TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
90ıncı
Birleşim
10
Nisan 2013 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Kırıkkale
Milletvekili Oğuz Kağan Köksalın, Türk polis
teşkilatının kuruluşunun 168inci yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlunun, maaşlarını alamadıkları için
kurumlarından ayrılmak zorunda kalan FİSKOBİRLİK
personelinin mağduriyetine ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkanın, Türk polis teşkilatının
kuruluşunun 168inci yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Yalova Milletvekili
Muharrem İncenin, CHP Grubu adına, Türk polis
teşkilatının kuruluşunun 168inci yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
2.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünalın, AK PARTİ Grubu adına, Türk polis
teşkilatının kuruluşunun 168inci yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
3.- Osmaniye
Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlunun, MHP Grubu adına, Türk polis
teşkilatının kuruluşunun 168inci yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba ve 28 milletvekilinin, Türkiye Şeker Fabrikaları AŞye ait
bazı şeker fabrikalarının özelleştirilme sürecinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/579)
2.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık ve 24 milletvekilinin, Kütahya ilinin ulaşım
sorununun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/580)
3.- Adana Milletvekili
Ali Halaman ve 20 milletvekilinin, çiftçilerin sorunlarının
araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/581)
B) Tezkereler
1.- Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Başkanlığının, 15/3/2013 tarihinde esas komisyon
olarak Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna
ve tali komisyon olarak da Adalet Komisyonu, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Plan ve Bütçe Komisyonuna havale edilen (1/756) esas numaralı Patent
Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna da havale edilmesi
talebine ilişkin tezkeresi
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- MHP Grubunun,
2/4/2012 tarih 4121 sayı ve 6/6/2012 tarih 5383 sayı ile emniyet
mensuplarının ve polislerin sorunlarının
araştırılması ve alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergelerinin, Genel Kurulun 10 Nisan 2013
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2.- CHP Grubunun,
İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve İstanbul
Milletvekili Süleyman Çelebi ile 19 milletvekili tarafından Türkiyede
yaşayan Romanların sorunlarının
araştırılması ve çözüm yollarının belirlenmesi
amacıyla 10/4/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 10 Nisan 2013 Çarşamba günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
2.- Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü
Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/748) (S. Sayısı: 445)
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Muş Milletvekili Sırrı Sakıkın, Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın görüşülen kanun
tasarısının 2nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşma sırasında Barış ve
Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması
2.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin, Muş Milletvekili
Sırrı Sakıkın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşma sırasında CHP Grubundan bir
milletvekiline sataşması nedeniyle konuşması
3.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin, Muş Milletvekili
Sırrı Sakıkın yerinden yaptığı müdahale
sırasında CHP Grubundan bir milletvekiline sataşması
nedeniyle konuşması
4.- Adalet Bakanı Sadullah Erginin, İstanbul Milletvekili Ali
Özgündüzün görüşülen kanun tasarısının 2nci maddesiyle
ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşma sırasında
AK PARTİ Hükûmetine sataşması nedeniyle konuşması
5.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin, Adalet Bakanı
Sadullah Erginin sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasında CHP Grubundan bir milletvekiline sataşması
nedeniyle konuşması
10 Nisan 2013 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 90ıncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz,
Türk polis teşkilatının 168inci kuruluş yıl dönümü
münasebetiyle söz isteyen Kırıkkale Milletvekili Oğuz Kağan
Köksala aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Kırıkkale
Milletvekili Oğuz Kağan Köksalın, Türk polis
teşkilatının kuruluşunun 168inci yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
OĞUZ KAĞAN KÖKSAL
(Kırıkkale) Sayın Başkanım, değerli
milletvekillerimiz; bugün Türk polis teşkilatının
kuruluşunun 168inci yıl dönümü münasebetiyle gündem
dışı söz almış bulunuyorum.
Her şeyden önce, polis
teşkilatımızın 168inci kuruluş yıl dönümünü
kutluyor, bu kuruluş yıl dönümünün bütün polis teşkilatı
mensuplarına ve ailelerine hayırlara vesile olmasını dileyerek
sözlerime başlıyorum.
Değerli milletvekilleri, demokratik
toplumlarda en temel ihtiyaçların başında can ve mal
güvenliği gelmektedir. Can ve mal güvenliği yoksa o ülke de huzur ve
emniyetin olmadığı, dolayısıyla da diğer insan
hakları kavramlarının tam anlamıyla
gerçekleşmediği bir ülkedir. Eğer, ülkeler ileriye gitmek, insan
haklarına saygılı, insanlarını daha rahat yaşatma
azmi içerisindeyse mutlaka orada huzur ve güveni sağlamaları
gerekmektedir. İşte, Türk polis teşkilatı da yüz altmış
sekiz yıldır, köklü bir kuruluş olarak her geçen gün kendini
yenilemek suretiyle, bu üstüne düşen asli ve ulvi görevi büyük bir
titizlik ve fedakârlıkla yerine getirmektedir. Bu bakımdan, bu yüce
Meclisin kürsüsünden Türk polis teşkilatına, her kademedeki
görevlisine bu yaptığı fedakâr çalışmalarından
dolayı ben bir kere daha şükranlarımızı arz etmek
istiyorum ve polis teşkilatımız
vatandaşlarımızın huzur ve güvenini sağlayabilmek,
onların yarınlara umutlu ve mutlu bakmalarını
sağlayabilmek adına her geçen gün kendini yenileyerek
çalışmalarını sürdürmektedir. Bu yenilemeleri, bir taraftan
teknolojik yenilemeler bir taraftan da insanlarını, personelini
eğitme anlamında insani yenilemeler diye iki kategoride toplamak
mümkündür. Şu anda, Türk polis teşkilatı Avrupa ve diğer
polis teşkilatlarıyla teknolojik konuda yarışmaktadır
ve her türlü teknolojiye sahiptir. Bu bakımdan, özellikle, polislerimizin
bu noktadaki çalışmalarını
kolaylaştırmış oluyoruz. Diğer taraftan, polis
teşkilatı kendi içinde kendini yenilemekte ve şu anda
teşkilatın yüzde 85i üniversite mezunu hâline gelmiştir ki bu,
gerçekten teşkilat adına önemli bir olaydır ve Türk polis
teşkilatı görevini yaparken özellikle insan haklarına
saygılı, hukukun üstünlüğünü düstur edinmiş bir
çalışma içerisindedir. Bunu yaparken kendi kendini yenilemek -az önce
söylediğim gibi- bu yenilemelerin başında, eskiden olduğu
gibi suçu olduktan sonra takip etmek değil, suçu olmadan önce önlemek
noktasından hareketle ve özellikle suçları önlerken de suçludan
delile değil, delilden suçluya gitme suretiyle en önemli
gelişmelerini ki şu anda bu noktada baktığımızda,
Avrupanın en iyi kriminal laboratuarı Emniyet Genel Müdürlüğü
bünyesindedir.
Bütün bunları yaparken polis
teşkilatımız geniş bir yelpaze içerisinde görevini
sürdürmekte, bir taraftan terörle mücadele başta gelen görevleri arasında
ama onun yanı sıra; asayiş, uyuşturucu, organize suçlar ve
trafik gibi geniş bir yelpaze içerisinde de hizmetlerini sürdürmektedir ve
hizmetlerini sürdürürken gece demeden gündüz demeden büyük bir
fedakârlıkla, zaman mevhumu tanımadan hizmetini yürütmektedir.
Böylesine bir teşkilatı takdir etmekten başka yapılabilecek
hiçbir iş yoktur ve bu takdiri de vatandaşımız gerçekten
yapmaktadır. Yapılan kamuoyu yoklamalarına
baktığımızda, polislerimiz şu anda en güvenilir
kurumlar arasında sayılmaktadır ki bu gerçekten polis için
iftihar edici bir noktadır.
Tabii, polislerimiz bu kadar
fedakârlığın peşinde gece demeden gündüz demeden
çalışırken de gerek çalışma şartları, gerek
özlük hakları konusunda da İçişleri Bakanlığımız
bünyesinde özel bir çalışma yürütülmektedir. İnşallah, bu
çalışma da kısa süre içerisinde çözümlenecektir.
Ben, özellikle dört yıl genel
müdürlüklerini yapmış olmaktan büyük bir bahtiyarlık
duyduğum ve geçmişi şan ve şerefle dolu polis teşkilatımızın
gelecekte de ülkemizi savunmak, vatandaşlarımıza iyi hizmet
götürmek amacıyla bu gayreti sürdüreceklerine yürekten inanıyorum ve
10 Nisan Polis Günü vesilesiyle de tekrar Türk polisimize başarı
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Devamla)
dileklerimi iletirken, şehit polislerimize Allahtan rahmet, gazi
polislerimize de mutluluklar dilerken polis teşkilatımızın
bütün aileleriyle birlikte mutlu ve müreffeh olmaları dileğimi burada
bir kere daha ifade ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı ikinci söz,
maaşlarını alamadıkları için kurumlarından
ayrılmak zorunda kalan FİSKOBİRLİK personelinin
mağduriyeti hakkında söz isteyen Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğluna aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlunun, maaşlarını alamadıkları için
kurumlarından ayrılmak zorunda kalan FİSKOBİRLİK
personelinin mağduriyetine ilişkin gündem dışı
konuşması
SELAHATTİN KARAAHMETOĞLU
(Giresun) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
FİSKOBİRLİK'te, özellikle son yıllarda maaş
alamayıp baskı ve sürgün tehdidiyle kurumlarından ayrılmak
zorunda bırakılan çalışanların mağduriyetlerini
sizlerle paylaşmak üzere gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, polis
teşkilatımızın kuruluşunun 168inci yıl dönümü
nedeniyle tüm çalışanlarını kutluyorum.
FİSKOBİRLİK, 4572
sayılı Kanun ile getirilen özerkleşme öncesi, 2000
yılı itibarıyla 2517 personel istihdam etmekteydi. Bu tarihe
kadar personelin tüm özlük hakları, atamaları, işe alım
süreci Bakanlık kontrolü ve denetimindeydi. 4572 sayılı Kanun'un
yürürlüğe girmesiyle personele herhangi bir seçim hakkı ve kamu
personeli havuzuna girme imkânı tanınmamıştır.
Aynı özlük hakları ile FİSKOBİRLİK ve bağlı
kooperatiflerinde özerklik statüsüne tabi çalışmaya devam
etmişlerdir. Hâlbuki, 4572 sayılı Kanun'un geçici maddesiyle
bakanlıklarda görev yapan 230 kişi devlet memurluğu kadrosuna
geçirilmiştir. 2000 yılı sonrasında yeniden yapılandırma
sürecinde personel norm kadro uygulamasına gidilmiştir. Bunun
sonucunda personel tasfiyesine başlanmış, 2006 yılı
itibarıyla personel sayısı 695'e kadar düşürülmüştür.
2006 yılında, emekliliğe hak kazanan veya emekliliğine az
kalan personele işten ayrılması için teşvik verilerek
emekliliği sağlanmıştır. 2007 yılından
sonra, FİSKOBİRLİK ve bağlı kooperatiflerinin
yapılan her genel kurulunda, yaşanılan ekonomik kriz, mali kriz
bahanesiyle personel norm kadro sayısı üzerinde tadilata
gidilmiş, sürekli bir şekilde personel sayısı
azaltılmıştır. Bu süre zarfında ayrılan
personelin verdiği dilekçeler incelendiğinde, 4857 sayılı
İş Kanunu'nun 24/II-e maddesi yani sözleşmenin fesih hakkı sebep
gösterilmekte, işveren tarafından ücret indirimi, tayin, mobbing
uygulanması yoluyla işten ayrılmaya zorlandığı
dikkati çekmektedir.
01/12/2007 tarihi itibarıyla FİSKOBİRLİK
ve bağlı kooperatiflerinin personel sayısı 611 idi, bugün
ise bu sayı yaklaşık 160a düşmüştür. 2007-2012
yılları arasında yaklaşık 460 personel istemeyerek
işten ayrılmak zorunda kalmıştır. FİSKOBİRLİK
çalışanlarının kurumlarından ayrılmadan önce
kendilerinin de kamu kadrolarına alınmalarına ilişkin
talebi, özerklik gerekçesiyle ilgili bakanlık tarafından
reddedilmiştir. Ancak, özerkleşme öncesinde personel
atamalarının hepsinin bakanlık oluruyla, hiyerarşik bir
şekilde yapıldığını unutan yetkili makamlar
çalışanların taleplerine kayıtsız
kalmışlardır. Toprak Mahsulleri Ofisi, Tarım Kredi
Kooperatifleri Birliği, Et ve Balık Kurumu gibi diğer kurum ve
kuruluşların personeli, kamu personeli statüsüne tabi istihdam
edilmeye devam edilmişlerdir.
AKP Grup Başkan Vekili ve Giresun
Milletvekili Sayın Nurettin Canikli, bu sorunu en iyi bilen
kişilerdendir. FİSKOBİRLİK yönetiminin keyfî uygulamayla
personel kıyımı yaptığını, yönetimi hedef
alarak Bir işçi dahi çıkaramazsınız. diye uyaran ve
kamuoyu önünde mağduriyetlere vurgu yapan konuşmalar dışında
seyirci kalmıştır. Bir taraftan da FİSKOBİRLİKin
özerk bir kuruluş olması sebebiyle müdahalede
bulunamadıklarını, ama Elimizden gelen desteği vermeye
devam edeceğiz. diyerek bolca umut dağıtmıştır.
Personelin yeniden işe alınmaları noktasında mücadele
edeceklerini, gerekirse diğer alanlarda işe koymak için
çalışma başlatacaklarını söylemişlerdir.
Hükûmet, birliklerle ilgili son
düzenleme sırasında Sayın Canikli'nin söz verdiği
şekilde, bu mağduriyete son verebilmesi mümkün iken bunu
yapmamıştır. Bu konuşmayı Sayın Canikli'nin çok
iyi bildiği ve kabul ettiği bir gerçeği paylaşmak üzere,
FİSKOBİRLİK'ten tehditle, zorlamayla ayrılan personel
adına konuyu sizlerle paylaşmak amacıyla yapıyorum. Size
güvenen, verdiğiniz sözlere itibar eden bu emekçilerin
duygularını lütfen sömürmeyin, yasal düzenlemeyi de yaparak bu
mağduriyete lütfen son verin diyorum ve hepinizi saygıyla tekrar
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı üçüncü söz,
Türk polis teşkilatının 168inci kuruluş yıl dönümü
münasebetiyle söz isteyen Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkana aittir. (MHP
sıralarından alkışlar)
3.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkanın, Türk polis teşkilatının
kuruluşunun 168inci yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türk polis teşkilatının
168inci kuruluş yıl dönümü hakkında gündem dışı
söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Türk polisi, yüz altmış sekiz
yıldır toplumun huzur ve güvenliğini, kanun hâkimiyetini, ülkede
asayişi ve güvenliği sağlamak için görev yapmaktadır.
Polisimiz bu kutsal görevi zor şartlar altında yürütmüş ve
yürütmekte, ülkenin huzur ve güvenliğini sağlamak için,
gerektiğinde, bu ülke toprakları için canını da
vermektedir.
Zor şartlar altında
hayatını ortaya koyan Türk polisi hizmetlerinin
karşılığını alamadığı gibi, AKP
Hükûmeti tarafından da yıllardır boş vaatlerle
kandırılmıştır. İktidar partisi, yıllardan
beri emniyet teşkilatının özlük haklarını
düzelteceği vaadini vermiş ancak bugüne kadar yerine
getirememiştir.
Polislerimiz günde on iki saat, haftada
yetmiş iki saat çalışmakta, çoğu zaman istirahatlerinde
bile amirleri tarafından tekrar göreve çağrılmaktadır. Türk
polisi hafta sonu tatilinden yararlanamadığı gibi, dinî ve resmî
tatil günlerinden de faydalanamamaktadır. Üstüne üstlük, fazla
çalışmasının da karşılığını
alamamaktadır.
Ayrıca, emniyet hizmetlerinin çok
çeşitli hâle gelmesi nedeniyle bazı birimler ön plana geçmiş ve
birimler arasında ciddi adaletsizlikler meydana gelmiştir.
Emniyet teşkilatında atama
konusunda da bir dizi problemler yaşanmaktadır. Belli bölgelere
yapılan atamalar yüzünden yığılmalar olmakta ve personel
dairesi bu sorunları çözememektedir. Belirli merkezler dışında
emniyet birimlerinin birçoğunda görevler vekâleten yürütülmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yoğun ve stresli şartlar altında
çalışan polis kendisine ve ailesine zaman ayıramamakta,
polislerin psikolojisi bozulmaktadır. İşte, bu zor şartlar
altında çalışmanın getirdiği psikoloji ve geçim
sıkıntısı polislerimizi intiharın eşiğine
getirmiş, son on yılda yüzlerce polisimiz ne yazık ki
hayatına son vermiştir. Bu olumsuz tablo, birçok polisimizi de
yalnız kendisine değil, ailesine bile zarar verir hâle
getirmiştir.
Bilindiği gibi, polislik
mesleği yirmi dört saat esasına göre ifa edilen, kesintisiz hizmet
verilen bir meslektir. Buna rağmen, polisin
çalıştığı mekânlar bakımsız, binaları
genel olarak eski, zamanın şartlarına uymayan bir görüntüdedir.
Özellikle karakollara, yirmi dört saat kesintisiz hizmet veren yerlere yirmi
dört saat esasına göre çalışacak yardımcı hizmetlilere
de gerek olduğu aşikârdır. Ayrıca, yıllardır
polisin fazla çalışması dillere dolanmasına rağmen
çözülmemiştir. Son yıllarda sağlanan bazı
iyileştirmelere rağmen, ikinci emir ve keyfî mesai uzatımı
devam etmektedir.
Polisimiz mutsuzdur, polisimiz
huzursuzdur. Bir insan çalışma hayatının ardından
emekli olup huzurlu ve rahat yaşamak ister, değil mi? Polislerimiz
emekli olmaktan korkuyor çünkü emekli olduklarında maaşları
yarı yarıya düşüyor ve zaten çalıştıkları
sürece sıkıntı çeken polislerimiz emekliliklerinde daha da geçim
sıkıntısı çeker hâle gelmektedir.
Emniyet teşkilatı, 657
sayılı Kanun'a tabi olmasının getirdiği olumsuzlukların
etkisi altındadır. Bu nedenle acil olarak ayrı bir teşkilat
yasasına ihtiyaç vardır. Polislere verilen sözler artık
tutulmalıdır. Polislerin ek göstergeleri arttırılmalı,
ikramiye ve maaşları günün şartlarına uygun hâle
getirilmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son
dönemde ne yazık ki polisimiz iktidarın kolluk kuvveti görevini yapar
hâldedir. Polis orantısız güç kullanımı nedeniyle
eleştirilmekte, özellikle eylemlerde sıkılan tazyikli sular,
kullanılan biber gazları insan hayatını tehdit eder boyuta
ulaşmaktadır. Polisin eylemlerde ve müdahalelerde
kullandığı orantısız güç, yaşadığı
geçim sıkıntısının ve içinde bulunduğu psikolojik
durumun sonucu olarak da ifade edilebilir. Ancak, vurgulamak isterim ki polisin
uyguladığı orantısız gücün sorumlusu, insan
hayatını hiçe sayan ve tabiri caizse tam bir polis devleti yaratan
AKP Hükûmetidir. Polis görevini yaparken karşısındakinin insan
olduğunu unutmamalı ve asayişi buna göre sağlamalıdır.
Burada görev, iş başındaki Hükûmetin ilgili Bakanına yani
İçişleri Bakanına düşmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime burada son verirken Türk polis teşkilatının 168inci
kuruluş yıldönümünü kutluyor, hayatını kaybeden ve
şehit olan polislerimize Allahtan rahmet, yakınlarına
başsağlığı diliyorum.
Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın İnce, söz talebiniz var.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Yalova Milletvekili
Muharrem İncenin, CHP Grubu adına, Türk polis
teşkilatının kuruluşunun 168inci yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
MUHARREM İNCE (Yalova) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Biz de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak toplumsal
güvenliğimizin, huzurumuzun teminatı olan polis
teşkilatımızın 168inci kuruluş yıl dönümünü
kutluyoruz.
Polislerimizin çalışma koşullarına ve
mesleki sorunlarına ilişkin verdiğimiz Meclis
araştırma önergesi Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemindedir.
Sendika kurma hakkı engellenen, emekli olunca
çocuklarımı nasıl okutacağım, maaşım
düşecek, evimi nasıl geçindireceğim endişesine
kapılan polislerimizin sorunlarını araştırmak, tespit
etmek ve çözüm üretmek hepimizin görevi olmalıdır.
Tabii, bu arada bir hatırlatmayı da yapmak
istiyorum. Bazı toplumsal olaylarda polisimizin orantısız güç
kullandığı, tahammülsüz davrandığı da bir
gerçektir. Ama, muhatabımız polis memurları değil, siyasi
iktidardır. Polislerimizi görevlerini yaparken daha özenli ve dikkatli
davranmaya, onlara bu emri verenleri kanunsuz emir vermemeye davet ediyoruz.
Polislerimizin sağlıklı çalışma
koşullarının olduğu, polislerimizin emeklilik
rüyasının korkuya dönüşmediği bir süreci hep birlikte
kuracağımıza inanıyor, şehit polislerimizi saygı
ve rahmetle anıyor, tüm emniyet teşkilatı
mensuplarının ve ailelerinin Polis Gününü kutluyoruz. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Ünal
2.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünalın, AK PARTİ Grubu adına, Türk polis
teşkilatının kuruluşunun 168inci yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz de AK PARTİ
Grubu olarak polis teşkilatımızın 168inci kuruluş
yıl dönümünü kutluyoruz.
Bir toplumun gelişmesinde,
kalkınmasında ve demokrasisinin yerleşmesinde, iç
güvenliğin ve asayiş hizmetleri kalitesinin ciddi yeri vardır.
Görevleri sırasında vatandaşlarımızın ayrım
gözetilmeden yasa ve kanun önünde eşit olduğu ilkesini tam bir
tarafsızlık içerisinde uygulama bilinciyle hareket eden polis
teşkilatımızın bu özel gününü kutlarken, görevleri
sırasında şehit düşen polislerimize Allahtan rahmet diler,
her kademedeki ve görevdeki emniyet mensuplarımızı takdirle
selamlarız. Kendileriyle aynı zorlukları yaşayan ve takdiri
fazlasıyla hak eden aileleriyle birlikte sağlık, mutluluk
içerisinde yaşamalarını diliyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Şandır, sizin
talebiniz var.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Türkoğlu konuşacak.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Türkoğlu.
3.- Osmaniye
Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlunun, MHP Grubu adına, Türk polis
teşkilatının kuruluşunun 168inci yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biz de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
olarak Türk polis teşkilatının 168inci kuruluş yıl
dönümünü kutluyoruz.
Bir devletin kuruluş ve
varlık sebebi, can ve mal emniyetinin temin edilmesidir. Bu çerçevede,
modern devletlerin güvenlik hizmetini veren en önemli kurumları da kolluk
güçleridir. Modern Türkiye Cumhuriyetinin Osmanlıdan
devraldığı en köklü ve en önemli kurumların
başında, yüz altmış sekiz yıllık şanlı
geçmişiyle Türk polis teşkilatı vardır. Bu vesileyle,
toplumun huzur ve güvenliği noktasında her türlü
fedakârlığı yapmaktan çekinmeyen kahraman polislerimizin bu
onurlu gününü Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak candan kutluyoruz.
Bugüne kadar AKP hükûmetlerinin,
Başbakan başta olmak üzere birçok yetkili şahsiyeti
tarafından verilen, ek göstergelerin düzeltilmesi, angarya seviyesindeki
fazla çalışma ücretlerinin bir an evvel düzeltilmesi ve özlük
haklarının düzeltilmesi çok büyük önem arz etmektedir. Her vesileyle
özgürlükten bahseden, mesleki örgütlenme ve sendikalaşmadan bahseden
Hükûmetin, sendikal örgütlenme yapmaya çalışan polislerimizi
cezalandırması tam bir çelişki ve riyadır. Polislerimizin,
emniyet teşkilatımızın sorunlarının çözümü için
Hükûmetten adım beklenmektedir. Bu konuda iktidar partisinden gelecek her
türlü düzenlemeye hazır olduğumuzu, katkıda
bulunacağımızı tüm kamuoyuyla paylaşmak istiyorum.
168inci yıl dönümünde polis
teşkilatımızın çalışanlarına sabır
diliyor, onları Cenab-ı Allaha emanet ediyor, ahirete intikal
etmiş şehitlerine yine rahmet diliyor, ayrıca emeklilerine de
sabır diliyorum.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Biz de polis
teşkilatımızın 168inci kuruluş yıldönümünü
kutluyoruz. Ayrıca, bize buruk bir sevinç yaşatan Galatasarayı
da tebrik ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, Sayın Başkan
BAŞKAN - Evet, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurala sunuşları vardır.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, şimdi Meclisi çok kötü, keyfî yönetiyorsunuz. Bakın, dün
burada AKP Grubunun bir önerisini
BAŞKAN Sayın Genç, onlar
hep
KAMER GENÇ (Tunceli) Bir dakika
canım, bir dakika
Beni dinlemek zorundasın!
BAŞKAN Onlar geride
kaldılar.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ya, sen orada
Meclis Başkan Vekili misin, birinin militanı mısın?
BAŞKAN - Bütün bu yönetim
tarzını da sizden öğrendik efendim. Bize öyle öğrettiniz,
öyle yapıyoruz.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ya, ben sana bir
laf anlatıyorum. Dün burada bir uygulama yaptık...
BAŞKAN Sesinizi yükseltmekle bir
şey olmaz yani.
KAMER GENÇ (Tunceli)
AKP grup
önerisini işleme aldın. Orada Cumhuriyet Halk Partililer
imzalarını çekmişlerdi. Burada bir düzeltme yaptık. Dedin
ki, İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulunun önergesinin yerine
Kırıkkale Milletvekili Ramazan Canın önergesi geçti.
Şimdi, orada, grubun önerisini okuduğunuz zaman, orada Cumhuriyet
Halk Partisi, Ramazan Can diye geçiyor.
BAŞKAN Hayır, değil,
değil.
KAMER GENÇ (Tunceli) Hayır
efendim, aç bak.
BAŞKAN Dünkü tutanakları
alın.
KAMER GENÇ (Tunceli) Aç bak bir defa.
Keyfî hareket ediyorsun.
BAŞKAN Sayın Genç, bu
tartışmalar dünde kaldı.
KAMER GENÇ (Tunceli) Bakın,
burada, işleme konulmaması
Bak, işleme konulmaması gereken
önergeleri işleme koyuyorsun. Meclisi yönetim tarzın hakkında
usul tartışmasını istiyorum.
Hayır, burada, bugün önemli bir
gün, milletvekili olarak
BAŞKAN Hayır, o dünde
kaldı.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır, okuyun lütfen.
KAMER GENÇ (Tunceli) Bana bak, beni
dinlemek zorundasın, beni dinlemek
Okuyamazsınız.
BAŞKAN Dün
tartışıldı Sayın Genç bu konular.
KAMER GENÇ (Tunceli) Şimdi,
bakın, bugün özel bir
Yerimizden bir söz istiyoruz. Burası
çobanlık yapılacak bir yer değil ki, çorba da değil.
BAŞKAN İç Tüzükü çok
bildiğinizi her zaman söylüyorsunuz. Açın, İç Tüzüke
bakın, en fazla üç kişiye veriliyor söz.
KAMER GENÇ (Tunceli) Şimdi,
bazı milletvekilleri
Bakın, bu Meclis Başkan Vekilliği
öyle senin keyfinle yönetilecek bir makam değil. Buradan, milletvekilinin
yerinden kısa bir söz hakkını yerine getirmek zorundasın.
BAŞKAN
Sizin keyfinize göre de her zaman, söz istediğiniz zaman söz verilecek
yer de değil burası Sayın Genç.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Burada, milletvekilinin yerinden kısa söz
60ıncı
maddeye göre yerine getirmek
zorundasın. Yapmıyorsun, neye istinaden yapmıyorsun?
BAŞKAN
Sayın Genç, İç Tüzükün 69uncu maddesini -yerinize oturun- ben
okuyayım burada.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Yahu sen
Tayyip sana militanlık görevini vermiş ama
militanlık görevini çok kötü yapıyorsun. Biraz kişilik kazan ya!
BAŞKAN
Sayın Genç, bu sözlerinizden dolayı tazminat ödersiniz.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Çünkü o makamı layıkıyla temsil etmiyorsun,
çünkü orada militanlık görevi verilmiş sana. Tüzükü dinlemiyorsun,
Anayasayı dinlemiyorsun, keyfî yönetiyorsun Meclisi ya!
BAŞKAN
Efendim, sizin çok bildiğiniz
KAMER
GENÇ (Tunceli) Böyle olmaz, böyle
BAŞKAN
Efendim, sizin çok bildiğiniz Tüzükü bir daha okuyorum ben, 59uncu
maddeyi.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Evet, 59uncu maddeyi oku.
BAŞKAN
Meclis Genel Kuruluna duyurulmasında zaruret görülen olağanüstü
acele hallerde beşer dakikayı geçmemek üzere
KAMER
GENÇ (Tunceli) Evet, o gündem dışı konuşma.
BAŞKAN
Gündem dışını söylüyorum.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Ben 60ıncı maddeyi diyorum. Yerinden çok kısa
konuşma.
BAŞKAN
Başkanın takdiriyle en çok üç kişiye söz verilir.
KAMER
GENÇ (Tunceli) O değil. Ben sana diyorum, yerinden
60ıncı
maddeyi oku. Yerinden, kısa bir sözü olan milletvekiline söz verilir
diyor.
BAŞKAN
60ıncı maddeyi de okuyayım tekrar isterseniz, kısa sözle
ilgili.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Oku.
BAŞKAN
- Pek kısa bir sözü olduğunu belirten üyeye Başkan, yerinden
konuşma izni verebilir.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Tamam, Verebilir. Ama ben
BAŞKAN
Takdir benim efendim.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Anladım da ama, niye?
BAŞKAN
Takdir Başkanın. Tekrar edeyim mi Sayın Genç?
KAMER
GENÇ (Tunceli) Anlayabilmek
BAŞKAN
Belki yani çok biliyorsunuz, ben gerçekten sizin iyi bildiğinizi de
biliyorum da eksikler olabilir, zaman zaman birbirimizin eksiklerini
tamamlamamız gerekir.
Yeniden
okuyorum efendim: Pek kısa bir sözü olduğunu belirten üyeye
Başkan, yerinden konuşma izni verebilir. Verir demiyor efendim.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Verebilir.
Peki,
ben de size bir soru sorayım.
BAŞKAN
Lütfen, siz soru soracak yerde değilsiniz orada.
KAMER
GENÇ (Tunceli) - Ben bir söz istiyorum. Bir dakika Sayın Başkan, bir
söz istiyorum.
BAŞKAN
Vermiyorum efendim.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Senin bana söz verip vermemenin takdir hakkını
kullanabilmen için ne konuda konuştuğumu bana sorman lazım.
BAŞKAN
Vermiyorum da onun için.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Bir dakika
BAŞKAN
Sayın Yalçınkaya, buyurun
KAMER
GENÇ (Tunceli) - Anla da, bari öğren de ondan sonra. Ben yerimden söz
istediğim zaman sen Başkan Vekili olarak bana soracaksın: Ne
konuda konuşmak istiyorsun? Ben o zaman Şu konuda. derim, ondan
sonra sen takdir hakkını kullanırsın.
BAŞKAN
Sayın Genç, gündem dışılar konuşulurken siz söz
istediniz, ben onun için vermedim.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Fakat sen bilmeden takdir hakkını nasıl
kullanırsın?
BAŞKAN
İç Tüzük açık efendim.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Yani böyle çok zavallı bir duruma
BAŞKAN
Devam edin efendim.
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba ve 28 milletvekilinin, Türkiye
Şeker Fabrikaları AŞye ait bazı şeker
fabrikalarının özelleştirilme sürecinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/579)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı 29 Kasım 2011'de
yaptığı ihalelerle Portföy B'deki Malatya, Elbistan, Erzincan ve
Elâzığ Şeker Fabrikalarını 266 milyon dolar bedelle,
Portföy C'deki Kastamonu, Kırşehir, Turhal, Yozgat, Çorum ve
Çarşamba Şeker Fabrikalarını ise 656 milyon dolar bedelle
satılmıştır.
Fabrikaların
blok satışı sonrası kamuoyunda satış bedellerinin
çok düşük olduğu dile getirilmektedir. Bunun en güzel örneği
Malatya Şeker Fabrikasının satışında görülmektedir.
Malatya Belediyesi 2008 yılında sahibi olduğu 32 dönümlük arazi
üzerine kurulu hal binasını 52 milyon TL'ye satmıştır.
2008 yılı fiyatlarıyla bir dönüm arsa fiyatı 1,625 milyon
TL'ye tekabül etmektedir. Hal binası şehrin dışında ve
doğusundadır. Şeker fabrikası ise şehrin
ortasında kalan ve Malatya'nın çok değerli bir bölgesinde yer
almaktadır. Satılan diğer fabrikalar da rantı en yüksek
olan yerlerde bulunmaktadır. Malatya Şeker Fabrikası 2008
yılındaki Malatya Hal Binası satışı ölçüt
alınarak satılmış olsa idi 345 bin metrekare olan
arsanın satış bedeli en az 540 milyon TL olması gerekirdi.
Ama Malatya Şeker Fabrikası sadece ortalama 120 milyon TL'ye
satılmıştır.
Fabrikalar
şeker üretimi için değil çok değerli arazileri için
satılmıştır. 1 milyon 60 bin metrekare olan Erzincan
Şeker Fabrikasının belediye emlak değerlerine göre arsa
değeri 150 milyon TL, 345.
İhale öncesi Özelleştirme
İdaresinin bağımsız kuruluşlara
yaptırdığı değerlendirme raporuyla fabrikaların
yaklaşık değerleri hesaplanmıştır. Ancak
satış öncesi ve satış sonrası bu değerlendirme
raporları kamuoyuna açıklanmamıştır. Portföy B
grubundaki 4 fabrikanın uzmanlar tarafından yapılan
araştırmalar sonucu değerlerinin 1 milyar dolar olduğu
belirtilmektedir. Öte yandan, 266 milyon dolarla fabrika ve arsaları alan
firma bu portföye ait 131.400 tonluk A şeker kotasını, pancar
ekim kotasını ve fabrikaların sabit kıymetlerini de
almıştır. Firma sadece A şeker kotasını satsa
bile milyonlarca dolar para kazanabilecektir.
Özelleştirme İdaresi ihale
şartnamesinde üretimde süreklilik garantisi de
sağlamamıştır. Şartnamede üretim
şartının 5 yıl ile
sınırlandırılması fabrikaların üretim için
satılmadığının en açık göstergesidir. 5
yıllık üretim şartını yerine getirmeyen firmalara
nasıl bir yaptırım uygulanacağı da kamuoyuna
açıklanmalıdır.
Danıştay 13. Dairesi 2009'da
şeker fabrikaları özelleştirmesi işlemini iptal
etmiştir. Ancak aynı daire bu kez satışı
onaylamıştır. İki yıl içerisinde satışla
ilgili değişenin ne olduğu merak edilmektedir.
Öte yandan, satışa tepkiler
de devam etmektedir. Malatya'da Ziraat Odası, Şeker-İş,
Damızlık Hayvan Yetiştiricileri Birliği, Et Üreticileri
Birliği, Süt Üreticileri Birliği, Pankobirlik, Besiciler
Başkanlığı ve Ziraat Mühendisleri Odası ortak
basın açıklaması yaparak satışın Malatya
ekonomisini olumsuz etkileyeceğini belirtip tepkilerini dile
getirmişlerdir. Önümüzdeki günlerde şeker fabrikalarının
bulunduğu 28 ilden işçiler, esnaflar, üreticiler Ankara'ya yürüyerek
özelleştirmeyi protesto edecektir.
Özelleştirmeyle sadece fabrika
çalışanları değil, pancar üreticileri, esnaf, nakliyeci
işsiz bırakılacak, ekonomi olumsuz etkilenecektir. AKP Hükûmeti
bir taraftan teşvik paketleri açmakta, diğer taraftan
çalışan kamu fabrikalarını satmaktadır.
Yukarıda sıralanan nedenlerle
Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ'ye ait 10 fabrikanın
özelleştirme süreçlerinin değerlendirilmesi, satış
rakamlarının incelenmesi, özelleştirmenin tarım ve
ekonomide yaratacağı kayıplarının
araştırılarak gerekli önlemlerin alınması
amacıyla Anayasamızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 104üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılması için gereğini
saygılarımızla arz ederiz.
1) Veli Ağbaba (Malatya)
2) Emre Köprülü (Tekirdağ)
3) Metin Lütfi Baydar (Aydın)
4) Ali Haydar Öner (Isparta)
5) Dilek Akagün Yılmaz (Uşak)
6) Celal Dinçer (İstanbul)
7) Özgür Özel (Manisa)
8) Aykan Erdemir (Bursa)
9) Fatma Nur Serter (İstanbul)
10) Yıldıray Sapan (Antalya)
11) Gürkut Acar (Antalya)
12) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
13) Kazım Kurt (Eskişehir)
14) Bülent Kuşoğlu (Ankara)
15) Binnaz Toprak (İstanbul)
16) Arif Bulut (Antalya)
17) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
18) Hülya Güven (İzmir)
19) Refik Eryılmaz (Hatay)
20) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
21) Müslim Sarı (İstanbul)
22) Kemal Değirmendereli (Edirne)
23) Levent Gök (Ankara)
24) S. Sencer Ayata (Ankara)
25) Sena Kaleli (Bursa)
26) Birgül Ayman Güler (İzmir)
27) Muharrem Işık (Erzincan)
28) İlhan Cihaner (Denizli)
29) Musa Çam (İzmir)
2.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık ve 24 milletvekilinin, Kütahya ilinin
ulaşım sorununun araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/580)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
"Kütahya İlinin
Ulaşım Sorunlarının Araştırılarak
Alınacak Önlemlerin Belirlenmesi" amacıyla
Anayasamızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç
Tüzüğünün 104üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılması için gereğini
saygılarımızla arz ederiz. 16/02/2012
1) Alim Işık (Kütahya)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Ruhsar Demirel (Eskişehir)
4) Bahattin Şeker (Bilecik)
5) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
6) D. Ali Torlak (İstanbul)
7) Enver Erdem (Elâzığ)
8) Cemalettin Şimşek (Samsun)
9) Necati Özensoy (Bursa)
10) Özcan Yeniçeri (Ankara)
11) Bülent Belen (Tekirdağ)
12) Ali Öz (Mersin)
13) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
14) Ali Halaman (Adana)
15) Emin Çınar (Kastamonu)
16) Mehmet Şandır (Mersin)
17) Celal Adan (İstanbul)
18) Mustafa Kalaycı (Konya)
19) Reşat Doğru (Tokat)
20) Sümer Oral (Manisa)
21) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
22) Yıldırım Tuğrul
Türkeş (Ankara)
23) Muharrem Varlı (Adana)
24) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
25) Seyfettin Yılmaz (Adana)
Gerekçe:
Kütahya ili Osmanlı
İmparatorluğunun kurulmasında ve ülkemizin kurtuluşunda
aktif rol almış, kültürel ve doğal zenginliklere sahip tarihî
bir ildir. Türkiye'de 7 termal turizm merkezine sahip tek il olup 34 çeşit
madene ve dünya bor rezervinin de yaklaşık yarısına
sahiptir. Porselen, seramik ve çini sanatının âdeta başkenti
durumunda olan ve birçok alanda ülke ekonomisine önemli katkılar sunan bu
ilimiz, kara ve demir yolu ulaşımında Marmara, İç Anadolu,
Akdeniz ve Ege Bölgeleri arasındaki ana ulaşım
ağının merkezi durumundadır.
Sayılan bu avantajlarına
rağmen İstanbul, İzmir ve Bandırma limanları ile
Ankara ve Antalya'ya yaklaşık 320 ila
Kütahya ili, komşusu durumundaki
illere kara yolu bağlantılarıyla doğrudan
ulaşımın sağlanamadığı tek il
konumundadır. Balıkesir iline gidecek olan bir
vatandaşımızın önce Bursa'ya, oradan da Balıkesir'e
gitmesi gerekmektedir. Benzer şekilde Manisa'ya ulaşım da
Uşak üzerinden sağlanmaktadır. Öte yandan ilçelerin
birbirleriyle, il merkeziyle ve komşu illerle
bağlantılarını sağlayan mevcut yollar ise dar,
virajlı ve yetersiz durumdadır. Kütahya-Gediz-Simav-Selendi-Kula,
Simav-Sındırgı,
Simav-Demirci, Emet-Tavşanlı, Emet-Hisarcık-Simav,
Emet-Gediz, Emet-Çavdarhisar,
Altıntaş-Dumlupınar, Altıntaş-Aslanapa-Çavdarhisar,
Tavşanlı-Harmancık-Dursunbey-Balıkesir,
Simav-Dağardı-Harmancık-Bursa güzergâhlarındaki kara yolu
bağlantıları bu niteliktedir. Belirtilen güzergâhların
genişletilerek iyileştirilmesi ve ayrıca Bursa-Uşak
illerini birbirine bağlayan en kısa güzergâh olan
Bursa-Orhaneli-Simav-Uşak kara yolu projesinin faaliyete geçirilmesi, hem
söz konusu sorunların önüne geçecek hem de bölgenin sosyoekonomik
gelişmesine katkı sağlayacaktır.
Yıllarca parça parça
inşası devam eden Kütahya-Çavdarhisar-Gediz -Simav kara yolu bir türlü
bitirilememiştir. Bu güzergâhın bölünmüş yol programına
alınarak bir an önce yapımına başlanması
gerekmektedir. 2011 yılında bitirilen Kütahya-Eskişehir ve
Kütahya-Afyonkarahisar bölünmüş yolları aradan kısa bir süre
geçmesine rağmen delik deşik olmuştur. Diğer yandan AKP
iktidarı döneminde Karayolları Genel Müdürlüğü sorumluluğundan
alınarak il özel idaresinin sorumluluğuna verilmiş olan
bazı yollar yeterince bakım yapılamadığından
kullanılamaz hâle gelmiştir.
Kara yolu
bağlantısının iyi olmadığı
Tavşanlı-Balıköy beldesi ve çevredeki 35 köyde yaşayan
binlerce vatandaşımızın yoğun bir şekilde
kullandığı bazı tren seferleri
kaldırılmıştır. 1928 yılından bu yana
aralıksız olarak hizmet veren söz konusu tren seferlerinin
kaldırılması bu bölgede yaşayan
vatandaşlarımızı fazlasıyla mağdur etmiştir.
AKP iktidarına en fazla oy ve milletvekili
desteği veren birkaç il arasında bulunan Kütahya ili;
ulaşım sorunlarının çözülemediği ve bu konularda
iktidar partisi tarafından dokuz yıldır âdeta avutulan ve
kandırılan bir il olmuştur. 2004 yılından bu yana
yapılan her seçimde AKP'nin propaganda malzemesi olarak kullanılan
Zafer Havaalanı inşaatı sekiz yıl sonra nihayet
başlayabilmiş, ancak beklenen hızda ilerlememektedir. Türkiye'de
işsizlik riskinin bulunduğu ilk 4 il arasında yer alan Kütahya
ili, TÜİK verilerine göre nüfus artışının son
yıllarda negatif olduğu yani en hızlı göç veren iller
arasında yer almaktadır. İl, dokuz yıllık AKP
iktidarı döneminde kamu yatırımlarından alması gereken
payın ancak yarısını alabilmiş, bu son derece
kısıtlı bütçeden ulaştırma sektörüne ayrılan
ödenekler de oldukça düşük kalmıştır.
Yukarıda açıklanan
nedenlerle, Kütahyanın sosyoekonomik yönden kalkınmasının
önündeki önemli engellerden birisi olan ulaşım sorunlarının
araştırılarak gerekli önlemlerin alınması
amacıyla Meclis araştırması açılması gerekli görülmektedir.
3.- Adana Milletvekili
Ali Halaman ve 20 milletvekilinin, çiftçilerin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/581)
Türkiye Büyük Millet Meclis Başkanlığına
Ülke genelinde meydana gelen büyük
afetler, yıllardan bu yana süregelen kuraklık ve bugüne kadar
uygulanan yanlış desteklemeler ve fiyat politikaları sebebiyle
büyük bir sıkıntı içine giren çiftçilerin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla; Anayasanın 98inci, İç Tüzükün 104 ve 105inci
maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılması
hususunda gereğini saygılarımızla arz ederiz
1) Ali Halaman (Adana)
2) S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
3) Bülent Belen (Tekirdağ)
4) Münir Kutluata (Sakarya)
5) Murat Başesgioğlu (İstanbul)
6) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
7) Sinan Oğan (Iğdır)
8) Cemalettin Şimşek (Samsun)
9) Alim Işık (Kütahya)
10) Zühal Topcu (Ankara)
11) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
12) Ali Öz (Mersin)
13) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
14) Özcan Yeniçeri (Ankara)
15) Oktay Öztürk (Erzurum)
16) Mehmet Erdoğan (Muğla)
17) Adnan Şefik Çirkin (Hatay)
18) Enver Erdem (Elazığ)
19) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
20) Mustafa Kalaycı (Konya)
21) Bahattin Şeker (Bilecik)
Gerekçe:
Ülke genelinde 1999 yılında
meydana gelen büyük afetler ve yıllardan bu yana süren kuraklık
sebebiyle çiftçiler büyük bir ekonomik sıkıntı içine
girmişlerdir.
Son yıllarda tarımda
yaşanan kriz, çiftçiyi büyük ölçüde mağdur etmiştir. Tarım
ürünlerinden elde edilen gelirin yeterli olmayışı, T.C. Ziraat
Bankası ve Türkiye Tarım Kredi Kooperatiflerince verilen yüksek
faizli krediler çiftçilerin her geçen gün daha da fakirleşmesine sebep
olmuştur. Diğer taraftan, 1999 yılından itibaren meydana
gelen büyük afetler, yıllardan beri ülkemizde hüküm süren kuraklık
ile ekonomik reform çerçevesinde çiftçiye yapılan desteklerin
bazılarının kaldırılması,
bazılarının da azaltılması neticesinde; çiftçilerin
bir kısmının tarımsal faaliyeti terk ettiği, bir
kısmının ise kredi borçlarını ödeyebilmek için sahip
oldukları tarımsal araç gereç, tarla, arsa, arazi ve benzeri mal
varlığını satarak bulundukları bu zor durumdan
kurtulmaya çalıştıkları gözlenmektedir.
Ülkemizde işsizlik sorunu devam
ederken, T.C. Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerince verilen
yüksek faizli krediler sonucu, her geçen gün daha da fakirleşerek
tarımsal faaliyeti terk etmek zorunda kalan çiftçilerin de işsizler
arasına katılmasının, önemli ölçüde sosyal bir patlamaya
neden olacağı bir gerçektir.
Tarım sektörü, ülke nüfusunun
beslenmesini sağlaması, sanayi sektörünün hammadde
ihtiyacını karşılaması, ihracata doğrudan ve
dolaylı olarak katkıda bulunması ve nüfusun büyük bir kısmına
istihdam sağlaması açısından da büyük önem
taşımaktadır.
T.C. Ziraat Bankası ve Tarım
Kredi Kooperatiflerince verilen yüksek faizli kredilerin altından
kalkamayan çiftçilerin gelirlerinde meydana gelen istikrarsızlık,
tarımsal üretim faaliyetini cazip bir geçim alanı olmaktan
çıkaracak, gelir düşüklüğü nedeniyle, tarımsal üretimde
istenilen kalite ve verim artışı sağlanamayacaktır.
Ayrıca, tarımsal kredi almak
suretiyle borçlanan çiftçilerin, borçlarını ödeyemeyecek durumda
olmaları nedeniyle, T.C. Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri,
idari ve kanuni takibe aldığı alacaklarını tahsil
edememektedirler.
Bu da, alacağını tahsil
edemeyen Tarım Kredi Kooperatiflerinin mali yapılarının her
geçen gün bozulmasına sebep olduğu gibi, çiftçi ortaklarına
götürdükleri hizmetin de aksamasına yol açmaktadır.
Türkiye, mutedil iklimi, verimli
toprakları ve özellikle sulama imkânları ile büyük bir tarım
potansiyeline sahiptir; ancak, bugüne kadar uygulanan yanlış
destekleme ve fiyat politikaları, toprakların aşırı
parçalanmış olması, yapılan hatalı sulama,
yanlış gübreleme gibi sebeplerle Türk tarımı
ilerleyememiştir.
Çiftçilerin yaşadıkları
tüm sorunların giderilmesiyle, fakirleşen çiftçilerin gelirlerinde
meydana gelecek olan artış sonucu, üretimde kalite, çeşitlilik
ve devamlılık sağlanacaktır.
Yukarıdaki nedenlerden
dolayı, çiftçilerimizin olumsuz durumlarının tespit edilerek bu
konuda alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- MHP Grubunun,
2/4/2012 tarih 4121 sayı ve 6/6/2012 tarih 5383 sayı ile emniyet
mensuplarının ve polislerin sorunlarının
araştırılması ve alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergelerinin, Genel Kurulun 10 Nisan 2013
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
10/04/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 10/04/2013 Çarşamba günü (bugün)
toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini,
İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet Şandır
Mersin
MHP Grup Başkan Vekili
Öneri:
2 Nisan 2012
tarih, 4121 sayı ve 6 Haziran 2012 tarih, 5383 sayı ile TBMM
Başkanlığına vermiş olduğumuz "Emniyet
mensuplarının ve polislerin sorunlarının
araştırılması ve alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla" verilen Meclis araştırma
önergelerimizin 10/04/2013 Çarşamba günü (bugün) Genel Kurulda okunarak
görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılmasını arz
ederim.
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Mehmet
Erdoğan, Muğla Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; emniyet mensuplarının sorunlarının
araştırılması ve emniyet mensuplarının
sorunlarının çözülmesi konusunda gerekli tedbirlerin
alınması için vermiş olduğumuz araştırma önergesi
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, bütün
emniyet çalışanlarımızın Polis Gününü kutluyorum;
hepsine sağlık, mutluluk, başarı diliyorum; işlerinde
kolaylık diliyorum. Görev başında şehit olmuş bütün
polis memurlarımızı, emniyet çalışanlarımızı
rahmetle, minnetle yâd ediyor; hepsine Allahtan rahmet diliyorum. Gazilerimize
sağlık, mutluluk diliyorum.
Arkadaşlar, bildiğiniz gibi,
bugün emniyet teşkilatının 168inci kuruluş yıl
dönümü. 168 yıldır emniyet teşkilatı milletimizin huzuru
için, milletimizin evinde rahatça yatıp uyuyabilmesi için gece gündüz çok
fedakâr bir şekilde görev yapmaktadır, yapmıştır
şimdiye kadar, bundan sonra da yapmaya devam etmektedir ancak bu kadar
fedakâr görev yapan insanların gerçekten çok ciddi sorunları var.
Bunlardan hep konuşulanı ama hiç bir türlü, defalarca da Hükûmet
tarafından söz verilmesine rağmen çözülmeyeni elbette ki özlük
haklarıyla ilgili olan kısmı.
Emniyet çalışanı bütün
polis memurlarımızın en temel sorunu, bunlara ödenen
maaşların taban maaşı olarak değil, tazminat olarak
ödenmesidir. Maaşlar tazminat olarak ödendiği için de -önemli bir
kısmı- emekli keseneğine tabi olan kısmı düşmekte
ve emeklilikte polislerimiz çok mağdur olmaktadır çünkü bir de tabii
bu işin eş değer olan kısmı var, benzer şartlarda
çalışan uzman çavuşlar ve askerî personel ile emniyet
mensupları arasında ek göstergede çok ciddi farklılık
vardır. Diğer kesimlerdekilerin, astsubayların özlük
haklarında, onların ek göstergeleri 3600, polislerin ek göstergesi
2200dür. Bu da özellikle çok uzun, zaten yasal olarak da polisler, diğer
memurlar altmış beş yaşına kadar
çalışabildiği hâlde polislerimiz en geç elli beş
yaşında emekli olmak durumundadırlar yasal olarak.
Dolayısıyla emekli olduktan sonra polislerimiz çok ciddi
sıkıntılar yaşamaktadır. Tabii ki polislerimizin uzun
süre çalışması da zor olduğu için birçoğu da
emekliliği hak edince Artık bu tempoya dayanamıyorum,
rahatlayayım. diye emekliye ayrıldıktan sonra
aldıkları emekli maaşıyla hayatlarını idame
ettiremez hâle gelmekte ve yeniden bu sefer başka işler aramak
durumunda kalmaktadırlar.
Tabii, Hükûmet, 2010
yılındaki referandumu gündeme getirdiği zaman Herkese sendika,
herkese kolaylık, herkese örgütlenme hakkı. dedi ama sendika kurmak
isteyen polislerimizin hepsine soruşturma açıp emniyet
teşkilatından ihraç etmeyi de ihmal etmediler.
Gene polislerimiz açısından
en önemli konulardan bir tanesi tabii ki çalışma şartları.
Diğer meslek mensuplarının mesai saatleri belli, diğer
memurlarımızın ama polislerimizin mesai saatleri belli
değil. Hangi saatte işe başlayacakları belli ama işin
ne zaman biteceğini Allah bilir ama bunun karşılığında
polislerimize ödenen bir fazla çalışma ücreti de yok. Şimdi, bu
şartlarda çalışan insanlar bir ömür boyunca, otuz sene, yirmi
sene, yirmi beş sene, neyse, gücünün yettiği kadar çalışan
insanlar kendi hakları verilmediği zaman hayatlarını devam
ettiremiyorlar. Bunlar da insan, bunların da çoluğu çocuğu var,
işleri var güçleri var, evleri var barkları var ve bu ağır
şartlar altında çalışan insanlar bir de mali sorunlarla,
ailevi sorunlarla karşı karşıya geldiklerinde hayat
artık onlar için katlanılmaz hâle geliyor. Bugün meslek grubu olarak
en çok intihar vakası maalesef emniyet teşkilatında
yaşanmaktadır. Bu da emniyet teşkilatında çalışan
kardeşlerimizin ne kadar ağır şartlar altında ve
emeklerinin karşılığını alamadan çalıştıklarının
en güzel göstergesidir. Bu konunun süratle çözülerek bu kardeşlerimizin
sorunlarının çözümlenmesi ve onların da insanca
yaşayacakları şartların oluşturulması
gerekmektedir.
Yine, emniyette amir
sınıfındaki akademi mezunu arkadaşlarımızın
da görevleriyle, sorumluluklarıyla orantılı bir maaş
almadığı gerçektir. Bugün amir sınıfındaki 4üncü
sınıf bir emniyet müdürünün kendi emsali kadar hizmeti olan bir polis
memurundan aldığı maaş farkı o kadar azdır ki
bunlar amir olmanın pozisyonunu, yaptıkları hizmetin
karşılığını alamamaktadırlar.
Bir de arkadaşlar, tabii ki 1inci
sınıf emniyet müdürlüğü ihdas edildikten sonra bu kadrolarda çok
ciddi yığılma başladı. Şu anda 1.500
civarında 1inci sınıf emniyet müdürü var. Bunlardan sadece
150-160 tanesine -il müdürü vesaire gibi- Emniyet Genel Müdürlüğündeki
kadrolarda görev veriliyor; diğerleri, çok az bir kısmı gene
polis müfettiş olarak kullanılıyor, atıl vaziyette
bekletiliyor. Halbuki askerlerde olduğu gibi bunların da
kadrosuzluktan emekli edilerek, özlük hakları muhafaza edilmek
şartıyla bunların sorunlarının da çözülüp herkesin hiç
olmazsa kendi işiyle, gücüyle uğraşmasının önü
açılmalıdır.
Bu yıl ilk defa polislerimizin
önüne konulan başka bir konu var,
ikinci şark. Bugün itibarıyla aldığımız bilgilere
göre 7 bin polis memuru hiç şarka gitmemiş ama 18 bin polis memuruna
ikinci şark tebliği yapılmış. Şimdi
arkadaşlar, bu adaletsizliğin bir defa ortadan
kaldırılması lazım. Hiç şarka gitmeyenler varken daha
önce bu görevi yapmış olanların yeniden şarka gönderilmesi
bir adaletsizlik.
Gene, bu şark uygulamasıyla
ilgili alınan kararda şöyle de bir yanlışlık var:
Aynı yıl polis okulundan mezun olmuş iki polis memuru, birisi
doğrudan şarka gitmiş, birisi batıda bir yere gitmiş.
Şimdi, ilk görevini doğuda yapana diyorsunuz ki: Sen, tekrar
şarka git. Ama öbürü tekrar şark sırası gelinceye kadar
emekli olacak. Burada da daha objektif, herkese eşit davranılacak bir
kriterin ortaya konulması lazım.
Gene, tabii ki terfi
yılının son yılında olan 1inci sınıfa
ayrılacak emniyet müdürleri var. Bunların da sayısının
100 civarında olduğunu öğrendik yaptığımız araştırmada.
Bunlara İkinci defa şarka gidilecek. deniyor. On ay için bu
insanların şarka gitmesi; evini, bağını,
yuvasını dağıtması, onların
yaşayacakları psikolojik travmanın karşısında
doğudaki görev yapacakları yerlere yeterli bir katkıyı da
sağlayamayacakları açıktır. Bunların durumunun da
ayrıca düzenlenmesi lazım.
Gene, atamalar konusunda özellikle
ayrımcı çalışmalar yapılmaktadır çünkü 666
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle, aynı işi yapan
polisler şubelerine göre farklı maaşlarla
çalıştırıldığı için, şimdi
maaşı yüz lira, iki yüz lira, üç yüz lira diğerinden farklı
olan bürolara, iktidar, kendine yakın polisleri atayarak diğer
polisleri sokağa çıkartmakta; bu da yıllarca kendi uzmanlık
alanında yetişmiş olan polisleri atıl duruma
çıkartmakta, ehliyetsiz insanların oralara gelmesine sebep
olmaktadır. Bu haksızlığa da bir Dur. denmesinde fayda
var.
Şimdi, arkadaşlar, bir de son
günlerde polisi yıpratan olaylar var. Tabii ki her yaptığı
şeyi polis arkasındaki siyasi iradenin tavrıyla, siyasi iradenin
talimatıyla yapmaktadır. Bugün Hükûmet polisi o kadar kötü
kullanmaktadır ki polisin yaptığı her şey polise
fatura edilmektedir. Bugün, Diyarbakır Meydanında, Türk
Bayrağı'nın olmadığı bir yerde, İstiklal
Marşının söylenmediği bir yerde, birtakım usulsüz
paçavraların açıldığı, posterlerin
açıldığı yerde polis hiçbir şeye müdahale etmemiş
ve burada vatandaş polisimizi ciddi olarak suçlamaktadır. Ama
aynı iktidar, Kızılay Meydanında dört tane memur
hakkını aramaya kalkınca depodaki gazlar bitinceye kadar orada
biber gazı sıktırmakta, tankerlerdeki su bitinceye kadar su
sıktırmaktadır. Bu aslında polisimizin
yaptığı bir iş değil, iktidarın tasarrufudur ama
sokaktaki vatandaşlarımız bunu hep polise mal etmekte, elinde
bir bayrak alıp yürüyen 4 tane delikanlıya polis müdahale edince bunu
polisin kendiliğinden yaptığını düşünmekte,
Başkalarının paçavralarla yürüdüğü bir yerde bizim Türk
Bayrağıyla yürümemizi Türk polisi engelliyor. diye de polisi itham
altında bırakmaktadır. Bu Türk polisinin suçu değildir.
Türk polisini idare edenlerin polisle ilgili bu yanlış algıya
sebep verecek yönetim biçiminden vazgeçmesi gerekmektedir. Biz biliyoruz,
güveniyoruz ve inanıyoruz ki, Türk polisi Türk devletinin kanunlarına
saygılıdır, Türk devletinin varlığı, birliği
için bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da çalışacaktır,
çalışmaktadır.
