TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
93üncü
Birleşim
17
Nisan Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Malatya
Milletvekili Mustafa Şahinin, 8inci Cumhurbaşkanı merhum
Turgut Özalın ölümünün 20nci yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Gaziantep
Milletvekili Mehmet Şekerin, Doktor Ersin Arslanın öldürülmesinin
1inci yıl dönümüne ve sağlıkta şiddetin geldiği
noktaya ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Adana Milletvekili Ali Halamanın, Adana ve
ilçelerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM Başkan
Vekili Mehmet Sağlamın, 8inci Cumhurbaşkanı merhum Turgut
Özalı sevgi ve saygıyla andıklarına ilişkin
konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcının, Doktor Ersin Arslanın öldürülmesinin 1inci
yıl dönümüne, Sağlıkta Dönüşüm Programı nedeniyle
hekimlerin öldürüldüğüne ve sağlık sisteminin ıslah
edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
2.- Adana Milletvekili Ali Halamanın, Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun gündem dışı
konuşmasına verdiği cevaba ilişkin açıklaması
3.- Adıyaman Milletvekili Muhammed Murtaza
Yetişin, Doktor Ersin Arslanın öldürülmesinin 1inci yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
4.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, özelleştirme kapsamındaki Afşin-Elbistan
Termik Santrali ve Elbistan Şeker Fabrikası
çalışanlarının durumuna ilişkin açıklaması
5.- Manisa Milletvekili Sakine Özün,
sağlıkta şiddet konusuna, Doktor Ersin Arslanı
andığına ve köy enstitülerinin kuruluşunun 73üncü yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
6.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret
Akovanın, Suriyeden kaçak olarak ülkemize sokulan
zeytinyağının sektöre olumsuz etkilerine ve bu durumu engellemek
için ne gibi önlemler alınacağını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
7.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, CHP Grubu adına, 8inci Cumhurbaşkanı merhum
Turgut Özalın ölümünün 20nci ve Doktor Ersin Arslanın
öldürülmesinin 1inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
8.- Erzincan Milletvekili Muharrem
Işıkın, Doktor Ersin Arslanın öldürülmesinin 1inci
yıl dönümüne ve sağlıkta şiddet konusuna ilişkin
açıklaması
9.- Amasya Milletvekili Ramis Topalın,
Aydınca Barajının durumuyla ilgili bilgi almak istediğine
ilişkin açıklaması
10.- Mardin Milletvekili Erol Doranın, Ezidilerin
Çarşema Sor Bayramını kutladığına ilişkin
açıklaması
11.- Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun, hekimlere ve sağlık çalışanlarına
yönelik şiddeti kınadığına, milletvekillerinin
açıklamalarında değindikleri konuları ilgili
bakanlıklara ileteceğine ilişkin açıklaması
12.- Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, 8inci
Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özalın ölümünün 20nci, Doktor
Ersin Arslanın öldürülmesinin 1inci yıl dönümüne ve
Sağlıkta Dönüşüm Programının bir an önce
kaldırılması gerektiğine ilişkin açıklaması
13.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, MHP Grubu olarak sağlık
çalışanlarına yönelik şiddeti kınadıklarına
ve Göksu Nehri üzerinde kurulması planlanan barajlarla ilgili bilgi almak
istediklerine ilişkin açıklaması
14.- Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının, AK PARTİ Grubu olarak 8inci Cumhurbaşkanı
merhum Turgut Özalın ölümünün 20nci, Doktor Ersin Arslanın
öldürülmesinin 1inci yıl dönümüne ve sağlık
çalışanlarına yönelik şiddeti kınadıklarına
ilişkin açıklaması
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Kocaeli
Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan ve 27 milletvekilinin, Dilovasına
kurulacak organize sanayi bölgesinin çevreye olası etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/588)
2.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 37 milletvekilinin, ağır
kış koşullarından olumsuz etkilenen tarım sektörünün
sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/589)
3.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal ve 36 milletvekilinin, Şanlıurfa GAP
Havaalanının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/590)
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- BDP Grubunun,
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve arkadaşları
tarafından Türkiye'de üniversitelerde muhalif, farklı düşünen ve
demokratik tepkilerini gösteren öğrencilerin
karşılaştıkları sorunların
araştırılması amacıyla 9/3/2012 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin Genel Kurulun 17 Nisan 2013 Çarşamba günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşimde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- MHP Grubunun, (10/171) ve (10/460) esas
numaralı basın çalışanlarının çalışma
şartlarının iyileştirilmesi ve basın özgürlüğünün
sağlanması, Türkiyede yerel medya kuruluşlarının ve
çalışanlarının sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla verilen Meclis araştırması önergelerinin
görüşmelerinin Genel Kurulun 17 Nisan 2013 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun, Mersin Milletvekili Vahap Seçer ve 27
milletvekili tarafından yağlı tohum politikasının tüm
yönleriyle araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla 29/3/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin Genel Kurulun 17 Nisan 2013
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına
ilişkin önerisi
B) Danışma
Kurulu Önerileri
1.- Danışma
Kurulunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 93üncü yıl
dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının kutlanması,
günün anlam ve öneminin belirtilmesi amacıyla Genel Kurulda özel bir
görüşme yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan
2013 Salı günü saat 14.00te toplanmasına, bu toplantıda
yapılacak görüşmelerde siyasi parti grupları
başkanlarına onar dakika süreyle söz verilmesine ve bu
birleşimde başka konuların görüşülmemesine ilişkin
önerisi
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Hakkâri Milletvekili Adil Kurtun, Kütahya
Milletvekili Vural Kavuncunun BDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşma sırasında BDP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılının, Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürkün görüşülen kanun tasarısının 15inci
maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşma sırasında
Adalet ve Kalkınma Partisine ve AK PARTİ Grup Başkanına
sataşması nedeniyle konuşması
3.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, İstanbul Milletvekili Ayşe
Nur Bahçekapılının sataşma nedeniyle
yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
4.- Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürkün, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşma sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
X.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
2.- Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk'ün; Avukatlık Kanunu ile Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Sivas
Milletvekili Hilmi Bilgin ve Çankırı Milletvekili İdris
Şahin ile 8 Milletvekilinin; 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu,
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve 3568 Sayılı Serbest Muhasebeci
Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Erzurum
Milletvekili Oktay Öztürk'ün; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Avukatlık
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/750, 2/1326, 2/1343, 2/1344) (S. Sayısı: 444)
4.- Türkiye Demiryolu
Ulaştırmasının Serbestleştirilmesi Hakkında Kanun
Tasarısı ve Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/749) (S. Sayısı:
441)
5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna ve Hersek
Bakanlar Konseyi Arasında Sağlık Alanında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/421) (S. Sayısı: 160)
6.- Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna-Hersek Cumhuriyeti
Arasında Kültür Alanında İşbirliği Protokolunun
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/645) (S. Sayısı: 333)
XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın,
THY ve yan kuruluşlarında çalışan personele ilişkin
Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin
cevabı (7/18876)
2.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun,
köprü ve otoyolların işletme haklarının verilmesi yöntemi
ile yapılan bir ihalenin iptal kararına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/18889)
3.- İstanbul Milletvekili Umut Oranın,
THYdeki teknik personele ve THYnin en güvenli hava yolları
sıralamasındaki yerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı
Mehmet Şimşekin cevabı (7/19010)
4.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükatamanın,
Bakanlık tarafından gerçekleştirilen hizmet içi eğitim
faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin
cevabı (7/19013)
5.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydarın,
Bakanlık tarafından hazırlanan kamu spotlarına ilişkin
sorusu ve Mîlli Savunma Bakanı İsmet Yılmazın cevabı
(7/19594)
6.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, 2012 yılında Bakanlığa yapılan
bilgi edinme başvurularına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı
Mehmet Şimşekin cevabı (7/19813)
17 Nisan 2013 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet
SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Mine
LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Mustafa HAMARAT (Ordu)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 93üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri beşer dakikadır,
Hükûmet bu konuşmalara cevap verebilir.
Gündem
dışı ilk söz, merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özalın
ölüm yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Malatya Milletvekili Mustafa
Şahine aittir.
Buyurun Sayın
Şahin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Malatya Milletvekili Mustafa Şahinin, 8inci
Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özalın ölümünün 20nci yıl
dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
MUSTAFA
ŞAHİN (Malatya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; merhum 8inci Cumhurbaşkanımız Turgut
Özalın katledilişinin ölüm yıl dönümü münasebetiyle söz
almış bulunmaktayız. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yine, aynı
güne tekabül eden, bundan otuz beş yıl önce, efsane belediye
başkanlarımızdan rahmetli Hamit Fendoğlunun da gelini ve
iki çocuğuyla beraber katledilişlerinin de seneidevriyesi
münasebetiyle onları da rahmetle, minnetle yâd etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, küreselleşen dünyanın nasıl
düşündüğünü, değişim ve dönüşümü siyasetimizin
gündemine getiren merhum Turgut Özal olmuştur. Geçmiş bilgilerle
bugünün meselelerinin halledilemeyeceğini ifade ederek zihinsel bir
devrimin gerçekleşmesine öncülük etmiştir. Dünyada uygulanan modern
siyaset anlayışını Türkiyede oturtmaya ve uygulamaya
çalışan, klasik siyaset anlayışı
paradigmasını tamamen değiştiren rahmetli Özal
olmuştur. Temsilî demokrasiden katılımcı demokrasiye
geçilmesinin yapı taşlarını döşeyerek millî iradenin
hâkimiyetini muktedir kılacak bir felsefeye sahipti. 21inci yüzyıla
doğru giderken, üç büyük temel hürriyeti geliştirmenin,
sımsıkı korumanın, demokratik, uygar dünyanın önde
gelen devletlerinden biri olmamızın vazgeçilmez şartı olduğunu
görmekteyiz; bunlar, düşünce, din ve vicdan hürriyeti ile teşebbüs
hürriyetidir. Enerji, telekomünikasyon, ekonomi politikaları,
dış ticaret gibi alanlarda çok önemli gelişmelerin önünü
açmıştır. Anayasa reformu, başkanlık sistemi,
özelleştirme, eğitim, sağlık, güvenlik reformu gibi birçok
alanda da ömrü vefa etmemiştir. İslami kimliği evrensel
değerlerle uzlaştıran bir liderdi. İnsanımıza
iman, özgürlük ve bilimin ışığında kendi kapasitesini
gün ışığına çıkarmanın imkânını
sağlamıştır. Özal, devleti ve özel sektörü çok iyi
tanıyan, yüzünü topluma dönen, halkın içinden gelen, halkın
yanında imajını veren düşünce ve aksiyon
adamıydı.
Değerli
milletvekilleri, kurmuş olduğu ANAPın, 20 Mayıs 1983
yılında kurmuş olduğu partinin, hemen akabinde, 6
Kasım 1983te tıpkı AK PARTİ gibi iktidara gelmesi de halk
nezdinde ne kadar kabul gördüğünün bir göstergesidir. Aynı dönem 400
milletvekilinden 211ini ve ikinci genel seçimlerde yine 400 milletvekilinden
292 milletvekilini de kendi partisine kazandırmayı beceren ender
şahsiyetlerden birisidir.
Özellikle
yapmış olduğu bu değişim ve dönüşümlerle beraber
bazı kesimlerin ciddi bir şekilde
rahatsızlıklarını ortaya çıkarmış ve o
günün
Yapmış olduğu ikinci kongresinde, Kartal Demirağ
denilen, hangi düşünce iklimine sahip olduğu, hangi eller
tarafından yönlendirildiği hâlâ bir muamma olan o şahsiyet
tarafından, zat tarafından suikaste kurban götürülmeye
çalışılması ve o suikast neticesinde, hemen kalkar kalkmaz,
yine inanmış olduğu değerlere sığınarak,
Allahın bize vermiş olduğu canı ancak ondan
başkasının alamayacağını haykıran, yine dik
duran bir şahsiyet ve değerli bir devlet adamımız idi.
Siyasi rakiplerinin göstermiş olduğu birçok yanlış
adıma rağmen, o, her seferinde, mutlaka, Alışamadık.
diyenlere Alışacaksınız,
alışacaksınız. sözüyle, siyasi hayatımızda
gerçekten sabrı, metaneti ve bir dik duruşun nasıl olması
gerektiğini sergilemiştir.
Tabuları
yıkarak, cesur, kemikleşmiş yargılardan uzak,
değişime, yeniliğe açık bir bakış
açısıyla olaylara bakmaktaydı. Siyasette reformcu
kişiliğiyle öne çıkan, Türkiyeyi dönüştüren yapısal
reformlara imza atan, yerleşik kuralları altüst eden, 21inci
yüzyılın Türklerin ve Türkiye'nin yüzyılı
olacağını söyleyen ve hayatını millete adayan Özal,
yine bu uğurda da hayatını veren şahsiyetlerden birisidir.
Yine, cenaze
töreninde mahşerî kalabalığın elinde tutmuş
olduğu bir pankart vardı: Sivil, demokrat, dindar
Cumhurbaşkanı. Hem Turgut Özalın siyasi kişiliğini
hem de Türk toplumunun bir cumhurbaşkanında görmek istediği
özellikleri anlatıyorlardı.
Değerli
arkadaşlar, en son gelişme, faili meçhul kalan bu olayın yine
zaman aşımına uğramaması için hazırlanan
iddianamenin 13. Ankara Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul
edilmesi gerçekten yine bizi ümitlendirmektedir.
Yine o süre
içerisinde darbelere zemin hazırlamak için Uğur Mumcuların,
Adnan Kahvecilerin, Malatyalı Eşref Bitlis Paşanın, Elâzığ
yolunda 33 askerimizin katledilmesinin, Madımak olaylarının,
Başbağlar katliamının, yine, DEPten Mehmet Sincarın,
Jandarma Asayiş Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar
Aydının şehit edilmesi, Erzurumda Yavi köyümüzde 35
insanımızın katledilmesi ve 50 kişinin yaralanması,
Cem Erseverin öldürülmesinin de o günün şartlarında tesadüf
olmadığını görmekteyiz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA
ŞAHİN (Devamla) - Bu vesileyle tekrar Cumhurbaşkanımıza
Allahtan rahmet ve sizlere teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Şahine teşekkür ediyoruz.
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM Başkan Vekili Mehmet Sağlamın,
8inci Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özalı sevgi ve saygıyla
andıklarına ilişkin konuşması
BAŞKAN Biz
de Başkanlık Divanı olarak merhum Cumhurbaşkanı Turgut
Özalı saygı ile, sevgiyle anıyoruz.
Gündem
dışı ikinci söz, Doktor Ersin Arslanın öldürülmesinin
1inci yıl dönümü ve sağlıkta şiddetin geldiği noktaya
ilişkin söz isteyen Gaziantep Milletvekili Mehmet Şekere aittir.
Buyurun Sayın
Şeker. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
2.- Gaziantep
Milletvekili Mehmet Şekerin, Doktor Ersin Arslanın öldürülmesinin
1inci yıl dönümüne ve sağlıkta şiddetin geldiği
noktaya ilişkin gündem dışı konuşması
MEHMET ŞEKER
(Gaziantep) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bundan tam
bir yıl önce bir hastasının yakını tarafından
bıçaklanarak öldürülen Doktor Ersin Arslanı anmak,
sağlıkta şiddete bir kez daha dikkat çekmek üzere söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle sizleri ve tüm
sağlık çalışanlarını saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Doktor Ersin Arslan otuz yaşında, çok
başarılı bir hekimdi; 14 Mart Tıp Bayramında
doğmuştu; 17 Nisan 2012de ameliyattan çıktı, bir
hastasının yakını tarafından bıçaklanarak
öldürüldü. Doktor Ersin Arslanı bıçaklayan MG idi. Katil MG idi ama
azmettiren kimdi ya da kimlerdi? Azmettirenler Doktor efendi dönemi bitti.
diyenlerdi. Hekimler elini hastanın cebinden çeksin. diyerek halkı
doktora karşı kışkırtanlar azmettiriciydiler.
Evet, Doktor Ersin
Arslanı MG bıçakladı. Ancak, Doktor Ersin Arslanı
asıl öldüren sistemdi değerli arkadaşlar. Sağlıkta
dönüşüm adı verilen bu sistemle vatandaşa parasız,
sırasız, sorunsuz bir sağlık hizmeti vadedildi. Oysaki
sağlık hizmetine, söylendiği gibi, sadece nüfus cüzdanıyla
ulaşılamıyordu; aksine, sağlık hizmetinin her
kademesine katkı, katılım payı, ilave ücretler
getirilmişti. Sağlık hizmeti sırasız da değildi.
Kuyruk her geçen gün uzadı çünkü performans sistemi hastane yönetimlerini,
hastane yönetimleri de doktorları daha fazla sayıda hastaya bakmaları
için zorlamaya başladı. Sağlık hizmeti sorunsuz da
değildi çünkü daha fazla hastaya bakmak için muayene süresinin de
azalması gerekiyordu. Böylece, vatandaş hayal
kırıklığına uğrarken, sistemin diğer
tarafında yer alan doktorların iş yükü arttı. Doktorlar ve
sağlık personeli, kendilerini 7/24, esnek, kuralsız, baskı
ve risk altında bir ortamda çalışırken buldular.
Şimdi, bir
sistem düşünün ki bir günde doktor 200-230 hastaya bakmaya
zorlanıyor. Kendinizi vatandaşın da yerine koyun, doktorun da
yerine koyun. Çocuğunuzu, 150 hastayı görmüş bir doktorun
beş dakikayla sınırlanmış muayenesine teslim eder
misiniz? Ya da tartaklanma, hakarete uğrama, öldürülme kaygısı
altında, bir günde yüzlerce kişinin derdine derman olmaya
çalıştığınızı düşünün. İşte,
sistem bu. Sistemin planlayıcıları, uygulayıcıları
iki tarafı da mutsuz, huzursuz, mağdur ediyor. Ancak, sorunlar ortaya
çıktığında doktoru hiç düşünmüyor, vatandaşı
da Sorunun nedeni doktor. diyerek doktora karşı kışkırtıyor
ve sonuçta, hastayla doktor karşı karşıya geliyor.
Bu sistemin ne
getireceği önceden belli. Meslektaşlarımız, tabip
odaları, sağlık sendikaları tarafından bakan,
bürokratlar sürekli uyarılıyor. Bu seslere kulak vermek bir yana dursun,
doktorlara savaş açılıyor; doktorları halkın gözünde
küçük düşürecek imalarda, ithamlarda bulunuluyor; doktorlar ve
sağlık çalışanları hedef tahtasına çevriliyor ve
17 Nisan 2012ye gelindiğinde korkulan oluyor, sistem gencecik bir
doktorun, çok başarılı, çalışkan, fedakâr bir doktorun
canını alıyor.
Peki, bu bir
yılda sağlıkta şiddet azaldı mı?
Sağlıkta şiddetin azalması için ne tür tedbirler
alındı? Doktorlara ve sağlık çalışanlarına
yönelik şiddet hız kesmeden devam ediyor. 2012 Mayıs
ayından 2012nin sonuna kadarki yedi aylık süreçte doktor ve
sağlık çalışanlarına yönelik saldırı
sayısı 4.425 sevgili arkadaşlar. Bu rakam, bizzat
Sağlık Bakanı tarafından verilmiş rakamdır.
Değerli
arkadaşlar, çalışanlarının yüzde 60ının
şiddete uğradığı başka bir meslek gösterebilir
misiniz? Hastaneler dışında binlerce saldırının
gerçekleştiği başka bir iş yeri gösterebilir misiniz?
Sağlıkta şiddetin azalması için alınan önlemler ise
güvenlik görevlisi sayısının artırılması, kamera
sayısının artırılması gibi fiziksel tedbirlerle
sınırlı kalmıştır. Oysaki,
caydırıcılık açısından sağlık
çalışanına şiddetin cezasının
artırılması gerekiyor. Türk Ceza Kanununun Kasten yaralama
başlıklı bölümünde eğer kamu çalışanına
yönelik bir yaralama varsa bu ceza artırılabiliyor ancak özel
sağlık kurum ve kuruluşunda çalışan doktorlara ya da
çalışanlara şiddet uygulayanlar bu ceza
artırımından kurtulabiliyorlar.
Diğer yandan,
sağlık çalışanına şiddet uygulayanlar tutuksuz
yargılanmak üzere hemen salıveriliyorlar. Çünkü Ceza Muhakemesi
Kanununda tutuklama kararına ilişkin sayılan hâller
arasında sağlık çalışanına şiddet uygulayanların
tutuklu yargılanmaları yönünde mahkemelerin kanaat
kullanacağı şeklinde net bir ifade yok.
Her iki
boşluğu gidermek üzere hazırladığım ve Meclis
Başkanına sunduğum kanun teklifinin bir an önce Genel Kurula
gelmesi ve kabul edilmesi için desteğiniz önemli. Bu destek,
sağlıkta şiddet sona ersin diye çok önemli. Bu destek,
başka Ersinler ölmesin diye çok önemli. Bu anlamda, desteğinizi
esirgemeyeceğinizi umuyor; zamansız, nedensiz bir şekilde
hayatı sonlandırılmasaydı ülkemize çok önemli hizmetler vermeye
devam edecek olan değerli meslektaşımız Doktor Ersin Arslanı
rahmetle anıyor, Genel Kurula saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Şeker.
Gündem
dışı üçüncü söz, Adana ve ilçelerinin sorunları
hakkında söz isteyen Adana Milletvekili Sayın Ali Halamana aittir.
Buyurun Sayın
Halaman. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Adana Milletvekili Ali Halamanın, Adana ve
ilçelerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı
ALİ HALAMAN
(Adana) Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Adana ve
ilçelerinin sorunları hakkında gündem dışı söz
almış bulunmaktayım. Böyle bir imkânı verdiği için
Başkan Beye teşekkür ederim. Yüce heyetinizi en kalbî
duygularımla selamlarım.
Ben, sorunlara
geçmeden önce
Siyasetçi zaman zaman bölgesinin sorunlarını,
problemlerini gündeme taşıma noktasında görev alır.
Dolayısıyla, bunun için maaş alır yani devlet siyasetçiye
maaş verir, Benim sorunlarımı, problemlerimi iyi günde, kötü
günde Türkiye Büyük Millet Meclisine taşı. der.
Dolayısıyla, ben zaman zaman kendi bölgemize gittiğimde on
yıldır iktidar olan parti için şöyle diyorlar: Yeni bir akil
adam çıkardılar. Ama oy isterken hizmet edeceklerini söylediler. Biz
oy verdik ama şimdi bir akil adam, ayrıştırma,
bölüştürme, parçalama dolayısıyla bizim
sorunlarımızdan uzak böyle bir hâlin içinde. Dolayısıyla,
mevcut iktidara kendi bölgemizin insanı sitem ediyor. Yani Bizim
sorunlarımızla, problemlerimizle ilgilenmeyi bıraktı, bu
memlekette Türklükle, dolayısıyla sosyal hayatımızla,
manevi hayatımızı değişik değişik, parça
parça, didik didik etmeye uğraşıyor. diyorlar. Bundan haberiniz
olsun.
Yine,
Adananın 15 tane ilçesi var. Adananın ilçelerinden bir tanesi
Saimbeyli. Saimbeyli Adanaya 157 kilometre, dolayısıyla çok eski bir
ilçe, millî mücadelenin soluk aldığı bir yer. 25 tane köyü var,
3 tane mahallesi var, genelde o bölgenin insanlarının geçimi
Üzüm
bağları var, kirazı var; orman bölgesi olması
dolayısıyla orman işleri var, insanlar orman kesimiyle
ilgilenirler, bir bölgesinde de daha çok hayvancılıkla
uğraşırlar. Okuryazarı çok ve sosyal hayata, siyasi, ekonomik
konulara duyarlı insanları var ve Adanamızın en eski
ilçelerinden yani 1920den bu tarafa bir ilçe, ismi Saimbeyli. Saimbeyli
olmasının yegâne sebebi: Millî mücadelede çok derli toplu mücadele
veren -bir hukuk fakültesi öğrencisinin okulunu yarıda bırakarak
Saimbeyliyi Fransız işgalinden defetmek için orada mücadele eden,
rahmetli olan- ve ismi bugün Saimbeyli olarak anılan bir ilçemiz.
Saimbeyli, son
günlerde özellikle bu 2/B Yasasından dolayı çok mağdur ve halk
uzun dönem oturdukları alanların şimdiki Hükûmet tarafından
Size fahiş fiyatla satacağız. denmesinden müthiş
rahatsız. Dolayısıyla, birinci, ikinci kanun çıktı,
bunun üçüncüsünü de bekliyorlar.
Yine, geçmiş
dönemde bu ilçenin grup yolları, içme suyu, köy yolları, buna benzer
şeyler hizmet edilmekle beraber, bugün, on yıldır, bunların
hiçbiri tamamlanmamış.
Yine, bu Kayseri
Develi dediğimiz Saimbeyliye bağlanan, Feke-Kozan üzerinden Adana
ile bağlanan yollar tamamlanmamış, dolayısıyla
başlanmamış.
Saimbeyli
ilçemizde, 2012 yılında, bu iktidar, bu geçmişi olan Saimbeyli
ilçesinin adliyesini, dolayısıyla kadastrosunu kapatmış.
Dolayısıyla, Saimbeyliler, kendi adliyesini ve kadastrosunu tekrar
yeniden istiyorlar.
En son, AKPli
Belediye Başkanı var orada, işini gücünü
bırakmış, orada bakkalı olan 3-5 tane arkadaşa sanki
İşini terk et. der gibi, bu yeni marketler zinciri dedikleri
BİMe yeni yer veriyor. Dolayısıyla, bu tip ilçelerde
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ HALAMAN
(Devamla)
bu marketler zincirini getirmek doğru bir şey
değil.
Ben, hepinizi
saygı, sevgiyle selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Halaman.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın
Başkan
BAŞKAN
Şimdi, sisteme giren arkadaşlarımıza sırasıyla
söz vereceğim.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın
Başkan
BAŞKAN
Sayın Atıcı
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın
Başkan, cevap vermek istiyorum.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN
Pardon Sayın Atıcı, bir saniye efendim
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Sayın Başkan, bugün
BAŞKAN
Sayın Atıcı, bir saniye
Sayın Bakan cevap vermek
istiyormuş.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Efendim, söz verdiniz, sözümü tamamlayayım, daha sonra
eğer arzu ederseniz.
BAŞKAN
Hayır, Sayın Bakana
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Sayın Başkan, bana söz verdiniz, sözümü izin verirseniz
tamamlayayım.
BAŞKAN
Sayın Atıcı, sayın bakanların konuşanlara cevap
verme hakkı var.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Sayın Başkan, artık, söz verdiniz
BAŞKAN
Lütfen, ondan sonra, belki Bakan sizinkine de cevap verebilir.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Sayın Başkan, o geçti artık.
BAŞKAN -
Sayın Bakan, buyurun.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Sayın Başkan, o geçti, o dönem geçti. Bana söz verdiniz,
sözünüzü tutunuz.
BAŞKAN Ben
görmedim efendim, kusura bakmayın, bir şey olmaz.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Efendim Sayın Atıcı diye tutanaklarda var.
BAŞKAN
Sayın Atıcı, rica ediyorum, usulümüz böyle. Sayın Bakanlar
cevap verebilir, sonra da arkadaşlara sırasıyla söz veririz.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Efendim, söz verdiniz artık, sözümü kestiniz.
BAŞKAN
Görmedim efendim, lütfen.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Geçti o artık, o dönem geçti. Bunu protesto ediyorum.
BAŞKAN Neyi
protesto ediyorsunuz?
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Yapmayın Allah aşkına, böyle geri dönüş olur mu?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; ben de sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Efendim,
özellikle, gündem dışı konuşma yapan Adana Milletvekilimiz
Sayın Ali Halamanın konuşmasına cevap vermek için söz
aldım, herkesi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle
şunu belirteyim yani bizim projemiz birlik, beraberlik, kardeşlik
projesi. Zaten, biz, bütün bir milletin birlik, beraberlik,
kardeşliğini pekiştirmek için bu projeyi yürütüyoruz,
kardeşlik projesi. Ayrıca, Başbakanımız her zaman
söylüyor, Tek vatan. diyor, Tek devlet. diyor, Tek millet. diyor, Tek
bayrak. diyor, bundan daha güzeli var mı? Hepimiz bunu arzu ediyoruz.
Tabii, bu arada,
ben rahmetli Özala Allahtan tekrar rahmet niyaz ediyorum. Gerçekten
Türkiyenin önünü açmasında büyük hizmetleri oldu. Biz de onun
hatırasına Malatyada bir baraja Sayın
Başbakanımızın talimatıyla ismini verdik, ruhu
şad olsun.
Ayrıca, az
önce Değerli Milletvekilimiz Ali Bey, Saim Beyden bahsetti, hakikatten
Saim Bey bir kahramandır. Ben de Saim Beyin tarihini okumuştum,
gerçekten Fransızlara karşı mücadele edip orasını
kurtaran kahramanlardan birisi, onun da ruhu şad olsun. Yani, bu
insanların ismini yaşatmamız lazım, zaten onun
adının ilçeye verilmesi de bizim için gerçekten gurur vesilesi. Allah
rahmet eylesin.
Şimdi,
efendim, tabii, Saimbeyliyle ilgili bu problemlerin tamamını ben
aldım, ne gerekiyorsa yapacağız. Elbette, sayın vekillerimiz
burada birtakım eksikler varsa, tenkitler varsa onları söyleyecekler.
Ama bunu, özellikle bu tür tenkitleri veya talepleri yaparken Adanaya
yapılanlardan bahsederlerse, marifet iltifata tabi, bu bakımdan
faydalı olur, çalışanların şevk ve
heyecanını artırır diye düşünüyorum.
Bakın, ben
çok kısa olarak, çok kısa söz aldım... Özellikle, biz, Adanaya
son on yılda yaklaşık 6,1 milyar TL yani 6,1 katrilyon
yatırım yapmışız. Bunların arasında bizim,
tabii, Adanaya, Orman ve Su İşleri Bakanlığı açısından
çok büyük
yatırımlarımız var. Yani şu ana kadar tam 400 bin
dekar araziyi modern sulamaya açtık Adanada. Bunun
dışında, çok sayıda dere ıslahını
gerçekleştirdik.
Projelerden bir
kısmı, Çotlu Pompaj Sulaması inşaatı,
Aşağı Seyhan Ovası sulama kanallarıyla ilgili
çalışmalar, gene Aşağı Seyhan Ovası IV. Merhale
Sulama ve Drenaj işlerinin tamamını bitirdik.
Aslantaş IInci
Merhale Projesinde, Cevdetiye Sağ Sahil Dilekkaya Cazibe Sulaması
ile 4.960 dekar araziyi sulamaya açtık. Gene Cevdediye sağ ve sol
pompaj sulamasının birinci kısmını tamamlayarak 44.340
dekar araziyi sulamaya açtık.
Bunun
dışında, Yumurtalık Ovası Cazibe Sulaması ile
64.100 dekar araziyi sulamaya açtık.
Misis I.
Merhale Projesini yürütüyoruz.
Drenaj
projeleri var, bunlardan bahsetmeyeceğim.
Bunun
dışında Yüreğirde Adanayı da taşkından
koruyacak olan Yüreğir Kılıçlı Göleti ve
sulamasını tamamladık.
Bunun
dışında, tam 16 tane derenin ıslahını yaparak 5
tane ilçe, 13 tane köyü
Saimbeyli ilçe merkezi de dâhil bakın, oradaki
Obruk Deresi de dâhil, tam 16 tane derenin ıslahını
gerçekleştirdik. Bunu özellikle belirtmek istiyorum.
İnşaat
safhasında çok büyük sulama tesislerimiz var. Özellikle burada bir müjde
daha vermek istiyorum: Biliyorsunuz, Adananın hasretle beklediği 75
bin hektar yani 750 bin dekarlık alanı sulayacak olan
İmamoğlu Ovası sulamasıyla ilgili işler çok
hızlı yürüyor. Özellikle iletim kanalında yüzde 40ı
yakaladık ve 14.600 metrelik iletim kanalı yapım işini
kısa zamanda tamamlayacağız.
Ayrıca,
İmamoğlu sulaması 1inci kısım, 45.520 dekar araziye
hizmet edecek tesislerle ilgili yüzde 50si bitti, kalanı da önümüzdeki
yıl tamamlayacağız.
Ayrıca,
İmamoğlu sulaması S1 ana kanal ve şebekesi, Adana-Misis
2nci Merhale Cazip Sulaması, bunlar hızla devam ediyor. Bunları
özetle vurgulamak istiyorum.
Bunun
dışında 18 tane dere ıslahı daha devam ediyor. Bunu da
özetle vurgulamak istiyorum.
Proje
safhasında çok sayıda projemiz var ama bu arada Adanada 13 tane
gölet ve sulamasını programa aldık ve bu şekilde 38.860
dekar araziyi Adanada sulayacağız. Bunlar çok önemli olduğu
için vatandaşlarımız da merak ediyor, ilk defa
açıklıyoruz. O bakımdan izninizle bunların isimlerini
sadece hızla okuyacağım: Aladağ Dölekli Göleti, Aladağ
Dölekli Göleti Sulaması; Pozantı Yağlıtaş Göleti, Pozantı
Yağlıtaş Göleti Sulaması; merkez Sarıçam Karlık
Göleti ve Sulaması; merkez Sarıçam Baklalı Göleti, merkez
Sarıçam Baklalı Göleti Sulaması; Kozan Bağtepe Göleti ve
Sulaması; Zerdali Göleti ve Sulaması; Karaisalı Demirçit Göleti
ve Sulaması; Kozan Postkabasakal Göleti ve Sulaması; Kozan Meletmez
Göleti ve Sulaması ve 13üncü de Aladağ Kasımlı Göleti ve
Sulaması olmak üzere 13 tane projeyi gündeme aldık.
Az önce
sayın vekilim ormancılık faaliyetlerinden bahsetti. Tabii,
Saimbeyli de ormanlık bir alan. Biz orman köylülerine her türlü
desteği veriyoruz. Hatta ben arkadaşlarıma şunu söyledim:
Orman teşkilatı orman köylülerinin hasmı değil,
hısmıdır. Bu konuda her türlü desteği veriyoruz. Hatta
şu anda bir yönetmelikle, özellikle orman köylülerine yakın olan
bozuk orman alanlarına, onlara gelir getirici birtakım, cevizdir, bademdir,
fıstık çamı gibi ürünleri de bizzat dikiyoruz. Üç yıl
bakımı orman teşkilatına ait ama geliri tamamen taksim
ediyoruz. Kura çekilerek vatandaşlara kaç tane ağaç düşüyorsa
bunları teslim ediyoruz.
Adanada da
son on yılda 1 milyon 290 bin 270 dekar alanda çalışma
yapılmış, özellikle 125 milyon adet ağaç, fidan toprakla
buluşturulmuştur. Adanada yaban hayatıyla alakalı bir alan
vardı. Bu alanla ilgili problemi de çözdüğümüzü özetle burada
vurgulamak istiyorum.
Tabii,
Meteoroloji Genel
Müdürlüğümüz, 12 tane otomatik meteoroloji ölçüm istasyonu kurdu. Bunlar;
Adana merkez, Karaisalı, Karataş, Kozan, Ceyhan, Yumurtalık,
Pozantı, Ceyhanda TİGEM, İmamoğlu, Çukurova Tarım
İşletmesi, Saimbeyli ve Tufanbeyliye de otomatik meteorolojik ölçüm
istasyonu kurduk. Artık Saimbeylinin hava durumunu dünyanın her
yerinden görmek mümkün. Şu anda 4 tane daha talep oldu. Sayın
Vekilim, onların da kurulma talimatını verdim. Feke,
Aladağ, Sarıçam ve Çukurovaya 4 tane daha kurulacak.
Tabii, sadece biz
hizmet etmiyoruz, diğer bakanlıklarımız, mesela
Sağlık Bakanlığımız hakikaten arada çok büyük
hizmet yapıyor. Hatta, biz, Adanayı Orta Doğunun ve Orta
Asyanın, bilhassa Arap ülkelerinin bir sağlık turizm merkezi
hâline getirmek için bir çalışma yaptık, hatta DSİnin alanları
vardı, Sağlık Bakanlığına bunu devrettik. Şu
ana kadar 4 devlet hastanesi olmak üzere 35 sağlık tesisi hizmete
alındı.
Millî Eğitim
Bakanlığımız 4.830 yeni derslik inşa etti ve özellikle
Adanada bulunan mevcut üniversiteler bünyesinde, vakıf üniversitelerinde
12 olmak üzere toplam 24 birim hizmete alındı.
Tabii, yoldan
bahsedildi. Bakın, Adanadaki yollar gerçekten
Biz de eskiden
Adananın hâlini biliyoruz. Adanaya ulaşmak büyük problemdi ama
artık Adanaya otobanlarla ulaşmak mümkün. Ayrıca, 133 kilometre
bölünmüş yol bizim dönemimizde yapıldı Adanaya.
İnşallah daha da eksikler varsa, Sayın Vekilim, hangi yol
eksikse onları da takip edeceğim.
Adanada
tarım çok önemli, sulamalar önemli. Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığımız da son on yılda, bakın,
1 milyar 660 milyon TLlik bir zirai destek vermiş.
TOKİ destan
yazıyor Adanada, 1 milyar 58 milyon TL son on yılda
yatırım yapmış ve 12.896 adet konutu inşa ederek
Adanalıların hizmetine sunmuş.
KÖYDES ve BELDES
kapsamında çalışmalar yapılıyor, yapılmaya devam
ediliyor.
Yani, özellikle
Adana gerçekten bizim kalbimizde. Adanamız o bölgenin gerçekten gurur
duyduğumuz bir ili. Bizim de Adananın hizmetkârı olarak
elimizden gelen, tabii, orman ve su işleriyle ilgili barajlar, göletler,
sulama tesisleri, içme suyu temini ve bunun dışında orman
faaliyetleriyle ilgili, millî parklarla ilgili ne gerekiyorsa yapmak da bizim
boynumuzun borcu.
Tabii, vekilimizin
taleplerini de aldım, inşallah Saimbeyliyle ilgili onu da takip
edeceğim. Tabii, sadece Saimbeyli yok, orada Tufanbeyli var. Bu arada onu
da rahmetle anıyoruz Saim Bey gibi.
Ben bu duygularla
herkesi tekrar saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bakan.
ALİ HALAMAN
(Adana) Sayın Başkanım, bir söz talebim olabilir mi?
BAŞKAN
Şimdi Sayın Atıcı, buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcının, Doktor Ersin Arslanın öldürülmesinin 1inci
yıl dönümüne, Sağlıkta Dönüşüm Programı nedeniyle
hekimlerin öldürüldüğüne ve sağlık sisteminin ıslah
edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, bugün Doktor Ersin Arslan
kardeşimizin katledilişinin tam 1inci yıl dönümüdür.
Sağlıkta dönüşüm programı nedeniyle hekimler öldürülüyor,
sağlık çalışanlarına şiddet de tam 17 kat
artıyor. İşte biz, bugün, bu elimde tuttuğum pankartla
sağlıkta şiddeti kınıyoruz, sağlıkta
dönüşümün doktorların ölümüne sebep verdiğini söylüyoruz.
Başta Başbakan olmak üzere Sağlık Bakanının da
söylemlerine dikkat etmesi gerektiğini ve hekimleri öldüren,
sağlık çalışanlarını perişan eden,
şiddete uğratan bu sistemin derhâl gözden geçirilerek ıslah
edilmesi gerektiğini söylüyoruz.
Hepinize
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Atıcı.
Sayın
Halaman, bir soru soracaksınız galiba buyurun.
2.- Adana Milletvekili Ali Halamanın, Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun gündem dışı
konuşmasına verdiği cevaba ilişkin açıklaması
ALİ HALAMAN
(Adana) Soru değil Sayın Başkanım.
Ben teşekkür
ederim, Sayın Bakana da teşekkür ediyorum açıklamalarından
dolayı, Allah razı olsun diyorum ama şöyle: Bu söylediklerinin
hepsi geçmiş dönemde zaten yapılmak üzereydi. Dolayısıyla,
ben Yedigöze Barajının nasıl
yapıldığını, HESe dönüştüğünü, SANKOya
nasıl verildiğini biliyorum. Dolayısıyla, bana, Sayın
Bakanım
Saimbeyli Karakuyuda Göller Bölgesi var, buranın içme suyu
projesi. Dolayısıyla, o bölgeye genelde bizim Kadirlililer,
Sumbaslılar, Kozanlılar gider. On senedir bu sulama projesiyle ilgili
nokta kadar bir emekleri oldu mu? Onu söylemesi yeter. Kendisine teşekkür
ediyorum.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Halaman.
Sayın
Yetiş
3.- Adıyaman Milletvekili Muhammed Murtaza Yetişin,
Doktor Ersin Arslanın öldürülmesinin 1inci yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
MUHAMMED MURTAZA
YETİŞ (Adıyaman) Sayın Başkanım,
insanların sağlık hakkı, yaşam hakkı en kutsal
haklardan biridir. İnsanlara bu hizmeti verebilmek için bütün ömrünü tüketen
Doktor Ersin Arslan kardeşimiz, bir yıl önce bugün elim bir hadise
sonucu hunharca katledilmiştir. Bütün siyasetçilerin, yöneticilerin,
STKlarımızın ve kanaat önderlerinin yüksek dille bu meseleye
ilişkin tepkilerini ortaya koymaları gerekir. Hekim-hasta
arasındaki derin dostluk, hekimliğin onuru ve toplumsal
saygınlığı korunmalıdır, şifanın
dağıtıcı eli olan hekimliğin dokunulmaz olduğunun
altı çizilmelidir.
Bu vesileyle
tekrar, kardeşimize Allahtan rahmet diliyorum.
Sağ olun.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yetiş.
Sayın
Öğüt
Yok.
Sayın
Dedeoğlu
4.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, özelleştirme kapsamındaki Afşin-Elbistan
Termik Santrali ve Elbistan Şeker Fabrikası
çalışanlarının durumuna ilişkin açıklaması
MESUT
DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Kahramanmaraş
Afşin Elbistan Termik Santralimiz ve Kahramanmaraş Elbistandaki
şeker fabrikamız özelleştirme kapsamının içerisinde.
Burada çalışan personellerimiz çok büyük sıkıntı
içerisinde. Bu özelleştirme kapsamının içerisinde kendilerinin
pozisyonu ne olacak, çıkışları mı verilecek yoksa tam
kadroya mı alınacaklar, özellikle şeker fabrikasında
çalışan personellerimiz bu konuda çok büyük
sıkıntıdalar.
Bunun
dışında, yine en büyük problemlerden bir tanesi taşımacılıkla
ilgili. Gerek termik santralin olsun gerekse şeker fabrikasının
olsun gerekse de Elbistan-Afşin-Kahramanmaraş arasındaki
taşımacılıkta çok büyük sıkıntılar var.
Sayın Bakanım, bu konuda sizin şahsınızda Hükûmetten
rica ediyoruz, bu konuların, bu kuzey kazalarımızdaki bu
sıkıntıların derhâl yerine getirilmesini rica ediyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Dedeoğlu.
Sayın Sakine
Öz
5.- Manisa Milletvekili Sakine Özün,
sağlıkta şiddet konusuna, Doktor Ersin Arslanı
andığına ve köy enstitülerinin kuruluşunun 73üncü yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
SAKİNE ÖZ
(Manisa) Sayın Başkan, sağlıkta şiddet hız
kesmeden devam ediyor. Sağlıkta dönüşüm ve performansa
dayalı sistemde getirilen nokta, sağlık
çalışanlarını gelir kaybı tehdidiyle
çalıştırmaya devam ediyor.
Ben de buradan bir
kez daha Doktor Ersini anıyor, sağlık
çalışanlarının bir günlük iş bırakma eylemlerini
destekliyorum.
Ayrıca, köy
enstitülerinin kuruluşunun 73üncü kuruluş yıl dönümünü
kutluyor, bütün Atatürkçü ve laik eğitimcileri saygıyla ve
şükranla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Öz.
Sayın Akova
6.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret
Akovanın, Suriyeden kaçak olarak ülkemize sokulan
zeytinyağının sektöre olumsuz etkilerine ve bu durumu engellemek
için ne gibi önlemler alınacağını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
AYŞE NEDRET
AKOVA (Balıkesir) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
6/12/2012
tarihinde, Suriyeden kaçak olarak ülkemize sokulan zeytinyağı
hususunu ve sektörümüzü olumsuz etkileyen bu durumun incelenip önlenmesi için
yapılması gerekenleri Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Mehdi Ekerin cevaplandırması için soru önergesi verdim.
Gelen cevapta Suriyeden ülkemize kaçak olarak zeytinyağı sokulmadığı
belirtilmiştir. Ancak gazetelerde hâlen yer alan haberlere göre, Suriyede
Azez, Manbej ve El Babda zeytinyağı fabrikalarını
yağmalayan Özgür Suriye Ordusu militanlarının çalıntı
yağları Türkiyeye soktuğu ve kaçak zeytinyağlarının
litre fiyatının tankerle toptan satışlarda 1,25 liraya
kadar düştüğü belirtilmektedir. Bu sezon nasıl tüketileceği
veya ihraç edileceği bilinemeyen 200 bin ton üretimin üzerine Suriyeden
kaçak olarak yurda sokulan kendi üretimimizin yüzde 20si civarında
zeytinyağı da eklenince, bu kadar zeytinyağının
pazarlanmasında yaşanacak sorunlar düşünülünce yerli
üreticilerin mağduriyeti nasıl giderilecek?
Zeytinyağının sınırdan kaçak olarak geçmesini
engellemek için ne gibi önlemler alınacak?
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Akova.
Sayın
Hamzaçebi
7.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin,
CHP Grubu adına, 8inci Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özalın
ölümünün 20nci ve Doktor Ersin Arslanın öldürülmesinin 1inci yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün 8inci
Cumhurbaşkanı Sayın Turgut Özalın 20nci ölüm yıl
dönümü. Kendisini Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak rahmetle anıyoruz.
Turgut Özal, ekonomimizin dışa açılmasında, rekabetçi bir
yapıya kavuşmasında ezberleri bozmuş, büyük
atılımlar yapmış bir insandı. Kendisini tekrar
rahmetle anıyoruz.
Bugün ayrıca
Doktor Ersin Arslanın 1inci ölüm yıl dönümü. Görev
başında uğradığı saldırı sonucu
hayatını kaybetmiş olan Ersin Arslana Allahtan rahmet
diliyorum ve gerek sağlık çalışanlarının gerekse
tüm çalışanların şiddetten uzak bir ortamda
çalışabileceği bir ortamı yaratmak ümidiyle hepinize
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Hamzaçebi.
Sayın
Işık
8.- Erzincan Milletvekili Muharrem
Işıkın, Doktor Ersin Arslanın öldürülmesinin 1inci
yıl dönümüne ve sağlıkta şiddet konusuna ilişkin
açıklaması
MUHARREM IŞIK
(Erzincan) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli
Başkanım, sizin aracılığınızla duyurmak
istiyoruz: Bugün Ersin Arslanın katledilişinin yıl dönümü.
Tabii, bu bir senelik süre içinde tam 7 binden fazla hekime ve sağlık
çalışanlarına tekrar şiddet uygulandı, hiçbir önlem
alınmadı. Kurulan komisyonun verdiği kararlara
baktığımız zaman, eh işte, bazı olumlu şeyleri
var ama kesin sonuçlar çıkmıyor. İki maddelik bir yasa talepleri
var, bu yüce Meclis istediği zaman yarım saatte her türlü yasayı
çıkarırken bu yasayı getirmiyorlar. İki maddelik bir yasa
çıkarılmasını istiyorlar, bunun gelmesi gerekiyor.
Ayrıca ikna odaları diye durmadan feryat ettiniz, odalar şu anda
malum sendika tarafından sağlık çalışanlarına
mobbing olarak uygulanmaktadır ve özellikle kamu hastane birliği
başkanları ve o sağlık sendikalarının
başkanları aracılığıyla şu anda şiddet
de devam etmektedir. Bunu da kınıyoruz ve bunun da tedbirinin
alınmasını istiyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Işık.
Sayın Topal
9.- Amasya Milletvekili Ramis Topalın,
Aydınca Barajının durumuyla ilgili bilgi almak istediğine
ilişkin açıklaması
RAMİS TOPAL
(Amasya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Benim sorum
Bakanımıza: Sayın Bakanım, Amasyada büyük umutlarla
temelini attığınız Aydınca Barajı dört beş
aydır durmuş vaziyettedir. Bu Aydınca Barajının
inşaatını yapan firmalar sık sık değişmekte,
burada çalışan hem işçiler hem de firmaya iş yapan, malzeme
veren Amasyalılar mağdur olmaktadır. Amasyalılara çok
kısa sürede sözünü verdiğiniz bu Aydınca Barajının
durumu nedir? Bu, Aydınca Barajını yapmaktan vazgeçtiniz mi
yoksa en kısa sürede bitecek mi? Ben, bunu Amasyalılar adına
size sormak istiyorum.
Teşekkür
ederim.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Devam
ediyoruz.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Topal.
Sayın Dora
10.- Mardin Milletvekili Erol Doranın, Ezidilerin
Çarşema Sor Bayramını kutladığına ilişkin
açıklaması
EROL DORA (Mardin)
Sayın Başkan.
Bugün Ezidilerin
Çarşema Sor Bayramıdır. Ezidi kültüründe hem yeni
yılın başlangıcının hem de tabiatın yeniden
doğuşunu ifadesi olan Çarşema Sor Bayramını
kutluyorum. Bu bayramın insanlar arasındaki ilişkilere,
barışa ve huzura vesile olmasını temenni ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Dora.
Sayın Bakan,
cevap vermek ister misiniz?
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkanım, herhâlde bir
tek ben kaldım.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Grup başkan vekilleri olarak bizlere de söz verirseniz
BAŞKAN
Efendim, 10 kişiye veriyoruz biliyorsunuz. Sayın Bakanın yirmi
dakika hakkı var, on dakika konuştu, dolayısıyla cevap
vermek isterse diye sordum.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan
BAŞKAN 10
kişi oldu efendim, kusura bakmayın.
Buyurun Sayın
Bakan.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl)
grup başkan vekillerine söz vermeniz için bekliyoruz
yani.
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Efendim, benim de Sayın Bakana suyla
ilgili sorum var.
BAŞKAN
Tamam, ayrıca vereyim.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Ama şu anda Meclis Başkanıyla görüşmeye
gitmemiz gerekiyor.
BAŞKAN
Hayır, hayır, şimdi bunun pazarlığı yok, her
sefer 10 kişiye.
11.- Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun, hekimlere ve sağlık çalışanlarına
yönelik şiddeti kınadığına, milletvekillerinin açıklamalarında
değindikleri konuları ilgili bakanlıklara ileteceğine
ilişkin açıklaması
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; özellikle sayın
vekillerimizin bazı sualleri oldu, onları da dikkatle takip ettim. Bir
kısmı benim Bakanlığımla alakalı bir
kısmı da diğer bakanlıklar, Ulaştırma
Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığıyla
alakalı. Onları tabii, takip edeceğiz.
Hakikaten
hekimlere ve sağlık çalışanlarına şiddeti biz de
kınıyoruz. Gerekli tedbirler alınıyor, daha da muhalefetin
başka tavsiyeleri varsa onları da dikkate alacağız.
Bunun
dışında, Sayın Dedeoğlu Elbistandaki
taşımacılıktan ve oradaki termik santralden bahsetti.
Onları Ulaştırma Bakanımıza ileteceğim.
Bunun
dışında, Amasya Vekilimiz, Aydınca Barajı yürüyor,
yürüyecek, sözümüz bakidir. Ben de takip ediyorum, size daha da geniş
bilgiyi vereceğim.
