TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
26ncı
Birleşim
9
Aralık 2013 Pazartesi
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, soru önergelerinin
cevaplandırılmamasına ilişkin gündem dışı
konuşması
2.-
İstanbul Milletvekili Sedef Küçükün, 10 Aralık Dünya İnsan
Hakları Gününe ilişkin gündem dışı
konuşması
3.-
Antalya Milletvekili Hüseyin Samaninin, Antalya Demrede meydana gelen dolu
afetine ilişkin gündem dışı konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, 506 sıra sayılı
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun birinci cildindeki muhalefet şerhinde
yer alan bazı ifadelerin çıkarılması için MHP Grubunun
Meclis Başkanlığına yaptığı başvurunun
sonucunu öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
2.-
Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, Hakkârinin Yüksekova (Gever)
ilçesinde mezarların tahrip edilmesini protesto etmek isteyen halk ile
güvenlik güçleri arasında yaşanan olaylar ve sonrasındaki
gelişmelerin çözüm sürecine yönelik bir provokasyon olduğuna ve
sorumluların görevden alınması gerektiğine ilişkin
açıklaması
VI.-
USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.-
506 sıra sayılı Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun birinci
cildinde BDP Grubu milletvekillerince yazılan muhalefet şerhinde yer
alan Anayasa ve İç Tüzüke aykırı bazı ifadelerin
Başkanlık tarafından çıkarılıp çıkarılmayacağı
ve bütçe görüşmelerinin Genel Kurul tarafından belirlenen takvim ve
program dâhilinde gerçekleştirilip gerçekleştirilmeyeceği
hakkında
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, Kahramanmaraş Milletvekili
Mahir Ünalın usul görüşmesi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Barış ve Demokrasi Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
2.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünalın, Bingöl Milletvekili
İdris Balukenin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
3.-
Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, Kahramanmaraş Milletvekili
Mahir Ünalın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Barış ve Demokrasi Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
4.-
Plan ve Bütçe Komisyonu Başkan Vekili Isparta Milletvekili Süreyya Sadi
Bilgiçin, muhalefet şerhlerinin komisyon üyelerinin verdiği bir ek
olup bunu bir rapor olarak değerlendirmenin yanlış olduğuna
ve bu konuyla ilgili kararı Meclisin vermesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
5.-
Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünalın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
6.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünalın, İzmir Milletvekili
Oktay Vuralın AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
7.-
Muş Milletvekili Sırrı Sakıkın, İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın AK PARTİ grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Barış
ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması
8.-
Adana Milletvekili Osman Faruk Loğoğlunun, Ankara Milletvekili
Yıldırım Tuğrul Türkeşin (11/30) esas numaralı
Gensoru Önergesinin görüşmelerinde MHP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
9.-
Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeşin, Adana
Milletvekili Osman Faruk Loğoğlunun sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi
Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
10.-
Yalova Milletvekili Muharrem İncenin, Ankara Milletvekili
Yıldırım Tuğrul Türkeşin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
11.-
Yalova Milletvekili Muharrem İncenin, İstanbul Milletvekili Volkan
Bozkırın (11/30) esas numaralı Gensoru Önergesinin
görüşmelerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine ve Cumhuriyet
Halk Partisi Genel Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
12.-
İstanbul Milletvekili Volkan Bozkırın, Yalova Milletvekili
Muharrem İncenin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
13.-
Yalova Milletvekili Muharrem İncenin, İstanbul Milletvekili Volkan
Bozkırın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına ve
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlunun (11/30) esas
numaralı Gensoru Önergesinin görüşmelerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
14.-
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlunun, Yalova Milletvekili
Muharrem İncenin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
VIII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Önergeler
1.-
Batman Milletvekili Ayla Akat Atanın, Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin
