9 Temmuz 2014
Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
114üncü
Birleşim
9
Temmuz 2014 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMA
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Bingöl Milletvekili İdris
Balukenin, kızamık mikrobunun yol açtığı SSPE
hastalığına ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Malatya Milletvekili Öznur Çalıkın,
11 Temmuz Dünya Nüfus Gününe ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Ankara Milletvekili Levent Gökün,
Ankaranın sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
İzmir Milletvekili Oktay
Vuralın, Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfının
Iraktaki Türkmenlere gönderdikleri yardımların
ulaştırılması konusunda Hükûmeti göreve davet ettiklerine
ilişkin açıklaması
2.-
Başbakan Yardımcısı
Beşir Atalayın, hiçbir milletvekilinin ismiyle bir meselesi
olmadığına ve eğer bir yanlışlık
yaptıysa bunun bir sürçülisan olduğuna ilişkin açıklaması
3.-
İzmir Milletvekili Oktay
Vuralın, Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfının
Iraktaki Türkmenlere gönderdikleri yardımların
ulaştırılması konusunda Hükûmetin AFAD ve
Kızılayı harekete geçirmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
4.- Başbakan Yardımcısı
Beşir Atalayın, İzmir Milletvekili Oktay Vuralın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.-
Başbakanlığın, D-8
Üye Devletleri Arasında Tercihli Ticaret Anlaşmasının Ekini
Teşkil Eden Taviz Listelerinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 75inci maddesine göre Hükûmete geri
gönderilmesine ilişkin tezkeresi (3/1523)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu ve 21 milletvekilinin, işsizlik ve istihdam
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1008)
2.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve 20 milletvekilinin,
Belediye Kanununun 11inci maddesi kapsamında belediyelere dâhil edilen
köylerin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1009)
3.- İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın
Türeli ve 22 milletvekilinin, engelli vatandaşların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1010)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- CHP Grubunun, Kocaeli Milletvekili Haydar Akar
ve 22 milletvekili tarafından, minibüs esnafı ve
çalışanların sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 22/5/2013
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
9 Temmuz 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akarın, Kars
Milletvekili Ahmet Arslanın CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Kars Milletvekili Ahmet Arslanın, Kocaeli
Milletvekili Haydar Akarın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
3.- Başbakan Yardımcısı
Beşir Atalayın, Kütahya Milletvekili Alim Işıkın 629
sıra sayılı Kanun Tasarısının 4üncü maddesiyle
ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Hükûmete sataşması nedeniyle konuşması
4.- Kütahya Milletvekili Alim
Işıkın, Başbakan Yardımcısı Beşir
Atalayın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına ve MHP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.-
Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı:
287)
3.-
Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair
Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/941) (S.
Sayısı: 629)
4.- Türkiye Sağlık Enstitüleri
Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Kars Milletvekili Yunus Kılıç ve Amasya
Milletvekili Avni Erdemir ile 79 Milletvekilinin; Türkiye Sağlık
Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/937, 2/2229) (S. Sayısı: 615)
X.- OYLAMALAR
1.- (S. Sayısı: 629) Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal
Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun Tasarısının
3üncü maddesinin oylaması
2.-
(S. Sayısı: 629) Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal
Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun Tasarısının
4üncü maddesinin oylaması
Açılma Saati:
14.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER:
Muharrem IŞIK (Erzincan), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 114üncü
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, kızamık
mikrobunun yol açtığı SSPE hastalığıyla ilgili
söz isteyen Bingöl Milletvekili İdris Balukene aittir.
Buyurun Sayın Baluken. (HDP sıralarından
alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Bingöl Milletvekili İdris
Balukenin, kızamık mikrobunun yol açtığı SSPE
hastalığına ilişkin gündem dışı
konuşması
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; grubumuz adına gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu gündem dışı konuşmada yine subakut
sklerozan panensefalit (SSPE) hastalarının ve
yakınlarının yaşadığı sorunlarla ilgili
Genel Kurulu bilgilendirmeye çalışacağım.
Yakın dönemde, birkaç hafta önce SSPE
hastalığıyla ilgili buraya bir araştırma önergesi
getirmiştik; gerek hastaların yaşadığı
sıkıntılar gerekse de ailelerin yaşadığı
sıkıntılarla ilgili Meclis Genel Kuruluna bir
duyarlılık çağrısı yapmıştık ve bir
araştırma komisyonu kurulmasını önermiştik. Ama,
maalesef, iktidar partisinin sayısal çoğunluğuyla, kalkan
parmaklarıyla o araştırma önergemiz reddedilmişti.
Araştırma önergesi reddedildikten sonra,
değerli milletvekilleri, bu aileler Ankaraya geldiler. Hemen hemen bütün
siyasi grupları ziyaret ettiler, bildiğim kadarıyla AK
PARTİ Grubunu da ziyaret ettiler ve kendi yaşadıkları
sıkıntılarla ilgili siyaset kurumundan bir duyarlılık
beklediklerini ifade ettiler.
Bu SSPE hastalığında zaten aileleri bir
dinlediğiniz zaman, ailelerin çantalarındaki, ceplerindeki
çocukların fotoğraflarına bir baktığınız
zaman duyarsız olmanız mümkün değil çünkü yaşam enerjisiyle
dolu çocuklar âdeta yaşayan bir cenaze hâline gelmişler ve ilaçlara
ulaşım, tedavi imkânları, ailelerin yaşadığı
sosyal sıkıntılarla ilgili de çok ciddi problemlerle, maalesef,
karşı karşıya kalmışlar.
Biz, özellikle, bu konuda, burada
yaptığımız konuşmada da dile getirmiştik,
Sağlık Bakanının bu ailelerle bir görüşme
yapmasını, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanının bu
ailelerle bir randevu vesilesiyle bir araya gelmesini ve bu sorunları
birinci ağızdan öğrenmesini önermiştik. Bugüne kadar,
maalesef, buradan bu çağrıyı yapmamıza rağmen -bugün
de aynı çağrımızı tekrarlıyoruz- ne
Sağlık Bakanı bu ailelerle görüştü ne Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı bu ailelerle görüşüp Sorunları nedir? Hastaların
yaşadığı sıkıntılar nedir? Bakanlık
bünyesinde ne yapılabilir? noktasında bir gündem işletmediler.
Hatta bırakın bakanların görüşmesini, biz beklerdik ki,
burada, Mecliste bir saat boyunca muhalefet partileri görüşlerini ifade
ettiler, hiç olmazsa bu bakanlık bünyelerinde birer heyet oluşsun bu
heyetler bu çocukları ziyarete gitsin, aileleri ziyarete gitsin, çocuklara
bir geçmiş olsun desin, ailelere
sıkıntılarınızın çözülmesi için biz gayret
içerisinde olacağız desin ama, maalesef, bugüne kadar bu konuda
herhangi bir çabanın olmadığını ifade etmek istiyoruz.
Bu ailelerin dile getirdiği bazı talepler var.
Daha önceki görüşmede de belirtmiştim, özellikle bölgede, Siirt,
Batman, Şırnak, bu illerde 300ü aşan SSPE hastası var ve
bu hastaların tedavi alacakları çocuk nöroloğu, uzmanı
bulmayla ilgili sıkıntıları var. Yani bütün bölgede çocuk
nöroloğu olmadığı için en küçük sıkıntılarda
bile hastalar, maalesef, kaderleriyle baş başa kalıyorlar. Bu
konuda SSPE poliklinikleri kurulabilir hastane bünyelerinde, çocuk
nörologlarının istihdamıyla ilgili bazı düzenlemeler
yapılabilir, ailelere sosyal, psikolojik bazı destekler ve ilaçlara
ulaşımla ilgili yaşamış oldukları
sıkıntıları giderecek bazı mekanizmalar devreye
konabilir. Ama, maalesef bugüne kadar yapılmadı, bundan sonra
yapılsın diye biz bugün tekrar Meclisin dikkatini buraya çekmeye
çalışıyoruz.
Değerli milletvekilleri, bu bahsettiğimiz
hastalık aşı yetersizliğinden kaynaklanan bir
rahatsızlık. Ben uzun uzun oraya girmeyeceğim ama yanı
başımızda acil alarm veren bir durumu da paylaşmak
istiyorum. Özellikle Suriyeli mültecilerin yaşadığı
kamplarda ve kentlerde aşılara ulaşmayla ilgili çok ciddi
sıkıntılar var. Aile hekimleri aşı bulamıyorlar.
Koruyucu hekimlik uygulamaları neredeyse bitme noktasında. İnanın
ki, sağlığın Somasının ayak seslerini duyuyoruz.
Biz, birkaç ay sonra, büyük bir salgın hastalık, yüzlerce
yaşamını yitirmiş vatandaşımız ve dolup
taşmış hastane koridorlarıyla
karşılaşacağız. Şu anda bu kamplarda poliodan
tutalım, leishmaniaya, kızamığa, vereme kadar
aşılanmamanın getirdiği, hem göçmenlerin karşı
karşıya olduğu hem oradaki halkın karşı
karşıya olduğu çok büyük bir tehlikeyle karşı
karşıyayız. Bu konuda Sağlık
Bakanlığını da, Meclisi de duyarlılığa davet
ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Gündem dışı ikinci söz, Dünya Nüfus Günü
münasebetiyle söz isteyen Malatya Milletvekili Öznur Çalıka aittir.
Buyurun Sayın Çalık. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
2.- Malatya Milletvekili Öznur Çalıkın,
11 Temmuz Dünya Nüfus Gününe ilişkin gündem dışı
konuşması
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 11 Temmuz Dünya Nüfus Günü sebebiyle gündem
dışı söz almış bulunmaktayım ve yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Birleşmiş Milletler 1987den bu yana her
yıl 11 Temmuzu Nüfus Günü olarak kutlamakta. Bu vesileyle, ben de 11
Temmuzun Nüfus Günü olması nedeniyle politikalarımıza dikkat
çekmek üzere söz almış bulunmaktayım.
Sözlerime başlarken bugün Arap ülkelerinde
yaşanan iç savaşlar ve Müslüman kardeşlerimizin katledilmesi
bizleri derinden üzmektedir. Özellikle Gazzede ramazan ayının
başlangıcından beri İsrail Filistin halkına
soykırım uygulamaktadır. Tüm savaşlarda, krizlerde
olduğu gibi, maalesef, katledilen nüfusa baktığımızda
ise yine kadın ve çocukların ölümleri had safhadadır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Nüfus ve Kalkınma Grubu
olarak mübarek ramazan ayında Orta Doğudaki bu insanlık
dramına son verilmesini, uluslararası yasalara uyulmasını,
bir an önce bölgeye barış ve huzurun, kardeşliğin gelmesini
temenni ediyorum.
Değerli milletvekilleri, bir devleti oluşturan
ve devletin varlığının sürdürülmesinde en önemli etken
nüfustur çünkü devleti millet, milleti ise nüfus oluşturmaktadır.
Günümüzde dünya nüfusunun geleceğiyle ilgili birçok araştırma
yapılmaktadır. 2014 yılı itibarıyla 7 milyar 145 bin
olan dünya nüfusunun 2050 yılında 9 milyarı
aşacağı tahmin edilmektedir. Dünya nüfusunun
dağılışına baktığımızda ise
sırasıyla Çin, Hindistan ve Amerika en kalabalık nüfusa sahip ülkelerdir.
Ülkemiz ise 2013 tarihi itibarıyla 76 milyon 667 bin
nüfusa sahip ve dünyada 19uncu sırada bulunmaktayız. 2050
yılında ülkemizin nüfusu en yüksek seviyeye ulaşarak 93 milyon
olacaktır, dünyadaki sıramız ise 20nci sıra
olacaktır. 2075 yılına geldiğimizde Türkiye'nin nüfusu 89
milyon olacak ve çok net bir şekilde, Türkiye'nin nüfusunun
azaldığını göreceğiz. Yaş yapısındaki
en önemli değişim çocuk-yaşlı dengesinde gerçekleşecek
ve 2050 yılında tarihte ilk kez yaşlı sayısı
çocuk sayısına ulaşacaktır.
Dünyada
yaşlı nüfusun artış hızı yüzde 2,1 iken genel
nüfus artış hızının 1,2 olduğunu görüyoruz. Bu
gösteriyor ki, küresel yaşlanma süreci yani demografik dönüşüm çok
hızlı gerçekleşmekte, çocuk ve gençlerin nüfus içindeki
oranı azalırken yaşlıların yüzdesi ciddi
artış göstermektedir. Yaşlı nüfusun yüksek olmasıyla
ise -üretimden çekilmiş, emekli nüfus oranında büyük bir
artış olmuş ve üretime katılacak nüfus büyük oranda
azalmış- ekonomide iş gücünün azaldığını
gözlemleriz.
2000
yılında her 100 çocuğa 33 yaşlı düşerken, 2050
yılında her 100 çocuğa 101 yaşlı
karşılık gelecektir. Bu çok ciddi bir tehlikedir. Buna önlem
olarak gelişmiş ülkeler giderek yaşlanan nüfuslarını
dinamik hâle getirmek için çeşitli politikalar uygulamaktadır;
Almanya, İtalya, Fransa, İsveç, İsrail çok ciddi nüfus artış
politikaları uygulamaktadır; hatta İsrail çocuk yapılması
için devlet şeref madalyası bile vermektedir.
İstikrarlı
bir nüfus politikası oluşturmanın yolu ise doğurganlık
hızını 2,1in altına yani altın oranın
altına düşürmemekten geçmektedir. Amerika, Fransa, Norveç gibi
gelişmiş ülkeler doğurganlık hızının 2000li
yıllarda yüzde 2nin altına düştüğünü görünce acil önlemler
almış, direkt, etkin nüfus politikaları uygulayarak bu seviyeyi
yüzde 2nin üzerine çıkarmışlardır.
Değerli
milletvekillerim, ülkemize baktığımızda ise cumhuriyetin
ilanından hemen sonra izlenen doğurganlığı teşvik
edici politikalardan otuz yıl sonra vazgeçildiğini görüyoruz. Ve
sonuçta 1950lerden bu yana doğurganlık hızlarında belirgin
bir azalma olmuş, bu düşüş özellikle 1970li yıllarda ivme
kazanmıştır. Ve yaklaşık otuz yıllık bir süreçte
yüzde 61lik bir azalma göstermiştir.
Değerli
milletvekillerim, Hükûmet olarak biz çok ciddi manada nüfus
artışıyla ilgili teşvik edici politikalar izlemekteyiz.
Özellikle bütün bilimsel analizler ve istatistiklere göre, Türkiye'nin genç
nüfusunu korumak için Başbakanımız Sayın Recep Tayyip
Erdoğanın dediği gibi her ailenin asgari 3 çocuğunun
olması gerek ve şarttır, yüzde 2,1in yani altın
oranın altına düşmemek için. Bu sadece Sayın
Başbakanın sözleri değil aynı zamanda
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) -
bilimsel analizler ve
istatistiklerdir.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Çalık.
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) Tüm gençlere buradan
sesleniyorum: Bir kendiniz, bir eşiniz ve bir de ülkemizin geleceği
için en az üç çocuk yapın diyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Erdoğan dediğine
göre şarttır herhâlde.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Nasıl bakacaksın 800
lirayla?
BAŞKAN Sayın Çalık teşekkür ederim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Herkesin tuzu kuru değil.
BAŞKAN Gündem dışı üçüncü söz,
Ankaranın sorunları hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili
Levent Göke aittir.
Buyurun Sayın Gök.
3.- Ankara Milletvekili Levent Gökün,
Ankaranın sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Ankara ilinin sorunlarıyla ilgili olarak
Meclis Başkanlığına vermiş olduğumuz
önergelerimden tam 214 tanesine şu ana kadar hâlen cevap alamadığımı
belirterek konuşmama başlamak isterim.
Ne zaman bir yağmur yağsa Ankaranın
hayatını felç eden bir manzarayla karşılaşıyoruz.
Bu, geçmişte bağları ve dereleriyle meşhur olan bir kent
olan Ankaranın derelerinin üstünün kapatılmasından
kaynaklanmakta ve tabiat her yağmurda Ankaradan intikam almaktadır.
140 kilometre uzunluğundaki Ankara Çayında oksijen bitmiştir
değerli milletvekilleri. Ankaranın yok olmaya yüz tutmuş
akarsularının, derelerinin doğal hâlini ortaya
çıkartıp ıslah edilmesi gerekirken, bunların üstlerinin
kapatılması, Ankaranın her yağmurda sele mahkûm
olmasını zorunlu olarak ortaya çıkartmaktadır.
Ankarayı sele mahkum eden Ankara Büyükşehir
Belediye Başkanı Melih Gökçek, BAŞKENTGAZın da
satılmasını sağlamak suretiyle, Ankaralıları
BAŞKENTGAZ şirketiyle son derece sıkıntılı bir
duruma sokmuştur. Şu anda BAŞKENTGAZın, ulaşım
ve döşeme hatlarındaki sorunları nedeniyle pek çok konuta
bağlantı yapılamamaktadır.
Değerli milletvekilleri, böylesine beceriksiz bir
yönetim, kendisine oy veremeyen Mamak halkını cezalandırmakta,
otobüs güzergâhlarını değiştirerek binlerce, yüz binlerce
Mamaklıyı âdeta cezalandırmaktadır. Ankarada yapılan
metro hatlarında ring seferleri konulmadığı için,
Ankaralılar evlerine, metrodan faydalandıkları hâlde
ulaşamamaktadırlar.
TOKİ konutlarında yaşanan sorunlar devasa
boyutlara ulaşmıştır. Yapracık Kuzey Ankara Kentsel
Dönüşümdeki projeler neredeyse çökme noktasına gelmiştir.
Büyükşehir Belediye Başkanı, belediye
çalışanlarının pek çoğunu siyasi görüş
farklılığı nedeniyle dış ilçelere sürgün etmekte,
onları ailelerinden ve çalışma yaşamlarından
kopartmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yaşanan iç göç nedeniyle Ankaranın bütün ilçelerinin, kendi bölgem
olan 1inci bölgenin ilçelerinin tamamına yakınının
nüfusları yarı yarıya düşmüştür, çiftçilik ve
hayvancılık bu ilçelerde neredeyse ölmüştür. Ankara'nın
Evren, Koçhisar, Haymana, Polatlı, Bala gibi ilçelerinde pek çok kamu
kuruluşu o ilçelerden ayrılmak zorunda kalmıştır;
hastaneler kapatılmıştır, askerlik şubeleri
kapatılmıştır; adliye, ilçe seçim kurulu, kadastro
idareleri kapatılmıştır; Enerjisa birimleri
kapatılarak başka yerlerden abonelikler yapılmak suretiyle
insanlarımız kilometrelerce uzaklıktaki ilçelere gitmek zorunda
bırakılmıştır. Taşımalı eğitim
veren kurumlarda okul, sınıf donanımları
açısından son derece yetersiz bir tablo ortaya
çıkmıştır. Taşıma yapan araçlarda
öğrencilere yardımcı olacak bir görevli kesinlikle
bulundurulmamaktadır. Köy yolları sürekli olarak bozuktur ve köydeki
araçların burada uğradığı tahribat buradan anlatamayacağım
ölçüde büyük bir vaziyet almıştır.
Değerli milletvekilleri, hububat fiyatları
hâlen açıklanmamıştır. Belde belediyelerinin
kapatılmasından dolayı bütün köyler şu anda çöp
yığını hâlindedir. Ulaşım hizmetleri durmuştur.
Ankara'nın en önemli ilçelerinden Polatlı ve Haymana -ki Sakarya
savaşlarının yapıldığı bu ilçelerimiz- bir
kültür turizmi merkezine dönüştürülmemiştir. Polatlıdaki
Mehmetçik Anıtı ve müze yıkıntıya dönüşmüştür.
Gordion Müzesi yıkıntı hâlindedir, buraya Kültür
Bakanının derhâl el atması gerekmektedir.
Haymana Gavurkaledeki Hitit kalıntıları
neredeyse çürüme noktasına gelmiştir. Haymanadaki şifalı
su kaynakları ve kaplıcalar dünyada çok önemli bir kaplıca
olmasına rağmen Haymana turizmine kazandırılmamış
ve Haymana ekonomik yönden hak ettiği değeri hâlen
kazanamamıştır.
Şereflikoçhisar Tuz Gölündeki flamingo cenneti
flamingo mezarlığına dönüşmüştür. Dünyadaki
flamingolar için çok önemli kuluçka sahalarından birisi olan Tuz Gölü
Türkiye'nin ikinci büyük gölü olmasına rağmen, hâlen uygulanan su
politikaları ve projeler yüzünden neredeyse kuruma aşamasına
gelmiştir. Yine Ankaraya yakın ilçelerimizden Bala ilçemiz alçı
yatakları bakımından çok zengin olmasına karşın
bu zengin maden yatakları değerlendirilmemektedir. Yine
Gölbaşı ilçemizdeki andezit taş ocaklarının
Gölbaşı ekonomisine kazandırılması mutlaka
gerekmektedir.
Ankara ilçelerinin çoğu köylerinde kanalizasyon
şebekesi arızalıdır, onarılmamaktadır,
salgın hastalıklar baş göstermek durumundadır. Su
depoları yetersiz gelmekte ve köylüler susuzluktan
kırılmaktadır. Elektrikli pompa nedeniyle suyun bedeli
artırılmaktadır. Sık sık arızalarla kesilen
elektrik yaşam kalitesini düşürmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
elbette bu beş dakikalık süre içerisinde devasa sorunları olan
Ankarayı anlatmak mümkün değildir ama beş dakikada sizlere
anlattığım konular gerçekten önemlidir ve Meclisimizin de ilgili
bakanlarının, Hükûmetin ilgisini bu noktaya çekmek suretiyle
sözlerime son veriyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Gök.
Grup başkan vekillerine söz vereceğim.
Sayın Oktay Vural, buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
İzmir Milletvekili Oktay
Vuralın, Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfının
Iraktaki Türkmenlere gönderdikleri yardımların
ulaştırılması konusunda Hükûmeti göreve davet ettiklerine
ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, özellikle, Suriyedeki
gelişmeler sırasında AKP kılavuzlarının
beslediği terör grupları, maalesef Irakta Türkmenlere yönelik
zulümlerini ve bu milletin evlatlarına yönelik zulümlerini devam
ettiriyorlar. Bu çerçevede, Türkmenlerin orada uğradığı
baskı, yerlerinden, yurtlarından edilmesine karşılık
hamiyetperver vatandaşlarımız Türkmeneline yardım
kampanyasına katılmışlar ve Ülkü Ocakları Kültür ve
Eğitim Vakfı bu yardım kampanyası çerçevesinde toplanan
yardımları Türkmeneline götürmek üzere Habur Sınır
Kapısına kadar götürmüşlerdir. Bu yardım
yapılırken AFAD ve Kızılay Bu yardımları
toplayın, Iraka geçirilmesinde, Türkmenlere
ulaştırılmasında yardımcı oluruz. demelerine
rağmen, maalesef, Habur Sınır Kapısında Ülkü
Ocakları Vakfı Genel Başkanı, yardım tırları
yapayalnız bırakılmıştır, ne devletin bir
yetkilisi vardır ne Kızılay ne AFAD. Devletin yetkilileri, bu
Türkmenlere gidecek yardımları yapayalnız
bırakmışlar, Iraka geçirilmesi konusunda Ne yaparsanız
yapın, kendiniz götürüyorsanız götürünüz. demek suretiyle daha önce
verdikleri sözleri yerine getirmemiş ve üstelik Haburda bekletilirken,
birtakım çapulcular, açıkçası terörü bir araç olarak
kullananlar, yine, Hükûmetin bu tavrından cesaret alarak bu
yardımları götüren tırların şoförlerini Bu
yardımları götüremezsiniz, götürürseniz canınızdan
olursunuz. diyerek tehdit etmişlerdir.
Devlet nerede? Bu devletin içerisinde, şoförleri,
giden yardım konvoylarını, Türkmenleri tehdit ediyorlar da bu
devletin emniyeti nerede, valisi nerede, İçişleri Bakanı nerede?
Bu yardım tırlarının Türkmenlere ulaştırılmasını
niye engelliyor devleti yönetenler? AFAD nerede? Kızılay nerede?
Bu bakımdan, ivedilikle Hükûmeti bu yardım
tırlarının Türkmenlere ulaştırılması ve
güvenliği temin ederek organizasyonu amaca ulaştırması
konusunda görev yapmaya davet ediyoruz. Bundan önce, AFAD ve
Kızılayın kendi başlarına verdikleri Yardım
ederiz. sözleri, daha sonra Ankarayla yaptıkları istişare
neticesinde siyasi amaçlarla engellenmiştir. Bu engellemeyi
kınıyorum. Orada bir hırkaya, bir lokma ekmeğe muhtaç
Türkmenlere yönelik bu yardım konvoyunun ivedilikle oraya
ulaştırılmasının temin edilmesini, Türk milletinin
egemenliğini temsil eden Türkiye Büyük Millet Meclisinde Hükûmeti göreve
davet ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Başka yok sanıyorum.
Evet, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Kanun tasarısının geri
alınmasına dair bir tezkere vardır, okutuyorum:
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.-
Başbakanlığın, D-8
Üye Devletleri Arasında Tercihli Ticaret Anlaşmasının Ekini
Teşkil Eden Taviz Listelerinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 75inci maddesine göre Hükûmete geri
gönderilmesine ilişkin tezkeresi (3/1523)
8/7/2014
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi: 13/5/2014 tarihli ve 31853594-101-965-2172
sayılı yazımız.
İlgide kayıtlı yazımız ekinde
Başkanlığınıza sunulan D-8 Üye Devletleri
Arasında Tercihli Ticaret Anlaşmasının Ekini Teşkil
Eden Taviz Listelerinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 75inci maddesine göre geri gönderilmesini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN Dışişleri Komisyonunda
bulunan tasarı geri verilmiştir.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu ve 21 milletvekilinin, işsizlik ve istihdam
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1008)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İşsizlik sorunu, yıllardır söz
verildiği hâlde çözmek yerine her geçen gün daha da sömürülen
konuların başında gelmektedir. 2002 yılında AKP
tarafından işsizlikle mücadele edileceği ve işsizliğin
bitirileceğine dair sözler verilmesine rağmen ülkemizin işsizlik
rakamları her geçen gün büyümekte ve doğal olarak işsizlik
rakamları yoksulluğu da tetikleyerek ülkemizde yoksulluğun
yönetildiği bir düzeni oluşturmaktadır. İşsizlik
üzerine atılacağı söylenen adımlar sözlerde kalmakta ve
âdeta umutlar sömürülmektedir. Sömürü politikalarının her geçen gün
güçlendiği ve toplum üzerinde egemen olmaya başladığı
gerek Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) gerekse sivil toplum kuruluşlarının
verileriyle ispatlanmaktadır.
Açıklanan işsizlik rakamları ve
yürütülmekte olan ekonomi politikaları doğrultusunda hayata gözlerini
açan her yeni bebeklerimiz, umutsuz, karanlık ve sömürü
anlayışının artarak yoğunlaştığı yarınlara
doğmaktadır. Emeklerinin karşılığını
almak isteyen gençlere veya işsizlerimize iş vermek yerine, yoksulluk
zaafı oluşturularak yoksulluğun yönetildiği bir çıkar
politikası güdülmektedir.
Yoksullukla
mücadelenin en temel ilkesi olan işsizlik bitirilmek yerine daha
artırılmaktadır. Yurdumuzun hemen hemen her yerinde yoksullukla
ve işsizlikle mücadele sonrası kaybedilen hayatlara ve yarınlara
tanıklık etmekteyiz.
Ülkemizin ekonomik açıdan büyüdüğüne dair
Hükûmet kanadından açıklamalar yapılmasına rağmen
maalesef ülkemizin refah seviyesi yerine işsizlik ve yoksulluk rakamları
artmaktadır. Ayrıca, genç işsizlik oranı ve diplomalı
işsizler oranı azalmak yerine artmaktadır. Yapılan
araştırmalarda, ülkemiz adına utanç sayılacak
birinciliklerden birini de genç işsizlik alanında
yaşamaktayız..
Dolayısıyla ülkemizdeki işsiz sayısını
azaltmak, iş gücüne katılımı artırmak ve
istihdamı artırıcı önlemlerin nasıl
alınacağını saptamak amacıyla Anayasa'nın
98'inci, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105inci maddeleri uyarınca
Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif
ederiz.
1) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
2) Özgür Özel (Manisa)
3) Rahmi Aşkın Türeli (İzmir)
4) Celal Dinçer (İstanbul)
5) Ali İhsan Köktürk
(Zonguldak)
6) Haydar Akar (Kocaeli)
7) Ali Sarıbaş
(Çanakkale)
8) Ali Rıza Öztürk
(Mersin)
9) Kadir Gökmen Öğüt
(İstanbul)
10) Namık Havutça
(Balıkesir)
11) Turgut Dibek (Kırklareli)
12) İhsan Özkes
(İstanbul)
13) Haluk Eyidoğan
(İstanbul)
14) Melda Onur (İstanbul)
15) Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
16) Hasan Ören (Manisa)
17) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
18) Doğan Şafak
(Niğde)
19) Bülent Tezcan (Aydın)
20) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
21) Mustafa Serdar Soydan
(Çanakkale)
22) Musa Çam (İzmir)
Genel gerekçe:
Yoksulluk ve işsizlikle mücadele devletin asli ve
birincil görevleri arasındadır. Ülkemizde yoksulluk sorunu çözülmek
yerine istismar edilmekte ve sorun üzerinden fayda sağlanmak istenerek
âdeta yoksulluk yönetilmektedir. Yoksullukla mücadele sivil toplum
kuruluşlarına, yerel yönetimlere ve hayırsever yurttaşlara
bırakılarak soruna yönelik planlı ve samimi politikalar
geliştirilmemektedir. Kişiler iş yerine yapılan
yardımlara alıştırılmakta ve bireysel özgürlüklerini
elde etmeleri engellenmektedir. İşsizlik rakamları büyüyerek
istihdam yatırımları yerine yardımlar yapılmakta,
kişilerin işsizlikleri âdeta kader olarak kabul ettirilmektedir.
İşsizlik kısaca, insanların temel ihtiyaçlarını
giderecek faaliyetler dışında bırakılarak esir
alınmadır.
Kişinin özgürlükleri bu politikalarla ele
geçirilmekte, yoksulluğa mahkûm edilerek kaderi olduğuna
inandırılmakta ve oluşturulan sömürü anlayışıyla
yoksulluk yönetilerek çıkar elde edilmektedir. Türkiye'de yoksulluğu,
yolsuzluğu ve işsizliği bitireceği iddiasıyla iktidar
olan AKP, söz konusu sorunların hiçbirini çözemediği gibi gerek
halkı yoksulluğa alıştırarak yoksulluğu yönetme
gayesi gütmektedir. Yoksulluğu yönetme amacıyla birlikte halkın
onuruyla oynanmakta ve yoksulluk üzerinden nemalanmaktadır. Ayrıca
yapılan yardımlarla ilgili yolsuzluk iddiaları bulunmakta olup
iddiaları çürütecek veya iddiaların aksini ispatlayacak ne bir
çalışma ne de bir kanıt bulunmaktadır.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma
Teşkilatı (OECD) tarafından açıklanan rakamlarla AKP
iktidarı süresince alışık olduğumuz bir utanca daha
imza atarak genç işsizlikte utanç birinciliğine erişmiş
bulunmaktayız. Ulaştığımız bu utançla birlikte
her geçen gün gençliklerini sınavlara harcayan, gelecekleri adına her
geçen gün kısalan umut ışıkları adına emek veren
diplomalı işsizler sayısı artmakta ve artan işsizlikle
birlikte toplum büyük bir yara almaktadır.
2002 yılında cezaevlerinde 69.512 tutuklu ve
hükümlü bulunurken bu rakamın 2012 yılı Nisan ayında
132.60'a çıktığı resmî rakamlarla
paylaşılmaktadır. İşsizlik sorunuyla birlikte hapishaneler
de borçlu ve işsiz yurttaşlarımızla dolmaktadır.
İşsiz olmanın cezalandırıldığı ve
iş yerinde suça teşvik edilerek her yaştan bireyin
cezalandırılarak ölüme terk edildiği düzen ülkemizin hemen hemen
her yerini demir parmaklıkla çevrilmesiyle ispatlanmaktadır.
Aile bütünlüğünü korumak yerine AKP iktidarı ve
büyüttüğü sorunların sonucu olarak aileler parçalanmakta, toplum
içerisinde içinde sevgi yerine kin ve nefret tohumları ekilmektedir. 2002
yılında 95.323 olan boşanma sayısı her yıl üstüne
koyarak büyümekte ve son yapılan araştırmalar ile sadece 2011
yılı bünyesinde 120.117 çiftin boşanmasıyla sonuçlanan
sosyal trajediler yaşamaktayız.
Yukarıdaki açıklamalar gösteriyor ki
işsizlik ve yoksulluk üzerine kalıcı, planlı ve sorunu
çözme yönünde bir eylem bulunmamaktadır. Yoksulluk ve açlık
sınırı altından belirlenen çalışan
maaşları bulunmakta olup ailelerin kıt kanaat okuyarak meslek
sahibi olmaları yönünde umut beslediği gençlikte de oranlar umut
yerine umutsuzluk ve mutsuzluk vermektedir.
Sonuç olarak gelinen noktada, işsizliği
azaltmak ve insanların asgari geçim standartlarının üzerinde
yaşamalarını sağlamak için hangi politikaların
izlenmesi gerektiğinin belirlenmesi bir zorunluluk olarak
karşımıza çıkmaktadır.
2.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve 20
milletvekilinin, Belediye Kanununun 11inci maddesi kapsamında
belediyelere dâhil edilen köylerin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1009)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
5393 sayılı Belediye Kanunu 13.07.2005
tarihinde Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu
yasa ile 1580 sayılı Belediye Yasası ortadan
kalkmıştır. Yeni Belediye Yasasıyla birlikte Belediyeler
Yasasının 11inci maddesiyle belediye, sınırlarını
rahatça genişletebilme imkânına kavuşmuştur.
Yasanın 11inci maddesi ile belediye,
İçişleri Bakanlığına başvurarak ve
Danıştayın da şeklen görüşünü alarak herhangi köyü
belediyeye "Genel altyapı hizmetlerinin zorunlu kılması ve
genel imar düzeni" gibi soyut gerekçelerle tek taraflı olarak
katıp mahalle haline getirmek imkanına sahip olmuştur.
Oysaki 1580 sayılı Yasada ve 5393
sayılı Yasanın 8inci maddesinde köylerin belediye
sınırlarına katılması için referandum seçeneği de
bulunmaktadır. Geçmiş yıllarda da uygulama bu şekilde
gerçekleşmiştir.
5393 sayılı Yasanın 8inci maddesine
rağmen, 11inci madde yürürlüğe konularak Türkiye tarafından
1992 yılında kabul edilen Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik
Şartının 5inci maddesine bile aykırı olarak belediyelerin
istediği köyü art niyetli olarak mahalle yapması
amaçlanmıştır.
Maalesef yasanın yürürlüğe girmesinden sonra
11inci maddenin kaygı duyulduğu şekilde amacı
dışında kullanıldığı görülmüştür. Bu
yasanın 11inci maddesi 2009 yerel seçimleri öncesinde AKP'li belediyeler
tarafından siyasi amaç ile kullanılmış, 2007 ve öncesi
seçimlerde AKP'ye yüksek oranda oy vermiş olan köyler, 11inci madde
kapsamında mahalle yapılmış, 2009 mahallî idareler
seçimlerinde belediye başkanlığında oy kullanmaları
sağlanmıştır.
Sadece Bolu'da, son seçimde (2007 yerel seçimde)
tamamında AKP'nin yüzde 65 ve üzerinde oy aldığı 17 köy tek
bir karar ile mahalle yapılmış, Bolu'nun 69.000 olan seçmen
sayısı 86.000'e çıkartılmış, netice olarak da
AKP, belediye seçimini 1.800 oy farkı ile kazanmıştır.
Bolu'daki bu örnek uygulama Türkiye'nin birçok ilinde
tekerrür etmiştir. Sırf siyasi nedenle alınan kararlar
doğrultusunda yüzlerce köy fiilen köy olmasına rağmen hukuken
mahalle olmuş, ancak hizmet anlamında yeni dâhil olduğu belediyeden,
ne de köy tüzel kişiliği olmadığı için il özel
İdarelerinde hizmet alamamaktadır.
Bu bölgelerde yaşayan
insanlarımız hâlen köylü gibi yaşamakta ancak şehirli gibi
vergilendirilmektedir. Belediyeler tek taraflı karar ile mahalleli
yaptığı bu köylülerimize hizmet götürmemekte, ancak İller
Bankasından bu insanlarımız adına da pay almaktadır.
Yeni mahalle olan bu yerleşim bölgelerinde hizmet alamayan, zorla
mahalleli yapılan insanlarımızın sorunları büyük
boyutlardadır.
5393 sayılı Yasanın 11inci maddesi
kapsamında belediyelere dâhil edilen köylerimizin, imar, altyapı,
sosyal ve ekonomik sorunlarının tespiti amacıyla
Anayasanın 98inci, İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılması hususunu
arz ve teklif ederiz.
1) Tanju Özcan (Bolu)
2) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
3) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
4) Namık Havutça (Balıkesir)
5) Haydar Akar (Kocaeli)
6) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
7) Turgut Dibek (Kırklareli)
8) Musa Çam (İzmir)
9) İhsan Özkes (İstanbul)
10) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
11) Melda Onur (İstanbul)
12) Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
13) Hasan Ören (Manisa)
14) Doğan Şafak (Niğde)
15) Bülent Tezcan (Aydın)
16) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
17) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
18) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
19) Sabahat Akkiray (İstanbul)
20) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
21) Candan Yüceer (Tekirdağ)
3.- İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın
Türeli ve 22 milletvekilinin, engelli vatandaşların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1010)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde yaşayan engelli
vatandaşlarımızın karşı karşıya
olduğu sorunların ve çözüm yollarının tespiti amacıyla
Anayasanın 98inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105inci
maddeleri gereğince bir Meclis araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
1) Rahmi Aşkın Türeli (İzmir)
2) Celal Dinçer (İstanbul)
3) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
4) Özgür Özel (Manisa)
5) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
6) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
7) Haydar Akar (Kocaeli)
8) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
9) Kemal Ekinci (Bursa)
10) Alaattin Yüksel (İzmir)
11) Sabahat Akkiray (İstanbul)
12) İdris Yıldız (Ordu)
13) İlhan Demiröz (Bursa)
14) Hülya Güven (İzmir)
15) Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
16) Kazım Kurt (Eskişehir)
17) Engin Özkoç (Sakarya)
18) Turgay Develi (Adana)
19) Aykan Erdemir (Bursa)
20) Bülent Kuşoğlu (Ankara)
21) Ali Haydar Öner (Isparta)
22) Ali Serindağ (Gaziantep)
23) Hasan Ören (Manisa)
Gerekçe:
Ülkemizde 10 milyona yakın engelli
vatandaşımız yaşamaktadır. Bu
vatandaşlarımız eğitimden sağlığa,
ulaşımdan çalışma hayatına kadar pek çok alanda ciddi
sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Bununla birlikte, bu
sorunların çözümüne ilişkin atılan adımların
yetersizliği, bir taraftan mevcut sorunların devam etmesine neden
olurken diğer taraftan yeni sorunların ortaya çıkmasına yol
açmaktadır. Engelli vatandaşlarımızın insan onuruna
uygun bir biçimde yaşamalarını sağlayacak düzenlemeler
yapmak, sosyal devletin en önemli gereklerinden biridir.