Ben, bu vesileyle, bütün polislerimize
sağlık, mutluluk ve başarı diliyorum; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi
aleyhinde söz isteyen Mehmet Ersoy, Sinop Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET ERSOY (Sinop) Sayın
Başkan, değerli milletvekillerimiz; Milliyetçi Hareket Partisinin
emniyet mensuplarının sorunlarının
araştırılarak gerekli tedbirlerin alınmasına
ilişkin verdiği Meclis araştırması açılması
önerisinin aleyhinde söz aldım, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ben de, benden önceki
konuşmacılar gibi sözlerime başlamadan önce vatanın ve
milletin bölünmez bütünlüğünü, halkımızın can ve mal
emniyetini, temel hak ve özgürlüklerini korumak için her türlü
fedakârlığı göstererek görev yapan Türk polis
teşkilatının 168inci kuruluş yıl dönümünde bütün
polis kardeşlerimizi verdikleri bu kutsal mücadele için canıgönülden
kutluyorum. Görevleri başında şehit olan kıymetli
teşkilat mensuplarımızı rahmetle, minnetle, şükranla
anıyorum. Kahraman gazilerimize sağlıklı, uzun ömürler
diliyorum. Hâlen hizmet ifa eden polis memurlarımıza, emniyet
teşkilatımızın değerli mensuplarına da Cenab-ı
Allahtan kazasız, belasız bir meslek yaşamı temenni
ediyorum.
Değerli arkadaşlar,
hayatımızın her alanında olduğu gibi AK PARTİ
hükûmetleriyle gerek kamu hizmetlerinin sunulması gerek kamu hizmeti
sunanların nicelik ve nitelik olarak daha yeterli hâle gelmesi, gerekse
hizmet alanların hem maddi hem manevi anlamda daha tatminkâr
olmalarını sağlamak adına çok önemli hizmetler ifa
edilmiş, çok önemli dönüşümler sağlanmıştır. Bu
değişim ve dönüşümlerden elbette ki emniyet hizmetlerimiz de
bütün teşkilatıyla birlikte nasibini almıştır. Bugün
emniyet teşkilatımızın gerek terörle mücadele boyutunda
gerekse adi suçların önlenmesi ve suçluların yakalanması
boyutunda gösterdiği başarılar hepimizin göğsünü
kabartmaktadır. Hizmet binalarının modernizasyonu, bütün
birimlerimizin en son teknolojiyle donatılması, toplum polisliği
uygulamasıyla halkıyla iç içe olabilmiş, güven veren, en samimi
ve en sıcak liman olabilme özelliğiyle, suçluların süratle
yakalanmasında gösterilen başarıyla ve bu çalışmalar
sayesinde caydırıcı bir güç olmak yolunda aldığı
mesafelerle, bugün, emniyet teşkilatımız sadece bizim
değil, bütün dünyanın dikkatini çekecek bir konuma gelmiştir ve
bu nedenledir ki her geçen gün artan bir uluslararası eğitim ve
iş birliği talebine muhatap olunmaktadır.
Değerli arkadaşlar,
şeffaf çalışma anlayışı ve kötü muameleye
sıfır tolerans ise ayrı bir başlıkta
değerlendirilmelidir. Kim ne derse desin, zaman zaman basına,
kamuoyuna yansıyan birtakım yerli yersiz ithamlarda bulunursa bulunsun
işin aslına bakarsak, ülkemizde karakolda kötü muamele dönemini,
elhamdülillah, büyük ölçüde kapattık. Bunu başarmak için hem
polisimizi yetiştirdik, inandırdık, düzenli eğitimler
verdik, hukukun içinde mücadeleyi benimsettik hem de bütün bu gayretlere
rağmen ola ki yanlış yapan olabilir diye karakolların içini
de kameralarla donattık. Bugün, tek tük şikâyetler oluyorsa ya da
basının gündemine gelebiliyorsa da unutmayalım ki,
koyduğumuz o kameralar sayesinde bu tespitler yapılabiliyor ve hem
yargı hem de idare o delillerle gereğini yerine getirebiliyor.
Bütün bu hizmetleri başarıyla
sunan, özünde var olan fedakârlık anlayışını en iyi
şekilde görevine yansıtan teşkilat mensubu kardeşlerimizin
daha uygun koşullarda çalışma hayatlarını devam
ettirebilmeleri için de gerçekten iktidarlarımız süresi içinde çok
önemli düzenlemeler yaptık. Her şeyden önce daha rahat
çalışabilmelerinin en önemli ön koşulu, personel
sayısının yetersizliğiyle mücadele etmekti. Bugün 250
binlere varan bir mevcuda ulaşıldı. Çalışma
şartları gerçekten çok ağır, burada bunu nasıl ifade
etmeye çalışırsak çalışalım özünde onların
yaptığı fedakârlık kadar, fedakârlık yapan meslek
grubu azdır ama polis sayısındaki iyileşmeyle birlikte
bugün tam 36 ilimizde 8/24 çalışmasına geçilebilmiş yani
sekiz saat çalışma karşılığında yirmi dört
saat istirahat uygulamasına geçilebilmiştir. Personel
sayısındaki artış ilerledikçe bu uygulamanın bütün
illerimizi kapsaması hedeflenmektedir.
Tazminatlarında birtakım
düzenlemeler yapılmış. Hem dalgıçlara hem kurbağ adamlara
hem uçuş hizmeti verenlere hem özel harekât ekiplerine farklı
miktarlarda da olsa ekstra tazminatlar sağlanmış, sportif
müsabakalardan ek ödenekler almaları sağlanmış. Her
şeyden önemlisi, onlar açısından çok önemli olan ve
yıllardır hep tartıştıkları askerlik konusu
çözülmüş ve askerlikten muafiyetleri sağlanmıştır.
Bugün itibarıyla polis memurlarının ortalama maaşları 665 liradan 2.425 liraya
kadar ulaşabilmiştir. Yine sosyal haklarıyla ilgili çok önemli
düzenlemeler yapılmıştır. Benden önceki konuşmacının
söylediği tayin ve terfilerle, atamalarla ilgili önemli düzenlemeler
yapılmıştır. 10 binin üzerinde lojmana
kavuşturulmuşlardır.
Değerli Başkan, sayın
milletvekilleri; elbette ki bütün bu saydığımız
iyileştirmeler, bütün bu saydığımız düzenlemeler polis
memurları için, Emniyet teşkilatımızın fedakâr
çalışanları için yeterlidir demek için buraya çıkmadım.
Elbette ki onların da gerçekten çözülmesi, görüşülmesi gereken çok
önemli sorunları var. Bugün, büyüyen, gelişen Türkiye'nin, güçlenen
Türkiye'nin, 250 milyar liradan 750 milyarlara çıkmış gayrisafi
millî hasılaya sahip bir Türkiye'nin nimetlerinden engellilerimiz,
yaşlılarımız, kimsesizlerimiz, fakir
fukaralarımız, emeklilerimiz, dullarımız gibi
MUHARREM İNCE (Yalova)
AKPlilerimiz
MEHMET ERSOY (Devamla)
polis
memurlarımızın da daha fazla faydalanmasının yolunu
elbette ki iktidarımız açacaktır. Elbette ki bütçe
imkânlarımız geliştikçe, elbette ki şartlarımız iyileştikçe
bunlardan her meslek mensubunun faydalanmasının önü
açılacaktır.
Ancak ben burada AK PARTİ Grubu
adına, bu hakların verilmemesi için değil, bugünkü gündemimiz
gereği, bugün, biraz sonra geçeceğimiz çok önemli gündem
görüşmeleri nedeniyle Meclis araştırması
açılmasına karşı çıktığımı ifade
ediyorum. Ayrıca bu tespitlerin daha iyi yapılabilmesi için hem
Emniyet Genel Müdürlüğümüzün hem İçişleri
Bakanlığımızın çalışmaya devam ettiklerini,
bu çalışmalarının da ümit ediyorum ki en kısa zamanda
zaten Meclisin gündemine geleceğini düşünüyor, bu gerekçelerle
Milliyetçi Hareket Partimizin grup önerisinin aleyhinde olduğumu ifade
ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi
lehinde söz isteyen Mehmet Siyam Kesimoğlu, Kırklareli Milletvekili.
(CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET S. KESİMOĞLU
(Kırklareli) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; emniyet
mensuplarının sorunlarının araştırılarak
gerekli tedbirlerin alınması konusunda bir Meclis
araştırması açılması teklifinin gündeme
alınması önerisinin lehinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
sözlerimin başlangıcında polis teşkilatımızın
168inci kuruluş yıl dönümünü, Polis Haftasını ve Polis
Gününü kutluyorum. Polislik mesleğini icra ederken şehit olan
polislerimizi rahmetle anıyor, ailelerine
başsağlığı diliyorum. Gazi olanlara sevgi ve
saygılarımı bu kürsüden iletmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bildiğiniz gibi, emniyet mensuplarımızın
çok ağır sorunları var ve biz, bunu, her fırsatta yasa
teklifleri vererek, önergeler yönelterek, yazılı ve sözlü soru
önergeleri vererek, yıllık bütçe konuşmaları sırasında,
kısaca fırsatını bulduğumuz her atmosferde dile
getirmeye, çözmeye ya da çözümüne katkı vermeye çalışıyoruz
ama, görüldüğü gibi, AKP Hükûmeti bunların hepsine duyarsız
kalıyor. Bunların kimisi, örneğin emeklilik maaşı
gibi, örneğin ek gösterge gibi yasa konusudur. Üniversite mezunu
polislerin ek göstergeleri 2200den 3600e çıkarılmalıdır.
Uzağa gitmeyelim. Daha dün bu konudaki bir yasa teklifinin gündeme
alınması dahi AKPli milletvekili arkadaşlarımızın
oylarıyla reddedildi. Kimisi ise yaklaşım konusudur.
Siz ki, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
yerine polisi ikame etmek gibi bir geleneğin devamısınız.
Bu, Özal döneminde başlamıştı ve çok yanlış bir
hareketti. Siz, bunu daha da ilerlettiniz, neredeyse terörle mücadeleyi bile
Türk Silahlı Kuvvetlerinden alıp emniyet teşkilatımıza
vermeye kalktınız, bu yüzden de şehitler vermemize neden
oldunuz.
İktidar partisinin değerli
milletvekilleri, 2007 seçimlerinden önce polislerimize verdiğiniz sözü
hâlâ tutmadınız. Sayın Başbakan, 15 Temmuz 2007de
seçimlerden sonra masaya yatırılacak ilk konunun polislerin özlük
hakları olduğunu söylemişti. Masaya yatırmadınız
ama polisleri sırtüstü yatırdınız ve altı
yıldır da sırtları yerden kalkmadı.
2011 seçimlerinden önce ve sonra kanun
hükmünde kararnamelerle birçok alanda değişiklik yaptınız,
güya eşit işe eşit ücret dediniz ama içinde polislerimiz yok.
Eşitliğe bakar mısınız? Buraya dikkatinizi çekmek
istiyorum değerli milletvekilleri. Diğer kurumlarda aylık
çalışma ortalama 160 saat, emniyet personelinde ortalama 270 saat,
ikinci emir ve ek görev ile bazen 300 hatta 320 saat. İstirahatli olsan
dahi amir emir verirse göreve dönmek zorunlu.
Az önce konuşan değerli Sinop
Milletvekili dostumuz, arkadaşımız, emniyet
teşkilatından bahsederken acaba gerçekten Türk polis
teşkilatından bahsetti mi diye tereddüt yaşadım. Eğer Sayın
Milletvekilim, sizin iktidar olarak bu Türk polisine bakış
açınız gerçekten böyleyse, bu Türk polisi niye moralsiz, niye mutsuz,
niye geleceğe kararsızlıkla bakıyor diye sormak istiyorum
doğrusu. Tazyikli su
derseniz, su sıkar. Gaz bombası at.
derseniz, gaz bombası atar. Copla derseniz, coplar. Topla derseniz,
toplar. Vatandaşla yüz yüze olan o, Hükûmetin verdiği emri uygulayan,
her kötü olayın altında okkanın altına giden o, sendikal
örgütlenme hakkını kullanamayan o.
Buradan Hükûmet yetkililerine,
Sayın Başbakan ve İçişleri Bakanlığına yeni
gelen Sayın Muammer Güler başta olmak üzere Hükûmet yetkililerine
buradan seslenmek istiyorum. Lütfen, polisi halkın önüne
atmayınız. Şu gaz bombası kullanma işini derhâl bir
kurala bağlayınız; gaz bombasını her
aklınıza estiğinde değil, Yasanın ancak silah
kullanılmasına müsaade ettiği durumlarda kullanın. diye.
Gaz bombasının maddi güç olarak tanımlanan hizmet
araçları arasından çıkarılarak silaha eş değer
bir kategoriye alınması konusunda bir kanun teklifi
verdim. İki ay sonra tam bir yılı dolacak ama komisyonda
bekletiliyor. Lütfen bu kanun teklifini derhâl gündeme alınız. Gaz
bombasından, biber gazından yaşamını yitiren Çayan
Birbenler, Metin Lokumcular ölmesin diye lütfen bu kanun teklifini gündeme
alınız.
Bu
insanlık dışı koşullarda görev yapan emniyet
mensupları arasında intihar olayları maalesef giderek
artmaktadır. Size bu konuda rakam vermek istiyorum: Son on yılda 300
polis intihar etmiş, 100ün üzerinde polis şehit olmuş, 1.600
polis, görevi sırasında ve görevin yarattığı meslek
hastalığından dolayı yaşamını yitirmiş.
Polis intiharları ayda bir iken iki haftada bire düşüyor, on beş
günde bir polis ailesine ateş düşüyor. Başka hangi meslekte bu
kadar yüksek intihar oranı var? Şimdi bunu araştırmayacak
mısınız değerli milletvekilleri? Yalnızca bu neden
bile bu araştırma komisyonunun kurulması için gerekli ve
yeterlidir çünkü hiçbir şey, insan yaşamından daha değerli
değildir. Siz, Türk polisine verdiğiniz değeri, ona Osmanlı
kıyafeti giydirerek araçların başına dikmekten ibaret mi
sayıyorsunuz?
2008de
Sayın Beşir Atalay, Emniyet teşkilatı personelinin
çalışma saatlerinin düzenlenmesiyle ilgili bir ekip
oluşturulmuştur. Konuyla ilgili çalışmalar
sürdürülmektedir. demişti. Maşallah, beş yıl geçti, bir
sonuca ulaşamadınız. Siz yapamıyorsunuz, bırakın
bari Türkiye Büyük Millet Meclisi yapsın ve yalnız çalışma
saatleri konusunda değil, emekli maaşları konusunda, lojman
konusunda, aklınıza her ne geliyorsa bu Meclis bir komisyon kursun,
bu sorunları ortaya koysun, ona göre yasa önerilerinde bulunsun ve biz
bütün bu sorunları yasayla çözelim. Çözelim ki Türk polisi moral bulsun,
huzura kavuşsun, çoluğuyla çocuğuyla birlikte geleceğe
güvenle bakabilsin.
Bakın,
değerli iktidar partisinin milletvekilleri, bizim, polisimizle karşı karşıya
geldiğimiz çok yer oldu. Meydanlarda karşı karşıya
bırakıldık. Tazyikli sular yedik, gaz bombaları yedik, cop
yedik ama biz, hiçbirimiz, bunların sorumlusu olarak polisimizi
suçlamıyoruz. Bunların tek sorumlusu, hukuk
dışılığı, baskıyı, eziyeti bir âdet
hâline getiren AKP Hükûmetidir. Biz bunun farkındayız ve gerçek suçlu
ile görünürdeki suçluyu birbirinden ayırt ediyoruz. Biz Cumhuriyet Halk
Partisi olarak Türk polis teşkilatının sorunlarını
biliyoruz: biliyoruz ve bunların çözülmesini istiyoruz. Yıllardan
beri de bu sorunların takipçisiyiz. Komisyonlarda, Genel Kurul
çalışmalarında, televizyon programlarında, panellerde hep
dile getirdik, dile getirmeye devam ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, emekli
olduklarında maaşları yarıya iniyor polislerimizin ama
ihtiyaçları yarıya inmiyor. Çocuklarına yine ayakkabı almak
zorunda, evinin kirasını yine zamanında ve tam olarak
yatırmak zorunda, elektriğini, suyunu açık tutmak durumunda.
Eğer, her durumda halkı, bizi polisle karşı
karşıya bırakan siz de polisimizin sorunlarının
çözülmesini istiyorsanız bu önergeye destek verin. Az önce sayın
milletvekili bu konunun yolunu açacaklarını söyledi. Gelin,
açılacak olan yolun başlangıcı olarak bu
araştırma komisyonunun kurulmasını kabul edelim. Gelin,
buna destek verin, komisyon kurulsun ya da şöyle söyleyeyim: Gölge etmeyin,
başka ihsan istemeyiz.
Sizleri saygıyla
selamlıyorum. Tüm polis teşkilatı mensuplarımızın
özel günlerini gönülden kutluyorum. Aileleriyle ve sevdikleriyle birlikte mutlu
bir yaşam geçirmelerini diliyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi
aleyhinde söz isteyen Hüseyin Şahin, Bursa Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa)
Sayın Başkanım, çok değerli arkadaşlar; ben de Türk
polis teşkilatımızın kuruluşunun 168inci yıl
dönümünü, Polis Haftasının hayırlı olmasını
dileyerek kutluyorum.
Milliyetçi Hareket Partisinin, emniyet
mensuplarının ve polislerin sorunlarının
araştırılması ve ele alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla açılmasını talep ettiği Meclis
araştırma önergesinin aleyhinde söz almış
bulunmaktayım.
Benden önce kürsüye çıkan Sinop
Milletvekilimiz Mehmet Ersoy Bey, polislerimiz için on yıllık
iktidarımız döneminde yapılan sosyal ve maddi düzenlemeleri,
polis teşkilatımızın içinde bulunduğu durumun
iyileştirilmesi, gücünün artırılması ve kanundan
aldığı güçle toplumun huzur ve refahının sağlanması
amacıyla yapılan çalışmaları anlattılar.
Bunların hepsini zaten toplumumuz medya, basın
aracılığıyla biliyor. Özellikle de Polis Haftası
olması münasebetiyle de şu anda polislerimizin yapmış olduğu çalışmalar gündemi teşkil
etmektedir. Özellikle medyamızın da bu konuda çok geniş bir
desteği var. Biz, buradan, medya mensuplarına da, medya
kuruluşlarına da teşekkür etmek istiyoruz.
Lakin, gündemimizde 445 sıra
sayılı İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü
Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının görüşülmesi
var. Bu konu da demokratikleşme yolunda atacağımız
adımlardan bir tanesidir.
Bir an önce gündeme geçmek ve gündemin
işlemesi için Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisinin aleyhinde
olduğumuzu belirtir, hepinize saygılarımızı ve
sevgilerimizi sunarız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun,
İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım:
2.- CHP Grubunun,
İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve İstanbul
Milletvekili Süleyman Çelebi ile 19 milletvekili tarafından Türkiyede
yaşayan Romanların sorunlarının
araştırılması ve çözüm yollarının belirlenmesi
amacıyla 10/4/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 10 Nisan 2013
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
10/4/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu; 10/04/2013 Çarşamba günü
(bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin, İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Muharrem
İnce
Yalova
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve
Süleyman Çelebi ile 19 milletvekili tarafından, 10/04/2013 tarihinde,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Türkiyede
yaşayan Romanların sorunlarının
araştırılması ve çözüm yollarının belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (833
sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak, 10/04/2013 Çarşamba günlü birleşimde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi
lehinde söz isteyen Süleyman Çelebi, İstanbul Milletvekili.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Aslında 8 Nisan, Dünya Romanlar Günü idi ve
Romanlar, gerçekten, bu ülkenin en çilekeş insanları. Dün gruplarda
siyasi partilerin başkanları Dünya Romanlar Gününü kutladılar,
bugün polis teşkilatının günü kutlanıyor ama bunlar klasik
kutlamalar. Sorunlara çözüm bulalım. diye öneri getirdiğimizde de
başka gerekçelerle, yoğun gündemimiz, yoğun Meclis
çalışmaları, Gündemde başka konular var ve bu konulara
fırsatımız yok. diye erteleniyor ve reddediliyor.
Değerli arkadaşlarım, bu konuda bir
araştırma yapılması ve bu Meclisin bu anlamdaki bu
sorunlara eğilmesi hangi yasanın burada görüşülmesine engel
teşkil ediyor? Burada bir mutabakatla Romanların
sorunlarını çözmeye yönelik irade koyduğumuzda önümüzde hangi
engel var? Şunu çok net ifade ediyorum: Bu ülkede Romanlar hep ikinci
sınıf statüyle muhatap oluyorlar ve bu devam ediyor. Roman
açılımı dediniz
AKP iktidarı bu konuda Romanları topladı,
Biz sizin şu sorunlarınızı çözeceğiz. dedi, vadetti;
tek bir sorunları çözülmüş değil.
Bu ülkede Romanlar en az eğitim
alan insanlardır; bu, dünyada da böyle, ülkemizde de böyle. Bu ülkenin
Romanları en işsiz kalan, en sefil olan, barınma hakkı
olmayan yurttaşlarımızdır. Barınma talepleri
Bazı
bölgelerde şovenist anlayışlarla bazı yerlerden de göç
edilmeye zorlanıyorlar ve sorunlarının çözümü konusunda mücadele
edenlerin, oraya çadır kuran Roman vatandaşların
çadırları yıkılıyor ve yok ediliyor. Bir taraftan,
yerleşik düzendeki Romanların evleri bir başka alana
taşınıyor, kendi doğal kültürünü yaşama
fırsatı ellerinden alınıyor
Değerli arkadaşlarım,
Romanların eğitim alanındaki sorunu bu. İşsizlik
alanındaki sorunu zaten belli. Daha çok üç ana başlıkta
yoğunlaşmış onlar: Birisi, kâğıt topluyorlar, çöp
topluyorlar, ondan gelir elde ediyorlar; bir diğeri, çiçekçilik
yapıyorlar; bir diğeri de müzik sektöründe -onların genlerinde
olan ille de Roman olsun, ister çamurdan olsun yaklaşımıyla-
gerçekten bu ülkenin müziğini, sanatını en iyi şekilde icra
eden yurttaşlarımız.
Ama diğer yandan, değerli
arkadaşlar, bu vatandaşlarımızın evde barınma
sorununa ilişkin, sağlık sorununa ilişkin, çevre sorununa
ilişkin sorunları her geçen gün daha büyüyor, daha da yaşanılmaz
bir hâle doğru dönüşüyor. Bu vatandaşların, devlette
iş bulmaları öyle kolay değil, bir, tahsili
olmadığı için, iki, dışlandıkları için.
Devlette yok, peki özel sektör? Özel sektörde yok. Peki, diğer alanlarda
İşte çiçek satıyorlar, ya zabıta başına geliyor
ya polis başına geliyor. Bunların, bu anlamdaki ekmek
paralarını engelliyor. Çoğu kadınlar evde, ev
işlerinde çalışıyor, temizlik işlerinde
çalışıyor, ne para verilirse ona razı geliyor.
Değerli arkadaşlar, sizden
rica ediyorum, bu bölgenin bütün coğrafyasında, bu ülkenin
coğrafyasının bütününde Roman vatandaşlar
yaşıyor. Sizden rica ediyorum, buradan bir heyet
oluşturalım, bir gün onlarla yaşayalım. Bir gün
yaşadığınızda bugünkü önerilerimizi reddetmezsiniz, bu
araştırma önergemize Hayır demezsiniz ama bir gün
yaşamanızı istiyorum onlarla. Çektikleri çileleri anlamanız
için bir gün, fazla değil, on gün, yirmi gün, otuz gün değil, bir
günü onlarla geçirin, nasıl bir koşulda beraber yaşam
sürdürüyorlar, ne yiyorlar, ne içiyorlar, hayatlarını nasıl
sürdürüyorlar, sağlık alanları nasıl, o insanlar yalın
ayak, ayakkabısız nasıl bir mucize yaratıyorlar diye siz de
şaşarsınız. O nedenle, bu olaylar Zamanımız yok,
şimdi yapamayız. gibi yaklaşımlarla geçiştirilemez.
Değerli arkadaşlarım, birçok temel
talepleri var. Bu talepleri, demografik yapının, bu anlamda,
temsiliyetinin sağlanması konusunda var. Kentsel dönüşüm
konusunda, Romanların,
kültürel ögelerinin dikkate alınmasıyla ilgili sorunları var,
Anayasa'da eşit vatandaşlık diye tanımlanan hakkın
kullanılmasında yaşadıkları sorunlar var, eğitim
sorunları var. Doğru ve etkin bir eğitim alanının
yaygınlaştırılması gerekiyor. Roman
topluluklarının rol modellerinin bir kez daha
araştırılarak gündeme getirilmesi ve öne
çıkarılması gerekiyor. Roman dernekleri içerisinde sosyal
projeler için çalışan derneklere bu anlamda destek
olmalıyız, oralara kaynak aktarmalıyız.
Bu insanları eşit
yurttaşlar kimliğine gerçekten dönüştürmeye
ihtiyacımız var. Lafla değil, bu vatandaşların bu
ızdırabına son vermek, bu Meclisin görevi. Bu vatandaşlar
her türlü görevi yapmaktalar; tarlada varlar, iş yerlerinde iş
bulabiliyorlarsa varlar, üretimde varlar, askerlikte varlar. Devletin onlara
verdiği bütün yükümlülüklerini yerine getiriyorlar ama bunlar
dışlanıyor ve ikinci sınıf vatandaş muamelesi
görüyorlar; buna hakkı yok hiç kimsenin. Bu insanları böyle
ayırt ederek Nasıl olsa bunların sesi çıkmıyor,
bunlar yeterince örgütlü değildir, bunlar devlete saygılılar,
bunlar konuşmazlar, vurursunuz kafasına susarlar. diyorsanız,
buradan ilan ediyorum ki Romanlar artık örgütlüler, Romanlar artık
seslerini alanlara da, başka birimlere de, başka mücadele
hattına da dönüştüreceklerdir, kendi haklarına, kendi
geleceklerine sahip çıkacaklardır.
O nedenle, yol yakınken, gelin, bu
hatadan vazgeçelim. Artık, yalnız onlara umut vererek değil,
onların umudunu körelterek değil, gereğini yerine getirerek bu
sorunları aşabiliriz yoksa umut, umut, umut, umut
Hep bekliyorlar
bir gün bir şeyler yapılacak diye.
Devlet, siyaset, Başbakan, bu milletvekilleri bir şey
yapacak. diye umutlandırdınız; artık o umutları da
tükendi, son umudu Türkiye Büyük Millet Meclisi. Bir kez daha o umudu
yeşertmeniz için bu önergeye katkı vermenizi, destek vermenizi
istiyorum.
Ayrıca, polis
teşkilatıyla ilgili de bir yasa teklifi verdik, sendika hakları
için. Zaten AKP iktidarı sendika kapatma rekoru kırıyor;
emeklilerin sendikasını kapattı, çiftçilerin
sendikasını kapattı, Gençlik Sendikasını kapattı.
Şimdi Polis Sendikasını kuranlara soruşturma açıyor,
sürgün ediyor, ondan sonra Biz polisleri seviyoruz, onların temel
haklarını biz savunuyoruz. diye burada edebiyat yapmanın
gereği yok. Her iki öneriye de bu anlamda bakılmasını
diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Ayrıca, bu çiçekleri her yerde
karşımıza getiren Roman yurttaşlarımızın
önünde saygıyla eğiliyorum, hepsine saygılar, sevgiler
sunuyorum. Bu çiçeği de bu kürsüye onlar adına bırakıyorum.
Çok teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi
aleyhinde söz isteyen Erol Dora, Mardin Milletvekili. (BDP
sıralarından alkışlar)
EROL DORA (Mardin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin
Türkiyede yaşayan Romanların sorunlarının araştırılması
ve bu sorunlara çözüm getirilmesi amacıyla Meclis
Başkanlığına sunmuş olduğu araştırma
önergesinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Usulen aleyhine söz almış
bulunmama rağmen önergenin lehinde konuşacağım.
Değerli milletvekilleri,
Türkiyenin etnik çeşitliliği içerisinde yer alan ve uzun
yıllardır bu topraklarda yaşayan Roman halkı, tarih boyunca
dünyanın her yerinde açlık boyutlarına varan bir yoksulluk ve en
önemlisi, sürekli olarak ötekileştirme, aşağılanma gibi çok
ciddi sorunlarla karşı karşıya kalmıştır.
Türkiyede yaşayan Romanların
sayısının 4 ila 5 milyon arasında olduğu
varsayılmaktadır ancak kendilerini farklı tanımlar ile
ifade eden -Dom, Lom, Mıtrip, Karaçi, Elekçi, Aşık, Poşa ve
benzeri- halklar ile birlikte toplamda 6-8 milyon aralığında
Çingene nüfusu bulunmaktadır. Romanların büyük kısmı
Batı Anadolu ve Trakyada yaşarken Dom grubu genel olarak
Güneydoğu Anadoluda, Lom grubu ise Türkiye'nin doğusunda
yaşamaktadır.
Değerli milletvekilleri, sizlere
Anadoluda en az bin yıldır Türk halkının söyleminde yer
alan yetmiş iki buçuk millet kavramının içeriğinden
bahsetmek istiyorum. Bu kavram, uzun yıllardır bu topraklarda
yaşayan Roman halkını tarif etmek için söylenmektedir. Bir
halkın ismi olan Çingene kelimesi bile, genel olarak
aşağılamak amacıyla bir sıfat görevi görüp Çingene
pembesi, Çingene parası, Çingene borcu, Çingene düğünü, Çingene
kavgası, Çingenelik, Çingeneleşmek olarak olumsuz anlamlar içeren
şekillerde kullanılmaktadır.
Bir etnik kimliğin ismi olan bir
kelimenin bu şekilde kullanımının toplumsal barış
açısından kaybettirdikleri ortadadır. Bu kullanımlar bir
barış ortamından çok, ötekileştirmeye, etnik kimlikler
arası ayrımcılığa vurgu yapılmasına neden
olmaktadır. Ayrıca, Roman vatandaşlar, kendi kimliklerinin özü
ve adı olan Çingene kelimesine
yabancılaştırılmaktadır.
Roman
vatandaşlarımızın maruz kaldığı
ötekileştirme yalnız dil alanında kalmamaktadır, aynı
zamanda, yaşadıkları her ülkede olduğu gibi Türkiyede de
çöp toplayıcılığı, sepetçilik, demircilik,
kalaycılık, çiçekçilik gibi en alt meslekleri yapmaya
zorlanmışlar ve yaşadıkları şehirlerde en kötü ve
düzensiz yerlerde yaşamak zorunda bırakılarak dışlanmışlardır.
Eğitim, barınma, sağlık gibi temel hizmetlerden yeterli
düzeyde yararlanamamaları var olan ötekileştirmeyi körüklemiş ve
bu durum, sürekli olarak kendi kimliklerini gizlemelerine neden olmuştur.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı çatısı altında,
faydalanıcıları Millî Eğitim Bakanlığı, Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Sağlık
Bakanlığı olmak üzere Avrupa Birliği ile Katılım
Öncesi Mali Yardım (IPA) projeleri yapılmaktadır.
Ayrıca, Türkiyede Roman
açılımı yapılmış olmasına rağmen,
planlı bir bütçe ayrılmamış ve takvim
belirlenmemiştir. Bundan dolayı Roman açılımı bir
anlam ifade etmemektedir.
Türkiyede 3 Aralık 2004te sosyal
içerme belgeleri ve ortak içerme belgeleri konusunda girişim
başlatılmış ancak 2013 yılına gelmemize
rağmen hâlen daha nihai bir belge oluşturulamamıştır.
Avrupa Birliği Çalışma ve Sosyal İşler ve Fırsat
Eşitliği Genel Direktörlüğünün katkılarıyla
hazırlanan Türkiyede Romanların Durumu: Türkiyede
Çalışma ve İnsana Yakışır İş
Koşulları Sorunları adlı rapor Türkiyede Romanların
sosyal olarak dışlandığını ifade ettikten sonra
Romanların genel olarak düzenli bir işe veya sosyal sigortaya
erişimlerinin bulunmadığını ifade etmektir. Bu
dışlanmanın sebepleri arasında, düşük eğitim
seviyesi, iş için pazarda gerek duyulan becerilere sahip olunmaması,
geleneksel iş alanlarının azalmasıyla birlikte ön
yargı ve ayrımcılık bulunmaktadır. Romanlar kayıt
dışı ekonomi içerisinde çok çeşitli işlerde ve
genellikle de geçici işlerde çalışmak zorunda
kalmaktadırlar. Roman vatandaşlarımız toplum içerisinde ön
yargı ve stereotip imajından mağdur olmakta, bu da iş,
kiralık ev ve eğitim konularında ayrımcılık ve
dışlanmayla karşı karşıya kalmalarına yol
açmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AK PARTİ Hükûmeti bir yandan Roman
vatandaşlarımızın sosyoekonomik düzeyini yükseltmek
amacıyla Roman açılımı yapıldığını
dile getirirken, diğer yandan kentsel dönüşüm projelerinin
çoğunu Roman vatandaşlarımızın
yaşadığı alanlarda yapmakta ve onları mağdur
etmektedir. Toplu Konut İdaresi (-TOKİ-) ve belediyeler Roman
mahallelerine yaklaşım stratejisi geliştirirken konuya sadece
mimari ve mühendislik açısından bakmış ancak
Romanların kültürel ögelerini dikkate almamıştır. Zaten
ekonomik sıkıntılarla, işsizlik ve daha birçok yoklukla
mücadele eden vatandaşlar yapılan kentsel dönüşüm projelerinden
sonra yaşam alanlarını da kaybetmektedirler. Kentsel
dönüşüm projeleri hazırlanırken sosyal dönüşüm
planlaması da yapılmamıştır, Romanlar için yerindelik
ve kültürel dokunun korunması ve sosyal dönüşüm doğru bir
şekilde sağlanamamıştır. Farklı yerlerde ve
farklı kültürlerde yaşamak zorunda bırakılan Romanlar
kültürel asimilasyona uğrayarak kimliklerini kaybetme tehlikesiyle
karşı karşıya kalmaktadırlar.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Roman vatandaşlarımızın
yaşadıkları sorunların çözümü için öncelikle kanun ve
yönetmelikler yardımıyla koruyucu tedbirler konularak Romanlar için
pozitif ayrımcılık yapılmalıdır. Yeni anayasa
platformu çalışmalarında da öngörülen Pozitif
ayrımcılık yapılmalı mı? sorusuna büyük
çoğunlukla Evet. cevabı verilmiştir.
Yerelde, dezavantajlı gruplara,
özellikle Romanlara yönelik koruma tedbirleri alınmalıdır. Roman
derneklerinin Anayasa Uzlaşma Komisyonuna verdikleri Risk altındaki
gruplara koruma tedbirleri getirilmeli. teklifi dikkate alınmalıdır.
Romanların da koruma altına alınması için alınacak tedbirlerin eşitlik
ilkesine aykırı sayılamayacağı, aksine
eşitliği sağlayacağı da açıktır.
Yeni anayasa çalışmaları
sırasında Roman vatandaşlarımızın kültürel
hakları her alanda korunmalıdır. Eğitim öğretim
haklarının her alanda korunması için gerekli kanun ve
yönetmelikler ayrıntılarıyla düşünülmelidir.
Kentsel dönüşümden kaynaklı
yaşadıkları sorunlar dikkate alınarak barınma
haklarına dokunulmamalı ve bu hakları kanun ve yönetmeliklerle
desteklenmelidir.
Sosyal ve ekonomik haklarının
yanı sıra, etnik kimliklerinden dolayı var olan toplumsal ön yargılar
giderilmelidir. Kamuda ya da özel sektörde kimlikleri dolayısıyla
yaşadıkları ayrımcı muamelelerin önüne geçilmelidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiyede Roman vatandaşlarımızın
yaşadığı sorunlar göz önünde bulundurulduğunda Meclis
araştırması komisyonu kurulması elzem bir hâl
almıştır. Komisyonun kurulabilmesi için olumlu yönde oy
kullanılmasını Genel Kuruldan talep ediyor, Genel Kurulu tekrar
saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi
lehinde söz isteyen Lütfü Türkkan, Kocaeli Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Romanların sorunları daha
önce sık sık bazı arkadaşlar tarafından dile getirildi
ancak ben yine de onların bazı sorunlarına değinmek
istiyorum.
Romanlar yıllardır ihmal
edildiler, hep sonraya bırakıldılar. Onlar her zaman
devletlerine bağlı kaldılar ama devlet onlara hiç sahip
çıkmadı, hatta bu son süreçte -ismini ne koyarsanız koyun, bana
göre çözülme sürecinde- Dağdaki teröriste sahip çıkan devlet,
devletine bağlı biz Romanlara sahip çıkmadı. diye
serzenişleri var. AKP Hükûmeti daha önce birçok açılım
yaptığı gibi, Roman vatandaşlarımız için de
açılım yaptı, ancak sıkıntılar hiçbir zaman
giderilemedi.
Dünya Romanlar Günü, 8 Nisan 1990dan
bu yana, Nazilerin katliamına ve dünyanın başka ülkelerinde
soykırıma, ayrımcılığa uğrayan
Romanları anma günü olarak kutlanıyor. Romanlar bakın ne diyor:
Bu topraklarda yüzyıllardır yaşıyoruz.
Ayrımcılık yapılmadan, alçak görülmeden
davranılmasını istiyoruz. Bizleri Çingene, pis kokan, çocuk
kaçıran insanlar olarak küçümsüyorlar. Bu inanışların
değişmesini istiyoruz. Bizler bu ülkenin asli
vatandaşıyız, mülteci ya da sığınmacı
değiliz. diyorlar.
Roman vatandaşlarımız
bizim kültürümüzün bir parçasıdır, rengidir; onları yok saymak
mümkün değildir. Onlara ayrım yapılmamalıdır. Onlar
sadece seçim öncesi kendilerine uğrayıp destek arayan birer
şahıs olarak tanıyor siyasetçileri. Seçim öncesi hepimizin seçim
bölgesinde yaşayan Roman vatandaşlara mutlaka birer kere
uğrarız, seçimden sonra da hiç kimse onların yanına
uğramaz. Bu kendimle de alakalı olduğu kadar, bütün bu Mecliste
bulunan arkadaşlarımızın önemli bir kısmıyla da
ilgili bir öz eleştiri.
Hükûmetin üç yıl önce
başlattığı Roman açılımı kapsamında
somut sonuçlara ulaşabilmek için hayata geçirilen Romanlar İçin
Kamu-STK Diyalog Grubu, ilgili bakanlıklarca hazırlanan strateji
belgesinin uygulanabilir olmasını istiyor. Diyalog Grubu bunun için
Roman meselesine onuncu kalkınma programında yer verilmesini ve bütçe
ayrılmasını talep ediyorlar. Bu meselenin çözümünün sadece
projelerle olmayacağını, bunun için strateji belgesinin bir an
önce konunun tarafları tarafından yazılması, uygulanabilir
eylem planı hazırlanması, onuncu kalkınma programında
Roman meselesine yer verilmesi ve bütçe ayrılmasının
gerektiğini söylüyor Roman vatandaşlarımız. Yani,
sorunlarının masabaşında çözülecek işler
olmadığını, sivil toplum kuruluşlarıyla daha
yoğun birliktelik sağlanması gerektiğini ifade ediyorlar.
Romanların sorunlarının hızla çözülmesi gerekiyor.
Romanlar, şu anda çok revaçta olan kentsel
dönüşümün de en büyük mağdurları arasındalar. Kentsel
dönüşümle ilgili masabaşında plan yapanlar, en çabuk çözüm
konusunda Romanları görüyorlar. Zira, onlar devletlerine olan sadakatinden
dolayı, ne nümayiş yapıyorlar ne isyan ediyorlar ne de devlete
karşı geliyorlar. Önüne uzattığınız her türlü
çözüme evet demek durumunda kalıyorlar.
Aynı Roman vatandaşlarımız okullarda
da sorunlar yaşıyorlar. Çocuklarının gittiği
sınıflarda sadece Roman bir öğrenci var diye çocuğunu o
sınıftan alan velilerin varlığı Roman
vatandaşlarımızı derinden yaralıyor.
Kısa vadede hızlı bir eylem planı
yaratılmasını ve sorunların çözülmesini istiyorlar.
Romanlar, devletin tanıdığı eşit şartlardan,
maalesef, işsizlik ve maddi imkânsızlıktan ve bazı ön
yargılar dolayısıyla da tam olarak
yararlanamadıklarını ifade ediyorlar.
Romanların eğitim sorunları acil olarak
aşılmalı. Ayrımcılığa sebep olan bütün
uygulamalar gözden geçirilmeli. Siyasette yer almayan Romanlarla düzenlemeler
yapılmalı. Romanlar vatandaşlık hakları konusunda
bilgilendirilmeli, bunun için Romanların fazla olduğu mahallelerde,
bölgelerde çalışmalar yapılmalıdır. Roman
kadınları sosyal hayata kazandırılmalıdır. Roman
gençleri geleneksel mesleklerin dışında meslek gruplarına
da kazandırılmalı. Belediyelerin Roman mahallelerine daha fazla
hizmet getirmelerinin sağlanması gerekmektedir.
Artık, Romanların geleneksel meslekleri
konusunda çok fazla bilgi vermek istemiyorum. Biraz evvel Sayın Muharrem
İnce Başkana bir şey söyledim. Ondan, o mesleklerden
ayrılmak istiyorlar, hayata dâhil olmak istiyorlar.
Geçen hafta beni ziyarete gelen Kocaelinden bir Roman
vatandaşım çocuğuna iş bulunmasını istedi,
çocuğu da 20li yaşlarda. Ne iş yapar çocuğun? dedim,
Hırsız. dedi. Çocuğa başka bir meslek verememişler,
başka bir yere koyamamışlar, başka bir işe
yerleştirememişler. O çocuk, naçarlık içerisinde, ailesinin
geçim yolu olarak o hırsızlığı bulmuş. Netice
itibarıyla, bu konunun biraz daha hafızalarda yer edinmesini, bunlara
gerekli önemin verilmesini istiyorlar.
Yeni anayasada Romanlar, eğitim,
sağlık ve çalışma gibi birçok konuda eşit haklar talep
ediyorlar. Romanlar için sürdürülebilir bir sosyal politika
oluşturulmalı, demografik yapının temsiliyeti
sağlanmalı, Ulusal İstihdam Strateji Taslağına
Romanlar mutlaka ilave edilmeli, kentsel dönüşümde Romanların
kültürel ögeleri mutlaka dikkate alınmalı, anayasada eşit
vatandaşlık hakkı sağlanmalı, eğitim
sorunlarıyla doğru ve etkin mücadele edilmeli, Roman derneklerinin
hazırladığı sosyal projeler için de destek sağlanmalıdır.
Roman
vatandaşlarımızın diğer istekleri de şöyle:
Kültürel, barınma, eğitim ve öğretim haklarının her
alanda korunması; ülkemizdeki kaynaklara ulaşma haklarının
-fırsat eşitsizliğinden dolayı- korunması;
çalışma haklarının her alanda korunması;
Romanları eşit vatandaş yapacak pozitif
ayrımcılık gerektiren konularda koruma tedbirleri
alınması, uygulanması ve denetlenmesi; kurucu unsur olarak, bu
ülkenin taşında, toprağında emeği olan bir halk olarak
tanınması ve koruma altına alınması;
uygulamaların kanun ve yönetmeliklerle desteklenmesi ve denetlenmesi
konularına yer verilmelidir. Yeni anayasada Romanlara eşit
yurttaşlığın, gelirde sosyal adaletin, istihdamın ve
Romanların Mecliste kendilerini ifade edebilmelerinin kanalları
açılmalıdır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi
aleyhinde söz isteyen Tülay Kaynarca, İstanbul Milletvekili. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
TÜLAY KAYNARCA (İstanbul)
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi aleyhinde söz aldım. Değerli Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün 10
Nisan, polis teşkilatımızın kuruluş yıl dönümü.
Sözlerime başlamadan önce, Türk polis teşkilatımızın
168inci yıl dönümünü kutluyor, şehitlik mertebesine ulaşan
polislerimizi rahmet ve şükranla anıyorum. Yine, fedakârlıkla,
sabırla ve cesaretle hizmetlerini sürdüren Türk polis
teşkilatımızın bütün mensuplarının da bu özel
gününü tebrik ediyor ve başarılarının devamını
diliyorum.
Değerli milletvekilleri,
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi Romanlarla ilgili. Öncelikle, 8 Nisan
Dünya Romanlar Gününü kutlamak istiyorum. Biz ülkemizde Romanıyla Çerkeziyle,
Türküyle Kürtüyle biriz, beraberiz. Mevlam herkesi ayrı ayrı
özelliklerle yaratıyor. Bize düşense, Allahın
yaradılışta verdiği her özelliği aziz bilip,
şerefli bilip buna uygun, layık muameleyle taçlandırmak. Bir
insanı diğerinden üstün kılansa, elbette, sadece emek
karşılığı elde ettikleri olmalıdır. Biz, bu
çerçevede konuyu değerlendirip bugüne kadar yaptığımız
tüm çalışmalarda Roman vatandaşlarımız konusunda
soruna, sorunlara bu şekliyle baktık ve
Başbakanımızın da bu yaklaşımı çerçevesinde
de birçok düzenlemeye imza attık.
Peki, neler yaptık? Öncelikle bir
çalıştay, Roman Çalıştayı düzenledik. Onlarla birlikte
aynı masaya oturarak sorunlarını beraber konuştuk ve
araştırmacıları dinleyip çözüm önerilerini masaya
yatırdık ve bir rapor yayınlandı bu doğrultuda.
Yayınlanan raporda, çalıştayda var olan sorunların konu
başlıklarının ise bir ikisine değinmek istiyorum yine;
eğitim, işsizlik -mesleki eğitim anlamında- barınma,
ayrımcılık ve nüfus cüzdanı, yani kimliksizlik gibi.
Toplumsal ön yargıysa bu başlıkların en
başındaydı. Bu, tespitlerdi. Peki, devamında neler
gerçekleştirdik?
Değerli milletvekilleri,
yasalarımızdan Roman kardeşlerimizi incitecek kavramların
hemen hemen her biri çıkartıldı. Çingene ve Kıpti gibi
kelimeler vardı önceden günümüze kadar gelen. Roman kardeşlerimiz
dediler ki: Bu kavramlar bizi rahatsız ediyor. Ve biz de Türk hukuk
mevzuatından bu kelimeleri çıkartma yönünde
çalışmalarımızı tamamladık.
Elbette bu yeterli değil. Neden
yeterli değil? Çünkü esas dönüşümün, esas değişimin
zihinlerde olması lazım, esas değişimin o toplumsal ön
yargılarda olması lazım. Dolayısıyla, o yüzden de bu
yöndeki hassasiyetimizin devam edeceğinin,
çalışmalarımızın
bu toplumsal ön yargının da önüne geçecek şekle
geleceğinin de altını çizmek istiyorum.
Diğer bir konu
başlığı yine o çalıştaydan çıkan
istihdamdı. Bu çok önemli. Neden? Çünkü, iş sorununu
çözdüğünüzde, istihdamı çözdüğünüzde bireyin mutluluğu,
dolayısıyla ailenin mutluluğu, elbette topluma
yansıması gerçekleşecekti.
Değerli milletvekilleri, bu konuda
da atılan ciddi adımlar var ama en son İŞKURun
yaptığı düzenlemeyi ve uygulamayı özellikle belirtmek
istiyorum çünkü yaklaşık 1.500 Roman kardeşimizin iş sahibi
olduğu, bine yakın ve aşkınının mesleki
eğitim kazandığı bir sistemdi bu. Peki, nedir? Hemen birkaç başlıkla
ifade edeyim. İŞKUR Genel Müdürlüğünce işsizlikle
mücadelede dezavantajlı gruplar kapsamına alınan Roman
vatandaşlara toplum yararına çalışma programlarından
yararlanmada öncelik hakkı tanındı. Ne kazandırdı bu?
Proje kapsamında geçen yıl -lütfen dikkat ediniz- 1.500 Roman
vatandaşımız istihdam edilebildi. Roman vatandaşlar,
işsizlikle mücadelede, tıpkı engelliler gibi, engelli
kardeşlerimiz gibi dezavantajlı gruplar arasına alındı
ve İŞKUR, hiçbir Roman vatandaşımızı istihdam
konusunda geri çevirmedi, hatta öncelik verdi. Kurasız, direkt iş talepleri
yerine geldi. Diğer işçiler kurayla belirlenirken Roman kardeşlerimiz
kurayla girmedi ve öncelik hakkını kullanabildi. Peki, hangi
sektörler vardı bunlar içerisinde? Ağaçlandırma, fidan üretimi,
çevre temizliği, park-bahçe düzenlemeleri gibi, dokuz ay boyunca
belediyelerimizde hizmetlerde çalıştırılabildiler. Ayrıca,
Roman vatandaşlarımızın sigorta primi de İŞKUR
tarafından ödendi. Bunun altını dikkatle, özenle çiziyorum.
Evet, bu iş imkânı sağlandı, evet, İŞKURda
kurasız ve yine öncelik hakkı tanıyarak iş
sağlandı ve bunun primini de, yine belediyelerde çalışan
kardeşlerimizin işçi primlerini de kim ödedi? İŞKUR ödedi.
Proje kapsamında Roman
vatandaşların çalışma süreleri de uzatıldı çünkü
altı ay ve sekiz aylık dilimlerdi. Yeterli mi? Hayır. Hemen bu
proje kapsamında süre dokuz ay olarak uzatıldı ve bir nebze de
olsa onların istihdam anlamında bu çalışmalar
kapsamına alınması sağlandı. İsteyen Roman
vatandaşlarımızın bir sonraki yılda, yeterli yeni
müracaat olmadığında da bir sonraki yıl içinde
çalışması sağlanabildi, onlara yönelik bu öncelik
hakkı yerine getirildi.
Bu arada yine istihdam kaleminde
başka bir başlığa dikkat etmek istiyorum, bir alt
başlık, bu da eğitimle ilgili. Yani onların istihdam
edilebilmesi için mesleki eğitim alabilmeleri çok değerliydi. İşte,
yine İŞKUR kapsamında Roman vatandaşlarımıza özgü
başlatılan bu eğitimden, mesleki eğitimden bugüne kadar ne
kadar kişi yararlanmış? Bini aşkın Roman
kardeşimizin bu İŞKUR düzenlemesinden, mesleki eğitimden
faydalandığını görebiliyoruz.
Peki, ne tür kurslar verildi? Hemen
başlıklara dikkat edelim: Ev aletleri tamirciliğinden, oda
temizlik elemanından bilgisayar işletmeciliğine, temizlik görevleri
başta olmak üzere, özellikle hizmet sektörünü kapsayan
çalışmalar yapıldı.
Sonuç itibarıyla Roman
açılımı meyvesini vermeye başladı ve İŞKUR
yani Türkiye İş Kurumu, iş başvurusunda bulunan Roman
vatandaşlarımızı kurasız ve öncelikli olarak istihdam
etmeye yine bu dönemde başladı. Öyle ki istihdam edilenler
arasında hayatında ilk kez sigortalı olan kardeşlerimiz
vardı. Bu çok önemli bir şey; hem istihdama katılmış
hem Türkiyede bu iş gücünden faydalanma açısından
yapının içerisinde yer almış oldu.
Türkiye olarak kültürel
farklılıklarımız, büyük zenginlik ve güç
kaynaklarımızdır. Ülkemizde yaşayan bütün kültürler,
güzellikler, farklılıklar Türkiye Cumhuriyeti devletinin gücüdür,
kuvvetidir, kudretidir ve Romanlarımız da bu kudret içerisinde, güç
içerisinde yerini almaktadır.
Değerli milletvekilleri,
istihdama, eğitime, mesleki önceliklere ve mesleki eğitime
değindik, istihdamın da altını çizdik. Bir de barınma
ihtiyaçları var, bu da çok önemli. O 99 yılındaki
çalıştaydaki önemli başlıklardan biri de yine Roman
kardeşlerimizin barınma ihtiyaçlarına yönelikti. Peki, o konuda
neler yapıldı, çok kısa ve özet olarak aktarayım.
Romanların barınma ihtiyacının giderilmesine yönelik
başlattığımız çalışmalarda,
Başbakanımızın talimatıyla, onun öngörüsüyle
başlattığımız çalışmalarda, öncelikle Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanımızla, Roman
vatandaşlarımızın yaşadığı sorun
alanlarının tamamı -sadece barınma değil, tüm sorun
alanları- kapsamı içerisinde ilgili kurumların temsilci ve
katılımlarıyla neler yaptık: Çalışma
grupları oluşturduk. Romanların konut sorunlarının
çözümüyle ilgili TOKİ tarafından önemli adımlar atıldı
ve 25 bini -lütfen sayıya dikkat ediniz- aşkın konutun
yapılması hedeflenmektedir. Startı verilmiş olanlar var,
yapım aşamasında ve proje aşamasında olanlar var ama
tamamlandığında Roman kardeşlerimizin barınma
ihtiyacı da ciddi ölçüde karşılanmış olacak ve
sağlıklı konutlarda yaşayabilmeleri için önemli adım
atılmış olacak.
Dolayısıyla, sözün özü
şu: Roman kardeşlerimize yönelik, vatandaşlarımız için
istihdam, eğitim, konut, barınma, mesleki eğitim gibi hemen
hemen her başlıkta birçok çözüm önerisine yönelik çalışmalarımız
yapıldı ama yapılmaya da devam edecek, çünkü bu toplumsal
dönüşümle, zihniyet dönüşümüyle de alakalı bir
çalışma.
Bu duygu ve düşüncelerle
Cumhuriyet Halk Partisi önerisi aleyhine görüş bildirdiğimi ifade
ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi
grup önerisini oylarınıza sunacağım
III
- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) Yoklama
istiyoruz.
BAŞKAN Yoklama talebi var,
yerine getireceğim.
Sayın İnce, Sayın
Çelebi, Sayın Seçer, Sayın Ayaydın, Sayın Tezcan,
Sayın Atıcı, Sayın Topal, Sayın Kaplan, Sayın
Acar, Sayın Yıldız, Sayın Toptaş, Sayın
Demirçalı, Sayın Öz, Sayın Güler, Sayın Toprak, Sayın
Danışoğlu, Sayın Onur, Sayın Özgümüş, Sayın
Ekşi, Sayın Korutürk.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
Milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
2.- CHP Grubunun,
İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve İstanbul
Milletvekili Süleyman Çelebi ile 19 milletvekili tarafından Türkiyede
yaşayan Romanların sorunlarının
araştırılması ve çözüm yollarının belirlenmesi
amacıyla 10/4/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
10 Nisan 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi
grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.01
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.17
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90ıncı
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Başkanlığının (1/756) esas numaralı Patent
Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında İç
Tüzükün 34üncü maddesi uyarınca verilmiş bir tezkeresi vardır,
okutuyorum:
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Tezkereler
1.- Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Başkanlığının, 15/3/2013 tarihinde esas komisyon
olarak Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna
ve tali komisyon olarak da Adalet Komisyonu, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Plan ve Bütçe Komisyonuna havale edilen (1/756) esas numaralı Patent
Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna da havale
edilmesi talebine ilişkin tezkeresi
10/04/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İlgi: a) Avrupa Birliği Uyum Komisyonunun
27.03.2013 tarih ve 23 sayılı kararı.
b) Manisa Milletvekili Özgür Özel'in
09.04.2013 tarihli yazısı.
c) İstanbul Milletvekili Mehmet
Domaç'ın 10.04.2013 tarihli yazısı.
1/756 esas numaralı Patent
Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Başkanlığınızca
15.03.2013 tarihinde esas komisyon olarak Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna ve tali komisyon olarak da Adalet,
Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe komisyonlarına havale
edilmiştir.
İlgi (a) raporda; İlaç
Endüstrisi İşverenler Sendikasının tasarıya
ilişkin görüşlerine yer verildiği görülmüştür. Ayrıca
ilgi (b) ve (c) yazılarda; patent konusunun ilaç üretimini kapsaması nedeni
ile İç Tüzükün 34. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca
komisyonumuza havale edilmesinin talep edilmesi istenilmektedir.
Yukarıda belirtilen nedenlerle,
söz konusu tasarının komisyonumuza da havale edilmesini
müsaadelerinize saygılarımla arz ederim.
Necdet
Ünüvar
Adana
Komisyon
Başkanı
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, okunmuş bulunan tezkeredeki Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunun talebi esas komisyon
olan Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunca
da uygun bulunduğundan, İç Tüzükün 34üncü maddesinin (4)üncü
fıkrası uyarınca Başkanlığımızca yerine
getirilmiştir.
Alınan karar gereğince, sözlü
soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına
geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde değişiklik
yapılmasına dair İçtüzük teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
Raporları (1/484) (S.
Sayısı: 287)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan, İnsan
Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
3.- İnsan Hakları ve
İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/748) (S.
Sayısı: 445)(X)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 445 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan
karar gereğince bu tasarı İç Tüzükün 91inci maddesi
kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı
ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde
Hükûmet adına Sadullah Ergin, Adalet Bakanı söz istemişlerdir.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
saygıdeğer üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, huzurlarınıza 445
sıra sayısı ile gelmiş bulunan tasarıyla ilgili
görüşlerimizi sizlerle paylaşmak üzere söz aldım.
Değerli milletvekilleri,
bilindiği üzere, şu anda Avrupa Konseyinin 47 üyesi var. Avrupa
Konseyi 1949 yılında, 10 Avrupa devleti tarafından kurulmuş
ve Türkiye, aynı yıl statüye taraf olarak Avrupa Konseyinin kurucu
üyeleri arasında sayılmıştır. Avrupa Konseyi
tarafından ilk olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kabul
edilmiş ve etkin bir denetim mekanizması olan Avrupa İnsan
Hakları Divanının ilk yargıçlarını seçerek
çalışmaya başlamıştır. Türkiye, bu
sözleşmenin hazırlanma ve kabul aşamasında yer
almış ve 1954 yılında sözleşmeyi onaylayarak taraf
olmuştur. Sözleşme sürekli yenilenmiş ve
geliştirilmiştir. Sözleşmeye 1998 yılında eklenen 11
numaralı Ek Protokol ile yapılan temel değişiklik sonucu,
denetim sistemi baştan aşağı değiştirilmiş,
komisyon ve mahkeme ayrımı kaldırılarak daimî
çalışan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kurulmuştur.
Yine, 11 numaralı Ek Protokolle seçimlik olan bireysel başvuru
hakkı zorunlu hâle getirilmiştir.
Türkiye, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine bireysel başvuru hakkını kabul ettiği 1987den ve
özellikle de 1998de 11 no.lu Ek Protokolün getirdiği
değişiklikten itibaren aleyhine en fazla sayıda başvuru
yapılan ülkeler arasında, bugün son geldiğimiz noktada Rusyadan
sonra, maalesef 2nci sıradadır. Ayrıca, 47 Avrupa Konseyi
ülkesi arasında hakkında en çok ihlal kararı verilen ülke yine
maalesef Türkiyedir.
Ülkemizin AİHM
karşısındaki durumunu daha iyi anlamak için birkaç rakamı
sizlerle paylaşmak istiyorum: 31 Ocak 2013 tarihi itibarıyla ülkemize
karşı yapılan ve AİHM önünde derdest bulunan başvuru
sayısı 16.700 olup bu sayı AİHMe toplam yapılan
başvuru sayısının yaklaşık yüzde 13,2sini
oluşturmaktadır. İtalya bu sıralamada 14.150 başvuru
sayısı ve yüzde 11,2lik oranla 3üncü sırada yer
almaktadır. Yine, 1959la 2012 yılları arasında Türkiye
aleyhine verilen ihlal kararı sayısı 2.521dir. Ülkemizi 1.687
ihlal kararı ile İtalya ve 1.262 ihlal kararı ile Rusya takip
etmektedir. Bilindiği üzere, AİHM kararları sözleşmenin
46ncı maddesi uyarınca bağlayıcı olup bu
kararların icra edilip edilmediği Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesince
denetlenmektedir. 2012 yılı sonu itibarıyla icra edilmeyi
bekleyen 1.857 karar sayısı ile ülkemiz İtalyadan sonra 2nci
sıradadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizin bildiği gibi, bu tablonun değiştirilmesi
konusundaki kararlılığımızın bir sonucu olarak
son dönemde konuyu sistematik olarak ele alan kapsamlı
çalışmalar yapılmış ve yapılmaya devam
etmektedir. Bu bağlamda, öncelikle Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi önündeki savunmaların ve kararların icrası sürecinin
tek elden yürütülmesi amacıyla Adalet Bakanlığımız
bünyesinde İnsan Hakları Daire Başkanlığı
kurulmuştur.
