TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
101inci
Birleşim
11
Haziran 2014 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.-
GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR
1.-
Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in, 10/6/2014 tarihli 100üncü
Birleşimdeki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin
konuşması
V.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel'in, il özel idarelerine ilişkin
gündem dışı konuşması
2.-
Tekirdağ Milletvekili Bülent Belen'in, Tekirdağın son
yıllardaki nüfus artış hızı ve diğer
sorunları ile 24 Mayısta meydana gelen depreme ilişkin gündem
dışı konuşması
3.-
Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu'nun, Trabzonun çözüm
bekleyen sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Hakkâri Milletvekili Adil Zozani'nin, Tunceli Milletvekili Kamer Gençin
10/6/2014 tarihli 100üncü Birleşimdeki bazı ifadelerini
düzelttiğine ilişkin konuşması sırasında
Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ve 22 milletvekilinin,
16/6/2012 tarihinde, Şanlıurfa E Tipi Ceza İnfaz Kurumunda 15
mahkûmun hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan yangın
olayının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/972)
2.-
BDP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan ile Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın,
öğretmenlerin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/973)
3.-
Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş ve 21 milletvekilinin, Kaz
Dağlarındaki altın arama faaliyetlerinin çevreye verdiği
zararların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/974)
B)
Meclis Soruşturması Önergeleri
1.-
Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve 58 milletvekilinin; kendisine verilen
MİT raporuna rağmen suç işlediği iddia edilen bazı
bakanları görevde tutarak haksız çıkar sağlamalarına
ve kamunun zararına neden olduğu, görevi sırasında suç
işlediği iddia edilen bakanların eylemlerini öğrendiği
halde yetkili mercilere bildirmediği, yürütülmekte olan bazı
soruşturmaları etkileyen girişimlerde bulunduğu, oğlu
ile şüpheli sıfatındaki iş adamlarını
kayırmaya yönelik fiillerinin bulunduğu, hakkında Meclis
soruşturması açılan eski bir bakana Meclis
soruşturmasına konu eylemleriyle ilgili talimat verdiği, kamuya
açık mal bildiriminde açıklanmayan parayı yasa
dışı yollarla elde ettiği; bu eylemlerinin Türk Ceza
Kanununun 257nci maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma, 279uncu
maddesinde düzenlenen kamu görevlisinin suçu bildirmemesi, 277nci maddesinde
düzenlenen yargı görevi yapanı etkilemeye teşebbüs, 283üncü
maddesinde düzenlenen suçluyu kayırma ve 255inci maddesinde düzenlenen
nüfuz ticareti suçları ile Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet
ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununun 4 ve 13üncü maddelerinde düzenlenen
haksız mal edinme, mal kaçırma veya gizleme suçlarına
uyduğu iddiasıyla Anayasanın 100üncü ve TBMM
İçtüzüğünün 107nci maddeleri uyarınca Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan hakkında bir Meclis soruşturması
açılmasına ilişkin önergesi (9/9)
VIII.-
ÖNERİLER
A)
Siyaî Parti Grubu Önerileri
1.-
HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan tarafından, Suriyede başta Rojava halkına
karşı olmak üzere halklara karşı vahşet
uygulamaları ile bilinen IŞİD ve El Nusra örgütlerinin ülkemiz
gençlerini Suriyedeki savaşa sürüklemeleri için yaptıkları
faaliyetlerinin araştırılması amacıyla 14/4/2013 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 11 Haziran
2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
B)
Danışma Kurulu Önerileri
1.-
Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 12/6/2014 tarihli birleşiminde
Irakın Musul şehrinde meydana gelen son gelişmelere
ilişkin Hükûmetin İç Tüzükün 59uncu maddesine göre
yapacağı açıklamadan sonra siyasi parti grupları adına
yapılacak konuşmaların süresinin yirmi dakika olmasına
ilişkin önerisi
IX.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Hakkâri Milletvekili Adil Zozani'nin, Türkiyenin Musul Büyükelçiliğine
IŞİD çeteleri tarafından baskın düzenlenerek 42
kişinin rehin alınmasına ilişkin açıklaması
2.-
İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır'ın, İstanbul
Milletvekili Osman Taney Korutürkün HDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ve
Musulda yaşanan olayları devletin bütün kurumlarının
yakından takip ettiğine ilişkin açıklaması
3.-
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın, Türkiyenin Musul
Büyükelçiliğine IŞİD çeteleri tarafından baskın
düzenlenerek 49 kişinin rehin alınması sonrasında
gelişen olayların devletin bütün kurumları tarafından
yakından takip edildiğine, her türlü girişimin
yapıldığına ve Meclisin bu noktadaki hassasiyetinin
Hükûmetin de hassasiyeti olduğuna ilişkin açıklaması
4.-
İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın, Musulda yapılan
saldırının Türkiye Cumhuriyeti devletinin
bağımsızlığına yönelik bir saldırı
olduğuna, Parlamentonun egemenliğimize yönelik bu saldırı
karşısında bir tavır oluşturması ve Hükûmetin
ayrıntılı olarak Parlamentoya bilgi vermesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
5.-
Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin, Meclisin özel bir gündemle
toplanarak Hükûmetin Musulda yapılan saldırılarla ilgili bilgi
vermesi ve siyasi partilerin ortak bir bildiri yayınlaması
gerektiğine ilişkin açıklaması
6.-
Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, Musulda yaşanan olaylarla
ilgili Mecliste bir genel görüşme yapılması ve Türkiye'nin
IŞİD çetelerine karşı başta Kürtler ve Türkmenler
olmak üzere bütün halklarla dayanışma içerisinde olacak bir
dış politika belirlemesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
7.-
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli'nin, Musul Konsolosluğuna
yapılan saldırının hiçbir şekilde kabul edilemez
olduğuna, Hükûmetin bu konuda Meclisi bilgilendireceğine ve bütün
bunlar yapılırken Meclisin çalışmalarına devam etmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
X.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S.
Sayısı: 156)
2.-
Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı:
287)
3.-
Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili
Reşat Doğrunun; Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün; İstanbul
Milletvekili Erdoğan Toprakın; İstanbul Milletvekili Sebahat
Tuncelin; Bursa Milletvekili Sena Kalelinin; Gaziantep Milletvekili Mehmet
Şeker ve 7 Milletvekilinin; Antalya Milletvekili Yıldıray
Sapanın; Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt ve İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun; İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanalın; İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin;
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın; Bursa Milletvekili Aykan
Erdemirin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın; Ankara Milletvekili
Levent Gökün; Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili
Bingöl Milletvekili İdris Balukenin; İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulunun; Van Milletvekili Aysel Tuğlukun; İstanbul
Milletvekili Bülent Turan ve Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl ile 69
Milletvekilinin; Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 2 Milletvekilinin;
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın; Malatya Milletvekili Veli
Ağbabanın; Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Kayseri
Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun; Gaziantep Milletvekili Mehmet
Şekerin; Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve İstanbul
Milletvekili Bülent Turan ile 1 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun
Teklifleri ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ile
Adalet Komisyonu Raporları (1/918, 2/14, 2/25, 2/67, 2/214, 2/218, 2/335,
2/542, 2/571, 2/577, 2/876, 2/960, 2/1060, 2/1087, 2/1369, 2/1648, 2/1675,
2/1830, 2/1864, 2/1883, 2/1941, 2/1973, 2/1982, 2/2115, 2/2149) (S.
Sayısı: 592)
XI.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Kars Milletvekili Mülkiye Birtanenin, kadına yönelik şiddete
ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın cevabı
(7/18918) Ek cevap
2.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, TBMM'de çay ocaklarında
çalışan şirket elemanlarına ilişkin sorusu ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı
(7/42793)
3.-
İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler'in, yabancı bir kitaba
yazılan önsözde eski TBMM Başkanı Bülent Arınç'a
İngiliz parlamenterler tarafından yazı
yazıldığı iddia edilmesine ilişkin sorusu ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı
(7/42796)
4.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, İran'dan
yapılan doğalgaz ve petrol ithalatı ile ilgili iddialara
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/43291)
5.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, 2011-2014 döneminde temsil ve
ağırlama ödeneğinden yapılan harcamalara ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/43292)
6.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, giriş
sınavlarında usulsüzlük yapıldığı gerekçesiyle
bazı kamu personeline ait dosyaların incelemeye
alındığı iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/43293)
7.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, 2011-2014 döneminde temsil ve
ağırlama ödeneğinden yapılan harcamalara ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/43382)
8.-
Ankara Milletvekili Sinan Aydın Aygün'ün, elektrikte kayıp kaçak
oranına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/43450)
9.-
Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk'ün, Erzurum'da elektrik borcu nedeniyle
icraya verilen vatandaşlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/43451)
10.-
Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, bir firmaya verilen maden ruhsatlarına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/43452)
11.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, son iki yıl
içerisinde yapılan temsil, ağırlama, tören ve tanıtım
harcamalarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet
Şimşekin cevabı (7/43682)
12.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 17 Aralık 2013 tarihinden itibaren
TBMM ile bağlı kurum ve kuruluşlarındaki personel
hareketlerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan
Vekili Sadık Yakutun cevabı (7/44153)
13.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, TBMM Kampüsü içinde yapımı
süren otoparka ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan
Vekili Sadık Yakutun cevabı (7/44157)
14.-
İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel'in, soru önergelerinin
cevaplandırılmamasına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı (7/44160)
15.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek'in, TBMM'de taşeron işçi
çalıştıran bir firmanın çalışanlara zorla
taahhütname imzalatmasına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı (7/44161)
16.-
İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak'ın, TBMM bünyesinde
düzenlenen bir yardım kampanyası için yapılan
bağışların sadece bir bankada toplanmasına ilişkin
sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun
cevabı (7/44452)
17.-
Tokat Milletvekili Orhan Düzgün'ün, milletvekillerine yönelik tedavi hizmetleri
için sözleşme imzalanan hastanelere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı (7/44454)
18.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, TBMM Ana Binada
yapılan rölöve çalışmalarına ilişkin sorusu ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı
(7/44734)
11 Haziran 2014 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul), Muharrem IŞIK (Erzincan)
----- 0 -----
BAŞKAN Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 101inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır.
Görüşmelere
başlıyoruz.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, İç Tüzükün 58inci maddesine göre söz istiyorum.
Geçen tutanakta yer alan bir ifademin düzeltilmesini istiyorum.
BAŞKAN Nedir
ifadeniz?
KAMER GENÇ (Tunceli)
Efendim Hayvanat bahçesinden bir kişiyi getirip TÜBİTAKa müdür
tayin ettiler. ifademi düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Her zaman yapıyor Sayın Başkan,
alıştık artık. Dün hakaret edip bugün özür diliyor.
BAŞKAN Bir dakika
süreniz.
Buyurun.
IV.-
GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR
1.-
Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in, 10/6/2014 tarihli 100üncü
Birleşimdeki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin
konuşması (x)
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, beş dakika. Rica ediyorum yani.
BAŞKAN Lütfen
Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla)
Süre 58inci maddeye göre beş
BAŞKAN Şimdi,
bu, beş dakikayı geçmemek üzeredir. Ben size bir dakika veriyorum. Lütfen
tartışmayla başlamayalım gündemimize, lütfen.
Buyurun.
KAMER GENÇ (Devamla)
Rica ediyorum.
BAŞKAN Lütfen, ben
de rica ediyorum.
Buyurun.
KAMER GENÇ (Devamla)
Şimdi yani halkın duyması için belirtmek istiyorum ki,
bakın, bu kürsüden konuşma yapma hakkını bulamıyorum.
Memlekette çok büyük
olaylar var. Şimdi, bayrak iniyor, buna karşı sessiz
kalınıyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Müdahale etmeyin lütfen.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Tazminat davasından kurtulmaya çalışıyor
Sayın Başkan, söz vermeyin ya.
KAMER GENÇ
(Devamla) Bakın, HDPli arkadaşlarımız dün Licede toplantı
yaptılar. Grup toplantısı Türkiye Büyük Millet Meclisinin
müştemilatıdır. Orada PKK bayrağı ile Aponun posteri
önünde grup toplantısını yaptılar. Yarın bu
arkadaşlar getirip de burada da bu toplantıyı
yaptıkları zaman nasıl engel olacaksınız? Ama, Meclis
başkanları evvela bundan utanç duymanız lazım, buna
müdahale etmeniz lazım.
BAŞKAN
Sayın Genç, beyanınızı düzeltmek için söz
aldınız, beyanınızı düzeltin lütfen.
KAMER GENÇ
(Devamla) Ama, bizim konuşmamızı engellemek için burada
konuşturmuyorsunuz. Biraz dürüst davranın ya! Bunlar çok önemli
şeyler.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Alın işte Sayın Başkan, söz verdiniz,
olacağı bu.
KAMER GENÇ
(Devamla) Arkadaşlar, yani, burada bu kadar
BAŞKAN
Beyanınızı düzeltir misiniz lütfen.
KAMER GENÇ
(Devamla) Bu Meclis Başkan Vekili, bakın, dün beş dakika
konuşuyorum, 5 defa müdahale ediyor. Sen nasıl bu Meclisi böyle
yönetirsin be? Nasıl yönetiyorsun böyle? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ
(Samsun) Hakaret etme be!
HİLMİ BİLGİN
(Sivas) Hakaret etme!
BAŞKAN Siz
bana hakaret etme yetkisine sahip değilsiniz.
KAMER GENÇ
(Devamla) Biraz dürüst olsana, biraz dürüst olsana ya.
AHMET YENİ
(Samsun) Hadi oradan!
KAMER GENÇ
(Devamla) Beş dakika verilmesi gereken bir süreyi niye bir dakikaya
indiriyorsun?
BAŞKAN
Beş dakikaya kadar süre verme hakkım var, bir dakika verdim.
KAMER GENÇ
(Devamla) Tamam, beş dakika, yarı dakika, iki buçuk dakika
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sürenizi de doldurdunuz, beyanınızı da düzeltmediniz.
KAMER GENÇ
(Devamla) Bir dakika olur mu?
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Sayın Başkan, lütfen, yeter
KAMER GENÇ
(Devamla) Hayır, daha söylemedim ki, amacımı söylemedim,
düzeltmedim.
BAŞKAN
Düzeltseydiniz, ben size sürenizi verdim.
KAMER GENÇ
(Devamla) Hayır, bir dakika daha söz ver.
BAŞKAN Yeni
başlıyoruz, lütfen Meclisi germeyin.
KAMER GENÇ
(Devamla) Geren sizsiniz.
BAŞKAN Çok
teşekkür ederim, lütfen yerinize geçer misiniz.
KAMER GENÇ
(Devamla) O Meclis Başkanlığı kürsüsü sana bir sorumluluk
getiriyor.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) İdare amirleri, idare amirleri
KAMER GENÇ
(Devamla) Türkiyede Hükûmet yok, Meclis de yok arkadaşlar ya.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Devamla) Meclis Başkanlığı makamını sırf
kendisine ve çevresine menfaat sağlamak amacıyla
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı
söz vereceğim.
KAMER GENÇ
(Devamla) Bana bir dakika daha söz vermek zorundasın. Böyle bir şey
olmaz ya. Bir dakika söz olur mu burada ya?
BAŞKAN
Gündem dışı ilk söz, il özel idaresi hakkında söz isteyen
İzmir Milletvekili Alaattin Yüksele aittir.
Buyurun Sayın
Yüksel. (CHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ
(Devamla) Sayın Başkan, bakın, o kürsüyü yönetemiyorsunuz.
BAŞKAN
Meclis idare amirlerini göreve çağırmayayım, lütfen.
KAMER GENÇ
(Devamla) Hayır, söz hakkımı vereceksin ki ondan sonra
BAŞKAN
Lütfen Sayın Genç
KAMER GENÇ
(Devamla) Bakın, gülmene gerek yok. Utancından gülüyorsun.
BAŞKAN
Bakın, İç Tüzükü uygulatmak zorunda beni bırakmayın,
sizden korkmuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ
(Devamla) İç Tüzükü uygulamayan alçaktır.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Kibar ol, kibar!
KAMER GENÇ
(Devamla) Uygulamayan alçaktır.
BAŞKAN
İç Tüzükü de uygularım, birleşime de giremezsiniz. Lütfen
yerinize geçin, lütfen, lütfen. (AK PARTİ sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar)
KAMER GENÇ (Devamla)
Oturmuyorum, ne yapacaksın! Uygula bakalım İç Tüzükü. Böyle
bir şey olur mu ya?
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Biraz kibar ol ya.
BAŞKAN
Lütfen yerinize geçin. Bu Meclisi ben idare ediyorum, siz değil, lütfen.
(AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Bravo Başkan.
KAMER GENÇ
(Devamla) Bravo. dediğiniz Başkan başınıza belalar
getirdi.
AHMET YENİ
(Samsun) Geç yerine!
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Hadi yürü, hadi yürü!
BAŞKAN
Sayın Yüksel, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) Başkan, tutanakları alın, onun hakkında bir
süreç başlatın.
BAŞKAN Gerek
yok, değmiyor.
Buyurun.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Kendi grubu alkışlamıyor, her gün aynı
şeyleri yaşıyoruz Başkanım ya.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Utanın! Utanın!
V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel'in, il
özel idarelerine ilişkin gündem dışı konuşması
ALAATTİN YÜKSEL
(İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012de
Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir yasa geçirdik. 6360 sayılı
Kanun
KAMER GENÇ (Tunceli)
Hırsızlar nerede hırsızlar?
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) Sakin ol, sakin.
BAŞKAN Sayın
Yüksel, bir dakika.
Bir milletvekili
arkadaşınız kürsüde konuşuyor.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) Ona da saygısı yok.
BAŞKAN Siz
kendinize nasıl saygı duyulmasını istiyorsanız
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Kendine saygısı yok ki başkasına olsun.
BAŞKAN -
milletvekili arkadaşınıza da saygı duymasını
öğrenin.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Önce sen saygılı ol. Sen o kürsüyü yönetemiyorsun. Yazık sana
yazık!
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) Sana yazık sana!
BAŞKAN - Burada
hakaret ederek milletvekilliği yapılmaz. Bunu size ben öğretecek
değilim; yaş olarak da tecrübe olarak da fazlasınız
hepimizden. Saygılı davranmamızı engelleyecek
davranışlarda bulunmayın, lütfen.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Kendine saygısı yok Sayın Başkan.
BAŞKAN Lütfen.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Tamam Başkanım, bırakın kapatalım.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın İnce.
Buyurun Sayın Yüksel.
ALAATTİN YÜKSEL
(Devamla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012de bu
Meclisten geçirdiğimiz 6360 sayılı Kanunla, kapatılan köy
tüzel kişilikleri ve belde belediyelerinin ve de il özel idarelerinin mallarının
paylaşımı konusunda yasaya konmuş bir geçici madde
vardır; 1inci madde. Bu geçici madde eksiktir, esnektir, ucu
açıktır. Yetkililerin istediği gibi kullanabilmesine açık
bir yasadır ancak buna bile illerde valiler ne yazık ki
uymamaktadır. Yasaya aykırı olarak, muhalefet partilerinin
kazandığı belediye başkanlarının olduğu
illerde farklı davranmaktadırlar, iktidar partisinin
kazandığı illerde farklı davranmaktadırlar.
Buna göre; İzmir,
Aydın, Muğla, Hatay, Manisa, Mardin, Van gibi illerde özel idare
malları, belde belediyelerinin malları ve köy tüzel kişilik
malları daha çok hazineye ve bakanlığa bağlı il
müdürlüklerine devredilmiştir. Oysa, iktidar partisinin
kazandığı belediye başkanlıklarının
olduğu yerlerde de, Balıkesirde mesela, vali, kendi oturduğu
makam odası dâhil, özel idarenin kocaman iş merkezlerini olduğu
gibi, hem de boşaltarak belediyeye devretmiştir. Malatya, Urfa,
Denizli, Trabzon gibi birçok ilde aynı uygulamalar, belediyeye
devredilerek bu mallar orada ayrımcılık gösterilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, İzmir Valisi bu yasada şunu emretmektedir, yasa
diyor ki: Devir, tasfiye, paylaştırma işlemlerini yürütmek
üzere vali tarafından, bir vali yardımcısı
başkanlığında, valinin uygun göreceği kurum ve
kuruluşların temsilcileri ve ilgili belediye başkanları
tarafından oluşturulan komisyonca dağıtılır bu
mallar. Ama İzmirde İzmir Valisi kurum ve kuruluşlardan 10
kadar temsilciyi bu komisyonlara kendi davet etmiş ancak yasada çok
açık hüküm olmasına rağmen, ilgili belediye
başkanlarının hiçbirisini bu komisyona dâhil etmemiştir,
komisyona almamıştır.
Bununla ilgili,
kapatılan belde belediyeleri ve köy tüzel kişiliklerinin
mallarıyla ilgili bir toplantı gerçekleştirmiştir, o
toplantıya İzmir Büyükşehir Belediye Başkanını
davet etmiştir. Orada da 30 bin metrekarenin altındaki köylerin ve
belde belediyelerinin mal varlıkları ilçe belediyelerine; 30 bin
metrekarenin üzerindekiler büyükşehir belediyesine devredilir.
kararı alınmıştır; bir protokol
hazırlanmıştır, protokol imza altına
alınmıştır. Ama daha sonra Vali bu protokole
uymamıştır, tamamen kendi kafasına göre, istediği gibi
bu beldelerin ve köylerin mallarını
dağıtmıştır. Örneğin, Konakta, kentin
göbeğinde, kent merkezinde 20 bin metrekare kapalı, 32 dönümlük
alanda Özel İdare için yapılan yeni binayı Büyükşehir
Belediyesi kendi binası riskli bina olduğu için istemiştir, ona
vermemiştir; bunca büyük bir yer kent merkezinde imam-hatip lisesi
yapılması için Millî Eğitim Müdürlüğüne
devredilmiştir.
Değerli
arkadaşlar, yine, Alaçatıda Alaçatı Belde Belediyesi
kapatılmıştır. Çok eski bir belediye. Çeşme
Belediyesine bu malların, mülklerin devredilmesi gerekirken o yasaya göre
ve belediye başkanları toplantıya çağrılmadan Yeni
Cami, kilise ve cami olarak Alaçatı Belediyesinin mülkü olan, belediye
mülkü olan 2 yeri Diyanet İşleri Başkanlığına
verilmiştir. Yasada şu söyleniyor bir de: İlgisine göre malı
verirsiniz. Bunu hoş karşılayabiliriz ama aynı
şekilde, yüz kırk yıllık belde belediye binası da,
şu anda butik otel olarak kullanılan bina da gene Diyanete
devredilmiştir. Yine, aynı beldede köy meydanı olarak
kullanılan, belde meydanı olarak kullanılan, belde sakinlerinin
kahve olarak kullandığı meydanı da Diyanete
devredilmiştir. Seferihisarda, yine, kadınların
kullandığı, belediyenin kiraladığı, kadın
kooperatifinin slow food ve yöresel lezzetler için kullandığı
bina da belediyeye verilmemiştir.
İkinci
toplantıda, özel idare mallarının
dağıtılmasıyla ilgili toplantıda, yine belediye
başkanlarının dışında Tamamen tüm özel idare
malları vali tarafından hazineye devredildi. kararı
açıklanmıştır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALAATTİN
YÜKSEL (Devamla) Ne yazık ki süre yetmedi ama bununla ilgili söylenecek
çok şey var.
BAŞKAN -
Teşekkür ederim Sayın Yüksel.
ALAATTİN
YÜKSEL (Devamla) Aslında grup önerisi olarak getirip bütün partilerin
burada bu konuda fikrini söylemesi gerektiğini düşünüyorum.
İktidar partisinin milletvekillerine, özellikle İzmir
milletvekillerine buradan çağrı yapıyorum: Bu konuya özellikle
eğilmeleri, ilgi göstermeleri, destek vermeleri... Kendi ilimizin
mallarının hazineye devredilmesine seyirci kalırsanız
İzmir sizi daha çok cezalandıracaktır, bunu da bilin. (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
MUHYETTİN
AKSAK (Erzurum) Türkiyeden aldığınız cezayı ne
yapacaksınız?
ALAATTİN
YÜKSEL (İzmir) Efendim?
MUHYETTİN
AKSAK (Erzurum) Türkiye sizi cezalandırıyor, onu ne
yapacaksınız?
ALAATTİN
YÜKSEL (İzmir) Onu da göreceğiz.
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) - Sayın Başkan, biraz önce kürsüye çıkan
bir hatip, partimizin dün Licede yaptığı basın
toplantısını PKK bayrakları altında
yapılmış bir grup toplantısı olarak ifade
etmiştir. Grubumuza alenen hakaret ve suçlamada bulunmuştur. Cevap
vermek istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun, iki dakika.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Hakkâri Milletvekili Adil Zozani'nin, Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin 10/6/2014 tarihli 100üncü Birleşimdeki
bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin konuşması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle, iki gün
önce Diyarbakırda gerçekleşen bayrak provokasyonunu tasvip
etmediğimizi ve bu bayrak provokasyonunun daha öncelerinde de
tekrarlanmış oyunların bir parçası olduğunu ifade
etmeli. Kim ki bir başka halkın ya da halkların sembollerine dil
uzatırsa, saldırırsa, hakaret ederse, alenen ifade ediyoruz,
bizden değildir.
Bu tarz provokatif
eylem ve fiillerin halklar arası
kin tohumlarını ekmekten başka hiçbir işe
yaramadığını bir kez daha ifade ediyoruz. 23 Haziran
1996da olan da buydu, 2005 yılında Mersinde gerçekleşen bayrak
provokasyonu da buydu. Bugün bayrak provokasyonu üzerinden hamaset yapanlar, o
günlerde o bayrak provokasyonunu gerçekleştiren kişilerin kim
olduklarına baksınlar gerçeği öğrenirler.
Dolayısıyla, bizi bu tarz eylem ve fiillerle itham etmeye
kalkışmak beyhude bir çabadır.
İkincisi,
elbette ki Türkiye'nin her yerinde parti olarak basın açıklaması
da yaparız, toplantılarımızı da gerçekleştiririz.
Licede dün partimizin gerçekleştirdiği toplantı bir grup
toplantısı değil, eş başkanlarımızın
daha dört gün önce orada katledilen 2 sivil yurttaşın durumuna dikkat çekmek için, Licede olup
bitenlere dikkat çekmek için, Türkiye kamuoyunun dikkatini çekmek için
gerçekleştirdikleri bir toplantıydı.
Bizi bu konuda,
Liceye niye gittik diye eleştirenler buyursunlar Liceye gitme
cesaretinde bulunsunlar.
Bunu ifade etmek
istedim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Gündem
dışı ikinci söz, Tekirdağın son yıllardaki nüfus
artış hızı ve diğer sorunları ile 24 Mayısta
meydana gelen deprem hakkında söz isteyen Tekirdağ Milletvekili
Bülent Belene aittir.
Buyurun Sayın
Belen. (MHP sıralarından alkışlar)
V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları (Devam)
2.- Tekirdağ Milletvekili Bülent Belen'in,
Tekirdağın son yıllardaki nüfus artış hızı
ve diğer sorunları ile 24 Mayısta meydana gelen depreme
ilişkin gündem dışı konuşması
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Tekirdağ ilinin sorunları ve deprem gerçeğiyle
ilgili gündem dışı söz almış bulunuyorum. Sizi,
heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen büyük Türk milletini
saygıyla selamlıyorum.
Bu vesileyle,
yarın idrak edeceğimiz Berat Kandilinin de Türk İslam alemine
hayırlar getirmesini Cenab-ı Allahtan niyaz ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 15 Mayıs 2014 tarihinde
yürürlüğe giren 6537 sayılı Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanunun uygulanmasında vatandaşlarımız büyük
sıkıntı çekmektedirler. Tarlasını satmak isteyen
vatandaş, ilçe tapu müdürlüğü, ilçe belediyesi, ilçe tarım ve il
tarım müdürlükleri arasında gidip gelerek üç dört hafta zaman
geçirmekte, bu arada da tarlanın alıcısı satın
almaktan vazgeçmektedir. Hükûmet, bu konuda en kısa zamanda gerekli
düzenlemeyi yapıp vatandaşın sıkıntısını
giderecek tedbirleri almalıdır.
Bu arada, Tekirdağ
ili ve Trakya genelinde son bir aydır aşırı
yağışlar sebebiyle mahsulü yatan çiftçilerimiz, Tarım
Bakanlığının TARSİM tarım sigortasından
gelen eksperlerin yatan buğday ve arpa tarlalarında oluşan
zararın ödenmeyeceğini söyleyerek raporlarına dâhil
etmediklerini şikâyet etmektedirler. Sayın Tarım
Bakanımızı bu konuyla ilgili TARSİM yönetimini uyarmaya
davet ediyorum. Zira, diğer özel sigorta kuruluşları bu tür
zararları ödeyeceklerini söylemektedirler.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ilimizi ilgilendiren diğer
konuya dönersek; resmî verilere göre, 2013 yılında Tekirdağ il
genelinde 155 bin öğrencimizin eğitim gördüğü zorunlu
eğitim yapılan 375 okulun 241 tanesinde deprem dayanım testleri
yaptırılmış ve teknik raporları Bakanlığa
sunulmuştur. Dün itibarıyla incelenmesi yapılarak
Bakanlıktan geriye dönen okul sayısı 131dir.
Bakanlığın raporlarına göre, 131 okulda 256 tane bina
mevcuttur. Bu raporlara göre, 256 binanın 37 tanesi güçlendirme
gerektirmiyor fakat geriye kalanların 16 tanesi birinci öncelikli güçlendirme,
33 tanesi ikinci öncelikli güçlendirme, 41 tanesi üçüncü öncelikli güçlendirme
ihtiyacındadır, 129 tanesi de projeleri yeniden hazırlanarak
değerlendirilmek üzere Bakanlığa sunulması gerekmektedir.
Bu raporlara rağmen, Tekirdağ Valiliğince 2014 yılında
maddi yetersizlikten dolayı ancak 4 tane okulun güçlendirmesinin
yapılacağı bildirilmiştir.
24 Mayıs
tarihinde Gökçeada açıklarında meydana gelen depremden sonra, deprem
uzmanları Sırada Tekirdağ ili var. uyarısında
bulunmuşlardır. Buradan Sayın Başbakana ve Millî
Eğitim Bakanına seslenmek istiyorum: 875 bin nüfuslu Tekirdağ
ilinde bir felaket yaşandıktan sonra mı harekete geçerek il
genelinde yaşanacak depreme karşı tedbirleri alacak ve
ihtiyacı olan binaların güçlendirmelerini
yaptıracaksınız? Tekirdağlıların Suriyeli
mülteciler ve Libyalılar kadar değeri yok mu? 1.329 sanayi
kuruluşunun olduğu ve son yedi yılda nüfus artış
ortalaması 42.700 olan, sürekli göç alan ve hazineye sağladığı
katkıda Türkiye genelinde 9uncu sırada yer alan Tekirdağ ilinin
hakkını korumak ve teslim etmek Hükûmetin görevi değil midir?
Son olarak: 1 Mart
tarihinde kabul edilen 6528 sayılı Millî Eğitim Temel Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanuna dayanılarak, Tekirdağ İl Millî Eğitim
Müdürlüğünde 11 ilçenin 6sının ilçe millî eğitim müdürleri
görevden alınarak yerlerine yandaş sendika olan
EĞİTİM-BİR-SENe mensup kişiler
atanmışlardır. İl
Millî Eğitim müdür yardımcılığına yapılan 5
atamanın 4 tanesinin aynı sendikanın yöneticiliğinde
bulunmuş kişiler olması manidardır. AKP iktidara
geldiğinden beri, geçmiş hükûmetler döneminde görevde yükselme
sınavıyla gelinen makamları, sınavsız, yandaş
sendikaya mensup olmanın tek kriter olarak değerlendirildiği
makamlara dönüştürmüştür. Sayın
Başbakan ve Millî Eğitim Bakanının bu adaletsizliğe
müdahale ederek en kutsal hak olan kul hakkına uygun atamalar
yapılmasını sağlamalarını bekliyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Belen.
Gündem
dışı üçüncü söz, Trabzonun çözüm bekleyen sorunları
hakkında söz isteyen Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğluna
aittir.
Buyurun Sayın
Canalioğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan
Canalioğlu'nun, Trabzonun çözüm bekleyen sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
MEHMET VOLKAN
CANALİOĞLU (Trabzon) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, sözlerime başlamadan
önce, ben de bağımsızlığımızın simgesi,
ulusumuzun onurunu simgeleyen bayrağımızın incinmesinden
duyduğum hassasiyeti yüce Meclisin önünde bir kez daha ifade etmek
istiyorum. İndirenleri, indirenlere
müsaade edenleri de şiddetle kınıyorum.
Çok değerli
milletvekilleri, burada, kürsüde defalarca Trabzonun sorunlarını
konuşuyoruz, anlatıyoruz ama ne yazık ki üç yıldır bir
adım yol gidemedik. AKPnin Trabzon milletvekilleri şunu diyorlar:
Öyle diyorsun ama biz yüzde 59 oy alıyoruz Trabzondan. Tamam, yüzde 59
oy alıyorsunuz, peki bunun karşılığını vermek
için ne yapıyorsunuz? Biraz sonra anlatacağım sorunlarla ilgili
herhangi bir çalışmanız oldu mu? Olmadığını
gayet iyi biliyorum.
Şimdi
bunları sıralayacak olursak: Bakın, Trabzon büyükşehir oldu
ve büyükşehir olunca, kuzeye sıkışan Trabzonun artık
güneye doğru açılması gerekiyor. Ama, ne yazık ki, 1990dan
beri Trabzon kamuoyunun gündeminde olan güney çevre yolunda hâlen bir
karınca boyu yol bile alamadık, ki bu yol Trabzonluların sürekli
gündeminde, sürekli söyleminde. Akçaabattan Darıcaya,
Yıldızlıya, Akyazıya, Gürbulaka, Yeşilova,
Uğurlu ve Değirmendereyi katederek oradan Kaşüstüne uzanan bu
yol 30-40 kilometre uzunlukta olan bir yoldur. Ama, 90 yılından bu
yana hep sözde kaldı, hep söylemde kaldı, hep Yapacağız,
edeceğiz. de kaldı. Şimdi bu yolun yeniden revize edilmesi
gerekiyor. Nasıl edilmesi gerekiyor? Çünkü Trabzon büyükşehir oldu.
Daha önce 1990da planlanan bu yol şehrin yalnızca il
sınırlarını değil belediye
sınırlarını belirlediği için bunun artık
büyükşehir kapsamında batıda Beşikdüzünden doğuda Of
ilçemizin sınırlarını kapsayacak şekilde güneye
açılarak yeniden revize edilmesi gerekiyor.
Bir de sevgili
milletvekilleri, biz demir yolunu yıllardır konuşuyoruz, demir
yolu, demir yolu
Bunda da çok şükür bir adım yol alamadık!
Sürmene Çamburnu
Tersanesini yapacağız. dendi, Burada iş imkânı
sunacağız. dendi, 5 bin kişiye iş bulacağız.
dendi, dolgusu yapıldı, millî servet oraya yatırıldı
ama aradan geçen dört yıldır, beş yıldır henüz bir tek
çivi çakılmadığı gibi, 5 bin kişi değil 1
kişi dahi işe alınamadı. Şimdi Lojistik merkezi mi
yapalım, ne yapalım? diye tartışılıyor ve zaman
kaybediliyor.
4 organize sanayi
bölgemiz var. Bunların altyapısı, teşviki, elektrik
sorunları hâlen çözülmüş değil, çözüm bekleyen konular
arasında yer almaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Trabzonda büyük sanayi yok. Büyük sanayi
olmadığı için de ne yapmamız lazım? Trabzonun
işsizliğini önlemek için, Trabzonun göçünü durdurmak için Trabzonda
3T dediğimiz tarım, ticaret ve turizmi çok iyi kullanmamız lazım
ama ne yazık ki turizm darmadağın bir vaziyette. Uzungölümüz
var, dünya harikası diyoruz ama Uzungölümüzdeki betonlaşma, çevre
kirliliği, görüntü kirliliği ve oradaki hareketsizlik Uzungölü de
öldürme durumuna getirdi.
Tarım
Çok
şükür, fındık alanlarını kestik, onların hepsine
betonarme evler yaptık! TOKİ de her tarafa güzel evler yaptı ve
betonlaşmayı süratle artırdı!
Ticaret
dediğimiz zaman, ticaret zaten durma noktasına geldi ve elde edilen
hiçbir şey yok. Esnafımız perişan, ticaret hacmimiz durdu
ve yapılacak herhangi bir şeyi de burada Hükûmetin gelip bize
anlatması gerekiyor ama ne yazık ki hiçbirinden ses yok.
HESler
Değerli arkadaşlar, bu HESler de Trabzonun o güzelim
yaylalarını, o doğal güzellikleri içinde akan sularını
berbat ediyor. İnsanlar HESe karşı. Ya, HESe karşı
olan insana Niye karşı? deniyor? Karşı
olmasının gerekçeleri çok. Bakın -renkli değil ama-
şurada göstermek istiyorum. Burası Oltu Çayının üzerindeki
Ayvalı HES Barajı. Dünya harikası bir yer, daha sonra
burası çöle dönmüş arkadaşlar. Bunun için köylü, orada
yaşayan insan istemiyor. Doğal güzelliği, bu cenneti berbat
edersek
Elbette ki bunu istemeyiz sevgili arkadaşlar.
Baktığımız
zaman, bir kentsel dönüşüm, çözüm bekleyen sorunların
başında kentsel dönüşüm. Kentsel dönüşüme girildi,
Zağnos Vadisi bizim dönemimizde başladı, epey yol
alındı ama ondan sonra Çömlekçi Mahallesi, Tabakhane, Pazarkapı,
Hızırbey, Gülbaharhatun, Esentepe mahallelerinde kentsel dönüşüm
yok. Ne oluyor olmayınca da? Vatandaş evini tamir edemiyor, bir çivi
çakamıyor, onaramıyor ve Al. diyorsun, almıyor, Yap.
diyorsun, yapmıyor. Satayım. diyor vatandaş, Hayır,
satamazsın, burada kentsel dönüşüm var.
Ve
fındık
Fındık olayı da elbette ki
Bakan
açıkladı, yazılı soru önergelerine cevap verdi,
teşekkür ediyorum. 596 köyde 91.193 çiftçinin 435.938 dekar
fındığı zarar görmüş. Bunun da TARSİMden
karşılanmasını istiyoruz.
Ve süremiz doldu.
Trabzonun sorunları beş dakikaya sığacak bir sorun
değil.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET VOLKAN
CANALİOĞLU (Devamla) Hepinize saygılar sunuyorum,
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Gündeme geçiyoruz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, biraz önce bana bir dakika konuşma
verdikten sonra, Sayın Adil Zozani çıkıp bir konuşma
yaptı iki dakika. Ben anlamadım. Herhâlde benim konuşmamdan
dolayı sataşma üzerine o konuşmayı yaptı, değil
mi?
BAŞKAN Evet.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Şimdi, arkadaşım herhâlde benim konuşmamı
yanlış anlamış.
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) - Doğru
anlamışım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Bütün gazeteler Licede yapılan toplantının grup
toplantısı olduğunu söylüyor. O grup toplantısını
yapan başkanların arkasında Abdullah Öcalan ile PKK
bayrağı var. Ben konuşmamda şunu belirttim: Grup
toplantısının yapıldığı yer Türkiye'nin her
tarafı olabilir.
BAŞKAN
Elbette.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Ama, bu grup toplantısı Türkiye Büyük Millet Meclisinde olan bir
grubun toplantısıdır ve nerede yapılırsa
yapılsın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin müştemilatında
yapılmış bir toplantıdır. Dolayısıyla, bu
toplantıda Türkiye Cumhuriyeti kanunlarının ve
Anayasasının uygulanması lazım.