Diğer
konular Sağlık Bakanlığıyla alakalı, onları
da ileteceğiz.
Kaçak
zeytinyağı konusunda Sayın Bakan bir açıklama
yapmıştı ama ben Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanımıza tekrar sizin sorunuzu ileteceğim.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Bakan, bu Göksu Nehri üzerindeki barajlarla
ilgili de vatandaşlarımız sizden bilgi istiyor.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) Göksu Nehri üzerindeki barajları da not
aldım. Sayın Halaman
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Yok, Silifke Göksu Nehri üzerindeki barajlarla ilgili
olarak biz bilgi istiyoruz.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) Tamam, onları da takip edeceğiz. Göksu
Nehri üzerindeki birtakım baraj ve göletleri da takip edeceğim,
onlarla ilgili de sizlere detaylı bilgi vereceğim.
Hepinize
çok teşekkür ediyorum.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Sayın Bakan, Gemerekte Kartalkaya
Barajıyla ilgili sorum vardı.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Tamam, onlarla ilgili sizlere yazılı olarak
cevap vereceğim.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bakanım.
Sayın
Baluken, buyurun.
12.- Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, 8inci
Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özalın ölümünün 20nci, Doktor
Ersin Arslanın öldürülmesinin 1inci yıl dönümüne ve
Sağlıkta Dönüşüm Programının bir an önce
kaldırılması gerektiğine ilişkin açıklaması
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, bugün Sayın Cumhurbaşkanımız Turgut
Özalın ölümünün 20nci yıl dönümü. Özellikle Kürt sorunu ve
Türkiye'nin demokratikleşmesi konusunda yirmi yıl önce ezberleri
bozan, cesur politikaları devreye koymaya çalışan bir
anlayışa sahip olduğu için Sayın Özalın
öldürüldüğünü düşünüyoruz. Bu konuda kamuoyundaki şüpheler
giderilmemiştir. Son adli tıp raporları hâlâ kamuoyundaki beklentileri
karşılamamaktadır. Bir cumhurbaşkanımızın
ölümü üzerindeki sır perdesinin mutlaka kaldırılması
gerektiğini düşünüyoruz. Bu ölümle ilgili bütün ayrıntıların
kamuoyunu tatmin edecek şekilde paylaşılması
gerektiğini düşünüyoruz.
Yine,
bugün, geçen yıl bir hasta yakını tarafından katledilen
Doktor Ersin Arslanı kaybedişimizin 1inci yıl dönümü. Aradan
bir yıl geçmesine rağmen, sağlık emekçilerine ve hekimlere
yönelik şiddet maalesef artarak devam ediyor. Bu konudaki -Meclis
araştırma komisyonunun da yaptığı
çalışmalarda- temel sebebin Sağlıkta Dönüşüm Projesi
olduğu kamuoyu tarafından da biliniyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Özellikle biz, Sağlıkta Dönüşüm
Programının bir an önce kaldırılması, sosyal devlet
olma ilkesi gereği herkese eşit, ulaşılabilir, nitelikli,
ücretsiz, ana dilde sağlık hizmetinin verilmesi gerektiğini
tekrar yeniliyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Baluken.
Sayın
Şandır
13.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, MHP Grubu olarak sağlık
çalışanlarına yönelik şiddeti kınadıklarına
ve Göksu Nehri üzerinde kurulması planlanan barajlarla ilgili bilgi almak
istediklerine ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Milliyetçi Hareket
Partisi Gurubu olarak biz de sağlık
çalışanlarının gördüğü şiddeti
kınıyoruz. Onların bu yöndeki direnişini, tepkisini
paylaşıyoruz, acılarını paylaşıyoruz.
Ayrıca, hayatını kaybeden tüm sağlık
çalışanlarına Yüce Allahtan rahmetler diliyoruz.
Ben bir daha,
Sayın Bakandan, özellikle Mut ve çevresinde yaşayan
insanlarımıza, Silifkede yaşayan insanlarımıza Göksu
Nehri üzerinde kurulması planlanan barajların proje
çalışmaları, yapım çalışmaları, ihale
çalışmaları konusunda detaylı bir bilgi verilmesini -çünkü,
köylümüz bekliyor, her ne kadar bize bilgi veriliyorsa da
vatandaşımıza da bilgi verilmesini- istirham ediyorum.
Bunları arz
etmek için söz aldım.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Şandır.
Sayın
Aydın
14.- Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının, AK PARTİ Grubu olarak 8inci Cumhurbaşkanı
merhum Turgut Özalın ölümünün 20nci, Doktor Ersin Arslanın
öldürülmesinin 1inci yıl dönümüne ve sağlık çalışanlarına
yönelik şiddeti kınadıklarına ilişkin
açıklaması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Biz de AK
PARTİ Grubu olarak, ebediyete intikalinin 20nci yılında, eski başbakan
ve cumhurbaşkanlarımızdan Turgut Özalı rahmetle ve
minnetle anıyoruz.
Rahmetli Özal,
Türkiyenin değişim ve dönüşümüne, dış dünyaya
açılmasına öncülük etmiştir. Şahsiyetli bir siyaset
adamı ve aynı zamanda değerli bir devlet adamı olarak tüm
sıkıntılara ve engellemelere rağmen Türkiyenin demokratik
yapısının güçlenmesi ve kalkınma hamlesinin
başarıya kavuşması için milletle ele ele ciddi
mücadelelerde bulunmuş ve önemli başarılar elde etmiştir.
Bir kez daha kendisini rahmet ve minnetle yâd ediyoruz.
Aynı
şekilde, AK PARTİ Gurubu olarak her türlü şiddeti ve bu arada
sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti de
kınadığımızı bir kez daha ifade etmek istiyorum
ve bu vesileyle, uğradığı şiddet neticesinde
hayatını kaybeden Doktor Ersin Arslanı ve hayatlarını
kaybeden diğer sağlık çalışanlarını da
rahmetle anıyoruz.
Bir kez daha, bu
vakaların olmamasını temenni ediyoruz.
Teşekkür
ediyoruz.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Aydın.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, ayrı ayrı okutacağım.
İlk
okutacağım Meclis araştırması önergesi 500 kelimeden
fazla olduğu için önerge özeti okunacaktır ancak önergenin tam metni
Tutanak Dergisine eklenecektir.
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan ve 27
milletvekilinin, Dilovasına kurulacak organize sanayi bölgesinin çevreye
olası etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/588)(x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Kocaeli ili
Dilovası ilçesi, 1970li yıllarda başlayan ve 80li
yıllarda hız kazanan İstanbul'un sanayileşme hareketinin
İstanbul'un doğusuna kaydırılması düşüncesi ile
sanayinin geniş ve ucuz arazi gereksinimine paralel olarak yoğun
sanayi ile tanışmış, bu sanayileşme özellikle kimya,
demir-çelik, boya sanayisi gibi kirletici sanayi dallarında
gerçekleştiği için de bu küçük ilçe çevre ve sağlık
koşullarının çok ciddi şekilde bozulmuş olduğu
bir yer hâline gelmiştir. Sanayi tesisleri ve konut alanlarının
çarpık ve plansız bir şekilde iç içe
yapılandığı Dilovası'nda, sanayinin, çevre ve
sağlık açısından ilçe üzerinde yarattığı
olumsuz baskı, bölgedeki kansere bağlı ölümlerin Türkiye
ortalamasının 3 katına çıkmasıyla kendini
göstermiş ve bu konu ulusal basında da sıkça yer almaya
başlamıştır.
2006
yılında bu ilçede sanayi atıklarının çevre ve insan
sağlığı üzerindeki etkilerini araştıran TBMM
komisyonunun yaptığı "Çevre ve insan
sağlığı ile ilgili birincil ilke olan koruyucu önlemler
alınması hususunun bu bölgedeki uygulamalarda göz ardı
edildiği açıkça görülmektedir." tespitine rağmen ne
yazık ki günümüzde hâlen daha bölge halkı sanayi ile plansız bir
şekilde kuşatılmaya devam etmektedir.
Komisyon raporunda
ilçede yeni sanayiye artık izin verilmemesi görüşüne rağmen
kurulan 4 yeni OSB'den 1i olan Kömürcüler OSB'nin kuruluşu ile ilgili de
tartışmalar devam etmektedir. OSB'nin kuruluşu esnasında
hükme bağlanan zorunlulukların gerçekleştirilmediği, yer ve
güzergâh seçiminde gerekli tetkiklerin yapılmadığı
tartışmalarının yanı sıra kurulan bu OSB'nin
faaliyetleri sırasında çevreye olan etkisi, bölge trafik
yoğunluğuna olan baskısı, kurulduğu alanın imar
ve kamulaştırma planlarının nasıl
yapıldığı da ayrı tartışma
konularını oluşturmaktadır. Rant anlayışının
insan sağlığının önüne geçmesiyle ilçenin nefes
aldığı tek kapı olan kuzey bölgesi de başta bahsi
geçen Kömürcüler OSB olmak üzere yeni OSB'ler ile kapatılacak ve
Dilovası halkı bir sanayi çemberi içinde âdeta hapsolacaktır.
Anayasanın 56ncı maddesinde belirtilen "Herkes,
sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına
sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını
korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir."
ibaresi ışığında TBMM'nin 2006 yılında
Dilovası'na yönelik araştırma raporunda belirtilen
sorunların geçen süreç içinde çözüme kavuşturulmaları için ne
gibi önlemler alındığının tespit edilmesi ve yukarda
belirtilen tartışma konularının aydınlatılması
için Anayasanın 98, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddeleri
gereğince bir Meclis araştırması açılması teklif
edilmiştir.
1) Mehmet Hilal
Kaplan (Kocaeli)
2) Aylin
Nazlıaka (Ankara)
3) Hülya Güven (İzmir)
4) Salih
Fırat (Adıyaman)
5) Gürkut Acar (Antalya)
6) Ali Rıza
Öztürk (Mersin)
7) Haluk Ahmet
Gümüş (Balıkesir)
8) Mehmet
Şeker (Gaziantep)
9) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
10) Sedef Küçük (İstanbul)
11) Kemal
Değirmendereli (Edirne)
12) Ali
Demirçalı (Adana)
13) Doğan
Şafak (Niğde)
14) Sakine Öz (Manisa)
15) Recep Gürkan (Edirne)
16) Ayşe
Nedret Akova (Balıkesir)
17) Mustafa Serdar
Soydan (Çanakkale)
18) Mahmut Tanal (İstanbul)
19) Ali İhsan
Köktürk (Zonguldak)
20) Dilek Akagün
Yılmaz (Uşak)
21) Mehmet Ali
Ediboğlu (Hatay)
22) Aytuğ
Atıcı (Mersin)
23) Haluk
Eyidoğan (İstanbul)
24) Refik
Eryılmaz (Hatay)
25) Alaattin
Yüksel (İzmir)
26) Mehmet Siyam
Kesimoğlu (Kırklareli)
27) Bülent Tezcan (Aydın)
28) Ahmet
İhsan Kalkavan (Samsun)
2.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 37 milletvekilinin, ağır
kış koşullarından olumsuz etkilenen tarım sektörünün
sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/589)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ağır
kış koşullarından olumsuz etkilenen tarım sektörünün
sorunları konusunda bir meclis araştırması
açılmasını saygılarımla arz ederim. 14.02.2012
1) Mehmet Ali
Susam (İzmir)
2) Haluk Ahmet
Gümüş (Balıkesir)
3) Hurşit
Güneş (Kocaeli)
4) Recep Gürkan (Edirne)
5) Ali İhsan
Köktürk (Zonguldak)
6) Emre Köprülü (Tekirdağ)
7) Mehmet S.
Kesimoğlu (Kırklareli)
8) Veli
Ağbaba (Malatya)
9) Hasan Akgöl (Hatay)
10) Hülya Güven (İzmir)
11) Mustafa Serdar
Soydan (Çanakkale)
12) Mehmet
Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
13) Kemal
Değirmendereli (Edirne)
14) Osman
Aydın (Aydın)
15) Musa Çam (İzmir)
16) Haydar Akar (Kocaeli)
17) Sakine Öz (Manisa)
18) Ayşe
Nedret Akova (Balıkesir)
19) Levent Gök (Ankara)
20) Nurettin Demir
(Muğla)
21) Selahattin
Karaahmetoğlu (Giresun)
22) Bülent Tezcan (Aydın)
23) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
24) Mahmut Tanal (İstanbul)
25) Namık
Havutça (Balıkesir)
26) Kamer Genç (Tunceli)
27) İhsan
Özkes (İstanbul)
28) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
29) Ali
Serindağ (Gaziantep)
30) Salih
Fırat (Adıyaman)
31) Muharrem
Işık (Erzincan)
32) Mehmet
Şeker (Gaziantep)
33) Gürkut Acar (Antalya)
34) Sedef Küçük (İstanbul)
35) Ali
Demirçalı (Adana)
36) Aylin
Nazlıaka (Ankara)
37) Doğan
Şafak (Niğde)
38) Mehmet Hilal
Kaplan (Kocaeli)
Gerekçe:
Son yıllarda
küresel ısınmanın da etkisiyle iklim koşullarında
kuraklık ya da aşırı soğuklar gibi önemli
değişiklikler yaşanmaktadır. Bu yıl ülkemizi de etkisi
altına alan ağır kış koşulları tarım
sektöründe büyük kayıplara sebep olmuş, en çok zararı da kesme
çiçek, zeytin ve yaş meyve ve sebze üreticileri görmüştür.
Kış
aylarında daralan yaş sebze ve meyve sektörü, ağır
koşullar nedeniyle daha da zor bir dönem geçirmektedir. Türkiye'de
yılda 50 milyon tona yakın sebze ve meyve üretilirken bunun
yaklaşık dörtte 1i tüketiciye ulaşmadan bozulmaktadır. Bu
yıl olumsuz hava koşulları nedeniyle son bir aylık dönemde
üretimde yüzde 30-40 arasında düşüş yaşanmaktadır.
Son bir ay içinde
özellikle sera üretimi yapılan ürünlerin fiyatları ikiye
katlanmış, yeşil fasulye 4 liradan 7 liraya yükselerek zam
şampiyonu olmuştur. Sivri biberin fiyatı 4, marulun fiyatı
ise 3 liraya kadar yükselmiştir. Ani fiyat artışı nedeniyle
ihracatçılar da iç pazara yöneltilmiş, ihracat rakamlarında
yüzde 10 civarında bir düşüş olabileceği tahmin
edilmektedir.
Ağır
kış koşullarından Türkiye açısından büyük önem
arz eden zeytin ve zeytinyağı da etkilenmiştir. Soğuk hava
nedeniyle aşırı yaprak dökümü, kabuk çatlaması, taze
sürgünlerde zararlar ve uzun süre don olayı yaşanan bölgelerde zaman
kalın dal ölümleri meydana gelmektedir.
Batı ve güney
bölgelerde fırtına, sel ve soğuklar nedeniyle seralarda büyük
zararlar oluşmuş, tek geçim kaynağı çiftçilik olan
vatandaşlarımız canevinden vurulmuştur. Sektörün,
ağır kış koşulları karşısında
ayakta kalabilen seraların ısıtma maliyetlerinin artmasıyla
daha da zor duruma düşmektedir. Akaryakıt, gübre, ilaç gibi girdi
maliyetleri yüksek olan tarım sektörünün, mevsim normallerinin
dışında seyreden hava koşullarıyla birlikte
maliyetleri anormal bir düzeyde artarak üreticinin beli bükülmektedir.
Ayrıca,
Avrupa'nın etkisi altında olduğu ekonomik
sıkıntıdan dolayı meyve ve sebzeye olan talebin
azaldığı, mevcut koşullarda Avrupa pazarındaki rakip
ülkelerle rekabet etme koşullarının da
zorlaştığı görülmektedir. Güney Afrika gibi güney
yarım küre ülkeleri, İspanya, Fransa, İtalya, Yunanistan, Fas,
Mısır gibi daha ılıman kuzey yarım küre ülkeleri ve
Orta Amerika ülkeleri ile iklim koşullarından ötürü rekabet giderek
güçleşmektedir.
Bu koşullar
altında üreticilerin zararlarını karşılamak için
tarım sektörünün kullandığı akaryakıt, gübre, ilaç vb
temel girdi maliyetlerinin düşürülmesi, olumsuz hava
koşullarından etkilenmeyi azaltacak veya önleyecek tarım
sigortalarının geliştirilmesi gerekmektedir. Tarım
sektörünün karşılaştığı bu sorunların
giderilmesi adına çözüm önerilerinin araştırılmasına
ihtiyaç bulunmaktadır.
3.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal ve 36 milletvekilinin, Şanlıurfa GAP
Havaalanının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/590)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Şanlıurfa
GAP Havaalanındaki uçuş güvenliği için öneme haiz araçların
eksik olup olmadığının, son zamanlarda özellikle sisli
havalarda Şanlıurfa GAP Havaalanı yerine komşu şehir
havaalanlarının kullanılmasının nedenlerinin
belirlenmesi ve ivedilikle çözülmesi amacıyla Anayasanın 98, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105'nci maddeleri uyarınca
Meclis Araştırması açılması hususunda gereğini
saygılarımla arz ederiz. 15.02.2012
1) Mahmut Tanal (İstanbul)
2) Recep Gürkan (Edirne)
3) Erdal Aksünger (İzmir)
4) Tolga Çandar (Muğla)
5) Haydar Akar (Kocaeli)
6) Emre Köprülü (Tekirdağ)
7) Mustafa Serdar
Soydan (Çanakkale)
8) Mehmet S.
Kesimoğlu (Kırklareli)
9) Hülya Güven (İzmir)
10) Hasan Akgöl (Hatay)
11) Kemal
Değirmendereli (Edirne)
12) Hurşit
Güneş (Kocaeli)
13) Osman
Aydın (Aydın)
14) Mehmet
Şevki Kulkuloğlu
(Kayseri)
15) Musa Çam (İzmir)
16) Ali İhsan
Köktürk (Zonguldak)
17) Ayşe
Nedret Akova (Balıkesir)
18) Tanju Özcan (Bolu)
19) Nurettin Demir
(Muğla)
20) Selahattin
Karaahmetoğlu (Giresun)
21) Namık
Havutça (Balıkesir)
22) Bülent Tezcan (Aydın)
23) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
24) Kamer Genç (Tunceli)
25) İhsan
Özkes (İstanbul)
26) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
27) Ali
Serindağ (Gaziantep)
28) Muharrem
Işık (Erzincan)
29) Salih
Fırat (Adıyaman)
30) Haluk Ahmet
Gümüş (Balıkesir)
31) Mehmet
Şeker (Gaziantep)
32) Gürkut Acar (Antalya)
33) Sedef Küçük (İstanbul)
34) Ali
Demirçalı (Adana)
35) Aylin
Nazlıaka (Ankara)
36) Doğan
Şafak (Niğde)
37) Veli
Ağbaba (Malatya)
Gerekçe:
Güneydoğu
Anadolu Bölgesi'nde bir il olan Şanlıurfa, doğusunda Mardin,
batısında Gaziantep, kuzeyinde Adıyaman ve Diyarbakır,
kuzeybatısında yine Diyarbakır, güneyinde ise Suriye
sınırı ile çevrelenmiş bir sınır şehridir.
Ülkemizin sahip
olduğu en büyük projelerden biri olan Güneydoğu Anadolu Projesi
(GAP)'nin merkezi konumundaki Şanlıurfa, bereketli
topraklarımızın da merkezidir. Bölgenin sivil hava
ulaşımına açılan kapısı niteliğindeki
Şanlıurfa Havaalanı stratejik bir öneme sahiptir.
Böylesine
jeopolitik olarak önemli bir konuma sahip olan Şanlıurfa'nın var
olan potansiyeli iyi şekilde değerlendirilmemektedir. Uzun süredir
Şanlıurfa GAP Havaalanında sorunlar yaşanmaktadır.
2012 Ocak ayının son haftasında Şanlıurfa GAP Havaalanında
meydana gelen elektrik kesintileri bölgedeki insanları ve kenti ziyaret
eden veya kentten ayrılan kişileri kötü yönde etkilemiş ve
böylesine önemli bir şehrin havaalanının böylesine bir sorunla
karşılaşması, havaalanına yeterli önemin
gösterilmediğini göstermiştir. Medeniyet göstergesi olması
gereken havaalanlarının böylesine sorunlarla
karşılaşması güvenlik açısından da önem arz
etmektedir.
Şanlıurfa
GAP Havaalanı pilotların korkulu rüyası hâline gelmiştir.
GAP Havaalanında sisli havalardan dolayı zor anlar yaşayan
pilotlar kalkış yerinden rötarlı kalkmakta veya yakın bir
ilin havaalanına iniş yapmaktadır. Bu uçuş güvenliği
açısından oldukça sakıncalı bir durumdur. Bu
durumların çözümü için Aletli İniş Sistemi (ILS) kullanılmaktadır.
Aletli
İniş Sistemi (ILS) pist başına yerleştirilmiş
vericiler vasıtasıyla uçakların inişine yardımcı
olan bir hassas yaklaşma sistemidir. ILS, uçağın pist
başına kadar hassas yaklaşmasını sağlayan bir
seyrüsefer yardımcı sistemidir. Bulut tavanının alçak,
görüş faktörlerinin kötü olduğu hava koşullarında,
uçağın alçak bir biçimde piste yaklaşmasını ve piste
elektronik cihazlarla emniyetli iniş yapmasını sağlar, pilota
istikamet ve süzülüş hattı bilgisi verir.
Şanlıurfa
havaalanındaki ILS sisteminin bozulması ve uzun süredir tamir
edilmemesi, bu soğuk kış günlerinde yapılan seferlerin
güvenliğini tehdit etmektedir. Yine aynı şekilde yolcular bu
vesileyle mağdur edilmektedir. Kamu kaynaklarının bu yönde
kullanılması için gerekli işlemlerin yapılması
gerekmektedir.
Tüm bu
gerekçelerle Şanlıurfa GAP Havaalanındaki uçuş
güvenliği için önemi haiz araçların
eksik olup olmadığının, son zamanlarda özellikle sisli
havalarda GAP Havaalanı yerine komşu şehir hava
alanlarının kullanılmasının nedenlerinin belirlenmesi
ve ivedilikle çözülmesi amacıyla Anayasanın 98, Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis
araştırması açılması hususunda gereğini
saygılarımla arz ederiz.
BAŞKAN
Araştırma önergeleri bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi
Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- BDP Grubunun,
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve arkadaşları
tarafından Türkiye'de üniversitelerde muhalif, farklı düşünen ve
demokratik tepkilerini gösteren öğrencilerin
karşılaştıkları sorunların
araştırılması amacıyla 9/3/2012 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin Genel Kurulun 17 Nisan 2013 Çarşamba günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşimde yapılmasına ilişkin önerisi
17.04.2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 17/04/2013 Çarşamba günü (bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından Grubumuzun
aşağıdaki önerisini, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurul'un onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
İdris Baluken
Bingöl
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
09 Mart 2012
tarihinde, İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve arkadaşları
tarafından verilen (729 sıra no.lu), "Türkiye'de üniversitelerde
muhalif, farklı düşünen ve demokratik tepkilerini gösteren öğrencilerin
karşılaştıkları sorunların"
araştırılması amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine
verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin, Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
17/04/2013 Çarşamba günlü birleşiminde sunuşlarda okunması
ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
Önergenin lehinde olmak üzere, Hakkâri Milletvekili Sayın Adil Kurt.
Sayın Kurt,
buyurun.
ADİL KURT
(Hakkâri) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; grubumuz
adına verilmiş önergenin lehinde söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, bu
coğrafyanın ebedi renklerinden, bu Anadolu ve Mezopotamya kültürünün
bir parçası olan Yezidilerin Çarşema Sor Bayramını
içtenlikle kutladığımı ve bu bayramın barışa,
kardeşliğe vesile olmasını diliyorum ve bu temennilerle
konuşmama başlamak istiyorum.
Bugün hem Malatya
eski Belediye Başkanı Hamit Fendoğlunun, 17 Nisan 1978
tarihinde evine, kapısına paket içinde gönderilen bomba nedeniyle
torunu ve geliniyle birlikte yaşamını yitiren Hamit
Fendoğlunun ölüm yıl dönümü hem merhum 8inci
Cumhurbaşkanı Turgut Özalın 20nci ölüm yıldönümü. Her iki
ölüm de Türkiye'nin belirli dönemlerine iz bırakan ve akıllardan
silinmeyen ölümler olması nedeniyle bir kez daha vurgu yapmak istedim.
Hamit
Fendoğlunun katledilmesinden sonra Malatyanın siyasal dokusuna
müdahale edildi ve Malatyanın siyasal dokusu aslında
değiştirildi, oynandı, Malatyanın genetiğiyle
oynandı. Turgut Özalın bugün bile sır perdesi
aralanmamış, faili meçhul bırakılan ölümü Türkiye'nin
siyasal dokusunun, bir dönemin siyasal dokusunun topyekûn değişimine
yol açan; gene, Türkiye'deki siyasetin genetiğiyle oynanmış bir
dönem olarak da tarih sahnesinde yerini alıyor. Bu nedenle, bu ölümler, bu
katliamlar, bu cinayetler unutulmuyor Türkiye'de, unutulmak istense bile
unutulmuyor. Turgut Özalın ölümü eğer bugün hâlâ
aydınlatılamamışsa; bugün, hâlâ savcılar iddianame
hazırlama ihtiyacı duyuyorlarsa, hâlâ Türkiyede adli tıp
raporlarının gerçekçi olmadığı yönünde güçlü
şüpheler var ise Meclisin bu konuya el atması ve bunu
aydınlatması gerekiyor.
Turgut
Özalın katledilmesi, ölümünün bu şekilde faili meçhul
bırakılmış olması,
aydınlatılamamış olması Türkiyenin bir döneminin
karanlıkta kalmasına vesile oluyor. Bunun elbette ki bugünkü
konumuzla yakından ilişkisi vardır. Bu siyasi cinayetlerin bugün
verdiğimiz önergeyle doğrudan ilgisi vardır. Hamit
Fendoğlunun ölümünün de ilgisi vardır, merhum Turgut Özalın
ölümü ve benzer siyasi cinayetlerin de ilgisi vardır.
Türkiyede bugün
son bir buçuk ay içerisinde 15 üniversitede öğrenciler karşı
karşıya geldi, olaylar yaşandı, yüzlerce öğrenci
gözaltına alındı, polis üniversitelere girmek durumunda
kaldı. Bu tabloyu Meclis araştırmak durumundadır,
sebeplerine inmek durumundadır. Sadece günübirlik demeçlerle, teskin edici
ya da kışkırtıcı ifadelerle bugünleri atlatma
şansına sahip değiliz. Evet hem teskin edici ifadelere rastlıyoruz
bugünlerde hem de kışkırtıcı ifadelere
rastlıyoruz. Ama Türkiyede üniversitelerin karışması bu
dönemde yeniden çatışma ikliminin Türkiye gençliğine egemen
olması hepimize kaybettirecektir, Türkiyede siyasete kaybettirecektir,
Türkiyede siyaset genetiğinin yeniden başkaları tarafından
değiştirilmesine zemin sunacaktır, hazırlayacaktır. Bu
nedenle bugün üniversitelerde olup bitenlere Meclisin bertaraf durması,
kayıtsız kalması mümkün değildir. Bu konuya Meclisin acilen
eğilmesi gerekiyor. Ta, ana sınıfından üniversiteye kadar
öğrencilere aşılanan antidemokratik zihniyet, antidemokratik
eğitim, tekçi zihniyet, bugün karşımıza böyle bir tablo
çıkarıyor. Çok açık ve net ifade ediyorum: Hepimiz o iklimin
içerisinden süzülüp gelen insanlarız. Şu veya bu şekilde,
hepimiz o iklimin izlerini kendi zihnimizde taşıyoruz. O
ayrışmacı iklimin izleri hepimizin ruhunda, zihninde
vardır. Bu nedenle, bugün karşımıza çıkan,
üniversitelerde karşımıza çıkan -ki Türkiyenin
değişik bölgelerinde, ağırlıklı olarak da batı
illerinde- 15 üniversitede baş gösteren bu olaylar eğer teskin
edilmezse, bu olayların önüne geçilmezse, gençliğin bu şekilde
karşı karşıya gelişine seyirci kalınırsa hep
birlikte kaybedeceğiz. Sadece gençliğimizi kaybetmeyeceğiz,
sadece bir kuşağı kaybetmeyeceğiz; bir bütün olarak Türkiye
kaybedecektir. Türkiyedeki siyaset geleneğinin yeniden başkaları
tarafından dizayn edilmesine olanak sağlayacaktır. Bugün, bir
bütün olarak Türkiyede egemen olan kardeşlik iklimi, barış
iklimi, demokratik çözüm iklimi, bu şekilde üniversitelerde baş
gösteren provokatif olaylarla gölgelenmemelidir, gölgelenmesine müsaade
edilmemelidir.
Bugün, Türkiye
merkezli, Ankara merkezli, kendi sorunlarını tartışan ve
çözme çabası içerisinde olan yeni bir dönemin içerisindeyiz. Bu dönemin
başarıya ulaştırılması, bu sürecin
başarıya ulaştırılması bir bütün olarak
Türkiyenin kazanımı olacaktır. Tek başına hiçbir
siyasi partinin kazanımı olmayacaktır. Bir bütün olarak
Türkiyenin kazanımı olacaktır ama kaybedersek, bu dönemi
kaybedersek yine bir siyasi veya bir iki siyasi partinin kaybı
anlamına gelmeyecektir; bir bütün olarak Türkiyenin kaybı
anlamına gelecektir. Bu nedenle, üniversitelerdeki olaylara Meclisin
acilen el koyması gerekir. Üniversitelerdeki antidemokratik uygulamalara
derhâl son verilmesi gerekir. Öğrencilerin kendi protesto
haklarını özgür bir şekilde bir başkasının
hakkına tecavüz etmeden gerçekleştirme hakkının, zemininin
oluşturulması gerekir.
Biz bu atmosferi
yaratabilirsek, insanların kendilerini özgür bir şekilde ifade etme,
protesto hakkını kullanma hakkını sağlayabilirsek
üniversitedeki sorunların önüne geçeriz. Ama bugün de müdahalelere
bakıyoruz ki dünden farkı yok, yine baskı, yine polis, yine cop,
yine şiddet. Çözüm olmadı, 1970li yıllarda çözüm
olmadığı gibi, 1980li yıllarda çözüm olmadığı
gibi, 1990lı yıllarda çözüm olmadığı gibi bugün de
aynı uygulamalarda ısrar ederseniz gene çözümleyici olmaz, köküne
inmek gerekir, sorunun köküne, merkezine inmek gerekir. İlkokul 1inci
sınıftan hatta ana sınıfından itibaren çocuklara
aşıladığımız antidemokratik zihniyet,
antidemokratik müfredat, tekçi zihniyet bizi böyle bir noktaya
taşıyor.
Bakın, daha
dün Adanada liselerde yapılmış bir anketten sadece bir sonucu
sizinle paylaşayım. Öğrencilerin, lise öğrencilerinin yüzde
70i -ki ben öyle iddia ediyorum, sadece Adanada yapıldığı
için Adanayı zikrediyorum, aynı anketi Türkiyenin başka bir
ilinde de yapsanız benzer sonuçları elde etme şansı
vardır- Türkiyedeki gayrimüslimleri, Türklük dışındaki
kimliklerin tamamını ihanet olarak tanımlıyor, tehlikeli
ve hain olarak ifade ediyor. Tek başına bu veri bile yani lise
öğrencisinin farklılıkları tehlike olarak görüp,
farklılıkları ihanet olarak tanımlaması o lise
öğrencisinin suçu değildir. O liseli öğrenci yarın
üniversiteye gelecek. Aynı zihniyet üniversiteye
taşınmış olacak. Bu onların suçu değildir. Bu
antidemokratik zihniyetin yayılması o çocukların suçu
değildir, hepimizin ortak suçudur, hepimizin ortak kabahatidir.
İşte, biz bu pencereden
bakmadığımız için, antidemokratik bir pencereden olaya
baktığımız için, geçmişin beyinlerimizde,
ruhlarımızda bıraktığı izlerden
sıyrılamadığımız için, bugün üniversitelerimizde
baş gösteren sorunlara da çözüm bulamıyoruz.
Meclis araştırma önergesini bu nedenle verdik.
Bütün partilerin de duyarlılıkla yaklaşacağını
umut ediyor, Meclisi selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kurt.
Önergenin aleyhinde olmak üzere ikinci
konuşmacı Vural Kavuncu, Kütahya Milletvekili.
Sayın Kavuncu, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
VURAL KAVUNCU (Kütahya) Değerli Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BDP grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Değerli vekiller, bilindiği gibi,
geçtiğimiz günlerde Dicle Üniversitesinde karşıt görüşlü
öğrenci grupları arasında istenmeyen birtakım olaylar
çıkmış ve üzücü olaylar, hiçbirimizin tasvip etmeyeceği
olaylar büyüyerek devam etmiştir. Aslında olayların özüne
baktığınızda belki de sadece bir vakayiadliye olabilecek
olan nitelikte olay siyasi olarak farklı yerlere çekilmeye
çalışılmış ve birtakım kişiler de bundan
nemalanma çabası içerisine girme çabası içerisinde olmuştur.
Değerli vekiller, karanlığın çözümü
aydınlıktır, cehaletin çözümü eğitimdir. Üniversitelerimiz
bulunduğu yerlerde eğitimiyle ve bölgeye
sağladığı katkılarla birlikte, aydınlanmayla
birlikte geleceğimizin teminatıdır. Bu alanlarda yapılacak
her türlü şiddet kabul edilemezdir. Baktığınızda,
olaylarda hemen akabinde -gerekçesi ne olursa olsun- üniversitenin pek çok
binası harap edilmiş, laboratuvarları tarumar edilmiş ve
âdeta bir savaş alanı hâline dönmüştür.
Toplumumuzun refleksleri henüz tam anlamıyla
geçmiş de değildir. Hafızamız tazedir. 80 öncesi yıllarda bu milleti,
öğrencilerimizi, toplumu nasıl böldükleri, nasıl
ayrıştırdıkları ve insanları birbirlerine
nasıl kırdırdıkları hepimizin malumudur. 12 Eylül
sonrasında ise olayın çehresi biraz daha değişmiş,
farklı yönlerde her türlü ayrımcılığın,
laik-antilaik, çeşitli -Alevi-Sünni- mezhep ayrımları ve buna
benzer her türlü ayrımlar ve toplumsal hassasiyetler kaşınarak
toplum bir çatışma ortamı hâline giderek dökülmeye
başlanmıştır.
Verilen önergenin
gerekçesinde Kürt öğrencilerin haklarından bahsediliyor. Böyle bir
terminoloji olabilir mi? Kürt öğrencinin hakkı, Türk öğrencinin
hakkı, Boşnak öğrencinin hakkı, Alevinin hakkı,
Sünninin hakkı şeklinde bir yaklaşım kabul edilebilir mi?
Biz bir elin beş parmağı gibi değil miyiz? Bu beş
parmağın herhangi birisi acırsa, kanarsa; Diğeri, bize ne,
öteki parmak benim değil. denilebilir mi? Böyle bir
ayrımcılıktan, artık ötekileştirmekten mutlak surette
kaçınmak gerekiyor. Bu noktada herkesin üzerine düşen
sorumluluğu en iyi şekilde üstlenmesi gerekiyor.
Biz siyasetçiler,
herhâlde, son dönemlerde vatandaşların biraz gerisinde kaldık.
Sahadayız, vatandaşların bu konuda bu süreçle ilişkili olan
destekleri, olgunlukları bizim sanki daha önümüzde gibi. Bizler, toplumdan
gelen, vatandaşlardan gelen bu sese mutlak surette kulak vermeliyiz.
Öğretim üyelerimiz, akil insanlar her türlü provokatif eylemde bulunanlara
yüz vermemeli ve gençlerimize yeterli teskinde bulunmalı, onlara yol
göstermelidir. Gençlerimize ağabeylik yapacak olan insanlar
aramızdadır. Bu tuzağa düşmemeliler. Kimse piyon olarak bu
gençleri kullanmamalı. Gençlerin fikirleri, dünya görüşleri,
tarzları, hayatları, hayatları tanzim etme biçimleri farklı
olabilir. Bu gençlerin konuşmasına, düşünmesine,
düşüncesini karşı tarafa aktarmalarına elbette müsaade
etmeliyiz. Demokrasinin gereği de budur. Ancak demokrasinin gereği,
bir başka kişinin, bir başka görüşün orada yer etmesi
Bu
olayda olduğu gibi, bir Kutlu Doğum Haftasını,
konferansını düzenlemelerine bile engel olmaya
çalışmaları şeklinde olur ve buna karşı
şiddet uygularlarsa elbette bu kabul edilmemeli.
Bu süreç
içerisinde çok önemli görevler düşüyor. Bizler bu sürecin
sıkıntılı geçeceğinin elbette bilincindeyiz.
Sinirlerimizin test edileceği, pek çok provokasyonla karşı
karşıya kalacağımız da muhakkak. Terörün zemini
artık yok edilmiştir. Ayrımcılık, ötekileştirme
politikaları son bulmuştur. Ülkemiz bir barış iklimindedir;
toplumdan bunun karşılığı, reaksiyonu da
alınmıştır. Biz, bununla birlikte, Türkiyeyi hâlâ bölmeye
yönelik, barış sürecini baltalamaya yönelik hain niyetler varsa buna
da elbette müsaade etmeyiz; kimsenin de buna gücü yetmez. Biz üç kıtaya
medeniyetler götürmüş olan bir milletin evlatlarıyız. Tarih bize
bu misyonu üstlendirmiştir. Başka bir çözüm yolu da, çıkar
yolumuz da yoktur. Bu süreçte her şeyin şeffaf yürüdüğünü ve
bununla birlikte Türkiyede de gerekli adımların
atıldığını da elbette görüyoruz.
Dicle
Üniversitesine baktığımızda, üniversitemiz bugün bölgede
bir barış unsuru hâline de gelmiştir. Yaklaşık 27 bin
öğrencisi, 4 yüksekokulu, meslek yüksekokulları,
konservatuarları, enstitüleriyle birlikte üniversite olarak üzerine
düşen görevleri en iyi şekilde yapmaktadır. Bilimsel, kültürel
faaliyetleriyle birlikte senede 700ü aşkın faaliyet düzenlemektedir.
Bu getirdiğim dosya dört senede yaklaşık 2.800 faaliyetin bir
toplamıdır. Hemen her alanda, sanatta, kültürde, bilimde, sosyal
alanlarda, her alanda toplum neyle ilgileniyorsa onunla ilişkili çözümler
buralarda gerçekleştirilmektedir.
Mart ayında
Uluslararası Kürt Dili Konferansı düzenlenmiştir. Cahit
Sıtkı Tarancı konferansları, toplumda şiddet,
engellilerle ilişkili olan projeler, cezaevleriyle ilişkili olan
birtakım sorunlar ve toplumun önde gelen birtakım değerleriyle
birlikte yapılan toplantılar halkla birlikte bütünleşmeyi
sağlamıştır. Daha dün Nihat Hatipoğlunun
konferansına şehirden yaklaşık 2 bin kişi
katılmış, salonlar dolmuş, almamıştır.
Uluslararası Sezai Karakoç Sempozyumu üç gün boyunca halkın da
doğrudan katılımıyla devam etmiştir. Halka yönelik
sağlık taramaları, gene, Millî Eğitim
Bakanlığına bağlı okullardaki öğrencilerin
düzenli olarak okulu ziyaretleri ve birtakım sosyal araştırmalar
hızla devam etmektedir. Bu anlamda yapılan anketler bölgenin
sorunlarına da birtakım çözümler getirmekte esas olmaktadır.
Bunlarla ilişkili öğrencilerimizin bundan sonraki süreç içerisinde,
üniversite içerisinde, bilime, ülkemize, bölgemize olan katkıları
yönünde biz uğraş vereceklerine de eminiz. Bu provokasyonlar mutlaka
karşılıksız kalacaktır.
Biz artık
istiyoruz ki üniversitelerimizde şarkı sesleri yükselsin, halaylar
çekilsin ve her türlü fikrin özgürce ifade edildiği,
konuşulduğu, tartışıldığı alanlar
hâline gelsin ama hiçbir zaman hiç kimse 80li yıllardaki gibi artık
bu ülkeyi bir şiddet ortamına sürükleyecek durumda elbette
olmayacaktır. Öğrencilerimizin elbette etkinlik yapmak, protesto
etmek, birtakım görüşlerini dile getirmek de elbette en doğal
haklarıdır ama unutulmamalıdır ki bunlar Anayasa ve
yasalara aykırılık teşkil etmemek kaydıyla
yapılabilir.
Bu noktada
bizlerin de, siyasetçilerin ve birtakım insanların da eskiden
olduğu gibi dernekler, kulüpler ve diğer öğrenci birlikleriyle
oynamaması, bunları siyasi bir rant hâline getirmeden, başka
amaçlara yönlendirmeden gençlerimizin bu enerjilerini en iyi şekilde
değerlendirmeye çalışmalarında elbette büyük
sorumluluklarımız vardır.
Bu noktada,
üniversitelerimizde genel olarak hâkim olan bir barış
ortamını bozmaya yönelik olan bu eylemleri biz şiddetle,
nefretle kınıyoruz ve bununla ilişkili olarak gelecek dönemde
inşallah ülkemize güzel günlerin gelmesini temenni ederek hepinizi
saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kavuncu.
ADİL KURT
(Hakkâri) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun efendim.
ADİL KURT
(Hakkâri) Sayın hatip grubumuzun vermiş olduğu
araştırma önergesinin gerekçesinde ayrımcı bir tutum
sergilendiğini iddia etti. Cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Ama
eleştirmesi normal değil mi?
ADİL KURT
(Hakkâri) Hayır, eleştirmek ayrıdır, ayrımcı
olmakla itham etmek ayrıdır Sayın Başkan.
BAŞKAN
Böyle bir usulümüz yok ama buyurun yani eleştirecek tabii yani aleyhte
diyor, lehinde diyor, ona göre de lehinde konuşacak.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Hakkâri Milletvekili Adil Kurtun, Kütahya Milletvekili
Vural Kavuncunun BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma
sırasında BDP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
ADİL KURT
(Hakkâri) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biz
eleştirilmekten korkmuyoruz, cevap verme isteğim de
eleştirdiği için değildir ya da aleyhte konuştuğu için
değildir. Önergeyi ayrımcı bulduğu için yani
ayrımcı olarak itham ettiği için cevap vermek durumundayız.
Üniversitelerde
bir gerçektir, Kürt öğrenciler baskıya maruz kalıyor, Kürt
öğrenciler Kürtlüklerinden dolayı üniversitelerden kovuluyor, Kürt
öğrenciler Kürtlüklerinden dolayı cezaevine konuluyor. Bu bir
gerçektir, Sayın hatipin bunu bilmesi gerekir. Örnekleri verebilirim
eğer ihtiyaç duyarsa. Birçok üniversitede karşı
karşıya gruplar gelir, birbiriyle çatışır.
Saldıran grup polis nezaretinde kollanıyor, götürülüyor; saldırıya
maruz kalmış, kafası kolu kırılmış
öğrenci gözaltına alınıyor, cezaevine gönderiliyor. Bir tek
sebebi vardır, Kürt oldukları için.
SALİH KOCA
(Eskişehir) Buna sen inanıyor musun! Bu sözüne sen inanıyor
musun!
ADİL KURT
(Devamla) İkinci önemli nokta, ikinci önemli noktayı söyleyeyim
size, üniversitelerdeki
Bakın, siz bir konuşmayı sadece bir
üniversitedeki durum üzerinden kurgularsanız, Dicle Üniversitesi üzerinden
kurgularsanız, işte ayrımcılığı o zaman
yapmış olursunuz. Ben, burada bir buçuk aylık süre içerisinde 15
üniversitede -isim isim burada var, tarihleriyle birlikte burada var- baş
gösteren olaylardan söz ettim. Bir tek üniversitenin adını
saymadım ama ısrarla gelip Dicle Üniversitesi üzerinden kurgu
yaparsanız, sadece Dicle Üniversitesinde olay olmuş, vaka olmuş
gibi yansıtırsanız işte o zaman ayrımcılık
yapmış olursunuz Sayın Vekilim.
VURAL KAVUNCU
(Kütahya) Bütün üniversitelere yaymayın.
ADİL KURT
(Devamla) Bakınız, Dicle Üniversitesi en son olaydır.
Muğla Üniversitesi, Hacettepe, Ankara Dil, Tarih ve Coğrafya,
Kayseride, Karadenizdeki üniversitelerde, hepsinde olaylar oldu.
Ayrımcı yaklaşıyorsunuz. Bir sebebi var: Kürtlerin, hele
hele Diyarbakır halkının
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ADİL KURT
(Devamla)
Sevgili Peygamberimizin doğum haftasında, doğumunu
müjdeleyen Kutlu Doğum Haftasındaki etkinliklere karşı bir
duruşun içerisinde olabileceğini nasıl ifade edebilirsiniz?
BAŞKAN
Sayın Kurt
ADİL KURT
(Devamla) Nasıl bir kentin kimliğini böyle bir şeyle itham
edebilirsiniz? Tersine, en fazla Diyarbakır halkı savundu, sahiplendi.
En görkemli sahiplenme nerede o kutsal haftaya? Diyarbakır halkı
tarafından gerçekleşti.
BAŞKAN
Sayın Kurt
ADİL KURT
(Devamla) Ama siz Diyarbakır halkını yeniden ihya, yeniden
hidayete erdirme gayretiyle yaklaşırsanız Diyarbakır
halkı sizi hidayete erdirecek, bunu bilin.
BAŞKAN
Teşekkürler.
VIII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
1.- BDP Grubunun,
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve arkadaşları
tarafından Türkiye'de üniversitelerde muhalif, farklı düşünen ve
demokratik tepkilerini gösteren öğrencilerin
karşılaştıkları sorunların araştırılması
amacıyla 9/3/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 17 Nisan 2013
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
Önerge üzerinde üçüncü konuşmacı, lehinde olmak suretiyle Sayın
Özgür Özel, Manisa Milletvekili.
Sayın Özel,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Türkiye'de,
üniversitelerde muhalif, farklı düşünen ve demokratik tepkilerini
gösteren öğrencilerin karşılaştıkları sorunlar
hakkında BDP Grubu tarafından verilmiş olan araştırma
önergesinin lehinde söz almış bulunuyorum.
Öncelikle, bugün
Doktor Ersin Arslanın ölüm yıl dönümü. Geçen sene,
çalıştığı hastanede, Gaziantepte alçakça, hunharca
katledilen meslektaşımızı bir kez daha buradan
saygıyla anıyoruz. Kendisine Allah rahmet eylesin diyoruz.
Geçen sene, Doktor
Ersin Arslan, ölümüyle birlikte Türkiye'de, özellikle Parlamentoda hekime
karşı şiddetin, sağlık çalışanlarına
karşı şiddetin bir realite olduğunu ortaya koydu. Doktor
Ersin Arslanın ölümüyle birlikte,
Parlamento, hekime karşı şiddeti araştırmaya karar
verdi. Bugün, bir araştırma komisyonu önerisiyle karşı
karşıyayız. Geçen sene Ersin
Arslan öldürülene kadar, Cumhuriyet Halk Partisinin ve diğer
muhalefet partilerinin vermiş olduğu hekime karşı
şiddetin araştırılmasıyla ilgili 11 tane önerge
teklifi iktidar partisinin oylarıyla reddedilmişti ama ne zaman Ersin
Arslanın kanı beyaz gömleğini boyadı, ne zaman hekime
karşı şiddetin vardığı nokta artık gözler
önüne bir kez daha serildi o gün, iktidar partisi bir araştırma
komisyonu kurulmasını önerdi ve o gün o komisyona katkı verdi,
bütün muhalefet partileriyle birlikte çalışmaya başladı bu
araştırma komisyonu. Katıldığımız
toplantılarında da gördük ki iktidar olsun, muhalefet olsun, meselenin
ne kadar önemli olduğunu, bugüne kadar alınmayan tedbirleri,
eksiklikleri dile getirmekten geri durmuyor. O zaman, bir mantaliteyi kabul
etmek lazım. Bugün de burada, bir siyasi parti, üniversitedeki
öğrencilerin demokratik haklarını kullanmaktaki kısıtlamaları,
onlara karşı uygulanan disiplin cezalarını, onlara
karşı uygulanan aşırı şiddeti, hatta -birazdan
bahsedeceğim- tutuklanmalarını, öğrenim hayatlarını
sona erdiren inanılmaz disiplin soruşturmalarını gündeme
getirmek istiyor ve üniversitelerde, herkes biliyor ki yavaş yavaş
tansiyon yükseliyor.
Son on yıl
karşılaştırmalarına bu Meclis kürsüsü iktidar partisi
milletvekillerinin, hatiplerinin ağzından son derece
alışkın ama nasıl son on yıl öncesine göre hekime
şiddet astronomik şekilde arttıysa; aynı şekilde, on
yıl önce Türkiyedeki terör olayları sıfır noktasından
katlanılamaz boyutlara geldiyse; aynı şekilde, üniversitelerdeki
öğrenciler arası çatışma, üniversitelerde şiddet,
üniversitelerden gelen feryat on yıl öncesine göre inanılmaz geometrik,
logaritmik şekilde artmaktadır.
Son günlerde,
Türkiyedeki üniversitelerde okuyan öğrencilerin annelerinin,
babalarının yürekleri yeniden ağızlarındadır.
Bunu, birkaç ay önce ODTÜde yaşadık, geçtiğimiz günlerde Dicle
Üniversitesinde yaşadık. Bu konuda iktidar partisinin atması
gereken en uygun adım, bugün, buradaki bu araştırma komisyonuna
destek vermek. Bu araştırma komisyonuna destek verdiğinizde,
yine çoğunluğun sizde olacağı ve İç Tüzük hükümlerine
göre oluşturulacak bir komisyonda, bir yuvarlak masanın
etrafında oturacağız, başkanı yine sizden olacak,
raportör yine sizden olacak, bu meseleyi tartışacağız.
Şimdi, on
dakika süre var. Sayın Hocam çıktı, bir şeyler söyledi;
muhalefet partileri sıkıntılarını dile getiriyorlar.
Şimdi bunlara kulakları kapatmak, Böyle bir sorun yok. demek,
gerçekten kabul edilebilir bir yaklaşım değil.
Ersin
Arslanın ölüm yıl dönümünde sesleniyorum size: Yarın bir
üniversite birbirine girerse, Ersinin kana boyanan, kırmızıya
boyanan beyaz önlüğü gibi, o üniversitede -o taraftan, bu taraftan, ne
taraftan olursa olsun- öğrenmeye gitmiş o canım
öğrencilerin önlükleri, gömlekleri kana bulanırsa, emin olun, size
Başbakanlıktan -bir milletvekili arkadaşa- hemen talimat
gelecek, koşacaksınız, eğer vakit varsa kendiniz bir önerge
yazıp okutturup gündeme aldırmaya çalışacaksınız;
vakit yoksa, Cumhuriyet Halk Partisinin, Milliyetçi Hareket Partisinin ya da
BDPnin önergesinin sağını, solunu kargacık burgacık
imzalarla doldurup Bu önerge bizim de önergemiz. diyeceksiniz geçen hafta
yaptığınız gibi.
Gelin, o
yiğitliği bugün yapın; bugün yaparsanız yiğitlik olur.
