TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
21inci
Birleşim
26
Kasım 2013 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, maden işçilerinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
2.-
Diyarbakır Milletvekili Mine Lök Beyazın, Güneydoğu Anadolu
Projesi ve Doğu Anadolu Projesine ilişkin gündem dışı
konuşması
3.-
Karabük Milletvekili Osman Kahvecinin, ülkemizdeki ağaçlandırma
çalışmalarına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmazın, Başbakanın AK
PARTİ grup toplantısındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
2.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, Suriye Türkmenlerine yapılan
saldırılara ve AKP iktidarının onları koruyacak her
türlü tedbiri almak zorunda olduğuna ilişkin açıklaması
3.-
Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın, birçok televizyon
kanalının AK PARTİ grup toplantısını canlı
yayınlamasının basın özgürlüğü ve demokrasi
açısından düşündürücü olduğuna ilişkin
açıklaması
4.-
Çanakkale Milletvekili İsmail Kaşdemirin, Çanakkalede CHP
teşkilatının düzenlemiş olduğu bir toplantıda konuşan
Muğla Milletvekili Tolga Çandarı Başbakan hakkındaki
bazı ifadeleri nedeniyle kınadığına ilişkin
açıklaması
5.-
Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, sağlık personelinin
sorunlarının giderilmesi için yeni düzenlemeler yapılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
6.-
Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın, veteriner hekim, mühendis ve
tekniker atamalarıyla ilgili bilgi almak istediğine,
vatandaşların şubatta en az 40 bin öğretmen kadrosu
verilmesini ve dershanelerin kapatılması konusunun Hükûmetin gündeminden
çıkarılmasını talep ettiğine ilişkin
açıklaması
7.-
Balıkesir Milletvekili Namık Havutçanın, 6111 sayılı
Kanundan yararlanamadığı için ilişiği kesilen 200 bin
üniversite öğrencisi için af çıkarılması gerektiğine
ilişkin açıklaması
8.-
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcının, Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun AKP milletvekilinin gündem
dışı konuşmasına cevap vererek gensoru
görüşmelerini televizyonun yayın saati dışına
çıkarmaya çalıştığına ve Emniyet Genel
Müdürlüğünün Gezi olaylarıyla ilgili raporunun AKP Hükûmetinin
mezhepçi ve ayrımcı olduğunun net bir göstergesi olduğuna
ilişkin açıklaması
9.-
Erzincan Milletvekili Muharrem Işıkın, insanları
ayrıştıran ve mezhep ayrımı yapan zihniyeti
kınadığına ve Orman ve Su İşleri Bakanından,
Erzincanda sulama birliklerinin çiftçilere su veremeyeceklerine ilişkin
yazılarından haberi olup olmadığını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
10.-
Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaşın, kesilen ağaç
sayısının dikilen ağaç sayısından katbekat fazla
olduğuna, Çanakkalede Orman Bölge Müdürlüğünün
kaldırılmasına ve Kaz Dağlarında maden ruhsatı
verilmesine ilişkin açıklaması
11.-
Muş Milletvekili Sırrı Sakıkın, Şivan Perwer ve
Ahmet Kayanın bu ülkenin mağdur insanları olduğuna, onlara
ve Mesut Barzaniye hakaret edilmemesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
12.-
Aydın Milletvekili Ali Uzunırmakın, Gençlik ve Spor Bakanı
Suat Kılıçın (11/29) esas numaralı Gensoru Önergesi
üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının,
İran-Türkiye Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı
Moayyed Hosseini Sadr başkanlığındaki bir heyetin ülkemizi
ziyaret etmesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık
Divanının 31/10/2013 tarihli 57 sayılı Kararı ile
uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/1340)
2.-
Başbakanlığın, Batman Milletvekili Ayla Akat Ata
hakkında tanzim edilen, Anayasa Komisyonu ve Adalet Komisyonu üyelerinden
kurulu Karma Komisyonda bulunan soruşturma dosyasının
Hükûmete iade edilmesine ilişkin
tezkeresi (3/1341)
3.-
Başbakanlığın, Batman Milletvekili Ayla Akat Ata
hakkında tanzim edilen, Anayasa Komisyonu ve Adalet Komisyonu üyelerinden
kurulu Karma Komisyonda bulunan soruşturma dosyasının
Hükûmete iade edilmesine ilişkin
tezkeresi (3/1342)
4.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, bazı
milletvekillerine belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin
tezkeresi (3/1343)
B)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Sakarya Milletvekili Engin Özkoç ve 20 milletvekilinin, Melen Çayı Projesi
nedeniyle yaşanacak sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/789)
2.-
Tokat Milletvekili Orhan Düzgün ve 20 milletvekilinin, Tokat ilinin göç
vermesinin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/790)
3.-
Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve 19 milletvekilinin, çiftçilerin kredi borçları
nedeniyle yaşadıkları sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/791)
C)
Duyurular
1.-
Başkanlıkça, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda siyasi
parti grubu mensubu olmayan milletvekillerine düşen 1 üyelik için aday
olmak isteyen siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin
yazılı olarak müracaat etmelerine ilişkin duyuru
D)
Gensoru Önergeleri
1.-
Sakarya Milletvekili Engin Özkoç ve 47 milletvekilinin, Türk sporundaki doping
olaylarının engellenmesinde yetersiz kaldığı ve
üzerine düşen görevleri yerine getirmediği iddiasıyla Gençlik ve
Spor Bakanı Suat Kılıç hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/29)
E)
Önergeler
1.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, (2/1434) esas
numaralı Köy Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi (4/128)
VII.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
MHP Grubunun, Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin ve
arkadaşlarının Suriyede yaşanan savaş ortamından
kaynaklanan terör gruplarının Suriye Türkmenlerine
uyguladıkları saldırının artması nedeniyle
Hükûmetçe gereken tedbirlerin alınması amacıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 26 Kasım 2013
Salı günkü birleşiminde okunarak görüşmelerinin aynı
tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.-
CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan, öğretmenlerin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin
(10/332) görüşmelerinin, Genel Kurulun 26 Kasım 2013 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
3.-
AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatleri ile gündemdeki
sıralamanın yeniden düzenlenmesine; bastırılarak
dağıtılan (11/29) esas numaralı Gensoru Önergesinin 26
Kasım 2013 Salı günkü gündemin
Özel Gündemde Yer Alacak İşler kısmına
alınmasına ve Anayasanın 99uncu maddesi gereğince gündeme
alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına; Genel Kurulun 26 Kasım-3 Aralık 2013 Salı
günkü ve 4 Aralık 2013 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü
soruların görüşülmemesine; 3 Aralık 2013 Salı günkü
birleşiminde diğer denetim konularının görüşülmeyerek
gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmında yer alan işlerin görüşülmesine
ilişkin önerisi
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Sinop Milletvekili Engin Altayın, Isparta Milletvekili Recep Özelin CHP
grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
2.-
Konya Milletvekili Faruk Balın, Isparta Milletvekili Recep Özelin CHP
grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
3.-
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının, Sinop Milletvekili Engin
Altayın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
4.-
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının, Isparta Milletvekili S.
Nevzat Korkmazın AK PARTİ grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
5.-
Sinop Milletvekili Engin Altayın, Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
6.-
Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmazın, Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
7.-
Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın, Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmakın yaptığı
açıklaması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
8.-
İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprakın, Gençlik ve Spor
Bakanı Suat Kılıçın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
9.-
Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın, İstanbul
Milletvekili Erdoğan Toprakın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
IX.-
GENSORU
A)
Ön Görüşmeler
1.-
Sakarya Milletvekili Engin Özkoç ve 47 milletvekilinin, Türk sporundaki doping
olaylarının engellenmesinde yetersiz kaldığı ve
üzerine düşen görevleri yerine getirmediği iddiasıyla Gençlik ve
Spor Bakanı Suat Kılıç hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/29)
X.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Mersin Milletvekili Ali
Özün, inşaatı devam eden yeni Halkla İlişkiler
Binasında kullanılan granitlere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı (7/22181) Ek
cevap
2.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tanın, TBMM yerleşkesinde yapılan yeni
binada Türk Hava Yollarına ayrılacak ofise ilişkin sorusu ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı
(7/27783)
3.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, bağlı kurum ve
kuruluşlardaki boş engelli kadrolarına ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağın cevabı (7/28183)
4.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, TBMMdeki güvenlik hizmetlerine
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili
Sadık Yakutun cevabı (7/29669)
5.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, bir açıklamasına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Bekir Bozdağın cevabı (7/31671)
6.- Aydın Milletvekili
Metin Lütfi Baydarın, Maliye Bakanlığı Merkezi
Uzlaşma Komisyonu tarafından indirime gidilen vergi cezalarına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet
Şimşekin cevabı (7/32250)
7.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibekin, TRT Avaz kanalında görev yapan yabancı
uyruklu kişilere ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/32259)
8.- İzmir Milletvekili
Erdal Aksüngerin, kalifiye yardımcı hizmet alımı ihalelerine
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı (7/32260)
9.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğütün, bireysel emeklilik iadesi
başvurularına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet
Şimşekin cevabı
(7/32444)
10.- İstanbul Milletvekili
Umut Oranın, bir basın toplantısına
katılımına izin verilmeyen medya temsilcilerine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı (7/32562)
11.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Bakanlığa ait arsa ve
araziler ile bunların satış ve kiralama işlemlerine
ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın
cevabı (7/32736)
12.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Bakanlığa ait
gayrimenkullere ve bunların satış ve kiralama işlemlerine
ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın
cevabı (7/32737)
13.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçerinin, 2002-2013 yılları arasında yapılan
gayrimenkul yatırımlarına ilişkin sorusu ve Ekonomi
Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı (7/32738)
14.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçerinin, Afrika ülkeleri ile gerçekleştirilen ticarete
ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın
cevabı (7/32739)
15.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Gezi Parkı eylemlerine katıldıkları
gerekçesiyle haklarında soruşturma açılan personele ilişkin
sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı
(7/33223)
16.- Denizli Milletvekili
Emin Haluk Ayhanın, Sayıştay denetim ve raporlarına
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili
Sadık Yakutun cevabı
(7/33383)
17.- İstanbul
Milletvekili Fatma Nur Serterin, kurum hesaplarının denetlenmesi
için gerekli bazı belgelerin Millî Eğitim Bakanlığı
tarafından Sayıştaya iletilmemesine ilişkin sorusu ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı
(7/33387)
26 Kasım 2013 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Bayram
ÖZÇELİK (Burdur)
----- 0 -----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21inci Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç
dakika süre vereceğim.
Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini ve bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama
pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, maden işçilerinin sorunları
hakkında söz isteyen Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçaya aittir.
Buyurun Sayın
Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, maden
işçilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; maden
işçilerinin sorunları üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Türkiye, ölümlü
maden kazalarında dünyada ilk sıralardadır. 1955-2013 tarihleri
arasında toplam 3.098 maden işçisi hayatını kaybetmiş
maden kazalarında ve 326 bin maden işçisi de yaralanmış
veya sakat kalmıştır.
Maden
kazalarını azaltmak için; denetimler etkin
kılınmalıdır, yaptırımlar
caydırıcı hâle getirilmelidir; maden ocaklarında
taşeron sistemi mutlaka kaldırılmalıdır; sendikal
örgütlenme teşvik edilmelidir; iş sağlığı ve
iş güvenliğinden sorumlu mühendisler iş akdi ve ücret yönünden
işverenden tamamen bağımsız olmalıdır; ILOnun
176 sayılı Madenlerde İş Sağlığı ve
Güvenliği Sözleşmesi mutlaka onaylanmalıdır.
İş
güvenliği yeterli olmayan ocaklarda düşük ücretle uzun mesai saatleri
çalışan madencilerimiz, yaptıkları iş ve olumsuz
çalışma koşulları nedeniyle genç yaşta
sağlık sorunları yaşamaktadır.
Maden
işçilerinin aldıkları ücret yetersizdir.
İş
güvenliği taşeron patronların iki dudağı
arasındadır. İş güvenliği için yeterince denetim
yapılmamaktadır.
Yer altında en
az yirmi yıl çalışan ve erken yaşlandığı
tespit edilen elli yaşını doldurmuş madencilere emeklilik
hakkı verilmelidir. Yer üstünde çalışan madencilere de
yılda doksan gün fiilî hizmet süresi verilmelidir.
Maden
kazalarının yaşandığı yerlerden biri de Soma
ilçemizdir. Somada yanık ünitesi olmadığı için
İzmire sevk edilen yaralıların çoğu sevk esnasında
hayatını kaybetmektedir.
Uyar Madencilik Şirketine ait Soma, Darkale ve Azyak
maden ocaklarında son on yılda 100ün üzerinde kaza meydana
gelmiş, 15 ölümlü kazada 17 çalışan hayatını
kaybederken yüzlerce işçi de yaralanmıştır. 11 Kasım
2012de yine Darkaledeki kazada 2 işçi hayatını kaybetmiş,
7 işçi yaralanmıştır. Kaza sonrası Çalışma
Bakanlığı tarafından maden ocağı güvenlik
önlemleri alınana kadar kapatılmıştır ancak güvenlik
tedbirleri tamamlanmadan tekrar açılmıştır. Nisan 2013te
yapılan denetimler sonunda Darkale maden ocağı tekrar
kapatılmış ancak denetime gelen başka müfettişler
tarafından tekrar açılmıştır. Denetlemede gösterilen
gaz maskeleri dâhil birçok ekipmanın bu madencilik şirketinin
Aydın Sökedeki maden ocağından getirildiği bilinmektedir.
Darkalede en son, 20 Ekim 2013teki kazada 1
işçimiz daha hayatını kaybetmiş, 26 işçimiz de
yaralanmıştır. 800 işçinin
çalıştığı Darkale, iş güvenliği tedbirleri
alınmadığı için kapatılmıştır. Maden
şirketi devletten yeni maden sahası verilmesi için işçileri
eylem yapmaya zorlamaktadır. Yeni saha verilmezse ihbar
tazminatlarınızı ödemem, kıdem tazminatlarınızda
yüzde 30 kesinti yaparım, size 2015 yılında taksitlere bölerek
senetler veririm. diyerek işçiler üzerinden âdeta neredeyse devleti
tehdit eder hâle gelmiştir. Bu tehditler karşısında soruyorum-
Hükûmet ne yapmaktadır?
Tekrar Hükûmete soruyorum: Maden şirketi gerekli
tedbirleri almazken Enerji ve Çalışma bakanlıkları ne
yapmaktadır? Darkale ve Azyak ocakları kaç defa denetlenmiştir?
Bu denetimlerin sonucu nedir? Üç kuruşluk prim borcu için esnafına,
çiftçisine haciz götüren Hükûmet, bu şirket 30 milyon liralık prim
borcunu ödemezken ne yapıyor? Uyar Madencilik Darkaleyi 2003
yılında Kömür İşletmelerinden kiralamıştır.
Tüm yetkililer bu kazaların maden şirketinin gerekli güvenlik
tedbirlerini almamasından kaynaklandığı konusunda
hemfikirken Darkale maden ocağının sözleşmesi neden
uzatılmıştır?
Darkalede sekiz
saat çalışması gereken işçiler on iki saat
çalıştırılıp primleri ödenmemiştir. Azyakta
şlam patlaması riski çok yüksektir. Bu ocaktaki asansörün
taşıyıcı kablolarında metal yorgunluğu
bulunmaktadır, yer altında saha ihlali yapılmaktadır.
Bu
düşüncelerle muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Akçay.
Gündem
dışı ikinci söz, Güneydoğu Anadolu Projesi ve Doğu
Anadolu Projesi hakkında söz isteyen Diyarbakır Milletvekili
Sayın Mine Lök Beyaza aittir.
Buyurun Sayın
Lök Beyaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2.- Diyarbakır Milletvekili Mine Lök
Beyazın, Güneydoğu Anadolu Projesi ve Doğu Anadolu Projesine
ilişkin gündem dışı konuşması
MİNE LÖK BEYAZ
(Diyarbakır) Sayın Başkanım, değerli
milletvekillerim; sizleri saygıyla selamlarken 25 Kasım Kadına
Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü sebebiyle
her türlü şiddete karşı olduğumuzu belirtirken, Türkiyenin
kadınlarına her şeyden önce ana sıfatlarıyla
saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
24 Kasım
Öğretmenler Günü münasebetiyle başta üzerimde çok emeği olan
rahmetli ilkokul öğretmenimi saygıyla anarken bütün
öğretmenlerimize selam ve saygılarımı iletiyorum.
Sizlerin de
bildiği üzere GAP, DAP, KOP ve DOKAP projeleri bölgesel
farklılıkların giderilmesi üzerine ortaya konulan ve Türkiyenin
780 bin kilometrekaresinin eşit haklara sahip olması düsturuyla devam
eden kalkınma projeleridir.
27 Mayıs
2008de Sayın Başbakanımızın önderliğinde
Diyarbakırda ortaya konulan GAP Eylem Planı çerçevesinde 2008-2012
yıllarında yatırımlara 2012 yılı
fiyatlarıyla toplam 18,2 milyar TL kaynak tahsis edilmiştir. 2013
yılında GAP bölgesindeki toplam yatırımlara ayrılan
kaynak yaklaşık 5,2 milyar TLdir. GAP Eylem Planı 2014-2018
dönemini içerecek şekilde revize edilmiştir. Revize plan
kapsamında 229u yeni toplam 446 projenin hayata geçirilmesi için 33,8
milyar TL kaynak ihtiyacı bulunmaktadır.
Kentlerin
gelişmesi için çok önemli bir yere sahip olan bu kalkınma
projelerinde GAP Eylem Planı dâhilinde bulunan kendi şehrim
Diyarbakırdan birkaç örnek vermek istiyorum. Ben Türkiye cumhuriyeti
vatandaşıyım. diyen hiç kimsenin kendisini öteki
hissetmeyeceği bir Türkiye için var gücümüzle
çalışmaktayız. Diyarbakırda Sayın
Başbakanımız önderliğinde 3 restorasyonu aynı anda
gerçekleştiriyoruz. Bunlardan birincisi fiziki, kültürel, mimari
restorasyon, ikincisi sosyal ve üçüncüsü siyasi restorasyondur.
Amacımız on iki bin dört yüz yıllık muhteşem bir
geçmişe sahip olan Diyarbakırı Türkiye cumhuriyetinin marka
kentlerinden biri hâline getirmek, aslında var olan gizli hazine
Diyarbekiri ortaya çıkarmaktır.
GAP Eylem Planı
çerçevesinde Atatürk projesinden sonra GAPın en büyük sulama baraj
projesi Silvan projesidir. Silvan ana
barajı, Ambar, Pamukçay, Başlar, Bulaklıdere, Karacalar, Kuruçay
ve Kıbrıs depolama barajları ile Silvan iletim kanalı
ikinci kısım inşaatından oluşan Silvan projesinin
temel atma törenini 4 Mayıs 2012de sayın
bakanlarımızın katılımıyla gerçekleştirdik.
Barajlardan Pamukçay Barajının yapımı
tamamlanmış ve 12/12/2012 tarihinde açılışı
yapılmıştır. Ambar Barajının fiziki
gerçekleşmesi yüzde 23 olup, 2015
yılında tamamlanacaktır. Silvan Barajının
fiziki gerçekleşmesi ise yüzde 20dir ve 2017 yılında
bitirilecektir. Silvan projesi tüm üniteleriyle 2019 yılına kadar
bitirilecektir. Tüm projenin 2013 yılı fiyatlarıyla toplam
maliyeti yaklaşık 6,35 milyardır. Silvan Barajı hem sulama
hem de enerji maksatlı bir projedir. 2 milyon 453 bin 720 dekar gibi çok
büyük bir araziye su temin edecek ve su toprakla kavuşacaktır.
Atatürk Barajından sonra bölgedeki en büyük sulama barajı
özelliğini taşıyacak bu dev projenin tamamlanması ile
bölgede yaşanan işsizlik probleminin çözümüne, bölgeler arası
farklılıkların giderilmesine ve köyden kente göçün
azalmasına katkı sağlanacaktır. Silvan Barajının
ülke ekonomisine katkısı yılda 1 milyar TL olacaktır.
İstihdam olarak da 318 bin kişinin iş imkânına
kavuşması sağlanacaktır.
Cazibe merkezleri
kapsamında Diyarbakır Surları ve Suriçi Tarihî Kentsel
Dönüşüm Projesiyle ilgili restorasyon çalışmaları ile
Diyarbakırda toplam 26 projeye 75 milyon kaynak
aktarılmıştır. Dünyada eşi benzeri olmayan
Diyarbakır surları ve Suriçi Projesiyle Diyarbakır açık
hava müzesi hâline gelecektir. SODES yani sosyal destek projeleri ile mesleki
eğitim, kültür, sanat, spor faaliyetleri, çeşitli konferans ve
seminerler ve benzeri sosyal içerikli projeler olmak üzere 2008-2013 arası
yaklaşık toplam 65 trilyon para aktarılmıştır.
GAP Eylem Planı dâhilinde Diyarbakırda 7 adet ÇATOM vardır ve 2
tane daha açılacaktır. Eğitim, sağlık, gelir getirici
ve beceri kazandırıcı sosyal, kültürel faaliyetler, çocuklara
yönelik faaliyetler ile sosyal destek programları uygulanmaktadır.
Türkiyenin
kalkınma projelerinde 2023 vizyonumuzu ortaya koyarken Biz birlikte
Türkiyeyiz. diyorum ve sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Lök Beyaz.
Gündem
dışı üçüncü söz, ülkemizdeki ağaçlandırma
çalışmalarıyla ilgili söz isteyen Karabük Milletvekili
Sayın Osman Kahveciye aittir.
Buyurun Sayın
Kahveci. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
3.- Karabük Milletvekili Osman Kahvecinin,
ülkemizdeki ağaçlandırma çalışmalarına ilişkin
gündem dışı konuşması ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
OSMAN KAHVECİ
(Karabük) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ
Grubu adına ülkemizdeki ağaçlandırma çalışmaları
üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Yenilenebilir
doğal kaynaklarımızın en önemlilerinden birisi de
ormanlardır. Ormanlar son yüzyılda insan eliyle en fazla tahrip olan
doğal kaynaklarımızdan birisidir. Ormansızlaşmaya
karşı dünyada bizim de taraf olduğumuz birçok uluslararası
süreçler başlatılmış olmasına rağmen maalesef
henüz dünyada ormansızlaşma durdurulamamıştır. Hâlen
dünyada her yıl 5 milyon hektar orman yok olmaya devam etmektedir.
Dünyamızı tehdit eden en önemli çevresel tehditlerden birisi de
küresel ısınma ve iklim değişikliğidir. Bunun panzehri
de ormanların korunması ve ağaçlandırılmalarla
alanlarının artırılmasıdır. Ormanlar küresel
ısınma ve iklim değişikliğine karşı en
önemli karbon yutakları olarak hizmet görmektedirler. Ormanlar
biyosferdeki karbonun yüzde 25ini tutmaktadır.
Ormanlar, sürdürülebilir
bir şekilde işletilmeleri ve ağaçlandırmalarla
iyileştirilmeleri hâlinde karbon birikimini korur ve artırırlar.
Ormansızlaşma ve orman bozulmaları ise karbon birikimlerini
azaltır. Bunun yanında ormanlar, insanlığın ihtiyaç
duyduğu odun ve odun dışı orman ürünlerinin üretim
kaynaklarıdır. Dünyada hâlen 1,2 milyar insan geçimini ormanlardan
sağlamaktadır. Ormanlar, dünya karasal alanının yüzde
30unu oluşturmaktadır. Ülkemiz orman yönünden zengin değildir.
En son istatistiklere göre ülkemizin yüzde 27,7si ormanlarla
kaplıdır. Hükûmetimiz, başta iklim değişikliğiyle
mücadele olmak üzere ormanlarımızdan en yüksek değerde faydalanmayı
sürdürürken ormanlarımızın korunması, imar, ıslah ve
ağaçlandırma çalışmalarını büyük bir azim ve
kararlılıkla sürdürmektedir. Daha yeşil bir Türkiye ideali ile
büyük projelerle bozuk ormanlarımız imar ve ıslah edilmekte,
boş ve çıplak alanlarımız da süratle
ağaçlandırılmaktadır. Hedefimiz, cumhuriyetimizin 100üncü
yılında orman varlığımızı yüzde 30lara
çıkarmaktır. Bu rakam, bir ülkenin orman varlığı açısından
kendi kendine yeterli olmasının ölçüsüdür. Bunun için Orman ve Su
İşleri Bakanlığımızca büyük bir
ağaçlandırma seferberliği
başlatılmıştır. Bu çerçevede, bozuk ormanların
imar ve ıslahı, çıplak ve erozyona maruz alanların
ağaçlandırılması için 2008-2012 yıllarını
kapsayan beş yıllık ağaçlandırma ve erozyon
seferberliği eylem planları hazırlanmış ve uygulamaya
konmuştur. Bu seferberliğe birçok bakanlık, kamu kurum ve
kuruluşları ile askerî birlikler katılarak destek
vermiştir. Bu kapsamda yapılan birçok programa bizzat Sayın Başbakanımız
da katılarak bu konuya verdiği önemi ve desteği vurgulamıştır.
Bunun son örneği de iki hafta önce 5 Milyon Üniversite Öğrencisine 5
Milyon Fidan Dikme Kampanyasının bizzat Sayın
Başbakanımız tarafından
başlatılmasıdır. Bu seferberlik kapsamında beş
yılda 2 milyon 429 bin hektar alanda çalışma yapılarak 2 milyar
fidan toprakla buluşturulmuştur. Bunun yanında 110 milyon fidan
belediyelere bedelsiz dağıtılmıştır. Ayrıca
binlerce kilometre kara ve köy yolu, okul, hastane, ibadethane ve
mezarlıklar ağaçlandırılmış ve buralara 13 milyon
600 bin adet fidan dikilmiştir. Son on yılda AK PARTİ
iktidarları döneminde 2 milyar 800 milyon fidan toprakla
buluşturularak daha yeşil bir Türkiye hedefine
ulaşılması çalışmaları sürdürülmektedir. Bu
alanda geçmiş yıllarda ortalama 75 bin hektar alanda
çalışma yapılırken, son on yılda bu rakam 6,5 kat
artarak 500 bin hektarlara ulaşmıştır. Yine fidan üretimi
de 6 kat artarak 470 milyona çıkmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde orman envanteri
çalışmalarına göre orman varlığımızın
yıllık artışı 30 bin hektardır. Bu son yılda
90 bin hektara çıkmıştır.
Sonuç olarak,
dünyada ormansızlaşma devam ederken ülkemiz dünya orman
varlığını artıran nadir ülkelerden birisi hâline
gelmiştir. Bunu biz söylemiyoruz. Bunu, OECD Genel Sekreteri Angel Gurria
da takdir etti ve Türkiyenin 2008 yılında ağaçlandırma ve
erozyonla mücadelede dünya lideri olduğunu söylemiştir. Bunu bu
çalışmalara her türlü desteği veren Sayın
Başbakanımıza ve AK PARTİ hükûmetlerine, Orman ve Su
İşleri Bakanlığımız çalışanlarına,
fedakâr ve cefakâr ormancı meslektaşlarımıza borçluyuz.
Çalışmalarda
emeği geçen herkese teşekkür ediyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kahveci.
Hükûmet adına
Orman ve Su İşleri Bakanı Sayın Veysel Eroğlu.
Buyurunuz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Yani paslaşma iyi bir şey mi Sayın Başkan?
Gensoru olduğunda hemen bir paslaşma yapılıyor. Helal
olsun!
BAŞKAN Ama
İç Tüzük böyle Sayın Atıcı. Ne olur
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Sayın Bakan, İstanbulda kesilen
ağaçları da anlatın.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ben gündem
dışı konuşmaya cevap vermek üzere söz aldım. Öncelikle
ormanlardan bahsetmek istiyorum müsaadenizle.
MUHARREM VARLI
(Adana) Cevap vermeseniz altında kalırsınız!
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Özellikle de,
tabii, ormancılık faaliyetleriyle ilgili gerçekten güzel
çalışmalar yapıyoruz. Esasen dünyada orman
varlığı azalırken Türkiyede orman varlığı
artmaktadır. Son on yılda
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Büyüklere masallar!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, rica ediyorum, ne olur
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkan, Sayın Bakana sorar
mısınız, ormanların içerisinde kaç tane maden arama
ruhsatı alınmış?
BAŞKAN
Sayın Tanal, lütfen
Konuşma yapıyor şimdi.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Şimdi
onları da söylerim. Müsaade ederseniz konuşmamı yaptıktan
sonra sorularınıza cevap veririm.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Sayın Bakan, bu pasa ihtiyacınız yok, istediğiniz
zaman konuşabilirdiniz. Niye bugünü seçtiniz?
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Çal Dağındaki nikel madenleri
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) On bir
yılda kaç tane ağaç diktiniz, kaç tane ormana
kıydınız?
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Şimdi,
efendim, özellikle dünyada yılda ortalama 13 milyon hektar orman
alanı yok olmaktadır. Buna karşı, her yıl 7,8 milyon
hektar alanda ağaçlandırma ve rehabilitasyon çalışması
yapılmaktadır. Bu durumda, nette orman kaybı dünyada
yıllık ortalama 5,2 milyon hektardır.
Yine, her yıl
yaklaşık olarak ortalama 24 milyar/ton toprak erozyonla kayba
uğramaktadır.
MUHARREM VARLI
(Adana) Sabrımız taştı, dinleyemiyoruz. Neyi
eleştirdik de neye cevap veriyor?
BAŞKAN
Sayın Varlı, rica ediyorum
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Erozyon riski
yüksek bir coğrafyada bulunan ülkemiz özellikle son yıllarda
yaptığı ağaçlandırma çalışmalarıyla
orman alanını korumak ve artırmak için büyük gayret
göstermektedir.
Türkiye, son on bir
yılda ormancılık alanında dev adımlar
atmıştır. Yapılan çalışmalar neticesinde 2002
yılında orman varlığımız 20,8 milyon/hektar iken,
2012 yılı sonunda 21,7 milyon hektara çıkarılmıştır.
Böylece, ülke yüz ölçümümüzün yüzde 27,7si ormanlarla kaplıdır.
Son on bir
yılda 3 milyon 691 bin hektar alanda çalışma yapılarak
ülkemize 9 bin hektar yani 9 milyon dekar yeni orman alanı
kazandırdık, 3 milyar adet fidanı toprakla buluşturduk.
Dünyadaki orman varlığı sürekli azalırken Türkiye, orman
varlığını alan ve ağaç serveti olarak artıran
nadir ülkelerden birisi olmanın haklı gururunu
yaşamaktadır. 1992-2002 yılları arasında yılda
ortalama 75 bin hektar alanda ağaçlandırma rehabilitasyon
çalışması yapılırken, 2012 yılında 500 bin
hektar alanda ağaçlandırma ve rehabilitasyon çalışması
yapılmıştır.
Ayrıca,
ormanlarımızı uluslararası kabul gören prensip ve esaslara
göre sertifikalandırıyoruz. Ormanlarımızın
yaklaşık yüzde 7si sertifikal hâle getirilmiştir. Yapılan
ağaçlandırma ve ormanların bakımı, rehabilitasyon
çalışmaları neticesinde odun servetimiz 1,2 milyar metreküpten
1,5 milyar metreküpe çıkarılmıştır.
Özellikle şunu
ifade etmek istiyorum: Bildiğiniz üzere, zaman zaman seferberlik
yapıyoruz. 2008-2012 yılları arasında Türkiyede büyük bir
ağaçlandırma erozyon kontrolü millî seferberliğini
başlattık. Hakikaten, bu seferberlik çok başarılı
oldu. Biz 2 milyon 300 bin hektar alanda çalışma
yapacağımızı ve 2 milyar adet fidanı toprakla
buluşturacağımızı ilan etmiştik. Çok şükür,
onu da aştık, 2 milyon 300 bin hektar alan yerine 2 milyon 419 bin
hektarla hedeflerin daha üzerine çıktık. Bundan dolayı gerçekten
bütün ormancılarımızla gurur duyuyoruz.
Atatürk Orman Çiftliğine 2 milyon adet fidan
diktik. Kışlalarda 7.800 hektar alanda 11 milyon adet fidanı
toprakla buluşturduk. Ayrıca, yol kenarlarını, hem kara
yollarının hem de köy yollarının kenarlarını
ağaçlandırıyoruz. Şu ana kadar 10.577 kilometre kara yolu
ile köy yolunu ağaçlandırdık. Ayrıca, Ankara-İstanbul
TEM otoyoluna 948 bin adet fidan dikildi.
Okullar Hayat Olsun Projesiyle 27.393 okul bahçesine 5,5
milyon adet, 1.095 adet hastane ve sağlık ocağı bahçesine
261 bin adet, 9.826 adet ibadethane ve mezarlığa da 1,3 milyon adet
fidan dikilmiştir.
Özellikle fidan üretiminde rekor kırdık, bunu
da gururla ifade etmek istiyorum. Geçmiş yıllarda yılda 70 ila
75 milyon adet fidan üretilirken, biz geçen yıl bu rakamı 470 milyona
çıkardık. Dolayısıyla, bütün belediyelere, ayırt
etmeksizin, bir proje getirdikleri zaman ücretsiz fidan tahsis ediyoruz. Sivil
toplum kuruluşlarına, askerî birliklere ve bütün okullara
Böylece
fidan üretimini 6 katına çıkardık. Ayrıca, bir müjde daha
vermek istiyorum: Türkiyede fidan borsası yok; Sapanca Gölü
civarında, Sakaryada bir fidan borsası kuruyoruz. Bu yıl
sonunda bu da kurulmuş olacak.
Tabii ki 1inci eylem planı, bizim 2008-2012
arasındaki beş yıllık Ağaçlandırma ve Erozyon
Kontrolü Eylem Planı idi. Şimdi 3 tane eylem planı ile,
inşallah, Türkiyedeki ağaçlandırmayı, erozyon kontrolünü
daha da artıracağız. Bunlardan birisi, özellikle, erozyon
kontrolü çalışmaları için 2013-2017 arasında bir plan
yaptık ve böylece erozyonla mücadeleyi çok hızlı bir
şekilde yürüteceğiz. Bunun dışında, yukarı
havzalarda sel kontrolü çalışmaları yaparak,
ağaçlandırma, teraslama ve meraların ıslahı suretiyle
sel kontrolünü sağlamak istiyoruz. Bu şekilde bir planımız
var.
Bir diğer plan
da, biliyorsunuz, çok sayıda baraj, gölet inşa edildi. Bunların
etrafına yeşil kuşak ağaçlandırması yaparak
etraflarını koruyacağız. Böylece, inşallah, erozyonu
da önlemiş olacağız yani göllerin, barajların kısa
zamanda dolmasının önüne geçeceğiz. Tabii bu arada Ceviz Eylem
Planı var. Bizim bir hedefimiz var: 2016
yılı sonuna kadar 13 bin hektar alanda 5 milyon adet ceviz
fidanı dikilecektir. Bunları da şöyle yapıyoruz: Bu ceviz
ve bademleri o civardaki köylülere parsel parsel hazırlıyoruz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Bütün ceviz ağaçları kurudu Sayın Bakan.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Kura ile hane
başına dağıtıyoruz. Badem Eylem Planı yürüyecek,
ayrıca Trüf Ormanı Eylem Planı var.
Bir de değerli
milletvekilleri, şu anda, biliyorsunuz, şifalı bitkiler
dediğimiz, tıbbi ve ıtri bitkiler için bir araştırma merkezi
kurduk, bir merkez. Bununla hakikaten şu ana kadar 300 milyon
dolarlık bir ihracat hedefledik, onu gerçekleştirdik.
İnşallah, 2015 yılının sonuna kadar 500 milyon dolara
çıkarmayı hedefliyoruz yani kısa zamanda bu tıbbi ve
aromatik bitkiler çok daha önemli hâle gelecek.
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) Kaz Dağları ne olacak?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Kartepede ceviz ağaçları kuruyor.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Bunun
dışında, Sedir Eylem Planına göre beş yılda 100
bin hektar hedefi yerine 125 bin hektar alanda çalışma
yapıldı. Bakınız, şu anda yılda 10 milyar, on
yılda 100 milyar adet tohum ekmek suretiyle hedefimizi
aşacağız. Misal olarak Kayseride, biz, 2009 yılında,
özellikle Torosların güney eteklerinde bir seferberlik
başlatmıştık Sayın
Cumhurbaşkanımızın da iştirakiyle. Sedir
tohumlarının -helikopterle attığımız bu
tohumların- şu anda 65 santime ulaştığını
görüyoruz. Bunun dışında, bazı illerimize unutulmuş
ağaçları tekrar dikerek onları gün yüzüne
çıkartıyoruz. Mesela İstanbulda 100 bin erguvan, Çanakkalede
250 bin gül fidanı, bunları dikiyoruz. Ayrıca,
arıcıları desteklemek gayesiyle şu ana kadar 175 adet bal
ormanı kurduk. Şehir ormanlarıyla insanımızı
rahatlatmak, onlara hoşça bir ortamda, güzel bir ortamda vakit geçirmelerini
sağlamak için aşağı yukarı bütün illerimize şehir
ormanları kuruyoruz. Şu ana kadar 125 adet şehir ormanı
kurduk.
Ayrıca
şunu da özellikle vurgulamak istiyorum: Hakikaten orman
teşkilatımız çok büyük başarılara imza attı.
Bakın, bunu ben söylemiyorum; FAOnun Dünya Ormancılık Raporuna
göre Türkiye, Çin ve Amerika Birleşik Devletlerinden sonra dünyada en çok
ağaçlandırma yapan 3üncü ülke olma başarısını
göstermiştir. Bununla hepimizin gurur duyması lazım.
Ayrıca, OECD Genel Sekreteri Türkiyeye geldi, ağaçlandırma
faaliyetlerini gördükten sonra aynen şu ifadeyi kullandı, basın
bunu ilan etti ve de OECD Genel Sekreteri, Türkiyenin, ağaçlandırma
ve erozyon kontrolünde dünya lideri olduğunu söyledi.
Ormancılık
faaliyetlerini dünyaya tanıtıyoruz. Biliyorsunuz, 8-19 Nisan 2013
tarihlerini kapsayan Birleşmiş Milletler Ormancılık
Forumunun 10uncusu ve zirvesi ilk defa New York dışında,
Birleşmiş Milletler dışında ilk defa Türkiyede
yapıldı. Yani yirmi yedi yıl sürekli, Birleşmiş
Milletlerin merkezi New Yorkta yapılan bu toplantı, ilk defa
Türkiyede, İstanbulda gerçekleşti. Bunu da özellikle vurgulamak
istiyorum.
Üniversitemizin
kampüslerini ağaçlandırmak için bir seferberlik başlattık.
Geçtiğimiz haftalarda, takriben 5 milyon üniversite öğrencimiz var,
özellikle bir seferberlikle 5 milyon fidanı üniversite kampüslerine dikme
kararı aldık ve dikiyoruz şu anda, başladı
seferberlik. Hatta Kıbrısı da dikkate alarak -ben geçen hafta
sonunda Kıbrıstaydım- Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetindeki kampüslerin bahçelerine 63 bin adet -orada öğrenci
sayısı da o kadar- fidan dikme kararını verdik.
Şimdi, ben
burada özellikle bütün bu başarılı çalışmaları
yapan takriben 40 bin kişilik orman teşkilatımıza
canıgönülden teşekkür ediyorum, başarılarının
devamını diliyorum.
Bunun
dışında, müsaadenizle, bir de bölgesel yatırımlar
hakkında, GAP, KOP, DOKAP, DAP konularında bir kısa bilgi vermek
istiyorum.
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Ne alakası var bu konuyla?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Bölge kalkınma
idaremizin gündeme gelmiş olmasını fırsat bilerek, konu
hakkında kısa bir bilgi arz etmek istiyorum.
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Maden kazalarından bahset Sayın Bakan.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Özellikle, tabii,
Kalkınma Bakanlığımız bu konuda çok büyük gayret sarf
ediyor. Ben, Kalkınma Bakanımız Cevdet Yılmaza da
teşekkür ediyorum.
Biliyorsunuz,
sadece GAP idaresi vardı. Şu anda, GAPın dışında
-bildiğiniz üzere- KOP, Konya Ovası Projesi; DAP, Doğu Anadolu
Projesi ve DOKAP, Doğu Karadeniz Kalkınma Projesi adıyla yeni
idareler, bölgesel kalkınma idareleri kuruldu. Bunların
faaliyetlerini yansıtmak istiyorum ama bu arada, tabii ki Bölgesel
Gelişme Ulusal Stratejisi, tümü yerinde hazırlanan 26 bölge
planı ve bölge kalkınma idarelerinin eylem planları stratejik
çerçeveyi belirliyor; ajansların destek programları KÖYDES, SUKAP,
SODES, Cazibe Merkezlerini Destekleme Programı, kamu
yatırımları vesaire araçlar uygulamada kullanılıyor.
Bölgesel
gelişmeye dayalı temel stratejimizin iki boyutu vardır: Bir
yandan bölgeler arası ve bölge içi gelişmişlik
farklarını azaltmayı öngörüyoruz, diğer yandan da her bir
bölgenin kalkınma fırsatlarını ortaya çıkarıp
değerlendirerek rekabet gücünü geliştirmeyi hedefliyoruz. Yakın
zamanda müzakereye açılan bölgesel politika ve yapısal araçların
koordinasyonu faslı çalışmalarında da, Kalkınma
Bakanlığı koordinasyonunda bu çalışmalar devam ediyor.
Özellikle, Türkiyenin bölgesel
gelişme alanındaki kapasitesine bu çalışmalar çok önemli
katkı sağlayacaktır.
Esas olarak
şunu ifade edeyim: GAP Eylem Planı uygulamasında GAP Eylem
Planıyla önemli mesafe katettik ve ciddi tecrübe sahibi olduk.
Kalkınmanın insan ve toplum boyutunu esas alan yaklaşımla hazırlanan
GAP Eylem Planı, Mayıs 2008de Sayın
Başbakanımızın Diyarbakırdaki toplantısıyla
yürürlüğe konuldu. Sulama başta olmak üzere, temel altyapı
yatırımlarının ekonomik ve sosyal gelişmeyi
sağlayacak eylem projelerinin büyük bölümünün tamamlanması
hedefleniyor. Plandaki proje ve faaliyetler için sorumlu kuruluşlara
toplam, bakın, 18,2 milyar TL kaynak aktarılmış ve bu
kaynağın 14,7 milyar TLsi fiilî yatırıma
dönüşmüştür. Yani, GAPta, gerçekten -ben sulamada biliyorum-
geçmiş döneme göre sulama yatırımları 13 misli
artmıştır. Dolayısıyla, ben burada hem Başbakanımıza
hem Kalkınma Bakanımıza gönülden teşekkür ediyorum.
GAP bölgesel
yatırımlarının merkez bütçe içindeki payı yüzde 7den
yüzde 14 civarına yükselmiştir. 2007 yılında yüzde 62 olan
GAPın genel nakdî gerçekleşmesi 2012 sonunda yüzde 93e
ulaşmıştır. Benim -burada vaktim sınırlı
olduğu için- tabii, GAP için sizlere çok ayrı bilgi sunmam lazım
ama GAPta, enerjide büyük ölçüde yatırımlar hemen hemen
tamamlandı, yüzde 75-80i enerjide tamamladık.
Şimdi
Ilısu Barajı kaldı. Bunun da, Ilısu Barajının da
yüzde 65i şu anda fiziki olarak gerçekleşti. Bu baraj
tamamlandığı zaman sadece enerji değil, aynı zamanda,
onun hemen mansabında yer alan Dicle Barajı vasıtasıyla o
bölgedeki mümbit toprakları da sulayacaktır. Hem sulama faydası
var hem enerji faydası var, bunu özellikle vurgulamak istiyorum.
Özellikle sulamada,
biz, 2012 ve 2013 yılını GAPta, yatırımlarda hamle
yılı olarak ilan ettik ve şu ana kadar da sulanan alan 378 bin
hektara yükseldi. Ama, burada şunu vurgulamak istiyorum: Bir, sulamada suyun
hazır olması lazım; barajlar büyük ölçüde tamam. Ayrıca,
ana kanalların hazır olması lazım; ana kanalların da
büyük bir kısmını tamamladık. Bakın, bu ana
kanalların tamamlanma oranı yüzde 68dir, esas zor olan bu. Misal
olarak, Mardin ana kanalı var, yani Şanlıurfadan
başlıyor, devasa bir kanal, özellikle 200 metreküp/saniye suyu
akıtacak muazzam bir kanal. 200 metreküp/saniye nedir? diye size
kafanızda canlandırmanız için şöyle bir misal vermek
istiyorum: Kızılırmak Nehrinin mart ayındaki debisi de
yaklaşık olarak 200 metreküp/saniyedir; yani biz
Şanlıurfadan Mardin istikametine -hemen hemen kanal tamamlandı,
bu yıl sonunda bitecek- 225 kilometre uzunluğunda bir ana kanalla
suyu Mardin ovalarına kadar uzatacağız.
Tabii, bu arada Şanlıurfadaki büyük projeler
tamamlandı; Yaylak Ovası, Harran Ovası vesaire.
ENVER ERDEM (Elâzığ) Elâzığdaki
kanallar nasıl, onları anlatsanıza.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Şimdi, Suruç Ovasıyla ilgili çok büyük bir
projeyi gündeme taşıyoruz, inşallah o da kısa zamanda
bitecek: Atatürk Barajından aldığımız suyu bir ana
iletim hattı, sonra
ENVER ERDEM (Elâzığ) Kuzovayı anlatsana
Sayın Bakan, Kuzovada ne yapıldı?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla)
17.134 metre uzunluğunda, dünyanın en uzun
sulama tüneli ve en büyük tünelle -7 metre çapında bir tünel- bunu Suruç
Ovasına intikal ettiriyoruz. Aşağı yukarı bunun da
yüzde 90ı tamamlandı, inşallah, önümüzdeki yıl başında
tünelin bitmesini bekliyoruz ama oradan da Suruç Ovasının sağ
sahil, sol sahil ana dağıtım kanalları da hemen hemen
bitmek üzere, böylece, 95 bin hektarlık Suruç Ovasını
sulayacağız.