Anayasamız, engellilere
ilişkin pozitif ayrımcılık içeren düzenlemelere yer
vermiş olmasına rağmen, bu hükümler gereğince yerine
getirilmemiştir. Sosyal devlet ilkesinin bir gereği olarak, özürlülerin
desteklenmesi konusunda da ülkemizin not ortalaması zayıftır.
Engelli
vatandaşlarımızın
karşılaştığı en önemli sorunların
başında, engellilerin çalışma hayatına
katılımlarındaki yetersizlikler ve kısıtlamalar gelmektedir.
İş yaşamında kanunlara ve diğer bütün düzenlemelere
rağmen hak ettikleri boyutta yer bulamayan engelli
vatandaşlarımız, sosyal devlet ilkesinin kendilerine
karşı uygulanmadığını düşünmektedirler. Bu
konuda yol gösterici ve örnek olması gereken kamu kurum ve
kuruluşlarında özürlülerin yasalarda belirtilen oranlarda
çalıştırılmamasını, hatta kimi kamu kurum ve
kuruluşlarında hiç engelli
çalıştırılmamasını anlamak mümkün değildir.
Resmî verilere göre engelli kadrolarının büyük bir bölümü
kullanılmamaktadır.
Türkiye'de yaşayan engelli vatandaşlarımız,
istihdamın yanı sıra, günlük yaşamda da büyük sorunlarla
karşılaşmaktadır. Özellikle şehir içi ulaşım
engelli vatandaşlarımızın en büyük sorunlarından
biridir. Yüksek kaldırımlar, sinyalsiz trafik lambaları, otobüs,
minibüs, metro ve diğer raylı taşıma araçlarının
kullanımında engelli vatandaşlarımızın yeterince
düşünülmemesi bu vatandaşlarımızı isyan etme
noktasına getirmiştir.
Öte yandan, 1 Temmuz 2005 tarihli 5378
sayılı Özürlüler Kanunu'nda, yerel yönetimlere kamu kurum ve
kuruluşlarına ait resmî yapılar, mevcut tüm yol,
kaldırım, yaya geçidi, açık ve yeşil alanlar, spor
alanları ve benzeri sosyal ve kültürel altyapı alanları ile
gerçek ve tüzel kişiler tarafından yapılmış umuma
açık hizmet veren her türlü yapıların özürlü
vatandaşların erişilebilirliğine uygun hâle getirilmesi
zorunluluğu getirilmiştir. Kanunda ayrıca, büyükşehir
belediyeleri ve belediyelerin şehir içinde kendilerine sunulan ya da
denetimlerinde olan toplu taşıma hizmetlerinin özürlülerin
erişilebilirliğine uygun olması için gereken tedbirleri
alması, mevcut özel ve kamu toplu taşıma araçlarının 7
Temmuz 2012 tarihine kadar olan yedi yıl içinde özürlüler için
erişilebilir duruma getirilmesi hükmü de bulunmaktadır.
Bununla birlikte, yedi yıllık sürenin
dolmasına birkaç gün kala bu çalışmaların büyük ölçüde
tamamlanamadığı görülmektedir. Bu çerçevede, 302 sıra
sayılı Kanun Teklifiyle konu TBMM Genel Kurul gündemine gelmiş
olup, sürenin bir yıl uzatılması söz konusudur. Bununla
birlikte, AKP hükûmetlerinin son yedi yılık performansına
bakıldığında, önümüzdeki bir yıllık sürenin etkin
ve verimli kullanılacağına ilişkin iyimser bir
bakışa ne yazık ki sahip değiliz.
Bu çerçevede, engelli
vatandaşlarımızın karşılaştıkları
sorunların bir an önce çözüme ulaştırılması için
konunun bir Meclis araştırması ile ayrıntılı bir
biçimde ele alınmasına ihtiyaç olduğu düşüncesindeyiz.
BAŞKAN Bilginize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım:
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- CHP Grubunun, Kocaeli Milletvekili Haydar Akar
ve 22 milletvekili tarafından, minibüs esnafı ve
çalışanların sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 22/5/2013
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
9 Temmuz 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 9/7/2014 Çarşamba günü
(bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Engin Altay
Sinop
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Kocaeli Milletvekili Haydar Akar ve 22 milletvekili
tarafından, minibüs esnafı ve çalışanların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla, 22/5/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırma önergesinin (914 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 9/7/2014
Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin
lehinde olmak üzere ilk konuşmacı, Sayın Haydar Akar, Kocaeli
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 30 Mart yerel seçimlerinden sonra Türkiyenin
gündemine oturan, aslında kimsenin çok fazla ilgilenmediği ama her
gün Türkiyenin her şehrinde problem çıkan bir konuyu gündeminize
getirmek istedim. Aslında, 23 Kasım 2013te yine bu minibüsçü
esnafımızın sorunlarıyla ilgili bir gündem
dışı konuşma yapmış idim ama bu sorunlar, her gün
katlanarak, biraz daha artarak devam ediyor.
Şimdi, bu esnaf grubuna
baktığımızda, aslında esnaf grubu olarak bile
sayılmıyor. Yani doksan yıllık cumhuriyet tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisinde bu esnaf grubunun problemleri bugüne kadar hiç görüşülmemiş,
böyle bir olay da yok.
Bu esnaf grubuna baktığımız zaman,
devletin bütün görevlerini, sosyal devletin yapması gereken görevleri
bunların üzerine yüklemişiz. Sabah altıda yollara çıkan,
gece birlere kadar taşıma işi yapan, herkesle, toplumun her
çeşit insanıyla muhatap olan, öğrencisinden memuruna kadar,
işçisinden postacısına kadar her kesimiyle muhatap olan bir
esnaf grubundan, minibüsçülerden bahsetmek istiyorum.
Şimdi, bu minibüsçüler, sadece sabah altıda
kalkıp gece bire kadar çalışmaz, hafta sonu da, hafta
sonları da bunların tatilleri yoktur ve hizmet ederler. Yani
kısacası, kamu hizmetçileridir ve kamu hizmetçilerini de kentlerde
genelde belediyenin hizmet götüremediği alanlarda en kötü
güzergâhları bu arkadaşlara veririz ve burada çalıştırırız.
Bir başka şey daha yaparız, bunlar bizim bütçede gelir kalemi
olarak gösterilen trafik cezalarına en çok maruz kalan esnaf grubudur
kamyoncularla birlikte. Genelde, bu esnaf grubu, şehir içi
taşımacılığı yaptığı için
zabıta ve polis tarafından sürekli bir baskı altına
alınırlar ve sürekli cezalandırılırlar; ayakta yolcu
vardır, oturarak yolcu vardır, kefeni eksiktir arabasında, bunun
gibi nedenlerle sürekli cezalandırılırlar. Ve bu esnaf grubuna
biz çocuğumuzu, canımızı emanet ederiz ve böyle bir gruptur
güvenmek zorunda olduğumuz ama araçlara da bindiğimiz zaman
vatandaşın en çok kavga ettiği, sürekli
horladığı, ötekileştirdiği bir esnaf grubudur ve kamu
görevi yaparlar diyoruz.
Türkiyede yaklaşık olarak 167 bin kişi bu
esnaf grubuna üyedir ve aileleriyle beraber yaklaşık 1 milyon
kişinin ekmeği, bu minibüsçülükle ve minibüsçülük esnafının
işiyle karşılanmaktadır. Yine, benim kentimde,
yaklaşık 2.180 minibüs çalışmakta ve minibüsçü esnafı
vardır, 600 bin kişi de bu toplu taşım araçlarından
yararlanmaktadır.
Şimdi, bu kadar anlattıktan sonra, bu
esnafların en büyük problemi ne? Bakın, herkesin gözünden kaçan bir
şey var, yaklaşık 15 meslek grubunu bedava taşıyorlar,
3 meslek grubunu da indirimli taşıyorlar. Nedir bu 15 meslek grubu?
İşte, postacılar, jandarma, zabıta, yine polis, engelli,
gazi, şehit ailesi, sarı basın kartlılar gibi meslek
gruplarını veya bu kartlara sahip olan insanları, bu insanlar
bedava taşıyorlar ve bugün, sizin çıkarmış
olduğunuz, 2013 7nci ayda 4736 sayılı Kanunda yapmış
olduğunuz bir değişiklikle, yaptığınız
değişiklikten yaklaşık sekiz ay sonra yayımlayarak 30
Mart seçiminden önce çıkarmış olduğunuz yönetmelikle, 65
yaş ve üstünü de bedava taşımaya başladılar. Evet, 65
yaş ve üstünü bedava taşımaya başladılar.
Bakın, Türkiye'nin nüfusunun yüzde 8i, 65 yaş
ve üstü. Benim ilimde de yaklaşık 275 bin kişi indirimli
yararlanıyor öğretmen ve öğrenci olarak; daha önce 90 bin
kişiydi, 65 yaşla beraber 110 bin kişi de bu ulaşım
hizmetlerinden bedava yararlanıyor.
Şimdi, diyeceksiniz ki Yani karşı
mısınız? Hayır, karşı değiliz, sosyal
devletin bir gereği olarak bunu yapabilirsiniz ama
karşılığını da vermek zorundasınız.
Bakın, devletin hastanelerinde 65 yaşı
bedava tedavi etmiyorsunuz. Fırıncı ekmeğini 65 yaşa
bedava vermiyor. Yine, kahvehaneye gittiğinde, çayını
içtiğinde 65 yaş ve üstü bedava çay içmiyor. Hangi meslek grubunu
söylerseniz söyleyin
65 yaşında bir vatandaş berbere
gittiğinde, kuaföre gittiğinde, yine bedava saçları kesilmiyor.
Böyle bir durum var, 65 yaş ve üzeri
Türkiye'de yaklaşık 6
milyon kişi bu işten bedava yararlanıyor, bununla beraber 15
meslek grubu, biraz evvel saydığım meslek grubu da bedava
yararlanıyor.
Kendi kentimden tekrar söylüyorum. Daha önce Kocaelinde
bu işten 20 bin kişi yararlanıyorken diğer meslek
gruplarında, 65 yaş ile birlikte 110 bin kişiye çıktı.
Peki, ne yapacak bu esnaf grubu? Yani, devletin bütün yükünü, en kötü
güzergâhları buna verdiğiniz zaman, en az kazançları
aldıkları yerlerde, en az yolcunun olduğu yerlerde bu
arkadaşlarımız nasıl yapacaklar?
Geçen gün bir telefon aldım, aynı araca 65
yaş üzerinde 12 kişi birden biniyor ve hepsini indiriyor. Şimdi,
polis zorla araçları durduruyor, 65 yaşı bedava
taşımayanlara baskı yapıyor, hatta dövüyor. Bakın, bu
fotoğraf çok net değil: Polis dayağı böyle görüntülendi. Kooperatif
Başkanı Mehmet Malçok yere yatırıldı, tekmelendi.
Başkan Yardımcısı Çetin Alkana biber gazı
sıkıldı. diyor. Bu resim Kocaelinin Gölcük ilçesinde çekildi.
Nedeni, 65 yaşı bedava taşımadıkları için. Hangi
birini bedava taşıyacak? Bunlar da diğer meslek grupları
gibi meslek. Yani, sırf popülizm olsun diye, 30 Martta oy devşirelim
diye bu meslek grubuna bedava taşıttırıyorsunuz
insanları.
Tabii ki biraz evvel söylediğim gibi 65
yaşı da bedava taşıyabilirler, diğer meslek
gruplarını da bedava taşıyabilirler, hatta herkesi bedava
taşıyabilirler. Devlet sosyal devletliğini üstlenirse, bu
işin ve bu arkadaşlarımızın kaybettikleri geliri bir
şekilde finanse ederse tabii ki taşıyabilirler. Onunla ilgili de
önerilerim var, konuşmamın içerisinde onları da size
anlatacağım.
Minibüsçü arkadaşların problemleri bununla
bitmiyor. Yine, çıkardığınız bir kanunda engelliler
için rampa yapılmasını öngörmüştünüz, bu da doğru bir
kanundu. Ama rampa yapılırken 4-5 tane şirkete ruhsat verdiniz,
bu 4-5 şirket 15 bin liradan eski araçlara rampa yapıyor.
Aslında maliyeti 2.500 TL ama 15 bin TLye rampa yapıyor. Yeni
araçlarını da değiştirmek zorunda kalanlar, ruhsat
verilmediği için 150 bin TL, 200 bin TL ücret ödüyorlar. Bu da yetmiyor,
rampayı yapabilmek için koltukları sökmeleri gerekiyor. Her koltuk
başına 4 ile 28 bin TL arasında belediyeye ücret ödeyen bu
minibüsçü kardeşlerimiz, koltukları söktüğünde hem gelir
kaybediyorlar hem de belediyeye ödemiş oldukları paraları geri
alamıyorlar. Gerçekten bunların derdi büyük.
Yine, Engelliler için rampa yapın. diyorsunuz.
Tamam, yapsınlar ama engelliler gidip bir bayiden araba satın
aldıklarında ÖTVsini almıyorsunuz, bu da doğru bir
şey ama siz minibüsçüye Engelliler için rampa yap. dediğinizde,
Aracını değiştir. dediğinizde çatır çatır
ÖTVsini ve KDVsini alıyorsunuz.
Yine bir başka boyutu, minibüsçüler sadece sivil
yolcu taşımıyor, öğrenci de taşıyor. Bakın,
öğrenci taşıyan P plakalı araçlar yüzde 8 KDV ödüyor ama
minibüsçü, öğrenci taşımasına rağmen, kış
aylarında sekiz ay müşterilerinin yarısı öğrenci
olmasına rağmen yüzde 18 KDV ödüyor.
Arkadaşlar, gerçekten sıkıntılı
bir meslek grubundan bahsediyoruz. Şimdi bunlar için birtakım
çözümler üretilebilir. Bir defa, bu rampa nedeniyle araçlarını
değiştirmek isteyen şoför arkadaşlardan, minibüsçü
esnafından ÖTV alınmayabilir. Yine, bedava
taşıttıracağımız ve sosyal devlet gereği
diye söylediğimiz bu meslek gruplarını taşıyabilmeleri
için yine mazottan yüzde 25lik, yüzde 18lik ÖTVleri alınmayabilir,
sübvansiyon yapılabilir.
Yine, en büyük problemlerinden biri de son günlerde
çıkan kart problemi, belediyelerde kullanılan elektronik kartlar yani
geçiş kartları, önceden peşin olarak yüklenen kartlar. Bu da
doğru bir
Aslında kullanılması gerekiyor, çağın
gereği ama veriyorlar bir şirkete belediyelerin UKOMEleri, bu
hazır paradan yüzde 5 kesiyorlar, günlük kazançlarından yüzde 5
kesiyorlar ve trilyonları kazanıyorlar.
Aynı zamanda, bunlara hafta içi ödemeleri
yapıyorlar ama hafta sonu bu ödemeleri yapmıyorlar, kendi ceplerinde
kalarak bunların faizlerinden yararlanıyorlar.
Evet, anlattığım dertler
Gerçekten bu
meslek grubunun en büyük dertlerinden bir tanesi, yine, trafik sigortası.
Trafik sigortasına baktığınızda, yine geçen yıl
yapmış olduğunuz değişikliklerle veya bu yılın
başında yaptığınız değişikliklerle 600
liraya, 500 liraya, bin TLye yaptıkları trafik sigortalarında
yüzde 300lük artış sağladınız ve bu nedenle de 3 bin
TLler, 5 bin TLler ödemek zorunda kalıyor.
Yani, şöyle demek istiyorum: Ne varsa minibüsçünün
cebinde, göz dikmişsiniz. Trafik sigortasıyla, rampasıyla,
bedava taşıttırdığınız vatandaşlarla,
cebindeki parayı, ne varsa almaya çalışıyorsunuz. Minibüse
bineceğinize, minibüsçünün sırtına binmişsiniz ve oy
devşirmeye devam ediyorsunuz. Umarım bu seçimlerden önce, umarım
gelecek genel seçimlerden önce minibüsçülerden farklı fedakârlıklar
istemezsiniz diyor, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
Bravo! sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk konuşmacı
Sayın Ahmet Arslan, Kars Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AHMET ARSLAN (Kars) Sayın Başkanım,
saygıdeğer milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla
selamlayarak konuşmama başlamak istiyorum.
Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği Meclis
araştırması önergesi açılmasına ilişkin
sayın hatibi dinledik ve açıkçası hayretle dinledim. Neden
hayretle dinledim? Minibüsler 14+ 1 yani şoförü dâhil 15 kişi, 14
tane yolcu taşıyan toplu taşıma araçları.
Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının, yüce Meclisten çıkan 4736
sayılı Kanunla birlikte 5378 sayılı Kanun çerçevesinde
çıkardığı iki tane yönetmeliği var: Bir tanesi
Erişilebilirlik İzleme ve Denetleme Yönetmeliği, bir tanesi
Ücretsiz Toplu Taşıma Yönetmeliği. Bu iki yönetmelik
çerçevesinde, şoförü dâhil 16+1 yani 17 kişiyi geçen araçlarda
indirimli taşıma söz konusu. Minibüsler ise 14+1 kişiliktir yani
15 kişiliktir. Minibüslerin hiçbirinde bu önergede ifade edilen 17 tane
veya sayın hatibin bahsettiği 15 tane meslek grubu artı 3 tane
meslek grubunun 15 tanesine bedava, 3 tanesine indirim konusu kesinlikle söz
konusu değildir. Zira, 17nin altında oldukları için böyle bir
indirim yoktur.
Minibüsçülerle ilgili ben de birkaç cümle söyleyeyim.
Minibüsçü esnafını iyi tanıyorum. Minibüsler toplu
taşımanın tamamlayıcısı anlamında, olmazsa
olmaz, orta ölçekli taşıma araçları. Niye? Siz metroyla, siz
trenle, siz raylı sistemle insanları bir yere götürürsünüz, ondan
daha kenar mahallelere dağıtım ise minibüsler marifetiyle
yapılır. Dolayısıyla minibüsçü sayın hatibin de
söylediği gibi- gece yarısına kadar, sabahın beşinden
itibaren yine hizmet vermeye devam eder.
Ve, yine, minibüsçünün başka bir
sıkıntısı vardır: Minibüsçü âdeta bakkal gibidir,
Bugün ben çalışmıyorum. diyemez; hafta sonu, bayram, seyran, tatil
demez sürekli insanımızın hizmetinde olur.
Bunun farkındayız, bunun farkında olan bir
Hükûmet olarak, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığıyla, Sanayi
Bakanlığıyla, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığıyla, TOFEDle birlikte, Minibüsçüler Derneğiyle,
imalatçı firmalarla birlikte, özellikle bu engellilere yönelik düzenlenen
kanun çerçevesinde, 2018de yürürlüğe girecek olan engelli araçları
için 1 metrekarelik havuz oluşturulmasına yönelik çalışma
kapsamında, bütün bu bakanlıklarla görüşüyor ve engellilerin
daha iyi hizmet alabilmeleri adına -AK PARTİ hükûmetleri döneminde
malumunuz birçok alanda engellilerle ilgili düzenlemeler yapıldı,
iyileştirmeler yapıldı yine engellilerin bu taşıma
araçlarından da daha iyi hizmet alabilmeleri adına- düzenlemeler
yapılıyor. Bu düzenlemeyi yapıyorken muhakkak ki minibüsçü
esnafını da mağdur etmemek adına çareler
geliştiriyoruz. İşte, az önce saydığım kurumlarla
birlikte, 2018 yılının Temmuz ayına kadar hem esnafı
mağdur etmeyecek hem esnafımızın ihtiyacını görecek
hem de engellimizin ihtiyacını görecek düzenlemeler
yapılıyor, bu konuda çalışmalar yapılıyor.
Bu çalışmalar yapılıyorken ayrı
bir araştırma önergesi verilmesi ve komisyon kurulmasına
kesinlikle ihtiyaç yok, bu konuda sizi temin ederim. Yine, tekrar söylüyorum:
Konuşma, başından sonuna 15 meslek grubuna bedava, 3 meslek
grubuna indirimli taşıma yapılıyor. üzerine
kurgulanmıştı. Kocaelinde, 16 koltuğun altında olan
yani 14+1 olan minibüslerde böyle bir uygulama kesinlikle yok, Kocaeli
milletvekillerimizle birlikte de az önce teyit ettik. Türkiyenin genelinde de
kesinlikle böyle bir uygulama yok. 17 koltuğun üstündekiler için
geçerlidir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ya, bırakın bu
işi! Allah aşkına doğru konuş, oruçlusun, doğru
konuş ya! Kocaelinin tümünde var bu. Yazık!
AHMET ARSLAN (Devamla) - Minibüsler 14+1dir,
dolayısıyla 14+1de böyle bir uygulama yoktur sayın hatip
diyorum.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) Var, var, hepsinde
var.
AHMET ARSLAN (Devamla) Engellilerimizi, minibüsçü
esnafımızı ve sizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Akar.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan, hatip söylediklerimi çarpıtarak,
14+1e indirgeyerek, bedava taşınan yolcuların
olmadığını ifade ediyor, düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun.
İki
dakika, sataşma var.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akarın, Kars
Milletvekili Ahmet Arslanın CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hayatınız vatandaşı aldatmakla geçiyor. Hayatınız
vatandaşı aldatmakla geçiyor, bir kez daha söylüyorum.
Hangi
Kocaeli milletvekiliyle konuştun? Kocaelinin neresinde 14+1 minibüs
kullanılıyor? Kocaelinin tümünde 15+1 ve üzerinde ulaşım
var. Kocaelinin tümünde insanlar, biraz evvel bahsettiğim meslek
grupları bu işlerden bedava yararlanıyor. Yine, geliyorsunuz,
burada kurnazlık yapıyorsunuz. Haydar Akar minibüsçü dediği
için bedava taşımıyormuşuz. Bedava
taşıttırıyorsunuz bu meslek grubuna. İnsanlara
doğru söyleyeceksiniz. Kabul edelim ki minibüsçü dedik, minibüsçüler
taşımıyor. 167 bin tane -otobüs- şehir içi
ulaşımında 15+1 var. Bunu da teyit ettiniz mi,
baktınız mı? Lütfen bakın ve ondan sonra bu kürsüye gelip
insanlara doğru bilgiler verin. Aldatamazsınız insanları,
aldanmayacaklar bundan sonra bu insanlar, bu meslek grupları size. Her
yerde yalan söyleyerek, doğru olmayan şeyler söyleyerek
insanları aldatmayın diyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum.(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Buyurun
Sayın Arslan.
AHMET
ARSLAN (Kars) Sayın Başkanım, çok kısa bir açıklama
yapmam lazım çünkü benim de sözlerim çarpıtıldı.
BAŞKAN
Sataşmadan mı söz istiyorsunuz?
AHMET
ARSLAN (Kars) Evet efendim, sataşmadan.
BAŞKAN
Hangi gerekçeyle?
AHMET
ARSLAN (Kars) Efendim, benimle ilgili yalan söylüyor
Cümlelerimi
çarpıttı sayın hatip.
BAŞKAN
Buyurun.
Süreniz
iki dakika.
2.- Kars Milletvekili Ahmet Arslanın, Kocaeli
Milletvekili Haydar Akarın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
AHMET
ARSLAN (Kars) Sayın Başkanım, huzuru meşgul etmemek
adına farkındaysanız çok uzun konuşmadım, yine çok
uzun konuşmayacağım.
Ben,
edindiğim tecrübe çerçevesinde, kürsüye çıkıp hiçbir zaman
boş konuşmadım. Ben ilgili taraflarla konuşurum, ilgili
mevzuatı araştırırım, ona göre gelir konuşurum.
17
ve üstü olursa toplu taşıma aracı, belediye otobüsü, özel halk
otobüsüdür. 17nin altı olursa, 16 olursa ki şu an Türkiyede
olduğu gibi 14+1 olursa buna dolmuş veya minibüs deniyor, mevzuat
bunu düzenliyor. Dolmuş ve minibüsçülerle de konuştum. Dolmuş ve
minibüste böyle bir uygulama yok, 17nin üstünde böyle bir uygulama var.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ben de öyle söylüyorum zaten. Var
mı yok mu?
AHMET ARSLAN (Devamla) Hazırunu kesinlikle
yanlış bilgilendirmem, bilgilendirmedim bu konuda.
Saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan, boş
konuştuğumu söylüyor.
AHMET ARSLAN (Kars) Sana bir şey demedim, Ben
boş konuşmam. dedim.
BAŞKAN Sayın Akar, Ben boş
konuşmam. dedi. Bir tutanaklara bakayım, Ben boş
konuşmam. dedi.
AHMET ARSLAN (Kars) Ben boş konuşmam.
dedim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Buradan, yerimden söylemek
istiyorum: Dünyadan haberi varsa, her şeye yemin edebilirim, dünyadan
haberi yok.
BAŞKAN Sayın Akar, kızmayın, sakin olalım.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bedava konuşuyor; bu kadar
net söylüyorum.
BAŞKAN Tamam, peki, sakin olalım.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- CHP Grubunun, Kocaeli Milletvekili Haydar Akar
ve 22 milletvekili tarafından, minibüs esnafı ve
çalışanların sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 22/5/2013
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 9 Temmuz 2014
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin
lehinde son konuşmacı Sayın Mesut Dedeoğlu,
Kahramanmaraş Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun.
MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; minibüs ve şoför
esnafının sorunlarının tespiti ve çözüm
yollarının belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması
önergesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım.
Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, şoförlük mesleği,
artan sorunlar karşısında her geçen gün
zorlaşmaktadır. Şoför esnafı, uzun ve bitmek bilmeyen
yolları saatlerce direksiyon sallayarak binbir güçlükle
aşabilmektedir. Uzun yolları aşarak binbir güçlükle yüklerini
sahiplerine teslim etmek için büyük mücadele gösteren şoför esnafı,
komşu ülkelerde de yaşanan iç savaşlardan olumsuz yönde
etkilenmektedir. Komşumuz Irakta yaşanan iç savaşta 32 kamyon
şoförümüz, IŞİD güçleri tarafından 10 Haziran tarihinde
rehin alınmış, daha yeni
bırakılmışlardır. Bu da şoför
esnafımızın çektiği rezilliklerden, zorluklardan bir
tanesidir.
Şoför esnafımız, her geçen gün, yollarda
canını ortaya koyarak çalışmaktadır. Bürokrasiden
kaynaklanan sorunlarının yanı sıra, yollarda ve gittikleri
ülkelerde can güvenliği konusunda da sorunları çok büyüktür.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
burada, Irakta yaşanan son olaylara ve Türkiye ekonomisine vermiş
olduğu zararlar konusuna da kısaca değinmek isterim. Türkiye'nin
Irakla olan ihracatı haziran ayında yüzde 21 gerilemiştir. Irak
ihracatta yıllık 12 milyon dolar ile en büyük 2nci pazar
konumundadır ve dolayısıyla buradaki bu pazarın
daralması şoför esnafımızı da, Türkiye ekonomisini de
olumsuz yönde etkilemektedir. Türk iş adamlarımız,
Türkmenistandan sonra 5 milyar dolar ile en fazla ticari anlamda iş
yapılan yeri Irak olarak tespit etmiş ve
çalışmalarını burada yoğunlaştırmışlar.
Şimdi, Irakta yaklaşık olarak 10 milyar dolarlık ihracat
tehlikeye girmiş durumdadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; can
ve mal güvenliğinin yanı sıra, şoför esnafının en
önemli sorunlarının başında pahalı akaryakıt
fiyatları ve yüksek vergi oranları gelmektedir. Şoför
esnafı tarafından kullanılan mazot bugün 4.700-4.800 liraya
kadar yükselmiştir. Mazotun fiyatı Türkiyede sürekli olarak
artmaktadır. Vergi ve yüksek akaryakıt fiyatları
karşısında kazançları iyice düşen şoför
esnafı geçinmede ve ailelerine ekmek götürmede büyük sıkıntı
yaşamaktadır.
Esnaf kendi arasında en büyük
sıkıntıyı belge konusunda yaşamaktadır.
Şoför esnafı, çok sayıda belge için kamu kurum ve
kuruluşlarına yüksek oranda ücretler ve vergiler ödemektedir.
Esnafımız mevzuattan kaynaklanan
sıkıntılar nedeniyle kendi meslektaşları arasında
da büyük sorunlar yaşamaktadır. Hükûmet tarafından yapılan
bazı düzenlemeler şoför esnafını pek çok yerde birbirine
düşürmekte ve rekabet ortamını sağlıklı bir
şekilde ortaya koyamamaktadır. Bu nedenle, şoför
esnafımızla ilgili yapılan düzenlemeler, mutlaka, bu
esnafımızın bağlı bulunduğu odalarla birlikte
yapılmalı, odaların fikirleri alınmalı, odaların
tecrübelerinden yararlanılmalıdır.
Ülkemizde ucuz akaryakıt konusunda da şoför
esnafı arasında bazı ayrımcılıklar yapılmaktadır.
Hükûmet tarafından bunun ortadan kaldırılması
gerekmektedir. Bir taraftaki esnafa ucuz mazot verirken bir taraftaki esnafa
pahalı mazot verip rekabet ortamını, kazanç ortamını
bozmaya hiç kimsenin hakkı yoktur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Deniz
Ticaret Odasına kayıt yaptıran şoför esnafı indirimli
akaryakıttan yararlanmakta ve girdilerini düşürerek yolcu
taşımacılığı yapmaktadır. Aynı bölgede
ve aynı ilde esnaf odalarına üye olan şoför esnafı
indirimli akaryakıttan faydalanamamaktadır. Pahalı
akaryakıt ve maliyetlerin artması gibi nedenlere, pahalı parça
fiyatları ile ilgili vergi oranları da eklenince bazı şoför
esnafı kaçak akaryakıta yönelmek zorunda
bırakılmaktadır ya da aracında mazot yerine yağ yakar
hâle gelmektedir.
Şoför esnafımızın derinleşen ve
her geçen gün artan sorunlarına yüce Meclis olarak mutlaka çözüm bulma
mecburiyetimiz vardır. Ömrünü yollarda, direksiyon başında,
binbir güçlükle, tek başına geçirmeye çalışan şoför
esnafımızın sorunları yalnızca bunlardan ibaret
değildir.
Bu sorunlar tüm Türkiyede olduğu gibi
Kahramanmaraşta da yaşanmaktadır. Esnaf tüm şehirlerde
olduğu gibi perişandır, akaryakıt fiyatları yüksektir,
yedek parça fiyatları yüksektir, durak fiyatları yüksektir, hat
fiyatları alabildiğine almış yürümüş ve rekabet
edilemez, yeni bir esnafın başlayabileceği bir duruma gelemez
hâle dönüşmüştür.
4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu ve
Karayolu Taşıma Yönetmeliği kapsamında, şoför
esnafını ilgilendiren 41 farklı yetki belgesi
bulunmaktadır. Bu belgeler için esnaf ayrı ayrı paralar
ödemekte, ayrı ayrı harçlar yatırmakta ve ayrı ayrı,
aylarca, bazen yıllarca bürokrasinin kapısında beklemekte,
şoför esnafı hor görülmektedir. Uzun yollara çıkan şoför
esnafı her köşede durdurulmakta ve evrak kontrolüne cevap vermek zorunda
kalmaktadırlar. Pahalı akaryakıt konusunda şanssız
olan şoför esnafımız, yol güzergâhı üzerinde de başta
çevirmeler olmak üzere birçok şanssızlıkları beraberinde
yaşamaktadırlar. Yetki belgesi sayısı arttıkça
şoför esnafının maddi yükü de artmaktadır. Söz konusu kanun
ve yönetmelik uygulamaları şoför esnafı üzerinde büyük
baskı oluşturmaktadır. Özellikle K1 yetki belgesi almak
durumunda olan kamyoncu esnafı ile D4 yetki belgesi kapsamında
taşımacılık yapan esnaf kesiminin sorunları büyük bir
şekilde artmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Karayolu Taşıma Yönetmeliği kapsamında şoför
esnafımızın alması gereken yetki belgeleri meslek
odalarından alınmalıdır çünkü bu konuyu bilen meslek
odalarıdır. Hangi aracın, hangi yetki belgesinin, kapasitesinin
ne olduğunu elbette ki meslek odaları bilir. SRC belgelerinin
eğitimi ve muafiyet ölçüleri, Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığı ile Türkiye Şoförler ve
Otomobilciler Federasyonu iş birliğiyle mutlaka
yapılmalıdır. Mevcut hâliyle yapılan çalışmalar
şoför esnafını olumsuz etkilemektedir. Yapılan
çalışmalar, taksici ve minibüs esnafının belediye
sınırları ve mücavir alanın dışına
götürmüş olduğu yolcusunu aynı şekilde geri
almasını engellemektedir. Minibüs ve taksici esnafı bu sorunun
çözümüne yönelik çalışmalar yapılmasını beklemektedir.
Bu çalışmaların da Türkiye Büyük Millet Meclisinde
yapılması gereklidir.
Şoför esnafı sürekli artan akaryakıt
fiyatları karşısında büyük sıkıntı
yaşamakta. Vergi indirimli akaryakıt hava yolu ve deniz yolu
taşımacılığında büyük avantaj
sağlamaktadır. Kara yolu
taşımacılığı yapan şoför esnafı da
tıpkı hava ve deniz yolu
taşımacılığında olduğu gibi özel tüketim
vergisiz akaryakıt kullanmak istemektedir. Ayrıca, motorin
fiyatlarının hızla yükselmesi taşıma maliyetlerini de
artırmaktadır. Ucuza nakliye yapılması ve kamyoncu
esnafının para kazanması düşünülüyor ise
taşımacılık sektörüne mutlaka ucuz mazot temin etmek
mecburiyetimiz vardır.
Maliye Bakanlığının
uyguladığı motorlu taşıtlar vergisi borcunu geciktiren
esnafın aracının yolda bağlanması ayrı bir
problem olarak her zaman gündeme gelmektedir. Üzerindeki yüke mi üzülsün
Kamyonu bağlanmış, günlerce, haftalarca perişan olmuş
esnafın mağduriyetini ortadan kaldırmanın çaresine bakmak
mecburiyetimiz var. Bu kamyoncu esnaflarımızı,
taşımacılık yapan esnaflarımızı kanunlarla
mutlaka destekleyip onların bu problemlerini hep beraber ortadan
kaldırmak mecburiyetimiz vardır çünkü onlar verilen bir yükü olduğu
gibi, ertesi gün adresine mutlaka teslim ederler.
Şoför esnafının sorunlarına bir an
önce çözüm bulunmasını dileyerek yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde son
konuşmacı Sayın Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekili.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; CHP grup önerisi üzerine söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
629 sıra sayılı Terörün Sona Erdirilmesine
Dair Kanun Tasarısının 3üncü maddesinden devam etmek
istiyoruz. İnşallah bugün kanunlaştıracağız ve
inşallah, toplumun kanayan yarasına merhem olmaya
çalışacağız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinde konuşan Kocaeli Milletvekilimiz
Sayın Haydar Akarın konuşmalarının kahir ekseriyetine
katılmakla birlikte katılmadığım bölümleri de var.
Katılmadığım bölümlere ilişkin, Kars Milletvekilimiz
Ahmet Arslan Bey teknik olarak bu konuda açıklamalarda bulundu, o
açıklamalara da iştirak ediyorum.
Şehirlerimizin ulaşım
sorunlarının çözümü için ulaşım kavramlarında yeni
arayışlar ve yeni anlayışlar, yeni modelleri beraberinde
getirmiştir. Ancak, mevcut toplu taşıma dengeleri, nüfus
artışı, teknoloji, kalite vesaire
değerlendirildiğinde, maalesef sürekli minibüs esnafının
aleyhine süreç işlemektedir. Bu gelişim ve değişim neticesinde
minibüs esnafı rekabet gücünü yitirmektedir. Bunu esnafın lehine
çevirebilmek için, esnaf düzeyinde kurumsal yapılanma, verimlilik, kalite,
özel toplu taşımaya kamu desteği, KDV, ÖTV indirimi gibi
düzenlemeler akla gelebilir. Özel işletmeler ve belediyeler
arasındaki sorunların çözümüne çalışılması da bu
kolaylığı sağlayacaktır diye düşünüyorum.
Toplu taşıma türlerinin entegrasyonu, müktesep
hakların korunması, sürdürülebilir bir işletme ve neticede
kapasite artışı gibi konuları yeniden ele almak
gerekebilir.
Kentlerde nüfusun artması, toplu taşıma
araçlarının nitelik, kalite ve nicelik olarak artması
karşısında minibüs tanımı maalesef
değişmedi. Minibüs tanımı nedir? 14+1. Yirmi beş
yıl önceki tanım da bu idi. O zaman esnaf rahatlamıştı
ama şimdi minibüsçülerin yeni minibüs tanımları
Bu nedir? 22+1
ya da 18+4 gibi talepler olmaktadır.
İzmir Milletvekilimiz Nesrin Ulema bu konuyu yakinen
takip etmiş, 81 odanın minibüs odaları başkanlarıyla
beraber, onlarla toplantılar yapmış ve dönemin Bakanı Sayın Binali
Yıldırımın huzurlarına bu arkadaşları
getirmiş ve bürokratların da bulunduğu bir ortamda bu sorunlar
dile getirilmiş. Hükûmetimiz ve AK PARTİ olarak minibüsçülerin
sorunlarını yakinen takip etmekteyiz. Bu nedenle, Nesrin Ulema
Milletvekilimize de teşekkür ediyorum. Yine, şimdiki
Bakanımız Lütfi Elvan da minibüs esnafının
sorunlarını yakinen takip etmektedir. Bu sorunları inşallah
en kısa zamanda çözüme kavuşturacağız diyorum.
Genel Kurul çok yoğun olduğundan dolayı
grup önerisinin aleyhinde olduğumu beyan ediyor, tekrar saygıyla hepinizi selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Karar yeter sayısı
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
On dakika ara veriyorum ve grup başkan vekillerini
arkaya konuşmaya davet ediyorum.
Kapanma
Saat: 15.09
İKİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
15.20
BAŞKAN:
Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER:
Muharrem IŞIK (Erzincan), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 114üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin oylamasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi öneriyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Öneriyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.
Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini
görüşmüyor ve gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1'inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili
Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2'nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
2.-
Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı:
287)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan, Terörün Sona Erdirilmesi ve
Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun Tasarısı ve
İçişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Terörün Sona
Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun
Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/941) (S.
Sayısı: 629) (x)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Geçen birleşimde tasarının 2nci maddesi
kabul edilmişti.
Bir açıklama yapmak durumundayım sayın
milletvekilleri: Geçen birleşimde tasarının 2nci maddesi kabul
edilmişti, evet. Birleşim kapanmadan önce kullandığı
bir ifade için Sürçülisan etmiştir. demek suretiyle bir bakanın
yerine konuştuğum ileri sürülmüş ve istem üzerine usul
tartışması açmıştım. Kullandığı
ifadeyi de açıklamak isterim. Sayın Ali Uzunırmaka Sayın
Bakanın Ali Kızılırmak dediği iddiası
vardı. Bunun üzerine de ben Dili sürçmüştür belki. dedim ve bunun
üzerine de Bakanı koruyorum anlamında benim aleyhime, tutumum
aleyhine usul tartışması istenmişti,
açmıştım.
Usul tartışmasının kapalı
oturumda yapılmasına dair İç Tüzükün 70inci maddesine göre
verilmiş bir önerge vardı. Şimdi hatırlatmak için
kapalı oturum istemine dair önergeyi tekrar okutacağım ve
işleme devam edeceğim.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
İç Tüzük 70inci maddeye göre usul
tartışmasının kapalı oturumda
yapılmasını arz ederim.
Oktay Vural
İzmir
MHP Grup
Başkan Vekili
BAŞKAN Kapalı oturumda Genel Kurul salonunda
bulunabilecek sayın üyeler dışındaki dinleyicilerin ve
görevlilerin dışarıya çıkmaları gerekmektedir.
Sayın idare amirlerinden salonun boşaltılmasını temin
etmelerini rica ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan, daha
önce zaten bu önergeyi okutup oylamada kalmıştınız,
oylamayı yenilemeniz gerekiyordu.
BAŞKAN Yenileyeceğim, hepsini
yapacağım Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim, oylamayı
yenilemeniz gerekiyordu.
BAŞKAN Sayın Vural, hepsini yapacağım.
Bir açıklama yaptım. Bu olay gerçekleştiğinde, milletvekili
olan arkadaşların büyük bir çoğunluğu burada yoktu. Gerekli
açıklamayı yaptım, işleme devam edeceğim.
Yeminli stenografların ve yeminli görevlilerin
salonda kalmalarını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Şimdi salonu boşaltalım.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkanım,
Sayın Bakan bu konuda açıklama yapacak. Kapalı oturum önergesini
geri çekiyoruz.
BAŞKAN- Sayın Vural, bu aşamada mı?
OKTAY VURAL (İzmir) Evet, geri çekiyoruz efendim.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) İç
Tüzükün hangi maddesine göre çekiyorsunuz?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, kapalı
oturum önergesi geri çekilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
15.27
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
15.36
BAŞKAN:
Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER:
Muharrem IŞIK (Erzincan), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 114üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
629 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Biraz önce, kapalı oturum önergesi geri
alınmıştır. Görüşmelere devam edeceğiz ve usul
tartışmasını başlatacağım.
Usul tartışmasının gerekçesini bir
kez daha açıklayayım: Dün gece yapılan görüşmeler
esnasında, Sayın Bakan benim de fark etmediğim bir şekilde
Sayın Ali Uzunırmaka Sayın Kızılırmak diye
hitap etmişti. Sayın Uzunırmak söz istedi, kendisine söz verdik;
derdini anlatırken, itirazını anlatırken söylemek istemediğim bir kelime sarf etti. Ben de
hakaret etmeyin, sürçülisan etmiştir dedim. Bu, doğal söylenmiş
bir şeydi ancak Sayın Vural, bu cümlemden hareket ederek, Sayın
Bakanı koruduğum gerekçesiyle usul tartışması açmak
istedi, ben de kabul ettim.
Yalnız, usul
tartışmasına başlamadan önce Sayın Bakan söz
istemişti.
Sayın Bakan,
söz istemiştiniz, buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR(Devam)
2.-
Başbakan Yardımcısı
Beşir Atalayın, hiçbir milletvekilinin ismiyle bir meselesi
olmadığına ve eğer bir yanlışlık yaptıysa
bunun bir sürçülisan olduğuna ilişkin açıklaması
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, bu tartışmayı sona erdireyim diye
Yani, bu,
doğrusu büyütülecek bir şey değildi ama arkadaşlarımız
büyüttüler. Benim hiçbir arkadaşımın ismiyle bir meselem yoktur,
tamamen sürçülisandır. Burada isimleri duyarken ben kişileri
göremiyorum sadece isim yazıyorum; orada bir yanlışlık,
bazen de gürültü oluyor, sürçülisandır, başka bir gayem, niyetim
yoktur. Onu ifade etmiş olayım. Yanlış bir anlama
olmasın, herkesin ismi değerlidir, soy ismi değerlidir ama
hepimiz, bazen bu kalabalıklar içinde yanlış telaffuzlar,
sürçülisanlar yapabiliriz.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Usul
hakkında söz talebi
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan, maksat hasıl olmuştur
dolayısıyla
BAŞKAN
Sayın Vural, bu konudaki, usul hakkındaki talebinizi geri
çekiyorsunuz değil mi?
OKTAY VURAL
(İzmir) Evet efendim, maksat hasıl oldu.
BAŞKAN Peki.
Burada
yaşanan, burada söylenen her şeyin kayda geçtiğini bir kez daha
siz sayın milletvekillerimize hatırlatmak isterim.
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER(Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri(Devam)
3.-
Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair
Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/941) (S.
Sayısı: 629) (Devam)
BAŞKAN
Şimdi, görüşmelere kaldığımız yerden devam
edeceğiz
3üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE
3- (1) Bakanlar Kurulu, çözüm sürecine ilişkin gerekli kararları
almaya yetkilidir.
(2) Cozum sureci kapsamında yapılan calışmaların koordinasyonu ve
sekretarya hizmetleri Kamu Duzeni ve Guvenliği Musteşarlığı tarafından yurutulur.
BAŞKAN -
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın
Celal Dinçer konuşacak.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA CELAL DİNÇER (İstanbul)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 629 sıra
sayılı Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin
Güçlendirilmesine Dair Kanun Tasarısının 3üncü maddesi
hakkında CHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye'nin en temel sorunu olan terörün bitirilmesi ve
Kürt kardeşlerimizin yaşadığı sorunların
barışçıl yollarla çözülmesi isteği
halkımızın da en önemli taleplerinden biridir. Bizler de
toplumsal barışın birey odaklı, eşitlikçi ve
özgürlükçü bir yaklaşımla sağlanabileceğini düşünüyor,
ana muhalefet partisi olarak bu yönde çaba ve çalışmalarımızı
sürdürüyoruz.
Ancak, iktidar partisi ve Hükûmetin Kürt meselesinin
çözümü konusunda bugüne kadar izlemiş olduğu yol son derece
tutarsız, çelişkilerle dolu ve güven vermeyen, şeffaf olmayan,
genellikle siyasi ve kişisel çıkar amaçlı bir yol olmuştur.
Hükûmete sorduğumuz zaman verilen cevap hep şudur: "Efendim,
barış süreci çok iyi bir şekilde gidiyor." İyi gidiyor
da ne iyi gidiyor, biz bunu bilmiyoruz. AKP, bugüne kadar Türkiye Büyük Millet
Meclisini dışlayarak sorumluluktan uzak bir şekilde süreci
yürütmüştür. Aslında bu sorunun ve ülkemiz de var olan diğer
sorunların tartışılacağı demokratik bir
ortamın olmayışı bu sorunların çözümünün önündeki en
büyük engeldir. Türkiye'de demokratik bir tartışma ortamı
sağlanmadan bu sorunun çözümü konusunda sağlıklı bir sonuç
almanın çok zor olduğunu hepimiz biliyoruz. O hâlde, Hükûmetin,
öncelikle, Türkiye'nin her yerinde demokrasinin tüm kurum ve
kuruluşlarıyla ve kurallarıyla demokratik bir ortam
yaratması gerekir. Ancak, üzüntüyle belirtmek gerekir ki Hükûmet böyle bir
anlayıştan uzak bir politika izlemektedir. İktidar,
sorunları çözmek yerine, hep sorunları kullanma yolunu seçmektedir.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu meselenin kalıcı çözümü için
atılacak samimi ve sağlıklı sonuçlar verecek bütün
adımları destekleriz. Fakat, çıkar amaçlı, siyasi hesaplara
dayanan, samimiyetten uzak aldatmacalara da itibar etmeyeceğimizi
belirtmek isteriz. Çünkü biz, kalıcı bir toplumsal barıştan
yanayız, oysa iktidar bugüne kadar terörü ve Kürt meselesini toplumsal
değil, siyasi hesaplara indirgemiş, bir AKP meselesi olarak
görmüş, soruna bütün toplumu kapsayan bir gözle bakmamış,
Hükûmete ve Sayın Başbakana siyasi kazanım getirecek bir mesele
olarak yaklaşmıştır yani
Cumhurbaşkanlığı seçimine giderken Sayın
Erdoğana Sorun çözen lider profili kazandırmak istemiştir. Bu
tasarının Sayın Başbakanın Cumhurbaşkanı adaylığının
açıklandığının ertesi günü İçişleri
Komisyonunda görüşülmüş olması bu kaygı ve
görüşlerimizi doğrulamaktadır.
İktidar açısından çözüm sürecinde bugüne
kadar atılan en önemli adım, terör örgütünün yasal muhatap
alınmış olmasıdır; işin kısaca özeti budur.
Sayın Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay Komisyon
çalışmaları sırasında Biz daima çözüm sürecini
şeffaflık içinde yürütmeye özen gösterdik. Bu yasa ve diğer
çalışmalarda bunu koruyacağız, kamuoyunu
bilgilendireceğiz. Çözüm süreci büyük toplumsal destekle yürüyor. Biz
bundan sonra da bu toplumsal desteği arkamıza alarak şeffaf
şekilde çalışmaları yürütmeyi esas alıyoruz.
demiştir, oysa gerçek hiç böyle değildir. Halkımız bütün
gelişmeleri basına sızan eksik bilgilerden, terör örgütünün
sözcülerinden ve BDPli milletvekillerinden öğrenmiştir, Hükûmet
doğru dürüst hiçbir açıklama yapmamıştır. Bu sorun AKP
Hükûmeti tarafından önce Kürt açılımı daha sonra Millî
Birlik ve Kardeşlik Projesi olarak isimlendirilmiş, sonunda da
çözüm sürecinde karar kılınmıştır. Bu süreçlerde hep
zikzaklar yapılmıştır. 2011 seçimleri öncesinde, seçim
meydanlarında eski solcular ve sağcılar için ağıtlar
yakılmış, cezaevlerindeki insanlık dışı
davranışlar kınanmış, hatta daha da ileri gidilerek
Ben 2002de Başbakan olsaydım Abdullah Öcalanı asardım.
diye beyanatlar verilmiştir. Bunlar ne için
yapılmıştır değerli arkadaşlar? Seçimlerde
milliyetçi oylara sahip çıkmak için.
Şimdi ise Cumhurbaşkanlığı
seçimleri yaklaştı. Başbakanın adaylığı söz
konusu. Ne oldu aniden? "Barış
sürecini destekleyici yasal çalışma yapıyoruz."
dendi ve bugün görüştüğümüz tasarı önümüze geldi. Bu durumun bir
tutarsızlığın, çıkarcı bir zihniyetin göstergesi
olduğunu söylemek istiyorum. Getirilen bu tasarı garip,
anlaşılmaz hükümler de taşımaktadır.
Şimdi, ben soruyorum, dünyanın hangi ülkesinde,
hükûmete görevini hatırlatan kanun, gene hükûmet tarafından
getiriliyor? Yol haritasını çizecek kanun tasarısını
değil, kanunun kendisini getirin. Görüşelim burada, ne yapacaksak onu
yapalım. Hangi konu ise burada görüşelim.
Yine tasarıdaki bir madde diyor ki: "Hükûmet
gerekli kararları alır, her türlü çalışmayı yapar ve
kamuoyunu bilgilendirir." Peki, siz bugüne kadar bir çalışma
yaptınız mı? Yaptıysanız niçin ciddi hiçbir bilgiyi
kamuoyuna vermediniz? Bundan sonra Bakanlar Kurulu olarak bize bu bilgileri
vereceğinizden nasıl emin olabiliriz?
Dünyada terör sorununun çözümü konusunda örnekler
ortadadır. Bütün dünyada, bütün sorunlu bölgelerde biz biliyoruz ki bu tür
terör sorununun çözümü şeffaf bir şekilde ve katılımcı
bir yöntemle yürütülüyor, kapalı kapılar ardında yürütülmüyor.
Eğer Oslo görüşmeleri gündeme gelmeseydi, o konuyla ilgili MİT
Müsteşarının soruşturması olmasaydı, biz bu
gelişmelerin hiçbirinden haberdar olmayacaktık. Şimdi bile çok
gizli, kapalı kapılar ardında neler
karşılığı, hangi taahhütler ve tavizler
karşılığı bu sorunun çözümü için bir süreç belirlendi,
bunu açıkça bilmiyoruz.
Değerli arkadaşlar, terörün sona erdirilmesini
kim istemez, elbette hepimiz istiyoruz. Üniversiteye başladığımız
günden itibaren bu güne kadar mutlu, huzurlu bir ortamda yaşayamadık,
okuyamadık ve görev yapamadık. 12 Eylül öncesinde ki
yıllarımız hep kavgayla geçti ve sorunlarla geçti. 12 Eylül
dönemini ve sonrasındaki sıkıntıları gene hepimiz
yaşadık. 1984'ten sonra da terör örgütünün
başlattığı eylemlerde gene büyük acılar
yaşadık ve hâlâ yaşamaktayız. Biz ülke olarak bunu hak
etmiyoruz. Türkiye'nin artık huzura ihtiyacı var. Türkiye'nin birlik,
beraberliğe ihtiyacı var ama bunu Meclisi devre dışı
bırakarak veya Meclisi kanun yapma makinesi gibi görerek,
canının istediği zaman üç beş maddelik kanunlarla veya
torbalar içine doldurulmuş kanunlarla çözmek doğru değildir.
Çözüm, herkese benimsetebileceğimiz, herkesin içinde olduğu, herkesin
görüşünü şeffaf bir şekilde açıklayacağı bir
süreç olmalıdır.
Yine, bu maddeyle Barış süreciyle ilgili
çalışma yapanlar yargılanamaz." diye bir hüküm
koyuyorsunuz. Kenan Evren de böyle bir madde koymuştu, hem de Anayasaya
koymuştu. Bugün "Bakın, yargıladık, 95
yaşındaki adama ceza verdik." diye seviniyorsunuz,
övünüyorsunuz. Demek ki 95 yaşına da gelse, insanlar
yargılanabiliyor. Yani, bu koyacağınız madde size hangi
güvenceyi sağlayacak, bunu anlamak mümkün değildir. Bu tür düzenlemelerin
ancak demokratik olmayan rejimlerin yapabileceği düzenlemeler
olduğunu düşünüyorum. Çok doğru bir düzenleme değildir.
Değerli arkadaşlar, Hükûmetin yürüttüğü bu
çalışmada kötü bir niyet yoksa, barış süreciyle, bir arada,
birlikte, özgürce yaşamak ifade ediliyorsa, buna herkes katılır
ama bu konunun sadece Bakanlar Kurulunun vereceği emir ve talimatlarla
veya alacağı kararlarla değil, Meclisle, Meclisteki
tasarıyla, Meclisteki görüşmelerle bunun çözümünün
olacağını tekrar tekrar
belirtmek istiyoruz.
Biz, ülkemizin geleceği için, Hükûmetin yapacağı
doğru ve olumlu çalışmalara ve düzenlemelere elbette ki
muhalefet olarak destek olabiliriz ama bu düzenlemelerin, ülkenin
bütünlüğünü ve beraberliğini bozacak gelişmelere zemin
hazırlayacak bir yöntemin önünü açmasına da asla müsaade edemeyiz.
Değerli arkadaşlar, çözüm süreci
doğası gereği uzun ve zor bir süreçtir. AKP
iktidarının yönettiği psikolojik savaş sonucunda Türk
toplumunun gerçeği arama refleksi ile yalan ve hileye karşı
koyma antikorları tahrip olmuş durumdadır. Artık,
iktidarın söylediği her söz ve boş vaat, yandaş
medyanın da desteğiyle kamuoyu tarafından gerçek gibi
algılanmaktadır.
Bu nedenlerle, bu yasanın iyi niyetlerle
hazırlanmış olmasını diliyorum, altında
farklı bir düşüncenin, farklı bir amacın
olmamasını diliyorum. Ülkemizin yıllardır süren bu
sıkıntılı sorundan el birliğiyle
kurtulmasını, dünyanın en refah, en gelişmiş ve en
insan haklarına saygılı ülkesi olmasını diliyorum.
Tekrar yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Dinçer.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın
Mehmet Erdoğan konuşacak, Muğla Milletvekili.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN (Muğla)
Sayın Başkan değerli milletvekilleri; 629 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 3üncü maddesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, bildiğiniz gibi, Hükûmet
tarafından toplumsal barış adı altında bir kanun
tasarısı hazırlandı. Bu kanun tasarısını
yoğun geçen bir çalışma temposuyla İçişleri
Komisyonunda da görüştük; uyarılarımızı,
gördüğümüz eksiklikleri orada da ifade ettik. Ancak, anlaşılan o
ki AKP iktidarının üzerinde Kandildeki eli kanlı teröristlerin
tehditleri bizim uyarılarımızdan daha etkili. Gözüken o ki AKP
iktidarının kısa dönemli siyasi çıkarları
vatanımızın ve milletimizin bölünmez bütünlüğünden daha
önemli çünkü bu kanun, sadece, bebek katili, bölücü, insan kaçakçısı,
uyuşturucu taciri PKKnın kaygılarını ortadan kaldırmaktadır.
Bu kanun, sadece, Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın bitmek
tükenmek bilmeyen Cumhurbaşkanlığı hevesine hizmet etmeyi
amaçlamaktadır.
Şimdi, arkadaşlar, tasarı terörün sona
erdirilmesinden bahsediyor. Anayasaya aykırı olarak belli bir zümreye
âdeta suç işleme özgürlüğü getiren bir yasa nasıl olur da
barışa hizmet eder? Dünyanın hangi ülkesinde, konusu suç olan
bir durum kanunla meşrulaştırılmaya
çalışılır? Kanun tasarısının bu maddesi
Bakanlar Kuruluna ucu açık karar alma yetkisi veriyor. Artık, bundan
sonra sözde çözüm adlı çözülme süreci milletten ve Türkiye Büyük Millet
Meclisinden saklı bir şekilde, Bakanlar Kurulunun keyfine göre
yönetilir hâle gelecektir. Anayasamızın 91inci maddesi kanun
hükmünde kararname çıkarma yetkisinin süreli ve sınırlı
olarak hükûmete verilmesini düzenlemektedir. Ancak, bu kanunla Hükûmet
istediği gibi karar alacak, bu kararları ister kamuoyu ile
paylaşacak ister paylaşmayacak, keyfine göre uygulayacaktır. Bu
kanun tasarısıyla Anayasamız delik deşik edilmekte, AKP
hukuk tanımazlığını bir kez daha göstermektedir.
Şimdi sormak
isterim: Dünyanın hangi ülkesinde geleceğe dönük bir af kanunu
çıkartılır? Dünyanın neresinde, hangi aklıselim
iktidar elinde silah, dağda ve şehirde meydan okuyan çapulcuyla
eşit şartlar altında resmî bir görüşme
yapmıştır? Hangi vicdan sahibi iktidar Analar
ağlamasın. lakırtılarıyla ana kuzusu şehit
Mehmetçiklerin kemiklerini sızlatabilir? Haktan, hukuktan, eşitlikten
bahseden hangi zihniyet kendi ülkesini hukuki belirsizliklere, faili meçhul
cinayetlere, yeni hukuksuzluklara sürükler?
Değerli
milletvekilleri, bu kanun tasarısı Anayasamızın
lafzına ve özüne çok ciddi aykırılıklar içermektedir. Ama,
AKP iktidarı yargıyla barışık yaşamayı bir
türlü başaramamıştır. İktidar, hukukun üstünlüğünü
tanımamayı alışkanlık hâline getirmiştir;
yargının, idarenin iş ve eylemleri üzerindeki denetimini bir
türlü kabullenememiştir. Yine iktidar, uygulandığı zaman
konusu suç oluşturacak, uygulayıcılarını suçlu duruma
düşürecek düzenlemelere de bu kanunda yer vermiştir; bu
bakımdan, bu kanun tasarısının tali komisyonlar olarak
Anayasa ve Adalet Komisyonlarında da görüşülüp irdelenmesini de
engellemiştir. Anayasaya, kanunlarımıza ve temel hukuk ilkelerine
ciddi aykırılıklar içeren böyle ucube bir kanunun gazi
Meclisimizde görüşülmesi büyük bir bahtsızlık ve züldür.
Değerli
milletvekilleri, dünyanın hangi gelişmiş ülkesine giderseniz
gidin, devlet kurumları anayasaya bağlı olarak
çalışır, kamu kurumları kanunlara bağlı olarak
faaliyet gösterirler. Anayasa sadece sokaktaki vatandaşlar için
değil, devletin en tepesindeki Cumhurbaşkanı da dahil olmak
üzere herkesi bağlayan, devletin varlığının
teminatı olan bir uzlaşma metnidir. Şimdi, siz bu Anayasayı
tanımazsanız, kanunları görmezseniz, konusu suç teşkil eden
bir hususu hiçbir şey olmamış gibi milletin gözünün içine baka
baka meşrulaştırmaya çalışırsanız,
yarın size de lazım olacak olan hukukun kalacağını
mı sanıyorsunuz? Yarın sizlerden hesap
sorulmayacağını mı sanıyorsunuz? Bu dünyadan sonra
mahkemeyikübrada hesaba çekilmeyeceğinizi mi sanıyorsunuz? Milleti
kılcal damarlarına kadar ayrıştırmaya
çalışarak girdiğiniz veballerin ayaklarınıza
dolanmayacağını mı sanıyorsunuz?
Tabi ki bu kanun
tasarısının bir başka boyutu daha bulunmaktadır. Bu
yasa tasarısı, Türk milletinin yapmış olduğu
Kurtuluş Savaşından sonra Lozan Anlaşması hükümlerine
göre elde ettiği hükümranlık hakkını tartışmaya
açmakta ve Lozan Anlaşmasında elde ettiğimiz hükümranlık
hakkının lafzı ve ruhuyla bağdaşmamaktadır.
Âdeta, bu kanun tasarısıyla Lozan Barış
Anlaşmasında elde ettiğimiz kazanımlar, terör örgütüyle
birlikte yeniden masaya yatırılmaktadır. Böyle bir
başlangıç, yarın yeni bölücülerin, yeni terörist grupların,
yeni şer odaklarının yeni taleplerle karşımıza
gelmesine sebep olacaktır. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak herkesi
bu vesileyle bir kez daha uyarmak gerektiğine inanıyoruz ve bu
görevimizi yerine getiriyoruz.
Bu kanun tasarısı da dâhil olmak üzere,
ülkemizi ve milletimizi karanlık bir sürece sürükleyen bu yıkım
projesinden bir an önce vazgeçin, bu ateş bir gün sizi de yakar. Bugün bölücü terör örgütü
PKKyı muhatap almanız, şu anda var olan veya şu anda
olmayan diğer terör örgütlerinin de benzer taleplerle devletimizin ve
milletimizin karşısına çıkmasına davetiye çıkarmaktadır,
bu resmen ölüme davetiye çıkarmak anlamına gelir.
Uygulayıcılarını aklama peşinde
olan bu kanun tasarısı, aslında
uygulayıcılarını suçlu duruma düşürmektedir. Bu suça
sizlerin de ortak olacağını ve her suçlunun zamanı
geldiğinde yargılanacağını hatırlatmak isteriz. Egemenliğimizi tartışmaya
açacağı açık olan bu kanun tasarısı, içinde sizin de
yaşadığınız millî devletin temellerinin
sarsılmasına kapı aralayacaktır.
Değerli arkadaşlar, şöyle geriye
doğru bir gidelim; Sessiz Devrimler vardı ilk önce hani, ardından Milli Birlik ve Kardeşlik
Projesi diye sözde bir isim aldı bu sözde sessiz ama
yıkıcı devrimler, süslendi püslendi ama olmadı, Türk
milletine yutturulamadı. Bu sefer adı çözüm süreci oldu. Her
defasında Sayın Başbakan ve AKPnin önde gelen şahsiyetleri
PKK terör örgütünün sözlerine inandı ve açıklama yapma konusunda
birbiriyle yarıştı. Hani her şey çok güzel olacaktı?
Hani terör örgütü militanları silah bırakacaktı? Hani terör
örgütü yurt dışına çıkacaktı? Yoksa, terör örgütü
ülkenin bir bölümünü çoktan böldü de oralar yurtdışı olarak
algılanır hâle mi geldi?
Evet, arkadaşlar, maalesef, Türkiye önce zihinlerde
bölünmeye çalışılmış, şimdi de fiilî bir bölünmeye
doğru tehlikeli bir yolculuğa çıkarılmıştır.
Şimdi gelinen noktada teröristler Bu tasarıyı temmuzda
görüşmezseniz savaş başlar." diye Hükûmeti tehdit ediyor,
bölgede yol kontrolleri yapıyor, haraç topluyor, eskisinden daha çok
militan devşiriyor, sözde mahkemeler kurup, yargılamalar yapıp
cezalar kesiyor. Ülkemizin bir kısmında bunlar yaşanırken
bunlara sebep olan Hükûmet, vatan hainlerini daha da cesaretlendirecek
adımlar atmaya devam ediyor.
Değerli milletvekilleri, bu kanun
tasarısıyla aslında ne yapılmaya
çalışıldığını hepimiz biliyoruz.
Yıkım projesinin ürünü olan bu kanun tasarısıyla birlikte,
İmralı'daki bebek katili teröristbaşıyla ve onun
Kandil'deki uzantılarıyla yapılmış olan illegal
görüşmeler, buluşmalar ve mutabakatlar ve bundan sonra yapılacak
bu ve benzeri illegal faaliyetler aklı sıra yasal bir zemine
oturtulmaktadır. Ancak hem Hükûmet hem de muhatapları çok iyi
bilmelidir ki Anayasanın geçici 15'inci maddesi darbecileri nasıl
koruyamadıysa bu kanun da sizleri koruyamayacak. Hem bu dünyada hem de
öbür dünyada bu yaptıklarınızın hesabını
vereceksiniz. Unutmayın ki; bu kanun tasarısı sizi ancak AKP
iktidarda olduğu müddetçe koruyacaktır. O gün geldiğinde
pişmanlık duyacağınız bir adım atmamanız
hususunda sizleri tekrar uyarıyorum.
Değerli milletvekilleri, 10 Ağustos 2014
tarihinde yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminden hemen
önce böyle bir kanun tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gündemine gelmesi çok manidardır. Gözüken o ki Sayın Başbakan ve
AKP yetkilileri Cumhurbaşkanlığı seçim
kampanyasını Samsun'dan başlatmamıştır. Kanun
tasarısın zamanlaması ve içeriği göz önüne
alındığında, Başbakan ve havarisinin
Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasına Samsun'dan
değil İmralı-Kandil hattından başladığı
açıkça ortaya çıkmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir
hususu tekrar ederek sözlerime son vermek istiyorum: "Egemenliğin
kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya
sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını
Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz." Eğer bu kanun
tasarısı kabul edilirse, bölücü ve yıkıcı
unsurların dayattığı etnik temelli özerklik ve otonomi
çağrıları daha da cesaretlenecek ve ülkemiz yeni bölünme
senaryoları ile karşı karşıya kalacaktır.
Başbakan Cumhurbaşkanı seçilsin diye bin yıllık
kardeşliğimizi görmezden gelmeyelim. Bu kardeşliği PKK gibi
eli kanlı bir terör örgütünün kanıyla kirletmeyin.
Bu vesileyle bu kanun tasarısının
baştan sona yanlış anlamlar ve amaçlar ihtiva ettiğini
ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Erdoğan.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Batman
Milletvekili Sayın Ayla Akat Ata konuşacak.
Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA AYLA AKAT ATA (Batman) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ilgili yasanın 3üncü maddesi
hakkında Halkların Demokratik Partisi adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İlgili yasanın 3üncü maddesiyle Yetki ve
sekretarya başlığı altında, Bakanlar Kurulu, çözüm
sürecine ilişkin gerekli kararları almaya yetkili
kılınıyor ve yine Bu kapsamda yapılan
çalışmaların koordinasyonu ve sekretarya hizmetleri Kamu Düzeni
ve Güvenliği Müsteşarlığı tarafından yürütülür.
deniliyor.
Sayın Bakanım, zaten mevcut
Müsteşarlık yani Kamu Güvenliği Müsteşarlığı
görev tanımı itibarıyla terörle mücadeleye ilişkin
politikaları, stratejileri geliştirmek ve bu konuda ilgili kurum ve
kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak amacıyla
kurulmamış mıydı? Bu amaçla kurulmuş bir
Müsteşarlık var ve adına çözüm çerçeve yasası
dediğimiz bir yasada mevcut 6 maddeden, yürürlük ve yürütmeyi
çıkartırsak 4 maddeden 1i zaten Hükûmetin bu amaçla kurmuş
olduğu bir Müsteşarlığa işaret ediyor ve yine ortak
kurum olarak Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulu varken bu koordinasyonu
sağlamak üzere de yine bu Müsteşarlığa görev ve yetki
tanıyor.
Tabii ki bu süreci -eğer adına bir çözüm
süreci diyeceksek- Hükûmet yürütecektir ve Hükûmet bu süreci yürütürken tabii
ki ilgili iç ve dış dinamikleri sürecin içine katacaktır. Bunlar
kimdir? Tabii ki siyasi partilerdir, tabii ki örgütlü kesimler, sivil toplum
örgütleridir. Peki, bundan uzak, var olanın tekrarından ibaret bir
yasa maddesine nasıl olacak da bizler çözüm çerçeve yasasının
içeriğine dairdir diyebileceğiz?
Biz, bu maddeyle yapılmak istenene henüz bir anlam
verebilmiş değiliz çünkü zaten geçmişte de aynı içerikte
tam da bu amaçla bir düzenleme yapıldı ve Müsteşarlık
ilgili tüm yapıların istihbaratlarının tek elde
toplanması ve etkili bir mücadele amacıyla görevlendirildi. Ama
bugün, bu noktada görüyoruz ki tekrardan bir yasa maddesiyle bu konum
güçlendirilmeye çalışılıyor.
Peki, bir çözüm çerçeve yasası diyoruz ama maddenin
başlığı itibarıyla değerlendirdiğimizde ve
Müsteşarlığın ve daha öncesi ilgili tüm kuruluşların
yapmış oldukları pratiklere baktığımızda,
çalışmalara, operasyonel faaliyetlere
baktığımızda bunun adını koyabiliyor muyuz? Evet,
başlığı Terörle Mücadele, başlığı
Terörü Sona Erdirme. Bu amaçla kurulan ilgili kurumlar var ve zaten biz
bugüne kadar yaşadığımız tüm eziyeti hatta inkâr ve
imhanın başlangıcını cumhuriyet tarihi boyunca bu
nedenle yaşadık. Özellikle son otuz yıl için ifade edersek, tam
da bu nedenle, işte, 3 bini aşkın köy boşaltıldı,
tam da bu nedenle 3,5 milyon insan yersiz, yurtsuz bırakıldı ve
göç etmek durumunda bırakıldı, tam da bu nedenle insanlar
işkence masalarında yaşamlarını yitirmek durumunda
kaldılar. Bu başlığın bize
hatırlattığı ve ilgili kuruma verilen görevin bize
hatırlattığı budur. Bu da doğru bir
başlangıç değildir diye değerlendiriyoruz Sayın Bakan.
Yasa maddesi yerine biz ne öneriyoruz? Evet,
barış sürecinin tesisi ve buna yönelik ilkelerin hayata geçirilmesi
hususunda yapılacak iş ve işlemlerin koordinasyonunu ve
yürütmesini gerçekleştirmek üzere teşkil edilecek olan toplumsal
barış ve müzakere bakanlığı öneriyoruz. Müzakereler
gerçekleşmeli ve en nihayetinde bir toplumsal barışa
kavuşabilmelidir. Bu nedenle de ilgili bir bakanlığın
mutlaka kurulması gerektiğinin altını çiziyoruz. Niye?
Çünkü sorun ortadayken, sorunu açığa çıkaran nedenler ortadayken
bu nedenlerin üzerine gitmeden, sadece var olan, görünen boyutunu törpülemenin
bir anlam ifade etmediğini değerlendiriyoruz. Oysa ki terörle
mücadele ve düşünce, ifade özgürlüğünü kısıtlayan tüm
maddeler boyutuyla mevzuatta yapılacak bir tarama ve bu taramanın
nihai sonucunda, evet, kaldırılacak maddeler ve yerine getirilecek
maddelerin altını çizmek, yeni inşa edilecek maddelerin
altını çizmek önemlidir diye değerlendiriyoruz. Çünkü bugün
itibarıyla, mevcut Terörle Mücadele Kanununun varlığı,
düşünce, ifade özgürlüğünü kısıtlayan mevzuatın
-başta Türk Ceza Kanunu olmak üzere- varlığı, evet,
örgütlenme özgürlüğünü ortadan kaldırıyor; din, vicdan özgürlüğünü
ortadan kaldırıyor; toplantı, gösteri yürüyüşü yapma
özgürlüğünü ortadan kaldırıyor; adil yargılanma
hakkını ve siyasete katılım hakkını ortadan
fiilen kaldırıyor.
Peki, yapılmak istenen ne? Evet, bilgi, özgür
düşünce ve yaratıcılık kontrol altına alınmaya
çalışılıyor ve bu, kontrol altına alınmaya
çalışıldıkça, sonucu yıkım olmaya devam ediyor.
Sonuç itibarıyla, biz, özellikle Hükûmet
çevrelerinden sık sık Onlar öğrenci değildi, teröristti;
onlar emekçi değildi, teröristti; onlar çocuk değildi, teröristti;
onlar gazeteci değildi, teröristti; onlar akademisyen değildi, teröristti
ve onlar siyasetçi değildi, teröristti. cümlesini duyuyoruz çünkü mevcut
tanım, terör tanımı o kadar geniş ki ve her noktaya
çekilebilecek bir noktada ki, sizin, Terörle Mücadele Kanununu
kaldırmadan ve mevzuatta tarama yapılıp ilgili maddeleri
değiştirmeden, yeniden düzenlemeden yolda atacağınız
her adım, gidip gelip buraya takılıyor. Ve açığa
çıkan cümleler, söylenen cümleler, kullanılan kavramlar var ki bugüne
kadar toplumun her kesiminde derin yaralar açmış durumda.
Değerli milletvekilleri, dünyada tabii ki bu süreci
yaşayan ilk ülke Türkiye değil, kendi sınırları
içerisinde çatışma yaşayan tek ülke Türkiye değil.
Başımızı kaldırıp
baktığımızda birçok yerde benzer süreçlerin
yaşandığını, farklı sonuçlar açığa
çıkarmış olsa bile bazı yöntemlerin -müzakere çözüm
yöntemleri, liderin rolü itibarıyla- benzer nitelikte olduğunu ve
tabii ki deneyimlerin paylaşılabileceğini değerlendiriyoruz
ama bir yasal mevzuata kavuşmadığı sürece, biliyoruz ki dünyada,
karşılıklı tarafların oturup konuştuğu,
değerlendirdiği sözleşmelerin belki yarısından
çoğunun beş yıl içerisinde gündemden
çıkarıldığını da değerlendiriyoruz. Nedeni
ne? Taraflar kararsız. Nedeni ne? Taraflar birbirlerine güven duymuyorlar.
Nedeni ne? Taraflar henüz ikna olmamışlar ve kamuoyu desteğinden
yoksunlar.
Şimdi, burada değerlendirirsek, bizce
artık taraflar bir ikna sürecini yaşadılar. Türkiye, bugün
itibarıyla en öncelikli gündemi olarak Kürt sorununun demokratik
barışçıl çözümünü değerlendiriyorsa bu konuda var olan
kararsızlık ortadan kaldırılmalı, tarafların
birbirine güven duyabilmesi için ilgili adımlar mutlaka ama mutlaka
atılabilmelidir çünkü ortada güçlü bir kamuoyu desteği var. Bu süreç
başladığından beri -sadece 2013 yılını
kastetmiyorum, öncesini de ele alıyorum- gerçekleşen her seçimde
kamuoyu bu konudaki desteğini ilgili taraflara açık bir şekilde
deklare etmiştir sandıkta verdiği oylarla. Geriye kalan ciddi
bir siyasi kararlılıktır diye değerlendiriyoruz.
Ve müzakere kelimesinin kökeninde hiçbir zaman zikrin
olduğunu unutmamak gerekiyor, anma ve hatırlama olduğunu da
unutmamak gerekiyor. Burada belki şunu ifade edebiliriz: Neyi
hatırlayacağız, neyi anacağız? Çünkü, belki bu
salondaki birçok insan ne yaşandığının farkında
bile değil. Evet, sürecin tanıklarına, sürecin aktörlerine,
süreç içerisinde yaşanan mağduriyetlere söz ve temsil hakkı
vereceğimiz bir süreç yaşanması gerekiyor değerli
arkadaşlar.
En önemli bulduğumuz noktalardan biri de şu:
Dünyadaki benzer süreçlerde, kadınlar, yetkili temsil noktalarında
olmadıkları için ya da örgüt mekanizmalarında herhangi bir üst
mercide bulunmadıkları için müzakere süreçlerinin mutlaka
dışında kalmışlar. Bunun için de bazı tedbirler
alınabilmesi gerekiyor. Eğer bir çerçeve yasasından
bahsediyorsak ve bir müzakere sürecinin başlayacağını ifade
ediyorsak Sayın Bakanım, sizin de
Müsteşarlığınız bünyesinde ilgili kadın
bürokratların azlığını bizler biliyoruz. Bu çerçevede,
belki Meclis dışında bu oluşumların mutlaka bir araya
gelerek kendi sesini, kendi sözünü söyleyebileceği mekanizmaların,
kadınların da çözüm ve en nihayetinde barış sürecine taraf
olabilecekleri mekanizmaların da hayata geçirilmesi gerekiyor.
