TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
106ncı Birleşim
19 Haziran 2014 Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru'nun, Kırım Kongo kanamalı ateşi
hastalığı ve alınması gereken tedbirlere ilişkin
gündem dışı konuşması
2.- Sakarya Milletvekili
Engin Özkoç'un, Sakaryada 1 kişinin yaşamını yitirmesine
ve ağır maddi hasara yol açan sel felaketine ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Manisa Milletvekili
Selçuk Özdağ'ın, Ağrı Belediye Başkanının
sokaklardan isimlerini kaldıracağını beyan ettiği
Kâzım Karabekir Paşaya ilişkin gündem dışı konuşması
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Iğdır Milletvekili
Pervin Buldan'ın, Manisa Milletvekili Selçuk Özdağın
yaptığı gündem dışı konuşması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
VI.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili Ali
Öz ve 21 milletvekilinin, bitkisel gen kaynaklarının modern
teknolojiler kullanılarak korunması ve değerlendirilmesi için
yapılması gerekenlerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/984)
2.- Adana Milletvekili
Muharrem Varlı ve 19 milletvekilinin, buğday üreticilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/985)
3.- Adana Milletvekili
Muharrem Varlı ve 19 milletvekilinin, gübre kullanımı ve gübre
fiyatlarındaki artışların nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/986)
VII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Vatansız
Kişilerin Statüsüne İlişkin Sözleşmeye
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/410) (S.
Sayısı: 90)
4.- Türkiye Cumhuriyeti ile
Avrupa Birliği Arasında İzinsiz İkamet Eden Kişilerin
Geri Kabulüne İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği
Uyum Komisyonu, İçişleri Komisyonu ve Dışişleri
Komisyonu Raporları (1/876) (S. Sayısı: 554)
VIII.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Volkan Bozkır'ın, 554 sıra sayılı Kanun
Tasarısının tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
IX.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Aydın Milletvekili
Metin Lütfi Baydar'ın, yolsuzluk ve rüşvet operasyonu kapsamında
adı geçen bir işadamının 2013 vergi rekortmenleri
listesinde yer almamasına,
2013 vergi rekortmenleri
listesinde olan ve adlarının açıklanmasını istemeyen
ilk iki kişiye,
İlişkin
soruları ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı
(7/43680), (7/43681)
2.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran'ın, Bakanlığa ait resmî
taşıtlar ile kullanılan kiralık araçlara ve Taşıt
Kanunu'na aykırı kullanımdan dolayı hakkında
işlem yapılan sürücülere ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı
Mehmet Şimşekin cevabı (7/43795)
3.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran'ın, Bakanlığa ait resmî
taşıtlar ile kullanılan kiralık araçlara ve Taşıt
Kanunu'na aykırı kullanımdan dolayı hakkında
işlem yapılan sürücülere ilişkin sorusu ve Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/43819)
4.- İzmir Milletvekili
Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun, Çay Kanun Tasarısı
hazırlanırken görüş alınan üretici kuruluşlara,
- Hatay Milletvekili Adnan
Şefik Çirkin'in, elektrik borcu olan çiftçilerin tarımsal
desteklemelerden faydalandırılmamasına,
- Kocaeli Milletvekili Haydar
Akar'ın, tarımsal ürün ithalatına,
- Tekirdağ Milletvekili
Emre Köprülü'nün, kuraklığa karşı alınan önlemlere,
- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan'ın, Iğdır'da yaşanan selde
küçükbaş hayvanları telef olan vatandaşlara,
- Balıkesir Milletvekili
Ahmet Duran Bulut'un, kuraklıktan kaynaklanan hasarların tespitine,
Çay üretiminin
desteklenmesine,
Kuraklık nedeniyle
tarımda yaşanan sorunlara ve mağdur çiftçilerin borçlarına,
- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, 2014 yılında meydana gelen don olaylarına ve
etkilerine,
- Balıkesir Milletvekili
Ahmet Duran Bulut'un, zeytinyağı tüketiminin ve ihracatının
artırılmasına dair çalışmalara,
- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, sürü yönetimi kurslarına ve sertifika alan çoban
sayısının artırılması için yapılan
çalışmalara,
Adana'nın Yüreğir
ilçesindeki Sarıçam Deresinde meydana gelen balık ölümlerine,
- İzmir Milletvekili
Mehmet Ali Susam'ın, buğday üretimine ve ithalatına,
- Balıkesir Milletvekili
Ayşe Nedret Akova'nın, Mera Fonunun kullanımına ve
Balıkesir'in Fondan aldığı paya,
- Antalya Milletvekili Gürkut
Acar'ın, mera alanlarının daralmasının
hayvancılığa olan etkilerine,
İlişkin
soruları ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehmet Mehdi Ekerin cevabı (7/44029), (7/44030), (7/44031), (7/44032),
(7/44033), (7/44034), (7/44035), (7/44036), (7/44037), (7/44038), (7/44039),
(7/44040), (7/44041), (7/44042), (7/44043)
5.- İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak'ın, yeni KDV uygulamasına ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/44109)
6.- Mersin Milletvekili Ali
Öz'ün, vergi rekortmenleri listesinde yer almayan isimlere ilişkin sorusu
ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/44533)
19 Haziran 2014
Perşembe
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
14.01
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Dilek YÜKSEL (Tokat)
----- 0 -----
BAŞKAN Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 106ncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Kırım Kongo
kanamalı hastalığı ve alınması gereken tedbirler
hakkında söz isteyen Tokat Milletvekili Reşat Doğruya aittir.
Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda uğultu
var, lütfen sessiz olalım.
Buyurun Sayın Doğru. (MHP
sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru'nun, Kırım Kongo kanamalı
ateşi hastalığı ve alınması gereken tedbirlere
ilişkin gündem dışı konuşması
REŞAT DOĞRU (Tokat) Ülkemizde birçok ilde
görülen Kırım Kongo kanamalı hastalığı ve
alınması gerekli tedbirlerle ilgili söz almış bulunuyorum,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında ülkemizde PKK terör
belasından sonra şimdi de karşımıza Iraktaki
IŞİD terör örgütü çıkmaya başladı. IŞİD
terör örgütü Musuldan sonra Telaferi, Tuzhurmatuyu da ele geçirdi,
şimdi de Kerkük üzerine yürüyor. Irakta tam bir kargaşa hâkim.
Bundan da en büyük zararı Irak Türkleri görüyor. Peşmerge Kerkükün
etrafına yerleşim yerlerine yerleşerek sahip çıkıyor,
Artık buradan çıkmayacağım. diyor.
Sayın milletvekilleri, IŞİD de belli
yerleri -başta petrol bölgesi olmak üzere- ele geçiriyor. Sanki
aralarında anlaşma yapmışlar gibi görünüyor ve Irak
bölünüyor. AKP iktidarı ve Hükûmeti bu durum karşısında
acaba ne yapıyor, ne önlemler alıyor, bunu da öğrenmek
istiyoruz.
Biz de ülkemize, Türkiyemize ve dünyaya
baktığımız zaman hiç de iyi bir tabloyu görmüyoruz. Türkiye
kaynıyor, komşu ülkeler yanıyor. Her geçen gün daha da kötüye
gidiyor. Ancak buradan bakınca İpek, Defne, Ömer Kağan ve Ali
Efe torunlarımıza iyi bir Türkiye ve dünyayı
bırakamadığımızı da söylemek istiyorum. Ülkemizin
geleceği kapkaranlık görünüyor. Sonuçta torunlarımızı
çok daha ağır şartlar bekliyor. Ancak onların Dedelerimiz
bizim için iyi bir dünya, iyi bir Türkiye bırakmadılar. diye bizleri
suçlayacaklarını da şimdiden görüyor ve hissediyorum.
Sayın milletvekilleri, Kırım Kongo
kanamalı hastalığı ülkemizde her geçen gün daha fazla
yayılıyor, daha fazla can alıyor. Anneler, çocuklar, dedeler,
çiftçiler ölüyor. Son günlerde sadece Tokat ilinde 9 kişi kene
ısırmasından dolayı hayatını kaybetti. Sorun da
maalesef gün geçtikçe artarak devam ediyor. Ancak devletimiz kenenin nereden,
ne kadar geldiğini, ne kadar insana zarar verdiğini çözmüş
değil, kene ile ilgili mücadele yapacak olan ilacı da bulmuş
değil. Hatta aşısını dahi bulamadık.
İnsanlarımız kaderlerine terk edilmiş durumdadır.
Sağlık Bakanlığının konuyu ciddiye
almadığını sanki görüyor gibiyiz ve de öyle
düşünüyoruz.
Hastalık mevsimsel özellik göstermektedir. Genel
olarak mayıs ve ekim ayları arasında görülmesine rağmen
değişik aylarda da görülebilmektedir. Hastalık için çiftlik
çalışanları, çobanlar, kasaplar, mezbaha
çalışanları, et ve et ürünleri, market işçileri gibi
tarım çalışanları, hayvancılıkla
uğraşanlar, veterinerler başta olmak üzere birçok grup,
özellikle sağlık personeli, askerler, kamp yapanlar risk grubu
içerisindedir.
Sayın milletvekilleri, ancak Bizim
canımız yandı sizin canınız yanmasın. diye
insanlar da maalesef feryat ediyor. Çorumu, Yozgatı, Tokatı ile
İç Anadolu Bölgesindeki insanlar tarlaya, bahçeye gitmeye korkuyor Acaba
kene bana da yapışır mı? diye maalesef bekleşiyorlar.
Devlet olarak, insanlara yardım etmeme hakkımız yoktur. Hükûmet,
Sağlık Bakanlığı bu konuda görevini yeterli olarak
yerine getirmemiştir. Bu konuyla ilgili koruyucu hekimlik mutlaka
önemlidir. Son yıllarda tedavide görülen gelişmelere rağmen bu
enfeksiyonlarda ölüm oranları hâlâ çok yüksektir. Ancak kaynağı
tespit etmek, gerekli ilaç ve aşı bulmak için Tokat merkezde büyük
bir araştırma merkezi kurulmalı, dünyanın her tarafından da ilim adamlarının
inceleme ve araştırma çalışmalarına mutlaka bu
bölgeden başlanmalıdır. 9 Haziran tarihinde Tokat Reşadiye
ilçesinde 3 çocuk annesi otuz sekiz yaşında Şefika Koç tedavi
gördüğü hastanede ölmüştür. Bu annenin 3 çocuğuna acaba devlet
olarak ne diyeceğiz, ne yapacağız? Sonuçta bu hastalık
gerekli önlemler alınmadığında daha da yayılacak, daha
fazla vatandaşımızın hayatını kaybetmesine neden
olacaktır ki, şu an itibarıyla Tokatın
dışında İç Anadolu Bölgesinde, Sivasından, hatta
Konyasına kadar birçok ilde bu hastalıkla ilgili çok ciddi manada
kene ısırmasıyla ilgili hadiselere rastlanmaktadır ve
hastanelere de gelinmektedir. Bundan dolayı da ülkemiz çok önemli bir
sorunla karşı karşıyadır. Başta Sağlık
Bakanlığı olmak üzere bütün yetkililer kendi üzerlerine
düşen konuda üzerlerine ne düşüyorsa çok süratli bir şekilde
yapmalıdır. Yani anneler, babalar, çocuklar veyahut da insanlarımız
neden ölsün değerli milletvekilleri?
İnanıyorum ki, buradan seslenişimizi bir
kez daha Sağlık Bakanlığı yetkilileri duyacak ve
gerekli önlemleri alacaktır diyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı ikinci söz Sakaryada 1
kişinin yaşamını yitirmesine ve ağır maddi hasar
oluşmasına yol açan sel felaketi nedeniyle söz isteyen Sakarya
Milletvekili Engin Özkoça aittir.
Buyurun Sayın Özkoç. (CHP sıralarından
alkışlar)
2.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoç'un, Sakaryada 1 kişinin yaşamını
yitirmesine ve ağır maddi hasara yol açan sel felaketine ilişkin
gündem dışı konuşması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Sakaryada bir sel felaketi
oldu, milletvekili arkadaşlarımızla oraya gittik. Şimdi,
milletvekili arkadaşların ne görev yaptığını bir
kere daha burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kürsüsünden ifade edeyim.
Arkadaşlar, ölüm oluyor, sel felaketi oluyor, yangın oluyor,
milletvekilleri olarak oraya gidiyoruz. Ben de gittim. Tamer Yaman
adında 22 yaşında genç bir çocuk, sel felaketinin son
anında, çatının demirlerine tutunduğu anda selin
suları geldi, onu çatının demirlerinden kopardı,
hayatın ortasından da aldı, yaşamını yitirmesine
neden oldu; geride gözü yaşlı bir ağabeyi, bir annesi, bir de
babası kaldı. Daha sonra, Sakarya milletvekilleri olarak biz Geyveye
gittik, onların annesini, babasını ve kardeşini ziyaret
ettik. Aradan bir iki gün geçti, geride ölüm vardı,
yıkılmış binalar vardı, yok olmuş tarlalar
vardı. Aradan on gün geçecek, bir ay geçecek ve bunlar unutulacak Türkiye
Büyük Millet Meclisinde, belki milletvekilleri de kendi hayatlarının
akışı içerisinde onlar da geride bırakacaklar. Böyle
acıları yok edip, bırakıp, gerilerde unutup gideceğiz.
Değerli arkadaşlarım, Sakaryada tam iki
gün içinde yağan yağmurlarda 22 yaşındaki bir can Tamer
Yaman öldü gitti, 107,3 milyon liralık hasara uğradık.
Karapürçekte Uludere Mahallesinde bir anne Sen milletvekili misin? dedi
bana, Evet, milletvekiliyim. dedim, benim ayaklarıma
yapıştı, Ben çocuklarımla beraber geceleyin
uyuyamıyorum, burada 25 hane dere yatağının kenarına
yoksulluğun verdiği kaderle, cahilliğin verdiği kaderle ev
yaptık. Bizi sırf yoksulluğumuza ve cahilliğimize mahkûm
ederek ölüme terk etmeyin. Bizi, devletimiz bu 25 haneyi buradan alsın ve
bir yere yerleştirsin, bir bedel koysun ve biz o bedeli ödeyelim,
hayatımızı, çocuklarımızın hayatını
kurtarın. dedi.
Ben de o anneye bir vekil olarak söz verdim. Sadece
CHPlilere değil, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki AKPli milletvekili
arkadaşlarıma da, MHPli milletvekili arkadaşlarıma da,
BDPli milletvekili, HDPli milletvekili arkadaşlarıma da
anlatacağıma söz verdim. Çünkü o annenin de yarın öbür gün Tamer
Yamanın annesi gibi yüreği yanmasın, o da çocuğunu
kaybetmesin, eşini kaybetmesin, biz de onları unutup hayatın
akışına kendimizi kaptırmayalım diye.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
Sakaryada bir sel felaketi oldu, bir kişi öldü. Yarın öbür gün
başka felaketler olur. Bizim görevimiz, insanlarımıza sahip
çıkmaktır. Bizim görevimiz, ölen çocuklarımıza sahip
çıkmaktır. Bizim görevimiz, Geyvede yıkılan evlerinde
oturamayan, Şu anda devletimiz bize nasıl sahip çıkacak? diye
bizim gözümüzün içine bakan insanlarımıza ve annelere sahip
çıkmaktır. Ben, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bunu
yapacağına inanıyorum. Bu anneye sahip çıkalım, Tamer
Yamanın annesine, Uluderede Karapürçekten seslenen, 25 haneyi buradan
kaldırın, yoksulluğumuza ve cahilliğimize bizi yok
etmeyin. diyen bu anneye de sahip çıkalım, Sakaryaya sahip
çıkalım.
Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı üçüncü söz, Ağrı
Belediye Başkanının sokaklardan isimlerini
kaldıracağını beyan ettiği Kâzım Karabekir
Paşa hakkında söz isteyen Manisa Milletvekili Selçuk Özdağa
aittir.
Buyurun Sayın Özdağ. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
3.- Manisa
Milletvekili Selçuk Özdağ'ın, Ağrı Belediye
Başkanının sokaklardan isimlerini
kaldıracağını beyan ettiği Kâzım Karabekir
Paşaya ilişkin gündem dışı konuşması
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; millî mücadele kahramanı Kâzım
Karabekir Paşa ve onun ismi üzerinden yapılan tartışmalar
üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Kâzım Karabekir Paşa, hayatı boyunca
vatanı, milleti ve devleti uğruna mücadelelerle dolu bir hayat
yaşamış mümtaz bir şahsiyettir. Bu sebepledir ki
milletimizin gönlünde ayrı bir yere ve öneme sahiptir. Kısa bir süre
önce yapılan yerel seçimlerin ardından Ağrı Belediye
Başkanı çok talihsiz bir açıklama yapmış ve
Ağrı'da bulunan, Kâzım Karabekir Paşa da dâhil olmak üzere,
askerî yer isimlerinin değiştirilmesi gerektiğini
belirtmiştir. Oysa, bugün orada rahatça yaşayabiliyorlarsa bunu başta
Kâzım Karabekir Paşa olmak üzere, millî mücadele kahramanlarına
borçlu oldukları gerçeğini görmezden gelmektedirler. Böyle bir isim
değişikliğini akıllarına getirenler herhâlde
Kâzım Karabekir, Fevzi Çakmak, Mustafa Kemal gibi millî mücadele kahramanlarını
Cemal Gürsel, Kenan Evren gibi diğer darbecilerle
karıştırmaktadırlar veya Türk milletinin değerlerine,
ortak paydalarına ve geçmişine olan kinlerini bu vesileyle
dışa vurmaktadırlar. Ayrıca, bu isim
değişikliğini dile getirenlerin, Sevrle topraklarımızda
kurulması öngörülen Ermenistan devletinin Kazım Karabekir Paşa
ve askerlerinin kahramanlıklarıyla engellendiğini bilmesi
gerektiğini vurgulamak istiyorum.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) İsmet
Paşayı bu isimlere dâhil etmeniz lazım. Ayıp ayıp!
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Kâzım Karabekir'i dün
yok sayanlar ve kitabını yasaklayan yasakçı resmî tarihçilerle
Sırrı Sakıkın aynı çizgide buluştukları
görülmektedir. Bu da Sırrı Sakık'ın, son on iki
yıllık demokratik çizgiden hiç nasiplenmediğini ve hâlâ 1930'ların
resmî tarihçiliğini siyasi Kürtçülük adına sürdürerek tarih
dışı kaldığını göstermektedir.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) İsmet
Paşayı anmamak yakışıyor mu size? Ayıp ya!
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, Kâzım Karabekir Paşa, Birinci Dünya
Savaşında ve İstiklal Harbinde Doğu Cephesi Komutanı
olarak verdiği mücadele ve başarılarıyla yöre
halkının gönlünde taht kurmuştur; Birinci Dünya
Savaşından başlayıp Kurtuluş Savaşı sonuna
kadar yaptıklarıyla Türk tarihine doğunun fatihi,
kurtarıcısı olarak geçmiştir. O, Mondros Mütarekesinde
yenilgiye rağmen, bölge halkını da arkasına alarak ne
ordusunu ne de silahlarını teslim etmemiş bir direniş
sembolüdür. O, bu direniş ve özgürlük ruhuyla Kurtuluş
Savaşının mayasını çalan işaret
fişeğini çakan adamdır. Kurtuluş Savaşı her ne
kadar Batı Cephesinde kazanıldıysa da, Karabekir
Paşanın Doğu Cephesi zaferi sayesinde Batı Cephesinde
zaferin geldiğini söylemek pek de yanlış olmaz.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - İnönü
Zaferini niye söylemiyorsun?
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Karabekir Paşa,
İngilizlerin bütün oyunlarına rağmen, bölgedeki Kürt
aşiretleriyle mektuplaşarak onları Kurtuluş
Savaşına inandıran, böylece hem Birinci Dünya Savaşında
ve hemen arkasından Kurtuluş Savaşında doğuda
yaşayan Kürtler de dâhil bütün Müslüman ahalinin canını,
ırzını ve özgürlüğünü sağlayan büyük bir vatan
kahramanıdır. Ama ne kadar acıdır ki, Kürtlerin sözde
temsilcisi olduğu iddiasında olan bir milletvekili ve belediye
başkanı onun ismini caddelerden kaldırmaya teşebbüs gafletinde
bulunmaktan geri durmamaktadır.
Değerli milletvekilleri, sembollerin, simgelerin bir
toprak parçasının vatan kılınmasında büyük önemi
vardır. Onun için toplumlar yaşadıkları coğrafyaya
kendilerine aidiyet karinesi olacak sembolleri nakşederler. Bu, bazen
tarihî bir kahraman, bazen bir mabet, bazen bir şehitlik, bazen de tarihî
bir hatıradır. Bu semboller üzerinden hem geçmişle bir bağ
kurulur hem de milletin ebediliği fikri hafızalara
yerleştirilir. İşgal gören ülkelerde işgalcilerin
yaptığı ilk iş bu tarihî hatıraları
yıkmaktır. Balkanlarda ecdada ait yüzlerce sanat eseri, cami,
kervansaray veya kümbetin yok edilmesinin sebebi budur. Şimdi, aynı
köksüzleştirme ve vatanı hiçbir kutsiyeti olmayan coğrafyaya
çevirme gayretinin burada da yapılmaya çalışıldığını
esefle müşahede ediyoruz. Karabekir, hem cumhuriyetin hem milletimizin
sembol isimlerinden biridir. Bu tip isimlerin silinmesi vatanın tapu
kaydının silinmesidir, Türklüğün bu bölgelerde silinmesidir.
