TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
17nci
Birleşim
14
Kasım 2013 Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Adana Milletvekili Ali Halamanın, Adana ve ilçelerinin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili İhsan Özkesin, Aşure Matemine ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Malatya Milletvekili Ömer
Faruk Özün, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin 30uncu kuruluş
yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Gaziantep Milletvekili Mehmet Şekerin, 14 Kasım Dünya Diyabet
Gününe ilişkin açıklaması
2.- Gaziantep Milletvekili
Ali Serindağın, Gaziantep Kâmil Ocak Stadyumunun yerine TOKİ
tarafından yapılması planlanan AVM projesine ilişkin
açıklaması
3.- İstanbul
Milletvekili Tülay Kaynarcanın, Ahıska Türklerinin yurtlarından
sürgün edilmelerinin 69uncu yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
4.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkanın, Ahıska Türklerinin yurtlarından sürgün
edilmelerinin 69uncu yıl dönümüne ve vefatının 33üncü yıl
dönümünde Mehmed Zahid Kotkuyu rahmetle andığına ilişkin
açıklaması
5.- Osmaniye Milletvekili
Hasan Hüseyin Türkoğlunun, iktidar partisinin sandığa
saygı duymadığına, Adana Büyükşehir Belediye
Başkanının sandıktan çıkmasına rağmen hâlâ
görevinin başında olmadığına ve Osmaniyenin
Toprakkale ilçesine bağlı Tüysüz Belediyesinin kapatılmasını
şiddetle protesto ettiğine ilişkin açıklaması
6.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlunun, Kahramanmaraş Tapu Sicil
Müdürlüğünün fiziki şartlarına ve tapu müdürlüklerinde
çalışan personelin özlük haklarında düzenleme
yapılmasını istirham ettiğine ilişkin
açıklaması
7.- Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcının, Hazreti Hüseyinin şehit edilmesi
nedeniyle tutulan yasa ve Mersin Akkuyuda yapılacak nükleer santrale
ilişkin açıklaması
8.- Manisa Milletvekili
Sakine Özün, muharrem ayına ilişkin açıklaması
9.- Bingöl Milletvekili
İdris Balukenin, Seyit Rıza ve arkadaşlarını
idamlarının 76ncı yıl dönümünde saygı, şükran ve
rahmetle andıklarına ve Dersim katliamının hesabını
Türkiye halklarıyla birlikte mutlaka soracaklarını ifade etmek
istediklerine ilişkin açıklaması
10.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, kamuoyunda yaşa takılanlar
olarak bilinenlerin emeklilikle ilgili mağduriyetlerinin giderilmesi için
Hükûmeti göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması
11.- Adana Milletvekili
Necdet Ünüvarın, 14 Kasım Dünya Diyabet Gününe ilişkin
açıklaması
12.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Ahıska Türklerinin
yurtlarından sürgün edilmelerinin 69uncu ve Naim Süleymanoğlunun
Melbourne Olimpiyatlarında 3 altın madalya kazanmasının
20nci yıl dönümlerine ilişkin açıklaması
13.- Muş Milletvekili
Sırrı Sakıkın, Muş Cezaevindeki 61 mahkûmun
Tekirdağ Cezaevine götürülürken işkenceye maruz
kaldığına ve bunun hangi düzenleme adına
yapıldığını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
14.- Kayseri Milletvekili
Yusuf Halaçoğlunun, İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun MHP
grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
15.- Osmaniye Milletvekili
Hasan Hüseyin Türkoğlunun, İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun
MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, Türkiye-AB Karma Parlamento
Komisyonunun (KPK) 73üncü Genel Kurul toplantısının 5-6
Aralık 2013 tarihlerinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde
yapılmasının Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık
Divanının 31/10/2013 tarih ve 57 sayılı Kararı ile
uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/1333)
2.-
Başbakanlığın, Siirt Milletvekili Gültan Kışanak
hakkında tanzim edilen Anayasa Komisyonu ve Adalet Komisyonu üyelerinden
kurulu Karma Komisyonda bulunan soruşturma dosyasının Hükûmete
iade edilmesine ilişkin tezkeresi (3/1334)
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- BDP Grubu adına,
Grup Başkan Vekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın,
demokratik açılım sürecinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/778)
2.- BDP Grubu adına,
Grup Başkan Vekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın,
yerel basının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/779)
3.- Adana Milletvekili Ali
Halaman ve 19 arkadaşının, arı ve bal ürünlerinin
üretiminde ve pazarlamasında yaşanan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/780)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- BDP Grubunun, BDP Grup
Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından
cezaevlerinde yaşanan sürgünlerin insan hakları boyutuyla
incelenmesi, politik arka planın ortaya çıkarılması ve
cezaevlerindeki hak ihlallerinin açığa çıkarılması
amacıyla 13/11/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 14 Kasım 2013
Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2.- MHP Grubunun, Osmaniye
Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu ve arkadaşları
tarafından Suriye krizinin Türkiye ekonomisine olumsuz etkileri ile ilgili
sorunların giderilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi
amacıyla 11/10/2012 tarih ve 6295 sayı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 14 Kasım 2013
Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun,
İstanbul Milletvekili Ercan Cengiz ve arkadaşları
tarafından İstanbul trafiğinin ve İstanbul Trafik
Vakfı uygulamalarının incelenmesi ve alınacak önlemlerin
belirlenmesi amacıyla 5/11/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 14 Kasım 2013
Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Van Milletvekili Özdal
Üçerin, İstanbul Milletvekili Bülent Turanın BDP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşması sırasında
şahsına ve BDP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
2.- Osmaniye Milletvekili
Hasan Hüseyin Türkoğlunun, Ankara Milletvekili Fatih Şahinin BDP
grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında
Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
3.- Van Milletvekili Özdal
Üçerin, Ankara Milletvekili Fatih Şahinin BDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında BDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
4.- İstanbul Milletvekili
Bülent Turanın, Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlunun
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
5.- Malatya Milletvekili Veli
Ağbabanın, İstanbul Milletvekili Bülent Turanın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
6.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Yozgat Milletvekili Yusuf Başerin
493 sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü üzerinde şahsı
adına yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
7.- İstanbul
Milletvekili Aykut Erdoğdunun, Yozgat Milletvekili Yusuf Başerin
493 sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü üzerinde şahsı
adına yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
8.- İstanbul
Milletvekili Celal Adanın, Yozgat Milletvekili Yusuf Başerin 493
sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü üzerinde şahsı
adına yaptığı konuşması sırasında
Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
9.- Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaşın, İstanbul Milletvekili Celal Adanın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
10.- İstanbul
Milletvekili Celal Adanın, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
IX.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- T.C.
Başbakanlık Türk İşbirliği ve Kalkınma
İdaresi Başkanlığı ile Azerbaycan Cumhuriyeti
Haberleşme ve Enformasyon Teknolojileri Bakanlığı ve
Azerbaycan Cumhuriyeti Milli Televizyon ve Radyo Şurası Arasında
Televizyon Yayıncılığı Alanında
İşbirliğine Dair Protokol ile Teknik Hizmet Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/344) (S. Sayısı: 105)
4.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Arşiv
Alanında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/669) (S. Sayısı: 421)
5.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Polis Eğitiminde
İşbirliği Üzerine Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı 359)
6.- Türkiye Cumhuriyet
Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Meteoroloji
Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu ve
Dışişleri Komisyonu Raporları (1/694) (S. Sayısı
397)
7.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ormancılık
Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu ile
Dışişleri Komisyonu Raporları (1/703) (S. Sayısı:
399)
8.-Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ve Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Basın ve
Enformasyon Alanlarında İşbirliği Protokolünün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/714) (S. Sayısı:
379)
9.-Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Aile, Kadın ve
Çocuk Politikaları Alanında İşbirliği Protokolunun
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve Dışişleri
Komisyonu Raporları (1/736) (S. Sayısı: 440)
10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Arama ve Kurtarma
Hizmetlerinin Koordinasyonuna Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/753) (S.
Sayısı: 447)
11.- Yozgat Milletvekili
Yusuf Başer ve Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ile 11
Milletvekilinin; Kamu İhale Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (2/1784) (S.
Sayısı: 493
X.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Celal Adanın, bağlı kurum ve
kuruluşların istisnai kadrolarına yapılan atamalara
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağın cevabı (7/28676)
2.- Kütahya Milletvekili Alim
Işıkın, sözleşmeli personel alımlarına ve memur
kadrolarına atanmalarına ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağın cevabı (7/28677)
3.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, doğal kaynak suyu
alımlarına ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağın cevabı (7/28680)
4.- Bursa Milletvekili Aykan
Erdemirin, Bursanın Gemlik ilçesinden Bursa Devlet Hastanesine sevk
edilen bir kişiye ambulans hizmeti sunulmadığı
iddialarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Mehmet
Müezzinoğlu'nun cevabı (7/29108)
5.- İstanbul
Milletvekili Osman Oktay Ekşinin, Atatürk Orman Çiftliği arazisinin
kullanımı ile ilgili bazı iddialara ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağın cevabı (7/29677)
6.- Tekirdağ
Milletvekili Emre Köprülünün, Tekirdağın Çorlu ilçesindeki tarihî
Fatih Camisinin restorasyonu çalışmalarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağın cevabı (7/30671)
7.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Atatürk Orman Çiftliğinde
inşa edilen Başbakanlık Hizmet Binasına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağın
cevabı (7/30737)
8.- İstanbul
Milletvekili Umut Oranın, İstanbulda moloz taşıma
faaliyeti yürüten firmalara ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret
Bakanı Hayati Yazıcının cevabı (7/31946)
9.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçerinin, 2002-2013 yılları arasında Bakanlık ile
bağlı kurum ve kuruluşlarca kamu ihale mevzuatından istisna
sağlanarak yapılan ihalelere ilişkin sorusu ve Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/32157)
10.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, kendisi hakkında sosyal medyada yer
alan eleştiriler nedeniyle açılan soruşturmalara ilişkin
sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı (7/32163)
11.- Antalya Milletvekili
Gürkut Acarın, bir şirket grubuna yönelik
yapıldığı iddia edilen vergi denetimlerine ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/32443)
14 Kasım 2013
Perşembe
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
14.03
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER:
Muharrem IŞIK (Erzincan), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17nci
Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M
A
BAŞKAN Elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
Yoklama için iki dakika süre vereceğim. Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama
pusulalarını görevli personel aracılığıyla iki
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 14.05
İKİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
14.14
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER:
Muharrem IŞIK (Erzincan), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 17nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN - Açılışta yapılan ilk
yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yeniden elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum, yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Adana ve ilçelerinin
sorunları hakkında söz isteyen Adana Milletvekili Sayın Ali
Halamana aittir.
Buyurun Sayın Halaman.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Adana Milletvekili Ali Halamanın, Adana ve ilçelerinin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
ALİ HALAMAN (Adana) Sayın Başkanım,
teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Halaman, bir dakika, ben
kapatayım, şimdi bir uyarı yapayım.
Sayın milletvekilleri, Genel Kuruldaki uğultuyu
eğer hafifletebilirsek gerçekten iyi olacak.
Buyurun Sayın Halaman.
ALİ HALAMAN (Devamla) Sayın
Başkanım, teşekkür ederim.
Hacdan da geldiniz, onu da tebrik ediyorum,
hayırlı uğurlu olsun derim.
Sayın milletvekilleri, son günlerde Adana
Türkiyenin gündemine sık geliyor. Tabii, ben de bu Adananın,
ilçelerinin sorunlarını gündeme taşımak için gündem
dışı söz aldım. Bundan dolayı sizleri saygı,
sevgi ile selamlarım.
Adana ve ilçelerinin sorunlarını sık
sık gündeme getirmemizin sebebi, siyasetin çare kapısı
olmasından kaynaklanıyor; sorunları çözme, iyileştirme,
toplumun aşını, işini temin etme, morallerini yüksek tutma;
topluma heyecan verip çalışmasını, öğrenmesini,
inanmasını, toplumun mal, mülk sahibi olmasını yani sosyal
standartlarının yükselmesini, demokratik standartlarının
yükselmesini, hür ve özgür olmasını sağlamak iktidarın ve
siyasetçinin görevi olduğu için. Eğer bunları siyaset kurumu
yapmazsa siyasetçiler oturduğu yerde rahat oturamazlar.
Son zamanlarda Türkiyenin gayrisafi millî
hasılasının düştüğü, cari açığın
sürekli yükseldiği, karşılıksız borçların
arttığı, iç ve dış siyasetin iyi gitmediği,
üretim yapan sanayinin azaldığı bir dönem yaşanıyor.
Sorunlarıyla ilgili söz aldığım Adanada sanayi yerine
geçen tarım gündeme geldi. Tarımın gündeme gelmesi
dolayısıyla son yirmi, otuz gündür Adanada narenciye bahçelerinin
özellikle hasat dönemi başladı, yirmi beş, otuz gündür bu devam
ediyor. Adananın Kozan ve Yüreğir ilçelerinde narenciye bahçeleri
insanlarımızın birinci derecede geçim kapısı yani
işi, yaşamı bunun üzerine kurulu. Bu günlerde hasadı
erkenci olarak yani turfanda yapılan limonundan tutun, enterdonat limonuna
kadar portakalına kadar, dalında bir türlü kesilmekte gecikiyor.
Bizim o bölgelerin narenciyesi, portakalı genelde
Rusya, Ukrayna, bir kısmı Irak ve Suriye tarafına
satılıyor. Rekoltenin yüksek olması dolayısıyla
dışarıya satılmayan portakal, narenciye yerinde pek para
etmiyor. Bizim bölgenin yurt dışına satılması gereken
portakalı, limonu, dışarıda pazar bulamadığı
için, piyasa oluşmadığı için bugünlerde dalında
bekliyor. Şimdi, satmakta zorluk çektiğimiz portakalın ve
narenciyenin sebebi, dış ticaretteki engeller, zorluklar, girdi
fiyatları. Dolayısıyla, dış politikadaki
istikrarsızlık, Türkiyenin 9 tane komşusu olmasına
rağmen bugüne kadar komşu devletlerle ilişkilerimizin
sıkıntılı olması, ülkemizin içerisinde ticaret yapan
insanların sürekli korku, endişe, dolayısıyla
dışarıya mal satmada güven duymayışları,
dolayısıyla bizim narenciyenin fiyatlarının 30 kuruşa
kadar, 40 kuruşa kadar düşmesine sebep oldu. Bundan dolayı,
Adananın narenciyesiyle ilgili, alım satımıyla ilgili,
Hükûmet yetkililerinin bu işlerle biraz ilgilenmesini bekler, hepinize
saygı, sevgiler sunarım.
Teşekkür ederim, sağ olun. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Halaman.
Gündem dışı ikinci söz Aşure Matemi
nedeniyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın İhsan Özkese
aittir.
Buyurun Sayın Özkes. (CHP sıralarından
alkışlar)
2.- İstanbul
Milletvekili İhsan Özkesin, Aşure Matemine ilişkin gündem
dışı konuşması
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; muharrem ayındayız. Dün
Aşure Mateminin 1374üncü yıl dönümüydü. Kerbelâda melun Yezit,
Hazreti Hüseyine Ya biat edeceksin ya da başını vereceksin.
demiştir. Hazreti Hüseyin ise, Yezit gibi melun birine biat etmektense
ölmeyi yeğlemiştir. Hazreti Hüseyin Şimdi, ben bu zalime boyun
eğersem, korkarım ki, bundan sonra herkes zalimlere boyun eğer.
diyerek insanlık onuru için kendisini feda etmiştir.
Sayın milletvekilleri, Hazreti Hüseyin Allaha isyan
mı etmişti? Haşa! Sevgili dedesi Hazreti Muhammede gönderilen
yüce dinimize ters mi düşmüştü? Haşa! Peki, bir muktedire biat
etmemenin bedeli bu mu olmalıydı? İktidara boyun eğmemeyi,
Allaha ve Kurana karşı gelmek gibi göstermek, kendisine biat
etmeyen Sevgili Peygamberimizin ciğerparesini bile şeran caiz
kılıfıyla acımasızca öldürmek şeytanın dahi
pes diyeceği çirkinliktedir. Çünkü, Hazreti Hüseyini şehit ettiren
muktedir, kendisini Allah adına icraat eden, muhalif olanı da Allaha
karşı gelen düşman gibi gösteriyor, öldürüyor, öldürtüyor, sonra
da Onu, Allah öldürdü. diyordu. Hazreti Hüseyinin kesik başındaki
mübarek dişlerini elindeki değnekle iten Yezit, Hüseyin, kendisinin
benden üstün olduğunu, babası Alinin de babam Muaviyeden üstün
olduğunu iddia ediyordu. Allah, bizim onlardan üstün olduğumuzu
gösterdi. demiştir. Yezit zihniyeti, iktidar hırsıyla Yüce
Allahı istismar etmeyi meslek hâline getirmiştir.
Hazreti Hüseyin, din adına dine imana
sığmayan şeyleri yapanlara karşı gelmiştir.
Hazreti Hüseyin, Kerbelâda, yanındaki bir avuç insana Üzerinde kul
hakkı bulunanlar benim yanımda çarpışmasın. diyerek
kul hakkına ne kadar önem verdiğini göstermiştir.
Hazreti Hüseyin, muharrem ayının 10uncu günü
hunharca şehit edilmiştir. Cesedinde yüzlerce ok yarasından
başka, 33 mızrak, 34 de kılıç darbesi vardı. Kerbelada
çocuklar dahi, oklarla ve kılıçlarla hunharca öldürülmüşlerdir.
Hazreti Hüseyin dâhil, şehit edilen 72 kişinin başları kesilmiştir.
Bu vahşet, organize olarak, iktidarın muhalefete hayat hakkı
tanımamasıdır; Hazreti Ali evladının planlı
olarak imha edilmesidir.
Sayın milletvekilleri, Emeviler halka
icraatları nedeniyle yöneticilere günah
yazılmayacağını ve ahrette yargılanmayacakları
inancını benimsetiyorlardı. Böylece Emeviler, din ile iman ile
bağdaşmayan tüm icraatlarını Allahın takdiri olarak
göstererek kötülüklerinin faturasını Allaha kesiyorlardı. Kerbelâda
Hazreti Hüseyin ve yanındakileri hunharca şehit ettiren, Harre
olayı diye bilinen, Sevgili Peygamberimizin şehri Medineyi
yağmalatıp, yüzlerce sahabeyi öldürtüp, kadınların ırzlarına
geçirten, Mekkede Kâbe-i muazzamayı yıktıran ve yaktıran
Yezit, Müslümanlık şöyle dursun insan bile değildir. Yezit, dini
saltanata dönüştüren, iktidar hırsıyla gözünü kan bürümüş
bir diktatördü.
Dünden bugüne,
dindarlık adına Yezitin haksızlıklarına suskun
kalanlar, haksızlık karşısında susanlar dilsiz
şeytandırlar.
Dini,
Allahı, Peygamberi ve Kur'anı saltanat için kullananlar,
zulümlerini, baskılarını Allah ve din adına yasal
gösterenler, halkı bin bir çeşit sindirme yöntemleriyle korkutanlar,
muhalif olanları hizaya getirmeyi, imha etmeyi, bertaraf etmeyi maharet
sayanlar Yezit zihniyetindendirler.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
İHSAN ÖZKES
(Devamla) Çok riyakâr veli görünür, İbni Mülcem iken Ali görünür.
Kerbelâ, hak ve
hakikatin yıkılmasına canı pahasına engel
olmaktır, insanlığın ayakta kalması için nefsinden ve
nefesinden vazgeçmektir, kula kulluk etmektense emaneti sahibine teslim
etmektir, Allaha kullukta kul hakkına yer vermemektir, insan olamadan
Müslüman olunamayacağını bilmektir.
Bu vesileyle,
şehitlerin efendisi, masum İmam Hazreti Hüseyin ve onunla Kerbelâda
şehit olanları rahmetle ve minnetle yâd ediyorum.
Teşekkür
eder, saygılar sunarım. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Hocam.
Gündem
dışı üçüncü söz, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin
kuruluş yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Malatya Milletvekili
Sayın Ömer Faruk Öze aittir.
Buyurun Sayın
Öz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
3.- Malatya Milletvekili Ömer
Faruk Özün, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin 30uncu kuruluş
yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
ÖMER FARUK ÖZ
(Malatya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin kuruluşunun 30uncu yıl dönümü
sebebiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan önce, aşure günümüzü kutluyorum ve şunu belirtmek
istiyorum: Adalet ve Kalkınma Partisi, Sayın
Başbakanımızın başkanlığında, iktidara
geldiğimiz günden bugüne kadar bu ülkede yaşayan 76 milyon
insanın inandığı değerler ölçüsünde yaşaması
içi her türlü hak ve özgürlükleri yerine getirmektedir, hiç kimseye
karşı baskı ve zulüm söz konusu değildir. Biz, hiçbir zaman
dini istismar etmedik, dini inandığımız gibi yaşamaya
çalıştık ama inanmadığı şeyi yaşamaya
çalışanlar veya inanmadığı şeyi
yaşıyormuş gibi göstererek din istismarı edenleri de bu
halkımız görmektedir.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Niye üzerine
alındın, bir sıkıntı mı var?
ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) Kanuni Sultan Süleyman devrinde
50 bin şehitle vatan topraklarına kattığımız
Kıbrıs, üç asır Osmanlı idaresinde kalmış, 1878
yılında hükümranlık hakkı saklı tutularak İngilizlerin
idaresine devredilmiştir, bilahare de buranın yönetimi
İngilizlere bırakılmıştır.
İngilizlerin Adayı 1960 yılında
Rumların ve Türklerin ortak yönetimine terk etmesiyle
bağımsız Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurulmuştur.
Türk ve Rumlara eşit hak ve yetki temelinde hassas bir denge üzerine
kurulan yeni devletin kuruluş anlaşmasına Türkiye ve Yunanistan
garantör devlet olmuşlardır. Ama ne yazık ki, gelişen süreç
içerisinde Rumların Enosisi gerçekleştirme ve
Kıbrısın tümünü Rumlaştırma noktasındaki mücadeleleri
sebebiyle bu uzun vadeli olamamıştır.
Değerli milletvekilleri, Kıbrıslı
Türklerin topyekûn katliamını içeren insanlık dramı ve
vahşet yıllarca sürmüş, ana vatan Türkiyenin uluslararası
anlaşmalardan kaynaklanan hak ve yükümlülüklerini kullanarak 20 Temmuz
1974te Kıbrıs Barış Harekâtını
gerçekleştirmiştir. Ben, bu vesileyle, Kıbrıs
Barış Harekâtını gerçekleştiren merhum Başbakan
Eceviti ve Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan
Hocamızı rahmetle ve burada şehit olan kardeşlerimizi de
şükranla anıyorum.
Varlığını ve temel
haklarını koruyabilmek adına kendi vatanında vatandaş
olmanın getirdiği her türlü haktan yoksun yaşamaya mahkûm etmek
isteyenler, karşısında Türk halkı ve Türkiye Cumhuriyeti
devletini bulmuşlardır. Soydaşlarımızın insanca
yaşama adına verdiği onurlu mücadelenin sonunda Kıbrıs
Federe Meclisi 15 Kasım 1983 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetini kurmuşlardır.
Değerli milletvekilleri, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinin kuruluşunun üzerinden henüz otuz yıl geçmesine
rağmen ana vatan Türkiye güvencesi altında birçok imkânlarla
karşı karşıya getirilmiştir. AK PARTİ hükûmetleri
döneminde siyasi, ekonomik ve kültürel alanlarda tarihî atılımlar
gerçekleştirilmiştir. Öncelikle, uluslararası arenada
kazanımlarımızdan vazgeçmeden, uzlaşıya dayalı
siyaset izlenmiş, Adada kalıcı, adil ve kapsamlı bir
anlaşma sağlanması için sürekli gayret sarf edilmiştir. Çok
kısa sayılabilecek bir sürede siyasi
çalışmalar netice vermiş, geçtiğimiz dönemde Annan
Planı çerçevesinde Türk tarafının uzlaşmaz tavrı nedeniyle suçlanmasının
sebebi
Türk tarafının kabul, Rum tarafının ret
vermesiyle Türklerin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve Türk
tarafının ne kadar barıştan yana olduğunu da ispat
etmişlerdir. 2004 yılında gerçekleştirilen
Birleşmiş Milletlerdeki Annan Planı da bunun en bariz
örneğidir.
Siyasal faaliyetlerin yanı sıra,
Kıbrıslı kardeşlerimizin refahı ve
kalkınması için her biri birbirinden önemli faaliyetler yerine
getirilmiştir. Dünyada tek olarak, Türkiye Cumhuriyetinin Anamurdan
Kıbrısa deniz altından su götürme projesi tamamlanmak üzeredir.
2014 yılı Mart ayında inşallah 500 milyon doları geçen
bir harcamayla Kıbrıs Türk halkı hem içme suyuna hem de sulama
suyuna kavuşmuş olacaktır. Kıbrıs davasına sahip
çıkmak budur. Kıbrıs davası, orada yaşayan
kardeşlerimizin hem uluslararasında
tanınmışlığı hem de orada yaşayan
kardeşlerimizin kendi ayakları üzerinde durma noktasında
AK
PARTİ hükûmetleri döneminde Türkiyede neler yapılıyorsa
aynısı Kuzey Kıbrısta da yapılmaya devam edilmiştir.
Bu çerçevede, duble yollar, alt geçitler, üst geçitler, turizm alanındaki
yatırımlar ve özellikle de öğrenim görmek isteyen
öğrencilerimizle ilgili yapılan yurtlar bu işin en bariz
örneğidir.
Şunu net olarak belirtmek istiyorum: Türkiye
Cumhuriyeti, devletiyle, milletiyle ve Hükûmetiyle her daim
Kıbrıslı kardeşlerimizin yanındadır, olmaya devam
edecektir. Bu vesileyle, bağımsız bir devlet olarak Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyetinin 30uncu kuruluş yıl dönümünü ve
soydaşlarımızın bağımsızlık gününü
tebrik ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Öz.
60ıncı maddeye söz vereceğim.
Sayın Şeker
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Şekerin, 14 Kasım Dünya
Diyabet Gününe ilişkin açıklaması
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bugün 14 Kasım Dünya Diyabetle Mücadele Günü. Dünya Sağlık Örgütü 2025
yılında dünyada 300 milyon diyabetli olacağını
söylemişti ama bugünden dünyada 400 milyona yakın diyabetli var.
Türkiyede 2000 yılında yapılan çalışmada 7,2 olan
diyabetli sayısı bugün 13,7ye ulaşmıştır. Çok
ciddi şekilde bir sağlık sorunu olan diyabetin tüm dünyada
eradike edilebilmesi için, devletlerin yanında sivil toplum örgütlerinin
de çok ciddi çalışmaları lazım, bunun için de en büyük
mücadele obeziteyle olan mücadeledir.
Bu vesileyle diyabetle mücadelede emeği geçen tüm
sağlık çalışanlarına buradan
saygılarımı ve şükranlarımı sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Serindağ
2.- Gaziantep Milletvekili
Ali Serindağın, Gaziantep Kâmil Ocak Stadyumunun yerine TOKİ tarafından
yapılması planlanan AVM projesine ilişkin açıklaması
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Gaziantep Kâmil Ocak Stadyumu 18
bin seyirci kapasitelidir. Şehrin en merkezî yerindedir. AKP Hükûmeti bu
stadyumu yıkmak ve şehirden uzak, ulaşımı zor bir
alana yeni bir stadyum yapmak istemektedir ve mevcut stadyumun yerini de
TOKİye AVM yapılmak üzere devretmiştir.
Gaziantepliler bu projeye karşı
çıkmaktadır. AKPli milletvekilleri ve Sayın Bakan dâhil bu
projeyi benimsemediklerini, istemediklerini ifade ediyorlar. Şayet bu
doğruysa, istemiyorlarsa, bir an önce bu projeden vazgeçilmeli,
şehrin sakinlerinin ve sivil toplum örgütlerinin istediği
şekilde bir proje yapılmalıdır.
Bu proje bir ihtiyaçtan doğmamıştır,
tam tersine mevcut stadyumun yeri rant peşinde koşanların
iştahını kabartmıştır. Şayet stadyum
yıkılacaksa, yeni bir stadyum yapılacaksa, ya yeni
yapılacak stadyum eski stadyumun yerine yapılmalı ya da eski
stadyumun yeri kent meydanı olarak düzenlenmelidir, Gaziantepliler de bunu
istemektedirler.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Kaynarca
3.- İstanbul
Milletvekili Tülay Kaynarcanın, Ahıska Türklerinin yurtlarından
sürgün edilmelerinin 69uncu yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) Teşekkürler
Sayın Başkanım.
Bugün 15 Kasım. 1944 15 Kasımında
Ahıska Türkleri ağır şartlar altında bir gecede
topraklarından sürüldüler ve ne yazık ki bir daha yurtlarına
dönmelerine müsaade edilmedi.
Bu talihsiz gecenin üzerinden tam altmış dokuz
sene geçti, fakat Ahıskalıların dramı bitmedi. Onların
yurtlarına dönmesiyle ilgili yapılan anlaşmaların bölge
barışı açısından son derece önemli olduğunu
düşünüyorum.
Sürgünün 69uncu yılında, aynı zamanda
Ahıska Türkü torunu olarak, onların bitmeyen dramının son
bulması dileğiyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Türkkan
4.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkanın, Ahıska Türklerinin yurtlarından sürgün
edilmelerinin 69uncu yıl dönümüne ve vefatının 33üncü yıl
dönümünde Mehmed Zahid Kotkuyu rahmetle andığına ilişkin
açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, bugün
14 Kasım, Türk tarihinde bir vahşet günü, Ahıska sürgününün
yıl dönümü. 14 Kasım 1944 gecesi bütün Ahıskalı Türkler
Stalinin emriyle vatanlarından zorla sürgün edildiler. 40 binden fazla
Ahıskalı erkek de İkinci Dünya Harbinde Alman cephesine
gönderildi. Savaşın bitişinde Ahıskada geri kalan ihtiyar,
kadın ve çocukların tamamı eski yük vagonlarına
doldurularak Orta Asyaya sürgün edildiler. Savaşa giden Ahıska
erkeklerinin çoğu da muhtelif cephelerde öldüler. Sağ kalanlar ise
evlerine, köylerine döndüklerinde yakınlarından hiçbirini
bulamadılar. Bu kardeşlerimiz zulme uğramaya devam ediyorlar.
Türkiye, çeşitli vesilelerle herkese vatandaşlık verirken
Ahıska Türklerine vatandaşlık vermemek için her türlü
zorluğu çıkarmaktadır.
Sayın Başkan, bugün, aynı zamanda,
vefatının 33üncü yıl dönümü vesilesiyle gönül ehli,
Türkiyemizin müstesna İslam âlimi Mehmed Zahid Kotku hocamızı
rahmetle anıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Türkoğlu
5.- Osmaniye Milletvekili
Hasan Hüseyin Türkoğlunun, iktidar partisinin sandığa
saygı duymadığına, Adana Büyükşehir Belediye
Başkanının sandıktan çıkmasına rağmen hâlâ
görevinin başında olmadığına ve Osmaniyenin
Toprakkale ilçesine bağlı Tüysüz Belediyesinin
kapatılmasını şiddetle protesto ettiğine ilişkin
açıklaması
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkanım, son dönemde en fazla
kullanılan kelimelerden birisi demokrasi. Hatta bir de bunun önüne
ileri kelimesi eklendi, ileri demokrasiden bahsediliyor, bol bol da
demokratikleşme paketleri görüyoruz. Bu kavramdan bahsedilirken hep de
sandığa karşı bir saygı var, Sandıktan
çıkana saygı duymak lazım. vesaire diye ama iktidar partisi
sandığa hiç saygı duymuyor. Adanada bir büyükşehir
belediye başkanı var, sandıktan çıktığı
hâlde hâlâ görevinin başında değil.
Benzer bir uygulamayı Osmaniyenin Toprakkale
ilçesinde yaptı iktidar partisi. Tüysüz beldesinin organize sanayi
bölgesindeki elektrik tüketim vergisinden dolayı almış
olduğu geliri elde edebilmek adına, Toprakkale Belediyesine
kaydırabilmek adına Tüysüz Belediyesi 11 Ağustos 2013 günü Resmî
Gazetede yayınlanan bir kararla kapatıldı. Bunu şiddetle
protesto ediyorum. Demokrasi sözde değil özde olur demişlerdi, ne
kadar isabetli söylemişler.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Dedeoğlu
6.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlunun, Kahramanmaraş Tapu Sicil
Müdürlüğünün fiziki şartlarına ve tapu müdürlüklerinde
çalışan personelin özlük haklarında düzenleme
yapılmasını istirham ettiğine ilişkin
açıklaması
MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, Kahramanmaraş Tapu Sicil
Müdürlüğü -üzülerek ifade ediyorum- çok eski, köhne ve küçücük bir binada
çalışmakta. Orada günlük işlerini takip eden
Kahramanmaraşlı vatandaşlarımız havasızlık
ve kötü bir atmosferin içerisinde işlerini yaptırmak durumunda kalıyorlar.
Keza yine çalışanlar da öyle. Kahramanmaraş, büyükşehir
belediyesi oldu. Kahramanmaraşa yakışır tapu
müdürlüklerinin ilçelerimize göre yeniden organize edilmesini arzu etmekteyim.
Bununla beraber, orada çalışan personelimizin,
tüm tapu müdürlüklerinde çalışan personelimizin özlük haklarında
ve fazla mesailerinde yeniden bir düzenleme yapılmasını istirham
ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Atıcı
7.- Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcının, Hazreti Hüseyinin şehit edilmesi
nedeniyle tutulan yasa ve Mersin Akkuyuda yapılacak nükleer santrale
ilişkin açıklaması
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Hazreti Hüseyinin şehit
edilmesi nedeniyle tuttuğumuz yasın anlamı sadece üzüntü
değildir. Bu yas, yezit anlayışına karşı
duruşun da önemli bir simgesidir; bu yas, insan onurunun en yüce
değer olduğunun da bir ifadesidir, herkesin bunu böyle bilmesi
gerekir.
Sayın Başkan, Enerji Bakanı ve Orman
Bakanını yan yana görmüş iken bir konuya da temas etmek
istiyorum. Geçenlerde Akkuyuda yapılacak olan nükleer santral
alanını gezdim ve hummalı bir çalışma olduğunu
gördüm, ÇED raporu olmadığı hâlde. Çalışmanın
nedenini sorduğumda Taş ocağı işletiyoruz. diye
enteresan bir cevap verdiler ve Mersin halkının âdeta zekâsıyla
dalga geçtiler.
Şimdi, ben, Sayın Orman Bakanına
soruyorum: Taş ocağı inşa edilen ya da işletilen bir
yerde yangına karşı 20 bin ağaç kesilir mi yol yapmak için?
Veya aynı şekilde Enerji Bakanına da soruyorum: ÇED raporu
almadan Burada taş ocağı işletiyorum.
mantığıyla Ruslara nükleer santral yaptırmayı ne kadar
doğru buluyorsunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Öz
8.- Manisa Milletvekili
Sakine Özün, muharrem ayına ilişkin açıklaması
SAKİNE ÖZ (Manisa) Sayın Başkan, bu ay
muharrem ayı. Muharrem ayı, ay takvimine göre yılın ilk
ayıdır, Nuh Tufanının son günüdür, Nuh Tufanında
elinde en son kalanlarla aşurenin pişirildiği gündür, ehlibeytin
katledildiği gündür. Dolayısıyla, bu ayda oruç tutmak,
şehitler şahı İmam Hüseyinin ve yol
arkadaşlarının soylu mücadelesini yüzyıllar sonra bile
inançla, kararlılıkla ve azimle yaşatmak demektir.
Bu ayda oruç tutanların oruçlarının
Tanrı katında kabul edilmesini niyaz ederim.
Saygılar sunarım.
BAŞKAN Sayın Baluken
9.- Bingöl Milletvekili
İdris Balukenin, Seyit Rıza ve arkadaşlarını
idamlarının 76ncı yıl dönümünde saygı, şükran ve
rahmetle andıklarına ve Dersim katliamının
hesabını Türkiye halklarıyla birlikte mutlaka
soracaklarını ifade etmek istediklerine ilişkin
açıklaması
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Dersim direnişinin önder
ismi Seyit Rıza ve arkadaşlarını idamlarının
76ncı yıl dönümünde saygıyla, şükranla ve rahmetle
anıyoruz. Yetmiş altı yıl önce uygulanan idamlarla tekçi,
asimilasyoncu politikalara karşı başkaldıran özelde Dersim
halkının, genelde Kürt halkının iradesi teslim
alınmaya çalışılmıştır. Seyit
Rızaların idamları ile eş zamanlı olarak da Dersimde
on binlerce insanımız mağaralarda katledilmiştir. Bu
katliamı ve idamları yapanları kınıyoruz. Seyit
Rıza ve arkadaşlarının mezar yerlerinin hâlâ belli
olmamasının, Dersim katliamıyla hâlâ bir yüzleşme
yapılmamasının, Dersim adının hâlâ yasak
olmasının kabul edilemez olduğunu belirtiyoruz. Dersim
halkı Seyit Rıza ve arkadaşlarının gösterdiği
yolda bugün de özgürlük mücadelesine devam etmektedir. Bizler de
Barış ve Demokrasi Partisi olarak bu özgürlük mücadelesinde Dersim
halkının yanında olduğumuzu, Dersim katliamının hesabını
da mutlaka Türkiye halklarıyla birlikte soracağımızı
ifade etmek istiyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Bulut
10.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, kamuoyunda yaşa takılanlar
olarak bilinenlerin emeklilikle ilgili mağduriyetlerinin giderilmesi için
Hükûmeti göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) Sayın
Başkan, Türkiyede her emeklinin yaptığı gibi, kanunun
tanıdığı, primlerini süresi içerisinde
yatırmış, iş yerlerinden ayrılmış ancak
yaşları sebebiyle emekli olamamış, bugün yaşları itibarıyla yeni
bir iş bulamayan, işsiz kalarak kendi geçimlerini temin etmekte
güçlük çeken, yaşa takılanlar diye kamuoyunda bilinenlerin
mağduriyetlerinin giderilmesi noktasında Hükûmeti tekrar
uyarıyor, göreve davet ediyorum. Önümüzdeki günlerde İzmirde büyük
bir miting yapacaklar, yürüyüş yapacaklar, tepkilerini dile getirecekler.
Ülkenin her yerinde tepkilerini, bu haklı taleplerini dile getirdikleri
hâlde Hükûmetin bu noktada duyarsız kalmamasını, bu yaraya bir
çözüm bulmasını diliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Ünüvar
11.- Adana Milletvekili
Necdet Ünüvarın, 14 Kasım Dünya Diyabet Gününe ilişkin
açıklaması
NECDET ÜNÜVAR (Adana) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Bugün 14 Kasım Dünya Diyabet Günü. Diyabet bu
çağın en popüler hastalıklarından biridir, her geçen gün
sayıları da artmaktadır. Düzenli egzersiz, dengeli beslenme ve
bilinçli yaklaşımla hem hastalık önlenebilir hem de hayatı
olumsuz yönde etkileyen sonuçları hafifletilebilir. 14 Kasım
vesilesiyle diyabetli vatandaşlarımıza sağlıklı,
uzun ömürler diliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim. Ben de diyabetliyim,
onun için sağ olun; diyabet konuşması yapanlara teşekkür
ediyorum.
NECDET ÜNÜVAR (Adana) Size de sağlıklı,
uzun ömür diliyorum Başkanım.
BAŞKAN Sayın Hamzaçebi
12.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebinin, Ahıska Türklerinin yurtlarından sürgün
edilmelerinin 69uncu ve Naim Süleymanoğlunun Melbourne
Olimpiyatlarında 3 altın madalya kazanmasının 20nci
yıl dönümlerine ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ahıska Türklerinin yurtlarından sürgün
edilmesinin yıl dönümünde sürgünlerin, acıların
yaşanmadığı bir dünya diliyorum.
Bugün, ayrıca, Naim Süleymanoğlunun, tüm
zamanların en iyi haltercisi olarak isimlendirilen büyük haltercimizin
Melbourne Olimpiyatlarında 3 altın madalya kazanmasının
yıl dönümü. Böylesi büyük başarıların Türk sporunda
yaşandığı günler dileğiyle, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu olarak Naim Süleymanoğluna sevgilerimizi gönderiyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Gündeme geçiyoruz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup
bilgilerinize sunacağım.
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonunun
(KPK) 73üncü Genel Kurul toplantısının 5-6 Aralık 2013
tarihlerinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılmasının
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 31/10/2013
tarih ve 57 sayılı Kararı ile uygun bulunduğuna
ilişkin tezkeresi (3/1333)
13/11/2013
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonunun (KPK) 73üncü
Genel Kurul toplantısının 5-6 Aralık 2013 tarihlerinde
Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılması Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlık Divanının 31 Ekim 2013 tarih ve 57
sayılı Kararı ile uygun bulunmuştur.
Söz konusu toplantının Türkiye Büyük Millet
Meclisinde yapılacağı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620
sayılı Kanun'un 7nci maddesi gereğince Genel Kurulun
bilgilerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Başbakanlığın bir tezkeresi
vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.
2.- Başbakanlığın,
Siirt Milletvekili Gültan Kışanak hakkında tanzim edilen Anayasa
Komisyonu ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan
soruşturma dosyasının Hükûmete iade edilmesine ilişkin
tezkeresi (3/1334)
12/11/2013
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Siirt Milletvekili Gültan Kışanak hakkında
tanzim edilen ve ilgi (b) yazı listede
Başkanlığınıza gönderilen soruşturma
dosyasının yeniden değerlendirilmesi için evrakın ve
fezlekenin iadesinin talep edildiğine dair Adalet Bakanlığından
alınan ilgi (c) yazı sureti ve ekleri ilişikte
gönderilmiştir.
Gereğini arz ederim.
Bekir Bozdağ
Başbakan
Yardımcısı
BAŞKAN Anayasa ve Adalet komisyonları
üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan (3/950) esas numaralı dosya
Hükûmete geri verilmiştir.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- BDP Grubu adına,
Grup Başkan Vekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın,
demokratik açılım sürecinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/778)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Hükûmetin geçen yıl
başlattığını açıkladığı
açılım sürecinin bir türlü açılıma dönüşememesi,
demokratik adımların atılamaması ve
çatışmalı ortamın yeniden başlamasının
nedenlerinin bütün boyutlarıyla araştırılarak,
alınacak önlemlerin ve yürütülecek politikaların belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98'inci, İç Tüzükün 104 ve 105'inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını
arz ve teklif ederim.
Hasip
Kaplan
Şırnak
BDP Grup Başkan Vekili
Gerekçe:
Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül'ün
"Güzel şeyler olacak." demesi ile başlayan, AK PARTİ
Hükûmetinin önceleri "Kürt açılımı", sonra da
"demokratik açılım", "Millî Birlik ve Kardeşlik
Projesi olarak adını değiştirdiği; proje nedeniyle
koordinatör olarak görevlendirilen İçişleri Bakanı Sayın
Beşir Atalay'ın emek ve meslek örgütleri, aydınlar,
sanatçılar, siyasetçiler, siyasi partilerle yaptığı
görüşmeler sonrası kapsam ve içeriği belirlenemeyen ve zamana
yayılan çalışmalar tıkanma noktasına gelmiştir.
Dağdakileri indireceğim derken Habur'dan gelen
barış gruplarının önce serbest
bırakıldığı, sonra tutuklandığı; DTP ve
BDP üye, yönetici, belediye başkanları dâhil 7 bin kişinin KCK
soruşturmaları adı altında tutuklandığı,
operasyonların hız kesmediği; Doğu ve Güneydoğu
bölgesinde yaygın insan hakları ihlalleri
yaşandığı bir süreç sonucunda PKK'nin tek taraflı
ateşkes sürecini sona erdirmesi ile ülke çapında yaygın
çatışmaların çıktığı tehlikeli bir sürece
gelinmiştir.
12 Eylül askerî darbe Anayasasının
tamamının değiştirilmesi yerine kısmi yama bir
değişikliğe gidilmesi, militarist kurumların
lağvedilmemesi, MGK'nın, YÖK'ün, ırkçı, tekçi
anlayışın kaldırılmaması, Kürtçe ana dilde
yayın, eğitim yasağının sürdüğü, anayasal
vatandaşlığın tanımının etnisiteden
arındırılmadığı, farklı kültür, inanç
gruplarına ayrımcılığın sürdüğü dikkate
alındığında, siyasi partiler ve seçim yasalarında değişikliğe
gidilmediği, yüzde 10 seçim barajı, yüzde 7 hazine yardımı
barajının korunduğu, AB reformlarının
uygulanmadığı, Terörle Mücadele Kanunu, TCK'nin 215, 216, 220,
301 gibi maddeleri ile yasakların sürdüğü, bölgesel dengesizliklerin
giderilmediği görülmüştür.
Askerî vesayetin yanı sıra yargı
vesayetinin geliştiği, demokratik toplum olmanın gereklerinin
yerine getirilmediği, Hükûmetin milliyetçi propaganda sonucu yaklaşan
seçimler nedeniyle geri adım attığı, beceriksizliğini,
kırılan basiretini, diyalog süreçlerini kapatarak sorumluluğu
BDP'ye atmaya çalıştığı dikkate
alındığında; Osmanlı'dan cumhuriyete miras kalan
"Kürt sorunu" "asayiş sorunu" olarak ele alındığı,
teşhisinde yanılgıya düşüldüğü, sorunun çözümünün
askere havale edildiği, çözümünün demokratik siyaset ve Meclis
dışında arandığı, ülkenin acılı bir
sürece girdiği dikkatleri çekmektedir.
İnsan hakları, hukuk, siyasi temsil, demokrasi
sorunu olarak Kürt sorununun çözümü tarih, sosyoloji, kültür/kimlik, ekonomi ve
siyasi platformlarda aranması gerekirken, çözüm projeleri sunamayan
partilerin, tezkere/operasyon, inkâr yanlışında ısrar
ettikleri görülmektedir.
Açılım süreci neden açılamadı?
Paketin içi neden doldurulamadı? Neden çözüm bulunamadı? Sorun neden
Mecliste tartışılmıyor? Neden acılı bir sürece
gidildi? Hükümet nerede hata yaptı? Kısa, orta ve uzun vadede ne
yapmak lazım? İşte tüm bu sorunların cevaplanması,
acılı çatışma sürecinin sona erdirilmesi için Meclis
araştırması açılması ve bir araştırma
komisyonu kurulması gerekmektedir.
2.- BDP Grubu adına,
Grup Başkan Vekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın,
yerel basının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/779)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Yerel basın, günümüzde oldukça
sıkıntılı günler geçirmekte, bir takım
yanlış politikalar ve siyasal iktidarların göz ardı etmesi
sonucu, varlık mücadelesini sürdürebilme çabası içine girmiştir.
Yerel basının sorunlarının bütün boyutlarıyla
araştırılarak tespit edilmesi, önlem alınması,
alınacak önlemlerin ve yürütülecek politikaların belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98'inci, İç Tüzükün 104 ve 105'inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederim.
Hasip Kaplan
Şırnak
BDP
Grup Başkan Vekili
Gerekçe:
Yerel basın, kendi bölgelerinde
yaşayanların her türlü sorununu ve bu sorunların
karşısında üretilebilecek çözüm önerilerini gündeme getiren,
tartışan, yerel yönetimle merkezî yönetim arasında köprü işlevi
gören, halkın gözü kulağı olduğu kadar yerel yönetimin dili
de olan, yerel basının bir yönüyle ülke basınına malzeme
sağladığını ve onları uyarıcı görevler
görmektedir.
Türkiye'de, bir zamanlar İstanbul
basınıyla yarış eden hatta onu geride dahi bırakan
yerel basın, günümüzde oldukça sıkıntılı günler
geçirmek, birtakım yanlış politikalar ve siyasal
iktidarların göz ardı etmesi sonucu varlık mücadelesini
sürdürebilme çabası içine girmiştir.
Hâlen Anadolu'nun pek çok kentinde teknolojinin en basit
imkânlarından dahi yoksun olarak çıkarılan gazeteler
vardır. Anadolu'da pek çok gazetede görev yapan gazeteciler çok düşük
maaşlarla, hatta cep harçlığıyla ve hiçbir sosyal güvencesi
olmadan çalışmaktadır ki, dolayısıyla da bunların
tamamına yakını geçimini sağlamak için gazetecilik
dışında ikinci bir iş yapmak durumunda kalmaktadır.
Ekonomik yönden oldukça kısıtlı imkânlar
dâhilinde hayatta kalma mücadelesi veren pek çok yerel basın ve yayın
kuruluşlarında, ihtiyaçtan kat kat az sayıda eleman istihdam
edilebilmektedir. Gerçekte, demokrasinin sağlıklı bir
şekilde işleyebilmesi açısından henüz tekelleşme
ağına düşmemiş özgür, tarafsız, yerel
basının tarafsızlığını koruyabilmesi için
gerekli ortamın sağlanması gerekmektedir. Bu ortam, gerek
teknolojik altyapı gerek donanım gerekse yerel basın
mensuplarının iyi ücretlerle çalıştırılabilmesi
ve bu sayede etik açısından, bağımsızlık
açısından sağlanacak rahat ve gelişmiş bir ortamdır.
Çok sesli ve özgür bir basının demokratik
sistemin korunması ve güçlendirilmesinde son derece önemli bir unsuru
teşkil ettiği düşünülürse ve yerel basının da ulusal
basınla paralel bir seyir takip ettiği göz önünde tutulduğunda,
günümüzde oldukça zor günler geçirmekte olan yerel basın yayın kuruluşlarının
önemi ve gerekliliği de ortaya çıkar.
Yerel basının gelişmiş olması ve
güçlenmesi, yerel iletişimi arttırmakta, bu iletişim yerel
yönetimi etkilemekte, bu da yerel demokrasinin, yerel demokratik yönetimin
güçlenmesine ve halk tarafından benimsenmesine yardımcı
olmaktadır.
Türkiye'de yerel basının sorunları,
yaygın basının sorunlarına, birçok yönde benzer özellikler
göstermektedir. Gazete okuma oranının düşük olması,
halkın isteklerine cevap verilmemesi, yetersiz tirajlar, teknolojilerden
akılcı bir biçimde yararlanılamaması, niteliksiz işçi
çalıştırılması, çalışanların
eğitimine önem verilmemesi, satışı arttırmak için
içerik iyileştirmesi yerine magazin haberlerinden ve promosyon
kampanyalarından medet umulması, günümüzde yerel basının da
gelişmesini, iyileşmesini önleyen temel etkenlerdir. Buna devlet
kurum ve kuruluşlarının yerel basına yönelik ilgi
eksikliği eklenince, yerel basın yıllardır, kendisine
değer verilmeyen, ciddiye alınmayan, sorunlarına çözüm
üretilmeyen bir konumda kalmıştır.
Haber toplamak, haberi basmak ve bu basılan
haberleri kitleye duyurabilmek için oluşmuş gazeteler ayakta
kalabilmek için yeterli maddi güce ihtiyaç duymaktadır. Bugün Türkiye'de
ulusal çapta yayın yapan gazeteler için ekonomik sorunlar yerel
basına nazaran pek kendisini hissettirmemektedir. Ancak, yerel
basınımız için sorunların başında ekonomik
sıkıntılar gelmektedir. Maddi sıkıntı içerisinde
olan gazeteler diğer konularda da sıkıntı çekmeye
başlayacaktır. Tecrübeli ve eğitimli eleman
çalıştıramayacak, bu da gazetenin içerik olarak
kalitesizleşmesine neden olacaktır.
Bir yandan yerel iktidar çevrelerinin tazyiki
altında olan, bir yandan da merkezin sansasyona açık magazinsel
söylemin etkisine kendi çevresinden bile destek göremediği için
direnemeyen yerel basının haberlerinin çifte manipülasyona
uğradığı da öne sürülebilir. Yerel basının yurt
çapında siyasal, kültürel yankılara yol açabilecek nitelikteki
haberlerin yaygın basında saptırıldığından,
yanlış bilgilendirmelere yol açıldığından
yakınmaktadırlar. Bu nedenlerle yerel basının
sorunlarının bütün boyutlarıyla araştırılarak
tespit edilmesi, önlem alınması, alınacak önlemlerin ve
yürütülecek politikaların belirlenmesi amacıyla araştırma
komisyonu kurulmasında yarar bulunmaktadır.
