TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
15inci
Birleşim
12
Kasım 2013 Salı
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhanın,
Denizlideki inşaat sektörünün sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın,
Malatyanın sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlunun,
20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, 12 Kasım 1999 Düzce ve 12 Kasım 1941 Erzincan depremlerinin
yıl dönümünde hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet
dilediğine ilişkin açıklaması
2.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun,
Türkiyeyi bağımsızlığına kavuşturan,
düşmanı yurttan atan Mustafa Kemal Atatürkü minnet ve rahmetle
andığına ve 12 Kasım 1999 Düzce depreminin 14üncü yıl
dönümünde hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet dilediğine
ilişkin açıklaması
3.- Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin, Gazi
Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını rahmet, şükran
ve minnetle andıklarına ve AK PARTİ Grubu olarak, 12 Kasım
1999 Düzce depreminin 14üncü yıl dönümünde hayatını
kaybedenlere Allahtan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, CHP Grubu olarak, Büyük Atatürke saygılarını, şükranlarını
sunduklarına ve rahmetle andıklarına ilişkin
açıklaması
5.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldanın,
BDP Grubu olarak, Düzce ve Van depremlerinde hayatını kaybedenlere
Allahtan rahmet dilediklerine ve Hükûmetin, Van depreminden sonra yaşanan
mağduriyetleri bir an önce gidermesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu ve 21 milletvekilinin, suç işleme ve intihar
olaylarında yaşanan artışların nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/772)
2.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt ve 20 milletvekilinin, iş kazaları
sonucu yaşanan ölümlerin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/773)
3.- Erzincan Milletvekili Muharrem Işık ve 20
milletvekilinin, sahte ürünlerin üretimi, pazarlanması ve yurda
girişi ile piyasada serbest dolaşımının insan
sağlığına ve ülke ekonomisine olan etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/774)
B) Duyurular
1.- Başkanlıkça, Kamu İktisadi
Teşebbüsleri Komisyonunda siyasi parti grubu mensubu olmayan
milletvekillerine düşen 1 üyelik için aday olmak isteyen siyasi parti
grubu mensubu olmayan milletvekillerinin yazılı olarak müracaat
etmelerine ilişkin duyuru
C) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki bir heyetin,
Irak Ulusal Meclis Başkanı Usame El-Nuceyfinin vaki davetine icabet
etmek üzere Iraka resmî ziyarette bulunmasına ilişkin tezkeresi
(3/1329)
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Bursa Milletvekili Tülin Erkal Kara ile
İstanbul Milletvekili Binnaz Toprakın, Avrupa Parlamentosu
tarafından 27-29 Kasım 2013 tarihlerinde Brükselde düzenlenecek
Parlamentolardaki Kadınlar Global Forumu Yıllık Zirvesine (WIP)
ve yine 26-27 Kasım 2013 tarihlerinde Brükselde düzenlenecek Avrupa
Komisyonu Avrupa Gelişme Günleri (EDD) Toplantısına
katılmalarına ilişkin tezkeresi (3/1330)
3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Belçikanın başkenti
Brüksel'de 25-26 Kasım 2013 tarihlerinde Avrupa Parlamentosunun (AP)
Batı Balkanlar ve Türkiye parlamentolarıyla iş birliği için
oluşturduğu Pre-Accession Actions Unit (PAAC) tarafından
düzenlenecek Ekonomik Krizler ve Bunun Avrupa Politikaları ve Ülkelerin
Genişlemeleri Üzerindeki Etkileri konulu seminere katılım
sağlanmasına ilişkin tezkeresi (3/1331)
4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Avrupa Birliği Konseyi Litvanya
Başkanlığı tarafından 24-25 Kasım 2013
tarihlerinde Litvanyanın Başkenti Vilniusta düzenlenecek Parlamento
Çevre ve İçişleri Komisyonları Başkanları
Toplantısına katılım sağlanmasına ilişkin
tezkeresi (3/1332)
D) Çeşitli İşler
1.- Başkanlıkça, görüşmeleri izlemek
üzere Genel Kurulu teşrif etmiş bulunan Makedonya-Türkiye
Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı Kenan Hasip başkanlığındaki
parlamenter heyete Hoş geldiniz. denilmesi
E) Önergeler
1.- İstanbul Milletvekili Erdoğan
Toprakın, (2/1318) esas numaralı Ceza Muhakemesi Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/126)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasî Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun, Ağrı Milletvekili Halil
Aksoy ve arkadaşlarının cezaevlerinde sürgün cezası gibi
uygulamaya konulan zorunlu nakillerin nedenlerinin
araştırılması amacıyla 5/5/2013 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Kasım 2013
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2.- MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler kısmında yer alan
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve arkadaşlarının
kamuda çalışan taşeron işçilerin sorunlarının
belirlenmesi amacıyla (10/185); Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu ve arkadaşlarının taşeron işçilerin
problemlerinin belirlenmesi amacıyla 5/11/2012 tarih ve 6558 sayı
ile; Elâzığ Milletvekili Enver Erdem ve arkadaşlarının
Karayolları Genel Müdürlüğünde çalışan taşeron
işçilerin sorunlarının belirlenmesi amacıyla 19/2/2013
tarih ve 9766 sayı ile; Mersin Milletvekili Ali Öz ve
arkadaşlarının ülkemizde taşeron işçilerin
sorunlarının belirlenmesi amacıyla 10/4/2013 tarih ve 11604 sayı
ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş
oldukları Meclis araştırması önergelerinin, Genel Kurulun
12 Kasım 2013 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun, Kocaeli Milletvekili Haydar Akar ve
22 milletvekilinin Kocaelide bulunan limanların durumları ve bu
limanların yaratmış oldukları sorunların tespit
edilerek bu sorunlara çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla
12/9/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Kasım 2013
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun
çalışma saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine, 480 sıra sayılı Kanun
Tasarısının İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Canın BDP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
2.- Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisi Genel
Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
3.- Bingöl Milletvekili İdris Balukenin,
Kırıkkale Milletvekili Ramazan Canın ve Ankara Milletvekili
Fatih Şahinin BDP grup önerisi üzerinde yaptıkları konuşmaları
sırasında BDP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
4.- Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin, Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin AK PARTİ grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisi Genel Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
5.- Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, Giresun
Milletvekili Nurettin Caniklinin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin,
bazı kanser ilaçlarının teminine ve yurt içinde üretilmesine
yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve Sağlık
Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı (7/26080)
2.- İstanbul Milletvekili Celal
Adanın, İstanbulda bağlı kurum ve kuruluşlarda görev
yapan taşeron işçilere ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağın cevabı (7/26624)
3.- Kütahya Milletvekili Alim
Işıkın, 2002-2013 yılları arasında KPSS ile
işe alınan personele ve atamalarla ilgili iddialara ilişkin
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağın
cevabı (7/27062)
4.- Ankara Milletvekili Aylin
Nazlıakanın, yurt dışı görevlendirmelere ilişkin
sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun
cevabı (7/27784)
5.- İstanbul Milletvekili
İhsan Özkesin, Adanada bir camide karate kursu verildiği
iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağın cevabı (7/27824)
6.- Ankara Milletvekili Aylin
Nazlıakanın, bağlı kurum ve kuruluşlardaki boş
engelli kadrolarına ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağın cevabı (7/28175)
7.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt'ün, Ardahan'daki sağlık ocaklarının
ihtiyaçlarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Mehmet
Müezzinoğlu'nun cevabı (7/28522)
8.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt'ün, Ağrı'daki sağlık ocaklarının ihtiyaçlarına
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun
cevabı (7/28523)
9.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt'ün, Gümüşhane ve Bayburt'taki sağlık
ocaklarının ihtiyaçlarına ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı (7/28524)
10.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt'ün, Erzurum'daki sağlık ocaklarının
ihtiyaçlarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Mehmet
Müezzinoğlu'nun cevabı (7/28525)
11.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt'ün, Şırnak, Hakkâri ve Bingöl'deki sağlık
ocaklarının ihtiyaçlarına ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı (7/28526)
12.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt'ün, Batman, Bitlis ve Muş'taki sağlık
ocaklarının ihtiyaçlarına ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı (7/28527)
13.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt'ün, Elâzığ ve Diyarbakır'daki sağlık
ocaklarının ihtiyaçlarına ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı (7/28528)
14.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt'ün, Adıyaman ve Şanlıurfa'daki sağlık
ocaklarının ihtiyaçlarına ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı (7/28529)
15.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt'ün, Kars'taki sağlık ocaklarının
ihtiyaçlarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Mehmet
Müezzinoğlu'nun cevabı (7/28530)
16.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt'ün, Iğdır'daki sağlık ocaklarının
ihtiyaçlarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Mehmet
Müezzinoğlu'nun cevabı (7/28531)
17.- Bursa Milletvekili Aykan
Erdemirin, Diyanet İşleri Başkanlığının
nefret suçları bağlamındaki çalışmalarına
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağın cevabı (7/28678)
18.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğütün, şehit yakını, gazi ve vazife malulü personelin
sorunlarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Erginin
cevabı (7/28693)
19.- İstanbul Milletvekili Umut
Oranın, AVMlerle ilgili kriterlere ilişkin sorusu ve Gümrük ve
Ticaret Bakanı Hayati Yazıcının cevabı (7/29294)
20.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanalın, gümrük mevzuatını ihlal ettiği öne sürülen bir
iş adamı hakkında yapılan işlemlere ilişkin
sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcının
cevabı (7/29295)
21.- Yalova Milletvekili Muharrem
İncenin, 2002-2013 yılları arasında TBMM Özel Ödenek
Hesabından yapılan harcamalara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut un cevabı (7/30644)
22.- İstanbul Milletvekili Umut
Oranın, TOKİ tarafından Ankara Yapracıkta Kasım 2012
tarihinde teslim edilmesi gereken konutların halen teslim edilmemesine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktarın cevabı (7/30729)
23.- İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulunun, KKTCnin içme suyu sorununu çözmek için
yapımına başlanan baraja ve baraj nedeniyle su altında
kalan köylere yönelik yapılan çalışmalara ilişkin sorusu ve
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı
(7/30867)
24.- Balıkesir Milletvekili Haluk
Ahmet Gümüşün, Balıkesirde deprem riski altındaki bölgelerin
dönüştürülmesi kapsamında yürütülen çalışmalara
ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın
cevabı (7/30869)
25.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğütün, et satışlarında uygulanan KDV oranının
düşürülmesine ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcının cevabı (7/31014)
26.- Hatay Milletvekili Mehmet Ali
Ediboğlunun, Bakanlık bünyesinde çalışan sivil
memurların sorunlarına ilişkin sorusu ve Milli Savunma
Bakanı İsmet Yılmazın cevabı (7/31342)
27.- İstanbul Milletvekili Gürsel
Tekinin, kamera güvenlik sistemi ihalesiyle ilgili iddialara ilişkin
sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun
cevabı (7/32192)
28.- Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkanın, yeni halkla ilişkiler binasının hizmete
açılmasındaki gecikmeye ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı (7/32197)
29.- Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkanın, ihtisas komisyonlarının isimlerine ilişkin
sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun
cevabı (7/32198)
30.- İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebinin, Sayıştay denetim ve raporlarına ilişkin
sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun
cevabı (7/32199)
31.- Mersin Milletvekili Ali Özün,
Bakanlığın merkez ve taşra teşkilatında
sözleşmeli olarak çalışmakta iken kadroya geçen personele
ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın
cevabı (7/32545)
32.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, yeni halkla ilişkiler binasının konumu
nedeniyle alınan güvenlik önlemlerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı (7/32550)
12
Kasım 2013 Salı
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
-----
0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 15inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Denizlideki
inşaat sektörünün sorunları hakkında söz isteyen Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhana aittir.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhanın,
Denizlideki inşaat sektörünün sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Denizlide inşaat sektörünün sorunları hakkında gündem
dışı söz aldım. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
30 Ekim tarihinde güvenlik sorunlarına ilişkin
söz almıştım. Yapı ruhsatı ve iskân ruhsatındaki
problemlere de değinmiştim. Vatandaştan yoğun talep
gelince, bu defa inşaat sektörünün sorunlarını gündeme getirmek
zorunluluğunu hissettim.
Ondan sonra, olanlar oldu; aparttır maparttır,
ruhsattır vesairedir, Denizliyi rezil, kepaze etti AKP. Herkes
ağzıyla bir laf söylüyor. Her yetkili ağzıyla bir şey
söylüyor. Başbakanın söylediği milletvekiliyle tutmuyor, bakanın
söylediği grup başkan vekiliyle tutmuyor, genel başkan
yardımcısıyla tutmuyor. Rezil, kepaze ettiler memleketi.
Sektörün problemi büyük. Birincisi, apartlar.
Bunları ayrı bir basın toplantısı ile yarın yine
gündeme taşıyacağım. Daha sonra -tüketici
tasarısına ilişkin görüşmelerde de zaten ifade ettim-
sektörün sorunu ne? Denizli merkezde belediyede, ruhsatlandırmada
postmodern vesayet var. Bir kişinin onayı olmadan olmaz, temel sorun
bu. Belediye Başkanı yalnız billboarda bile çıkamaz.
İnşaat maliyetleri arttı. Neden?
Birincisi, çimento fiyatları arttı, beton fiyatları arttı.
80 Türk lirasından kaça çıktı? 145 liraya. Artış,
yüzde 81. Daire fiyatları da arttı. Kalifiye işçi problemi zaten
var. Bir düz işçi var, bir de mühendis var; arada kimse yok. Tabii, sanat
okulunu yıkarsanız, vilayet konağı yaparsanız böyle
olur. Kız sanatı da yıktınız. Taahhütlerde gecikme
zaten çok.
Yılda 200 projeye imza atan mimar ve mühendisler
var. Pratik olarak mümkün değil. En iyi bir şekilde, ayda 4 proje
yapabilirler. Mühendisler belirlenen ücretlerin yüzde 10una imza atıyor.
Lise mezunları projeleri bilgisayarda çözüp mühendislere
imzalattırıyorlar. Bu iş artık iyice neye düşmüş?
Ayağa düşmüş vaziyette.
Satış sonrası hizmetlerde problem büyük.
Alım gücü zayıf, müteahhit zorda. Rekabet, problem olarak devam
ediyor.
Denizliye doğruyu söylemiyor AKP. Stat vadedildi,
yok; hızlı tren vadedildi, yok; otoyol vadedildi, yok; hastane desen
zaten Manisaya kaçtı gitti son dakikada.
Denizlide ahlak polisinin denetim yapacağı
köşe yazılarına konu edilir oldu. Eskiden sanayisiyle ünlü olan
bir memleketi AKP ne hâle getirdi? Bu apartları siz yaptınız,
ruhsatı yoksa, işletme ruhsatı yoksa, inşaat ruhsatı
yoksa, yapı kullanım izni yoksa, kötü kullanılıyorsa, hepsi
AKP döneminde oldu bunların.
Şimdi, 2003-2012 arasında TÜİK
rakamlarına göre inşaat ruhsatı alan daire 62 bin, Türkiyenin
yüzde 1i. Yine Denizlide aynı tarihlerde 49 bine yakın yapı
kullanım izni var, hâlen inşaat hâlinde 13.700 daire var. Daireler
İzmirden daha yüksek metrekare olarak, daire olarak da. Ortalama daire
değerleri İzmirden yüksek, İstanbula çok
yaklaşmış. Hele yapı denetimcilerin problemleri giderek
artıyor, her gün yeni mevzuat peşindeler. Belediye sivil toplum
örgütleriyle kavgalı, Sit alanı yıkılmaz. diyenlerle.
Denizli Belediyesi orijinal ayarlarına dönemiyor. Neden dönemiyor? Kendini
çok kurcalattı. Neden? Oradan buradan transferle yeni belediye
başkanını anca seçebildiler. Çalma, transfer belediye meclisi
üyeliğiyle belediye başkanlığı yapılır mı?
O zaman bu hâle düşersiniz, memleketi rezil edersiniz. Sanayisiyle örnek
gösterilen il ne hâle gelir? Söylemek istemiyorum, Başbakanın
söylediğiyle. Böyle rezil bir durum olmaz. Denizliyi AKP maalesef bu
duruma sokmuştur. Zaten belediye neyle ayakta duruyor? Transferle ayakta
duruyor. Özel idare de aynı şekildeydi hakeza; orada da gücü yetmedi,
1 kişiyi transfer ettiler, dört senedir yürütüyor. Bu doğruluk,
dürüstlük değil ki. Transferle memleket mi yönetilir?
Şimdilik bu kadar ifade etmek istiyorum sorunları.
Zaten Denizli Belediyesi de fiyatı belli olmayan otomobilleri almak için
nereden, belediye meclisinden karar geçiriyor. Böyle belediye mi olur?
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum
Sayın Başkanım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı ikinci söz, Malatyanın
sorunları hakkında söz isteyen Malatya Milletvekili Veli
Ağbabaya aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın,
Malatyanın sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, burada bulunan kavas arkadaşlarımdan
özür diliyorum. Dünkü Adana Valisinin kavas kelimesini hakaret olarak kabul
etmiyorum. Tekrar burada kavaslardan özür diliyorum.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sen niye özür
diliyorsun?
SİNAN OĞAN (Iğdır) AKPliler özür
dilesin.
VELİ AĞBABA (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, bugün Malatyanın sorunlarıyla ilgili söz aldım
ama Malatyanın sorunlarını beş dakikaya
sığdıramam. O nedenle, bugün sadece hastaneyle ilgili
konuşacağım.
Geçtiğimiz hafta Malatyadaki TEDAŞla ilgili
konuşmuştum. Dillere destan bir özelleştirme olan TEDAŞ
özelleştirmesi, dünya tarihine geçecek bir özelleştirmedir. Tabii,
olumlu yönüyle değil, olumsuz yönüyle. İçindeki parayla
özelleştirilen bir TEDAŞ. Geçen hafta Malatyadaydım
değerli milletvekilleri, elektrik konusunda canından bezmiş
Malatyalılar. Elektrik deyince Malatyalılar ağlıyor, bir
dokun bin ah işit. Bu konuda Malatyalılar ağlıyor,
Malatyalılar her ortamda söylüyorlar, bağırıyorlar. Peki,
Malatyada iktidar ne yapıyor? O da ağlıyor; değerli
milletvekilleri, milletvekilleri de ağlıyor, AKP Hükûmeti de
ağlıyor.
Değerli milletvekilleri, gelelim bugünkü
konuşma konumuza. Bugün anlatacağım AKP icraatı
TEDAŞa taş çıkartır. Değerli arkadaşlar,
Malatyada, biri şehrin doğusunda, diğeri batısında 2
tane hastane vardı. Geçtiğimiz yıllarda Malatyaya yeni bir
hastane yapılmasıyla ilgili bir çalışma
başlatıldı. Bu, TOKİnin yapacağı hastanenin yeri
konusunda AKP kimseye danışmadı. Yer konusunda
Malatyalılar, sağcısı solcusu herkes itiraz etti, yerinin
trafik problemi nedeniyle Malatyayı zor duruma düşüreceğini
söyledi ama maalesef, AKP bu konuda kulaklarını tıkadı. Ama
değerli milletvekilleri, bu hastaneyle ilgili bir anlaşma
yapıldı. Bu hastane yapılırken, bu anlaşmaya göre,
Malatyada bulunan 2 tane hastane verilecek, kapatılacak, yerine Malatya
Şeker Fabrikası arazisi üzerine bir hastane yapılacaktı.
Yeni hastane yapıldı. Geçtiğimiz günlerde hizmet vermeye
başladı. Bugünkü konumuz bu hastanenin eksiklikleriyle ilgili
değil. Ancak değerli milletvekilleri, atmış dört
yıldan beri hizmet veren Malatyanın devlet hastanesi ile 1954ten
beri hizmet veren eski SSK yani Beydağı Devlet Hastanesi
kapatıldı yani TOKİye jest yapıp Malatyayı hasta
ettiler.
Değerli milletvekilleri, 2 aldılar, 1 verdiler
bize. Bu anlaşmayı yapanlar kimlerin adına yaptılar,
Malatyalıların adına mı? Hayır. Bu anlaşmadan
Malatyalıların haberi var mı? Hayır. Bu anlaşmadan
Malatyalıların çıkarı var mı, Malatyalıların
kârı var mı? Hayır. Her oyunda olduğu gibi, her
özelleştirmede olduğu gibi bir tek kurumun kârı var; o da
TOKİnin kârı değerli arkadaşlar.
Malatyalılar bu anlaşmadan ne elde etti
arkadaşlar? 2 aldılar, 1 verdiler; bakın, 2 aldılar, 1
verdiler. AKP ne yaptı? Uyudu. Bir milletvekili sürekli Cumhuriyet Halk
Partisini yani muhalefeti eleştiriyor.
Değerli arkadaşlar, geçtiğimiz pazar günü,
Malatyalılar, sağcısı solcusu, bu konuda itirazı
olanlar miting yaptılar hastane bahçesinde. Ben de o mitingde onlara söz
verdim, dedim ki: Buradaki sorunlarınızı,
uğramış olduğunuz haksızlıkları yarın
Türkiye Büyük Millet Meclisinde dile getireceğim. Fırat Mahallesi,
Yıldıztepe, Tandoğan, Çöşnük, Zafer, Göztepe mahalleleri,
Malatyanın merkeze bağlı köyleri, Beydağı beldesi,
Battalgazi ilçesi, Kale ilçesi yani şehrin yarısı buna
karşı çıkıyor. 47 mahalle, 27 köy, 2 ilçe Malatya Devlet
Hastanesi kapatılırsa mağdur olacağız. diyorlar.
Değerli arkadaşlar, Burası derde deva
olsun diye kuruldu, TOKİ AVM yapsın diye değil. diyorlar. Bu
bölgede yaşayan insanlar hastaneye yürüyerek gidip geliyorlar ama yeni
yapılacak hastaneye birçoğu iki araçla gidip gelmek zorunda
kalacaklar. Sizlerin tuzu kuru olabilir ama iki araç demek
Malatyalının o hastaneye gitmemesi anlamına geliyor.
Yine, burada bulunan esnaf, yıllardan beri ekmek
yiyen, yıllardan beri evine aş götüren, çocuklarını okutan
esnaf iş yerlerini kapatmak durumunda kalacak. Bu konuyla ilgili, esnafla
ilgili herhangi bir çalışma yapılmış mı?
Hayır.
Değerli arkadaşlar, onun için Bu hastane
kapatılmasın. diyorlar, Artık uysal koyun değiliz.
diyorlar, Sümerbankı verdik, TEKELi verdik, hali verdik, burayı
vermeyiz. diyorlar, 10 kilometre ilerideki hastaneye gitmeyiz. diyorlar,
Bizim sahibimiz yok. diyorlar. Bir Malatyalı diyor ki: Bizim sahibimiz
yok. 5 AKP milletvekili var ama bize sahip çıkmıyorlar. Bizler de
Elâzığ milletvekillerine, Elâzığ AKP milletvekillerine
sesleniyoruz: Malatyaya sahip çıkın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
VELİ AĞBABA (Devamla) Değerli
arkadaşlar, güçtür durumu Malatyanın. O hastanenin
kapatılmaması için herkesten rica ediyorum çünkü burası 64
yaşında olan bir hastane.
Bu konuda duyarlı olacağınıza
inanıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Ağbaba, sayın kavaslara söz
hakkı doğdu ama hukuki imkânsızlık nedeniyle veremiyorum.
Sayın milletvekillerimizden gündem dışı söz isteyen olursa
veya sayın grup başkan vekilleri dile getirebilirler.
VELİ AĞBABA (Malatya) İçişleri
Bakanı da konuşabilir.
BAŞKAN Gündem dışı üçüncü söz,
Dünya Çocuk Hakları Günü münasebetiyle söz isteyen Konya Milletvekili
Ayşe Türkmenoğluna aittir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
3.- Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlunun,
20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması
AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 20 Kasım Dünya Çocuk
Hakları Günü sebebiyle bir hafta öncesinden gündem dışı söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Günümüzde çocuk hakları ile ilgili olan
uluslararası belge, 20 Kasım 1989 tarihinde Birleşmiş
Milletler tarafından kabul edilen ve 193 ülke tarafından
onaylanmış olan Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına
Dair Sözleşmedir. Bu tarihten itibaren 20 Kasım günü Dünya Çocuk
Hakları Günü olarak anılmaya başlanmıştır.
Çocuk hakları, kanunen veya ahlaki olarak dünya
üzerindeki tüm çocukların doğuştan sahip olduğu
eğitim, sağlık, barınma, fiziksel, psikolojik veya cinsel
sömürüye karşı korunma gibi hakların hepsini birden
tanımlamakta kullanılan evrensel bir kavramdır. Özellikle çocuk
hakları konusunda, birçok ülkede çocuk işçilerin
kullanıldığını ve bunların merdiven altı
çalıştırıldıklarını, maalesef, ailelerinin
de buna destek verdiğini görmekteyiz. Bu vesileyle şunu söylemek
istiyorum: Çocuklar bize Allahın emanetidir, dünyanın neresinde
olursa olsun onların haklarını savunmak insani bir erdemdir diye
düşünüyorum.
Çocuk hakları, insan hakları
kavramının içinde ele alınması gereken bir konudur. Bugün
dünyanın birçok yerinde var olan insan hakları ihlalleri çocuk
boyutunda daha geniş kapsamlı ve büyüyerek devam etmektedir.
Uluslararası Af Örgütünün verilerine göre, az gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkelerde emek sömürüsü, pornografi, şiddet, yasa
dışılık gibi olumsuz etkenlerle birlikte çocuk hakları
ihlalleri daha büyük boyutlarda olmaktadır. Maalesef, çok net olan vahim
bir tablo tüm dünyanın gözleri önünde hâlen yaşanmakta, neredeyse her
yetkiliden aynı tarz açıklamalar yapılmaktadır. Buna
rağmen çocukların farklı şekillerde istismarları son
bulmamaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
çocuklar yetişkinlerden farklı olarak fiziksel, fizyolojik
davranış ve psikolojik özelliklere sahiptirler. Sürekli büyüme ve
gelişme gösterdiklerinden çocukların bakımının sağlıklı
olabilmesi gerekmektedir. Özellikle, çocukların
sağlığı konusunda her şeye ulaşılabilir
olması noktasında Hükûmetimizin son dönemlerde yaptığı
uygulamaları da söylemeden geçemeyeceğim. Bu dönemde ayrım
görmeksizin her çocuğun her türlü sağlık hakkından istifade
edebilmesi için yasal düzenlemeye gidilmiş ve bu sayede, ailelerin
ekonomik durumu ne olursa olsun ya da sosyal güvenceye sahip olup
olmamalarına bakılmaksızın 18 yaşına kadar tüm
çocuklar her türlü sağlık güvencesi altına
alınmıştır. Bunun özellikle bilinmesinde yarar var. Daha
öncesinde biliyoruz ki biz, Türkiyede Emekli Sandığı ya da
SSKya üye olmayanlar ne yazık ki dışarıdan
sağlık hizmetini ücretli alabiliyorlardı ve bu gelecek olan muhtemel
olumsuzluklar da insanlarımızı korkutuyor ve ürkütüyordu.
Yarına dair gelecek korkusu, endişesi fazlasıyla vardı.
Bence bu çok önemli bir adım. En azından
hastalandığımızda gerekli olan kaliteli sağlık
hizmetlerini çocuklarımızla birlikte alabileceğimizi bilmek
büyük bir rahatlıktır diye düşünüyorum.
Yine, savaşlarda en çok etkilenenler
çocuklardır. Bu da en yakın dönemde Türkiyede burnumuzun dibinde
yaşanmaktadır. Suriyeden mültecilerle birlikte gelen çocukların
birçoğu anne babasız ya da anne ya da babası olmayanlar
bulunmakta ve bu, dünyanın gözü önünde hâlâ devam etmekte ve çocuklar
savaşların mağduru olmaktalar. Savunmasız bir şekilde,
kendi ihtiyaçlarını giderebilecek, ayakları üzerinde durabilecek
durumda olmaksızın bu tip kaos ortamlarında can güvenlikleri
olmadan terk edilebilmektedirler dünyanın gözü önünde. Bu noktada ben
özellikle tüm dünyanın ve Türkiye'nin, insan hakları ve çocuk
hakları konusundaki duyarlılığının daha hassas
olması gerektiğini düşünüyorum. Özellikle bir anne olarak,
çocuklarımıza -minimum demeyeceğim- en iyi ifadeyle söylemek
gerekirse, üstün bir şekilde koruma, kollama ve sevgimizi göstermemiz
gerekiyor.
SIRRI SAKIK (Muş) O zaman çocuklarla ilgili
uluslararası sözleşmelere koyduğunuz çekinceleri geri alın.
Kürt çocuklarıyla ilgili, uluslararası sözleşmelere sizin iktidarınız
çekince koydu.
AYŞE TÜRKMENOĞLU (Devamla) - Hepimiz bir
dönemler çocuktuk ve çocukken, biliyoruz ki sevgiye, ilgiye muhtacız; anne
babaya, çevremizdeki insanların ilgilerine muhtacız.
Bu vesileyle, özellikle son dönemde, bu taş atan
çocuklarla ilgili düzenlemeler de yapılmıştı.
SIRRI SAKIK (Muş) Laf değil, gerçeği
söyleyin.
AYŞE TÜRKMENOĞLU (Devamla) - Onların çocuk
olduğu ve onların suça sevk edildiği ve suça sevk edenlerin
cezalandırılacağı noktasında da biliyorsunuz
düzenlemeler olmuştu.
Bizler
çocuklarımızı devlet şefkatiyle kucaklamak istiyoruz,
onların hiçbir sorunu olmasın istiyoruz, eğitimde,
sağlıkta, ulaşımda, temel hak ve özgürlüklerde, beslenmede
eşit olsunlar istiyoruz, buna dair düzenlemeler yapıyoruz.
Bu anlamda emeği geçen herkese teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Hamzaçebi, söz talebiniz var.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, 12 Kasım 1999 Düzce ve 12 Kasım 1941 Erzincan
depremlerinin yıl dönümünde hayatını kaybedenlere Allahtan
rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün Düzce depreminin 14üncü yıl dönümü. 12
Kasım 1999 tarihinde Düzcede 845 vatandaşımızın
hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan bir deprem oldu.
Yine, bundan yetmiş üç yıl önce, 12 Kasım
1941 tarihinde Erzincanda 40 bin vatandaşımızın
hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan bir deprem olmuştu.
Depremleri artık insanımızın bir
kaderi olmaktan çıkaran, depremi insan ve mal kaybına yol açmayan bir
süreç olarak yönetebilecek bir sisteme, bir anlayışa, bir yönetime
ihtiyaç var. İnsanlık tarihi, insanın doğaya hâkim
olması tarihidir. Yani doğal olaylar, doğal afetler hiçbir zaman
bir kader değildir.