Verilen ihlal kararlarının
önemli bir kısmını teşkil eden uzun yargılama
sorununun çözümü için son yıllarda ülkemizde ciddi adımlar
atılmıştır. Bu bağlamda, son iki yıl içerisinde
çıkarılan üç yargı paketi ile yargının iş yükünün
azaltılarak adalet hizmetlerinin hızlandırılması ve
etkinliğinin artırılması yönünde önemli düzenlemeler
yapılmıştır.
Son olarak, sizlerin de
katkısıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
yapılmış bazı başvuruların tazminat ödenmek
suretiyle çözümüne dair 6384 sayılı Kanun yürürlüğe
girmiştir. Bu kapsamda oluşturulan insan hakları tazminat
komisyonu üyeleri atanarak görevlerine başlamışlardır. Bu
komisyona başvurular da başlamış durumdadır.
İnsan hakları tazminat komisyonunun çalışmaları ile
AİHM önünde derdest bulunan yaklaşık 4 bin dosyanın
gündemden düşürülmesi beklenmektedir.
Memnuniyetle belirtmek isterim ki
ülkemizde son dönemde kaydedilen yargı alanındaki gelişmeler
Avrupada da olumlu karşılanmakta ve yankı
uyandırmaktadır. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin son olarak
yapmış olduğu 5-7 Mart 2013 tarihindeki toplantısında
hem ülkemizdeki yargılamaların makul sürede sonuçlandırılması
bağlamında son on yılda yapılan çalışmalar hem de
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Ümmühan Kaplan başvurusu
üzerine verdiği 20 Mart 2012 tarihli pilot kararda belirtilen etkin bir iç
hukuk yolu olarak oluşturulan İnsan hakları tazminat komisyonu
tüm delegeler tarafından memnuniyetle
karşılanmıştır.
Artık, Avrupa Konseyi Bakanlar
Komitesi uzun yargılama nedeniyle geliştirilmiş usulde
denetlemekte olduğu ülkemiz hakkındaki 277 kararı standart usul
altında incelemeye başlamıştır. Burayı tekrar
ediyorum. Bugüne kadar, Türkiye aleyhine verilmiş olan kararları
geliştirilmiş usulde denetleyen Bakanlar Komitesi 3 Marttan itibaren
standart usul altında denetlemeye başlamıştır
Türkiyeyi. Bu, Türkiyede yargılamaların uzun sürmesine neden olan
yapısal ve sistematik sorunlara ilişkin gerekli önlemlerin Hükûmet
tarafından alındığının komite tarafından
kabulü anlamına geliyor.
Diğer yandan, 15-17 Kasım
2011 tarihlerinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye
Kararları, Sorunlar ve Çözüm Önerileri adlı yüksek düzeyli bir
konferans ve çalıştay düzenledik. Çalıştaya Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa Konseyi, yüksek mahkeme başkan
ve üyeleri katıldılar. Çalıştayda AİHMin ülkemiz
aleyhine verdiği tüm ihlal kararları oluşturulan 6 ayrı
çalışma grubu tarafından bütün boyutlarıyla masaya
yatırıldı ve ihlallere neden olan insan hakları
sorunları ve bu sorunların çözüm yolları
katılımcı bir yöntemle tespit edildi.
İnsan hakları
standartlarının güçlendirilmesi amacıyla Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin ihlal kararlarına yol açan mevzuat hükümlerinde
değişiklik öngören görüşülmekte olan bu tasarı da
çalıştay bildirileri esas alınmak suretiyle
hazırlanmıştır. Yaklaşık bir yıldır
Hükûmetimizin gündeminde bulunan tasarıyla özgürlük ve güvenlik
hakkının iyileştirilmesi, ifade ve medya özgürlüğünün
geliştirilmesi, adli yardım sisteminde iyileştirmeler
yapılarak adalete erişimin kolaylaştırılması
başta olmak üzere AİHMin ihlal kararlarına konu olan 7 yasada
değişiklik yapılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarı ile özgürlük ve güvenlik hakkına ilişkin
mevcut durumun daha da iyileştirilmesi amacıyla şu hususlarda
düzenlemeler öngörülmüştür: AİHMin konuya ilişkin
kararları dikkate alınmak suretiyle, Ceza Muhakemesi
Yasamızın 105inci maddesi değiştirilerek duruşma
sırasında yapılan tahliye talepleri hakkında mahkeme veya
hâkim tarafından savcılık mütalaası
alınmaksızın karar verilmesi öngörülerek silahların
eşitliği ilkesi sağlanmaya çalışılmıştır.
Yine, CMK 108inci maddede değişiklik yapılarak soruşturma
aşamasında tutukluluğun incelenmesi işleminin şüpheli
veya müdafisi dinlenilmek suretiyle yapılması hükmü getirilmektedir.
Hâkim veya mahkeme kararına itirazı düzenleyen CMK 270inci maddeye
bir fıkra eklenerek Ceza Muhakemesi Yasamızın 101 ve 105inci
maddeleri uyarınca yapılan itirazlarda cumhuriyet
savcısından alınacak mütalaanın başvuran veya
müdafisine tebliğ edilmesi zorunlu hâle getirilmektedir.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz
aleyhine verilen ihlal kararlarının önemli bir kısmını
da ifade özgürlüğünü düzenleyen Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 10uncu maddesi oluşturmaktadır. İfade
özgürlüğü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde korunan en
temel haklardandır. Toplumun ürettiği ortak iyiye bir
saldırı, toplumsal güvenliğe yakın ve somut bir tehlike
oluşturmadığı sürece her fikre, her inanışa, her
düşünceye en geniş ifade zemini sağlanmalıdır.
Demokrasi fikrinin, ifade özgürlüğü talebinin olabildiğince dar,
güvenlik ihtiyaçlarının ise belirsiz bir genişlikte ele
alınmasına tahammülü yoktur. Temel hak ve hürriyetler, özü
itibarıyla, bireyin dokunulmaz, alelusul el atılamaz, güvenlikli bir
alan inşa etme isteğine dayanır. Ulusal güvenlik kaygılarıyla
bireysel güvenlik taleplerine sırt çeviren toplumlar, bireyle devlet
arasındaki gerilimi tırmandırarak sonuçta ulusal güvenliği
sağlayacak bir sosyal destek ve siyasal meşruiyetten yoksun
kalabilirler.
Türkiyenin
ağırlıklı olarak geçmişin yasal ve yapısal
sorunlarından kaynaklanan ifade özgürlüğü alanındaki olumsuz
görünümü elbette üzüntü vericidir ancak ifade özgürlüğü alanında
Türkiyede son yıllarda önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Bu
bağlamda, Basın Yasamız yenilenmiş, radyo ve televizyonların
dili özgürleştirilmiş, Türk Ceza Yasasının yoğun
eleştirilere konu olan 301inci maddesi başta olmak üzere ifade
özgürlüğü önünde engel oluşturduğu düşünülen pek çok madde
gözden geçirilmiştir.
Son olarak, kısa bir süre önce
kabul edilen üçüncü yargı paketiyle, basın yoluyla vesair
düşünce açıklama suretiyle işlenen suçlarda dava ve
cezaların ertelenmesi imkânı getirilmiş, eleştiri konusu
olan adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs ve
soruşturmanın gizliliğini ihlal gibi basın mensuplarını
yakından ilgilendiren suçlar da yeniden ele alınarak unsurları
belirgin hâle getirilmiştir. İleriye dönük olarak yayın durdurma
tedbiri de bu paket kapsamında mevzuatımızdan
çıkarılmıştır. Bu kapsamda, Terörle Mücadele
Yasası ve Türk Ceza Yasasında yapılması öngörülen
değişikliklerden birkaçının daha konu başlıklarına
değinmek istiyorum.
Terörle Mücadele Yasamızın
6ncı maddesinin ikinci fıkrasında yer alan suçun unsurları
yeniden düzenlenmektedir bu tasarıyla. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi, bu maddedeki metinler bütünüyle ele alındığında
şiddete teşvik edip etmediğinin belirlenmesi için metinde
kullanılan terimlerin dikkate alınmasının uygun
olacağını belirtmiştir. Yapılması öngörülen
düzenlemeyle terör örgütlerinin her bildiri veya açıklaması
değil, cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru
gösteren veya bu yöntemleri öven ya da bu yöntemlere başvurmayı
teşvik eden bildiri ve açıklamaların basılması ve
yayınlanması suç olarak kabul edilmektedir.
Yine, aynı yasanın 7nci
maddesinin ikinci fıkrasında yer alan suçun unsurları da bu
tasarıyla yeniden düzenlenmektedir. AİHM, 7nci maddenin ikinci
fıkrasıyla ilgili olarak Türkiye aleyhine çok sayıda ihlal
kararı vermiştir. AİHMe göre, mevcut düzenlemenin ceza
hukukunun belirlilik ilkesine uygun biçimde suç tanımının somut
unsurlarını ortaya koymak yerine, takdire dayalı çok geniş
yorum ve uygulamalara açık olduğu şeklinde bir eleştiri söz
konusu. Bunun yanında, AİHM, bu madde uyarınca Türkiye
hakkında verdiği kararlarında şiddeti teşvik edici ve
bireylere zarar verici nitelikte olmayan düşünce açıklamalarının
ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu belirterek içeriğinde
şiddete başvurmayı cesaretlendirici ifadeler yer almayan ya da
kişileri silahlı isyana teşvik edici nitelikte olmayan
açıklamalar nedeniyle bireylerin cezalandırılmasını
sözleşmenin 10uncu maddesine aykırı bulmaktadır.
Yapılması öngörülen
düzenlemeyle, propaganda, terör örgütlerinin cebir, şiddet veya tehdit
içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya bu yöntemleri övecek ya da bu
yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde yapılması
durumunda suç olarak kabul edilecektir. Böylece suçun unsurlarının
daha somut hâle getirilmesi ve ifade özgürlüğü alanında AİHM
standartlarıyla uyum sağlanması amaçlanmaktadır. Yine Türk
Ceza Yasamızın 215inci maddesinde yapılması öngörülen
değişikliklerle benzer kriterler
getirilmektedir.
Değerli milletvekilleri, TMK 7nci
maddede yapılan değişiklik aynı mantıkla, TCK 220nci
maddenin (8)inci fıkrasında da yapılmaktadır. Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin 6ncı maddesinde düzenlenen
adil yargılanma hakkı bağlamında, adalete erişimin
kolaylaştırılmasına ilişkin bir dizi kolaylık da
bu paket içerisinde yer almaktadır.
Değerli milletvekilleri, yine, bu
pakette, Türk Ceza Yasamızın 94üncü maddesine eklenmesi öngörülen
fıkra ile birlikte, işkence suçlarında zaman aşımı
kaldırılarak bu suçların etkin bir şekilde
soruşturulması arzulanmıştır. Ceza Muhakemesi Yasamızın
172nci maddesine eklenecek fıkrayla da kovuşturmaya yer
olmadığına dair kararın
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Bakan, AKP sıralarında kimse yok, kimse dinlemiyor. Sizi
dinlemeye tenezzül etmiyorlar mı bunlar? CHPde daha çok kişi var.
BÜLENT TURAN (İstanbul)
Sayın İnce, dinliyoruz biz.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Artık AKPliler de inanmıyorlar.
Ben Bakan olsam basarım
fırçayı.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Devamla)
etkin soruşturma yapılmadan verildiğinin AİHM
kararıyla tespit edildiği hâllerde ilgilinin başvurusu üzerine
yeniden soruşturma açılması imkânı getirilmektedir. Bu
sebeple, Ceza Muhakemesi Yasası, İdari Yargılama Usulü
Yasası ve Hukuk Usulü Yasasındaki hükümlere paralel olarak Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen kesinleşmiş
ihlal kararlarının askerî yüksek idare mahkemelerinde görülen davalar
bakımından da yargılamanın iadesi nedeni
sayılması düzenlemesi getirilmektedir.
Yine, Kamulaştırma
Yasasında yapılan değişiklikle, kamulaştırma
bedelinin yargılama süresince uğrayabileceği değer
kaybının faiz ödenmek suretiyle telafi edilmesi de hedeflenmektedir.
Yine, bu pakette bir başka
düzenlemeyle, askerî yüksek idare mahkemesinde açılan tam yargı
davalarında ve yine, idare mahkemelerinde açılan tam yargı
davalarında nihai karar verilinceye kadar davacıya,
davasını ıslah suretiyle tazminat miktarını
artırma imkânı getirilmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu
tasarıda sizlerle paylaşacağım son husus CMK 311/2nci
maddeden kaynaklı Türkiye aleyhine verilmiş ihlal
kararlarıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu madde
kapsamında toplam 221 dosyada Türkiye aleyhine ihlal kararı vermiş
ve bu ihlal kararları Delegeler Komitesi tarafından takip
edilmektedir. Bu düzenlemeyle 311inci maddenin (2)nci fıkrası
kapsamında yeniden yargılama talep ettiği hâlde yapılamayan
221 dosyanın bu istisnadan sorun yaşamadan yeniden yargılama
imkânına kavuşmasını düzenleyen bir değişiklik
getiriyoruz. Bu değişiklik ile beraber Türkiye aleyhine Delegeler
Komitesince takip edilen 221 dosya gündemden düşecek ve Türkiyenin bu
konuda eli rahatlayacaktır. Geçici maddenin mevcut şekliyle kabulü
hâlinde doğrudan bu maddeden yararlanacak kişiler arasında
sadece bu 221 dosyadaki şahıslar söz konusudur.
Değerli milletvekilleri,
yapılan reform çalışmalarıyla insan hakları konusunda
sürekli olarak iyileştirmeler yapan Hükûmetimiz, insan hakları
alanında AİHM tarafından mevzuatta tespit edilen eksiklikleri
çözmek adına getirilen düzenlemeyle bu
kararlılığını göstermektedir. Konuşmamın
başında ülkemizin AİHM önündeki olumsuz görünümüne
dikkatlerinizi çekmiştim. Ülkemizin, bireysel başvuru yolunu
çoğu taraf ülkeden daha erken bir tarihte açarak Konseyin
oluşturduğu bölgesel koruma sistemi içinde yer alma cesaretine
karşın insan hakları pratiğinde
ağırlıklı olarak yapısal sorunlardan kaynaklanan
sıkıntılar yaşadığı bilinen bir gerçektir.
Ancak, Türkiyenin bu olumsuz görünümünü değiştirmek, temel hak ve
özgürlükleri en geniş hukuki korumaya kavuşturmak için güçlü bir
irade sergilediği de bilinmektedir. Ülkemizin son yıllarda hız
kazanan yapısal dönüşümü, hayat bulan reformlar bu irade temelinde
şekillenmiştir. Uluslararası sözleşmelere dayalı
yükümlülükler, gelişen çağdaş standartlar ve toplumsal
değişim paralelinde yükselen talepler, demokrasi ve özgürlükler
alanında ülkemizi hep daha ileri adımlar atmaya sevk etmiştir.
Bugün görüşmeye başladığımız tasarı bu
adımların bir parçasıdır. Yine, yüce Meclisin takdiriyle
yasalaşması hâlinde Türkiyenin insan hakları ve ifade
özgürlüğü karnesini olumlu manada etkileyecek önemli düzenlemeler
içermektedir.
Bazı beklentileri
karşılamadığı gerekçesiyle tasarıyı olumsuz
karşılamak, içerdiği önemli düzenlemeleri görmezden gelmek
doğru olmadığı gibi, içi boş olduğu yönündeki
eleştiriler de insaflı ve gerçekçi değildir. Bu tasarı,
başından beri vurguladığımız gibi, ülkemiz
hakkında AİHM tarafından verilen ihlal kararlarının
değerlendirilmesiyle şekillenmiş, içeriği ve amacı bu
doğrultuda belirlenmiştir. Bu bakımdan, tasarının
Meclisimizin değerli katkılarıyla son şeklini alıp bir
an önce kanunlaştırılması ülkemiz açısından büyük
önem arz etmektedir.
Ben, hayırlı olması
temennisiyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sadullah
Bey, niye kimse yok içeride ya, niye dinlemiyorlar sizi?
MUSTAFA SERDAR SOYDAN (Çanakkale)
Sizi bile dinlemiyorlar!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Sizi dinlemeye gelecekler.
MUHARREM İNCE (Yalova) Yani,
inanmıyorlar
OKTAY VURAL (İzmir) ya niye
denlesinler, İmralıyı dinleseler daha iyi.
BAŞKAN Tasarının tümü
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Bülent Tezcan,
Aydın Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BÜLENT TEZCAN
(Aydın) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; yeni bir yargı paketini
görüşüyoruz. Artık yargı paketlerini numaralandırmaya
alıştık, dördüncü yargı paketi. Herhâlde ayıp olur diye
adı dördüncü yargı paketi diye konmamış İnsan
Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında diye
başlayan bir isim konmuş.
Değerli arkadaşlar, önce
şunu söyleyeyim: Sayın Bakan biraz önceki sunumunda bahsetti,
Bazı beklentileri karşılamadığı için tasarıyı
eleştirmek doğru değildir. dedi. Aslında, Sayın Bakan
bu tasarının bazı beklentileri değil, önemli ölçüde
beklentileri karşılamadığını da ikrar etmiş
oldu; kendileri de biliyor.
Sayın Bakan, siz de biliyorsunuz;
değerli milletvekili arkadaşlarım, siz de biliyorsunuz, bu
yargı paketi adı altında günlerdir kamuoyunu meşgul
ettiğiniz düzenleme, ihtiyaca cevap veren bir düzenleme değildir.
Yani, aklın yolu bir. Allah için, şöyle bir oturup düşünelim:
Bir konuda düzenleme yaparken iddialı olarak bu alanda düşünce ve
ifade özgürlüğünü sağlamaya dönük, reform gibi sunduğunuz bir
değişiklikte aklı başında insan önce ne yapar? Bir
planlama yapar, neye ihtiyacı olduğunu bir tespit eder. Oturup bizim
neye ihtiyacımız var, onu tespit edip bunu çözecek düzenlemeleri
yapma yükümlülüğümüz var. Oysa bakıyorum ki daha önceden birinci
yargı paketi, ikinci yargı paketi, üçüncü yargı paketi; her
yargı paketinde ertelenen problemler birikmiş, hiçbirine çözüm
bulunmamış, şimdi dördüncü yargı paketi önümüze geliyor ve
bunda da temel problemlerin çözümü yerine bir beşinci yargı paketi
beklentisi yaratılıyor. Böyle bir şey olmaz. Bakın, evet,
Türkiyenin ciddi bir yargı reformuna ihtiyacı var. Türkiyede önemli
ölçüde bir yargı paketi, kapsamlı bir yargı paketi çıkarma
ihtiyacımız var. Niye? İki temel sebeple: Birincisi,
düşünce ve ifade özgürlüğünü sağlamak için ciddi
değişikliklere ve düzenlemelere ihtiyacımız var.
İkinci temel konu, adil yargılama hakkını sağlamak,
adil yargılama hakkının önündeki engelleri kaldırmak için
ciddi değişikliklere ihtiyacımız var. Şimdi, bu pakete
bakıyoruz, bu paket bugüne kadar şikâyet edilen hiçbir problemi ciddi
biçimde çözmüyor.
Değerli arkadaşlar, Türkiye,
düşünce ve ifade özgürlüğünün olmadığı bir ülkedir.
Türkiye, iktidar eliyle ve iktidar zorbalığıyla düşünce ve
ifadenin yasak olduğu, düşüncesini ifade edenlerin doğrudan
doğruya düzmece soruşturmalarla karşı karşıya
kalıp terörist muamelesi gördüğü bir ülke hâline gelmiştir.
Bakın, şimdi Terörle Mücadele
BÜLENT TURAN (İstanbul) Ses
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Sesi
kıssın Sayın Başkan biraz.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Vallahi
kıssın biraz.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Terörle
Mücadele Kanunuyla ilgili düzenlemelerden bahsediliyor.
Değerli arkadaşlar,
bakın, Türkiyede en temel demokratik hakkı olan toplantı ve
gösteri yürüyüşü hakkını kullanan öğrenciler, terör örgütü
üyesi diye yargılandı. Sokakta, kitapçıda satılan
kitabı evinde bulunduran öğrenci, bu kitap nedeniyle terörist
muamelesi gördü, terör örgütü üyesi diye yakalandı. Konser bileti satan
gençler, terör örgütü üyesi diye yargılanıyorlar Türkiyede.
Bakanları ve Başbakanı protesto eden öğrenciler, terör
örgütü üyesi diye yargılanıyor. Sendikacılar terör örgütü üyesi
diye gözaltına alınıyor. Allahtan, şimdi, KESKin
Başkanı Lami Özgene akil insanlar piyangosu vurdu da terör örgütü
üyeliğinden soruşturma geçirirken akil insanlar piyangosundan
istifade ederek belki paçayı bu şekliyle kurtaracak. Böyle bir
Türkiye. RedHackçiler terör örgütü üyesi diye yargılanıyorlar. Yani,
öyle bir iklim yarattınız ki, öyle bir siyasal iklim
yarattınız ki demokratik yollarla düşüncesini ifade etmek
isteyen herkese terörist muamelesi yapan bir siyasal iktidar uygulaması
var.
Daha ötesi arkadaşlar, daha ötesi,
bizim en temel değerimiz olan millî bayramlarımızın kutlanılmasında
dahi doğrudan doğruya iktidar şiddetiyle muamele gören bir
Türkiye yarattınız. 29 Ekim törenlerinde, Ulus Meydanında
Cumhuriyet Bayramını kutlamak için orada toplanan insanların
önce bayram yapma hakkını ellerinden almaya çalıştınız,
dinlemediler; bayrama olan inançları ve saygıları nedeniyle,
millete olan sevgileri nedeniyle, kurduğunuz barikatları haklı
bir direnişle yıktılar ve yürüdüler, bayramlarını
kutladılar. Şimdi, o insanlarla ilgili otuz bir yıl hapis
cezası istemiyle soruşturma açılıyor, dava açılacak. Hangi
ülkede, hangi çağdaş ülkede millî bayramını kutlamak
isteyen insanlar otuz bir yıl hapis cezası istemiyle
yargılanır? Bunun adı akıl tutulmasından başka
bir şey değildir. Bunu nasıl izah edeceksiniz?
Şimdi, böyle bir tablo, böyle bir
iklim, daha saatlerce anlatabiliriz. Dünyanın en fazla tutuklu
avukatının bulunduğu ülke Türkiye, dünyanın en fazla
tutuklu gazetecisinin bulunduğu ülke Türkiye, dünyanın en fazla
tutuklu milletvekilinin bulunduğu ülke Türkiye. Böyle bir Türkiye'de
yargı paketi çıkarttığınızı söylüyorsunuz,
demokratik hak ve özgürlükleri, düşünce ve ifade özgürlüğünü güvence
altına aldığınızı söylüyorsunuz ama bu alanlara
ilişkin en küçük, ciddi bir düzenleme yok. Değerli arkadaşlar,
bu yalanlarla, belki kendi kendinizi aldatabilirsiniz ama bizi
aldatamayacaksınız, milleti de aldatamazsınız, milleti de
aldatamayacaksınız.
Bakın, Türkiye, basın
özgürlüğü konusunda Tanzanyanın, Arnavutlukun, Haitinin gerisinde.
İnsani gelişmişlik endeksinde Türkiye 92nci sırada.
Şimdi, tabii, bir taraftan da son
dönemde başka bir iklim var, başka bir rüzgâr esiyor Türkiye'de.
Terörle Mücadele Kanunu konusunda düzenlemeler yapıldığı
söyleniyor ama biraz önce anlattığımız temel problemleri
yaratan yargı pratiğini, Türkiye'de iktidar muhalifi olan demokratik
tepkisini gösteren herkesi terörist sayan ve terörist muamelesi yapan
yargı pratiği uygulamasını ortadan kaldırmaya dönük en
küçük bir adım yok. Ve böyle bir tabloda asıl problem terör
tarifinde, Terörle Mücadele Kanununun kendi terör tarifinde; ona ilişkin
en küçük bir adımınız yok. Düşünce ve ifade
özgürlüğünü iktidarın hoşuna gitmeyenleri ayırarak terörist
muamelesi yapabilme imkânını tanıyan uygulamayı ortadan
kaldırma yerine gerçekten eli silahlı teröriste şefkatle kucak
açan bir süreç yarattınız ama bunun karşısında
düşüncesini özgürce ifade etmek isteyenlere terörist muamelesi yapma
hakkını ve imkânını hâlâ elinizde tutan bir sürecin devam
etmesini istiyorsunuz.
Değerli arkadaşlar,
bakın, dün burada bir komisyon kuruldu. Dün burada kurulan komisyonda
şu hedeflendi, şu hedefleniyor: Eli silahlı teröristi selametle
sınır dışına nasıl çıkarırız? Bu
bir tercih, böyle bir tercihte bulunabilirsiniz. Şimdi, bunun için
Mecliste komisyon kuruyorsunuz ama düşünce ve fikir özgürlüğü
çerçevesinde düşüncesini ifade edenlerin terörist olarak toplama
kamplarında toplanmasının önünü açan uygulamaya Yürü, devam et.
diyorsunuz. Bu nasıl bir çelişki, bu nasıl bir paradoks? Bunu
anlatmak mümkün mü? Bakın, Terörle Mücadele Kanunundaki terör örgütü ve
terör tarifini değiştirmediğiniz sürece, bunların önünü
açma, bu konuda Türkiye'de gerçekten düşünce ve fikir özgürlüğünü
sağlama iddiasında olduğunuza kimseyi ikna edemezsiniz.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye'de, bir özel yetkili mahkemeler problemi var. Bakın, özel yetkili
mahkemeler özel olarak görevlendirilmiş, hukuku çiğneme konusunda,
adaleti çiğneme konusunda ve iktidarın hoşuna gitmeyenleri teker
teker toplayıp toplama kamplarında susturma ve sindirme konusunda
özel yetkilendirilmiş mahkemelerdir. Özel yetkili mahkemeler hukuk
dışıdır, özel yetkili mahkemeler adalet
dışıdır. Özel yetkili mahkemelerin hiçbir
uygulamasında hukuku ve adaleti bulmak mümkün değildir.
Değerli arkadaşlar,
Sayın Bakan; üçüncü yargı paketinde, burada, özel yetkili
mahkemelerin kaldırıldığı ifade edildi, mevcut
mahkemelerin de görevine devam edeceği söylendi. O zaman da söyledik; bu
yapı devam ettiği sürece Türkiye'de hak ihlalleri, hukuk ihlalleri
devam edecektir çünkü özel yetkili mahkemeler özel olarak hukuku ihlal etmek
için yetkilendirilmiş mahkemelerdir. dedik. Şimdi, öyle bir tabloda
dediniz ki: Özel yetkili mahkemeler yeni davalar alamayacak. Ne oldu, ne
oldu? Silivri Mahkemesi ne yaptı, 13. Ağır Ceza Mahkemesi?
Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkan bu kanuna rağmen,
birleşme yoluyla, yeni açılan davaları getirdi kendi
davasıyla birleştirdi, yeni sanıklar ihdas etti ve
yargılamaya devam ediyor. Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesini
tanımayan, yasayı tanımayan, kanunu tanımayan Ben her
istediğimi yapabilirim. diyecek kadar kendisini sınırsız
sayan bir mahkeme pratiği yarattınız. Özel yetkili mahkemeleri
kaldırmadığımız sürece Türkiyede hukuku ve adaleti
hâkim kılmamız mümkün değildir.
Değerli arkadaşlar,
bakın, bu pakette uzun tutuklamalarla ilgili problem çözülüyor mu?
Hayır. Beş yıldan bu yana tutuklu milletvekilleri var.
Şimdi, çok ilginç tutuklu milletvekilleri deyince, sadece 2 tane
Cumhuriyet Halk Partisi, 1 tane de Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilinden
bahsetmiyoruz, 5 tane de bağımsız gelen, daha sonra da bir
kısmı Barış ve Demokrasi Partisine katılan
milletvekilleri de var. Yani ilginç bir şey, KCK davasından
tutukluları serbest bırakıyorsunuz ama KCKdan tutuklu
milletvekillerinin hâlâ tutukluluğu devam ediyor.
OKTAY VURAL (İzmir) Onlar da
serbest kalacak.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Örgütün üyesi
serbest, diğerlerinin tutukluluğu devam ediyor.
OKTAY VURAL (İzmir) Onlar da serbest kalacak. Onlar, iyi
terörist! PKK, artık AKPnin teröristi!
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Şimdi,
bu pakette bu problemi çözmek istememenizin nedenini anlıyoruz. Silivri
yargılamaları bir rehine pazarlığına
dönüştürülmüştür. Bugün yapılmak istenen şey, adına barış
süreci dediğiniz, sonradan çözüm süreci dediğiniz,
adının ne olduğunu bile koyamadığınız,
bilmediğiniz bu süreçte, aslında pazarlık süreci olan bu süreçte
bir rehine pazarlığı için, Türkiyede yıllardan bu yana
yurtseverce mücadele etmiş, teröre karşı mücadele etmiş, bu
ülkenin aydınlık geleceği için mücadele etmiş
aydınları, yazarları, gazetecileri, askerleri, komutanları,
bilim insanlarını, kim varsa, yurtsever olan kim varsa bunları
tasfiye etmek ve bunları, ilerideki terör örgütüyle muhtemel rehine
pazarlığında rehine olarak kullanmak üzere bekliyorsunuz,
rezervde tutuyorsunuz. Yazıklar olsun böyle bir anlayışa! (CHP
sıralarından alkışlar) Böyle bir anlayışla kanun
yapılır mı, böyle bir anlayışla barış
sağlanır mı? Hangi barış süreci, hangi barış
süreci?
Değerli arkadaşlar, bakın, Ergün Poyraz altı
yıldır tutuklu. Neydi? Kitap yazmış. Yazdığı
kitaplar: Musanın Çocukları, Takunyalı Führer
Yanlış mı? Takunyalı Führer yok mu? Führere doğru bir
gidiş yok mu? Yedi yıla yakın zamandır tutuklu.
Milletvekilleri beş yıldır tutuklu. Böyle bir süreçte on
yıllık AKP iktidarında tutuklu ve hükümlü sayısı yüzde
90 artmış. Böyle bir Türkiye yarattınız ve böyle bir
Türkiyede dördüncü yargı paketini çıkarıyorsunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) Nereden
nereye?
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Ama, dördüncü
yargı paketi uzun tutukluluklara ve bu haksız uygulamalara önlem
niteliğinde hiçbir hüküm içermiyor. Bakın, bu
yarattığınız yargılama sisteminde masumiyet karinesi
ortadan kaldırılmış, mahkûmiyet karinesi
getirilmiştir. Artık bu davalarda, iktidar tarafından
yaratılan özel yetkili mahkemelerde Suçu yükle, iftirayı at,
sanık kendisinin masum olduğunu ispat etsin.
anlayışıyla devam eden bir yargılama süreci var. 120 milyon
Word sayfası tutarındaki evrakı hangi hâkim okur, 5 terabayt
gücündeki evrakı hangi hâkim okur? 1 insanın 1 dakika içerisinde 1
sayfayı okuması mümkün değildir, buna rağmen 1 dakika
içerisinde okuduğu hesabıyla hesap ettik, sadece uyumadan 1 kişinin
bu dosyayı okumak için 228 yıla ihtiyacı var, normal okuma
süresiyle 772 yıla ihtiyaç var. Böyle bir tablodan siz adalet
çıkaracağınızı iddia edeceksiniz ve yargı
paketi adı altında getirilen düzenleme bunlarla ilgili hiçbir
şey içermeyecek. Değerli arkadaşlar, neyi, niye yapmak
istediğiniz belli.
Bakın, şimdi öyle bir tablo
var ki 21 Mart Nevruz günü, Diyarbakır meydanında terör örgütü liderinin
mektubu okundu. 75 milyona canlı yayında bu mektubu dinlettiniz. Bu
mektupta terör örgütünün başı diyor ki: Ulus devlet dönemi
bitmiştir, artık çok uluslu bir döneme giriyoruz. Dikkat edin, Çok
uluslu bir devlet dönemine giriyoruz. diyor. Nedir çok uluslu devlet, nedir
çok uluslu devlet? Çok uluslu devlet federasyonun kendisidir. Peki,
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ne diyor? Aynı anda, eş
zamanlı olarak çıkıp diyor ki: Eyalet sistemini
tartışalım. Niye tartışmayalım? Osmanlıda
eyalet sistemi yok muydu? Osmanlı nerede? Osmanlı var mı
şimdi, Osmanlı kaldı mı şimdi? Osmanlının
çöküş sürecinde bu anlayışla ülkeyi bölmeye ve parçalamaya
çalışan mikromilliyetçilerin payını oturup da
düşünüyor musunuz? Hiç bunun hesabını yaptınız
mı?
Evet, Abdullah Öcalan ile Recep Tayyip
Erdoğan aynı zamanda konuşmuştur, aynı şeyi
farklı cümlelerle ifade etmişlerdir. Abdullah Öcalan da Recep Tayyip
Erdoğan da Türkiyede doksan yıllık cumhuriyeti yıkıp
yerine federal bir yapı kurmak üzere ittifak içerisine girmişlerdir.
Bu ittifak bu Meclisten icazet almayacak, vermeyeceğiz böyle bir icazet.
(CHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Aynı
dağın yelleri bunlar zaten, aynı sudan içmişler.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Evet,
değerli arkadaşlar, bakın, pazartesi günü bu özellikle özel
görevlendirilmiş Silivri mahkemelerinin yargılamalarını hep
beraber gördük.
Türkiyede Başbakan
çıkmış, şimdi dokunulmazlık tehdidiyle bizleri
korkutmaya çalışıyor. Hani canı istediği zaman eline
bir dokunulmazlık sopası almış, kendince o sopayla Türkiye
Büyük Millet Meclisini terbiye edeceğini sanıyor.
Sayın Başbakan sana
sesleniyorum: Sen belki AKP Grubunu terbiye etme konusunda özel bir maharete
sahip olabilirsin ama sen Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı da olsan,
326 milletvekilini değil 426 milletvekilini de emrine amade kılsan
Cumhuriyet Halk Partisini terbiye etmek senin haddine düşmez, sana böyle
bir imkânı hiçbirimiz vermeyeceğiz! (CHP sıralarından
alkışlar)
Dokunulmazlıkları kaldıracakmış,
buyurun kaldırın; yetki elinizde, buyurun kaldırın.
Canınız istediği zaman dokunulmazlık meselesini
getireceksiniz, canınız istediği zaman Türkiye Büyük Millet
Meclisine, yargıya talimat vereceksiniz, canınız istediği
zaman terör örgütü liderleriyle kucaklaşacaksınız, adına da
başka bir isim bulup anlatmaya çalışacaksınız.
Bakın, Türkiye, ilk defa siyasi davaları
Silivri yargılamalarında görmedi; Türkiye, toplu davaları,
siyasi davaları tarihinde uzun zamandan bu yana gördü ama hiçbirinde bu
ölçüde gerilim yaşanmadı. Oturup bir düşünün, niye, neden sadece
bu davalarda bu gerilim yaşanıyor. Bir tane sebebi var değerli
milletvekilleri, bir tane sebebi var çünkü bu davalarda adaletin ve
vicdanın kırıntısı yok. Adalet ve vicdan duygusu,
tarihin hiçbir döneminde görülmediği kadar açıkça ihlal edildi ve
halkın sabrı tahrik edildi. Bu davalar, delili sahte, şahidi
gizli, mahkemesi özel yetkili, kararları önceden belli davalardır.
Vatandaş da önceden kurgulanmış bu davalara itiraz etmekte;
haklı olarak itiraz hakkını kullanmıştır ve orada
çürütülmek istenen yurtseverlere sahip çıkma konusunda sonuna kadar
kararlı direnişini göstermiştir. Bundan sonra da gösterecektir.
Mahkeme kadıya mülk değildir. Hukuku uygulamayan bir gün hukuku
kendisi arayacaktır yalvara yakara.
Hepinize saygılar sunuyorum,
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Faruk Bal, Konya
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 10 Nisan Polis
Günü. Ülkemizin, milletimizin, insanlarımızın can ve mal
güvenliği için büyük bir fedakârlıkla çalışan emniyet
mensuplarımızın bu bayramını tebrik ediyorum. Zor
şartlar altında görev yapan ve özlük hakları itibarıyla
ikinci sınıf vatandaş muamelesine tabi tutulan emniyet
güçlerimize başarılar diliyorum. Bundan sonraki
çalışmalarının ülkemize, milletimize faydalı
olmasını temenni ediyorum.
Değerli milletvekilleri, biraz
önce Sayın Bakanı dinledik. Bu tasarının ifade
özgürlüğüne, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına
uyum sağlamak üzere hazırlandığını ifade ettiler.
Biz de diyoruz ki: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
içtihatları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ortaya
koymuş olduğu ilkeleri kılıf olarak kullanıp siz,
müzakere ettiğiniz, mütarekeye vardığınız terör
örgütüne önden primler vermek üzere bu tasarıyı getirdiniz. Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin ifade özgürlüğü ile bunun üstünü
örtüp kılıf içine sokarak teröre önemli bir taviz veriyorsunuz.
Sayın Bakanın ifadesi
eğer doğruysa şu soruların cevabını vermesi
gerekir: Siz on bir yıldır iktidardasınız, on bir
yıllık iktidarınızda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
içtihatlarına bugün mü vâkıf oldunuz, daha önce bilmiyor muydunuz?
Siz on bir yıldır iktidardasınız, Askeri Yüksek İdare
Mahkemesi Kanunu da on bir yıldır yürürlüktedir. Bu kanuna göre, on bir yıldır insan
haklarının ihlaline niçin seyirci kaldınız? İdari
Yargılama Usulü Kanunu on bir yıllık iktidarınızda
yürürlüktedir. Eğer insan haklarını ihlal ediyorsa, eğer
adil yargılanma hakkını ihlal ediyorsa on bir yıldır
niçin buna müsaade ettiniz? Ceza Muhakemesi Kanunu sizin iktidarınız
tarihinde yapıldı. Ceza Kanunu sizin iktidarınız
zamanında yürürlüğe konuldu. Siz iktidarınızda Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesine ve onun garanti altına
almış olduğu hak ve hürriyetlere aykırı niçin kanun
yaptınız? On bir yıllık iktidarınız süresince
insan hakları ihlal edilirken neredeydiniz ve on bir yıldır siz,
bu ülkenin tüyü bitmedik yetim hakkı olan tazminatları insan
hakkı ihlal edilen kişilere öderken neredeydiniz? Demek ki siz, on
bir yıldır ya bu işlerin farkında değilsiniz ya
bilmiyordunuz veya bilerek bunları yerine getirmediniz. Şimdi
zamanı geldi. Terörle müzakere döneminde, Kandil ile mütareke döneminde,
İmralıyla mütareke döneminde bunları kılıf olarak,
insani değerlermiş gibi, ifade özgürlüğüymüş gibi, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin içtihadıymış gibi bir
kılıfın içine sokarak siz teröre taviz veriyorsunuz, siz
teröriste taviz veriyorsunuz, siz Türkiyenin insanlarının bire bir
can ve mal emniyetini tehdit eden, cebir ve şiddet ile en kıymetli
varlığımız olan canımızı tehdit eden terör
örgütüne bir taviz veriyorsunuz ve bu tavizin nereye kadar gideceğini biz
bilmiyoruz.
Sayın
Bakan, bu dördüncü yargı paketi üçüncü yargı paketiyle birlikte
konuşulmaya başlandı. O zaman biraz terör, biraz taviz
politikası değişmişti. Çok terör, çok taviz, ne kadar çok
terör olursa, ne kadar cana kıyılırsa, ne kadar mala zarar
verilirse o kadar çok taviz vereceğinize inandırdınız ki
üçüncü yargı paketinden memnun olmayanlara Merak etmeyin, dördüncü
yargı paketinde gelecek. dediniz. 2012 yılının Haziran
ayı itibarıyla dördüncü yargı paketi gündeme düştü. Bir
türlü bulunduğu yerden çıkamadı. En sonunda bir Bakanlar Kurulu
kararında görüşülmüş, Sayın Bülent Arınç
çıktı dedi ki: Bugün Sayın Bakan sundu. Bakanlar Kurulunda
imzalar tamamlandı ve yarın Meclise gidiyor. Herkes merakla bekliyor,
civciv mi çıkacak, kuş mu çıkacak, bu dördüncü yargı paketi
ne olacak! Bekle bekle, hikâye! On üç gün sonra Meclise gelebildi.
Şimdi
aradan geçen on üç gün içerisinde bu dördüncü yargı paketi nerelere
seyahat etti? Nerelere gitti? Okyanus ötesine mi gitti? Birlikte pazarlık
yaptığınız Amerika Dışişleri
Bakanının ikide bir Türkiyeye gelerek şöyle yapın,
şöyle yapın diye PKK lehine taviz istediği okyanus ötesine mi
gitti?
OKTAY
VURAL (İzmir) Kandile gitti.
FARUK
BAL (Devamla) İmralıya mı gitti? Kandile mi gitti? Nereye
gitti? Milletin Meclisine gelmedi. Bunu nerelerde görüştünüz Sayın
Bakan? Bunu bize açıklamanız gerekir.
OKTAY VURAL (İzmir) Kadille
uğraşıyor bu aralar. Savcıları tehdit ediyor.
FARUK BAL (Devamla) - Şimdi
görüştüğünüz bu tasarı belli, belli, besbelli, hiç kimse hiç kimseyi
aldatmasın: KCK operasyonları nedeniyle tutuklu olan veya adli bir
soruşturmaya muhatap olmuş olan kişileri siz aklamak
istiyorsunuz. Siz, tutukluluklarını kaldırmak istiyorsunuz. Siz,
PKK terör örgütünün şehir yapılanması adı altındaki
yan kuruluşunu adliyenin elinden, yargının elinden almak
istiyorsunuz. Bunu yaparken PKK terör örgütünün yandaşıdır.
diyerek, kükreyerek, büyük edalarla, büyük operasyonlar yapıyormuş
gibi yaptığınız iş o zaman doğru idiyse,
şimdi yaptığınız iş yanlış. Şimdi
yaptığınız doğruysa o zamanki yanlış. Hangisinden
yanasınız Sayın Bakan; PKKyla mücadeleden mi, PKKyla
müzakereden mi; PKKyla mücadeleden mi, PKKya tavizden mi? Siz, KCKya
operasyon yaparken, bir, istihbarat güçlerini operasyonel güç hâline
getirdiniz. Bu, dünyada en ağır demokratik kusurdur. Bu, sadece
komünist ülkelerde, faşist ülkelerde veya Suriye gibi şimdi
hasmınız olan tek parti hükûmetlerinde olur. İstihbarat
örgütleri sadece bilgi toplar, o bilgiyi yetkili makamlara verir. O olay
hakkında yetkili makamlar kararını verir. Siz istihbarat
görevlilerine operasyonel işler yaptırıyorsunuz. Bunu KCK
olayında yaptınız, PKKyla müzakerede de
yaptırıyorsunuz. PKKyla müzakerenizde Ben görüşmüyorum, devlet
görüşüyor. dediniz, Benim görüştüğümü ispatlayamayan
şerefsiz. dediniz, daha sonra kendiniz ikrar ettiniz. Şeref,
haysiyet gibi insan için en mukaddes kavramlar havada kaldı. Bir yere
yapışacak bu. Bunu ifade eden Sayın Genel
Başkanımıza yapışmayacağına göre, onun
emeğine yapışmayacağına göre, o, haysiyetli
duruşuyla milletin direncini, iradesini savunacağına göre
yapışacağı, yakışacağı yeri siz bize
söyleyin Sayın Bakan.
Siz Sayın Bakan, sadece istihbarat
örgütlerini operasyonel güç olarak kullanmadınız, siz aynı
zamanda yargıyı operasyonel güç olarak kullandınız.
Yargıyı operasyonel güç olarak kullanabilmek için yargıyı
siyasallaştırdınız. Yargıyı
siyasallaştırmak bir tek münferit olayla sınırlı
değildir. Sizin beyninizde, ideolojinizde, fıtratınızda
yargıyı siyasallaştırmak var.
Şimdi, şu heyet lütfen beni
dikkatle dinlesin. Anayasa Uzlaşma Komisyonuna sunduğunuz
yargıyla ilgili pakette; bir, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
diye bilinen, yargının kalbini teşkil eden kurulun 21 üyesinden
8 tanesini Meclis seçecek. Meclisi de AKPnin listesinden seçilmiş,
iradesini Başbakana teslim etmiş milletvekillerinin parmakları
seçecek; 7sini başkan sıfatıyla tek başına, bir tek
kişi atayacak, geriye kalan 6 tane üyeyi ise HSYK seçecek.
Siz, şimdi Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi diye, buraya reform diye getiriyorsunuz. Avrupa Birliği
müktesebatında ise yargının, yargıçlar tarafından
seçilen üyelerinin çoğunlukta olduğu bir kurul tarafından idare
edilmesi gerekmektedir. Bunun neresi Avrupa, neresi Türkiye, neresi simeranya
Sayın Bakan? Siz simeranyaya yani hayalinizdeki tek parti devletine bir
yargı hazırlıyorsunuz. Bu şekilde seçilmiş HSYK,
temyiz mahkemesinin dörtte 3ünü seçecek, geriye kalan dörtte 1ini ise
başkan seçecek. Siz, Türkiyeye değil, siz Avrupa Birliği
müktesebatı veya Avrupa Konseyi veya Venedik Kriterlerine göre
bağımsız, tarafsız bir yargı istemiyorsunuz; siz
emrinizde, siz talimatlarınızla hareket edecek bir yargı
istiyorsunuz. Anayasa Mahkemesini aynı şekilde
17 üyeden 8 tanesini
devlet başkanı seçecek, 9 tanesini Meclis seçecek. Böyle bir Anayasa
Mahkemesi olabilir mi? İşte, siz, böyle bir yargıyı hayal
ediyorsunuz. Yargı bağımsızlığı,
tarafsızlık, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, onun
içtihatları, ifade özgürlüğü; bunların hepsi hikâye,
bunların hepsi palavra. Nereden anlıyoruz? Sayın Başbakan
iki gün önce talimat buyurdular. Sayın Başbakan dedi ki: Buradan
duyuruyorum: Yargı uyuyor mu? İki gün sonra yargıdan
uyumadığına dair ses geldi. Cumhuriyetin uyanık bekçisi
olan savcılar, cumhuriyetin temel niteliklerini koruması gerekirken
Milliyetçi Hareket Partisinin Genel Başkanı hakkında fezleke
gönderdi. Getirin fezlekeyi, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak Sayın
Genel Başkanımızın ifade ettiği her hususun
altına hepimiz imza atıyoruz. Sizin gibi değil, sözde
değil, Bu suç ise ben devamını işlerim, bu suçu
işlemeye hazırım. değil, biz özde kabul ediyoruz o suçu,
özde kabul ediyoruz Sayın Bakan.
Dolayısıyla, siz yargıyı
siyasallaştırarak, emrinizde birer polis memuru gibi, verilecek
talimatlarla fezleke düzenleyecek bir araç hâline getirmekle muhalefeti
susturacağınızı mı zannediyorsunuz? Muhalefetin
sustuğu yerin adı demokrasi olabilir mi? Her yerde iktidar olur,
komünist rejimde de, faşist rejimde de, diktatörlüklerde de, her yerde
iktidar vardır ancak muhalefet bir tek demokraside vardır. Sizin demokrasi
anlayışınız da işte bu kadardır Sayın Bakan.
OKTAY VURAL (İzmir) Bunların elinde
silahlı güç de var, PKK; onunla tehdit ediyorlar.
FARUK BAL (Devamla) Değerli milletvekilleri,
Türkiye'nin temel bir yargı sorunu vardır. Bu sorunu, siz zannediyorsunuz
ki yargının tamamını biz ele geçirirsek ilanihaye bize bir
şey olmaz. Öyle bir olur ki! Zamanında yargının
tamamını ele geçirmiş olanların şimdi nerede
olduğunu görüyorsunuz. Yarın sizin gideceğiniz yer de
orasıdır. Bugün bana, yarın sana. Keser döner, sap döner; bir
gün hesap döner.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu kanunla,
adı PKK diye bilinen ama adı ile uyguladığı cebir,
şiddet ve tehdit bire bir özdeşleşmiş olan örgüte bir
ikramda bulunuluyor, bu örgütün propaganda yapması, bu örgüt adına propaganda
yapılması serbest bırakılıyor. Niçin?
OKTAY VURAL (İzmir) Ortaklar, ortak oldular.
FARUK BAL (Devamla) Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi kılıfı içerisinde İmralı müzakerelerinin bir
sonucu olarak.
OKTAY VURAL (İzmir) Koalisyon
kurdular. PKKyla AKP koalisyon kurdular.
FARUK BAL (Devamla) Batasuna
davası diye bir dava var Sayın Bakan, siz biliyor musunuz onu? O
davada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi dedi ki: Terör örgütünün
alametlerini, adını taşıyan herkes terör örgütüyle eş
değerde eylem yapmış sayılır. Bu anlama gelecek bir
içtihadı vardı. Siz, şimdi, adı
anıldığı zaman 30 bin kişiyi kendi hedefleri
doğrultusunda hareket etmediği için katletmiş bir örgütü, bunun
propagandasını serbest bırakıyorsunuz. Adı ortaya
çıktığı zaman bunun cebir uygulayacağı belli,
tehdit uygulayacağı belli, şiddet uygulayacağı belli.
Bunun faaliyetlerini veya bunun yandaşlarının faaliyetlerini
ikiye ayırıp Cebir, şiddet, tehdit unsuru taşımayanlar
serbesttir. şeklindeki bir hükmü, biraz önce ifade ettiğimiz,
adı ile özdeşleşmiş cebir, şiddet ve tehditten
nasıl ayıracaksınız? Bunun ayrılması mümkün
olmadığına göre PKK terör örgütü veya benzeri DHKP-C terör
örgütü gibi terör örgütlerini siz bu ülkede neşvünema bulmasına imkân
sağlıyorsunuz.
Bunu tarih affetmeyecektir, bunu tarih
affetmediği gibi millet de affetmeyecektir. Sizin geçtiğiniz yoldan
daha önce
Epeyce badireler yaşadı bu millet ve sonu çok felaket
oldu. Osmanlı Döneminde Sırp komitacılarına
karşı, Bulgar komitacılarına karşı, Yunan
komitacılarına karşı, Etnik-i Eterya Cemiyetinin terör
faaliyetlerine karşı Batının baskısı ve tehdidi
ile o zamanın Osmanlısı boyun eğmişti ve oturduğu
her masadan boynu bükük kalkmıştı. Sırp
ayaklanmasını, Sırp tehdidini Osmanlı ordusu bastırmasına,
ortadan kaldırmasına rağmen Bu sorunu çözmek için masaya otur
Osmanlı. dediler, Osmanlı oturdu, ayağa
kalktığında, masadan ayrıldığında
Sırbistana özerklik tanıdı. Bundan ders almanız lazım
Sayın Bakan, Osmanlı gibi tarihin tekerrür etmemesi için.
OKTAY VURAL (İzmir) Ama bunlar
zaten Damat Feritten kopya işler yapıyorlar.
FARUK BAL (Devamla) Şimdi, daha
sonra Taşnak Cemiyetiyle Hınçak örgütü terör uyguladı.
İngilizlerin baskısıyla
Siz, o örgütle mücadele etmiş olan
Boğazlayan Kaymakamının idamıyla ilgili hükmü
okumalısınız Sayın Bakan. İdam edileceği zaman
Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey Ben halis bir vatanseverim, hiçbir
suçum yoktur. Canım milletime feda olsun. demiştir. Şimdi,
sizin PKK terör örgütüyle mücadele edenleri, şimdi, sizin PKK terör
örgütüne karşı göğsünü siper edenleri gönderdiğiniz yer
belli. Onlar da eminim ki Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey gibi
düşünmektedirler.
Sayın Bakan, değerli
milletvekilleri; Taşnak, Hınçaktan sonra Türkiyenin başı
bu beladan kurtulmadı. Önümüze EOKA diye bir örgüt çıkardılar.
Hatırlayın ve unutmayın, EOKA örgütünün Kıbrıs
Türklüğüne karşı yapılmış olan zulümleri belirli
bir noktadan sonra bitirildi. O bitirilir bitirilmez yeni sürümü ortaya
çıktı ve ASALA terör örgütü.
ASALA terör örgütü, Türkiyenin mümtaz
hariciye mensuplarını dünyanın dört bir köşesinde katletti,
belirli bir zaman geldi ki o bitti, o bittikten sonra karşımıza
PKK çıktı. Şimdi, yaptığınız müzakerelerin
neticesinde PKK, gösterişte olmak üzere belki Türkiyeden çıkabilir.
Silahlı çıkar, silahsız çıkar, Kandile gider ama
gideceği yeri biz biliyoruz, Suriyeye gidecek, Suriyeye. Aynen,
Amerikada Türk diplomatlarını öldüren, katleden, şehit eden
Ermeni militanını Amerikan yargısının
akladığı gibi; aynen, Cemal Paşayı Berlinde vuran
Ermeni katilin Alman yargısı tarafından aklandığı
gibi; aynen, Sabancıyı katleden Fehriye Erdalın ve DHKP-C
militanlarının Belçikada korunduğu gibi bunların hepsi
dünyada korunacaktır ve bunlar bir müddet olarak
Çok
başarısız Dışişleri Bakanınızın
daha önce seçtirdiği ancak Amerikanın beğenmediği Suriye
muhaliflerine, Hassan Hito isimli -yanlış telaffuz ediyorsam beni
bağışlayın- bir Amerikan vatandaşını, Kürt
kökenli bir Amerikan vatandaşını Başbakan olarak
atadınız. Onu atayan güç, başka yerlere de aynı
atamayı yapan güçtür. Nasıl Afganistana Karzaiyi
atadığı gibi, nasıl Ermenistana Meclisin basılıp
bir terör hadisesinden sonra Cumhurbaşkanı atadığı
gibi, nasıl Gürcistana Cumhurbaşkanı atadığı
gibi, nasıl Baltık cumhuriyetlerine cumhurbaşkanı
atadığı gibi Suriyeye de bir Başbakan
atanmıştır. Bu Başbakanın eline şimdi
silahlı güç lazım. İşte o silahlı güç -bir ayda 2 defa
Türkiye'yi ziyaret ederek- Amerika tarafından emrine tahsis edilecek PKK
militanları olacaktır. Bunu siz görmüyor musunuz, bunu siz
okuyamıyor musunuz? Bunu siz görmüyor, okumuyor iseniz niye bize Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi kılıfı içerisinde, bu kadar tarihî olaylarla
benzeşen, örtüşen bir olayı getirip önümüze fasulyeden nimet
gibi sunmaya çalışıyorsunuz?
Sayın Bakan, bu yol, yol
değildir. Bu yolun yol olmadığı gibi, yargıyı
siyasallaştırmak da yol değildir. Dediğim gibi, keser döner,
sap döner; bir gün hesap döner. Bunun böyle olacağını, 2010
Anayasa görüşmelerinde bu kürsüden ifade etmiştim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FARUK BAL (Devamla) 7 Şubat 2012
MİT soruşturması ortaya çıktığında benim
sözüme geldiniz Sayın Bakan. İnşallah, bundan sonraki süreçte
benim sözüme gelmezsiniz.
Yüce heyete saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına söz isteyen Murat Bozlak, Adana Milletvekili. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA MURAT BOZLAK (Adana)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İnsan Hakları
ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının geneli üzerinde Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına konuşmak üzere söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle Sayın Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
görüşmekte olduğumuz 445 sıra sayılı Kanun
Tasarısı kamuoyu tarafından dördüncü yargı paketi olarak
bilinmektedir. Üçüncü yargı paketiyle yapılan kısmi
iyileştirmelerden sonra, Hükûmetin, kısa süre içerisinde
Parlamentonun gündemine dördüncü yargı paketini de getireceğini
söylemesiyle dördüncü yargı paketinde çok ciddi iyileştirmelerin
olacağı kanaati yaygınlaşmış, dördüncü yargı
paketinin getirilişinin barış süreciyle de
çakışmasıyla milyonlarca insan ciddi bir beklenti içerisine
konulmuştur.
Tasarının
başlığına konulan insan hakları ve ifade
özgürlüğü belirlemesi bu beklentiyi daha da güçlendirmiştir. Oysa,
tasarının barış süreciyle uzaktan yakından ilgisi olmadığı
gibi, tasarının içeriği tasarının
başlığı ile de tezat teşkil etmektedir.
Tasarının başlığına konulan insan hakları
ve ifade özgürlüğü belirlemesi, ister istemez, tasarı ile
Türkiyedeki insan hakları ihlallerinin önüne geçileceği,
düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan yasaların
ortadan kaldırılacağı kanaatini oluşturmaktadır.
Tasarı bir bütün itibarıyla
ele alındığında, kamuoyunda oluşan bu beklentiye cevap
teşkil etmediği gibi, insan hakları ihlallerinin önüne geçen,
düşünce ve ifade özgürlüğünü sağlayan bir tasarı olmaktan
da çok uzaktır.
Tasarının temel amacı,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye aleyhine verdiği
kararları asgariye indirmek, Türkiyenin uluslararası toplumdaki
insan hakları ihlalleri ve ifade özgürlüğü bağlamındaki
olumsuz görünümünü düzeltmeye yöneliktir. Zira, Türkiye, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinde aleyhine yapılan başvurular
açısından 2nci, başvuruların kabulü ve ihlal
kararlarıyla sonuçlanması noktasında da 1inci ülke
konumundadır.
Değerli milletvekilleri, insan
hakları ve özgürlükler bağlamında yasa yapma sürecinde
Barış ve Demokrasi Partisi dışındaki muhalefet
partileri ve iktidar partisine hâkim olan genel anlayış, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin getirdiği bir yükümlülük yok
ise veya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye aleyhine
verdiği bir ihlal kararı yok ise niye kanun yapıyoruz?
şeklindeki anlayıştır.
Bu tasarıya ilişkin olarak
Hükûmete hâkim olan anlayış da ne yazık ki budur. Bu
yaklaşım son derece yanlış bir yaklaşımdır.
Yasalar, sadece uluslararası sözleşmelerin getirdiği
yükümlülükler için yapılmaz; yasalar, esas itibarıyla, toplumsal
sorunların çözümü, toplumsal ihtiyaçların giderilmesi, hak ve
özgürlüklerin tam anlamıyla sağlanması için yapılır.
Başka bir deyimle, yasalar, halk için yapılır, sadece devletin
menfaatlerini korumak için yasa yapılmaz. Bu yanlış
anlayışa katılmadığımızı özellikle
belirtmek istiyorum.
Tasarı, propaganda suçuna
ilişkin kısmi bir iyileştirme dışında, ifade
özgürlüğünün ihlaline yol açan diğer yasal düzenlemelerde bir
değişikliği öngörmemektedir. Tasarı, mevcut hâliyle ifade
özgürlüğü hakkını güvence altına almamaktadır.
Keza, tasarının kısmi
iyileştirmeler içeren kimi maddeleri de hemen arkasından getirilen ek
fıkralarla etkisiz hâle getirilmiştir.
Son dönemlerde örneklerine sıkça
rastladığımız evrensel hukuk değerleriyle
bağdaşmayan zihniyet bu tasarıda da ne yazık ki kendisini
göstermektedir. Bundan önce çıkarılan İnfaz Yasasında
belirtilen toplum güvenliğini tehlikeye sokmak, Terörizmin
Finansmanı Yasasıyla öngörülen makul sebepler gibi her türlü
yoruma açık, soyut ve hâkimlere keyfî davranma yolu açan
yaklaşım, bu tasarıda da meşru göstermek, övmek gibi
hukuka uygun olmayan muğlak ve her yöne çekilebilecek esnek kavramlarla
karşımıza çıkmaktadır.