BAŞKAN
Sayın Genç
KAMER GENÇ
(Tunceli) Abdullah Öcalan ile PKK bayrağı altında
toplantı yapılamaz. dedim, O da sizin göreviniz. dedim. Buna
müdahale etmeniz lazım. Ama arkadaşımız çıktı
dedi ki Liceyle ilgili
Efendim, siz daha
Liceye gitmeden ben gittim.
BAŞKAN
Sayın Genç, siz Grup toplantısı. dediniz, Sayın Zozani
grup toplantısı olmadığını söyledi. Partimizin
toplantısını yaptık. dedi.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ama gazeteler hep böyle yazıyor.
BAŞKAN Evet,
haklısınız, bazı gazetelerde grup toplantısı
olarak yazdı.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Evet, ben onun için dedim zaten.
BAŞKAN
Sayın Zozani açıkladı, siz de açıkladınız
şimdi; ikinize de teşekkür ederim.
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Sayın Başkan
BAŞKAN Açıklama
yaptınız Sayın Zozani.
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Kayıtlara geçmesi açısından ifade
edeyim: Sayın Genç bayrak hamasetiyle kendini gündemleştirmek istiyor
anlaşılan.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hayır efendim!
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Onun için de bu hamasetin arkasına
sığınarak kendini gündeme taşımaya
çalışıyor.
BAŞKAN Böyle
bir şey yaptığını düşünmüyorum, sadece bir
yanlış anlaşılma oldu.
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Çok açık ve net. Sayın Eş
Başkanımız Licede yaptığı basın
toplantısının giriş cümlesinde: Bugün grup
toplantıları günü olduğu hâlde, biz Licedeki olaylara dikkat
çekmek üzere eş başkanlar ve milletvekilleri olarak burada basın
toplantısı gerçekleştireceğiz. dedi.
BAŞKAN
Tamam, anlaşıldı, grup toplantısı değilmiş,
tamam.
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Onun için de Sayın Genç bu konuda kendini
gündemleştirmesi yerine
BAŞKAN Tamam
Sayın Zozani.
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri)
Licede hayatını kaybeden 2 sivil
vatandaş üzerinden bir şeyler söylemiş olsaydı
anlamış olurdum.
BAŞKAN
Tamam, teşekkür ederim. Demek ki HDPnin Licede yapmış
olduğu toplantı grup toplantısı değil.
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) İkinci bir cümle, müsaade edin, kayıtlara
geçmesi açısından.
BAŞKAN
Tamam, geçti kayıtlara da.
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Sayın Başkan, Atatürkün bir veciz sözü vardır:
Gidemediğin yer senin değildir. Orası da Sayın Gençe
göre Türkiye Cumhuriyetinin toprağı gibi görünmüyor. O nedenle, bu
şekilde hamasetin arkasına sığınarak bir şeyler
ifade etmesin.
BAŞKAN Lice
de bizim vatan toprağımızın içinde olan, kardeşimiz,
yaşayanlar açısından da ülkemizin vatan parçası içinde yer
alan bir ilçemizdir. Buradan da Lice halkına selamlarımızı
söyleyelim.
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Onu bana değil, Sayın Gençe söyleyeceksiniz.
BAŞKAN
Teşekkür ederim, sağ olun.
Meclis
araştırmasına ilişkin
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, efendim, bana sataşma var, Efendim,
Türk Bayrağı üzerinden hamaset yaparak
diyor.
BAŞKAN
Sayın Genç
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Açıklama yaptım, neresi sataşma Sayın Başkan?
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ama yani önemli bunlar ya
BAŞKAN
Sayın Genç, niyetinizi açıkladınız, Sayın Zozani de
açıkladı. Lütfen Meclisin çalışmalarını
aksatmayın, lütfen.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Efendim, bize gelince aksatmayın diyorsunuz ama arkadaş
beni itham ediyor.
BAŞKAN
Aynı derecede siz de cevap verdiniz, o da yerinden konuştu.
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Siz konuyu açtınız, ben de cevap verdim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ben Türk Bayrağına karşı yapılanları
söyledim diye hesap mı vereceğim yani?
BAŞKAN
Eğer aranızda bir problem varsa kuliste birlikte bunu
halledebilirsiniz. Lütfen birbirinize laf atarak Meclisin
çalışmalarını sabote etmeyin.
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Sizin bu hamaseti yapmanıza izin vermeyiz ha!
BAŞKAN
Lütfen
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Dün mekânı boş bulmuşsunuz, çok şey
söylemişsiniz. Biz bugün buna müsaade etmeyiz, kusura bakmayın!
BAŞKAN
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırmasına ilişkin üç önerge vardır,
okutuyorum
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sen gitmeden ben Liceye gitmişim, sen biliyor musun!
BAŞKAN
Sayın Zozani, Sayın Genç; lütfen
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Dün burada meydanı boş bulmuşsunuz çok
şey söylemişsiniz. Senin bu hamasetine izin vermeyiz!
BAŞKAN
Sayın Zozani
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ya, kim hamaset yapmış?
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Bunu bil, bunu bir yere yaz!
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ne hamaseti? Ben Türk Bayrağına yapılan bu
saldırıyı tabii ki
BAŞKAN
Sayın Genç, lütfen
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Gündemleştin, yeter, geç yerine otur!
BAŞKAN
Sayın Zozani
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Bayrak senin babanın malı değil!
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ya, anladım da ben fikrimi söylemeyecek miyim yani!
BAŞKAN
Sayın Genç, lütfen
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Söyledin işte yeter!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.28
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.38
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul), Muharrem IŞIK (Erzincan)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101inci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, okutuyorum:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim
Binici ve 22 milletvekilinin, 16/6/2012 tarihinde, Şanlıurfa E Tipi
Ceza İnfaz Kurumunda 15 mahkûmun hayatını kaybetmesiyle
sonuçlanan yangın olayının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/972)
Türkiye Büyük Millet Meclis
Başkanlığına
Şanlıurfa
cezaevindeki yaşam koşulları ve hak ihlallerini protesto etmek,
aynı zamanda cezaevi yönetimine seslerini duyurabilmek için bir grup
mahkûmun başlattığı eylemde, eyleme katılan 15 mahkûm
yanarak hayatını kaybetmiştir. Cezaevlerinde yaşanmakta
olan yığılma ve hak ihlallerine bağlı olarak
Şanlıurfa E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda meydana gelen
bu hadisenin tüm yönleriyle aydınlatılması ve gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasamızın 98, TBMM
İçtüzüğümüzün 104 ve 105inci maddeleri gereğince
araştırma komisyonu kurularak sorunun
araştırılmasını arz ve talep ederiz. 19.06.2012
1)
İbrahim Binici (Şanlıurfa)
2)
Pervin Buldan (Iğdır)
3)
Hasip Kaplan (Şırnak)
4)
Sırrı Sakık (Muş)
5)
Murat Bozlak (Adana)
6)
Halil Aksoy (Ağrı)
7)
Ayla Akat Ata (Batman)
8)
İdris Baluken (Bingöl)
9)
Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10)
Emine Ayna (Diyarbakır)
11)
Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
12)
Altan Tan (Diyarbakır)
13)
Adil Zozani (Hakkâri)
14)
Esat Canan (Hakkâri)
15)
Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
16)
Sebahat Tuncel (İstanbul)
17)
Mülkiye Birtane (Kars)
18)
Erol Dora (Mardin)
19)
Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
20)
Demir Çelik (Muş)
21)
Nazmi Gür (Van)
22)
Özdal Üçer (Van)
23)
Leyla Zana (Diyarbakır)
Gerekçe:
16
Haziran 2012 tarihinde Şanlıurfa E Tipi Kapalı Ceza İnfaz
Kurumu C-15 koğuşunda bulunan bir grup mahkûmun cezaevlerinde
yaşanan hak ihlalleri ve sıkıntıları protesto etmek
amacıyla yaptıkları eylem sonucunda 15 kişi yanarak
hayatını kaybetmiştir. Şanlıurfa cezaevinde
yaşanan bu olay, Türkiye cezaevlerinde yaşanmış olan
facialar silsilesinin şimdilik son halkasını
oluşturmaktadır. 1996 yılında Diyarbakır Cezaevi
katliamı, 2000 yılında Bayrampaşa Cezaevindeki Hayata
Dönüş Operasyonu, geçtiğimiz yıl ring aracı içindeki 5
mahkûmun yanarak ölmesi ve Pozantı'da tutuklu Kürt çocuklara yönelik
cinsel istismar, son olarak da Şanlıurfa Cezaevindeki bu olay,
cezaevlerinde yaşanmakta olan dram ve vahşetin sadece görünen
kısmıdır.
Mevcut
Hükûmet, sahip olduğu adalet anlayışının gereği
olarak güvenlik güçleri ve yargı erkine verdiği talimatlarla, Türkiye
cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısını 130 bine
ulaştırmıştır. AKP iktidarının özellikle
2009 yılından itibaren uygulamaya koyduğu baskı ve sindirme
amaçlı politikalar sonucunda, iktidara geldikleri 2002 yılında
59 bin olan tutuklu ve hükümlü sayısı 2 kattan fazla artarak bu
noktaya gelmiştir. Muhakeme sürecinde tedbir amaçlı kullanılması
gereken tutuklama seçeneği, Türkiye'de peşin verilen ceza
uygulamasına dönüştürülmüş, âdeta ağır bir baskı
ve sindirme rejimi tesis edilmiştir.
Türkiye'de
bulunan cezaevlerinin mevcut kapasitelerinin çok üzerinde tutuklu ve hükümlü
sayısı, partimiz ve sivil toplum örgütleri tarafından müteaddit
defalar dile getirilmesine rağmen, AKP iktidarı üç maymunu oynamaya
devam etmiştir. Nitekim, cezaevlerinde yaşanan sorunlar, hak
ihlalleri ve kapasiteye ilişkin verdiğimiz bazı soru
önergelerine Adalet Bakanı tarafından kaçamak cevaplar verilmesi, kapasite
konusunda suskun kalınması bu anlayışın en büyük
göstergesidir. Adalet Bakanı, mevcut kapasiteyi vermekten kaçınarak
yapılacak yeni cezaevleri ve cezaevlerinin kapasitelerini verme
kurnazlığıyla sorunu örtbas etme çabası içinde
davranmıştır. "Görmezden geldiğin sorun, sorun
değildir." anlayışını esas alan Bakanlık ve
Hükûmet, cezaevlerine atarak istiflediği her bireyi insanlıktan da
atılmış sayarak kendilerine emanet olan canları almaya
devam etmektedir.
Şanlıurfa
E Tipi Kapalı Cezaevinde balık istifi kapasite
anlayışının ve insanlık dışı
koşulların neden olduğu bu facia ne ilktir ne de son
olacaktır. 22/07/2010 yılında Erkan Gümüştaş adlı
genç mahkûm, cezaevinde yaşanan hukuksuzluklar ve gayriinsani
koşullara dikkat çekmek için bedenini ateşe vermişti.
Şanlıurfa Cezaevinde yaşanan bu elim olaydan ders
çıkarmayan ve cezaevinden yükselen çığlıklara kulak
tıkayan iktidar ateşe davetiye çıkarmış ve 13
canı kül etmiştir. Esas kapasitesi 225 kişi olan
Şanlıurfa Cezaevi, ortak kullanım alanlarının
koğuş hâline dönüştürülmesiyle 375 kişilik kapasiteye
çıkartılmış, bu zorlama da yetmemiş ve tam 1.068
kişi balık istifi bu cezaevinde yaşamaya mahkûm edilmiştir.
Zorlamayla oluşturulmuş kapasitesinin tam 3 katı tutuklu ve
hükümlünün bulunduğu cezaevinde, uyku başta olmak üzere neredeyse tüm
insani ihtiyaçlar vardiya yöntemiyle karşılanmaktadır. Yaz
sıcaklarının bastırması ve havalandırmanın
yetersiz oluşuyla birlikte nefes almakta bile zorlanan mahkûmlar, tuvalet
önlerine ve yerlere serilmiş yataklarda nöbetleşe uyumak zorunda
bırakılmıştır. Cezaevinde var olan barınma
sıkıntısının yanı sıra tutuklu ve
hükümlülerin sahip olduğu hakların kullanımı konusunda da
ciddi kısıtlamalar ve sıkıntılar
yaşanmaktadır.
Şanlıurfa
Cezaevindeki yaşam koşulları ve hak ihlallerinin konu
edildiği 18 Ocak tarihli soru önergesine cevap verme gereği duymayan
Adalet Bakanı, aynı cezaevinde tutsak edilen Şanlıurfa
Milletvekili Sayın İbrahim Ayhan'ın uyarılarına da
kulaklarını tıkamış ve geliyorum diyen bu faciaya
zemin hazırlamıştır.
Başka
cezaevlerinde yaşanması muhtemel bu türden olayların önüne
geçilmesi açısından Şanlıurfa Cezaevindeki yaşam
koşulları ve hak ihlallerine karşı idarenin
uyarılması eylemi olarak başlatılmış, ancak 15
vatandaşımızın yanarak ölmesiyle sonuçlanmış bu
elim hadisenin her yönüyle araştırılarak ivedilikle
aydınlatılması gerekmektedir.
2.- BDP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri
Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ile Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplanın, öğretmenlerin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/973)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Öğretmenlik mesleğinin Millî
Eğitim Bakanının söylemleriyle
itibarsızlaştırılmasını, öğretmenlerin
haklarının birer birer gasbedilmesini ve öğretmenlerin "az
çalışıp çok ücret aldıkları"
çarpıtmasını açığa çıkarabilmek ve
öğretmenliğin saygınlığını ve aydın
imgesini temel alan politikalar geliştirebilmek amacıyla
Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzükün 104'üncü ve 105'inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Hasip Kaplan
Iğdır Şırnak
Grup Başkan Vekili Grup Başkan
Vekili
Gerekçe:
Öğretmenlik
mesleği, öğretmenin eğitime ilişkin beklentileri
gerçekleştiren temel bir aktör olmasını kabulünden yola
çıkılarak kurulmuştur. Türkiye'de de bu temelde cumhuriyetin
kuruluşundan bu yana öğretmene modern toplumun inşası
sürecinde önemli bir görev verilmiştir. Ülkenin kalkınmasında
eğitimin önemi artıkça öğretmenin rolü de güçlenmiştir.
Fakat, 1980'lerden sonra neoliberal ekonomik politikalarıyla
öğretmenlik mesleği yeniden biçimlendirilmeye
çalışılmıştır. Bu temelde, öğretmenler
yoksullaştırılmış, öğretmenlik mesleği
hızla niteliksizleştirilmeye
çalışılmıştır. Neoliberal dönüşüm temelinde
yeniden biçimlendirilen öğretmen, düşünmekten çok, yapmaya
yönlendirilmiştir. Aslında yapılmak istenen, eğitimin
toplumsal anlamını kavramış ve bu kavrayışın
temelini oluşturan donanıma hâkim olan, öğrenme, öğretme
süreciyle ilgili toplumsal sorumluluk duygusuna sahip ve mesleki
davranışlarıyla ilgili kararları kendisi veren,
dıştan kontrolü kabul etmeyen ve özel ihtisas gerektiren bir meslek
olarak görülen öğretmen imgesi, mesleki etkinlikleri piyasa kriterleri
olan profesyonel standartlar, performans göstergeleri ve verimlilik gibi
dışsal hesap verebilirlik mekanizmalarıyla ölçülen bir meslek
elemanına dönüştürülmeye çalışılmaktadır.
Diğer bir deyişle, öğretmeni eleştirel düşünen ve
tepki verebilen aydından çok, bir teknisyen olarak yeniden
tanımlamaktadır. Bu dönüştürme çabasının AKP
iktidarı döneminde daha fazla yoğunlaştığı,
öğretmenlik mesleğinin dönüştürülmekle birlikte
itibarsızlaştırıldığı görülmektedir. Doğrudan
eğitim bakanları tarafından, öğretmenler az
çalışan, sorumluluktan kaçan kişiler olarak nitelendirilmiş
ve AKP'nin eğitim politikalarından kaynaklı eğitim
sisteminin tüm başarısızlıkları doğrudan
öğretmenler üzerine yıkılmaya
çalışılmıştır.
Öğretmenlik
mesleği, aydın kimliği ve toplumsal zeminde yüklendiği rol
gereği eleştirel düşünmeyi temel almak zorundadır. Bu
nedenle, öğretmenler, eğitim sistemi başta olmak üzere toplumsal
zeminde yapılan tüm değişiklikleri sorgulamak ile yükümlüdürler.
Fakat, bu eleştirilere katlanmak istemeyen, yaptığı her
değişikliğin hiçbir şekilde üzerinde düşünülmeden
öğretmenler tarafından doğrudan yapılmasını
isteyen Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, mevcut
değişikliklere inanmayan öğretmenleri öğretmenlikten istifa
etmeye davet edecek kadar ileri gitmiştir. Öğretmeni
itibarsızlaştıran tehditkâr üslubuyla öğretmenlere sürekli
çarpıtılmış bilgiler sunmuştur. Bakan, Türkiye'de
öğrencilerin diğer ülkelerdeki öğrencilere kıyasla
başarısız olduklarını belirtmiş, kendi
sorumluluğunu görmezden gelerek sistemin tüm eksikliklerini
öğretmenlere yüklemiştir. Öğretmenleri az çalışmakla
suçlayan Bakan, öğretmenlerin çalışma sürelerini hesaplarken
teneffüsleri bile az çalışmaya örnek gösterecek kadar seviyeyi
düşürmüştür. Öğretmenlerin eğitim öğretime
hazırlanma sürelerini yok saymıştır. Öğretmenlere
yüklenen ADEY, Okullar Hayat Olsun, TEFBİS ve benzeri sayısız
işi dikkate almamıştır. Kendi geliştirdiği
orijinal hesaplamalara göre OECD ülkeleri arasında en az
çalışıp en fazla ücret alan öğretmenler kategorilerinde Türkiye'deki
eğitim emekçilerinin üst sıralarda yer aldığını
ileri sürmüştür.
Tüm bu söylemlerin
altında yatan gerçek, AKP'nin eğitim politikalarının
amacı öğretmenliği itibarsızlaştırmak, böylelikle
eğitimin niteliğini düşürmek, özel okulları daha güçlü bir
seçenek olarak sunmak, eğitimi daha hızlı piyasaya açmak ve
ticarileştirmek, öğretmenleri daha ucuza ve esnek koşullarda
çalıştırmak, düşünmeyen, eleştirmeyen, sadece
istenileni yapan uysal bir nesil yetiştirmektir. Bu noktada kendine engel
gördüğü öğretmenlik mesleğine sürekli
saldırılmaktadır. Çünkü Dave Hillin de belirttiği gibi,
öğretmenler, sermayenin bugünkü hegemonik projesini
meşrulaştırma veya gayrimeşru ilan etme konusunda bireysel
ve kolektif güce sahiptirler. AKP, eğitim sisteminin tümünde yukarıda
belirtilen değişimleri daha rahat yapabilmek için bu kolektif gücü
ortadan kaldırmak istemektedir.
Öğretmenlik
mesleğinin Millî Eğitim Bakanının söylemleriyle
itibarsızlaştırılmasına, öğretmenlerin
haklarının birer birer gasbedilmesine, neoliberal politikalar ile
öğretmenlik mesleğinin dönüştürülmesine, öğretmenlerin salt
performans ve verimlilik kriterleriyle hareket eden rekabetçi bir kimliğe
büründürülmesine dur demek, bu sürecin gelişiminin temel dinamiklerini
kavramak ve öğretmenlik mesleğinin "aydın" imgesini ve
saygınlığını tekrardan kazanabilmesi için neler
yapılabileceğinin ortaya çıkarılması amacıyla bir
Meclis araştırması komisyonu kurulması elzemdir.
3.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş ve
21 milletvekilinin, Kaz Dağlarındaki altın arama faaliyetlerinin
çevreye verdiği zararların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/974)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Çanakkale ile
Balıkesir ili sınırları içerisinde, Kaz Dağlarının
kuzey yamaçlarında, Bayramiç'in doğusu, Evciler'in kuzeyi, Etili'nin
güneyi ile Çan ilçesinin güneybatısında yer alan Ağı
Dağı 1.007 metre yükseklikte bir dağımızdır.
Ağı
Dağı, kendine has biyolojik çeşitliliği, fiziki
coğrafya koşulları ve buzul çağlarından bize miras
kalan bir bitki örtüsü ile özel bir öneme sahiptir. Sadece Kaz Dağlarına
özgü köknar, Anadolu kestanesi, doğu kayını, fındık ve
kızılağaçlar gibi pek çok türde ağaçlarla birlikte, endemik
türler açısından da çok zengin çeşitliliğe sahiptir. Bu,
Tanrının bize emaneti dağımız, son yıllarda onlarca
firma tarafından altın arama ve sondaj çalışmaları ile
delik deşik hâle getirilerek âdeta katledilmiştir. Bu firmaların
hepsinin de yaptığı iş ve işlemler aynı olup
bunlardan sadece bir tanesinin çalışmalarını örnek vererek
diğer tüm firmaların çalışmalarını gözler önüne
sermiş olacağız.
2013 yılında
üretime geçeceği söylenen Kanada'da kurulup, Toronto Borsası'nda
kayıtlı olup Meksika'da da işletmesi olan Alamos Gold Inc.
şirketi ülkemizde Ağı Dağı ile Kirazlı'da da
faaliyetlerini sürdürmektedir. Babadağ, Delidağ, Çamyurt,
Tavşan, Ayıtepe, Ihlamur ve Yangın Kula sahalarında
araştırmalar sürüp işletmeye açılacaktır.
İşletmeye açılacak sahaların çevreye vereceği zararları
saymakla bitiremeyeceğimiz gibi bu zararın ileride telafisi de mümkün
görünmemektedir. Ocaklardan sadece Babadağ'ı ve Delidağ'ı
yataklarını örnek olarak ele alıp incelersek şöyle ki,
ocaklardan çıkarılacak cevher kırılıp
yakınlarındaki işletme tesislerine taşınacak, burada
ufalanıp yığın liçi alanına serilip siyanürlü sularla
yıkanacak, bu sular başka kimyasallar ve aktif kömürle işlenip
ham altın çıkarılacak. Çıkan saf altın Avrupa'daki
rafinerilere götürülüp temizlendikten sonra borsada satılacaktır.
Ülkemizden bu şekilde giden altın, gümüş veya başka
metallerin tamamı 40 tonu geçmeyecek. Geride, sadece örnekteki ocakta
olduğu gibi, kazılıp çıkarılarak, ufalanıp
işletme tesisine taşınıp, öğütülerek siyanürlü sularla
yıkanan ve yaklaşık 900 dönüme yayılıp 100 metre
yüksekliğe varacak kadar biriktirilen bir linç yığını
kalacak.
Tabii, çevreye
verilen zarar bununla sınırlı kalmayacak, İçinde
altın var. diye kazılıp çıkarılan 67 milyon ton
kayaya ulaşmak için bir 59 milyon ton kaya daha kazılacak, bunlar
Ekonomik değil. diye ocakların yakınına
bırakılarak sonsuza kadar çevreye kirlilik yayacak. İşletme
sırasında kullanılacak siyanürün yarısı daha o dönemde
gazlaşarak çevreye yayılacak, yayılan hidrojen siyanür
yavaş yavaş azot gazlarına, nitrik asite dönüşecek ve çevredeki
kayalarda durgun bekleyen arseniği çözüp sulara, tozlara salacak. Ekonomik
olmayan kayaların depolama sahalarından sızan sular, asitli,
ağır metallerle yüklü olacak, yakın köylerden başlayıp
bütün Kocaçay ve Menderes akarsu havzalarına, Çanakkale çiftçilerinin can
damarı olan sulama barajlarına kirlilik taşıyacak. Çevre
köylerin içme su kaynakları artık ölüm saçacak, işletme
sırasında Ağı Dağı'nın bütün
ağaçları, 1.744 hektar alandaki bütün ağaçlar kesilecek ve bir
daha ağaç yetişemeyecektir. Ağı Dağı merkez olmak
üzere geniş bir alanda yaban yaşamı göçe zorlanacak, ilk kaçanlar
arılar olacak. Yaban ve meyve ağaçlarının döllenmesi
aksayacak, yöreden her eksilen canlı türünün öteki hayvansal ve bitkisel
yaşama olan katkıları azaldıkça kalanlar da ya
yozlaşacak ya da göçecektir.
Bunların hepsi
neden yapılacak biliyor musunuz? Toronto Borsası'nda Alamos Gold
şirketinin hisselerini alan yatırımcılar 350 dolara mal
edip bugünlerde 1.800 doların üzerinde satılan altından para
kazansın diye.
Sadece bir
firmanın altın arama ve işletmesi ile Ağı
Dağı ve çevresine verdiği zararların ne boyutlarda
olacağını göz önüne alırsak, Kaz Dağlarında
onlarca firmanın çevreye vereceği tahribat ve telafisi mümkün olmayan
çevre felaketinin boyutlarını tahmin bile edemeyiz. İşte bu
çevre katliamı karşısında seyirci kalmadan bu
aymazlığa dur demek ve felaket olmadan alınması gereken
tedbirlerin belirlenerek uygulanmaya konulması amacıyla
Anayasamızın 98inci maddesi, İç Tüzükümüzün 104 ve 105inci
maddeleri gereğince bir araştırma komisyonu kurularak konunun
tüm boyutlarıyla araştırılmasını saygılarımızla
arz ederiz.
1)
Ali Sarıbaş (Çanakkale)
2)
Namık Havutça (Balıkesir)
3)
Haluk Ahmet Gümüş (Balıkesir)
4)
Kamer Genç (Tunceli)
5)
Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
6)
Ensar Öğüt (Ardahan)
7)
Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
8)
Sedef Küçük (İstanbul)
9)
Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
10)
Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
11)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
12)
İhsan Özkes (İstanbul)
13)
Mehmet Ali Susam (İzmir)
14)
Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
15)
Hasan Ören (Manisa)
16)
İlhan Demiröz (Bursa)
17)
Ali Haydar Öner (Isparta)
18)
Ali Özgündüz (İstanbul)
19)
Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
20)
Mehmet Şeker (Gaziantep)
21)
Sakine Öz (Manisa)
22)
Candan Yüceer (Tekirdağ)
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Bir Meclis
soruşturması önergesi vardır. Önerge bastırılıp
sayın üyelere bugün dağıtılmıştır.
Şimdi önergeyi
okutuyorum:
B) Meclis Soruşturması Önergeleri
1.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve 58
milletvekilinin; kendisine verilen MİT raporuna rağmen suç
işlediği iddia edilen bazı bakanları görevde tutarak
haksız çıkar sağlamalarına ve kamunun zararına neden
olduğu, görevi sırasında suç işlediği iddia edilen
bakanların eylemlerini öğrendiği halde yetkili mercilere
bildirmediği, yürütülmekte olan bazı soruşturmaları
etkileyen girişimlerde bulunduğu, oğlu ile şüpheli
sıfatındaki iş adamlarını kayırmaya yönelik
fiillerinin bulunduğu, hakkında Meclis soruşturması
açılan eski bir bakana Meclis soruşturmasına konu eylemleriyle
ilgili talimat verdiği, kamuya açık mal bildiriminde
açıklanmayan parayı yasa dışı yollarla elde
ettiği; bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 257nci maddesinde düzenlenen
görevi kötüye kullanma, 279uncu maddesinde düzenlenen kamu görevlisinin suçu
bildirmemesi, 277nci maddesinde düzenlenen yargı görevi yapanı
etkilemeye teşebbüs, 283üncü maddesinde düzenlenen suçluyu kayırma
ve 255inci maddesinde düzenlenen nüfuz ticareti suçları ile Mal Bildiriminde
Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununun 4 ve
13üncü maddelerinde düzenlenen haksız mal edinme, mal kaçırma veya
gizleme suçlarına uyduğu iddiasıyla Anayasanın 100üncü ve
TBMM İçtüzüğünün 107nci maddeleri uyarınca Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan hakkında bir Meclis soruşturması
açılmasına ilişkin önergesi (9/9)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Anayasanın
100üncü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 107nci
maddeleri uyarınca aşağıda yer alan gerekçeler çerçevesinde
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında Meclis
soruşturması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Mehmet Akif
Hamzaçebi (İstanbul)
2) Ali
Demirçalı (Adana)
3) Ümit
Özgümüş (Adana)
4) Sinan Aydın
Aygün (Ankara)
5) Mehmet Emrehan
Halıcı (Ankara)
6)
Yıldıray Sapan (Antalya)
7) Metin Lütfi
Baydar (Aydın)
8) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
9) Sena Kaleli (Bursa)
10) Mustafa Serdar
Soydan (Çanakkale)
11) Muharrem
Işık (Erzincan)
12) Hasan Akgöl (Hatay)
13) Ayşe Eser
Danışoğlu (İstanbul)
14) Sedef Küçük (İstanbul)
15) İhsan
Özkes (İstanbul)
16) Faik Tunay (İstanbul)
17) Mustafa
Moroğlu (İzmir)
18) Sakine Öz (Manisa)
19) Doğan
Şafak (Niğde)
20) Mehmet Volkan
Canalioğlu (Trabzon)
21) Engin Altay (Sinop)
22) Turgay Develi (Adana)
23) Ramis Topal (Amasya)
24) Ayşe
Gülsün Bilgehan (Ankara)
25) Arif Bulut (Antalya)
26) Ensar Öğüt
(Ardahan)
27) Haluk Ahmet
Gümüş (Balıkesir)
28) İlhan
Demiröz (Bursa)
29) Turhan Tayan (Bursa)
30) Adnan Keskin (Denizli)
31) Mehmet
Şeker (Gaziantep)
32) Mehmet Ali
Ediboğlu (Hatay)
33) Haluk
Eyidoğan (İstanbul)
34) Kadir Gökmen
Öğüt (İstanbul)
35) Şafak
Pavey (İstanbul)
36) Musa Çam (İzmir)
37) Mehmet Ali
Susam (İzmir)
38) Tolga Çandar (Muğla)
39) İdris
Yıldız (Ordu)
40) Muharrem
İnce (Yalova)
41) Osman Faruk
Loğoğlu (Adana)
42) Süleyman Sencer
Ayata (Ankara)
43) İzzet
Çetin (Ankara)
44) Osman Kaptan (Antalya)
45) Osman
Aydın (Aydın)
46) Muhammet
Rıza Yalçınkaya (Bartın)
47) Kemal Ekinci (Bursa)
48) Ali
Sarıbaş (Çanakkale)
49) Kemal
Değirmendereli (Edirne)
50) Selahattin
Karaahmetoğlu (Giresun)
51) Aydın
Ağan Ayaydın (İstanbul)
52) Osman Taney
Korutürk (İstanbul)
53) Ali Özgündüz (İstanbul)
54) Binnaz Toprak (İstanbul)
55) Hülya Güven (İzmir)
56) Mehmet
Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
57) Nurettin Demir (Muğla)
58) Ahmet
İhsan Kalkavan (Samsun)
59) Mehmet Haberal (Zonguldak)
Gerekçe:
A) Genel Hukuksal
Değerlendirme
Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası'nın Başlangıç bölümünde "Millet iradesinin
mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız
Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili
kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen
hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni
dışına çıkamayacağı,
Kuvvetler
ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük
sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin
kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medenî bir
işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak
Anayasa ve kanunlarda bulunduğu" hususlarına yer verilmiş;
2nci maddesinde ise hukuk devleti ilkesi cumhuriyetin temel nitelikleri
arasında sayılmıştır.
Anayasa
Mahkemesinin yerleşik kararlarına göre hukuk devleti, eylem ve
işlemleri hukuka uygun olan, insan haklarına dayanan, bu hak ve
özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup
bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve
tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini
bağlı sayan, yargı denetimine açık devlettir.
Yine, Anayasa'nın
10uncu maddesinin birinci fıkrasında, herkesin dil, ırk, renk,
cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle
ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu belirtilirken dördüncü
fıkrasında hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sosyal
sınıfa imtiyaz tanınamayacağı kuralına yer
verilmiştir. 36ncı maddesinin birinci fıkrasında ise
eşitlik ilkesinin bir gereği olarak "Herkes, meşru
vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde
davacı davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma
hakkına sahiptir." denilerek, adil yargılanma hakkı
güvenceye bağlanmıştır. Bu hükümler yanında
Anayasa'nın 38inci maddesinin dördüncü fıkrasında "masumiyet
karinesi" yer almıştır.
Anılan
kurallar birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye Cumhuriyetinin bir
hukuk devleti olduğu, herkesin adil yargılanma hakkına sahip
bulunduğu, hakkında verilen mahkumiyet kararı
kesinleşinceye kadar sanığın masum sayılacağı,
suç işlediği iddia edilen kişiye ayrıcalık
tanınamayacağı ve konumu ne olursa olsun
yargılanmasının önünün kesilemeyeceği Anayasa'nın
temel ilkeleri arasında yer almaktadır.
Öte yandan,
Anayasa'nın 71inci maddesinde, kamu görevlileri yanında yasama ve
yürütme organlarında görev alanların da mal bildiriminde
bulunmaları zorunlu kılınmıştır.
Anayasa'nın
112nci maddesinin üçüncü fıkrasına göre; Başbakan,
bakanların görevlerinin Anayasa ve kanunlara uygun olarak yerine
getirilmesini gözetmek ve düzeltici önlemleri almakla yükümlüdür.
Anayasa'nın
100üncü maddesi, Başbakan veya bakanlar hakkında Türkiye Büyük
Millet Meclisinin önemli bir denetim mekanizması olan Meclis
soruşturmasını, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 107-113 maddeleriyse Meclis soruşturması ile
soruşturma usulünü düzenlemiştir.
TBMM
İçtüzüğünün 107nci maddesinde, Meclis soruşturması
açılması önergesi koşulları:
a)Görevde bulunan veya görevinden ayrılmış
Başbakan veya bakan hakkında olması,
b) Önergenin, TBMM üye tam sayısının en az
onda 1inin imzasını içermesi,
c) Suç teşkil eden eylemin görevle ilgili
işlerden ve görev sırasında işlendiğinin
vurgulanması,
d) Eylemlerin gerekçe gösterilerek, maddesi de
yazılmak suretiyle hangi kanuna ve nizama aykırı olduğunun
belirtilmesi,
şeklinde
belirlenmiştir.
17 Aralık 2013
ve 25 Aralık 2013 tarihlerinde başlayan rüşvet ve yolsuzluk
soruşturmalarıyla ilgili olarak İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından düzenlenen eski
İçişleri, Çevre ve Şehircilik ve Avrupa Birliği
Bakanları ile Ekonomi Bakanı hakkındaki çeşitli suç iddialarını
konu alan fezlekeler TBMM Başkanlığına intikal etmiş
ve adı geçen bakanlar için Meclis soruşturma komisyonu
kurulmasına karar verilmiştir. Ancak, hakkında en az bakanlar
kadar ciddi iddialar olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile ilgili
olarak herhangi bir suç ihbarı (fezleke) TBMM'ye
ulaşmamıştır. Öte yandan, yürütme organının
yargı üzerinde kurduğu baskı ve yönlendirmeler dikkate
alındığında, söz konusu iddialar nedeniyle bundan sonraki
süreçte de Başbakan hakkında cumhuriyet savcılarınca
hazırlanacak bir suç duyurusunun (fezlekenin) TBMM'ye intikal etmesi
ihtimal dâhilinde görülmemektedir.
Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 160ıncı maddesinin (1)inci fıkrası
uyarınca, cumhuriyet savcısı tarafından bir suçun
işlendiği izleniminin edinilmesi dahi soruşturma açılması
için yeterli bulunmaktadır. Anayasa ve TBMM İçtüzüğü'ne göre,
Meclis soruşturma komisyonu, yapmış olduğu görev nedeniyle
bir nevi iddia makamı işlevine sahiptir.
Belirtilen
nedenlerle, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkındaki iddialar
bir suç izleniminin de ötesinde ciddi bulguları içerdiğinden bu
önergenin düzenlenmesi gerekli görülmüştür.
B) Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın, Hakkında Meclis
Soruşturması Açılmasını Gerektiren Eylemleri
1) 17 Aralık 2013
tarihinde, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca,
rüşvet almak ve vermek, resmî belgede sahtecilik, Kaçakçılık
Kanununa muhalefet gibi suçlardan dolayı gerçekleştirilen
soruşturmalar kapsamında gözaltı, arama ve yakalama
işlemleri başlatılmış, gözaltı sonrası
aralarında görevdeki iki bakanın çocuklarının da
olduğu kimi şüpheliler hakkında tutuklama kararları
verilmiştir.
25 Aralık 2014
günü ise bazı iş adamları ile Başbakan Recep Tayyip
Erdoğanın oğlu Necmettin Bilal Erdoğan'ın da
aralarında olduğu şüpheliler hakkında benzer suçlardan
gözaltı, arama ve yakalama işlemlerine ilişkin hâkim
kararları verilmesine rağmen, bu kararlar İstanbul Emniyet
Müdürlüğünce uygulamaya konulmamıştır.
Öte yandan, süreç
içinde Millî İstihbarat Teşkilatının 18 Nisan 2013 gün ve
45650928 sayılı ve dağıtım bölümünde Başbakan
yazan raporu kamuoyuna intikal etmiş, raporun içeriği gerek
Başbakanlık ve gerekse MİT tarafından
yalanlanmamıştır.
Üç sayfadan ibaret
raporda özetle, Kapalı Çarşı'da altın, döviz ticareti yapan
İran asıllı TC vatandaşı Rıza Sarraf, Ekonomi
Bakanı Zafer Çağlayan ve İçişleri Bakanı Muammer Güler
ile yakın ilişkide olup, kardeşi Mohammed Sarrafın TC
vatandaşlığına kabulü için bazı girişimlerde
bulunulduğu, gümrük kaçağı 1,5 ton altına el konması
işleminin Bakan Zafer Çağlayan tarafından engellendiği,
rüşvet istendiği ve uygun olmayan bu ilişkilerin ortaya
çıkması hâlinde durumun Hükûmet aleyhine kullanılabileceği
hususlarına ayrıntıya da girilerek yer verilmiştir.
İki bakanla
ilgili oldukça ciddi iddia ve somut verileri içeren ve dağıtım
bölümünde Başbakan yazan bu raporun Başbakana intikal etmemesi
mümkün bulunmamaktadır. Kaldı ki, İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığının soruşturmasının
kamuoyuna yansıyan içeriği, sekiz ay kadar önce düzenlenen 18 Nisan
2013 tarihli MİT raporunu bire bir doğrular maddi bulgulara sahip
bulunmaktadır.
Dolayısıyla,
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, haklarında Meclis
soruşturması açılması kararı verilen eski
bakanların suç ilişkisinden, 17 Aralık
soruşturmasının kamuoyuna yansımasından çok daha önce
haberdar olmasına rağmen, bilerek ve isteyerek işlem yapmaktan
kaçınarak görevinin gereklerini yerine getirmemiştir. Zira, kamuoyuna
yansımış bilgi ve belgelere göre Rıza Sarraf, Başbakan
ile ilişki içinde olan biridir ve eski bakanların bu kişiyle
irtibatları Başbakan tarafından bilinmektedir.
Başbakan Recep
Tayyip Erdoğanın bu eylemi suç vasfının nitelendirilmesine
göre iki ayrı suçun unsurlarını oluşturmaktadır.
