TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
135inci
Birleşim
4
Eylül 2014 Perşembe (Olağanüstü)
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- HÜKÛMET PROGRAMI
1.- Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından
kurulan Bakanlar Kurulu Programı'nın görüşülmesi
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının Bakanlar Kurulu Programı
üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu'nun, Amasya Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının Bakanlar Kurulu Programı üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında MHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
3.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
5.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın Bakanlar Kurulu Programı üzerinde
AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın Bakanlar Kurulu
Programı üzerinde Hükûmet adına yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
7.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu'nun, Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın Bakanlar Kurulu
Programı üzerinde Hükûmet adına yaptığı
konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
8.- Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş'in, Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın Bakanlar Kurulu
Programı üzerinde Hükûmet adına yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
9.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in, Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın Bakanlar Kurulu
Programı üzerinde Hükûmet adına yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın, Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının Bakanlar Kurulu Programı
üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
2.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş'ın, İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
3.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu'nun, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaşın yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
5.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
VII.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında Bakanlık
tarafından satılan veya kiralanan sosyal tesislere ilişkin
sorusu ve Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı
(7/45265)
2.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık'ın, Bakanlıkta görev yapan sivil savunma
uzmanlarının lojman tahsis taleplerine ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı (7/47148)
3.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık'ın, vergi denetçileri tarafından kesilen cezalarla
ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet
Şimşekin cevabı (7/48438)
4.- İstanbul
Milletvekili Erdoğan Toprak'ın, Bakanlığın Hazine
arazileri ile ilgili aldığı imar yetkisine ilişkin sorusu
ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/48795)
5.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt'ün, büyük şirketler ile ilgili başlatılan
denetimlere ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet
Şimşekin cevabı (7/49340)
4 Eylül 2014 Perşembe
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
14.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), İsmail KAŞDEMİR
(Çanakkale)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 135inci Birleşimini
açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN Elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
Beş dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, toplantı
yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.
IV.- HÜKÛMET
PROGRAMI
1.-
Başbakan Ahmet Davutoğlu
tarafından kurulan Bakanlar Kurulu Programı'nın görüşülmesi
Gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler
kısmında bulunan, Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu
tarafından kurulan Bakanlar Kurulu Programı üzerindeki
görüşmelere başlıyoruz.
Görüşmelerde İç Tüzükün 72nci maddesine göre
siyasi parti gruplarına, Hükûmete ve şahısları adına
iki üyeye söz verilecektir.
Genel Kurulun 1/9/2014 tarihli 134üncü Birleşiminde
alınan karar gereğince Hükûmet ve siyasi parti grupları
adına yapılacak konuşmalarda süre kırk dakikadır. Bu
süre en fazla iki konuşmacı tarafından kullanılabilecektir.
Kişisel konuşmalarda ise süre on dakikadır.
Program üzerinde söz alan sayın üyelerin
adlarını sırasıyla okuyorum:
Gruplar adına:
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Pervin
Buldan, Iğdır Milletvekili; Ertuğrul Kürkcü, Mersin
Milletvekili.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Yusuf
Halaçoğlu, Kayseri Milletvekili.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Hurşit
Güneş, Kocaeli Milletvekili.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Mehmet
Naci Bostancı, Amasya Milletvekili; Mustafa Elitaş, Kayseri
Milletvekili.
Şahısları adına:
Kamer Genç, Tunceli Milletvekili ve Yılmaz Tunç,
Bartın Milletvekili.
Hükûmet adına Bülent Arınç, Başbakan
Yardımcısı.
Şimdi, Hükûmet Programı üzerinde ilk söz,
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Pervin Buldan,
Iğdır Milletvekili...
Lütfen sayın bakanlar, sayın milletvekilleri
Buyurun Sayın Buldan. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 62nci Hükûmet
Programı hakkında grubumuzun görüşlerini ifade etmek üzere söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Hükûmet programı olarak Parlamentoya sunulan bu
çalışma, bir program olmanın ötesinde, AKPnin faaliyetlerini
içeren ve 2015 seçimlerini hedefleyen bir icraat raporu olarak
durmaktadır.
Türkiye halklarının demokrasi, özgürlük, adalet
ve eşitlik talepleri dikkate alındığında, bu
programın ileri bir çizgiyi temsil etmediği görülecektir. Öncelikli
olarak şunu net belirtmemiz gerekir ki programda köklü bir demokratik
değişim ve dönüşüm hedefi yer almamaktadır. Var olan mevcut
sistemi kısmi restorasyonlarla sürdürme amaç ve hedefi söz konusudur.
Değerli milletvekilleri, kim ne derse desin,
Türkiyede demokrasinin ve özgürlüklerin alanı son derece
sınırlıdır. İktidarın otoriterleşen
uygulamaları her geçen gün artmakta, ayrımcı ve
ötekileştirici politikalarla toplum âdeta
kamplaştırılmaktadır. Kimlikler, kültürler, inançlar, mezhepler,
kadınlar, gençler, aydınlar, emekçiler
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sayın
Başkan, konuşmayı dinleyemiyoruz.
BAŞKAN - Sayın Buldan, bir saniye.
Sayın milletvekilleri, sayın bakanlarla
görüşmeleri dışarıda yapın lütfen.
Sayın Buldan, yeniden başlatıyorum.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Yani, sayın
hatibe saygının gereği, artık bir sükûneti
sağlamanız lazım.
BAŞKAN Buyurun Sayın Buldan.
PERVİN BULDAN (Devamla) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
gazeteciler, çevreciler ve insan hakları
savunucuları üzerindeki baskılar rahatsız edici boyuttadır.
Türkiyede hiçbir kimlik ve inanç yeterince özgür değildir. En küçük
muhalif bir hareket bile devletin en orantısız şiddetiyle
karşı karşıyadır. Halkın siyasete
katılımı ve Parlamentoda demokratik temsiliyeti engellerle
karşı karşıyadır. Seçimler asla demokratik bir
yarış içerisinde geçmemektedir. Parlamento özgür değildir. Tüm
yasalar AKPnin çoğunlukçu dayatmasıyla geçmekte, muhalefetin
önerileri hiçbir şekilde dikkate alınmamaktadır. Adalet, bu
ülkede neredeyse mumla aranır hâle gelmiştir. Türkiye giderek hukuk
devleti ilkesinden uzaklaşarak otoriter bir kanun devletine
dönüşmektedir. İşsizlik, yolsuzluk, yoksulluk, emeğin
sömürüsü, doğanın tahribatı, kadın cinayetleri, çocuklara
yönelik her türlü şiddet alabildiğine artmaktadır.
Geleceğinden umutsuz üniversiteli gençler, atanamayan öğretmenler
çığ gibi büyümektedir. Bir ülkede eğer eşitlik hukuku
yoksa, adalet yaralıysa, ülke yönetimi şeffaf ve denetlenebilir
değilse, o ülkede güvenle bakılan bir gelecekten söz edilebilinir mi?
Değerli
milletvekilleri, şu an Türkiye hâlen darbe döneminin Anayasası ve
yasalarıyla, kurumlarıyla yönetilmektedir. Toplumsal sözleşme
niteliğinde demokratik bir anayasa yapmadan yeni Türkiyeyi nasıl
inşa edeceksiniz? Yüzde 10luk seçim barajı, TMK, TCK gibi
antidemokratik, otoriter yasalar kaldırılmadan demokratik siyasetin,
katılımın ve özgürlüklerin önünü nasıl
açacaksınız? Halklara, kimliklere dayatılan tekçiliği
ortadan kaldırmadan, çoğulcu bir sistemi inşa etmeden özgür ve
eşitçe bir arada yaşam koşullarını nasıl
yaratacaksınız?
Hükûmet Programında, hak ve
özgürlüklerin AKP iktidarının teminatı altında olduğu
ifade edilmektedir. İşte, asıl yanlış da burada
yatmaktadır. Çağdaş demokrasilerde demokratik hak ve özgürlüklerin
teminatı iktidar olabilir mi? Özgürlükler bir iktidarın değil,
anayasa ve yasaların güvencesi altında olmak zorundadır. Siz
bunu sağlamadan yeni bir Türkiyeyi asla yaratamazsınız.
Son on iki yılda iş
cinayetlerinde katledilen işçilerle, Somayla, polis kurşunuyla öldürülen
çocuklarla, Roboskiyle, kadın cinayetleriyle, yolsuzluklarla,
yoksullukla, işsizlikle, emeğin sömürüsüyle yüzleşmeyen bir
Hükûmet yeniyi inşa edebilir mi, yeniyi temsil edebilir mi?
Bütün bu gerçekler
ışığında bakıldığında, ülkeyi
tozpembe gösteren, sanki hiçbir sorun yokmuş gibi yansıtan, Türkiye
gerçekliğinden uzak bir Hükûmet Programıyla ne yazık ki
karşı karşıyayız. Program bu yönüyle bir heyecan
yaratmadığı gibi umutsuzluğu da artırmaktadır.
Görüldüğü kadarıyla Hükûmetin hedefi de mevcut sisteme fazla
dokunmadan kendi iktidar hedefleri doğrultusunda bazı
değişiklikleri gerçekleştirmektir, yoksa köklü bir reform
iradesi ve niyeti görülmemektedir. Daha açık bir ifadeyle, Hükûmet
Programında bahsedilen yeni Türkiyenin inşası eğer bu
sınırlı adımlarla yapılacaksa ortaya çıkacak
yapının sağlamlığı da malzemesi çalınan
inşaattan farkı olmayacaktır. Ne yazık ki bu
inşanın malzemesi eksiktir.
Programdaki Yeni Türkiye söylemine
bakıldığında, aslında bir hedef
saptırmasının yapıldığı da açıkça
görülecektir. Şöyle ki ülkemizin bugünkü temel ihtiyacı, mevcut
sistemi aşacak demokratik bir Türkiye hedefini
gerçekleştirebilmektir. Mevcut antidemokratik sistemi allayıp
pullamak ne demokrasi
açığını kapatacak ne de Türkiye'nin ihtiyaçlarını
karşılayacaktır. Unutulmamalıdır ki eğer
sağlam bir demokrasiniz, kalıcı bir iç
barışınız ve güçlü bir demokratik anayasal sisteminiz yoksa
sorunlar karşısında çaresizlik içerisinde kıvranmanız
kaçınılmazdır. O yüzden, bu program Türkiye
halklarının talebi olan demokratik Türkiye hedefinden oldukça
uzaktır. Demokratik Türkiye'nin inşası, öyle iktidarın
temsil ettiği çizgiyle değil, radikal bir demokrasi
anlayışıyla ve halkların ortak mücadelesiyle
gerçekleşebilir. Radikal demokraside demokratik cumhuriyet vardır,
ortak vatan vardır, demokratik ulus vardır, demokratik bir anayasa
vardır. Bu ilkeler etrafında birleşmeyen hiçbir hedef Türkiye'yi
ileriye taşımaz, demokrasinin önünü açmaz.
Değerli
milletvekilleri, olması gereken demokratik Türkiye, demokrasisi, hukuku ve
tüm bunlara bağlı olarak ekonomisi eşit gelir
dağılımıyla gelişen bir Türkiye olmalıdır.
Bu koşulların oluşmasında en önemli aşama radikal
demokrasiyi inşa edeceğimiz bir sistemin oluşmasıdır.
Seçim barajının kaldırılmasından
ademimerkeziyetçiliği esas alan özerk yerel yönetimlerin oluşumuna;
örgütlenme ve düşünce özgürlüğünün sağlanmasından sivil
toplumun gelişimine; yolsuzluklarla, yoksullukla mücadeleden hakikatlerle
yüzleşme ve derin devletle hesaplaşmaya varıncaya kadar köklü
bir değişim ve dönüşüm esas hedef olmalıdır. Bunlar
gerçekleştirilmeden demokrasi derinleşmez, ülke ve
halklarımız özgürleşemez. Programda bu ana hedefler yer
almamaktadır, sivil toplumun güçlendirilmesinden söz edilmektedir; peki,
demokratik sivil toplum yasasını çıkartmadan, sivil toplumu
güvence altına almadan siz sivil toplumu yönetime nasıl
katacaksınız? Keza, farklı kimlik ve inançlara
yaklaşım da o inanç ve kimlikleri olduğu gibi kabul etme, onun
hak ve özgürlüklerini sağlama temelinde gelişmemektedir. Hükûmet,
kimlik, inanç ve mezhepleri kendi anlayışına göre tarif etmeye
kalkışmaktadır. Siz farklı inançları olduğu gibi
kabul edeceksiniz, onların neyi talep etmesi gerektiğine, nasıl
ibadet etmesi gerektiğine siz karar vermeyeceksiniz. İnançlara ve
kimliklere yeni inanç biçimleri dayatmayacaksınız yoksa o kültürler
zarar görür. Ama Hükûmetin yaklaşımlarına
baktığımızda tersi bir durumla karşı
karşıyayız.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
programda, Roman yurttaşların yaşam koşullarına
ilişkin iyileştirme vurgusu yapılıyor ama uygulamada
iyileştirme değil mağduriyetlere yol açılıyor.
Hükûmetin Roman Açılımı adını verdiği süreçte
sosyal dokusu ve mekânı korunması gereken Sulukule kentsel
dönüşüm kapsamına sokulmuş ve 5 binden fazla Roman, yerinden,
yurdundan edilmiştir. Yerinden dönüşümle sosyal dokuları,
kültürleri korunması gereken Roman yurttaşlarımız, hem
yaşam alanlarını hem ekonomilerini hem de sosyal ilişki
ağlarını kaybetmişlerdir. Şimdi Roman vatandaşlarımız
Hükûmetin samimiyetine nasıl güven duyacaklar?
Keza, Alevilere yaklaşım da aynıdır.
Programda Hükûmetin bütün inanç ve mezheplere eşit mesafede
yaklaştığı iddia edilmektedir ama uygulamada eşitlik
değil tam bir ayrımcılık ortaya çıkmaktadır.
Alevi toplumunun sorunlarını çözeceğini iddia eden bu Hükûmet
yönetiminde, ders kitaplarında Alevi inancı, gayriahlaki
tanımlamalarla, hakaret edilerek yeni nesillere aktarılmaya
çalışılmaktadır. Alevilik inancı küçük
düşürülmekte ve bu yolla Alevi yurttaşlarımızın yaşam
alanları daraltılmaktadır. Bu çarpık zihniyetin
değişmesi gerekmektedir. Hükûmetin Aleviliği, onların
ibadet biçimini Alevi toplumuna bırakması gerekmektedir. Cemevleri
ibadethane olarak yasal statüye kavuşmalı, devletin Diyanete
ayırdığı paydan Aleviler ve diğer inanç grupları
da yararlanmalıdır. Ders kitaplarında Alevi halkını
rencide eden bütün ifadeler çıkartılmalıdır. Geçmişte
devletin bulaştığı bütün Alevi katliamlarıyla Hükûmet
yüzleşmelidir. Bunları gerçekleştirmeden bu inanç ve kültürleri
ne yazık ki kucaklayamazsınız.
Avrupa Birliği ile Hükûmetin 2014-2017de ulusal bir
eylem planı hayata geçireceğinden bahsedilmektedir Türkiye'nin Avrupa
Birliği sürecini desteklediğimizi daha önce de ifade etmiştik
ama Hükûmetin, evrensel insan hakları ve evrensel standartlara göre kamu
kurumlarını şekillendirememesi, yasa çalışmalarını
bu kriterlere göre yapmaması bu konu önündeki en büyük engeldir.
Türkiye'nin Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı gibi, taraf
olduğu bir şartnameye koyduğu çekinceleri dahi
kaldırmamış olması Türkiye'nin Avrupa Birliği sürecine
dair güçlü ilerlemesi önündeki en büyük engellerden biridir. Hükûmetin, bütün
uluslararası yasaları Türkiyeye uyarlama saptamasından vazgeçip
Türkiyedeki yasaları uluslararası ve evrensel kabul edilen hak ve
özgürlük normlarına doğru değiştirmesi Avrupa Birliği
sürecinin ilerleyebilmesinin temel anlayışı olmalıdır.
Hükûmet Programında yer alan yeni anayasa
söylemi, AKPnin mevcut pratiğiyle ve Anayasa Uzlaşma Komisyonuna
sunduğu önerilerle çelişmektedir. AKP, yürütme bölümü
dışında, 82 Anayasasının devamı niteliğinde
bir anayasa önerisi sunmuştur. Özellikle, hak ve özgürlüklerin
sınırlanması hususunda 82 Anayasasının devletçi yönü
korunmuş, kamu düzeni, genel ahlak gibi sınırlama ibareleri
muhafaza edilmiştir. Programda belirtilen katılımcı anayasa
vaadi ise AKPnin sunmuş olduğu anayasa taslağında yer
almamaktadır. Tam aksine, tüm yetkileri elinde toplayan, katı
merkeziyetçi bir başkanlık modeli formüle edilmiştir. Anayasa
Uzlaşma Komisyonunda bizim sunduğumuz, halkın karar
mekanizmalarına katılımını artırıcı
yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, hem sivil hem de demokratik kitle
örgütlerinin tek tipleştirilmesine ve farklılıkları
düşman gören anlayışa karşı bizim önerdiğimiz
anayasa ve yasa teklifleri bizzat AKP tarafından reddedilmiştir.
Ayrıca, Hükûmet Programındaki yenilikçi, özgürlükçü, demokratik
anayasa söylemine rağmen AKP, anayasa taslağında kadın
hakları, işçi hakları, örgütlenme özgürlüğü, düşünce
ve ifade özgürlüğü, ekoloji, kültürel kimlik hakları, ana dilinde
eğitim gibi önemli hususlarda herhangi bir özgürlükçü yaklaşım
ortaya koymamıştır. Bütün bunlar iktidarın darbe
Anayasasının ruhundan tümüyle
uzaklaşmadığını gösteren gelişmelerdir. Eğer
Hükûmet yeni anayasa hedefliyorsa darbe Anayasasını tümden çöpe
atmalıdır.
Çözüm sürecinin bir hükûmet programında olması
ve siyasi muhatabını bulması, barışın toplumsal
tabandaki kabulünün ve vazgeçilmezliğinin en önemli göstergesidir. Bugüne
kadar Parlamentoda bulunan bütün partiler tarafından bu sürecin
sahiplenilmemesini büyük bir eksiklik olarak görmekteyiz. Bugün Türkiyenin
hiçbir ilinde, ilçesinde, köyünde ve kasabasında süreçten memnun olmayan
kimse yoktur. Toplumu rahatlatan bu süreç, sadece Kürt halkı ve
temsilcileri ile devlet arasında yapılan ve sadece Kürt
halkını ilgilendiren bir konu da değildir. Bu mesele,
Türkiyenin demokratikleşmesi meselesidir. Bu nedenle de Parlamentodaki
bütün partiler bu konuya siyaset üstü bir anlayışla
yaklaşmalıdır. Sayın Öcalanla bir buçuk yıldır
sürdürülen diyalog sürecinin bundan sonraki aşamada Türkiyenin büyük barışına
uygun olarak taraflar arası bir müzakereye dönüşmesi gerekmektedir.
Bununla birlikte müzakere koşullarının oluşturulması,
tarafların farklı toplumsal kesimlerle teması, müzakereyi
izleyecek ve tıkanma noktalarında tavsiyede bulunabilecek üçüncü bir
tarafın oluşması ve görüşmeleri kayıt altına alacak
ve taraflara farklı ihtiyaçlarda destek sunabilecek bir sekretaryanın
oluşması öncelikli beklentilerimiz arasındadır. Çözüm
yasasının çıkması zemini güçlendirmiştir. Şimdi,
bu zemin üzerinden süreci kalıcı hâle getirecek diğer
adımların atılması gerekmektedir. Orta Doğudaki,
özellikle sınırımızda yaşanan gelişmeleri göz
önüne aldığımızda bu sürecin kazanımlarını
riske atabilecek tehlikelerle karşı karşıya olduğumuzu
da belirtmek isteriz. Bir an önce çözüm sürecinin
hızlandırılarak kalıcı barışın
sağlanması, bizleri karşılaşabileceğimiz
tehlikelere karşı da koruyan en önemli faktör olacaktır.
Unutmayalım ki halkların eşitliğine dayalı
birlikteliği ancak bizleri geleceğe taşıyacaktır.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede adalet
sisteminin yeniden tam bir güvenle inşası herkesin ortak arzusu ve
beklentisidir. Öncelikli olarak barışa engel olan ve Türkiyedeki
toplumsal ayrışmaya yol açan antidemokratik, ayrımcı yasal
düzenlemeler temel insan hakları temelinde revize edilmeli, insan
haklarına ve barışa giden yolda engel teşkil edenler derhâl
lağvedilmelidir. Nitekim, adaletin tesisindeki esas kriter toplumsal
barışın inşası olmak zorundadır. Ne yazık ki
Türkiyede yargı sistemi barışın ve demokrasinin önünde
engel olmaya devam etmektedir. Devletin tekçi sistemi ve iktidarın
statükocu yaklaşımlarına göre pozisyon alan yargı sistemi
giderek hukuktan ve adaletten uzaklaşmaktadır. İktidarın
kendi muhaliflerine karşı Demoklesin kılıcı gibi kullandığı
yargı bir gün gelir, iktidara karşı bir darbe aracına
dönüşür. Hükûmet bu gerçeği görmemektedir. Devleti ve iktidarı
değil, demokrasiyi, hak ve özgürlükleri, yurttaşın
haklarını koruyan bir yargıyla ancak demokrasi ilerleyebilir.
Toplumun ekonomik, sosyal alanda topyekûn gelişimi bir hukuk devleti
olmaktan geçer. Adalete, yargı mekanizmalarına olan güven
çöktüğü takdirde her alanda geri dönüşü mümkünsüz bir durum ortaya
çıkar. Bu anlamda, hükûmetlerce yapılması gereken evrensel
standartlara uygun bir yargı mekanizmasını inşa etmektir.
İnsan hak ve özgürlüklerini, savunma hakkını, yaşam
hakkını esas ilke kabul eden bir yargı, mensuplarıyla
birlikte inşa edilmelidir. Yargı, iktidarın hâkim olduğu
değil, haklar ve özgürlükler ilkesiyle hareket eden bağımsız
bir yargı olmalıdır.
Değerli milletvekilleri, dünyada ve özellikle mevcut
erkek egemen sistem nedeniyle Türkiyede ayrı bir önemi olan kadın ve
kadın sorunları 62nci Hükûmet Programında sosyal destek,
sosyal yardımlar ve yoksullukla mücadele kısmında yer
almıştır. Bu bile tek başına yeni Türkiye söyleminde
kadın konusunda da yeni bir şeyin olmadığını,
kadının mevcut ötekileştirilme ve ezilme durumunun devam
edeceğinin göstergesidir, ki bu, Türkiye için yeni değil,
sürekliliği olan bir konudur.
Birleşmiş Milletler Cinsiyet Eşitliği
ve Kadınının Güçlendirilmesi Birimi Avrupa ve Orta Asya Bölge
Ofisinin İstanbulda kurulmasından övgüyle bahseden ve Önümüzdeki
dönemde kadınların karar alma mekanizmalarındaki
etkinliğini artıracağız. iddiasında olan bir
Hükûmetin, kadınların büyük mücadele sonucu elde ettikleri, yerel yönetimlerde
cinsiyet eşitliğini sağlayan ve kadının karar alma
mekanizmalarındaki önemini artıran eş başkanlık
sisteminin iptali istemiyle devlet kurumları tarafından bölge idare
mahkemelerine başvuruların yapılmasına seyirci kalması
büyük bir ironinin ötesinde bu konuda samimi olmadığının en
büyük göstergesidir.
Ülkenin en büyük sorunlarından biri olan ve maalesef
Hükûmetin bu konuda söylemden öteye geçemediği kadın cinayetleri
sürekli artarak devam etmektedir. 2013 yılında 228, 2014
yılının sadece ilk sekiz ayında ise 171 kadın,
erkekler tarafından katledilmiştir. Yeni Türkiye iddiasındaki
62nci Hükûmet Programında kadına yönelik her türlü şiddet
karşısında kesin, ilkeli ve etkin politikaların somut bir
şekilde yer alması gerekmektedir. Bu yönlü ilk samimi adım, bu
programda bir kadın bakanlığının kurulması ve
İstanbul Sözleşmesinin etkin bir şekilde
uygulanacağına dair çalışmaların yer alması
gerekmektedir.
Eşini tornavidayla 43 yerinden yaralayan bir erkek,
yargı tarafından serbest bırakıldığı gibi,
televizyon kanallarını gezip kendisinin ne kadar haklı
olduğunu anlatabilmektedir. Halkların Demokratik Partisi olarak
RTÜKe şikâyet başvurumuza rağmen hâlâ bu yönlü bir gelişme
sağlanmamış olması yeni Türkiyenin kadınların
katledilmeye devam eden mevcut Türkiye olacağını bir kez daha
göstermiştir.
Değerli milletvekilleri, tüm bu gerçekler
karşısında Hükûmet Programının Türkiyenin temel
sorunlarına kalıcı ve köklü çözümler üretmediği açıkça
görülmektedir. Bu program güven vermemektedir. Bu nedenle destek vermeyeceğimizi
belirtiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına ikinci
konuşmacı Ertuğrul Kürkcü, Mersin Milletvekili. (HDP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Kürkcü.
HDP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin)
Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; Halkların Demokratik
Partisi adına Hükûmet Programı karşısındaki tutumumuzu
açıklamak için buradayım.
Bugün, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığınca, usulen, 62nci Hükûmet Programını
tartışmaya davet edilmiş olduk. Usulen diyorum çünkü gerçekte
Türkiye Büyük Millet Meclisinin yaptığı, Davutoğlu
Hükûmetinin yasallık edinmesi için bir şekil şartının
yerine getirilmesinden daha fazla bir anlam taşımıyor. Atanmış
hükûmetin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmiş bir
hükûmet niteliğini kazanması için Anayasanın gerektirdiği
bir prosedürü yerine getiriyor olsak da hepimiz biliyoruz, 62nci Hükûmet AKP
olağanüstü kongresinden beri artık fiilî, gerçek, somut, siyasi
iktidar merkezi değil. Siyasi iktidar merkezi, bundan böyle, fiilen,
Tayyip Erdoğanın Atatürk Orman Çiftliğinde olacağı
anlaşılan Cumhurbaşkanlığı konutuna
taşındı. Siyasi hakikat budur.
Bu siyasi hakikat, bu yeni siyasi güç dizilişi,
Hükûmet Programını, Sayın Davutoğlunun Kabinesini gerçek,
fiilî ve egemen bir iktidar odağı olarak kabul ederek
tartışmamızın önünde başlı başına bir
engel. Kaldı ki önümüzdeki program belgesinin de esasen 61inci Hükûmet
Programının kes-yapıştır usulüyle güncellenmesinden
ibaret olduğu hiçbirimizin gözünden kaçmıyor. Dolayısıyla,
söze ister istemez bu yeni siyasi güç paylaşımının
Türkiyenin bugünü ve geleceği açısından ima ettikleriyle
başlamak kaçınılmaz.
Erdoğanın Cumhurbaşkanı
seçildiği andan itibaren partisinden ayrılması
gerekliliğine uymayışı,
Cumhurbaşkanlığının kesinleştiğine
ilişkin Yüksek Seçim Kurulu ilanının Resmî Gazetede
yayımlanmasının AKP Hükûmetine bağlı memurlarca
engellenmesi, Cumhurbaşkanının Anayasaya aykırı
olarak AKP kongresinde Genel Başkan sıfatıyla gövde gösterisinde
bulunması türünden yasa ve Anayasa ihlalleri bir yana, Türkiye, 10
Ağustostan bu yana, âdeta toplumu iktidara tapınma ayinlerinin
cezbesine çağıran bir törenselliğe mahkûm edildi. Sanki sadece
bir Cumhurbaşkanlığı seçiminin ötesindeyiz,
sultanımızın cülus törenindeyiz, kurucu babamızın
ebedî hükümdarlığının doruğuna
tırmanışına tanıklık ediyoruz, o da nihai iktidar
mevkisinden bir kulunu sadrazamlığa yükseltiyor. Bu havayı
beslemeye ve artık yeni bir dönemin başladığına dair
kabulü zihinlere ve toplumun bilinçaltına nakşetmeye yönelik bir
sembolizm, debdebe ve azamet o günden beri aldı yürüdü. Devlet
iktidarı kendisini gösteri toplumunun merkezine yerleştirdi;
yandaş medyada ve kalemşörlerde çığırtkanlık,
coşku, esrime ve güya öz güven patlamaları had safhaya vardı;
devir teslim günleri boyunca Anayasa, baba yasa umursanmadan, göstere göstere
fiilî başkanlık veya cumhurbaşbakanlık rejiminin ilk
temrinleri yapıldı. Ancak, oldukça yavan kaçan ve gerçeküstülükle
yüklü bu kurgunun acımasız gerçeklikler karşısında
hiçbir hükmü yok. Hâlâ rüyadan uyanmayanlar için, özellikle AKP milletvekili
arkadaşlarımız için onlara bu sert gerçekliklerin
birkaçını hatırlatmak istiyorum.
Birincisi; Tayyip Erdoğan Çankayaya güçlenmiş
olarak değil, güçsüz bir konumda, yıpranmış olarak, yara
bere içinde, yolsuzluk soruşturmalarının şaibesi
altında ve verilmemiş hesaplarla çıktı. O, Çankayaya
çıkmadı, Atatürk Orman Çiftliğine kaçtı.
AKP, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy
oranını da artırmadı. Yüzde 52 civarında, oy kullanan
seçmenlerin yüzde 52si civarında oy almak Türkiyede gerçek bir gösterge
değil. Evet, hukuki ve siyasi bir gösterge ama yüzde 75 civarındaki
bir katılımda elde edilen yüzde 52 oy aslında AKPnin
geçmiş onay konumunda yerinde saymaya devam ettiğinin çok açık
bir göstergesiydi. Mutlak rakamlarla baktığımızda ve yurt
dışı oylarını
çıkarttığımızda, yerel seçimlerde ne
aldıysanız oradasınız. Yani sandıktan
bakıldığında da ortada bir ilerleme, bu kükreyişleri
haklı gösterecek bir halk desteği, bir yüceliş yok. Ahmet
Davutoğlu bakımından da Dışişleri
Bakanlığından Başbakanlığa terfi eden bu
Başbakanımız açısından da aynı durum geçerli. O
da, hüsrana uğramış, faturaları temizlenmemiş bir dış
politikanın mimarı. Temel politik hedefleri iflasa
uğramış bir Dışişleri Bakanı olarak
Başbakanlık koltuğuna geçti. Bunu Hükûmet
Programının, Davutoğlunun bizzat kendi eseri olan Orta
Doğudaki durumun hiçbir acil ve yakıcı sorununa
değinmemesinden, bunlardan âdeta kaçmasından da apaçık görmek
mümkün.
Böyle bir hükûmet programı olabilir mi? 49
diplomatını IŞİD cellatlarına rehin vermiş bir
hükûmet, bununla ilgili ne yapacağına dair bir tek hüküm
programında içermiyor. Suriyede bizzat Türkiye hükûmetlerinin yol
açmış oldukları kaotik durum dolayısıyla ortaya
çıkmış olan büyük iç göçler, Türkiyeye yönelmiş olan,
sayıları 1,5 milyonu geçmiş olan göçler karşısında
ne yapılacağına dair hiçbir hüküm içermiyor ama Orta Doğu
hakkında âlây-ı vâlâ ile konuşuluyor. Yok kadimmiş, yok biz
onların üzerinde kültürel hâkimiyet sahibiymişiz, yok yol
göstericisiymişiz, yok öncü ülkesiymişiz
Bu öncülük iddiasından
bir an önce bütün hükûmetlerimiz vazgeçse iyi olur.
Komşularımızın, Orta Doğudaki halkların bizden
öncülük möncülük bekledikleri yok. Osmanlı İmparatorluğunun
tahakkümünden kurtulup, birer ulusal devlet olduklarından beri
onların ulusal kimliklerinin bir parçası bu egemenliğe
karşı mücadele etmişliktir. Olmayan bir -sözüm ona- nüfuz
üzerinden buralara ilişkin kurulan hayallerin hepsi Bağdattan döndü,
Şamdan döndü, Filistinden döndü ve dönmeye devam ediyor ama bu hesaplar
verilmemiş olarak şimdi bu hesapları veremeyen bir
Dışişleri Bakanı Başbakanımız olarak bizimle
burada Hükûmet Programı paylaşıyor.
Hükûmet Programında yolsuzluklarla mücadele
adı altında çok iddialı sözler var ama nasıl oluyor da
bunları unutuyoruz? Türkiyenin karşı karşıya
kaldığı en esaslı yolsuzluk meselesiyle bu Meclis
hesaplaşamadı, dosyalar Meclisten kaçırıldı. Bu
yolsuzluk şaibesi arkada olarak sürdürülen bir Başbakanlık
iddiasının bu Hükûmet Programıyla ilgisini kurmak, sahici bir
programla karşı karşıya olduğumuzu düşünmek çok
güç.
İşin doğrusu, nasıl bir programla
karşı karşıya olacağımız hakkında da
düşünmek zorundayız. Felsefe tarihi mi
tartışacağız, akademik bir tez ile mi ilgileniyoruz, bir
hükûmet programı mı var karşımızda, yoksa jeostratejik
bir analiz iddiasıyla mı yüz yüzeyiz, bir doktrin mi var
karşımızda, yoksa bir hükûmet siyaseti ve icraatından mı
söz edeceğiz? Aslında, bu takıntılı doktrinel tezlerin
AKP sözcüleri, yetkili kurulları tarafından ayıklanması
yerinde olurdu çünkü neyi tartıştığımızı
bulanıklaştırmaktan başka hiçbir işe yaramıyor.
Ama, madem öyle, madem Sayın Davutoğlu topu ortaladı, kale
boş, oraya bir şut çekmeden olmaz. Davutoğlu tezlerine çok
güveniyor ama ben aslında bir tarih hocası olsaydım
sıfır verirdim çünkü dünya tarihini Sayın Davutoğlu bizi de
üzerine yerleştirecek şekilde 3 evreye ayırıyor: Kadim -ne
demekse, Antik Çağ herhâlde- modernite ve küreselleşme. Bu kadar düz
ve şematik bir mantık ile baktığımızda kadim
ne? Kadim, Türkiye açısından Osmanlı Orta Çağı. Peki,
ondan önce bu Anadolu topraklarında, bugünkü Türkiye zemininde bir hayat
yok muydu, ondan önce burada bizim mirasını tevarüs ettiğimiz
bir toplumsal hayat, toplumsal tarih yok muydu; bize miras kalan feodal,
ataerkil, bürokratik bir diktatörlükten başka bir şey değil
midir, onun törenleri, onun devletperestliğinden başka bir şey
değil midir, yoksa halkların bir tarihi yok mudur?
Sayın Davutoğlu ve Erdoğan ikilisi esasen
Osmanoğulları sülalesinden birileriymiş gibi konuşuyorlar.
Oysa biyografilerine baktığımızda görüyoruz, onlar da
esasen yoksul emekçilerin çocukları olarak bu dünyaya gelmişler ve
oradan bugünkü yerlerine yükselmişler. Osmanlı toplumunda onlara asla
ve asla böyle bir yol, böyle bir imkân, böyle bir kudret mevkisini
bahşedecek hiçbir mekanizma yoktu. Onlar çobanlar olarak dünyaya gelecek,
çobanlar olarak ölecek veya çobanlar olarak tımarlı sipahiye
katılıp fütuhat savaşlarında hayatlarını
kaybedeceklerdi. O yüzden, biz, hiç de böyle bir tarih duygusuyla beraber
değiliz. Biz, ama şu tarih duygusuyla beraberiz: Ekende yok, biçende
yok, yemede ortak Osmanlı. Bizim Osmanlıya
bakışımız budur. Osmanlı Devletinin bize miras
olacak, bugünkü demokratik arayışlarımıza, bugünkü özgürlük
iddiamıza, bugünkü hayat kavrayışımıza uyacak herhangi
bir siyaset mirasını bize bıraktığını
söylemek, kültürel miras bıraktığını söylemek çok güç.