Sakık'ın bu yöndeki beyanı da sadece bir kişiyi bir toprak
parçasının künyesinden söküp atmak değil, bu milletin
aidiyetinin söküp atılmasıdır. AK PARTİ olarak buna asla
müsamaha ve müsaade etmeyeceğiz.
Kâzım Karabekir, çok iyi yetişmiş bir
askerdir ama sadece bununla yetinmemiş bir aydın kişiliktir. O,
çok iyi bir aile babası, yasalara riayet etmeye çok özen gösteren bir
yurttaş, sanatla iştigal eden ileri görüşlü bir entelektüeldir.
Değerli milletvekilleri, Karabekir Paşa
açtığı yetimhaneyle savaşta ailelerini kaybeden -ki
bunların çoğu Ermeni çocuklarıdır- 6 bin çocuğun
savaşın olumsuzluklarından kurtarılıp eğitim
almalarını, dolayısıyla hayata tutunmalarını
sağlamış ve bu sayede yetimler babası olarak da tarihe
geçmiş bir hamiyetperverdir.
Kâzım Karabekir Paşa, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin kurucusu Gazi Mustafa Kemalle siyaseten ters düşmüş ve
yollarını ayırmıştır. Ama demokrasiye, onun
nimetlerine ve çok partili hayata gönülden inanmış ve bu uğurda
hiçbir sıkıntı onu yolundan çevirememiştir. Bu inancı
çerçevesinde, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasını kurmuş ve
partinin başına geçmiştir. Bu girişimi onun idamla
yargılanmasına sebep olmuştur ama o, yine de mücadele azminden
bir şey kaybetmemiştir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Terakkiperver Cumhuriyet
Fırkasını kurduğu için idamla yargılanmadı.
Çarpıtmayalım tarihi.
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - 19 Nisan 1919da Trabzona
gelerek millî mücadele için ilk işaret fişeğini atan, resmî
tarih dayatmacılarının ısrarla yok saydıkları
Doğu Cephesinde yaptıklarıyla milletimizin gönlüne taht kuran
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Tarihi yeniden yazıyorsunuz.
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) -
doğudaki vatan
topraklarımızda Ermeni devleti kurulmasının önüne
geçmiş bir kahraman, şefkatli bir aile babası, demokrasi
inancından vazgeçmemiş bir demokrat
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla)
iyi bir asker ve siyasetçi
olan Kâzım Karabekir Paşayı rahmetle ve minnetle anıyor
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Biz de anıyoruz ama tarihi
çarpıtmayalım lütfen.
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) -
o ve diğer bütün
millî mücadele kahramanları ve milletle uğraşanları izana
davet ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Tarihi çarpıtmayalım
lütfen.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
PERVİN BULDAN (Iğdır) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Buldan.
PERVİN BULDAN (Iğdır) - Bizim belediye başkanımıza
atfen yapılan bir konuşma
olduğu için cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Buldan, sataşma
nedeniyle iki dakika söz veriyorum.
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın, Manisa Milletvekili Selçuk
Özdağın yaptığı gündem dışı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
PERVİN BULDAN (Iğdır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, biraz önce konuşma
yapan sayın hatibe şunu hatırlatmak isteriz: Sayın
Sırrı Sakık Kürt halkının sözde değil, özde
temsilcisidir. Bunu bilmenizi isteriz. Sayın Sırrı
Sakıkın, Kürt halkının özde temsilcisi olduğunu
herkes zaten biliyor ama siz sözde bir temsilci olarak bakıyorsanız
O sizin bakış açınız. deriz.
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) Kürt halkının,
aynı zamanda, AK PARTİ de temsilcisidir, CHP de temsilcisidir, MHP de
temsilcisidir efendim.
PERVİN BULDAN (Devamla) Evet, peki.
BAŞKAN Sayın Özdağ, lütfen.
PERVİN BULDAN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, Sayın Sırrı Sakık, Belediye
Başkanı seçildiği gün yapmış olduğu bir
açıklamadan dolayı, ne yazık ki yandaş medyanın çarpıtmasından
dolayı bir lince maruz kaldı. Sayın Sırrı Sakık,
Kâzım Karabekirin şahsına dair bir şey söylememiştir
değerli arkadaşlar. Orada, 30larda yaşanan militarizmi
açığa çıkarmak olduğunu ifade etmiştir ve Sayın
Sırrı Sakık, Kâzım Karabekir Caddesinin kaldırılmasına
dair halkla birlikte bir karar alınacağını ifade
etmiştir. Eğer Ağrı halkı, Kâzım Karabekir
Caddesinin kaldırılmasına dair bir karar alırsa burada
sizin hiçbir söz söylemeye hakkınız yoktur Değerli Hatip.
Oradaki caddelerin, anıtların, militarizmi ifade eden,
çağrıştıran ne varsa her şeyin halkla birlikte karar
alınarak kaldırılmasına ancak oranın halkı ve
seçilmiş belediye başkanları karar verir. Burada sizin
Sayın Sırrı Sakıkı deşifre eden, küçük
düşüren açıklamalarınız, konuşmalarınız ne
yazık ki hoş karşılanmamıştır, bunu
bilmenizi isteriz. Sayın Sırrı Sakık buna dair açıklamasını
yapmıştır, Kâzım Karabekirin şahsına dair bir
şey olmadığını, orada 1930larda yaşanan
militarizmi açığa çıkarmak için bu kelimeyi
kullandığını ifade etmiştir. Kâzım Karabekir
Caddesinin kaldırılmasına dair de halk böyle bir karar verirse,
kaldırılmasına dair bir karar verirse burada halkın iradesi
esas alınacaktır. Bunun bilinmesini istiyoruz. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet, teşekkür ediyorum.
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Özdağ.
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) Efendim, Kâzım
Karabekir isminin kaldırılması sadece halkın
yapacağı bir referandumda belli olmaz. 77 milyon kişi karar
verir, öyle kaldırılır çünkü bunlar millî mücadele
kahramanlarıdır, tarihten isimlerini silmek mümkün değildir.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Özdağ.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırmasına ilişkin üç
önerge vardır, okutuyorum:
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Mersin
Milletvekili Ali Öz ve 21 milletvekilinin, bitkisel gen kaynaklarının
modern teknolojiler kullanılarak korunması ve değerlendirilmesi
için yapılması gerekenlerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/984)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Bitkisel gen kaynaklarını modern teknolojiler
kullanarak korumak, moleküler düzeyde tanımlamak, hedef genler
açısından tarayıp klonlamak, patentlemek ve tüm bu faaliyetleri
bir araştırma kurumunda toplamak, bunu millî bir politika hâline
getirmek için yapılması gerekenleri tespit etmek ve çözüm önerileri
için Anayasanın 98 ve İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri
gereğince ekte sunulan gerekçe çerçevesinde Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Ali Öz (Mersin)
2) Sinan Oğan (Iğdır)
3) Oktay Vural (İzmir)
4) Mehmet Şandır (Mersin)
5) Ali Uzunırmak (Aydın)
6) Alim Işık (Kütahya)
7) Oktay Öztürk (Erzurum)
8) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
9) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
10) Celal Adan (İstanbul)
11) Murat Başesgioğlu (İstanbul)
12) Durmuş Ali Torlak (İstanbul)
13) Bülent Belen (Tekirdağ)
14) Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
15) Koray Aydın (Trabzon)
16) Seyfettin Yılmaz (Adana)
17) Mehmet Erdoğan (Muğla)
18) Atila Kaya (İstanbul)
19) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
20) Mehmet Günal (Antalya)
21) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
22) Necati Özensoy (Bursa)
Gerekçe:
Bilim adamları gelecekte üç konuda
araştırma geliştirme yapanların dünyaya yön verebilecekleri
konusunda fikir birliğine varmışlardır. Bu üç konu uzay ve
uzay teknolojileri, bilgisayar ve bilişim teknolojileri, gen ve gen
teknolojileridir.
İlk iki konu çok önemli olmakla birlikte,
Türkiye'nin petrol, bor ve altın gibi yer altı kaynaklarından
daha değerli olan genetik kaynakları üzerinde geleceğimiz
açısından çalışmamız gerekmektedir. Genetik
kaynakların değerlendirilmesi için gen ve gen teknolojileri önem
kazanmaktadır. Gen teknolojisindeki başarı genetik
çeşitliliğin fazlalığına bağlıdır. Bu
yönden Türkiye oldukça zengindir. Yeni çeşitlerin ıslah edilmesinde
ilaç, kozmetik sanayinde yararlanılan bitki genetik kaynakları
yönünden ülkemiz diğer ülkelerle kıyaslandığında
önemli bir potansiyele sahiptir. Ülkemizde 10 bin kadar bitki türü bulunmakta,
bunların yaklaşık üçte biri, 3 bin 500 kadarı sadece
ülkemizde bulunan endemik türdür.
Türkiye'de yetişen 3 bin 500 dolayındaki
endemik bitki yasadışı yollarla yurt dışına
kaçırılmaktadır. Daha çok arkeolog ve gezgin turist
kılığında dağlarda dolaşan bitki casusları,
dev ilaç şirketleri ya da süs bitkisi endüstrisi adına faaliyet
göstermektedirler. Değişik yollarla elde ettikleri stratejik
bitkileri ise yeterli denetim olmadığı için gümrükten
rahatlıkla geçirmektedirler. Anadolu, flora açısından
dünyanın en zengin bölgeleri arasında bulunmaktadır. Uzmanlar,
hırsızlığın her geçen gün daha tehlikeli boyutlara
tırmanmasının bazı bitkilerin neslini tükenme
noktasına getirdiğine dikkat çekmektedirler. Türkiye, ilaç ve
kozmetik sanayinde kullanılan 10 bin 500'den fazla bitkiyi bünyesinde
barındırmaktadır; oysa bütün Avrupa'nın bitki
zenginliği 11 bin olarak açıklanmaktadır.
Türkiye'de bitkisel ilaç kullanımı yok denecek
kadar azdır. Gümrüklerden, özellikleri
ayrıştırılamadığı için bitkiler, bitki
olarak rahatlıkla dışarı çıkartılmaktadır.
Bunlara en iyi örnek sadece Adana ve Kadirli bölgesinde yetişen Digitalis
purpureadır. Kalp rahatsızlıklarında kullanılan
ilaçların etken maddesi olan bu bitki, özellikleri ayrıştırılamadığı
için bitki statüsünde gümrüğe bile tabi tutulmadan dışarı
çıkarılmaktadır. Türkiye de soyu tükenme tehlikesiyle
karşı karşıya olan canlıların bulunduğu
ülkelerden biri olarak kabul ediliyor.
Bu değerlerin
değerlendirilmesi için zengin biyoçeşitlilikten oluşan bitkisel
gen kaynaklarını kullanarak ve biyoteknolojiden yararlanarak
stratejik ürünlerde hedef genler açısından iyileştirilmiş
nitelikli tohumlar geliştirmek, hastalık ve zararlılardan
arındırılmış bitki materyallerinin kitle üretimlerini
gerçekleştirmek ve bu alanda hâlen belli oranda var olan yurt dışına
bağımlılıktan tamamen kurtulmak ve ihracatçı duruma
geçmek; katma değeri yüksek ve Türkiye için rekabet şansı büyük,
stratejik ürünlerde biyoteknolojinin modern yöntemlerini de kullanarak abiyotik
stres etmenlerine ve biyotike (hastalık ve zararlılar)
karşı dayanıklı yeni bitki genotipleri geliştirmek ve
bu alandaki ıslah çalışmalarına özel önem vererek kuvvetli
bir şekilde teşvik etmek. Bunları gerçekleştirmek için
Türkiye'yi biyoçeşitliliği ve doğal ekosistemleri etkin
şekilde korunan bir ülke ve vatandaşlarda bu şuurun
oluşmasını sağlamak amacıyla toplum ciddi, planlı
ve sürekli bir şekilde bilgilendirilmelidir.
Gelecek zamanlarda bitkilerin kendisi değil
üzerindeki bir tek gen bile hayal edemeyeceğimiz kadar değerli
olacaktır. Bundan dolayı genç beyinlerin genetik
kaynaklarımızın tanınması, korunması,
değerlendirilmesi konularına yönlenmesi ve sahip çıkması
gerekmektedir. Çünkü gelecek genlerde saklıdır. Genlerin gizemini
çözen toplumlar dünyanın efendisi olmaya devam edecektir.
2.- Adana
Milletvekili Muharrem Varlı ve 19 milletvekilinin, buğday
üreticilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/985)
21/06/2012
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizdeki
buğday üreticilerinin içinde bulunduğu sorunların tespiti ve
çözümü konusunda gerekli araştırmaların yapılması,
buna göre alınacak önlemlerin ve gerçekleştirilmesi gereken
uygulamaların yerine getirilmesi hususunda Anayasanın 98inci,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104üncü ve 105inci
maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz.
1) Muharrem Varlı (Adana)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Mehmet Şandır (Mersin)
4) Alim Işık (Kütahya)
5) Sümer Oral (Manisa)
6) Mustafa Kalaycı (Konya)
7) Oktay Öztürk (Erzurum)
8) D. Ali Torlak (İstanbul)
9) Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
10) Emin Çınar (Kastamonu)
11) Enver Erdem (Elâzığ)
12) Ali Uzunırmak (Aydın)
13) Ali Öz (Mersin)
14) Bülent Belen (Tekirdağ)
15) Yıldırım Tuğrul Türkeş (Ankara)
16) Celal Adan (İstanbul)
17) Ruhsar Demirel (Eskişehir)
18) Özcan Yeniçeri (Ankara)
19) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
20) S. Nevzat
Korkmaz (Isparta)
Gerekçe:
Dünyada başlıca buğday üreticisi ülkelerin
son on yıllık verileri incelendiğinde, 1999 yılında
213 milyon hektar olan ekim alanlarının yıllık yüzde 0,5
artışla 2009 yılında 225 milyon hektara
ulaştığı görülmektedir. Buğday üreten
başlıca ülkeler Hindistan, Rusya, Çin, Amerika Birleşik
Devletleri, AB ülkeleridir. Türkiye yaklaşık 8 milyon hektar ekim
alanıyla dünya buğday ekim alanlarının yüzde
3,56'sını oluşturmaktadır.
İşte böylesine büyük bir alanın
milyonlarca insana, dolayısıyla ülkemize
sağladığı yararları en üst seviye çıkartmak, iyi
bir yönetim planlamasını da şart koşmaktadır.
Yapılacak hatanın ise hem ülkemize hem insanlarımıza zarar
olarak döndüğü, döneceği de kuşkusuzdur.
Bu nedenledir ki tarım politikalarının en
üst seviyedeki belirleyicisi konumundaki Bakanlığın, dünya
piyasalarını da takip ederek buğdayda arz-talep dengesini titiz
bir şekilde kurgulaması, planlaması elzem görülmektedir. Bu
denge, sadece çiftçiler açısından değil, maliyet
dalgalanmalarından zarar gören sanayiciler, sanayicilerimizin istihdam
ettiği işçiler için de önem arz etmektedir.
Ülkemizde buğdayda üretim sorunu yanında fiyat
tespiti ve kalite sorunu da olduğu tüm çevrelerce kabul edilen bir
olgudur. Bu sorunlar ıslahçının, tohumluk üreticilerinin,
girdileri ve yetiştirme tekniklerini buğday yetiştiriciliği
ile bir araya getiren çiftçilerin, onların eğitiminde görev alan
teknik personelin, üretim girdilerini üreten ve satışa arz edenlerin,
TMO'nun, tüccarın, depolama işlevini gerçekleştirenlerin,
buğday işleyen sanayicinin, bu kesimlerin organizasyonları olan
sivil toplum örgütlerinin birlikte ve diyalog hâlinde bulunmaları halinde
çözülebilecektir. Ama asıl önemlisi hükûmetlerin önceliklerinin üreticinin
yararına kararlar alması olmaktadır.
Geçtiğimiz
yıllar için prim desteğinin çok yetersiz olması
karşısında hayal kırıklığı yaşayan
üretici, yine müdahale fiyatının çok geç açıklanmasından,
hasat dönemlerinde gümrük kapılarının açılmasından,
TMO'nun yine zamansız ve gereksiz piyasa müdahalelerinden endişe
etmeye devam etmektedir. Çiftçilerimiz, TMO'nun yine kendilerinin aleyhine
piyasaya mal arzından, ürün bedellerinin çok geç ödenmesinden
kaygılı olup önünü görememektedirler. Hükûmetlerin buğday
üreticilerini gözeterek özellikle hasat zamanı ve sonrasında
buğday ithalatına izin vermemesi gerekmektedir.
Çiftçinin ve
özellikle buğday üreticilerinin en büyük sıkıntısı
girdi maliyetlerinin yüksekliği ve
istikrarsızlığıdır. Bu girdilerden özellikle gübre,
çiftçinin kullanım zamanında en yüksek fiyattan işlem görmekte
ve çiftçinin belini bükmektedir. Bir diğer girdi olan akaryakıt
konusunda da yüksek maliyet, traktörlerin çalışmasını ve
tarlaların işlenmesini engellemektedir. Dünyadaki petrol
fiyatlarının düşmesine rağmen ülkemizde akaryakıt
fiyatlarının düşmemesi ve komik derecede düşmesi
vatandaşların anlayamadığı bir konu hâline gelmesine
neden olmuştur.
Çiftçilerin hepsi
tarlasını ekebilmek için tarlalarını ipotek ettirerek
bankalardan kredi almaktadırlar. Basında son yıllarda çıkan
haberlerden de görüleceği gibi bankaların elinde çok sayıda
icralık tarla olması bunun çok acı bir göstergesidir.
Netice olarak;
ülkemizdeki buğday üreticilerinin içinde bulunduğu sorunların
tespiti ve çözümü konusunda gerekli araştırmaların
yapılması, buna göre alınacak önlemlerin ve
gerçekleştirilmesi gereken uygulamaların yerine getirilmesi
amacıyla Meclis araştırma komisyonu kurulmasını arz
ederiz.
3.- Adana
Milletvekili Muharrem Varlı ve 19 milletvekilinin, gübre
kullanımı ve gübre fiyatlarındaki artışların
nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/986)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Tarımsal üretimi arttırmak ve birim alandan
daha çok ürün alabilmek için en önemli etkenlerden birisi olan gübre
kullanımı ve gübre fiyatlarındaki artışların
nedenlerinin araştırılması ve gerekli önlemlerin
alınması amacıyla Anayasanın 98inci, Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 104üncü ve 105inci maddeleri gereğince
Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Muharrem Varlı
(Adana)
2) Sümer Oral
(Manisa)
3) Oktay Vural
(İzmir)
4) Mehmet Şandır (Mersin)
5) Alim Işık
(Kütahya)
6) Mustafa Kalaycı
(Konya)
7) Oktay Öztürk
(Erzurum)
8) D. Ali Torlak
(İstanbul)
9) Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
10) Emin Çınar
(Kastamonu)
11) Enver Erdem
(Elâzığ)
12) Ali Uzunırmak
(Aydın)
13) Ali Öz
(Mersin)
14) Bülent Belen
(Tekirdağ)
15) Yıldırım Tuğrul Türkeş
(Ankara)
16) Celal Adan
(İstanbul)
17) Emin Haluk Ayhan
(Denizli)
18) Özcan Yeniçeri
(Ankara)
19) Ruhsar Demirel
(Eskişehir)
20) S. Nevzat Korkmaz
(Isparta)
Gerekçe:
Tarım, gelişmişlik düzeyine
bakılmaksızın bütün ülkeler için hayati bir öneme sahip,
vazgeçilemez, stratejik ve hassas bir sektördür. Millî gelire önemli
katkıları yanında, genellikle toplumun gelir düzeyi en düşük
kesiminin üretici olarak yer aldığı ve geçimini
sağladığı tarım ürünleri itibarıyla hayatı
devam ettirmenin en önemli kaynağıdır. Ülkemiz ekonomisi, sosyal
dokusu, nüfus yapısı, coğrafyası, jeopolitik konumu ve
yapısal sorunlarıyla tarımın sağlayabildikleri bir
arada düşünüldüğünde, sektörün Türkiye için önemi ve
vazgeçilmezliği daha kolay anlaşılabilir.
Tarımsal üretimi arttırmak ve birim alandan
daha çok ürün alabilmek için en önemli etkenlerden birisi de gübrelemedir.
Gübrelemenin ürünün kalite ve miktarındaki artışın iyi bir
tohumdan sonraki en önemli unsuru olduğu bilinmektedir. Gübre
fiyatlarında geçtiğimiz yıllarda yaşanan ve yüzde 55 ila
yüzde 90'lara varan yüksek artışlar üretici kesimi tedirgin
etmiş ve çiftçilerimiz bu ürünleri kullanamaz hale gelmişlerdir, bu
nedenle hem ürünün kalitesi hem de üretim miktarının düşmesine
neden olmuştur.
Üreticinin en önemli girdileri arasında yer alan
gübrenin her yıl, özellikle de çiftçilerimize en lazım oldukları
dönemlerde fiyatının artması, gübre kullanımının
daha da düşmesine neden olmaktadır. Son göstergeler
incelendiğinde, çiftçilerimizin gübre kullanımının,
fiyatların yükselmesi oranında her yıl düştüğü
görülmektedir.