Bu tasarı yasalaşsa bile,
tutuklu milletvekillerinin, belediye başkanlarının, siyasetçilerin,
gazetecilerin, avukatlar, kısacası, eylemleri değil,
düşüncelerinden dolayı cezaevlerinde tutuklu bulunanların
durumunda herhangi bir değişiklik olmayacaktır. Oysa İnsan
hakları ve ifade özgürlüğü diye başlayan bir
tasarının düşüncelerinden dolayı cezaevinde bulunanlara
ilişkin bir düzenleme içermemesi, bu duruma bir iyileştirme
getirmemesi ciddi bir eksikliktir.
Değerli milletvekilleri,
tasarının 5inci ve 6ncı maddeleri ile Terörle Mücadele
Kanununun 6ncı ve 7nci maddelerinde değişikliğe
gidilmektedir. 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununda düzenlenen
suçların tamamı 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda
yaptırıma zaten bağlanmıştır. Yine, 3713
sayılı Kanunla düzenlenen özel soruşturma usulleri 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile düzenlenmiş
bulunmaktadır. Ayrıca, terörle mücadele için gerekli yetki ve
imkânları Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda da düzenlenmiş
durumdadır. 3713 sayılı Yasa ile düzenlenen özel infaz rejimi
hem Türk Ceza Kanununda hem de 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda da hüküm altına
alınmıştır. Terörle Mücadele Kanunu bir ihtiyaçtan
değil, dönemin Adalet Bakanının da ifade ettiği gibi,
siyasi ortam gerektirdiği için çıkarılmış bir yasadır.
Terörle Mücadele Kanununda değişikliğe gitmek yerine kanunun
bir bütün olarak kaldırılmasından yanayız. Eğer amaç
insan hakları ihlallerini önlemek, düşünce ve ifade özgürlüğünü
sağlamaksa Türk Ceza Kanunundaki insan hakları ve ifade
özgürlüğüne aykırı maddelerin ortadan
kaldırılması gerekir. Bunları yapmayıp zaten Türk Ceza
Kanunu nedeniyle gereksiz olan Terörle Mücadele Kanununda kısmi
değişikliğe gidilmesi doğru bir yol ve yöntem değildir.
Tasarının 5inci maddesi ile
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 6ncı maddesinde
değişikliğe gidilmektedir. Yapılan değişiklikle
suçun oluşumu için, cebir, şiddet ve tehdit içeren yöntemlerini
meşru gösterme veya övme veya bu yöntemlere başvurmayı
teşvik etme koşulları getirilerek propaganda suçu tanımlanmaya,
yargının, mevcut hükmü geniş yorumlayan ve ifade
özgürlüğünü ortadan kaldıran uygulamasına bir
sınırlama getirilmeye çalışılmıştır.
Ancak, aynı fıkranın devamında, meşru gösterme veya övme
suç olarak kabul edilmiş, yapılmak istenen kısmi iyileştirme
de böylece ortadan kaldırılmıştır. Zira, meşru
gösterme, övme gibi kavramlar hukuki değil sosyal kavramlardır ve
hâkime geniş takdir yetkisi tanıyan kavramlardır. Somut olmayan
bu kavramların yargı tarafından bu madde bağlamında
ifade özgürlüğüne müdahaleye yol açacak şekilde
kullanılması mümkündür.
Değerli milletvekilleri,
tasarının 6ncı maddesiyle, 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanununun 7nci maddesinde değişikliğe gidilmiş,
suçun oluşumu cebir ve şiddet unsuruna bağlanarak kısmi bir
iyileştirme yapılmıştır. Ancak burada da, yine meşru
gösterme ve övme suç sayılarak yapılmak istenen kısmi
iyileştirme ortadan kaldırılmıştır.
Maddenin (b) bendiyle, toplantı ve
gösteri yürüyüşleri sırasında gerçekleşmese dahi, örgüte
ait amblem, resim veya işaretlerin asılması ya da
taşınması, slogan atılması, ses cihazıyla
yayın yapılması, örgüte ait amblem, resim ya da işaretlerin
üzerinde bulunduğu üniformaların giyilmesi suç kapsamına
alınarak suçun kapsamı alabildiğince genişletilmiş,
âdeta yeni bir suç ihdas edilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin içtihatlarına göre, toplumu veya bazılarını
rahatsız edebilecek ifade ve düşüncelerin de ifade edilme hürriyeti
vardır ve bundan dolayı da kimse cezalandırılamaz. Oysa,
maddenin (b) bendinde yapılan düzenlemeyle, slogan atılması, ses
cihazlarıyla yayın yapılması, resim ve işaretlerin
taşınması suç olarak kabul edilmekte ve beş yıla kadar
hapis cezasıyla cezalandırılması öngörülmektedir.
Kürt halkının binlerce
yıllık kadim tarihinin ve kültürünün ürünü olan renkleri, elbiseleri,
geçmişte, örgütü simgeliyor diye cezalandırılırken (b)
bendiyle aynı cezalandırma mantığı devam ettirilmek
istenmektedir.
Maddeye eklenen (b) bendiyle,
toplantı ve gösteri yürüyüşleri sırasında
gerçekleşmese dahi örgütün üyesi veya destekçisi olduğunu belirtecek
şekilde örgüte ait amblem, resim ve işaretlerin asılması;
veya taşınması; slogan atılması; ses cihazlarıyla
yayın yapılması; örgüte ait amblem, resim ve işaretlerin
üzerinde bulunduğu üniformaların giyilmesi hükümleri ile
toplantı ve gösteri yürüyüşleri dışında da her türlü
eylem ve söylem suç kapsamında değerlendirilmiş olup, bu
kıstas, düşünce ve düşünceyi ifade hürriyeti açısından
ciddi bir ihlal anlamına gelmektedir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü
dışında da takılan poşu, giyilen şalvar,
sarı, kırmızı, yeşil renklerden oluşan bir fular
bundan böyle suç olarak değerlendirilebilecek, bir yıldan beş
yıla kadar hapis cezasıyla da cezalandırılacaktır.
Tasarıyla getirilen düzenleme,
maddenin eski hâlinden daha sert bir uygulama alanı oluşturmakta ve
yargı erkinin keyfiyetine de yol açmaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin
ifade özgürlüğü hakkını düzenleyen 10uncu maddesinin ikinci
paragrafında, düşüncenin
sınırlandırılmasında dokuz ölçüt belirlenmiştir. Sözleşme
bu ölçütleri, ulusal güvenlik, ülke bütünlüğü, kamu emniyeti, suç
işlenmesi ve düzensizliğin önlenmesi, genel
sağlığın korunması, genel ahlakın korunması,
gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi,
başkalarının şöhret ve haklarının korunması,
yargı organlarının otorite ve tarafsızlığının
sağlanması olarak sıralamıştır. Bu sayılan
ölçütler dışındaki nedenlerle düşünceler
sınırlandırılamaz. Getirilen düzenleme, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin standartlarına da uymamaktadır. Dolayısıyla,
ifade özgürlüğü alanında yeni sorunlara yol açacak bu tür kısmi
düzenlemeler yerine Terörle Mücadele Kanununun tümden
kaldırılması, Türk Ceza Kanununun ilgili maddelerinin de
yeniden düzenlenmesi daha doğru olur diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, tasarının 7nci
maddesiyle işkence suçlarında zaman aşımının
işlemeyeceğinin öngörülmesi olumlu ancak yetersiz bir düzenlemedir.
İşkence bir insanlık suçudur.
Tartışmasız insanlığa karşı bir suç olan
işkence suçu hangi tarihte işlenirse işlensin, zaman
aşımı yeni, eski tüm işkence suçlarında
kaldırılmalıdır.
Zaman aşımı, işkencenin yanı
sıra, kamu görevlilerinin sorumlu olduğu gözaltında kayıp,
yargısız infaz gibi yaşam hakkının ağır
ihlalini oluşturan suçlar bakımından da
kaldırılmalıdır. Hâlen binlerce faili meçhul cinayet
dosyası, faillerinin tespit edilmediği gerekçesiyle peş
peşe zaman aşımına uğramaktadır.
Özellikle, 1990lı yıllarda, yargısız
infazlar, faili meçhul cinayetler, gözaltında kaybetme olayları
toplumda derin acılara ve travmalara yol açmıştır. Demokratikleşme
ve toplumsal barışı yeniden tesis etmek için bu ağır
ihlallerin bir daha asla yaşanmaması gerekmektedir. Bunun yolu da
faillerinin saptanıp cezalandırılmasından geçmektedir.
Değerli milletvekilleri, tasarının 9uncu
maddesiyle, Türk Ceza Kanununun 220nci maddesinin (8)inci
fıkrasında değişikliğe gidilmiş, Türk Ceza
Kanununun 220nci maddesinde problem olan (6)ncı ve (7)nci
fıkralar es geçilmiştir.
Türk Ceza Kanununun 220nci maddesinin (6)ncı ve
(7)nci fıkraları, örgüte hiyerarşik anlamda tabi
olmayanları örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt üyesi gibi
cezalandırmayı öngören hukuk mantığına ters düşen
fıkralardır.
Türk Ceza Kanununun 220nci maddesi ile ilgili olarak,
hem Türkiye hem de uluslararası kamuoyunun çok önemli eleştirileri
olduğu bilinmektedir. Yapılan yeni düzenleme ise, maddeye
ilişkin yapılan eleştirilerin görmezden gelindiğini
göstermektedir. (6)ncı ve (7)nci fıkralar hukuka aykırı
hükümler içermekte, bu fıkralar herkesi potansiyel bir suç öznesi hâline
getirmektedir. Demokratik taleplerini dile getiren, görüşlerini
paylaşan kişileri Örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına
suç işleyen., Örgütün hiyerarşik yapısına dâhil olmamakla
birlikte, örgüt adına suç işleyen. diye tanımlayarak binlerce
kişinin ceza almasına neden olan bu fıkralar, demokratik bir
ülkenin yasaları asla olamaz. Yapılması gereken, herkesin
cezalandırılmasına sebebiyet veren, barışçıl
eylemleri dahi cezalandırmaya yol açan Türk Ceza Kanununun 220nci
maddesinin bir bütün itibarıyla ortadan kaldırılmasıdır.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde
askerlik hizmeti zorunlu bir hizmettir, vicdani ret hakkı da ne yazık
ki tanınmamaktadır. Vicdani ret hakkının
tanınmaması nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
Türkiye aleyhine verdiği ihlal kararının yanında, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi vicdani ret hakkının
tanınması yönünde bir kanun değişikliğinin bir an önce
yapılması gerektiği hususunda da Türkiyeyi
uyarmıştır.
5237 sayılı Kanunun 318inci
maddesinde yapılan değişiklik Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi açısından yeterli sayılacak düzeyde bir
değişiklik olmayıp, yapılması gereken, 318inci maddenin
ortadan kaldırılmasıdır. Ülkemizde insan hakları
ihlallerinin yoğun bir biçimde devam ettiği, düşünce ve ifade
özgürlüğü bağlamında da demokratik standartları tam olarak
yakalayamadığımız, hem insan hakları ihlalleri
konusunda hem de düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda
sınıfta kaldığımız bir realitedir.
İnsan hakları ihlallerinin
yaşanmaması için, düşünce ve ifade özgürlüğünün gerçek
manada hayat bulması için yapılması gereken bu tasarıdaki
değişiklikler değildir. Tasarıdaki kısmi
değişiklikler bu sorunumuzu ne yazık ki çözmeyecektir. Bugün, bu
ülkede, düşüncelerinden dolayı milletvekilleri zindanlarda
tutulmaktadır, halk iradesi hapsedilmiştir. Milletvekilleri içeride
tutuklu iken hangi ifade özgürlüğünden bahsedebileceğiz? Keza,
belediye başkanları, belediye meclis üyeleri, il genel meclis
üyeleri, siyasetçiler başta olmak üzere, binlerce insanın
düşüncelerinden dolayı zindanlarda tutulduğu bu süreçte hangi
ifade özgürlüğünden bahsedebiliriz? Gizli dinleme ve takip, gizli
soruşturma, gizli tanık süreçleriyle zanlının neyle suçlandığını
kovuşturma safhasına kadar bilmediği yargılama usulüyle
işleyen, bağımsızlığı ve
tarafsızlığı konusunda her yurttaşın tereddüt
geçirdiği yargıyla ve yargı içerisinde de öne çıkan özel
görevli mahkemelerin gölgesinde düşünce ve ifade özgürlüğünün
sağlanabileceğini kim düşünür?
Savunma makamına sanık
makamı gibi yaklaşıldığı, savunma görevlerini
yerine getiren avukatların, salt bu nedenle suçlandığı ve
görevlerini yapamaz hâle getirilip cezaevlerine doldurulduğu bir ortamda
hangi ifade özgürlüğünden bahsedebiliriz?
Üniversitelerde yaptıkları demokratik
eylemler suç olarak görülüp, hapse atılan, öğrenim hakları
ellerinden alınan öğrencilerin olduğu bir ortamda hangi
özgürlüklerden bahsedebiliriz?
Muhalif basının terörist
yaftasıyla susturulduğu, gazetecilerin içeri
atıldığı, basın açıklamalarının suç
sayıldığı bir ortamda hangi ifade özgürlüğünden
bahsedebiliriz?
Değerli milletvekilleri, insan
hakları ihlalleri ve ifade özgürlüğü alanında
yaşanılan olumsuzlukların temel nedenlerinden biri de Kürt
sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklanan ve otuz yılı
aşkın bir süredir devam eden çatışmalı süreçtir.
Ülkemizde büyük acıların yaşanmasına neden olan
çatışmalı sürecin bitmesi için emek sarf eden, çaba sahibi olan,
bundan sonraki süreçte de katkı sunacak herkese teşekkür ediyorum.
İnanıyorum ki, çatışmalı süreç sona erip
barışın hâkim olduğu ortamda, insan hakları ihlalleri
ve ifade özgürlüğü noktasında gerçek anlamda yasal düzenlemelere
gidilecektir. Terörle Mücadele Yasası ve özel görevli mahkemeler
uygulamasına ancak o noktada son verilecektir, birçok haksızlığın
da önüne o noktada geçilecektir. Anayasa ve yasalarda yapılacak
değişikliklerle, Türkiye, eşit, özgür koşullarda birlikte
yaşayan insanların demokratik ülkesi olacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle sayın
Genel Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerinde
şahsı adına söz isteyen Turgut Dibek, Kırklareli
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
TURGUT DİBEK (Kırklareli)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar,
tasarının tümü üzerinde şahsım adına söz aldım.
Öncelikle, sizleri saygılarımla selamlıyorum.
Tabii, tasarıya şöyle
bakmamız gerekiyor diye düşünüyorum -Sayın Bakan da sunuş
konuşmasında burada aslında dile getirdi- bu tasarı şu
nedenle bence esaslı olarak tartışılıyor: İçinde
neler var ya da neler yok? Yani olmayanlar aslında tasarının
içinde olanları bir şekilde anlamsızlaştırıyor.
Sayın Bakan da bundan şikâyet ediyor, aslında pek şikâyet
etmeye de hakkı yok. Yani biz ısrarla Tasarı boş bir
tasarı. diye komisyon aşamasından bu yana söylüyoruz, bunu
diğer ortamlarda da söylüyoruz. Niye boş? dediğimizde Ya,
olur mu? İşte bakın, 25-26 maddelik bir tasarı yani içinde
önemli hükümler, düzenlemeler de var. diyor tabii hâliyle Sayın Bakan ama
değerli arkadaşlar, olmayanlar -ki, bu dördüncü paket, biz seçimden
sonra iki ve üçü de çıkardık burada yani ikinci ve üçüncü yargı
paketi ismiyle düzenlemeleri de yaptık- sürekli ötelenen bazı
düzenlemeler var.
Şimdi, Bu tasarı neyi
düzenliyor; içinde ne var; vatandaşımızın,
basının, milletvekillerinin, sizlerin aklında bu tasarıyla
ilgili ne kalmıştır, ne vardır? diye
düşündüğünüzde benim aklımda şu var: Eğer şiddet,
tehdit, cebir içermiyorsa terör örgütünün propagandasını yapmak
artık serbest yani böyle bir düzenleme, bununla ilgili düzenlemeler var.
Terörle Mücadele Kanunu
Bunun yanında, birtakım düzenlemeler var ama
onları hiç kimsenin düşündüğü yok.
Bir de suç ve suçluyu övmeyle ilgili
bir düzenleme konmuş. Zaman zaman saygıdeğer ifadeler kullanıldığı
için teröristbaşına veya teröristlere, bununla ilgili
savcıların yaptığı soruşturmalar var;
bunların da önüne geçmek için bir düzenleme var yani akılda kalan bu,
benim aklımda bu var. Onun dışındaki düzenlemeler,
gerçekten toplumumuz tarafından da sizler tarafından da çok takip
edilmiyor.
Ama değerli arkadaşlar,
tasarı içerisinde olmayanlara baktığımızda, esas
yakıcı sorun bunlar. Dün de, evvelsi gün de yaşadık,
tutuklu milletvekilleri meselesi var, en önemli mesele, yani düşünebiliyor
musunuz
Ben bunu Komisyonda da ısrarla söyledim ve şu şekilde
dedim: Bu dönem milletvekili olan, 24üncü Dönem Parlamentosunun milletvekili
olan üyeleri ileride, önümüzdeki süreçte bu sorunu eğer çözemeyeceklerse
-ki şu ana kadar çözülemedi- bunun çok büyük vebali altında
olacaklar; vicdani sorumluluğu yetecek, bırakın diğer
olayı. Yani kendi üyelerinin -8 tane üyesi şu anda tutuklu-
tutukluluk sorununu çözemeyen bir Meclis
Kanunun adı burada, işte,
belki, güzel sözler İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü
Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik
Siz kendi
milletvekillerinizin, kendi üyelerinizin tutukluluk sorununu
çözememişsiniz, dört yıla yakın süredir içeride olan, tutuklu
olan milletvekilleri var, bu konuya el atmıyorsunuz. Birinci paket, yok;
ikinci paket, yok; üç, yok; dört, yok. E, ne zaman gelecek? Yok. Sürekli
ötelenen, işte, toplumdaki beklentileri sürekli ileriye atan bir
yaklaşımla bugüne kadar hareket edildi.
Değerli arkadaşlar,
Komisyonda da bir şey söyledim, bakın, şu anda Türkiye özel bir
süreçten geçiyor, AKP iktidarı aldı başını
Sayın
Başbakan, başlangıçta Biz bunu Hükûmet olarak götüreceğiz,
hiçbir şekilde Meclisi ilgilendirmez. dedi, işte, devletin
diğer organlarıyla birlikte, teröristbaşıyla
İmralıda görüşerek, karşılıklı
haberleşmeler, mektuplarla bir süreci aldı götürüyor. Kendisi
televizyonda zaman zaman şunları söylemişti, dedi ki: Ya, bu
teröristler alsınlar silahlarını, başlarını
nereye giderlerse gitsinler. Bunlar, yurt dışına mı
çıkacaklar, Avrupaya mı gidecekler, gitsinler ama gitsinler.
Şimdi, ben şunu düşünmüştüm: Ya, bu teröristler herhâlde
masum insanlar değil -yani bizim 7 bine yakın asker ve polisimiz
şehit, sivil şehitlerle beraber 30-40 bine yakın
insanımız bu süreçte yaşamlarını kaybetmiş- bir
suç örgütünün üyeleri, bunlara Alın silahlarınızı, gidin.
diyorsunuz. Şimdi, kendi kendime şunu düşünmüştüm: Ya,
Sayın Başbakan, sen hangi yasal düzenlemeyle ve hangi yetkiyle böyle
bir talepte bulunuyorsun? Yani bunun altında buna meşruiyet
kazandıracak ne var diye düşündüğümde, baktım Anayasada
böyle bir şey yok, Türk Ceza Kanununda yok, Ceza Muhakemesi Kanununda
yok, Terörle Mücadele Kanununda yok. Yani Alın
başınızı gidin. Ya, değerli arkadaşlar
Gerçi geçenlerde televizyonda bir
programda farklı bir şey söyledi, Silahlarıyla falan nasıl
geçecekler? Giderlerse suçluya yataklık yapılmış olur. Yani
bizim güvenlik kuvvetlerimiz müdahale etmezse, onlara Durun bakalım,
nereye gidiyorsunuz? demezse suç işlemiş olurlar. diye farklı
bir yere geldi. Ama bunu söyleyebiliyor Sayın Başbakan, diğer
taraftan da
Komisyonda şunu söylemiştim, Bu millete, bizim
milletimize şunu nasıl anlatacaksınız. demiştim, dün
Grup Başkan Vekilimiz de bu konuyu dile getirdi. Şu anda cezaevinde
tutuklu olan 8 milletvekilimiz var, Genelkurmay Başkanı var, bu
ülkenin terörle mücadelesindeki birinci sorumlu olan kişi Genelkurmay
Başkanı var, kuvvet komutanları var -geçmiş dönemde- ordu
komutanları var, sayısız asker var, akademisyenler var,
gazeteciler var, onlara da biz şunu diyoruz, yargı şunu diyor:
Sizler çok tehlikeli insanlarsınız. Ben sizin dört yılı
aşan tutukluluk sürelerinizi sürekli devam ettiriyorum, çünkü ben sizi
bırakırsam siz yurt dışına kaçabilirsiniz. Tehlike
var, risk var.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, Komisyonda Ya, Sayın Bakan veya Sayın Başbakan
çıkıp bu millete bunu nasıl anlatacak? Yani teröristlere
Alın başınızı gidin, biz size hiçbir şey
yapmayacağız, güvenlik güçlerimiz sizlere bu teminatı veriyor,
yani Hükûmetin başı olarak da biz size bu teminatı veriyoruz,
elinizi kolunuzu sallayarak geçebilirsiniz. derken, bu ülkenin
milletvekillerine, bu Parlamentonun üyelerine, Sizi bırakamayız,
çünkü siz dışarıya kaçarsanız. dediğinizde bu millet
bunu nasıl kabul edecek? diye sormuştum değerli
arkadaşlar. Tabii ki mümkün değil böyle bir şey.
Daha da ileriye gidildi, birkaç günlük
yeni bir süreç var. Milletvekili arkadaşlarımız
Ki ben de pazartesi
günkü duruşmadaydım, o duruşmada, yani Silivrideki davayı
takip ediyoruz. Biz birçok davayı takip ediyoruz.
O davadaki
İşte, Sayın
Bakan da söylüyor, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye'yi sürekli
mahkûm ediyor. diyor. Neden mahkûm ediyor? 5inci maddeden işte, özgürlük
ve güvenlikle ilgili ihlallerden. Neden mahkûm ediyor? 6ncı maddeden yani
adil yargılamanın ihlalinden. Neden mahkûm ediyor? 10uncu maddeden,
düşünce ve ifade özgürlüğünü ihlalden mahkûm ediyor diyor. E, biz de
milletimizin seçtiği milletvekilleri olarak bu davaları takip
ediyoruz. Şimdi, niye takip ediyoruz diye hakkımızda fezlekeler
düzenleniyormuş ya da düzenlenecek. İşte, Sayın Başbakan
veya bakanlar, Hükûmet Sözcüsü Sayın Arınç da bununla ilgili
açıklamalar yaptı. Diğer muhalefet partisinin lideri Sayın
Bahçeli için de Başbakanın talimatıyla onunla ilgili de bir
fezleke düzenleniyor. Yani, olay biraz daha da ileriye gitti. Teröristlere bir
şey yok.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Hemşehrim
yapma, o kadar da değil!
TURGUT DİBEK (Devamla) -
Arkadaşlar, bakın, benim söylediklerim, bunlar gerçek. Yani, burada,
bizim
Haburda bir olay yaşadık, biliyorsunuz, o zaman da
teröristler geldi, orada da şu anki
mevcut yasalar uygulandı. Yani, bu teröristler Biz pişmanız,
etkin pişmanlıktan faydalanmak istiyoruz. diyorlarsa zaten bu
düzenleme var. Şu anda yapılması gereken o değil mi? Yani,
Sayın Başbakanın şunu demesi gerekmiyor mu veya Sayın
Bakanın çıkıp şunu demesi gerekmiyor mu? Ey PKKlı
teröristler, siz, yasalarımıza göre gelirsiniz, güvenlik kuvvetlerine
teslim olursunuz. Bizim düzenlemelerimizde etkin pişmanlık hükümleri
var onlardan yararlanırsınız, yargı sizin durumunuzu
değerlendirir ve ona göre bir karar verir. Alın
başınızı gidin? ne demek? Böyle bir şey olabilir mi?
Yani, bunu söylerken Sayın Başbakan aslında belki sonradan fark
etmiş, işte Ya, biz yanlış yapıyoruz, bu
yaptığımız herhâlde suç olacak. Yarın öbür gün de
başımız ağrımasın. diye düşüncelerini, daha
doğrusu açıklamalarını değiştirdi. Ama şunu
söyleyeyim: O söylediği, yani Güvenlik kuvvetleri teröristler geçerken
hiç müdahale etmeyecek, ses çıkarmayacak. açıklaması da suç ve
suçluyu kollamak, onlara yataklık yapmak eylemini oluşturur. Orada da
bence yeni bir değerlendirme yapması gerekir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, tabii,
tasarıyla ilgili yeni başladı görüşmeler. Milletvekili
arkadaşlarımız da, bizler de düşüncelerimizi açıklayacağız.
Bu tasarının getirdiği düzenlemeler içerisinde belki
yararlı olabilecek maddeler var. Özellikle, işte şu anda
cezaevinde olan öğrenciler var, birtakım gösterilere
katılmışlar. Düşünebiliyor musunuz, herhangi bir eyleme
gidiyorlar, orada sadece anayasal haklarını kullanıyorlar ama
örgüt üyesi olarak şu anda cezaevindeler. Onlarla ilgili belki
birtakım düzenlemeler yararlı olacaktır diye düşünüyorum.
Ama, tasarının genelinde,
şu anda, az önce söylediğim gibi, içinde olmayanlar bu
tasarıyı anlamsızlaştırmış durumdadır.
Bu tasarıya bu hâliyle de destek vermemiz mümkün değil.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerinde
şahsı adına söz isteyen Faruk Bal, Konya Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
FARUK BAL (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tasarı hakkında şahsi
düşüncelerimi ifade etmek üzere tekrar söz aldım. Yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce grubumuz adına
yaptığım konuşmada ifade etmiştim ki bu tasarı,
zannedildiği gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
içtihatlarına uyum sağlamak üzere yapılan bir iş
değildir. Bu, teröre karşı verilen tavizin üzerinin bir
ambalajla, bir kılıfla kapatılması işidir. Tabii ki
bunu söylerken bir bildiğimiz vardı, o bildiğimizi bugün sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiyede de ortaya çıkan
terörün mutlaka dış bağlantıları vardır. Bu
dış bağlantıları isim olarak biraz önce ifade etmiştim,
tekrar hatırlatmak istiyorum. ASALA terör örgütünün dış ülkeler
tarafından desteklenmiş olduğunu
Değerli hariciye
mensuplarımızı şehit eden ASALA katillerinin
yargılanması sırasında
-Amerika yargısında olduğu gibi, Fransa
yargısında olduğu gibi- kimi Akli dengesi bozuk. dedi, kimi
Bu işi ağır tahrik altında işlemiştir. dedi ve
bu gibi sebeplerle, sevk ettikleri teröristleri kendi yargılarında
akladılar veya daha az cezayla kurtulmalarına vesile oldular. Belçikadaki
Fehriye Erdal olayı hepimizin bildiği bir hadisedir ve
diğerleri. Şimdi, bununla mücadele etmenin başka bir yolu daha
vardır. On yıldır AKP Hükûmetinin terörle mücadelenin gerek
fiziki boyutunda yapmadığı gibi, diplomatik boyutunda da
yapmadığını ifade etmek istiyorum. Diplomatik boyutunda
yapmamasının sebebi hikmeti, elbette, bize izah edilecektir. Bugün
PKKyı destekleyen ülkelerin ya da DHKP-Cyi destekleyen ülkelerin kim
olduğu, hangi ülke olduğu malumdur, bilinmektedir ama bilinmiyorsa
ben buradan açıklayayım: Genelkurmay Başkanlığı, sanıyorum
2005 yılında elde edilen bilgiler, bulgular, deliller, malzemeler,
araç gereci ortaya koyarak PKKyı destekleyen ülkeleri tek tek saydı.
Şimdi, bu sayılan ülkelerin
şaşırtıcı bir şekilde bir ortak özelliği
var, o da tamamı PKKyı terör örgütü olarak kabul etmiştir.
PKKyı terör örgütü olarak kabul eden ülkeler PKKya el altından
destek veriyor. Bunun engellenmesi için elimizde uluslararası belgeler
var, Birleşmiş Milletler terörle mücadele belgeleri var, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin veya Avrupa Konseyinin buna ilişkin
kararları var ve Avrupa Birliğinin buna ilişkin belgeleri ve
kararları var.
Bunlardan bir tanesini sizlerle
paylaşmak istiyorum: Bendeniz Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi
üyesiyken Hukuk ve Tüzük Komisyonunda da üyeydim. Dolayısıyla, o
tarihte terörle mücadele diye bir dosyanın varlığını
orada tespit ettikten sonra, bununla ilgili uzman İspanyol Profesör
Henares ile bir çalışma yaptık ve bu çalışmanın
neticesinde ağırlıklı olarak onun katkılarıyla
ama bizi de tatmin eden katkılarıyla birlikte bakın ne
olmuştu?
Bir: Dünyada ilk defa, Avrupa Konseyi
Parlamenterler Meclisi gibi insan haklarıyla ilgili uluslararası bir
kurulda terörün tanımı yapılmıştı. Şimdiye
kadar terörün -terörle mücadelede en önemli olumsuzluğun-
tanımının yapılamayışıydı, o
yapılmıştı.
İki: Terörle mücadelede
değişik ülkelere iltica eden, sığınan veya orada
yakalanan kişilerin, teröristlerin yargılanabilmesi için çok önemli
bir ilke getirilmişti, Ya yargıla ya iade et. işte, bu
çalışmanın ürünüydü.
Üç: Terörle mücadelenin en önemli
özelliklerinden birisi olan, en etkili araçlarından birisi olan terörü
besleyen finans kaynaklarının, uyuşturucu, silah
kaçakçılıklarının, insan ticaretinin ve kara paranın
aklanmasının önüne geçecek şekilde, etkili tedbirlerin
alınması.
Dört ve şimdi bu konuyla ilgili
olan konu: Terörün ve terörizmin propagandasını engellemek. Bir
tarafta ifade hürriyeti, diğer tarafta toplumun haber alma hürriyeti ama
bunların da üzerinde terörün uyguladığı şiddet, tehdit
ve terörün uyguladığı cebrin kamuoyu üzerinde etkisinin
azaltılması amacıyla terörün propagandasının
yapılmaması, haberler verilirken buna özellikle özen gösterilmesi
şeklinde bir madde vardı ve nihayetinde ise teröristlerin
barınmasını engelleyecek, o ülkelere
sığınmasını engelleyecek madde vardı.
Şimdi, bu tasarı Avrupa
Konseyi Parlamenterler Meclisinden -2000 yılında karar verildi- 2001
veya 2002 yılında Bakanlar Komitesine geçti. Sayın Bakan, 2003
yılından itibaren de Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli
adalet bakanları o Bakanlar Komitesinin üyesi. Türkiyede 2002 tarihinden
itibaren terörle mücadele konusunda siyasi sorumluluk AKPnin.
Şimdi, elinizde böyle güçlü bir
silah varken, terörle mücadeleyi, bırakın, diğer tarafta
yapmadınız, bu tarafta, uluslararası sahada elinize güçlü bir
silah verilmişken, üstelik bu, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesine kadar
gelmiş iken siz niçin bu silahı kullanmadınız? Önünüze
Loizidu davası geldiğinde niçin siz karşı bir argüman
olarak bunu kullanmadınız? Önünüze birtakım Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi kararlarının ihlalleriyle ilgili bugün öne
sürdüğünüz maddeler geldiğinde siz niçin Avrupa Konseyi
Parlamenterler Meclisinin bu kararlarını değerlendirmediniz ve
siz Türkiyeyi terörle mücadele konusunda niçin savunmasız bıraktınız?
Çünkü siz terörle mücadele azim ve kararlılığında
değilsiniz. Çünkü siz terörle müzakere ve mütareke gibi yanlış
bir yoldasınız. Terörle müzakere ve mütareke yapanların ne hâle
geldiğini ben sizlere anlatmaya çalıştım. Terörle mücadele
eden insanların, Boğazlıyan Kaymakamı gibi, bugün mahkemelerde
süründürüldüğünü sizlerle paylaşmaya çalıştım. Terörle
mücadele değil, müzakereyi öne süren ülkelerin Türkiyeye nasıl bir
vizyon çizdiğini yine size izah etmeye çalıştım. Bu konuda,
Amerika Birleşik Devletlerinin yeni, çiçeği burnunda
Dışişleri Bakanı Sayın Kerrynin aklına esip de
niye 2 defa Türkiyeyi ziyaret ettiğini size anlatmaya
çalıştım. Amerika Birleşik Devletlerinin bir
vatandaşını Karzai gibi, Ermenistana, Gürcistana, Letonyaya,
Estonyaya tayin ettiği cumhurbaşkanları gibi, Suriye
muhaliflerine Hassanı muhaliflerin başbakanı olarak nasıl
atadığını anlatmaya çalıştım ve siz terörle
müzakere ederken bu geniş vizyonu, bu derin ve etraflı
bakış açısını göz ardı ederek kendinizi
İmralıya sıkıştırdınız, kendinizi
Kandile sıkıştırdınız. Çözüm orada
değildir, elinde silah olan insan silah anlam ifade ettiği sürece
elindeki silahı bırakmaz. Nitekim Kandilden gelen sesler, nitekim
İmralıdan gelen sesler, nitekim Avrupadaki uzantılarından
gelen sesler bunun para etmeyeceğinin en güzel işaretidir. Siz
teröristlerin faaliyetlerini engelleyebilmek için millî ve üniter yapıdan
verdiğiniz her tavizin bedelini bu dünyada mutlaka ödeyecekseniz, ona
inanıyoruz ama bu dünyada ödemezseniz öbür dünyada bunca şehidin, bunca
kolsuz, bacaksız, organsız kalmış gazinin ahını
ve size olan bedduasını nasıl karşılayabilecekseniz?
Bu duygu ve düşüncelerle
şahsım adına yüce Meclise sunulmuş olan tasarının insan hakları, ifade
özgürlüğüyle alakasının bulunmadığını,
teröre taviz vermek için, terörizmin propagandasının
yapılması için kılıf olarak sunulduğunu bir kez daha
yüce heyetin bilgisine sunuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet, teşekkür
ediyorum.
Şimdi yirmi dakika süreyle
soru-cevap işlemi yapılacaktır; on dakika soru sorma süresi, on
dakika cevap verme süresi.
Sayın İnce, buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana üç sorum olacak:
1989da Beyoğlu Belediye
Başkanlığı seçimini kaybedince Sayın Başbakan,
hâkime Seni süründüreceğim. diyerek yargıya hakaretten ceza
aldı mı, tutuklandı mı? Bir, bunu soruyorum.
İki: Özel yetkili mahkemeler
adalet dağıtıyorsa eğer MİT Müsteşarını
neden burada yargılatmadınız? Gece yarısı yasa
çıkardınız.
Üç: Yasa dışı
eğitim kurumlarına af getiriyorsunuz bu kanunla. Bundan PKKnın
eğitim kampları da yararlanacak mı? PKKnın eğitim
kampları da yasa dışı eğitim kurumu mu? 8inci
maddenin (b) fıkrasında getirdiğiz bu affın içerisinde
PKKnın eğitim kampları da var mı, böyle yorumlanabilir mi?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Acar
GÜRKUT ACAR (Antalya) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu Meclis kendi
üyelerinin tutukluluk hâlini ortadan kaldıracak bir düzenlemeyi
getirmekten aciz midir? Dört yargı paketine rağmen çözümlenmiyorsa
başka bir hesap var demektir. Bir
genel af için bunları PKKlılara rehin olarak kullanmayı mı
düşüyorsunuz?
İkinci sorum da şudur: Bu ülkenin kurucusu,
çağdaş Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Atatürke karşı bir
düşmanlık Hükûmet eliyle yürütülüyor. Atatürk Türkiye Cumhuriyeti
kurumlarından siliniyor. Millî Eğitim Bakanlığı,
mevzuatından, ders kitaplarından Atatürkün adını
çıkarıyor. Atatürklü kaşkol takanlar, tişört giyenler Büyük Millet
Meclisine alınmıyor. Şimdi sıra okullara gelmiş
görünüyor. Serbest kıyafete geçildi ama Atatürk tişörtü giydiği
için okula alınmayan, dersten atılan öğrenciler var. Antalyada
böyle bir olay yaşanmıştır. Buradan sormak istiyorum:
Kıyafette serbestlik Atatürk tişörtü için geçerli değil midir?
Bunu yasaklayan okul yönetimleri hakkında bir işlem yapılacak
mıdır?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Özkoç
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın
Bakan, gerekçede şunlar söylenmektedir: Son Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi verilerine göre ülkemiz, Avrupa Konseyinin 47 üyesi
arasında hakkında en çok ihlal kararı verilen 2nci ülkedir.
2012 yılı sonu itibarıyla Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi önünde, ülkemiz aleyhine yapılan 16.900 başvuru
bulunmaktadır. Gerekçede, ayrıca, bu başvuruların büyük
çoğunluğunun Türkiye aleyhine sonuçlanacağının
öngörüldüğü belirtilmektedir. Gerekçede Hükûmetiniz tarafından
belirtilen bu ifadeler, Hükûmetin En fazla insan hakları ihlali
yapılan ülke biziz, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini en
fazla ihlal eden Hükûmet biziz. itirafından başka bir şey
değildir.
Hükûmet olduğunuz 2002
yılından bu yana basın özgürlüğü, ifade ve örgütlenme
özgürlüğü, adil yargılanma hakkı gibi alanlarda sürekli insan
hakları ihlalleri yaptığınızı kabul
ettiğinize göre, bugüne kadar bu ihlallerin önüne geçmek için neden hiçbir
şey yapmadınız?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Köse
TUFAN KÖSE (Çorum) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, silahları
elinden alınmış askerlere Silivride savunma hakkı bile
tanınmazken teröristlerle elde silah pazarlık
yapıldığını hepimiz gözlemliyoruz ve görüyoruz.
Geçtiğimiz ocak ayında PKKlılarla kucaklaştılar diye,
BDPli milletvekillerinin dokunulmazlığını
kaldıracağız diye bir bardak suda fırtına
estirmişti Sayın Başbakan ama bundan, bugün tabii, kaldırılsın
istediğimizden değil- söz edilmiyor. Bugün de Cumhuriyet Halk Partili
milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılacağı
hakkında bir bardak suda fırtına kopartılmaya
çalışılıyor.
Benim sorum şu: Bülent
Arınça suikast davasının sonucu ne oldu? Deniz Feneri
davasının sonucu ne oldu? Bunlar hakkında bizi
aydınlatırsanız kamuoyuyla birlikte seviniriz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Gök
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Bakan
insan hakları ve ifade özgürlüğü bağlamında diye
nitelendirdiğiniz bu yasa değişikliklerine ilişkin bir
hususu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bildiğiniz gibi, cezaevlerinde
mahkûm ve tutuklular 10dan fazla kitap bulunduramıyorlar. Tekirdağ
Cezaevinde bir mahkûm buna itiraz etti, Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Cezaevi
kurumlarının, müdürlerinin aldıkları kararı sizin
bilgilerinize ve takdirinize sunuyorum, nasıl değerlendiriyorsunuz
ifade özgürlüğü kapsamında? Aynen şöyle deniyor kararda:
Kurumumuzda barındırılan hükümlü ve tutukluların
yanlarında bulundurdukları kitapların fazla sayıda
olması nedeniyle aramalarda sıkıntılar
yaşandığı, kitap sınırlaması getirilmemesi
hâlinde bu durumun ilerde farklı amaçlara yönelik
kullanıldığında kurumun fiziki yapısı ve
güvenliği konusunda sıkıntılar yaşanılacağı.
diyerek, talepleri reddedildi.
Sayın Bakan, kitaplar ne zaman
fiziki yapıyı engeller ve bir kurumun güvenliğini zedeler?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Eyidoğan
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) Teşekkür ederim Başkan.
Hükûmet, İstanbulun önemli bir
sinema ve kültür varlığı olan Emek Sineması
binasını yıkmayı kafaya koymuş durumda. Kamuya ait
Emek Sinemasını yıkacak projeye, üç yıldır kültür ve
sanat dünyasının ve sinemacıların itirazı var. Kültür
Bakanı Ömer Çelik, Emek Sinemasının
yıkılmayacağını söylemişti ancak bu projeye göre
Emek Sineması yıkılacak, AVM yapılacak, 4üncü katına
da bir taklit sinema yapılacak. Dün, sinema yazarları yabancı ve
Türk basınından gazeteciler, sivil toplum kuruluşu temsilcileri,
İstanbul film festivalini düzenleyen İKSV ekibi, binlerce sinemasever
Emek bizim, İstanbul bizim sloganlarıyla Emek
Sinemasının bulunduğu sokağın önüne geldi. Emek
Sineması sokağında ifade özgürlüğünü kullanmak isteyen bu
kişilere, çevik kuvvet tarafından tazyikli su, biber gazı ve
tekmelerle müdahale edildi. Sanata karşı başlatılan
sistematik baskı ve şiddet uygulamasını, İstanbulun
kültürel hafızasına çıkmak isteyen sinemaseverlere yapılanları,
şiddetsiz ve esefle kınıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Değirmendereli
Sayın Değirmendereli
Sayın Bayraktutan
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Dün, grup başkan vekili
yaptığı açıklamada, son üç aydır kanın
akmadığı ve şehitlerimizin olmadığını
ifade etti. Madem bu şekilde başarılıydınız, 3
Kasım 2002 tarihinden bu tarafa, on yıldır bu ülkeyi
yönetiyorsunuz, madem bunlarla masaya oturacaktınız on
yıldır neyi beklediniz, onu merak ediyorum? On yıl içerisinde
vermiş olduğumuz şehitleri göz önüne
aldığınız zaman onların ailelerine
söyleyebileceğiniz bir söz var mıdır?
3
Kasım 2002den önce bu ülkeyi yöneten Hükûmet bunları masaya
oturtmayı beceremiyordu da sizler mi başardınız? Siz mi
bunları masada oturttunuz yoksa onlar mı sizin için aynı
şeyi denediler, bunu soruyorum?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Baluken
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, uzun süredir Tekirdağ Cezaevinde çok ciddi sorunlar var.
Deyim yerindeyse Tekirdağ Cezaevi neredeyse ayrı bir cumhuriyet gibi
yönetiliyor. On altı gündür Tekirdağ Cezaevinde siyasi
tutukluların başlatmış olduğu açlık grevleri var
ve buradaki süresiz, dönüşümsüz açlık grevlerinde tutuklulara B1
vitamini verilmiyor, bunun nedenini sormak istiyoruz.
Yine,
bu açlık grevinden dolayı sağlığı bozulan
tutuklularla ilgili yeterli bir sağlık hizmetinin verilmediğini,
hekim ve hastaneye götürülme süreçlerinin yerine getirilmediğini
biliyoruz. Bunun sebebi nedir?
Ayrıca,
Tekirdağ Cezaevinde özel olarak işkence için kullanılan sünger
odasının varlığından haberiniz var mıdır? Bu
sünger odasının anlamı nedir?
Diğer
taraftan, mahkûmların kendi paraları ile kantinden meyve suyu temini
bile cezaevi yönetimi tarafından engelleniyor. Mahkûmların şiir,
öykü, makale yazdıkları bütün neşriyata cezaevi yönetimi
tarafından el konuyor. Bununla ilgili herhangi bir tedbir aldınız
mı?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Genç
KAMER
GENÇ (Tunceli) Teşekkür ederim.
Tayyip
Erdoğan, Genelkurmay Başkanının tutuksuz
yargılanmasını söylüyor. Eğer ikiyüzlü değilse,
dürüstse, hazır kanun önümüzdeyken niye Genelkurmay Başkanı ile
milletvekillerinin tutuksuz yargılanmasını buraya koymuyoruz?
Biz
evvelsi gün Silivrideydik. 45 Cumhuriyet Halk Partili milletvekili vardı,
orada ayakta kaldık üç saat. Orada üç saat bizi ayakta tutan o Mahkeme
Başkanı Türkiye Büyük Millet Meclisine saygısız değil
midir? Bizi ayakta tutan o Mahkeme Başkanını görevden
almayı düşünüyor musun?
Aslında
Sadullah Ergin bu mahkemelerin kimyasını bozuyor, milletvekillerine
karşı bu yargıyı böyle yönlendiriyor. Eğer bu
şekilde bir peşin hüküm içinde değilse, bu Mahkeme
Başkanını hemen görevden alması lazım. Aksi hâlde, Türkiye Büyük Millet Meclisine
karşı yapılan saygısızlığın baş
sorumlusu Sadullah Ergin olacaktır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Yılmaz
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, sizin
bakanlığınızın isminin önünde adalet sözcüğü
var. Şimdi, terörist olduğu gerekçesiyle milletvekillerimiz, bilim
adamları, yazarlar ve terörizme karşı mücadele eden komutanlar
kaçma tehlikesi var diye cezaevinde tutuluyor. Ancak, gerçekten eli kana bulanmış,
silah kullanmış teröristler ise devlet gözetiminde yurt
dışına çıkartılmaya çalışılıyor.
Bu konudaki çelişkiyi vatandaşlarımıza nasıl
açıklayacaksınız? Bu aslında bir suç değil midir? Böylesi
bir şeye göz yuman siz, Başbakan ya da o devlet görevlileri suç
işlemiş olmayacaklar mı? Bunun cevabını verebilir
misiniz?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, ilk soru Sayın
İncenin sorusu. 1989 Beyoğlu belediye başkanlığı
seçimlerine ilişkin bir soru sordular. İlk defa kendisinden duydum bu
iddiayı. Araştırıp kendisine yazılı olarak cevap
vermeye çalışayım. Şu anda bilgim dâhilinde değil.
İkincisi: MİT Müsteşarı niçin
yargının elinden alındı, madem bu özel yetkili mahkemeler
adaletli bir yargılama yapıyor idiler? Aslında MİT
Yasasının 26ncı maddesindeki düzenleme geçmişten bu yana
var olan bir düzenleme, daha eski tarihli bir kanun.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Niye
değiştirdik Sayın Bakanım?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Ama TCK ve
CMK daha sonraki tarihte yapılır iken bu kanundaki intibakı
yanlış yorumlayan savcıların bu yanlış
intibakını, yanlış yorumunu düzeltmek açısından
yapılan bir tadilattır o, yeni bir şey değildir, yasada var
olan hükmün yenilenmesinden ibarettir.
Gene, TCK 263üncü maddenin metinden
çıkartılmasına ilişkin bir madde var bu tasarı
içerisinde. denildi. Diğer tasarıda, bundan sonraki tasarıda
bunun PKKnın eğitim kamplarını da kapsayıp
kapsamayacağını sordu Sayın İnce. Bana göre izahtan
varestedir. Buna cevap vermek bile abesle iştigaldir; Sayın İnce
bunu bilirsiniz.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Niye? O da yasa dışı eğitim kurumu canım.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Sayın Gürkut Acarın sorusuna geçiyorum: Meclis kendi
üyelerini kurtaracak bir düzenlemeyi niçin yapmıyor?
Değerli milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin çalışma yöntemi, usulleri bellidir. Bu
anlamda, burada, yasaların uygulanmasından kaynaklı sorunlar
zaman içerisinde Parlamentoya getirilir, gerek tasarı şeklinde
gerekse teklif şeklinde bu Parlamentoya gelir ve bu Parlamentoda
yasaların nasıl yapılacağı bellidir. Bu açıdan,
şu aşamaya kadar Hükûmet tasarısı olarak getirilmiş
böyle bir düzenleme yok. Muhalefet partilerinden yapılan düzenlemeler var,
milletvekillerimizin teklifleri var ama böyle bir ihtiyaç ya da bu teklifler
yasama organı tarafından yasama faaliyetiyle yasa hâline getirilmesi
şeklinde bir düşünce oluşur ise bunun prosedürleri bellidir. Bu
açıdan bireysel olarak benim bir değerlendirme yapma şansım
yok, Meclisin iradesidir.
İkinci sorusu: Atatürke
karşı bir düşmanlık mı var? Ona karşı
birtakım uygulamalar görüyoruz. dedi Sayın Acar.
Değerli milletvekilleri,
gardırop Atatürkçülüğünü kabul etmiyoruz ya da Atatürkün
istismarına dönük uygulamaları da tasvip etmiyoruz, kabul etmiyoruz.
Ben hatırlıyorum, 12 Eylül
1980 müdahalesinden sonra Hatay merkezde, Uzunçarşıda iş
yerimiz vardı, dükkânımız vardı. O çarşıda askerî
dönemde, darbe döneminden sonra bakkaldır, manifaturacıdır,
teneke tamircisidir, dükkânlarına, iş yerlerine birer tane Atatürk
resmi asmayı tercih ettiler. Nedir? Aramalarda, taramalarda, kolluk
güçlerinin, askerin gelip gitmesinde o konudan istifade etmek
açısından onu oraya astı. Bu, onların samimi uygulamaları
değildi.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) -
Sayın Bakan, Atatürk resmini asmak yararlanmak amacıyla olmaz,
vatandaşların kalbinde onun sevgisi.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Siz soru sordunuz, cevabını da dinleyin lütfen.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) -
Böyle bir cevap olmaz.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Şimdi, 12 Eylül 1980 tarihine kadar oraya Atatürkün resmini
asmayan teneke tamircisi, 13 Eylül sabahı o resmi asma ihtiyacı
duyuyorsa ben o kişinin Atatürke sevgi ve saygısından
dolayı bunu astığına inanmam. Konjonktüre uygun olarak
yapılan bir tasarruftur.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir bakanı bunu söylüyorsa yazıklar
olsun Sayın Bakan size!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) AK PARTİ hükûmetleri son on yıldır gardırop
Atatürkçülüğüne tenezzül etmemiştir, Atatürkün bu şekilde
istismarına tenezzül etmemiştir ama Atatürkün göstermiş
olduğu hedefe kilitlenmiştir.
Türkiye son on yıldır
altyapısını inşa etmiş, bölgesinde ve dünya üzerinde
güçlü ülkeler arasına girmiş. Gerçekten, muasır medeniyet
seviyesini yakalamak ve onun önüne geçmek olarak
anlaşılmıştır tarafımızdan Atatürkün
mirası ve o yönde AK PARTİ adımlarını atmaya bundan
sonra da devam edecektir değerli milletvekilleri.
Sayın Özkoç Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesindeki tablomuza ilişkin birtakım verileri
paylaştı ve getirmiş olduğumuz bu tasarının
gerekçesine atıflar yaptı. Burada, gerçekten de Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi önünde Türkiyenin tablosu iç açıcı değil.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayenizde.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Bunu açıkça, defalarca ifade ettik bu kürsüden ve gerek
başvuru açısından gerek alınan ihlal açısından
tablomuz kötü. Ama bu aynı zamanda AK PARTİ Hükûmetinin olumsuz
tablosu değil midir? diye sordu Sayın Özkoç.
Değerli milletvekilleri, ben
bugüne kadar bu kürsüden, Meclis mikrofonlarından bu konu üzerinden bir
parti taassubuyla konuya yaklaşmadım. Bu, Türkiyenin bir sorunudur.
Türkiyede iç hukuk denetiminden geçmiş, iç hukuk yolları
tükenmiş konular AİHMe gidebiliyor. Türkiyede bugüne kadar beş-altı
yıldan önce, dosyalar kesinleşmiyordu. Dolayısıyla,
AİHMe gitmek için en azından iç hukukta beş-altı sene
zaman geçmesi gerekiyordu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de bugünkü
şartlarda baktığınızda ortalama beş ila altı
yılda ancak karar verebiliyor. Buradan şuna geleceğim: Bugüne
kadar çıkmış olan ihlallerin önemli bir kısmı 2002
tarihi öncesinde yaşanmış olaylara ait ihlallerdir. AK
PARTİ döneminde ihlal olmamış mıdır, ihlal kararı
alınmamış mıdır? Alınmıştır ama
bunun üzerinden bir tadat etme yaparsak, tadat edersek ihlal
kararlarını, önceki hükûmetler dönemi, geçmiş dönemlerdeki
uygulamalar daha ağırlıklı çıkacaktır ama ben
bugüne kadar bu tespiti yapmadım, yapmak da istemiyorum. Neticeten, orada
çıkan ihlal Türkiye Cumhuriyeti devleti aleyhine verilen bir ihlal
kararıdır. Geçmişte olmuş, bugün olmuş; her ne
sebeple, hangi tarihte olmuş olursa olsun biz bunların ortadan
kaldırılması için çaba sarf ediyoruz. Bu çabalar ilk meyvesini
2012 yılında vermiştir. Tüm zamanların şampiyonu
Türkiye, her yıl bazında şampiyon Türkiye idi. 2012de biz bu
şampiyonluğu başka bir ülkeye devrettik. İnşallah,
bundan sonra sıralamamız aşağıya doğru gelecek.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Bakan,
kime devrettiniz?
MUHARREM İNCE (Yalova) Türkiye
tazminata mahkûm olunca rücu etmiş oluyorsunuz. Niye ettirmedin?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Özellikle, tazminat komisyonunun kurulmasından sonra 4 bine
yakın dosyayı kendi vatandaşımızla uzlaşarak,
helalleşerek çözeceğiz ve diğer konularda da ihlale neden olan
yasal altyapıyı değiştirmekle meşgulüz.
Bugün huzurlarınıza
getirmiş olduğumuz tasarı, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinden en çok ihlal aldığımız maddelerden
başlayarak getirmiş olduğumuz tasarıdır ve bu konuda,
ifade özgürlüğünün ihlali konusunda Türkiye kendisinden sonra gelen 20
ülkenin aldığı ihlalden daha fazla ihlal
almıştır. Bunu açık açık bu kürsülerden, Komisyondaki
konuşmalarımda ifade etmişimdir ama tek tek size göndermiş
olduğumuz -Adalet Komisyonunda çalışan
arkadaşlarımız bilirler- hangi maddeyi hangi ihlal
kararlarının gerekçesini ortadan kaldırmak için
düzenlediğimiz, kendilerine dağıttığımız
bilgi notunda var. O açıdan, şu önümüzdeki tasarının her
bir maddesi mahkemede alınmış olan ihlalleri ortadan
kaldırmaya dönüktür, hükûmetler bazında bir değerlendirme yapmak
doğru değildir ama geçmişten gelen ihlal sayısı çok
daha fazladır, onu ifade edeyim.
Bir diğer soru, Sayın
Kösenin sorusu: Silivride askerlere savunma hakkı tanınmazken eli
silahlı teröristlerin yurt dışına çıkmasına dair
görüşmeler yapılmasına dair bir soru. Yine, Sayın
Arınçla ilgili soruşturma ne aşamadadır? Deniz Feneriyle
ilgili soruşturma ne aşamadadır?
Sayın Arınçla ilgili olan
soruşturma ilgili savcılık tarafından devam etmektedir. Bu
konuyla ilgili verilen yazılı soru önergelerine Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığının verdiği cevaplar müteaddit
kereler tarafınıza aktarılmıştır.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Gelmedi Sayın Bakan, bize hiçbir cevap gelmedi.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) - Bize gelen soru önergelerine biz cevap veriyoruz.
Onun dışında, Deniz
Feneriyle ilgili soruşturmada iddianame tanzim edilmiştir.
İstanbuldaki yetkili mahkemede yargılamalara
başlanmıştır, yargılamaları devam etmektedir.
Şu anda içerisinde
bulunduğumuz süreçle ilgili olarak Adalet Komisyonunda yaptığımız
değerlendirmede konuları uzunca ifade etmeye çalıştım.
Değerli milletvekilleri, şu
anda yapılmaya çalışılan şey, geçmişteki otuz
yılda akıtılan kanın, akıtılan
gözyaşının temize havale edilme çabası değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sorularımıza cevap ver, cevap ver, kaçma.
RECEP ÖZEL (Isparta) Senin
istediğin cevabı vermek zorunda değil. Verdi işte
cevabı.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bakan.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Geçmiş otuz yılda
yaşanmış olan terör hadiselerinin, yaşanılan can
kayıplarının, akan kanın, akan gözyaşının
faillerinin temize çekilmesiyle ilgili bir çalışma söz konusu değildir;
yapılan çalışma bugüne kadar akan kanın bundan sonra
akmaması içindir, geçmişte yaşanan acıların bundan
sonra yaşanmaması içindir ve işlenmiş olan suçların
bundan sonra işlenmemesi içindir. Bunu Adalet Komisyonunda çok net ifade
ettim.
Kalan sorulara da yazılı
cevap vereceğim Sayın Başkanım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum
MUHARREM İNCE (Yalova) Karar
yeter sayısı
BAŞKAN Karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar
yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.24
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.38
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 90ıncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
Tasarının maddelerine geçilmesinin
oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi oylamayı tekrarlayacağım ve
karar yeter sayısı arayacağım.
Tasarının maddelerine geçilmesini kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, kabul
edilmiştir.
445 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi birinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm, 1 ila 14üncü maddeleri
kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Hasip Kaplan,
Şırnak Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; insan hakları ve
ifade özgürlüğü Türkiyenin cumhuriyet tarihi boyunca en büyük sorunu ve
demokratik toplumun önündeki en büyük engeldir. Geçmişe dönüp
baktığınız zaman faşist Mussolininin Türk Ceza
Kanunu; 141, 142, 163üncü maddelerini görürsünüz. Terörle Mücadele Kanununun
da 8inci maddesini
sonra değiştirildi- şimdiki Terörle Mücadele Kanununun
tamamını görürsünüz. Bunun sonucudur ki Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinde basın davalarında, siyasi davalarda ve
birçok davada Türkiye hakkında ihlal kararları verilmiştir.
Şimdi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği bazı
kararları, bu kararların gereği olarak Avrupa Konseyi Bakanlar
Komitesinin yine Hükûmete yapmasının gerektiğini söylediği
bazı düzenlemeler için bu dördüncü yargı paketi hazırlandı.
Dördüncü yargı paketi bir reform olarak sunuldu fakat
açıklandığı zaman maalesef -maalesef diyorum- boş
çıktığı görüldü. Ne Hükûmetin iddia ettiği gibi bir
reform paketidir ne de muhalefetin muhalefet şerhini Hükûmete değil
muhalefete yazdığı gibidir bu tasarı arkadaşlar.
Eğer yargıyı
konuşacaksak, adaleti konuşacaksak, şu an Türkiye'nin kanayan
yarasını konuşacaksak burada 8-9 milletvekili tutuklu. Neden
tutuklu? sorusunun cevabını verememiş bir Meclis, üyelerine
sahip çıkamamış. 10 binin üstünde siyasetçinin tutuklu
olduğu, belediye başkanlarının, il encümenlerinin, BDPli
siyasetçilerin ise hiçbirisinin dosyasında bir çakı ve şiddet
eylemi olmamasına rağmen, üç yılı aşkın süredir
özel yetkili mahkemelerde tutuklu olduğunu biliyoruz. Şimdi Adaletin
en çok kanadığı yer, adaletin en çok ihlal edildiği yer,
adaletin en çok tartışıldığı yer neresidir?
dersek bir hukukçu olarak, istiklal mahkemelerinden başlar sıkıyönetime,
sıkıyönetim mahkemelerinden devlet güvenlik mahkemelerine, oradan
geliriz özel yetkili mahkemelere. Bugün, Türkiye adaletinin kara lekesi özel
yetkili mahkemelerdir arkadaşlar. Kapatılmasına rağmen
elindeki davaları sürdürerek adaletsizliğe devam etmektedir. Bu bir
yanı.