3.- Adana Milletvekili Ali
Halaman ve 19 arkadaşının, arı ve bal ürünlerinin üretiminde
ve pazarlamasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/780)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Arı ve bal ürünlerinin üretiminde
ve pazarlanmasında yaşanan sorunların
araştırılarak ülkemizde arıcılık potansiyelinin
etkin ve verimli değerlendirilmesi, ürün kalitesi ve
çeşitliliğinin geliştirilerek ekonomik değerinin
yükseltilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98'inci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis
araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1) Ali Halaman (Adana)
2) Bülent Belen (Tekirdağ)
3) Cemalettin Şimşek (Samsun)
4) Erkan Akçay (Manisa)
5) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
6) Zühal Topcu (Ankara)
7) Muharrem Varlı (Adana)
8) Celal Adan (İstanbul)
9) Mustafa Kalaycı (Konya)
10) Mehmet Erdoğan (Muğla)
11) Alim Işık (Kütahya)
12) Reşat Doğru (Tokat)
13) Bahattin Şeker (Bilecik)
14) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
15) Emin Çınar (Kastamonu)
16) Adnan Şefik Çirkin (Hatay)
17) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
18) S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
19) Sinan Oğan (Iğdır)
20) D. Ali Torlak (İstanbul)
Gerekçe:
Ülkemiz geniş yayla sahaları,
çiçeklenme için uygun mevsimleri, yapısı, bal verimi yüksek kır
çiçekleri, endüstri bitkileri, akasya, kestane, ıhlamur,
kızılçam ormanları gibi doğal kaynaklar yönünden
arıcılık için son derece şanslı bir ülkedir.
Arıcılığımız mevcut durumu itibarıyla önemli
bir potansiyele sahip olmasına rağmen bu potansiyelin tam olarak
kullanıldığı söylenemez.
Bal, Anadolu'nun çok eskiden beri bilinen besin
maddelerinden birisidir. Hititler'in başkenti Boğazköy'de bulunan
milattan önce 1300'lere dayalı bazı yazıtlardaki bulgular,
arıcılığın eski Anadolu kültürlerinde de önemli bir
yer tuttuğunu göstermektedir. Ülkemizde bazı yerleşim
merkezlerinin isimlerinde de bal sözcüğünün geçmesi,
topraklarımızda balın ve balcılığın tarihini
net bir şekilde ortaya koyan bir başka açıklama
sayılabilir.
Ülkemizin her bölgesinde arı kovanları
mevcuttur. Bu kovanlardan da birbirinden farklı lezzette çeşit
çeşit bal elde edilir. Doğu Anadolu'da Bitlis, Erzurum, Kars;
Güneydoğu Anadolu'da Şemdinli; Orta Anadolu'da Ankara, Konya; Karadeniz'de
Anzer Yaylası ile Ege Bölgesi'nin bazı kesimleri bal üretiminin
ülkemizdeki çeşitliliğini ve frekansını gösterir. Bu
yoğun frekansın, işlek ve yararlı bir ifade biçimiyle arz
edilebilmesi için birtakım bilgi ve tecrübe katmanlarının ortak
paydaya oturtulması gerekir. Zira, bilgisiz ve tecrübesiz bir üretim
anlayışı kazanç değil, zarar getirir. Öte yandan, kalitesiz
ve hatta sahte bal üretimi, denetim mekanizmasının işlek
olmasının önemini sergilemektedir. Bu açıdan sahte balla
mücadele noktasında ciddi yaptırımlar elzemdir.
Bilimsel kaynak ve bu konuda bilgi sahibi bilimsel
kurumlar üretimini artırırken, standarda ve pazarlamaya yönelik
stratejiler de ülkemizin kazanç hanesini zenginleştirecektir.
Tüm bu gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda,
ülkemizde arıcılığın sorunları ve çözüm
yollarının belirlenmesi için Meclis araştırması
açılması büyük yarar sağlayacaktır.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- BDP Grubunun, BDP Grup
Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından
cezaevlerinde yaşanan sürgünlerin insan hakları boyutuyla
incelenmesi, politik arka planın ortaya çıkarılması ve
cezaevlerindeki hak ihlallerinin açığa çıkarılması
amacıyla 13/11/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 14 Kasım 2013
Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
14/11/2013
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 14/11/2013 Perşembe günü
(bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisini, İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Pervin
Buldan
Iğdır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
13 Kasım 2013 tarihinde, Bingöl Milletvekili Grup
Başkan Vekili İdris Baluken tarafından verilen (4310 sıra
no.lu) cezaevlerinde yaşanan sürgünlerin insan hakları boyutuyla
incelenmesi, politik arka planın ortaya çıkarılması ve
cezaevlerindeki hak ihlallerinin açığa çıkarılması
amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis
araştırma önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 14/11/2013 Perşembe
günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin
aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
önerisi lehinde ilk söz Van Milletvekili Sayın Özdal Üçere aittir.
Buyurun Sayın Üçer. (BDP sıralarından
alkışlar)
ÖZDAL ÜÇER (Van) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizin en önemli sorunlarından biridir cezaevi
sorunları. Cezaevi sorunlarını da ülkemizin siyasal
sorunlarından bağımsız düşünmek mümkün değildir.
Hele ki bu ülkenin en büyük çözümü bekleyen Kürt sorununun çözümü için
atılması gereken birinci adım olarak bütün stratejik değerlendirmecilerin
de birinci adıma aldığı cezaevindeki siyasi rehine
konumundaki tutsakların serbest bırakılması beklenirken,
aksine cezaevinde tecridin, yoğun idari baskıların, tecrit
cezalarının, ortak alana çıkma hakkının engellenmesi,
tecridin yol açtığı fiziksel ve psikolojik sorunlar,
ısınma sorunu, havalandırma hakkının engellenmesi,
görüş ve telefon sürelerinin kısalığı,
dışarıdan gelen gazete, dergi ve yayınlara
ulaşımın engellenmesi, yemeklerin sağlıksız ve
kötü oluşu, fiziki koşulların yetersizliği, sürekli görev
yapan bir hekimin olmayışı, genel sağlık hizmetleri ve
diş sağlığı hizmetlerine erişimde zorluklar, hastaneye
sevklerde yaşanan gecikmeler, sevkler sırasında uygunsuz cezaevi
araçlarında uzun süre bekletilme, muayene ve tedavi sırasında
kelepçelerin çıkarılmaması, muayene ortamında güvenlik
güçlerinin bulunması, mahremiyetin göz ardı edilmesi ve
sağlık personelinin olumsuz tutumları, ceza infaz koruma
memurlarının olumsuz tutumları, birinci, ikinci müdürlerin
olumsuz tutumları, hatta yargı mercisinin onların
yapmış olduğu şikâyetlere olumsuz tutumları
Sincan
Cezaevinde, Bingöl Cezaevinde, Muş Cezaevinde, Erzurum Cezaevinde,
Zonguldak Beycuma Cezaevinde, Afyon Cezaevinde, Malatya Cezaevinde, Gebze
Kadın Cezaevinde, Van Cezaevinde, Diyarbakır Cezaevinde, Siirt
Cezaevinde birçok sorun yaşanmaktadır. Aslında yaşanan
sorunların hepsini tek bir kavramla ifade etmeye
çalıştığımızda, cezaevlerinde insanlık onuru
hiçe sayılmaktadır. Nasıl ki daha öncesinde Diyarbakır
Cezaevinde insanlık onuru hiçe sayılarak, insanlar gayrihukuki bir
şekilde cezalandırılıyor ve siyasi rehine olarak
alıkonuluyorduysa bugün de aynı durum söz konusudur. Sayısı
on binlere varan siyasi tutsakların sayısının gün geçtikçe
artması, hasta tutuklulara muamelenin çok gayriinsani bir şekilde
yapılması; bunlar hangi vicdanla izah edilebilir, hangi
düşünceyle izah edilebilir, hangi niyetle izah edilebilir?
Bir taraftan Kürt sorunu demokratik bir şekilde
çözülecek, bir taraftan bu ülkede barış olacak, Kürt
halkının önderi Sayın Abdullah Öcalan da dâhil olmak üzere,
bütün siyasi tutsaklar serbest kalacak umudu gelişirken toplumun birçok
kesiminde; hiçbir suçu olmadığı hâlde bile bir keyfî tutumla
gözaltına alınan ve F tiplerinde, M tiplerinde, L tiplerinde rehin
alınan siyasi tutsaklara yönelen bu insanlık dışı
uygulamanın amacı nedir? Bu insanlar sizin rehineleriniz midir? Bu
insanlara her türlü muameleyi reva görüyoruz, siz ne yapıyorsanız
yapın. diye Kürt halkını tahrik etmeye mi
çalışıyor iktidar? İktidar bu anlamda kendi
sorumluluğunun farkında değil midir? Adalet Bakanlığı
cezaevinde uygulanan her türlü insanlık dışı
uygulamanın kendi sorumluluğunda olduğunun bilincinde değil
midir? Siyasi tutsakların örgütsel disiplini bozmamak, Türkiyede
gelişebilecek bir barış ortamına olumlu katkı da
sunmak için göstermiş oldukları disiplinli duruş neden istismar
edilmektedir? Onlar herhangi bir iradi tutum sergilerse Türkiyede,
Kürdistanda milyonların halk hareketine dönecek bir tutumu
sergileyeceği bilinmemekte midir?
Burada şu algı ortaya çıkmaktadır: Bu
siyasi tutsaklara, Kürt halkının başta olmak üzere, Türkiyedeki
farklı siyasi dinamiklerin yaklaşımı onursal bir
yaklaşımdır. Açık belirtiyorum: Türkiyedeki zindanlarda
özgürlük mahkûmu konumunda olan bütün arkadaşlarımız bizim
onurumuzu temsil ediyorlar, hangi cezayla yatıyor olursa olsun ve onlara
yönelim, bizim ve halkımızın onuruna yönelimdir. Bunun bu
şekilde algılanması ve bu şekilde önemsenmesi
gerekmektedir. Birinci, ikinci müdürlerin, ceza infaz koruma
memurlarının, sorumluluğunu bilmeyen, sözüm ona Hipokrat yemini
etmiş doktorların uygunsuz muameleleri, mahrem bölgelerde kamera
çekimlerinin yapılması, bunların hepsi Biz bu ülkede
barış olsun istemiyoruz, biz bu ülkede birilerini tahrik etmek
istiyoruz, birilerinin isyanını alevlendirmek istiyoruz. diye bir
tutumun göstergesidir. Çözülemez miydi? Çözülebilirdi. Haksız yere
alıkonulan, kendisine ceza verildiğinde dahi şu ana kadar
yatmış olduğu süreden dolayı dışarıda
olması gereken birçok arkadaşımız şu an
sağlık sorunlarından dolayı ölümle cedelleşiyor. Sabit
bir suçu olmadığı hâlde, sabit bir cezası
olmadığı hâlde kendisine uygulanan kötü muameleden dolayı,
sağlık sorunlarından dolayı, iyi tedavi edilmediği
için, zamanında hastaneye yetiştirilmedi diye yaşamını
yitiren onlarca yoldaşımız var. Bunlar kimsenin vicdanını
sızlatmıyor mu? Bizim vicdanımızı incitiyor,
yaralıyor, onurumuzu yaralıyor ve bu konuda bir halk
isyanını örgütleme noktasında bir tutum sergileyeceğimizin
açıkça AKP Hükûmeti tarafından, Başbakan tarafından, Adalet
Bakanlığı tarafından bilinmesi gerekiyor. Siyasi tutsaklara
yönelim, bizim ve halkımızın onuruna yönelimdir. Buradan bütün
savcıları, bütün Adalet Bakanlığı
çalışanlarını, bütün mahkemeleri, bütün Hükûmet
yetkililerini uyarıyorum: Ya bu konuda gereken adım derhâl
atılır ya da bunun sonucunda halkın vicdanıyla hareketinin
sonuçlarına katlanırsınız. Artık yeter diyoruz.
Açlık grevine giriyor arkadaşlar, biz onlara yalvarıyoruz:
Aman, açlık grevlerine girmeyin. Açlık grevlerine insanlar niçin
girer? Diyaloğa ve çözüme dayalı bir umut kalmadı, ben
artık yapacak bir şey bulamıyorum. Ben insani onuruma
sarılıyorum, bedenimi ölüme yatırıyorum. diyen
insanların eylemidir. Peki, bu insanları ölüme yönlendiren,
artık insanlık onurunu korumak için açlık grevinden başka,
ölüm orucundan başka, bir eylemden başka çaresi olmama psikolojisine
sevk eden şey nedir? Hükûmetin kontrolünde yapılan sistematik
işkencelerdir. Diyarbakır Cezaevinde geçmişte uygulanan
insanlık dışı uygulama ne idiyse bugün cezaevlerinde
uygulanan uygulama odur. Bunun sorumluluğu Adalet Bakanlığındadır,
Hükûmettedir, yargı mercisindedir. Hem keyfî bir şekilde
cezaevlerinde tutacaksınız hem de onlara işkence edecekseniz.
Bunlar da yetmedi, sürgünler başladı.
Diyarbakır Cezaevinden, Van Cezaevinden, Siirt Cezaevinden insanlar
cezalandırılıyor, alıp Edirnedeki cezaevine gönderiliyor.
Peki, onun annesi, babası, yakını nasıl ziyaret edecek?
Demek ki ziyaretçi hakkını da engellemeye dönük bir tecrit
uygulaması yapılmaktadır. Peki, annesini, babasını,
kardeşini çoluğunu çocuğunu cezalandırma hakkı kimde
var? Eğer bir devlet varsa kanunlarla vardır, kanunlar da demokratik
uygulamalarla kendini insan yaşamına hizmet etmek üzere
kurgulanmış insanların belirlemiş olduğu
şeylerdir. Eğer bu ülkede kanunlar birilerinin onuruna zede vermek
için, birilerinin onurunu yok saymak için araç olarak kullanılıyorsa
bu konuda herkes haddini bilsin, müdürler de, savcılar da, hâkimler de,
bakanlar da, Başbakan da. İnsanlık onurunu, insanlık
haysiyetini zedeleyecek hiçbir tutuma bizim kayıtsız
kalmayacağımızın bilinmesi lazım ve bu konuda biz
Hükûmet yetkililerini sorumluluğa davet ediyoruz. Siyasi tutsaklar
onurumuzdur, onurumuza yönelen her türlü yönelime karşı
kayıtsız kalmayacağımızın bilinmesini istiyoruz.
Ben, ülkemizde yaygın olan barış ve çözüm
umudunun pekişmesi ve kamuoyunun gönlünde beklenti olarak siyasi
tutsakların derhâl serbest bırakılması düşüncesine
yönelik bir adımın atılması, Türkiyedeki bütün siyasi
tutsakların, Kürt halkının önderi Sayın Abdullah Öcalan da
dâhil bütün siyasi tutsakların serbest kalması umuduyla Genel Kurulu
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Üçer.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisinin
aleyhinde ilk söz, İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Turanda.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BÜLENT TURAN (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; BDP grup önerisi aleyhine söz aldım grubumuz
adına. Öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Mecliste bir teamül var diye düşünüyorum: Özellikle,
grup önerilerinde, ilk konuşan arkadaşımızın derdini
daha iyi anlattığını, konuyu daha iyi ifade ettiğini,
bizim de cevap verirken buna göre cevap vermemiz gerektiğini
düşünüyorum. Az önceki çok kıymetli arkadaşımızın
bu kadar sert konuşmasına, bu kadar agresif davranmasına hiç
gerek olmadığı kanaatindeyim. Hukuki bir mesele varsa bu
meseleyi beraber değerlendiririz, sorun varsa bunu çözeriz diye
düşünüyorum.
Bizler, cezaevlerindeki
ÖZDAL ÜÇER (Van) Hukuki mesele var.
BÜLENT TURAN (Devamla) Ben sizi dinledim, siz de beni
dinlerseniz sevinirim; hiç konuşmadım, bir izin verin.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Benim davranışlarım
üzerine yorum yapıyorsun.
BÜLENT TURAN (Devamla) Az önce sayın vekilimiz
dedi ki: Herkes haddini bilecek. Ben diyorum ki: Evet, herkes haddini
bilecek. Onu net söylüyorum.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Evet, herkes haddini bilecek, sen de
bileceksin.
BÜLENT TURAN (Devamla) Şimdi, değerli
arkadaşlar, cezaevlerinde hiçbir değişiklik yokmuş gibi,
insani anlamda, ailelerle ilişkiler anlamında, sağlık
anlamında, fiziki koşullar açısından sanki hiçbir yeni
değişiklik yokmuş gibi ifade edilmesinin adaletten uzak,
vicdandan uzak bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum.
Bizler, cezaevinde Sağdan birini, soldan birini
asın. anlayışından bu günlere geldik. Bizler, daha geçen
hafta kararı verilen Engin Ceber davasının
Yani cezaevinde,
polis noktasında, sokakta işkence görerek öldürülen insanların
hesaplarının sorulamadığı günlerden bu günlere geldik.
O yüzden, ben insaf diyerek başlamak istiyorum.
Bakınız, değerli arkadaşlar, her
partinin, her hükûmetin bir güzel tarafı vardır, belki ikinci bir
tarafı vardır ama AK PARTİnin kurulduğu günden bugüne
adaletle ilgili, insan haklarıyla ilgili, demokrasiyle ilgili iddiası
ilk günkü kadar canlı ve heyecanlı.
Bizler, siz istediniz diye değil, insan
olunduğundan dolayı, cezaevinde kim varsa Allahtan bugüne gelmesine
bağlı olarak hakları olduğundan dolayı
iyileştirmeler yaptık; bunlardan bir kısmını 4
partinin ortak ittifakıyla beraber yaptık. Daha geçen yasama
döneminde yaptıklarımız, adli kontrol gibi, denetimli serbestlik
gibi birçok düzenleme daha kamuoyunun çok yakın hafızasının
gündeminde.
Değerli arkadaşlar, bu dil doğru bir dil
değil. Ülkemizde, son bir yıldan beri hepimizin gururla takip
ettiği, bir kardeşlik havasının esmeye
başladığı, son bir yıldan beri şehit haberinin
gelmediğinin, ölüm haberinin gelmediğinin gururunu yaşadığımız
bir zamanda sadece bağırarak çağırarak, kızarak gündem
yapmanın bu dile faydası olmadığı kanaatindeyim. Eksik
varsa bizim eksiğimiz, çözeriz; cezaevinde yanlış varsa bizim
işimiz, çözeriz ama daha geçen hafta Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin gündemindeki Türkiyeye ilişkin davalarda yüzde 25
düşüş olduğunu hep beraber yaşadık, gördük; ben
bununla gurur duyuyorum. Daha geçen haftalarda yapılan düzenlemelerle
inancına bağlı yemek tercihinin bütün mahkûmlara
verildiğini hep beraber gördük. Daha geçenlerde yapılan
düzenlemelerle insan hakları adına yapılan
çalışmalarda, demokrasi paketinin içerisinde olan çalışmalarda
hep beraber keyifle gördük, merkezimizde insan var arkadaşlar.
Bakınız, bundan birkaç gün sonra,
Diyarbakırda, hepinizin yakından takip ettiği, Sayın
Başbakanın da katılacağı bir toplantı olacak.
Türkiyedeki terörün bitirilmesine ilişkin iddiamızın ne kadar
reel olduğuna ilişkin ciddi bir gündem. Ben isterdim ki buraya
çıkan arkadaşlarımız, âdeta otuz yedi yıldan beri
Türkiyeye gelemeyen -az önce gazeteden aldım- Şivan Perwerin
babasının diline sahip olsaydı. Diyor ki Şivan Perwerin
babası: Ben 90 yaşındayım, Kürtüm ama Türk
Bayrağı altındayım. Oğlumu özledim. Bu dil önemli bir
dil arkadaşlar.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Konu cezaevleri, Şivan Perwerin
şarkıları değil.
BÜLENT TURAN (Devamla) Türküyle, Kürtüyle 76 milyonun
beraber yaşayacağı bu ülkeyi beraber inşa edeceğiz.
Cezaevlerinde yapılan çalışmalarda,
cezaevlerinde nakle ilişkin mevzuatta yanlışlık varsa
beraber konuşuruz, bir daha söylüyorum ama bu dille konuşulmaz, bu
dil çözüm üretmez. Beraber çözüm üreteceksek bu dille çözüm üretilmez.
Bakınız değerli arkadaşlar, vaktim olmadığı
için ayrıntıya girmeyeceğim ama hepinizin bildiği, teröre
son otuz yılda 400 milyar dolara yakın para
ayrıldığının yani diğer bir ifadeyle 10 tane GAP
projesinin, 75 tane Atatürk projesinin, 50 bin kilometre duble yolun maliyeti
olan ve 30 bin cana mal olan, askerimizin, polisimizin ailelerini perişan
eden bu sürecin bitmesi en büyük derdimiz. Herkes dilini gözden geçirmek
zorunda.
Biz hep beraber, tüm vekil
arkadaşlarımızla beraber seçim bölgelerimizi gezdik yazın.
En çok önümüze çıkan konulardan bir tanesi, denetimli serbestlikle ilgili
şikâyetlerdi. Cezaevinde adam kalmadı, niye böyle
yapıyorsunuz? dediler. Değerli arkadaşlar, Türkiyenin
gerçekleri var, beraber bu masaya bakacağız. Öyle tek taraflı
bakarak, sadece deve kuşu gibi kafamızı kuma basarak Kendi
doğrumuz var başka doğru yoktur. anlayışı
doğru bir anlayış değil.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Tamam, öyle yapmayın o zaman,
deve kuşu gibi davranmayın.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Bakınız, son on
yıldan beri bu ülkede 210 tane cezaevi kapandı arkadaşlar, 210
tane cezaevi kapandı. Adalet Bakanlığımızdan
aldım az önce notları, 2017 yılına kadar 196 tane daha
kapanacak.
SIRRI SAKIK (Muş) Kaç tane yenisi açılacak?
BÜLENT TURAN (Devamla) Biz çalışıyoruz.
Zaman zaman nakillere ilişkin problemler var. Arkadaşlar
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sen işkencelerden bahset, sekiz
aydır işkence var.
BÜLENT TURAN (Devamla) Niye
bağırıyorsun?
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sen niye bağırıyorsun?
BÜLENT TURAN (Devamla) Ben bağırmıyorum,
sakin ol, sakin ol. Hepsini çözeriz.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Deve kuşu da sensin,
anlatabiliyor muyum? Ben çok sakinim. İnsanlar ölürken, insanlar
katledilirken sen benim üzerimden konuşma yapamazsın.
BAŞKAN Sayın Üçer, lütfen.
BÜLENT TURAN (Devamla) Bu ülke size rağmen çözüm
üretecek.
BAŞKAN - Sayın Turan, Genel Kurula hitap edin
lütfen.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sayın Başkanım,
gündemle ilgili konuşuyorsa konuşsun, benimle ilgili konuşma
hakkına sahip değildir.
BÜLENT TURAN (Devamla) Bu ülke sana rağmen sonuç
alacak, bu ülke sana rağmen kanı, terörü, her türlü engeli bitirecek.
Bu ülkenin kardeşlik atmosferi, tarihten gelen
BAŞKAN Sayın Turan, Genel Kurula hitap edin
lütfen.
BÜLENT TURAN (Devamla)
medeniyet algısı
seni aşacak, bu anlayışı aşacak, hep beraber
kardeş olacağız. Sana rağmen bunu yapacağız,
kavgayla olmaz bu işler. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ÖZDAL ÜÇER (Van) Keşke aşmış olsa.
BÜLENT TURAN (Devamla) Değerli arkadaşlar,
cezaevlerinde son yapılan düzenlemelerde Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine, Birleşmiş Milletlerin ilgili komisyonuna
açıldığını, uluslararası anlaşmaların
gereği olarak bütün cezaevlerinin denetiminin bu konuda serbest
olduğunu hatırlatmak isterim. Yapılan adımlar çok önemli
adımlar. Eğer cezaevlerindeki süreci iyi takip etmezsek
yanlış yere varırız.
Bakınız, 4 tane eğitim merkezi kuruldu
çünkü... Bir daha diyorum: Bizler bugüne Bir sağdan bir soldan adam
astık. anlayışından geldik. 4 tane eğitim merkezi
kurulması, daha insani çalışmaların yapılması,
daha makul davranılmasının sağlanması için yapıldı.
Oraya gelen insandır arkadaşlar, suçu ne olursa olsun. İnsana
insan gibi davranmak da bizim insanlığımızın
gereğidir. Biz, cezaevlerinin cezadan öte bir rehabilitasyon merkezi
olmasını istiyoruz, adamı yok etmekten öte topluma
kazandırmanın yolu olsun istiyoruz. O yüzden bunları
konuşarak halledeceğiz.
Daha on yıl önce, cezaevlerinde ilaç almak, doktora
ulaşmak problemdi. Daha on yıl önce, Bu arkadaşların, bu
arkadaşlarımızın aileleriyle görüşmesi sorundu.
Hastalığa ilişkin engellemeler, hastalığa ilişkin
ertelemeler mümkün değildi. Şu an 160tan fazla
arkadaşımızın -cezaevindeki mâhkum-
hastalığıyla ilgili, sorunuyla ilgili ertelendi cezaları,
bunu hepiniz biliyorsunuz. Disiplin cezalarına karşı itiraz
yoktu, bugün mahkemeye itiraz hakkı var bu arkadaşların.
İnancı gereği yemek yemekle ilgili sıkıntısı
olanlar, vejetaryen olanlar vesaire vardı. Bir sürü not var, bir sürü;
hangi birini anlatayım ama makul değil, sorunları da çözer.
Bir daha diyorum: Şivan Perwerle keşke hafta
sonu düet yapacak kadar yüreğiniz olsaydı, beraber keyfiniz
olsaydı.
Bir daha söylüyorum: Bağırarak olmaz,
kızarak olmaz. Adım atılıyor, bunu görün artık; çözüm
üretiliyor, bunu görün artık.
Efendim, niye nakiller varmış. E, tabii nakil
olacak; suçların oranının fazla olduğu yerler var. Siz
Diyarbakırla Çorumu, Şırnakla, Çanakkaleyi bir tutabilir
misiniz? Suç oranı fazlaysa cezaevinde sıkışıklık
olacak ve nakil mecburen gündeme gelecek. Nakiller de hangi mevzuata
bağlı yasal olarak, bizler de var, ben size de vereyim isterseniz.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Ortada suç diye bir
şey yok. Sizin antidemokratik yasalarınız var. Bunların
hepsi siyasi
BÜLENT TURAN (Devamla) Kaldı ki bir şey daha
söyleyeceğim: Nakillere ilişkin problem varsa itiraz hakkı var;
145, 153, hepsini biliyorsunuz.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Onları içeri
atanların suçu.
BÜLENT TURAN (Devamla) Bununla ilgili sorunlar
aşılacaktır diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, bir şey daha
söyleyeceğim. Algı bazen gerçeğin önüne geçiyor maalesef.
Bakınız, cezaevlerinde 2002 yılında bulunan insanların
yüzde 50si tutukluydu; yüzde 50. Bugün cezaevlerinde tutuklu olanların
sayısı yüzde 20. AB ortalaması yüzde 24 arkadaşlar.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sen 12 yaşındaki çocuğa
on üç yıl ceza verirsen, herkes de cezalı olur
BÜLENT TURAN (Devamla) Sesi çok çıkan
insanların, makamı çok büyük olan insanların, siyasi gücü fazla
olan insanların ceza alıyor olması, tutukluluk süresinin
uzadığı anlamına gelmez. Çok makul adımlar
atıldı, atılmaya devam edecek.
Değerli arkadaşlar, bu konuyla ilgili de Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinde dosyalarda çok önemli düşüşler
olduğunu ifade etmek isterim. Engin Ceberden bahsettim. Türkiye tarihinde
şimdiye kadar işkenceyle ilgili en fazla ceza alınan
davadır. Hem işkenceyi yapan hem göz yuman hem ihmal eden ilgili müdür ceza
almıştır. Hiç mi bunları görmeyeceksiniz. Deve kuşu
deyince kızıyorsunuz, hiç mi bunları görmeyeceksiniz? Bir
teşekkür etseniz, bir makul davransanız
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Ya, niye teşekkür
edeceğiz, göreviniz o zaten. Bir katilin cezasını vermek
göreviniz zaten. Bunun neresine teşekkür edeceğiz.
BÜLENT TURAN (Devamla)
Şunları yaptık
ama olan sorunla ilgili de bunu çözeceğiz. deseniz, hep beraber daha iyi
sonuç alacağız diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, şimdiye kadar
cezaevlerinde yapılmayan insani düzenlemeleri hep beraber
yaptığımızı da takdir ederseniz diye düşünüyorum.
Bu iyileştirmelere rağmen mevzuattan
kaynaklanan, insan kalitesinden kaynaklanan, fiziki şartlardan
kaynaklanan, ekonomik sorunlardan kaynaklanan ve sizden kaynaklı
sorunlarımız tabii ki mevcut. Bunun aşılması için
çalışacağız, daha iyi işler yapacağız.
Vaktim olmadığı için toparlamak istiyorum.
İzleme kurulu gibi, infaz hâkimliği gibi, İnsan Hakları
Kurulu gibi, Kamu Denetçiliği Kurulu gibi, adalet müfettişleri gibi
birçok yeni düzenleme yapıldı. Bu düzenlemelere sıkıntı
varsa, itiraz varsa iletilebilir, çözüm üretilebilir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarımız, mevzuatı bu konuda tekrar
gözden geçirme görevimiz var. Ben Adalet Komisyonundayım, beraber
çalışıp çözmeye çalışacağız inşallah.
Onun dışında, özel sıkıntı varsa, problem varsa
ben de buradayım, beraber çözeceğiz ama benim mahkûmum, senin
mahkûmun anlayışı reddedilen bir karardır, reddedilen bir
anlayıştır. Her mahkûm eşittir bu hukuk önünde diye
düşünüyorum.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Niye aleyhindesiniz o
zaman? Destek verin.
ÖZDAL ÜÇER (Van) O zaman destek verin.
BÜLENT TURAN (Devamla) Grup önerisinin aleyhinde
olduğumuzu söylüyor, herkesi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Turan.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sayın
Başkan
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sayın Başkan
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan
BAŞKAN Şimdi, birer birer.
Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Tabii, konuşması
sırasında hem Özdal Beyin yapmış olduğu
konuşmaya atfen hem de grubumuza sataşmalar oldu, Özdal Bey cevap
verecek.
BAŞKAN Yani, hem gruba hem Özdal Beye
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Özdal Bey cevap
verecek.
PERVİN BULDAN (Iğdır) Önce Özdal Bey
konuşacak Başkanım.
BAŞKAN Sayın Sakık, size de mi
sataşıldı?
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Başkan, ben bir
konuda Genel Kurulu bilgilendirmek istiyorum.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Hiç sataşmadım
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hayır, bir dakika
BÜLENT TURAN (İstanbul) İsim vermedim,
sataşmadım, lütfen.
BAŞKAN Yok, Sayın Üçerle
karşılıklı konuştunuz da
SIRRI SAKIK (Muş) Ben Parlamentoyu bir konuda
bilgilendirmek
BAŞKAN Ha, anladım, tamam, o başka.
Sayın Türkkan
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkanım,
ben sadece bir durum saptaması için söz aldım MHP Grubu adına.
Çözüm süreci denilen sürecin gele gele bir düete kadar geldiğini Türk
kamuoyunun gündemine sunmak istiyorum sadece.
Teşekkür ediyorum.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Aman ne seviyeli bir
açıklama oldu, tebrik ederim!
PERVİN BULDAN (Iğdır) Bu kadar
küçümsemeyin bu süreci lütfen, küçümsemeyin bu süreci. Herkes faydalanacak bu
süreçten.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Geldiği nokta bu, düet!
BAŞKAN Peki, Sayın Üçer, ben size söz
vereyim.
Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Van Milletvekili Özdal
Üçerin, İstanbul Milletvekili Bülent Turanın BDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında
şahsına ve BDP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; az evvelki hatibin böyle izandan yoksun
açıklamalarına bir cevap vermek istiyorum.
Şimdi, insanlar cezaevinde işkenceye
uğruyorlar, insanlar sürgün ediliyorlar, açlık grevinde
yaşamını yitiriyorlar, muayene olamadıkları için
yaşamını yitiriyorlar ve biz onların cenazelerini
taşıyoruz
BÜLENT TURAN (İstanbul) Gel yardımcı
olacağım, gel.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) -
ve bu hatip kalkıp bana
diyor ki: Diline dikkat et, sakın ha, hiç moralini bozma, efendim,
agresif
Agresiflik bu değil. Biz vicdanın sesini dile getiriyoruz.
Bizim vicdanımız artık buna el vermiyor. Eğer bu vicdan
sizde yoksa ona bir şey diyemem ama biz artık yüreğimize
Bize
yüreğiniz varsa diyor, bizim yüreğimiz artık kabına
sığmıyor, göğüs kafesine sığmıyor
yüreğimiz insanların ölümüne ettiğimiz tanıklıklardan
dolayı. İnsanların cenazelerinin cezaevinden
çıktığına ettiğimiz tanıklıktan dolayı
artık bizim yüreğimiz sizinki kadar taştan değil. Bu konuda
hiçbir şey olmamış gibi, dolaptan çıkmış soğukkanlı
sözler söylemeyi çok isterdik. Hatta bugün, bu kürsüde Ülkemizde bir sorun
yoktur. deyip, espriler yapıp, gülüp oynayıp burada keyifli bir
şeyleri anlatmayı çok isterdik ama maalesef, bu ülkede cezaevinde
çocuklara tecavüz ediliyor, ama maalesef bu ülkede cezaevinde insanlara
işkence ediliyor, ama maalesef bu insanlar sürgün ediliyor,
yaşamını yitiriyorlar, açlık grevlerine giriyorlar.
Şivan Perwerle düet yapmaya yürek mi dedin?
Şivan Perwer Ah o yemendir, gülü çemendir türküsü için sürgün edilmedi.
Eğer Şivan Perwer de ve siz de Diyarbakır Meydanında[1](x)
(x) şarkısını
söyleyebilecekseniz o zaman biz düete varız.
Saygılar. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Sakık, size
60ıncı maddeye göre yerinizden bir dakikalık bilgilendirme sözü
veriyorum.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
13.-
Muş Milletvekili Sırrı Sakıkın, Muş
Cezaevindeki 61 mahkûmun Tekirdağ Cezaevine götürülürken işkenceye
maruz kaldığına ve bunun hangi düzenleme adına
yapıldığını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Başkan, çok
teşekkür ediyorum.
Ben çok yakın bir tarihte Muş Cezaevinde gece
geç saatlere kadar mahkûmlarla, yöneticilerle görüştüm. Gelip bu
görüşmeleri, cezaevindeki sorunları medyada, kürsüde seslendirmek
yerine yetkililerle paylaştım Adalet Bakanından genel müdürüne
kadar ama ne yazık ki gece bir operasyonla Muş Cezaevinden 61
kişi alınıp ta Muştan Tekirdağa götürüldü ve
götürülürken ne işkencelere, ne eziyetlere maruz
kaldıklarını bire bir öğrendik. Şimdi, bu hangi hukuk
adına yapılıyor? Bu hangi operasyon
Bakın,
tutuklamışsınız, Muştan, Şırnaktan
alıp Tekirdağa götürüyorsunuz, alıp Rizeye götürüyorsunuz.
Ailelerinin hiçbirinin imkânları yok. Yirmi iki yıldır bu
insanlar tutsak, çocuklarını göremiyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SIRRI SAKIK (Muş) Bunu hangi hukuk, hangi
düzenleme adına yaptınız, bunu sormak istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
1.- BDP Grubunun, BDP Grup
Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından
cezaevlerinde yaşanan sürgünlerin insan hakları boyutuyla
incelenmesi, politik arka planın ortaya çıkarılması ve
cezaevlerindeki hak ihlallerinin açığa çıkarılması
amacıyla 13/11/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 14 Kasım 2013 Perşembe günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
(Devam)
BAŞKAN Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
önerisinin lehinde son söz, Malatya Milletvekili Sayın Veli
Ağbabanın.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben, konuşmama başlamadan önce, Sayın
Bülent Turana bir iki şeyi ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar
FATİH ŞAHİN (Ankara) Biz
çıkabiliriz o zaman.
VELİ AĞBABA (Devamla) Siz de dinleyin Fatih
Bey, dün de siz konuştunuz, siz de belki bir şeyler
öğrenirsiniz. Belki öğrenirsiniz, belki vicdana gelirsiniz.
FATİH ŞAHİN (Ankara) Özelse
çıkalım, o yüzden
VELİ AĞBABA (Devamla) Değerli
milletvekilleri, bu Pozantı Cezaevinde 12 yaşındaki çocuklara
tecavüz ne zaman edildi? 12 yaşındaki, 13 yaşındaki
devletin gözetimindeki çocuklara ne zaman tecavüz edildi?
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) 2001de!
VELİ AĞBABA (Devamla) Ve bu tecavüzden, utanç
duyulacak bu tecavüzden bir tek ceza alan, bir tek soruşturmaya
uğrayan bir tek devlet memuru var mı?
BÜLENT TURAN (İstanbul) Var, var.
VELİ AĞBABA (Devamla) Yok.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Yapma Veli Bey, var.
VELİ AĞBABA (Devamla) Kim var biliyor musunuz
arkadaşlar ceza alan? Bu haberi yapan Zeynep Kuriş var ve İnsan
Hakları Derneği Mersin Şube Başkanı Ali
Tanrıverdi var. Onun dışında, Pozantı Cezaevinin
birinci müdürü Sincana, ikinci müdürü Van Ercişe müdür oldu, yükseldi.
Siz ne yaptınız? Siz, bu tecavüzcüleri korudunuz, siz bu utanç
duyulacak tecavüzcüleri korudunuz. Hepimizin çocuğu var. Benim 13
yaşında oğlum var. O tecavüzleri duyunca, o
çığlıkları duyunca aklıma oğlum geliyor. Bu, AKP
döneminde oldu. Sizin özgürlük anlayışınız
Diyorsunuz ya
Kadınlara özgürlük. Şakran Cezaevinde kadınlara oyuk
araması ne zaman yapıldı? Oyuk araması, oyuk
Bakın
arkadaşlar, hepimizin kızı var, eşi var, annesi var. Ne
zaman yapıldı bunlar? AKP döneminde.
Urfa Cezaevinde başka çaresi kalmayıp, nefes
almakta zorlanıp isyan edenler
Ne zaman yaşandı Urfa
Cezaevindeki o isyan? Bir kadın diyor ki, gittim dinledim. O cezaevindeki
yangında, o isyanda cezaevinin içerisindeydim. BDP Urfa Milletvekili
İbrahim Ayhanla beraber cezaevinin içerisindeydik. Kadının
birinin taziyesine gittim, diyor ki kadın, yoksul: Çocuğumu temizlik
yaparak büyüttüm. Temizlik yaparak dalyan gibi, 1,90 boyunda bir çocuk verdim
size. Siz bana bir torba kömür verdiniz. Bir torba kömürle evladımı
verdiniz. Ne zaman yaşandı arkadaşlar? Ne zaman yaşandı?
Bu dönemde yaşandı.
Osmaniye Cezaevinde olağan dışı
sakal
Olağan dışı sakal uygulaması kimin döneminde
yaşandı? Geçtiğimiz hafta -burada İnsan Hakları
Komisyonu üyesi arkadaşlarım var mı bilmiyorum- Adana E Tipi
Cezaevini geziyoruz, AKPli milletvekili arkadaşlar da var; sordum: Niye
hepiniz tıraşlısınız. dedim. Dedi ki: Olağan dışı
sakal yasak. geçen hafta, Adana Cezaevinde. Olağan dışı
sakal ne demek arkadaşlar? Sordum. Örneğin, Cüppeli Hocanın
sakalı olağan dışı mı değil mi? Sakal sadece
size serbest arkadaşlar.
Yani, örneğin Antalyada, geçtiğimiz aylarda
-yazın bunu raporlaştırdık, yayınladık- 2
çocuğa tecavüz ediliyor, tecavüz, tecavüz, tecavüz ediliyor 2 çocuğa.
Bunu Muğla Milletvekilimiz Nurettin Demir yazdı, gönderdi. Ne
yaptınız? Ne yaptınız bunlarla ilgili?
Değerli arkadaşlar, bakın, biz, Cumhuriyet
Halk Partisi cezaevi komisyonu olarak nerede sorun varsa, nerede
sıkıntı varsa, etnik kimlik, siyasi görüş, rütbe,
cüzdanının kalınlığı, cinsel tercihi, hiçbir
şeye bakmadan, nerede bir çığlık varsa, nerede bir
haksızlık varsa ulaşmaya çalışıyoruz; kimsenin
mezhebine bakmıyoruz, kimsenin siyasi görüşüne bakmıyoruz,
kimsenin cinsel tercihine bakmıyoruz.
Değerli milletvekilleri, CHP cezaevi komisyonu Urfa
Cezaevinde koğuşlar yanarken, Pozantıda, Pozantı Cezaevinde tecavüz
çığlıkları yankılanırken, Şakran Cezaevinde
kadınlara oyuk araması yapılırken, 10 kişinin
kaldığı yerde 30 kişi kalırken, insanlar nefes almakta
zorlanırken, mapuslar, bakın, mapuslar nöbetleşe uyurken,
mapuslar nöbetleşe uyurken Cumhuriyet Halk Partisi var. Altı ay
boyunca, altı ay boyunca -bunu da dinleyin, Sayın Hükûmet,
milletvekilleri dinleyin- duş alamayan mahkûm var. Ne zaman?
Geçtiğimiz hafta Adana Cezaevinde bir genç haykırıyor; diyor ki:
Altı ay boyunca banyo yapamadım, annemi, babamı görmeye
çıkamıyorum. Niye? Kokuyorum. diyor Kokuyorum. Bunu İnsan
Hakları Komisyonu üyelerinin yanında söyledi.
Bir başka cezaevi değerli arkadaşlar, bir
kadın Geceleri uyuyamıyorum. diyor. Niye uyuyamıyorsun?
dedim. Geceleri kulaklarımı fare kemirir diye, o korkudan
uyuyamıyorum. dedi. Nerede? Adana Karataş Cezaevinde. Başka? Böcek var. diyor, böcek.
Değerli arkadaşlar Yılan var. diyor,
yılan. Cezaevinde yılan var.
Siz ne yaptınız? Siz, izlediniz sadece.
Bilmezsiniz, ailesinden yüzlerce kilometre uzakta olan ve
yoksulluktan, fakirlikten altı yıldır oğlunu göremeyen
anneler var. Siz bu sevkleri savunuyorsunuz. Muştan Edirneye gitmek
nedir bilir misiniz siz? Bir kadının, bir annenin oğlunu altı
yıl boyunca imkânsızlıktan görememesini bilir misiniz siz? (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bakın, cezaevleri
ülkenin turnusol kâğıdı gibidir. Ülkede ne kadar baskı
varsa, ne kadar zulüm varsa cezaevinde bunların birkaç katı
vardır. Maalesef cezaevlerinde, tip ayırmadan her cezaevinde
farklı uygulamalar var.
Değerli arkadaşlar, cezaevlerinde
mahpusların yaşadığı problemler, mahpus
yakınlarının yaşadığı problemler, bir de
cezaevinde Ötekiler dediğimiz hasta, engelli, farklı cinsel
yönelimi olanlar, çocuklu
kadınların
yaşadığı problemler. Bunlarla ilgili size
kısaca birkaç şey söylemek istiyorum.
Mahpuslar, kaldıkları hapishanenin tipine ve
hapishane idaresinin inisiyatifine bağlı olarak değişmekte.
E tipi cezaevlerinde en büyük sorun yoğunlukken, bazı insanlar
yatmaya yer bulamazken, bazı insanlar tuvaletin önünde yatarken, bazı
mahkûmlar nefes almakta sorun yaşarken, F tipinde ise en büyük sorun
tecrittir, tecrit, insansızlıktır. F tiplerinde, değerli
milletvekili, araştırın görün, keyfî disiplin cezaları
fikir ayırmadan yaygındır. F tiplerinde keyfiyet âdeta bir
yönetim tarzı hâline gelmiştir. Kimi cezaevlerinde 5 kitap, kimi
cezaevlerinde 10 kitap, bazı cezaevlerinde kitap sınırı
yok. F tiplerinde ilginç yasaklar var, belki
bunları da duyarsınız. Lacivert renk yasak cezaevlerinde,
lacivert renk. Niye yasak, niye yasak arkadaşlar? İnfaz koruma
memurlarının elbisesine benzediği için. Kırmızı
yasak, kırmızı, cezaevlerinde kırmızı yasak. Niye
yasak? Sol terör örgütlerini çağrıştırıyor diye yasak.
Hâkî yeşil renk yasak. O niye yasak? O da, askerlerin elbisesine benziyor
diye yasak. Pantolon sınırı var, ayakkabı
sınırı var, tişört sınırı var.
Bütün cezaevlerinde, AKP, dışarıda
olduğu gibi herkesin bilgi edinme hakkına da müdahale ediyor.
Yandaş medya serbest, yandaş medya serbest, imc, Yol, Hayat, Halk,
Cem TV yasak. Bütün uyarılarımıza rağmen yasak,
araştırın bakın.
Cezaevlerinin tamamında çıplak arama var.
Burada, AKPnin demokratik anlayışı ortaya çıkıyor.
AKP, sadece, kendi gibi düşünen, kendi gibi inananların
özgürlüğünü savunuyor.
Değerli arkadaşlar, AKP, bir taraftan türban
özgürlüğünü savunurken, bir taraftan cezaevinde kalan mahkûmların
yakınlarını çıplak aramaya tabi tutuyor.
Bakın, çıplak aramaya örnek vereyim,
geçtiğimiz günlerde Kandıra Cezaevinde yaşadım, kadın
diyor ki: Üç kez eğilip çömeliyoruz, eğilip çömelirken de öksürüyoruz.
diyor, Öksürüyoruz. Sizin özgürlük anlayışınız bu. Bunu
kim yaşıyor? Açık cezaevinde kalan mahkûm yaşıyor.
Bunu kim yaşıyor? Bunu, oğlunu ziyarete gelen anne
yaşıyor.
Bir kez daha tekrar ediyorum arkadaşlar, AKP
milletvekilleri şahittir, geçtiğimiz hafta, Adana Cezaevinde, Adana E
Tipi Cezaevinde şahit, Karataş Cezaevinde şahit. Karataş
Kadın Cezaevinde kadınları çırılçıplak soyuyorlar,
çırılçıplak soyuyorlar iç çamaşır dâhil Üç kez otur, kalk, öksür. diyorlar, Öksür.
diyorlar. AKPnin anlayışı, sadece kendi gibi düşünen,
kendi gibi inanan insanların anlayışıdır. Başka
hiç kimsenin özgürlüğü umurlarında değildir.
Değerli arkadaşlar, bilin ki burada BDP de,
MHP de, CHP de, AKP de- bir gün
yakınlarınız, kızlarınız, anneleriniz,
eşleriniz cezaevine ziyarete gidebilirler. Bunu herkesin düşünmesi
gerekiyor, bu konuyu hepimiz üzerimize alınmamız gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, E Tipinde altı ay su
akmadığını söyledim. Bazı cezaevlerinde mahpus
yakınlarının yaşadıkları sorunlar var. Genç
kızlar X-ray cihazına girmeden çırılçıplak soyularak,
pedleri dâhil aranıyor. Nerede aranıyor? Malatya Cezaevinde. Nerede
aranıyor? Karataşta, Kandırada, Tekirdağda. Bütün
cezaevlerinde mahkûm yakınlarına ince arama denilen şey
mevcut. Kimlere yapılıyor? Ayırıyor mu? Hayır.
İslami düşünceden yatan mahkûma da aynı, sizin gibi halkın
oylarıyla seçilip milletvekili olan insanlara da aynı muamele yapılıyor
ama
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
VELİ AĞBABA (Devamla) -
bunu anlamak için,
bunu düşünmek için biraz vicdan, biraz da utanma duygusunun olması
lazım.
Teşekkür ederim. (CHP ve BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisinin
aleyhinde son söz, Ankara Milletvekili Sayın Fatih Şahin.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
FATİH ŞAHİN (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi
grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisi,
cezaevlerinde yaşanan nakillerin insan hakları boyutuyla incelenmesi,
politik arka planının ortaya çıkarılması,
cezaevlerindeki hak ihlallerinin ortaya çıkarılması amacıyla
Anayasanın 98inci ve İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri
gereğince bir Meclis araştırması açılmasını
teklif etmekte.
Önergenin gerekçesine şöyle bir
baktığımızda, ben ön plana çıkan bazı kelimeleri,
bazı tabirleri anahtar kelimeler olarak vermek istiyorum. Aslında, bu
gerekçede yer alan dil, bu teklifi savunan Barış ve Demokrasi Partisi
konuşmacısının diliyle de oldukça örtüşmekte. Mesela
burada ceberut devletten bahsediliyor, burada resmî ideolojinin düşman
belirlediği siyasal ve hak talepli yaklaşımlardan ve kesimlerden
bahsediliyor, burada yine, cezaevleri sorunu çözülmeden çözüm sürecinin ve
toplumsal barışın inşasının mümkün
olmayacağı ifade ediliyor.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Tamam, ne var bunlarda
yani? Hangisinde ne var?
FATİH ŞAHİN (Devamla) Bir dinleyin, ne
olduğunu anlatacağım. Sabrederseniz ifade edeceğim.
Saygıdeğer milletvekilleri, bu dil eski
Türkiye'ye hâkim olan bir dil. Bu dil, 1990lı yılların
Türkiyesinin dili. Bu dil, kötü muamelenin, suistimalin, işkencenin,
gözaltında kayıpların, faili meçhullerin hâkim olduğu bir
Türkiye'nin dili.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Yani şu an işkence yok mu?
PERVİN BULDAN (Iğdır) Hepsi var, hepsi
var!
FATİH ŞAHİN (Devamla) Bu
uygulamaların resmî ideoloji tarafından bir devlet politikası
hâline dönüştürüldüğü günlerin dili, maalesef, o günlere özlem
duyduğunuzu alt metinlerde çok net bir şekilde görüyoruz.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Bu etkili oldu ki yüz yıldır
devam ediyor, şu anda da senin yönetiminde!
FATİH ŞAHİN (Devamla) Çünkü Türkiye
sorunlarını çözdükçe, Türkiye prangalarından kurtuldukça,
Türkiye normalleştikçe, Türkiye demokratikleştikçe, Türkiye'deki
istismar alanları ortadan kalktıkça, statüko ortadan kalktıkça,
siyaseten var olma imkânınızın ortadan
kalkacağını hepimiz biliyoruz.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Ceylan Önkolu katleden ceberut devlet
sen milletvekiliyken katledildi, anlatabildim mi?
FATİH ŞAHİN (Devamla) Bundan, tabiri
caizse büyük bir ümitsizlik duyuyorsunuz, çünkü bu istismar alanlarına
dayanarak, bu statükoya dayanarak kendinizi var ediyorsunuz
ÖZDAL ÜÇER (Van) Şerzan Kurtu üniversite
öğrencisidir diye katleden devlet, sen milletvekiliyken katletti,
hükûmetteyken katletti!
FATİH ŞAHİN (Devamla)
buna dayanarak
siyaset yapıyorsunuz.
Grubumuz adına konuşan ilk
konuşmacının konuşmasından sonra, her iki gruptan da
milletvekilleri rahatsızlığını ifade etti. Bu da çok
net bir şekilde göstermekte ki sanki farklı kutuplarda, farklı
kamplarda, farklı uçlardaymış gibi davranarak, aslında statükonun
devam etmesini istiyorsunuz
ÖZDAL ÜÇER (Van) Gürgin Kurt, cezası
onaylanmamış bir tutukludur, beyin kanaması geçirdi, on üç saat
hastaneye gönderilmediği için yaşamını yitirdi! Bu Papua
Yeni Ginede olmadı, Türkiye'de oldu, AKP iktidarında oldu!
FATİH ŞAHİN (Devamla)
çünkü bu
statükodan, bu istismar alanından besleniyorsunuz. Türkiye
sorunlarını çözecek diye korkuyorsunuz, Türkiye'nin büyümesinden,
gelişmesinden, kalkınmasından rahatsızlık
duyuyorsunuz.