Tarımsal faaliyetler konusunda dünyadaki rakiplerine
göre üretim girdi maliyetlerinin (mazot, gübre, tohum vs) altında ciddi
ölçüde ezilen üreticilerimiz, en önemli girdi maliyeti olan gübrenin tam
kullanım döneminde hiçbir ekonomik kritere uymayacak oranlarla artan
fiyatlarıyla karşılaşmıştır. Bu artış
günbegün devam etmektedir.
2011 yılı ürün maliyetlerinde, gübre masraf
oranının, buğdayda yüzde 12, pamukta yüzde 19, mısırda
yüzde 20 dolayında olduğu ve tarımsal üretimin iki temel girdisi
olan gübre ve mazotta destekleri devam etmesine rağmen, gübre fiyatlarındaki
bu artış nedeniyle, açıklanan destek miktarının
gübredeki KDV'yi bile karşılamadığı bir gerçektir.
Çiftçinin zamanında ve yeteri miktarda gübre
kullanımının sağlanması için fiyat
artışları karşısında destek miktarı da buna
paralel artırılmalı ve ödemeler gübrenin yoğun
kullanıldığı dönemde yapılmalıdır. Üretim
maliyetlerinin düşürülmesinde öncelik, üretimin temel girdileri üzerindeki
vergi yükünün kaldırılması veya çiftçiye vergi iadesi
şeklinde geri ödenmesi olmalıdır. Ayrıca, ithal gübrelerde
düşük de olsa yüzde 1,9 - 6,5 oranında uygulanan gümrük vergileri de
kaldırılmalıdır.
Üretimin devamlılığı ve verimin
artırılması açısından, gübredeki bu fiyat
artışlarının Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı tarafından yakından takip edilmesi ve
gerekli önlemlerin hızlı bir şekilde alınması
gerekmektedir.
Netice olarak, gübreler bitkilerin büyümesi için gerekli
gıdayı ihtiva eden maddelerdir. Gübre kullanımı ve gübre
fiyatlarındaki artışların nedenlerinin
araştırılması ve gerekli önlemlerin alınması
amacıyla Meclis araştırması komisyonu kurulmasını
arz ederiz.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun görüşmelerine devam
edeceğiz.
VII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada
yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz..
2.- Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada
yer alan, Vatansız Kişilerin Statüsüne İlişkin
Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
3.-
Vatansız Kişilerin Statüsüne İlişkin Sözleşmeye
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/410) (S.
Sayısı: 90)
BAŞKAN Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü sırada
yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği Arasında
İzinsiz İkamet Eden Kişilerin Geri Kabulüne İlişkin
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu, İçişleri
Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporlarının
görüşmelerine başlayacağız.
4.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği Arasında İzinsiz İkamet Eden
Kişilerin Geri Kabulüne İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu, İçişleri Komisyonu ve
Dışişleri Komisyonu Raporları (1/876) (S. Sayısı:
554) (x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 554 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz isteyen Osman Faruk Loğoğlu, Adana Milletvekili.
Buyurun Sayın Loğoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Adana)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile
Avrupa Birliği Arasında İzinsiz İkamet Eden Kişilerin
Geri Kabulüne İlişkin Anlaşma konusunda Cumhuriyet Halk Partisi
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Geri kabul anlaşması Genel Kurula gelmeden önce
İçişleri ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonlarında
görüşülmüş, sonrasında Dışişleri Komisyonunda ele
alınmıştır. Anlaşmanın görüşüldüğü
bütün komisyonlarda partimiz milletvekilleri kapsamlı muhalefet
şerhleriyle itirazlarımızı kayda geçirmişlerdir fakat
itirazlarımıza ne yazık ki kulak asan olmamıştır.
Oysa, ciddi ulusal çıkarlarımız söz konusudur. Biliniz ki, biz,
bu konuda siyaset yapma peşinde değiliz. Kaygılarımız
ciddi ve samimidir. Amacımız, hep birlikte ülkemiz için uygun ve
yararlı olanı bulmak ve yapmaktır.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında imzalanan geri
kabul anlaşması mütekabiliyet temelinde Türkiyede veya ABye üye
ülkelerden birinde ülkeye giriş, ülkede bulunma veya ikamet etme
koşullarını sağlayamayan veya sağlayamaz duruma
düşen kişilerin anlaşmada belirlenen koşullar ve kurallar
çerçevesinde ilgili ülkeye geri gönderilmesi işlem ve usullerini
düzenlemektedir.
Bu anlaşmaya göre
Türkiye, ülkesi üzerinden AB ülkelerine yasa dışı yollarla giden
üçüncü ülke vatandaşlarını anlaşma yürürlüğe girdikten
üç yıl sonra geri almaya başlayacaktır. Fakat, Türkiyeyle ikili
geri kabul anlaşması veya benzer düzenlemeleri bulunan üçüncü
ülkelerin vatandaşları ve vatansız kişilerin iadesi geri
kabul anlaşması yürürlüğe girdiği tarihten itibaren
başlayacaktır. Geri kabul anlaşması uygulanmaya
başlandıktan sonra AB ülkelerine yasa dışı yollardan
giriş yapmış veya AB ülkelerinde ikamet eden düzensiz göçmen
grubuna düşen vatandaşlarımız da maalesef Türkiyeye iade
edileceklerdir.
Yukarıdaki gerçekler
ortada dururken, 16 Aralık 2013 tarihinde imzalanan geri kabul
anlaşması ve vize muafiyeti için yol haritası belgeleri
üzerinden yanıltıcı bir ilgi ve algı yaratılmaya
çalışılmaktadır. Bu anlaşmanın Adalet, Özgürlük
ve Güvenlik başlıklı 24üncü Fasılın otomatik ve
standart bir gereği olduğu ileri sürülmekte iktidar tarafından
ve sanki Türkiyenin imzadan başka seçeneği olmadığı
izlenimi verilmeye çalışılmaktadır. Oysa, geri kabul ile
vize arasındaki bağlantı, Avrupa Birliği
tarafının kurduğu ve dayattığı bir
bağlantıdır. Adalet ve Kalkınma Partisi, Türkiye-AB
ortaklık hukukunda yeri olmayan bir kurguyla maalesef bu dayatmada bulunmuş,
Türkiye bu dayatmaya direnmemiş ve müzakere masasında
başarısız olmuştur.
Şimdi müzakere sürecinin niçin
başarısız olduğunu size somut örneklerle
açıklayacağım:
Birincisi: Hükûmet yetkilileri, önceleri, hep, önce vize
muafiyetinin sağlanacağını sonra geri kabul
anlaşmasının imzalanacağının sözünü
halkımıza vermişler fakat bu sözler unutulmuş ve 16
Aralıkta iki anlaşmaya da aynı zamanda imza
atılmıştır; hatta, geri kabul anlaşmasının
daha önce yürürlüğe girmesini de onaylamışlardır.
Kısacası, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı sözünde
duramamış, hakkımız olan vize
bağışıklığını da
sağlayamamıştır.
İkincisi: Anlaşma metninde Türkiye'nin
coğrafi konumundan kaynaklanan özellikleri nedeniyle ilgili Cenevre
sözleşmelerine koyduğu çekinceleri yansıtacak hükümlere de yer
verilmemiştir. Türkiye korumasız
bırakılmıştır.
Üçüncüsü: Söz konusu anlaşmanın bazı
hükümleri taraf olduğumuz Birleşmiş Milletler temel insan
hakları sözleşmelerinden olan Tüm Göçmen İşçiler ve Aile
Fertlerinin İnsan Haklarının Korunmasına Dair
Uluslararası Sözleşmenin 22nci maddesiyle çelişmektedir. Bu
sözleşme göçmen işçilere ve aile fertlerine, sınır
dışı edilmeden önce, bulundukları ülkede birtakım
güvenceler sağlar. Oysa, geri kabul anlaşması bu insanların
sorgusuz sualsiz sınır dışı edilmelerini
öngörmektedir.
Dördüncüsü: Hükûmet üyelerinin büyük bir zafer
edasıyla halkımızı inandırmaya
çalıştıkları vize muafiyeti müjdesi maalesef doğru
değildir, bir aldatmacadan ibarettir. Anlaşmada böyle bir hüküm
yoktur. Zira, Avrupa Birliği tarafından belirlenen koşullara
bağlı olarak en erken üç buçuk yıl sonra, o da o tarihte
karşı tarafın yapacağı son bir değerlendirmenin
olumlu olması hâlinde vize serbestisi hayata geçecektir. Yani, ABnin
çıkarları bakımından sonu belli, bizim
kazanımımız açısından ise sonu belirsiz olan bir
süreçten bahsediyoruz. Diğer bir deyişle, vize muafiyetinin belirli
koşullara bağlı olduğu ve Türkiye bu koşulları
yerine getirse bile dizginleri Avrupanın elinde olan ucu açık bir
süreçle karşı karşıya olduğumuz gerçeğini Hükûmet
halkımızdan saklamaktadır.
Beşincisi: Geri kabul anlaşması, AB
ülkelerinde doğmuş olanlar da dâhil olmak üzere, düzensiz konumda
bulunan Türk vatandaşları ile düzenli konumlarını muhafaza
edemeyen Türk vatandaşlarını da kapsamaktadır.
Arkadaşlar, bu, bu anlaşmanın en tehlikeli
yönlerinden biridir ve Hükûmet hâlâ bu tehlikeyi görmezlikten gelmekte
ısrar etmektedir. Bu ciddi tehlikeye burada özenle ve önemle dikkatinizi
çekiyorum.
Değerli arkadaşlar, Avrupada yaşayan
yasal ikamet sahibi Türk vatandaşları, bu konumlarını
çeşitli gerekçelerle kaybettikleri takdirde geri kabul anlaşması
kapsamına girecekler ve sınır dışı edilecekler.
Bildiğiniz gibi, Türkiye ile Avrupa Birliği
tarafından 1980 yılında imzalanan 1/80 ve 3/80 sayılı
Ortaklık Konseyi Kararları, Türkiye-AB ortaklık hukukunu
oluşturmaktadır. Vatandaşlarımızı bağlayan
hukuk, işte bu ortaklık hukukudur. Dolayısıyla, AB
ülkelerinde yasal ikamet hakkı bulunan Türk vatandaşlarının
geri kabul anlaşması kapsamına alınmış
olması hiçbir şekilde kabul edilemez. Zira bu anlaşma
vatandaşlarımızın serbest dolaşımla ilgili bir
dış kazanımlarını da tehdit etmektedir, bu tehdidi
bertaraf eden bir hükmün geri kabul anlaşmasında yer almaması
ise büyük bir eksikliktir.
Altıncısı: Ülkemize iade edilecek düzensiz
göçmenlerin kaynak ülkelere, yani geldikleri ülkelere gönderilip
gönderilemeyecekleri de belirsizdir. Ülkemizin konumu ve kara ve deniz
sınırlarımızın yapısı
düşünüldüğünde, önümüzdeki yıllarda ülkemizde uzun sürelerle
kalan düzensiz göçmen sayısında önemli artışlar
olacaktır. Zira Türkiye'ye gönderilecek göçmenler ile onların
ülkeleri arasında bir geri kabul anlaşmamız yoksa ve o ülkelerde
silahlı çatışma gibi insan hayatını tehdit eden durumlar
varsa, bu insanları, Türkiye'ye geri kabul ettiğimiz göçmenleri kendi
ülkelerine gönderemeyeceğiz.
Değerli milletvekilleri, bu anlaşma, Türkiyeyi
bir yasa dışı göçmenler deposu hâline getirecektir.
Yedincisi: Geri kabul anlaşması ülkemize
aynı zamanda ağır ekonomik ve toplumsal külfetler getirmektedir.
Ülkemize iade edilecek düzensiz göçmenlerin geri gönderme merkezlerinde idari
gözetim altında tutuldukları süre boyunca barınma ve ülkelerine
geri dönüşlerine ilişkin masraflar Türkiye tarafından
karşılanacaktır. Geri kabul anlaşması
bağlamında ülkemizin üstleneceği maliyetin Avrupa Birliği
tarafından karşılanacağına ilişkin bir
garanti bulunmamaktadır. Bu konuda
AB İçişleri Komiseri Cecilia Malmström tarafından kamuoyu önünde
yapılan sözlü bir taahhüt dışında somut herhangi bir
taahhüt yoktur. AKP Hükûmeti, bu konuda sadece Görüşmeler devam ediyor.
demekle yetinmektedir. Dolayısıyla, arkadaşlar bilelim,
faturayı Türkiye'nin ödeyeceği anlaşılmaktadır.
Sekizincisi: Vize serbestisini sadece geri kabul
anlaşmasıyla yan yana getirerek sanki ikisi birbirlerinin net
karşılığıymış izlenimi yaratılmaya
çalışılmaktadır. Halkımızı eksik
bilgilendiren AKP Hükûmeti, söz konusu anlaşmanın Avrupa
Birliğine vizesiz girişin 4 ayrı koşulundan yalnızca
1i olduğu gerçeğini de saklamaktadır. Bu koşullar
şunlardır:
1) Belge güvenliği,
2) Yasa dışı göç, ki bu geri kabul
anlaşması bu bölümün bir parçasıdır,
3) Kamu düzeni ve güvenliği,
4) Dış
ilişkiler ve temel haklar.
4 ana kriterden 3üncüsü olan kamu düzeni ve
güvenliği maddesinin içinde -burada özellikle iktidar partisi milletvekili
arkadaşların dikkatini çekiyorum- bu maddede, bu başlık
altında yolsuzlukla mücadele için uygulanacak stratejik eylem planı
ve Avrupa Birliği ülkeleriyle bu konuda yasal iş birliği
yükümlülüğü vardır.
Şimdi gerçekçi olalım, yolsuzluklar konusunda
yüz kızartıcı bir sicile sahip olan ve temizlenmesine her türlü
yolla karşı koyan AKP iktidarı, yolsuzlukla mücadele konusunda
Avrupa Birliğiyle nasıl iş birliği yapacaktır?
Vize serbestisi için 4üncü kriterin
başlığı ise Dış İlişkiler ve Temel
Haklardır. Buna göre, vatandaşlarımızın ve
yabancıların vatandaşlık haklarının
uluslararası standartlara uygunluğunu düzenleme yükümlülüğü
Türkiye için vardır.
Soruyorum: Nijeryalı Festus Okeyin İstanbulun
göbeğinde Beyoğlu Polis Merkezinde kurşunlanarak, iki gün önce de
Afganistanlı Lütfullah Tacikin Vanda polis tarafından dövülerek
öldürülmesine seyirci kalan, kendi vatandaşlarının gaz
bombalarıyla ve sokak ortasında öldürülmesine salık veren AKP
Hükûmeti, vize serbestisi konusunda bu 4üncü kriterin yani
vatandaşlık hakları konusunun gereğini nasıl yerine
getirecektir?
Dokuzuncusu: Vize serbestisi için Avrupa her ülkeye
yönelik aynı yöntemi işletse de kararlar ülke bazında
alınmaktadır. Her ülkenin farklı koşulları karar
sürecini etkiler. Bu nedenle, Hükûmetin vize muafiyeti için halkımıza
Avrupa Birliğiyle üçüncü ülkeler arasında vize muafiyet süreçlerini
örnek göstermesinin Türkiye bakımından bir anlamı yoktur. Vize
muafiyeti için yol haritası belgesi somut ve soyut birçok yükümlülük
içermektedir. Türkiyenin -bütün bu koşulları sağlasa da- vize
muafiyetine ne zaman sahip olacağı kesin bir takvime
bağlanmamıştır.
Onuncusu: Dışişleri Bakanı
Davutoğlu ve AB Bakanlığı, vize muafiyet diyaloğunun
Türkiyenin belli çekincelerinin yer aldığı meşruhatlı
yol haritası üzerinden yürütüleceğini söylemektedir fakat imzalanan
asıl anlaşmalarda Türkiyenin çekinceleri yer almamaktadır.
Sayın Davutoğlunun övgüyle bahsettiği meşruhatlı yol
haritası bir anlaşma değildir, meşruhatlı yol
haritasının hukuki bağlayıcılığı
bulunmamaktadır.
Değerli milletvekilleri, yol haritası, Avrupa
tarafının Türk tarafına talimatnamesi niteliğinde bir
belgedir. Meclisimizin tam bir değerlendirme yapabilmesi için Hükûmetin
yol haritası konusunda Meclise bilgi vermesi gerekirdi, oysa bu da
yapılmamıştır.
Değerli milletvekilleri, sonuç olarak, geri kabul
anlaşması ile vize konuları arasında hukuki bir
bağlantı yoktur. Karşı tarafın dayatmasını
Adalet ve Kalkınma Partisi itirazsız kabul etmiştir. Beceriksiz
ve başarısız bir müzakere süreci sonucunda imzalanan ve
Türkiyenin hak ve çıkarlarını çiğneyen söz konusu
anlaşma üzerinden Vize kolaylığı sağladık.
propagandası yapılmakta ve kamuoyumuz aldatılmaktadır.
Geri kabul
anlaşması Türkiyeye toplumsal, ekonomik ve güvenlik
bağlamında ağır yükümlülükler getirmektedir. Türkiye,
sayıları giderek artacak yasa dışı göçmenlerin
barındığı ve uzun süreler kalacağı bir ülke
hâline gelecektir. Buna karşılık, vize kolaylığı
en erken üç buçuk yıl sonra devreye girecektir. O da farklı
koşullara ve AB tarafının yapacağı değerlendirme
ve karara bağlı olacaktır.
Avrupa Birliğinin bu
anlaşmayı hızla onayarak 7 Mayıs 2014 tarihinde yani bundan
üç beş hafta önce resmî gazetelerinde yayımlamış
olmasının, herhâlde, bizim için bir uyarı olması lazım.
Avrupa acele ediyor çünkü ciddi çıkarları söz konusudur. Biz de
Cumhuriyet Halk Partisi olarak diyoruz ki: Bizim de hayati
çıkarlarımız var. Onun için bu konuya bir daha bakalım.
Başbakan Erdoğan
bazen farkında olmadan doğruları ağzından
kaçırabiliyor. Hatırlayınız, geri kabul anlaşması
imzalandığında, Başbakan Erdoğan Biz Avrupaya yük
götürmüyoruz, Avrupadan yük almaya gidiyoruz. demişti. Evet, bu
anlaşma Avrupa'nın yükünü alıyor ve Türkiyenin omuzlarına
yüklüyor. Ancak, Türkiye yük taşıyıcısı değildir
ve olmamalıdır. Bir anlaşmada tarafların
karşılıklı yararlarının dengede ve eş
zamanlı olması gerekir. Geri kabulde, Türkiye peşin ödeme
yapmakta, karşılığında belirsiz bir vize sözü
dışında bir şey alamamaktadır. Genel uygulama Avrupa
Birliğiyle üyelik müzakerelerine başlayan ülkelere vize muafiyeti
tanınması şeklindedir. Türkiye bu müzakerelere
başlayalı kaç yıl olmuştur ama vize muafiyeti
tanınmamıştır. Bu uygulamanın yani Avrupa
Birliğinin genel uygulamasının tek istisnası Türkiyedir.
Türk hükûmetleri bu konuyu uzun bir süreden beri Avrupa yetkilileriyle ele
alagelmiş ancak bugüne kadar bu konuda başarı
sağlanamamıştır. AKP Hükûmeti de bu haksız ve istisnai
duruma tepki göstereceği yerde bu haksızlığın
sürmesine hizmet etmektedir.
Değerli arkadaşlar, bu kapsamda bir geri kabul
anlaşmasının imzalanması ancak ülkemizin üyeliğinin
gerçekleşmesi hâlinde ya da belirttiğim gibi Türkiyenin Avrupaya
mülteci gönderen tüm ülkelerle geri kabul anlaşmaları yapması
durumunda uygun olurdu. Fakat bulunduğumuz noktada üyelik hedefimiz her
gün yara alırken böyle bir anlaşmayı imzalamak ülkemizi sosyal
ve ekonomik alanlarda ve güvenlik alanında zora sokacaktır.
Ayrıca, geri kabul anlaşmasını bu hâliyle imzalamak
Türkiyenin uluslararası platformlardaki itibarını da
zedeleyecektir.
Bildiğimiz gibi, geçtiğimiz günlerde Avrupa
Birliği Komisyonu büyük çoğunluğu Karayipler ve Pasifik
bölgelerinde adalar olmak üzere 19 ülkeye vizeyi kaldırdı. Hâl
böyleyken, yıllardır Avrupa Birliğiyle müzakere eden Türkiye ise
yerinde saymakta, hatta yeni koşullara ve ucu açık bir sürece mahkûm
edilmektedir. Biz ülkemizi itibarsızlaştıracak, Avrupa
Birliğine katılım sürecini geriletecek bu onur
kırıcı ve çifte standartlı durumu kabul etmiyoruz.
Yukarıda saydığım gerekçelere
dayanarak biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bu anlaşmaya
hayır diyeceğiz ancak size ülkemiz, halkımız adına,
özellikle iktidar partisi milletvekillerine samimi bir çağrımız
da var, tabii, dinleyen varsa:
1) Böyle bir anlaşmanın imzalanmasına
karşı değiliz, imzalansın.
2) Ancak, mevcut hâliyle bu anlaşma yetersizdir,
dengesizdir, çıkarlarımızı korumamaktadır.
3) Cumhuriyet Halk Partisi vize muafiyetinin üç dört
yıl sonra değil, şimdi başlamasını istemektedir.