Elbette sivil mimariden toplumsal geleneklere kadar pek çok şey var,
onların içine doğduk ama bu başka, devlet iktidarının
içinden ve bağrından konuşmak bambaşka bir şey.
Öte yandan, bu program, bu dış politikayı
içe tercüme etmek ve içeriye aslında suni, yapay, hormonlu bir öz güven
aşılamak için Türkiyeyle ilgili, Anadoluyla ilgili, olmayacak
abartıları bizim karşımıza sunuyor; müstesnayız,
biriciğiz, bizden başkası yok, bizim gibi bir yerde yaşayan
yok, bize öyle fırsatlar sunulmuş ki onları ah bir
Davutoğlu Başbakanımız olsa da bir imkâna çevirse! Ama öyle
mi tarih, hayat öyle mi? Dünyaya gözümüzü açıp
baktığımızda hiçbir jeostratejik hâli ve durumu olmayan -bu
manada- pek çok ülkenin çok uzun dönemler boyunca dünyaya egemen
olduklarını, kültürlerini, siyasetlerini, fikirlerini ve
geleneklerini aktarma imkânı bulduklarını görüyoruz. Dolayısıyla,
mesele coğrafyanın neresinde yaşadığınız
değil, hangi kültürü ve hangi manevi mirası ve hangi bilimsel ve
kültürel gelişmeyi ifade ettiğinizle ilgilidir mesele.
Hükûmet Programına baktığımız
zaman bunlarla ilgili hiçbir şey göremiyoruz. Başka ülkelere
bırakın öncülük etmeyi, onların nezdinde bir kıymet
kazanabilmek bakımından bizim elimizde neler olması
gerektiğine dair bir liste bile görmüyoruz. Bilgi çağında, en
temel üretim aracının bilgi olduğu bir yerde bilginin üretimi
bakımından ne kadar kaynak ayrıldığına dair en
ufak bir fikirle karşı karşıya değiliz.
Davutoğlunun ve Hükûmet Programının ve
tabii ki Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğanın sık sık
söyledikleri, kendilerine referans edindikleri bir kavram: Restorasyon. Bir
restorasyon çağından geçiyoruz. Öyle bir restorasyon ki bu, bu
tamamlandığında her şey bizim için mükemmel olacak!
İyi de -bu restorasyon bildiğiniz gibi Fransızca bir sözcük-
bunun kaynağında ne var? Restorasyonun siyasi tarihteki anlamı
Metternich Çağı dediğimiz Napolyon sonrası
Avrupasında Prusya, Avusturya, Britanya ve Rusyanın bir araya
gelerek oluşturdukları kutsal ittifakın Avrupayı
Fransız Devrimi öncesi çığıra geri taşıma
iddiasını imler bu kavram, restorasyon bu demektir. Yani,
restorasyonun siyasi anlamında bir tek iyi karşılık yoktur.
Restorasyon dediğiniz zaman gericilik çanları çalar. Restorasyon
dediğiniz zaman, olmayan bir maziye iade edilme hırsıyla kendini
donatmış devletler akla gelir. Keşke daha talihli bir kavram
seçseydi. İhya, ihya diye diye geldiğimiz yer burası.
Ancak, Başbakanın ve
Cumhurbaşkanının konuşmalarına
baktığımızda bu restorasyonla biraz daha başka bir
şeyi ima eder görünüyorlar ama bugün yaşadığımız
tarih açısından bu da problematiktir, sorunludur. Bir 1920
aşkı Cumhurbaşkanının söyleminde dile geliyor bugüne
kadar hiç işitmediğimiz ölçüde ve hiç işitmediğimiz ölçüde.
Bu 1920 aşkını irdelediğimiz zaman görüyoruz ki Birinci
Meclisin kompozisyonunu en ideal siyasi kompozisyon olarak görüyor, 1923ü de
istiyor, hem devlet iktidarını hem Birinci Meclisi bir araya
getirecek bir arayış, bunun peşinde giden bir siyasi
yöneliş. Hatta Başbakan -Cumhurbaşkanı şimdi Tayyip
Erdoğan- eski iddialarını da aşan bir şekilde
Anıtkabir defterinde, cumhuriyetin 12nci Başkanı olarak,
vefatının ardından Cumhurbaşkanı makamıyla cumhur
arasındaki irtibatın zayıfladığını
kaydederek Mustafa Kemal dönemini de olumluyor ve böylelikle kendini onunla
eşitlediği, özdeşlediği bir tarih kurgusu içerisinden
konuşmayı seçiyor.
Böyle bir altın çağ yok arkadaşlar.
Doğacı Antik Yunan Filozofu Herakleitosun sözü
kulağımıza küpe olsun
(x)
Her şey akar, Aynı ırmakta iki kere
yıkanamazsınız. Ne 1920ye dönüp restore edebilirsiniz tarihi
ve coğrafyayı ne 1923e dönebilirsiniz ne de başka bir
çağa, tek parti devrine, 1946ya, 1950ye. Sadece ve sadece ileriye bakmak
zorundasınız. Ve zaten bizim, Hükûmet Programıyla
ayrıldığımız en temel felsefi nokta
burasıdır. Türkiyenin geleceğini geçmişinde
arayamazsınız. O geçmiş size bir birikim, bazen bir engel, bazen
bir imkân sunar ama gelecek sadece ve sadece sizin bugünkü eylemlerinizin
doğrultusu üzerindedir. Bugünkü eylemlerinize bakalım: Türkiye,
Avrupa Konseyi üyesi bir ülke olarak hâlâ 2004te vermiş olduğu
sözlerin hiçbirisini tam olarak yerine getirememiş, ne hukuk devleti ne
yeni Anayasa ne yüzde 10 barajının kaldırılması ne
vicdani reddin tanınması ne kadınların
uğradıkları ayrımcılığın önlenmesi ne
hâkim ve savcıların yeni anayasal perspektif içerisinde
eğitilmesi, bununla ilgili hiçbir ödev tam olarak yerine getirilmedi, elde
bir tek ombudsmanlık var.
Bu program sunuş tarzı bizi bütün
referanslardan da kopartıyor. Neye refere edeceğiz yani ilerlemeyi,
gerilemeyi; yapılacakları, yapılmayacakları neye izafe
edeceğiz, neye bağlı olarak konuşacağız? Elimizde
bir tane temel, kendimizi bağladığımız -şimdilik-
bir uluslararası ölçüt var. Avrupa Konseyi üyesi bir ülke olarak hukuk
devleti, hukukun üstünlüğü ve insan hakları üzerinden ne gelişme
elde ettik ve ne gelişme elde edebiliriz? Bunun hiçbir ölçütünün burada
olmadığını görüyoruz.
Öte yandan, Hükûmet
Programının iktisadi yönleri de tam bir konfüzyon ve
çatışma içerisinde. Yatay kentlerden söz ediyor Hükûmet ama Türkiye
bugün Avrupanın 1inci gökdelen ülkesidir 141 gökdeleniyle. İstanbul
önümüzdeki yıl 1inci gökdelen kenti olacaktır. Siz bu toprak
rantı siyasetini güttükçe, bu belediyecilik tarzını güttükçe
şehirleri daha da dikey kılmaktan başka bir şey
yapamazsınız. Ve bu şehir politikasına karşı isyan
da Hükûmet Programında en melun işlerden biri olarak pek çok kez zikrediliyor:
Gezi, Geziden beri, Geziden sonra ama bu Hükûmetin bütün
basınçlarına rağmen Gezi için açılan dava iddiaların
hiçbirisini doğrulamadı, kanunsuz yürüyüşten başka daha
ciddi bir suçla suçlanan hiç kimse olmadı.
Aslında
Türkiye'nin geleceği iki istikamette seyrediyor: Gezinin gösterdiği
istikamet ve Kürtlerin özgürlük mücadelesi. Bu iki dinamik her türlü vesayetçi,
her türlü sermayeci, her türlü kapitalist yönetimin karşısında
en önemli iki imkân olarak karşımıza çıkıyor.
Halkların Demokratik Partisi bu imkânın siyasete tercümesi olarak
Adalet ve Kalkınma Partisiyle, onun iktidarıyla verebileceği
bütün demokratik meşru mücadele yollarını deneyerek bu
mücadeleyi verecektir. Çözüm ve müzakere süreci içerisinde oluyor olmamız
bu mücadelenin önünde bir engel değildir. Müzakerenin terimlerini
yükseltmek, müzakerenin kalitesini yükseltmek için, daha yüksek bir demokrasi
için ve daha yüksek bir insan hakları rejimi için mücadele etmek
zorundayız. Bunun karşısındaki engel Adalet ve
Kalkınma Partisi iktidarının şimdi giderek daha
pederşahileşen, daha otoriterleşen, daha merkezîleşen ve
daha Caudillocu, ebedî şefçi bir karakter kazanan rejimidir. Bunun
karşısında mücadelemizi bu aşamada bu programa
Hayır. diyerek veriyoruz. Hayır, hayır, hayır,
programınızı kabul etmiyoruz.
Teşekkürler. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen
Yusuf Halaçoğlu, Kayseri Milletvekili.
Buyurun Sayın Halaçoğlu. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakan Sayın
Davutoğlu tarafından sunulan 62nci Hükûmet Programıyla ilgili
olarak Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Program, tabii olarak, bundan önceki AKP hükûmetlerinin
programlarıyla ve özellikle 61inci Hükûmet Programıyla
örtüşmektedir. Şurasını özellikle belirtmek isterim ki,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim en büyük dileğimiz, Hükûmetin
Türkiye yararına güzel işler yapması ve başarılı
olmasıdır. Bu sebeple, yapacağımız eleştirilerin
de bu gözle değerlendirilmesini diliyorum.
Sayın milletvekilleri, Sayın Davutoğlu
Başkanlığında kurulan Hükûmet, genelde bir vesayet hükûmeti
olarak değerlendirilmesiyle karşı karşıya
bulunmaktadır. Gerek Anayasamızda gerekse yasalarda bir yürütme
olarak Hükûmetin ve cumhurun başı olarak Cumhurbaşkanının
görev ve yetkileri belirlenmiştir. Umarız ki uygulamalar bu gibi
isnatların doğru olmadığını ortaya koysun.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim bu konudaki
muhatabımızın Hükûmet olması tabiidir.
Dolayısıyla, Hükûmetin Türkiye yararına alacağı
kararlarda yanınızda olacağımız gibi, yanlış
kararlarında da karşısında olacağımızı
belirtmek istiyorum.
Bu vesileyle, Hükûmetin göreve
başladığı şu dönemlerdeki atacağı ilk
adımlar kendisine güven duyulması açısından büyük önem
taşımaktadır. Aksi takdirde, on iki yıllık hükûmet
döneminde yapılan yanlışların nelere mal olduğunun bir
önemi kalmayacaktır. Unutulmasın ki bir hükûmetin adil ve
hakkaniyetli bir yönetim sergileyip sergilememesi ileriyi görüp yanlışlara
düşmemesiyle doğru orantılıdır. Bugün olduğu
gibi, yapılan yanlışları düzeltmek için hukuk
dışı uygulamalara başvurmak düzeltme yerine yeni
yanlışları beraberinde getirmektedir; buna özellikle dikkat
çekmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmet bizlere temelde beş ana başlık
altında bir program sunmuştur. Bu program çerçevesinde,
programın büyük kısmını kendilerinden önceki AKP
hükûmetlerinin icraatını övmeye ayırmıştır.
Ancak, başaramadıkları veya hatalı oldukları veya
düzeltmeyi planladıkları bir ayrıntıya yer
verilmemiştir. Ayrıca, bir sayfada söylenenlerle diğer bir
sayfada söylenenler tezat teşkil etmektedir. Bir önceki sayfada yeni bir
medeniyetin ihyasından bahsedilirken bir sonraki sayfada kadim medeniyet
değerlerimize aidiyetin güçlendirilmesinden söz edilmektedir. Bu
bakımdan, muhalefet olarak, bu gibi konulardaki görüşlerimizi
sizlerle paylaşmak istiyorum.
62nci Hükûmet
Programında ileri demokrasi sloganı geniş yer
tutmaktadır. Demokrasiye ileri sıfatı verilmesi herhâlde
dürüst ve çok dürüst gibi bir tanımlamayla eşdeğerdir. AKPnin
ileri demokrasisi, herhâlde tek adam rejimi, yargının
siyasallaştırılması ve yürütmenin emrine verilmesi,
yayın ve basın organlarının ve mensuplarının
siyasi organın baskısına maruz kalması, güvenlik güçlerinin
görevlerinin illegal silahlı örgütlere devredilmesi, Anayasa ve
kanunların çiğnenmesi ve Ben yaptım, oldu. mantığıdır.
Adına çözüm süreci denilen ancak esası İmralı süreci,
toplumsal kutuplaşma ve ayrışma süreci olarak etnik temelli
açılım da ileri demokrasi başlığı altında
yer almaktadır. Türkiyede AKP iktidarıyla birlikte her sorun
açılım adı altında kutuplaştırma ve
ayrıştırma aracı olarak kullanılmıştır.
Bugün tartıştığımız etnik temelli
açılım süreciyle ülkemizde hiçbir ortak değeri bulunmayan
kalabalıklar oluşturmanın nihai noktasına gelinmesi
hedeflenmektedir.
Programda demokrasi üzerinden güzel ve etkili sözlerle
kamuoyu yönlendirilmek istenmektedir. AKP zihniyeti demokrasiyi ortak paydada
buluşma aracı olarak değil, kelime oyunlarıyla yeni
sorunlar üreterek, toplumsal kamplaşmalara yeni cepheler açma aracı
olarak görmektedir. Bunun için seçtikleri yol da etnik, mezhebî, cemaat, kimlik
tartışmalarıyla kamuoyunu meşgul etmektir. Ancak, bugünkü
kimlik tartışmalarında karşı karşıya
bulunulan kargaşa hâli sosyal bir ihtiyaçtan değil siyasi bir amaçtan
dolayı ortaya çıkmıştır. Unutulmamalıdır ki
demokratikleşme bireyler arasında fikrî bütünleşmeyi meydana
getirdiği ya da sağlamlaştırdığı müddetçe millî
devlet anlayışı güç kazanır. Aksi takdirde parçalanma ve
bölünmeyle sosyal yapının dokusu bozulacaktır. Bu sebeple,
gittikçe büyüyen demokrasi açığı ülkemizin en önemli
sorunlarından birisi hâline gelmiştir.
Demokrasiyi sadece sözde hatırlayan,
baskıcı, dayatmacı, dışlayıcı
tavırlarıyla çok sesliliği sindirmekten, hak
arayışlarını bastırmaktan kaçınmayan siyasi
anlayışların ülkemize verdiği zararlar çok fazladır.
Unutulmamalıdır ki henüz bölünerek demokratikleşen bir ülkeye
tesadüf edilmemiştir. Etnik kökenlere ayrıştırarak, millî
ve manevi değerlerden koparılarak büyümüş,
kalkınmış ve zenginleşmiş bir ülkeye
rastlanmamıştır. AKPnin demokrasiden anladığı
PKKya teslimiyettir. AKPnin demokrasi ve özgürlük anlayışı
teröristlerin hain niyetleriyle bire bir örtüşmektedir. Türklük silinirse,
milliyetçilik çiğnenirse, millet parçalanırsa, şehitlerimizin
kanlıları, milletimizin ve vatanımızın
düşmanları kazanırsa bunun adı ileri demokrasi
olacaktır. İleride tarihin uzun uzun yazacağı bu talihsiz
günlerde AKP iktidarlarının yaptığı, Türkiye'nin temel
değerlerine, milletimizin birliğine ve kimliğine yönelik olarak
başlatılan bir çözülme ve dağılma kampanyasıdır.
Süreç bu hâliyle bir beka sorunudur. Süreç, terörle mücadele konusunda
başarısızlığını itiraf eden Hükûmetin, önce
terörle müzakere, sonra terörle mütareke ettiği bir dönemdir. Bu sözlerimi
muhalefet olduğumuz için kurduğum hamasi cümleler olarak
nitelendirmeyiniz.
Açılım süreciyle birlikte Hükûmetin
politikalarıyla terör örgütünün stratejik hedeflerinin nasıl
uyuştuğu görülmelidir. AKP, etnik temelli açılım süreci
başlatarak PKKnın stratejik hedeflerinin önünü
açmıştır. Süreç, terör örgütüne verilen tavizlerle
ilerlemiştir. Bugün ise durum, PKKnın
silahlandırılmasına ve hatta ordu teşkiline kadar
gelmiştir.
Bütün bu gelişmeler açıkken 62nci Hükûmetin
hazırlıksız, dar kalıplarla hazırlanmış
programı, Türk milleti için pek çok yeni sorun alanı ihtiva
etmektedir. Bu program, Türk milletinin bekasını, birliğini ve
beraberliğini tehdit etmektedir. Nitekim bu sebepledir ki
açılımla ilgili çıkarılan yasada uygulayanlara sorumsuzluk
getirilmiştir.
62nci Hükûmet Programı dış politikada on
iki yıllık AKP iktidarının
yanlışlarının devam edeceğini göstermektedir. Öyle
anlaşılıyor ki 62nci Hükûmetin dış politikası
hayal tacirliği yaparak dış politikadaki
bataklığı ve hezimeti kapatmaya devam edecektir. 62nci Hükûmet
Programının Güçlü ve saygın bir Türkiye hedefi gerçeklerle
örtüşmemektedir. Nitekim Türkiyenin dış politikada belli bölge
ve kıtalar arasında sıkıştırılamayacağı
söylenirken, bugün, gerçek, Türkiye kendi sınırlarına
sıkıştırılmış bir hâle düşmüştür.
Programda Dünyanın
her tarafındaki mazlumların, mağdurların, mültecilerin ve
muhtaçların yardımına koşulması olarak ifade edilen
dış politika misyonunu gerçekleştirmek bir yana, kendi bölgesinde
bile artık kendisine danışılmayan bir ülke konumuna
düşülmüştür. AKP dış politikası ötekileştiren,
millî çıkarları değil kişisel hırs ve
çıkarları esas alan, Türklüğü yok sayan bir yaklaşım
içerisinde olmuştur. Programda ifade edilen değer odaklı
dış politika kavramsallaştırması da içi boş bir
propaganda aracından öteye gitmemektedir.
AKPnin on iki
yıllık dış politika muhasebesi
yapıldığında Türk dış politikasının
yönünün yönsüzlüğe döndüğü görülecektir. Kavramlar ve söylemler
üzerinden yürütülen AKP dış politikası, çelişkiler ve
belirsizlikler içinde âdeta gözü kapalı olarak yol almaya
çalışmaktadır.
Bu dönemde stratejik bir
derinlik ortaya konulamamış, Türkiye'nin merkezinde bulunduğu
beş deniz havzasında dehlizler ortaya çıkmıştır.
Stratejik derinlik ve sıfır sorunla başlayan dış
politika macerası değerli yalnızlığa
dönüşmüştür; değerli yalnızlık zavallı
yalnızlığa doğru pupa yelken gitmektedir.
AKP dış
politikası duruma göre şekil alan, millî
çıkarlarımızı gözetmeyen istikrarsız bir dış
politikadır. Sıfır sorun politikasını
uyguladığını söyleyen AKP Hükûmetinin dış
politikaları söylenenin ve amaçlananın aksi neticeler vermektedir.
Hükûmet Programında,
Türkiye'nin olaylara yön veren bir ülke olarak dış politika
tercihlerinin takip edildiği ifade edilmektedir. Bu görüşe
açıkça temkinli yaklaşmaktayız. Dış politikada çizilen
bu ideal çerçeve, AKPli geçen on iki yılın hiçbir anında ortaya
çıkmamıştır, tersi bir durumda Türkiye'nin dış
politika meseleleri millî çıkarlar doğrultusunda bir çözüm yoluna
konulurdu.
Bu açıdan bakarak
şunları sormak durumundayız: Orta Doğuda bölgesel istikrarsızlığa
sebep olan terör örgütlerini desteklemek Türkiye'nin millî çıkarı
mıdır?
Irakın kuzeyinde bir
Kürt devletinin kurulmasına önayak olmak, bunun için her türlü ekonomik,
diplomatik, askerî desteği sunmak Türkiye'nin millî çıkarı
mıdır?
Türkiye'nin tarihî
bağlarının bulunduğu coğrafyalarda barış ve
güven ortamının tesis edildiği neredeyse hiçbir ülkenin
olmayışı Türkiye'nin millî çıkarı mıdır?
Müslüman ve dost ülkelerin
iç işlerine karışmak Türkiye'nin millî çıkarına
mı hizmet etmektedir?
Bir devletin en önemli dış politika misyonu
egemenliğini ve vatandaşlarının güvenliğini
sağlamaktır. Hükûmet programının güvenlik siyaseti yoktur.
Programda Hükûmetin, PKK, Barzani ve bölgedeki Amerikan etkinliğine
karşı kartlarını açıkça ortaya koyacağı bir
açıklama yoktur. Programda Irakın kuzeyindeki PKK kamplarına
yönelik hiçbir ifade yoktur. Hükûmet açık bir şekilde ülkemizin
güvenliğini ve çıkarlarını sağlayamamaktadır.
Açıkçası, açılım politikasının
başarısızlığa uğraması hâlinde uygulanacak
bir politikası yoktur.
Türkiyenin bugün dış politika ekseninin ana
gündemini Orta Doğu ülkeleriyle ilişkiler oluşturmaktadır.
62nci Hükûmet Programında da Orta Doğuya geniş yer
verildiğini görmekteyiz. Ancak bu alanda kullanılan ifadeler
şimdiye kadar savunulan ve açıklanan görüş ve
yaklaşımların bir tekrarı niteliğindedir. Oysa, daha
önceki yürütülen politikalar sonucu, Orta Doğuda ilişkilerimizin iyi
olduğu ülke neredeyse kalmamıştır. Programda Orta Doğu
ülkeleriyle bozulan ilişkilerin düzeltilmesi için hiçbir ifade yer
almamaktadır.
Programda IŞİD krizine dair de hiçbir ifade
bulunmamaktadır. Orta Doğuda statükonun önündeki en büyük engel olan
IŞİD terör örgütünün eylemleri Türkiyeyi doğrudan
ilgilendirirken Hükûmetin bu konuda bir programının olmaması
büyük bir eksikliktir.
IŞİD terör örgütünün elinde üç aydır rehin
olan vatandaşlarımızın başına gelenlerden
baştan sona Hükûmetin sorumluluğu ve yanlışları
vardır.
Hükûmet Programında dış politika
çerçevesinde ele alacağım bir diğer eksiklik, Irak ve
Suriyedeki Türkmenlerdir. Yüz binlerce Türkmen göç etmek zorunda
bırakılırken, binlerce Türkmen çocuğu açlık ve
susuzluktan ölmektedir. Hükûmet diğer halklara gösterdiği ilgi ve
alakayı Türkmen soydaşlarımıza, maalesef göstermemektedir.
Buna karşılık, Suriyedeki karışıklıklar
sebebiyle ülkemize gelen 1,5 milyonun üzerindeki Suriyelinin ülkenin
çeşitli şehirlerinde âdeta başıboş mayın gibi
dolaşmaları için de bir çözüm söz konusu edilmemiştir.
Öte yandan, Doğu Türkistanda Uygur Türklerine
yönelik baskı, zulüm ve soykırım girişimleri de Hükûmet Programında
yer almamaktadır. Uygur Türklerine yönelik mezalim, 2009dan beri artarak
devam etmektedir. Türk Hükûmetinin saldırıların derhâl
durdurulması için vakit geçirmeden kararlı bir tutum sergilemesi
gerekirken Hükûmet Programında bu alanda hiçbir kelime
bulunmamaktadır.
Yine, ayrıca, Kıbrıs konusunda da
Hükûmetin yol çizgisi bulunmamaktadır. Hatırlanacağı üzere,
bir buçuk yıllık bir aranın ardından Şubat 2014te
yeniden başlayan müzakereler, algı mühendisleri tarafından son
şans şeklinde kamuoyuna takdim edilmişti. Oysa müzakerelerde
asla son şans tabirine yer yoktur. Kaldı ki Sayın
Erdoğanın Başbakanlığı döneminde niçin
Kıbrıs sorununu bu yıl içinde çözmeliyiz. gibi bir beyanat
verdiği de düşündürücüdür. Çözüm niçin illa bu sene
olmalıdır ve müzakerelere niçin başka bir şans daha
verilmeyecektir? Kısacası, bu acele nedendir? Zihinleri kurcalayan
sorulardan bazıları bunlardır.
Bilindiği üzere, son yıllarda Kıbrıs
Adasının ehemmiyeti, yürütülen doğal gaz sondaj faaliyetleri
kapsamında biraz daha katlanmış ve Ada bu yönüyle
uluslararası güçlerin radarına girmiştir. Özellikle Amerika
Birleşik Devletleri Başkan Yardımcısı Joe
Bidenın oğlu Hunter Bidenın Güney Kıbrıs Rum
Yönetiminin Limasol şehrinde merkezi bulunan Ukrayna menşeli Burisma
Holdings şirketinin yönetiminde yer alması söz konusu gerçeği
tescil etmektedir. Burisma Holdings Limited Şirketi petrol ve gaz
keşfi ve üretimi sahasında faaliyet gösteren bir şirkettir.
Kıbrıs Adası artık yalnızca
geleneksel Türk-Yunan-İngiliz üçgeninde sıkışmış
bir mesele değildir. Adada artık ABD, Avrupa Birliği, Rusya ve
İsrailin de hesapları vardır. Değişen güç dengelerine
paralel olarak Batı dünyası tüm kurumları ve imkânlarıyla
Kıbrıs meselesine müdahil olmanın peşindedir.
Dış politikamızda diğer bir husus Ege
adalarındaki hâkimiyet meselesidir ve maalesef Hükûmet bu konuda da sessiz
kalmış ve programında bu konuya hiç değinmemiştir.
Geçmişte kırmızı çizgi olan bu konu da AKP Hükûmeti
tarafından yeşile çevrilmiş, Egedeki egemenliği
tartışmalı adalar Yunanistan tarafından işgal
edildiği hâlde Hükûmet sessiz kalmıştır. Keza programda
2015te 100üncü yılı olmasına rağmen Ermenilerin ve
onlarla iş birliği içinde bulunanların Ermeni
soykırımı iddialarına karşı bir tedbir yer
almamıştır.
62nci Hükûmet Programında ekonomiye dair bütüncül
bir yaklaşım bulunmamaktadır. Hükûmet, bir taraftan
tasarrufları artırma hedefini koyarken diğer taraftan
yatırımların ve Türk lirası bazında borçlanmanın
artırılmasından bahsetmektedir. Hükûmet Programında
beş yıllık vadede kamu kaynaklarıyla 250 milyar dolar, kamu
özel iş birliğiyle yapılacak 100 milyar dolarlarla beraber 350
milyar dolar yatırım yapılacağı belirtilirken
tasarrufların nasıl artırılacağı
açıklanmamıştır.
Ekonominin yapısal sorunları on iki yılda
daha da derinleşmiştir, yapısal sorunlar çözülememiştir.
Üretim ekonomisinin hiçbir işareti yoktur. Bu ortamda bütçe de
sağlıklı bir yapı ortaya koyamamaktadır. Ekonominin
hâli, pürmelalini bir cümleyle ifade edecek olursak: Türkiye ekonomisi,
ürettiğinden fazla tüketen, kazandığından fazla harcayan,
borçlanmaya ve ithalata dayanarak ekonomiyi çeviren, cari açık ve buna
bağlı dış ticaret açığı, tasarruf
açığı ve sağlıksız bütçe yapısıyla
yaralı bir ekonomidir. Oysa Hükûmet, ekonomiye sürekli iyi diyerek
psikologların iyi söyle iyi düşün telkinleri gibi âdeta acıdan
mutluluk çıkarmak istemektedir.
İktidarın Borç veren bir ülke olduk. söylemi
bir ahir zaman hurafesi gibi aldatmacadan öte bir şey değildir. Oysa
on iki yılda Türkiyenin borçluluğu tehlikeli şekilde
artmıştır. Örneğin, vatandaşlarımızın
borçlarına bakalım: 2002den günümüze bankalara olan nakdî kredi
borcu 22 kat artmıştır. 2002den
2014e hane halkı borçluluğu 55 kattan fazla
artmıştır. Özel sektörün
dış borçları 6 kat artarak 2002de 43 milyar dolarken, 2014
birinci çeyrek itibarıyla 264,9 milyar dolar olmuştur.
Türkiye ekonomisi borç batağına
düşmüştür. Bir de kalkıp borç vermekten bahsediyorsunuz.
Hükümet, Sultanahmette toplayıp Libyada, Suriyede dağıtan
dilenci durumundadır. AKP, vatandaşı, esnafı, çiftçiyi ne
kadar çok borçlandırdığıyla övünmektedir. Esnafa 2002de 154
milyon kredi verildiği, sizin ise 10 milyar kredi veriyoruz. diye
övünürken borç 60 kat artmıştır. Çiftçinin borçları 530
milyon TLden 2012 Eylül itibarıyla 40 milyar TLye yükselmiştir.
Buna göre, çiftçi borçları zamanınızda 75 kat
artmıştır.
Keza, on iki yıllık dönemde büyüme hedefleri
hiçbir zaman tutmamıştır. On iki yıllık perspektifte
büyüme ortalaması yüzde 5tir ve sizden önceki dönemlerden daha
düşüktür. Son yıllara baktığımızda, dünya
genelinde 110 ülke Türkiyeden daha iyi bir büyüme performansı
göstermiştir.
Bu programda, ekonominin rekabetçi ortamda serbestçe
işlediğinden, fırsat eşitliğinden, imtiyaz ve
ayrıcalık tanımadığınızdan, hiç kimse için
korunaklı kolay para kazanma alanı
oluşturmadığınızdan bahsediyorsunuz ama
oluşturulan havuzlar, dağıtılan rüşvetler,
yandaşlara verilen ihaleler, yolsuzluk soruşturmalarını
önleme gayretleriniz, iş adamlarına vergi incelemesi
baskılarınız, tehditleriniz sizi tekzip ediyor. 1 Eylüldeki
takipsizlik kararı kimleri koruduğunuzu ortaya
çıkarmıştır.
Devlet yönetiminde hesap verebilir bir
anlayışı hâkim kıldık. diyorsunuz ama
Sayıştay raporlarını Türkiye Büyük Millet Meclisinden
kaçırıyorsunuz ve telefonlarda Sayıştay raporları
gelirse vay hâlimize. diyorsunuz.
Güçlü ekonomik yapıdan bahsediyorsunuz ama Hukuk
devleti olmadan güçlü ekonomi olmaz. diyen ve cari açığın ve
yüksek borçluluğun tehlikelerine işaret eden kendi Ekonomi
Bakanınızın sözleriyle kendinizi tekzip ediyorsunuz. Bu,
açık bir tutarsızlıktır.
Daha faiz konusunda dahi Hükûmet olarak ortak ve uyumlu
bir görüş oluşturabilmiş değilsiniz. Kiminiz Merkez
Bankasını yerden yere vururken, kiminiz Merkez Bankasına sahip
çıkmaktadır.
Özel sektörümüzü teşvik edecek ve
müteşebbislerimizin önünü açacak politikaları uygulamaya devam
edeceğiz. Bunun için, makroekonomik istikrarın sürdürülmesinin
yanında, ekonominin dış etkenlere karşı dayanıklılığını
artıracak, mal ve hizmet sektörlerinde rekabet ve verimlilik
artışlarını sağlayacak, ucuz finansman
kaynaklarına ulaşımı kolaylaştıracak makro ve
mikro politikalara öncelik verilecek. diyorsunuz. Ancak, Afyonda mermerciler
iki yıldır mermer ocağını işletip üretmek, ihraç
etmek için devletten izin bekliyor. Madencilik konusunda bütün izinler
Sayın Erdoğanın masasında bekliyordu.
Hangi müteşebbisin önü açılıyor? Var olan
müteşebbisler ve Türkiyenin önde gelen dev şirketleri -örnek
TÜPRAŞ- vergi incelemesine maruz kalıyorlar. İş
dünyası fişlenip ayırımcılığa tabi
tutuluyor. Hangilerinin vergi incelemeleri yoluyla baskı altına
alınacağı konusunda toplantılar
yapıldığı haberleri basında yer alıyor.
Zaten millet olarak herkes boğazına kadar borç
batağına batmışken, kredilerini ödeyemeyenlerin miktarı
altı ayda yüzde 25 artmışken, TL veya başka parayla
borçlanmayı teşvik ediyorsunuz ama diğer yandan
tasarrufları artıracağınızı söylüyorsunuz.
Programda bazı hedefler veriyorsunuz ama bu
hedeflere ulaştıracak stratejileri vermiyorsunuz. Dolar bazında
her yıl yüzde 10 büyümemiz için diğer ülkelerin de yerinde
sayması gerektiğini gözden kaçırıyorsunuz.
Sayın Ali Babacanın 8 Temmuzdaki
konuşmasında paylaştığı verilere göre, önümüzdeki
on iki ayda 210-220 milyar dolarlık dış borç ödemesi gerekiyor,
55-65 milyar dolarlık cari açık finansmanına ihtiyaç var.
Son üç yıldır büyüme hızı
düşmüş bir ekonomimiz var. 2011deki yüzde 8,8 gibi yüksek bir
seviyeden, 2012de yüzde 2,1 gibi bir rakama sert bir düşüş
yaşandığını hatırlatıyorum. Hazine
Müsteşarlığı, 2015 ve 2016 için yüzde 5 seviyesinde vasat
bir büyüme öngörüyor. Kişi başına düşen millî gelir ise
2010dan beri 10 bin dolar seviyesinde seyrediyor.
Vatandaşlarımızın bankalara olan
borçları 2002de 49 milyar liradan 2014 Haziranına kadar 1 trilyon
100 milyar liraya ulaşmıştır. Vatandaşın
bankalara borçları tam 22 kat artmıştır.
Toplam tasarruf oranı, yüzde 18,6dan yüzde 12,6ya
düşmüştür.
Ayrıca, on iki yıllık AKP
iktidarının ekonomi politikaları hayat
pahalılığı getirmiştir. Bunun için pazarlar, bakkal ve
marketlerdeki yüksek fiyat artışlarını, çalışan
ve emeklilerin alım gücünün on iki yıl öncesine göre nasıl
düştüğünü görmek yeterlidir.
On iki yıllık AKP iktidarında elektrik,
ekmek, otobüs biletleri benzin, mazot, beyaz peynir, çay, bulgur, dana eti,
doğal gaz, zeytin, yumurta, un, pirinç ve makarnaya yüzde 150den 400lere
varan zamlar gelmiştir. Vatandaşlarımızın bankalara
olan borçları on iki yılda 22 kat artmıştır. 2002de
vatandaş her 100 Türk liralık harcanabilir gelirinin sadece 4,7
TLsini borç ödemeye ayırırken bu rakam 55,2 TLye yükselmiştir.
Erdoğan hükûmetleri döneminde ülke nüfusu yüzde 10 artmış
olmasına rağmen tarım alanları yüzde 11 küçülmüştür.