O gün geldiğinde, üniversite birbirine girdiğinde, öğrenciler
yaralandığında -Allah göstermesin, ifade etmekten korkarım-
kayıplar ortaya çıktığında, milletin önergesinin
kenarını imzayla doldurmak yiğitlik değildir. Eğer
doğruyu yapacaksanız bugün yapın. Çıkın Parlamentoya
Biz, bu konunun araştırılmasıyla ilgili muhalefetin
önergesini destekliyoruz. deyin. O zaman biz sizi alkışlarız
ama aksi takdirde, sakın, bundan birkaç ay sonra gelip de,
perşembenin gelişinin çarşambadan belli olduğu bu günlerde
üniversitedeki feryada kulaklarınızı tıkayıp da
sakın o gün konuşmayın.
Cumhuriyet Halk
Partisinin bu konuda da bir komisyonu var. Sayın Veli Ağbaba, Hüseyin
Aygün, Ayşe Eser Danışoğlu, Melda Onur ve benden
oluşan bu komisyon, üniversitedeki öğrencilerin sorunlarını
araştırıyor.
Üzülerek ifade
etmek isterim ki komisyonumuzun kesişim kümesi 3 milletvekili aynı
zamanda cezaevi komisyonunda. Sebebi şu: Öğrencilerin sorunlarını
araştıracaksanız cezaevlerine gitmekten başka
şansınız yok çünkü üniversiteler, bilimselliğin,
akademinin, özgür düşüncenin, evrensel değerlerin özümsenmesinin
tartışılacağı bir ortamken, biz üniversitelerde, üniversite
öğrencisinin bilimsellik, özgürlük ortamı, tartışma
ortamı, tartışarak öğrenme, kendini bulma yeri olarak
tanımladığımız, karşıt fikirlerle özgürce
tartışma, şiddet uygulamadan çatışma, o çatışmadan
bir enerji çıkarma, o enerjide kendisi de pişme, olgunlaşma
sürecini yaşamasıyla ilgili gerekli olan bu mekânlarda, maalesef,
bunları tartışamaz durumdayız. Çünkü, Türkiyede
üniversiteler âdeta öğrencilerin iktidar partisi eliyle terörize
edildiği yerler. İktidar partisi üniversitedeki öğrencileri sadece,
saçını kazıttığı için, şemsiye
taşıdığı için, poşu taktığı için,
konser bileti sattığı için, üniversite yönetimini
eleştirdiği için, basın açıklaması
yaptığı için, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününü kutladığı
için -Sayın Hocam dedi ki: Üniversite halay çekmenin yeri olsun.,
iddianameden aktarıyorum- siyasi halay, politik halay çektiği için,
Deniz Gezmişi andığı için, düne kadar şikâyet
ettiğiniz YÖKü protesto ettiği için, kitap okuma günleri
düzenlediği için, kitap takası yaptığı için, füze
kalkanına karşı eylem geliştirdiği için, Hopa davasında
olduğu gibi örgütsel tavır içinde saç kestirdiği için, yumurta
taşıdığı için onlarca yılla öğrencilerin
yargılandığı, bunların birer terörist olarak ortaya
konduğu, tutuklandıkları takdirde eğitim öğretim
hayatlarının aksatıldığı, devam zorunluluğu
olan derslerden kaldıkları, devam zorunluluğu yoksa sınava
gitmek için bindikleri ring aracının mazotundan oradaki askerin
kumanyasına kadar bütün masrafların hesaplanıp sınava
gidecek öğrencilere bölüştürüldüğü, bu paranın
ödenmediği takdirde sınavlara giremediği bir Türkiyeyi
yaşıyoruz.
Üniversitede
halay çeksin öğrenciler. diyor Hocam. Zaman zaman Başbakan eskiden
Ulusa Seslenişti, şimdi farklı isimlerle konuşmalar
yapıyor. Bu Meclis kürsüsü halka seslenme, bu Meclis kürsüsü buradan
sorunları dile getirme yeridir ama Sayın Hocam, bu Meclis kürsüsü
Başbakandan dilek ve temenniler kürsüsü değildir, onun için
partinizin iç organizasyonlarını kullanmalısınız.
Üniversiteler
özgür olsun. diyorsanız, Üniversitedeki öğrenciye terörist
muamelesi yapılmasın. diyorsanız, Üniversiteler eğitimin,
eğitimin yanında araştırmanın, fikirlerin
çatıştığı, oradan bir üretimin
çıktığı yer olsun. diyorsanız, Sanatın yeri
olsun. diyorsanız, Hocam Türküler söylensin. dediniz, bu olsun
diyorsanız, Halaylar çekilsin. diyorsanız, bunu Sayın
Başbakana iletmelisiniz.
Sayın
Başbakan şöyle ifadeler kullanıyor, diyor ki rahmetli Tenzile
Anasından bahsederken, rahmetle anıyoruz: Anacığım
yaşlı gözlerle gecenin bir karanlığında mahallenin
başına bakar, beni beklerdi. Ben de, arkadaşlarımla
duvarlara sloganlarımızı yazmış, yavaş ve yorgun
adımlarla evime doğru gelirdim. O görüntüyü unutamıyorum.
Bilmiyorum o duvarlara ne yazıyordu, Başbakanın ifadesini
doğru kabul etmek lazım. Bu ifadeleri doğru kabul ettiğimiz
bir yerde, Başbakan, o günkü kendisine bugünkü zulmü reva görüyorsa, bizim
kendisine söyleyecek sözümüz yoktur.
Saygılar,
sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Özel.
Önerge üzerinde
son konuşmacı Eskişehir Milletvekili Sayın Salih Koca,
aleyhinde olmak üzere.
Sayın Koca,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SALİH KOCA
(Eskişehir) Sayın Başkanım, değerli
milletvekillerimiz; ben de sözlerimin başında, Kutlu Doğum
Haftasının tüm İslam âlemine hayırlar getirmesini temenni
ediyorum.
Ayrıca,
8inci Cumhurbaşkanımız Turgut Özalı da
vefatının 20nci yılında rahmetle anıyorum.
Gerek
üniversitelerimize yönelik gerekse Türkiyeye yönelik daha demokratik, daha
özgür bir ortam oluşturulması adına, AK PARTİ
kurulduğu günden beri mücadelesini sürdürmektedir ve AK PARTİ daha
özgür bir Türkiye istemektedir. Bu bağlamda, Türk Ceza Kanununun 301inci
maddesi başta olmak üzere Terörle Mücadele Kanununun 312nci maddelerinde
değişiklik yapılmış ve olağanüstü hâl
uygulamaları kaldırılmıştır.
Yine,
toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin daha demokratik temele
dayanması amacıyla ilgili kanunlarda değişiklikler de
yapılmıştır ve insan hakları daha üst seviyeye
çekilmeye çalışılmıştır.
Bu dönemde eğitime bütçeden rekor
paylar ayıran, öğrencilerimizin burslarını 45 liradan 280
liralara çıkaran, her ile bir üniversite kuran, 5 yıldızlı
otel konforunda yurt hizmetlerinden öğrencilerimizin
faydalanmalarını sağlayan AK PARTİ iktidarları olmuştur.
AK PARTİ, uygulamış olduğu eğitim politikalarıyla
yaşlısından gencine tüm vatandaşlarımızın
okumalarını sağlamıştır.
Üniversitelerimizde taş atarak,
molotofkokteyliyle yakarak, taşlı sopalı kavgalar çıkararak
hiç kimse fikir ortaya koyamaz ve siyasi olarak bundan bir kazanç da elde
edemez. Bu anlamda, üniversitelerimizi eğitim kurumları olarak dünya
markaları hâline getirmek amacıyla Hükûmetimiz gerekli tüm
çalışmaları ve iyileştirmeleri yapmaktadır. AK
PARTİ kimsenin kimliğiyle, kişiliğiyle, ırkıyla,
kılık ve kıyafetiyle uğraşmamaktadır; daha
demokratik bir Türkiye, daha bir demokratik bir üniversite istemektedir.
Bu duygularla, BDPnin
araştırma önergesinin aleyhinde olduğumuzu belirtiyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Koca.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, karar yeter sayısı
BAŞKAN Şimdi,
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisini oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım.
Öneriyi kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.35
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.47
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet
SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Mine
LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Mustafa HAMARAT (Ordu)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93üncü Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince verilmiş
önerisinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, öneri kabul
edilmemiştir.
Şimdi,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım:
2.- MHP Grubunun, (10/171) ve (10/460) esas
numaralı basın çalışanlarının çalışma
şartlarının iyileştirilmesi ve basın özgürlüğünün
sağlanması, Türkiyede yerel medya kuruluşlarının ve
çalışanlarının sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla verilen Meclis araştırması önergelerinin
görüşmelerinin Genel Kurulun 17 Nisan 2013 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun 17/04/2013 Çarşamba
günü (bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti
grupları arasında oybirliği
sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki
önerisini İç Tüzük' ün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP Grup Başkan
Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminin, Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmında yer alan 10/171 ve 10/460 esas
numaralı, "Basın çalışanlarının
çalışma şartlarının iyileştirilmesi ve basın
özgürlüğünün sağlanması, Türkiyede yerel medya
kuruluşlarının ve çalışanlarının
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi " amacıyla verilen Meclis araştırma
önergelerimizin 17/04/2013 Çarşamba günü (bugün) Genel Kurulda okunarak
görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılmasını arz
ederim.
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi
üzerinde lehinde olmak suretiyle ilk konuşmacı Kocaeli Milletvekili
Sayın Lütfü Türkkan.
Sayın Türkkan
Yok.
İkinci konuşmacı lehinde olmak suretiyle
Ferit Mevlüt Aslanoğlu, İstanbul Milletvekili.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul)
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına basın çalışanları ve yerel
basının sorunlarıyla ilgili verilen araştırma
önergesiyle ilgili grubum adına konuşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, siz hiç ekmeksiz
kaldınız mı, evinize emek götürmediğiniz günler oldu mu?
İster ulusal basından, ister yerel medyadan evine ekmek götüremeyen
bir sürü arkadaşımız var. Bir gün, saat akşamın
beşinde Yarın işine gelmeyeceksin, işine son verildi.
diye hiç karşılaştınız mı? Ama ister ulusal
medyada ister yerel medyada Yarın sabah işine gelme. denilen bir
sürü kardeşimiz var. İnsan onurunun ve kalemin çok kolayca heba
edildiği bir yer yerel basın ve ulusal basın.
Değerli
arkadaşlar, Meclisteki basındaki arkadaşlarımız,
Meclisteki arkadaşlarımız; bakın, kimler geldi ben on bir
yıldır buradayım- kimler geçti, bir sürü insan geldi, eğer
onuruyla, kalemiyle hep onurlu durduysa bunların birçoğu gitti.
Mutlaka, Türk basınında çok onurlu kalemler var ama onurlu kalemler
hep birer birer ayıklanıyor arkadaşlar. Ben bir kez daha, bugün
bize yarın size
Belki bugün sizi koruyorlar o onurlu olmayan kalemler ama
yarın aynı kalemler, sizin başınıza da bela
olacaktır. Bunlar her zaman birilerinin atına binerler, bunlar her
zaman birilerinin sırtına binmeye çalışırlar,
yaşamları hep bu şekildedir, bugün bize yarın size.
Yarın aynı kalemler size ters döner, ters yazar çünkü onların
kalemlerinin iki ucu da sivri arkadaşlar.
Değerli
milletvekilleri, özelikle, ben burada, yerel basın konusunda birkaç kelime
etmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, Anadoludaki yerel basın,
sadece ilanla geçinen, aldıkları ilanlarla yaşamlarını
sağlamaya, çalışanlarına maaş vermeye
çalışan, o yörenin aynası yerel basın, yerel gazeteler ama
maalesef Basın İlan Kurumu altını çiziyorum- 1930lu
yıllardan kalan bir yasayla idare ediliyor. Basın İlan Kurumu
yasası gelmediği sürece, Türkiye'nin yerel basın konusundaki
gerçekleri dile getirilmediği sürece, bugünün yaşam
koşullarında yerel basına aktarılmadığı
takdirde yerel gazeteler birer birer kapanır veya birilerine teslim
olurlar arkadaşlar.
Yerel gazete çok
önemli bir medya ama geliri olmayan bir yerel gazete yaşamı boyu hep
zorlanmaktadır. Basın İlan Kurumu yeterince destek vermiyor.
Basın İlan Kurumu Türkiye'deki ilan sektöründeki ilanları
yeterince düzenlemiyor.
2002
yılından sonra, bir tarihte burada bir yasa geçiyordu. Gece saat
ikide, o günkü duyarlı arkadaşlarımızla birlikte, özellikle
yerelde verilecek ilanların 2 yerel gazeteye verilmesini istedik ve tüm
gruplar -o zaman iki gruptuk- kabul ettiler. Nitekim eğer bugün yerel
gazeteler biraz yaşayabiliyorsa, o gün çıkan, Kamu İhale
Yasasına konulan bir maddeyle yaşıyorlar.
Arkadaşlar,
Basın İlan Kurumu Kanununu mutlak değiştirmemiz
lazım. Yeni bir moda çıktı, bir ilan veriyor bir kurum, bir
yıl o ilanla alım yapıyor.
Arkadaşlar,
bir malın fiyatı değişmez mi? Bir malın yazlık
veya kışlık fiyatları değişmez mi? Bir yıl
önce verilen bir ilanla, bir şekilde eğer siz ihtiyaç temin
ediyorsanız, yerel gazeteler bir şekilde bertaraf ediliyor.
Değerli arkadaşlarım, bu nedenle Basın İlan Kurumu
yasası Meclise gelmesine rağmen, her ne hikmetse, kim çektiyse, kim
çektirdiyse Basın İlan Kurumu yasası Meclisten çektirildi.
Basın İlan Kurumunun yasası gelmediği sürece, Basın
İlan Kurumu yasasında bugünkü Türkiye'nin gerçek
koşullarını, ihale koşullarını gerçek bir
şekilde saymadığımız sürece yerel gazeteler hep
sürünecektir. Yerel gazeteleri süründürmeye kimsenin hakkı yoktur. Hepimiz
sahip çıkmalıyız çünkü bu toplumun ve demokrasinin gerçek
aynalarından biridir yerel gazeteler.
Değerli
milletvekilleri, bir de yerel televizyonlarımız var. Biliyorsunuz,
bunların bir kısmı karasal, bir kısmı da uydu
yayınıyla. Değerli arkadaşlar, karasal yayın yapan
yerel televizyonlar -ilk televizyon çıktığı zaman- yıllardır
illerinde çok önemli hizmetler vermektedir. Şu veya bu şekilde,
taraflı veya tarafsız ama bir şekilde bu yerel televizyonlar
illerinde dinlenilen bir medya grubudur.
Şimdi yeni
bir moda çıktı, frekans ihalesi açıldı illere. Her ile yedi
tane veriliyor radyolarla beraber. Ama bugüne kadar hizmet veren, bugüne kadar
o ilin çilesini çeken karasal yayın yapan televizyonların hiçbir
hükmü yok, bunlar da ihaleye giriyor. Arkadaşlar, on yıldır, on
iki yıldır emek veren ve çok büyük zorluklarla mücadele veren bu
televizyonların bir hakkı olmalıydı, bir
ayrıcalığı olmalıydı. Ama maalesef, yeni
açılan frekans ihalesi radyolarla birlikte bunları ele alıp, bir
şekilde, yıllardır emek veren insanları saf
dışı bırakıyor.
Yine aynı
şekilde, bu yerel televizyonlarımızın da yerel ilan alma
serbestisi olmalı. Reklamlar tamam ama bir şekilde bunlara da ilan
verme cazibesi getirilmelidir arkadaşlar.
Yine aynı
şekilde, yerelde İnternet haberciliği yapan siteler var
arkadaşlar, her ilde. Değerli arkadaşlarım, maalesef
acı söylüyorum, Türkiyede başıboş, en disiplinsiz, en
kolay bir şekilde, her önüne gelenin, altını çiziyorum, her
önüne gelenin, her bir hesabı olanın, her bir şekilde bir
başkasına çamur atma ihtiyacı olanın çok kolayca
kurduğu sitelerdir bu sitelerin çoğu. Çok onurlu bir şekilde
kurulan siteler var, çok büyük haber portalı olan yerel siteler var,
onların önünde saygıyla eğiliyorum. Günde yüz bin kez girilen,
bir ilin bir haber portalı var, bir haber sitesi var, ciddiyeti yönünden.
Ama maalesef, birisiyle hesabı olan, birisiyle işi olan, birisine
çamur atmak isteyen, ihale almak isteyen, kamu görevlilerine hakaret etmek
isteyen, bir başka siyasi partiye hakaret etmek isteyen, buradan bir
çıkarı olan birilerinin kurduğu en kolay haber siteleri.
Arkadaşlar,
bu disipline edilmelidir. Hiç kimsenin kimseye çamur atmaya, onuruyla oynamaya
hakkı yoktur. Eğer devlet bunu disipline edemiyorsa yazıklar
olsun bu devlete! Ama başını almış gidiyor, kimse
önüne geçmiyor. Ben bunu her yıl burada söylüyorum. Benim onurumla
kimsenin oynamaya hakkı yok. Git mahkemeye, suçsuz olduğunu ispat
et. O zaman, çamur atan o namussuz suçluyu ispata davet etmiyorsunuz, kolayca
düzenek kurduruyorsunuz, kolayca hakaret ettiriyorsunuz, ispatını
benden istiyorsunuz. Bu bir onursuzluktur, insan onuruyla oynamaktır.
Bu açıdan,
yerel basının, yerel medyanın, özellikle yerel İnternet
haber kanallarının mutlaka bir disipline edilmeye ihtiyacı var
ama bu edilirken bunların gelirlerini
Bunların onurluca
yaşaması için, kimseye muhtaç olmaması için, kimsenin eline
bakmaması için mutlaka yasaların bir şekilde getirilmesi lazım.
Hepinize
saygılar sunarım. (CHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
Şimdi,
aleyhinde olmak üzere ikinci konuşmacı Sebahat Tuncel, İstanbul
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Tuncel.
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun verdiği önerge üzerine usulen
aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Gerçekten,
basın özgürlüğü meselesi Türkiye'nin çok temel bir sorunu. Eğer
bir ülkede basın özgür değilse, aslında, o ülkede demokrasi,
gerçek anlamda demokrasinin olduğunu ifade etmek mümkün değil.
Sınır
Tanımayan Gazeteciler Örgütü, Basın Özgürlüğü Raporunda
Türkiyeyi, 2012 yılı itibarıyla, 6 sıra gerileterek 179
ülke arasında 154üncü olarak gösterdi. 2005ten bugüne de bu alanda,
Türkiye gazeteciler için dünyanın en büyük hapishanesi ifadesini
kullandı. Bu, gerçekten, bu tanımlama Türkiyeye uyan bir
tanımlama. Sadece cezaevinde, yani gazetecilerin tutuklanıp cezaevine
konulması meselesi yok, dışarıda kalanlar da aslında
bir şekilde otosansür yaparak, kendisini kontrol ederek, neler yazıp
yazmayacağının ya da yazıp yazmadığının
kendi başına ne iş getireceğini düşünerek kendisini
sınırlandırıyor. Ya gerçekten cesur gazetecilik gösterecek,
yazacak, eleştirisini yapacak, habercilik yapacak, bunun sonucunda
tutuklanmayı göze alacak ya da bu konuda otosansür uygulayacak ya da
işinden olacak. Türkiyedeki tablo bu. Bu tablonun değişmesi
gerekiyor, bu ciddi bir sorun.
Bunun
temellerinden birisi, değerli milletvekilleri, özellikle Türkiyede bu
Terörle Mücadele Yasası. Çünkü, Türkiyedeki mevcut Terörle Mücadele
Yasası basın alanında da çok ciddi anlamda özgürlükleri
kısıtlayan, basın özgürlüğünü kısıtlayan bir
noktadadır. Çünkü, özellikle iktidarın, özelikle AKP Hükûmetinin,
sayın bakanların Bu gazetecilerin hepsi gazeteci değil;
başka başka davalardan yargılanıyor. dediği neden de
bu. Çünkü herkesi, örneğin gazetecileri gazeteci olduğu için yargılamıyor,
yaptığı gazetecilik haberini terörle mücadele kapsamında,
örneğin KCK adı altında yürütülen siyasi soykırım
davasında Kürt gazetecileri KCKnin basın kolu diye
yargılıyor.
22 Nisanda KCK
davası var, basın davası var. 40dan fazla basın emekçisi
yargılanıyor ve bunların hepsi,
baktığınızda, basın emekçisi olduğu için
yargılanmıyor zaten, KCKli, KCKnin basın birimi olarak
yargılanıyor. Oysa, iddianamelerine baktığınızda,
yaptığı haberler yargılanıyor. Bu iddianameleri
Buradaki, özellikle iktidar partisindeki sayın milletvekillerini 22 Nisanda
İstanbul Çağlayanda görülecek KCK davasına davet etmek
istiyorum. Oradaki yargılamaları gördüğünüzde aslında
burada basın özgürlüğünün ne hâle geldiğini bir kez daha
görmüş oluyoruz yani bu çok ciddi bir sorun.
Şimdi,
Türkiyede Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformunun şubat
ayında yayımladığı bir veri var. Burada, isimleriyle
70 gazeteci var cezaevinde. Şu an 70 gazeteci, gazetecilik
faaliyetlerinden dolayı cezaevinde bulunuyor. Uluslararası
Gazetecileri Koruma Komitesinin verilerine göre de
2012 raporunda daha önce bu
kurum Türkiyedeki tutuklu gazeteci sayısını 70 olarak ifade
etmişti ama Türkiye'nin itirazları, Onlar işte gazetecilikten
dolayı değil, işte bunlardan dolayı yargılanıyor.
diye ifade ettiği için en son 49 gazeteci olarak ifade etmiş,
bunların üçte 2sinin Kürt olduğunun da altını çizmiş.
Kaldı ki burada sayıya katılmanın kendisi problemli yani
eğer gazetecilikten dolayı 1 kişi bile cezaevindeyse bu bir
problem. Yani Hükûmetin bu sayıyı düşürme
yaklaşımı kendisini kurtaran bir yaklaşım değil,
49 sayısının kendisi bile yüksek bir sayı. Bunun bir
şekilde ortadan kalkması gerekiyor.
Değerli
milletvekilleri, biz aslında cumhuriyetin kuruluşundan bugüne hep bir
şekilde basın üzerinde iktidarın, hükûmetin bir
baskısı olduğunu hep ifade ettik. Ne zaman ki darbe
Türkiyeye
bakın, basın özgürlüğünün en çok
kısıtlandığı süreçler antidemokratik
uygulamaların çok yoğun olduğu süreçlerdir, ya darbe
süreçleridir ya da bu tip antidemokratik uygulamaların olduğu
dönemlerdir. Bu dönemlerde ilk başta basın ortadan
kaldırılıyor. Ki Kürt basını bundan en çok zarar gören
basın. İşte, binaları bombalandı, gazetecileri
öldürüldü, tutuklandı. Yıllarca bunlar Kürt basını açısından
ciddi bir handikap olarak görüldü. Muhalif basın bu konuda
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Basını da bölmeyin artık, basın da bölünmesin
artık Türk basını, Kürt basını diye.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) Biz bölmüyoruz, ülkenin kendisi böyle yaklaşıyor. O
açıdan, bu ciddi bir sorun.
Değerli
milletvekilleri, basın alanında yaşanan bu soruna -basın
özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü- yani basın emekçilerinin hak ve
özgürlükleri meselesine geldiğimizde de çok ciddi sorunlarla
karşı karşıya kalıyoruz. Yani Türkiyede basın ne
yazık ki tekelleşmiş ve patronların denetiminde olan bir
durumda. Yani halkın haber alma, sağlıklı haber alma
kaynağını bir şekilde ifade etme, dürüst,
bağımsız gazetecilik ya da habercilik yapma yerine, aslında
patronun çıkarı kimden yanaysa; ana muhalefetten yanaysa ona,
iktidardan yanaysa ona
Kimse, tabii, diğer kesimlerden, halktan yana bir
çıkarı olmadığı için daha çok bu kesimlerin sesini
duyuracak bir şekilde yayıncılık yapıyor yani
üslubunu, dilini de buna göre kullanıyor.
Yine, basın
alanında en temel sorun basının kullandığı dil,
cinsiyetçi dil, nefret söylemi. Aslında, bu konuda milliyetçi
yaklaşımların kendisi de çok ciddi bir sorun yani basın
alanını aslında bir bütün olarak ele almak lazım. Bu konuda
da çok ciddi sorunlar var. Bir yandan basın emekçilerine, basın
özgürlüğüne yönelik böyle bir baskı durumu var ama bir de
basının kullandığı dil açısından önemli.
Şimdi, bugün,
medyanın, yazılı basının, görsel basının
toplum üzerindeki etkisini çok daha iyi görüyoruz. İnsanlar bunu
izlediğinde buna göre toplum şekilleniyor. Bu konuda da
basının özellikle cinsiyetçi dilden, milliyetçi dilden, nefret
söylemini üreten dilden uzak durması önemli, o da buranın
sorumluluğu diye düşünüyorum. Özellikle, bu dilin her gün her gün
yeniden üretilmesi, ciddi anlamda ciddi sorunlara neden oluyor.
Diğer bir
alan da biraz önce ifade ettiğim gibi basın alanında
çalışan emekçilerin hak ve özgürlük sorunları. Aslında,
basın alanında da örgütlenme sorunu
ciddi anlamda ortada duruyor. Basın emekçileri eğer
örgütlenmek isterse, hak ve özgürlüklerini talep ederse, sendikal mücadele içerisinde
olursa patronlar bunları hemen -diğer alanlarda olduğu gibi-
kapının dışına koyuyor. Görülen birçok şeyi ya da
emeğinin karşılığını alamıyor.
Özellikle birçok kurumda mobbing uygulanıyor basın
çalışanlarına karşı ya da kısa süre içerisinde
işten atılmalarla karşı karşıya kalıyorlar.
Dolayısıyla,
basın alanında bir değerlendirme, bir çalışma
yapacaksak bütün bunları gözetmeden bir araştırma komisyonunun
olması mümkün değil. Bütün bunları araştırarak bu
alanda nasıl bir çözüm bulacağız meselesi önemli. Çünkü
demokrasinin gereği budur. Eğer, bu ülkede basın bile özgürce
ifade edemiyorsa, yazamıyorsa, yazdığından dolayı
tutuklanıyorsa ya da yazdığından dolayı işten
atılıyorsa bu ciddi anlamda demokrasinin yara alması
meselesidir. Bunun bir kez daha altını çizmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, tabii, Türkiyede, özellikle yazarlar üzerinde çok ciddi
baskının olduğunu ifade ettik. Ayşe Berktaydan bahsetmek
istiyorum. Aslında, Ayşe Berktay
-kimlikteki ismi Ayşe Hacımirzaoğlu- PEN ödülünü
aldı ama kendisi şu an KCK İstanbul ana davası nedeniyle
tutuklu. 30 Nisanda Amerikada ödülü verilecek ama kendisi muhtemelen
gidemeyecek ve yargılanmasının nedeni, aslında, BDP
Kadın Meclisinde yaptığı faaliyetlerden dolayı
yargılanıyor. Şimdi, Hükûmete sorarsanız, Ayşe
Berktayı gazeteci ya da çevirmen kimliğiyle tanımaz, BDP
Kadın Meclisi çalışanıdır. BDP Kadın Meclisinde
çalıştığı için, kotayı savunduğu için,
cinsiyet eşitliğini savunduğu için, Kürt sorununun demokratik ve
barışçıl çözümünü savunduğu için, terörle mücadele
kapsamında terörist olarak ilan edilmiştir ne yazık ki.
Kendisinin Türkiye adına böyle bir ödül almış
olmasının önemli olduğunu düşünüyorum.
Ben, burada, bir
kez daha, cezaevlerinde bulunan arkadaşlarımıza, Ayşe
Berktay şahsında, tutuklu bulunan basın emekçilerine, BDPli
arkadaşlarımıza, milletvekillerimize de selam ve sevgilerimizi
iletiyorum ve Türkiye'nin gerçek anlamda demokratikleşmesi
açısından, Türkiye'nin demokratik bir ülke olması açısından
da ilk el atması gereken şey basın özgürlüğü meselesidir;
bunun, bir kez daha altını çizmek istiyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten, basın üzerindeki bu
baskı politikaları, zor politikası ortadan
kalkmadığı sürece insanlar bu ülkede gerçek fikirlerini,
düşüncelerini ifade etmeyecek, patronunun beğendiği
düşünceye göre yazmak durumunda kalacak; bu da aslında en büyük
kötülük, Türkiyeye en büyük kötülük olarak ortada duracak diye
düşünüyorum. Bunun bir an önce giderilmesi gerekiyor. Bunun giderilmesi
için de bütün partilerin görev alması, sorumluluk üstlenmesi gerekiyor.
Biz, Barış ve Demokrasi Partisi olarak, dediğimiz gibi, usulen
aleyhte söz alsak da basın emekçilerinin, özellikle yerelde
çalışanların hak ve özgürlüklerinin sağlanmasının,
bu konuda çalışma koşullarının
araştırılmasının ve bu konuda çözümlerin üretilmesinin
önemli olduğunu düşünüyoruz.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Tuncel.
Şimdi,
lehinde olmak suretiyle Kocaeli Milletvekili Sayın Lütfü Türkkan.
Sayın
Türkkan, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yerel
gazetelerin ve basın derneklerinin yeterince desteklenmemesiyle ilgili
olarak söz almış bulunuyorum, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Konuya girmeden
önce, bugün, sosyal medyada da çokça rastlanan bir meseleye değinmek
istiyorum. Burada, Adalet ve Kalkınma Partisi yöneticilerine sormak
istiyorum: Sizin Türkiyeyle ilgili alıp veremediğiniz ne?
Cumhuriyetle ilgili meseleniz nedir? Türkiye Cumhuriyeti meselesi, kelimesi
sizi niye bu kadar rahatsız ediyor? En son Bursa Valiliği, kendi
levhasından Türkiye Cumhuriyeti ibaresini kaldırmış. Ya,
Patagonya olmaya mı özeniyorsunuz siz ya! Türkiye Cumhuriyetinden neden
rahatsız oluyorsunuz? Valiliklerin bu işgüzarlıklarına
neden dur demiyorsunuz? Kimliksiz, yok olan bir toplum mu olmak istiyorsunuz,
biraz aklınızı başınıza devşirin ya!
Ben, burada, bir
hatırlatmada bulunmak istiyorum: Basın İlan Kurumu Genel
Müdürlüğünün Teşkiline Dair Kanun, 2 Ocak 1961 tarihinde, 195 kanun
numarası ile 10702 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak
yürürlüğe konmuştur.
Ben, burada,
başta bölgem Kocaeli Gazeteciler Cemiyeti olmak üzere, yerel gazetelerin
ve basın derneklerinin haklı taleplerini dile getirmek üzere
huzurlarınızdayım. Peki, ne istiyor Anadoludaki gazeteciler
cemiyetleri? O dönemin şartlarına göre hazırlanan ve
yürürlüğe giren kanun Genel Kurulun görevleri maddesinin Kurumun
yıllık safi kazancının yüzde 5inden az olmamak
şartıyla, basında fikren veya bedenen
çalışanların sendikalarına ve derneklerine yardımda
bulunmak, maddesi uyarıca, bizlere de yardımda bulunulması için
istenilen belgelerin de günün koşullarına uygun hâle getirilmesini
talep ediyoruz. diyor Anadoludaki gazeteciler cemiyeti yöneticileri. Çünkü,
İstanbulda bulunan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Derneği, Ankarada
bulunan Gazeteciler Cemiyeti ve İzmir Gazeteciler Cemiyeti, o dönemde,
yasa ve yönetmelikle o tarihten günümüze kadar Basın İlan Kurumunun
kararının yüzde 5lik kısmını yardım olarak
derneklerine almışlar ancak Kocaeli Gazeteciler Cemiyeti gibi
Anadoluda faaliyet gösteren, İstanbul, Ankara ve İzmir Gazeteciler
Cemiyetinden farklı olmayan dernekler ise 2012 yılına kadar
hiçbir pay alamamış.
Kocaeli Gazeteciler
Cemiyeti Derneği, yapılan girişimler sonucu, Basın
İlan Kurumundan sadece 3 derneğin değil, Türkiyedeki Basın
İlan Kurumu şubeleri bulunan illerdeki cemiyetlerin pay alması
amacına ulaşılmış. Ama maalesef, Basın İlan
Kurumu Genel Kuruluna yine bu 3 derneğin tabii üye olması nedeniyle,
istenilen ölçülerde, hatta hakkaniyet doğrultusunda dağıtım
yapılamamaktadır. Kocaeli Gazeteciler Cemiyeti Derneği 2012
yılında 12 bin lira yardım alırken Türkiye Gazeteciler
Cemiyeti Derneği 750 bin lira, Gazeteciler Cemiyeti 570 bin lira,
İzmir Gazeteciler Cemiyeti Derneği ise 165 bin lira gibi bir para
yardımı alıyor. Yani Kocaelinin aldığı
yardımı diğerlerinin yanında söylemeye bile gerek yok
dersek abartmamış oluruz.
Gelelim şimdi
sıkıntının olduğu noktaya. Basın İlan Kurumu
Genel Müdürlüğü, yasa ve yönetmeliklere ve genel kurul kararına
dayanarak Kocaeli Gazeteciler Cemiyeti gibi Anadoluda bulunan derneklerinden
üyelerinin isim listesini, adres beyanlarını ve sarı basın
kartı fotokopi ve fikir işçisi sözleşmelerini istiyor. Ancak
bahsi geçen 3 dernekten ise sadece üye sayılarını istiyor,
diğerlerinden ise adres bilgilerine kadar isteniyor. Hâlbuki bu
derneklerden de adres bilgileri istense, Kocaeliden ve diğer
vilayetlerden bile bu derneklere üye olan gazetecilerin mevcut olduğu
görülecek. Yani adrese göre istense bu derneklerin bu kadar yardım
almaları mümkün değil arkadaşlar.
Buradan ne sonuç
çıkıyor? Bu yapılan, Anayasanın eşitlik ilkesine
aykırı. Anayasanın eşitlik ilkesine göre davranılsa
bu derneklerin bu kadar pay almaları mümkün değil. Bu konuda bir an
önce gerekli incelemenin yapılması ve ardından da gerekli yasal
düzenlemelerin gerçekleştirilmesi, Kocaeli ve Anadoludaki diğer
dernekler için aciliyet taşımaktadır.
Kendi bölgem olan
Kocaelideki yerel basın da daha fazla desteklenmeyi beklemektedir. Ancak
bu yolla daha hızlı, daha iyi ve daha güncel haberlere
ulaşılacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Basın İlan Kuruma Genel
Müdürlüğünün 4 Mart 2013 tarihinde Kocaeli Gazeteciler Cemiyetine
gönderdiği gazeteci derneklerine maddi yardım yapılmasıyla
ilgili çeşitli başlıklarda talepleri bulunmakta,
yardımlarla alakalı olarak tereddütlerin ortadan
kaldırılması amacıyla Genel Kurulda alınan kararlar
doğrultusunda yönetim kurulunun söz konusu yardımların içerik ve
kapsamını belirlediği de ifade edilmiştir. Basın
İlan Kurumu, Kocaeli Gazeteciler Cemiyetinden Kocaelideki tek gazeteci
derneği olması nedeniyle derneğe yardım verebilmek
amacıyla bazı evraklar istemiştir. Dernek üyesi bulunan ve
sarı basın kartı sahibi olanların sarı basın
kartı suretleri, diğer bir maddede ise sarı basın
kartı olmayan ancak 13 Haziran 1952 tarih ve 5953 sayılı Kanuna
tabi olan çalışan üyelerin de iş akdi sözleşmeleri
istenmektedir.
Konuşmamın
başında da ifade ettiğim gibi, Basın İlan Kurumu Genel
Müdürlüğünün teşkiline dair 1961 tarihli 195 Kanun numarası ve
10702 sayılı Resmî Gazetede yayınlanarak yürürlüğe
konulmuştur. Tekrar vurgulamak isterim ki o dönemin şartlarına
göre hazırlanan ve yürürlüğe giren Kanunun Genel Kurulun görevleri
maddesinin Kurumun yıllık safi kazancının yüzde 5inden az
olmamak şartıyla basında fikren veya bedenen
çalışanların sendikalarına ve derneklerine yardımda
bulunmak maddesi uyarınca, Anadoludaki gazeteciler cemiyeti, diğer
yerel derneklere de yardımda bulunulması için istenilen belgelerin de
günün koşullarına uygun hâle getirilmesi gerekmektedir.
1961
yılında ülkemizde bilgisayar ve İnternet erişimi
bulunmamakta iken günümüzde ise İnternet erişimi ile
yazışmalar gerçekleştirilmekte ve ülkemizde Merkezî Nüfus
İdare Sistemi ve Dernekler Bilgi İşletim Sistemiyle artık
Anadoludaki gazeteciler cemiyeti gibi derneklerin tüm bilgi ve verileri
devletin resmî bilgi bankalarında mevcuttur. Yani derneğin kaç üyesi
bulunduğu ve MERNİS sisteminden yararlanılması durumunda
üyelerin hangi adreslerde oturduğuna dair tespitler anında
görülebilmektedir. Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon
Genel Müdürlüğü sitesinde il il, hangi ilde kaç sarı basın
kartlı ve sürekli sarı basın kartlı bulunduğu da
görülebilmektedir. Yine, sarı
basın kartı bulunmayan üyelerin de, 13 Haziran 1952 tarihinde
yürürlüğe giren Kanuna göre fikir işçisi olanların da
sözleşmeleri istenmektedir. Ancak bu istenen sözleşmelerin tümü her
yıl Basın İlan Kurumu Genel Müdürlüğü tarafından resmî
ilan alma hakkına sahip olan gazetelerden istenmektedir. Yani, bu belgeler
Basın İlan Kurumunda da bulunmaktadır. Dernekten iş akit
sözleşmelerinin istenmesi de hukuka aykırıdır çünkü iş
akit sözleşmeleri kişinin kendisiyle işvereni arasında
kalmaktadır. Bu iş akit sözleşmelerinin verilebilmesi durumunda
kentlerde iş barışına da bir darbe vurulmuş
olacaktır. Günümüzde özellikle bazı gazetecilerin
çalışanlarına maaşlarını zor verdiğinin,
hatta verenlerin de çalışanlarından banka kartlarını
alarak yatırılan ücretleri de geri aldığının dahi
konuşulduğu bir dönemde iş akdi sözleşmelerinin istenmesi
de hayatın gerçekliği açısından da aykırı bir
durumdur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerimi bir hatırlatma yaparak bitirmek istiyorum. Anayasanın
eşitlik ilkesi maddesi çok açıktır. Anayasanın 10uncu
maddesine göre Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce,
felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye
veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare
makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun
olarak hareket etmek zorundadırlar. Bu madde gereğince dernekler de
eşitlik ilkesine göre değerlendirilmeli ve üye sayıları,
üyelerin bağlı bulundukları ilde olanların değerlendirme
kapsamına alınması gerekmektedir.
Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Türkkan.
Öneri üzerinde son
konuşmacı, aleyhinde olmak suretiyle, Konya Milletvekili Sayın
İlhan Yerlikaya.
Sayın
Yerlikaya, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İLHAN
YERLİKAYA (Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 19 milletvekilinin yerel medya
kuruluşlarının ve çalışanlarının
sorunlarını araştırarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi üzerine aleyhinde görüşlerimizi
belirtmek için AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; araştırma önergesinin
başında ilk konuşmacı arkadaşımız
konuşmasının bir yerinde şöyle demişti: Gazeteler
birer birer kapanmaya başlıyor. Ben, isterseniz önce Türkiyedeki yerel
gazetelerin, bölgesel gazetelerin ve televizyonların durumuna bir
bakalım, ondan sonra konuşalım diye düşünüyorum.
Bu bağlamda,
bölgesel olarak 91 tane gazete var Türkiyede, yerel olarak 2.618 tane gazete
var Basın Yayın Enformasyonun son bilgilerine göre. Yine, 15 tane
televizyon var bölgesel, yerel 200 tane; ulusalı saymıyorum burada.
Radyo bölgesel 38 tane, yerel 922 tane. Yine, dergi bölgesel 259, yerelde 1.377
adet var. Bunlardan, uydudan yayın yapan televizyonları da
saymıyorum. Onları da sayarsak televizyon 193 tane, radyo da 62 tane.
Dolayısıyla,
ülkemizde bizim iktidarımız döneminde de özellikle bu basın
özgürlüğünün önünü açmamız ve basının yolunu açmamız
sayesinde oldukça fazla gazete ve televizyon var. Bu neyin göstergesi? Bu,
arkadaşlar, çoğulculuğun göstergesidir. Temel hak ve
özgürlüklerin savunulması için, kişilerin hak ve özgürlüklerinin
savunulması için ve demokrasinin denetlenmesi, rayında
yürütülebilmesi için çok önemli şeydir.
Demokrasi ve medya
ilişkisine baktığımızda çoğulculuk burada çok
önem arz etmektedir. Demokrasi üzerindeki vesayetleri kaldırabilecek yegâne
unsur da medyanın çoğulcu olmasıdır. İşte, burada
da görüldüğü gibi artık medyamızda çoğulculuk
sağlanmıştır. Kaldı ki teknolojiden de buna destek
gelmektedir çünkü yeni teknolojilerde artık medya kurmak, televizyon
kurmak, gazete kurmak eskisi gibi çok pahalı bir şey değildir;
çok kolay bir şekilde İnternet ortamında yayın da
yapabiliyorsunuz.
Tabii, burada bir
arkadaşımızın dediği gibi özgürlük ve şantaj -dengesi mi diyelim- ikilemini de
düşünmek lazım. Basın özgürlüğünü sonuna kadar
destekliyoruz ama arkadaşlarımızın dediği gibi
basını silah olarak kullanmak, basını şantaj
aracı olarak kullanmayı da asla desteklemiyoruz. Bu konuda sadece
onlar değil bizler de mağduruz. AK PARTİ iktidarına, hatta
Başbakanımıza söylenenleri hepiniz kamuoyundan görüyorsunuz.
Ancak, bunlarla ilgili görev de yargınındır, yargı bunlarla
ilgili gerekeni yapacaktır. Nitekim, bizler de mahkemeye gidiyoruz ve yargı
gereğini yapıyor. Burada tabii, bunu söylerken, bu eleştirileri
söylerken buna çok dikkat etmek lazım. Medyanın özgürlüğü
istismar etmemesi lazım. Medya da neticede, bir suç işlerse onun
cezasını görecektir, bunu buradan belirtelim.
Yine, bir
kardeşimiz frekans ihalesine değindi. Frekans ihalesi de biliyorsunuz
bu günlerde yapılıyor; dün başladı, ulusal bazda
yapıldı, bugün de devamı geliyor. 13 tane başvuru
olmuş dün ulusalda; televizyonlarda, gazetelerde de izlediniz. Bu ihale
devam ediyor. Bu ihale ne demektir arkadaşlar? Bu ihale az önce
yapılan eleştirilere de bir anlamda cevaptır çünkü
yıllardır frekans ihalesi yapılamadı ve ben Radyo ve
Televizyon Üst Kurulunda görevliyken de biliyorum, yerel televizyoncular da,
ulusal televizyoncular da kendilerini bir göçebe gibi, gecekondu gibi
hissediyorlardı. Ne olur şu frekansımızı bir an önce
verin ki biz de doğru dürüst yayın yapalım, göçebe gibi
hissetmeyelim, gecekondu gibi hissetmeyelim. diyorlardı. Bugün işte,
Allaha şükür, o frekans ihalesi de yapılıyor ve yerelde de,
ulusalda da çok fazla şikâyet yok, basından bunu izliyorsunuz.
Ulusaldaki, dün itibarıyla yapılan frekans ihalesine
baktığınızda da kimseye haksızlık
yapılmıyor veya iktidarın yandaşlarına gibi bir
şey de yok. Gayet, şu anda yayın yapanların hepsinin de bu
ihalenin içinde bulunduğunu görmüş oluyoruz.
Değerli
arkadaşlar, burada ülkemizin yerel medya geçmişine de
değinmiş önergede. Gerçekten, 1860lı yıllardan beri yerel
medyamız var. Burada şunu da belirtelim: Ülkemizde yerel medya da,
medya da Avrupadan hemen alınmış, diğer alanlara göre çok
hızlı biz alıyoruz. Yerel medya alanında da öyle.
Gazetelerimizi düşündüğünüzde ilk tarihlerdeki, öyle ama günümüzde,
az önce verdiğim rakamlarda da belirtildiği gibi oldukça fazla. Bunu
da çoğulculuğun gereği olarak biz düşünüyoruz ve yerel
medya mensuplarını da, çalışanlarını da
destekliyoruz, biraz sonra o konuya değineceğim ama İnternet
medyasına da burada değinmek istiyorum çünkü İnternet
medyasını aslında hem ulusal hem de yerel medya anlamında
düşünmek lazım. Yerel artık ulusal oluyor çünkü yerelde bir
İnternet gazetesi çıkardığınızda onu Türkiye'nin,
dünyanın her tarafından izleyebiliyorsunuz. Dolayısıyla,
kişiler temel hak ve özgürlüklerini savunmak için veya kendisine
yapılan haksızlıkları anlatmak için artık istedikleri
kadar mekân bulabilmektedirler hem İnternet ortamında hem de
diğer ortamda. Ama bir arkadaşımızın söylediği
gibi, tabii bu araçları da silah olarak kullanmamak lazım, amenna,
biz de bunu kabul ediyoruz. Bununla ilgili zaman zaman da önlemler
alınıyor, yasalar, mevzuatlar çıkarılıyor.
Bir başka
husus: İnternet medyası daha ucuz bir yayın imkânı
doğuruyor, bu da çoğulculuk bağlamında önemlidir. Çünkü
eskiden şöyle oluyordu: Gerek gazete gerekse televizyonu -bilhassa çok
pahalı bir yayın organıdır- herkes
çıkaramadığı için belirli tekeller oluşuyordu ve o
tekeller de kamuoyunu yönlendiriyor, toplum mühendisliği yapabiliyordu ama
şimdi öyle değil artık; herkes her şeyi söyleyebiliyor ve
günümüzde de yüzde 0,01 oy oranı olan partilerin bile medyada kendisini
ifade edebildiğini görüyoruz. Hatta, az önce söylediğimiz gibi, o
kadar fazla ki, bazen karşıdakine hakarete varan şekilde
söylemler içerisinde de bulunabiliyor; bu, eleştirilen bir yan ama
diğer taraftan da herkesin düşüncelerini kamuoyuna aktarması
bakımında da çok önemli bir husustur diye düşünüyorum.
Yine, sosyal medya
da başka bir faktör. Bu da insanların fikir ve düşüncelerini
aktarmakta önemli bir rol üstleniyor. Buradan onu da belirtelim.
Arkadaşlar,
bir başka husus: Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü basına destek vermiyor. dendi. Hayır, basına,
hele hele iktidarımız döneminde oldukça fazla destek veriliyor ve
bunlar da mümkün olduğu kadar eşit ve belirli kriterlere göre
dağıtılmaya çalışılıyor. Hatta radyo,
televizyonlar, yerel televizyonlar da tıpkı Basın İlan
Kurumunun yerel basına verdiği gibi Ne olur, bize de destek verin
çünkü ayakta durabilmemiz için bu gerekli. Hatta, televizyonlar daha
pahalı bir yayın aracıdır, onun için bize de verin.
diyorlar. Dolayısıyla bu söylem de yanlış diye
düşünüyorum. Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü bu
desteklerin yanında, yani parasal destekler yanında basın
kartı işlemlerini görüyor, yine trafik kartı
dağıtıyor ve bunlarla ilgili işlemler yapıyor.
Gazetecilerimizin gri pasaport işlemlerini yapıyor. Yine, yerel medya
eğitim seminerleri düzenliyor. Araştırma önergesinde de
belirtiliyor yetişmiş eleman kıtlığı diye, bunu
gidermek için illerde, yerel bazda çok değişik eğitimler
veriyor. Bu da önemli bir husus diye düşünüyorum.
Yine, Basın
İlan Kurumunun başka yerel gazetecilere ve gazeteciliğe
destekleri de var. Bunları da kısa kısa belirtmek istiyorum,
süremiz çünkü azalıyor. Bunlardan birisi, fiilen çalışan
gazetelere 4.200 TL destek veriyor, faizsiz kredi veriyor. Bu, önemli bir
destek diye düşünüyorum. Yine, çalışamayan, muhtaç veya
engelliler için de yılda bir defa karşılıksız 4 bin
lira destek veriyor Basın İlan Kurumu. Ölen basın
mensuplarına bir defaya mahsus 6 bin TL destek veriyor. Yine, basınla
ilgili derneklere de bir defaya mahsus 10 bin TL civarında karşılıksız
destek veriyor. Dolayısıyla, az önce söylenildiği gibi
Basın İlan Kurumu da destek vermiyor. değil, elinden
geldiği oranda destek vermeye çalışıyor.
Bir başka
husus arkadaşlar: Gazeteciler, bugün sizin lehinize veya aleyhinize
yayın yapıyor. diye bir kardeşimiz söyledi. Bugün sizin
lehinize yapıyor ama yarın aleyhinize. Bu, sizler için de geçerli,
dolayısıyla çoğulculuğun olduğu yerlerde bu söylemler
de yanlıştır. Dolayısıyla çok ucuz ve çok fazla
basının olması bu söylemlerin de
haklılığını bertaraf eder diye düşünüyorum. Yani
yerel gazetecilik bu anlamda oldukça fazla olması, çoğulcu
olması demokrasimiz açısından da önemli bir husus ama
birtakım sorunları var mıdır? Doğrudur, vardır
bunların da çözülmesi için elimizden ne gelirse onu yapmaya
çalışıyoruz.
Televizyonlar
bağlamında da az önce söylediğim gibi, şimdiye kadar da el
atılamayan, yapılamayan frekans ihalesini de biz çözmüş
bulunuyoruz. Sözlerimin sonunda hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yerlikaya.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Karar yeter sayısı.
BAŞKAN -
Evet, şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisini
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler...
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Yok, yok.
BAŞKAN
Evet, anlaşmazlık var, elektronik cihazla oylama yapacağız.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkanım,
yapmayın Allah aşkına! 2 AK PARTİli üye,
anlaşmazlık olur mu? Yok işte, gözünüz görmüyor mu ya!
BAŞKAN
Niye bu kadar heyecanlanıyorsunuz ki? Bir saniye Sayın
Aslanoğlu
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Allah aşkına ya, ne kadar
adam var?
BAŞKAN
- Bir arkadaşımız Var. diyor, bir arkadaşımız
Yok. Ben de elektronik cihazla oylama yapıyorum. Niye
heyecanlanıyorsunuz ki?
Buyurun
arkadaşlar, iki dakika süre veriyorum ve oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.33
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.46
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet
SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Mine
LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93üncü Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş önerisinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmemiştir. Karar yeter sayısı vardır.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım:
3.- CHP Grubunun, Mersin Milletvekili Vahap Seçer ve 27
milletvekili tarafından yağlı tohum politikasının tüm
yönleriyle araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla 29/3/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 17 Nisan 2013
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına
ilişkin önerisi
17/04/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 17/04/2013 Çarşamba günü (bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Mehmet
Akif Hamzaçebi
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Mersin
Milletvekili Vahap Seçer ile 27 milletvekili tarafından, 29/03/2012
tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
"Yağlı tohum politikasının tüm yönleriyle araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi" amacıyla
verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin (327 sıra nolu),
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak, 17/04/2013 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda
okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi
üzerinde ilk söz Mersin Milletvekili Sayın Vahap Seçere aittir.