Ayrıca, sadece su değil, bakın, sulama
Ben sadece birkaç tane misal veriyorum. Ben daha geçtiğimiz günlerde
Kahramanmaraş, Gaziantep, Kilisteydim; biliyorsunuz burada muazzam bir Kılavuzlu
sulaması var, bunun temelini attık ve Kahramanmaraştaki,
Gaziantepteki
MAHMUT TANAL (İstanbul) Hilvanda içme suyu yok
Sayın Bakan.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Afyondan bir yere fırsat
kalmamış.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) -
ve aynı zamanda Kilisteki mümbit
toprakların tamamını sulayacağız.
Çetintepe Barajının temelini attık.
Özellikle, tabii, sadece biz çalışmıyoruz. Şu anda,
Ulaştırma Bakanlığımız orada bütün bölünmüş
yolları inşa ediyor, GAP Eylem Planıyla birlikte
ulaştırma alanında; Gaziantep-Şanlıurfa otoyolu,
Gaziantep çevre yolu kesimi, Diyarbakır çevre yolu BSK kaplama olarak
trafiğe açılmıştır, Batman Havaalanı terminal
binası ve Şırnak Havaalanı tamamlanarak hizmete
açılmıştır, bunlar da GAP kapsamında.
Ayrıca, çok sayıda proje var. Tabii,
zamanım sınırlı, dolayısıyla, ben diğer
projeleri inşallah
KOP yürüyor şu anda çok hızlı, burada
vekillerim var. Mavi Tünel, devasa, 17 bin kilometreden daha büyük Mavi Tünel
bitti, artık Akdenize boşa akan suları şu anda Konya
Ovasına gönderdik.
Derebucak Gembos
Tüneliyle dağları delerek Beyşehir Gölüne akıtıyoruz
ve Beyşehir Gölünü kurtardığımız gibi, biliyorsunuz,
Beyşehir-Suğla-Apa kanalıyla Konya Ovasına hayat verecek
büyük projeler hayata geçiyor.
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) Beyşehir Gölünde su mu bıraktınız?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Konya
Ovasındaki diğer projeler
Sürem sınırlı olduğu
için, bunlardan sadece birkaç tanesini misal olarak söylüyorum.
Bir de şunu
söyleyeyim: DAP projesi dolu dizgin devam ediyor, DAP (Doğu Anadolu
Projesi), ayrıca DOKAP
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) Ergene
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Ergeneyi Ergeneye
gidenler bilir; Ergenede, efendim, Trakya Projesinin ben size
kitabını vereceğim.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Dil Deresi başlamadı hâlâ Sayın Bakan.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Trakya Gelişim
Projesiyle Trakya hayat bulacak bakın.
MUHARREM IŞIK
(Erzincan) Erzincanı söylemedin Sayın Bakan.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) 10 milyar TLlik
yatırım yapıyoruz. Ergeneyi de kurtaracak olan biziz. (CHP ve
MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, rica ediyorum gürültü yapmayın.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Bakın,
Ergeneyi de biz kurtaracağız. Nasıl Haliçi
kurtardığımız gibi, Ergeneyi de biz
kurtaracağız, onu da özetle vurgulamak istiyorum.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Dil Deresi başlamadı hâlâ Sayın Bakan.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Bakın, şu
anda Ergenedeki bütün atık su arıtma tesislerini biz inşa
ediyoruz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Dil Deresi ne oldu Sayın Bakan?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Ana kolektörlerini,
katı atık bertaraf tesislerini
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Kim inşa edecek? İktidarsın, biz
mi inşa edeceğiz?
BAŞKAN
Sayın Yeniçeri, heyecanlanmayın.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla)
Dolayısıyla, değerli dostlar, sayın vekillerim; bunlardan
dolayı gurur duymanız lazım. Ya, hizmet
yapılıyorsa
(CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
Bakın, marifet
iltifata tabidir. Hiç olmazsa yapılan şeyleri takdir edin ki millet
de sizi takdir etsin.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Bakan sataşmada bulunuyor Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Boş yere uğraşmayın, sinirlenmiyor.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Hepinize çok
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum; yola devam ediyoruz, merak
etmeyin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Bakan sataşmada bulunuyor.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkan, özür dilerim. Sayın Bakan dedi
ki: GAPta
VELİ
AĞBABA (Malatya) Bir şey yapmadı.
MAHMUT TANAL
(İstanbul)
yüzde 13 misliyle biz
bir yatırım yaptık, fazlasıyla.
Ben, bölgeyi bilen
Şanlıurfalı İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal olarak -Sayın
Bakan halkımıza yanlış bilgi verdi- bu yanlış
bilgiyi düzeltmek için sizden söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Böyle
bir usulümüz yok.
Şimdi, zaten
bakın
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Ama yanlış bilgi veriyor.
BAŞKAN
Olabilir canım.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Halkı kandırıyor, doğru bilgi vermiyor.
BAŞKAN - O
Hükûmet olarak cevap verdi.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Bakın, Hilvan ilçesinde içme suyu yok;
Şanlıurfanın Hilvan ilçesinde içme suyu yok.
BAŞKAN
Sayın Tanal, teşekkür ederim. Zaten kayıtlara geçti.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Bakın, Urfalı milletvekili arkadaşlarım
burada; buyursun gelsinler, anlatalım. Bakın, içme suyu yok Hilvan
ilçesinde.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Şanlıurfaya suyu biz getirdik, Şanlıurfada su yoktu.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Göçerler de su içemiyor Sayın Bakan, göçerler.
BAŞKAN 10
milletvekili arkadaşımıza 60ıncı maddeye göre pek
kısa söz vereceğim.
Sayın Korkmaz
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmazın,
Başbakanın AK PARTİ grup toplantısındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sayın Başbakan grup toplantısında muhalefete
bilmem kaçıncı kere Sivasın ötesine geçemiyorlar. dedi.
Sayın
Başbakan, ülkeyi sen yönetiyorsan ve bir bölgede olağanüstü güvenlik
şartları varsa adama sorarlar Sen ne iş yaparsın? diye.
Milliyetçilik, Diyarbakırda, Trabzonda on binlere
konuşabilmektir. diyorsun. Yani, milletin karşısına
kiminle çıktığının ve ne söylediğinin önemi yok.
Elinde binlerce insanımızın kanı olan PKK hamisi Barzani ve
Türk milletine iğrenç pislikler diyen Şivan Perwerle
çıkıp Kürdistan diyeceksin, bölücülüğe methiyeler düzeceksin,
bunun adı milliyetçilik olacak. Bu millete kastedenlerle, Sayın
Başbakan, Türk milliyetçiliği yapılmayacağına göre sen
ne milliyetçiliği yapıyorsun? On binlere böyle konuşacaksan
susman konuşmandan daha evla. Sayın Başbakan, sevsinler senin
milliyetçiliğini. Milliyetçilik, Barzaniye yaranmak için tabela indirmek
değil, Diyarbakırda Kürtüyle, Türküyle binlerin
toplandığı meydanda Ne mutlu Türküm diyene! diyebilmektir.
BAŞKAN
Sayın Yeniçeri
2.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, Suriye
Türkmenlerine yapılan saldırılara ve AKP iktidarının
onları koruyacak her türlü tedbiri almak zorunda olduğuna
ilişkin açıklaması
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hatayın
Yayladağı ilçesinin bitişiğinde yaşayan Bayır
Türkmenleri, Esad güçleri ile Selefilerin hedefi hâline gelmiştir. Fanatik
Selefi caniler Dininiz zayıf, malınız helal,
hanımlarınız hediye diyerek Türkmenlere
saldırmaktadır. Türkmenleri bir yandan Esad güçleri, diğer
yandan Selefi canileri katletmektedir. Türkmen köyleri top ateşi ve
bombardıman altında tutulmaktadır. Savunmasız ve
silahsız Türkmenler Barbarca katlediliyoruz, sesimizi duyan yok. diye
feryat ediyorlar. Türkmenler Kış geliyor, çadırımız,
parkamız yok, ne doğru düzgün kendimizi savunacak silahımız
ne de mermimiz var, her yerde eziliyoruz. Eğer yardım gelmezse
soyumuzu kurutup bizi yok edecekler. diye feryat ediyorlar. Türkmenler,
Türkiyenin bitişiğinde canice katledilirken AKP iktidarı
olanı biteni görmezlikten geliyor. AKP iktidarı, Suriye Türkmenlerine
her türlü yardımı yapmak ve onları koruyacak her türlü tedbiri
almak zorundadır. Aksi takdirde, Suriye Türkmenlerine yönelik
katliamlardan AKP iktidarı doğrudan sorumlu olacaktır.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Ağbaba
3.- Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın,
birçok televizyon kanalının AK PARTİ grup
toplantısını canlı yayınlamasının basın
özgürlüğü ve demokrasi açısından düşündürücü olduğuna
ilişkin açıklaması
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Başkan, salı günleri, partilerin
grup toplantılarının olduğu gündür. Her grup farklı
saatlerde toplanır ki televizyonlar, gazeteciler izlesin, halk
bilgilensin. Bugün AKP grup toplantısı yapıldı, bütün
kanallar canlı verdi. Daha sonra grup toplantısı bitti, AKPnin
5 büyükşehir, 5 il belediye başkanının
tanıtımı yapıldı. NTV, CNN Türk, Habertürk gibi birçok
televizyon kanalı AKP grup toplantısını ve aday
tanıtımını tam iki saat yirmi dakika canlı verdi. CHP
grubu başlamasına rağmen, televizyonlar canlı
yayını kesmedi. Ana muhalefet partisi lideri konuşurken
anlı şanlı televizyonlar Gümüşhane adayının
tanıtımını verdiler. Bu olay basın özgürlüğü ve
demokrasi açısından düşündürücüdür. Özgür basın yoksa
demokrasi yoktur, özgür basın yoksa faşizm vardır. Faşizm
nedir? diyenler gelsinler, uygulamalarını görsünler. Faşizm her
alanda hâkim olmaya başlamıştır.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Kaşdemir
4.- Çanakkale Milletvekili İsmail
Kaşdemirin, Çanakkalede CHP teşkilatının düzenlemiş
olduğu bir toplantıda konuşan Muğla Milletvekili Tolga
Çandarı Başbakan hakkındaki bazı ifadeleri nedeniyle
kınadığına ilişkin açıklaması
İSMAİL
KAŞDEMİR (Çanakkale) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Geçtiğimiz
hafta sonunda Cumhuriyet Halk Partisinin Çanakkalede bir belde
teşkilatının düzenlemiş olduğu bir toplantıya
katılan Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Sayın Tolga Çandar,
Sayın Başbakanımız, Türkiye Cumhuriyetinin
Başbakanı hakkında, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir üyesine, daha doğru bir ifadeyle hiçbir
vatandaşımıza yakışmayacak, burada söylemekten hicap
duyduğum bir ifadeyle hakaret etmiştir. Sayın Çandarı bu
ifadeleri nedeniyle kınadığımı belirtiyor ve kendisini
Sayın Başbakanımızdan ve tüm kamuoyundan özür dilemeye davet
ediyorum. Bu konuda da Cumhuriyet Halk Partisinin yetkili makam ve
kurullarını da gereğini ve yakışanı yapmaya davet
ediyorum. Tabii, orada olup da bu fenalığa müdahale etmeyenleri ve
hatta daha da ileri giderek Amin. diye bağıranları da
kınıyorum.
Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Sayın Doğru
5.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun,
sağlık personelinin sorunlarının giderilmesi için yeni
düzenlemeler yapılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ülkemizin birçok
yerindeki devlet ve üniversite hastanelerinden hekimler ve diğer
sağlık personeli bizleri arayarak sağlık personeline
yapılan şiddeti, şiddetle protesto ediyorlar. Bu yönde olarak
yeni birtakım kanuni düzenlemeler yapılması gerekmektedir, bunu
söylemek istiyoruz.
Bir diğer konu
da, özellikle özlük hakları konusunda da çok büyük
sıkıntıların olduğu ve özlük hakları konusunda da
-özellikle Maliye Bakanlığının ve Sağlık
Bakanlığının- bazı iyileştirmeler
yapılması ifade edilmeye çalışılıyor.
Diğer bir konu
da emeklilikle ilgili. Şu anda Ankara Numune Hastanesindeki bir uzman
doktor emekli olduğu zaman yaklaşık olarak 1.800 ile 2.200 lira
arasında maaş alıyor, bu da çok yeterli bir para değil.
Dolayısıyla, geri dönmek mecburiyetinde kalıyorlar. Bu yönde
olarak da Maliye Bakanlığı ve Sağlık
Bakanlığından kanuni düzenleme beklenmekte olduğunu ifade
ediyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Öğüt? Yok.
Sayın Özkan
6.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın,
veteriner hekim, mühendis ve tekniker atamalarıyla ilgili bilgi almak
istediğine, vatandaşların şubatta en az 40 bin
öğretmen kadrosu verilmesini ve dershanelerin kapatılması
konusunun Hükûmetin gündeminden çıkarılmasını talep
ettiğine ilişkin açıklaması
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Sayın Ekerin sözleri sonucu, atama bekleyen veteriner
hekimler, sağlık teknikerleri, ziraat mühendisleri, gıda
mühendisleri, su ürünleri mühendisleri ve teknikerleri aylardır
sözleşmeli atamalar hakkında net bilgi istemektedir. Maliye
Bakanlığından istenen 5.557 kadro için bir gelişme var
mıdır? Hükûmetten gerekli cevabı bekliyorum.
Ayrıca, atama bekleyen 215 bin öğretmen varken
Hükûmetin bu sorunu şubatta 10 binle
sınırlandırmasını yadırgıyorum. Millî
Eğitim Bakanının söylediğine göre, şu anda, 127 binden
fazla öğretmen ihtiyacı vardır. Bize ulaşan mesajlarda
istek, en az, şubatta 40 bin kadro verilmesidir.
Yine mesajlarda, dershanelerin kapatılması
konusunun da Hükûmetin gündeminden çıkarılması talep
edilmektedir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Havutça
7.- Balıkesir Milletvekili Namık
Havutçanın, 6111 sayılı Kanundan
yararlanamadığı için ilişiği kesilen 200 bin
üniversite öğrencisi için af çıkarılması gerektiğine
ilişkin açıklaması
NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Üniversite öğrencilerimiz af bekliyor. 6111
sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinin ardından, yüz binlerce
üniversite öğrencisi yeni bir mağduriyetle karşı
karşıya kaldı. 25 Şubat 2011 tarihinden önce öğrenci
olanların yararlanacağı bu düzenleme sınırlama
getirdiği için 200 bin öğrencimiz mağdur durumdadır.
Kanunun yürürlüğe girdiği 25 Şubat 2011
tarihinden sonra 150 bin üniversite öğrencisinin çeşitli sebeplerle
üniversiteden ilişiği kesildi ya da üniversiteyi bırakmak
zorunda kaldı. Bu sayı her geçen gün artmaktadır. Maddi sorunlar,
sağlık sorunları, askerlik, hazırlık
sınıfında başarısız olma gibi gerekçelerle
üniversitelerden ilişiği kesilen bu 200 bin öğrencimizle ilgili,
biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak kanun teklifimizi verdik ve komisyona
gelmeyi bekliyor.
Ben buradan, vicdan sahibi Hükûmete ve AKPli vekillere
sesleniyorum: Bu üniversite öğrencilerimizin sorununu affederek yeniden
eğitime dönmelerini mutlaka sağlamak durumundayız.
BAŞKAN Sayın Atıcı
8.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcının, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun AKP milletvekilinin gündem dışı
konuşmasına cevap vererek gensoru görüşmelerini televizyonun
yayın saati dışına çıkarmaya
çalıştığına ve Emniyet Genel Müdürlüğünün Gezi
olaylarıyla ilgili raporunun AKP Hükûmetinin mezhepçi ve ayrımcı
olduğunun net bir göstergesi olduğuna ilişkin
açıklaması
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Sayın Orman Bakanı, AKPli bir milletvekilliyle
anlaşarak onun konuşmasından sonra siz de yirmi dakika
konuşarak gensoru görüşmelerini televizyon saati
dışına çıkarmaya çalıştınız. Koskoca
bir Bakansınız, bu size hiç yakışmıyor.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; Emniyet Genel Müdürlüğü Gezi
olaylarının da bilançosunu açıkladı: 3 milyon 600 bin
kişi katılmış -yurt genelinde çok daha fazla olduğunu
biliyoruz- 5.513 kişi gözaltına alınmış, 4.329
kişi yaralanmış, 7 kişi de yaşamını
yitirmiş. Azaltılmış bu rakamlarla bile, Hükûmetin derhâl
istifa etmesi gerekmektedir. Bakın, arkadaşlar, eylemlere
katılanların yüzde 82si otuz yaşın altında yani genç,
yüzde 61i üniversite öğrencisi veya mezunu. Bunlardan çok daha elim ve
vahim olmak üzere, raporda, katılımcıların yüzde 78inin
Alevi olduğu ifade ediliyor. Bu durum, AKP Hükûmetinin mezhepçi ve
ayrımcı olduğunun net bir göstergesidir.
BAŞKAN
Sayın Işık
9.- Erzincan Milletvekili Muharrem
Işıkın, insanları ayrıştıran ve mezhep
ayrımı yapan zihniyeti kınadığına ve Orman ve Su
İşleri Bakanından, Erzincanda sulama birliklerinin çiftçilere
su veremeyeceklerine ilişkin yazılarından haberi olup
olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
MUHARREM IŞIK
(Erzincan) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
İnsanları
sürekli öteleştiren, ayrıştıran, konuşmalarında
mezhep ayrımı yapan TÜİK denen kurumu kullanarak sürekli
insanları fişleyen, mezheplere göre ayrıştıran; bu
yetmezmiş gibi, bir de destan yazdırdığı polislerini
de kullanarak Gezi eylemlerine katılan insanları mezheplerine göre
ayrıştırmaya tutan, fişleyen, fişleten zihniyeti
kınıyorum.
Mısırda
ölen kardeşlerine acırken kendi ülkesinde destan
yazdırdığı polislerin öldürdüğü canları
mezheplerine göre değerlendiren zihniyeti tekrar kınıyorum.
Ayrım yapmıyorum. dedikçe ayrımcılığın en
kötüsünü, en çirkinini yapan bu zihniyeti kabul etmiyorum ve şiddetle
kınıyorum.
Ayrıca,
Sayın Bakan, Erzincanda sulama birliklerinin Bu yıl su
veremeyeceğiz. diye çiftçilere yazılar
yazdığından acaba
haberiniz var mı?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Sarıbaş, buyurun.
10.- Çanakkale Milletvekili Ali
Sarıbaşın, kesilen ağaç sayısının dikilen
ağaç sayısından katbekat fazla olduğuna, Çanakkalede Orman
Bölge Müdürlüğünün kaldırılmasına ve Kaz
Dağlarında maden ruhsatı verilmesine ilişkin
açıklaması
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) Çok teşekkür ederim Başkan.
Sayın Orman
Bakanımız az önce de çok güzel bir tablo çizdi ancak on bir yıl
içerisinde -kendi istatistikleriyle- çevreye maden, 2/B ve diğer yasalarla
birlikte verdikleri, maden yasaları, altın ve diğer
işletmelerle birlikte, turizmle birlikte
Diktikleri orman
sayısıyla kesilen orman sayılarının arasına
baktıklarında kesilen orman sayılarının kat kat fazla
olduğunu göreceklerdir; bir.
İki:
Sayın Orman Bakanımız, Çanakkalede, orman bölgesi olan, yüzde
52si ormanla kaplı olan ve çok sevdiği bu orman bölgesinin orman
başmüdürlüğünü kapatarak orman bölge müdürlüğünü buradan
kaldırmışlardır. Acaba ormanı böyle mi seviyorlar?
Üç: Kaz
Dağlarında 3.500 çeşit bitki dokusu vardır ve aynı
zamanda Kaz Dağlarında altın madencilerine, bakır ve
kurşun madencilerine neredeyse yüzde 100üne yakın bir şekilde
Türkiye'nin ve dünyanın en büyük orman alanlarında ruhsat
vermişlerdir ve bu anlamda da bu Kaz Dağlarında verilen
altın
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Gündeme geçiyoruz.
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan, söz talebimiz vardı 60a göre.
BAŞKAN
Vardı 60ıncı maddeye göre ama bitirdim, ben 10 kişiye
veriyorum.
11.- Muş Milletvekili Sırrı
Sakıkın, Şivan Perwer ve Ahmet Kayanın bu ülkenin
mağdur insanları olduğuna, onlara ve Mesut Barzaniye hakaret
edilmemesi gerektiğine ilişkin açıklaması
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan, bakın, sürekli saldırıya
maruz kalıyoruz.
Şivan Perwer
ve Ahmet Kaya hayatları boyunca ellerine silah almamışlar,
silahları sadece sazları olmuş, sadece halklarının
ezgisini seslendirdikleri için otuz sekiz yıl eğer yurt
dışında kalmışlarsa, sürgüne gitmişlerse bu
ülkenin ayıbıdır, bu sistemin ayıbıdır, ret ve
inkâr politikalarının ayıbıdır ama burada bunlara
hakaret etmek hiç kimsenin haddi değildir. Bu insanlar bu ülkenin
mağdurlarıdır. Bunlara lütfen hakaret etmeyin. Mesut Barzaniye
hakaret etmeyin. Sizin ne kadar değerleriniz varsa Kürt halkının
da o kadar değerleri vardır ve
BAŞKAN
Vallahi, iki dakikayı bile geçtiniz.
SIRRI SAKIK
(Muş) -
değerlere saygısızlık kimse etmemelidir.
BAŞKAN
Tamam, geçti kayıtlara.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) - Sayın Başkanım
BAŞKAN
Efendim.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sırrı Bey konuşmasında benim
konuşmamı kastederek konuşma yaptı.
Burada eğer
özür dilenecek biri varsa Türk milletidir. İğrenç pislikler diye
bahsedilen Türk milletidir.
SIRRI SAKIK
(Muş) Kimse Türk milletine İğrenç dememiştir.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Önce bunu düzeltsin. Ondan sonra
SIRRI SAKIK
(Muş) Asla, hiç kimse böyle bir şey dememiştir.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Hiçbir şekilde Şivan Perwerin böyle bir ifadesi
yoktur.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Geçen defa Şivan Perwerin şiirini burada okudum, siz de
en önde dinlediniz.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Çıkarın, söyleyin.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Dinlediniz, ben burada şiirini okudum, hepiniz dinlediniz.
Özür dilenecek biri
varsa o da Türk milletidir.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Tek bir ifadesi yoktur öyle.
BAŞKAN
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi
vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, İran-Türkiye Parlamentolar
Arası Dostluk Grubu Başkanı Moayyed Hosseini Sadr
başkanlığındaki bir heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 31/10/2013
tarihli 57 sayılı Kararı ile uygun bulunduğuna ilişkin
tezkeresi (3/1340)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlık Divanının 31 Ekim 2013 tarihli ve
57 sayılı Kararı ile İran-Türkiye Parlamentolar Arası
Dostluk Grubu Başkanı Moayyed Hosseini Sadr başkanlığındaki
heyetin ülkemizi ziyaret etmesi uygun bulunmuştur.
Söz konusu heyetin
ülkemizi ziyareti, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında Kanun'un 7nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine
sunulur.
Sadık Yakut
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Vekili
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Başbakanlığın
iki tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım:
2.-
Başbakanlığın, Batman Milletvekili Ayla Akat Ata
hakkında tanzim edilen, Anayasa Komisyonu ve Adalet Komisyonu üyelerinden
kurulu Karma Komisyonda bulunan soruşturma dosyasının Hükûmete iade edilmesine ilişkin tezkeresi
(3/1341)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Batman Milletvekili
Ayla Akat Ata hakkında tanzim edilen ve ilgi (b) yazı ile
Başkanlığınıza gönderilen soruşturma
dosyasının yeniden değerlendirilmesi için evrakın ve
fezlekenin iadesinin talep edildiğine dair Adalet
Bakanlığından alınan ilgi (c) yazı sureti ve ekleri
ilişikte gönderilmiştir.
Gereğini arz
ederim.
Bekir Bozdağ
Başbakan
Yardımcısı
3.-
Başbakanlığın, Batman Milletvekili Ayla Akat Ata
hakkında tanzim edilen, Anayasa Komisyonu ve Adalet Komisyonu üyelerinden
kurulu Karma Komisyonda bulunan soruşturma dosyasının
Hükûmete iade edilmesine ilişkin
tezkeresi (3/1342)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Batman Milletvekili
Ayla Akat Ata hakkında tanzim edilen ve ilgi (b) yazı ile
Başkanlığınıza gönderilen soruşturma
dosyasının yeniden değerlendirilmesi için evrakın ve
fezlekenin iadesinin talep edildiğine dair Adalet
Bakanlığından alınan ilgi (c) yazı sureti ve ekleri
ilişikte gönderilmiştir.
Gereğini arz
ederim.
Bekir Bozdağ
Başbakan
Yardımcısı
BAŞKAN - Anayasa ve Adalet komisyonları
üyelerinden kurulu karma komisyonda bulunan (3/389) ve (3/669) esas
numaralı dosyalar Hükûmete geri verilmiştir.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç ve 20
milletvekilinin, Melen Çayı Projesi nedeniyle yaşanacak
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/789)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Melen sistemi
olarak adlandırılan İstanbul'un içme suyu ihtiyacını
karşılama projesi, Büyük Melen Çayı üzerinde inşa edilmekte
olan, boru hatları, depolar, tesisler, arıtma tesisleri ve sistemin
depolama tesisi olacak olan Melen Barajı ile büyük ve önemli bir projedir.
Ayrıca, bir hidroelektrik santral de (HES) projenin bileşenleri
arasındadır. Devlet Su İşlerinin (DSİ) uhdesinde
bulunan projenin ilk aşaması hayata geçirilmek üzeredir. Kalan bölümlerin
inşası devam etmekte, baraj inşaatı da yakın zamanda
başlamış bulunmaktadır.
Çevresel Etki
Değerlendirmesi (ÇED) Raporuna göre, proje, Karadeniz Bölgesinde
İstanbul Boğazının 170 kilometre doğusunda, Sakarya
ilinin 70 kilometre kuzeydoğusunda yer alan Ortaköy beldesi Uğurlu
köyünün 2,5 kilometre güneybatısında ve Melen Çayının
döküldüğü Karadeniz'in yaklaşık 7 kilometre güneyindedir.
Rezervuar sahasında maksimum su kotu 110 metre olup göl alanı
kamulaştırma etüdü 110 metre kotuna göre yapılmıştır.
Bu kota göre rezervuar alanı 17.150 dekardır. Bu sahanın yüzde
17'sinin tarım arazisi, yüzde 63'ünün fındıklık, yüzde
9'unun orman ve yüzde 11'inin de boş alan ve dere yatağı ile
kaplı olduğu belirlenmiştir. 110 metre maksimum su kotundan
itibaren 300 metrelik şerit içerisindeki mutlak koruma alanında ise
yüzde 1,5 oranında tarım arazisinin, yüzde 71 oranında
fındıklığın, yüzde 19,45 oranında orman
arazisinin ve yüzde 8 oranında da tarım dışı arazinin
kaldığı tespit edilmiştir. Mutlak koruma alanı içerisinde
yaklaşık 18.615 dekar arazi bulunmaktadır. Rezervuar ve mutlak
koruma alanındaki toplam arazi miktarı ise 35.765 dekardır.
Rezervuar sahasında tamamıyla su altında 5 yerleşim
kalmaktadır. Bunlar sırayla; Ortaköy (Lahna) bucağı, bu
bucağa bağlı Cuma Mahallesi, Beyler, Karalar ve Köyyeri
köyleridir. Ayrıca, rezervuar alanının etrafında ve
özellikle mutlak koruma alanı içerisinde kalan bazı yerleşim
ünitelerindeki nüfus da kısmen etkilenmektedir. Göl alanı içerisinde
kalan bucak ve köyler Sakarya ili Kocaali ilçesine bağlıdır.
Melen barajı yapıldığı takdirde göl alanı içerisinde
kalan nüfusun tamamının kaldırılması gerekmektedir.
Rapora göre, projenin rezervuar ve mutlak koruma alanları içinde kalan
toplam nüfus yaklaşık 7 bindir.
Projenin çevresel
ve insani olmak üzere iki önemli sonucu olacaktır. Birincisi, çevresel
bakımdan, bu kadar önemli bir projenin ormanlık alan, tarım
arazileri ve bölgenin bitki ve hayvan örtüsü üzerinde yapacağı
olumsuz etkidir. Çevre örgütlerinin raporlarına göre, proje
sahasının yer aldığı bölgede genel flora özellikleri
incelendiğinde 11 endemik bitki türünün olduğu görülmüştür. Bern
Sözleşmesi gereği koruma altında bulunan bir bitki türü olan
cyclamen coum ssp. faaliyet alanı ve bölgede geniş
yayılış göstermektedir. İklim değişikliği
nedeniyle Melen Çayı ve çevresindeki yağış rejiminin
nasıl değişeceği, projenin fizibilitesi
yapılırken dikkate alınmamıştır. İstanbul'un
nüfusunun plansızca artması, şebeke kaybı ve kaçak
kullanımların önüne geçilmemesi, kuzeydeki su havzalarını tehdit
eden büyük ölçekli yatırımlara izin verilmesi, su sorununun bütüncül
bir şekilde ele alınmadığını göstermektedir.
İkincisi, projenin yaratacağı insani sorunlardır.
Kamulaştırma ve yerinden etme dolayısıyla, proje alanı
içinde kalan nüfus önemli sorunlar yaşamaktadır. Bir yandan
kendilerine yeni yerleşim alanı gösterilmediği için nereye
gideceğini bilememekte, öte yandan kamulaştırma bedellerinin
ödenmesi konusunda zorluklar yaşamaktadır. Örneğin, aynı
kişinin sahip olduğu arazi ve diğer mülkler parça parça
kamulaştırılmakta, ödemeler de farklı zamanlarda, taksitle
yapılmaktadır. Yerinden edilecek olan yurttaşların
hayatlarını idame ettirebilmelerini sağlamak devletin görevi
iken, ödemelerde yaratılan sorun da bu yurttaşları mağdur
etmektedir.
Bütün bu bilgiler
ışığında, proje dolayısıyla yaşanacak
olan sorunları tespit etmek ve uygun çözümlerin bulunabilmesini
sağlamak amacıyla, Anayasamızın 98inci maddesi, İç
Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Engin Özkoç (Sakarya)
2) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
3) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
4) Arif Bulut (Antalya)
5) Erdal Aksünger (İzmir)
6) Tolga Çandar (Muğla)
7) Kazım Kurt (Eskişehir)
8) Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
9) Mahmut Tanal (İstanbul)
10) Ali Serindağ (Gaziantep)
11) İhsan Özkes (İstanbul)
12) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
13) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
14) Ahmet İhsan
Kalkavan (Samsun)
15) Emre Köprülü (Tekirdağ)
16) Mehmet Şeker (Gaziantep)
17) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
18) Mevlüt Dudu (Hatay)
19) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
20) Mehmet Ali
Ediboğlu (Hatay)
21) Bülent Tezcan (Aydın)
2.- Tokat Milletvekili Orhan Düzgün ve 20
milletvekilinin, Tokat ilinin göç vermesinin nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/790)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Tokat ilimizin
Türkiye'nin en çok göç veren ili olması nedenlerinin
araştırılıp alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98inci ve TBMM
İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddelerine göre bir Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Orhan Düzgün (Tokat)
2) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
3) Erdal Aksünger (İzmir)
4) Tolga Çandar (Muğla)
5) Kazım Kurt (Eskişehir)
6) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
7) Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
8) Ali Serindağ (Gaziantep)
9) İhsan Özkes (İstanbul)
10) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
11) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
12) Emre Köprülü (Tekirdağ)
13) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
14) Arif Bulut (Antalya)
15) Mahmut Tanal (İstanbul)
16) Mehmet Şeker (Gaziantep)
17) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
18) Mevlüt Dudu (Hatay)
19) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
20) Mehmet Ali
Ediboğlu (Hatay)
21) Bülent Tezcan (Aydın)
Gerekçe:
Türkiye
İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinde net göç hızına göre
2009-2010 döneminde en fazla göç veren il Tokat olmuştur. Tokat'a 25 bin
430 kişi göç ederken, 40 bin 995 kişi de ilimizden göç etmiştir.
Tokat'ın göç veren iller sıralamasında en ön sırada yer
alması Tokat halkımızın her kesiminde kaygı
uyandırmaktadır. Göçün nedenlerinin başında ekonomi ve
istihdam sorunu, aynı zamanda yöresel geçim kaynaklarının
azalması gelmektedir. 2011 yılında 2.214 adet esnaf kepenk
kapatmıştır. Özellikle tarım ve
hayvancılığın yok olması
vatandaşlarımızın verimli topraklarını
bırakıp büyük şehirlere göç etmesine yol açmaktadır. Nüfusu
2 binin altında olan belediyeler kapandığında göç sorunumuz
artarak devam edecektir. Turhal Şeker Fabrikasının
satılması ve Tokat sigara fabrikalarının kapanması
göçe hız veren en büyük etkenlerdendir.
Bir yurttaşımızın evini,
toprağını, memleketini arkasında bırakıp kendi
vatanı içinde dahi olsa başka bir şehre göç etmesi için çok
ciddi nedenlerinin olması ve hatta köyünü toprağını
bırakmayı göze alacak kadar çaresiz olması gerekir. Hepimiz
köyden kente göçün nedenlerini, işsizlik, eğitim
fırsatlarından eşit olarak yararlanamamak, yoksulluk,
toprağını ekip karşılığını
alamamak ve devlet tarafından yaptırılan zorunlu göç hareketleri
olarak sayabiliriz. Göç eden yurttaşlarımızın
sıkıntısı köyünü ve toprağını geride
bıraktıktan sonra da çözülmemekte ve sonrasında ise yaşanan
kentlerdeki barınma ve istihdam sorunu gelmektedir.
Sağlıksız ve aşırı göç halkımızı
mutsuzlaştırmakta ve yalnızlaştırmaktadır ve bu
sorunun acilen önüne geçilmesi gerekmektedir. Şehirlerdeki işsizlik
oranının had safhaya ulaştığı bir ortamda göçün
kendiliğinden durmasını beklemek bir hayal olmaktan öteye
gidemez ve gerçekliği bulunmamaktadır. Şehirdeki yaşama
imkânlarının iyileştirilmesi ise sosyal bir gereklilik olsa bile
yeterli değildir. Büyük şehirleri cazibe merkezi olmaktan
çıkartacak önlemlerin alınması, köydeki geçim
koşullarının iyileştirilmesi zorunludur. Özellikle toprak
ve diğer üretim kaynaklarının dağılımındaki
dengesizlik, çiftçimizin emeğinin
karşılığını alamaması, esnafın siftah
bile yapamadan sürekli kepenk kapatması, kamu hizmetlerindeki noksanlıkların
çözülmesi gerekmektedir. Çiftçinin gelir düzeyini artıracak tarım ve
pazarlama teknikleri öğretilmeli, yatırım gücü kredilerle
desteklenmelidir. Bütün bu nedenlerle, göçü geriye çevirmek imkânı dâhil,
köylerden kente göçü durduracak, çiftçimizi kendi topraklarında eski refah
günleriyle buluşturacak çözüm yollarının bulunması
gerekmektedir.
3.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve 19
milletvekilinin, çiftçilerin kredi borçları nedeniyle
yaşadıkları sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/791)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'de
yaklaşık 5 milyon 300 bin çiftçi bulunmaktadır.
Gelişmiş ülkelerin sosyal ve ekonomik refahının temelinde
tarıma verdikleri önem ve tarımın gelişmesi
yatmaktadır. Tarımı gelişmiş ülkelerde kooperatiflerin
ve çiftçi örgütlerinin payı ve önemi büyüktür. Ülkemizdeki tarımsal
kooperatifler gelişmiş ülkelerdeki seviyelere ulaşamamıştır.
Ülkemizde
tarımsal girdi seviyeleri her geçen gün artmaktadır. Girdi
fiyatlarının yükselmesi gübre kullanım oranını
azaltmakta, bu da verimin ve kalitenin düşmesine sebep olmaktadır.
Mazottaki ve gübre fiyatlarındaki değişkenler tarımın
sürdürülebilirliği konusunda büyük önem taşımaktadır.
Ülkemizdeki 5 milyon
300 bin çiftçiden Çiftçi Kayıt Sistemi'ne kayıtlı 2 milyon 800
bin çiftçinin tarımsal desteklerden yararlandığı
düşünülürse tarımsal girdilerin kontrol altına
alınması ve üretim maliyetlerinin düşürülmesi zorunludur.
Son zamanlarda,
yazılı ve görsel basında yabancı sermayeli bankaların
cazip ödeme kolaylığı vaadiyle kredi seçenekleri sunduğu
görülmektedir. Kamu bankalarında kredi almanın zaman alması,
çiftçileri yabancı sermayeli bankaların kredilerine yöneltmektedir.
Sermayesi kısıtlı olan çiftçilerimiz, kendilerine umut olarak
gösterilen kredilere yönlendirilmektedir. Pazar fiyatlarındaki
dengesizlikler neticesinde emeğinin
karşılığını alamayan çiftçiler, kredilerini
zamanında ödeyememektedirler. Borcunu kapatamayan çiftçiler diğer bir
bankadan kredi almak suretiyle borçlarını kapatmak yoluna gitmekte,
bu da sorunu daha da derinleştirmektedir.
Türkiye genelinde
binlerce tarım arazisi özellikle özel bankaların ipotek
kıskacı altındadır. Çiftçilerimizin borçlarının
yeniden yapılandırılması için gerekli yasal düzenlemelerin
ivedilikle çıkarılması gerekmektedir. Birçok çiftçi, tarım
arazilerini satarak büyük şehirlere göç etmektedir. Hükûmet, çiftçilerin
verdikleri emeklerin karşılığını tam olarak alabilmesi
için gerekli destekleri bir an önce hayata geçirecek düzenlemelere hız
vermelidir.
Son BDDK verilerine
göre, 2011 yılında tarımda kullanılan toplam kredinin
yaklaşık yüzde 3,2si, takibe düşmüş kredileri
kapsamaktadır. Takibe düşmüş kredilerin bankalar bazında
incelendiğinde yüzde 7,5 ve yüzde 4,7'lik en büyük oranının
yabancı sermayeli bankalara ait olduğu görülmektedir. Kredilerini
ödeyemeyen çiftçilerin toprakları yabancıların eline geçmekle
karşı karşıyadır. Çiftçilerimiz ürünlerini, geleceklerini
kurtarmak isterlerken arazilerinden olmaktadırlar. Bu sorunun ileriki
yıllarda büyük problemlere zemin hazırlayacağı
unutulmamalıdır.
Bu düşünceler
doğrultusunda, çiftçilerimizin kredi borcu dolayısıyla içinde
bulundukları sorunların tespit edilip çözüm önerilerinin belirlenmesi
amacıyla Anayasa'nın 98inci, İç Tüzükün 104 ve 105inci
maddeleri uyarınca Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederim.
1) Tanju Özcan (Bolu)
2) Ali
Serindağ (Gaziantep)
3) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
4) İhsan Özkes (İstanbul)
5) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
6) Faik Öztrak (Tekirdağ)
7) Ali
Sarıbaş (Çanakkale)
8)
Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
9)
Emre Köprülü (Tekirdağ)
10)
Mehmet Şeker (Gaziantep)
11)
Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
12)
Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
13)
Namık Havutça (Balıkesir)
14)
Hasan Akgöl (Hatay)
15)
Muharrem Işık (Erzincan)
16)
Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
17)
Mahmut Tanal (İstanbul)
18)
Mevlüt Dudu (Hatay)
19)
Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
20)
Bülent Tezcan (Aydın)
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
C) Duyurular
1.- Başkanlıkça, Kamu İktisadi
Teşebbüsleri Komisyonunda siyasi parti grubu mensubu olmayan
milletvekillerine düşen 1 üyelik için aday olmak isteyen siyasi parti
grubu mensubu olmayan milletvekillerinin yazılı olarak müracaat
etmelerine ilişkin duyuru
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Kamu
İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda siyasi parti grubu mensubu olmayan
milletvekillerine de bir üyelik düşmektedir. Bu Komisyona aday olmak
isteyen, siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin 29 Kasım
2013 Cuma günü saat 18.00a kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına yazılı olarak müracaat etmelerini
rica ediyorum.
Bir gensoru önergesi vardır. Önerge daha önce
bastırılıp sayın üyelere
dağıtılmıştır.
Şimdi önergeyi okutuyorum:
D) Gensoru Önergeleri
1.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç ve 47
milletvekilinin, Türk sporundaki doping olaylarının engellenmesinde
yetersiz kaldığı ve üzerine düşen görevleri yerine
getirmediği iddiasıyla Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıç hakkında gensoru açılmasına ilişkin
önergesi (11/29) (x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye, Avrupa
Konseyi üyesi devletleri arasında imzaya açılan Dopingle Mücadele
Sözleşmesini 11/03/1993 tarih ve 3885 sayılı Kanun ile
onaylayarak uygun bulmuş, daha sonra 2009 yılı Haziran
ayında sporda dopingle mücadele sistemini Dünya Anti-Doping Ajansı
(WADA) standartlarına çekeceğini taahhüt etmiştir. Anılan
Sözleşmenin gereği olarak da Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
Dopingle Mücadele Yönetmeliğini yayınlayarak yürürlüğe
koymuştur. Ancak, bugün gelinen noktada, 2004 yılında
başlayan, her geçen yıl artarak 2013 yılında
yoğunlaşan Türk sporunda doping skandalları karşısında
Gençlik ve Spor Bakanının seyirci kaldığı, dopingle
mücadele etmekte yetersiz kaldığı görülmektedir.
Sporumuzda
yaşanan doping skandallarına seyirci kalarak sporumuzu ve Türkiye'yi
dünya kamuoyunda küçük düşüren, itibarsızlaştıran, spor
etik ve ruhuna aykırı doping vakalarının ardındaki
nedenleri ortaya çıkartamayan Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıç hakkında Anayasa'nın 98 ve 99uncu, Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 106'ncı maddeleri uyarınca
gensoru açılması için gereğini arz ve talep ederiz.
Engin Özkoç Hülya Güven Ali
Sarıbaş
Sakarya İzmir Çanakkale
Ümit Özgümüş Binnaz Toprak Mustafa Sezgin Tanrıkulu
Adana İstanbul İstanbul
Haydar Akar Candan Yüceer Kemal Değirmendereli
Kocaeli Tekirdağ
Edirne
Melda Onur Kadir Gökmen Öğüt Aytuğ Atıcı
İstanbul İstanbul Mersin
Mahmut Tanal Orhan Düzgün Tanju Özcan
İstanbul Tokat
Bolu
Sakine Öz Özgür Özel Nurettin Demir
Manisa Manisa
Muğla
Levent Gök Atilla Kart Faik Tunay
Ankara Konya
İstanbul
Erdal Aksünger Mehmet
Volkan Canalioğlu Ayşe
Nedret Akova
İzmir Trabzon Balıkesir
Mehmet Hilal Kaplan Mehmet
Haberal Celal Dinçer
Kocaeli Zonguldak İstanbul
Namık Havutça Uğur
Bayraktutan Emre Köprülü
Balıkesir Artvin Tekirdağ
Sedef Küçük Hasan Akgöl Mehmet S. Kesimoğlu
İstanbul Hatay Kırklareli
Gürkut Acar Kazım Kurt Ramazan Kerim Özkan
Antalya Eskişehir Burdur
Ramis Topal Ali
Özgündüz Hasan Ören
Amasya İstanbul Manisa
Mevlüt Dudu Ahmet
İhsan Kalkavan Haluk Ahmet Gümüş
Hatay Samsun Balıkesir
Haluk Eyidoğan Mehmet
Şeker İlhan Demiröz
İstanbul Gaziantep Bursa
Osman Aydın Durdu
Özbolat Bülent Tezcan
Aydın Kahramanmaraş
Aydın
Özet
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye, Avrupa
Konseyi üyesi devletler arasında imzaya açılan "Dopingle
Mücadele Sözleşmesi"ni 11/03/1993 tarih ve 3885 sayılı
Kanun ile onaylayarak kabul etmesine, daha sonra 2009 yılı Haziran
ayında sporda dopingle mücadele sistemini Dünya Anti-Doping Ajansı
(WADA) standartlarına çekeceğini taahhüt etmesine rağmen
dopingle mücadelede yetersiz kalındığı görülmektedir.
Hacettepe
Üniversitesi bünyesinde bulunan Türkiye Doping Kontrol Merkezinin 26/03/2004
tarihli raporu ile yasaklı madde kullandığı tespit edilen
bir millî güreşçimiz, anılan merkezin federasyonu 31/05/2004 tarihli
ve 2133 kayıt no.lu bilgilendirme yazısına rağmen, 13-29
Ağustos 2004 tarihleri arasında gerçekleştirilen 2004 Atina
Olimpiyat Oyunları'na götürülmüştür.
1998
yılında Çek Cumhuriyeti'nde yapılan Avrupa Halter
Şampiyonası'nda altın madalya alarak ilk uluslararası
başarısını elde eden, aynı turnuvada 1'i büyüklerde ve
7'si gençlerde olmak üzere 8 Avrupa rekoru kıran bayan haltercimiz
(Şule Şahbaz), doping (kas geliştirici anabolic streoid)
kullandığı gerekçesiyle 2004 Atina Olimpiyatları'ndan
diskalifiye edildi.
2012 yılı
Kasım ayında İsrail'de düzenlenen Avrupa 23 Yaş Altı
Halter Şampiyonası'nda 5 sporcuda, 2013 yılı Haziran
ayında İngiltere'de düzenlenen Avrupa Takımlar
Şampiyonası'nda 8 millî atlette doping tespit edilmiştir. 2013
yılı Şubat ayında Düsseldorf'da
katıldığı PSD Bank yarışmasında doping
kullandığı Uluslararası Atletizm Birliği (IAAF)
tarafından tespit edilen bayan millî atletimize, Türkiye Atletizm
Federasyonu Disiplin Kurulunca iki yıl yarışmalardan men
cezası verilmiştir.
Türkiye Vücut
Geliştirme Fitness ve Bilek Güreşi Federasyonu sporcusu Şahin
İrencin yasaklı madde kullanımına bağlı olarak
15/10/2013 tarihinde yaşamını yitirmiştir.