Diğer yanına gelelim: Uzun
tutukluluk, dünyanın hiçbir yerinde, diktatörlüklerde bile bu kadar cezaya
dönüşmemişti. Uzun tutukluluğa bir çare yok. Düşünce ve
örgütlenme özgürlüğüyle ilgili Ne oluyor burada? diye
baktığımız zaman, Hükûmete de şaşıyorum,
Meclisin diğer iki muhalefetine de şaşıyorum; söyledikleri
insanın kanını donduruyor, tüylerini diken diken ediyor.
Eğer bir ülkede kendi fikirlerini özgürce konuşamıyorsa
siyasetçiler, basın, gazeteciler ve eğer bir ülkede en fazla gazeteci
burada tutukluysa, en fazla savunma avukatı burada tutukluysa
Ömrünü
siyasi davalarda geçirmiş Üstadımız Avukat Gülçin
Çaylıgili bugün rahmetle anıyorum; kaybettik. Ömrü boyunca, 1970
ihtilalinden 12 Eylüle kadar davalarla ömrünü geçirdi ama bu özel yetkili
mahkemeler hâlâ devam ediyor arkadaşlar.
Şimdi, Avrupa Birliğinin 23
ve 24üncü fasıllarının başlığı özgürlük,
adalet ve güvenliktir. Bu başlıkların açılması için de
bu gerekiyordu. Şimdi, burada baktığım zaman inanmak istiyorum
gerçekten, burada diyor ki: İşkence suçlarında zaman
aşımı kaldırılmıştır. Çok iyi, çok
güzel de öyle mi arkadaşlar? Bana Adalet Bakanlığının
yetkilileri dosya çıkarabilir mi, güvenlik görevlileri hakkında kaç
tane işkence davası açılmıştır? Yaşam
hakkı ihlali oluyor, gözaltında zindanda ölüm oluyor; ya görevi
kötüye kullanmaktan açıyorlar, ya kastı aşan müessir fiilden
açıyorlar, ya ihmalden açıyorlar ama açılan bu yaşam
hakkı ihlalleri ve işkenceleri de insanlık suçu kapsamına
alınmış olsaydı, sadece işkence değil, İnsanlığa
karşı işlenen suçlarda zaman aşımı yoktur.
denilseydi, evelallah ona evet derdik ama birbirimizi kandırmaya gerek
yok arkadaşlar.
Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru koydunuz. Orada beş sene dosyalar
bekleyecek, bir filtre. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde 16.900 dava
duruyor, ondan kurtulacaksınız. Adalet böyle gerçekleşmez.
Adaletin bir ölçüsü vardır. Adaleti gerçekleştirmek istiyorsanız
önümüzdeki bütçe döneminde bütçesini yüzde 100 artıracaksınız;
hâkim, savcı, personel kadrosunu da yüzde 100
artıracaksınız. Bunun başka izahı yok ve bu özel
yetkili mahkemelerin bütün görevlerini alarak, yargıçlarını da
sivil mahkemelere dağıtarak özel yetkili mahkemeleri tarihin
çöplüğüne gömeceksiniz. Adalet istiyorsanız bu. Birbirimizi
kandırmayalım.
Çözüm sürecinin getirdiği bir umut
da
Benim bütün Şırnak belediye başkanlarım tutuklu; kimi
bir toplantıya katılmış, kimi belediyeye gittiği için
tutuklu. Hiçbirinin dosyasında ne bir çakıl taşı ne bir
tırnak çakısı ne bir şiddet unsuru var. Dört seneye yakın
tutuklular. Bu zulümdür, bu işkencedir, bu adaletsizliktir, bu
hukuksuzluktur. Elbette ki barış sürecini konuştuğumuz bir
zamanda ne diyeceğiz? Gelin helalleşelim. Demeyeceğiz, Bu
haksızlığı kaldırın. diyoruz, Bu
hukuksuzluğu kaldırın. diyoruz, bunu söylüyoruz. İklimi
yumuşatalım. Siyasetçiler mademki fikirleriyle konuşacak,
fikirlerinden dolayı içeride olmasınlar. diyoruz. Mademki silahlar
susacak, fikirler konuşacak, bunu doğru dürüst getireceksiniz
arkadaşlar, korkmayacaksınız. Ana muhalefet, başka
muhalefet muhalefet ediyor diye doğru yapmaktan vazgeçerseniz,
korkarsanız vallahi evinizin yolunu şaşırır, evinize
de gidemezsiniz.
Bakın, size çok açık
söylüyorum: Burada ne yapmak istiyorsunuz? Poşu, şu mikrofon, ses
cihazı bile suç delili olursa renklere, trafik lambalarına,
sarı, yeşil, kırmızıya ceza mı vereceksiniz
bölücülükten? Bırakın renkleri, bir halaya, bir türküye, bir
müziğe, bir slogana Teröristtir. diye siz ceza mı vereceksiniz? Bu
ülke böyle mi demokratikleşecek? Yapmayın arkadaşlar.
Bakın, ben şurada bir
şey söylemiştim Bu yasa boş. diye. Bu paketin boş
olduğunu ben söylemiyorum yalnız, Gazeteciler Sendikası
Başkanı, Gazeteciler Derneği Genel Başkanı, Parlamento
Muhabirleri Derneği Başkanı, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti
Başkanı maalesef hepsi Bu paket boş.diyor. Bakıyoruz,
yine, İnsan Hakları Derneği Bu paket düşünce
özgürlüğünü sağlamıyor. diyor, bakın,
çıkarmışım. Türkiye İnsan Hakları Vakfı Bu,
düşünce özgürlüğünü sağlamıyor tarafı olduğumuz
sözleşmelerin. diyor. Alıyorum MAZLUMDERi Dağ fare
doğurdu. diyor, onlar karşı çıkıyor. Alıyorum Af
Örgütünü Düşünce suçlarıyla ilgili sadece bunlar değil, bir
ton. diyor. Dördüncü yargı paketiyle ilgili, bütün kuruluşlar böyle
diyor.
Bütün bunların üstüne, bir
bakıyorum dünyanın tarihinde görülmemiş bir şeyi burada
görüyorum arkadaşlar. Ana muhalefet partisi muhalefete muhalefet
şerhi yazmış, Hükûmetin tasarısına değil.
Siyasallaşacaklar. Bölücüler için bu maddeleri kaldırıyorsunuz,
çözüm paketi için kaldırıyorsunuz. MHP de diyor ki: Yetmez.
TMKnın 6, 7, 8, 10, 11 cezasını artırın.
Dünyanın hiçbir yerinde muhalefetin bir muhalefete muhalefet şerhi
yazıldığı görülmemiştir.
Bakın, size şunu söyleyeyim
arkadaşlar: Hepimize düşünce özgürlüğü lazımdır. Biz
bunun mücadelesini veririz, önergeleri veririz, inşallah düzelir diye de
umut ederiz.
Saygılarımla. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz isteyen Oktay Öztürk, Erzurum Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
tasarı üzerinde grubum adına konuşmak üzere
huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tasarının genel gerekçesinde,
tasarıyla insan haklarına saygı ve bu konuda ortaya çıkan
aksaklıkları iç hukukumuzda çözüme bağlama ilkelerinin
gereğinin yerine getirilebilmesi ve ülkemizin Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi önündeki davalar açısından görünümünün daha
iyi bir noktaya taşınabilmesi amacıyla Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi tarafından koruma altına alınan
hakların ihlaline sebebiyet verebilen çeşitli kanunlardaki ilgili
hükümlerde değişiklik yapılması ve söz konusu olabilecek
ihlal durumlarının ortadan kaldırılmasının
hedeflenmekte olduğu belirtilmektedir. Bu açıdan
bakıldığında, tasarının masum ve iyi niyetli
olduğu düşünülebilir ancak bilindiği üzere, mevcut Hükûmet
döneminde bu amaçlarla birçok düzenleme yapılmıştır. Bu
nedenle de tasarı dördüncü yargı paketi olarak
adlandırılmaktadır.
Ayrıca, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesince ülkemiz hakkında yoğun olarak adil
yargılama hakkının ihlali ve uzun yargılama süreleri ve
uzun tutukluluk süreleri ile ilgili birçok ihlal kararı verildiği
hâlde tasarıda bu ihlal kararlarının önlenmesine yönelik
herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Yani
görüşülmekte olan tasarı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
Türkiyeyi mahkûm etmesine neden olan mevzuatı değiştirmek veya
ifade hürriyetinin geliştirilmesini sağlamak amaçlarından bir
hayli uzaktır.
Açıkçası, dördüncü yargı
paketi olarak adlandırılan bu tasarı ile çözülme olayı
hukuki bir zemine kavuşturulmak istenmekte ve bu olguya Türkiye Büyük
Millet Meclisinin de ortak edilmesi sağlanılmaya
çalışılmaktadır. Çünkü İmralı canisiyle Hükûmet
arasında sürdürülen müzakereler açısından da görüşülmekte
olan tasarının kritik öneme sahip olduğu bilinen bir gerçektir.
BOP eş başkanlığını üstlenmiş olan Türkiye
Cumhuriyeti Başbakanı, Türk devletini BOP projesinin alt projesi olan
büyük Kürdistan projesinin figüranı hâline getirmeye çabalamakta ve
çözülme projelerine bu nevi tasarılarla katkılar
sağlamaktadır. İlginçtir ki konuyla ilgili Atlantik Konseyinin
raporunda yer alan direktiflerle Hükûmetin yaptıkları veya yapmaya
çalıştıkları hemen hemen örtüşmektedir. Şöyle ki:
Bu raporda Öcalan ile konuşmayı reddedebilirsiniz - ilan
edildiği tarih itibarıyla söylüyor- fakat BDPyi muhatap
alınız. Barzani ve Kuzey Irak Kürt yönetimiyle iyi ilişkiler
kurunuz. PKKlıların dönüşünü sağlayınız.
Yargıyı ıslah edin, yargının katı tutumunu
değiştirmeyi sağlayın
Böyle devam ediyor.
Bir başka maddesinde Özerk Kürt
bölgesi kurulması için yasaları ve Anayasayı
değiştiriniz. Bölünme havası vermemek için, bunu yerinden
yönetim, yerel yönetimlerin güçlenmesi adı altında yapınız.
Türklüğü vatandaşlık olarak tanımlayan Anayasa maddesini değiştiriniz.
Türk Ceza Kanununun 216ncı maddesinde değişiklik yaparak etnik
amaçlı tahriki suç olmaktan çıkarmalısınız. 217nci
maddeyi değiştirerek halkı kanunlara uymamaya tahrik edenlere
verilen cezaları düşürmelisiniz. 220nci maddede düzenlenen silahlı
terör örgütü üyelerine verilen cezaları hafifletiniz." emir
buyuruyorlar.
Mevcut Hükûmet,
gerçekleştirdiği icraatlar, kanun tasarıları yoluyla
Atlantik Konseyi emirlerini adım adım hayata geçirmekte, yüce
heyetinizin görüşmekte olduğu tasarı da bunlardan bir örnek
olarak karşımızda.
Şimdi son on yılda
yapılanlara bir bakalım: Önce yargı belirli bir gruba teslim
edilmiş, oluşturulan HSYK sayesinde de birçok yargı mensubu
pasifize edilmiş, sindirilmiştir. Özel yetkili mahkemeler, Yargıtay
ve Danıştay Hükûmetin dümen suyuna uydurulmuştur. Ülke âdeta
korku imparatorluğu hâline getirilmiş, Hükûmet partisinden olmayan
belediye başkanları, gazeteciler, kulüp başkanları dahi
oluşturulan hayalî şemalarla ya örgüt lideri ya örgüt üyesi olmakla
suçlanmışlardır. Ne gariptir ki Hükûmet partisinden olan
belediyeler veya kişiler ise âdeta koruma zırhına
büründürülmüştür. Eski Genelkurmay Başkanına dahi örgüt
liderliği yaftası vurulmuş, terörle mücadele edenler sanık,
teröristler ise gizli tanık yapılmıştır. Terör hükümlüsü
Şemdin Sakıkın dahi gizli tanık yapılması, deyim
yerindeyse, taammüden hukuk cinayeti olmuştur. Deniz Feneri
savcıları sanık yapılmış, gerçek
sanıkları kurtarmak için ise ne gerekiyorsa
yapılmıştır. Ergenekon, Balyoz gibi davaların hâkim ve
savcıları, daha doğrusu tüm yargı teşkilatı
Atlantik Konseyinin raporunda denildiği şekilde ıslah
edilmiş, hizaya sokulmuştur. Basın sindirilmiş, hiçbir
muhalif sese müsaade edilmez olmuştur. Bir yandan İfade
özgürlüğü getiriyoruz. derken, diğer yandan öğrenciler
coplanmış, üzerlerine bu milletin parasıyla alınan gazlar
sıkılmıştır. Türkiye Cumhuriyetinin
Başbakanı BOP eş başkanlığını
üstlenmiş, Türkiye Cumhuriyeti BOP projesinin alt projesi olan Büyük
Kürdistan Projesinin Kürt açılımı senaryosunun gönüllü figüranı
yapılmıştır.
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe
giren ve hâlen yürürlükte olan 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun
221/2nci maddesinde terör örgütü üyeleri için etkin pişmanlık hükmü
kalıcı olarak düzenlenmiş. 2002 yılında silahlı
gücü bitmiş olan PKK son on yılda
siyasallaştırılmış ve 5237 sayılı
TCKnın 221/2nci maddesiyle getirilen süresiz af ile serbest kalan
teröristler belediyelerde iş sahibi olmuşlardır. 34 terörist,
üzerlerinde terör örgütünün paçavraları ve rozetleri olduğu hâlde tam
bir şov ile Haburdan ülkemize girmiş, Öcalan istediği için
geldik, PKKya katılmaktan pişman değiliz. dedikleri hâlde
ayaklarına gönderilen mahkemece tamamı serbest
bırakılmıştır. 2002 yılında bitme
noktasına gelen terör, Apoya özgürlük, PKKya da siyaset kapısı
açılarak büyük Kürdistana aşamalı olarak gidilirken halkın
tepkisinin en aza indirilip kırılması için son on yılda
giderek tırmandırılmış, âdeta Türkiye Cumhuriyeti
devleti eli kanlı terör örgütüyle masaya oturmaya mahkûm edilmiştir.
Teröristbaşının yakalanmasıyla başlayan süreç, Kuzey
Irakta fiilen kurulan federe Kürt bölgesel yönetimi ile devam etmiş ve
geldiğimiz aşamada Türkiyenin güneydoğusunu kapsayan kuzey
bölgesinin kurulması sürecine girilmiştir.
Büyükşehir Yasası adı
altında yerel yönetimlerin güçlendirilmesi yalanıyla özerk Kürt
bölgesi kurulmasının hazırlıkları
başlatılmış, Atlantik Konseyinin raporuyla modeli çizilen
elbise ilmek ilmek dokunmaya devam edilmiştir. Teröristbaşının
paçavrasında belirttiği gibi, bir sonraki aşama olan Avrupa Yerel
Yönetimler Özerklik Şartındaki çekincelerin
kaldırılması için gün sayıldığı
anlaşılmaktadır.
Türkiye Cumhuriyetinin
Başbakanı ağzına Türk ve Türk milleti
laflarını alamaz olmuş, Türk Bayrağına Türkiye
Bayrağı der hâle gelmiştir. Daha kısa bir süre önce,
Hükûmet partisi AKPye katılan Genel Başkan
Yardımcısı, aldığı ödülün diyetini ödercesine
Türküm demek incitici oluyor. deme gafletini göstermiştir. Irkçılık
ile milliyetçiliğin farklı anlamlar
taşıdığını bilmeyenler Ben, her türlü
milliyetçiliği ayaklar altına aldım. diyerek trajikomik rolünü
oynamayı sürdürmüştür. Türkiye, bebek katilinin posterlerini
taşıyıp Kürdistana özgürlük diyenlere müsamaha
gösterildiği, Türk Bayrağı açıp Ne mutlu Türküm
diyenlerin ise coplandığı bir ülke hâline gelmiştir.
Yüreğini dağlayan evlat acısını haykıran
şehit anasının yerlerde sürüklenmesi şehitlerimizin
kemiklerini sızlatır olmuştur.
Evet, anlaşılacağı
üzere, ifade özgürlüğü, demokratikleşme gibi kılıflar
altında başka hesaplar bulunmaktadır. AKP Hükûmeti iş
başına geldiğinde bitme noktasında bulunan terör, son on
yılda tırmandırılmış ve kan dökülmesin, analar
ağlamasın gibi insancıl kavramlar kullanılarak terör
örgütüyle masaya oturma masum ve haklı gibi gösterilmeye
çalışılmıştır. Şimdi sormak lazım:
Bu kadar barış
canlısı olduğunu iddia edenler, terör örgütü bitme
noktasındayken neden masaya oturmadılar? Yoksa, terör örgütünün
istediği şeyleri elde edebilecek güce kavuşması mı
beklenildi? Yoksa, o zaman kan dökülmesin, analar ağlamasın gibi
yalanlar ile milleti kandırmak
mümkün olmayacak mıydı? Öyle anlaşılmaktadır ki,
PKKyla varılan anlaşma doğrultusunda hazırlanan plan bir
bir uygulamaya konulmaktadır. Tasarıyla teröristbaşına
Sayın Öcalan demek suç olmaktan çıkarılmakta, PKK
meşrulaştırılmakta, terör örgütünün cebir ve şiddet
içermeyen bildirilerini yayınlamak ve açıklamak suç olmaktan
çıkarılmaktadır.
Tasarıyla getirilen bu düzenleme
yasalaştığı takdirde billboardlarda PKKnın
taleplerini içeren bildirilerin asılması mümkün hâle gelecektir.
Anlaşılan, dördüncü
yargı paketi, son yargı paketi de olmayacaktır. Öyle
anlaşılıyor ki, önce bir yasal düzenlemeyle KCK tutuklu ve
hükümlülerinin serbest bırakılması ve ardından ise
şartlar oluştuğunda terör suçlularını da kapsayacak
bir af düzenlemesi yapılması planlanmaktadır. Açılım
safsatasıyla halka söylenen demokratikleşme yalanıyla
PKKnın lider kadrosuna çıkarılacak af ile de Kuzey
Kürdistanın temeli resmen atılmış olacaktır. Küresel
güçlerce oluşturulan insanlar ölmeyecekse, analar ağlamayacaksa
açılıma evet diyen PKKyı muhatap alan Bask modeli önerileri
ve özerklik talepleri yaygaralarının altında ABD ve
İsrailin 30 yıllık
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OKTAY ÖZTÜRK (Devamla)
planının son aşamasına gelindiği Türk halkı
tarafından artık görülmektedir.
Herkesi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz isteyen Dilek Akagün Yılmaz, Uşak Milletvekili.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
öncelikle size daha bir iki gün önce yaşamış olduğumuz
Silivrideki olayları ve oradaki yargılamayı anlatmakla
başlayacağım çünkü sizler sadece kendinize yakın olan
yayınları izlediğiniz için, bir kere bile gelip oradaki
yargılamama sürecini görmediğiniz için, insanların neden
canının yandığını, niye bu kadar insanların
oraya soğukta, karda, kışta binlerce insanın gittiğini
bilmiyorsunuz. Bunu ben anlatmaktan size hiçbir zaman yorulmayacağım.
Belki vicdanı sızlayan birileri çıkar da Ne oluyor bu
memlekette, ne oluyor orada? der, belki biraz vicdanınızı
sızlatabilirim diye düşünüyorum. Yani oraya bizler gidiyoruz, sivil
toplum örgütleri gidiyor, binlerce vatandaş gidiyor çünkü oradaki hukuksuz
yargılamaları bütün dünyaya, Türkiye'ye haykırmak istiyoruz,
göstermek istiyoruz oradaki yaşanan insanlık dışı
olayları. Çünkü bu davalar temelsiz, bu davalar kamuoyunun
vicdanını yaralıyor sevgili arkadaşlar. Artık oraya
gidip de oradaki hukuksuzluğu gören herkes buna karşı tavır
almak gereğini ve hatta orada her türlü zorluğa karşı,
biber gazına karşı, tazyikli suya karşı oradaki bu
hukuksuzluğu haykırmak için oraya gidiyor sevgili arkadaşlar.
Bu davanın kaynağında ne
var arkadaşlar? Bu davanın kaynağında imzasız ihbar
mektupları var. Bu davanın kaynağında Tuncay Güney gibi
dengesiz bir adamın ifadeleri var. Bu davanın kaynağında
gizli tanıklar var sevgili arkadaşlar. Ne dendi, bu davanın
iddianamesinde ne dendi? Darbe yapacaklar, Hükûmeti yıkacaklar, bunun
için örgüt kuruyorlar. Ergenekon örgütü bu nedenle kuruluyor. dendi. Ancak, bu
davaların temelinde ifadesi alınan Tuncay Güney dedi ki daha
geçenlerde: Böylesi bir dava aslında yok, bu bir projeydi, böylesi bir
suç yok. Artık, benim ifadelerim yüzünden insanların cezaevinde
kalmasından ben vicdanen rahatsızlık duyuyorum. O bir projeydi,
bitti. dedi sevgili arkadaşlar. Bu proje neydi? Muhalif olan ya da bu
ülkenin geleceğiyle ilgili kaygıları olan, bu ülkenin laik
düzeniyle, bu ülkenin üniter yapısıyla ilgili kaygıları
olan insanların ekarte edilmesiydi. Türk Silahlı Kuvvetlerinin
kahraman komutanlarının; muhalif olan, demokrat olan,
çağdaş olan bilim insanlarının, yazarların,
gazetecilerin ekarte edilmesiydi. Bu, artık başarıldı,
artık bu dava bitmeli. dedi Tuncay Güney. Emniyete soruldu, MİTe
soruldu hatta Jandarma Genel Komutanlığına soruldu, Genelkurmay
Başkanlığına soruldu Ergenekon diye bir terör örgütü var
mıdır, nasıl bir çalışması vardır? diye.
Hepsinden de gelen cevap Ergenekon diye bir örgütten bilgimiz yoktur,
haberimiz yoktur. dediler. Gizli tanıklar dinletildi, gizli tanıklar
da dâhil olmak üzere, orada dinlenen bütün tanıklar böyle bir örgütlenmeyi
basından duyduklarını söylediler sevgili arkadaşlar. Nerede
bu davanın dayanağı? Hiç mi içiniz sızlamıyor?
RECEP ÖZEL (Isparta) Anayasaya
aykırı konuşuyorsun sen.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla)
Hiç mi yüreğiniz sızlamıyor Sevgili Recep Özel?
Böylesine bir dava, işte bu kadar
temelsiz, dayanaksız bir dava orada görülüyor sevgili arkadaşlar.
Orada gizli tanıklar var, bu gizli tanıklardan örneğin
Şemdin Sakık, terör örgütü yöneticisi olarak mahkûm olmuş bir
insan. Aynı zamanda, tecavüzden suçlu, sahtekârlıktan suçlu insanlar
gizli tanık ama oradaki komutanlar bu gizli tanıkların
ifadeleriyle yargılanıyor ve
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası
isteniyor sevgili arkadaşlar.
CMK uyarınca -bütün
arkadaşlarımız, hukukçu arkadaşlarımız biliyorlar ki- hazır edilen
tanıklar dinlenmek zorundadır, hâkimin takdirinde değildir ama
hazır edilen tanıklar, Işık Koşaner de dâhil olmak
üzere eski kuvvet komutanları dinlenmedi sevgili arkadaşlar. Uydurma
dijital verilerle, sahte kanıtlarla burada 64 tane insana
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası
isteniyor arkadaşlar, 3 tanesi de bizim milletvekillerimizden.
Arkadaşlar, yani böylesi bir
şeye nasıl yüreğiniz sızlamıyor, nasıl dur
demiyorsunuz? AKP Grubundaki vicdanı olan insanlara sesleniyorum. Onun
için insanların canı yanıyor, o nedenle insanlar oraya
gidiyorlar, o nedenle bizler oraya gidiyoruz ve bu hukuksuz, adil
yargılanma ilkelerine aykırı bu sistem, bu yargılama
bitinceye kadar da, bu yargılama ortadan kaldırılıncaya
kadar da gitmeye devam edeceğiz sevgili arkadaşlar. Ne fezlekeler ne
soruşturmalar ne dokunulmazlığımızın
kaldırılacağı tehditleri bizi asla bundan
vazgeçiremeyecektir, bundan hepinizin bilgisi olsun istiyorum.
Sevgili arkadaşlar, tasarıyla
ilgili değerlendirmemize gelince, tasarının amacında
şöyle deniliyor: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde ülkemiz
aleyhine verilen kararlarla ilgili bazı düzenlemeler yapacağız
ve İnsan Hakları
Mahkemesindeki bu aleyhimize verilen kararları en aza indirmeye
çalışacağız. Aynı zamanda, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesiyle koruma altına alınan hakları da
yasal düzenlemeyle güvenceye kavuşturacağız.
Arkadaşlar, adil yargılanma
ilkelerine uymamaktan dolayı ülkemiz en büyük cezaları, mahkûmiyeti
almaktadır. Nedir bunlar, adil yargılanma ilkelerinden en büyük
mahkûmiyet aldığımız konular? Uzun tutuklulukla ilgili
süreler arkadaşlar, silahların eşitliği ilkesine
uyulmaması ve savunma hakkının gasbedilmesidir, iddia ve savunma
tanıklarının aynı koşullarda dinlenmemesidir.
Gizli tanık nasıl dinlenir hiç
gördünüz mü arkadaşlar? Gizli tanıklara soru dahi sorulamıyor
mahkemedeki avukatlar tarafından, sanıklar tarafından.
İşte burada adil yargılanma ilkeleri yok edilirken,
bağımsız ve tarafsız mahkemeler tarafından
yargılanmazken; siyasi davalardaki bütün insanlarımız özel
yetkili mahkemelerde, tasfiye hâlindeki mahkemelerde yargılanırken,
bunların hepsi orada dururken, bunların hiçbiri düzeltilmezken sizler
ne yaptınız, gelen tasarıda ne var sevgili arkadaşlar? PKK
ile, yapılan pazarlık sonucunda getirilen tasarıda ne var
biliyorsunuz, bazı bilmeyen arkadaşlara söyleyeyim: Terör örgütünün
cebir, şiddet içermeyen propagandaları ve bildirileri serbesttir.
deniyor sevgili arkadaşlar. Terör
örgütü ne demek bilginiz var mı? Hukukçu olmayanlar için söylüyorum arkadaşlar:
Doğrudan cebir, şiddet yöntemlerine başvurduğu için, bu
ülkenin cumhuriyet ilkelerini ya da ülkenin demokratik düzenini ortadan
kaldırmaya çalıştığı için bir örgüte terör örgütü
denir. Terör örgütü zaten silahlı olmazsa ona terör örgütü denmez.
Böylesine silahlı bir örgüt, insanların kafasında, artık
zihinlerine böylesine yapışmış olan bu örgütün, siz cebir,
şiddet içermeyen propagandalarını ve bildirilerini serbest
bırakıyorsunuz. Neden? Çünkü anlaştınız PKKyla.
PKKyı siyasallaştırmaya, onları
meşrulaştırmaya çalışıyorsunuz, bir sivil toplum
örgütü şekline dönüştürmeye çalıştırıyorsunuz
sevgili arkadaşlar. Bunu da AİHM kararlarına
dayatıyorsunuz.
Hâlbuki Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinde madde 10da, açıkça, ülkelerin demokratik düzenlerini
koruyabilmek için, toprak bütünlüklerini koruyabilmek için ifade
özgürlüğüne bazı sınırlamalar getirilebileceği
söylenmektedir. Hatta bu kararları inceleyen hocalarımızdan bir
tanesinin görüşü aynen şudur, Profesör Doktor Özer Özbek diyor ki:
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden bizim
cezalandırılmamıza, mahkûmiyetimize ilişkin kararların
özünde şu vardır: Bu maddeler olduğu için değil ama bu
maddeler yargıçlar tarafından yanlış
yorumlandığı için biz bu cezaları alıyoruz. Terör
örgütünün propagandasını yapan terörist ile sadece bu konularda
haberleri veren gazetecileri siz ayırmazsanız eğer, işte o
zaman mahkûm ediliyorsunuz. O zaman ne yapmamız gerekiyor sevgili
arkadaşlar? AİHM kararları çerçevesinde öncelikle yargıçlarımızı
ve savcılarımızı bizim eğitmemiz gerekirken, siz ne
yapıyorsunuz? Terör örgütünün cebir, şiddet içermeyen
propagandalarını ve bildirilerini serbest bırakıyorsunuz.
Ne olacak biliyor musunuz sevgili arkadaşlar? Terör örgütü
-altında PKK yazacak- örneğin özerklik talebi
olan, örneğin ana dilde eğitim olan mitinglerini yapabilecek, bu suç
olmayacak, afişlerini asabilecek; bu suç olmayacak. Silahlı halk
ayaklanmasına çağırıyorum. derse bu suç olacak.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Zaten
çağırıyorlar Birlikte halk savaşı
yapacağız. diyorlar.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla)
Arkadaşlar, bu mümkün mü, böylesi bir şey mümkün olabilir mi? Terör
örgütü elemanı geliyor Kepenklerinizi indirin. diyor. Yani onun elinde
silah yok, tehdit yok ama o insanlar ne yapıyorlar? Terör örgütünün
korkusuyla indiriyorlar kepenklerini. Burada cebir, şiddet yok. diyerek
siz bu terör örgütünün elemanının
cezalandırılmamasını düşünebilir misiniz
arkadaşlar? Haber alma özgürlüğü ya da basın özgürlüğü ile
ifade özgürlüğü ile teröristin faaliyetini ve bu konudaki çalışmalarını
ayırt etmek gerekirken siz tamamen onların
meşrulaştırılması anlamında yasal düzenlemeler
yaptınız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla)
Bunu bilmeyenlerin de bilmesi açısından anlattım.
ERKAN AKÇAY (Manisa) AKP terör örgütü
oluyor zaten, bundan sonraki süreç o. AKP terör örgütü davası bile
başlayacak.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla)
Bir dahaki maddelerde konuşacağım, diğerlerini o zaman
anlatacağım arkadaşlar.
Hepinize iyi günler. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına söz isteyen İsmail Kaşdemir, Çanakkale
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; İnsan Hakları ve İfade
Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının birinci bölümü
üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle Genel Kurulumuzu saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kamuoyunda dördüncü yargı paketi olarak
adlandırılan görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı
gerek alt komisyonda gerek Adalet Komisyonunda çok değerli
hukukçuların ve katılımcıların katkılarıyla
enine boyuna tartışılmıştır. Aslında bu
kanun tasarısı kamuoyunda yeterince
tartışılmıştır ve insan hakları ve demokrasi
anlamında ileri bir adım olarak değerlendirilmiştir.
Şimdi de Genel Kurulumuzda sizlerin çok değerli
katkılarıyla müzakere ediyoruz.
Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; insan hakları hepimizin bildiği gibi
bireyin salt insan olması nedeniyle sahip olduğu ve bu nedenle de
ırk, cinsiyet, milliyet ve diğer ayırıcı unsurlardan
bağımsız, her bireyin muhakkak doğuştan sahip
olduğu haklardır. İnsan hakları tarih boyunca süregelen ve
hâlen devam eden bir mücadele sonucunda sürekli olarak gelişmektedir.
İnsan haklarının korunması bağlamında
uluslararası arenada insan hakları mekanizmalarının
kurulması zamanla zorunlu hâle gelmiştir. Bu bağlamda,
devletlerin ortak iradeleriyle ortaya çıkan Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi gibi uluslararası sözleşmeler bir ülkede yapılan
uygulamaların evrensel insan haklarıyla uyumlu olup
olmadığının uluslararası alanda tartışılmasını
sağlamıştır.
Ülkemizin de taraf olduğu Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi, etkili bir bireysel başvuru hakkı
tanınması ve tazminat ödenmesi gibi yaptırımlar öngörmesi
bakımından en önemli uluslararası belgelerden biridir. Zira,
mahkeme tarafından verilen bir ihlal kararı, sadece ilgili devletin
tazminat ödemesiyle ilgili sonuçlanmamakta, Avrupa Konseyi
Kararlarının İcrası Dairesi tarafından icra süreci
takip edilerek ihlal bulunan alanda ilgili devlet tarafından gerekli
önlemlerin alınıp alınmadığı izlenmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde aleyhine
en çok başvuru yapılan ülkeler sıralamasında Rusyanın
ardından 2nci sırada bulunmaktayız. Diğer yandan,
maalesef, aleyhine en çok ihlal kararı verilen ülke ise Türkiye'dir.
Çok değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara
geldiği günden bu yana insan hakları standartlarının
yükseltilmesi bakımından gerekli reform
çalışmalarını yapmaktan hiç çekinmemiştir. Özellikle,
Avrupa Birliği uyum sürecinde arka arkaya yapılan anayasal ve yasal
değişiklikler hepimizin malumudur. İnsan hakları
standartlarının yükseltilmesi alanındaki değişiklikler
milletimizin de büyük bir teveccühünü kazanmıştır. Bu noktada,
yargı alanında gerekli kanun değişiklikleri de
yapılmaya devam edilmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla
getirilmek istenen düzenlemelere dair görüşlerimizi aktarmak istiyorum.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5inci maddesinde özgürlük
ve güvenlik hakkı düzenlenmektedir. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi, Altınok /Türkiye ve Erişen/ Türkiye gibi birçok kararında tutuklama müessesine
ilişkin bazı uygulamaların Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesine aykırı olduğuna hükmetmiştir.
Tasarıyla, tutukluluğa itiraz incelemesi
prosedürü, silahların eşitliği ve çekişmeli yargı
ilkelerine uygun hâle getirilmekte, örneğin soruşturma
aşamasında Ceza Muhakemesi
Kanununun 108inci maddesi uyarınca yapılacak tutukluluk hâlinin
incelenmesi işleminin duruşmalı olarak yapılması
kuralı getirilmektedir.
Diğer yandan, haksız
tutuklamadan doğan tazminat hakkının kapsamı
genişletilerek tutuklu kaldığı süre başka bir hapis
cezasından indirilen kişilerin de tazminat hakkından
faydalanması sağlanmaktadır.
Sözleşmenin 10uncu maddesinde yer
bulan ifade özgürlüğü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde
korunan en temel haklardan birisidir. Her fikre, her inanışa, her
düşünceye en geniş ifade zemini sağlanmalıdır, yeter
ki bu düşünceler toplumsal güvenliğe yakın ve somut bir tehlike
oluşturmasın. Demokrasi, özgürlük talebinin olabildiğince
geniş algılanmasını zorunlu kılmaktadır. Ulusal
güvenlik kaygılarıyla ifade özgürlüğünü sınırlayan
düzenlemeler getiren idare, kısa vadede fayda sağlar gibi gözükse
bile uzun vadede getirdiği sınırlamaların ülkeye ve bireye
verdiği zararı görecektir. Ülkemiz bunun en acı örneğini
1980 darbesi sonrası otoriter bir zihniyetle hazırlanan 1982
Anayasasıyla yaşamış ve maalesef yaşamaya devam
etmektedir.
Gündemimizdeki tasarıyla Terörle
Mücadele Kanunu ve Türk Ceza Kanununda bazı değişiklikler
yapılması öngörülmektedir. 3713 sayılı Terörle Mücadele
Kanununun 6ncı maddesinin (2)inci fıkrasında yer alan suçun
unsurları yeniden düzenlenerek terör örgütlerinin sadece cebir,
şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösteren veya bu yöntemleri
öven ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik eden bildiri ve
açıklamaların basılması ve yayımlanması eylemleri
suç olacaktır.
Yine, 3713 sayılı Kanunun
7nci maddesinin (2)nci fıkrasında yer alan suçun unsurları
yeniden düzenlenmektedir. Yapılan düzenlemeyle terör örgütlerinin cebir,
şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya bu
yöntemleri övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek
şekilde propaganda yapılması suç olarak kabul edilmektedir.
Böylece, suçun unsurlarının daha somut hâle getirilmesi ve ifade
özgürlüğü alanında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
standartlarıyla uyum sağlanması amaçlanmaktadır.
Türk Ceza Kanununun 215inci
maddesinde yapılan değişiklikle suç ve suçluyu övme eyleminin,
kamu düzeni açısından açık ve yakın tehlikenin ortaya
çıkması hâlinde suç oluşturacağı düzenlenmektedir. Bu
değişiklik, Yargıtay 8. Ceza Dairesinin yakın tarihli içtihatları
ile ifade özgürlüğünün genişletilmesi bakımından dar
yorumlandığı madde lafzının Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi standartlarına
yakınlaştırılmasını sağlayacaktır.
Türk Ceza Kanununun 220nci maddesinin
8inci fıkrasında yapılan değişiklikle, Terörle
Mücadele Kanununun 7nci maddesinin 2nci fıkrasında yapılan
değişikliğe paralel olarak terör örgütünün cebir, şiddet
veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösteren veya öven ya da bu
yöntemlere başvurmayı teşvik eden kişinin cezalandırılması
öngörülmektedir. Yani iddia edildiği gibi Terör örgütlerinin cebir,
şiddet ve tehdit içeren eylemleri ve faaliyetleri cezasız
kalacaktır. gibi bir durum söz konusu değildir.
Değerli milletvekilleri,
tasarıda yer alan diğer düzenlemeler kısaca şöyledir:
İşkence suçunun daha etkin soruşturulmasını
sağlamak ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında bu
yöndeki tespitlerin önüne geçilmesi bakımından işkence suçunda
zaman aşımının uygulanmaması öngörülmektedir. Bu
değişiklik, insani ve hukuki anlamda ileriye doğru
atılmış önemli bir adımdır. Sanıyorum buna
karşı çıkan kimse de yoktur.
2942 sayılı
Kamulaştırma Kanununda değişiklik yapılarak
kamulaştırma bedelinin yargılama süresince enflasyonun etkisiyle
uğrayacağı değer kaybının faiz ödenmesi suretiyle
telafi edilmesi hedeflenmektedir.
Getirilen düzenlemeyle idare
mahkemelerinde veya Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde açılan tam
yargı davalarında, nihai karar verilinceye kadar davacıya
ıslah suretiyle talep edilen tazminat miktarını artırma hakkı
tanınmaktadır. Böylece, hukuk yargılamasında uygulanan
müessese idari ve askerî alana taşınacaktır.
Ceza hükmünün Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi tarafından sözleşmenin ihlali suretiyle
verildiğinin tespit edilmesine rağmen bazı başvurular için
yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilememekte olup bu nedenle bu
kararların Avrupa Konseyi Kararlarının İcrası Dairesi
önünde icra süreci sonlandırılamamaktadır. Yapılan
değişiklikle Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi önünde 15 Haziran 2012
tarihi itibarıyla icra süreci denetlenmekte olan Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararlarıyla ilgili olarak
CMKnın 311/2nci maddesindeki zaman sınırlanmasının
uygulanmaması öngörülmektedir. Böylelikle Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi kararlarının icrası kapsamında, Delegeler
Komitesi önünde bekleyen 220nin üzerinde karar bakımından yeniden
yargılama yolunun açılması ve sonrasında bu kararların
gündemden düşürülmesine olanak sağlanacaktır.
Değerli milletvekilleri, şunu
özellikle vurgulamak istiyorum: Tasarıda yer alan ve insan hakları alanını
ilgilendiren her değişiklik, daha önce ülkemiz aleyhine verilmiş
bir Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına dayalı olarak
hazırlanmıştır. Bu nedenle, muhalefet tarafından, Terörle Mücadele Kanununda
yapılması planlanan değişikliklerin gündemde olan çözüm
süreci nedeniyle gündeme getirildiği iddiaları gerçeği
yansıtmamaktadır.
Değerli milletvekilleri,
Anayasamıza göre, Anayasanın 138inci maddesine göre, görülmekte
olan bir dava hakkında yasama meclisinde bir beyanda bulunmak Anayasaya
aykırıdır fakat az önce çok değerli milletvekillerinin
burada, görülmekte olan bir dava hakkında siyasi beyanatta bulunduğunu
çok açık bir şekilde gördük.
Hâkimler görevlerini yaparken
bağımsızdırlar. Bırakalım yargı görevini
yapsın, bırakalım yargı görevini rahatça yapsın.
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)
Başbakan talimat mı veriyor?
İSMAİL KAŞDEMİR
(Devamla) Çok değerli milletvekilleri, yapılan yargı
reformlarıyla insan hakları konusunda sürekli olarak
iyileştirmeler yapan Hükûmetimiz, insan hakları alanında Avrupa
insan hakları tarafından mevzuatı tespit edilerek bunları
çözmek adına bu kararlılığı sürdürecektir.
Kanun tasarısının
ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Evet, bölüm üzerinde şahsı
adına söz isteyen Mevlüt Akgün, Karaman Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 445 sıra sayılı Kanun
Tasarısının birinci bölümü üzerinde şahsım adına
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, 14
Ağustos 2001 tarihinde Başbakanımız Sayın Recep Tayyip
Erdoğan liderliğinde kurulan AK PARTİ Programında insan
hakları, demokratikleşme, sivilleşme ağırlıklı
ve önemli bir yer tutmaktadır. Son on yılda bu doğrultuda AK
PARTİ hükûmetleri Türkiyenin demokratik bir hukuk devletine
dönüşümünü sağlayacak çok önemli reformlara imza
atmıştır.
İnsan odaklı yönetim ve
siyaset anlayışının özü, temel hak ve özgürlükleri her
alanda ve evrensel ölçüde geliştirmektir. Devlet-vatandaş
ilişkisinin sağlıklı bir şekilde kurulabilmesi de
ancak insanın doğuştan sahip olduğu temel hakların
koşulsuz kabul edilerek geliştirilmesiyle mümkündür. AK
PARTİnin varlık sebebi adaleti ve hakkaniyeti en üst düzeyde geçerli
hâle getirmektir. Korkuların, kaygıların, ön
yargıların esiri olmadan ancak ülkemizin birlik ve bütünlüğüne
yönelik hassasiyetleri en üst düzeyde tutarak kardeşliğimizi
yüceltmenin, hakkaniyet ve adaleti tesis etmenin en temel gereği olan hak
ve özgürlükleri en ileri manada geliştirmeye çalışmaktayız.
Bu alanda tüm farklılıkların özgürce bir arada
yaşadığı örnek bir toplum modelini ortaya koymak için çaba
göstermekteyiz.
AK PARTİ iktidarı baştan
itibaren her türlü ayrımcılığı reddeden,
kucaklayıcı bir siyaset anlayışını ortaya
koymuştur. Farklı kimlikleri Türkiyenin bütünlüğü içerisinde,
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı ortak paydasında her
türlü farklılığı zenginlik olarak görerek, birlik içinde
yaşatma mücadelesini vermekteyiz. Milletimizin ortak tarihinden,
kültüründen ve medeniyetlerinden miras kalan çeşitliliği ve
çoğulculuğu yaşatmaya, geliştirmeye kararlıyız.
AK PARTİ, milletimizin bin yılı aşkın süredir
gerçekleştirdiği kardeşlik ve birlikte yaşama iradesini
ileri demokrasi standartları içerisinde daha da ileriye taşımaya
ve pekiştirmeye kararlıdır. Bu amaçla, Adalet
Bakanlığı yargı reformları ile insan hakları
konusunda sürekli olarak iyileştirmeler yapmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
bugün görüşmekte olduğumuz 445 sıra sayılı İnsan
Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı da bu reformun bir parçası olarak ele alınmalıdır.
Nitekim, gerek ceza hukuku gerek özel hukuk ve gerekse idare hukukuna
ilişkin bazı kanunların adli ve idari yargı mercilerince
uygulanması suretiyle verilen kararlardan dolayı ilgili kişiler
zaman zaman Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurarak Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesiyle koruma altına alınan
hakların ihlal edildiğini ileri sürmektedirler. Bu başvurulardan
dolayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından ülkemiz
aleyhine verilmiş çok sayıda ihlal kararı bulunmaktadır.
Tasarıyla, insan haklarına saygı ve bu konuda ortaya çıkan
aksaklıkları iç hukukumuzda çözüme bağlama ilkelerinin
gereği yerine getirilmektedir.
Değerli milletvekilleri,
tasarının birinci bölümünde yer alan 1inci ve 14üncü maddelerine
baktığımız zaman, 1 ve 3üncü maddede Askerî Yüksek
İdare Mahkemesinde ve idari yargı mahkemelerinde açılan tam
yargı davalarında davacıya talep edilen miktarı bir defaya
mahsus olmak üzere artırma imkânı verilmektedir. Bu düzenleme adil
yargılama hakkının kullanılmasını
kolaylaştıran ve yargılama ekonomisini sağlayan bir düzenlemedir.
Yine, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi tarafından verilen ve kesinleşmiş ihlal
kararlarını Askerî Yüksek İdare Mahkemesince görülen davalar
bakımından yargılamanın iadesi esası kabul
edilmektedir. Öte yandan, kamulaştırma davalarında davanın
açıldığı tarih ile kamulaştırma bedelinin
ödendiği tarih arasında davanın dört ay içerisinde
bitirilememesi durumunda, tespit edilen bedele kanuni faiz işlemesi
esası getirilmektedir.
Tüm bu düzenlemelere
baktığımız zaman tasarının insan hak ve
özgürlüklerini geliştiren ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesince koruma altına
alınan hakları düzenlediği görülmektedir.
Tasarının demokrasi, hukuk
devleti ve insan hakları anlayışına katkıda
bulunmasını diliyor, bu duygularla yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde şahsı
adına söz isteyen Tanju Özcan, Bolu Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
TANJU ÖZCAN (Bolu) Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; ben de yasa
tasarısının birinci bölümü üzerinde şahsım adına
düşüncelerimi ifade etmek için söz almış bulunmaktayım.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Arkadaşlar, müteaddit defalar
sözcüler ifade etti, muhalefet sözcüleri. Şunu söylediler, bu net
artık: Bu tasarı Hükûmetin kendi tasarısı değil. Bu
tasarı İmralıda yapılan görüşmelerin tezahürü olarak
bugün buraya geldi. Bunu hepiniz kabul edin, en azından
vatandaşı bu noktada kandırmayın.
RECEP ÖZEL (Isparta) Sen bu
tasarının içeriğini biliyor musun ya? Hiç alakası yok.
TANJU ÖZCAN (Devamla) Bakın, ben
başka bir konuya gireceğim için kısa geçiyorum. Konuşmam
bittikten sonra Sayın Elitaşın masasının üzerine 3
tane resim bırakacağım, yakından bakarsınız.
Sadece kimlerle yol yürüdüğünüzü görmeniz açısından, belki
fikrinizin değişmesi bakımından etkili olur
düşüncesiyle bu resimleri Sayın Elitaşın masasının
üzerine bırakacağım. AKP milletvekillerinin bunu, bu resimleri
yakından incelemesini istiyorum. Kimlerle yol yürüdüğünüzü, kimlerle
yol yürütüldüğünüzü görmeniz açısından bunu istiyorum.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Resimleri
tam göster, tam göster.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Biz
milletimizle yürüyoruz, siz kiminle yürüyorsunuz?
TANJU ÖZCAN (Devamla) Bir de
şunu söylüyorlar, diyorlar ki: Cumhuriyet Halk Partisi bu konuda neden
sessiz? Dün Sayın Genel Başkanımız net olarak
anlattı. Biz bu konuda sessiz falan değiliz. Söyleyeceğimiz her
şeyi makul, orta zekâlı bir vatandaşın anlayabileceği
şekilde söylüyoruz.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Hayır, biz milletimizle yürüyoruz da siz kiminle yürüyorsunuz?
TANJU ÖZCAN (Devamla)
Söylediğimiz şu: Siz teröristlerle iş tutuyorsunuz, siz
teröristlerle aynı yolda yürüyorsunuz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz
hiçbir zaman teröristleri muhatap alıp, karşımıza oturtup,
adam yerine koyup bu sorunu teröristlerle müzakere etmeyiz. diyoruz. Bunu
bütün parti sözcülerimiz söyledi, Genel Başkanımız da dün grup
konuşmasında ifade etti. Artık düşün yakamızdan,
Cumhuriyet Halk Partisi sizinle aynı yolda yürümeyecek değerli AKP
milletvekilleri. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, önemli bir
konuyu, önemli bir iddiayı dile getirmek istiyorum buradan. Bakın,
parti sözcülerimiz anlattılar. Pazartesi günü Silivride açıkça
faşist bir uygulama yapıldı, faşist bir uygulamaya imza
atıldı yeniden.
SIRRI SAKIK (Muş) - Ne işiniz
vardı orada?
TANJU ÖZCAN (Devamla) Arkadaşlar,
bu Ergenekon davasını arkadaşlarımız anlattı, ben
içeriğine girmiyorum ama bu Ergenekon davasının bir de gizli
tanık boyutu var.
Bakın, çok önemli bir iddia
dillendireceğim. Geçenlerde, bu devlette önemli görevlerde bulunmuş
olan birisi benim kulağıma bir şey fısıldadı,
doğru olmamasını temenni ediyorum. Dedi ki: Tanju Bey,
Ergenekon davasının gizli tanıklarından bir tanesinin eski
Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt olduğunu ve bu
gizli tanıklık pazarlığının Dolmabahçede
yapılan o malum görüşmede yapıldığını
biliyor musun?
Arkadaşlar, insanlar buna inanmak
istemiyor bazen ama ben size iki tane somut örnek vereceğim. Bakın,
Yaşar Büyükanıta Hükûmet olarak ekstra güvenceler
sağladınız. Mesela bunlardan biri ne? Şu meşhur İnternet
Andıcı davası, Ergenekon davasıyla birleşti.
Davanın konusu ne? Açılmış olan İnternet siteleri.
İnternet sitesini açan kim? Açan, Yaşar Büyükanıt. Kapatan kim?
İlker Başbuğ. Peki, yargılanan kim sanık olarak?
İlker Başbuğ. Bu nasıl yaman bir çelişkidir?
Devam ediyorum, bir konu daha var
arkadaşlar. Hükûmete 2007de muhtırayı veren kim? Yaşar
Büyükanıt. Peki, şu anda yargılananlar kim? Yaşar
Büyükanıtın astları. Yaşar Büyükanıta ne verildi
karşılığında? Sanık payesi bile verilemedi,
şüpheli payesi bile verilemedi, at nalı büyüklüğünde bir hizmet
madalyası verildi kendisine.
Şimdi, arkadaşlar, şöyle
bir düşünün, bazı güvenceler karşılığında
Yaşar Büyükanıt gizli tanıklığı kabul etti mi,
etmedi mi? Bakın, bugün orduda soruşturma geçirmeyen üst rütbeli tek
subay kalmadı. Kim kaldı sadece? Bu ülkede yakın tarihte
Genelkurmay Başkanlığı yapmış olan Yaşar
Büyükanıt kaldı. Peki, Yaşar Büyükanıt neden
soruşturulamıyor? Sayın Başbakan tarafından kendisine
Dolmabahçede Aramızda kalacak. denilen konuşmada Gizli
tanıklık karşılığında senin hakkında
soruşturma dahi yürütülmeyecek. garantisi verildi mi, verilmedi mi? Ben
bunu soruyorum. Yaşar Büyükanıt eğer şerefli bir subaysa bu
iddia karşısında sessiz kalmaz. Orada yatan arkadaşları
var, Türk subayları var. En azından onların vicdanı rahat
etsin diye çıkıp açıkça şunu söyler: Ben kesinlikle
Ergenekon davasında gizli tanık değilim, bu bir iftiradır.
der. Eğer Yaşar Büyükanıt bu iddiaya karşı, Türkiye
Büyük Millet Meclisinden dile getirdiğim bu iddiaya karşı sessiz
kalırsa gizli tanık olduğunu kabul etmiş olacaktır
diyorum.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.32
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.33
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90ıncı
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
445 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, tasarının birinci
bölümü üzerinde on beş dakika süreyle soru- cevap işlemi
yapılacaktır.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, sizin de
yakından bildiğiniz gibi, taahhüdü ihlal suçu gerekçesiyle üçer
aylık tazyik hapsine mahkûm edilen yüz binlerce
vatandaşımız bulunmakta. Sizin, bu konuya ilişkin bir
yazılı soru önergemize verdiğiniz cevapla da bu konu kamuoyunun
bilgisine sunulmuştur. Son birkaç yılda bu durumdaki
yaklaşık 85 bin kişi hapse girip çıkmış, 250 bin
dolayındaki kişi de kaçak durumdadır. Bu sorunun çözümü için
şu anda Hükûmetinizin bir çalışması var mıdır,
varsa bu çalışma ne aşamadadır? Bu tasarı veya
yarın Meclis gündemine gelecek tasarıda böyle bir düzenleme
yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Ağbaba? Yok, gelince
tekrar söz vereceğim.
Sayın Yılmaz? Yok.
Sayın Şimşek? Yok.
Sayın Köse
TUFAN KÖSE (Çorum) Sayın Bakan, tehdit
ve şantajından vazgeçmemiş ve kafamıza silah
dayamış terör örgütüyle hukukun ve siyasetin dışındaki
yöntemlerle pazarlık yapmak ahlaki midir, terör örgütüne cesaret verir mi,
PKK ve Öcalanın sivil siyaset yapma sorunlarını çözer mi, etnik
ve siyasal anlamda Kürt sorununu çözer mi, terörü çözer mi?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Gök
LEVENT
GÖK (Ankara) Sayın Bakan, bir hususu daha önce sizden teyit
etmiştik ama görüyorum ki aynı yanılgı bugün de devam
ediyor.
Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine başvuru sıralamasında
Rusyadan sonra 2nci olduğumuz ifade ediliyor. Bu, sayısal
çoğunluğa baktığınız zaman öyle ama nitelik
olarak öyle değil. Türkiyenin başvuruları 1inci
sıradadır çünkü kabul edilebilir başvuru açısından
Rusyanın yaptığı pek çok başvuru Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesince reddediliyor. Doğal olarak toplam niteliğe
baktığınızda, Türkiyenin kabul edilebilir başvuru
sırasındaki yeri 1inci sıradadır. Bunu kayıtlara
geçirmek için daha önce ifade etmiştim ama tekrar hatırlatıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakan, buyurun.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın
Işık şunu sordu: Taahhüdü ihlal suçundan dolayı şu ana
kadar cezaevine girip çıkan 85 bin kişi ki bizim cevap önergemizde
vardı bunlar.
Bunun
için bir çalışmanız var mı? Sayın Işık,
İcra İflas Yasasının yeniden yapılması,
düzenlenmesi konusunda bir bilim komisyonuyla beraber
Bakanlığımızın elemanları ve
uygulamacılardan oluşan bir ekip çalışıyor şu
anda. Baştan aşağıya, tepeden tırnağa bu
yasayı yeniden gözden geçiriyorlar. Bu komisyonun
çalışmalarından sonra buna sağlıklı bir cevap
verme imkânımız var. Şu aşamada söyleyeceğim
şeyler bir miktar afaki kalacaktır. Onun için bir süre sonra daha
sağlıklı bir bilgi arz edebilirim.
Sayın
Köse, tehdit ve şantajından vazgeçmemiş terör unsurlarıyla
görüşme yapmak sorunu çözme açısından ne kadar ahlakidir, ne
kadar hukukidir vesair şeyleri sordular. Sayın Köse, bu çabalar,
çalışmalar
Eğer İmralı görüşmelerine atıf
yapıyor iseniz, İmralı görüşmeleri -daha önce de defalarca
ifade etmiştim- İmralı hükümlüsünün Türkiyeye geldiği 99
yılından itibaren zaman
zaman yapılmıştır. Bu görüşmeler nedeniyledir ki 1999
yılında örgüte bağlı silahlı unsurlar yurt
dışına çıkış girişiminde bulunmuşlardır.
O aşamada yaşanan birtakım sıkıntılardan
mütevellit süreç akamete uğramıştır ve maalesef bugüne
kadar bu sorun süregelmiştir. Belki o süreçte daha sağlıklı
bir yöntem izlenebilseydi bugün bu problemlerle uğraşmıyor
olabilirdik diye Komisyonda da ifade etmiştim.
Bu açıdan, bu yapılan çalışmalar,
devletin elinde olan bir imkânı kullanmaması görevi ihmal olur,
görevi kötüye kullanma olur. Türkiye'nin bir problemi var mı? Var. Sizin
kendi içerisinde şu anda siyaset yaptığınız partinizin
bu konuya ilişkin şurada, elimde onlarca düzenlediği raporlar
var. Bu raporlarda bu sorunun tanımları var. Bu sorunun çözümü için
önerdiğiniz çözüm yolları var. Bütün bunların üzerinde
çalışmak, bütün bunlarla ilgili emek sarf etmek ve Türkiye'yi
gelecekte bu problemden arındırmak bu ülkeye sevdayla bağlı
olanların işidir. Onun için, birbirimizi farklı
değerlendirmelerle ifade etmenin doğru olmadığını
düşünüyorum. Bu sorun senin de canını yakıyor, benim de yakıyor;
doğudakinin de canını yakıyor, batıdakinin de
canını yakıyor. Amaç, silahların tamamen devre
dışında bırakılması ve bundan sonra Türkiye'de
hukuku zorlayan, insanların kanını, canını yakan bu
problemi ortadan kaldırmaktır. Buna dönük çalışmalar elbette
ki belli mesafeler alır ise hukuk sınırları içerisinde
sürecin sonlandırılması çalışmaları gelecektir.
Sayın Gök Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde başvuru sıralamasında Türkiye 2nci gibi görünse de
Rusyanın başvuruları niteliksiz olduğu için Türkiye'den
yapılan kabul edilebilir başvuru sayısı daha
fazladır. diyor. Olabilir. Bununla ilgili farklı bir iddia sahibi
değiliz. Aleyhine en çok başvuru yapılan 2nci ülke olsak ne
olur, 1inci ülke olsak ne olur. Biz o sıralamada hiç olmak istemiyoruz.
Bu bir problem ve Türkiye'nin problemi. Ama bu tezinize karşı ben
şunu da söyleyebilirim: Türkiye 76 milyonluk bir ülke ve 16.700 derdest
dosyası var AİHMde. Ama Sırbistan diyelim ki 8-10 milyonluk bir
ülke, 12 bin dosyası var. Şimdi, buna baktığınız
zaman, nüfusla orantıladığınız zaman
Sırbistanın bizim önümüzde olması lazım eğer böyle
bir nitelikli, niteliksiz nüfus oranı vesaire bakarsak; farklı
parametreler araya girebilir. Önemli olan şu: 76 milyonluk bir ülke de
olsak, 1inci olsak, 2nci olsak, 3üncü olsak durumumuz iyi değil, bu
durumu düzeltmek için gayret sarf ediyoruz. dedik. Bunun için, mevzuattan
kaynaklı problemleri aşmak için huzurlarınıza düzenleme
getiriyoruz. Uygulamadan kaynaklı sorunları aşmak için
uygulayıcıların eğitimini kapsayan yurt içinde, yurt
dışında eğitim çalışmaları yapıyoruz,
artı, uygulayıcıların yani hâkim ve savcıların
terfi edebilmesi için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
içtihatlarıyla ne ölçüde uyumlu karar verdiklerini denetleyen bir sistemi
devreye koyduk ve 2012 Aralığında terfi kriterleri
uygulanırken bu kriter de devreye alındı. Yani, bir hâkim vermiş
olduğu kararda, yapmış olduğu uygulamalarda İnsan
Hakları Mahkemesinin kriterlerini aşındıracak kararlar
vermişse, uygulamalar yapmışsa onun terfisini zora sokan bir
uygulama başlattık. Bütün bunların tamamı bu karnenin
iyileştirilmesini sağlamak içindir. Türkiye'nin
Şimdi,
şöyle bir değerlendirme yapılıyor kürsüde, deniliyor ki:
Efendim, siz bunu bizim insanımız için yapmıyorsunuz. Evet.
Türkiye'nin AİHMdeki tablosu düzelsin diye yapıyorsunuz.