Bunlar;
a) Anayasa'nın 104üncü maddesine göre
bakanların görevden alınmasını Cumhurbaşkanından
isteme (bakanları azletme) yetki ve görevi olan Başbakanın
kendisine verilen MİT raporuna rağmen, görevini yapmayıp
adı geçen bakanları görevde tutarak bu kişilerin haksız
çıkar sağlamalarına ve kamunun zararına neden olduğu
ve bu eyleminin TCKnın 257nci maddede tarif edilen görevi kötüye
kullanma suçu;
b) Yine, Başbakan olarak görev
sırasında suç işleyen bakanların eylemlerini
öğrendiği hâlde bu suçu yetkili mercilere bildirmeyerek TCKnın
279/1inci maddesi kapsamına giren suçu bildirmeme suçudur.
2) Başbakan, 17 Aralık operasyonunun
kamuoyuna mal olmasından bir gün sonra soruşturmayı
gerçekleştirenlerle ilgili çete ve paralel devlet nitelemelerinde
bulunmuş ve bu yapının ortaya çıkarılacağını
söylemiştir. 19 Aralık günü İstanbul Emniyet Müdürü görevden
alınmış ve yeni müdür Selami Altınok Başbakan ile
birlikte ANA uçağıyla İstanbula gelmiş ve aynı gün
göreve başlamıştır.
18 Aralık
gününden başlayarak İstanbul Emniyet Müdürlüğünde görevden alma
işlemleri gerçekleşmiştir.
Nihayet 25
Aralık 2013 günü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın oğlu
Necmettin Bilal Erdoğanın da şüpheliler arasında
bulunduğu yeni bir gözaltı, arama ve yakalama kararları infaz
edilmek üzere İstanbul Emniyet Müdürlüğüne gönderilmesine rağmen,
bu kararların gereği İstanbul Emniyet Müdürlüğü
görevlilerince yerine getirilmemiş ve daha sonra İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığında yapılan görev
değişikliği sonucunda bu kararlar geri
alınmıştır.
Bu kararların
geri alınmasında hiç kuşkusuz ki Başbakanın oğlu
ile kendisine yakın iş adamlarının suç
soruşturmasından kurtarılmalarını sağlama
düşüncesi vardır. Bu yüzden deliller karartılmış ve
suç unsuru olabilecek veriler ortadan kaldırılmıştır.
Başbakan,
yürütme organının başıdır ve bu olaylar silsilesi içinde
soruşturmayı doğrudan etkileyen girişimlerde
bulunmuştur. Açıkça soruşturmada yer alan yargı ve kolluk
görevlilerine karşı ithamda bulunmuş ve soruşturmadan el
çektirilmeleri için gerekli mekanizmayı oluşturmuştur.
Hiç kuşkusuz,
kamu görevini ifa sırasında hukuka aykırı bir işlemde
bulunan yargı ve kolluk görevlilerinin yasalar önünde hesap vermesi hukuk
devleti ilkesinin gereğidir. Lakin, bu konuda mevzuatı bir yana
bırakarak, soruşturmaya doğrudan etki eden girişimleri
aceleyle yerine getirmeye kalkışmak ve bu uğurda hâkim
kararlarını uygulatmamak için açıkça tavır almak, nihayet
yargı işlemi sırasında taraf olmak hukuken kabul edilebilir
bir davranış biçimi değildir.
Yolsuzluk
soruşturmasının üstünün örtülmesi ve bu amaçla yürürlükteki
hukuk sisteminin baypas edilmesine yönelik girişimlerde bulunulması
ise tartışmasız bir suçtur.
Dolayısıyla,
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan gerek demeçleri gerekse idari
tasarruflarıyla Türk Ceza Kanununun 277nci maddesinin 1inci
fıkrasına uygun düşen yargı görevi yapanı etkilemeye
teşebbüs; oğlu ile şüpheli sıfatındaki iş
adamlarını kayırmaya yönelik olarak da Türk Ceza Kanununun
283üncü maddesinde tanımlanan "suçluyu kayırma"
suçlarını işlemiştir.
3) Eski bakanlardan Erdoğan Bayraktar, 26
Aralık 2013 günü NTV televizyonuna yaptığı açıklamada,
soruşturma dosyasında var olan ve yasalara uygun olarak onaylanan
imar planlarının büyük bir bölümünü Sayın Başbakanın
talimatıyla yaptığını belirttikten sonra görevinden
istifa ettiğini açıklamış ve sözlerini "Ancak, bu millet
ve vatanı rahatlatmak için Sayın Başbakanın istifa etmesi
gerektiğine inandığımı ifade ediyor, yüce milletimize
saygılar sunuyorum." diyerek tamamlamıştır.
Hâlen, Erdoğan
Bayraktar ile ilgili Türk Ceza Kanununun 255 (nüfuz ticareti) ve 257nci
(görevi kötüye kullanmak) maddelerine uygun düşen eylemleri
dolayısıyla Meclis soruşturması
açıldığına göre, adı geçen eski bakana talimat veren
Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın da nüfuz ticareti ve görevi
kötüye kullanma suçlarına azmettiren sıfatıyla
katıldığı sonucu ortaya çıkmaktadır.
Zira, 5237
sayılı Türk Ceza Kanununun 24üncü maddesinin (3)üncü
fıkrası Konusu suç teşkil eden emir hiçbir surette yerine
getirilemez. Aksi takdirde yerine getiren ile emir veren sorumlu olur. ve
aynı kanunun 38inci maddesinin (1)inci fıkrası da
Başkasını suç işlemeye azmettiren kişi, işlenen
suçun cezası ile cezalandırılır. şeklindedir.
4) 25 Şubat
2014 günü elektronik ortama Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile
oğlu Necmettin Bilal Erdoğan arasında geçtiği ifade edilen
telefon görüşmeleri düşmüştür. Bu telefon görüşmelerindeki
seslerin Başbakan ve oğluna ait olduğu yönünde yaygın bir
görüş ortaya çıkmış ise de konuşmalar
montajlanmış olduğu gerekçesiyle iktidar tarafınca
yalanlanmıştır. Lakin bu görüşmelerin
montajlanmış olduğu yönündeki iddialara karşılık
olarak söz konusu konuşmaların tarafsız uzman bilirkişiler
marifetiyle incelenmesi yönündeki kamuoyundan gelen talepler göz ardı
edilmiştir. Ancak, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 22 Nisan 2014
günü Adalet ve Kalkınma Partisinin grup toplantısında
"Bunların elinde hep söyledim, meydanlarda da söyledim, şantaj
kasetleri var. Bu devletin en tepesinden en aşağısına
kadar. Kaç kere söyledim. Cumhurbaşkanının da şantaj kaseti
bunlarda var, benim de vardı. Genelkurmay Başkanının da.
Ama ben diyorum ki, benimle ilgili varsa çıkın açıklayın
diyorum, açıklamazsanız namertsiniz diyorum, açıklayın
diyorum. Tabii şahsımla alakalı aradıklarını
bulamadılar, bulamayacaklar. Benim bakanlarımla
yaptığım görüşmeleri ancak verebildiler veya eşimle,
çocuğumla yaptıklarımı verebildiler, veremeyecekler,
bulamayacaklar. Çünkü bunlarda o şeref yok. Geçenlerde konuşmamda da
söyledim ya, düşman bile bu şerefsizliği yapmaz, bunlar bunu
yaptılar. " demek suretiyle oğlu ile yaptığı ve
yukarıda belirtilen görüşmeleri kabul etmiş bulunmaktadır.
Öte yandan, TBMM
Başkanlığı da 03.06.2014 tarihli ve 180855 sayılı
yazısında, Anayasa'nın haberleşmenin ve özel hayatın
gizliliği ilkeleri karşısında söz konusu dinleme kayıtlarının
açıklanamayacağını vurgulayarak konuya ilişkin ilk
Meclis Soruşturma Önergesini işleme koymayacağını
bildirerek bu görüşmelerin doğruluğunu kabul etmiş
bulunmaktadır.
Telefon
görüşmelerinin tümünün incelenmesi sonucu dikkati çeken bazı hususlar
vardır: Başbakanın oğlunun evinde bulunan paranın
Başbakana ait olduğu, bu para miktarının
Başbakanın olağan gelirleriyle uyumlu olmayacak tutarda
bulunduğu; yine bu paranın dışında,
Başbakanın İstanbul'daki diğer evlerinde,
çocuklarında, damadında ve kardeşinde de yüklü miktarda
paraların saklandığı; konuşmalarda paraların
Başbakanın talimatıyla Faruk, Mehmet Gür, Tunç, Ahmet
Çalık, Faik Işık ile Mehmet adlı kişilere
gönderildiği ve konutlarda bulunan paraların tümüyle başka
yerlere aktarılması için Başbakanın
"sıfırlanması" yönünde talimat verdiği; 17
Aralık 2013 günü saat 15.39'da yapılan görüşmede, paraların
tahliye işlemlerinin saatlerdir sürmesine rağmen
tamamlanamadığı ve bütünüyle taşıma için havanın
karanlık olmasının beklendiği; yine aynı gün saat
23.15'te, yani ilk görüşmeden yaklaşık on beş saat sonra
dahi evde kaldığı belirtilen para miktarının 30 milyon
euro olduğu, paranın bir türlü eritilemediği, örneğin Tunç
adlı kişinin fazla yer kaplaması nedeniyle 10 milyon euro
parayı ancak kabul edebildiği; ertesi gün dahi paranın tahliye
işleminin sürdürüldüğü, Başbakan tarafından sıkça
telefonla konuşulmamasının tembih edildiği
anlaşılmaktadır.
Her şeyden
önce, bir başbakan bazı bakan çocuklarına yönelik bir
soruşturma dolayısıyla tedirgin biçimde, kendisi ve
yakınlarının uhdesinde bulunan paraları taşıtma
gereğini neden görür? Neden bir başbakan, bankalar dururken, konutta
para saklamaya kalkışır? Neden bir başbakan, iş
adamlarına milyonlarca euroluk para aktarımını alelacele
yaptırmaya girişir? Keza neden bir başbakan, verdiği
talimat doğrultusunda paranın tahliyesi için kızını
apar topar İstanbul'a gönderir?
Basına intikal
eden bilgilerde, o tarihte taşınan paranın 1 milyar ABD
dolarının üzerinde olduğu belirtilmektedir. Hatta bu tahliye
sürecinin görüntülü kayıtlarının olduğu öne
sürülmüştür. Böylesi miktarlardaki paraları, Başbakanın
olağan gelirleriyle izah etmek mümkün bulunmamaktadır.
Öte yandan eski
bakanlarla olağan sayılamayacak ilişki içinde olduğu
anlaşılan İran asıllı Türk vatandaşı
Rıza Sarraf ile Başbakan arasındaki bağ da inkâr edilemeyecek
düzeydedir.
Nitekim,
Başbakan, Rıza Sarrafı hayırsever bir iş adamı
olarak tanıdığını söylemektedir. Rıza
Sarrafın, cari açığı kapatma adına daha fazla ihracat
yapmak için çalıştığını, çünkü Başbakana söz
verdiğini Halkbank eski Genel Müdürü Süleyman Aslan ile
yaptığı bir telefon görüşmesinde belirtmektedir.
Yine Rıza
Sarrafın kuryesi tarafından, Başbakanın
çocuklarının yöneticisi oldukları TÜRGEV'e para götürdüğü,
M. Zafer Çağlayan'ın telefonla para nakline aracılık
ettiği görüntü ve telefon döküm tutanaklarıyla basında yer
almıştır. 1996 yılında kurulan İSEGEV
(İstanbul Eğitim ve Gençliğe Hizmet Vakfı), 2012
yılında adını TÜRGEV olarak değiştirmiş olup,
mütevelli heyetinde Başbakanın çocukları yer almaktadır.
Keza Royal Protocol
adlı bir yurt dışı kuruluştan bu Vakfa yapılan
bağış hem miktar ve hem de gönderen açısından dikkat
çekicidir. Zira 26 Nisan 2012 günü 99 milyon 999 bin 990 dolar parayı
bağış adı altında gönderen bu kuruluşun
adı Rıza Sarrafın Türkiye'deki işletmelerinin
adının da Royal ile başlaması itibarıyla akla
kuşkulu bir para akışını getirmektedir.
Bu noktadan
bakıldığında, Rıza Sarraf ile ilişkisi nedeniyle
hakkında Meclis soruşturması açılan eski Bakan M. Zafer
Çağlayan ile Başbakan arasında bir fark bulunmamaktadır.
Tüm bu kanıtlar
birlikte değerlendirildiğinde "sıfırlanmak"
istenen ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın mal bildiriminde yer
almayan söz konusu paraların, yasa dışı yollardan
edinildiği sonucu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
19/4/1990 tarihli
ve 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve
Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu'nun 4üncü maddesinde, "Kanuna veya genel
ahlaka uygun olarak sağlandığı ispat edilmeyen mallar veya
ilgilinin sosyal yaşantısı bakımından geliriyle uygun
olduğu kabul edilemeyecek harcamalar şeklinde ortaya çıkan
artışlar, bu Kanunun uygulanmasında haksız mal edinme
sayılır." denilmiş; 13üncü maddesinde ise kanunun Daha
ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde haksız mal
edinene üç yıldan beş yıla kadar hapis ve beş milyon
liradan on milyon liraya kadar ağır para cezası verilir.
Haksız edinilen malı kaçıran veya gizleyene de aynı ceza
verilir." kuralına yer verilerek haksız mal edinme ve
haksız edinilen malı kaçırma veya gizleme cezai
yaptırıma bağlanmıştır.
Bu itibarla,
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın sakladığı
evlerden bir başka adrese kaçırmak suretiyle
"sıfırlamak" istediği paraları, olağan
gelirleriyle elde etmesi mümkün olmadığı ve Başbakanlığın
İnternet sitesinde kamuya açılmış olan mal bildiriminde de
yer almadığı için yasa dışı yollardan elde
ettiği açık olduğundan, elde etme biçimine ilişkin suçlar
saklı kalmak üzere bu bölümdeki eylemleri, 3628 sayılı Mal
Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele
Kanunu'nun 4üncü maddesinde tanımlanan "haksız mal edinme"
kapsamına girdiğinden aynı Kanunun 13üncü maddesinde yer alan
"haksız mal edinme, mal kaçırma veya gizleme" suçuna uygun
düştüğünden hakkında Meclis soruşturması
açılmasına karar verilmesi gerekmektedir.
C) Sonuç
Yukarıda
belirtilen gerekçelerle Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın görevi
sırasında ve görevindeki işlerden dolayı işlediği
fiilleri; 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 257 (görevi kötüye
kullanma), 279 (kamu görevlisinin suçu bildirmemesi), 277 (yargı görevini
yapanı etkilemeye teşebbüs), 283 (suçluyu kayırma), 255 (nüfuz
ticareti) maddeleri ile 3628 sayılı Kanunun 4 ve 13üncü
maddelerinde tanımlanan haksız mal edinme, mal kaçırma, gizleme
suçlarına uygun düştüğünden, söz konusu eylemlerin
soruşturulması için hakkında Anayasa'nın 100 ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 107nci maddeleri gereğince
Meclis soruşturması açılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN
Anayasanın 100üncü maddesindeki Meclis bu istemi en geç bir ay içinde
görüşür ve karara bağlar. hükmü uyarınca Meclis
soruşturması önergesinin görüşülme gününe dair Danışma
Kurulu önerisi daha sonra Genel Kurulun onayına sunulacaktır.
Sayın
milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyaî Parti Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili
Iğdır Milletvekili Pervin Buldan tarafından, Suriyede
başta Rojava halkına karşı olmak üzere halklara
karşı vahşet uygulamaları ile bilinen IŞİD ve El
Nusra örgütlerinin ülkemiz gençlerini Suriyedeki savaşa sürüklemeleri
için yaptıkları faaliyetlerinin araştırılması
amacıyla 14/4/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 11 Haziran 2014
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 11/06/2014 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, toplanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin, İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
İdris
Baluken
Bingöl
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
14 Nisan 2013 tarihinde, Iğdır Milletvekili
Grup Başkan Vekili Pervin Buldan tarafından verilen (5234 sıra
no.lu), "Suriye'de başta Rojava halkına karşı olmak
üzere halklara karşı vahşet uygulamaları ile bilinen
IŞİD ve El Nusra örgütlerinin ülkemiz gençlerini Suriye'deki
savaşa sürüklemeleri için yaptıkları faaliyetlerinin
araştırılması" amacıyla, Türkiye Büyük Millet
Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin, Genel
Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak, 11/06/2014 Çarşamba günlü birleşiminde sunuşlarda
okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Halkların Demokratik Partisi grup önerisi lehinde ilk konuşmacı
Van Milletvekili Sayın Nazmi Gür.
Buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
NAZMİ GÜR
(Van) Çok teşekkürler Sayın Başkan.
Tam da bu sözü
alırken ajanslar bir son haber düştü. Musulda Türkiye
Büyükelçiliğine bağlı olarak çalışan, Bağdattaki
büyükelçiliğe bağlı olarak çalışan konsolosluğa
IŞİD güçleri saldırmış, konsolosluğun
çalışanlarının akıbeti belli değil. Bu konuda
Hükûmet ve Dışişleri Bakanlığınca
yapılmış henüz bir doğrulama yok. Dolayısıyla,
Musuldaki sorunu biz burada dile getirmeye çalışırken, bunun
kararını alırken tam da bumerang döndü dolaştı,
nihayetinde Türkiyeyi vurdu ve
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Konsolosluğu ele geçirmişler, ele
geçirmişler.
NAZMİ GÜR
(Devamla) Evet, ele geçirmişler ve nihayetinde bumerang döndü
dolaştı, bu Hükûmetin kendi eliyle büyüttüğü bir canavar bu
ülkeyi vurmaya başladı.
Değerli
arkadaşlar, yine, 32 Türk şoförünün bu bölgede rehin alındığı,
onun akıbeti hakkında bilgi alınmadığı bilgileri
geliyor. Hem yakınları ve hem de doğrudan konuştuğumuz
kimi yerel kaynaklardan şimdiye kadar ismi bizde mevcut olan 28 tır
şoförünün -sonradan bize ulaşan bilgilere göre de 4 kişinin
daha- akıbeti hakkında bilgi yok ve bu konuda da Türkiyede yaprak
kıpırdamıyor. Bunu da böylece söylemekte fayda var.
Tabii bir şey
daha var, bir gelişme daha var: Biliyorsunuz, Iraktaki Türkmenleri
sık sık bu Hükûmet gündeme getirirdi. Tuzhurmatu bir kasaba,
yaklaşık 50 bin Türkmenin yaşadığı Kürdistan
bölgesi dışındaki bir Kürt bölgesi ama IŞİD orayı
da işgal etmiş durumda ve yine Hükûmet ve Dışişleri
Bakanlığı çevrelerinden bu konuda en ufak bir izahat, kamuoyunu
bir bilgilendirme söz konusu değil.
Değerli
arkadaşlar, üç yıla yakın bir süredir Suriyede derinleşen
bir kriz vardı. Bu krizde sürekli biz, bu kürsüde, Türkiyenin ve
özellikle Dışişleri Bakanlığının
yanlış politikalar güttüğünü söyledik ve hep
eleştirilerimizi
Tabii, eleştiriler yetmiyor, önerilerimizi de
Hükûmete sunduk fakat Hükûmet her seferinde, her defasında -elinin
tersiyle- bu önerilerimizi dikkate almadı, eleştirilerimize hiç kulak
vermedi ve bildiğini okudu, bildiğini yaptı. İşte,
bugün bildiğimiz şey, IŞİD -Musulda- 10 Hazirandan
itibaren Ninovanın başkenti olan, 2 milyon nüfusu olan Musulun
tamamını, şehir merkezinin tamamını birkaç bin
kişilik bir güçle ele geçirmiş durumda. Ve şimdi, yeni bir kriz
hem de Orta Doğuyu sarsacak yeni bir kriz, Irakın toprak
bütünlüğünü tehlikeye sokacak, Suriyeyi derinden etkileyecek, en önemlisi
de bizim ülkemizi doğrudan etkileyecek ve neredeyse iç
barışımıza dönük, sürece dönük büyük bir tahribat yaratacak
bir gelişme oluyor yanı başımızda; Musul işgal
ediliyor, yüz binlerce insan göç ediyor, konsolosluk basılıyor. Konsolosluk
yetkililerinin nerede olduğu belli değil ve Hükûmet yok, tek ses de
yok, Sayın Dışişleri Bakanının nerede olduğu
da belli değil. Bugün yansıdı
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Hükûmetin hemen açıklama yapması lazım, acil.
NAZMİ GÜR
(Devamla) Evet, yani.
Herhangi bir
gelişme söz konusu değil, Hükûmet cephesinden bu konuda derin bir
sessizlik var. Tabii, bu derin sessizliğin ne anlama geldiğini
bizler, kamuoyu çok iyi anlıyor ama sanırım, Hükûmet Musuldaki
olayın ciddiyetinin farkında değil değerli arkadaşlar.
Yine, biliyorsunuz, Suriye krizi sırasında IŞİDi Suriyeye
karşı, Esed rejimine karşı savaşan bir güç olarak
kabul etmişti ve bu gücü özellikle beslemişti, özellikle desteklemişti.
MİTin tırlarla gönderdiği, yüzlerce tırla gönderdiği
silah, mühimmat ve diğer içeriğini bilmediğimiz, nevini
bilmediğimiz tırnak içindeki- yardım malzemesinin nereye
ulaştığını, kimleri beslediğini çok açıkça
gösteren bir örnek.
Dolayısıyla,
IŞİDi sen Suriyede büyüt, Irakta büyüt, ondan sonra da sessizliğini
koru. Bizim nasılsa IŞİD üzerinde bir etkimiz var,
IŞİD bizi dinler. diye de söyle, sonra da ortaya çıkıp bir
tek kelime etme. Oysa hatırlayın, Rojavada üç Kürt kantonu
kurulduğunda, Kürtler kendi bölgelerini, şehirlerini, köylerini,
kendi namuslarını, can güvenliklerini korumak için
oluşturdukları öz savunma birlikleriyle kendi alanlarını
korumaya başladığında Türkiyenin verdiği ilk tepki,
çok iyi hatırlıyorsunuz: Orada bir oldubittiye izin
vermeyeceğiz, biz asla böyle bir şeyi kabul etmiyoruz. Anında,
bir saat bile geçmeden Türk Dışişleri Bakanlığı
tepki vermişti.
Şimdi, iki
gündür, Musul büyük bir kent ve Türkmenlerin, Asurilerin, Keldanilerin,
Kürtlerin, Arapların yaşadığı çok kültürlü, çok dilli,
çok kimlikli, çok inançlı bir kent; yerle bir ediliyor ve özellikle
IŞİDin yaptığı ilk işin Asuri, Süryani
halkının, Keldani halkının kutsal mabetlerine
saldırı olduğu, kiliseleri yerle bir ettiği,
yaktığı haberleri geliyor bize yerel kaynaklarca ve bu Hükûmet
seyrediyor ve bu Hükümetin kılı kıpırdamıyor. Bu
Hükûmette çıkıp Evet, Musulda böyle bir olay var, Türkiyenin de
geleceğini yakından ilgilendiriyor. Biz, Musuldaki oldubittiye izin
vermeyeceğiz. diyen bir tek yetkilisi, bir tek Allahın kulu yok.
Peki, biz ne
yapıyoruz değerli arkadaşlar? Son iki gündür özellikle yerel
kaynaklardan ve IŞİD tarafından alıkonulan şoförlerin
ailelerinden bize çok yoğun bir başvuru var, özellikle
Şırnak milletvekillerimize çok yoğun bir başvuru var. Elde
ettiğimiz en küçük bilgi kırıntısını bile biz
Dışişleri Bakanlığına aktardık, özellikle
şoförlerin can güvenliklerinin korunması konusunda biz
uyarılarımızı yaptık, önerilerimizi sunduk. Özellikle
dün Dışişleri Bakanlığıyla
yaptığımız bir görüşmede -şunu açıkça ifade
etmek gerekirse- ben konsoloslukların durumunu
hatırlatmıştım, Sorun yok, şu anda her şey
normal. Konsolosluklardakiler de güvence altında. denilmişti bize
ama şu anda aldığımız habere göre de konsolosluk
basılmış durumda, konsolosluk yetkililerinin akıbeti de
henüz belli değil. Bu konuyu Meclisin bilgisine sunmak elbette ki bizim
temel görevlerimizden birisidir.
Tabii, nasıl
bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuz konusunda henüz
bir gerçeklik yok, bir realite yok ortada, bir yaklaşım söz konusu
değil. Oysa, IŞİDin özellikle bu bölgelerdeki etkinliği ve
giderek güçlenmesi, Kerküke doğru yürüyüşe geçmesi ya da El Anbar
bölgesine kadar uzanan büyük bir coğrafyada etkinlik kurması
değerli arkadaşlar, bütün dengeleri ama bütün dengeleri
değiştirecek. Emin olun, bu dengelerin tamamı da Türkiye'nin
aleyhine olacak, bölgede yaşayan halkların aleyhine olacak. Bunun da
altını çizmekte fayda var.
Yine, değerli
arkadaşlar, Türkiye'nin özellikle IŞİDe, El Nusraya
karşı savaşan, YPG konusunda, özellikle PYD konusunda ve
Suriyedeki Kürtler konusundaki tutumunu derhâl gözden geçirmesi gerekiyor ve
bu konuda politikalarını derhâl değiştirmesi gerekiyor.
Çünkü artık El Nusradan, artık bu çetelerden ve nihayetinde radikal
İslami gruplardan, El Kaide bağlantılı bu gruplardan,
IŞİDden Türkiye'ye hayır gelmeyeceğini artık
anlaması gerekiyor ve bu konuda biz Hükûmetten acil adımlar
bekliyoruz ve derhâl bu konuda adım atması gerekir.
Yine, önemli bir
tehlike daha var. Bunu sizin dikkatinize sunmak istiyorum. Biliyorsunuz, Mahmur
kenti aynı zamanda Musulun bir ilçesi. Mahmur bizim için çok önemli.
Neden önemli? Çünkü bizim 1990lı yıllardan itibaren köyleri
yakılıp yıkılan ve oralara göç etmiş on binlerce
yurttaşımız var, bu ülkenin yurttaşı, Mahmur Kampında
yaşayan on binlerce insan. Şu ana kadar, özellikle Kerkük bölgesinde
yaşayan insanların can güvenliği konusunda belki henüz önemli
bir gelişme yok fakat Mahmur konusunda, Kerkük konusunda da
IŞİDin saldırgan tavrının sürdüğünü söylemekte
fayda var. Bizler bu konuyu derhâl gündeme almalıyız. Bu Parlamento,
Musuldaki bütün gelişmelere bütün çıplaklığıyla,
bütün gerçekliğiyle el atmak zorunda, el koymak zorunda; Hükûmet ve
özellikle Dışişleri Bakanlığı, kamuoyunu ve
bizleri tatmin edecek bir açıklama derhâl yapmak zorunda; IŞİDe
karşı ve özellikle El Nusra kaynaklı bütün bu örgütlere
karşı, Hükûmet, net tavrını ve duruşunu göstermek
zorunda. Aksi takdirde, bütün dünyada yapılan yorumlar gibi
IŞİDin de arkasında Türkiyenin olduğu yorumları
yapılıyor. Türkiyenin bu utançtan kurtulması gerekiyor.
Musul
olayını bu Parlamentonun bilgisine sunuyoruz. Bu Parlamento, bir an
önce Musuldaki gelişmeleri gündemine alarak
tartışmalıdır.
Hepinize saygı
sunuyorum. Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Gür.
Halkların
Demokratik Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk konuşmacı
Iğdır Milletvekili Sayın Sinan Oğan. (MHP
sıralarından alkışlar)
SİNAN
OĞAN (Iğdır) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; maalesef ki hemen yanı başımızda büyük bir
felaket yaşanıyor. Meclis sıraları bomboş. Dün gece de
burada bu konuyu gündeme getirdiğimde Bülent Turan Bey, AKP İstanbul
Milletvekili yanılmıyorsam, Bunları geç, bunlar bizim
gündemimiz değil. diye yerinde hop oturup hop kalkıyordu. Buradan
Bülent Turan Beye sataşıyorum Sayın Başkan. Gelsin, burada
sataşmadan söz alsın, cevap versin Bülent Turan Bey, dün burada hop
oturup hop kalkan. Orada Konsolosluğumuz yukarıda Allaha
aşağıda IŞİDe emanet. dediğimizde burada
bağırıp çağıran, çığıran,
çığırtkanlık yapanlar şimdi gelsin hesap versinler.
Orada konsoloslarımız bugün IŞİD militanlarının
elinde, AKP sıralarıysa bomboş.
MİNE LÖK BEYAZ
(Diyarbakır) - Kendi sıralarına baksana.
SİNAN
OĞAN (Devamla) Sadece Konsolosluğumuz değil
konsoloslarımız değil, orada konsoloslarımızı
korumakla mükellef olan özel harekât birliklerimizden askerlerimiz de
-eğer gelen haberler doğruysa ki, inşallah doğru
değildir- IŞİDin elinde. Meclis bomboş. Ne işe
yarıyor bu Meclis?
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Bakar mısınız şurada kaç
kişi var?
SİNAN
OĞAN (Devamla) Fark etmez, oraya da söylüyorum buraya da söylüyorum.
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Önce oraya, önce oraya, önce oraya
SİNAN
OĞAN (Devamla) Bütün Meclise söylüyorum ama Hükûmet sizsiniz
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Önce oraya bak.
SİNAN
OĞAN (Devamla) -
Hükûmet sizsiniz, Hükûmet sizsiniz ve bugün orada bir
katliamla karşı karşıyayız, ne
Dışişleri Bakanı piyasada ne Sayın Başbakan.
Sayın Cumhurbaşkanı da, başkomutan olduğunu unutan
Sayın Cumhurbaşkanı Oldubittiye müsaade etmeyiz. demiş,
böyle buyurmuş. Oldubitti, olmuş ve bitmiş, e, sen de müsaade
etmişsin Sayın Başkomutan. Bu nedir ya? Orada bir katliamla
karşı karşıyayız, orada IŞİD almış
başını gidiyor. Sizin besleyip büyüttüğünüz IŞİD,
şimdi, orada, Türkmen kentlerini birer birer işgal ediyor; Musul
işgal edildi, sıra Kerkükte ve bir Türk bölgesi olan, Türkmen
bölgesi olan -altını çiziyorum- Tuzhurmatu bugün yine aynı şekilde IŞİDin
işgal tehdidi altında. İşin içerisinde IŞİD var
ama işin içerisinde bir de iş var. Yani, Irak ordusu birdenbire
bırakmış gitmiş her şeyi.
Başkonsolosumuz
günler öncesinden Ankarayı uyarmış, demiş ki:
IŞİD militanları şehirde güçleniyor, her an şehrin
kontrolünü ele geçirebilir. Ama ne hikmetse Türkiyeden çıt yok,
Türkiyenin umurunda değil. Oralar sanki Misakımillî
sınırları içerisinde değildi bir zamanlar, sanki orada
yaşayanlar bizim kardeşimiz değil.
O kefen giyip
ortada dolaşan kefensizlere sesleniyorum: Bir gelin, iki damla
gözyaşı da Türkmen kardeşleriniz için dökün, Türk bölgeleri için
dökün. Kefen giyip ortalıkta cirit atmakla olmuyor o işler.
Değerli
arkadaşlar, bölge cidden sıkıntı içerisinde ve bu konu da
partiler üstü bir mesele. Bugün, orada, sadece Türkmenler tehdit ve tehlike
altında değil, bölgede yaşayan bütün halklar, bölgede
yaşayan bütün kesimler tehdit ve tehlike altındadır. Ve bu
mesele partiler üstü bir mesele, devlet meselesi olması gerekir ama
maalesef ki bu meselede Hükûmetin ortada olmadığını
görüyoruz. Hükûmeti temsilen bugün Mecliste bir görevli bakanınız var
mıdır, bilmiyorum. Normalde oluyor. Mecliste değil,
Dışişleri Bakanı Mecliste yok, AKP, Hükûmet
sıraları bomboş ama IŞİD oraları tehdit ediyor.
Hani diyordunuz: Biz Türkmenlere silah gönderiyorduk da paralelciler buna
müsaade etmedi. Nerede o silahlar? Erşad Salihi her gün Bize tek bir
silah gelmedi, bölgede bizim dışımızda herkesin hamisi var,
herkes silahlandırıldı, bir tek Türkmenler sahipsiz
bırakıldı. diye bas bas bağırıyor ama Erşad
Salihinin sesini duyan yok. İlginç de bir durum söz konusu, Irak ordusu
boşaltıyor, peşmerge dolduruyor orayı. Türkmenler âdeta
orada iki ateş arasında bırakılmış. Türkmenlerin
sahibi yok, herkesin sahibi yok.
Türkiye, bölgenin
en büyük devleti olan Türkiye bölgede Türkmenlerin hamisi olması
gerekirken -tabii, bütün bölgenin hamisi ama özellikle de Türkmenlerin hamisi
olması gerekirken- maalesef ki ortalıkta yok. Sanki Türkiye
Türkmenleri bölgede feda etmiş, sanki Türkiye Türkmenlerin bölgede yok
olmasını istiyor; o bölgelerde Irakın, Kürdistan bölgesi
içerisinde, onların tahakkümünde bir yer olmasını planlıyor
gibi ortada bir durum var. Türkiyenin bunun ötesinde ne olması lazım
müdahil olması için? Türk toprağı işgal edilmiş.
Arkadaşlar, yurt dışındaki herhangi bir
konsolosluğumuz, büyükelçiliğimiz -biliyorsunuz ama ben tekrar edeyim-
Türk toprağıdır. Türk toprağı bugün işgal
altında. Siz işitmiyorsunuz ama IŞİDin işgali
altında oradaki Türk toprağı. Türk Bayrağı
indirilmiş. Ha, diyeceksiniz: Bir tek orada mı indiriliyor,
Türkiyede de indiriliyor, alışın artık buna. Ama biz buna
alışmayacağız. Hükûmet etmesini bilmiyorsanız
bırakacaksınız o işi veya gereğini
yapacaksınız; öyle Oradaki komutan gereğini yapsın.
demekle olmuyor. Siz balkonda oturup seyreden futbol seyircisi değilsiniz,
siz Hükûmetsiniz, gereğini yapacaksınız. Ya yapacaksınız
ya bırakıp gideceksiniz. Ne Türkiyede indirilen bayrağın
hesabını sorabiliyorsunuz ne Musulda indirilen bayrağın
hesabını sorabiliyorsunuz. Yani bizim bir ordumuz vardı eskiden;
bu tür durumlarda uçaklar kalkıyordu, gidiyordu, bir şeyler
yapıyordu. Nerede bu ordu, nerede Başkomutan? Ben buradan
Başkomutana sesleniyorum: Sayın Cumhurbaşkanı,
Başkomutanlığını yap. Bugün yapmayacaksan ne zaman
yapacaksın? Ya da o işi bırak ya da Ben Başkomutan
değilim, gereği yapılsın. der gibi
açıklamalarına devam et. Bugün gereğinin yapılması
zamanıdır. Orada konsolosumuz, diplomatlarımız, askerimiz,
polisimiz IŞİDe emanet.
Dün akşam
burada gündeme getirdiğimizde o bol keseden atan, yerinden hoplayıp
kalkan milletvekilleri gelsin burada -sataşıyorum hepsine- cevap
versin. Dün akşam: Özel gündemle toplanalım. Bu kanun kaçmıyor,
biraz ara verelim Meclise. Bu konuyu görüşelim. Bakın, haberler
alıyoruz biz bölgeden. Devlet sizin elinizde ama bize de haberler geliyor.
Konsolosluğumuzu IŞİD bastı basacak. dedik. Daha dün
akşam, dün gece bu Mecliste, bu kürsüde söyledik. Siz yerinizden hop
oturup hop kalktınız. Aman, bırakın bu safsataları.
dediniz. Ne oldu? IŞİD militanları daha sabah olmadan bastı
Konsolosluğumuzu ve herkesi rehin aldı. IŞİDin kim
olduğunu söylemeye gerek yok herhâlde. IŞİD diye yazın
İnternette nasıl kafa kestiğini, nasıl ciğer
söktüğünü, insanlara nasıl vahşet
uyguladığını görürsünüz. Bunu herhâlde fazla dillendirmeye
gerek yok ama işinize gelmiyor herhâlde. IŞİDe laf etmek sizin
işinize gelmiyor çünkü siz besliyorsunuz, siz büyütüyorsunuz. Sizin
besleyip büyüttüğünüz insanlar.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Nereden çıkarıyorsun bunları?
SİNAN
OĞAN (Devamla) Nereden mi çıkarıyorum? Türkiyede
RECEP ÖZEL
(Isparta)- IŞİDi biz mi büyüttük? Amma laf ediyorsun ha!
SİNAN
OĞAN (Devamla) Türkiyede IŞİDin onlarca hücresi var. Bilmem
nereden tweet atan bir genci yakalayıp hemen mahkeme önüne çıkaran
bu devlet, Türkiye'deki IŞİDin hücrelerine bir tek operasyon
yaptı mı? Yapmadı. Niye? Çünkü siz büyütüyorsunuz. Aksini iddia
ediyor musunuz? Hadi göreyim sizi o zaman. IŞİDe Türkiye'den silah
sevk edenleri, IŞİDe militan sevk edenleri istiyorsanız, ben
size adreslerini de vereyim arkadaşlar
RECEP ÖZEL
(Isparta) Sen istihbaratçı mısın?
FATİH
ŞAHİN (Ankara) Buradan açıklayın.
SİNAN
OĞAN (Devamla) Söyleyeyim
RECEP ÖZEL
(Isparta) Söyle, hadi söyle.
SİNAN
OĞAN (Devamla) Bir bağırma, bir sus. Ben bir strateji
merkezinin başkanıyım arkadaşlar.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen laf atmayın.
İHSAN
ŞENER (Ordu) Açıkla hadi.
SİNAN
OĞAN (Devamla) Ben bir strateji merkezinin başkanıyım.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Açıkla.
BAŞKAN
Sayın konuşmacı siz de şahsiyetle
uğraşmayın, lütfen.
SİNAN
OĞAN (Devamla) Sizin o yandaş strateji merkezleri gibi biz Hükûmet
şakşakçılığı yapmıyoruz. Strateji
merkezlerinin işi budur. Bilmiyorsanız, öğrenin.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Ya, açıkla.
SİNAN
OĞAN (Devamla) İstihbaratın yüzde 90ı açık
kaynaktan elde ediliyor arkadaşlar, bunun için ajan falan olmaya gerek
yok. Bölgede insanlar var. Bölgeden insanlarla telefonla konuşun,
İnternette biraz dolaşın, siz de bulursunuz. Devlet
sırrı falan değil, adamlar bu işi alenen yapıyor,
gizli gizli yapmıyor. Nereden Çeçen teröristlerin, Libyadan gelenlerin,
Libyalı teröristlerin Türkiye üzerinden nasıl bölgeye
aktarıldığını sağır sultan duydu,
sağır sultan işitti ama siz işitmiyorsunuz
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
SİNAN
OĞAN (Devamla)
işitmemekte ısrar ediyorsunuz.(MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Oğan.
Halkların
Demokratik Partisi Grubu önerisinin lehinde ikinci konuşmacı
İstanbul Milletvekili Osman Taney Korutürk.
Buyurun Sayın
Korutürk. (CHP sıralarından alkışlar)
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Sayın Korutürk, bayrak meselesini unutma.
OSMAN TANEY
KORUTÜRK (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün son derece önemli bir durumla karşı
karşıyayız. Önemli derken son derece vahim bir durumla
karşı karşıyayız. Suriye politikası neticesinde
Hükûmetin açmış olduğu yoldan bölgeye gelen terör örgütlerinden
El Kaide bağlantılı, Irak-Şam İslam Devleti
adlı radikal terör örgütü Musula el koydu. Musula el koyması demek
Suriyeyle birlikte Irakın da toprak bütünlüğünün ciddi bir tehlikeye
girmiş olması demek. Şimdi, gelen haberlere göre bunlar Beyciye
doğru ilerliyorlarmış. Beyci dediğimiz yer Iraktaki
Kerkük-Ceyhan Boru Hattının da içinde bulunduğu yer.