Türkiye Milli
Olimpiyat Komitesi Dopingle Mücadele Komisyonunca 2013 yılında ulusal
bazda 648 müsabaka içi ve müsabaka dışı doping kontrolü için
alınan örneklerden 45'inde, Türkiye Halter Federasyonu sporcularından
alınan örneklerden 34'ünde, Türkiye Vücut Geliştirme ve Fitness
Federasyonu sporcularından alınan örneklerden 8'inde, Türkiye
Güreş Federasyonu sporcularından alınan örneklerden 2'sinde ve
Türkiye Tekvando Federasyonu sporcularından alınan örneklerden 1'inde
bir ya da birden fazla yasaklı madde saptanmıştır.
Gençlik ve Spor
Bakanlığının ve federasyonların görevi, sporcuyu doping
kullanmaya iten sebepleri ortadan kaldırmak ve dopingle mücadele etmektir.
Gençlik ve Spor Bakanının kamuoyunda "sporda
başarılıyız" algısı yaratma ve bu
algıyı siyasi iktidara tahvil etme isteği sporcuları
cesaretlendirmekte ve federasyonların olaylar karşısında
ilgisiz kalmasına neden olmaktadır.
Son dönemde
sporumuzu ve Türkiyeyi dünya kamuoyunda küçük düşüren,
itibarsızlaştıran, spor etik ve ruhuna aykırı doping
vakalarının ardındaki nedenleri ortaya çıkartamayan Gençlik
ve Spor Bakanı Suat Kılıç hakkında, Anayasanın 98 ve
99uncu, TBMM İçtüzüğünün 106ncı maddeleri uyarınca
gensoru açılması için gereğini arz ve talep ederiz.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Gensorunun gündeme
alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmenin gününü
de kapsayan öneri daha sonra oylarınıza sunulacaktır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının, bazı sayın
milletvekillerinin izinli sayılmalarına dair bir tezkeresi
vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım:
A) Tezkereler (Devam)
4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının,
bazı milletvekillerine belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine
ilişkin tezkeresi (3/1343)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Aşağıda
adları yazılı sayın milletvekillerinin hizalarında
gösterilen süre ve nedenlerle izinli sayılmaları Başkanlık
Divanının 3/10/2013 tarihli toplantısında uygun
görülmüştür.
Genel Kurulun
onayına sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Mardin
Milletvekili Ahmet Türk, mazereti nedeniyle 2/5/2013 tarihinden itibaren 16 gün
BAŞKAN
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Diğerini
okutuyorum:
Bursa Milletvekili
Aykan Erdemir, mazereti nedeniyle 21/6/2013 tarihinden itibaren 16 gün
BAŞKAN Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun, Hatay Milletvekili Adnan
Şefik Çirkin ve arkadaşlarının Suriyede yaşanan
savaş ortamından kaynaklanan terör gruplarının Suriye
Türkmenlerine uyguladıkları saldırının artması
nedeniyle Hükûmetçe gereken tedbirlerin alınması amacıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş
olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 26
Kasım 2013 Salı günkü birleşiminde okunarak görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu 26 Kasım 2013 Salı günü (bugün)
toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin
İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Yusuf
Halaçoğlu
Kayseri
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
19 Kasım 2013
tarih, 2013/892 sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş
olduğu Hatay Milletvekili Şefik Çirkin ve
arkadaşlarının Suriyede yaşanan savaş ortamından
kaynaklanan terör gruplarının Suriye Türkmenlerine
uyguladıkları saldırının artması nedeniyle Hükûmetçe
gereken tedbirlerin alınması amacıyla verdiği Meclis
araştırma önergesinin 26 Kasım 2013 Salı günü (bugün) Genel
Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz Hatay Milletvekili
Sayın Adnan Şefik Çirkin.
Buyurun Sayın
Çirkin. (MHP sıralarından alkışlar)
ADNAN
ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygı sevgiyle
selamlıyorum.
Bugün
itibarıyla araştırma önergemize konu olan Suriye Türkmenlerinin
ve daha ziyade Bayır ve Bucakta yaşayan Türkmenlerin durumu içler
acısıdır. Hükûmetin, zaten başından beri içinde bir
tane doğrusunu bulamadığımız Suriye politikası,
bugün Suriyede ve özellikle Bayır ve Bucaktaki Türkmenleri neredeyse bir
katliamla burun buruna getirmiştir.
Sayın milletvekilleri,
Suriye Türkmenleri Platformunda, Sayın Dışişleri
Bakanının bir cümlesini buradan okumak istiyorum: Orada Türkmen,
Arap, Kürt, Sünni, Hristiyan, Nusayri, Dürzi, hangi kökenden ve hangi mezhepten
olursa olsun Suriyede insanlık onuru adına ayağa
kalkanları yalnız bırakmadık,
bırakmayacağız, bu size taahhüdümüzdür. Bunu kim söylüyor?
Sayın Dışişleri Bakanı Davutoğlu söylüyor.
Peki, Suriye
Türkmenlerinin, Suriye Ulusal Konseyinde Türkiye Cumhuriyeti devleti
tarafından kurulan, Türkiye Hükûmeti tarafından desteklenen,
oluşturulan ve güya Türkiyenin en büyük söz sahibi olduğu Suriye
Ulusal Konseyinde acaba Türkmenlerin durumu ne? Türkmenler, 418 üyeli Suriye
Ulusal Konseyinde 16 kişi ile temsil ediliyor ve sahip oldukları bu
üye sayısıyla genel sekreterliğe 2 üye
verilebiliyor. Türkmenlerin, gerekli üye sayısına yani 30 üyeye sahip
olamamaları ve diğer grupların desteğini alabilecek bir
aday üzerine anlaşamamaları nedeniyle Suriye Ulusal Konseyinin
Yürütme Kurulunda bile olamadığı burada,
Dışişlerinin belgesinde yazıyor.
Şimdi
Dünya devletiyiz. diyeceksiniz, dünya liderliğinden bahsedeceksiniz;
âdeta dünyayı yönettiğinizi her platformda, her kanalda ve her
fırsatta ifade edecek ve iddia edeceksiniz; ondan sonra kendi
kurduğunuz Suriye Ulusal Konseyinde kendi
soydaşlarınızı ve Türkmenleri yetkili ve gerekli
şekilde temsil edecek iradeye sahip olamayacaksınız. Böyle
şey olmaz!
Bakın,
şu gazeteyi okumanızı rica ediyorum. El Kaide Türkmenlere bu
sloganla saldırıyor: Katliniz vacip, karılarınız
hediye. Bunlar bizim soydaşımız, bunlar bizim kardeşimiz,
bunlar bizim dindaşımız ve bunlar insan her şeyden evvel.
Her fırsatta Libyadaki birtakım karışıklıklarda
oraya yardım göndereceğini söyleyen, gönderdiğini söyleyen ve
Libyaya müdahale eden, bilmem nereye müdahale eden, Mogadişuya
yardım gönderen, Somaliye yardım gönderen Türkiye buna niye sessiz
kalıyor, bunu anlamak mümkün değildir. Bu, olsa olsa, kişiliksiz
ve samimiyetsiz bir dış politikanın eserinden başka bir
şey olamaz. Yani, acaba bunlar Türkmen diye mi böyle yapıyoruz
diyeceğim, ona da dilim varmıyor.
Bugün,
Bayır ve Bucakta Türkmen kardeşlerimiz El Kaidenin insafsız
saldırılarıyla muhatap oluyor; önemli kanaat önderleri El Kaide
tarafından öldürülüyor; kadınına, kızına ya tecavüz
ediliyor ya da göz dikiliyor. Neresi burası? Yayladağının
dibi. Neresi burası? Türkiyenin dibi.
Değerli
arkadaşlar, ya adam gibi kişilikli, ilkeli bir dış politika
yapacağız ya da artık bundan sonra bu işlerde iddia sahibi
olamayacağız. Böyle büyük devlet olunmaz. Elbette ki Somaliye de yardım edelim, elbette ki dünyanın
neresinde -gücümüzün yettiği kadar- bir insan veyahut bir insanlık
dramı yaşanıyorsa Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak oralarda da
bulunalım ama bu kardeşlerimizin dramına sessiz kalıp ondan
sonra da insanlıktan bahsetmeyelim. Türkmen kardeşlerimizin şu
anda durumu çok kötü; orada 2 tane parka bulamıyorlar dağda giyecek,
2 tane çadır bulamıyorlar dağda kalacak, 2 tane bot
bulamıyorlar dağda giyecek. Bu nasıl büyük devlet, bu nasıl
dünya liderliği, bu nasıl büyük Hükûmet? Allah aşkına, bu
yaraya parmak basıyoruz ve gereğini yapın. Biz Milliyetçi
Hareket Partisi olarak bu meselede bu Türkmen kardeşlerimizin bu ihtiyaçlarını
teminde âciz değiliz ama Türk devleti küçük düşer, Türkiye
Cumhuriyeti'nin Hükûmeti küçük düşer yani iktidarın Hükûmeti küçük
düşerse Milliyetçi Hareket Partisi büyümüş neye yarar?
Değerli arkadaşlar, Dışişleri
Bakanlığı ne işe yarar, Türkiye Cumhuriyeti devletinin
Dışişleri Bakanlığı ne iş yapar, nerelerde
gezer, her gün Orta Doğu liderliği konusunda nutuk atmaktan
başka ne iş yapar? Burnumuzun dibi
Ekmeğin üzerine
ayçiçeği yağını döküp yiyen Türkmenler bir yanda dururken
burada bizim boğazımızdan lokma geçmez, bunlar bize haram olsun.
Gıdaları yok, giyecekleri yok, yiyecekleri yok, elindeki silahın
içerisindeki 5 mermiyle namusunu bekleyen bir insana yardım etmek Türk'ün
tarih boyunca yaptığı asaletlerinin örneklerinden sadece bir
tanesidir, yardım etmiyoruz bunlara. Nerede devlet, nerede Hükûmet, nerede
bu devletin istihbarat kurumları, bunlar ne iş yaparlar?
Yani, değerli arkadaşlar, Suriye
politikasında zaten çamura çöktük. Bugün rejim mesafe alıyor, bugün
rejim Halepte önemli mevziler kazanıyor. O zaman ne yapacağız
biz; hangi iddiamızla, hangi politik vizyonla, hangi gerekçeyle Orta
Doğuda söz sahibi olacağız? Oradaki Türkmenler Osmanlı
torunlarıdır. Oradaki Türkmenler Osmanlının,
ecdadımızın bize yadigârıdır, emanetidir. Bir yandan Osmanlı
politikasını güttüğümüzü ifade edeceğiz; bir yandan
Türkiyeyi, geri, Osmanlı dönemindeki ihtişamına getirmek için
gösterdiğimiz sözde gayretlerden, boş laflardan ve içi tamamen
boşalmış hedeflerden bahsedeceğiz; öbür yandan da
ecdadın, Osmanlının torunu Türkmene 2 tane parka göndermekten âciz,
2 elbise göndermekten âciz, onun gerekli silahını, cephanesini temin
etmekten aciz bir hükûmet olarak bu milletin karşısına
çıkacağız. Biraz sonra nasıl olsa
iktidarımızın değerli sözcüsü bunlara bir cevap verecek,
bunları ifade edecek, elbette bir şeyler söyleyecek. Ama, inanın
söylediklerimiz satırı satırına doğru ve hatta eksik
bile. Kamuoyunda infiale yol açmamak adına burada her bildiğimizi
söylemiyoruz, söyleyemiyoruz. Kim bunlar? El Kaide; dünyanın en vahşi
terör örgütü. Türkiye bu El Kaideyle nasıl? El ele, kol kola. Ne diyordu
Sayın Başbakan? Suriyenin öz evlatları rejimi devirecek.
Bunlar mı Suriyenin öz evlatları? Suriyenin öz evlatları,
Sayın Başbakan bilsin ki Türkmen kardeşlerimizi katlediyor;
onların namusuna, ırzına tecavüz ediyor; onları
perişan ediyor. İşte, Suriye Ulusal Konseyinde bir de temsil
ediliyor bu Türkmenler. ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) ne yapıyor? Bizim
bayrağımızı dikin, size yardımcı olalım. El
Kaide ne diyor? Bizim bayrağımızı dikin, teslim olun.
Türkmen ne diyor? La ilahe illallah ve Allahın bayrağından
başka bayrak dikmeyiz. diyor. Bunu bana ifade ettiler. Bunları duyup
da bu meselede hissiyatı olmayanın insanlığından
şüphe ederiz. Yazıktır, günahtır.
MUHARREM VARLI (Adana) Filistin desen biraz
hissiyatları olur ya!
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Devamla) -
Buradan şunu ifade etmek istiyorum efendim: Bu Türkmen Meclisinde Hüseyin
El Abdullah, Halit Hoca, Ahmet Çakal ve Ziyad Hasan var; 4 kişi sadece.
Buradan, bu Meclisten bunlara bir çağrıda bulunmak istiyorum: Oradan
istifa edin. Oradan istifa etsinler. Boşuna orada durmasınlar.
Bu duygu ve
düşüncelerle hepinize teşekkür ediyor, Türkiyeyi dünya devleti yapma
iddiasındaki Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin, insanlık namına bu
meseleye bir an evvel parmak basmasını özellikle rica ediyor, saygılar,
sevgiler sunuyorum efendim.
Teşekkür
ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çirkin.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu önerisinin aleyhinde Muş Milletvekili Sayın Demir
Çelik.
Buyurun Sayın
Çelik. (BDP sıralarından alkışlar)
DEMİR
ÇELİK (Muş) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi şahsım ve
Barış ve Demokrasi Partisi adına saygı ve sevgiyle
selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin Suriyede
yaşananlara ilişkin Meclis araştırması yönlü önergesi
üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu manada, partimizin de hem
Suriyeye hem soruna nasıl yaklaştığını sizlerle
paylaşmak adına huzurlarınızdayım.
Evet, üç
yılı bulacak olan bir zaman diliminde Suriyede haksız, hukuksuz
bir savaş yaşanıyor, yaşatılıyor ora
halklarının, ora inançlarının, ora kimliklerinin iradesine
rağmen. Yapılmak istenen şey, 1916da emperyal küresel güçlerin
paylaşıp da yetinemedikleri, yeniden şekillendirmek üzerine
cansiparane bir şekilde ora halklarını
çarpıştırarak, savaştırarak gelecek
iktidarlarını, geleceklerini tanzim etmeye
çalıştıkları kirli bir savaş. Bu savaşın
tarafları bugün ortalıkta yok, bu savaşı isteyen küresel
emperyal güçler, Amerika Birleşik Devletlerinden Avrupa Birliğine,
Çinden Rusyaya hegemonik güç sahibi güçler ortalıkta yok ama bu emperyal
güçler, bölgesel aktörler üzerinden yarattıkları sömürge ve emperyal
paylaşım savaşının payandası bir kısım
yapılar üzerinden, orada kıyasıya bir insanlık dramına
neden olmaktadırlar. Bunu görmeden, buna dair
duyarlılıkları harekete geçirmeden bu savaşı da sona
erdiremeyiz, bu savaşın ortaya çıkardığı siyasal,
sosyal travmaları da tedavi edemeyiz.
Yürekleri burkan,
acılar üstüne acıların yaşanmasına neden olan Suriye
savaşı, küresel emperyal güçlerin Orta Doğudaki
çıkarlarının neticesinde şekillenmiştir,
halkların savaşta çıkarı yoktur. Halklar, kimlikler,
inançlar düşman değildir, onlar olsa olsa kardeştir. Hele hele
bu halklar, devlet dışı kalmış Kürtse, Türkmense,
Çerkezse, Süryani ve Ermeniyse Suriyedeki savaştan hiç mi hiç
yararları yoktur. Savaşın olsa olsa
mağdurlarıdır, savaşta ölüm, kan, gözyaşı, yokluk
ve yoksulluktan en çok payını alan halklardır. O manada, elbette
ki bu Meclisin, orada yaşanan dramı, orada yaşanan travmayı
aydınlatması, açığa çıkarması, varsa Türkiye'nin
bu konudaki paylarına da eleştirel yaklaşarak mevcut, var olan
haksız, hukuksuz savaşın önüne geçmesi gerekiyor.
Niçin haksız?
Her şeyden önce, 1916da Orta Doğuyu bölüştürüp paylaşan,
Kürdistanı mevcut emperyal güçlerin çıkarına peşkeş
çeken Fransa, Almanya, İngiltere bugün nerede? Fransa-Almanya
arasında sınır bile yokken, onlar sınırlar üstü, ulus
üstü yeni birliklerin arayışı içerisindeyken Orta Doğu
halklarının çatıştırılmasından,
savaştırılmasından nemalanmak istiyorlar. Yine nemalanmak
isteyen bunlar, taşeronlar aracılığıyla, maşalar
aracılığıyla halkları, kimlikleri birbirine
kırdırıyor. Fetvalar veriliyor dinimiz adına ki
İslamiyet barış dini, sevgi dini, biz öyle biliyoruz, öyle
öğretildi. Barış ve sevgi dini olan İslamiyet adına
hareket ettiğini söyleyen El Nusra, El Kaide üzerinden halkların
katliamına ve kıyımına göz yumularak görmezlikten
geliniyor.
Bütün bunların
elbette ki bir sebebi, bir gerekçesi vardır. Her şeyden önce,
toplumun çok kimlikli, çok kültürlü olma realitesini göz önünde bulundurmayan,
her şeyi tek tipleştirip tekçi anlayışla yeniden
şekillendirmek isteyen ulus üniter devletin günahı var burada. Bu
manada, Birinci Dünya Savaşında bir Arap ulusundan 22 devlet
çıkarmak isteyen, Orta Doğu yer altı, yer üstü zenginliklerini
kendi ulusal çıkarları için paylaşmak isteyen emperyal küresel
güçlerin ve onun uzantısı şekillenen ulus üniter devletin
çıkarlarını esas almadan, ona yönelik bir yaklaşımda
bulunmadan biz sorunu çözemeyiz.
Bakın, ulus
üniter devlettir ki tüm kimlikleri, inançları, kültürleri tek
tipleştirmenin aracıdır. O manada, hangi ulus ve ülkeden olursa
olsun, iktidarı elinde bulunduran, egemenlikçi olan zihniyet ötekileri yok
saymıştır, yok sayıyor; kırmayı, katliama tabi
tutmayı, asimilasyonist politikalarla siyasal entegrasyon içerisinde
eritmeyi görev bilmiştir. Türkiye yapıyor, İran yapıyor,
Irak yapıyor; Fransa yapmıştır, Almanya yapmıştır,
yapmaya devam ediyor. O nedenle, savaşta çıkarı olan ulus üniter
devlet karşıtlığı temelinde sınırsız,
sömürüsüz, baskısız bir gelecek adına mücadele etmek, onu
savunmak bizatihi günümüz insanlığının
yaşadığı sorunun temelinde yatan paradokstur. O manada da,
öncelikle, evet, savaş kötüdür, kötürümdür, kaybettirendir, yoksulluktur,
açlıktır ama Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
iyi bilinmeli ki, savaş, bu ne idüğü belirsiz ulus üniter devletlerin
bize kader olarak dayattığıdır.
Bakın, Orta
Doğuda yüz yılı aşkın bir süredir savaş
eksilmiyor, eksilmeyecek de. Ora halklarının kendi öz güçleriyle
kendi kendilerini yönetmeye başlama anına kadar savaşlar
eksilmeden devam edecektir. Hele hele, büyük iddia sahibi Türkiye'nin son
Hükûmetinin, son on bir yıllık AKP iktidarının büyük
iddialarına rağmen, Türkiye dolaylı ya da direkt bu
savaşın içerisinde bulunmuşken, bu Meclisin ve Türkiye
halklarının yapmak zorunda olduğu çok iş vardır.
Öncelikle dış politikanın sıfır sorun, sorunsuz
dış politika olarak adlandırılmış olmasına
rağmen bugün çatışmadığımız, bugün düşmanlık
ikilemiyle karşı karşıya kalmadığımız
komşumuz ya da birlikte kaderi paylaştığımız
halklar kalmamıştır. O nedenle her şeyden önce düşmanlık, kin, nefret yerine
dostluğu, savaş yerine barışı, gasp ve baskılar
yerine özgürlükleri esas alan bir politikayla soruna yaklaşmak lazım.
Bugün 1916nın
eseri olan Rojava ile Bakuru yani Türkiye Kürtlerini ayrıştıran
emperyal güçler, kendi aralarındaki sınırı
kaldırıyor biz ise bu sınırlarda mayınlı
tarlalarla yetinmiyoruz, tel örgülerle yetinmiyoruz, metrelerce yükseklikteki,
kilometrelerce uzunluktaki duvarlarla aynı etnik kimlikten, aynı
kültürden, aynı tarihten müteşekkil olan halkları
ayrıştırmanın, ötekileştirmenin,
karşıtlaştırmanın arayışı
içerisindeyiz. Bu manada, haksız, hukuksuz bu savaşa son vermek,
barışsever olmak, barıştan yana olmak olması
gerekendir.
Buna rağmen de
Türkiye Hükûmetinin mevcut sınırları halklara kapatan
anlayışına, zihniyetine rağmen ve dolaylı noktada El
Nursa, El Kaide, ora çetelerinin geçişlerinin
kolaylaştırılmasıyla yetinmeyip onların lojistik
desteğini, askerî, sağlık desteklerinden de mahrum
bıraktırmayacak bir konumda olduğu, ora halkları, ora
yaşayanları tarafından dile getirilen bir durumdur. Bu da bu
manada Meclisin araştırmak zorunda olduğu bir durum ise tez
elden halkları, toplumu aydınlatmayı bizim ertelenemez bir görev
olarak önümüze almamız gerekiyor.
El Kaideyi, El
Nusrayı besleyen güçler kimdir? El Kaideyi, El Nusrayı Müslümanın,
İslamın malı, canı, namusu helaldir noktasına
taşıyan zihniyet nedir? Bir başka Müslüman halka ve halklara
saldırtan zihniyet nedir? Bu her şeyden önce, ileri demokrasi
söylemine sahip AKP iktidarının ama beraberinde bütün Meclisin
aydınlatması gereken bir sorumluluğu gereğidir. Biz bunu
yapmadığımızda, bunun üstüne gidip araştırmayı
netleştiren bir kısım okumalarla Suriyede olup biteni
bilincimize çıkarmadığımızda yarın
-Reyhanlıda olanlara benzer- Türkiye'nin sınırları içinde
de birçok istenmeyen savaş artıklarının ve
ardıllarının ortaya çıkardığı
olumsuzluklarla da karşılaşabiliriz. Bu istenmiyorsa,
ertelenemez, ötelenemez bir noktada bunun üstesinden gelinmek isteniyorsa,
Suriyede olup bitene projeksiyon yöneltmek, aydınlatmak ve
açığa çıkarmak gibi bir görevin yüklenilmesi gerektiğini,
araştırma önergesinin bu konuda destekçisi
olacağımızı ifade ederek teşekkürlerimi sunuyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çelik.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu önerisinin lehinde Aydın Milletvekili Sayın Bülent
Tezcan. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz.
BÜLENT TEZCAN
(Aydın) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Milliyetçi
Hareket Partisinin Suriye Türkmenlerine yönelik saldırılarla ilgili,
Suriye Türkmenlerinin durumunu görüşmek üzere vermiş olduğu
Meclis araştırması önergesini görüşüyoruz.
Değerli
arkadaşlar, Suriyede yaşanan olayları uzun zamandan bu yana
ibretle izliyoruz. İktidar partisinin Suriyeye yönelik, hatta Orta
Doğuya yönelik dış politikasının hangi noktaya
geldiğini ve bugün açıkça kendilerinin de ifade ettikleri iflas
noktasına gelip dayandığını hep beraber görüyoruz.
Değerli
arkadaşlar, Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu
bakın, şunu ikrar etmek zorunda kalmıştır: Açıkça
Biz de hata yapabiliriz, ne yapalım yani diz çöküp günah mı
çıkaralım, bunu mu istiyorsunuz bizden? demiştir. Hangi konuda?
Suriyede izlenen dış politika konusunda.
Sayın milletvekilleri, hiç kimse, Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmetinin Dışişleri Bakanı diz çöksün
demiyor. Sadece, başından bu yana söylediğimiz şey
şuydu: Suriyede izlenen dış politika, Türkiyenin geleneksel
dış politikasının, doğru oturtulmuş dış
politikasının, tarihsel geçmişi üzerine, doğru bir maya
üzerine kurulmuş dış politikasının inkârıdır
ve bu dış politika, uluslararası küresel güçlere diz çökerek
oluşturulmuş bir dış politikadır. Diz çökmeyin diye
ikaz etmişiz. Şimdi, bütün bu ikazlara kulak tıkayan, dikkate
almayan, kulak vermeyen Hükûmet, Dışişleri Bakanının
ağzından bu politikanın iflas ettiğini açıkça ikrar
etmek zorunda kalmıştır.
Değerli milletvekilleri, aynı çerçevede,
Mısırda geldiğimiz noktaya bir dönün bakın.
Mısırda o pencereden bakılan dış politika yeni bir
iflasın eşiğine daha gelmiş ve Mısır
noktasında da Türkiye yalnızlaşma sürecinin içine
girmiştir. Ne diyordu iktidar çevreleri, Sayın
Dışişleri Bakanı? Bu politikanın bir adını
da buldu, değerli yalnızlık dedi. Değerli
yalnızlık bugün Suriyede Türkmenleri bir katliamın
eşiğinde öksüz bırakma noktasına, sahipsiz bırakma
noktasına geldi ve Orta Doğuda sıfır komşu
çerçevesinde ne yaptığını bilmeyen ve dalgalı denizde
pusulası olmayan bir gemi gibi yürüyen dış politika çizgisini
getirdi, Türkiyeye yerleştirdi.
Değerli arkadaşlar, başından bu yana
ikaz ettiğimiz şey buydu. Türkiyenin Yurtta barış,
dünyada barış! esası üzerine kurulmuş ve bölgeye
işgal gücü penceresinden bakmayan bir dış politika
anlayışıyla bugüne kadar nasıl yürüdüysek, bugünden sonra
da aynı çerçevede yürüyelim demiştik.
Bakın, Suriyede yaşananları ibretle
izliyoruz. Suriyede Hükûmet, El Kaide ve El Nusra penceresinden bölgeye bakar
bir acz içerisine düşmüştür.
Değerli
arkadaşlar, bakın, Hatayda kamplar kuruldu. Türkiyede
sığınmacı kampları kuruldu. Cumhuriyet Halk Partili
milletvekilleri bu kamplara sokulmadılar. Bu kamplar eğitim
kampları olarak kullanıldı, bu kamplarda teröristlerin eline
silahlar verildi, eğitildi ve bu kamplarda yetiştirilenler, bugün,
gittiler Suriyede Türkmenleri bir köşeye
sıkıştırıp dün Kerkükte yaşananın bir
benzerini Suriye Türkmenleri üzerinde, onların
boşalttığı yerleri işgal ederek bir kere daha tekrar
etmenin peşindeler. Böyle bir dış politikayı,
başından bu yana uyaran bir muhalefetin varlığını
dikkate almayan iktidar, bugün Türkiyede Suriyedeki Türkmenlerin böylesi bir
sahipsiz macerayla karşı karşıya kalacağı bir
noktaya getirip dayatmıştır.
Değerli
arkadaşlar, bakın, bu Hükûmetin penceresinden
baktığınızda El Nusrayı savunmak mübah, El Nusraya
karşı mücadele edenlerin mücadelesi suç! Daha, yakın zamanda,
geçen hafta 14 tane genç evladımız, TGB mensubu 14 tane
evladımız, El Kaide terörünü ve şiddetini kınadı diye
toplam yirmi dört yıl hapis cezasına mahkûm edildi.
Değerli
arkadaşlar, bu Hükûmetin bakanı değil miydi, Sayın Egemen
Bağış değil miydi ki Suriyede ölenlerin yanında
Gezide ölenler devede kulaktır. diyen? Yani kendi ülkesinde toplumsal
bir gösteride, demokratik bir gösteride öldürüleni devede kulak diye gören
bir anlayış, Suriyeye El Kaide penceresinden bakarken kendi
insanına zulüm penceresinden bakmanın ne olduğunun en güzel
göstergesi, en açık göstergesidir.
Değerli
arkadaşlar, 500 binden fazla Suriyeli sığınmacı var
Türkiyede ve iktidar çevrelerinin açıklamasına göre 2 milyar
liranın üzerinde harcama yapıldığı ifade ediliyor.
Bakın, Muharip Gaziler Derneğinin açıklamasını
söylüyorum: Bir muharip gazimizin, Türkiyede Türkiyenin bütünlüğü için
gazi olmuş bir muharip gazimizin aldığı aylık
maaş 360 lira ama bir sığınmacıya verilen aylık
ücret -400 dolar- 800 lira. Bu iktidarın meseleye baktığı
pencere bu penceredir. Bu pencereyi Türkiye Büyük Millet Meclisinin takdirlerine
sunuyorum.
Değerli
arkadaşlar, bakın, Hatayda 52 vatandaşımız, buradan
kaynaklı, burada izlenen dış politikanın hatasından
kaynaklı bir saldırı sonucu katledilmiştir ve Sayın
Başbakan meseleyi izah ederken mezhep penceresine ne kadar
takıldığını dil sürçmesiyle de olsa göstermiş,
52 Sünni vatandaşımız diyebilmiştir. İşte bu
Hükûmetin bölgeye bakışında esas aldığı pencere
bu mezhep penceresidir. Oradaki istihbaratı haber verdi. denen Er Utku
Kalı yüz yetmiş bir gün tutuklu kaldı ve bu çerçevede Türkiyede
devletin kusurunu, Hükûmetin kusurunu, iktidarın kusurunu ifade edenlerin
bir şekilde suçlu sayıldığı ama iktidar eliyle
teröriste kucak açanların korunduğu bir sistem getirildi,
dayatıldı.
Değerli
arkadaşlar, emniyet müdürlüğü dün bir rapor hazırladı, Gezi
raporunu açıklamış. Aynı mezhep penceresini, biraz önce
ifade ettiğim mezhepçi bakış açısını burada da
maalesef görmek mümkün. İktidar, mezhep gözlüğüyle hayatın bütün
alanlarını tarif etmeye çalışıyor ne yazık ki.
Bakın, emniyet müdürlüğünün Gezi olaylarıyla ilgili
yayınladığı raporda Gezi olaylarına
katılanların yüzde 78i Alevidir. diyor.
Değerli
arkadaşlar, bunu nasıl tespit ettikleri sorununu bir tarafa
bırakıyorum, bunun gerçek ya da yalan olduğu hususunu da bir
kenara bırakıyorum; bir iktidar, bir devlet kurumu, emniyet müdürlüğü,
kendi vatandaşını arşivlere geçirirken Alevi ya da
Sünni diye onun mezhebini ifade edebilir mi? Devletin böyle bir yetkisi var
mı? Bu, doğrudan doğruya devlet eliyle
vatandaşını fişleyen bir hükûmet uygulaması değil
midir? Düne kadar her noktada Fişleniyoruz. diye bağıranlar,
Mazlumuz. diye bağıranlar iktidar gücünü ellerine
aldıklarında tarihin en büyük zalimi olmuşlardır ve bugün
kendi vatandaşını Alevi, Sünni diye devlet
kayıtlarıyla fişleyen iktidar, hiç şüphe duyulmasın ki
Türkiye Cumhuriyeti tarihine en zalim iktidar olarak geçecektir.
Değerli
arkadaşlar, bu çerçevede, olaya insanlık penceresinden bakmak için,
insanı tarif etmek için, Suriyedeki soydaşlarımıza yönelik
bu saldırılar ve oradaki, önümüzde yaşanacak muhtemel
saldırılara karşı Milliyetçi Hareket Partisi
tarafından verilen bu Meclis araştırması önergesini
destekliyoruz.
Hepinize
saygılar sunuyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tezcan.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu önerisinin aleyhinde, Niğde Milletvekili Sayın Alpaslan
Kavaklıoğlu.
Buyurunuz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ALPASLAN
KAVAKLIOĞLU (Niğde) Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun Suriyede yaşanan
savaş ortamından kaynaklanan terör gruplarının Suriye
Türkmenlerine uyguladıkları saldırının artması
nedeniyle Hükûmetçe gereken tedbirlerin alınması amacıyla
verdiği Meclis araştırması önerisi aleyhine söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bilindiği gibi Suriyede bir insanlık dramı
yaşanmaktadır. Suriyede Esed rejiminin şiddet ve
yıkım politikası sonucunda ölen insan sayısı 150 bine,
Suriyeden diğer ülkelere sığınan insan sayısı 2
milyon 100 bine, yerlerinden edilmiş insan sayısı ise 5 milyona
yaklaşmıştır.
Yaşanan
insanlık dramı sadece Suriyeyi değil, aynı zamanda
bölgenin de güvenlik ve istikrarını olumsuz yönde etkilemektedir.
Rejimin saldırgan politikalarının oluşturduğu ortam,
Türkiye bakımından ciddi bir
ulusal güvenlik meselesi hâline gelmiştir.
Esed rejiminin
kendi halkına yönelik askerî saldırıları, gerek ülkemize
gerekse diğer komşu ülkelere yönelik kitlesel göç hareketlerine ve
bir insanlık dramına yol açmıştır.
Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı tarafından 2011 yılından bu yana
4ü Hatayda, 2si Şanlıurfada, 3ü Gaziantepte ve 1er tane de
Kahramanmaraş, Adıyaman, Osmaniye, Adana ve Mardinde olmak üzere 14
adet çadır kent; ayrıca 2si Kilis ve 1er tane de
Şanlıurfa, Malatya, Hatay ve Gaziantepte olmak üzere 6 adet konteyner
kent oluşturulmuştur. Ülkemizdeki kamp ve konteyner kentlerde bulunan
mültecilerin sayısı hâlihazırda 200 bini geçmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Suriyede ihtilafın ve
çatışmanın bir iç savaşa
dönüşmesi üzerine Esed rejiminin uluslararası toplumun
gözü önünde gerçekleştirdiği
eylemler, uluslararası hukuku ihlal eden ve insanlık onurunu ve
vicdanını yaralayan bir mahiyet kazanmıştır. Bu
saldırıların en son örneği, 21 Ağustos tarihinde
Şam banliyölerinde sivil halkı hedef alan kimyasal silah
saldırısıdır. Çoğu çocuk yaklaşık 1.400
masum insanın ölümüne yol açan kimyasal silah saldırısı,
Birleşmiş Milletlerin bu konuda yetkilendirdiği heyet
tarafından incelenmiştir. İnceleme heyetinin raporunda,
Suriyede kimyasal silah kullanıldığı, uluslararası
hukukun ihlal edildiği bir kez daha teyit edilmiştir.
ADNAN
ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) Türkmenden bahsedelim.
ALPASLAN
KAVAKLIOĞLU (Devamla) Değerli milletvekilleri, Suriyede sürmekte
olan kriz, Suriye halkının gördüğü acı ve zulmün her geçen
gün artmasına neden olmaktadır. Suriye güvenlik birimleri,
savaşta bile suç sayılabilecek şekilde, hava unsurlarıyla,
topçu birlikleriyle, tanklarla kentlere saldırılar
düzenlemektedirler. AK PARTİ Hükûmeti, Suriyede yaşananlara
baştan beri bir kardeş diğer bir kardeşin
yaşadığı trajediye nasıl bakıyorsa öyle bakmaktadır. Hemen yanı başımızda
acı çeken, zulme uğrayan kardeşlerimizin bir an önce huzur ve
sükûna kavuşması için Türkiye olarak vicdan sahibi bir ülke
duyarlılığı sergilenmiş ve sergilenmeye devam
edilmektedir.
Suriye
politikamız, bizim millî değerlerimize uygun bir politikadır.
Suriye politikamız diz çöken bir politika olmadığı için
eleştirilmekte, yalnızlık iddiaları bu yüzden ileri sürülmektedir.
ADNAN
ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) Hangi millî değerlere uygun?
Yani Türkmeni yalnız bırakmak millî değerlere uygun mu?
ALPASLAN
KAVAKLIOĞLU (Devamla) - Pek çok grup gibi Suriyedeki Türkmen
kardeşlerimiz de rejimin zulmüne maruz kalmışlardır.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Size vermişler okuyorsunuz.
ALPASLAN
KAVAKLIOĞLU (Devamla) - Bu husus uluslararası temaslarımız
çerçevesinde her vesileyle muhataplarımızın dikkatine
getirilmekte ve gereken önlemlerin alınması için girişimlerde
bulunulmaktadır. Türkmen kardeşlerimizin Suriyede maruz
kaldığı bu ızdırap ve istibdat
karşısında sessiz kalmamız asla düşünülemez.
Hükûmetimizden Türkmen kardeşlerimiz konusunda gelen açıklamalara
bakıldığında, her şartta yanlarında
olduğumuz ve birlik beraberliklerini muhafaza edip güçlendirmelerine
destek verdiğimiz görülmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Suriyede rejimin baskıcı politikaları
nedeniyle örgütlenme imkânı bulunmayan diğer toplumsal kesimler gibi
Suriyeli Türkmenler de Mart 2011de ülkede patlak veren ihtilaf sonucunda
siyasi, toplumsal, askerî olarak örgütlenme gayreti içine girmişlerdir. Bu
dönemde başlayan halk hareketleriyle birlikte rejimin hedefi hâline gelen
ve muhalif saflarda yer alan Suriyeli Türkmenler, siyasi alanda faaliyet
göstermek üzere Suriye Ulusal Türkmen Kitlesi ve Suriye Demokratik Türkmen
Hareketi adı altında iki ayrı oluşum kurmuştur. Bunun
yanı sıra, Türkiyedeki Suriye Türkmenlerinin girişimiyle
Suriye Türkmenleri Platformu adı altında partilerüstü bir yapı
oluşturulmasına yönelik çalışmalar
başlatılmıştır.
Ayrıca,
rejimin uyguladığı şiddet ve baskı
politikalarının artarak devam etmesi üzerine Suriyeli Türkmenler de
kendi yerleşim birimlerini korumak amacıyla askerî birlikler
oluşturmuşlardır.
ADNAN
ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) Vermiyor, silah yok!
ALPASLAN
KAVAKLIOĞLU (Devamla) - Değerli üyeler, Suriyedeki Türkmen
kardeşlerimizin çektiği acıları yüreğimizin
derinliklerinde hissediyoruz. Biz bu gelişmelere böyle bakıyor,
Türkmen kardeşlerimizin acılarını dindirebilmek için elimizden
gelen gayreti gösteriyoruz. Zor şartlardaki Türkmenlerin birlik ve
beraberliğini güçlü bir biçimde ortaya koyacak çalışmaları
baştan beri takip ediyor, yanlarında oluyoruz.
Türkmen
kardeşlerimizin Suriyede acı çeken insanlara moral sağlayan ve
manevi destek olan her çalışmasını ülke olarak memnuniyetle
karşıladığımız bilinmektedir.
Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Suriye
Türkmenlerinin sesi ve vicdanı olması beklenen bir meclis
kurulması çalışmasını desteklediğimizi ifade
etmişti. Böyle bir meclisin ilanı, Suriyeli Türkmenlerin aynı
amaç etrafında birleşemeyeceğini iddia eden, Suriyeli
Türkmenlerin geleceğin Suriyesinde hak ettikleri yeri
almalarını engellemeye çalışanların gayretlerini de
boşa çıkarmış durumdadır.
Değerli
üyeler, Türkiye Cumhuriyeti, Türkmen kardeşlerimizin
çıkarlarını her platformda en yüksek sesle dile getirmektedir,
getirmeye de devam edecektir. Suriyede Türkmenlerin ülkenin asli
unsurlarından biri olarak hak ettikleri yeri alabilmelerine katkı
sağlayabilecek çalışmalarda her zaman yanlarında olmaya
devam edeceğiz. Destek verdiğimiz Suriyeli Türkmenlerin verdiği
mücadelenin ülkede özgürlüğün temin edildiği gün inşa edilecek
demokratik Suriyenin temel taşlarını
oluşturacağına inanıyoruz. Suriye Türkmenleri, içinde
bulundukları zor durumlar karşısında tek
dayanaklarının ve tek destekçilerinin Türkiye olduğunu ifade
etmektedirler. Suriye Türkmen Meclisi Başkanı Samir Hafız da
kendilerine gösterilen ilgi ve destekten ötürü Suriye Türkmenleri adına
Türkiyeye müteşekkir olduklarını belirtmişlerdir.
Öte yandan,
ülkemize sığınan Türkmenlere de bize yakışan bir
misafirperverlik sergilemeye devam ediyoruz. Suriyedeki çatışma
ortamından kaçarak ülkemize sığınan ve hâlihazırda
barınma merkezlerinde ikamet eden Türkmenlerin sayısı bugün
itibarıyla 21.376dır. Suriye içerisinde yaşayan Türkmenlerin
ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla gerekli
destek de sağlanmaktadır.
ADNAN
ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) - Yağı yok, yiyecek
yağı yok! Hangi desteği sağladınız Sayın
Milletvekili ya?
ALPASLAN
KAVAKLIOĞLU (Devamla) Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığının da başta eğitim
olmak üzere pek çok destek ve yardımları olmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Suriyeye karşı Hükûmet
olarak izlediğimiz politikamızın temel dayanağı,
Suriyenin egemenliği, bağımsızlığı ve
toprak bütünlüğünün korunarak Suriye halkının meşru
haklarının karşılanmasıdır; bu suretle, Suriye
halkının acıları dinecek ve bölge yeniden istikrara
kavuşacaktır. Kendi halkıyla ve komşularıyla
barışık, toprak bütünlüğünü ve egemenliğini koruyan
bir Suriye bizim için de, bölge için de çok önemlidir. Suriyede yaşanan
olayların bir an evvel son bulmasına, barış ve istikrar
ortamının yeniden sağlanmasına, halkın meşru
taleplerini karşılayan siyasi sürecin en kısa sürede
başlamasına ve Suriyenin egemenliği, toprak bütünlüğü ve
ulusal birliğin muhafazasına yönelik çalışmalara katkı
sağlamaya devam edeceğiz.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubunun, Suriyede yaşanan savaş ortamından kaynaklanan
terör gruplarının Suriye Türkmenlerine uyguladıkları
saldırıların artması nedeniyle Hükûmetçe gereken
tedbirlerin alınması amacıyla vermiş olduğu Meclis
araştırma önergesine katılmadığımı
belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
III.-
Y O K L A M A
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
ENGİN ALTAY
(Sinop) - Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN
Yoklama talebi var.
Sayın Altay,
Sayın Işık, Sayın Tezcan, Sayın Havutça, Sayın
Öner, Sayın Tanal, Sayın Sarı, Sayın Yalçınkaya,
Sayın Öğüt, Sayın Serindağ, Sayın Ağbaba,
Sayın Ören, Sayın Özkes, Sayın Öz, Sayın Küçük, Sayın
Köktürk, Sayın Kuşoğlu, Sayın Ayaydın, Sayın Gök,
Sayın Kurt.
Evet,
yoklamayı başlatıyorum.
İki dakika
süre veriyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- MHP Grubunun, Hatay Milletvekili Adnan
Şefik Çirkin ve arkadaşlarının Suriyede yaşanan
savaş ortamından kaynaklanan terör gruplarının Suriye
Türkmenlerine uyguladıkları saldırının artması
nedeniyle Hükûmetçe gereken tedbirlerin alınması amacıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş
olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 26
Kasım 2013 Salı günkü birleşiminde okunarak görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
(Devam)
BAŞKAN - Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım:
2.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler kısmında yer alan,
öğretmenlerin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin (10/332)
görüşmelerinin, Genel Kurulun 26 Kasım 2013 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
26/11/2013
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu
26/11/2013 Salı günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Engin
Altay
Sinop
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündeminin Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan öğretmenlerin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan (10/332) esas numaralı Meclis
Araştırma Önergesinin görüşmesinin Genel Kurulun 26/11/2013
Salı günlü (bugün) birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz Balıkesir
Milletvekili Sayın Namık Havutçada. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sizin mikrofonunuzu
açmadan
Sayın
milletvekilleri, ciddi bir uğultu var Mecliste, onu hafifletirsek iyi
olacak.
Buyurun Sayın
Havutça.
NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
eğer sayın bakanlarım ve heyetiniz dinlerse
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Başkan, uyardığınız
hâlde hâlâ konuşuyorlar.
BAŞKAN
Sayın Ağbaba, fi tarihinde zaptiye nazırlığı
yaptım ama burada zaptiye nazırlığı yapamam.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Hatibi dinlemekte zorluk çekiyoruz.
BAŞKAN -
Buyurun.
NAMIK HAVUTÇA
(Devamla) Ülkemizin en önemli kamu görevlilerini oluşturan ve hepimizin
ailesinde annesi, babası, kardeşi, akrabası öğretmen olan
ve hepimizin bugünlere gelmesinde büyük emeğini kabul ettiğimiz
değerli öğretmenlerimizin sorunlarının
araştırılmasıyla ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına verdiğimiz araştırma önergesi üzerinde grubum adına
söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 23 Kasımda, öğretmenler, haklarını aramak,
sendikal haklarıyla ilgili taleplerini haykırmak için
Ankaradaydılar. Bir tarafta salonlarda onlara övgüler düzülürken, Bana
bir harf öğretenin yirmi dokuz yıl kölesi olurum. denilirken,
öğretmenlerimize Ankara sokaklarında polisimiz ve devletimiz olanca
şefkatini gösteriyordu. Bakın, burası Türkiye ve Ankara
sokakları.
Değerli
milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; bunlar terörist
değil, Türkiye Cumhuriyetinin öğretmenleri, liselerde, ortaokullarda
bize ders veren öğretmenler. (CHP sıralarından
alkışlar) Bakın, onlara yine biber gazı, tazyikli su.
Buradan bakın, Konya EĞİTİM-SEN Şube
Başkanının gaz kapsülüyle ayağı
kırıldı. Yine, Kırıkkale Şube Başkanı,
TOMAnın hedef aldığı, sıkılan suyla
yaralandı, gözünde görme sıkıntısı var. Yine Ankarada
bir bayan arkadaşımız gaz kapsülü sonucunda kafa travması
geçirdi, hayati tehlikesi var ve 2 kişi gözaltına alındı,
öğretmenlerimiz büyük bir şiddete maruz kaldılar.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, öğretmenlerin bir yığın
sorunu var. Buradan çok samimiyetle, içtenlikle inanıyorum ki parti
gruplarımızın hepsi öğretmenlerimizin sorunlarıyla
ilgili, hiç kimsenin duyarsız kalmasını düşünemiyoruz bile.