4) Dolayısıyla, çağrımız, bu
anlaşmayı geri çekin, eksikliklerini gidermek için Avrupa
Birliğiyle masaya yeniden oturun ve yeniden müzakere edin, biz de size
yardımcı olalım ve bu konuyu ulusal çıkarlarımız
doğrultusunda tekrar değerlendirelim. Bunu yapmadığınız
takdirde tarihî bir hataya imza atmış ve ulusal
çıkarlarımızın zarar görmesine ortak olmuş ve hizmet
etmiş olacaksınız.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Efendim, son derece önemli bir uluslararası anlaşmayı
görüşüyoruz, ancak ilgili Sayın Bakan burada değiller, yerine
bir başka bakan gelmiş durumda.
Bu kadar önemli bir anlaşmayı ilgili Bakan
olmaksızın ve Komisyon sıralarında oturan bürokrat
sayısının iktidar partisi milletvekillerinden daha fazla
olduğu bir ortamda görüşmenin doğru olmadığını
düşünüyorum efendim.
İlgili Bakan buraya gelirse daha uygun
olacaktır ve iktidar partisine de çağrı yapıyorum: Bu
anlaşma bu kadar sorunsuz bir anlaşma mıdır, buraya ilgi
göstermiyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan, muhalefetin toplamı iktidardan az
BAŞKAN Hem Sayın Hükûmeti temsilen Sayın
Bakan konuyu dinledi hem de Grup Başkan Vekili dinledi.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Hükûmeti temsil eden
Bakandır. Bu uluslararası sözleşmede ilgili Bakan değil,
Hükûmetin imzası vardır. O anlamda Sayın Hamzaçebinin söylediği
BAŞKAN Evet Sayın Başkan, söyledim ben
Hükûmeti temsil ettiğini.
Teşekkür ediyorum.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.59
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.18
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın),
Dilek YÜKSEL (Tokat)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 106ncı
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
554 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz isteyen Tunca Toskay, Antalya Milletvekiline
aittir.
Buyurun Sayın Toskay. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA TUNCA TOSKAY (Antalya) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa
Birliği Arasında İzinsiz İkamet Eden Kişilerin Geri
Kabulüne İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bugün dünyamızda bir yasa dışı göç
olgusuyla hep birlikte karşı karşıya bulunmaktayız ve
yası dışı göçmen sayısı her geçen yıl
hızla artmaktadır. 2012 yılındaki bir yıldaki yasa
dışı göçmen sayısı 1,1 milyon, 2013ün ilk altı ayında bu rakam
1,3 milyon kişiye ulaşmıştır. 2012 rakamlarına
göre dünyada yası dışı göçmen statüsünde olan
kişilerin sayısı 45,2 milyon kişidir. Bu rakam da çok ciddi
şekilde hızlı bir artış göstermektedir. Yasa
dışı göçmen sorunu bütün ülkeler arasında ciddi problemlere
yol açmaktadır.
Şimdi Bu kadar büyük kitlelerin kendi yaşadıkları yerleri terk
edip başka ülkelere gitmelerine sebep olan faktörler nelerdir? diye
baktığımızda, iki grupta mütalaa etmek mümkün. Birinci grup
faktörler ekonomik olan faktörler. İkinci grupta olan faktörler ise siyasi
ve güvenlikle ilgili sorunlar. Bugün eğilim şöyle: Yasa
dışı göçler ana trend itibarıyla az gelişmiş, en
az gelişmiş bölge ve ülkelerden gelişmiş ülkelere doğru
seyretmektedir ve burada bu sorun esas itibarıyla gelişmiş ülkelerin
bir sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bugün dünyaya
hâkim olan ve gittikçe de hâkimiyet alanını yaygın hâle getiren
küresel kapitalizm dünyayı tek
pazar hâline getirmekte ve üretim faktörlerinden sermaye ve girişimcinin
serbest dolaşımını öngörmektedir. Dünya Ticaret Örgütü,
Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası gibi kurumlar bu
söylediğimiz düzenin hedefine varması için, enstrüman olarak faaliyet
göstermektedir.
Bugün gelişmiş olan ülkelerin sermayedarı
ve girişimcisi şunu söylüyor, diyor ki: Az gelişmiş
ülkelere serbestçe gelirim, oranın doğal kaynaklarını
işletirim, malları ve hizmetleri üretirim, canımın
istediği her yere, dünyanın her yerine serbestçe satarım, kâr
ederim, kârımı da rahatlıkla transfer ederim. Ancak üretim
faktörlerinin en önemlisi olan emeğin serbest dolaşımı söz
konusu olduğu zaman, bu söylediğimiz düzenin hâkimleri şunu
söylüyorlar: Emeğin, gelişmiş olan benim ülkeme gelip benim
refahımdan pay almasına izin vermem, ona sınırlama
getiririm. Sınırlamayı, emek miktarını ancak benim
ihtiyacım olduğu kadar veya nitelik olarak tanımlarım,
onlara serbestliği tanırım, benim kaynaklarımla benim
refahımdan kendilerine pay vermem. Bunu dediğiniz zaman, gelir
adaletsizliği sebebiyle az gelişmiş ekonomik yörelerden
gelişmiş ülkelere bir yasa dışı göç hareketiyle
karşı karşıya kalıyoruz; birinci faktör bu.
İkincisi, bu söylediğimiz ülkelerde siyasi ve
güvenlik sorunları söz konusu. Mesela, en yakın, bizim içinde
yaşadığımız büyük Orta Doğuya
baktığımızda, Kuzey Afrikadan Afganistana kadar olan
bölgedeki ülkelerin şu andaki siyasi ve güvenlik sorunlarına
baktığımızda bu çok açık ve net olarak ortaya
çıkıyor. Bu ülkelerin hepsinden siyasi karışıklık
var, güvensizlik var, totaliter rejimler var, siyasi baskılar var ve genel
anlamda bir güvenlik sorunu var. Bu söylediğimiz sorunlar da bu ülkelerden
gelişmiş ülkelere doğru bir yasa dışı göç
hareketini tahrik etmektedir.
Şimdi, bu durumda bu, kabul edelim ki bugün dünyaya
hâkim olan ve hâkimiyet alanını gittikçe genişleten küresel,
kapitalist sistem yasa dışı göç olayını tahrik etmekte
ve doğurmaktadır. Bu problem gelişmiş ülkelerin
problemleridir ve bu yasa dışı göçle karşı
karşıya kalan ülkeler, ya bu göçmenleri sınırlarından
içeriye sokmamak için tedbir almaktadırlar veya girenleri de en az
maliyetle geldikleri ülkelere veya kaynak ülkelere, menşe ülkelerine
göndermeye gayret etmektedirler.
Bundan çok kısa süre önce Berlin Duvarına
Utanç duvarı diyen çevreler, bugün Türkiye ile Yunanistan arasında,
Filistin ile İsrail arasında, Amerika Birleşik Devletleri ile
Meksika arasında duvar inşaatını son derece olağan
karşılamaktadırlar ve sınırlardaki güvenlik
tedbirlerini artırabildiği kadar artırmaktadırlar.
İşte Türkiye ile Avrupa Birliği
arasında imzalanan geri kabul anlaşmasını bu genel çerçeve,
resim içinde mütalaa etmek lazım. Avrupa Birliği, 1960larda Avrupa
Ekonomik Topluluğu hâlindeyken kendi içindeki yasa dışı
göçleri düzenleyen birinci nesil geri kabul anlaşmaları yapıyor
idi. Daha sonra, Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra ikinci nesil
geri kabul anlaşmalarını yapmaya başladı. O da merkezî
ve Doğu Avrupa ülkelerinden kendisine gelen yasa dışı göç
hareketlerini kontrol etmeye çalışmak için. 1999 Tampere Zirvesinden
sonra da üçüncü nesil geri kabul anlaşmalarının hukuki temeli
hazırlandı ve Avrupa Birliği üçüncü ülkelerle geri kabul
anlaşmaları imzalamaya başladı.
Avrupa Birliği, birbiriyle çok da alakalı
olmamakla beraber, vize kolaylığı veya vize muafiyeti
enstrümanını, geri kabul anlaşmasını
muhataplarına kabul ettirmek için kullanmaktadır. Bugün Türkiyeye de
aynı şeyi söylemektedir. Sen bendeki yasa dışı
göçmenleri kabul et, ben de sana vize muafiyeti verip vermeyeceğimi ciddi
şekilde değerlendireceğim. gibi bir yaklaşım
içindedir.
Türk Dışişleri Bakanlığı,
2003ten günümüze kadar, geçen seneye kadar bu konuda ciddi olarak Türkiyenin
menfaatlerinin savunucusu olarak direndi bu anlaşmanın
imzalanmasına, daha uygun hâle, menfaatlerimize ve
çıkarlarımıza uygun hâle getirmeye çalıştı ancak
siyasi iktidarın son dönemlerdeki tercihi sebebiyle bu anlaşma önce
paraf edildi ve daha sonra da imzalandı.
Bu anlaşmanın özeti şudur değerli
milletvekilleri, Avrupa Birliği Türkiye'ye şunu söylüyor: Türkiye
üzerinden, yasa dışı, üye ülkelere girmiş olan göçmenleri
ben size iade edeceğim. Sorun çıkarmadan bunların hepsini
alırsan senin vatandaşlarına sınırlı üç ay
süreyle vize muafiyeti vermeyi de değerlendireceğim. Şimdi,
bizim yükümlülüğümüz bu, bize verilecek olan taviz de üç aylık bir
serbest seyahat, vize imkânını Avrupa Birliğinin değerlendireceğini,
vermeyi düşünebileceğini ifade etmesi. Bu anlaşmayla eğer,
uluslararası anlaşma olarak, çıkarların dengeli olarak
korunduğunu söylemek istiyorsanız kusura bakmayın bunu bizim
kabul etmemiz mümkün değil. Böyle bir anlaşmada bir çıkar
dengesi söz konusu değil. Avrupa Birliğinin en önemli
sorunlarından bir tanesini Avrupa Birliği hiçbir maliyete katlanmadan
kendisi bize karşı çözüyor, biz de göçmenler için bir depo ülke olma
niteliğini kabul etmiş oluyoruz. Size şu kadarını
söyleyeyim -Avrupada bu, Almanyada özellikle çok
tartışıldı- SPDde İçişleri
Bakanlığı yapmış olan Otto Schiff şunu söyledi,
dedi ki: Acaba Kuzey Afrikada biz bir ülkeyi razı etsek de, orada
geniş kamplar yapsak, bu yasa dışı göçmenleri oraya
göndersek mümkün olur mu? Şimdi ona gerek kalmadı, Türkiye gönüllü
olarak Bana belki vize muafiyeti verirler. diye bunları almayı
kabul ediyor. Bunun kabul edilecek bir tarafı yoktur.
Şimdi, anlaşmanın kapsamına gelince:
Türkiye veya ABnin üye devletlerden birinin topraklarına girme, bulunma
ve ikamet etme şartlarını taşımayan veya artık
taşımayan kişilerle ilgili olarak bu anlaşma geçerli
olacak. Şimdi, kimleri gönderecek Avrupa Birliği Türkiye'ye
göndermeye kalkarsa? Şunları gönderecek: Türk
vatandaşlarını, bu söylediğim şekilde üye devletlere
girme, o ülkede bulunma, ikamet etme şartlarını sağlamayan
ve artık sağlamayan Türk vatandaşlarını, tüm üçüncü
ülke vatandaşlarını ve vatansız kişileri Türkiyeye
gönderebilecek. Ama burada çok önemli bir şey daha var, artık
sağlamayan -Sayın Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü de bunun
altını çizdi- bu çok büyük bir risk teşkil ediyor. Diyeceksiniz
ki Kazanılmış haklara hiçbir şey olmaz.
Kazanılmış haklara hiçbir şey olmuyor da Berlin Yüksek
İdare Mahkemesi Mart 2014te bir karar verdi Kazanılmış
haklara dokunamazsınız. diye bir karar verdi hizmet sunanlarla
ilgili. Demek ki ilgili ülkeler istedikleri zaman kazanılmış
haklara ne yapabiliyorlar? Dokunabiliyorlar. Bunu garantiye alan bir hüküm
burada bulunmamaktadır.
Bizim vatandaşlarımızla ilgili hiçbir
sorun yok. diyorlar. Ben size şunu söyleyeyim: İkamet iznine sahip
olan Türklerin evlendikleri Türk veya yabancı eşler ve çocuklar,
eğer onlar yasa dışı olarak orada bulunuyorlarsa aileler
bölünecek, eşler ve çocuklar Türkiyeye iade edilebilecek. 2nci maddenin
birinci fıkrasında ayrıca İkamet etme
şartlarını artık taşımayan ibaresi de biraz
evvel ifade ettiğim gibi ciddi bir risk oluşturuyor.
Şimdi, Dışişleri Komisyonunda biz
bunu müzakere ettik. Ben, şahsen AB Uyum Komisyonunun ve
İçişleri Komisyonun raporlarını ve tutanaklarını
da aldım, inceledim. Bu üç komisyona gelen İçişleri
Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı
yetkilerinin hiçbirisi bize Siz bu anlaşma imzalandığı
zaman yaklaşık belli bir süre dâhilinde Türkiyeye ne kadar yasa
dışı göçmen iade edilebilir onu söyleyebilir misiniz? sorumuza
kimse bize bir rakam ifade edemedi. Bunu bilmiyor, İçişleri
Bakanlığı da söyleyemiyor, Dışişleri Bakanlığı
da söyleyemiyor. O zaman biz hangi
rakamı taşıyabiliriz, bizim açımızdan hangi rakam
mantıklıdır bu anlaşmanın
karşılığında diye kafamızda bir şey var
mı? Yok. 50 bin kişi mi gelecek, 500 bin kişi mi gelecek? Bunu
şey yaptığımız zaman o zaman şuraya gidiyoruz:
EUROPOL, Avrupa polisi diyor ki: Her yıl Avrupa Birliğine 500 bin
civarında yasa dışı göçmen giriyor. FRONTEX de diyor ki: Avrupa Birliğine
kaçak giren göçmenlerin yaklaşık yüzde 50si Türkiye üzerinden
geliyor. Yani şimdi, biz, yıllık 250 bin yasa
dışı göçmenle mi karşı karşıyayız? Bu
konuda biz aydınlanmak istedik, bize kimse bilgi vermedi.
Şimdi, ayrıca bir başka nokta daha var.
Şimdi, bürokratlarımız bize şunları söylüyorlar dolaylı olarak: İşte Bu üç
yıl sonra başlayacak, altı aylık bir pilot uygulama var
vesaire. Şu kadar kişi gelir, bu kadar kişi gelmez ama kesin
rakam yok. Ama bu anlaşmanın 2nci maddesinin üçüncü
fıkrasını bir dikkatli okumak lazım. Orada şu
söyleniyor: Avrupa Birliğine üye olan ülke, bir kişinin o ülkede
yaşa dışı ikamet ettiğini anladıktan sonra,
bildikten sonra beş yıl içinde iade edebilecek. Fiilen bu, şu
anlama geliyor: On beş yıl evvel Avrupa Birliği üye ülkelerinden
bir tanesine yasa dışı girmiş olan bir kişi, 2009
yılının temmuz ayında o ülke bunun orada yasa
dışı bulunduğunun farkına varır, tespit
edebilirse Türkiyeye iade edilebilecek; böyle bir riskle karşı
karşıyayız.
Şimdi, o zaman, hakikaten, ben bürokratlara hak
veriyorum, İçişleri Bakanlığı bürokratlarına. Ya,
böyle bir riskle, bu kadar büyük bir bilinmeyenle karşı
karşıya olduğumuz zaman Türkiyeye kaç kişinin
geleceğini nasıl bilebileceğiz?
Efendim, Fesih hakkımız var, uygularız.
Altı ay pilot uygulamayı yaparız, ondan sonra da feshederiz.
Ben Dışişleri Komisyonuna
gelen bürokrat arkadaşlara bir soru yönelttim Bana söyler misiniz, Avrupa
Birliğiyle ilgili hukuki ilişkimiz başladığından
bu tarafa Türkiyenin fesih hakkı olduğu herhangi bir alanda bir
fesih talebi oldu mu? dedim. Bizim bildiğimiz kadarıyla
olmadı... Ya, Avrupa Birliğine karşı biz sadece
anlaşmayı imzaladık, şimdi Cayıyorum, feshediyorum.
demek diplomaside çok realist bir yaklaşım biçimi değil.
Eğer böyle bir şeyi aklımızdan geçiriyorsak sayın
iktidara ben şunu söylüyorum: Avrupa Birliği ile Amerika
Birleşik Devletleri arasında şu anda serbest ticaret
anlaşması görüşmeleri var. Onun Türkiyeye ekonomik maliyeti
milyarlarca dolar olacak, Amerikanın bütün sınai ürünleri Türkiyeye
gümrüksüz girecek. Eğer gücünüz yetiyorsa O serbest ticaret
anlaşmasını biz feshediyoruz. deyin bakalım edebiliyor
musunuz. Burada bize Geri kabul anlaşmasını biz istersek
feshederiz. gibi kahramanlık yapmakla bu problemleri çözemeyiz.
Bizim, bugün, Türkiyede çok ciddi bir yasa
dışı göçmen sorunumuz var. Ben Dışişleri
Komisyonunda sordum, bana verilen rakam şuydu: Suriyeden gelen 247 bin
kişi kampta, 500 bin civarında da -Sayın Başbakanın
ifadesine göre- yurt içine dağılmış vaziyette. Dün medyada
yer alan bir rakam var; 227 bin kişi kamplarda, 1 milyon kişi de
Türkiyenin 10 tane iline dağılmış vaziyette. Bunlar,
yalnız Suriyeden yasa dışı göçmenler, bunun diğer
komşu ülkelerden gelmiş, daha uzak coğrafyalardan gelmiş
olanlarını dikkate alırsak Türkiye çok ciddi bir yasa
dışı göçmen sorunuyla karşı karşıya.
Şimdi, bu anlaşma imzalandığı
zaman bizim Türkiyeye Avrupa Birliği ülkelerinde bulunan yasa
dışı göçmenlerin ne kadarının geleceğini de
bilmiyoruz. Yani, biz o kadar çok güçlü bir ülke miyiz? Suriyeden gelen
göçmenlerle ilgili olarak resmî makamların medya mensubuna verdiği
rakam şu: 3,5 milyar dolar harcadık. Demek ki para çok, o zaman
harcayın! 3,5 milyar dolar da Avrupa Birliğinden gelenlere
harcarız.
Bu olacak şey değil, bunun
mantığı falan yok yani. Böyle bir anlaşmayı kabul
etmek, bunu bu tarihte buraya getirmek gerçekten tarihî bir sorumluluk ve
tarihî bir hatadır. Böyle bir anlaşma
Avrupa Birliğinin bu
kadar sıkıntıda olduğu bir konuyla ilgili biz eğer
anahtar ülke konumundaysak bu kozu elimizde tutmamız lazım bizim.
Bana, Dışişleri Bakanlığı mensupları
şunu söylesinler: Biz Avrupa Birliğinde şu tarihte bir
anlaşma imzaladık, o da şu kadar tarihte onlar tarafından
onaylandı, ondan sonra da bize yazı gönderip Hadi, siz ne zaman
onaylayacaksınız? dedikleri bir anlaşma var mı? 16-17
Aralıkta bu anlaşma Ankarada imzalandı, 14 Nisan tarihi
itibarıyla Avrupa Birliğinden biz onay sürecini tamamladık. Siz
ne zaman imzalayacaksınız, tamamlayacaksınız? diye bize
yazı geldi.
Şimdi, bu anlaşmada kimin kârlı
olduğunu, kimin lehine olduğunu zaten bu acele bile ortaya koyuyor.
Biz hepimiz Türkiyenin çıkarları için buradayız, Avrupa
Birliğiyle çatışmayı içimizde isteyebilecek, bir ihtilaf
çıksın, anlaşamayalım diyecek hiç kimse yok. Bizim
söylediklerimizi yanlış anlamayın ama bu anlaşmanın
şu anda burada onaylanması Türkiyenin millî çıkarlarına
aykırıdır. Bu kozu elimizde tutup müzakere masasında
kullanmamız gerekir diye düşünüyorum. Ne olacak?
İşadamlarımız zaten, biraz evvel söylediğimiz gibi,
Katma Protokol ile ilgili, (1/80), (3/80) sayılı Konsey
kararlarıyla ilgili Avrupa Birliği Adalet Divanından
aldığı kararlar, Berlin Yüksek İdare Mahkemesinden
aldığı kararlarla zaten onlar yollarını az çok
açtılar. Bizim orada diğer vatandaşlarımızın da
serbest seyahat etmesi için bastırmamız lazım. Oturup da hiç
gereksiz yere taviz vermenin anlamı yok.
Şimdi, bu külfeti biz nasıl
karşılayacağız? Efendim, teknik yardımı
düzenleyen 23üncü maddeye atıfta bulunuluyormuş teknik desteğe
ilişkin ortak bildiride, Avrupa Birliği ülkeleri, Avrupa Birliği
bize teknik yardım ve mali yardım yapacakmış. Hiç somut bir
şey yok. Avrupa Birliğinin bu tarzdaki ifadelerini herhâlde Türk
diplomasisi çok yaşadı. En yakın örneğimiz, Annan
Planını kabul ederseniz Kıbrısa mali yardım
yapılacaktı, ambargo kalkacaktı, havaalanları
açılacaktı. Hangisi oldu? Hangisi oldu?