Türkiyede de depremlere ve diğer doğal
afetlere karşı çok daha etkin bir yönetimin kurulması
anlayışıyla, inancıyla, depremde hayatını
kaybetmiş olan tüm vatandaşlarımıza Allahtan rahmet
diliyorum, yakınlarına sabır ve
başsağlığı diliyorum. Bir daha deprem ve benzeri
doğal afet acısının yaşanmadığı bir
Türkiye diliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Halaçoğlu
2.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun,
Türkiyeyi bağımsızlığına kavuşturan,
düşmanı yurttan atan Mustafa Kemal Atatürkü minnet ve rahmetle
andığına ve 12 Kasım 1999 Düzce depreminin 14üncü yıl
dönümünde hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet dilediğine
ilişkin açıklaması
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürkün
vefatının 75inci yıl dönümü pazar gününe rastladı. Bu
sebeple ben bugün Türkiye Cumhuriyetini, Türkiyeyi
bağımsızlığına kavuşturan, düşmanı
yurttan atan Atamızı minnet ve rahmetle anıyorum.
Ayrıca, Düzce depreminin 13üncü yıl dönümü.
Bu, 57nci Hükûmetin gösterdiği çaba ve herkesi kısa zaman içerisinde
konutlarına koyduğu bir dönemdir. Fakat, hem Düzce depremi hem ondan
önceki depremde hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza
Allahtan rahmet diliyorum ve tekrar böyle bir felaketi Türkiyenin
yaşamamasını diliyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Canikli
3.- Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin, Gazi
Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını rahmet, şükran
ve minnetle andıklarına ve AK PARTİ Grubu olarak, 12 Kasım
1999 Düzce depreminin 14üncü yıl dönümünde hayatını
kaybedenlere Allahtan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Biz de Ulu Önder Atatürkün ebediyete intikal
edişinin 75inci yıl dönümü vesilesiyle Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve
silah arkadaşlarını bir kez daha rahmetle, şükranla ve
minnetle anıyoruz.
Ayrıca, biz de AK PARTİ Grubu olarak on dört
yıl önce bütün milletimizi derin üzüntülere gark eden Düzce depreminde
hayatını kaybeden vatandaşlarımızı rahmetle
anıyoruz. Cenab-ı Hak inşallah bize böyle büyük
acıları göstermez.
Tabii, bu çerçevede elbette benzer olayların
yaşanmaması ya da depremlerin acı sonuçları ortaya
çıkarmaması için çok şeylerin yapılması gerekiyor.
Türkiye, maalesef, bu konuda çok ciddi bir, sıkıntılı konut
stokuyla, bina stokuyla karşı karşıya; bunların
dönüştürülmesi gerekiyor ve milyonlarca dönüşümden bahsediyoruz.
Elbette son derece zor bir iş çünkü uzun yılların birikimi
olarak ortaya çıkmış bir sorun ama son yıllarda bu dönüşümün
gerçekleştirilmesi için çok büyük gayretler sarf ediliyor. Binlerce, yüz
binlerce depreme dayanıksız, zayıf yapılı binalar
yıkılıyor, onun yerine modern, depreme dayanıklı
konuta dönüştürülmesi için çok büyük çalışmalar
yapılıyor ama takdir edersiniz ki milyonlarca konutun bu şekilde
dönüştürülmesi hem zaman açısından hem de kaynak
açısından belli bir zaman alacaktır ama en hızlı bir
şekilde bunu yapmamız gerekiyor sonuç itibarıyla çünkü Türkiye
deprem gerçeğiyle her zaman iç içe yaşamak durumunda olan bir ülke.
Bir kez daha bu tür acılarla ülkemizin
karşı karşıya kalmamasını Cenab-ı Haktan
temenni ediyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Hamzaçebi, yeniden söz talebiniz var.
Buyurun.
4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, CHP Grubu olarak, Büyük Atatürke saygılarını,
şükranlarını sunduklarına ve rahmetle andıklarına
ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Atatürkün 75inci ölüm yıl dönümünde onu büyük bir
şükranla, saygıyla ve rahmetle andık. Onun kurmuş
olduğu, milletimize armağan etmiş olduğu Türkiye
Cumhuriyetinin bütün özelliklerinin, demokratik ve laik özelliğinin,
bugün demokrasimizle birlikte kavuşmuş olan özgürlükçü demokrasi
anlayışının ebediyete kadar yaşayacağı
inancıyla Büyük Atatürke Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak buradan
saygılarımızı, şükranlarımızı
sunuyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Buldan
5.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldanın,
BDP Grubu olarak, Düzce ve Van depremlerinde hayatını kaybedenlere
Allahtan rahmet dilediklerine ve Hükûmetin, Van depreminden sonra yaşanan
mağduriyetleri bir an önce gidermesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
PERVİN BULDAN (Iğdır) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Ben de Barış ve Demokrasi Partisi Grubu olarak
Düzce depreminin yıl dönümünde, yaşamını yitiren bütün
vatandaşlarımıza bir kez daha Allahtan rahmet,
yakınlarına başsağlığı dileklerimi ifade
etmek istiyorum ama aynı zamanda Van depreminde de ve Türkiyede
yaşanan bütün depremlerde yaşamını yitirenlere Allahtan
rahmet diliyorum.
Bugün, Van depreminde yaşamını
yitirenlerin yanında, bir de mağdur olan kesimler var ve bu
mağdur olan kesimler bugün konut sıkıntısıyla
karşı karşıya. Dolayısıyla, başlatmış
oldukları bir açlık grevi var. Hükûmetin bir an önce bu
mağduriyeti gidermesi gerektiğini ve bu mağdur olan
insanlarımızın, vatandaşlarımızın bir an
önce konutlarına yerleştirilmesi gerektiğini ifade ediyor,
hepsini saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Sayın milletvekilleri, Başbakan
Yardımcısı Sayın Bekir Bozdağ gündemin Sözlü Sorular
kısmının 1, 492, 493, 698, 801, 846, 934, 973, 976, 984, 1064,
1275, 1305, 1326, 1359, 1360, 1400, 1401, 1421, 1451, 1482, 1498, 1540, 1682,
1734, 1735, 1737, 1740, 1844, 1981, 2087, 2122, 2132, 2134, 2135, 2215, 2221,
2255, 2303, 2304, 2309, 2310, 2311, 2374, 2384, 2416, 2418, 2453, 2477, 2543,
2544, 2610, 2727, 2809, 2811, 2813, 2937 ve 3035inci sıralarında yer
alan önergeleri birlikte cevaplandırmak istemişlerdir. Sayın
Bakanın bu istemini sırası geldiğinde yerine
getireceğim.
Meclis ar aştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu ve 21 milletvekilinin, suç işleme ve intihar
olaylarında yaşanan artışların nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/772)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye'de uzun yıllardan bu yana artarak devam eden
yoksulluk, işsizlik ve dolayısıyla geçim
sıkıntıları gibi sebeplerle suç ve intihar
sayısında vahim bir artış görülmektedir.
On yıla yakın süredir devam eden AKP
iktidarında bu sorunlara herhangi bir çözüm getirilememiş ve
anılan sorunlar sürekli olarak artış göstermiştir. Bu
artışa paralel olarak artan suç ve intihar olayları
hakkında somut çözümler bulunması gerekmektedir.
Anılan sebeplerden ötürü artan suç işleme ve
intihar olaylarının tespiti sonrasında bu olayları
engelleyebilmek veya en aza indirebilmek amacıyla ne tür tedbirlerin
alınması gerektiğini saptamak üzere Anayasa'nın 98'inci,
TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105inci maddeleri uyarınca Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
1) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
2) Hülya Güven (İzmir)
3) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
4) İhsan Özkes (İstanbul)
5) Sedef Küçük (İstanbul)
6) Metin Lütfi Baydar (Aydın)
7) Mahmut Tanal (İstanbul)
8) Ali Haydar Öner (Isparta)
9) Veli Ağbaba (Malatya)
10) Haydar Akar (Kocaeli)
11) Ali Özgündüz (İstanbul)
12) Hurşit Güneş (Kocaeli)
13) Mehmet Şeker (Gaziantep)
14) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
15) Gürkut Acar (Antalya)
16) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
17) Namık Havutça (Balıkesir)
18) Hasan Akgöl (Hatay)
19) Muharrem Işık (Erzincan)
20) Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
21) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
22) Aylin Nazlıaka (Ankara)
Gerekçe :
Devletin varlık sebeplerinin başında,
insan haklarını teminat altına alarak barışı ve
huzuru sağlamak görevi gelmektedir. Ne var ki, on yıla yaklaşan
bir süredir Türkiye'yi yöneten AKP Hükûmeti bu asli görevi yerine
getirmemektedir.
On yıllık süreçte yaşanan ekonomik krizler,
alım gücünün ciddi şekilde düşmesi ve
insanlarımızın büyük bir borç batağına sürüklenmesi
gibi sebepler ise toplumdaki suç ve suçluluk oranı ile intihar
olaylarında önemli bir artışa sebep olmaktadır.
Adalete güvenin olmadığı,
yurttaşların yaşamak için yeterli ekonomik güce sahip
olmadığı bir düzen, suç ve suçluluk oranı ile intihar
olaylarının artması sonucunu doğurmakta; aynı
şekilde suç ve suçluluk oranı ile intihar olaylarının artması
ise devlete duyulan güveni sarsmaktadır.
Öyle ki, kamuoyuna "Ayşe Paşalı
Davası" olarak yansıyan davada yaşandığı
üzere, güçsüz hâle gelmiş erkek ilk olarak kadına karşı
şiddete başvurmakta ve hatta öldürmekte ya da Emine Akçay gibi,
dilenme veya suç işleme yoluna başvurmayıp, yaşamak,
çocuklarına bakabilmek için çaba gösteren birçok insan,
çocuklarını saç kurutma makinesiyle ısıtmaya
çalışmakta ve canından çok sevdiği çocuklarına
bakamadığı için intihar etmektedir. Son dönemlerde basına
da yansıyan birçok olayda olduğu gibi, önce aile bireylerini öldürüp
sonrasında intihar eden babaların ve ailesine bakabilmek için suç
işleyen kişilerin sayısı da önemsenmeyecek kadar büyüktür.
Kamu vicdanının da yüreklerini sızlatan bu tip örnekleri
çoğaltmak mümkünse de ülkemizde artan suç işleme ve intihar
eğilimleri karşısında en yetkili makam olarak Türkiye Büyük
Millet Meclisi bünyesinde önemli bir çalışma yapılması
gerekmektedir.
Yıllara göre değişkenlik ve
artış gösteren suç ve intihar olayları hakkında ne tür
suçlarda artış görüldüğü ile suç ve intihar olaylarındaki
artış hakkında istatistiki inceleme yapılarak, yapılan
inceleme sonucunda getirilebilecek çözümleri değerlendirmek amacıyla
Meclis araştırması yapılması büyük bir önem arz
etmektedir.
2.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt ve 20 milletvekilinin, iş kazaları
sonucu yaşanan ölümlerin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/773)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Son günlerde yoğunlaşan iş kazaları
nedeniyle ölümler, tüm emekçileri korkutmakta ve geleceğinden endişe
ettirmektedir. Aslında, bunlar iş kazası değil iş
cinayetidir çünkü çoğu, gerçekleştikten sonra Olacağı
buydu. dediğimiz ölümlerdir. Bu konunun araştırılarak
gerçeklerin gün yüzüne serilmesi zorunluluktur.
Anayasanın 98/3üncü İçtüzükün 104üncü ve
105inci maddeleri gereğince işlem yapılması ve gerekli
inceleme için komisyon kurularak sonuçlarının kamuoyu ile
paylaşılması amacıyla Meclis araştırması
istemimizin kabulü ile gereğinin yapılmasını arz ederiz.
1) Kazım Kurt (Eskişehir)
2) Ali Demirçalı (Adana)
3) Mustafa Moroğlu (İzmir)
4) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
5) Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
6) Kemal Ekinci (Bursa)
7) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
8) Hasan Ören (Manisa)
9) Tufan Köse (Çorum)
10) Aykut Erdoğdu (İstanbul)
11) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
12) Namık Havutça (Balıkesir)
13) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
14) Sakine Öz (Manisa)
15) Haluk Ahmet Gümüş (Balıkesir)
16) Mehmet Şeker (Gaziantep)
17) Kamer Genç (Tunceli)
18) Nurettin Demir (Muğla)
19) Rahmi Aşkın Türeli (İzmir)
20) İlhan Demiröz (Bursa)
21) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
Meclis araştırma istemimizin özeti:
2012 yılının Türkiye'sinde,
çalışanlar, işverenler tarafından yeterli güvenlik
önlemleri alınmadığı için iş kazaları (iş
cinayetleri) sonucu yaşamlarını yitirmektedir.
Yaşam hakkı kutsal olup korunması gereken
en önemli haktır. Anayasamızın 17nci maddesi yaşam
hakkını korurken 18inci maddesi de zorla çalıştırma
yasağı getirip 48inci ve devamı maddelerinde de
çalışma koşullarının çalışanlar lehine
düzenlenmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
Gerek İş Yasası ve gerekse diğer
yasalar çalışanların çalışma
koşullarını düzenlemek ve iyileştirmek görevini devlete
yüklemiştir. Devlet, bu görevini yasalar yaparak, iş yerlerini
denetleyerek gerçekleştirir. Ancak, son on yıllarda, ezici bir
çoğunlukla hükûmet olan AKP yönetimindeki devlet bu konuyu ciddiye bile
almamaktadır. Son bir ay içinde, İstanbul-Tuzla' da bir tersanede 2
işçi, Adana-Kozan Gökdere Köprü Barajı Derivasyon Tünelinde 10
işçi, İstanbul' da bir AVM inşaatında meydana gelen
yangında 11 işçi, Kırıkkale Mühimmat Ayırma ve
Ayıklama Tesislerinde 4 işçi, Mihalıççık
Koyunağılı Maden İşletmesinde 4 işçi, Erzurum,
Aşkale TEDAŞ'ta 5 işçi ölmüştür. Son altı ayda ölen
işçi sayısının 350 olduğu söylenmektedir.
Bu kazalardan sonra, sorulduğunda, Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Faruk Çelik iş
güvenliği ve işçi sağlığı mevzuatının
yetersiz olduğunu, bir an önce günün koşullarına uygun,
çağdaş bir mevzuat yapılması gerektiğini
söylemektedir. Oysa, mevzuatı yaptırmak görevi kendiside ve
Parlamentoda ezici bir çoğunlukla iktidar olan partisi AKP'dedir. Hem
Sayın Bakan hem de partisi AKP ısrarla bu mevzuatı yapmamakta,
yaptırmamakta direnmektedir çünkü emekten yana, çalışandan yana,
yoksuldan yana bir politikaları yoktur.
Saydığımız nedenlerle, İç
Tüzükün 104 ve 105.inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını, kurulacak komisyon ile
iş kazaları sonucu ölümlerle ilgili bir rapor hazırlayarak
sorumlularının saptanmasına karar verilmesini diliyoruz.
3.- Erzincan Milletvekili Muharrem Işık ve 20
milletvekilinin, sahte ürünlerin üretimi, pazarlanması ve yurda
girişi ile piyasada serbest dolaşımının insan
sağlığına ve ülke ekonomisine olan etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/774)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye'de, sahte ürünlerle mücadele
için hem denetim hem de tüketim aşamasında gerekli bilinçlendirme
çalışmaları mutlaka yapılmalıdır. Sahte
malın denetimi konusunda özel uzmanlık ve çabuk hareket
zorunluluğu vardır. Bu mücadele, tüketicilere bu tür malları
kullanmalarının sakıncalarının
anlatılacağı yoğun bilinçlendirme kampanyaları
düzenleyerek ve sahte ürün üreticileri ile satıcılarını
kamuoyuna açıklamak yoluyla ancak anlam kazanabilir. Ayrıca, bu tür
malları üretenlere verilecek cezaların da caydırıcı
olması gerekmektedir.
Ülkemizde, sahte ürünlerin üretimi, pazarlanması,
yurda girişlerinin önlenmesi ve piyasada serbest
dolaşımının engellenmesi için yapılacak düzenlemeleri,
insan sağlığına ve ülke ekonomisine olan etkilerini araştırarak
gerekli önlemleri almak amacıyla Anayasanın 98'inci, TBMM
İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Muharrem Işık (Erzincan)
2) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
3) Hurşit Güneş (Kocaeli)
4) Mehmet Şeker (Gaziantep)
5) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
6) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
7) Gürkut Acar (Antalya)
8) Hülya Güven (İzmir)
9) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
10) İhsan Özkes (İstanbul)
11) Mahmut Tanal (İstanbul)
12) Veli Ağbaba (Malatya)
13) Namık Havutça (Balıkesir)
14) Hasan Akgöl (Hatay)
15) Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
16) Aylin Nazlıaka (Ankara)
17) Osman Aydın (Aydın)
18) Arif Bulut (Antalya)
19) Erdal Aksünger (İzmir)
20) Tolga Çandar (Muğla)
21) Kazım Kurt (Eskişehir)
Gerekçe:
Türkiye'de
sahte ürünlerden kolay yoldan yüksek kârlar elde edilmesi, pazardaki tatlı
kâr, hemen her şeyin sahtesinin çıkmasına ve
yayılmasına neden olmuştur. Ancak, bu sahte ürün pazarın
asıl tehlikesi, acımasız kâr hırsının artık
insan sağlığını hiçe sayarak tehdit eder duruma
gelmiş olmasıdır. Hemen her ürünün sahtesi ve taklidi kısa
zamanda yapılarak hem kolay yoldan milyarlar elde edilmekte ve hem de gözü
dönmüş kâr hırsı halk sağlığını önemli
ölçüde tehdit etmektedir. Sahte ürünler kanser ve diğer
hastalıkları yaygınlaştırdığı gibi, bu
ürünler aynı zamanda direkt olarak insanların ölmesine ve hasta
olmasına neden olmaktadır.
Türkiye açısından bir başka
çarpıcı durum ise tüketicinin de göz göre göre bu sahte ürünlere
rağbet etmesidir. Dar gelirli insanlarımız, yoksulluk nedeniyle
aslını alıp kullanmak yerine, ucuz olması nedeniyle sahte
ürünleri tehlikelerini bile bile alıp kullanmaktadırlar. Baldan
zeytinyağına, hatta ilaca kadar, aklımıza gelecek pek çok
ürünün sahtesi piyasada bulunmaktadır. İnsan
sağlığı, sadece bu sahte ürünlerle değil
yediğimiz gıdalar, içtiğimiz meşrubatlar nedeniyle de
tehlike altındadır. Avrupa Komisyonu Taklit Mallar Komitesi, OECD ve
Dünya Gümrük Teşkilatının araştırmalarına göre,
dünyada hızla büyüyen sahte ve taklit ürün pazarı 1 trilyon dolara
ulaşmış durumdadır. Sahte ve taklit ürünler küresel
ticaretin yüzde 7 ila yüzde 10'unu oluşturmaktadır. Türkiye, yüzde 5
pazar payı ile bu illegal piyasanın 3üncü büyük ülkesi
konumundadır. Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire
Başkanlığının (KOM) hazırladığı
raporlara göre, Türkiye'de sahte ürün pazarı 6 milyar dolara
yaklaşmaktadır. Taklit ve kaçakçılık da buna
eklendiğinde bu pazar 15 milyar dolara kadar çıkmaktadır. Marka
Koruma Grubunun son yaptığı araştırmaya göre,
ülkemizde tüketicilerin yüzde 58'i sahte, taklit veya kaçak malı tercih
etmektedir.
Kuzey Irak başta olmak üzere, komşu ülkelerden
sokulan kaçak sigaralar, körlük ve ölüme yol açan sahte alkollü içkiler, saç
dökülmesini engellediği iddia edilen kozmetik ürünler ciddi cilt
hastalıklarına neden olmaktadır. Sahte parfümler ise
akciğer ve böbreklerde ciddi rahatsızlıklara sebep olmakta, kilo
verdirdiği iddia edilen lahana çorbası kapsülü ve biber hapı
gibi ürünlerin sahtesi ölümlere yol açmaktadır. Gıda sektöründe de
durum aynıdır. Küflü kaşardan eritme peynirler, soya
yağı ve margarin katılmış kaşar peynirler,
ufalanmış peynir jel ile birleştirilip yeniden
yapılmış kalıp peynirler, ballar, zeytinyağları,
sucuk, salam, sosis ve benzeri gıda ürünlerinin sahteleri piyasada bol
miktarda bulunmaktadır. Bu sahte ürünlerin hiçbir engelleme ve denetime
maruz kalmadan satışının yapılması sonucu
ülkemizdeki kanser vakalarında önemli artışlar
gözlenmiştir.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
B) Duyurular
1.- Başkanlıkça, Kamu İktisadi
Teşebbüsleri Komisyonunda siyasi parti grubu mensubu olmayan
milletvekillerine düşen 1 üyelik için aday olmak isteyen siyasi parti
grubu mensubu olmayan milletvekillerinin yazılı olarak müracaat
etmelerine ilişkin duyuru
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Kamu
İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda siyasi parti grubu mensubu olmayan
milletvekillerine de 1 üyelik düşmektedir.
Bu komisyona aday olmak isteyen siyasi parti grubu
mensubu olmayan milletvekillerinin, 15 Kasım 2013 Cuma günü saat 18.00e
kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
yazılı olarak müracaat etmelerini rica ediyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının dört tezkeresi vardır, ayrı
ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
C) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki bir heyetin,
Irak Ulusal Meclis Başkanı Usame El-Nuceyfinin vaki davetine icabet
etmek üzere Iraka resmî ziyarette bulunmasına ilişkin tezkeresi
(3/1329)
5
Kasım 2013
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil
Çiçek başkanlığındaki heyetin Irak Ulusal Meclis
Başkanı Usame El-Nuceyfinin vaki davetine icabet etmek üzere Iraka
resmî ziyarette bulunması hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 6ncı maddesi
uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Oylarınıza
sunuyorum
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Karar yeter sayısı istiyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar
yeter sayısı yoktur.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.39
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.51
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Muhammet Bilal MACİT(İstanbul)
-----
0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 15inci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı tezkeresinin oylanmasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı. Şimdi, tezkereyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı
vardır, tezkere kabul edilmiştir.
SİNAN OĞAN (Iğdır) Yok, yok! Yahu
yok ya! Nerede var ya?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Yok, yok! Tövbe de ya!
Ayağını kaldır ya!
BAŞKAN Lütfü Bey, isterseniz siz sayın!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Saydık, 134 kişi var.
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Bursa Milletvekili Tülin Erkal Kara ile
İstanbul Milletvekili Binnaz Toprakın, Avrupa Parlamentosu
tarafından 27-29 Kasım 2013 tarihlerinde Brükselde düzenlenecek
Parlamentolardaki Kadınlar Global Forumu Yıllık Zirvesine (WIP)
ve yine 26-27 Kasım 2013 tarihlerinde Brükselde düzenlenecek Avrupa
Komisyonu Avrupa Gelişme Günleri (EDD) Toplantısına
katılmalarına ilişkin tezkeresi (3/1330)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Avrupa Parlamentosu tarafından 27-29 Kasım 2013
tarihlerinde Brüksel'de düzenlen "Parlamentolardaki Kadınlar Global
Forumu Yıllık Zirvesi" (WIP) ve yine 26-27 Kasım 2013
tarihlerinde Brüksel'de düzenlenen Avrupa Komisyonu Avrupa Gelişme Günleri
(EDD) Toplantısı'na Bursa Milletvekili Tülin Erkal Kara ile
İstanbul Milletvekili Binnaz Toprak'ın katılması hususu,
28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 9'uncu
maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Belçikanın başkenti
Brüksel'de 25-26 Kasım 2013 tarihlerinde Avrupa Parlamentosunun (AP)
Batı Balkanlar ve Türkiye parlamentolarıyla iş birliği için
oluşturduğu Pre-Accession Actions Unit (PAAC) tarafından
düzenlenecek Ekonomik Krizler ve Bunun Avrupa Politikaları ve Ülkelerin
Genişlemeleri Üzerindeki Etkileri konulu seminere katılım
sağlanmasına ilişkin tezkeresi (3/1331)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Belçika'nın başkenti Brüksel'de 25-26
Kasım 2013 tarihlerinde Avrupa Parlamentosu (AP) Batı Balkanlar ve
Türkiye parlamentolarıyla iş birliği için oluşturduğu
"Pre-Accession Actions Unit (PAAC)" tarafından düzenlenen
"Ekonomik Krizler ve Bunun Avrupa Politikaları ve Ülkelerin
Genişlemeleri Üzerindeki Etkileri" konulu bir seminer
düzenlenecektir.
Söz konusu seminere katılım sağlanması
hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında
Kanun'un 9'uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
KAMER GENÇ (Tunceli) Karar yeter sayısı
istiyorum.
BAŞKAN
Oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.54
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.04
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul)
-----
0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 15inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının tezkeresinin oylanması
sırasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, tezkereyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Evet, kâtip üyeler arasında anlaşmazlık
olduğu için elektronik cihazla oylama yapılacaktır.
Oylama için iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, karar yeter
sayısı vardır, Türkiye Büyük Millet Meclisi tezkeresi kabul
edilmiştir.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Avrupa Birliği Konseyi Litvanya
Başkanlığı tarafından 24-25 Kasım 2013
tarihlerinde Litvanyanın Başkenti Vilniusta düzenlenecek Parlamento
Çevre ve İçişleri Komisyonları Başkanları
Toplantısına katılım sağlanmasına ilişkin
tezkeresi (3/1332)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Avrupa Birliği Konseyi Litvanya
Başkanlığı tarafından 24-25 Kasım 2013
tarihlerinde Litvanya'nın Başkenti Vilnius'ta düzenlenecek olan
Parlamento Çevre ve İçişleri Komisyonları Başkanları
Toplantısı'na katılım sağlanması hususu,
28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 9'uncu
maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
BAŞKAN Oylarınıza sunuyorum
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Yoklama
istiyoruz.
BAŞKAN Yoklama talebiniz var, yerine
getireceğim.
Sayın Hamzaçebi, Sayın Öner, Sayın Tunay,
Sayın Akar, Sayın Akova, Sayın Ağbaba, Sayın Koç,
Sayın Haberal, Sayın Çelebi, Sayın Dibek, Sayın Özdemir,
Sayın Yalçınkaya, Sayın Demir, Sayın Gümüş, Sayın
Sapan, Sayın Aygün, Sayın Mumcu, Sayın Korutürk, Sayın
Baydar, Sayın Tayan.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, toplantı
yeter sayısı vardır.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
C) Tezkereler (Devam)
4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Avrupa Birliği Konseyi Litvanya
Başkanlığı tarafından 24-25 Kasım 2013
tarihlerinde Litvanyanın Başkenti Vilniusta düzenlenecek Parlamento
Çevre ve İçişleri Komisyonları Başkanları
Toplantısına katılım sağlanmasına ilişkin
tezkeresi (3/1332) (Devam)
BAŞKAN Tezkereyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tezkere kabul edilmiştir.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasî Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun, Ağrı Milletvekili Halil
Aksoy ve arkadaşlarının cezaevlerinde sürgün cezası gibi
uygulamaya konulan zorunlu nakillerin nedenlerinin
araştırılması amacıyla 5/5/2013 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Kasım 2013
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
12/11/2013
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 12/11/2013 Salı günü (bugün)
yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları
arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisini, İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Pervin
Buldan
Iğdır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
05 Mayıs 2013 tarihinde, Ağrı Milletvekili
Halil Aksoy ve arkadaşları tarafından (2514 sıra no.lu) cezaevlerinde
sürgün cezası gibi uygulamaya konulan zorunlu nakillerin nedenlerinin
araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine
verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin, Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak
12/11/2013 Salı günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Barış ve Demokrasi Partisi grup
önerisi lehinde söz isteyen İdris Baluken, Bingöl Milletvekili. (BDP
sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi
Partisinin vermiş olduğu grup önerisi üzerine söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, uzun bir süredir bu
Parlamento çatısı altında cezaevlerinde yaşanan
sorunları dile getirip bunların çözüm bulması konusunda mümkün
olduğunca gündemi sizinle paylaşmaya çalışıyoruz.
Bugüne kadar bu gündemler etrafında, defalarca, cezaevlerini incelemeye
yönelik araştırma komisyonu kurulması önerilerimizi burada
paylaştık ama maalesef gerek iktidarda bulanan AK PARTİnin
gerekse de muhalefet partilerinin tam, tek vücut olarak davranmaması
neticesinde hâlâ bir araştırma komisyonu kurabilmiş
değiliz. Dolayısıyla, cezaevlerindeki sorunlar da her geçen gün
artarak devam ediyor.
Şimdi, cezaevlerinde bulunan bu tutsakların
tamamının cezaevlerinde bulunma sebeplerinin aslında haksız
gerekçelere dayandığını yine defalarca buradan dile
getirdik. Yani, demokratik bir hukuk ülkesinde, bir hukuk devletinde
düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü ile ilgili
demokratikleşme adımları atılmış olsaydı
zaten bu sorunları burada konuşmaya da gerek duymayacaktık. Yani,
hâlâ bu ülkede demokratikleşme önündeki en büyük engel olan Terörle
Mücadele Kanunu kaldırılmış olsaydı, Türk Ceza Kanunu
antidemokratik yasaların yol temizliği, alan temizliği
kapsamında elden geçirilmiş olsaydı biz bugün zaten bu sorunu
burada tartışmıyor olacaktık; cezaevlerinin
kapısı aralanmış, siyasi rehine olarak tutmuş
olduğunuz arkadaşlar aramıza dönmüş olacaktı. Bunu
yapmıyorsunuz. Haksız yere, uyduruk iddianamelerle, gizli
tanıkların ifadeleriyle insanları sadece siyasi
çalışmalar yaptıkları için cezaevlerinde tutuyorsunuz,
cezaevlerini de deyim yerindeyse tam bir kötü muamele ve işkence merkezi
hâline getiriyorsunuz.
Şimdi AK PARTİ Grubu adına konuşacak
arkadaşın ne söyleyeceğini biliyoruz. Buraya gelip
iktidarları döneminde kaç yeni cezaevinin
yapıldığını, nerelere hangi konformist binanın
inşa edildiği söyleyecek. Sanki cezaevinde yaşanan sorunların
tamamı TOKİnin ya da bir yandaş müteahhidin yapmış
olduğu bir binayla çözülecekmiş gibi bir algı yaratacak.
Değerli milletvekilleri, bakın, cezaevlerinde
şu anda yaşanan sorunlar artık tahammül edilemez bir noktaya
gelmiş durumda ve on bir yıllık süre içerisinde bu konuyla
ilgili günahlarınız her geçen gün artıyor. Günah melekleri her
gün her biriniz hakkında cezaevindeki bu kötü uygulamalardan dolayı
kayıtlar tutuyor.