1923ten 2002ye kadar yetmiş üç yılda toplam dış ticaret
açığı 247 milyar dolarken bu rakam on iki yılda 687 milyar
dolara çıkmıştır. Ülkemiz 2002 yılında cari
açık sıralamasında dünyada 40ncı sırada iken bugün
dünyanın en çok cari açık veren ilk 5 ülkesi konumuna düşmüştür.
Toplam iç ve dış borçlar 257 milyardan 635 milyar TLye
çıkmış, 2,5 kat artmıştır.
Bu rakamlar, AKPnin ekonomi politikalarının
Türkiyeyi nereye getirdiğini çıplak bir şekilde ortaya
koymaktadır. Hükûmetin ekonomi hedefleri anlatılırken "Yeni
Türkiye'nin Güçlü Ekonomisi" alt başlığında
kullanılan programda "62nci Hükûmet olarak biz, artık
uluslararası bir başarı örneği hâline gelmiş bulunan
ekonomi politikalarımızı daha da geliştirerek etkili bir
şekilde uygulamaya devam edeceğiz." denilirken bu tablo
görmezden gelinmektedir. Hükûmetin ekonomide ortaya koyduğu pembe tablo
tersinden okunduğunda Türkiye'de ciddi bir ekonomik krizin ayak sesleri
duyulmaktadır. Piyasada adı konmamış bir hayat
pahalılığı vardır. Geçim sıkıntısı
içindeki insanlarımızı sadakayla, ambalaj ve kolilerle avutmak
mümkün değildir. İsraf edilen kaynaklar tükenmek üzeredir. Üretim ve
istihdam yaratmayan ekonomimizde cari açık daha da büyüyecektir. Nitekim,
programda devlet desteği verilen kişi sayısı 3 milyon
olarak ifade edilmiştir. Buna belediyelerden nakdî ve ayni yardım alan
vatandaşlarımızı da kattığımızda durumun
vahameti daha net olarak ortaya çıkıyor. Nitekim, Samsun
Valiliğinden Sosyal Yardımlaşma Vakfı
aracılığıyla 2013 yılında nakdî, gıda,
eğitim, giyim, barınma, sağlık, kömür yardımı
gibi değişik adlar altında 247.213 kişiye para
verildiği gösteriliyor. Yardım alan kişilerin bu
yardımları bir aile adına aldığı
düşünüldüğünde ve bu sayı en az 2 ile
çarpıldığında 500 bin kadar insanın yani 1 milyon 261
bin 810 nüfusa sahip Samsunun yaklaşık yarısının
devletten bir şekilde yardım aldığı ortaya
çıkıyor. Bu miktarda vatandaşımızın muhtaç duruma
düşmesi ve bunlara yardım etmekle övünerek insani kalkınmadan
söz edilmesi sizlere garip gelmiyor mu?
Netice olarak diyeceğimiz şudur: Türkiyenin
AKP marifetiyle getirildiği uçurumdan ve hasıl olan bu vahim tablodan
ve 62nci Hükûmetin programından yeni Türkiye çıkmayacak, olsa olsa
yenik Türkiye çıkacaktır.
AKP hükûmetlerinde son zamanlarda IMF borcu bitti. diye
bir terane koparılmaktadır. Oysa gerçek nedir bir bakalım:
Hazine Müsteşarlığı verilerine göre 2002 yılında
155 milyar TL olan brüt kamu iç borç stoku 2014 yılına
gelindiğinde 436 milyar TLye çıkmıştır. Aynı
dönemde brüt dış borç stoku ise 102 milyar liradan 199 milyar TLye
yükselmiştir. Toplam AB tanımlı brüt borç stoku aynı
dönemde 259 milyar liradan 578 milyar TLye yükselmiştir. Yine, Merkez
Bankası verilerine göre, IMF borcu dâhil yurt içi yerleşik
kişilerin yabancılara kredi borcu 80 milyar 664 milyon dolar iken bu
borç 2013 yılı sonu itibarıyla 215 milyar 228 milyon dolara
ulaşmıştır. 2014 yılının birinci
yarısı sonu itibarıyla bu borç tutarı 219 milyar 713 milyon
dolardır.
2002 yılı ile 2014 yılı arasında
Merkez Bankası verilerine göre uluslararası yatırım
pozisyonu istatistikleri incelendiğinde daha vahim bir durum ortaya
çıkmaktadır. 2002 yılında yurt içi yerleşik
kişilerin yani Türklerin yurt dışındaki
varlıkları 62 milyar 270 milyon dolar iken yabancıların
ülkemizdeki varlıkları 147 milyar 779 milyon dolar idi. Yani, 85
milyar 509 milyon dolarlık açık söz konusuydu. 2014 yılı
ilk yarısı sonu itibarıyla Türklerin yurt
dışındaki varlıkları 229 milyar 951 milyon dolara
yükselmiştir. Yabancıların ülkemizdeki varlıkları ise
652 milyar 917 milyon dolara yükselmiştir. Yani açık tam tamına
422 milyar 962 milyon dolardır. Yani neredeyse yabancılar ülkeyi ekonomik
açıdan ele geçirmiştir. Bunun diğer anlamı,
yabancıların ülkemizden alacakları 652 milyar 917 milyon
dolardır. Şimdi bu tablo karşısında IMF borcu bitti
diye sevinebilir miyiz?
Bu arada, aylık bütçe gerçekleşmelerinin temmuz
ayından itibaren açıklanmaması bütçenin âdeta çöktüğünün
işaretini vermektedir. Bunun doğru olup
olmadığını çok kısa süre içinde özelleştirme
adı altında kamu varlıklarının satılması
veya tedbir adı altında ÖTV başta olmak üzere vergilerde yeni
artışlar yapılması ortaya koyacaktır.
AKPnin yanlış ekonomi politikalarından en
büyük nasibi tarım sektörü ve çiftçilerimiz almıştır.
Tarımın ve tarımsal desteklerin millî gelir içindeki payı
düşmüş, ekilen biçilen tarım alanları
azalmıştır. Mazot ve girdi fiyatları çiftçiyi üretim yapamaz,
ürettiğinin karşılığını alamaz hâle
getirmiştir. Girdi fiyatları enflasyonun üzerinde artarken ürün
fiyatları enflasyonun altında kalmıştır. On iki
yıl önce çiftçilere verilen yeşil mazot sözü yerine
getirilmemiştir. 2002de ortalama 1 lira olan mazot bugün 4,5 liraya
yükselmiştir.
Çiftçilerin kooperatiflere ve Ziraat Bankasına
borçları 530 milyon liradan 40 milyar liraya
çıkmıştır. Çiftçilerimizin borçları 80 kat
artmıştır. Özel bankalara olan borçları bunun dışındadır.
Çiftçi, borç batağına batmışken 29 Ağustos 2014
tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile elektrik borcu bulunan çiftçilerin
tarımsal desteklemeleri elektrik borçlarına mahsup edilmesi
kararı verilmiştir. İktidar, çiftçiyi düşünmeyi bırakmış,
özel elektrik şirketlerinin tahsildarlığına soyunmuştur.
Hükûmet
Programındaki en trajikomik ifadelerden birisi de Geçtiğimiz
dönemde yolsuzluklarla kararlı biçimde mücadele edilmiştir.
ifadesidir. Oysa yolsuzluk yaftası 61inci Hükûmetin boynundan 62nci
Hükûmetin boynuna geçmiştir. Her ne kadar Sayın Başbakan,
programda, yolsuzluk sıralamasında Türkiyenin Uluslararası
Saydamlık Örgütünce yayımlanan yolsuzluk algılama endeksinde
2003 yılında 133 ülke arasında 77nci sırada iken, 2013te
50nci sıraya yükseldiğini söylese de bu verinin Kasım 2013te
yani 17 ve 25 Aralık tarihlerinden önce açıklandığı
gizlenmiştir. Sanırım gerçek sıralama 2014 yılı
Kasımında ortaya çıkacaktır. Ancak şurası
unutulmamalıdır ki, gerek ihale suistimalleri gerekse mahkemelerde
takipsizlik kararı verilse de Urla villaları, Ağaoğlu
arazileri, TÜRGEVe yapılan bağışlar meselesi, medya
havuzu, 17-25 Aralık yolsuzluk iddiaları yeniden gündeme gelecektir.
Usulsüz dinlemeler olarak nitelendirilse de gerçekleşmiş bir durum
söz konusudur ve bunun hesabının sorulması, bu iktidarın
olmasa da bunlardan sonra gelecek iktidarların vebali ve
sorumluluğudur.
İlginçtir ki,
bu yolsuzluk ve usulsüzlüklerin ortaya çıkmasından sonra iktidar,
kendi göreve getirdikleri bürokratları kendisine ihanetle suçlayarak
takibat başlatmıştır. Normal ve doğru işleyen bir
devlette polisler hırsızları kovalarken AKPnin
devriiktidarında hırsızlar polisleri kovalamaya
başlamıştır.
Suçüstü
yakalanmanın korkusu ve paniğine kapılan iktidar sahipleri
maalesef yolsuzluktan darbe çıkarma kurnazlığına
sapmıştır. Hükûmete darbe yapıldığını,
ne kadar saf olduklarını, ne istediler de vermediklerini
sızlanarak söylemeye başlamışlardır. Bu nedenle de AKP
iktidarı, kurumları, kuralları ve kavramları siyasi ve
şahsi çıkarları doğrultusunda dönüştürme çabasına
girmiştir. On iki yıllık iktidarları döneminde yedikleri
içtikleri ayrı gitmemesine rağmen,
tanıyamadıklarını ve yanıldıklarını
dile getirmişlerdir. Bu kadar geçen zamanda en yakınınızda
bulunanları tanımamışsanız, devleti yönetirken de
aynı hataları işleyeceğinizi itiraf etmiş olursunuz.
Hükûmet Programlarında her ne kadar İmtiyaz
ve ayrıcalık tanımadık, kolay para kazanma alanı
oluşturmadık. dense de AKP iktidarları döneminde birden ortaya
çıkan önemli bir zengin kesim vardır ve bunların bu seviyeye
nasıl geldikleri açıklanmalıdır. Ayrıca, madem ki
yolsuzluklarla mücadelede güçlü iradeden söz ediyorsunuz, öyleyse derhâl
Mecliste bekletilen yolsuzluk ve rüşvet skandallarının
şüphelilerinin dosyalarını bir an önce adaletin
karşısına çıkarmanız yerinde olacaktır.
Toplumda çeşitli sarsıntılar,
anlamsız davranışlar ve pek çok alanda farklı tutumlar
kendisini göstermeye başlamıştırYeni Türkiye'nin yeni
sosyolojisi diye en yüksek makamlardan dillendirilen bu kavram bir başka
açıdan da şöyle okunabilir: Geçim derdiyle mücadele eden orta
sınıfı, insan fıtratına aykırı olarak
yükselen TOKİ bloklarına
sıkıştırılmış yaşam
alanlarını, taşeronluk sistemiyle istismar edilen iş
gücünü, musluğundan havuza bir pay akıtmayan iş
adamlarının yaşama hakkının
olmadığını, gelecek kaygısından bir türlü
kurtulamayan gençleri; çocukların sokak ortasında bonzai kriziyle
kıvranarak öldüğü, 16 yaşında bir genç kızın, 22
yaşında bir başka genç kızı ödünç
aldığı elbiseyi iyi kullanmadığı için
öldürdüğü, cinnet geçirip karısını ve çocuklarını
katleden babaların arttığı, kredi kartı borcunu ödeme
gücü olmadığı ve itibarından olma endişesiyle intihar
eden insanların arttığı, sözde muhafazakârlığın TOKİ blokları gibi
yükseldiği hâlde içselleşmiş dindarlığın,
ahlâkın, erdemin, doğruluğun, dürüstlüğün rafa
kaldırıldığı, yaklaşık bin yıllık
geçmişe sahip Van Gevaş Halime Hatun Kümbeti gibi bir kültür
varlığının hemen yanına yurt binası
yapıldığı, gayrimüslim vakıflarına ait mülkler
kendilerine verilirken, İslam vakıf mülklerinin verilmeyerek
birilerine rant sağlandığı, komşunun kim olduğu
değil komşu olmasının yeterli olduğu bir iklimden
komşunun mezhebinin, etnik kimliğinin sorgulandığı bir
yeni Türkiye sosyolojisinin gündeme alındığı,
çıkarılan bir kanunun eksik ve yanlış görülerek bir
yılda 3 kez değişikliğe uğradığı, yine,
çıkarılan kanunların yönetmeliklerle delinerek
adaletsizliğin örneklerinin verildiği, Anayasaya aykırı
kanunlar çıkarma pişkinliği gösterilip bundan gurur duyan bir
siyasi anlayışın sergilendiği, basın
özgürlüğünden bahsedip onlarca basın mensubunun mahkûm edildiği,
basın yayın organlarının baskı altına
alındığı, bizzat Başbakan tarafından
uyarıldığı ve yayın yasaklarının alenen uygulanarak
yazarların işine son verildiği, yolsuzlukların
örtüldüğü, onlarca ihale yolsuzluklarının örtbas edildiği,
ismi Türkiye olan bir ülkede Türk ve Türk Milleti sözüne alerji
duyulduğu, bayrağın tahrik unsuru olarak görüldüğü,
dağlardaki, okullardaki, meydanlardaki, Atatürk büstlerindeki Ne Mutlu
Türküm Diyene! sözlerinin kaldırıldığı, siyasi görüşleri
sebebiyle büyükşehir belediyelerinde çalışmakta olan personeli
yüzlerce kilometre mesafedeki belediyelerinize, Bütünşehir
Yasasının arkasına sığınıp âdeta kin
kusarak görevlendirilip, günde dört beş saatlerinin yollarda heba
olmasını ve devletin, milletin parasının yollarda
tüketildiği,
Cumhuriyetin kuruluşunun sembolü olan ve bu ülkenin
kurucusuna, tarihine ve geçmişine saygısızlık edilerek
Çankaya Köşküne Başbakanın oturtulmak istendiği,
Acılar içinde kıvranan Somaya taziye için
gidip, vatandaşına tokat atarak, tekmelenmesine göz yumarak insani
kalkınmadan, halka tepeden bakmamaktan ve sorun çözmekten söz
edildiği,
Yargıya müdahale edilerek, zülfüyâra dokunduğu
zaman birtakım isnatlarla savcıların görevden alınıp,
aileleri birbirinden ayırıp, evlerinden barklarından edilip,
adaletten ve insani kalkınmadan bahsedildiği,
Saat altılarda yollara düşen ve 21inci
yüzyılda hâlâ ikili eğitim öğretim gören çocukların
olduğu,
İsmi şimdi de TEOG (Temel Eğitimden
Ortaöğretime Geçiş) olarak değiştirilen sınavla ve
yaptığınız yanlışlıklar sonucu yüzlerce
kilometre mesafede okullara yerleştirilen çocukların olduğu,
Kazanılmış hakları olmasına
rağmen, sırf Hükûmete yakın olmadıkları
düşüncesiyle, bulundukları okullarda dört yılı dolduran
okul müdürlerinin, müdür yardımcılarının, Millî Eğitim
Bakanlığındaki binlerce idarecinin hukuk dışı bir
uygulamayla görevden alındığı,
Eğitimde FATİH Projesi adı altında,
her öğrenciye, altyapısı oluşturulmamasına
rağmen, sırf siyasi çıkarlar uğruna tablet bilgisayar
dağıtılarak milletin milyarlarca dolarının heba
edildiği,
On iki senedir iktidardakilerin bile
sayısını hatırlamadığı sayıda, ülkemizin
geleceğinin teminatı çocuklarımızın eğitim
sistemlerinin, girdikleri sınavlarının yazboz tahtasına
döndürüldüğü,
Adli yılın açılış törenlerine
sen-ben davası güdülüp, küskünlük gösterilip devlet adamlarının
katılmadığı,
Ülkenin isminin kısaltması olan T.C.
ibaresinin, o devleti yönetenleri rahatsız ederek, devletin resmî
kurumlarının isimlerinin başından
kaldırıldığı,
Son üç yılda 18 yaşını doldurmadan
evlendirilen çocuk sayısının 130 bini
aştığı,
Komşularla sıfır sorundan sorunsuz
komşunun kalmadığı, dış politika ve bunun sonucu
olarak 1,5 milyon Suriyeli mültecinin ülkemizde her an patlamaya hazır
bomba gibi kontrolsüz dolaştığı,
Ülkede hemen herkesin dinlendiği, ülkenin en mahrem
bilgilerinin yabancı devletlerce dinlendiği ama sözünün dinlenmediği,Afrikada,
ismi bilinmeyen ülkelerde büyükelçilikler açarken, en yakın
komşularında en kritik bir dönemde büyükelçiliklerin
olmadığı; üç ayı aşkın süredir teröristlerce
konsolosluğu işgal edilmiş, mensupları esir
alınmış, toprağı işgal edilerek karargâh hâline
getirilmiş; toprağı bulunduğu askerî raporların ifade
ettiği, güçlenen ve önü alınamaz hâle gelmeye doğru giden, PKK
paçavralarının asıldığı ama seçim dönemi bayrak
aşkıyla propagandalarının yapıldığı bir
yeni sosyolojiyle mi yeni Türkiye olacaksınız, insan ve insanı
esas alan bir politika yürüteceksiniz?
Bakınız, sizleri uyarıyorum! Eski
Türkiye dediğiniz Türkiye Cumhuriyeti 1923 yılında Mustafa
Kemal Atatürk ve arkadaşları tarafından kurulmuş, temelleri
sağlam olarak atılmış bir ülkedir. Yeni Türkiye demek
Türkiye Cumhuriyetini yıkmak istemekle eşdeğerdir.
Sayın iktidar sahipleri, bu eleştirilerimizi
dikkate almanız sizin ve ülkemizin yararına olacaktır. Oturup
düşünmek hatalarınızı azaltacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YUSUF HALAÇOĞLU
(Devamla) Ben, tekrar, Milliyetçi Hareket Partisi adına Hükûmete,
vesayet altında olmadan hizmet etmelerini ve başarılı
olmalarını temenni ediyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen
Hurşit Güneş, Kocaeli Milletvekili.
Buyurun Sayın Güneş. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GURUBU ADINA HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 62nci Hükûmet Programı
hakkında Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış
bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlarım.
Öncelikle bir şeyi ifade etmek istiyorum: Biraz önce
saymaya çalıştım AKP grubundan kaç kişi bu Hükûmet
Programıyla ilgili diye, 30 kişiyi zor buluyorlar. İnşallah,
önümüzdeki dönem seçimlere girdiklerinde halkımız da onların
kendi Hükûmet Programlarına gösterdiği ilgi kadar onların
iktidarına yahut partilerine ilgi gösterir! (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlar, öncelikle bir konuyu
öğrenmek istiyoruz: Bu Hükûmeti kim kurdu? 61inci Hükûmetten 62nci
Hükûmete değişen bakan sayısı 4. Ben o bakanlardan birkaç
tanesinin ifadelerini de dinledim; o birkaç tanesi de teveccühlerinden
dolayı Sayın Cumhurbaşkanına teşekkür ettiler.
Daha önemlisi, bir olay daha oldu; Hükûmet Programı
hazırlandı, öyle duyduk, gazetelerde yazıldı -yani,
Cumhurbaşkanına teşekkür edilebilir çünkü nihayetinde Hükûmete
yetkiyi o veriyor, Anayasa öyle ama Hükûmet Programının Cumhurbaşkanına
gittiğini hiç duymamıştım taslak olarak- Hükûmet
Programının ekonomi kısmından Başbakan
Yardımcısı Sayın Babacanın koyduğu metin
çıkarılmış çünkü metinde Hukuk devleti olmadan güçlü bir
ekonomi olmaz. yazıyormuş ve Yolsuzlukların üstüne gidilmeli.
yazıyormuş, Cumhurbaşkanı Bunu çıkarın. demiş.
Doğru mu yanlış mı, bunun açıklanmasını
istiyoruz. Gerçek Başbakan Davutoğlu mu, yoksa Köşkte
diyeceğim ama başka bir saraya gitti, orada oturan Sayın
Erdoğan mı bunu öğrenmek istiyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli milletvekilleri, bir yeni Türkiyedir
gidiyor. Aslında, biz sizin yeni Türkiyeyle ne söylediğinizi
biliyoruz. Siz yeni Türkiye diyerek, Tayyip Erdoğanın her
dediğinin olduğu, her şeyin onun tarafından tayin
edildiği bir Türkiyeyi söylüyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, Hükûmet Programında
bir anayasadan bahsediliyor, Yeni bir anayasa yapılsın. deniyor.
İşte Anayasadan 12 Eylülden kalma tüm maddeler
çıkacakmış. Ya, bu Anayasada 12 Eylülden kalma pek bir madde
kalmadı ki; tam 17 kez, 113 madde değiştirildi. Gerçekçi olun. Sizin
yeni anayasadan anladığınız nedir? Başkanlık
sistemi, tek istediğiniz o. Ya, Türkiyede, AKPden milletvekili
olmamış bana bir anayasa hukuku profesörü söyleyin de
Başkanlık sistemi Türkiye için uygun. desin, bir tane
seçilmemiş anayasa hukuku profesörü. Tüm anayasa hukuku profesörleri
Başkanlık sistemi Türkiye için uygun değil. diyor.
Değerli milletvekilleri, son birkaç haftadır
bir seçilmiş Cumhurbaşkanı muhabbeti yapılıyor, bir
tezvirat. Herkes Seçildi, millî irade, yüzde 52 oy aldı
Güzel.
Seçilmiş milletvekilleri yıllarla tutuklu kaldı, onların
hapishanelerde kalmasını nasıl reva gördünüz? Eğer ki
Anayasa Mahkemesi müdahale edip de bu adaletsizliği ortadan
kaldırmasaydı, onlar şimdi gelip burada oturamayacaklardı.
Demek ki millî irade Cumhurbaşkanı için geçerli ama milletvekilleri
için geçerli değil. Bu doğru değil.
Değerli arkadaşlar, önemli bir noktaya
işaret etmek istiyorum Cumhuriyet Halk Partisi bakımından. Biz
CHP olarak Cumhurbaşkanının meşruiyetini
sorgulamıyoruz, o makama gayet saygılıyız, burada hiç
kuşkunuz olmasın. Bizim söylediğimiz şudur: Eğer
Cumhurbaşkanı hukuka uymazsa biz Anayasa ve hukuktan yana oluruz
diyoruz, bizim söylediğimiz budur.
Değerli milletvekilleri, Anayasada parlamenter
sistem varken siz eğer başkanlık sistemini uygulamaya
kalkarsanız bu olmaz; bu, rejimin omurgasını kaydırır.
Omurgası kaymış bir rejim de ayakta duramaz, çöker. Bu bir
anlamda şuna da benzer: Futbol sahasına çıkıyorsunuz,
futbol maçı oynanacak, siz kriket oynuyorsunuz. Ya, buna tribünler de
şaşırır, hakem de şaşırır. Yanlış
yerde yanlış şey oynuyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, şimdi size bir lideri
anlatmak istiyorum; bakayım, bu lideri çıkarabilecek misiniz. Bu
lider girdiği her seçimde seçimleri büyük farkla kazanıyor, muhalefet
partilerine göz açtırmıyor. Başvekili o tayin ediyor, bakanlar
kurulunu o belirliyor. Tüm sözde vesayetleri kaldırmış, tek vasi
kendisi olmuş. Her cuma ayrı bir camide namazını
kılıyor -Allah kabul etsin- çıkışta da
açıklamalar yapıyor ve ülkede bu lidere bağlı bir
istihbarat örgütü var; çok güçlü, kimsenin dokunamadığı bir
istihbarat örgütü, her yerde herkesi izleyebiliyor, dinletebiliyor. Bir de
resmî haber ajansı var, devletin resmî haber ajansı. Bu, devletin
resmî haber ajansı sadece iktidar partisini veya özellikle onun liderini
gösteriyor, muhalefet partilerine pek yer ayırmıyor. Bir sürü
televizyon kanalı var ama çoğu onun ve o kanallarda sadece onun izin
verdiği kişiler veya onun bakanları boy gösterebiliyor. Biz
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu rejime ve bu lidere çok
karşıyız.
Şimdi, sizin aklınıza muhtemelen şu
kişi geliyor, değil mi? Hayır, benim bu bahsettiğim
kişi Beşar Esad. Beşar Esadın ülkesinde böyle bir rejim
var ve biz Beşar Esadın böylesi bir rejimine
karşıyız.
Gördünüz mü resmi, bilmiyorum.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) - Hayır, bir
daha göster.
HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) Görünmedi mi?
İDRİS ŞAHİN (Çankırı)
Kendi arkadaşlarınız da anlamadı.
HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) - Göstereyim, çok
şık. Bunu biz yapmadık, bunu The Economist dergisi kapak
yaptı, The Economist dergisi kapak yaptı.
NURETTİN DEMİR (Muğla) Hükûmet de
görsün, Hükûmete de göster.
HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, bir yeni Türkiye sakızıdır çiğnenip
duruyor. Gelin, ben size yeni Türkiye ile eski Türkiyeyi bazı rakamlarla
anlatmaya çalışayım.
Şimdi, Hükûmet Programında bir 2023 vizyonu
var. Şöyle deniliyor: 2023 yılında dünyanın 10 büyük
ekonomisi arasına gireceğiz. Ben bir hesap yaptım,
bakalım, nasıl oluyor diye; olur ya
Hükûmet hesaplamış,
bir de ekonomi profesörü hesaplasın.
Biliyorsunuz, son yıllarda, 2007den beri ortalama
olarak Türkiye ekonomisi yüzde 3,5 büyüyor. Varsayalım 7 büyüsün, daha
fazla olsun, 8 büyüsün. Sürekli yüzde 8 büyürsek ve bizim üstümüzdeki
ekonomiler de durgunluğa girerse 2023 yılında biz dünyanın
10 büyük ekonomisine giremiyoruz ama 16ncılıktan 13üncülüğe
çıkıyoruz. Bakın, aldatmacanın daniskasına bakın,
Hükûmet Programında ha! Bunlar sonra çıkacaklar o televizyon
kanallarına boy boy, söyleyecekler, hayal tacirliği yapacaklar.
Değerli arkadaşlar, eski Türkiyede, yani siz
henüz çırakken, yeni iktidara gelmişken, 2002 ile 2006 arasında
tabii, orada muazzam bir küresel likidite bolluğunun
katkısıyla- ekonomi yüzde 7,2 büyüdü ortalama. Güzel bir performans.
Sonra siz usta oldunuz, ilerlettiniz işleri. Ne olması lazım?
Ekonomik büyüme daha da yüksek olacak değil mi? Hayır, 3,5a
düştü, 2007den bugüne kadar ortalama büyüme yüzde 3,5. Ya, siz
ustalaştıkça ekonomideki performans düşüyor, ekonomi
yavaşlıyor. Daha da kötü bir şey var: Siz çırakken, yani
eski Türkiyede verilen cari açık o büyüme için bugünkü ortalama cari
açığın yarısı kadardı. Maazallah, siz
ustalaştıkça işler daha da kötü olacak gibi gözüküyor.
Değerli arkadaşlar, 2003 yılının
sonunda -yani eski Türkiyede- Türkiyede işsiz sayısı 2 milyon
493 bindi. O tarihte iş aramayan, Arasam bulamam. diyen fakat Tabii ki
iş bulsam çalışacağım. diyenler yani umutsuzlar 1
milyonun altındaydı, 946 bindi. Bugün ne biliyor musunuz? Son
mayıs ayında bugünün verileri açıklandı: 2 milyon 551 bin.
Daha kötüsü şu: Umutsuzlar 2,5 milyona çıktı yani 1,5 milyon
insan daha Bu iktidar döneminde ben artık iş bulamam, boş yere
aramayayım. diyor. Sizin eski Türkiyede işsiz sayısı 3,4
milyondu, bugün 5 milyon. Bunları ben uydurmadım ha, TÜİK
verisi; herhangi bir sendikadan filan da almadım, TÜİK
Gelin, size bir başka Türkiyeden bahsedeyim: Millî
gelir arttı mı? Arttı. Bu Hükûmet başarılı
mı? Böyle bakarsanız başarılı. Bir de
vatandaşın hâline bakalım. Sizin eski Türkiyede
vatandaşın borcu, harcanabilir gelirinin yüzde 3,4üydü. Yeni Türkiye
oldu, bu borç nereye geldi biliyor musunuz, yüzde 57ye. Ya, siz milleti borçlu
hâle getirdiniz. Borçlu hâle getirdiğiniz için de her bir
bakanınız ayrı bir rol kesiyor Merkez Bankası faizleri
indirsin diye. Ya, faizleri indirteceğinize şu borcu küçültün, millet
borçtan kurtulsun.
Değerli milletvekilleri, eski Türkiyede,
anımsayın, 1994 yılında bir mali kriz olmuştu. O
nasıl olmuştu hatırlıyorsunuz değil mi? Başbakan,
Hazine Müsteşarına Faiz şu olmalı. demişti ve mali
dengeler bozulup sonunda kriz patlamıştı. Şimdi o eski
Türkiye'nin alışkanlıklarının depreştiği
görülüyor. Bakın, Merkez Bankası
bağımsızlığını yitirmiş, her bir bakan
ayrı bir telden çalıyor, Bremen Mızıkacıları gibi
bir Hükûmet, biri fa diyor, biri la diyor, biri mi diyor, biri de
akıllı, Ben sesimi çıkarmayayım, bunların hepsi
yanlış söylüyor. diyor. O burada yok şimdi, bu sıralarda
oturmuyor, baktım burada oturuyor mu diye.
Değerli arkadaşlar, Sayın Başvekil
-vekil demem gerekiyor- Hükûmet sunumunda gelir
dağılımının düzeldiğini de söyledi, rakamlar
verdi, ben rakamlara baktım.
Şimdi söyleyeyim size gerçek rakamları: 2003
yılında Türkiyenin en yoksul yüzde 20si millî gelirden yüzde 6 pay
alıyordu, 2006da da aynı rakamdı üç aşağı
beş yukarı, bugün de aynı. En varlıklı yüzde 20 de
millî gelirden yüzde 48 pay alıyordu, sonra 47ye düştü 2006da,
bugün de aynı. Gelir dağılımında hiçbir düzelme
olmadı, boş palavra, değişen hiçbir şey yok.
Benim anladığım şudur: Sayın Başvekil
TÜİK yayımları, bültenleri önüne geldiğinde -o
koklamayı çok seviyormuş- o bültenleri kokluyor ama içini açıp bakmıyor,
içini açıp okumuyor, o anlaşıldı çünkü AKP Grubunda ben
gördüm Kâğıt koklamayı çok severim. dedi, ara sıra içini
açıp okusa çok iyi olacak. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, Hükûmet Programında,
Onuncu Kalkınma Programında, 2014 ile 2018 arası için yani
beş yılda 250 milyar dolar kamu yatırımı
yapılacağı söyleniyor. Ya, ayıp be! Ya, bu hayalî bir
rakam. Yani, hayalî böyle kanallar manallar yapıyorsunuz da, bu rakama bu
ekonomik konjonktürde, bu dünya konjonktüründe ulaşmanız mümkün
değil, bu da bir hayal tacirliği.
Değerli milletvekilleri, yeni Türkiyenin en önemli
parçalarından biri olarak çözüm süreci niteleniyor. Biz bu sürecin ne
olduğunu bilmiyoruz, hiç kimse bilmiyor, Genelkurmay Başkanı da
bilmediğini söyledi. HDPnin Grup Başkan Vekili Pervin Buldan da
geçenlerde söyledi: Ben, Beşir Atalaydan randevu alabilmek için defaatle
kendisini aradım, alamadım. Biz, 30 Eylülün yol haritasını
öğrenmek istiyoruz. dedi, onlar da bilmiyor. Şimdi, öyle
anlaşılıyor ki bu çözüm sürecinde Meclis devre
dışı kalmış. Meclisin devre dışı
kaldığı bir barış sürecinin de demokratik
olduğunu nitelemek, kabul etmek mümkün değildir.
Değerli
milletvekilleri, Kürt sorunu Türkiyenin demokrasi ve insan hakları
sorununun bir parçasıdır. Türkiyede Kürt sorunu ne sadece Kürtlerle
ne de sadece devletle çözülebilir. Kürt sorunu ancak bir büyük uzlaşmayla,
halkın bütün kesimlerinin bir araya gelmesiyle sağlanabilir, kalıcı
olarak sağlanabilir. Parlamenter sistemde onun sağlanacağı
yer bu Meclistir, çözüm süreci buraya gelmelidir.
Değerli
milletvekilleri, ana dili Türkçe olanların ilkokul diploması olmayan
oranı yüzde 9dur, ana dili Kürtçe olanların ilkokul diploması
olmayan oranı yüzde 46dır. Ana dili Türkçe olanların yüzde
10unun yüksekokul diploması vardır, ana dili Kürtçe olanların
yüzde 2sinin yüksekokul diploması vardır. Bakınız,
güneydoğudan her yaz Orduya fındık toplamaya, Adanaya pamuk
toplamaya giden yurttaşlarımızın ne sigortası
vardır ne de kalacak, içine girecek bir çatıları. Bu sefalet
sürdükçe, bu gerçekler oldukça Kürt sorunu çözülebilir mi? Silahların
bırakılmasıyla Kürt sorunu çözülmez, onunla sadece ateşkes
olmuş olur. Kürt sorununun çözülmesi için Kürt kökenli
yurttaşlarımızın özgürlüğe ve adalete
kavuşması gerekir. Bu konuda da iktidarın attığı
hiçbir adım yoktur.
EKREM
ÇELEBİ (Ağrı) Daha önce Kürt kelimesini
ağzınıza bile almıyordunuz.
HURŞİT
GÜNEŞ (Devamla) - Bu memlekette her etnik kökenden insan vardır ve
hepimiz Türkiye Cumhuriyetinin değerli vatandaşlarıyız,
eşit değerli vatandaşlarıyız.
Değerli milletvekilleri, açık
söyleyeyim ki AKP Hükûmetinin en başarısız olduğu alan
dış politikadır. Ne yazıktır ki bu dönem cumhuriyet
tarihinin en kara dönemidir çünkü dış politikanın kaptanı
maceraperest birisidir. İşin üzücü yanı, bu kaptan Çankayada
oturan zat tarafından Çankayada diyeceğim ama Çankayayı kabul
etmedi, gitti- Başvekilliğe terfi ettirilmiştir.
Bakınız, dünyanın neresinde 49 tane diplomat teröristler
tarafından rehin alınsa o ülkenin dışişleri
bakanı anında istifa eder. Oysaki -neredeyse üç ay geçti- bu konuda
basın yasağı getirildi ve onunla da yetinilmedi, biraz önce
dediğim gibi bu Dışişleri Bakanı
Başvekilliğe terfi ettirildi, çok üzücü.
Değerli arkadaşlar, Suriyede
2002 yılında bir iç savaş yoktu, bugün var. Bugün 9 milyon insan
Suriyede evini terk etti, 3 milyon insan
mülteci olarak yaşıyor ve bunun yarısı Türkiye'de.
Suriye'de ölen sayısı 200 bini aşmış durumda.