Dolayısıyla Kerkük-Ceyhan Boru Hattı da çok yakın zamanda
bu IŞİDin eline geçmiş olacak.
Bu yeni bir
gelişme değil bu gelişmeyi Hükûmet nasıl takip etti, ne
kadar takip etti, onu bilmiyorum. Ben isterdim ki bugün bu kadar önemli bir
gündemle karşı karşıya olduğumuz zaman Meclisimiz dolu
olsun ve Hükûmet gelsin, burada, öngörüsü nedir, ne yapmak istiyor, ne
düşünüyor, onları gelip bize anlatsın. Dışişleri
Bakanı New Yorktaymış. New Yorkta Güvenlik Konseyi
üyeliğimiz için oy toplamaya çalışıyor, ümitsiz bir
işin peşinde. Türkiye, ne yazık ki, daha önce de burada
söylediğimiz gibi, bu defa Güvenlik Konseyine seçilemeyecek, seçilme
ihtimali yok. Ama, Dışişleri Bakanının ciddi bir
şekilde sorumluluğunu üstlenip buraya gelmesi lazım. Bu
sorumluluk başta Hükûmete düşen bir sorumluluk çünkü Suriye
politikası ve Orta Doğu politikası bu bölgeyi bu noktaya
getirdi.
Bakın,
Dışişleri Bakanı buraya her geldiğinde bir şey
söylüyordu, diyordu ki: Bizden önce -bizden derken kendisini kastediyor,
benden önce demesi lazım çünkü kendisinden önceki
Dışişleri bakanları da bizden önce dediği kısma
giriyor- Türkiyenin dış politikası bekle gör şeklinde
gidiyordu. Hiçbir şeye karışmıyorduk, görüşmüyorduk,
neme lazım diyorduk veyahut da tepkisel davranıyorduk. Hâlbuki
böyle değil, hiç de böyle değildi, Türkiye, bu bölgede bir istikrar
oluşturucu olarak görev yapıyordu, hiç kimsenin
karşısında denge unsuru olmaya çalışmıyordu, hiç
kimsenin karşı ağırlığını teşkil
etmiyordu ama bu bölgede istikrar yapıyordu. Bakın, ne kadar
başarılıymış ve ne kadar etkiliymiş çünkü Türkiye
o istikrarlı ve dengeli politikasını sürdürdüğü sürece bu
bölgede bu gibi şeyler olmuyordu. Bu bölge, bugün çivisi
çıkmış olan bu bölge insanların kaçtığı,
demin konuşan değerli hatibin belirttiği gibi, Türkmenlerin,
Kürtlerin, diğer etnik gruplara mensup olan insanların fellik fellik
kaçıştığı Musul sakindi, Suriye sakindi ve bugün bu
durumda değildik ama maalesef, Hükûmetin yapmış olduğu
yanlış politika bugün bizleri bu korkunç vaziyetle karşı
karşıya getirdi. Şimdi ne yapılacak diye
düşünüyorsunuz? Bakın, göreceksiniz önümüzdeki dönemde, kısa
dönemde -bu bir kehanet değil- bu bölgede yeniden bir koalisyon
oluşacak ve yeniden bu bölgede dış güçler buraya hâkim olmaya,
burayı düzeltmeye çalışacaklar. Bunun başka çaresi de yok.
Peki, dış güçler burayı düzeltmeye çalıştıkları
zaman, yeni baştan burada koalisyonlar kurulup da bu sefer terörle
mücadele edildiği zaman Hükûmet hangi pozisyona girecek, ne yapacak,
nasıl bir tavır takınacak? Bunların bize süratle
anlatılması lazım. Bizlerin, hepimizin bunları birlikte
düşünmemiz, konuşmamız ve kararlaştırmamız
lazım. Sayın Cumhurbaşkanının, belki, Anayasanın
kendisine vermiş olduğu ve Sayın Başbakanın kendisi
Cumhurbaşkanı olduğu takdirde her zaman
kullanacağını söylediği yetkiyi kullanıp Bakanlar
Kurulunu toplantıya çağırması lazım. Uzun müddet
Dışişleri Bakanlığı yapmış,
uluslararası tecrübesi bulunan, konulara daha sükûnetle bakan, duygusal
davranmayan, vaktiyle iyi bir Dışişleri Bakanı olan
Cumhurbaşkanının, bugün Hükûmeti toplayıp Hükûmeti
doğru yola doğru sevk etmesi lazım. Dışişleri
Bakanının da bugüne kadar sürdürdüğü hayalci ve maceracı
politikaların bizi nereye getirdiğini görüp artık bir daha istifa
keyfiyetini düşünmesi lazım.
Türkiyenin,
hayalle, macerayla, heyecanla, olmayacak senaryoların peşinde yola
çıkmaması lazım. Çıktığımız zaman,
bakın, geldiğimiz nokta burası. Bugün Musul
Başkonsolosluğunun işgal edildiğini bildiriyor
uluslararası haber ajansları. Daha vahim bir haber aldım
eğer o doğruysa hakikaten çok üzücü ama o haberi
Dışişleri Bakanlığının İnternet
sitesinden doğrulatamadım. Dışişleri
Bakanlığı diyormuş ki: Durumu inceliyoruz, ne
olduğunu tetkik ediyoruz. Hâlbuki Dışişleri Bakanı,
Tweettera dün iki tane tweet atmış. Birinci tweette diyor ki:
Bağdat Büyükelçiliğimiz, Halep Başkonsolosluğumuz ve Musul
Başkonsolosluğumuzla sürekli temas hâlindeyiz. Bunun için niye
tweet atılır anlamış değilim. Gayet tabii ki temas
hâlinde olacaksın. Senin yurt dışındaki
konsolosluklarınla, başkonsolosluklarınla temas hâlinde
olduğuna dair tweet atma durumun olabilir mi? İkinci tweette
-devam ediyor çünkü arkasında artı koymuş, tweetin gerisi
geliyor- diyor ki: Musul Başkonsolosluğumuzun ve personelinin
korunması için her türlü önlem alınmıştır. Hangi
önlem alınmış, ne önlemi alınmış; onları
bizim bilmemiz lazım. Önlem alındıysa bugün o Konsolosluk
nasıl işgal edilmiş, Konsolosluk personeli nasıl rehin
alınmış; onu bilmemiz lazım.
Kuzey Irakta
Türkiye'nin 3 tane tank taburu var. O tank taburları Kuzey Irak Bölgesel
Kürt Yönetiminin de rızasıyla ve bilgisiyle orada duruyor. O tank
taburlarının kullanım alanında bir değişiklik
yapmak düşünülüyor mu, düşünülmüyor mu?
Yani, demek
istediğim, burada, bu konuda bir özel gündemle Türkiye Büyük Millet
Meclisinin toplanması lazım. Demokratik parlamenter bir rejimde
bunlar gizli yapılacak işler değil. Gizli
yapıldığı zaman, bakın geldiğimiz noktalar
buralar oluyor. Bugün Musul, yarın Kerkük gidecektir. Peki, sonu ne
olacak?
Esadın bir
sözü vardı -o söze biz de zamanında kızmıştık
çünkü böyle bir kehanet gibi- Eğer Suriye giderse Orta Doğu da
gider. diyordu. İşte, Suriyenin dengesi bozulduktan sonra
Suriyeden Iraka doğru kaymalar oldu; şimdi Irakın da dengesi
bozuluyor, Irakın da toprak bütünlüğü bozuluyor. Bunlar bizim
sınırlarımızda çok ciddi çatışma olayları
çıkarmak üzere.
Bizim hâlâ New
Yorkta falan olmayacak oyların peşinde
dolaşacağımıza gelip burada bunları
tartışmamız lazım. Hükûmetin süratle bu konuda tedbir
alması lazım. Bu tedbirleri ittifak içerisinde, beraber
olduğumuz ülkelerle konuşup, istemediğimiz gelişmelerin
bizim dışımızda alınacak kararlarla bu bölgeye
getirilmesini engellememiz lazım. Ne yapılıyor, ne ediliyor;
bütün milletvekillerinin, halkı temsil eden, her biri -her partiye mensup
milletvekilleri için söylüyorum- halkımız tarafından
seçilmiş olan milletvekillerimizin bu seçim keyfiyetine uygun olarak
bilgilendirilmesi lazım. Oradaki vatandaşlarımızın
-28den başladı, 32ye çıktı kamyon şoförü
sayısı- bir şekilde emniyet altına alınması
lazım. Bu Irak-Şam İslam Devleti adı verilen kuruluş
El Kaideyle bağlantılı. El Kaidenin bu bölgeye hâkim
olması, Türkiye sınırlarının da içerisine doğru
uzanmasına yol açacaktır. Bunlara karşı bütün bu tedbirleri
almamız lazım.
Onun için,
arkadaşlar, burada böyle oturup, eksik kadroyla konuşmaları
dinleyip ondan sonra da başka konulara geçmeyelim; bu konu çok önemli bir
konu. Bu, Türkiye'nin, Türkiye Cumhuriyetinin bekasıyla ilgili bir konu.
Türkiye Cumhuriyetinin bekasının dışında, Türkiye'nin
taşıdığı ve çok yakın zamana kadar, bundan
beş altı sene öncesine kadar büyük bir başarıyla
üstlendiği bölge güvenliğine katkıda bulunma sorumluluğunun
da bir gereği, bunları yerine getirmemiz lazım.
Musuldaki durum gerçekten
son derece vahim bir durum. Musuldaki durumu, bu Irak-Şam İslam
Devleti denilen radikal terör örgütü iki yıldır Musulun
varoşlarında örgütlenmek suretiyle, oralardan yukarıya
doğru hareketini geliştirmek suretiyle yapıyor ama bu iki
yıldır devam eden faaliyetinin başlarında ben
hatırlıyorum- Uluslararası Af Örgütü Türkiye'ye de çağrıda
bulunuyordu Terör örgütlerine, Irak-Şam İslam Devletine, El
Nusraya yardım etmekten vazgeçin, bu konuları artık bir
şekilde durdurun, bunların ne olduğunu görün. diye. Bakın,
o günden bugüne kadar nerelere geldik.
Ben sizlere yeniden bu
konuyu çok ciddi düşünmenizi telkin ve tavsiye ediyorum. Sizin, özellikle
Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımın Hükûmete mutlaka
çağrıda bulunup, kendi Hükûmetleriyle aralarındaki kanal neyse o
kanaldan çağrıda bulunup süratle Hükûmetin işe el
koymasını, Dışişleri Bakanının boş
işler peşinde dolaştığı New Yorktan buraya gelip
bu işin başına geçmesini ve başına geçtikten sonra da
iş düzeldikten sonra artık bu görevi ehline
bırakmasını sağlamalarını istiyorum. Sizlerin
bunu yapabilecek gücünüz var. Bunu hep beraber konuşalım,
görüşelim ve bu perişan vaziyete Türkiye'yi daha fazla
sürüklemeyelim.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Korutürk.
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) Sayın Başkan
BAŞKAN Bir şey
mi söyleyecektiniz?
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) Sayın Başkan, İç Tüzük 60a göre yerimden bir
açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN Hangi
konuda?
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) Üzerinde konuştuğumuz konuyla ilgili olarak.
BAŞKAN Tamam, bir
dakika söz veriyorum yerinizden.
IX.- AÇIKLAMALAR
1.- Hakkâri Milletvekili Adil Zozani'nin,
Türkiyenin Musul Büyükelçiliğine IŞİD çeteleri tarafından
baskın düzenlenerek 42 kişinin rehin alınmasına
ilişkin açıklaması
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Dışişleri
Bakanlığının biraz önce geçtiği bir açıklamaya
göre, Türkiye'nin Musul Büyükelçiliğine baskın düzenlenmiş, ele
geçirilmiş, 2si çocuk, 3ü kadın, Büyükelçilikte görevli 42
kişi rehin alınmış durumda. Ayrıca, o bölgede iş
yapan birçok Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, IŞİD çeteleri
tarafından rehin tutulmuş durumda ve Irak Merkezî Hükûmeti askeri
gücünü IŞİDe karşı kullanmaktan imtina etmiş.
Yine, bir
başka gelişme de şu: YPG ile peşmerge güçleri Selimiye
bölgesinde IŞİDe karşı tek çatışan güçler
durumunda, Musul Valisinin de açıklaması bu. Bağdat Hükûmetinin
bu konuda hiçbir şey yapmadığı, burayı savunmak ve
IŞİDden kurtarmak için sadece güney Kürdistan yerel güçlerinin
devrede olduğunu ifade ediyor.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Zozani.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyaî Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili
Iğdır Milletvekili Pervin Buldan tarafından, Suriyede
başta Rojava halkına karşı olmak üzere halklara
karşı vahşet uygulamaları ile bilinen IŞİD ve El
Nusra örgütlerinin ülkemiz gençlerini Suriyedeki savaşa sürüklemeleri
için yaptıkları faaliyetlerinin araştırılması
amacıyla 14/4/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 11 Haziran 2014 Çarşamba
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
(Devam)
BAŞKAN -
Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin aleyhinde son
konuşmacı Muş Milletvekili Sayın Faruk Işık.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Dışişleri Komisyonu yok herhâlde
Sayın Başkan, Başkanın açıklama yapacağı bir
konuda uzman bir arkadaş yok herhâlde.
FARUK IŞIK
(Muş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; BDP Grup
Başkanlığınca verilen Meclis araştırması
açılmasına dair önerge üzerine söz almış bulunmaktayım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Suriyenin ardından Irakta da
giderek etkinliğini artıran ve ülkenin en büyük ikinci kenti Musulu
işgal eden ve ondan sonra da çeşitli kasabaları ve köyleri
işgal altına alıp özellikle Türkmen şehri Tuzhurmatuyu da
ele geçiren bu IŞİD denilen örgüt kimdir, kimlerden destek
alıyor ve nasıl bu hâle geldi, bilinmesinde fayda var.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Irak-Şam İslam Devleti
denilen IŞİD göründüğünden de kirli ve karanlık bir terör
örgütüdür. IŞİD, Irak Savaşının ilk zamanlarında
kuruldu. 2004 yılında El Kaideye biat ettiğini ilan etti ve
kurulduğunda amacı Amerikan işgaline karşı direnmek ve
Irakın Sünni bölgelerinde hilafet kurmaktı. 2013 yılında
Suriyede ilk eylemlerini yapmaya başladı. İç savaşın
yoğun olarak yaşandığı Suriyede savaşın
gidişatını değiştirmekte büyük rol oynadı.
Savaş konusunda oldukça eğitimli birlikler ve Suriye muhalefeti adına
savaşan diğer birliklerin sahip oldukları imkânlarıyla
IŞİD, ilk günlerde kendini diğer gruplardan
farklılaştırmayı başardı. Özgür Suriye Ordusu
adına savaşan örgütler, ekipmanlarında yardımı halktan
alırken IŞİD denilen örgüt Esed rejiminden ve diğer
yabancı güçlerden yardım almaktaydı.
IŞİD
denilen örgüt hızla büyüdü, birliklerini ağırlıklı olarak
-çoğu Çeçen- yabancı savaşçılardan, farklı Arap
ülkelerinden ve Avrupalı bazı ülkelerin vatandaşlarından ve
savaşçılarından oluşturmaya başladı. Özgür Suriye
Ordusu altında savaşan küçük grupların önünde zor bir seçim
vardı: Ya IŞİDe katılacaklardı ya da IŞİDe
karşı savaşacaklardı. Maalesef, güçleri
olmadığı için IŞİDin zulmüne boyun eğmek zorunda
kaldılar.
IŞİDin
stratejisi de çok farklıydı değerli milletvekilleri, Esed
güçleriyle savaşıp rejimin elindeki bölgeleri kurtarmak yerine,
genellikle hâlihazırda Özgür Suriye Ordusu tarafından ele
geçirilmiş bölgelere girip bu bölgeleri Özgür Suriye Ordusunun elinden
almayı tercih ettiler. Özellikle kuzey Suriyede etkinliklerini
artırmalarıyla korkunç yüzlerini göstermeye başladılar.
Gazetecileri, sivil aktivistleri, yardım görevlilerini
kaçırdılar, bazılarını öldürdüler, muhalifler için
Suriyelilere işkence ve infaz odalarını kurdular. Amaçları,
alan kazanmaktan ziyade hâlihazırda muhaliflerin elinde bulunan bölgeleri
kendi anlayışlarına göre yeni bir yönetimle yönetmeyi
başarmaktı.
Değerli
milletvekilleri, Suriye rejimi ne zaman belli bölgelerde
sıkıntıya düşerse IŞİD o bölgede özgür Suriye
birliklerine ve hatta son zamanlarda Rojavadaki Kürtlere saldırı
düzenliyor ve bazen bu bölgelerde bulunan kentleri alıp rejime teslim
ediyordu. Sefira, Hanasır ve Kuveyris askerî havaalanları
IŞİDin rejime teslim ettiği yerlere örnek gösterilebilir.
Sivil yerleşim
birimlerine hava yoluyla saldırmaktan çekinmeyen Suriye rejimi, Halepte
her gün ortalama olarak 20 varil bombası atıyor, Rakkada üs kuran
IŞİD hedeflerini hiç vurmadı. Bu, sizin için düşündürücü
değil mi? Hatta ve hatta, Mumbuç, Deyrizora bugüne kadar rejim
tarafından hiç hava saldırısı yapılmadı. Esedin,
Amerikanın Irak müdahalesi sonrasında, Iraka El Kaide
unsurlarının geçişini organize ettiği bir sır
değil yani rejimin El Kaideyle daha önceden bir iş birliği
vardı. Suriye muhaberatının El Kaide
bağlantılarının güçlü olduğu bir veridir ve en sonuncu
argüman olarak son derece somut bir iş birliğini gösteriyor. Deyrizor
bölgesinde IŞİD kontrolünde bulunan bölgelerde çıkarılan
petrolün IŞİD tarafından Esed rejimine
satıldığı bir gerçek. Birçok kere uluslararası medyada
da yer bulan İkinci Cenevre Konferansı sırasında da
Batılı istihbaratçılar bunu sık sık dile getirdiler,
IŞİDin rejimle iş birliğini dile getirdiler.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmetimizin ve devletimizin IŞİDe yardım
ettiği külliyen bir yalan. Biz burada Hükûmeti eleştireceğimize,
çok millî bir sorun olan Musul üzerine başımızı elimizin
arasına alıp düşünmemiz gerekir. Hükûmete topu atarak bu
işin üstünü örtme şansımız yok.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Bugüne kadar gelip burada hiç açıklama
yapmadınız ki bu konuda.
FARUK IŞIK
(Devamla) Türkiye devletinin IŞİDi bir terör örgütü olarak
tanıdığı bir gerçektir.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Niye destek veriyorsunuz?
FARUK IŞIK
(Devamla) Bu örgütle mücadele kapsamında Türkiye ordusu, Türkiye
devleti
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Ama, destek veriyordu, destek. Destek vermediniz mi?
FARUK IŞIK
(Devamla)
defaten IŞİDin konvoylarını ve hedeflerini
vurdu, defaten vurdu; sadece bir kez değil, defaten vurdu.
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Giden tırlar kime gitti? Tırlarda ne
vardı, tırlarda?
FARUK IŞIK
(Devamla) Bizler IŞİDin rejim tarafından kullanılan bir
terör örgütü olduğunu biliyoruz.
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Biliyordunuz da destek veriyordunuz, daha kötü
işte.
FARUK IŞIK
(Devamla) IŞİDin, bölgede Arap, Asuri, Kürtler, Türkmenler ve
Ermenilere düşman bir terör örgütü olduğunu biliyoruz. Bunu defaten
gerek resmî gerek sivil ortamlarda dile getirmiş bir Hükûmetiz, bir
devletiz, bir partiyiz.
Şunun da
bilinmesi gerekir ki: Musulun IŞİD denilen terör örgütü
tarafından işgal edilmesi bölgesel güvenlik açısından ciddi
bir tehlikeyi oluşturmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti devleti güçlü bir
devlettir. Herkes şunu bilsin ki: Saniyelik ve anlık birtakım
manevralar yapmak suretiyle başarılar kazanan IŞİD terör
örgütü, Türkiyenin damarına bastığı andan itibaren
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Ya, toprağını işgal etmiş, daha ne
damara basacak ya?
FARUK IŞIK
(Devamla)
çok ciddi bir cevap bulacaktır, herkes bunu böyle bilsin.
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Damar kalmamış herhâlde.
FARUK IŞIK
(Devamla) Bu tür şeylere, bu tür saldırılara, konsolosluk
saldırılarına, şoförleri gözaltına almalarına,
asla ve asla Türkiye Cumhuriyeti devleti buna göz yummayacaktır ve buna
karşı kayıtsız da kalmayacaktır. Bu konuda her türlü
tedbiri almaya devam edeceğiz, devam edilecektir
SİNAN
OĞAN (Iğdır) Ya, Türk toprağı işgal
edilmiş, sen hâlâ tedbir almaya devam edeceğiz diyorsun.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) İşgal edilmiş, işgal ya, sen daha
damardan bahsediyorsun.
FARUK IŞIK
(Devamla)
ve bu bölgede defakto birtakım gelişmelere de,
Sayın Cumhurbaşkanının dediği gibi, müsaade edilmeyecektir.
SİNAN
OĞAN (Iğdır) Ne zaman alacaksın?
FARUK IŞIK
(Devamla) Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
SİNAN
OĞAN (Iğdır) Bu ciğer sökenler Türklerin ciğerlerini
söktüğü zaman mı alacaksın?
BAŞKAN
Sayın Oğan, lütfen
FARUK IŞIK
(Devamla) Saygılarımla.
Bağırmakla
olmaz.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
SİNAN
OĞAN (Iğdır) İcraat ne oldu?
FARUK IŞIK
(Muş) Bağırmakla olmaz.
SİNAN
OĞAN (Iğdır) Gösterin icraatınızı.
FARUK IŞIK
(Muş) Senin işin bağırmak, başka bir işin yok
senin.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Şimdi, bu görüştüğümüz konu son derece önemli
bir konudur.
BAŞKAN Evet.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Birazdan oylamayla geçiştirilip normal gündeme
gelinmeyecek bir konudur. Şu anda onlarca, 50ye yakın Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı IŞİDin elinde rehindir, artı
Türkiyenin toprağını temsil eden Başkonsolosluğu da
ihlal edilmiştir. Başından beri Hükûmetin yanlış
Suriye ve Irak politikasının getirmiş olduğu sonuçtur
burası ve IŞİDin bugünlere gelmesinde Türkiye Hükûmetinin
izlediği politikaların da birebir payı vardır. Bu nedenle,
Meclisin bu konuda acil bir genel görüşme yapması, Hükûmet
yetkililerinin de buraya gelip bütün Meclisi bilgilendirmeleri gerekiyor.
Biz, Halkların
Demokratik Partisi olarak bu amaçla bugün bir genel görüşme talebini
ilettik. Bize göre, şu anda Meclisin en acil gündemi budur. İki
gündür bayrak provokasyonu üzerinden fırtına yaratanların
tamamının da bu konuyla ilgili duyarlı olması lazım ve
bu konuyu bir an önce Meclis gündemine getirmesi gerekiyor.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Ara vereceğim,
konuşuruz.
Halkların Demokratik
Partisinin grup önerisini oylarınıza sunuyorum
III.- YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE
(Yalova) Yoklama istiyorum.
BAŞKAN Yoklama
talebi var.
MİHRİMAH BELMA
SATIR (İstanbul) Sayın Başkan, söz istemiştim.
BAŞKAN Söz mü
istemiştiniz?
MUHARREM İNCE
(Yalova) Ama bitti, sonra, yoklamadan sonra.
BAŞKAN Bir yoklamayı
yapalım, süre başlamadan size söz vereceğim, tamam.
Sayın İnce,
Sayın Ayaydın, Sayın Dibek, Sayın Serter, Sayın
Serindağ, Sayın Erdemir, Sayın Develi, Sayın
Demirçalı, Sayın Soydan, Sayın Gök, Sayın Yalçınkaya,
Sayın Şeker, Sayın Ayman, Sayın Bilgehan, Sayın Aldan,
Sayın Korutürk, Sayın Genç, Sayın Türmen, Sayın Güneş,
Sayın Batum.
Teşekkür ederim.
Evet, Sayın
Satır, o zaman yoklamayı yapalım da ondan sonra size söz
vereceğim, söz hakkınız baki kalsın
MUHARREM İNCE
(Yalova) Başkanım, süreyi de başlatın.
BAŞKAN Yoklama için
iki dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on
beş dakika ara veriyorum ve grup başkan vekillerini arkaya davet
ediyorum.
Kapanma Saati: 15.59
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.21
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul), Muharrem IŞIK (Erzincan)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101inci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN
Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin oylamasından önce istem
üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yoklama
işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama için iki dakika
süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN -
Toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyaî Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili
Iğdır Milletvekili Pervin Buldan tarafından, Suriyede
başta Rojava halkına karşı olmak üzere halklara
karşı vahşet uygulamaları ile bilinen IŞİD ve El
Nusra örgütlerinin ülkemiz gençlerini Suriyedeki savaşa sürüklemeleri
için yaptıkları faaliyetlerinin araştırılması
amacıyla 14/4/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 11 Haziran 2014
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
(Devam)
BAŞKAN -
Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Alınan karar
gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada
yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada
yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı
ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları
(1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada
yer alan, Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve benzer mahiyetteki kanun
teklifleri ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ile Adalet
Komisyonu Raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun; Ardahan Milletvekili Ensar
Öğütün; İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprakın;
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin; Bursa Milletvekili Sena
Kalelinin; Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker ve 7 Milletvekilinin;
Antalya Milletvekili Yıldıray Sapanın; Eskişehir Milletvekili
Kazım Kurt ve İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın;
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin; İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanalın; Bursa Milletvekili Aykan Erdemirin; İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanalın; Ankara Milletvekili Levent Gökün; Barış ve
Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris
Balukenin; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun; Van
Milletvekili Aysel Tuğlukun; İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve
Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl ile 69 Milletvekilinin; Tokat Milletvekili
Reşat Doğru ve 2 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanalın; Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın; Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun;
Gaziantep Milletvekili Mehmet Şekerin; Kırıkkale Milletvekili
Ramazan Can ve İstanbul Milletvekili Bülent Turan ile 1 Milletvekilinin
Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/918, 2/14,
2/25, 2/67, 2/214, 2/218, 2/335, 2/542, 2/571, 2/577, 2/876, 2/960, 2/1060,
2/1087, 2/1369, 2/1648, 2/1675, 2/1830, 2/1864, 2/1883, 2/1941, 2/1973, 2/1982,
2/2115, 2/2149) (S. Sayısı: 592) (x)
BAŞKAN -
Komisyon? Burada
Hükûmet? Burada
Geçen
birleşimde İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülen tasarının ikinci bölümü üzerinde görüşmeler
tamamlanmıştı.
Sayın
Satır, söz talebinde mi bulundunuz?
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Evet.
BAŞKAN -
Buyurun.
IX.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma
Satır'ın, İstanbul Milletvekili Osman Taney Korutürkün HDP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ve Musulda yaşanan olayları devletin bütün
kurumlarının yakından takip ettiğine ilişkin
açıklaması
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bir önceki oturumda
söz istemiştim ancak şimdi verdiniz, teşekkür ediyorum tekrar.
Biraz evvel
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşma yapan Sayın Korutürk
Dışişleri Bakanı boş işleri bıraksın,
Türkiye'ye dönsün. gibi bir tabir kullandı. Eski bir diplomat ve
Dışişleri mensubu olan Sayın Korutürke bu cümlelerin
yakışmadığını ifade etmek isterim.
Ayrıca,
Halkların Demokratik Partisinin konusuyla ilgili olarak da
Başbakanlıktan açıklama yapılmış olmakla birlikte
devletin bütün kurumları, MİT, İçişleri
Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı,
Genelkurmay Başkanlığı olayı çok yakından takip
ediyorlar, toplantı hâlindeler, her türlü gelişmeyi Sayın
Başbakanımıza bilgi veriyorlar. Dışişleri
Bakanımız da Türkiye'ye dönmek üzere yola çıktı. Oradaki
olayın hayırla ve inşallah hiçbir kötü netice olmadan
tamamlanacağını ve Türk vatandaşlarının teslim
alınacağını ümit ediyorum.
Heyeti
bilgilendirmek için söz istemiştim, teşekkür ederim.
BAŞKAN -
Teşekkür ederim.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan
Şimdi, bu
konuyla ilgili Sayın Grup Başkan Vekilinin yapmış
olduğu açıklama hiçbir şekilde bizi tatmin etmemiştir. Biz,
Mecliste halkın iradesini temsil eden milletvekilleri olarak bu kadar
önemli bir konuda basın üzerinden, gazete haberleri üzerinden bilgilenme
yapılmasının yeterli olarak buraya sunulmasını asla
kabul etmiyoruz. Bizim dediğimiz şey: Şu anda bir başbakan
yardımcısı ve kabine
mensubu 4 sayın bakan burada, dünden beri 50ye yakın
vatandaşımız rehin alınmış durumda ve bugün de Türkiye
toprağı sayılan Başkonsolosluk
işgal edilmiş durumda. Bununla ilgili, Hükûmetin zaten Meclisin
açılmasıyla beraber bir bilgilendirme yapması, buna göre
önündeki planlamaları bizimle paylaşması gerekiyordu. Bu
yapılmamışsa şu söylenebilir: İlgili Bakan Meclise
gelecek, hazırlıklarını yapıyor, Meclise gerekli
bilgilendirmeleri yapacak. Bu konuda milletvekillerine böyle bir bilgilendirme
yapılacağının bilgisi verilebilir. Gazete haberleri
üzerinden takip edin. demek halkın iradesini hiçe saymak demektir. Asla
kabul etmiyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Bu konuda, dediğim gibi, genel görüşme talebimizi
ilettik, gündeme alınmasını talep ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
OSMAN TANEY
KORUTÜRK (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun
Sayın Korutürk.
OSMAN TANEY
KORUTÜRK (İstanbul) Sayın Başkan, Sayın Grup Başkan
Vekilinin söylemiş olduğu sözü ben şiddetle reddediyorum.
Yakışmak, yakışmamak şeklinde bir şey söz konusu
değil. Burada boş iş derken şunu kastediyorum: Burada Türkiyenin
geleceğini ve bölgenin geleceğini ilgilendiren çok önemli bir hadise
olurken Dışişleri Bakanı New Yorkta
alamayacağını bugün benim söylediğim ve hepimizin
göreceği oyların peşinde dolaşıyor, bu dolu bir
iş değil.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Korutürk.
OSMAN TANEY
KORUTÜRK (İstanbul) Onun için, bu ifadeyi reddediyorum, bu ifadeyi ben
kendisine yakıştıramadığımı belirtmek
istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Halaçoğlu
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkanım, şimdi,
yapılan açıklamalar kesinlikle yetersiz. Burada Sayın
Başbakan Yardımcısı da var, şimdilik tatmin edici bir
açıklama yapılması ve bu konuda bir genel görüşmesini talep
ediyorum.
Özel
harekâtçılar bile rehin alınmış durumda ve
IŞİDin açıklamalarına göre, Konsolosluktan rehin
alınanları bilinmeyen bir yere götürdükleri söz konusu. Şimdi,
neyin görüşmesini yapıyorlar, nasıl serbest bıraktıracaklar?
Ama serbest bıraktırma ötesinde, orada bir Türk toprağı
işgal edilmiş durumda. Şimdi, buna karşı nasıl
bir tedbir alınmaktadır? Ne kadar yakından takip ediyorlar, 1
kilometre öteden mi, yoksa Türkiyeden mi?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sanıyorum
açıklama yapılabilir ilerleyen saatlerde, içeride de öyle konuşulmuştu
zaten, bilginiz dâhilinde, Sayın Baluken, Sayın Halaçoğlu, siz
de biliyorsunuz, içeride konuşmuştuk
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Sayın Başkan, ben de bir şey
söylemek istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun.
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Sağlıklı ve doğru bilgilere
ulaşabilmek için toplantıların neticesini beklemek gerekir. En
kısa zamanda açıklama da yapılacaktır.
Sayın
Korutürkle ilgili de nezaket kurallarını ve ifade tarzını
iyi bileceğini düşünüyorum.
Ben tekrar
aynı şekilde düşündüğümü beyan ediyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim, sağ olun.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Aradan yirmi dört saat geçmiş
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, grup başkan vekilleriyle içeride
konuştuk. Sanıyorum, koşullar oluştuğunda sayın
bakanlardan, Hükûmet temsilcisinden biri
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, aradan yirmi dört saat geçmiş
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) İkinci çuval meselesi gündemde Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Müsaade eder misiniz? Ben konuşmayayım mı? Rica ediyorum
arkadaşlar
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Ama burada şöyle bir durum var Sayın Başkan
BAŞKAN Yani,
bana da bir söz söyleme hakkı tanırsınız inşallah!
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Tabii, tabii.
BAŞKAN
İçeride konuşulduğu gibi Sanıyorum ilerleyen saatlerde
açıklama yapılabilinir. denildi. Siz de oradaydınız,
Sayın Halaçoğlu da oradaydı, Sayın İnce de
oradaydı, Sayın Canikli de oradaydı. Şu anda benim bu
konudan başka yapacak bir şeyim yok.
Sanıyorum Hükûmet yetkilileri ilerleyen saatlerde bu konuda bir
açıklama yapabilirler. (CHP sıralarından gürültüler)
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkanım, ama içeride bize şöyle
bir bilgi verildi, Burada hazır olan bakan yok. dendi. Şu anda
Kabinenin 4 sayın bakanı ve bir başbakan
yardımcısı burada.
BAŞKAN
Hayır, öyle bir şey söylenmedi, lütfen, ben de oradaydım. Öyle
bir şey söylenmedi, lütfen.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Urfadan ve Şırnaktan aileler bizi
arıyorlar. Aradan yirmi dört saati aşkın bir süre geçmiş,
bu Kabine üyelerinin bu konuyla ilgili bilgi sahibi olmaları gerekir.
BAŞKAN
Sayın Baluken, haklısınız ama içeride bu konuşuldu ve
İlerleyen saatlerde bilgi geldiği zaman bir paylaşım
yapılacak. denildi. Bunun ötesinde benim yapacağım hiçbir
şey yok şu anda.
Teşekkür
ederim.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Hayır, Bakan yok. denildi bize. Bakan varsa
bilgilendirme yapsın.
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Sayın Başkan, bu konuda halk da bilgi
istiyor, bilgilenmek istiyor.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun; Ardahan Milletvekili Ensar
Öğütün; İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprakın; İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncelin; Bursa Milletvekili Sena Kalelinin; Gaziantep
Milletvekili Mehmet Şeker ve 7 Milletvekilinin; Antalya Milletvekili
Yıldıray Sapanın; Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt
ve İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun; İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın; İstanbul Milletvekili Sebahat
Tuncelin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın; Bursa Milletvekili
Aykan Erdemirin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın; Ankara
Milletvekili Levent Gökün; Barış ve Demokrasi Partisi Grup
Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Balukenin; İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun; Van Milletvekili Aysel
Tuğlukun; İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve Ankara Milletvekili
Cevdet Erdöl ile 69 Milletvekilinin; Tokat Milletvekili Reşat Doğru
ve 2 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın; Malatya
Milletvekili Veli Ağbabanın; Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun; Gaziantep
Milletvekili Mehmet Şekerin; Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can
ve İstanbul Milletvekili Bülent Turan ile 1 Milletvekilinin Benzer
Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/918, 2/14,
2/25, 2/67, 2/214, 2/218, 2/335, 2/542, 2/571, 2/577, 2/876, 2/960, 2/1060,
2/1087, 2/1369, 2/1648, 2/1675, 2/1830, 2/1864, 2/1883, 2/1941, 2/1973, 2/1982,
2/2115, 2/2149) (S. Sayısı: 592) (Devam)
BAŞKAN
Şimdi, üçüncü bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Üçüncü bölüm 56 ila
82nci maddeleri kapsamaktadır.
Üçüncü bölüm
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili
Sayın İsa Gök konuşacak.
Buyurun Sayın
Gök. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
İSA GÖK (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
592 sıra sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
üçüncü bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Arkadaşlar,
devletin en önemli hükümranlık alametlerinden biri yargılama
faaliyetidir, ceza verebilmektir ve bu cezayı infaz edebilmektir. Tabii,
bu işlemi yaparken Anayasaya, evrensel hukuk kurallarına,
imzalanmış uluslararası anlaşmalara ve kanunlara uygunluk
bu faaliyetin meşruiyetidir.
Hükümranlık
derken, bugün Musulda meydana gelen ve yine, devletin hükümranlık
alanlarından olan dış temsilciliklerin korunması konusunda
gösterilen basiretsizliği, öngörüsüzlüğü de mutlaka gündeme getirmek
ve eleştirmek gerekiyor.
Arkadaşlar,
tasarıda, yargılama ile ilgili bu üçüncü bölümde, üç kanunda
değişiklik var; Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu ve Ceza
İnfaz Kanunu. Bu üç kanun aslında ceza sistemimizin esasını
oluşturur ki buna Kabahatler Kanununu da bir kıyısından
tutuşturmak lazımdır. Bu ceza sistemi içerisinde,
arkadaşlar, yargılama faaliyeti yaparken devletin istikrarı
öngörmesi, suçta ve cezada kanuniliği koyarken dengeyi gözetmesi ve
mutlaka ve mutlaka ileri görüşlü olması gerekiyor.
Türk Ceza Kanununu
Hükûmet, arkadaşlar, 26 Eylül 2004 tarihinde bu Meclisten geçirdi, 5237
sayılı Yasayı. Arkadaşlar, bazı sayılar
vereceğim. Dokuz yıllık süreç içerisinde Hükûmet -ki Meclise
büyük bir ağırlığıyla damgasını vuruyor-
Türk Ceza Kanununda, arkadaşlar, 18 kez değişiklik yaptı;
107 maddeyi değiştirdi, 107 madde. 2 kez Anayasa Mahkemesine gidildi,
2 maddeyi de Anayasa Mahkemesi iptal etti. Arkadaşlar, Türk Ceza Kanununun yürürlük ve yürütme dâhil
toplam madde sayısı 345tir, üçte 1i değişti dokuz
yıllık süre zarfında.
Ceza Muhakemesi
Kanunu, arkadaşlar, 13 Aralık 2004te kabul edildi. Hükûmet bu kanunu
da Meclisten geçirdi. Arkadaşlar, bu kanun 14 kez değişti ve tam
91 maddesi değiştirildi. Bir kez Anayasa Mahkemesine gidildi, 1
maddeyi de Anayasa Mahkemesi iptal etti. Arkadaşlar, Ceza Muhakemesi
Kanunu yürürlük ve yürütme dâhil 335
maddedir, üçte 1i değişti dokuz yıl içerisinde.
Ceza İnfaz Kanunu
deriz, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun,
arkadaşlar, 13 Aralık 2004te kabul edildi. Bu kanun da,
arkadaşlar, 14 kez değişti. 40 maddesi değiştirildi
infaz rejiminin, 5 kez Anayasa Mahkemesine gidildi ve 5 maddeyi de Anayasa Mahkemesi
iptal etti. İnfaz Kanunu, arkadaşlar, yürürlük ve yürütme dâhil 124
maddedir, üçte 1i değişti. Bu şunu gösteriyor: Bu Meclise
damgasını vuran Adalet ve Kalkınma Partisi, yargılama
faaliyetinin kamu ayağının en önemli kısmını
teşkil eden ceza yargılamasında sınıfta
kalmıştır. Üçte 1ini değiştirmiş, dokuz
yıllık sürede kanunu hallaç pamuğu etmiş ama hâlâ adaleti
sağlayamamıştır.