Altı aylık pilot uygulamadan sonra biz size
vize muafiyetini vereceğiz. Nasıl verecekler? Sayın
Loğoğlu söyledi: Konseye tavsiyede bulunulacak, Konseyde de nitelikli
oylama yapılacak ve nitelikli oylamayla biz negatif listeden pozitif
listeye geçer isek bizim vatandaşlarımız üç ay vize
muafiyetinden yararlanarak serbestçe seyahat edebilecekler; tek
kazanılacak şey bu. Peki, ama orada Fransa, Avusturya -ki
tutumları malum- bunlardan iki tane dişli ülke Hayır, biz bunu
vermek istemiyoruz. dedikleri zaman siz oradan vize muafiyetini nasıl
alacaksınız?
Şimdi, olay şu: Ben gördüğümü çok samimi
olarak sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu iktidar içeride ve
dışarıda zayıfladı, dışarıda kim
bastırırsa dediğini kabul etme aşamasına geldi ve
maliyeti de Türkiye Cumhuriyeti devleti ödeyecek.
Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türkiyenin
çıkarlarına bu kadar aleyhte olan bir anlaşmanın
onaylanmasına hayır diyoruz ve aleyhte oy vereceğiz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerinde Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına söz isteyen Erol Dora, Mardin Milletvekili.
Buyurun Sayın Dora. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 554 sıra sayılı
Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği Arasında İzinsiz
İkamet Eden Kişilerin Geri Kabulüne İlişkin
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı üzerine Halkların Demokratik Partisi adına söz
almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Avrupa
Birliğinin dış politikalarının ilk dönemlerinde
etkisini hissettiren insan hakları perspektifinden ayrılarak
güvenlik odaklı yaklaşımı benimsemesinin sonuçları
Avrupa Birliğine komşu ülkelerde de etkisini hissettirmiş ve Avrupa
Birliği sınırlarında her gün bir tekrarı yaşanan
trajedilere zemin hazırlanmıştır. Avrupa Birliği
politikalarında göç ve iltica konularının son yıllardaki bu
değişimiyle göç politikalarının harici boyutu
kavramı daha fazla vurgulanır olmuştur. Avrupa Birliğine
yönelik göçün kontrol edilmesinde üçüncü ülkelere sorumluluk yükleyerek bir
anlamda sınır kontrolünü sınırların ötesine
taşımak hedeflenmektedir. Söz konusu harici boyut Avrupa
Birliğinin üçüncü ülkelerle gerçekleştireceği bilgi
alışverişi ve çeşitli mekanizmaların kurulması
olabileceği gibi ikili ya da çok taraflı anlaşmalar müzakere
edilmesini ve imzalanmasını da kapsamaktadır. Sözleşme
çerçevesinde geri kabul anlaşmaları da bu kapsamda
değerlendirilmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; geri kabul anlaşmaları,
temel olarak, bir ülkenin, ülkesinde kalma şartlarını
taşımayan ya da bu şartları kaybetmiş olan üçüncü ülke
vatandaşlarının, vatandaşı oldukları ülkeye
gönderilmelerini düzenlemektedir. Daha açık bir ifadeyle, geri kabul
anlaşmaları, ülkeye düzensiz yollardan giriş yapmış,
yani pasaport, gerekli vize ya da benzeri seyahat dokümanları
olmaksızın ve genellikle yasayla belirlenmiş gümrük
kapıları ile diğer giriş noktalarından sayılmayan
yerlerden ülkeye girmiş ve hâlen ülkede bulunan kişiler ile
giriş sırasında bu şartları yerine getirmiş olsa
da vize süresinin bitmesi veya bunun gibi nedenlerle artık bu
şartları taşımayan kişilerin vatandaşı
oldukları ülkelere gönderilmelerine yönelik anlaşmalardır. Ancak
bu anlaşma ve metinlerin konu kısmında insanlar yer
almaktadır. Bu nedenle, elbette konunun insan hakları hukukuna bakan,
insani bir yönü vardır ve bu nedenle önemle üzerinde odaklanmak
gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, geri kabul anlaşmasının ve muhtemel
uygulamalarının insan hakları açısından bazı
problemli noktaları bulunmaktadır. Birincisi, Türkiye tarafından
geri kabul edilen, mülteci statüsü ya da geçici sığınma statüsü
almaya uygun olduğu hâlde sınır dışı edilmesi ya
da keyfî gözaltına maruz kalması olası üçüncü ülke uyruklulara
yapılacak muameleye ilişkin temel insan hakları koruma
mekanizmalarının eksikliğidir.
İkincisi,
yakalanan ve geri kabulle karşı karşıya kalan düzensiz
göçmenlere ilişkin muamelenin uluslararası yükümlülüklere
aykırı hareketi ve koruma taleplerinin incelenmesi hususunda Avrupa
Birliği üyesi yetkililerine verilen geniş takdir alanıdır.
Üçüncüsü ise,
anlaşma taslağının uygulanmasının üzerinde
şeffaflık, izleme ve hesap verilebilirlik bakımlarından
eksikliklerinin bulunmasıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Uluslararası Göç Örgütünün
yaptığı açıklamaya göre, 2013 yılında 2.360
göçmen sınırları geçmeye çalışırken
hayatını kaybetmiştir. Devletlerin sınırlarda
göçmenlere karşı aldığı önlemlere her gün yeni biri
eklenmektedir. Sınırlarda artan ölümler, devletlerin
aldığı bu önlemlerle yakından ilgilidir.
Sınırlara tel örgü ve duvar çeken devletler, göçmenleri daha büyük
riskler alarak yola çıkmaya zorlamaktadırlar.
Devletlerin düzensiz göç hareketlerini kontrol etmeye
çalışırken aldıkları bu önlemler, savaş,
çatışma, zulüm, insan hakları ihlali gibi nedenlerle
ülkelerinden kaçmak zorunda kalan mültecileri de olumsuz olarak etkilemektedir.
Uluslararası Af Örgütünün, içinde Türkiyeden de sınır
dışı edilenlerin konu edildiği, geri kabul
anlaşmalarıyla değişik ülkelerden Suriyeye sınır
dışı edilen insanların Suriye hapishanelerindeki çok kötü
akıbetlerine yönelik somut, kişiler bazlı raporları
açıklanmıştır. Türkiye tarafından, 2002-2013
yılları arasında, kaçtıkları Suriye rejimine geri
teslim edilen 2.675 kişi olduğu bizzat İçişleri
Bakanlığı tarafından belirtilmiştir. Geri kabul
anlaşmasına konu olan kişiler, tüm bu aşılması
zor engelleri aşarak bir insani korumaya kavuşacağını
düşünen, bunun için yolculuğunun başında ölümü göze alan
ancak derdini dinlemeye yönelik hiçbir cılız çabaya dahi rastlamadan
geri gönderilmek istenen kişilerdir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm
bu nedenlerle, Türkiyenin, vatandaşları lehine vize serbestisi
çabasında bulunurken, bunun karşılığında,
Avrupanın sınırlarına ulaşmış ve belki de
uluslararası hukuktan kaynaklanan hakların arayışında
olan üçüncü ülke vatandaşlarını, onları kaçmış
oldukları ülkeye teslim etmeyi taahhüt eden bir geri kabul
anlaşmasını aynı masada konuşması kanaatimizce
etik değildir. Bu durum ister istemez bir hizmet veya mal değiş
tokuşu olarak da algılanabilecektir. Meselenin bu şekilde ve
böylesi bir zeminde ele alınması, en azından insan hakları
ve insan onuruyla bağdaşmamaktadır.
Vizesiz serbest dolaşımın sağlanabilmesi
için geri kabul anlaşmaları adı altında insan
hayatını tehlikeye atan taahhütler altına girmek nitelikli bir
dış politika da değildir. Siyasi, ekonomik ve sosyal anlamda
güçlü bir ülke olmayı hedefleyen Türkiye, serbest dolaşım
hakkı elde etmede başka insanların hayatlarını hiçe
sayan geri kabul anlaşmaları imzalamak zorunda da değildir.
Bu hâliyle, Türkiye kamuoyunun da bu vizesiz seyahatin
bedelleri hakkında yeterince bilgilendirilmemesi bizce manidardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüzde
en popüler göç kontrolü önlemlerinden olan geri kabul anlaşmaları,
insan hakları ve insan onuru çerçevesinde değerlendirildiğinde,
hedef ülkelerin sorumluluklarını başka ülkelere yüklemeye
çalışmasına ve ciddi insan hakları ihlallerine sebebiyet verecek
zincirleme sınır dışı mekanizmaları kurma
potansiyeline sahiptir.
Türkiye üzerinden Avrupaya ulaşan kişilerin,
geldikleri ülkelere bakıldığında, Suriye, Afganistan, Irak,
İran, Somali gibi savaş ve insan hakları ihlallerinin yoğun
yaşandığı ülkelerin başta geldiği açıkça
görülebilmektedir. Geçmiş ve mevcut uygulamalar, bu kişilerin,
vardıkları Avrupa ülkelerinde korunma ihtiyaçlarını yetkili
makamlara iletme imkânı bulamadan, ikili geri kabul protokolleri veya yasa
dışı geri alma metotlarıyla Türkiyeye gönderildiklerini
göstermektedir.
Sağlıklı bir sığınma
prosedürü olmayan Türkiye'nin geri kabul anlaşmasıyla,
uluslararası korumaya ihtiyaç duyup duymadığına
bakılmaksızın göçmenleri ülkelerine geri gönderme konusunda
soyunduğu hevesli taşeronluk, uluslararası insanlık
trajedisine katkıda bulunmak anlamına gelebilecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
gerek Türkiyede gerekse de Avrupa Birliğinde ulusal güvenlik ve maliyet
noktaları öne çıkarılarak yürütülen tartışmalar,
düzensiz göçmenlerin insan haklarından soyutlandığı,
yabancı düşmanlığını destekleyen ve her alanda
ayrımcılığı körükleyen bir algı
inşasına da neden olacaktır. Türkiye ve Avrupa Birliği
arasında düzensiz göçün kontrolü alanında devam eden müzakerelerde ve
kamuoyunda gerçekleşen tartışmalarda tartışılan
konunun insana ilişkin olduğu görmezden gelinmektedir.
Göçmenlerin sayılara indirgenmesiyle yapılan
maliyet hesapları, göçün yarattığı ulusal güvenlik
tehlikesi iddiaları ve insan hayatları üzerinden politik kazanç
sağlayarak tarafların pazarlıklarda elini kuvvetlendirme
çabaları demokrasi ve evrensel insan hakları ilkeleriyle de
bağdaşmamaktadır. Zira, Türkiyedeki yetkililerin geri kabul
anlaşmasını iç kamuoyuna Avrupa Birliğiyle vizelerin
kaldırılması olarak lanse etmeleri, Avrupa Birliğinin de bu
anlaşmanın göçmenlerden ucuza kurtulma yolu olduğunu kendi
kamuoyuyla paylaşmakta sakınca görmemesi, insan haklarının
gerek dış politik pazarlıklarda ve gerekse iç politikada iktidar
yarışına kurban edilme çabasının görünür bir
kanıtı niteliğindedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiyenin yeni iltica politikasını şekillendirirken insan
haklarını ve iltica hakkını göz önünde bulundurması ve
sivil toplum örgütlerinin bu sürece dâhil olarak sürece etkide bulunması
büyük önem taşımaktadır. 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki
Statüsüne İlişkin Cenevre Sözleşmesi, mülteci hakları
alanındaki mevcut en önemli uluslararası belgedir. Birçok
değişikliğine rağmen sözleşme, mültecilerin
korunmasıyla ilgili en önemli hukuki metin niteliğindedir.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında hazırlanan belge,
savaşın Avrupada yarattığı mülteci krizine çözüm
olarak oluşturulmuştur. Sadece 1951 öncesindeki olaylar için geçerli
olan sözleşmede Avrupa coğrafi sınırlaması da yer
aldı, ancak ihtiyaçları karşılamadığı
görülünce 1967 yılında yenilendi, sözleşmedeki coğrafi
kısıtlama ortadan kaldırıldı. Böylece devletlerin
kendilerine sığınan mültecilere koruma sağlamasının
temel belgesi oldu.
Fakat, 1951 sözleşmesinin hazırlanmasında
rol oynayan Türkiye, 1967 belgesini de coğrafi çekince koyarak
imzalamış bulunmaktadır. Böylece Türkiye, sadece Avrupadan
gelenlere mültecilik statüsü tanıyacağını beyan etti. Oysa,
resmî rakamlara göre son altmış yılda Avrupadan Türkiyeye
sadece 45 kişi gelerek mülteci olmuştur. Buna karşın, bugün
itibarıyla Türkiyenin doğu ve güneyinden gelen yaklaşık 20
bin kişi -Suriyedeki savaştan kaçarak sığınan 1
milyonun üzerindeki kişi hariç- başka bir ülkeye gitmek ve mültecilik
statüsü alabilmek için beklemektedirler. Bununla birlikte, Türkiyede hâlen bir
mülteci yasası yoktur, bu anlamda etkin bir şekilde görev
almış ve çalışan sivil bir kurum yoktur, hemen hemen bütün
işler polis tarafından yürütülmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiyenin öncelikli olarak bu konudaki sorumluluklarını yerine
getirmesi gerekiyor. Bu sorun ancak tekneler batıp birileri öldüğü
zaman ya da Suriye gibi yığınsal göçler
yaşandığında gündeme geliyor. Oysaki sürekli olarak böyle
bir sorun bulunmaktadır. İnsan hakları standartlarına ve
hukukuna uygun bir yasal altyapının oluşturulması
kaçınılmazdır. Sonuç olarak önemle üzerinde durulması
gereken husus, bireylerin serbest dolaşım hakkı gibi ülkelerin
sosyal, ekonomik ve toplumsal zenginliğe katkı sağlayan önemli
bir kazanımının, geri kabul anlaşmalarına konu olan
düzensiz göçmenlerin, sığınmacıların ve mültecilerin
başta yaşam hakkı olmak üzere temel insan haklarının
ihlali pahasına elde edilemeyeceği ve pazarlık konusuna dönüştürülemeyeceğidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
günümüzde göçün dünyada büyük bir sorun hâline gelmesine neden olan etkenler,
ekonomik yoksulluk, savaşlar, otoriter ve baskıcı rejimler,
etnik ve inançsal kısıtlılık, cinsiyet eğilimleri
önündeki engeller, devletlerin vatandaşlarının can
güvenliğini sağlayamaması, siyasi çalkantılar ve
şiddet eylemleri olarak sıralanabilir. Bu durumdaki insanlar, daha
iyi bir yaşam arzusuyla ya da en azından hayatını idame
ettirebilmek amacıyla göç edebilmektedirler.
Her toplumun ve bireylerin devletten beklentisi, ekonomik
anlamda kuvvetli bir bütçe, geniş kapsamlı demokrasi ve özgürlükler
ile adil bir yargı sistemidir. Dolayısıyla, bireylerin göç
etmelerinde bu hususlar önemli rol oynamaktadır. Günümüz sosyal
yaşamı içinde, gelişmiş demokrasiler, gelişmiş
ekonomiler, kısaca gelişmiş ülkeler kavramını ön plana
çıkarmaktadır. Bu bağlamda, göç hareketlerinin yönünü
gelişmiş ülkeler olarak göstermek pek de yanlış
olmayacaktır. Göçmenlerin Avrupa içlerine yerleştirilip
zenginliğe ortak edilmesi yerine sosyal bir korku hâline getirilmesi, onların
ötekileştirilmesiyle sonuçlanacaktır.
Bütün bu düzenlemeler doğrultusunda, Türkiye ile
Avrupa Birliği arasında imzalanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde
onaylanması teklif edilen bu anlaşmanın, temel insan
hakları ve içerisinde bulunduğumuz bölgenin siyasi
istikrarsızlıkları dikkate alınarak bizce yeniden
değerlendirilmesi gerektiğine inanmaktayız. Bu anlamda gereken
duyarlılık gösterilerek -bugün Orta Doğuya da
baktığımızda, işte Irakın durumu ortadadır,
Suriyenin durumu ortadadır- ve bu geri kabul anlaşmasının
aynı zamanda insan hakları bağlamında, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi, Cenevre Sözleşmesi ve imzalamış
bulunduğumuz diğer, Birleşmiş Milletler İnsan
Hakları Beyannamesi çerçevesinde değerlendirilip ancak insani bir
boyut kazandırıldıktan sonra ve Türkiye'nin de aynı zamanda
sosyal, ekonomik, bu vesileyle yaşayabileceği sosyal patlamaları
da göz önünde bulundurarak, tekrar, yeniden gözden geçirilerek Meclisin
gündemine alınması yönünde düşüncelerimizi Genel Kurulun
huzurunda tekrar belirtiyor, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
(HDP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerinde Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına söz isteyen Volkan Bozkır, İstanbul
Milletvekili.
Buyurun Sayın Bozkır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA VOLKAN BOZKIR (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizin
onayına sunulan Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği Arasında
İzinsiz İkamet Eden Kişilerin Geri Kabulüne İlişkin
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı hakkında AK PARTİ Hükûmeti adına ve grup
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdiye kadar, benden önce söz alan
konuşmacıları dikkatle dinledim ve sanıyorum, burada
paylaşılan mantık silsilesinde ve olaya yaklaşım
açısından bazı eksiklikler olduğunu düşünüyorum.
Burada geri kabul anlaşmasının onaylanmasını
tabiatıyla görüşüyoruz ancak geri kabul anlaşması büyük
resmin içinde aslında daha küçük bir resimdir. Büyük resmi eğer
unutursak ve küçük resmi çözmeye çalışırsak da o zaman,
gerçekten doğru bir sonuca varmamız güçleşebilir.
ALİM IŞIK (Kütahya) Stratejik derinlik mi
büyük resim? Davutoğlunun stratejik derinliğiyse ondan hiç
bahsetmeyin!
VOLKAN BOZKIR (Devamla) - Şimdi, büyük resmin ne
olduğunu hepimiz biliyoruz. Avrupa Birliği üyeliği Türkiyenin
stratejik hedefidir. Avrupa Birliği üyesi olmak için Türkiye uzun
zamandır mücadele etmektedir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Havai fişek
patlatmıştınız girdik diye. Girmiş miydik o havai fişekleri
patlattığınızda? Neymiş, statü kazandınız!
VOLKAN BOZKIR (Devamla) - Ve gerçekten, Türkiye bugünlere
ulaşırken gerek demokrasisinde gerek insan haklarında gerek
reformlarında, şayet Avrupa Birliği süreci olmasaydı,
Avrupa Birliği süreci olmadan, belki bugün hâlâ AK PARTİ
hükûmetlerinden önceki Türkiyede yaşıyor olmaktan da üzüntü
duyacaktık.
ALİM IŞIK (Kütahya) Allah Allah!
TUNCA TOSKAY (Antalya) Avrupa Birliği sürecindeki
en önemli anlaşma bizim zamanımızda
yapılmıştır. Bu kadar olmaz!
VOLKAN BOZKIR (Devamla)
- Şimdi, Avrupa Birliği süreci bu kadar önemliyken ve Avrupa
Birliği üyeliğinin çok önemli bir unsuru da vizeyken, vizenin
kaldırılmasından burada kimsenin bahsettiğini pek fazla
duymadım.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Neredeki, hangi vizeyi kaldırdınız?
VOLKAN BOZKIR (Devamla) Bu anlaşmayla, bir
anlamda, Türkiyeyi gerçekten bugün Türk insanını en fazla utanç
içinde bırakan
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Papua Yeni Gineye
kaldırmışsınız!
VOLKAN BOZKIR (Devamla)
Türk insanına en fazla
üzüntülü anlar yaşatan vizenin kaldırılması için
atılmış bir adımdan da bahsediyoruz.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Üç buçuk yıl
sonra atacağınız imzayla!
VOLKAN BOZKIR (Devamla) Herhâlde, milletvekili
olduğumuz için vize kuyruklarına girmiyoruz ama
çocuklarımız, belki yakınlarımız
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Diplomatik pasaportla
İngiltereye gidemiyorsun, Amerikaya gidemiyorsun; vize alıyorsun,
vize!
VOLKAN BOZKIR (Devamla) Burada benim
Dışişleri Komisyonu Başkanı olarak en çok talep
aldığım konu gerek muhalefetten gerek kendi grubumdan, vize
konusunda yardımcı olmam oluyor.
ALİM IŞIK (Kütahya) Yani bunun
karşılığı mı olmalı,
karşılığı olarak mı almalıyız?
VOLKAN BOZKIR (Devamla) Ve bakın, vize konusunda
Sadece vize konusunda çekilen sıkıntılar da değil, Türk insanı,
bir anlamda, buradaki vize veren büyükelçilikleri de finanse ediyor. Dört
yılda Schengen vizesi için ödenen meblağ 140 milyon Euro, bir de bu
tarafı var.
TUNCA TOSKAY (Antalya) Gelen mültecilere
ödeyeceğiniz para ne kadar, onu hesapladınız mı?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Sizi dinlerken hiç kimse ses çıkarmadı, sizi
çok sessiz dinledik.
VOLKAN BOZKIR (Devamla) Şimdi, bunu söyledikten
sonra, bu anlaşmanın unsurlarına dönmek istiyorum.
TUNCA TOSKAY (Antalya) Barınmaları, iaşe
ve ibateleri için ne kadar para ödeyeceğiz, onu hesapladınız
mı?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Sayın milletvekili, biz sizi çok sessiz dinledik!
VOLKAN BOZKIR (Devamla) Bu anlaşmayla birlikte
Türkiyede aslında bir süreç başladı, çok önemli bir süreç
başlamıştır.
ALİM IŞIK (Kütahya) Size mi
soracağız!