Sonuç olarak şunu söylemek gerekir: Müzakere
süreçlerinde hiçbir zaman müzakereler gerçekleştikten ve daha
sonrasında çözüm yakalandıktan sonra, barış ortamı
sağlandıktan sonra hiç kimse anlaşmaya varılan hükümler
üzerine değerlendirme yapmadı, Acaba yetki devrinin konusu nedir?
demedi ama herkes anlaşmanın kimler arasında
yaşandığını hatırladı. Herkes Tony Blairin
konumunu da, yine Gerry Adamsın konumunu da gördü ve gözlemledi; herkes
Mandela ve De Klerkı anlayabildi,
herkes onların rolüne işaret edebildi. Biz de bu süreçte mutlaka ama
mutlaka benzer deneyimlerin olduğu gerçeğiyle, sürece taraf olan her
kesimin bir tarih yazdıkları bilgi ve bilinciyle hassasiyetle
yaklaşması ve sorunun özüne işaret edebilecek çözüm önerilerini,
çözüm yöntemlerini toplumla paylaşarak ve
topluma mal ederek geliştirmesi gerektiğinin altını
çiziyoruz.
Hepinizi bu duygu ve düşüncelerle saygıyla selamlıyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akat Ata.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Sayın Alpaslan Kavaklıoğlu konuşacak, Niğde
Milletvekili.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA ALPASLAN KAVAKLIOĞLU (Niğde) Sayın
Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; Genel Kurulda
görüşmelerini sürdürdüğümüz, tarihî öneme sahip bir çalışma
olan Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine
Dair Kanun Tasarısının 3üncü maddesi üzerine AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, öncelikle şunları
ifade etmek isterim ki AK PARTİ olarak her zaman bekamızın,
huzurumuzun, mutluluğumuzun ve güvenliğimizin Türkiyenin birlik ve
dirliğinde olduğuna inandık. Ülkemizde farklılıklar
arasındaki önyargıların kırılmasına ve
farklı kesimler arasındaki mesafeleri giderecek toplumsal zeminin
oluşmasına gayret ettik. Aynı vatan üzerinde, aynı bayrak
altında, ortak bir kaderi paylaşarak geleceği birlikte inşa
etme iradesinden asla taviz vermedik. Nereden gelirse gelsin, ne adına
yapılmış olursa olsun teröre asla prim vermedik. Terör
karşısında birlik ve dayanışmamızı
güçlendirmek suretiyle, bir taraftan terörle etkin mücadelenin
şartlarını oluştururken diğer yandan demokratik
açılımları da aynı netlik ve süratle sürdürdük.
Hükûmetimizin 2009 yılı Temmuz ayında
terörü sona erdirmek ve toplumsal barış ve kardeşliği
güçlendirmek amacıyla başlattığı Millî Birlik ve
Kardeşlik Projesi, ülkemizin demokrasi tarihinde çok önemli bir eşik
olmuştur. Bu tarihte, sonu gelmez tartışmalara, ölümlere,
acılara son noktayı koymak için cesur ve güçlü bir irade ortaya
kondu. Hesabi değil, samimi bir şekilde, terör, artık bu ülkenin
değişmez kaderi olamaz dedik; bütün bedeline razıyız, yeter
ki akan kan dursun, artık gençler ölmesin dedik. Milletimizin birlik ve
beraberliği çok sınandı. Sürekli istismar mekanizmaları
çalıştı. Süreç birçok kez provoke edildi. Çok şükür ki, her
seferinde aziz milletimizin kardeşlik duygusu galip geldi.
Sayın Başkan, değerli üyeler; çözüm süreci
pek çok fayda getirmiştir. Sürecin olumlu etkilerinden birisi, akan
kanın yaklaşık on dokuz aydır durması yani
vatandaşımızın daha güvenli ve daha huzurlu bir ülkede
yaşamaları olmuştur. Çözüm süreci sayesinde ülkemizin özellikle
doğu ve güneydoğusu on yıllardır özlenen normalleşme
görüntülerine kavuşmaya başlamıştır, bölge
insanının şiddetin bitmesine dair iradesi güçlenmiştir,
ekonomik alanda da iyileşmeler hissedilmiştir. Çünkü terör, ekonomik iyileşmenin
ve ilerlemenin en büyük düşmanıdır. Ayrıca, şunu da
özellikle vurgulamak gerekir ki, iktidarımızın ve Türkiye
siyasetinin iç ve dış krizlerle en fazla
karşılaştığı son bir yıl içinde dahi çözüm
süreci kesintiye uğramadan devam etmiştir. Bu da, toplumun sürecin
siyasi istikrara etkilerini görerek desteğini artırmasını
sağlamıştır.
Değerli arkadaşlar, görüşmekte
olduğumuz tasarı, 2002 yılından beri ve özellikle 2009da
başlatılan Millî Birlik ve Kardeşlik Projesiyle birlikte ivme
kazanan, Hükûmetimizin adım adım geliştirdiği demokratik
vizyonun yeni bir aşamasıdır. On iki yılda bunun
altyapısı yapılmıştır. Milletimizin bu sorunu
çözecek iradeye ve güce sahip olduğu test edilmiş ve
onaylanmıştır. Bugün gelinen noktada, artan kamuoyu
desteğiyle birlikte sürecin olgunlaştığı bir safhada
bulunmaktayız. Görüştüğümüz düzenlemenin amacının
demokrasi yoluyla terörün bitirilmesi ve toplumsal bütünleşmenin
güçlendirilmesi olduğu iyice anlaşılmalıdır.
Doğrudan çözüm sürecini referans alan bir çerçeve
yasa tasarısı olup çözüm sürecine ilişkin usul ve esasları
düzenlemek ve hukuki altyapısını sağlamak
amaçlanmaktadır. Zira, başladığından beri çözüm
sürecinin yasal bir dayanağının, teminatının
olmaması eleştiriliyor ve bir yasal güvenceye
kavuşturulması hep isteniyordu. İşte, çıkarılacak
bu yasayla her şeyden önce bu talep karşılanmakta ve süreç yasal
bir teminat altına alınmaktadır.
İkincisi, bu yasa tasarısıyla Hükûmetimiz
bir kez daha yükümlülük ve sorumluluk alıyor ama bu kez çözümün adresi
olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi öne çıkıyor. Hükûmetin yanı
sıra, Meclisin de iradesi sürecin temel dayanağı hâline geliyor
yani artık millî iradenin tecelli ettiği Meclis devreye giriyor,
devlet politikası olarak süreci sahipleniyor ve çözüm sürecini yürütmek
üzere Hükûmeti yetkilendiriyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tasarıya göre, Hükûmetin çözüm süreci kapsamında yürüteceği
çalışmaların genel olarak şu şekilde olduğu
görülmektedir:
Terörün sona erdirilmesi ve toplumsal bütünleşmenin
güçlendirilmesine yönelik siyasi, hukuki, sosyoekonomik, psikolojik, kültür,
insan hakları, güvenlik ve silahsızlandırma alanlarında ve
bunlarla bağlantılı konularda atılabilecek
adımları belirleyecek.
Gerekli görülmesi hâlinde, yurt içindeki ve yurt
dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlarla temas, diyalog,
görüşme ve benzeri çalışmalar yapılmasına karar
verecek; bu çalışmaları gerçekleştirecek kişi, kurum
ve kuruluşları görevlendirecek.
Silah bırakan örgüt mensuplarının eve
dönüşleri ile sosyal yaşama katılımları ve
uyumlarının temini için gerekli tedbirleri alacak.
Düzenleme kapsamında yapılan
çalışmalar ile alınan tedbirlere ilişkin kamuoyunun
doğru ve zamanında bilgilendirilmesini sağlayacak.
Alınan tedbirlere ilişkin uygulama
sonuçlarını izleyecek, ilgili kurum ve kuruluşlar arasında
koordinasyonu sağlayacak. Gerekli mevzuat
çalışmalarını yapacak.
Çözüm sürecine ilişkin yetki ve sekretarya
konularını ise tasarının şu an üzerinde
görüşmelerini sürdürdüğümüz 3üncü maddesi düzenlemektedir. Buna
göre, çözüm sürecine ilişkin gerekli kararları almaya yetkili olan
Bakanlar Kuruludur. Çözüm süreci kapsamında yapılan
çalışmalara ilişkin koordinasyon ve sekretarya hizmetleri ise
Başbakanlığa bağlı Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı tarafından yürütülecektir. Ayrıca,
düzenleme kapsamında veriler görevlerin ilgili kamu kurum ve
kuruluşlarınca ivedilikle yerine getirilmesi gerekmektedir. Bu kanun
kapsamında verilen görevleri yerine getiren kişilerin hukuki, idari
ve cezai sorumluluğu doğmayacağı da düzenlenmektedir.
Değerli arkadaşlar, bu kanun
tasarısı, her şeyden önce, AK PARTİ iktidarının
çözüm noktasında ne kadar kararlı olduğunun açık bir
göstergesi olarak görülmektedir. Ayrıca, Türkiye'nin kendi meselesini
kendi gücüyle çözebileceğine dair güçlü bir irade beyanıdır.
Milletimiz, kendi meselelerini çözebilecek kudrette ve dirayettedir. Siyasi
irade olarak, Hükûmetimiz ve millî iradenin tecelli ettiği Meclisimiz,
bundan böyle bu kudret ve dirayete öncülük edecektir.
Son olarak şunları ifade etmek istiyorum ki,
bugün, birlik ve beraberliğimizi milletimizin tarihî sağduyusuyla
beraber, şehitlerimizin ve gazilerimizin varlığına
borçluyuz. Eğer bu ülkede terör örgütünün çabalarına rağmen
etnik bir çatışma olmamışsa, bugün, üniter bir devlet
olarak dünyada saygın bir noktada isek bu konuda şehitlerimize ve
gazilerimize şükran borçluyuz. Onların emaneti, onların
mirası, ülkemizin, milletimizin ve devletimizin birliği ve
bütünlüğüdür. Bizim yaptığımız, şehitlerimizin
uğrunda seve seve canlarını feda ettiği bu
toprakların, birlik ve bütünlük içerisinde demokratik hak ve özgürlüklerin
bütün vatandaşlarımız tarafından tam olarak
yaşanabildiği bir atmosferde huzura, istikrara ve güvenliğe
kavuşmasıdır. Şehitlerimizin ruhu, ülkede daha fazla
şehit düşmesiyle, daha fazla ölüm yaşanmasıyla, daha fazla
ocağa ateş düşmesiyle değil, tam tersine, ülkenin birlik ve
bütünlük içerisinde huzur, istikrar ve güvenliğe kavuşmasıyla
ölümlerin, acının, gözyaşının durmasıyla şad
olacaktır.
Çözüm sürecinde, başta, Başbakanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, Başbakan
Yardımcımız Sayın Beşir Atalay, İçişleri
Bakanımız Sayın Efkan Ala ve emeği geçenlere
teşekkürlerimi sunuyorum.
Tasarısının ülkemiz, milletimiz ve
devletimiz için hayırlı ve uğurlu olmasını temenni
ediyorum. Neticeleri, inşallah, ülkemizin birliğine ve
beraberliğine, kardeşliğine ve huzuruna katkılar
sağlayacaktır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Kavaklıoğlu.
Şimdi, şahıslar adına konuşmalar
bölümüne geçiyoruz.
Şahsı adına ilk konuşmacı
Sayın Tufan Köse, Çorum Milletvekili.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
TUFAN KÖSE (Çorum) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle, böyle bir yasanın Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu haftaki
gündeminde, 2014teki gündeminde görüşülmesinden dolayı Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak memnuniyetimizi belirtmek istiyoruz.
İlk defa, böyle bir tasarıyla -çerçeve yasa
şeklinde de olsa- Türkiye Büyük Millet Meclisinde bugüne kadar kapalı
kapılar ardında yürütülen pazarlıkların bir yasal zemine
oturtulması sağlanmış gibi görünüyor. Ama yine, her zamanki
gibi Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının on iki
yıllık iktidarı boyunca yaptığı samimiyetsiz
işlerden birinin daha bu yasayla birlikte görüşüldüğünü
düşünüyoruz. Öyle hükümler konulmuş ki ben bir hukukçu olarak
bunları anlamakta gerçekten zorluk çekiyorum. Örneğin denmiş ki:
Bu yasayla yapılan işlerde hukuki, idari, cezai herhangi bir
soruşturma açılamaz. İşin aslı -bütün hukukçular
bilir- yasayla tanımlanan, yasayla yapılan görevlerin
yapılmasından dolayı ne gibi bir hukuki, cezai veya tazminat
sorumluluğu olacak, idari sorumluluk olacak, bunu anlamak mümkün
değil. Bunun altında neler var, tabii, sürecin devamı boyunca
bunları hep beraber göreceğiz.
Tabii, böyle bir yasanın
Cumhurbaşkanlığı seçiminin hemen öncesindeki bir tarihte
getirilmesi ve Komisyona da Recep Tayyip Erdoğanın,
Başbakanın Cumhurbaşkanlığı
adaylığını açıkladığı gün getirilmesi
sizlerce de herhâlde manidardır diye düşünüyorum, yani manidardır.
Yine bir seçim hesabı var; bütün seçimlerden önce,
hatırlarsanız, nasıl oluyorsa görülmeyen bir el terörü
sonlandırıyordu, terör duruyordu, silahlar susuyordu ve seçimlerden
hemen sonra yeniden başlıyordu. Ne gibi pazarlıklar
yapılıyor, bunları bilmek mümkün değil.
2002 yılında sıfır terörle bu
memleketi teslim aldınız, sıfır terörle ve aradan on iki
yıl geçti, bu on iki yıl içerisinde binlerce masum
insanımızı kaybettik, bugün bir açılım süreciyle
ilgili yasal düzenlemeyi getirebildiniz. Şimdi, bu binlerce masum
insanın aileleri, anneleri, babaları, eşleri, çocukları
sizlere sormayacak mı On iki yıldır neredeydiniz siz
kardeşim? On iki yıldır neredeydiniz? Ancak
olgunlaştı. diyorlar.
12 Eylülde darbe yapılırken de terörü
azdırmışlardı, terörü engellememişlerdi darbeye ortam
hazırlamak için, ancak darbe ortamı hazırlandı diye 12
Eylüle kadar göz yummuşlardı; siz de mi göz yumdunuz bu çözüm
sürecini bugüne kadar beklettiniz? İnsanlarımız bunları
merak ediyor.
İnsanlarımız başka şeyler de
merak ediyor. İnsanlarımız diyor ki: Bu açılım
sürecinin sonunda tabii, hep kapalı kutu, belli değil ne
olduğu- Abdullah Öcalan da acaba bırakılacak mı?
Bunları da bilmek istiyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi eğer millî
iradenin temsil edildiği en kutsal mekânsa burada bunlar da
konuşulmalı, şeffaf olunmalı.
Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan insanların,
Türkü, Kürtü, Lazı, Çerkezi, Alevisi, Sünnisi, geleceklerini ipotek
altına alacak angajmanlara girilmesin istiyor insanlarımız. Biz
de bunları istiyoruz.
Değerli arkadaşlarım, AKPnin on iki
yıllık iktidarında ne kadar samimiyetsiz olduğunu, hepimiz
bizzat yaşayarak gördük. Bir Roman açılımı dediniz,
Roman açılımı dediniz, Romanları yurtlarından
ettiniz, evlerinden ettiniz; bir Alevi açılımı dediniz, bütün
mitinglerde Alevileri yuhalattınız, bütün mitinglerinizde Genel
Başkanı yuhalattınız; şimdi de bir Kürt
açılımı diyorsunuz, diliyorum Kürtleri de yurtlarından
etmezsiniz.
Bizim, Cumhuriyet Halk Partisi olarak talebimiz
şudur: Üniter yapımızın bozulmasına meydan
vermeksizin, bölgede yaşayan Kürt vatandaşlarımızın
taleplerine uygun, onları bu memleketin onurlu, eşit haklara sahip
birer yurttaşı olarak yaşayacakları bir noktaya
getirmektir. Biz kalıcı barış olsun istiyoruz, biz
kalıcı demokrasi olsun istiyoruz; demokrasi olmadan, basın
özgürlüğü olmadan, insan hakları olmadan, kadın erkek
eşitliği olmadan da kalıcı bir barışın
sağlanamayacağını, Türkiyede demokrasinin bir arpa boyu
yol ilerleyemeyeceğini düşünüyoruz.
İlk düzenlemedir bu. Şimdiden, kapalı
kapılar ardında götürülen pazarlıkların bir an evvel
sonlandırılmasını ve geleceğimizi ipotek altına
alacak herhangi bir angajmana meydan verilmemesini diliyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şahsı adına ikinci konuşmacı
Sayın Osman Ören, Siirt Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
OSMAN ÖREN (Siirt) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 629 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 3üncü maddesi üzerine söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bilindiği üzere Kürt
sorunu açısından Türkiye tarihinin dönüm noktalarından birini
yaşıyoruz. Kamuoyunda çözüm süreci ya da barış süreci
olarak bilinen yeni Türkiyenin bu oldukça önemli sürecini daha
sağlıklı biçimde yürütebilmek, oluşabilecek
komplikasyonlara karşı müdahale edebilmek ve çözüm üretebilmek
maksadıyla 6 maddelik çerçeve yasa tasarısı Meclise
sunulmuştur. Bu çerçeve yasa tasarısı barış sürecini
yasal teminat altına almayı amaçlamaktadır. Bu gelişme
tarihî bir gelişmedir. Zira, cumhuriyet tarihi boyunca hiçbir siyasal
iktidar, ülkenin böylesine ciddi, hayati bir meselesine dair böylesine
kararlı bir tutum gösterememiş, siyasal alanda böylesine riskli bir
konuda inisiyatif alamamıştır. Bu adım, Hükûmetimizin
tavrını barıştan, insan haklarından, adaletin Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı olan herkese eşit biçimde
uygulanmasından yana koyduğu ve bu yönde kararlı
davranabildiği için önemlidir, tarihsel niteliktedir.
AK PARTİ hükûmetleri döneminde Türkiyede sosyal ve
siyasal birçok alanda demokratikleşme yönünde ciddi adımlar
atıldı. Hepsi hiç şüphesiz çok önemli adımlardı.
Türkiyenin önünü açan, Türkiyeye çağ atlatan değişimlerdi.
Ancak, AK PARTİ hükûmetlerinin Kürt sorununun çözümüne yönelik
attığı kararlı adımlar Türkiyenin çehresinin
değişmesinde, devlet bürokrasisine yerleşmiş katı
tavrın kırılmasında oldukça önemli yere sahiptir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugün Kürt sorunu konusunda çözüme yönelik kendine ait bir ajandası,
programı, projesi olan ve bunu kararlılıkla her türlü
provokasyona, önlemeye rağmen uygulamaya çalışan bir
iktidarın olması Türkiyenin geldiği seviyeyi göstermesi
açısından dikkate değerdir. AK PARTİ Hükûmetinin
barış sürecinde attığı adımlar Türkiye'nin bu en
önemli, en hayati sorununun çözümüne yönelik kararlı bir tavır
olmakla birlikte, devletin vatandaşına yönelik
yaklaşımının, bir başka deyişle paradigmasının
değiştiğinin de en büyük ispatıdır. Esasen bu
paradigma değişikliğinden sonra Kürt meselesi özü
itibarıyla çözülmüş bulunuyor, geriye sadece teferruat kalıyor.
Çünkü meselenin özü, inkâr ve asimilasyondur ve bu inkâr ve asimilasyon
kesinlikle tarihe karışmıştır.
Bu arada, hiç kimse yanlış bir zehaba
kapılmasın. AK PARTİ inkâr ve asimilasyonu bitirdiyse
birilerinin zorlamasıyla değil, sadece kendi felsefesini, kendi parti
programını takip ederek bitirmiştir. Dolayısıyla,
şu hakikat teslim edilmelidir ki barış süreci bu topraklarda son
birkaç yüzyılda vuku bulan en hayırlı iştir. Siyasal bütün
riskleri üstüne alan iktidar, bütün siyasal ikbal kaygılarını
bir kenara bırakarak insanı yaşatma, insanı en yüce
değer olarak ele alma kaygısını merkeze yerleştirmiştir.
Sürece ilişkin farklı görüşlerin, farklı önerilerin
olması normaldir. Ancak, otuz yıllık acı dolu bir
savaşa verilen şansın barışa da verilmesi
gerekmektedir. Toplumun çok farklı kesimlerinden büyük bir destek alan
iktidarımız barıştan yana tavır almıştır.
Biz inşallah bu kadar uzun sürdürmeyeceğiz.
Başka yerlerde yedi sekiz yıl süren barış görüşmeleri,
inşallah kısa zamanda bitecek. Yine de biz barış sürecinin
her daim bu kesimlerin provokasyonuna açık biçimde yürüyecek
olduğunun bilincinde olmalıyız.
Burada bize düşen, barıştan yana,
kardeşlikten yana saf tutmak ve sürecin başarıyla
tamamlanacağına dair inancımızı her daim canlı
tutmaktır. Unutmayalım,
neredeyse on dokuz aydır bu güzel ülkemizde kan akmıyor, analar
ağlamıyor, babaların ciğeri dağlanmıyor. Bunun
farkında olmamız ve bu güzelliğin bütün ülkede baki kalması,
geliştirilmesi, sürdürülmesi için herkesin sorumluluğu vardır.
Ülkenin tamamında büyük bir hüsnükabul görmüş olan çözüm sürecine
sırf iktidara muhalefet etmek adına karşı çıkanlar,
emin olun, bu milletin kendisine, umutlarına, istikbaline muhalefet etmiş
olmaktadırlar. Milletimiz ise her şeyi en iyi şekilde görüp
takdir etmektedir.
Otuz yıldır bu işin acısını
çekmiş olan memleketim Siirt'te konuştuğumuz 3 dille, hasret
olduğumuz ve geç bulduğumuz huzur ve kardeşlik
ortamını kutlamak istiyorum. Allah
.(*)
Hayırlı olsun, daim olsun. Rabbime bugünleri
de gösterdiği için şükürler olsun.
Hepinizi yürekten saygılarımla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ören.
Şimdi soru-cevap işlemini yapacağız
on dakika süre içinde. Beş dakika sisteme giren milletvekillerine söz
vereceğim, geri kalan beş dakikada Sayın Bakan sorulan sorulara
cevaplarını vermeye çalışacak.
Sayın Canalioğlu, buyurun.
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, Trabzon Büyükşehir Belediye
Başkanı Orhan Fevzi Gümrükçüoğlu, Trabzon
Yıldızlıgüven Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Hasan
Güvene -yüzde 15 hisse karşılığı toplam 2 milyon 800
bin TL olmak üzere- 4 adet 700 bin TLlik adına çek düzenletmiştir.
3üncü çek ödenmemiş ve buna karşılık haciz işlemi
uygulanınca konu yerel ve ulusal basına düşmüştür. Bu
kapsamda, yaptığı yazılı açıklamada Orhan Fevzi
Gümrükçüoğlu hisseleri aldığını ifade etmiştir.
Bu durumda, aldığı ifade edilen bu hisselere mal bildirim
beyannamesinde yer verilmemiştir. Buna karşılık soruyorum:
Büyükşehir Belediye Başkanının ticari işlere
karışmasını etik buluyor musunuz?
İki: Yerel ve ulusal basına yansıyan bu
konuların araştırılması, incelenmesi ve
soruşturulması işlemine başlanmak üzere müfettiş görevlendirilmesi
yapılmış mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Doğru
REŞAT DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Hakkâri ve diğer bazı illerde her gün illegal
olaylar olduğu basında yer alıyor. Bugün itibarıyla o
bölgelerde kapalı yol var mıdır? Hakkâride her gün eylem
yapıldığı ve devletin gücünün yetmediği doğru
mudur?
İkinci sorum: Terörle Mücadele Kanunu önümüzdeki
günlerde kaldırılacak mıdır?
Üçüncü sorum da: Kısmi de olsa doğrudan veya
dolaylı olarak önümüzdeki zaman diliminde bir genel af düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Dilek Akagün Yılmaz
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Cumhuriyet Halk Partisi Parti
Meclisinin Mayıs 2013 tarihli kararında Türkiye Cumhuriyetine
karşı her türlü terör ve şiddet eyleminden vazgeçtiğini ve
silahlarını yetkili kurumlara teslim edeceklerini beyan etmediği
sürece herhangi bir çözüm anlayışının içinde
olamayacağı belirtildiği gibi, aynı zamanda, çözüm
arayışının Öcalan ve Kandil tarafından yönetilmesine
izin verilmeyeceği ve bu çözüm arayışının hukuk
devleti ilke ve kurallarına uygun olacağı belirtilmektedir.
Oysaki, görüştüğümüz bu yasa tasarısının özellikle
Türkiye Büyük Millet Meclisinin
yetkisini Bakanlar Kuruluna devretmesi, aynı zamanda, örtülü af
niteliğinde bazı düzenlemeler getirmesi nedeniyle bu yasa
tasarısına hayır diyeceğimi ifade etmek istiyorum.
Bir de Sayın Bakana doğrudan doğruya bir
soru sormak istiyorum
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Tanal...
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Türkiye'de AKP'nin en fazla oy
aldığı il Şanlıurfa ilidir. Ancak, Şanlıurfa
ilinde her gün sürekli, muntazam bir
şekilde, aksatılmadan altı saat elektrik kesilmektedir. Halk bu
konuda, Şanlıurfada her gün altı saat elektriğin
kesilmesinden dolayı mağdurdur. Şanlıurfalılar size bu
oyu verdi, siz Urfalıları mağdur etmek için mi iktidara
geldiniz? Şanlıurfalılar bu mağduriyetin giderilmesini
istiyor. Günde altı saat elektriğin kesilmesi yaşam
hakkının bir ihlalidir. Elektrik kesintisi, aynı zamanda, insan
hakkının da bir ihlalidir. Biz burada demokratikleşme paketini
konuşurken Urfalıların -orada günde altı saat elektriğin
kesilmesinden dolayı mağdur olarak- insan hakları ihlal edilmektedir.
Onun için, Şanlıurfalıların bu hak ihlalini ne zaman
gidereceksiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Erdoğan
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Dün, Sayın Enerji Bakanı bir açıklama
yaptı. Bu açıklama bizim şimdiye kadar defalarca gündeme
getirdiğimiz ama Hükûmetin inkâr ettiği konuları içermekteydi.
Şu anda başta Şırnak olmak üzere, doğu ve
güneydoğu illerinde kayıp kaçak oranı nedir? Bu kayıp kaçak
enerji bedelini kimden, nasıl tahsil ediyorsunuz? Şu anda elektrik
parasını ödemediği için kaç abonenin elektriği kesiktir?
Bunun Türkiye'de illere göre dağılımı nedir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Yeniçeri, kırk saniyeniz
var.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Bana gelince hep
böyle oluyor Sayın Başkan.
BAŞKAN Geç giriyorsunuz sisteme, ne yapabilirim?
Buyurun.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Çok kaliteli bir
zamanda giriyorum ama böyle oluyor.
Şimdi, iki gün önce, Türkiye'nin çeşitli
üniversitelerinden 21 üniversite öğrencisinin dağa
çıktığı ve bu öğrencilerin Türkiye halklarının
demokratik talepleri bağlamında gerilla saflarına
katılmayı ahlaki, vicdani ve devrimci bir görev olarak buluyoruz.
diyerek dağa çıkma gerekçelerini açıkladığına
yönelik bilgi var. Bu bilgiler doğru mu? Politikalarınız,
eğer bunlar doğruysa, dağdan inmeyi değil de dağa
dönmeyi mi teşvik ediyor? Çözüm süreci denilen zaman içinde kaç tane
korucu öldürüldü? Irakta bağımsız bir Kürt devletini
tanıyacak mısınız?
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Yeniçeri.
Kırk saniyeniz vardı ama yine sorunuzu sordunuz,
anlaşıldı.
Sayın Bakan, buyurun.
Süreniz beş dakika.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Canalioğlunun Trabzon Belediye
Başkanıyla ilgili sorduğu sorunun doğrusu
detayını öğrenmemiz lazım. Bir soruşturma var mı,
onu da İçişleri Bakanlığımızdan sormamız
lazım. Yani, buradaki olayı -samimiyetle- bilmiyorum. Onun için o
konuda bir açıklama yapamıyorum.
Sayın Doğrunun Şu anda kapalı yol
var mı? sorusunun cevabı: Dün de ifade ettim değerli
milletvekillerimiz, Türkiye'nin bütün yolları açık -bölgeyle ilgili
de- istediğiniz her köye, bırakın şehirleri, her yere
ulaşılabilir. Şu anda Türkiye en huzurlu dönemlerinden birini
yaşıyor. Ondan onu açıkça ifade etmek istiyorum doğrusu.
Terörle Mücadele Kanunu konusu şu anda hemen
gündemimizde yok. Ama, burada şunu ifade edeyim: Biliyorsunuz 2005te Türk
Ceza Kanunu yeniden yapılırken Terörle Mücadele Kanunundaki
maddelerin neredeyse tamamı oraya da paralel maddeler olarak konulmuş
oldu. Doğrusu, benim kendi tespitim, bunu daha önce de söyledim, şu
anda hem Terörle Mücadele Kanunu var hem Türk Ceza Kanunu var yani Terörle
Mücadele Kanununun şu anda kaldırılmasında fazla bir
kayıp da olmuyor. Ama, şu anda onu düşünmüyoruz, çözüm sürecinin
aldığı mesafe içinde düşünülebilecek bir konudur diye
değerlendiriyorum. Şu anda af diye bir şey gündemimizde yok
yani örtülü af diye bir şey bu yasada yok ama bu yasada ne var?
Farklı çalışmalar yapılabilir, eve dönüşlerle ilgili
çalışmalar yapılabilir,
yeni yasal düzenlemeler olabilir. Onlar Meclise gelecektir, onlar önümüzdeki
süreçte yapılacak çalışmalar içinde gündeme gelecek hususlar.
Şu anda bu yasanın içinde asla ne örtülü af var...
Bir de dün söylendi, kanun hükmünde kararname ihdası
gibi bir şey söylendi, bu yasa onu da getirmiyor, kanun hükmünde kararname
ihdası yetkisi falan asla Bakanlar Kuruluna vermiyor. Yeni bir yasal
düzenleme olursa bu, Meclise gelecek. Bunu burada açıkça ifade edeyim.
Doğrudur Sayın Yılmaz yani hukukun içinde,
bizim mümkün olduğunca bütün tasarruflarımızda onu çok önemli
görüyoruz. Türkiye'nin demokratikleşmesi ve hukuk devleti olması, her
şeyin hukukun içinde olması ve işte bu getirdiğimiz yasa da
yine bunlardan birisi.
Burada Sayın Tanalın ve Sayın
Erdoğanın enerjiyle ilgili açıklamalarına... Zaten
Sayın Tanalınki sorudan çok bir açıklamaydı, Sayın
Erdoğanın da yani bunların miktarı vesaire... Bunları
Enerji Bakanlığımızdan alarak size sunmamız gerekiyor.
Yani şu anda enerjiyle ilgili kesintileri, hepimiz biliyoruz neden
olduğunu ama yani bunların miktarı vesaire doğrusu benim de
çok direkt ilgilendiğim bir alan değil, onun için size daha fazla
açıklama yapamayacağım.
Sayın Yeniçerinin öğrenci grubu ve
açıklaması, o konu, tabii, bilemiyorum bir haber olarak bir yerde
geçti herhâlde, benim şu anda önümde olan bir bilgi değil, onun için
bir şey diyemiyorum.
Herhâlde sorulan sorular bu kadardı Sayın
Başkan, şöyle baktığımda.
BAŞKAN Evet.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Ama şunu tekrar ifade edeyim, madem burada bir
yarım dakika var: Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Türkiye Cumhuriyetinin
Meclisinde her şeyin sorulması, konuşulması,
tartışılması gerçekten bir kazanımdır ve ben
bundan çok memnun oluyorum. Bunu tekrar, bu vesileyle ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Başkan
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın Vural, söz mü istemiştiniz?
OKTAY VURAL (İzmir) Evet Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR(Devam)
3.-
İzmir Milletvekili Oktay
Vuralın, Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfının
Iraktaki Türkmenlere gönderdikleri yardımların
ulaştırılması konusunda Hükûmetin AFAD ve
Kızılayı harekete geçirmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan, daha
önce burada ifade etmiştim ama Sayın Bakanın görev alanına
girdiği için
Hamiyetperver milletimizce Türkmenelide, Türkmenlere
yönelik, IŞİDin saldırıları karşısında
evsiz, yurtsuz, aç kalan Türkmenlere yardım amacıyla bir yardım
kampanyası düzenlenmişti. Ülkü Ocakları Vakfı
BAŞKAN Evet, söylemiştiniz.
OKTAY VURAL (İzmir) Evet bunu dile
getirmiştim.
AFAD ve Kızılay bu yardımların
Sayın Bakan dinlerse
Onlarla ilgili tabii.
BAŞKAN Sayın Bakanım, lütfen
OKTAY VURAL (İzmir) AFAD ve
Kızılayın, bu yardımların Türkmenlere
ulaştırılması konusunda Yardımcı
olacağız. demelerine rağmen, yardım tırları
Haburda bekletiliyor, Bundan sonra siz ne yaparsanız yapın, biz
yardımcı olamayız. deniyor. Ayrıca, Haburda birtakım
teröristler, gelmek suretiyle, bu yardımları oraya götüren tır
şoförlerini tehdit ediyorlar, Öldürülürsünüz. diyorlar.
Dolayısıyla, bu yardım tırlarının Türkmenlere
ulaştırılması konusunu, Hükûmetin AFAD ve
Kızılayı harekete geçirmesi konusunu Sayın Bakan da
buradayken Hükûmetin bilgilerine arz ediyorum, ilgilenmelerini istirham
ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Tanal, buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Ben Sayın Bakanımıza dedim ki:
Şanlıurfada günde altı saat elektrik kesilmekte, halk orada
mağdur, bu mağduriyet ne zaman giderilecektir? Bu sorunun
cevabını beklerken beni küçük düşürerek -yani, Açıklama
yaptı, soru soramadı. Şeklinde-
itibarsızlaştırma yönünde bir açıklama yaptı. Bu
sataşmadan dolayı mümkünse söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Tanal, burada bir sataşma,
bir itibarsızlaştırma eylemi görmedim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Ama bu bir soruydu, bir
açıklama değildi. Günde altı saat elektrik kesiliyor...
BAŞKAN Sayın Tanal, tutanakları
getirteceğim, ona göre işlem yapacağım.
Sayın Bakan, siz, Sayın Vuralın sözleri
üzerine bir açıklama yapmak istediğinizi belirttiniz.
Buyurun.
4.- Başbakan Yardımcısı
Beşir Atalayın, İzmir Milletvekili Oktay Vuralın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi,
Iraktaki olaylar üzerine yani hem Musuldan kaçan, ayrılan büyük bir
nüfus, daha sonra da Türkmenlerin yaşadığı Telaferden
ayrılan bir nüfus, ikisi için de Türkiye olarak biz çok ciddi yardım
ettik. Ben bizzat AFAD Başkanını gönderdim. Bizzat AFAD
Başkanı gitti ve Telaferden ayrılan Türkmenler için özel bir
kamp oluşturuldu, yardımlarımız da oraya gidiyor. Şu
anda söylediğiniz, tırların geçici olarak orada bir sorunu var
mı, bilmiyorum ama -yani AFAD- oraya sürekli, sadece Telafer için
değil, Musuldan kaçanlar için de, ayrılanlar için de en ciddi
yardımı gönderiyoruz. Ama, ben tekrar bakayım şu anda.
Yani, eğer o manada bir sorun varsa AFADı arayayım, bilgi
alayım, sizlere tekrar bilgi sunayım.
Sayın Tanala da ben Soru soramıyor. demedim,
Sorudan çok açıklama. dedim yani bunda hiçbir şey yok, olumsuz bir
şey kastetmedim...
MAHMUT TANAL (İstanbul) Soru şu:
Şanlıurfada ne zaman giderilecek mağduriyet Sayın
Başkan?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Bilemiyorum, onu ben bilemiyorum. Enerji
Bakanımız da burada yok. Soru kabul ediyorum ama bilemiyorum yani
enerjiyle ilgili cevap veremedim. Bağışlarsanız...
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER(Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri(Devam)
3.-
Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair
Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/941) (S.
Sayısı: 629) (Devam)
BAŞKAN - Madde üzerinde iki adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 629 sıra sayılı kanun
tasarısının 3 üncü maddesinin 2 inci fıkrasında yer
alan "Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı"
ibaresinin "barış sürecinin tesisi ve buna yönelik ilkelerin
hayata geçirilmesi hususunda yapılacak iş ve işlemlerin
koordinasyonu ve yürütmesini gerçekleştirmek üzere teşkil edilecek
olan 'Toplumsal Barış ve Müzakere Bakanlığı'"
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Altan Tan Pervin
Buldan Nazmi
Gür
Diyarbakır Iğdır
Van
Faysal Sarıyıldız Sırrı
Süreyya Önder İdris
Baluken
Şırnak İstanbul Bingöl
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/941 Esas Numaralı Kanun Tasarısının
3üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
Oktay Vural Seyfettin
Yılmaz Mehmet
Erdoğan
İzmir Adana
Muğla
Yusuf Halaçoğlu Zühal Topcu Alim
Işık
Kayseri Ankara
Kütahya
Kemalettin Yılmaz Ahmet Duran Bulut Özcan Yeniçeri
Afyonkarahisar Balıkesir
Ankara
Reşat Doğru
Tokat
BAŞKAN Okunan son önergeye
Komisyon katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ALTAY (Uşak) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR
ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde Tokat
Milletvekili Sayın Reşat Doğru konuşacak.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
REŞAT DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
629 sıra sayılı Terörün Sona Erdirilmesi
ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun Tasarısının
3üncü maddesi üzerine vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Adı güzel ama içeriği ve arka planı,
amacı tam bir teslimiyet olan kanunu maalesef görüşüyoruz.
Saygıdeğer milletvekilleri, bu kanun
tasarısının Oslo görüşmeleri, çözüm süreci, Kandil ve
İmralıyla resmî görüşmelerden sonra Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gündemine geldiği açık ve sarihtir. 2002 senesinde
neredeyse bitme noktasına gelen terör ve istekleri AKP iktidarıyla
beraber yeniden yükselmeye başlamış, açılımlar
adı altında günümüze gelmiştir. Gelinen bu durumu vatan, millet
düşmanları ellerini ovuşturarak izlemektedir. Bu süreçte bebek
katilinin, bölücülerin, hainlerin aldıkları mesafeler çok büyük ama
çok büyük olmuştur. Şimdi de açılımlar, barış
süreci adı altında yeni kanun tasarıları gündemimize
getiriliyor. Özerkliğin altyapısını oluşturacak
düzenlemeler zaten Mecliste kanunlaştırılmıştı.
Yeni getirilen kanun tasarısıyla dağdaki ve hapisteki
eşkıyaların, teröristlerin artık şehre daha rahat
inmesi, artık bölgede kontrolü tamamen ele geçirirmesi öngörülüyor yani
kahraman Türk askerinin karşısında yenilen, yok olma
aşamasına gelen terör örgütü yeni mesafeler alarak Türk devletini
bölmeye doğru süratli bir şekilde gidiyor.