Bu
değişiklikler bu denli yoğunken, arkadaşlar, tekrar önümüze
yeni bir tasarı geldi. Bu tasarıda 27 madde üçüncü bölüme giriyor;
Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi ve İnfaz Kanununa.
Hükûmetin
getirebildiği tek şey, arkadaşlar, cezaları artırma.
Amaç neydi? Güya, basındaki o kamuoyu mühendisliği, uyuşturucuyla
mücadele ve cinsel suçlardı, çocukların ve kadınların
korunmasıydı. Öngörülen tek şey cezayı artırma,
başka hiçbir şey konuşulmuyor. Oysaki, hukukçular biliriz ki
cezayı eğer ki oranının dışında
artırırsanız, çok fazla artırırsanız
sayacağım dört ayrı tehlikeyi yaşarsınız.
Bunlardan birisi:
Belli bir suça anormal bir ceza verirseniz, hâkimler doğal olarak ceza
vermeme eğilimine girer, suçun aşırı ispatını
ister.
İki: Suçlu,
suçu örtmek için, işlediği suçtan daha vahim suçlar işlemeye
teşebbüs eder. Ağır bir ceza olduğu için taciz veya
tecavüzden sonra öldürmeye kalkar, anormal bir ceza koyduğunuzda daha
ağır bir suçu işler.
Üçüncü tehlike
arkadaşlar: Yakalanma korkusu ve ağır ceza korkusu, anormal bir
ağır ceza emniyet güçleriyle, kollukla müsademeyi getirir. Bunlar hep
yaşanmış şeylerdir, kolluk can kaybı verir.
Dördüncüsü de
arkadaşlar: Cezadan kurtulabilmek için, ne yazık ki, müsademeye
girmezse, öldürmezse, para, maddi menfaat patlaması yaratılır.
Bu Ceza Kanununu
yapan Ahmet Hoca, Adem Hoca, Cumhur Hoca ve arkadaşlarımız bir
sistem koymuştu 2004te, en ağır suçtan en hafife doğru bir
merdiven sistemi. AKP, araya müdahalelerle, kimisini artırıp kimisini
azaltmakla bu sistemi perişan etti. Bu, bir defa, ciddi devlet
yapısına asla yakışmaz.
Bu bölümde
getirilenler ne? Evet, ceza artırımı bir komedi. Neden komedi?
Arkadaşlar, çerçeve 58inci maddede, Cinsel Dokunulmazlığa
Karşı Suçlar bölümünde fiilin cezası on iki yıldan az
olmamak üzere deniyor, takibi şikâyete bağlanıyor. Bu
nasıl bir mantık? Veya çerçeve 60ta, Cinsel
Dokunulmazlığa Karşı Suçlar bölümünde -bakın, Hükûmet
bunları düşünmeden yapıyor veya bürokratları çok kötü-
enseste karşı, 18 yaştan büyüklerle olan ensestte,
arkadaşlar, cezayı on sekiz yıla çıkarıyor; 18
yaştan aşağı, 15-18 yaş arası olan ensestte,
arkadaşlar, cezayı on beş yıla indiriyor. Şimdi,
Hükûmet teşvik mi ediyor, küçük yaşta ensesti teşvik mi ediyor?
Anlamak mümkün değil. Hangi mantıkla bu sistem kuruldu?
Öbür taraftan,
hâkim ve savcıların şahsi sorumluluğu bir komedi. Mehmet
Haberalla alakalı olarak, işte HUMKta 46 var, CMKda 141 var,
2802de doksan üç ay, getirdiniz, kaldırdınız. Allah
aşkına, arkadaşlar, Haberal davayı kazanmadan önce, 1964
yılından beri hâkim ve savcıların şahsi
sorumluluğu var, 1964ten beri. Bunu, 2011de Haberal davayı
kazanınca 6110la yasakladınız, şahsi sorumluluktan muaf
ettiniz. Daha sonra, 17 ve 25 Aralık olayı oldu, geri getirdiniz,
geri kaldırdınız, şimdi tekrar kaldırıyorsunuz.
Ne yapıyorsunuz? 4 ayrı kere oynanmaz bir konuyla.
Arkadaşlar,
bakın, bu kanunda gizlenen kişisel olaylar var. Arkadaşlar, Ceza
Kanunu madde 277: Yargı görevi yapanı, bilirkişiyi,
tanığı etkileme". O kadar büyük bir hata
yapılıyor ki
Sayın Bakan,
kurtarılsın, o ayrı bir şey, ayrı bir
çalışma yapılsın ama siz yargı görevi yapanı,
savcıyı, tanığı, bilirkişiyi etkilemeye
teşebbüs suçunu soruşturmadan çıkartıyorsunuz. Yani siz
diyorsunuz ki Soma faciasında bu kadar cana mal olan bu canilere: Git,
savcıyı etkile, artık biz bunu suç olmaktan
çıkartıyoruz. Soma faciasının şirketine diyorsunuz
bunu, Git, tanığı, bilirkişiyi ayarla. diyorsunuz. Bu,
bir taraftan yargı görevi yapanları töhmet altında
bırakıyor, diğer taraftan da siz, soruşturma
aşamasında bunu, yıllardır var olan TCK 270teki bu suçu
kaldırmakla -hâkimler kısmı kalıyor; savcılık,
soruşturma kısmını kaldırmakla- açıkça suça
teşvik ediyorsunuz insanları, Git, ayarla. diyorsunuz. Bu kabul
edilemez. Başka bir çözüm bulun, Adalet Bakanlığının
bürokratlarına sesleniyorum, başka bir çözüm bulun, bu yolla
gidilmez. Bu, bundan sonraki safhalarda, tüm soruşturmalarda,
arkadaşlar, herkese Git, savcıyı ayarla. demektir. Savcıyı
ayarlatmaya gönderiyorsunuz. Bu, geri dönülemez bir yoldur.
Diğer taraftan,
arkadaşlar, savcılıkların KYOK dediğimiz
kovuşturmaya yer yok kararlarına karşı itirazları
ağır cezaya yaparlardı. Sulh ceza mahkemelerini kaldırmak
büyük bir hatadır. Siz itirazları, bir tek, bundan sonra bir sulh
ceza hâkimliğine gönderiyorsunuz. Bakın, bu bir itiraz yolu, bir
kanun yoludur. Siz, kanun yolunu yani bir denetleme yolunu, savcının,
hâkimin denetlenmesini tek hâkime bırakıyorsunuz. Yıllardır
bunun sistemi, bir heyete gidiyordu. Bunu yapmayın, yargıyı bu
kadar parçalamayın, bu kadar oynamayın.
Arkadaşlar, bu
kanunun içerisinde o kadar çok tezat ve hatalar var ki hepsini maddeleri
geldiğinde sizlere arz etmeye çalışacağız.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Gök.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın Yusuf Halaçoğlu
konuşacak.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, cinsel
istismarlarla ilgili başlangıçta konuşacaktım ama bu son
Musul meselesi gündemimize çok farklı şekilde oturmuştur.
Aslında, çok daha önceden haber verilmesine rağmen bu konuda tedbir
almayan Hükûmetin, özellikle bu konuda yaya kaldığını
belirtmek istiyorum. Türkiyenin Orta Doğu politikasının bugün
Türkiyeyi nereye getirdiğini aslında hepiniz, şu anki
Dışişleri Bakanının Dışişleri
Bakanı olmadan önceki Türkiyenin konumuyla bugünkü konumu arasında
bir değerlendirme yaptığınızda sonucu hepiniz çok
açık bir şekilde göreceksiniz. Stratejik derinlik içerisine o kadar
daldı ki Sayın Dışişleri Bakanı, o derinlikten
bir türlü çıkamaz hâle geldi.
Pratikte olanlarla
mevcut olan durumu birbiriyle mukayese edemeyen bir anlayışın
dış politika yürütmesini beklemeniz de mümkün değil. Tabii,
burada, özellikle Amerika Birleşik Devletlerinin Büyük Ortadoğu
Projesi çerçevesinde yürüttüğü politika ve bunun içerisinde yer alan
Sayın Başbakanın, aslında Orta Doğuda Türkiyeyi ne
hâle getirdiğini bugün çok daha açık şekilde görüyoruz.
Efendim, IŞİDin veya ona temel teşkil
eden El Kaidenin ve El Nusranın Esada karşı bir mücadele
verip vermediği konusunda değişik sözler sarf edilmektedir. Esad
tarafından bunların tertip edildiği ifade ediliyor. Hâlbuki,
daha 27 Şubat 2014te Şam yakınlarında, Gutada Suriye
ordusuyla El Kaide arasındaki çatışmalarda 175 El Kaide
militanının öldürüldüğünü göz önüne alacak olursanız,
aslında burada meydana gelen IŞİDin kimler tarafından ve
nasıl organize edildiğini ve içerisinde her türlü milletten
insanın yer aldığını da gözlemleyebilirsiniz.
Dolayısıyla, bunu, herhangi bir şekilde, ne Esadla ne de
Irakla bağdaştırabilirsiniz. İçerisinde Çeçeninden
Boşnakına, Kosovalısından Avrupa ülkelerinden gelen
militanlara kadar pek çok farklı ülkeden gelen bir güç bulunmaktadır.
Sadece
Halep bölgesinde El Kaide militanlarının 2 bine
ulaştığını, Suriye bölgesinde 10 bin civarında El
Kaide militanının yer aldığını, aynı
şekilde Irakta da böyle bir gücün bulunduğunu göz önüne alacak
olursanız aslında bu bölgede nasıl görmezden gelinerek, gözü
kapalı bir siyasete Türkiyenin alet edildiğini de görebilirsiniz.
Nitekim,
Kerkük petrolleri meselesinde Bağdata sırt çeviren, Kuzey Irakla
iş birliği yaptığını söyleyen Türkiyenin,
aslında kimlerle nasıl iş birliği
yaptıklarını ve Türkiyeyi nasıl bir riske
attıklarını da değerlendirmemiz mümkündür.
Değerli
milletvekilleri, şurasını çok iyi bilmemiz gerekir: Türkiye, kim
ne derse desin, bugün Suriyedeki muhalif güçlere hem maddi olarak hem manevi
olarak hem de militan temini konusunda maalesef destek
çıkmıştır. Birçok yazılan gizli yazılarda,
öncelikle Hatay bölgesindeki Diyanete ait misafirhaneler başta olmak
üzere, gelen militanların burada misafir edilmeleri ve ardından
Türkiyeye geçirilmesi konusunda yazılar yazılmıştır.
Bu gizli yazıların bir tanesi de benim elimde var.
Dolayısıyla, bugün tehlike hâline geldikten sonra Aman, biz ne
yapacağız? endişesine kapılmak herhâlde bizim en büyük zaafımız
olacaktır.
Hani,
Dışişleri Bakanlığında yapılan bir toplantıda,
MİT Müsteşarı, 3-4 füze Türkiyeye attırmak, Süleyman
Şahın mezarını bombalatmak suretiyle savaş
çıkaracaklardı ya. İşte, böyle anlayışlar, bu
şekilde dış politikalar Türkiyeyi içinden çıkılmaz
bugünkü duruma düşürmüştür. Tabii ki kendi ülkesinde, kendi
toprakları üzerinde askerî bir birliğin içindeki bayrağı
koruyamayanlardan yurt dışındaki bir Türk Konsolosluğu
toprağını korumasını beklememiz herhâlde akla ziyandır. Bu konuda itiraz edilecek
hiçbir şey yoktur. Yarından tezi yok
Ki dün Musul işgal
edildiğinden beri Hükûmet ciddi bir açıklama yapmadığı
gibi, Musuldaki konsolosluğumuzun emniyet altında olduğunu ve
işgal edilmeyeceğini belirtmiştir. Hâlbuki, bugün alınan
haberler, oradaki bizim sadece Konsolosluk mensuplarımızdan 48
kişinin rehin alındığını, özel harekât timlerinin
bile teslim alındığını ortaya koymaktadır.
Şu an, Sayın Başbakan,
Dışişleri mensuplarıyla ve MİT Müsteşarıyla
görüşmeler yapıyor. Çok yakından meseleleri takip ettiklerini
herhâlde söyleyeceklerdir ama ne kadar yakından bilmiyorum. Herhâlde uzaya
gönderdikleri uydular vasıtasıyla takip edeceklerdir(!) Çünkü, bu
olaylar olmadan önce takip etmeyi bir kenara atıp ülkede bayrağa
çıkanın bayrağı indirmeden indirilmesini söyleyen Sayın
Başbakanın, aslında ardından onu yapmayan askerler
hakkında soruşturma açmaya kalkışması herhâlde
Başbakanın beyanlarındaki tutarsızlığı da
ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, Kıbrısta direğe
çıkıp bayrağı indirenler nasıl indirilmişse
Ki
burada HDP Grubu şunu ifade ediyor, diyor ki: Oraya çıkıp bayrağı
indiren bizimle alakası olmayan bir kişidir ve provokasyon
yapmaktadır. O zaman indirseydiniz direkten aşağı onu,
kimin provokasyon yapıp yapmadığını da görebilirdiniz.
Bir ülkenin en önemli varlığı, namusu, hürriyetinin vazgeçilmez
timsali olan bayrağa saldırıya göz yumup onun oradan
aşağı indirilmesine müsaade edenlerin herhâlde Musulda
Konsolosluğu işgal edenlere karşı bir tavır
takınmalarını ve bir sonuç elde etmelerini beklemek mümkün
değildir. Dolayısıyla, bu konuda Hükûmeti acilen Türkiye Büyük
Millet Meclisine bilgi vermeye davet ediyorum. Bir genel görüşme
yapılmasını ve Türkiye'nin Orta Doğu politikasındaki
yanlışlarının ortaya konarak bunun bir sonuca
ulaştırılmasını diliyorum. Öncelikle, bu işin
altında kalan başta Dışişleri Bakanı olmak üzere
sorumluların da eğer onurları varsa istifa etmelerini
bekliyorum.
Değerli milletvekilleri, burada bir yasa
görüşüyoruz; çocukların istismarına karşı bir yasa
veya tecavüzlere karşı bir yasa, toplumumuzdaki ahenksizliği
ortadan kaldırmasını düşündüğümüz bir yasa
görüşüyoruz. Mesele o kadar büyük boyutlara ulaşmıştır
ki işte tıpkı dış politikada olduğu gibi, iç
politikada olduğu gibi, birtakım açılım
zırvalarıyla ve safsatalarıyla hareket etmek gibi, bu konuda da
Hükûmet yaya kalmıştır. Sadece 2011 yılında
işlenen toplam 24 bin cinsel saldırının
mağdurlarının yüzde 70inin çocuk olduğunu göz önüne alacak
olursanız -sadece 2011i diyorum- aslında konunun ne kadar ciddi
olduğunu da değerlendirebiliriz. Adalet Bakanlığı Adli
Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünün yayınlarına bakacak
olursak, cinsel saldırı toplam olarak 2012 yılında 18.351,
çocuğun cinsel istismarı 33.992, reşit olmayanla cinsel
ilişki 14.169, cinsel taciz 25.472 sayısına ulaşmıştır.
Yani, 2012de bu konudaki, tecavüz meselesi ve demin saydığım
konular toplam 91.979a ulaşmaktadır. Bu, Türkiyedeki ahlaki
çöküşün de en önemli unsurları olarak ortaya konmaktadır. Bu
konuda ne yaptınız? Sürekli olarak millî eğitimde birtakım
değişiklikler yapmaya kalkışan iktidarın, Millî
Eğitim Bakanlığının, yok müdürleri görevden almaya
kalkışan, dört yıllıkları...
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
YUSUF
HALAÇOĞLU (Devamla) - Bunlarla uğraşacağınıza
önce bunları sona erdirmeye çalışın.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Demir
Çelik konuşacak.
Buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA
DEMİR ÇELİK (Muş) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi şahsım ve partim
adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Evet, bir kanun
teklifi daha gündemimizi işgal etmeye devam ediyor. Yapılmak istenen,
cezai müeyyidelere tabi bir toplumu nasıl zapturapt altına
alacağına dair bir değişiklik. Cinsel istismar ve saldırılara
karşı çocukları korumak elbette ki anlamlı ve
değerlidir ancak istismarın kendisi de, saldırı da bir
sonuçtur. Öncelik sonuca neden olan gerekçeleri ele almak, gerekçeleri ortadan
kaldırmak olması gerekirken, her zaman ve her yerde olduğuna benzer,
işin hep teferruatıyla, sonuçlarıyla uğraşır
olduk. Bu da kanundan, yasadan beklenen meramı karşılamaktan
uzak bir girişimdir diye düşünüyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; adalet saraylarında Adalet
mülkün temelidir. ibaresi olan bir yerden, adalet ve özgürlüğün,
eşitlik ve hakkaniyetli bir yaklaşımın olmayacağı
muhakkaktır. Adalet, yasa ve kanun, mülk sahibini, egemeni,
varsılı korumak içinse, adalet ve yasa dediğiniz şey egemenlikçi
hiyerarşik sistemi korumak içinse buradan özgürlük, adalet ve eşitlik
çıkmaz. Bu manada, doksan yıllık cumhuriyet tarihi boyunca 4
defa Anayasayı değiştirmek zorunda kalırsınız,
onlarca kez Ceza Kanununu değiştirmek, dönüştürmek durumunda kalırsınız.
Toplum canlı
bir organizmadır. O, ihtiyaçlarını meşru zeminde,
meşru temelde karşılamakla mükelleftir ve bu mükellefiyetinin
önüne prangalarla, yasaklarla, kanunlarla
çıktığınızda, her zaman olduğu gibi,
ihtiyaçların çeşitliliğine bağlı olarak
karşılanamadığı gerçeğiyle
karşılaşırsınız. Adalet, bu manada, tek başına
egemene ve onun insafına bırakılamayacak kadar değerlidir.
Adalet, hukuk hepimize, her zaman olduğu gibi, önümüzde de mutlaka ihtiyaç
olacaktır. Bu anlamıyla, her şeyden önce, hukuk, evrensel hukukla,
demokratik toplumla, özgürlükçü, adilane bir gelecekle örtüşen, onunla
çelişmeyen bir muhtevada, içerikte olmalıdır. Bunu esas
almadığınızda, bunun yerine güncel bir kısım
palyatif çözümlerle soruna yaklaşıp hassasiyetlere dayalı bir kısım
iyileştirmeye gittiğinizde işi çözemezsiniz. Sorun sadece, tek başına
da ceza-suç ikilemine hapsedilemez. Evet, suç vardır, ancak suçu ortaya
çıkaran, besleyen koşulları aradan ve ortadan
kaldırmadığınızda, bu gerekçelerin her gün ama her gün
yeniden üretimine, çoğalmasına neden olduğunuzda
doğası gereği ahlak da bozulur, etik, ahlaki kurallar da
değişir.
Ahlak ve etik
toplumun binlerce yıllık değerleridir, kültürel birikiminin
ortaya çıkardığı sonuçlardır. Toplumu etik, ahlak
kuralları yerine, iktidarın, egemenin, devletin hassasiyetlerine
dayalı bir zapturapt altına alma çabası onlara yapılan en
büyük kötülüktür. O nedenle, çocuk istismarı, çocuk
saldırısı, madde bağımlılığı,
ahlaki değerler çöküntüsü kapitalist modernitenin ortaya çıkardığı
bir sonuçtur, onun besleyip yol açtığı bir gerçekliktir. Söz
konusu olan kapitalist modernitenin açığa
çıkardığı bu kötülükleri ortadan kaldırmak istiyorsak,
sonuçlarla uğraşmak yerine, nedensellik ilkesine bağlı
olarak, buna yol açan nedenleri açığa çıkarmamız
lazım. Hiyerarşi varsa, tahakküm varsa, adaletsizlik varsa, özgürlük
yoksa, eşitlik söz konusu değilse, işin doğası
gereği, toplumlar ayrıksı, parçalanmış
gerçekliğine bağlı olarak da birbirlerine düşerler.
Paylaşamadıkları, ortaklaşamadıkları bir
gelecekten kaynaklı, bugünü şekillendirmek adına bir mücadelenin
içerisine girerler. İşte, suç, bu karmaşanın, bu
kargaşanın, bu kaosun içerisinde açığa çıkar. Suçu
kanunlarla hizaya getireceğim, kanunların disipline edici gücüne
sığınacağım. algısı, kapitalist
modernitenin biz mülksüzlere, biz ezilenlere telkin ettiği bir çözüm yoludur.
Ama, üç yüz yıllık, beş yüz yıllık Sanayi Devriminin
ortaya çıkardığı bu kapitalist modernite çözüm yolu, bizi
özgürlüklerimize de, adalet taleplerimize de, eşitlik
arayışlarımıza da ulaştıramadı.
O nedenle, evet,
toplumun canlı bir organizma olması gerçeğinden hareketle,
mevcut, var olanı iyileştirmek mi istiyorsunuz? Sorunu çözmek mi
istiyorsunuz? Çözüm, bu manada, toplumun temel dinamikleri olan sivil toplum
örgütü, demokratik kitle örgütleri, halklar, inançlar, kültürler ve kimliklere
dayalı bir konsensüsle, bir arada barış içerisinde nasıl
yaşanması gerektiğine ilişkin talep sahiplerinin siyasal,
sosyal, kültürel, ekonomik, demokratik taleplerini dinleyerek, dikkate alarak,
çözüm parametrelerini ortaklaştırarak olabilir.
Toplum ve toplum
dinamiklerini dikkate almayacaksınız, onların bu konudaki
taleplerini inkâr etmenin yanı sıra, bastıran, imha eden bir
noktadan soruna çözüm getireceğinizi düşünüyorsanız, doksan
yıldır kurtulamadığımız ulus, üniter devletin
hastalığından muzdaripliğimiz devam edecektir. Söz konusu
olan, tekçi, katı merkeziyetçi, otoriter devletin adaleti değil; söz
konusu olan, toplumun çok kimlikli, çok kültürlü gerçekliğine uygun
düşen, demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü bir anayasadır.
Demokratik, özgürlükçü ve eşitlikçi bir anayasaya uyarlanmış,
bölgesel, siyasal özerkliğe sahip, idari, mali özerklikle yönetilen
demokratik bir cumhuriyetle söz konusu olabilir.
O nedenle,
muhtemeldir ki bu kanun sayısal çoğunlukla yeniden kabul edilecektir
ama palyatif çözümle kendini kurtaramadığı için de köklü ve
radikal çözümler yerine günü kurtarmaya hizmet edeceğinden, bir yıl
sonrasında buradan geçen kanunların birçoğu işleviz,
anlamsız, tarihsel ve toplumsal gelişmeler karşısında
da yetersiz kalacaktır.
O nedenle,
Musuldaki gelişmeleri de dikkate aldığımızda,
Neoosmanlıcılık stratejisini, Orta Doğu
halklarının nelere gebe olduğuna işaret olan bir
gelişme olarak görmemiz olması gerekendir. IŞİDi, El
Kaideyi, El Nusrayı, Orta Doğu realitesini görmezlikten gelenlerin
lojistik destekleriyle halklara, kimliklere saldırsın diye
besledikleri, büyüttükleri bu yapılar, artık, bugün, Orta Doğu
halkları için değil; egemenlikçi, iktidarcı sistemler için de
tehlike olmaya başlamıştır. Bu gerçeği görmemezlik
ısrarı Orta Doğu halklarının geleceğini karartacak,
Orta Doğu halklarının kaos ve kriziyle bizi karşı
karşıya bıraktıracaktır.
Demokrasiden,
barıştan çok söz edenlerin yapması gereken şey, her
kimliğin, her kültürün, her dilin, her cinsin kendi öz gücüne dayalı,
öz ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri demokratik,
meşru bir toplum konsensüsüdür, o da ertelenmemelidir.
Ertelendiğinde, ötelendiğinde iktidara yarayabilir ama halka, topluma
yaramayacağı gibi, tarihsel ve siyasal kırılmalara da neden
olabilir. O anlamıyla tam da cinsel saldırı ve istismarı
düşündüğümüzde, toplum zaten derinliğine bir siyasal, sosyal
travma yaşıyor. Bu siyasal ve sosyal travmanın ilacı, çözüm
yolu eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik bir anayasanın yol
açtığı demokratik cumhuriyettir. Demokratik cumhuriyetten de
anlaşılması gereken demokratik, ortak vatanda toplumun çoklu
kimliğine dayalı yeni bir toplum ruhudur diyor, saygılar
sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Şahsı
adına ilk konuşmacı, Bursa Milletvekili Sayın Hakan
Çavuşoğlu, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 592 sıra sayılı Kanun
Tasarısının üçüncü bölümü üzerinde şahsım adına
söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
Sayın
milletvekilleri, son dönemde, özellikle çocuklar olmak üzere, kişilerin
cinsel dokunulmazlığına karşı işlenen suçlarda
bir artış olduğu gözlenmektedir. Cinsel suçların,
cinayetten sonra, bireye karşı işlenen en ağır
şiddet eylemi olduğu düşünüldüğünde, bu durum hem toplumsal
barışımızı tehdit etmekte hem de toplumsal
vicdanımızı derinden sarsmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, suç sayılan eylemlerin
cezalandırılmasını öngören hukuk normlarının
önleme ve iyileştirme amaçlarına uygun olarak ölçülü olup
olmadığının belirlenmesindeki en önemli kriterlerden bir
tanesi de o suçun işlenme oranındaki artış veya azalma
durumudur. Son dönemlerde ortaya çıkan durum ve toplumsal talep, bu
suçlara karşı öngörülen cezaların artırılması
gerektiği gerçeğini ortaya koymaktadır. Cezaların
artırılması elbette tek başına yeterli değil ise
de kısa vadede caydırıcılığı güçlendirmesi
bakımından faydalı olacağı gözden uzak
tutulmamalıdır.
Sayın
milletvekilleri, üzerinde görüşlerimi ifade ettiğim
tasarının üçüncü bölümü cinsel dokunulmazlığı karşı
işlenen suçlarla ilgili getirdiği değişikliklerin yanı
sıra, diğer bazı suç tiplerinde de önemli
değişiklikler öngörmektedir. Örneğin hırsızlık ve
yağma suçunun nitelikli hâllerinde birtakım değişiklikler
yapılarak suç tipleri yeniden düzenlenmekte, ayrıca,
hırsızlık suçunun nitelikli hâllerinin cezası da
artırılmaktadır.
Yine, uyuşturucu veya
uyarıcı madde imal ve kullanma suçlarıyla daha etkin mücadele
edilebilmesi amacıyla bu suçlara ilişkin cezaların
artırımı cihetine gidilmektedir. Ayrıca, uyuşturucu ve
uyarıcı madde kullananlar hakkında uygulanan tedavi ve denetimli
serbestlik tedbirleri konusunda da değişiklikler yapılarak
bunların etkinliğinin sağlanması amaçlanmaktadır.
Tasarının yasalaşmasıyla uyuşturucu ve
uyarıcı madde kullanan kişiler hakkında defalarca denetimli
serbestlik kararı verilmesinin önüne geçilecek, bu kişiler
hakkında kamu davasının açılmasının ertelenmesi
kararı verilecek ve beş yıl süreyle takip edileceklerdir.
Beş yıl içinde kişinin yeniden uyuşturucu kullanması
hâlinde kişi hakkında kamu davası açılacaktır.
Sayın
milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz yasa tasarısıyla sulh
ceza mahkemeleri kaldırılarak yerine sulh ceza hâkimlikleri
getirilmektedir. Sulh ceza hâkimliklerinin görevi ise soruşturma
aşamasında hâkim tarafından verilmesi gereken kararları
vermek ve bu kararlara karşı yapılan itirazları incelemek
olarak belirlenmektedir. Ağır ceza mahkemelerinin iş yükü de
dikkate alınmak suretiyle, kovuşturmaya yer olmadığına
dair kararlara karşı itirazın sulh ceza hâkimliğine
yapılması öngörülmektedir. Böylelikle, sulh ceza hâkimlerinin koruma
tedbirleri ve itirazlar konusunda uzmanlaşması sağlanarak ülke
genelindeki uygulama farklılıkları ortadan
kaldırılmış olacaktır.
Diğer yandan,
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda
yapılan değişikliklerle de ceza infaz kurumu
şartlarında hayatını yalnız idame ettiremeyen
mahkûmların cezasının infazının geri
bırakılmasıyla ilgili olarak, var olan toplum güvenliği
bakımından tehlike oluşturmama şartına ilave olarak
ağır ve somut bir tehlike kriteri eklenmektedir. Böylece, toplum
güvenliği bakımından tehlike kriterinin geniş
yorumlanmasının önüne geçilmekte, infazın ertelenmesi
müessesesinin uygulanması genişletilmektedir.
Sayın
milletvekilleri, Türk Ceza Kanununun amacının kişi hak ve
özgürlüklerini, kamu düzeni ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu
sağlığını ve çevreyi, toplum
barışını korumak, suç işlenmesini önlemek
olduğunu nazara aldığımızda, tasarıyla getirilen
düzenlemelerin yerinde ve toplumda son zamanlarda oluşan beklentileri
karşılamaya matuf düzenlemeler olduğu düşüncesindeyim.
Bu duygu ve
düşüncelerle, tasarının yasalaşmasını temenni
ediyor, Genel Kurulu tekrardan saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Şahsı
adına ikinci konuşmacı Tokat Milletvekili Sayın Reşat
Doğru, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 592
sıra sayılı Kanun Tasarısının üçüncü bölümü
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce
milleti saygıyla selamlıyorum.
592 sıra
sayılı Kanun Tasarısının üçüncü bölümünde, cinsel
suçlar, çocuklara karşı işlenen suçlar ve uyuşturucu
suçlarıyla ilgili çeşitli değerlendirmeler
yapılmaktadır. Ancak, şu anda, kadına şiddet,
çocuklara karşı işlenen suçlar ve uyuşturucuyla ilgili
işlenen suçlarda, maalesef, çok büyük artışlar vardır.
Adalet ve
Kalkınma Partisi iktidarında cezaevleri tamamen dolmuştur. Yeni
cezaevlerinin yapılmasına ve çeşitli yöntemlerle cezaların
ertelenmesine rağmen, maalesef, cezaevleri koğuşlarında
yatacak yer bulunmamaktadır. Toplum neredeyse cinnet geçirir bir hâle
gelmiştir. Ancak, unutulmaması gereken de şudur: Millet Adalet
ve Kalkınma Partisine çok önemli yetki vermiştir, AKP ülkeyi 2002
yılından itibaren tek başına idare etmektedir. Yüce Türk
milleti bu siyasi partiye çok büyük güç vermiş
Sorunlarımızı çöz, ülkeyi iyi yönet. demiştir ancak
geldiğimiz bugünkü noktada durumun hiç de böyle olmadığı,
bırakın ülkenin sorunlarının çözülmesini, iyi
yönetilmesini, ülkemizin bölünme noktasına doğru süratle gitmekte
olduğu görülmekte, yürekler de yanmaktadır.
Türk vatanı
çok tehlikeli bir sürece doğru sürüklenmektedir. Ülkemizi bölmek,
parçalamak, kardeşliğimizi yok etmek isteyen iç ve dış hain
güçler her gün yeni yeni senaryolarla milletimizin her değerine
saldırmakta, emellerine biraz daha yaklaşmaktadırlar. Bölücülük
süratle yayılmakta, devlete meydan okuyan, her değerine saldıran
hain kafalar cesaret ve güç kazanmakta ve mevzi almaktadır. Son olarak da
Diyarbakır 2nci Hava Kuvvet Komutanlığındaki
bayrağımız hain çete mensuplarınca indirilmiş ve
milletimizin yüreği kanatılmıştır. Bugün de Türk
toprağı olan Musul vilayetini işgal eden IŞİD terör
örgütü konsolosluğumuzu işgal etmiş, görevliler, maalesef, rehin
alınmıştır. İşgal 13.30 civarında
olmuştur ve Konsolosluğumuzdaki görevlilerin nereye götürüldüğü
de meçhuldür.
Bayrağımızı
gönderden indiren hainlere Atatürkün, Türk milletinin bu kürsüsünden
sesleniyorum ve lanetliyorum. İnşallah, en büyük ceza onlara yüce
Türk milleti tarafından verilecektir. Ancak,
bayrağımızın indirilmesine kadar geçen süreçleri, Suriye ve
Iraktaki gelişmeleri ve bu vahim olayları da yüce Türk milletinin
çok iyi şekilde değerlendirmesi gerekmektedir. On iki yıldan
beri ülkemizi yöneten AKP iktidarının yaptıklarını
herkesin çok iyi bilmesi ve karar vermesini diliyoruz. Çünkü, artık,
hiçbir mazeret kabul edilemez.
Bakınız,
IŞİD terör örgütü Türk toprağı olan Konsolosluğumuzu
işgal etmiştir ve beraberinde Tuzhurmatuya kadar girmiş,
Tuzhurmatunun da işgal edilmiş olduğu söylenmektedir ve orada,
Türkmenlerin Bastamlı köyünde saldırılar olmuş, Yengice
köyünde 2 Türkmen kardeşimiz maalesef öldürülmüş, araçlarına el
konulmuştur. Yani, IŞİD neredeyse Türkmenlerimize
karşı çok büyük saldırılarını artırarak
devam ettirmektedir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, tabii, Türkiye Başkonsolosluğu dün akşam
itibarıyla -Musul işgal edildiği zaman- acaba
boşaltılamaz mıydı yani buradaki görevli
kardeşlerimizin başka bir yere nakilleri olamaz mıydı? Bunu
da Dışişleri Bakanlığından öğrenmek
istiyoruz.
Tabii, şu anda
sonucun ne olduğu bilinmiyor. Yani, Musulda mazot taşıyan 28
Türk şoför rehin alınmış, akabinde Konsolosluğumuzdaki
görevlilerin hepsi de onlarla beraber götürülmüştür. Korkarız ki onların
başına bir şey gelmesin. Ancak, Hükûmet nerededir ve
bunların sorumlusu kimlerdir? Bu insanların derhâl Türkiye Büyük
Millet Meclisine gelerek Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden
cevaplarını vermesi gerekmektedir. Yani, sonuçta şu önemlidir ki
Türk dünyasının her tarafında olduğu gibi, şu anda
Irakta, Suriyede de Türklere karşı yoğun saldırılar
devam etmektedir ve beraberinde, değerli arkadaşlarım, Türk
olduğu zaman insanların, maalesef, dünyanın her tarafından
sessiz bir şekilde seyredilmiş olduğu bir durumu da görüyor
diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, şimdi soru-cevap işlemine
başlayacağız. Süremiz on beş dakika.
Sisteme giren
milletvekilleri var. Yedi buçuk dakikalık süre içinde kendilerine soru
sormaları için söz vereceğim.
Sayın Genç?
Yok.
Sayın
Işık
ALİM IŞIK
(Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
17 ve 25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarının
ardından, üst düzey yönetici kademelerinde bugüne kadar kaç kişinin
yeri değişti? Bunların içerisinde görevden alınan var
mıdır? Memuriyetten men edilen kaç kişi olmuştur,
gerekçeleri nelerdir? Bu konuda bilgi verebilirseniz memnun olurum.
BAŞKAN
Sayın Doğru
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Uzun bir zamandan
beri İstanbul Milletvekilimiz Engin Alan, maalesef, cezaevinde
yatmaktadır. Suçsuz ve kahraman bir insan, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
kahraman bir generali olmasına rağmen, maalesef, çeşitli
haksız suçlamalar neticesinde orada yatmaktadır. Acaba, getirilen bu
kanun tasarısı içerisine Engin Alanın durumuyla ilgili, Engin
Alanın özgürlüğüne kavuşmasıyla ilgili neden bir madde
konulmamıştır? Adalet Bakanından bunu öğrenmek
istiyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Öz
ALİ ÖZ
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
özellikle adli tıp kurumları ülkemizin çoğu yerinde hâlâ
sıkıntı olmaya devam etmekte. Gerçekten, şüpheli ölümlerde,
özellikle savcıların otopsi istediği durumlarda, ilçe
merkezlerinin çok uzak olduğu yerlerden cenaze sahipleri uzun mesafeli
hasta nakletmek, cenaze nakletmek zorunda kalıyorlar. Bunlarla ilgili
on-on iki yıldır doğru düzgün bir yapılanma olmadı.
Bunların sebepleri nelerdir, bu sorunu gidermek için ciddi manada çalışma
yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Genç
KAMER GENÇ
(Tunceli) Teşekkür ederim.
Meclis
Başkanlık kürsüsüne çıktığınız zaman, bana
karşı kin, nefret, keyfî davranıyorsunuz ve benim onurumla
oynuyorsunuz. Son defa ihtar ediyorum sizi, bu huyunuzdan vazgeçin.
Soruya gelince
BAŞKAN Siz
beni ihtar etme yetkisine sahip değilsiniz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) 17 Aralık ve 25 Aralık
BAŞKAN
İhtar etme yetkisine sadece ben sahibim Sayın Genç, bunu iyice bilin.
KAMER GENÇ
(Tunceli)
hırsızlık ve yolsuzluklarıyla ortaya
çıkan bir Hükûmetin
BAŞKAN
Öğrenmediyseniz de öğrenin
KAMER GENÇ
(Tunceli)
hırsızlık ve yolsuzluklarını örtmek için
BAŞKAN
vaktiniz var, ömrünüz uzun olur inşallah.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Bir dakika konuşma da, ondan sonra bana cevap ver.
BAŞKAN Siz
sorunuzu sorun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Tamam, soruyorum işte ama süreyi kestin.
17 Aralık ve
25 Aralık hırsızlık ve yolsuzluklarıyla ortaya
çıkmış bir iktidarın
hırsızlıklarını ve yolsuzlarını örtmek için
özel görevlendirilmiş Bekir Bozdağ gitmiştir,
savcıları görevden almıştır, hâkimleri görevden
almıştır, Türkiye Cumhuriyeti devletinin itibarını
sarsmıştır, ortadan kaldırmıştır. Böyle bir
kişinin Hükûmet sırasında oturduğu sıraya ben ne soru
sorabilirim?
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Saygılı ol!
KAMER GENÇ
(Tunceli) Bekir, sen hangi yüzle gelip burada oturuyorsun?
BAŞKAN
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.16
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.27
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul),
Muharrem IŞIK (Erzincan)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101inci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
592 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine devam
edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Biraz önce
soru-cevap kısmında yarıda kalmıştık.
On bir dakika yirmi
beş saniye var; bu demektir ki sisteme giren milletvekillerine bir müddet
daha söz vereceğim.
Sayın Acar,
buyurun.
GÜRKUT ACAR
(Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Geçen gün, ivedi
yargılamayla ilgili bir soru sordum, Sayın Bakan da bir itirafta
bulundu, Bazı mahkeme kararlarını uygulamıyoruz. dedi.
Sanki mahkemeler süs olsun diye karar veriyor.
Özelleştirmeleri
iptal edersek tazminat isterler, daha büyük zararlar olur. diyor Sayın
Bakan. Ben de tam tersini söylüyorum. Bakınız, 2-3 milyar
dolarlık Oymapınar Barajı, 305 milyon dolarlık
Seydişehir özelleştirmesinin yanında bedava verildi. Millete
küfreden ama TÜRGEVe bağış yapan birisine verildi bu. Tek
kuruş yatırım yapmadan, aradan geçen altı yedi yılda
barajdan 1 milyar liralık, eski parayla 1 katrilyon liralık elektrik
satıldı.