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) Avukat
mısın sen?
ALİM IŞIK (Kütahya) Neyi pazarlıyoruz,
onu öğrenmeye çalışıyoruz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Biz sizi dinledik.
VOLKAN BOZKIR (Devamla) Tabiatıyla, şayet
Türkiye Avrupa Birliği yolunda, 1970li yılların sonunda Avrupa
ALİM IŞIK (Kütahya) Yani ülkenin neyini
pazarlıyoruz, satılacak neyimiz kaldı Sayın Bakan, bunu
öğrenmeye çalışıyoruz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Biz sizi dinledik. Size hiç müdahale ettik mi?
ALİM IŞIK (Kütahya) Türkiyeyi hangi
pazarlık konusu yapıyorsunuz, onu öğreneceğiz.
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) Dinlemeseydin
bari!
VOLKAN BOZKIR (Devamla) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen!
ALİM IŞIK (Kütahya) Bugüne kadar
satmadığınız bir şey kalmadı, neymiş
satılacak, onu öğrenmek istiyoruz.
BAŞKAN Sayın Işık, lütfen ama!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Çok ayıp ya!
BAŞKAN - Sayın hatip konuşuyor, lütfen
sayın milletvekilleri!
ALİM IŞIK (Kütahya) Türkiyenin neyini
satıyorsunuz, onu öğreneceğiz.
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) - Alim Hoca!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Sizin sözcünüze müdahale ettik mi biz?
BAŞKAN Sayın Bakan, lütfen!
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) Sen sus ya, bir
bakansın ya!
BAŞKAN - Sayın Bozkır, buyurun.
Buyurun efendim, siz Genel Kurula hitap edin, buyurun.
ALİM IŞIK (Kütahya)
Yaptığınız her pazarlıkta, her şeyimiz gitti.
Şimdi sıra nede, onu öğrenmek istiyoruz.
BAŞKAN - Sayın Işık, lütfen ama!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) O senin düşüncen, o senin düşüncen!
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) Niye
bağırıyorsun ki?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Tamam, dinle! Dinle, anlatıyor!
ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın Bakan, sizin
ne yaptığınızı bu ülke çok iyi biliyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Dinle, anlatıyor!
ALİM IŞIK (Kütahya) Siz bu ülkeyi neye
pazarladınız bu ülke iyi biliyor. Sizin konuşma
hakkınız yok!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri
Sayın
Işık
Buyurun Sayın Bozkır.
VOLKAN BOZKIR (Devamla) Türkiye şayet 1970li
yılların sonunda Avrupa Birliği sürecini
ALİM IŞIK (Kütahya) Memleketin
başını belaya soktunuz, ondan sonra da buraya gelip daha hâlâ
konuşuyorsunuz!
VOLKAN BOZKIR (Devamla)
o zamanki hükûmetin
yanlış kararıyla durdurma kararı almamış
olsaydı, bugün biz geri kabul anlaşmaları, vizenin
kaldırılması, AB üyeliği konusunda uğraşıyor
olmayacaktık. Maalesef, bugünlere, o gün alınan yanlış
karar nedeniyle gelmiş bulunuyoruz.
Şimdi, bu geri kabul anlaşması,
aslında, Türkiyenin vizesinin kaldırılmasıyla ilgili
olarak, paralel yürüyen bir süreçtir. Burada, normal olarak, Balkan ülkeleri
olsun, diğer ülkeler olsun, öncelikle vizenin kaldırılması
için bir süreç başlatılır ve bu süreçte eğer ilerleme
kaydedilirse önce vize kolaylığı aşamasına geçilir, en
sonrada da vize kaldırılır.
Türkiye olarak biz, geri kabul anlaşması ile
vizenin kaldırılmasını aynı ana getirmek suretiyle
diğerlerinden farklı bir noktaya geldik. Burada, geri kabul
anlaşmasının onayından itibaren üç yıl zarfında
yürürlüğe girecektir, üç yıl sonunda şayet Avrupa Birliği
vizeyi kaldırmamışsa da, bu anlaşmanın 24üncü maddesi
gayet açıktır ve meşruhatlı yol haritasında da
açıkça belirtildiği üzere Türkiye'nin bu anlaşmayı
feshetme, yürürlükten kaldırma imkânı vardır.
Şimdi, bu anlaşmayla getirilen tam olarak
nedir? Bu anlaşmayla, öncelikle Türk vatandaşlarının
statüsüyle ilgili bir değişiklik yok. Bu anlaşma olmasa da yurt
dışında illegal olarak ele geçirilmiş ve geri gönderilme
durumunda olan bir Türk vatandaşını zaten Türkiye alıyor.
Burada mevzubahis olan kitle Türk vatandaşı olmayan üçüncü ülke
vatandaşlarıdır ve bu üçüncü ülke vatandaşlarının
üç yıl sonunda Türkiyeden gittiği saptandığı
takdirde, şayet Avrupa Birliğinin o ülkelerle anlaşması yok
ise Türkiye üzerinden bu ülkelere iadesi söz konusudur.
Şimdi, bakın, geri kabul anlaşması
yaptığımız ülkeler söz konusu olduğunda zaten bir
sıkıntı yok. Pasaportu olan, diyelim ki Almanyada
yakalanmış bir illegal göçmen iade edilecekse ve bu ülkeyle de bizim
anlaşmamız varsa doğrudan doğruya Türkiye üzerinden buraya
gönderilecek.
Bizim geri kabul anlaşmamız hangi ülkelerle
var? Suriye, Yunanistan, Kırgızistan, Romanya, Ukrayna, Pakistan,
Rusya Federasyonu, Nijerya, Bosna Hersek, Yemen, Moldova, Belarus ve
Karadağla geri kabul anlaşmamız var. Ayrıca, Nijerya,
Yemen, Karadağla da geri kabul anlaşmalarımızın onay
süreçleri devam ediyor.
Buna ilaveten, Avrupa Birliğinin doğrudan geri
kabul anlaşması yaptığı ülkeler var ki böyle bir
durumda Avrupa Birliği Türkiyeden değil doğrudan doğruya
bu ülkelere yakaladığı bu kişileri gönderecektir ki bunlar
da Ukrayna, Pakistan, Rusya, Bosna-Hersek, Moldova ve Karadağdır.
Şimdi, burada
önemli olan husus, Türkiye bu anlaşmayı imzalamakla bir anlamda kendi
görüntüsünü de, hakikaten kendi düzeltilmesi gereken unsurlarını da
bu anlaşmayla birlikte düzeltmeyi başlatmıştır ve
kalan kısımlarını da taahhüt etmektedir. Nedir onlar?
Seyahat belgelerinin güvenliği. Gerçekten, Türkiye, bu anlaşma
müzakereleri sırasındadır ki bugün iftihar ettiğimiz, Türk
pasaportu demeye gerçekten utanmadığımız ve elektronik
verilerle donanmış çipli pasaportlara geçmiş bulunuyor.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Eskiden utanıyor
muydun Türk pasaportundan?
ALİM IŞIK (Kütahya) Eskiden, yıllarca bu
pasaportu kullandın, diplomattın, utanıyor muydun? Ayıp ya!
Söylenecek söz mü bu ya !
VOLKAN BOZKIR (Devamla) Dolayısıyla, bu
anlaşma müzakerelerinin Türkiyeye kazanımlarından bir tanesi
budur.
Göç yönetimi ikinci unsurdur ve sınırlarda
yeterli kontrol ve gözetimin sağlanması, uluslararası koruma
gibi hususlarda Türkiye bu anlaşma şartları çerçevesinde bu göç
yönetiminde de önemli adımlar atmıştır.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Geri alsın o
sözünü ya!
ALİM IŞIK (Kütahya) Türk olmaktan
utandınız. Pasaportu taşıdınız, makamlarda
oturdunuz, şimdi de Yok
Ayıp ya!
BAŞKAN Sayın Işık, lütfen
Böyle bir
usul var mı.
ALİM IŞIK (Kütahya) O sözü geri alsın.
VOLKAN BOZKIR (Devamla) Kamu düzeni ve güvenliği
konusunda tedbirler alınmıştır ve temel haklar konusunda da
dördüncü unsur olarak ilerlemeler kaydedilmiştir.
6458 sayılı Yabancılar ve
Uluslararası Koruma Kanunu olmak üzere, ilgili mevzuatımızda son
dönemde gerçekleştirilen değişiklikler, aslında Türkiyenin
daha medeni bir ülke ve göçmen kaynağı olmayan bir ülke görüntüsünden
uzaklaşan bir ülke konumuna gelmesi için de önemli bir adım
teşkil etmiştir.
Şimdi, burada, tabii, bazı endişeler izhar edildi. Bir tanesi, bir
konuşmacı Bunu Türkiye 24üncü faslın bir şartı
olarak yerine getirdi. dedi ki 24üncü faslın şartları
arasında böyle bir şey yoktur, sadece müzakerelerin yürütülmesi,
aşama kaydedilmesinden ibarettir, imzalama gereği orada yoktur.
Dolayısıyla, 24üncü fasılla bunun organik bir
bağlantısı da yoktur.
Diğer belirtilen bir husus: Efendim, Türkiye bir
kaçak göçmen deposu mu olacak? Bir anda Türkiyeye 200 bin, 300 bin kişiyi
yollarlarsa Türkiye bunları nasıl kaldıracak, ne yapacak
Türkiye? Şimdi, bakın, hakikaten, böyle, belirsiz rakamlara
dayanarak ve hayalî rakamlara dayanarak bir algı yaratmaya
çalışmak son derece yanlıştır. Bunu rakamlarla
düşünmek kolay.
Birincisi, öncelikle bir komisyon kurulacak. Yakalanan
bir illegal göçmenle ilgili bilgiler bu Türkiyedeki komisyona iletilecek.
Komisyon bakacak, bu gerçekten Türkiyeden mi gitmiş, gerçekten bu
anlaşma kapsamına girecek niteliklerde midir, ona göre bir karar
verecek, ondan sonra ancak bu vatandaşın veyahut işte, üçüncü
ülke vatandaşının Türkiyeye gelmesi mümkün hâle gelecek.
Şimdi size bir örnek vermek istiyorum: Bu geri kabul
anlaşması bütün Avrupa Birliğiyle imzalandı ama
Yunanistanla Kasım 2001de imzalanan bir ikili geri kabul
anlaşmamız var. Bu 2001de imzalanan geri kabul anlaşmasının
müzakerelerini de Sayın Loğoğlunun Dışişleri
Müsteşarıyken yaptığını zannediyorum.
Yunanistanla yapılan bu anlaşmaya göre, 2010 yılından
itibaren, Yunanistan geri kabul kapsamında 46.581 yasa dışı
göçmenin geri alınmasını talep etti. Biz bunu inceledik,
makamlarımızla değerlendirdik. 46.581den sadece 3.878ini kabul
edilebilir nitelikte gördük ve bunları bildirdik. Bu 3.878den de
1.474ünü aldık yani Yunanistan 46 bin talep etti, biz 1.400ünü
Türkiyeye aldık. 2001den bu yana ise 110 bin geri kabul talebi oldu
Yunanistandan. Bunun 13 bininin üzerinde görüşme açtık ve sadece
3.800ünü aldık yani sistemin işleyişi bakımından
sizlerle bu rakamları paylaşmak istiyorum. Yunanistan, illegal göç
bakımından bütün göçün yüzde 80ini ifade eder.
Dolayısıyla, burada bahsettiğimiz husus önem arz etmektedir.
Şimdi, diğer bir husus var: Türkiye, acaba bu
gelen göçmenlere hangi statüyü verecek? Veyahut da örneğin, Türkiyenin
doğusundaki ülkelerden gelenlerle ilgili ne gibi bir işlem olacak?
Tabii, burada çok önemli bir husus da şu: 1951 Cenevre Sözleşmesine
göre, mültecilerin hukuki durumuna biz bir rezerv koyduk coğrafi
sınırlamayla ilgili olarak. Bu coğrafi
sınırlamayı da bu anlaşmayla kaldırmıyoruz ve bu
coğrafi sınırlamayı ancak Türkiyenin Avrupa Birliği
üyeliğiyle birlikte kaldırabileceğimizi de açıkça
belirttik. Dolayısıyla, bu konuda da bir
sıkıntımız olmayacak.
Tabiatıyla, çok önemli bir husus: Avrupa
Birliği bu işten o kadar yarar sağlıyor ki acele içinde
hemen bunu onayladı ve Türkiyeye de neden hemen onaylaması için
baskı yaptı? Ve bunun gibi bir anlaşma, Avrupa Birliğinin
önceden imzalayıp sonradan Türkiyeye baskı yaptığı
bir anlaşma yok. denildi. Bu da doğru değil çünkü Avrupa
Birliğiyle olan ortak transit sözleşmesini -bu ticari bir
sözleşmedir, menşei kurallarıyla ilgilidir- Avrupa Birliği
bizden önce onayladı ve Türkiyenin onaylaması için de girişimde
bulundu. Bunun gibi hususlar olabilir.
Deniliyor ki: Türkiyenin vize kalkmadığı
takdirde geri kabul anlaşmasını 24üncü maddeye dayanarak
feshetme yetkisi var ama Türkiyenin bunu feshetmeye gücü yetmez. Yani, böyle
bir şeyi burada Meclis kürsüsünden ifade etmek bence Türkiyeye
saygısızlıktır. Türkiyenin gücünün yetip
yetmeyeceğiyle ilgili bir şey değil. Türkiye anlaşmanın
kuralı neyse, karşı taraf bunu yerine getirmiyorsa şayet,
bunu fesih de eder, yürürlüğe de koymaz. Bu, hukukta da gayet geçerli bir
kuraldır, Türkiyenin içinde bulunduğu konumda da son derece geçerli
bir kuraldır.
Dolayısıyla, Avrupa Birliği
rakamlarına da baktığımızda, Milyonlarca kaçak göçmen
Avrupada şu anda yaşıyor, bunları kamyonlara bindirip
gönderecekler. rakamı da geçerli bir argüman değildir. Ben sizinle burada
rakamlar paylaşayım Sayın Bakanım: 2009 yılında
39.975 AB ülkelerine Türkiye üzerinden yasa dışı girdiği
iddia edilen yasa dışı göçmen sayısı. Bunlar Frontex
rakamları.
TUNCA TOSKAY (Antalya) Ben de Frontex
rakamlarını verdim.
VOLAN BOZKIR (Devamla) 2010da 55.688; 2011de 57.028;
2012de 37.224. Yani bütün bu rakamları
TUNCA TOSKAY (Antalya) Bir toplayalım, ne ediyor?
VOLAN BOZKIR (Devamla) Toplayalım
Yani, böyle bir
rakamdan bahsediyoruz. Verdiğim Yunanistan örneğinde bunu
uyguladığınız takdirde de kurulacak komisyonun incelemesi,
içine sinmesi, bunun zamanlamasını ayarlamasından, bütün
bunlardan sonra Türkiyeye kaç kişi girebileceğini orantısal
olarak -iktisadi bilgilerinizi çok değerli
bulduğum için söylüyorum- yüzdeye vurduğunuzda bu rakam da
ortaya çıkabilecektir.
Türkiye, Avrupa Birliği sürecinde, gerçekten, 1963
Ankara Anlaşmasından bugüne, mukayese ettiğimizde çok
farklı bir noktadadır. 1963te Türkiye, 400 dolar kişi
başına millî geliri, 1 milyar dolar ticaret hacmi, 7 milyon dolar
turizm geliri, 7 üniversitesi
Böyle bir Türkiye için, Avrupa Birliğine
girmek ne pahasına olursa olsun elzemdi ve o günün Türkiyesinde de vize
her şeyin önünde gelen bir unsurdu. Vize kalksın hepimiz gidelim,
iş bulalım, çalışalım. Böyle bir mantalite vardı
ama bugünün Türkiyesinde 10.500 dolar kişi başına millî gelir,
300 milyar dolar ticaret hacminden bahsediyoruz. Üniversite sayısı
185i geçti, turizm gelirleri 50 milyar dolara gidiyor. Böyle bir Türkiye için,
Avrupa Birliğiyle ilişkimiz artık başka bir konuma
gelmiştir ve o günkü Türkiye için konulmuş olan bu vize, maalesef, 12
Eylül askerî darbesinin ülkemize bıraktığı hediyelerden bir
tanesidir. 12 Eylül askerî darbesi sırasında işkenceye
uğrayan, baskı altında olan insanlar Türkiyeden kaçtıkları
için, akın akın gittikleri için, bütün uçaklardan mülteci, siyasi
sığınmacı çıktığı için vize
konulmuştur ve biz maalesef, bugün hâlâ bu vize belasıyla onun için
burada mücadele etmek mecburiyetindeyiz. Ama, bugün için Türkiyede, geliri
artmış, yaşamını değiştirmemiş ama
çocuğunun daha iyi bir tahsil görmesini isteyen, kendisini
geliştirmek isteyen, yeni iş sahaları araştırmak
bulmak isteyen kitleler, maalesef, bu vize nedeniyle mutsuz olmaktadır ve
bu imkândan yararlanamamaktadır. Dolayısıyla, vizeyi
kaldırmak, Türkiye için önemli bir husustur. Vizenin kalkmasıyla ilgili olarak da bu
anlaşma -aşağı yukarı benim zamanımda. 2005te-
yaklaşık on yıla yakın müzakere edilmiştir. On
yıla yakın müzakere edilirken de bu anlaşmanın müzakeresinde
gecikmenin temel sebebi, Avrupa Birliğine karşı olan, Avrupa
Birliği reformlarına karşı olan Türkiyedeki bazı
kesimlerin her şeye karşı çıktıkları gibi, bu
anlaşmaya da karşı çıkmaları olmuştur ve
inanın, bütün reform kanunlarında ne kadar çaba sarf edilmişse,
idamın kaldırılmasından Dernekler Kanununa kadar, Medenî
Kanundan Vakıflar Kanununa kadar ne kadar enerji sarf edilmişse bu
kanun için de aynı derece enerji sarf edilmiştir.
Ben, Dışişleri Bakanlığında
on bir yılımı Avrupa Birliğine verdim ve Avrupa
Birliği taraftarı olarak ve Avrupa Birliğinin Türkiyeye önemli
bir katkı sağlayacağına inanan bir kişi olarak bu on
bir yılımı harcadım. Ama, bu on bir yılımda benim
gördüğüm, gözlemlediğim şu oldu: Türkiyede,
Dışişleri Bakanlığı mensupları dâhil, bir
grubun her şeye karşı olduğu gibi, Geri kabul
anlaşması olsun, vize de kalkmasın, reformlar da
yapılmasın, Türkiye ilerlemesin, hiçbir özelleştirme
yapılmasın. mantalitesi içinde, maalesef, buralara geldik ve
Dışişleri Bakanlığında
HAYDAR AKAR (Kocaeli) On iki yıldır
bunların hepsini yaptınız da ne hâle geldik dış
politikada. Biz karşı çıktıkça da on iki yıldır
bu hâle getirdiniz dış politikayı. Bizi ne suçluyorsun on iki
yıldır iktidarsınız? Getirdiğiniz hâle bak Türkiyeyi
ya!
VOLKAN BOZKIR (Devamla) -
böyle bir arkadaşım
bu görüşmeleri yürütürken yavaş davrandığı için, elli
yıllık arkadaşımla da, kırk yıllık
arkadaşımla da dört ay konuşmayacak kadar da birbirimize
girdiğimizi burada paylaşıyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ne hâle getirdi bizi suçluyor
hâlâ ya! Biz yaptık biz, iktidar biziz! Tövbe, tövbe!
VOLKAN BOZKIR (Devamla) - Bütün bu açıklamaya
çalıştığım hususlarla bu geri kabul
anlaşmasının büyük resme bakılarak ve bütün tedbirlerin
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Büyük resme baktım:
İranda, Irakta, Suriyede, Libyada, Mısırda
Hiçbir yere
gidemiyorsunuz artık. Gazzede cuma namazı
kılacaktınız! Büyük resim bu!
VOLKAN BOZKIR (Devamla) -
alındığına
inanılarak Türkiyenin yararına olduğunu düşünüyorum ve AK
PARTİ Grubu olarak bu anlaşmanın onayı için olumlu oy
kullanacağımızı burada belirtiyorum. Yüce Meclise
saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Büyük resme baktım:
Baktım, memleketi satmışsınız.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sayın
konuşmacı konuşmasının bir bölümünde
taşımaktan utanmayacağımız bir Türk pasaportu
ibaresi kullanmıştır.
Şimdi, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
huzurunda bir milletvekilinin hem de eski bir Dışişleri
mensubunun yıllarca görev yaptığı zaman içerisinde
taşıdığı Türk pasaportundan utandığı
devirler hangi devirlerdir acaba?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Böyle bir ibareyi
düzeltmesi gerektiği kanaatini taşıyorum sayın
konuşmacının. Bu millete hakarettir bu, bu, devlete hakarettir,
bu, ülkeye hakarettir. Yakıştıramadığımı
ifade ediyorum. Düzeltmesi gerektiğini ifade ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Evet, teşekkür ediyorum.
Sayın Bozkır, buyurun.
VIII.-
AÇIKLAMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Volkan Bozkır'ın, 554 sıra
sayılı Kanun Tasarısının tümü üzerinde AK PARTİ
Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
VOLKAN BOZKIR (İstanbul) Ben ifademe
açıklık getirmek istiyorum, sanıyorum yanlış
anlaşıldı.