Özellikle Bingöl Cezaevinde yaşanan firar
olayından sonra her cezaevinde, mevcut mevzuata ek olarak, cezaevi
yönetimlerinin kendi keyfî iradeleriyle oluşturmuş oldukları
ayrı bir baskı mevzuatı uygulanmaya başlandı. Hemen
hemen her cezaevinde insanlar haksız yere sorgulanıyor, tutsaklar
gece yarısı koğuş baskınlarıyla psikolojik
baskı altında tutuluyor, sürgünler, işkenceler neredeyse her
cezaevinde artık kanıksanmış bir rutin şeklinde
yaşanmaya başlanıyor.
Bingöl Cezaevinde firarın
yaşandığı ilk gün ben oradaydım. Bingöl Cezaevinde,
firar olayından sonra, cezaevindeki bütün tutsakların elbiselerinden
tutun battaniyelerine, diş fırçalarından kişisel
kullanım eşyalarına kadar bütün malzemelerine el konulmuştu
ve günlerce bu malzemeler tutsaklara verilmedi. Yastık, battaniye bile
cezaevi yönetimi tarafından potansiyel suçlu görülen bu tutsaklara
verilmedi.
Bingöl Cezaevindeki koğuşlar, mevzuata
aykırı olmasına rağmen, polisiyle askeriyle tüfeğiyle
gece yarısı basılarak oradaki tutsaklar tam bir psikolojik
baskıya, fiziki darplara muhatap oldular ve Bingöl Cezaevinde
başlanan bu uygulama artarak Vandan Siirte, Batmandan ülkenin her
tarafındaki cezaevlerine kadar maalesef taşırıldı.
Firar eden tutsaklarla, ben, Sincan Cezaevinde
görüştüm. Onlar mahkemeye çıkıp kendi ifadelerini verdikten
sonra, Sincan Cezaevindeki insanlık dışı, onur
kırıcı uygulamaları anlattılar. Her gün cezaevi
yönetimi, sanki üzerine farzmış gibi, bu tutsakları
çağırarak bir sorgudan geçirmeye cüret gösteriyor. Her gün kötü
muamele, çıplak aramadan insan onurunu kıracak pek çok uygulamaya bu
arkadaşlar, bu tutsaklar maruz bırakıldılar ve bu
yapılan uygulamalara müdahale edilmediği için cezaevi yönetimleri
-dediğim gibi, Türkiyedeki hemen hemen bütün cezaevlerinde- maalesef,
bütün bu uygulamaları bir rutin hâline getirdiler.
Şimdi, yaşanan bunca sıkıntıya
rağmen hâlâ cezaevinde son nefesini vermek üzere olan hasta
tutsakların ayıbıyla karşı karşıyayız.
Geçen hafta İnsan Hakları Derneği güncelleşmiş
rakamları paylaştı. 562 ağır hastadan 144 hasta her an
yaşamını yitirebilecek bir sınırda duruyor. Bazı
tutsaklar, bazı hastalar yemek yiyebilecek ya da nefes alabilecek bir
durumun ötesinde hiçbir biyolojik işlevini, biyolojik fonksiyonunu yerine
getiremiyor. Defalarca görüştük Adalet Bakanlığıyla,
Hükûmet yetkilileriyle; Genel Kurulda gündemleştirmeye
çalıştık. Bugüne kadar bu hasta tutsaklar ayıbını
ortadan kaldıran bir girişim bu Hükûmet tarafından maalesef
pratiğe geçirilmedi. İrade sizdedir. Yani Üçüncü pakette şöyle
yaptık, dördüncü pakette böyle yaptık. Bunun hiçbir gerekçesi
yoktur. Hâlâ son nefesini ailesinin yanında vermek isteyen
tutsakların ayıbı cezaevlerinin dört duvarı arasında
yaşanıyor. Bunun siyasi iradesi ve talimatı AKPden veriliyor.
Bunun uygulayıcısı adli tıp olabilir, savcı olabilir,
emniyet olabilir ama hasta tutsakların yaşadığı her
bir sıkıntının siyasi iradesi ve siyasi vebali sizin
üstünüzdedir.
Bugün, içeride yürüyen bir süreçten, bir çözüm sürecinden
bahsediyoruz. Bir yıla yakın bir süredir, çatışmalı
bir süreçten kaynaklı, gençlerimiz yaşamını yitirmiyor, kan
akmıyor, analar gözyaşı dökmüyor. Bir güven ortamı
yaratalım diyoruz, bütün toplumda güven ortamını tesis edecek
bir iklim yaratalım diyoruz, bunun en kolay, en kabul edilebilir, en
vicdani, en insani adımı bu hasta tutsakların bir an önce
tahliyeleriyle ilgili, tedavileriyle ilgili bir süreçten geçer diyoruz ama
maalesef, bugüne kadar bu konuda atılmış tek bir adımla
karşı karşıya değiliz.
Hasan Kaçar, Ramazan Özalp
Bakın, adli tıptan
Cezaevinde kalamaz. raporu alanları da siz
yaptığınız yasal düzenlemeyle savcı inisiyatifine terk
ettiniz. Savcı terörle mücadeleden görüş istiyor, terörle mücadele de
Bu kişi toplum güvenliği açısından tehlikeli değildir
ama ola ki tahliye olması durumunda evde kendisini ziyaret edenler toplum
güvenliğini tehdit edebilir. üzerinden Ergin Aktaşı, Ramazan Özalpi
tahliye etmediler. Böyle bir ayıpla karşı
karşıyasınız. Gelin, bu ayıbı
kaldıralım. Bu ayıbı kaldırmanın yolu da bir an
önce Meclisin dört siyasi partiyle birlikte bu işe müdahil olmasından
geçer. Bu, hasta tutsaklarla ilgili durumu burada gündemleştirmeye devam
edeceğiz.
Cezaevindeki kötü muameleler, işkenceler,
insanlık dışı uygulamalar devam ettiği için Van
Cezaevinde şu anda açlık grevi başladı. Açlık grevinin
16ncı gününde, insanlar her geçen gün sağlıklarını
yitirme tehlikesiyle karşı karşıyalar ve bu eylem Erzurum
Cezaevine, Muş Cezaevine yayıldı. Önümüzdeki dönemde, çok
kısa bir süre içerisinde bu sorunlarla ilgili bir çözüm bulunamazsa tekrar
yeni bir açlık grevi dalgası, yeni bir ölüm orucu direnişiyle
karşı karşıya kalabiliriz. Sizleri uyarıyoruz.
İçerideki süreç açısından da süreci tamamen bitirecek
gelişmelere gebe olan böylesi bir uygulamaya geçilmeden, bir an önce
Hükûmet üzerine düşen sorumluluğu yapmalıdır.
Dün Batman Cezaevinden, Siirt Cezaevinden tutsaklar
Tekirdağa, Kandıraya, Şakrana sürgün edilmeye
başlandılar. Bingölden, Muştan insanları alıp
Kandıraya, Şakrana, Tekirdağa göndermek o insanlarla birlikle
aileleri ve bir halkı cezalandırmak demektir.
Bu insanlık dışı ayıptan bir an
önce vazgeçmenizi temenni ediyoruz. Bunun için de bu araştırma
önergemize destek vererek bir an önce bir araştırma komisyonu
kurulmasını Genel Kuruldan talep ediyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde
söz isteyen Fatih Şahin, Ankara Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
FATİH ŞAHİN (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi
grup önerisinin aleyhine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi,
cezaevlerinde uygulanan nakillerin nedenlerinin ve sonuçlarının
araştırılması amacıyla Anayasanın 98inci ve
İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını teklif etmektedir.
BAŞKAN Sayın Şahin, bir saniye.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
D) Çeşitli İşler
1.- Başkanlıkça, görüşmeleri izlemek
üzere Genel Kurulu teşrif etmiş bulunan Makedonya-Türkiye
Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı Kenan Hasip
başkanlığındaki parlamenter heyete Hoş geldiniz.
denilmesi
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, ülkemize resmî
bir ziyarette bulunan Makedonya-Türkiye Parlamentolar Arası Dostluk Grubu
Başkanı Sayın Kenan Hasip başkanlığındaki
parlamenter heyet şu anda Meclisimizi teşrif etmiş bulunuyorlar.
Kendilerine, Meclisimiz adına Hoş geldiniz.
diyorum. (Alkışlar)
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasî Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- BDP Grubunun, Ağrı Milletvekili Halil
Aksoy ve arkadaşlarının cezaevlerinde sürgün cezası gibi
uygulamaya konulan zorunlu nakillerin nedenlerinin
araştırılması amacıyla 5/5/2013 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Kasım 2013
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Şahin, sürenize bir
dakika ekleyeceğim.
FATİH ŞAHİN (Devamla) Meclis
araştırma önergesinin gerekçesine baktığımızda,
cezaevlerinde hukuk dışı ve keyfî uygulamaların
olduğu, onur kırıcı muamelelerin
yaşandığı, kapasitenin çok üzerinde tutuklu ve hükümlü
barındırma gibi sorunların yaşanmakta olduğu, insan
hakları ihlallerinin yoğun bir şekilde sürmekte olduğu
ifade edilmekte. Gerekçenin ilerleyen satırlarına
baktığımızda ise özellikle son dönemlerde
yoğunlaştığı iddia edilen nakil olaylarının
bir hukuka aykırılık hâli olarak yoğun bir şekilde
uygulandığı ifade edilmekte.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiyede on bir yıldır yapılan reformlar sonucu büyük bir
dönüşüm ve değişim yaşandı ve hâlen de
yaşanmakta. Adalet sistemindeki değişikliklerle
uluslararası standartların yakalanması konusunda hep beraber
önemli mesafeler katettik. Özellikle Hükûmetimiz döneminde adalette, ceza infaz
sistemi ve kurumlarında köklü değişiklikler yapıldı,
yeni ve çağdaş yasal düzenlemeler hayata geçirildi. Bu anlamda bu
Parlamento, bu konuda çok yoğun mesailer verdi ve üzerine düşen
görevi harfiyen yerine getirdi. Bu reform sürecinde ceza infaz kurumu
şartları iyileştirildi, insan hakları, temel özgürlükler
konularında yüksek bir bilinçle hareket edildi. Amacımız, mahkûmların
dört duvar arasında cezalarını tamamlamaları değil,
onları rehabilite ederek topluma yeniden kazandırmaktır. Bu
kapsamda, cezaevlerinin fiziki yapılarının iyileştirilmesi
amacıyla başlatılan çalışmalar sonucu, 2002
yılından bugüne kadar uluslararası standartlara uymayan 210 ceza
infaz kurumu kapatıldı. 2017 yılına kadar 196 ceza infaz
kurumunun kapısına daha kilit vurulacak. Kapatılan cezaevleri
uluslararası standartlara uygun hâlde olmadığı için
kapatıldı ve kapatılmayanların da uluslararası
standartlara uygun bir hâle getirilmesi için çalışmalar yürütülmekte.
Bu kapsamda, cezaevi personeli sayısı ve niteliği
artırıldı. Tutuklu ve hükümlülerin canları ve
sağlıkları devletin güvencesi altındadır. Hükümlü ve
tutukluların gıda, sağlık, barınma ve benzeri gibi
temel ihtiyaçları ceza infaz kurumları bütçesi tarafından karşılanmaktadır.
Az önce Barış ve Demokrasi Partili hatibin
iddia ettiklerinin aksine 2012 ve 2013 yılında cezaevlerinde kötü
muamele ve işkenceye yönelik somut hiçbir olay ve şikâyet yetkili
mercilere intikal etmemiştir. Hatibin anlattığı
fotoğraf eski Türkiye fotoğrafına çok uymakta. Âdeta, kendisi,
burada 1990lı yılların Türkiyesini tasvir etti. Ancak,
iktidarımızdan sonra artık böyle bir fotoğraf
yaşanmaması için var gücümüzle çalıştık.
Sorunların sıfır olduğunu elbette ki söyleyemeyiz. Ancak,
kötü muameleye ve işkenceye karşı toleransımızın,
müsamahamızın sıfır olduğunu çok net bir şekilde
ifade edebiliriz.
Şu hususun da özellikle altını çizmek
istiyorum ki iktidara geldiğimiz 2001 yılında cezaevinde bulunan
her 100 kişiden 50,4ü tutukluyken, geldiğimiz bu noktada şu
anda her 100 kişiden 23ü tutuklu bulunmaktadır. Bu konuda Avrupa
Birliği standardının 24,8 olduğu dikkate
alındığında, Türkiyenin, insan hakları
noktasında, demokrasi noktasında katettiği mesafe çok açık
bir şekilde anlaşılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bu değişim ve
gelişim sürecine ivme kazandıran temel unsur, insanı ve insan
haklarını merkeze koyan yönetim anlayışıdır.
Başta Avrupa Birliği olmak üzere, diğer ülkeler ve
uluslararası kuruluşlarla yapılan iş birliği
çalışmaları ve bu kapsamda yürütülen projelerin de bu sürece
olumlu katkısı olduğunu hep birlikte görmekteyiz.
Yargı sisteminde yaşanan sorunları
başlıca 4 başlık hâlinde toparlayabiliriz; bunlar:
Mevzuattan kaynaklanan sorunlar, insan unsurundan kaynaklanan sorunlar, fiziki
şartlar ve altyapıdan kaynaklanan sorunlar ve ceza infaz sisteminden
kaynaklanan sorunlar.
Türkiyede ceza infaz sistemindeki iyileştirmelere
burada kısaca değinmek istiyorum: Cezaevleri ulusal ve
uluslararası denetime açıldı. Cezaevlerini düzenli denetleyen ve
sivil bireylerden oluşan cezaevi izleme kuruluşları
oluşturuldu.
Ceza infaz kurumlarında görev yapan personelin
mesleki yeterliliğinin artırılması için dünya standartlarında
4 eğitim merkezi kuruldu.
Tüm ağır ceza merkezlerinde denetimli
serbestlik şube müdürlükleri kuruldu ve denetimli serbestlik
uygulaması hayata geçirildi.
Ceza infaz kurumlarındaki sağlık
hizmetlerinin Sağlık Bakanlığı tarafından
verilmesine olanak tanıyan protokol hayata geçirildi.
Adli kontrol müessesesi hayata geçirildi ve adli kontrol
uygulaması için öngörülen üç yıllık ceza sınırı
ortadan kaldırıldı.
Tutuklu ve hükümlülere, yakınlarının
ağır hastalığı veya ölümü hâlinde mazeret izni
hakkı tanındı.
Koşullu salıverilmelerine bir yıl veya
daha az süre kalan hükümlülerin, kalan cezalarını denetimli
serbestlik tedbiri uygulamak suretiyle infaz etmeleri imkânı getirildi.
İnancı gereği veya vegan/vejetaryen gibi
özel durumu olan hükümlü ve tutukluların beslenmesinin
sağlanması, haftalık yemek listesinin görülüp takip edilecek
yerlere asılmasıyla ilgili, mevzuatımızda gerekli
değişiklikler yapıldı.
Metris R Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu
açılarak bakıma muhtaç veya akıl hastalığı
dışında ruhsal rahatsızlığı bulunan hükümlü
ve tutukluların burada tedavi edilmeleri sağlandı. Bununla
birlikte, iki ayrı R tipi cezaevinin yapımı da devam etmektedir.
İşkence ve kötü muamelenin önlenmesi konusunda
ceza infaz kurumları ulusal ve uluslararası denetime açık olup
bu kurumlar, ulusal düzeyde bağımsız izleme kurulları ve
infaz hâkimliklerinin, uluslararası düzeyde ise Avrupa İşkenceyi
Önleme Komitesi ve Birleşmiş Milletler Keyfi Tutuklama,
İşkenceyi ve Aşağılayıcı Muameleyi Önleme
Komitesinin denetimi altındadır.
Ağır hastalığı veya
sakatlığı sebebiyle cezaevi koşullarında
hayatını yalnız idame ettiremeyen hükümlülerin iyileşinceye
kadar cezalarının infazının ertelenmesinin önü
açıldı.
Hükümlülere belli sürelerle mahrem aile görüşmesi
imkânını sağlayan düzenleme hayata geçirildi.
Saygıdeğer milletvekilleri, cezaevlerinde
uygulanan nakiller konusuna gelirsek, Türkiyede bulunan ceza infaz
kurumları, kanun, tüzük, yönetmelik, genelge, yönerge ve yapılan
protokollerle idare edilmektedir. Keyfî yapılan muamelelere
karşı hükümlü ve tutukluların her zaman ilgili yerlere
şikâyet hakkı mahfuzdur. Şikâyetlere konu olan hususlarla ilgili
olarak adli ve idari soruşturmalar yapılmaktadır. Bunun
yanında, herhangi bir hak ihlaline karşı 135
bağımsız izleme kurulu, 141 infaz hâkimliği, cumhuriyet
başsavcıları, adalet müfettişleri, ceza infaz kurumu
kontrolörleri ile il ve ilçe insan hakları kurulları ve Kamu
Denetçiliği Kurumu ceza infaz kurumlarında her zaman denetleme yapma
yetki ve imkânına sahiptirler.
Nakillerle ilgili olarak ise, 13/12/2004 tarihli ve 5275
sayılı Kanunun 56ncı maddesi ve 18/6/2012 tarih ve 151 no.lu
Nakil Genelgesi gereği nakil yapılmakta olup dönemsel olarak
mahallinde yargılanan tutuklulara yer açmak amacıyla kapasiteleri
müsait ve yeni yapılmış ceza infaz kurumlarına hükümlülerin
nakilleri yapılmaktadır. Dönemsel olarak nakil işleminin
yapıldığı bölgelerde, yapımı devam eden cezaevi
inşaatlarının bitmesi hâlinde yeniden o bölgelere gitmek isteyen
hükümlülere bu imkân sağlanacaktır. Örneğin, Diyarbakır
ilinde yapımı devam eden kampüs ceza infaz kurumlarının,
Şırnak, Siverek, Doğubeyazıtta yapımı devam eden
ceza infaz kurumlarının inşaatı bittiği takdirde bu
bölgelere gitmek isteyen hükümlülere bu imkân sağlanacaktır.
Ayrıca, nakillerin sadece ring aracıyla
yapılmadığını, uçakla da nakillerin
gerçekleştirildiğini ve hükümlülerin daha hızlı ve
sağlıklı ortamlarda nakillerinin
sağlandığını burada ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, her geçen gün insan
hakları karnesi düzelen, aleyhine yapılan müracaatlar azalan bir
Türkiye hedefine hep birlikte adım adım ilerliyoruz. Demokrasinin
güçlendirilmesi, hukuk devletinin inşası, güven veren adaletin tesisi
noktasında çok önemli adımlar attık, atmaya devam ediyoruz. 30
Eylül 2013 tarihinde açıklanan demokratikleşme paketi, özellikle
insan hakları ve temel hak ve özgürlükleri ilerletmeyi
amaçlamaktadır. Bu uygulamalar yürürlüğe girdiğinde devletimiz,
partimizin ve Hükûmetimizin 2023 vizyonuna, uluslararası standartlara
uygun bir yargı ve ceza infaz sistemiyle halkımıza hizmet etmeye
devam edecektir.
Arz ve izah ettiğim nedenlerle Barış ve
Demokrasi Partisinin grup önerisinin aleyhinde olduğumuzu ifade ediyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, birleşime 17.15e kadar
ara veriyorum.
Kapanma
Saati:16.34
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.19
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Muhammet Bilal MACİT(İstanbul)
-----
0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 15inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisinin
görüşmelerine devam edeceğiz.
Şimdi, Barış ve Demokrasi Partisi grup
önerisi lehinde söz isteyen Özgür Özel, Manisa Milletvekili.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün BDPnin vermiş olduğu grup önerisi
üzerinde söz aldım. En kısa yoldan şunu ifade etmek gerekir ki
bu öneriyi sonuna kadar destekliyoruz. Defaatle verilmiş benzer önerilerde
de hep lehte oy kullandık ancak iktidar partisi oylarıyla, bir türlü
gereken komisyon kurulamadı.
Ben, Malatya Milletvekilimiz Veli Ağbaba ve
Muğla Milletvekilimiz Nurettin Demirle birlikte Cumhuriyet Halk
Partisinin bu dönem oluşturduğu cezaevleri komisyonunun bir üyesiyim.
Komisyonumuz, 60tan fazla cezaevine 150yi aşkın ziyarette bulundu.
Her bir ziyaretten sonra bu ziyarete özel olan raporlarımızı
yayınlıyor ve kamuoyuyla paylaşıyoruz ancak ziyaretler
arttıkça, benzer özellikler, dikkatimizi çeken konularda da özellikli
raporlar yazıyoruz. Bunlardan bir tanesi de bugünkü konumuzla ilgili olan hasta
mahpuslar raporu, hasta tutuklu ve hükümlüler raporuydu. Bu rapor Cumhuriyet
Halk Partisi tarafından yazıldığında, ortaya
konduğunda
Sayın Fatih kardeşimin biraz önce yapmış
olduğu konuşma bu rapor olmadan olsaydı elbette bir
karşılığı olabilirdi. Ben iktidar partisi adına
Fatih Beyin yaptığı konuşmanın
yapıldığı bir ülkede milletvekili olmak çok isterim ama
maalesef, öyle bir ülkede milletvekili değiliz şimdi. Fatih Bey söz
söylüyor, söz uçuyor ama yazı kalıyor. İşte, kalan
yazılardan bir tanesi bu rapor. Bu raporu bütün kamuoyuyla
paylaştık, çok olumlu tepkiler aldı. Fatih kardeşimin
bilgisi olması açısından ifade ediyorum ki Adalet
Bakanımız bütçe konuşması sırasında CHPnin
hastalar hakkındaki raporu bizim açımızdan yönlendirici
olmuştur. Sorunların bir kısmını çözdük, önemli bir
kısmı için çalışıyoruz. dedi ama Fatih diyor ki:
Böyle bir şey yok. Ama CHPnin cezaevi komisyonunun raporu diyor ki Türkiyede
cezaevlerine sağlam girenin sağlam çıkma şansı yok, hasta
çıkar ya da -hiçbirisi için temenni etmeyiz ama o görüntüler hepimizi her
seferinde vicdanen çok rahatsız ediyor- cezaevinden hasta
çıkmazsanız tabutla çıkıyorsunuz, bunun birçok örneği
var. Cezaevleri hastalık üreten merkezler hâline gelmiş durumda. Her
3 mahkûmdan 2 tanesinin göz rahatsızlığı çektiği bir
popülasyon düşünülemez. Tüm rahatsızlıklar açısından
Türkiyedeki ortalamaların misliyle fazlasında istatistikler mevcut.
Bu açıdan yani buradan çıkıp yaptığınız
konuşmanın kendi seçim bölgenizde, Bakanlık bürokrasisinde,
iktidar partisi sıralarında bir tebessümle karşılanması
olabilir ama bunu diğer siyasi konularda yapınız. Böylesine
ciddi konularda, 150 bine yakın tutuklu ve hükümlünün sizi takip
ettiği -ve çok yakından izlediklerini Meclis TV'yi biliyorum- bir
durumda birazcık eliniz vicdanınızda olsun ve çok açık bir
şey söylüyorum size: Cumhuriyet Halk Partisi komisyonu özel bir statüye
sahip değildir. Her milletvekili, kullanabileceği haklarla Adalet
Bakanlığına başvurur, iznini alır gider. Bu Komisyonu
4 kişiye çıkarabiliriz Fatih Bey, siz bu komisyonda bizimle birlikte
yer alabilirsiniz ve bu cezaevi gerçeğini görürsünüz. İşte, o
zaman biraz önce yaptığınız konuşmadan -tırnak
içinde söylüyorum- kendiniz utanç duyacaksınız. Bunu çok açıkça
ifade etmek istiyoruz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Müşterek komisyon kuralım, müşterek.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Meclisin kurulmuş olan
komisyonlarının valilikten tahsisli eskortlarla sirenler çalarak, hem
de uçak paraları, yemek paraları Meclis bütçesinden
karşılanarak, önceden haberli şekilde gittiği, yaptığı
ve her zaman muhalefetin temsilcileriyle iktidar temsilcilerinin çelişki
içinde olduğu ve yazdığı raporların gerçeği
yansıtmadığı bir durumda daha sivil bir komisyona ihtiyaç var.
Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak böyle bir şeyi tesis etmiş durumdayız.
1 lirası ne partimizden ne de Meclisin bütçesinden, tamamı
katılan milletvekillerinin kendi harcamalarıyla böyle sivil bir
iş yapmaktayız. Bu da gerçekleri ortaya çıkarmakta. O zaman,
işte bu kulaklar sizin kulaklarınızdan başka bir şey
duyabilir. (CHP sıralarından alkışlar) Bu kulaklar
Pozantıdaki çocukların çığlıklarını duydu.
Bu kulaklar, genç kızların sütyenlerinin, pedlerinin
arandığını duydu. Sincan Cezaevindeki babasının
Bir daha gelme dediği, hem de İslami bir davadan yatan mahkûmun
Gelme. dediği 19 yaşına gelmiş 12 yaşındaki kızı
hâlâ daha gidemiyor çünkü insanlık onuruna aykırı bir aramadan
geçiriliyor mahkûm yakınları.
Şimdi, bu durumda, o kulakların bir
şeyleri duyabilmesi, bu gözlerin görmesi için bir kere iktidar kibrinden
arınmış olunması gerekiyor. (CHP sıralarından
alkışlar) Bir kere, Benim partim ne yapıyorsa doğru
yapar., Benim bürokratım hep doğruyu söylüyordur., Benim cezaevi
müdürüm demeye başladınız mı, işte o zaman
buranıza kadar devleti elde bulunduruyor olmanın ve iktidar
olmanın, muktedirliğin kibridir bu, gözleri kör eder, kulakları
sağır eder ama vicdanlarda da yara açar söyledikleriniz.
Tutuklu gazeteciler raporu yazdık biz, tutuklu
gazeteciler raporu. Çinle yarışıyoruz, Çin. Çini geçtik, Çini
solladık. O Esed var ya, eski Esad, yeni Esed, Kardeşim Esadda
bunlar görülmüyordu. Yeni Esed var
ya, basın özgürlüğüne karşı sizden inanılmaz
eleştiriler alan Esed, Eseddeki tutuklu gazeteci sayısı 1 iken
bizde 4, Esedi 4e katlamış durumdayız. İşte, burada.
Biz bu cezaevi raporunu yazdık, Bülent Arınç
çıktı, dedi ki herhâlde beni kastediyor, diğer
arkadaşlarım için bu ifadeyi kabul etmem mümkün değil- Ben o
arkadaşları yakından tanırım, böylesine İngilizce,
Türkçe, bu kadar güzel bir raporu yazabilecek kabiliyette ve etkinlikte
değil. Ben üzerime alıyorum bunu, diğer arkadaşlar için
değil. Hemşehrim herhâlde beni eleştirdi, biz de
çıktık, cevap verdik, şimdi de buradan söylüyorum: Evet, bu
rapor bizim eserimiz değil, bu rapor sizin eseriniz, Adalet ve
Kalkınma Partisinin eseri. (CHP sıralarından alkışlar)
Ve daha sonra, bir tutuklu milletvekilleri raporu yazdık
biz. Yazmaz olaydık ama yazan değil yazdıran utanacak. Kendisi
Muhtar bile olamaz. yorumları arasında partisinin genel
başkanı olmuş ama milletvekili olamamış birisine
Cumhuriyet Halk Partisinin demokrasi anlayışı gereği
açtığı yol bir yerde dururken, o yoldan geçip buralara
gitmiş, şu koltukta otururken birisi, Türkiyeyi ilk kez tutuklu
milletvekili ayıbıyla tanıştırdı.
Fatih Bey, açın raporu bir okuyun baştan sona.
Raporun her yeri geçmişimizde tutukluyken milletvekili seçilen ve
salıverilen örneklerle dolu ama bir tek bizde, iktidar partisi
dışında, her muhalefet partisinden en az 1, toplam 8
milletvekili tutukluydu. Bir tanesi şu anda Cumhuriyet Halk Partisi
sıralarına geri döndü. Kendi alanında dünyanın en ileri,
organ transplantasyonunda en ileri bilim adamalarından bir tanesi.
Yıllarca içeride tuttunuz, yıllarca sordu Suçum ne? diye ve onu her
seferinde ziyarete gittiğimizde biz yüzümüzü öne eğdik. O, bize sordu
Suçum ne? diye. Ne için salmıyorduk, niçin salmıyordu onu ve niçin
burası müdahale etmiyordu? Delilleri karartırdı, kaçma
şüphesi vardı. Evet, serbest kaldı, şu anda delilleri
karartmakla meşgul, üç sıra arkanızda oturuyor. Kaçma
şüphesinin aksine ve inadına da burada oturuyor, yasama faaliyeti
yapıyor.
Şimdi, bir oturup düşünün bakalım, geçen
sefer bunu söylediğimizde sizin Kaçar, delilleri karartır.
dediğiniz bir arkadaşınız burada, Meclisin en devamlı
milletvekili. Siz de gidip tebrik ediyorsunuz Hoş geldiniz. diyorsunuz.
Başka bir sorumluluğunuz yok mu? İktidar partisinin bu konuda
başka bir sorumluluğu yok mu?
Bakın, yurt dışından heyetler
geliyor, her alanda konuşuyoruz. Türkiyedeki demokrasiyle ilgili
konuşurken laf tutuklu milletvekillerine gelince, her partiden en az birer
milletvekilinin tutuklu olduğunu öğrenince tık kalemi
atıyorlar. O atılan kalemin tık diye masaya düşüş
sesi var ya, hepimiz için bir utanç vesilesidir, ben o utancı kendi
adıma taşıyorum, ama Cumhuriyet Halk Partisi elinden geleni
yapıyor; hangi partiden olursa olsun tutuklu milletvekillerinin
yanında, İbrahim Ayhanın da yanında, Engin Alanın da
yanında ama iktidar partisi hiç üzerine alınmıyor. Ben
diğer muhalefet partilerinin de birbirlerinin sorununa aynı
duyarlılıkta yaklaşması noktasındaki iradeyi
güçlendirmeleri gerektiğini düşünüyorum. Ama, bundan sonra, ne suçun
türünü ne suçlunun etnik kökenini ne
dinî inancını ne dilini, ırkını, mezhebini bir yere
yapmadan, o kapıdan içeri girip bu saydıklarımın hepsine
karşı kör olabilecek bir Meclis gözüyle artık cezaevlerine
bakmak gerekir. Biz öyle yapıyoruz. Bu saydıklarımızın
hepsine karşı körüz. Bizim gözümüz bir tek şeyi görüyor,
gerçekleri görüyor. Bizim gözümüz bir tek şeyi görüyor, insan hakları
temelinde yaklaşım. Bizim gözüm bir tek şeyi görüyor, hak ihlali
varsa onu görüyor, tecridin, en büyük insanlık suçu olan tecridin
Mussolininin devlet intikamı mantığında
uygulanışını görüyor.