Ama gelin, bakın, on bir yıllık iktidarınız döneminde
öğretmenlerin bir tek sorununu çözmediniz. En önemli sorun
öğretmenlerin statüleri. Değerli arkadaşlarım, içinizde
birçok öğretmen arkadaşımız var. Bakın, eskiden
öğretmenler branşlarıyla anılırdı; Türkçe öğretmeni,
tarih öğretmeni, sosyal bilgiler öğretmeni, matematik öğretmeni
ama şimdi öğretmenlerimizin anılan statüleri, sizin sayenizde,
ücretli öğretmen, sözleşmeli öğretmen, vekil öğretmen, part-time
öğretmene getirildi. Öğretmenlik mesleği kendi statüsünü bile
koruyamayan bir düzeye getirildi. Gelin, bunu düzeltmemiz gerekiyor.
Yarınların Türkiyesinde Avrupa ülkeleri ve dünyayla
yarışacak olan öğrenci kadrolarımızın
yetiştirilmesi böyle statüsüz ve kendine güveni olmayan öğretmenlerle
yaratılamaz. Bugün, öğretmenlerimizin en önemli sorunu budur.
Öğretmenler, taşeron şirketleriyle işe alınacak bir
meslek grubu değildir. Öğretmenlik bir iş değildir,
öğretmenlik bir meslektir. Öğretmen, geleceğin liderlerini
yetiştirir, inançlı insanlarını yetiştirir, bu ülkenin
değerlerini koruyan, tarihini bilen, bugününü bilen ve geleceğini
şekillendiren insanları yetiştirir ama siz öğretmenleri
parayla pulla ticarileştirdiniz. Bugün, atanamayan 300 bin öğretmen
var, on bir yıldan beri de bu, Türkiyenin gündeminde değerli
arkadaşlarım.
Bakın Sayın Başbakan, bizde, Türkiyenin
eğitim sisteminde birçok şeyden öğretmenler şikâyetçi.
Evet, dershaneler sayesinde çocuklarımız hafta sonu kitap
okuyamıyor, çocuklarımız spor yapamıyor,
çocuklarımız sanatla ilgilenemiyor. Bunların hepsi doğru,
bunu yıllardır sendikalarımız söylüyor. Peki, siz, dershaneleri
kapatmak yerine, dershanelerin kapanmasına yol açacak, okullarda
tedbirleri aldınız mı? Soruyorum: Sınavları
kaldırdınız mı? Okulda eğitimin kalitesini
yükselttiniz mi? Hayır. Okulun öğretmen ihtiyacını, okulun
müstahdem ihtiyacını, çalışanların
ihtiyaçlarını karşıladınız mı? Okulda
demokratik bir yaşam, öğretmenlerin bütün karar süreçlerine özgürce
katılabildiği, tartışabildiği, özgür, üreten,
tartışan, kendini sorgulayan demokratik bir okul yaratabildiniz mi?
Hayır. Ee, şimdi, birtakım siyasal hesaplarla, bir
hesaplaşma içerisinde, bir inatlaşma içerisinde Dershaneleri
kapatıyoruz. diyorsunuz. Ama şunu unutmayın: Şu anda
dershanelerde 53 bin öğretmen arkadaşımız
çalışıyor, 50 bin yan çalışan var. Ee, siz
bunların
Siz, zaten mevcut durumda 300 bin öğretmeni atayamazken bir
de dershanelerdeki 53 bin kardeşimizi işsiz bırakmaya
çalışıyorsunuz. Bunun altından kimse kalkamaz. Gelin,
Türkiyede gerçek anlamda çocuklarımız, velilerimiz, öğretmenlerimiz,
sendikalarımız ve dershane temsilcileriyle birlikte uygun,
barışçı bir çözüm aramak durumundayız.
Değerli arkadaşlarım, bakın,
Türkiyede öğretmenlerin birçok talebi var. Türkiyede öğretmenler
Türkiyenin en iyi yetişmiş demokratik güçleri olmasına
rağmen -okullarda demokrasi dersini öğretmenler veriyor, okullarda
çocuklara demokrasiyi, insan haklarını, Türkiye tarihini
öğretmenler öğretiyor ama- ne yazık ki
Avrupa ülkelerinde, Köln
Lisesinin Müdürü aynı zamanda Köln Belediye Başkanı olabiliyor,
Köln Sosyal Demokrat Partisinin yönetimine girebiliyor, efendim, Köln Hristiyan
Demokratların yönetimine girebiliyor ama ne acıdır ki Türkiyede
-öğretmen 18 yaşına kadar çocuklarımızı eğitiyor,
yetiştiriyor ama- öğretmene siyaset yapma hakkı geldiğinde,
öğretmene siyaset yasak. Bu ülkede -küçük gördüğüm için söylemiyorum-
kasaplara siyaset serbest, manavlara serbest,
işçilere serbest ama öğretmenlere yasak. Türkiyenin en iyi
yetişmiş demokratik güçleri, aydınlık güçleri
öğretmenler siyaset sahnesinde asla yer alamıyor. Biz, bununla ilgili,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak kanun teklifimizi verdik. Türkiyenin en büyük
demokratik gücünü oluşturan, en yetişmiş kadroları
öğretmenler. Gelin, öğretmen arkadaşlarımız siyaset
hakkını kullansın tüm ileri ülkelerde olduğu gibi.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, öğretmenlerimiz
Bu hafta sonunda SBS sınavları olacak. SBS
sınavlarında, tam AKP klasiğiyle, bir genelgeyle branş
öğretmenlerimizin SBS sınavlarında görevli olması
engelleniyor. Neden efendim bu? Ben tarih öğretmeniyim ama SBS
sınavlarında kendi branşımdaki öğrencilere yardım
ederim kuşkusu ve kaygısıyla branş öğretmenlere görev
verilmiyor. Pes! Yani gerçekten pes! Bu kadar kendi öğretmenine
güvenemeyen bir iktidarla Türkiye, tarihinde ilk kez sizin sayenizde
tanıştı.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, öğretmenlerimizin ekonomik
sorunlarına giremedim bile. Yirmi beş yıllık emekli
öğretmenimiz 1.125 lira maaş alıyor. Bu adam simitle peynir yese, çay içse bu parayla
geçinemez. Değerli arkadaşım, AKPli bir milletvekili, bu
kürsüde yirmi beş yıllık öğretmenin 2.900 lira
aldığını ifade etti. Yanlış bu bilgi. Bugün
öğretmenlerimizin aldığı paralar: Bakın, 2008de
yoksulluk sınırı 2.347 lira, 2013te 3.467 lira; bugün
öğretmenlerimiz, bugün yeni başlayan bir öğretmen 1.700 lira
maaş alıyor. Değerli arkadaşlarım, emekli
öğretmen 1.125 lira alıyor.
Gelin, eğer
Türkiyede gelecek kuşakları yetiştirecek, saygın, kendine
güvenen, gerçek anlamda Türkiyenin geleceğini, cumhuriyetin
değerlerini, ülkenin geleceğini düşünen
evlatlarımızı yetiştirecek öğretmenlerimize
onların hak ettiği saygıyı, baştan ekonomik
haklarını tanıyarak, onların özlük haklarını
tanıyarak, onlara grevli, toplu sözleşmeli sendika hakkı
vererek, onlara toplu pazarlık hakkı vererek, onlara gerçekten
yönetici atamalarında eşit, liyakate dayanan, ayrımcı
değil, eşit ve adil bir yaklaşımla kendi yöneticilerini
belirleyen hakları artık bu Parlamento tanımak zorunda.
Siz bir taraftan
öğretmenlerimize övgüler düzerken eğer Ankara sokaklarında
onları tuzla buz ederseniz, o şiddet görüntülerini Türkiyeye
yayarsanız size kimse inanmaz. Gezi olaylarında tekrar ettiğiniz
o şiddet manzaralarını ne yazık ki Ankarada bir kez daha
gösterdiniz. Ama buradan ben bizi izleyen öğretmen arkadaşlarıma
sesleniyorum: AKP iktidarı -siz sağcı-solcu olabilirsiniz ama-
sizi yok saymaya devam ediyor.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
NAMIK HAVUTÇA
(Devamla) Türk millî eğitiminde en büyük tahribatı da sizlere
yaşatıyor.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Havutça.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisinin aleyhinde İstanbul Milletvekili Sayın
Hüseyin Bürge.
Buyurun Sayın
Bürge. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN BÜRGE
(İstanbul) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri
ve aziz milletimizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce, başta Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal
Atatürk olmak üzere, eğitime ve öğretime emek veren, rahmeti Rahmana
kavuşan ve şüheda ile kucaklaşan bütün öğretmenlerimizi
rahmet ve minnetle anıyor, tüm öğretmenlerimizin 24 Kasım
Öğretmenler Gününü yürekten kutluyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, öğretmenlik, uzmanlık, sevgi, sabır ve
hoşgörü gerektiren bir meslek olmanın ötesinde, bir insanlık
sanatıdır. Öğrenciler öğretmenin elinde şekillenir,
olgunlaşır ve hayata bağlanır. Bir çocuk için aileden sonra
ilk bilgi kaynağı öğretmenlerdir. Öğretmenlerimiz,
öğrencilerimize, dolayısıyla topluma rehberlik eden bilge
kişilerdir. Öğretmenler, geleceği oluşturacak olan
öğrencilerimiz için, bir öğretmen olmanın yanı sıra,
bazen bir aile büyüğü, bazen bir arkadaş, bazen sığınılacak
bir limandır. Ülkemizi yarınlara taşıyacak yeni nesli,
zeki, bilgili, çalışkan, vicdanlı, ahlaklı,
araştıran, sorgulayan, öz güveni yüksek özellikleriyle
öğretmenlerimiz yetiştirecektir.
Sevgili
milletvekillerim, saygıdeğer arkadaşlar; Eyüp İmam Hatip
Lisesinde, Karaman Ermenek Göktepe Lisesinde, Bayrampaşa Tuna Lisesinde
uzun yıllar öğretmenlik yaptım. Öğretmenler odasından
belediye başkanı seçildim. Bunu şunun için söylüyorum: Yani
öğretmen arkadaşlarımızın durumunu en iyi bilen
milletvekillerinden bir tanesiyim. Gazi Mustafa Kemal Atatürkün söylediği
gibi Millî eğitim ışığı memleketin en ücra
köşelerine kadar öğretmenlerimizin rehberliğinde
ulaşmalı ve yayılmalıdır. Bu söz, AK PARTİ
iktidarımızın eğitim ve öğretim alanında yapmak
istediği faaliyetlerin genel amacını özetleyen önemli bir
sözdür. Bu vesileyle, millî eğitim ışığını
memleketin en ücra köşelerine kadar ulaştırmak üzere çok
değerli çalışmalar yapan ve bu çalışmalara önayak olan
başta kıymetli Başbakanımız Sayın Recep Tayyip
Erdoğana ve görev yapan bütün millî eğitim bakanlarımıza
huzurunuzda teşekkür etmeyi bir borç biliyorum.
On yedi
yıllık belediye başkanlığı dönemimde, önce,
öğretmenlik mesleğini severek icra eden ve kendini bu meslekte
şanslı gören insanlardan birisi olduğumu söylerim. Yine,
belediye başkanlığı dönemimde, öğretmen
arkadaşların durumunu, dün ile bugün arasında olan
Belediye
başkanlığı dönemim içerisinde, her fırsatta, bu bölüm
içerisinde, arkadaşlarımla öğretmenler odasını
paylaşan bir belediye başkanı oldum. Bu yüzden, günümüzde
öğretmenlerin sorunlarını konuşuyorken, dünden bugüne bir
bakış açısı getirmemiz gerekiyor. Şüphesiz, her alanda
olduğu gibi gelişen eğitim sisteminde de yapılan güzel
çalışmalarda da elbette ki sorunlar vardır, sorunlar ortaya
çıkacaktır; sorunsuz bir dünyayı düşünmek, insanın
olmadığı bir dünyayı algılamak anlamına gelir.
Muhalefetin
enteresan bir yaklaşımı vardır; muhalefet her şeye
olmaz der, muhalefet her şeyi kara görme hakkına sahiptir. Ama
öğretmenlik mesleği ve Türkiyede yapılanlar açısından
bunu göz ardı edemezsiniz, böyle bir gerçeği milletten asla
saklayamazsınız. Ama, ben, ilk önce, 2002 yılından bu yana
Hükûmetimiz tarafından millî eğitim alanında yapılan,
devrim sayılabilecek faaliyetleri kısaca özetlemek isterim.
Saygıdeğer
milletvekilleri, eğitim pahalı bir iştir fakat cehalet,
eğitimden daha pahalıdır. Bu yaklaşımdan hareketle,
hükûmetlerimiz döneminde Millî Eğitim
Bakanlığımızın bütçesi her yıl ciddi oranda
artırılarak en büyük bütçeli bakanlık hâline gelmiştir.
Partimizin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana Millî
Eğitim Bakanlığının bütçesine
baktığımızda, genel bütçe 2002 yılında 7,5 milyar
iken 2013 yılında yüzde 532 artışla 47,4 milyar
olmuştur.
Saygıdeğer
milletvekilleri, okullaşma oranlarına
baktığımızda, 2002 yılından bu yana ciddi bir
artış görmekteyiz. Okul öncesi eğitimde okullaşma
oranı 2002 yılında yüzde 11,7 iken, 2012-2013 eğitim ve
öğretim döneminde yüzde 37yi bulmuştur. İlköğretimde
okullaşma oranı 2002 yılında yüzde 90 iken, 2012-2013
öğretim yılında bu sayı yüzde 98e yükselmiştir.
Ortaöğretimdeki okullaşma oranı böyle ve yükseköğretimdeki
okullaşma oranını da bu bazda ele almamız mümkündür.
Saygıdeğer
milletvekilleri, üniversitenin 2002 yılında sayısının
76 olduğu Türkiyede -az önce ifade ettiğim gibi, Gazi Mustafa Kemal
Atatürkün, ülkemizin en ücra köşelerine kadar eğitimi götürebilmek
adına- 2013 yılına gelindiğinde her bir vilayetimizde yani
81 vilayette toplam 175 üniversitemiz oluşmuştur. Yükseköğretim
bütçesinin bu bazda anlamını algılamanın çok mümkün
olacağını düşünüyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, son dönemde, özellikle fırsat eşitliği
adına, meslek liselerinin, imam-hatip liseleri bahane edilerek
kaldırılan, kapatılan meslek liselerinin, 4+4+4, Kıymetli
Başbakanımızın 444 diye ifade ettiği eğitim
sisteminin Türkiyede eğitime birazcık kıymet verenlerin
yüreğinde ne denli güzellikler oluşturduğunu bilmenizi isterim.
Sekiz yıllık kesintisiz zorunlu eğitim yerine on iki yıllık
zorunlu kademeli eğitim getirilerek on iki yıllık süre için üç
kademeye ayrılmış ve dolayısıyla sanat
okullarının, meslek okullarının ve imam-hatip liselerinin
önü açılmıştır. Eğitimde fırsat
eşitliğini konuşuyorken meslek liselerinin önünü kesmenin,
meslek liselerini bu yarışın dışına atmanın
ne demokrasiyle ne eşitlikle asla bir alakası söz konusu olamaz.
Ayrıca, yasa
ile meslek liselerinin önünün açılması ülkemiz için gerekli kaliteli
insan gücünün ve
Hemen yanı başımızda, Bulgaristanda
çiftçilik ve çobanlık yapan kişilerin bile en az meslek lisesi mezunu
olduğunu görürsünüz. Ancak, bizim ülkemizde öğretmen meslek
liselerinin, imam-hatip liselerinin ve diğer meslek liselerinin
yıllardan beri düştüğü durumu hep birlikte görmekteyiz.
Öğrencilerimizin
kitaplarının öğrencilerimizin derse başlamadan önce önüne
hazır hâle getirilmesini dinliyorken ve Hükûmet Programında
görüyorken, kendi öğretmenlik yaptığım yıllarda, siz,
lisenizin, eğer idareciyseniz, çatısının üzerindeki kiremidi
değiştirecek parayı bile bulamazdınız. Ama şimdi
ise okullarımızın her bir bölümünün bakımına
Öğretmen
arkadaşlarımız -sevgili meslektaşımın da ifade
ettiği gibi, her ne kadar arttırılan miktarı ve parayı
eksik görüyorsa da- hiçbir öğretmenimiz, mesleğini özümsemiş
olan insanlar para bazlı öğretmenlik yaparak
O bahsettiğimiz
pedagojik formasyona uygun olarak, öğretmenliğinin problemleri olur
diye düşünüyorum çünkü öğretmenlik bir sevdadır. Hamura yön
veren, hamura şekil veren bir kadının elinde olduğu gibi,
çocuklarımız da öğretmenlerimizin elinde şekil
alırlar.
Modern çağımızın olmazsa
olmazlarından bilişim ve teknolojiye ayak uydurmak ve eğitim öğretim
imkânlarını kolaylaştırmak üzere, çığır açan
bir proje ise FATİH Projesidir. Kara tahtanın önünde yıllarca
öğretmenlik yaptık, şimdi okullarda akıllı
tahtalarımız var. Akıllı tahtalarımızın
önünde elinde iPadleriyle olan çocuklarımızın, bilgisayar
boyutu içerisinde, öğretmenlerimizin elinde daha güzel
şekilleneceği ve gelecek dünyalarımıza şekil verecek
öğrencilerimizin bu atmosferde ne kadar anlam
kattığını düşünmek istiyoruz.
Tüm sınıflara akıllı tahtanın
yerleştirilmesi, öğretmenlerimizin
Gerçi bu çok enteresan bir
şeydir ama bugün İstanbulda okulların en büyük problemlerinden
bir tanesi okul bahçelerinin arabaların parkına bile
yetmediğiyle alakalıdır. Öğretmenlerimizin
aldıklarını küçük görmenin bir anlamı yok.
Aldıkları maaşlar ve çocuklarımıza yükledikleri misyon
itibarıyla her geçen gün öğretmenlerimizin ve öğrencilerimizin
de potansiyelinin, öğrencilerimizin elindeki imkânlar doğrultusunda
gelişmişlik örneğini hep birlikte yaşadık,
yaşamaya da devam ediyoruz.
Saygıdeğer milletvekilleri, her birinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bürge.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde
Balıkesir Milletvekili Sayın Ahmet Duran Bulut.
Buyurunuz. (MHP sıralarından
alkışlar)
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin
vermiş olduğu, öğretmenlerin sorunlarının
araştırılmasıyla ilgili önerge hakkında Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi, bizi izleyen öğretmenlerimizi ve yüce Türk milletini
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
öğretmeni sorun olarak gören bir iktidarın öğretmenlerin
sorunlarına eğilme konusunda ne kadar ciddi olabileceğini sizin
takdirlerinize sunuyorum. Öğretmeni tanımayan, öğretmeni yan
gelip yatan, öğretmeni üç ay tatil yapan, Maaşı ona yetiyor.
diyen, Pedagojik eğitim alan bir kişi para için öğretmenlik
yapmaz. anlayışı içerisinde kul köle gören bir
yapının öğretmenin sorununu çözmesi mümkün değil.
Değerli
milletvekilleri, on bir yıllık AKP iktidarı döneminde millî
eğitim yazboz tahtasına çevrilmiştir. Liyakatsiz, konunun ehli
olmayan, bilgisiz, alandan gelmeyen, sınıf, okul, tebeşir
tecrübesi olmayan, Akademik eğitim almış kişilerle
eğitimi yöneteceğiz. düşüncesiyle üniversiteden Bakanlığa
getirilen bürokratların dayattıkları sistemle içinden
çıkılmaz hâle gelmiştir millî eğitim. Uluslararası
yarışmalarda ders bazında sürekli gerileyen, matematikte,
fizikte, fende gerileyen, ülke içerisinde sınavlarda
başarısız olan, 2 milyon insanın girmiş olduğu
üniversite sınavında 500 bini kazanırken 1,5 milyonunu görmezden
gelen ve her sene artan millî eğitimdeki bütçeyle övünen bir
anlayışın biraz daha tutarlı, daha ciddi olmasını
tavsiye ediyorum.
4+4+4 diye
-Sayın Başbakanın 444 diye ifade ettiği- bir sistem
getirildi. AKPnin grup başkan vekiline, değerli arkadaşıma
Millî Eğitim Komisyonunda dedim ki: Allah rızası için, sizin
tayin etmiş olduğunuz, atadığınız 10 okul
müdürünü getirin karşınıza, bunları sorun. Böyle bir
sistem Türkiyeye uyar mı, uymaz mı? Derslik, öğretmen
bazında buna baktığınızda, bu bir çözüm mü? diye
sorun. Ne derlerse ben o kararı destekleyeceğim diye ifade ettim.
Muhalefetin her dediğini peşin olarak reddeden bir anlayış.
6 yaşında çocukların okula başlamasının
başarısız olacağını ifade ettim, ikna ettim.
Bilim, üniversite diyor ki: El kasları 6 yaşına kadar ancak
gelişir. Oradaki temsilciler kabul ettiler. Sayın Başbakan
Adanadan dedi ki, oradan bildirdi: Evet, 6 yaşında
başlanacak. Komisyonun kararları, düşünceleri, hepsi rafa
kaldırıldı, Sayın Başbakanın dediği uygulamaya
geçildi.
Değerli
milletvekilleri, bir okula buradan çıkınız gidiniz, bir
ortaokula, bir ilkokula gidiniz. Okul müdürüyle görüşünüz, saat on ikiyle
bir arasında okula gidiniz. Yukarıda, okul müdürünün odasına
çıkamazsınız. Ben dün bir ortaokula gittim, 1.800 mevcudu var.
Saat yarım sularıydı, okul müdürünün odasından
dışarıya ben çıkamadım; 900 çocuk inmeye
çalışıyor, 900 çocuk çıkmaya çalışıyor,
böyle bir okul! Müdür diyor ki: Getirdiniz böyle bir sistem, ek dersler
koydunuz, akşam yedide 6 yaşında, 7 yaşında
çocuğu ben buradan, okuldan çıkarıyorum. 900 veli okulun
önünde, 900 araba orada, trafik altüst olmuş ve buna siz eğitim
diyorsunuz, Bu kadar para ayırdık. diyorsunuz ve eğitimde iyi
işler yaptığınızı ifade ediyorsunuz. Emin olun,
kendinizi aldatıyorsunuz. Bunun içindeki öğretmen, yüreği
kanayan öğretmen, o çocuğu gören öğretmen, o derslikten
çıkan öğretmen her gün yeniden hükûmet kuruyor, hükûmet
yıkıyor, Bu nasıl iş, akıl tutulması mı var?
Neden bunu bu hâle getirdiler? diyor. Ama, maalesef, bu konuyu bilmeyen
dediğim gibi- siyasetçi, bürokrat, el birliğiyle millete
kıyafet biçiyor. Neticede gelinen nokta bu, değerli milletvekilleri.
Öğretmenlik
çok kutsal bir meslek. 24 Kasımda öğretmenlerimizin Öğretmenler
Gününü kutladık. 350 bin tane, o açtığınız
üniversitelerden biz öğretmen yetiştirdik. O çocukların da
Öğretmenler Gününü kutluyorum ben, onlar da Öğretmen
olacağız. hayaliyle yetiştiler ama bugün, onları sokaklara
saldınız, onlara alan açmadınız.
Sayın Bakan
diyor ki: 51 bin ücretli öğretmen var. 51 bin ücretli öğretmen,
öğretmen değil; gidin, bir kısmı hemşire, bir
kısmı hasta bakıcı, bir kısmı veteriner, bir
kısmı ilçede avukat. Böyle bir öğretmenlik olur mu? Diğer
çocuklar bekliyor, onları atamıyorsun, ona ödenek ayırmıyorsun;
diğer tarafta bununla işi götürmeye çalışıyorsunuz.
Öğretmenlik
kutsal bir meslek. Dünyanın her yerinde öğretmenlik özenilen bir
meslektir. Her modern ülkede, her ilerlemiş ülkede herkes öğretmene
saygı duyar çünkü toplumda en yüksek ücreti öğretmen alır,
öğretmen en yüksek konfora sahiptir, öğretmenin eğlenmesi,
dinlenmesi, kendisini yetiştirmesi konusunda kaynağa ihtiyacı
yoktur. Öğretmeni huzurlu ve mutlu olmayan bir devletin, güvenirliği,
etrafında itibarının olması mümkün değildir,
kalkınması da mümkün değildir. Çeşitli rakamlarla kendi
kendimizi aldatarak ülkenin kalkındığını,
insanların refah seviyesinin yükseldiğini ifade ediyoruz.
Biraz gerçeğe
dönüp, uygulanan bu yönetimde, ülkede öğretmenlerin içinde bulunduğu
haksızlıkları maddeler hâlinde ifade etmek istiyorum:
Öğretmen
meslekteyken bankalar promosyon verir. Emekli olan öğretmene neden
promosyon vermiyoruz değerli milletvekilleri?
Öğretmen 3000
ek göstergeyle maaş alır. Niçin, diğerleri gibi 1inci dereceye
gelen bir öğretmen 3600 ek göstergeye sahip olmaz? Bunu yapın, birçok
öğretmen emekli olacaktır, yerine de genç öğretmenler
gelebilecektir.
Ormancının
yıpranması vardır, itfaiyecinin yıpranması
vardır, askerin, polisin yıpranması vardır, yıpranma
zammı alır, yıpranma payı alır; bunları yetiştiren,
geceleri uykusu kaçan, görevi olmadığı hâlde çocukların
başından ayrılmayan öğretmene bu tanınmaz. Kanun
teklifi hazırladım, Meclise veriyorum. Öğretmenlerin de bu
yıpranma payından almalarını ve kendilerine emekli
olduklarında bir katkıda bulunmasını sağlayacak bu
kanuna da desteklerinizi bekliyorum.
Değerli
milletvekilleri, öğretmenler, atamasından tutunuz
yetiştirmelerine kadar sorunlar yumağı içerisindedir.
Öğretmenler, eş durumu, sağlık, eğitim özürlerinden
dolayı senede bir defa atanacak. diyor yönetmelik. Anayasa Mahkemesi
Bakanlığın bu kararını iptal ediyor. Sağlık
hiç bir sene sonrayı bekler mi? Eş durumu, eşler ayrı
kalmış, Şimdi tayin olamazsın, eylülde seni tayin
edeceğiz. Böyle bir anlayış olabilir mi? Bunlar, zamana
sığmayacak, anında yapılması gereken atamalardır.
Öğretmen ataması yapıyoruz, alıyoruz, branş
öğretmenlerinden alıyoruz. Türkiyede asıl temel eğitimi
sağlayacak sınıf öğretmeni ihtiyacının
karşılanması konusunda bir çabanın, gayretin, bir
kapasitenin artırılması konusunda çabanın
olmadığını görüyoruz. Bakanlığın, Hükûmetin
bu şubat atamalarında mutlaka bir öğretmen ataması
yapması ve bunda da sınıf öğretmenlerini atama konusunda
daha hassas davranmasını tavsiye ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, maaşların düşüklüğü herkesin malumudur.
Hükûmet, 2014 yılı için -iyileştirme adına- 75+75 lira
olmak üzere, bir iyileştirme ifade ediyor yani bir yıl içerisinde,
öğretmenin maaşı 150 lira artacak. Öğretmenlere buradan
sesleniyorum: Almayın bu 150 lirayı. Hükûmet, mutlaka, daha acil
-Suriyeli mülteciler- birçok konuda ihtiyacı olanlar var, onlara bunu
versin, o eksikler tamamlansın. Ama, bir gerçeğe dönelim. Öğretmenlerin
sorunlarını çözmek için herkesi gayretli ve çabalı olmaya davet
ediyorum.
Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bulut.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisinin aleyhinde Isparta Milletvekili Sayın Recep Özel.
Buyurunuz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL
(Isparta) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisinin bugün vermiş olduğu öğretmenlerin sorunlarına
dair bir araştırma komisyonu kurulmasına ilişkin önerinin
aleyhine söz almış bulunmaktayım. Bu arada, öğretmenlerimizin
Öğretmenler Gününü de kutluyorum.
Tabii ki
Eğitim camiasının, öğretmen camiasının
sorunları sıfırlandı,
hiçbir sorunu yok. deme durumunda değiliz. Çoğu ülkenin
nüfusundan çok daha fazlası bizim öğrencilerimiz
okullarımızda Millî Eğitim Bakanlığı
tarafından okutulmakta. Böyle geniş bir kitlenin hizmet
almasında elbette ki sorunlar vardır, öğretmenlerimizin
yaşadığı sorunlar vardır ama hiç kimse Türkiyede
eğitime yapılan yatırım, eğitime bütçeden ayrılan
pay 2002den daha kötü. iddiasında bulunamaz. 2002de
öğretmenlerimizin aldığı maaşla şu anda
aldığı maaş, derslik başına düşen
öğrenci sayısı, her ilde kurulan üniversite, eğitime
yapılan yatırımın, önemin en güzel örneğidir,
ispatıdır.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) 2002de bir maaşla 6 tane cumhuriyet altını
alıyorlardı, şimdi 4 tane cumhuriyet altını
alıyorlar.
RECEP ÖZEL
(Devamla) - Bunların çözümü noktasında gereken çalışmaya AK
PARTİ hükûmetleri en güzel şekliyle devam etmektedir.
Ben, bugün gündemi
değiştirmeye matuf bu önerinin aleyhindeyim. Biraz önce, Cumhuriyet
Halk Partisi bu öneriyi, herhâlde
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Recep Bey, yanlış bilgi vermişler elinize!
RECEP ÖZEL
(Devamla) - Biraz sonra, Gençlik ve Spor Bakanımız Sayın Suat
Kılıç hakkında vermiş olduğunuz gensoru önergesini
görüşeceğiz. Hem bu gensoru önergesini veriyorsunuz hem de gündemi
değiştirmeye yönelik bu grup önerisini getiriyorsunuz. Hangisinde
samimisiniz, bunu bilmiyoruz. Göstermiş olduğunuz bu tavır,
içeriği sulandırılmış gensorular verdiğinizin bir
ispatı.
ALİ HAYDAR
ÖNER (Isparta) Bu zekâ nereden geliyor ya!
NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) Gündemde dershaneler var, öğretmenler var zaten
Sayın Özel.
RECEP ÖZEL
(Devamla) - Ya bu öğretmenlerle ilgili araştırma önergesini
bugün görüşelim dersiniz ya da gensoruyu getirmişsiniz
Biraz önce de
yoklama istediniz, elbette ki isteyebilirsiniz ama her ikisinde herhâlde
Siz,
bir şey veriyorsunuz, arkasından Bunu yapmayalım. gibi bir
tavır içerisindesiniz. Vallahi, Cumhuriyet Halk Partisinin muhalefet
anlayışını bu anlamda anlamak mümkün değil.(CHP
sıralarından gürültüler)
Ondan dolayı,
gündemi değiştirmeye yönelik olan bu araştırma önergesinin
aleyhinde olduğumuzu ama aleyhinde olmak demek, öğretmenlerin ve
eğitim camiasının sorunlarından bihaber olduğumuz
anlamında değil, onların sorunlarını biliyoruz. Daha
önümüzdeki günlerde çok daha güzel çözümleri, o alandaki öğretmenlerimizin
yaşam standardını, eğitim seviyesini, eğitimin
ülkedeki kalitesini artırmak noktasındaki Hükûmetimizin
icraatlarını muhalefette olduğunuz müddetçe göreceksiniz zaten.
Sizin gözünüz görmese bile vatandaşımız bunu görüyor.
Hepinize
saygılar, sevgiler sunuyorum efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) İnşallah, bir dahaki dönem siz göreceksiniz.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Özel.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Sayın hatip konuşmasında partimizi samimiyetsizlikle
suçladı.
BAŞKAN
Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Sinop Milletvekili Engin Altayın, Isparta
Milletvekili Recep Özelin CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
ENGİN ALTAY
(Sinop) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Önce hemen
şuna cevap vermem lazım: Hiç kimse eğitime ayrılan
yatırım payının 2002den daha kötü olduğunu iddia
edemez. dedi. Sayın hatibe soruyorum. 1998 yılında Millî
Eğitim Bakanlığı yatırımlarının
konsolide bütçe yatırımları içindeki payı yüzde 37 idi,
2000 yılında yüzde 28 idi, siz iktidara geldikten sonra bu pay yüzde
12ye, 7ye, 8e ve şimdi 9a düştü. Biz iddia ediyoruz, devletin
belgeleriyle iddia ediyoruz. Bu kürsüye çıkıp da Millî Eğitim
Bakanlığının yatırım paylarını
artırdık. demeyin, ayıp edersiniz.
ALİ HAYDAR
ÖNER (Isparta) Receptir, atar!
ENGİN ALTAY
(Devamla) - 55 milyarlık bütçenizin yüzde 80i cari giderdir, personel
gideridir. Burada bunları söyleyerek ne milletvekillerini ne de milleti
kandıramazsınız.
Hangisinde
samimisiniz? Biz hepsinde samimiyiz. 23 Kasım günü öğretmenlerinize
yaptığınız bu zulüm, bu kepazelik karşısında
bugün biz öğretmenlerin sorunlarını Meclis gündemine
taşımasaydık ayıp ederdik. (CHP sıralarından
alkışlar) Öğretmenler Gününde böyle çıkıp da
Öğretmenlerimizi seviyoruz. demekle bu iş olmaz, İçişleri
Bakanının çıkıp gelip bu kürsüde, kendisini
yetiştiren, ona okuma yazma öğreten ilkokul öğretmeninden özür
dilemesi gerekir. Gensoruyu da görüşürüz, öğretmenlerin sorununu da
görüşürüz. Biz bu Meclisi çare Meclisi, çare müessesesi olarak
algılıyoruz.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler kısmında yer alan,
öğretmenlerin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin (10/332)
görüşmelerinin, Genel Kurulun 26 Kasım 2013 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
FARUK BAL (Konya)
Sayın Başkan
BAŞKAN
Efendim?
FARUK BAL (Konya)
Oylamadan önce, biraz önceki AKP milletvekili konuşmacı, 2002
yılını telaffuz ederek o dönem Bakan olarak görev
yaptığım Hükûmeti ilzam eden konuşmalarda bulunmuştur,
cevap vermek istiyorum.
(AK PARTİ
sıralarından Oylamaya geçildi. sesleri)
BAŞKAN
Tamam, ben size hak vereceğim.
Kabul edenler
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Özür dilerim, belki sonucu değiştirebilir
Sayın Başkan, bir konuşsun.
BAŞKAN
Söylemiş bulundum Sayın Tanal.
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Sayın Bal,
buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
2.- Konya Milletvekili Faruk Balın, Isparta
Milletvekili Recep Özelin CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
FARUK BAL (Konya)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sonucu nasıl
değiştireceğiz bilemiyorum ama en azından, burada bulunan
sayın milletvekillerinin bilgisine sunmak ve televizyonları
başında bizi izleyen değerli vatandaşlarımızın
bilgisine sunmak için huzurunuzdayım.
Adalet ve
Kalkınma Partisi, Türkiye Cumhuriyetinin 1923 yılında
kurulduğunu unutarak sanki, 2002 yılını, AKPnin iktidara
geldiği yılı milat kabul edip ona göre yalan yanlış
ifadelerde bulunmaktadır. Biraz önce öğretmenlerle ilgili olmak üzere
konuşan sayın hatip de aynı hatayı tekrarladı.
2002
yılında asrın afeti olarak nitelendirilen iki tane ciddi
deprem olmasına rağmen, 2002 yılı süreci içerisinde iki
tane ciddi kriz yaşamamıza rağmen
Millî Eğitim Bakanlığına
bugün verilmiş olan bütçe, sizin on bir yıllık
iktidarınızın sonu olan bu bütçe görüşmelerinde
yarısının da altına düşmüştür. Siz öğretmene
gazla, tozla, cila ile bir muamele yaparsınız; Milliyetçi Hareket
gelecek nesilleri yetiştirecek olan öğretmenlere gelecek neslin
mimarları olarak bakar, bu anlayışla bakar, aradaki fark budur.
Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN
Birleşime
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkanım
Efendim, hem az önce
Sayın Engin Altay konsolide bütçeyle ilgili yanlış bir
açıklamada bulundu...
ENGİN ALTAY
(Sinop) Hayır!
AHMET AYDIN
(Adıyaman)
ben gerçek rakamları vermek istiyorum hem de Siz de
öğretmene gazla saldırıyorsunuz. diye Sayın Başkan
ENGİN ALTAY
(Sinop) Ben devletin resmî rakamlarını söylüyorum.
BAŞKAN
Buyurun siz de, tamam. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Hızlı bir
şekilde ara verip tansiyonu düzelteyim dedim ama yetiştiremedim.
Buyurun.
3.- Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının, Sinop Milletvekili Engin Altayın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet
ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Az önce, Sayın
Altay konsolide bütçeden Millî Eğitimin aldığı payı
söyledi ama nereden aldı o rakamları bilemiyorum.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Bütçe demedim, bütçe yatırımları içerisindeki pay
dedim.
AHMET AYDIN
(Devamla) Gerçek, resmî rakamları burada vardır konsolide bütçeyle
ilgili olarak.
ENGİN ALTAY (Sinop) Bana da ver, bana da ver.
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) Recep gibi atmayın
ha!
AHMET AYDIN (Devamla) Şimdi, 2002
yılında Millî Eğitimin konsolide bütçeden aldığı
pay yüzde 7,6.
ENGİN ALTAY (Sinop) Payı demiyorum,
yatırım payı diyorum, yatırım harcamaları diyorum
kardeşim!
MÜSLİM SARI (İstanbul) Yatırım
harcamalarını söyledi ama.
AHMET AYDIN (Devamla) Millî Eğitimin
aldığı bütün pay yüzde 7,6 iken 2014te bu oran yüzde 12,81e
çıkıyor, bu bir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MÜSLİM SARI (İstanbul) Yatırım harcamalarını
söyle.
AHMET AYDIN (Devamla) Şurada da var, yıllara
sâri olarak gösterilmiş.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) Sen
konuşmayı dinlememişsin!
AHMET AYDIN (Devamla) İkincisi, yine, 2002
yılında, bütün bütçelerin önüne geçerek -Millî Savunma da dâhil-
Millî Eğitime en büyük pay ayrılmış ve 2002
yılındaki 7,5 milyar TLden, şimdi, 2014te 55,7 milyar TLye
çıkıyor. Oran kaç? Yüzde 642,6.
MÜSLİM SARI (İstanbul) Biz ne diyoruz, sen ne
diyorsun Ahmet?
AHMET AYDIN (Devamla) Yani, Millî Eğitim bütçesini
bu derece artıran bir iktidar var.
Yine, öğretmenlerimizi önemsiyoruz, değer
veriyoruz, sadece 24 Kasım gibi etkinliklerle değil, her gün biz
onları anıyoruz. Bugünkü toplam öğretmen
sayısının yüzde 50sinden fazlası bu dönemde
alındı. En az 400 bin öğretmeni AK PARTİ iktidarı
aldı arkadaşlar.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) Ya nüfus
artıyor, nüfus.
AHMET AYDIN (Devamla) Kusura bakmayın, almaya da
devam ediyor, edecek, ihtiyaç oranında bunlar devam edecek.
Yine, bütçelere baktığınızda, hem
YÖKteki bütçeye hem diğer birimlere ayrılan bütçeye
baktığınızda, hakikaten inanılmaz bir artış
var. Bu artışı biz Millî Eğitime uygun olarak görüyoruz.
İmkânlar büyüdükçe Millî Eğitime ayrılan payı da
artırmaya devam edeceğiz.
MÜSLİM SARI (İstanbul) Biz başka bir
şey söylüyoruz, sen başka bir şey söylüyorsun.
AHMET AYDIN (Devamla) Yine,
yaptığımız dersliklerden dolayı, öğretmen
başına düşen öğrenci sayısı ilköğretimde 28
kişiyken bakın, şu anda 20 kişiye düşmüş.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Adıyamanda,
bulunduğun ilde kaç kişi?
AHMET AYDIN (Devamla) Öğretmen başına
düşen öğrenci sayısı Türkiye ortalaması bu.
Ortaöğretimde 18 kişiden 16 kişiye düşmüş.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) Bir mahalleye gidin
de bakın.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Milletvekili olduğun
Adıyamanda her sınıfta kaç öğrenci var?
AHMET AYDIN (Devamla) Bir taraftan dersliğe
düşen öğrenci sayısı azalıyor, öbür taraftan 1
öğretmene düşen öğrenci sayısı azalıyor. Bu
yatırımlar da bununla oluyor.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) Ankarada bir okula
gidin, bakın kaç kişi var.
AHMET AYDIN (Devamla) Teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.47
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER:
Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun
çalışma saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine; bastırılarak dağıtılan (11/29) esas
numaralı Gensoru Önergesinin 26 Kasım 2013 Salı günkü gündemin Özel Gündemde Yer Alacak
İşler kısmına alınmasına ve Anayasanın
99uncu maddesi gereğince gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına; Genel Kurulun 26 Kasım-3 Aralık 2013 Salı
günkü ve 4 Aralık 2013 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü
soruların görüşülmemesine; 3 Aralık 2013 Salı günkü
birleşiminde diğer denetim konularının görüşülmeyerek
gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmında yer alan işlerin görüşülmesine
ilişkin önerisi
26/11/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu 26/11/2013 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda
siyasi parti gurupları toplanamadığından, İç Tüzükün
19uncu maddesi gereğince, grubumuzun aşağıdaki önerisinin
Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Ahmet
Aydın
Adıyaman
AK PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında bulunan 488, 481, 482, 505, 377 ve 284
sıra sayılı kanun tasarılarının bu
kısmın sırasıyla 3, 4, 5, 6, 7 ve 8inci
sıralarına alınması ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesi;
Genel Kurulun;
Bastırılarak
dağıtılan (11/29) esas numaralı gensoru önergesinin 26
Kasım 2013 Salı günkü (bugün) gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak
İşler" kısmına alınması ve Anayasanın
99uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı
hususundaki görüşmelerinin 26 Kasım 2013 Salı günkü (bugün)
birleşiminde yapılması;
26 Kasım, 3 ve
4 Aralık 2013 günkü birleşimlerinde sözlü soruların
görüşülmemesi;
03 Aralık 2013
Salı günkü birleşiminde diğer denetim konularının
görüşülmeyerek gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer
alan işlerin görüşülmesi;
26 Kasım 2013
Salı günkü (bugün) birleşiminde (11/29) esas numaralı gensoru
önergesinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
03 Aralık 2013 Salı günkü
birleşiminde 15:00-23:00 saatleri arasında;
04 ve 05
Aralık 2013 Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde
14:00- 23:00 saatleri arasında çalışmalarını
sürdürmesi önerilmiştir.
BAŞKAN
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz, İstanbul
Milletvekili Sayın Mehmet Doğan Kubat aittir.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET DOĞAN
KUBAT (İstanbul) Sayın Başkanım, çok değerli
milletvekilleri; grubumuzun önerisi lehinde görüşlerimi ifade etmek üzere
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi
saygılarımla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, önerimizde, gündemin kanun tasarı ve tekliflerindeki bir
kısım işlerin -6 tane uluslararası sözleşmenin- ön
sıralara alınması önerilmektedir. Bunlardan bir tanesi
Belarusla ilgilidir. Bilindiği üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanımız geçen hafta oraya bir ziyarette bulunmuştu.
Yine, enerjiyle ilgili ülkemizi
yakından ilgilendiren bir kısım önemli sözleşmelerin ön
sıralara alınarak görüşmelerinin yapılması önerilmektedir.
Ayrıca,
bugün, yine, Gençlik ve Spor Bakanımız Sayın Suat
Kılıç hakkında verilen (11/29) esas no.lu gensoru önergesinin
bugünkü gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler kısmına
alınarak gensoru önergesinin İç Tüzükün 106 ve Anayasanın 99uncu
maddesinin ikinci fıkrası gereğince gündeme alınıp
alınmayacağına dair görüşmelerin bugün yapılması;
yine, bugün gensoru önergesinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
Meclisimizin çalışmalarına devam etmesi; önümüzdeki hafta
çalışma saatlerinin, salı günü saat 15.00ten 23.00e kadar,
çarşamba ve perşembe günleri ise 14.00ten 23.00e kadar olması;
bugün, yine, bir denetim işlemi olan gensoru görüşmeleri
yapılacağı için sözlü soruların görüşülmemesi, keza,
önümüzdeki hafta da sözlü sorular ve diğer denetim
konularının görüşülmemesi
teklif edilmektedir.
Teklifimize
desteklerinizi bekler, yüce heyetinizi saygılarımla selamlarım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Kubat.
Adalet
ve Kalkınma Partisi grup önerisinin aleyhinde, İstanbul Milletvekili
Sayın Müslim Sarı.
Buyurun
Sayın Sarı. (CHP sıralarından alkışlar)
MÜSLİM
SARI (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AKPnin grup önerisi aleyhinde söz
almış bulunuyorum. Herkesi saygıyla selamlarım.
Bildiğimiz
üzere, söz konusu öneri, Meclisin çalışma düzenine ilişkin bir
öneri ve önümüzdeki sürece ilişkin, kısa bir mesafede, bir hafta on
günlük bir süreç içinde Parlamentonun nasıl
çalışacağına ilişkin AKPnin önerisini
görüşüyoruz.
Benim
burada daha çok dile getirmek istediğim konu, aslında, biraz daha
temelden ve biraz daha radikal ve bu Parlamentonun biraz daha fazla
konuşması gerektiğini düşündüğüm, özellikle denetim
işleri ve denetim işleri çerçevesinde ortaya çıkan birtakım
sorunlar ve problemlerdir.