Taşımaktan utanmayacağımız
pasaport derken ben konsolosluklarda da görev yaptım, pasaportların
ne şekilde yıpranmış, birbirine zımbalanmış
ve hakikaten, böyle, akordeon gibi pasaportlarla Türk pasaportu
taşındığını sizler de görmüşsünüzdür, ben de
gördüm. Ayrıca, elektronik verilerle donatılmamış
pasaportların ne kadar tahrifata müsait olduğunu ve bir
kırmızı ışıkta görülemediği için gümrük
kapılarında o vatandaşlarımızın o pasaportla
iftihar etmeleri gerekirken Bu kaçak pasaporttur, işte sahte
pasaporttur. ifadelerine maruz kaldıklarını görmüş insan
olarak konuştum. Öyle ortamdaki bir noktadan, bugün gerçekten biyometrik
verilere sahip bir pasaportla -bütün bilgiler orada- bu kaçak mıdır,
bu sorunlu mudur demediğimiz bir noktaya geldik. Ben onu
kastetmiştim.
BAŞKAN Evet, teşekkür ediyorum
VOLKAN BOZKIR (İstanbul) - Yoksa, Türkiye
Cumhuriyetinin hiçbir şeyine saygısızlık hiç kimsenin
haddi de değildir ve benim, herhâlde bu konuda
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Evet, teşekkür ediyorum.
VII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği Arasında İzinsiz İkamet Eden
Kişilerin Geri Kabulüne İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu, İçişleri Komisyonu ve
Dışişleri Komisyonu Raporları (1/876) (S. Sayısı:
554) (Devam)
BAŞKAN - Tasarının tümü üzerinde
şahsı adına söz isteyen Oğuz Oyan, İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın Oyan. (CHP sıralarından
alkışlar)
OĞUZ OYAN (İzmir) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; efendim, bu geri kabul anlaşmaları AB
ülkeleri arasında üyelik ilişkilerinin bir sonucu olarak, bir serbest
dolaşım hakkı olarak doğmuş ancak üyelik müzakereleri
yapan aday ülkeler, kendilerine bir üyelik perspektifi verilmiş, aday
ülkeler açısından da serbest dolaşım hakkı gündeme
gelmiştir. Dolayısıyla, geri kabul anlaşmaları bu
çerçevede imzalanmaktadır aday ülkeler açısından.
Şimdi, Türkiyenin durumu her ikisine de uymuyor; ne
AB üyesi bir ülke ne de AB aday üyeliği belirli bir takvime
bağlanmış bir üye. Yani, hiçbir şekilde Türkiyeye bir
takvim verilmiş değildir ve bu AB üyeliğinin niteliği
açısından da Türkiyeye güvence verilmiş değildir yani
Türkiyeye Bu müzakereler sonucunda sen tam üye, diğerleriyle eksiksiz,
aynı koşullarda tam üye olacaksın. diye bir hedef de
verilmemektedir. Sayın Atalayın -biraz önce buradaydı- 2004
Aralık ayında imzaladığı ve Türkiyeye imtiyazlı
ortaklık statüsünü tanıyan yani daha doğrusu Açık uçlu
müzakerelerden tam üyelik yerine bir imtiyazlı ortaklığa da
gidilebilir. diyen bir anlaşmaya imza koyulduğu andan itibaren,
Türkiyenin birinci en iyiye ulaşma imkânları bitmiştir.
İkinci en iyi diye tanımlanan bir şeye imza
attığınız andan itibaren, yani İmtiyazlı
ortaklığa da evet diyebiliriz. dedikten sonra artık, hiç kimse
size tam üyeliği vermez. Dolayısıyla, Türkiye, böyle edilgen,
böyle güçsüz, böyle biraz zavallı bir pozisyonda bu müzakereleri
götürmekte ve AB ilişkilerini Türkiyedeki iç siyasette pozisyon elde
etmek için sürdürmektedir. Yani, 2004ten itibaren AKP açısından,
yeni iktidar olan bir parti açısından elde edilmeye çalışılan
pozisyon, Türkiyedeki çok geniş kesimleri AKPnin gerçekten bir AB
programı olduğuna inandırmaktı ve bunun için de ödün
vermekse ödün vermekti ve bu ödünleri bol kepçe verdiler. Şimdi, mevcut
anlaşmada ki biliyorsunuz, 16 Aralık 2013ten itibaren vizesiz
dolaşım diyaloğu, vize serbestisi diyaloğu
başlamıştı ama bu vize serbestisi diyaloğunu Ankara
Anlaşmasının hükümlerine göre, ondan sonraki izleyen
anlaşma hükümlerine göre Türkiyenin zaten elde etmiş olması
gerekirken bunu yeni koşullara bağlayarak kabul etmek bir acz
ifadesidir, bugünkü iktidarın aczini göstermektedir.
Şimdi, bakınız, AB ülkelerinde geri kabul
anlaşmaları aday ülkelerle yapıldığında bile iki
üç yıl sonra vizesiz dolaşım hakkı verilmiştir yani
takvim verilmiştir, iki üç sene sonrası için vizesiz
dolaşım elde edilmiştir. Burada çok yüksek bir
muğlaklık söz konusudur çünkü üç buçuk yıllık bir müzakere
sürecinde ne olacağı -AB tarafından da tek taraflı olarak
uzatılabilecek bu üç buçuk yıllık müzakere süresi sonucunda ne
olacağı- belli değildir. Yani vize serbestisi diyaloğu
tamamen ucu açık, açık uçlu bir diyalogdur, oysa geri kabul
anlaşması hemen şimdi yürürlüğe girmektedir. Yani, aradaki
bu kadar büyük orantısızlık ancak bir sömürge ülkesi ile o hâkim
ülke arasındaki bir anlaşmada olabilirdi. Yani, bunun gerçekten çok
acınacak bir anlaşma türü olduğunu düşünüyoruz. Havucu
kısa, sopası uzun bir anlaşmadan bahsediyoruz. Havucunun ne
olduğu bile belli değil ama sopası çok kesin olarak var.
Şimdi, kaldı ki bu vize muafiyeti diyaloğu
dediğimiz şeyle vize muafiyetinin adını bile kullanmayan,
vizede iş birliği kavramını kullanan,
dolayısıyla kapsamı sınırlı yani belirli,
sınırlı sosyal kategoriler içinde uygulanması -muhtemelen
iş adamları vesaire- öngörülebilecek yani bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için bile
geçerli olabilecek bir sonuç elde etmemizin zor olduğu bir diyalog
sürecinden bahsediyoruz. Bunun için verilen bu ödünler gerçekten
aşırı kaçmaktadır. Bu ödünlerin, kaldı ki, bu geri
kabul anlaşmasının bazı hükümlerinin, Birleşmiş
Milletlerin temel insan hakları sözleşmelerinden olan Tüm Göçmen
İşçilerin ve Aile Fertlerinin Haklarının Korunmasına
Dair Uluslararası Sözleşmenin hükümlerine uyumu da
tartışmalıdır. Bu geri kabul anlaşmasının
önümüze bir mali portesi bile konmuş değildir. Bu geri kabul
anlaşmasıyla, Türkiye, geri kabul edeceği göçmenlerin yol
masraflarından barınma masraflarına kadar ne kadarlık
maliyetler üstlenecektir, bunlar hiçbir şekilde ne komisyonlarda ne de
burada Genel Kurulda bizim bilgimize sunulmuş değildir ama çok daha
vahim olan mesele şudur: Geri kabul anlaşması, aslında
bizzat bizim vatandaşlarımızı da ilgilendirmektedir. Yani,
bakınız, Türkiyenin kendi vatandaşlarını geri kabul
yükümlülüğü şöyle bağlanıyor: Türkiye, iadeyi talep eden
üye devletlerin ülkesine girme, ülkesinde bulunma ve ikamet etmeye ilişkin
yürürlükte olan koşulları sağlamayan veya artık
sağlamayan -yani bütün bu koşullara uygun olarak oraya gitmiş,
çalışıyor, ediyor ama artık
sağlamadığına hükmedilen- kişilerin Türk
vatandaşı olduğunun kanıtlanması durumunda
anlaşmada öngörülen işlemler dışında herhangi bir
işleme gerek kalmaksızın vatandaşını geri kabul
eder. diyor. Yani, Avrupa ülkeleri kendi ülkelerindeki yüksek
işsizliğin çözümünü bulmuş gözüküyorlar, kendi ülkelerindeki büyüyen
sosyal güvenlik harcamalarını azaltmanın çözümünü bulmuş
görünüyorlar; gönder, geriye gitsin. Yani, bu inanılmaz bir şey.
Kendi vatandaşlarının oradaki haklarını koruyamayan,
en küçük bir eğreti konuma düştüğünde, işini
kaybettiğinde vesaire geri dönmesine aile fertleri de dâhil kapı açan
bir iktidarın, gerçekten Kendi vatandaşımın
çıkarını koruyorum. diye ortaya çıkması, bir de
Bakın, ben vizesiz AB şeyini gerçekleştirdim. diye belki de
sahte birtakım övünmeler içine girebilecek olması
anlaşılır gibi değildir. Kaldı ki Türk
vatandaşlarını geriye kabul etmenin dışında,
diyelim ki Türkiyeden transit geçmiş üçüncü ülke vatandaşları,
geçerken AB ülkelerinde legal konumları var ve dolayısıyla o
nedenle ABye kabul edilmişler ve Türkiye bunlara bu şekilde transit
geçit imkânı sağlıyor ama bizden geçmiş ve gitmiş olan
üçüncü dünya ülke vatandaşları artık o konumlarını,
oradaki legal konumlarını sağlayamıyorlarsa onları da
Kabul ederim. Bu, benim işim değil ki! Yani, ben Türkiye
Cumhuriyeti olarak ABnin benden istediği parametrelere
bakmışım, o üçüncü dünya ülkelerine ve o ülkelere gidişini,
transitini sağlamışım, AB de kabul etmiş. Aradan iki
sene geçmiş ve onların oradaki konumu eğretileşmiş ve
tekrar bana yolluyor. Bana ne hakla yollarsın? Sen onu kabul
etmişsin, bütün mekanizmalar, bütün hukuki prosedürler
tamamlanmış, sen bunu yapamazsın. Bunu diyecek bir cesareti bile
olmayan bir iktidar türüyle karşı karşıyayız.
Gerçekten çok yazık diye düşünüyorum.
Yani, burada, bir
de kâğıt üzerinde bir karşılıklılık
ilişkisi var. Bakın, Türkiye başka ülkelerle geri kabul
anlaşması tek tek imzalamış olabilir ama oradaki
karşılıklılık ilkesinin bir anlamı daha çok
vardır. Burada böyle bir anlam var mıdır? Türkiyede
yaşayan AB çıkışlı insanların sayısı,
niteliği vesaire ile Avrupada yaşayan Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşları ya da buradan transit geçmiş insanların
sayısal büyüklüğü açısından ya da onların sosyal
konumu açısından bir benzerlik gerçekten var mıdır? Yani,
burada karşılıklılık denen şey, tam bir
yutturmacadan ibarettir.
Burada, gerçekten,
zayıfladıkça, içeride zayıfladıkça, dış
politikası çöktükçe, dışarıda ödünler vermeye teşne
hâle gelen bir iktidar türüyle karşı karşıyayız. Bu
iktidar, bugün bunu geri kabul anlaşmasında yapıyor,
Kıbrısta başladı, yapacak, başka alanlarda yapacak;
Suriye, Iraktaki bütün bu kendi ülke çıkarlarının aleyhine
uygulamaları da bunu gösteriyor; muhtemelen önümüzdeki yıl, 2015te
Ermeni meselesinde bu tür ödünler vermeye doğru hızlı bir
şekilde gidecek. Dolayısıyla, vahim bir siyasi sorumsuzluk
örneğiyle karşı karşıyayız.
Aslında bu
iktidar, Türkiye açısından büyük bir talihsizliktir. Hele bugünkü
koşullarıyla büyük bir talihsizliktir. Yani, Avrupa Birliği
Türkiyeye tuzak kuruyor, Türkiye de, AKP iktidarı da kendi
vatandaşlarına tuzak kuruyor ve bunu, adına vizesiz Avrupa
diyerek bize satmaya çalışıyorlar.
Buna onay
vermeyeceğimi, vermeyeceğimizi buradan bir kez daha hatırlatmak
isterim.
Teşekkür
ederim. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Tasarının
tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen Mehmet Sayım
Tekelioğlu, İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın
Tekelioğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET S.
TEKELİOĞLU (İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yasa
dışı göç sadece Türkiye'nin değil, hemen hemen dünyada
bütün ülkelerin önemli problemlerinden bir tanesi. Gelişen ekonomilerin
cazibe merkezi olması, hedef ülke hâline gelmesi dolayısıyla bu
göç olayıyla karşı karşıya kalıyoruz.
Gelişen ve gelişmekte olan ekonomilerin eğitilmiş insan
gücüne olan ihtiyacı göçün bir başka türünü de gündemimize
taşıyor ancak bugün gündemimizde o yok.
Ben son olarak
Atinada bir toplantıya katıldım COSAC Toplantısı diye,
Yunanistan Dönem Başkanı olduğu için. Onların öncelikleri
arasında da, onların incelemeleri gereken konular arasında da bu
göç çok önemli bir yeri işgal ediyor. Bundan sonra Avrupa Birliğinde
Dönem Başkanlığını üstlenecek olan İtalya ise bu
göç meselesi dolayısıyla Avrupa Birliğiyle ilişkilerini
neredeyse kopma noktasına kadar taşımış durumda ve
İtalyanlar Avrupa Birliğinin bu göç konusunda İtalyaya destek
olmamasından duydukları rahatsızlığı sık
sık dile getiriyorlar. Öyle tahmin ediyorum ki bundan sonra
İtalyanın üstleneceği Dönem Başkanlığı
sırasında da bu konu sürekli olarak Avrupa Birliğinin gündemini
işgal etmeye devam edecek.
Biz, aslında
bakarsanız, bu yasa dışı göç, göçmen işleri için
hazırlıklarımızı uzun süredir sürdürüyoruz ve bir
yerde, Avrupa Birliğiyle geri kabul anlaşmasını, vize
serbestisi işini Avrupa Birliğinden çok biz istiyoruz. Bizim buna
ihtiyacımız var çünkü eğer Avrupa Birliğini bir hedef
olarak ortaya koymuşsak neticede bu işi bir türlü halletmemiz
gerekiyor. Eğer bu işi halletmek için ortaya bir irade koymazsak o
zaman Avrupa Birliği hedeflerinde gerçekçi olmadığımız
gibi bir algı ortaya çıkar ki bu doğru olmaz.
Benim bildiğim
kadarıyla şu anda zaten 7 tane barınma merkezi, geri kabul
merkezi gibi merkezler inşa ediliyor ve bunların önemli bir
kısmı da Avrupa Birliğinin destekleriyle gündeme geliyor.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye Avrupa
Birliği konusunda gayretlerini devam ettiriyor. Biz, burada, biliyorsunuz,
eylül ayındaki reform paketiyle ilgili önemli çalışmalar
yaptık, daha yeni bir tanesini bitirdik. Her gün Resmî Gazetede
yönetmelik, tebliğ vesaire, bu konularla ilgili çalışmalar devam
ediyor. Bütün bu tartışmalar, bütün bu çalışmalar varken
bizim Avrupa Birliğiyle ilgili bu çok önemli konuda geri durmamız
katiyen söz konusu olamazdı. Biliyorsunuz, Türkiyeyle Avrupa Birliği
Geri Kabul Anlaşmasının imzalanması sırasında
oluşturulan bir Mutabakat Zaptı var, buna meşruhatlı yol
haritası diyelim. Burada dört önemli husus var, bu dört önemli hususu
gözden kaçırmamamız gerekiyor.
Bunlardan birincisi: Vize muafiyeti, geri kabul
anlaşmasının üçüncü ülke vatandaşları
bakımından yürürlüğe girmesinden makul bir süre sonra
gerçekleşmediği takdirde, Türkiye bu anlaşmayı 24üncü
madde çerçevesinde fesih hakkına sahip yani dolayısıyla
şunu iyi bilmemiz lazım: Eğer bize vize serbestisi çıkmazsa
böyle bir anlaşma yürürlüğe girmeyecek, hâlbuki bizim hedefimiz
eğer vize serbestisini sağlamaksa bunun ne kadar önemli olduğu
ortada.
İkinci bir husus, Türkiyenin mültecilerin hukuki
statüsüne ilişkin 1951 Cenevre Sözleşmesini coğrafi
sınırlama olmadan uygulamasının ancak ABye tam üye olma
aşamasında değerlendirilebileceğidir.
Dolayısıyla, bu coğrafi sınırlamayla ilgili sorunu da
bu şekilde aşmış oluyoruz.
Üçüncü nokta: Avrupa Birliğinin transit vizeyi de
içeren vize politikasını ancak üyelikle birlikte üstleneceğiz.
Dördüncü nokta: Yol haritasında sayılan
bazı uluslararası anlaşma, sözleşme ve protokollerden
sadece vize muafiyeti süreciyle doğrudan ilgisi bulunanlara taraf
olacağımız kayıt altına alınmış
bulunuyor.
Şimdi, arkadaşlar, bizim bu geri kabul
anlaşmasıyla sağlayacağımız çok önemli bir
başka nokta daha var, o da entegre sınır yönetimi ve gümrük
otomasyonu konusudur. Bizim, Avrupa Birliğiyle ilişkilerimiz olsun ya
da olmasın mutlaka sınır otomasyonunu, entegre sınır
yönetimini, gümrük otomasyonunu sağlamamız gerekiyor. Bunun için bize
mutlaka bir yardım da gerekiyor. Şimdi, bunun maliyeti çok büyük.
Dolayısıyla, Avrupa Birliğiyle olan bu ilişkilerimizde hem
bu hususu temin etmiş olacağız hem de geri kabule konu olacak
işleri, entegre sınır yönetimi ve gümrük otomasyonuyla zaten
azaltmış olacağız.
Burada Volkan Bey, Yunanistanla ilgili bazı
rakamlar verdi, ben onları tekrarlamayacağım ama rakamların
ne kadar yukarıdan başlayıp ne kadar aşağı
seviyelerde bittiği o rakamlarla çok açık bir şekilde ortada.
Dolayısıyla, yapabileceğimiz çok daha fazla iş var.
Bizim, Avrupa Birliğiyle olan hedefimiz o kadar
hızlı devam ediyor ki ocak ayında Sayın
Başbakanın Brüksel ziyaretinde, bu, bir defa daha teyit edilmiş
oldu. Hem Türkiyenin Avrupa Birliği için ortaya koyduğu iradenin
sağlamlığı ve sürekliliği hem de Avrupa
Birliğinin buna yaklaşımı, bizi tabii ki gelecek için
ümitvar olmaya sevk ediyor. Demokrasiyi, insan haklarını, hukukun
üstünlüğünü, bütün bunları temin yolunda bizim toplumumuzda
iktidarıyla, muhalefetiyle, sivil toplumuyla, düşünce
kuruluşlarıyla, üniversiteleriyle tam bir mutabakat olduğuna
göre eğer makul bir ortamda tartışabilirsek, eğer
tartışmaları anlamlı seviyelerde tutabilirsek elbette ki
bu, Türkiyenin önünü açan önemli bir enstrüman olacaktır.
Bir de şöyle bir algı var; bu, bazı Avrupa
Birliği ülkelerinde de var, bunu bizim düzeltmemiz gerekiyor, bu bize
düşen de bir ödev aynı zamanda. Sanki eğer vize serbestesi olursa
bütün Türkler, Anadolunun hepsi Avrupa Birliğine akacakmış gibi
bir algı yaratılıyor. Arkadaşlar, Türkiye artık on
sene önceki Türkiye değil. Türkiye artık burada insanına ekmek
temin edebilen bir ülke ve Avrupa Birliğindeki krizi en iyi bizim
insanlarımız biliyor. Bizim oradaki insanlarımız o krizden
ne kadar etkilendiler bunu Avrupaya seyahat eden bütün
arkadaşlarımız, bütün milletvekillerimiz ve herkes biliyor.
Dolayısıyla, Avrupa Birliği aslına bakarsanız Türkiye
için cazip bir merkez olmaktan da çıkmış durumda. Bunun iki
sebebi var: Birincisi; Türkiye'nin büyümesi, ekonomik olarak güçlenmesi ve
burada daha çok iş imkânını sağlaması. İkincisi
de Avrupa Birliğinin artık bu tür insanlara kapıyı
kapatmış olması.
Aslında bize düşen çok önemli bir şey var:
Biz eğer eğitim sorunumuzu makul tartışmalarla
halledebilirsek ve eğitilmiş insan gücümüzü artırabilirsek
inanıyorum ki o zaman Avrupa Birliği bize Lütfen bize
eğitilmiş insan, başarılı insan gönderin. diyecektir.
Bunu temin etmemiz gerekiyor. Aslında bütün gücümüzü oraya versek belki
çok daha iyi bir noktaya gelmiş olacağız.
Dediğim gibi, Türkiye artık bir cazibe merkezi
hâline geliyor. Bizim ülkemize pek çok yerden çalışmak için gelen ne
kadar çok insan olduğunu, Türkiye'nin ne kadar büyük bir cazibe merkezi
hâline geldiğini bu şekilde görmüş oluyoruz.
Eğer entegre sınır yönetimini ve gümrük
otomasyonumuzu, bütün bunları iyi bir şekilde ayarlayabilirsek zaten
bizim geri kabulle ilgili sorunlarımız da o ölçüde azalacaktır.