Getirilen bu kanun esasında Anayasamıza
tamamen aykırıdır. Türk devletinin bütünlüğü
sarsılmakta, devletin kurucu unsur ideolojisi yok edilmektedir. Bu fiilî
duruma ve öncesine herkesin karşı çıkması, kabul etmemesi
gerekir. Bunların başında da, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
milletvekili olunca yemin eden bütün milletvekilleri gelmelidir. Milletvekili
yemininde devletin varlığı ve
bağımsızlığını, vatanın ve milletin
bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız
egemenliğini koruyacağımıza dair yemin ediyoruz. Hâl böyle
olunca, yemine bakılınca devletin varlığı bu kanunla
kalmıyor, bölünme süreci başlıyor, milletin kayıtsız
ve şartsız egemenliği kaybediliyor, Anayasa yok ediliyor,
Atatürk ilke ve inkılapları yok ediliyor, yani
yaptığımız yemindeki her şey yok ediliyor, biz de de
maalesef sorumluluk kalıyor. Pekâlâ, biz sorumluluğumuzun
farkında mıyız? Ettiğimiz yemini tutuyor muyuz? Bu tür
kanunlardan sonra Mecliste yazılı olan, arkamızda bulunan
Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir., Atatürkün sözü
de tahmin ediyorum ki önümüzdeki zaman diliminde
kaldırılacaktır.
Bu kanun tasarısı Meclisten geçerse PKKya
artık terör örgütü diyemeyeceksiniz. Terörü, kanunsuzluğu
teşvik eden kanunla karşı karşıya kalacağız.
Elinde silahla bekleyen teröristler kaba kuvvetle ülkemizi esir alacaklar ve
onların istediği kanunu çıkartmış olacağız.
Bu doğru mudur? Hâlbuki bölgemizde çok önemli gelişmeler
olmaktadır. Sınırımızda Kürdistan kurulmaktadır,
Kerkük, Musul Türklerden arındırılmaktadır, Irak 3 parçaya
bölünmektedir, Türklere katliamlar yapılmaktadır, sıra da
ülkemizin bölünmesine gelmektedir. Sizlere soruyorum:
Yaptığımız yemine ne zaman sahip çıkacağız,
Hayır, dur. diyeceğiz?
Durum çok vahimdir. PKK çözüm süreciyle Türkiye
Cumhuriyeti devletinin kanunlarının hepsi yok edilmektedir ve
enteresandır, Türkiye çözülmektedir. Bakınız, şu anda PKK
bazı bölgelerde vergi toplamaktadır, çocukları zorla
kaçırmaktadır, asker toplamaktadır, Asayişi kontrol
ediyorum. diyerek yolları kesmektedir, kimlik sormaktadır, bazı
yerlerde mahkemeler kurmakta, yargılama yapmaktadır. Pekâlâ, bütün
bunların hepsi sizce ne demektir? Bu bir devlet kurulması değil
midir, Türkiye Cumhuriyeti devletinin egemenliğinin parçalanması,
devletinin parçalanması değil midir? Herkesin aklını
başına alması gerekmez mi saygıdeğer milletvekilleri?
Yüce Türk milleti Adalet ve Kalkınma Partisine
2002den itibaren çok büyük yetki vermiştir, Ülkemizin bölünmesinin
zeminini hazırlayan PKKyı legalleştir, Kürdistan devletinin
kurulmasını sağla. mı demiştir?
Bölgemizde son zamanlarda yeni gelişmeler oluyor ve
beraberinde de İsrail Ben Kürdistanı tanırım. diyor.
Kürdistan tabirini de, tanımayı da AKP yetkilileri de maalesef
kullanıyorlar.
Buradan sesleniyoruz: Bugüne gelinmesindeki sorumlular
mutlaka hesap verecektir. Kim bu vatana ihanet etmişse mutlaka hesap
verecektir. Tarih hiçbir zaman onları affetmemiştir, bundan sonraki
dilimde de affetmeyecektir diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 629 sıra sayılı
kanun tasarısının 3 üncü maddesinin 2 inci fıkrasında
yer alan "Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı" ibaresinin "barış
sürecinin tesisi ve buna yönelik ilkelerin hayata geçirilmesi hususunda
yapılacak iş ve işlemlerin koordinasyonu ve yürütmesini
gerçekleştirmek üzere teşkil edilecek olan 'Toplumsal Barış
ve Müzakere Bakanlığı'" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Nazmi Gür (Van) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
MEHMET ALTAY (Uşak) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde Sayın Altan Tan
konuşacak. (HDP sıralarından alkışlar)
ALTAN TAN (Diyarbakır) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Türkiyenin son otuz yılının en
önemli meselesinin, Kürt meselesinin çözümüyle ilgili bir adımın
başlangıcındayız. Hükûmet başından itibaren bunun
çok önemli bir adım olduğunu söylüyor, biz de destekliyoruz ama
içeriğinin zayıflığını, tavrının ve
tarzının ürkekliğini, konu başlığının, kanun
taslağının yanlışlığını,
bunların hepsini dile getirdik.
Şimdi, bizim şu an vermiş olduğumuz
bu önergede, 3üncü maddenin (2)nci fıkrasında yer alan Kamu Düzeni
ve Güvenliği Müsteşarlığı ibaresini barış
sürecinin tesisi ve buna yönelik ilkelerin hayata geçirilmesi hususunda
yapılacak iş ve işlemlerin koordinasyonu ve yürütmesini
gerçekleştirmek üzere teşkil edilecek olan Toplumsal Barış
ve Müzakere Bakanlığı şeklinde değiştiren bir
teklifimiz var. Peki, niye böyle bir teklifte bulunuyoruz?
Değerli arkadaşlar, birincisi, bu Kamu Düzeni
ve Güvenliği Müsteşarlığının bugüne kadar ne
iş yaptığını anlayabilmiş değilim. Yani
Türkiye Cumhuriyetinin İçişleri Bakanlığı
Müsteşarlığı var, Emniyet Genel Müdürlüğü var, Emniyet
İstihbarat Daire Başkanlığı var, Terörle Mücadele
Dairesi var bunun içerisinde, ayrıca yine Millî İstihbarat
Müsteşarlığı var, askeriye bünyesi içerisinde, Genelkurmay
içerisinde askerî istihbarat var, Dışişleri
Bakanlığı bünyesinde Dışişleri istihbaratı
var. Peki bu Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığına
niye ihtiyaç duyuldu? Ne iş yapar? Bugüne kadar neler yaptı? Ortaya
nasıl bir sonuç geldi, sonuç koydu? Nasıl bir çalışma
portföyü var? Şahsen ben bilebilmiş değilim.
Değerli arkadaşlar, Türkiyede daha ikincil
derecedeki -yani eften püften demek istemiyorum saygımdan dolayı-
birçok konuyla, kurumla ilgili bakanlıklar kuruldu. Bu
bakanlıkların adını sayarak da bunları tahfif etmek
istemiyorum, basite almak istemiyorum ama Türkiyenin en önemli meselesinin,
otuz yıllık, kırk yıllık bir meselesinin ve 50 bin
insanın canına mal olmuş, büyük bir millî gelir kaybına
sebebiyet vermiş bir meselesinin çözümünü şu an kim yürütüyor,
nasıl yürütüyor, bir kurum ve kuruluş ortada yok. Bu düzenlenmeye çalışılıyor,
doğru bir adım ama bunu da, tekrar -biraz evvel altını
çizmeye çalıştığım gibi- işlevi, konumu, kadrosu,
yaptıkları ve yapacakları belli olmayan bir
müsteşarlığa devretmek veya oraya havale etmek de yine konuyu
hafife almaktır.
Değerli arkadaşlar, bugün, bu otuz
yıllık, kırk yıllık, büyük yaralara yol açan, büyük
toplumsal acılar yaşatan Kürt meselesinin çözülmemesinden dolayı
onlarca, yüzlerce, binlerce hadisenin çözümünden daha acil, daha önemli ve daha
üzerinde dikkatle duracağımız başka hangi mevzu olabilir?
Yani Başbakanın sık sık dile getirdiği yollar mı,
köprüler mi, barajlar mı, tüneller mi, hangisi? Bugün Türkiyenin bu
meseleden daha önemli bir meselesi yoktur değerli arkadaşlar. Onun
için, bu mevzuyla alakalı acilen, münhasıran, müstakil, özel, hususi,
buna has bir bakanlığın kurulması gerekir, siyasal
iradenin, siyasal muhatabın net olarak ortada olması gerekir diyoruz
ve işte, onun içindir ki bu değişiklik önergesini teklif
ediyoruz. Bu mesele bir Karayolları Genel Müdürlüğü gibi veya Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğü gibi bir genel müdürlükle, bir
müsteşarlıkla, bir bürokratik birimle götürülebilecek bir mesele
değildir arkadaşlar.
Israrla söylüyoruz;
1) Bugün için Türkiyenin en önemli meselesidir.
2) Bu öneme uygun bir hassasiyetle üzerinde
durulması gerekir.
3) Siyasal bir muhatap, en az bakanlık düzeyinde bir
müzakere ve çözüm heyeti makamının oluşturulması gerekir.
4) Bütün bu müzakerelerin ve diyalogların da
şeffaf bir şekilde Meclisin önünde ve siyasilerle siyasetin
içerisinde yürütülmesi gerekir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının 3üncü
maddesinin oylamasının açık oylama şeklinde
yapılmasına dair bir önerge vardır, önergeyi okutup imza
sahiplerini arayacağım:
TBMM
Başkanlığına
629 Sıra Sayılı kanun
tasarısının 3. maddesinin oylamasının açık oylama
şeklinde yapılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Mehmet Erdoğan, Muğla? Burada.
Faruk Bal, Konya? Burada.
Yusuf Halaçoğlu, Kayseri? Burada.
Mustafa Erdem, Ankara? Burada.
Seyfettin Yılmaz, Adana? Burada.
Kemalettin Yılmaz, Afyonkarahisar? Burada.
Reşat Doğru, Tokat? Burada.
Özcan Yeniçeri, Ankara? Burada.
Cemalettin Şimşek, Samsun? Burada.
Bülent Belen, Tekirdağ? Burada.
Ahmet Duran Bulut, Balıkesir? Burada.
Ali Öz, Mersin? Burada.
Alim Işık, Kütahya? Burada.
Münir Kutluata, Sakarya? Burada.
Mustafa Kalaycı, Konya? Burada.
Ahmet Kenan Tanrıkulu, İzmir? Burada.
Bahattin Şeker, Bilecik? Burada.
Murat Başesgioğlu, İstanbul? Burada.
Celal Adan, İstanbul? Burada.
Ali Uzunırmak, Aydın? Burada.
Zühal Topcu, Ankara? Burada.
Oylama için iki dakika süre veriyorum ve süreyi
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)
BAŞKAN Bu arada Sayın Tanal,
tutanağı getirttim. İddia ettiğiniz cümle şöyle:
Zaten Sayın Tanalın sorudan çok bir açıklamaydı. Cümle
budur. Burada bir sataşma nedeni görmüyorum, onu da belirteyim.
Teşekkür ederim.
OKTAY VURAL (İzmir) Ama işlem bitsin ondan
sonra efendim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Başkan,
devam ederseniz aşağıda ne diyor: Elektrik kesintisi direkt
beni ilgilendiren bir konu değil. Bakanlığı nasıl
ilgilendirmez halkın elektriğinin kesilmesi?
BAŞKAN - Siz sataşma olarak mı
algılıyorsunuz bunu?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Tabii.
BAŞKAN - Sayın Tanal, teşekkür ederim.
(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)
BAŞKAN 629
sıra sayılı Kanun Tasarısının 3üncü maddesinin açık
oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı : 209
Kabul : 182
Ret :
27 (x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Fehmi Küpçü Muharrem Işık
Bolu Erzincan
Madde kabul edilmiştir.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.02
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
17.15
BAŞKAN:
Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER:
Muharrem IŞIK (Erzincan), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 114üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
629 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
3üncü madde kabul edilmişti, şimdi 4üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- (1) Bu Kanun kapsamında verilen
görevler, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarınca ivedilikle yerine
getirilir.
(2) Bu Kanun kapsamında verilen görevleri
yerine getiren kişilerin hukuki, idari veya cezai sorumluluğu
doğmaz.
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Ankara Milletvekili Sayın Levent Gök konuşacak. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA LEVENT GÖK (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 629
sayılı Kanun Tasarısının 4üncü maddesi üzerinde söz
aldım. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Bu getirilen kanun tasarısının en sorunlu
maddelerinden bir tanesi bu değerli arkadaşlarım. Dün
Başbakan Yardımcımızı izlerken gerçekten
kulaklarıma inanamadım. Bu kanun kapsamında verilen görevleri
yerine getiren kişilerin hukuki, idari veya cezai sorumluluğu
doğmaz. maddesini açıklarken, Adalet Bakanlığı görevlilerine,
yüksek yargı mensuplarına, hâkimlere, hukukçulara danışarak
bu maddenin bu kapsama alındığını ve sorun
doğurmayacağını ifade etti. Sayın Bakan, umarım
bu madde bu şekliyle kalmaz; umuyor ve diliyorum ki verilecek önergelerle
bu değiştirilir ve hududu, şümulü belli,
sınırlandırılmış bir madde olarak
karşımıza gelir. Eğer bu madde bu şekliyle burada
kalırsa -bırakın siz Türkiyenin en saygın
hukukçularına danıştınız, Adalet Bakanına
danıştınız, yargı mensuplarına
danıştınız- hukuk fakültesinin birinci
sınıfına giden bir öğrenci açar Anayasayı ve size bu
maddenin Anayasanın pek çok maddesine aykırı olduğunu
anlatır. Eğer bu madde bu şekilde kalır ve
değiştirilmezse Anayasa Mahkemesinden döner değerli
milletvekilleri, çünkü bu maddeyle siz bir hukuki, cezai ve idari sorumsuzluk
getiriyorsunuz kişi ya da kimselere. Bunu kaldırmak gerekiyor. Neden
kaldırmak gerekiyor? Bu, bu şekilde kaldığı zaman
Anayasamızın 2nci maddesi çiğnenmiş olur, çünkü
Anayasamızın 2nci maddesi Türkiye Cumhuriyetinin sosyal bir hukuk
devleti olduğunu ifade eder. Yine Anayasamızın 5inci maddesi,
10uncu maddesi herkesin kanun önünde eşit olduğunu, hiç kimseye
imtiyaz tanınamayacağını emreder. Anayasamızın
40ıncı maddesi, Anayasayla tanınmış hakları ve
hürriyetleri ihlal edilen herkesin yetkili makamlara başvurma
hakkını getirmiştir ve yine Anayasamızın 125inci
maddesi İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı
yargı yolu açıktır. demek suretiyle bu konudaki tarifleri
yapmıştır.
Sayın Bakan, umuyor ve diliyorum ki -bu
konuşmalardan sonra bizlerin de belki katkısı olabilir ama- bu
madde bu şekilde kanun metninde kalmamalıdır, hukuk devleti
ilkesine aykırıdır. Biz ülkemizin en önemli sorunu olan Kürt
sorununda, terör sorununda eğer ortaklaşa çözümler üreteceksek bunları
hukuk içinde kalarak yapacağız. Hukuku öteleyerek demokrasiyi, insan
haklarını getirmemiz söz konusu değildir. Hukuku
koruduğumuz zaman demokrasi olur, demokrasi ve hukuk iç içe ayrılmaz
bir parçadır.
Değerli milletvekilleri, biz bundan birkaç yıl önce,
Mecliste bulunan bazı sayın milletvekilleriyle beraber,
yurtdışındaki bu çatışma ortamlarının sona
erdirilmesine ilişkin bazı görüşleri almak üzere
İngiltereye IRA sorununu izlemeye gittik,
arkadaşlarımızın bir kısmı burada. Bu konuda
İngilterede barış sürecini yürüten ve Tony Blairin
başdanışmanlığını yapan Jonathan Powell
bizlere aynen şunları söyledi: Bu konular, yani bu çatışma
ortamlarını sona erdirmek bisiklete binmeye benzer. Bisiklete
bindiğiniz andan itibaren pedal çevirmelisiniz ki düşmemelisiniz.
Sayın Bakan, siz bisiklete birkaç defa bindiniz ve pedalı
çevirmedikten sonra düştünüz.
Şimdi, bizim isteğimiz, bisiklete bineceksek,
ortaklaşa, herkes elini taşın altına koyarak, bir
sorumluluk duygusu içerisinde binmelidir çünkü sizin bisikletin
pedalını ne zaman çevireceğiniz, ne zaman çevirmeyeceğiniz
belli değil. Ama böylesi önemli bir konuda eğer ortak bir mutabakat
kurarsak Cumhuriyet Halk Partisi olarak biliniz ki, biz de o pedalı
çeviririz. Ben bu maddenin, özellikle bu hâlde kalmamasını AKP
sözcülerine ve özellikle Bakanım, sizlere iletmeyi bir görev
sayıyorum.
Bu çerçevede, değerli milletvekilleri, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak biz bu konuda çok önemli yasalara, tekliflere,
araştırma önergelerine imza atmış bir parti olarak, Türkiye
Cumhuriyetinin bir din, mezhep, ırk ve kafatası cumhuriyeti
olmadığının bilincindeyiz. Türkiye etnik köken
açısından çoğulcu bir yapıya sahiptir. Dolayısıyla, cumhuriyetimizin temel
özelliği onun bir siyasal bilinç cumhuriyeti olmasından
kaynaklanır. Cumhuriyet Kurtuluş Savaşı süresince bu
anlayışla Anadoluda yaşanan ve değişik etnik kökenden
gelen herkesin ortak katkısı ve eşit
ağırlığıyla kurulmuştur. Bu zengin mozaiğin
unsurlarından birini ya da birkaçını yok sayan anlayış
ve politikalar gerçeklere uymaz ve kabul edilemez. Bu gerçeğin
inkârına dayalı, tek bir ırkı ön plana çıkaran, çareyi
ırksal anlayışta bulan, herhangi bir etnik karakterden ve mezhep
anlayışından mucize bekleyen tahlil, ideoloji ve politikalar
çağdaş olmayacakları gibi çözüm de getirmezler.
Türkiye'nin kültür zenginliğini, toplumdaki
çeşitliliği, farklı ana dillerin varlığını,
ülke bütünlüğünün önünde bir siyasal engel olarak görmek ve buna göre
politika oluşturmak yanlıştır. Yanlış
olmanın yanında cumhuriyetin kuruluş sürecindeki tarihî
gerçeklere, cumhuriyeti kuran siyasal kadroların arzu ve isteklerinin
ötesinde bir değerlendirmedir. Bölgede yaşanan sorunlara demokrasi
içinde çözüm arama yerine olağanüstü kurallar sürekli olarak
konulduğu için konunun sosyolojik, kültürel, toplumsal ve ekonomik
boyutları sürekli olarak ihmal edilmiştir. Demokrasinin doğal
gereksinimi olan düzenlemeleri bir lütuf, bir özveri, bir zamanlama
şeklinde görme anlayışı yanlıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi olarak temel siyasal tercihimizin başında
ulusal bütünlük gelmektedir. Ulusal sınırlar içinde yaşayan
insanların farklı etnik kökenden gelmeleri, farklı kültürel,
mezhepsel, dinsel özellik taşımaları bir arada yaşamaya
engel değildir, yüzyıllarca da olmamıştır. Bu farklılıkları
kabul etmemek, görmezlikten gelmek, hazmetmemek yalnızca gerçeklere
aykırı olmakla kalmaz, aynı zamanda ulus olarak, ülke olarak
çağdaş bütünlük içinde çağdaşlaşmaya engel bir yol teşkil
eder. CHP olarak ulusal bütünlüğü demokrasinin, kalkınmanın,
yurt içi barışın ve bölge barışının temel
unsuru olarak görüyoruz. Ulusal sınırlar içinde yaşayan
insanlarımızın dil, din, mezhep ve etnik farklılıklar
taşıması ulusal bütünlüğe engel değildir. Bu
farklılıkları kaldırma girişimleri bir devlet
politikası olamaz. Bu farklılıkları ortadan
kaldıracak, zora dayalı, baskıya dayalı bir etnik
yapının, bir mezhebin, bir dinsel inancın çıkarına
dayalı politikalar uygulamaya koyma girişimleri ülke bütününde derin
bunalımlara yol açar. Toplumdaki farklılıkların herhangi
birisi üzerine devlet politikası oluşturulamaz. Yıllardır,
yüzyıllardır insanlarımız bu ilkel
yaklaşımları reddetmiş ve barış içinde bir arada
yaşamışlardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
cumhuriyet bu farklılıklar üzerine inşa edilmiştir. Bu
amaçla laikliği değişik mezhep ve din
farklılıklarının korunmasının, bir arada ve
barış içinde yaşamanın güvencesi olarak görüyoruz.
Yurttaşlığı da hiç kimsenin etnik kökenine, diline,
kültürüne bakmadan, onları birey olarak ayırmadan bir arada görmenin
siyasal yorumu, toplumsal yorumu olarak değerlendirmek istiyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
topraklar üzerinde yaşayan hiçbir etnik grup diğerine düşman
olmadığı gibi -suçlamanın da ötesinde- bir arada
yaşayan ve birliği oluşturan bir parça olarak yüzyıllardan
beri Anadoluda yaşamaktadırlar. Cumhuriyet Halk Partisinin
politikasında devlet, toplumdaki etnik farklılaşma ile mezhep
farklarıyla ilgilenmez, öyle bir farklılaşmada taraf tutmaz,
bütün yurttaşları cumhuriyetin eşit, haklı bir üyesi olarak
görür. Devlet, toplumun çağdaş değerler sistemine
ulaşması için genel siyasal düzenlemeleri yapar. Çağdaş,
katılımcı, demokratik, geçerli ve işleyecek
bütünleşmenin gereği budur. Bunun dışındaki
politikalar zorlamadır, yapaydır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ulusal bütünlüğümüzün içinde dar, sığ, geçmişin olumsuz
değerlerine sahip anlayışları terk ederek, etnik
ayrımcılık amacına dönük düzenlemelere, ideolojilere
karşı durarak ortak insanlığa giden yolu toplum olarak
bulmak durumundayız. Cumhuriyet Halk Partisi olarak ülke
sorunlarının, bölge sorunlarının bilincindeyiz. Bütün bu
sorunları halka güven vererek ve halka güvenerek, ülke bütünlüğü
içinde çözeceğimize inanıyoruz. Temel siyasi tercihlerimizden biri de
demokrasidir. Demokrasi ve az önce ifade ettiğim çerçeve
karşısında Cumhuriyet Halk Partisi, doğu sorunu, Kürt
sorunu, güneydoğu sorunu, ne denirse denilsin, ülkemizin kanayan sorunu
üzerinde çözüm üretmeye devam edecektir.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Gök.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Mersin
Milletvekili Sayın Ertuğrul Kürkcü konuşacak. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin)
Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bu 4üncü maddeyle ilgili,
partimiz adına söz aldım.
Tasarının tamamı hakkında partimiz
adına yapılan konuşmaları dinlediniz. Bunlara
katılıyorum. Öyledir. Zamanı daha verimli kullanmak için,
münhasıran, özellikle bu madde üzerine konuşacağım. Tabii
ki genel kaygılarımızı da ifade edeceğim.
Kanunun, ben, felsefede totoloji denilen şeye denk
düştüğünü düşünüyorum. Zaten öyle olan şeyin öyle
olduğunu söylemek yani: Kanun kapsamında verilen görevler ilgili
kamu kurum ve kuruluşlarınca ivedilikle yerine getirilir. Zaten
İvedilikle yerine getirilmez diye bir kanun olabilir mi?
Olamayacağına göre, bu maddenin 1inci fıkrası tamamen
lüzumsuzdur. İkincisi ise Bu Kanun kapsamında verilen görevleri
yerine getiren kişilerin hukuki, idari veya cezai sorumluluğu
doğmaz. şeklindedir. Eğer kanun kanunsa, Anayasaya uygunsa
zaten verilen görevler yerine getirildiğinde bir ceza sorumluluğu
doğmaz. Ama belli ki bu, devlet içerisinde ve AKP içerisinde sürmekte olan
gerilim bir çeşit meydan muhaberesi kapsamında düşünüldüğü
için, yargıyı kuşatan bu ikilik içerisinde düşünüldüğü
için, herhangi bir savcı herhangi bir biçimde her hangi bir devlet memurunu
sorguya çekmeye teşebbüs bile edemesin diye düşünülmüş.
Ancak, tabii, her zaman olduğu gibi, bu kapsam eksik
ve kanunun çokça dilinden düşürmediği süreç kavramıyla
çelişkili. Çünkü süreç dediğiniz şey, oluş ve yok
oluş arasındaki ilişkidir, bağlamdır. Bir şey
vardır yok olur, yerine başka bir şey geçer, o yok olur yerine
başka bir şey geçer. Yani bu ilanihaye devam eden bir durum
değil, bir durumdan bir başkasına geçiştir. Böyle
olabilmesi için de yani savaştan barışa geçilebilmesi için de
savaş güçleri ile barış güçleri arasında bir karşılıklılık kurmak ve barış güçlerine
kuvvet kazandırmak olabilir bu yasanın amacı. Ancak, burada
gördüğümüze göre sadece ve sadece devlet görevlilerine kuvvet
kazandırmak üzerinedir. Ben, doğrusu, bunun, adı geçen çözüm
ve barış kavramlarıyla çelişkili bir yaklaşım
olduğunu söylemek isterim. Ancak bununla birlikte biz bir
değişiklik önergesi de vereceğiz- yasaya karşı oy
kullanmayacağımızı, yasa için olumlu oy
kullanacağımızı biliyorsunuz, bunu söyledik.
Bunun biricik sebebi şudur: Baştan sona
adıyla, içeriğiyle, kapsamıyla, kelimelendirilişiyle
problemli olan bu yasaya evet oyu verecek olmamızın biricik nedeni,
nihayet çözüm sürecine bir parlamenter onay üretme ihtiyacının ortaya
çıkmış olması, Parlamentodaki bütün partilerin ve güçlerin
görüşüne açık hâle gelmesi, ister istemez bu yasa Parlamentodan
çıktığı için parlamenter denetim yetkisini hep birlikte
kullanmamıza imkân vermeye başlayabileceğinden ötürüdür. O
nedenle, biz bütün bu mülahazalarımıza rağmen,
değişiklik önergemizle birlikte olumlu oy kullanacağız.
Ancak bu hâliyle bu maddenin mutlaka değişmesi gerekir.
Değişmediği takdirde sürece sivil toplumdan, kamusal alandan
katılacak olan bütün yurttaşlarımızın devlet
memurlarına nispetle çok daha az bir korumaya sahip olarak sürece
katılacakları ortaya çıkacaktır.
Basit bir örnek: Ben eğer sıradan bir
yurttaş olsam, milletvekili dokunulmazlığım olmasa,
süregitmekte olan çözüm süreci bakımından benimle aynı
kanaatleri paylaşmayan bir savcının karşısında
milletvekillerinin kullandığı söylemi ve icraatı uygulamaya
başlayacak olsam, onu koruyacak olan, devlet görevlilerini koruyacak olan
yasa beni korumayacaktır. Dolayısıyla, toplumun bu çözüm
sürecine katılma yollarının hiçbir şekilde
açılmadığı, iki yanlı, diyalektik bir süreç olmaktan
bunun çıktığı, bir devlet tatbikatından başka bir
şey olmadığı, olamayacağı sonucuna
varacağız. O yüzden, bu hâliyle bu maddenin mutlaka
değiştirilmesi gerekir.
Ben bir bütün olarak bu yasaya karşı çıkan
vekillerimize de şunu sormak isterim: Niçin bundan daha iyi bir
yasayı ortaya koymak, niçin bundan daha tutarlı bir barış
projesini ortaya koymak, niçin bundan daha tutarlı bir yol ve yordam
ortaya koymak bakımından bu kadar cimrisiniz? Niçin
çatışmanın devamından başka bir anlama gelmeyecek
daimî bir inkâr hâlinde bulunuş size değerli geliyor?
Ben anlıyorum ve kabul ediyorum söylenenlerin bir
bölümünü. Örneğin, şehit ailelerinin bu süreçte ne dediklerinin
bilinmesi ve onların duyarlılıklarının da göze
alınması gerektiği apaçık bir hakikattir, bir bedahettir;
bunun tersini düşünmek mümkün olamaz fakat şunu da sormak istiyorum:
Ya yaşayan şehitler ne olacak? Bakın, Türkiyede, kaba bir
hesaplamayla, bu çatışmanın başladığı günden
2013e, çatışmasızlık ilanına kadar 6 milyon
civarında 20 yaşındaki genç bölgede askerlik yaptı,
çatışma bölgesinde. Bu gençlerin hepsi şu ya da bu şekilde
bir ruhsal travma geçirdiler. Sevgili arkadaşım Nadire Materin
Mehmedin kitabı başlıklı söyleşiler dizisi, bu
çatışma sürecinden geçmiş erlerin yaşadıklarıyla
dopdoludur ve hepsinin anlattığı şey, ailelerinin
anlattığı şey şudur: Askere sağlam giden
çocukların hepsi geriye travma sonrası stres bozukluğundan
muzdarip olarak dönmüşlerdir. Bunun halk arasındaki adını
Üstelik bu halk buna bir de ad koymuştur deli kan diye. Askerden dönen
gençlerin huzursuzlukları, sürekli olarak şiddete eğilim
göstermeleri ve günümüzde pek çok ağır şiddet
vakalarının arkasında -hemen hemen hepsinde- askerliğini
bölgede yapmış gençlerin çıkmış olmasının
şaşırtıcı olmaması gerekir.
O nedenle şehitlerin arkasından ağlamak
amenna fakat bu çocuklar eğer şimdi yaşamıyor
olsalardı, bir kurşun tesadüfen yanlarındaki
arkadaşlarına değil de onlara çarpmış olsaydı
birer şehit olacaklardı. Şimdi ülkemiz bu yaşayan
şehitlerle doludur ve hepsi son derece ağır bir biçimde bu
savaşın yükünü çekmektedirler. Ne teklif edilmektedir onların bu
çatışma sonrası stres bozukluğundan, travma sonrası
stres bozukluğundan kurtulmaları için? Hemen hemen hiçbir şey.
Bu önerinin Cumhurbaşkanlığı
seçimlerinden hemen önce getirilmesinde kasıt arayan arkadaşlarımız
var. Ben kasıt aramaya gerek yok diyorum, kasıt aynen budur fakat
siyasette bundan daha meşru bir şey yoktur. Buna itirazı olan
arkadaşlarımızın çok daha mükemmel bir öneriyle Cumhurbaşkanlığı
seçimi öncesinde gelmeleri gerekirdi. Cumhurbaşkanı
adaylarının herkesten önce -diğer Cumhurbaşkanı
adaylarına bırakmaksızın- barışı, çözümü,
eşit yurttaşlığı dile getiren bir teklifin sözcüsü
olmalarını istememiz gerekirdi, bunu beklememiz gerekirdi.
Dolayısıyla, bu yasanın sorunu, bir çatışmayı
çözme dinamiğini başlatmaya niyet etmiş olması değil,
bunu çok geç ve çok az yapıyor olmasıdır.
Adalet ve Kalkınma Partisi, aslında Türk
devletçiliğinin bütün özelliklerini, bütün olumsuz özelliklerini üzerinde
taşımaktadır. Türk devletçiliğinin temel karakteristiği
şudur: Toplumun, yönetilenlerin taleplerini karşıla ama çok geç
ve çok az karşıla. Bunun prensibi de budur, çok geçtir, çok
azdır. Fakat hiçten fazla olduğu için, Parlamenter denetime kapı
açtığı için biz bu yasanın tamamı hakkında olumlu
bir tutuma sahibiz.
Cumhuriyet Halk Partisinin de süregelen tutumunu
değiştirerek bu yasanın gerçekleşmesine engel olmama yolunu
seçmiş olmasını da önemli görüyoruz.
Ben, Milliyetçi Hareket Partisi milletvekillerinin de
aslında bu tartışmalardan bir sonuç çıkartmış olacaklarını
tahmin ediyorum. Çünkü siyaseten şöyle bir şey olamaz: Meclisin üç
partisi bir yerde, bir partiyse mutlak olarak onların
karşısında, memleketi ortadan yaran bir soruna dair pozisyon
alıyor olamaz. Bu, geçmişte kalmış olan eski
argümanların yeni duruma uymamasından doğan bir
çatışkıdır ve belli bir vadede bunun çözüleceği de
tabiidir. Ben, MHPnin de bu çözüm sürecinin bir parçası olmaya gayret
edeceğini düşünüyorum. Çünkü onların temsil ettikleri kitleler
içerisinde de bu çatışmanın mağdurları binlercedir.
Bu maddeye bu hâliyle olumlu oy vermek mümkün
değildir ama bir değişiklik tasarısında birleşmek
mümkündür.
Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan, sayın
hatip konuşmasında Milliyetçi Hareket Partisinin ismini de zikrederek
sataşmada bulunmuştur. Ona cevap ve grup adına da önergemiz
hakkında birleştirerek cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Yalnız Sayın Bal, ben sayın
konuşmacıyı çok ciddi bir şekilde dinledim. Son derece
yapıcı konuştu yani sataşmaya mahal verici hiçbir cümle
kullanmadı...
FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan, Milliyetçi
Hareket Partisinin parti politikalarını, bir muhalif partinin
milletvekili
BAŞKAN Bir müsaade eder misiniz. Benim
anlamadığım bir şey var, ben hiç konuşamıyorum
neden bu böyle? Benim bitmedi ki cümlem.
FARUK BAL (Konya) Buyurun konuşun, ondan sonra da
beni dinleyin.
BAŞKAN Teşekkür ederim izin verdiğiniz
için.
Son derece yapıcı bir dille konuştu. Her
iki partiyi de Cumhuriyet Halk Partisine de Milliyetçi Hareket Partisine de
çözüm süreciyle ilgili tutumlarında önerilerde bulundu. Notları da
aldım. Sataşmadan dolayı
FARUK BAL (Konya) Notlarınızın içinde
gerici, eski söylemlerle ifadesi de var mı Sayın Başkan?
BAŞKAN Sadece Cimri davranıyorsunuz. dedi.
FARUK BAL (Konya) Cimri lafı da var mı
Sayın Başkan?
BAŞKAN Bu bir metafordur ama.
FARUK BAL (Konya) Varsa cevap hakkım
doğmuştur, bunu siz takdir edebilirsiniz.
BAŞKAN Zaten size söz vereceğim on dakika,
grubunuz adına konuşacaksınız. Konuşmacı o
cimri lafıyla bir metafor gerçekleştirdi Sayın Bal.
FARUK BAL (Konya) Bir de ben gerçekleştireyim o
metaforu.
BAŞKAN Tamam, şimdi söz vereceğim size,
siz de bir metafor yaparsınız.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya
Milletvekili Sayın Faruk Bal konuşacak.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi, siyasi fikirlerinin kökünü tarihî
gerçeklerden alarak önündeki yüz yıla, bin yıla ışık
tutacak şekilde gerçekleştirir. Bin yıllık kardeşlik
hukuku lafını telaffuz eden ve Türk siyasi hayatına
yerleştiren Milliyetçi Hareket Partisi, şimdi 3 tane siyasi partinin
Yüz yıllık sorun nasıl çözülür? diye farklı gerekçelerle
destek verdiği bu kanunla ilgili olmak üzere temelde farklı
düşünmektedir. Farklı düşünmemizin sebebi hikmeti şudur: Bu
bir terör meselesidir, bu bir etnik sorun değildir. Bu bir terör
meselesidir, etnik sorun hâline getirilmesi ise yüz yıllık bir
hesabın ürünüdür. Yüz yıl önce, bugün küresel güç olarak BOPu
Türkiye'ye dayatan ülkeler, Wilson Prensipleriyle Birinci Dünya
Savaşından sonra dağılmış Osmanlı İmparatorluğu
toprakları üzerinde paylaşım yapıyorlar. Evli evine
gidiyor, köylü köyüne gidiyor, ortada bir tek Türk milleti kalıyor evsiz,
yurtsuz, ocaksız, vatansız, devletsiz. İşte, Anadoluda
Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır; o satıh bütün
vatandır. sesi bu nedenle ortaya çıkmıştır, Milletin
geleceğine ancak milletin kendisi karar verir. sözü bu nedenle
çıkmıştır; mandacılık bu nedenle
reddedilmiştir, himayecilik bu nedenle reddedilmiştir; Wilson
Prensibinde, Mudanya Mütarekesinde, Sevr Anlaşmasındaki büyük
Kürdistan ve büyük Ermenistan bu nedenle reddedilmiştir.
Şimdi, yüz yıl geçti, devir değişti,
o zamanki düveli muazzama oldu küresel güç; o zamanki Wilson Prensipleri,
Mudanya Mütarekesi, Sevr Anlaşması oldu BOP. Adalet ve Kalkınma
Partisinin Genel Başkanı da bu BOPun Eş Başkanı.
İşte Osmanlının toprakları üzerindeki devletlerde ya
sınırlar değişecek ya yönetimler değişecek ya
siyasi rejimler değişecektir çerçevesi içerisinde uygulamaya konan
BOP projesi, Libyayı, Tunusu, Mısırı, Suriyeyi,
Irakı ne hâle getirdi ve masada Türkiye. Bu kanun da Türkiyenin etnik
parçalara bölünmesi ve Barzaninin
Bağımsızlığımızı ilan edebiliriz.
lafına hemen İsrailden Evet, tanıyabiliriz.
cevabının gelmesi, AKP Genel Başkan Yardımcısı
Hüseyin Çelikin Evet, tanıyabiliriz. lafının gelmesi bunun
işaretlerini vermektedir.
Elbette ki Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütün
vatandaşları eşittir, aralarındaki din, dil, ırk
farkı gözetmeksizin herkes bu vatanın, bu milletin eşit
evladıdır. Hiç kimse hiçbir nedenle hukuk önünde eşitsiz bir
muameleye, haksız bir muameleye tabi tutulamaz, mesele bundan ibarettir.
Bireysel anlamlardaki farklı kökenlerden, din, mezhep ve etnik
bakımdan farklı kökenlerden gelen
vatandaşlarımızın evrensel hukukun kabul ettiği tüm
özgürlük alanlarını sonuna kadar açıyoruz; işte bu Milliyetçi
Hareket Partisinin projesidir, bilmeyenler öğrensin. Ama, hiçbir şart
altında etnik kimliğe, inanç kimliğine dayalı olarak
kolektif hak verilemez; hiçbir şart altında Hattı müdafaa
yoktur, sathı müdafaa vardır; o satıh bütün vatandır.
sözünden geri dönülemez; hiçbir şart altında Milletin iradesi
milletin geleceğini tayin ve takdir edecek. sözünden geri dönülemez çünkü
bu, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş felsefesidir. Bu kanun bu
felsefeden ayrılarak yüz yıl önceki planın, projenin yüz
yıl sonra ortaya konulmasının hesabının görülmesi
meselesidir.