Sayın Seçer,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
VAHAP SEÇER
(Mersin) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi
saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Ankaranın
siyasi gündemi yoğun. Gündem, sürece, yeni anayasa
çalışmalarına, yargı paketine kilitlenmiş durumda
ancak hayat devam ediyor, toplumun da önemli sorunları var.
Bakın,
geçtiğimiz gün seçim bölgem olan Mersinde hava muhalefeti
yaşandı, yoğun yağmur oldu, sel oldu. Hortumdan dolayı
Anamurda, Bozyazıda, Aydıncıkta özellikle muz
seralarında önemli hasarlar meydana geldi.
Yine, hemen
akabinde Silifke bölgesinde, Erdemli bölgesinde, Mersin merkezde dolu afeti
oldu ve önemli ölçüde meyve bahçeleri, sebze bahçeleri zarar gördü.
Geçtiğimiz aylarda da aynı bölgede yine yoğun
yağıştan kaynaklanan afetler yaşanmıştı ve
üretici yine zarar görmüştü. Zaten tarımsal üretim önemli sorunlar
yaşıyor, üreticinin iki yakası bir araya gelmiyor, bir de üstüne
böyle afetler eklendiği zaman çifte kavrulmuş oluyor ve çiftçi öldü,
Allah rahmet eylesin!
Geçtiğimiz
günlerde bizim bölgede meydana gelen
afetlerden dolayı yetkililer, ilgili kurumlar gidiyorlar hasar tespiti yapıyorlar.
Tabii üretici de binbir umutla bekliyor. Hasar tespiti yapıldı. Buna
ilişkin değerlendirmeler yapılacak ve meydana gelen hasardan
dolayı devlet bir miktar da olsa derdimize çare olacak, yaramıza
merhem olacak. Ama aldığımız şikâyetler diz boyu.
Gerçekten de hemen afet sonrasında Hükûmet yetkilileri ya da kurum
yetkilileri açıklamalarda bulunuyor: Gittik, hasar tespiti yaptık. Ama
sorunların çözümüne ilişkin herhangi bir adım
atılmıyor. Umut ediyorum, bu afetten sonra özellikle iktidara mensup
iktidar milletvekilleri buna öncülük ederler, bölgede hasar tespit
çalışmalarını hızlandırırlar ve
üreticilerimizin zararının, ziyanının hiç olmazsa bir
kısmının devlet tarafından ödenmesini sağlarlar.
Değerli
arkadaşlarım, geçtiğimiz günlerde GDO tartışması
basına yansıdı, geniş bir şekilde basında yer
buldu. Daha önceki Parlamento döneminde görev yapan milletvekili
arkadaşlarım bilir, 2010 yılında bu Parlamentodan
Biyogüvenlik Yasası çıktı. GDO yani genetiği
değiştirilmiş organizmalar ve ürünlerine ilişkin bir yasa
bu Mecliste görüşüldü ve kabul edildi. O tarihe kadar GDOlu ürünleri
âdeta bu ithalatı gerçekleştiren ithalatçılar elini kolunu
sallayarak Türkiye gümrüklerinden içeriye geçiriyorlar, yurt içinde
bunları rahatça pazarlayabiliyorlar idi. Ve Türkiyede o döneme kadar,
gerçekten, hiçbir denetime tabi olmadan GDOlu ürünleri maalesef
halkımıza yediriyorduk. Ancak o yasa kabul edildikten sonra bir nebze
olsun bunlar disiplin altına alındı gibi görüldü. Ancak geçtiğimiz günlerde, 4 Nisanda
basına yansıyan haberlere göre, Mersin Limanında 23 bin ton
çeltik GDOlu olduğu şüphesiyle analize tabi tutuluyor ve GDO
olduğu tespiti yapılıyor. Tabii, bunlar İstanbul Teknik
Üniversitesi ve TÜBİTAK laboratuvarlarından elde edilen sonuçlara
göre, raporlara göre ortaya çıkan sonuçlar. Ancak bu konuda Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Sayın Eker bir
açıklama yaptı Dünyada ticarete konu pirinç yoktur,
dolayısıyla bunlarda GDO olması mümkün değildir. dedi.
Hemen akabinde Gümrük ve Ticaret Bakanı Sayın Yazıcı bir
açıklama yaptı: Evet, çalışmalar yaptık, bazı
sınır kapılarında, örneğin Tekirdağda gerçekten
GDOlu pirinç ithal edildiğine dair bilgiler aldık. dedi. İkisi
birbiriyle çelişen, birbirinden farklı açıklamalar oldu. Hatta Sayın
Yazıcı biraz daha ileri giderek olayı biraz da tiye aldı,
dedi ki: Ben pirinç tüketmiyorum, bulgur tüketiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, GDO meselesi öyle şakaya alınacak, tiye
alınacak, ironi yapılacak bir mesele değil, 75 milyon nüfusun
sağlığını ilgilendiren bir konu. Bakın,
Türkiyede GDOlu gıda var mı yok mu? Ben iddia ediyorum, Sayın
Bakan da bunun yanıtını veremez. Türkiyede bu anlamda yeterli
akredite laboratuvarlar yok. Türkiye sınırlarından hâlâ
-Biyogüvenlik Yasasına göre- elini kolunu sallayarak, ben iddia ediyorum,
Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden iddia ediyorum, GDOlu ürünler giriyor
ve piyasalarda, market raflarında, gıda olarak tüketiliyor.
Şimdi,
Sayın Bakan açıklama yapıyor, diyor ki: Eğer böyle bir
konu söz konusu ise yani GDOlu ürün girdiyse bu GDOlu değildir, nakliye
araçlarından kaynaklanan ya da yurt dışından gelen
gemilerden kaynaklanan bulaşıktan yani daha önce GDOlu ürün
taşımış o nakliye aracı ve daha sonra da bu pirinçler
yüklenmiş ve o bulaşıktan kaynaklanan bir sonuç GDOlu olduğu iddiası.
Şimdi, bunu,
bu iddiayı ortaya koyanlar da şöyle söylüyor: Türkiyede gıda
konusunda eşik değer olarak hangi miktarda GDOlu ürünlerin yurt içine
gireceğine dair bir eşik değer yok. Bunu belirlemesi gereken
Bakanlık ama Bakanlık izliyor, Bakanlık seyrediyor, bu konuda
bir tedbir almıyor. Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu
konu önemli bir konudur, bu konu toplum sağlığını
ilgilendiren bir konudur ve ilgili kurumun, ilgili bakanlığın bu
konuda doyurucu açıklama yapması gerekmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, araştırma önergemizin konusu Türkiyenin
yağlı tohum ithalatına yönelik yaşadığı
sorunlar, bu sorunların araştırılması ve bu
konuların çözümüne ilişkin çözüm yollarının bulunması.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye yağlı tohumlara ve onun
türevlerine çok önemli miktarda para ödüyor. 2011 yılı
rakamları: Parasal olarak ithal ettiğimiz yağlı tohumlar ve
onun türevleri 3,1 milyar dolar. 2012 yılı rakamları: Biz 3,7
milyar dolar yağlı tohum ve türevlerine bedel ödüyoruz, ithalat
yapıyoruz. Bakın, Türkiyenin en önemli ekonomik sorunlarından
bir tanesi cari açık meselesi. Türkiye 2011de cari açıkta rekor
kırdı, 77 milyar dolar cari açığımız vardı.
Dünya sıralamasında ilk 5e girdik cari açıkta.
Aldığımız tedbirlere rağmen, ekonomik önlemlere
rağmen 2012de cari açığı 50 milyar dolar civarlarında
bir noktaya çekebildik. Türkiyenin cari açığa sebebiyet veren en
önemli ithalat kalemleri petrol ve ürünleridir, bunun ardında da
yağlı tohumlar ve türevleri gelmektedir. Bu anlamda, Türkiyenin
istikrarı, sürdürülebilir tarım politikaları uygulayıp
yağlı tohum üretimi konusunda aşama kaydetmesi gerekiyor,
gelişme kaydetmesi gerekiyor.
Bakın,
2002-2012, bazı mukayeseler yapmak istiyorum: Türkiyede 2002
yılında toplamda 2 milyon ton yağlı tohum ve türevleri
ithal edilirken bu rakam 2012 yılında 5,3 milyon tona
ulaştı. Az önce de söylediğim gibi, bu 5,3 milyon ton ürünün
parasal değeri 3,7 milyar dolar idi. Ayrıca, Türkiye, o günden bugüne
kadar bakınız -soya fasulyesi ithal ediyor- 2002 yılında
613 bin ton soya fasulyesi ithal ederken, bugün Türkiye 1,1 milyon ton soya
fasulyesi ithal ediyor. 750 bin ton ayçiçeği çekirdeği ithal ediyor.
Yine, bir yağlı tohum olan ve yağ elde edilen önemli bir ürün
olan koza 150 bin ton ithal ediliyor. Tabii bunları ortadan
kaldırmanın, bu kadar yüksek miktarda ithalat yapmayı ortadan
kaldırmanın bize sağlayacağı sadece cari
açığı azaltmak değil, Türkiye ekonomisine de katkı
sağlamaktır. Bu anlamda da bu konuların
araştırılması için bir araştırma komisyonunun
gerekli olduğunu düşünüyoruz.
Yüce Meclisin bu
konuda destek vereceğini düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Seçer.
İkinci
konuşmacı aleyhinde olmak suretiyle Kars Milletvekili Sayın
Yunus Kılıç.
Sayın
Kılıç, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
YUNUS KILIÇ (Kars)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Sayın
Vahap Seçer ve arkadaşlarının Türkiyede yağlı tohum
politikasıyla alakalı vermiş olduğu araştırma
önergesinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygılarla selamlıyorum.
Tabii, Sayın
Seçer, aleyhinizde söz aldım ama tespitlerinizi inkâr edecek değilim.
Öncelikle bunları hep beraber kabul edeceğiz ama bunların
oluşma gerekçeleri noktasındaki fikir
ayrılıklarımızı ifade etmek üzere söz aldım.
Şimdi,
işin özüne dönecek olursak aslında saygıdeğer
milletvekilleri, bugün dünyada yaşayan 7 milyar insandan 1 milyarı
açlık sınırının altında yaşıyor,
yaklaşık 2,5 milyar insan da her an açlık tehlikesiyle ne
yazık ki karşı karşıya. Her yıl dünyada
yaklaşık 12 milyon insan açlıktan ve yetersiz beslenmeden
ölüyor. Bunlar, şu anda dünyamızın gerçekleri ve ne yazık
ki artık, enerji ihtiyacımızın da büyük bir kısmı
gene tarım ürünlerinden, tahıllardan, yağlı tohumlardan
elde edilmek yoluna gidiliyor. Hele ki 1960lı yıllarda tarımda
devrimi, Yeşil Devrimi yapanlar Evet, bir gün tarımı,
gıdayı elinde tutanlar bütün insanlığı ele
geçirecekler ve yönlendirecekler. iddiasıyla yola çıkmışlardı.
Evet, bu mücadele dünyada bu kadar kızışmışken,
artmışken; insan sayısı, nüfuslar bu kadar artarken;
açlık, sefalet çekilirken; paylaşımda adaletsizlikler meydana
gelerek artarken ve sürdürülebilir gıdaya olan talep artarken bir
gerçeği de bilerek hareket etmekte ülke açısından fayda
olduğunu düşünüyorum. O da nedir? Türkiye, sahip olduğu toprak
ve iklim özellikleri sebebiyle en azından 160 milyon insana yetecek kadar
gıdayı, besini rahatlıkla üretebilecek bir ülkeyken -evet, çok
haklısınız araştırma önergesini verenler- o zaman, her
şey böyle dört başı mamur, yerli yerindeyken biz, bize
lazım olanı neden üretemiyoruz, neden yeterince üretemiyoruz ve
üretimimizde bir geriye gidiş var mı? Bunu araştırmak, bu
konuda kafa yormak ülke insanımızın ve dünyanın
ihtiyaçlarına daha çok katkıda bulunmak elbette hepimizin amacı
olmalı.
Yalnız,
saygıdeğer milletvekilleri, bir ülkede tarımsal ve başka
alanlardaki üretim de insanların ve toplumların
gelişmişliğiyle, süreçleriyle alakalı olarak yer yer
artabilir, azalabilir veya değişmeyebilir. Şimdi, Türkiye'de bu
süreç yağlı tohumlar açısından nasıl olmuştur,
öncelikle buna bir bakmak isterim. Tabii, biz burada sohbetler ederken,
cevaplar verirken, biliyorsunuz, 2002den 2013 yılına kadarki süreci
genellikle değerlendiririz. Tabii, bunu sizin de önergenizde böyle
değerlendirmiş olduğunuzu görmek aslında memnun etti bizi.
Neden? Çünkü, erk sahipleri, icraat yapanlar, sistemi kontrol edenler kendi
süreleri içerisinde eleştirilmeli, değerlendirilmeli ya da
yargılanmalı; doğrusu bu. O yüzden ben de bu süreleri esas
alarak sizin değerlendirmelerinize birtakım katkılar, cevaplar
vermek istiyorum.
Evet, 2002
yılında yağlı tohumlar üretim alanımız 6,5 milyon
dekardan 2012 yılında 7,5 milyon dekara çıkmış.
Aslında bir azalma olmamış, hatta biliyorsunuz
ithalatımız da artmış buna rağmen. O zaman, bir
taraftan üretim alanımız artarken, bir taraftan 2,5 milyon ton olan
yağlı tohum üretimimiz 3,2 milyon tona çıkarken bir taraftan da
ithalat yapıyorsak burada başka bir şey aramak lazım.
Nedir? Arkadaşlar, bunun cevabı şurada: Türkiye, 2002
yılında 4 milyar dolarlık tarımsal ihracat yaparken,
şu anda Türkiye, 17 milyar, 17,5 milyar dolarlık tarımsal
ihracat yapıyor; demek ki bu fark burada. Yani Türkiye, artık sadece
kendi ürettiğini tüketen bir ülke değil; Türkiye, dünyada olanı
alan, kendinde daha yüksek katma değerler oluşturmak üzere üreten ve
dünyaya pazarlayan ve insanlığın refah seviyesine katkı
sunan bir ülke. Bunun cevabı aslında burada.
Bu, 2002
yılından 2012 yılına kadar aslında üretimimizde yüzde
25lik, yüzde 26lık, arkadaşlar, artış var, verimlerde
artış var. Yalnız ithalatımızda da tekrar ediyorum,
800 bin tondan 2 milyon tona kadar bir artış var. Nedir bu 3 milyar?
Evet, dediğiniz 3 milyar dolarlık rakam doğrudur. Ancak bunun
içerisinde neler vardır? Bunun içerisinde yağlı tohumlar
vardır, tohum ithalatı vardır, ham yağ, margarin
ithalatı vardır, küspenin ithalatı bunun içerisindedir. Yani
tarım ve hayvancılıkta da biliyorsunuz, gerekli kaliteli kaba
yem ihtiyacını Türkiye henüz tam olarak karşılayabilen bir
ülke değil. Bunun da bir kısmını küspe ve pamuk tohumu,
keten tohumu falan, ay çekirdeği küspesi olarak yurt
dışından büyük oranlarda ithal etmekteyiz, yani bu 3 milyar
dolar aslında bunların toplam rakamları. 2002de ne
kadardı, yok muydu ihracatımız? Vardı, 2 milyar
dolardı. Az değildi, yani üretimimizde tarımsal üretimimiz 23
milyar dolar iken ithalatımız 2 milyar dolardı, tarımsal
üretimimiz 63 milyar dolara çıktı, bu sadece yüzde 50 kadar arttı.
Yani tarımsal üretimimiz 3 katına çıkarken,
ithalatımız arkadaşlar, sadece yarısı kadar
artmıştır.
Şimdi, peki,
ne yapılıyor? Bütün bu gerçekler ortada iken, hâlâ yağlı
tohum ihtiyaçlarımız ortada iken Türkiye Gıda, Tarım
Bakanlığı ve Hükûmet
olarak bununla alakalı neler yapıyor? Sevgili arkadaşlar,
öncelikle tarımı eskisinden çok fazla destekliyor, özellikle havza
bazlı, hangi alanda hangi ürünün daha kârlı bir şekilde
üretilebileceklerini tespit ettiriyor, bu anlarda fark ödemesi yapıyor,
tarımsal destekler yapıyor ve özellikle girdi maliyetinden
kaynaklanan çiftçi sıkıntılarını, maliyet
sıkıntılarını gidermek için çok ciddi destekler
yapıyor. Nedir bunlar? Mesela, ayçiçeği için kilogramına 24
kuruş veriyor 2013 yılı için; efendim, kütlü pamuğa 50
kuruş, soyaya 50 kuruş, kanolaya 50 kuruş, aspire 45 kuruş ve
zeytinyağına, zeytinyağının kilogramına da 60
kuruş destek veriyor.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Zeytinyağı 5,5 Hocam.
YUNUS KILIÇ
(Devamla) Ayrıca, havza bazlı üretim modellerinde de o bölgelerde
belirlenmiş ve katma değeri yüksek ürünler üretenlere de ilave olarak
destek verilmeye devam ediyor.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Antep fıstığını da
söyleseydiniz de bilseydik Hocam.
YUNUS KILIÇ
(Devamla) Bunları aslında toplam verdiğim için, tek tek bu
rakamları vermek istemiyorum. Yalnız şunu özellikle söylemek
isterim: Arkadaşlar, yağlı tohum bitkilerinde hemen hemen pamuk
hariç pamukta küçük bir
azalmanın dışında- hepsinde yüzde 25, yüzde 30
oranında ciddi üretim artışlarımız var. Peki,
üretimlerimiz böyle artarken o zaman ihtiyacımızı niye
karşılayamıyoruz? Çünkü şöyle bir sıkıntı
var: Türkiyede nüfus artıyor, turist artıyor; refahımız
yükseldi, tüketimimiz artıyor, Türkiyenin özellikle tarıma
dayalı ihracatı artıyor. Bunların hepsini
düşündüğünüz zaman hâlâ daha fazla üretmeye ihtiyacımız
olduğu kesin. Üstelik, bakın, şöyle bir sıkıntı
da bizi bekliyor, belki siz öngörmemişsiniz; önergenizde
öngörmediğiniz bir sıkıntıyla daha ileride karşı
karşıya kalmak durumunda kalacağız, onu da ben söyleyeyim
buradan: Biliyorsunuz, bu ürünler aynı zamanda, özellikle enerji ham maddesi
olarak kullanılacak yani dünyada artık tarım daha vahşice
bir şekilde enerji sektöründe kullanılmak isteniyor. Demek ki bizim
gelecekte tarım politikalarımızı, yağlı tohum
politikalarımızı da bütün bunları düşünerek yeniden
gözden geçirmemiz gerektiğine hep beraber katılıyoruz,
doğru ancak şu anda tespit ettiğimiz şey şudur: Evet,
bizim yağlı tohum üretimlerimiz 2002 ile 2013 arasında
azalmamış, yüzde 30a yakın bir artış
sergilenmiş, ortaya konulmuş ancak hâlâ artan
ihtiyaçlarımızı karşılayacak durumda değil.
Doğrudur, Türkiye cari açığı olan bir ülkedir, tarımda
üretebilme potansiyeli vardır, olmasa dersiniz ki: Ne yapalım yani
arazimiz yoktur, iklim uygun değildir, üretemedik. Ama Türkiye'nin bu
potansiyeli vardır, bu potansiyelini harekete geçirmesi de kesinlikle
gereklidir.
Bunun
dışında Neler yapılması gerekiyor? dedik. Özellikle
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, tarım
araştırmalarıyla alakalı kurumlar hangi alanlarda
Türkiye'de hangi ürünlerin daha iyi yetişeceği ve
ihtiyaçlarımızı karşılayacağı
noktasında ciddi çalışmalar yapıyorlar. Buna yönelik de
Hükûmetimiz ve Tarım Bakanlığımız ciddi destekler
veriyor, her geçen gün bu desteklerin miktarlarını
artırıyor. Yeterli midir? Bakın, iddia etmiyoruz
arkadaşlar. Evet, Türkiye hâlâ uluslararası fiyat
dalgalanmalarına açık bir ülkedir, global ekonomiden oldukça
etkilenen bir ülkedir. Dünyanın bir yerinde bir mal, bir ürün daha ucuza
üretiliyorsa Türk çiftçisini bundan korumak adına çok ciddi destekler
yapılıyor. Gümrük duvarları, bir şekilde dünyanın bize
bugün direttiği, bunları kaldırın dediği gümrük
duvarlarıyla biz kendi çiftçimizi, üreticimizi bir şekilde koruyarak
tarıma dolaylı bir şekilde, arkadaşlar, destek vermeye
devam ediyoruz. Ayrıca
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
YUNUS KILIÇ
(Devamla) Daha da konuşmak isterdim ama bir sonraki araştırma
önergenize inşallah.
Hepinizi
saygılarla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kılıç.
Öneri üzerinde
üçüncü konuşmacı Tekirdağ Milletvekili Bülent Belen, lehinde
olmak üzere.
Buyurun Sayın
Belen. (MHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisinin yağlı tohumlar ve yağlı tohumlar
ithalatının neden olduğu sorunlar üzerine vermiş
olduğu Meclis araştırması açılması yönündeki
önergenin gündeme alınmasıyla ilgili, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sizi, heyetinizi ve
televizyonları başında bizleri izleyen aziz Türk milletini
saygılarımla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin ithalatta petrolden sonra
en fazla para ödediği 3üncü sektör olan yağlı tohumlar
ithalatını azaltmak için AKP hükûmetleri bugüne kadar reel bir politika
yürütememiş ve çiftçi vatandaşlarımızın
yağlık bitkiler ekmesi noktasında AKP hükûmetlerinin destekleri
yeterli olmadığı için üretim istenilen seviyeye
yükseltilememiştir. Milliyetçi Hareket Partisinin de koalisyon
ortağı olduğu 57nci Hükûmet zamanında başlatılan
destekleme politikaları, devamında gelen AKP hükûmetlerince günün
şartlarına uygun hâle getirilmediği ve
arttırılmadığı için çiftçi
vatandaşlarımız geçimini sağlamakta
sıkıntıya düşmüş ve bunun neticesinde,
yağlık bitki ekilen alanlarda hissedilir bir artış
olmamıştır.
Bitkisel Yağ
Sanayicileri Derneğinin verilerine göre, 2002 yılından 2011
sonuna kadar yağlı tohumlar ithalatındaki görünüm şöyledir:
Türkiye, bitkisel yağ imalatında değerlendirilmek üzere 2002de
613 bin ton soya fasulyesi ithal ederken 2011de 1 milyon 298 bin ton ithalat
yapmıştır. 2002de sadece bin ton kanola tohumu ithal eden
Türkiye 2011de 122 bin ton ithalat yapmıştır. Ayçiçeği
tohumu ithalatında 2002de 129 bin tondan 2011 yılında 911 bin
tona çıkılmıştır. Türkiyenin yağlı tohumlar
ithalatı toplamda 2002 yılında 798 bin tonken 2011
yılında 2 milyon 331 bin tona ulaşmıştır,
ithalattaki artış 3 kattan fazla olmuştur. Türkiye, bitkisel
yağ imalatı için sadece yağlı tohum ithalatı
yapmıyor, ham yağ ithalatı da var. 2002 yılında 707
bin ton ham yağ ithalatı, 2011de 1 milyon 43 bin tona
ulaştı. Ham yağ ithalatındaki ayrıntılar ise
ayçiçeğinde 93 bin tondan 470 bin tona çıkmıştır.
Miktar bazındaki bu artışlara bakıldığında,
AKPnin 2002 yılından bu yana uyguladığı tarım politikası,
verdiği destekler, çıkardığı yasalar yağlı
tohum üretimini artırmaya yetmediğini gösteriyor. Uygulanan politika
ithalatı körüklemiş ve başka ülke üreticilerini
desteklemiştir.
Değer
bakımından incelendiğinde durum çok daha vahim. Türkiye,
yağlı tohum ithalatında 2002de 223 milyon dolar öderken 2011
yılında 1 milyar 358 milyon dolar ödemiştir. Ham yağ
ithalatında 2002 yılında 340 milyon dolar öderken geçen yıl
1 milyar 338 milyon dolar para ödenmiştir. 2002 yılında küspe
ithalatına ödenen döviz miktarı 88 milyon dolardan bugün 406 milyon
dolara çıkmıştır. Yağlı tohumlar ve türevlerine
ise 2002de 650 milyon dolar ödenirken 2011 yılında 3 milyar 102
milyon dolar ödenmiştir.
Özetle, milat
olarak kabul edilen 2002den bugüne kadar uygulanan yağlı tohum
politikası Türkiyeyi dışa bağımlılıktan
kurtarmak bir yana daha da bağımlı hâle getirmiştir. Bu,
yağlı tohumlar politikasının iflasının
göstergesidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; on bir yıldır iktidarda
olan AKP Hükûmetleri her sektörde olduğu gibi tarım sektöründe de
rantçılara destek olmuş, gerçekte çiftçilik yaparak yaşamaya
çalışanlara yani Türk çiftçisine destek vermekte cimrilik
yapmıştır.
Gübre kullanma
zamanı geldiğinde 2 katına çıkan gübre fiyatlarına
Hükûmetler müdahale etmemiş, mazot fiyatları 2002 yılından
bugüne geldiğimizde çok yükselmiştir. Bu da çiftçi
vatandaşlarımızın belini bükmüştür.
İthalatta
kendi çiftçisini korumak için tedbir almak yerine, tam tersine, ithalatı
kolaylaştıran düzenlemelerle çiftçimizi ekonomik olarak bitme
noktasına getirmiş, bunun sonucunda yediemin depolarında Türk
çiftçisinin sahibi olduğu ama icra dairelerince haczedilen traktörler ve
bunların ekipmanları dolmuş taşmış, geçimini
sağlamak için ekip biçtiği tarlaları, kredi
kullandığı bankalarca haczedilerek elinden
alınmıştır.
AKP hükûmetlerinin on yıllık
iktidarlarının tarım politikaları, sadece yağlı
tohumlarda değil hububat, hayvancılık, süt üreticiliği ve
diğer alanlarda da üreticimizi sıkıntıya sokmuştur.
Hükûmet en kısa zamanda politikalarını gözden geçirmeli ve
ithalatçıya verdiği desteği gerçek üretici olan Türk çiftçisine
vermelidir.
AKP Hükûmeti, 2010 yılında canlı hayvan
ithalatı ve et ithalatındaki gümrük vergilerini yüzde 275ten yüzde
30a indirerek ithalatçılara çok büyük destekler vermiştir. 2012
yılı sonuna kadar yapılan ithalatlarda dolaylı olarak
ithalatçılara Hükûmetin vermiş olduğu destek 3 milyar dolara
ulaşmıştır. Biz isterdik ki Hükûmet, bu üretici olan gerçek
Türk çiftçisine, Türk hayvancısına bu desteği versin ve
ülkemizde hayvan sayısı artsın, tüketiciler de ucuz et yesin.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye, iklim ve toprak özellikleri dikkate alındığında
yağlı tohumlu bitkilerin üretimi bakımından büyük bir
potansiyele sahiptir, ancak yıllar itibarıyla yağ
ihtiyacını karşılayacak düzeyde üretim
gerçekleştirilememiştir. 1991 yılında toplam 7,4 milyon
dekar olan yağlı tohum ekim alanı, 2011 yılında ancak
7,7 milyon dekara ulaşmıştır. 2002-2010 yılları
arasında Türkiyede yerli tohumun işlenmesiyle ortalama 519 bin ton
ham yağ üretilmiştir.
Türkiyede, gerek hızlı nüfus
artışı ve gerekse kişi başına düşen artan
tüketim sonucu bitkisel yağ tüketiminde sürekli bir artış
gözlenmektedir. Yağlı tohumların ekim alanlarının
artış gösterdiği yıllarda bile tüketimi
karşılayacak yeterli üretimin olmaması nedeniyle bitkisel
yağ üretiminde giderek artan önemli miktardaki açık, ithalat yoluyla
karşılanmaktadır.
Türkiyede yıllar itibarıyla bitkisel yağ
açığı incelendiğinde, 2011 yılında yağ
açığının 1,6 milyon ton olduğu, 2002 yılına
göre bu oranın yüzde 88 arttığı görülmektedir. Son on yıl ortalamasında
Türkiyenin bitkisel yağ ihtiyacının yaklaşık yüzde
70i ithalat yoluyla karşılanmıştır. Türkiyenin
ithalat miktarı 2002li yıllarda, yağlı tohumlarda 798 bin
ton, ham yağ da 707 bin tonken 2011 yılında 2,3 milyon ton
yağlı tohum, 1 milyon ton ham yağ ithalatına toplam 2,70
milyar dolar döviz ödenmiştir. Türkiyede bitkisel yağ
açığını ve dışa
bağımlılığı azaltmak için yağlı tohumlu
bitkilerin üretimi arttırılmalı, bu konuda Hükûmet reel
politikalar tespit etmelidir. Hükûmetiniz destekleme primlerini, gelir
rekabetini yağlı tohumlar lehine olacak şekilde
arttırmalı, GAP üretim deseninde yağlı tohumlu bitkiler
mutlaka birinci sırada yer almalıdır.
Nadas
alanlarında ve alternatif üretim projesinde yağlı tohumlu
bitkiler üretimi devreye girmelidir ama Hükûmetinizin on yıllık devri
iktidarında maalesef Türk milletinin, ithalatın serbest
olmasıyla ne yediği belli olmamıştır, GDOlu mu,
GDOsuz mu olduğu belli olmayan gıdalarla beslenmektedir. Onun
dışında, maalesef, son günlerde medyada yer alan, et
tüketiminde, tespitlerde, at eti mi, eşek eti mi veya Hükûmetinizin
kesimini ve satışını serbest bıraktığı
domuz eti mi yediği hiç belli değildir. Çiftçimizi bitirdiniz,
çiftçimiz nefes alamaz hâle geldi.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak, bugün Tekirdağ ili
Emiryakup köyünden bir çiftçimizin gönderdiği mesajı okuyarak
sözlerimi bitirmek istiyorum. Çiftçi vatandaşımız diyor ki:
Sayın Vekilim, Ziraat Bankası kullandırdığı
traktör kredisinden yüzde 2 komisyon alıyor. 500 lira ipotek parası,
500 lira kasko, 350 lira da hayat sigortası alıyor. Hani enflasyon
tek haneliydi? Yüzde 2 komisyon alıyor. Bu, Hükûmetinize bağlı
bir bankanın aldığı fahiş komisyon miktarına son
vermenizi diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -
Sayın Belen, teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisi üzerinde son konuşmacı, Hatay Milletvekili
Sayın Mehmet Öntürk.
Sayın Öntürk,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET ÖNTÜRK
(Hatay) Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, sözlerime
başlamadan önce, 8inci Cumhurbaşkanımız Sayın Turgut
Özalı seneidevriyesinde buradan rahmetle anarak sözlerime başlamak
istiyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisinin önerisinde yağlı tohum bitkileriyle ilgili ithalatta ciddi
bir artış olduğu söylenmektedir. Evet, bu doğrudur,
ithalatta ciddi bir artış olmuştur ama bu artışın
nedeni acaba üretimimizde mi bir düşüş var, yoksa ekim
sahalarımızda mı bir problem var veya Hükûmetimiz
desteklemelerde eksik ödemeler mi yapmakta veya desteklemeleri azaltmakta
mıdır, bunları bir analiz etmek istedim.
Değerli
arkadaşlar, 2002 yılında 75 bin ton olan soya üretimimiz 2012
yılında yüzde 62 artışla 122 bin tona
çıkmıştır. Kanola üretimimiz 1.500 ton iken 2002
yılında, yüzde 730 artışla 110 bin tona yükselmiştir.
Yine, ayçiçeği üretimimiz 850 bin ton iken yüzde 61 artış oranıyla
1 milyon 370 bin tona yükselmiştir.
Peki, ekim
sahalarımız ne olmuştur? Bugün 550 bin hektar olan ayçiçeği
ekim alanımız yüzde 19 artışla 655 bin hektar alana
yükselmiştir. Yine, soya ekim alanımız 25.500 hektardan 26.421
hektara yükselmiştir. Yine, kolza ekim alanımız 550 hektardan
yüzde 487 artışla 26.829 hektara yükselmiştir.
Peki, 2002
yılında sizlerin verdiği destekleme rakamlarına bir
bakalım; bir de bizim dönemimizde verdiğimiz destekleme
rakamlarına bakalım. Bugün, ayçiçeğine 2002 yılında
5,2 sent dolar olarak söylüyorum- verdiğiniz desteklemeyi biz yüzde 141
artışla 13,3 sente çıkartmışız yani 240 bin
liraya çıkartmışız. Yine, pamukta 5,2 sent verdiğiniz
desteği 27,7 sente çıkartmışız. Soyada 6,1 olan
desteklemeyi sent olarak söylüyorum- 27,7 sente
çıkartmışız. Kanolada 5,5 sent olan desteklemeyi 22,2 sente
çıkartmışız.
Peki, hem ekim
sahası artıyor hem üretimimiz artıyor hem desteklememiz
artıyor, bu ithalat niye artıyor? Değerli arkadaşlar, bu
ithalat, en önemli nedeni, ihracatımızdan dolayı artıyor.
Bakın, ben size ihracat rakamlarımızı vereceğim. Bugün
Gümrük Tarife Cetvelinden aldığım son bilgi olarak söylüyorum:
2002 yılında 82.500 ton olan yağ ihracatımız -değeri de 90 milyon dolardı-
bugün 626 bin ton yağ ihracatı yapıyoruz ve yaklaşık
değeri 1 milyar dolar civarında. İşte, bu ithalattaki
artışın en önemli nedeni, bizim ihracatta ithal ettiğimiz
bu yağlı tohumlu bitkileri burada işleyerek ihraç etmekten
kaynaklanıyor.
Yine,
ithalatı artıran ikinci neden tüketim
alışkanlıklarının değişmesiyle alakalı.
Gelişen ekonomilerde insanlar mutlaka iyi yağı yemektedir ve
tüketim alışkanlıkları artmaktadır. Yine, 7 milyonluk,
2002yle bugün arasında artan bir nüfusumuz var, bu da tüketimde
ithalatın artışına neden olmaktadır. Yine, enerjide yağlı
tohumlar artık ciddi oranda kullanılmakta.
Peki, ne
yapmamız lazım? İthalatı azaltmayı biz de istiyoruz.
Ne yapmamız lazım? Birincisi, sulanabilir alanlarımızı
daha da arttırmamız lazım. İnşallah 2013
yılı sonu itibarıyla Türkiyede toplam arazinin yüzde 65i
sulanabilir vasfa kavuşacaktır, bu çok önemli bir gelişme. Yörem
olan Hatayda da 2 tane barajımız inşallah 2015
yılında hizmete açılacaktır.
Yine, Miras Kanunu
ve toplulaştırmayı hızla devam ettirmemiz lazım.
Bunlar, tarımın geleceği için çok önemli konulardır. Yine,
verimliliği artırmamız için tohumculuğa verdiğimiz,
tohum üreticilerine verdiğimiz desteği artırarak devam
ettirmemiz lazım.
Değerli
arkadaşlar, tüm bu nedenlerle ben Türkiyede -yurt
dışındaki emtia piyasalarındaki düşüşlerden dolayı,
tarımda bir nebze olsun sıkıntılar gördük ama-
bunların önümüzdeki süreçte çok daha iyi olacağını ve bizim
de, Hükûmetimizin de desteklerini artırarak devam edeceğine
inanıyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Öntürk.
III.- YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Yoklama istiyoruz Sayın Başkan,
yoklama talebimiz var.
BAŞKAN
Yoklama talep ediyorsunuz.
Sayın
Hamzaçebi, Sayın Seçer, Sayın Özkan, Sayın Öztürk, Sayın
Genç, Sayın Aksünger, Sayın Işık, Sayın Serindağ,
Sayın Aslanoğlu, Sayın Çetin, Sayın Küçük, Sayın
Özdemir, Sayın Öz, Sayın Kaleli, Sayın Özgündüz, Sayın
Köktürk, Sayın Aldan, Sayın Demirçalı, Sayın Kurt,
Sayın Korutürk, Sayın Bayraktutan.
Şimdi,
elektronik cihazla yoklama yapacağız.
İki dakika
süre veriyorum, yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı
yeter sayısı vardır.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Mersin Milletvekili Vahap Seçer ve 27
milletvekili tarafından yağlı tohum politikasının tüm
yönleriyle araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla 29/3/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin Genel Kurulun 17 Nisan 2013
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN CHP
grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Şimdi,
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım:
B) Danışma
Kurulu Önerileri
1.- Danışma
Kurulunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 93üncü yıl
dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının kutlanması,
günün anlam ve öneminin belirtilmesi amacıyla Genel Kurulda özel bir
görüşme yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan
2013 Salı günü saat 14.00te toplanmasına, bu toplantıda
yapılacak görüşmelerde siyasi parti grupları
başkanlarına onar dakika süreyle söz verilmesine ve bu
birleşimde başka konuların görüşülmemesine ilişkin
önerisi
17/4/2013
Danışma
Kurulu Önerisi
Türkiye Büyük
Millet Meclisinin kuruluşunun 93üncü yıl dönümünün ve Ulusal
Egemenlik ve Çocuk Bayramının kutlanması, günün anlam ve
öneminin belirtilmesi amacıyla Genel Kurulda özel bir görüşme
yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan 2013
Salı günü saat 14.00te toplanması, bu toplantıda yapılacak
görüşmelerde siyasi parti grupları başkanlarına onar dakika
süreyle söz verilmesi ve bu birleşimde başka konuların
görüşülmemesinin, Danışma Kurulunun 17/4/2013 Çarşamba günü
yaptığı toplantıda Genel Kurulun onayına
sunulması uygun görülmüştür.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Ahmet
Aydın Mehmet
Akif Hamzaçebi
Adalet
ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi
Grubu
Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
Mehmet
Şandır İdris
Baluken
Milliyetçi
Hareket Partisi Barış
ve Demokrasi Partisi
Grubu
Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
BAŞKAN Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince sözlü
soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına
geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
X.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S.
Sayısı: 156)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu Raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan, Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk'ün; Avukatlık Kanunu ile Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Sivas
Milletvekili Hilmi Bilgin ve Çankırı Milletvekili İdris
Şahin ile 8 Milletvekilinin; 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu,
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve 3568 Sayılı Serbest Muhasebeci
Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Erzurum
Milletvekili Oktay Öztürk'ün; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile
Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk'ün; Avukatlık Kanunu ile Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi, Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin ve Çankırı
Milletvekili İdris Şahin ile 8 Milletvekilinin; 1136 Sayılı
Avukatlık Kanunu, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve 3568 Sayılı
Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi,
Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk'ün; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile
Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/750, 2/1326, 2/1343, 2/1344) (S. Sayısı: 444)(X)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Geçen birleşimde, İç Tüzükün
91inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı. Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi, birinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1 ila 8inci maddeleri
kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde söz isteyen,
gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mehmet
Erdoğan, Muğla Milletvekili.
Sayın
Erdoğan, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 444 sıra sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu
ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanunun birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle,
sözlerime başlamadan önce, 8inci Cumhurbaşkanımız Turgut
Özalın bugün 20nci ölüm yıl dönümü, 20nci ölüm yıl dönümünde
Turgut Özalı rahmet ve minnetle yâd ediyorum; Allah kendisine rahmet
eylesin.
Bu kanunun 1inci
maddesi, şahsa yönelik düzenlemeleri içermektedir. Şimdi,
Yargıtay Genel Kurulunda artık, 2010 yılında yapılan
referandumdan sonra, çoğunluk, iktidar partisinin kontrolündeki
HSYKnın eline geçmiştir. Şimdi, bu çok tehlikeli bir durum
tabii ki. İnsanların yargıda yapılan bu düzenlemelerden
sonra artık gidecek bir yerleri kalmamaktadır, yargı
bağımsızlığı zedelenmektedir.
Şimdi, bir
daire içinde çözemediğiniz işleri garanti çözebileceğiniz genel
kurulda görüşülmesini sağlamaya çalışmaktasınız.
Şimdi AKP, iktidara geldikten bu yana sürekli yargı paketleri gündeme
getirmektedir. Lakin, yapılan kamuoyu araştırmalarına göre
toplumda adalete olan güven de sürekli azalmaktadır. Bu konu gerçekten
üzerinde çok düşünülmesi, çok konuşulması, çok
çalışılması gereken bir konudur çünkü adalet mülkün
temelidir. Burada ben daha önceki değişik kanun
tasarılarının görüşmesi sırasında da defalarca
söyledim; mülk, devlettir; kişilerin şahsi malı, mülkü, serveti
değildir. Devletin bekası için ise en önemli iş adalettir. Bir
devletin adalet sistemi sağlıklı değilse, bir devletin
adalet sistemi herkes için uygulanabilir değilse, herkesin güvendiği
bir sistem değilse bu devleti ayakta tutmak mümkün değildir
arkadaşlar. Adalet her zaman herkese lazım. Adaletle çok oynamamak
lazım. Adaletle -bizim size tavsiyemiz- çok oynamayın çünkü gün
gelecek -unutmayın- bu adalet bir gün size de elbette lazım olacak.
Yine, bu kanunun
4üncü maddesi ile idari yargıda ihtisas mahkemelerinin
kurulmasının önü açılmaktadır. Şimdi, bu tabii ki
doğal yargıç ilkesine aykırı, çok sakıncalı bir
düzenlemedir. Daha önce Özelleştirme Kanununa eklediğiniz hükümlerle
zaten İdarenin her işi yargı denetimine tabidir. hükmünü
Özelleştirmeler açısından idari yargının
kararları Bakanlar Kurulunun denetimine tabidir. şekline getirdiniz.
Bu çok tehlikeli gidişatı şimdi -Yanlış hesap
Bağdattan döner diye bir deyimimiz, atasözümüz var- ortadan
kaldırdınız. Artık bundan sonra doğru da olsa biz
Bakanlar Kurulu kararıyla istediğimizi istediğimiz yere
getiririz düşüncesi hâkim oldu.
Yine, üst düzey
atamalar açısından idari yargıyı etkisiz kılacak
düzenlemeler yaptınız. 2011 yılında
çıkarttığınız 35 kanun hükmünde kararname ile binlerce
kamu görevlisinin müktesep haklarını gasbettiniz. Yani, bunun
içerisinde çok enteresan örnekler var bu kamu görevlilerinin haklarıyla
ilgili. Hâlâ onlar mahkemelerin kapılarında sürünmeye devam
ediyorlar. Mesela, Gümrük ve Ticaret Bakanlığında memur olarak
teşkilata girmiş bir kardeşimiz şeflik sınavına
girmiş, kazanmış, şef olmuş; müdür
yardımcılığı sınavına girmiş,
kazanmış, müdür yardımcısı olmuş; müdürlük
sınavına girmiş, kazanmış, müdür olmuş;
başmüdür yardımcılığı sınavına girmiş,
başmüdür yardımcısı olmuş ama bu kanun hükmünde
kararname ile bu kardeşimiz müdürün emrinde bir araştırmacı
kadrosuna atanmış. Yani, bu müktesep hakları yok sayan
zihniyetin de bir hizaya gelmesi lazım. Bundan sonrası için de
ihtisas mahkemeleri kurarak bu işi çözeceksiniz. Pekâlâ, hakkı gasbedilen
insanların hakları ne olacak?
Yine, ülkemiz
gündeminde önemli bir yer tutan küçük ölçekli HESler var. Bunların
çoğu tartışmalı. Seçim bölgem Muğlada Beyobası
beldesindeki Yuvarlakçay üzerinde planlanan HES doğal dokuyu yok edecek,
oradaki çok güzel tabiat varlığını yok edecek. Bu,
yargı kararıyla durduruldu ama buna benzer gene Fethiyede Kargı
Çayı, Eşen Çayı üzerinde planlanan HESler var; bunlar da tarihî
ve tabii dokuyu yok edecek.
Şimdi,
yargı, bu konuyu etraflıca inceliyor ve gereğini yapıyor.
Siz, doğal yargıç ilkesine aykırı olarak ihtisas mahkemesi
kuracaksınız, oralara istediğiniz hâkimleri
atayacaksınız, sonra istediğiniz kararları
çıkartacaksınız. Bu, çok yanlış, tehlikeli ve telafisi
mümkün olmayan bir süreç; bu sürecin kesinlikle geriye döndürülmesi lazım.
Yine, bu kanunun
6ncı maddesi hâkim ve savcıların terfisini yeni usullere
bağlamaktadır. Yeni usulde, ara buluculuk, sulh ve tahkim faaliyetleri
de not sistemine dâhil ediliyor. Bu da hâkimlerin kanunlar çerçevesindeki
yargılama görevlerinin yerine diğer faaliyetlerini öne
çıkarmasına sebep olacaktır. Hâkim ve savcıların terfi
sisteminin daha objektif kriterlere bağlanmasının muhakkak
sağlanması lazım.
Bu kanunun
getirdiği en tartışmalı husus da elbette Ceza Kanununun
263üncü maddesinin yürürlükten kaldırılmasıdır. AKP
iktidara geldiğinden bu yana, önce bu maddede öngörülen ceza 2 defa
azaltıldı, şimdi de tamamen kaldırılmaktadır.
Şimdi bu olaya birkaç yönden bakmakta fayda var.
Birincisi,
Sayın Başbakan sürekli 36 etnik gruptan bahsetmektedir. Şimdi
herkes bu 263 kalktıktan sonra kendi okulunu kurarsa, okullarda
kıyafet serbestisini de getirdiniz, önümüzdeki günlerde herkese kendi
dilinde eğitimi de serbest bırakma çalışmalarını
artık kamuoyunda akil adamlarınız dillendirmektedir. Şimdi,
bu, tabii ki toplumda çok ciddi bir ayrışma süreci
başlatacaktır. Bu, ayrıştırma değil midir? Bu
ayrıştırmayı başlattıktan sonra, herkesin ilkokul
yaşındaki, ana sınıfındaki bebesinden itibaren bu
imkânı sağladıktan sonra bu işi nerede, nasıl
durdurabileceksiniz? Dili, kıyafeti serbest; müfredat konusunda Millî
Eğitim Bakanlığının, Talim ve Terbiye Kurulunun
aldığı kararları tanımayan; istediğini
istediği gibi programa koyabilen eğitim kurumlarına sahip
olabilecek etnik yapılar ortaya çıkartacaksınız, ondan
sonra bu milleti bir arada nasıl tutacaksınız? Bin
yıllık kardeşliği nasıl devam ettireceksiniz?
Bazı şeyleri bozmak
kolaydır arkadaşlar, ama düzeltmek çok zordur. Yani, şimdi siz
bunları böyle masumane haklar olarak birer birer vermeyi belki çok kolay
görüyorsunuz ama bu milleti sonra yeniden bir araya getirmek, bu işleri
yeniden bir nizama, hizaya getirmek o kadar kolay olmayacaktır.
Yine, AKP iktidarı
misyonerliği serbest bıraktı. Bütün misyoner grupları
Anadolunun dört bir tarafında misyoner okulları açarsa bu işin
sonu nereye gidecek? Ey AKPli arkadaşlarım, vakit varken
aklınızı başınıza alın, Müslüman
mahallesinde salyangoz sattırmayın, bu çok tehlikeli bir kanun.
Bölücü terör örgütünün
açacağı okullara nasıl engel olacaksınız? Bu kanunla,
zaten şu anda kılık kıyafet serbestisinden sonra
değişik kılık kıyafetlere bürünmüş öğrenci
fotoğrafları maalesef basınımızda yer almaktadır,
bunlara nasıl dur diyeceksiniz? Orada yapılacak bölücülük faaliyetlerine
nasıl dur diyeceksiniz? Vakit varken, lütfen, bunu bir daha düşünün.
Teröristlerle müzakere yaparken hiçbir
şey vermiyoruz. Barış olacak, analar ağlamayacak,
gençlerimiz ölmeyecek. Sloganlar güzel, bunlara kimsenin itiraz etmesi mümkün
değil. Kimse savaş olsun, kimse insanlar ölsün, kimse memlekette
kargaşa olsun, kaos olsun istemez ama PKK ve onun yerli ve yabancı
iş birlikçileri isteyecek ve siz de onları birer birer burada gündeme
alacaksınız, görüşeceğiz.
Ana dilde savunma kanunu çıkacak,
4+4+4 eğitim reformuyla Kürtçeyi seçmeli ders yapacaksınız,
yerel yönetimlerin Kürtçe isimler vermesinin önünü açacaksınız, kamu
hizmetlerinden ana dilde yararlanma ile ilgili hazırlıkları
başlatacaksınız, eğitimde ana dilin önünü açma
çalışmalarını başlatacaksınız;
büyükşehir adı altında bütünşehir kanununu çıkartıp
yerel özerkliğin önünü, yolunu açacaksınız.
Akil adamlar diye bu milletin
değerleri, birliği, bütünlüğü hakkında saçmalayan 63 kişi
belirleyip sokağa saldınız; her birisi ayrı bir borazan
çalıyor. Yok Öcalan Bodruma paşa yapılsın! Yani, böyle
bir şey yapılacaksa paşaların da niye içeriye
atıldığı belli oluyor arkadaşlar. Türk
Bayrağının adı değişsin., PKK aslında
terör örgütü değildir. PKKya haksızlık yapılıyor,
onun yöneticileri iyi çocuklardır, hoş çocuklardır, onlarla
ilgili bu millete yanlış bilgiler, belgeler veriliyor. falan gibi, bunları
çoğaltmak mümkün. Şimdi de Teröristler yurt dışına
çıksın, iş bitsin. diyorsunuz. Bu iş sanki bu kadar kolay,
bu kadar ucuz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sayın Başkanım, şahsı adına da
konuşacaklar, beş dakika müsaade ederseniz, konuyu tamamlasın.
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) Sayın Başkanım, şahsım
adına da beş dakikam var, birleştirirseniz
BAŞKAN
Evet, buyurun efendim, tamam.
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu kadar taviz
yetmedi. Şimdi, askerlere, valilere kanunsuz emir verme noktasına
geldiniz. Pekâlâ, şu anda devam eden Ergenekon ve Balyoz davaları ne
olacak bu durumda? Bu davalarda komutanlar, üstlerinin düzenlediği ve
emrettiği seminerlere, programlara katıldıkları için
yargılanıyor ve bu davalardan ceza alan, mahkûm olan yüzlerce
generalimiz, subayımız, astsubayımız var ama sizin emir
verdikleriniz yargılanmayacak. Var mı böyle bir adalet? Dünyanın
neresinde var böyle bir şey arkadaşlar? Anayasanın 137nci
maddesi yürürlükteyken ve çok açık olarak kanunsuz emir Anayasada
düzenlenmişken size Anayasayı çiğneyip istediğiniz gibi
kanunsuz emir verme yetkisini kim vermektedir? Bu cesareti, bu cüreti nereden
almaktasınız? Bu yanlıştan, lütfen aklınızı
başınıza alın, vazgeçin. Herkes, başta Anayasa olmak
üzere, kanunlara uyacak. Eğer kanunlar keyfî olarak uygulanırsa ne
devlet nizamı kalır ne hukuk kalır ne adalet kalır; ülkeye
anarşi ve kaos hâkim olur. Hükûmetin asli görevi, ülkedeki kanun ve nizam
hâkimiyetini sağlamaktır.
Bu
açılım süreci denen çözülme programının en vahim
tarafı da şudur: Sayın Başbakanın
dışında hiçbir kimse bu süreçle ilgili hiçbir şey bilmiyor.
deniyor. Bütün, çok akil olarak seçtiğiniz adamların söyledikleri bu.