önergesi (4/132)
2.-
Batman Milletvekili Ayla Akat Atanın, (2/1850) esas numaralı Batman
İli Adının ve Batman İline Bağlı İlçe
Adlarının Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifini
geri aldığına ilişkin önergesi (4/131)
B)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 20 milletvekilinin,
madencilik sektörünün sorunlarının ve bor madenlerinin öneminin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/803)
2.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 20 milletvekilinin,
çocuklara karşı uygulanan şiddet konusunun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/804)
3.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut ve 19 milletvekilinin,
eğitim konusundaki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/805)
C)
Gensoru Önergeleri
1.-
CHP Grubu adına, grup başkan vekilleri İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi, Sinop Milletvekili Engin Altay ve Yalova Milletvekili
Muharrem İncenin, ülkemizin ulusal güvenliğini yeni tehlikelere
maruz bırakan, siyasi ve ekonomik çıkarlarına zarar veren,
dünyadaki konumunu giderek aşağı çeken hatalı dış
politika icra ettiği iddiasıyla Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu hakkında gensoru açılmasına ilişkin
önergesi (11/30)
D)
Tezkereler
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek
başkanlığındaki bir heyetin, Ürdün Senatosu
Başkanı Abdur-Rauf Rawabdeh'in vaki davetine icabet etmek üzere
Ürdüne resmî bir ziyarette bulunmasına ilişkin tezkeresi (3/1352)
2.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
Başkanı Nihat Zeybekcinin, 17/12/2013 tarihinde Belçika'nın
başkenti Brükselde düzenlenecek olan "21inci Yüzyılda Avrupa
Birliği Enerji İç Pazarı" konulu ortak komite
toplantısına katılmasına ilişkin tezkeresi (3/1353)
IX.-
ÖNERİLER
A)
Siyasî Parti Grubu Önerileri
1.-
AK PARTİ Grubunun, bastırılarak dağıtılan (11/30)
esas numaralı Gensoru Önergesinin Genel Kurulun 9 Aralık 2013
Pazartesi günkü gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler"
kısmına alınmasına ve gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmelerin aynı günkü
birleşiminde yapılmasına ve 480 ve 480e 1inci ek sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışmalara devam edilmesine ilişkin
önergesi
X.-
GENSORU
A)
Ön Görüşmeler
1.-
CHP Grubu adına, grup başkan vekilleri İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi, Sinop Milletvekili Engin Altay ve Yalova Milletvekili
Muharrem İncenin, ülkemizin ulusal güvenliğini yeni tehlikelere
maruz bırakan, siyasi ve ekonomik çıkarlarına zarar veren,
dünyadaki konumunu giderek aşağı çeken hatalı dış
politika icra ettiği iddiasıyla Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu hakkında gensoru açılmasına ilişkin
önergesi (11/30)
XI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu
Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.-
Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı:
287)
3.-
Sağlık Bakanlığı ve Bağlı
Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı ve 16 Milletvekilinin; Üniversite Öğretim Elemanları
ile Sağlık Hizmetleri ve Yardımcı Sağlık
Hizmetleri Sınıfında Çalışan Personelin Tam Süre
Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanalın; Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi, İstanbul Milletvekilleri Mahmut Tanal ve Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun; Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Tokat
Milletvekili Orhan Düzgünün; Devlet Memurları Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın; Tababet ve
Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (1/791, 2/159, 2/401, 2/592, 2/769, 2/1049) (S. Sayısı: 480 ve
480e 1inci Ek)
XII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, EFT-POS yazar
kasa kullanma zorunluluğuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye
Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/32570)
2.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Yunus Emre
Vakfının faaliyetlerine ve aktarılan gelirlere ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı (7/32580)
3.-
Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, enerji üretimi ve tüketimi ile enerji
alanındaki özelleştirmelere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/32740)
4.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun,
Bakanlığa ait gayrimenkullere ve bunların satış ve
kiralama işlemlerine ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı
İsmet Yılmazın cevabı (7/32955)
5.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun,