İleri demokrasi diyorsunuz ya ileri demokrasi;
ileri demokrasi dediğiniz iş, en son, geçen hafta bütün Türkiyede
temayül yoklamaları yaptınız, mühürlediniz torbaları,
aldınız, getirdiniz, Ankarada kendiniz
sayacakmışsınız; mühürlü demokrasi!
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Seni ne ilgilendiriyor? Siz onu
bile yapamıyorsunuz.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Gönüller mühürlendi, diller
mühürlendi, kulaklar mühürlendi, gözler mühürlendi. Öyle bir noktaya getirdiniz
ki artık, sadece bir kişi, sadece bir kişi her şeye karar
veriyor ve o, tutuklu milletvekilleri olsun istiyor Türkiyede, parti
gruplarına ayar vermek için,
Aklı başında konuşurlar bundan sonra. diyor. O
istiyor ki tutuklu gazeteciler olsun ve tutuyor diyor ki: Hiçbirisi
gazetecilik faaliyetlerinden dolayı tutuklu değil. İşte,
kitap burada. Kitabı okuyunca Siz yazmış
olamazsınız. oluyor ama bunun içindeki her şey
Başbakanı yalanlıyor, Başbakanı tekzip ediyor.
İşte, hasta tutuklular raporu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Bunların hepsi, bu Meclisin
üzerine el basması gereken sorunlara işaret ediyor. Ben bunu iktidar
partisi grup başkan vekilleriyle paylaşmıştım, bir kez
daha paylaşıyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP ve BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde
söz isteyen Ramazacan Can, Kırıkkale Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisinin
aleyhinde söz aldım. Barış ve Demokrasi Partisi grup başkan
vekili burada önemli iddialarda bulundu. Gerçekten bu iddialar üzerinde infaz
savcılığının, mahkemenin araştırma
yapması gerekiyor. Bu iddialar doğruysa ilgililer hakkında
idari, adli ve yasal işlemler yapılmalıdır; şayet
doğru değilse bu konu da
basında değerlendirilmelidir diye düşünüyorum.
Diğer taraftan, muhalefet partisi diğer sözcüsü
ise raporların iyi olmadığı -kendi
hazırladıkları raporun- mahkûmlara insanlık dışı muamele yapıldığı,
hastalandığı, AK PARTİ hükûmetlerinin infaz rejimiyle
ilgili çalışmalarının olmadığı
Gazetecilerin
-Çinde bile- gazetecilik yaptığı için mi
tutuklandığı yoksa gazetecilik haricinde başka iş
vesilesiyle mi tutuklandığı sorusuna tabii ki cevap verilmesi
gerektiğine inanıyorum ben. Eğer gazetecilik mesleğini
yaparken fikir ve düşünce hürriyeti açısından, ifade hürriyeti
açısından yapmış oldukları faaliyetten dolayı
tutuklandılarsa Sayın Özgür Özelin beyanlarına katılmamak
mümkün değil fakat orada iddianame
ve yargılama sürecindeki deliller değerlendirildiğinde,
gazetecilik yapmadıklarından tutuklandıkları
aşikârdır.
Diğer taraftan, milletvekillerini
tutuklandığı süreçte aday yaparken, milletvekili seçilmeleri
hâlinde tutuklamadan kurtarmak bir amaç değil miydi?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Kimi milletvekili
yapacağımızı size mi soracağız, siz mi karar
vereceksiniz?
RAMAZAN CAN (Devamla) - Nitekim, bir mülakatta Sayın
Kılıçdaroğlu, Eğer tutuklu adaylarınız
milletvekili seçilmeleri hâlinde tutukluluk süresi devam ederse, tahliye
edilmezlerse bu konudaki yorumlarınızı alabilir miyim? diye
soran gazetecilerin sorusuna verdiği cevapta ise
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Bir gün yer
değiştirirsiniz inşallah, onlar dışarı, siz
içeri.
RAMAZAN CAN (Devamla) -
Tabii ki yargı
kararına uyacağız, tabii ki yargı kararına
karşı boynumuz kıldan ince. demiştir. Ama netice
itibarıyla, görüyoruz ki, yargı kararlarını da kesinlikle
dikkate almamaktalar.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Oraya da ziyarete geliriz,
alışığız biz, en çok da Sayın Bakana gideriz.
RAMAZAN CAN (Devamla) - Şimdi, burada infaz
rejimiyle ilgili değerlendirmeler yapıldı. İnfaz rejimiyle
ilgili hükûmetlerimiz döneminde Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi
standartlarını karşılamayan 208 cezaevi
kapatılırken, 2002-2013 yılları arasında
Birleşmiş Milletlerin önerdiği standartta 68 cezaevi
yapılmıştır.
Hükûmetlerimizin iş başına gelmesiyle
birlikte cezaevi şartlarının modern ceza infaz rejimiyle ilgili
her türlü altyapısı oluşturulmuştur. Cezaevlerimizin
evrensel olarak denetlenmesinde ortaya çıkan raporlarda -Cumhuriyet Halk
Partisinin raporları değil, evrensel raporları kastediyorum ben-
cezaevlerimizdeki şartlar modern infaz rejimi anlamında takdir
edilmiştir. Ceza infaz rejiminde, ceza ve güvenlik tedbirlerinin
infazına dair hukuk mevzuatındaki kurallar, tutuklu ve hükümlülerin
ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, doğum, felsefi
inanç, millî ve sosyal köken ve siyasi veya diğer fikir yahut
düşünceleri ile ekonomik güçleri ve diğer toplumsal konumları
yönünden ayrım yapılamaz ve hiç kimseye ayrıcalık
tanınmadan uygulanır. İnfazda zalimane, insanlık
dışı, aşağılayıcı ve onur
kırıcı davranışlarda bulunulamaz. Bütün modern
cezaevlerindeki genel ilke budur, bizim cezaevlerimizde de bu kurallara azami
ölçüde riayet edilmektedir. Aksi ihlaller varsa şikâyet edilmeli ve infaz
savcılığı ve mahkemelerce bu konuların üzerine derhâl
gidilmelidir.
Hükûmetlerimiz ABye uyum çalışmaları
çerçevesinde işkenceye karşı sıfır tolerans
politikasını hayata geçirerek işkencenin önlenmesi ve bu yöndeki
iddiaların ortadan kaldırılması için tüm yasal mevzuat
değişikliklerini yapmıştır. Biliyorsunuz,
işkencede zaman aşımı
kaldırılmıştır.
İşkence ve kötü muamelenin önlenmesi
kapsamında ceza infaz kurumlarımız da ulusal ve
uluslararası denetime açık olup ulusal düzeyde 135
bağımsız izleme kurulu ve 141 infaz hâkimliğinin,
uluslararası düzeyde Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi ve
Birleşmiş Milletler Keyfi Tutuklama ve İşkenceyi,
Aşağılayıcı Muameleyi Önleme Komitesinin denetimi
altındadır. Bu, şu demektir: Bizim cezaevlerimiz Avrupa
standartları anlamında devamlı denetime açıktır.
Cezaevlerinin bu denetimlerde eksiklikleri varsa rapor hâline getirilmektedir.
Demin de belirttiğim üzere, bu raporlar cezaevlerimizdeki durumu, hukuki
mevzuatı modern infaz rejimine uygun bulmaktadır.
Yine, bu organların yanı sıra cumhuriyet
savcıları, adalet müfettişleri, insan hakları
kurulları, Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları Komisyonu
hak ihlallerinde iddiaları yerinde incelemek, müdahale etmek hakkını
haiz olup bu denetimler de devamlı suretle yapılmaktadır. Ve bu
kurul ve komisyonlarda görev alanların çoğu da STK temsilcileridir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, diğer yandan,
Hükûmetlerimiz döneminde cezaevlerinde ana dilde görüş yasağı
bizzat Başbakanımızın genelgesiyle
kaldırılmıştır.
Yine, ana dilde savunma hakkı Cumhuriyet Halk
Partisi ve MHPnin bütün engellemelerine rağmen Genel Kurulca
yasalaştırılmıştır.
Tutuklu ve hükümlülerin yakınlarının
ağır hastalığı veya ölümü hâlinde mazeret izni
verilmesi sağlanmıştır.
Koşullu salıverilmelerine bir yıl veya
daha az süre kalan hükümlülerin denetimli serbestlik hükümlerinden
yararlanmasını sağlayan düzenlemeler
çıkarılmıştır. 20 bini aşkın tutuklu ve
mahkûm vatandaşımız bu düzenlemeden
yararlanmıştır.
İnancı gereği veya vejetaryen gibi özel
hükümlü ve tutukluların beslenmesi için gerekli tedbirler
alınmıştır.
Hükümlü ve tutukluların eşleriyle bir araya
gelmelerine imkân tanıyan, çocuk hükümlülerin anne ve babalarıyla
daha çok vakit geçirmelerini sağlayan düzenlemeler iktidarımız
döneminde yasalaşmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK
PARTİnin gerçekten, tutuklu veya mahkûmlara vermiş olduğu özel
itina, gayret takdire şayandır. Bu, evrensel raporlarda da göz
önündedir. Dolayısıyla, buraya gelip birtakım keyfî
raporları buradan deklare etmek doğru değildir. Bu nedenle Barış ve Demokrasi Partisi grup
önerisinde eğer ciddi müşahhas, somut iddialar varsa bunlar tetkik
edilmelidir, değerlendirilmelidir, üzerine gidilmelidir. Yalnız,
gündem bellidir, gündemi uzatmaya matuf grup önerisinin aleyhinde olduğumu
beyan ediyor, Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) İşkenceden
başka gündem mi var ya?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın konuşmacı, konuşmasında, Genel
Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlunun
söylediğini iddia ettiği bir cümleyi Sayın Genel Başkanımızın
söylediği anlamdan çok daha farklı bir anlamda kullanmıştır.
O nedenle 69uncu maddeye göre söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun, iki dakika söz veriyorum
sataşma nedeniyle. Lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeyelim.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Canın BDP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün mesele demokrasiye
ve özgürlüklere nasıl yaklaştığımızdadır.
Demokrasi ve özgürlükleri tek adam yönetiminin yönetimindeki bir Türkiyede tek
adamın istekleri doğrultusunda şekillendiren bir hükûmet
anlayışının uygulamaları olarak görüyorsanız
sizlerle anlaşmamız mümkün değildir; demokrasiyi ve
özgürlüğü evrensel değerler olarak görüyorsanız, o zaman soruna
çözüm bulmak mümkündür.
Sayın Özgür Özel konuşmasında ifade etti,
keşke Cumhuriyet Halk Partisinin Cezaevi İzleme ve Değerlendirme
Komisyonunun yazmış olduğu şu Tutuklu Milletvekilleri
Raporunu okuma fırsatını bulabilmiş olsaydınız.
Bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, çok partili
demokrasiye geçtiğimiz tarihten bu yana, toplam 4 milletvekili tutuklu
iken milletvekili seçildiği zaman, seçildiği hâlde tutukluluğu
sona erdirilmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde göreve
başlamışlardır. Demokrat Parti döneminde Mümtaz Faik Fenik,
yine Demokrat Parti döneminde Osman Bölükbaşı, Adalet ve
Kalkınma Partisi döneminde Sayın Sebahat Tuncel -şu anda da
Parlamentoda milletvekili- yine Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde, 2002
seçimlerinde seçildiği zaman tutukluluğu sona eren Fadıl
Akgündüz.
Millet, iradesini 8 milletvekilini Parlamentoda görmek
istiyoruz. şeklinde ortaya koyduğu yerde, yargı millet
iradesine aykırı bir şekilde karar veremez. Eğer karar
veriyor ise yönetim mercisinde olanlar, Hükûmette olanlar buna seyirci
kalamazlar.
Sayın Kılıçdaroğlunun bu anlamda
söylediği cümleleri lütfen başka bir anlamda kullanmayın.
Hükûmetin emrinde olan bir yargının bağımsız karar
vermediği bir yerde, biz o yargı kararlarına saygı
gösteremeyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Hamzaçebi.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Canikli.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Sayın
Hamzaçebi, Sayın Başbakanımıza ve Hükûmete hakarette
bulunmuştur
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Hakaret
mi?
ERTUĞRUL KÜRKÇÜ (Mersin) Hakaret ne?
BAŞKAN Ne söyledi efendim?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Şöyle
Sayın Başkan: Tek adam yönetimi
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) Bu hakaret mi canım?
BAŞKAN Hayır, hakaret olarak
değerlendirilemez Sayın Canikli, lütfen
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Çok açık
bir şekilde, her şeyi tek kişinin yönettiği
BAŞKAN Sayın Canikli
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Sadece o
değil Sayın Başkan, en son cümlesinde geçen Hükûmetin emrinde
olan bir yargı
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) Bu da bir
değerlendirme, ne var bunda?
BAŞKAN Sayın Canikli, hakaret olarak
değerlendirilemez, ama sataşma nedeniyle söz istiyorsunuz, buyurun
açıklama yapmak için
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
Sataşmadır.
BAŞKAN Lütfen ama, hakaret olmaz
KAMER GENÇ (Tunceli) Canikli meramını ifade
etmekten acizse siz niye kabul ediyorsunuz?
2.- Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisi Genel Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Biz ne konuştuğumuzu biliyoruz, ne ifade
ettiğimizi de biliyoruz.
KAMER GENÇ (Tunceli) Bilmiyorsun, bilmiyorsun.
ALİ ÖZ (Mersin) Adana Valisi de biliyor ne
konuştuğunu, onu niye getirmiyorsunuz?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Kimin ifade
özürlü olduğunu en iyi bu milletimiz biliyor. Milletimizin bu konudaki
takdirine de saygı duyuyoruz. Kimin özürlü olduğuna açın
bakın.
ALİ ÖZ (Mersin) Adana Valisi de biliyor ne
konuştuğunu ama
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Ben bir
şey söylemiyorum, ortaya söylüyorum yani ortaya söylüyorum. Onu ifade özrü
olanlar üzerine alınsın, başka bir şey demiyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) En iyisini Adana Valisi bilir
Sayın Canikli, en iyisini Adana Valisi bilir, siz de bilmezsiniz.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Şimdi,
bakın, tartıştığımız konuda kararı
veren yargıdır.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Hangi yargı?
Özel yetkili mahkemeler, emir ve talimatınız altındaki
mahkemeler!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Deniliyor ki:
Yargı Hükûmetin emrindedir. Bunu söylerken, bunu ifade ederken
arkadaşlarımız en ufak bir delil, bunu doğrulayacak en ufak
bir olay, somut bir olay, gösterge ortaya koyamıyorlar.
KAMER GENÇ (Tunceli) MİTte, MİTte...
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Bir tane
bunun örneği yok somut olarak ama aksini gösterecek yani
yargının Hükûmetin emrinde olmadığını çok net bir
şekilde ortaya koyacak sayısız örnekleri vardır. Yani,
şike davasından tutun da MİT davasına kadar
aklınıza gelen sayısız örnekleri vardır, çok
ayrıntıya girmek istemiyorum. Bu, doğru değildir; bu,
gerçeği yansıtmıyor.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Zaman zaman
talimatlarınıza uymaları yargının
bağımsız olduğu anlamına gelmez.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Ama şunu
söylüyorsanız, Evet, bu yargının alanındadır,
kararı yargı vermiştir, bu konudaki takdir tamamen
yargınındır yani tutuklu milletvekilleriyle ilgili, ancak
iktidar olarak, siyaset kurumu olarak gelin birlikte sorunu çözelim.
şeklinde bir talep olursa, o, normal, makul karşılanabilir.
Nitekim, bununla ilgili birçok çalışma yapıldı. Hatta
şunu söyledik -bakın Sayın Başbakanımız- Getirin
önerinizi; makul, mantıklı, uygulanabilir, adil bir öneri gelirse
bunu çözelim, hayata geçirelim. denildi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Kabul
ettiniz mi?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Ne oldu?
Getiremediniz, getiremediniz; gelmedi, evet gelmedi. Yani, adalet ilkeleriyle
uyuşmayacak, örtüşmeyecek, aykırılık teşkil
etmeyecek
KAMER GENÇ (Tunceli) O kadar gerçek dışı
konuşuyorsun ki
Konuştuğuna sen inanıyor musun?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
sıkıntıya sokmayacak ve başka
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) ...öngörülmeyen
yüz kızartıcı -örnek olarak söylüyorum- suçlara teşmil
edilmeyecek, edilemeyecek bir düzenleme olması gerekir. Yani, sadece çok
özel, o anda, birkaç arkadaşımızı rahatlatmak için özel
düzenleme getiremezsiniz. Hukuk var, kurallar var, evrensel değerler var,
onlara uymak zorundayız. Dolayısıyla, bütün bunları
doğru bir şekilde anlamak lazım diyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ALİ ÖZ (Mersin) MİT Yasası nasıl
geçti buradan?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) MİT Yasası özel bir
uygulama değil mi Sayın Başkan? MİT Başkanına
yönelik o yasa, o nasıl bir yasa, özel bir yasa değil mi? Bir gecede
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, sizin de düzelttiğiniz gibi, ben konuşmamda
tek adam yönetiminden söz ettim. Ama öyle anlaşılıyor ki,
Türkiye öyle bir yere doğru gidiyor ki Sayın Başbakanın
yönetim tarzını tek adam yönetimi olarak eleştirmek bile
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu tarafından hakaret olarak telakki
edilecek, belki ileride ceza davaları açılacak milletvekilleri
hakkında. Sayın Caniklinin
konuşmasını ben bunun işareti olarak
algılıyorum.
Ayrıca, daha evvel Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Sayın Başkanının Başkanlığı
altında, üç muhalefet partisi 8 tutuklu milletvekilinin serbest
kalmasına yönelik bir düzenlemede mutabık kaldığı
hâlde Sayın Başbakan bunu elinin tersiyle itmiştir, tamamen keyfî davranmıştır. Çözüm
üretilmemiş değildir, üretilmiştir ama Sayın
Başbakanın Muhalefet partileri nasıl olsa anlaşamaz. gibi
bir varsayıma dayalı olarak bir düşüncesi olduğu için,
gelen teklifi anlaşma olduğu hâlde reddetmiştir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Canikli.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Sayın
Başkan, bu çözüm çözüm değildir. Eğer bahsedilen öneri hayata
geçirilmiş olsaydı, tahmin edemeyeceğimiz ve hepimizin yüzünü
kızartacak, birçok suçtan mahkûm olan insanların tahliyesiyle
karşı karşıya kalacaktık. Sayın Başbakan
ve bizler o nedenle, bu
değerlendirme nedeniyle o öneriyi
kabul etmedik, etmemiz de mümkün değildi. Yani, birçok ağır
suçtan mahkûm olmuş birçok insan,
yüzlerce, hatta binlerce mahkûm bu
düzenleme nedeniyle dışarı çıkacaktı, topluma
karışacaktı. Sayın Başkan, bu öneriyi biz nasıl
kabul ederiz? Öneri makul, adil, nötr olmalıdır. Bu teklifimiz hâlen
de geçerlidir. Bu kurallara uyacak bir düzenlemeyi her zaman biz yapmaya
hazırız.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Canikli.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başbakanın Meclise girmesine yönelik olarak, milletvekili
seçilmesi ve Türkiye Büyük Millet Meclisine girmesine yönelik olarak,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak o zaman Sayın Deniz Baykal anayasa
değişikliği önerdi. Sayın Başbakan için anayasa
değişikliği yaptık hep birlikte. Yani, konu Sayın
Tayyip Erdoğan olunca her şey yapılabilir, anayasa
değişikliği
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) O
düzenlemenin hiçbir yan etkisi yoktu.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Yan etkisini siz mi
belirleyeceksiniz? Öyle şey mi olur canım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
sıra diğerlerine gelince hiçbir şey yapılamaz! Bu, tam tek
adam yönetimi anlayışıdır.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Efendim,
Sayın Başkan
BAŞKAN Lütfen, Sayın Balukene söz vereyim,
ondan sonra Sayın Canikli.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Söylenmesi
gerekiyor. O düzenlemenin hiçbir yan etkisi yoktu. Amaçlananın
dışında bir başka
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Tabii
ki, sadece Sayın Başbakanı tarif ediyordu.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Yan etkilerini
yaşıyoruz Türkiyede hâlen!
BAŞKAN Sayın Canikli, konu
anlaşıldı.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Bu çok
önemli.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) O düzenlemenin yan etkilerini
Türkiye yaşıyor Sayın Başkan!
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
Yanlış konuşuyorsunuz. Bakın, toplumun dengesini bozacak
şekilde, binlerce, çok ağır suçlunun dışarıya
çıkmasına yol açacak bir yan etkiyi kabul etmemiz mümkün değil
Sayın Başkan.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan, müsaade
istiyorum.
BAŞKAN Hayır, sayın grup başkan
vekillerine söz veriyorum. Lütfen Sayın Türkkan
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sayın
Başkan, AK PARTİ Grubu adına konuşan her iki hatip de
vermiş olduğumuz bilgilerin doğru olmadığını
ima eden söylemlerde bulundular.
BAŞKAN Buyurun, iki dakika söz veriyorum
sataşma nedeniyle.
Lütfen, siz yeni bir sataşmaya mahal vermeyin.
3.- Bingöl Milletvekili İdris Balukenin,
Kırıkkale Milletvekili Ramazan Canın ve Ankara Milletvekili
Fatih Şahinin BDP grup önerisi üzerinde yaptıkları
konuşmaları sırasında BDP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Ben sadece, vermiş olduğumuz bilgilerin
doğru olmadığını ifade eden değerli hatiplerin
görüşlerinin doğru olmadığını belirtmek
amacıyla söz aldım.
Ben her iki sayın hatibi de son bir ay içerisinde
Bingöl Cezaevi, Muş Cezaevi, Batman ve Siirt Cezaevinde neler
yaşandı, bunları bir incelemeye davet ediyorum. Muş
milletvekilleriniz var, Bingöl milletvekilleriniz var; bütün bu
sıkıntılar burada gündeme getirilirken tek bir milletvekiliniz
oradaki cezaevlerine zahmet edip gidip ne sorun yaşanıyor, onu bile
araştırma gereği duymadı.
Bakın İşkence, kötü muamele yok.
diyorsunuz. Şimdi, çıplak arama dayatmasını siz
insanlık onuruyla bağdaştırıyor musunuz? Herhangi bir
yere gittiğiniz zaman, üstünüzü tamamen soyup size çıplak
aramayı dayattıkları zaman bunu kendi onurunuzla
bağdaştırırsanız biz burada söylediğimiz bütün
sözleri geri alırız.
Yine, aynı şekilde Tekirdağ Cezaevinde
süngerli odada yapılan işkenceleri defalarca buraya getirdik. Adalet
Bakanınız biliyor Müdahale edeceğiz. diyor ama ona rağmen
hâlâ özel işkencelerin yapıldığı süngerli odalar var
cezaevlerinde. Böylesi acı bir gerçeklik var. Gece yarısı
koğuş baskınları var. Güllük gülistanlık bir tablo
çizdiniz. Hiç olmazsa Pozantı Cezaevini duymuş olmanız
lazım. Pozantı Cezaevinde neler oldu? Şakranda, Antalyada
neler oldu? Bu tecavüz ahlaksızlıklarıyla ilgili bugüne kadar
cezaevlerinde neler yaşandı, bunları bilerek burada konuşmanız gerekiyordu.
Özellikle ben Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan sayın milletvekili
arkadaşımız çoğu şeyi ifade ettiği için tekrar
girmiyorum.
Bir ana muhalefet partisini de tebrik ediyorum, cezaevi komisyonu
ana muhalefetin nasıl yapması gerektiğini bence Cumhuriyet Halk
Partisine de gösteriyor. Bu konuyla ilgili farklı kaynaklardan gelen bilgilere
değer verin, değer biçin ve bu sorunların çözümü için de biraz
elinizi taşın altına koyun çünkü sorumluluk ve vebal iktidar
partisinin boynundadır.
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasî Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- BDP Grubunun, Ağrı Milletvekili Halil
Aksoy ve arkadaşlarının cezaevlerinde sürgün cezası gibi
uygulamaya konulan zorunlu nakillerin nedenlerinin
araştırılması amacıyla 5/5/2013 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Kasım 2013
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Barış ve Demokrasi Partisi grup
önerisini oylarınıza sunuyorum
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Karar
yeter sayısı
BAŞKAN Karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Evet, kâtip üyeler arasında anlaşmazlık
var. İki dakika süre veriyorum, elektronik cihazla oylama
yapacağız.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın Türkan Dağoğlu?
Sayın Sadullah Ergine vekâleten Sayın Zafer
Çağlayan?
EKONOMİ BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin)
Burada.
BAŞKAN Burada.
Sayın Selçuk Özdağ?
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) Burada.
BAŞKAN Evet.
Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı
yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 17.51
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.01
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul)
-----
0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 15inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisinin
oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı vardır, kabul
edilmemiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
2.- MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler kısmında yer alan
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve arkadaşlarının
kamuda çalışan taşeron işçilerin sorunlarının
belirlenmesi amacıyla (10/185); Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu ve arkadaşlarının taşeron işçilerin
problemlerinin belirlenmesi amacıyla 5/11/2012 tarih ve 6558 sayı
ile; Elâzığ Milletvekili Enver Erdem ve arkadaşlarının
Karayolları Genel Müdürlüğünde çalışan taşeron
işçilerin sorunlarının belirlenmesi amacıyla 19/2/2013
tarih ve 9766 sayı ile; Mersin Milletvekili Ali Öz ve arkadaşlarının
ülkemizde taşeron işçilerin sorunlarının belirlenmesi
amacıyla 10/4/2013 tarih ve 11604 sayı ile Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına vermiş oldukları Meclis
araştırması önergelerinin, Genel Kurulun 12 Kasım 2013
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
12/11/2013
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 12/11/2013 Salı günü
(bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisini İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Yusuf
Halaçoğlu
Kayseri
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön
Görüşmeler kısmında yer alan Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve arkadaşlarının (10/185) esas numaralı
kamuda çalışan taşeron işçilerin sorunlarının
belirlenmesi amacıyla ve 5 Kasım 2012 tarih, (2012/6558) sayı
ile TBMM Başkanlığına vermiş olduğumuz
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve
arkadaşlarının taşeron işçilerin problemleri
belirlenmesi amacıyla ve 19 Şubat 2013 tarih, (2013/9766) sayı
ile TBMM Başkanlığına vermiş olduğumuz
Elâzığ Milletvekili Enver Erdem ve arkadaşlarının
Karayolları Genel Müdürlüğünde çalışan taşeron
işçilerin sorunlarının belirlenmesi amacıyla ve 10 Nisan
2013 tarih, (2013/11604) sayı ile TBMM Başkanlığına
vermiş olduğumuz Mersin Milletvekili Ali Öz ve
arkadaşlarının ülkemizde taşeron işçilerin
sorunlarının belirlenmesi amacıyla verdiğimiz Meclis
araştırma önergelerimizin 12/11/2013 Salı günü (bugün) Genel
Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi
lehinde söz isteyen Enver Erdem, Elâzığ Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
ENVER ERDEM (Elâzığ) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; taşeron işçilerin sorunlarını
gündeme getirmek amacıyla vermiş olduğumuz araştırma
önergesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz iki
yıllık süre içerisinde bu hususta defalarca soru önergeleri
vermiş olmamıza, defalarca gündem dışı söz alıp
bu hususu gündeme getirmiş olmamıza rağmen maalesef bugüne kadar
önemli bir gelişme sağlanamamıştır. Özel sektörde
çalışan 700 bin, kamu sektöründe de çalışan 700 bin
civarındaki işçiyle ilgili olarak -ki bunlar toplamda 5-6 milyon gibi
bir kesimi teşkil etmektedir- bunların sorunlarını maalesef
AK PARTİ iktidarı bugüne kadar görmezlikten gelmiştir, gözlerini
kapatmıştır, kulaklarını
tıkamıştır. Böyle bir sorunun olmadığı yönünde,
bu kesimde çalışan insanlarımızı ve
halkımızı maalesef göz ardı etmiş ve bu sorunu önemsememiştir.
Değerli milletvekilleri, taşeron işçilerin
sorunlarının gelişim sürecine baktığımız
zaman, önce bu işçiler, taşeronun işçisi olduğu hâlde
gerçekte taşeronun işini değil de asıl işveren olan
devletin işini yaptıkları ve ortada bir muvazaanın yani
danışıklı dövüşün olduğuna dair, başta
Karayolları Genel Müdürlüğü olmak üzere Sağlık
Bakanlığı, Enerji Bakanlığı, birçok kurum ve
kuruluşu bu işçiler dava ettiler. Bugüne kadar yaklaşık 7
bin dava neticelendi ve bunların hepsi devletin aleyhine sonuçlandı. Bu
davalar sonucunda, 7 bin dava sonucunda, bugüne kadar Karayollarında
çalışan taşeron işçilerin yaklaşık 2 katrilyon
lira eski rakamla, yeni rakamlarla da 2 milyar lira devletin tazminat ödemeye
mahkûm edildiğini ve bunların geçici işçi değil de
sürekli işçi olduğuna dair kararlar alındı.
Bu aslında o kadar büyük bir sorun ki değerli
milletvekilleri, bu sadece 7 bin işçiyle ilgili verilmiş olan
karardan bahsediyorum. Toplam 700 bin kamu işçisinin olduğu göz
önünde bulundurulduğu zaman, yine bu işçilerin bir kısmı
dava etti bir kısmı dava ediyor, bunlar neticelendiği zaman
yaklaşık olarak 200 milyar lira, yani eski rakamla 200 katrilyon lira
gibi bir tazminatla devletin karşı karşıya kalması
mümkün olacak.
Bu da yetmiyor, yine bu yargı kararlarını
yerine getirmeyen Hükûmeti bu işçilerin yakın süre içerisinde Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine götürmek suretiyle orada da bu
tazminatlarla yine karşı karşıya
bırakacaklarını da göz önünde bulundurduğumuz zaman,
karşı karşıya olduğumuz sorunun vahameti daha iyi
anlaşılacaktır.
Değerli milletvekilleri, bu taşeronluk
sisteminin ne olduğuna baktığımız zaman, emek
maliyetlerini aşağı çekmek ve işçiyle ilgili
sorumluluklardan kaçmak amacıyla oluşturulmuş, çalışma
hayatındaki kuralsızlıkların, esnekliğin, güvencesizliğin
ve dejenerasyonun zeminini oluşturmuş bir çalıştırma
modeli. Yani bu sizin iktidarlarınız döneminde özellikle uygulanan
bir yöntem. Yani siz iktidara geldiğiniz zaman yaklaşık on bir yıl
önce 500 bin olan kamuda çalışan işçi sayısını
200 bine düşürdüğünüzle övünürken, aslında çalışma
hayatında öyle sıkıntılara neden oldunuz ki, şimdi
sayıyı 200 bine düşürdünüz ama 700 bin de taşeron
işçisi piyasaya çıkardınız.