Bu bakımdan, yapmamız gereken elbette ki çok iş var.
Sıkıntılı alanlarımız var, elbette ki bizim
demokrasimizi daha da geliştirmemiz gerekiyor. Hukukun üstünlüğü,
insan hakları konusunda atmamız gereken adımlar var ama bunları
yerine getirmek için çok sağlam bir irademiz var, bu irade her şeyin
üstündedir. Dolayısıyla da eğer makul seviyelerde
tartışabilirsek öyle inanıyorum ki bu konularda herhangi bir
sıkıntımız olmayacak.
Aslında bu konularda attığımız
başka adımlar da var. Biliyorsunuz, bu anlaşmanın
yürürlüğe girmesi için üç ila üç buçuk yıllık bir süreç
gerekiyor. Vize serbestisi eğer bu süre sonunda sağlanmışsa
o zaman bu anlaşmalar yürürlüğe girecek. Ayrıca, bu
işlemlere hazırlık yapabilmek için, biliyorsunuz göç yönetim
sistemimizi ıslah edebilmek, düzenleyebilmek için biz göç yönetimi -tam
ismini söyleyelim- Göç İdaresi Genel Müdürlüğü tesis etmiş
olduk; bu da çok önemli bir adım. Ayrıca, buraya hazırlanmak
anlamında, Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununu da gene
bu çerçeve içerisinde çıkarmış olduk.
Değerli arkadaşlarım, büyüyen Türkiye için
yapılması gereken daha çok iş var, bütün bunları el
birliğiyle yapabiliriz. Türkiyenin etkin politikası ve bölgesinde
söz sahibi olması için bizim bütün bunlara ihtiyacımız var. Daha
düne kadar şu ülkelerle vizesiz anlaşma yaptığımız
zaman bunlar artık çok gündeme geliyordu. Hâlbuki, şimdi bunu o kadar
rutin bir hâle getirdik ki dünyada pek çok ülkeyle vizesiz seyahati de mümkün
hâle getirmiş olduk. İnşallah, bu geri kabul
anlaşmasının da hayırlara vesile olacağını
umuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şimdi yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi
yapılacaktır.
Sayın Işık, buyurun.
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Türkiyeyi yasa dışı
göçmen kampına ve üçüncü dünya ülkesine dönüştürecek olan bu
anlaşmanın böyle bir dönemde imzalanması tesadüf müdür?
Zamanlaması, neden bugüne kadar AKP hükûmetleri tarafından
imzalanmadığı hâlde son dönemde imzalanarak bu döneme denk
gelmiştir, bu tesadüf müdür? Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiyenin
içine düştüğü stratejik çukurun bu anlaşmanın bu dönemde
imzalanmasında bir etkisi var mıdır?
İkinci soru: Geri gelecek Türk
vatandaşlarının sayısı ne düzeydedir? Türkiyeyle geri
kabul anlaşması imzalamayan Afrika ve Orta Doğu ülkeleri
hangileridir? Bu anlaşma gereğince, bu ülkelerden Türkiyeye ne kadar
kaçak göçmen iadesi beklenmektedir?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Erdoğan
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Bu anlaşmanın yürürlüğe girmesinden sonra,
AB ülkelerinde şu anda yaşamakta ve çalışmakta olan kaç yüz
bin vatandaşımız mağdur olacaktır?
Yine, bu anlaşmanın yürürlüğe girmesinden
sonra, AB ülkelerinde yaşayan Irak, Afganistan, Suriye gibi güvenlik
sıkıntısı olan kaç ülke vatandaşı, kaç yüz bin
kişi ülkemize iade edilecektir?
Bu anlaşmanın Türkiyeye yıllık
maliyeti ne olacaktır?
Yine, şu anda ülkemizde kaç Suriye
vatandaşı yaşamaktadır? Bunlar hangi illerde
yaşamaktadır, ne iş yapmaktadır, nasıl
geçinmektedirler?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Genç
KAMER GENÇ (Tunceli)-
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, 4
bakanın hırsızlık ve yolsuzluk yaptığı
iddiasıyla Meclis Soruşturma Komisyonu kurulmasına karar
verilmesinin üzerinden aşağı yukarı iki ay geçmiştir.
Anayasanın 100üncü maddesine göre, bu soruşturma komisyonunun iki
ay içinde karar vermesi lazım. AKP bu yolsuzluk ve
hırsızlıkları gizlemek için soruşturma komisyonuna üye
vermiyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekilinin her birleşimi
açışında milleti haberdar etmesi için burada AKPnin bu
Komisyona üye vermediğini ilan etmesi ve bu Komisyona üye vermesi
konusunda kamuoyunu bilgilendirerek buna zorlaması lazım. Aksi
takdirde, Anayasa suçunu hem AKP işliyor hem de Cemil Çiçek işliyor,
bunu özellikle hatırlatmak istiyorum.
Şimdi, Hükûmet
sırasında oturan kişinin hariciyeyle ilgisi yok. Dolayısıyla,
buna ne soru soralım ki, ne cevap verecek? Onun için yani şuraya
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Tunceli) -
AKPnin yaptığı gayriciddi bir durumdur. Oraya bilgisiz bir
adam getirip oturtuyorlar. Kime soru soracağım?
BAŞKAN Sayın
Doğru, buyurun.
REŞAT DOĞRU
(Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiyeyle geri kabul
anlaşması yapan kaç ülke vardır? Son on yılda kaç kişi
ülkelerine geri gönderilmiştir? Ülkemizde şu anda göçmen olarak kaç
kişi bulunmaktadır, sayıları nedir? Yunanistandan ülkemize
kaç kişi geri gönderilmiştir? Kaçak yollarla Türkiyeye geçtikten
sonra, başka ülkelere giderken çeşitli sebeplerle ölen kaç kişi
olmuştur, öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederiz.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Özgündüz
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 2012 ve
2013 yıllarında ülkemizi kullanarak Avrupa ülkelerine kaçak yollardan
girmek isteyen kaç kişi yakalanmıştır? Bunlardan kaç
kişi ülkemize iade edilmiştir? Yine, özellikle Yunanistan ve
Bulgaristana geçmek isterken kaç kişi hayatını
kaybetmiştir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Dinçer
CELAL DİNÇER
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana iki
sorum olacaktır.
Birinci sorum: Herhangi bir Avrupa Birliği ülkesi,
izinsiz olarak ülkesine giren bir şahıs hakkında geri kabul için
bildirimde bulunursa, Dışişleri Komisyonu
Başkanımızın ifadesine göre, bu konu bizde kurulacak bir
komisyonda görüşülecektir. Peki, komisyon bunu yani geri kabulü reddederse
durum ne olacaktır, açıklar mısınız Sayın
Bakanım.
İkinci soru: Avrupa Birliği ülkelerinde
yaşayan vatandaşlarımızın ikamet
koşullarında bir değişiklik bahane edilerek
vatandaşımızın Türkiyeye iadesi istenebilecektir. Türk
vatandaşları için çok büyük tehlikesi olan bu durum,
anlaşmanın hangi hükmüyle bertaraf edilmektedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Akar
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Bakan, Komisyon
Başkanı yanınızda olduğu için sorulara cevap
vereceğinizi düşünüyorum.
Şimdi, öve öve bitiremediği bir dış
politikadan bahsetti on iki yıllık iktidarları döneminde.
1) Avrupa Birliğinde
şu anda kaç ülke vardır? Merak ettiğim için soruyorum.
2)
İktidarınız döneminde Avrupa Birliğine girilmiş midir?
Eğer girilmemiş ise Kızılayda gündüz vakti patlatılan
havai fişekler neyi ifade ediyor?
3) Bizimle birlikte
fasıl açılmasına karar verilen ülkeler Avrupa Birliğine
girmiş midir?
4) Avrupa Birliği ve
Avrupa Birliği dışındaki Avrupa ülkelerinden hangilerinden
vize kalkmıştır?
5) Pasaportta devrim
yaptığınızda, daha önce Türk pasaportu taşımaktan
utandığınızı ifade eden bir Komisyon
Başkanısınız. Acaba hangi ülkeler bugün Türkiyeyle
birlikte biyometrik pasaportu kullanmaktadır? Türkiye buna
kaçıncı sırada geçmiştir? Kaç ülke kullanmaktadır?
6) Türkiye Avrupa
Birliğine girdi de biz mi bunu fark edemedik?
7) Avrupa ve
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bayraktutan
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Artvin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Aslında bugün özel
bir gün, Balyoza ilişkin kararlar açıklandı; bu açıdan çok
sevindirici bir durum var. Anayasa Mahkemesinin verdiği kararı
yürekten kutluyorum ama sadece bu karar yeterli değildir, Balyozun
sonuçlarının ortadan kaldırılması açısından
bu haksız tutuklamaları veren hâkimlerin de inşallah
yargılandığı günleri göreceğiz, bu kumpası
yapanların. Önce onu temenni ediyorum buradan.
Hemen arkasından da
elimde bir trafik ceza tutanağı var. İyi
tanıdığım bir dostumun kızına -40 kilo gelmiyor-
trafik idari para cezası kesilmiş. 31 Mayısta Gezi olayları
yıl dönümü nedeniyle Eskişehirde yolu kapattığı iddia
edilerek kendisine 356 TL ceza kesiliyor. Yani bu ceza
tutanağının altında imzası olan polis memurunu
kutluyorum. Bu tutanağın tanziminde katkısı olan
Eskişehir Güvenlik Şube Müdürlüğü yetkililerini de kutluyorum. Nasıl
böyle bir tutanak tutmuşlar, bu 40 kiloluk çocuk bu yolu nasıl
kesmiş? Bu vicdansızlığı nasıl
yapmışalar? Yani, bu olacak bir şey değil. Yani, siyasiler,
Başbakan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Acar
GÜRKUT ACAR (Antalya) Sayın Bakan, ölümden doksan
dokuz yıl sonra taziyede bulunulur mu? 1915in, önümüzdeki yıl,
2015te 100üncü yılına gireceğiz. Şimdi, neden buraya bir
taziyeyle girdik? Sayın Başbakan taziye dileyerek ne yapmak istiyor?
Bizim 4 tane anlaşmamız var, uluslararası anlaşma: Gümrü
Anlaşması, Moskova Anlaşması, Kars Anlaşması,
Lozan Anlaşması. Bunlarla artık Ermenistanın bizden toprak
ve tazminat talebi olmadığı kesinlikle karara bağlanmıştır.
Şimdi, bu taziyeyle, Sayın Başbakanın taziyesiyle biz
bunlardan doğan haklarımızdan vaz mı geçmeye
başladık, yavaş yavaş o yola doğru mu gidiyoruz? Bunun
cevabını bekliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Halaçoğlu
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Dün AYMnin aldığı karar
doğrultusunda Engin Alan Milletvekilimiz bugün tahliye edilmektedir. Biraz
sonra kendisini alacağız. İnşallah, önümüzdeki hafta
Türkiye Büyük Millet Meclisinde yerini alacaktır. Onurla ülkesine,
milletine hizmet etmiş bir kişinin bu kadar içeride tutulmasının
ardından Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletin teveccühüyle yerini
alması muhakkak ki Türkiye Büyük Millet Meclisinin de onuru
olacaktır. Bundan dolayı hem kendisine geçmiş olsun diyorum hem
de hayırlı olsun diyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Elitaş
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Dün hukuk tarihinde iki önemli olayı
yaşadık: Birincisi, 12 Eylül askerî darbesini yapan, hayatta olan iki
generalle ilgili müebbet hapse karar verilmesi. İkincisi de dün Anayasa
Mahkemesinin aldığı karar doğrultusunda seçilmiş
milletvekilinin bireysel başvuru hakkını kullanarak tahliye
edilmesi. Ki, herhâlde yarın, öbür gün veya önümüzdeki hafta Türkiye Büyük
Millet Meclisine gelip yemin etme imkânı bulacak.
12 Eylül 2010 tarihinde biz bu Anayasa
değişikliğini yaparken şu duvarların dili olsa,
konuşsa, dile getirse ve o gün büyük bir güçle, büyük bir inançla bu
Anayasa değişikliğinin 12 Eylül darbecilerini
yargılamayacağı, kendi önergelerinin işe
yaradığı ve bizim önergemiz kabul edilmediğinden
dolayı 12 Eylül darbecilerinin yargılanmayacağı
şeklinde ifadede bulunanlar herhâlde şu anda ne kadar büyük
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
yanılgı
içerisinde olduklarını görecektir. Herhâlde Sayın Alan da bu
kürsüde yüzde 58e teşekkür edecektir diye ümit ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ne ilgisi var ya?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sen anlamazsın.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle Sayın
Engin Alanın inşallah bugün itibarıyla tahliyesi ve sonra da
Türkiye Büyük Millet Meclisinde yemin ederek göreve başlaması millî
irade adına bizi de mutlu edecektir.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) Nasıl
helalleşeceksiniz?
SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne)
Ben şimdiden gerek Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına gerekse
Türkiye Büyük Millet Meclisi, millî irade adına geç de olsa
hayırlı olsun diyorum. Öncelikle onu ifade etmek isterim.
Tabii, ikincisi, Sayın Gençin Konuyla ilgili bakan
yok... Tabii, öyle bir sistem olursa konuyla ilgili vekillerin soru
sorması gibi bir ayrıcalık da gerekir ama konuyla ilgim, en
azından kaçak sınır geçmiş bir milletvekili, bir bakan
olarak buradayım, göçü, olayın ne olduğunu bire bir
yaşayan, bilen bir kişi olarak.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ahmet nerede, nerede geziyor?
SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne)
Şimdi, Sayın Genç, bu anlamda, bu hadiselerin hangi sorunları,
hangi sıkıntıları getirdiğini veya hangi
sorunları ve sıkıntıları da çözdüğünü bizim
tarihimiz ve bizim ülkemiz, bizim milletimiz bilir. Ama, bu yasayla ilgili de
özellikle Avrupa Birliği sürecinde, ülkemizin bu süreçle ilgili
dinamiklerine önümüzdeki üç-üç buçuk yıl içinde vize muafiyeti konusuyla
paralel yürüyecek bu anlaşmanın, inanıyorum ki hem ülkemiz
adına hem de süreçteki dinamikler adına doğru katkılar
sağlayacağı kanaatindeyim.
2013 yılında Edirne sınırında
yakalanan düzensiz göçmen sayısı 16.383, 2014 yılı
Mayıs ayına kadar yakalanan göçmen sayısı da 5.127dir.
Yine, son beş yılda, 2009 ve 2013 yıllarında, Türkiyede
48.300 düzensiz göçmen yakalanmıştır. 2013 yılında
Edirnede yakalananların uyrukları, sıralamaya göre, öncelik sıralamasına
göre, ilk 5 sırada olan ülke; Suriye, Myanmar, Filistin, Afganistan,
Eritre olarak kayıtlara yansımıştır. Yine, Yunanistan
ve Bulgaristan sınır güvenlik birimleri tarafından yakalanan
yasa dışı göçmen sayısı yüzde 35 oranında
azalmıştır, 2011-2012 rakamı, daha doğrusu
2011-2012de yüzde 35lik bir azalma görülmektedir.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Kaç kişi
Sayın Bakan? Sayıyı sorduk biz.
SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne)
Diğer rakamları sayı olarak verdim, bunu oran olarak,
2011-2012yi de oran olarak verdim ama 2013 yılındaki düzensiz göç
16.383; 2014ün Mayısına kadar olan 5.127 ama 2011, 2012
rakamlarını da size yazılı olarak bildiririz.
2002 yılında vatandaşlarımız 42
ülkeye vizesiz seyahat yapabilmekteyken bugün 70 ülkeye vizesiz seyahat
yapabilmektedirler.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Hangi ülkeler diye sordum
Sayın Bakan, ben sayıyı biliyorum, hangi ülkelere
yapıldı?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Yazılı
olarak cevap verecek.
SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne)
Yazılı olarak size gönderelim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Papua Yeni Gine var mı
içinde, onu merak ediyorum.
SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne)
Efendim?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Papua Yeni Gine var mı
içinde?
İHSAN ŞENER (Ordu) - Böyle bir usul yok
SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne)
Evet, size inşallah yazılı olarak göndereyim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Teşekkür ediyorum Sayın
Bakanım.
SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne)
Yunanistan ve Bulgaristan sınır güvenlik birimleri tarafından
yakalanan yasa dışı
Hâlen 13 ülkeyle geri kabul anlaşmamız
bulunmakta, bunlar: Suriye, Yunanistan, Kırgızistan, Romanya,
Ukrayna, Pakistan, Rusya Federasyonu, Nijerya, Bosna-Hersek, Yemen, Moldova,
Belarus ve Karadağ. Geri kabul anlaşması 2003 yılından
beri müzakere ediliyor, anlaşmanın şimdi imzalanmasının
nedeni, müzakerenin uzun sürmesi ve karşılığında vize
muafiyeti sürecine başlanmasının garanti altına
alınmasıdır. Geri kabul anlaşması, AB ülkelerinde yasa
dışı statüdeki Türk vatandaşlarımızın mevcut
durumlarını değiştirmeyecektir. Zira, yasa
dışı durumda olan Türk vatandaşlarını üye ülkeler
zaten her zaman sınır dışı edebiliyorlar. Bu
anlaşma tek başına bir metin değil; geri kabul
anlaşması, vize muafiyeti süreci yol haritası, mali yardım
vesaireyle birlikte bir sistem kurgulamaktadır. Bu sistem bir yandan da
ülkemize kaçak giriş yapan üçüncü ülke vatandaşlarına
karşı sınır güvenliğini güçlendirmeyi de
amaçlamaktadır. Üç yıl sonra güçlendirilmiş sınır
güvenliği, sınırlarımızdan giriş yapan üçüncü
ülke vatandaşı sayısını ciddi oranda
düşürecektir.
Geri kabul anlaşması, AB ülkelerinde yasal olarak
ikamet eden veya çalışan vatandaşlarımızı hiçbir
şekilde etkilemeyecek, geri kabul anlaşmasının ilgili
maddeleri bu ülkelerde yasa dışı bulunan
vatandaşlarımızı etkilemeyecek
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Doğru değil
Sayın Bakan!
SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne)
Anayasanın 23üncü maddesi gereği, tüm
vatandaşlarımız yurda girme hakkından yoksun
bırakılamaz; mevcut durumda hiçbir değişiklik
olmayacaktır.
CELAL DİNÇER (İstanbul) Madde 2/3te böyle
demiyor.
SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne)
Geri kabule ilişkin, geri kabul anlaşması madde 4te üçüncü
ülke vatandaşlarının geri kabulüne ilişkin usul açıkça
düzenlenmektedir. Geri kabulün vuku bulması için gerekli belgelerin
listesi de anlaşma ekinde, 3 ve 4üncü eklerde ayrıntılı
olarak düzenlenmiştir. Bu belgelere dayanarak geri kabul kararı verme
bu ülkenin takdirindedir.
Evet, değerli arkadaşlar, diğer
cevapsız kalanları da yazılı olarak bildireceğim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Tasarının tümü üzerindeki
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan,
daha vakit var.
BAŞKAN Vakit var ama sisteme giren olmadı
sayın milletvekilleri, burada ekrana bakıyoruz biz.
Sayın Acar, buyurun.
GÜRKUT ACAR (Antalya) Sayın Bakanım, biraz
önce sorduğum soruya ek olarak bir konuyu da sormak istiyorum.
Burada, Başbakanlığımızın
resmî kayıtlarında isim isim yazılı bulunan 514 bin
Müslüman Türk öldürülmüştür Ermeni çeteleri tarafından. Bu 514 bin
Türk için bize herhangi bir taziyede bulunulmuş mudur? Bulunulmadıysa
biz neden onlara taziyede bulunuyoruz? Bunun cevabını arıyorum,
lütfederseniz memnun olurum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, buyurun.
SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne)
Değerli arkadaşlar, tabii, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti, bize
tarihte yapılanlarla ilgili gerekli dinamiklerini,
duyarlılığını göstermeye devam edecektir ama bu
anlamda bizim taziye diliyor olmamız, bizim diğer
vatandaşlarımızın ve bizim soydaşlarımızın
katledildiğinin görmezlikten gelinmesi anlamına da gelmez.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler de
tamamlanmıştır.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan, yoklama
istiyoruz.
BAŞKAN - Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunacağım ancak yoklama talebi var, yerine
getireceğim.
Sayın Altay, Sayın Akar, Sayın
Loğoğlu, Sayın Dinçer, Sayın Acar, Sayın
Sarıbaş, Sayın Özgündüz, Sayın Genç, Sayın Gümüş,
Sayın Bayraktutan, Sayın Öner, Sayın Bilgehan, Sayın
Kaleli, Sayın Danışoğlu, Sayın Güven, Sayın
Özkes, Sayın Şeker, Sayın Aldan, Sayın Korutürk ve
Sayın Oyan.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, toplantı
yeter sayısı yoktur.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.02
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.16
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın), Dilek YÜKSEL (Tokat)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 106ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
III- YOKLAMA
BAŞKAN 554 sıra sayılı Kanun
Tasarısının maddelerine geçilmesinden önce yapılan
yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yeniden elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, yapılan
ikinci yoklamada da toplantı yeter sayısı
olmadığından, alınan karar gereğince, özel gündemde
yer alan 381 ve 489 sıra sayılı Meclis
Araştırması Komisyonu raporları ile sözlü sorular ve kanun
tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için 24 Haziran 2014 Salı günü saat
15.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati:17.20