Bundan on yıl önce, on iki yıl önce AKP
iktidara geldiğinde PKK terör örgütünün etkinliği sıfıra
düşmüştü, dağılma ve dağınıklık
içerisindeydi. AKPnin teslimiyetçi, tavizkâr politikalarının
neticesinde, bugün, PKK ne hâle gelmiştir.
Hikâye Osloda başlamamıştır, daha
öncesi de vardır ama Osloda başlayan teslimiyet sürecinde BOP
Eş Başkanı Sayın Başbakanın gönderdiği
devlet görevlileri, Türkiye Cumhuriyeti devletinin üniter
yapısını, millet bütünlüğünü ve millî hâkimiyetini PKK
terör örgütüyle masada pazarlığa girişmiştir. Bu
pazarlık devam etmiştir, şimdi huzura gelmiştir.
İşte, görüştüğümüz bu maddeyle de
değerli milletvekilleri, bu görüşmeleri yapan yani Osloyla
başlayan süreçte Analar ağlamasın. sözü adı altında,
bu masum dilek adı altında PKK dağdan inecek, yurt
dışına çıkacak. gibi bir uydurmanın, bir
kandırmacanın adı altında ortaya çıkan sonuç
şudur: PKK, evet, dağdan inmiştir; silahıyla beraber köye
inmiştir, mezraya inmiştir, beldeye, ilçeye, ile inmiştir.
İndiği yerlerde PKK terör örgütü mensupları gece silahlı,
gündüz külahlıdır. Gece silahıyla tehdit etmekte, gündüz Türkiye
Cumhuriyeti devletinin vatandaşlarından PKKya vergi adı
altında haraç toplamaktadır. İşlenen bu suça
karşı AKP Hükûmeti sessizdir, devletin organlarını
çalıştıramamaktadır. İşlenen bu suçun
yanında ikinci vahim suç işleniyor. PKKya asker topluyorum.
adı altında Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşlarının
15 ile 25 yaş arasındaki çocukları dağa
kaldırılıyor, ikna edilerek veya zorla veya tehditle.
İşte, analar ağlıyor Diyarbakır Belediyesinin önünde.
Analar ağlamasın. denilirken nice ananın sessiz
çığlıklarını duymuyor Türkiye Büyük Millet Meclisi.
Vergi toplayan, asker alan PKK, bu defa asayiş kontrolü yapıyor.
Devletin asayiş birimi olan jandarmanın 250 metre ilerisinde terör
örgütü kontrol noktası kuruyor. Asker görüyor, ses çıkaramıyor.
Niye? Elini kolunu bağladılar güvenlik güçlerinin. Validen izin
alacak, kaymakamdan izin alacak. Vali ve kaymakam talimatlı, izin
vermiyor. Karakola ateş açılıyor, cevap vermek için yetkisi yok
ve asayiş kontrolü yapan, vergi alan, askere alan PKK terör örgütü
aynı zamanda mahkeme kuruyor.
Değerli arkadaşlarım, vergiyi alan,
adamı askere alan, mahkeme kuran, asayişi kontrol eden bir
organizmanın Anayasa hukukundaki adı devlettir. İşte, AKP
2002den bugüne kadar getirdiği süreçle -fiilen adı
konmamış- Güneydoğu Anadolu Bölgesinde bazı il ve
ilçelerde fiilî hâkimiyeti, devlet yetkisini kullanacak şekilde PKK terör
örgütüne teslim etmiştir. Bu kanun da, o PKK terör örgütüyle
yapılacak olan pazarlıkta Başbakanı, bakanları ve
diğer devlet yetkililerini, güya hukukun elinden kurtarmak için
getirilmiş bir kanundur. Bu kanunun başka kimseye bir faydası
yoktur.
Bu kanunun özü, 4üncü maddenin (2)nci
fıkrasıdır. Kuyruk kapıya sıkıştı,
hukuk yakaya yapıştı, buradan nasıl kurtuluruz? Maddenin
özü. Böyle, millî hâkimiyeti, üniter devlet yapısını, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin kuruluş felsefesini pazarlık mevzusu yapan, gafleti, dalaleti,
ihaneti içeren fiiller, hukuki, idari ve cezai bir müeyyideye tabi
tutulamayacak.
İstediğiniz kadar bu maddeyi buraya koyun
Sayın Bakan, hiçbir şart altında, Türkiye Cumhuriyeti devleti
var olduğu müddetçe, hukuk var ise bu Anayasa yürürlükte ise bunun
müeyyidesinden, cezasından asla, kata kurtulamayacaksınız.
İşte, Başbakan da bundan kendini
kurtarabilmek için Cumhurbaşkanlığına atıyor.
Cumhurbaşkanlığına gidince, güya vatana hıyanetten
başka suçtan cezalandırılamayacak ama Başbakan,
Cumhurbaşkanlığı makamının ne olduğunu
bilmiyor. Birinin, bildiği lisandan, Allah rızası için
Başbakana anlatması lazım.
Anayasa diyor ki: Cumhurbaşkanı devletin
başı, milletin başı, tarafsız, sorumsuz bir
makamdır. Başbakan diyor ki: Taraflı olacağım,
sorumsuz olacağım, süreci de devam ettireceğim, paralelle de
mücadele edeceğim. Paralel varsa işte paralel yapı
Güneydoğu Anadoluda, gece silahlı, gündüz külahlı, hükmediyor,
vergi alıyor, asker alıyor. Dolayısıyla, değerli
arkadaşlarım, bundan Başbakan kurtulamaz, bundan geriye kalanlar
da kurtulamayacak. Eğer bıçak kemiğe dayandığında
Türk milletinin ne gibi kudrete, iradeye sahip olduğunu bilmeyenler varsa
Kurtuluş Savaşına ilişkin onun yüksek iradesini bir kez
daha okumaya, bir kez daha anlamaya ve bir kez daha nasıl küllerden yeni
bir devlet kurulduğunu, bir devlet inşa edebilme gücüne sahip
olduğunu idrak etsin.
Değerli arkadaşlarım, bu mesele bu kadar
vahimdir, bu kadar ciddidir ve önümüzdeki kanun da onun ciddiyeti ve vahametine
mukabil bu kadar
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FARUK BAL (Devamla)
millî,
bağımsızlık ve üniter devlet yapısı, millet bütünlüğü
açısından vahşi hükümler ifade etmektedir.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bal.
FARUK BAL (Devamla) Bunu Adalet ve Kalkınma
Partisinin vatanseverliğini ölçme gibi bir durumda
olamadığımız yüreklerine bir ses olsun diye, onların
vicdanlarına bir nefes olsun diye
(MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Bal, teşekkür ederim.
Konuşmaya başlamadan önce Ben de metafor
yapacağım. demiştiniz Sayın Bal, yaptınız,
kayıtlara geçti.
Teşekkür ederim.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Sayın Mehmet Galip Ensarioğlu konuşacak, Diyarbakır
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET GALİP
ENSARİOĞLU (Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kanun tasarısının 4üncü maddesinde söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Türkiye, çok önemli, bütün sorunların anası
olarak görülen bir sorunu çözme yolunda önemli mesafe katediyor, uzun
yıllar boyunca devletimize ve milletimize hemen her alanda çok büyük
zararlar vermiş ve kangrenleşmiş bir problemi çözme cesaretini
gösteriyor. Hükûmet olarak ekonomik, siyasi ve hukuki bakımdan büyük
tahribatlara neden olan ama hepsinden önemlisi insani açıdan çok büyük
acılar yaşatan bir yarayı kapatmaya çalışıyoruz.
Bilindiği gibi, son bir buçuk yıldır bir çözüm süreci
yürütüyoruz. Toplumun çok geniş kesimlerinden büyük destek alan bu sürecin
amacı açıktır: Akan kanı durdurmak,
gözyaşlarını dindirmek ve memleketimizde kalıcı bir
huzur, barış ve istikrar ortamı yaratmak. Gaye budur ve
toplumumuz da bu açık gayeyi gördüğü için hem Hükûmetimizin hem de
sürecin arkasında durmaktadır.
Geride kalan bir buçuk yıllık sürede önemli
kazanımlar elde edilmiştir. Her şeyden önce,
evlatlarımız çatışmalarda hayatını
kaybetmemiştir. Sorunları ve çözüm olanaklarını
serinkanlı bir şekilde tartışabildiğimiz demokratik
bir zemin oluşmuştur. Dünyada benzer sorunları yaşayan
ülkelerin deneyimlerine bakıldığında, bu tür süreçlerin
benzer aşamalardan geçtiği görülmektedir. Bu tür süreçlerde ilk
aşamada görüşmelere start verilir. Barış süreci topluma
aktarılır ve toplumsallaştırılır. Devletin
kurumları ve memurları gerekli altyapı
hazırlıklarını yapar. Eğer bu aşama
başarıyla atlatılırsa ikinci aşamada muhakkak bir
yasal çerçeve oluşturulur. Bu çerçeve ulusal ve uluslararası hukuk
gözetilerek belirlenir. Yasal çerçeveyle birlikte, hem ilk aşamada
yapılmış olan işlemler hem bundan sonra süreç
bağlamında yapılacak olan işlemler hukuki teminata
bağlanır.
Sayın milletvekilleri, bugün tartışmakta
olduğumuz bu tasarı, çözüm sürecinde ikinci aşamanın
başlangıcını oluşturuyor. Tasarının
yasalaşması hâlinde, şimdiye kadar fiilî ve idari kararlarla
yürütülmekte olan süreç hukuki bir zemin kazanacaktır. Tasarı,
malumunuz olduğu üzere, genel bir düzenlemeyle sürecin her kademesinde
yapılacak olanları hukuki teminata bağlayacak genel bir
perspektif içeriyor, hükûmete önemli görevler veriyor. Hükûmet, yurt içinde ve
dışında kişi ve gruplarla görüşme yapabilecek, silah
bırakan örgüt mensuplarının toplumla bütünleşmesi için
gerekli tedbirleri alabilecek ve bu sürecin nihayete ermesi için hukuki,
ekonomik ve siyasi önlemlere başvurabilecek. Tüm bu faaliyetler elbette
Meclisin denetimi ve bilgisi altında olacak. Yasa tasarısı,
Meclisi sürecin merkezine oturtuyor. Meclisteki her partimizi ve
milletvekilimizi sürecin bir parçası hâline getiriyor, millet iradesinin
tecelligâhı olan Meclisi, milletin bu önemli sorununun çözüm adresi hâline
getiriyor. Dolayısıyla tasarı, bazı muhalif vekil
arkadaşlarımızın iddia ettiği gibi, Hükûmeti
değil, aslında Meclisi, Meclis iradesini güçlü ve hâkim
kılıyor.
Değerli milletvekilleri, görüşmelerini
yürütmekte görüşmelerini yürütmekte olduğumuz tasarının en
önemli maddelerinden biri tasarının 4üncü maddesidir. Bu maddeye
göre süreçte görev alan kişiler hukuki, idari ve adli olarak
cezalandırılmayacaktır. Bu maddenin varlık nedeni, hukuki
boşluk nedeniyle sürece katkı sunmaktan kaçınanların
kaygılarını gidermek ve sürecin içinde türlü şekillerde
görev ifa eden ve edecek olanların endişelerini ortadan
kaldırmaktır. Bu anlamda, şahsi endişeler yüzünden büyük
toplumsal faydaların ıskalanmasının önüne geçmek amaçlanmaktadır.
Bu madde, süreç içerisinde bulunan herkes için çok büyük
önem taşımakla beraber, bilhassa kamu görevlilerimiz için daha büyük
önemi haizdir. Tasarı yasalaştığında süreç bir devlet
politikası olarak kabul edilecek, böylece devlet kurumları ve görevlileri
kendi alanlarında sürece katkı verecek, vazifelerini hukuki güvenlik
içerisinde yerine getirebileceklerdir. Şüphesiz, sürecin sağlam bir
şekilde ilerlemesi için bu süreçte görev yapacak herkese bu türden bir
hukuki korumanın sağlanması gerekir.
Değerli milletvekilleri, muhalefet partilerimizin en
çok bu maddeye itiraz ettikleri görülmektedir. Bazı muhalefet sözcüleri
söz konusu maddenin hukuksuzluğa davetiye
çıkardığını, bu maddeye dayanılarak hukuksuz
birçok işin yapılabileceğini ama bu hukuksuzlukların
hesabının sorulamayacağını söylemektedirler. Bu
anlamda, sıkça gündeme gelen Yeni Yeşiller ortaya çıkacak.,
Faili meçhuller yaşanacak. Bu iddialar, maalesef talihsiz ve gerçekten
uzak iddialardır. Bir taraftan, bin bir siyasi riske rağmen
girişilmiş bu süreç daha sağlıklı işlesin diye
kim adam öldürür? Zaten bu süreç insan ölmesin diye
başlatılmış bir süreçtir ve
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) Korucular insan
değil mi? Onlar öldürülürken niye sesiniz çıkmıyor?
MEHMET GALİP ENSARİOĞLU (Devamla) - Hükûmetimiz
iş başına geldiği günden beri Yeşillerle, çetelerle,
faili meçhullerle kavga vermiş ve Hükûmetimiz döneminde artık bunlara
müsaade edilmemiştir. Kaldı ki, Yeşilleri ve faili meçhulleri
var eden yine Kürt sorununun bizatihi kendisidir. Şimdi, biz bu sorunu
çözerken Yeni faili meçhuller yaşatacak. demek hakkaniyete
sığmaz. Artık, böyle korkunç olaylardan uzak, yeni bir Türkiye
var. Vatandaşlarımızın ve değerli temsilcilerinin de
böyle yersiz endişelerden uzak olmaları gerekir.
Bunun yanında, 4üncü maddeyle ilgili, yine, fazla
soyut olmak, muğlak bir içeriğe sahip olmak ve neticede
muhataplarına sınırsız bir koruma sağlayacak olmak
gibi iddialar söz konusu. Bilinmelidir ki, bu madde, hiç kimseye
sınırsız sorumsuzluk tanımamaktadır. Şunun
açıkça bilinmesi gerekir ki, süreci, yasal zemine oturtma çabası,
aynı zamanda bir somutlaştırma çabasıdır, ancak bu
somutlaştırma, kamu görevlilerini ve ilgili kişileri hareket
edemez, iş yapamaz hâle getirecek düzeylere varmamalıdır.
İçinde yaşadığımız
coğrafyanın gerçekliğini asla ıskalayamayız,
coğrafyanın kader olduğu iyi bilinmelidir. Suriyede, Irakta,
Orta Doğuda her an bir değişim ve gelişim
yaşanırken ve bu gelişmeler hem ülkemizi hem de çözüm sürecini
her anlamda yakından etkilerken elbette Meclisimiz ülke menfaatleri
doğrultusunda ilgililere yasal hareket ve koruma alanları
oluşturmak zorundadır. Bugün, gidişatını endişe
içinde izlediğimiz ülkeler, bu gibi hayati sorunlarını kendi
meclislerinde çözemedikleri için bu hâle geldiler; Türkiye, bu anlamda müthiş
bir olgunluk göstermektedir.
Değerli milletvekilleri, bazen, yaşamakta
olduğumuz sorunları sadece bizim yaşadığımız
gibi yanılgılara düşeriz, oysa, evrende yalnız
başımıza değiliz ve bu sorunlarla sadece biz meşgul
değiliz. Dünyanın çeşitli bölgelerinde bizimkine benzer
sorunlarla karşılaşan ülkeler oldu, hâlen de sorun yaşayan
ülkeler var. Kuşkusuz, her ülkenin maruz kaldığı problemin
ve ürettiği çözümün kendine has tarafları varken benzerlikleri de vardır,
dolayısıyla bunlardan ders çıkarılmalı, kendi çözümümüzü
üretirken bunlardan istifade edilmelidir.
Dünyadaki çözüm süreçleri değerlendirildiğinde,
hepsinde, görüşmelere başlayan süreçlerin zaman içinde hukuki bir
tabana oturtulduğu görülmektedir. Sürecin ihtiyaç duyduğu kurum, norm
ve usullerin oluşturulması, ancak hukuki bir zeminle mümkün olabilir.
Özü itibarıyla, hukuki zemin, sürecin hukuken güçlendirilmesi ve
desteklenmesidir. Böyle bir desteğe ihtiyacımız var, zira çözüm
zaman alır ve yapılması gereken daha çok sayıda iş
var.
Bu kanun, halkın sürece zaten var olan
desteğini güçlendirecek ve büyütecektir. Demokratik iradenin sorunun
üstesinden geleceği düşüncesini besleyecek bu kanun bir altyapı
oluşturacaktır. Kurumsal ve yasal reform taleplerinin
karşılanması, hak ve özgürlük alanlarının güçlendirilmesi,
eve geri dönüş sürecinin iyi bir şekilde planlanması bu
altyapı üzerinden gerçekleşecektir.
Tüm bu hukuki zemin tartışmalarının
mahiyeti ve içeriği ülkeden ülkeye değişmekle birlikte, Türkiye
bu modellerin hepsinden faydalanmanın yanı sıra kendine has
tedbir ve çözümler geliştirerek bir zamanlar uluslararası kamuoyunun
baskısıyla hareket eden, adı hak ihlalleriyle
özdeşleşmiş bir ülkeyken şimdi vatandaşıyla
barışık, komplekslerden arınmış ve bu alanda
içtihatlar yaratarak evrensel hukuka katkı veren büyük bir ülke
olmanın gururunu yaşamaktadır.
Değerli milletvekilleri, bu tasarının
toplumsal uzlaşmaya ve ortak bir barış vizyonunun
geliştirilmesine çok büyük bir katkı yapacağı
aşikârdır. Kanım odur ki, tasarının yasalaşması
24üncü Dönem milletvekilleri için en büyük iftihar vesilelerinden biri
olacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinize saygılar
sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Ensarioğlu.
Şimdi şahıslar adına konuşmalar
bölümüne geçiyoruz.
Şahsı adına ilk konuşmacı
Sayın Rıza Mahmut Türmen, İzmir Milletvekili.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
RIZA TÜRMEN (İzmir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
konuyla ilgili ne düşünürsek düşünelim, hangi pencereden bakarsak
bakalım, ihmal edemeyeceğimiz çok büyük bir gerçek var, iki yıla
yakın bir zamandır bölgede çatışma durmuştur ve
cenazeler gelmemektedir, ölümler tamamen bitmemiş olsa bile. Bu, tabii,
hiçbir zaman küçümsenmemesi gereken bir gerçek.
Yalnız, bu, çözümün kendisi değildir, bu bir
ateşkestir. Ateşkes çözümün yerine geçemez ve ateşkesi çözüme
dönüştüremezseniz ateşkesi ayakta tutmak da güçleşir. Onun için,
ateşkesi çözüme dönüştürebilmek çok önemli. Bu, önümüzdeki kanun
tasarısı ateşkesi çözüme dönüştürebilecek mi? Bu
bakımdan yeterli bir tasarı olmadığı
görüşündeyim. Bir çerçeve olarak dahi yeterli değildir. Bunu
söylerken tasarıyı küçümsemiyorum, tasarı önemlidir. Önemi
şuradan ileri gelmektedir: İlk defa, Türkiye Büyük Millet Meclisine
Kürt sorunu ya da belki daha doğrusu Kürtlerin sorunuyla ilgili olarak bir
tasarı getirilmiştir. O nedenle bunu ilke olarak destekliyoruz ama
bunu söylerken gönül isterdi ki bu tasarı çok daha yapıcı,
çözüme çok daha katkıda bulunabilecek bir tasarı olsun.
Tasarının birinci problemi,
başlığından da anlaşılacağı gibi,
tasarının içinde de söylendiği gibi, Amacı, terörün sona
erdirilmesidir. diyor. Oysa bir çözüm istiyorsak bölgede, bu çözüm temel hak
ve özgürlük taleplerinden geçiyor, ortada temel hak ve özgürlük talepleri var.
Eğer bu talepleri göz önünde bulundurmadan bir çözüm arayacak olursak, bu
çözümü elde edemeyiz. Yani çözümü hak ve özgürlükler ekseninde görebilmek
lazım. Bu tasarı bunu yapmıyor.
Tasarı, onun dışında, Hükûmete sonsuz
yetkiler veriyor. Hükûmet zaten bu yetkilerin bir kısmına sahip.
Örneğin diyor ki: Bakanlar Kurulu, çözüm sürecine ilişkin gerekli
kararları almaya yetkilidir. Peki, şimdiye kadar Bakanlar Kurulu
yetkili değil miydi kararları almaya? Bunun gibi, böyle gereksiz
şeyler var.
Ve tabii, tasarının en sakıncalı
tarafı, bu 4üncü maddenin (2)nci fıkrası. Böyle bir mutlak
sorumsuzluk kabul edilemez, böyle bir mutlak sorumsuzluğa imkân yoktur,
böyle bir mutlak sorumsuzluk makamlara verilir, kişilere verilmez. Yani
Cumhurbaşkanına verilir, milletvekiline verilir böyle bir mutlak
sorumsuzluk ama kişilere verilmez. Onun için bu sorumsuzluğu, bu
muafiyeti görevle sınırlamak lazım, o görevi yapan
kişilerle sınırlamak lazım, yani ne bileyim, işte,
müzakerelerle sınırlamak lazım ya da çözüm süreciyle
sınırlamak lazım ve orada görev yapan kişilerle
sınırlamak lazım. Bu şekilde, böyle, ucu açık
Bu
kanun kapsamında diyor. Sonra, kanun zaten o kadar böyle belli belirsiz
ki, o kadar sınırsız ki hangi yetkilerin hangi görevlilere
verileceği
Son derece tehlikeli bir madde bu.
Başka bir mesele, tabii, Hükûmete bu kadar çok
geniş yetki verilince şöyle bir problem ortaya çıkıyor:
Eğer sorunun temelinde temel hak ve özgürlükler yatıyorsa, temel hak
ve özgürlükler yönetmeliklerle düzenlenmez. Burada yönetmeliklerle düzenlenmesi
öngörülüyor, Hükûmete bırakıldığı için. Temel hak ve
özgürlükler her zaman kanunlarla düzenlenir, insan hakları hukuku hep
böyledir. İkinci sakıncası da tabii, yönetmeliklerle düzenleneceği
için bunlara karşı Anayasa Mahkemesine gitmek imkânı da ortadan
kalkacaktır.
Biz şunu söylüyoruz her zaman çözüm için: Bir yasal
zemine kavuşturulmalıdır ama yasal zemin bu kanunda öngörülen
yasal zemin değildir. Yani bizim söylediğimiz, Hükûmete her konuda
yetki verilmesi yasal zemin değildir, müzakereyi yürütene böyle
sınırsız bir koruma verilmesi de yasal zemin değildir.
Bizim söylediğimiz yasal zemin, bunun Türkiye Büyük Millet Meclisine
çekilmesidir ve saydamlıktır. Sayın Bakan konuşmasında
Konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisine getiriyoruz. dedi fakat hiçbir
işaret yok tasarıda burada. Yani, yasal zemin şudur: Bir
müzakere, kanunda öngörüldüğü şekilde, kanunda öngörülen taraflar
arasında -çünkü bugün yapılan müzakerenin ne tarafları bellidir
ne konusu bellidir- doğru dürüst bir müzakere yürütülmelidir ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi çerçevesinde yapılması gerekir bunun. Ve Türkiye
Büyük Millet Meclisine nasıl çekileceğini gösteren bizim kanun
teklifimiz vardır. Belki onu dikkate almak yararlı olur.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Türmen.
Şahsı adına ikinci konuşmacı
Sayın Gülay Samancı, Konya Milletvekili.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul)
Hayır, Gülşen Orhan.
BAŞKAN Değişim yaptınız
herhâlde değil mi?
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul)
Yaptık.
BAŞKAN Sayın Gülşen Orhan, Van
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
GÜLŞEN ORHAN (Van) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 629 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 4üncü maddesi üzerinde şahsım adına
söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, keşke bu kürsüden
yapılan konuşmalar on yıllar öncesinden başlamış
olsaydı. Türkiye ilk defa sorunlarını kendi çözmeye
çalışıyor, konuşabiliyor, tartışabiliyor,
müzakere edebiliyor ve tabularını yıkabiliyor. Daha önce
konuşulabilseydi eğer, bu ülke, çocuklarını,
kaynaklarını, geleceğini ve zamanını heba etmemiş
olurdu. Sadece ülkemizin bekası değil, Orta Doğunun ve
komşu ülkelerimizin de bekası buna bağlı olabilirdi. Bizi
beraberliğe gönül dili, gerçekler, yaşanmışlıklar ve onları
anlamak götürebilir ancak.
Yıl 2014. Bin yıl kader birliği
yapmış insanlar, son asırda yaşanan ölümler, sürgünler,
acılardan sonra yeniden konuşabiliyor, geleceğin
inşasında irade beyan edebiliyor, bu az şey değil
değerli milletvekilleri. Keşke on yıllar öncesinden bu kürsüden
bunlar konuşulabilseydi. Konuşulabilseydi eğer, kardeşler
birbirinin acılarını anlayabilirdi, empati kurabilirdi ve çözüm
üretebilirdi, öğretilen geçmişimiz gerçeklerden ne kadar
uzaktır, bunu anlayabilirdi.
Çok kısa, tarihî bir kesite değinmek istiyorum
değerli milletvekili arkadaşlarım. Tarihî kesitlere
değinmemin amacı şudur: Buraya, bu kürsüye çıkan çok
değerli hatip milletvekili arkadaşlarımızın her biri
değişik gruplardan bu kanun tasarısına karşı
çıkanlar oldu, az bulanlar oldu, yetersiz olduğunu söyleyenler oldu,
şiddetle bu memleketi böleceğini ifade edenler oldu ve bunun Türkiye
için gerekli ihtiyaç olan bir kanun tasarısı olduğunu
söyleyenler oldu. Ne güzel, herkes fikrini beyan edebiliyor, konuşabiliyor
ve barış da işte buradan inşa edilebilir ancak değerli
dostlar. Tarihî bir kesit sunmak istememin amacı gerçeklerin,
yaşanmışlıkların ne kadar önemli olduğu ve bu
memlekette geçmişte nelerin olduğu ve bir süreci, çok kısa bir
süreci aktaracaktır diye düşünüyorum.
19uncu asrın sonları, Anadolunun en
doğusunda çok küçük bir ilçe, Türkiyenin en küçük, en geri kalan ilçesi:
Müküs, eski ismi Müküs, yeni adı Bahçesaray. Bu ilçemizde iki tane medrese
var: Bir tanesi Arvas Medresesi bir diğeri Mir Hasan Veli Medresesi. Bu iki
medrese Osmanlı Devleti bünyesi altında iki dilde eğitim
veriyor: Kürtçe ve Türkçe. Bu iki dilde din bilimi, beşerî ilimler,
tıp, edebiyat, tarih, matematik ve diğer konularda insanları
eğitiyor. İnsanları eğittiği gibi kültürel, sosyal ve
her türlü sanatsal eğitimi de veriyor ki o dönemde bu coğrafya
içerisinde Kürtler, Türkler, Ermeniler kardeşçe bin yıl
yaşayabiliyorlar. İşte bu kadar önemli eğitim. Bu
medreseler bu insanları komşu ediyor ve birbirleriyle beraber,
birbirlerini boğazlamadan, birbirlerini öldürmeden kardeşlik
içerisinde bin yıl yaşayabiliyorlar.
Değerli dostlar, 20nci asrın sonlarına
geliyoruz. Hâlâ ne uğruna yapıldığını benim
şahsen idrak edemediğim tekçi bir sisteme kurban ediliyor bu
birliktelik, bu beraberlik, bu eğitim, bu sevgi, bu coğrafya.
Medreselerin ve dinî kurumların tamamı kapatılıyor ve
yerine altmış yıl bir şey konulmuyor değerli dostlar.
İşte, bugün yaşadığımız sorunların
kaynaklarından bir tanesi: Dostluğun, kardeşliğin,
bütünlüğün tamamı sevgiden, empatiden, konuşmadan, çözümden
geçer değerli dostlar. Konuşamazsak, her türlü savaşın sonu
barış olacaksa buna erişemeyiz, ancak konuşarak,
anlaşarak bunu yapabiliriz.
Biraz önce değerli bir arkadaşımız
şunu ifade etti, dedi ki: Kurtuluş Savaşını biz
boşuna elde etmedik, biz boşuna yaşamadık. Kurtuluş
Savaşını Kürtler ve Türkler beraber inşa ettiler, aynen
bugün 2014te bu kürsüde Kürtlerin ve Türklerin geleceği beraber inşa
edecekleri gibi. Umuyoruz ki bu inşada Kürtlerin akıbeti yeniden o
dönemdeki gibi olmaz, Kürtler ve Türkler bin yıl daha beraber
yaşarlar.
Bu kanun teklifinin hayırlara vesile
olmasını diler saygılar sunarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Orhan.
Sayın milletvekilleri, İç Tüzükün 72nci
maddesine göre verilmiş bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Tasarının 4. maddesi
üzerindeki görüşmelere devam edilmesini İçtüzük 72. Md. ye göre arz
ederim. Saygılarımla.
Oktay
Vural
İzmir
Gerekçe:
Zamanlaması itibarıyla
cumhurbaşkanı seçim sürecinde ittifak
arayışlarının sonucu olan, bölücü PKK terör örgütünün
tehdidiyle TBMM gündemine getirilen ve PKK'yı
meşrulaştıran, PKK terör örgütünü hükümetin yasal ve eşit
muadili haline getiren, PKK ile siyasi bir irade olan hükümetle doğrudan
görüşme zemini oluşturan, milletin egemen iradesini temsil eden
hükümetin silahı temsil eden PKK terör örgütünün, terör örgütlerini
devletin meşru muhatabı haline dönüştüren, PKK terör örgütünün
siyasi amaçlarını kabul için bir taahhüt ve garanti sözleşmesi
mahiyetindeki, millet egemenliğini silah zoruyla değiştirmek
isteyen terör örgütünün siyasal amaçlarına ulaşma sürecini
meşrulaştıran, yabancı devlet ve kurumların devlet
işlerine müdahalesini meşrulaştırarak devletin
bağımsızlığını zedeleyen, millet iradesi yerine
silah iradesine, düşünce ve ifade hürriyeti yerine silahlı
propagandaya prim tanıyan, terör örgütü yöneticilerine yargı
muafiyeti, teröristlere af taahhüdünü içeren, milli devlet
yapısını bozmayı amaçlayan, suç işlemeye özgürlük
alanı tanıyarak suçlulara yargı muafiyeti getiren, hukuk
devletinin esasını yok sayan, Anayasa'nın ruhuna ve lafzına
aykırı olan bu tasarı hakkında Anayasanın Madde 81.
Maddesi uyarınca göreve başlarken Devletin varlığı ve
bağımsızlığını, vatanın ve milletin
bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız
egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik
ve lâik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı
kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma
ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve
temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakattan
ayrılmayacağıma; büyük Türkiye milleti önünde namusum ve
şerefim üzerine andiçerim. Yemini içen milletvekillerinin
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Türkiye değil, yeniden okusun, düzeltsin.
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar)
Türkiye değil, Türk milleti olacak.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara)
Orayı bir düzelt, Türk milleti
KÂTİP ÜYE MUHARREM IŞIK
(Erzincan) Büyük Türk milleti
E, tamam, öyle dedim.
BAŞKAN Buyurun, devam edin.
bu yemin muhtevasını
zedeleyecek düzenleme hakkında daha fazla bilgilendirilmesi amacıyla
görüşmelerin devam etmesi önerilmiştir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, soru-cevap bölümü var on
dakika, beş dakika soruya ayıracağım, beş dakika da
cevap verilecek.
Sisteme giren milletvekili arkadaşlarıma söz
veriyorum.
Sayın Işık buyurun.
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
sözde çözüm süreci kapsamında, bugüne kadar, PKKya müdahale ettiği
veya etmediği gerekçeleriyle Hükûmetinizce Türk Silahlı Kuvvetleri ve
emniyet mensubu kaç görevli hakkında nasıl işlem
yapılmıştır? Yapıldıysa, hangi tür cezalar
verilmiştir, yapılmadıysa neden yapılmamıştır?
İkinci sorum: PKKnın kaçakçılıktan
elde ettiği gelirlerin son yıllarda hızla arttığı
iddiaları doğru mudur? Doğruysa, çözüm süreci kapsamında,
özellikle, son iki yılda PKK hangi kaynaklardan ne kadar
kaçakçılık geliri elde etmiştir? Hükûmetiniz buna
karşı neden susmuş ve gereğini yapmamıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Doğru
REŞAT DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakana soruyorum. PKK tarafından
dağa zorla götürülen çocukların anneleri Diyarbakırın 40
derece sıcağının altında ağlayarak
çocuklarının kurtarılmasını bekliyorlar. Hükûmet
olarak kurtarmayla ilgili bir çalışmanız var mıdır?
İkinci sorum: Ülkemizde, son yıllarda, en
önemli sorun olarak uyuşturucu kullanımı gelmektedir. Son bir
ayda, basında, ülkemizde uyuşturucu kullanımında bonzai
isimli maddenin çok yaygın şekilde kullanıldığı
ve giderek de kullanımının arttığı görülmektedir.
Artış gençlerde daha fazladır. Bonzai
bağımlılığı kolayca tedavi edilmemekte,
insanları ölüme götürmektedir. Hükûmet
olarak, diğer bütün uyuşturucularda olduğundan daha farklı
bir mücadeleyi bonzai maddesine karşı yapmanız gerekmektedir. Bu
yönlü olarak bir çalışmanız var mıdır, öğrenmek
istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Yılmaz
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, burada, HDP ve AKP
milletvekillerinin konuşmalarına tanık olduk ki ulus devlet
yapılanmasının doğru olmadığını, tekçi
zihniyete dair bir yapılanma olduğunu belirtiyorlar. Davutoğlu
da geçmiş dönemdeki yazılarında ve görüşlerinde aynı
şeyleri savunmuştu.
Ben buradan Sayın Bakana soruyorum, çok net de cevap
istiyorum: Ulus devlet yapılanmasına karşı nasıl bir
devlet yapılanması öneriyorsunuz Sayın Bakan? Bu konuda ben
görüşünüzü bekliyorum.
Bir de özellikle bu tasarının 2nci maddesinin
(c ) bendinde, silah bırakan örgüt mensuplarının eve
dönüşleriyle sosyal yaşama katılımları ve
uyumlarının sağlanmasından bahsediliyor. Bu silah
bırakıp da dönenlerle ilgili herhangi bir soruşturma
açılmadan sosyal yaşama katılımları mı
sağlanacak? Yoksa, önceki yasal düzenlemelerde olduğu gibi onlarla
ilgili soruşturmalar açılacak
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Erdemir
AYKAN ERDEMİR (Bursa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, sizin de takip ettiğiniz gibi
geçtiğimiz günler içinde İstanbul ili Esenyurt ilçesinde Muhammediye
Camisi -ki Caferi vatandaşlarımızın
kullandığı bir camidir- önce kundaklandı, ertesi gün bir
saldırı daha yapıldı. Bütün şüpheler IŞİD
üzerinde yoğunlaşıyor. Daha önce de aynı ilçemizde bir
başka Caferi camisine saldırı gerçekleştirilmişti. Bu
konuda bugüne kadar ne yazık ki gerekli önlemler alınmadı,
gerekli güvenlik önlemleri alınmadı, önümüzdeki süreçte Türkiyedeki
Caferi mescit, cami, vakıf, dernek
ve kurumlarına yönelik özel bir koruma sağlamayı düşünüyor
musunuz? Bu konuda Hükûmetinizden de henüz bir kınama gelmedi, bir
kınama mesajı yayınlamayı, geçmiş olsun dilemeyi
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Yeniçeri
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, güneydoğuda elektrik kesintileri
bahane edilerek örgütlenmiş unsurlar kentlerde terör estiriyor, binalar
yakılıp yıkılıyor ve ateşe veriliyor. Bu
olayları kışkırtanlardan, binaları yakıp
yıkanlardan ne kadarı yakalanmıştır? Bunlar
hakkında hangi işlemler yapılmıştır? Çözüm
süreci denilen zaman içinde kaç tane korucu katledilmiştir, kaç çocuk
dağa kaldırılmıştır, kaç sivil asker dağa
kaldırılmış, sonra da serbest
bırakılmıştır? Bu süreçte bölgede kaç kez yol
kesilmiştir? Kesilen yollar kaç gün kapalı kalmıştır?
Kaç karakola saldırı olmuştur? Çözüm süreci dediğiniz
süreçte kaç karakol kapatılmıştır? Bölgede hâlen kaç
karakolun yapımı devam etmektedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Işıkın sorusu: Örgüte müdahale
ettiği veya etmediği için soruşturma açılan
sayısını falan, tabii, bilemiyorum. Ama, bildiğim bir
şey var, Bingöl-Diyarbakır yolunda zamanında müdahale
edilmediği için orada- belli bir soruşturma açıldı ama kaç
kişiyle ilgili tam onu da bilemiyorum.
Kaçakçılıkla ilgili soruldu daha önce.
Kaçakçılıkla, uyuşturucu kaçakçılığıyla
Türkiye çok uzun süredir mücadele ediyor, hükûmetlerimiz döneminde de bu konuda
-doğrusu dün de ifade ettim- çok ileri adımlar atıldı.
Yani, bizim Emniyet teşkilatımız kaçakçılıkla
mücadelede çok başarılıdır, çok da ciddi sonuçlar
alındı.
Sayın Doğrunun annelerle ilgili
Tabii, biz
anneleri destekliyoruz ve anneleri kutluyoruz; onu da ifade ettik. Yani, ilk
defa bölgede kendi tabanlarından annelerin sesinin
çıkmasını önemli görüyoruz. Bu da çözüm sürecinin bir ortam
sayesinde getirdiği bir şeydir. Yani, artık bölge insanı da
şiddetle varılacak bir yerin olmadığını ifade
ediyor ve kendi çocuklarına sahip çıkıyor, kendi
çocuklarının dağlara gitmesini istemiyor. Biz de o manada, doğrusu,
onları hem kutluyoruz hem önemli görüyoruz hem destekliyoruz.
Uyuşturucuyla ilgili, Sayın Doğrunun da
sorusu var, ona birlikte cevap vermiş oldum.
Burada Sayın Yılmazın ulus devlet
yapılanmasıyla ilgili bir sorusu var. Biz şuna inanıyoruz:
Türkiyede, Türkiye olarak biz, Türkiye Cumhuriyeti olarak, bir imparatorluk
mirasçısı ülkeyiz. İmparatorluk mirasçısı ülke ne
demek, bunu bilirsiniz. Yani pek çok farklılığı bünyesinde
huzurla yaşatan, adaletle yaşatan bir devlet, biz buna
inanıyoruz. Bütün farklılıkları, bütün zenginlikleri
adaletle ve her birisini kendi değerlerini yaşayarak yaşatmak.