Artık yeni bir Türkiye var. On bir yıldır
yaptığı reformlar sonucunda her alanda fersah fersah mesafeler
kateden bir Türkiye var. Demokratikleşmede, insan haklarında,
özgürlüklerde, sağlıkta, ulaşımda, tarımda, ticarette,
sanayide, bilimde, teknolojide artık yepyeni bir Türkiye var. Bu yeni
Türkiye tablosunu ceza infaz sistemimizde de adalet sistemimizde de çok net bir
şekilde görebiliyoruz.
Özellikle Hükûmetimiz döneminde ceza infaz sistemi ve
kurumlarında köklü değişiklikler yapıldı, yeni,
çağdaş yasalar hayata geçirildi.
Amacımız ceza infaz sisteminde, cezaevlerindeki
ıslahlarla hedefimiz, mahkûmların dört duvar arasında
cezalarını tamamlamaları değil, onları rehabilite
ederek topluma yeniden kazandırmak. Bu kapsamda cezaevlerinin fiziki
şartlarının değiştirilmesi için çok önemli adımlar
attık. Cezaevlerinin uluslararası standartlara kavuşması
için bu standartlara uymayan cezaevlerini kapattık. Bu standartlara uyan
yeni cezaevleri inşa ediyoruz, bundan da niye rahatsızlık
duyuyorsunuz anlamıyorum?
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Ya,
konuşmaları dinlemiyorsunuz herhâlde. Bağımsız
çıkmış gelmiş.
FATİH ŞAHİN (Devamla) - Eğer hukuk
çerçevesinde mahkûm edilmiş insanlar varsa, bunlar cezalarını
nerede çekecekler? Uluslararası standartlara uyan cezaevlerinde bu
kişilerin de cezalarının infaz edilmesi gerekiyor.
Bu kapsamda, cezaevi personeli sayısında da çok
önemli iyileştirmeler gerçekleştirildi. Hükümlü ve tutukluların
gıda, sağlık, barınma ve benzeri gibi temel
ihtiyaçları ceza infaz kurumları bütçesi tarafından
karşılanmaktadır. İddia edildiği gibi
mahkûmların, tutukluların herhangi bir haklarının
kısıtlanması, azaltılması söz konusu değildir.
Sohbet, sosyal faaliyet ve spor haklarının ellerinden
alınması gibi herhangi bir durumun söz konusu
olmadığını burada çok açık bir şekilde ifade
etmek istiyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, bir ülkenin
demokratik açıdan geldiği noktayı gösteren en önemli
göstergelerden bir tanesi cezaevlerindeki mahpusların ne
kadarının tutuklu ne kadarının hükümlü olduğudur. Biz
iktidara gelmezden önce, 2001 yılında, bu oran yüzde 50ydi. Bugün
artık bu oran yüzde 23lerde. Avrupa Birliği ortalamasının
yüzde 24 olduğunu nazarıitibara aldığımızda
ülkemizin demokratikleşme konusunda katettiği mesafeyi çok net bir
şekilde buradan anlamamız mümkün.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Hükümözlü
diye bir kavram uydurdunuz ama. Henüz hükmü kesinleşmemişi hükümlü
sayıyorsunuz.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Hükmen
tutukluları nereye koyuyorsunuz, tutuklu mu hükümlü mü?
FATİH ŞAHİN (Devamla) - Cezaevleri konusunda
hiçbir sorun yok demiyoruz, hiçbir sorun yaşanmıyor demiyoruz ancak
yaşanan sorunlara karşı, yaşanan suistimallere
karşı, yaşanan ihmallere karşı müsamahamızın
olmadığını, toleransımızın
olmadığını ifade ediyoruz.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sorun yaşanmayan
cezaevi var mı, onun cevabını ver.
FATİH ŞAHİN (Devamla) - En ufak hak ihlali
iddialarının, ihbarlarının sonuna kadar, titizlikle,
hassasiyetle ve büyük bir cesaretle
araştırıldığını, incelendiğini,
soruşturulduğunu burada çok net bir şekilde ifade edebiliriz.
Benden önceki saygıdeğer milletvekillerimiz
bazı cezaevlerinde yaşanan hak ihlali iddialarıyla ilgili olarak
Genel Kurula bilgi verdiler. Bunları araştırmak, incelemek bizim
boynumuzun borcu. Aliağa Cezaeviyle ilgili olarak bir iddia ortaya
atıldı. İnsan Haklarını İnceleme Komisyonumuz
buraya gitti, bir incelemede bulundu. İddiaları somutlaştıracak
herhangi bir vakayla karşılaşamadı. Antalyadaki olaydan
bahsedildi. Antalyadaki olaya savcılık el koydu;
soruşturulmakta ve gerekli görüldüğü takdirde bu konuda dava
açılacak ve yargılama yapılacak. Pozantı Cezaevinde
yaşananlardan bahsedildi. Keşke, burada, artık böyle bir
cezaevinin olmadığı, kapatıldığı bilgisini
de verseydi. Bu cezaevindeki mahkûmlar Sincana nakledildiler ve orada çok daha
iyi şartlarda cezalarını çekiyorlar.
Tekrar etmek istiyorum: Biz, sorunları görmezden
gelen, paspasın altına süpüren, gözünü başka yöne çeviren bir
iktidar değiliz. Biz, bunlarla yüzleşen, bu sorunların üstüne
giden ve çözmek için elinden gelen bütün gayreti gösteren bir iktidarız.
Benzer bir konuda salı günü de bir konuşma
yapmıştım. Orada, ceza infaz sistemindeki iyileştirmelerden
bahsetmiştim. Tabii, bu, çok uzun bir liste. Benden önceki
konuşmacımız da bazılarından bahsetti. Kayıtlara
geçmesi açısından, yalnızca bir iki tanesini burada bir kez daha
size hatırlatmak istiyorum. Örneğin, adli kontrol müessesesinin
hayata geçirildiğini ve adli kontrol uygulaması için öngörülen üç
yıllık ceza sınırının
kaldırıldığını burada bir kez daha
hatırlatmakta fayda görüyorum. Mahkûmların, belirli periyotlarla,
mahrem aile görüşmelerini gerçekleştirebilmesinin önünü
açtığımızı burada bir kez daha hatırlatmak
istiyorum. Mahkûmların ve tutukluların yakınlarının,
yakın aile bireylerinin ağır hastalıkları ve ölümleri
durumunda mazeret izni kullanmalarının önünün
açıldığını bir kez daha hatırlatmak istiyorum.
İki ayrı R tipi cezaevinin yapımının devam
ettiğini, Menemende ve Elâzığda R tipi cezaevinin
yapımının devam etmekte olduğunu hatırlatmak
istiyorum, ki şu anda Metriste R tipi bir kapalı cezaevimiz
bulunmakta.
Bu konudaki her türlü ihbarı, iddiayı sonuna
kadar takip edeceğimizi, sorunların çözümü için bugüne kadar
olduğu gibi bundan sonra da var gücümüzle
çalışacağımızı bir kez daha yinelemek istiyorum.
Arz ve izah ettiğim nedenlerle Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisinin aleyhinde olduğumu ifade ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Şahin.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sayın
Başkan
BAŞKAN İlk önce Sayın Halaçoğlu
ayağa kalktı, sırayla gidelim.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Tabii.
BAŞKAN Evet, buyurun.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan,
hatip 57nci Hükûmetle ilgili yanlış bilgiler verdi, bize
sataşmada bulundu. Yüzde 50den yüzde 20 gibi büyük bir rakam farkı
ortaya koydu. Onunla ilgili Hasan Hüseyin Bey konuşacak.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı)
Bilgilerde bir yanlışlık yok. Neye göre düzeltecek?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Şimdi olup
olmadığını görürsünüz.
BAŞKAN Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Osmaniye Milletvekili
Hasan Hüseyin Türkoğlunun, Ankara Milletvekili Fatih Şahinin BDP
grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Sayın
Başkan, Türk milletinin saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Biraz evvel Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına konuşan hatip, kendi iktidarlarından evvelki dönemde
cezaevlerinde tutuklu, hükümlü oranlarının yüzde 50 civarında
olduğunu ifade ettiler. Şimdi ise bu oranın yüzde 20ye kadar,
tutuklu, hükümlü oranının yüzde 20ye düştüğünü söylediler.
FATİH ŞAHİN (Ankara) Yanlış
ifade ediyorsunuz.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) Fakat bu
arada bir şey uyduruldu, o da hükümözlü diye bir kavram uyduruldu. Yani,
yerel mahkemelerde görülen davalar sonucu mahkûmiyet kararı verilen ancak
kararı kesinleşmemiş olanları hükümözlü diye bir kavram
şekline getirmek suretiyle tutuklu kapsamından çıkarıp
hükümlü kapsamına almak gibi bir metot uygulandı. Tıpkı
bugün Suriyeden Türkiyeye gelen mültecileri Türkiye İstatistik Kurumunun
turist sayması gibi bir oynama yaptılar. Bu rakam doğru
değildir. Şu anda Adalet Bakanlığı verilerine göre 89
bin olan cezaevindeki yatak sayısı, kapasite 116 bin olarak
genişletilmiştir. Cezaevlerinde barınan insan sayısı
130 binin üzerindedir ve bunların yarıya yakını, belki daha
fazlası tutukludur. Dolayısıyla, bu rakamlar doğru
değildir, bunu ifade etmek, düzeltmek istedim.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Sayın
Başkanım
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sırayla.
BAŞKAN Bir saniye, şimdi, talep
sırasına göre gidiyoruz.
Buyurun Sayın Baluken
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sayın
Başkan, grubumuz adına Özdal Bey cevap verecek.
BAŞKAN Peki.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Açıklamaya gerek
yok herhâlde, sataşma nedeniyle.
BAŞKAN Sayın Üçer
Gene heyecanlandırmayın
ortalığı.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Heyecanlı bir konuşma.
BAŞKAN Yani, devam ediyor sistem ondan sonra da,
onun için.
Buyurun.
3.- Van Milletvekili Özdal
Üçerin, Ankara Milletvekili Fatih Şahinin BDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında BDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; sayın hatibin yanlış
bilgilerini istatistik olarak vermek istiyorum.
On yıl önce Türkiyedeki toplam tutuklu
sayısı 59.429, bugünkü tutuklu sayısı, hükümlü
sayısı, cezaevinde bulunan insanların sayısı 140.716; artış
oranı yüzde 136. On yıllık süre içerisindeki, TÜİK
verilerine baktığınızda, Türkiyedeki genel nüfus
oranının artış oranı yüzde 10. Yani, genel nüfus yüzde
10 artarken tutuklu ve hükümlü sayılarının yüzde 136
artmış olması hangi mantıkla, hangi gelişmişlikle
ifade edilebilir?
Evet, sayın hatip çok halim selim bir dille
Sorumluluğumuzdadır, biz bunun çözümünü takip edeceğiz. Biz de
diliyoruz ki öyle olsun, biz bunun böyle olmasını istiyoruz ama
Sayın Hatip, Değerli Milletvekili, Roboski katliamı Papua Yeni
Ginede ve geçen yüzyılda olmadı. Roboski katliamı bizzat
Başbakanın talimatıyla bu ülkede iki yıl önce oldu.
FATİH ŞAHİN (Ankara) - Yalan söylüyorsun!
RECEP ÖZEL (Isparta) Ne talimatı ya!
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) Türkiyede askerî orduya emir
verme yetkisinde olan tek merci Başbakanlık mercisidir. Ceylan Önkol
Güney Afrikada ve geçen yüzyıl katledilmedi, sizin Hükûmetiniz döneminde
katledildi.
FATİH ŞAHİN (Ankara) Bu istismardan
vazgeçin.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) Uğur Kaymaz, Şerzan Kurt
ve yaşamını yitiren, ismini şu an
sayamadığımız onlarca demokrasi ve özgürlük şehidi bu
Hükûmet döneminde katledildi yani ceberut devlet kavramı demode bir
kavram değil. Siz onu son moda olarak, son model olarak kullanan bir
iktidar zihniyetine sahipsiniz.
FATİH ŞAHİN (Ankara) Geçen yüzyılda
kaldı o.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) AKP ceberut devlet
anlayışının günümüz temsilcisidir. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Turan, buyurun.
İki dakikanız var, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
4.- İstanbul
Milletvekili Bülent Turanın, Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin
Türkoğlunun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
BÜLENT TURAN (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu meselenin çok uzamış olmasından
duyduğum rahatsızlığı ifade etmek isterim.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Daha çok
uzatacağız.
BÜLENT TURAN (Devamla) Ülkemizin, Meclisimizin çok
ciddi gündemi var, bu söz konusu grup önerisi içerik itibarıyla
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Ne demek yani, bu
ülkenin en önemli sorunu cezaevleridir ya!
PERVİN BULDAN (Iğdır) Kamu İhale
Kanunu insanların özgürlüğünden daha mı önemli?
BÜLENT TURAN (Devamla)
temelde hayır
demediğimiz bir mesele. Bir daha söylüyorum
İDRİS BALUKEN (Bingöl) İhaleler mi
önemli, ihale kanunu mu önemli?
PERVİN BULDAN (Iğdır) Yazık ya,
gerçekten yazık!
BÜLENT TURAN (Devamla) Yapmayın, siz bari
yapmayın.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Hayır, böyle
konuşmayın ama ayıptır.
BÜLENT TURAN (Devamla) Problem varsa çözmekle ilgili
biz buradayız diyorum, her şey harika, her şey güzel demiyorum
ama
PERVİN BULDAN (Iğdır) Ayıp ya,
ayıp, ayıp! Vicdanının sesini dinle biraz.
BÜLENT TURAN (Devamla) -
insaf edin ki eski yıllara
nazaran çok önemli mesafe alındığını da siz görün
istiyorum.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Siz bir hukukçusunuz,
ayıptır ya!
BÜLENT TURAN (Devamla) Az önce MHPli
arkadaşımızın tutuklu ve hükümlüyle ilgili verdiği
bilgilere neden karşı çıkıldığını
anlamış değilim. Tutukluluk ve hükümlülük uluslararası bir
tanımdır, adalet mekanizmasının temelidir. Bununla ilgili
de Adalet Bakanlığının, TÜİKin
ÖZDAL ÜÇER (Van) Ama hepsi de şu anda cezaevinde
yatıyor.
BÜLENT TURAN (Devamla)
bağımsız
kurulların verdiği son rakamlara göre, ülkemizde 22 Nisan
itibarıyla 361 ceza infaz kurumunda toplam 129 bin kişi
bulunmaktadır. Bu 129 binin de 29 bini tutuklu, 99 bin küsuru da
hükümlüdür. Varın, yüzde hesabını siz yapın. Yani buna niye
karşı çıkıldığını, tutuklulukla ilgili
sürenin kısalmasına neden karşı çıkıldığını
anlamış değilim.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye)
Yargıtayda onaylanmamış dosyalar hükümlü mü sayılır, tutuklu mu?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Yargıtayda
sonuçlanmamış, nasıl hükümlü sayılabilir?
BÜLENT TURAN (Devamla) Değerli arkadaşlar,
hesabı siz yapın, bir daha söylüyorum, rakamlar ortada.
Adalet sistemi ile ilgili iddiamız ilk günkü kadar
heyecanlıdır, caridir; daha iyi iş yapmak, insan hakları
merkezli, demokratikleşme merkezli işlem yapmak görevimizdir.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Ortada adalet
bırakmadınız ki kardeşim, adaletten söz etme bize.
BÜLENT TURAN (Devamla) Eksikler bizim eksiğimizdir
ama istirham ediyorum, vicdanlı bakarak, adaletli bakarak eskiye nazaran
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Cezaevlerindeki
artışın en büyük sebebi adaletsizliğiniz! Ne adaletinden
bahsediyorsun?
BÜLENT TURAN (Devamla)
çok büyük adımlar
atıldığını, sağdan birini asın, soldan
birini asın mantığından bu güne geldiğimizi,
referanduma hayır diyen, demokratikleşme paketine hayır
diyen sizlerin bu konuda çok geri kaldığını tüm milletimize
ifade etmek istiyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Ortada adalet mi
bıraktınız ya!
BAŞKAN Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
önerisini oylarınıza
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın Başkan,
geri kaldığı falan, bir şeyler söyledi
BÜLENT TURAN (İstanbul) Hayır,
Başkanım, yapmasın Sayın Başkanım.
BAŞKAN O fasıl ayrı, oylamayla ilgili
bir şey söylüyorsunuz zannettim.
VELİ AĞBABA (Malatya) Sataşmayla ilgili
söz isteyecektim.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
1.- BDP Grubunun, BDP Grup
Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından
cezaevlerinde yaşanan sürgünlerin insan hakları boyutuyla
incelenmesi, politik arka planın ortaya çıkarılması ve
cezaevlerindeki hak ihlallerinin açığa çıkarılması
amacıyla 13/11/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 14 Kasım 2013
Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Evet, oylamaya sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Sayın Ağbaba, evet
VELİ AĞBABA (Malatya) Bir sataşmada
bulundu da ona cevap verebilir miyim?
BAŞKAN Buyurun.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Sayın Başkan,
böyle bir usul olmaz ama, ne dedim ki!
BAŞKAN Ooo, ne usuller var burada biliyorsunuz.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Bir şey demedim ki
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Şimdi, ben sizi, daha evvel
uyarmıştım hepinizi, bütün milletvekillerini. Ya hiçbirinizin
ismini geçirmeyeceksiniz. Böyle bir sistem oluştu yani Değdi,
değmedi. o ona, o ona
Eşitlik sağlıyoruz.
Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
5.- Malatya Milletvekili Veli
Ağbabanın, İstanbul Milletvekili Bülent Turanın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın
Başkanım, çok teşekkür ederim.
Şimdi, ben de sayın hatibin Bu işi
uzatmaktan üzüntü duydum. demesini hakikaten yadırgadım.
BÜLENT TURAN (İstanbul) İş yapalım
iş! O yüzden Sayın Ağbaba.
VELİ AĞBABA (Devamla) Şimdi, Türkiye'nin
en büyük problemlerinden birisi cezaevleri. Cezaevlerinde yaşanan o
insanlık dışı, utanç verici şeyleri gördükçe
aslında esas çözmemiz gereken sorunun cezaevinden başlaması
gerektiğini düşünüyorum ben.
Şimdi, tecavüzler sizin için olağan bir
şey olabilir, insan ölümleri olağan olabilir, oradaki işkenceler
olağan olabilir, insanların insan haklarının ellerinden
alınması olağan olabilir, çıplak arama olağan olabilir
ama değerli arkadaşlar, bakın, bu cezaevlerinde herkes
yatıyor. En çok şimdi tabii, en çok, size muhalifler yatıyor.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Sayın Başkan,
böyle bir usul var mı Allah aşkına!
HALİDE İNCEKARA (İstanbul) Hayallerini
paylaşma bizimle!
VELİ AĞBABA (Devamla) En çok, size muhalifler
yatıyor. Biraz önce söylediğim gibi, sizin özgürlük
anlayışınız, sizin anlayışınız, sadece
sizin gibi düşünen, sizin gibi inananların özgürlük
anlayışıdır. Onun dışında hiçbir
özgürlüğe inanmıyorsunuz siz. Bu söylediğiniz de külli
yalandır. O tutuklu, hükümlü olanlar külli yalandır. Gidin,
cezaevlerine bakın, eğer tutuklu, hükümlünün 3 katı değilse
ben bu cezaevi komisyonu üyeliğini bırakacağım, 3 katı
değilse.
RECEP ÖZEL (Isparta) 3 katı değilse
bırakacaksın!
VELİ AĞBABA (Devamla) Tabii, 3 katı
Bırakacağım,
gayet de bırakacağım.
RECEP ÖZEL (Isparta) Söz verdin bak!
VELİ AĞBABA (Devamla) Git, Adana Cezaevinde
1.499 kişi yatıyor. Adana Cezaevini örnek veriyorum: 1.499 kişi
yatıyor, 299 kişisi hükümlü, 1.200 kişisi tutuklu yani bundan
daha büyük şey olabilir mi? Sizin en iyi yaptığınız
şey, gerçekleri saptırmak, özellikle cezaevi konusunda gerçekleri
saptırmak.
Bakın, biz, 150ye yakın cezaevine gittik,
150ye yakın cezaevine gittik. Devletin parasıyla falan da
değil, kendi cebimizden gittik, kim mağdursa, kim eğer bir
işkenceye uğramışsa, onların sorunlarını
dinledik. Sizin söyledikleriniz doğru değil. Bu soruna Meclisin el
atması gerekiyor. Başta çıplak arama olmak üzere, başta
hasta mahpuslar olmak üzere, bu sorunu Meclisin çözmesi gerekiyor.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 15.55
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
16.11
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER:
Muharrem IŞIK (Erzincan), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 17nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
2.- MHP Grubunun, Osmaniye
Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu ve arkadaşları
tarafından Suriye krizinin Türkiye ekonomisine olumsuz etkileri ile ilgili
sorunların giderilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi
amacıyla 11/10/2012 tarih ve 6295 sayı ile Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 14 Kasım 2013
Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
14/11/2013
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 14 Kasım 2013
Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantısında
siyasi parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Yusuf
Halaçoğlu
Kayseri
MHP Grup Başkan Vekili
Öneri:
11 Ekim 2012 tarih, (2012/6295) sayı ile TBMM
Başkanlığına vermiş olduğumuz Osmaniye
Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu ve arkadaşlarının
Suriye krizinin Türkiye ekonomisine olumsuz etkileri ile ilgili sorunların
giderilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla
verdiğimiz Meclis araştırma önergemizin 14 Kasım 2013
Perşembe günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin
lehinde ilk söz, Osmaniye Milletvekili Sayın Hasan Hüseyin Türkoğlu.
Buyurunuz. (MHP sıralarından
alkışlar)
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Sayın
Başkan, Türk milletinin saygıdeğer milletvekilleri; Suriyedeki
iç savaşın Türkiyeye olumsuz etkileriyle ilgili vermiş
olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım.
Sözlerime başlarken cumhuriyet döneminin belki de en
önemli olaylarının yaşandığı, toplumun önemli bir
bölümünün zihninde büyük endişelerin yer aldığı, toplumun
kanaat ve tercihlerini tespit etmek amacıyla bilgi sahibi olabilmesinin en
önemli yolu olan medyanın kontrol altında tutulduğu bir
atmosferde, özellikle Meclis çalışmalarının
tamamının halkımıza iletilmesi noktasında gerekli
hassasiyeti göstermeyen, Meclis çalışmalarını halktan
gizleyen, kritik görüşmeleri haftada on dört saat yapılan
yayınların dışına taşıyan, böylece halktan
kaçan anlayışı, iktidar partisini ve Meclis
Başkanlığını kınıyorum.
Bugün halktan neyi gizlerseniz gizleyin,
iktidarınızı ne kadar sürdürürseniz sürdürün her şey bir
gün muhakkak aydınlığa çıkacak, iktidarınız sona
erecek ve o zaman yüzüne bakabileceğiniz bir millet evladı dahi
bulamayacaksınız. Eğer halka güveniyorsanız, eğer iyi
işler yaptığınızı düşünüyorsanız bundan
niçin kaçınıyorsunuz? Bunu yapmadığınıza göre,
gerçekten halktan gizlediğiniz, onun öğrenmesini istemediğiniz
bir şey var demektir.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; güney komşumuz Suriye'de ortaya çıkan iç savaş
bölgedeki tüm ülkeler gibi Türkiye Cumhuriyeti devletini de siyasi, güvenlik,
ekonomik ve sosyal alanda son derece olumsuz etkilemiştir.
900 kilometreden fazla, en uzun kara
sınırımız olan Suriye, çoğunlukla Müslüman toplum
yapısı ve 4,5 milyona yaklaşan Türkmen varlığı
olması sebebiyle Türkiye Cumhuriyeti devleti için çok önemli bir
devlettir. Söz bu noktadayken Suriye'de yaşayan Türkmenlerin bu iç
savaşın en büyük mağdurları olduğunu ifade etmeliyim.
Suriye Türkmenleri, vatan bildikleri topraklarda diğer komşuları
ile eşit vatandaş statüsünde özgürce yaşamayı isteyen, Suriye'nin
siyasi ve toprak birliğini ve bütünlüğünü herkesten çok
savunanlardır. Suriye yeniden yapılanırken Türkiye Cumhuriyeti
devletine düşen, Türkmen gerçeğinin inkâr edilmemesi, bilakis
anlaşılması ve yer verilmesini temin etmektir.
Komşuluk ilişkileri, akrabalık
ilişkileri, ortak tarihsel geçmiş gibi kavramların öne
çıktığı Suriye ile ilişkilerimizin iyi
olmadığı dönem, Suriye'nin PKK yöneticilerine ev sahipliği
yapmış olduğu dönemdir. 1998 yılından sonra ise PKK
yöneticilerini ülkesinden çıkaran Suriye devleti ile ilişkilerimiz
artan bir seyir izleyerek bölgesel bir iş birliği yönünde
gelişmiştir. 2000 ve 2010 yılları arasında Suriye ile
ticaret hacmimizin iki yönlü olan artış istikametinde olduğu
görülmektedir. Toplam ticaret hacmimiz 2 milyar dolara yaklaşmıştır.
2000-2010 yılları arasında ticaret, turizm ve emlak
sektörlerinde Türkiye-Suriye ilişkileri hızlı bir gelişme
göstermiştir. Sanayici ve iş adamlarımızın Suriye'deki
yatırımları büyük rakamlara ulaşmıştır.
Özellikle AKP Hükûmetinin Suriye yönetimi ile geliştirmiş olduğu
diyalog, ortak Bakanlar Kurulu toplantıları, kardeş Esad
yaklaşımı, iki ülke liderlerinin beraber tatil yapmaları,
vizesiz seyahat imkânları, iki devletin vatandaşları
arasındaki ticaret, turizm ve yatırım alanlarında çok önemli
gelişmelere sebep olmuştur.
Böylesine bir bahar havası içerisinde devam eden
Türkiye-Suriye ilişkileri aniden değişime
uğramış, Başbakan Erdoğan Suriye Devlet
Başkanı Beşşar Esad'a karşı tavır almış,
Suriye'de muhalif güçler ortaya çıkmış ve bugün sonuçlarını
tartıştığımız iç savaş meydana
gelmiştir. İç savaş öncesinde ve o günden bugüne AKP Hükûmeti
Suriye'de isyancıların yanında yer almıştır,
Esad'a karşı mücadele edenlere açıkça destek vermiştir. O
günden bugüne 120 bin civarında Suriyeli hayatını kaybetmiş,
milyonlarca Suriyeli yaşadıkları toprakları terk ederek
uzak-yakın coğrafyalara gitmiş, oradaki devletlere
sığınmak zorunda kalmışlardır. Şüphesiz ki
bu tablonun sorumluları ardında Suriye'de iç savaşa destek veren
her devletin ve özellikle de AKP Hükûmetinin sorumluluğu vardır.
Suriye'deki iç savaş sonuçları itibariyle Türkiye'yi her alanda
olumsuz etkilemiştir.
Evvela ifade etmeliyim ki, Suriye'deki iç savaş
Türkiye Cumhuriyeti'nin güvenliği açısından büyük bir risk
hâline gelmiştir. Suriye'de PKKnın Suriye versiyonu olan KCKya
bağlı PYD -ki içerisinde PKKlı teröristlerin hâkim olduğu
bir örgüttür- sınırlarımıza dayanan bir
coğrafyayı kontrol etmektedir. Türkiye'de devam eden, adına
açılım denilen ama aslında bir ihanetten farklı olmayan
proje kapsamında silahları ile sınır dışına
gittiği söylenen bir kısım teröristlerin PYD saflarında
savaş verdiği hepimizce malumdur. PYDnin kontrol ettiği
bölgenin sınırımızda olduğu düşünülürse
PKKlıların artık bir komşumuz olduğu gerçeği
apaçık ortadadır.
Suriye sınırımızın bir bölgesini
ise El Kaide ile bağlantılı örgütlerin kontrol ettiği
malumdur. Yani Suriye devleti ile olan sınırımız, birisi
Türkiye Cumhuriyeti devletinin bekasına, milletinin birliğine,
toprağının bütünlüğüne göz dikmiş olan örgüt tarafından
kontrol edilmekte, diğer bölümü ise bütün dünya devletleri tarafından
terör örgütü olarak bilinen El Kaide bağlantılı örgütler
tarafından kontrol edilmektedir. İşin çok daha acı
tarafı, bu örgütlere sıhhi, mali, askerî anlamda her türlü
yardım AKP Hükûmeti tarafından yapılmakta ve bunlar bir bir
ortaya çıkmaktadır.
Suriye'de iç savaş başlamadan evvel
sığınmacılara yönelik kampların
hazırlanmış olması çok dikkat çekici bir durumdur. Bu
kamplarda isyancılara askerî eğitim verilmesine dair görüntüler
yabancı televizyon kanallarında ve İnternette ortaya
çıkmıştır.
Sınırdan tırlar dolusu
silah gittiğine dair iddialar konuşulurken, kısa bir süre önce
Konya'da imal edilmiş ve Adana'da imalatı tamamlanacak olan roket
başlıkları, İskenderun'a gittiği söylenen bir gemideki
20 bin civarındaki uzun menzilli savaş silahı; isyancılara
verilen, ancak 2012 yazında Beytüşşebap ilçesinde ölü ele
geçirilen teröristlerin üzerinde çıkan silahlara dair iddialar Hükûmetin
bu konudaki isabetsiz, yanlış, hatta büyük yıkım ve
zararlara yol açan politikalarının sadece birkaç sonucudur.
Suriye'deki iç savaş
sınır illerimizde ve ilçelerimizde
vatandaşlarımızın can ve mal emniyetine de büyük zararlar
getirmiştir. Reyhanlı'da, Cilvegözü'nde meydana gelen patlamalar;
Akçakale, Ceylânpınar'da, çatışmalardan seken mermi ve
bombalarla hayatını kaybeden vatandaşlarımız, yerinden
yurdundan ayrılmak zorunda kalan insanımız bu savaşın
en önemli mağdurlarındandır.
Hükûmet Suriye politikası
konusunda Batının etkisinde ama Batıdan daha iştahlı
bir şekilde hareket etmiş, medya başta olmak üzere tüm
unsurlarla Türk milletini Esad'a karşı girişilen isyan
hareketlerinde taraf yapmaya çalışmıştır.
Hükûmet, kendisine muhalefet edenleri
marjinal, terörist, isyancı, hatta günahkâr gibi lanse ederken, din
adamlarını kullanarak, uydurma hadisleri söyleterek, devlet
büyüklerine karşı gelinmemesini, muhalefet edilmemesini
söyletmiştir. Ancak, aynı Hükûmet Suriye'de devletine isyan edenleri,
acımasızca insanları öldürenleri, öldürdüğü insanların
iç organlarını yiyen yamyamları desteklemekten geri
durmamıştır.
İster Esad
yapsın ister isyancılar, ölümün ve öldürmenin
karşısında bir Milliyetçi Hareket Partisi olarak
AKP
Hükûmetinin komşuda çıkan yangına benzinle gitmesi ya da
komşunun fertleri arasında çıkan kavgada sakinleştirmek
yerine, barıştırmak yerine tahrik etmesi, taraf tutması
Suriye meselesindeki ortaya çıkan vahim tabloya ortak
olmasından başka bir sonuç doğurmayacaktır. AKP Hükûmeti
Suriyedeki iç savaşın bilançosunun sorumlularındandır. AKP
Hükûmeti, Suriyede çıkan iç savaşla ilgili isyancılarla olan
bağlantı ve diyalogları, Batılı devletlerin telkin ve
tavsiyeleri konusunda ne kamuoyunu ne de Türkiye Büyük Millet Meclisini yeteri
kadar aydınlatmamıştır. AKP Hükûmeti, muhalefetin sesini, millete
doğru bilgi veren kaynakları kapatmak ve muhalefeti dinlememek
suretiyle Türkiye Cumhuriyeti devletini bir yanlışın içine, bir
bataklığa sürüklemiştir. Şimdi ise Batının
Suriye ile İranla, Sovyet Rusyayla, Çinle, hülasa bu alandaki bütün
aktörlerle diyaloğunun dışında kalmak suretiyle züğürt
tesellisi kabilinden değerli yalnızlığa razı
olmuştur. AKP Hükûmeti Orta Doğu politikalarında Saddam,
Kaddafi, Mübarek, Esad gibi diktatörlerin karşısında yer
alırken, aslında bütün bu diktatörlerin İsrail
karşıtı olduklarının, bu diktatörlerin ortadan
kaldırılmasının İsrail'e bir hizmetten başka bir
şey olmadığının tüm dünya tarafından fark
edildiğini bilmelidir. AKP dış politikada İsrail'e hizmet
etmektedir.
Kavgalar da kayıkçı kavgasından başka
bir şey değildir. Suriye krizinin başta sınır
illerimiz olmak üzere Türkiye ekonomisine büyük olumsuz etkileri vardır.
Suriye'den gelen sığınmacıların Türkiye'deki
kamplardaki giderleri görünür görünmez kalemle 5 milyar dolara
yaklaşmıştır. Sadece sınır illerimizde
değil, tüm vilayetlerimizde Suriyeli sığınmacılar
parklarda, cami bahçelerinde insanlık dışı şartlarda
barınmaktadırlar. Yasa dışı yollardan giren bu
insanlar asayişin bozulmasına, özellikle hırsızlık,
soygun, fuhuş, uyuşturucu, mazot kaçakçılığı gibi
alanlarda problemlere sebep olmakta, kaçak olarak
çalıştırılanlar iş güvenliği, vergi ve istihdam
gibi alanları olumsuz etkilemektedir. Bütün bu alanların her yönüyle
araştırılması sorunların tespit edilmesi ve çözüm
yollarının bulunması gereklidir. Bunu yapmanın en
doğru, hızlı ve kısa yolu da Meclis
araştırması açılmasıdır.
Bu sebeple önergemizin kabulünü diler, Türk Milletinin
milletvekillerini saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Türkoğlu.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin aleyhinde ilk
söz İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Muşa aittir.
Buyurun Sayın Muş. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin Suriyede
yaşanan krizin civar iller ve ülke ekonomimizin tamamı üzerinde
meydana getirdiği etkileri araştırmayla alakalı
verdiği önergenin aleyhinde AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunmaktayım, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, tabii öncelikle şu
konuya değinmek istiyorum: Suriye meselesinin durumu ve bu noktaya
nasıl geldiği, gelişiyle alakalı fikirlerimi,
düşüncelerimi Genel Kurulda paylaşmak istiyorum. İktidara geldiğimizde
tüm komşularımızla hem siyasi hem ekonomik anlamda
ilişkilerimizin daha yukarılara, daha iyi seviyelere
çıkarılmasıyla alakalı hummalı bir çalışmaya
başladık. Suriye de bu ülkelerden bir tanesiydi ve hakikaten
iktidarımız döneminde Suriyeyle çok ciddi mesafeler katettik.
Serbest ticaret anlaşmaları imzaladık, ortak bakanlar kurulu
toplantıları yaptık, ortak baraj yapımına
başladık, vizeler kaldırıldı. Çok ciddi anlamda, hem
siyasi hem ekonomik ilişkilerimizde iyileşmeler yaşandı. Az
önce ifade ettiğim gelişmeler meydana geliyorken bir taraftan da
ekonomik anlamda Suriyeyle çok farklı noktalara çıkan dış
ticaret hacmimiz ortaya çıktı.
Bakınız değerli milletvekilleri, 2001
yılında Suriye ihracatımız 281 milyon dolardı;
Suriyeden ithalatımız ise 463 milyon dolar. Yani biz net
ithalatçı durumundaydık, dış denge, ticaret dengesi bizim
aleyhimize 182 milyon dolardı. 2002 yılında Suriye
ihracatımız 267 milyon dolar; Suriyeden ithalatımız ise
315 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. Yani bu durumda da biz yine
dış denge anlamında Türkiye aleyhine bir tabloyu görüyoruz ve
bunun 48 milyon dolar olarak gerçekleştiğini görebilmekteyiz. 2003
yılından itibaren değerli milletvekilleri, artık roller
değişmeye başladı ve Türkiye ihracatını daha
fazla artırarak 411 milyon dolar ihracat tutarıyla ithalatı da
261 milyon rakamında gerçekleştirmek suretiyle artık net
ihracatçı durumuna geçmiştir ve net ihracatımız 150 milyon
dolar olarak gerçekleşmiştir yani dış denge bizim lehimize
dönmeye başlamıştır.
Bakınız değerli milletvekilleri, 2003ten
itibaren lehimizde olan bu denge devam etmiştir. 2004te 395 milyon dolar,
2005te 552 milyon dolar, 2006da 600 küsur milyon dolar ve bu devam
etmektedir.
Tabii, tüm bu gelişmeler devam ediyorken, az önce
ifade ettiğim olumlu gelişmeler sürüyorken 17 Aralık 2010
tarihinde Tunusta bir halk hareketi başladı. Tunus yönetimine
karşı bir gencin kendini yakmasıyla, ateşe vermesiyle dalga
dalga tüm Orta Doğuyu saran, Arap Baharı olarak nitelendirilen,
mevcut yönetimlere karşı halkın bir ayaklanmasıydı ve
Tunustan sonra Mısır ve Libyada da benzer
karışıklıklar görülmüş ve yönetim
değişikliğine gidilmek durumunda kalınmış ve yeni
gelen yönetimlerin de seçim yoluyla iktidara geldiklerini müşahede
etmekteydik.
Yine, bu halkanın en son ülkesi Suriye olarak
cereyan etti ve Suriyede bu olaylar başlamaya, cereyan etmeye
başlayınca dikkatli bir şekilde gelişmeleri takip ettik ve
daha olayların başlamasının ilk günlerinde kanaatlerimizi,
görüşlerimizi mevcut şu anki yönetime ifade ettik fakat mevcut
yönetim bunları kulak arkası edip halkına zulmetmeye
başlamış, halkını katletmeye devam etmişti.
İşte bizler, bu noktada, Tunusta, Mısırda, Libyada olduğu
gibi bir karar vermek durumundaydık; ya mevcut yönetimden taraf olacaktık
ya da halktan taraf olacaktık. Bizler halktan taraf olmayı seçtik ve
Suriye halkının yanında olmaktan yana tavır koyduk.
Bakın değerli milletvekilleri, Suriyede
yaşananlar tam anlamıyla insanlık trajedisi. Olayların
başladığı ilk günden itibaren Suriyede 110 binden fazla
can kaybı yaşandı; 6,5 milyon insan yerlerini
değiştirmek durumunda kaldı; 9 milyon insan her gün insani
yardıma muhtaç duruma düşmüştür; 2 milyon insan civar ülkelere
göç etmek zorunda kalmıştır. Çatışmaların ortaya
çıkardığı ekonomik tahribat 100 milyar doların
üzerindedir ve Suriyede insanlar hayatlarını idame ettirebilmek için
çok ciddi bir mücadele içerisindedirler.
Değerli milletvekilleri, tabii, bizim her şey
bu kadar güzelken bu tavrı almamız -az önce de ifade ettiğim gibi-
ilkelerimiz ve bir duruş olarak değerlendirilmelidir ve önergede
ifade edilen bölge iller ve Türkiye ekonomisiyle alakalı olan kısma
baktığımız zaman, Suriye meselesinin iddia edildiği
gibi ülkemize bir sıkıntı, bir yük, bir problem
çıkartmadığını ben biraz sonra rakamlarla sizlere
ifade edeceğim.
Bakınız değerli milletvekilleri, bizim
ekonomimiz büyüyor ve ihracatımız da artmaya devam etmektedir.
Dünyanın en büyük ekonomik krizinden bu yana Türkiye hem reel hem de
kümülatif anlamda yüzde 20,7 büyümüştür. 2013 yılında avro
bölgesindeki 17 ülkenin sadece 7si kriz öncesi duruma dönebilmiştir, 10u
hâlâ kriz öncesi durumuna dönememektedir ama Türkiye bu dönemde reel olarak
yüzde 20,7 büyümeyi başarmıştır.
Türkiye, değerli milletvekilleri, 2002
yılında yüzde 2,2 büyümüştür, millî gelirini 786 milyar dolara,
kişi başına millî gelirini 10 bin doların üzerine
çıkarmıştır; 2013 yılının ilk altı
ayında ise yüzde 3,7 büyümeyi başarmıştır. Orta Vadeli
Programımıza göre yılın tamamında büyüme hedefimiz
3,6 olarak ifade edilmektedir.
Değerli milletvekilleri, 2012 yılına
baktığımız zaman ihracatta da çok ciddi bir
artışı kaydettiğimizi buradan rahatlıkla ifade
edebiliriz. İhracatımız bir önceki döneme göre yüzde 13lük
artış ile tüm zamanların rekorunu kırarak 152,5 milyar
dolara ulaşmıştır; ithalatımız ise yüzde 1,8
azalarak 236,5 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir.
İhracatın ithalatı karşılama oranı ise yüzde 64,5
olarak gerçekleşmiştir.
Değerli milletvekilleri, yine bu dönemde
dış ticaretin büyümeye katkısı pozitif ve 4,1 puan olarak
gerçekleşmiştir.
Değerli milletvekilleri, Orta Vadeli
Programımıza göre 2013 yılında ihracat hedefimiz 153,5
milyar dolardır, 2014te bu hedefin 166,5 milyar dolara yükseleceğini
hedeflemekteyiz. İthalatın ise 2013te 251,5 milyar dolar, 2014te
ise 262 milyar dolar olarak gerçekleşeceğini öngörmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, az önce 2013le
alakalı büyüme oranlarına değindim. Bizler yılın
tamamında, Orta Vadeli Programımızda büyüme hedefini yüzde 3,6
olarak öngördük fakat uluslararası kuruluşlar bizden daha iyimser bir
tahmin ortaya koymaktadırlar ve onların tahminine göre bu oranın
yüzde 3,98 olarak gerçekleşmesi öngörülmekte.
Değerli milletvekilleri, bu oran ile Türkiye dünyada
30 ülke arasında Çin, Endonezya ve Birleşik Arap Emirliklerinden
sonra 4üncü en hızlı büyüyecek ekonomi durumundadır. Sanayi
üretimine baktığımız zaman, 2013 Eylül ayında bir
önceki döneme göre yüzde 6,4 iyileşme kaydedilmiş ve sanayi üretim
endeksimiz 123,8 olarak gerçekleşmiştir. Yine, 2013 Ocak-Eylül
döneminde merkezî yönetim bütçe açığı 9,9 milyar TL azalarak 4,5
milyar TL olarak gerçekleşmiştir. 2013 merkezî bütçe
açığının millî gelire oranının yüzde 1,2 olarak
gerçekleşmesi öngörülmektedir. Türkiyenin bu bütçe açığı
ile Avrupa Birliğindeki 28 üyeden 23ünün bütçe açığına
mukayeseyle çok daha iyi bir performans sergileyeceği ortadadır.
Değerli milletvekilleri, burada, tabii, Türkiye çok
ciddi anlamda ihracat odaklı bir büyümeyi de göstermekte. Türkiye olarak
biz ilk dokuz ayda 237 ülke ve bölgeye ihracat gerçekleştirdik. Bu
ülkelerin 159una gerçekleştirdiğimiz ihracatımızda
artış vardır. Dokuz ayda ihracatı yapılan 97
faslın 80 tanesinde ihracat arttı.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye)
İthalatı neden anlatmıyorsun? İthalatı da
anlatın.
MEHMET MUŞ (Devamla) Az önce ifade ettim
Sayın Türkoğlu.
2013 Ocak-Eylül dönemindeyse ihracatçı firma
sayımız yüzde 5,9 artışla 54.346 olarak
gerçekleşmiştir.
KORAY AYDIN (Trabzon) Cari açık ne âlemde?
MEHMET MUŞ (Devamla) Değerli milletvekilleri,
rakamlarla ortaya koyduğumuz şekliyle, Milliyetçi Hareket Partisinin
vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde
olacağımızı ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyor ve şunu da ifade etmek istiyorum: Ben önerge sahibini de
dikkatle dinledim, sadece bir cümleyle ekonomik kısma değindi fakat
önerge, ağırlıklı olarak ekonomiyle alakalıydı.
Bunu da Genel Kurulun takdirine sunuyorum, saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın
Başkanım
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Sayın
Başkan
RECEP ÖZEL (Isparta) Ne oldu? Tamamen teknik bilgi
verdi.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın
Başkanım, bir düzeltme yapmak istiyorum.
BAŞKAN Evet, yerinizden yapın, kayıtlara
geçsin.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Yerimden
yapacağım; mikrofon
BAŞKAN Hayır, öyle değil;
söyleyeceksiniz, onlar yazacaklar.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
14.-
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun, İstanbul Milletvekili
Mehmet Muşun MHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Peki.
Şimdi, Maliye Bakanımız 2012
Haziranında Suriyeyle ekonomik ilişkilerin donma noktasına
geldiğini ifade etti ve 411 milyon dolara gerilediğini 2013
yılında görüyoruz ihracatın. Zaten pek çok tarım
alanında da böyle oldu ve Orta Doğuda zaten Suriye krizi sebebiyle
tümüyle ihracatımız neredeyse donma noktasına geldi.
İthalat meselesi çok daha vahim bir durumda zaten;
birçok firmamız kapılarına kilit vurdu. Dolayısıyla,
burada söylenenler tamamen Suriyeden farklı
BAŞKAN Evet, teşekkür ederim.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
mademki Esadla bu
kadar yakın ilişkideyken
BAŞKAN Tamam, teşekkür ederim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan, yani konuşmacı fikirlerini ifade etti. Her konuşmacının
fikirlerini açıklama hakkımız yok ki bizim.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Hayır, Her
konuşmacıya değil, Grup Başkan Vekili, Mustafa Bey.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Esadla
BAŞKAN Tamam, teşekkür ederim, sağ olun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Konuşmacı
konuşmasını yapar orada.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Lütfen
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Her konuşmacı
dediğiniz, Grup Başkan Vekili sizin gibi.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Ne olursa olsun,
öyle, konuşmacının fikrini açıklama şeyi yok.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Müsaade edin de
BAŞKAN Sayın Halaçoğlu, kayıtlara
geçti.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Esadla bu kadar iyi
bir durumdayken, ticaret anlaşmaları imzalanmışken neden
ortadan kalktı? Sadece Esadın halkını öldürmesi
söyleniyor, deniyor ama Esad halkını öldürmüyordu ilişki
kurduklarında.
El Kaidenin bugün ne işi var Suriyede, onu
söylesinler.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Sayın
Başkan
BAŞKAN Hayrola Sayın Türkoğlu?
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Sayın
Başkanım, konuşmamda ekonomiyle ilgili hususlara
değinmediğimden dem vurdu son cümlesinde, AKP adına konuşan
arkadaşımız.
BAŞKAN Şu son cümleyi sarf etmemek
imkânını keşke bulaydınız.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Efendim
BAŞKAN Hayır, bir şey
Fikrimi söyledim
canım, şaka şeklinde söyledim ama şimdi bakın
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Efendim
BAŞKAN Bir saniye, bir şey söyleyeceğim.
Şimdi, aslında sizin sataşma diye
istediğiniz sözü, uzun bir şekilde kayıtlara geçirdi Sayın
Halaçoğlu. Şimdi, ben istismar
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Bir cümle
söyleyeceğim, burada söyleyeceğim.
BAŞKAN Anladım, anladım.
Yalnız, bir uyarı anlamında söylüyorum:
Ben kendimi çok kötü hissediyorum; birinin adı geçiyor, hurra,
çıkıyorsunuz.
Yani şimdi, ben o arkadaşımızı, sayın
milletvekilimizi dikkatle dinledim; tamamen teknik, kimseye dokunmadan bir
konuşma yaptı.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Doğru.
BAŞKAN Tek bir cümlesi var.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Evet, son
cümle.
BAŞKAN Şimdi, o cümleyle ilgili olarak
verilebilir, verilemez
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Eleştiri
yaptı Sayın Başkan.
BAŞKAN -
ama yani Hayır, öyle değil,
böyle. derseniz şuradan deyin, kayıtlara geçsin, beni de istismara
şey yapmayın, ne olur.
Buyurun.
15.-
Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlunun, İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun MHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye)
Estağfurullah efendim. Çok teşekkür ediyorum.
Benim konuşmamın başında da sonunda
da Suriyedeki iç savaşın Türk ekonomisine yapmış
olduğu zararlara ilişkin değerlendirmeler vardı. Diğer
sosyal etkilerinden, güvenlikle ilgili etkilerinden de bahsettim
konuşmamda. Konuşmamızı kulaklarıyla
dinlememişler muhtemelen.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
2.- MHP Grubunun, Osmaniye
Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu ve arkadaşları
tarafından Suriye krizinin Türkiye ekonomisine olumsuz etkileri ile ilgili
sorunların giderilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi
amacıyla 11/10/2012 tarih ve 6295 sayı ile Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 14 Kasım 2013 Perşembe
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
(Devam)
BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin
lehinde son söz, Adana Milletvekili Sayın Ümit Özgümüş. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun.
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin Suriyedeki krizin
Türkiye ekonomisine etkilerini değerlendirmek üzere verdiği
araştırma önergesinin lehinde söz aldım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
AKP iktidara geldiği zaman 2013 İhracat
Stratejisi diye bir çalışma yayınladı ve o doğru bir
çalışmaydı ve o doğru çalışmanın da en temel
ögesi bu küresel ekonomik ortamda yakın komşularla ticaretti.
Gerçekten doğruydu çünkü artık koruma duvarları
kaldırılıyordu, çünkü rekabet artıyordu ve
taşımacılık çok önemli maliyetlerden biri hâline
gelmişti, öncelikle komşularla ticaret ön plana çıkarılmalıydı.
Nitekim çıkarıldı; Suriyeyle -biraz önceki
konuşmacılar da söylediler- vizeler kaldırıldı, ikili
anlaşmalar yapıldı ve buna güvenerek Hatayda, Kiliste, Adanada
çok ciddi yatırımlar yapıldı. Bunun sonuçları görüldü.
Biraz önce bazı rakamlar verildi; 2005 yılında Türkiyenin
Suriyeye ihracatı 552 milyon dolar, 2011 yılında 1 milyar 610
milyon dolara çıktı. Bunlar olumlu gelişmelerdi ve AKP
Hükûmetinin ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Sayın
Çağlayanın oradaki konuşmalarında oradaki sanayiciye,
yatırımcıya Korkmayın, AVMler yapın, oteller
yapın, yatırımlar yapın. demesi üzerine, taahhüt vermesi
üzerine orada birçok yatırım yapıldı ama daha önceki
konuşmalarda da konuştuk, dışarıdan gelen bir
talimatla, Batı emperyalizminin taşeronluğu adına durup
dururken başta Suriyeyle olmak üzere bütün komşularımızla
kötü olmaya başladık ve nitekim 2012 yılında
ihracatımız 498 milyon dolara düştü 1 milyar 610 milyon dolardan.
2013 rakamları yok, çıkması da mümkün değil çünkü orada,
olmayan bir gümrük var, kevgire dönmüş bir gümrük var. Oradan buraya
kamyonlar, tırlar giriyor, neyin girip neyin çıktığı
belli değil ama buna rağmen ocak-ekim ayı döneminde Türkiyenin
Suriyeye yaptığı ihracat 600 küsur milyon doları
gösteriyor. Bunun nasıl gösterildiğini, nasıl ortaya
çıkarıldığını anlamak da mümkün değil. Ben
tahmin ediyorum -biraz önce konuşan arkadaşımız da
dış ticaret dengesinin Türkiyenin lehine döndüğünü söyledi-
muhtemelen Hatayda, Kiliste eğitilen, oraya gönderilen teröristler de
ihracat rakamları içerisinden sayılıyordur; muhtemelen
Türkiyede üretilen, Kiliste ve Hatayda üretilen kimyasallar da yani kimyasal
silahta kullanılacak olan, o yakalanan sarin gazları da ihracattan
sayılıyordur ya da birkaç gün önce Adanada yanlış bir
ihbarla, uyuşturucu ihbarı olduğu için yakalanan -aksi takdirde
yakalanmayacaktı- kaçak olarak gönderilen roket başlıkları
da Türkiyenin Suriyeye ihracat rakamları arasında
sayılıyor olmalı ki bu rakamlar biraz daha yükseliyor gibi
görünüyor.