Devletin işleri hukuk, nizam içerisinde; yazıyla, çiziyle, kanunlara,
kurallara uygun olarak yapılır. Şimdi, Sayın Başbakan
da insandır. Ona bir şey olursa ne yapacaksınız, bu
işler nasıl yürüyecek, bu işleri kim yürütecek eğer onun
dışında bir bilen yoksa? Bu süreç, bir çözülme sürecidir.
Eğer bu yanlıştan dönmezseniz, bu işleri önce basit
sosyokültürel haklar adı altında birer birer burada masumane
düzenlemeler olarak geçirirsiniz; arkasından, işte, o masumane
niyetlerle geçirdiğinizi iddia ettiğiniz büyükşehir,
bütünşehir, özerk yönetimlere dönüşür; sonra federasyon gelir ve
nihayetinde de ayrı bir bağımsız devlet
kaçınılmaz hâle gelir. Buna kimsenin hakkı yok. Bin
yıllık kardeşliğimizi bitirmeye, bu milleti bir kaosa, bir
kargaşaya düşürmeye kimsenin hakkı yok. Bunun hesabını
da zaten hiç kimse veremez. Milliyetçi Hareket Partisi bu
yanlışı durdurmaya ve bin yıllık
kardeşliğimizi yaşatmaya kararlıdır. Milliyetçi
Hareket Partisi ülkenin birliği dirliği konusunda şimdiye kadar
üstüne düşen bütün sorumluluğu, sorumlu muhalefet bilinci içerisinde
yerine getirmiştir; bundan sonra da yerine getirmeye devam edecektir.
Şimdiye kadar
sizleri Meclis kürsüsünden gücümüzün yettiği kadar uyardık. Bursada
23 Martta başladığımız Kuruluş Mitingiyle
birlikte artık meydanlardan da uyarıyoruz. Önümüzdeki cumartesi günü
İzmirde düzenleyeceğimiz Bayrak Mitingiyle de sizleri tekrar
uyaracağız. Lütfen aklınızı başınıza
alınız!
Şimdi, bu
mitinge de biz, bu sürece hayır diyen; bayrağımızı
rencide etmeye kalkanlara, birliğimizi dirliğimizi bozmaya kalkanlara
karşı olan herkesi de 20 Nisan Cumartesi günü İzmir
Gündoğdu Meydanında düzenleyeceğimiz Bayrak Mitingine
bekliyoruz.
Ama bunun
ötesinde, tabii ki şunlara çok iyi dikkat etmek lazım. AKP her kanunu
adım adım getiriyor. Hiçbir şeyi nihai hedefini, nihai niyetini
ortaya koyarak getirmedi bugüne kadar buraya. Ama cumhuriyet tarihinin en çok
kanun çıkartan Meclisi hâline geldik. Hâlbuki -ben yirmi beş yıl
da uygulamacı olarak görev yaptım- bu kadar çok kanun
değiştirmek elbette ki başka sıkıntılara sebep
olmaktadır, uygulamada birçok boşluğa, düzensizliğe sebep
olmaktadır. Çünkü, alelacele, böyle komisyonlarda bile yeterince
tartışılmadan çıkartılan bu sözüm ona çözüm adı
altındaki çözülme kanunlarınız, hukukta çok ciddi
boşluklara sebep olmaktadır. Bu hukuk kaosuna ve garabetine son
vermek için, bundan sonra, lütfen, kanunlar üzerinde adam gibi
çalışalım, komisyonları adam gibi
çalıştıralım, herkesin bu kanunlara katkı vermesini
sağlayalım; ülkemizin birliği, bütünlüğü için, ülkemizin
dirliği için daha sağlıklı, daha akıllı, daha
mantıklı kanunlar çıkartalım.
Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Erdoğan.
İkinci
konuşmacı, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Erol
Dora, Mardin Milletvekili.
Sayın Dora,
buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 444
sıra sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının birinci bölümü üzerinde Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde avukatlık, mali müşavirlik ve yeminli mali
müşavirlik mesleklerinin icra edilebilmesi için tasarlanmış
büroların neredeyse hiç olmaması hasebiyle, sözü edilen meslek grupları
meskenlerde faaliyetlerini sürdürmektedirler. Avukatlık büroları,
tıpkı doktor muayenehaneleri gibi, ticarethane olarak
algılanamaz. Avukatlık büroları, serbest muhasebeci, mali
müşavirlik ve yeminli mali müşavirlik bürolarıyla ilgili
öngörülen değişiklikleri bu konudaki yoğun taleplerden yola
çıkılarak hazırlandığı için olumlu görmekteyiz.
1136 sayılı Avukatlık Kanununda avukatlık bürolarıyla
ilgili düzenleme yapılıncaya kadar, meskenlerdeki avukatlık
bürolarının faaliyetlerine devam edebilmesi için iki yıl süreli
geçici bir düzenleme yapılmıştı. Aynı düzenleme mali
müşavirlik ve yeminli mali müşavirlik için söz konusudur. 6111
sayılı Bazı Alacakların Yeniden
Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkındaki Kanunun 194üncü maddesiyle eklenen hüküm ile 1136
sayılı Avukatlık Kanununda avukatlık büroları ve
hukuk bürolarının faaliyetlerine devam edeceği, bu sürenin bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl olduğu
ve ilgili hükmün, 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik
ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununda ilgili düzenleme
yapılıncaya kadar meslek mensupları tarafından açılan
bürolar hakkında da uygulanacağına ilişkin hükümle
tanınan süre sona ermiş olduğundan, avukatlık büroları
ile serbest muhasebeci mali müşavirlik ve yeminli mali müşavirlik
bürolarına ilişkin özel bir düzenleme getirilmiş olmasında
fayda görülmektedir.
Öngörülen
değişiklikler bu geçici düzenlemeleri sürekli hâle getirmesi
hasebiyle önemli ve olumludur, ancak avukatların ve mali müşavirlerin
diğer sorunları tam olarak çözülemediği için daha kapsamlı
ve kalıcı düzenlemelerin yapılmasını da biz gerekli
görmekteyiz.
Değerli
milletvekilleri, tasarının 6ncı ve 7nci maddesiyle
yapılan değişiklik münasebetiyle, alternatif
uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin uygulanmasına ilişkin
çalışmaları ve iş cetvelleri de yargıçların
derece yükselmesinde ve birinci sınıf yargıçların ve
savcıların değerlendirilmesinde bir kriter olarak ele
alınacaktır. Böyle bir durumda, yargıçlar ara buluculuk gibi
resmî yargılamanın dışında kalan çözüm yöntemlerine
itilmektedir. Ara buluculuk sistemi bu yolla yargıçların teşvik
ettiği, koruyup kollayacağı bir sistem hâline getirilmektedir ki,
az önce ifade ettiğim gibi, böyle bir düzenleme, yargıçları
devletin resmî yargısının dışındaki çözüm
yollarına sürüklemek anlamına gelecektir.
Devletin en önemli
görevi adalet dağıtmaktır ve bu, yargıçlar yoluyla
sağlanmaktadır. Birey ve toplum adaletten vazgeçemez, adaletsizlikten
yana olmazlar. Hukuk ve adalete dayanmayan bir toplum teknolojide ne kadar
ilerlerse ilerlesin bir gün dağılmaya mahkûm olacaktır. Devlet,
adaleti tesis ettiği sürece güçlü kalabilir. Adalet
bağımsız yargı tarafından
dağıtılabileceğine göre, yargıcın bir kişi,
kurum veya makamın etkisinde kalmadan yasalara ve vicdanına göre
karar vermesi sağlanmalıdır.
Unutulmaması
gereken nokta şudur: Yargının
bağımsızlığı, yargıç teminatı, görev
yapan yargıçların rahatlığı için değil, toplum ve
bireylerin hakları, onların gelecekleri içindir.
Değerli
milletvekilleri, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu üzerinde yapılan
değişiklikler vesileyle toplumun kanayan bir yarasına
dikkatinizi çekmek istiyorum. 1 Ekim 2011 tarihinden itibaren tüm hukuk
davalarında uygulanmaya başlayan yeni Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile
köklü değişiklikler meydana gelmiş ve yapılan bu
değişiklikler ile yargı işleyişinin
hızlandırılması amaçlanmıştır. Kişinin
hak arama sürecine etki edecek en önemli değişiklik ise hukuk
mahkemelerinde dava açarken yargılama aşamasında yapılacak
tüm masrafların baştan alınıyor olmasıdır. Yani,
kişi, hukuk mahkemesinde bir dava açacağı vakit, dava
harcının dışında her türlü tebligat ücretleri,
keşif söz konusu olacaksa keşif masrafları, bilirkişi ve
tanık ücretlerini karşılayacak toplam tutarı mahkeme
veznesine yatırmakla sorumlu tutulmaktadır. Yasaya göre, baştan
yatırılan bu gider avansının yargılama
aşamasında yeterli olmadığının
anlaşılması hâlinde mahkeme eksikliğin tamamlattırılması
için davayı açan tarafa iki haftalık kesin süre öngörmekte, kesin
süre içerisinde eksik kalan gider avansının
yatırılmaması hâlinde ise dava usulden reddedilmektedir. Böyle
bir değişiklik yargının hızlanması amacıyla
yapılmıştır ancak vatandaşı mağdur etmekten
başka bir işe yaramamıştır. Vatandaşlar
yapacakları masraftan korktukları için, tabiri caizse,
haklarını aramaktan korkar olmuştur. Yapılan düzenlemeler
eğer gerçek ihtiyaçları karşılamıyorsa, bu
verdiğim örnekten de anlaşılacağı üzere,
vatandaşın derdine çare olmamakta, kaş yapayım derken göz
çıkarılmaktadır. Bu sıkıntı, özellikle haksız
yere işten çıkarılan işçi kardeşlerimiz için tam bir
mağduriyete dönüşmektedir. İşten haksız yere
atılan bir işçi hakkını aramak için adaletin tesis
edildiği mahkemeye gidip gitmemeyi düşünür olmuştur. Çünkü,
kendisinin karşılayabileceği nispi miktarda harç parası
ödemek yerine dosya masraflarının tamamını ödemek zorunda
kalacaklar. Bizler neredeyse her gün bu yönde şikâyetler almaktayız.
Bu mağduriyetin bir an önce giderilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Yasalar sadece
sermayenin rahatlığı için değil, tüm yurttaşların
huzur ve mutluluğu için çıkarılmalıdır. 2011
yılında yapılan değişiklikten önceki ve sonraki dava
sayılarına bakılacak olursa acı gerçek eminim ortaya
çıkacaktır. Yapılan değişiklikle birlikte kişinin
adalete erişim hakkı elinden alınmış, üzülerek ifade
etmek gerekiyor ki adalete olan inancı sarsılmıştır.
Asgari ücretle
geçimini sağlayan bir işçiyi ele alalım. Haksız yere
işten atılması durumunda bu işçi hakkını
nasıl arayacaktır? Parayı nereden bulacaktır? Yargı
işleyişinin hızlanmasıyla amaçlanan bu mudur? Düşük
gelirli vatandaşların dava açmayarak hak aramaktan vazgeçmesi ve
böylelikle açılan dava sayısının azalması sonucu
yargının iş yükü azalmış mı olacaktır?
İş yükünün azaltılması yapısal, kalıcı
çözümler yaratarak mümkündür. Hukuk devletinde devletin gücü, insan temel hak
ve özgürlükleriyle sınırlıdır. Bu nedenle, içeriği
adil olmayan, insan haklarına aykırı yasaların
çıkarılması önlenmelidir. Asıl olan amaç, adaletli, demokratik
bir toplum düzeninin yaratılmasıdır. Öteki türlü
yaklaşımla, eğer Biz yaptık, oldu. diyorsanız, kabul
ettiğiniz yasalarla oluşturduğunuz yasa devleti olmanın
ötesine geçemezsiniz. Bu, adalet değildir, hukuk devleti de hiç
değildir.
Hukuk devleti
ilkesi, özgürlükçü, çoğulcu, çağdaş demokrasinin olmazsa olmaz
koşuludur. Hukuk devleti, hukukun üstünlüğünün yaşama
geçirildiği, yönetimde keyfîliğin önlendiği, devletin hukuka
bağlı olduğu, yargının bağımsız
niteliği ile siyasal baskı ve karışmalardan etkilenmeden
çalıştığı, hukuk kurallarının herkese
eşit uygulandığı, hak ve özgürlüklerin güvenceye
alındığı, bireylere hukuk güvenliğinin
sağlandığı bir sistemi ifade eder. Hukuk devletinden söz
edebilmek için, genel, soyut, önceden bilinebilir, anlaşılabilir ve
istikrarlı kurallardan oluşan bir hukuk düzeni mevcut olmalı ve
hukuk kuralları, yönetilenler kadar siyasi iktidarı kullanan devlet
organlarını ve yöneticilerini de bağlamalıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurula getirilen yasal
düzenlemelerin, mutlaka ve mutlaka, sorunlara yapıcı ve
kalıcı çözüm getirmesi gerekmektedir. Adaletin tesis edilmesi
amacıyla yapılan düzenlemelerin palyatif düzenlemeler olmamasına
azami ölçüde dikkat etmek gerekiyor. Getirilen yasaların toplumun adalet
ihtiyacını karşılayan nitelikte olması, adaletin tesis
edilmesine büyük katkı sunması gerektiğine inanıyoruz.
Biz bu
düşüncelerle görüşlerimizi bu anlamda belirtmiş
bulunmaktayız. Bu vesileyle tekrar Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Dora.
Üçüncü konuşmacı
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Ali
Rıza Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 444 sıra sayılı Kanun
Tasarısı üzerinde birinci bölümde söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu
görüşülmekte olan kanun tasarısı, aslında, dördüncü
yargı paketinin B kısmı oluyor çünkü A kısmını,
4/Ayı geçen hafta görüştük. Şimdi, bu, 4/B kısmı
oluyor. Bu da Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Tasarı. Tabii, bunun içerisine
Ceza Kanunuyla da ilgili bazı hükümler konulmuş.
Şimdi, tabii,
aslında yasa değişiklikleri ya da yeniden yasa yapma
ihtiyacı, toplumdaki gelişen ihtiyaçlara göre kendini hissettirir.
Biz bu Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununu daha yeni yaptık, daha yeni
yürürlüğe girdi. O zaman tartıştık, dedik: Eksiklikler
var, fazlalıklar var. Dinlenmedi. Şimdi bu tasarı tekrar
gündeme geldi yani Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda değişiklik
yapma ihtiyacı nereden doğdu, onu da anlamış değilim.
Değerli
milletvekilleri, bu vesileyle de şunu söylemek istiyorum: Ben
bildiğiniz gibi Mersin milletvekiliyim, Silifkeliyim. Anamurda,
Silifkede, Aydıncıkta ve Mersinde, Erdemlide çok şiddetli
dolu yağışı ve hortum meydana geldi; büyük zararların
olduğu söyleniyor. Sera üreticilerinin çok büyük zararları var. Bir
an önce hasar tespitinin yapılıp bu kişilerin
zararlarının giderilmesi gerekmektedir. Her böyle zarardan sonra
Hükûmet ya da Bakan çıkar, Hasar tespitini yapıyoruz, yaptık,
zararları ödeyeceğiz. der ama bir türlü ödemez. Bunun bir an önce
giderilmesi gerekiyor, çünkü geçenlerde Erdemlide benzer olay oldu, bir türlü
olmadı. Özellikle, burada, iktidar partisinin Mersin milletvekillerinin sahaya
çıkmalarını istiyorum ben bu işin çözümü konusunda.
Değerli
milletvekilleri, bu, Türkiye Cumhuriyeti devleti aslında son zamanlarda
yeniden şekillendiriliyor, yeniden yapılandırılıyor.
Bu yapılandırma ne yazık ki demokratikleşme yönünde
olmuyor, otoriterleşme yönünde oluyor. Yargı paketleri
çıkarılıyor ve adına Reform var. deniliyor. Yine, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin ihlal kararı vermesine neden olan
olayları ortadan kaldırmak üzere ve bu sorunları çözmek üzere bu
paketleri çıkartıyoruz. deniliyor ama bu açılan paketler her
seferinde yolda darmadağın oluyor, dağılıyor.
İşte,
numaralarla 1, 2, 3, 4 diye gidiyoruz; bundan sonra kaçlara geleceğiz
bilmiyorum ama her paket, açıldıktan sonra hak, hukuk getirmiyor,
haksızlık, hukuksuzluk getiriyor. Her paketin
açılımından sonra haksızlıklar, hukuksuzluklar,
keyfîlikler daha da çok artıyor.
Bu dördüncü
yargı paketi olarak bilinen pakette de, toplumda böylesine bir beklenti
oluşturuldu. Sanki toplumdaki, yargıdaki sorunların bu paket
sayesinde çözüleceği umutları pompalandı ama gördük ki, paketin
(A) kısmını görüştük, bir şey olmadı, (B)
kısmını da şimdi görüşüyoruz, gene toplumdaki
beklentileri karşılamayacaktır.
Değerli
arkadaşlarım, aslında bu otoriterleşme, bu
haksızlıklar, hukuksuzluklar sadece yargı alanında olmuyor,
toplumun her kesiminde görülmeye başlandı. Tabii, bir ülkede
yargı bağımsız ve tarafsız olmayınca, demokrasi
olmayınca, özgürlükler olmayınca toplumun diğer kesimlerinde de
benzer olaylar oluyor.
Şimdi,
aslında, yargıdaki sorunların temel noktası, bu
sorunların temel çözüm noktası, her zaman bu kürsüde söylediğim
gibi, bir kez daha söylüyorum: Burada, sorunların çözümüne
yaklaşırken Hükûmetin niteliksel bir yaklaşımdan daha
ziyade niceliksel bir yaklaşıma yönelmiş olması ve insan
hakları sorununu, gerçekten, özü itibarıyla kavramayıp,
görünüşte, yüzeysel olarak, niceliksel olarak değerlendiren bir
yaklaşımla bu sorunları çözmeye kalkması ve bütün bu
sorunları çözerken Canım, bize ne derler; Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin önünde şu kadar ihlal dosyası var, bu ihlal
dosyalarını biraz azaltalım. anlayışıyla hareket
edilmesidir. Tabii ki Sayın Bakanımız Komisyonda söyledi,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin önündeki ihlal dosyalarının
azaltılmasından niye rahatsız oluyoruz? dedi. Hayır, hiç
rahatsız olmuyoruz. Aksine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
önüne hiç ihlal dosyası gitmesin. Sayın Bakanımızın da
söylediği gibi, 21inci yüzyılın Türkiyesinde artık
insanlar, haklarının ihlal edilmesi nedeniyle Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine başvurmak zorunda kalmasınlar.
Değerli
arkadaşlarım, tabii, yargıdaki bu sorunların temel
nedenlerinden birincisi, yasa yapma özensizliğini kural hâline
getirmiş bir yasama organının varlığıdır.
Biz, demin de söyledim, yasa yapma yönteminden, tekniğinden, adabından,
usulünden ayrıldık. 10 maddelik bir kanun çıkarıyoruz,
adına reform diyoruz; 20 maddelik çıkarıyoruz, adına
reform diyoruz. Aslında bunların reform
olmadığını biz de biliyoruz, bu kanun
tasarısını hazırlayanlar da biliyor. Çünkü reform böyle
olmaz, reformu adam gibi yaparsın bir sefer, ondan sonra onu tamamlayan
unsurları yaparsın. İkinci mesele, hukuk devletinden kopmuş
bir başbakan ve siyasi iktidarın varlığıdır. Yani
yürütme organının varlığıdır yargıdaki
sorunların temel nedenlerinden birisi. Üçüncüsü de hukukun
üstünlüğünü kendi üstünlükleri olarak gören savcı ve
yargıçların varlığıdır değerli
arkadaşlarım. Bütün bunların yanında, biz eğer bu
sorunları zihnimizde, beynimizde aşamazsak gerçekten bu
sorunların çözümünün mümkün olmadığını göreceğiz.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin bu sorunların, insan hakları ihlallerinin çözümü
konusunda meydana getirdiği nedenleri kaldırmak için bu paketlerin
yapıldığı söylendi. Hatta bundan önceki 4/A paketi, insan
hakları ve ifade özgürlüğü bağlamında bir paketti. Ama bu
paket ne yazık ki bu Parlamentodan çıkar çıkmaz, Fazıl Say
Tweeterda paylaştığı sözlerinden dolayı on ay ceza
aldı. Demek ki ifade özgürlüğü olmuyormuş bu.
Yine o paket
Parlamentodan çıkar çıkmaz, çıktığının ertesi
gününde, tutuklulukla ilgili sorunlar çözülmediği gibi, KCK davasında
Van Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği bir kararda
savcının istediği mütalaa çok ilginç. Burada, sakın şu
anlaşılmasın -BDPli arkadaşlarım hemen
kulaklarını kabarttılar- yani KCK davasında bu insanlar
niye serbest bırakıldı demiyorum ben. Ben şunu söylüyorum
arkadaşlar: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bugüne kadar
Türkiyede vurgu yaptığı en önemli mesele, tutukluluk
müessesinden kaynaklanan sorunların Türkiyede yaygın ve sistematik bir
hâl aldığı meselesidir. Burada da tutukluğunun hukuka uygun
olmadığı yani tutuklamanın haksız olduğu
meselesidir. Tutukluk sürelerinin uzunluğu ayrı bir konu ama
tutuklama nedenlerinin doğru olmayışı konusunda vurgu
yapıyor. İkincisi: Tutuklama sürelerinin makul süre
olmadığını söylüyor.
Şimdi,
bakın, bu sorunları çözmedi hatta ne yazıktır ki bu
Parlamentonun 8 tane milletvekili hâlen şimdi tutuklu. Komisyonda
söyledim. Silivride yatan 3 tane milletvekili var, onlar yatsınlar orada,
onlara bir diyeceğim yok ama KCK davasında yargılanan, tutuklu
olan 5 tane milletvekili var. Şimdi, KCK davasında sıradan
vatandaşlar bırakılıyor. E, bırakılsın
Bunun anlamı şu demek: Tutuklama nedeni olan delillerin
karartılması ya da sanığın kaçma şüphesi
tehlikesinin ortadan kalktığı demektir eğer tutuklama
kararı kalkıyorsa. Çünkü, tutuklamanın esas nedeni budur, bunun
dışında bir tutuklama olmaz, başka bir nedenle insanı
tutuklayamazsınız.
E, peki
sıradan insanların delilleri karartmayacağına ya da bu
insanların kaçmayacağına karar vererek onları serbest
bırakıyorsunuz ama aynı davada yargılanan
milletvekillerini, millî iradenin temsilcisi olan milletvekillerini serbest
bırakmıyorsunuz. Bununla şunu demek istiyorsunuz:
Milletvekilleri kaçar ya da delilleri karartır. Ben aynı davadan
bahsediyorum.
Şimdi, Van
Özel Yetkili Mahkemesinin Savcısının verdiği mütalaayı
okuyorum arkadaşlar. Savcı: Sanıkların tamamının
örgüt üyesi olmak gerekçesiyle tutuklanmalarını
düşündüğümüz
PKKnın kırsal ve sokak olaylarının
devam ettiğini düşündüğümüzden dolayı toplumsal
barışı zedelemekten dolayı tutuklanmasını talep
etmiştik.
Şimdi
soruyorum, soru bir Sayın Bakanım: Ceza Muhakemesi Kanununda, bu
tutuklanmanın nedeni olarak PKKnın kırsal ve sokak
olaylarının devam ettiğini düşünmek var mıdır?
Ya da toplumsal barışın zedelenmiş olması tutuklama
nedeni midir?
Şimdi,
Sayın Savcı, toplumsal barışı zedeleyeceğini
düşündüğü için PKKnın kırsal ve sokak
olaylarının devam ettiğini düşünüp tutuklama talep
etmiş. Ancak, gelinen aşamada örgütün eylemlerine son verdiği
ya da böyle bir karar aldığı görülmektedir. Van Cumhuriyet
Savcılığı olarak da bunu göz önünde bulundurarak toplumsal
barışa zarar verecekleri gerekçemiz ortadan kalktığından
dolayı sanıkların toplu tahliye edilmesine karar verilmesini
talep ediyoruz.
Ya Allah
aşkına arkadaşlar, AKPli hukukçu arkadaşlarım ya, el
vicdan ya; yani, Ceza Muhakemesi Kanununda böyle bir tutuklama nedeni ya da
böyle bir tahliye talebi nedeni olur mu? Biz, mahkemenin esas hakkındaki
kararından bahsetmiyoruz, tutuklamadan bahsediyoruz değerli
arkadaşlarım.
Yine, Ceza
Muhakemesi Kanununun neresinde Şu suçu işleyenler için savunma
hakkı kırk dakikadır, şu suçu işleyenler için savunma
hakkı bir saattir. diye bir hüküm vardır Sayın Bakanım?
Ceza Muhakemesi Kanununda açık bir hüküm vardır: Savunma
kısıtlanamaz. İster bu yargılandığı fiilin
suçu on yıl olsun isterse elli yıl olsun. Ama şimdi, bakın,
yine burada, mahkeme bir karar veriyor: Eğer
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıysa
mahkeme kararı da yok, mahkeme başkanı söylüyor-
ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezasından yargılananlara iki saat, örgüt üyeliği
suçlamalarından yargılananlara bir saat savunma hakkı veriliyor.
Ya ben soruyorum: Ceza Muhakemesi Kanununun hangi maddesinde bu vardır?
Yoksa Ceza Muhakemesi Kanununda öngörülen kurallar, bu mahkemede
yargılama yapan hâkim ve savcıları bağlamıyor mu? Bu
sadece avukatlar için mi geçerli?
İşte,
değerli arkadaşlarım, Türkiyede hukuk olmayınca, adalet
olmayınca, bağımsız yargı olmayınca, bu gidiyor, bizim
Silifkedeki Akdeniz foklarını da etkiliyor. Bakın, Akdeniz
foklarını da etkiliyor. Ne yazıyor burada: Akdeniz fokları
tehlikede.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, Silifkenin Yeşilovacık beldesinde ve
Akdere beldesinde, 3 tane termik santral öngörülüyor. Hepimiz biliyoruz ki
Akkuyuda 1 tane nükleer santral kurulması planlanmış, o
yetmiyor, 3 tane de termik santral kuruyorlar, 2 tane de çimento fabrikası
kuruyorlar. Halk buna karşı, halk bunu istemiyor. Kömür nerede?
Termik santraller biliyorsunuz kömürle çalışır. Kömür nerede?
Kömür, Güney Afrikadan gelecekmiş. Onun gelmesi için de
Yeşilovacık Limanında ikinci bir liman yapıyorlar,
genişletiyorlar, denizi o kayalarla dolduruyorlar. Doldururlarken de orada
fok balıklarının yuvaları var, Akdenizde, o limanın
olduğu yerde, o mağaraların ağzını
kapatıyorlar, orada yeni doğmuş fok yavruları var.
Şimdi, hepimiz biliyoruz ki bu fok balıkları gözden ırak
insanın ulaşamayacağı yerlerde yaşarlar ve buraya
günlük 10 bin, 12 bin ton kömür gelecek. Ya, şimdi kömürün
olmadığı yerde, kömürle çalışan termik santral olur
mu, böyle bir anlayış olur mu?
Bu, elimdeki de
Çevre Bakanlığının yazısı. Çevre Bakanı
diyor ki: Veriliş sözleşmesine göre taahhüdümüz vardır, o liman
inşaatına da o şeylere de izin verilmemiştir. diyor. Liman
yapılıyor orada, liman yapılıyor!
Şimdi, ben,
burada, gerçekten Yeşilovacık beldesi sakinleri, Akdere beldesi
sakinleri, tüm Silifkeliler, AKPlisi, MHPlisi, CHPlisi, bu olaya
karşı, isyan ediyorlar. Hem bir yandan turizm kenti ilan ediyorsunuz,
Mersinin batısından Gazipaşaya kadar burası turizm
potansiyeli. diyorsunuz ama bir yandan da orayı katlediyorsunuz termik
santralle. Ya, başka, kömürü olan yerlere niye yapmazsınız bu
termik santrali de gelirsiniz kömürü olmayan yere yaparsınız? Güney
Afrikadan kömür getireceklermiş.
Şimdi,
sevgili milletvekilleri, bu da demin de söylediğim gibi, Orman
Bakanlığının yazısı. Altında Ahmet
Özyanıkın, Bakan adına Genel Müdürün imzası var. Limanla
ilgili, Yeşilovacıkda yapılan limanla ilgili -diyor ki- bu
hukuki süreç sonuca bağlanmadan herhangi bir inşaat faaliyetine
başlanmaması hususunu belirtiyor bakanlığın
yazısı. Ama ben buradan ihbarda bulunuyorum: Liman
yapılıyor, dozerler, hepsi orada.
Sayın
Başbakanımız 28 Ağustos 2008de diyor ki: Ben çevrecinin
daniskasıyım, asıl çevreci benim. Şimdi, fok
balıklarının kurtarılması gerekiyor, o çevre
katliamının durması gerekiyor. Ben, çevrecinin daniskası
olan Sayın Başbakanı göreve davet ediyorum.
Yine,
Sayın Başbakan. geçen gün Birleşmiş Milletler Orman
Forumunun 10uncu konferansında diyor ki: Ecdadımızdan miras
olarak aldığımız ve çocuklarımıza emanet
ettiğimiz dünyayı bu denli hızla tüketmeye devam edersek bizlere
bile nefes alacak atmosfer kalmayacaktır. Çok bilinen bir
Kızılderili atasözüyle örnek vermek istiyorum: Bütün ağaçlar
kesildiğinde, bütün sular kirlendiğinde, hava solunamaz hâle
geldiğinde, işte o zaman paranın yenilebilir bir şey
olmadığını anlayacaksınız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Mademki Sayın Başbakan çevrecinin
daniskası, bir gitsin, Silifkenin Yeşilovacık beldesindeki hem
deniz katliamını hem çevre katliamını bir görsün, lütfen
bunu durdursun değerli milletvekilleri.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.
Şimdi,
sisteme giren arkadaşlarımız var.
Soru-cevap
işlemi yapacağız.
Birinci
sırada Sayın Yılmaz.
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben
şunu sormak istiyorum Sayın Bakana: Bir araştırma
yapılmış. Bu araştırmaya göre son bir ayda 101 KCK
tutuklusu serbest bırakılmış. Elbette tutukluluk bir
cezalandırmaya dönüşmemeli, eğer delilleri karartma ve kaçma
tehlikesi yoksa insanlar tutuksuz yargılanmalıdırlar. Ancak
burada bu tahliyeler olurken Ergenekon davası, Balyoz davası ve
diğer siyasi nitelikli davalarda neden hiç tahliye olmamaktadır
Sayın Bakan? Bunu hiç araştırma gereğini duydunuz mu?
Bir
de dün size bir soru sormuştum ama cevabı ne yazık ki
alınamadı. Gültan Kışanak dünkü yapmış
olduğu grup toplantısında, Kürdistandan gelen yerel derneklerden
bahsediyor. Ülkemizde Kürdistan diye ayrıca bir yönetim şekli
oluşmuş mudur? Bu konudaki düşünceniz nedir? Hükûmet olarak
düşünceniz nedir?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
Öyle bir eyalet var mı? Kuruldu da haberimiz mi yok?
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yılmaz.
Sayın
Can
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, hükûmetleriniz döneminde kaç tane adliye sarayı
yaptınız? 2002ye kadar yapılanlarla toplam açısından
mukayese eder misiniz?
HSYK
kararlarının ve Yüksek Askerî Şûra kararlarının
yargı denetimine açılması ve Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru hakkı hukukumuzda ne zaman, hangi tasarrufla yer
bulmuştur?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Can.
Sayın
Tunç
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, özellikle, muhalefete mensup milletvekili
arkadaşlarımız tutuklu yargılamaların yaygın bir
hâl aldığı yönünde sürekli beyanlarda bulunmaktadırlar. Son
yıllarda ülkemizde tutuklu ve hükümlü oranlarındaki değişim
nasıldır, oran ve rakamlar verebilir misiniz? Tutuklu
yargılamaların arttığı yönündeki eleştiriler
doğru mudur?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Tunç.
Sayın
Şimşek
CEMALETTİN
ŞİMŞEK (Samsun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, geçen günkü toplantılarda sorduğum bir sual
üzerine -teröristlerin çekilmesiyle
alakalı, gerçekten, kamuoyunu çok meşgul eden bir konudur ve bize
sık sık sorular soruluyor bu konuda- siz verdiğiniz cevapta
Sayın Bakan: Geçmiş otuz yılda yaşanmış terör
hadiselerinin, yaşanan can kayıplarının, akan kanın,
akan gözyaşlarının faillerinin temize çekilmesiyle ilgili bir
çalışma söz konusu değildir. Yapılan çalışma,
bugüne kadar akan kanın bundan sonra akmaması içindir, geçmişte
yaşanan acıların bundan sonra yaşanmaması içindir.
diyerek bir cevap verdiniz o zaman. Ama Sayın Başbakan
çıktığı bir televizyon kanalında -çünkü kamuoyu
bunları takip ediyor- dedi ki: İster silahlarını gömsünler
çıksınlar isterse bir yere atıp çıksınlar. Yoksa
eğer silahlarıyla burayı, ülkeyi terk ederlerse ben kamuoyunu
ikna edemem, güvenlik güçlerimi de ateş açmamaları konusunda ikna
edemem. Biz bunları demagoji yapmak için sormuyoruz. Gerçekten
endişeliyiz bu konuda. Onun için, çekilmeleri esnasında ne
yapılacak?
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Şimşek.
Sayın
Doğru
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Kanun
tasarısının 3üncü maddesinde Kat maliklerinin izni ve benzer
şartlar aranmaksızın avukatlık büroları faaliyet
gösterebilir. diye bir yazı var. Acaba, bunların içerisine hekimlik,
psikologluk, diş hekimliği gibi çeşitli meslek
gruplarının neden alınmadığını öğrenmek
istiyorum, birinci sorum.
İkinci sorum
olarak, KCK davasından dolayı görevden alınmış olup
son bir aydır görevine iade edilen hangi belediye başkanları
vardır, bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Doğru.
Sayın Akyürek
MEHMET AKYÜREK
(Şanlıurfa) Sayın Bakanım, son yıllarda
Yargıtayda iş yükü ne durumdadır? Bidayet mahkemelerinde verilen
kararların temyizinin her hâlde gerek ceza ve gerekse hukuk dairelerinde
incelenme süresi ne kadardır?
İkinci sorum:
Temyiz edilen kararların -ceza ve hukuk- bozulma ve onama oranları
nedir?
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Akyürek.
Sayın
Yılmaz
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ben, aynı
zamanda dün sorduğum bir sorunun cevabının çok yeterli
olmadığı kanaatiyle yeniden soruyorum. Şimdi, dün söyledik:
Kanuna aykırı emir verilerek güvenlik güçlerinin,
PKKlıların yurt dışına çıkışı
sırasında herhangi bir işlem yapmaması konusunda bir emir,
talimatınız olacak mı? diye. Sayın Bakan da dedi ki:
Böyle bir şey olmayacak. Ancak yine basından gördüğümüz
kadarıyla valilere askerin kendi üs bölgesi dışına
çıkmaması yönünde genelge gönderileceği söyleniyor Sayın
Bakan. Bu ne demektir? Yani, askere Siz asla müdahale etmeyeceksiniz, sadece
kendi bölgenizde kalacaksınız, başınızı
dışarıya uzatmayacaksınız. diye bir genelge mi
gönderiyorsunuz, valiliklere böyle bir emir mi veriyorsunuz? Bu konuda
düşüncenizi öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yılmaz.
Sayın
Canalioğlu
MEHMET VOLKAN
CANALİOĞLU (Trabzon) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, Trabzonun Beşikdüzü ilçesinde yapmayı
planladığınız cezaevinin son durumu, hangi aşamada
olduğu hakkında bilgi verirseniz memnun olurum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Canalioğlu.
Sayın
Köktürk
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
2002 yılında AKP iktidara geldiğinde 59 bin olan toplam tutuklu
ve hükümlü sayısının, geçtiğimiz yıllarda 135 binlere
ulaştığı doğru mudur? Şayet bu rakamlar
doğruysa bu durum iktidarınız dönemindeki ekonomik ve sosyal
yapıdaki bozulmayı ve adalet anlayışındaki
tahribatı mı göstermektedir? Ayrıca, dün tutuklu ve hükümlü
sayılarıyla ilgili rakamlar verdiniz. AKP iktidara gelinceye kadar
hükmen tutuklular tutuklu kapsamında değerlendiriliyordu bu rakamlar
verilirken ancak sizin yansıttığınız rakamlarda hükmen
tutuklular, maalesef hükümlüler arasında yer alıyor. Bu
istatistikteki veri değişikliği, Adalet ve Kalkınma Partisi
tarafından hangi dönemde gerçekleştirilmiştir? Çünkü, 2002
yılındaki değişikliklerle, gerçekliklerle bugünkü
rakamları mukayese etme olanağı maalesef bu kriter
değişikliği nedeniyle mümkün olamamaktadır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Şimşek
CEMALETTİN
ŞİMŞEK (Samsun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz evvelki
sorum yarım kaldığı için tekrar oradan devam etmek
istiyorum Sayın Bakanım.
Şimdi, bu
teröristlerin çekilmeleri esnasında, devletin herhangi bir kaydı var
mı ki, onların suç işleyip işlemedikleri nasıl tespit
edilecek, suçlu mudur, değil midir? Yani, devletin envanterinde böyle bir
kayıt var mı? Ona göre mi çekilecekler?
Bir de bu süreçle
alakalı, dün akşamdı zannediyorum, akil adamlardan olan Profesör
Yücel Sayman bu konuda bazı sorular geldiğinde kendisine Benim de
kafam bazı şeylerde karışık hakikaten, bazı soru
işaretleri var. diye söyledi. Yani, akil adamda soru işareti varsa,
kamuoyunu nasıl aydınlatacaklar bunlar, merak ediyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Şimşek.
Sayın
Bakanım, buyurun.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
İlk soruyla
başlayayım. Sayın Dilek Akagün Yılmaz Son bir ayda 101 KCK
tutuklusu tahliye olmuş, burada bunlar tahliye olurken Ergenekon, Balyoz
vesair davalarda tahliye olmuyor. Neden? diye sordular.
Sayın
Yılmaz, siz de avukatlık yaptınız bildiğim
kadarıyla, her dava kendi şartları içerisinde
değerlendirilir. İddianamede sanıklarla ilgili tanzim edilen,
talep edilen ceza maddeleri, talep edilen ceza miktarları, bütün bunlar
davanın mahiyeti, davada yargılanan kişilerin özel
durumları da tutuklu kalıp kalmayacaklarında özel önemi olan
hususlar.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) Bağımsız ve tarafsız mahkemeler için
geçerli.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) Şimdi, KCK soruşturmalarında,
yapılan yargılamalarda sanıklar için sevk maddeleri,
yargılanması istenildiği maddelerin ceza limitleri ile
bahsettiğiniz, adı geçen davalardaki ceza limitleri arasındaki
farkı benim size ayrıca hatırlatmama gerek yok. Bunları
bilmediğinizi asla kabul etmem.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
O bile bu iktidarın ayıbı olmasına yeter Sayın
Bakan. KCKyla içeridekileri aynı tutmak bile yeter yani. KCK oldu masum!
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) Dolayısıyla, burada takdir
mahkemelerindir. Bir örgüte üye olma davasındaki tutuklu kalınacak
süre ile müebbetle yargılamalarda tutuklu kalınacak süre
arasında bir fark olmasının hukuken çok garipsenecek bir
şey olmadığını düşünüyorum.
Yine, sorunuzun
ikinci kısmına ilişkin olarak: Sayın
Kışanakın söylediğini bahsettiğiniz bir cümleden Kürdistandan
gelen temsilciler ifadesinin doğru olup olmadığını
Ben bu ifadeyi tasvip etmem ama Sayın Kışanak milletvekilidir,
bunu söylemişse sorunun muhatabı kendisidir. Türkiyede dört bir
coğrafyanın her tarafı bu ülkenin bayrağı
altında, bu ülkenin parçasıdır. O coğrafyada yaşayan
insanların etnik kökenleri, inanışları, mezhepleri, sosyal
katmanlarda bulunuş tarzlarına göre yöre adları belirlenmez ama
çağdaş modern devletlerde devlet yönetimi de ülkesinin dört bir
köşesindeki vatandaşına aynı sıcaklıkta,
aynı kucaklayıcılıkta yaklaşan yönetimdir.
Sayın Can,
2002den bu yana kaç adliye sarayı yapılmıştır? diye
sordunuz. Değerli milletvekilleri, bunları değişik
vesilelerle sizlerle paylaşıyoruz. Şu anda, bizim hizmete
sunduğumuz adliye sarayları 160ı aştı. Bunlar,
kapalı alan itibarıyla, 2002ye kadar yapılmış
olanların, metrekare itibarıyla 4 katından fazla bir alana
ulaştı. Bu açıdan, fiziki mekân olarak Türk yargı
sisteminin problemlerini önemli şekilde halletmiş durumdayız.
Danıştay Başkanlığının, Anayasa Mahkemesinin
sorunları çözülmüştür. Yargıtay Başkanlığı
için yer tahsisi yapılmıştır, burada proje
çalışmaları yapılıyor. Bu, proje ve ruhsat
çalışmalarından sonra Yargıtayımızın da
fiziki mekân sorunu çözülecektir. Böylece, yargı sistemimizin fiziki
mekânla ilgili sorunu çözülecek.
Buna
bağlı olarak teknik altyapı konusunda da önemli gelişmeler
yaşandı. UYAP Bilişim Sistemiyle yargı sistemimiz
birbiriyle entegre vaziyette, hem ilk derece mahkemeleri hem yüksek mahkemeler
entegre vaziyetteler ve bütün sistem birbirine UYAP ağıyla
bağlı durumda ve bilişim teknolojileri 2002yle mukayese
edilmeyecek şekilde mükemmel bir noktaya taşınmış
durumda. Avrupa Konseyine üye ülkeler içerisinde yargı alanında
bilişim teknolojisini en yüksek oranda kullanan ülke Türkiye şu anda,
bu da bizim açımızdan sevindirici bir gelişme.
İkinci bir
husus: HSYK kararlarının yargı denetimine açılmasına
ilişkin bir soru sordunuz. O da, bildiğiniz gibi, 2010
yılında yapılan Anayasa değişikliği ile
sağlanmış bir durum. O tarihe kadar HSYK kararları
yargı denetimine kapalı idi ancak o tarihte yapılan
değişiklikle, meslekten ihraç kararları yargı denetimine
açılmıştır. Bu, ağır bir sonuç olan meslekten
ihracın bir de ayrıca mahkemelerin denetiminden geçmesini öngören
doğru bir yaklaşım idi Sayın Can.
Yine, Sayın
Tunçun Tutuklu yargılamalardan dolayı yaygın şikâyetler
ve muhalefetin dile getirdiği eleştiriler var. Türkiyede tutuklu
yargılamaların değişim oranını bize aktarır
mısınız? diye bir sorusu var. Değerli milletvekilleri,
bunu daha önce de ifade etmeye çalıştım. Türkiyede tutuklu
yargılama oranlarında çok önemli, ciddi değişimler var.
Gerçi, Sayın Köktürk bunun hükmen tutukluların hesaba
katılmamasından kaynaklı bir görece iyileşme olduğunu
ifade ettiler ama ben şunu çok net ifade edeyim: Hem Yargıtayın
içtihatları hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
içtihatları karşısında hükmen tutuklu diye bir
sınıf yok artık. Bunlar, mahkeme, ilk derece mahkemesi kararını
verdikten sonra hükümlü statüsünde değerlendiriliyorlar.
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Hangi tarihte başladınız bu
uygulamaya Sayın Bakanım, onu soruyorum.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) Bu açıdan 2002yle 2012 arasındaki
kıyaslamada bunu da hesaba katsanız bile, hükmen tutukluları
koysanız bile yarı yarıya yakın bir azalma söz konusudur.
Değerli
milletvekilleri, Türkiyede, cezaevlerinde bulunan her 100 kişinin 50,4ü
tutuklu imiş. Ne zaman? 2001 yılında. Bu soruyla paralel olarak
Sayın Ali İhsan Köktürkün sorusuna da cevap vermek istiyorum. O da
2002de 59 bin olan cezaevi mevcudunun şimdi 130 binlere gelmiş
olmasını neye bağlıyorsunuz? diye sordular. Değerli
milletvekilleri, 2002de o rakamlar var olabilir ama öncesinde
çıkartılan 2001 affından dolayı en dip
yaptığı noktadaki rakamdır 59 bin. Oysa 1999
rakamlarına bakarlarsa cezaevlerinde 70 binleri gören mevcutlar var.
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) 134 bin değil ama.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) Değerli arkadaşlar, 2005te yeni ceza
yasasının yürürlüğe girmesiyle beraber suç ve suçlulukla
mücadele önemli ölçüde kolaylaştırılmış ve cezaevinde
kalış süreleri artırılmıştır. Ceza
İnfaz Yasamıza göre, 2005 öncesinde yüz gün ceza alan bir kişi
kırk gün cezaevinde kalmak suretiyle şartla tahliye olabiliyordu yani
cezasının yüzde 40ını infaz etmek suretiyle iyi hâlliler
tahliye olabiliyor idi. 2005 değişikliğinden sonra
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) Kalanını daha sonra inşallah
cevaplamaya devam edeceğiz.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Birinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, birinci
bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerinde önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
1inci madde
üzerinde aynı mahiyette iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 444 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 1.
maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve
teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Ali
Serindağ Faik
Öztrak
Uşak Gaziantep
Tekirdağ
Ramis Topal Uğur
Bayraktutan
Amasya Artvin
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 444 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci
maddesi ile 12.01.2011 tarihli ve 6100 sayılı yasanın 373 üncü,
18.06.1927 tarihli ve 1086 sayılı yasanın 439 uncu ve 5236
sayılı yasanın 16 ncı maddesi ile değiştirilmeden
önceki 429 uncu maddelerine eklenen fıkranın tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris
Baluken Sebahat
Tuncel Aysel
Tuğluk
Bingöl İstanbul Van
İbrahim
Binici Erol
Dora
Şanlıurfa Mardin
BAŞKAN
Sayın Komisyon, katılıyor musunuz aynı mahiyetteki
önergelere?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara)
Katılmamaktadır Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Gerekçe.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan
değişiklik Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun, hakemlik ve içtihat
mercii olma konumunu da gölgelemektedir. Bununla birlikte, işbu
değişiklik Yargıtay Kanunu'na da aykırılık
teşkil etmektedir. Yine Yargıtay'ın geliştirdiği usuli
müktesep hak anlayışı içinde birbirine aykırı bozma
kararı verilmesi ihtimalinin çok büyük ölçüde bertaraf edildiği de
gözden kaçırılmaması gereken bir husustur. Yapılan
değişikliğin gerçek bir ihtiyacın ifadesi
olmadığından bahisle işbu değişiklik önergesi
verilmiştir.
BAŞKAN
Sizden kim konuşacak?
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Dilek Akagün Yılmaz.
BAŞKAN
Sayın Dilek Akagün Yılmaz, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
sözlerime başlarken, öncelikle, bugün memleketimden belediyede
çalışan geçici işçi statüsündeki teknik elemanlar geldiler.
Bakanlığın gündeminde taşeron işçilerle ve özellikle
sözleşmeli personelle ilgili bazı çalışmaların
olduğunu biliyorlar ancak on beş on altı yıldır
çalışan, Türkiyede 16 bin civarında olan, geçici işçi
statüsünde çalışan teknik elemanlar, mimarlar, harita mühendisleri ve
pek çok konudaki teknik eleman ne yazık ki kadroya
alınamamıştır şimdiye kadar. Eğer bu konuyla
ilgilenen arkadaşlarımız, komisyondaki
arkadaşlarımız varsa lütfen bu konunun üzerine de gidilebilirse
16 bin insanın şu anda gözü kulağı buradadır, bu
haklı taleplerine de cevap vermek gereklidir diye düşünüyorum.
Tasarıyla
ilgili, 1inci maddeyle ilgili görüşlerimize gelince: 1inci maddede
yapılmak istenen şey, Yargıtay bozmalarıyla ilgili
aslında çok ciddi bir değişiklik yapılıyor. Normal
koşullarda, şimdiye kadar yapılan uygulamalarda, temyiz edilen
karar Yargıtay tarafından esastan bozulur ya da esastan onanırsa
eğer, bu konu yerel mahkeme tarafından aynen kabul edilirse, bir daha
gittiğinde, o şekilde, Yargıtay önceki kararına
aykırı bir şekilde karar veremezdi. Arkadaşlar, bu bizim
hukuk sistemimize 1959 yılında çıkartılmış olan içtihadı
birleştirme kararı ile girmiş ve usuli müktesep hak
dediğimiz bir kavramdır. Bunun anlamı, aslında, hukuk
güvenliğini sağlamak, hukuka olan güveni daha da perçinlemek ve
mahkemelerin ya da Yargıtay dairelerinin sürekli aynı konuda, aynı
dosya üzerinde birbirine çelişik kararlar vermemesini sağlamaya
dönüktür. Ancak, şimdi yapılmak istenen değişiklikle,
Yargıtay dairelerinin aynı dosya üzerinde daha önce
onadığını bozabilme hakkı tanınmaktadır.
Yani, Yargıtay daireleri, artık, öncekinde olduğu gibi, daha
önce vermiş olduğu kararına aykırı bir şekilde
karar verme gibi bir durumla karşı karşıya kalacaktır.
Oysaki bu, tamamen, bu ülkenin güvenlik sistemine, bu ülkenin hukuk sistemine,
hukukun güvenilirliğine yapılacak bir darbedir. Böylesi bir
şeyin yapılmaması gereklidir çünkü yıllardır bizim
hukuk sistemimizde ve hukuk mantığımızda oturmuş bir
yapı varken Yargıtay dairesine önceki verdiği kararın tam
aksi bir şekilde karar verebilme yetkisini tanımak gerçekten de
insanların hukuka olan güvenlerini ortadan kaldıracaktır. Siz
diyorsunuz ki: Yargıtay dairesi önceki verdiği karara
aykırı bir şekilde karar verebilir. Bu sefer, üçüncü temyizinde
de Hukuk Genel Kuruluna gitsin. Hukuk Genel Kuruluna gittiğinde Hukuk Genel
Kurulu hangi konudaki kararı kazanılmış bir hak olarak
görecektir, neye göre karar verecektir? Yani, bir konuda, aynı davada
çelişik o kadar çok karar çıkabilecektir ki. Bu neyin sonucunda
getirilmiştir, inanın, biz bunu anlayamadık. Ben
Yargıtaydan da pek çok uygulayıcı arkadaşla görüştüm Böyle
bir uygulama zaten yok. Şimdiye kadar bu konuda ciddi anlamda bir sorun da
yoktu, kazanılmış müktesep hakka bütün Yargıtay daireleri
uyardı. Bunun bir tek istisnası vardır, önceki
kararını yeniden bozabilmesinin bir tek istisnası vardır;
maddi hatalardır, kamu düzeniyle ilişkili
değişikliklerdir. dediler ama inanın, bunun neden
olabildiğini ne Yargıtaydaki yargıç
arkadaşlarımız ne de biz anlayabilmiş değiliz.
Aklımıza şöyle bir şey geliyor: İhtimal vermek
istemiyoruz ama, sanki özel bir dava için mi, bu kazanılmış
müktesep hak kavramıyla sınırlanan bir konuda özel bir dava
için mi geliyor diye, aklımıza bunların hepsi de geldi sevgili
arkadaşlar.