Şimdi, gerçeğe bakalım değerli
arkadaşlar. 2011 yılında şu gerçeği öğrenmedik
mi: Bu Hükûmet Suriye'deki muhalifleri silahlandırdı. Bunu dünya âlem
biliyordu, biz bilmiyorduk ama ne zaman ki kapkara Apaydın
Kampını aydınlattık, her şey ortaya dökülmeye
başladı. Tırlarla giden füze başlıkları, Adanada
yakalanan sarin gazının faili, Reyhanlıda patlayan
bombanın gerçek failinin El Kaide olduğu
Bakın, hâlâ
muhaliflerle beraber Suriye'de savaşan Türklerin ne
sayısını biliyoruz ne kimliklerini. Ölüleri geliyor buraya,
cesetleri geliyor, kimlikleri açıklanmıyor. Sınırlar
kevgire dönmüş vaziyette. Bu haftaki Ekonomist dergisinde teröristlerin
Türkiye'ye üç noktadan geçtiği, IŞİD teröristlerinin üç noktadan
geçtiği, Akçakaleden, Reyhanlıdan ve Kilisten geçtiği
yazıldı; ne utanç verici bir durum! Ve o El Kaide elemanları
Türkiye'de hastanelerde tedavi edildi. Sonunda bölgede dünyanın en büyük
terörist örgütü olan IŞİD oluştu. Bunlar geceleri Türkiye'de
turist, gündüzleri Suriye'de ve Irakta terörist. O IŞİD, Iraktaki
Türkmen kardeşlerimize aylarca zulmetti, onları Musulda,
Tuzhurmatuda katletti, hunharca katletti. Hükûmetten de hiçbir yardım
almadılar, işin gerçeği bu. Neden? Yine mi aynı neden? Yine
mi mezhep? Ne ayıp!
Değerli milletvekilleri, şimdi bu Hükûmete iki
can alıcı soruyu sormak istiyorum. Birincisi: 2 Eylül 2012,
İstanbulda CIA Başkanı Petrus MİT Müsteşarı
Hakan Fidanla dört saatten fazla görüşüyor, özel bir görüşme,
çıkışında Suriyeyle ilgili görüştük. diyorlar. Ne
görüşüldü dört saatten fazla Suriyeyle ilgili?
Değerli arkadaşlar, ikinci sorum şu: 16
Mayıs 2013, Başbakan Erdoğan, daha sonra vekâlet
bıraktığı Davutoğlu, MİT Müsteşarı
Hakan Fidan, Washingtonda ABD Başkanı Obamayla görüşüyorlar ve
içeri Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisini almıyorlar. Neden, neden
almıyorlar? Bu görüşmenin zabıtları nerede? Bakın,
şöyle bir söylenti var, diyorlar ki: Obama Biz sizin orada radikallerle
neler yaptığınızı iyi biliyoruz. demiş. Bu doğru
mu? Bu doğruysa çok vahim bir durum.
Sayın Başvekil, şunu bilin: Türkiyede
halk gerçekleri öğreninceye kadar biz sizin peşinizde
olacağız. Halk bütün gerçekleri öğrenmeli.
Değerli milletvekilleri, Batılı
müttefiklerimizle ilişkilerimiz hiç iyi gelişmiyor. ABDyle
ilişkilerimiz eskisi gibi değil. Doğrusu bu, açık
olalım. Cumhurbaşkanının yemin törenine ABD sadece bir
maslahatgüzar yolladı. Merkel Türkiyeyi dost ülke olarak nitelemedi ve
öyle anlaşılıyor ki artık Türkiye'nin AB üyeliği çok
uzak, çok ırak bir olasılık.
Değerli milletvekilleri, bakın, dış
dünyada geldiğimiz noktayı ben size bir önemli olayla göstermeye
çalışayım. Cumhurbaşkanının yemin törenine hangi
devlet başkanları geldi size sayayım: Benin, Togo, Fildişi
Sahili, Ruanda, Çad, Komorlar, Burundi, Burkina Faso. Bunların haritada
yerlerini bilen var mı? Bunların nüfusunu bilen var mı?
Komorların devlet başkanı kimdir bilen var mı? Evet,
itibarınız bu ülkelerde ama diğer ülkelerin size
yolladığı temsilciler Türkiye'nin dış politikada geldiği
noktayı gösteriyor.
Değerli arkadaşlar, vahim bir durumla
karşı karşıyayız çünkü Sayın Davutoğlunun bir
hayali var. Yedi cihanda egemenlik kurmuş Osmanlıdan feyzalarak 2014
yılında Türkiye'nin bir restorasyona gitmesini telaffuz ediyor. Ancak
ben bir şeyi hatırlatmak istiyorum: Rüya ile hayal arasında bir
fark vardır. Rüya gören insan sabah kalkar Rüya gördüm. der,
gerçeğin farklı olduğunu bilir. Başvekil ise hayal görüyor.
İşin kötü tarafı şu: Hayal gören hep bunu gerçek zanneder,
gece gündüz onunla dolaşır, bir türlü onun gerçek
olmadığını anlamaz. Başvekil Sayın
Davutoğlu, Misakımillînin bir tarihsel gerçek ve uluslararası
sistem içinde de vazgeçilmez bir sınır olduğunu göz ardı
ediyor. Sayın Davutoğluna hatırlatmak isterim ki, hayal gören
liderler, hayalperest liderler sadece kendi ülkelerinin değil başka
ülkelerin halklarını da felakete sürüklerler.
Değerli milletvekilleri, Gazze konusunda bu Hükûmet
esti, gürledi ama yağmur damlası yağmadı. Gazzede 2.147
kişi öldü, sonunda ateşkes sağlandı ancak ateşkesin
sağlanmasında Türkiye'nin hiçbir ciddi rolü olmadı, bu Hükûmetin
olmadı. Gazzede hâlâ abluka sürüyor. Peki, bu abluka nasıl sürüyor,
ona bir bakalım; bunun bir hukuki dayanağı var mı? Hatırlayalım,
2010 yılında Mavi Marmara olayı olmuştu, Mavi Marmara
olayı olunca Türkiyeden Hükûmet gitti Birleşmiş Milletlere, bir
komisyon talep etti, dedi ki: Bize bir komisyon yollayın, görevlendirin,
bu Mavi Marmarayı incelesin, Gazzeyi incelesin. Palmer Komisyonu oluştu,
Türkiye de bir temsilci verdi, Komisyon, raporunun sonuna şunu ekledi:
Uygulanan abluka haklı ve gereklidir. dedi. Onun üzerine, bizim
temsilcimiz oturdu muhalefet şerhi yazdı. Yazdı ama iş
işten geçti, Palmer Komisyonunda hukuki bir dayanak oluştu, onu da bu
Hükûmet sağladı. Yani Gazzede Dimyata pirince giderken Gazzedeki
Müslüman kardeşlerimiz ellerindeki bulgurdan oldular. Şimdi feryat
figan ediyorlar ya, boş, boş. Gazzedeki ablukanın hukuki
dayanağı bir anlamda bu Hükûmet sayesinde oldu.
Değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlar;
Hükûmet Programında 2023 vizyonunun insan kaynağıyla elde
edileceği söyleniyor. Nasıl olacak? Eğitimle olacak tabii.
Şimdi, eğitimde -beni yakalayan milletvekilleri bile söylüyor-
kepazeliğe bakın: 1 milyon 300 bin kişi sınava giriyor,
temel eğitimden ortaöğrenime geçiş sınavına
Yani
sorunların bütün hepsini biliyorsunuz da ben size işin ironik
tarafını söyleyeyim: Gayrimüslim öğrenci imam-hatip lisesine
konulmuş, adam çıldırıyor, şu kepazeliğe
bakın! Ya, bu millî eğitim sisteminin geldiği durum bir felaket,
artık trajikomik sahneler yaşanıyor. Şimdi, gazetelerde
görüyorum, eski Maarif Nazırı Emrullah Efendinin sözlerini
yazıyorlar Ya, şu mektepler olmasaydı maarifi ne güzel idare
ederdim. diye.
Değerli milletvekilleri, bu hafta bir olay daha oldu.
Çiftçinin borcu var, elektrik borcu. Niye var? Niye var? Çiftçi zorda da onun
için var. Çiftçinin elektrik borcunu gidiyorlar, destekleme priminden kesmeye
kalkıyorlar. Kepazeliğe bakın, ne ihanet! Çiftçinin elektrik
borcunu adamın başka bir alacağından nasıl kesersiniz?
Adam nasıl ekip biçecek? Ya, bu Hükûmet çiftçiyi düşünmez mi, köylüyü
düşünmez mi?
Değerli milletvekilleri, şimdi ilginç bir
olayı anlatacağım size müsaade ederseniz. Hani şu devrin
Başbakanının Cumhurbaşkanı olur olmaz Köşke
taşıdığı danışman var ya, herkes biliyor
değil mi o danışmanı? Fiyakalı bir danışman.
MUSA ÇAM (İzmir) Jöleli, jöleli!
HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) Bu
danışman 26 Mayıs 2014 tarihinde Star gazetesinde -gazetenin ne
tip bir gazete olduğunu biliyorsunuz- bir köşe yazısı
yazmış ve devrin Başbakanını Sadrazam Mahmud Nedim
Paşaya benzetmiş fakat yazıda bunun nedenini
açıklamamış. Bakın, Sadrazam Mahmud Nedim Paşa bu.
Şimdi, ben, Sadrazam Mahmud Paşa ile Başbakan arasında bir
benzerlik bakıyorum bakıyorum bulamıyorum, yazıda da bunu
anlatmamış. Şimdi Cumhurbaşkanı oldu, devrin
Başbakanı. Tabii, herhâlde huyları yahut da kişilikleri
benziyor, onu da ben bilmiyorum, burada tarihçi profesör var, Sayın
Halaçoğlu, o birazdan gelsin, anlatsın. Ben, açıkçası,
Başbakanı benzetsem benzetsem sadrazamlardan Koca Sinan Paşaya
benzetirim, onu da anlatır Sayın Halaçoğlu, neden
benzettiğimi.
Değerli milletvekilleri, bu iktidar, mücadele
alanlarından biri olarak en başında yolsuzluğu
göstermişti ama en çok da yolsuzluklardan suçlandı. Bakın,
telefon dinlemeleriyle ilgili, bakan -o devir ilgili bakandı- 28 Ocak 2009
tarihinde şöyle bir şey söyledi: Yasal olmayan bir işiniz yoksa
dinlenmekten korkmayın. dedi. Doğru, katılıyorum buna,
yasal olmayan bir işimiz yoksa dinlenmekten korkmamalıyız. Ama
devrin Başbakanı 17 Aralık 2013 tarihinde bir operasyon
yapıldığında Ben Başbakanım, benim telefonumu
nasıl dinlerler? diye feryat figan etti.
Sonra bir olay daha var. Şimdi, ben, mesela
kızımla, çocuklarımla normal telefondan konuşuyorum, nasılsa
dinleniyorum, yasal olmayan da bir işim yok ama çocuklarımla kriptolu
telefondan konuşmuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, Başbakan çocuklarıyla neden kriptolu telefonla
konuşuyor, bunu açıklaması lazım.
Şimdi, değerli arkadaşlar; bir insan haksız
yere bir ithamla karşılaşırsa veya yersiz bir iftirayla
karşılaşırsa gider yargıya. Bakınız, 11inci
Cumhurbaşkanı öyle yaptı. Biter bitmez görevi, dedi ki: Bir
konu var, gideceğim, onunla ilgili adli mercilere ifade vereceğim.
Ama ne yapıldı o zaman? Bu yapılmadı, yargı derdest
edildi, yargıyı paramparça ettiler, yargı derdest oldu ama
şaibeler ortadan kalkmadı ki, tam aksine şaibeler büyüdü.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede yolsuzluk,
hırsızlık ve irtikâptan hüküm giymiş -tutuklular dâhildir
bu sayıya- 56.156 kişi var. Baktım, Adalet
Bakanlığından aldım rakamları. Bunların bir
kısmı da Kandıra F Tipi Cezaevinde. Biliyorsunuz, ben
Kandıralıyım. Şimdi, orada, Kandıra F Tipi
Cezaevinden, hemşehrilerimden, bana söylentiler geliyor. Orada bu tür mahkûmların
hepsi şöyle diyormuş: Biz masumuz, biz hırsızlık
filan yapmadık, paralel devlet bize kumpas kurdu, bunların hepsi
Haşhaşi; öyle bir hükûmet gelmeli ki bunların inlerine girip
köklerini kazımalı ve bizi derhâl serbest bırakın.
diyorlarmış. (CHP sıralarından alkışlar)
Anlayın siz artık.
Değerli milletvekilleri, Hükûmetin şu paralel
devlet diye tutturduğu oluşumla ilgili çok fazla konuşmak
istemiyorum. Niye biliyor musunuz? Aile içi mesele, mahremiyet
taşıyor. Bir ailenin kendi içindeki meseleleri çok fazla
konuşmaya gerek yok ama bir iki konuya değinmeden geçemeyeceğim.
Şimdi, bu Haşhaşi diye nitelenen paralel devletin
Pensilvanyadaki başıyla ilgili bir açıklamayı, bir
görüşme sonrası bir kişinin açıklamasını okumak
istiyorum, şöyle diyor: Konu Amerika olunca, ben doğrusu Türkiyeden
ayrılmadan, mümkün olursa Hocaefendiyi bir ziyaret edebilir miyim diye
gönlümden geçirmiştim. Sayın Başbakanımıza da gitmeden
önce konuyu açtım. Fırsat bulursam böyle bir ziyaret yapmak
istiyorum, izin verir misiniz, uygun görür müsünüz? dedim. Çok memnun oldu.
Hatta Keşke bizim için de mümkün olsa, biz de görüşebilsek. dedi
ama programları çok yoğundu. Devamla da şöyle diyor: Bize çok
büyük iltifatlarda bulundu, dostane karşıladı. Geçmiş
dostluğumuzun hiç eksilmediğini, belki arttığını
gördük. Hükûmetimizle, Sayın Başbakanımızla ilgili
düşünceleri de müspet. Daha başarılı olmamızı,
çok daha temkinli ve dikkatli olmamızı, hem çevremizdeki,
bölgemizdeki olaylarda hem dünya politikasında hem de bazı konularda hassasiyet
göstermemizi istiyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Kim o?
MUSA ÇAM (İzmir) Kim o Haşhaşi?
HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) Kim o biliyor
musunuz? Bu görüşme, yolsuzluk operasyonundan tam yedi ay önce, 15
Mayıs 2013 tarihinde, burada oturan Sayın Bülent Arınç
tarafından yapılmış ve bu söylentiler onun tarafından
söylenmiştir. (CHP sıralarından alkışlar) Tam yedi ay
önce.
OSMAN KAHVECİ (Karabük) Sizden kimler gitti,
sizden? Onları da söyle, sizden gidenleri de söyle.
FATOŞ GÜRKAN (Adana) Sizden gidenleri de söyle.
HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) Bizden gidenler
böyle ifade etmiyor. Bizimle ilgili de yolsuzluk araştırmaları,
yolsuzluk suçlamaları yok, böyle bir şey yok.
Değerli milletvekilleri, Hükûmet Programında
yine adaletten, yine yargı reformundan bahsediliyor. Kaçıncı
yargı reformu Allahınızı severseniz? 2010da da bir
yargı reformu yapmıştınız, referanduma
gidilmişti, hem HSYK hem Yargıtay üyelerini
değiştirmiştiniz. Sonra ne oldu? Bu atanan kişiler, sizin
istediğiniz gibi hareket etmeyince, şimdi yine değiştirmeye
kalkıyorsunuz. O zaman vesayetçi diyordunuz, şimdi paralel devlet
oldu bahane.
Değerli arkadaşlar, asıl niyet belli.
Asıl niyet adalet, hakkaniyet değil. Her denene uyacak,
iktidarın vesayeti altında olacak bir yargı aranıyor.
Bakınız, Hükûmet Programında Başvekil, Adalet Akademisiyle
ilgili şöyle dedi: Öyle bir Adalet Akademimiz var ki sadece Türkiyedeki
hâkimlere ve savcılara eğitim vermiyor, artık yurt
dışındaki hâkim ve savcılara da hizmet veriyor. Ya, iyi,
güzel de daha bu yılın başında Adalet Akademisinin
yasasını değiştirirken demedik laf
bırakmadınız. Madem bu kadar iyi bir yerdi, niye
değiştirdiniz bu Adalet Akademisinin yasasını?
Değerli arkadaşlar, devlet,
vatandaşları arasında hakkaniyetle davranırsa adalet ortaya
çıkar. Yani devlet, tüm vatandaşlar ve tüm insanlar
karşısında onlara eşit davranmalıdır.
(Hatip tarafından
Esma el Biltaci ve Ali İsmail Korkmazın fotoğrafının
gösterilmesi)
HURŞİT
GÜNEŞ (Devamla) 14 Ağustos 2013. Mısırda Rabiatül
Adeviye Meydanında 17 yaşında bir fidan, Esma el Biltaci. Darbe
karşıtı gösterilerde güvenlik güçleri tarafından, keskin
nişancılar marifetiyle yaralanıyor. Hastanede annesine Ben
iyiyim. diyordu. Ameliyata girdi, sağ çıkamadı. Bu Mecliste
Esma el Biltaciye yüreği yanmayan var mı? Bu Mecliste Esma el
Biltaciye, bu fidana yüreği yanmayan var mı?
2 Haziran 2013.
Türkiyede, Eskişehirde, Kurtuluş Mahallesinde, Sanayi Sokakta,
Harman Fırınının önünde 19 yaşında bir fidan,
Ali İsmail Korkmaz, Gezi Parkı eylemlerinde. (CHP sıralarından
alkışlar) Sivil polisler onu öldüresiye dövüyorlar, otuz sekiz gün
sonra yaşamını yitiriyor. Bu memlekette, bu Parlamentoda Ali
İsmail Korkmaza yüreği yanmayan var mı? (CHP
sıralarından Var, var sesleri) Varsa, sıratımüstakimden
geçerken onun ifadesini verirsiniz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, bizim için Alevi-Sünni farkı yoktur.
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) Gülünecek ne var da gülüyorsunuz?
HURŞİT
GÜNEŞ (Devamla) Bizim için Alevi-Sünni farkı yoktur, bizim için
Müslim-gayrimüslim farkı da yoktur. Biz, insanı Yaradandan ötürü
severiz ve biz Cenab-ı Allaha da samimiyetle inanırız.
Değerli
milletvekilleri, 5 Ağustos 2014 tarihinde dönemin Başbakanı,
NTV-Star ortak yayınında Affedersiniz, bana çok çirkin şeylerle
Ermeni diyen bile oldu. dedi. Daha önce Rumlarla da
aşağılayıcı aşağılayıcı ifade
kullanmıştı.
TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) Cümlenin
tamamını söyleyin.
HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) Cümlenin
tamamı bu; cümlenin tamamı bu ve çok ayıp. O tarihlerde
Dışişleri Bakanı bunu dünya kamuoyuna nasıl
anlattı ben merak ediyorum, herhâlde çok mahcup olmuştur.
Ne yazıktır ki bu ülkede bir başbakan
Reyhanlıda 53 Sünni yurttaşımız şehit edildi.
demiştir. Böyle bir ayrımcılıktan dolayı ben büyük
utanç ve üzüntü duydum.
Değerli milletvekilleri, bu Hükûmet
Programında bir Roman açılımından bahsediliyor.
Kaçıncı Roman açılımı? Deniyor ki Romanlarla ilgili
enstitü kurulacakmış, onların hayat standartları
iyileştirilecekmiş. Yeni uyandınız, on iki yıl sonra.
Değerli arkadaşlar, bu işler enstitüyle
filan olmaz.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Neyle olur?
HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) Ülkemizde
Romanlar işsizdir, eğitimsizdir, devlette iş bulamazlar,
yoksuldurlar. Türkiyede kaç Roman devlette iş bulabilmiştir, kaç
Roman yükselebilmiştir, kaç Romanın yüksek tahsili vardır?
Evet, Romanlar candan insanlardır ama bu ülkenin en
dışlanmış insanlarıdır. Öyle, gırnata
dinlemekle gerçi siz onu da dinlemezsiniz ya- göbek atmakla, enstitü kurmakla
Roman açılımı olmaz.
Değerli milletvekilleri, devletin adil olması
demek, vatandaşlarına karşı vicdan duygusunun olması
demektir. Bu, onların yaşam standardını da ilgilendirir.
2007 yılında Tuzla tersanelerinde
işçilerimiz öldüğünde iş kazalarını anladık. Ne
yapıldı? Hiçbir şey. Hiçbir şey yapılmadı,
Somadan çıktı. Aslında Türkiyede en çok iş kazaları
madenlerde veya tersanelerde olmuyor, Türkiyede en çok iş kazaları
inşaatlarda oluyor. Her gün ortalama olarak 1 yurttaşımız,
1 işçimiz inşaatlarda ölüyor, haberi bile yapılmıyor.
NURETTİN DEMİR (Muğla) Günde 4 işçi
ölüyor, 4 işçi.
HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) Hatta daha üzücü
tarafını söyleyeyim: Geçen sene ülkemizde 1.235 kişi iş
kazalarında yaşamını yitirdi. Bunun 18i 14
yaşının altında 59 çocuk, iş kazalarında
yaşamını yitirdi, 59 çocuk!
Sizin iktidarınızda iş kazaları
arttı, istatistiklerle söylüyorum, özellikle de madencilikte arttı.
Soma, bir insanlık faciası olmanın da ötesinde, bu
iktidarın işçilere nasıl bir zulüm yaptığını
gösteren çok açık bir belgedir. Meclise Somayla ilgili bir özür
yasası getirdiniz. Ne oldu özür yasasına? Komisyonlarda paramparça
ettiniz. Zaten, Somayla ilgili, o tarihte Hükûmetin başında olan
kişi Bu işin fıtratında bu var. dedi. Dedi de ne oldu
biliyor musunuz? Somada ölen şehitlerimizin kabirlerde kemikleri
sızladı.
Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanı
Erdoğan, konuşmasında Biz sizin yaşam tarzınıza
saygı gösterdik, siz bize göstermediniz. diye serzenişte bulundu.
Sizi, bizi bilmem ama ben halkın yaşam tarzına ilişkin
birkaç rakam vereceğim: Türkiyede 400 bin insan aç, 14 milyona yakın
insan da yoksulluk sınırının altında
yaşıyor.
Sayın Cumhurbaşkanına bir rakam daha
söyleyeyim: 2,5 milyona yakın insan, taşeron işçi olarak
çalışıyor.
Bir rakam daha söyleyeyim: Türkiyede nüfusun yüzde
15inin sağlık sigortası yok, yaşlıların üçte
1inin de emeklilik sigortası yok.
Bakın, bir başka acıklı rakam daha
vereyim: Türkiyede 6 ile 14 -bakın 14, 18 demedim- yaş
arasındaki çocukların yüzde 6sı
çalıştırılıyor. Türkiyede çocuk işçiler hayli
yaygın. Türkiyede her 3 kadından 2si çalışmıyor,
engelli kadınlarımızın ise yüzde 93ü işsiz.
Değerli milletvekilleri, bu ülkede
kadınların yüzde 85inin emeklilik güvencesi yok, bu ülkede
çalışanların yüzde 90ının sözleşme hakkı
yok, bu ülkede engellilerin neredeyse üçte 1inin okuma yazması yok, bu
ülkede 15-19 yaş arasındaki kız çocuklarının yarısı
okula gitmiyor! Hangi yaşam tarzı Sayın Cumhurbaşkanı,
hangi yaşam tarzı? Bu ülkede özgürlükler
kısılmış, insanların fikirleri
köleleştirilmiş, sosyal adalet kalmamış! Hangi yaşam
tarzı Sayın Cumhurbaşkanı?
Sayın Cumhurbaşkanı, işte, bu ülke bu
hâldeyken, doksan bir yıllık Köşkü beğenmeyip 700 trilyona
yapılmış saraya geçtiniz, 160 kişilik korumanız var.
Bu ne şaşaa, bu ne debdebe? Evet, biz böyle bir yaşam
tarzına saygı göstermiyoruz Sayın Cumhurbaşkanı. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, yeni Türkiye, büyük bir
adaletsizlik gösteriyor; yeni Türkiye özgürlüklerin
kısıtlandığını gösteriyor. Yeni Türkiye,
demokratik barışı değil pazarlığı
gösteriyor. Yeni Türkiye, tek adam devletini gösteriyor. Yeni Türkiye, tekleyen
bir ekonomi anlamına geliyor.
Değerli arkadaşlar, yeni Türkiye'nin
adında adalet var ama vicdanından, yüreğinden adalet
silinmiş.
Biz, bu nedenlerle 62nci Hükûmete, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, asla güvenmiyoruz ve bu 62nci Hükûmetten de asla umutlu
değiliz.
SALİH KOCA (Eskişehir) Millet de size
güvenmedi, millet.
HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) Türkiyede bu
62nci Hükûmet, 61inciden daha iyi olmayacaktır.
Şimdi, bu 62nci Hükûmetle ilgili şunu
söyleyeyim: Dervişin önüne üç şarap koymuşlar, içmiş, En
kötüsü bu. demiş. Diğerlerini tatmadın. demiş öbürü. O
da demiş ki: Bundan daha kötüsü olmaz. Bundan daha kötüsü olmaz. 62nci
Hükûmetle 61inci Hükûmet aynıdır. Sadece vekâlet verilmiştir,
vekâlet. Başındaki kişiye vekâlet verilmiştir,
başı Mecliste değildir.
MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) Yüzde 52yle verildi,
yüzde 52.
NESRİN ULEMA (İzmir) O yüzden on iki senedir
iktidardayız.
HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) Evet, evet
Ancak şuna eminiz: Türkiye, mutlaka bir gün özgürlük
ve adalete kavuşacaktır ama o özgürlük ve adalet, bu Hükûmetle asla
olmayacaktır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın
Başkan, Sayın Davutoğlu Başbakanlığında kurulan
62nci Hükûmetin Programı, 1 Eylül Pazartesi günü Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Genel Kurulunda okundu. Bugün de program üzerindeki görüşmeleri
gerçekleştiriyoruz. Şu ana kadar üç siyasi parti, programla ilgili
görüşlerini ifade ettiler. Ancak henüz Sayın Başbakanı,
Sayın Davutoğlunu Genel Kurulda görebilmiş değiliz. (AK
PARTİ sıralarından Geliyor, geliyor sesleri)
Bu, şu anlama mı geliyor? Yani bu
görüşmeler, Türkiye Büyük Millet Meclisinde Hükûmet Programı üzerinde
yapılan görüşmeler, muhalefet partilerinin ifade edeceği
görüşler önemli mi değildir ya da Sayın Davutoğlu Bu
programı ben pazartesi günü okudum ama benim programım değil,
yazdılar, verdiler, ben de okudum mu demek istiyor? Doğrusu, merak
ediyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına ilk konuşmacı, Mehmet Naci Bostancı, Amasya
Milletvekili.
Buyurun Sayın Bostancı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Değerli arkadaşlar, Sayın Başkan; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başbakanın birazdan geleceğini
herkes duydu, sanıyorum, Sayın Hamzaçebi de duydu.
KAMER GENÇ (Tunceli) Hiç gelmesin, hiç gelmesin, istemiyoruz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Bir bakıma ön
alıyor, kendisini bu zekice tavrı dolayısıyla tebrik
ediyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, böyle bir şey duymadım. Muhalefet
partilerinin konuşmasından sonra geliyor ise Sayın
Başbakan, muhalefete saygısızlık yaptı demektir. Çok
ayıp, olmadı.
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) -
Kılıçdaroğlu da gelsin, Kılıçdaroğlu.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, Hükûmet hayırlı olsun. Hepimizin tek ülkesi var,
hepimizin aynı zamanda tek Hükûmeti var, başka Hükûmet yok. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Bu Hükûmetin
başarısı, sadece AK PARTİ Grubunun başarısı
olmayacak, bu ülkenin başarısı olacak, bu ülkedeki
insanların başarısı olacak, bu grupla birlikte sizin
başarınız olacak. İnsanlar sadece siyasal konumlarıyla
bu hayatta yer almıyorlar, aynı zamanda evinizde babasınız,
dışarıda, dükkânda müşterisiniz, gündelik hayatta
alışveriş yapan insanlarsınız. Hükûmetin her alanda göstereceği
başarı, elbette bütün bu insanların -muhalif, muvafık-
hayatları üzerinde etki yapacak. Başarılı bir hükûmet,
başarılı bir performans, bu ülkedeki herkesin hayatına
hayırlar getirecektir, zenginlik getirecektir.
Siyasete ilişkin eleştirileri dile getirirken
elbette ülkenin ortak çıkarlarını, ortak geleceğini, kader
birliğini, bunları sadece retorikte bırakmamak, siyasal dile de
yerleştirmek faydalı olur kanaatindeyim. Hükûmetin ne kadar
başarısız olduğunu anlatıp onun üzerine bir başarı
hikâyesi yazmaya çalışmak, aslında biraz sefil bir teselli olur.
Aslolan, başarılı bir Hükûmetin üzerine siz kontrast teşkil
edecek daha fazla bir başarı hikâyesi yazabiliyor musunuz; bu
başarıyı görürken yanına sizin iddianız nedir
başarı adına, bunu koyabiliyor musunuz ve halk
baktığında Evet, Hükûmet başarılı ama biz daha
iddialıyız. dediğinizde arada bir derece farkı değil,
mahiyet farkı görebiliyor mu; önemli olan bu. Yoksa Hükûmet kötü, ben
biraz daha iyisini yapacağım. şeklinde anlaşılır
ki bu, iyi olmaz.
AK PARTİ Hükûmeti, nevzuhûr bir Hükûmet değil,
muhalefetin söyledikleri doğru, 2002den bu yana gelen zincirin
halkalarından birisi. Aynı zamanda, 2002den bu yana gelen
başarı hikâyesinin, halkın desteklediği, arkasında
halkın olduğu bir başarının, seçimlerde kazanılan
zaferlerin ve bu halkın geleceğe ilişkin beklentilerinin
karşılığı olan bir Hükûmet.
Sayın Hurşit Güneş Daha kötüsü olamaz.
dedi. Benim aklıma hemen, Mazhar Osman vardır, meşhur, o geldi.
Bir gün hastalarından birisi, Mazhar Osmana Sen delisin. demiş,
Mazhar Osman, gülmüş, Senin bana deli demen mühim değil, ben sana
deli dersem o kötü. demiş. Şimdi, Sayın Hurşit Beyin bize
kötü demesinin bir anlamı yok, tabii ki diyecek, halkın ne
dediği önemli, halkın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bir İngiliz tarihçi
vardır, Arnold
Toynbee -tarihle ilgilenenler, başkaları da bilirler- medeniyeti
tanımlarken Medeniyet, tabiatın sorduğu sorulara verilen
cevaplarla oluşur. der çünkü hayat, soru sorar. Başarılı
siyaset de halkın gerçek hayatının sorduğu sorulara sizin
verdiğiniz cevaplarla oluşur, sadece laf salatasıyla, sadece
retorikle, sadece belagatle oluşmaz. Yoksa, çok güzel konuşmalar
yapabilirsiniz, ne beliğ ifadeler kullanan siyasiler geldi geçti. Osman
Bölükbaşını hatırlarsınız,
kalabalıkları toplardı ama 1e 2 veren başak tarlası
gibisiniz, beni dinliyorsunuz, oy vermiyorsunuz. derdi.
Belagat yetmez. Siz, halkın gerçek gündemine, gerçek
hayatına tekabül eden karşılıklar verebiliyor musunuz?
Söylediğiniz sözler, onların dünyasında bir
karşılık bulabiliyor mu? Buluyorsa başarılı
olursunuz. İşte, Toynbeenin medeniyet için söylediği, siyaset
için de aynen geçerlidir. Siz, halkın gerçek hayatına anlamlı
cevapları verebilirseniz, o zaman başarılı olursunuz. AK
PARTİnin başarısının arkasında bu var. Bu
halkın, bu insanların dertlerine, özlemlerine, beklentilerine,
gerçek, o yürek yakıcı problemlerine tam da nabzından yakalayan
cevaplar verdiği için başarılıdır, bugünkü Hükûmet de
böyle bir başarının ifadesidir. Seçimleri hatırlayın,
hepimiz burada her şeyi söyleyebiliriz ama halk ne söylüyor, halk?
Halkın ne söylediğine bakmak lazım.
Türkiye, evet, yeni bir Türkiye oluyor. Bu
yeni lafı çok kullanılır, bilirsiniz. Yeni diye bir parti de
vardı, çok çabuk eskidi. Yani, yeni kelimesi, eğer içini
anlamlı bir şekilde dolduramazsınız sefil bir kelimeye
dönüşür ama bugünkü yeni Türkiye'nin içi, sadece siyasi parti olarak AK
PARTİnin lafıyla, retoriğiyle dolan bir şey değil.
Daha düne kadar Türkiye'de insanlar, geleneksel ilişkiler içerisinde bir
hayat sürüyorlardı. Türkiye'nin şartlarının ne kadar
değiştiğini görmek lazım.
Bu sabah bir haber okudum: Kenan Sofuoğlu,
evlenmiş, motosiklet yarışçısı, Hollandalı bir
hanımla evlenmiş, düğününü Sakaryada yapmış,
İspanyaya gitmiş. Bakın, ne kadar farklı yerler. Acaba
evde hangi dilde konuşuyorlar diye düşündüm. Ölçekler
değişiyor arkadaşlar, ölçekler değişiyor,
dünyanın ölçekleri değişiyor. Bu örneği lütfen naif bir
örnek olarak görmeyin. Eskiden insanlar aynı köyden evlenirlerdi,
şimdi çok uzak diyarlardan insanlarla bağlar kuruyorlar. Üretim
araçları değişiyor, mülkiyet ilişkileri
değişiyor, hayatın ölçekleri değişiyor,
anlayışlar değişiyor.
Daha düne kadar Türkiyedeki insanların ufku, yolu
ve izi olmayan kasabaların etrafını çeviren dağları
aşamazdı. AK PARTİ yol açtı, bütün dünyaya iz açtı,
siz de geçiyorsunuz o yollardan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bütün küresel ufka yükselen bir perspektif kazandı.
Anadolunun fukara esnaf ve tüccarları, dünya pazarlarından kazanmaya
başladılar alın terleriyle, 1980lerden beri, 1990lardan beri,
biliyorsunuz. Yeni Türkiyeyi o toplumsal kesimler kurdu, o halk kurdu ve AK
PARTİ işte bu halkın, bu yükselen dalganın, bu ölçekleri
değişen dünyada kendisini yeniden kuran Türkiyenin iradesi, siyasi
iradesi olarak ortaya çıktı. Lütfen, AK PARTİyi
eleştirirken de arkasındaki sosyal ve iktisadi hikâye nedir, bunu
görün, yoksa, belagat kesinlikle yetmez.
Belagat
Şairler yaparlar. Ahmet Haşimin Göl
Saatleri şiirini bilirsiniz. Muhteşem bir göl manzarası
anlatır ama o şiiri küçücük bir bataklığın
karşısında yazdığını bilen
arkadaşlarımız da vardır. Belagat öyledir ki bazen Ahmet
Haşim gibi bir şairi küçücük bir bataklığa baktırarak
muhteşem bir göl manzarası sundurur, bazen de muhteşem bir göl
manzarasına, deniz manzarasına bakarken bir bataklık hikâyesi
anlattırabilir biraz önce olduğu gibi.(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bugün Türkiyedeki
insanların kaderi, Balkanlarla, Kafkaslarla ve Orta Doğuyla
ortaktır. Buna gözlerinizi kapasanız da sonuna kadar açsanız da
bu nesnel şartları değiştiremezsiniz. Yeni Türkiyenin
şartlarına ilişkin yeni türküler söyleyeceksiniz. Evet, bir
taraftan geleneğe bağlı olacaksınız, geçmişe
bağlı olacaksınız ama aynı zamanda geleceği
fuleli adımlarla kucaklayacağınız bir ufkunuz olacak,
tasavvurunuz olacak. Ancak böyle yapabilirseniz, bir ülkeyi kudretli, büyük bir
ülke hâline getirebilir, oranın insanlarına onur duyacakları bir
gelecek sunabilirsiniz. AK PARTİnin başarı hikâyesi burada. Ben
temenni ederim ki muhalefet, bizden daha iyisini söylesin, bu halkı
kalbinden yakalasın. Yakalayın ve iktidar olun, ben de elinizi
öpeyim. Evet.