Bugünkü çağdaş devletlerin en önemli sorunu budur. Büyük
farklılıkları bir arada eğer uyum içinde
yaşatabiliyorsa o devletler büyük devlet oluyor, yoksa Ulus devlet
olayım. diye küçülüp gidiyor. Bunu hepimiz biliyoruz, bu gerçeği.
Bizim görüşümüz budur.
Sayın Erdemir, Esenyurtla ilgili, dün akşam
bana Sayın Oğan sormuştu, bilgi aldım o camilerle ilgili.
Doğrudur, Esenyurtta Muhammediye Camisinde -Caferi
vatandaşlarımızın- yangın olmuş kütüphanesinde ve
bir bölümünde.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Yangın
değil, kundaklama.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Orada emniyet vesaire çalışıyor ama
faillerle ilgili bir tespit yapılamamış. Çeşitli rivayetler
var ama emniyetin Sebebi şudur veya şunlar yaptı. diye tespit
ettiği bir veri olmadığını bana söylediler.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale ) O zaman kundaklama
ya da başka bir şey, değil mi?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Tabii, o konudaki hassasiyetler hepimizin ortak
hassasiyetidir. Bırakın Caferi vatandaşlarımızı,
bütün ibadethanelerin -Caferi vatandaşlarımızın camisi,
diğer azınlık gruplar var, farklı dinlerden olanlar var-
güvenliği bizim için
önemli, en dokunulmaz yerlerdir. Yani,
onları kınıyoruz. İbadethaneler çok özel yerlerdir, onu
ifade etmek istiyorum.
Son olarak Sayın Yeniçerinin
Tabii, burada
sayıları bilemiyorum yani elektrik kesintileri vesaire ama
güneydoğuda -biraz önce sayın sözcülerden birisi de çok farklı
tablolar çiziyor- devletimizin her yerde güvenlikle ilgili tedbirleri
tamdır. Güneydoğuda, doğuda hayat -dün de burada ifade ettim-
hiç olmadığı kadar huzurludur. Buradan herkes istediği yere
gidebilir. Gidin isterseniz en ücra köylere, ziyaret edin, esasen
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bitti mi cevaplarınız Sayın Bakan?
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Sayın
Bakan, cami yandı mı, yakıldı mı? Yani yangın
kendiliğinden mi çıktı?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Yakılmış, yakılmış.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Bugün gene
kundaklanmış.
BAŞKAN Sayın Bakan, bitti mi
cevaplarınız?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Son birkaç
BAŞKAN Son kırk saniyeyi veriyorum.
Buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Bir kundaklama olduğu yönünde tespitler var ama
kimin yaptığı konusunda bir şey yok.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Biraz önce
yangın diyordunuz Sayın Bakan. Yangınla kundaklamayı
karıştırıyorsunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Güneydoğu, Doğu Anadolu Bölgemizi burada
böyle farklı tanımlamak, farklı tarifler, işte, hayat
şöyledir
Şimdi, gidin, ben size şunu ifade ediyorum: Ülkemizin
her köşesi ulaşılır.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) Kaç korumayla
ulaşıyorsun Sayın Bakan?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Devletin bütün birimleri her bölgede
çalışır. Hiçbir yerde alternatif vergi, şu bu; öyle bir
şey söz konusu değildir. (MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Ve bu korkulardan, bu endişelerden
kurtulmanızı ben birazcık diliyorum doğrusu.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemini de
tamamlamış olduk.
Şimdi, önerge görüşmelerine
başlayacağız.
4üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Terörün Sona Erdirilmesi ve
Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun
Tasarısının 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
"(2) Kanunun 2 nci maddesinin birinci
fıkrasının (a), (b) ve (c) bentleri kapsamındaki görevleri
yerine getiren kişilerin bu görevleri nedeniyle hukuki, idari veya cezai
sorumluluğu doğmaz.
Mihrimah Belma Satır Mehmet Doğan Kubat Osman Aşkın
Bak
İstanbul İstanbul İstanbul
Tülay Kaynarca Zeynep Karahan Uslu İlknur
İnceöz
İstanbul Şanlıurfa Aksaray
Eşref Taş Türkan
Dağoğlu
Bingöl İstanbul
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 629 sıra sayılı
kanun tasarısının 4 üncü maddesinin 2 inci
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Sırrı Süreyya Önder İdris
Baluken Pervin
Buldan
İstanbul Bingöl Iğdır
Erol Dora Nazmi
Gür Faysal
Sarıyıldız
Mardin Van Şırnak
Altan Tan
Diyarbakır
(2) Bu Kanun kapsamında müzakereleri
gerçekleştiren, müzakerelere katılan, müzakerelere ilişkin görüşmeler
ve bu yasa kapsamında çalışmalar yapan kişilerin hukuki,
idari veya cezai sorumluluğu doğmaz.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/941 Esas Numaralı Kanun Tasarısının
4'ncü Maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Oktay Vural Seyfettin
Yılmaz Mehmet
Erdoğan
İzmir Adana
Muğla
Alim Işık Zühal
Topcu Yusuf
Halaçoğlu
Kütahya Ankara
Kayseri
Kemalettin Yılmaz Özcan Yeniçeri Ahmet Duran Bulut
Afyonkarahisar Ankara Balıkesir
BAŞKAN Okunan önergeye Komisyon katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
SERMİN BALIK (Elâzığ) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Önerge üzerinde Kütahya Milletvekili
Sayın Alim Işık konuşacak.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 629 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 4üncü maddesi üzerinde
vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz
aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 15 Şubat 1999
tarihinde yakalanan terör örgütü elebaşının 2000-2001
yıllarında yargılanması sonucunda 2002 yılında
bitme noktasına gelmiş terör örgütü faaliyetleri, maalesef 2003 ve
2007 döneminde yani birinci AKP hükûmetleri döneminde yeniden
canlanmış ve 2007 yılından sonra tekrar Türkiye'nin çok
önemli gündem maddelerinden birisi hâline gelmeyi
başarmıştır. 2009 yılında başlayan Oslo
görüşmelerinin gizli görüşme kayıtları İnternet
aracılığıyla kamuoyuyla paylaşılınca Hükûmet
alelacele bir telaş içerisinde suçüstü yakalanmanın verdiği bir
psikolojiyle yeni bir proje başlatmıştır. Bu projenin
adı önce Kürt açılımıydı, sonra demokratik
açılıma dönüştü, sonra Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi
adını aldı, daha sonra bunlar da çözüm getirmedi, en son
adı çözüm süreci oldu.
Değerli milletvekilleri, bu dönemde ciddi olaylar ve
ciddi gelişmeler yaşadı Türkiye. 2010 yılında Anayasa
referandumunu yaptı, amacı bunlarla
bağlantılıydı, o gün uyardık, bugün eyvah dedi
Hükûmet ama iş işten geçti. 2011 seçimleri öncesinde yasa
dışı kaset operasyonlarıyla bir siyasi parti linç edilmeye
çalışıldı, arkasından Anayasa
değişikliği talepleriyle bağlantılı olan bu
olaylar maalesef bugüne kadar açıklanamadı. 2012 yılında
yeniden çözüm süreci kapsamında Hükûmet tavizi verdikçe verdi, PKK
azdıkça azdı, yol kesti, haraç topladı, mahkeme kurdu,
yargıladı, insanları öldürdü ve bugün hâlâ Türkiye Cumhuriyeti
devletine kafa tutmaya devam ediyor.
Bugün, bazı medya organlarında yayınlanan
haberlere baktığımızda düşmana karşı güçlü
olduğunu ifade ediyor terör örgütü üyesi. Licenin Yolçatı köyünde
halk konferansı veren Çiya kod adlı Koçali Bala adlı teröristin
kan donduran açıklamalarından bir bölüm yazmış gazetenin
birisi. Terörist diyor ki: Adalet, eğitim ve yönetim alanlarında
kendi kurumlarımızı kuracağız. Özerkliğimiz de
kabul edilecek, bunlara izin vermeyen devlete karşı
savaşacağız. Elde edilen tavizlerle düşmana -yani Türkiyeye-
karşı daha güçlüyüz. Barajlar Kürdistan topraklarının
bölünüp parçalanması anlamına geldiği için buna izin
vermeyeceğiz. Süreç lehimize işliyor, her zamankinden daha güçlü
konumdayız. Bu güçle Kürdistanı kuracağız. Bu konuda
imkâna ve kabiliyete sahibiz. PKK ve KCKnın Türkiye yürütmesi içerisinde
yer alan elemanlarını Kandile çağırıp
istişarelerde bulunacağız.
Değerli milletvekilleri, bunlar, AKPnin PKK önünde
diz çöktüğünün bir tescilidir. Bunlar bugün konuşuluyorsa, işte
AKPnin ve Hükûmetin PKKya verdiği tavizlerin sonucunda konuşuluyor.
Şimdi bu 4üncü maddede aynen Bu Kanun kapsamında verilen görevleri
yerine getiren kişilerin hukuki, idari veya cezai sorumluluğu
doğmaz. deniyor.
Değerli milletvekilleri, bu kanun çıkmadan azan
PKK teröristleri bu kanun çıktıktan sonra size eyvallah mı eder?
Siz zannediyor musunuz ki silah bırakılacak da barış
sağlanacak? Adam düşman olarak ilan etmiş sizi, Türkiyeyi
düşman görüyor, siz yalvarıyorsunuz, yalvardıkça
yalvarıyorsunuz ama elin oğlu sizin ensenize silahı dayadı,
diz çöktürdükçe çöktürüyor. Lütfen, bu tehlikeli yasadan, tehlikeli oyundan
vazgeçin. Barıştan falan bahsederek
Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde Türkiyeyi güllük
gülistanlık göstermeye kalkmayın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİM IŞIK (Devamla) - Anayasaya
karşı suç işliyorsunuz çünkü Anayasanın 137nci maddesi
Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine
getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz. diyor. Bu kanunu çıkarsanız
da bu suçu işleyenler yargılanacaktır. Önergemiz bu amaçla
verilmiştir.
Tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Işık, teşekkür
ederim.
Buyurun Sayın Bakan, hangi gerekçeyle söz istediniz
belirtir misiniz lütfen?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Sayın Başkan, biraz önceki konuşan
sayın milletvekili diz çözme, yalvarma falan gibi kavramlar
kullandı doğrusu Hükûmetimizle ilgili.
BAŞKAN Sataşmadan dolayı mı
istiyorsunuz? Kürsüye davet ediyorum sizi.
ALİM IŞIK (Kütahya) Yazdığı
doğru mu, yanlış mı Sayın Bakan, bu yazılanlar
doğru mu, yanlış mı? Bunu nasıl içinize
sindiriyorsunuz?
BAŞKAN İki dakika süreniz var. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Başbakan Yardımcısı
Beşir Atalayın, Kütahya Milletvekili Alim Işıkın 629
sıra sayılı Kanun Tasarısının 4üncü maddesiyle
ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Hükûmete sataşması nedeniyle konuşması
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, bu tür çalışmaları, büyük
çalışmaları yürütenler her ülkede suçlanmıştır,
suçlayanlar olmuştur. Büyük işleri
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) Kendinizi mi ifade
ediyorsunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla)
Büyük işleri yürütenler suçlanırlar
ALİM IŞIK (Kütahya) Yazılanlar
doğru değil mi, yanlış mı?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla)
Ama doğrusu, kendi devletini, kendi hükûmetini yalvarmakla, diz çökmekle
falan suçlayan bir milletvekilini ilk defa herhâlde bu Mecliste görüyoruz.
Tarih de bunlara şahit oluyor.
ALİM IŞIK (Kütahya) Bu olay yanlış
mı? Bunu biz mi koyduk?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla)
Biz kimsenin önünde diz çökmeyiz. Biz ülkemizin sorunlarını çözmek
için uğraşıyoruz ve bu tür ifadeleri -tahrik edici- işte bu
işleri çözmek için uğraşanları hainlikle falan suçlamalar
âcizliktir
SADİR DURMAZ (Yozgat) Âcizlik sizin
yaptığınızdır.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla)
düşünmemektir, işin özüne inmemektir, ne anlatırsanız
anlatın kendilerinin peşin kabulleri vardır; onu zaten
biliyoruz.
SADİR DURMAZ (Yozgat) PKK talimat veriyor, siz
yapıyorsunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla)
Biz, sizden, bu arkadaşlarımızdan zaten bu süreçle ilgili
olumlu bir şey duyacağımızı beklemiyoruz.
SADİR DURMAZ (Yozgat) Duyamazsınız
zaten.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla)
Ama hiç kimsenin kimseye hakaret etme hakkı yoktur. Onu da burada
hatırlatıyorum.
Biz şundan memnunuz, değerli milletvekilleri:
Bu konuların hiçbir tabu olmadan, hiçbir sınır olmadan, hiçbir
korku olmadan, herkesin özgürce bütün düşüncesini burada söylemesinden
memnunuz. Hakaret içermedikçe cevap bile vermiyorum, memnun oluyorum. Her
şeyi duyalım. Bu Meclis buna layık ama bu mübarek iftar vakti
-ilk günden beri de ben doğrusu ramazan nezaketini, nezafetini
düşünerek hep saygılı olmaya çalıştım- bu
kavramları kabul etmiyoruz, iade ediyoruz.
Teşekkür ediyorum, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun.
ALİM IŞIK (Kütahya) Âcizlikle suçladı.
Söz istiyorum 60ıncı maddeye göre.
BAŞKAN Şimdi, Sayın Işık,
sizin şahsınızla ilgili, itibarınızı zedeleyici
bir şey söylemedi. (MHP sıralarından Âciz dedi. sesleri,
gürültüler)
ALİM IŞIK (Kütahya) Âcizlikle beni ifade
etti.
BAŞKAN Müsaade eder misiniz
Sadece bu yasayla ilgili olumsuz düşünce
belirtilenlerle ilgili nitelemelerde bulundu. Eğer kendinizi ve grubunuzu
daha doğrusu
FARUK BAL (Konya) Biraz önce konuşan
milletvekili. dedi Sayın Başkan.
BAŞKAN -
bu platformda görüyorsanız
sataşmadan dolayı grubunuz adına söz vereceğim, Sayın
Halaçoğlu da uygun görürse.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sizden dedi zaten.
Onun için lütfen
BAŞKAN Efendim?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sizden dedi, partimizi
kastetti.
ALİM IŞIK (Kütahya) Sizden dedi, bir de
şahsımı Biraz önce konuşan sayın milletvekili.
diyerek
BAŞKAN Sayın Halaçoğlu, grubunuz
adına konuşmaya Sayın Işıkı vekil tayin ettiniz.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Şahıs
adına o ama grup adına ayrı.
ALİM IŞIK (Kütahya) Ben kendi adıma
istiyorum. Beni kastederek söyledi, grup ayrı.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Vermeyin
Başkanım, vermeyin.
BAŞKAN Grubunuz adına iki dakika
vereceğim Sayın Işık, sizin adınızı
zikretmedi. Dolayısıyla grubunuzla ilgili olarak bir sataşma
varsa Sayın Halaçoğlunun sizi vekil tayin etmesi nedeniyle size iki
dakikalık sataşmadan söz verdim.
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) Biraz önce konuşan
sayın milletvekili. dedi.
ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın
Başkanım, ben şahsıma dair sataşmadan dolayı
talep ediyorum.
BAŞKAN Sizin şahsınıza yönelik bir
sataşma yok. Sizin şahsınıza yönelik bir sataşma
görmedim.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan,
tutanakları getirin. Tutanakları getirirseniz görürsünüz.
BAŞKAN - Buyurun.
4.- Kütahya Milletvekili Alim
Işıkın, Başbakan Yardımcısı Beşir
Atalayın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına ve MHP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
ALİM IŞIK (Kütahya) Değerli
milletvekilleri, burada konuşan milletvekillerinin hiçbiri âcziyet
içerisinde değildir. Hele şahsım adına böyle bir şeyi
asla kabullenmem mümkün değildir. Âcziyet, önce PKKyla
görüştüğümüzü iddia edenler şerefsizdir. diyenlerin, sonra bu
şeref madalyasını boynunda taşımasının
göstergesidir.
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar)
Yaftalandılar, yaftalandılar
ALİM IŞIK
(Devamla) - Biz böyle bir şey demedik. Biz, yazılanların
doğru olup olmadığı iddialarını Hükûmete sorduk,
sizinle paylaşıyoruz. Bu terörist, bu ifadeleri, Türkiye Cumhuriyeti
devletine karşı, düşman olarak gördüğü Türkiyeye
karşı Güçlendik, bundan sonra bu istediklerimizi
yaptıracağız. sözlerini sizlerle paylaşıyorum.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Hangi gazete o?
İHSAN ŞENER (Ordu) Sen mutlu mu oluyorsun
bundan?
ALİM IŞIK (Devamla) Hangi gazetenin olup
olmadığı önemli değil, gidip sorarsanız Hükûmete
görürsünüz
İHSAN ŞENER (Ordu) Sen mutlu mu oluyorsun
bundan?
BAŞKAN Karşılıklı
konuşmayalım lütfen.
ALİM IŞIK (Devamla) Değerli
milletvekilleri, bugüne kadar Türk Silahlı Kuvvetlerini o bölgeden
çektirip tüm terör olaylarına karşı sessiz kalmalarını
sağlayan Hükûmet, sizi suçuna ortak etmek istiyor.
İHSAN ŞENER (Ordu) Bu millet sana verirse
vekâlet, o zaman yaparsın ne yapmak istiyorsan.
ALİM IŞIK (Devamla) Biz bu kanunda yer alan,
tasarıda yer alan bu hükümlerin, Anayasaya aykırı olduğunu
ifade ediyoruz, bu suça ortak olmayınız diyoruz. Biz
olmayacağız.
İHSAN ŞENER (Ordu) Yazık! Yazık!
BAŞKAN Karşılıklı
konuşmayın lütfen sayın milletvekilleri.
ALİM IŞIK (Devamla) Biz açılım safsatasını
Türkiye Cumhuriyeti devletini yıkma projesi olarak görüyoruz ve buna
sonuna kadar karşı çıkacağız. Millet sizi
onaylamadı.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Millet onayladı 30 Martta, millet
onayladı. Sen ne konuşuyorsun?
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) Niye müdahale etmiyorsun
Sayın Başkan? Sabahtan beri konuşuyorlar ya!
BAŞKAN Laf atmayın sayın
milletvekilleri, lütfen
Karşılıklı konuşmayalım
ALİM IŞIK (Devamla) Siz milletin
onayladığını zannediyorsunuz, millet bunu onaylamadı
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Onayladı,
onayladı
Girdiğiniz her seçimde aynı şey oldu.
ALİM IŞIK (Devamla) - Onaylaması da mümkün
değil. Gidin, evlatlarını
o bölgede şehit veren anaları dinleyin, o zaman onaylayıp
onaylamadığını görürsünüz.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Işık.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Hadi
Hadi
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) Ne öyle vıdı vıdı
vıdı vıdı
ALİM IŞIK (Devamla) Buraya gelir,
konuşursun değerli milletvekili; varsa söyleyeceğin bir
şey, konuşursun.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Buraya
çıkıp senin gibi konuşmaktansa burada konuşurum daha iyi.
BAŞKAN Sayın Işık, teşekkür
ediyorum.
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.-
Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair
Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/941) (S.
Sayısı: 629) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum
III.- YOKLAMA
(MHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Yoklama istiyoruz
BAŞKAN Yoklama talebi var.
Sayın Halaçoğlu, Sayın Bal, Sayın
Yılmaz, Sayın Durmaz, Sayın Yeniçeri, Sayın Doğru,
Sayın Erdoğan, Sayın Işık, Sayın Yılmaz,
Sayın Şandır, Sayın Kalaycı, Sayın Kutluata,
Sayın Halaman, Sayın Uzunırmak, Sayın
Başesgioğlu, Sayın Torlak, Sayın Öz, Sayın Şeker,
Sayın Ayhan, Sayın Belen.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve süreyi
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.-
Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair
Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/941) (S.
Sayısı: 629) (Devam)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 629 sıra sayılı
kanun tasarısının 4 üncü maddesinin 2 inci
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
(2) Bu Kanun kapsamında müzakereleri
gerçekleştiren, müzakerelere katılan, müzakerelere ilişkin
görüşmeler ve bu yasa kapsamında çalışmalar yapan
kişilerin hukuki, idari veya cezai sorumluluğu doğmaz.
Erol
Dora (Mardin) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
SERMİN BALIK (Elâzığ) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde Mardin Milletvekili
Sayın Erol Dora konuşacak. (HDP sıralarından
alkışlar)
EROL DORA (Mardin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 629 sıra sayılı Terörün Sona Erdirilmesi ve
Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun
Tasarısının 4üncü maddesi üzerinde vermiş olduğumuz
önerge üzerine Halkların Demokratik Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
4üncü maddesinin (2)nci fıkrasında yer alan
verilen görevleri yerine getiren kişilerin ibaresinin, müzakereleri
gerçekleştiren, müzakerelere katılan, müzakerelere ilişkin
görüşmeler ve bu yasa kapsamında çalışmalar yapan
şeklinde değiştirilmesini teklif etmiş bulunuyoruz.
Buradaki amacımız da şudur: Çözüm sürecinde bu müzakerelere
katılan kişilerin -devlet görevlileri dışında- siyasi
parti yetkililerinin ve diğer görevlendirilen kişilerin de bu kapsam
içerisine alınması nedeniyle kapsamının genişletilmesi
yönünde böyle bir önerge vermiş bulunuyorum. Umarım, bu yasanın
amacı doğrultusunda bütün Meclis bu önergemizi destekler.
Şimdi esas konumuza gelecek olursak, biliyorsunuz
ilk defa böyle bir çerçeve yasa çıkmıştır, biz bunu çok
önemsiyoruz. 2013 tarihinden beri, biliyorsunuz, Türkiye'de bir
çatışmasızlık süreci devam etmektedir. Şimdiye kadar
Türkiye toplumu tarafından bu çözüm süreci benimsenmiştir.
Biliyorsunuz, akil adamlar görevlendirildi ve değişik bölgelere
dağıtıldı. Bütün Türkiye kamuoyunun belki yüzde
80-90ı oranında bu çözüm sürecine bir destek vardır.
Aslında bir değerlendirme yapacak olursak,
cumhuriyet tarihi boyunca esas sorunumuzun, kurulmuş olan ulus devlet
paradigmasından kaynaklandığını görebiliyoruz.
Tekçilik üzerine inşa edilmiş, tek kimlik, tek inanç ve
homojenleştirme projesi tarafından böyle bir paradigma
oluşturulduğundan dolayı Türkiyedeki farklı etnik gruplar,
farklı inançlar, farklı renkler, farklı kültürler
dışlanmıştır. Bu açıdan,
başlatılmış olan özellikle müzakerelerin ve Kürt sorununun
çözümlenmesi bağlamında ilk defa böyle bir çerçeve
yasasının hazırlanmış olmasını çok
değerli buluyoruz. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan bu yana
çeşitli biçimlerde kendisini hissettiren ülke siyasetinin ve demokrasinin
önemli bir belirleyeni olan, ayrıca can yakıcı niteliğiyle
acil çözüm bekleyen bir meseleyi yani Kürt sorununu çözmeye dönük niteliğinden
ötürü bu tasarıyı değerli ve önemli bulduğumuzu belirtmek
istiyoruz.
Değerli milletvekilleri, Kürt meselesinin iki
boyutunun olduğunu söylemek mümkündür. Kürt meselesi, bir taraftan bir
demokrasi sorunudur, diğer taraftan ise bir adalet sorunudur. Kürt sorunu,
her şeyden önce Kürtlerin temel demokratik haklarından mahrum
edilmesinin ortaya çıkardığı bir sorundur. Bu itibarla,
Kürt meselesi öncelikle bir demokrasi meselesidir, bu nedenle sorunun çözümü
için yapılması gereken de tüm kurum ve değerleriyle demokrasiyi
hâkim kılmaktır. Bu bağlamda, eşitliği ve
özgürlüğü esas alan, demokratik bir yaklaşımı öne
çıkaran, hukukun üstünlüğünü herkes için temel sayan, farklı
kültürleri, farklı değerleri, farklı inançları, farklı
kimlikleri kapsayan yeni demokratik sivil bir anayasa
yapılmasının bütün bu sorunlarımızın
çözümlenmesinde katalizör bir işlev görebileceğini düşünüyoruz.
Değerli milletvekilleri, elbette toplumsal
barışın tesis edilebilmesi ve ülke genelinde gerçek demokrasinin
işleyebilmesi, özgürlüklerin gerek yasal zeminde gerekse fiilen
kullanılabilmesinin önünün açılabilmesi ve hâlen sürmekte olan hak ve
fırsat eşitsizliklerinin giderilmesi konusunda tüm siyasi partiler,
dolayısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi önemli bir sorumluluğa
sahiptir. Unutmamak gerekir ki Türkiyede Kürt meselesinin çözümüyle ülkenin
genel demokrasisinin olgunlaşması arasında diyalektik bir
bağ da bulunmaktadır. Öyle ki Kürt meselesinin eşit
yurttaşlık temelinde çözümlenemediği bir Türkiye'nin
demokratikleşmesinden de bahsedemeyiz. Aynı biçimde, Kürt
halkının eşit yurttaşlık haklarının
sağlandığı bir Türkiyede, eşitlik, özgürlük ve
demokrasiye ihtiyaç duyan diğer tüm toplumsal dinamiklerin de demokratik
taleplerinin gerçekleşebileceğine bir zemin yaratılmış
olacağına inanıyorum.
Süre yetmediğinden dolayı bütün
düşüncelerimi ifade edemiyorum ancak bu yasanın eksiklikleri
olmasına karşın biz bu yasayı destekliyoruz. Bu
yasanın, başta Kürt sorununun çözümlenmesine ve çağdaş bir
cumhuriyete evrilmesi noktasında vesile olmasını diliyor,
herkesi tekrar saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Terörün Sona Erdirilmesi ve
Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun
Tasarısının 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
"(2) Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının
(a), (b) ve (c) bentleri kapsamındaki görevleri yerine getiren
kişilerin bu görevleri nedeniyle hukuki, idari veya cezai sorumluluğu
doğmaz.
Eşref
Taş (Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERMİN
BALIK (Elâzığ) Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Önerge üzerinde Bingöl Milletvekili
Sayın Eşref Taş konuşacak. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
EŞREF TAŞ (Bingöl) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; çözüm sürecinin yasal
çerçevesini belirleyecek tasarı üzerinde iki gündür süren
tartışmalar, memnuniyetle müşahede ettiğimiz bir gerçeği
ortaya çıkardı; burada görüşlerini ifade eden bütün arkadaşlarım
barış istediler. Barış, artık hepimizin ortak
paydasıdır. İtirazlar daha çok yöntem konusunda
yoğunlaşıyor. Aslolan barış ise gerisi hakikaten
teferruattır.
Barış hepimizin özlemi, halkın
isteğidir. Halkımız barış konusunda yeni bir iradeyi
ortaya koydu. Eğer bu irade olmasaydı, eğer
barışı halk istemiş olmasaydı, şimdi
geldiğimiz noktaya gelmek mümkün olmayabilirdi. Bu irade, Ya devlet ya
PKK dayatmasını yırtıp attı. 1990lı
yıllardaki ürkek girişimlerin kadük kalmasına sebep halkın
desteğinin güçlü bir şekilde ifade edilememesiydi. Keşke
barış isteyenleri koruyabilseydik çünkü barışı
yapanları korumak barışı korumaktır. Bu
barış bize 50 bin cana mal oldu. Dağda ölen de bizim
insanımız, bağda ölen de bizim insanımız, akan kan da
bizim kanımız, akan gözyaşı da bizim
gözyaşımız, giden can bizim canımızdır.
Acı bizim acımız da ama akıl bizim
aklımız değil arkadaşlar. Aklımız millî
değildi. Çanakkalede omuz omuza vatanı koruyan, şehit
düşüp koruyan, koyun koyuna yatan dedelerin torunlarının birbirlerine
silah çekmelerini, birbirlerine kıymalarını başka türlü
nasıl açıklayabiliriz? Bu ülkenin her bir santiminde herkesin
emeği ve hakkı var. Kardeşin kardeşe düşman
edildiği dönemi artık kapatıyoruz. İdeolojiler gözleri kör
ediyor, akıllara pranga vuruyor. Kendi vatandaşından şüphe
eden, potansiyel düşman olarak gören bir devlet
anlayışının bizi nereye götürdüğü açıktır.
Laiklik adına din önderlerine reva görülenler, Dersim katliamı, 33 erimizin
şehit edilmesi ve benzeri olaylar bugün hâlâ yüreğimizi sızlatmaktadır.
Gözlerimizi yumarak, kulaklarımızı kapatarak bu olayları
hiç olmamış sayanların bile vicdanları bir gün gelir isyan
eder. Vatandaşın diline, dinine, kültürüne, yaşayışına,
değerlerine, hatta isimlerine bile saygı göstermeyen devlet
anlayışını bu çağda savunanların aklına
şaşarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bu bir al-ver süreci
değildir, bu ülkenin insanı, haklar ve temeller üzerinde yeniden
inşa sürecidir. Taraf olduğumuz uluslararası anlaşmalarda,
insan haklarıyla ilgili temel metinlerde ve modern hukuk söyleminde ne
kadar insan hakkı varsa hepsini Benim insanımın hakkı
olarak düzenleyecek, garantiye alacak bir yaklaşım dün romantikti ama
bugün reel gerçekliktir. İktidarımız da bu sürecin
inşası için sizden yetki istiyor.
Adaletle hak esas alınarak yönetmek toplumsal
barışın ön şartıdır. Atalarımız bunu
yaptı ve altı yüz yıl süren bir uygarlık yarattılar.
Yüz yıl önce Osmanlıyı parçalayan süreç, yüz yıl sonra
bugün
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) Aynı süreç bugün
yaşanıyor.
EŞREF TAŞ (Devamla)
Osmanlının
değerlere saygılı devlet anlayışını zorunlu
ve gerekli kılıyor.
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) Aynı süreci siz
başlattınız.
EŞREF TAŞ (Devamla) Hiç kimse bunu
engelleyemez. Bizler başarmak zorundayız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Kimse kimseyi silah zoruyla da olsa
bir arada tutamadığı gibi, ülkemizi de parçalayamaz. Bizi bir
arada tutan şey, Türkiyenin geleceğine olan güvenimiz, birlikte
başarma arzumuz, tarihimiz, dinimiz, ortak kültürümüz ve bin yıldan
bu yana gelen kardeşlik hukukumuzdur. İki yıldır
barış ve sükûnun gölgesinde huzur içinde yaşıyoruz.
Barışın faydalarını ve nimetlerini görmeye
başladık. Çok şükür, provokasyonlar bizi yolumuzdan döndüremedi
ve döndüremeyecektir. Bu kararlılık içinde hiçbir siyasi kaygı
duymadan, Baldıran zehri de olsa içeriz. anlayışıyla yola
çıkan barış projesinin mimarı Sayın
Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğana, Başbakan
Yardımcımız Sayın Beşir Atalaya ve emeği geçen
herkese şükranlarımızı sunuyor, hepinize
teşekkürlerimi sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Taş, teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının 4üncü
maddesinin oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasına
dair bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
629 sıra sayılı kanun
tasarısının 4. maddesinin oylamasının açık oylama
şeklinde yapılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN Şimdi, imza
sahiplerini tespit edeceğim:
Mehmet Erdoğan, Muğla?
Burada.
Faruk Bal, Konya? Burada.
Yusuf Halaçoğlu, Kayseri? Burada.
Sadir Durmaz, Yozgat? Burada.
Kemalettin Yılmaz, Afyonkarahisar?
Burada.
D. Ali Torlak, İstanbul? Burada.
Zühal Topcu, Ankara? Burada.
Alim Işık, Kütahya? Burada.
Ahmet Duran Bulut, Balıkesir?
Burada.
Muharrem Varlı, Adana? Burada.
Ali Uzunırmak, Aydın? Burada.
Münir Kutluata, Sakarya? Burada.
Özcan Yeniçeri, Ankara? Burada.
Reşat Doğru, Tokat? Burada.
Murat Başesgioğlu,
İstanbul? Burada.
Emin Haluk Ayhan, Denizli? Burada.
Emin Çınar, Kastamonu? Burada.
Cemalettin Şimşek, Samsun?
Burada.
Seyfettin Yılmaz, Adana? Burada.
Ali Öz, Mersin? Burada.
Mustafa Erdem, Ankara? Burada.
Mustafa Kalaycı, Konya? Burada.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Oylama için iki
dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - 629 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 4üncü maddesinin açık oylama sonucunu
okuyorum:
Kullanılan oy sayısı : 247
Kabul : 215
Ret : 30
Çekimser : 1
Boş : -
Geçersiz : 1 (x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Fehmi Küpçü Muharrem
Işık
Bolu Erzincan
BAŞKAN - Böylelikle 4üncü madde kabul
edilmiştir.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 19.01
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
19.13
BAŞKAN:
Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER:
Muharrem IŞIK (Erzincan), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 114üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
629 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
4üncü madde kabul edilmişti, şimdi 5inci
maddeyi okutuyorum:
Madde 5- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Ahmet Toptaş
konuşacak.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
(1/629) sıra sayılı Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal
Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun Tasarısı üzerinde
düşüncelerimi açıklamak üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygılarımla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, Türkiyenin en önemli
sorunlarından biri olan terörün bitirilmesi ve Kürt sorununun
barışçı yöntemlerle çözümlenmesi hepimizin ortak talebidir.
Ülkemizde yıllarca süren terör 40 binin üzerinde insanımızın
ölümüne, binlerce şehidimizin kanına, binlerce gazimizin
mağduriyetine mal olmuş, 1 trilyon dolar terörle mücadele için
harcanmıştır. Analar çocuklarını, gözünden
sakındıkları çocuklarını, askere gönderirken eline
kına yaktığı çocuklarını, şehitlik
mertebesinde ama bir tabut içinde karşılamışlardır
yıllar boyu. Ateş düştüğü yeri yakar hesabı binlerce
ocağa ateş düşmüş, çocuklarını şehit veren
analar, başka analara ateş düşmesin diye bağrına
taş basmış, barış çığlıklarına
destek olmuştur.
Terör sorunu ülkemizde barış ortamını
bozmuş, huzurumuzu, dirliğimizi ortadan kaldırmış,
demokrasimizin gelişmesinin önündeki en büyük engeli
oluşturmuştur. İşte, bunun içindir ki tüm
yurttaşlarımızın kabul edebileceği bir çözüm sabırsızlıkla
beklenmektedir.
Barış çözüm, ama nasıl bir çözüm? Tüm
toplumun üzerinde uzlaştığı bir çözüm. Bunu
başarmalıyız. Endişelerimiz var. Bu konuyu siyaset
malzemesi yaparak birilerine avantaj sağlamak için
kullanırsanız, bunun vebalinden kurtulamazsınız.
Değerli milletvekilleri, Hükûmet, bu konuda
şimdiye kadar yaptığı uygulama ve takip ettiği
yöntemlerle, bu devasa sorunla da kendine siyasi bir kazanım sağlama
amacı taşıyor izlenimini vermektedir. Böyle önemli bir konunun
bugüne kadar Parlamento zemininde görüşülmesine olanak vermeyen Hükûmetin,
Başbakanın Cumhurbaşkanlığı adaylığını
açıkladığı günlere denk düşürülen böyle bir
tasarısı, soyut, içi boş bir çerçeve tasarıdır.
Türkiye'nin en önemli sorunu olan terörün
sonlandırılması için, tüm yurttaşların talebi olan
eşitliğin, özgürlüğün hedef alınıp, insan hakları
kavramının ve hukukun üstünlüğünün vazgeçilmezliğinin
kabulü gerekir.
Hükûmet, bu konularda yaptığı
uygulamalarla bize güven vermemektedir. Evet, güneydoğu bölgemizden
şehit cenazesi gelmiyor, ama İstanbulda, İzmirde,
Eskişehirde, Hatayda ve birçok kentimizde, Başbakanın
deyimiyle destan yazan polislerin öldürdüğü gençler, bu toprakların
insanlarıdır.
Polisi dizayn ettiniz, yargıyı dizayn ettiniz,
ihaleleri, vurgunların altyapısını dizayn ettiniz,
öğrencilerin sınavlarını dizayn ettiniz, okulları,
eğitim sistemimizi dizayn ettiniz, mahkeme kararlarının
uygulanmaması için yeni yasalar düzenliyorsunuz. Nerede hukuk, nerede
insan hakları, nerede eşitlik? Hukukun, insan haklarının,
eşitliğin, özgürlüğün olmadığı yerde demokrasiyi
içselleştirememiş bir hükûmetin ülkenin en köklü sorununa
getireceği çözüm önerileri ne kadar samimidir? Bu samimiyetsizliği
sorgulamak hakkımızdır. Toplumu
ayrıştırmayı, kutuplaştırmayı kendine
politik kazanç yöntemi yapmış, Yüzde 50yi evinde zor tutuyorum.
diyen bir Başbakanın, toplumsal barış vadetmesi ne kadar
inandırıcıdır?
Değerli milletvekilleri, ben yaptım oldu, benim
dediğim gibi olacak, benim dediğim zaman olacak
anlayışı bugüne kadar bu sorunun geciktirilmesinden başka
bir işe yaramadı. AKP on iki yıldır iktidarda ve Anayasayı
değiştirecek sayılara ulaştı. İstediği
yasayı istediği sürede Meclisten geçirebilen bir çoğunluğa
sahiptiniz. Neden bütün çağrılarımıza rağmen terör
sorununu Meclis zeminine taşımadınız? Neden ortak aklı
harekete geçirmediniz? Neden önerilerimizi elinizin tersiyle ittiniz?
İşte şimdi sınama yanılma yöntemiyle yürüttüğünüz
süreç tıkandı, Cumhurbaşkanlığı seçimi geldi.
Göstermelik, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalayın
deyimiyle soyut çerçeve dediğiniz bir tasarıyla
karşımıza geldiniz.
Zamanlaması manidar. Söze itiraz ediyorsunuz,
biliyorum ama gerçekten manidar. Sizi manidar zamanlamayla ve politik kazanç
için getirseniz de biz Parlamento zemininde bu sorunun çözümüne sizi
zorlayacağız ve Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak büyük bir
mutabakatla bu sorunu çözeceğiz ve kimseye bir kazanç kapısı
olarak kullanmasına fırsat vermeyeceğiz.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak sorunun Parlamento
çatısı altında şeffaf bir biçimde
tartışılıp çözüme ulaşmak için, görmezden
geldiğiniz ısrarlı tutumumuzu sürdürmeye devam edeceğiz.