Bir de bunun yanında, özellikle tasarının
6ncı ve 7nci maddelerinde, yargıçların terfilerinde, derece
ilerlemelerinde alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri yani ara
buluculuk gibi sistemlerin de, o sistemlere vatandaşları
yönlendirmelerin de önemli olduğunu belirten bir düzenleme
yapılıyor. Yargıç arkadaşlarımız aynen şunu
söylüyorlar: Biz, o zaman, neden yıllardır hukuk fakültesinde
okuduk, neden yıllarca bu eğitimleri aldık? Bu eğitimleri
almasaydık! Eğer bu şekilde ara buluculara bizi mahkûm
edeceklerse, bizim vatandaşı ara buluculara yönlendirmemizi
istiyorlarsa bu mahkemeleri kapatsınlar. Yüzyıllardır
yapılan mücadelenin sonucunda kararların bağımsız ve
tarafsız mahkemeler tarafından verilmesi konusunda Türkiye
Cumhuriyetinde ve bütün evrensel hukuk kurallarına göre böylesi bir
düzenleme varken, şimdi mahkemeleri bertaraf edecek şekilde özel
hukuk yöntemleri ön plana çıkartılmaktadır. Bunu asla kabul
etmiyoruz. diyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) Biz de
tasarıdaki bu konudaki değişikliğin uygun
olmadığını düşünüyoruz.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki iki önergeyi oylarınıza sunacağım ve
karar yeter sayısını arayacağım.
Önergeleri kabul edenler... Kabul etmeyenler
Kâtip üyeler
arasında anlaşmazlık var, elektronik cihazla oylama
yapacağız.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan
Sayın Başkan, İç Tüzüke
göre, Başkan da sayar. Yani iki kâtip arasında
BAŞKAN
Hayır, böyle bir şey yok, kusura bakmayın.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Var efendim, İç Tüzükü açıp okursanız Başkan da sayar.
diyor.
BAŞKAN
Çelişki olduğu zaman elektronik oylamayla yapılıyor.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hayır
(AK PARTİ sıralarından Otur yerine!
sesleri, gürültüler)
BAŞKAN
Efendim, iki dakika süre veriyorum ve elektronik oylamayla yapıyoruz.
(Elektronik
cihazla oylamaya başlandı)
KAMER GENÇ
(Tunceli) Yani AKPli bayan, hanım, aslında bayana, hanıma hiç
yakışmayan
BAŞKAN En
adili bu, en adili bu.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ama, niye? Yani böyle, söylemekle olmaz ki
BAŞKAN
Öyle, böyle değil efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Öyle, yani yanlış yapıyorsun.
BAŞKAN Siz
yerinize oturun lütfen. Lütfen
Lütfen yerinize oturun, tamam.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ondan sonra, oradaki hanımın dürüst sayması
lazımken, her defasında burada 50 kişi varken yanlış
sayıyor.
BAŞKAN
Burada arkadaşınız var, o da sayıyor benimle beraber.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Yanlış yapılıyor efendim.
BAŞKAN -
İtimat edeceksiniz, arkadaşlarınıza itimat edeceksiniz
Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Yok, olmayan şey, ondan sonra
Sen ne biçim
Hanımların daha dürüst görev yapması lazımken her zaman
AKPyi koruyorsun ya! Ne biçim şey olacak bu iş ya!
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) AKPyi koruyacak tabii, CHPyi koruyacak hâli mi var?
(Elektronik
cihazla oylamaya devam edildi)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, karar yeter
sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
1inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
1inci madde
kabul edilmiştir.
2nci madde üzerinde
aynı mahiyette iki ayrı önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 444 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 2.
maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve
teklif ederiz.
Dilek
Akagün Yılmaz Faik
Öztrak Ali
Serindağ
Uşak
Tekirdağ Gaziantep
Ramis
Topal Uğur
Bayraktutan Ömer
Süha Aldan
Amasya Artvin Muğla
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 444 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesi ile 18.06.1927 tarihli ve 1086
sayılı yasaya eklenen Geçici 4 üncü Maddenin tasarı metninden
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Pervin
Buldan Sebahat
Tuncel
Aysel Tuğluk
Iğdır İstanbul Van
İdris
Baluken İbrahim
Binici Erol
Dora
Bingöl Şanlıurfa Mardin
BAŞKAN Sayın Komisyon, aynı mahiyetteki
önergelere katılıyor musunuz?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara)
Katılmamaktayız Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Sayın
Hükûmet?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Ben konuşacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın
Baluken, buyurun.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Vermiş
olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, Sayın
Adalet Bakanı buradayken Bakanlığını ilgilendiren
birkaç sorunla ilgili bugüne kadar -defalarca iletmemize rağmen- yeterli
çalışma yapılmadığını Genel Kurulla paylaşacağım ve
tekrar Bakanlığı duyarlı bir tavır içerisine davet
etmeye çalışacağım.
Özellikle birinci
husus, bu, hasta tutuklularla ilgili durum. Şu anda Türkiye cezaevlerinde
413 hasta tutuklu var ve bu 413 kişiden 122si ağır hasta ve her
an ölebilecek bir kronik hastalıkla karşı karşıyalar.
Bu hastaların tedavi süreçlerinde çok ciddi aksaklıklar var. Bu
hastalar özellikle tedavi süreçlerindeki aksamalardan dolayı her an
hayatını kaybetme riskiyle karşı karşıyalar. Bu
konuyla ilgili bu Meclisten bir kanun
çıkmasına rağmen Adalet Bakanlığı hâlâ sorunu
ağırdan takip eden, soruna duyarlı bir yaklaşım
göstermeyen bir tavır içerisinde. Yani bu 122 ağır hastanın
tamamının son bir arzusu var: Tedavi süreçlerinin son aşamasını
kendi ailelerinin yanında yapmak ya da son nefeslerini kendi ailelerinin
yanında vermek. Bu kadar insani bir talebin, üstelik yasası
çıkmışken bu kadar ağırdan alınmasını
biz anlayamıyoruz. Sayın Bakana -bugüne kadar pek çok olumlu
çalışmada imzası vardır- bu konuyla ilgili tekrar bir
duyarlılık çağrısında bulunmayı bir görev
biliyoruz.
Diğer
taraftan, bu hasta tutuklularla ilgili adli tıp süreçleri oldukça
ağır işliyor ve adli tıptan tahliye için bir rapor
beklenirken bu hastalar yaşamlarını yitiriyorlar. Geçen üç ay
içerisinde birkaç hasta tutukluyu bu şekilde kaybettik. Yani biz o kanun
görüşülürken tam teşekküllü bir üniversite hastanesinin ya da
Sağlık Bakanlığına bağlı tam teşekküllü
bir eğitim araştırma hastanesinin vereceği bir raporun
yeterli kabul edilmesi gerektiğini defalarca söyledik buradan. Ancak,
herhâlde Bakanlık üniversite hastanesine ya da Sağlık
Bakanlığına bağlı hastaneye güvenmiyor ki illaki adli
tıp raporu diyor. Adli tıp da sağ olsun, bürokratik
yavaşlık için, bürokratik ağır işleyiş için ne
gerekiyorsa onları yapıyor. Hasta rapor alıncaya kadar cezaevinde
yaşamını yitiriyor. Yani Şahabettin Yüceerin nasıl
yaşamını yitirdiğine sadece bakarsanız ne demek
istediğimizi anlarsınız.
Diğer
taraftan, cezaevlerinde var olan sorunlar aynı şekilde devam ediyor.
İşte, Tekirdağ Cezaevinde, Şakran Cezaevinde,
Kırıkkale Cezaevinde, pek çok cezaevinde şu anda cezaevi
koşullarıyla ilgili çok ağır, insanlık onuruyla
bağdaşmayacak uygulamalar var. Daha önceki açlık grevleri
sürecinde Adalet Bakanı her defasında bu kürsüye çıkıp
cezaevlerindeki koşullardan dolayı açlık grevi
yapılmadığını, cezaevlerinde her şeyin güllük
gülistanlık olduğunu söyledi. Ama şu anda Tekirdağ
Cezaevindeki açlık grevi 25inci güne yaklaşmış durumda ve
sadece cezaevlerindeki ağır koşullardan dolayı. Orada
gardiyan ve askerlerin keyfî bir şekilde bir nizam oturtma
girişimleri hemen hemen her gün tutukluların önüne sorun olarak
geliyor.
Bir kere, askerin
cezaevlerinde bir nizam oturtma yetkisi yok Sayın Bakan. Bu konuda size
daha önce sorunu söyledik, gerekeni takip edeceğinizi söylediniz ama sorun
aynı şekilde devam ediyor. Tutukluların, cezaevindeki
tutukluların yazdığı şiire, öyküye, makaleye keyfî bir
şekilde el konuluyor ve geri verilmiyor. Sünger odası diye
ayrı bir işkence odası var. İşkence edilenlerin
herhâlde çıkardıkları sesler duyulmasın diye, tutuklu
arkadaşların bize söylediği böyle özel bir konsept var. Bununla
ilgili bugüne kadar hiçbir şey yapılmadı. Tam tersine,
Tekirdağ Cezaevinde Sayın Başbakanın da
eleştirdiği 12 Eylül dönemindeki Diyarbakır cezaevlerini
hatırlatan uygulamalar var. Tutukluların tek sıra şeklinde
yürütülmesi, işte demin bahsettiğimiz koğuşların keyfî
şekilde basılması, askerin bu tarz cezaevlerindeki süreçlerin
içerisinde olması, bize direkt olarak Diyarbakır Cezaevini
hatırlatıyor. Yani ya Bakanlığınızın
söylediği orada dikkate alınmıyor ya da orada gerçekten
Diyarbakır Cezaevini, o süreci hatırlatmak isteyen,
gündemleştirmek isteyen bir yönetim var.
Bu konularla
ilgili bugüne kadar Bakanlığınızın yapmış
olduğu çalışmalar belli ki yetersizdir. Tekrar
Bakanlığınızın esaslı bir çalışma
yapmasını Genel Kurulun huzurunda talep ediyoruz.
Genel Kurula
saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Baluken.
Kim konuşacak
Sayın Hamzaçebi?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Ömer Süha Aldan.
BAŞKAN Ömer
Süha Aldan, Muğla.
Sayın Aldan,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖMER SÜHA ALDAN
(Muğla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bir
şiir için mahkûmiyet kararı verilmiştir. Öncelikle, bu
kararın hukuk tarihimiz adına bir trajedi, bir utanç sayfası
olduğunu belirtmek isterim. Mafyalaşmanın, çeteleşmenin,
kokuşmuşluğun dibe vurduğu bir ortamda yolsuzluktan
değil, cinayetten değil, kul hakkı yemekten değil, sadece
ve sadece bir şiir nedeniyle mahkûmiyet, ceza alanı değil,
sadece bu ülkenin hukuk anlayışını küçültür.
Yargının üzerine siyaset gölgesi düşüp siyasallaşmaya
başladığının endişesini, uzun zamandan beri içeri
tıkılan düşünce ve siyaset adamlarından, aydınlardan,
gazetecilerden biliyorduk ama bir taraftan da yüreğimizin bir
köşesinde adaletin eninde sonunda tecelli edeceği, hukukun
yalnızca adalet ilkelerine göre işleyeceği ve bu karanlık
döneme ait olumsuzlukları geride bırakacağımız günlere
de içten içe inanıyorduk fakat bu son karardan sonra görüyoruz ki
yargı gerçekten bağımsız değil. Bu yol
yanlış bir yoldur çünkü adalet, gün gelecek yargıyı
siyasallaştıranlara da lazım olacaktır. Bu kararı,
düşünce özgürlüğü kapsamındaki diğer yanlış
kararları kendi çocuklarınıza izah edemezsiniz,
yaşadığımız dünyaya izah edemezsiniz çünkü herhangi
bir zamanda herhangi bir kimseye yapılan adaletsizliği şimdiye
kadar hiçbir hukuk anlayışı, hiçbir yönetim, hiçbir güç
odağı meşrulaştıramamıştır. Dünya
değişmiş ama bizim ülkemizin insan hakları ve demokrasi
arayışında geldiği noktaya bakınız,
uğraştığımız konulara bakınız:
Şiiri suçluyoruz, düşünceyi dışlıyoruz, özgürlükleri
askıya alıyoruz, sonra da dünya insan hakları konusunda,
düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda bizi neden beğenmiyor diye
şikâyet ediyoruz. Bu yasaklarla nereye kadar gidebiliriz? Hangi
gerçeği yasaklarla örtebiliriz?
Değerli
milletvekilleri, bu sözler ne bana ne geçtiğimiz günlerde on ay hapis
cezası alan Fazıl Saya aittir; bu sözler, 24 Eylül 1998 günü
İstanbul Belediyesinin önünde 30 bin kişinin
karşısında Recep Tayyip Erdoğan tarafından
söylenmiş sözlerdir ve o toplantı sırasındaki en
meşhur slogan da nedir biliyor musunuz: Şerefsiz medya. Şöyle
bir baktığımızda, o gün de şiirden mahkûmiyet
vardı, bugün de var; o gün de hukuksal kararlar tartışılıyordu,
bugün de tartışılıyor; o gün de aydınlar ve gazeteciler
içeri tıkılmıştı, bugün de; o gün de siyasallaşan
adaletten bahsediyorduk, bugün de; o gün de dünyaya bunu izah edemiyorduk,
bugün de edemiyoruz; keza, o gün de medya eleştirisi vardı, bugün de
var. O zaman, ileri demokrasi nerede? Ve
Sayın Başbakan, ne yazık ki, Sayın Fazıl Sayın
bu cezaya mahkûm edilmesinden sonra soru sorulması üzerine Onlarla bizi
meşgul etmeyin. demiştir.
Değerli
milletvekilleri, insan hakları konusunda, temel hak ve özgürlükler
konusunda geldiğimiz nokta, aslında, Recep Tayyip
Erdoğanın sözleriyle ortadadır. Dün Sayın Başbakan,
Meclisteki grup konuşmasında, Sayın Genel
Başkanımıza demokrasi tarihi üzerinden bir not vermiş. Ben,
sadece, Sayın Başbakana bu konuda not vermeyeceğim, zira
1998deki konuşması ve bugün gelinen nokta aslında onun notunu
belirtiyor diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki iki önergeyi
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN -
oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) - Başkanım, sizin takdiriniz önemli.
BAŞKAN -
Önergeleri kabul edenler
Kabul etmeyenler
(AK PARTİ sıralarından Var, var. sesleri, CHP
sıralarından Yok, yok. sesleri)
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Çelişki var, çelişki!
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) - Sayın Başkan, göz var, izan var.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Göz var, izan var.
BAŞKAN
Hayır
Göz var, izan var ve çelişki var ortada.
SİNAN
OĞAN (Iğdır) Ne çelişkisi var Sayın Başkan?
BAŞKAN
Karar yeter sayısı yoktur.
Beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.52
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma Saati: 18.59
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet
SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Mine
LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93üncü Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
444 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 2nci maddesi üzerinde aynı mahiyetteki iki
önergenin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi önergeleri yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler
kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Şimdi 2nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Şimdi tasarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
Şimdi, 3üncü madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 444 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 3.
maddesinin son cümlesindeki aksine ibaresinin kaldırılarak
çelişen ibaresinin eklenmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek
Akagün Yılmaz Faik
Öztrak Ali
Serindağ
Uşak Tekirdağ Gaziantep
Ramis
Topal Uğur
Bayraktutan Muharrem
Işık
Amasya Artvin Erzincan
BAŞKAN Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) Katılmamaktadır Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Hamzaçebi
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Muharrem Işık konuşacak.
BAŞKAN Sayın Muharrem
Işık, Erzincan Milletvekili.
Buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUHARREM IŞIK (Erzincan)
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii, her yasa
çıktığı zaman İnsan hakları, hakları daha
iyi yapalım. diye ifadeler kullanıyorsunuz. En son, geçen haftaki
yasanın da başlangıcı İnsan Hakları Kanunu idi.
Zaten Hak, hukuk, adalet dediğiniz zaman hiç mangalda kül
bırakmıyorsunuz; haram yemediğinizi söylüyorsunuz, adil
davrandığınızı söylüyorsunuz, kimsenin hakkını
kesinlikle yemediğinizi söylüyorsunuz.
Sayın Bakanım, adliyelere
zabıt kâtibi alıyorsunuz. Sınavlar yapıyorsunuz; önce, bir
yazılı sınav yapıyorsunuz, daha sonra sözlü sınav
yapıyorsunuz. Bu sınavları yaparken de orada çok adil bir
şekilde davrandığınızı söylüyorsunuz. Bir de
adliyeye alınıyor bunlar, daha da adil olması gerektiği
söyleniyor. Tabii, nasıl adil davranıldığı
yapılan sınavlarda belli oluyor. Ben Erzincandan örnek
vereceğim: Erzincanda yaklaşık bir buçuk sene içinde 43 taneye
yakın zabıt kâtibi ve diğer görevlerde
çalıştırılmak üzere eleman alındı. Bu alınan
elemanların hepsinin de listesi, açık ve net söylüyorum, Ankaradan
gitti. O kadar söylememize rağmen, hiçbir zaman için de bu isimler
değişmedi. Şu anda barış süreci diyorsunuz, kardeşlik
diyorsunuz, dostluk diyorsunuz, barış süreci yapalım.
diyorsunuz. Ne kadar samimi olduğunuz zaten geçen hafta bu Dicledeki
olaylarda da belli oldu ve bu iş alımlarında da zaten bunu
baştan sona gösteriyorsunuz.
Şimdi, sınava girenlerin
içinde, toplam 49 kişi sınava giriyor, 1 kişi sınava
gelmiyor, 48 kişiyi sözlü sınava alıyorlar. Bu girenlerin içinde
-girenleri söylemeyeceğim ilk 8i- 15inci sırada Kamber Akbaş
isminde bir arkadaşımız var Adalet Meslek Yüksek Okulu mezunu.
Bu çocuk 86,271 puan alıyor ve bu çocuk da zaten Adalet Meslek Yüksek
Okulu mezunu. Diğer bir arkadaş Ahmet Solak isminde bir çocuk ve
85,158 puan alıyor, bir diğeri de Emre Bozkurt 82,336 puan
alıyor. Bunlar merkezî sınavda -yapılan ilk sınavda- en
fazla notu alan kişiler. Ama sözlü sınava geldiği zaman sözlü
sınavda Kamber Akbaşa 61,66 puan veriyorlar, Ahmet Solak
arkadaşımıza 53 puan veriyorlar ve Emre Bozkurta da 53 puan
veriyorlar; 8inci sırada giren arkadaşımıza 85 puan
veriyorlar, diğerlerine de 85, 81 diye gidiyor kazanacak şekilde.
Şimdi, burada diyeceksin ki: Sınava girdi, sözlüde aldı;
sözlüde beceremedi yazılıyla girdi. Hayır, Sayın
Bakanım, siz de biliyorsunuz ki buradan isimler gitti ve orada
alınması gerekenler belli oldu, alınması gerekenler de
alındı. Eğer burada Adalet Bakanıysanız ve bu
Türkiyeye adaleti getirmek istiyorsanız bu sınavı iptal
edeceksiniz. İptal ettikten sonra da oraya gerçekten adil olan bir
komisyon göndereceksiniz ve sözlü değil, yazılı sınav
yapacaksınız, sözlüyü de yazılı yapacaksınız. O
zaman kimin kazanıp kimin kazanmadığını
göreceğiz, adaletin nasıl olduğu da belli olacak. Bu Kamber
Akbaş dediğimiz arkadaş 5inci, 6ncı sefer giriyor; 85,
90, 95 puan aldığı dönemler de oldu ve hiçbirinde işe
giremedi. Tamamen çocuğun hakkı yeniyor, diğerlerinin de
hakkı yeniyor. Ve bu kazananların 8nin de size kim olduğunu tek
tek söyleyebilirim; kimler olduğunu, Erzincanda ne iş
yaptıklarını; kimin oğlu, kimin yeğeni olduğunu,
nereden referans gittiğini tek tek söyleyebilirim. Bu kadar adaletsizlik
olmaz. Biz, burada, kimsenin hakkını almayalım; alma mazlumun
ahını, çıkar aheste aheste diyoruz, bir sürü söz söylüyoruz ama
buraya geldiğimiz zaman da yapılan şeyleri gördüğümüz an,
bu kadar adaletsizlik olmaz.
Bu, bir tek bunun
için geçerli değil Sayın Bakanım. Erzincanda yapılan ve
Türkiyede yapılan bütün sınavlarda bu sistem uygulanıyor.
Yolların kenarına kantarlar koyuldu, buradan gelen
ağırlıkları ölçmek için. Buradan gidenlerin hepsinin ismi alınanlar-
torbaya konuldu, torbadan çekildi, başvuranların çoğunun ismi
yoktu orada, isim olmadığında nasıl
çıktığı belli oluyor.
Sabancı
Kız Yurdumuz var. Burada sözleşmeli olarak çalışan bir
arkadaşımız, beden eğitimi öğretmeni, işten
çıkarıldı. Dediler ki: Bakanlık tarafından atama
yapılacak. Bir hafta sonra kimin alındığını
biliyoruz. Daha bunun gibi binlerce şey. Siz eğer burada
kardeşliği, barışı istiyorsanız, barış
önce bu yollardan geçer. İnsanlara eşit davranmazsanız,
insanları böyle kutuplaştırırsanız, insanları
gerçekten bazı şeylere zorlarsanız barış falan bu
ülkeye gelmez. Bunları görmedikten sonra da hiçbir şey çözülmez. Biz
diyoruz ki barış gelecekse eğer Dicle Üniversitesinde olan
olaylara da göz yummayacaksınız, Erzincanda bu alımlarda
yapılan haksızlığa da göz yummayacaksınız.
Eğer ki gerçekten adilseniz ve bunun hesabı, inanıyorsanız
-ki bazen gerçekten kafamda soru işaretleri oluşuyor- öbür dünyada da
sorulur, burada da sorulur.
Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Işık.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
3üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
4üncü madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 444 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 4.
maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve
teklif ederiz.
Dilek
Akagün Yılmaz Faik
Öztrak Ali
Serindağ
Uşak Tekirdağ Gaziantep
Ramis
Topal Uğur
Bayraktutan
Amasya Artvin
BAŞKAN Sayın Komisyon
önergeye katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) Katılınmamaktadır Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Sayın Hükûmet?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) Sayın Başkanım, önergeyle ilgili
görüşümü bildirirken Sayın Muharrem Işıkın ifade
ettiği konuya ilişkin şunu söylemem lazım: Bu alımlar
Bakanlığımızın doğrudan müdahalesinde
olabileceği alımlar değil, bunlar adalet komisyonu
başkanı, başsavcı ve bir üyeden oluşan komisyonlarca
yapılan alımlardır. Şayet bu alımlarda bir usulsüzlük
tespitiniz varsa lütfen bunları yazılı olarak müdellel
şekilde bildirin, takibatını yapalım Sayın
Işık.
Önergeye de
katılamıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Sayın Bayraktutan, Artvin Milletvekili.
Buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerimin
başında, bugün elime geçen bir belgeyi yüce heyetinizle paylaşmak
istiyorum. Samsun Valiliği Emniyet Müdürlüğünün
Gerçi bu Adalet
Bakanlığının konusu içerisinde değil ama
İçişleri Bakanlığını ilgilendiren bir konu. Bu
konu, iltica ve sığınma talebinde bulunanlar. Son günlerde
Suriyede yaşanan gelişmelerden dolayı ülkemize iltica talebinde
bulunan yabancılara, haymatlos, vatansız olanlara ilişkin bir
genelge yayınlıyor İçişleri Bakanlığı bazı
illere ilişkin, Karadenizde de Zonguldaktan Artvine kadar olan bölgede
bütün illeri kapsayan bu genelgede diyor ki: Bu illere iltica talebinde
bulunan kişiler yerleştirilebilir. Bu illeri tek tek sayayım
-tek bir il yok değerli arkadaşlarım, olmayan il Rize, çok garip
yani- Samsun var, Sinop var, Zonguldak var, Ordu var, Giresun var, Trabzon var,
Artvin var; bir tek Rize yok. Şimdi, esas Sayın Başbakan
bunları Suriyeden davet ediyor, en çok davet etmesi gereken ilin Rize
olduğunu düşünmeme rağmen hangi kriterler uygulanarak bu
ölçümleme yapılmış bunu öncelikle merak ediyorum, bunu belirtmek
istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, 4üncü madde üzerinde söz almış
bulunmaktayım. 4üncü maddedeki temel gerekçe şu: Bir yargı
çevresi içerisinde birden çok idare veya vergi mahkemesi bulunduğu
takdirde, bu mahkemeler arasında, özellikle ihtisaslaşmayı
sağlaması açısından, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu tarafından bir görev bölüşümü yapılır. Şimdi,
burada, tabii, doğal yargıç ilkesini, bunları bir kenara
koyalım. Esas ihtisaslaşmayı
Bu gerekçeyi ortaya
koyduğumuz zaman ihtisaslaşmaya ilişkin en önemli olaylardan bir
tanesi, işte daha önceki konuşmamda da belirtmiş olduğum
gibi, özel yetkili mahkemeler. Sayın Bakan bunlardan şikâyetçi oluyor
özel yetkili mahkemeleri niye burada konuşuyoruz diye. Daha önceki
yapmış olduğumuz kanunlara ilişkin görüşmelerde de
Öncelikle bunları niye görüşüyorsunuz başka bir mesele yok
mudur? diye bizlere serzenişlerde bulundu.
İhtisas
mahkemeleri olduğu iddia edilen devlet güvenlik mahkemeleriyle
başlayan, sıkıyönetim mahkemeleri süreciyle devam eden,
arkasından özel yetkili mahkemelerle devam eden, şimdi terörle
mücadele mahkemeleri altında devam eden bu yargılama sürecinde adil
yargılama ilkesinin bütün kurallarının ihlal edildiğini
burada birçok kereler anlatmaya çalışıyoruz, masumiyet
karinesinin ihlal edildiğini anlatmaya çalışıyoruz.
Şimdi, 4üncü
maddede bu madde gerekçesi ortaya koyuluyorken, ihtisas mahkemelerine
gidebilecek bir süreci ortaya koyuyorken bir yandan da başka bir şeyi
ihlal ediyoruz. İhtisas mahkemeleri olduğunu iddia etmiş
olduğumuz özel yetkili mahkemelerle adil yargılama hakkını
ne yazık ki bu ülkenin gündeminden uzaklaştırıyoruz
değerli arkadaşlarım. O nedenle biz diyoruz ki önümüzdeki sürece
ilişkin olarak, özelikle ceza yargılaması açısından,
uzun tutukluluk sürelerini ne Avrupaya anlatabiliyoruz ne Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine anlatabiliyoruz. Yani, bu mahkemelerde on yıl
civarındaki tutuklulukları herhangi bir yere anlatmamız mümkün
değil değerli arkadaşlarım. Buradaki delilleri
anlatamıyoruz, gizli delil kavramını, gizli tanık
kavramını anlatamıyoruz. Bu ülkenin Genelkurmay
Başkanının tutuklu olarak yargılandığı bir
dosyada terör örgütü başının tanık olarak
bulunmasını biz anlamakta zorluk çekiyoruz, anlatmakta zorluk
çekiyoruz. Gizli tanıkların kim olduğunu bilmiyoruz, gizli
delillerin ne olduğunu bilemiyoruz. Bakın, daha dün Balyoz
davasına ilişkin, CDlere ilişkin Microsoftun yapmış
olduğu açıklama var, deliller var. O tarihteki yazı
karakterleri, 2007deki yazı karakterleri 2003lerde var. Buradaki
yargılamalardaki problemleri anlayamıyorum.
Sayın Bakan,
12 Eylül 2010 tarihi yargı için bir dönemeçtir, bir dönüm
noktasıdır. Daha önce yapmış olduğum konuşmada da
söyledim. O tarihlerde, 12 Eylül 2010 tarihinde kuvvetler
ayrılığı ilkesinin en önemli kurallarından,
ayaklarından bir tanesi olan yargı ayağını
çökerttiniz. Ben, o dönemde size hitap ediyorken Sayın Adalet
Bakanı demiyorum, sayın özel yetkili adalet bakanı olarak
hitap ediyorum. Neden? Çünkü bir görev üstlendiniz. Kimlerin hangi yerlere
geldiğini, hâkim ve savcıların nasıl memur hâline
getirildiğini bizler biliyoruz. Ben, kendi seçim bölgem
açısından diyorum. Adliyedeki hâkim, savcılara listelerin nasıl
gönderildiğini, eğer bu listelerde gerekli isimler çıkmazsa
gerekli hesapların sorulacağını, aba altından sopa
gösterildiğini bilmiyor muyuz Sayın Bakan?
Şimdi, ben
konuşuyorum, dinlemediğinizi de biliyorum ama biz, burada, muhalefet
milletvekilleri olarak bunları anlatmak zorundayız. 12 Eylül 2010 bir
operasyondu, bu operasyonun başındaki kişisiniz siz. 12 Eylül
2010da Türkiye'deki bağımsız yargı ne yazık ki
çökertilmiştir. Bu çökertmenin emir ve talimat zinciri içerisindeki
kişilerden bir tanesisiniz ama bu yargı
bağımsızlığı bir gün herkese lazım olabilir,
size de lazım olacaktır. İnşallah size lazım olmaz.
Önümüzdeki günlerde bunu göreceğiz.
Ne hazık ki
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bugün bu ülkede bir memurlar kurulu
hâline getirilmiştir değerli arkadaşlarım. Bugün hâkimlerin
tayinleri yapılıyorken, savcıların tayinleri
yapılıyorken liyakat esası bir tarafa
bırakılmıştır, buradaki yükselmenin bir tek usulü olarak sadakat usulü getirilmiştir.
Kamudaki yükselmenin ölçütü liyakat olmalıdır, sadakat
olmamalıdır ama ne yazık ki siz HSYKyı bir
bağımsız kurulun ötesinde memurlar kurulu hâline getirdiniz.
İnşallah önümüzdeki dönemde bunun size de dokunup
dokunmayacağını hep beraber göreceğiz.
Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bayraktutan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
4üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
4üncü kabul edilmiştir.
5inci madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 444 sıra sayılı
kanun tasarısının çerçeve 5. maddesinin tasarı metninden
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Faik
Öztrak Ali Serindağ
Uşak Tekirdağ Gaziantep
Ramis Topal Ali
Rıza Öztürk
Amasya Mersin
BAŞKAN Sayın Komisyon?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET
İYİMAYA (Ankara) - İştirak etmiyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Sayın Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.
Sayın Öztürk,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5inci
maddede, önerge üzerine söz aldım, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu, yargıdaki yakıcı sorun olmaya devam eden
tutukluluk müessesesinden kaynaklanan sorunlarla ilgili düşüncelerimizi,
öyle anlaşılıyor ki hâlâ anlatamamışız.
Sayın Bakanımız, Dilek Akagün Yılmazın sorusuna
yanıt verirken dedi ki: Her davanın kendinden kaynaklanan has
özellikleri vardır. Yani, bazı davaların daha fazla cezası
var, bazılarının daha az. Şimdi, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi pek çok kararında şunu vurguluyor: Suçun
vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, sanığın
kaçması gibi soyut şüphelerle tutuklama kararı verilemez. diyor
ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, aslında, suçun vasıf ve
mahiyetini yani suçun niteliğini, ağırlığı ya da
hafifliğini, iddianamede yapılan suçlamanın niteliğini
aslında tutuklama nedeni olarak kabul etmiyor. Şimdi,
Anayasanın 90ıncı maddesine göre, biz, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin kararlarıyla bağlıyız yani
Türkiyedeki karar veren ulusal yargıç ve savcılarımız, her
hâlde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına uymakla
yükümlüler, bu konuda bir takdir hakları yok yani bu,
bağlayıcıdır. Dolayısıyla, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi tutuklama nedeni olarak, esas olarak iki şeyi kabul
ediyor: Birincisi, sanığın kaçma şüphesi. İkincisi,
delilleri karartma tehlikesi. Soyut suç şüphesinin varlığı
tutuklama nedeni olamaz. diyor. Bunu, ben söylemiyorum, AİHM söylüyor.
Dolayısıyla, bu koşullar var ise bile yani
sanığın kaçma şüphesi ve delilleri karartma tehlikesi var
ise o suçun karşılığı olan cezanın miktarı
ne olursa olsun, tutuklamanın koşulları var ise ve tutuklamayla
elde etmek istediğiniz sonucu, amacı başka yönlerden elde edemiyor
iseniz tutuklamak zorundasınız ama tutuklamanın
koşulları var fakat tutuklama ile elde etmek istediğiniz
amacı başka yönlerden elde edebiliyorsanız o zaman
yargıcın tutuklama kararı verip vermeme konusunda takdir
hakkı yoktur değerli arkadaşlarım. Ya şimdi ben
anlamıyorum, bu memlekette herkes diyor ki: Efendim, bu takdir
hakkıdır. Ya, takdir hakkı olmaz. İnsanı tek
yanlı olarak özgürlüğünden alıkoymaya ilişkin bir karar,
takdir hakkıyla açıklanan bir karar olamaz. Burada kurallar bellidir.
Eğer tutuklama koşulları var ise, tutuklamadan elde
ettiğiniz sonuç başka yollardan elde edilemiyor ise o zaman
tutuklamak zorundasınız ama bunlar kalkmışsa serbest
bırakmak zorundasınız. Demin de söyledim, Van Ağır
Ceza Mahkemesindeki Sayın Savcının tutuklama kararının
kaldırılmasıyla ilgili verdiği mütalaayı okudum, bunun
hukukta hiçbir yeri yok. Yani, davanın esasına ilişkin bir olaya
ilişkin tutuklama kararı verilemez. O karar aslında şunu
gösteriyor: Verdiği tutuklama kararının haksız
olduğunu gösteriyor. Ey vatandaş, biz haksız bir tutuklama kararı
verdik. Şimdi, burada da Ergenekon davası, KCK davası,
Silifkedeki dava, Mersindeki dava, Adanadaki dava... O davalarda elbette ki verilecek
kararlar, ceza miktarları farklı farklıdır. Suçun
niteliği, işte, verilecek cezayla ilgilidir ama o davalarda eğer
sanığın kaçma şüphesi yoksa, delilleri karartma tehlikesi
yoksa ya da bu olmasına rağmen, siz bunu başka yönlerden
önleyebiliyorsanız tutuklama kararı veremezsiniz. Bunu hâkimin takdir
yetkisine bırakmak hukuku anlamamak demektir. Burada eski Genelkurmay
Başkanıyla ilgili bir karar verildi, saçma sapan bir karar. Orada
diyor ki: Soyut suç şüphesi tutuklama nedeni olamaz. Sanıyorum
Karaadayıyla ilgili. Ondan sonra kalkıyor, adli kontrol sistemine
başvuruyor. Ya kardeşim, tutuklama nedeni yok ise yani soyut suç
şüphesi tutuklama nedeni sayılamaz ise o zaman adli kontrol sistemine
zaten başvuramazsın. Yani, sen eğer tutuklama nedeni var ise,
adli kontrolle önleyebiliyorsan o zaman adli kontrole başvuruyorsun. Hem kararında
Soyut suç şüphesi var; bu, tek başına tutuklama nedeni
sayılamaz. diyorsun, o zaman da tutuklama nedeni varmış gibi
adli kontrole başvuruyorsun. Şimdi, bunların hepsi, hâkim ve
savcıların hukuku yanlış uygulamalarından
kaynaklanmaktadır. Bunlar aslında hukuk kurallarını
uygularken düşülen hatalar değildir, bilinçli, ısrarla
yapılan hatalardır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) Türkiye'nin AİHMde mahkûm olması pahasına
yapılan şeylerdir. O nedenle, biz bu konudaki düzenlemeleri
yapamazsak, hataları değiştiremezsek, hiç merak etmeyin,
AİHMin önünde daha çok mahkûm oluruz.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Öztürk.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
5inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
5inci madde
kabul edilmiştir.
6ncı madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 444 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 6.
maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve
teklif ederiz.
Dilek
Akagün Yılmaz Faik
Öztrak Ali
Serindağ
Uşak Tekirdağ Gaziantep
Ramis
Topal Uğur
Bayraktutan
Amasya Artvin
BAŞKAN
Sayın Komisyon?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara)
Katılamamaktayız Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Sayın Hükûmet?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Sayın Yılmaz, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben
özellikle konuşmamda eksik kalan, zamanımızın yetmemesi
nedeniyle eksik kalabilen bazı konuları tamamlamak istiyorum.
İhtisas
mahkemelerinin kuruluşuyla ilgili bir değişiklik
yapılıyor. İhtisas mahkemelerinin kuruluşu, her hâlükârda
Anayasa madde 142 çerçevesinde kanunla olması gerekirken bir
değişiklik getiriliyor ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna
ihtisas mahkemelerini kurma yetkisi veriliyor. Bu şekilde olduğu
takdirde, ihtisas mahkemelerini Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
kendiliğinden belirleyebildiğinde, işte o zaman, davalara göre yargıçların
belirlenmesinden ve doğal yargıç ilkesine aykırı bir
şekilde özel yetkili hukuk mahkemelerinin olacağından kaygı
duyuyoruz. Bugün nasıl terör mahkemeleri çerçevesinde özel yetkili
mahkemeler var ise ve oralara doğrudan doğruya yapılan
atamalarla insanlar özgürlüklerinden yoksun bırakılıyorsa, her türlü haklarından yoksun
bırakılıyorsa, doğal yargıç ilkesine aykırı
bir durum varsa, bu sefer, Anayasa madde 142ye aykırı olarak kanunla
kurulması gereken mahkemelerin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
eliyle konularına göre kurulabilmesi durumunda, işte, burada da
doğal yargıç ilkesinin zedelenebileceğini düşünüyoruz. O
nedenle bu maddelerde yapılan değişikliğin yerinde
olmayacağını düşünüyoruz.
Bunun
yanında, bugün Anayasa Uzlaşma Komisyonunda bazı konular
konuşulmuş. O konuda da sizlerle görüşlerimi paylaşmak
istiyorum. Anayasa Uzlaşma Komisyonunda bugün ilk 4 madde üzerinde
çeşitli görüşmeler yapılmış. İlk 4 maddenin
değiştirilemeyeceğini, değiştirilmesinin dahi teklif
edilemeyeceğini biz baştan beri ifade ettik. Ancak, AKPnin
önergesinde ve BDPnin önergesinde ilk 4 maddenin
değiştirildiğini ve değiştirilmesi için de her türlü
çabanın sarf edildiğini, hatta Komisyonda önerilen önergelerde de 4üncü
maddenin, değiştirilmezlik maddesinin bile ortadan
kaldırıldığını gözlemliyoruz. Yani, o zaman bu
maddeler istediğimiz zaman, istediğimiz şekilde
değiştirilebilir gibi bir anlam çıkıyor.
Neden ilk 4 madde
değiştirilemez diyoruz sevgili arkadaşlar? Burada hukukçular var
mutlaka. Yani, Avrupa ülkelerinde dahi eğer anayasanın tümüyle ilgili
ya da önemli maddeleriyle ilgili değişiklikler varsa, büyük oranda
değişiklikler yapılacaksa mutlaka bir kurucu meclisin
kurulması gerekiyor. Kurucu meclis nasıl kuruluyor? Anayasa
değişikliğine karar verdiğiniz takdirde, öncelikle o meclis
fesholuyor ve sadece anayasa değişikliğini yapmak üzere bir
meclis oluşturuluyor. Anayasa değişikliğini yapmak üzere
oluşturduğunuz bu meclis tarafından da bazı maddeler,
değiştirilmek istenen maddeler ya da anayasa maddeleri gündeme
getiriliyor, ardından da yeniden referandum yapılıyor. Bu,
Avrupadaki pek çok ülkede böyle. Ancak, bu Meclis, Türkiye Büyük Millet
Meclisi oluşurken Anayasanın şu şu şu maddelerini
değiştireceğiz, tümünü ortadan kaldıracağız.
gibi bir şey söylediniz mi arkadaşlar? Böyle bir yetki aldı
mı bu Meclis? Böyle bir yetkiyi almamıştır. O nedenle de
kurucu meclis değildir. Türk vatandaşlığı
kavramını çıkaracağız.
Bölge meclislerine yetkiler vereceğiz. Ana dilde eğitimin
yapılmasını sağlayacağız. dediniz mi siz? Bu
konularda yetki alınmış mıdır arkadaşlar? Bu
konularda yetki alınmamıştır. Değiştirilmez
maddelerimiz nedir bizim? Dilimizin Türkçe olması, bu ülkenin bölünmez
bütünlüğünün korunması, cumhuriyet değerlerinin korunması;
bunlar için bize yetki verildi, sizler burada bunun için yemin ettiniz ama
yemin ettiğiniz şeyi, şimdi, değiştirmeye
çalışıyorsunuz.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Kim değiştirmek istiyor?
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Devamla) Anayasanın laiklik ilkesi de dâhil olmak üzere, Din
esasına dayalı devlet oluşturulamaz. ilkesini dahi ortadan
kaldırmaya ve içini boşaltmaya çalışıyorsunuz.
Egemenlikle ilgili
şu var sevgili arkadaşlar, deniyor ki BDPnin önergesinde:
Egemenlik, Türkiye Büyük Millet Meclisine ve bölge meclislerine aittir.
Aynı şekilde, aynı günlerde her ne hikmetse Sayın
Başbakan da diyor ki: Türkiyede eyaletler sistemi neden olmasın?
Ondan sonra da bu düşünceleri anlatmak üzere, bu bölünme projesini
anlatmak üzere akil adamlar Anadoluya çıktıklarında şunlar
söyleniyor: Nereden çıkartıyorsunuz siz bölünme
olacağını? Nasıl olacakmış bu bölünme?
İşte, böyle olacak sevgili arkadaşlar: Bölünme, bölge meclislerine
yasa yapma yetkisini verirseniz, idari özerkliğini verirseniz, güvenlik
yetkisini verirseniz, eğitim yetkisini verirseniz bunun adı
bölünmedir, ister bölge meclisi deyin
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Devamla)
ister yerel yönetimleri güçlendirme deyin, ne derseniz
deyin. Bunun farkında mısınız? Sizlere, özellikle sizlere
soruyorum, sizlerin içindeki vatansever milletvekillerine soruyorum.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım.
Önergeyi kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter
sayısı vardır.
6inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
7nci madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 444 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 7.
maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve
teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Ali Serindağ Ramis
Topal
Uşak Gaziantep Amasya
Uğur Bayraktutan Faik
Öztrak Kazım
Kurt
Artvin Tekirdağ Eskişehir
BAŞKAN
Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Eskişehir Milletvekili Sayın Kurt, buyurun.
KAZIM KURT
(Eskişehir) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 444
sıra sayılı Kanun Tasarısının 7nci maddesi
üzerine vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle bu
tasarının hazırlığı sırasında
Sayın Musa Çamla benim tarafımdan imzalanan (2/1293)
sayılı teklifin de Komisyonda dâhil edilmesi gerekirdi. Bu edilmemiştir,
bunu hatırlatmak istiyorum.
Şimdi,
getirilen 7nci madde ile hâkim ve savcıların terfileri,
yükselişleriyle ilgili esaslarda bir değişiklik
yapılması düşünülmekte ve geçmişte hâkimlerin,
savcıların iş üretmesi, karar üretmesi üzerine kurulu olan sistem
değiştirilmek suretiyle, iş üretmemek üzere, karar üretmemek
üzere, vatandaşları hukuki yolların dışındaki
alternatif yollara göndermek üzere yapılan çalışmaların
yükselmelerde dikkate alınacağına dair bir madde
getirilmektedir. Oysa esas olan, hukukun içinde çözümdür; esas olan, adliyenin
içinde çözümdür, yargılamanın içinde çözümdür ama ne hikmetse
yargılamaları hızlandırmak adına, hukuki düzenlemeleri
yapmak için düzenlediğimiz tüm yasalarda hukuk dışına
çıkan bir anlayışla hareket ediyoruz. Oysa, Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu, gerektiği zaman gerekli ilke
kararlarıyla bu düzenlemeleri yapmakta ve bu
düzenlemelere göre de terfileri çizmekteydi.
Şimdi,
getirilen düzenleme, hâkimin, savcının insanları hukuk
dışına yönlendirmesi hâlinde daha çok puan alması
esasına dayalı bir sistemdir ki bu asla kabul edilecek bir nokta
değildir. Zaten, esas olan Türkiyedeki uygulamaları da adliyeleri
kapatmak suretiyle ara bulucu, uzlaşmacı ya da ombudsman denilen
alternatif çözümcüler üzerine atmaya çalışmakla belki de ileride
yargının özelleştirilmesiyle ilgili bir çizgiyi tutturmaya
çalışmak istiyoruz ki bu çok doğru bir yaklaşım, çok
doğru bir tercih değildir. Burada hukuka, hakka ve adalete uygun
yargılamayı en hızlı, en adil nerede ve nasıl
yapacağımızı kestirmemiz gerekir. Bunun yolu da Türkiyede
adliyeleri kapatmakla değil, daha çok adliye açmakla, daha çok hizmeti
vatandaşın ayağına götürmekle söz konusu olur.
Eskişehirde,
şu anda, mevcut 12 ilçenin 8inde adliye yok. 4 tane ilçede adliye var ve
gerisi tamamıyla şehir merkezindeki adliyede çözülmek durumunda.
Bakanlığa, Sayın Bakana bir soru sorduk Eskişehirde
kapanan Seyitgazi, Mahmudiye ve Mihalgazi adliyelerinde şimdiye kadar
çıkmış olan uyuşmazlıkları nasıl çözdünüz, nasıl bir formül buldunuz, ne
kadarı Eskişehirdeki mahkemelere gidebildi? diye. Henüz yanıt
alabilmiş değilim, onun yanıtını da bu vesileyle
beklediğimi belirtmek isterim.
Türkiye,
gerçekten, adil ve hakka uygun bir yargılama sistemi gerçekleştirmek
istiyorsa bu paketleri çoğaltmakla değil, ciddi anlamda bir hukuk
reformunu tek başına ve düzgünce getirmekle bunu sağlayabilir. Her
torba yasada, her temel yasada çok farklı uygulamaları getirmek
suretiyle hukuku daha çok karmaşık, daha çok anlaşılmaz bir
hâle getirmenin hiç kimseye yararı yoktur ve olmayacaktır.
Nitekim, bu yasada
da hukukla, idare hukukuyla ilgili maddeleri düzenlerken bir de Ceza Kanununun
kanun dışı eğitimle ilgili maddesini getirmek suretiyle bu
suçu ortadan kaldıran bir anlayışla bir çizgi çiziyoruz. Bunun
da tamamen hukuka uymadığını ve bunun yanlış
olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünerek önergemize destek
vermenizi ve hiç değilse, hâkim ve savcı terfilerinin verecekleri
kararlara göre olması gerektiğini düşünüyor, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kurt.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım: Önergeyi kabul edenler
Kabul
etmeyenler
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Yok, Sayın Başkan. Sayın
Başkan, karar yeter sayısı yoktur.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Yine mi var? Noter getireceğim bir gün buraya, tespit
ettireceğim Sayın Başkan ya.
BAŞKAN
Elektronik cihazla oylama yapacağız.
İki dakika
süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Karar
yetersayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi 7nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
7nci madde
kabul edilmiştir.
8inci madde üzerinde
bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
444 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 8.
maddesinin ilk cümlesindeki kapsamında ibaresinin kaldırılarak
çerçevesinde ibaresinin eklenmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek
Akagün Yılmaz Faik
Öztrak Ali
Serindağ
Uşak Tekirdağ Gaziantep
Ramis
Topal Uğur
Bayraktutan Sena
Kaleli
Amasya Artvin Bursa
BAŞKAN Sayın
Komisyon?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) -
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Sayın Hükûmet?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Sayın Kaleli, Bursa Milletvekili.
Buyurun
Sayın Kaleli. (CHP sıralarından alkışlar)
SENA
KALELİ (Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz 444 sıra sayılı
Tasarının 8inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz
önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime
başlarken 8inci Cumhurbaşkanımız merhum Turgut Özalı
20nci ölüm yıl dönümünde ve Doktor Ersin Arslanı 1inci ölüm
yıl dönümünde rahmetle anıyorum. Ayrıca, köy enstitülerinin
73üncü kuruluş yıl dönümünü kutluyor, birçok ülkeye örnek olan,
üretirken öğreten, öğretirken üreten Anadoluya özgü modelin kaos
ortamındaki eğitim sistemine ışık tutmasını
diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, etik değerlerden, hukuktan, adaletten söz etmek kolay ama
uygulamak zordur. Tasarının 8inci maddesiyle Hâkimler ve
Savcılar Kanununda mali hakları düzenleyen 50nci maddeye bir
paragraf eklenmekte ve yurt dışında görevlendirmelerle ilgili
kira yardımı konusu düzenlenmektedir. Ancak, söz konusu adalet olunca
yalnızca yurt dışındakilerin değil ülke içinde görev
yapanların da mali haklar, güvenlik ve çalışma
koşullarının terazinin dengesini bozmayacak şekilde
hakkaniyetle gözetilmesi gerekir. Çünkü, Voltairein de dediği gibi
İnsanlığın en güzel görevi adalet
dağıtmasıdır. Ancak, yaşadıklarımız da
göstermiştir ki ne çıkartılan yasalar ne ismi saray olan
adliyeler ne de mali ve sosyal haklar adaleti ve yargı
bağımsızlığını sağlamaya yetmiyor.
Adaletin sağlanması için bunların yanında yargı
bağımsızlığına, temel hak ve özgürlüklere,
eşitliğe, hoşgörüye, vicdana ve ahlaka da ihtiyaç vardır.
Adaletin olmadığı yerde en ağır cezalar da uygulansa,
toplum bilinçli de olsa insanların yanlış yapmaktan
caydırılması çok zordur. İnsanoğlu güce,
gösterişe taptıkça adaleti kendisi ortadan kaldırmış
oluyor. Asıl niyetini kendinden ve ötekilerden saklayanlar, kendine itiraf
etmekten utanacak düşünce ve hedefleri olanlar çıkar peşinde
olanlarla ittifak kurar, çoğunluk elde ederler. Ne kadar çıkarcı
bir o kadar da bir şeylerin gereksinimi içinde iseniz aklınız
size birçok gerekçe hazırlar. Böylece, çoğunluk desteği herkesin
yeteneğini, yapacağını, ihtiyacını saptayacak
yetkiyi devralır. Kolay olan, sisteme dâhil olmaktır. En ilkel din ve
inanışlarda evrensel aklın
arınmışlığı vardır. Aklı bilmeyenin
vicdanı da, ahlakı da, adaleti de olamaz. Bu tür insanlar
plansız, danışma gereği görmeyen, çok bildiklerine inanan
hâlleriyle pratik çözümleri olduğuna ve çağı
yakaladıklarına kendilerini de, çevrelerini de kolayca
inandırır; doğayı, sistemi, adaleti dönüşü olmayan
yola sokarlar.
Objektivist
düşünür Ayn Rand bu durumu şöyle özetlemektedir: Herhangi bir
hükûmetin tek kozu suçluların tepesine binmektir. Bunun için de
uygulanamayan yasalar ve yönetmelikler çıkarılır. Ortada yeterli
sayıda suçlu ve suç yoksa o zaman onları yaratmak gerekir. O kadar
çok şeyi suç olarak ilan edersiniz ki insanların yasaları ihlal
etmeden yaşaması mümkün olamaz. Ama, çıkarılan yasalar
uyulamaz, uygulanamaz, nesnel olarak yorumlanamaz şeyler ise o zaman bir
ülke dolusu yasa ihlalcisi yaratırsınız. Ondan sonra da
yasayı istediğinize uygular, suçluluktan para ve güç kazanmaya
başlarsınız.