MUSA ÇAM
(İzmir) O günler gelecek, hiç merak etme Hocam.
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Devamla) Ama sadece belagat ile sadece buraya siyaset yapmak için
gelmiş arkadaşların böyle başka tür mesleklere heves
duyarak -savcılık gibi, yargıçlık gibi- ama çok ateşli
bir şekilde
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Yani onu önce Başbakan üstlendi, önce Başbakan
savcıyım dedi. Onu önce Başbakana söyleyin.
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Devamla)
yani bu tür değerlendirmelerle, bu tür
karşılığı olmayan, gerçekliği olmayan laflarla
siyaset olmuyor. Özellikle muhalefetin çok çeşitli tecrübesi var,
aslında bunu defalarca görmesine rağmen yeniden aynı yolda
gitmesini de anlamakta zorlanıyorum. Mesela CHPye ilişkin, çok
rahatsız oldukları bir hususun Herkes bize akıl veriyor.
olduğunu görüyorum. Herkes, CHP üzerinden konuşuyor, herkes, bize akıl
veriyor. diye.
MUSA ÇAM
(İzmir) Bizde demokrasi var da ondan, sizde var mı Hocam, var
mı sizde demokrasi?
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Devamla) Doğrusu, acaba diyorum
MUSA ÇAM
(İzmir) Atamayla Başbakan geldi.
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Devamla) Ben tabii, CHPlilerden kesinlikle akıl almak
isterim, burası Parlamento, birbirimizin aklından
faydalanacağız ama acaba herkes CHPye akıl verirken neyi
göremiyorlar ki akıl vermeye çalışıyor? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Şikâyet etmek yerine, oradaki
eksiklik nedir? Gerçekten önemli bu. Yani bunu hiç onur meselesi filan
yapmanın gereği yok. Ortada demek ki bir problem var.
Değerli
arkadaşlar, bu Hükûmetin programında çok önemli
başlıklardan birisi çözüm süreci. Bu çözüm süreci, cumhuriyetin en
temel projelerinden birisidir ve kesinlikle siyasetin o ucuz dili ve
retoriği etrafında konuşulmaması gereken bir iştir.
Buna gereken dikkati ve ihtimamı göstermek çok önemli.
Sayın Hurşit
Güneş, Meclis bu işin içinde yok. dedi. Ben, Çözüm Komisyonu
Başkanıydım, Çözüm Komisyonu kurduk bu Mecliste, Herkes gelsin.
dedik, gelmediniz. Gelmediniz Hurşit Bey! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Haberi yoktur!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Meclis, işin
içinde olsun. dedik, gelmediniz. Çözüm meselesine ilişkin en parlak
öneriniz Diyarbakır Cezaevini müze yapalım.dı. Keşke
müze yapmakla bu işi çözecek olsak, keşke çözecek olsak, her yere
müze açalım. Esaslı bir senaryonuz var mı?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Diyarbakıra cezaevi inşa etmekten iyidir o, Sayın
Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Niye olmuyor
biliyor musunuz? Çünkü, kendi içinizdeki sizce demokratik zenginlik, bizce
uyumsuz orkestra düzeni -fikirlere ilişkin söylüyorum- buna izin
vermiyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ne
söyleseniz zülfüyâre dokunur, en iyisi hiçbir şey söylememek; mümkünse
şöyle alt düzeyden bir müzeyle vaziyeti kurtarmak.
Meclise bilgi verilmiyor. Veriliyor arkadaşlar,
Sayın Atalay, kaç defa konuştu, burada kaç kere çözüm sürecine
ilişkin konuşmalar yapıldı. Bilgi derken ne kastediliyor?
KAMER GENÇ (Tunceli) Sen biliyor musun?
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) Ne
olacağını gel anlat o zaman.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Yani, çözüm
sürecine tekabül eden know-how mı kastediliyor acaba, çok böyle bilginin
çekirdeği? Bakın, her yerde her şekilde konuşuluyor ve bu
konuda konuşulmamış söz yok, gün yüzü görmemiş kelime yok,
her şey konuşuluyor. Önemli olan, konuşmak değil, yapmak,
yapabilmek. O yapabilen irade de işte burada. İnşallah
yapacağız, bu memleketin toplumsal birliğini ve kardeşliğini
sağlayacağız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) CHPnin de tabii, kendi içinde birlik ve
kardeşliği sağlayacağı kongresi 5 ve 6 Eylül
tarihlerinde, yakından takip ediyoruz. İyidir, inşallah önce
içeride birlik sağlanır, sonra Türkiyedeki birliğe de sıra
gelebilir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakın, burada paralel meselesi çok speküle
ediliyor. Paralel
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) Gerçekte yok
yani?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Diyorsunuz ki bize:
Siz, dün o insanların yanındaydınız. değil mi?
KAMER GENÇ (Tunceli) Beraberdiniz, beraber!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Evet, evet
yanındaydık.
KAMER GENÇ (Tunceli) Beraberdiniz!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Bugün de siz
yanındasınız, değil mi?
KAMER GENÇ (Tunceli) Yok ya!
MUSA ÇAM (İzmir) Hiç alakası yok!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla)
Yanındasınız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir) Bülent Arınç, Sayın
Arınç gitti, elini öptü!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Bakın, ikisi
arasındaki farkı söyleyeyim, farkı
MUSA ÇAM (İzmir) Sayın Arınç gitti,
elini öptü!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) İkisi
arasında ne fark var biliyor musunuz? Biz onların yanındayken ve
siz şimdi onların yanındaykenin arasındaki farkı
anlatıyorum
MUSA ÇAM (İzmir) Hiç alakası yok!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) İçinizdeki
arkadaşlar, sivil toplum, siyasal toplum
tartışmalarını bilirler.
GÜRKUT ACAR (Antalya)- Doğru söylemiyorsun; sana
yakışmıyor, sana yakışmıyor!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Zannediyorum
Marksizme ilişkin, Marksa ilişkin, Gramsciye ilişkin, Hegele
ilişkin okumalar yapmış çok değerli milletvekilleri de var.
Değerli arkadaşlar, sivil toplum, siyasal
alanın dışında örgütlü toplumdur, özellikle ekonomi temelli
örgütlü toplumdur. Biz, sivil toplumun siyasi olarak nerede
pozisyonlandığına bakmayız, her kim sivil toplum
alanında örgütleniyorsa onu destekleriz. Dün o insanlar, o
bahsettiğiniz insanlar, sivil toplumun parçasıydılar, orada
örgütlüydüler, Siyasetin ortağı olalım, siyasetin üzerinde
vesayet kuralım. gibi bir iddia dile getirmiyorlardı. Biz de o
insanların yanındaydık, bunda hiçbir beis yok. Başka sivil
toplum örgütlerinin de yanındaydık, sadece onların değil
ama bu insanlar
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Peki,
onlar ne istediler de siz verdiniz? İstediği her şeyi verdik.
dediniz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Okumuş
olduğunuzu varsaydığım Marks da bu tehlikeye çok dikkat
çeker, Sivil toplum tehlikelidir. der, Siyasete ortak olmak ister, siyaseti
biçimlendirmek ister. der. Okumuş olduğunuzu varsayarak söylüyorum,
dün sivil toplumun içinde olan bu yapı, belli bir güce
eriştiğini varsayıp siyasete ilişkin iddiada bulundu.
MUSA ÇAM (İzmir) Alakası yok Hocam,
ayağınıza bastı! Ayağınıza bastı!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) İşte, biz
o noktada itiraz ettik ve o noktada, sivil toplumun içindeyken siyasete
ilişkin entrik yöntemlerle bu işe kalkışanların
karşısında olduk. Niçin?
GÜRKUT ACAR (Antalya) Yolsuzlukları ortaya
çıkardığı için!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Niçin? Halkın
iradesini açık, aleni süreçlerle sana teslim etmişler sen götürüp
kapalı, entrik bir yapının şantajına boyun eğip
veremezsin diye. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir) Hocam, para sayma makinelerinin
yatak odasında ne işi var? Ne işi var?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Değerli
kardeşlerim, siz nereden geliyorsunuz?
MUSA ÇAM (İzmir) Ayakkabı kutularında
milyon dolarların ne işi var Hocam? Para kasalarının yatak
odalarında ne işi var Hocam? Bunları söyle Hocam.
BAŞKAN Sayın Çam, lütfen.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Siz de açık,
aleni süreçlerle halktan yetki alıp burada oturmuyor musunuz? Siz de öyle
gelmediniz mi? Siz de millet iradesinin bir parçası değil misiniz?
MUSA ÇAM (İzmir) Ona bir şey söyleyen yok
Hocam. Yolsuzluklarla
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Peki, bu entrik
ilişkilerle iktidar arayanların arkasında kendinizi inkâr ederek
nasıl saf tutuyorsunuz? Nasıl? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) Sen kendini hayal âleminde
görüyorsun be!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Değerli
kardeşlerim
VAHAP SEÇER (Mersin) Olmayan bir şeyi
varmış gibi anlatıyorsun ya! Olmayan bir şeyi
varmış gibi anlatıyorsun!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Değerli
kardeşlerim, Hükûmet
Programının birçok başlığı var. Çok önemli
başlıklardan birisi kültür ve medeniyet iddiası, çok önemli;
eğitim çok önemli. O klişeye atıf yapmıyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Medeniyeti yok ediyorsunuz be!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Modern dünyada en
büyük tehlike ne biliyor musunuz? Şeyleşme. Hatta bu
sınıflara ilişkin ilişkiler konuşulurken şuna da
dikkat çekerler: Artık proletarya, burjuvazi, bunların bir
anlamı yok çünkü sınıfsal ilişkiler, her şey sadece
şeye dönüşüyor. Şeyleşme. İşte, bu
şeyleşmeye karşı insanın durduğu bir yer
olmalı, kültürlerin durduğu, toplumların durduğu bir yer
olmalı. Sizin de derdiniz o olmalı. Evet, Mevlânanın
dediği gibi pergelin o sivri ucunun bastığı bir yer olacak.
Biz eğitimi düşünürken bu toprakların, bu bereketli ve kutsal
toprakların değerleri üzerine kurulu bir gençlik yetişsin
istiyoruz, kuşaklarımız öyle yetişsin istiyoruz. Bir
ayağı burada olsun, öbür ayağıyla bütün evreni
kucaklasın. Cortazardan da haberi olsun Borgesden de haberi olsun,
Marxtan da, Freuddan da haberi olsun ama bastığı bir yer
olsun, nereden dünyaya baktığını bilsin; yoksa bir gün
orada, bir gün burada, her gün bir başka seyyarede olmasın. O yüzden
gerçekten de bu eğitim meselesi, nerede durduğumuz önemlidir,
özellikle şeyleşmeye karşı, şeyleşmeye.
Şeyleşme. Cortazarın bir hikâyesi
vardır. Cortazarın
KAMER GENÇ (Tunceli) Şeyden mi bahsediyorsun sen?
Şeyini şey yaptığımın şeyinden mi
bahsediyorsun?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Kamer Bey, lütfen,
dinlerseniz anlayacaksınız, anlayacaksınız.
Diyor ki Cortazar: Sana doğum gününde bir saat
hediye ettiler. Aslında sana doğum gününde hediye edilen, benim
saatim diğer saatlerden daha mı kıymetli endişesidir, benim
saatim acaba su alır mı endişesidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSA ÇAM (İzmir) Hocam, 700 milyarlık saatten
mi bahsediyorsunuz?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hangi saat?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Gerçekte
doğum gününde sensin saate hediye edilen. diyor Cortazar hikâyesinde.
Şeyleşme böyle bir şeydir. Ümit ederim ki buna karşı
bir kültür ve eğitim iddiası çerçevesinde o
bastığımız odak noktası itibarıyla bu kadim
toprakların şekli olacak.
Saygılar sunarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan
Sayın Başkan
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, sayın konuşmacı konuşmasında,
Cumhuriyet Halk Partisinin paralel yapıyla beraber olduğu yönünde
gerçek dışı bir iddia söylemek suretiyle grubumuza
sataşmıştır. Söz istiyorum efendim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Hamzaçebi.
Sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum.
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi'nin, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının Bakanlar
Kurulu Programı üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKPnin yeni Grup
Başkan Vekili bugün görücüye çıktı. Tabii ki iyi bir
konuşma yapma arzusunda. [AK PARTİ sıralarından
alkışlar (!)] Kendisine görevinde başarılar diliyorum ama
bir şeyi önce kendisine bir hatırlatmak istiyorum.
Sayın Bostancı, anlıyorum Marx, Hegel,
Gramsci, Arnold Toynbee, Habermas vesaire, bütün bunları
anlatıyorsunuz. Yani arada bir de İbn-i Sinadan, Farabiden,
Nizamülmülkten, İslam siyaset felsefesinden, bunlardan da bir söz etseniz
diye merak edeceğim. [AK PARTİ sıralarından
alkışlar (!)] Evet, topluma bu kadar yabancı olunca bir insan,
maalesef, Türkiyenin, bizim kültürümüzün gerçekleriyle yüzleşmekte
zorlanıyor.
MUSA ÇAM (İzmir) Hoca gâvur oldu, Hoca gâvur oldu!
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Ben size Sayın Davutoğlunun kurultay
konuşmasını okumanızı öneririm. Biraz oradan belki
feyiz alırsınız. O konuşmayı ayrı bir
başlıkta ayrıca eleştireceğim, bugün yeri değil.
Zannetmeyin ki o konuşmaya evet dedim ama Sayın Davutoğlu, en
azından kültürel birikimini orada gösterme gayretine girmişti.
Şimdi, ben,
Sayın Bostancıya bir cümlesi için teşekkür ediyorum, Dün biz
paralel yapıyla beraber olduk. diyor, itiraf ediyor.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Paralel yapı değil.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) - Gerekçesi de Sivil toplumun bir unsuruydu. Sivil
toplum, örgütlü toplumdur devlet dışındaki. diyor.
Bu tarifi biraz
düzeltelim. Sizin o sivil toplum Marxçı bir okumayla, Gramscici bir
okumayla- devlet dışındaki toplumdur. Yani örgütlü derken,
aile de onun içerisine girer Sayın Bostancı. Örgütlü toplum
değil. Örgütlü toplum, sivil toplum örgütlerinden oluşan toplum; o
ayrı. Sivil toplum, devlet dışındaki sivil alandır,
herkestir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Devletin içine doldurdunuz.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) - Valileri, emniyet müdürlerini, hâkimleri,
savcıları, bütün bunları paralel yapının
isteğiyle tayin etmediniz mi siz? Sivil toplum istedi diye mi
yaptınız bunu? (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Ergenekon ve Balyozda bu toplumun
aydınlarıyla, bilim adamlarıyla, gazetecileriyle,
siyasetçileriyle hukuksuz bir şekilde hesaplaşma iddiasına
girerek onları hukuksuz bir şekilde mahkûm etmediniz mi?
Sayın Tayyip
Erdoğan 17 Aralık operasyonundan sonra demedi mi İçerde çok
sayıda günahsız adam var? Bütün bunları o iş birliği
yaptığınız Pensilvanyayla beraber yapmadınız
mı?
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ
(Antalya) Çarpıtıyorsun! Çarpıtıyorsun!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Mansur Yavaşı kim getirdi?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Şimdi, diyorsunuz ki: Biz iyi çocuktuk, cemaat
kötü çocuk. Bizi kötü yola sevk etti. Buna hiç kimse inanmaz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet,
teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Bostancı, bir saniye, Sayın Halaçoğlu istedi.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) Sayın Başkan, söylemediğim bir söze atıf
yaparak, dün biz paralel yapıyla beraber olduk iddiasında bulundu
Sayın Hamzaçebi.
BAŞKAN Sayın
Halaçoğluna söz vereyim ondan sonra
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Hayır, aynen böyle söyledi Sayın
Başkan.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Tutanakları isteyin. Tutanaklar gelsin efendim.
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Halaçoğlu.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) Sayın Başkanım, Sayın Bostancı demin
muhalefetin eleştirilerini sefil bir anlayışın eseri olarak
söyledi.
Şimdi, muhalefetin bu
konudaki eleştirilerine bu şekilde hitap etmesi bize bir
sataşmadır. Söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Halaçoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
İki dakika söz
veriyorum sataşma nedeniyle.
2.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu'nun,
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının Bakanlar Kurulu
Programı üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında MHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Değerli milletvekilleri, muhalefetin görevi olumlu
işlerin onayını verirken ama en çok iktidarın
yanlışlarını ortaya koyarak ona yol gösterici
olmasıdır. Birinci görevi budur. Yani bizim buradaki eleştirilerimizi
bir sefil anlayış olarak nitelendirmek gerçekten çok ayıp bir
terim, çok ayıp bir kullanım, yakışmıyor.
Şimdi, diğer taraftan, genel itibarıyla
baktığınızda stratejiler olumlu meseleler üzerinde
oluşturulmaz, olumsuzluklar üzerinde stratejiler tespit edilir.
Şimdi, burada, bizim olumsuz icraatlardan dolayı sizleri
eleştirmemiz aslında sizlerin bunları ön plana çıkararak
daha doğru işler yapmanıza sebep olur. Bundan dolayı sefil
bir anlayış olarak nitelendirilmesi son derece çirkin görülüyor.
Diğer taraftan, Arnold Toynbeeden bahsetti
Sayın Bostancı. Toynbee sadece o söyledikleriyle değil ama
Toynbeenin diğer bir yönü daha vardır Sayın Bostancı.
Toynbee Birinci Dünya Savaşı sırasında intelligence
büronun üyesidir ve 300 sterline çalışır, Mezopotamya ve
Anadoludan sorumludur. Soykırımla suçlayan Türkleri,
başında gelen Arnold Toynbeedir. Hiç buraya gelmediği hâlde,
Anadoluya gelmediği hâlde, 300 sterlin
karşılığında yapmıştır, bunu da
hatırlatmak istiyorum.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Bostancının hocası
olur!
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) Diğer taraftan,
Yeni Camii
Yani yeni kelimesi yepyeni bir şeyden söz etmez. Peki,
Sirkecideki Yeni Camii ne zaman yapılmıştır biliyor
musunuz? 1597de başlanmış, 1665te bitmiştir ama hâlâ Yeni
Camiidir. Neden yenidir? Yeniliği hangi şeye göre
değerlendireceksiniz?
Diğer taraftan, akıl vermek isteyenlerin ne
kadar aklı olduğuna nasıl kanaat getireceğiz? Yani
akıl vermek isteyenlerin ne kadar akıllı
Nereden biliyorsunuz
doğru olduğunu? Yani kim kime akıl veriyorsa, bence önce kendi
aklını tartsın. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet, teşekkür ediyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkan
PERVİN BULDAN (Iğdır) Sayın
Başkan, ben yerimden konuşacağım sadece.
BAŞKAN Buyurun Sayın Buldan.
VI.-
AÇIKLAMALAR
1.- Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan'ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının Bakanlar
Kurulu Programı üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
PERVİN BULDAN (Iğdır) Sayın
Bostancının muhalefetin eleştirilerine sefil bir
anlayış olarak yaklaşması cümlesini ben de
kınıyorum HDP olarak. Sayın Bostancıdan bu konuda bir
düzeltme istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bostancı, buyurun, ne için söz
istemiştiniz? Önce, bir saniye
(AK PARTİ sıralarından
gülüşmeler)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Efendim, Sayın
Hamzaçebi
BAŞKAN Yeni başladınız,
öğreneceksiniz, önce söyleyeceksiniz şeyleri.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Görücüye
çıktım değil mi efendim? Sayın Hamzaçebi Paralel
yapının dün yanındaydık. dediğimi ifade etti, bu konuya
ilişkin.
FARUK BAL (Konya) Öyle dedin.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Tutanak gelsin.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bostancı, iki
dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancı'nın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Hamzaçebi, paralel yapı lafı siyasete ilişkin iddialar ortaya
çıktıktan sonra kullanılmıştır. Benim
konuşmamı takip ettiyseniz, geçmişteki sivil yapıya
atıf yaptım. Bu çerçevede söylediklerimi anlayacaksınız,
muhakkak öyle anlıyorsunuz. Tutanakta ne yazdığını
bilemem ama benim kastettiğim anlam çok açıktır, bunu
anlamamakta ısrar etmenin doğru olmadığı
kanaatindeyim.
İkincisi, sefil derken Öyle
anlaşılır. dedim. Kaldı ki sefil kelimesi çok da böyle,
kötü bir kavram değildir. Marxın Felsefenin Sefaleti diye bir
kitabı vardır, felsefe alınsın mı şimdi bundan
yani? (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP
sıralarından gürültüler) Ayrıca, ben böyle demedim, Böyle
anlaşılır. dedim yani üçüncü kişilere atıf
yaptım.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Hayır, hayır,
tutanakta var.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Yani öyle dedim.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın
Bostancı, tutanaklar hep vardır, öğreneceksiniz.
FARUK BAL (Konya) Öğreneceksin, burası
medrese değil!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Üçüncüsü,
Sayın Halaçoğlu, eminim entelektüel bir insan olarak Dostoyevskiden
okumalar yapmışsınızdır. Suç ve Cezayı okudunuz
mu?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Zaten Dostoyevski,
Balzac, Toynbee
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Okudunuz mu?
Karamazov Kardeşleri okudunuz mu? Dostoyevski hatıralarında der
ki: O İstanbulu er geç Türklerden alacağız, kapısına
adamlarımızı koyacağız, keyfimize göre kimini içeri
sokacağız, kimisini sokmayacağız. Ne yapalım,
Dostoyevski okumayalım mı?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Boş verin
Balzacı, Kafkayı; siz kendi fikrinizi söyleyin şurada, bir de
başkasının fikrinden vazgeçip kendi fikrinizi söyleyin.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla)
Faydalanmayalım mı yani? Herkes bir şey söylüyor.
Toynbee önemli bir tarihçidir.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Toynbee, evet
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Hocamın
dediği doğrudur, evet, bu tür işlere
karışmıştır, beyaz kitapta dahli olduğuna dair
laflar da vardır, değerlendirmeler de vardır ama sonuç
itibarıyla biz insanların nerede durduğuna bakmayız.
GÜRKUT ACAR (Antalya) Mavi Kitap, Mavi Kitap!
FARUK BAL (Konya) Mavi Kitap, Mavi! Beyaz değil o,
beyaz değil; Mavi Kitap!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Marxın da
Osmanlıya ilişkin bazı değerlendirmeleri çok
manasızdır ama bu, Marxı görmeyeceğimiz anlamına
gelmez.
İbn-i Sina, Farabi meselesine gelince, Sayın
Hamzaçebi, biz onlara ilişkin zaten, Allaha şükür, bir müktesebat
sahibiyiz. Bu alanı biraz muhalefete bıraktık, muhalefetin de
çok gayretli olduğunu görüyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Hatta biraz daha
gayret gösterirlerse, muhalefetten bazı arkadaşların, cuma
günleri cübbe giyebileceğini ve arkasında namaz
kılınabileceğini söyleyebilirim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, sataşma var efendim, söz istiyorum.
FARUK BAL (Konya) Dalga geçiyor ya!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Efendim, Sayın Bostancıya benim sözlerimde herhangi bir sataşma
olmadığı hâlde bir açıklama yapmak için söz verdiniz.
BAŞKAN Evet, açıklama yaptı, doğru.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Ama
açıklamak için İç Tüzükte böyle bir imkân yok efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Olur mu efendim,
söylediği fikirden başka bir şey söyledi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Ben
şimdi açıklama yapmak için ona söz vermenize karşı
değilim, ben özgürlükten yanayım, elbette konuşsun
arkadaşımız.
Ben de söz istiyorum efendim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Hamzaçebi.
4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi'nin, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Şimdi, dedim ya Bostancı görücüye çıktı, bütün birikimini
burada göstermeye çalışıyor. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Ama sınıfta fena hâlde çakacak.
Cahil, âlim olmaz su taşımakla tekkeye; insan, adam olmaz gitmekle
Mekkeye. (CHP sıralarından alkışlar)
Nasibinde
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Ama Sayın
Hamzaçebi, siz bir grup başkan vekilisiniz, yeni grup başkan vekili
için bu ifadeleri kullanmanız da Meclisin nezaketiyle fazla uyuşmuyor
ama.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Bakın,
kendisi çok saygısız ifadelerde bulunuyor.
MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) Hiç
yakışmadı!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Bir önceki
konuşmasında bir cümle ediyor, Cumhuriyet Halk Partisine
akılsız demek istiyor. Sayın Bostancı, bunu daha önce
burada kullandınız, Immanuel Kant üzerine bir tartışma
açtınız, ben de çıktım size Immanuel Kantın
Aydınlanma Devrimini anlatmak suretiyle size oradan bir cevap verdim. Siz
sonra yanıma geldiniz, Ben sizi kırmak istemedim, öyle demek
istemedim. diyerek benden bir nevi özür dilediniz.
MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep)
Yakışmıyor, sana yakışmıyor, onu dediyse bile
yakışmıyor.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Çok
yanlış, çok yanlış.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Şimdi
öyle anlıyorum ki Sayın Başbakanın, Hükûmetin huzurunda
kendinizi kanıtlamaya girişirken yine aynı üslubu
benimsemişsiniz.(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Ben, bu seviyesiz üslubu size iade ediyorum, bunu cevap
vermeye değer bulmuyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, birleşime on beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:16.46
İKİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 17.00
BAŞKAN: Başkan
Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), İsmail KAŞDEMİR
(Çanakkale)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 135inci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
IV.- HÜKÛMET
PROGRAMI (Devam)
1.- Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından
kurulan Bakanlar Kurulu Programı'nın görüşülmesi (Devam)
BAŞKAN Şimdi, Bakanlar Kurulu Programı
üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz isteyen ikinci
konuşmacı Mustafa Elitaş, Kayseri Milletvekili.
Buyurun Sayın Elitaş. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz Hükûmet Programıyla,
on iki yıllık AK PARTİ iktidarı döneminde 5inci AK
PARTİ Hükûmetinin, doksan iki yıllık cumhuriyet tarihi döneminde
de 62nci Hükûmetin Programını burada görüşüyoruz.
Değerli milletimizin 2011 yılı
seçimlerinde gösterdiği teveccüh ve verdiği yetki doğrultusunda
on iki yıla yakın bir süredir Adalet ve Kalkınma Partisi
iktidarı devam etmekte. Bugüne gelinen koşullarda
baktığımızda, 14 Ağustos 2001 tarihinde kurulan Adalet
ve Kalkınma Partisi, o günün piyasa koşullarında, siyasetin dibe
vurduğu bir dönem içerisinde, milletimizin kurduğu, milletin
adamlarının bir araya gelerek oluşturduğu Adalet ve
Kalkınma Partisi, kuruluşundan on üç buçuk ay sonra, 3 Kasım
2002 tarihinde Türkiyede Türkiye Cumhuriyeti devletini idare etmekle
milletimiz tarafından görevlendirildi. O gün konuşulan önemli
meseleler vardı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı gerçekten çok güzel bir çalışma
yapmış. Bundan önceki süreçlerde Türkiye Büyük Millet Meclisinin
tutanaklarına ulaşmak, onların verilerini bulmak zor bir
işti ama en son süreçte baktığımızda, bugüne kadar
bütün hükûmetlerin -1920den başlamak üzere, en son 1999 yılına
kadar geçen süre içerisinde- programlarını, görüşmelerini,
tutanaklarını Meclis Başkanlığı Sayın Genel
Sekreterin başkanlığında bir heyetle
yayınlamış, hem İnternet sitesinde hem de kütüphanede
mevcut.
O hükûmet programlarını okurken, göz
gezdirirken inanın 2002 yılına kadar gelen süre ile 2002
yılından itibaren ortaya çıkan ve özellikle 2014
yılında, bugün görüşmekte olduğumuz 62nci Hükûmetin
Programıyla ilgili görüşmelerde çok büyük
farklılıkları göreceksiniz. Çünkü, 57nci Hükûmete -58inci
Hükûmet de dâhil olmak üzere- gelen süreçte konuşulan konular sabit;
enflasyon meselesi, işsizlik meselesi, IMF meselesi, hastane meselesi,
sağlık meselesi, adalet meselesi.
Bakın, 2002ye geldiğimiz süre içerisinde
emekli maaşı sırasını bekleyen insanların
sırada beklerken hayatlarını kaybettiklerini gördük. 2002ye
gelen süreç içerisinde hastanede doktor beklerken hayatını kaybeden
insanları gördük. Hatta bu konularla ilgili trajikomik filmler
yapıldı, filmlere konu olmaya başladı. 2002
görüşmelerini -eğer tutanaklardan bakarsanız- dönemin Cumhuriyet
Halk Partisi Genel Başkanının söylediği meseleleri dikkatle
izlemenizi tavsiye ediyorum. O süre içerisinde AK PARTİ iktidara gelmiş,
Sayın Genel Başkanımız tarafından Acil Eylem
Planı sıralanmış; ilk defa bir cumhuriyet hükûmeti
döneminde Acil Eylem Planının hangi sırayla
yapılacağı tespit edilmiş ve ortaya konulmuş. Ama
kamuoyu algısı konusunda, tam olarak algıyı
yerleştirme konusunda biraz sıkıntı ortaya
çıkmış. Niye? Geçmiş alışkanlıklarda
hükûmetlerin verdiği taahhütlerin yerine gelmediğini bildiklerinden
dolayı AK PARTİ iktidarının Acil Eylem Planıyla
ilgili algıda farklılık oluşmaması da normal olarak
karşılanabilir. Ama AK PARTİ iktidarının
İktidarımızın 100üncü gününde şunu
gerçekleştireceğiz, 200üncü gününde şunu
gerçekleştireceğiz. diye taahhüt ettiği konuların birer
birer ortaya çıkmasıyla birlikte AK PARTİ iktidarına güven
hasıl olmuş. Nitekim 2004 yılında yapılan yerel
seçimlerde AK PARTİ iktidarı, 2001 yılındaki genel
seçimlerde aldığı yüzde 35i katlayarak yüzde 42ye
çıkmış. Arkasından 2007 seçimleri
Biliyorsunuz, 2007 seçimlerine girmeden önce Türkiyede,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir Cumhurbaşkanlığı krizi
yaşandı. Hiç akla hayale gelmedik, dönemin Cumhuriyet Halk Partisi
Genel Başkanının Aralık 2006 tarihinde Bu bir deli
saçmasıdır. diye ifade ettiği, gazetelerde yer alan 367
garabetiyle karşı karşıya kaldık. O dönemde,
Mayıs 2007 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarihî bir karar verdi.
O tarihî kararda Mademki Cumhurbaşkanı seçen Türkiye Büyük Millet
Meclisi üyelerine, milletin iradesine başka mecralardan, başka
mihraklardan baskı yapılıyor, artık bundan sonra
Cumhurbaşkanını cumhur kendisi seçsin. diye bir Anayasa
değişikliği yaptık. 21 Ekim 2007 tarihinde bu millet o
Anayasa değişikliğine büyük bir çoğunlukla Evet. dedi.
Arkasından, 2007 seçimleri
2007 seçimlerinde de AK PARTİ yüzde 47ye
yakın oy alarak tekrar iktidarını pekiştirmiş oldu.
Önce, 2001 yılında yola çıktığımızda Her
şey Türkiye için sloganıyla çıktık 2007 yılında
devam ederken yaptığımız hizmetlerde Durmak yok, yola
devam. sloganıyla hareket ettik ve milletimiz bunu takdir etti.
Dönemin Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanının
hükûmet programıyla ilgili yaptığı konuşmalar
arasında iki önemli meseleyi size ifade etmek istiyorum. Diyor ki
Sayın Baykal o dönemde: Bakın, Türkiyede önemli bir işsizlik
sorunu var, Türkiyede önemli bir enflasyon sorunu var. Siz bu getirdiğiniz
hükûmet programında Hem ekonomiyi güçlendireceğiz hem
işsizliği durduracağız hem de büyümeyi
sağlayacağız. dediğiniz zaman, iktisat kuramına göre
bu bir çelişkiyi beraberinde getirir. Türkiyede her yıl 500 bin
insan iş gücüne katılmak mecburiyetinde. Eğer 500 bin
insanı, kişiyi iş gücüne katmayı
sağlayamadığınız takdirde, bu
çapraşıklık devam eder.
Değerli milletvekilleri, AK PARTİ iktidara
geldiği dönemde Türkiyedeki istihdam 19 milyon kişiydi. En son
yapılan verilere göre Türkiyedeki istihdam 26 milyona
ulaşmıştır. Yani, AK PARTİ iktidarı döneminde, on
bir yıllık iktidarımız döneminde 6,5 milyon kişi
yeniden yeniden istihdama katılmış. Bu manada
baktığımızda istihdam olarak önemli bir katkı
sağlamış oluyoruz. İnşallah, bundan sonraki süreç
içerisinde de yapısal değişim ve dönüşümleri
sağlayarak AR-GEye verdiğimiz önem -ki daha önce bununla ilgili
kanunları da çıkardık- doğrultusunda bizim pahada
ağır malları üretmek için bir inovasyon tekniğini ortaya
koyabilip artık bir Silikon Vadisi yaratabilecek bir konuma gelebilmek
için gayretler gösteriyoruz. Nereden görüyoruz? 20ye yakın
üniversitemizde teknopark kurarak. Burada yetişen, gelişen
öğrencilerimizin, bilgi birikimi olan insanlarımızın bu
doğrultudaki bilgilerini ekonomik hayata döndürerek oradan faydalanıp
inovasyona, gelişmeye ve pahada ağır malları üretme
yollarına gitmiş olacağız.
Değerli
milletvekilleri, on iki yıl içerisinde geriye doğru
baktığımızda, Türkiye Cumhuriyetinin son on iki
yıllık tarihini gördüğümüzde en zor dönemlerin, en zor günlerin
AK PARTİ iktidarları döneminde geçtiğini görürsünüz: Kapatma
davasıyla karşılaşan bir AK PARTİ, 367 garabetiyle
karşılaşan bir Türkiye Cumhuriyeti devleti
Cumhurbaşkanlığı, arkasından daha değişik
sonuçlar, darbe girişimleri. Farklı farklı noktalarla bu süreci
inkıtaya uğratmak için gayret gösterenler maalesef bu memlekette
bulunmuştur. Her şeye rağmen, bütün engellemelere rağmen,
bütün karşı koymalara rağmen Adalet ve Kalkınma Partisi
milletin kendisine verdiği görevi hakkıyla yerine getirerek her
dönemde -cumhuriyet tarihinde kesin olarak ilk defa, belki dünya demokrasi
tarihinde de ilk defa- girdiği 6 seçimden başarıyla
çıkmış, ortaya koyduğu 2 referandumu yine aynı
şekilde değiştirmiş ve Cumhurbaşkanlığı
seçiminde Adalet ve Kalkınma Partisinin doğal lideri, Genel
Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğanı da
Cumhurbaşkanı seçtirerek başarılarını
taçlandırmıştır.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Hükûmet Programını anlat Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) Değerli milletvekilleri, bakınız, Hükûmet
Programı 187 sayfa olarak anlatıldı.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Vay, okuyalım diyorsun yani.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) Değerli arkadaşlarımız da muhakkak bunu
okumuşlardır. Sayın Genel Başkanımız,
Başbakanımız 1 Eylül tarihinde Hükûmet Programını
özetleyerek okumaya çalıştı.