Arkadaşlar,
oradaki tablo düzelir ise zaten Türkiyedeki uygulamalar da normale gelmiş
demektir. Nedir AİHMin değerlendirdiği kriter? Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinde korunması gereken haklar
korunuyor mu, korunmuyor bu? Buna bakarak Türkiyeyle ilgili yapılmış
şikâyetlerle ilgili karar veriyor mahkeme. Eğer ihlalleri
önleyebiliyor isek bu şu demektir: Türkiyedeki uygulamalarda Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinden kaynaklı haklar korunuyor, bu
haklara riayet ediliyor demektir. O açıdan bunlar birbirinden farklı,
ayrı şeyler değil. Bunu arz etmek istedim.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Şimşek
CEMALETTİN
ŞİMŞEK (Samsun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
bir sayın milletvekilinin biraz evvel sorduğu bir soru üzerine,
Sayın Bülent Arınçla ilgili davada savcılık
soruşturmasının devam ettiğini, Deniz Feneri davasında
ise yargılamanın devam ettiğini söyleyerek bu davalardaki hukuki
süreci ifade etti. Ancak PKKlı teröristlerle ilgili olarak verdiği
cevap doğrusu hepimizi hayrete düşürmüştür. Otuz
yıldır ülkede kan aktığını, bu kanın
akmaması için bunların bu zamana kadar işledikleri suçları
bundan sonra işlememeleri kaydıyla Bu zamana kadar işledikleri
suçlara göz yumalım. şeklinde bir yaklaşım içerisinde
olduklarını ifade ettiler.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Kesinlikle. İsterseniz tutanakları çıkaralım,
bakalım, böyle bir şey yok.
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Samsun) Sayın Bakan, bu yetkiyi nereden almaktasınız? Bir
hukuk devletinde yargılamadan bunları affetme yetkisi hangi
yöneticilerde vardır? Varsa, hukuk devletinde her suç işleyen
kişinin ya da kurumun devletle pazarlık yapma hakkı var da biz
mi bilmiyoruz?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın İnce
MUHARREM İNCE (Yalova)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana bir sorum olacak.
Geçen gün Millî Savunma Bakanına sordum bunu, Sayın Bakan dedi ki:
Adalet Bakanına bir sorayım, ben bilmiyorum.
Sayın Bakan, bir mahkûm ya da bir
asker
Hepimiz askerlik yaptık, ailemize mektup
yazdığımız zaman Er mektubu görülmüştür.
damgası basılır, mahkûmlar için de Mahkûm mektubu
görülmüştür. damgası. Ortalık mektuptan geçilmiyor, Kandile,
her yere mektuplar gidiyor. Abdullah Öcalanın yazdığı
mektupların net cevap istiyorum- üstüne siz Adalet
Bakanlığı olarak Mahkûm mektubu görülmüştür. damgası
bastınız mı, basmadınız mı? Ben bunu merak
ediyorum. Yani, tutuklu olan pek çok insan var bu ülkede, pek çok görevleri
yapmış. Hepsine askerlik yaptık hepimiz- hepimize bu damga
basıldı. Abdullah Öcalanın mektuplarına bu damgayı
bastınız mı, basmadınız mı? Eğer bu damgayı
basmadıysanız bu ayrıcalık neden?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Köse
TUFAN KÖSE (Çorum) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, şimdi, adaletin
gözü kapalı olmalı, gözü görmemeli adaletin ama siz öyle bir
anlatıyorsunuz ki şimdi
Geçmişte siz de avukatlık
yaptınız, ben de uzun yıllar avukatlık yaptım önce
devlet güvenlik mahkemelerinde, daha sonra da özel yetkili mahkemelerde. Bizim
bir kısım müvekkillerimiz, sadece sprey boya
kullandığı için ya da sprey boyada parmak izi olduğu için
ya da yardım yataklık yaptı diye -Yani normal devlet
memurları var bunların içerisinde, öğrenciler var- önce üç
yıldan başladı, on yıla, on beş yıla kadar ceza
aldılar ve bir kısmı hâlen cezaevinde yatmaktadır. Yani
hiçbir suç işlememiş ama elindeki silahları toprağa gömmüş
ya da gömmemiş, bırakmış bırakmamış
adamları dışarıya salacağız biz. Yani sizinle
baş eden, size hak eden mi yaranıyor, ben bunu anlamak istiyorum.
Adaletin gözünü tamamen kör ettiniz, kapalı olan gözünü maalesef bu söylediğiniz
yaklaşımla. Yani adaletin ben hiçbir yerine
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Gök
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Bakan,
elbette, on yıldır iktidardasınız ve doğal olarak da
sizleri eleştireceğiz. Siz de konuşmalarınızda sanki
dün iktidara gelmişsiniz gibi konuşuyorsunuz ve nitelik, nicelik
tartışmalarını biraz üzerinizden atmaya
çalışıyorsunuz ama ben size bir başka rakam daha vereyim o
zaman: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, dün hangi ülkenin ne kadar
mahkûm olduğuna dair bir rapor açıkladı, bilmem haberiniz var
mı? İtalya 119 milyon 558 bin euro ile 1inci -2012 yılı
rakamları- Türkiye yine iddialı bir durumda, 2nci sırada, 23
milyon 424 bin euro. Yani bunları siz görüyor musunuz? Bu rakamları
dikkate alıyor musunuz? Yaptığınız
çalışmalarda diyebiliyor musunuz Biz on yıllık süre
içerisinde ihlalleri kaldıracak çalışmalar yapabildik. Ama
görüyoruz ki hem başvuruda öndeyiz hem de en yüksek tazminat ödeyen
ülkeler arasında. Birazdan konuşmamda da anlatacağım, bu
getirdiğiniz tasarıda birçok hukuksuzluklar var.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Halaman
ALİ HALAMAN (Adana)
Başkanım, teşekkür ederim.
Sayın Bakanımız bir
soruya cevap verirken şöyle söyledi: 1999dan bu tarafa bebek katili
Abdullah Öcalanla görüşülüyordu, bugüne kadar da devam etti. dedi. Ben
1999 yılında bu Mecliste parlamenterdim, ne basında ne
kamuoyunda böyle bir görüşmenin olduğunu biz duymadık.
Dolayısıyla, hangi gerekçelerle o dönemi kapsayan bir görüşme
olduğunu söylüyor, Bakanımız cevap verirse memnun olurum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, buyurun.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Şimşekin ifade
ettiği bir şey var, benim sözlerimi çok yanlış
anlamışsınız, tutanaklardan çıkaralım. Ben
şunu ifade ettim: Son otuz yılda bu ülkede can kayıpları
yaşandı, acılar yaşandı ve fakat bu otuz yılda
yaşananları temize çıkarma gibi bir gayretimiz yok,
altını çizdim. Temize çekme gibi bir gayretimiz yok. Ancak bundan
sonra bu suçlar işlenmesin, yeni canlar kaybolmasın, yeni
anaların göz yaşları olmasın dedim. Bunlar tutanaklarda
vardır, buradan çıkartırız. Yoksa geçmişte
yapılmış bu yanlışları yürütme
organının bir mensubunun iki sözüyle, iki cümlesiyle bir tarafa
koyabilmesi mümkün değil.
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Samsun) Silahları bırakıp gidecekler ya.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Bunu bilecek noktasındayız.
Şimdi, onun dışında
Sayın İnce; İmralıdaki uygulamaların tamamı
Türkiyedeki 370 civarındaki ceza infaz kurumundakilerle birebir
aynıdır.
MUHARREM İNCE (Yalova) Damga var
mı?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Mektuplarda, yazışmalarda kontroller yapılmadan hiçbir
işlem yapılmaz. Oraya girenler de kontrol edilir, çıkanlar da
kontrol edilir. Oraya görüşmeye gidenler kendileri cevapları
alıp gelmezler, notlarını götürmezler. Bunlar gene olması
gereken şekilde idarenin üzerinden yapılır.
Dolayısıyla Silivride ne varsa, Ankara Sincanda ne varsa, efendim
İzmirdeki Şakran Cezaevinde ne varsa İmralıdaki F Tipi
Cezaevinde de o var, farklı bir uygulamamız yok.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın
Bakan, damga var mı, damga? Var mı damga?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Var, var hepsi, hiçbir eksiğimiz yok.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE (Yalova) Damga var
mı?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay)
Hepsi kayıt altında Sayın İnce.
Sayın Başkanım
MUHARREM İNCE (Yalova) Damga
yok.
BAŞKAN Buyurun.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Yapılan bütün işlemlerin hepsi kayıt
altındadır. Ceza güvenlik tedbirleri hakkındaki Kanunun
gerektirdiği bütün hususlara riayet edilmektedir.
Sayın Köse, Adaletin gözü
kapalı olmalı, işte bunları sokağa nasıl
salacaksınız? Bizim böyle bir şey yapma yetkimiz de
imkânımız da söz konusu değil ancak şu anda yapılanlar
bunun fikrî çalışmasıdır, altyapı
çalışmasıdır. Şayet böyle bir ihtimal gündeme
gelecekse zaten bu Parlamentodan yetki alınmaksızın böyle bir
şeyin yapılma imkânı yoktur. Buna dönük herhangi bir tespitimiz
ya da söylemimiz olmamıştır, olamaz da bundan sonra.
Sayın Gök, tazminat
miktarları üzerinden bir değerlendirme yaptılar. Bu tazminat
miktarları bizim komisyonlarda verdiğimiz rakamlardır yani
bunlar gizli saklı şeyler değil. Türkiyenin aleyhine 2012
yılında 23 milyon euro civarında tazminata karar
verildiğini biz komisyonda da ifade ettik. Şimdi, bunun için gayret
sarf ediyoruz. Bu çabalar ne zaman başladı? Aktif olarak 2011in
Daha önce 2002den beri, özellikle Sayın Balın kürsüden sorduğu
AK PARTİ on yıldır iktidarda, on birinci yılında, şimdi
mi aklına düştü bu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
kararları? 2002yle 2005 arasında, Kopenhag siyasi kriterlerini
karşılamak üzere bu Parlamento sabahlara kadar
çalıştı. Gündüzden girdik, ertesi gün sabah üzerimize bu
Parlamento çatısı altında güneş doğdu. Ve o dönem
-hatırlıyorum, ben Grup Başkan Vekiliydim- tüm Parlamento
tarihinin en çok yasa çıkartılan dönemidir.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Sayın Başkan, süre, süre
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) 980 civarında kanun tasarı ve teklifi
yasalaşmıştır dört buçuk yılda. Parlamento tarihinde
böyle bir şey yok. Bütün bunların hepsi, İnsan Hakları
Sözleşmesinden kaynaklı hakların karşılanabilmesi
için, Türkiyedeki demokratik standartların işletilmesi için
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Sayın Başkan, bugünkü süre toleransınız nereden
kaynaklanıyor? Bazen hiç ek süre vermiyorsunuz. Bu süre fazla.
BAŞKAN Sayın Serindağ,
sayın milletvekilleri soru sordular, Sayın Bakanın cevap
vermesini istediler, onun için uzatıyoruz.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Cevap verilmediği zaman da Cevap vermiyorsunuz. diyorsunuz.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Sayın milletvekili de kürsüye konuşmak için çıkıyor.
Süresi bitince söz hakkı vermiyorsunuz.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay)
Peki Sayın Başkanım, o zaman biz yazılı cevap
verelim cevap veremediğimiz sorulara.
Teşekkür ediyorum
BAŞKAN Bundan sonra
vermeyeceğim Sayın Serindağ.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Dilediğiniz
gibi mi yöneteceksiniz?
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Evet, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi birinci bölümde yer alan maddeler varsa o
madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı
ayrı oylarınıza sunacağım.
1inci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra sayılı
kanun tasarısının çerçeve 1. maddesi ile değiştirilen
1602 sayılı yasanın 46. maddesine eklenen 4.
fıkrasında içinde ibaresinden sonra gelen cevap ibaresinin
metinden çıkarılarak yanıt ibaresinin eklenmesini
saygıyla arz ve teklif ederiz.
Mevlüt Dudu Mustafa Serdar
Soydan Levent
Gök
Hatay Çanakkale Ankara
Dilek Akagün Yılmaz Tufan Köse Aytun
Çıray
Uşak Çorum İzmir
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra sayılı 1.
maddesinde yer alan otuzgün ibaresinin kırkbeş gün olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Murat Bozlak Levent
Tüzel İdris
Baluken
Adana İstanbul Bingöl
Adil Kurt Erol
Dora Halil
Aksoy
Hakkâri Mardin Ağrı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun
Tasarısının 1. Maddesi ile değiştirilen 1602
Sayılı Kanunun 46. Maddesinin 4. Fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Ancak, tam yargı davalarında
tespit edilen gerçek zarar dava dilekçesinde belirtilen miktardan daha fazla
ise, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar
verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle dava konusu miktar
arttırılabilir ve miktarın arttırılmasına
ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı
tarafa tebliğ edilir.
Faruk
Bal Oktay
Vural Mehmet
Erdoğan
Konya İzmir Muğla
Mustafa
Kalaycı Mehmet
Şandır Mehmet
Günal
Konya Mersin Antalya
Oktay
Öztürk Alim
Işık
Erzurum Kütahya
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bir zaruretten, bir ihtiyaçtan
getirilen bu kanun tasarısı üzerinde grubumuzu temsilen Sayın
Faruk Bal detaylı açıklamalarda bulundu, sorduğu sorulara da
cevap alamadı.
Şimdi, bu önergeyle veya bu
maddeyle yapılan düzenleme çok zaruri bir düzenleme ama Sayın
Bakanın demin verdiği cevap Bunun için niye on bir sene beklediniz?
sorusunun cevabı değil yani bir maddelik bir düzenleme.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Cevabı verirken engellendik Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Biz de
-birazdan ifade edeceğim- olumlu buluyoruz bunu çünkü Milliyetçi Hareket
Partisi bireysel hak ve özgürlüklerin önündeki kısıtlamaların
kaldırılmasını, sonuna kadar
kaldırılmasını savunan bir siyasi partidir. Burada da
insanlarımızın savunmayla ilgili, yargılanmayla ilgili
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden, Sözleşmesinden kaynaklanan
bu haklarının kullanılmasına iç hukukun düzenlenmesini çok
gerekli ve mecburi bir husus olarak görüyoruz ama on bir yıllık
iktidarda kaçıncı yargı paketi olduğunu da unuttuk. Yani
daha bu dönem üçüncü yargı paketi, muhtemel, daha öncekilerle beraber onu,
on beşi geçtik. Bu kadar beklenmiş olmasının bir izahı
yok.
Değerli milletvekilleri, birkaç
önergede bu türde bir konuşma yapacağım. Konuşmamın
amacı şu: Şimdi, burada bir müzakere yapıyoruz. Bu kanun
buradan çıktıktan sonra Meclisin kanunu olacak yani iktidarın kanunu
değil, Türkiyenin kanunu olacak. Dolayısıyla bir müzakere
yapmamız lazım; karşılıklı birbirimizi
dinlememiz, anlamamız, ortak aklı üretmemiz lazım. Ama öyle bir
usul konulmuş ki ben bizim önergeyi Sayın Bakanın, yani
gerekçesiyle okuyup anladığını, incelediğini çok
zannetmiyorum çünkü örnekleri her defasında böyle oluyor.
Katılıyor musun? Katılmıyoruz. Katılıyor
musun? Katılmıyoruz. Grup da ona bağlı olarak elini
kaldırıp indiriyor. Dolayısıyla, ben verdiğimiz
önergenin gerekçesinin de okunarak dikkate alınmasını özellikle
istirham ediyorum.
Ama bir emeğe saygının
gereği, değerli milletvekilleri, bu kanunlar komisyonlarda
detaylı inceleniyor, hatta alt komisyonlara gönderiliyor, orada teknik
olarak uzmanlar nezdinde inceleniyor. Dolayısıyla, orada yapılan
çalışmalara, verilen emeğe Genel Kurulun saygı göstermesi
lazım ama maalesef böyle bir şey yok. Biz Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu olarak Alt Komisyonda Sayın Murat Başesgioğlu
Milletvekilimizin ifade ettiği muhalefet şerhindeki hususları
burada tutanaklara geçmesi için sonuna kadar okuyacağım. Bir, iki, üç
önerge, neyse. Çünkü önemli, çok önemli hususları ifade ediyor, tenkitler
getiriyor, sorular soruyor. Ümit ederim ki Sayın Bakan bundan sonra bu
muhalefet şerhi doğrultusunda verdiğimiz önergeleri dikkate
alır ve katılıp katılmamak konusunu inceleyerek
değerlendirir diye düşünüyorum.
Öncelikle, muhalefet şerhimizin
birinci hususu şu: Bu kanunun ismi yanlış. Değerli
arkadaşlar, İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü
Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına böyle bir isim olmaz, bu, hukuk tekniğine
aykırı. Kanunda değişiklik yaparsınız. Bir
konuyu, o konuyla ilgili birçok kanunda değişiklik usulü İç
Tüzüke uygun değil. Kaldı ki bu kanunun kamulaştırma davasında
faizin ne zaman uygulanacağı, idari yargıda ıslah
müessesesinin geliştirilmesi, adli yardım konusunun yeniden
düzenlenmesi gibi, ifade özgürlüğüyle doğrudan ilgisi bulunmayan
düzenlemeler de yer almaktadır. Yani kanunun içeriğiyle
başlığı birbirleriyle örtüşmüyor Sayın
Bakanım. Torba kanun deyin, zaten o işi usul ettiniz, onu da çorbaya
çeviriyorsunuz. Yani Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde o yönde de bir
tenkit yiyeceğinizi beklediğinizden dolayı, zannediyorum, ismi
güzelleştirerek içeriği çok da önemli değil diye, ihtiyaç
duyulan konuları getirip buraya koyuyorsunuz.
Bu nedenle, tasarının
başlığı kamuoyunda gereksiz beklenti yaratan,
içeriğiyle de örtüşmeyen zorlama bir başlık olmuştur.
Tasarının genel gerekçesinde -değerli arkadaşlar, burası
önemli, detayını getireceğim ama- Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesince ülkemiz aleyhine verilen ihlal kararlarının
azaltılması amaçlandığı ifade edilmiştir.
Yoğun olarak ihlal kararı verilen alanlarda, maalesef, bu düzenleme
yeterli değildir. Birazdan arz edeceğim diğer önergede. Yani bu
gerekçeyle bir kanun tasarısı getiriyorsunuz ama en çok ihlal,
tazminat cezasına mahkûm edildiğimiz konularda düzenleme
getirmiyorsunuz Sayın Bakanım. Bunu da, gelin, burada birlikte düzenleyelim.
Zaten mutabakatımız var. Bundan sonraki önergede onu da arz
edeceğim.
Saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet, teşekkür
ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra
sayılı 1. maddesinde yer alan otuzgün ibaresinin kırkbeş
gün olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Levent Tüzel (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Levent Tüzel, İstanbul Milletvekili. (BDP sıralarından
alkışlar)
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi selam ve
barışla diyerek sözlerime başlıyorum.
Bugün insan hakları ve ifade
özgürlüğü başlığı altında önerilen bir
yasayı görüşüyoruz. Sayın Bakanın açıklamaları da
özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına
yansıdığı biçimiyle bu alandaki karnemizin fevkalade kötü
olduğu noktasında ve aynı zamanda da
bu düzenlemelerle birlikte Hükûmetin özgürlük ve güvenlik paradoksundaki
tutumunun kişi hakları yönünde olacağını ifade ediyor.
Bu yöndeki iyileştirici düzenlemelerin sözde ve konjonktürel
kalmamasını ve bütün ülke insanları, yurttaşları için
eşit haklara ve demokratikleşmeye dayalı bir düzeni de
beraberinde getirmesini ben de diliyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün 10 Nisan. Gazeteci Metin
Göktepe, hatırlayacaksınız, 96 yılında polis
tarafından işkenceyle öldürülmüştü. 10 Nisan, Metin Göktepe
gazetecilik ödüllerinin doğum günü vesilesiyle verildiği bir gün ve
ülkemizde emeğe, hak ve özgürlüklere, doğru habere ve insan
haklarına dayalı haberler yapan gazetecilere ödüller veriliyor.
Bugün aynı zamanda Türk polis
teşkilatının 168inci yılı. Birçok konuşma
yapıldı ve insan haklarıyla, ifade hürriyetiyle ilgili
düzenlemelerle birlikte bugün gelmiş olması tabii anlamlı.
Dediğim gibi, dileğimiz bu türden hak ihlallerinin son bulması
ama işte Emek Sineması önünde yaşananlar, Dicle Üniversitesinde
yaşananlar, yine Diyarbakır kentinde bir gencin polis kurşunuyla
vurulmuş olması, bütün bunlar, aslında bu örnekler hâlâ son
derece taze hafızamızda.
Bugün sevindirici bir haber aldık, on aydır
yargılanan KESK yöneticileri tahliye edilmişler. Aslında
toplumda işte bu dördüncü paketle birlikte gelen beklenti de bunun gibi
düşüncelerinden, emeği savunmalarından, insan haklarından
yana, ülkenin geleceğini düşündükleri için, siyasi nedenlerle ve
konjonktürel olarak cezaevlerine atılmış binlerce insanın
özgürlüklerine kavuşması. Bu türden bir yargı
uygulamasının devam etmesini diliyoruz. Tabii, uzun tutukluluk ve
siyasi yargıdaki olumsuzluklar başka alanlarda da
karşımıza çıkıyor. Dileğimiz odur ki o alanda da
tüm cezaevlerinde bulunanlar, başta milletvekili
arkadaşlarımız olmak üzere, hızla özgürlüklerine
kavuşsunlar.
Ülkemiz bir çözüm süreci -Hükûmetin
adlandırdığı şekilde- barışın ve
çözümün bir dayanak hâline
getirilip demokratik adımların atıldığı bir
süreci yaşamak istiyor. Şimdi, dolayısıyla, bu sorun
hepimizin sorunu ama dünkü araştırma önergesinde, bugün yine bu konu
üzerine konuşan kimi milletvekili arkadaşlarımızın,
özellikle CHP ve MHP görüşünden milletvekili
arkadaşlarımızın bu gelişmelerin ve ülkedeki bu
iklimin tamamen karşısında bir tutumda
konuştuklarını görüyoruz. Yani, millî ve üniter
yapının teröre kurban edilmesi, taviz verilmesi, ülkenin bölünmesi, pazarlık
yapıldığı, teslimiyet, Amerikan planları gibi
sözlerle, nitelendirmelerle bu süreç adlandırılıyor. Bizim,
ülkemizin emek, demokrasi ve sosyalist güçleri, özellikle Cumhuriyet Halk
Partisinden şöyle bir beklentimiz var: Ülkemizde bir ezilen ulus, ezilen
halk gerçeği var ve bu gerçeklik, Türk milleti ortadan
kaldırılıyor. denilerek bu gerçeklik ortadan
kaldırılamaz. Dolayısıyla, bugün sosyal demokratların,
demokrasi güçlerinin görevi hak eşitsizliğini ortadan
kaldırmaktır; dil, ana dil yasağını, bir baskıya
dönüşmüş bu yasağı ortadan kaldırmaktır. Gelin,
hep birlikte, ülkenin demokratikleşmesi için bu sürece yani
silahların sustuğu, çatışmanın son bulduğu,
kanın akmadığı ve herkesin dört elle
sarıldığı bu sürece sadece AKPnin bir alanı olarak
değil, bu ülkede demokratikleşmeyi isteyen 76 milyon
yurttaşın özlemlerinin sahiplenmesi olarak hep birlikte el
atalım ve devletten kaynaklı, sadece işkence suçlarında
değil, bu yasayla birlikte de devletten kaynaklı yaşam
hakkı ihlallerinde de zamanaşımının ortadan
kaldırılması gibi düzenlemelerle ve ifade özgürlüğüne, örgütlenme
özgürlüğüne, basın hakkına ve bütün bunların üzerindeki
Terörle Mücadele Yasası ve özel mahkemeleri kaldıracak gerçekten bir
özgürlük ve demokrasi kavgasını hep birlikte verelim. Emek ve
demokrasi güçleri olarak sosyal şovenizme, milliyetçiliğe
sarılmak değil, halkların dayanışmasına,
kardeşliğine, demokratik birliğe sahip çıkmak bugünün
görevidir diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) - Yoklama
istiyoruz.
BAŞKAN Yoklama talebi var,
yerine getireceğim. Sayın ince, Sayın Yüceer, Sayın Serindağ,
Sayın Gök, Sayın Köse, Sayın Özdemir, Sayın Özgündüz,
Sayın Karaahmetoğlu, Sayın Şeker, Sayın Genç,
Sayın Tunay, Sayın Özgümüş, Sayın Kurt, Sayın Akova,
Sayın Köprülü, Sayın Türmen, Sayın Işık, Sayın
Seçer, Sayın Bayraktutan, Sayın Toprak.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 21.08
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.15
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90ıncı
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
III.-YOKLAMA
BAŞKAN İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel ve arkadaşlarının önergesinin
oylamasından önce yapılan yoklamada toplantı yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yoklama işlemini
tekrarlayacağım.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3 - İnsan Hakları ve İfade
Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/748) (S. Sayısı: 445)(Devam)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
445 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi tasarının 1inci
maddesi üzerindeki son önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 1. maddesi ile
değiştirilen 1602 sayılı yasanın 46. maddesine eklenen
4. fıkrasında içinde ibaresinden sonra gelen cevap ibaresinin
metinden çıkarılarak yanıt ibaresinin eklenmesini
saygıyla arz ve teklif ederiz.
Levent Gök
(Ankara) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Levent Gök, Ankara Milletvekili.(CHP sıralarından
alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün
İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
görüşülürken gerek Sayın Bakanın açıklamaları gerekse
kanunun gerekçesi ve gerekse iktidar partisine mensup sözcülerden
anlıyoruz ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki
davalarımızı bir yola getirmek ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinde korunan değerlere uygun yasalarımızı
çıkartmak amacıyla getiriliyor. Ancak, Sayın Bakan biliyor
musunuz ki başlığında İnsan Hakları ve İfade
Özgürlüğü ifadesi bulunan bu kanun tasarısı, ben İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu üyesiyim, Meclis İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonunda görüşülmedi. Şimdi,
eğer siz maddenin gerekçelerini ve adını bu şekilde
koyduysanız, bir kere, öncelikle bunun esas komisyon olarak, eğer onu
kabul etmiyorsanız, en azından tali komisyon olarak İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonunda görüşülmesi gerekmez miydi
değerli arkadaşlarım? Yani İnsan Hakları Komisyonunun
görev alanına giren bir yasayı tartışıyoruz ama bu
tasarı Meclis İnsan Hakları Komisyonuna getirilmedi,
konuşulmadı. Şimdi ben burada doğal olarak sormak
durumundayım, bu kanun tasarısı İnsan Hakları
Komisyonuna sevk edildi mi? Sevk edildiyse AKPli Başkan ve İnsan
Hakları Komisyonu üyeleri bunu niçin gündeme alıp
tartışmadılar? Değerli arkadaşlarım, bunlar
önemli konular.
Şimdi, bunları niçin
söylüyorum? Daha önce insan hakları kanun tasarısında ve
ombudsmanlık kanun tasarısında burada biz ne söylediysek ve
nasıl eleştirdiysek, Avrupa Birliği ilerleme raporunda
bizim sanki buradan söylediklerimizi
aynen cımbızla almış gibi raporlara koydular. Biz ülkemizi
seviyoruz, ülkemizin demokratik olmasını, insan hakları yönünden
çok saygın bir ülke olmasını arzu ediyoruz. Yapıcı
muhalefetimizi de yapıyoruz ama sizler buradan söylediklerimizi yerine
getirmiyorsunuz. Sayın Bakan iddialı konuşuyor ama eğer bu
tasarı İnsan Hakları Komisyonuna gelseydi ben sizlere şunu
söylerdim Sayın Bakan, derdim ki: Sayın Bakan, bakın,
Uluslararası Af Örgütü daha geçtiğimiz günlerde bir rapor
yayınladı. Bu raporunda, Uluslararası Af Örgütü
Siz
istediğiniz kadar kendinizi inandırmaya çalışın,
bazı gerekçeler ileri sürün ama bunu Avrupa kamuoyu ve uluslararası
insan hakları örgütleri, uluslararası af örgütleri yutmuyorlar.
Uluslararası Af Örgütünün raporunu ben sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bu raporda Türkiyede ifade özgürlüğü tehdit altında. Her yıl
binlerce insan -gazeteci, avukat- aleyhinde hukuku istismar eden yüzlerce kovuşturma
açılıyor. diyor değerli arkadaşlarım. Son
yıllarda görülen en olumsuz gelişme, siyasi konuşmalar,
eleştirel yazılar, gösterilere katılım ve yasal siyasi grup
ve örgütlerle bağlantı da dâhil olmak üzere herkes hakkında
kovuşturma açmak olmuştur. diyor Türkiye hakkında
Uluslararası Af Örgütü ve Uluslararası Af Örgütü konuyu dördüncü
yargı paketine yani bugün görüştüğümüz kanuna getiriyor. Orada
aynen şunu söylüyor değerli arkadaşlarım: Hükûmetin ilk açıklamaları,
dördüncü yargı paketinin ifade özgürlüğüyle ilintili suçlar
hakkındaki kovuşturmaların uluslararası insan hakları
standartlarıyla ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadıyla
uyumlu hâle getirileceğine işaret ediyordu ancak hâlen -bu
yasayı işaret ediyor- Türkiye Büyük Millet Meclisinde bekleyen
yasa tasarısı tam anlamıyla bu hedefe ulaşmıyor. Kim
söylüyor bunu? Uluslararası Af Örgütü söylüyor. Biz bunu kanunu niçin
çıkartıyoruz? İşte, insan hakları
kuruluşları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiyeye iyi
gözle baksın diye. Uluslararası Af Örgütü devam ediyor:
Kapsamlarının genişliği sebebiyle ifade özgürlüğünü
tehdit eden diğer suç maddeleri ise gündemdeki değişiklikler
çerçevesinde ifade özgürlüğü hakkıyla ilgili uluslararası
standartlara uyumlu hâle getirilmiyor. Mevcut hâliyle -Sayın Bakan, aynen
bakın ifadeyi okuyorum- Meclisten geçmesi durumunda dördüncü yargı
paketi bir kez daha hakiki bir insan hakları reformunu hayata geçirmek
yolunda kaçırılmış bir fırsat olacaktır.
İyi mi değerli arkadaşlar? Bunları size kim söyleyecekti?
Bunları eğer Komisyonumuza gelseydi -bizler bütün raporları
takip ediyoruz- sizlerle paylaşacaktık. Şimdi siz yasayı
çıkarttığınızı zannedeceksiniz ama daha
Uluslararası Af Örgütü hükmünü vermiş durumda.
Değerli arkadaşlarım,
lütfen muhalefetin sesine kulak verin diyorum.
Hepinizi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
2nci madde üzerinde iki adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 2. maddesi ile
değiştirilen 1602 sayılı yasanın 64. maddesine eklenen
fıkranın son cümlesinde yer alan bir yıl ibaresinin metinden
çıkarılarak iki yıl ibaresinin eklenmesini saygıyla arz
ve teklif ederiz.
Mustafa Serdar Soydan Mevlüt Dudu Dilek Akagün
Yılmaz
Çanakkale Hatay Uşak
Ali Özgündüz Tufan Köse Aytun
Çıray
İstanbul Çorum İzmir
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının
2. maddesi ile değiştirilen 1602 sayılı Kanunun 64.
Maddesinin (ı) fıkrasında bulunan veya kelimesinden sonra
gelmek üzere;
Türkiye'nin usulüne göre onaylayarak yürürlüğe
koyduğu ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Mehmet
Şandır Alim
Işık
Konya Mersin Kütahya
Bülent Belen Mustafa
Kalaycı D.
Ali Torlak
Tekirdağ Konya İstanbul
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI
KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet
Şandır, Mersin Milletvekili.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Bakanım,
katılmadığınız önerge, Türkiye'nin muhtemel gelecekte
karşılaşması hâlinde sıkıntıya
gireceğimiz bir hususa tedbir için hazırlandı. Burada,
önergemizde diyoruz ki
Maddeyle beraber okuyayım: 1602 sayılı
Kanunun 64 üncü maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki
bent ile maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir... Bu
fıkrada Kararın, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri
Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin
Bu eki protokollerin
bazılarında bizim onayımız yok. Şimdi, bunu eğer
siz buraya dercetmezseniz, o onayımızın olmadığı
protokollerdeki hususları da kabul etmiş olacaksınız.
Hâlbuki, bu cümleyi oraya eklerseniz, bu ihtimal, bu muhtemele tedbir
geliştirmiş olursunuz. Önergemiz bu kadar masum ama demin
söylediğim gibi Katılıyor musun, katılmıyor musun?
Ya, doğru değil bu usul. Eğer ortak akıl üretiyorsak, bu
kanun hepimizin kanunu olacaksa
Biz de Türkiye'nin faydasına ve muhtemel
gelecekte tedbirlerin alınması için çalışıyoruz.
Lütfen, bunu bir daha değerlendirmenizi istiyorum.
Değerli arkadaşlar, biraz önce burada
konuşan Sayın Levent Tüzel
-değerli milletvekilleri,
bakın, şu anda
televizyon yok, halka konuşmuyoruz, size konuşuyorum- dedi ki: Dün,
Milliyetçi Hareket Partisi -CHPyi de katarak- bu kanunla çelişen, bugünkü
müzakereyle çelişen bir tavır içerisine girdiler.
Değerli arkadaşlar, buradan size söylüyorum.
Çözüm süreci dediğiniz hadisenin içeriğini bize açıklayın
diyoruz. Sayın Bakanım, sayın bakanlar; bu çözüm sürecinin
içeriği ne, kapsamı ne, amacı ne, bunu bize açıklayın.
Bakın, size bugün, burada bir metin
okuyacağım. Çözüm süreciyle PKKnın çözülmesi mi kastediliyor?
BDP milletvekilleri, kendinizi kandırmayın.
SIRRI SAKIK (Muş) Kürt sorununun çözümü
MEHMET ŞANDIR (Devamla) AKP milletvekilleri,
kendinizi kandırmayın, bu soruya cevap istiyorum. PKKnın
çözülmesini mi amaçlıyorsunuz çözüm süreciyle, yoksa bakın,
başka bir şey mi açıklıyorsunuz, Kürt sorununun demokratik
siyasal çözümünü mü amaçlıyorsunuz?
Değerli arkadaşlar,
kafanızı kuma sokmayın. Milletin gözünün önünde bir tiyatro
oynuyorsunuz yani muvazaalı bir tiyatro oynuyorsunuz. Bu çözüm süreciyle
PKKnın çözülmesini mi amaçlıyorsunuz, yoksa Kürt sorunu diye
tanımladığınız o sözde sorunun demokratik siyaset
üreterek çözümünü mü amaçlıyorsunuz? Bunu netleştirmezseniz
SIRRI SAKIK (Muş) İkinci
şık.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Sayın Sakık, ikinci şık değil.
Bakın, size Hükûmetin
görüşünü açıklıyorum, okuyorum, PKKnın çözülmesinin
amaçlandığını Hükûmetin beyanıyla okuyorum size:
Seçimle iktidara gelmiş hiçbir iktidar halka rağmen bir adım atamaz, anayasal ve yasal
düzene rağmen oldubittiler yapamaz. Başbakan padişah mı,
halkın kabul etmeyeceği bir şeyi nasıl verecek, hukukun
cevaz vermediği bir adımı nasıl atacak? Ayrıca,
Hükûmetin görevi PKKnın ütopyasını gerçekleştirmek,
örgütün amacına hizmet etmek değildir. Çözümden murat edilen, BDPnin
siyasi projesini hayata geçirmek hiç değildir. PKK, sadece o günkü
demokrasi açığı sebebiyle dağa çıkmamış,
demokrasiyle ulaşılamayacak hedeflere sahip olduğu için bu
yöntemi seçmiştir. Yalnızca devletin değil, toplumun da kabul
etmeyeceği aykırı ve uçuk projeleri silah dayatmasıyla
gerçekleştirmeye soyunmuşlardır. PKKnın örgütsel
amaçlarının gerçekleşmesi bu yöntemin yani terörün netice
alması anlamına gelir ki bu, asla kabul edilemez bir durumdur. Çözüm
süreci silahla alınmak istenenlerin farklı bir yol ve yöntemle yerine
getirilmesi süreci değildir. Bu, işte, AKPnin beyanı. Eğer
böyle değilse beyanınız, bunu millete anlatın. Yani Kan
dursun, silah bırakılsın. sözünün arkasında sözde Kürt
sorununun demokratik siyaset üretilerek çözülmesini mi amaçlıyorsunuz
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Ne
sözde sorunu Başkan, 50 bin kişi ölmüş.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) -
yoksa halka söylediğiniz gibi,
kanın durması için PKKnın çözülmesini mi amaçlıyorsunuz?
Buraya, bu kürsüye gelip Milliyetçi
Hareket Partisinin tavrını sorgulamaya hiç kimsenin hakkı yok.
Biz, bu noktada, hem BDPnin hem PKKnın hem de AKPnin netleşmesini
istiyoruz. Milletimizin önünde, millete saygılı olmak
mecburiyetindeyiz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın
Başkan, sayın hatip bizimle ilgili
BDPlilere seslenerek çözümle
ilgili
Bir cevap vermek istiyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Bizimle
muhatap değilsiniz, AKPyle muhatapsınız.
BAŞKAN Sayın Sakık,
eğer sataşma varsa sataşma nedeniyle söz isteyebilirsiniz ama
SIRRI SAKIK (Muş) BDPye seslenerek
söylüyor.
BAŞKAN Bir saniye
Hayır,
bir açıklık getirmek
Bir saniye
Ama, konuşan bir sayın
milletvekiline cevap verme gibi bir hakkınız yok. Ne diye
sataştı? Var mı bir sataşma?
SIRRI SAKIK (Muş) BDPye çözümle
ilgili Kürt sorununu mu çözeceksiniz, yoksa PKKyı mı çözeceksiniz?
Sizi kandırıyorlar. şeklinde bir cümle kullandı. Ben de
çıkıp cevap vermek istiyorum, bize hitap ederek bu lafı söyledi.
BAŞKAN Ama Sizi
kandırıyorlar. diye Barış ve Demokrasi Partisini
kastetmedi, iktidar partisini kastetti.
SIRRI SAKIK (Muş) Hayır,
dönüp bize de seslendi.
BAŞKAN Soralım.
Barış ve Demokrasi Partisini kastettiniz mi
Kandırıyorsunuz. diye?
MUHARREM İNCE (Yalova) Siz ona
karar veremezsiniz, akil adamlara sorun!
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın
Başkan, şimdi maksat o kadar açık ki yani siz
BAŞKAN Sayın Sakık,
biz burada Tüzük gereği bir şey soruyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkan, burada bir aldatmaca oynanıyor. Bunun gerçeğini
ikisi birlikte açıklasın.
BAŞKAN - Sataşma yoksa söz
hakkınız yok. Sizin bir başka sayın milletvekilinin
konuşmasına cevap verme hakkınız yok, onu konuşuyoruz.
Eğer sataşma varsa söz vereceğim. Onu açıklığa
kavuşturuyorum. Niye alınıyorsunuz hemen? Bunda alınacak
herhangi bir şey yok.
SIRRI SAKIK (Muş) Ben
alınmıyorum.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Hayır, Sayın Başkan, sayın hatip konuşurken çözüm
süreciyle ilgili bir tiyatro oynandığını söyleyerek
grubumuza dönük bir sataşmada bulunmuştur.
BAŞKAN Evet, tamam.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Sayın Sakık onunla ilgili bir açıklama yapacak.
SIRRI SAKIK (Muş) BDP
tiyatronun içindedir. dedi. Bununla ilgili bir açıklama
yapacağım.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Ben laf
atmadım.
BAŞKAN Sataşma nedeniyle
iki dakika süre veriyorum.
Buyurun.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Muş Milletvekili Sırrı Sakıkın, Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın görüşülen kanun
tasarısının 2nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşma sırasında Barış ve
Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; aslında, tiyatro miyatro
oynanmıyor. Eğer, Sayın Şandırın söylediği
şey doğruysa, siz PKKyi mi savunuyorsunuz yani PKK çözülüyor diye?
Varsayalım ki bu iktidar partisi samimi değil, Kürt sorununu
çözmüyor, PKKyi çözüyor. E, çözüyorsa, peki, siz niye destek vermiyorsunuz?
Siz kendinizle çelişmiyor musunuz?
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) Senin kafan
onu anlamaz!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Milleti
kandırmayın, kapalı kapılar arkasında neyi
çözdüğünüzü açıklayın.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) Senin
mantığın onu çözemez.
SIRRI SAKIK (Devamla) Şimdi,
bakın, açık ve net olarak şunu söylüyoruz: Bakın, sevgili
arkadaşlar, beş-altı aydır bu ülkede kan akmıyor,
insanlar ölmüyorsa hepimiz oturup bu süreçle ilgili bu sürecin mimarlarına
teşekkür etmeliyiz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Yarın ölüp ölmeyeceğini de bilir misin?
SIRRI SAKIK (Devamla) Kim ki bu
sürece katkı sunmuşsa çıkıp teşekkür etmemiz
lazım. Kan akmamışsa, gerilla, polis, asker ölmemişse,
siyaset dünyasının yapacağı şey, bu sürece katkı
sunmasıdır.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) Yani bu
kanı akıtan siz misiniz?
SIRRI SAKIK (Devamla) Ama, ne
yazık ki iki gündür sizleri izliyoruz buradan, izliyoruz sizleri. Siz,
evet, özellikle, hele hele sol adına hareket eden ve geçmişten bugüne
kadar
Siz 1930ların ruhunu dün burada hareketlendirdiniz. Siz,
çıkıp bir milletvekilinizi, Tanrıkulu olanı bir CHPnin
kuluna dönüştürdünüz burada. Böyle bir demokrasi olur mu?
TUFAN KÖSE (Çorum) Siz Amerikanın
ruhuna dönüştünüz!
SIRRI SAKIK (Devamla) Ne
Amerikası, ne! Ya, sizin hepinizin nerelerden geldiğinizi biliyoruz!
Ne Amerikasıdır ne hâlidir? Geçmişten bugüne kadar
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Geçmişte CHPnin içindeydin! Ayıp yani! Geçmişi nasıl
eleştirirsin!
TUFAN KÖSE (Çorum) Amerikanın
hizmetindesiniz!
SIRRI SAKIK (Devamla) Şimdi,
sevgili arkadaşlar, Kürt sorunu bir hak, hukuk ve adalet sorunudur. Kürt
sorununu çözmek üzere bu projeler hayata geçirilmiştir. Sorun eğer
PKKyi ve Kürtleri çözme gibi bir sorunsa, geçmişte bunlar denendi,
hiçbirinden sonuç alınmadı. Bugün kamuoyunda oluşan ciddi bir
barış algısı var ve ben eminim ki bu sürece katkı
sunan herkes tarihe altın harflerle adını yazdıracak.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) Tarihin kirli
sayfası!
SIRRI SAKIK (Devamla) Türkiye'nin buna
ihtiyacı var ve siz de gelin bu sürece katkı sunun, yoksa böyle
hamasi nutuklarla bir şey olmaz. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Evet, teşekkür
ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan
Herhâlde yani cevap vereceğim.
BAŞKAN Ne diye cevap
vereceksiniz Sayın İnce?
MUHARREM İNCE (Yalova) Yani
Sayın Tanrıkuluna CHPnin kulu dedi, daha ne diyecek?
BAŞKAN Ben de soru soruyorum siz
de cevap vereceksiniz, ondan sonra söz vereceğim. Öyle her elini
kaldırana söz verirsek Sayın İnce
Buyurun, sataşma nedeniyle iki
dakika.
2.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin, Muş Milletvekili
Sırrı Sakıkın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşma sırasında CHP Grubundan bir
milletvekiline sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova)
Teşekkür ederim.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Buna
Sayın Tanrıkulunun cevap vermesi lazım!
MUHARREM İNCE (Devamla) Tabii ki
buna Sayın Tanrıkulunun cevap vermesi lazım ama kendisi burada
yok. Ben, 134 milletvekilinin herhangi birisi adına cevap verme
hakkına sahibim, onun için de sizden izin alacak değilim. Grup
başkan vekili partinin hukukunu, milletvekillerinin haklarını
savunan kişidir.
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Sakık, Sayın Sezgin Tanrıkulu size gerekli
cevabı verecektir ama size şunu söylemem lazım: 24 milletvekili
arkadaşımızla bir Meclis araştırması önergesi
vermişiz. Orada özet olarak demişiz ki biz: Sorunun çözümü için.
AKPnin önergesinde ise Sürece destek için. diyor. İkisi aynı
şey değil. Bunlar aynı mahiyette önergeler değildir
dolayısıyla Birleştiremezsiniz. tartışmasını
yaşadık burada
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Doğrusunu siz getirin Sayın Başkan, AKP yanlış
yapıyorsa siz düzeltin.
MUHARREM İNCE (Devamla)
ve
saatlerce sürdü bu tartışma. Bizim arkadaşlarımız,
burada olan arkadaşlarımız, olmayan
arkadaşlarımız, sürekli olarak gelen, imzasını çekti.
Yurt dışında olan arkadaşlarımız elektronik
ortamda dilekçe gönderdiler. Şehir dışında olan
arkadaşlarımız faks çekti. Sonunda, 24
arkadaşımızın 24ü de imzasını çekmiş
olmasına rağmen hâlâ daha AKP tarafından ve Meclis Başkan
Vekilinin anlaşılmaz tavrıyla, illa CHP bu sürecin içinde
olacak, bu önergenin içinde olacak Olmak istemiyoruz sizinle.
tartışması yaşadık ve sonunda önergemizi çektik. Olay
bundan ibaret. Yani, arkadaşımız, Genel Başkan
Yardımcımız oradaki parti disiplinine uymuş,
arkadaşlar imzalarını çekmiş, o da çekmiş. Bunun, Tanrıkulunun
CHP kulu olmakla bir alakası yok; CHPnin üyesi olarak saygın bir
davranışta bulunmuş, doğru bir davranışta
bulunmuş. Sonra, bir partilinin nasıl davranacağını
size soracak hâli yok.
SIRRI SAKIK (Muş) Doğru.
MUHARREM İNCE (Devamla) CHPnin bir
üyesi, bir yöneticisi nasıl davranması gerektiğini kendisi
bilir, onu da yerine getirir.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın
Başkan, Sayın İnce şimdi bir milletvekilinin hukukunu
savunmak üzere kürsüye geldi. Ben bir eleştiri getirdim, doğrudur ama
aynı sıralardan genel başkan yardımcılarına ve
milletvekillerine Amerikan ajanıdır. diyen kendi grubundan bir
milletvekili bu sözü söyledi.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Öyle bir
şey yok.
BAŞKAN Sayın Sakık,
lütfen, o, her partinin kendi şeyini ilgilendirir. Lütfen ama
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın
İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) Ama yani
buna cevap vermem lazım.
BAŞKAN Hayır, soruyorum.
Buyurun Sayın İnce. dedim, bir şey demedim. Niye alıngan
oldunuz bugün Sayın İnce?
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın İnce,
nasıl soru sormam lazım? Buyurun Sayın İnce. dedim. Yani
ne demem lazım?
MUHARREM İNCE (Yalova)
Hayır
BAŞKAN Lütfen ama
Niye
alıngan oldunuz?
MUHARREM İNCE (Yalova) Çok
açık olduğu zaman, bunların
BAŞKAN
Açıklayacaksınız efendim, açıklayacaksınız.
Buyurun, iki dakika süre veriyorum
sataşma nedeniyle.
SIRRI SAKIK (Muş) Sizin
vekiliniz söyledi, ben söylemiyorum.
3.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin, Muş Milletvekili
Sırrı Sakıkın yerinden yaptığı müdahale
sırasında CHP Grubundan bir milletvekiline sataşması
nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Eğer parti içi sorunları
gazete haberleri üzerinden tartışacak olursak kapalı grup
toplantısında geçen bir konuyu
Onu AKPliler için söyledi,
yanlış anlamışsın, yanlış
anlamışsınız.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Hayır, şimdi söyledi.
SIRRI SAKIK (Muş) Hayır,
hayır. Şimdi söyledi. Eğer yanlış anladıysam da
MUHARREM İNCE (Devamla) Siz
buradaki konuşmayı mı diyorsunuz?
SIRRI SAKIK (Muş) Şimdi,
burada söyledi Amerikan ajanı. diye.
MUHARREM İNCE (Devamla)
Hayır, hayır, onu söylemedi.
SIRRI SAKIK (Muş) Sorun yok o
zaman. Özür diliyorum, eğer
KAZIM KURT (Eskişehir) Sen
söylüyorsun, sen.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Hayır, hayır, kendisi söyledi.
MUHARREM İNCE (Devamla) Onu
söylemedi yani onu düzeltelim. Oradan laf atan arkadaşımız
Sezgin Tanrıkuluyla ilgili değil AKP milletvekillerine dönük olarak
onu söyledi. (AK PARTİ sıralarından Ne alakası var?
sesleri, gürültüler)
İDRİS ŞAHİN
(Çankırı) Ne alakası var?
MUHARREM İNCE (Devamla) Aynen
öyle söyledi, aynen.
İDRİS ŞAHİN
(Çankırı) Tutanaklara bakın. Tufan Köse söyledi, tutanaklara
bakın.
MUHARREM İNCE (Devamla) Aynen
öyle söyledi. Yani biz sizin
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Bizi bulaştırma, bizi bulaştırma! Bak, sana
sataşmayacağız, bizi bulaştırma!
MUHARREM İNCE (Devamla)
siyasetinizin, siyasi Kâbenizin Brüksel olduğunu, Washington
olduğunu her anlamda söylüyoruz zaten, her gün söylüyoruz biz bunu. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Bulaştırma bizi!
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Ne
alakası var?
MUHARREM İNCE (Devamla) Siz
ihaleye fesat karıştırmayı, siyasete Esad
karıştırmayı çok iyi bilirsiniz. Bu sizin işiniz
zaten. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Siz verdiniz o önergeyi.
MUHARREM İNCE (Devamla) Bu sizin
işiniz zaten, bu sizin işiniz. Ama Sayın Sakık sözlerini
geri aldığına göre, yanlış
anlaşıldığını söylediğine göre söyleyecek
başka sözüm yoktur.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
TUFAN KÖSE (Çorum) Sayın
Başkanım, asıl sataşma bana.
BAŞKAN Sayın Köse, konu
anlaşıldı, lütfen
Teşekkür ederim.
TUFAN KÖSE (Çorum) Sayın
Başkanım, bakın, ajanlık
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Sayın Başkan, böyle bir usul olmaz. Grup Başkan Vekiliniz cevap
verdi, cevap verdi şu anda.
TUFAN KÖSE (Çorum) Bir saniye, bir
saniye
Sayın Başkanım, burada
benim ettiğim sözden kaynaklı olarak çıktı ve beni itham
etti.
BAŞKAN Hayır, düzeltti
sonra. Konuyu da Sayın Grup Başkan Vekili
TUFAN KÖSE (Çorum) Olur mu Sayın
Başkan, lütfen
Ben Amerikanın ajanı demedim,
Amerikanın çıkarlarına hizmet ediyorsunuz. dedim. Bunu açkılamak
istiyorum.
BAŞKAN Ama açıkladı
zaten sizin
TUFAN KÖSE (Çorum) Hayır
açıklamadı. Beni itham etti. Sanki dün grupta bir şey
konuşulmuş gibi
BAŞKAN Hayır, sizin gruba
dair söylemediğinizi açıkladı.
TUFAN KÖSE (Çorum) Bakın
Sayın Başkan, ben şunu söyledim, Barışın
yanında, tarafında olacağız. dedi, ben de şunu
söyledim: Siz AKP ve BDP olarak Amerikanın, emperyalistlerin
çıkarlarına hizmet ediyorsunuz. dedim, Amerikan ajanı
demedim. Bunu ben burada izah etmek istiyorum.
BAŞKAN Grup Başkan
Vekiliniz aynı sözleri tekrarladı Sayın Köse, lütfen.
TUFAN KÖSE (Çorum) Ama sataşma
bana Sayın Başkan, lütfen
BAŞKAN Konu
anlaşıldı yani. Sataşma yok ortada.
TUFAN KÖSE (Çorum) Siz, işinize
geldiği zaman söz veriyorsunuz.
BAŞKAN Hayır, önce
sataşma vardı, sonra düzeltti efendim, sataşma söz konusu
değil. Sayın Grup Başkan Vekili zaten düzelttiği için
kürsüden indi.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Savaşı devam ettirerek siz hizmet ediyorsunuz. Biz sizden bir
şey öğrenecek değiliz!
BAŞKAN Evet, teşekkür
ediyorum.
TUFAN KÖSE (Çorum) Sayın
Başkanım, Kamer Genç söz isteyince söz yok ama BDP
sıralarından söz isteyince var, AKP sıralarından söz
isteyince var.
BAŞKAN Tutanaklara geçti sözler.
Teşekkür ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Emperyalistlere kimin hizmet ettiği ortada! Savaşı kimin
istediği ortada!
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- İnsan Hakları ve İfade
Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/748) (S. Sayısı:
445) (Devam)
BAŞKAN Evet, önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
SIRRI SAKIK (Muş) Eğer bu
kanı durdurmak Amerikan emperyalizmine hizmet etmekse evet, ben hizmet
ediyorum.
TUFAN KÖSE (Çorum) İşinize
gelene söz veriyorsunuz. Vallahi Kamer Genç doğru söylüyor Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 2. maddesi ile
değiştirilen 1602 sayılı yasanın 64. maddesine eklenen
fıkranın son cümlesinde yer alan bir yıl ibaresinin metinden
çıkarılarak iki yıl ibaresinin eklenmesini saygıyla arz
ve teklif ederiz.
Ali
Özgündüz (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Ali Özgündüz, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, namuslu
olmanın ilk kuralı dürüst olmaktır. Öncelikle, Hükûmeti dürüst
olmaya davet ediyorum kanunun isminden dolayı. Ne diyor: İnsan
Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında -yani onu
amaçlayan- Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı.
Şimdi, bakın, hangi insan
hakkını verirseniz verin, hakları ihlal edilen insanların
eğer hak arayacakları yer olan yargı bağımsız
değilse, tarafsız değilse orada insan haklarından,
demokrasiden bahsetmenin hiçbir anlamı yoktur, sadece göstermeliktir.
Bugün, ülkemizin içinde bulunduğu en önemli sorun yargı
bağımsızlığı sorunudur, yargının
bağımsızlığı ve tarafsızlığı
sorunu en büyük sorundur. Yargıya Hükûmetin, yürütmenin müdahale
ettiği dün Bakanlar Kurulu toplantısı sonucu, daha doğrusu,
pazartesi günü Hükûmet Sözcüsü Sayın Bülent Arınç tarafından
yapılan basın açıklamasıyla ortaya çıkmıştır.
Nasıl ortaya çıkmıştır?
Değerli arkadaşlar, 8 Nisanda Silivride
görülen duruşma 14.30da bitti. Orada, duruşma salonunda yaşanan
olaylara ilişkin jandarma bir tutanak tuttu. Normal koşullarda,
duruşma salonunun içindeki olaylara ilişkin tutulan tutanak mahkeme
başkanına sunulur, mahkeme heyeti herhangi bir suç unsuru görüyorsa
gereğinin takdir ve ifası için bunu savcılığa
gönderir. Bu tutanak Bakanlar Kurulunda görüşüldü, biliyor musunuz?
Sayın Bakan, bu tutanak nasıl Bakanlar Kuruluna
ulaştı? Siz mi
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sen orada
mıydın? Orada mıydın?
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Ben oradaydım.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Bakanlar
Kurulunda mıydın sen?
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Efendim, Sayın Bülent
Arınçın açıklamasına bakın: Duruşma salonunun
içindeki olaylara ilişkin jandarma tarafından, görevliler
tarafından yapılan tutanak. diyor, sizin herhâlde haberiniz yok.
Dolayısıyla, Bakanlar Kurulunda yargıyla ilgili konu
BÜLENT TURAN (İstanbul) Mahkeme basıyorsunuz!
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Ne diyorsunuz? Pardon?
BÜLENT TURAN (İstanbul) - Kurduğunuz barikata
bak!
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Barikata mı?
BÜLENT TURAN (İstanbul) Evet.
RECEP ÖZEL (Isparta) Zayıf noktanız
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) - Sizin her
tarafınız zayıf nokta zaten. Hukuksuzluk, zulüm
BÜLENT TURAN (İstanbul) Orası, en zayıf
nokta orası.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Evet, orası
Evet,
orası tabii
Ne oldu? Ne oldu? Bir yerinize mi battı? Ne oldu? Orada
hukuk mu var? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Sayın
Başkan, böyle bir üslup olmaz efendim!
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Ne, ne, ne? Bu mudur yani
laf atmak şimdi? Çıkıyorsun
Ne oldu?
BAŞKAN Lütfen, Sayın Özgündüz.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Terbiyeli konuş!
Üsluba bak!
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Bırakın, sizden
mi terbiye öğreneceğiz!
BÜLENT TURAN (İstanbul) Üslup bu mu, üslup?
BAŞKAN Temiz bir dille konuşalım lütfen.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Sayın Başkan, bu
arkadaşları susturun, bakın, daha ağır
konuşabilirim.
BAŞKAN Evet.
Sayın milletvekilleri, lütfen
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Hak ettikleri şekilde
konuşabilirim.
Siz üsluptan anlamazsınız, siz edep erkândan
anlamazsınız, siz üslup söyleyecek
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BÜLENT TURAN (İstanbul) Senin üslubun yok mu?
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) O lafı
ağzına bile alma. Sen ne anlarsın ya üsluptan? Hareketine bak!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Hâkimleri mi öldüreceksin?
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Kimi öldüreceğiz?
Hâkimleri mi öldüreceğiz?
BÜLENT TURAN (İstanbul) Zayıf noktalara girip
hâkimleri mi öldüreceksin?
BAŞKAN Sayın Turan, lütfen
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) - Bakın, oradaki,
duruşma salonunda olan olaylar kamerayla kaydedilmiştir, sesler
kaydedilmiştir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Buradan söylüyorum: O kamera kayıtlarını,
duruşma salonundaki olayları basına açıklamayan, kamuoyuna
açıklamayan şerefsizdir, namussuzdur! Sayın Bakan
açıklasın, getirin onları!
BÜLENT TURAN (İstanbul) Ayıp!
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Zayıf noktalara
gel, zayıf!
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Duruşma salonunda olan
olayları bir Bakan olarak, HSYKnın Başkanı olarak getirin,
kamuoyuna açıklayın. Orada mahkemeye baskı mı var, ne oldu,
hâkim hukuksuz mu davrandı, orada millete saygısızlık
mı yaptı, bütün kamuoyu görsün bunu.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Hepsi
geliyor, hepsi.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Hepsi gelsin, gösterin,
hepsi gelsin. Sizlerin
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Bakın, hepsi yalan. O düzmece tutanak, o sahte
tutanak
Orada o görevliler suç işlemiştir, sahte tutanak tutmuşlardır.
Yandaş medyanız olayı maniple ediyor. Ayıptır yani!
Milletvekillerine saygısızlık yapılmıştır,
ayakta bekletilmiştir! Öyle mahkeme mi olur?
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Ayıp, ayıp!
BAŞKAN
Sayın Turan
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(Devamla) Orada 80 kişilik duruşma salonunu boş
bırakıyor, ondan sonra Siz burada duracaksınız, ayakta
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Ayıp değil mi ya! Mahkemeye hakaret etme.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(Devamla) Ya, bırakın mahkemeyi! Mahkeme değil orası,
hukuka uymayan bir heyet mahkeme olamaz! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Yapmayın, bir daha yapmayın!
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(Devamla) Gelin, gelin, yarın da oradayız! Yüreğiniz varsa
gelin orayı izleyin! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
YUSUF BAŞER
(Yozgat) Hadi be!
İSMAİL
AYDIN (Bursa) Yargıya müdahale ediyorsunuz!