Bu taşeron işçisi ne? Taşeron işçisi
ile diğer, daha önce, siz iktidara gelmeden önceki işçilerin
farkı ne? diye baktığımız zaman, sosyal güvencesi
olmayan, toplu sözleşmesi olmayan, adam gibi yaşama hakkı
olmayan, yeterince ücret alamayan böyle bir kesim oluşturdunuz.
Şimdi, bu oluşturduğunuz kesimle ilgili
yaptığınız bu çalışma sistemindeki bozulmayı
yargı sizin suratınıza kusura bakmayın- ciddi bir
şekilde çarpıyor, Bunu düzeltin. diyor ama siz hâlâ bu hususta
birtakım düzenlemeler yapıyormuş gibi görünüyorsunuz. Sayın
Bakan da on gün sonra bununla alakalı toplantılar yapıyor, sorunu
çözüyormuş gibi görünüyorsunuz ama kesinlikle, Sayın Bakanın
aslında sorunun çözümünden yana olmadığını şu ana
kadarki tutum ve davranışlarından aslında görmek ve anlamak
pekâlâ mümkün. Çünkü Sayın Bakanın, daha önce bu taşeronluk
sistemiyle ilgili, bunlara kadro verilmesine ilişkin Devlet Personel
Başkanlığının vermiş olduğu yazıya,
daha sonra kendi imzasıyla bunu reddederek yani bu Devlet Personel
Başkanlığının olumlu görüşünü ortadan
kaldıracak şekilde bir tavır sergileyerek kendi imzasıyla
Olmaz. şeklinde yazı yazdığını; yine, bu
taşeron işçilerin de diğer daimî işçiler gibi toplu iş
sözleşmesi yapmasına dair önce mahkeme kararları çerçevesinde
yetki verip daha sonra da Bunu ben vermedim, benim bürokratlarım verdi,
ben bu görüşte değilim. demek suretiyle işçinin yanında
durmadığını göstererek bu konuda aslında çok da
güvenilemeyecek bir tutum sergilediğini buradan ifade etmek pekâlâ mümkün.
Değerli milletvekilleri, taşeronluk sistemi
-biraz önce ifade ettim- çalışma hayatındaki
huzursuzlukların, eksik ücretin, yatmayan maaşların, ödenmeyen
sigorta primlerinin, kullandırılmayan izinlerin, yasal
çalışma sürelerinin üzerinde, fazla ve
karşılıksız çalıştırmanın, yıl
sonu itibarıyla işverenin taşeron firmayla anlaşmaması
sonucunda işsiz kalmanın adı olarak karşımıza
çıkmaktadır.
AKP Hükûmeti, sürekli, kişi başına
düşen millî geliri 3 kat artırdığından bahsetmektedir;
refah seviyesini yükselttiğinden bahsetmektedir; sağlıkta,
eğitimde, birçok alanda ileri gittiğimizi söylemektedir ancak
çalışma hayatında taşeron sisteminin çalışma
hayatını 3 kat fakirleştirdiğinden, bu alanı
bozduğundan ve bu insanların hayatını çekilmez hâle
getirdiğinden maalesef bahsetmemektedir.
Yine, AKP Hükûmeti temizlik, güvenlik ve ulaşım
hizmetleri gibi birçok hizmeti taşeron şirketler eliyle ucuz,
sorumsuz, baskıcı yöntemlerle, çalışma hayatını
bozarak, tabiri caizse ekmeğe muhtaç edip sonra da bu sorunları
çözüyormuş gibi yaparak ama gerçekte çözmeyerek büyük bir vebalin altına
girmektedir.
Değerli milletvekilleri, hep dilinizden
düşürmediğiniz ileri demokrasi diye bir kavramdan bahsediyorsunuz.
Yani biz ileri demokrasiden vazgeçtik; sıradan bir demokrasiye, hatta geri
bir demokrasiye bile razı olacağımız günleri
yaşatıyorsunuz.
Bakınız, demokrasinin vazgeçilmez
kurallarından birisi hukuk devleti olmaktır. Hukuk devleti
olmanın da temel vazgeçilmez şartlarından birisi, yargı
kararlarının bütün kişi ve kurumları bağlaması ve
yargı kararlarının da derhâl yerine getirilmesi şart
mıdır, değil midir? Bunu sizler de biliyorsunuz ki hukuk
devletinde bunlar şarttır ama şu ana kadar verilmiş olan 7
bin tane karar, bunun dışında sendikaların yine idare
mahkemelerinde veyahut da iş mahkemelerinde açtığı davalar
da aleyhinize sonuçlanmasına rağmen, Hükûmetin aleyhine
sonuçlanmasına rağmen, gereğini yerine getirmemek suretiyle
hukuk devletinin hiçbir kuralına riayet etmediğinizi aslında
burada görüyoruz, bunlara şahit oluyoruz. Şimdi, o zaman haktan,
hukuktan, adaletten nasıl bahsedeceğiz yani nasıl böyle bir
demokrasiden bahsedeceğiz? Eğer sizin bahsettiğiniz ileri
demokrasi, yargı kararlarını yerine getirmeyen yönetimin
adıysa vallahi siz gerçekten ileri demokrasiyi yakaladınız
denebilir!
Sorun çok ciddi bir sorundur, büyük bir sorundur. Bu
sorunun olduğunu herkes kabul ediyor. Bakınız, işçiler bu
sorunun olduğunu zaten haykırıyorlar, Sayın Bakan bu
çalıştırma yönteminin bir kölelik sistemi olduğunu kabul
ediyor, mahkemeler vermiş oldukları kararlarda her defasında bu
sorunu gündeme getiriyor ama bu sorunun çözümü için maalesef iktidar ciddi bir
tavır şu ana kadar sergilemedi.
Değerli milletvekilleri, bu sorunun çözülmesi için
taşeron işçilerine iş güvencesi verilmesi, taşeron
şirketlerin devreden çıkarılması, Kıdem Tazminatı
Fonunun bütün çalışanlara yaygınlaştırılması
olmazsa olmaz şartlardır. Taşeron işçilerin sendikal
haklarının ve iş güvencesinin sağlanması, statülerinin
belirlenmesi, maaşlarında düzenleme yapılması, mesai
saatlerinde ve fazla mesai ücretlerinde düzenleme yapılması,
bankalarda promosyon hakkı tanınması, yıllık izin hakları
verilmesi, bayan taşeron işçilerine süt izni, erkek taşeron
işçilere babalık izni gibi izinlerin verilmesi, askerlik dönüşü
işlerine geri alınabilmeleri, kıdem tazminatının
güvenceye alınması gibi hususları kapsamayan bir düzenleme bu
kesimin sorununu çözmeyecektir.
Onun için, diyorum ki değerli milletvekilleri
-aslında söylenecek çok fazla şey var ama- gelin, devletimizi,
milletimizi bu karşı karşıya bulunduğu sorundan el
birliğiyle kurtaralım. Onun için de gelin, bu araştırma
önergesine Evet. deyin diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz
isteyen Abdullah Levent Tüzel, İstanbul Milletvekili. (BDP
sıralarından alkışlar)
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bir kez daha taşeron
işçilerinin sorunlarını konuşuyoruz. Elbette Meclis
araştırması en çok bu konu üzerine gerekiyor. O nedenle de
önergenin lehinde ve üzerinde konuşmak istiyorum.
Öncelikle, vekili bulunduğum Halkların
Demokratik Partisi adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Halkların Demokratik Partisi, Türkiyede ve bütün dünyada ezilen işçi
sınıfının, emekçilerin ve bütün halkların emek ve hak
mücadelesinin yanında; dolayısıyla, taşeron
işçilerinin hak mücadelesinin de yanında.
Bu kürsüden defalarca bu konuda sorunları dile
getirdik. Kısaca tarihsel sürecinden de bahsetmek istiyorum. Özellikle,
1990lı yıllarda sosyalizme, işçi sınıfı
iktidarına, onun toplumsal değerlerine savaş açmış
kapitalizm, kapitalizmin günümüzdeki efendileri, bir Yeni dünya düzeni
lafını ortaya attılar. Yeni dünya düzeni, dünya
insanlığına refah ve mutluluk getirecekti ama tabii ki
kapitalizm bütün vahşiliğiyle emekçi halklara, işçi
sınıfına daha çok yoksulluk, açlık, işsizlik ve
iş cinayetleri getirdi. Rakamlar ortada, özellikle Türkiyedeki rakamlar
ve bu küreselleşme söylemlerinin ardından özelleştirme
politikaları. Özelleştirme politikaları, daha çok iş gücü
sömürüsüyle, ucuz işçilikle, esnek çalışma modelleriyle, hizmet
alımlarıyla hem alın teri hırsızlığına
hem de emek sömürüsüne devam etti ve Türkiyede özellikle son on yılda
rakamlar 10 katı arttı. İşte 300 binlerle ifade edilen AK
PARTİ iktidarının başlangıcındaki taşeron
işçi sayısı, bugün 10 katlarına çıkmış
durumda. Hemen her alanda karşımızda taşeron işçiler
var ve bütün çalışma hayatında
yaygınlaştırılmak isteniyor. İşveren örgütleri,
patron ve sermaye kuruluşları Hükûmete, Çalışma
Bakanına ha bire bu yönde baskı yapmakta ve bizler, taşeron
işçilerinin örgütleri, dernekleri, onların yanında olanlar
biliyoruz ki taşeron işçi çalıştırma normal, o
işi yapan kadrolu işçinin yarı ücretine çalışma demek,
güvencesiz çalışma demek, iş cinayetlerinde, iş
kazalarında ölümler ve sakatlanmalar demek, hepsinden de önemlisi örgütsüz
kölece çalışmak demek; TPAOda örgütlü Adıyaman
Petrol-İş Şube Başkanının işçilere dönük
toplantıda söylediği gibi, kölelik ve ağalık sisteminin
günümüzdeki adı. Çokça örnek verilebilir. Meclisten, bu çatı
altından örnek verilebilir. Mecliste, burada hizmet veren, emek sunan
çalışanların, emekçilerin yarıdan fazlası bu sistemde
çalışmakta yani aynı işi yapan 5 farklı statüde, 5
farklı maaş ve ücret skalasında burada hizmet vermekte. Kabul
edilebilecek bir yanı elbette yok.
Aynı şekilde, bugün sendikacıların
bize verdiği bilgi, Isparta Üniversitesi Tıp Fakültesi birimleri
hariç, tam 800 taşeron işçisi karşılığında
12 tane kadrolu işçisi var yani rakamlar bu denli ayyuka
çıkmış durumda. Kamudaki taşeron çalışma düzenini
konuşuyoruz. En büyük işveren durumunda, taşeron işvereni
durumunda Sağlık Bakanlığıdır; burada
çalışan işçilerin sayısı 160 binlere
varmıştır.
Çok açık bu düzenlemeyle yasa da dolanılmakta,
yasanın emredici hükümlerine karşı da ihlaller
gerçekleşmekte. Yasada Maden iş kolunda, özellikle yer altında
taşeron işçisi çalışmaz,
çalıştırılamaz. der. Çünkü, son derece tehlikeli ve
işi bilen, kalifiye, kadrolu işçilerin çalışması
gerekirken başta TTK Zonguldakta kömür madenlerinde taşeron
çalıştırmakta ve bu çalıştırmanın bedeli,
acısı çok kötü bir şekilde ödenmektedir. İşte,
peş peşe iş kazalarında yaşanan ölümler
ortadadır.
Aynı şekilde, bir yargı
tanımazlık bu alanda alıp başını gitmiştir,
muvazaa kararları vardır. Taşeron işçilerinin kadrolu ve
asıl işverenin işçileri gibi muamele görmesi, hak almasına
dair kararlar vardır ama bu kararlar tanınmamakta, bizzat kamu
tarafından uygulanmamakta; üniversiteler de böyledir, bakanlıklar da
böyledir. En son, özellikle Karayollarında 7 bin işçinin,
Sağlık Bakanlığında taşeron olarak
çalışan 8 bin işçinin sendikalaşma talebi Bakanlık
tarafından reddedilmiştir ve dünkü Üçlü Danışma Kurulunda
Sayın Bakan, Çalışma Bakanımız Ali Babacana atıf
yaparak Başbakan Yardımcımız örgütlü toplum istemektedir,
sendikalaşmayı kolaylaştırıcı birtakım
açıklamalar yapmaktadır. demekte ama kendi
Bakanlığının sendikalaşma konusundaki uygulaması,
taşeron işçinin sendikalaşma hakkına
yaklaşımı da ortadadır.
Arkadaşlar, değerli milletvekilleri; Üçlü
Danışma Kurulu, biliyorsunuz, işçi tarafı, işveren
tarafı ve uzlaştırıcı Hükûmet, devlet adına
Bakanlıktan oluşan bir çalışma biçimi. Tarafları
uzlaştırma adına, nicedir çalışma meclislerinde
konuşulan ve şimdi de dün alt işverenlik başlığı
altında taşeron işçisinin sorunları konuşulmakta ama
taşeron işçisinin şikâyetlerinden yola çıkılarak
kıdem tazminatı sermaye için, patron, işveren için bir belaya
dönüşmüş. TİSK yönetimi, TOBB yönetiminin
çekiştirdiği, TOBB Başkanının, dün, işte Dünyada
en çok, en yüksek kıdem tazminatını ve fon primini ödeyen ülke
biziz. deyip rahatsızlığını ifade ettiği,
diğer taraftan TİSK Başkanı Tuğrul Kudatgobilikin Bu
Bakan iyi ki başımızda var, Bakan doğru hareket ediyor.
Özellikle de işçi maliyeti bizim için çok mühim ve biz, tasarruf adına
bu alt işverenlik uygulamalarını geliştiriyoruz. Dünyada uygulanıyor,
tabii ki bizde de uygulanacak, dünyayla rekabet içerisindeyiz. sözlerini bir
kez daha söylemiş ve Bakanı işaret ederek, Sayın Faruk
Çeliki işaret ederek Bakan akıllı noktadan girdi,
taşerondan çözme peşinde. diyerek aslında ne tür hesaplar peşinde,
ne tür oyunlar peşinde olduklarını, taşeron
işçilerinin ne denli hak gasbı içerisinde olup buradan onları
memnun edici birtakım düzenlemelerle işçi
sınıfının iki yüz yıllık
kazanımlarını ortadan kaldıran bir saldırı
hazırlığı içerisinde olduklarını da buradan
itiraf etmekte.
Değerli milletvekilleri, taşeron
çalışması doğru bir çalışma biçimi değildir,
aslında sendika konfederasyonlarının ifade ettiği gibi,
savunulacak son kaledir. Kıdem tazminatı ve işçi
sınıfının kurallı çalışması, örgütlü
çalışması, emeğini savunması ve buradaki
yapılacak saldırılar, buradaki kazanılmış haklara
dönük yapılacak yeni uygulamalar gerçekten bir genel direniş ve genel
grev olarak olması gereken yanıtla yanıtlanmalıdır.
Sizlerle kimi örnekleri paylaşmak istiyorum:
Bakın, Mersin Silifke Devlet Hastanesinde on bir yıldır senelik
izin ve fazla mesai ücretleri verilmeden çalıştırılan yüzde
55 özürlü Ayla Bilmez, işletmeyi zarara uğrattığı
gerekçesiyle işinden atılmıştır; eylül ayında
işinden atılmıştır. İşinden atılma
gerekçesinin gerçeği aslında, Ayla Bilmezin sendika üyesi
olması ve haklarının ihlal edilmesi nedeniyle
Bakanlığa yaptığı şikâyet neticesinde
taşeron firmaya idari ceza kesilmesidir. Onun şikâyeti, işten
atılmasının nedeni olmuştur.
Aynı şekilde, Batman Bölge Devlet Hastanesinde
yedi yıldır çalışan 113 temizlik işçisinin 31i,
hiçbir gerekçe gösterilmeden, tazminatları ödenmeden
atılmıştır.
Elâzığ Eti Krom AŞye bağlı
ocaklarda taşeron olarak çalışan işçiler, insanca
yaşam ve çalışma koşullarının düzeltilmesi için
geçtiğimiz günlerde greve gittiler; taşeronun
kaldırılması, iş güvenliğinin sağlanması,
iş yerine ambulans ve sağlık personelinin getirilmesi, sık
sık sigorta giriş çıkışı yapılmaması
yönünde seslerini yükselttiler ve şimdi Elâzığ Eti Kromdaki
işçiler hak istediklerinde Siz bizim işçilerimiz değilsiniz,
taşerona bağlısınız. denilmekte, mücadeleleri
jandarmayla bastırılmaya çalışılmakta.
Yine, BEDAŞ işçileri vekillere, sizlere
sesleniyorlar; özellikle, özelleştirme sonucu Cengiz-Kolin-Limak
ortaklığının noter üzerinden kendilerinden peşin
peşin dilekçe almasına isyan ediyorlar. Tek yapılacak şey,
taşeronun yanında olmak, onların asıl
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla)
kadrolu işçi gibi
haklarını savunmak, bunun için mücadele etmek ve direnen işçinin
yanında olmak.
Biz Halkların Demokratik Partisi, Barış ve
Demokrasi Partisi olarak bu önergenin, bu araştırma önergesinin
yanındayız.
Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz
isteyen Süleyman Çelebi, İstanbul Milletvekili. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Çok
teşekkürler.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisinin taşeron uygulamaları konusunda
vermiş olduğu önergenin lehinde söz almış bulunuyorum ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun bu konudaki görüşlerini sizlerle paylaşmak
durumundayım.
Değerli arkadaşlar, daha önce de Cumhuriyet
Halk Partisi olarak bu Meclisin gündemine araştırma önergesi getirdik
taşeron işçilerin sorununun çözülmesi konusunda, diğer muhalefet
partileri getirdiler. Defalarca burada bu konuyu konuşuyoruz, yargı
kararlarını konuşuyoruz ama burada konuşuyoruz ve burada
dinliyoruz birbirimizi, buradan çıktıktan sonra bunun esas
muhatapları, Hükûmet bir adım atmıyor yani yargı
kararlarının uygulanmasını istiyoruz, idari kararların
bu konuda bir geçerliliği olmadığını ifade etmek
istiyoruz. Ama yargı kararlarına rağmen hukuk bu ülkede
uygulanmıyor, adalet uygulanmıyor ve Hükûmet ısrarla Ben hukuk
dinlemem, ben yargı kararlarını dinlemem; ben bir tek şey
bilirim, benim söylediklerim geçerlidir, diğerleri benim için hikâyedir.
Böyle bir mantıkla ülke yıllarca yönetiliyor.
Şimdi, hani, bir şey konuştuğumuz
zaman bu Mecliste hep 1930lara giriliyor, 1930larda işte şöyle tek
partili sistem, tek partili yapı filan. Yani, 2002den bahsediyoruz, 2002
yılında Türkiyede devlette çalışan taşeron işçi
sayısı 20 bindi, bugün devlette çalışan taşeron
işçi sayısı 580 bine ulaşmıştır. Bu tablo
her şeyi göstermiyor mu, ifade etmiyor mu? Ondan sonra böyle bir gündemle
asgari ücret filan tespitleri yapılıyor, böyle bir gündemle tutuyoruz
kıdem tazminatını konuşuyoruz ve kıdem
tazminatlarının ödenmediği, özellikle bu konuda, bazı
işçilerin kıdem tazminatı alamadığı ve bu nedenle
kıdem tazminatıyla ilgili bir yasal düzenlemeye ihtiyaç olduğu
söyleniyor. Şimdi, ülkeyi bu kadar taşeron uygulaması ve
taşeron işçi çalıştırmayı sistem hâline
getirirseniz yani ülkede çalışanın yaklaşık 2 milyonu
taşeron uygulaması ve kölelik koşullarında bir
çalışmaya tabi olursa o ülkede kıdem tazminatı
uygulaması gündeme gelebilir mi? Çünkü orada -kölelik koşulları
diyorum- on ay, on bir ay çalıştırıyor,
giriş-çıkış yapılıyor, aynı şirket
yeniden o işçileri çalıştırıyor.
Peki, bu konuda yargı kararlarını kim
uygulamıyor? Karayolları Genel Müdürlüğü uygulamıyor.
Şimdi, sendikalara düşen görev de nedir? Buradan da ifade etmek
istiyorum, bu kararları uygulamayan ilgili makamlara artık dava
açmalarıdır, savcıların artık harekete geçmesidir.
Savcılar yalnız sendikaların bu konudaki taleplerini değil,
biz buradan, bu Meclisten ihbar ediyoruz ve Savcılar göreve. diyoruz.
Neden başka konularda hemen görev yapıyorlar da bu konuda görevi
ihmal ediyorlar? Bu konuda, aylarca uygulanmayan kararların
uygulanması konusunda niye böyle es geçiyorlar? Burada bunu sorgulamaya
ihtiyacımız var. Onun için, buradan bir suç duyurusuysa bu Meclis
kürsüsünden savcıları göreve çağırıyoruz.
Nerede çağırıyoruz? Karayolları Genel
Müdürlüğünde uygulanmayan, 8 bin işçinin Karayollarındaki
Yargıtay kararını uygulamayan Karayolları Genel Müdürü için
suç duyurusunda bulunuyoruz, bakanlar için suç duyurusunda bulunuyoruz.
Nerede bulunuyoruz? Çukurova Üniversitesi
Rektörlüğünde bu konuda alınan karara rağmen bu kararı
uygulamayan Çukurova Üniversitesi Rektörü için suç duyurusunda bulunuyoruz.
Nerede bulunuyoruz? 18 Mart Üniversitesinde, Çanakkalede
yargı kararlarını uygulamayan, bol bol, hani TRTde rektör
kimliğiyle bu konuda demokrasi ve özgürlükten bahseden o rektörle ilgili
kararın uygulanmasını istiyoruz ve o karara sahip
çıkılmasını istiyoruz.
Nerede istiyoruz? Bursada, Uludağ Üniversitesinde,
bu nitelikte alınan mahkeme kararlarını orada uygulamayan
rektörle ilgili savcıları göreve çağırıyoruz.
Çünkü, değerli arkadaşlar, bu ülkede o kadar,
çokça sorunumuz var ki, bu sorunların birisi taşeron uygulaması
ama esas gündemimizi şimdi yeni yeni buluyor oluyoruz. Esas, başka gündem
kayıklığına Türkiye gidiyor. Bu ülkenin işsizlik
sorununu bu Meclis çözmek durumunda, bu taşeron uygulaması konusunu
çözmek zorunda.
Şu anda yapılmak istenen ne? Bakan sürekli
gündem oluşturuyor. Oluşturulan gündem kıdem tazminatıyla
ilgili. Aslında şu: Kıdem tazminatı gündemiyle esnek
çalışmayı yeniden gündeme getirmek istiyor. Esnek
çalışmayla beraber çağrı üzerine çalışmaları
Türkiye sisteminde uygulamaya geçirmek istiyor ve onunla beraber yeniden
taşeron uygulamasının daha etkin bir şekilde yapılandırılmasını
öngörüyor. Kıdem tazminatı da bu işin içinde bir çeşni
olarak duruyor. Tepkiler geldikçe orada biraz duruyorlar ama esas yapmak
istedikleri; esnek çalışma, taşeron uygulaması, çağrı
üzerine çalışmaların yaygınlaştırılması
projesidir, projenin adı budur.
İkinci önemli konu şu değerli
arkadaşlar: Şu anda ülkede çalışanların yüzde 47si
biliyorsunuz ki asgari ücretle çalışıyor. Asgari ücret,
açlık sınırının altında bir ücret. Yani,
TÜİK demiş ki: Asgari ücret 1.054 lira olmalı en azından
açlık sınırı olarak.
SİNAN AYDIN AYGÜN (Ankara) Kaç?
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) - Türkiyede asgari ücret
1.054 lira, açlık sınırı itibarıyla asgariden bu
olmalı. Asgari ücret 800 liranın altında. Açlık
sınırının altında bir asgari ücret. Ne kadar bir
çalışma süresi olarak bu var? Yedi buçuk saat
karşılığı aslında bu ücret ödenmesi gerekiyor.
Peki, işçiler ne kadar çalışıyor? On iki, on üç, on dört
saat çalışıyorlar ve o ücreti alıyorlar. Dolayısıyla
değerli arkadaşlar, bir taraftan böyle bir sorun var yani yüzde 47si
asgari ücretle çalışıyor. Diğer yandan, şu anda
-biliyorsunuz- yaygın olarak Suriyeli vatandaşlarımız
İstanbul ile diğer illere göç ettiler, Antalyaya göç ettiler.
Dolayısıyla Antalyadaki çalıştırılanların
çoğu da 200 liraya, 300 liraya çalışıyorlar.
Dolayısıyla 200 lira ücretle, 300 lira ücretle, çok vahşi
koşullarda, iş yerlerinde üretimde
çalıştırılıyor arkadaşlar. Niye? Çünkü o insanlar
bir ekmek parası için, bir bodruma atılmışlar; 10
kişi, 20 kişi, 30 kişi, gruplar hâlinde, İstanbulda birçok
ilçe merkezinde şu anda onlar 300 liraya
çalıştırılıyor. Bırakın o 800 lira alan,
asgari ücreti alan işçiler değil, 300 liraya Suriyeden getirilen
vatandaşlar çalıştırılıyor ve böyle bir
haksız rekabet de oluşturdu. Yani, daha açık ifadeyle, kölelik
koşulları daha yaygın bir şekilde devam ediyor.
Değerli arkadaşlar -bugün yine gruplara
gelmişlerdir- bugün Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi
görüşülürken de, diğer bütçeler görüşülürken de ifade edildi,
arkadaşlarımız tarafından ifade edildi, atanamayan
öğretmenlerin sorunları var ve yaşa takılan, emekli
olamayan vatandaşlarımızın sorunu var ve bu ülkede, yine,
emeklilerin, emekli olan vatandaşlarımızın sorunları
var. Bu sorunların görüşülüp karara bağlanması gereken yer
bu Meclis ama bu Mecliste, işte, bir taraftan Başbakan gümbür gümbür
bağırdı, hani ileri demokrasi dedi, grev hakları önündeki
engellerin kaldırılması konusunda bir sürü nutuk çekti birçok
meydanda ama grev engellerini bu ülkeye gene taşıyan AKP
iktidarıdır, Hava iş kolunda grev yasağını getirdi,
şu anda hâlen orada grev devam ediyor. Birçok yerde baskılar devam
ediyor. Sendikalı olanlar işten atılıyor. Bütün
bunların çözüm yeri burasıyken, burada, bu Mecliste bunları
görüşmemiz gerekirken, burada görüştüklerimiz buza
yazılıyor, ondan sonra da gereği yapılmıyor.
Şimdi, Strazburgda toplantı var. Türkiyedeki
sendikal hak ve özgürlükleri konuşacağız. Ne anlatacaklar
arkadaşlar merak ediyorum. Ne anlatacaksınız Türkiyedeki
özgürlükler konusunda Strazburgda, Avrupa Karma Komisyonunda, merak ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) - O nedenle, bu önergenin
lehinde söz almış bulunuyorum.
Hepinizi tekrar saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz
isteyen Mahmut Kaçar, Şanlıurfa Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MAHMUT KAÇAR (Şanlıurfa) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun vermiş olduğu önerge hakkında söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce bizden önce söz alan
saygıdeğer milletvekili arkadaşlarımın parti
grubumuzla, Sayın Bakanımızla veya partimizin temel
bakışıyla ilgili yapmış oldukları
değerlendirmeler hakkında bir iki cümle söylemek durumundayım.
Değerli arkadaşlar, bizim, her şeyden
önce, Türkiyede taşeron işçilerle ilgili bir problemin
olmadığı, her şeyin güllük gülistanlık olduğu
noktasında bir yaklaşımımız yok. Hükûmetin en yetkili
ağızları, Sayın Çalışma Bakanımız, bu
konuyla ilgili milletvekili arkadaşlarımız defalarca bu kürsüden
ve değişik vesilelerle Türkiyede çalışma
hayatının demokratikleşmesinin Türkiye'nin
demokratikleşmesinden ayrı olarak değerlendirilemeyeceğini,
Türkiye'nin demokratikleşmesine paralel olarak da çalışma
hayatının uzun yıllardır birikmiş olan
sorunlarının çözülmesi gerektiğini ifade etmiş ve bu konuda
da hükûmetlerimiz zamanında son derece önemli yasal düzenlemeler
yapılmıştır.
Dün bu anlamda yapılan üçlü danışma
toplantısı son derece önemli bir toplantı. Yıllardan beri
Türkiye'de problem olarak görülen ama maalesef bizden önceki hükûmetler
döneminde sorunların üzerine gitme yerine öteleme yolunu seçen bir yaklaşım
yerine
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) On bir yıl
oldu.
ALİM IŞIK (Kütahya) On bir yıl, on bir
yıl
HAYDAR AKAR (Kocaeli) On bir senedir çözemediniz.
MAHMUT KAÇAR (Devamla) -
bütün taraflarla diyaloğu merkeze alan bir yaklaşımla
Türkiye'nin temel meselelerini çözmeye çalışıyoruz.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) On bir senedir
çözemediniz mi?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Çapınız yetmez bu
işleri çözmeye. Bu işte ihale yok, bu işte nema yok, bu
işte avanta yok, o yüzden çözmeye gerek de yok!
MAHMUT KAÇAR (Devamla) - Kıdem tazminatıyla
ilgili sorun şu anda çalışanların önemli bir
kısmının mağdur olduğu bir sorun. Şu anda
Türkiye'de alt işverenlikle ilgili sorun Türkiye'de çalışma
hayatının önünde duran çok önemli bir sorun.
ENVER ERDEM (Elâzığ) Çözmenize kim mani
oluyor?
MAHMUT KAÇAR (Devamla) - Bizden önceki milletvekili
arkadaşlarımızdan biri, kapalı ortamda yapılan bir
toplantıda Sayın Bakanımızdan TİSKin memnun
olduğu gibi bir ifadeyle kapalı ortamda konuşulan konular
üzerinden Sayın Bakanımıza yönelik haksız bir ithamda
bulundu.
Değerli arkadaşlar, Çalışma
Bakanı bu ülkede çalışma hayatının bütün aktörlerinin
bakanıdır. Çalışma hayatında işçinin de
işverenin de birbirine karşı olduğu bir yaklaşım
bugüne kadar Türkiye'de çalışma hayatına kaybettirmiştir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) On bir senedir işçinin
lehine hangi kanunu çıkardınız?