Burada bir konuya
dikkatinizi çekmek istiyorum. Biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına konuşan Sayın Hurşit Güneş, gelir
dağılımı adaletsizliğiyle ilgili bir konuyu dile
getirdi, dedi ki: Sayın Başbakana TÜİKin ifade ettiği,
söylediği bir sözü getirmişler, yazmışlar, Sayın
Başbakan da buradan söyledi. diye ifade etti. Ben Sayın
Güneşin ekonomi bilgisini tartışmak istemiyorum ama Sayın
Güneş eğer bunu dikkatlice okumuş olsaydı, herhâlde bu
söylenenin bir hamaset veya TÜİKin farklı bir rakamı olarak
ortaya koymadığını açık ve net bir şekilde
anlardı.
Hükûmet Programının 105inci
sayfasının son paragrafında diyor ki -aynen okuyorum-: 2002de
en zengin yüzde 10luk kesimin ortalama geliri en yoksul yüzde 10luk kesimin
gelirinin 18,3 katı iken
Yani en zengin yüzde 10luk kesimle en fakir
yüzde 10luk kesim arasındaki gelir farklılığı 18,3
katı iken.
yoksul kesimin geliri daha fazla artarak 2012
yılında 11,8 katına gerilemiştir. Yani, Türkiyede en
zengin yüzde 10luk kesimle en fakir yüzde 10luk kesim arasındaki
18,3lük gelir farkı, 2012 yılı rakamlarıyla birlikte,
yüzde 11,8 katına düşmüştür. Yüzde 10luk kesim geriye kalan
dilimler içerisinden birilerinden payını almış, onlar
içerisindeki bu pay çerçevesinde gelir durumları da daha da
iyileşmiş bir noktaya gelmiştir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin daha önceki
dönemlerinde, 2002 yılı önceki dönemlerinde, kişi
başına aylık geliri 30 doların altında olan insan
sayısı ölçümler için en önemli göstergelerden birisiydi. 2002
yılında kişi başına aylık 30 doların
altında gelir sahibi kişi 136 bin kişiyken 2012
yılında 30 doların altında bir gelire sahip nüfus
kalmamıştır. Sefalet içerisinde olan insan sayısı 2002
yılında 136 bin iken 2012 yılında bu sayı
sıfırlanmıştır. Yine, kişi başına
aylık geliri 65 doların altında gelire sahip nüfus Türkiyede
2002 yılında 2,1 milyon iken 2012 yılında 46 bin
kişiye düşürülmüştür. Yine, kişi başına
aylık geliri 129 doların altında olan mutlak yoksulluk düzeyinde
yaşamak zorunda kalan kişi sayısı 2002 yılında 21
milyona yakın yani 20,7 milyon iken bu sayı 2012 yılında
1,7 milyona düşmüştür. Açlık ve sefalet içerisinde kıvranan
insanlarımıza AK PARTİ iktidarının yaptığı
sosyal sorumluluk projesi içerisinde iyileşme hızlı bir
şekilde devam etmektedir.
Bugüne kadarki
yapılan hükûmet programlarının en önemli göstergelerinden birisi
işte, Şunları yaptık, şunları yaptık,
şunları yaptık; şunları da yapmayı
planlıyoruz. şeklindeydi ama ilk defa, 2011 yılında ortaya
çıkan Hükûmet Programı ve 62nci Hükûmetin bu yaptığı
program çerçevesinde Türkiye elli yıllık perspektifini ortaya koyan
bir vizyon politikasını, bir vizyon programını ortaya
koymuştur. 2023 vizyonu şu şekilde olacak: 500 milyar dolarlık
ihracata, 1 trilyon dolarlık gayrisafi millî hasılaya ve 25 bin
dolarlık kişi başına gelire ulaşılacak. diye
iddialı bir kavram ortaya koymuştur. Eskiden bunlar söylendiği
zaman Yüz günde şu yapılacak, beş yüz günde bunlar
yapılacak. Olur mu acaba? diye endişeler hasıl olurken bugün,
2011 yılında 2023 vizyonunu ortaya koyarken kamuoyu Olur mu, olmaz
mı? tartışmasını bir tarafa bırakmış
ve İstanbulun fethinin 2053 yılına denk gelen süresinde
Türkiyenin vizyonu bu olacak. diye yeni bir vizyon ortaya koymuş.
Türklerin Anadoluya ayak bastığı 1071 yılının
bininci yıl dönümü 2071 yılında elli yıllık vizyon
içerisinde Türkiyenin geleceği nokta bu olacaktır. diye ortaya
koymuş ve kamuoyu tarafından hem de dünya milletleri tarafından
kabul gören bir noktaya gelmiştir.
Değerli milletvekilleri, bakınız, gelir
dağılımındaki adaletsizliklerle ilgili farklı
farklı noktalar söylendi, dış borçla ilgili farklı
farklı noktalar söylendi. Doğru söyleniyor, borcun miktarı
artmıştır. Yani ailede bir gelir varsa, gelir arttıysa borç
da muhakkak ki artacaktır, harcamalar da muhakkak ki artacaktır ama
asıl olan, gelirin artışına bakmak gerekir. 2002
yılında toplam kamu net borç stoku gayrisafi millî
hasılanın yüzde yüzde 61,5u iken, 2013 yılı
rakamlarına göre 12,7ye düşmüştür.
Yine, 2002 yılında kamunun toplam brüt borcu
gayrisafi millî hasılanın yüzde 74ü iken, 2013 yılında
yüzde 36,3e düşmüştür. 2002 yılında 86,5 milyar dolar
kamunun borcu, 43 milyar dolar da özel sektörün borcu, toplam dış
borç stoku 129,6 milyar dolar iken, gayrisafi millî hasılaya oranı
yüzde 56,2dir. Yani ülkenin elde ettiği gelirin yüzde 56,2si toplam borç
olarak giderken 2013 yılı rakamlarını vermek istiyorum:
Kamunun toplam dış borç stoku 120 milyar dolar, özel sektör
dış borç stoku 267 milyar dolar, toplamı 388 milyar dolar;
gayrisafi millî hasılaya oranı toplam borcun yüzde 47,3e
düşmüştür. Yani eskiden borcumuz çok fazlayken, borcumuz
karşılığında daha farklı faizler veya daha
farklı alım gücü karşısında biraz daha ezik bir şekilde
alma imkânı varken, 2013 yılı rakamlarına
baktığımızda, gayrisafi millî hasılanın
yarısından daha az bir miktarda borçlanma ihtiyacı ortaya
çıkmıştır.
Değerli milletvekilleri, bakınız,
Türkiye'de yaşayan insanların gelirden aldıkları
payları sizlerle paylaşmak istiyorum.
2002 yılı itibarıyla net asgari ücretle
satın alınabilen ürün miktarlarını ifade ediyorum: 2002
yılında net asgari ücretle bir işçi 181 kilogram ekmek
alabilirken, 2013 yılı Kasımında 277 kilogram ekmek
alır olmuş.
2002de 85 kilo pirinç alabilirken, 2013te 168 kilo;
2002de 180 kilo makarna alabilirken, 2013te 340 kilo; 2002 yılında
1.370 adet yumurta alabilirken, 2013 yılında 2.260 adet yumurta
alabilir hâle gelmiş.
Ayçiçek yağı, 64 kilo alırken 135 kiloya;
kuru fasulye, 82 kilo alırken 112 kiloya; mercimek, 143 kilo alabilirken
223 kilo alabilir noktaya gelmiştir. Yani, artık, asgari ücretle
çalışan insanların reel olarak geçimlerinde, hayat
standartlarında önemli bir değişme ortaya
çıkmıştır.
Memurun durumuna baktığımız takdirde:
Bakın, 2002 yılında en düşük memur maaşıyla 386
kilogram ekmek alınabilirken 2013 Kasım rakamına göre 650 kilo
ekmek alınmakta; 180 kilo pirinç 2002 yılında, 394 kilo pirinç
2013 yılında alınmakta. 2.914 adet yumurta en düşük memur
maaşıyla 2002 yılında alınabilirken 2013
yılında 5.306 adet yumurta alınabilme durumunda. 2002
yılında 507 kilogram domates alınabilirken 2013
yılında 921 kilogram domates alınabilmekte. 2002
yılında en düşük memur maaşı 2,01 adet takım
elbise alabilirken 2013 yılında 6,18 adet erkek takım elbise
alabilmekte. 2002 yılında memur 2.438 kilovatsaat enerji satın
alabilirken en düşük memur maaşıyla, 2013 yılında en
düşük memur 5.263 kilovatsaat elektrik satın alabilir noktaya
gelmiştir. 2002 yılında 1.047 metreküp doğal gaz satın
alabilen en düşük memur 2013 yılında 1.765 kilogram doğal
gaz satın alabilir hâle gelmiştir.
FARUK BAL (Konya) Kilogram!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Metreküp, metreküp.
Teşekkür ediyorum Hocam. Metreküp doğal gaz satın alabilir hâle
gelmiş.
2002 yılında 12 kilogramlık tüpten 19 adet
alabilirken 2013 yılında 28 adet tüp alabilir hâle gelmiştir.
Değerli milletvekilleri, muhakkak ki bu program
eleştirilecektir. Bu programda muhalefet partilerinin söylediklerine
dikkat edilecektir ki, bu çerçevede biz muhalefet partilerinin yapıcı
olan eleştirilerini de dikkate aldığımızı ifade
etmek istiyoruz. Biraz da açıkçası şunu ifade etmek istiyorum ki
Sayın Hurşit Güneş konuşmasında Bu Hükûmet
Programı içerisinde yeni anayasa var. dedi, Nasıl yeni
anayasayı yapabilirsiniz? diye de eleştiride bulundu.
Sayın Güneş, bakınız, sizin de içinde
bulunduğunuz siyasi parti dâhil 4 siyasi parti bir araya geldi, 4 siyasi
parti eşit temsil edilerek Anayasa Uzlaşma Komisyonunu
gerçekleştirdi. Önce 48 maddeyi hayata geçirelim dedik, vazgeçtiniz. Bir
grup başkan vekili dedi ki: Hodri meydan, buyurun, 48 maddeyi hayata
geçirelim. dedi, biz hadi dedik, vazgeçtiniz. Arkasından, 61 maddeyle
ilgili Sayın Genel Başkanınız çağrı yaptı,
ondan da vazgeçtiniz.
Ben, 1982 darbe Anayasasının bu millete
olmadığını, yakışmadığını,
2015 seçimlerinde milletimiz anayasa değişikliğindeki
çoğunluğu verdiği takdirde bizim bu Anayasayı
değiştireceğimizi ifade ediyor; bu programın
vatanımıza, milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor;
hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Efendim, Sayın Grup Başkan Vekili, Anayasa uzlaşma sürecine
ilişkin olarak partimizin tutumunu gerçeğe aykırı bir
şekilde ifade etmiştir. 69uncu maddeye göre söz istiyorum efendim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Hamzaçebi.
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
5.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi'nin, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın Bakanlar Kurulu
Programı üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 seçimleri yapıldıktan
sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Cemil Çiçek
yeni bir anayasa için harekete geçti, böyle bir çağrıyı
basın aracılığıyla kamuoyuna duyurdu. O sırada
Adalet ve Kalkınma Partisi böylesi güzel bir işi Cemil Çiçeke
bırakmamak için kendisi alelacele bir heyet oluşturarak Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunu ziyaret etti. Biz de bu heyette yer
alacağımızı ifade ettik, Anayasa Uzlaşma Komisyonu
kuruldu, çok güzel bir çalışma yaptı. Böylesi bir komisyonun
kurulmuş olması demokrasimiz açısından bir kazançtır,
her şeyden önce bu çok önemlidir, bunu ifade etmek isterim. Ancak, Adalet
ve Kalkınma Partisi temsilcilerinin başlangıçtan itibaren
başkanlık sistemi konusunda ısrar etmiş olmaları
nedeniyle, maalesef belli bir aşamadan sonra bu komisyonun ilerleme
imkânı olmamıştır. Esasen Adalet ve Kalkınma Partisi
bu komisyon kurulurken şöyle bir hesap yapmıştı: Burada 4
siyasi parti nasıl olsa birbiriyle anlaşamaz. BDP -şimdi HDP-
MHP, CHP, imkânsız, bunlar bir masada bile oturamazlar. Nasıl olsa
bunlardan birisi masadan kalkar gider. Hesap buydu ama tutmadı. Gayet
demokratik bir şekilde 3 muhalefet partisi orada oturdular,
görüşlerini ifade ettiler. Siz de başkanlık sistemi önerisini
geri çekmeyerek bunu kilitlediniz. Sayın Tayyip Erdoğanın
söylediği şuydu Cumhuriyet Halk Partisine: Gelin, bozun bu
uzlaşmayı, beraber ikimiz yola devam edelim. Başkanlık
sisteminden vazgeçiyor musun? Hayır, onu daha sonra düşünürüz.
Biz verdiğimiz sözün arkasında duran bir
partiyiz. Hangi siyasi partiye hangi sözü vermişsek biz bu sözü
tutarız. Biz sizin gibi, Torba yasayı ekime bırakalım.
deyip, ondan sonra Meclisi kapatıp, işleri halledip önümüzdeki hafta
Meclisi torba yasa için olağanüstü toplantıya çağırmak gibi
bir ikiyüzlülüğü yapmayız.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş'ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin
sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkanım, bir düzeltme yapmak istiyorum.
Bakın, Sayın Genel Başkanı çağrı
yaptı, Gelin, biz anlaştığımız 61 maddeyi
çıkaralım. dedi, Sayın Hamzaçebi, kendisi de o heyetin
içerisindeydi. Biz dedik ki: Gelin, 4 siyasi partinin
anlaştığı 61 maddeyi Türkiye Büyük Millet Meclisinden
çıkaralım. Farklı bir şey getirmeyeceğiz, başkanlık
sistemini de ortaya koymayacağız. Ama Cumhuriyet Halk Partisi önce o
çağrıya evet dedi, kendisi çağrı yaptı, sonradan
vazgeçti.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Hayır, biz hiçbir zaman çağrı yapmadık.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) İkinci konu: Bakın,
1 Ekimde Türkiye Büyük Millet Meclisini çalıştıralım.
diye grup başkan vekili arkadaşlar söyledi ama şu anda
kamuoyunda yoğun bir baskı var. Taşeron işçilerle ilgili,
Somadaki maden kazasında hayatını kaybedenlerle ilgili ve en
önemlisi
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Somayı
ayırın getirin. dedik, Meclis kapanmadan
çıkarırdınız bunu isteseydiniz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
atama bekleyen
öğretmenlerle ilgili durum söz konusu. Ben şunu hatırlatmak
isterim, Türkiye Büyük Millet Meclisi arşivlerinde duruyor.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Dürüst
davranmıyorsunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) 12 grup başkan
vekilinin imzasıyla verilen kanun teklifinden kimlerin imzasını
çektiğini herhâlde arşivler gösterecektir.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Elitaş.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan,
bir açıklama yapmak istiyorum buradan.
BAŞKAN Buyurun.
3.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu'nun,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Şimdi, torba yasayla ilgili
görüşmeleri biz sürdürüyorduk ama teklif iktidar partisinden geldi Ekimde
sürdürelim. diye. 5inci bölümün sonuna kadar götürelim, 6ncı bölümü
sonra, ekimde görüşelim. dediler. devam etme taraftarıydık,
24üne kadar da zaten süre uzatılmıştı. Kendi tekliflerine
biz imza attık. Biz imzamızın arkasındaydık, sözümüzde
duruyoruz ama sözünde durmayan biz değildik. Baskıyı o zaman
iktidarın kendisi düşünecekti.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Halaçoğlu.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan
PERVİN BULDAN (Iğdır) Sayın
Başkan
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Efendim, ben de bu konuda kısa bir açıklama yapmak istiyorum
mikrofonu açarsanız.
4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi'nin, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Elitaşın vermiş olduğu bilgi gerçeğe
aykırıdır. Burada gece yarısı kendileri bir öneri
getirmişlerdir. Grup Başkan Vekilimiz Sayın Engin Altay burada
nöbetçiydi. Diğer siyasi parti grup başkan vekilleriyle mutabık
kalınmış, 1 Ekime bırakılmıştır.
Soma madencilerinin ve diğer madencilerin
hakları şimdi mi aklınıza geldi? O gece Bunu
kapatalım. derken aklınızda yok muydu bunlar? Hesap o
değil, hesap o değil. Sözünüzde durmadınız, samimi
değilsiniz.
Öğretmen kadrolarını her zaman
çıkarabiliriz, söyledim. Gelin, hemen öğretmen kadrolarını
da çıkaralım. Mademki olağanüstü toplantıyı Soma
madencileri için yapıyorsunuz, söyleyin bize, beraber gelelim, hemen
çıkaralım, beraber yapalım çağrıyı.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Tamam, pazartesi
çıkaralım hemen.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Hayır, orada iki tane madde var sizin için önemli olan: Bir, yargı
kararlarını, atamalara ilişkin yargı kararlarını;
iki, özelleştirmeye ilişkin yargı kararlarını
uygulamamak. Sizin asıl amacınız odur.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Zaten onların
görüşmeleri geçti, kabul edildi onlar.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Soma
madencileri önemli olsaydı o gece Meclis kapanmazdı.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
PERVİN BULDAN (Iğdır) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Buldan.
5.- Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan'ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
PERVİN BULDAN (Iğdır) Teşekkürler
Sayın Başkan.
AKP Grubundan bir grup başkan vekilinin gece
yarısı beni telefonla arayarak Genel Kurula çağırması
neticesinde 1 Ekime kadar, 1 Ekim tarihine kadar Genel Kurulun
çalışmamasına dair bir metin imzaladık.
Dolayısıyla, muhalefet partilerinin bu konudaki eleştirilerine
ben de katılıyorum, biz de imzamızın
arkasındayız. Bu konuda sözünü tutmayan taraf AKP Grubudur.
BAŞKAN Evet, teşekkür ediyorum.
IV.- HÜKÛMET PROGRAMI
(Devam)
1.- Başbakan Ahmet Davutoğlu
tarafından kurulan Bakanlar Kurulu Programı'nın görüşülmesi
(Devam)
BAŞKAN - Şimdi, şahsı adına söz
isteyen Kamer Genç, Tunceli Milletvekili.
Buyurun Sayın Genç. (CHP sıralarından
alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hükûmet Programı üzerinde söz aldım,
saygılar sunuyorum.
Ben bundan önce buraya fenerle çıkıyordum, bu
fenerle çıkmamam feneri unuttuğumuz anlamına gelmez. Fenerde
yaptığınız hırsızlıkları,
yolsuzlukları unutmadım, feneri saklıyorum, günü geldiği
zaman yine getirip yüzünüze çarpacağım, onu bilesiniz.
Şimdi, değerli milletvekilleri, biliyorsunuz,
bu Hükûmet Programı 1 Eylülde okundu burada. Şimdi, öyle gayriciddi
bir Hükûmet Programı okundu ki bunun üçte 2si atlanıldı;
atladı okudu, burada Başbakan olarak okurken. Bir defa, böyle
gayriciddiyet olmaz. Okuyabileceğiniz metni buraya getirin. Olabilir, ufak
tefek düzeltmeler yapılabilir ama bunun üçte 2si atlanıldı.
Şimdi, aslında, hükûmet falan
değişmedi arkadaşlar, Potamyalı gitti,
Kırımlı geldi yerine. Yani bu artık herkes tarafından
bilinen bir şey. Şimdi bu Hükûmette de Başbakan makamına
gelen Davutoğlu, bakın, Dışişleri Bakanlığında
bürokratlarıyla yapılan bir konuşmada diyor ki: Suriyeyle
savaş çıkarmak için Süleyman Şah Türbesine, oradaki
askerlerimize birkaç tane füze atalım, oradaki askerlerimizi şehit
edelim, ondan sonra da biz Suriyeyle harp çıkaralım.
Arkadaşlar, bu konuşmayı yapan bir
kişi değil Başbakanlığa, bu kişi kodese girer,
kodese. Ama AKPlilerde hukuk yok, birçok şeyler yok, birçok şeyler
olmayınca buraya geldi. Şimdi, bir Hükûmet kuruldu. Şimdi bu
Hükûmetten bir iki tane bakanı tarif etmek istiyorum.
Şimdi, Bekir Bozdağ
Bekir Bozdağ kim
arkadaşlar? 17 Aralık ve 25 Aralıkta
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan, şahsiyetle uğraşmak yasaktır.
KAMER GENÇ (Devamla)
suçüstü yakalanan bir hükûmetin
adamlarıyla ilgili olarak toplanan belgelere
Savcıya,
başsavcıya telefon ediyor, Başsavcı, gece yarısı
git, o savcıyı görevden al, o belgeleri al, yırt ve ondan sonra
o soruşturmayı kapat. diyor. Bu konuda kendisi hakkında
düzenlenen fezlekeyi geliyor, hem Meclis iade ediyor hem de kendisi iade
ediyor. Eğer böyle bir durumda bir başkası olsaydı, yine
burada Adalet Bakanlığı makamında değil, kodeste
olurdu.
Yine bir Nabi Avcı var, Türk millî eğitimini
mahveden, medrese eğitimine çeviren bir kişi. Kendisi bir yerde
belediye başkanı iken
Arkadaşlar, soruyorum kendisine, Tayyip
Erdoğan, o zaman, onun belediye başkanı olduğu yerde
RECEP ÖZEL (Isparta) Nabi Avcı ne zaman belediye
başkanı oldu?
AHMET YENİ (Samsun) Yalan konuşuyorsun!
RECEP ÖZEL (Isparta) Ne zaman belediye
başkanı oldu Nabi Avcı ya?
KAMER GENÇ (Devamla) -
orman arazisinde kaçak olarak
10-12 tane daire yapıp sattı mı satmadı mı?
Çıksın, burada cevap versin.
Şimdi, değerli arkadaşlarımız,
bakın, bu Hükûmet Programı
AHMET YENİ (Samsun) Nabi Avcı nerede belediye
başkanı oldu?
RECEP ÖZEL (Isparta) Yalan konuşan sensin ya!
KAMER GENÇ (Devamla) -
maalesef yani Türkiyenin
geleceğine ışık tutacak, yeni Türkiye diye getirecek bir
şey değil.
Şimdi, Tayyip Erdoğan diyor ki: Efendim, biz
Başbakanla anlaştık, Çankaya Köşkünü Orman
Çiftliğine taşıyacağız, Başbakanlık da
Çankaya Köşküne taşınacak. Arkadaşlar, Çankaya Köşkü
Türkiye Cumhuriyeti devletinin simgesidir Çankaya Köşkü
Cumhurbaşkanlığının yeridir, o başka bir yere
taşınamaz. Bunların aklına koydukları, Çankaya
Köşkünü TOKİye verip kendi yine Bilale birtakım rant
sağlamaktır. Ama hem Ahmet Davutoğlunu ihtar ediyorum hem
Tayyip Erdoğanı: Siz buna teşebbüs ettiğiniz anda, ben tek
başıma da kalsam, çıkıp halka Ey Türk halkı,
Çankayada Cumhurbaşkanı Atatürkün kurduğu bu esere sahip
çık diyeceğim ve biz halk olarak Çankayadaki
Cumhurbaşkanlığı makamının muhafazasını
ve Atatürk Orman Çiftliğinde yapılan kaçak inşaatın da
gerekirse yıkılmasını sağlayacağız, bunu
herkes bilsin. Bu Türkiye Cumhuriyeti devleti başıboş bir devlet
değildir.
RECEP ÖZEL (Isparta) Gücün yetmez senin ona, gücün
yetmez!
KAMER GENÇ (Devamla)
-Şimdi, arkadaşlar, zaten yeni Türkiye dediği şu: Ahmet
Davutoğlunun Stratejik Derinlik diye bir kitabı var, biliyorsunuz.
Aslında, bu Stratejik Derinlik dediği, efendim dibi belli olamayan
bir kuyu. Yani Türkiye Cumhuriyetini, laik Türkiye Cumhuriyeti devletini bu
kuyuya atacağız. diyor. Ahmet Davutoğlu, senin gücün buna
yetmez! Bu Türkiye Cumhuriyeti devletini ne sen yıkarsın ne Tayyip
yıkar. Diyorlar ki, kendilerinin söyledikleri şu: Efendim, biz bunun
yerine bir Osmanlı Devletini kuracağız. İşte, kendisi
de orada, kitabında diyor ki: Türkiye Cumhuriyeti devleti burada bir
parantezdir. Yani ne diyor? Osmanlı Devleti içinde, yani o yapılan
İstiklal Savaşı, kurulan laik Türkiye Cumhuriyeti, onların
hepsi bir parantezdi, parantezi kapatacağız. diyor. Ben
de kendisine diyorum ki AKP Hükûmeti Türkiye Cumhuriyeti içinde bir
parantezdir, biz o parantezi kapatacağız arkadaşlar, onu
herkesin bilmesi lazım. (CHP sıralarından alkışlar)
OSMAN KAHVECİ (Karabük) Hayal
Hayal
KAMER GENÇ (Devamla) - Şimdi,
arkadaşlar, bu programı yazan insanlar ya Türkiyede
yaşamamıştır ya da yalancı makinesi tarafından
üretilen bir beyin tarafından yazılmıştır.
Şimdi, arkadaşlar, öyle laflar
söylüyorlar ki donup kalıyoruz. Diyor ki: Vatandaşın her
kuruşunun hesabını soracağız. Sen on üç senedir
iktidardasın. Ya, bütün her şeyde denetim kalktı, devletin
malları talan edildi. Yargıyı ortadan
kaldırdınız. Hukuk devletinden bahsediyorlar. Arkadaşlar,
şimdi, torba kanunda getirdikleri şeyde ne yapıyorlar? Kamu
hizmeti gören memurların dava açma hakkını
kaldırıyorlar, Mahkeme kararlarını tanımayız.
diyorlar. Bu nasıl hukuk devletidir? Böyle bir şey olur mu? Ya,
insanlarda biraz ar olur, edep olur, utanma olur yani en azından
doğru şeyler söyleyin arkadaşlar.
Bakın, şimdi çok şeyden
bahsediliyor. Şimdi, Tayyip Erdoğan gitmiş, 426 milyon lira
vererek uçak almış.
AHMET YENİ (Samsun) Devlet
aldı, devlet.
KAMER GENÇ (Devamla) - Her gün bir yere
gidiyor ya! Daha dur bakalım, sen daha dün seçildin Türkiyenin her
tarafını, dünyayı geziyorsun. Ya, acaba, bu bir gün evinde çoluk
çocuğuyla bir yemek yemiş midir? Her gün devletin ekmeğini
yiyor, yemeğini
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane)
Onda memleket sevdası var, anlayamazsın sen, anlamazsın!
KAMER GENÇ (Devamla) Ya, insan biraz
sıkılır be kardeşim, biraz sıkılır.
Şimdi, arkadaşlar, bakın,
o kadar büyük yolsuzluklar yaptı ki, eğer her kuruşun
hesabını soruyorsanız
Bakın, sayın
arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; sekiz senedir
Sayıştay birçok kamu kurumunun hesaplarını incelemiyor,
belediyelerin hesaplarını incelemiyor. İ. Melik Gökçekin,
bakın, en basiti, şu Eskişehir yolunda yapılan, 182 trilyon
lira harcayarak kurduğu büyük betonu yıktılar, 182 trilyon
havaya gitti.
Bakın, İstanbulda Zorlu
Holdingin
Biliyorsunuz, Zorlu Holding evvela Denizcilik Bankasını
Emlak Banktan 69 milyon dolara aldı, kısa bir dönem sonra 2,4 milyar
dolara sattı ve 69 milyon dolardan 1 milyar 931 milyon kâr etti. Sonra,
İstanbulda Karayollarında yaptığı ihale,
inşaata... 386 bin metrekare kaçak inşaat yaptı. Bu
inşaatın kaçaklığının giderilmesi için Tayyip
Erdoğan yaptı mı
yapmadı mı, çıksın burada söylesin. Şimdi,
arkadaşlar, bu fezlekeler, Anayasaya göre, siz de verdiniz
Sizin 4
bakanınız yolsuzluk yapmış, suistimal yapmış,
hakkında fezleke verdiniz mi vermediniz mi? Peki, verdiğiniz bu
fezlekelere niye sahip çıkmıyorsunuz, soruşturma önergesine? Üç
ay geçmiş, dört ay geçmiş şey komisyonu görev yapmıyor.
Şimdi, Anayasa açıkça ihlal ediliyor. Siz kanunları
tanımıyorsunuz.
Şimdi, efendim, Meclisi niye tatil ettiniz biliyor
musunuz? Meclisi tatil etmenizin nedeni, Tayyip Erdoğanın 15
Ağustosta Cumhurbaşkanlığı ilan edildikten sonra
mecburen gelip burada yemin etmek zorundaydı, onun için tatil ettiniz, onun
için, onları şey etmek için.
Şimdi, arkadaşlar, bakın, evinde
ayakkabı kutusunda para bulunan bankanın müdürü bir firmaya 575
milyon dolar kredi veriyor. Bir yan kuruluşa da 35,5 milyon dolar veriyor
ve batıyor. Benim Tuncelide bir Pertek köprüsü yapılması
lazım, bunun maliyeti 100 milyon dolar; arkadaşlar, senelerdir
yapılmıyor.
Şimdi, bahsediyorlar, Türkiye'de reform
Gelin, ben
size bir Tunceliyi gezdireyim, o yolların durumunu görelim.
Arkadaşlar, ilçe yollarımızda iki araba yan yana gitmiyor.
Böyle, bu kadar hayal aleminde yaşıyorsunuz ve yalan söylüyorsunuz.
Şimdi, koskoca program yapılmış
Türkiye'de! Bugün Türkiye Cumhuriyeti devletinin 49 vatandaşı
tutsaktır arkadaşlar. Türkiye'nin bir konsolosluğu işgal
altındadır. Sen ne biçim devletsin ya? Sen eğer haysiyetli bir
devletin bir ferdi, Hükûmeti olsan gider o vatandaşları
kurtarırsın. Öyle yalan bilgiler yayıyorlar ki Efendim, biz
bunların üzerine gidersek öldürürler. diyorlar, yalan söylüyorlar. Perde
arkasında bunların hepsi, arkadaşlar, anlaşmalı
şeyler.
Şimdi, bunlar diyorlar ki: Efendim, biz herkese
eşit davranıyoruz. Ya, nerede eşit davranıyorsunuz? Alevi
vatandaşlarla ilgili hep kandırdınız. Ya, Alevi
vatandaşların bir isteği var, cemevi ibadet yeri
yapılsın. Niye yapmıyorsunuz? Arkadaşlar, bakın, on
iki senede, sizin iktidarınız zamanında bir Alevi
vatandaşı işe almadınız, hep ayrımcılık
yaptınız, hep kendi adamlarınızı işe
aldınız.
RECEP ÖZEL (Isparta) Hadi oradan ya!
KAMER GENÇ (Devamla) Şimdi, bugün Tayyip
Erdoğanın oğluna Türkiye'deki belediyelerin hepsinde devletin
devasa arazileri bağışlanıyor. Bunları kimin sayesinde
bağışlıyorsunuz? Bakın, bunun hesabı sizden çok
ağır sorulacaktır. Sizde hukuk denilen bir şey yok ve
arkadaşlar maalesef Türkiye Cumhuriyeti devleti sizinle büyük bir itibar
kaybetmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) - Ahmet Davutoğlu bir tane dost
komşu bulmadı ama şimdi Başbakan oldu bütün dünyayı
Türkiyeye düşman edecek. Benim gördüğüm bu.
AHMET YENİ (Samsun) - Sen görmeye devam et.
KAMER GENÇ (Devamla) - Bunun için bu Hükûmet
Programı yalan, gerçeklere dayanmıyor, hukuk ayaklar altına
alınmış, yargı bitirilmiştir ama bunun hesabı
size ağır sorulacak.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) Millet size inanmıyor.
BAŞKAN Evet, teşekkür ediyorum.
Şimdi Hükûmet adına söz isteyen Bülent
Arınç, Başbakan Yardımcısı.
Buyurun Sayın Arınç. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) - Millet size niye oy vermiyor,
az dinleyin şimdi Kamer.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinize saygılar sunuyorum, çalışmalarımızın
hayırlı olmasını diliyorum.
62nci Hükûmetimizin Programı, bildiğiniz gibi,
1 Eylül tarihinde Sayın Başbakanımız Ahmet Davutoğlu
tarafından Meclisimize takdim edilmişti, iki gün sonra, bugün,
müzakereleri yapıyoruz. Şu ana kadar Halkların Demokratik
Partisi adına 2 değerli arkadaşımız Sayın Buldan
ve Kürkcü görüşlerini ifade ettiler, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Sayın Halaçoğlu görüşlerini ifade ettiler, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Sayın Hurşit Güneş, AK PARTİ
adına da Sayın Naci Bostancı ve Sayın Mustafa Elitaş
düşüncelerini ifade ettiler. Öncelikle bu arkadaşlarımıza, değerli
fikirlerine, konuştukları, ortaya koydukları hem
eleştirileri hem de yol gösterileri için teşekkür ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ben de konuştum Bülent Bey.
Ben konuşmadım mı!
BÜLENT TURAN (İstanbul) Onu muhatap almayın!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Onu
muhatap alma, ona göre konuşma. diyorlar.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ben de seni muhatap almıyorum
hadi bakalım. Niye öyle gülüyorsun, ortada gülünecek bir şey var
mı?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla)
Karadenizli gibi olduk, borcunu istemiş de Ben seni
tanımıyorum. demiş, o da Ben de seni tanımayrum.
demiş, biraz ona benzedi. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) Ben zaten seni
tanımıyorum.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla)
Hayır, seni boş geçmeyeceğim, sözlerimin sonunda bir beş
dakikayı sana ayırdım, hiç merak etme ama başta seni üzmek
istemiyorum, sonuna kadar oturasın
KAMER GENÇ (Tunceli) Yok, yok, o gücün varsa üz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla)
Değerli arkadaşlarım, Sayın Genç, bildiğiniz gibi,
Kırk yıllık Kâni olur mu Yani? demişler -her zamanki
üslubuyla, her zamanki çirkinliğiyle, her zamanki hakaretli üslubuyla-
burada bir konuşma yaptığını ifade ediyor.
KAMER GENÇ (Tunceli) Benim söylediklerim yalan mı?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Ben
bütün notlarımı aldım, konuşmalarımın sonunda
kendisine layık olduğu cevabı vereceğim, şimdiden otuz
beş dakikamızı boşa geçirmeyelim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Cevabını
alırsın sen de, layık olduğun cevabı da
alırsın.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla)
Değerli arkadaşlar, ben gruplar adına konuşan değerli
arkadaşlarımın düşüncelerine, görüşlerine saygı
duyuyorum, eleştirilerine hak veriyorum ve onlardan yararlanmak istiyorum.
Eğer önümüzü açacak, bize yol gösterecek faydalı konuşmalar
varsa -ki var, onlarda notlarımı aldım- bu açıdan
arkadaşlarımızın görüşlerinden de istifade etmeye
çalışacağım.
Bu görüşmeler sırasında Sayın
Ertuğrul Kürkcü kanaatini baştan beyan etti, bize güvenmediğini,
bizden, bu Hükûmet Programından ümitli olmadığını,
ifade etti. Sayın Hurşit Güneş de Asla ümitli değiliz.
dedi. Sayın Halaçoğlu takdir ediyor, Beklentimiz yeni Hükûmetin
faydalı ve iyi işler yapmasıdır, faydalı işler
yaparsa yanında oluruz, kötü işlerde de her zaman karşısında
olacağız. dedi. Buna da teşekkür ediyorum çünkü sayın
genel başkanların yeni kurulan Hükûmet ve Hükûmet Programı
üzerindeki düşüncelerine baktığım zaman da bu
doğrultuda bir ışık görüyorum. Sayın Kemal
Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı,
Sayın Güneşten farklı düşünüyor, Star Televizyonunda
yaptığı açıklamaları size okuyorum: Benim yeni
kurulan bir Bakanlar Kurulana önyargıyla bakma gibi bir
alışkanlığım yok. İcraatına
bakacağız, belki bizim düşündüğümüzden çok daha güzel bir
icraatı olacak bu Kabinenin, o zaman da
alkışlayacağız. Ama yaptıkları yanlışsa
da çıkıp onun yanlış olduğunu söyleyeceğiz.