Değerli
milletvekilleri, ben, 2011 yılından beri Plan ve Bütçe Komisyonu
üyesiyim. Bildiğiniz üzere, Parlamentonun en önemli işlevlerinden
biri bütçe yapmaktır ve bir sonraki yılın bütçesi Anayasayla
bağlanmıştır; hangi süreçler içinde, nasıl
yapılacağı, Parlamentonun gündemine nasıl getirileceği
tespit edilmiştir. Ancak bir sonraki yılın bütçesi Parlamentoya
getirilirken aynı zamanda bir önceki yılın kesin hesap bütçeleri
de Parlamentoya gelir ve Parlamento denetim hakkını ve yetkisini kullanır.
Denetim hakkı ve yetkisi Parlamentonun en önemli işlevlerinden
biridir; bütçe hakkıyla bağlıdır ve bütçe hakkı bütün
parlamenter sistemlerde bütün siyasal gelişmelerin temelini
oluşturur. Magna Cartadan başlayan, Etats Generauxya kadar giden
Avrupanın bütün anayasal gelişmeleri, dünyanın bütün siyasal
gelişmeleri bütçe hakkına ilişkindir. Vatandaşın
vergisinin doğru yerde kullanılıp
kullanılmadığı Parlamentonun denetimi içindedir ve bu bütçe
hakkının en önemli unsurlarından birini oluşturur.
Şimdi, hâl
böyleyken, Sayıştay, biliyorsunuz, Türkiyede yüz elli
yıllık bir kurum ve Parlamento adına bu denetim yetkisini
yapacak olan kurumdur ancak 2011 yılına ilişkin
Sayıştay raporları bugün bile hâlâ elimize
ulaşmış değildir. Bu Parlamento, 2011 yılında
bütçenin, bütçe hakkı çerçevesinde vatandaşın vergilerinin
nereye kullanıldığını denetleyememiştir.
Sayıştay, denetim raporlarını Plan ve Bütçe Komisyonu
üyelerinin önüne sunmamıştır.
Şimdi,
aynı şey 2012 yılı bütçesi için de geçerli sayın
milletvekilleri. Bakınız, 2012 yılı bütçesi kesin
hesaplarına ilişkin olarak, bize adına rapor dediğimiz
birtakım belgeler geldi. Size örnek göstermek istiyorum.
Bakınız, bu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının
denetim görüşü. Sayıştay aynen şunu söylüyor, tek paragraf,
bunun gibi onlarca örnek var, diyor ki: Denetim görüşü
oluşturabilmek için gerekli mali rapor ve tablolar ile ilgili bilgi ve
belgeler yukarıda Denetimin dayanağı, amacı, yöntemi ve
kapsamı başlığı altında
açıklandığı üzere, kamu idaresi yönetimi tarafından
sağlanamadığı için Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının 2012 yılına ilişkin mali rapor
ve tabloları hakkında görüş bildirilememektedir. Aynı
şey Adalet Bakanlığı için de var, aynı şey bütün
bakanlıklar için de var. 3 sayfalık, 4 sayfalık raporlar önümüze
getiriliyor. Bunların zaten 2-3 sayfası, tamamen copy paste
biçiminde, ilgili kamu kurumlarının ya da ilgili
bakanlıkların İnternet
sayfasından alınan onların faaliyetlerinin ne
olduğunu içeren raporlar ancak denetim görüşü sadece bir paragraf ve
Görüş verilememiştir. diyor.
Şimdi,
bakın, görüş verilememiş olması ya da bütçe hakkı
çerçevesinde vatandaşın vergisinin nereye
harcandığının denetlenemiyor oluşu çok büyük bir
suçtur, darbe suçu kadar önemlidir. Darbe suçu nasıl ki ilgili düzeni ilga
ediyorsa ve darbe suçu ne kadar ağır bir suçsa vatandaşın
vergisinin Parlamento tarafından denetlenememesi de o kadar büyük bir
suçtur. Bu suç, bu sorumluluk, sadece muhalefet partisi milletvekillerinde
değil, iktidar partisi milletvekillerindedir de.
Bakınız,
biz 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununu değiştirdik,
2003 yılında 5018 sayılı Kanunu getirdik. 5018
sayılı Kanun bir devrim olarak Türkiye'nin önüne konuldu. Denildi ki:
Biz kamu maliyemizi şeffaf ve hesap verebilir hâle getireceğiz.
Uluslararası standartlara uygun bir kamu maliyesi düzenleyeceğiz. Şimdi,
aradan on yıl geçmiş ve aradan on yıl geçmiş olduğu
hâlde, şeffaf, hesap verebilir bir kamu maliyesini kuramadınız,
on bir yıllık iktidarınızın on yılında bunu
gerçekleştiremediniz. Bu yasayı çıkaran da sizsiniz, bu
mevzuatı getiren de sizsiniz.
Şimdi, biz
Sayın Maliye Bakanına soruyoruz, diyoruz ki: İlgili kurum ve
kuruluşların istediği bilgi ve belgeleri Sayıştaya
niye vermediniz? Sayın Maliye Bakanı diyor ki: Ben 25 milyon adet
belge verdim. Biz Sayıştaya soruyoruz: Sayın Maliye
Bakanı diyor ki Ben 25 milyon adet belge verdim. Peki, siz belgelerin
verilmediği gerekçesiyle niye bu kurumları denetleyemediniz?
Sayıştay diyor ki: Hayır, benim istediğim belgeler,
ilgili mevzuat çerçevesinde kurum bazlı verilmek zorundadır. Hükûmet,
kurum bazlı verilmek zorunda olan bu bilgi ve belgeleri bana vermeyerek,
kendi çıkardığı yasaya aykırı hareket etmektedir,
5018 sayılı Yasaya aykırı hareket etmektedir. Maalesef,
durum bu değerli milletvekili arkadaşlarım.
Bugün Parlamento
denetim işlevini yerine getiremiyor. Bugün Parlamento 2012 yılı
kesin hesabının işlevine ilişkin denetim işlevini
yerine getiremiyor . Acı tablo budur. Bugün, 2012 yılı kesin
hesabını görüşeceğiz, 10 Aralıkta bütçe geldiğinde
de görüşeceğiz, aynı tartışmaları belki burada bu
şekilde yapacağız ama denetim işlevini yerine getiremeyen
bir Parlamento söz konusu. Dolayısıyla, hesap veremeyen, şeffaf
olmayan bir Parlamentoyla, bir kamu maliyesiyle karşı
karşıyayız. Bu, özellikle, içinden geçtiğimiz
koşullarda ve konjonktürde Türkiyenin kırılganlıklarını
çok daha fazla artıran ve büyüten bir çerçeveyi de Türkiyenin önüne
sunuyor.
Bakınız,
IMF Başkanı Lagarde, Amerikan Merkez Bankasının tahvil
alımlarının durdurulmasına ilişkin
açıklamayı yaparken ya da buna ilişkin değerlendirmelerde
bulunurken bu senenin ekim ayında dedi ki: Gelişmekte olan ülkelerin
üç dört ayı var. Önümüzdeki ocak ve şubat ayından sonra çok
ciddi sıkıntılar yaşayacağız ve Türkiye
paranın yönü değişirken bu sürece de mümkün olduğu kadar
kötü bir konjonktürde yakalanıyor.
Cari işlemler
açığının millî gelire oranı yüzde 7. Bu, dünyanın
çok yüksek cari işlemler açığı veren ülkelerinden biri
demek. Bakınız, bugün özel sektörün döviz pozisyon
açığı, reel sektörün döviz pozisyon açığı 165
milyar dolar. Yani, reel sektörün döviz cinsinden varlıkları döviz
cinsinden yükümlülüklerinden 165 milyar dolar az. Bakın, Türkiyenin
önümüzdeki bir yılda 220 milyar dolar paraya ihtiyacı var ve giderek
fonlar küçülürken, ödünç verilebilir fonlar daralırken Türkiye ekonomisi
giderek büyüyen finansman ihtiyacını karşılamak
zorundadır. Önümüzdeki bir yılda 160 milyar dolar borcun vadesi
gelecek. Ya çıkartacaksınız bunu cebinizden ödeyeceksiniz ya da
bunları yeniden borçlanarak ödeyeceksiniz. Üzerine 60 milyar dolar da cari
işlemler açığını koyuyoruz, 220 milyar dolar. Türkiye,
bu konjonktürde, ödünç verilebilir fonlar azalırken giderek büyüyen bir
finansman ihtiyacını karşılamak zorundadır. Böyle bir
yapıda, böyle bir ekonomik anlayışla, böyle bir kamu maliyesiyle,
hesap veremeyen, şeffaf olmayan kamu maliyesiyle yeni
kırılganlıklar yaratıyoruz ve giderek büyüyen finansman
açığı içinde Türkiye ekonomisinin
kırılganlıklarını büyütüyoruz.
Bakınız,
büyüme oranlarımız düşüyor. Türkiye krizden hemen sonra yüzde
8lerde ve 9larda büyüdü. Bu normaldi çünkü topu ne kadar sert yere
vurursanız o kadar sert yukarı çıkar. Ama sonra ne oldu? Büyüme
oranları yüzde 2lere düştü, bu sene de büyüme oranları yüzde
3te kalacak. Önümüzdeki dönem, Türkiye birkaç yıl daha bu konjonktürde, sıfırla
3 arasında bir büyümeye razı olmak zorundadır. Bu, Türkiye için
zaten krizdir çünkü yüzde 5in altındaki her büyüme Türkiyede
işsizliği artırır; tarihsel hesaplamalar bunu gösteriyor,
tarihsel gerçekleşmeler bunu gösteriyor. Zaten, geçen sene sonbahardan
itibaren işsizlik oranları artış trendine girdi. Bu seneyi
yüzde 10 civarında bir işsizlikle bitireceğiz. Zaten,
enflasyonda hedefleri tutturamayan bir Merkez Bankası var.
Dolayısıyla,
buradan uyarıyorum, büyüme oranlarının düşeceği,
işsizliğin artacağı, sosyal problemlerin büyüyeceği, enflasyonda
hedeflerin tutmayacağı ve Türkiyeye ilişkin
kırılganlıkların büyüyeceği ve büyük kalmaya devam
edeceği bir konjonktürle karşı karşıyayız.
Şimdi, bunu gören, bunu anlayan bir yönetim
anlayışının, bunu anlayan bir kamu maliyesi
anlayışının, bunu
anlayan bir bütçe anlayışının Türkiyenin önüne
sunulması gerekir. Burada Parlamentonun çok büyük görevleri ve
işlevleri var. Denetlenebilir, hesap verebilir, şeffaf bir kamu
maliyesi sistemini bu Parlamento kurmalıdır, bu birinci
önceliğidir diye düşünüyorum.
Bunları daha
çok tartışmamız ve konuşmamız gerektiğini
düşünüyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Sarı.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu önerisinin lehinde Kırıkkale Milletvekili
Sayın Ramazan Can.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Grup önerimizle,
284 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Yunanistan
Cumhuriyeti Hükûmeti arasındaki uluslararası sözleşmenin, yine
377 sıra sayılı Çin Halk Cumhuriyeti Hükûmeti ile Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti arasındaki uluslararası sözleşmenin, 481
sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Sırbistan
Cumhuriyeti Hükûmeti arasındaki uluslararası sözleşmenin, 482
sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Tacikistan
Cumhuriyeti Hükûmeti arasındaki uluslararası sözleşmenin, 488
sıra sayılı Belarus Cumhuriyeti Hükûmeti ile Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti arasındaki uluslararası sözleşmenin, en son olarak 505
sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Kamerun Hükûmeti
arasındaki sözleşmenin gündemin ön sıralarına çekilmesini;
bugün, yine, (11/29) esas no.lu gensorunun gündeme alınıp
alınmayacağı hususunun görüşülmesini; önümüzdeki hafta ise
3 Aralık Salı 15.00-23.00 saatleri arasında, 4 Aralık
Çarşamba 14.00-23.00 saatleri arasında, 5 Aralık Perşembe
günü 14.00-23.00 saatleri arasında çalışmasını
öneriyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Can.
Adalet ve
Kalkınma Partisi grup önerisinin aleyhinde Isparta Milletvekili Sayın
Süleyman Nevzat Korkmaz.
Buyurunuz. (MHP
sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Adalet ve Kalkınma Partisinin, çalışma
günleri ve çalışma saatleriyle ilgili değişiklik getiren
grup önerisi üzerine, Milliyetçi Hareket Partisi adına, görüşlerimizi
açıklamak üzere söz aldım.
Adalet ve
Kalkınma Partisinin ne ilk yaptığı bir şey bu ne de
sona benziyor; Meclisin sürekli gündemini değiştiriyor, Meclisin
çalışma saatleriyle oynuyor; âdeta, millete söyleyecek sözü
kalmamış bir partinin Dostlar alışverişte görsün.
babından yaptığı işler.
Değerli
arkadaşlar, artık bütün dünya büyük millet meclislerinin,
parlamentoların kesin gündemle, taslak gündemle
çalışmasını konuşuyor, bunu birçok parlamento
becermiş, iki dönemdir İç Tüzük Uzlaşma Komisyonunda da bunlar
gündeme geldi. Şimdi, sanki bütün bunlar konuşulmamış gibi,
sanki bütün dünya böyle bir yolda ilerlemiyormuş gibi, âdeta, İç
Tüzükle bir oyuncak oynar gibi sürekli oynuyorsunuz. Yani, ortada ne İç
Tüzük bıraktınız ne yasama ve denetim adına bir
kurumsallık bıraktınız. Saldım çayıra Mevlam
kayıra. misali karanlıkta yol bulmak, el yordamıyla yön tayin etmek gibi, kimin
aklına ne geliyorsa onu yapıyor ve bütün Türkiye Büyük Millet
Meclisini de böyle bir gündemle çalışmaya mecbur bırakıyor.
Bütün bu olan
bitenlerden çıkardığımız sonuç şu: Ya, güzel
kardeşim, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak hiçbir
planınız, programınız yok, o gün rüyanızda ne
görüyorsanız onu getiriyorsunuz ya da Meclisin gündemiyle sık
sık oynamayı muhteşem AKP icraatlarından biri gibi
görüyorsunuz. Anlaşıldı, anlaşıldı, millete
söyleyecek sözünüz kalmadı, deniz bitti. Suni gündemler, kavgalar, âdeta
bir incir çekirdeğini doldurmayan gündemlerle milletin gündemini
konuşmaktan Genel Kurulu sürekli uzak tutuyorsunuz.
Bu yeni
getirmiş olduğunuz grup önerisine bakıyorum; ne getiriyorsunuz,
ne değiştiriyorsunuz? Efendim Çalışma saatleri 23.00e
kadar. E, zaten öyle; çalışma saatleri zaten salı günü
15.00-23.00 arası, efendim, çarşamba ve perşembe günleri de yine
14.00-23.00 arası. Yani, burada yaptığınız bir
değişiklik yok. Buna kimse alınmasın ama getirdiğiniz
bu önerilere Laf söyledi kabak ağacı. derler. Yani, hiçbir içerik
yok, hiçbir değişiklik yok; sadece tekrarlardan ibaret bu grup
önerileriyle Türkiye Büyük Millet Meclisini meşgul ediyorsunuz.
Gensoru bitiminde
gidilecek. diyorsunuz. Zaten geçen hafta da AKP Grubu olarak Meclise gelmemeyi
bir alışkanlık hâline getirdiniz, iki gün Meclisi
çalıştırmadınız. Yani, şimdi gensoru bitiminde
gidilecek diye bu yapmış olduğunuz
devamsızlığı, bu yapmış olduğunuz
tembelliği Genel Kurul kararına mı çevirmek istiyorsunuz? Tabii,
sizin bileceğiniz iş. Yani, millete vermiş olduğunuz sözün
ne kadar arkasında olursunuz, efendim, bu sorumluluğun gereğini
ne kadar yerine getirirsiniz, herkesin kendi vicdanında, kendi
bileceği iş.
RECEP ÖZEL
(Isparta) - Ya, sen grup önerisi üzerinde konuş.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) - Ancak, kıymetli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin değerli vaktini heba ediyorsunuz. Yani, Meclisi âdeta Toplan,
dağıl modunda çalıştırıyorsunuz. Yani, bütün
bunlar bile, biraz önce söylediğimiz gibi, millete söyleyecek sözünüzün
artık kalmadığını gösteriyor. Dedim ya, bu sizin
bileceğiniz iş ama bizim bileceğimiz bir iş var
kıymetli arkadaşlar. Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde çoğunluk partisinin,
çoğunluğun hakkı hukuku belirlenmiş; diğer partilerin
de, muhalefetin de hakkı hukuku belirlenmiş yani
çoğunluğa Türkiye Büyük Millet
Meclisini çalıştırma görevi, yasama görevi verilmiş, muhalefete
de denetim görevi verilmiş. İşte, muhalefet de bu denetim
imkânlarından birisi olan sözlü-yazılı soru sorma
hakkını kullanarak ancak bu görevini ifa ediyor. Siz şimdi bu
getirdiğiniz öneriyle bizim denetleme imkânlarımızdan birisini
alıyorsunuz, hem de nezaketen muhalefete sormadan Sözlü sorular
görüşülmeyecek. diye bir ibare getiriyorsunuz. Kaldı ki bunu ilk kez
de yapmıyorsunuz. Defalarca uyarıldı, benim hakkım hukukum
üzerinden nasıl kurban kesebilirsiniz? Yani, önce, ben bu haktan
vazgeçiyor muyum, nezaketen benimle görüşmeniz gerekmiyor mu muhalefet
olarak? Dolayısıyla, çoğunluk partisini, muhalefet partilerine
karşı saygıya davet ediyorum. Kendinize saygınız
olmuyor olabilir ama demokrasiye, çoğulcu demokrasiye karşı
saygıya davet ediyorum.
Bu iktidar, her
iktidar gibi, kalıcı değil yani bu dünya Sultan Süleymana
kalmamış, size de kalmayacak; bugünün iktidar partisi, yarın
muhalefet partisi olacak. Yani, sen eğer bugün muhalefetin
hakkını hukukunu çiğner isen aslında yarın ne ile
karşılaşacağını da ilan etmiş oluyorsun.
Dolayısıyla, özellikle iktidar partisi milletvekili arkadaşlarıma
söylüyorum, Meclisin mehabetine ve muhalefetin hukukuna aykırı olan
bu hususla ilgili birazcık daha hassasiyet göstermelerini bekliyoruz.
Bu işlerden
vazgeçin değerli arkadaşlar. Söylediğim gibi, eden bulur; bugün
ne yapıyorsanız yarın aynısıyla karşılaşacaksınız.
Yani, bu devranın hep size çalışacağını mı
düşünüyorsunuz? İçinizde geçmiş dönemlerde, efendim, diğer
hükûmetlerde görev yapan
RECEP ÖZEL
(Isparta) Ama sizden gelen önerilere de bakarız.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) Recep Bey, boş boş konuşuyorsun sevgili
kardeşim.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Sizin dönemin de grup önerilerine bakarız.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) Müsaade et, bak, Ispartalı hemşehrin olarak bir müsaade
et. Bak, kürsüde Ispartalı bir milletvekili var, birazcık nezaket
Senden bir şey istemiyorum. Tamam, bak, boş boş
konuşuyorsun. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL
(Isparta) Sen de boş boş konuşuyorsun.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) Varsa söyleyecek sözün, gelirsin buraya konuşursun ya. Ne
kadar ayıp Recep Bey!
RECEP ÖZEL
(Isparta) Sen boş konuşuyorsun.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) Evet, değerli arkadaşlar, içinizde geçmiş dönemlerde
diğer hükûmetlerde görev almış milletvekilleri var yani bakanlar
var. Belki de İç Tüzükün bu kadar oyuncak hâline getirildiği, bu
kadar İç Tüzük ihlallerinin olduğu bir başka dönem
yaşanmadı, bir başka döneme rastlanmadı. Ya, Allah
rızası için onlardan birazcık daha yürekli bir
çıkış bekliyoruz, yürekli bir söz bekliyoruz. Yani, bu İç
Tüzük ihlali nereye kadar devam edecek?
Kıymetli
arkadaşlar, bu zihniyetle yani İç Tüzükle oynamayı, muhalefetin
hakkını, hukukunu çiğnemeyi âdet hâline getirmiş bu
zihniyetle maalesef çağdaş bir İç Tüzük yapmak da mümkün
değil. Yani, tamam, denilebilir ki: Yapılan işe
bakınız. Değerli arkadaşlar, demokrasilerde yapılan iş kadar o işin
nasıl yapıldığı da, hangi yöntemlerle
yapıldığı da bir o kadar önemli. Bu yöntemlerin
çoğulcu demokrasiye uygun olması lazım yani antidemokratik
yöntemlerle ne kadar iyi iş üretirseniz üretin, bunun millette bir
karşılığı olmaz. Yani, artık, İç Tüzükün
neden değiştirilemediği de bu davranışla bir kez daha
anlaşılmış oluyor.
Kıymetli
arkadaşlar, İç Tüzükle sık sık oynamayı, âdeta bunu
bir oyuncak hâline getirmeyi işinize geldiği için devam
ettiriyorsunuz, İç Tüzük değişikliğini istemiyorsunuz.
Dolayısıyla, efendim, Çağdaş bir iç tüzük yapmak
istiyoruz, çağdaş bir anayasa yapmak istiyoruz. sözünüze de
artık kargalar bile gülüyor, kimse inanmıyor. Çünkü bir sözü dikkate
almak için önce o şahsın, o teşekkülün ne kadar demokratik
olduğuna, demokrasi, çoğulcu demokrasi karşısında
nasıl durduğuna bakmak lazım.
Dolayısıyla,
değerli arkadaşlar, bu klasik AKP grup önerisine de Milliyetçi
Hareket Partisi olarak destek vermeyeceğimizi, sadece geçmişte
yaptıkları kötü bir tekrardan ibaret olduğunu belirtiyor, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Aydın
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkan, grup önerimizle ilgili çok
alakasız ifadeler kullandı ve İç Tüzükü ihlal ettiğimizi,
muhalefetin hukukuna aykırı
BAŞKAN
Ne ifadeler kullandı dediniz?
AHMET
AYDIN (Adıyaman) İç Tüzükü ihlal ettiğimizi, muhalefetin
hukukuna aykırı olduğunu sayısız kere ifade etti.
BAŞKAN
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
4.- Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının, Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmazın AK
PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Çok teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
İç
Tüzükü AK PARTİ Grubunun bu kadar ihlal ettiğini ifade eden
muhalefet partisi sayın sözcüsü keşke burada samimi ve doğru
ifadeleri kullanabilseydi; asıl bu İç Tüzükü kimin ihlal
ettiğini, kimin ihlal etmeye çalıştığını
ifade edebilseydi.
İç
Tüzüke uygun olarak grup önerimizi vermişiz. Grup önerimizde Denetim
yaptırmıyorsunuz. diyor. Siz, gensoru istemişsiniz, ana
muhalefet gensoru talep etmiş. Tam da grup önerimizin amacı, ana
muhalefetin bu gensoru talebini burada görüşmek. Bundan daha öte, bundan
daha doğal ne olabilir? Yani, bunu grup önerisi dışında
nasıl getirebilirsiniz? Geliyorsanız
Ortak imzayla getirelim, biz
grup önerisiyle getirmeyelim. Grup önerisine biz karşıyız. Her
gün, her daim muhalefet partileri olarak grup önerisi getiren sizler değil
misiniz?
ENGİN
ALTAY (Sinop) Sen nasıl istiyorsun?
AHMET
AYDIN (Devamla) Ortak imza atalım.
Sizin
gensoru talebiniz var, öyle değil mi?
ENGİN
ALTAY (Sinop) Gensoruyu on gün içinde görüşmek zorundayız.
AHMET
AYDIN (Devamla) - Evet, gelin burada görüşelim. Akı da karayı da
bu millet bilsin, görsün. Ortak imzayla getirelim, madem öyle grup önerisi
getirmeyelim.
ENGİN
ALTAY (Sinop) Deminki yanlışın için özür dile bence.
AHMET
AYDIN (Devamla) Oy birliğiyle gelelim.
ENGİN
ALTAY (Sinop) Ahmet Bey, belgeler burada bak. Deminki yanlışın
için özür dile.
AHMET
AYDIN (Devamla) - Muhalefetin hukukuna, arkadaşlar -kusura bakmayın-
biz saygı da duyarız, riayet de ederiz, olması gereken bu.
ENGİN
ALTAY (Sinop) Özür dile, özür önce.
AHMET
AYDIN (Devamla) - Ama azıcık, muhalefet de şu iktidara bir
saygı duyabilse ya, şu milletin temsilcilerine, milletin
iktidarına azıcık saygı duyabilse.
Bakın,
327 kişilik AK PARTİ Grubu yani
sizin kadar, emin olun -açın konuşmalara bakın-
konuşmamıştır, sizin kadar
konuşmamıştır ya, kusura bakmayın.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Ya elini tutan mı var? Yok ki kimse konuşsun!
AHMET AYDIN
(Devamla) Daha ne konuşacaksınız? Her konuyla alakalı,
ilgili, ilgisiz ne varsa, getirdiğimiz kanun tarımla ilgili olursa
sağlığı konuşuyorsunuz, sağlığı
getirelim alakasız ne gerekiyorsa konuşuyorsunuz. Ya, bugüne kadar
-açın, konuşmalara bakın- buraya getirmediğiniz,
dillendirmediğiniz ne var? Soruysa soru, gensoruysa gensoru, yasamaysa
yasama
Yasamaya ilişkin olarak da üç beş, kaç kere ifade ediyorsunuz
ki?
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Muhalefet çalışıyor, siz de
çalışın.
AHMET AYDIN
(Devamla) Muhalefet çalışacak, iktidar da çalışıyor
ama İç Tüzüke uygun olarak önce muhalefetin riayet etmesi lazım.
İç Tüzükü yapalım, gelin -doğru- boş konuşmaları
eğri olarak algılıyorsanız onları çıkartalım
ve burada yasama ve denetimi
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET AYDIN
(Devamla)
hakka, hukuka uygun bir şekilde, ahlaka uygun bir
şekilde hep birlikte yapalım diyorum.
Teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Aydın.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Sayın Başkan, hatip kürsüde muhalefet partilerini
kastederek bizi saygısızlıkla itham etti.
BAŞKAN
Buyurun.
5.- Sinop Milletvekili Engin Altayın,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ENGİN ALTAY
(Sinop) Önce saygı şunu gerektirir Sayın Aydın: Burada
söylenen, iddia edilen bir tezi başka bir belgeyle, ne olduğu belli
olmayan bir kâğıt parçasıyla Genel Kurula göstererek muhalefeti
yalanlamak iktidar partisi grup başkan vekiline hiç yakışmaz.
Ben burada ne dedim? Konuşan hatibiniz 2002den daha az yatırım
ayırdığımızı söyleyemezsiniz. dedi, ben dedim
ki: Daha az ayırıyorsunuz. Millî Eğitim
Bakanlığı yatırımlarının bütçe
yatırımları içindeki payı 1998de yüzde 37, şimdi kaç?
Yüzde 9. Nereden söyledim? Millî Eğitim Bakanının 2014 bütçe
sunuşu, al Sayın Ahmet Aydın, Millî Eğitim
Bakanlığının yayımı, Millî Eğitim İstatistikleri.
Çok ayıp! Ben Yatırım diyorum yani ben Hanya diyorum sen
Konya diyorsun. Genel Kurulu da, milletvekillerini de böyle yanıltma,
bir.
İkincisi,
muhalefetin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünden kaynaklı
haklarının kullanılmasını eleştiren,
yadırgayan ve bunu saygısızlık olarak, iktidar partisine
yönelik bir saygı anlayışı çerçevesi içinde burada
söylemeyi de yadırgıyorum.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Öyle dedim mi? Ben Hanya
dedim, Konya anladın Engin Bey.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Bu Parlamentonun iki tane
görevi var; bir yasama görevi var, bir denetim görevi var. Denetim görevi
olmayan, yapılmayan bir parlamentonun yaptığı yasa, yasa
olmaz, meşru olmaz, tıpkı önümüzdeki hafta
çıkaracağınız Sayıştay raporlarının
olmadığı bütçeler gibi.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Denetimi yapıyoruz
işte.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Parlamentoyu parlamento
yapan yasamayla birlikte denetim faaliyetidir; bunu aklınızdan
çıkarmayacaksınız.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Problem yok, tamam.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Muhalefet denetim
hakkını sonuna kadar kullanacaktır. Elbette, biz, siyasetin bir
nezaket ve bir vicdan işi olduğunu bilenlerdeniz. Ancak iktidara her
vesileyle söylüyorum: Benim çoğunluğum var, istediğimi
yaparım, Parlamentoyu istediğim gibi kullanırım.
anlayışından Sayın Başbakanın bir an önce
vazgeçmesi lazım. Milletvekilleri Başbakanın marabası
değildir. (CHP sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın
Başkanım
AHMET AYDIN (Adıyaman) Ben Hanya dedim, siz Konya
anlıyorsunuz Engin Bey.
ENGİN ALTAY (Sinop) Al ya bunu; al, hediye
ediyorum bunu sana. Benim söylediğim orada.
AHMET AYDIN (Adıyaman) TÜİK verilerine
bakın.
ENGİN ALTAY (Sinop) Ya, bak, hocam,
yatırım diyorum, yatırım.
BAŞKAN - Bu arada, kürsüden birbirinizle çok
konuşuyorsunuz ama ey milletimiz, bu arkadaşlar kendi aralarında
gayet samimidir.
Buyurunuz.
6.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmazın,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; tekrar
sizleri saygıyla selamlıyorum.
Yani, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan
Vekili, kürsüde samimi ve doğru ifadeler
kullanmadığımı ifade etti. Bakın, eğer bir
samimiyet sorgulamasına geleceksek -Türkiye Büyük Millet Meclisini
çalıştırmakla yükümlü olan çoğunluk partisi. Öyle mi Ahmet
Bey?- geçen haftanın bir hesabını verin bakalım. Yani, ne
kadar samimi olduğunuzu da millet anlasın, tamam mı?
AHMET AYDIN (Adıyaman) Hesabı millete
veririz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Ha, bak, şimdi, biz de
milletten geliyoruz, biz de Aydan gelmedik, biz de milleti temsilen
buradayız.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Hepimiz hesabını
millete veririz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Ha, eğer
Kardeşim, benim tanıdığım irade bana oy veren
iradedir, sana oy veren iradeyi tanımıyorum. diyorsan bu millet de
iyi bilsin bunu.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Milletin tamamı bizim
için önemli. Siz öyle demek istiyorsunuz herhâlde.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Bak, bu millet de iyi
bilsin. Sizin çoğulcu demokrasiye saygınız işte bu kadar.
Efendim, gensoru görüşecektik, niye soru soruyor? Hükûmeti denetleme
imkânları sadece bir tane değil ki yani sözlü soru, yazılı
soru, biliyorsun, gensoru da onlardan bir tanesi.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Onları da
yapıyoruz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Niye rahatsız
oluyorsunuz?
AHMET AYDIN (Adıyaman) Hayır, rahatsız
olmuyorum, görüşeceğiz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Yani, muhalefet görevini
yapıyor diye niye rahatsız oluyorsunuz? Sizin görevinizi
yapmamanız mı ortaya çıkıyor, bundan mı rahatsız
oluyorsunuz?
Efendim, o zaman
tabii, soruyorum: Madem çağdaş bir iç tüzük yapılacak, niye
kalktınız arkadaşlar iç tüzük masasından?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Anayasa masasında da oturuyorsunuz zaten!
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) 24üncü Dönem İç Tüzük masasını kim yıktı,
bir hesabını verin. Biz orada bas bas bağırdık, Adalet
ve Kalkınma Partisinin grup başkan vekili vardı, Haluk Bey vardı,
yüzde 90ında anlaşılmış bir İç Tüzük vardı.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Yapalım.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) Yapalım
Geçti, geçti o.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Niye yapmayalım? Niye kaçıyorsunuz?
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) Yani, artık su köprüyü bölmüş, şimdi bana
çıkmış Yapalım. diyorsun. Bir kere, önce böyle bir
cevabı verirken Ahmet Bey, grubunuzdan, grup başkanınızdan
bir yetki alın, yetkisiz konuşuyorsun.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Yapalım. Hayır, olur mu
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) İç Tüzük yapılıyor olsaydı,
yapılacaktı. Masadan kalkan sizsiniz, dolayısıyla,
samimiyeti sorgulama hakkına da sahip değilsiniz.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Bırak Allah aşkına!
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
İç Tüzükün 37nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme
alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
E) Önergeler
1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, (2/1434) esas numaralı Köy Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/128)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
(2/1434) esas
numaralı Kanun Teklifimin İç Tüzükün 37nci maddesine göre
doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını
saygılarımla arz ederim.
Mustafa Sezgin Tanrıkulu
İstanbul
BAŞKAN
Teklif sahibi, İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Sezgin
Tanrıkulu, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA SEZGİN
TANRIKULU (İstanbul) Keşke Bülent Bey de burada kalsa, dinlese,
Sayın Başbakan Yardımcısı da dinlese sevinirdim.
OKTAY SARAL
(İstanbul) Şu anda hepimiz Bülent Arınçız.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Ters köşe olmaya gidiyor galiba!
MUSTAFA SEZGİN
TANRIKULU (Devamla) Evet, bu kadar çok çözümden söz eden, bu kadar çok
barıştan söz eden, bu kadar çok demokrasiden söz eden Sayın
Başbakan Yardımcısının gündemi bilmesine rağmen
bu salondan çıkmasını bir
Doğru bulmuyorum en
azından, başka bir cümle kullanmayayım.
Değerli
arkadaşlar, bakın -sizlere hitaben konuşuyorum, AKP Grubuna
hitaben konuşuyorum- sizleri demokrasi sınavından geçirmeye
devam ediyoruz. Türkiye'nin demokrasi meselesi, Türkiye'nin Kürt meselesi
sembollerle, aktörlerle ve gösterilerle çözülmeyecek kadar derindir ve büyüktür
ve ağırdır. Ama Adalet ve Kalkınma Partisi bu sorunu
içerikten yoksun bir biçimde, sadece gösteri, aktör ve sembollerle götürme
telaşı içerisinde. Biz, bugüne kadar, bu kürsüde
Gerçekten de
bizimle ortaklaşmak zorunda değilsiniz, grup olarak ortaklaşmak
zorunda değilsiniz ama milletvekilleri olarak biz ortaklaşabiliriz.
Ben, bugün, kendim
İç Tüzükten kaynaklanan hakkımı kullanarak buraya bir öneri
getirdim ve bu öneri de Türkiye'nin büyük yarası olan Kürt meselesine,
demokrasi meselesine büyük bir derinlik kazandıran koruculuk meselesine
ilişkin ve bu koruculuk meselesinin de Türkiyede sonlanması
gerektiğine ilişkin. Değerli arkadaşlar, 1985ten bu yana
var. Köy Yasasında bir değişiklik yapıldı ve
yaklaşık otuz yıldır var. Şu anda 46 bini gönüllü
olmak üzere ve 25 bini de geçici olmak üzere yaklaşık 70 bin
civarında geçici köy korucusu var.
Bakın,
değerli arkadaşlar, tümüyle ilgili, çok yakın bir zamanda
-bilirsiniz, bilmezsiniz ama- Diyarbakırdaki Diyarbakır Siyasal ve
Sosyal Araştırmalar Enstitüsünün hazırladığı bir
rapor var, kitap olarak yayımlandı; Geçmişten Günümüze Bir
Yapılanma diye, köy koruculuk sistemi. Meclis araştırma
komisyonunun yapacağı bir çalışmayı
Diyarbakırdaki arkadaşlarımız yaptılar, akademik
biçimde yaptılar ve bu kurumun neden kaldırılması
gerektiğini ifade ettiler. Bugün gazetelerde var, işte Mecliste
kurulan ama bize göre bir komisyon olmayan Çözüm Komisyonunun önerileri
arasında da var koruculuğun kaldırılması, bunun bir
şarta bağlanarak kaldırılması. Hayır,
arkadaşlar. Bakın, önerimiz açık. Bugün eğer gerçekten
çözüm istiyorsanız, bugün eğer gösteri dışında, sembol
dışında, aktörler dışında siyaset yapmak istiyorsanız
gelin, bunu bugün burada gündeme aldıralım, komisyona havale edelim,
içeriğini tartışalım.
Değerli
arkadaşlar, eksiği olabilir, yanlışı olabilir, yürürlük
maddesini bir yıl sonraya bırakabiliriz, iki yıl sonraya
bırakabiliriz ama bunu bugün burada gündeme aldıralım. Sizler
irade kullanın. Sadece semboller üzerinden ve gösteri üzerinden siyaset
yapmayalım, burada milletvekilleri olarak kendi irademizi de ortaya
koyalım ve bir sefer olsun yanlış yapın, muhalefetle yani
bizimle bir iş birliği yapın, ne olacak, dünyanın sonu
değil. Sizin ağırlıkta olduğunuz, 10 tane üyenizin
olduğu Komisyonun bugün işte raporu var, sağda solda
yayımlanmış, elimize geçmeyen, Meclis
Başkanlığına sunulan. Ne var bunda? Geçen hafta hasta
tutukluları getirdik, reddettiniz; seçim barajını getirdik,
reddettiniz; Diyarbakır Cezaevini getirdik, reddettiniz; cemevlerini
getirdik, burada reddettiniz, dinlemeden bütün bunları yaptınız.
Ama demokrasi sonuç itibarıyla bu salonda ortaklaşma rejimidir,
ortaklaşma. Müstehzi müstehzi gülme rejimi değil, ciddiye
alacaksınız.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Önergenin altından imzasını çekti, biz niye
inanalım? Önergene de sahip çıkmadın.
AHMET YENİ (Samsun)
- Önergeni sahipsiz bıraktın.
MUSTAFA SEZGİN
TANRIKULU (Devamla) Niye üstüne alıyorsun? Niye üstüne
alınıyorsun? Niye üstüne alınıyorsun?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Niye hedef göstererek bağırıyorsun? Allah
Allah! Bırak Allah aşkına!
MUSTAFA SEZGİN
TANRIKULU (Devamla) - Ben Genel Kurula hitaben konuşuyorum, niye üstüne
alınıyorsun? Bakın, müstehzi müstehzi gülme rejimi değil bu
Genel Kurul, biz ciddi şeyler konuşuyoruz. Burada gösteri
yapmıyoruz, esaslı işleri konuşuyoruz, esaslı
işleri. Sizin gibi gösteri yapmıyoruz, aktörlük yapmıyoruz;
bunları yapıyoruz değerli arkadaşlar.
Değerli
arkadaşlar, bakın, rapor ortada, kanun tasarımız ortada,
sizden ricam, elinizi vicdanınıza koymanız ve bu Mecliste
doğru işleri birlikte yapmamız, her şeye rağmen beraber
yapmamız. Eğer Türkiyenin Kürt meselesini ve
barışını istiyorsanız gelin bugün burada gerçekten
doğru bir iş yapalım ya. Ne olacak, dünyanın sonu mu? Ana
muhalefetten gelen bir şeye Evet. deyin ne olacak?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Evet. dedik ya size. Evet. diyoruz, gene karşı
çıkıyorsunuz.
MUSTAFA SEZGİN
TANRIKULU (Devamla) - Bakın, beraber bir şey
yapacağımızı burada gösterelim, dünyanın sonu mu?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Evet. diyoruz gene kaçıyorsunuz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA SEZGİN
TANRIKULU (Devamla) En önemli mesele koruculuk meselesi, en önemli mesele.
Bakın, en önemli mesele. Yahu kanun tasarısı burada.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tanrıkulu.
FATİH
ŞAHİN (Ankara) Nasıl güvenelim sana? İmzanı geri
çekecek misin?
MUSTAFA SEZGİN
TANRIKULU (Devamla) Utanmazlık yapma bak, utanmazlık yapma Fatih!
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Öyle konuşamazsın.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Tanrıkulu.
MUSTAFA SEZGİN
TANRIKULU (Devamla) Bakın, ben kanun teklifini de sunmuşum, 37ye
göre konuşuyorum. Kendi hakkımı kullanıyorum, kendi
hakkımı kullanıyorum.
FATİH
ŞAHİN (Ankara) Nasıl inanalım, imzanı çekersin
oradan? Nasıl güvenelim?
MUSTAFA SEZGİN
TANRIKULU (Devamla) Bana bakın
Hayret bir şeysin ya! Gerçekten ya cehaleti
Bana bakın
Cehaleti biraz almak mümkün değil gerçekten.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
Sayın
Tanrıkulu, teşekkür ederim.
FATİH
ŞAHİN (Ankara) Destek verdik ama imzanı çektin.
MUSTAFA SEZGİN
TANRIKULU (Devamla) Senin cehaletini senin gençliğine veriyorum,
cehaletini gençliğine veriyorum.
Tamam,
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Ben
teşekkür ediyorum.
Ankara Milletvekili
Sayın Levent Gök, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 442 sayılı
Köy Kanununda yapılan bir değişiklikle köy koruculuğunun
kaldırılması ve onların şartlarının
iyileştirilmesine dönük bir kanun teklifimizi bugün sizlerle
paylaşıyoruz.
Az önce
konuşan iktidar partisi sözcüleri samimiyetten söz ettiler. Evet,
gerçekten hepimiz birbirimize karşı samimi olmalıyız. Bu
gerçekten samimiyetle verilmiş bir önerge. Bugün de tesadüfen
basından öğrendiğimiz kadarıyla, Çözüm Komisyonu
üyelerimizin, Komisyonumuzun sunduğu, BDPnin pek
katılmadığı bir raporun içinde köy koruculuğunun
kaldırılmasının önerildiğine tanık olduk, biz
bunu basından öğrendik. Bu da bizim önergemizle, kanun teklifimizle
tesadüfen çakıştı. Şimdi, AKPnin Komisyon üyelerinin
çoğunluk oylarıyla kabul ettiği köy koruculuğunun
kaldırılmasına yönelik bir gündemin gündeme getirildiği bir
günde bu kanun teklifini paylaşmak işte tam bir samimiyet testidir.
Biz, köy koruculuğunun,
korucuların mağdur olmadan kaldırılmasını,
onların özlük haklarının iyileştirilerek ileriki bir
süreçte de tasfiye edilmesini öneriyoruz. Ne getiriyoruz önergemizde?
Değerli arkadaşlarım, çalıştıkları her
yıl için yüz seksen gün yıpranma payı, böylece on yıl görev
yapanların on beş yıllık bir hizmet süresi sonunda
-emeklilik yaşını da 45e indirmek suretiyle-
çalışırken aldıkları maaşı emeklilikte
alacakları şekilde emekli olma hakkı getiriyoruz. Bu konuyu
sanırım herkes samimiyetle karşılayacaktır. Yaş
ya da çalışma süresini tamamlamayanlara da, yetki alanı belirsiz
bir şekilde köy koruculuğuna dönüştürülmüş bir şekilde
olmaktansa onlara kamu kurumlarında çalışma olanağı
getiriyoruz. Yani yaklaşık 70-80 bin kişilik bir köy
koruculuğu sistemini, Cumhuriyet Halk Partisinin getirdiği modelle,
şartları iyileştirecek bir şekilde hem emeklilikten
yararlanmak hem de maaşlarını almaya devam ederek tasfiyelerini
amaçlıyoruz.
Elbette bu kanun
teklifimize sizler de katkı sunabilirsiniz, bu konuda
açığız ama samimiyeti
tartıştığımız bir ortamda, gerçekten iyi niyetle
düşünülmüş ve tüm AKPli üyelerin, BDPli, MHPli üyelerin de katkılarıyla
olgunlaştıracağımız bir önergeyi, kanun teklifini
sizlerle paylaşıyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, aslında geçici köy korucuları, içinde yer
aldıkları sistemden memnun değiller. 2011 yılında
yapılan bir araştırmada, geçici köy korucusu olma isteğinin
en önemli gerekçelerinden bir tanesi işsizlik ve yoksulluk olarak
saptanmış. Korucuların yüzde 55i sistemden memnun
değiller, yüzde 93ü bu sistemde çalışmalarını bir
parasal geçim sağlama kaynağı olarak göstermişler.
İşte, geçici köy korucularının bir istihdam
olanağı olarak gördükleri bu sistemi, biz, Cumhuriyet Halk Partisinin
teklifiyle, onları mağdur etmeden, onların lehine yapılacak
düzenlemelerle kaldırmayı öneriyoruz. Bu şekilde yapılacak
işlemlerle çatışma ortamını sona erdirirken,
silahların bırakılmasını konuştuğumuz bu
ortamda elinde silah bulunan bir grubun da görevlerini devam ettirmesi
düşünülemez diye düşünüyoruz. Bu nedenle, böylesine önemli ve yüksek
sayıdaki köy korucumuzu mağdur etmeden, onların
haklarını koruyarak ve onların haklarını vererek bu
sistemi iyileştirmemiz gerektiği kanısındayız.
Değerli
arkadaşlarım, elbette çatışma döneminin bölgede
yarattığı sosyoekonomik yaraları hızla sarmak
durumundayız. Doğu ve Güneydoğu Anadoluda yaşam
kalitesinin hızla gelişmesine katkıda bulunulması, terör
ortamının yarattığı ekonomik mağduriyetlerin hak
ve hukuk temelinde, hoşgörü çerçevesinde giderilmesi ve her türlü
sosyoekonomik önlemlerin alınması gerektiğini düşünüyoruz.
Boşaltılmış
köylere mutlaka geri dönüş sağlanmalıdır. Güvenlilik ve
gönüllülük kriteri çerçevesinde, boşaltılmış köylere geri
dönüşüne de mutlaka sağlanması görüşündeyiz Cumhuriyet Halk
Partisi olarak. Dolayısıyla, bu konudaki, köy koruculuğunun
kaldırılmasının aslında devletin güvenlik güçlerinin
asli görevlerini yerine getirmesiyle olanaklı olduğu
görüşündeyiz. Böylece, yıllardan beri sürdürülen bir köy korucusu
kavramının da onların yanlarında, onların
menfaatlerine ilişkin getirdiğimiz bu kanun teklifiyle ortadan
kaldırılarak bir sistem içerisindeki tartışılan bir
unsurun da bir çözüme kavuşturulması görüşündeyiz.
Bu nedenle,
verdiğimiz son derece iyi niyetli teklifimizin iktidar partisi
tarafından da destekleneceğini umuyor, hepinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Gök.
Teklifi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Alınan karar
gereğince gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler
kısmına geçiyoruz.