Rusyayla ticaretimiz yine gelişmeye
başladı. Bu çok önemli bir gelişmeydi çünkü birincisi, 35-40
milyar dolar civarında bir potansiyel ticaret hacmimiz var. Onun
dışında, ikili anlaşmalarımız var. İkili
anlaşmalarımızın önemi sadece ve sadece rakamsal anlamda
değil, aynı zamanda altmış yıldan beri Batı
emperyalizminin kuklası hâline gelmiş, Batı emperyalizminin
emirlerinin dışına çıkamayan, teknolojik olarak
göbeğinden bağlı olan bir ülkeye alternatif bir yapı
oluşturmak açısından da bu önemliydi ama şu anda Rusyayla
ilişkilerimiz de bozulmaya başladı. İlişkiler o kadar
iyi gelişti ki birkaç gün önce Rusyanın uluslararası tır
anlaşmasından çıkması bile bizdeki nakliyecileri ciddi
biçimde rahatsız etmeye başladı.
Değerli arkadaşlar, sadece bu
karşılıklı ekonomik ilişki değil, doğrudan
fiilî olarak da Türkiyeye zararı var Suriye krizinin ve Türkiyenin
Suriyeyle yaşadığı krizin. O da yaklaşık olarak,
resmî rakamlara göre 600 bin civarında oradan buraya mülteci geldi.
Sayın Başbakanın söylemesiyle 2 milyon dolar, Sayın Mehmet
Ali Şahinin söylemesiyle 2 milyar TL. Buradaki rakamlardan bir tanesinin
dil sürçmesi olduğunu kabul edip küçük olanı alırsak, bugün
Suriyeden gelen mülteciler için harcanan para 2 milyar TLdir. Türkiyede
emeklisi perişanken, Türkiyede işçisi perişanken, Türkiyede
şu anda sağlık sisteminde vatandaşa ek ücretler
yüklenirken, üniversitelerdeki çocuklar perişan durumunda yurtlar bulamadığı
için sağda solda barınmaya çalışırken Suriyeden
gelenlere 2 milyar dolar harcandı ve Türkiyenin üzerine bu yük bindi.
Bunlar doğru şeyler değil, bunlar bizim işimiz
değildi.
Değerli arkadaşlar, ekonominin yanında,
ekonomik görüşlerin dışında stratejik de bir hata
işlendi; o da şu: Burada, müthiş bir öngörüsüzlük ve
yanlış bir dış politika var. Bunlardan bir tanesi, yeni
Osmanlıcılık; bunlardan bir tanesi, Batı emperyalizmin
yanında hareket ederek oralara çekidüzen vereceğimizi zannettik ve
bir öngörüsüz politikayla buralara girdik.
Öngörülemeyen iki tane önemli şey var. Bunlardan bir
tanesi, Rusyanın direnci. Rusya, bugün oradan Akdenize açılan,
müttefiki olan Suriyeyi Batı emperyalizmine yedirmeyecekti, yediremezdi.
Mesele sadece Suriye değil; eğer, Suriyeyi yedirseydi Kafkaslardaki
hâkimiyetini kaybedecekti. Onun için de Suriyenin bu kadar dik
duracağını tahmin edemediniz, Dışişleri
Bakanı da tahmin edemedi.
İkinci bir mesele, bunun daha önemlisi, Suriye
halkının ayaklanmayacağını göremediniz.
Değerli arkadaşlar, bakın, MİT bizi
takip etmek yerine, bizi fişlemek yerine, ki bizleri de fişlemiş
komik komik şeylerle, bizim peşimize takılacağına,
eğer Halepte kapalı çarşıya gitseydi, eğer Lazkiyede
deniz kenarındaki esnafı ziyaret etseydi, eğer Şamda
kapalı çarşıda gezseydi Suriye halkının Esad yönetime
karşı ayaklanmayacağını görürdü; nitekim,
ayaklandıramadılar. O kadar ajan, o kadar CIA ajanı, o kadar
MOSSAD ajanı, o kadar Türkiyenin ajanları
ayaklandıramadılar. Bırakın ayaklanmayı, şu anda,
Suriye Silahlı Kuvvetlerinin yanında bizim Kurtuluş
Savaşımızda Nene Hatunun, Karayılanın, Adanada Şıh Cemilin, Sütçü
İmamın yaptığı gibi, orada Mukaveme Suriye yani
Suriye mukavemet kuvvetleri adına Kürtüyle, Arapıyla, Türkmeniyle,
Ermenisiyle, Batı emperyalizmine karşı halk direniyor. Bunu göremediniz.
Bugün, orada, bütün bu etnik yapısıyla, bütün inançlarıyla
Batı emperyalizmine karşı, ülkesini, namusunu,
bayrağını koruyan Suriye mukavemet kuvvetlerini de buradan,
Türkiye Büyük Millet Meclisinden saygıyla selamlıyorum; geçmişte
emperyalizme karşı bir ders veren ve dünyaya özgürlüğü, namusu,
vatan savunmasını öğreten ülkenin çocuğu olarak.
Değerli arkadaşlar, burada biz bu tür
konuşmalar yaparken Suriyedeki mukavemet kuvvetlerine mezhepten
dolayı destek veriyorsunuz. demek, siyasi sahtekârlık ve siyasi
hokkabazlıktır. Bizim dünya görüşümüz barış
üzerinedir, kardeşlik üzerinedir ve dünyada var olan kaynakların
paylaşılması üzerinedir. Bakın, bizim dünya görüşümüz
68de ABD Vietnamı işgal ettiği zaman da ona karşı
çıktık, Rusyanın Afganistan işgaline de karşı
çıktık, 2003 yılında Amerika Birleşik Devletlerinin Iraka
işgaline de karşı çıktık; eğer Suriyeden sonra
emperyalizm, emperyalist güçler İrana müdahale ederse ona da
karşı çıkacağız.
Değerli arkadaşlar, başka şeyler var.
Bu konuda halka sürekli olarak yanlış bilgi veriliyor. Hadi, Esad
halkını katlediyor. yalanlarına artık kimse
inanmıyor, Batı da inanmıyor, zaten o politikalarından çark
etmeye başladılar. Başka şeyler de var. Bir tanesini
söyleyeyim, zaman gittikçe daralıyor: Bakın, geçen sene Suriyede bir
uçak düşürüldü. Şimdi, bu uçakla ilgili hâlâ daha ortaya
çıkmayan bir sürü bilgi var, gerçek var, ortaya çıkmıyor.
Şimdi, o dönemde biz Hatayın Yayladağı ve Lazkiyenin Basit
kasabasındaki vatandaşlarla görüştüğümüzde, alçaktan uçan,
hızla geçen 2 tane uçağın olduğunu söylüyorlar, 2 uçak
düştü. diyorlar. Ben de Türk milletinin buradaki bir temsilcisi ve
milletvekili olarak geçen sene bakana sordum; Millî Savunma Bakanına
sorduk 31 Temmuzda sormuşuz. Diyoruz ki: Vatandaşlar 2
uçağın geçtiğini ve 2 uçağın düştüğünü
söylüyor. Gerçekten kaç uçağımız düştü? Nautilus Gemisi
bizim uçağımızı bulduğunda pilotların içinde
olduğunu söylüyor ama ondan on beş gün önce siz pilotların
kasklarının ve postallarının bulunduğunu söylediniz. Peki,
bu şehitlerimiz, bin kilometre hızla giderken, uçak düşerken
Ya, şu kaskı da çıkaralım. veya Postalları
çıkarıp, pencereyi açıp uçağın penceresinden
dışarı atalım. mı dediler? Bir buçuk yıldan beri
bu sorumun cevabı gelmiyor. Bir buçuk yıldan beri
uçağınızı sayamadınız mı? 1
uçağınız mı eksik 2 uçağınız mı
eksik? Eğer 1 uçak düştüyse o
bulduğunuz postallar ya da sergilediğiniz postal ve kasklar kime
aitti? Hangisi doğru? Buna benzer söyleyebileceğimiz çok fazla
gerçekler var. Artık bunların ortaya çıkması gerekir.
Onun için Milliyetçi Hareket Partisinin
araştırma önergesini destekliyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Özgümüş.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde son
söz, Isparta Milletvekili Sayın Recep Özel.
Buyurun Sayın Özel. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisinin Anayasanın 98inci
maddesi, İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri gereğince vermiş
olduğu, Suriyede yaşanan gelişmelerin Türkiye ekonomisi
üzerindeki etkilerinin araştırılmasına dönük
araştırma önergesinin aleyhinde söz almış
bulunmaktayım.
Araştırma önergesinin son cümlesini sizlerle
paylaşmak istiyorum: Sınır bölgesinde bulunan illerde
yaşayan insanlarımızın aynı zamanda da Suriyeye
yatırım yapmış sanayici ve iş
adamlarımızın yaşadığı ekonomik ve sosyal
sorunların nedenleri
Bu yaşanan ekonomik ve sosyal sorunların
sebebi oradaki Esed yönetiminin kendi halkına karşı
yapmış olduğu zulüm, oradaki karışıklık.
Bunun tekrar araştırılmasına -Meclis tarafından sanki
yeniden bir şey icat edilecekmiş gibi- hiç gerek de görmüyoruz.
Buradaki zulmün, buradaki kendi halkına karşı yapmış
olduğu bu insanlık dışı muameleyi kimyasal silah
kullanımı derecesine kadar götüren bu zalim yönetim, görev
başından gitmediği müddetçe durdurulması mümkün değil.
Tabii ki, orada kendi insanına, kendi vatandaşına yönelik bir
saldırı olacak, insanlık dışı muamele olacak, biz
Türkiye Cumhuriyeti olarak da buna sessiz kalacağız! Oradan gelen 600
bin tane Suriyeliye kucak açmayacağız Bize ne. diyeceğiz! Bu,
aynı apartman içerisinde yaşayan komşumuzun evinde bir
sıkıntı olduğu zaman, bizim kapımızı
çalıp Ya, benim başımda dert var, can güvenliğim var.
deyip kapıyı kapatmakla eş anlamlıdır. 600 bin
kişi değil, 1 milyon 600 bin kişi de gelse, 6 milyon kişi
de gelse Türkiye devletinin buna gücü yeter. 2 milyar dolar değil, 20
milyar dolar da harcasak mühim olan insanlık, mühim olan bu ülkede, bu
coğrafyada insanlığı temin etmek.
ALİ ÖZ (Mersin) Geç kardeşim geç,
insanlık dersi verme.
RECEP ÖZEL (Devamla) - Öyle, zalimin, zulmün
karşısında Vay, ben ekonomik çıkarlarımı
düşünüyorum. diye sessiz kalmak, karşısında durmak
şeytanlıktır.
KORAY AYDIN (Trabzon) Daha sonra
barışacaksınız, iddialı konuşmayın. Daha
sonra öpüşeceksiniz, barışacaksınız.
RECEP ÖZEL (Devamla) - Biz bu
şeytanlığı değil, dilsiz şeytanlık da
değil
KORAY AYDIN (Trabzon) Bunlar seni aşan konular.
RECEP ÖZEL (Devamla) - Yeryüzünde yaşanan bütün
şeytanlıklara, bütün zulümlere karşı, siz bizim
yanımızda olsanız da olmasanız da AK PARTİ Hükûmeti
olarak hep karşısında duracağız.
Biz, barışı, kardeşliği bu dünyada
hâkim kılmak için var gücümüzle çalışacağız diyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bizim bugünkü gündemimiz
Seçimler yaklaşıyor,
Yüksek Seçim Kurulunun da bir talebi var, o talebi Kamu İhale Kanunundaki
değişiklikle bir an önce buradan yasalaştıralım,
Yüksek Seçim Kurulu da bunu bekliyor. Gündemi değiştirmeye yönelik bu
Meclis araştırması önergesinin karşısında
olduğumuzu bildiriyoruz.
Hepinize saygılar, sevgiler sunuyoruz efendim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Antepe gidin,
El Kaidenin nasıl desteklendiğini görmüş olursunuz.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım:
3.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Ercan Cengiz ve
arkadaşları tarafından İstanbul trafiğinin ve
İstanbul Trafik Vakfı uygulamalarının incelenmesi ve alınacak
önlemlerin belirlenmesi amacıyla 5/11/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 14 Kasım 2013
Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 14/11/2013 Perşembe günü
(bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Mehmet
Akif Hamzaçebi
İstanbul
Grup Başkan Vekili
Öneri:
İstanbul Milletvekili Ercan Cengiz ve
arkadaşları tarafından, 05/11/2013 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına "İstanbul
trafiğinin ve İstanbul Trafik Vakfı uygulamalarının
incelenmesi ve alınacak önlemlerin belirlenmesi" amacıyla
verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin (1076 sıra
no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin
önüne alınarak, 14/11/2013 Perşembe günkü birleşimde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin
lehinde ilk söz, İstanbul Milletvekili Sayın Ercan Cengiz.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ERCAN CENGİZ (İstanbul) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına sunduğumuz, İstanbul trafiğinin
sorunları konulu araştırma önergesi hakkında söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dünyanın bütün büyük şehirlerinde mutlaka
trafik sorunu vardır ancak diğerlerinden farklı olarak
İstanbul trafiği artık içinden çıkılamaz,
katlanılamaz bir hâle gelmiştir. Bugün İstanbulda
yaşayanlar trafik keşmekeşliği karşısında
çaresiz. Artık yirmi dört saat trafik
sıkışıklığı var. Günün herhangi bir saatinde
bir yerden bir yere geçmek, gitmek neredeyse imkânsız. Haftanın her günü,
günün her saati, her dakikası bütün ilçelerde, ana arterlerde fark
etmiyor; ister okula gidin ister işe, ister hastaneye ister düğüne,
isterseniz gezmeye gidin, neredeyse kıpırdayamıyorsunuz.
Türkiyenin ciddi sorunları var, doğrudur.
Yoksulluk sorunu var, işsizlik sorunu var, terör sorunu var, adalet sorunu
var ve irtica sorunu var. Türkiyenin dört bir tarafında
başının dertte olduğu komşuları var ama gelin
görün ki Türkiyenin başka dertleri de var; sıradan hayatı
kilitleyen, bizi sürükleyen, görmezden geldiğimiz, bir kader gibi
kabullenerek yaşamayı tercih ettiğimiz dertler. Bu dertlerin
başında İstanbul trafiği geliyor. Bu şehrin
trafiği artık içinden çıkılamaz hâle gelmek üzere.
Şehrin kontrolsüz ve plansız büyümesinin faturasını
artık trafikte görmekteyiz. Eskiden bir trafik
sıkışıklığından söz ediliyordu ancak bu
öngörülebilir ve kontrol edilebilir bir durumdu. Oysa şimdi trafik tam bir
felç hâlini almış, toplumsal hayatı bozabilecek bir
niteliğe bürünmüştür.
Değerli arkadaşlar, trafik durumu bir ülkenin
gelişmişlik düzeyi ve rejimi hakkında ciddi bir kanaat
oluşturur. Trafik ne kadar düzenliyse o ülkenin demokratik standardı
o kadar iyi düzeyde ve refah durumu o kadar iyi bir seviyededir.
Unutulmasın, demokrasi, kuralların eksiksiz ve eşit
uygulandığı bir disiplin rejimidir. Kuralsızlığın
hâkim olduğu curcuna bir trafik düzeni, gelişmemiş üçüncü dünya
ülkelerine ve geri kalmış ülkelere ait bir görüntüdür.
İstanbuldaki trafik durumuna şöyle bir
baktığımızda, gördüğümüz şey tam da buna
uymaktadır, bir çeşit anarşizm.
Sayın milletvekilleri, İstanbulda son
yıllarda gerçekten büyük bir trafik kâbusu yaşanıyor. Her iki
boğaz köprüsü ve bunlara bağlı yollar başta olmak üzere,
kentteki tüm ana arterlerde trafik her zaman durma noktasında. Bu çilenin
içerisinde her gün saatler geçiren yüz binlerce İstanbullu aynı
soruyu soruyor: Ne oldu? Ne oldu da trafik birdenbire görülmemiş
yaygınlıkta ve bu yoğunlukta bir sorun hâline geldi?
Evet, İstanbulda trafik her zaman sorunlu idi, ama
nasıl oldu da en yoğun saatlerde bile bir saatte gidilebilen yerlere
artık üç saatte gidilir oldu. Tabii ki nedenleri çok açık, herkes
tarafından az ya da çok biliniyor.
İstanbulun trafik sorunlarının önemli
olanlarını kısaca şöyle sıralamak mümkün: Plansız
büyüme nedeniyle kentin önemli ölçüde göç almaya devam etmesi, kontrol
edilemeyen hızlı nüfus artışı, belediyelerin imar
uygulamaları; son yıllardaki TOKİ uygulamalarıyla
plansız, düzensiz bir şekilde her yere yapılan toplu konutlar,
alışveriş merkezleri, iş merkezlerinin yol
açtığı trafik yoğunluğu, yeni yapılan her toplu
konut, iş merkezi ve alışveriş merkezlerinin ekstra trafik
yükü yaratması.
Denetimsiz oluşları nedeniyle şehir
içerisinde hiçbir trafik kuralına uymadan serseri mayın gibi
dolaşan binlerce taksi, bir o kadar korsan taksi ve minibüsler.
Trafikte çok başlılık. Ulaştırma
Bakanlığı, Büyükşehir Belediyesi ve Emniyet Müdürlüğü
arasında dağılmış olan yetkiler nedeniyle eş güdümsüz
bir trafik düzeni.
Resmî plakalı araçlar ile koruma araçları ve
emniyet mensuplarının kullandıkları sivil plakalı
araçların trafik kurallarını hiçe saymaları ve bu görüntüyü
vermeleriyle halkı kuralsızlığa özendirmeleri.
Unutulmamalı ki geçmişte aracı kırmızı
ışıkta duran bir Cumhurbaşkanının bu
davranışı medya tarafından alay konusu
yapılmıştır.
Keyfî trafik denetimleri bir yana bırakılarak,
kuralları ihlal eden, kurallara uymayan sürücülerin anında ve etkili
bir şekilde cezalandırılmamaları, İstanbulda deniz
taşımacılığı hayati derecede önemli olduğu
hâlde bu konuya yeterli önemin ve değerin verilmemesi, önemli ölçüde ihmal
edilmesi.
Değerli milletvekilleri, İstanbul kentinin
ulaşım sorunlarını çözmek hiç de kolay değil.
Yapılması gereken, rant yaratma amaçlı, birilerini zengin etmek
amaçlı değil ama İstanbul halkının
çıkarlarını ve kamu yararını gözeten, doğal ve
tarihsel çevrenin korunduğu, halkın demokratik katılımını
esas alan bir planlamayı acilen hayata geçirmektir. Hâl böyleyken kangren
hâline gelmiş bu sorun için neler yapılıyor? Görüyoruz ki hem
AKP yönetimindeki İstanbul Büyük Şehir Belediyesi hem de TOKİ
sürekli rant yaratma amaçlı imar uygulamalarını hayata geçirerek
mevcut trafik yükünü katlayarak büyütme çabası içerisindeler.
Unutmayalım ki bu ülkede on bir yıldır tek başına AKP
iktidarı vardır ve İstanbul ise neredeyse yirmi yıldır
aynı ekip tarafından kesintisiz yönetilmektedir. Çağdaş
kentleşmenin ana hedefi kenti yaşanabilir kılmaktır. Oysa
İstanbulda rant, amacın ve hedefin önüne geçmiştir.
Geldiğimiz yer ortadadır.
Değerli arkadaşlar, AKPnin övündüğü tek
şey, cepten bir şey çıkarır gibi zaman zaman ortaya
çıkardığı projeler. Oysa bunlar dahi plansızlığın
göstergeleridir. Evet, İstanbul trafiği büyük bir sorun ve bu sorunun
objektif, dünyanın her ülkesinde olabilecek nedenleri de var. Kişi
başına düşen araç sayısının İstanbul
yollarına göre çok fazla olduğu iddia edilebilir ancak şu da bir
gerçektir ki Türkiyede ve İstanbulda kişi başına
düşen araç sayısı Avrupa ülkelerinin çok gerisindedir. 2013
verilerine göre Avrupa gelişmiş ülkelerinde her bin kişiye
düşen araç sayısı ortalama 500 iken, bu rakam Türkiyede
235tir.
Sayın milletvekilleri, işin bir başka
yönüne bakalım. İstanbulun mevcut yollarına, araç
sayısına, kişi başına düşen araç oranına hiç
dokunmayalım, her şey sabit kalsın ama şehirdeki tüm araç
kullanıcılarını bir sihirle, gelin, gelişmiş
Batı ülkelerindeki sürücülerle değiştirelim. Göreceksiniz,
İstanbulda trafik bugünkünden çok daha akıcı, hızlı
ve rahat olacaktır. Dünyanın hiçbir ülkesinde, trafik
tıkandığında sürücüler bizde olduğu gibi sürekli
şerit değiştirmezler çünkü trafik
tıkanıklığının en büyük nedenlerinin
başında şerit değiştirme olayı gelir. Adam gibi
hiçbir ülkede, trafik tıkanıklığının düzeyi ne
olursa olsun, sürücüler kurtarma şeritlerine giremezler çünkü o
şeritler ambulans ve itfaiye araçları içindir. O ülkelerde sürat
tahditlerine mutlaka uyulur ve bu nedenle, ortaya çıkması muhtemel
kazalar ve bunların yol açtığı trafik
tıkanıklığı asgari düzeydedir.
Unutmayalım, herkesin kurallara uyduğu bir
şehirde bir kişi kuralları ihlal ederek kazançlı
çıkabilir, bu kesindir ancak herkesin kuralları ihlal ettiği bir
şehirde hiç kimse evine ve işine zamanında gidemez.
Şunu da ifade etmekte yarar var: Hiçbir Avrupa
kentinde, emniyet şeridinden, etrafa mavi ışıklar saçarak,
kurbağa sesi çıkararak giden normal plakalı resmî araç
göremezsiniz. Ayrıca, ambulans ve itfaiye dışında, dünyada,
resmî plakalı araçların sözde geçiş üstünlüğü olan tek ülke
herhâlde Türkiyedir. Bunlar, utanç duyulacak şeylerdir. Halkı
devletin ve her şeyin üstünde tuttuğunu söyleyen bu iktidar bu konuda
hiçbir şey yapmamış, kılını bile
kıpırdatmamıştır.
Değerli arkadaşlar, hepimiz biliyoruz ki
alınabilecek birtakım basit önlemlerle trafik sorunu iyi olmasa bile
orta seviyede rahatlatılabilir. Yol yapmak, kavşak, köprü yapmak,
alternatif ulaşım araçlarını devreye sokmak gibi önlemler
yanında basit ama etkili bir yöntem de trafik denetimleridir. Bizdeki gibi
her şeyi, her olumsuzluğu seyreden trafik zabıtasından
değil, etkili bir trafik denetiminden söz ediyoruz, hem sayısal hem
de nitelik olarak yeterli trafik zabıtasının
yaptığı denetim ve kontrolleri kastediyoruz. Bütün İstanbul
halkı biliyor ki bu konuda hiçbir şey yapılmıyor.
Zabıta da tıpkı iktidar gibi, yukarıda
saydığımız bütün olumsuzlukları sadece seyretmekle
yetiniyor. Yapılanlar ise sadece göstermelik şeylerdir. İstanbul
trafik zabıtası ciddi bir nitelik sorunu taşıyor.
Sayın milletvekilleri, İstanbul, ülkemizin
olduğu kadar eşsiz özellikleriyle dünyanın göz bebeği bir
şehirdir. Onu korumak, savunmak ve yaşanabilir kılmak için
partiler üstü bir çabanın içerisinde olmalıyız.
Çocuklarımıza, torunlarımıza, gelecek nesillere ve dünyaya
daha yaşanabilir, daha güzel bir İstanbul bırakmak bu Meclisin
tarihsel görevi ve sorumluluğudur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERCAN CENGİZ (Devamla) İşte, bu devasa
boyuttaki sorunu yerinde inceleyip araştırmak, sorunun gerçek
fotoğrafını ortaya çıkarmak, alınabilecek önlemleri
belirlemek amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasını zorunlu görüyoruz.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Cengiz.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin aleyhinde,
İstanbul Milletvekili Sayın Erol Kaya.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
EROL KAYA (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin İstanbulun
trafik sorunlarının araştırılmasıyla ilgili
vermiş olduğu önerge aleyhinde söz almış bulunuyorum,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partili milletvekili
arkadaşlarımız, İstanbul trafiğinin
sıkışıklığından bahsederek
ulaşımın rahatlatılabilmesi için büyük yatırımlar
olan yol, kavşak, tünel gibi yatırımlar yanında,
bunları yapmanın yanında -deniz ve hava yatırımları
gereğinden daha önemli- basit düzenlemelerle trafiğin
çözüleceğini ifade etmektedirler.
Değerli milletvekilleri, İstanbulun her
meselesini çözmek bizim boynumuzun borcudur. İstanbulu daha
yaşanabilir bir hâle getirmek, İstanbulun güzelliklerini korumak
gelecek nesillere olan sorumluluğumuzdur ama şunu da görmek
zorundayız: Geçmişte bu kadim şehre büyük kötülükler
yapıldı. İstanbulun tarihî eserlerinin gecekondu
istilasına terk edildiğine hep birlikte şahit olduk.
İstanbulu gelişiminin ve nüfusunun çok gerisinde bir
ulaşım altyapısına biz mahkûm etmedik. Tam tersine, tüm bu
sorunları çözmek için hem belediyeler hem de Hükûmet olarak
İstanbulu daha yaşanabilir, tarihini, kültürünü ve birikimini en iyi
şekilde değerlendirmek için çalışmalar yapıyoruz.
Bunların başında da trafik sorunlarını çözecek olan,
geleceğin İstanbulunu biçimlendirecek dev projeler gelmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle ulaşımla ilgili İstanbul fotoğrafını
sizlerle paylaşmak istiyorum. İstanbul, 13 milyon 850 binlik
nüfusuyla Avrupanın 23 ülkesinden daha büyüktür ve İstanbulumuzda
3,1 milyon aracın 2,4 milyonu her gün trafiğe çıkmakta ve yine
bu şehirde, her gün yaklaşık 11 milyon 100 bin insan toplu
taşıma araçlarıyla hareket etmektedir.
Değerli arkadaşlarım, üç
imparatorluğa başkentlik yapmış, tüm inanç
mensuplarının barış içerisinde yaşadığı
sekiz bin beş yüz yıllık bu kadim şehirde son on yılda
ulaşım sistemlerinin dağılımı ve
iyileştirmelerine baktığımızda -özellikle 2004 ve 2012
rakamlarını vermek istiyorum- kara yoluyla yolculuk payının
yüzde 88den yüzde 81e düşerek iyileştiğini, raylı sistem
payının yüzde 8den yüzde 13e çıktığını ve
deniz yolculuğu payının ise yüzde 2,5tan 2 kat
artışla yüzde 5,6ya ulaştığını görmekteyiz.
Yolculuk süresinin ise elli üç dakikadan kırk dokuz dakikaya
düştüğüne de hep birlikte şahidiz.
Özetlersek, İstanbulun nüfusu son on yılda
yüzde 39 artmasına rağmen ulaşım ağı dağılımı
lastik tekerlekten raylı ve deniz ulaşımına kaymakta ve
yolculuk süresi azalmaktadır.
Şu soru mutlaka aklımıza gelecektir:
İstanbul, metro ağı olarak dünyanın diğer
şehirlerinden niçin geri kalmıştır? Bu konuda sizlere
dünyanın önemli şehirlerindeki metroların açılış
tarihlerini vermek istiyorum: Londra, 1863, 400 kilometre; New York, 1870
yılı, 1355 kilometre; Paris, 1900 yılı, 214 kilometre;
Berlin, 1902 yılı, 478 kilometre; Tokyo, 1927 yılı, 328
kilometre olarak yapılmış ve açılışı
gerçekleştirilmiştir. Tabii ki biz İstanbulda 1875 yılındaki
İstanbul-Karaköy-Taksim füniküler sisteminin de
açıldığını ifade edelim. Bu tarihten, yani 1875 yılından tam yüz yirmi
yıl sonra Sayın Başbakanımızın İstanbul
Belediye Başkanlığı döneminde İstanbulda ilk metro
faaliyetinin yapılmaya başlandığını ifade edelim.
Değerli arkadaşlarım, İstanbul
Büyükşehir Belediyesinin ulaşım çalışmalarıyla
beraber merkezî Hükûmetin de bu çalışmaları iyileştirme
noktasında ya da proje noktasında neler yaptığını
ifade etmekte fayda var. Az önce arkadaşımız cepten proje
çıkarmaktan bahsetti. Bence cepten çıkan projelere bakmakta hakikaten
fayda var.
Değerli arkadaşlar, yüz elli üç yıl sonra
asrın projesi Marmarayı, cumhuriyetin 90ıncı
yılında, 29 Ekimde yani on beş gün önce Sayın
Cumhurbaşkanımızın, Meclis Başkanımızın
ve Sayın Başbakanımızın katılımıyla
birlikte hizmete açtık. Günde 1 milyon 200 bin kişinin
kullanacağı bu yatırım, İstanbul halkına
Hükûmetimizin sunduğu dev bir hizmettir. İstanbul-Ankara yüksek
hızlı tren hattı da tamamlanmak üzere. Yakında o da hizmete
açılacak inşallah. 3ücü boğaz köprüsü ve bağlantı
yollarının temelini attık, inşaatı da hızla devam
etmekte. Boğazın altından lastik tekerlekli araçlar için tüp
geçit projesinin 2015 yılında bitirilmesi hedefleniyor. Aynı
zamanda, bu dev projelerle şehir içi ulaşım
ağlarının entegrasyonu da devam etmekte.
Bu çerçevede, önceliğimizin raylı sistemler
olduğunun altını çizmek istiyorum. Metro uzunluğu bugün
itibarıyla 141 kilometre iken 2019da 400 kilometre, 2023
yılında 776 kilometre metro uzunluğu ile, bizden önce hiçbir
metronun sahip olmadığı, İstanbulun dünyanın en uzun
metro ağlarından birine sahip olacağını ifade etmek
istiyorum. Ve yine Kanal İstanbulla İstanbul deniz
ulaşımını inşallah kökten değiştirecek bir
proje de hayata geçmiş olacak.
Bütün bu dev projeleri anlatırken İstanbulun
tarihini, kültürünü ve tabiatını korumaya azami dikkat
gösterdiğimizin de altını çizmek istiyorum. Biliyorsunuz,
Marmaray Projesi bu yüzden dört yıl gecikti. Bu projenin inşası
sırasında tarihî eserlerin bulunması ve bunların
korunmasıyla ilgili gerekli önlemler ve müzelerde sergilenmesi şu
anda gerçekleştiriliyor. Yine, denizin altındaki doğal
yaşamla ilgili, özellikle balık göç yollarının olumsuz
etkilenmemesiyle ilgili bütün tedbirler alındı.
Boğazın iki yakasından dört dakikada
karşıya geçeceğimizi herhâlde düne kadar bu Meclisteki
arkadaşlarımıza da ifade etsek, söylesek kimsenin inanması
mümkün değildi. Ama bugün bütün İstanbulluların
kullandığı muhteşem bir süreç, Marmaray, banliyö
hatlarıyla entegre ettiğimizde daha bir muhteşem noktaya
dönüşecek şekilde hızla devam ediyor ve
çalışmasını sürdürüyor. İstanbul Marmaray, diğer
hatlarla entegrasyonu yapıldığında her iki yakanın
birbiriyle ulaşımının hızlı, zahmetsiz bir
yolculuğa dönüşeceğinin altını çizmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partili
arkadaşların önergesinde, İstanbul trafiğiyle ilgili,
trafik denetimi ve Trafik Vakfının faaliyetleriyle ilgili iki
hususun üzerinde özellikle durulmakta. Trafik denetimi önerisini, somut bir
teklif içerdiği için saygıyla karşılıyorum. Gerek
emniyet teşkilatının gerekse Büyükşehir Belediyesinin bu
konudaki iş birliğinin daha geliştirilmesinin faydalı
olacağını ifade etmek istiyorum ancak bu, Meclis komisyonu
marifetiyle yapılacak bir iş değil. İkinci husus ise İstanbul
Trafik Vakfının faaliyetleri meselesiyle ilgilidir. Otomobillerin
çekilmesinden bahsedildi, bu işin rastgele yapıldığı,
aynı suça 2 kez ceza kesildiği ifade edilmekte. Hem etkili denetimden
bahsetmek ve bunu önemsemek hem de hatalı parkların çekilmesini eleştirmek
çelişkili bir durumdur.
Dolayısıyla, CHPnin önergesine,
İstanbulun trafik sorununa dikkat çekmek için hazırlanmış
iyi niyetli bir girişim olarak baktığımı ifade etmek
istiyorum fakat teşhislerin çelişkili olduğunu, önerinin de
yerinin burası olmadığını düşünüyor; bu nedenle,
araştırma önergesine karşı olduğumuzu ifade ediyor,
Genel Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde son söz,
Kocaeli Milletvekili Sayın Lütfü Türkkanın.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İstanbulun
trafik sorununa yönelik olarak verdiği araştırma önergesi
hakkında konuşacağım.
İstanbulda sadece İstanbulluların
değil, şu veya bu şekilde İstanbula yolu düşen
herkesin en çok şikâyet ettiği konu trafik sorunu. Hatta, bu sorun
öyle bir hâle geldi ki Sayın Başbakanın bile fazlasıyla
dikkatini çekti. Bundan birkaç zaman önce, İstanbuldaki bu trafik
sıkışıklığının sebebi olarak,
Sayın Başbakan, Gezi olayları sırasında protesto yapan
vatandaşların trafik
sıkışıklığını da
yaptıklarını söyledi yani Sayın Başbakan,
aslında, İstanbulun trafik sorununa çareyi buldu, mesele bitti;
trafikte Geziciler olmadığı zaman trafik problemi yok. Demek ki
neymiş? İstanbulun trafik sorunu, Gezi olayı
protestocularını aldığınız zaman bitmiş
oluyor. Dolayısıyla ben, Cumhuriyet Halk Partisinin bu önergeyi
vermesindeki kastı anlayamadım. Gezi olaylarına katılanlar
bitince İstanbulun trafik sorunu bitmiş oluyor normalde ama bitmedi
tabii ki. İstanbulun yolları sabah akşam birer otomobil
parkına dönüşüyor hakikaten, yani bir yol olmaktan çıkıyor,
otomobil parkı oluyor. Artan araç sayısı, düşük hızla
birlikte trafik kazaları, yakıt tüketimi ve çevre kirliliğiyle
karşı karşıya İstanbulda yaşayanlar ve
İstanbula yolu düşenler. Özellikle çok sayıda araç, yetersiz
yol ve trafik polisi, çok sayıda trafik lambası olan bu tarihî
şehirde trafik sorunu nasıl çözülür diye kafa yoruyoruz hep birlikte.
İnsanların artan otomobil aşkı ve
bağımlılığıyla oluşan trafik
sıkışıklığı büyük toplumsal
sıkıntılara ve ekonomik kayıplara da neden oluyor tabii ki.
Trafiğin sıkışmasında en büyük
nedenlerden biri de İstanbulda gişeler, yani Mahmutbey ve Çevreyolu
gişeleri. Bu iki gişenin önünde işe gidiş ve geliş
saatlerinde çok ciddi birikimler oluyor. Bu gişelerin hemen ardında
kalan Bayrampaşa, Avcılar, Küçükçekmece, Büyükçekmece,
Bağcılar, Esenyurt, bu taraftan Bakkalköy, Samandıra, Kartal,
Tuzla -Sayın Başkanın eski ilçesi- oraların tamamı
artık şehir içi ama buna rağmen trafik
sıkışıklığını giderecek önlem olarak o
gişelerin biraz daha geriye alınması henüz düşünülmedi,
yani paranın biraz daha fazla kazanılması için İstanbulun
trafiğinin sıkışıklığına göz yumuluyor
bile bile.
Bakın, size ben bir şey söyleyeceğim.
Dünyada 50 şehirde bir araştırma yapılmış.
Trafikte dur-kalk sıralamasında 31.200le İstanbul ilk
sırada; 30.480le Meksiko 2nci sırada, 3üncü sırada da 29.520
kilometreyle Moskova yer alıyor. Yani İstanbul burada da
birinciliği ele geçirmiş.
Bütün bunlar, aslında yirmi yıldır ciddi
bir planlamayla çözülebilecek sorunlarken, yirmi yıldır
İstanbulu yöneten AVMci zihniyet, İstanbuldaki ulaşım
sorununa aslında çok dikkat etmedi. Sadece ve sadece havadan yapılan
keşiflerde Hangi araziden hangi rantı elde edebiliriz?
şeklinde uygulamalara yol açıldı, o uygulamaların
peşinden koşuldu. Bu trafiği nasıl rahatlarız,
İstanbulun bu ekonomik kaybıyla beraber bu sosyal problemini
nasıl çözeriz? diye düşünen pek olmadı. Saatlerini trafikte
harcayan İstanbullular trafiği rahatlatmak için alternatif
yolların bir an önce belirlenmesini ve gişelerde yaşanan
yavaşlamanın önüne geçilmesi için çalışmalar
yapılmasını bekliyor.
Bir diğer problem de İstanbulun iki ucunu
birbirine bağlayan TEM otoyolu ve E-5
kara yolunun dışında alternatif yol olmaması. Bunlardan
bir tanesi şu anda Ergenekon soruşturması nedeniyle yurt
dışında yaşayan, 1984 yılında belediye
başkanı seçilen Bedrettin Dalan döneminde yapıldı. Sahil
yolunda dolgu yapılarak İstanbulun bir ucundan diğer ucuna
kadar bir alternatif yol geliştirildi. Onun dışında şu
anda İstanbulun iki ucunu birbirine bağlayan herhangi bir alternatif
yol programlaması yapılmadı.
Trafikte geçirilen zamanın bu kadar
arttığı bölgede diğer bir tehlike ise konut projelerinin
çok artması. Yer alan alışveriş merkezleri, oteller,
ofisler de yoğunluğu bir kat daha artırıyor. Bakın,
Mahmutbey gişelerinden çıkın, çok ciddi bir konut alanı var;
bu, artık Hadımköye, Büyükçekmeceye kadar ulaştı ama buna
karşılık oraya gidecek yollarla ilgili en ufak bir
çalışma yapılmadı. Aynı yollar yani yirmi sene evvel
Mahmutbey gişelerinden çıkıp gittiğiniz o yollar aynı
şekilde devam ediyor ama oranın nüfus popülasyonu asgari 20 kat
arttı. Trafiği rahatlatacak çalışmalar ise hep geride
kaldı. Biraz evvel arz ettim, İstanbulun sorunu olarak trafiği
görmekten ziyade İstanbulun rant alanını gözlemlemekten trafik
sorununu çözmeye vakit bulamadı İstanbulu yirmi senedir yöneten
zihniyet.
Yol bakım çalışmaları var bir de
İstanbuldaki vatandaşları rahatsız eden. Yol bakım
çalışmaları, daha çok okula gidiş geliş saatlerinde
özellikle başlatılıyor gibi, sabahleyin okula yetişmek için
çırpınan o yavruların okula geç kalmalarına sebep oluyor. O
yol bakım çalışmaları işe gidiş ve okula
gidiş saatleri olan sabah saatlerinde durdurulmuş olsa bu biraz daha
rahatlatır trafiği diye düşünüyorum.
İş çıkış saatlerinde
İstanbulda 15 kilometrelik yolda trafikte geçirilen süre ortalama bir
saat kırk yedi dakika. Bakın, bu çok önemli bir rakam. Bir saat
kırk yedi dakika. Bir insanın sadece ve sadece akşam üstü
işinden evine giderken, o güne ait yaşadığı
hayatın on ikide 1ini evine gitmek için yolda harcıyor. Bununla
ilgili o otomobilin yaktığı yakıtı, o otomobilin
çevreye saldığı egzoz gazlarını üst üste hesap
ettiğiniz zaman trafik sorununun, aslında çevre
sağlığı, insan sosyolojisi, toplum hayatı için ne
kadar önemli bir mesele olduğunu çok daha iyi anlayabilirsiniz.
Trafik sorunu nasıl çözülür derseniz, trafiğin,
sosyoekonomik yönü olan karmakarışık diğer problemlerin
çözümü gibi kendi kendini düzenleme yeteneğine göre uzun vadeli ve
kapsamlı düşünülmesi gerekiyor. Sadece yeni yol ve metro yaparak bu
problem çözülemez. En doğrusu, ülke genelinde teşvik edici,
kapsamlı önlemler alıp politikalar geliştirmek.
Trafik gibi karmakarışık sosyoekonomik
problemlerin detayları planlanamaz ve yönetilemez. İnsanlarımızı
ülke genelinde yaşayabilecekleri, çalışabilecekleri,
kullanabilecekleri, sahiplenebilecekleri, uyum sağlayabilecekleri yeni ve
farklı seçeneklere yönlendirmemiz gerekiyor diye düşünüyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Öneriyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.16
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
17.30
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER:
Muharrem IŞIK (Erzincan), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 17nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan, 105 sıra
sayılı Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
3.- T.C.
Başbakanlık Türk İşbirliği ve Kalkınma
İdaresi Başkanlığı ile Azerbaycan Cumhuriyeti
Haberleşme ve Enformasyon Teknolojileri Bakanlığı ve
Azerbaycan Cumhuriyeti Milli Televizyon ve Radyo Şurası Arasında
Televizyon Yayıncılığı Alanında
İşbirliğine Dair Protokol ile Teknik Hizmet Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/344) (S. Sayısı: 105)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü sırada yer alan, 421 sıra
sayılı Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
4.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Arşiv
Alanında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/669) (S. Sayısı: 421)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5inci sırada yer alan, 359 sıra
sayılı Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
5.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Polis
Eğitiminde İşbirliği Üzerine Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı 359)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6ncı sırada yer alan, 397 sıra
sayılı Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu
raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
6.-
Türkiye Cumhuriyet Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Meteoroloji Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu ve
Dışişleri Komisyonu Raporları (1/694) (S. Sayısı
397)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
7nci sırada yer alan, 399 sıra
sayılı Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu
raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
7.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Ormancılık Alanında İşbirliğine İlişkin
Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu
ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/703) (S.
Sayısı: 399)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
8inci sırada yer alan, 379 sıra
sayılı Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
8.-Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ve Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Basın ve
Enformasyon Alanlarında İşbirliği Protokolünün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/714) (S. Sayısı:
379)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
9uncu sırada yer alan, 440 sıra
sayılı Kanun Tasarısı ile Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu
raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
9.-Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Aile, Kadın ve Çocuk
Politikaları Alanında İşbirliği Protokolunun
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve
Dışişleri Komisyonu Raporları (1/736) (S. Sayısı:
440)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
10uncu sırada yer alan, 447 sıra
sayılı Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
10.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Arama ve Kurtarma
Hizmetlerinin Koordinasyonuna Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/753) (S.
Sayısı: 447)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Şimdi başlıyoruz, Komisyonu ve Hükûmeti
çağırayım.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Yok, yok Sayın Başkan;
komisyon ve Hükûmet yerinde yok.
BAŞKAN Daha başlamadım, önceden
söylüyorum Sayın Akar. İşimizi hızlı götürelim,
herkesin işi gücü var.
11inci sırada yer alan, Yozgat Milletvekili Yusuf
Başer ve Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ile 11 Milletvekilinin;
Kamu İhale Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
11.- Yozgat Milletvekili
Yusuf Başer ve Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ile 11
Milletvekilinin; Kamu İhale Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (2/1784) (S.
Sayısı: 493)(x)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu 493 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde söz isteyen
Bu arada, ben milletvekillerini ve grupları
düşünüyorum, televizyon gitmeden konuşun diye. Ondan sonra erteletme
işlemini yapabilirsiniz, yani şu anda bir şey yapmayın.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Ama
Sayın Başkan, biz yoklama istemedik ki. Televizyona yetişsin ama
on dakika ara verdiniz, şahıs konuşmaları televizyon
dışında kalacak diye endişe ediyorum.
BAŞKAN O zaman, özür dilerim. Mücbir sebebim oldu
ama sataşma olmazsa yetişir. Sayın Akarla konuştum ben de.
Yani samimi söyleyeyim, yapmadınız öyle bir şey de yani
televizyona yetişesiniz diye bir gayretim var.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Teşekkür ederiz efendim.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Efendim, yedide
bitmese güzel olmaz mı? Yani biri bir şey yapıyor, sonra biz
uğraşıp duruyoruz.
BAŞKAN Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan. (BDP
sıralarından alkışlar)
Buyurun.
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak)
Değerli milletvekilleri, belli ki seçim havası başladı,
hemen iktidar tarafından bir kanun teklifi geldi; Kamu İhale
Kanununu baypas ederek seçim pusulalarını, oyları, bunları
ihale olmadan bastırmak, yetiştirmek için bir kanun teklifi.
Şimdi, kanun teklifine baktık, bu akçeli
işlerin, aslında bizim bulunduğumuz Plan ve Bütçe Komisyonundan
geçmesi gerekiyor ama oradan geçmemiş, enteresan bir şekilde
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonundan geçmiş.
Turizm Bakanı burada. Bu oy pusulaları sizin
işiniz mi Sayın Bakan?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Vallahi, onlar reklam afişi
basıyorlar ya, onun için.
HASİP KAPLAN (Devamla) Yani reklam için ayrı
bir konu da Sayın Orman ve Su İşleri Bakanı, bu oy
pusulası işleri sizin Orman Bakanlığının işi
mi?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ağaçtan yapılıyor,
ağaçtan.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Yasa ağaçlarla ilgili...
HASİP KAPLAN (Devamla) Ağaçları
düşünerek mi buradasınız? Şimdi, iyi de kardeşim,
bunun akçesi Plan ve Bütçe Komisyonundan çıkmıyor mu? Niye Plan-Bütçede
görüşmüyorsunuz? Üstelik Plan ve Bütçe Komisyonu Başkan Vekili
Sayın Süreyya Sadi Bilgiçin de imzası var. Bakın, kanun
teklifinde hem Sayın Başerin var hem Sayın Bilgiçin var.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) Kanunu hazırlayanların
kanunla ilgisi yok.
HASİP KAPLAN (Devamla) Şimdi, bu kanun
teklifini hazırlarken arkadaşlarımız şöyle
düşünmüşler, demişler: 30 Martta yerel seçim var,
arkasından Cumhurbaşkanlığı var, ikinci tura
kalır -iki turlu ya seçimler- oy pusulasının yetişmesi
lazım ama araya bir şey sıkıştırmışlar,
bakın, onu söyleyeyim: Araya yurt dışı seçmen kütüklerini
de sıkıştırmışlar. Şimdi, yurt dışında
konsolosluklarda 2,5-3 milyon civarında seçmenimizin olduğu
söyleniyor, onlar oy kullanacak. İyi, peki, bunun kütüğü var mı?
Yok. Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü
İçişleri Bakanlığına bağlı, konsolosluklar
Dışişleri Bakanlığına bağlı. Peki, bu
kütüğü kim yapacak? Seçim İşleri de Yüksek Seçim Kuruluna
bağlı. Yüksek Seçim Kurulunun elinde yurt dışı seçmen
kütüğü var mı? Yok. Almanyada yaşayan birisinin Berlinde yaşıyor- adrese
dayalı seçmen kütüğünü nasıl belirleyeceksiniz, nasıl? Yani
konsoloslukta bir kaydı varsa, bir işte çalışıyorsa
vardır. Yoksa? Tüccar, lokantacı, dönerciyse, oradan almıştır,
Berlinden gitmiştir Bremene, Bremenden gitmiştir Kölne,
Frankfurta
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Hollandaya gitmiştir.
HASİP KAPLAN (Devamla)
veya Hollandaya
geçmiştir. Şimdi, Hollandaya da geçmesi çok kolay, çünkü
sınırlar açık, rahat geçebiliyor, Avrupa Birliği ülkesi
vatandaşları için böyle bir sorun yok.
Bu sandıkların başında müşahit
parti görevlisi nasıl olacak? O da yok. Şimdi, alın size 3
milyon yüzergezer oy. O sandık elçilikte veya konsoloslukta, o ülkenin
dışişleriyle bir protokol olmadan nasıl oy
kullanılacağı belli mi? Belli değil. Şimdi, o
sandıkları getirip diyelim ki Londra Konsolosluğuna teslim
ediyorsunuz. Konsolosu kim atıyor? Hükûmet atıyor. Oradaki görevliyi
kim atıyor? Hükûmet atıyor. Sandığı kime teslim
ediyorsunuz? On beş gün boyunca oy kullanılacak, gece gündüz orada,
sandık da orada ellerinde, istedikleri gibi değiştirirler
değil mi? Bunun güvenliği nerede?
Peki, parti müşahidi veya Cumhurbaşkanı
adayı olan, diyelim 4 tane Cumhurbaşkanı adayı var,
müşahidi nasıl sandık başında duracak orada?
Arkadaşlar, şimdiden Cumhurbaşkanlığı seçimleri,
tehdit ve risk altındadır, tehlike altındadır. Bunun, 2015
seçimlerine teşmil edileceği yazılıyor. Yani 3 milyon
yüzergezer oyumuz var. Dikkatinizi çekiyoruz arkadaşlar, bu, çok çok tehlikeli,
seçim güvenliğini tehdit eden bir durumdur, bir
yaklaşımdır. Bu, basit bir oy pusulasını
çıkarayım, 1-2 milyonu da ihalesiz yapayım
Biliyorsunuz, geçen seçimde bir ihale olayı
çıktı, ona itirazlar yapıldı, 1,5 milyon lira fark
attı, Yüksek Seçim Kurulunun hazinesinde, cebinde para kaldı. Demek
ki akçeli işler olduğu zaman, seçim işi de olduğu zaman
dikkatli olmak gerekiyor.
Şimdi, burada şunu ifade etmek istiyorum: Seçim
sathımailine girdiğimiz bugünlerde, demokratikleşme paketini
hepiniz izlediniz. Seçim barajlarından yakınan bir Türkiyede, seçim
barajlarının kaldırılmasının
tartışıldığı bir Türkiyede Hükûmet dedi ki:
İki sistem: Ya dar bölge ya
daraltılmış bölge. 40 katır mı, 40 satır
mı yani hangisini istersiniz?
Şimdi, bu sistem başka ülkelerde var mı,
dar bölge, daraltılmış bölge sistemi? Var tabii canım,
olmaz olur mu? Amerikada var, Magna Cartadan bu yana demokrasinin
beşiği Londrada, İngilterede var. Var da kardeşim,
oralarda güçlü sivil toplum örgütleri var; orada düşünce, örgütlenme
özgürlüğü var; orada adayın kendini ifade hürriyeti var; orada
adayın tabandan, örgütten, halktan temsil edilme imkânı var; orada
medyanın özgürlüğü var; orada demokratik kamuoyunun kontrol sistemi
var. E burada ne var? Burada da liderin sultası var. Şimdi, bir de
liderin sultasıyla, fark etmez, iktidar-ana muhalefet, diğer
partiler
Bizde bir sistem farklılığı var, biz
tartışıyoruz. Kadın kotasında dünyada fark atan bir
partiyiz. Sistemimiz olarak lider sultasına o kadar
karşıyız ki bizde eş başkanlık sistemleri var
biliyorsunuz, eş başkanlık sistemini geliştiriyoruz.
Şimdi, bu dar anlamda seçim sistemini savunan
anlayış, aslında başkanlık sisteminde olduğu gibi
Tek parti veya iki parti rejimini nasıl kurarım? Yani, sistemi
bunun üzerine kuran bir anlayış var.
Şimdi, buradaki arayışın temeli de
şudur: İstikrar. Hükûmette istikrar ama bu istikrar olayı
getirilirken, dar anlamda, toplumsal özgürlükler ve toplumun istikrarı
düşünülmüyor. Eğer iki parti sistemine
sıkıştırdığın zaman ülkeyi, burada 4 grup yerine,
5 parti yerine 2 parti olacak, nasıl olacak? 2002 ile 2007 arasında,
seçim barajı sonucu, bu Meclisin yarısı AK PARTİliydi,
yarısı CHPliydi. Tahterevallinin bir başında AK
PARTİliler vardı, bir başında CHPliler vardı. Kürtçe
(x) deniyor o tahterevalli aletine, bir
iner bir çıkar, bir iner bir çıkar. En kısır
tartışmalar bu 2002yle 2007dedir, en baskıcı yasalar bu
dönemde çıkmıştır, en kötü ihale kanunları bu dönemde
çıkmıştır; bakın, iki partili sistem. Bu dar bölge
sistemi, seçim çevreleri açısından, adaylık şeklidir,
oylama şeklidir, oyların sayımı, partilere
dağılımı da bunun sonucudur ama geniş anlamda
demokrasiyi düşündüğünüz zaman, yönetim şekli, hükûmet sistemi,
yerel yönetimlerin özellikleri, özgürlükler, demokrasi, farklılıklara
tanınan haklar, hukuk sistemi ve siyasal partiler sistemi, sivil
toplumuyla, sendikal örgütleriyle, mühendis odalarıyla, barolarla, tabip
odalarıyla çiftçi örgütlerine kadar, esnaf derneklerine kadar bir bütün
olarak, kılcal damarları olarak o ülkenin belkemiğini
oluşturan demokrasi değerinin, uygarlık
anlayışının mantalitesini oluşturur.