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bahçelinin bir açıklaması var,
Ahmet Davutoğlunun eline tutuşturulan Bakanlar Kurulu listesi,
bizatihi hazırlayan ve bakanları isim isim belirleyen Erdoğan
tarafından bugün onaylanmıştır. Sipariş üzerine
kurulan Hükûmet böylelikle göreve başlamıştır. Bu bir
eleştiridir, burada bir hakaret kastı yok. Ama ilave ediyor: Her
şeye rağmen, bu yeni gelişmenin aziz milletimize, Türk siyaset
ve demokrasisine hayırlı olmasını diliyorum. Bizce
olması gereken de budur. Yani, Hükûmet Programına yeni bir ümitle
bakmak, yeni Başbakana en azından bir avans vermek, Hükûmet
Programında ileriye sürdüğü iddiaların veya programına
aldığı hususların ne kadarının gerçekleşip
gerçekleşmeyeceğine bir not vermek, bir karar vermek ihtiyacı
içindeyiz. Ama olabilir ki 185 sayfalık bir Hükûmet Programının
daha içinde bulunan bazı hükümler birilerini rahatsız etmiş
olabilir, o zaman da şüphesiz eleştirilerini baştan itibaren
yapacaklardır.
KAMER GENÇ (Tunceli) 187... Onu dahi bilmiyorsun. 185
değil.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla)
Şimdi, bu sözleri söyledikten sonra, Sayın Grup Başkan Vekilimiz
Sayın Bostancının o her zamanki bilge tavrıyla ve güzel
üslubuyla yaptığı bazı eleştirilerde bir
sınırın aşılmış olduğunu
düşünüyorum. Muhalefetin eleştirilerine sefil bir açıklama bence
tevil götürmez bir yanlıştır. Muhalefetin
açıklamalarını da, eleştirilerini de saygıyla
karşılayacağız, eksik bulabiliriz, yanlış
bulabiliriz. Biz de bu üslubumuzu her zaman muhafaza edeceğiz. Ama bence
hepimizi gülümseten bir polemik de oldu, eminim ki Sayın Bostancı bu
ifadesiyle hakareti değil, belki bir değerlendirmeyi göz önüne koymak
istemiş de olabilir.
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, Sayın
Başbakanımız 1 Eylül günü burada bir buçuk saat boyunca şu
bardaktan su bile içmeden Hükûmet Programını özetleyerek sizlere
takdim etti. Bugünkü görüşmelere de İstanbulda bir programı
olmasına rağmen onu iptal ederek Benim Meclise karşı
saygım var, herkesi dinlemek istiyorum. Elimdeki acil ve ivedi işleri
bitirip Parlamentoya geleceğim. demişti. Sayın
arkadaşımız kendilerini beklemeden belki de onun burada
olmayışını bir eleştiri konusu yaptı, o sırada
da Sayın Başbakanımız kapıdan içeri girdi ve yerine
oturdu.
Şunu hepimiz biliyoruz: Sayın
Kılıçdaroğlunun bugün niçin burada
bulunmadığını, 1 Eylülde de niçin gelmediğini
soranlara Kurultay var, onun telaşı var. Bir Genel Başkan
herhâlde onunla meşguldür. diyerek bir bahane bulabilirsiniz. Bu bahane
haklı da olabilir. Bir Başbakanın da hemen ilk günlerde bu kadar
acil ve ivedi işler içerisinde buraya biraz daha geç gelmiş
olmasını niçin tenkit edecek bir nokta olarak buluyorsunuz?
KAMER GENÇ (Tunceli) Hükûmet Programından daha
önemli ne olabilir?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Hâlbuki
hepiniz gördünüz ki, bu konuşmayı yapacak olan
arkadaşınız benim ve oturduğum yerden bütün
konuşmacıların notlarını aldım ki onların
eleştirilerine cevap vereyim diye. Hükûmetimizden de en az 20 bakan
buradaydı. Dolayısıyla bunu bir eleştiri konusu yapmamak
gerektiğini düşünüyorum. Sayın Hamzaçebinin de maksadı
şüphesiz Sayın Başbakanın Mecliste hazır
bulunması ve programına sahip çıkmasıydı, bunun
gerçekleştiğini düşünüyorum. Biz Meclisimize her zaman
saygı duyacağız, programımızı, bütçemizi, yeri
geldiğinde en önemli konuları sizle birlikte değerlendirmiş
olacağız.
Değerli arkadaşlarım, AK PARTİ
iktidarları devam ediyor. AK PARTİnin ilk hükûmetini kurmuyoruz. Bu,
AK PARTİnin 1, 2, 3, 4
5inci Hükûmeti yani 2002 seçimlerinden sonra ilk
Hükûmetimiz 58inci Sayın Abdullah Gül Hükûmetidir. 28/11/2002de güven
oylamasıyla göreve başlamıştır, dört ay kadar
sürmüştür, daha sonra Sayın Recep Tayyip Erdoğanın Siirt ilinden
milletvekili seçilmesini müteakip Genel Başkan da olunca görev ona tevdi
edilmiştir. Sayın Erdoğanın 23 Mart 2003te güvenoyu
almasına müteakiben geçtiğimiz günlere kadar, 29 Ağustos 2014e
kadar on bir yıl beş ay sürekli Başbakanlığı söz
konusudur. Bu arada 59uncu Erdoğan Hükûmeti, 60 ve 61inci Erdoğan
hükûmetleri, 3 kez yine Sayın Erdoğan tarafından kurulmuş
ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde çok partili siyasi hayata geçtiğimiz
günden bu yana Demokrat Parti dönemi de dâhil en uzun süreyle,
fasılasız, istikrarlı bir Hükûmetin Başbakanı olarak
on bir yıl beş aylık bir Hükûmeti temsil etmiştir.
Şimdi, Hükûmet Programı üzerindeki müzakereleri
yaparken şüphesiz 62nci Hükûmetimizin Başbakanı
değişmiştir. Süreci sizler de anlatıyorsunuz, ben de
kısaca anlatacağım müsaade ederseniz ama 62nci Hükûmet, az önce
saydığım 58in, 59un, 60ın ve özellikle 61in devamı
mahiyetindedir. Yeni bir Başbakan vardır, bazı bakanlar yeni
Hükûmete girmişlerdir. Dolayısıyla, Anayasamız
gereğince yeniden bir güvenoyuna ihtiyaç duyulmuş, yeni bir Hükûmet
programıyla da karşınıza başımız dik olarak
çıkmış bulunuyoruz.
Şimdi, 62nci Hükûmetimizin istikrar ve süreklilik
içinde yenilenme ve daha ileri hedeflere yürüme anlayışıyla
hareket ettiğini ve 62nci Hükûmetin geçmiş başarıları
gelecek vizyonuyla arada bir köprü olacak şekilde ülkemizi 2015 ve daha
sonrasına hazırladığını söyleyebilirim. Şunu
söylemek istiyorum aslında: Bazı konuşmacı
arkadaşlarımız kurulan Hükûmetin çok kısa ömürlü
olacağını, takriben 2015 seçimlerine kadar görev
yapacağını düşünüyor olabilirler. 185 sayfalık Hükûmet
Programımızdan ve Sayın Başbakanımızın AK
PARTİ Genel Kurulunda yaptığı konuşmadan şunu
rahatlıkla biliyorsunuz, bu sekiz aylık bir Hükûmet değildir.
Bu, 2015 seçimlerini de kazanacak ve tekrar tek başına iktidar olacak
bir Hükûmettir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Elbette, 2015 seçimlerinden sonra dört yıllık bir istikrar dönemi
var. 2019a kadar seçim yok, 2019da da Cumhurbaşkanlığı
seçimi, mahallî seçimler ve milletvekilliği genel seçimleri de birlikte
yapılacak. Dolayısıyla, 2015te kısmet olursa ve
Rabbimizin izniyle, şüphesiz milletimizin takdiriyle yeniden iktidar
olduğumuzda 2019a kadar 2023 hedeflerinden arta kalanların
tamamını da gerçekleştireceğimizi hep birlikte
göreceğiz.
Sayın Davutoğlu güçlü bir
Başbakandır, emanetçi değildir, vesayet altında hiç
değildir, 1.348 delegenin oy birliğiyle Genel
Başkanlığa seçilmiş ve inşallah, yine 300den fazla
güvenoyu almak suretiyle Parlamentomuzun da desteğini arkasında
taşıyacak, teşkilatlarımızın da, Hükûmetimizin
de, Türkiyenin de ümidi olmuş bir Başbakanımızdır,
kendisine başarılar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, şüphesiz bazı notlar aldım, bu notlara
zaman zaman temas edeceğim ancak öncelikle 62nci Hükûmetin vizyonu ve
yapmak istediklerimiz konusunda sizleri tekrar bilgilendirmek istiyorum.
Polemiklere yol açacak, bugünkü bu nezih görüşmeyi rahatsız edecek
bir tavır içerisinde de olmayacağım.
Öncelikle şunu
söyleyeyim: Yani, paralel yapılanma veya paralel devlet
yapılanması, hangi ismi koyarsanız koyunuz, bugün Türkiye için
reeldir, gerçektir, elle tutulabiliyor. Bu konuda Sayın Güneş, benim
geçmişte yaptığım ve tamamen doğru olan bir televizyon
konuşmasından veya gazetelere akseden bir haberden bahsetti, bu da
doğrudur. Ben yirmi senedir bu Parlamentodayım, her defasında
diyorum ki: Tutanaklarda ne varsa benim ağzımdan çıkan hepsi
doğrudur, bunun neticesine katlanırım; ya izah ederim, ya
kendimi bağışlanmaz bir suç işlemiş gibi görürüm ama
insanın namusu konuştuğu sözleridir, onlara da sahip çıkmak
çoğu zaman gerekebilir. Benim bu konuşmayı yapmam çok
doğrudur ama ilk defa o konuşmayı yapmadım, son da
yapmadım. Ben Meclis Başkanlığımdan, onun öncesinden,
1970li yıllardan, 1980li yıllardan, 1990lı yıllardan bu
yana, hepinizin sustuğu, hatta görmezden geldiği, hatta
korktuğu, eleştirdiği, tehlikeli bulduğu, gizli bir örgüt
diye yaftaladığı, okullarına gitmekten adım adım
kaçtığı zamanlarda da bu sözleri söyledim.
Değerli
arkadaşlarım, ortadaki gerçek şudur, evet, bu görüşmeleri
yaptığımızda, bu konuşmaları
yaptığımızda, tamamen safiyetime inanmanızı rica
ediyorum, bizim gördüğümüz şuydu: İster adına cemaat
diyelim, isterse cemaat denmesin de camia densin, onu söyleyelim, isterseniz
Hizmet Hareketi diyelim, isterseniz eğitim gönüllüleri hareketi diyelim,
biz buna inanmıştık. Her gittiğim yerde, her
yaptığım konuşmada yurt dışındaki
okulların ne kadar faydalı olduğunu, İstiklal
Marşımızı orada dinlemenin bize ne kadar gurur
verdiğini, oradaki öğretmenlerin ne kadar büyük bir fedakârlık
içerisinde olduklarını, Türkiye ile o ülke arasında ne büyük bir
dostluk köprüsüne vasıta olduklarını her yerde söyledim. Bu
sözlerimi de bulup çıkarabilirsiniz. Çok gariptir -bunun için Sayın
Güneşin konuşmasına gerek yok- onlar da şimdi aynı
şeyi yapıyorlar, benim yıllardan beri yaptığım
konuşmaları Ne oldu? diye videolardan, İnternet sitelerinden
bir yerlere servis yapıyorlar. Evet, bir şeyler oldu.
Biz onları siyasi bir hareket olarak görmedik.
Burada şunu söylemem lazım: Ben geçmişten bu yana, kırk
senedir siyasetin içindeyim. Bu hareket, zaman geldi, Demokratik Sol Partiye
destek verdi. Onlara kızmadık, siyasi tercihlerinden dolayı ben
şahsen onları eleştirmedim. Benim yanımda olanlar
eleştirdiler Bunlar nasıl olur da DSPye oy verir? diye,
Tercihleridir. dedim. Zaman geldi, çoğu defalar Anavatan Partisini
desteklediler. Hiçbir şey değil, onların siyasi tercihidir
dedim. Zaman geldi, bizi desteklediler, bize oy verdiler. Sadece 12 Eylül 2010
referandumunda değil, mahallî seçimlerde de, genel seçimlerde de oylarını
bu şekilde kullandılar ama son, bu işler ortaya
çıktıktan sonra sizler için çalıştıklarını
biliyoruz, kapı kapı dolaştıklarını biliyoruz.
Ondan dolayı da
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) Siz ne verdiniz
Sayın Bakan, siz? Siz ne verdiniz, siz, Sayın Bakan?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla)
Değerli kardeşlerim, lütfen
CHPye verdiler, MHPye verdiler, BDPye verdiler.
KAMER GENÇ (Tunceli) Size verdiler. Yahu, inkârcı
olma be kardeşim!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla)
Bakınız, ben şunu söylemeye çalışıyorum: Bu
siyasi tavırlarından dolayı da biz onları
eleştirmiş, onları yok saymış değiliz. Bizim
şu anda gözümüzü açan olay, 17 Aralıktaki yolsuzluk iddiaları
değil.
Hiç bilmediğiniz bir şey söyleyeyim size: Otuz
senedir bu camianın içinde bir insanım. 17 Aralık günü gelinceye
kadar ben bunların ağzından bir tek yolsuzluk kelimesi
duymadım. Adalet ve Kalkınma Partisinden bir bakan, bir
milletvekili, bir bürokrat şu işi yapıyor. diye bana bir
şikâyet gelmedi. Vahiy mi geldi 17 Aralık günü yolsuzluk
iddiaları ortaya saçıldı? (AK PARTİ sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) Telefon dinlemeleri
çıktı ortaya.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla)
Arkadaşlar, bizim gözümüzü açan olay budur. Siz bunlarla şimdi
iş birliği yapabilirsiniz.
Şimdi, üzerlerine tişört giyen birileri
emniyetin önünde gösteri yapıyorlar. O gösterileri yapanlar başka
yerlerde de başka gösteriler yapıyorlardı. Bir emniyet mensubu
ne zaman operasyon yapılacağını İnternetten haber veriyor,
ona göre tişörtler hazırlanıyor, ona göre PR
çalışması yapılıyor, ona göre birileri
çağrılıyor, kahramanlık gösterisi hâline
dönüştürülüyor ve sizden de pek çok milletvekili -MHPyi tenzih ediyorum
ama Cumhuriyet Halk Partisinden- sıfırları, zeroları üst
üste giymek suretiyle şov yapıyor. Kiminle berabersiniz? Kimlerle
beraber
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) Sizin içinizde
milletvekilleriydi bunlar, sizin içinizde milletvekilleri!
HASAN ÖREN (Manisa) Bülent Bey, on yıl, on
yıl!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla)
Arkadaşlar, 17 Aralığa kadar yolsuzluk kelimesini
ağzına almamış bir camia ne oldu ki 17 Aralıkta
Şu bakanlar, şunlar, şunlar şunu yapıyor.
Arkadaşlar, diyelim ki o güne kadar sustular da o
gün bunun zamanı geldi ama lütfen arkadaşlar, bunun bir siyasi
operasyon olduğunu niçin görmüyorsunuz?
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) Bakanlar nerede?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Bu
Hükûmeti devirmek adına en ciddi manivela bence bu iddiaların ortaya
atılmasıdır.
HASAN ÖREN (Manisa) Bülent Bey, on yıldır
MİT niye haber vermedi size?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla)
Değerli arkadaşlarım, karşı karşıya
görüşmeyelim.
HASAN ÖREN (Manisa) On yıldan bu yana MİTten
niye hiçbir haber almadınız bununla ilgili?
BAŞKAN Sayın Ören
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla)
Arkadaşlar, bakın, ben sizin gibi, bu işe yabancı bir insan
gibi konuşmuyorum. İster inanırsınız, ister inanmazsınız.
HASAN ÖREN (Manisa) Ben de soru soruyorum.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Yani
sizin köşe bucak kaçtığınız insanların
içerisindeydim ben. Ben şunu söylemek istiyorum: Yolsuzluk
iddiasını ortaya atmak, yolsuzluğu kovalamak, yolsuzlukların
peşinden takipçi olmak namuslu insanların işidir, hepimiz
işidir. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) Aynen öyle, aynen
öyle!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Hiç
kimse yolsuzluklar karşısında suskun kalamaz, hiç kimse
yolsuzluklar karşısında O zaman benim menfaatlerim kesilir mi
acaba? diye düşünemez. Milletin hukukunu müdafaa etmek isteyen herkes
nerede bir yolsuzluk kokusu alıyorsa bunu gider ihbar eder, delillendirir
ve gerekli olan mercilere şikâyette bulunur.
KAMER GENÇ (Tunceli) Hâkimleri niye görevden
aldınız? Savcıları niye görevden almıyorsunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) On iki
seneden beri iktidarda bulunan bir Hükûmet, katrilyonluk bütçeleri
yönetmiş bir Hükûmet kamu kaynaklarını eğer yolsuzluklara
bulaştırmışsa ve sen de bunu biliyorsan Niçin 17
Aralık gününü bekledin be güzel kardeşim? demeye hakkımız
yok mu? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) Bakanlar nerede?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla)
Arkadaşlar, bakınız
HASAN ÖREN (Manisa) On yıl MİT niye size
bilgi taşımadı, neden MİT bilgi vermedi size?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla)
Bakınız arkadaşlar, bakanlarla ilgili iddialarda Hükûmetimiz
gereğini yapmıştır, grubumuz da gereğini
yapmıştır.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ne yaptı? Yapmadı.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Ne
yapmıştır? Şu Anayasa ve İç Tüzüke bakarsanız
bir bakanın, bir milletvekilinin nasıl suçlanabileceğini herkes
görebilir.
KAMER GENÇ (Tunceli) Hani nerede fezlekeler? Hani
soruşturma önergesi?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla)
Bakanlar görevleri süresince herhangi bir suç isnadı altında
kaldığında karşılığı
soruşturmadır.
KAMER GENÇ (Tunceli) Hani? Engelliyorsunuz,
engelliyorsunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) 55
milletvekili imza verir, onun da soruşturma önergesi açılır.
Burada da 400ten fazla -zannediyorum- oyla bu kabul edildi. Bu ilk defa
olmuyor ki. Koray Aydında oldu, eski Sağlık Bakanı
hakkında oldu, Mesut Yılmaz hakkında oldu, eski Enerji
Bakanı hakkında oldu. Biz şu sıralarda oturuyorduk o zaman
Fazilet Partisi olarak. Bu dosyaları tek tek bilen bir
arkadaşınızım ben. Çoğu da Anayasa Mahkemesine gitti.
Anayasa Mahkemesinde de bir oy farkıyla beraat edenler oldu; hepsini
biliyoruz.
Şunu söyleyeceğim: Meclis
soruşturması talep etmeden, kategorik olarak Bunlar yolsuzluk
yapmıştır. diyerek peşinen suçlamak çok doğru
değil, soruşturma sonucuna bakmak gerekir.
Soruşturma komisyonuna gruplar üye vereceklerdi.
Haddim yok, görevim de değil ama Bakanlar Kurulundan sonra
yaptığım toplantıda AK PARTİ Grubu bilerek
geciktiriyorsa hesabını sorun. demiştim. Bunu kim söyleyebilir
Türkiyede?
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Söylediniz de
ne yaptınız?
KAMER GENÇ (Tunceli) Mahsus söyledin, mahsus.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) AK
PARTİ Grubu da haklı olarak dedi ki: Soruşturma komisyonuna üye
verilirken bu konu hakkında ihsası reyde bulunmamış
insanları seçmek zorundayız. Siz, bunlar peşinen suçludur,
bunlar hırsızdır demişseniz, ondan sonra komisyona üye
olamazsınız. MHP bu saygınlığı gösterdi ama
sizden gelen bütün hisler İnternetten döküldü, arama motoruna konuldu,
söylemediğiniz bir şey kalmamış. Onlar da kendilerine göre
bir araştırma yaptı, siz de yaptınız, sonunda bir
komisyon kuruldu, tatil geldi.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar ) Nerede?
KAMER GENÇ (Tunceli) Ne tatili ya, belgeleri iade
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Ha,
bundan sonra, 1 Ekimden sonra yapacaktır görevini. Yapmazsa gene
eleştirin, siyasi olarak gerekenleri söyleyin ama bir kimseye peşinen
suçlu gözüyle bakamazsınız.
KAMER GENÇ (Tunceli) Örtbas ettiniz, örtbas.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla)
Milletvekili ise dokunulmazlık konusu gündeme gelir, bir başka
şeyse bir başka şey. Bu, Anayasa fırlatmak suretiyle
geçerli olmuyor. Anayasanın içerisinde ne varsa onu uygulamak
zorundayız. Geçmişte bakanlar için ne uygulandıysa,
başbakanlar için ne uygulandıysa Anayasa bunu esasen göstermiş.
Değerli kardeşlerim, şimdi bakın,
şunu söyleyeceğim: Bu yapı yani paralel devlet
yapısı dediğimiz şey, başka isimler de
koyabilirsiniz, bence en güzelini Sayın Başbakanımız
kongredeki konuşmasında söyledi. On iki senedir
Başbakanımız dendiğinde Sayın Erdoğan
hatıra gelebilir, dolayısıyla, belki bir ayrım yapmak için
söylüyorum, Sayın Davutoğlunun Genel Kuruldaki
konuşmasında bir cümlesini sadece sizlere tekrar arz etmek istiyorum:
Paralel devlet yapısı, fetret isteyen bir yapıdır.
Osmanlıda bir fetret dönemi var, hepiniz çok iyi biliyorsunuz, Sayın
Halaçoğlu zaten bunun ustasıdır. Çelebi Sultan Mehmet de hâlen
Bursada metfundur. Geçtiğimiz
günlerde çok güzel bir cadde açtık, hiç ismi de bir yere verilmemiş,
Çelebi Sultan Mehmetin ismini de oraya verdik. Bakınız, paralel
devlet yapısı fetret isteyen bir yapıdır. Kim olursa olsun,
bir daha devlet otoritesinin parçalanmasına izin vermeyeceğiz,
milletin seçtiği siyasi otoriteyi birisi kullanmak istiyorsa bürokrasi ve
emniyet kılıfından çıkacak, bizim gibi siyaset yapacak.
Bundan böyle devleti ele geçirmek isteyen kim olursa olsun, ister paralel ister
cunta ister başka bir şey, millet iradesinin önüne geçemeyecektir.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yaptığımız
iş şu: Devlet içerisinde hukuksuz bir yapılanma varsa
Devlet
içerisinde paralel yapı, dışarıda da paralel yapı
olabilir, bir ara KCK yapılanması için de bu tabir
kullanılmıştı, şehir yapılanması için de bu
tabir kullanılmıştı; o yüzden haklarında dava
açılanlar oldu, yargılananlar oldu, iddialar oldu, savunmalar oldu.
Yani, bir devlet vardır, ikinci bir devlete, ikinci bir yargıya,
ikinci bir bürokrasiye, ikinci bir otoriter sisteme bu ülkede müsaade
etmeyeceğiz. Biz, bir hukuk devleti isek aynı zamanda demokratik,
aynı zamanda laik, aynı zamanda sosyal ama sonuçları
itibarıyla bir hukuk devleti isek bu ülkenin bürokrasisi bellidir,
otoritesi bellidir, yargısı bellidir; bunun ikincisine, üçüncüsüne
müsaade edersek ortada ne AK PARTİ kalır ne CHP kalır ne MHP kalır
ne HDP kalır. Demokrasiyi korumamız için ikinci, üçüncü
yapılanlara izin vermemek lazım. Peki, böyle bir iddia var mı?
Arkadaşlar, bu operasyonlar, bu idari tasarruflar boşuna
yapılmıyor. Emniyetin içerisinde bir küçük yapılanmanın
mevcudiyeti eskiden de söylenirdi, yaptıkları çok fazla bilinmezdi.
Bakın, 300 bin polisimiz var, rütbeli, rütbesiz. 300 binin içerisinde
belki 300 tane, 500 tane
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Nasıl
bilinmezdi, nasıl bilinmezdi? Bilinmezdi derseniz doğru değil.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla)
Sayın Valim, siz de mutlaka bilmişsinizdir ama daha çok Önder Savla
görüşmelerinizden tanınıyorsunuz, aklınıza
gelmemiş olabilir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Siz de çok iyi
biliyordunuz, bu kurumun yarısı biliyordu!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla)
Bakın arkadaşlar, emniyetin içerisinde
Bütün polis
arkadaşlarımı tenzih ediyorum. Emniyet, bizim sivil bir
kurumumuzdur, güvenliğimizden sorumlu ve hepsi vatansever, hepsi görevini
iyi şekilde yapan şehitlerimizin, gazilerimizin olduğu bir
topluluk ama bunların içerisinde küçük bir topluluk da kendisine amirleri
tarafından verilen görevleri değil, kendilerine imamları tarafından
verilen görevleri ifa etmek için çalışıyor ve başka
kurumlardakilerle de bir siyasi operasyonla iş birliği
yapıyorsa, iddia olarak söylemiyorum, bir kısmının çok
büyük bir gerçek olduğunu söylüyorum, buna müsaade edemeyiz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Oraya sorun,
bakın, Emniyet Genel Müdürü orada Sayın Bakan, Emniyet Genel Müdürü
orada.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla)
Emniyetteki bu yapılanma, yargının içerisinde yine
ağabeylerinin yönlendirmesiyle dosyanın kapağını bile
açmadan Oradan geliyorsa ona göre bir karar hazırdır.
düşüncesiyle hareket ediyorsa biz buna karşıyız. Devletin
hiçbirisi buna müsaade etmez. Bilgi işlemde, Bilgi Teknolojileri
Kurumunda, TİBde veya bir başka yerde, TÜBİTAKta veya bir
başka yerde, bu saygın kurumları
Yapılan bazı
işlemler sebebiyle isimlerini ifade ettim ama bilelim ki her mesleğin
içerisinde görevini kötüye kullananlar, suistimal edenler olabilir.
Yaptığımız şey bir gestapoculuk değildir. Hukuk
içinde mücadele edeceğiz, bütün mücadelemiz hukuki çerçevede olacak.
Gözaltına almalar, hepsinin bir sebebi var; ya resmî evrakta sahteciliktir
ya özel evrak tanzimidir ya izinsiz dinlemelerdir ya izinsiz iddianameler
hazırlamaktır vesaire. Bütün bunları içerisine alacak bir
yapılanma hukukun dışına çıkmışsa, devletin
dışına çıkmışsa, devletin dışarıda
ve içerideki itibarını yıkmak ve sadece tek faturası bu
Hükûmeti devirmekse bu Hükûmeti devirmek iddiası yarın sizin de
başınıza gelebilir. O yüzden, hepimiz el ele vererek hukuksuz
işlemlere hiçbir zaman izin vermemek suretiyle, nerede bir hukuksuzluk
yapılıyorsa bunu yüksek sesle eleştirmek, duyurmak suretiyle
hepimiz görevimizi yapmalıyız. Ben bu kitlenin içerisinde en az 2
milyon insanın sempatizan olarak, hayır hizmetlerine fiilen
katkıda bulunanlar olarak masum olduğuna yürekten inanıyorum.
Bugüne kadar 50 defa konuştum, 50sinde de bu cümleyi söyledim, bazı
arkadaşlarım beni beğenmemiş olabilir, gerçek budur.
Okullara hizmet adıyla, öğretmenlere hizmet adıyla, kız
çocukları sokakta kalmasın da şu evde barınsın düşüncesiyle,
onlara burs temin etmek suretiyle 3 tane çocuğunu kucağına
alıp bu amaçların arkasından koşan insanlara selam olsun.
Onlarla hiçbir davamız yok, hiçbir kavgamız yok, onlarla herhangi bir
kötü düşüncenin içinde değiliz.
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) Günah çıkarmaya
benzemez bu.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Ama
bunları kullanan, bunların içerisinden bir şekilde mensubiyet
iddia eden ama içeride ve dışarıda irtibatları farklı
olan bir çete varsa o çeteyi yok edeceğiz, bunu da herkesin bilmesi
lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) Yasalar ne olacak,
yasalar?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, 62nci Hükûmet Programı hem
sürekliliği hem de değişim ruhunu aynı anda temsil ediyor.
Birkaç cümleyle ifade edeyim: Sürekliliği biraz önce arz etmiştim.
2002den bu yana gelen tüm hükûmetlerimiz icraatlarıyla, AK PARTİ
vizyonuyla güçlü bir şekilde devam etti. Çok şükür biz iftihar
ediyoruz yani sizler de inanıyorsunuz, demokrasi böyle bir şey. 3
defa milletvekili genel seçimine girdik, yüzde 35, yüzde 47, yüzde 50. On bir
sene, on bir buçuk, on iki senedir iktidardayız. Halkımız bu
oyları verdi, halkımız bu oyları verdi.
KAMER GENÇ (Tunceli) Yüzde 10 barajını niye
kaldırmıyorsun?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - 3 tane
mahallî seçime girdik, 3 tane mahallî seçimden de başarıyla
çıktık. Son seçimlerde bütün belediyelerin yüzde 61ini
kazandık. 2 referandumdan başarıyla çıktık ve ilk defa
halkın doğrudan oylarıyla Cumhurbaşkanlığı
seçimi yaptık ve Cumhurbaşkanı da yüzde 52 oyla seçildi. 3 tane
değerli aday vardı, birisi 38de kaldı, biri oylarını
9a çıkardı, 9,5a çıkardı, biz de hiç
tartışmasız -hiçbiriniz bu konuyu tartışmak
ihtiyacını bile duymadınız- yüzde 52yle
Cumhurbaşkanımızı seçmiş olduk. Düşünün, bu parti
içerisinden 2 tane cumhurbaşkanı çıktı, 12nci
Cumhurbaşkanımız da Türk siyasi tarihinde ilk defa halkın
oylarıyla seçilmiş Cumhurbaşkanıdır. Onu tebrik
ediyoruz ve takdir ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlar, on bir sene beş ay
Başbakanlık görevinde kalıp da seçimlerde partisini bu kadar
başarıya ulaştırmış bir insanın
Cumhurbaşkanlığına çıkması ve partisinin arkada
kaldığında ne olacağını herkes merak etti çünkü
geçmişte rahmetli Özal örneğine baktığımızda
Anavatan Partisini gösterdiler. Sayın Demirelin
Cumhurbaşkanlığına çıktığına
baktığımızda Doğru Yol Partisinin akıbetini
gösterdiler. Mutlaka içeride bir kavga olacak, 18 kişi, 20 kişi kavga
edecek, sonra onlardan bir tanesi kavga dövüş gelecek, parti inişe
geçecek, parçalanmalar olacak, bölünmeler olacak. Geçmişe
baktığınız zaman haksız da değil,
yanlış da değil ama bizde öyle olmadı. Biz erdemliler
hareketiyiz, ahlakı biliriz, fazileti biliriz, fedakârlığı
biliriz, feragati biliriz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Biz bu ülke için yola çıktık, Allaha hamdolsun
ki tek davamız Türkiye davasıdır, milletimizin
davasıdır, ona hizmet etmektir. Siyaseti, bir hizmete endeksli
siyaset olarak belirledik, on iki senelik icraatımız da bunun
karşılığıdır. Kendi dinamiklerimiz içerisinde
gereken her şeyi yaptık. Konuşuldu, görüşüldü,
istişare edildi, sonunda çok değerli bir bakan
arkadaşımız yani ilk gün de ismi söylense hepimizin de ittifakla
kabul edeceği bir arkadaşımız uzun istişareler sonucunda
ilan edildi, hepimiz bunu alkışlarla karşıladık.
Düşünebiliyor musunuz, ismi geçenlerden veya ismi geçirilenlerden birisi
olarak ben bunları söylüyorum. İsmi geçen ve geçirilen başka
arkadaşlarımız da vardı, hangisinden bir şikâyet
duydunuz? Hangisinden fitne koparacak bir hareket gördünüz? Hangisinden? (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bence bu güzel bir
geçiş süreci çünkü bu geçiş süreçleri, demokrasimize
baktığımız zaman her zaman sancılı olmuştur.
O partiler için de çok da kolay olmamıştır, sıkıntılı
olmuştur ama AK PARTİ böyle olmadı. Cumhurbaşkanı
adayımız temmuzun başında ilan edildi, arkadan süreç geçti,
10 Ağustosta seçimlere girdik, birinci turda seçildik, sonra Genel
Başkan adayımızı belirledik. Aynı kişinin
Başbakan olacağına inandık ve hepimiz kongreye gittik.
Divan Başkanlığı 1.348 imzayla, ittifakla; arkadan, Genel
Başkan adaylığı ittifakla; arkadan, sandıktan
çıkan
HASAN ÖREN (Manisa)
Demokrasi bu mu!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Evet, demokrasi bu işte. Demokrasi,
imzasına sahip çıkmak; demokrasi, beğendiğine destek
vermek; demokrasi, partisini yüceltmek; demokrasi, Türkiye'yi kavgasız,
entrikasız, kansız, hilesiz yeni ufuklara açmak, bunu da biz
yapıyoruz. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, kullanılan oyların 6 tane geçersizi var, gerisini
aldı, buna kim itiraz edebilir. Sıkıntı şurada:
Sıkıntı, Cumhurbaşkanı seçildi bu kişi 10
Ağustosta, 15inde de Yüksek Seçim Kurulu bunun seçimi
kazandığını kesin sonuçlarıyla ilan etti. Peki, ne
işi var 28ine kadar bunun? Biraz önce demiştim, hukuk devletiyiz,
hukuka bakmamız lazım. Biz baktık, siz bakmadınız ki
müracaat ettiğiniz her yerden ret cevabı geldi, gitmediğiniz yer
kalmadı, çalmadığınız kapı kalmadı.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Tarafsız yargı yok ki!
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) Hukuk mu koydunuz ortada?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Siz Anayasa Mahkemesini de hâlâ eskisi
zannediyorsunuz. Hâlâ YSKyı, şunu bunu yani bir arka bahçe gibi
görmek artık bitti Yeni Türkiye dediğimiz şey bu galiba. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) Onu siz yaptınız siz!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Arkadaşlar, her yere gittiler, her
yerden ret cevabı aldılar, bıkmadılar ama bu arada da 28i
geldi.
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) HSYKyı arka bahçe yapan sizsiniz ama olmadı!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Ahmet Bey, gözünü seveyim, bitti bu
işler, boşuna bağırıyorsun, hiç kıymeti yok.
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) Olmadı, olmadı, yeniden yasa getiriyorsunuz.
Çabalayın.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BÜLENT ARINÇ (Devamla) Boş laflar bunlar boş. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Atilla Kart arkadaşıma da
söyledim, ona da söyledim, boş işlerle uğraşmayın,
hukuku iyi okuyun, aklınızı iyi kullanın.
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) Hukuku bitirdiniz!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Netice alacağınız yerlerden
bahsedin.