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(Devamla) Yarın gelin oraya, yarın gelin mahkemeye, biz Silivride
olacağız. Orada bu hukuksuzluk devam ettiği sürece, bu zulüm
devam ettiği sürece, bu faşizm devam ettiği sürece sizlerin
bütün pisliklerinizi, yargıyı araç olarak kullanarak halka
zulmettiğinizi bütün dünyaya göstereceğiz. Bunu bütün dünyaya
göstereceğiz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Sen savcıyken bastılar mı?
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(Devamla) Savcıyken benim mahkemem
Ben cumhuriyetin
savcısıydım, şimdiki gibi belli yandaşların
savcısı değildim. Ben cumhuriyet savcısıydım,
cumhuriyetin ilkelerini savundum. Bu, cumhuriyetin savcılarının
görevidir, namusudur cumhuriyeti korumak. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Kanunlara uymayan
bir mahkeme, mahkeme değildir, meşru değildir.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Sen savcıyken bastılar mı?
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(Devamla) Bakın, Anayasaya ve kanuna aykırı davranan bir
mahkeme, mahkeme niteliğini kaybetmiştir, orası sadece zulüm
aracı olur. Devlet adaletten saptıysa sadece çete olur, çete! (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Bir kişinin bile burnu kanasa ne yapacaksın?
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(Devamlal) Sus sen! Sen konuşma! Siz onu istiyorsunuz, siz
insanların burnunun kanamasını istiyorsunuz.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Bir insanın burnu kanasa ne yapacaksın, ne?
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(Devamla) Siz onu istiyorsunuz işte. Çok güzel, niyetinizi ortaya
koydunuz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(Devamla) Kamuoyu da bunu bilsin, halkımız da bilsin: AKP Hükûmeti,
siz Silivride bir can kaybı olmasını istiyorsunuz, bunu
istiyorsunuz. Biz de o olayın olmaması için, orada
kalkışmayı engellemeye çalıştık. (CHP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Sayın
Başkan, sataşma nedeniyle konuşmamı yapamadım, elimde
kaldı böyle. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Anladım da ben ne yapayım Sayın Özgündüz?
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Hadi, hadi! Buradan gel, buradan!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
Teşekkür
ediyorum.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Bakan, sataşma nedeniyle mi, ne için söz istiyorsunuz?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) Şöyle bir ifade kullanıldı:
Namuslu olmanın şartı dürüst olmaktır, Hükûmeti dürüst
olmaya davet ediyorum. Sataşmadan dolayı söz talep ediyorum.
BAŞKAN
Sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum.
Lütfen kürsüye
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- Adalet Bakanı Sadullah Erginin, İstanbul Milletvekili Ali
Özgündüzün görüşülen kanun tasarısının 2nci maddesiyle
ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşma sırasında
AK PARTİ Hükûmetine sataşması nedeniyle konuşması
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Biraz önce burada konuşan hatip
sözlerine başlarken Namuslu olmanın şartı dürüst
olmaktır. dedi, altına imza koyuyorum. Bu tasarı, insan
hakları ihlallerine yönelik olarak hazırlandığı
söylenen bir tasarıdır ama içeriği öyle değildir. dedi.
BÜLENT TURAN (İstanbul)
Okumamış Sayın Bakan.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Devamla) Çok net ifade ediyorum, bu tasarının her maddesi, bir
maddesi hariç -o da CHPnin Komisyonda
önergeyle eklediği maddesi- Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinden kaynaklı hak ihlallerini gidermek için
hazırlanmıştır.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
7nci maddenin (2)nci fıkrasına bak, bakalım neler diyor.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
Komisyonda bunun gerekçeleri Komisyon üyelerine
dağıtılmıştır, bu bir.
İkincisi, dün Silivri
mahkemelerinde yaşanan hadiselere ilişkin olarak Bakanlar Kurulunda
mahkeme heyetinin tuttuğu tutanağın
tartışıldığını ifade etti.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Sayın Başkan, her eleştiri için böyle söz mü vereceksiniz?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Devamla) Bu yalan bir ifadedir.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Yalanı siz söylüyorsunuz! Bülent Arınç yalan söylüyor!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Devamla) Orada emniyet birimlerinin, İçişleri
Bakanlığının görgüleri getirilmiştir,
İçişleri bürokrasinin getirdiği bilgiler
paylaşılmıştır. Mahkemenin tuttuğu
tutanağı şu ana kadar ben bile görmüş değilim.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Duruşma salonunun içinde yaşananları İçişleri Bakanı göremez.
Duruşma salonunun içini İçişleri Bakanı göremez Sayın
Bakan. Yalan söylüyorsunuz!
BÜLENT TURAN (İstanbul) Otur
yerine!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Devamla) Burada mahkemeler, Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleri
zorbalığa ve dayatmaya pabuç bırakmazlar. Bakınız,
şu tabloya müsaade etmezler
(AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) Yine, Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleri şu
resimdeki zorbalığa asla göz yummazlar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Şu resimde görülen milletin, kamunun
malını, kamu görevlilerini, jandarma ve polisi tepeleyerek mahkeme
salonuna girmeye çalışanlara, kamu görevlileri müsaade etmezler. O
salon 450 kişilik bir salon, o salonun içerisine 15 bin kişiyi
koyamazsınız. O salonda duruşmanın salimen
yapılmasına yetecek kadar misafir, görevliler ve taraflar olur.
Değerli milletvekilleri, her
kurumun bir kuralı var, ilgililer de bu kurallara uymak zorundadır.
Milletvekili olmak, o kuralları çiğneme hakkını kimseye
vermez.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan, grubumuzun bir üyesinin yalan söylediğini
söyledi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
FATİH ŞAHİN (Ankara)
Kendisi burada
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
Yalnız, Sayın Özgündüz de
aynı konuda söz
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan, orada, gazete haberlerini okursanız
BAŞKAN Hayır, sözünüze bir
sözüm yok da Sayın Özgündüz mü cevap verecek, siz mi?
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) - Söz
hakkımı Sayın Grup Başkan Vekiline veriyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) Ben
konuşacağım.
BAŞKAN Buyurun Sayın
İnce.
İki dakika söz veriyorum.
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane)
- Biz alkışlayalım, kimse alkışlamadı!
BÜLENT TURAN (İstanbul)
Alkışlayalım! [AK PARTİ sıralarından
alkışlar(!)]
5.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin, Adalet Bakanı
Sadullah Erginin sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasında CHP Grubundan bir milletvekiline sataşması
nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Eğer bu ülkede, o mahkeme heyeti,
vicdanı varsa, ahlakı varsa, namusu varsa, yemine inanıyorsa ki
öyle olduğunu düşünüyoruz, var olduğunu düşünüyoruz
(AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BÜLENT TURAN (İstanbul)
Ayıp! Ayıp!
YUSUF BAŞER (Yozgat) Sen kimsin!
Sen kimsin!
MUHARREM İNCE (Devamla) Ben de
eğer vicdanım varsa, ahlakım varsa
BÜLENT TURAN (İstanbul)
Ayıp! Ayıp!
MUHARREM İNCE (Devamla) Ya, bir
sus be! Allahın belası adam, bir sus be! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Anayasa
138e göre mahkemeye hakaret edemezsin.
MUHARREM İNCE (Devamla) Böyle
cevap verilir mi? Böyle cevap verilir mi?
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Anayasa 138i
BAŞKAN Buyurun Sayın
İnce, lütfen, Genel Kurula hitap edin.
BÜLENT TURAN (İstanbul) - Düzgün
konuş!
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Sen düzgün konuş!
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen, sayın hatibin konuşmasını
kesmeyelim.
MUHARREM İNCE (Devamla)
Başkanım, süremi tekrar istiyorum, süremi tekrar istiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
MUHARREM İNCE (Devamla) O
hâkimlerin vicdanı, ahlakı, namusu varsa, benim de vicdanım,
ahlakım, namusum varsa
BAŞKAN Sayın İnce,
lütfen, temiz bir dille konuşun, bir dinleyin.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın
Başkan, hakaret edemez.
MUHARREM İNCE (Devamla) Ya bir sus
mübarek adam! Derdimi anlatayım bir sus be!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Kararı
beğenmiyorsan temyize gidersin.
BAŞKAN Sayın Tunç, lütfen
MUHARREM İNCE (Devamla)
Başkanım, ben buna düzgün bir şekilde cevap vermek istiyorum.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Böyle cevap
olmaz. Mahkemeye hakaret ederek cevap veremezsin.
MUHARREM İNCE (Devamla)
Bakın, benim de hâkimlerin de
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Hakaret
edemezsin
BAŞKAN Sayın Tunç, bir
müsaade et sayın hatibe.
MUHARREM İNCE (Devamla)
Susturacak mısınız?
BAŞKAN Sayın Tunç
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Hâkimin adaletsizliği var, çok net.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Anayasa
138, mahkemeye hakaret edemezsiniz.
MUHARREM İNCE (Devamla) Ya,
hakaret eden yok, bir sus be! Çeneye bak adamda ya! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Kime talimat veriyorsunuz? Bir de hukukçu olacaksınız.
YUSUF BAŞER (Yozgat) - Senin
hukukçu olduğun kadar
MUHARREM İNCE (Devamla)
Bakın, ben tersinden başlayayım, tersinden başlayayım
anlama kapasitesinde bir sıkıntı var.
YUSUF BAŞER (Yozgat) Sen hiç
anlamıyorsun.
MUHARREM İNCE (Devamla) Benim
ahlakım varsa, namusum varsa, şerefim varsa ve o hâkimlerin de
ahlakı, namusu, şerefi varsa
BÜLENT TURAN (İstanbul)
Mahkemeye hakaret edemezsin.
MUHARREM İNCE (Devamla) Ben size
yaşadıklarımı anlatayım. Yemin ederek söylüyorum, bir
harfini yalan konuşursam Allah beni bir daha bu kürsüye
çıkartmasın.
Bakın, Sayın Bakan, siz bir
milletvekilisiniz ben de bir milletvekiliyim
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın İnce, süre veriyorum, lütfen bitirin sözlerinizi.
MUHARREM
İNCE (Devamla) Ben sizin yerinizde olsaydım -bazı konularda
bana telefon açtınız- telefon açardım: Ya, Muharrem Bey, orada
ne yaşadın arkadaş? diye bir sorardım. Bakın, ben
size en doğrusunu anlatıyorum.
BÜLENT
TURAN (İstanbul) Slogan at Muharrem, slogan at!
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Salona girdik. Salonun sağında avukatlar var,
karşıda mahkeme heyeti var; sol taraf boş duruyor, boş.
Jandarmalar orayı kesmiş, biz basın mensuplarıyla birlikte
sıkış tepiş duruyoruz. Tek bir talebimiz var, diyoruz ki:
Bakın, burada oturulacak yer var, masalar var, not alabiliriz.
Milletvekilleri ve basın mensupları, biz buraya geçmek istiyoruz,
rahat çalışmak istiyoruz. Talebimiz bu Sayın Bakan. Hiçbir
zorbalık yok, hiçbir ahlaksızlık yok, hiçbir dayatma yok.
Mahkeme Başkanı gülerek bugüne mahsus orayı boş
tutacağını söylüyor, keyfî davranıyor.
İDRİS
ŞAHİN (Çankırı) Yahu, keyfî değil. Müdahil
yanı, oturması gereken yer orası.
MUHARREM
İNCE (Devamla) Sonra, arada bizi çağırdı, görevliler bana
geldi. Ben, Umut Oran ve Bülent Tezcanla birlikte mahkeme heyetinin
odasına gittim. Bize çay söylediler; oturduk, sohbet ettik. Ben dedim ki:
Siz misiniz Başkan? Uzaktan seçemiyorum. Evet. dedi, gülüştük.
Dedim ki: Sizden talebimiz şu: Milletvekilleri çok kötü koşullarda
duruyor. Biz yasamanın üyeleriyiz, bize saygı göstermiyorsunuz. Biz o
boş sıralara oturmak istiyoruz. Ben oldu zannettim. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BÜLENT
TURAN (İstanbul) İçeriye
MUHARREM
İNCE (Devamla) Ya, bir sus! Bir anlatıyorum be!
Ondan
sonra dedi ki: Ben size haber vereceğim. Haber bekledik, haber vermedi.
Tekrar duruşmayı açınca ben oradaki askere söyledim, Haber
verecekti bize. dedim. Duruşmayı kapattı.
Olay
bundan ibaret. Herhangi bir zorbalığımız, mahkemeye
dayatmamız, diretmemiz yok. Eğer vicdanı olan birisiyse onlar,
onlar vicdanı olan birisiyse Muharrem İnce yalan söylüyor. desin,
kamera kayıtlarını açıklasın. Bundan ibaret
(AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Kamera kayıtları var. Kamuoyuna
açıklayın kamera kayıtlarını, millet
değerlendirsin.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) Burası zayıf, buradan gel!
MUHARREM
İNCE (Devamla) Bakın, yalan söylemeyin. Olay bundan ibarettir.
BAŞKAN
Konu anlaşılmıştır Sayın İnce.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Eğer bunun haricinde dışarıda
da bir Allahın kuluyla, bir güvenlik görevlisiyle
Hatta Albay bizi
çağırdı, yardımcı olmamızı istedi.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Çok oldunuz!
MUHARREM İNCE
(Devamla) Bir Allahın kuluyla en ufak bir dalaşmamız
olmadı. Tek talebimiz boş duran yere oturmaktı.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Burası zayıf, buradan gel. diyen kim?
MUHARREM İNCE
(Devamla) Siz de milletvekili olarak bir gün o mahkemelere giderseniz orada
saygınlık beklersiniz.
BAŞKAN
Sayın İnce, lütfen.
Teşekkür
ediyorum.
MUHARREM İNCE
(Devamla) Ama şunu unutmayın: Bugün, biz hukuk, adalet diye
bağırıyorsak bir gün de siz bağıracaksınız.
YUSUF BAŞER
(Yozgat) Biz çok bağırdık, biz çok bağırdık
zamanında.
MUHARREM İNCE
(Devamla) Öyle bir bağıracaksınız ki
(CHP
sıralarından alkışlar)
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- İnsan
Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/748) (S. Sayısı: 445) (Devam)
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Partimiz kapatıldı ağzınızı
mı açtınız?
MUHARREM İNCE
(Yalova) Konuşma be! Sen benim muhatabım mısın? Ben
siyaset yaparken sen Ultra Prima kullanıyordun!
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Boyundan çok sesin var!
BAŞKAN -
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde
kabul edilmiştir.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 21.56
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 22.09
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90ıncı
Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
445 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
3üncü madde üzerinde bir adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 445 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 3.
maddesi ile değiştirilen 1602 sayılı yasaya eklenen Geçici
madde 5 maddesinin ilk cümlesinde yer alan ihdas eden ibaresinin metinden çıkarılarak
düzenleyen ibaresinin eklenmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Mustafa Serdar Soydan Mevlüt Dudu
Uşak Çanakkale Hatay
Tufan Köse Aytun
Çıray Ali
Serindağ
Çorum İzmir Gaziantep
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Ali Serindağ, Gaziantep Milletvekili.
Buyurun Sayın Serindağ. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, şimdi, bu
tasarıyla ilgili Adalet Komisyonunun raporunu okuyunca bu
tasarının İçişleri Komisyonuna da havale edilmiş
olduğunu öğrendim, ilk defa öğrendim, yeni öğrendim. Oysa
ben İçişleri Komisyonunun üyesiyim. Burada benim
dışımda İçişleri Komisyonu üyesi olan gerek iktidar
partisine gerekse muhalefet partilerine mensup milletvekilleri var, muhtemeldir
ki onların da haberi yok. Bu nasıl anlayıştır ki, bu
nasıl bir yönetim tarzıdır ki yetkiyi eline geçiren
istediği gibi keyfî olarak kullanıyor. Bizim burada, yasa yapmaktan
önce kafaları değiştirmemiz lazım, bir zihniyet
değişikliği lazım. Her tür yönetimde bu sergileniyor.
Şimdi, biraz önce tanık
olduk. Bir hatip burada tasarıyı eleştirdi, Hükûmeti
eleştirdi. Sayın Bakana sataşmadan söz veriyorsunuz. Yani, biz,
burada, tasarıyı eleştirmeyecek miyiz? Sayın Bakanın
icraatlarını eleştirmeyecek miyiz? Her eleştiri
sataşma gibi mi nitelendirilecek? Siz bu kürsüyü dilediğiniz
şekilde Meclisi idare etmek için mi kullanacaksınız Sayın
Başkan? Herkesi adil olmaya, adaletli olmaya ve demokratik kuralları
içine sindirmeye çağırıyorum. Öyle bir yönetim tarzı olmaz.
Sayın Başkan, şimdi bu,
dördüncü yargı paketi. Demek ki bir var, iki var, üç var; bu dört.
Muhtemeldir ki diğerleri gelecek. Peki, madem bir ihtiyaç hissediliyorsa,
duyuluyorsa neden tüm bu tedbirler bir arada görüşülmüyor da düzgün, dört
başı mamur bir tasarı şeklinde önümüze gelmiyor? Siz her
olaya göre, her duruma göre yasa çıkarıyorsunuz. Böyle bir yasa
tekniği yok, öyle bir yasama şekli yok. Yasalar ne olmalı?
Yasalar genel olmalı, yasalar nesnel olmalı, yasalar soyut olmalı.
Belli bir olaya endeksli yasa çıkmaz ama siz Yaptık, oldu.
diyorsunuz.
Şimdi, Sayın Bülent
Arınçın özel yetkili mahkemelerle ilgili sözleri var. Özel yetkili
mahkemeler yetkilerini aşıyor. Sıfatı ne olursa olsun
herkesi çağırıyor, tutukluyorlar. Genelkurmay
Başkanlığı yapmış birine her suç atfedilir ama
Sen teröristsin kardeşim. demek ne vicdana sığar ne hukuka,
adamın asli görevi terörle mücadele. ve devam ediyor. Şimdi, böyle
nitelenen mahkemeler hâlâ yargılama faaliyetlerine devam ediyorlar,
Sayın Bakan da çıkıyor onların icraatlarını
savunuyor.
Şimdi, Sayın Başkan,
bakın, bizim sürekli dile getirdiğimiz bir konu var. Siz Türkiyeyi
belli bir yere götürmek istiyorsunuz Sayın Bakan ama bunları
açık söylemiyorsunuz. Bakın, sizin İstanbul İl Başkanınız
düşüncelerini çok güzel ifade etmiş. Ne diyor bakın Sayın
Başkan, AKP İl Başkanı ne diyor? Diyor ki: On
yıllık iktidar dönemimizde bizimle şu ya da bu şekilde
paydaş olanlar gelecek on yılda bizimle paydaş
olamayacaktır çünkü bu geçtiğimiz on yıl içinde bir tasfiye
süreci ve özgürlük, hukuk, adalet söylemi etrafında
yaptıklarımızda paydaşlar vardı. Onlar da şu ya
da bu şekilde, ne kadar bizi hazmedemeseler de diyelim ki liberal
kesimler, şu ya da bu şekilde bu süreçte bir şekilde paydaş
oldular ancak gelecek inşa dönemidir. İnşa dönemi, onların
arzuladığı gibi olmayacaktır. Dolayısıyla, o
paydaşlar bizimle beraber olmayacaktır. Dün bizimle beraber şu
ya da bu şekilde yürüyenler, yarın bizim karşımızda
olan güçlerle bu sefer paydaş olacaktır. Çünkü inşa edilecek
Türkiye ve ihya edilecek gelecek onların kabullenebileceği bir
gelecek ve bir dönem olmayacaktır. Onun için işimiz çok zor. Siz
nasıl bir gelecek inşa etmek istiyorsunuz? Onu, bu topluma, millete,
Türk milletine açıklamak zorundasınız. Siz Türkiyeyi nereye
götürmek istiyorsunuz? Siz nasıl bir gelecek inşa ediyorsunuz? Bunu
söyleyeceksiniz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ
SERİNDAĞ (Devamla) Bakın, Eflatunun bir sözü var, diyor ki:
Bilerek susmak bilmeden konuşmak kadar kötüdür. Bunları tüm
milletimize anlatmamız lazım.
Hepinize
saygılar sunuyorum. Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
4üncü madde
üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 445 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 4.
maddesi ile 2577 sayılı yasanın 16. maddesinin
4.fıkrasına eklenen cümlesindeki "mahsus " ibaresinin
metinden çıkarılarak "özgü" ibaresinin eklenmesini
saygıyla arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Serdar Soydan Dilek
Akagün Yılmaz Mevlüt
Dudu
Çanakkale Uşak Hatay
Emre
Köprülü Tufan
Köse Aytun
Çıray
Tekirdağ
Çorum İzmir
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun
Tasarısının 4. Maddesi ile değiştirilen 2577 S.K.nun
16. Maddesinin (4). fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Ancak, tam yargı
davalarında tespit edilen gerçek zarar dava dilekçesinde belirtilen
miktardan daha fazla ise, süre veya diğer usul kuralları
gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle
dava konusu miktar arttırılabilir ve miktarın
arttırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap
verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.
Oktay
Vural Faruk
Bal Mehmet
Şandır
İzmir Konya
Mersin
Mehmet
Günal Oktay
Öztürk Mustafa
Kalaycı
Antalya Erzurum Konya
Alim
Işık Mehmet
Erdoğan
Kütahya Muğla
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAKKI
KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üstünde söz isteyen Faruk Bal, Konya
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
FARUK BAL (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; önerimiz gayet açıktır ve
iki hususa açıklık getirmektedir.
Birincisi: Maddeye tespit edilen gerçek
zarar kavramının oturtulmasıdır. Niçin? Çünkü genellikle
tam yargı davalarında mahkemede bilir kişi incelemesi
yapılıyor. Bir bilirkişi incelemesi yapıldı, talep
edilen miktardan daha fazla bir miktarda zararın varlığı
ortaya konulduğu takdirde bu kanun devreye girecek otuz gün içerisinde
miktarını artırma dilekçesini vermek kaydıyla ve bir defa
verebilecek bu dilekçeyi. Şimdi, otuz günü geçirdiği takdirde, itiraz
hâlinde ikinci bilirkişi raporu geldi, ikinci bilirkişi incelemesi
yapıldı. Farz edelim ki miktar birinci bilir kişi raporundan
daha yukarıya çıktı. Bu takdirde, hak kaybı tekrar ortaya
çıkacak. İkisi arasında çelişki olduğu için üçüncü
bilirkişi raporuna gidilecektir, miktar yine değişecektir.
Gerçek zarar tabiri bunu ifade eder. Buna niçin Sayın Hükûmet,
Sayın Komisyon karşı çıktı, bilemiyorum ama
muhalefetten gelen her öneriye karşı çıkmak adettendir, AKP
Hükûmetinin geleneğidir, herhâlde onun için.
İkinci husus ise bir defaya
mahsus olmak üzere ibaresi vardır bu yasada. Bir defaya mahsus olmak ifadesi
nedeniyle ileride benzer taleplerin dava dilekçesinin üzerinde
gerçekleşmesi hâlinde, aynı gerekçeyle tekrar Meclise geleceksiniz.
İşte tekrar Meclise gelmenizi engellemek amacıyla ve hak
kayıplarının giderilmesi amacıyla bu önerge
verilmişti. Tabii ki yine parmaklar havaya kalkacak ve bu önergemiz
reddedilecektir, bundan da kuşkumuz yok.
Şimdi, Sayın Bakan, ikinci
bir konu: Zatıaliniz dedi ki: 1999dan itibaren bu görüşmeler
İmralıyla yapılmıştır, o tarihten sonra da PKK
geri çekilmiştir, çekilme sürecinde de bazı müessif olaylar
olmuştur. Bu ifadeyi bugün kullandınız. Şimdi, Sayın
Bülent Arınç kıdemli bir milletvekili ve deneyimli bir devlet
adamı olarak bir zamanlar dedi ki: PKKyla görüşecek kadar alçak ve
şerefsiz olamayız. Şimdi, Bülent Arınçın
görüşüyle bakıyorum, siz dediniz ki: İmralıyla 1999da
görüşme yapılmış, bu görüşmenin neticesinde geri
çekilme olmuş. Ben o dönemde bakan olarak da görev yaptım,
Sayın Bülent Arınçın ölçüsüne göre alçak ve şerefsiz
değilim. Bunu lütfen açıklığa kavuşturun. O dönemde
kim görüşmüş PKKyla? Bunun içerisinde koalisyon ortağı
MHPnin bakanları var mı? Eğer görüşen kimse onu
açıklığa kavuşturun. Ben huzurukalp ile söylüyorum ki o
dönemde MHPnin hiçbir bakanı görüşmemiştir ve yine o dönemin
bakanlarına izafeten söylüyorum, Bakanlar Kuruluna herhangi bir
görüşmeyle ilgili tek bir konu, tek bir kelime dahi gelmemiştir.
Teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 445 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 4.
maddesi ile 2577 sayılı yasanın 16. maddesinin 4.
fıkrasına eklenen cümlesindeki "mahsus" ibaresinin metinden
çıkarılarak "özgü" ibaresinin eklenmesini saygıyla arz
ve teklif ederiz.
Emre Köprülü (Tekirdağ) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI
KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
Önerge üzerinde söz isteyen Emre Köprülü, Tekirdağ
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; dördüncü yargı paketi olarak
adlandırılan kanun tasarısı da Genel Kurulda Meclisin
önünde. Bundan önceki üç yargı paketi de Meclisten geçti. Şimdi,
baktığımız zaman, Meclisten geçen üç yargı paketinin
gerekçesi de bugünkü dördüncü yargı paketinin gerekçesiyle aynı. Ne
bunlar? AİHM kararlarının gereğinin yerine getirilmesi,
adil yargılanma hakkının önündeki engellerin
kaldırılması, tutukluluğun bir cezalandırma yolu
olmaktan çıkarılması, yargının
hızlandırılması gibi. Bugüne kadar üç yargı paketi bu
amaçla ortaya çıkmış, karar verilmiş, Meclisten
geçmiş, sonuç ne olmuş? Hiçbir şey değişmemiş.
Bugün de burada dördüncü yargı paketi var; gene hiçbir yaraya çare
olmayacak, gene neticesinde hukuk uygulanmayacak, adalet sağlanmayacak.
Şimdi bizim, Cumhuriyet Halk Partisi olarak
-açıkça söyleyelim- bu yasadan da hiçbir umudumuz yok. Yargıyı
sopa olarak gören bir anlayış değişmedikçe ne hukuktan ne
de adaletten bahsedebileceğiz. Siyasallaşmış bir yargı
ortadan kaldırılmadıkça sorununun çözülmeyeceği çok
açık. Duruşmada tutanak tutup bu tutanağı bir saat
içerisinde Bakana koşturarak ulaştıran yargıdan bir adalet
beklemek saflık olur. Başbakan, yargıya talimat vermekten
vazgeçmedikçe adalet de bu ülkede gerçekleşmeyecek. Değil dördüncü
paket, on dördüncü, yirmi dördüncü paket de gelse sonuç hep aynı olacak.
Anlayış değişmedikçe sorun da ortadan kalkmayacak.
Sayın milletvekilleri, bir konuyu daha sizlerle
paylaşmak istiyorum. AKP, açık bir şekilde, özellikle son
dönemde de artan bir hızla hem cumhuriyete hem de ulus
anlayışına karşı açık bir taarruza geçmiş
durumda. Bunu o kadar fütursuzca ve hırsla yapıyor ki PKKyla bir
pazarlıkta da AKP -iktidar partisi- bir sakınca görmüyor.
Şimdi, bu
saldırıların somutlaşmış son örneklerinden bir
tanesi de Sağlık Bakanlığından geldi.
Şimdi, sayın milletvekilleri,
bakın, size kısa bir öykü anlatayım: Bir çocuk 1955
yılında Batı Trakyada Gümülcinede doğmuş. O çocuk
Türkiye Cumhuriyeti okullarında okumuş. Yunanistanın asimilasyon
politikaları sebebiyle orada mesleğini yapamadığı için
Türkiyeye sığınmış -kendi deyimiyle söylüyorum- bir
ceket ile Türkiye Cumhuriyetine sığınmış. Kaçak
yoldan girmiş. Bu devlette üç yıl boyunca haymatlos yani
vatansız olarak yaşamış. Türkiye Cumhuriyeti kimliğini
kazanmak için mücadele etmiş ve o Türkiye Cumhuriyeti, o cumhuriyet ona
sahip çıkmış, ona vatandaşlık vermiş, dahası
da onu bir hastane sahibi yapmış. Dahası ne yapmış
biliyor musunuz? Doğduğu yere en yakın il olan Edirneden
milletvekili yapmış. O cumhuriyet o çocuğu bakan
yapmış, Sağlık Bakanı yapmış. O
Sağlık Bakanı bakan olduktan sonra ilk icraat olarak, kendisine
ve partisine çok yakışan bir şekilde Türkiye Cumhuriyeti
adını kendi denetimindeki sağlık kuruluşlarından
silmiş. (CHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
İDRİS ŞAHİN (Çankırı)
Siz hayal görüyorsunuz.
EMRE KÖPRÜLÜ (Devamla) Hayır,
öyle.
RECEP ÖZEL (Isparta) Öyle bir
şey yok.
İDRİS ŞAHİN
(Çankırı) Hayal görüyorsunuz, hayal, hayal.
EMRE KÖPRÜLÜ (Devamla) Demek bakan
olunca bir insan, son model, kırmızı plakalı arabalara
binince bir insan, geçmişini unutuyor.
RECEP ÖZEL (Isparta) Silme diye bir
şey yok ki.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Recep Bey, Bakan kabul etti. Sen bilmiyorsun. Bakana sor sen.
RECEP ÖZEL (Isparta) Bakan
açıklama yaptı. Sen okudun mu?
EMRE KÖPRÜLÜ (Devamla) Siz
geçmişinizi unutabilirsiniz ama bu millet sizin
yaptıklarınızı, hesaplaşmanızı unutmayacak,
bizler de unutturmayacağız.
Bugün öğreniyoruz ki Bakanlık
geri adım atmış, Gerek yok. diyen, Kullanılmasına
gerek yok. diyen Bakan bugün geri adım atmış. Neden, biliyor
musunuz? Çünkü milyonlarca insan adının başına Türkiye
Cumhuriyeti yazmış, tepkiler çığ olmuş. Bakanlık
geri adım atmış. Yani iktidara rağmen, AKPye rağmen,
halk, cumhuriyetine sahip çıkmış.
Ben cumhuriyete sahip çıkan
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarımızı,
halkımızı kutluyorum. O halka rağmen Türkiye Cumhuriyeti
adını kurumlardan silmeye çalışan AKPyi ve kendi
geçmişinde bunları yaşamış olmasına rağmen,
o geçmişine rağmen bunu yapan Sağlık Bakanını da
kınıyorum.
Saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
5inci madde üzerinde bir adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 5. maddesi ile 2577
sayılı yasaya eklenen GEÇİCİ 7. maddesindeki ihdas eden
ibaresinin metinden çıkarılarak düzenleyen ibaresinin eklenmesini
saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek
Akagün Yılmaz Mustafa
Serdar Soydan Mevlüt
Dudu
Uşak Çanakkale Hatay
Veli
Ağbaba Tufan
Köse Aytun
Çıray
Malatya
Çorum İzmir
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Veli Ağbaba, Malatya Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, hepinizin
bildiği gibi, 24üncü Dönemde en çok konuşulan, en çok gündemi
meşgul eden ve hukuksuzluğa uğramış insanları
beklenti içine sokan konuların en başında yargı paketleri
gelmiştir. Bu dönemde, 24üncü Dönem başlarken 12 Eylülle
hesaplaşacağız, darbeyle hesaplaşacağız. dediniz
ve idam edilen gençlerle ilgili gözyaşı döktünüz ancak bu konuda
samimi olmadığınız ortaya çıktı. Eğer bu
konuda samimiyseniz 12 Eylül döneminin tüm uygulamalarını ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için harekete geçmeniz gerekir.
Değerli arkadaşlar, birinci
paket fos çıktı, ikinci paket fos çıktı, üçüncü paket fos
çıktı. Şimdi, elimizde, aylarca kamuoyunu meşgul eden,
oyalayan bir dördüncü yargı paketi var ki bunun da içi boş. Bu paket
taraflı tarafsız herkesin kabul ettiği, Başbakanın
bile kabul ettiği uzun tutukluluk sürelerini kısaltmıyor,
haksız ve hukuksuz tutuklamaları engellemiyor, bireysel hak ve
özgürlükleri genişletmiyor.
Değerli milletvekilleri, bu dönem,
darbe dönemlerinde bile karşılaşmadığımız
uygulamalarla karşı karşıyayız. Terör örgütü deyince
parasız eğitim isteyen öğrenci, basın açıklaması
yapan sendikacı, 4+4+4e karşı çıkan öğretmen,
fotoğraf çeken foto muhabiri, eylemleri haber yapan gazeteci ve
gözaltına alınan insanları savunan avukat akla gelmektedir.
Değerli milletvekilleri,
öğrencilerin terör örgütü üyeliğine kanıtların
birkaçını sizinle paylaşmak istiyorum: Konser bileti satmak,
parasız eğitim istemek, poşu takmak, Deniz Gezmişi anmak,
komite usulü sınava katılmak, üniversite yönetimini eleştirmek, basın
açıklaması yapmak, 1 Mayısa katılmak, YÖKü protesto etmek,
Kürtçe ezgi, ideolojik halay, şemsiye taşımak, yumurta
bulundurmak, Ruhi Sunun Kanlı Pazar türküsünü söylemek, baraj
yapımına karşı çıkmak, füze kalkanına
hayır demek. Böyle suç, böyle delil olur mu? demeyin, hepsi bu dönemde
oldu.
Yine, tutuklanan sendikacılar ve
öğretmenlerle ilgili suçlamalar da bundan farklı değil.
Değerli arkadaşlar, 4+4+4ü protesto etmek, İş güvencesine
dokunmayın. demek, Çok ses, tek yürek mitingine katılmak, tutuklu
EĞİTİM-SEN Başkanını ziyaret etmek, 2011de KESK grevine destek
vermek, KESKin geleceği adlı toplantıya katılmak.
Gazetecilere yapılan suçlamalar
ise öğrencilerin, sendikacıların yaptıkları eylemleri
haber yapmak.
Değerli arkadaşlar, bu dönemde
iddianamelerde 1 Mayısı haber yapmak, 8 Martı haber yapmak, 19
Aralık ölüm orucunu haber yapmak gazeteciler açısından suç oldu.
Hatta, birçok konuşmamda söyledim, Pozantıdaki iğrençliği,
Pozantıdaki tecavüzü haber yapmak dahi terör örgütü üyeliğine delil
olarak gösterildi.
Değerli arkadaşlar, avukatlar
ise bu eylemlerden dolayı tutuklanan insanları savundukları için
cezaevlerine düştü.
Bakın, 1 Mayısa katılan,
bu saçma sapan suçlamalarla cezaevine atılan insanları savunmak ilk
kez bu dönemde suç oldu. Her zaman söylüyorum, bir kez daha söylemek istiyorum,
bu, darbe dönemlerinde bile görülmedi. Onun için diyorum ki Kenan Evren AKPyle
gurur duyuyor Boynuz kulağı geçti. diyor, Faşizm
uygulamalarında, antidemokratik uygulamalarda AKP beni geçti. diyor.
Değerli arkadaşlar, yine,
insan hakları savunucuları bu dönemde tutuklandı.
Açılım zamanları, değerli milletvekilleri, insan
hakları derneği yöneticileri ile başta Sayın Bakan olmak
üzere Başbakan toplantı yaptı ama açılım unutulunca
maalesef -o dönem de gitti- İHD başkanını
tutukladınız. Buna örnek Diyarbakır Baro Başkanı, buna
örnek Mersin İnsan Hakları Derneği Başkanı. Mersin
İnsan Hakları Derneği Başkanı, Osmaniye Cezaevini,
Pozantı Cezaevini uluslararası kuruluşlara bildirdiği için
şu anda Adanada terör örgütü üyeliğinden yatmaktadır
değerli milletvekilleri. Böyle demokrasi olur mu, böyle uygulama olur mu?
Olmaz.
Değerli arkadaşlar, bunun
adı demokrasi değil. Bu uygulamaların hepsinin kitapta
yazdığı tarif faşizmdir değerli arkadaşlar.
Yine, değerli arkadaşlar,
Cumhuriyet Halk Partisi Cezaevi Komisyonu üyeleri Nurettin Demir, Veli
Ağbaba ve Özgür Özel bir rapor yayınladı. Bu rapor kamuoyunu
çokça meşgul etti, değerli milletvekilleri, kamuoyunda çokça
paylaşıldı. Meclis Başkanı iki saat içerisinde randevu
verdi. Sayın Bakan, biz sizden yirmi günden beri randevu istiyoruz bu
raporu sunmak için, maalesef randevu alamadık. Bunu da bilginize
sunuyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
6ncı madde üzerinde iki adet
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının
6. Maddesi ile değiştirilen 2942 sayılı
Kamulaştırma Kanununun 10 uncu maddesine eklenen fıkrada bulunan
dört ay ibaresinin doksan gün olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Oktay
Vural Faruk
Bal Mehmet
Şandır
İzmir Konya Mersin
Mehmet
Günal Mehmet
Erdoğan Oktay
Öztürk
Antalya Muğla Erzurum
Mustafa
Kalaycı Alim
Işık
Konya Kütahya
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
445 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 6. maddesi
ile değiştirilen 2942 sayılı kanunun 10. maddesinin 8.
fıkrasından sonra eklenen fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini saygıyla
arz ve teklif ederiz.
"Kamulaştırma
bedelinin tespiti için açılan dava tarihinden itibaren yasal faiz
işletilir"
Dilek
Akagün Yılmaz Mustafa
Serdar Soydan Mevlüt
Dudu
Uşak Çanakkale Hatay
Tufan
Köse Aytun
Çıray
Çorum İzmir
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Millî Eğitim
Bakanlığının bütün uygulamaları mahkemelik. Adalet
Bakanının yerine oturuyor Millî Eğitim Bakanı, bütün
uygulamaları mahkemelik.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Tufan Köse, Çorum
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
TUFAN KÖSE (Çorum) Sayın Başkanım,
saygıdeğer milletvekilleri; önce değişiklik önergesi
üzerinde bir dakika söyleyip ondan sonra da paketin tamamı üzerinde konuşacağım.
Şimdi, Kamulaştırma Kanununu avukat
arkadaşlarımız bilir, Dört aydan fazla sürerse dört ayın
sonunda faiz uygulansın. diyor ama bence kamulaştırma
davasının açıldığı günden itibaren faiz
uygulanması yerinde olacaktır, bir hak mağduriyetini giderecektir
diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, bugün dördüncü
yargı paketini görüşüyoruz. Herhâlde gelecek ay beşinciyi
görüşeceğiz, daha sonra altıncı, yedinci, sekizinci
Bütün
arkadaşlarımız söyledi, matruşka bebekler gibi her
yargı paketinin içerisinden bir başka yargı paketi çıkar
hâle geldi. Hiçbir yargı paketi de herhangi bir sorunun çözümüne hizmet
etmedi, hatta sorunları daha da ağırlaştırdı.
Yani, bu yargı paketi de herhangi bir soruna çare olmuyor. Toplu
yargılamaları mı engelliyor? Yani, otoriter rejimlerin en önemli
özelliklerinden biridir. Hayır, toplu yargılamaları
engellemiyor. Uzun tutuklulukları mı ortadan kaldıracak? Çözüm
sürecine hizmet etmeyen hiçbir tutukluluğa da çare değil, biraz sonra
söyleyeceğim. Adil
yargılanma ilkesini mi güçlendirecek? Bakıyoruz, öyle bir şey de
yok. Demokrasiyi mi güçlendiriyor? 12 Eylül döneminde çıkan yasaları
mı ortadan kaldırıyor? O da yok. Adaleti cezaevlerine mahkûm
etmekten mi kurtarıyor? O da yok. Yani, sonuçta mahkeme var, hâkim var,
savcı var, polis var ama adalet yok. Bu yargı paketi de adaletin
kapalı olması gereken gözünü kör ediyor. Peki, bu yargı paketi
neye hizmet ediyor? Bu yargı paketinin hizmet ettiği en önemli
şey: Açılım süreci adı altında ülkemizin
bölünmesine, üniter yapısının bozulmasına hizmet ediyor,
bir.
İki: Maalesef,
Başbakanlık yetkilerini kendisine yeterli görmeyen Sayın
Başbakanın, Recep Tayyip Erdoğanın bu yetkilerini
kurumsallaştırarak başkanlık yapmasına hizmet ediyor.
Devamında da, eyalet sistemiyle
beraber ülkemizin bölünmesine hizmet edecek diye düşünüyoruz, üç.
Değerli arkadaşlarım,
yine neye hizmet ediyor biliyor musunuz? Şimdi, hepimiz izliyoruz,
Silivride yaklaşık altı yıldır süren bir hukuksuzluk
var ve birçoğunun tahliye olma umudu da kalmadığı için
-Fatih Hilmioğlu Hoca da artık tahliye talebi istemiyor biliyorsunuz-
tahliye talebi de yok. Onlar için itiraz etmiyoruz ama KCKlılar bir
taraftan tahliye ediliyor, belediye başkanları bir taraftan tahliye
ediliyor. Elbette tahliye edilsinler. Elbette bir itirazımız yok.
Nerede bir insan hakları ihlali varsa, nerede bir hak kaybı varsa, o
hak kaybının biz karşısındayız ama bir taraftan
da, Silivri tutsaklarına herhangi bir özgürlük getirmiyor. Silivri için
ses yok. Bunu izah etmemiz mümkün müdür? Bunu nasıl izah edeceğiz?
Vallahi biz bunu çok kolay izah edemiyoruz ancak bunu satılmış
bir ruh ve satılmış bir beyinle izah edebiliyoruz, başka
bir izahının da olmadığını düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bu
çözüm süreci dediğimiz çözülme sürecine hizmet etmeyen hiçbir şeyin
de memleketimizde kıymeti kalmadı. Az evvel ben, buradan, bu çözüm
sürecinin antiemperyalist olmadığını, emperyalistlerin
emellerine hizmet ettiğini, AKPnin, BDPnin ve PKKnın iş
birliği hâlinde bu hizmete ortak olduklarını,
dışarıdan da ABD tarafından desteklendiklerini söyledim.
Bana, oradan, BDP sıralarından bir arkadaşımız, sanki
kendilerini Amerikan ajanlığıyla suçluyormuşum gibi bir
şeyler söyledi, ben algılayamadım da. O sözlerini kendisine
buradan iade ediyorum. Benim sözlerimi çarpıtmasınlar.
Yine, Silivri gerçeği için bir
şey söyleyeceğim: Silivride insanların derdi, orada
yargılananların
Değerli arkadaşlarım,
Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 1976da hâkimler için verdiği bir
kararı okuyarak sözlerime son vermek istiyorum: Hâkim, insana, tabiata,
gerçeğe, olağana sırt çevirmeden ve katı kalpler içinde
sıkışıp kalmadan uyuşmazlığa insan kokusu
taşıyan bir çözüm getirmek zorunluluğundadır. Silivri
yargılamalarında insan kokusu nerede? Bunu hep beraber
sormamız gerekiyor.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun
Tasarısının 6. Maddesi ile değiştirilen 2942
sayılı Kamulaştırma Kanununun 10 uncu maddesine eklenen
fıkrada bulunan dört ay ibaresinin doksan gün olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Oktay Vural (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
NABİ AVCI (Eskişehir) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, Danışma
Kurulu kararı bitimine kadar; onun için rahat olun, sabaha kadar yolu var,
konuşalım. Aslında, Sayın Bakanım, Adalet
Bakanlığı üzerinden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde
mahkemelik olduk, o kanunu düzeltmek, o durumu düzeltmek için kanun
getiriyoruz. Ümit ederim ki Bakanlığınızın Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinde mahkemelik olur bir durumu olmaz.
Özellikle bu tek tip kıyafet meselesi, gerçekten, toplumda çok ciddi bir
tartışma konusu. Biliyorum ki o noktada aldığınız
karar rahatlattı meseleyi ama meseleyi bir genelgeye dökmenizi ben resmen
çok faydalı buluyorum. Burada bulunmuş olmanız
dolayısıyla arz ederim.
Değerli arkadaşlar,
bakınız, bu tasarı, gerekçesinde de belirtildiği üzere,
bazı ihlal kararlarına konu alanlarda düzenleme yapmaktadır.
Doğrudur, geç kalmıştır ama eksiktir. Niye? Çünkü, dördüncü
yargı paketini görüşüyoruz ama Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde mahkûm edilmemize sebep teşkil eden tüm alanlarda bir
düzenleme yapmamaktadır -Adalet Bakanı da burada olsa bunu kabul
edecekti- içeriğine bakarsanız bu da böyle. Hangi konularda mesela? Kamuoyunda
çok tartışılan, ayrıca Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde de çok sayıda ihlal kararı verilen adil yargılanma
hakkının ihlali, uzun yargılama süreleri ve uzun tutukluluk
süreleri alanlarında bir düzenleme yapılmamaktadır. Bu kadar çok
konuştuğumuz ve tenkit ettiğimiz bu alanlarda Türkiye Cumhuriyeti devleti, Türkiye Büyük
Millet Meclisi bir çözüm üretmek mecburiyetinde, özellikle Türkiye Büyük Millet
Meclisi çünkü konunun muhatabı kendi üyeleri. Şu anda içeride 7 tane,
8 tane milletvekilimiz var. Yani, hangi konudan, hangi içerikle yargılandıklarını
burada tartışmak durumunda değiliz ama dönem bitiyor neredeyse
hâlen bu sayın milletvekilleri buraya gelip yemin edemediler. Bu bizim
ayıbımız, bu bizim yanlışımız. Yani, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi bundan dolayı da Türkiye'yi yarın
mahkûm ederse hiç şaşırmamak gerekir. Bir düzenleme
yapıyorsunuz, bu düzenlemenin gerekçesi çok haklı: Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi nezdinde Türkiye'nin suçlanmasına tedbir
geliştiriyorsunuz. Bu noktada, Sayın Bakanın ölçüsüne ben de
katılıyorum. Diyor ki: Yani, ikinci falan olmak değil, hiç
suçlanmayalım, hiç yargılanmayalım, onu amaçlıyoruz. Onu
amaçlıyorsanız gelin bu düzenlemeyi de yapın. diyoruz.
Kaldı ki -ben sayın grup başkan vekillerine de hitaben
söylüyorum- bu sorunu çözmek üzere, 2011 Temmuz ayında, Mecliste temsil
edilen tüm siyasi partilerle bir protokol imzalanmıştı, hep
beraber imzaladık bunu. Başta Adalet ve Kalkınma Partisi ile
Cumhuriyet Halk Partisinin yoğun gayretiyle böyle bir protokol imzalandı.
Burada denildi ki Halkın egemenliği ve milletin iradesi,
seçilmiş ve vekâlet verilmiş milletvekilleri
aracılığıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinde hayata
geçirilir. Bu çerçevede, tüm siyasi partilerin ve milletvekillerinin
milletimizin kendilerine verdiği bu onurlu görevi yerine getirmeleri için
Türkiye Büyük Millet Meclisinde olmaları gerektiğine
inanıyoruz.
Ee arkadaşlar, bu protokolün
altında hepimizin imzası var, tüm siyasi partilerin imzası var.
Hani, niye bu imzanın arkasında durmuyoruz? Bu imzanın
gereğince burada niye bir düzenleme yapmıyoruz? Yarın aynı
bu konuda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden bir soruyla
karşılaşırsanız şaşırmayınız.
Ee çok gerekli, çok zorunlu bir kanunu düzenliyoruz ama bu kanunu düzenlerken
bir arıza bu, bir hastalık hâline dönüşen bir
arızamız; eksik düzenliyoruz. Yarın beşinci yargı
paketi, altıncı yargı paketi
Her defasında bunları
konuşmaktan biz yorulduk ama siz anlamamakta ısrar ediyorsunuz
maalesef.
Bu kanunda hiç mi iyi şeyler yok?
Onları da söyleyeyim, var tabii ki. Tasarı, tam yargı
davalarında dava konusu miktarın sonradan artırılması
hususunu, kamulaştırma davalarında davanın dört ay içinde
bitirilmemesi hâlinde tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden itibaren
kanuni faiz işletilmesi, tutuklamaya ilişkin çok etkili olmasa da
bazı değişiklikler yapılması, takipsizlik
kararlarının yetkin bir soruşturma yapılmadan
verildiğinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
kesinleşmiş kararlarıyla tespit edilmesi üzerine yeniden
soruşturma açılması gibi konularda, müspet konularda düzenleme
yapıyor ama Gelin, bunu tamamlayalım. diyoruz ve önergemiz de
yargının hızlanması ve mülkiyet hakkının
korunması amacı için süreyi dört aydan üç aya düşüren bir
önerge.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Ama,
Sayın Bakan zaten konusu olmadığı için
katılmıyoruz diyerek bu önergeyi mahkûm etti.
Takdirlerinize sunuyor, teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, yeni madde
ihdasına dair bir önerge vardır, önergeyi okutup Komisyona
soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla, 14 üyesiyle
katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme
açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması
hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra
sayılı kanun tasarısının 6ncı maddesinden sonra
gelmek üzere aşağıdaki hükmün tasarı metnine eklenmesi arz
ve teklif ederiz.
Nazmi Gür İbrahim
Binici Halil
Aksoy
Van Şanlıurfa Ağrı
Murat Bozlak İdris
Baluken Abdullah
Levent Tüzel
Adana Bingöl
İstanbul
MADDE 7- 12.04.1991 tarihli ve 3713 Sayılı
Terörle Mücadele Yasası yürürlükten
kaldırılmıştır.
BAŞKAN Sayın komisyon önergeyi
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkan, yeni bir durum bunu inceleyip
araştırabilmemiz, üzerinde çalışmamız için ara
vermenizi istiyorum. Bu Hükûmetin verdiği,
AKP Grubunun verdiği önergeyi incelemek üzere süre istiyoruz.
BAŞKAN Sayın Şandır, gördüğüm
kadarıyla komisyon salt çoğunlukla katılmıyor.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) İyi, tamam.
BAŞKAN İşlemden
kaldırılması söz konusu, soracağım ama.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Tamam,
eyvallah! Niye verdiniz o zaman?
BAŞKAN Sayın Komisyon,
önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Salt çoğunluğumuz yoktur,
katılamıyoruz.
BAŞKAN Bir davet edin önce. Önce
bir davet edelim lütfen.
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Adalet Komisyonu üyeleri lütfen
buraya gelsinler. Gelen yok Sayın Başkan. Salt çoğunluğumuz
olmadığından katılamıyoruz.
MUHARREM İNCE (Yalova) Adalet
olmadığına göre komisyon üyesi de yok! Nasıl olsa adalet de
yok, komisyon üyesi de yok!
BAŞKAN
Katılamıyorsunuz.
Komisyon önergeye salt çoğunlukla
katılmamış olduğundan önergeyi işlemden
kaldırıyorum.
7nci madde üzerinde üç adet önerge vardır
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra
sayılı kanun tasarısının 7 nci maddesi ile
değiştirilen 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 6
ncı maddesinin 2 nci fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Halil
Aksoy İbrahim
Binici Nazmi
Gür
Ağrı Şanlıurfa Van
Sırrı
Sakık Murat
Bozlak Abdullah
Levent Tüzel
Muş Adana İstanbul
İdris
Baluken
Bingöl
"Terör örgütlerinin şiddet
içeren yöntemlerine başvurmayı alenen teşvik eden bildiri ve
açıklamalarını basanlara veya yayınlayanlara eylemin
açık ve yakın tehlike oluşturması halinde 2 yıla kadar
hapis cezası verilir."
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra
sayılı kanun tasarısının, 7. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Dilek
Akagün Yılmaz Mustafa
Serdar Soydan Aytun
Çıray
Uşak Çanakkale İzmir
Tufan
Köse Mevlüt
Dudu Ali
Rıza Öztürk
Çorum Hatay Mersin
MADDE 7- 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun
Tasarısının 7. Maddesinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Oktay
Vural Mehmet
Günal
Konya İzmir Antalya
Mehmet
Erdoğan Oktay
Öztürk Alim
Işık
Muğla Erzurum Kütahya
Mustafa
Kalaycı
Konya
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Gerekçe.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
1) Terör insanlığa
karşı bir suçtur. Sadece Türkiye'nin maruz kaldığı bir
tehdit değildir.
2) Demokratik değerleri
paylaşan bütün ülkeler terörizmle mücadele için işbirliği yapmak
üzere kendilerini bağlayan uluslararası anlaşmalara imza
atmıştır. Bu ülkelere Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin yargı yetkisini tanıyan ülkeler de dâhildir.
3) Bu ülkeler terörizm ile mücadelede
Türkiye'ye uluslararası akdi sorumlulukları uyarınca yardım
etmedikleri gibi, terör örgütüne destek olmuşlardır.
4) Türkiye yıllardır
uluslararası destek gören kanlı terör örgütü ile mücadele ederken
ülkelerinde teröristleri barındırmışlardır.
5) Türkiye'nin maruz
kaldığı terör faaliyetleri dünyanın en kanlı eylemlerini
gerçekleştirmiştir. Bunlardan PKK başka hiçbir eylemde bulunmasa
bile sadece adı ile özdeş olarak cebir, şiddet ve tehdit
kavramlarını çağrıştırmaktadır. Marksist Leninist
bir devlet kurmak için başlattığı terör faaliyeti Eruh
baskını ile adını duyurmuş, bugüne kadar otuz binden
fazla insanımızın kanına girmiş, on binlerce gaziyi
kolsuz, bacaksız, gözsüz, kulaksız, dilsiz bir hayata mahkûm
etmiş, milyarlarca liralık tahribata ve zayiata sebep olmuştur.
PKK terör örgütü hedefine ulaşmak
güvenlik güçlerine verdiği zararın en az altı kat
fazlasını bölgede yaşayan Kürt kardeşlerimize
vermiştir. 3 günlük bebekten 80 yaşında nineye kadar 25 binden
fazla insanımızın kanına girmiştir.
PKK bugünkü gücüne cebir, şiddet
veya tehdit kullanarak ulaşmıştır. PKK'nın adı
uyguladığı cebir, şiddet ve tehdit, yani terör yöntemleri
ile eşdeğer hale gelmiştir.
PKK terör yöntemleri ile kullanarak
elde ettiği bu günü meşrulaştırmak istemektedir.
Yayınlarda PKK'nın adının kullanılması
işlediği terörü, olaylarını ve vahşetini hatırlatacaktır.
Tasarı
kanunlaştığı takdirde PKK ve diğer terör örgütleri
halkı cebir, şiddet ve tehdit yani terör yöntemlerinden doğrudan
veya dolaylı olarak yararlanarak hedefine ulaşma imkânı
verecektir.
Demokrasi, ifade hürriyetine
verdiği önem kadar demokratik değerleri ve halkı terör
yöntemlerine karşı, terör örgütlerinin doğrudan veya
dolaylı olarak cebir, şiddet ve tehdidine karşı
koruyabilmelidir.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra
sayılı kanun tasarısının, 7. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
MADDE 7 - 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır.
Mustafa Serdar Soydan
(Çanakkale) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Dilek Akagün Yılmaz, Uşak Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu maddede verdiğimiz
önerge hem bir gerçekliği ortaya koyuyor hem de ironik bir önerge
aslında.
Biz burada diyoruz ki: 3713
sayılı Terörle Mücadele Kanunu yürürlükten
kaldırılsın. Bunun ironik yanı şu: Artık terörle
mücadele edilmediği için bu ülkede, bu ülkeye o kadar zarar vermiş,
binlerce insanın ölümüne yol açmış, şiddete
başvurmayı asıl hedefi saymış PKK terör örgütüyle
artık mücadele edilmeyip müzakere edildiği için daha çok da PKK terör
örgütüyle mücadele etmek amacıyla çıkarılmış olan
Terörle Mücadele Yasasının artık bir anlamı
kalmamıştır diyoruz. Artık, Terörle Mücadele Yasası,
teröristlerle mücadele etmek için değil; aksine, cumhuriyet
yanlısı, Atatürk yanlısı, bu ülkenin
çağdaşlığından, ilericiliğinden ve bu ülkenin
geleceğinden yana olan Atatürkçülere ve cumhuriyetçilere karşı
bir saldırı yasası olarak düşünüldüğü için ve
kullanıldığı için, o nedenle Terörle Mücadele
Yasasının artık bir anlamı kalmamıştır.
Terörle mücadele edilmemektedir, müzakere edilmektedir. Aksine, halkla mücadele
edilmektedir, halk bu maddeden daha çok zarar görmektedir. O nedenle Bunun
kaldırılmasını istiyoruz. diyoruz. İronik yanı
bu arkadaşlar.
Diğer yandan, Terörle Mücadele
Yasası, gerçekten de pek çok antidemokratik hükmü
taşımaktadır. Terörle Mücadele Yasası
kalktığı takdirde, Türk Ceza Kanununda bizim ülkemizdeki
terörle mücadelenin yapılabileceği maddeler vardır. Terörle
Mücadele Yasasının kalkmasıyla beraber terör mahkemeleri
ortadan kalkacaktır, bu özel yetkili mahkemeler ortadan kalkacaktır,
doğal yargıç ilkesine aykırı bu mahkemeler ortadan
kaldırılacaktır. Onun için bu Terörle Mücadele
Yasasının ortadan kalkması gerekmektedir. Komisyonda
görüşürken bunu, arkadaşlarımız dediler ki: Biz, efendim,
sadece cebir ve şiddeti çıkardığımız için siz
bizi suçluyorsunuz, siz tümünün çıkartılmasını istiyorsunuz;
bu, bir çelişki değil midir? Hayır arkadaşlar, bu, bir
çelişki değildir. Siz, orada, PKK terör örgütünün cebir, şiddet
içermeyen her türlü eylemini serbest bırakmayı hedefliyorsunuz ama
biz diyoruz ki: Terör örgütü olan, şiddete başvuran her türlü
örgütlenmeyle, suç örgütüyle ilgili bizim Türk Ceza Kanunumuzda yeterince
düzenleme vardır; sizlere, daha çok, siyasal iktidara yol veren, siyasal
iktidarın mahkemesi hâline gelmiş olan terör mahkemelerinin ortadan
kaldırılması gerekir. İşte, bunun için, biz, bu
maddedeki önerimizi sunuyoruz sevgili arkadaşlar.
Bu maddeyi getirirken şöyle dendi:
Efendim, işte, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden çok
eleştiri alıyoruz, mahkûmiyet alıyoruz, bu nedenle bunu
getirdik. Peki -ben Sayın Bakana o zaman da söylemiştim- 2006
yılında bu Terörle Mücadele Yasasında bir değişiklik
yapılmış, 2006 yılında yok muydu Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinden mahkûmiyetlerimiz buna dayanarak? Ama o zaman da
yapılmadığına göre, şimdi bu gündeme getirildiğine
göre amaç çok açık bir şeydir biraz önce de söylediğimiz gibi-
terör örgütünün meşrulaştırılması ve
siyasallaştırılması söz konusudur.
Aynı şekilde, sevgili
arkadaşlar, bu tasarının 10uncu maddesiyle Türk Ceza Kanunu
madde 215teki suç ve suçluyu övme konusundaki düzenleme, kamu düzeni
açısından açık ve yakın bir tehlike olur ise
cezalandırılabileceğini söylüyor. Bu, ne demektir
arkadaşlar? Suç ve suçluyu övme konusundaki, cezalandırma konusundaki
yetkiyi, takdiri tamamen siyasallaşmış yargıya bırakıyorsunuz.
Buradan çıkan anlam şu: Açık ve yakın tehlike olarak, bu
size bağlı olan, iktidarın mahkemeleri olan mahkemeler
RECEP ÖZEL (Isparta)
İktidarın mahkemesi olmaz ya, Türk milletinin mahkemesi,
yargısı vardır.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) -
artık diyebilecekler ki: Ergenekon terör örgütünden mahkûm
olanları, Balyoz davasından mahkûm olanları eğer siz
överseniz sizi mahkûm ediyoruz ama PKK terör örgütü liderini, Abdullah
Öcalanı överseniz, açık ve yakın tehlike
olmadığı için artık, ondan dolayı mahkûm etmiyoruz.