Siz de gördünüz, bu sorun kapalı kapılar ardında çözülemez,
halktan kopuk çözümler sonuç getirmez. Keşke bunu daha önce
anlasaydınız. Size Mecliste bir mutabakat komisyonu
kurulmasını, Meclis dışında da bu konuyla ilgili
taraflar da içinde olmak üzere bir akil insanlar komisyonu
kurulmasını, bunların oluşturacağı önerilerin,
Meclis mutabakat komisyonu tarafından bir yol haritası olarak Meclise
getirilmesini ve sorunu Meclis çatısı altında çözelim.
önerimizi iki yıldır sümen altında bekletmeseydiniz, bugün çok
daha fazla yol almış olurduk. Olsun, Meclis zemini gibi bir zemin
olduğu nihayet akla gelmiş, bu bile bir kazanımdır.
Değerli milletvekilleri, şimdi gelelim soyut
ve çerçeve denilen tasarıya. Gerçekten işi boş bir tasarı.
Tasarının 1inci maddesi, terörün sonlandırılması ve
toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesi için çözüm sürecine ilişkin
usul ve esasları düzenlemektedir. Demek ki on iki yıldır büyük
çoğunlukla iktidardalar, her gün çözüm çözüm diye milletin
kulaklarını kuruttular ama daha
çözüm süreci için bir yöntem bile belirlememişler. Tasarının
2nci maddesi Hükümet, çözüm süreci kapsamında aşağıdaki
hususlarda gerekli çalışmaları yürütür. diyor.
a) Terörün sona erdirilmesi ve toplumsal
bütünleşmenin güçlendirilmesine yönelik siyasi, hukuki, sosyoekonomik,
psikolojik, kültür, insan hakları, güvenlik ve silahsızlandırma
alanlarında ve bunlarla bağlantılı konularda
atılabilecek adımlar... Devam ediyor, benzer:
b) Silah bırakan örgüt mensuplarının eve
dönüşleri ile sosyal yaşama katılım ve
uyumlarının temini için gerekli tedbirleri alır.
ç) Bu Kanun kapsamında yapılan
çalışmalar ile alınan tedbirlere ilişkin kamuoyunun
doğru ve zamanında bilgilendirilmesini sağlar.
d) Alınan tedbirlere ilişkin uygulama
sonuçlarını izler ve ilgili kurum ve kuruluşlar arasında
koordinasyonu sağlar.
e) Gerekli mevzuat çalışmalarını
yapar.
Değerli arkadaşlar, bunlar, Hükûmetin, zaten,
görevleri değil midir? Hükûmetin görevini yeniden tanımlamak, tarif
etmek ve burada tekrarlamanın bir yasa amacıyla ne ilgisi
vardır?
Tasarının 3ücü maddesi Bakanlar Kurulu, çözüm
sürecine ilişkin gerekli kararları almaya yetkilidir. diyor.
Bakanlar Kurulu, Hükûmetin karar alma ve uygulama kurumu değil midir?
Hükûmet karar almayacak bir kurum mudur? Hükûmetin alacağı
kararları zaten Hükûmet kendisi alıyor. Bunu bir yasa maddesi olarak
düzenlemenin ne anlamı vardır? İyi de bu maddeyle ne
amaçlıyorsunuz, hangi kararları alacaksınız? Bunun
ardında ne var, ne yok, yazın alacağınız
kararları, herkes bilsin.
Tasarının 4üncü maddesinin (1)inci
fıkrası Bu Kanun kapsamında
verilen görevler, ilgili kamu kurum ve
kuruluşlarınca ivedilikle yerine getirilir. diyor. Değerli
milletvekilleri, ilgili kamu kurumlarının görevi, zaten, Hükûmetin
yasalar çerçevesinde verdiği görevleri yerine getirmek değil midir?
Kamu kurumları ve kuruluşları verilen kararları yerine
getirmiyor mu da Bunları yerine getirir. diye onlara ilişkin bir
yasa tasarısı getiriyorsunuz karşımıza?
Yine, (4)üncü maddenin diğer bir
fıkrasında: Bu Kanun kapsamında verilen görevleri yerine
getiren kişilerin hukuki, idari veya cezai sorumluluğu doğmaz.
Yani, ileride suç işleyecek olan bazı görevliler güvence altına
alınıp cesaretlendirilmek mi isteniyor? Hangi suçları
işleyebileceklerini öngörüyorsunuz görevlendireceğiniz
kişilerin?
Değerli arkadaşlar, bu tasarı içi boş
da olsa, 4üncü maddenin (2)nci fıkrasındaki cezai, idari ve hukuki
sorumsuzluk getiren maddeye, ihtirazi kaydımız baki kalmak üzere, not
düşüyorum: Ülkenin üniter yapısını koruyan
şehitlerimizin bize emanet olan yakınlarının, gazilerin, o
bölgede askerlik yapmış binlerce insanın hakları, talepleri
ve duyguları dikkate alınarak Parlamento zemininde sorunun ele
alınıp bir çözüme ulaşmasına katkı vermeye
hazırız.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın
Ali Uzunırmak konuşacak, Aydın Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin
Güçlendirilmesine Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu
Raporu üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım,
hepinize en derin saygılarımı sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, kanunun adı, dilek ve
temenni olarak çok doğru ama dilek ve temenni acaba hedefleri
gerçekleştirir mi, bunun üzerinde tartışmak gerekir.
Değerli milletvekilleri, bu yasa başlı
başına, işlenmiş ve işlenecek olan suçların
itirafıdır; bugüne kadar işlenmiş suçların, bugünden
sonra da işlenecek suçların itirafıdır ama şunu hemen
saygıdeğer milletvekilleriyle paylaşmak istiyorum ki hiçbir
kanun, anayasal suçu, zırhı altına alamaz. Bu kanunun
uygulanmasından doğacak olan suçlar, anayasal suçlar olacaktır
ve anayasal suçları, kanun, zırh altına alamayacaktır. Bu
kanun çerçevesinde, Hükûmet üyelerinden, bürokratlardan, uygulamanın
içerisinde olan her kim varsa, anayasal suç işlemekten dolayı
yarınlarda yargılanacaktır. Hatta ve hatta bu kanuna yetki,
cevaz veren, Hükûmete yetkisini devreden milletvekilleri de bu anayasal suça
iştirak etmiş olacaktır. Bundan hiç kimse kaçamayacaktır
değerli milletvekilleri. Bir ülkenin bölünmesi, devlet politikası
olarak, devletin kurumları, anayasal kurumlar alet edilerek hiçbir zaman
gerçekleştirilemez. Bu, anayasal bir suçtur.
Değerli milletvekilleri, tarihten, geçmişten ve
günümüzden tecrübeler çıkarmak lazım. Terörün bitmesi, mutlaka herkes
tarafından istenir ve herkes tarafından talep edilir.
İnanıyorum ve biliyorum ki AKPnin içerisinde bütün herkes terörün
bitmesini isteyecektir, Cumhuriyet Halk Partisinin içerisinde herkes terörün
bitmesini isteyecektir, BDPnin, HDPnin içerisinde herkes terörün bitmesini
isteyecektir. Bütün bunların ötesinde, Milliyetçi Hareket Partisi
hepsinden daha samimi olarak terörün bitmesini isteyecektir. Terörün
bitmemesini hiç kimse istemez, terörün bitmemesini savunamaz değerli
kardeşlerim ama Kur'andan sözlü ayetler okuyarak, İncile göre amel
ederek bu iş sağlanmaz. Eğer Kur'andan ayet okuyorsanız
eyleminiz de o ayete uygun olacak, söylediklerinize uygun olacak. Şimdi
meseleyi açık ve doğru tartışalım.
Değerli milletvekilleri, Her ne pahasına
olursa olsun çözülsün. acaba herkesin mutabakat içerisinde yapacağı
bir çözüm teklifi midir? Yani bölgeyi Türkiye Cumhuriyeti devleti terk etsin,
federatif, konfederatif veya özerk yapı
Bunu açık konuşsun
milletvekilleri. Her ne uğruna olursa olsun çözülsün. Cumhuriyet Halk
Partisi, kurucu parti olduğunu iddia eden, devletin felsefesini inşa
ettiğini iddia eden Cumhuriyet Halk Partisi federatif, konfederatif ve özerk bir
yapıya evet diyor mu, her ne şartta olursa olsun çözülsün diyor mu?
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) Ne zaman dedi ki
zaten?
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) Demedi, demediyse bu
yasanın neticesi odur değerli milletvekilleri.
Peki, Baldıran zehri içerek çözeceğim. Ya
eğer bir ülkenin barışa giden adımı varsa, niye birisi
baldıran zehri içsin Sayın
Başbakan? Yani, bu baldıran zehri nedir, bu baldıran
zehri neden dolayı içiliyor, hangi sebeple, bu baldıran zehrinin
terkibi nedir acaba? Bunu bilmek Türkiye Büyük Millet Meclisinin
hakkıdır değerli milletvekilleri.
Peki, PKK neyi talep ediyor? Değerli
milletvekilleri, PKK diyor ki: Ülkenin bir bölgesini ben yöneteceğim,
Türkiyeyi de beraber yöneteceğiz. Buradaki bu Egemenlik
kayıtsız şartsız milletindir. cümlesini kaldırın
buradan. Eğer bu tasarıda PKKnın taleplerine evet deniyorsa,
millet bütünlüğü, millet tarifiniz nedir? Onu önce felsefi olarak
içselleştirin. Paradigma değişikliğinden bahseden
Sayın Bakan, millet
bütünlüğünün ne olduğunu, Tek bayrak, tek millet, tek vatan. derken
bu teklerin, tek milletin ne olduğunu, bu millet tarifinin ne
olduğunu ortaya koysun.
Değerli milletvekilleri, biz geçmişten ders
çıkarıyoruz. Hiç kimsenin, annesinin dilini
konuşmasını ve birtakım konularda kendini ifade
özgürlüklerini, bireysel haklarını hiçbir zaman insan
haklarından ayrı tutmadık ama insan hakları deyip
bireysel hakların tarifini kolektif haklara dönüştürerek Ben falanca
etnik gruba mensup olduğum için bu devlete ortağım ve bu etnik
grup adına ortağım; ben falanca mezhepten olduğum için
mezhep adına devlete ortağım
2012 bütçesinde Sayın Bülent Arınçın burada
konuştuğu anayasal kimlik tanımlanmasıyla birtakım
kolektif hakların verilmesi, geleceğin geçmişteki Çekoslovakyasının,
geleceğin geçmişteki Yugoslavyasının, geleceğin
bugünkü Irakının, geleceğin bugünkü Suriyesinin
inşasıdır Türkiyede. Çekoslovakyanın
yaşadığı gibi zannedilen o mutlu dönemi Yugoslavyanın
yaşadığı gibi zannedilen o mutlu dönemi, belki Türkiyede
geçici olarak yaşayabilirsiniz ve yaşatabilirsiniz ama elli yıl
sonra, otuz yıl sonra, bugün demokratik ortak cumhuriyet söyleminden
yola çıkan, elinde silahı bırakmadan, ülkenin
sınırları içerisinde silah taşıyarak yol kesen, hâlen
daha iddialarını sürdüren bir terör örgütünü tatmin etme
noktasında yürüttüğünüz psikolojik harekât bu milletin mahvına
sebep olacak bir psikolojik harekâttır.
Değerli milletvekilleri, Türkiyenin devletin
organlarıyla yürüttüğü psikolojik harekât ve açılımın
şifresi şudur: PKK tatmin edilecek. PKKnın tatmin
şartlarına Türkler ikna edilecek. Açılımın
şifresi budur. Eğer bugün basın-yayın organlarında,
medyada, çeşitli tartışma ortamlarında Ya, bu kadar ileri
gidilirse Türk sorunu çıkar. deniyorsa, benim bu söylediğimin
işareti budur. Aman ha, biz PKKyı tatmin edelim de karşıda
bir Türk sorunu da çıkmasın yani onlar da ikna olsunlar bu işe.
Elbette ki şehit analarımız, şehitlerimiz, cenazelerimiz
bu
ülkenin vatandaşlığını taşıyan her kim
olursa olsun, devletine silah doğrultuyor, devletine eğer isyan
ediyorsa Biz bir vatandaşımızı acaba nasıl
kaybettik? diye düşünmemiz gerekir. Kaybetmememiz gerektiği ve bunun
tedbirlerini almamız gerektiği elbette ki bizim düşünmemiz gereken
konulardır.
Değerli
milletvekilleri, ölümü göze almış, öldürmüş, eli silahlı
militanların hangi şartlarda, nasıl, neye ikna edildiği
konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisini Hükûmet ikna etmelidir. Türkiye Büyük
Millet Meclisi yetkilerini Hükûmete devretmemelidir. Anayasal suç
işlememelidir. Onlar da anayasal suç işlememelidir. Kanun maddesinde
söylüyor, diyor ki: İşte Kamuoyunun bilgilendirilmesi
Sayın
Bakana ve Hükûmet üyelerine soruyorum, siz vicdanlı milletvekillerine
soruyorum: Oslo görüşmeleri enteresan bir şekilde patlamasaydı, haberiniz
var mıydı? Peki, yazan gazeteciler neye uğradı? Peki, Oslo
görüşmelerinde hukuku işletmeye çalışan savcı ne
durumdadır bugün? Bunları hiç takip edebiliyor musunuz? Bunları
yapmış bir Hükûmet neyi bilgilendirecek? Gene beyin yıkama
metoduyla devam edecek.
Değerli
milletvekilleri, bu kanun maddesinde çok önemli şeyler var. Gerekli
görülmesi hâlinde, yurt içindeki ve yurt dışındaki kişi,
kurum ve kuruluşlarla temas, diyalog, görüşme ve benzeri
çalışmalar yapılmasına karar verir ve bu
çalışmaları gerçekleştirecek kişi, kurum veya
kuruluşları görevlendirir.
Ben
buradan Sayın Bakana soruyorum, Hükûmete soruyorum, Türkiye Büyük Millet
Meclisini de uyarıyorum: Yarınlarda silah bırakmadan başka
alanlara varıncaya kadar uluslararası gözlemciler olacak
mıdır? Yarınlarda görüşmelerde hakem devletler olacak
mıdır? Eğer bunlar varsa, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
devrettiği bu yetkiyle bu Hükûmet bunları yapıyorsa, Türkiye
Büyük Millet Meclisi çok büyük bir suç işliyor demektir.
Fatih
ruhundan bahsediyor Sayın Başbakan. İşte, Kurandan ayet
okuyup İncille ibadet etmek odur. Fatih ruhundan bahseden Sayın
Başbakan, Musul Konsolosluğu basıldı, Türk toprakları
işgal altında. Musul Konsolosluğunun
boşaltılmaması eğer doğru karar idiyse Basra Konsolosluğu
niçin boşaltıldı? Basra Konsolosluğunun
boşaltılması doğru ise Türk Konsolosluk yetkilileri ve
vatandaşları niçin IŞİDin elindedir? Bütün bunlar ne kadar
vurdumduymaz, ne kadar mesuliyetsizce, Türkiyenin dış
politikasından iç güvenliğine kadar yürütüldüğünün
işaretidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.
ALİ
UZUNIRMAK (Devamla) Son söz: Hiç kimse unutmasın ki burada
yaptığımız milletvekili yemininden daha öteye, vallahi de,
billahi de, tillahi de bu anayasal suçu işleyenler yarınlarda
yargılanacaktır.
Teşekkür
ederim.(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Sebahat Tuncel konuşacak,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun.
(HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA SEBAHAT TUNCEL (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasa
tasarısının 5inci maddesi üzerinde Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
İki gündür burada Türkiye'nin geleceğini
ilgilendiren bu yasa tasarısını konuşuyoruz. Doğal
olarak herkes kendi görüşlerini ifade ediyor, eksiklikleri, yetmezlikleri
burada ifade ederek bu yasanın gerçekten Türkiye'de kalıcı
barışın inşası konusunda etkin bir hâle gelmesi için
çalışmalarını ifade ediyor. Bazı
arkadaşlarımız da bu yasaya tamamen karşı.
Bu yasa tasarısında en temel eksiklik
kadınlar sevgili arkadaşlar. Savaşın en büyük
mağdurları kadınlardır. Bu toplumun yüzde 50sini
kadınlar oluşturuyor ve savaşın da en büyük mağduriyetini
kadınlar yaşıyor. Kadınlar sadece çocuklarını
yitirmekle kalmıyor ya da bu kürsüde ifade edildiği gibi
kadınlar sadece çocukları gerillaya katıldıkları için
mağdur değiller; aynı zamanda, kadınlar aslında bu
savaş nedeniyle daha çok yoksullaşarak da mağdur oluyor.
Savaş ve çatışmanın olduğu yerlerde erkekler de
kışkırtılıyor sevgili arkadaşlar.
Dolayısıyla, bu çatışmanın, savaşın son
bulması kadınlar açısından çok önemli bir noktayı
ifade ediyor.
Savaşın son bulması,
barışın inşası kadınlar için olmazsa olmaz bir
konudur. Ancak, bu kürsüde en az kadınlar konuşuldu. Halkların
Demokratik Partisi milletvekilleri dışında neredeyse
kadınlardan bahseden hiç kimse olmadı; ne iktidar partisi ne ana
muhalefet partisi ne de diğerleri. Oysa, asıl konuşulması
gereken kadınlardır. Bu savaştan, gerçekten
çatışmadan, savaştan tamamen kurtulacaksak, yeni bir yaşam
inşa edeceksek, demokratik bir Türkiye'yi inşa edeceksek,
kalıcı bir barışı sağlayacaksak olması
gereken şey bu.
Milletvekilimiz Ayla Hanım da ifade etti, dünya
örneklerinde de görülmüştür, savaşın en çok mağduru
kadınlar olsa da müzakere süreçlerinde yer almamışlardır,
bu çok ciddi bir eksikliktir. Şimdi, bu yasa tasarısında
bazı komisyonların önerisi var ama bir kadın komisyonundan
bahsedilmiyor. Bu kadın komisyonunun mutlaka kurulması, sadece
kadın komisyonunun değil, hakikat, adalet ve yüzleşme
komisyonlarının kurulması, burada kadınların yer
alması gerekiyor. Bütün komisyonlarda kadınlara kota uygulanması
gerekiyor. Kurulacak bütün komisyonlarda kadınların mutlaka yer
alması gerekir, aksi takdirde bu yasa hep eksik kalacaktır sevgili
arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, diğer eksik bir bölüm:
Ekolojik olarak da bu yasa istenilen şeyi vermemektedir. Tabii ki bu bir
çerçeve yasa. Her şeyi bu yasadan beklemiyoruz. Daha doğrusu, bu yasa
aslında pek bir şey ifade etmiyor. Asıl önemli olan şey
Hükûmetin söylediği, bizim sadece bu söze
Şimdi, Hükûmet
söylediği için, Bu olacak mı, olmayacak mı? sorusunu
bilmiyoruz ama olmasını beklediğimiz bundan sonra yapılacak
yasalar meselesidir. Asıl, bu yasa çerçeve yasa. Bu yasayla, Türkiye Cumhuriyeti
tarihinde ilk kez Parlamentoda, Türkiye'nin otuz yıllık, hatta Orta
Doğunun iki yüzyıllık politikasında etkili olan Kürt
sorununun, Kürdistan sorununun çözümü konusunda -ilk kez- bir çerçeve yasa
çıkartılıyor. Şimdiye kadar görüşmeler olmadı
mı? Oldu. Bu sadece AKP Hükûmeti döneminde mi oldu? AKP Hükûmeti her
defasında Sadece bizim dönemimizde oldu. Biz başardık. diyor.
Öyle değil. Turgut Özal zamanında da görüşmeler oldu ama yasal
bir çerçeveye kavuşmamıştı.
Sevgili arkadaşlar, bütün iktidarlar döneminde
mutlaka bazı görüşmeler olmuş, diyalog olmuş ama sorun
çözümsüz kalmıştır. Çözümsüz kalmasının nedeni de
yaklaşımdır. Hepsi sonuçla ilgilenmiştir. Yani, bu Bir
arada nasıl yaşayabiliriz? Türkiye halklarıyla eşit, özgür
bir hukuk nasıl kurabiliriz?den ziyade -burada ifade edildiği gibi-
sorunu terör sorunu olarak görüp sonucu ortadan kaldırmak, PKKyi ortadan
kaldırmak gibi bir noktada ele alındığı için
başarısız olunmuştur.
Şimdi yeni bir perspektifle yeni bir
başlangıç yapmak lazım. Mesele, sorunun nedenlerini ortadan
kaldıracak bir yaklaşımla bu sorunu çözebilir miyiz? O zaman
sorunun nedenlerini doğru tespit etmek gerekiyor. Bu Mecliste yine bir
araştırma komisyonu kuruldu bu sorunun tespit edilmesi konusunda,
çözüm sürecine dair; sadece iktidar partisi ile o zaman Barış ve
Demokrasi Partisi buna üye verdi. O zaman birçok sivil toplum örgütünü
dinledik, birçok kamu kurumundan insanları dinledik ve aslında
savaş süreci, neden savaşın yaşandığı
konusunda çok önemli tespitler de elde edildi ama bir araştırma
komisyonu olduğu için çok fazla sonuçlara değinilmedi.
Dolayısıyla, aslında nedenlerini ilk kez belki bu kadar
tartışır bir noktaya geldik. O yüzden, şimdi, bu nedenleri
ortadaysa bu nedenlerini ortadan kaldıracak bir yaklaşımla bu
süreci birlikte yürütmek durumundayız. O yüzden, bu yasa niye
çıkıyor değil, niye eksik çıkıyor? Bu yasada niye
tanımlar doğru değil? Niye doğru düzgün bir hukuk
tanımlanmıyor? Bu yasanın çerçevesi ne olacak? Nereye kadar
uzanacak? Buradaki sorulara, burada belki insanların kafasında
muğlak olan, soru işareti bırakan şeylere de cevap olacak
bir yasa tasarısının olması, sürecin daha
sağlıklı ilerlemesi açısından önemli olacaktır
değerli milletvekilleri.
Bakın, bu yasa tasarısını sadece
Kürtler beklemiyor, aslında en çok da Türkler bekliyor. Siz
sokaktasınız, biz sokaktayız, her gün halkın içerisindeyiz,
her gün insanlar bize soruyor: Ne zaman barış olacak, ne zaman
gerçekten biz bu savaştan, çatışmadan kurtulacağız?
Çocuklarımızı askere gönderdiğimizde Acaba sağ
mı gelecek? sorusunu sormak istemeyen milyonlarca insan var.
Dolayısıyla bu mesele, Kürtlerin meselesi değil, daha çok da
Türklerin meselesi, Türkiye halkının meselesi.
Herkes şimdi, burada bölünmeden bahsediyor sevgili
arkadaşlar. Zaten düşünce olarak bir bölünmüşlük var. Asıl
mesele, bu bölünmeyi nasıl ortadan kaldıracağız, nasıl
birlikte yaşayacağız, nasıl birlikte yeni bir yaşam
oluşturacağız? Bölünme yok mu? Kürtlerin dili yasak, kültürü
yasak, kimliği yasak, ana dillerini kullanamıyorlar. Bu ülkede sadece
Kürtler mi? Çerkezler de aynı sorunla karşı karşıya,
Lazlar da aynı sorunla karşı karşıya. Bu ülkede,
aslında ulus devletin ortaya çıkarttığı bu milliyetçi
yaklaşımlar Türkiye halklarını bölmüş zaten, bir
bütünlük yok. Şimdi mesele, biz yeni bir birleşmeyi sağlayabilir
miyiz, yeni bir hukuk oluşturabilir miyiz?
Şimdi, bu kürsüde çok fazla Anayasadan bahsedildi.
Sevgili arkadaşlar, açık ve net konuşuyoruz: Bu Anayasa
değişmelidir. İtiraz etmedik mi, 12 Eylül
Anayasasıdır, darbe anayasasıdır, askerler yaptı bu
Anayasayı, dolayısıyla demokratikleştirmek gerekir. diye
ifade etmedik mi? İktidar bu konuda söz vermedi mi? Demokratik bir anayasa
konusunda masa kurulmadı mı? Ama bu masa devrildi. Kim devirdi? Yine,
aslında niyeti olmayan iktidar partisi. Dolayısıyla, 12 Eylül
Anayasasına dayanarak çözüm sürecini engellemeye çalışmak kabul
edilebilir bir durum değildir. O yüzden bu Anayasa da
değişmelidir. Dolayısıyla bundan sonra yapılacak
işlerden birisi demokratik, sivil bir anayasa. Türkiyede 21inci yüzyıla
uygun, eşitlikçi, hukukun üstünlüğüne dayalı, evrensel ilkeleri
esas alan bir anayasa olmalı.
Sevgili arkadaşlar, bakın, belki bu kürsüde
birkaç defa söyledik, bir kez daha altını çiziyoruz: Bu mevcut
Anayasa erkek bir anayasadır çünkü
kadınlar yok, kadınların hakları yok. Bu mevcut Anayasa,
aynı zamanda, Sünni bir anayasadır, sadece Hanefi mezhebine göre
düzenlenmiş, diğer inançları yok sayan -sadece Alevileri de
değil, diğer inançları yok sayan- bir anayasadır. Bu
Anayasa aynı zamanda Türk bir anayasadır çünkü Türkiyedeki tüm
halkları yok sayan bir anayasadır ve militarist bir anayasadır,
askerler yapmıştır, askerî mantığa göre, düşman
hukukuna göre düzenlenmiştir sevgili arkadaşlar.
Bakın, başta söylediğim gibi
bitireceğim. Savaş dönemlerinde en büyük mağdurlar kadınlar
demiştim. Aslında, düşman hukukunun nasıl
uygulandığını siz daha iyi görürsünüz. Burada bölge
diyorsunuz, biz Kürdistan diyoruz, Kürt coğrafyası diyoruz, neyse
Bakın, savaş dönemlerinde en çok, kadın bedeni bir savaş
meydanı olarak değerlendiriliyor neredeyse. Kadınlara yönelik
taciz, tecavüz bir savaş yöntemi olarak kullanılıyor. N.Ç.
davasını hatırlarsınız, N.Ç. davasında suçlular
yargılanmadı. Kamu görevlilerinin içerisinde bulunduğu böyle
onlarca dava ifade edilebilir. Daha dün Diyarbakırda 3 kız
kardeşe yönelik cinsel istismardan bahsediliyor. Yerel kaynaklar hemen
reddetti, Bakanlık onu tekzip eden bir yayımlama yaptı, dedi ki:
Bunlar koruma altına alınmış. Demek ki aslında orada
da 3 polis, 3 kız kardeşe cinsel istismarda bulunuyor, bunda bile bu
düşman hukukunun, düşmanca görmenin, bölge insanlarına böyle
yaklaşmanın bir yansıması var. Size onlarca örnek
gösterebiliriz. Gidin, savaş döneminde
Gerçekten, bu hakikat ve adalet
komisyonu kurulduğunda bu gerçekler açığa çıkarılacaktır.
Dolayısıyla, burada bu yasaları konuşurken aynı
zamanda bu perspektiften de bakmak gerekiyor. Bu düşman hukukundan
vazgeçmediğiniz, kendi yurttaşlarınızı başka bir
kimliğe, başka bir inanca mensup diye düşman olarak görme
anlayışından vazgeçmediğiniz sürece, gerçek anlamda bir
barış, gerçek anlamda bir demokrasi, gerçek anlamda bir özgürlük
olmayacaktır. Çünkü, sizin itiraz ettiğiniz, yok
saydığınız insanlar her zaman için itiraz edecek, isyan
edecek, Ben varım. diyecektir. Ne olursa olsun, kendi dili için,
inancı için, kültürü için mücadele etmeye devam edecektir.
O yüzden, bugün bu yasa tasarısının, eksik
olmasına rağmen, görüşülüyor olmasını biz önemsiyoruz
ama bu, aslında, sıfır noktasında olduğumuz
anlamına geliyor. Önemli olan, bundan sonra, bu başlangıçtan
sonra yapacaklarımızdır. Türkiye halklarının
barışa, kardeşliğe, eşitliğe ihtiyacı var
sevgili arkadaşlar. Buranın da görevi ve sorumluluğu bunu
gerçekleştirmek için çaba harcamaktır, emek harcamaktır.
Savaştan kimsenin çıkarı olmaz. Barış
hepimiz için olması gerekendir diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tuncel.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Sayın Salih Fırat konuşacak, Adıyaman Milletvekili. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA SALİH FIRAT
(Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
evet, bugün tarihî bir günü yaşıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti
kurulduğundan bu yana tarihî bir kanun tasarısını
yasalaştırmak üzereyiz. İnşallah, ülkemiz ve iç huzur için
hayırlara vesile olur.
Arkadaşlar, bir sorunu çözmek için önce o sorunun ne
olduğunu yani sorunun tanısını, tanımını ve
teşhisini koymak gerekir. Türkiyede yüz yılı
aşkındır var olan bir sorun var. Biz bu kanunu görüşüyoruz.
Hâlâ, bugüne kadar bu sorunun adını bile net olarak koyamadık;
zaman zaman güneydoğu sorunu, zaman zaman doğu sorunu, zaman
zaman geri kalmışlık sorunu, zaman zaman... Nihayet Kürt
sorunu diyebiliyoruz. Kürt meselesi veya Kürt sorunu bile demek bu döneme
kadar tehlikeli ve riskliydi. İşte bu nedenle, bu sorun bugüne kadar,
yüz yıldır neden çözülmedi, niçin çözülmedi, ne oldu da bugüne kadar
kaldı diye araştırmamız gerekiyor.
Bugüne kadar yapılanları gördük. Cumhuriyet
kurulduktan sonra, Osmanlı yıkımından sonra cumhuriyet
kurulduktan sonra Türkiyede tek tipçi, inkârcı, retçi ve asimilasyoncu
bir ilkeyle bir ulus devlet kurulmaya çalışıldı. Bu
prensibe aykırı davranan halklar zaman zaman
başkaldırılarda bulundular. Onlarca başkaldırı
sonrasında yüz binleri geçen insanımız öldü ama bu sorun
çözülmedi. Nitekim, son otuz yıldır devam eden
çatışmalı bir ortamda da 40 bine yakın
canımızı kaybettik ama yine bu sorun çözülmedi, devam ediyor.
sürekli Dağda 3 bin, 5 bin eli silahlı örgüt üyesi var. dedik. 40
bin insan öldürüldü ama hâlâ bu insanlar var. Demek ki buraya bir kaynak var,
buraya bir gidiş var. Öyleyse bu sorunu çözmemiz gerekiyor ki o
kaynağı kurutalım. Ne zamanki AK PARTİ iktidarı
hükûmete geldiğinde sorunların tanısı koyuldu, çaresi de
aranmaya çalışıldı.
ALİM IŞIK (Kütahya) Ne zamandan beri AK
PARTİli oldun sen? Ayıp ya!
SALİH FIRAT (Devamla) AK PARTİ
hükûmetlerinden sonra Kürt meselesi artık Başbakanın meselesi
oldu, Hükûmetin meselesi oldu, hepimizin meselesi oldu ve çözüm için yollara
başvuruldu.
Ne oldu peki bu on iki yılda? Türkiyede son on iki
yıldır oldukça önemli bir demokratik dönüşüm ve normalleşme
süreci yaşanmaktadır. Toplumun tüm farklı kesimlerinin
beklentilerini karşılayacak doğrultuda, âdeta sessiz devrim olarak
nitelendirebileceğimiz adımlar atılmıştır.
Toplumsal barış ve kardeşliğin tesisi ve güçlendirilmesi,
çatışma ortamının sona erdirilmesi için 2009
yılında başlatılan Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi
ve devamında 2012 yılında başlatılan çözüm süreciyle
sözün ve düşüncenin devreye girdiğini, silahsız ve
şiddetsiz bir perspektif ortaya atıldığını
görüyoruz. Bu süreçte akil insanlar heyetinin ortaya koyduğu çabalar
takdire şayandır. Devamında Hükûmetimizin temel hak ve
hürriyetlerin geliştirilmesi amacıyla çıkardığı
demokratikleşme paketlerinin de normalleşme adına bölgede
oldukça önemli yansımaları olmuştur. Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgelerinde yaklaşık on dokuz aydır silahlar susmuştur.
Sivil toplum kuruluşlarının ve devlet kurumlarının
etkin koordinasyonu sayesinde önemli düzenlemeler
gerçekleştirilmiştir. Süreci çözüme ulaştırmak
amacıyla atılan bu adımların Türkiyenin kalkınma
ivmesini artırarak daha hızlı bir ekonomik gelişim göstermesini
sağlayacağı muhakkaktır. İşte şu anda
görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı da toplumsal
bütünleşmenin güçlendirilmesini ve çözüm sürecinin güçlü bir yasal
dayanağa kavuşturulmasını amaç edinmektedir. Bu tasarı
ile hem çözüm sürecine yeni bir asansör etkisi olacak hem de tüm paydaşlar
çözüm sürecinin yürütülmesine ilişkin her türlü fiil ve eylemlerinden
dolayı devletimizin garantörlüğüne ve güvencesine kavuşmuş
olacaklardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bundan sadece on iki yıl öncesine bakıldığında Kürt
sorununun çözümünde olaya sadece güvenlik eksenli yaklaşılmıştır.
Dile getirilen çözüm önerileri halkın inanç ve değer
yargılarından uzak olduğu için bu öneriler sorunu çözmek yerine
daha da derinleştirmiştir. Birileri Türkiyedeki huzurlu atmosferden
rahatsız olsa da bölgede akan kanın durmasının, bölge insanının
huzur ve refaha kavuşmasının tek yolunun çözüm sürecinde
olduğunu biliyoruz. Bu mesele artık halkın kendi
görüşleriyle taçlandıracağı bir mesele hâline
gelmiştir. Bu süreci çok iyi kullanmak ve değerlendirmek, ülkenin
birliği ve dirliği için hepimizin elini taşın altına
koyması gerekmektedir. Unutmayalım ki çözüm süreci için
konuşmaktan korkanlar hem çatışmaya hem de akan kana ortak
olacaklardır.
Bugün Türkiye'nin yaşamış olduğu
bütün sorunlar bir şekilde çözüm süreciyle doğrudan ve dolaylı
olarak ilintilidir. Sürekli demokratikleşme diyoruz, Demokrasiden uzak
kaldık. diyoruz, terörle mücadele kanunları diyoruz,
olağanüstü hâl mahkemeleri diyoruz, devlet güvenlik mahkemeleri
diyoruz, özel yetkili mahkemeler diyoruz, bütün bunlar demokratikleşmenin
önündeki engellerdi. Peki, bütün bunlar neyin sonucuydu? Bütün bunlar Kürt
sorununun sonucuydu, Kürt sorunundan dolayı bütün bu yasal
değişiklikler yapıldı.
Bir kısım iradenin yıllarca Kürt sorunu
açısından başını kuma gömdüğünü görmekteyiz.
Şunu ifade etmeliyim ki Gezi süreci, 17, 25 Aralık ve bunun
devamında yaşanacak olası durumlar bir şekilde çözüm
sürecini tıkamaya yönelik etkiler oluşturma maksadı da
taşımaktadır. Hükûmetimiz, Başbakanımızın
liderliğinde, Kürt sorununun doğurduğu çatışmalı
ortamın çözümü konusunda büyük bir cesaret, samimiyet ve gayret
göstermiştir. Yıllardır devam eden inkâr ve imhaya dayalı
politikalara son verilerek soruna demokratikleşme ve insan hakları
çerçevesinde yaklaşılmıştır, yıllardır akan
kardeş kanının durması sağlanmıştır.
Temel hak ve hürriyetlerin geliştirilmesi ve
özgürlük alanının genişletilmesi amacıyla farklı
mezhep, inanç ve etnik unsurların tanınması, siyasi partilere
üye olma serbestliği, farklı dil ve lehçelerde eğitim,
Andımızın kaldırılması, köy isimlerinin
vatandaşın takdirine bırakılmasıyla toplumun
barış ve huzurunun tesis edilmesi yönünde önemli dönüşümlerin
yaşandığına tanıklık etmekteyiz.
Elbette bu süreçten baskıcı, ceberut ve
vesayetçi kesimler rahatsız olacaklardır. Ancak, yeni Türkiyede tüm
bu kesimlere rağmen normalleşme süreci devam edecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Hükûmetimizden önce, tüm değişimlerin yukarıdan
aşağıya, merkezden çevreye doğru benimsetilmeye
çalışıldığı, dayatıldığı,
karşı çıkanların cezalandırıldığı bir
ülke konumundaydık. Bugün ise tüm değişimlerin, reformların
tamamen halkın iradesine dayalı, çevreden merkeze,
aşağıdan yukarıya doğru şekillendiği bir
ülke konumuna geldiğimizi hepimiz görmekteyiz. Tüm bunlar
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. düsturuyla hareket
eden bir siyasi hareketin yansımalarıdır.
Unutmamalıyız ki, farklılıklar bizi
farklılaştırmaz, ancak ve ancak zenginleştirir.
Barışın, huzurun, kardeşliğin
mimarı, Bu yolda gerekirse baldıran zehri içerim. diyen, gövdesini
ve ruhunu halkının geleceği için ateşe atan
Başbakanımız bu konudaki kararlılığını
ortaya koymuştur. Silahların sustuğu, yasakların yasak
olduğu yeni Türkiyenin çözüm sürecini başarıyla sonuçlandıracağına
olan inancımız tamdır.
Yakın zamanda yapılan yerel seçimleri de çok iyi
okumamız gerekiyor. 30 Mart seçimleri bir bakıma halk oylamasına
dönüştü. Bu seçimlerdeki başarımız da gösteriyor ki
halkımız bize, çözüm sürecinde ve devletin içine
sızmış paralel yapılarla mücadele için tam yetki
vermiştir. Biz de Hükûmet olarak halkın bu isteğine kulak
vereceğiz, halkın istekleri ve talepleri doğrultusunda gerekli
değişim ve dönüşümleri yapmaya devam edeceğiz.
Son olarak şunu söylemek istiyorum: Çözüm sürecinin
arkasında siyasi bileşenler dışında gözü
yaşlı analarımızın duası vardı. Analarımızın
bu gözyaşlarını ve feryatlarını en kısa zamanda
dindirmek ise başta Hükûmetimiz olmak üzere hepimizin boynunun borcudur.
Tekrar hepinize saygılar sunuyorum.
Sağ olun, var olun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Fırat.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.56
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati:
19.57
BAŞKAN:
Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER:
Muharrem IŞIK (Erzincan), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 114üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu
açıyorum.
629 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Gündemin 4üncü sırasında yer alan, Türkiye
Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kars Milletvekili Yunus
Kılıç ve Amasya Milletvekili Avni Erdemir ile 79 Milletvekilinin;
Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
4.- Türkiye Sağlık Enstitüleri
Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Kars Milletvekili Yunus Kılıç ve Amasya
Milletvekili Avni Erdemir ile 79 Milletvekilinin; Türkiye Sağlık
Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/937, 2/2229) (S. Sayısı: 615)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 10 Temmuz 2014
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Hayırlı iftarlar, iyi geceler diliyorum.
Kapanma
Saati: 19.58