Şimdi, istikrar ilkesini savunanların birisi de
on yılda bir darbe yapan darbecilerdir. Mesela, Kenan Evren 1 numaralı
istikrarcıdır. Niye istikrarcıdır? Yüzde 10
barajını koyup bu ülkeyi koalisyonların belasından
kurtarmaya çalışmıştır. Şimdi, Kenan Evrenin
mantığıyla hareket ederseniz, istikrar, bir partinin az oy
alıp çok temsil yani 2002de AK PARTİnin yüzde 36 alıp bu
Mecliste yüzde 65 temsil edilmesi gibi, onun ötesinde de yüzde 48in Meclisin
dışında kalması gibi bir sonuç doğuruyor.
Şimdi, bakın, istikrar kavramıyla ilgili
şöyle bir şey var karşıtlığında: İyi de
toplumsal istikrar ne olacak? Toplumda istikrar önemlidir arkadaşlar.
Toplumda her kesimin dengesini kuracak bir istikrara ihtiyaç var. Bu istikrar,
temsilde adaleti ister; temsilde adalet, seçim sistemlerinin ruhudur. Eğer
siz o temsilde adaleti aramazsanız, bugün getirdiğiniz bu
yasanın yarın bumerang gibi size döneceğini
varsayacaksınız.
Şimdi, siyasi aktörlerin güçleri oranında,
partilerin oranları oranında temsili için seçim sistemleri var; bu,
seçim çevresi ve seçimlerde dar bölge, daraltılmış bölge.
Şimdi, bu dar bölge, daraltılmış
bölgede -Kızılcahamam toplantısı öncesi bir il
başkanları toplantısı oldu- bir çalışma
yapıyor AK PARTİnin kurmayları ve yüzde 5 seçim barajı,
yüzde 5 daraltılmış bölge aslında 7 milletvekilli
daraltılmış bir bölge olarak geliyor ama Sayın
Başbakan onu, 7nin üstünü çiziyor ve oradan yüzde 5 olarak
çıkıyor.
Şimdi, bu, niye böyle? Bu, ön seçimi ortadan
kaldıran, temsili ortadan kaldıran, örgütü ortadan kaldıran bir
yaklaşım tarzı.
Biz ne yapıyoruz? Elbette ki biz de buna
karşı, Barış ve Demokrasi Partisi olarak önlemler
alıyoruz Ne yapabiliriz aday tespitinde? diye.
Elbette ki kusursuz bir seçim sistemi yok ama nispi
temsilin çok geniş uygulanması, nispi temsil sisteminin
çoğulculuğa dayandığı seçim çevreleri ne kadar
geniş olursa o kadar temsilin önünün açıldığını
gösteriyor.
Elimde bir hesap var, bir hesap yaptık,
kurmaylarımız bu konuda ciddi bir çalışma yaptı Ne
olur seçim sonuçları eğer Başbakanın önerdiği bu yüzde
5 barajı, 5 olayı getirilirse? diye. Çok vahim bir şey oluyor
arkadaşlar: MHPnin, dar bölge, daraltılmış bölge
olayında 7yle 9a kadar milletvekili sayısının
düştüğü, CHPnin birçok bölgede milletvekili
çıkarmadığı, biz de Halkların Demokratik Partisini
kurduk, Türkiyede her yerde temsili için çaba gösterirken bizi de dar bir
bölgeye hapsetme anlayışı. Fakat ne yaparlarsa yapsınlar,
daraltılmış da deseler dar bölge de deseler, bir hesap
yaptık, 39 ile 45 arası, 2011 oylarımızla milletvekili
çıkarıyoruz. Öyle de yapsanız bizden kurtulamıyorsunuz,
böyle de yapsanız bizden kurtulamıyorsunuz ama bir şey
söyleyeyim...
ALİ HALAMAN (Adana) Olan bize mi olacak?
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Sizi şimdiden telaş sarmış. Belli ki bu seçimde
oylarınızın düşeceğini hissediyorsunuz ve az oyla çok
milletvekili, az parayla çok köfte yemek istiyorsunuz. Şimdi, bunun hukuki
altyapısını parmak hesabıyla yaptığınız
zaman bunun adı demokrasi olmuyor.
Şimdi, bizim, bu çoğunluk sisteminde
getirdiğimiz öneriler var. Biz bundan kaçan, korkan bir parti
değiliz. Gücünüz varsa her yerde bunu sağlarsınız ama
Türkiye gibi 76 milyon nüfusu olan bir ülkede bu sistemin adil olması
lazım. Bizim bir seçim sistemini Özaldan bu yana son Mesut Yılmaz
yaptı. Bütün iktidarlar, seçim yaklaştı mı, bir sene
önceden kendilerine uygun bir istatistik yapıyorlar, ne kadar oy
kaybetmişler belli, hemen ona göre bir yasa çıkarıyorlar. Bu
yaklaşım tarzının terk edilmesi lazım. Bu, Türkiyeye
yakışmıyor arkadaşlar.
Şimdi, bakın, nispi orantılı seçim
sisteminde temsilde adalet o kadar önemli ki adayın örgüt tarafından
benimsenmesi, halk tarafından seçilmesi de o kadar önemlidir. Eğer
siz bunu yapmadığınız zaman şeklî bir demokrasi
olayı devam eder.
Şimdi, bizim ülke bazında
yaptığımız çalışmalar var elbette. Şöyle bir
durum var mesela: 7li seçim bölgesi farklı, 5li farklıdır,
9lu farklıdır ama TÜİKin 26 tane bölge üzerinden bir seçim
çalışması var. Hani, biz demokratik özerklik için Türkiyede
20-25 bölgeden bahsediyorduk ya, TÜİK de kalkınma
ajanslarını esas alan, o kalkınma ajanslarının
olduğu yerlerde şimdi seçim çevresi olarak seçim yerlerini,
çevrelerini değiştirmeyi düşünüyor. Şimdi, ben
Şırnak Milletvekili olarak buradan açıkça ifade ediyorum, benim
bir sorunum yok. Doğuda Hakkâri var; bu tarafa gelin, Siirt var;
Ilısu Barajının yapıldığı noktada Batman
var; biraz güneye inin, Mardin var, biz de Şırnak, oradayız;
daha güneye inerseniz Zaho var. Zaho dâhil, bütün illerle birleştirin,
hodri meydan, benim için sorun yok, halka inanan için sorun yok ama
doğrusu bu değil arkadaşlar. Alırsınız TÜİKin
rakamlarını, ondan sonra da seçim oylarını,
Şişliyle Sarıyer ilçesinde mahalleleri nasıl
bölüştünüzse onu yaparsınız. Bu hiledir, olmaz. Bu, doğru
bir şey değil, biz bunu gördük. O zaman güçlenmek lazım
arkadaşlar. İttifakların, güçlerin daha da artması
lazım. Zorlanır, bu sistemler buna zorlar, o zaman belki Türkiyenin
da daha çok hayrına olur.
Siyasal istikrar, temsilde adalet, toplumda istikrar; biz
bu üçünü beraber istiyoruz. Biz bu ihalesiz kuruş yasalarına oy
vermeyiz arkadaşlar, vermeyiz Barış ve Demokrasi Partisi olarak.
Her şey şeffaf olacak, aleni olacak, bir kuruş da
harcanırsa böyle.
Seçim derken, seçim de yaklaşmışken, biraz
önce bir telefon aldım, sizlerle paylaşmak istiyorum arkadaşlar.
Şırnakta Barış ve Demokrasi Partisi, biliyorsunuz, yüzde
80lere varan oy alıyor. 2 milletvekilimiz, Selma Irmak, Faysal
Sarıyıldız ve bütün belediye başkanlarımız
tutuklu. İl Başkanımız, yönetimden bir arkadaşla
Şırnaktan Cizreye gelecek, Şırnakın giriş ve
çıkışında polis GBT işlemi yapıyor, bu zaten var.
Kasrik Boğazına geliyor, yine var. Kasrik Boğazından
çıkıyor, Cizre ilçesine 3 kilometre kalan bir noktada önünü 3 tane
sivil araç kesiyor. Bu araçlardan -Toyota, Doblo ve binek bir araç- 7-8 sivil
giyimli, kirli sakallı kişiler iniyor ve il başkanının
aracının etrafını sarıyorlar. Kimsiniz? diyorlar,
Polisiz. diyorlar. Niye çevirdiniz önümüzü?, Arama yapacağız.;
Elinizde arama kararı var mı?, Yok.; Peki, niye arama yapıyorsunuz,
ihbar mı var?, Yok.; Avukatımı getireyim, burada., Yok.
Arabanın farlarına kadar söküyorlar. Gelen giden vatandaş orada
birikiyor, hepsi bizim seçmenimiz. Şimdi, araba farlarına kadar
söktükten sonra bir şey bulamıyorlar. Tutanak tutun. diyor
başkan, Tutacağız, sana vermeyeceğiz. diyorlar.
Şimdi, seçim yaklaşıyor ya, vatandaşa
böyle baskı, zulmü 1990lardaki gibi yapa yapa sandık
sonuçlarını etkileyeceğini düşünüyorsa Hükûmet, çok ciddi
bir yanlış içindedir. Hele hele, bu, çözüm sürecinin ruhuna
aykırıdır. Bu zorbalığı, bu
eşkıyalığı faili meçhullerin
yaşandığı 1990lı yıllarda bu ülke çok
yaşadı, bunun yaşatılmasına izin vermeyeceğiz.
Hükûmeti uyarıyoruz, çağrıda bulunuyoruz. Bunları kim
yaptıysa derhâl gereğini yapsınlar. Derhâl gereğini
yapsınlar, dağ başı değil diyoruz.
Saygılarımla. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Sayın Aykut Erdoğdu
Buyurunuz. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AYKUT ERDOĞDU (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 493
sıra sayılı Kamu İhale Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Yasa Teklifi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, elimizdeki kanun,
seçimlerde kullanılacak, başta filigranlı oy pusulası olmak
üzere, çeşitli malzemelerin alımını düzenleyen bir kanun.
Başından belirtmek istiyorum ki, bu yasa, hem kamu ihale
mevzuatını hem de seçim mevzuatını gölgeleyecek hükümler
getirdiği için, yolsuzluklara ve güvenli ve demokratik bir seçim yapmaya
engel teşkil edebileceği için, bu yasa teklifine Cumhuriyet Halk
Partisi olarak karşıyız.
Yasanın iki yönü var: Birinci yönü, kamu ihalelerini
düzenlemektedir; diğer yönü ise seçimlerde kullanılacak malzemeler
dolayısıyla seçimleri ilgilendiren hükümler
taşımaktadır. Ben ağırlıklı olarak kamu
ihaleleri yönünde konuşacağım, benden sonra partimiz adına
konuşacak milletvekilleri, bunun seçim güvenliğiyle ilgili
boyutları konusunda sizleri bilgilendirecekler.
Öncelikle, her zaman olduğu gibi, bu kadar önemli
bir kanun da önümüze teklif olarak geldi, tasarı olarak gelmedi. Bu ne
demek? Tasarı Bakanlar Kurulundan ağırlıklı- gelir ve
bütün bakanlıkların görüşleri alındıktan sonra
komisyonlarda görüşülür. Teklifler ise genelde milletvekilleri
tarafından verilir, bir usuldür ama özel bir usuldür ve bu şekilde de
bakanlıkların görüşü içerisine alınmaz. Son derece önemli
kanunlar ne yazık ki önümüze hep teklif olarak geliyor, tasarı olarak
gelmemektedir.
Diğer bir eksiklik, kanunun
yapılışı sırasında
Kanunun iki tane boyutu var:
Birincisi, ekonomik boyutu yani ihaleleri ilgilendiren boyutu, ki bunun yönüyle
ana komisyonun Plan Bütçe Komisyonu olması gerekiyordu; ikinci boyutu ise,
bu yasanın seçimlerle alakalı hukuki boyutu, ki bu da Adalet
Komisyonunda görüşülmesi gerekiyordu; her ikisi de olmadı. Konu,
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonundan bize geldi. İlgisiz iki tane de bakanımız söz
konusu burada, bu konuyla ilgisi olmayan bakanımız söz konusu.
Şimdi, değerli arkadaşlar, şu kamu
ihaleleriyle ilgili son on yıllık karanlık tarihi beraber
hatırlamamız gerekiyor. 2002 yılında, daha öncesinden gelen
kötü yönetimlerin sonucunda çok ağır krizler yaşadık ve bu
ağır krizlerden sonra bir dizi yasalar yaparak ekonomide saydamlık,
şeffaflık ve hesap verilebilirlik kavramlarını
yasalarımızın içine soktuk. Bunların başında ne
geliyordu? Kamu İhale Kanunu, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu ve Bilgi Edinme Kanunu gibi kanunlar geliyordu. Bu 4734
sayılı Kamu İhale Kanunu, bütün ülkelerde uygulanan bir kanundu,
Avrupa Birliği direktiflerinde vardı, Dünya Bankası
talimatlarında vardı ve yolsuzlukları zorlaştıran bir
kanundu.
Devri iktidarınızda, on yıllık süre
içerisinde 100e yakın defa bu Kamu
İhale Kanunu Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin
oylarıyla değiştirilmiştir arkadaşlar. 100e
yakın diyorum çünkü Adalet ve Kalkınma Partisinin yöneticileri de
dâhil, kaç kere değiştirildiğini hesaplamakta zorluk
çekeceklerdir. Hemen hemen her torba kanun içerisinde gizli bir şekilde
İhale Kanununu değiştiren hükümler konulmaktadır ki,
İhale Kanunu der ki: Bu kanunda yapılacak tüm
değişiklikler bu kanun metninde olmak zorundadır. Yani kendi
çıkardığınız kanuna karşı geliyorsunuz,
kendi çıkardığınız kanunu deliyorsunuz ve torba
kanunlarla Kamu İhale Kanununu değiştiriyorsunuz.
Peki, ne yapılıyor bu
değişikliklerde? Bu değişikliklerin
ağırlıklı bir kısmında ya yapılan
yolsuzluklar aklanıyor ya da yapılacak yeni yolsuzluklar kolaylaştırılıyor
değerli arkadaşlar.
Şimdi, bunu örnekleriyle anlatacağım.
Mesela, bu kanunun çok önemli bir 3üncü maddesi var, 3üncü maddesi istisna
maddesi demek. Eğer herhangi bir kurum 3üncü madde kapsamına
girerse bütün bu kamu ihale
mevzuatının uygulanmasından istisna edilmektedir. Peki,
şimdi baktığımızda, bu madde ne kadar
değiştirilmiştir? Sadece bu madde AKP iktidarında 18 defa
değiştirilmiştir, 1 madde 18 defa
değiştirilmiştir. Mesela, kimler kapsama
alınmıştır? 3üncü maddenin (r) bendine
baktığınızda, hangi kurumları kapsama
aldığını görüyorsunuz.
Fakir ailelere kömür yardımının
yapıldığı işlerdeki ihaleler bu madde kapsamına
alınmış ve ihale dışına
çıkarılmıştır. Peki, niye
çıkarılmıştır?
Arasında benim de bulunduğum 3 yüksek kurumun, 2 bakanlık
ve Sayıştayın Yolsuzluklar var. dediği, İhaleye
fesat karıştırılmış. dediği kömür
yolsuzluğu, bu madde içine konularak yargıda
aklanmıştır değerli arkadaşlar. 3üncü maddenin sadece
(r) bendiyle 2-2,5 milyar dolarlık
kömür yolsuzluğu aklanmıştır değerli arkadaşlar.
Yolsuzluk aklama, sadece bunlarla sabit kalmamaktadır.
Değerli arkadaşlar, kamu ihalelerinde,
baktığınızda, 3 çeşit ihale yöntemi görülmüş.
Kamu ihalesinin talimatı şudur: Açık ihale yapmak
zorundasın. Velev ki, şartlar çok bastırmışsa -ani bir
deprem oldu, yangın oldu, sel oldu- davetiye usulü ihale yaparsın ve
burada da eğer davetiyenin dışında kimse gelirse ihalelere
katarsın diyor.
Bizim tespit edebildiğimiz, Türkiye'de son on bir
yıl içerisinde 610 milyar liralık Başbakanın çok
sevdiği kavramla söylüyorum, 610 katrilyonluk- ihale
yapılmış. Bu 610 milyarlık ihale bizim bilebildiğimiz
diyorum, çünkü siz de bilemezsiniz. Niye bilemezsiniz? Çünkü kamu ihalelerinin
yarısının yasal dayanağı yok. Kim ne yapmış,
ne almış belli değil. Sadece 4734 sayılı Kanun
kapsamında Kamu İhale Kurumu Başkanlığına bilgi
verilen ihalelerden bahsediyorum. Bilgi verilmeyen ihaleler de bir o kadar.
Bu 610 milyar liralık ihaleye
baktığınızda, bunun sadece 410 milyarlık
kısmı açık ihale; kalan 200 milyar liralık, bütün ülkemizin
geleceğini kurtarabileceğimiz bir para, kapalı kapılar
arkasında, rekabetçi olmayan yöntemlerle ihale edilmiş durumda
değerli arkadaşlar. Ve Avrupa Birliği bu rezaleti her yıl
düzenlediği ilerleme raporunda ortaya koyuyor, Böyle bir durum olamaz, bu
sizin üyeliğinize engeldir. diyor ama Hükûmet bu konuda
çıtını çıkarmıyor.
Muhalefet olarak sürekli biz bu konuyu gündeme
getiriyoruz. Çünkü bizim seçmenlerimizin veya sizin seçmenlerinizin, bütün
yurttaşların vergileriyle finanse edilen bir ihale sisteminde
yolsuzluğa açık 200 milyar net kaynak var. Diğer 410 milyar
liralık açık ihaleler temiz görünüyor mu? Hayır. İhalelere
baktığınızda, ağırlıklı firma veya mal
tarifinin yapıldığı şartnamelerde şikâyetleri
sizler de almaktasınız değerli arkadaşlar.
İhale yolsuzluklarının, yasayla
yapılan ihale yolsuzluklarının belki de en üzücüsü, en utandırıcısı,
en düşündürücü olanı 2012 yılında gerçekleşti. Bunun
çok uzun bir öyküsü var, kısaltarak size anlatacağım
değerli arkadaşlar.
Çeşitli bakanlıklarda yapılan ihalede
ihaleye fesat karıştırıldığı tespit edildi.
Bu ihaleye fesat karıştırma sadece belge üzerinden değil,
dinleme tutanaklarıyla, görüntülerle, rüşvet tutarlarıyla,
otellerdeki görüntülere kadar özellikle Enerji Bakanlığı
ihalelerinde tespit edildi. Bu tespit, polis ve savcılık
tarafından 2005 yılında iddianame hâline getirilerek Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığına teslim edildi değerli
arkadaşlar.
Bu soruşturmayı yapan polis müdürü Hanefi
Avcıydı. Daha sonra bu Hanefi Avcının Ergenekon
davası dolayısıyla başına neler geldiğini hepiniz
benden daha iyi biliyorsunuz. Ve bu iddianame dolayısıyla Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığında bir dava açıldı.
Davada geçen ibareler hepinizin milletvekili olarak şapkasını
önüne koyup düşünmesini gerektiren ibareler. Çünkü devri
iktidarınızda atadığınız bürokratlara ne
yazık ki ihale baronları rüşvet olarak kadın bile ikram
etmişlerdir. Bunun görüntüleri vardır. Bu çok üzücü bir durumdur.
Sadece para, içki değil, bürokratik rant transferinden bahsetmiyorum;
bunlar iddianamede olan, dinleme tutanaklarına geçmiş, hepimizin
üzerinde konuşması gereken, bu Meclis kürsüsüne getirirken de
gerçekten hicap duyduğum ama bu ülkenin gerçeğidir. Peki, İhale
Yasasına göre, bu şekilde rüşvet içerisine bulaşan
firmalara ne yapmak gerekiyordu? İhale Yasasına göre, yetimin hakkı
hiçbir şekilde riske edilmeden, bütün bu şirketlerin ihalelerden
yasaklanması gerekiyordu; Kamu İhale Kanununun 58 ve 59uncu
maddelerine göre, bu şirketlerin ortakları olan şahısların
ve bu şirketlerin yasaklanması gerekiyordu. Ne yazık ki bu
şahıslar hakkında bir yasaklama kararı vermedi. Kararı
vermek zorunda olan Enerji Bakanlığı bu kararı
vermediği için bu şahısların ortağı olduğu
ve ihaleden sonra ortaklıktan bilerek çıktığı
şirketler tekrar aynı bakanlığın ihalelerine girdiler
ve bu şirketlere sadece aynı bakanlıkta 500 milyon liralık
ek ihaleler verildi değerli arkadaşlar. Verilen ihaleler bunlarla
sınırlı değil; elektrik şirketlerimizi bu ihalelere
fesat karıştırma davasının sanık ve hükümlüleri
aldı, doğal gaz şirketlerimiz bunlara satıldı. Sizlerin
mega projeleriniz, milyarlarca avroluk ihaleler işte bu şirketlerin o
eski ortaklarının hâlen daha fiilen yönettikleri şirketlere
verildi değerli arkadaşlar. Bu konuda hepinizin düşünmesi
gerekiyor ama düşünmenizin önüne engeller konuldu.
Peki, bu şekilde yasa hükümleri ortadayken ne
olması gerekiyordu? İhalelerden yasaklanmaları, haklarında
yeni ihaleye fesat karıştırma davaları açılması
ve teminatlarının irat kaydedilmesi gerekiyordu. Peki, siz ne
yaptınız? Tek bir maddelik kanun teklifi getirdiniz ve içinizden bir
milletvekiline bunu imzalattınız; yazıktır, günahtır o
milletvekiline, eminim ki ömrü boyunca onun acısını çekecektir,
o kanun teklifinin acısını çekecektir.
Getirilen kanun ne diyordu? Bu şekilde
yargılanan firmaların teminatlarına el konulması
gerekiyordu. 100 milyonlarca lira paradan bahsediyorum. Getirdiğiniz
teklifle bu firmaların teminatlarına el konulmasının önüne
geçtiniz. Dört kelimelik bir kanun teklifi getirdiniz değerli
arkadaşlar önümüze. Bu dört kelime neydi biliyor musunuz? Kanun metninden söyleyeceğim size: İdarelerce
veya mahkeme kararıyla. Dört kelimelik bir kanun. Teknik olarak konuyu
bilmeyen bir milletvekilinin bu kanunu bilmesi mümkün değil. 550 tane
milletvekilinin içinde bu kanunu bilmek için çok teknik bilgiye sahip olmak
lazım. Bu dört kelimeyle, birçok milletvekilinin bilgisi olmadan ihale
yolsuzluklarını bu Meclise aklattı bu Hükûmet. Şimdi,
dönüp, iktidar partisi milletvekillerinin Muhalefet milletvekilinin
söylediği doğru mudur? diye kendi partisinin yönetimine
sormasını rica ediyorum. Dönüp Kamu İhale Kurumu
Başkanına, Ulaştırma Bakanlığı
bürokratlarına, Enerji Bakanlığı bürokratlarına
şunu sormasını rica ediyorum: Böyle bir şey vardı da,
bu firmaların teminatına el konulması durumu söz konusuydu da bu
madde değişikliğinden sonra bu firmaların teminatına
el konulmama durumu söz konusu mudur? Hatta adres olarak ihale vermenizi rica
ediyorum. Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarındaki ihaleyi
sorabilirsiniz. Böyle bir şey var mıdır? diyebilir misiniz? Kamu
İhale Kurumunda yapılan aramalı teftişler sonucunda,
yapılan soruşturmalar sonucunda, ihale çetesi içerisinde olan bir
firmanın alınması gereken teminatı bu şekilde
affedilmiş midir? diye sorabilir misiniz? Sizlerden bunu
sormanızı bir milletvekili arkadaşınız olarak rica
ediyorum.
Değerli arkadaşlar, rezaletler bununla
bitmiyor. Bakın, bir Kentsel Dönüşüm Kanunu çıkardı bu
Meclis. Çıkarırken elimizden geldiğince sesimizi duyurmaya
çalıştık. Bakın, bu yasayı çıkarıyorsunuz
ama, bu yasada hiçbir faşist devlette, krallıkta,
padişahlıkta, hiçbir devlette olmayan yetkileri Toplu Konut
İdaresine vermektesiniz. Vatandaşın buna dava açma
şansı yok. Bin yıl önce alınmış derin demokratik
en temel hak bu kanunla yok sayılıyor. İtiraz hakkı yoktur
vatandaşın. Vatandaş TOKİ eliyle şirketlerin önüne
atılmaktadır. Siz vatandaşımızın en temel
haklarını alıyorsunuz, yapmayın. dedik.
Ve o yasanın görüşülmesi sırasında,
bu Kentsel Dönüşüm Yasasının yaklaşık 400 milyar
dolarlık bir rant üzerinde durduğunu ve bu 400 milyar dolarlık
rantın kamu ihalelerinin pazarlık usulü kapsamı içerisine
sokulduğunu ve bunun çok yanlış olduğunu söyledik, çünkü
normalde yapılması gereken açık ihaleydi Ama Bakanınız
buraya geldi, dedi ki: Biz bunu hızlı yapmak için pazarlık
usulü ihaleye sokuyoruz. Yapmayın, etmeyin, bunu yaparsanız
yolsuzluklara yol açarsınız. dedik. Bize ne dedi
Bakanınız? Bize dedi ki: Arkadaşlar, biz bunu hızlı
olsun diye yapıyoruz ama şartname almaya gelenler olursa biz o
şartnameyi vereceğiz, kimsenin katılmasını
engellemeyeceğiz. Bakanın bu sözü tutanaklarda vardır,
Sayın Erdoğan Bayraktarın konuşmalarının metni
tutanaklarda vardır. Üzülerek söylüyorum ki Bakanın yalan
söylediği daha sonra yine bu Meclisteki yasa görüşmeleriyle ortaya
çıktı değerli arkadaşlar. Çünkü iki ay sonra bir başka
yasa tasarısı bu Meclis gündemine geldi; gece üçte geldi, ek madde
olarak geldi, hiçbir komisyonda görüşülmemişti. Yasa maddesi aynen
şunu söylüyordu: Davetiye verilmeyene şartname verilmez.
Şimdi, bize Erdoğan Bayraktar ne söz vermişti? Her gelene
şartname verecek ve ihaleleri rekabete açacaktı değil mi? Peki,
iki ay sonra hangi yasayı getirdi? Davetiye verilmeyene şartname
verilmez. Bu demek ki ihaleye katılabilmek için sadece davetiyeniz
olması gerekiyor. Peki, davetiyeler kime gidiyor? Üzülseniz de,
kızsanız da, bozulsanız da yandaşlarınıza
gidiyor, yandaş şirketlerinize gidiyor. Peki, bu şirketlerin
patronları
Çıkıp da Cumhuriyet Halk Partisi böyle kötüdür, MHP
başarısızdır, BDP böyledir, referandumda evet verin. dediğinizde
ne hissediyorsunuz? Biz kendimizi çok kötü hissediyoruz çünkü hepimizin
seçmenlerinin vergisiyle, hepimizin vergisiyle siz, antidemokratik bir
şekilde, kaynakları böyle aktararak demokrasinin en köküne kibrit
suyu dökmektesiniz.
RECEP ÖZEL (Isparta) Allah, Allah!
AYKUT ERDOĞDU (Devamla) - Peki, pazarlık usulü
ihalelere niye karşıyız? Çünkü yolsuzluklara açık ihale.
İhalede yolsuzluk yapabilmeniz için ne yapmanız gerekiyor? Çok küçük
bir şirket grubuna kimseye duyurmadan ihaleleri vermeniz gerekiyor.
Açık ihale olursa bu ihale süreci duyulacağı için bütün
ihaleleri pazarlık sürecine sokuyorsunuz ve sadece kentsel dönüşümde
400 milyar dolarlık rantı, yetim hakkını,
vatandaşın vergisini bu şekilde tehlikeye atıyorsunuz
değerli arkadaşlar.
Bu teklifi vermek gerçekten yürek yarası. Bu teklifi
kabul etmek de sizler adına üzücü bir durum. Aranızdan
birçoğunun bu teknik konulara hâkim olmadığını
biliyorum. Sizden ricam şudur: Siz iktidar partisisiniz. Bürokratları
çağırın ve bürokratlara deyin ki: Dürüstçe, namusluca, kimseden
korkmadan bu durumu anlat. Bakalım benim söylediğimden farklı
bir şey söyleyecek mi size değerli arkadaşlar?
Şimdi, bu ihaleye fesat karıştırma
işindeki firma aklamalarıyla ilgili biz ne yaptık? Bu işin
baş sorumlusu Enerji Bakanı hakkında bir gensoru önergesi
verdik. Bence son on-on beş yılın en sağlam gensoru
önergesiydi ve düşürülmesi gerekiyordu Bakanın. Ama Bakan çok ilginç
bir taktikle çıktı şeye, var olan, belgelerle ortaya
koyduğumuz, kanunlarla ortaya koyduğumuz konuda, yine üzülerek
söylüyorum ki gerçekleri değiştirdi -en nazik ifade budur- ve sizi
kandırdı. Çünkü, o Bakan, ihaleye sokmaması gereken
şirketleri ihaleye sokarak, yüz milyarlarca lira hepimizin
kaynağını, yetimin hakkını, ihaleye fesat
karıştırmaktan yargılanan ve hükümlü şirketlere verdi.
Velev ki bu kanun hükmü olmasaydı arkadaşlar, içinize siniyor mu, bir
bakanın ihaleye fesat karıştırmaktan hükümlü bir
şirkete ihale vermesi içinize siner mi? Velev ki kanun hükümleri yok -ki
var- bu ihaleyi engelleyecek hiç mi imkânı yoktu elinde? Ama, aynı
Bakan Sen bu adamların özel uçağıyla seyahat eder misin?
dediğimde Biz onun faturasını ödüyoruz. dedi. Bir
bakanın, ihaleye fesat karıştırmaktan yargılanan bir
holdingin patronunun uçağında ne işi vardı değerli
arkadaşlar? Bu, sizlerin yüreğini sızlatmamakta mıdır?
Siz Adalet ve Kalkınma Partisi olarak yüzde 50 oy aldınız, böyle
iş adamlarına ihtiyacınız olduğunu mu
düşünürsünüz? Yazık, günah değil mi sizlere verilen oylara da?
(CHP sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta) Aynı şeyler
konuşuldu. Bakan cevap verdi bunlara ama hâlâ aynı şeyleri
konuşuyorsun.
AYKUT ERDOĞDU (Devamla) Recep Bey, üzgünüm ama
senin aklın gerçekten yetmez bu işlere. Sen sadece
sataşırsın! Bu, teknik bir konu.
RECEP ÖZEL (Isparta) Hep aynı şeyleri
konuşuyorsun, farklı bir şey konuş.
AYKUT ERDOĞDU (Devamla) Değerli
arkadaşlar, 4437 sayılı Kanunda yapılan
değişiklikler bununla sınırlı değil ama vaktim
kalmadı, en az bir saat daha bu önemde anlatabilirdim; şu mevcut
yasaya gelelim.
Mevcut yasanın gerekçesine bakın. İki
temel şey söylüyor bize, diyor ki: Bir: Seçime çok az zaman kaldı.
Bu seçime çok az zaman kaldığı için ben yetiştiremiyorum,
beni Kamu İhale Kanunundan istisna edin.
Şimdi, dönüp ben buradaki bütün bürokratlara soruyorum:
Dört yıldır aklınız neredeydi beyler sizin? Bu seçimin
yapılacağı dört yıl öncesinden belli değil mi? (CHP
sıralarından Bürokratlara değil, siyasetçilere sor. sesleri)
ÜNAL KACIR (İstanbul) Bürokrata soru sorulur mu?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Milletvekillerine sor, bu teklifi
verenlere sor.
AYKUT ERDOĞDU (Devamla) Çok özür diliyorum.
Siyasetçiye soruyorum, bürokrat arkadaşların affını rica
ediyorum.
Dört yıl önce akılları neredeydi?
Bir diğer sorum şu
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Recepe sor!
AYKUT ERDOĞDU (Devamla) Bundan önce seçimleri
hangi kanunla yapıyorduk? Bu kanunla yapıyorduk.
RECEP ÖZEL (Isparta) Bu tarafa sor, bu tarafa. Teklif
sahibi burada.
AYKUT ERDOĞDU (Devamla) Recep Bey, bu seviyesizliğe cevap vermeyeceğim.
Ben vatandaşın vergisini anlatıyorum, istediğini
yapabilirsin.
RECEP ÖZEL (Isparta) Teklif sahibi burada.
AYKUT ERDOĞDU (Devamla) Yani bu, şirazeyi
bozmakla... Başarılı da olabilirsin, şirazemi bozabilirsin
ama sadece vatandaşın vergisi yanar, tamam.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Cevap verme yetkisi olmayana
niye soru soruyorsunuz?
AYKUT ERDOĞDU (Devamla) Değerli
arkadaşlar, şimdi, ikinci değişiklik ne üzerinden
çıktı? Bunlar diyorlar ki: Biz Kamu İhale Kanunu
kapsamında ihale yapamıyoruz. Kamu İhale Kanunu kapsamında
kalırsak bu ihaleleri bitirmemiz mümkün değil. İhale
Kanunundaki süreleri ben ortaya
koyayım. Kırk ila altmış gün içerisinde ihale
yapılabilir. Yirmi günlük bir süreden bahsedecekler, diyecekler ki: Aday
adını yazmamız için yirmi günlük süreye ihtiyaç var. Hemen, net
söyleyeyim, bunların tamamını, Sayın Hükûmet, Sayın
Komisyon, şartnameyle halledebilirsiniz. Eğer halledemiyorsanız,
gerçekten, Komisyonuna getirin, Cumhuriyet Halk Partili üyeler olarak size
nasıl halledebileceğinizi, yasal, sözleşme olarak bizler tarif
etmek isteriz çünkü bizlerin de muhalefet olarak katkı verme
sorumluluğu var.
Değerli arkadaşlar, bu kamu ihale sistemi bu
ülkedeki karanlıkların yalnız parçası değil.
Özelleştirmede, imar izinlerinde, imtiyazlarda, her yerde, personel
alımında bir kirli düzen var ve bu kirli düzenin kurucuları, bu
kirli düzenin oyuncuları ne yazık ki bu memleketi teslim
almış durumda. Yine üzülerek söylüyorum ki yasamadan istedikleri
kanunu çıkarabilecek durumdalar bunlar. Üzülerek söylüyorum ki suçüstü
yolsuzluklarda dahi yargılanmadan kurtulabilecek kadar güçlü gruplar
bunlar. Ama bu memleket çaresiz değil. Bu memlekette namuslular da
namussuzlar kadar güçlü olacak. Ve halk size Gezi direnişinde bir ihtar
verdi. Bu Mecliste tartışamadık. Halk, Gezi direnişinde, bu
kirli düzene karşı size bir ihtar verdi. Eğer bu ihtarın
gereğini yapmazsanız korkarım ki ihkakıhak süreci ortaya
çıkar. Gelin, buna izin vermeyelim. Gelin, hep birlikte bu kirli sistemin
üzerine gidelim.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Erdoğdu.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana
Milletvekili Sayın Ali Halaman. (MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz.
MHP GRUBU ADINA ALİ HALAMAN (Adana) Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, sıra sayısı
493 olan, 4734 sayılı Kanunun yani Kamu İhale Kanununun 22nci
maddesinin (i) bendinin değişimi hakkında Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygı, sevgiyle selamlarım.
Kanunun öz geçmişi şu: Kamu İhale Kanunu
cumhuriyet döneminde yani 1925te çıkartılmış, 1934te
değişikliğe uğramış, 1983te yürürlükte, devam
ediyor. 1983ten 2002ye kadar bütün kamu kurumlarının
ihtiyaçlarını karşılamadığı için 57nci
Hükûmet döneminde bu 4734 sayılı Kanun -yani Bankacılık
Düzenleme Denetleme Kurumu gibi, Tütün Kurumu gibi, dolayısıyla,
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu gibi Avrupa Birliğine uyum,
uluslararası standartlara uygun olması adına- 4734
sayılı Kamu İhale Kanunu hazırlanarak yürürlüğe
giriyor, Resmî Gazetede yayınlanıyor. Yani, kanunun öz geçmişi
bu. Kuruluş amacı: Kamu adına kamu kaynağı kullanan
kamu kuruluşlarının alımını,
satımını, işlerini takip etmek, alınma, satılma
şartlarını belirtmek, istisna olanları ortaya koymak gibi
görevleri olmuş.
On senedir bu kanun, denetleme faaliyetinde bulunan Kamu
İhale Kanunu son zamanlarda güncelleme adına sürekli
değiştirilip, pasivize edilip kamu adına iktidara yön veren bir
kurum hâline geliyor. Alışverişleri, akçalı işleri
Kamu İhale Kanununun dışına çıkartmakla ilgili
sürekli değişim yapılıyor. Şimdi de 4734 sayılı
Kamu İhale Kanununun 22nci maddesinin (i) bendinin değişmesi
için Meclisin içerisinde 12 tane milletvekili bir kanun teklifi
hazırlıyor. Kanun teklifinin hazırlanmasının sebebi
-yani bunlar Komisyon üyesi de değil- şöyle: Önümüzde seçimler var
-bu seçimlere beş altı ay kaldı- mahalli seçimler, genel seçim,
Cumhurbaşkanlığı seçimi. Bunlar için kullanılacak oy
pusulaları, evraklar, malzemeler var. Bu malzemeleri, oy
pusulalarını bu Kamu İhale Kanununun şartlarına göre
açık ihale usulü ile almak, vermek, dolayısıyla Meclisimize, iktidarımıza
sıkıntı getiriyor. Bunu, bu sıkıntıyı ortadan
kaldırabilmemiz için bizim doğrudan alım dedikleri bir teklifi
getirmemiz lazım. denerek doğrudan temin yolu dedikleri kanunu
aceleyle Meclise getiriyorlar. Yani Meclisten önce Komisyona geldi. Ben
Komisyonda söylenmesi gerekenleri söylemekle beraber, muhalefet şerhimizi
de koyma imkânımız olmadı, çok telaşlanıldı.
Şimdi, daha önce, 2011
yılında oy pusulasıyla ilgili yine bir ihale
yapılmış. Yani basına düştüğü için ben
basında gördüm. Aynı şirkete açık usul ihale
yapıyorlar, şikâyet edenler oluyor. Şikâyetin sonucunda
aynı firma 13 kat aşağı
Yani adama bakıyorum,
fiyatını vermiş, 11 milyon 990 bin liraya ben bu işleri
yaparım. demiş. Sonra birkaç tanesi şikâyet etmiş. Ya,
herhâlde yanlışlık yaptık. demişler, aynı adama,
aynı firmaya 990 bin liraya vermişler. Ya, el insaf yani yazık,
günah. Akabinde şöyle söylüyor yetkililer, bakanlar, alan firma:
İşte Demokrasi kazandı, devlet kazandı, işte devletin
ihalesi böyle olur. deniyor. Ya, şimdi, ayıp denilen bir şey
var arkadaş.
Şimdi, devlet kazandı diyerek
kapatılmış o işten yola çıkarak kamu
harcamalarını denetimsiz hâle getirmek; sürekli, epeydir bunlar
oluyor. Şimdi, devletin vesayetinde, devletin korumasında,
kollanmasından dolayı zenginleşen bir sürü firma var çevremizde,
yakın tarihimizde; bir sürü yine devletin korumasında, vesayetinde
gelişen, büyüyen siyasiler var, yine bürokratlar var; bunları
görüyoruz. Yani, bir insanın fotokopi makinesi olsa, Ben, bu kadar çok parayı
makineyle basıyorum. dese bu kadar zenginleşme olmaz ama son on yıllık
dönem içerisinde yüzde 5lik, yüzde 2lik bir grup ortaya çıktı. O
kadar çok para kazanma
Nasıl para kazanıyorlar, ben bir türlü anlam
da veremiyorum.
Kamu İhale Kanununda bu kadar çok
değişiklik yapmak yerine, daha dürüstçe, Kamu İhale Kurumunu ortadan
kaldırmak, onun için yeniden bir kanun hazırlamak daha doğru
olmaz mı işin gerçeği ya? Daha dürüstçe, daha samimi, sahici Bu
kamu kurum, kuruluşunu kim kurduysa yanlış kurmuş, buna
gerek yok, biz zaten bunu şöyle veririz, böyle veririz, ikili yaparız.
demek bence daha dürüstçe olur.
Seçimlere bir sürü zaman var derken, sanki
olağanüstü bir iş varmış gibi, bu Kamu İhale Kanununu
değiştirip, açıklık, şeffaflık ilkesini ortadan
kaldırıp, açık artırmayı, eksiltmeyi kabul etmeyip
doğrudan temin yolunu seçmeniz yaptığınız hizmeti,
satın almayı şaibe altında bırakmaz mı?
Halkın parasını pulunu, sorumluluğunu bu kadar cüretkâr
kullanmanız doğru mu? İhaleyi tek kişilik yapma yerine
birden fazla tüzel kişilikle yapmanız daha denetimli, daha kontrollü
olmaz mı? İhaleye girenler zaman zaman birbirlerini kontrol ederler,
açık usul ihale bize vakit kaybettiriyor, işi uzatıyor, biz
pratik siyasetçileriz, pragmatik bürokratlarız, biz işi bilene
veririz, bunu tercih ederiz. demek vicdanlarınızı kamu
adına rahatsız etmez mi?
Yapılan kanun değişikliği, oy
pusulasını, kullanılacak zarfları, malzemeleri ve
evrakları yurt içinde, yurt dışında istediği kimselere
yaptırma, yerleştirme iması, havası veriyor. Bu imalar,
insanlarımızı ve toplumumuzu şüpheye sevk ediyor. Zaten on
yıllık AKP iktidarının -ben on yılını
demiyorum- son dönemlerde, özellikle iki dönem, referandum da dâhil,
Türkiyenin muhtelif yerlerine gittiğimde, siyasi muhabbetler
olduğunda, seçimlerde bir yanlışlığın
olduğunu, oy pusulalarında bir hilenin olabileceğini söyleyen
insanların olduğunu ben şahsen de gördüm, dinledim de.
Dolayısıyla, bazen Geçmiş dönemde parmak boyası
dediklerini ortadan kaldırmanın bu hilelerin görmezlikten gelinmesi
için mi yapıldı? diyen insanlarla karşılaştım.
Şimdi, toplumda Sayım işlemlerinin
yazılım ortamında hemen bittiği, dolayısıyla
insanın oy vermedim demesine rağmen Hükûmetin oy
aldığı lafının, sözünün, dedikodusunun çok
olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Şimdi, bu dönem
yaşanırken beraber, bu kanunla ilgili oy pusulasını,
kâğıtlarını, evraklarını basıp
dağıtma işini yurt içinde ve yurt dışında
kişiye özel vermek iktidarı bu kadar şüphe olurken rahatsız
etmiyor mu arkadaş ya? Şimdi, bu kadar pişkin olmak... Ya, bazen,
Anadoluda bir laf vardır, cahilin cesuru. derler. Ya, bu
sıkıntılı bir iş, hakikaten
sıkıntılı. Ya, vicdan, merhamet
Ben sana verdim, haydi
yap. Ya bakkal dükkânı mı yönetiyorsunuz?
Son olarak ben şunu söyleyeceğim, bunun için
söylenecek laf çok olur, lafa çok gerek de yok: 2003 yılında
yürürlüğe giren 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu, mevcut kanun
bugüne kadar 25 kez bu iktidar tarafından değiştirilmiş;
içi boşaltılmış, kurum işlevsiz, işlemeyen kurum
hâline gelmiş; her maddesine istisnalar eklenerek kamu alım
satım işleri kamu adına görev yapan kişilerin inisiyatifine
verilmiş; ne Avrupa Birliğinin standardı var ne
uluslararası standart var ne de Kamu İhale Kanunu standardı
kalmamış. Dolayısıyla, kanunu işler hâle getiren Kamu
İhale Kurumu kusurlu bir kurum hâline gelmiş. İşlevi
olmayan, Hükûmetin, iktidarın kurumu hâline gelmiş olan bu kurumun
bundan sonra memlekete bir faydası olmaz. Memlekete faydası
olmayacağı için, bu kurumun mevcut iktidar tarafından
Nasıl 12 milletvekili arkadaş komisyon üyesi olmamasına
rağmen 1 maddenin değişimiyle ilgili kanun teklifi veriyorsa, bu
kurumun kapanması için, bunu kendine görev kabul etsin, kapanması
için teklif versin; yine ivedilikle, acil Komisyona gelirse biz de İyi
yaptınız. der, el kaldırırız.
Ben böyle söylemekle beraber bunun çok hayırlı
olmayacağını düşündüğüm için bu kanunu menfi buluyoruz
ama her şeye rağmen büyük Türk milletine Yüce Allahtan iyi
olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Halaman.
Şahıslar adına İstanbul Milletvekili
Sayın Mehmet Akif Hamzaçebi.
Buyurunuz. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz kanun, 4734 sayılı Kamu İhale Kanununda
değişiklik öngörüyor.
4734 sayılı Kanun, 2002 yılında
57nci Hükûmet döneminde çıkarılmıştır. Avrupa
Birliği müktesebatına uyum çerçevesinde çıkarılan bu kanun,
saydamlık, eşit muamele ve rekabet gibi Avrupa Birliğinde olan
ve bütün gelişmiş demokrasilerde olan temel ilkeleri hedef alan,
ayrıca kamu kaynaklarının etkili ve verimli
kullanılması gibi yine olması gereken bir kuralı bizim
sistemimize getiren bir kanundur. Ama o tarihten bu yana, Adalet ve
Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde, AKP hükûmetleri her fırsatta
bu kanunda bir değişiklik yapmıştır.
Bugüne kadar AKP hükûmetlerinin bu kanunda
yapmış olduğu değişiklik sayısı 30dur. Yine
bu kanunun hemen sonrasında çıkarılan Kamu İhale
Sözleşmeleri Kanununda bu kanunun ayrılmaz bir
parçasıdır- 4 adet değişiklik
yapılmıştır. 34 kanunla, bu kanunların toplam 170
maddesi değiştirilmiştir. Diğer kanunlarla, yani Kamu
İhale Kanunu veya Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda
değişiklik öngörülmeksizin dolaylı olarak ihale sistemini
düzenleyen, Kamu İhale Kanununda öngörülmüş olan saydamlık,
eşit muamele, açıklık gibi kuralların
dışında düzenleme öngören kanunları da dikkate aldığımızda
toplam kanun sayısı 56dır. Bu olağanüstü yüksek bir
rakamdır. Bizim çocukluğumuzda, gençliğimizde gazetelerde
pehlivan tefrikaları vardı. Sizin, AKP Hükûmetinin bu Kamu İhale
Kanunu değişiklikleri pehlivan tefrikasına döndü; bitmiyor,
yapılacak her ihale bir istisna hükmüne dönüştürülmek suretiyle
yapılmaktadır.
Devletin kamu harcama sistemini düzenleyen iki grup kural
vardır: Birincisi, bütçe kanunu ve diğer mali mevzuatla getirilen
kurallar. Bunlar, kamu harcamalarına ilişkin, kamu gelirlerine ilişkin
genel kuralları ve bu kurallar çerçevesinde ayrıntıları
düzenler. İkinci grup kurallar da devletin harcamalarını
düzenleyen, onun ihale sistemini düzenleyen kurallardır. Yani, devletin
mal ve hizmet alımını ve bu mal ve hizmet alımına
ilişkin olarak da birtakım yapım işleri sözleşmelerini
düzenleyen kuralları kapsamına alan bir sistemdir kamu ihalelerine
ilişkin sistem. Bu iki alan, devletin kamu harcamalarının
büyüklüğünü oluşturan alandır ve bu devasa bir büyüklüğe
sahiptir. OECD yani Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma
Teşkilatının hesaplarına göre, ülkelerde kamu alım
sistemi aşağı yukarı gayrisafi yurt içi hasılanın
yüzde 15ine tekabül etmektedir. Türkiyede bu rakamı OECD yüzde 10 olarak
tahmin etmektedir. Yani, bu, aşağı yukarı, dolar cinsinden
ifade edecek olursak 86 milyar dolarlık bir büyüklüğe tekabül eder. Yıllık
büyüklüğü söylüyorum, 2014 yılı için söylüyorum. Yani 2014
yılı için kamunun yapacağı mal ve hizmet
alımının tutarının büyüklüğü dolar cinsinden 86
milyar dolardır, Türk Lirası cinsinden 1 trilyon 700 milyar TLdir.
Bu kadar büyük bir alım yapmaktadır devlet.
Alımları sadece, ihaleleri Kamu İhale
Kanunu kapsamında veya Kamu İhale Kanunu kapsamı
dışına çıkarılan ihaleler olarak düşünmemek
lazım. Bu kanun kapsamında düzenlenmeyen ya da çeşitli
kanunlarla bu kanuna getirilen istisna hükümlerinin kapsamında olmayan ama
çok büyük alımları ihtiva eden, kapsayan birçok ihale vardır,
birçok mal ve hizmet alımı vardır; yap-işlet
sözleşmeleri, yap-işlet-devret sözleşmeleri,
yap-işlet-kirala sözleşmeleri, imtiyazlar, kamu özel
ortaklıkları. Bütün bunlar kamunun piyasada ne kadar büyük bir
alım gücüne sahip olduğunu gösteren düzenlemelerdir ama
saydığım alanların hepsi Türkiyede kamu ihale sisteminin dışına
çıkarılmıştır. Yap-işletler, yap-işlet-devretler,
yap-işlet-kiralalar ve diğer imtiyazlar, kamu-özel
ortaklıkları; bütün bunlar saydamlık, eşit muamele ve
rekabet ilkelerine göre düzenlenen Kamu İhale Kanununun kapsamı
dışına çıkarılmıştır.
Getirilen özel düzenlemeler saydamlık, eşit
muamele ve rekabet ilkelerine dayanmamaktadır; tamamen subjektif
gerekçelere, Hükûmetin kişisel tercihlerine, ihale makamlarının,
siyasi otoritelerin kişisel tercihlerine dayalı olarak
yapılmaktadır ve Avrupa Birliği ilerleme raporlarında
Türkiye'nin kamu ihale sistemindeki durumu devamlı eleştiri konusu
olmaktadır. Saydamlık, eşit muamele ve rekabet ilkelerinin
Hükûmet tarafından ihlal edildiği ve bu piyasada, kamu ihale
piyasasında, kamu ihalesi alanında bağımsız,
düzenleyici ve denetleyici bir kurum olan Kamu İhale Kurumunun denetim
yetkilerinin kısıtlandığı; bu kurumun bu
alımları, bu piyasayı, bu kadar büyük bir alanı
denetleyemediği yazılıdır, Avrupa Birliği ilerleme
raporlarında bunlar yazılmaktadır.
Bakın, Avrupa Birliği ilerleme
raporlarındaki birkaç eleştiriyi sizinle paylaşmak istiyorum:
Türkiyede AKP hükûmetlerinin getirmiş olduğu istisnalarla
doğrudan alım yöntemi, davetiye usulüyle alım yönteminin limiti
14,5 milyon TL olarak belirlenmiştir. Yani tutarı 14,5 milyon TLnin
altında olan mal ve hizmet alımları, yapım ihaleleri
davetiye usulüyle yapılabilir. Bu, olağanüstü bir şekilde Kamu
İhale Kanununun ruhunu ortadan kaldırmaktadır. Şu anda
işleyen sistem budur. Siyasi makamlar kendi tanıdığı,
istediği kişilere, iş adamlarına Ben şu ihaleyi sana
veriyorum. tercihini kolaylıkla yapabilmekte, söyleyebilmekte ve
ihaleleri buna göre sonuçlandırabilmektedir. Bunu kabul etmek mümkün
değildir. Böylesi bir ihale sisteminin varlığını kabul
etmek mümkün değildir. Bu, kamu kaynaklarının,
vatandaşın ödediği vergilerin Hükûmetin, siyasilerin istekleri
doğrultusunda istenilen kişilere aktarılmasıdır.