Değerli
arkadaşlar, şimdi şuna bakabilir misiniz, biz bunu
düşündük, bakınız nasıl düşündük ve hamdolsun yani
rahatlıkla söyleyebilirim, MKYKda olan arkadaşlarımız burada,
diğer arkadaşlarımız burada, biz bunları boşuna
konuşmuyoruz. Anayasanın 101inci maddesinin son fıkrası
ne demek istiyor, 103üncü maddenin birinci fıkrası ne demek istiyor?
10 Ağustosta seçilen bir Cumhurbaşkanı ne zaman seçilmiş
olur, ne zaman göreve başlamış olur? Bu, inanın, anayasa
hukukçularımızla, bugüne kadar gelen uygulamalarda ilk olduğu
için emsallerine bakmak suretiyle
KAMER GENÇ
(Tunceli) YSK Başkanını nasıl getirdiğinizi
biliyoruz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla)
hatta Yargıtay Ceza Genel Kurulunun
kararlarına bakmak suretiyle şunu düşündük: Değerli
arkadaşlarım, biz Cumhurbaşkanlığı seçimini ilk
defa yapıyoruz. 2007den sonra yedi yıl bekledik ama iki sene evvel
de Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanununu çıkardık.
Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanunu özel bir kanundur, özel bir
kanun da uygulandı. Özel kanunda mazbata ne zaman verilecek, seçim
sonuçları ne anlama gelecek, göreve ne zaman başlayacak çok açık
bir şekilde yazılmış. Bizim kararımız şöyle
ve doğru olduğuna inandık, hamdolsun ki bütün yetkili kurumlar
da bunun doğru olduğunu düşündü: Bir
Cumhurbaşkanının seçilmiş olduğunu ilan etmek
farklı bir şey, üzerindeki Başbakanlık görevini
taşıyarak en son, bir önceki Cumhurbaşkanının görev
süresinin bittiği tarihte devir teslim yaparak göreve fiilen
başlamak, -
ant içerek başlar. hükmüne göre, 103ün 1inci
fıkrasında- ancak böyle mümkün olabilecek. Bizim de aklımız
şaştı. Ya, bir insan hem Genel Başkan hem bir Başbakan
hem de seçilmiş Cumhurbaşkanı. Şu işe bak, olacak
şey mi kardeşim, olacak şey mi? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) Allah Allah!
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Allah verdikçe veriyor.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Yani Kurban olduğum
diyeceğim
de arkasını bugün getirmeyeyim. Şu işe bakın; hem
Genel Başkan hem Başbakan hem Cumhurbaşkanı. Ee, ne
yapalım Anayasa böyle diyor, bunu biz istemedik ki. Biz yapmadık
mı? Şunu düşünebilirsiniz: Ya, 10 Ağustostan 28ine kadar
bu adam on sekiz gün fazladan yaptı. İyi de 2007yi niye
hatırlamıyorsunuz? 2007de Sayın Ahmet Necdet Sezerin görevi
Mayısta biti, ben de Meclis Başkanıyım. Görevi bittikten
sonra benim vekâlet etmem gerekirken Beyefendi, Sayın
Cumhurbaşkanımız dört buçuk ay daha
Cumhurbaşkanlığına nasıl vekâlet etmişti, hangi
hakla vekâlet etmişti, hangi görevini ifa ederek bunu
yapmıştı? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Mahkemeye gittiler mi o zaman?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Bir de şunu düşünmemiz
lazım: Sayın Cumhurbaşkanımız 10 Ağustosta
değil, 24 Ağustos yani ikinci turda bu sefer yüzde 56yla seçildi
veyahut da seçildi. Peki, o zaman ne olacaktı? Yani kanun ikinci turu
düşünerek hüküm koymuş. Yani 24ünde seçildikten sonra, Sen 15inden
beri Başbakan değilsin. mi diyecektiniz?
KAMER GENÇ (Tunceli) Tabii.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Böyle
bir hüküm mü olacaktı? Akıl var, mantık var
BÜLENT TURAN (İstanbul) Nerede, nerede?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Sayın
Genç, her yerde var da sende ne kadar var bilmiyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Değerli kardeşlerim -Oo, son üç dakikaya
girdik, eyvah!- 2023 hedefleri, diğer konulara girmeyeyim.
AHMET YENİ (Samsun) Gerek yok!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Arkadaşlar,
çözüm süreci önemli bir konu. Çözüm süreci çok önemli
KAMER GENÇ (Tunceli) Bu 49 kişi ne oluyor Bülent
Bey? Bu Musul Konsolosluğunda
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - O da
çok önemli. Bravo, söylüyorsunuz. Çözüm süreci konusunda
PERVİN BULDAN (Iğdır) Son iki dakika
kaldı ama Sayın Bakanım, çözüm sürecini son iki dakikaya
bıraktınız, aşk olsun!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Vallahi
ne yapayım? Yani kendimi fark edemedim, buraya geldiğimizi. Kusura
bakmayın, ama bir başka toplantıda inşallah onu
söyleyeceğim.
Şimdi, Sayın Güneş Bu çözüm sürecinden
kimsenin haberi yok. diyerek bazı örnekler verdi.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Onun haberi yok!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla)
Orası beni ilgilendirmiyor ama Meclisimizin de haberi yok. dedi. Yani
Sayın Hocam, Bostancı Hocam da Burada bir komisyon da
kurmuştuk. falan dedi. O önemli değil, önemli olan ne biliyor
musunuz? 10 Temmuz 2014 tarihinde, bu Mecliste Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal
Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun çıkardık. Yani bir ay
öncesinden bahsediyorum.
Peki, bu kanun nasıl çıkmış?
Açık oylama sonuçlarını aldım. Şimdi, evet oyu veren
CHPlileri ismen okumayayım, adamların işini zora
sokmayalım yarın kurultay var da, başka bir şey söylemek
istiyorum.
HASAN ÖREN (Manisa) Bir şey olmaz, hiç merak etme,
oku!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Bak,
274 kişi katılmış; 235 kabul eden, 36 reddeden. Kabullerin
çoğu bizden, şüphesiz HDPli arkadaşlarımdan. CHPliler ne
yapmış biliyor musunuz? Katılmamışlar,
katılanların da hepsi evet oyu kullanmış. Sayın
Güneş, günaydın! (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BÜLENT TURAN (İstanbul) Nedir bu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla)
Değerli arkadaşlarım, çözüm süreci, bizim varlık ve yokluk
meselesi olarak gördüğümüz önemli bir konudur. Buna devam edeceğiz,
içeriği de çok güzel, çok iyi şeyler yapacağız,
Parlamentomuza da getireceğiz, bilgi de vereceğiz ve bunu hep beraber
yapacağız.
En çok itiraz ettiğiniz kanunda bile 36 tane ret
var. MHP duruşundan vazgeçmiyor, o açıdan MHPyi tebrik etmek
lazım. Neden? Yanlış bile olsa duruşundan vazgeçmiyor. O,
36 tane, 30 tane oy kullanmış. Ama siz Çok iyi ya, şu maddeyi
de şöyle yapsanız, biz de oy versek. diye dolaştınız
buraları sadece 6 kişi katılıp evet oyu kullandı
gerisi katılmadı. Şundan haberiniz olsun: Artık bu kanun
bir çerçeve kanundur, yol haritası, yapılacakların hepsi bunun
içerisindeki hükümlere göre yapılacaktır ve bunlar kısmen
kamuoyuna zaman zaman, rutin bir şekilde aktarmak suretiyle, kısmen
de eğer yasal düzenlemeler gerekiyorsa, Parlamentomuza şüphesiz
gelecektir ve bazı konuların belki özelliği, hususiyeti
sebebiyle her gün dışarıda bunları lak lak konuşmak
durumunda değiliz ama bu işin ilgilileri mutlaka bu konularda bilgi
sahibi olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Genelkurmay
Başkanının da haberi olacak mı?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla)
Arkadaşlar, dün de Musuldaki kardeşlerimizin,
yurttaşlarımızın kurtarılmaları konusunda yeminle
söylüyorum, gereken her şey fazlasıyla yapılıyor.
Yakınlarıyla konuşuyoruz, psikolojilerine destek oluyoruz,
oradakilerle irtibat hâlindeyiz.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - İki ay geçti
Sayın Bakan. Ölü mü diri mi bunlardan kimsenin haberi yok.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Niye yemin etmek
ihtiyacı duyuyorsun Sayın Bakan ya.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Ama
bunu, bu can konusunu, hayat konusunu ağızlarda sakız hâline
getirmek ve buradan Hükûmeti yıpratmaya kalkmak insani değil.
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) Büyük devlet
olduğunuzu gösterin, bir büyük devlet olduğunuzu.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Acizliğinizi ortaya
koyuyorsunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) -
Onların hayatları söz konusu. Hayatlarının söz konusu
olduğu bir yerde bunu sabırla ve Hükûmetin bir görevi olarak beklemek
gerekecek.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Sayın Bakan, yemin
etmeden konuştuğu zaman inanılmaz şeyler söylüyor herhâlde,
inanmak için yemin ediyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Hükûmet
Programımız üzerinde maalesef sürem bitti.
Ben tekrar hepinize çok teşekkür ediyorum. Kamer
Gençe zaman kalmadı, iyi de oldu.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Hamzaçebi, sizden
başlayalım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Efendim, Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç
konuşmasında paralel yapı olarak isimlendirdiği
oluşumla Cumhuriyet Halk Partisinin ilişkisi konusunda kamuoyunu
yanıltıcı bilgiler verdi.
İkincisi, Cumhurbaşkanı seçim süreciyle
ilgili olarak, yine bize yönelik bir değerlendirme yaparken tamamen
Anayasaya aykırı bir değerlendirme yapmıştır.
69uncu maddeye göre söz istiyorum efendim.
BAŞKAN O zaman yerinizden vereceğim
Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, bakın, açacağım o konuyu.
BAŞKAN Sayın Hamzaçebi, biliyorsunuz
usulümüzü.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Bir
saniye
Efendim, sataşma var. Bakın
BAŞKAN Hayır, sataşma nedeniyle söz
istemediniz. Sataşma nedeniyle söz istediyseniz buyurun.
İki dakika söz veriyorum.
Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Hayır, son cümlemi 69uncu madde olarak bağladım. Sayın
Başkan, beni herhâlde dinlemediniz.
BAŞKAN O zaman yerinizden vereceğim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Hayır, 69uncu maddeye göre sataşma nedeniyle
BAŞKAN Tamam, sataşma nedeniyle iki dakika
söz veriyorum.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi'nin, Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın Bakanlar Kurulu Programı üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Bülent Arınçın konuşmasını üzüntüyle
izledim. Anayasaya aykırı bir görüşü, Anayasaya uymayan bir
görüşü Sayın Arınçın ağzından duymak doğrusu
benim için şaşırtıcı oldu. Sayın Tayyip
Erdoğan, Anayasayı çiğneyerek Köşke
çıkmıştır, bu çok açıktır.
Zaman kısa, her konuya giremeyeceğim ama
Sayın Arınç, bir şey daha söyledi: Sayın Ahmet Necdet
Sezer görev süresi dolmuş olmasına rağmen, ben Meclis
Başkanıydım, bana vekâleti vermedi, dört buçuk ay kendisi
Cumhurbaşkanlığına devam etti. Sayın Arınç,
Anayasanın 102nci maddesine lütfen bakın, Görevi dolan
Cumhurbaşkanı yenisi başlayıncaya kadar görevine devam
eder. Size ben bunu yakıştıramadım. Herhâlde bu
yoğunlukta bunu atladınız belki.
Asıl söz isteme nedenim şuydu: Sayın
Arınç, paralel yapı, hizmet hareketi, eğitim gönüllüleri, her
neyse, hangi isimle isimlendirirsek isimlendirelim, bu yapıyla Cumhuriyet
Halk Partisinin ilişkisi konusunda bir yanlış değerlendirme
yaptı. Sanki Cumhuriyet Halk Partisi bu oluşumla iç içe, beraber gibi
bir değerlendirme yaptı.
Değerli arkadaşlar, bir şey daha söyledi:
Paralel yapı bana bugüne kadar, yani 17 Aralığa kadar
bakanlarımızın yolsuzluğuyla ilgili hiçbir şey
söylemedi. Evet, Sayın Arınça söylememişler ama MİT
Müsteşarı, Nisan 2013te Başbakanın önüne bir not koyarak,
bakanlarının Rıza Sarrafla ilişkisi konusuna dikkat
çekmesini istiyor. (CHP sıralarından alkışlar) Sayın
Arınçın bundan haberi olmamış olabilir, bu bilgi çünkü
Başbakana veriliyor.
Değerli
arkadaşlar, devlet içindeki yasa dışı oluşumlarla her
şekilde biz mücadele etmeye hazırız. Nerede haksızlık
varsa biz bu haksızlığın üzerine gideriz. Dün
Ergenekondaki haksızlığın üzerine gittik, Balyozun
üzerine gittik, o paralel yapı olarak isimlendirdiğiniz
yapıdaki polislere de kanun dışı bir uygulama
yapıyorsanız, bu kanunsuzluğun da üzerine gideriz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Biz kanunsuzluğa muhatap olan kişinin
kimliği konusunda bir değerlendirmeden hareketle o kanunsuzluğu
hoş görecek veya hoş görmeyecek bir anlayışa sahip
değiliz. Biz hukuk devletinden yanayız.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet,
teşekkür ediyorum.
HURŞİT
GÜNEŞ (Kocaeli) Sayın Başkan
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun
Sayın Halaçoğlu.
Bir saniye Sayın
Güneş, görüyorum
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) Sayın Başkanım, Sayın Arınç herhâlde
BÜLENT TURAN (İstanbul)
10 kişilik kontenjan vermişler Pensilvanyaya parti meclisinde.
Basında var şimdi.
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) Sizin bakanlarınız vardı. Ne olmuş yani
parti meclisine girecekse?
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Girecek yani
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) On iki sene bakanlık yaptınız, ortaklık
yaptınız!
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Hayırlı olsun.
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) Hayrını siz gördünüz, bize lazım değil.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) Sayın Başkan, bizim açılımla ilgili
yanlış oy kullandığımızı söyledi.
BAŞKAN
Anlaşılmadı Sayın Halaçoğlu, bir saniye
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) Terör yasasıyla ilgili kullandığımız
karşı oyu, yanlış oy olarak nitelendirdi. Sataşmadan
söz istiyorum.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Hayır, öyle bir ifade olmadı Sayın
Başkan.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Halaçoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
İki dakika da size
söz veriyorum.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Hayır Doğrudur, yanlıştır. O
bir tavırdır, tebrik ediyoruz. dedi.
7.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu'nun,
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın Bakanlar
Kurulu Programı üzerinde Hükûmet adına yaptığı
konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) Teşekkür ederim.
Doğrudur veya
yanlıştırı şimdi hiç kimsenin tespit etmesi mümkün
değil. Bizim bakış açımızdan sizin
yaptığınız o yasa yanlıştı ama sadece
yanlışın ötesinde Anayasayı da ihlal eden bir madde içeren
kanundu. Dolayısıyla, bizim ona hayır vermemizi
yanlış olarak nitelendiremezsiniz. Çözüm sürecinin yanlış
olup olmadığı sizin uygulamalarınızdan sonra çok daha
açık bir şekilde ortaya çıkacaktır.
Şimdi, bakın, öncelikle hukuk devletine
saygılı olmak zorundasınız. Almanyada Savunma
Bakanının yanında çalışan sekreter Rus ajanı
çıktığında, Almanya Savunma Bakanı istifa
etmişti.
Şimdi, siz, on iki yıl beraber olduğunuz,
sizin getirdiğiniz elemanları bugün tutuklayıp gözaltına
alıyorsunuz. Peki, on iki yıldır yanılmanın
karşılığı ne olmalıdır sizce? Sadece o
kişileri tutup içeriye mi atmak, yoksa on iki yıldır
yanılan kişilerin devlet yönetemeyeceğini ortaya koymak
mıdır? Önce, buna bakmanız gerekir. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
Dolayısıyla değerlendirmelerinizi kendi
açınızdan sadece yapmayın, muhalefetin kullandıkları
oylar da en az sizin evetleriniz kadar değerlidir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet, teşekkür ediyorum.
Sayın Güneş, buyurun.
Siz ne için söz istediniz?
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) Efendim,
Sayın Arınç benim adımı 2 defa kullanarak sataşmada
bulundu. Açıklama yapmak istiyorum.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sataşmayı gerektiren bir ifadesi olmadı Sayın Başkan.
BAŞKAN Hayır, 2 defa kullandı da ne
söyledi? 2 defa isminizi kullanması sataşma anlamına gelmez ki.
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) Bir tanesinde
Günaydın. dedi. Beyefendi, duymadınız mı,
Günaydın. dedi, Yeni mi aydınız? dedi. Yani müsaade et de
ona bir cevap vereyim.
BAŞKAN Ama Sayın Güneş, biliyorsunuz,
her sataşmadan söz isteyen sayın milletvekiline soruyoruz
Sataşan kişi ne dedi? diye.
Buyurun.
Sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum.
8.- Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş'in,
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın Bakanlar
Kurulu Programı üzerinde Hükûmet adına yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) Evet,
değerli arkadaşlar, öncelikle Sayın Arınçı
kutluyorum. Neden kutluyorum? Çünkü kendisiyle ilgili söylediğim sözlerin
doğru olduğunu ve onların arkasında durduğunu ifade
etti. Bence, bu, güzel bir davranış. Ben bunların
arkasındayım. dedi.
AHMET YENİ (Samsun) Her zamanki hâli
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Evet, insan
söylediği sözün arkasında durur.
HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) Tamam efendim. Bir
dakika müsaade edin
Arkasında durdu, iyi bir şey diyoruz fakat
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Ama siz
bağlamını kopardınız.
HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) - Müsaade edin
beyefendi, konuşturmayacaksanız ineyim.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Buyurun efendim.
HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) - Şimdi, bir
şey söyledi, bakın, burası çok önemli: On yıldır
yolsuzluktan hiç bahsetmeyenler 17 Aralıkta geldiler -vahiy mi geldi,
nedir- birdenbire yolsuzluktan bahsettiler.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Parti meclisine giriyor
mu, girmiyor mu?
HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) - Güzel, güzel
efendim. Fakat bir şey daha söyledi, Ben kırk yıldır
bunların içindeyim, ben bunları çok iyi bilirim. dedi. Yahu,
kırk yıldır içinde bulunduğunuz bir cemaatin,
camianın, hizmet hareketinin Haşhaşi olduğunu
bilmiyorsanız, o zaman biz size nasıl da güvenip, sizin gaflet içinde
bu kadar yıldır olduktan sonra çıkarıp, güvenoyu verelim?
İşte, o nedenle sizden umutsuzuz dedim.
AHMET YENİ (Samsun) Yüce millet bize güveniyor, senin
güvenmen önemli değil.
HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) Şimdi,
bakınız, Sayın Arınç, ben Kürt sorunundan bahsettim.
AHMET YENİ (Samsun) Millet güveniyor, millet!
HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) Mecliste ortakça
Kürt sorununun nerelerini çözeriz diye söyledim fakat siz o sırada
herhâlde meşguldünüz veya aklınız başka bir yerdeydi.
Rakamlar döktüm, Kürt kökenli yurttaşlarımızın Türk kökenli
ve ana dili Türkçe olan vatandaşlarımızla olan farkını
anlattım fakat tabii, meşgul olabilirsiniz, Hükûmetin işleri çok
yoğun, onları dinlememiş olabilirsiniz, sonradan uyanıp
gelip bana Günaydın. demiş olabilirsiniz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet, teşekkür ederim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) Bülent Arınç
yaptığı konuşmada Kamer Genç her zaman çirkinliklerini
ortada sergiliyor. dedi. Sataşmadan söz istiyorum efendim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Genç, size de
sataşmadan söz veriyorum iki dakika.
9.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in,
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın Bakanlar
Kurulu Programı üzerinde Hükûmet adına yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; burada Hükûmet adına gelip konuşan
kişilerin doğru konuşması lazım, yalan söylememesi
lazım. Şimdi, bir defa, gidiyor diyor ki: Ben hizmet
Yani
Fethullah Gülen hareketinin içinde olduğunu söylüyor. Eğer bu suçsa
sen de suçlusun.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Öyle söylemedi.
KAMER GENÇ (Devamla) Geçmişte Meclis
Başkanlığı yaptığı zaman Bülent Arınç
dedi ki: Meclise soy ismi Arınç olan bir tane adam
aldığımı ispatlayamazsınız.
İspatlarsanız
Bir şey söyledi, ben onu şimdi
söylemiyorum. Efendim, 3 kişinin soy ismi Arınç çıktı.
AHMET YENİ (Samsun) Senin oğlun nerede?
Oğlun nerede çalışıyor?
KAMER GENÇ (Devamla) Şimdi, arkadaşlar, paralel
yargı dediler. Bakın, kendileri dediler ki
AHMET YENİ (Samsun) Oğlun nerede? Senin
çocuğun nerede çalışıyor?
BAŞKAN Sayın Yeni, lütfen
Sayın Yeni
AHMET YENİ (Samsun) Kendi çocuğu nerede,
nerede çalışıyor?
KAMER GENÇ (Devamla) Askerlere tuzak kuruldu.
dediler.
AHMET YENİ (Samsun) Oğlun nerede
çalışıyor?
KAMER GENÇ (Devamla) Çıkar burada konuşursun.
Askerlere tuzak kuruldu. dediler. Peki, bu
askerlerimizi, siz orduyu, donanmayı feshettiniz yahu, Deniz Kuvvetlerini
yok ettiniz, elli sene geriye attınız. Şimdi Rusya
Kırıma müdahale ediyor, hani Türk donanması? Onları yok
ettiniz. Dolayısıyla, o sizin yok ettiğiniz donanma Türk
milletinin bağımsızlığını elinden aldı.
Peki, bu askerlere bunlar kumpas kurduğu zaman sen bunun içinde değil
miydin? Hani seni güya getirip öldüreceklerdi, ne oldu? Sen ihbar ettin,
gittin, subaylar geldiler, yok efendim ağızlarına
kâğıt aldılar, yuttular; nasıl oldu da peki, çık
burada
Bakın, eğer sorumluluk taşıyan bir kişiysen,
orduya iftira attın, subaylara iftira attın yalan çıktı ve
bunlara iftira ettiğin için senin çıkıp istifa etmen lazım.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Haydi oradan!
KAMER GENÇ (Devamla) - Ayrıca, ben çirkinlik
yapmıyorum, seninle ilgili, sizinle ilgili söylediğim
yolsuzlukların hangisi şey? Diyor ki efendim
17 Aralık ve 25
Aralıkta senin Hükûmetinin bakanlarının
hırsızlıkları ortaya çıktı ya.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Haydi oradan, haydi
be!
KAMER GENÇ (Devamla) - Tayyip Erdoğanın
oğlunun evinin altında tonlarca para çıktı,
taşıdılar, uçaklarla başka yere gönderdiler. Bunları
niye engelliyorsunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BÜLENT TURAN (İstanbul) Sayın Başkan,
süreye bakar mısınız?
KAMER GENÇ (Devamla) - Ayrıca da Ali Fuat
Yılmazere, arkadaşlar, bakın, 500 maaş ikramiye
ödemişler.
AHMET YENİ (Samsun) Oğlun nerede
çalışıyor?
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Haydi yürü be, haydi
be!
KAMER GENÇ (Devamla) - Bugün paralel dedikleri
kişiye, o saygılı denilen kişiye 500 maaş ikramiye
ödemişsiniz. Bunlara bu kadar para ödemişsiniz, şimdi diyorsunuz
ki Suçlu bunlar. Ya, insanda bir utanç olur ya, utanma olur ya. (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) Oğlun nerede
çalışıyor söylemedin.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Genç.
IV.- HÜKÛMET
PROGRAMI (Devam)
1.- Başbakan Ahmet Davutoğlu
tarafından kurulan Bakanlar Kurulu Programı'nın görüşülmesi
(Devam)
BAŞKAN - Şimdi, Bakanlar Kurulu Programı
üzerinde şahsı adına söz isteyen Yılmaz Tunç, Bartın
Milletvekili.
Buyurun Sayın Tunç. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 62nci Hükûmet Programı üzerinde söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum.
On iki yıllık AK PARTİ
iktidarının 5inci programının görüşmelerini
tamamlamak üzereyiz. Bu program, önceki AK PARTİ Hükûmetlerinin parlak
geçmişi ile 62nci Hükûmetin önüne hedef olarak koyduğu parlak
gelecek arasında bir köprü olup son on iki yılda her alanda
gerçekleştirilen sessiz devrimi yeni bir atılım dönemiyle
taçlandırmanın adıdır.
Değerli milletvekilleri, 10 Ağustos 2014 iki
bin yıllık Türk tarihinde çok anlamlı bir gün olarak tarihe
geçmiştir. İlk kez milletimiz doğrudan Cumhurbaşkanını
seçerek yeni Türkiyenin kapılarını aralamıştır.
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi AK PARTİ
Hükûmetlerinin gerçekleştirdiği demokratik reformların en
önemlisidir. Seçilmiş güçlü Cumhurbaşkanı ile seçilmiş
güçlü bir Başbakan ve Hükûmetin uyumlu çalışmasının
ortaya çıkaracağı sinerji Türkiyenin gücüne güç katacaktır.
Hükûmet Programı üzerinde konuşan muhalefet
sözcülerini dinledik. On iki yıl öncesini hatırlamayanlar muhalefetin
söylediklerine bir an için inanabilirler ancak on iki yıl önceki
Türkiyenin içinde bulunduğu durumu hafızalarımızdan
silmemiz mümkün değildir.
On iki yıl önce eski Türkiye vardı değerli
milletvekilleri. Eski Türkiyede vesayetçi anlayış siyasi iradeye
adım attırmazdı. Eski Türkiyede çeteler, mafyalar vardı;
millî irade aleyhinde senaryo yazarlar, karanlık planlar üretirlerdi. Eski
Türkiyede olağanüstü hâl vardı, terör vardı, faili meçhuller
vardı. Eski Türkiyede gözyaşı vardı. Eski Türkiyenin
karakollarında işkence vardı. Eski Türkiyede
boşaltılan, yakılan, yıkılan köyler vardı. Eski
Türkiyede cezaevinde çocuğuyla kendi ana dilinde konuşamayan analar
vardı. Eski Türkiyede bırakın başörtüsüyle devlet
dairesinde memurluk yapmayı, üniversitelerde ikna odaları vardı.
İkna olmak istemeyen kızlarımız yaka paça üniversitenin kapısından
dışarıya atılırdı. Eski Türkiyede enflasyon
vardı, sürekli küçülen bir ekonomi vardı. Eski Türkiyede IMF
vardı. Eski Türkiye borçlu Türkiyeydi.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) Şimdi
alacaklı!
YILMAZ TUNÇ (Devamla) Eski Türkiyede 1 liranın
önünde altı sıfır vardı, paramızın itibarı
kalmamıştı. Eski Türkiyede toplanan 100 lira verginin 86
lirası faiz lobisine gidiyordu. Bırakın yatırım
yapmayı, işçimize, memurumuza, emeklimize maaş ödemek için IMF
kapılarında el pençe divan durulurdu. Eski Türkiyede dolar bir
gecede 2 katına fırlar, faizler gecelik 5 binlere, 7 binlere
fırlar, insanlar bir gecede yoksullaştırılırdı.
Eski Türkiyede Merkez Bankası kasası tam takırdı. Kamu
bankaları milyarlarca lira zarar ettiriliyor, özel bankalar tek tek batırılıyor,
50 milyar doları aşan faturası millete kesiliyordu. Eski
Türkiyede işçiden, memurdan çeşitli adlarla paralar kesilir, bir
daha ödenmez, unutulurdu. Eski Türkiyede çiftçinin traktörü hacizliydi. Eski
Türkiyede esnaf kepenk kapatıyor, sokaklara dökülüyor, yazar kasa
fırlatıyordu, yazarkasa. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Eski Türkiye millî gelirde bugünkü Türkiyeden 4 kat daha
küçüktü, 4 kat daha küçüktü.
KAMER GENÇ (Tunceli) Her
tarafı yasaklamışsınız!
YILMAZ TUNÇ (Devamla) - AK
PARTİden önce eski Türkiye vardı değerli milletvekilleri.
Eski Türkiyede
istediğin hastaneye gidemezdin. Eski Türkiyede istediğin hastaneden,
istediğin eczaneden ilaç alamazdın. Helikopter ambulans, uçak
ambulans, paletli ambulans hayal bile değildi eski Türkiyede.
MEHMET HİLAL KAPLAN
(Kocaeli) Söylediklerine inanıyor musun?
YILMAZ TUNÇ (Devamla) -
Kara ambulansına mazot bulunamazdı, mazot, değerli
milletvekilleri. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Eski
Türkiyenin hastanelerinde tomografi için, MR için bir yıl sonrasına
gün verilirdi değerli milletvekilleri.
MEHMET HİLAL KAPLAN
(Kocaeli) Şimdi ameliyat için iki yıl sonraya gün veriyorlar, iki
yıl!
YILMAZ TUNÇ (Devamla) -
Eski Türkiyede bıçak parası vardı. Vatandaşımız
parasını ödemeden hastanede ölen bebeğini, cenazesini
alamazdı değerli milletvekilleri.
ALİ HAYDAR ÖNER
(Isparta) Yeni Türkiyede cenazeler çuvalla taşınıyor!
YILMAZ TUNÇ (Devamla) -
Bugün evde bakım ücretleri ve hizmetleriyle devletin şefkat elini
uzattığı engellilerimizi ve
yaşlılarımızı eski Türkiyede hatırlayan mı
vardı?
Eski Türkiyede kan gölüne
dönen daracık yollar vardı değerli milletvekilleri. Eski
Türkiyede 3,5 kilometrelik Bolu Dağı Tünelini 11 hükûmet, 16 bakan
bitirememişti. Bugün gururla seyrettiğimiz, ülke genelinde yapılan
yüzlerce tünel, binlerce kilometre duble yol, yüz binlerce toplu konut,
hızlı trenler, viyadükler, denizin altından tüneller,
dünyanın en büyük köprüleri, dünyanın en büyük havaalanları eski
Türkiyede hayal bile değildi. Eski Türkiyede yolu olmayan köyler vardı,
suyu olmayan köyler vardı.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Şimdi de var.
YILMAZ TUNÇ (Devamla) -
Eski Türkiyede her ilde üniversite olacak, Tuncelide üniversite olacak, hayal
bile değildi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Eski Türkiyenin bütün
fabrikalarını sattınız yalnız, eski Türkiyeden
fabrika koymadınız.
YILMAZ TUNÇ (Devamla) Eski Türkiyede tablet
bilgisayarların, akıllı tahtaların hayalini kurmayı
bırakın, öğrencilerimiz işte, bir hafta sonra okullar
açılacak- kitap bulamazdı, kitap.
KAMER GENÇ (Tunç) Öğrenciler yurt bulamıyor,
yurt!
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Eski Türkiyede okudun,
mezun oldun.
YILMAZ TUNÇ (Devamla) Kırtasiye kuyruklarında
öğrencilerimiz günlerce beklerdi.
Eski Türkiyede gençlerimiz çamur içerisinde spor
yaparlardı; çamur içerisinde, toprak sahalarda. Sentetik sahalar, olimpik
havuzlar, modern gençlik merkezleri hayaldi eski Türkiyede.
2002 yılından bu yana her alanda bir tamir ve
restorasyon sürecini başlatan ve ülkemizin kronikleşmiş sorunlarını
tek tek ele alarak çözen AK PARTİnin önü darbe planları,
e-muhtıralar, 367 krizleri, kapatma davaları, Gezi olayları, son
olarak da 17-25 Aralık darbe girişimleriyle kesilmek istenmişse
de AK PARTİ milletin emanetini yine milletin yardımı ve Allahın
yardımıyla yere düşürmedi ve hiçbir zaman da yere
düşürmeyecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Allahı
karıştırma ya!
YILMAZ TUNÇ (Devamla) Milletimiz on iki yıl
boyunca kendisini iktidarda hissetmenin hazzını yaşadı
değerli milletvekilleri, 81 vilayetimizin her bir köşesinde
gerçekleştirilen hizmetlerin mutluluğunu yaşadı,
Türkiyenin dünyayı kıskandıracak dev projelere imza
attığını görmenin gururunu yaşıyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
62nci Hükûmet Programının da bundan önceki AK PARTİ
hükûmetlerinin milletimize yaşattığı gururu katlayarak
devam ettirecek, ülkemizi cumhuriyetimizin 100üncü kuruluş yıl
dönümünde, 2023 hedeflerine ulaştıracak bir yol haritası
olduğunu görüyoruz. İleri demokrasi anlayışıyla
demokrasimizin standartlarını yükseltmek, temel hak ve özgürlükleri
genişletmek, her türlü vesayeti sona erdirmek, yargı
bağımsızlığı ve
tarafsızlığını tam anlamıyla tesis etmek, ulusal
güvenliğimizi tehdit eden, devletin varlığına kasteden,
onun yapısını çökertmeyi hedefleyen, büyük Türkiyeye tasallut
teşebbüsünde suçüstü yakalanan yapılanmalarla mücadele etmek ülkemiz
için önemli hedeflerdir.
İnsanı yaşat ki devlet
yaşasın. anlayışıyla ekonomi başta olmak üzere
eğitimde, sağlıkta, sosyal güvenlikte, medeniyet ve kültürde
insani kalkınmayı gaye edinen, yaşanılabilir mekânlar ve
çevre hassasiyetini öncelikleri arasına alan, uluslararası bir
başarı örneği hâline gelmiş ekonomi
politikalarını daha da geliştirerek dev projelerin
tamamlanmasını sağlayacak ve ülkemizi her alanda
kalkındıracak güçlü ekonomiyi hedefleyen, dış politikada
güçlü ve saygın, ileri demokrasi hedeflerini yakalamış, temel
hak ve özgürlükleri en geniş anlamda güvenceye almış, terörden,
vesayetten kurtulmuş, millî birlik ve beraberliği daha da
güçlenmiş, demokratik, müreffeh ve öncü Türkiyenin
inşasının yol haritasını bugün görüştük.
Cumhuriyet Türkiyemizde
hükûmetler gelip geçti, zamanlar gelip geçti ama iz bırakanlar çok az
oldu. Şu anda, gelip geçen bir zamanın veya gelip geçecek bir
hükûmetin seyir güzergâhında değiliz; dönüşen Türkiyenin
sıçrama noktalarından birindeyiz, tarihin kurulduğu, vesayet
düğümlerinin çözüldüğü ve demokrasinin derinleşerek,
yaygınlaşarak geliştiği günlerdeyiz. Aziz millet yüksek
Parlamentosu aracılığıyla hükmünü icra ediyor, irade
artık ne bürokrasiden ne de sanal güç odaklarından güç alıyor.
Ahmet Davutoğlu Hükûmetinin görünür başarısını ve
reform vizyonunu soluyacağımız günlerin heyecanını
yaşıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
YILMAZ TUNÇ (Devamla) Bu
duygu ve düşüncülerle 62nci Hükûmet Programının
hayırlı uğurlu olmasını diliyor; Sayın
Başbakanımıza, sayın bakanlarımıza
başarılar diliyor; Allah yâr ve yardımcıları olsun
diyorum.
Genel Kurulu
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, Bakanlar Kurulu Programı
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Güven
oylamasının, Anayasanın 110uncu, İç Tüzükün 124üncü
maddeleri gereğince görüşmelerin bitiminden bir tam gün geçtikten
sonra yapılması gerekmektedir. Buna göre güven oylaması 06 Eylül
2014 Cumartesi günü yapılacaktır.
Alınan karar
gereğince, Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu tarafından
kurulan Bakanlar Kurulu hakkında güven oylaması yapmak için 06 Eylül
2014 Cumartesi günü saat 12.00de toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 18.43