Bu
kısımda yer alan, Sakarya Milletvekili Sayın Engin Özkoç ve 47
milletvekilinin, Türk sporundaki doping olaylarının engellenmesinde
yetersiz kaldığı ve üzerine düşen görevleri yerine
getirmediği iddiasıyla Gençlik ve Spor Bakanı Sayın Suat
Kılıç hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin
(11/29) esas numaralı Gensoru Önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmelere başlıyoruz.
IX.- GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç ve 47 milletvekilinin,
Türk sporundaki doping olaylarının engellenmesinde yetersiz
kaldığı ve üzerine düşen görevleri yerine getirmediği
iddiasıyla Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç hakkında
gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/29)
BAŞKAN
Hükûmet? Burada.
Önerge daha önce
bastırılıp dağıtıldığı ve bugünkü
birleşimde okunduğu için tekrar okutmuyorum.
Sayın
milletvekilleri, Anayasanın 99uncu maddesine göre bu görüşmede
önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti grupları adına birer milletvekiline ve Bakanlar Kurulu
adına Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.
Konuşma
süreleri önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer
dakikadır.
Şimdi, söz
alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Önerge sahibi
Trabzon Milletvekili Sayın Mehmet Volkan Canalioğlu.
Gruplar adına:
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Diyarbakır
Milletvekili Sayın Altan Tan, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Erdoğan Toprak,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili
Sayın Vural Kavuncu.
Hükûmet adına,
Gençlik ve Spor Bakanı Sayın Suat Kılıç.
Trabzon
Milletvekili Sayın Mehmet Volkan Canalioğlu, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU
(Trabzon) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Spor
Bakanı Sayın Suat Kılıç hakkında açılan gensoru
üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; artık, günümüzde dopingin çok
ciddi bir sorun olduğu su götürmez bir gerçek. Dopingde amaç, dopingli
sporcuyu yakalamak değil, amaç onları korumaktır. Türkiye Milli
Olimpiyat Komitesi Dopingle Mücadele Komisyonunun istatistiki bilgileri
Türkiyenin doping gerçeğine ışık tutmaktadır. 2013
yılının ilk altı ayında alınan ve Atina ile Köln
laboratuvarlarına gönderilen 648 numune içinde 45i atletizmde olmak üzere
toplam 90 numune pozitif çıktı. Bu yüzde 4lük bir oran ya da
yaklaşık 7 sporcudan 1inin dopingli olması demektir. Dünyada
dopingli sporcular yüzde 1,5 oranındayken bu oranın bizde yüzde 15e
yaklaşması, Türkiyede dünya ortalamasından 10 kat fazla
dopingli sporcu olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır.
Türk sporu,
tarihinde görülmemiş biçimde doping olaylarıyla
sarsılmaktadır. 2012de 25 olan dopingli sporcu sayısı, bu
yılın ilk altı ayında 120ye yükselmiştir. Türk spor
tarihinde görülmemiş biçimde birbiri ardına doping olayları patlıyor,
Avrupa şampiyonu atlet Nevin Yanıt doping yaptığı
kesinleşince iki yıl müsabakalardan men cezası alıyor.
Dopingde rekor, 48 sporcu ile atletizm branşında oluyor. 2nci
sırada ise 40 halterci yer alıyor. Bu yıl ayrıca 17
yağlı güreşçide de doping maddesi bulundu.
Başpehlivanlığı 3 kez kazanarak altın kemer alan Ali
Gürbüz de dopingli çıktı.
Gençlik ve Spor
Bakanı Sayın Suat Kılıç'ın bakanlığı
döneminde yaşanan doping olaylarındaki artış da dikkat
çekmektedir. Atletizm, halter ve tarihî Kırkpınar güreşlerine
kadar uzanan doping olaylarına bisikletçiler de eklenmiştir. Son
olarak Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu şampiyonu
Mustafa Sayar'da doping çıktı. Mart ayındaki Cezayir Turunda
alınan numunesinde EPO'ya rastlanan Sayar'ın müsabakalara
katılma hakkı da askıya alındı.
Doping, kısa
süre önce yapılan Mersin'deki Akdeniz Oyunlarında halterde de ortaya
çıktı. Millî takımda yer alan Muammer Şahin, Sedat Artuç,
Samet Keleş, Mete Binay, Gökhan Kılıç, Mehmet Başol,
Hurşit Atak ve Gülbeyi Aktinin numuneleri dopingli sonuç verdi ve
sporcular kadrodan çıkarıldı.
Atletizmde ise sporcularımızdan
Eşref Apak, Kaan Şencan, Elif Yıldırım, İsa Can,
Umut Aday, Ümmühani Karaçadır, Fatih Eryıldırım ve Narin
Kahramanın yasaklı madde kullandığı bildirildi. Bu
sporculardan Eşref Apak, Elif Yıldırım ve Fatih
Eryıldırım Akdeniz Oyunları kadrosundan
çıkarıldı.
Doping, tarihî
Kırkpınar güreşlerinde de yaşandı. Organizasyona
katılan başpehlivanlardan Sermest Bulut, Ali Altun, Bekir Seçim,
Ahmet Serbest, Gökhan Arıcı ve Murat Aydoğdudan alınan
numunelerde yasaklı maddeye rastlandı. Serhat Gökmen ile orta boyda
güreşen Özer Ayın da haziran ayında yapılan testlerinin
sonuçlarında yine yasaklı maddeye rastlandı.
Peki, son
yıllarda birçok sporcumuzda yasaklı maddeye rastlanmasının
nedeni nedir? Bunlardan biri -en masum olarak görünen nedeni- sporcunun yüksek
başarı beklentisinin olmasıdır. İkincisi de ekonomik
nedendir. Zira başarının arkasından itibar gelecek, sporcu
bir başka kulübe yüksek meblağlarla transfer olma fırsatı
bulacak, şampiyonluk ve madalyalarla kariyerine ek değer
katacaktır. Bir başka neden de bazı antrenörlerin Bu maddeyi
kullanmazsan yüksek performans gösteremez ve başarıyı
yakalayamazsın. söylemleriyle sporcusunu ikna etmesidir. Bütün bunlara
ilave olarak en önemli sebep de bilgisizliktir.
Bakanlık
olarak çıkarılan Ödül Yönetmeliğine göre, 2013 Mersin Akdeniz
Oyunları öncesi 1inci olan sporcuya 500 altın verilecek. Hâliyle hem
ün hem de ödül kazanmayı cazip gören sporcularda doping patlaması çok
doğaldır. Sporcularımıza verilen ödüllerin cazibesi Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Sayın Nihat Ergünün bile dikkatini
çekmiş, Sayın Ergün O kadar altın kazansam bir daha
olimpiyatlara katılmam. eleştirisinde bulunmuştur.
Sayın
milletvekilleri, Ödül Yönetmeliğini bu kadar cazip hâle getirirken acaba
dopingle mücadeleye yeteri kadar ödenek ayrılmış
mıdır? Konu ile ilgili Türkiye Olimpiyat Komitesi Sağlık
Komisyonu Başkanı Henüz işin çok başındayız,
sistem tam olarak oturmuş değil. Ülkemizde dopingle mücadeleye bir
bütçe ayrılıyor ancak yeterli değil. Daha etkin bir
savaşın ortaya konması için mutlaka bütçelerin
arttırılması gerekiyor. Tek bir idrar analizi
aşağı yukarı 200 euro kadardır, Türk parası ile
500 TLyi aşan bir paradır. Aynı zamanda oraya eleman göndereceksiniz,
yol masrafları ve organizasyonel diğer masraflar var. Bir ülkeden
yılda ortalama 3 bin örnek alınması gerekir. Daha fazla
alırsanız daha ciddi bir savaşın içerisindesinizdir.
söylemiyle bütçenin yetersiz olduğunu ortaya koymaktadır.
Sayın
milletvekilleri, dopingle mücadeleye ayrılan ödenekler yetersiz de
diğer hususlar yeterli midir? Örneğin, sporcuların, teknik
yönetimin, antrenörlerin, kulüp yöneticilerinin, kısaca sporla ilgililerin
eğitimleri yeterli midir ya da yeterli eğitim yapılmakta
mıdır?
Sayın
milletvekilleri, dopingle mücadele konusunda Hükûmetin yeterli
olmadığı bellidir. Amerika Birleşik Devletlerinde dopingle
mücadele bilfiil desteklenmekte iken bizde sözde özerk olan ama özde Hükûmete
bağlı ve Hükûmetin vesayeti altında bulunan federasyonlar,
günübirlik başarılarla spor kamuoyunu oyalamaya çalışmaktadırlar.
Bunun sonucu olarak belki kendi
koltuklarını koruyorlar ama ülke sporumuzun ve
sporcularımızın uluslararası camiadaki
saygınlığını da kaybettirmektedirler.
Sayın
milletvekilleri, sporda doping yapılması sadece ahlak ve
sağlık sorunu değil aynı zamanda yasal
yaptırımları da gerektirir. Ayrıca sporda doping
yapılması, bir başkasının emeğini gasbetmenin,
insanları aldatmanın, sağlığı tehlikeye
düşürmenin, gelecek kuşaklara kötü örnek olmanın yanı
sıra yapılan araştırmalara göre yaşam sürelerini yaklaşık
yirmi yıl da azaltmaktadır.
Bütün bunlar
bilinirken, gelinen noktada, 2004 yılında başlayan, her geçen
yıl artarak 2013 yılında yoğunlaşan Türk sporunda
doping skandalları karşısında Gençlik ve Spor
Bakanının seyirci kaldığı, dopingle mücadele etmekte
yetersiz kaldığı da
açıkça ortadadır.
Sayın
Bakanın okuryazar olduğunu biliyoruz ama bunun
karşılığında şunu söylemek istiyorum: Siz
okuryazarsanız, bu konuyla ilgili size soru önergesi veren 11
milletvekilinin -ki, bu bütün, CHP, MHP ve BDP milletvekilleri olmak üzere-
soru önergelerine niçin cevap vermediniz?
Bunlara cevap vermediğinize göre okuma yazmada biraz
sıkıntı var anlamı taşımaktadır. Bunlara
lütfen cevap veriniz.
Sayın Bakan
iyi iş yaptığı zaman Federasyonlar
sıkıntıda, o nedenle biz federasyonlara destek verip
onların görevlerini yapıyoruz. demektedir. Ancak, olumsuz bir
iş olduğu zaman da Bu federasyonların işidir ya da benden
önceki bakan zamanında yapılan iş anlamında cümleler kurmaktadır
ve bunun sonucu olarak da 2020 olimpiyatlarını kaybettik değerli
arkadaşlar. Ama bunu kaybettikten sonra ne oldu? İstanbula 60-36
üstünlük ile Tokyo, 2020 olimpiyat oyunlarını kazanan şehir
oldu. Hükûmet bu sonuçtan sonra ne dedi arkadaşlar? Nasip değilmiş.
Finale kalmak bile büyük bir başarıydı. İstanbul
Valiliği: İstanbul kaybetmemiştir, İstanbulda
gençliğe ve spora yapılan yatırımlar devam edecektir
Şimdi,
değerli milletvekillerim, Sayın Bakanım; bu neye benziyor
biliyor musunuz? Bu şuna benziyor: iki arkadaş at
yarışına merak sarmışlar, at almışlar ve
bunları eğitmişler, bir müddet sonra da yarışmaya
katmışlar. Yarışmaya katılmış
arkadaşlardan birinin atı en önde koşuyormuş, diğeri
en arkada kalmış. En önde koşan atın sahibi sevinçle
bağırıyor: Hey mübarek, kop da gel, kop da gel! En arkadaki
atın sahibi de bağırıyormuş sevinçle: Hey mübarek,
hepsini önüne kattı, kovalıyor; hepsini önüne kattı,
kovalıyor! Şimdi, biz de önümüze katarak kovalıyoruz ama
olimpiyatları bir başkası alıyor.
Sevgili
Bakanım, Biz gelmedik dava için/bizim işimiz sevgi için/ dostun evi
gönüllerdir/gönüller yapmaya geldik. cümlesini hepimiz biliyoruz ama daha da
buna paralel olarak Âşık Veysel diyor ki: Biz gideriz
adımız kalır/dostlar bizi hatırlasın. Şimdi,
acaba hatırlarken nasıl hatırlasın? Bizi,
yapacağımız iyi işlerle hatırlasın.
Bu doping konusunda
Hükûmetiniz ve siz sınıfta kaldınız ve mutlaka bu konuyla
ilgili burada söylemleriniz olacaktır. O size uygun, has
tavırlarınızla burada belki savunma yapacaksınız ama
gönüllerde, vicdanlarda ve tüm spor kamuoyunda bu cevap yerini
bulmayacaktır. Herkes kendisini güzel anılarla anarken, ben çok merak
ediyorum, acaba Türk spor kamuoyu sizleri nasıl hatırlayacak diyor,
hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Canalioğlu.
Gruplar adına,
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Diyarbakır
Milletvekili Sayın Altan Tan.
Buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi
dakika.
BDP GRUBU ADINA
ALTAN TAN (Diyarbakır) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bugün Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu
sporda dopingle ilgili gensoruyla ilgili görüşlerimi sizlere arz etmeye
çalışacağım.
Gençlik ve Spor
Bakanlığı, bir ülkenin geleceği olan, istikbali olan
gençlikle alakalı, onun bedensel ve zihinsel gelişimini sağlamada
en önemli bakanlıklardan birisi.
Ancak, ne yazık ki burada ciddi sıkıntılar var, ciddi
problemler var ve bütün ciddi problemlerimizi ciddi bir şekilde
tartışamadığımız gibi, bu meseleyi de hiçbir
zaman yeterince sorumlulukla ve detaylandırarak maalesef
tartışamadık.
Türkiye,
geçtiğimiz son bir yıl içerisinde, iki yıl içerisinde bu konuyla
ilgili büyük sansasyonlar yaşadı. Önce işte spordaki şike
iddiaları, arkasından bütün dünyayı sarsacak şekilde doping
iddiaları, Türkiyenin dış dünyada bu konudaki
itibarını da büyük oranda zedeledi.
Şimdi, bugün,
yine, tekrar, polemik ve tartışmalar üzerinden değil,
meselelerimizi ortaya koyma, eğer mümkünse bir mesafe alma, alabilme
mantığıyla tartışmalıyız diyoruz.
İsterseniz bunları belli bir sıraya koyalım ve
birincisinden başlayalım.
Türkiyenin
gençlikle alakalı, daha somut bir ifadeyle, Gençlik ve Spor
Bakanlığının kendi muhatap olduğu sorunlarla ilgili
bir master projesi var mıdır? Sayın Bakana önce bunu soruyoruz.
Türkiye, bugün, dünyada genç nüfusuyla övünen, özellikle de ülkenin doğu
ve güneydoğusunda bu genç nüfus
oranının çok daha yüksek olduğu açık seçik ortadayken,
Türkiyenin doğru düzgün önümüzdeki elli yılı, yüz
yılı hedefleyen, bırakalım elli yılı, yüz
yılı, on yılı, yirmi yılı hedefleyen ve göz
önünde bulunduran bir master projesi var mıdır; neler düşünüyor;
bu genç nüfusun eğitilmesiyle ilgili hangi projeleri var ve bu konuda
basılı bir master programı var mı, yok mu? Varsa bile,
benim eksikliğimi affediniz, benim bu konuda bir bilgim yok eğer
böyle bir master proje var ise. Yine, bu genç nüfusla ilgili değişik
rakamlar var ortada. Mesela, nüfusun ortalama yaşı Çanakkalede,
Sinopta, Balıkesirde 38 iken, bu, Şanlıurfada,
Şırnakta, Hakkâride 18-18,5 yaş seviyesinde ve Türkiyenin
ortalaması ise yine 30,5 yaş. Büyük bir genç nüfusumuz var. Sorum,
birinci sorum çok net: Türkiyenin böyle bir master projesi var mı?
İki: Doğu
ve güneydoğuda, Şırnak, Şanlıurfa, Hakkâri,
Diyarbakır gibi iller başta olmak üzere, bu genç nüfusun çok daha
yüksek olduğu yerlerde bu master projenin detayı ne ve
uygulamaları ne?
Şimdi, hemen,
ondan sonra diğer uygulamalara geliyoruz. Bakanlığın bu
kadar bütçesi var, bu kadar çalışması var. Peki, bunlar, sadece
büyük bir çoğunluğu gösterişe dayalı kapalı spor
salonları ve yine aynı şekilde stadyumların haricinde millî
eğitimle ilgili bir projesi var mı? Bugün Türkiyenin yine 16
milyonun üzerinde okula giden öğrencisi var. Bu öğrencilerin çok az
bir kısmının kendi okullarında, özellikle özel okullarda
kapalı spor salonları var, spor tesisleri var ama bunun
dışında büyük bir kitlenin, yaklaşık 15 milyona
yakın bir kitlenin, öğrencinin kendi okuduğu okulda spor tesisi
yok. Bunların, bu atıl durumda bekleyen, çoğu zaman sadece hafta
sonları açık olan, sadece müsabakalara açık olan bu spor
tesislerinde eğitilmeleriyle ilgili, bedensel eğitimlerini
tamamlamalarıyla ilgili ve faal olarak -tabiri caizse, lafın
gelişi olarak söylüyorum, tabii ki gece yarısı da bu mümkün
değil ama- yirmi dört saat çalıştıracak yine bir
çalışma programı var mı? Yine, maalesef, Sayın Bakan
ve iktidar ne derse desin, fiilî gözlemlerimiz var, bunların birçoğunun
kapısında kilit var. Haftada çalışma saatleriyle ilgili
sorduğumuz soru önergelerine verilen cevaplarda da ciddi bir istatistik
yok.
Örnek olarak veriyorum, Adananın
Tufanbeyli kazasındaki bir kapalı spor salonu veya Niğdenin Bor
ilçesindeki bir kapalı yüzme havuzu bir haftada kaç saat hizmete açık
ve bunda ne gibi faaliyetler yapılıyor? İnanın ki
arkadaşlar, bu konuyla ilgili ciddi rakamlar gelsin, göreceksiniz ki
bunlar maksimum yüzde 20 verimle çalışıyor. Yine, bu konuda halk
sağlığı, mahalle sağlığı, okullarda
yürütülecek sağlıklı spor faaliyetleriyle ilgili bütün bir
kitleyi buna katabilecek, tabiri caizse, hemen hemen herkesin spor
yapmasını sağlayacak bir organizasyon ve çalışma söz
konusu değil. İşte bu da benim biraz evvel söylediğim,
konuşmamın ilk kısmında değindiğim bir master
projenin olmamasıyla alakalı bir şey.
Ondan sonra, Türkiye'nin
yine büyük masraflar, büyük paralar harcayarak yaptığı bazı
harcamalar, bazı faaliyetler, bazı kompleksler var. Mesela,
Erzurumda yapılan Kış Olimpiyatları, Mersinde
yapılan Akdeniz Olimpiyatları, çok büyük paralar yani eski parayla
katrilyon, bugünkü parayla 1 milyar TLye yakın yatırımlar var
bunlarda. Yine, bunlarla ilgili şu an rasyonel olarak, reel olarak, gerçek
olarak alınan yarar, fayda ne? Onda da maalesef, yine, ciddi bir tablo yok
önümüzde. Onun için öncelikle bu konuşmamın birinci
kısmında şunu söylüyorum: Türkiye'nin doğru düzgün bir
gençlik konseptine, master planına, topyekûn halkı,
öğrencileriyle, ev kadınlarıyla topluma kazandıracak, spora
kazandıracak bir projelendirmeye ihtiyacı var. Birincisi bu.
İkincisi de, yine, bu
tesislerin maksimum verimle çalıştırılması lazım.
Yine, bunların önemli bir kısmının bakım
masrafları bile karşılanamıyor, yine büyük bir
kısmında bu bakımsızlıktan dolayı rutin
çalışmalar bile yapılamıyor.
Bunun ötesinde, günlük ve bugünkü gensoru mevzusuna
gelirsek Türkiye'nin önünde iki büyük skandal vardı geçtiğimiz
yıllarda, işte birincisi şike, ikincisi doping. Şikeyle
ilgili burada geceler boyu konuştuk biliyorsunuz, yer yerinden
oynadı. FIFAdan işte Avrupa basınının bütün
kalemlerine kadar bu konuda fikirler, görüşler, eleştiriler ortaya
konuldu ve ne yazık ki Türkiyedeki spor kulüpleri bu konuda
cezalandırıldı, yani tabiri caizse, bizim cürmümüz, suçumuz
tespit oldu, sabitlendi, biz ne kadar feryat figan edersek edelim. Peki, biz
buna karşı ne yaptık? Biz burada bu işin detayına
ineceğimize, topyekûn bu uru sporun bünyesinden çıkarıp
atacağımıza, biz burada bir gecede şike kanununu
değiştirerek bu insanları âdeta ödüllendirdik, Sen iyi ki bu
işi yapmışsın. Hadi ufak bir kaza geçirdin, yoluna devam
et. demeye getirdik.
Değerli
arkadaşlar, bugün de bu şike mevzusu yine gündemimizde duruyor. Yani
biz ne bu uru içimizden çıkarabildik ne bu insanları tam olarak
cezalandırabildik ne de bununla ilgili doğru düzgün bir müessese, bir
kurum kurabildik. Eğer kurabildik diyorsanız, buyurun, gelin, izah
edin. Zaten Sayın Bakan çıkacak, bunların hepsine cevap verecek.
İkinci
fasıl doping faslı. Türkiye'nin, sık sık tarihiyle
öğünen Türkiye'nin en büyük kurumu Kırkpınar güreşleri. Yani
Kırkpınar güreşlerinden daha eski bir kurumumuz var.
diyorsanız, buyurun anlatın, ben bilmiyorum. Kırkpınar
güreşlerinin 652ncisi yapılmış ve 3 sefer üst üste
altın kemer alan, başpehlivan olan şahıs -adını
vermeyeyim burada ama bu gensoruda var, yazılı metinde de var- doping
yaptığı tespit edilerek cezalandırılmış.
Şimdi, düşünün,
sizin en büyük, en tarihî kurumunuz Kırkpınar. 652 yıl, 653
yıl, 654 yıl devam eden bir kurum ve siz, bu kurumun tırnak
içinde söylüyorum- namusuna sahip olamıyorsunuz ve başpehlivan
dediğiniz, altın kemer taktığınız ve 3 sefer
bunu aldın, artık bunu ebediyen taşımaya hak
kazandın. dediğiniz kişi doping yaptığı tespit
edilerek cezalandırılıyor. Nasıl? O da diğer
pehlivanların feryadı, figanı, şikâyeti ve yeri göğü
ayağa kaldırmasıyla ancak üçüncü senede olabiliyor. Şimdi,
bir Bakanlığınız olacak, bir müesseseniz olacak ve siz en
tarihî, spor geçmişi olan kurumunuza bile sahip olamayacaksınız,
ondan sonra da Şöyle oldu, böyle oldu, estek oldu, köstek oldu. diye
buna gerekçeler uydurmaya kalkacaksınız.
Yine, aynı
şekilde değerli arkadaşlar, Mersinde yüz milyonlarca dolar para
harcanarak yapılan 17nci Akdeniz Oyunlarında yine sadece halterde,
sadece bir branşta 8 sporcumuz doping yaptığından
dolayı yani bu tespit edildiğinden dolayı cezalandırılmış.
Peki, siz, bütün dünyayı çağırdığınız bir
olimpiyatta kendi sporcularınıza sahip olamıyorsanız
başkasına ne diyeceksiniz? Yani, siz, oyun sahibisiniz, ev
sahibisiniz, kendi evinizde hile yapıyorsunuz tırnak içinde- ondan
sonra da birileri gelip bunu yaparsa, doping yaparsa, ilaç kullanırsa buna
ne söz söyleyeceksiniz, söz söyleme hakkınız var mı artık?
Kendi sporcularınıza sahip olamıyorsunuz. diyecekler aynen
Ziya Paşanın yıllar önce söylediği gibi: Onlar ki verir
lâf ile dünyaya nizâmât / Bin türlü teseyyüb bulunur hânelerinde. Siz, dünyaya
laf ile nizam vermeye çalışıyorsunuz, kendi evinizde bin tane
ayıp var. Bunu nasıl izah edeceksiniz?
Değerli
arkadaşlar, hem dopingle ilgili hem de bu şikeyle ilgili ve topyekûn
sporun sorunlarıyla ilgili, lütfen, bu Mecliste, en azından
doğru düzgün bir Meclis araştırmasını kabul ediniz ve
gelelim, bunu doğru düzgün tartışalım. Hadi biz Kürt
sorununu tartışamıyoruz; biz Aleviliği, cemevlerini
tartışamıyoruz; biz Diyanet İşlerini
tartışamıyoruz, hiçbir şeyi tartışamıyoruz.
Yani, bu Mecliste siyasi konularımızı gelip de doğru
düzgün, kavga etmeden, polemik yapmadan, birbirimize küfretmeden
tartışamıyoruz. Ya hiç olmazsa sporu tartışalım,
buradan başlayalım; bir başlangıç olsun. Yani nötr bir konu
bu. Kime niye dokunacak, ne kadar dokunacak? Yani siyasi olarak söylüyorum,
ideolojik olarak söylüyorum. Onun için, lütfen değerli arkadaşlar, en
azından gençliğimizi kurtaralım, geleceğimizi
kurtaralım; yoksa, işte Sağlam kafa sağlam vücutta
bulunur., İşte Ey Türk Gençliği. ibarelerini okuyarak bu
gençliği kurtarmanız, gençliğin ruh ve beden
sağlığını sağlamanız mümkün değil.
Gelelim
değerli arkadaşlar, ondan sonra biraz daha güncel meselelere.
Şimdi, büyük yatırımlar yapılıyor. Güzel,
helalühoş olsun; yeter ki rantabl olsun, çalışsın,
atıl kalmasın eski tabirle. Yani çalışmadan, boş, az
bir randımanla, yüzde 10, yüzde 20 randımanla kalmasın. Ne
yapılıyorsa bizim memleketimize yapılıyor, helalühoş
olsun. Son dönemde Türkiyenin birçok iline 30 bin kişilik, 40 bin
kişilik statlar yapıldı. Mesela Urfa -bizim Diyarbakırın
komşu şehri- ona da helalühoş olsun, hayırlı
uğurlu olsun, 30 bin kişilik stat yapıldı ama bir
Diyarbakır stadı ki
Bölgede 1. Lige çıkan ilk takım
Diyarbakırspordur; o da maalesef Sayın Bakanımız amca
oğlunu Diyarbakırsporun Başkanı yaptı. Dünya Guinness
Rekorlar Kitabına girdi Diyarbakırspor, dört sene arka arkaya
düştü, amatör kümede. Hâlâ doğru düzgün bir stadımız yok,
benim çocukluğumda gittiğim stat duruyor. Şimdi Sayın Bakan
çıkacak, diyecek ki: 30 bin kişilik stat yapılıyor.
Kararını aldık; işte, projeler çizildi, belediyeye müracaat
ettik. Bunların hepsini biliyorum. Biliyorum bunların hepsini ama
benim gözümü açtığım -1958 doğumluyum- o stat hâlâ duruyor
ve daha hâlen de bu süreç bitmedi, ihaleye de çıkmadı. Yani bu
gecikmenin bile bir özrü olmalı. Aynı şekilde Mardin, yine
doğru düzgün bir stadı yok. Midyat, 105 bin nüfuslu bir ilçe, bir
stadı yok, 500 kişilik bir kapalı spor salonu var. Bugün
Anadoluda nüfusu 10 bin olan şehirlerde 1.500 kişilik kapalı
spor salonları var. Yani kimsenin malında mülkünde,
yatırımında gözümüz yok, hayırlı uğurlu olsun,
başta söyledim ama bu konuda da eğer bir ayrılık ve
ayrıcalık var ise -ki var olduğunu söylüyorum ben- buna da yazık.
1 milyon şehir merkezi, 1 milyon 600 bin toplam nüfusu olan
Diyarbakırda hâlâ benim çocukluğumda, ilkokulda tören yapılan
stadyum duruyor. Son gelen safhayı da -dediğim gibi- biliyorum yani
yeni bir proje yapıldı ama o da çok ağır gidiyor ve hâlen
de ihale aşamasına gelmedi.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bütün bunları söyledikten sonra yine bugüne
kadar hiç kimsenin belki de dikkate almadığı
Atıcılık Federasyonu... Diyarbakır atıcıları
defalarca olimpiyat şampiyonu çıkardılar,
atıcılıkta olimpiyat şampiyonu çıkardılar. Kimi
çıkardınız? diye soruyorsanız, Mehmet Dursun; defalarca
olimpiyat şampiyonu oldu. Bugün Atıcılık Federasyonu da
Diyarbakırda neredeyse bitme noktasında. Defalarca olimpiyat
şampiyonu çıkarmış bir il, ilgisizlikten, sahipsizlikten
bugün perişan bir hâlde atıcılıkta da.
Değerli
arkadaşlar, sporu, taşıma suyla döndüremezsiniz. Mesela Sevgili
Cumhurbaşkanımız Turgut Özal Bulgaristandan Naim
Süleymanoğlunu getirdi, iyi de etti. Hatta örtülü ödenekten rüşvet
de verdiği söyleniyor. Bunlara bir şey demiyoruz ama sonradan siz, bu
işi o kadar abarttınız ki, Kenyadan, Mozambikten sporcular
getirdiniz, bunlara Türk isimleri verdiniz, vatandaş yaptınız,
sonra da dediniz ki: Biz atletizmde bu rekorları kırdık.
Bunlar komik şeyler. Yani bunlardan da bir şey çıkmaz. Bizim
kendi çocuklarımız eğitilirse, gerekli imkânlar
tanınırsa bunlara her türlü başarıyı
sağlayabilecek durumdadırlar, yeter ki iyi eğitilsinler ve iyi
desteklensinler.
Son olarak da
birkaç cümle önümüzdeki hafta kutlanılacak engelliler günüyle ilgili
söylemek istiyorum. Niye bu haftadan söylüyorsunuz? derseniz, bugün Mecliste
büyük bir engelli grup vardı. Bunlar bütün siyasi parti
gruplarını ziyaret ettiler, bizi de ziyaret ettiler, beni de ziyaret
ettiler. Değerli arkadaşlar, ciddi sorunları var. Bu engellilik
meselesi, -hepimizin ailesinde engelliler var, hepimiz de engelli olabiliriz-
toplumumuzun bir gerçeği, insanlığın bir gerçeği, ne
imkânımız varsa bunlardan esirgemememiz lazım. Ciddi
sorunları var, bunları raporlar hâlinde getirdiler. Hükûmete bu
konuda çok fazla haksızlık yapmak istemiyorum ben. Yani Hükûmet kendi
döneminde engellilerle ilgili epey bir uygulama, düzenleme yaptı -hani
diyorum ya, biz burada sorunlarımızı doğru düzgün
tartışalım, hakaret ederek, küfrederek değil- ama yeterli
değil değerli arkadaşlar. Yani Hükûmetin engellilerle ilgili
ciddi çalışmaları oldu -tekrar söylüyorum- ancak şu an
geldiğimiz aşamada bunlar yeterli değil, acilen, ilk öncelikli
mevzu olarak yine bu konuda ciddi adımların atılması
lazım.
Arkadaşlarımız
bu hazırladıkları raporları bütün siyasi parti
gruplarına bıraktılar, önümüzdeki hafta da tekrar gelecekler. En
azından, ilk istedikleri şu: Devletin belirlediği bir engelli
kadrosu var, hiç olmazsa bu atamaların yapılması. Ve hâlen de,
şu an, bize verdikleri bu raporlarda atamaları yapılması
açıklanan 20 bin engellinin henüz ataması yapılmadı. Yani
belli atamalar var, rakamlar var, her yıl yapılan atamalar var,
tekrar söylüyorum ama bunlar yeterli değil ve sayın iki
bakanımızın ağzından vadedilen bu rakamın sadece
yüzde 28i gerçekleşmiş bugüne kadar, bütün rakamlar önümde.
Onun için tekrar
söylüyorum, büyük bir toplumsal meseledir, ne yapacağız edeceğiz
önce engellilerimizin sorunlarını çözeceğiz, bütün dört parti de
bu konuda ittifak edecek. Bu konuda da yine ciddi bir Meclis araştırmasına,
ciddi bir komisyona, çalışmaya ihtiyaç var.
Ben hepinizi tekrar
saygıyla selamlıyorum. Huzurlarınızdan
ayrılıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tan.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak.
(MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz.
MHP GRUBU ADINA
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan, çok teşekkür
ediyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, inanıyorum ki bu gensoru neticesinde Sayın Bakan
sizleri hiç mesuliyet altına itmeden Ben bu görevi yapamıyorum, bunu
anladım. diyecektir ve sizleri bir mesuliyetten kurtaracaktır.
Değerli milletvekilleri, biz Türkiye Spor
Bakanlığında bir şey yapılmıyor. diye
suçlamayacağız Sayın Bakanı. Sayın Bakan birazdan
buraya gelecektir, yatırımlardan ve birçok faaliyetlerden
bahsedecektir. Evet, doğrudur, bunlar yapılmaktadır ama bunlar
yeteri kadar şeffaf, doğru, yerinde ve etkin kaynak kullanılarak
mı yapılmaktadır, yoksa Türk gençliğine ayrılan
ödenekler çarçur edilip zevküsefa peşinde birilerine peşkeş
çekilerek sizler de buna alet edilmekte misiniz? Sayın Bakan bunları
anlatmalıdır. Kaynaklar yerinde, etkin ve verimli kullanılmakta
mıdır; Spor Bakanlığı yönetilmekte midir yoksa
akıntıya kapılmış gitmekte midir?
Değerli milletvekilleri, bir kaza olduğunda
eğer biz o kazanın gerçekten tekrar etmesini önlemek istiyorsak, her
şeyden önce bu kaza bir sistem hatasından mı, kural
hatasından mı, kural ihlalinden mi, kişisel teknik hatalardan
mı kaynaklanmıştır; analiz etmemiz gerekir. Spor
Bakanı Türkiye'nin sporunun geldiği bugünkü şartları acaba
hiç böyle, bu mantık içerisinde analiz etmiş midir, verilen yetkiyi
doğru kullanmakta mıdır? Ben düşünüyorum ki ve önümdeki
sizlerle paylaşacağım belgeler sizleri ikna edecektir ki
Sayın Bakan bunun peşinde değildir, Sayın Bakan başka
ülke istihbaratlarının Türkiyeye verdiği zevküsefaların
peşinde belki kaynakları hercümerç etmektedir.
Değerli milletvekilleri, milletvekilleri ve
basın-yayın kamuoyunu bilgilendirir, icra insanları da bu
bilgiler istikametinde birtakım araştırmalara girer. Bizim
Sayın Bakana dolaylı ve direkt yollardan gönderdiğimiz
birtakım belge ve bilgiler Bakanlıkta, Teftiş Kurulunda hiçbir
zaman yerinde ve zamanında işleme alınmamıştır.
Feryatlar yükselmiş, bilgiler kendisine intikal etmiş ama onlar,
burada sorduğumuz sorular karşısında Teftiş Kurulu
Başkanını dışarı göndermiş, bu bilgileri
söyleyenleri Teftiş Kurulu Başkanı telefonla tehdit
etmiştir. Bunların hepsi kayıt altındadır, hiç
kimsenin kıpırdayacak bir yeri yoktur.
Değerli
milletvekilleri, burada basına intikal etmiş -kendi özel kaleminde
bakanın, bakanlığın intikal etmiş- vaziyette dopingin
bizzat kullanıcısı olmuş birinin nereye
atandığını geçmiş görüşmelerde söylemiştik.
Olimpik Sporlar Yüksek Performans Hizmetlerine bir sporcunun
atandığını ve bu sporcunun geçmişte dopingli
olduğunu, özel kalemde bu bilginin olduğunu ve bu sporcunun Londra
Olimpiyatlarında da aynı zamanda kafilenin başında bayrak
taşıyan bir kardeşimiz olduğunu söylemiştim. Burada,
bu vesileyle şunu da ifade etmek istiyorum ki, ahlaklı
sporcularımızın belki gündeme gelecek olan bazı
şikâyet ve davranışlarından dolayı o
çocuklarımızı suçlamamız mümkün değildir ve
bunları korumamız gerektiği kanaatini de taşıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiyedeki sistemin hatalarından, sistemin
eksiklerinden, kural hatalarından faydalanmak isteyenler, bu
boşluktan yararlananlar, kaynakları hercümerç edenler Spor
Bakanlığında, federasyonlarda, bizzat Bakan tarafından ve
iktidar tarafından korunmakta ve kollanmaktadır. Çünkü, ısrarla
birtakım belge ve bilgilerin gündeme taşınmasına
rağmen, mahkeme kararlarına rağmen, uygulanmayan mahkeme
kararlarıyla eğer federasyon yöneticileri korunuyor ve
kollanıyorsa, birtakım bilgi ve belgelere rağmen
soruşturmalar açılmıyorsa, birtakım belge ve bilgilere
rağmen soruşturmalar saptırılıyor, şikâyetçiler
baskı altına alınıyorsa, disiplin
kovuşturmalarına uğratılıyorsa bu Bakanlık
artık dayanılamaz bir işkence hâlini almıştır ve
dolayısıyla buradan kurtulmak lazım.
Değerli
milletvekilleri, sistemden kaynaklanan hatalar nedir? Kaynaklar
sporcuların millî takımlara seçilmesinde gözetilerek, hatta ve hatta
antrenörlerin kendi aralarında rüşvetleri paylaşarak
Bunlar gök
kubbeye kadar yükselmiş feryatlardır ama Bakanlıkta, biz
buralarda konuşuncaya kadar kendilerine şikâyet gitmesine rağmen
hiç kovuşturulmamıştır.
Geçen
konuşmalarımda söyledim, Sayın Bakana şimdi soruyorum
buradan tekrar: Antrenör Mustafa Gürsoy geldi ve size birtakım ihbarlarda
bulundu, ses kayıtlarını dinletti, bu ses
kayıtlarının orijinal olduğu savcılık
tarafından da tespit edildi. İşte, bütün belgeleri burada. Ses
kayıtları orijinal çıktı. diyor, gazetelere
yansımış ve raporlar da burada, resmî olarak bizim elimizde.
Bütün bunlara rağmen Sayın Bakan zamanında teftişi harekete
geçirmedi, teftişi harekete geçirmediği gibi antrenör basın
toplantısı düzenledi, o basın toplantısı
düzenlendikten sonra bile teftiş harekete geçmedi. Biz burada gündeme
getirdik, biz burada gündeme getirdikten sonra Teftiş Kurulu
Başkanı buradan çıktı, antrenörü telefonla tehdit etti,
dedi ki: Sakın ha! Bakana bu bilgileri şu gün verdiğini
söyleyeceksin. Bütün bunları Sayın Bakan tekrar düşünmeli.
Şimdi, bu
sistemin hataları nereden, suistimalleri nereden kaynaklanmaktadır?
Sayın Bakan bu suistimalerin kapatılması için yani ortadan
kaldırılması, bir daha olmaması için ne gibi tedbirler
almıştır? Bunu hiçbir gün paylaşmamış ve hiçbir
gün de araştırmamıştır. Ne yapmıştır?
Gazetelerin patronlarını arayarak haberlerin çıkmasını
engellemiştir ancak. Soruşturmaları şikâyetçileri
baskı altına alarak gizlemeye çalışmıştır.
Türkiye bütün alanlarda, dış politikadan başka alanlara
varıncaya kadar skandallarla anılan bir ülke olduğu gibi, en son
Balide düzenlenen tekvando yarışmalarında Türkiye gene bir
skandala imza atmıştır. Balide düzenlenen 31 Ekim-3 Kasım
tarihleri arasında
İçler acısı bir durum ki
Türkiye
buraya katılacağı sporcuların listesini bildirmiş ve
bu listede Elif Soytürk Akın isimli sporcu kızımız
yarışmacı olarak bildirilmiş ve -elimizde belgeleriyle-
kuralara bu kızımız katılmıştır. Daha sonra,
bu kızımızla ilgili olarak, bu sporcumuzla ilgili olarak
yarışmaya bir gün kala boyun fıtığı tespit edilmiş
güya ve doktor raporu alınarak, boyun fıtığı
gerekçesiyle Türk Millî Takımı tarafından yarışmadan
men edilmiş ve yerine Elif Aybüke Yılmaz yarışmalara
katılmıştır. Ama, bu yarışmalara
katıldığında Elif Aybüke Yılmaz, kuralarda, yarı
final, final, eleme kuralarında hâlen Elif Soytürk Akının ismi
geçmekte ve skorboardlarda da Elif Soytürk Akın ismi
yazılmaktadır. Yani, iki kızın da ismi Eliftir. Eğer,
Elif Aybüke Yılmaz müsabakalardan şampiyon olarak çıksaydı
Elif Soytürk Akın ismiyle o müsabakalardan tescil görecek ve o mükafatları
Elif Soytürk Akın olarak alacaktı. Bunun bütün belgeleri elimizdedir.
İşte skorboarddaki sporcunun ismi. İşte burada ilk kuradan,
eleme kurasından yarı final kurasına kadar olan kura
listelerindeki Elif Soytürk Akının ismi.
Peki, bu, bizleri
nereye götürmektedir? Bu, bizleri şuraya götürmektedir değerli milletvekilleri:
Buralardan bir şeylerin iddiasında bulunduk. Sporcular müsabakalara,
millî takıma seçilirken birtakım talepler doğrultusunda, bu
elemelerde, bu seçimlerde acaba rüşvete dayalı seçimler mi yapılıyor?
dedik. Ve şimdi buradan soruyoruz: Acaba buralarda bu kadar
uyarılarımıza rağmen Sayın Bakan hâlen sporu
yönetememekte midir? Elbette ki bu kadar açık yollara başvurulan bir
spor dünyasında dopingin söz konusu olması mümkün değil. Çünkü
sporcular bu yüksek mükâfatları
Dünyanın hiçbir ülkesinde olmayan
bin, 1.500, 2 bin altınları, sadece ilk adım müsabakalara
katılmış olmaktan kaynaklanan 30, 60 altınları
bölüşebilmek kadar güzel bir şey var mı? Ve ne acıdır
ki bakın, Türkiye, Londra Olimpiyatlarına katılırken
Sayın Bakan sorduğumuz soru önergelerine verdiği cevaplarda
birçok yanlışı bir arada göstermektedir.
Değerli
milletvekilleri, 2000 Sydney Olimpiyatlarına 10 branşta 62 sporcuyla
katılmışız ve 3 altın, 2 bronz almışız.
2004 Atina Olimpiyatlarına 10 branşta 67 sporcuyla katılmışız;
3 altın, 3 gümüş, 4 bronz almışız. 2008 Pekin
Olimpiyatlarına 12 branşta 68 sporcuyla
katılmışız; 1 altın, 4 gümüş, 3 bronz
almışız. 2012 Londra Olimpiyatlarına 16 branşta 114
sporcuyla, ayrıca başka sporcularımızın, paralimpik
sporcularımızın da katılımıyla 2 altın, 2
gümüş, 1 bronz alabilmişiz. Ama bütün bunlar için verilen ödüllere
baktığımızda cumhuriyet tarihinin en büyük ödülleri ve
hatta şampiyonlarımızı kutluyoruz, elbette ki alsınlar
birtakım ödülleri ama bu ödülün spor ve sporcu kimliğine ve ülkenin
şartlarına ve dünyadaki uygulanabilir olan diğer eş
değerlerine bakılarak sisteme konması lazım. Siz eğer
bir sporcuya 1.500 altını, 2 bin altını, bin
altını bir müsabakada, bir olimpiyatta kazanma imkânı olarak
veriyorsanız bu sporcu bir defalık kumar oynar, her şeyi göze
alır. Eğer siz 150-180 sporcuyla katılarak antrenörlerin bazı
zamanlarda dile getirdiğimiz gibi- eğer rüşvetle millî
takıma sporcu alıp o altınları paylaşması gibi
bir yol hâline geldiyse seçimleri sporcuların, daha müsabakalara
katılmadan antrenörüne 30, sporcusuna 60 altın vererek bu
altınların paylaşılmasını ve kaynağın
israf olmasını temin ediyorsanız, o zaman bana Türk sporunu
doğru yönettiğinizi söyleyemezsiniz.
Değerli
milletvekilleri, burada bir şeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Türk
sporu yönetilememektedir, doğru yönetilmemektedir.
Ve, Sayın
Bakandan şunu rica ediyorum, sizlerden de istirham ediyorum
Burada iki
taraf var. Birisi icranın başında olan Sayın Bakan, birisi
de o Sayın Bakan hakkında parmaklarını kaldırarak
şehadet edecek olan siz milletvekillerisiniz. Sayın Bakan, bütün bu
belgeler ve bilgiler ışığında Gençlik ve Spor
Bakanlığı bir keşmekeşin içindedir. Belki çok iyi
niyetlisinizdir ama bu iyi niyet Türk sporunu istismardan
kurtarmamıştır. Belki bu iyi niyetiniz suçlu olduğunuz
anlamına gelmeyebilir ama şikeden, dopingden bu skandallara
varıncaya kadar gelinen nokta sporun doğru yönetilemediğidir.
Dolayısıyla, en doğrusu buradaki insanları
vicdanlarında sorumlu tutmadan sizin bu görevi
yapamadığınız gerekçesiyle görevinizden
ayrılmanızdır.
Ve siz
milletvekillerine sesleniyorum: Dünyalık kurgusu, maalesef, bazı
bakanlıklarda çok ama çok gündeme gelmiştir. Bazıları Lale
Devrini yaşamaktadır, Lale Devri saadetini yaşayanlar
vardır. Federasyonların sırtından, başka alanlardan bu
Lale Devri yaşantısı âdeta Türkiyede örtbas edilmeye
çalışılmakta ama mızrak çuvala
sığmamaktadır.
Ve sizlere
sesleniyorum değerli milletvekilleri: Başkalarının
dünyalığı için siz şehadet parmaklarınızı da
kaldırarak kendi ahiretinizi karartmayın. Buralardaki skandallar
dünyayı sarmıştır. İşte, Taekwondo Federasyonunda
olan skandal, yarınlarda Türkiye'nin başına iş açacak
skandaldır. Ne demek, bir sporcunun kuralardaki, finale yaklaşan kuralardaki
ismi Elif Soytürk olarak skorboardlarda çıksın ama orada
yarışan, Elif Aybüke Yılmaz isminde bir kız olsun. Böyle
bir skandalı Türkiye'nin başına kim örüyorsa, bunun
hesabını kim sormuyorsa en az onun kadar suçludur. Bu hesabı Türkiye Büyük Millet Meclisi sormuyorsa bu
suçu işleyen kadar sorumludur. Dolayısıyla, bu hesapların
görülmesi gerekmektedir ve Türkiye bu keşmekeşlikten
kurtarılmalıdır.