AKP hükûmetleri döneminde Türkiyede servet yeniden
dağıtılmıştır. Servetin
dağıtımında Hükûmet iki araç kullanmıştır:
Bir, teşvikleri kullanmıştır, istediği gibi, istediği
kişilere teşvik vermiştir. Teşvik sistemi saydamlıktan
yoksundur, eşit muameleden yoksundur, kamu kaynaklarının
doğruluk ve verimlilik ilkesi çerçevesinde kullanılması gibi bir
ana anlayıştan yoksundur. Teşvik sistemi, doğrudan kamu
eliyle servet dağıtımının, istenilen kişilere
servet aktarılmasının bir aracı olarak
kullanılmaktadır. Tabii ki aktarılan servet, aktarılan
kaynak vatandaşın kamu hizmetlerini karşılamak üzere
ödediği vergilerdir. Servet dağıtımında ikinci
kullanılan yöntem ihaledir. Kamu İhale Kanunu kapsamı
dışına çıkarılan her ihale, Hükûmetin, siyasilerin
siyasi takdirleriyle uygun görülen kişilere verilmektedir. İşte,
problem buradadır. Bu yolsuzlukları gizlemek için de Kamu İhale
Kurumunun denetim yetkisini elinden alıyorsunuz.
Bakın, 2008 yılında bir düzenleme
yaptınız. 2008 yılına kadar, Kamu İhale Kurulu,
idarelerin yapmış olduğu ihalelerin sadece şikâyet veya
itiraz üzerine iptal edilmesi üzerine kendisine yapılan şikâyetleri,
itirazları inceleyerek karar vermiyordu. İdare tek taraflı da
ihaleyi iptal edebilir, kimsenin itirazı, şikâyeti
olmaksızın idare iptal edebilir. Elbette, idare objektif nedenlerle
bir iptal yaparsa hiçbir sorun yok ama Bu ihaleyi benim istediğim
kişi almadı, bir kaza oldu, yanlışlık oldu, o hâlde
ben bunu iptal ediyorum. takdiriyle Türkiyede ihaleler iptal edilebiliyor.
2008 yılından önce bu tip ihale iptallerine yapılan
itirazları Kamu İhale Kurulu inceleyebiliyordu ama kanunu değiştirdiniz.
Kamu İhale Kurulu bu tip itirazları incelemeyecek, idarenin tek
taraflı iptal ettiği ihaleleri incelemeyecek. şeklinde bir
kanun çıkardınız, bunu savundunuz. Bu yıla kadar bu sistem
böyle geliyor. Kamu İhale Kurulunu Maliye Bakanlığının
bir genel müdürlüğü hâline dönüştürdünüz. Orada, Türkiye Odalar ve
Borsalar Birliğinin temsilcisi vardı, TİSKin Türkiye
İşveren Sendikaları Konfederasyonunun- temsilcisi vardı;
iki temsilci vardı sivil toplumdan gelen, çıkardınız
onları. Neden? Ben istediğim gibi karar vereceğim,
itirazları da istediğim gibi sonuçlandıracağım.
Değerli milletvekilleri, yapılanın seçimle
hiçbir ilgisi yoktur. Burada, yine bilinen kişiye bir ihale
yapılacaktır. Bu seçimin olacağı beş yıl önceden
belliydi. Zaman kalmadı gibi bir gerekçeyi kabul etmiyorum
Teşekkür ediyorum, saygılar. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.
Şahıslar adına son söz, Yozgat
Milletvekili Sayın Yusuf Başer.
Buyurun, Sayın Başer. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
YUSUF BAŞER (Yozgat) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 493 sıra
sayılı Kamu İhale Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin tümü üzerinde konuşmak üzere
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
konuşmama başlamadan önce, muhalefet milletvekillerimizin bizleri -iktidar
olarak- tenkit ettikleri bir iki hususa cevap vererek sözlerime başlamak
istiyorum.
Birinci olarak, milletvekillerinin kanun teklifi vermesi
kadar tabii bir şey olmadığını düşünüyorum.
Demokratik bir usul, bundan daha iyi demokratik bir usul
olmadığını düşünüyorum ve aksine, milletvekillerinin
saygınlığının da bu vesileyle
arttığını düşünüyorum ama milletvekillerinin kanun
teklifi vermesini tenkit etmenin de ne kadar demokrat olduğunu yüce heyetinizin
takdirlerine bırakıyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Haklısın vallahi, Kamu
İhale Kanunu olunca milletvekilleri veriyor!
YUSUF BAŞER (Devamla) İkinci olarak, biraz
önce, konuşmacı arkadaşımız, Sayın Enerji
Bakanımızla ilgili, daha önce Meclis tarafından gensoru önergesi
olarak verilmiş bir konu hakkında tekrar burada konuşmalar
yaptı. Kendisi burada olmadığı için onun adına da
cevap vermek durumu hasıl oldu. Meclisimiz tarafından konuşulmuştur
ve Meclisimiz tarafından aklanmıştır ve bu konunun tekrar
tekrar Meclis tarafından gündeme getirilmesini de, milletvekilleri
tarafından gündeme getirilmesini de doğru
bulmadığımı da ifade etmek istiyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Halkın vicdanı, bir
de mahkemeyikübrâ var. İki tane daha var: Birisi halkın vicdanı,
öbürü de mahkemeyikübrâ. Orada aklanmak önemli.
YUSUF BAŞER (Devamla) İkinci olarak, biraz
önce, yine, konuşmacı arkadaş 2002 yılı öncesindeki
kötü yönetimler sebebiyle kamu idareleri kanunu
çıkarıldığını söyledi. Soruyorum sizlere: 2002
öncesinde Türkiyeyi kim idare ediyordu? DSP, ANAP ve MHP idare ediyordu.
Dolayısıyla, kötü idare edildiği hususu da şu an, CHP
milletvekilleri tarafından da tescil edilmiş durumdadır.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Ben böyle bir
şey demedim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Öyle bir şey demedi. 2886
sayılı Devlet İhale Kanunundaki açıklardan bahsetti.
Duyduğunu anlamamışsın.
YUSUF BAŞER (Devamla) Değerli
arkadaşlar, yine aynı şekilde, arkadaşlar biraz önce AK
PARTİ iktidarında yolsuzluklar olduğunu söylediler. Soruyorum
sizlere: AK PARTİ iktidarında yolsuzluk olduğunu madem
söylüyorlar
CELAL ADAN (İstanbul) 5 bakanı görevden
aldınız siz hırsızlıktan dolayı.
YUSUF BAŞER (Devamla) Seksen yıl içerisinde
Türkiyede 6 bin kilometre yol yapmıştınız ama AK
PARTİ iktidarı 17 bin kilometre duble yol yaparak aziz milletimizin
hizmetine sundu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar; CHP
ve MHP sıralarından gürültüler)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Bakanları aday
yapmadınız. Osman Pepeyi niye aday yapmadınız?
Başbakan söyledi, Bunlar kirli dedi. Başbakan kirli dedi Osman
Pepe için. Kirli dediniz, yolsuzluk yapıyor dediniz. Kürşat Bakan
için kirli dedi. Kemal Unakıtan ne oldu?
YUSUF BAŞER (Devamla) AK PARTİ
iktidarından önce -Yolsuzluk var. diyorsunuz, IMFye borcumuz 23,5 milyar
dolardı.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Siz aldınız, siz! 10
milyar doları sen aldın. Bağırma! Ne
yaptığından da haberin yok!
YUSUF BAŞER (Devamla) Allaha hamdolsun, yolsuzluk
olmadı, yandaşlık olmadı, candaşlık olmadı,
IMFye borcumuzu bitirdik ve Allaha hamdolsun, artık, IMFye 5 milyon
dolar borç verme durumuna geldik.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) IMFyi bitirmek için borç
aldınız. Borç aldın.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Öbür tarafta, sırat
köprüsünde seni böyle göreceğim, böyle, anlatırken.
YUSUF BAŞER (Devamla) Soruyorum sizlere: Yolsuzluk
olan ülkede yol olur muydu, sağlık hizmetleri olur muydu, eğitim
hizmetleri olur muydu, sosyal yardım hizmetleri olur muydu?
Evet, dolayısıyla, değerli
arkadaşlar
(CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Hiç haberin yok dünyadan be! Başbakanın
papağanı oldu, konuşuyor ya!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, gürültüsüz
geçsin, gürültüsüz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Yazık!
YUSUF BAŞER (Devamla) Evet, değerli
arkadaşlarım, dolayısıyla, biliyorsunuz, siyasi iradenin,
siyasi partilerin hesap vereceği yer sandıktır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Recep bile daha iyi
anlatırdı bunu be!
YUSUF BAŞER (Devamla) AK PARTİnin 2002
yılında iktidara geldiği tarihten itibaren yapılan 3
seçimde, 2 referandumda, 2 mahallî seçimde -anamızın ak sütü olarak-
AK PARTİnin yapmış olduğu hizmetlere katbekat cevap verdi,
takdir etti
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Unakıtanı anlat!
Nereye akıttı parayı, onları anlat! Unakıtanı
anlat!
YUSUF BAŞER (Devamla)
ve girdiğimiz her
seçimde de oylarımızı artırarak devam ediyoruz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) İnşallah,
önümüzdeki mahallî seçimlerde de, Cumhurbaşkanlığı
seçimlerinde de, 2015 seçimlerinde de aziz milletimizin (CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) KİT Komisyonuna gel de
nasıl akladığınızı görelim kurumları, gel!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sana Yozgatlılar soracak
onları, haberin olsun!
YUSUF BAŞER (Devamla)
AK PARTİ
iktidarının yapmış olduğu hizmetleri
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Yalan söylüyorsun kürsüde.
diyecekler.
YUSUF BAŞER (Devamla)
takdirle yâd edeceğine
yürekten inanıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Akdağmadenine
sokmayacaklar, Kürsüde yalan söylüyor. diyecekler.
YUSUF BAŞER (Devamla) Evet, değerli
arkadaşlar, eğer yolsuzluk olsaydı, devletin kasasına,
Merkez Bankasına 134 milyar dolar konulabilir miydi?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ne alâkası var?
ÖZDAL ÜÇER (Van) Senin söylediğinin üzerine 2
yumurta kırılır!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Kürşat Tüzmeni de anlat!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ne demek, bu 134 milyar ne demek?
Bir açıklasana! Bir açıkla, bir açıkla! Hakikaten, açıkla
bir ya, merak ediyorum.
YUSUF BAŞER (Devamla) Evet, değerli
arkadaşlar, onun için, aziz milletimiz sizin söylediklerinize itibar
etmiyor, aziz milletimiz AK PARTİ iktidarının yapmış
olduğu hizmetlere bakıyor ve onun karşılığında
da her seçimde boyunuzun ölçüsünü alıyorsunuz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sen 134 milyarın ne
olduğunu açıkla, sana teşekkür edeceğim biraz sonra, ben
açıklayacağım.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Kürşat Tüzmeni de anlat,
Osman Pepeyi de anlat!
MEHMET GÜNAL (Antalya) Kasada kaç para var? Dünyadan
haberin yok!
YUSUF BAŞER (Devamla) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun
22nci maddesinde
ÖZDAL ÜÇER (Van) Hüseyin Çelikin Volkswagenleri ne
oldu?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Halk sizi tokatla gönderecek,
vallahi tokatla gönderecek!
YUSUF BAŞER (Devamla)
Kamu İhale Kurumunca
ihale yapılmaksızın ve teminat alınmaksızın,
hangi hâllerde doğrudan temin yoluyla ihale yapılacağı
belirtilmiştir ve yapılan bu düzenleme AK PARTİ
Biraz önce
arkadaşlar söylüyorlar, Kamu İhale Kurumu, kanun
dışına çıkacak. Hayır, öyle bir şey yok, mevcut
yasamızda var zaten.
ALİ ÖZ (Mersin) Daha ne olsun?
YUSUF BAŞER (Devamla) Doğrudan temin yoluyla
nasıl ihale yapılacağı belirtilmiş.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Evet, söyle maddelerini, söyle! Oku,
oku! Hangi hâllerde? Oku, oku!
YUSUF BAŞER (Devamla) 22nci maddenin (i) bendinde
ise bunun istisnaları var.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Hangi hâllerde? Oku, oku!
YUSUF BAŞER (Devamla) Ben her bir şeyi
biliyorum, ben hukukçuyum, sen önce kendi konunda cevap vermeye devam et.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sen hiçbir şey bilmiyorsun
maalesef! Hiçbir şey bilmiyorsun, sadece yalan söylüyorsun!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Oku ya oku! Merak ediyorum, oku!
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Dinlemiyorsunuz, dinleyin.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Hayır, merak ediyorum.
YUSUF BAŞER (Devamla) O mevcut 22nci maddenin (i)
bendinde şöyle diyor: Seçim dönemi
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Osman da var mı
onların içinde, Osman Bak da var mı?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan
Sayın Başkan
YUSUF BAŞER (Devamla)
bitmeden önce seçimlerin
yenilenmesine, ara seçime ya da Anayasa değişikliğinin halk
oylamasına sunulmasına karar verilen hâllerde, Yüksek Seçim Kurulu
tarafından yapılacak filigranlı oy pusulası
kâğıdı ile filigranlı oy zarfı kâğıdı
alımı ve oy pusulası basım hizmetinin, mahallî seçimlerde
ise seçim kurulu başkanlıkları tarafından
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Ya, artık ucuz işlere
de başladın! Bu işlere de mi başladın? Anladım!
BAŞKAN Sayın Türkkan, lütfen, ben
duyamıyorum hatibi.
YUSUF BAŞER (Devamla)
alınacak oy
pusulası basım hizmeti alımının doğrudan temin
yoluyla yapılacağı belirtilmiştir.
Değerli arkadaşlar, bizim getirmiş
olduğumuz düzenlemeyle biz şunu istiyoruz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ne? Ne istiyorsunuz, merak ettim.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Ucuz işlerden de
anlatın, filigrandan da, kâğıttan da.
BAŞKAN Sayın Türkkan
Şimdi Sayın
Akar başlayacak, yapmayın.
YUSUF BAŞER (Devamla) Evet, söz konusu maddeden de
anlaşılacağı gibi, doğrudan temin yoluyla yapılacak
ihalelerde, sadece süresinden önce yapılacak olan seçimlerde oy
kullanılacağı belirtilmiştir.
Bizim getirmiş olduğumuz düzenlemelerle
beraber, biz diyoruz ki değerli arkadaşlar, artık yapılacak
olan tüm seçimlerde tek bir kural uygulansın.(CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Ben hiçbir şey duymuyorum şu
anda.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Yozgatlılar telefon
açtılar, Bizim vekilimiz doğru söylesin. diyorlar.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) Davetli ihaleler
ne olacak? Kaldıracak mısın?
YUSUF BAŞER (Devamla) Yozgatlı şunu
biliyor: AK PARTİ iktidarından önce Yozgata hiçbir yatırım
gelmemişti ama Yozgatımıza, Allaha hamdolsun, her seçimde hem
yatırımımız geliyor hem de oylarımız artmaya
devam ediyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL (Antalya) Yozgat seninle gurur duyuyor!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Bizim vekilimiz doğru
söylesin. diyorlar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Yozgat Somalide miydi yoksa!
YUSUF BAŞER (Devamla) Değerli
arkadaşlar, yine biraz önce konuşmacı arkadaş bir şey
söyledi. Biliyorsunuz, 2012 yılında
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Biz biliyoruz da sen biliyor
musun?
YUSUF BAŞER (Devamla)
18 Mayısta biz Seçim
Kanununda bir değişiklik yaptık. Yapmış
olduğumuz değişiklikle beraber, sadece Türkiyede değil,
yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın
da oy vermesinin tabii olduğunu düşünerek, onların da bir
hakkı olduğunu düşünerek onların da oy kullanmasının
yolunu açtık.
Dünyanın değişik yerlerinde,
aşağı yukarı dünyanın 151 değişik ülkesinde yaşayan
vatandaşlarımız var.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Tespitler böyle değil mi?
Aşağı yukarı.
YUSUF BAŞER (Devamla) Yapmış
olduğumuz düzenlemelerle beraber, vatandaşlarımızın
hem milletvekilliği seçimlerinde ve hem de
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, bulundukları yerlerde,
özgürce, şaibeden uzak, baskıdan uzak bir şekilde oy
kullanmalarının yolunu açtık ve bununla ilgili olarak da Yüksek
Seçim Kurulu Başkanlığı tarafından, Nüfus ve
Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü tarafından ve
Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla,
Yurt dışı seçmen kütüğü hazırlanmış durumda.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Nasıl
hazırlanmış ya! Vatandaşların haberi yok yurt
dışında bundan.
YUSUF BAŞER (Devamla) Dolayısıyla,
buraya çıkan konuşmacı arkadaşlarımızın daha
önce çıkarmış olduğumuz yasadan dahi haberinin
olmadığını, maalesef, burada görmek, gerçekten, beni bir
milletvekili olarak üzüyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Siz yandaşlarınıza
mı hazırlattınız, ne yaptınız?
Vatandaşların haberleri yok yurt dışında bundan!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Yozgatlılar diyorlar ki:
Vekilimiz doğru konuşsun.
YUSUF BAŞER (Devamla) Değerli
arkadaşlar, biliyorsunuz, yapılacak düzenlemelerle beraber, hem yurt
içinde ve hem de yurt dışında oy pusulası dâhil olmak
üzere, oy kabinini, oy sandığını dünyanın
değişik ülkelerinde yapma imkânımız var.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) - Büyük iş,
büyük iş! Bayağı büyük iş!
YUSUF BAŞER (Devamla) - Dolayısıyla, Kamu
İhale Kanununda yazılı olan doğrudan temin usulüyle
yaptığımız takdirde, ancak bunları bir hafta
içerisinde yapma imkânımız var.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Niye bir hafta içinde
yapıyorsun ya! Zorun ne, derdin ne?
YUSUF BAŞER (Devamla) - Şöyle: Eğer
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ola ki -olasılık,
ihtimal dâhilindedir- bir hafta sonraya ertelenmesi durumu söz konusu, mevcut
düzenlemelerle bunları yapma imkânımız söz konusu değildir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Avukat ne bilir bunları ya?
YUSUF BAŞER (Devamla) - Kaldı ki 2011
yılında yapılan 6111 sayılı Kanunla da beraber 2011
seçimleri doğrudan temin usulüyle yapılmıştır.
Ben inanıyor ve ümit ediyorum ki yapılacak olan
bu düzenlemenin hem demokrasimiz açısından hem siyasi partiler
açısından hayırlı olacağını ümit ediyor,
takdirlerinize sunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, sayın konuşmacı Buraya çıkan
konuşmacılar Kamu İhale Kanunundan bile habersiz,
çıkarılan kanundan da habersiz. diyerek sataşmada bulundu.
BAŞKAN Hele sizin uzmanlık
alanınız, buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
6.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Yozgat Milletvekili Yusuf Başerin
493 sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü üzerinde şahsı
adına yaptığı konuşması sırasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mızrak çuvala
sığmıyor. Buraya çıkan, biraz önce konuşan
milletvekili arkadaşımız herhâlde önündeki bu sıra
sayısını okumamış durumda. İlgili komisyonun
raporu
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Teklif onun, teklif
sahibi Başkanım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Teklif sahibi
bilmiyor yani bilmeden çıkmış, laf kalabalığıyla
olayı gürültüye getirmeye çalışıyor.
YUSUF BAŞER (Yozgat) Kendin bilmiyorsun, kendin!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Hukukçu, hukukçu, uzmanlık
alanı ihaleler!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Bakın,
şimdi, Kamu İhale Kanununun 22nci maddesinin (i) bendinde sizin
hükûmetleriniz döneminde 2008 yılında bir değişiklik
yapıldı. 22nci maddesinin (i) bendi diyor ki: Seçim dönemi bitmeden
önce seçimlerin yenilenmesine veya ara seçime ya da Anayasa
değişikliğinin halkoyuna sunulmasına karar verilen hâllerde,
Yüksek Seçim Kurulu tarafından yapılacak filigranlı oy
pusulası ve oy zarfı kâğıdı alımı,
basımı vesaire bunlar Kamu İhale Kanunu
dışındadır. Bu maddenin mantığı şu:
Seçimler beş yılda bir yapılır, dört yılda bir
yapılır, tarihi bellidir ama birden bu seçimlerin öne
alınmasına karar verilir ise, -beklenmeyen bir durumdur bu- o hâlde
Yüksek Seçim Kurulu bu hazırlıkları kolaylıkla yapabilmeli,
bu düşünceyle bu hâllerde Kamu İhale Kanunu dışında
alım yapılabilsin.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Pazarlığa girer o
zaman.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Bu var zaten.
Şimdi yaptığınız nedir? Beş
yılda bir yapılacak olan yerel seçimler, dört yılda bir
yapılacak olan genel seçimler, Cumhurbaşkanlığı
seçimi
YUSUF BAŞER (Yozgat) Ara seçimler de dâhil.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Ara seçimi söylemiyorum, ara seçim
beklenmeyen bir durumdur. Cumhurbaşkanlığı seçiminin hangi
tarihte yapılacağı bellidir. Bu seçim tarihi belli olan hâllerde
dahi Ben Kamu İhale Kanununa tabi olmadan alım
yapacağım. diyorsunuz.
Teklif sahibi Değerli Milletvekili
Arkadaşım, bunu ya bilmiyorsunuz, ya bildiğiniz hâlde millete,
milletvekillerine yanlış bilgi veriyorsunuz, olmuyor.
YUSUF BAŞER (Yozgat) Çok iyi biliyoruz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Bakın,
siyasette şunu yapmak gerekir: Gerçek durum neyse o anlatılır.
onun üzerine ne söylenecekse gene söylenir ama gerçeği kendi senaryonuza
göre değiştirirseniz, bu olmaz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Sayın
Başkan
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Grup Başkan
Vekili cevap verdi başkanım.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Efendim, biraz
önceki konuşmacı, benim 2002 öncesindeki yönetimin çok kötü
olduğunu, yolsuzluk yaptığını
YUSUF BAŞER (Yozgat) Yolsuzluk demedim,
tutanaklara bakın.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul)
veya buna benzer
ifadelerle benim eski yönetimi suçladığımı söyledi. Ben
böyle bir şey yapmadığım için kürsüde bu konuyu düzeltmek
ve kayıtlara geçmesini sağlamak istiyorum ve bu sataşmadan ötürü
söz istiyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Kayıtlara geçti
zaten.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Kürsüden düzeltsin Sayın
Başkan.
BAŞKAN Buyurun, buyurun.
7.- İstanbul
Milletvekili Aykut Erdoğdunun, Yozgat Milletvekili Yusuf Başerin
493 sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü üzerinde şahsı
adına yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ne yazık ki iktidar partisinin
şöyle bir üslubu var: Bütün cumhuriyet tarihiyle bir hesaplaşma
içerisinde görmekte kendisini ve 2002 öncesine yönelik bu tip ağır
ifadeleri kullanmakta ve sayın konuşmacı benim söylemediğim
bir şeyi, 2002 öncesinden çok kötü olduğuna yönelik söylediğimi
ima ederek benim 2002nin öncesi yönetimleri ağır bir dille
suçladığımı söyledi. Böyle bir durum söz konusu değil.
Ben sadece birikmiş birtakım problemlerden bahsettim. Elimden
geldiğince adil olmaya çalışıyorum.
Aynı konuşmacı çıkıp, mesela,
konuşması sırasında temellendirmek için dedi ki: Merkez
Bankası kasasında 130 milyar dolar para var. Arkadaşlar, Merkez
Bankası kasasında 130 milyar dolar para var ve bu kötü bir şey.
Keşke bağımsız bir medya olsa biz de derdimizi anlatabilsek
çünkü çok borcumuz olduğu için Merkez Bankasında para var. Mesela,
gidin siz, kısa vadeli borçlarımızı bir sorun, Bu ülke olarak
ne kadar borçluyuz ve bu Merkez Bankasına niye bu para konuldu? diye.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Karşılama oranına
baksın.
AYKUT ERDOĞDU (Devamla) Mesela siz bu
uluslararası yatırım pozisyonu nedir diye bir öğrenin,
sonra gidin uluslararası yatırım pozisyonuna göre Bu ülke
-kamu, özel- ne kadar borçlu diye sorun. Keşke daha az borçlu olsak da
kaliteli yönetim üzerinde sizlerle tartışabilsek.
Yol yaptık. diyorsunuz. Teşekkür ediyoruz,
yaptığınız bütün her şey için teşekkür ediyoruz.
Siz, bunları yurttaşların vergisiyle yapıyorsunuz. Bizim
size söylediğimiz şu: Temiz yapın, şeffaf yapın, bunu
bedelinde yapın, yandaşlarınıza yaptırarak 2
katına, 3 katına çıkma şaibesi yaratmayın. Çünkü,
kullandığınız para sadece sizin seçmenlerinize veya sizin
kişisel mallarınıza ait değil.
Bir diğer hususu da düzeltmek isterim. Şimdi,
diyorsunuz ki: Doğrudan teminle alacağız. Değerli
arkadaşlar, bu bir ihale değil, hep onu anlatmaya
çalıştık, tekrar anlatıyorum: 3 tane ihale var; açık
ihale, belirli istekliler arasında ihale, pazarlık usulü ihale.
Doğrudan temin ihale değil
-şartnamesi yok, ilan edilmiyor- bunu öğrenin. Bunu
öğrenin ki biz kalite üzerinde tartışabilelim. Bu temel bilgiler
olmadan bizi ağır bir dille eleştirdiğinizde üzücü oluyor.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan
2002 yılında
diye bize de sataşma olduğu için söz
istiyorum.
BAŞKAN Şimdi, ben, bunların hepsine bir
ara vereceğim, göreceksiniz gününüzü!
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Efendim, 2002
öncesini suçladılar ama.
BAŞKAN - Diyorum ki: Şu televizyon yayını
bitmeden -hepiniz- hallolsun.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Oturum bitmeden cevap versin.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Ama kötü bir yönetimden
söz etti.
BAŞKAN Buyurun.
CELAL ADAN (İstanbul) Grubumuz adına ben
konuşacağım.
BAŞKAN Buyurun.
8.- İstanbul
Milletvekili Celal Adanın, Yozgat Milletvekili Yusuf Başerin 493
sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü üzerinde şahsı
adına yaptığı konuşması sırasında
Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
CELAL ADAN (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; özellikle, değerli milletvekilinin dürüstlük
konusundaki iradesini ortaya koyarken, İstanbulumuzun milletvekilleri,
yöneticileri, değerli arkadaşlarımız var burada, aramızda;
ben İstanbul milletvekillerinin, özellikle, fakirin fukaranın,
garibanın hakkının nasıl çarçur edildiğini bildikleri
kanaatiyle, sizinle bir iki konuyu paylaşmak istiyorum.
Bir tanesi, Kavacıktan aşağıya
dönerken Karayolları Bölge Müdürlüğünün yeri. Bu çok önemli. Bak, bu
çok önemli. Yetimin, fakirin fukaranın parasıyla nasıl çelik bir
inşaatla tamamlandığına mutlaka değerli
milletvekilleri o köşeden dönerken şahit olmuşlardır.
İkinci en önemli hadise: Sizler, Anadolu
çocukları, buradaki milletvekillerimizin birçoğu elbette serveti,
aylığı olan arkadaşlarımız, onları biliyorum
ama her bir projesi 1 katrilyon olan, özellik arz ettiği için de 5 firma
arasında paylaşılan, vurgunun, talanın,
hırsızlığın, arsızlığın kol
gezdiği bir yer. Nedir bunlar? Bakınız, Emlak
Bankasının elinde çok ciddi gayrimenkuller vardı değerli
kardeşler, bunlar TOKİye geçti. İstanbulun oksijen
alanları ihale edilmedi. Mesela bir yer söyleyeyim size, Kavacıktaki
yeri söyledim size, ikinci yeri söyleyeyim: Boğaz Köprüsünden geçerken böyle,
yattığınız zaman bütün Boğazı görürsünüz- orada
bir villa 3 milyon değil, 5 milyon dolar; orası da ihale edilmedi.
Özellik arz eden yerlere 5 tane firma çağrılıyor. Bu 5 firma
arasında bu mesele tanzim ediliyor.
Ayrıca, 100 milyar dolara tekabül eden bir
hırsızlığı, bir arsızlığı sizinle
paylaşmak istiyorum. Bu talana düşmüş olanları ben çok eski
tanıyorum. Eskiden de onlar başka başbakanın
uçağındaydılar, şimdi, sizin uçağınızdalar.
Tam 4 bin imar değişikliği! İçinizde belediye
başkanlığı yapan, belediyeyi çok iyi bilen arkadaşlarımız
var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
CELAL ADAN (Devamla) - Ben, Allah indinde
hesabını veremeyeceğim hiçbir şeyi burada dile getirmem.
Dolayısıyla, Mecidiyeköy Şişlide
Mustafa Elitaş,
bak, bu samimi, seni alır İstanbula götürür, gösteririm. Birinci
tapu sahibinde 1,25 ikinci tapu sahibinde 3,75
3,75 tam 100 milyon dolar.
Bunu sizinle paylaşmaktan, bu notu sizinle
paylaşmaktan onur duyduğumu ifade ediyorum.
Hepinize saygılar sunarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
9.- Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaşın, İstanbul Milletvekili Celal Adanın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Az önce konuşan konuşmacıya Grup Başkan
Vekili dedi ki: 2002 ve öncesi yıllarla ilgili sataşma oldu. Biz de
Sayın Adandan 2002deki başarıların hikâyesini efsanevi
bir şekilde dinleyeceğiz diye başladık ama
başladı, onun uçağına binen, bunun uçağına binen,
en sonunda da Şişlide
CELAL ADAN (İstanbul) Karayollarının
yeri kimin?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Şişlide
CELAL ADAN (İstanbul) Kimin? Sen boşver
onları!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Şişlide
ortaya çıkan
CELAL ADAN (İstanbul) Söylesene
Karayollarının yeri kimin?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
2,5tan 3,20
BAŞKAN Sayın Adan, lütfen
CELAL ADAN (İstanbul) - Sayın Başkan, bu Karayolları Bölge Müdürlüğünün
yeri kimin?
BAŞKAN Sayın Adan, lütfen
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Otur bir dakika
yerine! Otur bir dakika yerine, heyecanlanma!
CELAL ADAN (İstanbul) - Onu söyleyeceksin sen bana!
BAŞKAN Sayın Adan, lütfen
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Ya
savunamadığın için üzülme. Senden hesabı sorarlar Niye
savunamadın? diye. Niye bana hesabını soruyorsun 2002
öncesinin?
CELAL ADAN
(İstanbul) Savun ama Karayolları Bölge Müdürlüğünün yerini
söyle.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Sen savun, sen! O bir şey savunamayacak.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Bakın, değerli milletvekilleri
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Sen bu onursuzluğu savun, onu boş ver!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Değerli milletvekilleri, AK PARTİ iktidarına
gelene kadar, seksen yıllık dönemde bu memlekette 57 tane hükûmet
oldu. 57 tane hükûmetin yaptığı yatırımlarla on bir
yıllık AK PARTİ iktidarı döneminde yapılan
yatırımları Allah için bir tarafa koyun.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Hepsini sattınız.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Eğer hırsızlık varsa
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Çok!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Yolsuzluk varsa
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Çok!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) -
bu yollar
nereden yapıldı?
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) Hepsini sattınız!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Marmaray nereden yapıldı? Karadeniz
Otoyolu nereden yapıldı?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) 10 götürdünüz, 1 yaptınız!
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Hâlâ yapıyorsunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Bu para, fakirin fukaranın, garibin gurebanın elektrik
parası öderken ödediği vergiden
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) 10 çalındı, 1 yapıldı! 10 çalındı!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) -
ekmek alırken ödediği vergiden,
içtiği suya ödediği vergiden, tüyü bitmedik yetimin hakkını
gözü gibi koruyan bir iktidarın döneminde ortaya çıktı. Seksen
yılda 6.100 kilometre duble yol yapılırken dokuz yılda 17
bin kilometrelik yol Allah aşkına neyle yapıldı?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Borçla, borçla!
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Kaç kere yaptınız?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - İşte, bunun hesabını sorgulamanız gerekir.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Neyle yapıldı? Satarak yaptın, üreterek mi
yaptın! Ürettin de mi yaptın? Her şeyi sattınız be!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Seksen yılda kimler ne yolsuzluk
yaptılar ki, kimler yandaşlarını beslediler ki bugüne kadar
yapılamayanlar on bir yıllık AK PARTİ iktidarı
döneminde yapıldı diye hayıflanması ve o partide
bulundukları için veballerini omuzlarında hissetmesi gerekir.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Satmadık bir yer kalmadı. Kulağınızın
arkası kaldı bir satmadık!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - AK PARTİ iktidarını karalamak,
yalan söylemek kolay ama millet bunu görüyor ve takdir ediyor, mart
seçimlerinde de bu takdirini
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) -
kimin haklı olduğunu gösterecek. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
CELAL ADAN
(İstanbul) Sayın Başkan AK PARTİ iktidarını
yalanlamak gibi bizi küçük düşürücü bir ifade kullandı.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Açık sataşma var zaten. O partide bulunmanın vebalini
üzerinde taşıyamaz. dedi.
BAŞKAN
Çarşıyı karıştırmayın lütfen! Ona göre
Buyurun Sayın
Adan.
10.-
İstanbul Milletvekili Celal Adanın, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
CELAL ADAN
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
elbette, burada konuşurken hazırlıklı
konuştuğumuzu ifade etmek isterim öncelikle.
2002
yılında özel sektörün borcu 43 milyar dolardır, bugün özel
sektörün borcu 250 milyar doların üzerindedir. Dolayısıyla,
Türkiyede ekonomiyi ortaya koyduğumuz zaman, tıpkı birkaç
yıl evvel dış politikada Türkiyede çizilen manzaranın
kısa bir dönem sonra bizi ne kadar çaresizliğin içerisine -dış
politikada- ittiği gibi, ekonomide de emin olun, bu Başarı
dediğiniz konu
Çok çıplak bir şekilde rakamlar ortada. Biz
burada
Biraz evvel, İhale Yasası tartışılırken
esas önemli olan konu, siz Hükûmetsiniz ve çok büyük bir çoğunluğunuz
var; 57nci Hükûmet döneminde bir hırsızlık, arsızlık
olmuşsa bunun ortaya konulması sizin boynunuzun borcu. Ama, benim
söylediğim konu damardan bir konu, İstanbulun oksijen
alanları diyorum size. Yer yer, tek tek, ben istediğiniz
arkadaşımızla, istediğiniz milletvekilleriyle, beraber,
birlikte, götüreyim, göstereyim. Dolayısıyla, oradaki
hırsızlığı, arsızlığı, vurgunu,
talanı
İstanbulda 13 milyon insanın 12 milyonu
serveti cebinde geziyor, fakirlik içerisinde, fukaralık içerisinde. Ben, 1
katrilyonluk projelerden bahsediyorum. O 1 katrilyonluk projede mal sahibi
değişince emsal 2ye çıkmışsa bunun hesabını
beraber soralım.
D. ALİ TORLAK (İstanbul) - Ne vergi
vermiş, ne vergi?
CELAL ADAN (Devamla) - Seninle alakası yok ya! Buradaki
arkadaşların hiçbirisiyle alakası yok. O isimleri, gel, seninle
özelde
Dolayısıyla, belediyelerde, İstanbul Belediyesinde,
Emlak Bankasının yerlerinde
Burada değerli milletvekilleri var,
bu işi bilen arkadaşlar var, bu ihaleleri alanlar 5-6 kişiden
başkası değil, herkesi çağırmıyorlar. Orada 100
milyar doların üzerinde bir rant var. 2002de 3 kişinin milyar
doları vardı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
CELAL ADAN (Devamla) Şimdi, 100ün üzerinde milyar
dolarları olanlar var!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Hasılat
paylaşımı var orada, hasılat paylaşımı.
CELAL ADAN (Devamla) Bu, 100ün üzerinde milyar
dolarları olanlar üretimden, sanayiden, tarımdan dolayı
değil, gayrimenkul vurgunundan. Bunu sizinle paylaşmamdan dolayı
niye alınganlık duyuyorsunuz?
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Adan.
Birleşime kırk beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.02
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
19.51
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER:
Muharrem IŞIK (Erzincan), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 17nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
493 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerine devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
11.- Yozgat Milletvekili
Yusuf Başer ve Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ile 11
Milletvekilinin; Kamu İhale Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (2/1784) (S.
Sayısı: 493) (Devam)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Şimdi, teklifin tümü üzerinde soru-cevap
işlemine başlıyoruz.
Sayın Günal
Yok.
Sayın Halaçoğlu, buyurun.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Bakanım,
şimdi, bu İhale Yasasında
Daha doğrusu, ihalenin
kaldırıldığını göz önüne alacak olursak bu
filigranlı kâğıt alımlarının hangi firmalardan ve
bunların ortakları
Ki bunların isimleri bazı gazetelerde
ve bazı yerlerde söz konusu ediliyor. Bu konuda nasıl bir yöntem
izleneceği konusunda bir bilgi verebilir misiniz?
BAŞKAN Sayın Ali Öz
Yok.
Sayın Eyidoğan, buyurun.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) Teşekkür
ederim Başkan.
Kalabalıklaşan kentlerde yüksek yapı
sayısı hızla artmaktadır. Bu yapıların deprem ve
yangın güvenliklerinde ciddi sorunlarımız vardır. 2007
yılından önce yapılan, konut olarak kullanılan yüksek
binaların tamamında, ofis ve iş merkezi olarak kullanılan
yüksek binaların yarısında yangın önlemleri neredeyse hiç
yok ya da çok yetersiz düzeyde olduğu tespit edilmiştir. Yüksek
binalarda yangına, sabotaja, depreme, iş kazalarına, çevresine
karşı önceden haber alan, onları güvenli yapan, algılayan
ve uyaran yeni cihaz ve sistemleri geliştirmek ve konuyla ilgili olan
yönetmelik ve standartlarda yeni düzenlemeler yapmak gerekmektedir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Öz, buyurun.
SAKİNE ÖZ (Manisa) Sayın Başkan, biraz
önce Orman ve Su İşleri Bakanımız vardı, onun için
hazırladığım bir soruyu sormak istiyorum.
Resmî Gazetede 7 Kasımda yayınlanan ve Türk
Mühendis ve Mimar Odaları Birliğine bağlı Orman
Mühendisleri Odasının idari ve mali denetimini, Bakanlar Kurulu
kararıyla Orman ve Su İşleri Bakanlığına devreden
bir düzenleme yapılmıştır.
Meslek odaları Anayasamızla güvenceye
alınmış bağımsız kuruluşlardır.
Demokrasinin ve özgürlüğün her dönemde yanında durarak
baskıcı yönetimlere tavır almışlardır. AKP
iktidarı askerî vesayeti kırdığından söz etmektedir.
Bugün sivil bir vesayetle tüm odaları ve demokratik kitle örgütlerini
baskı altına almaya mı çalışıyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Can
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Sayın
Başkanım, bu teklifin hazırlanmasını ihtiyaca binaen
Yüksek Seçim Kurulu mu talep etmiştir? Aday listelerinin
kesinleşmesinden sonra kalan yirmi, yirmi iki günlük sürede mevcut kanuna
göre ihale yapmak mümkün müdür? Seçimle ilgili evrakların
alınmasında ihaleyi YSK ile il seçim kurulu
başkanlıkları mı yapacaktır, yoksa bakanlıklar
mı yapacaktır? YSK ile il seçim kurulu
başkanlıklarının yapısı kimlerden
oluşmaktadır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Özel, buyurun.
RECEP ÖZEL (Isparta) 2011 milletvekili seçimlerinde o
günkü alınan karara ve kanuna geçici bir madde eklenerek Yüksek Seçim
Kurulunun talebi gerçekleşmiş midir? Yani, İhale Kanununda
değişiklikle, orada da muaf tutulması talep edilmiş midir
Yüksek Seçim Kurulu tarafından?
BAŞKAN Sayın Gümüş
HALUK AHMET
GÜMÜŞ (Balıkesir) Balıkesirde iki fay daha tespit
edilmiştir. Biz resmî makamlardan Balıkesirde deprem riskinin yüksek
olmadığını, özellikle Balıkesir merkezde,
öğrenmiştik. Balıkesirde bu yeni faylarla ilgili bir
araştırma var mıdır? Deprem riski oluşturuyorlar
mı? Bununla ilgili bilgi var mı? Nedir bu faylar?
BAŞKAN Sayın İncekara
Sayın İncekara yok mu? Onun adına
yanlış girilmiş.
Evet, Sayın Bakan, buyurun.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Adana)
Teşekkür ederim arkadaşlar.
Bu talep değişikliği YSKdan
gelmiştir. Alımlar YSK adına Devlet Malzeme Ofisi
tarafından yapılacak fakat hangi firmalar giriyor ve ortakları
kimlerdir bununla ilgili şu anda elimizde teknik bilgi yok. Ben
söyleyeceğim arkadaşlara, size yazılı olarak iletsinler.
Hangi firmaların gireceği ve o kâğıt alımlarıyla
ilgili de Devlet Malzeme Ofisinden bu bilgiyi alacağız, hangi
ortaklar giriyor, ne şekilde alınacak diye.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile
ilgili bir soru oldu. Sayın Bakanımız onu not
almıştır, size yine iletilir o konu.
Diğerlerinin hepsi teknik konu. Müsaadenizle
onları -Balıkesirdeki fay meselesi- yazılı olarak
arkadaşlarımıza iletiriz.
BAŞKAN Sayın Yılmaz
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Bakan da Adanalıyken sormak istiyorum. Bu
Kamu İhale Kurumunda istisnalar arttıkça birtakım söylemler ve
şaibeler ortaya çıkıyor. Bu Suriyeli mültecilerin Adanaya
yerleşmesi dolayısıyla yaklaşık 53 trilyonluk ihale
pazarlık usulüyle yapıldı, Kamu İhale Kanunu
kapsamından çıkarılarak pazarlık usulüyle yapıldı
ve bunun bir iki firmaya verildiği konusunda çeşitli sorular
sormamıza rağmen cevap alamadık. Bu Suriyedeki mülteci
kampları hangi firmalara verildi? Bu firmalardan bir tanesi Sayın
Valinin Aydında, Kırklarelide, Bingölde, Aksarayda valilik
yaptığı yerdeki müteahhitle bir benzerliği var
mıdır? Adanalı olması hasebiyle belki Sayın
Bakanımız bunun cevabını verebilir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Eyidoğan
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) Sayın
Bakanım, burada bulmuşken, aklıma da gelmişken hemen
sorayım. İstanbul büyük Kapalı Çarşının
restorasyonuyla ilgili bir türlü başlamayan çalışmalar
hakkında sormak istiyorum: İstanbulun simgesi hâline gelen bu
muazzam tarihî yapının restorasyonu için ne yapılıyor, ne
yapılacak, ne düşünüyorsunuz Sayın Bakan?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bakan.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Adana)
Teşekkür ederim.
Bu Suriyeli kardeşlerimizin
yerleştirildiği kamplarla ilgili malzeme alımlarının
nasıl yapıldığı konusunda bir soru var. Onun teknik
ayrıntısına doğrusu şu anda hâkim değiliz.
Buradaki iddialar da cevaplanacak şekilde bir yazılı cevap
verilebilir.
Adana Valisiyle ilgili bahsedilen iddialar daha önce de
dile getirilmişti Aynı kişiye mi veriliyor? diye. Bunun söz
konusu olmadığını, bununla ilgili iddiaların sadece bir iddiadan ibaret
kaldığını Sayın Vali açıklamıştı.
Zaten, aksine bir şey de bulunulamadı şimdiye kadar.
Restorasyonla ilgili soru soran
arkadaşımız zaten komisyonumuzun üyesi. Restorasyon
çalışmaları tabii belli bir takvim içerisinde yürütülüyor,
bunların ihaleleri yapılıyor, bu takvim içerisinde
gerçekleştiriliyor. Onun hangi aşamada olduğu ve ne zaman
sonuçlandırılacağı, şu anki aşamasının
ne olduğuyla ilgili teknik bilgiyi ben kendisine ileteceğim daha
sonra.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın
Başkanım, şimdi, Sayın Bakanın zarif tavrına,
bilgisine, kişiliğine bir sözümüz yok. Ancak, hangi suali sorsak
Kamu İhale Kurumu benim uzmanlık alanım değil. diyor.
Doğru olabilir. Lütfen, Meclisin bilgilendirilmesi adına, oraya bu
mevzuyu bilen bir sayın bakan otursun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Yazılı
cevap vereceğim. diyor.
BAŞKAN Evet, yazılı cevap
vereceğini söyledi.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Ama efendim, biz burada
neyi konuşacağız yazılı cevap verecekse?
BAŞKAN Tamam, kayıtlara geçti.
Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
NURETTİN DEMİR (Muğla) Karar yeter
sayısı
BAŞKAN Hayır, o istenmedi; ben özellikle
baktım grup başkan vekili arkadaşlara.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Geciktim!
BAŞKAN 1inci maddeyi okutuyorum:
KAMU İHALE KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 4/1/2002 tarihli ve 4734
sayılı Kamu İhale Kanununun 22 nci maddesinin birinci
fıkrasının (i) bendi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"i) Cumhurbaşkanının halk tarafından
seçilmesi, Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların
halkoyuna sunulması, milletvekili genel ve ara seçimleri, mahalli idareler
ile mahalle muhtarlıkları ve ihtiyar heyetleri genel ve ara seçimi
dönemlerinde Yüksek Seçim Kurulunun ihtiyacı için yapılacak
filigranlı oy pusulası kağıdı ile filigranlı oy
zarfı kağıdı alımı, oy pusulası
basımı, oy zarfı yapımı hizmetleri ile bu seçimlere
yönelik her türlü seçim malzemelerinin alımı ile
yurtdışı seçim harcamaları, il seçim kurulu
başkanlıkları tarafından alınacak oy pusulası basım
hizmeti alımı."
BAŞKAN Madde üzerinde ilk söz, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Haluk
Eyidoğanda.
Buyurun Sayın Eyidoğan. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HALUK EYİDOĞAN (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 493 sıra
sayılı Kamu İhale Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına görüş ve önerilerimi aktarmak üzere söz almış bulunuyorum,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben konuşmamı daha çok güvenlik üzerine yapmak
istiyorum. Tabii, güvenlik önemli bir sözcük; kişilerin bireysel
güvenlikleri, toplumun güvenliği, birçok eylemin güvenliği; çok
geniş bir konu. Ancak, bir ülkenin geleceğini ilgilendiren genel
anlamda güvenliklerden bahsetmek istersek bunlardan bir tanesi de seçimlerin
güvenliği.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Anayasanın 79uncu maddesinde Seçimler, yargı
organlarının genel yönetim ve denetimi altında
yapılır. amir hükmü ile seçim güvenliği teminat altına alınır.
22/3/2008 tarih ve 26824 sayılı mükerrer Resmî Gazetede
Bir gece
yarısı operasyonu ile çıkarılan yasayla seçmen kütüklerine
esas oluşturacak adrese dayalı kayıt sistemi için Nüfus ve
Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü
görevlendirilmiştir. Bu yasaya göre adrese dayalı nüfus kayıt
sistemi, seçimler İçişleri Bakanlığına bağlı
bir kurum tarafından düzenleniyor. Seçim sonuçları,
Yunanistanın yıllar önce seçim güvenliği
bulunmadığı gerekçesiyle terk ettiği SEÇSIS benzeri bir program ile
ayarlanıyor ve Adalet Bakanlığı bilişim
altyapısı ile çalışan UYAP üzerinden ilan ediliyor. Bu
durum ise açıkça Anayasanın 79uncu maddesine aykırı bir
durumdur. Seçimlerin güvenliği yargıya değil, yürütmeye
bağlı olarak sağlanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
kanun değişikliği vesilesiyle seçim malzemelerinin teminiyle ilgili
ilginç olduğu kadar da düşündürücü bir gelişmeyi sizlerle
paylaşmak istiyorum. Bakınız, oy pusulalarındaki filigran
aslında çok önemli bir konu, aynı
zamanda güvenlik için önemli bir konu. Maalesef, oy pusulalarının
basıldığı filigran kalıbıyla ilgili bir hukuki
ihtilaf yakın zamanda Yüksek Seçim Kurulu gündemine
taşınmıştır. Filigran kalıpları
yaklaşık 20 bin avro karşılığı üretilebilen
çok ağır metal kütlelerdir. 2007 yılına kadar yapılan
ihalelerde bu kalıpların ihaleyi kazanan şirketin malı
olması esas kabul edilirdi. 2007den sonra ihale şartnamesine
kalıpların YSKnın malı olacağı ancak ilgili
şirket tarafından saklanması koşulu getirildi ancak
şöyle bir durum ortaya çıktı: Bu kalıpların çok
ağır olmaları sebebiyle nakliye masrafları neredeyse imalat
masraflarını buluyordu. 2007 yılından önce üretilen
kalıp Finlandiyada, 2007 yılında üretilen kalıp İzmir
Adliyesinde, daha sonrakiler ise İtalyada bulunmakta.
Hâlen 2014 seçimi için kâğıt ihalesi kazanan S
şirketi, mülkiyeti YSKya ait olan ve İtalyada bulunan
kalıpları getirtmeyi planlamış ve bunları, bu getirme,
nakliye işini çok pahalı bulmuş. Ayrıca, şirketin
Fransada yaptırmakta olduğu kalıplar ise Aralık 2013
yılında teslim edilecek. Bunun üzerine şirket, 2007
yılı için M şirketine ait olan ve İzmir Adliyesi
binasındaki Vakıfbank şubesine ait bölümde bunu özellikle
dinlemenizi istirham ediyorum- özel bir duvarla örülmüş odanın
içerisinden duvarı yıkarak çıkartmış ve şimdi
kullanmaya başlamıştır. Bu durum üzerine M şirketi,
YSKya ihaleyi yapan DMOya ve S şirketine ihtarname göndererek
kendisine ait kalıbın kullanılmamasını
istemiştir. Konu hakkında şirket yetkilisi ile yapılan
toplantıda M şirketinin 2007 yılında kilogram
başına 20 bin TL karşılığı
aldığı ihalenin 2014 yılında kilogram başına
4 bin TL karşılığı S şirketince
alındığı, ihale öncesinde büyük bir rekabetin
yaşandığı anlaşılmıştır. Son ihalenin
miktarı 20 milyon TLdir. 2007 yılında ise daha az
kâğıt bastırılmış olmasına rağmen M
şirketine ödenen miktar 27 milyon TLdir. Yukarıdaki
görüşmelerin sonunda S şirketi, kendi kalıbı
yapılıncaya kadar M şirketine ait kalıbı kullanmaya
devam edeceğine ve bununla ilgili gelecek her türlü hukuki sorumluluk ve
tazminatı karşılamak için DMOya ve YSKya taahhüt vermeyi kabul
etmiştir. Dolayısıyla, basım işlemi durdurulmayarak
devam ettirilmektedir. Bu, karşılaştığımız
acayip durumun bir tarafı.
Acayip durumun diğer tarafı ise filigran
güvenliği. Peki, mevcut filigran tekniği, seçim güvenliği
açısından bir avantaj sağlar mı? Sağlamaz. En
güvenilir sistem, para basımında kullanılan pamuk elyaflı
kâğıt kullanılması, gizli karekod basımı ve
metalden güvenlik şeritleri kullanılmasıdır.
Peki, bu saatten sonra filigran konusunda ne
yapılabilir? Bu sorunun çözümü için 298 sayılı Kanunda
düzenleme yapmak gerekiyor ancak bu düzenleme için bir yıl da beklemek
gerekiyor. Genel seçimlere yönelik bu değişiklik için yeterli zaman,
göründüğü gibi, mevcut değil. 2014 seçimleri için yapılabilecek
düzenleme yasal süre açısından yeterli değil. Hükûmet önünde
zaman varken bu konuyu neden gündeme getirmemiş ve gerekeni
yapmamıştır?