Sayın Bakan,
ne zaman bu Danıştayın iptal kararını
uygulanacaksınız? Bu Oymapınarı Türk halkına ne zaman
iade edeceksiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Sistemde başka soru yok.
Sayın Bakan,
buyurun.
Süreniz biterse,
tekrar, sisteme girenlere söz vereceğim.
Süreniz yedi buçuk
dakika.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Alim Işıkın
sorusu
Tabii, Türkiyede hükûmetler her zaman bürokraside tasarrufta
bulunabilirler çünkü yasalar çerçevesinde kimlerin nereye, nasıl
atanacağı bellidir. Atamayı yapan makam, zaman zaman
değişiklikler yapabilir. Bu normaldir, her zaman olan bir iştir.
Hükûmetlerimiz döneminde de pek çok bürokratın ataması
yapılmıştır, zaman zaman da değişiklikler
yapılmıştır. Atayan hükûmet, değiştiren hükûmet,
daha önce atadığı zaman nasıl bir takdirde bulunuyor, atama
işlemini gerçekleştiriyorsa değişiklik yapılırken
de yasalar çerçevesinde takdir hakkını kullanarak bu değişiklikleri
yapmaktadır. Bunları birtakım olaylarla irtibatlandırmak
fevkalade yanlıştır. Bunlar hükûmet çalışmaları
sırasında yapılabilir olan normal tasarruflardan başka bir
şey değildir. Bunu özellikle ifade etmek isterim.
Tabii, Sayın
Doğru, sorusunda, Sayın Engin Alanla ilgili bir hususu ifade
ettiler: Neden bu kanunda Engin Alanla ilgili bir düzenleme yok? dendi.
Bildiğiniz gibi Sayın Engin Alan yargılandı ve
yargılama sonucunda bir cezaya hükmedildi ve bu ceza da kesinleşti.
Şu anda cezasının infazı devam ediyor. O nedenle burada
kendisiyle ilgili bir düzenleme yok. Ayrıca bir nedeni
olmadığını da ifade etmek isterim.
Tabii, Sayın
Özün sorusu Adli Tıp Kurumuyla ilgili. Hakikaten Adli Tıp Kurumu çok
önemli bir vazifeyi ifa ediyor. İhtiyaç konusu elbette
tartışılır. 2002 yılında grup
başkanlığı olarak 6 tane Adli Tıp grup
başkanlığımız vardı, biz bunun üzerine 3 tane
ilave ettik; şu anda Türkiye'de 9 tane Adli Tıp grup
başkanlığı bulunmaktadır. Ancak, şube
sayısını daha fazla artırdık ki ihtiyaçlara daha
süratli cevap verelim diye. Şube müdürlüğü sayısı 2002de
18 iken, şu anda 50ye çıkarılmış durumdadır.
Burada da 32 tane şube artışı sağladık. Bunu daha
fazla yaygınlaştırdığımızda Belki
uzmanlıklarda sıkıntılar olabilir. diye Adli Tıp
Kurumu yetkilileri söylüyor çünkü vaka sayısı oldukça az. O nedenle
uzmanlık gerektiren bu konuyu her yere yaydığımızda da
kararlarda problemler çıkabilir. Uzmanlığın kalitesini
belli bir noktada tutmak için de önemli hassasiyet gösteriyorlar ama şu
anda Adli Tıp Kurumuyla ilgili de önemli adımlar atmış
durumdayız.
Dün de bir soru
soruldu Erzurumla ilgili, bağlantılı olduğu için onu da
cevaplamak isterim: Iğdırda Adli Tıp Kurumu yok, çok uzaklara
gidiliyor. Yakın bir yerde olamaz mı? diye. Şu anda Erzurumda benim
bildiğim, arkadaşların bana verdiği bilgiye göre Adli
Tıp Kurumu Grup Başkanlığı var, üniversitemizin içinde
faaliyette bulunuyor ancak müstakil binası yok, şu anda müstakil
binasını da yapıyoruz, oraya taşınacaktır.
Iğdırda olan vatandaşlarımız, inşallah
ihtiyaçları olmaz ama ihtiyaçları olduğu zaman Erzurumdan
istifade etme imkânına sahiptir.
Sayın Gençin
sorularına cevap vermeyi düşünmüyorum. Hakaret ve iftira hiçbir zaman
soru olmaz. Ben onların
KAMER GENÇ
(Tunceli) Çünkü altından kalkamazsın.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Bu hakaret ve iftiralar sizin
şahsınıza yakışıyor.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Senin yaptıkların da senin şahsına
yakışıyor.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Zaten içinizin temizliği yüzünüze de
vurmuş durumda. Size yakışıyor söylediğiniz laflar.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Onun için cevaba
gerek yok.
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Eskişehir) Çok ayıp!
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Gürkut Acarın sorusuyla
ilgili konuya gelince: İvedi yargılama hususu tabii çok
tartışıldı. Burada da değişik görüşler ifade
edildi. Ben bu çerçevede de burada
kanaatimi söyledim. Ama bir şeyi sizin ifade ettiğiniz gibi
söylemedim, Mahkeme kararlarını uygulamıyoruz. demedim. Benim
dediğim şey aynen şu: Mahkeme kararlarını uygulayamıyoruz.
dedim. Uygulamıyoruz ile uygulayamıyoruz ayrı şey çünkü
özelleştirilmiş bir konu, örnek de verdim burada. Aradan yıllar
geçmiş, mal el değiştirmiş, başka başka kişilerin
eline geçmiş. Şimdi baktığınızda kimi, neyi,
nereden alacaksın, nasıl uygulayacaksın? Burada bir hukuki
problem var. Böylesi olaylar ortaya çıkıyor. Ben onu örneklendirmek
için, yoksa mahkeme kararlarını uygulamıyoruz değil. Biz
mahkeme kararını uygulamak için çalışıyoruz ve onun
için gayret ediyoruz. Orada benim ifade ettiğim husus bir odur, onu bir
düzeltmek isterim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Oymapınar Barajını Mehmet Cengize vermişsin.
Nasıl uygulayacaksın?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - İkincisi: İvedi yargılama
usulüne gelince burada ne oluyor ona iyi bakmak lazım. Şu anda dava
açma süreci altmış gün, ivedi yargılamaya geçtiğimizde otuz
gün olacak. Sizin idareyle bir ihtilafınız olduğunda,
altmış gün yerine otuz günde dava açtığınızda bir
hak kaybı olacak mı? Olmaz.
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Eskişehir) - Altmış gün geçtikten sonra
Altmış gün dolduktan sonra değil.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Öte yandan ilk inceleme süresi yani dosya
üzerinde şekli eksiklikler var mı yok mu inceleme süresi kanunda on
beş gün. Esasında, bu, bir saatte de incelenebilir. On beş gün
çok büyük bir zaman, yedi güne çekiyoruz; yedi günde incelesin, eksiklik var
mı yok mu karar versin.
Savunma süresi
-idareye cevap hakkı veriyor, idare cevabını verecek- şu
anda otuz gün kanunda, biz bunu on beş güne çekiyoruz idare daha
hızlı cevap versin diye. Ama kanunda bir husus daha var: Eğer
süre yetmezse on beş gün de uzatma alabilecek idare. Ama kanundaki süreyi
on beş güne indiriyoruz. Eğer burada sıkıntıya
düşecek birisi varsa idaredir, daha erken cevabını verecek,
vatandaş hakkına daha erken kavuşma imkânı bulacaktır.
Yine replik-düplik
safhası var, bunu kaldırıyoruz, şimdi burada yok, işi
uzatıyor. Zira, dava dilekçesinde ve ona cevapta zaten gerekenler
söylenmiş oluyor, öbürü zamana oynamaktan başka bir sonuç
çıkarmıyor uygulamada baktığınızda. Şu anda
dosyanın tekemmül etmesi için öngörülen süreler ne yapılmış
oluyor? Kısaltılmış oluyor. Dosya tekemmül ettikten sonra
mahkemeye deniyor ki: Bir ay içerisinde karar ver. Yani mahkeme bir ay
içerisinde bunları yapmıyor, davanın bütün aşamalarını
tamamlıyor, o sırada davayı inceliyor, bilirkişi incelemesi
vesairesi varsa bunları da kendi yapıyor. Bu sürelere dâhil değil o. Dosya tekemmül ettikten sonra
bir ay içerisinde karar verecek. Şimdi biz diyoruz ki: Dosya tekemmül
etti. Bilirkişiye gittin, başka incelemen gereken konuları
inceledin, her şeyi yaptın, dosyayı masanda tutma, aylarca,
günlerce sümen altı etme; açılmışsa dava tekemmülden sonra
bir yıl, iki yıl, üç yıl bekleme. Ne yap? Tekemmül ettiyse dosya
kararını hemen ver. Bu yanlış bir şey değil,
kararını verecek.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Yahu, hâkimliğin daha ne olduğunu bilmiyorsun? Nasıl
karar verecek?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Tekemmül eden bir dosyayı bekletmeyecek.
Yoksa bir ayda dosya tekemmül etmiyor.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Nasıl iki ay içinde karar verecek?
AHMET YENİ
(Samsun) Ya, cevap verme şuna.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Hayır, bir ayda tekemmül etmiyor dosya,
tekemmül süreci var. Bilirkişi incelemesi, diğer hususlar, hakeza,
onları bu sürelerin dışında yaptırabilecek ve bir ay
içerisinde dosya tekemmül ettikten sonra da kararını verecek. Bu
yanlış bir şey değil. Danıştaya dosya geldikten
sonra da Danıştay bunun hakkında kararını öngörülen
süre içerisinde vermek durumunda kalacak.
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Binlerce dosya geliyor
Bekir, bunca dosyaya nasıl iki ay içerisinde karar verecek?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Şimdi, ivedi yargılama konusunda
yargıdan kaçırılan bir şey var mı? Yok. İdare
mahkemesi gene denetleyecek, Danıştay gene denetleyecek,
kararını gene verecek. Bizim dediğimiz şey: On yıl
bekleyip de karar vermesin. O verdiğim örneklerde öyle.
Özelleştirmede, 2005te özelleştirme yapılmış, mahkeme
karar veriyor 2014te; böyle şey olur mu?
KAMER GENÇ
(Tunceli) Belge yok, nasıl karar versin? Bilmiyorsun sen onları.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Zamanında karar versin ve
kararını verdiği zaman da uygulanabilir olsun, biz hemen onu
uygulayalım. İhaleler yapılıyor, yatırımlar
yapılıyor, bir sürü projeler hayata geçirilmek isteniyor, mahkemeler
durduruyor. Bekliyoruz, bekliyoruz, bekliyoruz, üç sene sonra karar lehe
sonuçlanıyor, biz üç sene sonra işe başlıyoruz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Bu kadar cehaletle cevap verilmez. Ya, 5 bin tane dosya geliyor,
nasıl bir ayda cevap verecek Danıştay? Bir ay içinde karar
verecek, böyle şey olur mu ya?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Onun için diyoruz ki: Mahkeme
kararını zamanında versin. Eğer bir haksızlık
varsa haksızlığa uğrayan hakkını vaktinde
alsın. Devlet de zarar görmesin, vatandaş da zarar görmesin, herkes
hakkına vaktinde kavuşsun. Yoksa, yargı denetiminden
kaçırılan hiçbir şey yoktur, bunun altını özellikle
çizmek istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN Ben
teşekkür ederim.
Üçüncü bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, üçüncü
bölümde yer alan maddeler, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
56ncı madde
üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının 56
ıncı maddesinin 2 inci fıkrasında yer alan
"rüşvet" ibaresinden sonra gelmek üzere "Uyuşturucu
veya uyarıcı madde imal ve ticareti" ibaresinin eklenmesini arz
ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Adil Zozani Halil
Aksoy
Iğdır Hakkâri
Ağrı
Demir Çelik Erol Dora Kemal
Aktaş
Muş Mardin Van
Selma
Irmak
Şırnak
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 Sıra Sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının çerçeve 56. maddesiyle 5237 Sayılı Türk
Ceza Kanununun 12.maddesine eklenmesi öngörülen fıkranın "Adalet
Bakanının istemine bağlı değildir" tümcesinin
çıkarılarak "zorunludur" kelimesinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
İsa Gök Turgut
Dibek Ali
Rıza Öztürk
Mersin Kırklareli
Mersin
Ömer Süha Aldan Dilek Akagün
Yılmaz Aykan
Erdemir
Muğla Uşak
Bursa
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MURAT GÖKTÜRK (Nevşehir) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Bursa Milletvekili Aykan Erdemir konuşacak.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
AYKAN ERDEMİR
(Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bizleri
ekranları başında izleyen değerli
yurttaşlarımız; 3 Aralık 2012 tarihinde Türk Ceza
Kanununda değişiklik yapılmasına dair bir kanun teklifi
vermiştim; bu kanun teklifi Nefret Suçları Kanun Teklifi idi. Bu
teklif, şahsımın bir teklifi değildi ya da Cumhuriyet Halk
Partisinin bir parti olarak görüşü değildi; aksine, Türkiyede nefret
suçları noktasında çalışma yürüten 60ın üzerinde
savunucu örgütün oluşturduğu Nefret Suçları Yasa Kampanyası
Platformunun ortak aklının ürünüydü ve yönetişime önem veren
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisine
taşımayı bir görev bilmiştik. Bugün görüşmekte
olduğumuz 592 sıra sayılı torba yasada görüşülen ve
TCK 102, 103, 105 ve 152nci maddelerde değişiklik öngören 58, 59, 61
ve 65inci maddeler, Nefret Suçları Yasa Kampanyası Platformu
tarafından talep edilen değişiklikleri içeren maddelerdir. Biz
de bu nedenle Cumhuriyet Halk Partisi olarak nefret suçlarına ilişkin
talepleri değişiklik önergesi olarak Meclisimize sunuyoruz ve bu
değişiklik önergelerimizde, TCKda mevcut suçların nefret
saikıyla gerçekleştirilmesi hâlinde yarı oranında
artırılmasını talep ediyoruz. Nedir bu suçlar? 102de
cinsel saldırı, 103te çocukların cinsel istismarı, 105te
cinsel taciz ve 152de mala zarar verme. Evet, bu suçlar nefret saikıyla
işlendiğinde gelin cezayı yarı oranında
artıralım. Bu makul talebe kim itiraz edebilir ki diye
düşünüyoruz.
Bakın, daha
henüz geçtiğimiz hafta sonu İstanbulda, Esenyurt ilçesinde,
İncirtepe Mahallesinde Allahuekber Ehlibeyt Camisi kundaklandı. Bu
cami ve içindeki kutsal eserler zarar gördü. Bugün caminin imamı Yakup
Yaşlak Hocayı aradım, geçmiş olsun dileklerini ilettim,
Caferi vatandaşlarımızın üzüntüsünü paylaştım.
Bu, Türkiye'deki Caferi cami ve mescitlerine yapılmış ilk
saldırı değildi; tıpkı cemevlerine ve Alevi
kurumlarına yapılan ilk saldırı olmadığı
gibi ya da tıpkı Türkiye'deki sinagoglara, kiliselere, camilere ve
diğer inançların mabetlerine yapılan ilk saldırı
olmadığı gibi.
İşte,
bugün, artık El Nusra Cephesini, Boko Haramı, IŞİDi
konuştuğumuz noktada
Tüm bu örgütlerin ortak noktası
unutmayalım ki nefret, şiddet ve aşırılık. Ne
yazık ki bu örgütlere uzun yıllar duyarsız kalındı ama bugün tehlikenin
kapımıza dayandığını görüyoruz. İşte bu
anlamda diyorum ki bu, artık bir samimiyet sınavı. Nefret
suçları ve bu suçlara kaynaklık eden ırkçılık,
zenofobi, antisemitizm, İslamofobi ve benzeri akımlara
karşı harekete geçmeye hazır mıyız, yoksa seyirci
kalmaya devam mı edeceğiz?
22 Kasım 2012
tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi olarak nefret suçlarının
araştırılmasına ilişkin bir araştırma
önergesi vermiştik. O gün Meclisimizde uzun yıllardır
özlediğimiz çok güzel bir uzlaşma tablosu
sağlanmıştı; Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket
Partisi ve Barış ve Demokrasi Partisine mensup milletvekilleri bu
araştırma komisyonunun kurulması için hep beraber oy
vermişti. Ne yazık ki Adalet ve
Kalkınma Partisi o dönemde henüz bu önergeye destek çıkmaya
hazır değildi. Ben diyorum ki artık zamanı geldi; gelin,
bugün, burada Türkiye'nin özlediği birlik ve beraberlik tablosunu çizelim,
nefret suçlarına ilişkin düzenlemeyi Meclisimizin oy birliğiyle
geçirelim. Geçirelim Madımakta yakılan canlar için, geçirelim Neve
Şalom Sinagogunda bombayla öldürülenler için, geçirelim hunharca
katledilen Rahip Santoro için, geçirelim devletin seyirci
kaldığı Hrant Dink cinayeti için, geçirelim katledilen
kadınlarımız için,
katledilen LGBTİ bireylerimiz için; geçirelim ki bu hafta sonu
kundaklanan Allahuekber Ehlibeyt Camisi Türkiye'de kundaklanan son mabet olsun,
Türkiye'deki son nefret suçu örneği olsun. Bunu başarmak elimizde,
bunu başarmak Türkiye Büyük Millet Meclisinin artık önünde. Gelin, bu
haklı talebe duyarsız kalmayalım.
Saygılar
sunuyorum, özgür günler diliyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının 56
ıncı maddesinin 2 inci fıkrasında yer alan
"rüşvet" ibaresinden sonra gelmek üzere "Uyuşturucu
veya uyarıcı madde imal ve ticareti" ibaresinin eklenmesini arz
ve teklif ederiz.
Erol Dora (Mardin) ve
arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MURAT GÖKTÜRK (Nevşehir) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Hakkâri Milletvekili Sayın Adil Zozani konuşacak.
Buyurun.
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Doğrusu, hem
Hükûmetin hem Komisyonun niye bu önergeye
katılmadığını anlamakta güçlük çekiyorum. Biz ne
diyoruz, yani burada unutulan ve olmasını arzu ettiğimiz husus
ne, onu tekrar ben de bir ifade edeyim, okundu, tekrar edeyim.
Uyuşturucu veya
uyarıcı madde imal ve ticaretinin eklenmesini istiyoruz buraya. Yani
bunun madde metninde olmasında Hükûmet ya da Komisyonca ne sakınca
olabilir? Komisyonca demeyeyim, Komisyonun Hükûmet kanadınca ne
sakınca olabilir, anlamakta güçlük çekiyorum. Bakın, şey var;
sporcular eğer doping ilacı kullanıyor iseler tespit
edildiğinde hayatlarını karartıyorsunuz. Doping ilacı,
evet, kullanılmaması gerekir, spora dopingin hiçbir şekilde
karıştırılmaması gerekir. Peki, dopingi sporcuya
sağlayan kişiler hakkında bir işlem var mı? Yok. Adam
getiriyor, satıyor, sporcu kullanıyor o doping ilacını.
Sporcuda tespit edildiği zaman hayatı karartılıyor, onu
sağlayan kişi elini kolunu sallayarak dolaşıyor.
Şimdi, yasada böyle bir açıklık var. Bu
açıklığı kapatmak lazım, bu yanlışlığı
düzeltmek lazım. Onu ifade etmeye çalışıyoruz. Düzeltmek
istediğimiz, düzeltilmesini arzu ettiğimiz şey bu.
İkinci önemli
husus var. Anadolunun birçok kentinde, Türkiye metropollerinde
dolaşın, artık uyuşturucu ticareti sokaklara kadar indi ve maalesef,
kimi bölgelerde, kimi kentlerde artık bu işin kontrollü
yapıldığına dair şüphelerimiz var. Örneğin, gidin
Diyarbakır Suriçi semtini dolaşın. Bu işin kontrollü
yapıldığına dair derin şüphelerimiz var,
gözlemliyoruz. Gençlerin, çocukların bu kadar yaygın bir şekilde
uyuşturucuya alıştırılmış olması,
alışıyor olması tesadüfi değildir. Eğer bu bir
politikanın tezahürü olarak yapılmıyor ise buna göz yumulmuyor
ise bunun yasal tedbirlerinin alınması gerekir. Neden yasal
tedbirlerinin alınmasında Hükûmet bu noktada imtinalı
davranıyor, niye reddediyor? Açıkçası, biraz önceki ret veya
katılmama ifadesini duyduktan sonra benim kaygılarım, benim
şüphelerim biraz daha arttı. Birçok kentte gençlerin artık
uyuşturucuya ve kötü alışkanlıklara yönelmesi, bizce, bir
yönlendirme politikasının tezahürü olarak ortaya çıktı.
Toplumu yozlaştırma, gençliği yozlaştırma bir politika
olarak uygulanıyor gibi bir izlenimin içerisindeyiz. Gençler siyasetle
uğraşmasın, gençler siyasete bulaşmasın, gençler kendi
benliklerinden uzaklaşsın. politikasının tezahürü
olduğunu düşünüyoruz. Bir yansımadır bu. Toplumun
yozlaşmasının bütün kapılarını kapatmamız
gerekiyor. Toplumu yozlaştırmaya götüren bütün aralıkları,
bütün boşlukları kapatmak gerekiyor. O boşluklardan bir tanesi
işte burasıdır.
Uyuşturucu
ticaretinin, uyuşturucu imalatının kanun metninde suç
sayılmasını ve buna ilişkin tedbirleri talep etmek neden
kabul görmüyor, doğrusu, anlamış değiliz. Dilerim,
milletvekilleri Bakan ve Komisyonun düşündüğünün tersini yapar ve önergemizi
kabul eder.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Karar yeter sayısı
BAŞKAN Hem
konuşuyorsunuz hem karar yeter sayısı istiyorsunuz Sayın
Zozani, peki.
Önergeyi
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
(AK PARTİ sıralarından Elektronik cihazla
yapalım. sesleri)
Elektronik
yapalım, peki.
İki dakika
süre veriyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN Karar
yeter sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
57nci maddede iki
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının 57 inci
maddesinde yer alan "talep üzerine" ibaresinin "Adalet
Bakanının talebi üzerine" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Demir Çelik Selma Irmak
Iğdır Muş Şırnak
Erol Dora Kemal
Aktaş Adil
Zozani
Mardin Van Hakkâri
Halil
Aksoy
Ağrı
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 592 Sıra Sayılı
Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 57.
maddesiyle Çerçeve 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 18. maddesinde
yapılması öngörülen değişikliklerde "ya da"
bağlaçlarının yerine "veya"
bağlaçlarının getirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsa Gök Turgut
Dibek Ali
Rıza Öztürk
Mersin Kırklareli Mersin
Ömer Süha Aldan Dilek Akagün
Yılmaz Bedii
Süheyl Batum
Muğla Uşak Eskişehir
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET
İYİMAYA (Ankara) - Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN -
Önerge üzerinde Eskişehir Milletvekili Sayın Süheyl Batum
konuşacak.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ilk önce şunu söylemek zorundayım: O, birilerinin
beğenmediği 1920lerin Meclisi, hem cumhuriyeti kuran hem ilk sivil
dediğimiz- anayasasını yapan hem de Kurtuluş
Savaşını başaran Meclisti. Maalesef, bugünkü Meclis,
sizlerin sayesinde bütün bunları kaybettiğimiz; kaybettiğimiz
sırada da gözlerini yuman, hiçbir şey yapmayan, görmezden gelen bir
Meclis olarak tarihe geçecek diye korkuyorum.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti, tüm kurumlarıyla lime lime
parçalanıyor. Ordusunun yarısı sahte delillerle esir
edilmiş vaziyette, Konsolosluğu işgal altında, Konsolosu
IŞİD tarafından kaçırılmış durumda; Hava
Kuvvetlerinin binasına girilmiş, bayrağı indirilmiş,
çiğnenmiş ve bizler yine burada özel bir nokta atışı
yasasıyla zaman öldürüyoruz. Daha önce Osloda bazı planlar açık
açık yapılırken bu Meclis, bu planları yapan Hakan
Fidanı kurtarma yasasıyla meşguldü. Mehmet Haberal, Mustafa
Balbay, suçsuz olarak dört yıl, beş yıl içeride
kaldığında, esir kaldığında bu Meclis yine
yargı paketleri diye hiçbir işe yaramaz yasaları yapmakla
meşguldü. Haberal, o 9 yargıcı tazminata mahkûm ettirdiğinde
bu Meclis, o hukuku bilmeyen yargıçları tazminattan kurtarma
yasasını, Haberal yasası dediğimiz yasayı yapmakla
meşguldü. Ve geldik bugüne, şimdi de Bekir Bozdağı
kurtarma maddesiyle bütün bu gelişmelere gözümüzü kapatıyoruz Bekir
Bozdağı kurtarma yasasını, maddesini yapalım diye.
Değerli arkadaşlar, 57nci maddesini konuşuyoruz, 57nci.
Sayın Bekir
Bozdağ ilginç bir Bakan, her zaman söyledim. Delil mi
karartılması gerek? Bekir Bozdağ orada. Yargıçların,
savcıların değiştirilmesi mi, bunun için yasa mı
yapılması gerekiyor? Bekir Bozdağ orada. Yargıçlara,
savcılara telefon edip baskı yapıp Gözaltına
almayın. mı demek lazım? Bekir Bozdağ orada.
BAŞKAN
Sayın konuşmacı, lütfen şahsiyatla
uğraşmayın, lütfen.
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) Tüm yetkilerin, Anayasa'ya aykırı olarak
başkana, bakana bağlanması mı gerekiyor
KAMER GENÇ
(Tunceli) Karışma be, ne karışıyorsun?
BAŞKAN
Terbiyeni takın! Terbiyeni takın! Otur!
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla)
gazeteciler, milletvekilleri on yıl -beş
yıl değil, on yıl- tutuklu mu kalsınlar isteniyor?
Sayın Bekir Bozdağ yine orada.
Değerli
arkadaşlar, şimdi Sayın Bekir Bozdağ kendisini
doğrudan kurtaracak bir yasa maddesi öneriyor. Tasarıda,
doğrudan doğruya Sayın Bekir Bozdağı kurtaracak bir
madde var; yasa, paket bunun için, amaç bu, hedef bu. Açın 57nci maddeye
bakın; ana fikri bu yasanın, ana fikri bu, hepiniz de biliyorsunuz.
Bekir Bozdağ
aynen şöyle demiş: Sayın Başbakan, sizin için neler
yaptım, çocuklarımın bile artık neredeyse yüzüne
bakamayacağım. Lütfen, bu maddeyi de kendim için getireyim. Ve
277nci maddeyi değiştiren bir madde getirmişsiniz.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Hocam dersleri böyle mi anlatıyorsun?
AHMET YENİ
(Samsun) Demiş mi öyle bir şey?
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) Demiş, demiş
Demiş, demiş
AHMET YENİ
(Samsun) Yalan konuşmaya devam edin! İşin gücün yalan konuşmak
be! İşin gücün yalan konuşmak, bir de hocasın be!
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Hocam bağırma!
AHMET YENİ
(Samsun) Bir de hoca diye geçiniyorsun!
İHSAN
ŞENER (Ordu) Sakin, sakin! Burası üniversite kürsüsü değil.
BAŞKAN Laf
atmayın lütfen.
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Devamla) Yani, yapılan bir soruşturma sırasında
gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek amacıyla
yargı görevi yapanı etkileyeceksiniz. Neymiş bu? Yargı
görevi yapanı soruşturma sırasında etkileyebileceksiniz,
telefon edebileceksiniz. Soruşturma sırasında bunların
yapılmasını yasak olmaktan çıkarmış. 277nci
maddeyi böyle değiştiriyor -yani Bekir Bozdağ
olacaksınız- hem de Anayasanın 138inci maddesine
aykırı.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Hiç yakışmıyor Hocam bu üslup size.
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) Türkiye nerede, Türkiye nelerle
uğraşıyor?
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Nazar etme ne olur, çalış senin de olur!
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) Sayın Bekir Bozdağı kurtarıyoruz.
Burada da arkadaşlar, bu maddeyi göre göre diyorlar ki: Yok canım, bunun
Bekirle ne alakası var? Bozdağla ne alakası var? Allah
ıslah etsin!
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Nazar etme ne olur, çalış senin de olur!
İHSAN
ŞENER (Ordu) Sana yakışıyor!
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Batum.
AHMET YENİ
(Samsun) Hoca diye geçiniyorsun be, şu hâle bak!
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) Sen kendine bak, kendine.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Hocam, olmadı. Nazar etme ne olur, çalış
senin de olur!
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının 57 inci
maddesinde yer alan talep üzerine ibaresinin Adalet Bakanının
talebi üzerine şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Adil Zozani (Hakkâri) ve arkadaşları
KAMER GENÇ
(Tunceli) Yalan konuşuyor ya
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Yalanlara cevap vermiyorum.
BAŞKAN
Sayın Bakan, muhatap almayın lütfen.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Bir cevap ver.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Bir sus ya!
BAŞKAN
Bakın, oyununuza gelmeyeceğim. Sayın Milletvekili, oyununuza
gelmeyeceğim, boşuna uğraşmayın, ben işime
bakacağım. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara)
İştirak etmiyor efendim.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Hakkâri Milletvekili Sayın Adil Zozani konuşacak.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hükûmet buna cevap verecek
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Sayın Başkan, izin vermeyin ya.
BAŞKAN Konuş
istediğin kadar, serbestsin.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Başkanım, Adil Beyi dinlemek istiyoruz.
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi,
birilerinin cumhuriyeti beğenip beğenmemesi, birilerinin cumhuriyetin
kuruluş felsefesine tabi olup olmaması tabii ki burada
değerlendirme konusu yapılabilir, tabii ki milletvekilleri bu konuda
gelip görüş ve önerileri de eleştirebilirler. Biz, tersine,
cumhuriyetin kuruluş felsefesinin unutulduğu kanaatindeyiz ve bugün,
birileri cumhuriyet adına konuştukları zaman cumhuriyetin
kuruluş felsefesini yok saydıklarını söylüyoruz. Keşke
dönsek geçmişe baksak, geçmişte bu halklar bir arada nasıl
barış içerisinde yaşadılar ve bu halkların bir arada
yaşamasını zehirleyen faktörlerin neler olduğuna bir
baksalar, gerçeği görseler biz de amenna diyeceğiz.
Bakın, elimde
İkinci Amasya Protokolü var. Sansürlenmiş, gizlenmiş bir tarihî
vesikadan söz ediyorum. Cumhuriyetin kuruluş felsefesinden dem vuranlar
Amasya Protokolünün 1inci maddesini okusunlar, onu tavsiye ederim. Bu
protokol gizlidir; Amasya protokolleri beş protokolden oluşuyor ve
gizli iki protokolden biridir bu. Biz de tam da bunu söylüyoruz. Cumhuriyetin
kuruluş felsefesine geri dönelim. Cumhuriyetin kuruluş dönemlerinde
Kürtlere, Anadoluda yaşayan farklı kültürlere, inançlara verilen
taahhütlerin gereği bugün gerçekleştirilsin istiyoruz. Biz bunu
söylediğimiz zaman birileri yerinden hopluyor, birileri yerinden
zıplıyor. Ya, sizin tarihinizi size hatırlatıyoruz.
CELAL ADAN (İstanbul)
Senin tarihin değil mi?
ADİL ZOZANİ
(Devamla) Bu, Türkiyenin ortak tarihi ise bu tarihi size
hatırlatıyoruz. Biz bu tarihe sahiplik ettiğimiz için gidiyoruz
belgeleri raftan çıkarıyoruz, getiriyoruz. Elbette ki bu tarihî
belgeler hepimizi bağlıyor ama bu tarihî gerçeklere eğer
birileri bugün burada sahiplik etmiyorsa, inkâr ediyorsa biz yüzüne söyleriz
bunu, bu tarihî gerçekliği yüzünüze söyleriz o zaman. Amasya
Protokolünden söz ediyorum; başka hiç kimseden söz etmiyorum, altında
Atatürkün imzası olan bir belgeden söz ediyorum. Burada duruyor, bunu
söylüyoruz.
Bu eleştiriyi
yaptığımız zaman, cumhuriyetin kuruluş felsefesini
beğenmeyen birileri pozisyonuna geliyoruz. Ya, gerçeklik bu kadar ters yüz
edilmez ki. Tersine, cumhuriyetin kuruluş gerçekliğine sizi götürmeye
çalışıyoruz, 1921e sizi götürmeye çalışıyoruz
ama bakın, oradaki katakulli, Kürtlere uygulanan katakulli şu oldu:
1924ten sonra köprüyü geçtiğinizi düşündünüz, öncesini yok saymaya
başladınız. Yok saymaya başladığınız
için de, işte bu problemlerle, bu gerçeklikle bugün Türkiye yüz yüzedir.
İddia
ediyorum, bu ülkede Mustafa Kemal Atatürkün Nutuku dahi sansürlenmiştir. Açın, bakın, 1965, 1934,
1938, 1963, Türk Tarih Kurumunun bastığı Atatürkün Nutuku
nüshalarına bakın. Bu konuşmalar içerisinde, Nutuk içerisindeki
Amasya Protokolü sansürlenmiştir. Kendi kurucusunu dahi sansürleyen bir
zihniyetle mücadele ettiğimizin farkındayız ve bu
gerçekliği bugün burada dillendiriyoruz, dile getiriyoruz. Ret ve inkârda
ısrarcıysanız rahatsızlık duyun. Evet,
rahatsızlık duymakta haklısınız. Çünkü, ret ve inkâr,
sizin politikanızın harcı olmuştur. Ama biz, ret ve
inkârın artık para etmediğini, Türkiye toplumunda, Türkiyede
yaşayan halkların nezdinde ret ve inkârın geçer akçe olmadığını
biliyoruz ve bunu her defasında da dile getireceğiz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
58inci maddede üç
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının 58 inci
maddesinin 2 inci fıkrasında yer alan on yıla ibaresinin on
iki yıla şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Adil Zozani Halil
Aksoy
Iğdır Hakkâri Ağrı
Demir Çelik Erol Dora Kemal
Aktaş
Muş Mardin Van
Selma Irmak Şırnak
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 58.
Maddesi ile düzenlenen 102. Maddenin (4) fıkrasında yer alan Cinsel
saldırı için başvurulan cebir ve şiddetin ibaresinin madde
metninden çıkarılmasını,
Bunun yerine Cebir
ve şiddet kullanılarak cinsel saldırıda ibaresinin yazılmasını
arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Ali
Öz Reşat
Doğru
Konya Mersin Tokat
Yusuf Halaçoğlu Ruhsar Demirel Mehmet
Şandır
Kayseri Eskişehir Mersin
Alim Işık Mustafa
Kalaycı
Kütahya Konya
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 592
sıra sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 58 inci maddesiyle birinci fıkrasının
ikinci cümlesinin metinden çıkarılmasını, 5237
sayılı 102 maddesinin ve üçüncü fıkrasının e bendinden
sonra gelmek üzere nefret saiki ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Rıza
Türmen Aykan
Erdemir
Mersin İzmir Bursa
Haydar Akar Turgut Dibek
Kocaeli Kırklareli
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET
İYİMAYA (Ankara) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Sayın İnce, önerge üzerinde kim
konuşacak acaba?
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Rıza
Türmen
BAŞKAN Önerge üzerinde İzmir Milletvekili
Sayın Rıza Türmen konuşacak.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
RIZA TÜRMEN (İzmir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Türk Ceza Kanununun
102nci maddesinde düzenlenen cinsel saldırıyla ilgili getirilen
değişiklikler konusunda görüşler açıklayacağım.
Bir kere, ülkemizde cinsel şiddet giderek
artmaktadır, büyük bir yara hâline gelmiştir. Bununla mücadele
etmenin en iyi yolu, bu kanun değişikliklerinde
yapıldığı gibi cezaları artırmak değil, bunları
önleyici tedbirler almak, koruyucu tedbirler almaktır; bu
yapılmıyor, sadece cezalarla oynanıyor, bu yeterli
değildir.
Bu maddede birkaç tane temel aksaklık vardır,
birincisi: Şimdiki 102nci maddede olduğu gibi, bunun bir
şikâyete bağlı suç olma niteliği korunmuştur.
Değerli arkadaşlar, cinsel saldırı
bir kadına yapılmış bir saldırı değildir,
bütün kadınlara yapılmış bir saldırıdır.
Kadının özgürlüğüyle ilgili bir saldırıdır.
Kadının kamusal alanda yer almasını önleyen,
kadının iş hayatında yer almasını önleyen bir
cinsel harekettir, cinsel davranıştır. O nedenle bunun, bütün
kadınlara karşı yapılmış bu hareketin
önlenmesinde bir kamu yararı vardır. Bunu bir kişisel suç
olarak, bir kişisel saldırı olarak kabul edemeyiz. Onun için
bunun şikâyete bağlı bir suç olarak düzenlenmesi
yanlıştır.
Bir de başka bakımdan yanlıştır:
Cezası beş ila on yıl arasında değişecek bu
cinsel saldırının, böylesine ağır bir cezanın
verildiği bir suçun şikâyete bağlı hâle getirilmesi teknik
bakımdan da yanlıştır.
Maddede yer alan
yeni bir unsur sarkıntılık unsurudur. Arkadaşlar,
sarkıntılık çok belirsiz bir kavram; gerçi, Yargıtay
içtihatlarında bu kavrama rastlıyoruz ama Yargıtay
içtihatları da bu kavrama belirli bir nitelik
kazandıramamıştır. Burada, uygulamada şu olacak:
Sarkıntılık, cezanın indirimine yol açacak, cinsel
saldırı suçlarının indirimine yol açacaktır çünkü
sarkıntılık hâlinde verilen cezalar daha hafiftir. Neyin cinsel
taciz, neyin sarkıntılık olduğu konusunda hiçbir çizgi
yoktur ve yargının tutumunu düşünürsek yani böyle, kadın
hakları konusunda ataerkil bir tutum sergileyen bir yargıya sahip
olduğumuzu da düşünürsek aslında bu sarkıntılık,
bu belirsiz kavram, suçların indiriminden başka hiçbir fayda
getirmeyecektir.
Bunun yanında,
bir, ileriki maddelerde tıbbi tedaviden söz ediliyor. Tıbbi tedavi,
bir kere
Ve bu, yönetmelikle düzenlenecek. Şimdi, efendim, böyle, insan
haklarına değinen, insan haklarını ilgilendiren bir konunun
kanunla değil yönetmelikle düzenlenmesi kabul edilemez. İnsan
hakları yönetmelikle düzenlenemez.
İkincisi:
Tıbbi tedavinin sınırları hiç belli değil. Tıbbi
tedavinin içine ne girecek; kastrasyon girecek mi yani fiziksel şeyler
girecek mi? Bu, bir insan hakları ihlalidir. Sadece kimyasal tedavi
yapılacaksa bunun birçok sakıncası vardır. Hangi durumlarda
yapılacaktır, kim hastadır; bunların hiçbiri belli
değildir.
Arkadaşlar,
şiddetin her türlüsü için kurumsal mekanizmalar kurmak zorundayız. Bu
şiddeti önleyecek olan bu kurumsal mekanizmalardır, yoksa, bu ceza
indirimleri değildir. STKların uzmanlığı ve iş
birliğiyle, kurumsal birimler, bu önleme mekanizmaları
geliştirilmelidir. Biz bunu yapmıyoruz, bu kurumsal
mekanizmaları kurmuyoruz, var olan kurumsal mekanizmaları da
işletmiyoruz. Cinsel şiddet merkezleri var mesela, bunlar doğru
dürüst işletilmiyor. Hâlbuki, bu cinsel şiddet merkezleri bir
işlevselliğe kavuşturulsa bu kanunda getirilen tedbirlerden çok
daha etkili olur. Bu kanunda alınan tedbirler, kanunun
hazırlanması bakımından, diğer kanunlarda da
gördüğümüz sakıncayı da taşımaktadır. STKlarla
yeterli bir danışma mekanizması kurulmadan, STKlar dinlenmeden,
onların görüşleri alınmadan, bu konuda
uzmanlaşmış olan kurumların görüşleri dikkate
alınmadan hazırlanmış bir kanun değişikliği
teklifidir. Bu bakımdan, hem yetersizdir hem de kendi içinde
sakıncalar taşımaktadır. Keşke, bu kadar önemli bir
konuda çok daha etkili, çok daha STKlarla iş birliği yaparak daha
kapsayıcı ve daha önleyici tedbirler alabilseydik.