Ülkeyi kendine oy
verenden ibaret sayan anlayış bir tarafı
cezalandırırken diğer tarafı ödüllendirerek adaleti
sağlayamaz, iktidarınızı ve
hükümranlığınızı adaletsizliğinizle beslersiniz.
Sistem ve oyun budur. Ne yazık ki bu oyunu oynayamıyorsanız
çağın gerisinde kalmakla ve marjinallikle
suçlanırsınız. Yine de en doğru yol, bildiğiniz en
kısa yoldur. Adalet geç de olsa vardır, ilahi adalet de gününü
bekler.
Bu
düşüncelerle saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kaleli.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
8inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 8inci
madde kabul edilmiştir.
Saat 20.30a kadar
ara veriyorum.
Kapanma
Saati:19.40
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.36
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet
SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Mine
LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Mustafa HAMARAT (Ordu)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93üncü Birleşiminin
Beşinci Oturumunu açıyorum.
444 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, ikinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm 9 ila 15inci
maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde gruplar
adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ali İhsan Köktürk,
Zonguldak Milletvekili.
Sayın Köktürk, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA ALİ İHSAN
KÖKTÜRK (Zonguldak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz 444 sıra sayılı Yasa
Tasarısının ikinci bölümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, öncelikle, Türkiye Büyük Millet Meclisinden
çıkartacağımız yasaların hem Türkiye Cumhuriyeti
Anayasamıza hem de evrensel hukuk kurallarına uygun olması
gerekir. Ancak, görüştüğümüz yasa tasarısı, içeriği
itibarıyla hem Anayasamızın açık hükümlerine hem de
doğal hâkim ilkesi, kanuni hâkim ilkesi gibi evrensel hukuk ilkelerine
aykırılık oluşturmaktadır. Ayrıca, dördüncü
yargı reformu paketinde yer alması gereken ceza hukukuna yönelik
düzenlemelerin bu kanun tasarısında yer alması yasa yapma
tekniği açısından oldukça yanlıştır. Adalet
Komisyonunda Bakanlıkça izah edilemeyen böyle bir yöntem, bazı
konuların dördüncü yargı paketiyle birlikte
tartışılmasının önlenmesi ve kamuoyunun daha az
ilgilendiği bu yasa tasarısı içerisine yedirilerek kamuoyunun ilgisinden
ve gözünden kaçırılma iradesini açıkça ortaya koymaktadır.
Değerli
milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi, adil yargılamanın
temeli olan tabii hâkim ilkesinin kanunilik ve öncedenlik gibi iki temel
unsuru vardır. Kanunilik unsuru, mahkemelerin kuruluş, görev ve
yetkileri ile işleyiş ve yargılama usullerinin ancak kanunla
düzenlenebileceğini öngörür. Öncedenlik unsuru da mahkemelerin görev ve
yetkilerinin, işleyişinin, yargılama usullerinin kanunla
belirlenmesinin yanı sıra, bunun yargılanacak olan
uyuşmazlığın gerçekleşmesinden önce
yapılmış bulunmasını şart koşmaktadır.
İşte, bu temel ilkelerin yaşam bulmadığı
yargılama ve yargı yeri, yargının müdahaleye açık
olduğu ve yargıya olan güvenin sağlanamadığı bir
yargılama faaliyeti anlamına gelmektedir. Nitekim, bu anlamda,
Anayasamızın 37nci maddesi, kanuni hâkim güvencesini düzenleyerek,
ikinci fıkrasında, bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden
başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı
yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamayacağını
açıkça vurgulamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, maalesef, Anayasamızda evrensel hukuk kurallarıyla
güvence altına alınmasına rağmen tabii hâkim ilkesinin
örselendiği, ağır mağduriyet yaratan fiilî
uygulamaları yakın bir süreçte sıkça gördük. Özellikle
Sayın Başbakanın savcısı olduğu davalarda ve
siyasal iktidarla yakın bağlantı bulunan davalarda tabii hâkim
ilkesinin nasıl bir çırpıda yok edildiğine
tanıklık ettik. Balyoz davasına bakacak 3 kişilik hâkim
heyeti başkanının ilk duruşmadan sadece ve sadece kırk
sekiz saat önce görevden alınmasını ve başka bir ile,
başka bir mahkemeye geçici görevli alınması gibi pek çok
örneği canlı olarak yaşadık. Maalesef, şimdi de bu
tasarıyla, ceza yargılamasında gördüğümüz bu fiilî
uygulamaları hukuk yargılamalarında da kalıcı hâle
dönüştüren, özel hukukta da tıpkı ceza hukukunda olduğu
gibi, Silivri hukukunda olduğu gibi, Silivri mahkemelerinde olduğu
gibi, özel yetkili mahkemeler yaratan düzenlemeleri görüyoruz. Çünkü
tasarının 10uncu maddesindeki İşlerin yoğunluğu
ve niteliği dikkate alınarak, daireler arasındaki iş
dağılımı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
tarafından belirlenebilir. ve tasarının 11inci maddesindeki
Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından mahkemeler arasındaki
iş dağılımına ilişkin olarak karar verilir.
şeklindeki düzenlemeler, AKP iktidarı ile birlikte zaten
kâğıt üzerinde kalan tabii hâkim ilkesini ve bunu güvence altına
alan Anayasamızın 2nci ve 37nci maddelerini açık bir
şekilde ihlal eder mahiyettedir.
Değerli
milletvekilleri, yine hiç alakası olmadığı hâlde hukuk
usulüne yönelik bu tasarı içerisinde yer verilen tasarının
13üncü maddesiyle de Türk Ceza Kanununun 263üncü maddesi yürürlükten
kaldırılmaktadır. Daha açık bir ifadeyle, AKP döneminde
2005 yılı değişikliğiyle zaten cezası indirilen, kanuna
aykırı olarak eğitim kurumu açan ve işletenlerin hapis ve
adli para cezasıyla cezalandırılacakları hükmü Türk Ceza
Kanunundan çıkarılmaktadır. Bu hâliyle hem geçmişe hem de
geleceğe yönelik önemli sonuçlar doğurmakta, Anayasamızın
10uncu maddesindeki eşitlik ilkesinin açık hükmüne rağmen
kısmi, örtülü bir af düzenlemesi getirilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, 263üncü maddenin Türk Ceza Kanunundan
çıkartılması açıkça yasaya aykırı eğitim
kurumu açılmasının özendirilmesidir. Oysaki eğitim,
hepimizin takdir edeceği üzere, tüm
başarılarımızın ve ulusal bütünlüğümüzün
temelini, altyapısını ve kaynağını
oluşturmaktadır. Sayın Sezerin de ifade ettiği gibi,
demokrasiyi ve çağdaş değerleri özümsemiş, cumhuriyetimizin
temel niteliklerini benimsemiş, her türlü dogmadan uzak kalıp
sorgulayabilen, özgür düşünceli bir gençlik yetiştirmenin ve
ulusumuzun aydınlık geleceğini sağlamanın temel
koşulu bu amaçlara odaklanmış eğitim kurumları ve
eğitim personeline sahip olmaktır. Bu nedenle, eğitimin
cumhuriyet değerlerine aykırı yönlere
saptırılmasını önlemek amacıyla
Anayasamızın 42nci maddesinde eğitim ve öğretimin Atatürk
ilke ve devrimleri doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim
esaslarına göre, devletin denetim ve gözetimi altında
bulundurulması öngörülmüş, bu esaslara aykırı eğitim
ve öğretim yerleri açılamayacağı açıkça
belirtilmiştir. Tüm bunlara karşın, 263üncü maddenin
kaldırılmasıyla atılan bu adım, laiklik ve
eğitimin birliği ilkelerine, Anayasamızın 2, 4, 42nci
maddelerinin açık hükümlerine ve Anayasamızın 174üncü
maddesiyle güvence altına alınan devrim kanunlarına açıkça
aykırılık oluşturmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, devlet, yasaya aykırı eğitim
kurumlarının açılmasını özendirmek değil,
yapacağı düzenlemelerle daha başından önlemek
zorundadır. Devletin görevi, yasaya aykırı eğitim
kurumlarını yaşatmak değil, temelli olarak ortadan
kaldırmak olmalıdır. Bu görevler başta yasama ve yürütme
organları olmak üzere tüm devlet organlarının asli
yükümlülüğüdür.
Bütün
bu nedenlerle, sonuç olarak, 263üncü maddenin Türk Ceza Kanunu
kapsamından çıkartılması, cumhuriyet
aydınlanmasının temeli olan eğitim düzenini 4+4+4 gibi bir
gudubetle değiştiren; Büyük Önderimizin tişörtleriyle, Büyük
Önderimizin kaşkolları ve rozetleriyle okullarımıza,
Türkiye Büyük Millet Meclisine girilmesini yasaklayan; Türkiye Cumhuriyetini
bankaların, bakanlıkların isimlerinin önünden kaldıran; yüz
yıllık cumhuriyet dönemini bir inkâr ve asimilasyon dönemi olarak
nitelendiren; binlerce insanın katili terör örgütü liderlerini ülkemizin
yeni kurtarıcısı ve yeni bir umudu olarak yansıtan; ulus
birliğimizle ve cumhuriyetimizin tüm kazanımlarıyla açıktan
bir hesaplaşma içerisine giren iktidar anlayışının ve
bu anlayışı taşeron olarak kullanan küresel güçlerin açık
bir hamlesidir.
Bizler adım
adım, birer birer ve planlı olarak yapılan bu hamleleri çok
açık ve net olarak görüyoruz. Ancak, bu hamlelerin, atılan bu
adımların arkasındaki güçler kim ve ne olursa olsun hedeflenen
amaca ulaşılmasına müsaade etmeyeceğimizi, cumhuriyetin
kazanımlarını ne pahasına olursa olsun
koruyacağımızı ve Büyük Önderimizin devrimlerine her zaman
bağlı kalacağımızı bir kez daha
haykırıyoruz.
Ben, bu duygu ve
düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Köktürk.
Şimdi,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Elâzığ Milletvekili
Sayın Enver Erdem.
Sayın Erdem,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ENVER ERDEM (Elâzığ) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının ikinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, getirilen bu tasarıyla, Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanununda, idari yargı teşkilatını düzenleyen kanunda,
Hâkimler ve Savcılar Kanununda, adli yargı
teşkilatını düzenleyen kanunda, Türk Ceza Kanununda, 1136
sayılı Kanun ile 3568 sayılı kanunda değişiklik
yapılmakta ve yurt dışında görevlendirilecek hâkimlerin
özlük haklarına ilişkin düzenlemeleri kapsamaktadır. Getirilen
bu düzenlemede, yine, yargının esas sorunları maalesef
unutulmuştur. Uzun tutukluluk sürelerinin önlenmesi, yargının
iş yükünün azaltılması, adli kolluk teşkilatının
kurulması, hâkimlerde uygulama birliğinin sağlanması,
yargıç ve mahkeme sayısının artırılması gibi
hususları bu düzenlemenin kapsamadığı ortadadır.
Değerli
milletvekilleri, Hukuk Muhakemeleri Kanununda sulh, ara buluculuk ve tahkim
müesseseleriyle yargının ağır iş yükünün
azaltılamayacağını, bu müesseseleri yargının
sorunlarının çözümü için reçete olarak sunup Meclisin gündemine
getirdiğinizde ifade etmiştik. Şimdi de bu müesseselerin
çalışmadığını görünce böyle bir düzenlemeye
ihtiyaç duyuyorsunuz. Hâkimlere, tamamen yargının içinde olmayan
müesseselerde yargının sorunlarını çözdürerek terfilerinde
avantaj sağlayalım. mı diyorsunuz? Hâkimler eliyle,
yargıyı, yargı dışı müesseselere teslim
ediyorsunuz.
Hukuk
güvenliği ve istikrarının toplumun adalete olan
inancını koruması açısından önemli olduğunu
elbette biliyoruz. Bu açıdan bakıldığı zaman, bu torba
kanunda, yasa değişikliğine gerek olmayan bazı
düzenlemelerin yapıldığı da görülmektedir.
Tasarının
1inci maddesinde, Yargıtayın bir dairesinin yetkisinde bulunan
yargısal denetimin Yargıtay Genel Kuruluna devredilmesi
öngörülmektedir. Yargıtay Genel Kurulu -zaten var olan- içtihadı
birleştirme kararı alabildiği hâlde, benzer bir yetkinin yasayla
Yargıtay Genel Kuruluna verilme çabası gereksiz bir düzenleme
olacaktır.
Yine,
tasarının 3üncü maddesi idare ve vergi mahkemeleri arasında
iş bölümünü düzenlemektedir. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
mahkemeler arasında yetki düzenlemesini yapabildiği hâlde, bu hususun
da yasa maddesiyle düzenlenmesi gereksiz bir işlem olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, tasarının en önemli maddelerinden birisi hiç
şüphesiz ki 13üncü maddesidir. Bu madde, Türk Ceza Kanununun 263üncü
maddesini yürürlükten kaldırmaktadır. 263üncü madde neyi düzenliyor?
Kanuna aykırı eğitim kurumları açanlar, işletenler üç
aydan bir yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.
deniyordu. Bu maddenin kaldırılması Anayasanın 42nci
maddesindeki Eğitim ve öğretimin Atatürk ilke ve
inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim
esaslarına göre devletin denetim ve gözetimi altında
yapılır. O esaslara aykırı eğitim ve öğretim
yerleri açılamaz. hükmüne aykırılık teşkil edecektir.
Kanuna aykırı eğitim kurumu açılamaz. hükmü
kaldırılarak zımnen kanuna aykırı eğitim
kurumlarının açılması mı istenmektedir? Kanuna
aykırı eğitim kurumlarının önündeki engeller
kaldırılarak terör örgütünün kontrolünde okullar mı
açılacaktır? Yoksa bunların da mı sözü verilmiştir?
Yine, Anayasanın 42nci maddesinin sekizinci fıkrası Türkçeden
başka hiçbir dil eğitim ve öğretim kurumlarında Türk
vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez.
hükmü aşılmak için mi bu madde kaldırılmaktadır?
Eğer, yok, bu
belirttiğimiz gerekçeler dışında bir gerekçesi varsa
iktidar milletvekillerinin bunu net olarak burada ortaya koyması
gerekecektir. Bu maddelerin kaldırılmak istenmesi AKP Hükûmetinin
İmralı canisine vermiş oldukları taahhütler arasındaki
yeni anayasa yapılıncaya kadar ana dilde eğitim sözü,
Anayasanın 42nci maddesinin yaptırımsız hâle getirilerek
ve içi boşaltılarak hayata geçirilmesi olarak mı görülmektedir?
Değerli
milletvekilleri, teröristbaşı ile gizli müzakereler devam ediyor,
talimatları yasalaşıyor, yasalaştırılıyor,
her kanunda birer ikişer bu düzenlemeler milletimizin birlik ve
beraberliğine ve kardeşliğine birer hançer gibi indiriliyor.
Geçtiğimiz hafta, terörist örgütün propaganda yapmasının
önündeki engelleri kaldırarak propaganda yapabilmesini mümkün hâle
getirdiniz. Terörü ve terörist örgütün söylediklerini yasal bir zemine oturtup
terör örgütünü kan, ölüm, bela çağrıştıran bir kavram
olmaktan çıkartıp terörün milletimiz tarafından biraz daha
içselleştirilmesini sağladınız.
Yaptığınız bu düzenleme ile terörü cebirli ve cebirsiz diye
ikiye ayırdınız. Bu düzenleme ile ülkemizde yapılan
psikolojik harekâtın başarıya ulaşmasını
sağladınız.
Sonuç olarak:
Bölücülük propagandasını serbest bıraktınız.
PKKyı meşru bir siyasal parti yaptınız. Siyasal Kürtçülük
politikasının geliştirilmesinin önünü iyice açtınız.
Bölünme ve parçalanma yolunda ileri bir adım daha attınız.
Son günlerde en
çok tartışılan ve en çok sorulan sorulardan birisi: PKK ile
yaptığınız pazarlıklarda ve İmralı canisine
verdiğiniz sözlerde masada hangi taahhütler var
açıklayınız. deniyor, siz de cevap veriyorsunuz: Pazarlık
yok, taviz yok.
Evet, masada fazla
bir şey kalmadı, İmralı canisinin ve bölücü örgütün her
istediğini hayata geçirdiniz, hayata geçirmediğiniz yalnızca iki
husus kaldı; bunlardan birincisi, teröristbaşının serbest bırakılması;
ikincisi, bölücü örgüt
elebaşlarının öz savunma gücü olarak büyükşehir belediyesi
düzenlemesi çerçevesinde istihdamını
sağlamak. Bu iki talep dışında terörist örgütün ve
bebek katilinin talebi kalmadı. Bundan sonra, bundan daha ilerisi olsa
olsa sizinle terörist örgüt arasında jest ve mest denklemine uygun düşecek
düzenlemeler olacaktır. Bir de Anayasaya aykırı
yaptığınız bu düzenlemeleri yeni anayasaya sokarak işi
neticelendirmek istiyorsunuz.
Bakınız,
bebek katili, Kandil, BDP ne istediler, sizler neler yaptınız:
Birinci talepleri, Kürtçenin ikinci resmî dil olması ve ana dilde
eğitim hakkıydı.
Siz neler
yaptınız: TRT Şeşi
kurarak Kürtçe yayınları başlattınız. 4+4+4
düzenlemesinde Kürtçenin seçmeli dil
olmasını da gerçekleştirdiniz. Ana dilde savunma adı
altında kanuni düzenleme yaptınız, dünyaya da kendinizi rezil
ederek bunu yaptınız. Yasa dışı eğitim
kurumları açmayı suç olmaktan çıkarıyorsunuz. Kürtçe, kamu
hizmetlerinden istifade düzenlemesini de getiriyoruz. diyorsunuz. Resmî
belgelerde, tabelalarda Kürtçe kullanılmasına müsaade ettiniz.
Peki, ben
soruyorum, bu yaptığınız düzenlemelerle, Anayasaya
koysanız da koymasanız da Kürtçeyi ikinci resmî dil
yaptınız mı, yapmadınız mı?
İkinci
talepleri: Özerklik, federasyon, olmazsa güçlendirilmiş yerel yönetimler
istiyoruz. dediler. Siz ne yaptınız? Adına Büyükşehir
Yasası dediğimiz idari federalizmin önünü açacak, merkezî yönetimin
denetimini ortadan kaldıracak bütünşehir yasasını hayata
geçirdiniz. Başbakan valilerin seçimle iş başına
getirebileceğini ve idari federalizmin gerçekleştirilmesi gerektiğini
savunmuyor mu değerli milletvekilleri?
Üçüncü talepleri:
Akil insanlar heyetini istiyoruz. dediler. Akil insanlar heyetini
kurmadınız mı?
Dördüncü
talepleri: Hakikatleri araştırma komisyonu istiyoruz. dediler. Onu
da Meclise getirmediniz mi?
Beşinci
talepleri: Terör örgütünün propaganda yapmasını serbest
bırakın. dediler. Getirmediniz mi?
Daha başka ne
yapabilirsiniz ki değerli milletvekilleri?
Değerli AKP
milletvekilleri, ben bu yanlışlardan bir an önce dönmeniz
dileğiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Erdem.
Gruplar adına
üçüncü konuşmacı Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Bülent Turan, İstanbul Milletvekili.
Sayın Turan,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA BÜLENT TURAN (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu
Tasarısı ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının ikinci bölümü üzerinde grubumuz
adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmet
olduğu 2002 yılından bugüne kadar elinden geldiğince
isminin hakkını vermek için gece gündüz çalışarak, bütün
ekibiyle beraber gayret ederek
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sen yoktun Bülent, sen yoktun! Sen daha
yenisin, sen yoktun!
BÜLENT TURAN
(Devamla)
Adalet Bakanlığının tümüyle beraber, ekibiyle
beraber gayret ederek, çok ciddi anlamda, demokrasimiz adına adımlar
attığını her şeyden önce milletimiz takdir etmekte.
Ve yine, çok
kısa olarak bu düzenlemelere baktığımızda, 2002
yılında 1 milyar civarında olan adalet hizmetlerinin son
düzenlemede 5 milyarın üzerinde bir rakama tekabül ettiği, 2002
yılında bodrum katlar diye ifade edilen yerlerde mahkemelerin
olduğu bir Türkiye'de artık 150den fazla adalet sarayı diye
ifade edilen çok özel mekânlarda yargılamaların
yapıldığı, hâkim ve savcıların
sayısının yüzde 34 oranında arttığı, Adalet
Bakanlığı personelinin ise yüzde 78 oranında
arttığı bir gerçek. Tabii ki bunlar bizim fiziki anlamda
yaptığımız çalışmalar.
Bununla
sınırlı kalmadık, yine dönüp arkaya
baktığımızda, ülkemizin hukuk sisteminde belki hayal diye
gerçekleştirdiğimiz devlet güvenlik mahkemesinin
kaldırılmasından tutun da
adli sicil kayıtlarının kaldırılıp bu yetkinin
kaymakamlara verilmesine kadar, alternatif uyuşmazlık
imkânlarından Kamu Denetçiliği Kurumunun kurulmasına kadar,
yargılamanın uzaması hâlinde tazminat imkânı verilmesinden
tutun da Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru imkânının
sağlanmasına kadar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
standartlarında bir yargılama için daha geçen hafta birçoğumuzun
desteğiyle burada geçen dördüncü yargı paketine kadar birçok temel
konuda düzenlemeler yapıldı.
Bunun da
dışında, yine geçtiğimiz dönemlerde, Türk Ceza Kanunu gibi,
Ticaret Kanunu gibi, Borçlar Kanunu
gibi, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu
gibi birçok alanda çok ciddi temel kanunların düzenlendiğini, bununla
ilgili barolarımızın, avukatlarımızın,
kısmen muhalefet partilerimizin destek olduğunu büyük bir keyifle
gördük çünkü Adalet ve Kalkınma Partisinin adında olduğu gibi
adalet bizim değişmezlerimizden, vazgeçilmezlerimizden.
Çok Değerli
Başkan, kıymetli milletvekili arkadaşlarım; bugün
görüştüğümüz kanun tasarına ne getiriyor diye
baktığımızda, öncelikle bazı pratik önlemlerin
alındığını görüyoruz.
Baktığımızda, Yargıtay dava dairelerinin aynı
davada, aynı dosyada, dosyanın değişmemesine rağmen,
farklı kararların çıkmasının engellenmesi için
bazı önemli düzenlemeler olduğunu görüyoruz. Avukatların,
serbest mali müşavirlerin, muhasebecilerin büro açmasının
önündeki engellerin kaldırılarak şu anki mevcut düzenlemenin
devam ettirildiğini görüyoruz. Mahkemelerin ve hâkimlerin dava
konularına göre ihtisaslaşmasının önünün
açıldığını, bu konuda bir imkân verildiğini
görüyoruz. Hâkim ve savcılarımızın değerlendirmeleri
yapılırken daha önceki zamanlarda gündemimizde olan Arabuluculuk
Kanunu Tasarısının hakkını verip vermediklerine
bakıyoruz. Yurt dışında görev yapan hâkimlerimizin ve
savcılarımızın kira yardımından istifade etmesi
imkânının önünü açıyoruz ve yine Adalet
Bakanlığımızın ve
Danıştayımızın ihtiyaçları göz önünde
bulundurularak 5 bin adet zabıt kâtibinin ve 60 kadar da tetkik hâkim
kadrosunun sağlandığını görüyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarıyla ilgili muhalefet
partisi milletvekili arkadaşlarımızın daha çok hangi konuyu
öne çıkardığına, hangi konuya muhalefet ettiğine
baktığımızda, az önce de dinledik, Türk Ceza Kanununun
263üncü maddesinin kaldırılması yani tasarıdaki 13üncü
maddenin, bir diğer ifadeyle kanuna aykırı eğitim kurumu
kurulmasındaki hapis cezasının
kaldırılmasının bir sorun olarak önümüze konulduğunu
gördük. Değerli arkadaşlarım, öncelikle içiniz ferah olsun diye,
rahatlayın diye bir şey ifade etmek istiyorum: Kaldırılan
hapis cezası üç aylık alt sınırı olan bir hapis
cezası yani çok fazla yaptırımı olan, çok fazla korkulacak
bir şey değil. Üç aylık bir hapis cezasının
kaldırılmasıyla ne ifade ettiğiniz gibi cumhuriyet
yıkılır, ne ifade ettiğiniz gibi Tevhid-i Tedrisat yok
olur. Kaldı ki siyasetin esası millete güvendir, millete güvenmek
zorundayız değerli arkadaşlar. Üç aylık ceza
kaldırıldı, hurra, herkes gitti, kaçak eğitim
okullarında, kaçak kurslarda çocuğunu okula başlattı. Böyle
bir Türkiye yok artık arkadaşlar. Artık, bu ülkenin
evlatları yurt dışında masterı, doktorayı
zorlayan, yurt içinde her türlü üniversite imkânını zorlayan, her
türlü gelişmiş teknolojiyi takip eden farklı insanlar hâline
geldi. Artık, tek parti yıllarında olduğu gibi, dar
bakış açısıyla kapalı eğitim kurumları falan
Böyle bir şey yok arkadaşlar. Bu ülkenin esasları, bu milletin
evlatları artık geleceği planlıyor; değişen bir
Türkiye var, değişik bir vizyon var karşımızda.
Bir diğer
husus, yine altını çizmek isterim: Hangi terör örgütü, hangi kaçak
Kuran kursu yöneticisi, sizin ifadenizle, hangi tarikat yöneticisi üç
aylık bir hapis cezasından korkarak bundan vazgeçer? Bunun bir
yaptırımı yok arkadaşlar. Üç aylık
yaptırımın hangi para cezasına dönüştürüldüğünü
sizler daha iyi biliyorsunuz. Yine bir şey: İnsani olmayan bir infaz
sistemidir." demiyor musunuz siz hapis için? Bakınız, bizler bu
konudaki hapsi kaldırdığımız zaman asla bu
cezasız kalacak, her taraf buna ilişkin birtakım kurslara
bağlı kalacak falan değil. 10 binin üzerinde eğitim kursu
olmasına rağmen, kaldı ki, açılan dava sayısı 28
Şubattan bugüne belli zaten. O yüzden çok fazla bir sorun, çok fazla
problem yok değerli arkadaşlarım. Kaldı ki, imara
aykırı bir şey varsa belediye gerekeni yapacaktır.
Kaldı ki, eğitim içerisinde Terörle Mücadele Yasasına
aykırı bir şey varsa TMK gereğince savcı gereğini
yapacaktır. Kaldı ki, Türk Ceza Kanunu açısından bir
problem varsa savcı gereğini yapacaktır. Kaldı ki, haberiniz
olmayabilir, ifade etmek isterim -Vaktim yok diye ayrıntıya
girmeyeceğim- Özel Eğitim Kurumları Kanunu var, önümde metin var,
bu Kanunun 7nci maddesi kapatma cezası öngörmekte. Bizim derdimiz
bağcıyı dövmek mi, üzüm yemek mi? Eğer siz eğitim
kurumlarını kanuna aykırı ifade ediyorsanız, bununla
ilgili zaten kapatma yetkisi var kanunumuzda. Devam ediyorum, Millî Eğitim
Temel Kanunu var; aynı şekilde burada da kapatma cezası var,
idari para cezası var, hapisten başka her şey var. Bu kadar
hapis meraklısı olmanız, Silivriden başka herkese hapis
cezası öngörmeniz anlaşılır gibi değil. İdari
para cezası var, bir daha söylüyorum, bunun dışında kapatma
cezası var, bunu söylemek istiyorum. O yüzden, çok fazla boşa kürek
çektiğinizi düşünüyorum.
Daha önemlisi
değerli arkadaşlarım, bir konuyu daha ifade etmek isterim: Bu
kanun, 2004 yılında cezası indirilen bir kanun. Bu kanunun
cezası indirildiğinde hemen muhalefet partisi mensubu
arkadaşlarımız -ki hangisi olduğunu biliyorsunuz-
koşarak gitmişler Anayasa Mahkemesine, bunun Anayasaya
aykırı olduğunu, bu cezaların indirilmemesini
söylemişler. Anayasa Mahkemesi bu konuyu incelemiş, 2005te bir karar
vermiş ve demiş ki, aynen söylediğimiz gibi bu talebin zaten
Anayasanın 2, 5, 11, 41 ve 174üncü maddelerine aykırı
olduğunu, söylemişler Düzenlemede hapisten başka birçok ceza,
birçok yaptırım var zaten. demişler ve makul bir düzenleme
olduğunu ifade etmişler.
Haydar Bey, bir
ifadede bulunuyoruz, bir kanun çıkarıyoruz. Anayasa Mahkemesine
götürüyorsunuz. Anayasa Mahkemesi de bir hukuk dersi veriyor. Aradan birkaç
sene geçiyor, aynı konuyu bir daha tartışıyorsunuz. Bir
fıkra anlatıyoruz, iki gün sonra gülüyorsunuz. Yapmayın Allah
aşkına artık! O yüzden, iki gün sonra gülmek değil, gelin, bugünü
beraber yakalayın, bu kanuna destek olun. Burada olağanüstü bir durum
yok değerli arkadaşlarım.
Bir diğer
meseleye baktığımızda: Geçtiğimiz on yılda hayata
geçirilen düzenlemeler gibi bu kanunun da, bu tasarının da ülkemiz
demokrasisi açısından, insan hakları açısından,
hızlı hukuk yargılama açısından bir adım
olduğunu, yetmeyeceğini ama devam edeceğini ifade etmek
istiyorum. Bu vesileyle, avukatlarımızın büro açmasındaki
imkânların tekrar sağlanması, yurt dışında görev
yapan hâkimlerimizin bazı sıkıntılarının
giderilmesi, hâkimlerimizin ve mahkemelerimizin ihtisaslaşması için
bazı imkânların sağlanması, temyiz aşamasında
meydana gelebilecek karar çelişkilerinin ortadan
kaldırılması, bu ve benzeri birtakım düzenlemelerin
yapılması demokrasimiz açısından bir adımdır,
tekrar bir imkândır.
Ben, bununla ilgili
makul, önyargısız bir bakış acısının ortaya
konulduğunda Adalet Komisyonu üyesi CHPli
arkadaşlarımızın da MHPli
arkadaşlarımızın da bu konuya destek olacağını
düşünüyor; bu vesileyle kanunun ülkemiz demokrasisi açısından,
hızlı hukuk yargılaması açısından bir katkı
sağlamasını ümit ediyor; bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla
selamlıyor, iyi akşamlar diliyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Turan.
Gruplar adına
konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi,
şahısları adına Nevşehir Milletvekili Sayın Murat
Göktürk.
Sayın
Göktürk, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MURAT GÖKTÜRK
(Nevşehir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 444
sıra sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısının ikinci bölümü hakkında şahsım
adına söz almış bulunmaktayım. Değerli heyetinizi ve
aziz milletimi saygılarımla selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce 8inci Cumhurbaşkanımız rahmetli Turgut
Özalı 20nci ölüm yıl dönümünde rahmetle anıyor, Cenab-ı
Allahtan rahmet diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, tasarıyla birçok konuda yeni düzenlemeler
getirilmektedir. Bunlardan birincisi: Davanın esastan reddi veya kabulü
hâlinde, bozmaya uyulmasına rağmen, önceki bozmayı ortadan
kaldıracak şekilde yerel mahkeme kararının yeniden
bozulması hâlinde temyiz incelemesinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
tarafından yapılmasıdır. Bu, gerçekten önemli bir
düzenlemedir. Hak kutsaldır, yüzde 1 bile olsa hak kaybına sebebiyet
verecek bir duruma tahammül etmek mümkün değildir. Yargılama yaparken
Yargıtay dairesi tarafından herhangi bir şekilde hak
kaybına sebep olacak ve yukarıda belirttiğimiz bir durumun
ortaya çıkması hâlinde verilen kararın Hukuk Genel Kurulu
tarafından incelenmesi ve oluşabilecek hak
kayıplarının, hataların aynı zamanda, ortadan
kaldırılması bu şekilde sağlanmış
olacaktır.
Burada endişe
duyulan bir husus usuli müktesep hak ile maddi hukukun
araştırılması noktasında odaklanmaktadır. Önemli
olan, maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır yani usul
önemlidir hukukta ama maddi gerçek hukukta usule tercih edilmemelidir, birinci
öncelik maddi gerçeğin ortaya çıkarılması
olmalıdır.
Yine
tasarıyla, avukatların ve serbest muhasebeci, mali müşavirler ve
yeminli mali müşavirlerin Kat Mülkiyeti Kanununa göre mesken olarak
görünen yerlerde büro açabilmesine imkân sağlanmıştır.
Bilindiği gibi 6111 sayılı Yasayla, geçici maddeyle bu husus
düzenlenmiş ama bunun süresi dolduğu için meslektaşlarımızdan
ve muhasebecilerden bu hususta bir talep gelmiş, bu talep bu şekliyle
karşılanmış ve sorun giderilmiş olmaktadır.
Aynı
yargı çevresinde birden fazla idare ve vergi mahkemesinin faaliyet
gösterdiği durumlarda özel kanunlarda başkaca hüküm
bulunmadığı takdirde uzmanlaşmanın
sağlanması amacıyla, işlerin yoğunluğu ve
niteliği dikkate alınarak mahkemeler arasındaki iş
bölümünün Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından
yapılmasına ilişkin düzenleme getirilmektedir. Bu durum, biraz
önceki hatiplerin söylediği gibi Anayasanın 2 ve 38inci maddesine
ve tabii hâkim kuralına aykırı değildir; zira bunlar,
Anayasaya göre kurulmuş olan idare ve vergi mahkemeleri arasındaki
iş bölümünü düzenlemektedir. Kaldı ki Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu, bu düzenlemeyle yeni mahkemeler kurmamaktadır, sadece
işin niteliği, yoğunluğu ve uzmanlık gerektirecek
durumlardaki karışıklığı ortadan kaldırmak
için böyle bir düzenlemeye ihtiyaç olmuştur. Kanaatimizce yerinde bir
düzenlemedir.
Birinci
sınıf hâkim ve savcıların
çalışmalarının değerlendirilmesinde alternatif
uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin uygulamasına ilişkin
çalışmaları da değerlendirmede ölçüt olarak
getirilmektedir. Bu durum da daha Meclisten birkaç ay önce
çıkarmış olduğumuz Arabuluculuk Kanununa uygun, paralel
bir düzenlemedir. Arabuluculuk Kanununda hangi hususların ara
buluculuğa konu olabileceği açıkça belirtilmişti. Burada
kamu düzenine aykırı olmayan ve yine tarafların serbestçe
üzerinde karar alabilecekleri hususlarda ara buluculuğa gidebilecektir.
Önemli olan mahkemelerinin yükünün azaltılması olduğuna göre bu
şekilde dava mahkemeye intikal etmeden önlenmiş olması önemli
bir yaklaşım şeklidir.
Yine Türk Ceza
Kanununun 263üncü maddesinin kaldırılmasına ilişkin,
benden önceki konuşmacı zaten ayrıntılı bir
şekilde izah etti, bunda endişelenecek ya da korkacak bir durum söz
konusu değildir. Bu özel eğitim kanunlarıyla 3üncü ve 7nci
maddesinde çok ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir.
Bu, cezanın kaldırılacağı, yarın hemen yasaya
aykırı onlarca özel eğitim kurumu açılacağı
anlamına kesinlikle gelmez.
Yapılan düzenlemelerin
yerinde ve vatandaşımızın ihtiyaçlarına uygun
olduğunu düşünüyor, yüce Meclisi ve aziz milletimizi
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Çok
teşekkür ederim Sayın Göktürk.
Şimdi,
şahsı adına Mersin Milletvekili Sayın Mehmet
Şandır.
Sayın
Şandır buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Tabii, bu kanunun 2nci bölümünde
şahsı adına beş dakikalık bir konuşma için
huzurlarınızdayım. Öncelikle şunu ifade ediyorum:
Aranızda çok sayıda hukukçu var; Sayın Bakan hukukçu, Sayın
Komisyon Başkanımız hukukçu. Ama burası Türkiye Büyük
Millet Meclisi, burası yasama yapar; yasamanın bir kalitesi, bir
kuralı, bir standardı olması lazım. Şimdi, bu Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ibaresinin
Sayın İyimayanın da içine sinmediği
kanısındayım. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu gibi Türk hukuk
sisteminin, yargı sistemini çok devasa, çok temel bir konusunda
değişiklik yapıyorsunuz ama onun peşine Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun diye bir
ibare ekliyorsunuz, içerisini torbaya döndürüp her şeyi oraya
atıyorsunuz.
Değerli
arkadaşlar, burası hukuk kuran bir müessese, hukuk kurulurken hukuka
uygun hukuk kurmak lazım. Yani çok gereklidir, yargılama için,
Türkiye'nin yönetimi için, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi için böyle
bir düzenleme çok gereklidir ama bu gerekliliği bu türde
sulandırmanın gerekçesini anlamak mümkün değil. Şimdi,
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda değişiklik yapıyorsunuz,
yanı başında Türk Ceza Kanununda da değişiklik
yapıyorsunuz. Hâlbuki üç gün önce Türk Ceza Kanununda
değişiklik yapan bir yargı paketini de görüştük.
Dolayısıyla,
öncelikle bunu hatırlatmak istiyorum yani yaptığımız
iş müesses bir iş değil, işini bilen, devleti bilen
Sayın Bakan dün burada çok anlamlı laflar söyledi yani Biz Türk
yargı sisteminde strateji belgemizi hazırladık, 2009da ilan
ettik. Ne zaman, neyi yapacağımızı biliyoruz. Burada
çelişiyorsunuz Sayın Bakan yani Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda
Türk Ceza Kanununu değiştiriyorsunuz. Yargı, içinizdeki
avukatların dikkatine sunarım, böyle olmaz.
İkinci husus:
Değerli arkadaşlar, hukuku hukuka uygun değiştireceksiniz.
Bakın, Anayasanın 38inci maddesinde diyor ki: Hiç kimse,
yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine
getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz.
Alıkoyuyor muyuz, koymuyor muyuz? Koyuyoruz. Söylemek istediğimi
Sayın Bakan anladı.
Bu taahhüdü ihlal
konusu değerli arkadaşlar, bugün bir toplumsal soruna
dönüşmüştür. İnsanlar sebebi kendine ait veya işte,
şartlara ait, iç ve dış şartlara ait birtakım
sebeplerden dolayı taahhüdünü yerine getiremiyor, doğrudan içeriye
atıyoruz adamı. Nasıl taahhüdünü yerine getirsin?
Dolayısıyla buna bir çözüm üretilmesi gerektiğini ısrarla
söylüyoruz. Yani taahhüdü ihlal suçundan dolayı insanların üç ay içeriye
atılmasının doğru olmadığını, adaleti
temin etmediğini, bunun adalet duygusunu geliştirmediğini,
toplumsal barışa, huzura, devlete güveni
sarstığını ısrarla söylüyoruz. Buna bir düzenleme
getirelim. Zaten getirdiğiniz kanun torba kanun. Burada her şey var;
Avukatlık Kanununda değişiklik yapıyorsunuz, Türk Ceza
Kanununda değişiklik yapıyorsunuz. E, şimdi bir
değişiklik bekleyen ve bizi izleyen, bizi dinleyen
insanlarımızın bu beklentisine bir cevap verelim. Bir önerge
hazırladık, dedik ki: Gelin, eğer taahhüdünün dörtte 1ini
yatırıyorsa tutukluluk hâli kalksın, çıksın, adam
taahhüdünü yerine getirebilmek için bir gayretin içerisine girsin. Bunu bir
önceki yargı paketinde dile getirdik, dediniz ki: Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununda getiriniz. Şimdi getiriyoruz, diyorsunuz ki:
Daha sonra çıkartacağımız bir kanunda
Kurbağanın gözü çatlamadan Sayın Bakan, su yetiştirin
lütfen. Bundan dolayı intihar eden, bundan dolayı intihara
teşebbüs eden, bundan dolayı
Meclis kapılarında eylem yapan insanlarımızın
derdine birlikte bir çözüm üretelim. Şu an üretemiyorsanız, ne zaman
üreteceğimizi buradan sizi dinleyecek
Ben inanıyorum ki İnternet
üzerinden vatandaşlarımız bizden, buradan bir haber bekliyor.
Onlara bir şey söyleminize fırsat vermek için bu konuşmayı
yapıyorum.
Ümit ederim ki
toplumun tüm kesimlerinin birtakım sebeplerden dolayı
uğradıkları haksızlıklara çözüm üretecek hukuku da burada
birlikte kurarız diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Şandır.
İkinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Soru için sisteme
giren arkadaşımız yok.
9uncu madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 444 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 9.
maddesinin son cümlesindeki aksine ibaresinin kaldırılarak
çelişen ibaresinin eklenmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Faik Öztrak Ali
Serindağ
Uşak Tekirdağ Gaziantep
Ramis Topal Uğur
Bayraktutan Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
Amasya Artvin İstanbul
BAŞKAN Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) Değerli
Başkanım, aslında, bu tasarıda Komisyon adına
konuşma yapmak isterdim. Genel Kurulun vücut dilinden onu anlıyorum
ki -geçti zaten- konuşma yapmama isteği
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Ahmet Ağabey, seni dinlemekten mutlu
oluruz.
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) Fakat, yine
İç Tüzükümüzün 87nci maddesinin dokuzuncu fıkrasının
ikinci cümlesi kapsamında, iki üç cümleden ibaret beyanımı
yüksek Genel Kurulla paylaşmak istiyorum.
Bilhassa bu
tasarıdaki Hukuk Usulü Kanununda yapılmasına yönelik
değişiklik gerçekten bir reform niteliğindedir. Bir amaç, yüksek
Yargıtayın denetim kalitesini yükseltmek, içtihat istikrarını
korumak, yargıya güveni artırmak ve iddia edilenin aksine, usuli
müktesep hakkı daha kabul edilebilir, yaşanılabilir, uyulabilir
kılmaktır. Komisyonumuz bu konuyu, referanslarla, raporunun 27-29, 32-33
sayfalarında, akademik metinlerle yarışır netlikte
tartışmıştır.
Önergeye
katılmıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Hükûmet?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Ferit Mevlüt Aslanoğlu, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; Sayın Komisyon Başkanım, sizi dinlerken,
hakikaten reform kelimenizi, reformu kulaklarımla duyduğuma mutlu
oldum. Ama reformda şunu ararım ben: İnsan mutluluğu
ararım; reformda, tutuklu ve diğer tüm mahkûmların
mutluluğunu ararım Sayın Başkanım. Onun için,
Sayın Başkanım, sizin reform kelimenize
katılamıyorum, kusura bakmayın. Nedenini söyleyeceğim.
Arkadaşlar,
hükümlüler ve tutuklular sizin emanetiniz. Bunlar insandır öncelikle.
İnsan hakları diyorsunuz, reform diyorsunuz. Reform, insan
haklarının verilmesiyle olur. Bir mahkeme Bu adam ölüyor, hasta.
diyorsa, kırk beş gün bunu hastaneye adli tıp götürmüyorsa
Sayın Komisyon Başkanım, reform bunun neresinde? Adam ölüyor, kırk
beş gün
İDRİS
ŞAHİN (Çankırı) Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunuyla
ilgili
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Beyefendi, hukuk usulü ben anlamam. Tutuklu ve
hükümlü sizin emanetiniz. Eğer bir şey yapıyorsanız
Hukuk
usulü falan anlamam. Oradaki insanlar emanetiniz. Onların insan haklarını
Başka bir şey demiyorum; suçlu olabilir, suçsuz olabilir, hukuk usulü
anlamam. Reform dedi.
Sayın
Komisyon Başkanım, hasta ölüyor. Kırk beş gün adli tıp
bunu alıp götürüp bakmıyorsa reform bunun neresinde Sayın
Komisyon Başkanım? Bu adam ölürse bu adamın sorumlusu kim
Sayın Komisyon Başkanım? Kırk beş gün sonra lütfetti,
götürdüler adli tıbba. Aradan on beş gün geçti Sayın Komisyon
Başkanım, on beş gün. Ya, deyin ki bu adama: Senin hiçbir
şeyin yok kardeşim, sen sapasağlamsın. On beş gün
geçti arkadaşlar. İki kelime bir rapor vereceksiniz. Bu adam kanser
mi, değil mi? Ee, bunların hiçbiri yok. Siz kırk beş gün
insanla ilgilenmeyin. İnsan orada ölse kimsenin haberi olmayacak. On
beş gün geçecek, muayene edecekler. Rapor nedir? Bu adam ölürse bunun
suçlusu kim Sayın Bakan, kim suçlusu ya? Suçu varsa her türlü
hesabını versin insanlar ama hasta
Sayın Bakan,
bu mahkûmlar, bu hükümlüler, bu tutuklular sizin emanetiniz. En azından,
insan gibi
Orada insanca yaşamıyorlar, orası bir zulümhane. Ama
en azından hastalıklarında
Hasta olan bir adam hesap veremez.
Onurlu adamdan hesap sorun, suçu varsa hesap sorun ama hasta bir adam hesap
veremez Sayın Bakan. Bu, her şeye aykırıdır. Siroz,
karaciğer kanseri
Ben başka bir şey söylemiyorum.
Onun için,
Komisyon Başkanım, size her zaman inanıyorum ama bu reform
kelimenizi hakikaten çok garipsedim. İnsana yatırım olmayan
hiçbir şey reform olamaz, böyle reform batsın.
Hepinize
saygılar sunarım. (CHP sıralarından Bravo! sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Aslanoğlu.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
9uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
9uncu madde
kabul edilmiştir.
10uncu madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 444 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve
10. maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve
teklif ederiz.
Dilek
Akagün Yılmaz Faik
Öztrak Ali
Serindağ
Uşak Tekirdağ Gaziantep
Ramis
Topal Uğur
Bayraktutan
Amasya Artvin
BAŞKAN Sayın Komisyon,
önergeye katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) - Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Sayın Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Sayın Hamzaçebi
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Ali Rıza Öztürk
BAŞKAN Sayın Öztürk, Mersin
Milletvekili.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Evet, şimdi,
görüştüğümüz kanun tasarısının maddelerine
baktığımızda, madde sayısına
baktığımızda, gerçekten, bu kanun
tasarısının tek tek, maddeler hâlinde tartışılarak,
enine boyuna ne getirip ne götürdüğünü konuşarak görüşmemizin,
aslında, kanun yapma tekniği açısından daha doğru
olacağı açık ama İç Tüzükte istisna olarak konulmuş
olan bu temel kanun meselesi burada kural hâline getirildi. Artık, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde her kanun tasarısı, gerçekten, temel kanun
olarak, görüşülmeden, insanlar düşüncelerini söylemeden geçiriliyor.
Komisyonlara kanun tasarı ve tekliflerinin nasıl geldiği,
nasıl getirildiği belli. Oradaki kalış süresi, insanların
o konuyla ilgili araştırma yapma süresi belli. Şimdi, hükûmetin
kanun tasarısını getirmesindeki temel mesele aslında o
kanun tasarısıyla ilgili kurum ve kuruluşların
görüşlerinin alınması. Ama Sayın Başkan, hepimiz
biliyoruz ki, Komisyon üyesi arkadaşlarımız da biliyor ki
artık kanun tasarılarının görüşülmesi
sırasında ilgili kurum ve kuruluşların görüşü dahi
alınmıyor, bu konuda gerçekten uzmanlar gelmiyor; sadece Adalet
Bakanlığı bürokratlarıyla, işte, Yargıtaydan
birkaç tane hâkim arkadaşın katılımıyla, genellikle
yürütme organının emrindeki çalışanların
katılımıyla bu işler kotarılmaya
çalışılıyor. Bu doğru değildir, kanun yapma
tekniğine de, yöntemine uygun değildir.
Yani ben şunu öneriyorum
aslında: Bir kanun çıkarıp bu kanun tasarı ve teklifleri
Bakanlar Kurulundan çıktıktan sonra onay için doğrudan
doğruya Cumhurbaşkanlığına gönderilse daha iyi olur.
Değerli
arkadaşlarım, hukuk giderken demokrasi gelmez. Aslında demokrasi
ve hukuk iç içe geçmiş kavramlardır, biri olmadan öteki olmaz. Siz
hukuku tüketirken demokrasiyi çoğaltamazsınız ve hukuk
aslında adalet temelinin üzerine oturmalıdır. Bunu hep söylüyoruz.
Adaletin üzerine oturmayan hukuk, hukuk değildir. Her şeyden önce
adalet de gücünü toplumsal vicdandan alıyor. Toplumsal vicdanı
sızlatan, kanatan adaletsiz hukuk, zalim hukuktur; o, gerçekten,
zulmedenlerin hukukudur.
Şimdi, az
önce Sayın Aslanoğlu söyledi, Adli Tıp Kurumu aslında
yürütme organımız Adalet Bakanlığına bağlı
bir kurum Sayın Bakan, sizin emrinizde Adli Tıp Kurumu. Bu Adli
Tıp Kurumuyla ilgili geçen dönem ben araştırma önergesi verdim,
Adli Tıp Kurumundaki işleyişle ilgili, buradaki kararların,
raporların çıkmasıyla ilgili. Onu hiçbir zaman görüşmedik,
kabul etmedi arkadaşlarımız, AKPli
arkadaşlarımız kabul etmedi. Şimdi, düşünün bir
kişi hasta, kanser hastası deniliyor, kanser de olmayabilir herhangi
bir nedenle hasta. Geçen haftalarda bir yasa çıkarttık, bu tutuklu ve
hükümlülerle ilgili kendisinin yaşamını sürdüremeyecek kadar
hasta olanların tahliyesini öngören bir yasaydı. Şimdi, biz bu
yasayı niye çıkarttık ki? Yani, şimdi, adam gidiyor
doktordan, adli tıptan 45 günde randevu
alamıyor. Yani, adli tıp bunu diyelim ki iki ay sonraya, üç ay
sonraya attı. Böyle bir şey olabilir mi? Bu adam ölürse ne olacak?
Şimdi, adli tıbba gitmesi gün alıyor, arkasından da bir
bakıyorsunuz ki rapor vermesi de gene gün alacaktır.
Şimdi,
Sayın Bakanım, her şey tamam da bu adli tıbba mı
müdahale edemiyorsunuz? Onu merak ediyorum. Lütfen, oradaki hukuksuzlukla bir
ilgilenin, bu durumun özel bir durum olduğu da belli. Lütfen, bu durumu
düzeltmesini istiyorum. Yani, bu insan meselesi, hak meselesi, yaşam
hakkı yani insanların yaşam hakkı, hükümlü de olsa tutuklu
da olsa devletin güvencesi altındadır. Bir insanın tutuklu
olması, insan olma vasfını kaybettiği anlamına gelmez.
Bu konuyu sizin
dikkatinize sunuyorum, çözeceğinize de inanıyorum.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
Evet, önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter
sayısını da arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.29
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.37
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet
SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Mine
LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93üncü Birleşiminin
Altıncı Oturumunu açıyorum.
444 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 10uncu maddesi üzerinde Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Tasarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
10uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
10uncu madde
kabul edilmiştir.
11inci madde üzerinde
bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
444 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 11.
maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve
teklif ederiz.
Dilek
Akagün Yılmaz Ali
Serindağ Faik
Öztrak
Uşak Gaziantep Tekirdağ
Ramis
Topal Uğur
Bayraktutan Engin
Özkoç
Amasya Artvin Sakarya
BAŞKAN Sayın
Komisyon önergeye katılıyor musunuz?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Hükûmet?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Kim konuşacak efendim?
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Engin Özkoç.
BAŞKAN
Sayın Özkoç, Sakarya.
Buyurun.
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iki
dudağının arasında hepinizin bildiği,
tanıdığı bir sözdür. Bazen şöyle ifade ederler,
birisini işten çıkartmak istediği zaman derler ki: Onun iki
dudağının arasındadır, işten çıkartmak isterse
kapının önüne koyar.