Değerli milletvekilleri, bu yasa teklifi
komisyonumuzda görüşülürken parmağa boya konusunu gündeme getirdik
ancak AKPli komisyon üyeleri bunun geri kalmış, eski bir yöntem
olduğunu ve ülkeye yakışmadığını ifade
ettiler. Ancak bu, ülkemizde sık sık konuşulan mükerrer
oyları engelleyen önemli bir yöntem. Hükûmet bunu sessizce
kaldırmış ve mükerrer oyların yolunu
açmıştır. İnternette oy sayım sisteminin güvenlik
lisansının bulunmadığı ve dışarıdan
müdahaleye açık olduğu biliniyor. Bütün dünyada, İnternetle oy
sayımından güvenli olmadığı için vazgeçilme
noktasına gelinmiştir.
CHP, referandumda sandık kurullarından oy
sayım sonuç belgelerini toplamış ama YSK kendinde toplananla
kontrol etme yetkisi vermemiştir. Muhalefet partilerine bu tabii hak
mutlaka verilmelidir.
SEÇSİS yazılım kodlarının arka
planındaki veri tabanı modelinin bağımsız denetime
açılması, kod içindeki algoritmaların, veriyi
değiştiren komutların mutlaka denetlenmesi gerekir. SEÇSİS
Projesinde Java teknolojisi destekli Oracle veri tabanı kullanılıyor
ve bu aksaklıkları gidermek için yayınladıkları
yamalar -bilgisayar teknolojisi bilenler bilir- tüm sitelerde
yayınlanıyor. Sisteme müdahale gayet mümkün hâle geliyor.
SEÇSİSin, UYAP ağından çıkarılması ve kendisine
ait bir kapalı ağ kurulması gerekmektedir.
İlçe seçim kurullarındaki terminallerde
çoğu devletin tercih ettiği açık kaynak kodlu Linux işletim
sistemi yerine Microsoft tercih edilmesi endişe yaratmaktadır.
TÜBİTAKın geliştirdiği ulusal yazılım Pardus
neden kullanılmamaktadır? Ana yazılım ve işletim
sistemi yabancı bir yazılımın dışarıdan
müdahalesini görmeyebilir. Oracleın Solaris işletim sistemindeki
güvenlik seviyeleriyle sınırlı bir yapıda olan SEÇSİS
herhangi bir üçüncü parti yazılım tarafından
korunmamaktadır.
Diğer bir konu, sandık görevlileri sadece kendi
parti sonuçlarını değil, bütün partilerin sonuçlarını
almalı ve görmelidir.
Sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Eyidoğan.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Isparta
Milletvekili Sayın Süleyman Nevzat Korkmaz.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün yine AKP Hükûmetinin, AKP iktidarının bir
klasiği ile karşı karşıyayız. Maalesef, on iki
yıllık AKP iktidarı döneminde kurumsallık adına,
devlet gelenekleri adına ne varsa ayaklar altına
alınmıştır, hırpalanmıştır. Bu dönem de
tarihte bu şekilde anılacaktır, bu şekilde yerini
almıştır. Zaten bu Kamu İhale Kanunu da kıymetli
arkadaşlar, AKP ile özdeşleşmiş durumda. On iki
yıllık iktidarınızda hiç yoksa yılda birkaç defa Kamu
İhale Kanunu Meclise getirilir, sanki Meclisin başka bir işi
gücü yokmuş gibi tartışılır, görüşülür.
Bu kanun hâlbuki ne için
çıkarılmıştı değerli milletvekilleri? Kamu
İhale Kurumu ne için kurulmuştu? Siyasetin negatif etkilerinden
kurtarılmasını ve ihale kurumunun objektif kriterlere
bağlanmasını temin etmek amacıyla kurulmuştu. Siz
neler yaptınız arkadaşlar? Hükûmete soruyorum: Neler
yaptınız? Güzide amaçla kurulan bu kurumun üzerine neler ilave
ettiniz? Bırakın ilave etmeyi, bugüne kadar
yaptığınız uygulamalarla maalesef altını
boşalttınız, içini boşalttınız, kusura
bakmayın, âdeta bir çiftlik hâline getirdiniz. Haklıyı
haksız yaptınız. Piyasalarda aslanı kediye
boğdurdunuz.
Bu kanun ile bu kadar niye ilgileniliyor? diye
piyasayı takip eden firmalar özellikle sormamızı istiyorlar. Kıymetli
arkadaşlar, çünkü bu Kanun çok büyük bir hareket alanı
bırakıyor ve gelecekte yapılacak denetimi ortadan
kaldırıyor. Adalet ve Kalkınma Partisinin bu Kanunla bu kadar
uğraşmasının, bu kadar ilgilenmesinin sebebi denetimden
korkmasıdır.
On iki yıllık AKP iktidarı döneminde -çok
genel bir ifadeyle söylüyorum- ortalama yıllık bütçe gelirini 150
milyar dolar olarak kabul eder iseniz, bunu 11, 12yle çarparsanız ve
üzerine de alınan dış borçları, seksen beş
yıllık cumhuriyetin birikimlerinin özelleştirilme gelirlerini de
katarsanız yaklaşık 2 trilyon dolar civarında para ediyor.
Evet, yanlış duymadınız arkadaşlar. Bütçe gelirleri
üzerinden bakıyoruz. AKP iktidarı bu on iki yıllık dönemde
yaklaşık 2 trilyon dolar kaynak kullanmıştır.
Buraya gelen konuşmacı
arkadaşlarımız -tabii, herkesin görüşüne saygı
duyuyoruz- sözü döndürüp dolaştırıp duble yol konusuna
getirmekteler. Duble yolun şu ana kadar maliyeti nedir, harcanan paralar
nedir, bu konuya baktığımız zaman arkadaşlar, 20
milyar dolar civarında. Yani 2 trilyon dolar kaynak
kullanacaksınız, bunun ancak yüzde 1iyle övüneceksiniz. E peki,
yüzde 99un hesabını biz kimden soracağız? Yani bu 20
milyar dolara mal olan bu duble yolların kıymetli arkadaşlar,
maliyetiyle alakalı dünyadaki standartlarla
kıyaslandığında, dünyadaki maliyetlerle
kıyaslandığında bunun muhalefete, bunun millî iradeye bir
izahı olmayacak mı sorulduğunda? Bu hesabı milletten, millî
iradeden kaçırıyorsunuz arkadaşlar; bunun lâmı cimi yok. Bu
sualler havada kaldığı sürece bu suçlamayla da karşı
karşıya kalacaksınız.
Denetimin içini boşalttınız. Teftiş
kurullarını lağvettiniz, karıştırdınız,
birleştirdiniz. Teftiş programlarını ortadan
kaldırdınız. Nerede başlar nerede biter, deve midir
kuş mudur belli olmayan iç denetim-dış denetim diye bir
şey çıkardınız. Efendim, bunların ne denetim
yaptığı var ne kurumları ıslah edici anlamda bir
işlev gördüğü var; sadece, yandaşlarınıza,
yakınlarınıza birtakım kurumlar, birtakım makamlar
ihdas ettiniz.
Sayıştayı ne hâle getirdiğinizi
artık herkes biliyor. Sayıştay bugün denetim yapamaz bir hâle
gelmiştir. Denetimin
içini boşalttınız.
Şu anda -üzülerek söylüyoruz, üzülerek
görüyoruz- yönetimi yani -kaba bir hesapla- 2 trilyon dolar kaynak
kullanmış Hükûmeti denetleyecek bir mekanizma kalmadı.
Kamu İhale Kanunu da bu düşüncelerden
farklı değerlendirilemez. Bir iktidar Kamu İhale Kanunuyla
hakikaten niye bu kadar ilgilidir? Israrla ben bu soruyu soruyorum. Her
yıl birkaç defa Kamu İhale Kanununu değiştirmekle ne murat
ediliyor? Üstelik bu değişiklik buraya getirilirken iki büyük
gerekçenin arkasına saklanılıyor: Ya Avrupa Birliği böyle
istiyor, Avrupa Birliği müktesebatı bunu gerektiriyor. diyorsunuz
yahut da bir aciliyet kesbediyorsunuz, Bir aciliyet var. diyorsunuz. Sanki
gündüzler, geceler çuvala girmiş efendim, son bir ay kala, on beş gün
kala Meclis Genel Kuruluna getirip Kamu İhale Kanununu dayatıyorsunuz.
Bu AB mevzuatına uygun olup olmaması da
ayrı bir konu. Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliğine, Avrupa
Birliği ilerleme raporlarına bakıyorsunuz; bakın, 2003-2004
İlerleme Raporu diyor ki: Kamu İhale Kanununun Avrupa Birliği
müktesebatına uyumu konusunda Türkiyenin bırakın istenilen tam
uyumu sağlamayı, mevcut durumu koruyamadığı,
yasayı daha da geriye götürdüğü anlaşılmaktadır.
Rekabet ve tam şeffaflık konusunda kısıtlamalar getirilmiştir.
Tüm bu kısıtlamalar müktesebata aykırılık teşkil
etmektedir. Yani siz Kamu İhale Kanununu geriye götürdünüz, Kamu
İhale Kurumunu geriye götürdünüz diye o
sığındığınız Avrupa Birliği yüzünüze
çarpıyor.
2005 İlerleme Raporu da aynı. 2006 Raporu,
bakın Genel prensiplerle ilgili olarak ilerlemeden söz edilemez.
Getirilen istisnalarla sistemin ve Kamu İhale Kurumunun etkinliği
azaltılmıştır. diyor. 2007 Raporu farklı değil,
2008 İlerleme Raporu farklı değil. Sadece Avrupa Birliği
müktesebatı değil, bu konuyu bire bir takip eden sivil toplum
kuruluşları da -ki onlardan en önemlisi Türk Mühendis ve Mimar
Odaları Birliğidir- onlar da şikâyetçi.
Diyorsunuz ki: Efendim, kamu ihale sistemini etkileyen
bir şey yapmıyoruz. E, zaten kanun da buna cevaz veriyor. O zaman,
kıymetli arkadaşlar, kanun buna cevaz veriyorsa Türkiye Büyük Millet
Meclisini ne diye meşgul ediyorsunuz? Kanun sana eğer bu sorunları
doğrudan temin yöntemiyle aşmaya müsaade ediyorsa, o zaman,
başka bir gündeminiz kalmadı mı, millete yapacak başka bir
hizmetiniz kalmadı mı da Benim oğlan mektep okur, döner döner
gene okur. misali getirip buraya aynı kanunu dayatıyorsunuz?
Kıymetli arkadaşlar, özellikle AKP milletvekili
arkadaşlara söylüyorum: Bu gerekçeler, Avrupa Birliği gerekçesi,
aciliyet gerekçesi; bunlar size söyleniyor. Sizler -Türkiye Büyük Millet
Meclisindeki arkadaşlarımı tenzih ediyorum, dışarıdakilerden
bahsediyorum- ne dün ne de bugün, arkadaşlar, sorgulamadan, Madem bu
bizden isteniyor, yapalım gitsin, çıkaralım gitsin.
mantığıyla, hiçbir sorgulama işlemine tabi tutmadan, el
kaldırıp çıkarıyorsunuz yasaları. Yani birileri memnun
olacak diye hakkaniyetten, adaletten ayrılmak; birileri sebeplenecek diye
bu günaha ortak olmak, yani bir insana yakışır mı, hele bir
milletin vekiline yakışır mı? Yani bu, Kamu İhale
Kanunuyla bu kadar oynanması açık açık, maç
başladıktan sonra maçın kurallarını
değiştirmekten başka bir şey değil. Yani madem bir
zorunluluk var -öyle söylüyorsunuz- arkadaşlar, gruplara gelip
bunları izah etmek, onların yardımını istemek,
onların desteğini istemek bu kadar mı zor?
Bakın, Kamu İhale Kurumu binasını ben
defalarca bu kürsüye taşıdım. Arkadaşlar, Kamu İhale Kurumu binasının
yıllık kirası o kadar yüksek ki beş altı
yıllık kirasıyla o binayı komple satın almak, o
binayı komple baştan inşa etmek mümkün. Yani bu kadar
ağır bir ithamda bulunuyoruz, bununla ilgili ne Kamu İhale
Kurumundan ne ondan sorumlu siyasi bir makamdan bir açıklama gelmiyor.
Yani bunu özellikle değerli milletvekili arkadaşlarıma
söylüyorum: Bu iddiayı araştırmak, bu iddiayı irdelemek,
incelemek, arkadaşlar, bu kadar mı zor? Yani muhalif milletvekili
olunca bizim her söylediğimiz mi yanlış? Yani söylediklerimizin
içerisinde gerçekten Ya, bu doğru olabilir mi? Bu doğru olursa biz
bu milletin yüzüne nasıl bakarız efendim? hassasiyetiyle
yaklaşacağınız bir cümle yok mu? Yani bu hatipler bir
şeyler anlatıyor, bir şeyler söylüyor. Bunun ne kadarı
doğru? Maalesef böyle bir araştırma da yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
S. NEVZAT KORMAZ (Devamla) Kısaca kıymetli
arkadaşlar, partinize ak deyince AK PARTİ olmuyor.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Bol bol
akladıkları için AK oluyor olabilir mi?
S. NEVZAT KORMAZ (Devamla) Dolayısıyla,
partinize, size oy veren samimi milyonlara borcunuzu bir kez daha
hatırlatıyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
Mardin Milletvekili Sayın Erol Dora. (BDP sıralarından
alkışlar)
Buyurun.
BDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 493 sıra sayılı Kamu
İhale Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi adına söz
almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
4734 sayılı Kamu İhale Kanununu
değerlendirdiğimizde, taşıdığı bir
kısım eksiklik ve yetersizliklerine rağmen, getirdiği
usuller, disiplinler ve güvenceler bakımından rekabet ilkesini soyut
bir değer olmaktan öte, işleyen bir mekanizma hâline getirme amaç ve
anlayışı içerisinde görmekteyiz. Bu çerçevede 4734
sayılı Kanunun 5inci maddesinde hüküm altına alınan temel
ilkelerin etkin bir rekabet ortamı sağlayacak güvenceler içermesi;
10uncu maddesiyle ihaleye katılım şartlarının daha
somut hâle getirilmesi ve isteklilerin ekonomik ve mali gücüyle mesleki ve
teknik yeterliliğini ölçecek kriterlerle
sınırlandırılması; 11inci maddesiyle ihaleyi yapan
idare görevlileriyle akrabalık ve ortaklık ilişkisi
bulunanların ihaleye katılmalarına engel getirilerek eşit
muameleyi bozabilecek yanlı ve koruyucu uygulamaların önüne
geçilmesi; 12nci maddesiyle şartnamelerde belirli isteklilerin ihaleye
katılmalarına imkân verecek ve diğerlerini engelleyecek biçimde
marka, model, patent, kaynak ve ürün belirtilmesine ve dolaylı
tanımlamalar yapılmasına engel getirilmesi; 13üncü maddesiyle
tüm ihaleler için -düzenlenen özel durumlar hariç- ilan zorunluluğu öngörülmesi;
28inci maddesiyle ihale dokümanının isteyen herkes tarafından
görülmesine imkân sağlanması ve satış bedelinin, basım
maliyeti ve rekabeti engellememe ölçüleriyle
sınırlandırılması; 29uncu maddesiyle ilan yapıldıktan
sonra ihale kurallarının değiştirilmesinin önüne geçilmesi;
53 ve 56ncı madde hükümleriyle ihale sürecindeki hak ihlallerini
inceleyecek idari ve mali bağımsızlığa sahip Kamu
İhale Kurulunun kurulması; 57nci maddesiyle Kamu İhale Kurulu
kararları üzerinde yargısal denetime imkân sağlanması;
60ıncı maddesiyle ihale sürecinde kural dışı
davranışlarda bulunan kamu görevlilerine cezai yaptırım
hükümleri getirilmesi; 17, 58 ve 59uncu madde hükümleriyle ihale sürecinde
rekabeti bozacak şekilde danışıklı teklif, uyumlu
eylem, yasak fiil veya davranış gibi kural dışı
eylemlerde bulunan isteklilere uygulanacak yaptırım hükümlerinin
etkinleştirilmesi, rekabetçi bir ihale sistemini oluşturma ve
işletmeye yönelik başlıca mekanizmaları ifade etmektedir.
Esas itibarıyla, kanunun 5inci maddesinde yer alan
diğer temel ilkelerin ortak amacının, gerçek rekabetin
sağlandığı bir ihale sürecini işletmek olduğu
anlaşılmakta, rekabet ilkesi ise ihtiyaçların uygun
şartlarla karşılanması ve kaynakların verimli
kullanılması itibarıyla ulaşılmak istenen sonucu
hedeflemektedir.
Değerli milletvekilleri, kanun
değişikliği teklifiyle öngörülen doğrudan temin yoluyla
satın alma yöntemi ise 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun
22nci maddesinde şöyle özetlenmektedir:
ihale komisyonu kurma ve 10uncu
maddede sayılan yeterlik kurallarını arama zorunluluğu
bulunmaksızın, ihale yetkilisince görevlendirilecek kişi veya
kişiler tarafından piyasada fiyat araştırması
yapılarak ihtiyaçlar temin edilir.
10uncu maddede yer alan yeterlik tabii bizce
yetersizlik- kurallarının neler olduğunu birlikte okuyalım:
İflas eden, tasfiye halinde olan, işleri
mahkeme tarafından yürütülen, işlerini askıya alan ve kendi
ülkesindeki mevzuat hükümlerine göre benzer bir durumda olan.
İflası ilân edilen, zorunlu tasfiye kararı
verilen, alacaklılara karşı borçlarından dolayı
mahkeme idaresi altında bulunan veya kendi ülkesindeki mevzuat hükümlerine
göre benzer bir durumda olan.
Mevzuat hükümleri uyarınca kesinleşmiş
sosyal güvenlik prim borcu olan.
Mevzuat hükümleri uyarınca kesinleşmiş vergi
borcu olan.
İhale tarihinden önceki beş yıl içinde,
mesleki faaliyetlerinden dolayı yargı kararıyla hüküm giyen.
İhale tarihinden önceki beş yıl içinde,
ihaleyi yapan idareye yaptığı işler sırasında
iş veya meslek ahlakına aykırı faaliyetlerde bulunduğu
bu idare tarafından ispat edilen.
İhale tarihi itibariyle, mevzuatı gereği
kayıtlı olduğu oda tarafından mesleki faaliyetten men
edilmiş olan.
Bu maddede belirtilen bilgi ve belgeleri vermeyen veya
yanıltıcı bilgi ve/veya sahte belge verdiği tespit edilen.
11 inci maddeye göre ihaleye
katılamayacağı belirtildiği hâlde ihaleye katılan.
17 nci maddede belirtilen yasak fiil veya
davranışlarda bulundukları tespit edilen...
Evet, önerilen kanunda değişiklik
yapılması teklifiyle az önce saydığımız negatif niteliklerin
tamamına sahip özel ya da tüzel kişilerden Yüksek Seçim Kurulunca
yapılacak ve il seçim kurulu başkanlıklarınca alınacak
oy pusulası kâğıdı, oy zarfı kâğıdı
alımı ile oy pusulası basım hizmeti alımı
yapılabilecektir.
Doğrudan temin, öncelikle cüziyetinden dolayı
ihale açılmasında yarar olmayan, mutat veya günlük ihtiyaçların
karşılanması için öngörülmüştür. Doğrudan temin,
uluslararası standartlara uygun olarak ihale yöntemi ile alımların
mümkün veya ekonomik olmadığı veya gecikmesinde sakınca bulunması
durumlarında ihtiyaçların karşılanması için
öngörülmüştür.
Sayın milletvekilleri, nihayet, kamu
kaynaklarının tasarruf veya kullanımında sosyal bir
sorumluluk olarak devletin, tüm isteklilerin ihaleye katılımına
fırsat verecek bir uygulamayı gerçekleştirmesi,
tarafsızlığının veya ayrımcılık yapmama
sorumluluğunun bir gereği olarak ortaya çıkmaktadır.
Kuşkusuz ihale uygulamaları açısından rekabet soyut bir değeri
değil, işleyen somut bir sistemi ifade etmektedir. Rekabet ilkesinin
ihlal edilmesi hiçbir hukuki ve rasyonel sebebe dayanmadığından,
kimi gerekçelerle mevzuatın bazı özel durumlar için verdiği
takdir yetkileri de kötüye kullanılarak bu ilkenin dışına
çıkılması gayrihukuki ve gayriahlaki ilişkileri de
beraberinde getirebilecek ve yolsuzluk uygulamalarına zemin
hazırlayabilecektir; ayrıca, oy pusulalarının
basımı gibi tüm yurttaşların hakkını temsil eden
bir meselede şaibelerin oluşmasına neden olacaktır.
Değerli milletvekilleri, ihalelerin açık ihale
usulündeki ilanı eşik değerlere göre yedi ila kırk gün
arasında bir süre gerektirmekte, on beş gün de onay süresi
bulunmaktadır. Kaldı ki ihalenin açık ihale usulüyle
yapılması sürenin yetmemesine yol açıyorsa seçim sürecindeki
süreleri yeniden düzenlemek gerekirken her türlü seçim harcamalarının
doğrudan temin kapsamına alınması teklifini iyi bir teklif
olarak değerlendirememekteyiz. Bu nedenle, bu kanunun herhangi bir yarar
sağlamayacağını düşünmekteyiz.
Düşüncelerimizi bu şekilde sizlere
sunmuşken tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Dora.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Mehmet
Doğan Kubat, İstanbul Milletvekili.
Ben, Sayın Kubatın bir de şahsı
adına var, iki konuşmasını birleştirerek veriyorum.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET DOĞAN KUBAT
(İstanbul) Teşekkür ederim Başkanım.
Sayın Başkanım, çok değerli
milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 493 sıra
sayılı Kanun Teklifi üzerinde grubum ve şahsım adına
görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle de yüce heyetinizi saygılarımla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, söz konusu teklifle 4734
sayılı Kamu İhale Kanununun 22nci maddesinin (i) bendinde bir
değişiklik öngörülmektedir. Bu değişikliğe komisyon
raporuna muhalefet şerhi yazan değerli
arkadaşlarımızın ileri sürdüğü birkaç hususa da
sözlerimin başında cevap vererek konuşmama başlamak
istiyorum.
İleri sürülen usulî itirazlardan birisi, bu kanun
teklifinin görüşüldüğü komisyonun hatalı olduğu yönünde.
Yani bunun, esas komisyon olarak Adalet Komisyonunda görüşülmesi
gerekliliği vurgulanmış.
Şimdi, saygı duyuyorum eleştiriye. 2002
tarihinde 21inci Dönemde kabul edilen Kamu İhale Kanununun o günkü
tasarısının şu anda tbmm.gov.trye girdiğimiz zaman
alacağımız metnine bakarsak, tali komisyon olarak Adalet
Komisyonuna ve Plan Bütçe Komisyonuna, esas komisyon olarak da
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonuna havale edildiği, bunlardan Plan Bütçe ve Bayındırlık
Komisyonunun da bu kanun tasarısına ilişkin raporlarını
hazırlayıp yüce Meclise sunduğu, Adalet Komisyonunun da o dönem
içerisinde yine görüş belirtmediği çok rahatlıkla görülmektedir.
Dolayısıyla, komisyon olarak Bayındırlık Komisyonuna
havale edilmiş olması, bu kanunun ilk görüşülmesindeki usule
uygunluk açısından doğru bir yaklaşımdır.
Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifiyle, sadece
erken seçim, Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin erkene
alınması -mahallî idare seçimlerinde böyle bir uygulama olamaz
Anayasa gereği- ve ara seçim hâlleriyle Anayasa
değişikliklerinin halkoyuna sunulmasına yönelik şu anda
mevcut 22/(i)de olan hüküm genişletilmek suretiyle, Yüksek Seçim
Kurulunun tüm bu seçimlerde kullanmak zorunda olduğu filigranlı oy
zarfları ile oy pusulalarının teminine yönelik bir satın
alma yöntemi, doğrudan temin olarak kabul edilmektedir. Bu gereklilik
neden kaynaklanmaktadır, ona ilişkin de kısaca
değerlendireceğim.
Şimdi, evvelemirde, Anayasanın 67nci
maddesinde seçimler ve halk oylamasının serbest, eşit, gizli,
tek dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına göre ve
yargı yönetim ve denetimi altında yapılacağı hükme
bağlanmış. Yine, Anayasanın 79uncu ve 298
sayılı Kanunun 14 ve devamı maddelerinde, seçimlerin
başlamasından bitimine kadar seçimin düzen içerisinde yönetimi ve
dürüstlüğüyle ilgili bütün iş ve işlemleri yapma ve
yaptırma görevi, alt seçim kurullarına talimat verme, genelgeler
yayınlamak suretiyle genel düzenleyici işlemlerle Yüksek Seçim
Kuruluna verilmiştir. Yani, Yüksek Seçim Kurulu bir seçimi veya hal koylamasını
Anayasa ve yasalara uygun biçimde belirlenmiş o tarihte
gerçekleştirmek için her türlü tedbiri almak mecburiyetindedir Anayasa
gereği. Bilindiği üzere, seçimlerin amacı, milletin iradesinin
tespitidir. Bu da seçmenlerin kullanacağı oy pusulasıyla olmaktadır.
Dolayısıyla, seçme hakkının anayasal gereklere uygun
biçimde oy verme günü kullandırılması için Yüksek Seçim
Kurulunun bu tedbirleri alması gerekmektedir.
Şimdi, değerli arkadaşlar, seçimlerde yani
oy verme günü oy verme araç ve gereçleri var. Bunlardan bir kısmı
bugün de hazırlanabilir, seçimlerden altı ay önce de
hazırlanabilir. Zaten şu anda, örneğin, oy verme
sandığı, kapalı oy verme kabini, mühür mumu, sicim,
basılı örnek, her seçim türü için özel matbu tutanaklar; bunlar her
seçim için kullanılan standart malzemeler olduğu için
hâlihazırda seçim kurullarının taşrada, ilçe seçim
kurullarının depolarında, uygun yerlerde muhafaza edilmekte ve
her seçimde kullanılmaktadır ancak oy pusulası ister seçim
dönemi bitmeden önce yapılan seçimler bakımından olsun isterse
zamanında yapılan seçimler bakımından olsun, hiç farkı
yok; oy pusulası kanunla belirlenmiş, daha doğrusu Anayasa ve
yasalara dayanarak Yüksek Seçim Kurulunun seçim takviminde belirlemiş olduğu
kısa ve kesin bir süre içerisinde tamamlanması gereken bir
işlem, en önemli işlem bu. Oy
zarflarını da şimdi alabiliriz, altı ay önce de
alabiliriz. Oy pusulalarının bizatihi filigranlı
kâğıdını da boş olarak önceden hazır tutabiliriz
ama o oy pusulalarının siyasi partilerin ve adayların
kesinleşmesinden sonra hazırlanma mecburiyeti olduğu için, bu da
yirmi, yirmi iki günlük bir süreci kapsadığı için oy
pusulasının doğru biçimde ve o kısa ve kesin süre
içerisinde hazırlanma mecburiyeti var. Yani, yirmi gün içerisinde
hazırlayacağımız oy pusulasında, örneğin, bir
amblemin ters basılmış olması, bir adayın isminin
eksik yazılmış olması, bir siyasi partinin ambleminin o
pusulada yer almamış olması, oradaki seçimin iptali sebebidir.
Yüksek Seçim Kurulunun onlarca kararı var bu konuda.
Şimdi, oy pusulası -mutlaka- aday listeleri
kesinleştikten sonra ancak basılabilir. Buna bağlı olarak
siyasi partilerin hangi seçim çevresinde ve hangi seçim türü için seçime
gireceği de yine bu kısıtlı zaman diliminde belli olmaktadır.
Örneğin, 919 tane ilçemiz oldu, bir siyasi parti bugün bu ilçelerin her
birinde, her seçim türüne katılmıyor. Belediye meclisine katılan
var, il genel meclisine katılmıyor; belediye
başkanlığına katılan, belediye meclis üyeliği
seçimlerine katılmıyor. Yani, bu 919 tane seçim çevresindeki seçim türlerinden
hangilerine katılıp katılmayacağı ve onun öncesinde bu
siyasi partilerden hangilerinin bu seçimlere katılma yeterliliği
olduğu yine kısa süreli bir zaman diliminde belirli hâle geldiği
için bu işlemin bu yirmi günlük zaman diliminde yapılması gerekiyor.
Örneğin, 2009 yılında, Yüksek Seçim Kurulunun
açıkladığı takvimde, 29 Martta yapıldı seçim.
Şimdi, orada 1 Mart tarihi -takvime bakıldığı zaman
görülecektir- oy pusulalarının basılmasına başlanma
tarihi olarak belirlendi.
Şimdi, 298 sayılı Kanunda yüce Parlamento
2010 yılında değişiklik yaptı. 68inci maddede der ki:
İl seçim kurulları
Çünkü, yerel seçimlerde bütün seçim çevreleri
için, 3-4 tane, bütün seçim pusulalarını -muhtarlık hariç- bastırma
görevi Yüksek Seçim Kurulu veya onun vereceği izinle il seçim
kurulları marifetiyle yapılıyor. Biz, o 68inci maddede
yapılan değişiklikle, il seçim kurullarına, on gün önce
bunları ilçe seçim kurullarına teslim yükümlülüğü getirdik.
Neden? Çünkü, mart ayı, kış koşulları, iklim
koşulları ve bu ilçe seçim kurulunun sandık kurullarına bu
seçim araç ve gereçlerini dağıtması, bunların eğitimi
ve kırk sekiz saat önce sandık kurullarına teslimi vesaire bir
süreç, bu filigranlı oy pusulalarının basımının
ihale kanunlarına tabi olmadan yapılmasını zorunlu hâle
getirmektedir. Bu, bizim dönemimizde olan bir uygulama mıdır?
Hayır, değildir.
2886 sayılı Devlet İhale Kanunu, bütün
kamu kurum ve kuruluşlarının yapmış olduğu
alım, satım, kiralama, trampa, ayni hak tesisi gibi bütün bu iş
ve işlemleri kapsamaktaydı, bilirsiniz. Ve o dönem, 298
sayılı Kanunun 183üncü maddesinde, hem 1979 tarihli birinci
fıkrasında 2490 sayılı Artırma, Eksiltme ve
İhale Kanunu seçim işleri bakımından uygulanmaz. diye bir
istisna hükmü var doğrudan temini bile kabul etmeyen.
Yine, o 183üncü maddenin üçüncü fıkrasına
baktığımız zaman, seçim malzemeleri alımı 2886
sayılı Kanunun istisna kapsamına alınmış yani
Kamu İhale Kanununun yürürlüğe girdiği 1/1/2003 tarihinden önce
yapılan bütün seçimlerde Yüksek Seçim Kurulu herhangi bir ihale kanununa
tabi olmaksızın, o günkü devlet ihale kanununa tabi
olmaksızın bu oy verme araçlarından en önemlisi olan oy
pusulalarını bastırma işini yaptırmış.
Doğru olan da budur arkadaşlar.
Teknik bir konu bu yani on, on beş gün içerisinde
ihale yapacağız
Şimdi, eşik değerlere göre, yirmi
beş gün, kırk güne kadar gidiyor. Büyükşehirlerde şimdi,
milyonlarca insan oy kullanacak. Bu pusulaların
Efendim, kurallara, tamam
uyulsun, şeffaf yapılsın ihaleler, ben buna tamamen saygı
duyuyorum ama bu sürelerin kısa olması maalesef bunu zorunlu
kılmaktadır. Ondan dolayı, yapılan değişiklik
doğru ve yerinde bir değişikliktir. Bu, ihalelerin gayrikanuni
yapılacağı anlamına gelmez. Bu iş doğrudan
teminle, Kamu İhale Kanununda düzenlenmiş, evet, bir ihale usulü
olmaktan çıkartılmıştır 2003 yılında,
doğrudur ama kamu kurum ve kuruluşlarının
ihtiyaçlarını karşılaması için öngörülmüş, Kamu
İhale Kanununda öngörülmüş ve orada kriterleri belirlenmiş bir
satın alma yöntemidir ve burada, ihale yetkilisi yani Yüksek Seçim Kurulu,
oradaki yargı mercisi, yönetim kapsamında seçimi dürüst biçimde,
düzgün biçimde yapabilmek, zamanında yapabilmek için bu işlemleri
kısa sürede yaptırmak zorundadır. Dolayısıyla teklifin
özü budur. Bunun arkasında ve ötesinde, gerçekten, bir şey aramak haksızlık
olur çünkü bu konu, 2013 yılında 6111e konulan geçici 13le de zaten
tartışılmıştır. Yüksek Seçim Kurulu sahadaki bu
sıkıntılardan dolayı, seçimin yaptırılamaması
Çünkü oy pusulasını sandık başında o gün
bulunduramazsanız, orada seçim iptal oluyor, iptal de olmaz da hukuken
yenilenmek durumu söz konusu oluyor. Dolayısıyla, bu gibi
aksaklıklara meydan vermemek bakımından Yüksek Seçim Kurulunun
da sadece bizden değil
Bakın, yine
2010da yaptığımız değişiklikle Yüksek Seçim
Kurulunda siyasi partilerin genel başkanlarının imzasıyla
temsilci bulundurma hakkı getirdik. O Kurulun toplantılarına
bütün siyasi partilerden arkadaşlarımız katılıyor,
genel başkan yardımcısı düzeyinde katılanlar oldu.
Buradaki hâkimlerimizin, Yüksek Seçim Kurulumuzun Değerli Başkan ve
üyeleri de bu konularda, eminim,
taleplerini, daha doğrusu, bu ihtiyaçlarını, taleplerini sizlere
de aktarmışlardır.
Onun için, bu
getirilen düzenleme seçimlerin zamanında yaptırılması için,
hatasız biçimde yaptırılması için mecburi bir düzenlemedir,
bunun ötesinde bir şeyi lütfen aramayalım.
Ben, kanunun
hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Çok
kısa konuştuğunuz için teşekkür ederim!
Madde üzerinde 2
önerge vardır, sırasıyla okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
493 sıra
sayılı Kamu İhale Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi 1. Maddesinin tamamının
"4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 22
nci maddesinin sonuna yeni bir fıkra eklenmiştir.
"Cumhurbaşkanının
halk tarafından seçilmesi, Anayasa değişikliklerine ilişkin
kanunların halkoyuna sunulması, milletvekili genel ve ara seçimleri,
mahallî idareler ile mahalle muhtarlıkları ve ihtiyar heyetleri genel
ve ara seçimi dönemlerinde Yüksek Seçim Kurulunun ihtiyacı için
yapılacak filigranlı oy pusulası kâğıdı ile
filigranlı oy zarfı kâğıdı alımı, oy
pusulası basımı, oy zarfı yapımı hizmetleri ile
bu seçimlere yönelik her türlü seçim malzemelerinin alımı ile
yurtdışı seçim harcamaları, il seçim kurulu
başkanlıkları tarafından alınacak oy pusulası
basım hizmeti alımları, kanunda yer alan sürelerden
muaftır. Böyle ihalelerde süre bakımından ivedilik öncelik iken
kanunda belirtilen diğer şartlara uyumluluk zorunluluğu devam
eder. şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin
Buldan Hasip
Kaplan Esat Canan
Iğdır Şırnak Hakkâri
Özdal Üçer Erol Dora
Van Mardin
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/1784 Esas numaralı (SS 493) Kamu İhale
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 1. Maddesinin
Kanun Teklifinin metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Aykut Erdoğdu Haluk
Eyidoğan Sakine Öz
İstanbul İstanbul Manisa
Turgut Dibek Malik
Ecder Özdemir Kemal
Değirmendereli
Kırklareli Sivas Edirne
BAŞKAN -
Komisyon katılıyor musunuz önergeye?
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU
BAŞKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) Katılamıyoruz
efendim.
BAŞKAN -
Hükûmet katılıyor mu?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yolsuzluklara yol açabileceği ve seçim
güvenliğini tehlikeye düşürme ihtimali bulunduğundan maddenin
kanun metninden çıkarılması.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Karar
yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN -
Karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.46
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati:
20.56
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER:
Muharrem IŞIK (Erzincan), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 17nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu
açıyorum.
493 sıra sayılı Kanun Teklifinin 1inci
maddesi üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Haluk Eyidoğan ve
arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Şimdi, iki kâtip üye anlaşamadılar,
elektronik oylama yapıyorum.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Karar yeter sayısı yoktur
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan, kaç kişi var?
BAŞKAN 122 burada var, 8 de şeyde var
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Efendim, İç Tüzük
146ya göre, bakarsanız, Genel Kurulda bulunanlar eğer oylamaya
girilmediyse, yeter sayıya dâhil edilir. yazıyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde muhalefet tarafında
20 milletvekili var. Karar yeter sayısına dâhil olur. diyor
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Karar yeter sayısı istendiği
için, karar yeter sayısına ulaşılamadı
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkanım, 146ya bakarsanız
BAŞKAN İşte bakacağız
şimdi de ben
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Arkadaşlar bir
baksınlar, Genel Kurulda bulunanlar yeter sayıya dâhil edilir.
diyor.
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Onu yanlış
değerlendiriyorsun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Toplantı yeter
sayısını demiyorum, 146ya göre diyorum.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Karar yeter
sayısı
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Arkadaşlar
Genel Kuruldan çıkarlarsa olur.
BAŞKAN Karar yeter sayısı yoktur.
Ben, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 21.01
YEDİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
21.11
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER:
Muharrem IŞIK (Erzincan), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 17nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
493 sıra sayılı Kanun Teklifinin 1inci
maddesi üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Haluk Eyidoğan ve
arkadaşlarının önergesinin yapılan 2 oylamasında da
karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi yeniden oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Şimdi, bir kâtip üye
116 dedi, diğer kâtip üye 140 dedi. Gene elektronik cihazla
oylama yapacağız.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Karar yeter sayısı vardır,
önerge reddedilmiştir.
493 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
493 sıra sayılı Kamu İhale Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklif 1. Maddesinin
tamamının "4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu
İhale Kanununun 22 nci maddesinin sonuna yeni bir fıkra
eklenmiştir.
"Cumhurbaşkanının halk
tarafından seçilmesi, Anayasa değişikliklerine ilişkin
kanunların halkoyuna sunulması, milletvekili genel ve ara seçimleri,
mahallî idareler ile mahalle muhtarlıkları ve ihtiyar heyetleri genel
ve ara seçimi dönemlerinde Yüksek Seçim Kurulunun ihtiyacı için
yapılacak filigranlı oy pusulası kâğıdı ile
filigranlı oy zarfı kâğıdı alımı, oy
pusulası basımı, oy zarfı yapımı hizmetleri ile
bu seçimlere yönelik her türlü seçim malzemelerinin alımı ile
yurtdışı seçim harcamaları, il seçim kurulu
başkanlıkları tarafından alınacak oy pusulası
basım hizmeti alımları, kanunda yer alan sürelerden
muaftır. Böyle ihalelerde süre bakımından ivedilik öncelik iken
kanunda belirtilen diğer şartlara uyumluluk zorunluluğu devam
eder. şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon, katılıyor musunuz?
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM
KOMİSYONU BAŞKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul)
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe:
4734 sayılı Kanunun 5inci maddesinin birinci
fıkrasına göre, ihalelerde saydamlığın, rekabetin,
eşit muamelenin, güvenirliğin, gizliliğin, kamuoyu denetiminin,
ihtiyaçların uygun şartlarla ve zamanında
karşılanmasının ve kaynakların verimli
kullanılmasının sağlanması, 4734 sayılı
Kanunun temel ilkeleridir ve idareler bu ilkelere uymakla yükümlüdür.
Doğrudan temin yönteminde ise gerekli seçim
harcamalarının yüksekliği düşünüldüğünde, rekabete
aykırılık teşkil etmekte, kamuoyu denetimini de devre
dışı bırakmaktadır.
Değişiklik önerimizle seçim zamanında
gereken ihalelerde de rekabetin, eşit muamelenin, güvenirliğin ve
kamuoyu denetimini kaldırmadan, işin ivedilikle de hâlledilebilmesi
için zaman kısıtlarını kaldırılmasını
önermekteyiz
Bu nedenle maddenin tasarı metninde
değiştirilmesi gerekmektedir.
BAŞKAN Önergeyi
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Karar yeter sayısı
BAŞKAN Karar yeter sayısı istediler,
arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.
1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
Madde 2- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN Madde üzerinde ilk söz, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Sakine Öz.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SAKİNE ÖZ (Manisa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu İhale Kanununun 22nci
maddesinin (i) bendinde değişiklik öngören kanun teklifi üzerine söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, önümüze gelen kanun teklifi
yasalaşırsa ve veren milletvekillerinin istediği olursa bundan
böyle Cumhurbaşkanlığı seçimi, Anayasa referandumu,
milletvekili seçimleri ve yerel seçimlerde kullanacağımız oy
pusulaları ile zarfların kâğıdı ve basım
işleri ihaleyle alınmayacaktır. Açık ihale yöntemi
dediğimiz, daha şeffaf, daha hesap veren, rekabete uygun, denetime
açık düzen artık ortadan kalkacaktır. Kanun teklifi
uygulanırsa Devlet Malzeme Ofisi ihale düzenlemek yerine bir fiyat
araştırması yapacak, daha sonra istediği şirkete oy
pusulası bastıracak, dilediği şirketten oy zarfı
satın alacaktır.
Sayın milletvekilleri, aslında bugün buraya bir
kanunu görüşmek için gelmedik. Biz, seçim ve referandum gibi millet
iradesinin en önemli belgelerinden biri olan oylarımızı hangi
şirkete daha kolay veririm diye düşünenleri açıklamak için
toplandık. Seçim güvenliğini hiçe sayanları, meydanlarda kadınlara
Oy namustur. deyip de, Meclise döndüğünde kamu zararını
şirket kârına çevirenleri halkımıza tek tek anlatmak için
toplandık. Bürokrasi ve siyasette ihaleyi, kamu denetimini
sırtında yük görenleri açığa vurmak için buluştuk.
Devlet alımlarını, seçimleri ve Anayasa referandumunu
ilgilendiren bir konuyu mali yönünü de Plan ve Bütçe Komisyonunda, hukuki
yönünü de Adalet ve Anayasa Komisyonlarında -ki biraz önceki
arkadaşımızın ağırlıklı
konuştuğu, hukuki ve Anayasa yönünden bize açıkladı-
görüştürmeyen Kamu İhale Kanunu, Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunun alanıdır:
gerekçesiyle Bayındırlık Bakanlığı
bürokratları yerine, Maliye Bakanlığı bürokratlarıyla
bu Komisyonda tartıştıran, Meclisin çalışma
anlayışını çökerten, yolsuzluğu ve usulsüzlüğü
çaktırmadan kanunlaştırmayı deneyen bir
anlayışı belgelemek için toplandık.
Biz, Anayasa Uzlaşma Komisyonu bir biçimde
tıkanırsa ve komisyon yeni anayasayı bitiremezse kendi anayasa
taslağını Meclise dayatıp anayasa referandumunu seçimlerin
önüne çekmeyi düşünenlerin ipliğini pazara çıkarmak için
buradayız. Biz, yolsuzluğa ve usulsüzlüğe direnmek,
halkımızın parasının nereden nereye
aktarıldığının hesabını sormak için
buradayız.
Değerli milletvekilleri, doğrudan temin, ihale
yolunu ve Kamu İhale Kurumu denetimini devre dışı
bırakan, istenen firmadan oy pusulası ve zarfı alma yöntemini
bizlere anlatıyor. Bu yöntem, 2008 yılındaki kanun
değişikliğinden itibaren ancak erken seçim durumunda
uygulanıyordu. Kısacası, ihalesiz oy zarfı ve pusulası
alımı, ancak ve ancak erken seçim gibi kamu ihalesinin
yetişmeyeceği, seçimlerin ani kararla yapılacağı
zamanlar için geçerliydi. Ne var ki, şimdi, neredeyse tüm seçim takvimi
belliyken, nedendir bilinmez, ihaleler süresinde başlatılmıyor,
zaman kaybediliyor, gerekçe uyduruluyor.
Değerli milletvekilleri, kanun teklifinin
gerekçesinde kamu ihalesinin doksan ile yüz yirmi gün arasında ancak
bitirildiği, hatta itirazlar olduğunda sürenin uzadığı
savunularak tam anlamıyla koca bir yalanla Meclisimizin gündemi meşgul
edilmiştir. İhale uzmanları çok iyi bilir ki ancak çok az
sayıda ihale bu kadar uzun sürede sonuçlanır, bu uzama da etkili
denetimin gereğidir. Rahatlıkla on beş gün, bir ay içinde
bitecek oy pusulası ihaleleri bugün halkımıza belli hesaplar
uğruna Beş ayda bitiyor ve zaman alıyor. diye
abartılıyor, sanki ilk kez seçim yaşıyormuşuz gibi.
Biz Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri komisyon
görüşmelerinde de ifade ettik, Sorun oluşturduğunu
söylediğiniz uzun süreli ihaleler varsa bunlar nelerdir, bize örnek verip
tek tek açıklayın. Nerede hata yapılmışsa, kimin
sorumluluğu varsa araştırılsın. dedik ama
komisyonumuzun AKPli hiçbir üyesinden ve bakanlık yetkilisinden ses
çıkmadı. Arkasında duracağınız kanun teklifinin
gerekçesini belgeleyeceğiniz kaç tane sorunlu ihale var? diye sorduk,
sustular. Artık ihale yapılmayacaksa işin mali yükü ve kamu
zararı ne olacak? Elinizde hazır bir hesap dökümü var mı? diye
sorduk, yine ses çıkarmadılar, suspus oldular. İhalesiz
alım olursa fazladan pusula basılamayacağını, seçim
güvenliğini nasıl garanti edeceksiniz? diye ısrar ettik, somut
karşılık vermediler. Seçim takvimi ortadayken ihaleler neden
zamanında bitmiyor, neden bekleniyor? diye sorduk, sayın
milletvekillerinden tek bir yanıt alamadık. Devlet, kurumunun
ihalesini zamanında açsın ne devlet zarar etsin ne vatandaşa
ağır fatura çıksın ne de firmalar hak kaybına
uğrasın, Kamu İhale Kurumu da denetimini yapsın, o zaman bu
kanuna gerek kalmaz. diye önerdik, karşılık veren olmadı.
Sayın milletvekilleri, sizleri uyarıyoruz. Bu
kanun teklifi büyük hatalarla ilerliyor. Kanun teklifleri uzmanlık bilgisi
isteyen, enine boyuna tartışma gerektiren konulardır. Bu teklif
de mali, hukuki yönü ve seçim güvenliği gereği Plan Bütçe, Adalet ya
da Anayasa Komisyonunda görüşülmeliydi. Her ne kadar
Bayındırlık Komisyonunun işidir. deseniz de
açıkladığınız gerekçelerin çoğunda Plan Bütçe
Komisyonunun gerekli olduğunu sizler de bizlere vurgulamaya
çalıştınız.
Oysa ne yapıldı? Oy pusulası ve
zarfların alımını düzenleyen bu kanun teklifini
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonunda görüştürdünüz. Bu konu neden Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda görüştürülüyor?
diye sorduğumuzda -biraz önce de bizi tatmin etmediniz- doyurucu bir
yanıt vermediniz.
Gelin görün ki kanun teklifine imza veren
milletvekillerinin hangi komisyon üyesi olduğuna bakınca,
yaşanan skandala bir yenisi eklendi.
RECEP ÖZEL (Isparta) Allah Allah!
SAKİNE ÖZ (Devamla) Meclis işleyişi
nasıl bozuluyor, bu kanunlar neden sürekli değişiyor, özensiz mi
hazırlıyorsunuz? diye haklı olarak soran halkımıza
işte canlı belgesi. Bu kanun teklifini veren hiçbir vekil,
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
üyesi değil.
RECEP ÖZEL (Isparta) Öyle bir şey yok ki.
SAKİNE ÖZ (Devamla) Sayıyorum: 13 vekilin
7si Adalet Komisyonu, 3ü Plan Bütçe Komisyonu, 2si İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu, 1i Anayasa Komisyonu üyesidir.
İddia ediyorum: Kendi komisyonlarını
doğrudan ilgilendiren bu düzenlemeyi Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda görüştürenler ya da
şu ayıba itiraz etmeyenler yarın oluşacak kamu
zararından bugünden sorumludurlar.
Sayın milletvekilleri, kusura bakmayın ama bu
kanun teklifi son derece özensiz ve dayanaksızdır. Teklifin mali
öngörüsü yoktur. Bütçe döneminde açıkça kamu zararına davetiye
çıkaran bir düzenlemedir. Kanunda geçen beklenmedik durumlardaki seçim
harcamaları ifadesi, harcamalara bir sınır çekmemiş,
vergilerimizin nereye gideceğine dair kuşkuları
artırmıştır.
Seçim ekonomisi izleyemeyeceğiz. diyen Maliye
Bakanının sözü, bu kanunla kendi milletvekilleri tarafından
çürütülmüştür.
Seçim takvimi işlerken oy pusulası ve
zarflarında son derece tehlikeli bir düzenlemeye gitmek seçim
güvenliği konusundaki kuşkuları artırmış,
Meclisin saygınlığına gölge düşmüştür.
Fazla ya da sahte oy pusulası basımı
şüphesi, yurt dışından gelecek yaklaşık 3 milyon
oyun durumu seçime şimdiden leke bulaştırmıştır.
Açık konuşuyorum, kanun teklifinin gerekçesi
ise beliren rantı paylaştırmanın bahanesi olmuştur. Meclisimiz
AKPnin siyasi ajandasının aracı olmaya
zorlanmıştır. Bu kanun geçerse, Anayasa Uzlaşma Komisyonu
üzerinde dolaylı bir baskı kurulabilir. AKP bir oldubittiyle kendi
anayasa taslağını Meclisten geçirip referandumu hızla
dayatmanın, seçim takvimi değiştirmenin yolunu zorlayabilir.
Bu kanun teklifi, bürokrasi ihale süreçlerini şeffaf
ve zamanında bitirmeyenler ile oy pusulası ve zarfları bazı
firmalara paylaştırmayı hedefleyen siyasetçilerin, Meclis
iradesini yük olarak gören Hükûmetin sözleşme belgesidir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Öz.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kayseri
Milletvekili Sayın Yusuf Halaçoğlu.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, şimdi, her şeyden
önce şunu ifade etmek istiyorum: Bugüne kadar yani 2008 yılına
kadar aşağı yukarı bütün oy pusulaları, genel seçimler
olsun, mahallî seçimlerin önemli bir bölümü olsun, Türk Tarih Kurumu
matbaasında basılmıştı ve dolayısıyla bu
konulara on beş yıllık bir vukufiyetim olduğunu belirtmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlar, şimdi, burada,
öncelikle şunu belirteyim: Bu nasıl bir anlayış ki şu
an değiştirilmekte olan Kamu İhale Yasasının
28incisini birlikte görüyoruz. 28 kez bununla birlikte Kamu İhale
Yasasında değişiklik söz konusu ediliyor, 28 kez.
Şimdi, burada, bu değişikliğe de
baktığımız zaman burada ilginç bir durum gözümüze
çarpıyor, deniyor ki: Cumhurbaşkanının halk tarafından
seçilmesi, Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların
halkoyuna sunulması, milletvekili genel ve ara seçimleri, mahalli idareler
ile mahalle muhtarlıkları ve ihtiyar heyeti genel ve ara seçimi
dönemlerinde Yüksek Seçim Kurulunun ihtiyacı için yapılacak
filigranlı oy pusulası kağıdı ile filigranlı oy
zarfı kağıdı alımı
Baskıyı bir yana bırakıyorum.
Baskı gerçekten ihtiyaçtır, belki ihalesiz olarak yapılabilir
çünkü bir aciliyeti vardır, çünkü isimlerin belirlendiği tarihle
baskı tarihi arasında çok fazla bir zaman olmadığı
için aciliyetle bir yerlere bastırılabilir. Bunu kabul ediyorum ama
bakın, bu geçen sözünü ettiğim on beş yıllık dönem
içerisinde Yüksek Seçim Kurulu gerek filigranlı kâğıtları
gerekse zarfları önceden ihaleyle bastırıp depolamıştı,
bizim Tarih Kurumunun da matbaasının depolarında muhafaza
ediliyordu, anahtarları da kendilerinde olmak üzere. Yani kâğıt
basımıyla zarf basımının ihalesiz
yapılmasını gerektiren hiçbir ama hiçbir şey yoktur,
önceden bastırılıp muhafaza edilebilir. Dolayısıyla,
bunun da bu madde içerisine sokulması, gerçekten, ihalenin düzgün
işlemeyeceğinin, birtakım firmalara, onların
ortaklarına -ki bunların uzantıları çok farklı yerlere
kadar gitmektedir- bunlara peşkeş çekileceğinin göstergesidir.