Tekrar söylüyorum,
Sayın Bakan belki çok iyi niyetli olabilir, Sayın Bakanın belki
birtakım şeyler gözünden kaçmış olabilir, Sayın Bakan
belki başkaları tarafından ikna edilmiş olabilir ama
Sayın Bakana düşen, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde işaret eden milletvekillerini bazı vicdani
mesuliyetlerden, parti disiplini, grup disiplini içerisinde hareket ederek o
vicdani mesuliyetten kurtarması bir insanlık görevidir diyorum ve
gensorunun işleme alınmasını istiyoruz.
Hepinize en derin
saygılarımı sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Erdoğan
Toprak.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ERDOĞAN TOPRAK (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri -Spor Bakanlığımızın dopingle ilgili,
gensorusuyla ilgili- Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak
için huzurunuzdayım. Öncelikle, yüce Meclisi saygıyla
selamlarım.
Bazı kurumlar
vardır ki bu kurumlar siyaset üstüdür. Bu kurumlarda siyaset gütmezsiniz
çünkü bunların hepsi bizim ortak değerimizdir. Gençlik de spor da bu
salonda bulunan herkesin ortak değeridir. Çünkü biz millî takımımızın
başarısıyla hep beraber mutlu oluruz, yenilgisiyle hep beraber
üzüntü duyarız. Türkiye yüzde 50si 30 yaşın altında genç
bir nüfusa sahip. 30 yaşın altında genç bir nüfusa sahip olan
ülkede eğer bu gençleri hedefe doğru yöneltebilirseniz, bu ülkenin
başarısı olur ama eğer bu genç nüfusu doğru
yönetemezseniz, bu, döner sizi vurur.
Cumhuriyet Halk
Partisi olarak bugüne kadar spor politikalarında Hükûmeti sürekli
destekledik, partizancılık yapmadık, ayrım yapmadık
ama Spor Bakanlığı sürekli buraya spor yasaları getirdi.
Bazı kanunlarda
2011de çıkan spor kanunuyla ilgili, Cumhuriyet Halk
Partisi hatipleri çıkıp şu kürsüden Bu kanun doğru
değil, bu kanundan katkı almazsanız, bu kanun kısa sürede bu
ülkede büyük bir tahribat yaratır. dedi ama sizler bu hatiplere kulak
vermediniz ve o kanun ne yazık ki bir ay sonra iflas etti. Bir ay sonra
iflas ettiği için siz 2011de Parlamento açılır açılmaz
buraya bir kanun getirdiniz ve bu kanunu tekrar yasalaştırmak zorunda
kaldınız.
Değerli
arkadaşlarım, üzülerek şunu söyleyeyim: Türkiye Cumhuriyeti
Parlamentosu bir matbaa gibi çalışıyor. Doksan yıllık
geçmişi olan bir parlamentonun bu kadar hızlı yasa
çıkartması övünülecek bir şey değil, bu utanılacak bir
şeydir. Doksan yıllık bir parlamento olacaksınız, bu
parlamento sabaha kadar matbaa gibi kanun çıkartacak. Bu, şunu
gösterir, sizin sistemlerinizin oturmadığını gösterir,
sizin kanunlarınızı keyfî
çıkarttığınızı gösterir. Kanun
çıkartabilirsiniz ama kanun çıkartırken taraflara kulak
verirsiniz, uzmanlara kulak verirsiniz, muhalefet partisine kulak verirsiniz.
Ama, bugüne kadar ne yazık ki bu Parlamentoda muhalefetin
görüşlerinin yeterince karşılık bulduğunu
sanmıyorum.
Bugün
de burada doping yasasını konuşacağız. Değerli
arkadaşlarım, dopingle ilgili biraz sonra oylama olacak. Hükûmet
yetkilileri muhalefetin verdiği önergeye -bilmiyorum ama- umut ediyorum
Evet oyu verir. 600 tane numune alınan Akdeniz Oyunlarında 90 tane
dopingli çıkmasını nasıl izah edeceksiniz? 600 tane numune
alınacak, 90 tane dopingli çıkacak ama iktidar partisi kendi
çoğunluğuyla bu konunun karşısında nasıl duracak?
Bu evlatlar bizim evlatlarımız. Bu evlatlarımıza sahip
çıkmak bizim görevimiz. Bu evlatlarımızı dopinge yönelten
nedeni burada tartışmazsak, biz burada gensoruyla ilgili bir
araştırma yapmazsak bu evlatlarımızın vebali
sanıyorum hepimizin sırtında olur.
Değerli
arkadaşlarım, bir parti kimliğiyle değil, sporun içinden
gelen biri olarak şunu söylüyorum, dopingle ilgili tespitim şu: Benim
gördüğüm eksik, sporda dopingi teşvik eden federasyonlardır,
sporda dopingi teşvik eden bugün ülkenin spor politikasını
yöneten kişilerdir. Neden biliyor musunuz? Çünkü, sporda sürekli gerileme var, sporda başarı yok. Ben,
iktidar partisinin master spor politikasının ne olduğunu
bilmiyorum. On bir yıldır tek başına bu ülkeyi
yöneteceksiniz ama olimpiyatlara baktığınızda sürekli
gerileyen bir Türk spor politikasını göreceksiniz.
Bakın, elimde
yıllara göre madalyalar var olimpiyatlarda. İktidar partisi
enflasyonla ilgili verilerle oynayabilir -TÜİK kendi ellerinde,
TÜİKe giderler, istediği verileri alırlar- iktidar partisi
medyayla kendisini başarılı gösterebilir, kendi PRını
iyi kullanabilir ama iki tane alan vardır ki bu torpili kabul etmez: Bir
tanesi spor, bir tanesi de sanattır. Biz sporda uluslararası alana
çıktığımızda bizim karşımıza şu
rakamlar çıkıyor, AKP iktidarı döneminde sürekli gerileyen,
madalya sayısı düşen bir grafik çıkıyor.
Değerli
arkadaşlarım, ne derseniz deyin Başarılıyız.
diyebilirsiniz, Sayın Bakan biraz sonra buraya çıkıp Ben
başarılıyım. diyebilir ama 2004te 10 tane madalyamız
var, 2008de 8e düşüyor, 2012de 5e düşüyor yani sürekli gerileyen
bir madalya performansı var yani ben AKP iktidarının spor
alanında başarılı olduğuna inanmıyorum.
İşte, benim başarı grafiğim burada. Neden
başarılı olamadı? diye kendime soruyorum, daha önce bu
görevi yapan biri olarak soruyorum: Çünkü, arkadaşlar, iktidar olarak -ne
yazık ki, üzülerek- spora siyaseti bulaştırdınız,
spora siyaseti bulaştırmamalıydınız. Seçimi kaybeden
milletvekillerinizi federasyon başkanı yaptınız, bakan
danışmanlarını federasyon başkanı
yaptınız, Totodaki, oradaki, buradaki yöneticilerinizi getirip
federasyon başkanı yaptınız. Böyle bir federasyon
başkanlığı anlayışında sizin spordan
başarı beklemeniz mümkün mü?
Bir başka
şey daha yaptınız. Önemli federasyonlar vardır, Futbol Federasyonu
gibi, Basketbol Federasyonu gibi, Voleybol Federasyonu gibi... Değerli
arkadaşlarım, sporun içinden gelenler bilir, Futbol Federasyonunda
da, baskette de, voleybolda da insanlar projelerini
yarıştırırdı. Şimdi, projeler
yarışıyor mu, sandıkta adaylar yarışıyor mu?
Hayır. Nerede yarışıyor? Başbakanlık
koridorlarında ve Bakanlık koridorlarında. Ya, sorarım
size: Bakanlık koridorlarında o cirit atan federasyon
başkanları, projelerini sunmadan o yönetime gelen federasyon
başkanları bu ülkede sporu bir adım ileri götürebilir mi
değerli arkadaşlarım?
Değerli AKP milletvekilleri, size soruyorum: Spor
bizim gençliğimizse, geleceğimizse neden bu alana siyaseti
bulaştırıyoruz, neden ehil olanları buraya getirmiyoruz?
Öyle bir kanun getirdik ki federasyonların
Federasyonlar özerktir,
serbesttir ama kusura bakmayın, federasyonlar sözde özerk. Bütçesini
kendisi karşılamayan bir federasyon özerk olamaz, göbeğinden
Bakanlığa bağlı bir federasyon özerk olamaz. Sen bütçesini
vereceksin, hiçbir kaynağı olmayacak, göbeğinden sana
bağlı olacak, o federasyon özerk olacak; bırakın canım
bunu. Federasyonla ilgili endişelerim var. Size karşı kendi
projeleriyle adam gibi gelmek isteyenleri o koltukta oturtmuyorsunuz. Neden?
Çünkü Spor Genel Müdürlüğünün federasyon seçimlerinde fazlasıyla
üyesi var. Arkadaşlar, bu, özerklik değil; oraya kendi
adamlarınızı dolduracaksınız üye olarak,
istediğinizi seçtireceksiniz, istemediğinizi seçtirmeyeceksiniz, sonra
bu federasyon özerk diyeceksiniz.
Değerli arkadaşlarım, bazı
federasyonlara -Sayın Bakanıma öncelikle söylemek istiyorum-
harcamaları yükleyerek, bütçelerini kullanarak Türk gençliğine ihanet
ediyorsunuz, önce harcama yaptırıp sonra belli federasyonların
bütçesine kaynak aktararak. Çok ciddi bir iddia söylüyorum: Bu, Türk
gençliğine ihanettir, sizi dinlemeyen federasyonları seçtirmemeniz de
ihanettir. Türkiye kendi ayakları üzerinde durmak istiyorsa, Sayın
Başbakanın dediği gibi, genç bir nüfusla yoluna yürümek
istiyorsa gençliği siyasetinize alet edip o gençliğin geleceğini
karartmamamız lazım.
Bu ülkede sporun
arkasında durduk, olimpiyatların arkasında durduk,
olimpiyatlarda Hükûmete açık destek verdik ama olimpiyatlara çıkmadan
önce, ondan beş ay önce TRTde bir programa çıktım -orada
AKPnin bir milletvekili de vardı, CDsi burada- TRTde dedim ki:
Bakın, arkadaşlar, bu kafayla giderseniz olimpiyatları
alamazsınız. Biz İspanyayla aynı çıkarız, Tokyo
bu olimpiyatları açık ara alır. Bir tane spor yetkilisi
kalkıp da Bunda neye dayanıyorsun? demedi bana. Bu gençlik benim,
ben sizin de evlatlarınızı seviyorum ama ben bu ülkede sporun
içinden gelen biri olarak
Bir tanesinin bana gelip Yahu, neye dayanarak sen
Tokyonun açık ara alacağını
söylemedi, eksikleri de
söyledim ben.
Ama Sayın
Başbakanı oradan alıp olimpiyatlara götürdünüz. Nereden gitti
Sayın Başbakan? Rusyadan gitti. Rusyada ne vardı? G-20 zirvesi
vardı. Değerli arkadaşlarım, G-20 zirvesinde Sayın Başbakan
ne istiyordu? Komşusu Suriyeye savaş açma kararını
çıkarmak istiyordu. Oradan uçup yirmi dört saat sonra Arjantine gitti,
olimpiyatlarla ilgili. Orada neyi söyledi? Efendim, olimpiyat
barıştır, dostluktur, kardeşliktir. Biz dünyadaki kardeşliği
savunuyoruz, bu olimpiyatları bize verin. Müslüman bir ülkeyiz,
olimpiyatlar bize gelirse -lobilerde onu söylüyordu- biz bu ülkede
kardeşliği bu dünyaya getiririz. E, peki, demezler mi Sen yirmi
dört saat önce komşun, Müslüman ülkeye savaş için lobi
yapıyordun, bu mu samimiyet? Yani böyle bir şey olabilir mi?
Olimpiyatlarda Cumhuriyet Halk Partisi olarak sonuna kadar arkanızda
durduk ama Sayın Bakanın tweet atıp Kına yakın!
demesini gerçekten içime sindiremiyorum. Bu ülkede 76 milyonun tamamı olimpiyatları
almasını istiyordu. Sayın Bakana bu mu yakışır,
tweet atması? Ve Biz olimpiyatları aldık.
edasındaydılar, kutluyorlardı.
Ben başka bir
kutlama daha hatırlıyorum. Avrupa Birliğine giriyoruz. diye
gündüz Kızılayın göbeğinde havai fişek
atıldı. Ya, arkadaşlar, insaf! Benim bildiğim, havai
fişek gece atılır. Avrupa Birliğine de girmedik,
Kızılayın göbeğinde de niye attınız,
anlamadım? Aynısı olimpiyatlarda oldu. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, bu gençlik hepimizin. Olimpiyatlara da destek
veriyoruz, arkanızdayız. Gidin alın, ne gerekiyorsa yapmaya
hazırız ama olimpiyatlarda hazırlığınız
yoktu. Bir arkadaşım kalkıp demedi ki: Ya, sayın
milletvekilim, sen bunu söyledin ama bunun nedenlerini gel, bize açıkla.
Bak, olimpiyatlar için daha birkaç ayımız var. Gidip yetkililerden
olimpiyatları isteyeceğiz. Değerli arkadaşlarım, bana
kalkıp Türkiyede on bir yıllık iktidarınız döneminde
başarılı geçen bir spor organizasyonunu gösterin. Dünya 3üncüsü
bir futbol takımı aldınız, şu anda elemelere
giremiyor. Neden? Çünkü projeleri yarıştırmıyorsunuz.
Başbakanlık koridorlarında talimatla görev tevzi ediyorsunuz. Ne
oldu o Filenin Sultanları? Ne oldu o 12 Dev Adam? Yerlerde sürünüyor.
Neden? Çünkü siyaseti getirip sporun göbeğine oturttunuz.
Tekrar ediyorum: İki
alan vardır. Sporun ve sanatın siyasete hiçbir gücü olmaz, sizin de
olmaz. İstediğiniz kadar federasyon
başkanlarınızı kendi partinizden yapın. Ne
yaparsınız, biliyor musunuz? Kendi evlatlarınıza kendi elinizle
ihanet etmiş olursunuz. Bunu da söylemiş olayım.
Değerli
arkadaşlarım, bununla da kalmadı. Sporda niye
başarısız? Her bakan kendisine göre bir proje kuruyor.
Bakın, son gelen Sayın Bakanımız 81 tane ilin 60a
yakın il müdürünü değiştirdi. Bıraktım, bizim dönemden
kalan il müdürlerini attınız, yahu kendi döneminizden gelenleri de
attınız. Yahu bu kadar mikroya inerseniz nasıl bu ülkeyi
kucaklarsınız? Nasıl 76 milyonun kardeşliğinden
bahsedebilirsiniz? İlçe müdürlerinin neredeyse tamamını
değiştirdiniz.
Değerli
arkadaşlarım, bu ülkenin en büyük sorunu, değerli tüm
Parlamentodaki arkadaşlarım, yetişmiş insan sorunudur. Çok
insan yetiştiremiyoruz. O yetiştirdiğimiz, sizin döneminizden
gelenleri de kastediyorum, onları alıp kenara koyarsanız bu ülke
bunun altından kalkamaz. Yani siz 81 ilin 60a yakınını
değiştireceksiniz, ilçelerin neredeyse tamamını
değiştireceksiniz, onları merkeze alacaksınız, orada
maaşlarını da belli bir şeyin altında
tutacaksınız, vallahi yukarıdakinin de bir adaleti var, herhâlde
onun da bildiği olur, onu da söylemiş olayım.
Bir başka
nokta, Herkes İçin Spor Federasyonunun bütçesinin nasıl
dağıldığını merak ediyorum. Benim ne demek
istediğimi herhâlde sağımdaki arkadaşlar anlarlar.
Bir başka
nokta ne hikmetse bu ülkede 2 tane şehre çok büyük katkı
yapılıyor, yardım yapılıyor. Bir tanesi Konya, bir
tanesi Samsun. İyi de arkadaşlar, bu ülkede 81 tane vilayet var.
Nedir yani bu 2 tane ilin hikmeti nedir? Nedir bu 2 tane ile giden bütçe? Bu 2
tane ile giden bütçeyi burada da açıklamasını isterim.
Bakın, burada size söylüyorum değerli milletvekili arkadaşlarım,
2 tane ilin bütçesi de benim dikkatimi çekmiyor değil.
Spor çok önemli bir
alandır. Sağlıklı yaşamdan, bu ülkenin
tanıtımından, bu ülkenin uluslararası
başarısından
Nijeryayı birçok insan bilmezdi ama dünya
kupasında Nijeryanın başarısından dolayı bu
ülkeyi hepimiz tanıdık. Cumhuriyet Halk Partisi olarak
eleştirmek değil, bir kere, olimpiyatlara aday olan Türkiyenin
ayıbı, olan olimpiyatta 26 branşta
yarıştıracağı yeterince sporcu yok. Olimpiyatlara
adayız. Peki, olimpiyatlara aday bir Türkiye'nin kaç branşta
yarıştıracağı sporcu var uluslararası kriterleri
geçen? Yarısı. Peki, on bir yıldır bu ülkeyi tek
başınıza yöneteceksiniz uluslararası alanda
yarıştıracağınız sporcunuz olmayacak. Bu sizin
ayıbınız değil mi, tüm Türkiye'nin ayıbı
değil mi? Olimpiyatlar demek
Akdeniz Oyunlarını yaptık,
Erzurumda oyunları yaptık
Değerli
arkadaşlarım, Türkiyede önemli olan oyunları yapmak değil,
o oyunlarda yarıştıracak sporcuları yaratmaktır,
önemli olan budur. (CHP sıralarından alkışlar) Türkiye Cumhuriyeti
bir organizasyon şirketi değil. Parayı
bastırırsınız, organizasyon yaparsınız, hiç
önemli değil ama önemli olan, yetiştirdiğiniz
evlatlarınızın o minderde yarışması, dopingli
çıkmadan, alnı ak, İstiklal Marşını
çaldırarak o madalyayı takmasıdır. Ama, üzüntüm şu:
Siyaseti bu kadar sporun içerisine koyduğunuz zaman ülkenize ihanet
etmiş olursunuz. Bunun spor politikası da vardır değerli
arkadaşlarım, sürem yetmediği için giremiyorum.
Millî Eğitim
Bakanlığıyla
Başarılı
sporcularımızı niye istisna dışı
bırakmıyoruz? Dünyanın her tarafında vardır, bazı
çocukların matematiğe kabiliyeti vardır ama bazı
çocukların yüzmeye kabiliyeti vardır. Ama, dünyada gelişmiş
ülkelerde belli branşlarda kabiliyeti olan öğrenciler bazı
derslerden muaf olur. Millî Eğitim Bakanlığıyla Spor
Bakanlığının böyle bir anlaşması var mı? Ben
bilmiyorum. Olmasını ister misin? İsterim.
Ben bu kadar tesis
yaptım. Değerli arkadaşlarım, Türkiye tesis enkazı
içerisinde. Niye biz devlet kurumlarındaki, Millî Eğitim
Bakanlığındaki, bir sürü bakanlıktaki tesisleri belli
günler Spor Bakanlığının bünyesine alıp da
gençlerimizi orada kullanmıyoruz? Ben bu kadar zengin miyim her yerde
tesis yapmaya? Spor Genel Müdürlüğünde bazıları ihale yapmaya
meraklı olabilir, onu saygıyla karşılıyorum ama
devletin birikiminden faydalanacaksınız değerli
arkadaşlarım, devletin birikiminden faydalanacaksınız.
Gençlik ve Spor Bakanlığının görevi tribünleri bölmek,
kulüplerin iç işine müdahale etmek değil. (CHP sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar)
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ERDOĞAN TOPRAK
(Devamla) Biraz sonra buraya değerli yetkililer gelecekler.
İlave süre var
mı Sayın Başkanım?
BAŞKAN Yok.
ERDOĞAN TOPRAK
(Devamla) Peki.
Değerli
arkadaşlarım, son olarak şunu söylemek istiyorum: 600 tane
numuneden 90 tanesi dopingli çıkan bir yapıyı eğer içinize,
vicdanınıza sığdırıyorsanız karar sizin.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Toprak.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Sayın Vural
Kavuncu.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA VURAL KAVUNCU (Kütahya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Gençlik ve Spor Bakanımız Sayın Suat
Kılıç hakkında gensorunun açılmasına ilişkin
verilen önerge üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, çok değil daha birkaç hafta önce, 5 Kasım tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan tüm partilerin vermiş
olduğu önergeler doğrultusunda, Türk sporunda yaşanan doping
sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Komisyonun kurulmasına karar
vermiştik. O gün yapılan görüşmelerde tüm siyasi parti
milletvekillerimiz gruplar adına düşüncelerini ifade ettiler. Konunun
Türk sporunun önemli sorunlarından biri olduğu konusunda tüm siyasi
parti grupları hemfikir oldu. Bu konuyu enine boyuna konuşalım,
alınması gereken önlemleri beraberce belirleyelim. dedik ve oy birliğiyle
bu Komisyonu kurduk. Kurulan Komisyon, konuyla ilgili
çalışmalarını yaparak Türkiye Büyük Millet Meclisine
raporunu sunacak ve inanıyorum ki spor dünyamızın üzerinden
doping gölgesinin kaldırılmasına yönelik tedbirlerin
alınması için önemli çalışmalar yapacaktır.
Peki, aradan bu
kadar kısa bir süre geçmesine rağmen, verilen bu gensoru önergesinin
amacı nedir? Belirtilen gerekçeye bakıyoruz: Gençlik ve Spor
Bakanımızın kamuoyunda Sporda başarılıyız.
algısı yaratma ve bu algıyı siyasi iktidara tahvil etme
isteği sporculara cesaret vermekteymiş. Peki,
yaptıklarımızı anlatmayalım mı? Gensoru
gerekçesini böyle söylüyorsunuz ama işin aslı şu: Asıl sizi
rahatsız eden konu, AK PARTİ hükûmetleri ve Sayın Gençlik ve
Spor Bakanımız Suat Kılıç ile elde edilen
başarılarımız. Toplum tarafından bu gerçeklerin
görülüyor olması, takdir ediliyor olması, hizmetlerimiz
karşılığında milletimizin Hükûmetimize karşı
olan teveccühünün, takdirinin de artarak devam ediyor olması, sizi
rahatsız eden bu. Önümüzde, yapmamız gereken o kadar yasama
çalışması beklerken gündemin bu şekilde meşgul
edilmesinin nedeni bu. Ancak biz bundan rahatsız olmuyoruz. Bize bir kere
daha gerçekleri anlatma fırsatı verdiğiniz için sizlere
teşekkür etmemiz gerekiyor.
Değerli
milletvekilleri, Anayasamızın 59uncu maddesinde devletin her yaştaki
Türk vatandaşlarının beden ve ruh
sağlığını geliştirecek tedbirler
alacağı, sporun kitlelere yayılmasını teşvik
edeceği ve başarılı sporcuyu koruyacağı hüküm
altına alınmıştır. Anayasanın verdiği bu
sorumluluk içerisinde, sporun bir yaşam tarzı hâline getirilerek
toplumun tüm katmanlarında yaygınlaştırılması,
farklı spor dallarının gelişmesinin sağlanması ve
uluslararası yarışmalarda başarılı olacak
sporcuların yetiştirilmesi ve korunması
çalışmalarını yürütüyoruz. Ülkemizin son yıllarda
sportif alanda kazandığı başarılar, tesis
sayısındaki artış ve düzenlediği
başarılı uluslararası spor organizasyonlarıyla büyük
mesafeler kat edildi. 1 altın olimpiyat madalyası yerine 1 milyon
gencin spor yapması çok daha anlamlı bir durum yaratır diye
düşünüyorum.
Bakanlığımızın
bu alandaki çalışmalarından da kısaca bahsetmek isterim.
Spora başlama yaşında bulunan çocuklarımızın
eğitim ve öğretimlerini aksatmadan elit sporcu olarak
yetişmelerini sağlamak amacıyla kurulmuş olan spor
okullarında, 7 branşta toplam 1.500 sporcu öğrenciye hizmet
veriliyor. Bakanlığımızın bu
çalışmaları sonucunda 2011 yılında 2 milyon 888 bin
olan lisanslı sporcu sayısı bu yıl 4 milyon 687 bine
ulaşmıştır. Antrenör sayımız 2003
yılında 20 bin civarında iken bu rakam 150 bini
aşmıştır. Türk sporuna ve spor kulüplerine sporcu
kaynağı sağlamak amacıyla 81 vilayette, il spor
merkezlerinde 2011 yılında 444 bin çocuk ve genç çeşitli spor
dallarında spor yapma imkânına kavuşmuştur. Bu rakam, 2013
yılı itibarıyla da 833 bin gencimiz şeklinde gerçekleşmiş
olacaktır.
Hâlihazırda
Bakanlığımız bünyesinde bulunan gençlik merkezi
sayısı 171dir. Yatırım programında 155 gençlik
merkezi daha bulunmaktadır. Bakanlığımız
kurulduğunda 65 bin olan gençlik merkezleri üye sayısı,
yapılan proje ve faaliyetler neticesinde 420 binlere kadar
ulaşmıştır.
Üniversite
gençliğimizin spora teşvik edilmesi amacıyla
başlatılan ÜNİLİGde basketbol, voleybol, masa tenisi,
salon futbolu, korumalı futbol, buz hokeyi, ragbi ve tenis olmak üzere 9
spor dalında faaliyetler yapılıyor, henüz ikinci
yılında olmasına rağmen yoğun ilgi görüyor.
ÜNİLİG 2013-2014 sezonunda 6.124 sporcunun katılımıyla
en çok katılımlı lig olma yolunda hızla ilerliyor.
Bakın, size
Bakanlığımızın 2014 yılı bütçesiyle ilgili
çarpıcı birkaç rakam da vermek istiyorum: Yüksek Öğrenim Kredi
ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü için öngörülen 2014 yılı bütçe
ödeneği toplam 5 milyar 862 milyon 584 bin liradır. Bu rakam 2002
yılında sadece 494 milyon liraydı. Gene Spor Genel
Müdürlüğü için 2014 yılı bütçe ödeneği toplamı 920
milyon 744 bin liradır. 2002 yılında ise bu rakam sadece 86
milyon liraydı.
Yüksek Öğrenim
Kredi ve Yurtlar Kurumunda yapılan yeniliklerle -nasıl göz ardı
edersiniz- 2002 yılında 451.550 öğrenciye öğrenim kredisi
verilirken 2013 yılında toplam 1 milyon 304 bin öğrenciye burs
veya öğrenim kredisi veriliyor. Katkı kredisini kaldırdık.
Öğrencilerimize ödenen kredi miktarı artırıldı. 2002
yılında öğrencilere ödenen kredi miktarı sadece 45 lirayken
2012 yılında bu miktar 260 liraya yükseldi.
Yurtlarda ise 2002
yılında 77 il, 59 ilçede 193 yurtta 188 bin yatak kapasitesi var iken
2012 yılında 81 il, 138 ilçede ve yurt dışında da 1
adet olmak üzere toplam 344 yurtta 308 bin kapasiteyle hizmet verilmeye
başlandı. 2013 yılında, spor tesisleri
yatırımları için 295 milyon 333 bin liralık
başlangıç ödeneği tahsis edildi, yıl içinde revizeyle
birlikte 501 milyon 503 bin lira ödeneğe ulaşıldı.
Cumhuriyet
tarihinin en büyük spor yatırımı olarak nitelendirilen
yatırımlar kapsamında, 25 adet stat inşası içinde
olmak üzere toplam 789 spor tesisi inşaatı bulunuyor. Çeşitli
illerde farklı projelerle 48 yüzme havuzu, 267 sentetik futbol
sahası, 155 gençlik merkezi, 193 spor salonu, 21 atletizm pisti ve 80 tane
diğer spor tesislerinden 213 adedi Sayın Başbakanımız
tarafından geçtiğimiz günlerde toplu açılışla ülkemize
kazandırıldı. Diğerlerinin de yapımı ya da
projeleri devam ediyor.
Bakanlığımızın
önemli projelerinden birisi, spor alanında gelişmiş ülkelerin
tamamında bulunan olimpiyat enstitüsünün ülkemizde kurulmasıdır.
Bakanlığımız ile Hacettepe Üniversitesi arasında
yaklaşık 200 milyon TL maliyeti olan olimpiyat enstitüsü
kurulması yönünde mutabakata varılmıştır. Bunlardan
çok daha iyisini biz Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsünde Türk sporcusunun
hizmetine sunmak üzere harekete geçirdik.
Gene, 2013
yılında ülkemiz Mersin 2013 XVII. Akdeniz Oyunları, 2013 WTA
Tenis Kadınlar Şampiyonlar Ligi, 2013 Dünya Okçuluk
Şampiyonası, U-20 Futbol Dünya Kupası gibi büyük
uluslararası organizasyonlara başarıyla ev sahipliği yapmıştır.
Bunlardan, Mersinde gerçekleşen Akdeniz Oyunları, altı yıl
önce Yunanistana verilmiş, ancak oyunlara iki yıl kala
yaşadığı ekonomik krizi bahane ederek iade edilmişti.
Türkiye olarak devreye girdik. Kısa süre içerisinde, bir buçuk yıl
içerisinde sıfırdan 14 tesis yapıldı, 30 tesis yenilendi.
Yaklaşık 500 milyon liralık bütçeyle girildi. Mükemmel bir
organizasyon ile ülkemize büyük bir prestij kazandırıldı ve
sportif anlamda tarihî başarılara imza atıldı. Oyunlar
tarihinde ilk defa 2nci olduk. Tarihimizin en yüksek sayıda
madalyası ve altın madalyasını aldık. XVII. Akdeniz
Oyunları toplamında İspanyayı geçerek 4üncü sıradan
3üncü sıraya yerleştik.
Bizim
başarı öykümüz budur. Daha önceki dönemlerde sizlerin de içinde yer
aldığı hükûmetlerde sporda hangi başarı öyküleriniz
varsa buyurun sizleri de dinleyelim.
Sayın
milletvekilleri, doping tarih boyunca olagelmiştir, olacaktır da.
Doping, sportif rekabet yerine, adil olmayan, hile içeren, rakiplerini
dolandırarak ekarte etmeye dönük girişimlerdir; kabul edilemez,
hiledir, sporla, centilmenlikle
ilişkisi yoktur.
Spor dediğimiz
konu bir yarışma gibi algılanıyor genellikle ama
aslında spor, yarışmanın çok ötesinde bir yaşam
şekli. Spor yapan kişi herkes için aynı derecede geçerli
kurallara göre yarışıyor. Bu kuralların temel nedeni
eşitliktir, yarışan kişiler arası haksız rekabet
olmamasıdır; bu, aslında spor kültürünün çok temelini
oluşturuyor ve aslında bu eşit yarışmayı topluma
örneklemek mümkün. Bunu toplumda bireylerin eşit koşullarda
yaşaması, birbirine saygı göstermesi, haklara saygı
göstermesi gibi de düşünebiliriz. Spordaki başarı kişinin
kendi gücünü antrenmanla ortaya çıkarması ve en iyi noktaya
ulaşması zemininde düşünülür ve çok uzun süreler yapılan
antrenmanlar sonucunda bir dereceye ulaşılır. Herkes bilir ki,
kendi kapasitesiyle buraya ulaşması gerekmektedir.
Ulaşamadığı zaman ulaşan kişiye saygı
göstermeli, ulaşamayan kişi de o zaman saygı görür, o zaman
alkışlanır.
Spor kendini
geliştirmedir; başkasıyla savaşmak, başkalarıyla
mücadele etmek, ondan üstün gelmeyi istemek değildir. Siz kendinizi
geliştirdiğinizde doğal olarak ortaya çıkan bir sonuçtur.
Spor, hem beden olarak hem ruhsal olarak
hem de sosyal olarak kendini
geliştirmektir. Durum böyle olunca bir
başkasının önüne geçmek için ödüller kazanmak, prestij
kazanmak için bazı maddeler kullanmak ve o yöntemleri uygulamak doping
anlamına geliyor; o yüzden doping, bu mutabakatı bozar, bu
kuralları bozar, haksız olarak
başkasının önüne
geçmeye yol açar. Mutluluğun bir hapla başarılabileceği
düşüncesi, insandaki mücadele ve mukavemet azmini törpülüyor, böylece bir
hapla mutlu olunsa bile geride anlatılacak bir öykü kalmıyor, Bunu
ben kendi gayretimle başardım: denilebilecek bir anlatı
oluşmuyor ama diğer önemli bir konu da, kullanılan maddeler
sağlığı tehdit ediyor.
Doping maddeleri
içerisinde en sık kullanılan anabolik steroidler ve
uyarıcılar olmak üzere iki temel grup var, daha pek çok madde, ilaç
ve yöntem de mevcut. Anabolikler kuvvet artışı
sağladığı için kuvvet isteyen dallarda, uyarıcılar
ise patlayıcı güç gerektiren birtakım spor dallarında
kullanılıyor. Ayrıca, bu maddeler antrenman kapasitelerini de
artırıyor. Sporcunun doping maddelerini kullanıp kullanmadığı
sporcudan alınan idrar ve kan örneklerinin laboratuvar analizleri sonucunda
ortaya çıkıyor. Eğer sporcu doping maddeleri
kullanmışsa sporcunun idrarında veya kanında doğrudan
doping maddesi ya da metabolitleri tespit edilebiliyor. Bütün sporcuların
idrar ve kan örneklerini alıp incelemek maliyetli olacağı için
analizler örnekleme denilen bir yöntem ile yapılıyor. Örnekleme
sisteminde, dereceye giren sporcular arasından rastgele seçilmiş
olanlara, bazen de dereceleri çok hızlı gelişim gösterenlere de
analizler yapılıyor. Ancak, daha önce doping maddesi
kullandığı tespit edilmiş sporcusu veya antrenörü olan
ülkeler kırmızı listeye alınıyor, onların
örnekleri daha detaylı inceleniyor. Ayrıca,
Bakanlığımız tarafından biyolojik pasaport
çalışmalarına da başlanıldı. Burada sporcunun
geçmişteki tüm analizleri, tahlilleri, fizyolojik kapasiteleri kayıt
altına alınacak. Analizlerde doping maddesi tespit edilmediği
hâlde biyolojik pasaportta büyük değişimlerden dolayı elenen,
dünyada, örnekler ve isimler de var.
Kullanılan
maddelerin sağlığı tehdit ettikleri çok iyi biliniyor.
Bunlar daha önceki konuşmalarda defalarca zikredildiği için ben
tekrar zikretmiyorum. Ancak, bunların bir kısmı kısa veya
uzun vadede ölüm riskiyle sonuçlanan bazı sonuçlara kadar yol açabiliyor. Yirmi
yıl önce doping etkisi olduğu düşünülen, listeye alınan
maddeler listelerden de çıkarıldı. Örneğin, tansiyon
düşürücü ilaçlar olan beta blokerler eskiden bazı federasyonlarda
listeydi ama şu anda bunlar çıkarıldı. Bazen de
zamanında örnekleri temiz çıkan sporcularda seneler sonra doping
maddelerine rastlanabiliyor. Analiz yöntemleri hızla gelişiyor ve
belki bizim hakkıyla şampiyon dediğimiz bir isim on sene sonra
karşımıza dopingli bir sporcu olarak da çıkma riskine sahip
olabiliyor.
Sporcu doping
skandallarının günah keçisi durumunda ama bu, muhakkak bir
başkasının katkısıyla yapılıyordur.
İlacı birisi buluyor, antrenöre empoze ediyor, yöneticisi göz
yumuyordur. Bütün bunları hep birlikte değerlendirmek lazım.
Değerli
milletvekilleri, Bakanlığımızca bu yönde ciddi
çalışmalar var, kısaca onlardan da bahsetmek isterim.
Sporcuları
yasaklı madde kullanımına sevk eden en önemli etkenlerden biri
de Ödül Yönetmeliğindeki ödüllerin yüksekliği olduğu,
yönetmelikteki ödüllerin yüksek olmasından kaynaklı, sporcularda
önemli bir motivasyon oluşmuş olduğu ve yasaklı madde
kullanma açısından da bir etken olduğu görüldü. Bundan
dolayı dopingin faktörlerinden birisi olarak gösterilen Ödül
Yönetmeliğinde ödülleri yarı yarıya indirdik. Olimpiyatta
altın madalya alan bir sporcunun
Ani ölümlere yol açabilmesi, ileride
sorun çıkarabildiğini biliyoruz. Dolayısıyla dopingle de
mutlaka savaşmak gerekiyor. Yönetmeliklerimizde ödülü 2 bin tam cumhuriyet
altın iken altın ödülü bine indi. Gene gümüş ödüllerinde de benzer
indirimler yapıldı.
Dopingli madde
kullanan sporcuların yanında antrenörlerinin de aynı
şekilde cezalandırılması yönünde yönetmelik
değişikliği yapıldı. Bu şekilde doping
kurallarını ihlal eden sporcuların antrenörlerinin antrenörlük
belgelerinin iptal edilmesi sağlandı.
Dopingle mücadelede
hızlı bir şekilde sonuç alınabilmesi amacıyla,
federasyon disiplin kurullarının bu tür soruşturmaları üç
ay içinde tamamlaması yönünde yönetmelik değişikliği
yapıldı.
Sporcu ve
antrenörlerinin yasaklı maddelerin neler olduğu ve
kullanımı konusunda yeterli bilgiye sahip olmadığı da
gözlendi. Hâlbuki, sporcu, vücuduna giren bir maddeden birinci derecede
sorumludur. Mesela piyasada satılan basit ağrı kesicilerin
içerisinde uyarıcı nitelikte maddeler de bulunabiliyor. Sporcu,
hiçbir şekilde Bana verdiklerinin ne olduğunu bilmiyordum. gibi
gerekçelerin arkasına sığınamaz. Bu bilgisizlik de kötü
niyetli ya da bu işi gelir kapısı olarak gören kişilerin,
yasaklı maddeleri istediği gibi pazarlamasına imkân veriyordu.
Bu eksikliği gidermek için biraz evvel bahsettiğim olimpiyat
enstitüsünün kurulmasıyla ilgili çalışmalar devam etti.
Özel Beden
Eğitimi ve Spor Tesisleri Yönetmeliği hükümlerine tabi vücut
geliştirme, fitness salonlarından çok rahatlıkla yasaklı
maddelerin temin edilebildiğinin bildirilmesi üzerine valiliklerden bu
hususta gerekli hassasiyetin gösterilmesi ve ilaçların
satışlarının da engellenmesi istenmiştir.
Bakanlığımızca
antrenör ve sporcuların eğitim çalışmalarına hız
verilmiştir.
Yapılan
soruşturma sonucunda sporcuların doping içeren maddeler
kullananlardan olanları yasal işlemler ve disiplin cezalarına
tabi tutulmuştur.
Bir diğer
önemli gelişme ise Sağlık Bakanlığı ile Gençlik
ve Spor Bakanlığı tarafından ortaklaşa yürütülen ve
İstanbulda kurulması planlanan sporcu sağlığı
merkezidir. Bu merkezde, spor hekimliği kliniklerinde toplumda bireylerin
sağlığının korunması ve geliştirilmesi için
fiziksel aktiviteye katılımın arttırılması
hedeflenecektir.
Değerli
milletvekilleri, UNESCO tarafından hazırlanan Sporda Dopinge
Karşı Uluslararası Sözleşme 2007 yılında Resmî
Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmişti. Türkiye Dopingle
Mücadele Talimatı 2011 yılında gene ajans tarafından
onaylanarak yürürlüğe girdi. Spor Genel Müdürlüğü ve Türkiye Millî
Olimpiyat Komitesi arasında 2011 yılında imzalanan protokol
uyarınca, Türkiyede dopingle mücadeleyi kurumsallaştırarak
etkin bir şekilde yürütmek amacıyla Dopingle Mücadele Komisyonu
kurulmuştur. Bu komisyon, 2020 Olimpiyat Oyunlarına aday olabilmek
için dopingle mücadele kurallarına uyumlu, konulması gerekli ön
koşulları yerine getirmiştir. Bu komisyonda, dopingle mücadele
konusunda uluslararası deneyime sahip, konularının uzmanı
bilim insanları görev yapmaktadır.
Bu gelişmeler
uyarınca, 2011 yılında yapılan WADA kurucular
toplantısında Türkiye, dünya dopingle mücadele kurallarına daha
önce uyumsuzken uyumlu ülkeler listesine alınmıştır.
Böylece, Millî Olimpiyat Komitesi Dopingle Mücadele Komisyonu olimpiyat
oyunlarına aday olabilme koşulu olan, mücadele kurallarına yüzde
yüz uyumlu bağımsız bir mücadele kuruluşu olarak
WADAnın da onayını almıştır.
Değerli
milletvekilleri, Millî Olimpiyat Komitemiz, Dopingle Mücadele Komisyonumuz 2013
yılında da ulusal bazda 648 müsabaka içi ve müsabaka
dışı doping kontrol örneği almıştır. Bu komisyon
çalışmaları için Bakanlığımızca bugüne kadar
2 milyon TL kaynak aktarılmıştır. 2013 yılında
Türkiye Atletizm Federasyonu sporcularından alınan örneklerden
45inde, Türkiye Halter Federasyonundan alınan örneklerden 34ünde, Vücut
Geliştirme Fitness Federasyonu sporcularından 8inde, Güreş
Federasyonundan 2sinde ve Taekwondo Federasyonu sporcularından
alınan örneklerden 1inde bir ya da birden fazla yasaklı madde
saptanmıştır. Doping kontrol örneklerinde yasaklı madde
saptanan sporcularla ilgili disiplin süreçleri talimatları uyarınca
ulusal federasyonları takip etmiş ve öngörülen cezalar
verilmiştir.
Ayrıca, ülkemizde
kurulan Hacettepe Üniversitesindeki Türkiye Doping Kontrol Merkezi şu anda
faaliyetlerine devam etmektedir. Bir ara, akreditasyonu kaybolan bu
merkezimizin şu anda tekrar akredite olmasıyla ilgili
çalışmalar son aşamaya gelmiş ve
Bakanlığımız 500 bin lira da bu noktaya kaynak
aktarmıştır.
Bütün bunlardan sonra,
Gençlik ve Spor Bakanlığımız dopinge karşı etkin
ve kararlı mücadelesini sürdürmektedir. Sayın Bakanımız
daha önce yaptığı konuşmalarda da mesajlarını
açık olarak vermiş; federasyon ise federasyon, yöneticiyse yönetici,
antrenör ise antrenör, sporcu ise sporcu hiçbir tolerans
gösterilmeyeceğini açık olarak vurgulamıştır. Doping
sayısındaki artış dopingin yapılma oranlarındaki
artışıyla ilgili değil, bu, kararlı mücadele ile
tespit sayılarındaki artıştan kaynaklanmaktadır; takdir
edilmesi gereken bir konudur. Kurulmuş olan komisyon ile de
alınması geren ek önlemler yol haritamız olacaktır.
Bu düşüncelerle
gensoruya ret cevabı vereceğimizi belirtiyor, yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kavuncu.
Hükûmet adına,
Gençlik ve Spor Bakanı Sayın Suat Kılıç.
Buyurun (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
GENÇLİK VE SPOR
BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkan, çok saygıdeğer
milletvekilleri; hakkımda verilmiş olan gensoru önergesinin ön
görüşmeleri nedeniyle söz almış bulunuyorum. Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Çok saygıdeğer milletvekilleri,
gensoru önergesi üzerinde söz alan değerli milletvekilleriyle önerge
sahipleri adına söz alan milletvekilimize görüş ve
beyanlarını burada açıklamış olmalarından
dolayı teşekkür ediyorum. Benim ifade edeceğim bazı
hususlar tekrar mahiyetinde olacak onun için öncelikle kusura
bakmamanızı sizlerden rica ediyorum. Çünkü daha çok yeni, 5
Kasım 2013 tarihinde yine, Türkiye'deki doping olaylarının
incelenmesi ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisinde bütün siyasi parti gruplarının ortak
kararı doğrultusunda bir araştırma komisyonu
kurulmasına, yapılan görüşmelerin nihayetinde karar verildi. O
nedenle, orada da aynı süreler aşağı yukarı gruplar
tarafından kullanıldı. Bakıyorum, tek farklılık
şu: Önerge sahipleri adına burada on dakikalık bir konuşma
yapıldı, on dakikası dışında bütün mahiyet
aynı çerçevede cereyan etmiş olacak.
Çok
saygıdeğer milletvekilleri, yine tutanaklarda da gereken bilgilerin
yer alması amacıyla bazı hususları tekrar mahiyetinde
sizlerle paylaşıyorum. Sporcular neden doping yapar? Doping olarak
adlandırılan etken maddelere bir sporcu niye ihtiyaç duyar? Maddeler
hâlinde bunları sıralamak istiyorum:
Sporcunun sportif
performansını artırma arzusu veya ihtiyacı.
Sporcunun
yaklaşan müsabakaya yönelik olarak antrenmanlarının
sayısını artırma arzusu veya ihtiyacı.
Sporcunun ödüller
veyahut başka nedenlerle kısa yoldan, hak ettiğine
etmediğine bakmaksızın, temiz kirli ayrımı
yapmaksızın başarı elde etme arzusu.
Kuşkusuz en
önemli madde olan eğitimsizlik ve cehalet ve bu eğitimsizliğin,
cehaletin giderilmesi konusunda kulüplerin, federasyonların, antrenörlerin
üzerine düşeni yapma konusunda devam ede gelen isteksizliği.
Antrenörlerin
sporcu üzerinden kazanç elde etme arzusu.
Bazı istisnai
durumlarda, aslında, tamamen tedavi amaçlı olarak kullanılan
birtakım ilaçların aynı zamanda yasaklı listede bulunan
etken maddeleri içeriyor olması.