MAHMUT KAÇAR (Devamla) Bugün işçi ve işveren
birbirinin tamamlayıcısıdır. Eğer merak
ediyorsanız -Sayın Başkan Süleyman Çelebi çok güzel bir soruyla
bitirdi- bu önümüzdeki hafta yapılacak olan Avrupa Birliği toplantısında
grubu temsilen katılacak olan bir milletvekili olarak neyi ifade
ettiğimizi tekrar sizlerle paylaşayım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
Türkiye'de AK PARTİ iktidarından önce, bizden önceki hükûmetler
döneminde, bu ülkede milyonlarca çalışandan tasarruf ettirilecek diye
kesilen ama bırakın tasarruf ettirilmeyi bütçe açıkları
için kullanılan yaklaşık 13,5 katrilyon parayı bu anlamda
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Siz de kullandınız
deprem sigortasını. Siz de kullanmadınız mı?
MAHMUT KAÇAR (Devamla) - Toplumsal bir talep
olmamasına rağmen eğer memurun devletten alacağı varsa,
memurun devlete güveninin olmadığı bir yerde
vatandaşın devlete güveninin de olamayacağı
yaklaşımıyla bu ülkede çalışanlara 13,5 katrilyon
ödeme yapılmıştır ve bunların kesintisinin hiçbiri AK
PARTİ iktidarı dönemlerinde
yapılan bir kesinti değil. Bizden önceki hükûmetlerde kesilen, nemalandırılan ama
maalesef bütçe açıklarına kullanılan 13,5 katrilyonu AK
PARTİ iktidarı ödemiştir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Şimdi kıdem
tazminatı getiriyoruz aynı mantıkla!
MAHMUT KAÇAR (Devamla) Neleri anlatacağız?
KEY ödemeleriyle ilgili, yine bizden önceki iktidarların Konut
edindireceğiz. diye memurlardan zorla kestiği ve bu anlamda
yaklaşık olarak milyonlarca çalışanı ilgilendiren
konut edindirme yardımının yasal faiziyle birlikte geri ödemesi
yine AK PARTİ iktidarında olmuştur.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Arsaları ne
yaptınız?
MAHMUT KAÇAR (Devamla) Sayın Çelebinin çok iyi
bildiği bir konuyla devam edeyim. Devlet memurlarının uzun
yıllardan beri Türkiyedeki mücadelelerinin en önemli ve temel
argümanı toplu sözleşmeli ve grevli sendikal mücadeledir ama
memurların ve memur sendikalarının toplu sözleşmeyle ilgili
her talebi gündeme geldiği zaman bizden önceki hükûmetlerin en önemli
karşı çıkışı iş güvencesiyle birlikte toplu
sözleşme hakkının olmayacağıdır. Ancak 12 Eylül
referandumuyla birlikte
HAYDAR AKAR (Kocaeli) İş güvenliği mi
geldi?
MAHMUT KAÇAR (Devamla) -
milletimizin toplu
sözleşmeye de, toplumsal sözleşmeye de Evet. kararı neticesinde
kamu çalışanlarının iş güvencesine dokunulmadan statü
hukuku korunarak kamu çalışanlarına toplu sözleşme
hakkı veren uygulamalar AK PARTİ Hükûmeti döneminde
yasalaşmıştır. Bugün memurlara verilen toplu
sözleşmenin yerel yönetimler toplu sözleşmesi, genel toplu
sözleşme ve hizmet kolu toplu sözleşmesi olması da
çalışanlar açısından önemli kazanımları elde eden
çok önemli bir düzenleme olmuştur.
Yine, hepimizin yıllardan beri şikâyet
ettiği bir konu, farklı istihdam modelleriyle ilgili olarak
yapılan eleştirilerdir; 4/B, 4924, 4/C uygulamaları ve benzeri
uygulamalar. Biliyorsunuz, en son geçen aylarda yapılan bir düzenlemeyle
yüz binlerce 4/Bli çalışan kadroya geçirilmiştir. 4924
uygulamalarına son verilmiş ve özellikle istihdamda kadrolu
uygulamalarını bütünleştirme noktasında önemli adımlar
atılmıştır.
Yine, darbe ürünü olarak önümüzde duran ve maalesef
yıllardan beri değiştirilemeyen 2821 ve 2822 sayılı
Sendikalar Yasasıyla ilgili değişiklik yine bu dönemde
gerçekleştirilmiştir.
Şu anda yürürlüğe giren Toplu İş
İlişkileri ve Sendikalar Kanunuyla birlikte, bildiğiniz gibi
üyelikte noter şartının kaldırılması, yetki
itirazlarının iş kolu tespitinde bekletici sebep olmaktan
çıkarılması gibi birçok önemli düzenleme yine bu dönemde
yasalaşmıştır.
İş sağlığı ve
güvenliği, gerçekten Türkiye'de her bir iş kazası gündeme
geldiği zaman yüreğimizi dağlayan haberler
aldığımız önemli bir alan. Bu anlamda, Türkiye, bugüne
kadar iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili yasal
düzenlemenin olmadığı bir ülkeyken, bütün çalışanları
kapsayan iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili yasal
düzenleme yine Türkiye Büyük Millet Meclisinde
yasalaşmıştır.
Önümüzde çözmemiz gereken problemler var. Bunlardan bir
tanesi de taşeron çalışanlarla ilgili yapılması
gereken bir düzenleme. Bu konuyla ilgili hiçbir şey
yapılmamış gibi bir yaklaşım kesinlikle haksız ve
yanlış bir yaklaşım. Burada grubu bulunan siyasi
partilerimiz de çok iyi bilirler ki bu konuda Çalışma Bakanlığımızın
öncülüğünde, Mecliste grubu bulunan siyasi parti temsilcilerimizin katılmış
olduğu bir toplantı, ayrıca taşeron işçi dernekleriyle
birlikte iki ayrı toplantı yapılarak bu anlamda çok önemli bir
yol haritası ortaya konuldu ve bu yol haritasıyla birlikte taşeron
işçilerle ilgili sorunlar 7 temel başlık altında
toplandı.
Bunlardan bir tanesi, alt işveren
tanımının belirsizliği ve bundan dolayı
çalışanların yaşadığı mağduriyet.
Bizden önceki hatiplerin bahsetmiş olduğu bu muvazaa tespitinden
kaynaklanan problemler, kıdem tazminatının ödenmemesi, bununla
ilgili yargıya yapılan müracaatlar bu anlamda gerçekten önümüzde son
derece önemli bir problem. Mutlaka taşeron işçi kardeşlerimizin
kıdem tazminatı problemlerinin çözülmesi
Bu anlamda
Çalışma Bakanlığı bünyesinde yapılan toplantılarda
tespit edilen ve yol haritasında birleştirilen konular;
yıllık ücretli izin hakkı tanınmaması
Biliyorsunuz bu
anlamda, taşeron işçilerin sözleşmelerinin yıllık
olmasından dolayı bir yıl dolmadan maalesef işveren
çalışanın işine son verdiğinden dolayı yıllık
izinlerini kullanamamaları, iş sağlığı ve
güvenliği tedbirlerinin yeterince alınmaması, ücretlerinin tam
ve zamanında ödenmemesi, ihale sürelerinin kısa olması ve en
önemlisi, çalışanların en temel hakkı olan örgütlenme
haklarının olmaması şu anda taşeron işçiler
açısından bir an önce çözülmesi gereken son derece önemli problemler.
Taşeron işçilerle ilgili sorun anlamında söylenen bütün
cümlelerin altına imza atıyoruz. Bunun çözülmediği
noktasındaki yaklaşımı haksız ve yersiz buluyoruz. En son
dün yapılan toplantı, bu anlamda, bu konunun gündemde olduğu ve
son derece de önemli değerlendirmelerin yapıldığı bir
toplantı. Biliyorsunuz, on gün sonra yeniden üçlü danışma kurulu
toplanacak ve inşallah bir an önce alt işverenlikle ilgili, taşeronlukla
ilgili ve gerçekten şu anda emek sömürüsüne dönen bu uygulamalara son
verilmesi ve şartların düzeltilmesiyle ilgili yasal düzenleme bir an
önce yapılır ümidiyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
3.- CHP Grubunun, Kocaeli Milletvekili Haydar Akar ve
22 milletvekilinin Kocaelide bulunan limanların durumları ve bu
limanların yaratmış oldukları sorunların tespit
edilerek bu sorunlara çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla 12/9/2013
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel
Kurulun 12 Kasım 2013 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 12/11/2013 Salı günü (bugün)
yaptığı toplantısında siyasi parti grupları
arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Mehmet
Akif Hamzaçebi
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
ÖNERİ
Kocaeli Milletvekili Haydar Akar ve 22 milletvekili
tarafından, 12/09/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına "Kocaeli'de bulunan limanların
durumları ve bu limanların yaratmış oldukları
sorunların tespit edilerek bu sorunlara çözüm yollarının
belirlenmesi" amacıyla verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin
(1012 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen
diğer önergelerin önüne alınarak, 12/11/2013 Salı günlü birleşimde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi
lehinde söz isteyen Haydar Akar, Kocaeli Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 12 Eylül 2013te Kocaelideki limanların
araştırılması, bunların Kocaelide gelecekte
yaratacağı sorunların ortaya konulması ve çözüm
yollarının üretilmesi konusunda bir araştırma önergesi
verdim. Umarım ki, dilerim ki bu problemin büyüklüğünü burada görürüz
ve gerçekten bir araştırma komisyonu kurarak Kocaelideki bu liman
talanına, deniz talanına bir Dur. deriz diye düşünüyorum.
Tabii, benim bu konuşmalarıma Hükûmet
kanadından arkadaşlarımız, Kocaelili
arkadaşlarımız cevap verecekler İşte, limanlara
şöyle mavi bayrak diktik, böyle mavi bayrak diktik. diye ama
bunların hepsinin bir aldatmaca olduğunu biraz sonra
yapacağım ve açıklayacağım şeylerle
göreceğiz.
Herkesin
bildiği ve kabul ettiği gibi, Kocaelide sanayinin gelişmesiyle
birlikte Kocaeli Körfezinde de muhteşem bir değişim ve
gelişim yaşanmıştır.
Kocaeli Körfezi dendiğinde benim çocukluğumda yani bundan
otuz, kırk yıl evveline gittiğinizde, masmavi denizi olan,
denize girilebilen, sandalla gezilebilen bir deniz ve körfezden bahsediyorduk.
Bugün gelinen noktada ise bunların yerini limanların
aldığı, tersanelerin aldığı, o ufak
kayıkların yerini, ailelerin yapmış olduğu gezilerin
yerini büyük grostonluk gemilerin aldığı bir deniz hâline
dönüştü Kocaeli Körfezi.
Evet, dediğimiz gibi, Kocaeli halkı denize
yakın fakat denize hasret yaşar. Bugün Kocaelide sahilin
uzunluğu, İstanbuldan başlayarak Yalovaya kadar
baktığınızda, 112 kilometreden oluşmaktadır. Bu
112 kilometrelik sahilde irili ufaklı tam 43 tane liman vardır
arkadaşlar. Şu örneğe baktığınızda Kocaeli
Körfezini göreceksiniz burada. Kocaeli Körfezindeki şu
limanların sayısını
görebilirsiniz, tam 43 tane.
RECEP ÖZEL (Isparta) Hiç görünmüyor!
HAYDAR AKAR (Devamla) Peki, sadece liman mı? Bunun
içine tersaneleri dâhil etmiyorum tabii. Önceleri sanayi kuruluşları
kendi ihtiyaçlarını karşılamak için ufak iskeleler
oluşturmuşlar. Daha sonra yeniler ilave edilerek liman
işletmelerine döndürülmüştür bunlar ve bugün 14 tane liman, yani 43
artı 14 dediğinizde toplamda 57ye çıkacak, Kocaelide kurulmak
üzere onayda beklemektedir.
Şimdi, Körfezdeki limanlara
baktığımızda, şu resmi gördüğünüzde Körfezdeki
limanların durumunu daha net anlamaktasınız, şu anda
Kocaeli Körfezinin geldiği durum.
RECEP ÖZEL (Isparta) Ne yazıyor orada?
BÜLENT TURAN (İstanbul) Yazıdan çok sen
varsın orada ya!
HAYDAR AKAR (Devamla) Peki, diyelim ki
sanayileşmek yani iş alanlarının açılması,
istihdamın artırılması, ham maddeye hızlı
ulaşmak, üretilen ürünün pazara hızlı sevkiyatı için bu
limanlar gerekli, lojistik
altyapısı için bu limanlar gerekli. Doğrudur, Türkiye büyüyor,
bu limanlar gerekli. Peki, bu limanları yaparken bunlar için gerekli olan
altyapı hazırlanmış mıdır Kocaelide?
Örneğin, biraz evvel göstermiş olduğum resimdeki bu konteyner
parkları Kocaelide hazır mıdır? Hayır, böyle bir
konteyner parkı yoktur ve planlanmamıştır. Yine, Kocaelide
tır parkları hazır mıdır? Hayır, tır parkları
da hazırlanmamıştır Kocaelide. Peki, kara yollarıyla
bağlantıları var mıdır 43 tane limanın, otoban
yollarıyla bağlantıları var mıdır? Hayır,
yoktur. Demir yollarıyla bağlantıları var mıdır
43 tane limanın? Hayır, yoktur. Sadece 6 tane limanın sizden
önceki -hep bizden önceki iktidarlar diyorsunuz ya- iktidarlar tarafından yapılmış
demir yolları bağlantıları vardır. (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Yine, Türkiyenin en çok OSB olan, organize sanayi
bölgesi olan Kocaelide bu limanların OSBlerle yani organize sanayi
bölgeleriyle bağlantıları yoktur. Yine, bölgesel kıyı
ve liman master planı yoktur. Şimdi, biraz sonra Vardır.
diyecekler ama böyle bir plan da yoktur. Çevre ve deniz kirliliğini
önleyecek tedbirler alınmamıştır. Yine, yaşamsal
alanların daralmasıyla ilgili tedbirler de
alınmamıştır. Kocaeli Türkiyenin en ufak illerinden bir
tanesidir yüz ölçümü olarak, 3.500 kilometrekaredir. Her gün yaşamsal alanlar daralırken
böyle tedbirler alınmamıştır. Liman kenti olmasına
rağmen sosyal ihtiyaçları karşılayacak bir tedbir
alınmamıştır. Sizin Büyükşehir Belediye Başkanınız
ne diyor? Burası bir liman kentidir. diyor ama limancıların
ihtiyacı olan sosyal donatı alanları yapmamıştır,
bu tedbirleri almamıştır.
Şimdi Kocaelinin en büyük problemleri limanlar.
diyoruz çünkü öyle bir şey yapılıyor ki Kocaelide, dolgu
bekleyen, yeni liman bekleyen birçok insan var ama asıl önemlisini devlet
yapıyor. 10 Aralıkta Derince Limanının özelleştirme
ihalesi var arkadaşlar, Haydarpaşanın kapatılmasıyla
birlikte daha büyük önem kazanan Derince Limanı özelleştiriliyor,
1904 yılında işletmeye açılan Derince Limanı otuz
altı yıl işletme hakkı devri yoluyla özelleştiriliyor,
422.330 metrekare olan ve 8 adet rıhtımı bulunan bu liman
özelleştiriliyor. Yine, yılda bin geminin
yanaştığı bir limandan bahsediyoruz ama başka bir
şey yapıyorlar özelleştirirken. Buraya iyi bakmanızı
istiyorum çünkü kentin Valisi, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı -kendisi
Kocaelilidir- diyorlar ki: Bir yeni limana daha izin vermemiz mümkün
değil, 1 metreküp dolguya izin vermemiz mümkün değil. Ama Derince Limanının
özelleştirme şartnamesine baktığınızda Gölcük
yönüne, güneye 450 metre, kıyıya paralel bin metre daha dolgu
yapılacağı, yani 450 bin metrekarelik daha, mevcut durumundan
daha büyük bir dolgu yapılacağı ifade ediliyor. Kocaelide
Körfeze 5 milyon metreküp dolgu yapabilmek için yaklaşık 312 bin
adet kamyonla, büyük treylerlerle dolgu yapılması gerekiyor
arkadaşlar. 312 bin kamyonla dolgu yapılması gerekiyor.
Bunları göz önünde bulundurmamız ve bu dolgulara, Kocaeli Körfezinin
katledilmesine izin vermememiz gerekiyor. Bu dolgu yapılacak alan
Kocaelinin en dar alanı, İzmit Körfezinin en dar alanı. Yani,
yakında bu dolguları yaptıkça biz karşıdan
karşıya, Körfezden, Derinceden İlyas Bey çok dikkatli
dinliyor beni, Kocaeli Milletvekili- Gölcüke yürüyerek geçeceğiz.
Artık denizimiz de kalmayacak, yürümeye başlayacağız ve
yürüyerek geçeceğiz. Kocaeli dar yüz ölçüme sahip demiştik, 3.500
kilometrekare. Artık satacak toprak kalmadığı için denizi
satmaya başladınız ve bakalım denizi de bitirdiğinizde
ne satacaksınız çok merak ediyorum.
Tabii, Derince Limanında asıl önemli olan
ihale şartnamesi. İhale şartnamesinde başka bir şey
yapılmış arkadaşlar. Şu anda Derince
Limanının üçte 1i, sizin çok özel bir müşteriniz var, çok özel
bir destekçiniz var, yandaş medya sahibi aynı zamanda, madenleri
ihale ettiğiniz, otoyolları ihale ettiğiniz bir grup var, üçte
1i bu gruba ait. Kiralamış.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Herkes
biliyor.
HAYDAR AKAR (Devamla) Ciner Grubu. Üçte 1i bu gruba
ait.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Aa! Büyük
bomba patladı!
HAYDAR AKAR (Devamla) Şimdi, bu grup... Kocaeli
Derince Limanındaki sözleşmelere baktığımda
-yaklaşık 16 tane irili ufaklı firma burada yer
kiralamış- şöyle bir durumla karşı
karşıyayız. Diğer ufak firmalar, otomotiv ticareti yapan ya
da ihracatı yapan firmalara 1,40 dolardan yeri ihale ederken, yeri
kiralarken, bu şirkete 0,68den ve üçte 1ini kiralamışlar. Daha
ilginç bir şey söylüyorum. Özelleştirme yönetmeliği özelleştirilecek
tesislerde uzun vadeli sözleşme yapılmasını yasaklarken,
diğer firmalarla 2013e, 2014e kadar sözleşmeler
yapılırken, bu grupla, sadece bu grupla bu yılın
başında olmak üzere, yani 2013ün birinci ayında olmak üzere
2024 yılına kadar sözleşme yapılmıştır. En
düşük fiyattan, alanın üçte 1i ve 2024 yılına kadar
sözleşme yapılmıştır.
Bakın, sözleşme yaparken TCDD ne diyor?
Özelleştirme ile sözleşmenin feshi hükmü mevcut değil. Yani
firmayı bir de böyle özel bir hükümle koruyorlar. Diğer firmalara
bakıyoruz, tümünde Özelleştirme ile feshi mümkün. diyor ama bu
gruba, bir grup daha var, iki gruba bu hükmü koymuşlar. Yani ne
yapıyorlar? Şimdiden adresi belirlemeye çalışıyorlar.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Bellidir
zaten, belli.
HAYDAR AKAR (Devamla) Ola ki bir iş kazası
olursa ihalede, ola ki bir iş kazası olursa, bu grup alamaz ise ne
yapacaklar? İşte 2024e kadar sözleşmesi var ve ucuz maliyetle
yerleri kiralamış olacak.
Şimdi, Uğur Bayraktutan, Artvin Milletvekili,
Cerattepede dedi ki: Bir grup alacak bu ihaleyi. Buradan size açıklıyorum.
Bunu noterde tespit ettiririm. Ben de size aynı şeyi söylüyorum. Bu
ihaleyi burada biraz evvel belirtmiş olduğum grup alacak. Ben de bunu
burada ifade ediyorum. Onlar aldıktan sonra yine bu kürsüden hep beraber
konuşuruz.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Artvindeki
aldı mı?
HAYDAR AKAR (Devamla) Çok az zamanım kaldı.
Yine bu şartnamede çok özel bir şey
yapmışlar. Daha önce iptal edilen ihalede Üç yıllık
tarifeler korunur. diye bir ibare koymuşlar. Bu ihalede bir yıla
indirmişler. Derince Limanı çok önemli. Diğer limanlar marina
altında toplanmışlar, bir rekabet ortamı devletle
yaratılmış, fiyatlar bir standart yani tekelleşmeden ve
birbirini çek ederek gidiyor ama Derince Limanının
özelleşmesiyle tekelleşme başlayacak orada. Yine fiyat tarifesini
bir yıl sonra değiştirerek de istedikleri parayı
kazanacaklar.
Yine Derince Limanının önemli bir geliri var.
Pilotaj denilen bir geliri var. Yaklaşık her gemiden 15 bin ile 30
bin euro arasında para alınıyor. Bunun anlamı şu: Gemi
geliyor kılavuz kaptan alıyor, iskeleye yanaştırıyor;
15 bin euro ile 30 bin euro bunun rakamı. Ama bu da İhaleyi alacak
şirkete geçecek. diye düşünüyorum.
Bu önergenin kabul edileceğini düşünüyor,
hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi
aleyhinde söz isteyen İlyas Şeker, Kocaeli Milletvekili. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Sayın
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisinin Kocaelide bulunan
limanların durumunun araştırılmasına yönelik
vermiş olduğu Meclis araştırmasının aleyhine AK
PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Kocaeli il sınırları içerisinde İzmit
Körfezi etrafında toplam 36 tane liman bulunmakta, bunun 34ü aktif, 2
tanesi de inşaat hâlindedir. Yine bu 36 limanın 34ü özel sektöre ait
2 tanesi de kamu kurumlarına aittir. Limanlarla ilgili olarak 2004
öncesinde toplam 185 hektar dolgu alanının planı onaylanmış
durumda ve bunun şu ana kadar dolgusu gerçekleşen miktarı ise
126 hektardır.
Az önce Haydar arkadaşım da gösterdi,
Kocaelide gerçekten limanlar ağırlıklı olarak İzmit,
Körfez ilçesi, Derince ilçesi olmak üzere 3 ilçemizde toplanmakta. Bir de
Karşıyaka ilçemizde de kısmen bulunmaktadır. Tabii, bu
limanların toplam yükü de 77 milyon 696 bin metreküp kapasiteli
limanlarımız. Burada da en büyük payı Körfez ilçemiz
karşılıyor, yaklaşık yüzde 57,40ını Körfez
ilçesi ve yüzde 7sini Derince ilçesi, yüzde 3ünü Başiskele ilçesi olmak
üzere devam ediyor.
Tabii, burada, özellikle, maalesef, ülkenin en büyük
problemi plansız gelişme problemi. Buna biraz sonra
değineceğim. Kıyılarla ilgili, limanlarla ilgili, kentlerle
ilgili, maalesef, geçmişte yapılan planlarımız hiç
olmamış. Plansız bir gelişme yapmışız.
Bununla ilgili olarak bütünleşik kıyı alanları
planlaması ve İzmit Körfezi bütünleşik kıyı
alanlarının planıyla ilgili, Bakanlığımız
çalışmalarını yıllar önce
başlatmıştı ve bu çalışmalarda değerli ve
kıt kaynak olan kıyı alanlarını koruma, kullanma
dengesini gözeterek bütüncül bir çerçevede ele alıp, ülkemizin
kıyılarını rasyonel ve sürdürülebilir yöntemini
sağlamak üzere bütünleşik kıyı planlama
çalışmaları devam ediyor.
Bunlardan 2012 yılı itibarıyla onaylanan
planlarımız: Öncelikle Türkiye genelinde İskenderun Körfezi
Kıyı Alanları Bütünsel Planı, Samsun Bütünleşik
Kıyı Alanları Strateji Belgesi Planları ve Antalya
Bütünleşik Kıyı Alanları Strateji Belgesi, ki bunlar 2009
ve 2011 yıllarında onaylanmıştı. Diğer taraftan
İzmit Körfeziyle ilgili olarak, 8/8/2008 tarihinde
Bayındırlık İskân Bakanlığı tarafından
İzmit ve Yalova illerimizin kıyılarını kapsayan
alanlarda Körfez Bütünleşik Kıyı Alanları Kullanım
Master Planları onaylanmıştı. Ancak, daha sonra, 2009
yılında özel sektör bu planların iptali için mahkemeye,
Danıştay 6. Daireye dava açtı ve bu planlar 28/6/2011 tarihinde
maalesef Danıştay 6. Dairesi tarafından iptal edildi. Ancak diğer
taraftan Bakanlığımız yeni çalışmaları
başlattı. Yine İzmit Körfezi, bu çerçevede, planlama alanı
Kocaeli ve Yalova illerinin kıyı alanlarının
tamamını kapsayacak şekilde genişletilerek, İzmit
Körfezi Bütünleşik Kıyı Alan Projesi adıyla yeniden
hazırlanmış ve şu anda onay aşamasında. Toplam
207 kilometrekarelik bir kıyı alanını kapsıyor.
Böylece, İzmit Körfezinin de -Türkiyenin diğer
kıyılarında olduğu gibi- planları
hazırlanmış durumda, master planları
hazırlanmış durumda ve onay aşamasında. Az önce de
belirttiğim gibi, daha önce onaylanmıştı ancak
Danıştay bunu iptal etmişti ve bununla birlikte diğer
alanlarda da yine bu çalışmalarımız devam ediyor.
Tabii, bu arada Haydar arkadaşım körfezin
temizliğiyle ilgili, eskiden yüzebildiklerinden, şimdi
yüzemediklerinden filan bahsetti ama herhâlde Kocaelide fazla durmuyor tahmin
ediyorum. Kocaelide fazla dursa, Kocaeli yerel basınını takip
etse zaten bunların hepsini görecek.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) O zaman sen yoktun biz yüzerken
orada.
İLYAS ŞEKER (Devamla) Kocaeli ilimizde 124
kilometresi İzmit Körfezi olmak üzere, 70 kilometresi de Karadeniz
kıyıları olmak üzere toplam 194 kilometre kıyıya
sınırı olan bir kent Kocaeli. Bu kıyıların da 50
kilometresi Kocaeli Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlendi ve
insanların rahatlıkla gidip gezebileceği, dolaşabileceği,
vakit geçirebileceği rekreasyon alanlarına dönüştürüldü ve
halkımızın kullanımına sunuldu.
Bununla birlikte, yine, körfezde yapılan
çalışmalarla ilgili -rüyalarda bile görsek inanmazdık, hayal
zaten edemezdik- körfezde iki noktada mavi bayrak alındı ve
yazın, gönül rahatlığıyla gidip artık denize
girilebilecek alanlar. Bunların bir tanesi Karamürsel ilçemiz
sınırları içerisinde, diğeri de Kandıra ilçemizin
Cebeci mevkisinde. Yine, diğer taraftan, şu anda iki ayrı
noktada daha mavi bayrak almak üzere çalışmalar devam ediyor.
Bunların yine birisi Darıca ilçemizde, diğeri de Kandıra
ilçemizde.
Tabii, bununla birlikte bir taraftan da denizdeki
özellikle gemilerin kirletmesini önlemek için, fabrikalardan
atıkların denize akmasını önlemek üzere deniz uçağımız
var ve sürekli, yirmi dört saat görev başında ve ciddi anlamda da
katkısı oldu.
Yine, özellikle körfez -maalesef, çok özür dileyerek
söylüyorum- eskiden bir lağım çukuru konumundaydı ama artık
körfeze arıtılmamış bir damla su dahi akmıyor. AK
PARTİ iktidarından önce, yani Büyükşehir Belediyesinden önce
körfeze günde 100 tonun üzerinde çamur dökülüyordu. Şu anda, nüfus
artışıyla birlikte günde 180, yaklaşık 200 ton
civarında çamur artık körfeze akmıyor. Peki, nasıl
önlüyoruz bunları? Körfezin etrafında oluşturulan 8 tane
arıtma tesisiyle bunlar artık arıtıldıktan sonra
denize deşarj ediliyor. Tabii, bu arıtma sadece körfezde değil,
artık Kocaelide köylerde bile arıtma var. Kocaelide toplam 18 tane
arıtma tesisimiz var ve bunun 8 tanesi köylerde olmak üzere. Sadece ve
sadece arıtma tesislerini çalıştırmak için Kocaeli
Büyükşehir Belediyesi İSU ayda 2,5 milyar TL elektrik parası
ödüyor, sadece arıtma tesislerini çalıştırmak üzere.
Tabii, bununla birlikte, yine, Kocaelide 2004ten sonra
-arkadaşlar Gidecek yer yok. dedi- 16 milyon metrekare yeşil alan
oluşturuldu. Kişi başına önceden, AK PARTİden önce 1
metrekare düşerken, bugün artık 10 metrekarenin üzerinde yeşil
alan düşüyor; ağaçlandırma hakeza yine aynı.
Tabii, burada en büyük problem, başlangıçta da
söylediğim gibi, planlama problemi. Maalesef, Kocaeli, Yalova, Bursa,
İstanbul birinci derece deprem bölgesi olmasına rağmen,
sanayinin yüzde 70i bu bölgelerde kurulmuş. Bu, AK PARTİnin
problemi değil, AK PARTİ yokken bunların hepsi kurulmuştu
ve burası birinci derece riskli, birinci derece deprem bölgesi olan
Sanayinin, tabii, büyük bir çoğunluğu burada olunca
dolayısıyla nüfusun da büyük bir çoğunluğu burada.
Peki, sanayiyi Anadoluya nasıl
kaydırmamız gerekiyor? Anadoludan nakliye maliyetlerini
düşürmek için altyapının yapılması lazım.
İşte, burada hep birlikte görüştük, özellikle Devlet
Demiryollarının serbestleştirilmesiyle ilgili bir kanun
tasarısı görüştük ama maalesef, sizler buna karşı
çıktınız. Bu kanun tasarısının mutlaka
olması gerekiyordu ki Meclisimiz sonuçta kabul etti. Sanayinin Anadoluya
doğru kaydırılması lazım ve sanayicinin üretiminin de
en az maliyetle limanlara ulaştırılması için demir yolunun
mutlaka güçlendirilmesi lazım. Hükûmetimiz bu şekilde, kanun
teklifiyle bunu gerçekleştirmiş oldu. Tabii bununla birlikte, yine,
maalesef geçmişte o kadar anormal bir gelişigüzel gelişme
olmuş ki, Kocaelide sanayi alanlarının tamamı faaliyete
geçtiği zaman, bu sanayi alanlarında ikamet edecek insanların
konut alanlarını Kocaeli il sınırları içerisinde
karşılayamıyoruz; böyle, maalesef, geçmişte yapılan
hatalar. Bunların hepsi AK PARTİ iktidarı olmadan önce
yapılmışlardı ve AK PARTİ geldikten sonra
-Büyükşehir Belediyesi olarak- artık Kocaelide 3.505
kilometrekarenin tamamı planlandı, 1 metrekare dahi plansız alan
yok. Nerede liman var olacak, nerede sanayi olacak, nerede ticaret olacak,
nerede konut olacak, bunların hepsi tamamlandı. Artık sanayici
kendi kafasına göre bir yere sanayi yapamıyor; ne bileyim, liman
yapmak isteyen kafasına göre liman yapamıyor, konut yapmak isteyen
kafasına göre konut yapamıyor.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Hâlâ yapıyor.