Gerçekten dürüst bir Türkiye için kendi milletvekili
sorumluluklarımızı da göz önüne alarak, 75 milyon insanın
vebalini göz önüne alarak, eğer ihalesiz kâğıt
basımını yaptıracak olursak yapılacak tüm yolsuzluklarda
veya korunacak kişilerde vebali sırtımıza yüklemiş
oluruz.
Tekrar ediyorum: Neyin basılacağı, hangi
alanlarda seçim yapılacağı önceden belli olduğu için
filigranlı kâğıt ile filigranlı zarf alımları
veya basımı çok önceden yaptırılabilir ve bir depoda
muhafaza edilebilir ama siz buraya onu da sokmuşsunuz.
Dediğim gibi, basım işlerinde
sıkıntı doğabilir, bunu kabul ediyorum çünkü hele hele
mahallî seçimlerde şehirlerin büyüklüklerine göre burada belirlenecek oy
pusulaları çok farklı boyutlardadır, daha küçük yerlerde daha
küçük boyutlardadır. Dolayısıyla, isim hanelerine de
baktığınız zaman -liste olarak kimlerin seçim içerisinde
görüldüğüne- bunların bir zaruret olarak ihalesiz yapılması
gayet normal karşılanır ama -kusura bakmayın-
kağıt ve zarf alımı tamamen bunun dışında
tutulmak durumundadır ve burada büyük bedeller ödenmek suretiyle
yapılacak böyle bir ihalede kaçınılmaz birtakım
sıkıntılarla karşılaşılır.
Nitekim, bakın, size bir iki tane örnek vermek
istiyorum: Millî Eğitim Bakanlığı fi tarihinde isim
vermeyeceğim, müsteşarının, vesairenin- takdirname, karne,
vesaire baskısı yaptırmak için ihaleye çıktı. Bu
ihaleye Tarih Kurumu olarak biz de girdik. Bizi dışlamak istediler,
birtakım özellikler çıkardılar ama buna rağmen
başardık ve ihaleye girdik. Basım için teklif olarak 26,5 milyar
lira tabii o zamanın deyimiyle- verdim. Benden sonra en az teklif veren
firmanınki 53 milyardı ve -samimi olarak söylüyorum- Tarih Kurumu
26,5 milyarlık teklifinde 5 milyar lira kazanıyordu. Bakın,
benden sonra 53 milyar teklif veren firmanın ne kadar
kazandığını veya neler yapıldığını
görmeniz açısından söylüyorum. Bunu ben verince beni tehdit ettiler.
Burnunu her şeye sokuyorsun, o burnunu kırarız. dediler. Buna
rağmen ben direttim ve ilgili o zamanki müsteşara
Bir de şöyle
bir şey yaptılar: Kazanmış olmama rağmen son iki
firmayı sözlü olarak tekrar çağıracaklarını
belirttiler ve sonuçta, ben basın toplantısı
düzenleyeceğimi söyleyince vazgeçtiler ve bana bıraktılar.
Şimdi, arkadaşlar, bakın, bu gibi
konularda büyük yolsuzluklar olmaktadır. Ders kitaplarının
basımında 17 kuruşa mal olan ve bundan kâr edilebilen formalar
32 kuruşa basılmaktadır, 35 kuruşa basılmaktadır.
Dolayısıyla, bu gibi konularda herkesin dikkatli olmak
zorunluluğu vardır. Dolayısıyla, filigranlı
kâğıt basımında veya zarf alımında da aynı
hadiselerin olmaması mümkün değildir. Dolayısıyla, burada
kâğıt alımı ve zarf alımını
dışında tutarak bir düzenleme yapılmasında fayda
vardır. Tekrar ediyorum, baskının ihale dışında
olması muhakkak ki zorunludur. Çünkü, şimdi 1 Martta isimler
belirlenecek, siz hem baskıyı yapacaksınız hem de bölgelere
bu basılmış olan oy pusulalarını
dağıtacaksınız bütün iller ve ilçeler bazında. Bunu
yapmak o kadar kolay değildir ve dolayısıyla, böyle bir hadise
için gereklidir ama kâğıt alımı asla bunun içerisinde yer
almamalıdır.
Şimdi göreceğiz, sizler de göreceksiniz, Bu
bir vebaldir. diyorum, tekrar ediyorum ve bunu samimiyetle
açıklıyorum. Yarın, burada suistimaller olduğunda bunun tüm
sorumluluğu -yarın huzuru mahşerde de yakanıza
yapışacaklar- bu oylarınız kesinlikle sizin vebaliniz
altında olacaktır.
Dolayısıyla, böyle bir ihalesiz,
kâğıt alımının, zarf alımının
yanlış olduğunu belirtiyorum. Sizlerden bu konuda daha dikkatli
oy vermenizi istirham ediyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Halaçoğlu.
Şahıslar adına İstanbul Milletvekili
Sayın Mehmet Akif Hamzaçebi.
Buyurunuz. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunun
Cumhuriyet Halk Partili üyeleri bu teklifin Bayındırlık
Komisyonu dışında Plan ve Bütçe Komisyonunda, Adalet
Komisyonunda, Anayasa Komisyonunda, ilgili komisyonlarda görüşülmesine
ilişkin karşı oylarını bu rapora yazdılar.
Burada iktidar partisi adına konuşan Sayın
Milletvekili, Sayın Doğan Kubat dedi ki: Bunun esas komisyonu
Bayındırlık Komisyonudur, diğer komisyonlarda
görüşülmesine gerek yoktur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının kanun teklifine ilişkin havalesine
bakıyoruz. Esas komisyon olarak, Meclis Başkanlığı,
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonunu belirlemiş, tali komisyon olarak hiçbir komisyona havale
yapmamış.
Bu teklif, 4734 sayılı Kamu İhale
Kanununda değişiklik öngörüyor. 4734 sayılı Kanunun
kendisine baktığımızda, Türkiye Büyük Millet Meclisine
Hükûmet tasarısı olarak geldiğinde hangi komisyonlarda
görüşüldüğüne baktığımızda, Meclis
Başkanlığının, Bayındırlık Komisyonu dışında
o tasarıyı o zaman Adalet Komisyonuna havale ettiğini görüyoruz,
Plan ve Bütçe Komisyonuna havale ettiğini görüyoruz. Adalet Komisyonu ve
Plan ve Bütçe Komisyonu tali komisyon olarak belirlenmişler. Plan ve Bütçe
Komisyonu o tarihte, 2002 yılında bu tasarıyı
görüşmüş, görüşünü de Bayındırlık Komisyonuna
bildirmiş.
Görüştüğümüz düzenleme seçim işlerini konu
aldığı için doğal olarak arkadaşlarımız
Adalet Komisyonu yanında bunun Anayasa Komisyonunda da görüşülmesi
gerektiğini söylemişler ama bütün bunlara rağmen bu teklif hiçbir
tali komisyonda görüşülmeksizin sadece Bayındırlık
Komisyonunda görüşülerek Genel Kurula getirilmiştir; bu doğru
değildir. Bir kere, kamu harcamasına neden olan bütün düzenlemeler,
bütün tasarılar Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmek
zorundadır, hatta tali komisyon olarak değil, esas komisyon olarak
Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmek zorundadır. Bunu, arzu eden,
arkadaşlarımız İç Tüzükün gerekçelerine
baktığında görebilirler. Meclis
Başkanlığında, Kanunlar ve Kararlar
Başkanlığında İç Tüzükün gerekçeleri vardır;
ben, arkadaşlarımıza o gerekçelere bakmalarını tavsiye
ederim. Bu tek maddelik değişikliğin kamu harcamasına neden
olan bir değişiklik olması nedeniyle esas komisyon olarak da
Bayındırlıkta değil Plan ve Bütçe Komisyonunda
görüşülmesi lazım ama bırakalım esas komisyon olarak Plan
ve Bütçe Komisyonunda görüşülmeyi, tali komisyon olarak bile orada
görüşülmemiştir, bu önemli bir eksikliktir.
İkincisi, Seçime az bir zaman var, bu
değişikliği yapmaya mecburuz. şeklinde burada ortaya konan
anlayış doğru değil arkadaşlar. Bunu bir kez ifade
ettim, bir kez daha ifade etmeyi görev sayıyorum, yanıltıcı
bilgi veriliyor. Efendim, seçime yirmi iki gün kala oy pusulalarının
şekli belli olacak, kaç kişinin, kaç siyasi partinin orada yer
aldığı belli olacak, ancak ondan sonra basıma geçilecek.
Böyle bir şeyi kabul etmek mümkün değil. Bırakalım eski
yılları, 2002 yılı seçimini 4734 sayılı Kamu
İhale Kanununa göre yaptık, bir istisna yoktu, 2004 yerel seçimini
ona göre yaptık, 2007yi ona göre yaptık. 2008de kanunda bir
değişiklik yapıldı, dendi ki o değişiklikte:
Eğer seçimler zamanından önce yapılıyor ise, erkene
alınıyor ise, ara seçim yapılıyor ise -ara seçim de
beklenmeyen bir seçimdir- Anayasa değişikliği halkoyuna
gidiyorsa -çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanıp Anayasayı
değiştirmeye karar vermiş olabilir; bu, zamana, bir takvime
bağlı bir olay değildir- böyle hâllerde Kamu İhale
Kanununa tabi olmasın Yüksek Seçim Kurulunun harcamaları.
Şimdi, yerel seçimin 30 Mart 2014te
yapılacağı beş yıl öncesinden belli. Bunun ihalesi
şimdiden yapılır, şartnamesi hazırlanır,
pusulası, şusu busu, hepsi, onlar zamanı geldiğinde
basılır, satın alınır. Gerekçe samimi değil,
doğru değil.
Ayrıca, her türlü seçim harcaması Kamu
İhale Kanunu dışına çıkarılıyor yani
bilgisayar yazılım programını da siz Kamu İhale Kanunu
dışına çıkarıyorsunuz, sadece oy
pusulalarını değil.
Ben, teklif sahibinin gerekçesinin, Hükûmetin buna
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) -
katılma
gerekçesinin samimi olmadığı kanaatindeyim, bunu Genel Kurulun
bilgilerine sunuyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Öz, buyurun.
SAKİNE ÖZ (Manisa) Sayın Başkan, biraz
önce Bakanımız yerindeydi -Orman ve Su İşleri Bakanı-
ama yine yerini değiştirdi. Ama Genel Kurulumuzda en azından.
Genel Kurulumuzda soracağımız soru yine ona ait,
dinleyeceğini umuyorum.
Manisa Salihli Yeşilkavak Barajının
yapımı için 2004 yılında yatırım programında
teklifte bulunulduğuna dair basında haberler yer
almıştır. Barajın Manisa açısından önemini
defalarca dile getirip sulamayla ilgili dikkat çeken bir milletvekili olarak
Yeşilkavak Barajı için yatırım programındaki somut
durumu ve baraj için öngörülen ödenek miktarını size sormak
istiyorum.
Yine, Manisa Salihli Sol ve Sağ Sahil Sulama Birlikleri
geçen hafta bizleri de ziyaret etti. Sol ve Sağ Sahil Sulama Birlikleri
kapalı devre sulama sistemine ihtiyaç duymaktadır çünkü ciddi
şekilde eksiklik
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Halaçoğlu
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, sorum şöyle: Bugüne kadar
cumhuriyetin tüm birikimleri olan birtakım kurumlar özelleştirildi.
Ne kadar kurum özelleştirildi? Bundan ne kadar gelir elde edildi? Elde
edilen bu gelirden ne kadar IMF borcu ödendi, ne kadar yol yapıldı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, Türkiyede eczacı kooperatifleri
diye bir gerçek var ve inanılmaz bir işlev görüyorlar.
Eczacıları çok güçlü sermayeye karşı kendi öz birlikleri
koruyor ve üyeye yapılan satışları vergiden muaf ama geçen
günlerde, geçen senelerde müfettişler tarafından yapılan bir
incelemede, bu ecza kooperatifinin -15 bin eczacıya ilaç satan ecza
kooperatifinin- eskiyen araçlarını yenilerken, takasa verirkenki
satışları üye dışı satış olarak
değerlendirilip, bunun üzerinden beş yıl boyunca vergi
muafiyetleri kaldırılıp geriye dönük inanılmaz cezalar
kesildi. Bunun ecza kooperatiflerinin rakibi olan ve iktidara çok yakın
bir ilaç dağıtım kanalının azmettirmesiyle
olduğuna dair şüpheler var. Bunun neden böyle
uygulandığı konusunda objektif görüşünüze başvurmak
istiyorum.
BAŞKAN Sayın Nebati
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) Sayın
Bakanıma sormak istiyorum: Yapılan ihalelerin yüzde kaçı Kamu
İhale Kanunu dışında yapılıyor, bunu
öğrenebilir miyim?
BAŞKAN Sayın Öz
SAKİNE ÖZ (Manisa) Sayın Başkan,
yarım kalan soruma devam ediyorum. Salihlideki Sol ve Sağ Sahil Sulama
Birliklerinin kapalı devre sulama sistemi talepleri vardır
Bakanlıktan. Bakanlığın bu konuda bir programı var
mıdır, bunu programına almayı düşünmekte midir?
BAŞKAN Sayın Bakan, buyurun.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Manisadan başlayayım ben müsaade
ederseniz.
BAŞKAN Tabii, tabii, iki bakan birden
oturuyorsunuz.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Efendim, şimdi, Sayın Manisa
Milletvekilimizin sualine cevap veriyorum: Efendim, Yeşilkavak
Barajının şu anda projesi yapılıyor,
yaklaşık yüzde 70i tamamlandı ama projesi bitince,
inşallah, onun inşaat ihalesine geçeceğiz. Ama biz Manisaya çok
büyük yatırımlar yapıyoruz. Yani, şu anda tam 52 adet gölet
ve sulamasını yapacağız. Yani, Manisa şu ana kadar
tarihte görmediği kadar büyük yatırımlar görüyor. Arzu
ederseniz, vaktimiz de var, müsaade ederseniz o göletleri de sayayım yani.
BAŞKAN Yok, çok vaktimiz yok, vakit yok, vakit
yok.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Ayrıca, tabii, bu Salihlideki Sol ve
Sağ Sahil sulamasıyla ilgili; sulama birlikleri DSİye müracaat
etsin, bakalım, inceleyelim, onların durumuna göre
değerlendiririz.
SAKİNE ÖZ (Manisa) Bekliyoruz.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Tamam, hayhay, memnuniyetle.
BAŞKAN Diğer bakanımız
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Soru soran arkadaşlara teşekkür ediyorum.
Sayın Halaçoğlunun özelleştirmeyle ilgili
sorusuna
Tabii, güncel veriler yanımda yok, son anda ben buraya geldim,
memnuniyetle sizinle paylaşırım, onları size
yazılı olarak bildireyim. Prensip olarak özelleştirme gelirleri
bizim bütçe hesaplarına girer. Bütün gelirler, biliyorsunuz, bir havuzda
toplanır. Dolayısıyla, o gelirlerin spesifik olarak belli bir
harcama kalemiyle ilişkilendirilmediğini ifade etmek istiyorum. Yani,
bir havuzda vergi gelirleri de vergi dışı gelirler de
toplanır, oradan, tabii ki bütçe çerçevesinde tahsis edilen ödeneklerle o
şekilde ilgili kurum ve idarelere harcanmak üzere verilir ama
uluslararası muhasebe kurallarına göre özelleştirme gelirleri
genelde bütçede bir finansman kalemi olarak görülür yani bir gelir kalemi
olarak değil. O anlamda, özelleştirmeden gelen kaynakların
tamamını biz hazineye aktarırız. Hazine de tabii ki bunu
borç azaltmada veya borçların geri ödenmesinde kullanır.
Özetle, yani Özelleştirmeden gelen gelirlerle
sadece şu harcama yapıldı, bu harcama yapıldı. diyemeyiz
çünkü böyle bir sistem yok. Prensip olarak biz hazineye aktarıyoruz,
hazine bunu daha az borçlanarak kullanıyor.
Eczacı Kooperatifleri Birliğiyle ilgili soruya
gelince, tabii, vergi incelemelerine ilişkin
Gerçi, bu hususa
ilişkin hiçbir bilgim yok ama prensip olarak tabii ki benim vergi
mahremiyeti nedeniyle bir yorumda bulunmam doğru olmaz ama şunu çok
açık ve net olarak ifade edeyim: Dışarıdan hiç kimsenin
herhangi bir incelemeyi azmettirmesi diye bir şey söz konusu olamaz yani
ben bunu düşünemiyorum. Dolayısıyla, varsa burada
yanlış bir uygulama, ben bu bahsettiğiniz inceleme hangi
aşamada bilmiyorum, yılda 50 bin civarında inceleme
yapılıyor. Dolayısıyla, takdir edersiniz ki Bakan olarak
benim bu incelemelere vâkıf olmam, aşina olmam beklenemez ama varsa
yanlış bir uygulamamız, kanunlarla yani mevzuatla tutarlı
olmayan bir uygulamamız ben o konuyu inceletirim eğer böyle bir
şey söz konusuysa ama siz de takdir edersiniz ki burada bir muafiyet varsa
ama muafiyet dışı birtakım faaliyetler söz konusuysa vergi
denetim, vergi inceleme elemanının tabii ki bu noktadaki yorumu
önemli olmakla birlikte bizim bütün bu raporların gözden geçirildiği
bir rapor değerlendirme komisyonu var. Eğer, diyelim ki burada bir
sonuç çıkmadıysa yani bu, şu husus gözden kaçırıldıysa
aynı birliğimiz yine Gelir İdaresi nezdinde, tabii ki bu
hususları arz ederek, yine uzlaşma noktasında da bunların
hepsi mutlaka dikkate alınır diye düşünüyorum. Ama dediğim
gibi, spesifik olarak bu konuya ilişkin bir bilgim yok. Eğer, siz,
bize yönlendirirseniz
Ama hangi düzeyde olduğunu da bilmem lazım.
Eğer, inceleme bittiyse yapılacak çok bir şey yok. O zaman,
sadece hukuk yoluna yani yargı yoluna başvurulabilir. Yok, eğer,
inceleme yeni başladıysa ve hakikaten yanlış bir kulvarda
gittiğine inanıyorsanız, Vergi Denetim Kurulu
Başkanımızla sizler bir araya gelir ve bu konu
tartışılabilir.
Sayın Nebatinin bir sorusu vardı.
Bildiğim kadarıyla, Türkiyede yılda yaklaşık 132
binle 145 bin arasında ihale yapılıyor. Bunların toplam
değeri yaklaşık 94 milyar lira. Bu ihalelerin yaklaşık
yüzde 7,5u -bunlar yaklaşık rakamlar- bu çerçevede istisna
maddelerine bağlı olarak yapılıyor. Yani, o çerçevede bu
ihaleler yapılıyor, yani yaklaşık 7,5u. Bunun da
değeri yaklaşık 7 milyar 250 milyon. Fakat, ben sordum
arkadaşlara, burada Kamu İhale Kurumundan arkadaşlar var, bunun
da yüzde 80i yani kapsam dışı, kanuna istisna olarak
yapılan ihalelerin yaklaşık yüzde 80i de savunma, güvenlik,
KİT gibi, aslında Avrupa Birliğinde de bu çerçevede Kamu
İhale Kanunu dışında. Yani, tabii, burada,
dışında olması hiçbir kurala tabi olmadığı
anlamına gelmez, o da bir ihale, onun da kuralları var.
Mesela, bugün tartıştığımız
konuda, yine ben döndüm sordum, Türkiyede 4-5 tane firma varmış.
Yönetmeliğe göre en az 3 firmadan, en az 3 firmadan fiyat alınmak
zorunda, hatta tamamından alınabilir. Mesela, ben şimdi bu
konuyu öğrendim, Devlet Malzeme Ofisine talimat vereceğim: Bu konuda
hizmet, mal üreten bütün firmalardan teklif alın. diyeceğim ve en
ucuz teklife de tabii ki bu verilmeli. Yani, dolayısıyla, ben burada
gündeme getirilen bazı kaygıları anlıyorum. Ben Bakan
olarak, aslında bu Kamu İhale Kanunu kapsamı
dışına bir şeylerin taşınmasını da
prensip olarak doğru bulmuyorum ama şunu da söyleyeyim
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bakan, süreniz doldu.
Çok teşekkür ederim.
Madde 2de bir önerge vardır, okutup işleme
alıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/1784 Esas numaralı (SS 493) Kamu İhale
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 2
nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Madde 2- Bu Kanunun Resmî Gazetede
yayımlandığı tarihte yürürlüğe girer.
Sakine Öz Aykut
Erdoğdu Haluk
Eyidoğan
Manisa İstanbul İstanbul
Mustafa Moroğlu Turgut
Dibek Malik Ecder Özdemir
İzmir Kırklareli Sivas
Özgür Özel
Manisa
BAŞKAN Komisyon, katılıyor musunuz?
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM
KOMİSYONU BAŞKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman)
Ne fark var merak ediyorum, doğrusu
inceliyoruz ama.
Biz de katılmıyoruz o zaman, Komisyon
katılmıyorsa.
BAŞKAN Kim konuşacak?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ben konuşacağım.
BAŞKAN Sayın Özel, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, baştan beri tartışıyoruz.
Gerçekten Plan Bütçe Komisyonunun çok değerli üyelerinin de aynı
kanaatte olduklarını biliyorum. Geçmişte bu görevleri yapan, bu
konuda belirttiği kanaatler Meclis için her zaman yönlendirici olan
Sayın Akif Hamzaçebinin değerlendirmelerinin üstüne ilave bir
şey söylemek de mümkün değil ama biz yeni bir milletvekili olarak
Plan Bütçe Komisyonu nedir? diye baktığımızda, siz
büyüklerimizden öğrendiğimiz şu: Devletin cebidir. Devletin
cebine, cüzdanına bir şey girecek veya çıkacaksa bu işi o
cüzdanın sorumluları yapar. O da Plan Bütçe Komisyonu olarak
belirlenmiş. Onların yapacağı yönlendirme, hele hele
devlete gider artırıcı bir meselesi varsa eğer konunun Plan
ve Bütçe Komisyonuna götürülmemesi aslında tartışılamaz.
Esas tartışma konusu, niçin Bayındırlık Komisyonu? O
konuya da çok kafa yormaya gerek yok, on bir yıllık iktidarın
yaptığı işler o kadar otomatiğe ve rutine
bağlanmış ve bir emme basma tulumba gibi
çalışırken mesele, buna karar verecek olan, sevki yapacak kişiler,
Adalet ve Kalkınma Partisi Kamu İhale Kanununda bir
değişiklik yapıyorsa büyük iştir, işin bir
tarafında imar vardır, bayındırlık vardır, bunun
yeri burasıdır diye düşünmüşlerdir muhakkak.
Bu tespitten sonra
meseleye şöyle bir bakmak lazım: Neden endişe ediyoruz? Yani
kamuoyu neden endişe ediyor, neden rahatsızlık duyuyor? Bir
kere, işin içinde seçim var. Seçimin yapılacağı beş
yıldan beri belli. Çok daha düşük teknolojilerin kullanıldığı,
işte bu baskı makineleriyle ilgili, hızların çok düşük
olduğu, çok eski teknolojinin kullanıldığı dönemlerde
bu ülke seçime her zaman yetişmiş, yapmış, şimdi,
tabii Kamu İhale Kanununun getirdiği zorluğu biliyoruz ve
mesela, erken seçimler için bu meselenin olmasını da
tartışmıyoruz ama beş yıl önceden yapılacağı
belli olan ve zamanında yapılan, sizin bir ara altı ay öne alma
çabanızın yaşandığı bir seçimden bahsediyoruz.
Örneğin, koca bir yaz geçmiş, bu yapılmamış ama
gerekçeye bakıyorsunuz pusulaları
Yani gerekçeye
baktığınızda, Türkçesi La Fontaineden masallar. Ne diyor?
Ağustos böceği ile karıncanın hikâyesi gibi, bütün bir yaz
çalışılmamış, hazırlanılmamış,
ondan sonra da gelinmiş, şimdi Yetişmeyecek bu, derhâl bunu
Kamu İhale Kanununun kapsamından çıkaralım. diyorsunuz
ama işte burada işin içinde para var, sıkıntı var. Bir
yandaşa mı gönderilecek, şimdiden adrese teslim bir ihale mi var
falan ama işin o tarafını geçtik, adam seçim pusulası
basacak, seçim pusulası. Şimdi, seçim pusulalarını basacak.
Beni bir vatandaş aradı, telefonda şöyle söylüyor: Ya, bunlar
seçim pusulası basacak, bilmem kaç milyon tanesi Yüksek Seçim Kuruluna
teslim olacak, bir miktarı da başka bir yere teslim olacak. Geçen
seçimlerde o fazla basılan pusulalarla ilgili tartışmalar
şimdi çok daha alevlenerek devam edebilir. O yüzden, hele hele de her
geçen gün biraz daha otoriterleşen, demokrasiden biraz daha
uzaklaşan, kendi içinde yaşadığı demokrasiye
bakarsanız
Biz geçen genel seçimlerde 29 ilde hâkim gözetiminde ön
seçim yaparken, bu seçimlerde sonuçlarına aynen
uyacağımızı parti meclisi kararıyla taahhüt
ettiğimiz temayül yoklamaları yaparken 400e yakın ilçede
VELİ AĞBABA (Malatya) Eğilim,
eğilim; temayülü orası yapıyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla)
eğilim yoklamaları
yaparken, iktidar partisi yaptığı eğilim
yoklamalarında çıkan sonuca geçen sefer uymadığı için
çok eleştiri almıştı, şimdi çıkan çuvalları
mühürletip, Ankaraya getirip Başbakanın huzurunda sayılacak,
yani mühürlü demokrasi. Düşünebiliyor musunuz, demokrasiye mühür koyuyor.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) İç mesele o.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Şimdi, bir kere, mesele
şu, öyle iç mesele değil.
Kendi evinde demokrat olmayan kendi işinde de
demokrat olmaz. Kendi evinde zulmeden, iş hayatında da öyledir. Ve
kendi partisine demokrasi getiremeyenin Türkiyeye demokrasi getirmesi
beklenemez.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Özel iş ya o,
özel iş.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Eğer, sizin özel
işinizse, Adanada 1940larda bir tane köyde bir tane muhtarlık
seçiminde açık tasnif gizli olarak arkada yapılmış, CHPye
yakın bir muhtar seçilmiş, Başbakan bunu diline doluyor, böyle
alkışlıyorsun grup konuşmasında.
Şimdi, gizli tasnifi 2013 yılında kendi
partisinde yapıyor, buna da herhâlde itiraz edecek birileri olur.
Endişemiz, gizli tasnif meselesinin bundan sonra Türkiye'nin gündemine
getirilmesine başlanmasıdır. Veya önceden hazırlanmış
oy pusulalarıyla mevcut oy pusulalarının hızlı bir
şekilde abrakadabra yer değiştirmesi noktasında sahadaki
şüpheleri güçlendirecek böyle bir uygulamayı Meclisin
vicdanlarına sevk ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özel.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 3ü okutuyorum:
MADDE 3 Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Edirne Milletvekili Sayın Kemal Değirmendereli. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz.
CHP GRUBU ADINA KEMAL DEĞİRMENDERELİ
(Edirne) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 493 sıra sayılı Kamu İhale Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, biraz önce konuşan
Manisa Milletvekilimiz, hakikaten çok kritik noktalara değindi. Bir
noktaya geldi, orada bıraktı. Ben oradan size gerçekten çok
açıklayıcı rakamlarla, bilemediğiniz veya size
bildirilmeyen rakamlarla gerçekleri paylaşacağım.
Bu kanun teklifiyle sunulan değişiklik
sıradan bir kamu ihale yasasındaki doğrudan temin veyahut bir
başka ifadeyle doğrudan adrese teslim konusu değildir
değerli milletvekilleri. Buradaki asıl hedef seçimlerdeki oy
pusulalarındaki kontrolün Hükûmet tarafından elde
tutulmasıdır. Demokrasinin ve ülkenin geleceği için seçimlerin
şeffaf, sağlıklı, şaibeden uzak olması mutlak
gerekmektedir ama bu değişiklik sayın milletvekilleri, seçimler
üstüne şaibe yaratacaktır. Bakın, nasıl şaibe
yaratacaktır? 2011 seçimlerini hatırlayalım değerli
milletvekilleri. Seçimlerden bir süre önce oy pusulalarının
basımıyla ilgili Malzeme Ofisi ihale açtı. İhaleye giren
firmalardan birisi 11 milyon 990 bin liralık bedelle ihaleyi kazandı
ama ihaleye itiraz edildi, ihale yenilendi, aynı firma aynı teklifi
bu sefer 899 bin lirayla teklif etti ve 899 bin liraya aldı. Yani sayın
milletvekilleri, on ikide 1 fiyatla aldı bu ihaleyi bu firma. Yani ben
araştırdım bu ihalenin bedeli nedir, maliyeti nedir? Bakın,
bu ihalenin maliyeti de 7,5 milyon lira. Siz -burada iş adamı
arkadaşlarımız var- 7,5 milyon liraya mal ettiğiniz bir
ürünü 0,9 milyon liraya nasıl satarsınız, hangi iş
adamı böyle bir işi hangi sebeple yapabilir değerli
arkadaşlar? İşte, bu kanunun arkasındaki gerçek burada
yatmaktadır.
Bakın, bu endişelerimizi, bu şaibeli
durumu size rakamlarla, Yüksek Seçim Kurulunun rakamlarıyla da teyit etmek
istiyorum.
2011 seçimlerinde Yüksek Seçim Kurulu diyor ki: 52
milyon 806 bin 322 seçmenimiz var. Ama buna karşılık bu ihalede
basılan oy pusulası 69 milyon 163 bin 710, yani 16 milyon 357 bin oy
fazladan basılmış. Olabilir, fazladan basılabilir.
Yine, Yüksek Seçim Kurulunun aldığı bir
karar var, Her 300 seçmenli sandığa 330luk paketler yaparak
göndereceğiz, yüzde 10 artıyla göndereceğiz. diyor. Tamam.
2011 seçimlerinde yine 199 bin 207 sandık var, bunu
330la çarptığımız zaman, değerli milletvekilleri, 65
milyon yapıyor. Yani arada 3 milyon 425 bin oy pusulası ihtiyaçtan
fazla basılmış durumda.
Bakın, şimdi, burada önemli bir nokta daha var.
16 milyon 357 bin fazladan basılıyor, bir de 2011 seçimlerinde 8
milyon 891 bin oy kullanılmıyor. Yani toplam 25 milyonu aşkın
oy pusulası kullanılmamış durumda.
Kullanılan oy miktarı ne kadar? Kullanılan
oy miktarı da 43 milyon 914 bin. Yani neredeyse seçimde kullanılan
oyların yarısından fazlası kullanılmamış
veya fazladan basılmış.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bu kamuoyunda
da ister istemez çok haklı bir şekilde endişeleri gündeme
getirdi. Yahu yanımızdaki hiç kimse Ben AKPye oy vermedim. diyor
ama 2 kişiden 1i oy verdi. diyor. Yani, bu şaibeyi AKP Hükûmetinin
ve seçimlere çok güvenen, Sandık seçimlerin namusudur. diyen
Başbakanın üzerine gidip çözmesi gerekiyor.
Bakın, bu şaibelerle ilgili toplumun
değişik kesimlerindeki insanlar bir araya geldiler, Temiz Seçim
Platformu diye bir platform oluşturdular ve bu platform Yüksek Seçim
Kuruluna sorular soruyor, Başbakanlığa sorular soruyor.
Sordukları sorular değerli milletvekilleri, 2007 ile 2009
arasında sandık seçmen listelerinden düşmesi gereken seçmen
sayısı 667 bin iken 2 milyon 890 bin seçmen düşürülüyor
sandıklardan. Yani, gereğinden fazla 2 milyon 223 bin seçmen
düşürülüyor. Yine bu platform soruyor; 2007 ile 2009 arasında
sandık seçmen listelerine 1 milyon 590 bin seçmen eklenmesi gerekirken 7
milyon 697 bin seçmen eklenmiş. Yani, fazladan 6 milyon 107 bin seçmen
eklenmiş. Yüksek Seçim Kurulu, bu konuyla ilgililer bunlara yanıt
vermelidir.
Bakın, sizinle en taze, son bir bilgiyi de
paylaşmak istiyorum değerli milletvekilleri. 2011 genel seçiminden
önce on sekiz yaşından küçük olup 2013 sandık seçmen listesine 2
milyon 145 bin 071 yeni seçmen eklenmiş, bakın, 2 milyon 145 bin yeni
seçmen eklenmiş. Ancak, bu süre içerisinde yıllık seçmen
sayımızın 950 bin arttığı düşünülerek 1
milyon 590 bin eklenmesi gerekiyor. Yani, 2013 listelerine 555 bin 071 genç
seçmen yeniden eklenmiş. Yüksek Seçim Kurulu bunların cevabını
vermek durumundadır.
İşte değerli milletvekilleri, kamuoyundaki
bu derin endişe şunu göstermektedir: Burada esas itibarıyla
yapılmak istenen o; maalesef, otoriter ve dikta rejiminin tipik
adımlarıyla ilerlenmektedir. Gözünü halkın temiz oylarına dikmiştir
bugünkü bu uygulamaları hayata geçiren Hükûmet. Bu da halkın namusuna
göz dikmekten öte bir şey değildir. Artık, bundan sonra, oy
pusulaları bu kanunun geçmesinden itibaren fazla mı
basılır, bu oy pusulaları, biraz önce Manisa milletvekili
arkadaşımızın da söz ettiği gibi, kimlere servis
edilir? Bunlar kocaman birer soru işaretidir. Hükûmet eğer
bunları düzeltmezse, bu kanun bu Hükûmetin demokrasiye kara bir lekesi
olacaktır.
Biz, bu kanun değişikliğini asla
doğru bulmamakla birlikte, bu konuda bugüne kadar sorulan bütün
soruların da cevaplarını aramaya devam edeceğiz.
Bunların cevabını, bunların yanıtını vermek
de Hükûmetin ve AKP Grubundaki sorumluların halkımıza karşı
sorumluluğudur.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Türkoğlu
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkanım, Maliye
Bakanımızı görünce bir sorunu dile getirmek istedim.
Sayın Bakanım, polis teşkilatı
sıkıntılı. Bu sıkıntıyı biz dile
getirmekten usandık, onlar bizimle bu
sıkıntılarını paylaşmaktan usanmadılar, siz
de bu konuya çözüm getirmeme konusunda çok azimli ve
kararlısınız. Hükûmetiniz tabii, zatıalinizi kastetmiyorum,
genel politika anlamında söylüyorum. 2007 yılında
Başbakanın canlı yayında vermiş olduğu bir söz
var, geçtiğimiz ramazan ayında, iftar programında, Çevik Kuvvet
polisleriyle o aslan polis, kaplan polis iltifatlarından sonra
yapılan iftarda verilmiş bir söz var ama ortada hiçbir şey yok.
Geçtiğimiz hafta birisi muvazzaf, birisi emekli 2 polis memuru yine
intihar etti. Bu meslek mensuplarının sorunları artık
dayanılır hâlde değil. Hükûmetinizin önümüzdeki kısa
vadede, orta vadede, uzun vadede çözüme ilişkin bir düşüncesi var
mı yok mu, bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakanı tekrar rahatsız etmek
istemezdim ama, herhâlde, bir kez daha yer değiştirmesi gerekecek.
Sayın Orman ve Su İşleri
Bakanımıza soruyorum: Bu yer altı sularına saat
takılması meselesiyle ilgili, biliyorsunuz, ben bir kanun teklifi
vermiştim. Daha sonra, tam sürenin dolmasına yakın iktidar
partisinden arkadaşların da kanun teklifiyle bunu siz üç yıl
ertelediniz. Ben demiştim: Çiftçiyi rahatlatalım. Siz tercih
ettiniz, seçimleri atlatalım. Şimdi diyorsunuz ki: Sadece iki ilde
uygulayacağız. O gün biz bu işe mani olmasaydık 81 ilin
çiftçisi mağdur mu olacaktı? O günden bugüne ne değişti de
sırf 2 ilde uyguluyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Moroğlu
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) Maliye
Bakanımıza daha önce ilettiğim bir talebin yerine
gelmediğini, bir kez daha takip etmesi ricasıyla buradan seslenmek
istiyorum. Bayraklı Belediyesinin bir pazar yeri talebi vardı. Bu
talep tekrar Milli Emlak Genel Müdürlüğünden sorulduğunda Arazi
fazla olduğu için Bakanlığımız bu tür tahsisleri
yapamıyor: gibi bir gerekçeyle bana dönüldü. Tekrar müracaat ettik.
Sizinle daha önce görüşmemizde bunun mümkün olabileceğini
söylemiştiniz. Bayraklı halkı bu pazar yerinin tahsisini
beklemektedir Sayın Bakanım, iki parselde; biri Çay Mahallesinde,
biri Lakada. Takip etmenizi rica ediyorum.
BAŞKAN Sayın bakanlar, buyurun.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Müsaade ederseniz Sayın Bakanım
Ben yer altı sularıyla alakalı, ölçüm
sistemleriyle alakalı geniş bir bilgi vermek istiyorum.
Tabii, biz, ilk kanun çıkınca bütün Türkiyede
yer altı sularının durumuyla ilgili ciddi bir
araştırma başlattık hakikaten ve yaptığımız
çalışmalar neticesinde yer altı sularıyla ilgili üç durum
ortaya çıktı. Bir, yer altı su seviyesinin sürekli
alçaldığı ve tehlikeli durum olan bölgeler; iki, şu anda
kararlı bir durum gösteren yani yer altı suyu sabit bir şekilde,
herhangi bir tehlikesi olmayan bölgeler; bir de, yer altı suyu
açısından herhangi bir risk olmayan bölgeler. Dolayısıyla,
o kanun gerçekten isabetli oldu. Tabii, buradaki yüce Meclisin birtakım
tenkit, tavsiyelerini dikkate alarak dedik ki
Bizzat ben kendim de ilgilendim,
bu, benim kendi uzmanlık konum, çok sayıda kitabım, makalem var.
Dolayısıyla, biz şu kararı aldık, dedik ki:
Vatandaşa boşuna yük yüklemeyelim. Neticede yer altı suyu
seviyesi sürekli alçalan ve hakikaten o bölge için risk teşkil eden 2 tane
ilimizle ilgili sıkıntı çıktı ve sadece oralarda ölçüm
sistemi kurulması kararını verdik, öbürlerinde ölçüm sistemi
kurulmasına gerek olmadığı şeklinde bir görüş
ortaya çıktı, bir ilmî görüş. Ve bir de, ayrıca,
vatandaşlara kolaylık göstermek maksadıyla sulama birlik ve kooperatiflerine
müracaat etmeleri hâlinde DSİ tarafından bu ölçüm sistemi kurulacak;
onu da özellikle değerli milletvekillerimizin dikkatlerine arz ediyorum.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarımıza da soruları için teşekkür ediyorum.
Ben müsaade ederseniz en sondan başlayayım.
Evet, hatırlıyorum, belediye için bu yer tahsisi konusunu siz bana
iletmiştiniz, ben de arkadaşlara, yardımcı olunması
konusunda kendilerine yönlendirmiştim, onu takip edeyim. Yani, çünkü bu
biraz süreç alıyor. Talep üzerine bir merkezde değerlendiriliyor,
daha sonra Başbakanlığa izne gidiyor, ondan sonra tekrar bize
geliyor. Yani, prensip olarak biz belediyelerimize yardımcı oluruz
ama nerede şu anda takıldığını, tabii, takdir
edersiniz bilemem. Olmazsa ben yarın konuyu bir sorayım.
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir)
Sonuçlandıralım onu Bakanım.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman)
Polislerimizin özlük haklarıyla ilgili soruya gelince. Tabii, ben
aslında, hani, yanımda var mı diye, Özlük haklarına
ilişkin ne tür iyileştirmeler yaptık son on yıl
içerisinde? diye bakacaktım, yetiştiremedim. Ama şu açık
bir gerçek: Bütün çalışanlarımızın, bütün
emeklilerimizin bu dönemde enflasyondan çok çok daha fazla maaşlarında,
ücretlerinde bir artış olduğu bir gerçek.
Anladığım kadarıyla emekliliğe yönelik olarak bir
talep var.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Evet,
çalışıp aldığımız maaşın
emekliliğe yansıması diyor o, başka bir talep yok.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman)
Evet, bir talep var.
Şimdi, tabii, bu sadece polislerimizi ilgilendiren
bir husus değil. Aynı şekilde doktorlarımız da benzer
bir durumda. Çünkü doktorlarımız da bugün -yani ben ortalamadan
bahsediyorum- 6-7 bin lira civarında maaş alıyor ama emekli
olunca tabii ki çok farklı, çok çok daha düşük maaşla
karşı karşıya kalıyor. Çünkü önemli bir
kısmı döner sermayeden alınıyor. Eminim, mühendislerimizde
de benzer sorun var. Dolayısıyla, sadece polislerimizin sorunu değil.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Söz verildi
ama Sayın Bakanım, 2 kere söz verildi.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman)
Şunu da kabul edeyim, daha doğrusu şunu da ifade edeyim: Bugün
sosyal güvenlik sistemimiz çok ciddi bir açıkla karşı
karşıya. Yani gelecek sene, yaptığımız bütçe
çerçevesinde Sosyal Güvenlik Kurumuna, devletin prim katkısı vesaire
dâhil olmak üzere ama önemli bir kısmı da açık finansman olmak
üzere yaklaşık 77 milyar lira kaynak aktarma
Yani bütçeden Sosyal
Güvenlik Kurumuna 77 milyar lira para aktaracağız. Bu aslında
Türkiyedeki yatırım bütçesinin neredeyse 2 katı. Yani bütün
Türkiyede yapılan yatırımlar 40 milyar civarı ve sadece
sosyal güvenlik sistemine devlet prim katkısı ama önemli ölçüde de
açık finansmanı olarak aktardığımız kaynak. Yani
sosyal güvenlik sisteminin ilave bir yük kaldırmasının
imkânı yok. Çünkü bu kadar genç nüfusa rağmen maalesef OECD
ülkelerine oranla çok genç yaşta insanlarımızın emekli
olması, bir miktar kayıt dışı istihdam gibi benzer
sebeplerden dolayı sistem şu anda sürdürülebilir bir sistem
değildir. Şimdi, bu sistemi biz daha ilave yüklerle karşı
karşıya bırakırsak tabii ki bunu ya bir yerden kesmemiz
lazım ya da ilave vergilerle
Çünkü 2001den itibaren Merkez
Bankasının para basması artık mümkün değil. E,
şimdi, biz ilave açık yaratacaksak bu ilave açığı ya
vergi artışı yoluyla ya da ilave borçlanma yoluyla
İlave
borçlanma, aslında, tabii ki hepimiz ama özellikle de gelecek nesiller
açısından çok ciddi bir yük. Bunun bir tercih, yani bir seçenek
olarak bence sunulmaması lazım.
İlave vergi noktasında da gerçekten birçok
vergide de zaten Türkiye sınırları zorlamış durumda.
Yani özellikle ben bazı dolaylı vergilerden bahsediyorum. O nedenle,
biz, bu türden özlük hakları talebine bugüne kadar olumlu yaklaşamadık.
Ama genel konuşuyorum. Yani sadece polislerimiz için konuşmuyorum.
Sağlık Bakanımızın bu yönde çok ısrarlı, çok
ciddi talepleri olmuştur; yanımda oturan Değerli
Bakanımızın kendi mühendisleri, kendi çalışanları
için bu yönde çok ciddi talepleri vardır. Türkiyemiz ne kadar...
Önümüzdeki dönemde inşallah bilgi yoğun, teknoloji yoğun ürünler
üreterek, katma değer zincirini de yukarı çıkartarak, yani gelir
artışıyla birlikte ben inanıyorum ki emeklilerimizin de
durumları daha da iyileşecek.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Sayın
Başbakanla çelişiyor bu söyledikleriniz. Dikkatli olun!
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) Değerli arkadaşlar, Sayın
Başbakanımız, tabii ki siz diyorsunuz ki 2007de bir şeyler
söyledi...
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Daha bu
iftarda, geçen ramazanda.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) Ama ben bütün detaylara vâkıf değilim. Ama ben burada
genel bir çerçeve çiziyorum. Türkiyenin şu anki durumu bu. Yani bizim
şu anda sosyal güvenlik sistemimiz çok ciddi bir açık veriyor.
İlave yük getirmek ya ilave borçlanmayı gerektirecek ya da ilave
vergi artışı...
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Sayın Bakan, şu
pinpon topu enflasyonuyla emeklinin enflasyonunu bir ayırırsanız
enflasyonun daha fazla kaldığını görürsünüz.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) Arkadaşlar, enflasyon bütün dünyada nasıl
hesaplanıyorsa Türkiyede de aynı hesaplanıyor. Hiçbir
farkı yok.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Emekliye
yansıması aynı değil Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) O bahsettiğiniz pinpon topunun minnacık bir
ağırlığı vardır...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Evet, çok teşekkür ederim. Süreniz
doldu.
Madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/1784 Esas numaralı (SS 493) Kamu İhale
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 3
üncü maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 3- Bu Kanun hükümleri Bakanlar Kurulunca yürütülür.
Mustafa Moroğlu Aykut Erdoğdu Haluk
Eyidoğan
İzmir İstanbul İstanbul
Turgut Dibek Malik Ecder Özdemir Mehmet Akif Hamzaçebi
Kırklareli Sivas İstanbul
BAŞKAN Komisyon, katılıyor musunuz
önergeye?
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OKTAY SARAL (İstanbul) Efendim, Meclisin
takdirlerine bırakıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman)
Ben de bakıyorum, çok büyük bir fark göremiyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan, fark yoksa işleme almamanız gerekir aslında yani
bir şeyi değiştirmiyor.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman)
Katılıyorum.
BAŞKAN Katılıyorum. dedi.
Buyurun Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Şimdi,
Sayın Hamzaçebi bunun nasıl bir değişiklik getirdiğini
herhâlde anlatacak.
BAŞKAN Şimdi, hızlı bir
şekilde yönetiyorum.
Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Maliye
Bakanına yapmış olduğu açıklamalar için çok
teşekkür ediyorum.
Bir konuda şöyle bir açıklama yaptı: Kamu
İhale Kanunu kapsamı dışında bırakılan
ihalelerin toplamının toplam kamu ihalelerine oranı yüzde 7,5tur.
Sayın Bakan şüphesiz bir bilgiye dayalı olarak bunu söylüyor
ancak değerlendirmeyi şöyle yapmak daha doğru olur. İki
grup ihale vardır. Birincisi, Kamu İhale Kanunu kapsamı
dışında bırakılan ihaleler. Bunlar her şekilde
yapılabilir; rekabete açık yapılabilir, kapalı
yapılabilir, rekabet hiç olmayabilir; bir meçhuldür, onu bilemiyoruz,
nasıl yapıldığını bilemiyoruz. İkinci grup
ihaleler Kamu İhale Kanunu kapsamında olan ihaleler. Ama bunu da
ikiye ayırmak gerekir. Birincisi, rekabete açık olan ihaleler; ikincisi,
rekabete açık olmayan ihaleler. Yani bir pazarlık usulüyle
yapılan alım gerçekte rekabete açık alım değildir.
Bizim fiiliyatımızda, kamu uygulamasında bu bu şekilde
işler. Doğrudan temin usulü rekabete açık bir usul değildir
yani rekabet sağlanan bir usul değildir, bir meçhuldür orada.
Davetiye usulü, belli istekliler arasında teklif usulü, bütün bunlar
rekabete açık olmayan ihalelerdir. Dolayısıyla, Kamu İhale
Kanunu kapsamı dışında bırakılan ihaleler artı
rekabete açık olmayan bu ihalelerin toplamını
aldığımızda bunların toplam kamu ihalelerinin
toplamına oranı 2002-2013 yılları arasında üçte 1
düzeyindedir. Yani kamu alımlarının toplam üçte 1lik bölümü
rekabete açık olmayan ihaleler sonucunda gerçekleştirilmektedir.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim hesabımız bu şekildedir.
Buna şunlar dâhil değil: Yap-işlet-devret usulü, yap-işlet
usulü, yap-işlet-kirala usulü. Bunlar da Kamu İhale Kanunu kapsamı
dışındadır. Bu dediğim usullerle yapılan
ihaleler, sözünü ettiğim üçte 1lik orana dâhil değildir. Onları
da dâhil edersek oran çok daha yukarıya çıkar. Bunu ifade etmek için
söz aldım.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Evet,
karar yeter sayısı istiyoruz efendim.
BAŞKAN Karar yeter sayısına
bakacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur,. birleşime beş
dakika ara veriyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan, kabul ettik. Önergeyi kabul ettik.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Hayır, karar yeter sayısı
BAŞKAN Etse de karar yeter sayısı
maalesef aranıyor.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Efendim, kabul edildi ama karar yeter sayısı yok.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Efendim, önergeyi
kabul ettik birlikte. Sayın Başkan, bir daha oylayın efendim.
BAŞKAN Ha, birlikte sayacağız.
Anladım. Evet.
Kaldırın bakalım ellerinizi.
Sayın arkadaşlar.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Ama 146yı
uygulayın bakın şimdi. Kabul edenler doğrudur.
BAŞKAN Tamam, herkes kabul ediyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hayır, bir tek Akif Bey kabul
ediyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Ana muhalefet kendi
önergesini kabul etmiyor.
Sayın Başkan, Grup Başkan Vekili boşa
mı konuştu iki buçuk dakika?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Efendim, grup adına ben el kaldırıyorum.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Kendi verdikleri önergeyi
kabul etmiyor iktidar da, burası niye kabul etsin?
BAŞKAN Sayın Bakan Ben
katılıyorum. demişti zaten.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Anladım da, verdikleri
önergeyi kabul etmemeye hakları yok mu?
BAŞKAN Ben Niye kabul etmiyorlar? dedim mi
Sayın Özensoy? Elinizi kaldırın dedim, sayın dedim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Efendim, grup adına ben el kaldırıyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Herkes
şahsı adına el kaldırır Sayın Başkan. Grup
adına vekâlet yoktur.
BAŞKAN - Sayın arkadaşlar
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan, Grup Başkan Vekili biraz önce konuştu ama bakıyorum
ana muhalefete
BAŞKAN Ya neyse, saydırıyorum Sayın
Elitaş. Benden sonra birbirinizle konuşun Allah aşkına!
Herkes benimle konuşuyor. Kendi aranızda konuşun
VELİ AĞBABA (Malatya) Efendim, bizim grupta
özgürlük var.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Cumhuriyet
Halk Partisinde Demokrasi yok. diyenler görsünler.
BAŞKAN Anlaşamadılar.
Elektronikle yapıyorum.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Arkadaşlar, ret
veriyoruz, ret.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Fikir değiştirdi.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Arkadaşlar, ret
veriyoruz. Cumhuriyet Halk Partisinin kabul etmediği kendi önergesine ret
veriyoruz.
VELİ AĞBABA (Malatya) Arkadaşlar,
bizdeki demokrasiyi görüyorsunuz. Tarih yazıyor Cumhuriyet Halk Partisi.
BAŞKAN Ben o işlere
karışmıyorum, kendi aranızda konuşacaksınız.
(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)
BAŞKAN Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
22.27
SEKİZİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
22.32
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER:
Muharrem IŞIK (Erzincan), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 17nci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
493 sıra sayılı Kanun Teklifinin 3üncü
maddesi üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Akif Hamzaçebi ve
arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur.
Birleşime üç dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 22.33
DOKUZUNCU OTURUM
Açılma Saati:
22.34
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER:
Muharrem IŞIK (Erzincan), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 17nci Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.
493 sıra sayılı Kanun Teklifinin 3üncü
maddesi üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Akif Hamzaçebi ve
arkadaşlarının önergesinin yapılan iki oylamasında da
karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur.
Yapılan üç oylamada da karar yeter sayısı
bulunmadığından, sözlü soru önergeleriyle, alınan karar
gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için 19 Kasım
2013 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 22.35