Sporcularda doping
sonrasında ortaya çıkan öylesine büyük yan etkiler var ki
aslında doping yapmanın makul gözüken, nedeni olarak gözüken bütün
etkenlerini ortadan kaldırmaya yetebilecek düzeyde, bir teki bile doping
yapmayla alakalı motivasyonun bütün unsurlarını ortadan
kaldırmaya yetecek düzeyde. Bunları da yine en çok bilinenlerden
başlayarak sizlerle paylaşmak istiyorum: Kalp
rahatsızlıkları zaten işin olmazsa olmazı. Ritim
bozukluğu, kalp büyümesi, kalp krizi ve kalp krizine dayalı ölümler.
Ama bu ölümlerin pek çoğu maalesef literatüre, dopinge dayalı ölüm
olarak geçmiyor, âdeta sıradan, rutin kalp krizi olayı gibi
yansıtılıyor ya da bu şekilde raporlanıyor. Bedende
değişik bölgelerde beyinde, ciğerlerde tümör oluşumu.
Karaciğer ve böbrek gibi iç organ bozuklukları.
Kısırlık, kadınlarda yüz ve vücutta kıllanma ve ses
kalınlaşması, yüz ve vücutta yoğun sivilce
oluşumları, saldırganlık ve depresif davranışlar
ve yine kadınlarda, erkeklerde hormonal dengelerin bozulmasından
dolayı değişik fiziksel etkileşimler.
Değerli milletvekilleri, doping konusu ele
alınış biçimi itibarıyla sanki sadece Türkiyenin ve Türk
sporunun bir meselesiymiş gibi yansıtılıyor. Oysa, doping
bugün bütün dünya sporunun, bütün olimpik branşların, bütün
iddialı ülkelerin en büyük baş belası durumunda. Daha yeni IOC
Başkanlığına seçilen Alman Olimpiyat Komitesi üyesi ve yeni
Olimpiyat Komitesi Başkanı Thomas Bachın ifade ettiği bir
cümle var: Dopingle mücadeleyi terörle mücadele ciddiyetiyle ele almak
zorundayız ve dopingle mücadeleye terörle mücadeleye benzer ölçekte
kaynaklar ayırmak durumundayız. Dopingle mücadeleye bir yerde
başlanır bırakılırsa mücadelede başarıya
ulaşmak mümkün değil. Yaklaşım bu, IOCnin yaklaşımı
bu, WADAnın yaklaşımı bu, bugün, ülkemizde Türk spor
yönetiminin de yaklaşımı bundan kesinlikle farklı
değil.
Doping sadece bizi etkileyen, bizi olumsuz yönde imaj
kaybına maruz bırakan bir konu değil. Bugün, bir
Jamaikanın yaşadığı problemler sporla ilgilenen, spor
konusunda bilgiye dayalı olarak konuşan herkesin malumu. Aynı
Jamaika özellikle 100 metrede ve atletizmin diğer branşlarında
dünya çapında pek çok olimpiyat markasını yetiştiren ülke.
100 metre erkeklerde dünyanın en iyi 8 derecesine sahip sporculardan
6sının sonradan yasaklı madde kullandığı sporla
ilgilenen, özellikle atletizmi takip eden herkesin bildiği bir realite.
Amerika Birleşik Devletlerinden millî sporcu Tayson Gay, eski dünya
rekortmeni; yine atlet Asafa Powell ve yine olimpiyat madalyalı atlet Ben
Johnson bu isimler arasında. Bir diğeri, 2000 Sydney
Olimpiyatlarında 5 madalya birden kazanan Marion Jonessa daha sonra
doping skandalına karışmış ve olimpik bütün
madalyalarını Olimpiyat Komitesine iade etmek durumunda
kalmıştır. Olimpiyatlardan tam yedi yıl sonra 3ü
altın toplam 5 madalyasını iade etmek zorunda kalan bir sporcu
Jones. Fransız bisikletçi, 7 defa dünya şampiyonluğu olan bir
sporcu, literatüre geçen en önemli bisikletçilerden biri, Armstrong. O da
yine bildiğiniz gibi doping
kullandığıyla ilgili ithamları kabullenmek ve itiraf etmek
durumunda kaldı. Bunlar, daha çok ama çok yeni gelişmeler.
Oransal birkaç
hususu sizlerle paylaşmak istiyorum, geçen sefer de bu oranı verdim
aslında: 2013 yılının yıl sonu verileri henüz elimizde
değil, yıl sonu geldiğinde bunları da
konuşabileceğiz. 2012 yılında Amerika Birleşik
Devletlerinde yapılan toplam 8.490 tane kontrol var. 374 doping ihlali
var bu kontrollerde; oran 4,41. 2012 yılında ülkemizde yapılan
toplam 2.233 kontrol var. Ülkemizdeki 2.233 kontrolde 30 ihlal var; oran 1,34.
KEMAL
DEĞİRMENDERELİ (Edirne) Sayın Bakan, bizde yüzde 15.
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) 2013 yılında, bugün
itibarıyla yapılan 2.291 kontrolde dopingli sporcu oranı 6,28.
Burada üzerinde
durmamız gereken konu şudur: 2013 yılında Türkiyede
-Amerika Birleşik Devletlerini şu an bir kenara
bırakıyorum- 2013 yılında numuneye oranla dopingli sporcu
sayısı, yine Türkiyede 2012 yılında alınan numune
sayısına oranla dopingli sporcu sayısı, oransal
kıyaslamalar; bu, önemli bir veridir. 2012 yılında Türkiyedeki
oran 1,34, 2013 yılında 6,28. Bu grafiğe bakarak Türkiyede
doping konusunda bir patlama vardır diyebilir miyiz? Değerli
milletvekilleri, bu grafiğe bakarak Türkiyede doping konusunda bir
patlama vardır. diyemeyiz ama bu grafiğe bakarak Türkiyede spor
yönetimi dopingle mücadele konusunda IOC ve WADA talimatlarına uyma
hususunda sağlam ve tartışmaya mahal bırakmayacak bir
kararlılık içinde mücadeleye devam etmektedir. diyebiliriz. Bu
tablo, bu performans bunun göstergesi.
Çok
saygıdeğer milletvekilleri, Türkiyede 2012 senesinden önce
alınan numunelere, dopingli sporcu sayısının
kıyaslamalarına itibar edemiyoruz şundan dolayı: Numuneleri
alan federasyonlar, numuneler alınmadan önce sporcuların ve kulüplerin
numune alınacağından haberi var, Türkiye Dopingle Mücadele
Komisyonu yok. Dopingle Mücadele Komisyonu 2011 yılında kuruldu.
Hacettepe Üniversitesindeki Türkiye Doping Kontrol Merkezi yok. Türkiye Doping
Kontrol Merkezi biliyorsunuz, geçmiş senelerde lisansı iptal
edildiğinden dolayı uzun süre numune alamadı. Kuruluşunu
yeni gerçekleştirdik. Hacettepe Üniversitesiyle birlikte
çalışıyoruz bu konuda ve şu an numunelerini aldı, test
denemelerine başladı. Önümüzdeki yıldan itibaren Hacettepe
Üniversitesi Türkiye Doping Kontrol Merkezi numunelerin bilimsel ve WADA
tarafından onaylı sonuçlarını artık bize de
-başka ülkelerin numuneleri konusunda- diğer ülkelerin
federasyonlarına da verebilecek. Dolayısıyla,
artışın nedeni son birkaç yılda doping kullanan sporcu
sayısının artması değildir. Habersiz, ani baskınlarla
alınan numuneler yoluyla sağlanan, tartışmaya mahal
bırakmayacak bir sıkı denetim sürecidir.
Biyolojik
pasaportun detayına girmiyorum. Biyolojik pasaport meselesi, artık
IOC ve WADAnın tartıştırmadığı bilimsel bir
yolculuk, bilimsel bir serüven. Bu, şu demektir: Bir sporcu 2020
yılında bile olimpiyat madalyası kazanacak olsa veya 2020
yılında bile dünya madalyası kazanacak olsa, dünya
şampiyonu olacak olsa, 1 Ocak 2015ten sonra WADAnın yürürlüğe
girecek yeni bir kuralı var, artık numuneleri sekiz yıl süreyle
değil on yıl süreyle saklama mecburiyeti getiriyor WADA.
Dolayısıyla, 2020 yılında Japonyada olimpiyat
madalyası kazanacak olan bir sporcunun 2010 yılından itibaren
verdiği bütün numunelerin biyolojik pasaport değerlerine ve bedensel
etkileşimlerine bakılacak. Bu çok önemli bir yenilik. Buna göre biz
bu süreci yönetiyoruz. Yani biz dopingi yönetmiyoruz değerli
milletvekilleri, bunun farkına, ayrımına herkesin varması
lazım. Biz dopingi yönetmiyoruz, biz dopingle mücadeleyi yönetiyoruz ve bu
bir hükûmet kararlığıdır. Bunun tek başına bir
bakan tarafından sürdürülebilmesi mümkün değil. Ben her şeyden
evvel Sayın Başbakanımıza ve Hükûmetimizin ilgili bütün
birimlerine, bütün unsurlarına yürekten teşekkür ediyorum. Dopingle
mücadele konusunda Türk sporunun ve sporcusunun geleceğini düşünen
eğilim ve inisiyatiflerinden dolayı.
Çok dillendirilen
bir konu var. Deniliyor ki: 2004 yılında Ödül Yönetmeliğini
değiştirdiniz, olimpiyat şampiyonlarına, dünya
şampiyonlarına, Avrupa şampiyonlarına çok yüksek rakamda
ödüller koydunuz, dolayısıyla ödüller sporcuyu dopinge teşvik
ediyor. Değerli milletvekilleri, normalde yüksek ödül iyi bir
şeydir. İyi bir şeyin kötü bir motivasyon yaratmaması
lazım ama madem böyle denildi, biz Ödül Yönetmeliğini yeniden
düzenledik. Olimpiyatta 1 altın madalya kazanan sporcunun 2 bin cumhuriyet
altını ödül limiti vardı, bunu bine indirdik, olimpiyatta
gümüş madalya kazanan sporcunun 1.500 tam cumhuriyet altını ödül
limiti vardı, bunu 600e indirdik yani yarıdan da
aşağıya indirdik. Olimpiyatta bronz madalya alan bir sporcunun bin
tam cumhuriyet altını ödül limiti vardı, bunu da 300 altına
indirdik yani yüzde 30una. Yüzde 30una ve yüzde 50sine kadar ödülleri
indirdik.
Şu konu
edildi: Olimpiyata sporcular götürülürken peşinen 60 cumhuriyet
altını verdiniz. Evet, verdik. Ne için verdik? Şu an
sağımda oturan Spor Genel Müdürümüzden önceki Spor Genel Müdürü
arkadaşımız Olimpiyata gidecek kafiledeki her bir sporcumuza
spor yönetimi olarak 60 cumhuriyet altını vereceğiz. diye bir sözde,
bir taahhütte bulundu. Devlette devamlılık esastır. dedik,
sporcuda bu motivasyon var, biz bu motivasyonu bozmamalıyız, giderken
morallerini dağıtmamalıyız, bu yaklaşımı
ortaya koyduk.
Şimdi,
mücadeleye devam ediyoruz, en ufak bir tereddüt yok. Sol tarafımda oturan
Rüştü Hoca, Türkiye Dopingle Mücadele Komisyonunun yöneticiliğini,
koordinasyonunu sürdürüyor. Bünyesinde çalıştığı kurum
Türkiye Millî Olimpiyat Komitesi. Türkiye Millî Olimpiyat Komitesindeki bu
faaliyeti finanse eden kurum Gençlik ve Spor Bakanlığı.
Rüştü Hoca, profesör, Ankara Üniversitesinde spor hekimi ve şu an bir
ekip hummalı, dikkatli, habersiz ama çok özenli biçimde numuneleri ani
baskınlarla alıyor ve gereğini harfiyen yerine getiriyor, bu
konuda kalbiniz müsterih olsun.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Bakan çok başarılı! Bu kadar
olumsuzluğa karşı bu kadar rahat konuşuyor.
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) Dopingin bir zehir olduğuna
inananlardanım. Hükûmet olarak
dopingin bir zehir olduğuna, insan fıtratına aykırı
olduğuna, kız ve erkek gençlerimiz üzerinde olumsuz bedensel
etkileşimlere yol açtığına kaniyiz, bu mücadeleye devam
ediyoruz.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Burama geldi ya! Türkiye olimpiyatlarda, madalyada
yirmi yıl geriye gitti. Burama geldi ya, böyle bir şey yok ya.
Vallahi kutlamak lazım Sayın Bakanı. Biraz da eleştirilere
cevap verseniz Sayın Bakan.
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) Yeni yapılacak düzenlemeler var:
Sporcunun ödenmemiş ödülleri ödenmeyecek eğer doping çıkarsa.
Federasyon başkanları mesuliyet altına girmiş olacak.
Sporcusunda doping çıkan antrenörün lisansı iptal edilecek.
Ayrıca çok önemli bir şey; konu federasyonların disiplin
kurullarına intikal ettiriliyor.
HASAN ÖREN (Manisa)
Turgutlu Belediyesine verdiğin arabayı söyledim, gösterme elinle!
Elinle gösterme! Arabayı 2 misline sattınız.
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) Federasyonların disiplin
kurullarına intikal ettirilen konuların hangi sürede neticeye
bağlanacağına ilişkin herhangi bir süre kaydı yok.
Bunu üç aya indirecek bir düzenlemeyi şimdi getiriyoruz.
Değerli
milletvekilleri, AK PARTİ Hükûmetinin refleksi ve
Başbakanımızın spora olan düşkünlüğünün bir
yansıması olarak şimdi yeni bazı adımlar
atıyoruz.
Bir; Vural Kavuncu
Hocam -ki tıp profesörüdür- konuyu çok detayıyla aslında
işledi. Hacettepe Üniversitesiyle birlikte 200 milyon liralık
yatırımla Beytepe Kampüsünde Türkiye Olimpik Sporlar Enstitüsünü
kuruyoruz. Japonyada var, Fransada var, Almanyada çok eski yıllardan bu
yana var, Amerikada da var. Japonyadakinden daha iyi, Fransadakinden,
Almanyadakinden, Amerikadakinden de çok çok daha iyi bir olimpik sporlar
enstitüsünü Beytepe Kampüsünde kuruyoruz.
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın Bakan, biraz
da eleştirilere cevap verseniz. Verecek cevabınız yok ki neye
vereceksiniz?
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla)
Ayrıca, Eryamanda Olimpiyat Hazırlık Merkezimizi faaliyete
açtık.
VELİ AĞBABA (Malatya) Türkiye olimpiyatlarda yirmi yıl geriye
gitti, yirmi yıl; hâlâ konuşuyorsunuz ya!
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) Güreşi bile
batırdınız, güreşi!
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) 200
yataklı oteli, olimpik havuzu, atış poligonları, spor
salonları, atletizm pisti, diğer yönetsel ve sağlık
birimleriyle birlikte Eryaman Olimpiyat Enstitüsü de hizmete girmiş
bulunmaktadır.
Bu hafta sonu Trabzonda Akyazı Spor Kompleksinin
temelini attık. Bir gün öncesinde biz Trabzon Olimpiyat Hazırlık
Merkezini açtık. Trabzon Olimpiyat Hazırlık Merkezini açarken
Türkiyede bölgesel 12 tane olimpik hazırlık merkezini hizmete
açtık. Buralar olimpiyatın merkezi olacak. Antrenörüyle, mentoruyla,
psikoloğuyla, diyetisyeniyle bütün buralar Türk sporunu ayağa
kaldıracak
HASAN ÖREN (Manisa) Kaldırdın! 12 Dev Adam
nerede, 12 Dev Adam?
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla)
ve
yeni olimpik vizyonu sistematik hâle getirecek bir yaklaşım olarak
şekillenecek.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) Seçim
propagandasını bırak!
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) 12 Dev Adam konu edildi.
VELİ
AĞBABA (Malatya) 12 Dev Adam nerede? Güreş nerede? Futbol nerede?
Madalya nerede?
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) Değerli milletvekilleri, 12 Dev
Adamı 12 Dev Adam olarak kabullendiğimiz dönem AK PARTİ
hükûmetleri dönemidir. Bu ülke 12 Dev Adamı AK PARTİ hükûmetleri
döneminde duydu.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Nerede 12 Dev Adam, nerede?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkan, duyamıyoruz.
BAŞKAN
Sayın Bakan gayet güzel baş ediyor.
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) Filenin Sultanları ne oldu? dediler,
Filenin Sultanları ne oldu? Filenin Sultanları tarihinde ilk defa
2012 yılında Londra Olimpiyatlarına gitti.
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) Sorulara cevap ver Bakan, sorulara!
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) Filenin Sultanları tarihinde ilk defa
gittiği Londra Olimpiyatlarında dünyanın takdirini kazanan bir
performans ortaya koydu.
Siz unuttunuz, ben
unutmadım; Potanın Perileri ne oldu? Basketbol Bayan Millî
Takımımız tarihinde ilk defa olimpiyatlara gitme
hakkını kazandı.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Her tarafa siyaseti kattın, millî
takımın hocasına, kimin millî takıma gireceğine, kimin
nerede oynayacağına
BAŞKAN
Sayın Ağbaba, yeter artık!
VELİ
AĞBABA (Malatya) Ama Sayın Başkan, eleştirilere cevap
versin.
BAŞKAN
Anladım, tamam da ama oturduğun yerden olmaz.
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) Londra Olimpiyatlarında, ilk defa
katılıyor olmasına rağmen olimpiyat 5inciliği
derecesini almayı başardı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Zaman daralıyor, size birkaç tane grafik göstereyim.
HASAN ÖREN (Manisa) Arabayı göstereceksin,
sattığın arabayı! Kendi belediyene sattığın
arabayı göstereceksin!
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) Size
birkaç tane grafik göstereyim. Son dört yılda yapılan dünya
şampiyonalarında alınan madalya sayıları, değerli
milletvekilleri, buraya bakın.
VELİ AĞBABA (Malatya) Üzülüyorum, üzülüyorum.
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak üzülüyorum, utanıyorum.
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) Tabii, hanesinde tükenen,
kursağında bir şey kalmayan, pek çok şey söyleyecektir. Dünya
şampiyonaları: 2009 yılında
kazandığımız madalya sayısı 214, 2010
yılında 225, 2011 yılında 216, 2012 yılında 268,
sadece dünya şampiyonaları. Gördüğünüz gibi hükûmetlerimiz
döneminde alınan sportif önlemler, tesisleşme, spora yapılan
yatırımın grafiklere yansıması bu şekilde. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Bir diğeri
değerli milletvekilleri, olimpiyatlara gidilen yıllarda genelde
ülkelerin madalya sayıları düşer, o nedenle baz rakam olarak
olimpiyatlara gidilen yıllarda yapılan dünya
şampiyonalarında alınan madalyalar hesaba katılır.
2000 yılı, bizim hükûmetlerimizden önceki son olimpiyat
yılı, 2000 Sydney
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Bakan, siz çok başarılı bir
hatipsiniz, bu kadar kepazelikle ilgili iki tane eleştiriye cevap
vermediniz.
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla)
63 madalyası var Türkiyenin dünya
şampiyonalarında 2000 yılında. 2004 Atina
Olimpiyatları yılı, Atina Olimpiyatları yılında
Türkiyenin dünya şampiyonalarındaki madalya sayısı 118.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Bakan, bin tane eleştiri var, bir
tanesine cevap vermediniz.
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) 2008 Pekin Olimpiyat yılında
Türkiyenin dünya şampiyonalarındaki madalya sayısı 161 ve
2012 Londra Olimpiyat yılı, Türkiyenin dünya şampiyonalarındaki
madalya sayısı 2012 yılında 268.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Türkiyeyi sporda rezil ettiniz!
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) Anlayana önemli bir rakam, anlamak isteyene
önemli bir rakam. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler)
VELİ
AĞBABA (Malatya) Bu kadar olur.
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) Bir diğer grafik, Akdeniz Oyunları
çok konuşuldu, Akdeniz Oyunları grafiğine de şöyle bir göz
atalım.
BAŞKAN Bana
niye elinizi sallıyorsunuz?
VELİ
AĞBABA (Malatya) Ne yapayım, duymuyor!
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) Akdeniz Oyunlarında, 1993 senesinde 62
tane madalyamız var. Yine Akdeniz Oyunlarında 2001 senesinde 63 tane
madalyamız var. Yine Akdeniz Oyunlarında 2005 yılında 61 tane
madalyamız var.
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) Sayın Başkan, bozuk plak gibi
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) Akdeniz Oyunlarında 2009daki madalya
sayımız 65, 2005teki 73, şöyle bakarsanız grafiğe,
Akdeniz Oyunlarında, Mersinde yapılan Akdeniz Oyunlarında
2013 yılındaki madalya sayımız 127. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
VELİ
AĞBABA (Malatya) Kaç tanesi geri alındı, kaç tanesi?
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) Ve Akdeniz Oyunları tarihinde
(CHP
sıralarından gürültüler)
Değerli
milletvekilleri gurur duyun, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, bu
ülkenin birliğine, dirliğine inanan insanlar olarak...
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Lan git!
VELİ
AĞBABA (Malatya) Ne alakası var! (CHP sıralarından
gürültüler)
GENÇLİK VE SPOR
BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla)
ay yıldızlı bayrağın
dalgalanmasından, dalgalanırken İstiklal
Marşının okunmasından gurur duyan insanlar olarak mutlu
olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler)
Mersinde
İstiklal Marşımızı sporcularımız 47 kez
okutmayı başardı, bu çok önemli.
Bir diğer
rakam, şuraya bakın şuraya! 2002 senesine bakın, önemli bir
gösterge, lisanslı sporcu sayısı nedir? 2002 yılında
lisanslı sporcu sayısı 278 bin, 2002deki lisanslı sporcu
sayısı. Gel bugüne bak, bugün lisanlı sporcu sayısı 4
milyon 732 bin. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
VELİ
AĞBABA (Malatya) Kırkpınar Başpehlivanı doping
yaptı, doping.
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) Kırkpınarda ne zamandan beri
doping olduğunu nereden biliyorsun? Kırkpınarda ne zamandan
beri doping olduğunu nereden bilecek? Bilmesi mümkün değil. İlk
defa bu sene
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) Sayın Başkanım, süreme ilave
edecek misiniz bilmiyorum.
BAŞKAN
Biliyorum, edeceğim.
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) Sayın Başkanım, süreme
BAŞKAN Devam
edin, devam edin siz.
Sayın
Ağbaba, rica ediyorum
Bakın, bu gürültüden
VELİ
AĞBABA (Malatya) Ama Sayın Başkanım, kanımıza
dokunuyor.
BAŞKAN Tamam
canım da şimdi herkes yerinden bağırınca
Bu taraf
bağırıyor, bu taraf bağırıyor, sonuç olarak hiç
kimse hiçbir şey anlamadı Sayın Bakanın söylediğinden.
Ne yapacağız şimdi?
Buyurun.
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) Değerli milletvekilleri, Kırkpınarda
ilk kez bu sene müsabakalardan aylar öncesinden başlayarak
sporcuların doping numuneleri alındı. 2011 yılında
altın kemer verildi, 2012 yılında altın kemer verildi, 2013
yılında altın kemer verildi ama bu işin üzerine
kararlılıkla gitmenin bir nişanesi olarak, bu işin üzerine
cesaretle gitmenin bir nişanesi olarak dopinge göz
yumulmayacağının tarihe not düşümü olarak altın kemer
3üncü defa kazanan sporcudan geri alındı, Edirne Belediyesine teslim
edildi, sonra da yeni hak sahibine. Burada Güreş Federasyonunun da önemli
bir refleksi var.
Diyorsunuz ki:
Spor yönetimine siyaseti karıştırmayın.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Bütün spor yönetimi atamalarınız siyasi,
bütün sporcularınız siyasi
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) Spor yönetimine
karıştırmayın dediğiniz siyaset nedir?
Bir: Siyaset
bulaşık bir iş değil, siyaset hepimizin
yaptığı iş, temiz bir iş siyaset.
İki: Hem
dopingin hesabını benden soracaksınız
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla)
hem Atletizm Federasyonunun
başında niye bir sporcu yönetici var? diye soracaksınız.
VELİ
AĞBABA (Malatya) İlk kez Kırkpınarda başpehlivan
dopingli çıktı.
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) Sayın Başkan, kimseye söz
vermediniz biliyorum ama benim
BAŞKAN
Tamamlayın lütfen. Tamam, bir dakika süre veriyorum, tamamlayın.
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) İki dakika Sayın Başkan.
BAŞKAN Yo,
yo, bir dakika. Tamamlayın lütfen.
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) Atletizm Federasyonu
Başkanının görevden alınma nedeni dopingdir. Halter
Federasyonu Başkanının istifa nedeni dopingdir. Şimdi,
Vücut Geliştirme Federasyonunun özerkliğinin
kaldırılmasıyla ilgili bir süreç başlatılacak.
Değerli
milletvekilleri, bu konuda kararlılığımız tam,
irademiz sağlam. 789 tane spor tesisini Türk sporuna
kazandırıyoruz. Deniliyor ki: Bu kadar tesise ihtiyaç var mı?
Evet var. 48 tane olimpik-yarı olimpik yüzme havuzu yapıyoruz
Türkiyede. 193 tane değişik büyüklüklerde spor salonu yapıyoruz
ülkemizde.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Bakan, siz de dopinglisiniz, bir insan bu
kadar konuşabilir mi ya!
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) 25 tane stadyum yapıyoruz Türkiyede.
21 tane atletizm pisti yapıyoruz Türkiyede. 80 tane diğer
branşlarda spor tesisi yapıyoruz Türkiyede. Toplam 789 tesisle 81
ilimizdeki 76 milyon insanımızın hizmetindeyiz.
Mehmet Özal
konusuna gelince; kendisine verilen resmî bir unvan, resmî bir makam, resmî bir
mevki, rütbe söz konusu değil. Genel Müdürün onayı, Bakan oluru ile
kendisine, adı tüzükte, yönetmelikte, genelgede, kanunda yazılı
olmayan bir görevlendirme yapılmış
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla)
fakat dopingle ilgili araştırma
önergesini görüştüğümüz günün ertesinde hem Genel Müdürlükten Ankara
İl Müdürlüğüne ataması gerçekleştirildi hem de sürece
ilişkin soruşturma başlatıldı.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Uzunırmak
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Sayın Bakan bazı konularda eksik ve yanlış
bilgiler vermiştir.
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Benim eksik bilgilerimi tamamlayamazsın!
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Onu isterseniz kamuoyuna açık olarak
tartışabiliriz. Her zaman eksiklikleriniz olabilir.
İnsansınızdır, önce insan olduğunuzu bilin.
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Sen insan olduğunu bileceksin! Benim
insan olduğumu hatırlatmak sana
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Önce insan
olduğunuzu bileceksiniz. İnsan eksik taşır.
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Benim bir eksikliğim varsa ben
tamamlarım, sen tamamlayamazsın, bunu ifade ediyorum.
BAŞKAN Ben
şu anda hiçbir şey anlamıyorum, bu uğultudan dolayı
hiçbir şey anlamıyorum.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Sayın Başkan, konuyla ilgili bir açıklamada
bulunmak istiyorum. Sayın Bakan hem eleştirilerden hem konunun
özünden kaçmıştır; burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde
bu konulardan kaçmıştır. Bu yanlış bilgiyi, bu eksik
bilgiyi düzeltmek istiyorum. Müsaade ederseniz iki dakika
BAŞKAN Böyle
bir usul yok ama buyurun.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Sayın Başkan, bilahare ben de
BAŞKAN
Sırasıyla söz vereceğim.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
12.- Aydın Milletvekili Ali
Uzunırmakın, Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıçın (11/29) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde
Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan
bütün eleştirilerden kaçmıştır. Sayın Bakan
Teftiş Kurulunu harekete geçirmesi gerektiği konusuyla ilgili hiçbir
soruya, mahkeme kararlarının ne olduğuna burada cevap
verememiştir, vermemiştir, veremez de. Veremeyeceği için, burada
AKP Grubunu da inanın ki bir parti disiplini içerisinde allayıp
pullayarak bir zorlama, kendisini desteğe doğru yöneltmiştir.
Değerli
milletvekilleri, ödüllerin miktarı üzerinde tartışmıyoruz,
ödülün sistemi üzerinde tartışıyoruz. Yabancı ülkeler
ödülleri verirken bir defasında bin altın, 500 altın
vermiyorlar. Sporcuya sürekli performansına göre sürdürülebilir
başarıya endeksli ödül yönetmeliği çıkarıyorlar.
Dolayısıyla, her şeyden önce mantık olarak böyle bir
mantığa Sayın Bakan gelmeli.
İki: Dopingciler
böyle oluyor da, dünyada doping yapanlardan örnek veriyor da dünyada o dopingin
mümessili olanlar, dopingin müsebbibi olanlar ne olmuş? Görevlerinde olan
genel müdürlerden bakanlara varıncaya kadar ayrılıyorlar. Sadece
federasyonlarda kalmıyor. 2004 yılında Hacettepe akrediteydi ve
yetkiliydi. 2011 yılında yeni kurulan kurumdan dolayı Hacettepe
feshedildi. Dolayısıyla, Sayın Bakan 2011e gelinceye kadarki
süreci yok sayarak bu sorumluluktan kaçamaz, kaçamamalıdır.
Dolayısıyla,
buradan Sayın Bakana tekrar sesleniyorum ve sayın milletvekillerine
sesleniyorum: Başkalarının dünyalığı için kendi
ahiretinizi karartmayın. Orası âdeta Lale Devri
yaşamaktadır. Bakanlıklar, Bakanlıktaki birtakım
insanlar federasyon bütçelerinden dünyalığını temin
etmektedir, bunlar çok büyük mesuliyettir.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY
(Sinop) Sayın Başkan
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkanım, ama bu
iddialara cevap vermem lazım.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, bir düzeltmeye kalkarken
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Engin Bey belki bunları söylemeyecek. Bu
iddialara şu anda cevap vermem lazım.
BAŞKAN -
Tamam, peki, buyurun.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, bakın, Sayın
Uzunırmaka usule uygun olmadığını ifade ederek söz
verdiniz, düzeltme yapmak amacıyla.
BAŞKAN
Şimdi Sayın Bakana söz veriyorum.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Ama şu anda iftirada bulundu kalkıp
kürsüden.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bakan.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
7.- Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıçın, Aydın Milletvekili Ali Uzunırmakın
yaptığı açıklaması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın milletvekili ağır
ithamlarda bulundu. Ben geçen sefer de söyledim benzer ithamlar üzerine. Elinde
bir bilgisi olan, belgesi olan gitsin, en yakın cumhuriyet
savcılığına bu belgeleri teslim etsin; bu kadar net, bu
kadar berrak. (CHP sıralarından gürültüler) Bu kadar net, bu kadar
berrak.
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) - Geç onu, geç!
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) - Taekwondo genel kurulunun iptali meselesine
gelince, üzerinden iki genel kurul geçtikten sonra yargı kararı
kesinleşti, üzerinden iki genel kurul geçtikten sonra. Ve ilgili karar
Yargıtay tarafından iki genel kurul geçtikten sonra
onandığı için hukuken ortada onanacak ya da bozulacak ya da
görevden el çektirilecek bir federasyon kalmadı.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) - Zamanı gelince Yüce Divan da her şeyi görecek.
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) - Bunlar artık sağır
sultanın bile bildiği meseleler ama, ne mutlu ki, söyleyecek bir
şey kalmadığından dolayı bu tür konular üzerinden
gidilebiliyor.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Bakan, Futbol Federasyonu
Başkanını kim seçti?
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) - Bir diğeri, Taekwondo Federasyon ile
ilgili iddialar. Teftiş Kurulu harekete geçti. Zamanı şudur,
budur, önemli değil.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Allah, Allah! Nasıl zamanı önemli değil ya?
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) - Ben Teftiş kurulunu ne zaman, hangi
yetkiyle harekete geçirdiğimi kendim çok çok iyi biliyorum.
Türk Millî Tekvando
Takımının Teknik Direktörü aynı zamanda Federasyon
Başkanının kardeşidir. Her ikisi de Konya Selçuk
Üniversitesinde öğretim görevlisidir. 21 Kasım 2013 tarihi
itibarıyla Taekwondo Federasyonu Millî Takım Antrenörü Ali Şahin
görevden el çekmiştir, soruşturma neticeleninceye kadar görevi
bırakmıştır ama şunu da ifade edeyim
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) - Soruşturma ne zaman başladı, soruşturma?
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) -
Taekwondo Federasyonu -olimpiyatta 4 kota vardır- 4 kotaya Bahri
Tanrıkulu, Servet Tazegül, Nur Tatar, 3 isimle birlikte gitmeyi
başarmıştır; 1 altın, 1 gümüş madalya
çıkarmıştır. Londradan Korenin
çıkardığı madalya adedi sadece 1dir. Bu Federasyonla
ilgili bunu da ifade etmek isterim.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Doğru bir şey yok. Futbol Federasyonu
Başkanı da siyasi, bu yaptığınız her şey de
siyasi.
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) - Elif Soytürk hakkında bilgi notu geldi,
uzunca biraz, onu okumayacağım. Elif Soytürk hakkındaki iddialar
ve Endonezyanın Bali Adasındaki müsabakaya gidişle ilgili
ithamlarınızın da gerçeği yansıtmadığı
apaçık, gün gibi ortada.
Mehmet Özal
meselesine gelince, Mehmet Özalla ilgili benim şahsımın
herhangi bir görev tevdi ya da terfi takdimi gibi bir durumu söz konusu
değildir. Kendisinin şu anda Bakanlığımızda da,
Spor Genel Müdürlüğünde de herhangi bir görevi yoktur. Ankara İl
Müdürlüğü emrinde çalışmalarına devam etmektedir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) - 2004 yılına yönelik doping
iddiasıyla ilgili konudan bizler de gazetelerde çıktıktan sonra
haberdar olduk. Haberdar olduktan sonra da hemen teftiş
kurullarımızı harekete geçirdik.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Sayın Başkan, bir dakika
Elif Soytürkle
ilgili olarak bütün kamera görüntüleri, bütün bilgisayar görüntüleri,
müsabakanın bütün fotoğrafları, Elif Soytürkün skorboarddaki
ismi, çekilen kuralar, bütün bunlar eğer Sayın Bakan tarafından
yanlış bilgi olarak nitelendiriliyorsa Sayın Bakan gözlerini
doğan güneşe kapatmış gibi kördür, bunun
dışında bir şey değildir. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Altay
ENGİN ALTAY
(Sinop) Sayın Başkan, Sayın Bakan yaptığı ana
konuşmada muhalefet partisinden gelen hiçbir eleştiriye cevap
vermediği gibi, madalya artış oranıyla ilgili ve doping
izlenim tespitleriyle ilgili hatiplerimizin söyledikleriyle ilgili kuşku
uyandırıcı tablolar, grafikler ortaya koymuştur. Ya
Sayın Bakanda bir yanlış var ya bizim grubumuzun hatibinde bir
yanlışlık var.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Onu halk değerlendirecek halk! Millet
değerlendirecek, milletvekilleri değerlendirecek şimdi.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Demin de değerlendirdik, bu kuşkunun giderilmesi için iki
dakikalık söz talebimiz var.
BAŞKAN Ben
şimdi bir şey anlamadım gürültüden, Sayın Toprak mı
talep ediyor?
ENGİN ALTAY
(Sinop) Biz grup olarak talep ediyoruz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, zaten bu
açıklamalardan sonra
BAŞKAN Ya,
muhterem, Allah rızası için, Sayın Elitaş, müsaade edin,
anlamadım ki.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, ama usule aykırı
yapıyorsunuz!
BAŞKAN Ya,
konuyu anlamadım, muhterem, konuyu anlamadım, hele bir
anlayayım
(AK PARTİ ve CHP sıraları arasında
karşılıklı laf etme)
ENGİN ALTAY
(Sinop) Ya, sen çık, yönet orayı canım, Allah Allah! Hem
orayı yönetiyorsun hem orayı, böyle şey olur mu ya! (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Bağırma, bağırmadan
konuş!
BAŞKAN
Sonuçta Sayın Bakan cevap veriyor.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Sayın Başkanım, tekrar ediyorum
BAŞKAN
Sayın Toprak mı söz istiyor?
ENGİN ALTAY
(Sinop) Evet, Sayın Toprakın iki dakikalık söz talebi var.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Toprak. (CHP sıralarından alkışlar)
8.- İstanbul Milletvekili Erdoğan
Toprakın, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
ERDOĞAN TOPRAK
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
Sayın Bakanımızın konuşmasını dinledim.
(Ali Uzunırmak
Komisyon sıralarına birtakım belgeler bıraktı)
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Atma öyle, al bunları!
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Onları oku da dikkate al; oku, belki bir şeyler
öğrenirsin! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Ne yapacağımı senden
öğrenecek değilim!
ERDOĞAN TOPRAK
(Devamla) Değerli arkadaşlar, bu gençlik hepimizin gençliği.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Saygısızlık yapma! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Saygıyı senden öğrenecek
değilim!
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Genel Kurula saygılı ol! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın Korkmaz, lütfen
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Bak, orada belgeler veriliyor sana, şu belgelere bir bakar
mısın!
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Belge böyle atılmaz! İşine bak
sen, işine!
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Benden belgeye mi ihtiyacın olur senin? Ne olduğunu
takip etmiyor musun?
ERDOĞAN TOPRAK
(Devamla) Değerli arkadaşlar
Sayın
Başkan
BAŞKAN Ne
yapayım Sayın Toprak, şimdi ara vermem lazım, o zaman sizin
iki dakika güme gidiyor.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Yazıklar olsun! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Yazık sana, sana! Belge getirilip
şöyle atılmaz!
S.NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) - Akıllı ol akıllı!
O belgelere bir bakar insan!
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Niye yanlış bilgi veriyorsun!
BAŞKAN
Lütfen, lütfen
Ben mecburum ara
vermeye. Sayın Topraka da saygısızlık etmek istemiyorum.
Dolayısıyla, ara verdiğim zaman düşüyor kardeşim sizin
konuşmanız. Lütfen, onun için, sükûneti sağlayıp sizi de
konuşturmaya çalışıyorum.
ERDOĞAN TOPRAK
(Devamla) Tamam, çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Buyurun devam edin.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sayın Başkan, süre
BAŞKAN
Bakın yani sizin de bu akıl öğretmenizden bıktım. Bir
şeye bakıyorum, elbette ki Sayın Toprakla biz beraber
konuşuyoruz şu anda. Ben de herhâlde kör değilim. O gürültüden
onun suçu yok, karışmayın. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın Toprak,
yeniden başlatıyorum, lütfen yeni bir sataşmaya sebep olmadan,
Allah rızası için
Buyurun.
ERDOĞAN TOPRAK
(İstanbul) Değerli arkadaşlarım, konuşmamın
başında söyledim, benim söylediğim şu: Türkiyede bu
gençlik bizim gençliğimiz, bunun başarılı
olmasını istiyoruz. Rakamlarla şunu söyledim: Bakın, son
yıllarda, bizim başarı grafiğimiz nedir? Olimpiyatlarda
uluslararası mindere çıkarken aldığımız
başarıdır. Bu başarıda Sayın Bakan hangi rakamları
kullanıyor, bilmiyorum. 2004te 10 tane madalya almışız,
2008de 8e düşmüş, 2012de 5e düşmüş. Başarı
takdiri sizin, bu bir. (CHP sıralarından alkışlar)
İkincisi:
Sayın Bakanım şunu söyledi: Akdeniz Oyunlarında 127 tane
madalya aldık. Evet, doğrudur ama, Akdeniz Oyunları bir kriter
değil. Suriyesi katılmamış, Mısırı
sorunlu, İsraili sorunlu
-Sayın Genel Müdürüm de burada- ama şunu da ilave edeyim: Biz
zorla, Ne olursunuz, şuraya sporcu gönderin de takımı
tamamlayalım, yarışmayı başlatalım. demişiz
ve orada sırf belli branşlarda yarışma yaptırmak için.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Türkiyenin madalyalarını
itibarsızlaştırıyorsunuz şimdi.
ERDOĞAN TOPRAK
(Devamla) Orada 127 tane madalya aldığımız doğrudur,
Bakanımızın söylediği o rakam doğrudur ama şunu
da
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Türkiyenin madalyalarıyla gurur duyun
gurur!
ERDOĞAN TOPRAK
(Devamla)
ilave ediyorum: Kaç tane madalya dopingden dolayı geri
alındı, onu da burada söylemesi lazım. Yani, madalyaların
yarısı geri gitmiş. (CHP sıralarından
alkışlar)
Bir başka
nokta
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Türkiyeyi
itibarsızlaştırmayın.
ERDOĞAN TOPRAK
(Devamla) Dur, sen bırak şimdi. Lafın varsa buraya gelirsin.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Hakkıyla aldı, gurur
duyun!
ERDOĞAN TOPRAK
(Devamla) Bir başka nokta: Türkiyede sporcu
sayısı 4 milyon 731dir, doğrudur ama faal sporcu
sayısı 2 milyon 619 bindir. Gerisi -Allah rahmet eylesin- öldü mü,
duruyor mu, o meçhuldür. Ya, bırakın, faal sporcumuz ne? Türkiye gibi
bir ülkeye 2 milyon faal sporcu yakışmıyor. Değerli
milletvekili arkadaşlarım, benim söylediğim bu.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Toprak.
ERDOĞAN
TOPRAK (Devamla) - Bu spor, bu ülke
hepimizin, bu gençler hepimizin. Gelin, 600 tane numuneden 90ı dopingli
çıkıyorsa ya sizin eliniz, vicdanınız varıyor mu bu
gensoruyu reddetmeye? Takdir sizin. (CHP sıralarından
alkışlar)
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın hatibin bazı
iddiaları var.
BAŞKAN
Sayın Bakan, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
9.- Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıçın, İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprakın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Topraka teşekkür ediyorum
nazik ve kibar üslubundan dolayı.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Ya Suat, sen hangi
yüzle çıkıyorsun! Senin arkanda bin tane ayıp var ya!
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) Değerli milletvekilleri, rakamlara
nereden baktığınıza göre, bakış açısına
göre grafiğin arz ettiği önem ve anlam değişebilir, rakama
doğru yerden bakmak lazım.
Olimpiksel
ve paralimpiksel, toplamına birlikte bakmak mecburiyetindeyiz çünkü benim
grafiklerim üzerinde konuşurken bu şekilde değerlendirmelerinizi
yaptınız.
2000
senesinde olimpik paralimpik toplam madalya sayımız: 2 bin, 3
altın, 2 bronz, toplam 5. 2004 senesinde olimpik paralimpik toplam madalya
sayımız: 4 altın, 3 gümüş, 6 bronz. 2008 senesinde olimpik
paralimpik -Pekinde- toplam madalya sayımız: 2 altın, 4
gümüş, 4 bronz.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Suat, senin hiçbir sözüne güvenilmez. Bak, yalan söylüyorsun!
BAŞKAN
- Sayın Genç, lütfen
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) 2012 Londra Olimpiyatlarında
olimpik paralimpik toplam madalya sayımız: 3 altın, 7
gümüş, 5 bronz.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Yalan söylüyor bu adam! Ben biliyorum o kayıtları,
yalan!
BAŞKAN
Ne yapalım? Böyle bir usul var
mı?
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) Ama, ben buna rağmen diyorum ki bu
grafiklere baktığınız zaman en yüksek madalya
sayısı 2012de. Ama, buna rağmen, Türkiye söz konusu
olduğunda, bizim ülkemizin gençleri, bizim değerlerimiz, bizim ciğerparelerimiz
söz konusu olduğunda bu kadar madalya sayısını benim
başarı olarak addetmem mümkün değil. Söz konusu Türkiye ve
Türkiyenin gençleriyse, Türk gençleriyse olimpiyatta ilk 3ün içine girmektir
bana göre başarı. Bununla tatmin olacak değilim ama
rakamları eleştirdiğiniz için de doğrusunu söylemem
lazım.
Sayın
Altan Tan Türk sporunun bir master planı var mı, yok mu bilmiyorum,
varsa özür dilerim. dedi. Evet var,
kendisi yok ama master plan var. Bakanlık kurulur kurulmaz spor
şûralarını yaptık, gençlik şûralarını
yaptık. Ulusal Gençlik ve Spor Politika Belgesini, kanun hükmünde
kararname ile Bakanlığa yüklenen görevin
zorunlu bir neticesi olarak Bakanlar Kurulu kararıyla
yayımladık. Şu an Türk sporunu da gençlik
politikalarını da bu belge -bu bir resmî belgedir- doğrultusunda
yönetmeye devam ediyoruz.
Sürece katkı
sağlayan herkese teşekkür ediyorum, sürece destek veren herkese
teşekkür ediyorum. Dopingle mücadelede kararlıyız. Bu
kararlılığın neticesini alacağız. 2014
yılı bu işin sıfırlandığı yıl
olacak ben buna inanıyorum.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sen kendini başarılı buluyorsan
söyleyecek bir şey yok. Bu spora ilk sizin döneminizde siyaset girdi.
Kendini başarılı buluyorsan helal olsun sana.
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IX.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç ve 47
milletvekilinin, Türk sporundaki doping olaylarının engellenmesinde
yetersiz kaldığı ve üzerine düşen görevleri yerine
getirmediği iddiasıyla Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıç hakkında gensoru açılmasına ilişkin
önergesi (11/29) (Devam)
BAŞKAN
Gençlik ve Spor Bakanı Sayın Suat Kılıç hakkındaki
gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, bir şeyler söylememiz lazım çünkü
yalan söylüyor.
BAŞKAN Yok,
siz söyleyemezsiniz, sizinle alakalı bir konu yok. İlle bir şey
söylenecekse size söylenmesi lazım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Bu Suat yalan söylüyor. Bakın, 2020 Olimpiyatlarını
kaybettiysek tek sebebi
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, işleme devam edelim.
BAŞKAN Ben
birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 20.58
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 21.03
BAŞKAN: Başkan
Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Dilek
YÜKSEL (Tokat), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
(11/29) esas
numaralı gensoru önergesinin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Hükûmet burada.
Gençlik ve Spor
Bakanı Sayın Suat Kılıç hakkındaki gensoru önergesinin
gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu
oylarınıza sunuyorum: Gensoru önergesinin gündeme
alınmasını kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Alınan karar
gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için 27 Kasım
2013 Çarşamba günü saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 21.04