Geçenlerde
milletvekili arkadaşlarımızla beraber Silivrinin askerlerinin
arasından geçerek o herkesin televizyonlarının başında
görmek istemediği manzaraların arasında sıralara oturduk.
Yargıçlar yerlerini aldılar ve bizler hâkimlerin ve
yargıçların iki dudağının arasında,
mahkûmların oturduğu yerlere bakmaya başladık. Birisi
kalktı, mikrofonu eline aldı ve dedi ki: Sayın Başkan, ben
niçin burada yıllardan beri tutulduğumu bilmiyorum. Bana diyorlar ki:
Anayasayı zorla kaldırmaktan seni yargılıyoruz. Ben
Anayasanın ne anlama geldiğini bilmiyorum. Bana diyorlar ki daha
sonra Hükûmeti yıkmaktan. Ben bu hükûmeti kuranlara oy verdim, neden ben
bunları yıkayım onu da anlamış değilim. Bu adam
o hâkimin ve yargıçların iki dudağının arasında.
Hemen onun yanında bu ülkenin ordusunu yöneten Genelkurmay Başkanı
oturuyor. O da yargıçların ve hekimlerin iki dudağının
arasında.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Yargıç mı hâkim mi, karar ver (!)
ENGİN
ÖZKOÇ (Devamla) - O da yargıçların ve hâkimlerin iki
dudağının arasında. O da bu ülkenin ordularını
yönettikten sonra, bu ülkeye Genelkurmay Başkanlığı
yaptıktan sonra kendisinin niçin yargılandığını
bilmeyen ve Bu hükûmete oy verdim, ben niçin buradayım? diyen birisiyle aynı
yerde, aynı sıralarda, bir başkanın iki
dudağının arasında yargılanmak üzere kaderini
bekliyor.
Değerli
milletvekilleri, daha sonra bir başka sanık kalkıyor, diyor ki:
Ben tam yirmi gün öncesine kadar hükûmeti devirmekten değil devleti
yıkmak suçuyla yargılandım. Yirmi gün öncesinde benim önüme
2.700 sayfalık bir suçlamayla gelip dediler ki Şimdi seni hükûmeti
yıkmak suçundan yargılıyoruz. Tam beş yıl boyunca
başka bir suçtan yargılandım ama şimdi Seni başka bir
suçtan yargılıyoruz.
Değerli
arkadaşlar, eğer siz birilerinin iki dudağının
arasındaysanız
RECEP ÖZEL
(Isparta) Ya, vicdan da var, karar da var, dosya da var, iki
dudağın arasında olur mu her şey ya?
ENGİN
ÖZKOÇ (Devamla) Gerçekten öyle mi? Birilerini tam beş yıl boyunca
devleti yıkmaktan yargılayıp, ondan sonra, beş yıl
sonra Beş yıl içinde yargıladığımız
şeyden vazgeçtik, seni şimdi başka suçtan
yargılıyoruz. demek vicdan mıdır Sayın Vekilim? Siz
bunu vicdana sığdırabiliyor musunuz?
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) - Yıkmaya teşebbüs etmediler mi?
BAŞKAN
Beyler, lütfen
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) Siz, şimdi, ondan sonra, beş yıldan beri
yargıladığınız bu insana bir hâkimin iki
dudağının arasında Hükûmeti yıkmaktan
yargılıyoruz. demeyi kendinize vicdan muhasebesi olarak görüyor
musunuz ve bunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliyor musunuz?
RECEP ÖZEL
(Isparta) Yargılayan biz miyiz?
BAŞKAN
Arkadaşlar
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) Demek ki değerli arkadaşlarım, şimdi gülümseyen
suratlarınıza bakarak söyleyebiliyorum ki, bir gün o sıralarda
oturursanız iki dudaklarının arasında yargılananlar
sizler olabilirsiniz.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Darbeye teşebbüs edersek yargılayın.
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) Bunu sizin vicdanlarınıza bırakıyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
11inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
11inci madde
kabul edilmiştir.
12nci madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 444 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve
12. maddesinin ilk cümlesindeki ihdas edilerek ibaresinin metinden
çıkarılmasını, oluşturularak ibaresinin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Dilek
Akagün Yılmaz Ali
Serindağ Faik
Öztrak
Uşak Gaziantep Tekirdağ
Ramis
Topal Uğur
Bayraktutan Muharrem
Işık
Amasya Artvin Erzincan
BAŞKAN Sayın Komisyon,
önergeye katılıyor musunuz?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Sayın Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Muharrem Işık,
Erzincan Milletvekili.
Sayın Işık, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM IŞIK (Erzincan)
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakanım, biraz önce
konuşmamdan sonra bana cevap verdiniz, dediniz ki: Buyurun, o konuyla
ilgili eğer bir bilgi varsa onu bana getirin, biz değerlendirelim.
Sayın Bakanım, bunun belgesi
olmaz. Yani, siz de biliyorsunuz, biz de biliyoruz ki ben gönderilmiş
derken sizi kastetmedim. Burada birileri tarafından, yani Erzincanı
yöneten kişiler tarafından
Tabii ki sizin Erzincanda orada
zabıt kâtibi alan kişilere de liste gönderecek hâliniz yok, ben onu
şey yapmıyorum. Ama, onu gönderenleri siz de tahmin ediyorsunuz, biz
de tahmin ediyoruz. Çünkü niye? Şu ana kadar yapılan her şeyde
aynı şeyler oldu.
Tabii, buraya
çıkan arkadaşlarımız, özellikle avukat kökenli
arkadaşlarımız yargılamayla ilgili vicdani sorumluluklardan
bahsederken, vicdani sorumlulukla yatan hastalara da davranmak gerekiyor. Bir
de bunun vicdani sorumluluğu, demin dediğim gibi işe
alımlarda ve diğer şeylerde olması lazım.
Şimdi,
Erzincanda -bazı şeylerden bahsettiğim zaman, fırsat
bulmuşken söyleyeyim- Asist diye bir kurumumuz var bizim, TELEKOMun bir
yan kuruluşu. Burada genellikle çağrı merkezine alımlar
yapılıyor. Şu anda da 1.400e yakın gencimiz
çalışıyor. Bu çalışan insanlar normal şartlar
altında bir iş bulsalar şöyle, işte 750 lira falan bir
para alıyorlar- eğer 760 lira alacakları bir iş bulsalar ya
da 500 lira kazanabilecekleri bir iş bulsalar hemen oradan gidecekler
çünkü çok sıkıntılı ve çok zor bir iş alanı. Ama,
buraya giren insanlara birinci şart şu: AKPe üye misin, değil
misin? Eğer AKPye üye değilsen ya üye olacaksın ya da
alınmayacaksın. Ha, alınmışsa ne oluyor?
Alınmışsa da bodrum katındaki iş alanları var
AVEA çağrı merkezinin, orada çalıştırırsın
ama eğer referansın kuvvetliyse Türk Hava Yolları ya da Devlet
Demiryolları, bunun gibi kurumlarda
çalıştırılırsın. Tabii, Erzincanda, dediğim
gibi, birinci şart, geleceksin, üye olacaksın, ona göre gideceksin.
Burada
çalışırken özellikle çok ilginç şeyler oluyor. Alımlar
yapılırken dediğim gibi, yalnızca AKPye üyelik
aranmıyor, bir de insanlara orada, içeride resmen baskı
uygulanıyor; yapması gereken şeyler, çalışması
gereken şeyler. Bu baskılar bir tek orada mı? Hastanede de
aynı şeyler var. Pazartesi günü devlet hastanesinde bir basın
açıklaması yaptım, orada sağlık
çalışanlarıyla görüştüm. Zaten SESin üyesi
kalmamış. KAMU-SENe bağlı TÜRK SAĞLIK-SENdeki
üyelerden arkadaşlarla görüşüyorum. Çocuklar diyorlar ki: İkna
odalarını geçtik, baskı odalarını kurdular, baskı
odalarına tek tek çağırıp Ya burayı bırakırsın
ya da ilçelere gidersin. Kamu Hastaneleri Birliğinin kurulmasıyla
birlikte oluşan nokta bu. Ya burada çalışacaksın bizim
dediğimiz yerde ve bizim şartlarda, bizim sendikaya geçerek. Yok,
geçmezsen Çayırlıyı gör, Otlukbeliyi gör, Refahiyeyi gör, Kemaliyeyi
gör. Şimdi çocuklar direniyor ama ne kadar direnecekler onlar da
bilmiyorlar. Zaten hastane konusundaki sıkıntılar diz boyu.
Devlet hastanesini yok etmek için çalışmalar devam ederken hem özlük
haklarını yok ediyorlar hem de dediğim, gibi bu şekilde
çalışmalar devam ediyor.
Hastane
demişken bir şey daha var: Hastaneleri ziyaret ediyorlar
arkadaşlarımız. Tabii ki hastaları ziyaret etmek her zaman
iyidir. Sayın Bakanım, belediyenin parasıyla hastaneleri ziyaret
ederken çiçek dağıtıyorlar, çok güzel,
dağıtsınlar, hastalarımız da memnun oluyor ama hastaya
form götürüp de Kayıt olacaksın, üye ol. diye teklifte bulunulur
mu? Geleneğimizde böyle bir şey var mı?
Gül, bir gidelim
gör. Hastaya gidiyor, önce çiçek veriyor, teşekkür ediyor; sonra da resmen
formu uzatıyor hem de bizim partimizin üyesi olan kişiye Gel,
partiye üye olacaksın. Yoksa seni ziyaret etmem, çiçek vermem. Yani böyle
bir şey var mı?
BÜLENT TURAN
(İstanbul) O da üye mi oluyor? Yapmayın ya.
MUHARREM IŞIK
(Devamla) Üye olanlar olmaz ama kimisi de
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Üye olmaz mı?
MUHARREM IŞIK
(Devamla) Olmaz olmaz, onlar üye olmaz. Üyeyi nasıl
yaptığını biliyorsunuz siz. Bir yerlerde arabaya alıp
ya da götürüp 78 BJ 730 plakalı
Karabük İl Özel İdaresinin minibüsünün içine doldurup, yok efendim,
zengin bir adamın yaptığı yardımları
dağıtma görevi görerek orada dağıtırken üye
yaptığınızı da biliyoruz. Nasıl üye olduğunu
biliyorlar zaten de. Sorun o değil ama kimsenin yine de öyle sahte
üyeliklerle falan oyu artmayacak ama bunların artık ciddiye
alınması lazım.
Yasalar
çıkarken tabii, biraz da vicdani muhasebe yapılması lazım,
vicdani yasaların çıkarılması lazım. Onlar nasıl
çıkacak bilemiyorum ama dediğim gibi, bu konuların hesabı
hem bu taraftan -tekrar söylüyorum- hem de o taraftan sizden sorulacak.
Saygılarımla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
12nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
12nci kabul
edilmiştir.
Yeni bir madde ihdasına
dair bir önerge vardır sayın milletvekilleri. Malumları
olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun
komisyon metninde bulunmayan ancak tasarı veya teklif ile çok yakın
ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun
salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir
madde olarak görüşme açılacağı İç Tüzük'ün 87'nci
maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. İç Tüzük'ün 91'inci
maddesine göre yeni bir madde olarak görüşülmesine komisyonun salt
çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde görüşme
açılır ve bu maddede belirtilen sayıda önerge verilebilir. Bu
nedenle, önergeyi okutup Komisyona soracağım, Komisyon önergeye salt
çoğunlukla, 14 üyeyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde
olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla
katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden
kaldıracağım.
Şimdi
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 444 sıra sayılı Kanun Tasarısına 12 nci maddeden
sonra gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ederiz.
Mehmet
Şandır Ali
Öz Adnan
Şefik Çirkin
Mersin Mersin Hatay
Emin
Çınar Enver
Erdem
Kastamonu
Elâzığ
MADDE 13- 5237 Sayılı Kanuna
aşağıdaki Ek Madde eklenmiştir.
Ek Madde 1. İcra ve İflas
Kanununun 111 inci maddesi mucibince veya alacaklının muvafakati ile
icra dairesinde kararlaştırılan borcu ödeme
şartını, makbul bir sebep olmaksızın ihlal eden
borçlunun, alacaklının şikayeti üzerine üç aya kadar tazyik
hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra borçlu
borcunun ĵünü veya o tarihe kadar icra veznesine yatırmak zorunda
olduğu meblağı öderse tahliye edilir; ödemelerini tekrar keserse
hakkında tazyik hapsine yeniden karar verilir. Ancak bir borçtan
dolayı tazyik hapsinin süresi üç ayı geçemez.
BAŞKAN Komisyon, önergeye salt
çoğunlukla katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Üyeleri davet edelim Sayın
Başkanım. Gelirlerse deneyeceğiz.
Komisyon üyelerini buraya davet
ediyorum
Salt çoğunluğumuz yoktur, katılamıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Komisyon önergeye salt
çoğunlukla katılmamış olduğundan önergeyi
işlemden kaldırıyorum.
Şimdi 13üncü madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 444 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 13. Maddesi Anayasa
m.2, 3, 42 ve 174. Maddeye açıkça aykırı olduğundan
tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Dilek
Akagün Yılmaz Ramis
Topal Ali
Serindağ
Uşak Amasya Gaziantep
Uğur
Bayraktutan Faik
Öztrak
Artvin
Tekirdağ
BAŞKAN Komisyon
katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Katılamıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Ali Serindağ
BAŞKAN Sayın Serindağ,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
444 sıra
sayılı Tasarıya bakıyoruz. Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapan Kanun
Tasarısı diyor. Her nasılsa Türk Ceza Kanununda yasa
dışı eğitim kurumlarını düzenleyen bir maddeyi
kanun metninden çıkarıyorsunuz.
Şimdi, Sayın
Başkan, eski bir Millî Eğitim Bakanı olarak, sizin
başkanlık ettiğiniz Genel Kurulda bu hükmün görüşülmüş
olması, kanuna aykırı eğitim kurumlarını
açanların cezai takibattan kurtarılmış olması,
zannediyorum zatıaliniz için büyük bir şansızlıktır.
Sayın
Başkan, kanunlar ihtiyaçtan doğar. Şimdi, kanunlar ihtiyaçtan
doğar. Bakıyoruz, AKP adına konuşan bir sayın
milletvekili, bu konuda açılmış fazla dava
olmadığını söyledi. Madem öyledir, niye
değiştiriyorsunuz, değiştirme gerekçesini niye
hissediyorsunuz?
Şimdi,
tasarıya bakıyoruz, genel gerekçeye bakıyoruz. Genel gerekçede,
bu maddeye niçin ihtiyaç duyulduğu konusunda herhangi bir
açıklık yok. Madde gerekçelerine bakıyoruz. Bakın,
ibretiâlem için madde gerekçesini okuyorum. Bu tasarı, Adalet
Bakanlığı tarafından hazırlanmıştır.
Adalet Bakanlığı hukukun ne olduğunu bilmesi gereken bir
bakanlıktır. Bakın ne diyor, madde gerekçesi şu: Madde ile
kanuna aykırı olarak eğitim kurumu açan veya işletenler
için cezai hükmü öngören düzenleme yürürlükten kaldırılmaktadır.
Gerekçe bu, böyle bir gerekçe olabilir mi?
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Madde hükmü o, gerekçe değil.
ALİ
SERİNDAĞ (Devamla) Değerli arkadaşlarım, biz,
AKPnin bunu niçin getirdiğini biliyoruz. Bakın, komisyon
görüşmelerinden anlıyoruz ki, AKPli komisyon üyeleri: Efendim,
İl İdaresi Kanununda yeteri kadar hüküm bulunduğunu, bunu
önleyici tedbirlerin zaten o yasaya dayanarak alınabileceğini ifade
etmişler. Biliyorsunuz ki, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu
genel bir kanundur. Orada valilere ve kaymakamlara genel yetkiler
verilmiştir, zaten yıllar içerisinde çıkarılan yasalarla bu
hüküm işletilemez hâle gelmiştir, yani 5442 sayılı
Yasanın pek çok hükmü işletilemez hâle gelmiştir. Peki, bu
nereden doğmuştur, hangi ihtiyaçtan doğmuştur? Size
şimdi bir metin okuyacağım. Bakın, değerli
arkadaşlarım, dikkatinizi çekiyorum, hepinizin vicdanına
sesleniyorum, sizin de bu konudan rahatsız olacağınızı
düşünüyorum. İslam bir yaşam tarzıdır, bütün alanları
kapsar. Bu nedenle, devletin kadrolarının şeriatçılardan
oluşturulması yetmez. Yalnızca yasama ve yürütme erkinde
değil, yargı erkinde ve yaşamın tüm alanlarında karar
verme gücü ele geçirilecek, cumhuriyet düzeni yerine İslami kurallar
konacaktır. Örneğimiz Osmanlı devlet düzeni olacaktır. Kim
söylüyor bunu biliyor musunuz, kim söylüyor? Bir süre önce Millî Eğitim
Bakanlığından ayrılan zat söylüyor, Sayın Ömer Bey
söylüyor.
Değerli
arkadaşlarım, işte sizin bu tasarıyı getirme
gerekçenizin altında yatan budur. Bakın, daha neler var.
RECEP
ÖZEL (Isparta) Hangi tarihte, nerede söylemiş onu?
ALİ
SERİNDAĞ (Devamla) - Silivride Furkan Eğitim ve Kültür
Derneği bir ilan yayınlıyor. Ne diyor? İslami eğitim
veren sübyan medreselerine kayıt alındığı ilanla
duyuruluyor.
BÜLENT
TURAN (İstanbul) Valim, artık konuya gel.
ALİ
SERİNDAĞ (Devamla) - Bu ne diyor değerli arkadaşlarım?
Bunun sahibi şöyle diyor: Kıyafet olarak Fatihten
aldığımız uzun kollu, eteği yere değen, beyaz
renkli elbiseleri giydiriyoruz. Kıyafete ek olarak türban
alışkanlığı kazandıracak bonelerimiz var.
Çocukların hafızaları çok güçlü oluyor, İslamı
aşılamanın en güzel zamanı.
BÜLENT
TURAN (İstanbul) Onu kim söylemiş Sayın Valim?
ALİ
SERİNDAĞ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu
tasarıyı niçin getirdiğiniz belli.
BÜLENT
TURAN (İstanbul) Modası geçti onların. Kimse korkmuyor
artık onlardan Sayın Valim, onlar geçti artık.
ALİ
SERİNDAĞ (Devamla) - Bakın, değerli arkadaşlarım,
Kırklareli Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı şöyle
diyor: Neden üniversite adını veriyoruz, medrese adını
koyalım, fakültelere de mektep diyelim. İmam-hatiplerin
müfredatının genelleştirilip tüm okullara uygulanması
gerektiğini savunmuşumdur, en başta da askerî okullara. Geçen
basında izledik, ona da muvaffak olmuşsunuz.
Bakın,
bir ünlü yazar şöyle diyor: Cuma günü Gayrettepedeki Nimet Abla Camisine
gittim.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ
SERİNDAĞ (Devamla) Hoca, cuma hutbesinde cimriliğin
kötülüklerini anlattı ve en sonunda şöyle dedi:
Çocuklarınızı imam-hatibe gönderin.
Bakınız,
değerli arkadaşlarım, sizin bu tasarıyı niçin
getirdiğiniz belli.
Tekrar ediyorum
Sayın Başkan: Bu, sizin için büyük bir
şansızlıktır ve değerli arkadaşlarım, sizi
millete havale ediyorum, vicdanlarınızın sesini dinlemeye
çağırıyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Serindağ.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Karar yeter sayısı Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kâtip üyeler
arasında anlaşmazlık olduğundan elektronik cihazla oylama
yapacağız.
İki dakika
süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
13üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
13üncü madde kabul edilmiştir.
14üncü madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 444 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve
14. Maddesindeki kanun ibaresinin metinden çıkarılmasını,
yasa ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün
Yılmaz Ramis Topal Ali Serindağ
Uşak Amasya Gaziantep
Uğur Bayraktutan Faik Öztrak Fatma Nur Serter
Artvin Tekirdağ İstanbul
BAŞKAN Sayın Komisyon, önergeye
katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI
KÖYLÜ (Kastamonu) Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Bakan?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay)
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Nur Serter konuşacaklar.
BAŞKAN Sayın Serter, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
FATMA NUR SERTER (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ceza Kanununun 263üncü
maddesini yürürlükten kaldırarak, 4+4 ile
başlattığınız eğitimi dönüştürme projesine
son noktayı koymaktasınız.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Tebrik mi ediyorsunuz?
FATMA NUR SERTER (Devamla) Bu proje, aslında,
eğitimi dönüştürme projesi olmanın yanı sıra
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Onunla bir ilgisi yok.
FATMA NUR SERTER (Devamla)
Türkiyeyi bölme projesinde
çok önemli bir adımdır.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Ne alakası var?
FATMA NUR SERTER (Devamla) Ne alakası
olduğunu şimdi anlatacağım.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Anayasa Mahkemesinin
kararı var.
FATMA NUR SERTER (Devamla) Sizler Türk Ceza Kanununun
263üncü maddesini kaldırarak kanuna aykırı eğitim kurumu
açılmasını teşvik etmektesiniz. Sizin, cumhuriyetin
kazanımlarıyla olan sorunlarınızı çok iyi biliyoruz.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Bravo, çok yakıştı!
MUHARREM IŞIK
(Erzincan) Dinle de bir şey öğren.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) O kadar iyi biliyoruz ki sizin bunu artık takiye yaparak
gizlemenize de gerek kalmadı. Çünkü sizin Başbakanınız Laik
olanın Müslüman olması mümkün değildir
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Hadi canım sen de!
FATMA NUR SERTER
(Devamla)
laiklikle Müslümanlık ters mıknatıslanma yapar.
demiştir. Size burada ses kaydını dinletebilirim.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Millet sizi iyi biliyor!
FATMA NUR SERTER
(Devamla) Sizin Başbakanınız
RECEP ÖZEL
(Isparta) O, bu ülkenin Başbakanı, Türkiyenin Başbakanı.
FATMA NUR SERTER
(Devamla)
şurada yazan Hâkimiyet kayıtsız şartsız
milletindir. sözü koskoca bir yalandır. demiştir, bunu da size ses
kayıtlarından dinletebilirim.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Millet ne söylüyor ona bak sen Hocam, millet ne söylüyor
ona bak.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) Ama siz açtığınız kuyuya,
kazdığınız kuyuya aslında kendiniz düşüyorsunuz
da farkında değilsiniz.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Hadi canım sen de!
FATMA NUR SERTER
(Devamla) Bu maddeyi kaldırdığınız zaman
kapısını açacağınız tekkelerle zaviyeler
(AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, müdahale eder misiniz
efendim.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) Aslında sadece dini, laikliği ortadan kaldırmak için
kapısını açmayı planladığınız tekkeler
ve zaviyelerle siz İslamı böldürmenin projesini yapıyorsunuz.
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) Bırak Allahını seversen!
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Uzaya çıktık, uzaya!
İSMAİL
AYDIN (Bursa) Hep aynı şey!
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Hep aynı hikâyeler!
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen
Lütfen dinleyelim.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) Siz bu ülkede tertemiz yaşanan İslam dinini Diyanet
İşleri Başkanlığının yetkisinden
çıkarıp kökten dinci, dipsiz ve karanlık kuyularda,
inananları birbirine düşman edecek bir biçimde tekke ve zaviyeler
arasında yapılandırıyorsunuz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen
Lütfen dinleyelim.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) Abdullah Öcalanın, bölünme projesinin bir göstergesi olan bu
maddenin kaldırılmasıyla hem terör örgütlerinin
okullarının kapısını açıyorsunuz
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) İrtica teranesiyle korkutamadınız
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, lütfen müdahale eder
misiniz efendim.
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen
Lütfen dinleyelim.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Havlama sesinden duyamıyoruz ki.
FATMA NUR SERTER
(Devamla)
PKKnın, Hizbullahın, İBDA-Cnin
okullarının, militan yetiştirecek okulların
kapısını açıyorsunuz hem misyonerlik faaliyeti yapacak
okulların
BAŞKAN
Gürültüyü kim yapıyor ya? Çok ayıp.
FATMA NUR SERTER
(Devamla)
kapısını açıyorsunuz, sapkın dinsel
gruplara hizmet edecek okulların kapısını açıyorsunuz
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Kapandı bu konu, kapandı.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Bunların modası geçti Hocam.
FATMA NUR SERTER
(Devamla)
hem de aynı zamanda İslamı bölerek, böldürerek,
İslam dinine inananları birbirine düşman hâline getirecek dipsiz
ve karanlık kuyulardaki tarikat okullarının
kapısını açıyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Fişlemeler bitti.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) Siz ne yaptığınızın farkında
değilsiniz.
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen dinleyelim, lütfen.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) Siz laikliği ortadan kaldırmak için
kurguladığınız projenizle kazdığınız
kuyuya kendiniz düşüyorsunuz.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Laikliğin teminatı biziz Hocam, biz.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) Ve ne yazık ki Türkiye'nin geleceğini de
karanlığa, gözyaşına, kine, kana mahkûm ediyorsunuz.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Uyanın artık, uyanın!
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Uzaya çıktık, uzaya!
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen, lütfen
FATMA NUR SERTER
(Devamla) Bu madde, açıkça, Anayasanın 2nci, 3üncü, 4üncü,
42nci ve 174üncü maddelerine aykırıdır.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Allah Allah
FATMA NUR SERTER
(Devamla) Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda eğitim
yapmayı yasalardan çıkardınız. Şimdi, Atatürk
düşmanlarını eğitim faaliyetinin başına
getirmenin planını yapıyorsunuz ama millet bunu affetmeyecektir.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Asla, asla öyle bir şey olamaz.
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen
Lütfen
FATMA NUR SERTER
(Devamla) Millet bunun hesabını sizden soracaktır. Bu
hesabı en başta da temiz dine inanan Müslüman insanlar sizden
soracaktır.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Bunların hesabını vereceksiniz.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) Yaptığınızın ne anlama geldiğini,
farkında olmadan, iki dudak arasından çıkanları hayata
geçirmenin ne anlama geldiğini gelecekte bu millet, bu millet size
soracaktır.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Hakaret etmeyin Hocam, hakaret ediyorsunuz.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) İkna olmadık!
FATMA NUR SERTER
(Devamla) Siz, iki dudak arasına alıştınız. Bu
-demin Sayın Özkoçun söylediği gibi- sadece Başbakanın
değil, anlaşılan şimdi Abdullah Öcalanın da iki
dudağı arası oldu. (CHP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
CUMA İÇTEN
(Diyarbakır) Zoruna mı gitti?
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Serter.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Karar yeter sayısı
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum ve
karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı
vardır.
14üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
14üncü madde kabul
edilmiştir.
15inci madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 444 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve
15. Maddesindeki kanun ibaresinin metinden çıkarılmasını,
yasa ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek
Akagün Yılmaz Faik
Öztrak Ali
Serindağ
Uşak
Tekirdağ Gaziantep
Ramis
Topal Ali
Rıza Öztürk Uğur
Bayraktutan
Amasya Mersin Artvin
BAŞKAN Sayın Komisyon?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) Katılmamaktayız Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Sayın Hükûmet?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Sayın Hamzaçebi
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Ali Rıza Öztürk
BAŞKAN Ali
Rıza Öztürk, Mersin
Buyurun Sayın
Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) 14üncü maddede kabul etmeyenleri sormadınız efendim.
Tutanaklara bir bakın, bir eksiklik var.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
değerli arkadaşlarım; burası Türkiye Büyük Millet Meclisi,
millet iradesinin temsil edildiği odak noktalarından bir tanesi,
hatta Başbakanın anlayışıyla millî egemenliğin
temsil edildiği tek nokta. Çünkü Sayın Başbakan hukuk devleti
anlayışından nasibini almadığı için, yasama
organının yaptığı eylem ve işlemlerinin
yargı tarafından denetlenmesini millî iradeyi vesayet altına
almak olarak gören bir anlayışa sahip olduğu için burayı
tek organ olarak görüyor. Ama bu tek organda çoğunluğu oluşturan
milletvekilleri muhalefetin eleştirilerine dahi tahammül edemiyorlar. Yani
bunu bile hazmedemiyorsunuz, ondan sonra bu ülkede toplumsal barışı
kurmaktan söz ediyorsunuz. Ya, bu Türkiye Büyük Millet Meclisi içerisinde
uzlaşmayı sağlayamayan bir iktidar partisi nasıl Türkiyede
toplumsal barışı sağlayacak, onu gelin bir bana
anlatın.
İkide bir,
Sayın Başbakan Kendi yöntemlerimle ben etnik barışı
sağlarım, statüsü ve görev tanımı belli olmayan ve kendimin
seçtiği akil adamlarla bu olayı çözerim. diye yola çıkıyor
ve buna karşı çıkanları barışa karşı
çıkmak olarak suçluyor, ilan ediyor ama bir yandan barış
diyor, bir yandan Irakta katledilen 1,5 milyon Müslüman için Amerikan askerine
başarılar diliyor. Aynı Başbakan Suriyeye karşı
savaş çığırtkanlıkları yapıyor. Parlamentoda
da o Başbakanın partisinin milletvekilleri muhalefete karşı
savaş çığırtkanlıkları yapıyor.
Tahammülsüzlük gösteriyorsunuz. Böyle bir anlayış olmaz. Bu
anlayışla siz ülkede barışı
sağlayamazsınız, sizin barış konusunda
inandırıcılığınız olmaz değerli
arkadaşlarım.
Sayın
Başkan, bir çift sözüm de size var. Bu Parlamentonun nasıl
yönetileceği İç Tüzükte ve Anayasada bellidir. Bu Parlamentoyu
Parlamentonun çoğunluk kararına dayanarak yönetemezsiniz. Eğer
öyle olmuş olsaydı İç Tüzüke gerek kalmazdı.
İHSAN
ŞENER (Ordu) Azınlık kararına göre mi yönetecek?
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) Siz burada karar yeter sayısı istenirken
çoğunluk olduğu zaman kimseye sormadan Karar yeter sayısı
vardır. diyorsunuz ama karar yeter sayısı
olmadığını gördüğünüz hâlde çıkıyorsunuz
Kâtipler arasında anlaşmazlık vardır. Elektronik oylama
yapacağım. diyorsunuz.
Peki, birinci
konuda insanların arasında anlaşmazlık olsa niye orada
sormuyorsunuz var mı, yok mu diye, doğrudan kendiniz
bakıyorsunuz, görüyorsunuz da o çoğunluğun olduğunu, bunu
söylüyorsunuz. Çoğunluğun olmadığını siz
göremiyor musunuz?
Bakın
Sayın Başkan, ayıptır, bu Parlamentoya
yakışmıyor. Bir karar yeter sayısında bile
olmadığını bile bile zaman kazanmak için ayak
oyunlarıyla başka yollardan medet umuyorsanız bu, bu
Parlamentoya yakışmıyor.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Ne ilgisi var ya?
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) Bu ülkede eğer siz barışı
sağlayacaksanız, bu ülkede demokrasiyi tesis edecekseniz önce
Parlamentonun içerisindeki demokrasiyi korumak zorundasınız. Bugün
Adalet ve Kalkınma Partisinin geçmişteki milletvekillerinin sözlerine
bakın bir, sözlerine bakın, onlar ne demişler? Bir insan
geçmişinden bir ders alır. Millet söylüyor. Evet, millet size Gidin
PKK terör örgütüyle pazarlık yapın. diye mi oy verdi?
Sayın
Başbakan seçim sırasında
İHSAN
ŞENER (Ordu) Kimse pazarlık yapmıyor.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) Sizler, sizler
Hanginiz, hangi
milletvekili seçim sırasında
İHSAN
ŞENER (Ordu) Bağırarak haklı olamazsın!
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) Siz yapıyorsunuz.
Hangi milletvekili
seçim sırasında gitti de Kardeşim, biz PKK terör örgütünün
önünde hukuka diz çöktüreceğiz, Türkiye Cumhuriyeti devletine diz
çöktüreceğiz. dedi?
İHSAN
ŞENER (Ordu) Saçmalıyorsun ya!
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) Bunları siz barış adı altında
yapıyorsunuz, barış adı altında terör örgütünün
önünde diz çöktürmeyi izleyemezsiniz.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Kim söylemiş ya?
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) Siz hukuku eğip büküyorsunuz.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) - Kim pazarlık yaptı?
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) Siz hukuku eğip büküyorsunuz. Siz halka
karşı
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Uyduruyorsun be, ne söylediğini bilmiyorsun!
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) Sen halka karşı gidip de Ben, PKK terör örgütüne
bu devleti diz çöktüreceğim. dedin mi? Millet size bunun için mi oy
verdi? Millet size ülkeyi yönetin diye oy verdi.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Ağzından çıkanı kulağın
duysun!
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) Ama geldiğiniz noktada siz var ya o kadar zavallı
duruma düşüyorsunuz ki siz PKK
terör örgütünden medet umar hâle geldiniz!
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Millet kime oy vereceğini çok iyi biliyor!
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) Abdullah Öcalandan medet umar hâle
geldiniz!
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Aynaya bak, kendine bak!
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) - Siz bırakın onu, milleti bir kenara
bıraktınız siz, siz milleti bir kenara
bıraktınız.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Yüzde 50 oyu kime verdi bu millet, sana mı verdi?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) - PKKlı olduğunuzu bilmiyordu bu millet, bilmiyordu
öğrendi.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) - Millet size oy verdi. Siz şimdi yüzde 50 oy veren
milleti değil, siz Abdullah Öcalanın sözünü dinliyorsunuz. Siz
milletin sesini dinleyin, Abdullah Öcalanın sesini dinlemeyin.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Bu millet yüzde 50 oyu kime verdi, kime oy verdi?
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) - Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan
(AK PARTİ ve
CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar ve gürültüler)
BAŞKAN -
Sayın Öztürk, lütfen yerinize oturur musunuz, lütfen yerinize oturur
musunuz. Lütfen, lütfen arkadaşlar
Lütfen, arkadaşlar, lütfen
Sayın
Bahçekapılıyı dinleyelim.
Evet, Sayın
Bahçekapılı, buyurun.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
2.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılının, Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün görüşülen kanun
tasarısının 15inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşma sırasında Adalet ve Kalkınma
Partisine ve AK PARTİ Grup Başkanına sataşması
nedeniyle konuşması
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Barıştan bahseden arkadaşların
fotoğrafıdır, sunarım. Şiddete karşı gelen
arkadaşların fotoğrafıdır, tekrar sunarım,
burada. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Bravo be, bravo be (!)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Ayşe Nur Hanım, anlamadık.
Ayşe Nur Hanım, bir daha tekrar eder misiniz.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) Bakın, bu üslubu bırakın, bu üslubu
bırakın.
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) - Size sormayacağız üslubumuzu.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) Bu üslubun üzerinden bir genel seçim geçti, bir yerel
seçim geçti, bir referandum geçti. Bu üslupla sandığa gömüldünüz.
Bunu her seferinde size hatırlatma zulmünde bizi bırakmayın. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) - Ağacın kurdu kendinden olur, ağacın kurdu kendinden
olur.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) Cumhuriyeti korumak sizin tekelinizde değil. Siz
kim oluyorsunuz cumhuriyeti bize karşı koruyorsunuz, kimsiniz siz?
(AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
HALUK AHMET
GÜMÜŞ (Balıkesir) - Cumhuriyeti PKKyla mı
koruyacaksınız?
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) Bu şiddeti bırakın. Şiddet diliyle
barış konuşulmaz.
BİRGÜL AYMAN
GÜLER (İzmir) - Şiddet nerede?
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) Bağırarak, hakaret ederek barıştan
bahsedilmez.
HALUK AHMET GÜMÜŞ
(Balıkesir) PKKyla kol kola mı koruyacaksınız?
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) Bunu biz size öğretemediysek, seçimlerden de bunu
öğrenmediyseniz istediğiniz yerde size bunu anlatmaya
hazırız. Oda kurmayız, ikna da etmeyiz bunu size anlatmak için.
(AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Son söz, bu
salonda bulunan arkadaşlarımın dinine ve Müslümanlığına
lütfen dil uzatmayın.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) - Ne zamandan beri Müslümansın?
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) Bu tehlikeli bir yoldur, bunu da unutmayın. (AK
PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Ben de söz istiyorum efendim.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Ben de söz istiyorum Sayın Başkan, sataşmadan.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Hamzaçebi, lütfen ikinci bir sataşmaya meydan vermeden. Lütfen
3.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılının sataşma
nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet
Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
cumhuriyeti millet kurdu. (AK PARTİ sıralarından evet sesleri)
Bu cumhuriyeti milletin içinden çıkan kadroların öncülüğünde
millet kurdu. Cumhuriyetin 100üncü yılına doğru gidiyoruz. Bu
yıl 90ıncı yılını inşallah
kutlayacağız. Ama cumhuriyetin 100üncü yılına giderken 100üncü
yılda cumhuriyeti tasfiye etmek isteyen bir anlayış bugün
Hükûmette. (CHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar; AK
PARTI sıralarından gürültüler) Cumhuriyetin 100üncü
yılında cumhuriyetten intikam almak üzere yola çıkmış
olan bir kadroyu bu millet 100üncü yıla varmadan tarihin çöp sepetine
atacaktır. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTI
sıralarından gürültüler) Sizin, cumhuriyetle hesaplaşma
iddiasını açık açık ortaya koyan bir
Başbakanınız var.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) - Yok öyle bir şey.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Sizin, cumhuriyetle hesaplaşma iddiası
olan bir bürokratınızı, Sayın Başbakan, getirdi, önce
Başbakanlık Müsteşarı yaptı, sonra Millî Eğitim
Bakanı yaptı, bu Parlamentoda, o Millî Eğitim
Bakanlığı yapan kişiye bu kürsülerden cumhuriyet düşmanı
suçlaması yöneltildi. Bakın, tutanaklarda vardır. Ama o
kişi cesaret edip de dava açamadı, korktu. Neden?
BÜLENT TURAN
(İstanbul) - Ciddiye alınmamış olmasın.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) - Ciddiye almamışlardır.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) - Çünkü herhangi bir şekilde dava açmış
olsaydı cumhuriyet düşmanlığı tescil edilmiş
olacaktı. (CHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Evet, siz
koşar adımlarla felakete doğru gidiyorsunuz. Milleti de bu
felakete ortak etmek istiyorsunuz ama millet sizi çöp sepetine atacaktır,
buna az kaldı. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTI
sıralarından gürültüler)
Hepinize
saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ ve
CHP sıraları arasında karşılıklı laf
atmalar)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
Arkadaşlar, bir dakika
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Öztürk.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Söz istiyorum, sataşma yaptı.
BAŞKAN
Sayın Hamzaçebi cevap verdi.
KÂTİP ÜYE
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) Barıştan ve savaştan
bahsedenlerin portresi. dedi.
BAŞKAN
Arkadaşlar, bir dakika, işitemiyorum.
Sayın
Hamzaçebi cevap verdi, size mi sataşma var?
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Evet efendim.
BAŞKAN
Buyurun, yalnız lütfen başka bir sataşmaya meydan vermeden.
Lütfen
(AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)
Arkadaşlar,
lütfen, rica ediyorum... Arkadaşlar, lütfen, lütfen
4.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşma sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Sayın
Bahçekapılı benim konuşmam üzerine Barış dili şiddetle
olmaz. dedi. Şiddeti savunan ben değilim. Bakın, şiddette
illa silah, taş, sopa kullanmak gerekmiyor.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Doğru, doğru.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) Eğer siz bu Parlamentoda çoğunluk
sayınıza dayanarak muhalefetten herhangi bir milletvekilini
susturmaya kalkıyorsanız; Sayın Grup Başkan Vekili, bu
sizin yanınızda oluyorsa, siz ona müdahale etmiyorsanız
uzlaşmacı olmayan dili kullanmak esas budur.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sizden öğrendik, sizden.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) Benden önce kürsüye çıkan arkadaş burada
konuşurken onun kürsü dokunulmazlığı dahi
saldırıya uğradı, konuşturulmadı. Bu, sizin
hizanızdaki arkadaş tarafından oldu. Ben dilerdim ki sizden, ona
müdahale edin, susturun; ben sizden onu susturmanızı dilerdim.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Kürsüyü işgal ediyorsunz, kürsüyü siz işgal
ettiniz. Burası milletin kürsüsü.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) Dostum, ben Tayyip Erdoğanın emriyle milletvekili
olmadım, bu kürsü benimdir. Ben halkın oylarıyla oldum, Mersin
halkının oylarıyla oldum. AKPye oy veren de bana verdi, MHPye
oy veren de bana oy verdi, ben öyle bir milletvekiliyim.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Yüzde 50 oyu bize verdi.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) Geç onu sen geç, geç, şimdi geç!
Bakın, benim
ilçemde CHP birinci parti. Geç. AKP üçüncü parti oldu benim ilçemde. Geç onu
sen, geç.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Türkiyede kim birinci parti?
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) Git be git, hadi işine bak sen!
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Kendini bırak, Türkiye'de kim birinci parti?
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) Şimdi, Sayın Başkan
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla)
işte bu anlayışla hiçbir yere
varamazsınız. İşte bu anlayış, bu
arkadaşımızın anlayışı saldırgan,
faşist bir anlayıştır. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Estağfurullah.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) Bu anlayışla bir yere varmak mümkün değil.
BAŞKAN
Sayın Öztürk
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) Şimdi, benim söylediğim şudur: Siz bu
Parlamentoda uzlaşmayı sağlayamazsanız, bu Parlamentoda
konuşma, tartışma ortamını yok ederseniz ülkedeki
uzlaşmayı, barışı nasıl
sağlayacaksınız? Ben size bunu söyledim, bunu sordum. Öncelikle,
biz eğer ülke sorunlarını çözme iddiamızın hayata
geçmesini istiyor isek, onu hayata geçirecek bu Parlamentonun gerçekten özgür
bir şekilde tartışması gerekiyor.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) Şimdi, bugün sayınız çok olabilir, dün
azdı, yarın da az olabilir.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Her zaman çok olacak, her zaman.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Öztürk, teşekkürler.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) Sayınıza güvenmeyin, parmak ucunda demokrasi
olmaz.
BAŞKAN Tamam
efendim.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) - Demokrasi beyinde olur, yürekte olur, yürekte olur
demokrasi.
BAŞKAN
Sayın Öztürk, lütfen
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Milletle olur, milletle! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler, CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Lütfen sayın milletvekilleri
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sen sayına güveniyorsun!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen, lütfen
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) - Millet oy verirse olur!
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Kafa yok sende!... Sende kafa yok! (AK PARTİ ve CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri lütfen
Sayın Öztürk
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Hadi o zaman kürsüye çık!
X.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk'ün; Avukatlık Kanunu ile Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi, Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin ve Çankırı
Milletvekili İdris Şahin ile 8 Milletvekilinin; 1136 Sayılı
Avukatlık Kanunu, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve 3568 Sayılı
Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi,
Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk'ün; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile
Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/750, 2/1326, 2/1343, 2/1344) (S. Sayısı: 444) (Devam)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, 14üncü maddenin oylamasında Kabul
etmeyenleri sormadığım şeklinde bir tereddüt hasıl
olmuştur.
Dolayısıyla,
14üncü maddeyi yeniden oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
14üncü madde kabul edilmiştir.
Şimdi,
15inci madde üzerindeki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Hangi önerge?
BAŞKAN -
15inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Başkan, biraz daha sakin. Rahat ol!
Karıştırdın yine işleri Başkan!
BAŞKAN
Şimdi, değerli arkadaşlarım, Sayın Öztürkün
şahsımla ilgili, Başkanlık Divanıyla ilgili
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan 15inci maddeyle
ilgili önergeyi oylarınıza sunuyorum. dediniz, peş peşe
birkaç oylama yaptınız efendim.
BAŞKAN
Evet, 14üncü maddedeki tereddüdü gidermek için yaptım.
15inci maddeyi
oylarınıza sunacağım.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, 14üncü maddeyi kabul
etmeden 15inci maddeyle ilgili önergeyi oya sunamazsınız.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) 14ü oyladınız efendim.
BAŞKAN
Anlamadım
.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, ne zaman
oyladınız?
BAŞKAN - Bir
dakika efendim, bir dakika
Arkadaşlar,
14üncü maddede Kabul etmeyenleri söylemediğim şeklinde bir
tereddüt hasıl oldu, onun için açıklığa kavuşturmak
üzere yeniden oylarınıza sundum, başka bir şey yok. Sonra
15inci madde üzerindeki önergeyi oyladık, önerge kabul edilmedi ve
15inci maddeyi oylarınıza sunduk, kabul edildi.
Şimdi,
değerli arkadaşımız Öztürk dedi ki: İşte,
keyfiniz istediği zaman Başkanlık Divanı olarak var
diyorsunuz, yok diyorsunuz. Siz belki orada işitmiyorsunuz. Burada
arkadaşlarımız var. Kâtip üyelere sorarak eğer peki
diyorsa ikisi birden, var diye karar
veriyoruz; biri tereddütlü olduğu zaman da elektronik cihazla oylama
yapıyoruz. Bunun dışında bir hüsnüniyetsizlik, bir veya iki
dakika için herhangi bir şey, bilerek yapılmamıştır,
onu arz etmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, şimdi, konu
açıldığı için ben de ifade etme ihtiyacı duydum.
Sayın Nur
Serter kürsüden konuşurken iktidar partisi sıralarından çok
yoğun bir laf atma ve bir uğultu sesi geldi. Ben size birkaç kez
uyarı yönünde talepte bulundum ama siz çok usulen -yani ben söylemiş
olduğum için- yani sesiniz zor duyulacak şekilde bir uyarı
yaptınız Sayın Başkan. Bizim sizden beklediğimiz, o
makamdan beklediğimiz, bu kürsüde konuşan hangi partiden olursa olsun
eğer kendisine olağanın ötesinde, onun sesini
duyuramayacağı ölçüde bir laf atma, bir sataşma
yaşanıyorsa, bir uğultu var ise ona müdahale etmenizdir efendim.
Bunu bekliyoruz sizden.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Haklısınız, gerçekten ben de sesimi duyuramadım belki
gürültüden ama her seferinde rica ettim, kusura bakmayın.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan, aynı hassasiyeti bu
Parlamentoda bulunan bütün partilerin grup başkan vekillerinin ve
üyelerinin de göstermesi gerekir.
BAŞKAN
Kanunun tümünün oylanmasından önce lehte ve aleyhte söz alan
arkadaşlarımız var.
Lehte olmak
suretiyle Fehmi Küpçü, Bolu Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Ara seçimden mi geldi bu arkadaş!
FEHMİ KÜPÇÜ
(Bolu) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; aslında
oyumun rengini belirtmek üzere söz almıştım ama bu vesileyle
öncelikle heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Yüksek tansiyon
gereği ben aslında bu beş dakikayı
çalıştığım hukuk
Maddeler üzerinde
konuşmayacağım. Tansiyon gereği aklıma
Burada tabii,
bir sürü itham oldu. İnsanlar AK PARTİye oy vermekle aslında
kendi hayallerine, kendi özlemlerine ve kendi düşlerine oy verdi ve
verilen oylar aslında boşa gitmedi. On yılık iktidarı
boyunca, o, anasının ak sütü gibi helal, millet
insanlarının maşerî vicdanına göre verdiği oy
çerçevesinde, eğitimden sağlığa, ekonomiden sosyal hayata
dair bu ülke değişti, dönüştü. Hani, arabaları atların
önüne koşmayan, malzemeden çalmayan, Ankaraya hapsolmayan bir iktidar
algılamasıyla bu millet kendisini merkeze koydu, merkezde buldu.
Bakın,
değerli milletvekilleri, hani şair diyor ya:
Vatanım
milletim tüm insanlar kardeşlerim.
Sonra sen
gelmelisin dilimin ucuna, adın gelmeli.
Adın
kurtuluştur ama söylememeliyim.
Evet, buradaki bu
hazırun, bu hazıruna oy veren memleket insanları aslında o
hani Vatanım milletim tüm insanlar kardeşlerim. diyen, o
kardeşlik hukukuna inanan, bu milletin birlik, beraberliğine,
rahmetine, merhametine, kardeşlik hukukuna inanan insanları temsil
ediyor.
Ben bu vesileyle
tekrar Meclisinizi saygıyla selamlıyorum. Bu kanunun bu milletin
birlik beraberliğine, rahmetine, merhametine umutlar yeşertmesini,
katkı vermesini murat ediyor, hepinizi en kalbî duygularımla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Küpçü.
Şimdi,
Isparta Milletvekili Sayın Recep Özel. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Beyefendi, aleyhte mi?
RECEP ÖZEL
(Isparta) Aleyhte efendim, aleyhte.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Aleyhte?
BAŞKAN
Aleyhte, evet.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Hani siz yapıyorsunuz ya, hani siz lehte
çıkıyorsunuz da aleyhte konuşuyorsunuz ya
RECEP ÖZEL
(Isparta) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan yasa tasarısının son oylamasından
önce İç Tüzükün bana vermiş olduğu
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Bir dakika Sayın Başkan, bir dakika
efendim.
BAŞKAN
Aleyhinde söz almış sizden önce.
RECEP ÖZEL (Devamla)
milletvekillerine vermiş olduğu yetkiye dayanarak söz talebinde
bulundum ve sağ olsun Divan bana bu söz hakkımı verdi, onu da
şu anda kullanıyorum.
Tabii ki, biraz
önce aleyhte söz talebini aldım.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Aleyhte misin?
RECEP ÖZEL
(Devamla) Bu kanun sonunda oy kullanacak
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Aleyhte misin?
RECEP ÖZEL
(Devamla)
lehte olanların, aleyhte olanların, her ikisinin de bu
ülke için, bu vatan için, bu hukuk sistemi için hayırlı oy
kullanmalarını talep ediyorum.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Çevirme, çevirme.
RECEP ÖZEL
(Devamla) Biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan
sözcülerimiz, cumhuriyeti tasfiye etmek gibi
AK PARTİ kadrolarının
hiçbir zaman cumhuriyeti tasfiye etmek değil, cumhuriyeti her zaman için
yükseltmek, cumhuriyetin gerçek sahibi olan cumhuru en güzel yaşam
kalitesine mutlu bir şekilde, huzurlu bir şekilde yüceltmek gibi bir
asli görevi vardır.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Cumhuriyeti yüceltmek için var.
RECEP ÖZEL (Devamla)
O anlamda söylemiş olduğunuz bütün kem sözleri sizlere iade
ediyoruz.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Muasır medeniyetler seviyesinin üzerine
çıkarmak için var.
BAŞKAN Sükûnet
içinde dinleyelim.
RECEP ÖZEL
(Devamla) Bu yasanın ülkemize, milletimize hayırlı
olmasını diliyor, saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.
Tasarının
tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı
uğurlu olsun.
4üncü sırada
yer alan, Türkiye Demiryolu Ulaştırmasının
Serbestleştirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
4.- Türkiye Demiryolu
Ulaştırmasının Serbestleştirilmesi Hakkında Kanun
Tasarısı ve Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/749) (S. Sayısı:
441)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5inci sırada
yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna ve Hersek Bakanlar Konseyi Arasında
Sağlık Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna ve Hersek
Bakanlar Konseyi Arasında Sağlık Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/421) (S. Sayısı: 160)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6ıncı
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna-Hersek Cumhuriyeti
Arasında Kültür Alanında İşbirliği Protokolünün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
6.- Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna-Hersek Cumhuriyeti
Arasında Kültür Alanında İşbirliği Protokolunun Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/645) (S. Sayısı: 333)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Kanun tasarı
ve teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek üzere 18 Nisan 2013 Perşembe günü, alınan
karar gereğince saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 22.30