İLYAS ŞEKER (Devamla) Kocaeli artık
sanayi kentinden çıkıp turizm kentine dönüştü. Kocaeliye
insanlar eskiden gitmek istemezken bugün özellikle gelip gezmeye
başladılar.
Ben tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum ve
araştırma önergesinin aleyhinde olduğumuzu belirtiyor,
teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen
Lütfü Türkkan, Kocaeli Milletvekili. ( MHP sıralarından
alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin Kocaeli ili Derince
Limanıyla alakalı verdiği araştırma önergesi
hakkında MHP Grubu adına görüşeceğim.
Her iki arkadaşımız da doğru bilgiler
de verdi, bir arkadaşımız biraz yanlış bilgiler verdi.
Netice itibarıyla Kocaeli sanayi bölgesi, üretimi olan bir bölge. Üretimi
olan bölgelerde en önemli mesele lojistik yani ham madde temini, üretimin
dışarıya aktarılması; bunun için de limanlar olmazsa
olmaz. Yani bir ilde eğer sanayi varsa limanın olmaması düşünülemez.
Türkiye gibi özellikle demir yolu ulaşımının mümkün
olmadığı illerde sanayinin deniz kenarında yer
almasının en önemli nedenlerinden bir tanesi de liman eksikliği.
Kocaeli, liman eksikliği açısından bana göre overdose
durumundadır yani dolmuştur. Kocaeline yeter mi bu? Yetmiyor. O da
doğru yani limanlar 7/24 her gün çalışıyor, liman bulmakta
zorlanıyorsunuz, yükünüzü indirmek için yanaşacak liman yok. Yeni
limana ihtiyaç var mı? Var ama yer yok.
Bu yeni yapılacak Derince Limanıyla
alakalı Sayın Haydar Akarın gösterdiği o çizgi yani 450
bin metrekare dolgu alanı, Kocaeliye yeni bir liman
kazandırmıyor. Zira oradaki kıyı çizgisi aynen devam
edecek. Sadece açı değiştirecek, düz bir alan çıkacak
ortaya. Bakın, yeni bir liman kazandırmıyor, yeni indirme
alanları kazandırmıyor ama bir şeyi kaybettiriyor, o da körfeze
450 bin metrekare bir dolgu alanı getiriyoruz. Niye getiriyoruz bunu
biliyor musunuz? Haydarpaşa kalktıktan sonra gerekli olan konteyner
depolama sahasını oraya koymak için; yani orada 450 dönüm konteyner
depolama sahası yaratılıyor, yeni bir liman
yapılmıyor. Mevcut, orası zaten liman. Gemi yanaşma
rıhtımları var, ilave bir rıhtım da
yapılması mümkün değil. Yenilenecek ama sayıları
aynı olacak, ilave bir şey getirmeyecek ama orada körfez 450 bin
metrekare bir dolguyla karşılaşacak, ilave kamyon trafiği
çoğalacak, konteynerler gelince kamyon trafiği çoğalacak.
Bunun bir çözümü vardı, o da şu, eğer
işin içerisinde başka bir hinlik yoksa, oraya da geleceğim:
Konteyner depolama sahası Kocaeliye mi getirilecek? Onu yukarıda
yapasınız, biraz daha maliyeti artabilir ama illa limanı
özelleştirdiğiniz kişinin kârını katlamak için
orayı konteyner depolama sahası yapmanız, Kocaeliye ihanet
olur, körfeze ihanet olur, çevreye ihanet olur, doğaya ihanet olur.
Doğru bir iş olmaz.
İşin bir diğer kısmı da şu:
Bu ihalenin 36 yıllık gibi bir sözleşmeyle yapılması.
Oradaki hiçbir ihale öyle bir uzun sözleşmeye tabi tutulmadı; hinlik
burada esas, söylüyorum ya. Yani Kocaeliye bir fayda getiriyoruz. derken
faydayı getirdiğiniz yer bir adam, Kocaeli değil. O adamın
kim olduğunu -ben isim söylemeyeceğim, ben sanayiciyim- hiçbir
iş adamının ismini burada zikretmeyeceğim
milletvekilliğim bitene kadar.
Teknik altyapıya ait birtakım bilgiler
vereceğim size: 5 milyon metreküp dolgu
5 milyon metreküp dolguyla o körfezin
bütün tabiatını mahvedersiniz, yok edersiniz. Ben, Sayın AKP
sözcüsüne katılıyorum, körfez ciddi anlamda temizlenmeye
başlamıştır; yeterli değildir,
sınırdadır ama temizlenmeye başlamışken böyle bir
dolgu tekrar körfezi kirli hâle getirecektir.
O kadar kamyon trafiğiyle beraber, körfezle beraber
Kocaelinin hava kirliliği ilave artacaktır. Zira, 450 bin metrekare
konteyner sahası yaratmak oradaki trafiği çok ciddi anlamda
çoğaltacaktır. Trafiğin işlemesi de çok mümkün
değildir, yollar o işe de müsait değildir, orada da
sıkışıklık vardır.
Zaten, ben, buradan Adalet ve Kalkınma Partisi
sözcüsü, kendi ilimin milletvekili arkadaşıma söylüyorum: Daha önce
müsaade edilen dolgu alanlarına hiç, bir metrekare dolgu
yapılmayacak. denmesine rağmen, çoğu kendi
arkadaşımız olan liman sahipleri gitgide dolgular yapıyor;
bunu siz de biliyorsunuz, ben de biliyorum. Bu ihanete mutlaka ve mutlaka son
vermelisiniz Kocaeli adına. Ahbap çavuş ilişkileriyle görmezlikten
gelmek Kocaeliye ihanet olur, günah edersiniz özellikle Dilovası
bölgesinde. Neden bahsettiğimi iyi biliyorsunuz. Dilovasında
yapılan köprü var ya, Topçulara inecek olan, o köprüye ihtiyaç kalmayacak
yakında. Dilovasını öyle bir doldurdular ki neredeyse
Yalovayla birleşmek üzere, çok az kaldı.
İzmit Körfezi içindeki deniz alanı
daraltılacak. demiştim. Bununla beraber, Marmarada
limancılıkta tekelci bir politika başlayacak. Zira, daha önce
verilen fiyatlarla şu anda bu ihaleye çıkarılacak fiyatlar
arasında çok ciddi bir rakam farkı var. Bu diferansiyel oradaki
limancılığı tekel durumuna getirecek.
Limanın her iki yanında ciddi dereler var;
Kocaeliyi bilmeyenler bilmeyebilirler ama burada bulunanlar haritalara
baksınlar, o limanın her iki tarafında dereler var. Bu dolgu
alanıyla beraber o dereler de zarar görecektir, doğaya zarar
getirecektir bu liman.
Bütün diğer limanlarda
2007de bu fiyat üç yıl
korunuyordu, şimdi her yıl fiyat değiştirme imkânı
veriyorsunuz yeni verilen ihalede.
Bakın, ben daha önce burada bir şey
söylemiştim, şikeyle ilgili bir şey konuşmuştum;
Futboldaki şikeyi bırakın, ihalelerdeki şikeden bahsedin.
demiştim. Burada biraz evvel Sayın Haydar Akar bahsetti, Kocaelide
kime giderseniz gidin bu limanı kimin alacağını herkes
söylüyor. Beyler, böyle bir ihale olabilir mi? Bu ihale olursa bunun ismi
şikeli bir ihale olmaz mı? Bundan utanç duymaz
mısınız? Bundan sıkıntı duymaz
mısınız? Oradaki vatandaş Kimin cebine ne kadar paralar gitti
de bu ihale buraya verildi? düşüncesine giderse siz bundan rahatsız
olmaz mısınız? Çoluğunuzun çocuğunuzun yüzüne bakarak
Böyle bir ihalenin yapıldığı yerde biz sessiz
kaldık. diyebilir misiniz?
Bakın, ben bir şey söyleyeceğim:
Buraları bir gün bırakıp gideceğiz, hepiniz gideceksiniz,
hiçbirimiz daim değiliz; geride bıraktığımız
işlerin yüzümüzü kızartmaması lazım. Yarın öbür gün
çoluğunuza çocuğunuza, torununuza Ahmet, Mehmet, Turgay, Tünay gelip
anlatmayacak, siz anlatmak zorunda kalacaksınız. Birileri zengin
olacak diye, birileriyle al takke ver külah birtakım ilişkiler
yürüteceğiz diye Türkiyenin kaynaklarını, Türkiyenin
limanlarını peşkeş çekmeyin, buna müsaade etmeyin,
rahatsızlık duyacaksınız. Şu anda iktidar
sarhoşusunuz, farkında değilsiniz ama bu sarhoşluk bir gün
bitecek. Biten arkadaşları gördük, yolda yürümekte
zorlanıyorlar. Geçmiş dönemde burada hükûmet olan birtakım
Anavatan Partili milletvekilleri, bakanları görüyorum,
yaptıkları tüm çirkin işlerden dolayı utanıyorlar,
bazıları sokağa çıkamıyorlar, kendilerinin
geçmişte milletvekili olduklarını anlatamıyorlar bile. Çok
para kazandığını iddia edenler, şimdi fakirin
fukaranın ekmeğine göz dikecek hâle gelmişler, onlardan daha
kötü durumdalar.
O yüzden, gelin, helal lokma yediğiniz bu Meclisten
helal lokmalarla beraber ayrılın. Böyle şaibeli işlere
bulaşmayın, yapanlara müsaade etmeyin, engel olun. Budur burada
bulunmanın gereği, bunun için buradasınız, bunun için
buradayız. Birileri yukarıdan emir verirken, sizin yarın öbür
gün birtakım sorumluluklarla hesap vereceğiniz bir konuma gelmenizin
önüne geçin. İzah edin, gidip anlatın onlara, Bu iş bizi
sıkıntıya getirir. deyin.
Ben, Derince Limanında yapılan bu
özelleştirmenin yarın öbür gün Sayın Haydar Akarın
bahsettiği firmaya gitmesi hâlinde, bütün bu söylediklerimin müsebbibi
olarak karşımda duracağınızı şimdiden beyan
etmek istiyorum.
Bu, yalanla dolanla, hileyle hurdayla yapılan
ihaleler kimseye hayır getirmedi, geçmişte de getirmedi, sonları
çok felaket oldu. Bu felakete hiçbirinizin gitmesini istemiyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. Sağ olun, var
olun. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz
isteyen Recep Özel, Isparta Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta) Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Grup önerisinin aleyhindeyiz. Biraz önce İlyas
Şeker Milletvekilimiz bu konuyla ilgili detaylı açıklamayı
yaptı.
Aleyhine oy kullanacağımı belirtiyor,
hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Çok büyük konuştun be, çok
büyüksün Hocam be!
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul
edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.19
ALTINCI
OTURUM
Açılma
Saati: 19.33
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
------0------
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 15inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu
açıyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun
çalışma saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine, 480 sıra sayılı Kanun
Tasarısının İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
12/11/2013
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 12/11/2013 Salı günü
(bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti grupları
arasında oy birliği sağlanamadığından, İç
Tüzükün 19uncu maddesi gereğince, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Nurettin
Canikli
Giresun
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında
bulunan 12ye 1inci ek, 105, 421, 359, 397, 399, 379, 440, 447, 493, 477, 480,
288, 212 ve 375 sıra sayılı kanun teklif ve tasarılarının
bu kısmın 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16 ve 17nci
sıralarına alınması ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun;
12 Kasım 2013
Salı günkü birleşiminde (bugün) 12'ye 1'inci ek sıra
sayılı Kanun Teklifine kadar olan işlerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar,
13 Kasım 2013
Çarşamba günkü birleşiminde saat 14.00'te toplanarak 493 sıra
sayılı Kanun Teklifine kadar olan işlerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar,
14 Kasım 2013
Perşembe saat 14.00'te toplanarak 480 sıra sayılı Kanun
Tasarısına kadar olan işlerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar,
19 ve 26 Kasım 2013 Salı günkü
birleşimlerinde 15.00 23.00 saatleri arasında,
20, 21, 27 ve 28 Kasım 2013 Çarşamba ve
Perşembe günkü birleşimlerinde 14.00 23.00 saatleri arasında,
Yukarıda belirtilen birleşimlerde gece 24:00te
günlük programların tamamlanamaması hâlinde günlük programların
tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi,
480 sıra sayılı Kanun
Tasarısının İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun
olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle
olması,
Önerilmiştir.
|
480
sıra sayılı Sağlık
Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/791) |
||
|
Bölümler |
Bölüm Maddeleri |
Bölümdeki Madde Sayısı |
|
1. Bölüm |
1 ila 22nci maddeler |
22 |
|
2. Bölüm |
23 ila 40ıncı
maddeler (Çerçeve 33üncü maddeye
bağlı ek madde 11 ve ek madde 12
ile 34üncü maddeye bağlı geçici 8 ve geçici 9uncu maddeler
dâhil.) |
20 |
|
Toplam Madde Sayısı |
42 |
|
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi grup
önerisi lehinde söz isteyen Bülent Turan, İstanbul Milletvekili. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; grubumuzun bu hafta ve sonraki haftayı
düzenleyen önerisiyle ilgili söz aldım, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, grup önerimizin
içeriğine çok kısaca baktığımızda, kamuoyunda
pantolon diye ifade edilen, İç Tüzükümüzdeki ilgili maddenin
düzenlemesini yarın getiriyoruz. Onun dışında, yine, Kamu
İhale Kanununda YSKnın da talebiyle olan bir düzenlemeyi
getiriyoruz ve hemen ardından da Sağlık
Bakanlığımızın ilgili tasarısını öne
alarak teklifimizde bulunuyoruz. Ayrıca, bu Sağlık
Bakanlığımızın da kanun tasarısını
temel yasa olarak görüşmeyi öngörüyoruz.
Değerli arkadaşlar, bir de şunu ifade
etmek isterim: Bütçe görüşmelerine kadar Genel Kurulumuzun salı
günleri 15.00-23.00 arasında çalışmasını,
çarşamba ve perşembe günleri ise 14.00-23.00 arasında
çalışmasını öngörüyoruz.
Ayrıntılarıyla anlatmaya
çalışmış olduğum grup önerimizin kabulünü ve
hayırlı olmasını ümit ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi aleyhinde
söz isteyen Yusuf Halaçoğlu, Kayseri Milletvekili.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Konuşmayacağım.
BAŞKAN Aleyhinde söz isteyen Kadir Gökmen
Öğüt, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 29 Ekim Cumhuriyet Bayramında
hizmete sunulan Marmaray Projesiyle ilgili söz aldım. Onunla ilgili
birkaç kelime söylemek istiyorum.
Bu, şüphesiz, çok önemli bir proje. Fikrin
oluşumuna, hayata geçirilmesine ve açılışına
değin tüm aşamalara katkı veren herkesi tebrik ediyor,
emeklerine sağlık diyorum. Cumhuriyetimizin bu şanlı eseri
ulusumuza hayırlı olsun diyorum.
Ancak, bu noktanın özellikle de altını
çizmek gerektiğini düşünüyorum. Sayın Başbakan
Marmarayın açılış konuşmasında Osmanlı
padişahlarımıza teşekkür ederken keşke 2000
yılında Japonlarla bu projenin anlaşmasını imzalayan
merhum Bülent Eceviti de anmış olsaydı, diğer emeği
geçen kişilere ve hükûmetlere de teşekkür edebilseydi.
Bakınız, Marmarayın Hükûmetin hiç
bahsetmediği çok önemli bir yönü var. Kültür ve Tabiat
Varlıklarını İstanbul Bölge Koruma Kurulunun Marmaray
Projesi konusunda verdiği kararları eleştiren Sayın
Başbakan, hatırlıyorsanız Basit çanak çömlek hikâyesi bize
dört sene kaybettirdi. demişti. Jeologlar, milattan önce 553te bir
tsunami saptadı. İstanbul tarihinin iki bin yedi yüz yıl
öncesine değil, sekiz bin beş yüz yıl öncesine gittiği saptandı.
Bunlardan neden söz edilmedi?
Değerli milletvekilleri, Marmaray ile ilgili
açılış sonrası dahi gündeme gelen olumsuz haberler ve
ilgili iddialar hiç olmamış olsaydı bugün bu konuşmayı
yapma gereği duymayacaktık. Marmaray Projesiyle ilgili, hepimizin
bildiği gibi, dönem dönem kamuoyunda bazı ciddi iddialar gündeme
geldi. Bu iddialarla ilgili, bizzat, ikişer ay arayla sunduğum
önergelere yanıt alamadığımı da belirtmek isterim.
Üstelik, açılışın hemen arifesinde ve sonrasında gündeme
gelenler de oldukça vahim iddialardır. Nitekim, ilk gün kesilen elektrik
ve Gezicilerin yaptığı komik bir şekilde iddia edilen tren
durmaları bazı şeylerin yolunda gitmediğini de ortaya
koymuştur.
Marmarayı kullanan İstanbullu kendini güvende
hissetmemektedir. Nitekim, yıllarca projeye emek verenler dahi Sakın
binmeyin. uyarısında bulunurken yetkililer endişeleri gidermeye
yönelik hiçbir çaba göstermemektedir. Sistemin emniyet vagonları ve
elektronik güvenlik sisteminin olmadığı, bunun sebebinin ise
güvenlik sisteminin projenin tamamını yani Gebze- Halkalı arasını
kapsadığı, dolayısıyla hizmete alınan tüpün
kontrol güvenlik merkezi olmadığı gündeme gelen son
iddialardır. Deneme seferlerinin Devlet Demiryollarının
diğer ulaşım alanlarında kullandığı dizel
lokomotiflerle yapıldığı, ancak yolcu
ağırlığına denk gelecek yükte
yapılmadığı, yeterli
test sürüşleri yapılmadığı için uzman
kuruluş olan Alman firmasının güvenlik sertifikası
vermediği, tünelde herhangi bir trenin arızalanması hâlinde acil
durumlar için Söğütlüçeşme ile Zeytinburnu banliyö
istasyonlarında konuşlandırılacak acil durum kurtarma
lokomotiflerinin gelmediği, dahası da Avrupa yakası hat boyunda
bunu bekleyecek bir istasyon bulunmadığı, daha önce önergemizde
gündeme getirdiğimiz, tamamı 11 üniteden oluşan tüp tünelin
7nci ünitesinde 15 santimlik düşey sapma olduğu, buradaki düşey
sapmayla ilgili Demiryollar, Limanlar ve Hava Meydanları İstanbul
Bölge Müdürlüğünden bazı yetkililerin, hatalı yerleştirilen
ünitenin sökülüp yenisinin konmasını istemesine rağmen, üniteyi
baştan yapmak yerine doldurma yoluna gidildiği, doldurma yöntemiyle
düzeltilmesine ve bunun ileride herhangi bir soruna yol açmayacağına
ilişkin ulaşım, tünel, deprem kürsülerinden uzman profesörlerden
veya TMMOBdan alınmış bir onay olmadığı
doğru mudur? 7nci ünitedeki düşey sapma ne zaman ve hangi maddeyle
doldurulmuştur? Bu dolgu malzemesinin güvenilirliğine ilişkin,
uzman kişilere hazırlatılmış raporlar var
mıdır? Varsa kimler tarafından
hazırlatılmıştır. Değerli milletvekilleri,
tüplerin birleştirilmesi yöntemiyle oluşturulan projede herhangi bir
sızıntı olmayacağının garantisi var
mıdır? Su sızması durumunda o suyu tahliye edecek pompa
sistemi hazırlanmış mıdır?
Değerli milletvekilleri, görüldüğü üzere, cevap
bekleyen hayati önemde onlarca soru vardır. Daha önce de
açılışını defalarca erteleyen Hükûmet, sırf, bir
kez daha ertelememek ve verdikleri sözün altında kalmamak için
Marmarayı 29 Ekime yetiştirmeye çalışmışlar ve
bunu bir zafer olarak sunmuşlardır. Oysaki az önce
saydığımız sorular insan hayatıyla ilgilidir. Hükûmet
temsilcileri ve projenin teknik
uzmanlarından oluşan bir heyetin basın önünde endişelere
cevap vermesini bekliyoruz. Su havzalarımızı ve
ormanlarımızı yok eden yeni yeni köprüler
yapılmasının yerine, İstanbullular bu tür raylı
tünellerin yapılmasını ve metro ağlarının
geliştirilmesini talep etmektedirler.
Bakın, metrobüs yapılırken Bunu
raylı sistem yapın, asfalt ile lastiğe yatırım
yapmayın. dedik, işin kolayına kaçtınız,
dünyanın en pahalı otobüslerini aldınız, yıllarca
trafiği felç ettiniz ama pişman oldunuz. Bugün Belediye
Başkanı buranın metro yapılması gerektiğini
söylemeye başladı. Bizzat Belediye Başkanınız, hani
bütün tarihi iktidara geldiğiniz 1994ten değil 2004ten
başlatan Belediye Başkanınız da bu
yanlışlığı gördü, bu metrobüsün İstanbulun
yükünü çekemediğini söyledi. İstanbulda trafik durma noktasına
geldi maalesef. İnsanların trafikte yılda yüz on sekiz saat
zamanı geçmekte. Yıllık 31 bin adedi aşan dur-kalk
ortalamasıyla dünyada 2nci durumdayız. Sebep, büyük emeklerle
yapılmış master imar planının,
yapıldığı hâlde
Başbakanca iptal edilmesi, İstanbulun helikopterden bakarak
bir kişi tarafından dizayn edilmesidir. Belediye Başkanı
büyük itirazlar gelince 3üncü köprü yolu civarında yapılaşma
olmayacağını söylediği ve bunun sözünü verdiği hâlde Başbakanca
bir gün sonra refüze edildi ve konut alanlarının da olacağı
söylendi. Tıpkı Gezi sırasında Taksim
Kışlasının yapılmayacağını söyleyen
Topbaşın bir gün sonra bizzat
Başbakanca yalanlanıp oraya AVM yapılacağının
söylenmesi gibi.
İstanbulun giderayak talanına engel
olacağız arkadaşlar. Kuzey ormanlarını yok eden
köprü ve çevre yollarının
yerine raylı sistem tüp geçitleri yapacağız. İptal edilen Haydarpaşa-Kocaeli
tren yolunu bir an önce hayata geçireceğiz.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinize
saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi lehinde söz
isteyen Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Grup önerimizin muhtevası hakkında Değerli
İstanbul Milletvekilimiz Bülent Turan açıklamalarda bulundu,
açıklamalarına aynen iştirak ediyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum.
Adalet
ve Kalkınma Partisi grup önerisinin
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, grup önerisinin aleyhinde söz
istiyorum.
BÜLENT
TURAN (İstanbul) Bitti Sayın Başkan.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Ne bitmesi ya, Allah Allah
Biraz
sizin hoşunuza gitmedi ama istiyorum söz.
BAŞKAN
- Buyurun Sayın Genç. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKPnin her gün değişen grup
önerisinin aleyhine söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi ciddi bir kurumdur. Bu kurumda
ciddi gündem yapılması lazım. Her gün gündem
değişiyor, her gün görüşülecek konular değişiyor.
Burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyesi milletvekilleri bugün Mecliste ne
görüşüleceğini bilmiyor, yarını da bilmiyor.
Bir
iktidar partisi var, her gün öneri getiriyor, gündemi değiştiriyor.
Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı en büyük
saygısızlıktır. Bu, iktidar partisinin yetmezliğidir,
yetersizliğidir. Yetersiz bir iktidar, gelmiş, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin başına konmuş ve Türkiye Cumhuriyeti devletini her
yönüyle yıpratıyor, kendi ekseninde döndürüyor, geriye çeviriyor ve
her gün Türkiye'de gerçekten çok sıkıntılı günler oluyor.
Türkiye zaten denetim kalktığı için talan edilmiş,
kaynakları yok edilmiş.
Anadoluya
bir çıkın arkadaşlar. Ben, geçen hafta Tuncelideydim.
Üniversite -eski bina vardı- yeni binaya taşınıyor, daha
hiçbir şey yok. Bakın, 30 Eylülde üniversite açılması
lazım, bugün 11 Kasım, hâlâ açılmamış. Niye? Her
şey eksik. Gidiyoruz, diyoruz ki: Ya kardeşim, bakın, eski bina
vardı, o binayı niye
Orada öğretime devam etseydiniz,
burayı bitirdikten sonra, ondan sonra gençler buraya gelsin. Yok, olmaz. diyor. Niye yok? Çünkü arkadaşlar,
bugün Türkiyede öyle bir üniversite sistemi var ki, rektörler kral, sorumsuz
ve hiçbir yere hesap vermiyor. Bakıyorsun, rektörün kardeşi
çalışıyor, orada öğretim görevlisi, aslında bilimsel
kariyeri de yok; yeğenleri çalışıyor. Bir rektör
yardımcısı var; kendisi çalışıyor,
karısı çalışıyor, kardeşinin kızı ve
gelini çalışıyor orada. Yani böyle bir şey olur mu ya? Böyle bir üniversite olur mu? Ve rektörler
istediği gibi harcama yapıyor, denetim yok. Ya, böyle bir devlet
ayakta kalır mı arkadaşlar?
Yine, bir hastanemiz, eski bir hastane binası var,
dün yine hastane binasına gittim. Şimdi, ameliyathane
çalışmıyor, asansörler çalışmıyor, TOKİ
yapmış, binanın yarısı hurda hâlde. Şimdi,
arkadaşlar, bana inanmıyorsanız buyurun gidin. Hayır, siz
iktidar partisisiniz, gidin görün yani. Bu memleketi bu kadar onursuzca ve
aşağılıkça durumlara düşüren insanlar var. Ya, olur mu
şimdi?
Gençler gitmiyor üniversiteye, ısınmıyor.
Şimdi, bakın, bir buçuk ay geçti, bu çocuklar yarın KPSS
imtihanına girecek, final imtihanlarına girecek. E, nasıl olacak
bu? Nasıl olacak arkadaşlar? Bir buçuk ay çocuklar eğitime
başlamamış, bir buçuk ay sonra başlayacaklar; finaller
başlayacak, oradan mezun olan arkadaşlar KPSS imtihanlarına
girecekler. Ne olacak bu çocukların hâli?
RECEP ÖZEL (Isparta) Vallahi, senin oğlun ne
olduysa onlar da olur.
KAMER GENÇ (Devamla) Yahu, senin hâlâ aklın
gelişmemiş
RECEP ÖZEL (Isparta) Niye?
KAMER GENÇ (Devamla) Zekâ itibarıyla
gelişmemişsin.
RECEP ÖZEL (Isparta) Allah Allah!
BAŞKAN Sayın Genç, lütfen. Kürsüden bir
sayın milletvekiline hakaret etmeye hakkınız yok.
KAMER GENÇ (Devamla) Arada sırada böyle laf
atıyorsun. Ben sana buradan doğru bir şey söylüyorum. Bak, Recep
Özel, sen burada çok özel kanunlar getiriyorsun, haksızlıklara
karşı
BAŞKAN Sayın Özel, lütfen.
RECEP ÖZEL (Isparta) Ne dedim Başkanım?
KAMER GENÇ (Devamla) Recepe özel kanun getirdin,
işte MİT Kanununu getiren sensin. Hayatın boyunca onun
utancını taşıyacaksın sen.
RECEP ÖZEL (Isparta) Allah Allah!
KAMER GENÇ (Devamla) E, tabii. Yani sen hayatın
boyunca o utancı taşıyacaksın. Onun için, şimdi bizim
dediğimiz
Ya, bu iktidar partisi, bu memleket bu durumda şey
edilmez
Bir Adana Valiniz var. Peki, o Adana Valisi eğer size
kavat deseydi, bakın, herhangi birinize kavat deseydi siz bunu kabul
edecek miydiniz? Peki, eğer kabul etmeyecekseniz o valiyi nasıl orada
tutuyorsunuz? Bu vali ne yaptı? AKBİL olayında Recep Tayyip
Erdoğanın suistimalleri vardı, bu suistimallerini, gitti,
İçişleri Bakanı müfettişiyken inceledi; soygunları,
suistimalleri örtbas eden bir rapor düzenledi; Tayyip Bey de kendisine
kıyak olsun diye, getirdi, vali yaptı. Ama bu vali Türkiye'nin her
tarafında sorun yaratıyor, her tarafında insanlara hakaret
ediyor. Ayrıca da yaptığı harcamalara bir bakın bakalım.
Şimdi, bu Valiyi orada tutan bir siyasi iktidar, bunun sorumluluğuna
katlanmak zorundadır. O valinin vatandaşa sarf ettiği sözleri
yarın size de söylerler.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) O kavat dediği
vatandaşın içine çıksın bakalım o Vali bundan sonra!
KAMER GENÇ (Devamla) O zaman siz bu sözleri kabul
ediyor musunuz etmiyor musunuz? Şimdi, eğer buna sahip
çıkıyorsanız, o zaman demek ki bunun vatandaşa
yaptığı hakaretleri siz de tasvip ediyorsunuz demektir.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) O Vali aynaya bakıp
bakıp konuşuyor!
KAMER GENÇ (Devamla) Eğer sizin buna
karşı, bu Valiye karşı bir gebeliğiniz yoksa, bu
Valiyi hemen görevden almanız lazım. Vatandaşa saygısı
olmayan, devletin itibarını korumayan, devleti o kadar rencide eden
makamda oturan bir kişi orada bir gün kalamaz arkadaşlar. Bir gün
kalamaz! Niye peki tutuyorsunuz bunu? Vatandaşa bu kadar ağır
hakaret eden bir valiyi orada tutan bir siyasi iktidarın ben aklına
şaşarım! Yani demek ki sizin buna herhâlde gebeliğiniz var.
Bir yerde gebeliğiniz var!
RECEP ÖZEL (Isparta) Ne gebeliği var ya?
KAMER GENÇ (Devamla) Eğer siz bunu görevden
aldığınız zaman, yarın da diyecek ki Tayyip Bey, ben AKBİL
olayında senin bu kadar pisliklerini temizledim de yani ne olacak ben bir
vatandaşa kavat demişim de ne olacak yani?
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Bu nasıl bir
seviye ya! Nasıl bir seviye!
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) Nasıl bir
hayal gücü var sende!
KAMER GENÇ (Devamla) Hayır, bakın size bir
şey veriyorum, diyorum ki eğer hakikaten bu Valinin bu vatandaşa
yaptığı hakareti tasvip etmiyorsanız, o Valiyi hemen
görevden almalısınız.