Teşekkür
ederim.
Saygılarımı
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum
KAMER GENÇ
(Tunceli) Karar yeter sayısı
BAŞKAN Karar
yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul
edilmemiştir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Nerede var? Nasıl var?
İHSAN
ŞENER (Ordu) - Sana ne!
RECEP ÖZEL
(Isparta) 100 kişi var.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Şurada kaç kişi var? 100 kişi yok.
Başkan Vekili,
çok taraflı hareket ediyorsun.
BİNNAZ TOPRAK
(İstanbul) Sayın Başkan, ama hakikaten yok karar yeter
sayısı.
BAŞKAN
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 58.
Maddesi ile düzenlenen 102. Maddenin (4) fıkrasında yer alan Cinsel
saldırı için başvurulan cebir ve şiddetin ibaresinin madde
metninden çıkarılmasını,
Bunun yerine Cebir
ve şiddet kullanılarak cinsel saldırıda ibaresinin
yazılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI EMRULLAH İŞLER (Ankara) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel konuşacak.
Buyurun Sayın
Demirel.
RUHSAR DEMİREL
(Eskişehir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
592 sıra
sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 58inci maddesi
hakkında parti grubumuzun verdiği önerge üzerine size
düşüncelerimizi açıklamak için söz almış bulunuyorum.
Tabii, öncelikle bu
kanunla ilgili birkaç söz söylemek istiyorum, kaldı ki bunu muhalefet
şerhimizde de ifade etmiştik. Malumunuz, ticaret dünyası
reklamı keşfettiğinden beri ürünün niteliği, vasfı,
neye fayda sağlayacağı değil, nasıl
tanıtılacağı çok önemli oldu. Nitekim, Hükûmet de ülkeyi
bir iş yeri gibi, bir şirket gibi yönetme saikıyla hareket
ettiği için kanunların içeriğini değil reklamını
nasıl yapacağına bakıyor. Nitekim,
yürütme ve yürürlükle beraber 104 maddelik bu kanunun -yüzde 10u bile
değil, yüzde 5i bile olmayan sayıdaki ilgili mesele üzerinden-
ülkede bir tanıtımı yapıldı.
Çocukların cinsel saldırıya maruz kalmalarıyla ilgili kanun
çıkarıyoruz diye bir reklam içine girildi ve herkes, bu kanunun
çocukların cinsel istismarı, tacizi, tecavüzüyle ilgili bir kanun
olduğunu düşünüyor. Oysa, bu kanun, uyuşturucuyla mücadeleden
Yargıtaydaki düzenlemelere, borçlar hukukundan harçlarla ilgili konulara,
bölge idare mahkemelerinin yapıları, teşkilat düzenlemelerine
varana kadar ne ararsanız bulunan, aynı deprem çadırı gibi,
herkesin koşuştuğu, her tür şeyin bulunduğu bir torba
kanun. Bu torba kanunun da bir şekilde reklamının
yapılıp pazarlanması gerekiyordu. İş yine ya
kadınlara ya çocuklara düşecekti; biliyorsunuz, Anayasa
değişikliklerinde de 20 madde getirilir, 1 tanesi kadın, çocuk
ya da engelli denilir onun üzerinden reklam yapılır. 104 maddelik bu
kanunda 5 madde çocukların cinsel istismarıyla ilgili ve siz bu
maddeleri bile bile sanki kanun yalnızca çocuklarla ilgili
çıkıyormuş gibi reklam yaptınız. Reklam yapmayı
çok iyi biliyorsunuz ama şu anda dünyaya çok kötü bir reklamımız
var: Önce bayrak, şimdi de toprak. Bayrağın inmesine göz
yumdunuz, şimdi de toprak gitti. Reklamınızın nereye kadar
olduğunu bilmiyorum ama herhâlde düşünceniz şu: Reklamın
kötüsü olmaz.
Sizin için reklamlarla
süren bu kanun hazırlamalarda yaptığınız kanunlar
sorunları çözmeye maalesef yetmiyor, üzülerek ifade ediyoruz ki yetmiyor.
Tıpkı, ailenin korunması ve kadına karşı
şiddetle ilgili çıkardığınız kanun gibi. O kanunu
çıkarırken de size aynı şeyi söylemiştik, bugün de
aynı sözleri tekrarlayacağız: Siz, yalnızca, suç
oluştuktan sonra insanları nasıl cezalandırırız
konusunda kanun çıkarıyorsunuz. Oysa, kanunların asli görevi,
toplumsal hukukun oluşması adına, irtibatın, ilişkinin
ve refah toplumun gelişmesi adına
caydırıcılıktır. Sizlerse cezalandırma üzerinden
konuşuyorsunuz, o yüzden şiddet diliniz daha da keskinleşiyor
her gün. Her gün toplumu daha çok ayrıştırıyorsunuz. Yüksek
perdeden emredici, buyurgan konuşmalarınızla
hükümranlığınızı taçlandırmaya çalışıyorsunuz
ama bu millet buna müsaade etmeyecek. Siz bayrak indiğinde görmeseniz de,
Musulda toprak işgal edildiğinde kulaklarınızı
tıkayıp reklamlara geçseniz de, çocuklar üzerinden Yargıtaydan
başlayarak bütün hukuk sistemini allak bullak edip kişisel hukukunuz
için evrensel hukuku bir kenara itseniz de bu millet sizin
reklamlarınıza doydu artık. Siz ürünün kalitesinden bahsedin.
diyor millet şimdi. Bu cezalar caydırıcı olacak mı?
Hayır, maalesef olmayacak. Daha fazla suç teşkil ediyor
çıkardığınız cezalar. Aileyi koruma ve kadına
karşı şiddeti önleme konusunda
çıkardığınız kanundan sonra aile içi şiddetin ne
kadar arttığını, siz istatistiklere daha kolay
ulaştığınız için, daha iyi biliyorsunuzdur. Biz anca TÜİK ilan ettiğinde
ulaşıyoruz. Zaten, demokrasideki bu eşitliksiz tutum bu sebeple
oluyor. Siz her şeyi biliyorsunuz ama biz hiçbir şey bilmeden yine de
dilimizin döndüğünce, aklımızın erdiğince ve
vicdanımızla size muhalefet etmeye çalışıyoruz.
O kadar gizli
işler yapmaya çalışıyorsunuz ki bunları sonraki
maddelerde izah edeceğim.
Saygılar
sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının 58 inci
maddesinin 2 inci fıkrasında yer alan on yıla ibaresinin on
iki yıla şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erol Dora (Mardin) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI EMRULLAH İŞLER (Ankara) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge
üzerinde Mardin Milletvekili Sayın Erol Dora konuşacak.
Buyurun.
EROL DORA (Mardin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 592 sıra
sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 58inci maddesi
üzerinde Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Tasarının bu
maddesinde öngörülen, kadınların maruz kaldıkları taciz ve
tecavüz vakalarına yönelik ceza artırımı biçiminde
düzenlemeleri önemli bulmakla birlikte, suçların önlenmesinde ceza
vermenin başvurulacak araçlardan sadece bir tanesi olduğunu,
cezaların ağırlaştırılmasının
suçların azalmasında asla yeterli olmadığını
belirtmeliyiz.
Kadınlara
yönelik taciz ve tecavüz cüretlerinin gerisinde, toplumsal yaşamda
süregiden cinsiyet eşitsizliklerinin ve cinsiyet
ayrımcılığının yarattığı
süreçlerin büyük oranda etkili olduğunu belirtmek durumundayız.
Cinsiyet ayrımcılığını, genel anlamda, bireylere
cinsiyetlerinden dolayı toplumda adaletsiz bir şekilde
davranılması biçiminde tanımlamak mümkündür. Cinsiyet ayrımcılığı,
toplumda kadınların temel hizmetlerden yoksun olması,
fırsatlara ve kaynaklara sahip olmada erkeklere oranla eşit olmayan
koşullarda yaşaması, şiddete uğraması, siyasette
ve çalışma yaşamında düşük oranlarda temsil edilmesi
biçiminde de ifade edilebilir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; çalışma yaşamı
açısından cinsiyet ayrımcılığı,
kadınların cinsiyetlerinden dolayı çalışma
yaşamında dışlanması ve bunun sonucunda iş
yerindeki güç, tatmin düzeyi ve gelirin erkekler arasında
paylaşılması anlamına gelmektedir.
Ayrımcılık, aynı iş için farklı ödeme
yapılması biçiminde olabileceği gibi eşit verimliliğe
sahip bireylerin farklı ücret düzeyine karşılık gelen farklı
işlerde görevlendirilmeleri biçiminde de meydana gelebilmektedir. Nitekim
kadınlar, iş gücü piyasasında ucuz emek olarak görülmekte,
sürekli erkeklerden daha az istihdam edilmekte, daha düşük statülü
işlerde sosyal güvencesiz olarak
çalıştırılmaktadırlar. Ayrıca, aile reisinin
erkek olarak düşünülmesi ve evi geçindirme rolünün erkeğin görevi
olarak görülmesi nedeniyle ekonomik kriz dönemlerinde işten
çıkarmalarda öncelikle kadın çalışanların
işlerine son verilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, kadınların ayrımcılığa
uğradıkları bir diğer alan da siyasettir. Siyaset
geleneksel olarak erkek işi kabul edilmiştir. Siyasi alanda
ayrımcılık, kadınların karar mekanizmalarına
katılımının engellenmesi sonucunda erkeklere oranla çok
daha düşük düzeyde temsil edilmeleri biçiminde ortaya
çıkmaktadır. Kadınlar, kritik kararların
alındığı siyasi konumlarda hâlâ oldukça yetersiz temsil
edilmektedir. Finlandiya, Norveç ve Küba parlamentolarının üçte 1i
kadınlardan meydana gelirken bazı Afrika ve Arap ülkelerinin
parlamentolarında ise hiç kadın bulunmamaktadır. Türkiyede ise
Meclisin yüzde 14ü kadın milletvekillerinden oluşmakta iken erkek
milletvekilleri oranı yüzde 86dır.
Değerli
milletvekilleri, kadının sorunlar yaşadığı bir
diğer alan sosyal yaşamdır. Sosyal yaşam
bakımından kadına yönelik cinsiyet
ayrımcılığının kapsamına özgür davranma
kısıtlılığı, giyim, konuşma ve
davranışlarına özen gösterme zorunluluğu ile kendini ifade
etmedeki sınırlamalar girmektedir. Sosyal yaşamda kadın,
kız, çocuk, kız kardeş, eş ve anne şeklindeki temel
kadın rolleriyle tanımlanmaya devam edilmektedir. Eğitim sistemi
ve kitle iletişim araçları da kadının toplum içerisindeki
bu rollerini biçimlendirmede etkilidir.
Değerli
milletvekilleri, kadınların maruz kaldığı
ayrımcılık ve istismar küresel boyuta sahiptir ve çok yönlüdür.
Gelişmekte olan ülkelerin çoğunda ve bu kapsamda Türkiyede de yoksul
kadınların küresel kapitalist ekonominin esas kurbanları
arasında olduğu bir gerçektir. Göçmenler arasında kadınlar
ihraç endüstrileri ve tarımsal işler için gerekli, ucuz ve uysal
iş gücü kaynağıdır. İş bulamayan kadınlar
kimi zaman hızlı bir şekilde büyüyen seks endüstrisine
katılmak zorunda bırakılmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Dünya Ekonomik Forumunun yayımladığı 2013
Cinsiyet Ayrımcılığı Raporuna göre
-kadınların siyasal, ekonomik ve sosyal konumlarına dair 136
ülkeye ilişkin veriler içeren raporda- kadın erkek eşitliği
bakımından Türkiye 120nci sırada yer alıyor.
İnsanlar kendi
hayatlarını şekillendiren olaylar ve faaliyetlere gerektiği
şekilde katılamadıkça toplumsal ve insani gelişim yolu ne
arzu edilir olacak ne de sürdürülebilir olacaktır. Cinsiyet
ayrımcılığının ve bunun tetiklediği
şiddet ve taciz cüretlerinin toplumun bütününe yönelik bir sorun
olduğu göz önünde bulundurularak buna uygun düzenlemeler yapılmadığı
sürece, bu şekilde yasal düzenlemelerin hiçbir fayda getirmeyeceği
bir gerçektir.
Tekrar Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
59uncu maddede üç
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının 59 uncu
maddesinin 3 üncü ve 4 üncü fıkralarında yer alan yarı
oranında ibaresinin üçte iki oranında şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Adil Zozani Halil
Aksoy
Iğdır Hakkâri
Ağrı
Kemal Aktaş Erol Dora Hasip
Kaplan
Van Mardin Şırnak
Demir Çelik Selma Irmak
Muş Şırnak
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 59.
Maddesi ile düzenlenen 103. Maddenin (1) fıkrasının a) bendinde
yer alan hukuki kelimesinin madde metninden
çıkarılmasını, arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Ali
Öz Reşat
Doğru
Konya Mersin Tokat
Yusuf Halaçoğlu Mehmet
Şandır Mustafa
Kalaycı
Kayseri Mersin
Konya
Ruhsar Demirel
Eskişehir
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 sıra sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarının 59
inci maddesiyle 5237 sayılı 103 maddesinin birinci
fıkrasının ikinci cümlesinin metinden
çıkarılmasını, 5237 sayılı kanunun 103 üncü
maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıda şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"(3) Cinsel
istismarın üstsoy, ikinci veya üçüncü derecede kan hısmı, üvey
baba, evlat edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı,
sağlık hizmeti veren veya koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan
diğer kişiler tarafından ya da hizmet ilişkisinin
sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle veya
nefret saikiyle gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara
göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
Ali Rıza Öztürk Rıza
Türmen Aykan
Erdemir
Mersin İzmir
Bursa
Haydar Akar Turgut Dibek
Kocaeli Kırklareli
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI EMRULLAH İŞLER (Ankara) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Rıza Türmen, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
RIZA TÜRMEN
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, çocuğun cinsel istismarına ilişkin Türk Ceza
Kanununun 103üncü maddesiyle düzenlenen ve buna getirilen
değişikliklerle ilgili görüş bildireceğim.
Bu getirilen
değişikliklerde şöyle bir temel aksaklık var: 18 ve 15
yaş ayrımı korunuyor.
Yani, 15 yaştan büyük, 18 yaşından küçük çocuklar için
başka cezalar, 15 yaşından küçük çocuklara başka ceza. Bu
ayrımı ortadan kaldırmak lazım arkadaşlar. Her amaç
için gerek Ceza Kanunu bakımından gerek Medeni Kanun
bakımından tek bir yaş konulmalıdır, o da 18
yaştır. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları
Sözleşmesinde de bu böyledir, başka uluslararası sözleşmelerde
de bu böyledir. Her amaç için bir tek yaş sınırı
vardır: 18 yaş. 18 yaşından aşağı çocuklara
karşı cinsel hareketlerin hepsi cinsel istismara girer.
Bizim bu evlenme
yaşını tek bir yaş olarak 18 yaş yapan ve başka
her şekilde 18 yaşından küçük evlenmeleri reddeden bir kanun
teklifimiz vardır, Medeni Kanunda değişiklik yapılmasına
ilişkin. Ama bu kanun teklifi her zamanki gibi kabul edilmedi.
Erken
evlendirmeler, arkadaşlar, ayrı bir suç sayılmalıdır.
Erken evlendirmeler Türkiyede çok büyük bir sorundur. Her 3 kadından 1i
çocuk yaşta evlendirilmektedir. Bu çok büyük bir şeydir. Erken
evlendirme, cinsel istismarın aslında özel bir türüdür. Yani, bu tür
cinsel istismar diğerlerinden farklıdır çünkü toplumun kabulü
vardır erken evlendirmelerde. Bu bakımdan ayrılır ama erken
evlendirmeler mutlaka bir cinsel istismar olarak ayrıca bir suç olarak
düzenlenmelidir. Örneğin, Kadına Karşı
Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi -CEDAW- 18 yaş
altında evlenmeye verilen hukuki izni, çocuğun cinsel
istismarına devlet tarafından izin verilmesi olarak
nitelendirmektedir.
Köleliğin
Ortadan Kaldırılmasına Dair Ek Sözleşme, zorla evlilikleri
kölelik olarak tanımlamaktadır ve bu küçük yaşta evlenmeler
çocukta, kız çocuğunda çok büyük ruhi sarsıntılara, çok
büyük fiziksel bozukluklara yol açmaktadır. Bunları önlemek için
bunun mutlaka ayrı bir suç olarak düzenlenmesi önemlidir. Aynı
şekilde, ensestin de ayrı bir suç olarak düzenlenmesi gerekir.
Ensestle ilgili mağdurların korunması ve onlardan doğan
çocukların korunmasına ilişkin tedbirler getirmemiz gerekir.
Yapılan
değişikliklerde bir önemli değişiklik, 103üncü maddenin
(6)ncı fıkrası kaldırılmıştır yani
mağdurun beden ya da ruh sağlığının
bozulması hâlinde cezanın artırılmasını öngören
madde kaldırılmıştır. Bu, tabii, çok büyük bir
sakıncadır çünkü şöyle bir durum ortaya çıkacaktır:
Cinsel taciz suçunda verilen ceza sekiz ila on beş yıl
arasıdır. Ona karşılık, mevcut kanunda mağdurun
beden veya ruh sağlığının bozulması durumunda alt
sınır on beş yıl olarak kabul edilmektedir. Yani, cinsel
tacizde alt sınır sekiz yılken, bu, ruh
sağlığı bozulduğu takdirde on beş yıl olarak
kabul edilmektedir.
Şimdi, bu
değişiklik yürürlüğe girerse, çocuğun ruh
sağlığını bozan ve cinsel tacizde bulunan kişiler
serbest bırakılacaktır, tahliye edilecektir; böyle bir
sakınca ortaya çıkacaktır. Yani, çocuğa o kadar
ağır bir zarar vermiş ki çocuğun ruh
sağlığı bozulmuş, ona rağmen tahliye edilecektir.
Bu sakıncayı önlemek lazım.
Çocuk pornografisi çok
önemli bir çocuk istismarıdır, cinsel istismar suçudur, Lanzarote
Sözleşmesinde bu çok iyi düzenlemiştir. Burada mutlaka çocuk
pornografisine yer vermemiz lazımdır bu suçlar arasında, kanunda
bu yoktur. Bizde, tabii, şöyle görüyorsunuz: Türk Ceza Kanununun
değişik maddelerine serpiştirilmiş bütün bu suçlar. Müstehcenlik, fuhuş genel ahlaka
karşı suçlar bölümünde; insan ticareti, göçmen
kaçakçılığı insan ticareti bölümünde. Bütün bunları
toplayan, ayrı bir, çocuğa karşı cinsel suçlar bölümü
yaratılmalı Ceza Kanununda. Bunların böyle
dağınık bir şekilde serpiştirilmesi aralarında
çelişkilere, tutarsızlıklara yol açmakta; pek çok durumda,
işlenen suç cezasız kalabilmekte ve başka sakıncalar
doğurmakta. O nedenle, Ceza Kanunu sistematiğinde bunların bir
bölüm altında toplanması son derece önem taşıyor
çocuğu korumak bakımından.
Teşekkür ederim,
saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 59.
Maddesi ile düzenlenen 103. Maddenin (1) fıkrasının a) bendinde
yer alan hukuki kelimesinin madde metninden
çıkarılmasını, arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI EMRULLAH İŞLER (Ankara) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge
üzerinde Eskişehir Milletvekili Sayın Ruhsar Demirel konuşacak.
Buyurun.
RUHSAR
DEMİREL (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ilgili kanunun 59uncu maddesinde parti grubumuzun
verdiği önerge hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bir
önceki maddede de ifade ettiğim gibi, Hükûmetin devlet yönetimi tam da bir
şirketin reklam ofisi gibi çalışıyor. 104 maddelik kanunun
5 maddesinde çocuğa istismar ve taciz geçiyor diye reklamı bu konu
üzerinde yapıp, diğer konularda her türlü düzenlemeyi yapıp
hukuku altüst etmekle meşgul olan siyasi zihniyet, ülkenin de birlik ve
beraberliğini dinamitlemekle meşgul.
Şüphesiz,
çocuklar çok önemli. İşte tam da bu sebeple, muhalefet
şerhimizde de belirttiğimiz gibi, bu konuda müstakil bir kanuna
ihtiyaç var. Çünkü konu ister çocuk ister kadın ister engelli ister erkek
olsun, sonuçta mevzu insan. İnsanla ilgili her tür tacizin, her tür
tecavüzün, her tür şiddetin engellenebilmesi cezayı artırmakla
mümkün değildir, oluşmasını engelleyici faktörleri ortaya
koymak, toplumda caydırıcılığı sağlamak
gerekir. İşte, bu sebeple, biz, daha
olgunlaştırılmış, düşünülmüş arkası
önü, Ne nedir, ne değildir. diye bakılmış müstakil bir
kanunun gerekli olduğunu muhalefet şerhimizde de yazdık.
Buna
da dayanak olarak 6284 sayılı Kanunla ilgili bir veriyi sizinle
paylaşmak istiyorum. Ailenin Korunması ve Kadına Karşı
Şiddetin Önlenmesine Dair Yasa çıkmadan önceki geriye dönük yirmi
aylık süreye baktığınızda ülkemizde yaklaşık
100 bin kadar aile içi şiddet olayı var. Ama, kanun
çıktıktan sonraki yirmi aya baktığınızda 155 bin
aile içi şiddet var. Yani, kanun çıkararak şiddeti
engelleyemiyorsunuz.
O
zaman da söyledik, yine söylüyoruz: Ceza oluştuktan sonra, suç
oluştuktan sonra ne kadar ağır ceza veririm diye
baktığınızda, idamın geçerli olduğu ülkelerde hiç
suçun olmaması gerekir. Ama, bakıyorsunuz o ülkelerde suç var. O
ülkeler öyle suçlar işliyorlar ki, bazen bizim ülkemiz bu suçlara
teşvik edici davranıp o ülkelerdeki bazı yasa
dışı işleri, insanlık dışı işleri
ülkemize de getiriyorlar.
Şiddeti
desteklemek bumerang gibidir sayın
milletvekilleri ve şu anda Türkiye bunun eşiğinde.
Hilal, İslamın
tevhididir. Al bayrak üzerindeki hilal ve yıldız da Türk milletinin
tevhididir. Siz bunun ne duruma düştüğünün şu anda farkında
mısınız? Umuyorum farkındasınızdır.
Bu kanunla da emin olunuz
Türkiyede çocuklara karşı şiddet, taciz, tecavüz azalmayacak
çünkü kanunlarda bir eş güdüm yok. Bakınız, Çocuk Koruma
Kanununa göre 18 yaşına kadar herkes çocuk. Ama, malum, şu anda
da tartışılan Ceza Kanununun 103 ve 104üncü maddeleri -ki
hâlen düzenlemenizde de öyle- 15 yaşı kendisine referans alıyor.
Türk Medeni Kanununda 17 yaşından itibaren evlenilebiliyor ama 16
yaşında da hâkim izin verirse yine evleniliyor. Yani, kanunlarda bir
mutabakat yok ise, Anayasada 90ıncı maddede atıf yapılan
uluslararası sözleşmeler bizim için bağlayıcı ise o
zaman Anayasada 18 yaşı kabul ediyoruz demektir. Anayasa hükmüne
rağmen ikincil hukukta da bu mutabakatı sağlayamıyorsak,
önce biz kime çocuk diyoruz, bu istismar ve tacizleri kim için
şekillendirmeye çalışıyoruz? Eğitimin önceliklenmeyip
cezanın önceliklendiği hiçbir kanun tasarısı hedefine
ulaşmayacaktır, bu kanun tasarısı da öyle.
Bu kanun
tasarısındaki bir mantık hatası da şu: Failin ve
mağdurun hep çocuk olacağı düşünülmüş. Failin 17,
mağdurun 19 yaşında olduğu bir durumda mağdurun
velisinin şikâyetini mi arayacaksınız sayın
milletvekilleri? Önergelere Hayır. diyorsunuz da neyi düşünerek
Hayır. diyorsunuz veya Sayın Bakan Katılmıyoruz. diyor?
Kendileri, evet, ilgili konuda bakanlık yapmıyor olabilirler ama
Hükûmeti temsil ediyorlar. Dolayısıyla, Hayır. derken failin
ve mağdurun hangi yaşta olabileceğini şu andan öngörebilir
miyiz? 17 yaşında birisi 19 yaşında birini mağdur hâle
getirdiğinde mağdurun velisinin mutabakatı mı aranacak veya
evlilik şemsiyesi altında mağdur kadının
şikâyetini arayarak zaten Aileyi Koruma ve Kadına Karşı
Şiddeti Önleme Kanununu çıkardınız? Gördüğünüz gibi,
az önce de bir istatistik verdim, katlanarak artan suçlar var aile içi
şiddetle ilgili. Dolayısıyla, bu kanun da çözüm getirmeyecek.
Önergemize destek vererek
çözümü kolaylaştırmaya yardımcı olacağınız
umuduyla teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının 59 uncu
maddesinin 3 üncü ve 4 üncü fıkralarında yer alan yarı
oranında ibaresinin üçte iki oranında şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erol Dora (Mardin) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI EMRULLAH İŞLER (Ankara) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan
konuşacak.
Buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Evet arkadaşlar, çocuk haklarını koruyoruz
güya değil mi hepimiz? Ve çocuk haklarını korurken burada
anlatıyoruz. En son rakamlar ortada, 576 çocuk öldürülmüş, AK
PARTİ iktidarı döneminde 184. Şimdi söyler misiniz bana, siyasi
nitelikli değil, şu veya burada gaz kapsülünden gitmiş,
şeyden gitmiş, bunlarla ilgili yargılamalar ne oldu? Ceylan
Önkol, Uğur Kaymaz... Yahya Menekşe panzer altında can verdi.
Bunların failleri ne oldu? Yok. Yani bunlar ölebilir, bunlar için adalet
yok, bunlar için hukuk yok. Hatta bir çocuk, bir suç işlediği zaman
suçu ne olursa olsun, Başbakan diyor: Çocuk olsa da gereği
yapılır. Nasıl bir şey bu? O zaman bu yasaları niye
yapıyorsunuz?
Peki, şunu
soracağım: Çocuk Hakları Sözleşmesinin 17nci maddesine
niye çekince koydunuz, 29 ve 30uncu maddelere niye çekince koydunuz? Peki,
Uluslararası Ceza Mahkemesine, Roma Statüsüne niye taraf olmuyorsunuz?
Avrupa Konseyi Avrupa Bölgesel ve Azınlık Dilleri
Şartını niye imzalamıyorsunuz? Bunların hepsi çocuk
hakları çerçevesinde.
Yerel yönetimlerin
faaliyetlerine katılım hakkına dair Avrupa Yerel Yönetimler
Özerklik Şartı Ek Protokolünü niye imzalamıyorsunuz? Avrupa
Konseyi Avrupa Vatandaşlık Sözleşmesini niye
imzalamıyorsunuz? Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklara
İlişkin Uluslararası Sözleşmenin 27nci maddesini niye
imzalamıyorsunuz? Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve
Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme madde 13ü
niye imzalamıyorsunuz? Peki, Avrupa Konseyi Avrupa Yerel Yönetimler
Özerklik Şartının 4, 6, 7, 8, 9, 10, 11 maddelerinin çocuk
haklarıyla ilgili olduğunu biliyor musunuz? Hak, hukuk olunca,
evrensel olunca işinize gelmiyor. İlla, tek telli bir tambur
çalacaksınız. Yanlış yapıyorsunuz.
Bakın,
IŞİD Musulu işgal etti, Tuzhurmatudan girdi. Orada Türkmenler
yaşıyor, Türkmenlerin yaşadığı bölgedir. O
bölgeye iki tugay peşmerge gitti. Bu Meclisten ne ses
çıkardınız? Bakın, hiçbirisi Musulda direnmeden,
üniformasını, silahını, cephanesini, havaalanındaki
toplarını bırakarak gittiler. Kerkük petrol bölgesine
yürüyorlar, Selahaddine 30 kilometre yakındalar, 15 bin Türkiye Cumhuriyeti
yurttaşının -bunların da yüzde 60ı çocuk, Mahmur
Kampında yaşıyor- o çocukların hakları ne olacak, ben
soruyorum size.
Konsolosluğu
bastılar. Onur kavgası yapıyorsunuz bir çocuk üzerinden.
Başbakan Çocuğu indirin. diyor, Vurun. diyor. O çocuk kim, niçin,
kim yaptı, kim arkasında var o provokasyonun, araştırmak
yerine
O çocukların, Konsolosluktaki çocukların hukuku ne olacak,
Mahmurdaki çocukların hukuku ne olacak? Kerkükteki Türkmenlerin,
Kürtlerin çocuklarının hukuku ne olacak? Erbile yürümek isteyecekler,
bunların hukuku ne olacak? Bunların arkasında kim var? Katardan
Suudi Arabistana, 45 milyar liranın Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine
verildiği söyleniyor. El Nusrayı yeni terör örgütleri listesine
aldınız. Düne kadar Sudanda Büyükelçiliğinize saldıran,
Süleyman Şah Türbesinde tehditler savuran bu örgüt değil miydi?
Buradaki çocukların hukuku ne olacak? Bu bölgede yaşayan
insanların hukuku ne olacak? Biraz büyük düşünün, bu ülkede
insanları düşünün. Tarihî, stratejik dostluğumuzu,
geleceğimizi düşünün. Bütün halkların, çocukların eşit
ve kutsal olduğunu düşündüğünüz zaman sorunun çözümü
kendiliğinden gelecektir. Bunun için Uluslararası Ceza Mahkemesine
Türkiye taraf olmalı ki her insanlık suçunda herkes
yargılanabilsin. Bu kadar açık. Niye kaçıyoruz bundan?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
60ıncı
maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 Sıra Sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının Çerçeve 60. maddesiyle 5237 Sayılı Türk
Ceza Kanunun 104. maddesinde eklenmesi öngörülen 2. fıkrada yer alan
"on yıldan onbeş" ibaresinin "on yıldan
onsekiz şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsa Gök Turgut
Dibek Ali
Rıza Öztürk
Mersin Kırklareli Mersin
Ömer Süha Aldan Dilek Akagün
Yılmaz Hülya
Güven
Muğla Uşak İzmir
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 60.
Maddesi ile düzenlenen 104. Maddenin (3) fıkrasında yer alan
"evlat edineceği" ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Ali Öz Reşat
Doğru
Konya Mersin Tokat
Yusuf Halaçoğlu Mehmet
Şandır Mustafa
Kalaycı
Kayseri
Mersin Konya
Ruhsar Demirel
Eskişehir
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 60
ıncı maddesi ile 5237 sayılı Kanunun 104 üncü maddesinin 1
inci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki
fıkranın madde metnine 2 nci fıkra olarak eklenmesini ve
diğer fıkraların buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif
ederiz.
(2) Birinci
fıkra kapsamına giren hallerde fail mağdurdan üç yaştan
daha büyük ise, şikâyet koşulu aranmaz.
Pervin Buldan Adil Zozani Halil
Aksoy
Iğdır Hakkâri
Ağrı
Demir Çelik Erol Dora Kemal
Aktaş
Muş Mardin Van
Selma Irmak
Şırnak
BAŞKAN
Önergeye Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI EMRULLAH İŞLER (Ankara) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Ağrı Milletvekili Halil Aksoy konuşacak.
Buyurun.
HALİL AKSOY
(Ağrı) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
anılan değişiklik önergesi üzerine söz aldım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye cezaevlerinde önce çocukları korumak gerekir.
Çocukları koruyabilmek için de çocukların en azından Meclis
tarafından da, Meclisteki milletvekilleri tarafından da görülebilmesi
gerekiyor. Ne yazık ki geçenlerde ben Sincan Cezaevinde çocukları
ziyarete gitmek istediğimde benim bu gidişim engellendi, bu birçok
milletvekili bakımından da böyledir. Bir ülkede eğer
cezaevindeki çocukları milletvekilleri ziyaret edemiyorsa, onların
sorunlarını dinleyemiyorsa epeyce düşünmek lazım.
Kaldı ki bu
konuda beklentiler çok. Başka konularda da önemli beklentiler var, bu
beklentilerden birisi de hasta tutuklularla ilgilidir.
Hatırlayacaksınız, ana dilde savunma hakkını da
düzenleyen yasa paketi kapsamında hasta tutsaklara dair bir düzenleme
yapılmış ancak bu düzenleme son derece yetersiz
kalmıştı. Nitekim, 5275 sayılı İnfaz Kanununun
10uncu maddesinin (3)üncü fıkrasında Adalet
Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin
sağlık kurullarınca düzenlenen raporların Adli Tıp
Kurumunun onayına sunulması ile düzenlemenin
kaldırılması gerekmektedir. Uygulamada Adli Tıp Kurumu, tam
teşekküllü hastanelerin vermiş olduğu raporları onaylamak
için hasta mahpusu da İstanbula çağırmakta, bu durum
başlı başına bir eziyet hâlini almaktadır. O ringlerde
yolculuk yapmak, ringlerin kirliliği içerisinde yolculuk yapmak gerçekten
bir işkencedir. Adli Tıp Kurumu genellikle de verilen raporları
onaylamamaktadır. Bu nedenle yasanın bu hükmünün
değiştirilerek hapis cezasının hastalık nedeniyle
ertelenmesinin Adli Tıp tekelinden çıkarılması gerekirken
ne yazık ki bu pakette bu düzenleme de yer almamaktadır. Kaldı
ki 5275 sayılı İnfaz Kanununun 16ncı maddesinde yer alan
değişikliğe bile Adli Tıp Kurumu direnmektedir. Kanun
değişikliğiyle hayati tehlike kriteri yerine
yaşamını tek başına idame edememe kriteri getirilmiştir
ancak bunun yanı sıra, cumhuriyet savcılıklarına da
geniş yetkiler verilmiş, toplum güvenliği bakımından
tehlikeli kabul edilecek tutsakların hastalığına
rağmen tahliye edilmemesi düzenlenmiştir. Nitekim, bu hüküm gerekçe
gösterilerek Metris Cezaevinde hükümlü olarak tutulan Ramazan Özalp, Adli
Tıp Kurumunun Cezaevinde kalamaz. raporuna rağmen tahliye
edilmemiştir. Kanundaki bu kriterin mutlak suretle tümden
kaldırılması gerekmektedir. Cümlenin içine iki kelime ilave
ederek ne yazık ki sorunlar çözülmüyor.
Değerli
milletvekilleri, Adli Tıp Kurumunun resmî bilirkişi tekeli
kaldırılmalıdır. Bilimsel kriterlerden ziyade bilimsel
olmayan kriterlerle hareket eden ve tamamen siyasal iktidarın etkisinde
olan Adli Tıp Kurumunun bu tekeli mutlaka
kırılmalıdır. Üniversitelerin adli tıp ana bilim
dalı başkanlıkları veya Sağlık Bakanlığının
eğitim ve araştırma hastaneleri gibi kurumların
bilirkişi vasfı kabul edilmeli, buna göre düzenlemeler mutlaka
yapılmalıdır.
Cezaevlerinde
bulunan ve durumu ağır olan hasta hükümlü ve tutuklularının
son nefeslerini ailelerinin yanında vermesi amacıyla yapısal
değişiklikler mutlaka yasalarda öngörülmelidir. Yapılan
düzenlemeye rağmen, ağır hastalık hâli nedeniyle tahliye
başvurusunda bulunan tutuklu ve hükümlülerden sadece yüzde 9,5inin talebine
olumlu yanıt verilmiştir. Eski Adalet Bakanı Sayın Sadullah
Ergin, Adli Tıp Kurumundan rapor beklerken 14 kişinin de
yaşamını yitirdiğini bizzat burada
açıklamıştır. Yasada yer verilen Toplum güvenliği
bakımından tehlike. kriteri de cezaevlerinde bulunan hasta
tutsakların tahliye taleplerinin reddedilmesine yol açmaktadır.
Ancak, bu düzenleme tahliyelerin gerçekleşmesi hususunda keyfiyetin
üzerine gidecek nitelikte bir içeriğe sahip değildir. Zira, Adli
Tıp Kurumundan tahliye edilmesi yönünde gelen rapora rağmen, infaz savcısı
hükümlünün toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturup
oluşturmadığını kolluk birliklerine soruyor. Bunlardan
gelen olumsuz yanıt üzerine de bunu reddediyor. Bu böyleyken, yapılan
değişikliğin hasta tutsakların akıbeti
açısından fayda sağlayamayacağı açıktır. Bu
nedenle Toplum güvenliği bakımından tehlikeli. kriteri madde
metninden çıkarılmalı, uygulamada meydana gelen keyfî durum da
önlenmelidir.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 60.
Maddesi ile düzenlenen 104. Maddenin (3) fıkrasında yer alan
"evlat edineceği" ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Eskişehir Milletvekili Sayın Ruhsar Demirel
konuşacak.
Buyurun.
RUHSAR DEMİREL
(Eskişehir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilgili
kanunun 60ıncı maddesi hakkında parti grubumuzun verdiği
önergeyle ilgili konuşmak istiyorum ve daha sonrasında da önergemize
desteklerinizi bekliyoruz.
Tabii,
birçoğunuzun malumu olduğu üzere Nereye gideceğini bilmeyenin
hangi yoldan gittiğinin önemi yoktur. der Alice Harikalar Diyarında.
Ülkemizde kendini bu harikalar diyarında hisseden kaç kişi kaldı
bilmiyorum ama kanunu hazırlayan, kaleme alanlar hâlâ nereye gideceklerini
bilmediklerinden muhtelif yollar deniyorlar ama bu yolların hepsi
çıkmaza varıyor.
Daha önceki
maddelerde de söyledim, istatistiklerle de ifade ettim, cezayı
artırmak suçu azaltmıyor. Ailenin Korunması ve Kadına
Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanundan yola çıkarak
söyledim, kanun yayınlanmadan önce 98 bin olan aile içi şiddet, kanun
yayınlandıktan sonra 153 bin olmuş. Tabii, benim bu
verdiğim rakamlar çok güncel olmayabilir. Mesela çocuğa karşı
cinsel istismarla ilgili birkaç rakam vermek istiyorum: 2010 yılında
5.400, 2011 yılında kabaca 6.100, 2012 yılında 7.385 çocuk
yani giderek artan sayıda çocuk cinsel istismara uğramış.
Belki bu rakamların daha detaylıları sizde vardır, ben o
konuya pek vâkıf değilim çünkü.
Bir, Sayın
Bakanın önergesini ben size burada okumak istiyorum. İçişleri
Bakanına bir önerge verdim, Sayın Bakandan şunu rica ettim:
Kadın sivil toplum kuruluşlarının ülkemizdeki
sayısı, bunların kamu yararına
çalışanlarının hangileri olduğu ve bunların
kuruluş faaliyetlerinin alanları nedir ve neler yapıyorsunuz?
diye böyle bir istatistiki bilgi istediğimde İçişleri
Bakanı sıfatı taşıyan şahıs şöyle bir
cevap verdi -metin şu kadar, göstereyim- diyor ki: Kadın konusunda
çalışan sivil toplum kuruluşlarına yönetmelik çerçevesinde
destek veriyoruz. Bilgi ve gereğini arz ederim. İçişleri
Bakanı diye imza atmış. Sayın Bakan, yönetmelik
dışında hareket etme şansınız yok, siz bir
İçişleri Bakanısınız. Verdiğiniz bu cevabın
altına attığınız imzadan hicap duymanız gerekir.