İşte, bu madde buna hizmet etmek amacıyla getirilmiştir;
sayın denebilmesi için, Abdullah Öcalanı
meşrulaştırabilmeniz için, neredeyse artık onun bir terör
örgütünün başı olduğunu unutturup bir kahraman yapmak için
getirdiğiniz bir maddedir, yine PKK terör örgütüyle
yaptığınız anlaşma çerçevesinde.
Bunun yanında Türk Ceza Kanunu
madde 220yle getirmiş olduğunuz, diğer maddelerle uyum
sağlasın diye getirmiş olduğunuz 220deki bu düzenleme ise
kullanılması, uygulanması mümkün olmayan bir düzenleme
olduğu için, artık onu da bence madde metninden çıkarmanız
yerinde olacaktır sevgili arkadaşlar.
Hepinize çok teşekkür ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 7nci maddesiyle
değiştirilen 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun
6ncı maddesinin 2nci fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Halil Aksoy (Ağrı) ve arkadaşları
"Terör örgütlerinin şiddet
içeren yöntemlerine başvurmayı alenen teşvik eden bildiri ve
açıklamalarını basanlara veya yayınlayanlara eylemin
açık ve yakın tehlike oluşturması hâlinde 2 yıla kadar
hapis cezası verilir."
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Erol Dora, Mardin Milletvekili. (BDP sıralarından
alkışlar)
EROL DORA (Mardin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; İnsan Hakları ve
İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 7nci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz
değişiklik önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
tasarının 7nci maddesinde öngörülen değişiklikle, daha çok
basın-yayın alanı hakkında yeni bir düzenlemeye
gidilmiştir. Bu bağlamda, haberleşme hakkına dair Terörle
Mücadele Kanununun 6ncı maddesinde değişiklik
yapılmıştır. Ancak, yapılan bu yeni düzenlemede esasen
sadece ceza miktarının üst sınırında azaltmaya
gidilmiştir. Ceza üst sınırında bir azaltmaya gidilmiş
olması pratikte bir şeyi değiştirmeyecek, yasa
dışı örgütle ilgili yayınlanan bir haber veya açıklama
hâlen yargı kıskacında olacaktır.
Modern ve demokratik ülkelerde
haberleşme özgürlüğü en kutsal değerlerden biri olarak kabul
edilmektedir. Bu anlamda, tasarıdaki değişiklik haberleşme
özgürlüğünü tam olarak sağlamaktan uzaktır. Tasarıda
yapılan bu düzenlemeyle, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun
örgüt propagandasını düzenleyen 6ncı ve 7nci maddelerinde
düzenlenen, suçun unsurları bakımından cebir, şiddet ve
tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterme veya övme ya da bu yöntemlere
başvurmayı teşvik etme koşulları getirilerek
propaganda suçu tanımlanmaya ve yargının mevcut hükmünü
geniş yorumlayan, ifade özgürlüğünü ortadan kaldıran
uygulamasına bir sınırlama getirilmeye
çalışılmaktadır. Ancak meşru gösterme, övme
kavramlarının yeterli düzeyde somut olmadığını ve
bu kavramların yargı tarafından bu madde bağlamında
ifade özgürlüğüne müdahaleye yol açacak şekilde
yorumlanabileceğini düşünmek gerekmektedir.
Öngörülen düzenlemede suçun oluşma
şartlarına şiddet faktörünün de eklendiği söylenebilir
ancak unutulmaması gereken nokta, gerek şiddet unsurunun çok
geniş tutulması gerekse şiddete başvurmayı meşru
gösterme, övme ve teşvik etme gibi soyut ve cezai niteliğinin
kuşkulu olduğu ibarelerle düzenlenmesi yeni suistimallere kapı
aralayabilecektir. Bu tür muğlak ifadelerle bezeli bir düzenleme
demokratik bir zihniyetle hazırlanmış olmaktan uzaktır. Bu
tür ifadelerin yerine daha sade, anlaşılır ve net ifadelerin
kullanılması gerekmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
içtihatlarına uyma amacıyla hazırlanmış tasarı bu
hâliyle AİHM açısından bir kolaylık
sağlamayacaktır.
Değerli milletvekilleri, Terörle
Mücadele Yasasında düzenlenen propaganda suçu açısından
yalnızca yasanın mevcut sınırlarına dair bir çerçeve
çizilmiş, bu anlamda, yargının özellikle de Yargıtay
içtihatları bakımından uygulanmasına bir sınır
çizmiştir.
Bir giysi taşımak, bir rengi
üzerinde bulundurmak, müzik yayını yapmak hâlen suç olmaya devam
edecektir. Yöresel bir kıyafet, bir poşu, bir marş veya
şarkı hâlen propaganda fiilleri olarak karşımızda
durmaktadır. Propaganda suçu açısından her ne kadar cebir ve
şiddet unsuru ön plana çıkarılmışsa da bu konuda
yorumla genişletilebilecek, dolaylı olarak şiddeti meşru
gösterecek her türlü fiil konusunda da mahkemelere geniş takdir yetkisi
bırakıldığı ortadadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ifade, düşünce, toplanma, örgütleme özgürlüğünün
kullanılması önündeki ilgili tüm yasalardaki tüm engelleri
kaldıracak bir yasal düzenlemeyi yapma vakti gelmiştir. İnsan
hakları ihlalleri ile mücadelenin kuralları açık, kuşkudan
uzak bir şekilde yasaya ve güvenceye bağlanmalıdır. Bu,
Türkiye'nin demokratikleşmesi ve barışı için mutlak bir
zorunluluktur.
Artık, yapılması gereken
gerçek ve kapsayıcı bir demokratikleşme hamlesi
olmalıdır diyor, tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
8inci madde üzerinde dört adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 Sıra
Sayılı "İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü
Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 8 inci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mustafa Elitaş Mehmet Doğan
Kubat Hacı
Bayram Türkoğlu
Kayseri İstanbul Hatay
Türkan Dağoğlu Çiğdem Münevver
Ökten Adnan
Yılmaz
İstanbul Mersin
Erzurum
Ali Şahin Vedat
Demiröz Enver
Yılmaz
Gaziantep Bitlis İstanbul
Zeyid
Aslan
Tokat
MADDE 8- 3713 sayılı Kanunun 7
nci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiş ve aşağıdaki fıkra maddeye son
fıkra olarak eklenmiştir.
"Terör örgütünün; cebir,
şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek
ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde
propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın
ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı
oranında arttırılır. Ayrıca, basın ve yayın
organlarının suçun işlenmesine iştirak etmemiş olan
yayın sorumluları hakkında da bin günden beşbin güne kadar
adli para cezasına hükmolunur. Aşağıdaki fiil ve
davranışlar da bu fıkra hükümlerine göre
cezalandırılır:
a)
Terör örgütünün propagandasına dönüştürülen toplantı ve gösteri
yürüyüşlerinde, kimliklerin gizlenmesi amacıyla yüzün tamamen veya
kısmen kapatılması.
b)
Toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında gerçekleşmese
dahi, terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek
şekilde;
1. Örgüte ait amblem, resim veya
işaretlerin asılması ya da taşınması,
2. Slogan atılması,
3. Ses cihazları ile yayın
yapılması,
4. Terör örgütüne ait amblem, resim
veya işaretlerin üzerinde bulunduğu üniformanın giyilmesi."
"Terör örgütüne üye olmamakla
birlikte örgüt adına;
a) İkinci fıkrada
tanımlanan suçu,
b) 6 ncı maddenin ikinci
fıkrasında tanımlanan suçu,
c)
2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 28
inci maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan kanuna aykırı
toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılma suçunu,
İşleyenler hakkında,
Türk Ceza Kanununun 220 nci maddesinin altıncı fıkrasında
tanımlanan suçtan dolayı ayrıca ceza verilmez."
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra
sayılı kanun tasarısının 8 inci maddesi ile
değiştirilen 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7 nci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Halil Aksoy İbrahim
Binici Nazmi
Gür
Ağrı Şanlıurfa Van
Murat Bozlak İdris
Baluken Abdullah
Levent Tüzel
Adana Bingöl İstanbul
"Terör örgütlerinin şiddet içeren yöntemlerini
doğrudan teşvik edecek şekilde propagandasını yapan
kişi eylemin açık ve yakın tehlike oluşturması hâlinde
bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır."
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra sayılı
kanun tasarının, 8. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Mustafa Serdar Soydan Mevlüt Dudu
Uşak Çanakkale Hatay
Aytun Çıray Uğur
Bayraktutan Ali
Rıza Öztürk
İzmir Artvin Mersin
MADDE 8 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu
yürürlükten kaldırılmıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun
Tasarısının 8. Maddesinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Oktay
Vural Mehmet
Günal
Konya İzmir Antalya
Mehmet Erdoğan Oktay Öztürk Mustafa
Kalaycı
Muğla Erzurum Konya
Alim Işık
Kütahya
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Faruk Bal, Konya Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
FARUK BAL (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; huzurunuzdaki kanun
tasarısının bu maddesi terör örgütünün faaliyetleriyle ilgili
bir maddedir.
Terör örgütü terör faaliyeti yapar.
Terör faaliyeti dediğimiz: Cebir, şiddet ve tehdit ile devletin organlarına,
millete ve bireyin temel hak ve hürriyetlerine karşı insanlık
dışı bir suç işler. Onun için terör örgütünün gözü kördür,
onun için terör bir beladır; terör, ülke, millet ve birey
açısından bir felakettir.
Şimdi, bu tasarıyla, terör
örgütünün yandaşlığını yapmış, terör
örgütüne destek olmuş, terör örgütünün propagandasını
yapmış olan kişilere Aferin, iyi
yapmışsınız. Bu iyi yapışın neticesinde ben
sizi ceza almaktan veya cezai müeyyideden kurtarıyorum. demek
istiyorsunuz. Hangi hakla bunu yapıyorsunuz? Terörde yaralanmış,
terör olayları nedeniyle yaralanmış insanın
yarasını siz mi sardınız? Terör örgütünün
saldırılarıyla organını kaybetmiş, kolunu,
bacağını kaybetmiş insanların yarasını siz
mi sardınız? Şehit olmuş, kara toprağa
düşmüş, gencecik bedenini toprağa vermiş olan kişinin
acısını, yasını siz mi tuttunuz? Bütün bunların
elbette anası ağladı. Ananın hakkını siz burada
nasıl heder ediyorsunuz? Siz bu hakkı nereden alıyorsunuz? Bu
bir kul hakkıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu kapsam içerisinde değerlendirdiğimizde Türkiye,
bilinen adlarıyla PKK, DHKP-C gibi Marksist-Leninist bir sürü terör
örgütünün hedefi hâlindedir. Bu hedef içerisinde en ağır, en acı
zararı da PKK terör örgütünden çekmiştir. 2002 yılında dile
pelesenk olan bir tabirle 30 bin kişinin katline, şehit olmasına
sebep olmuş bir örgütten bahsediyoruz ve belki bir o kadar insanın da
gazi olması gibi bir sonucu elde etmiş olan şer bir örgütten
bahsediyoruz. 30 bin kişi rakamını kabul ettiğimizde
-şimdi 40 bin diye ifade ediliyor- PKKnın şehit ettiği -asker,
polis- güvenlik güçlerinin sayısı 5 bin civarındadır,
geriye kalan kısmı, PKKnın tahakkümünü kabul etmeyen,
güneydoğuda yaşayan, bin yıllık kardeşlik hukuku ile
bu ülkenin bölünmez bütünlüğüne milletiyle, toprak bütünlüğüyle sahip
çıkan ve dolayısıyla PKKya karşı evladını,
ırzını, namusunu ve PKKya karşı
toprağını, odununu, ocağını koruyan
insanlardır. Bunların akıttığı kanın
hesabını sizin sormanız gerekirken, şimdi onlara mücadele
yerine mütarekeye başladınız.
Uluslararası belgeleri gerekçe
gösteriyorsunuz, bunda da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini
gerekçe gösteriyorsunuz. Sayın Bakan, terörle mücadelede Avrupa o kadar
şedit hükümler ifade etmiştir ki mücadele de değil, combating
of terrorism diye bir tabir kullanmaktadır. Combating kelimesinin
anlamı çatışmadır, çatışma, mücadele de
değil, çatışma, çarpışmadır. Avrupa
mantığı kendi ülkesine, kendi insanlarına, kendi
vatandaşlarına bir saldırı olduğunda onunla
çatışıyor, çarpışıyor; siz kucaklaşıyorsunuz,
barışıyorsunuz. Bunu bir de İnsan Hakları
Sözleşmesine bağlı tutuyorsunuz. Şimdi soruyorum: El Kaide
de bir terör örgütüdür. Amerikada, bırakın El Kaidenin
propagandasını yapmayı falan, telefonda konuştuğunuz
zaman El Kaide lafı bir geçsin, mesajlarınızda bir El Kaide
lafı geçsin, kendinizi Guantanamoda bulursunuz.
Şimdi, ortada terörle mücadele
böyle iken, siz terörizmle mücadelenin altyapısı olan, terörist
besleyen ya da terörist yetiştiren imkânları cezalandırmak
yerine onları serbest bırakmak ve onlara cezai müeyyide uygulamamak
gibi bir kanun tasarısıyla yüce Meclisin huzurundasınız. Bu
yüce Meclis, Sayın Bakan, güneydoğuda yaşayan kardeşlerimiz
dâhil olmak üzere
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FARUK BAL (Devamla)
bir
Kurtuluş Savaşı sonunda devlet kuran Meclistir; devleti
parçalamaya bu Meclisi alet etmemeniz gerekir. (MHP sıralarından
alkışlar)
TANJU ÖZCAN (Bolu) Karar yeter
sayısı istiyorum.
BAŞKAN Evet, önergeyi
oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar
yeter sayısı yoktur.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
23.17
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.23
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90ıncı
Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
Konya Milletvekili Faruk Bal ve
arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım. Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge
reddedilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
445 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
8inci madde üzerindeki diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra
sayılı kanun tasarısının, 8. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Uğur
Bayraktutan (Artvin) ve arkadaşları
Madde 8- 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Uğur Bayraktutan, Artvin Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin)
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 445 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 8inci maddesi üzerinde
verilen önerge üzerine konuşma yapmak için huzurunuzda bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, sözlerime başlamadan
evvel ceza yargılamasının temel kurallarından birini
hatırlatmak istiyorum. Bize hukuk fakültelerinde şunu öğrettiler:
Bunlardan en önemlisi Şüpheden sanık yararlanır. deniliyordu. Ceza
yargılamasının en temel kurallarından bir tanesi budur.
Bir
başka kural Adalet mülkün temelidir. Bundan hareket ederek yıllarca
hukukçuluk yaptık, yargılamalarda bulunduk.
Bir
başka temel kural da yasa dışı yoldan elde edilen
delillerin zincirleme fonksiyonudur.
Bunları
neden hatırlatma yaptım? Şimdi gelinen tabloda, mevcut
yargılamalardaki mahkemeleri gördüğümüz zaman bu üç ana kuralın
da ne yazık ki ihlal edildiği gerçeğiyle karşı
karşıyayız.
Bugün
Türkiyede, Sayın Bakan, bir gerçek var. Bunlardan bir tanesi, artık
adliyelerdeki Adalet mülkün temelidir. yazan yazıları indirip
Adalet zulmün temelidir. yazısını koyarsak daha
yakışır diye düşünüyorum.
Diğer
yargılama tekniklerinden bir tanesi de Şüpheden sanık
yararlanır. ilkesinin ne yazık ki gerçeği
yansıtmadığını artık Türkiyede yapılan
bütün yargılamalarda, birçok yargılamalarda
Tabii, bunu genelleme yapmak
doğru değildir ama şüpheden ne yazık ki ülkemizde
sanık yararlanmamaktadır, şüpheden hâkimler
yararlanmaktadır, böyle bir yargılama teknikleri vardır.
Bir
diğer husus da yasa dışı yoldan elde edilen delillerin
zincirleme fonksiyonudur. Bütün adil yargılamalarda elde edilmesi gereken
husus şudur: Yasa dışı yoldan elde edilen hiçbir delili
adil yargılamada hiçbir şekilde delil olarak nitelendiremezsiniz. Ama
ne yazık ki şimdi, burada, özel yetkili mahkemelerdeki yargılama
süreçlerinde
Geçmişlerine baktığımız zaman
sıkıyönetim mahkemelerinden bu tarafa doğru gelen,
arkasından devlet güvenlik mahkemeleriyle devam eden, arkasından da
özel yetkili mahkemeler süreciyle giden ve bugün kadük olduğu iddia edilen
terörle mücadele mahkemeleriyle devam eden bir yargılama süreciyle ne
yazık ki karşı karşıyayız.
Daha
önceden şöyle bir şehir efsanesi vardı değerli
arkadaşlarım: Özellikle askerî mahkemelere ilişkin bize hukuk
fakültelerinde şöyle bir şey söylemişlerdi: Askerî bandonun
yapmış olduğu müzik ne kadar müzikse askerî mahkemenin
dağıttığı adalet de o kadar adalettir. Şimdi, bu
yargılamaları gördükten sonra, Sayın Başkan, askerî
mahkemelere haksızlık ettiğimizi düşünüyoruz. Neden? Emrin
olduğu yerde bile adaletin ne kadar ölçüde arandığını,
adil yargılamanın olduğunu, bugün özel yetkili mahkemelerdeki
yargılama tekniklerini gördüğümüz zaman, bu yapılmış
olan sözü kim söylemişse o mahkemelere haksızlık ettiği
gerçeğiyle karşı karşıyayız.
Neden
bunu söylüyoruz? Bakın, biz bu yasayı getirdik, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi standartları ve normlarına ilişkin
ülkemizin karşılaşmış olduğu sorunları
ortadan kaldıralım diye. Ama, şimdi, buradaki yargılama
tekniklerini gördüğünüz zaman, ne yazık ki AİHMi bu konuda
önümüzdeki süreçte ikna edemeyeceğimizi, yeni beşinci,
altıncı yargı paketlerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi huzuruna
geleceğini görüyoruz. Neden görüyoruz? Uzun tutuklamayla ilişkin
sorunları ne yazık ki halledemiyoruz.
Bakın,
değerli arkadaşlarım, bugün hiçbir yargılama tekniği içerisinde on yıla yaklaşan
tutukluluk süreleri normal bir adil yargılamanın olduğu bir ülke
yargılamasında göz önüne alınamaz. Bugün Silivrideki
yargılamalarda, diğer yargılamalarda beş yıldır,
altı yıldır süren yargılamalar var. Beş yıl,
altı yıl değerli arkadaşlarım, düşünebiliyor
musunuz? Altı senedir o cezaevlerinde yatan insanlar var, biz hâlen o
mahkemelerde adalet arıyoruz. Buraya çıkan bütün
arkadaşlarım, CHPdeki, MHPdeki, diğer gruplardaki
arkadaşlar şu tutuklu milletvekillerinin sorunlarını burada
anlatmaktan dillerinde tüy bitti, bunu ne yazık ki sizlere
anlatamıyoruz gelinen noktada.
Bakın, oradaki yargılanan insanlar kitap yazmaya
başladılar Sayın Bakan. Bu, Haberalın yazmış
olduğu kitap. Bunu cumhuriyet savcılarına anlatamadı. Bu
kitabın içerisindeki bir pasajı dün dağıttılar bize.
Şunu okumak istiyorum, buradaki iddialardan bir tanesini, çok değerli
cumhuriyet savcımızın iddialarından bir tanesini. Diyor ki:
Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgülün bir telefon
görüşmesinde müvekkilimiz Profesör Doktor Mehmet Haberala duyduğu
saygıya istinaden Ben başbakan olacağım ama benim
başbakanım da sizler olacaksınız. şeklindeki nezaket
içeren beyanını dahi mütalaada müvekkilimizin örgütün amaçları
doğrultusunda siyasileri yönlendirdiğinin delil olarak gösterilmesi
son derece gülünç bir iddiadır. Düşünebiliyor musunuz, iddialardan
bir tanesi bu Sayın Bakan.
Şimdi ne yapıyor? Burada tutuklu olan kişiler
bunları yargılama makamlarına, iddia makamlarına
bunları anlatamıyorlar. Bu mütalaalarla karşı
karşıyayız. Yani hukuk, adalet her gün birilerine lazım
olabilir. Bu gerçekleri dile getirmeye çalışıyoruz ama ne
yazık ki bu gerçeklere ilişkin ileri sürülen bütün hususlar
yargılama makamları tarafından göz ardı ediliyor. Biz
Silivrideki yargılamalar konusunda mahkemelerin objektif ölçülerden uzak
olduğu kanısındayız. Yargılamaların adil
olmadığını biliyoruz. Sizler de biliyorsunuz bunu. Ben size
sadece Adalet Bakanı demiyorum, siz aslında özel yetkili Adalet
Bakanısınız. Bu ülkede özel yetkili mahkemeler var, özel
yetkili adalet bakanları da var.
Mustafa Kemal Atatürkün Adalet Bakanı Mahmut Esat
Bozkurtun cumhuriyet savcılarına söylediği bir söz var. Diyor
ki: Meriç kıyılarında çalışan Türk köylüsünün
kaybolan sabanından tutunuz da bu vatanda yaşayanların
uğrayacağı en ufak haksızlıktan, hatta Bingöl
dağlarının ıssız kuytularında nafaka bekleyen
öksüzlerin gözyaşlarından siz sorumlusunuz. Mustafa Kemalin Adalet
Bakanı cumhuriyet savcılarına diyor. Sizi merak ediyorum, siz
cumhuriyet savcılarına ne diyorsunuz Sayın Bakan.
Saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra
sayılı kanun tasarısının 8 inci maddesi ile
değiştirilen 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7 nci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Halil Aksoy (Ağrı) ve arkadaşları
"Terör örgütlerinin şiddet
içeren yöntemlerini doğrudan teşvik edecek şekilde
propagandasını yapan kişi eylemin açık ve yakın
tehlike oluşturması hâlinde bir yıldan üç yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen İdris Baluken, Bingöl Milletvekili.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
İnsan Hakları ve İfade
Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine, 8inci maddede
partimizin verdiği önerge üzerine söz almış bulunmaktayım.
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Kamuoyunda belirtildiği
şekliyle dördüncü yargı paketi üzerinde konuşacağız.
Asıl soruna eğilmediğimiz için, muhtemeldir ki şimdilik
dördüncü yargı paketini görüşüyoruz, önümüzdeki günlerde bu
yargı paketlerinin sıra sayı numaraları artacak,
kamuoyundaki adlandırmaları artacak ve burada tekrar
görüşeceğiz.
Şimdi, bugünkü tabloyu ben
kısaca şöyle özetlemek istiyorum, sorunun asıl
kaynağına inmediğimiz için tıptan bir benzetme yapmak
istiyorum: Ortada bir sorun var. Terörle Mücadele Kanunu gibi antidemokratik,
her türlü hukuku yok eden, keyfiyeti getiren bir kanun ortada duruyor, Türk
Ceza Kanununun özgürlükleri kısıtlayan bütün maddeleri ortada
duruyor, biz de burada getirilmiş palyatif birtakım çözümleri
tartışıyoruz. Yani, vücudun bir yerinde bir hastalık var,
bu hastalığı tedavi etmeye yönelik ciddi, radikal birtakım
kararlar almıyoruz. İktidar partisi AK PARTİ bu
hastalığın yaratmış olduğu ağrıya
yönelik bir ağrı kesici paketi buraya getirmiş ki bu
ağrı kesici paket de yanlış bir tercihle buraya
getirilmiş, bu ızdırabı tamamen ortadan kaldıracak
şekilde buraya getirilmemiş. Biz, Barış ve Demokrasi
Partisi olarak Bu hastalığı radikal şekilde tedavi
edinceye kadar doğru ağrı kesiciyi kullanalım. diyoruz.
Hadi, yetersiz geliyorsa bu ağrı kesiciye yeni ağrı
kesiciler ekleyelim diyoruz. Böylelikle ızdırabı en azından
kontrol altına alıp hastalığa yönelelim diyoruz. Diğer
muhalefet partileri de İktidar partisinin getirmiş olduğu bu
ağrı kesiciyi de keselim. Bu ızdırap aynı
şekilde, daha şiddetli bir şekilde hissedilsin. diyorlar. Yani,
bugünkü yaptığımız görüşmelerin tamamını bir
tıpçı olarak baktığım zaman bu şekilde görüyorum.
Bu ülkede düşünce
özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün, örgütlenme özgürlüğünün
önündeki engeller kaldırılmadığı sürece gerçek anlamda
demokratik bir hukuktan bahsetmek mümkün değildir. Basın
özgürlüğüyle ilgili, siyaset yapma özgürlüğüyle ilgili ciddi
yasaları bu Mecliste ele almadığımız sürece toplumun
kanayan yarası hâline gelmiş bu hukuksuzlukları ortadan
kaldırmamız mümkün değildir.
Şimdi, bu maddeye
baktığımız zaman, yine, siyasallaşmış bir
yargıya ucu açık ifadelerle olağanüstü yorum yapan birtakım
cümleler, birtakım düzenlemeler var. Yani terör kavramının
terörizm kavramının şiddet kavramının artık
bu ülkedeki yargı tarafından nasıl
kullanıldığını herhâlde bilmeyeniniz yoktur. Mevcut
davalarda öğrencisinden sendikacısına kadar, milletvekilinden
belediye başkanına kadar, akademisyeninden yazarçizerine kadar
herkesi terörist olmakla suçlayan ve bu nedenle cezaevine atan bir hukuk
sistemine, bir yargı sistemine, deyim yerindeyse, bu tasarı tekrar
pas atıyor.
Getirmiş olduğu düzenlemede
şalvar giymekten tutun da poşu takmaya kadar, işte Kürtlerin
ulusal kıyafetlerinden tutun da sarı, kırmızı,
yeşil bir fular takmaya kadar her şeyi terörizm kavramı
içerisine sokan bir düzenlemeyle karşı karşıyayız.
Zaten, bugüne kadar yargı bu tarz uygulamalar neticesinde bu
hukuksuzlukları ortaya koydu. Yani, bugüne kadar yargının
yaptıklarına baktığımız zaman bir akademisyenin
uluslararası bilimsel ortamlarda katılmış olduğu
toplantılardan tutalım da bir kişinin telefon taşımamasına
kadar suç unsuru sayan, terörizm kavramıyla ilişkilendiren
uygulamalarına denk geldik. Bir öğrencinin federal Kürdistan
bölgesindeki bir üniversiteye gittiği için, orada araştırma
yaptığı için terörizm suçlamasıyla
yargılandığı bir pratikle karşı karşıyayız.
Kendi seçim bölgemde, benim seçim büroma geldiği için müebbet hapis cezasına
çarptırılan sanıkların mağduriyetiyle karşı
karşıyayız. Dolayısıyla, bu uygulamalar devredeyken,
bu uygulamalar söz konusuyken böyle muğlak ifadelerle tekrar yargıya
bir alan yaratmak bizce sorunu çözmekten çok derinleştirmeye yarar.
Tekrar ifade ediyorum: Terörle Mücadele
Kanununun kaldırılması, TCKnın bütün antidemokratik
uygulamalarının kaldırılması bu
hastalığın asıl tedavisidir. Bütün Meclisi bu asıl
tedavi konusunda biraz daha düşünmeye, biraz daha çabaya davet ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 Sıra
Sayılı "İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü
Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 8 inci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Mustafa Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları
MADDE 8- 3713 sayılı Kanunun
7 nci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiş ve aşağıdaki fıkra maddeye son
fıkra olarak eklenmiştir.
"Terör örgütünün; cebir,
şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek
ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde
propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın
ve yayın yolu ile işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı
oranında arttırılır. Ayrıca, basın ve yayın
organlarının suçun işlenmesine iştirak etmemiş olan
yayın sorumluları hakkında da bin günden beşbin güne kadar
adli para cezasına hükmolunur. Aşağıdaki fiil ve
davranışlar da bu fıkra hükümlerine göre cezalandırılır:
a) Terör
örgütünün propagandasına dönüştürülen toplantı ve gösteri
yürüyüşlerinde, kimliklerin gizlenmesi amacıyla yüzün tamamen veya
kısmen kapatılması.
b) Toplantı
ve gösteri yürüyüşü sırasında gerçekleşmese dahi, terör
örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde;
1. Örgüte ait amblem, resim veya işaretlerin
asılması ya da taşınması,
2. Slogan atılması,
3. Ses cihazları ile yayın
yapılması,
4.
Terör örgütüne ait amblem, resim veya işaretlerin üzerinde bulunduğu
üniformanın giyilmesi.
"Terör örgütüne üye olmamakla
birlikte örgüt adına;
a) İkinci fıkrada
tanımlanan suçu,
b) 6 ncı maddenin ikinci
fıkrasında tanımlanan suçu,
c)
2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 28
inci maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan kanuna
aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılma suçunu,
İşleyenler hakkında,
Türk Ceza Kanununun 220 nci maddesinin altıncı fıkrasında
tanımlanan suçtan dolayı ayrıca ceza verilmez."
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Takdire bırakıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılıyoruz Sayın Başkanım.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
5237 sayılı Türk Ceza
Kanununun 220 nci maddesinin altıncı fıkrasında,
"Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen
kişi, ayrıca örgüte üye olmak suçundan da
cezalandırılır. Örgüte üye olmak suçundan dolayı verilecek
ceza yarısına kadar indirilebilir." hükmüne yer verilmiştir.
Madde hükmünden de açıkça
anlaşıldığı üzere, sanığın Kanunun 220
nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca
cezalandırılabilmesi için "örgüt üyesi olmaması"
gerekmektedir. Örgüt üyesi olmayan kişinin Türk Ceza Kanununun 220 nci
maddesinin altıncı fıkrasına göre
cezalandırılabilmesi için "örgüt adına bir suç"
işlemesi zorunluluğu bulunmaktadır. İşlenen bu suçun
niteliği konusunda maddede bir açıklık
bulunmadığından örgüt adına herhangi bir suçun
işlenmesi durumunda Türk Ceza Kanununun 220 nci maddesinin
altıncı fıkrasındaki suç oluşmaktadır. Buna göre,
kişinin Terörle Mücadele Kanununun 6 ncı maddesinde düzenlenen terör
örgütünün bildiri ve açıklamalarını basma ve yayma veya 7 nci
maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen propaganda
suçlarını işlemesi durumunda ayrıca bu kişi örgüt
üyeliğinden de cezalandırılmaktadır. Yine aynı
şekilde, örgüt üyesi olmayan sanığın, örgütün
çağrı veya talimatları üzerine düzenlenen gösteriye
katılarak bir suç işlemesi halinde de, işlemiş olduğu
diğer suçların yanında ayrıca, örgüte üye olmamakla
birlikte örgüt adına suç işleme suçundan da
cezalandırılmasına karar verilmektedir.
Türk Ceza Kanununun 220 nci maddesinin
altıncı fıkrasının uygulanması
sırasında, yukarıda sayılan suçların işlenmesi
durumunda, kişinin asıl işlediği suç nedeniyle aldığı
cezanın, Türk Ceza Kanununun 220 nci maddesinin altıncı
fıkrası uyarınca alacağı cezadan çok daha az
olması nedeniyle adil olmayan sonuçlar ortaya çıkmaktadır.
Yaşanan bu sorunun çözümü
amacıyla Terörle Mücadele Kanununun 6 ncı maddesinin ikinci
fıkrasında tanımlanan terör örgütlerinin bildiri ve
açıklamalarını basmak ve yayınlamak suçunu, aynı
Kanunun 7 nci maddesinin ikinci fıkrasındaki terörün
propagandası suçunu ve 2911 sayılı Kanunun 28 nci maddesinin
birinci fıkrasındaki kanuna aykırı toplantı ve gösteri
yürüyüşüne katılma suçunu işleyenler hakkında ayrıca
terör örgütüne üyelikten dolayı ceza verilmeyeceği yönünde düzenleme
yapılmaktadır.
Öte yandan, işlenen suçun
patlayıcı madde bulundurma, mala zarar verme, kasten yaralama, görevi
yaptırmamak için direnme, genel güvenliği kasten tehlikeye sokma gibi
cebir ve şiddet içeren suçlar olması durumunda kişi, ayrıca
örgüt üyeliğinden cezalandırılacaktır.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde
kabul edilmiştir.
9uncu maddede iki adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 9. Maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini saygıyla
arz ve teklif ederiz
MADDE 9- 26.9.2004 tarihli 5237
sayılı Türk Ceza Kanununun 94. Maddesine aşağıdaki
fıkra eklenmiştir.
(6) Bu suçlardan dolayı
zamanaşımı işlemez
Dilek Akagün Yılmaz Ali Rıza Öztürk Kamer Genç
Uşak Mersin Tunceli
Levent Gök Tufan
Köse Ali
Serindağ
Ankara Çorum
Gaziantep
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 9. Maddesine Türk Ceza Kanunu
94. Maddede öngörülen aşağıdaki değişikliklerin değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
TCK'nin 94. Maddesinin
başlığı "İşkence ve Zorla Kaybetme
Suçu" olarak değiştirilmiştir. Madde 94, 1.
Fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkralar
eklenmiştir.
(2)
Zorla kaybedilme; kişilerin devlet otoritesi tarafından veya devletin
sorumluluğu altında hareket eden aktörler olan askerler, kolluk
kuvvetleri, para militer güçler, sivil polisler, korucular tarafından
kaybedilmesi suçunu teşkil eder. Devletin egemenlik alanı içinde yaşayan
herkesin yaşam hakkını koruma görevini yerine getiremediği
hallerde bu suç oluşur.
(3) Zorla
kaybetme suçu, kişinin tutuklanmış, gözaltına
alınmış, para militer güçler veya devlet güvenlik güçlerince
zorla kaçırılmış veya başka yollarla
özgürlüğünden yoksun bırakılmış olması yasa
dışı olarak, alıkonularak bu hususlar kapsamında
kişinin akıbeti hakkında bilgi verilmemesi ve kişiye ait
bedenin bulunamaması şeklinde gerçekleşir.
(4)
Bu suçun işlenişine iştirak eden diğer kişiler de kamu
görevlisi gibi cezalandırılır.
(5)
Zorla kaybetme sonucunda ölüm söz konusu değilse on yıldan on
beş yıla kadar ağırlaştırılmış
hapis cezası uygulanır.
(6) Zorla
kaybetme sonucunda ölüm meydana gelmişse,
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına
hükmolunur.
(7) Bu suçtan dolayı
zamanaşımı işlemez.
Nazmi Gür İdris
Baluken Sırrı
Sakık
Van Bingöl Muş
Erol Dora Hasip
Kaplan
Mardin Şırnak
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI
KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Nazmi Gür, Van
Milletvekili.
NAZMİ GÜR (Van) Çok teşekkürler Sayın
Başkan.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, görüşülmekte olan yasa
tasarısının 9uncu maddesi üzerine verdiğimiz
değişiklik önergemiz üzerine söz almış bulunmaktayım.
Dördüncü yargı paketi, özellikle Sayın
Bakanın büyük çabalarıyla, gerek Brükselde gerek Strazburgta,
Ankarada, komisyonlarda, KPKda gerçek bir reform olarak bize
anlatılmıştı, kamuoyuna da esasında öyle
yansıtılmıştı ve hem kamuoyunda hem Avrupa
Birliği çevrelerinde hem de bizde, işin doğrusu, gerçek bir
yargı reformu geliyor, bu dördüncü yargı reformu, hiç olmazsa,
Türkiyenin en çok aksayan ve en çok değiştirilmesi gereken, reforma
ihtiyaç duyulan yargının, böylece, bu pakette, en azından -adı da üzerinde, dördüncü yargı
paketi deniliyordu- gerçek reformların, değişiklerin yapılması
beklentisini yarattı ve Sayın Bakan o kadar iyi
çalıştı ki gerçekten hepimizde oldukça yüksek beklentiler
oluştu. Şimdi biz, elimizdeki bu torba kanunla aslında
gerçeğin böyle olmadığını, bunun tümüyle bir
makyajlama operasyonu olduğunu ve işin esasına yani gerçek yargı
reformuna girilmediğini bu yasanın gerekçesinde de görebiliriz.
Değerli arkadaşlar, bu yasanın
gerekçesinde tam üç kez, üç ayrı yerde ki beş paragraflık bir
gerekçedir bu ama üç ayrı cümleyle ülkemizin AİHM önündeki biriken
davaları nedeniyle bozulan imajını düzeltmek amacıyla
Orada
AİHMin de tabii bir baskısı var, özellikle Türkiyeden ve
Rusyadan çok sayıda dava gidiyor. Hukuk ihlalleri nedeniyle, bozuk olan
yargı sistemleri nedeniyle çok sayıda dava gidiyor. Bu davaların
böylece azaltılabileceği ve Türkiye'nin bu yolla da imajını
düzeltebileceği iddiası var. Bunu gerekçe söylüyor, ben söylemiyorum.
Gerekçede tam 3 kez Türkiye'nin -ülkemizin- AİHM kararları
açısından görünümünün daha iyi bir noktaya taşınabilmesi
mümkün olacaktır. diyor. Cümle aynen böyle.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
işin esasına girmeden, gerçek bir yargı reformu
gerçekleştirmeden yargının
bağımsızlığını, yargıçların gerçek
anlamda yasal güvencesini sağlamadan, bağımsız bir
yargıyı oluşturmadan, adli yargılanma hakkını
getirmeden Türkiyeden AİHMe dava akışını durdurmanın
imkânı yoktur. Hele hele Türkiyedeki bütün kozmetik
fabrikalarının boyalarını da getirseniz Türkiye'nin
AİHM önündeki bu bozuk
imajını değiştiremezsiniz. Bu tür yaklaşımlarla
da, palyatif çözümlerle de Türkiye'nin AİHM önündeki imajını
düzeltmenin imkânı yoktur.
Bu nedenle biz diyoruz ki Sayın
Bakan: Gelin, artık bu sıralı yani beşinci,
altıncı, yedinci yargı paketinden -belki yüzüncü yargı
paketine kadar yolu vardır- bundan vazgeçelim. Türkiyede yargının
esaslı bir işleyişi için esaslı bir reforma ihtiyacı
var. Sadece hâkimlerin, savcıların özlük ve çalışma
koşulları değil; orada karar verirken, yargı
oluştururken, adalet oluştururken fiziki koşulları
değil ve fakat adil yargılanma hakkı açısından, bütün
yurttaşlar açısından yargının gerçek bir düzenlemeye
ihtiyacı var, gerçek bir reforma ihtiyacı var. Bu reformu hep
birlikte bu Parlamento gerçekleştirsin.
Bu nedenle, değerli
arkadaşlar, bütün diğer fiillerin dışında özellikle
işkence suçunun bu yasayla birlikte zaman aşımından
çıkarılması kaldı ki olumlu bir yaklaşımdır,
son derece sevindirici bir konudur ama bu zaman aşımı süreleri
açısından insanlığa karşı işlenmiş
diğer suçlar konusunda da bizim bu değişikliğe
ihtiyacımız var. Bizim bu konuda sunduğumuz değişiklik
önergesinde özellikle Roma statüsüyle kurulan uluslararası ceza
mahkemesindeki insanlığa karşı işlenmiş bütün
suçların zaman aşımı ilkelerini kendi iç hukukumuza
taşımamız gerekiyor.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 9. Maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini saygıyla arz ve teklif ederiz
MADDE 9- 26.9.2004 tarihli 5237
sayılı Türk Ceza Kanununun 94. Maddesine aşağıdaki
fıkra eklenmiştir.
(6) Bu suçlardan dolayı
zamanaşımı işlemez
Kamer Genç (Tunceli) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Kamer Genç, Tunceli Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 445 sıra sayılı Yasa
Tasarısının 9uncu maddesinde verdiğimiz önerge üzerinde
söz almış bulunuyorum. Saygılar sunuyorum.
9uncu maddede söz konusu olan
işkence suçlarından dolayı zaman aşımının
işlememesi hususu getirilmiştir. Aslında bu yerinde bir madde.
Burada suç denilmiş, biz burada suçlar kelimesini ilave ediyoruz.
Ancak yani, tabii, AKP kanunları doğru dürüst incelemediği için
hep parça parça getiriyor. Suçlarda, işkence suçlarında zaman
aşımı yoktur. diyorsunuz ama daha 95inci maddede de
ağırlaştırılmış işkence suçları
var. Ona niye Zaman aşımı işlemez. diye bir hüküm
getirmediniz? Aslında biz öyle bir önerge verdik ama maalesef, işte, Divandaki
Kanunlardan arkadaşlarımız Yok, bu 2 madde. deyince kabul
etmediler. Herhâlde bir süre sonra bunu da getireceksiniz.
Değerli milletvekilleri, tabii,
AKPyle beraber Türkiyede hem rejim tehlikeye girdi hem insanlar gerildi. Ben siyasi
hayatımda bu kadar, bu iktidar grubuna karşı olan hiçbir kin ve
nefret duygusunu duyduğum bir iktidar olmamıştır. Çünkü
neden? Ülkeyi doğru yönetmiyorlar, ülkeyi bir kardeş kavgasına
götürüyorlar, ülkede daima doğrular söylenmiyor.
Şimdi, deniliyor ki: Efendim, biz
açılıma gidiyoruz da siz bizi desteklemiyorsunuz. Yahu senin
kıblen belli değil ki kardeşim. Evvela kıbleni düzelt de
ondan sonra ben senin ne ettiğini
Tayyip Erdoğan ne diyor? Efendim,
bu, Parlamentonun işi değil. Cemil Çiçek ne diyor? Bu,
Parlamentonun işi değil. Bir bakıyorsun, ertesi gün
Parlamentonun işi. Senin hangi lafına güvenelim arkadaş? Evvela
bir onu söyle de biz ona göre hareket edelim. Bir gün şöyle diyorsun,
ertesi gün öyle diyorsun.
Şimdi, bir şey sormak
istiyorum bu Hükûmetin mensuplarına: 12 Haziran seçimlerinden önce Tayyip
Erdoğan önce Erbile gitti, Barzaniyle görüştü. Arkasından da
Osloda PKKyla görüştü. Ondan sonra da 12 Haziran seçimleri
yapıldı. Seçimler 12 Hazirandaydı fakat 16 Hazirana kadar PKK
eylemsizlik kararı aldı. Peki, PKKnın bu eylemsizlik
kararını alması karşılığında siz
PKKyla ne pazarlık yaptınız?
RECEP ÖZEL (Isparta) Hiçbir
pazarlık yok.
İşkence suçuyla bunun ne
alakası var şimdi?
KAMER GENÇ (Devamla) Senin şimdi
aklın ermiyor.
Şimdi, onun için,
dolayısıyla, evvela bu pazarlığı söyleyin. Siz
şimdi perde arkasında ne pazarlık
yaptığınızı söylemiyorsunuz, gizliyorsunuz.
Abdullah Öcalanın 21 Martta
Diyarbakır Meydanında okunan mektubu çok açık. Tayyip
Erdoğan da Abdullah Gül de bu mektubu tasvip ettiler. Orada diyor ki: Laik
Türkiye Cumhuriyeti rejimi bir işkence rejimidir artık biz bu rejimi
ortadan kaldıracağız, yerine İslam bayrağı
altında bir rejim getireceğiz.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Nerede onu demiş? Sen nereden
KAMER GENÇ (Devamla) Arkadaşlar,
analar ağlamasın, doğru da ama hem analar ağlamasın
hem millet ağlamasın. Eğer bir millet ağlarsa daha kötü
olur. Biz ne millet ağlasın diyoruz ne analar ağlasın
diyoruz.
Şimdi, eğer siz Türkiye
Cumhuriyetini kaldırıp da İslam bayrağı altında
eğer yeni bir devlet getirirseniz ve Türkiyenin
Zaten yapılan
hesapları da biliyoruz. Dolayısıyla o zaman böyle bir şeyin
sonucu ne olabilir? Onu bir öğrenmek lazım.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Otur
bir daha oku Kamer Bey, Demokratik modernite etrafında
diyor.
KAMER GENÇ (Devamla) - Şimdi, halktan
olay, gerçekler saklanıyor. Evvela neyse onu ortada açıkça, dürüstçe
söyleyin, biz ona göre şey edelim. Ha, bu olayda başarıya
ulaşırsanız biz gerçekten çok büyük memnuniyette oluruz yani bu
memlekette en büyük sıkıntıyı çeken biziz. Biz istiyoruz ki
bu memlekette kimse kimseyi öldürmesin, Türkiye Cumhuriyeti devleti
hudutları içinde yaşayan insanları, hepimiz kardeşiz ya, ne
farkımız var, niye kavga ediyoruz?
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) O
zaman niye destek olmuyorsunuz?
KAMER GENÇ (Devamla) - Birtakım
emperyalist güçler, Türkiyeyi bölmek için büyük bir oyun peşindeler ama
bu emperyalist güçlere Türkiyede uşaklık yapanlar var, onlara hizmet
edenler var.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Sen
mi yapıyorsun?
KAMER GENÇ (Devamla)
Dolayısıyla, bunlar Türkiye Cumhuriyeti devletini parçalamak için
Artık
akıllarına koymuşlardır. Dolayısıyla biz bu
oyunları görüyoruz, bu oyunların kimler tarafından ortaya
atıldığını biliyoruz ama bunu da siz
yapamazsınız.
Tayyip Erdoğan her gün
çıkıyor kin ve nefretle konuşuyor, diyor ki: Efendim, bizdeki
muhalifler, biz terörde başarıya ulaşacağız diye
üzüntülerinden çılgına dönüp kuduruyorlar.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Kudurma kardeşim, kudurma!
KAMER GENÇ (Devamla) İşte
ben de diyorum ki siz kuduruyor musunuz, kudurmuyor musunuz?
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Kudurma, niye kuduruyorsun ki?
KAMER GENÇ (Devamla) - Evvela Tayyip
Bey kuduruyor mu, kudurmuyor mu? İnsanlar kendini nasıl bilir, onu
söylüyoruz. Ha, eğer sen kudurmuyorsan, ben hiç kudurmam. Biz, bu
memlekete barış gelirse bundan gurur duyarız.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Niye kuduruyorsun? Sen kudurgan mısın?
KAMER GENÇ (Devamla) - Şimdi,
böyle bir şey olmaz ki
Yani çıkmış burada sen
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) - Beş dakika
konuşturmamak için her türlü melaneti yapıyorsun.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Niye kuduruyorsun kardeşim, kudurma!
BAŞKAN Sayın Can, lütfen
Teşekkür ediyorum Sayın Genç.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, yeni madde
ihdasına dair bir önerge vardır. Önergeyi okutup Komisyona
soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla, 14 üyesiyle
katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme
açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması
hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 9. Maddesinden sonra
gelmek üzere aşağıdaki maddenin ihdas edilmesini ve diğer
maddelerin de buna göre teselsül ettirilmesini saygıyla arz ve teklif
ederiz.
MADDE 10- 26.9.2004 tarihli 5237
sayılı Türk Ceza Kanununun 95. Maddesinin 4. fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve
aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"(4) İşkence sonucunda
ölüm meydana gelmiş veya gözaltına alınan kişi
kaybolmuşsa ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezasına hükmolunur.
(5) Bu suçlardan dolayı
zamanaşımı işlemez"
Dilek
Akagün Yılmaz Ali
Rıza Öztürk Kazım
Kurt
Uşak Mersin Eskişehir
Gürkut
Acar Muharrem
Işık Ali
Serindağ
Antalya Erzincan Gaziantep
Celal
Dinçer
İstanbul
BAŞKAN Sayın Komisyon,
önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Sayın Başkanım,
Komisyon üyelerimiz yok, bir davet edeyim, gelirlerse
katılacağız.
Evet, Komisyon üyelerini buraya davet
ediyorum.
Kimsenin gelmeye niyeti
olmadığına göre, salt çoğunluğumuz yok; katılamıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Komisyon önergeye salt
çoğunlukla katılmadığından önergeyi işlemden
kaldırıyorum.
10uncu madde üzerinde üç adet önerge
vardır ancak şimdi okutacağım iki önerge aynı
mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım,
talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim
veya gerekçelerini okutacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra
sayılı kanun tasarısının 10 uncu maddesi ile
değiştirilen 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 215 inci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Halil Aksoy İbrahim
Binici Nazmi
Gür
Ağrı Şanlıurfa Van
Murat Bozlak Abdullah Levent
Tüzel İdris
Baluken
Adana İstanbul Bingöl
"İşlenmiş olan bir
suçu veya işlemiş olduğu bir suçtan dolayı bir kişiyi
alenen öven kimse bu nedenle kişilere yönelik açık ve yakın bir
tehlike ortaya çıkması halinde bir yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır
BAŞKAN - Şimdi okutacağım iki önerge aynı
mahiyette.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 10. Maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını saygıyla arz ve
teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Mustafa Serdar Soydan Mevlüt Dudu
Uşak Çanakkale Hatay
Aytun Çıray Gürkut
Acar
İzmir Antalya
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun
Tasarısının 10. Maddesinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Oktay
Vural Mehmet
Günal
Konya İzmir Antalya
Mehmet Erdoğan Oktay Öztürk Mustafa
Kalaycı
Muğla Erzurum Konya
Alim Işık
Kütahya
BAŞKAN Komisyon aynı
mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor
mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Faruk Bal, Konya Milletvekili.
FARUK BAL (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun tasarısı, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesiyle ilgili ifade hürriyetinin
genişletilmesi kapsamı içerisinde gelmişti, iddia oydu,
kılıf buydu ama bunun içerisinde Türkiyenin terörle mücadelesinde
ciddi zafiyetler ortaya koyabilecek bir çekirdeği de taşıyor.
Buna dikkati çekmek üzere şimdiye kadar yaptığım
konuşmalarda iki tane önemli uluslararası faaliyetten söz ederek
terörle mücadele konusunda AKP Hükûmetinin bunlardan
yararlanmadığını, bu yöndeki görevlerini yerine
getirmediğini söylemiştim. Şimdi, tekraren ifade ediyorum:
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde, terörle mücadeleyle ilgili olmak
üzere 2001 yılında alınmış olan Avrupa Konseyi
Parlamenterler Meclisi kararının terörle mücadele konusunda, bir: Ya
yargıla ya iade et. İki: Terörün barınmasını engelle.
Üç: Terörün propagandasını engelle. Dört: Terörün mülteci, iltica
olma taleplerini geriye çek ya da bunlara izin verme şeklindeki
kararları ve terörün finans kaynaklarının kurutulmasına
ilişkin kararı Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin kararı
olarak Bakanlar Komitesindedir, AKP Hükûmeti bunu şimdiye kadar takip
etmemiştir.
İki, terörle çatışma
olarak tanımlanan combating of terrorism denilen belgeler, Avrupa
Konseyi Parlamenterler Meclisinin bu konudaki kararları,
Birleşmiş Milletlerin terörle mücadelesine ilişkin
kararları Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından on bir
yıllık iktidarı süresince takip edilmemiş, bunların
gereği yerine getirilmemiştir.
Üçüncü olarak, Sayın Bakanım,
AKP uluslararası alanda Türkiye'nin, dünyanın en ağır, en
şiddetli tehdidine maruz kaldığı terör örgütüne
karşı yeterli mücadeleyi vermemiştir. Türkiye'yi terörle
mücadele konularında uluslararası zeminde
savunamamıştır.
Şimdi, bir sonuncusunu size
bahsetmek istiyorum, bildiğiniz de bir konu İspanyadaki teröre
ilişkin faaliyetler sırasında Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi, bırakın terör ile ilgili amblem, işaret vesaire gibi
somut delilleri, terörü kınamamayı dahi terörizme eş
değerde kabul etmiştir. Şimdi, terörle organik bağı
olan, terörü öven, terörü teşvik eden ya da terör örgütünü teşvik
eden, bunun propagandasını yapan kişilerin eylemi eğer
yakın tehlike ve yakın tehdit gibi bir anlamda
değerlendirilemiyorsa bunu siz cezai müeyyideden kurtarıyorsunuz.
Bugünkü, şimdi konuştuğumuz maddenin özü budur. Bunun terörle
mücadeleyle ne alakası vardır? Bunun terörle müzakereyle ne
alakası vardır? Bunu hepimiz demek ki anlamak durumundayız.
Sayın Bakan, tarihî bir sorumluluk
içerisinde olduğunuzu hatırlatmak istiyorum. Elbette ki, teröre
karşı mücadele sadece askerî yöntemlerle olmaz, elbette, teröre
karşı mücadele hukuki yöntemlerle de olur. Demokrasi, kendisini
teröre karşı koruyabilecek silahlarla mücehhezdir. Siz, bu
silahları teröre karşı kullanmıyorsunuz. Demokrasinin
araçlarını teröre karşı kullanmadığınız
gibi demokrasinin teröre karşı mücadele alanlarını dumura
uğratıyorsunuz. Dolayısıyla, verilen mücadele de Türkiye'yi
etkisiz hâle ve Türk milletini etkisiz hâle, Türk vatandaşlarını
da teröre karşı korumasız hâle getiriyorsunuz. Bunun vebali,
elbette, mahkemeikübrada sorulur ama bu dünyada da bir hesabı vardır.
Sizin, hesaba çekilmeden önce aklınızı başınıza
toparlayarak ülkenin geleceği açısından son derece önemli olan
bu maddeyi tasarı metninden çıkarmanızı tavsiye ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki önerge üzerinde
söz isteyen Gürkut Acar, Antalya Milletvekili (CHP sıralarından
alkışlar)
GÜRKUT ACAR (Antalya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 445 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 10uncu maddesiyle ilgili önergemiz üzerine söz
aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Türkiye, Adalet ve Kalkınma
Partisiyle birlikte paket paket düzenleme yapıyor ama ne
yargının sorunları çözülüyor, ne de adalet arayanların, hak
arayanların dertleri bitiyor çünkü bu paketlerin hiçbirisinde tarafsız,
bağımsız adalet yok. Başbakanın savcılık
yaptığı ülkelerde zaten adalet de olmaz, demokrasi de olmaz
değerli arkadaşlarım. Başbakan, Silivrideki davalarla
ilgili savcılık görevini bir kez daha hatırladı;
Silivrideki hukuksuzlukları içine sindiremeyen vatandaşları,
milletvekillerini yargıyı etkilemeye çalışmakla suçluyor ve
tehdit ediyor. Aslında, üzerinde konuştuğumuz 10uncu madde de
bu tehdidin bir anlamda yasal kılıfa uydurulmasıdır. Bu
maddeyle suç ve suçluyu övme suçuna Kamu düzeni açısından açık
ve yakın tehlikenin ortaya çıkması hâlinde gibi muğlak bir
ifade eklenerek, siyasallaşan yargıya daha geniş manevra
hakkı tanınacak. Kamu düzeni sözü belirgin olmadığı
gibi açık tehlike, yakın tehlike nedir bu da belli değildir.
Örneğin, yapılan bir yürüyüş, bu konuyla ilgili bir yürüyüş
açık ve yakın bir tehlike midir? Yumurta atmak mesela kamu düzenini
bozan nitelikte midir, belli değildir; bunlar, yoruma göre
değişecek şeylerdir.
Başbakan yargıyı
etkileme konusunda bizi suçluyor. Yargı, muhalefetin sözleriyle
değil, iktidarın gücüyle etkilenir ve öyle şekillenir. Son
dönemde de bu etkinin varlığı birçok olayda ortaya
çıkmıştır. MİT soruşturmasında yargı
bir hafta süreyle Başbakanın iradesiyle durmuştur.
Başbakanın talimatıyla MİT Müsteşarı,
savcıya İşim var, ifade verecek vaktim yok.
diyebilmiştir.
Bakın, bu ülkede yargı
kararları Başbakanın kararlarıyla geçersiz
kılınıyor, yok ediliyor, yırtılıp
atılıyor. Özelleştirme kararları bunun somut
örneğidir. Silivri yargılamalarında onlarca hukuksuzluk, kanunsuzluk
var. Uzun tutukluluklarla ilgili mahkûm olmuş yargıçlar, uzun
tutukluluk kararlarını vermeye devam ediyor. Onlarca şikâyet var
ama tek bir soruşturma yok. Geçen yıl Adalet Bakanına
sormuştum 372 tane şikâyet var ama tek bir soruşturma yok. demiştim.
Bugün durum ne? Tek bir tane yaptırım kararı var
mıdır? Tam bir koruma kalkanı oluşturulmuş, Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu sümen altı kurumu gibi işliyor.
Yargı başka nasıl etkilenir? Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu kararnameleriyle etkilenir. Onlarca hâkim ve savcı bu
kararnamelerle mağdur edilmiştir, sürgün edilmiştir. Siyasetin
yargıya müdahalesini engellemek için çalışması gereken
HSYK, siyasetin yargıya müdahale aracı olarak işlev görüyor.
Adalet Bakanının kendisine göre suç tanımı yaptığı
Suçsa ben bu suçu işliyorum. diye konuştuğu bir ülkede hukuk
olur mu, adalet olur mu değerli arkadaşlarım? Başbakan
zaman zaman savcılık yapacak, zaman zaman yargıya talimatlar
verecek, işine gelmediği zaman yargı kararlarını
yırtıp atacak, sonra da "muhalefet yargıyı etkilemeye
çalışıyor, savcılar harekete geçin, biz de Mecliste
dokunulmazlıkları kaldıracağız" diye mesajlar
verecek, tehditler savuracak. Bunların kabul edilebilir tarafı
yoktur. Biz bu tehditlere boyun eğmeyiz. Kırk yıllık bir
hukukçu olarak bu tehditlere pabuç bırakmayacağımı Türkiye
Büyük Millet Meclisi kürsüsünden Türk halkına bir kez daha ifade etmek
istiyorum.
Adaletin olmadığı yerde
hiçbir şey ayakta kalamaz. Türkiye'de adalet, Adalet Bakanının,
Başbakanın iki dudağı arasına sıkışmış
durumdadır. Bizim mücadelemiz, bizim çabamız adaleti,
Başbakanın iki dudağı arasından kurtarma
çabasıdır. Bizim mücadelemiz, hukuk, demokrasi ve özgürlükler
mücadelesidir.
Değerli arkadaşlar,
Başbakan, Adalet ve Kalkınma Partisinin çoğunlukta olmasına
rağmen Türkiye Büyük Millet Meclisini devre dışı
bırakıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi Kürecik'te devre dışıdır,
Patriotlarda devre dışıdır, Hatay'daki kamplarda devre
dışıdır. Şimdi, Başbakan, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde muhalefeti devre dışı bırakma çabası
içindedir. Görüştüğümüz madde de bunun bir
uzantısıdır. Milletvekili arkadaşlarımız Mustafa
Balbay'ı, Mehmet Haberal'ı savunmak, onlarla ilgili iyi şeyler
söylemek suç hâline getirilecek. Bizi bu maddeden yargılamak istiyorlar.
Buyurun yargılayın. Dokunulmazlık, ancak ihtiyacı olanlar
için anlam ifade eder. Benim için de, demokrasi, hukuk ve özgürlük mücadelesi
verenler için de bir anlamı yoktur.
Muhalefeti susturma maddesi olarak
gördüğümüz bu maddenin tasarıdan çıkarılması gerekir
ama Başbakan talimat verdi bu maddeyi kabul edeceksiniz.
Sizleri saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra
sayılı kanun tasarısının 10 uncu maddesi ile
değiştirilen 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 215 inci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
"İşlenmiş olan bir
suçu veya işlemiş olduğu bir suçtan dolayı bir kişiyi
alenen öven kimse bu nedenle kişilere yönelik açık ve yakın bir
tehlike ortaya çıkması halinde bir yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
İdris
Baluken (Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan değişiklik ile
kişilere yönelik olası tehlike suç kavramına sokulmuş olup
kişilere yönelik nefret söylemlerinin önlenmesi
amaçlanmıştır. Yine suçluyu övme fiili de suçlunun
işlemiş olduğu suçtan dolayı övülmesi fiiline indirgenerek
düşünceyi ifade hürriyetinin önü açılmıştır.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 00.13
SEKİZİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 00.14
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90ıncı Birleşiminin
Sekizinci Oturumunu açıyorum.
445 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Kanun tasarı ve teklifleriyle
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
için 11 Nisan 2013 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat
14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati : 00.15