RECEP ÖZEL (Isparta) Sen mi karar vereceksin ona!
KAMER GENÇ (Devamla) Bakın, Eskişehir Valisi
Ali İsmail Korkmaz diye bir genci polisler sopayla öldürdüler. Yahu, sizde
hiç vicdan denilen bir kavram yok mu? Soruyorum size.
Şimdi, birtakım vatandaşlar çıksa,
sizin çocuklarınızı sopayla dövüp öldürse siz nasıl hareket
edersiniz?
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Nasıl öldürdü
ya?
KAMER GENÇ (Devamla) Ya işte görüntü ortaya
çıktı, filmler çıktı ortaya.
RECEP ÖZEL (Isparta) Nerede çıktı ya?
KAMER GENÇ (Devamla) Ya şimdi, beyler, ben
haysiyeti ve onuru olan insanlara karşı konuşuyorum.
RECEP ÖZEL (Isparta) Allah, Allah!
KAMER GENÇ (Devamla) Haysiyet ve onur kavramı
kaybolmuş insana karşı ben konuşmuyorum.
BAŞKAN Sayın Genç, lütfen temiz bir dille
konuşun.
KAMER GENÇ (Devamla) Siz bunun için sorunu
duymuyorsunuz.
RECEP ÖZEL (Isparta) Sayın Başkan, hepimize
hakaret ediyor.
KAMER GENÇ (Devamla) Ali İsmail Korkmazı
sopayla öldürdüler. Öldüren kim? Polis. Öldüren kim? Birtakım insanlar. Ve
orada Eskişehir Valisi çıkıyor diyor ki: Kendi
arkadaşları bunu öldürdü. Ondan sonra da ne diyor? Bunu polisin
üzerine atıyorlar. Ya arkadaşlar, insanlık denen bir duygu var.
Bakın, Gezi olaylarında 6 tane genç öldürüldü. Bakın, 14 tane
gencin bir gözü kör edildi. Yarın o gözü kör edilen insanlar
karşınıza çıkacak, sizin de gözünüzü kör edecek yani, onu
bilesiniz. Yahu şimdi, benim olsa yani benim gözümü kör eden insanın
karşısında bunu yapanın elbette ki öcünü alırım
ya. Eğer devlet benim öcümü almazsa, eğer devlet hukuk uygulamazsa,
hukuk işlemezse
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Ramazan Canın da gözünü
kör edecek, Ramazan Canın da.
KAMER GENÇ (Devamla)
o zaman ihkakı hak
kavramı diye bir kavram vardır. O kavram fiilen geçiyor. Sizin
zamanınızda devlet kuvvetleri yok olmuştur, devlet tevessuh
etmiştir.
Bakın, bugün, Deniz Kuvvetlerini niye yok
ediyorsunuz? Deniz Kuvvetlerinde son zamanlarda teknolojik bakımdan
yapılan keşifler Amerikalıları geçti diye Amerika talimat
verdi, Deniz Kuvvetlerini yok ettiniz.
RECEP ÖZEL (Isparta) Ya oğlunun kaç dairesi var?
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Oğlunun
dairelerine gel.
KAMER GENÇ (Devamla) Dolayısıyla, yani siz
böyle bir
Siz neyin hesabını
Bakın, bunun hesabını
çok ağır vereceksiniz. Türk Silahlı Kuvvetlerini yok ettiler.
RECEP ÖZEL (Isparta) Sen dairelere gel, dairelere.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Dairelerin tapusuna
gel.
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) Bak oradan bir
şey soruyorlar, onun cevabını ver.
KAMER GENÇ (Devamla) Niye yok ettiniz? Çünkü,
Türkiyenin çökertilmesi için Türk Silahlı Kuvvetlerinin yok edilmesi
lazım. Kimi tutuyorsunuz? El Nusrayı tutuyorsunuz. Kimi
tutuyorsunuz? El Kaideyi tutuyorsunuz
RECEP ÖZEL (Isparta) Nereden nereye geldin ya.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Bırak, nereden
nereye geldin.
KAMER GENÇ (Devamla) Kimi tutuyorsunuz? İşte,
Suriyede insanların boyunlarını bıçakla diri diri kesen
zihniyeti destekliyorsunuz.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Bir seni
tutamıyoruz, ha bire konuşuyorsun.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Hadi oradan, hadi
oradan!
KAMER GENÇ (Devamla) Bu, dünyanın hangi ülkesinde
var?
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Hadi oradan, hadi
oradan!
KAMER GENÇ (Devamla) Suriyede kullanılan o
zehirli gazın Türkiyeden gittiği konusunda ciddi uluslararası
tespitler var.
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) Artık hayal
kurmaya başladın, hayal.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Hadi yerine, hadi
yerine!
KAMER GENÇ (Devamla) Yarın sizi insanlık
suçundan dolayı yargılayacaklar. Yazık olacak, Türkiye
Cumhuriyeti devletine yazık olacak.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Hadi be, hadi! Hadi!
KAMER GENÇ (Devamla) Benim size samimi bir tavsiyem
var: Lütfen bu iktidardan bir an önce ayrılın. Bakın,
gençlerimizin hayatını kötü ettiniz. Yani, bugün Anadoluda
çocuğunu üniversiteye gönderen ana babalara Tayyip Erdoğan diyor ki:
Ya bu çocuklarınız geliyor, ahlaksızlık yapıyor.
Böyle bir şey olur mu ya?
RECEP ÖZEL (Isparta) Öyle bir şey diyen yok ya!
KAMER GENÇ (Devamla) Yani, üniversite genci niye gidip
de
Yani 2 genç yana yana gelip de sohbet edemez mi? Bu ille
ahlaksızlık mı? Tayyip Bey herkesi kendisi gibi mi biliyor?
Böyle bir şey olur mu ya? (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Ahlaksız sensin.
Sayın Başkan, böyle şey olur mu efendim?
BAŞKAN Sayın Genç, lütfen
Sayın
Başbakana hakaret etme yetkiniz yok.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Terbiyesiz adam. Otur
yerine.
KAMER GENÇ (Devamla) Yani 2 tane genç yan yana gelip de
konuştuğu zaman bunun ahlaksızlıkla ne ilgisi var ya? Bu
insanlar gider, konuşurlar. O bakımdan
BAŞKAN Lütfen, temiz dille konuşun!
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Sözünü geri al.
Sözünü geri al.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Nasıl
konuştuğunu bilmiyorsun.
KAMER GENÇ (Devamla) Sen konuşmaları
anlamıyorsun. Sen konuşmaları anlamıyorsun. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Otur yerine.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Sözünü geri al. Geri
al.
BAŞKAN Sayın Genç
MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) 2 tane insan yan yana
gelip çiçek sulayamaz mı?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Senin evine gönderelim çiçek
sulamaya!
BAŞKAN Lütfen, Sayın Başbakana
karşı söylediğin
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Otur yerine. Sözünü
geri al. Yürü
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Canikli
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Önce
oylamayı yapalım Sayın Başkan.
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Buyurun Sayın Canikli.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
Sataşmadan söz almak istiyorum.
BAŞKAN Sataşma nedeniyle iki dakika süre
veriyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Vay çiçekçi! Seni
yakalarız bir gün çiçek sularken, haberin olsun. Sen devamlı
suluyormuşsun, gördüm ben.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) Seviyeli
olun. Ayıp!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Efendim?
BÜLENT TURAN (İstanbul) Seviyeli ol. Ayıp.
diyor.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Seviyeli ol. derken oraya
bakıp konuşacaksın, bana değil. Oraya, oraya. Çiçek muhabbeti
yapan orası. Buraya değil, yanlış yere
BÜLENT TURAN (İstanbul) Ayıp ya!
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
4.- Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin, Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin AK PARTİ grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisi Genel Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
Arkadaşlar, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Çok fazla
BÜLENT TURAN (İstanbul) Çiçek muhabbetini sen
yapıyorsun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Bak orada, Çiçek suluyor.
diyen orada.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Hâlâ konuşuyorsun.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Değerli
arkadaşlar, eğer ahlakın ne anlama geldiğini bilmeyen
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Orada. Ona söyleyeceksin, kendi
grubunuza. Terbiyesiz orada.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Sayın Başkan, bu
nasıl bir usuldür ya!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Bir dakika
arkadaşlar, lütfen
Bir saniye
Eğer bir insan ahlakın ne anlama geldiğini
bilmiyorsa, hayatında
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Bu değil lan, ben. Ne
demek bu? Terbiyesiz!
BAŞKAN Sayın Türkkan
Sayın Canikli, bir saniye, sürenizi yeniden başlatacağım.
Lütfen Sayın Türkkan
BÜLENT TURAN (İstanbul) Lan! mı?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Lansın sen, lan bile
değilsin hatta!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Kamerin
avukatlığı sana mı düştü?
BAŞKAN Sayın Turan, lütfen
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Beraber gidin, o dediği
işi yapın, hadi! Beraber
(AK PARTİ ve MHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın Türkkan, lütfen
BÜLENT TURAN (İstanbul) En son konuşacak
kişiler ya!
BAŞKAN Sayın Canikli, buyurun.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Eğer bir insan
(AK PARTİ sıralarından Bizim
kasetlerimiz
sesi)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Bir şey mi vardı o
kasette yakaladığın? Yakaladığın birisi mi
vardı? Canına mı dokundu? Orada birisine mi rastladın?
Üzülmüşsün! (AK PARTİ ve MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.58
YEDİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 20.04
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
------0------
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 15inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Canikli, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, 69uncu
maddenin (2)nci fıkrasında Sataşmadan söz aynı oturumda
verilir. diyor, oturum kapandığına göre sataşmadan söz
veremezsiniz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Ben
kürsüdeydim Sayın Başkan.
BAŞKAN Biliyorum Sayın
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Ben
kürsüdeydim.
KAMER GENÇ (Tunceli) - İç Tüzükü oku
İç
Tüzükü oku o zaman. 69uncu maddenin (2)nci fıkrasını oku.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Otur yerine!
BAŞKAN Siz merak etmeyin, sizin okuduğunuz
kadar okuduk o Tüzükü Sayın
KAMER GENÇ (Tunceli) - Sen okumuyorsun ki,
anlamıyorsun, oraya çıkıyorsun, insan biraz
sıkılır ya!
BAŞKAN Çıkacaksın, Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanına hakaret edeceksin
KAMER GENÇ (Tunceli) O İç Tüzükü okuyarak oraya
çık ya!
BAŞKAN Oturunuz yerinize.
Buyurun Sayın Canikli.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
4.- Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin, Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin AK PARTİ grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisi Genel Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması (Devam)
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Değerli
arkadaşlar, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu gibi durumlarda, değerli arkadaşlar, şu
soruyu sormak lazım: Ahlaktan nasibini almamış herhangi birisi,
birilerine ahlak dersi verebilir mi? Veremez. (AK PARTİ
sıralarından Veremez sesleri) Peki, ahlaktan, insanlıktan
nasibini almamış herhangi birisi çıkıp birilerini bu konuda
eleştirebilir mi? (AK PARTİ sıralarından Hayır,
eleştiremez sesi) Peki, zihninde zerre kadar beyin olmayan herhangi
birisinin konuşmalarını ciddiye almak mümkün mü?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan... Sayın Başkan, bakın ama hakaret
edemez
BAŞKAN Sayın Hamzaçebi...
NURETİN CANİKLİ (Devamla) O yüzden
değerli arkadaşlar...
BAŞKAN Sayın Canikli, lütfen...
Keşke aynı müdahaleyi Sayın Genç
konuşurken...
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan...
BAŞKAN Türkiye Cumhuriyetinin
Başbakanına hakaret ederken yapsaydın, bunlar hiç
olmasaydı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bura
kimseye hakaret yeri değil.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Bir
yanlış, başka bir yanlışı örtebilir mi Sayın
Başkan?
BAŞKAN Sayın Canikli, lütfen hakaret etmeyin
siz de. Lütfen...
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Sayın
Başkan, ben kimseye hakaret etmiyorum. Ben genel bir ilkeden bahsediyorum.
Arkadaşlarım, eğer bu özellikleri taşımayan birisinin
sözlerinden alınıyorlarsa alınmasın. Anlamı yok çünkü,
yani değersiz çünkü. Alındığınız zaman,
değer vermiş gibi algılanırsınız.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) Seni kürsüye
çıkarttı ama.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Hâlbuki onlar
değersizdir, zerre kadar değeri yoktur, havada da değeri yoktur,
karada da değeri yoktur. O yüzden rahat olun. Çünkü içinde ne ahlak var ne
beyin var ne akıl var ne vicdan var ne izan var.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan... Sayın Başkan...
BAŞKAN Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, Sayın Kamer Genç bir eleştiri yaptı.
Eleştirisini...
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Baştan sona hakaret
etti. Ne eleştirisi!
BAŞKAN Bir saniye Sayın Milletvekili... Bir
dinleyelim lütfen...
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Kamer Gençin
avukatı mısın?
İSMAİL AYDIN (Bursa) Onu misliyle iade
ediyorum size!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen...
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Size
cevap verme lüzumunu hissetmiyorum. Sayın Başkanla konuşuyorum.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Kamer Gençin
avukatı mısın?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen...
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Ben,
Sayın Gençin grup başkan vekiliyim, var mı bir
diyeceğiniz?
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) O zaman sahip ol!
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Kamer Genç, bir eleştiri yaptı. Bu eleştiri sert
eleştiri olarak isimlendirilir. Kelimeleri, üslubu sertti, doğru.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Efendim, bir saniye, dinleyelim Sayın
Hamzaçebiyi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Canikli, elbette bir cevap verme hakkına sahiptir,
çıkacaktır, gerekli cevabı verecektir. Aynı sertlikte cevap
verebilir ama Sayın Canikli, onun ötesine geçip hakaret cümleleri
kullanıyor ve Sayın Başkan, siz bana diyorsunuz ki: Keşke
aynı itirazı Sayın Gençe yapsaydınız.
BAŞKAN Evet, söyledim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Genç acaba Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna beyinsiz mi
dedi? Sayın Genç Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan
Vekiline, bir milletvekiline beyinsiz deseydi şu Genel Kurulun hâli ne
olurdu Sayın Başkan? Lütfen, söz ver.
BAŞKAN Sayın Hamzaçebi, lütfen
tutanakları getireyim. Tutanakları okuyayım, ben Sayın
Canikliye de Hakaret etmeyin. dedim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, bana
sataşma var. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Ben burada
milletvekiliyim, burada konuşacağım. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Bir saniye sayın milletvekilleri
Sayın Genç, Sayın Canikli size ne dedi de
sataştı efendim?
KAMER GENÇ (Tunceli) Beyinsiz dedi, beyinsiz.
BAŞKAN Buyurun efendim, iki dakika söz veriyorum.
(CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Utanmadan çıkıyor
işte, sırıtıyor bir de.
İSMAİL AYDIN (Bursa) Sırıtma!
5.- Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, Giresun
Milletvekili Nurettin Caniklinin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
KAMER GENÇ (Tunceli) Yahu, şimdi siz ne kadar
zıplasanız da, ne kadar hoplasanız da ben buradan
konuşacağım. Çünkü beni buraya bir Tunceli halkı gönderdi,
ben oradan konuşacağım. Bakın, ben buradan milletin
hakkını savunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
RECEP ÖZEL (Isparta) Hangi millet!
İSMAİL AYDIN (Bursa) Sen neredesin, millet
nerede!
KAMER GENÇ (Devamla) Benim buradan milletin
hakkını savunabilmem için konuşmam lazım.
Canikli beyinsiz diyor. Canikli, gel gidelim beynimizi
tartalım. Benim beynim senin beyninden en azından 500 kat
fazladır.
ÜLKER CAN (Eskişehir) Mümkün değil.
RECEP ÖZEL (Isparta) Cılk çıkar.
KAMER GENÇ (Devamla) Şimdi sen benim yanımda
cahil kalırsın cahil. Sen şimdi benim yanımda
konuşamazsın. Bakın, ben maliye okulu mezunuyum ve senin de
üstadınım. Ben biliyorum, Canikli, Maliyede birtakım görevlerde
bulundu, ben de bulundum. Merkez uzlaşma komisyonunda ne
fırıldaklar döndüğünü biliyorum.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Fırıldak
sensin!
RECEP ÖZEL (Isparta) Sen
fırıldaklığın âlâsını yaptın!
BAŞKAN Sayın Genç, lütfen temiz bir dille
konuşun.
KAMER GENÇ (Devamla) Dur bakalım da söyleyelim.
Bakın, Citibankın 5 milyar dolarlık vergisi
merkez uzlaşma komisyonunda sizin zamanınızda sıfıra
indirildi. Bu milletin parasına günah değil mi?
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Otur yerine!
KAMER GENÇ (Devamla) Yine sizin zamanınızda
merkez uzlaşma komisyonunda size yakın tüccarların
aşağı yukarı 2 katrilyon liralık vergisi
arkadaşlar, sıfıra iniyor. Şimdi, Maliyede bu
arkadaşımıza
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Efendim, bakın, şimdi
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Kim
sıfırlamış? Söyle söyle
KAMER GENÇ (Devamla) Yahu anladım da yani sen de iktidar
partisi Grup Başkan Vekilisin. Burada son anda getirip de verdiğin o
korsan önergelerle kimleri nasıl affettiğini, nasıl devletin
kaynaklarını birtakım kişilere kanalize ettiğini
biliyorum.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Hangi önerge?
Kimi affettim, söyle.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Havadan
konuşma havadan, belgeyle konuş!
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Oğlunun
daireleri ne olacak!
KAMER GENÇ (Devamla) - Benim amacım
Ben bu memlekette
yetim hakkını savunuyorum. Ben milletin onurunu savunuyorum.
Bir vali çıkıp da vatandaşa kavat
diyorsa, eğer siz o valiyi orada tutuyorsanız, o valinin suç
ortağısınız. Bu valiyi, kavat diyen valiyi tutamazsınız.
Vatandaşı odunla öldüren, tehdit eden valiyi tutamazsınız
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) Bütün mesele bu.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Allah senin
canını almasın inşallah! Çok uzun yaşa da göresin
neler olacağını.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ya, Allah benim yanımda,
sizinle değil!
BAŞKAN Evet Sayın Genç, teşekkür
ediyorum.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Sayın
Başkanım, Son dakika önergelerle birtakım aktarmalar
Tam da
ne dediği anlaşılamadı ama bu anlamda bir sataşmada
bulundu.
BAŞKAN Sayın Canikli, biraz önceki
konuşmanın muhtevasına bakarsanız, şimdi niye söz
istediğinizi anlamış değilim.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
İç Tüzükün 37nci maddesine göre verilmiş
doğrudan gündeme alınma önergesi vardır; okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
E) Önergeler
1.- İstanbul Milletvekili Erdoğan
Toprakın, (2/1318) esas numaralı Ceza Muhakemesi Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/126)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
26/02/2013 tarihinde CHP Grup
Başkanlığının 832 numaralı yazısı ile
verdiğim Ceza Muhakemesi Kanunununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1318) esas sayısı
ile bugüne kadar komisyonlar ve Genel Kurulda ele
alınmamıştır. Meclis İç Tüzüğü'nün 37'nci maddesi
uyarınca kanunun Meclis Genel Kuruluna getirilmesini bilgilerinize arz
ederim.
Erdoğan
Toprak
İstanbul
BAŞKAN Teklif sahibi olarak söz isteyen Ali
Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; suç işlediği iddiasıyla
hakkında soruşturma açılan bir kişinin
soruşturması ve kovuşturmasının nasıl
yürütüleceği Ceza Muhakemesi Kanununda çok açık bir şekilde
belirtilmiştir.
Ceza Muhakemesi Kanunu 2005 yılında
yürürlüğe girmiştir. O günden bugüne uygulamalar göstermiştir ki
Türkiyede yaşanan sorunların, tartışılan
konuların çok önemli bir kısmı ceza muhakemesinden kaynaklanan
sorunlar olmuştur.
Gerek Anayasanın 19uncu maddesi gerekse
Anayasamızın 90ıncı maddesi uyarınca iç hukukumuzun
bir parçası hâline gelen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
uygulamaları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları
uyarınca, Türkiyede tutuklama nedenleri ve tutuklama süreleriyle ilgili
yaşanan sıkıntılar sistematik, yaygın insan
hakları ihlali hâlini almıştır ve bu nedenle de Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye tazminata mahkûm olmuştur.
Değerli milletvekilleri, 2005 yılından bu
yana, hem tutuklama nedenlerine ilişkin Ceza Muhakemesi Kanununun
103üncü maddesinde hem de tutuklama sürelerine ilişkin Ceza Muhakemesi
Kanununun 102nci maddesinde ve tutuklamanın devamına ilişkin
maddelerde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yerleşmiş
kararlarına rağmen, hiçbir değişiklik
yapılmamıştır. Aslında, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi, Ceza Muhakemesi Kanununun 100üncü maddesinin (3)üncü
fıkrasında katalog suç olarak belirttiğimiz suçlara giren
suçlar işlendiği nedeniyle bunların tutuklama nedeni
olamayacağını söylemiştir. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi, Türkiyede yargılama sisteminden ve tutuklama müessesesinden
kaynaklanan sorunların artık kangren hâline geldiğini ve Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmetinin uyarılması gerektiğini söylemiştir
ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin önünde bu nedenle o kadar dosya
birikmiştir ki en sonunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bile bu
dosyaların önünü alamamış ve Türkiye Hükûmetine bu tazminatlada
uzlaşma konusunda bir kanun çıkartmasını söylemiştir.
Değerli milletvekilleri, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi bir suçun vasıf ve mahiyetinin tutuklama nedeni
olamayacağını söylemiştir. Suçun
ağırlığı ya da hafifliğinin yargılama
sonunda verilecek ceza miktarına ilişkin olduğunu söylemektedir.
Oysa, bizim Ceza Muhakemesi Kanununun 100üncü maddesinin (2)nci fıkrasında
tutuklama nedenleri olarak belirtilen katalog suçları işlediği
iddiasıyla hâkim önüne çıkarılan herkes otomatik olarak
tutuklanmaktadır. Bu maddenin aslında kaldırılması
lazım.
Şimdi, 4 tane yargı paketi çıkarttık,
sorunlar çözülmedi. Hatta kimi sayın bakanlarımız dördüncü
yargı paketi de çıktıktan sonra kamuoyunda öyle bir beklenti
oluşturdular ki tutuklu milletvekillerinin salıverileceklerini,
özellikle adli kontrol sisteminin üst sınırının
kaldırılmasından sonra bu tutukluların da
salıverileceklerini söylemişlerdi.
Adli kontrol sisteminin üst sınırının
kaldırılmasına ilişkin önerge Cumhuriyet Halk Partisinin
önergesidir. Hükûmet tarafından teklif edilen konu, adli kontrol
sisteminde üç yıllık sürelerin beş yıla çekilmesidir. O
tarihte üst sınırın kaldırılmasına ilişkin
kanun teklifi vermiş bir milletvekili olarak, bu dördüncü yargı
paketinde getirilen çözümlerin tutuklamadan kaynaklanan sorunları
çözmeyeceğini, bunun kamuoyundaki beklentileri
karşılamayacağını çok açık bir şekilde hem
televizyonlarda hem bu Meclis kürsüsünde söyledik. Ama zaman bizi haklı çıkardı,
bugüne kadar bu Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7 tane milletvekili hâlen
tutukludur, hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına
aykırı bir şekilde tutukludur.
Bazı şeyleri yuvarlak cümlelerle
geçiştiremeyiz. Ceza Muhakemesi Kanununun 102nci maddesinde tutuklama
sürelerinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi uygulamalarına
aykırı olduğunu mahkeme söylüyor. Kaldı ki bu 102nci madde
getirilirken buradaki tutuklama süresinin aslında üç yıl
olduğunu
O dönemde, 2004 yılında AKP Aydın Milletvekili
Sayın Semiha Öyüş bu kürsüde diyor ki: Tutuklama süresi
ağır cezada iki yıl, bir yıl da uzatma; toplam üç
yıldır. Ama bu, uygulamada yanlış yorumla iki yıl
süre, üç yıl uzatma, beş yıl; özel yetkili mahkemelerin görev
alanlarına giren konularda bunun 2 katı, on yıl olarak
Anayasa
Mahkemesi zaten on yılı bozdu.
Değerli milletvekilleri, bu nedenle, eğer biz
yargı sistemindeki bu sorunların çözülmesini istiyorsak ceza
muhakemesinde özellikle tutuklama nedeni ve sürelere ilişkin bu kanun
teklifimizi getiriyoruz, bunu bu Mecliste görüşelim, kabul edelim, bu
sorunu kökten çözelim diyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Bir milletvekili adına söz isteyen Ali İhsan
Köktürk, Zonguldak Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İstanbul Milletvekilimiz Sayın Erdoğan Toprak tarafından
sunulan ve İç Tüzükün 37nci maddesi uyarınca bugünkü
birleşimde doğrudan gündeme alınmasını talep
ettiğimiz 1318 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerine
kişisel söz almış bulunuyorum. Öncelikle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Sayın Toprak
tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan bu kanun teklifi, içeriği
itibarıyla Ceza Muhakemeleri Kanununun 101, 102 ve 109uncu maddelerinde
değişiklik öngörmekte ve bu değişiklikler itibarıyla
da ülkemizde içinden geçtiğimiz süreçte en çok tartışılan
ve en çok mağduriyet yaratan tutuklama konusunda uygulamadaki olumsuzlukların
giderilmesini amaçlamaktadır. Ancak, ne yazık ki ülkemizdeki
soruşturma, kovuşturma ve yargılamalarda tutuklamanın bir
tedbir olduğu unutulmaktadır, tutuklamanın bir istisnai uygulama
olduğu unutulmaktadır, tutuklama kararları âdeta bir genel kurala
ve bir peşin cezaya dönüşmektedir. Peşin cezaya dönüşen bu
uygulamalar, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5inci
maddesinde düzenlenen makul sürede serbest kalma hakkına, yine, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin 6ncı maddesinde düzenlenen
suçsuzluk karinesine ve yine, Ceza Muhakemeleri Kanunumuzun 100üncü
maddesinde düzenlenmiş olan orantılılık ilkesine
açıkça aykırı düşmektedir. Yani hem Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin 5inci maddesi hem 6ncı maddesi hem de
CMKnın 100üncü maddesiyle bu düzenlemeler hiçbir şekilde
örtüşmemektedir, bağdaşmamaktadır.
Bu nedenle bu uygulamalar hem iç hukuk çevrelerince hem
de uluslararası çevrelerde açık ve ağır eleştiri
konusu olmaktadır. Az önce Değerli Milletvekilimiz Sayın Ali
Rıza Öztürkün de ifade ettiği gibi Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi, uzun ve keyfî tutukluluklar konusunda ülkemize yönelik olarak
verdiği beş yüzü aşkın mahkeme kararında ülkemize
yönelik çok ağır yaptırım kararları almıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına
baktığımızda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi,
ülkemizdeki tutuklama uygulamaları konusunda çok önemli üç ana
başlık hâlinde saptamalarda bulunmaktadır.
Bu saptamalardan birincisi: Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine göre Türkiyedeki tutuklama kararları
basmakalıp gerekçelerle verilmektedir. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin tutuklama konusundaki ikinci saptaması: Basmakalıp
gerekçelerle verilen bu tutuklama kararları, münferit olmaktan
çıkmış, Türkiyede yaygın, sistematik bir hâle
dönüşmüştür. Yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin üçüncü
saptaması: Ülkemizdeki bu uzun süreli ve keyfî tutukluluklar, açık
bir insan hakkı ihlali oluşturan, peşin cezaya dönüşen bir
duruma gelmiştir. Nitekim, bu nedenle bugün Türkiye, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi nezdinde insan hakları ihlalleri nedeniyle hakkında en çok
müracaat edilen ülkelerin başında gelmektedir.
Değerli milletvekilleri, bütün bu
açıklamalardan açıkça anlaşılacağı üzere,
devletin aslında güvence altına alması gereken en temel hak ve
özgürlüklerimizden kişi hürriyeti, bugün bizzat devlet eliyle, devletin
yargı organları eliyle ortadan kaldırılmaktadır. Bunun
en bariz örnekleri, sayın milletvekillerimizin de
yargılandığı Ergenekon, Balyoz, Oda TV, Kafes gibi
davalarda bütün çıplaklığıyla görülmüştür.
Bugün geldiğimiz noktada, az önce ifade
ettiğimiz gibi, İnsan Hakları Sözleşmesinin 5inci ve
6ncı maddelerinin Anayasamızın 19, 38 ve 90ıncı
maddelerinin açık hükümlerine ve Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin ağır yaptırım kararlarına rağmen
bugün ülkemizde, öğrenci, sendikacı, üniversite öğretim üyesi,
kadın-erkek genç yaşta, asker-sivil, yüz binlerce
yurttaşımız soyut iddialarla yani somut delillere dayanmayan
soyut iddialarla, tanzim ve tahrif edilmiş dijital verilerle ve yine
skandal oluşturan gizli tanık beyanlarıyla ve bu kararlara dayanılarak
oluşturulan, bu delillere dayanılarak oluşturulan uzun süreli ve
keyfî tutukluluklarla cezaevlerinde çürütülmektedir. Cezaevlerinde bu kadar
aydın insanımız tekrar üstüne basarak söylüyorum- âdeta
çürütülmektedir.
Kuvvetler ayrılığı ilkesinin ve
yargı bağımsızlığının ortadan
kaldırıldığı, demokratik hukuk devleti ilkesinden
sapılarak faşizan polis devletinin en ileri örneklerinin görüldüğü
ülkemizde tutuklama müessesesi, Adalet ve Kalkınma Partisi
iktidarının ve siyasallaşan yargının elinde âdeta
siyasal iktidara muhalif tüm kesimleri baskılama, susturma
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla)
ve yok etme
aracına dönüşmüştür. Biz bunun kabul edilemeyeceğini
söylüyoruz.
Bu hukuk dışı uygulamaların
kaldırılmasının Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevi
olduğunu ifade ederek kanun teklifimizin gündeme alınması
teklifimizi bir kez daha yineliyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Sayın Başkanım,
karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunacağım, karar yeter
sayısı arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar
yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 20.23
SEKİZİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 20.29
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
------0------
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 15inci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprakın
İç Tüzükün 37nci maddesine göre doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesinin oylanmasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yok.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 20.30
DOKUZUNCU OTURUM
Açılma
Saati: 20.36
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
-----
0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 15inci Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.
İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprakın
İç Tüzükün 37nci maddesine göre doğrudan gündeme alınma
önergesinin yapılan iki oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Yapılan üç oylamada da karar yeter sayısı
bulunmadığından, alınan karar gereğince, kanun
tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için 13 Kasım 2013 Çarşamba günü
saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 20.37