Eğer siz İçişleri Bakanı sıfatıyla zaten
yönetmelikler haricinde bir iş yapıyorsanız size değil
Bakan hiçbir şey denmeyip yalnızca boş bakan denilebilir.
Hoş, ülkenin bugün geldiği durum itibarıyla galiba da öyle
yapıyorsunuz. O sebeple diyorum, elimizdeki veriler çok güncel olmayabilir
ama 2010dan 2012 yılı sonuna kadar edinilen verilere
bakıldığında çocuk ihmal ve istismarında
artış var.
Peki, bütün bunlar
olurken, ülkemizde çıkan bütün o artan cezalarla birlikte kanun yapma
faaliyetleriniz sonucunda ne olmuş diye tekrar bir
baktığınızda, son beş yılda genel asayişte
yüzde 7lik bir artış var. Ama, bu asayiş vakalarında,
asayişi bozucu vakalarda sorunu, olayı çözme anlamında emniyet
verilerine baktığınızda çözme oranları çok
düşmüş ve dolayısıyla, ülkemizde giderek artan suçluluk
oranıyla beraber, çocukların da tabiatıyla suça
karışma sayıları ve oranları artmış. Son,
2013 yılı itibarıyla, gazetelerden edindiğimiz bilgiye göre
-çünkü az önce de söyledim, İçişleri Bakanı nezdinde
Yönetmelikler çerçevesinde işlem yapıyoruz. diye verilmiş, bir
istatistiki talebimize cevap var- mağdur çocuk sayısı ülkemizde
185 bini geçmiş. Az önce de söyledim, tekrar söylüyorum: Şiddeti
teşvik etmek, şiddete arka çıkmak, başkalarının
bahçesini karıştırmak aynı bir bumerang gibi ve bu bumerang
bugün Türk toplumunu tehdit ederken yönetmelik çerçevesinde
çalıştığını imza altına alan bir
İçişleri Bakanıyla nereye kadar bu gemi yolculuk yapar, onu
bilemiyorum. Ama tekrar söylüyorum, ne yöne gideceğini bilmeyen
insanların hangi yoldan gittiklerinin hiç önemi yoktur. Ama herkes
şunu bilmeli: Bu millet birlik ve beraberlik içinde selamete
erişecektir çünkü millet olmak zaten tam da böyle bir şeydir,
anı bohçalarımızda biriktirdiğimiz ortak değerlerimizle
hâlde uzlaşmadır ve bu milletin uzlaşma isteği çok fazla.
Kim ne kadar kışkırtırsa kışkırtsın,
kim hangi bumerangı fırlatırsa fırlatsın, o
bumeranglar bir gün bunu yapanların kendi boynuna da takılacaktır,
hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 Sıra Sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının Çerçeve 60. maddesiyle 5237 Sayılı Türk
Ceza Kanunun 104. maddesinde eklenmesi öngörülen 2. fıkrada yer alan
"on yıldan onbeş" ibaresinin "on yıldan onsekiz
"şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsa Gök (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge
üzerinde İzmir Milletvekili Sayın Hülya Güven konuşacak.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
HÜLYA GÜVEN
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, 592 sıra sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının çerçeve 60ıncı maddesiyle ilgili
verdiğimiz önerge hakkında görüşlerimizi belirtmek üzere
bulunuyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, bu tasarı hakkında çocuğa ve kadına cinsel
istismarı ve tecavüzleri önlemek üzere cezaların
artırıldığı şeklinde bir algı
yaratıldı. Aslında getirilen ve cinsel suçların
cezalarının artırıldığı iddia edilen
tasarının, ilgili maddeleri çelişkilerle dolu torba yasanın
içine koyarak asıl amacı gizlemek ve dikkatleri dağıtmak üzere
hazırlandığı net olarak ortadadır. Amaç gerçekten
cinsel suçları önlemek olsaydı kadına şiddeti ve kadın
cinayetlerini de kapsayacak şekilde tüm sivil toplum
kuruluşlarının ve uzmanların önerilerini de dikkate alarak
torba yasa içinde değil, tek başına getirilirdi.
Şimdi
60ıncı maddeye bir bakalım. Ne diyor? 15-18 yaş arası
çocuklar ile bir ensest ilişkide
bulunulduğunda yani anne, baba, üvey anne, üvey baba, kardeş gibi
evlenme yasağı olan kişilerin çocukla cinsel ilişki
kurması durumunda ceza on yıldan on beş yıla kadar
istenebiliyor bu maddede. Ancak 58inci maddeye
baktığımızda, 18 yaş üstü kişilerle ensest
ilişki kuranlara ceza on sekiz yıldan başlıyor. Aradaki
fark nedir, biliyor musunuz? Aradaki fark, 60ıncı maddede 15 ile 18
yaş arasında çocuklarla kurulan ensest ilişkide cebir,
şiddet, hile olmaması yani çocuğun rızasının
olması.
Sayın
milletvekilleri, ben sormak istiyorum: 15 ile 18 yaş arasında bir
çocuğu, bir kız çocuğunu düşünün, nasıl babasıyla
rızası olarak cinsel ilişkiye girebilir? Vicdanlarınız
bunu kabul ediyor mu? Neden bu yaş grubunda rızası var diye
ensest ilişkide hafifletici durum yaratılıyor?
Kadının
kıyafetini ve mesleğini tecavüz gerekçesi olarak gösteren, tecavüze
uğrayan mağdur çocuğun kendi isteğiyle olmuş diye
tecavüzcüyü serbest bırakan zihniyet bugüne kadar bu tür suçların
artmasına yol açmıştır. Bu zihniyet ensest ilişkide de
kendini gösteriyor.
Bazı verilere
değineceğim. Adalet Bakanlığı verilerine göre -daha
önce sayın milletvekillerimiz de verdiler bazı rakamlar- cinsel
suçlar kapsamında dosya sayısı 2002 yılında 8.146 iken
2011de 32.991e çıkmış, 2012 yılında çocuğun
cinsel istismar sayısı ise 33.993. Türkiyede son on yılda
cinsel istismara uğrayan çocuk sayısının ise 250 bin
olduğu ifade ediliyor. Ensest
ilişkiler biliniyor mu? Hayır.
Sayın
milletvekilleri, on iki yıllık AKP iktidarı süresince kadın
cinayetlerinin katliama dönüştüğüne şahit oluyoruz. Çocuk
tecavüz ve cinayetlerinde artışı yaşıyoruz. Bu
artışlarda elbette mahkemelerin yaptığı indirimlerin
payı çok büyük. Asıl olan, zihniyetin değişmesidir.
Yalnızca cezaların artırılması tecavüz, istismar ve
cinayetleri ortadan kaldırmayacak, belki de daha da
artıracaktır. Esas olan, nedenleri ortadan kaldırmaktır.
Aslında az önce de değindiğim gibi, kadınların ve
çocukların haklarının umursanmadığı bir ülkede yaşıyoruz.
Burada da istenenin yargı paketinin maskelenmesi olduğu çok
açık.
Sonuç olarak bu
yasa tasarısı cinsel taciz, cinsel saldırıyı
önlemiyor; çocuk ve kadınları korumuyor. Bu nedenle yeniden
düzenlenmesi gerektiği çok açık. Ben Mecliste bulunan tüm sayın
milletvekillerimizi çocuklarımızın haklarını korumaya
ve bu aldatmacadan kurtarmaya davet ediyor, saygılarımı
sunuyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Birleşime bir
saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.01
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul), Muharrem IŞIK (Erzincan)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101inci
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
592 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine devam
edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Sayın
milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair bir önerge var, önergeyi okutup
Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla, 14
üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme
açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması
hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 60
ıncı maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 61 inci
maddesinin tasarı metnine eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre
teselsül ettirilmesini arz ve teklif
ederiz.
MADDE 61- 5237
sayılı Kanuna 104üncü maddeden sonra gelmek üzere
aşağıdaki madde eklenmiştir.
MADDE 61- 104/A -
(1) Her kim, altsoy veya üstsoyundan biri ile cinsel ilişkide bulunursa
beş yıl hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birbirleri ile cinsel ilişkide bulunan
kardeşler de beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(3) Her kim, evlat edinen de dahil üst soy ile
cinsel ilişkide bulunursa dört yıldan sekiz yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.
(4) Amca, dayı, hala ve teyze ile
yeğenleri arasında cinsel ilişki dört yıldan sekiz
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(5) Akrabalık ilişkisi sona
erdirilmiş olsa dahi bu hüküm uygulanır."
Pervin Buldan Demir Çelik Selma Irmak
Iğdır Muş Şırnak
Erol Dora Adil
Zozani Halil
Aksoy
Mardin Hakkari Ağrı
Kemal Aktaş
Van
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET
İYİMAYA (Ankara) İç Tüzükümüzün 45 ve 87nci maddeleri
çerçevesinde hâsıl olmayan yeter sayı sebebiyle buna
katılmamız mümkün değil.
BAŞKAN Çoğunluk
sağlayamadınız yani.
Komisyon önergeye
salt çoğunlukla katılmamış olduğundan önergeyi
işlemden kaldırıyorum.
61inci maddede üç
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 Sıra Sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının Çerçeve 61.maddesiyle 5237 sayılı Türk
Ceza Kanunun 105.maddesine eklenmesi öngörülen 2.fıkranın son
tümcesinde yer alan "verilecek ceza 1 yıldan az olamaz"
tümcesindeki "1" rakamının "2" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsa Gök Turgut
Dibek Ali
Rıza Öztürk
Mersin Kırklareli Mersin
Ömer Süha Aldan Dilek Akagün
Yılmaz
Muğla Uşak
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 61.
Maddesi ile düzenlenen 5237 S. Kanunun 105. Maddesinin 2.
Fıkrasının d) bendinde bulunan "araçlarının
sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle ibaresinin metinden
çıkarılmasını, yerine, "araçlarını kullanmak
suretiyle" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Ali
Öz Reşat
Doğru
Konya Mersin Tokat
Yusuf Halaçoğlu Mehmet
Şandır Mustafa
Kalaycı
Kayseri
Mersin Konya
Celal Adan
İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının 61 inci
maddesinin 2 inci fıkrasının 'e' bendinde yer alan 'bir
yıldan' ibaresinin 'iki yıldan' şeklinde
değiştirilmesini ve maddenin 2 inci fıkrasına
aşağıdaki (f) bendinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"(f) Bu
fıkra kapsamında işlenen suçlarda, bu kanunun 231 inci maddesi
ve erteleme hükümleri uygulanmaz."
Pervin Buldan Adil Zozani Halil
Aksoy
Iğdır Hakkâri
Ağrı
Demir Çelik Erol Dora Kemal
Aktaş
Muş Mardin Van
Selma Irmak
Şırnak
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) -
Katılmamız mümkün değildir Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan
değişiklik ile mağdur bakımından; işinden, ailesi
veya okulundan ayrılması sonucunun doğması halinin,
mağdurun hayatı bakımından olumsuz etkisinin
ağırlığı oranında cezanın
artırımı sağlanarak ceza ve korunan hukuki yarar
arasında ölçülülük oluşmasının sağlanması
amaçlanmaktadır. Yine suçun kamu görevlileri, veli vasi gibi nüfuz
kullanarak işleyen kişiler açısından denetimli serbestlik
ve erteleme hükümlerinin uygulanmayacağının hükme
bağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN Karar
yeter sayısı istenmiştir.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 20.07
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 20.21
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul), Muharrem IŞIK (Erzincan)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101inci
Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
61inci madde
üzerinde Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve arkadaşlarının
önergesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
592 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine devam
edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Sayın
milletvekilleri, Sayın Bakanın bir açıklaması olacak,
Musulda yaşanan olaylarla ilgili olarak kendisine söz veriyorum.
Buyurun.
IX.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın,
Türkiyenin Musul Büyükelçiliğine IŞİD çeteleri tarafından
baskın düzenlenerek 49 kişinin rehin alınması
sonrasında gelişen olayların devletin bütün kurumları
tarafından yakından takip edildiğine, her türlü girişimin
yapıldığına ve Meclisin bu noktadaki hassasiyetinin
Hükûmetin de hassasiyeti olduğuna ilişkin açıklaması
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; IŞİD mensuplarının son birkaç gündür
Musula karşı başlattıkları saldırı
sonucunda başta batı yakası olmak üzere Musulun önemli bir
bölümünün ele geçirildiği hepimizin malumudur. IŞİD
mensupları bugün sabah saatlerinde de Musuldaki
Başkonsolosluğumuz yerleşkesine bir baskın
gerçekleştirerek personelimizi Konsolosluk yerleşkesinden
çıkarmış, şehrin başka bir bölgesine
nakletmişlerdir. Olay sırasında, yerleşkemizde,
Başkonsolos dâhil 49 personelimiz ve bazı aile fertleri
bulunmaktaydı. Söz konusu personelimizin emniyet içerisinde ülkemize
dönmeleri için tüm imkânlar seferber edilmiştir. Bu bağlamda Irak
Hükûmeti nezdinde de girişimde bulunulmuş ve
Başkonsolosluğumuzun ve Konsoloslukta çalışanların ve
bütün vatandaşlarımızın emniyet ve güvenliğinin
sağlanmasından sorumlu oldukları bir kez daha
hatırlatılmıştır.
Öte yandan,
başta Birleşmiş Milletler ve NATO olmak üzere, uluslararası
kuruluşlarda da gerekli girişimler yapılmıştır,
yapılmaya da devam etmektedir. Sayın
Başbakanımızın başkanlığında ilgili
bakanlar ve güvenlik birimlerimizin katıldığı
toplantılar yapılmış, konu enine boyuna
değerlendirilmiş; Sayın Cumhurbaşkanımızın
başkanlığında da değerlendirme toplantıları
yapılmış ve yapılmaya devam etmektedir. Türkiyenin bütün
kurumları bu konu üzerinde teyakkuz hâlindedir. Ülkemizin menfaatlerini,
vatandaşlarımızın ve Başkonsoloslukta
çalışan bütün insanlarımızın güvenliğini korumak
ülkemizin birinci derecede vazifesidir. Herkes vazifesinin başında;
bu konuda Meclisimizin değerli üyelerinin iktidar ve muhalefetiyle
gösterdiği hassasiyeti Hükûmetimiz ve devletimizin bütün organları
göstermekte ve yapılması gereken her ne ise bunlar eksiksiz
yapılmakta ve yapılmaya devam etmektedir. Ayrıca, Sayın
Dışişleri Bakanımız Birleşmiş Milletler
Genel Sekreteri ve ABD Dışişleri Bakanıyla görüşerek
durumu değerlendirmiştir.
Diğer
taraftan, Musulun Geyara ilçesindeki elektrik santralinde de 31
vatandaşımız aynı grup tarafından rehin
alınmış olup vatandaşlarımızın serbest
bırakılması için de çalışmalar yürütülmektedir.
Türkiye dost ve kardeş Iraktaki mevcut durumdan derin kaygı
duymakta, ülkede barış ve istikrarın bir an önce tesis
edilmesini temenni etmektedir.
Diğer
taraftan, diplomatik misyonumuza ve vatandaşlarımıza
karşı gerçekleştirilen saldırıları bir kez daha
şiddet ve nefretle kınıyoruz. Başkonsolosluk personeli ve
vatandaşlarımız derhâl serbest
bırakılmalıdır. Bu kabul edilemez gelişmeler
karşısında sessiz kalmayacağımızın,
gereği neyse yapılacağının herkes tarafından
bilinmesi gerekmektedir.
Ayrıca,
Musulda gelişen olaylar çerçevesinde Dışişleri
Bakanlığı bünyesinde bir kriz masası da
oluşturulmuştur. Bütün hadiseler yakından takip edilmektedir.
Gerek Sayın Cumhurbaşkanımız gerek Sayın
Başbakanımız gerek Genelkurmay
Başkanlığımız gerek İstihbarat
Teşkilatımız gerekse devletimizin bütün kurumları ve
yetkilileri bu mesele üzerinde teyakkuz hâlindedir, mesele yakından takip
edilmektedir. Ülkemizin, milletimizin ve vatandaşlarımızın
lehine sonuçlanması için her türlü girişim yapılacaktır,
yapılmaya da devam etmektedir.
Ben, Meclisimizin
de Musulda yaşanan hadiseler konusunda gösterdiği ortak
hassasiyetten dolayı, Meclisimize yakışan bir tavır
olduğunu ifade ediyor, iktidar, muhalefet bütün partilerin
milletvekillerini bu konudaki duyarlılığından dolayı
kutluyorum. Bu, hepimizin ve bu yüce Meclisin, Gazi Meclisin yapması
gereken bir işti. Bilmelisiniz ki, bu noktadaki Meclisin hassasiyeti
Hükûmetimizin de hassasiyetidir, devletimizin ve milletimizin ortak
hassasiyetidir.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Diğer önergeyi
okutuyorum
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, grup başkan vekillerine
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan, söz talebimiz var.
BAŞKAN Söz
talebiniz var mı grup başkan vekilleri?
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Evet.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Evet.
BAŞKAN Peki.
Buyurun Sayın
Vural.
Ben baktım, el
kalkmayınca geçtim önergeye de o yüzden.
OKTAY VURAL
(İzmir) Efendim, zaten Sayın Bakana söz vermenizin İç Tüzükte
herhangi bir şeyi yoktu. Talebimiz üzerine oldu, onu demek istiyorum.
BAŞKAN
Sayın Vural, daha önceki oturumlarda grup başkan vekilleriyle
birlikte yapılan ortak bir karar neticesinde Sayın Bakana söz verdim.
OKTAY VURAL
(İzmir) Evet, dolayısıyla grup başkan vekillerinin de bu
konuda söz talebi olacağı ifade edilmişti, o bakımdan.
BAŞKAN
Elbette, elbette.
OKTAY VURAL
(İzmir) Yani çünkü grup başkan vekillerinin inisiyatifiyle oldu
zaten.
BAŞKAN
Sayın Vural, ben baktım, bir hareket görmeyince işe devam ettim.
Elbette ki söz vereceğim, lütfen, rica ederim.
Buyurun.
4.- İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın,
Musulda yapılan saldırının Türkiye Cumhuriyeti devletinin
bağımsızlığına yönelik bir saldırı
olduğuna, Parlamentonun egemenliğimize yönelik bu saldırı
karşısında bir tavır oluşturması ve Hükûmetin
ayrıntılı olarak Parlamentoya bilgi vermesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan, Musulda yapılan saldırı
Türk milletinin egemenlik haklarına, Türkiye Cumhuriyeti devletinin
bağımsızlığına yönelik bir
saldırıdır. Bu saldırı özellikle dış politikada
atılan yanlış adımların Türkiye Cumhuriyeti devletine
bir millî güvenlik tehdidi olduğu gerçeğini de ortaya
koymaktadır. Maalesef hem Irak hem Suriyedeki gelişmeler, terör
gruplarının hem Türkiyeyi hedef alması hem de terör
gruplarının maalesef sınırımızda konuşlanmalarını
sağlayacak noktaya gelmiştir.
Dolayısıyla,
Türk milletinin egemenliğini temsil eden milletvekilleri olarak, geç de
olsa Hükûmetin milletimizi bilgilendirmek için yerinden bu vesileyle bilgi
vermesi sadece küçük bir adımdır. Milletvekilleri olarak biz bu
devletin ve bu milletin egemenlik haklarına yönelik bu saldırıyla
ilgili olarak Hükûmetin ayrıntılı olarak Parlamentoya bilgi
vermesi gerektiğini düşünüyoruz. Türkiyenin her yerinden bizi arayan
vatandaşlar Musulda Başkonsolosumuz kaçırılıyor,
askerlerimiz kaçırılıyor, siz Parlamentoda neyi
konuşuyorsunuz? diye soruyorlar. Egemenliğimize
saldırıldığı bir noktada, Parlamentonun, öncelikli
olarak, egemenliğimize yönelik bu saldırı
karşısında bir tavır oluşturması, Hükûmetin de bu
tavırla ilgili olarak Parlamentoyu bilgilendirmesi gerektiği gayet
açık ve net.
Dışarıda
topraklarımıza, egemenlik haklarımıza
saldırılırken içeride ay yıldızlı
bayrağımızı indirmeye cüret edenlerin hepsi, emperyalizmin
maşalarıdır. Bu millete, bu devlete düşman zihniyetlerin,
Türkiye Cumhuriyetinin egemenlik haklarına bu kadar
saldırdığı bir ortam içerisinde Parlamentonun -evet, bu
kanun geçsin ama- muhakkak bilgilendirilmesi ve bu eksende de atılan
adımlarla ilgili olarak kamuoyuna sağlıklı bir
açıklamanın yapılması gerektiğini ifade etmek
istiyorum.
Mesele, sadece ve
sadece orada kaçırılanların can güvenliği meselesi
değildir. Egemenlik haklarımıza yönelik saldırılar
karşısında zamanında etkili olarak tavır
oluşturamadığımız takdirde egemenlik haklarımıza
yönelik bundan sonraki adımların da, maalesef, önünü açmış
oluruz.
O bakımdan,
ben, Parlamentonun bu amaçla yarın özel bir gündemle toplanması ve
milletin hissiyatına tercüman olacak şekilde bir tavır
oluşturmasını bekliyorum. Hâkimiyet kayıtsız
şartsız milletinse, eğer milletvekilleri de bu milleti temsil
ediyorsa, öncelikli olarak bu egemenliğe sahip çıkması gerekenin
Parlamento olduğunu da bu vesileyle ifade etmek istiyorum. Yapılan
saldırıyı kınıyorum. Hükûmeti bir an önce bu
saldırı karşısında gerekli tedbirleri almaya ve bu
saldırıları cesaretlendiren politikalarla ilgili olarak yeni bir
değerlendirme yapmaya davet ediyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Vural.
Sayın
İnce, buyurun.
5.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin,
Meclisin özel bir gündemle toplanarak Hükûmetin Musulda yapılan
saldırılarla ilgili bilgi vermesi ve siyasi partilerin ortak bir
bildiri yayınlaması gerektiğine ilişkin
açıklaması
MUHARREM İNCE
(Yalova) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biz de Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak, bayrağımız gönderden indirilirken,
Konsolosluğumuza saldırı yapılırken, bugün 80
vatandaşımızın ne durumda olduğunu tam bilemezken ve
bunları konuşurken, egemenliğimize, toprağımıza,
insanımıza bir saldırı yapılmışken, yani
memleketin başı beladayken bizim amacımız siyaset yapmak,
iktidarı sıkıştırmak, buradan nemalanmak falan
değildir ama biz bu milletin vekilleri olarak, ana muhalefet partisi
olarak bilgi sahibi olmak istiyoruz, bilgilenmek istiyoruz. Şu anda
görüştüğümüz kanunu birkaç gün sonra görüşsek hiçbir şey
kaybetmeyiz, yangından mal kaçırmıyoruz. Bugün, 49u Konsolosluk
görevlisi 80 vatandaşımızın başı beladayken
burada bunu görüşüyor olmamız, milletvekilleri olarak, inanın,
bizi üzüyor.
Bizim
isteğimiz şudur: Amacımız, insanımızın,
ülkemizin, bayrağımızın, onurumuzun zarar görmemesidir,
rencide edilmemesidir. Böyle bir durumda birkaç gün sonra bunu
görüşebiliriz. Yarın -Sayın Vuralın dediği gibi- özel
gündemle Meclis toplanabilir, nasıl istiyorsanız öyle toplanabilir,
isterseniz kapalı oturum da olabilir özel bilgiler verilecekse ama milleti
kandırmadan, gerçekten özel bilgiler verilecekse -bunu on iki
yıldır bu Mecliste bu kapalı oturumlara katılmış,
tatmin olmamış birisi olarak söylüyorum- bunlar olacaksa her türüne
açığız, her tür bilgilenmek istiyoruz. Bizim Cumhuriyet Halk
Partisi olarak bu konuda desteğimiz tamdır.
Ama şunu da
merak ediyorum tabii ki: Yani az önce Sayın Bakan bir yazılı
metin okudu. İrticalen yapmış olduğu bir konuşma
olsaydı yadırgamazdım ama büyük ihtimalle
Dışişleri personelinin yazdığı bir metin o. O
metinde Konsolosluk görevlisi 49 vatandaşımızı
başka bir yere nakletmişlerdir. sözünü çok yadırgadım
doğrusu. Eğer bizim diplomatlarımız böyle bir söz
yazıyorlarsa yazık! Onları nakletmediler, onları zorla götürdüler.
Bu cümle bile beni çok rahatsız etti.
Bu konuda Meclisin
acilen bilgilenmesi gerekir. Bu kanunu bitirelim. Biz bu kanun üzerindeki
önergelerimizdeki konuşma hakkımızdan da vazgeçeriz eğer
aceleniz varsa. Çok önemli değil, birkaç gün sonra geliriz, bu kanunu
geçiririz. Memleketin başı beladayken -Konsolosluk
toprağımız, uluslararası hukuk anlamında bir anlamda
vatan parçasıdır- vatan parçasına saldırı
yapılmışken burada çıkıp da Türkiye siyasetinin
sıcak gündemini ya da kanunun maddelerini konuşmak bizim içimize
sinmiyor. İktidar partisinin de içine sinmemesi gerektiğini düşünüyorum.
Yarın Meclisin
özel bir gündemle toplanması ve siyasi partilerin ortak bir bildiri
yayınlaması, ortak bir metne imza atması doğru
olacaktır, vatandaşlarımıza bir güvence olacaktır,
vatandaşlarımızın da moralini düzeltecektir diye
düşünüyorum.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Baluken
6.- Bingöl Milletvekili İdris Balukenin,
Musulda yaşanan olaylarla ilgili Mecliste bir genel görüşme
yapılması ve Türkiye'nin IŞİD çetelerine karşı
başta Kürtler ve Türkmenler olmak üzere bütün halklarla
dayanışma içerisinde olacak bir dış politika belirlemesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, aslında, gündüz yapılan oturumlarda da biz parti olarak
görüşümüzü ifade etmiştik; bu kadar vahim bir durum ortadayken, Orta
Doğuda dengeleri tamamen altüst edebilecek bu kadar güçlü gelişmeler
yaşanıyorken bu Meclisin tek gündeminin bu konu olması
gerektiğini ifade etmiştik. Kaldı ki Başkonsoloslukla
ilgili baskın haberi ve rehin alınan 80in üzerindeki
vatandaşımızın durumu bile böylesi bir günde Meclisin tek
gündeminin bu konu olması gerektiğini bizce ortaya koyuyor, gözler
önüne seriyor.
Doğrusu, ben,
Sayın Bakanın burada yapmış olduğu kısa
açıklamayla tatmin olmadım. Burada ifade edilen kapalı
kapılar ardındaki toplantıların sonuçlarının
paylaşılacağı yerdir Meclis. Bütün ülkeyi ilgilendiren, 76
milyonu ilgilendiren birtakım kararlaşmalar yapılıyorsa,
bazı politikalar belirleniyorsa onun
ortaklaştırılacağı ve hayata geçirileceği
çatı bu çatıdır. Dolayısıyla, Hükûmetin bugünkü
tavrını, bugünkü tutumunu biz son derece yanlış buluyoruz.
Çok geç olmadan, bir an önce Meclisin sadece bu gündem üzerinden bir genel
görüşme yapmasını, siyasi partilerin ortaya koyacağı
eleştiriler ve öneriler doğrultusunda ülke politikalarının
belirlenmesini ve bu şekilde Türkiye halkına, Türkiye kamuoyuna Hükûmet
tarafından doyurucu açıklamalar yapılmasının gerektiğini
ifade ediyoruz.
Öte yandan, mevcut
durumda, IŞİDle ilgili gelişmelerin aslında çok önceden bu
noktaya geleceğini biz öngörmüştük ve bu Meclis kürsüsünden buna
dikkat çeken sayısız konuşmalar yaptık. Gerek
IŞİD gerek El Nusra ve El Kaideye yakın silahlı çete
unsurlarına Türkiye sınırlarının pervasız bir
şekilde açılması ve Türkiyenin, âdeta, Suriyedeki ve Orta
Doğudaki savaş sürecinde fiilî olarak bir taraf hâline
getirilmesinin sonuçlarının ağır olabileceğini ifade
etmiştik. Bugün yaşadığımız şey, muhalefetin
yapmış olduğu uyarıların dikkate
alınmamasının getirmiş olduğu bir sonuçtur.
Şimdi, bugün
tekrar uyaralım: IŞİD, kendi başına hareket eden bir
silahlı örgüt değildir. Arka planındaki küresel ve bölgesel
hegemonik güçlerin politikalarını iyice incelemek gerekiyor.
Açıktır ki bu bahsetmiş olduğumuz hegemonik güçler, Orta
Doğu satranç tahtasında yeni bir hamle yapmışlardır ve
bu yeni hamle yapılırken de Türkiye olağanüstü hazırlıksız
yakalanmıştır; hazırlıksız yakalanması
yetmiyormuş gibi, bahsetmiş olduğumuz Konsolosluk
baskını ve vatandaşlarının rehin alınması
pozisyonuyla da son derece küçültücü bir konuma düşürülmüştür.
Dediğim gibi,
sadece bu gündemle ilgili, hepimizin görüşünü alacak bir genel
görüşmeye ihtiyaç var. Rehin alınan vatandaşlarımızla
ilgili hangi girişimlerde bulunuluyor, kimlerle görüşmeler
yapılıyor, beklenti nedir, bunların mutlaka bir an önce
açıklanmasına ihtiyaç var.
Son olarak da
şimdiden bir önerimizi ifade edelim: Türkiyenin burada yapacağı
şey, Iraktaki farklı bütün halkları düşman olarak gören
IŞİD çetelerine karşı Kürtler ve Türkmenler başta
olmak üzere bütün halklarla dayanışma içerisinde olacak bir
dış politika belirlemektir, Orta Doğunun geleceğinin de
halkların ortak geleceğinden geçeceğini dış politika
hâline getirmiş olan bir perspektifi ortaya koymaktır diye
düşünüyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Canikli
7.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli'nin, Musul
Konsolosluğuna yapılan saldırının hiçbir şekilde
kabul edilemez olduğuna, Hükûmetin bu konuda Meclisi
bilgilendireceğine ve bütün bunlar yapılırken Meclisin
çalışmalarına devam etmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biz de AK
PARTİ Grubu olarak
Türkiye Cumhuriyeti devletinin toprağı
sayılan Musul Konsolosluğumuza yapılan bu hareket, işgal ve
görevlilerimizin, vatandaşlarımızın,
çalışanlarımızın rehin alınması, elbette,
hiçbir şekilde hem kabul edilemez hem de bunu yapanların mutlaka
yaptıkları bu eylemle mütenasip bir şekilde
karşılığını bulması gerekir,
karşılığının verilmesi gerekir. Bu konuyla ilgili
olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir bütün olarak, tüm siyasi
partilerimizin, gruplarımızın aynı doğrultuda,
aynı çerçevede bir araya gelmiş olmaları ve en kararlı bir
şeklide kanaatlerini, düşüncelerini dünyayla paylaşmış
olmaları son derece önemli ve gurur vericidir. Elbette, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bu haykırışı, bu güçlü sesi, milletimizin
birliği, bütünlüğü açısından da son derece önemlidir. O
açıdan, ben, bütün gruplara, arkadaşlarımıza,
milletvekillerimize bu vesileyle şükranlarımı arz ediyorum.
Tabii, biraz önce
Sayın Bakanımız da açıkladı, konu çok sıcak,
elbette, çok boyutlu da bir hadise. Şimdi ayrıntılı olarak
bunların irdelenmesine belki şu aşamada gerek yok. Ancak,
bununla ilgili, elbette, devletimiz her şeyden önce bütün
organlarıyla, bütün yapılarıyla, kuruluşlarıyla
olayın üzerine gidiyor, yapılması gerekenler
yapılıyor. Bu çerçevede, yine Türkiyenin, NATOyu bu konu için olağanüstü
toplantıya çağırdığı bilgisi de biraz önce
ajanslara düştü.
Sadece bu
değil elbette. Onun dışında ne yapılması
gerekiyorsa mutlaka yapılacaktır, yapılmalıdır. Bu,
milletimizin, hepimizin ortak arzusudur ve bu gibi konularda kesinlikle bir
erteleme, bir zafiyet, bir zayıflık göstergesi anlamına gelecek
bir tavır içerisinde olunamaz ya da politika eksikliği uygulamaya
konulamaz. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak da bu konuda devletimizin tüm
organlarının hep birlikte yapmaları gerekenin elbette takipçisi
-ki arkadaşlarımız da ifade ettiler- olmak durumundayız,
takip etmek durumundayız. Milletimiz adına, bu millet iradesi
adına bunu yapmak durumundayız.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, tabii, bunlar, elbette son derece önemli. Şu
anda ben de arkadaşlara katılıyorum. Son derece sıcak bir
konu, önemli, hayati önemi haiz olan bir konu. Bunu elbette
konuşacağız, konuşmamız gerekiyor. Muhtemelen
yarın Hükûmetimiz, biraz daha olaylar
Yani, detaylı bilgi verme
imkânı ortaya çıkacak ve yarın Hükûmetimiz bu anlamda, bu
konuyla ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisini bilgilendirecek ve bir
tartışma, bunun müzakere edilmesi imkânı ortaya çıkacak.
Onu yarın, inşallah, yapacağız.
Tabii, bunu
konuşurken, bunları yaparken Türkiye Büyük Millet Meclisinin
çalışmalarına ara vermesi bana göre çok anlamlı değil.
Bu gazi Meclis, en zor zamanlarda dahi, en sıkıntılı
dönemlerde dahi çalışmaya devam etmiş, açık
olmalıdır. Bu Meclisi açık tutmak zorundayız, her zaman
açık tutmak zorundayız mümkün olduğu kadar.
Dolayısıyla, yani çalışmalara ara vermesinin, konuştuğumuz
konunun çözümü noktasında herhangi bir katkı
sağlamayacağı açık. Tam tersine, Meclis,
çalışmalarına devam etmeli, herkes de bunu görmeli, görebilmeli.
Yani, oradan hareketle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
çalışmalarına ara vermesi, bu anlamda, bana göre bir
zayıflık olarak ya da bu şekilde bir algıya yol açabilir.
Ha, yine, arkadaşlarımız kanaatlerini elbette görüşmelerde
söylerler, söyleyecekler. Yarın inşallah, ifade etmeye
çalıştığım gibi, daha geniş kapsamlı bir
şekilde Hükûmetimizin bilgilendirmesinden sonra gruplarımız da,
milletvekili arkadaşlarımız da bu konuda kanaatlerini,
düşüncelerini, eleştirilerini, önerilerini Meclisimizle ve kamuoyuyla
paylaşacaklar ama bütün bunların arasında, bütün bunlar
yapılırken Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarına
mutlaka devam etmelidir.
Ayrıca, bu
konuda arkadaşlarımızın, gruplarımızın ifade
ettikleri ve bizim de paylaştığımız o
kararlılığı, belki yazılı bir metin olarak da
bütün dünyaya, taraflara, herkese çok güçlü bir sesle duyurmak da ilave bir
yöntem olabilir, ortak bir kanaatle. Bu arada bu çalışmalar da
yapılabilir.
Ben tekrar bu
milletin, devletin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin, Türk milletinin,
inşallah, bu olaylarla ilgili olarak en güçlü şekilde sorunu
çözeceğine ve hiçbir şekilde uluslararası alanda
egemenliğinin algısına zarar getirecek bir duruma
düşmeyeceğine yürekten inanıyorum.
Tekrar, bu
olayı bütün boyutlarıyla lanetlediğimizi ifade ediyor,
teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkan
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan
MUHARREM İNCE
(Yalova) Biz ara verelim demedik, biz gündemi değiştirelim dedik.
BAŞKAN
Pardon, bir dakika, ben şimdi bir şey söylemek istiyorum.
MUHARREM İNCE
(Yalova) İki dakika Sayın Başkan
BAŞKAN Ama
sizin söyleyeceğinize de cevap olacak.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Ama biz ara verelim demedik, biz gündem değişsin dedik,
gündemi değiştirelim dedik.
OKTAY VURAL
(İzmir) Efendim, biz
BAŞKAN Ben
şunu söyleyeceğim, müsaade ederseniz: Sizlerle birlikte arkada
görüşmek istiyorum, o yüzden birleşime on beş dakika ara
veriyorum ve sizleri arkaya davet ediyorum.
Kapanma Saati: 20.46
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.34
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul), Muharrem IŞIK (Erzincan)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101inci Birleşiminin
Yedinci Oturumunu açıyorum.
Danışma
Kurulunun bir önerisi vardır, okutuyorum:
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
B) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun
12/6/2014 tarihli birleşiminde Irakın Musul şehrinde meydana
gelen son gelişmelere ilişkin Hükûmetin İç Tüzükün 59uncu
maddesine göre yapacağı açıklamadan sonra siyasi parti
grupları adına yapılacak konuşmaların süresinin yirmi
dakika olmasına ilişkin önerisi
11/06/2014
Danışma Kurulu Önerisi
Danışma
Kurulunun 11/6/2014 Çarşamba günü yaptığı toplantıda
aşağıdaki önerinin Genel Kurulun onayına sunulması
uygun görülmüştür.
Sadık Yakut
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Vekili
Nurettin
Canikli Muharrem
İnce
Adalet ve
Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi
Grubu
Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
Oktay Vural İdris
Baluken
Milliyetçi Hareket Partisi Halkların
Demokratik Partisi
Grubu
Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
Öneri:
Genel Kurulun 12/06/2014
tarihli birleşiminde Irakın Musul şehrinde meydana gelen son
gelişmelere ilişkin Hükûmetin İç Tüzükün 59uncu maddesine göre
yapacağı açıklamadan sonra siyasi parti grupları adına
yapılacak konuşmaların süresinin yirmi dakika olması önerilmiştir.
BAŞKAN Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, kabul edilen Danışma Kurulu önerisinden de
anlaşılacağı üzere, Irakta ve Musulda meydana gelen
gelişmeler konusunda, Meclisimizde yarın bu konuya münhasır bir
görüşme yapılacaktır.
Bilginize sunuyorum.
592 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine devam
edeceğiz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun; Ardahan Milletvekili Ensar
Öğütün; İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprakın;
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin; Bursa Milletvekili Sena
Kalelinin; Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker ve 7 Milletvekilinin;
Antalya Milletvekili Yıldıray Sapanın; Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt ve İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın;
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin; İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanalın; Bursa Milletvekili Aykan Erdemirin; İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanalın; Ankara Milletvekili Levent Gökün; Barış ve
Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Balukenin;
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun; Van Milletvekili
Aysel Tuğlukun; İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve Ankara
Milletvekili Cevdet Erdöl ile 69 Milletvekilinin; Tokat Milletvekili Reşat
Doğru ve 2 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanalın; Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın; Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlunun; Gaziantep Milletvekili Mehmet Şekerin;
Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve İstanbul Milletvekili Bülent
Turan ile 1 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Kadın
Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ile Adalet Komisyonu
Raporları (1/918, 2/14, 2/25, 2/67, 2/214, 2/218, 2/335, 2/542, 2/571,
2/577, 2/876, 2/960, 2/1060, 2/1087, 2/1369, 2/1648, 2/1675, 2/1830, 2/1864,
2/1883, 2/1941, 2/1973, 2/1982, 2/2115, 2/2149) (S. Sayısı: 592)
(Devam)
BAŞKAN Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
Kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için, 12 Haziran 2014 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 21.36