Bakanlığa ait arsa ve araziler ile bunların satış ve
kiralama işlemlerine ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı
İsmet Yılmazın cevabı (7/32956)
6.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun,
Başbakanın Meclis grup toplantısında yaptığı
konuşmanın Anadolu Ajansı tarafından sansürlenerek
yayınlandığı iddiasına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın
cevabı (7/33099)
7.-
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğütün, Gezi Parkı
protestolarına sosyal medya hesapları üzerinden destek veren TRT
personeli hakkında soruşturma açıldığı
iddialarına,
Gezi
Parkı protestolarına sosyal medya hesapları üzerinden destek
veren TRT personeli hakkında soruşturma açıldığı
iddialarına,
İlişkin
Başbakandan soruları ve Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınçın cevabı (7/33130), (7/33139)
8.-
İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşinin, Anadolu Ajansı
tarafından yapılan yurt dışı kaynaklı haberlere
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı (7/33143)
9.-
İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşinin, Anadolu
Ajansının yabancı dillerdeki haber servisine ilişkin sorusu
ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın
cevabı (7/33145)
10.-
İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşinin, bazı TRT
çalışanlarının Gezi Parkı protestolarını
desteklediği için haklarında işlem
başlatıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı
(7/33146)
11.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Gezi Parkı
protestolarına katıldıkları gerekçesiyle haklarında
soruşturma açılan personele ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/33147)
12.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Başbakan
Yardımcılığına bağlı kurum ve
kuruluşlarda çalışan taşeron işçilerin
sayısı ile mali haklarına ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/33148)
13.-
Samsun Milletvekili Haluk Koçun, bir Başbakan
Başdanışmanının TRTde program yapıp
yapmadığına ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/33149)
14.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, bakanlar ile
Adalet ve Kalkınma Partisi yöneticilerinin kamu kurumlarında üst
düzey akrabaları bulunup bulunmadığına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağın cevabı (7/33394)
15.-
İstanbul Milletvekili Melda Onurun, TDKnın internet üzerinden
verdiği sözlük hizmetine ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/33466)
9
Aralık 2013 Pazartesi
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Muharrem IŞIK (Erzincan), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
-----
0 -----
BAŞKAN Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 26ncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır.
Görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı
ilk söz cevaplandırılmayan soru önergeleriyle ilgili Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeriye aittir. (MHP sıralarından
alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçerinin, soru önergelerinin cevaplandırılmamasına
ilişkin gündem dışı konuşması
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; soru önergelerine verilmeyen ya da veriliyor gibi yapılan
cevaplar konusunda gündem dışı söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Hükûmetin
icraatlarını denetleme mekanizmalarından bir tanesi de soru
önergeleri müessesesidir. Milletvekilleri, hükûmet icraatlarını
denetlemek için soru önergesi verirler. Bakanlar, yaptıkları
icraatlar bağlamında bu soru önergelerine doğru, açık ve
gerçek cevap vermek zorundadırlar. Hâl böyleyken, özellikle ihale,
kiralama ve harcamalara ilişkin soruların büyük bir kısmına
bakanlar cevap vermemektedir. Verilen cevaplar da yuvarlak, genel, ilgisiz
türden olmaktadır. Bunlardan birkaçını yüce Meclisin takdirine
sunuyorum:
Orman ve Su
İşleri Bakanı Sayın Eroğluna
Bakanlığınızca kiralanan her bina için kiralama süresince
ayrı ayrı ödenen kira miktarları ne kadardır?
şeklinde bir soru sorduk. Bakan bu soruya Aylık kira bedelleri
Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı
tarafından ödenmek üzere kiralama yapılmıştır.
şeklinde cevap vermiştir. Kira bedellerini soruyoruz, Sayın
Bakan kiralanmıştır diye cevap veriyor.
Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanına yine 2012 yılı itibarıyla kiralanan her bina için
kiralama süresince ayrı ayrı ödenen kira miktarları ne
kadardır? diye soruyoruz
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Hocam, biraz sessiz.
ÖZCAN YENİÇERİ
(Devamla) Susmuyorsunuz, sizi ben sustururum. Yani ya dinleyeceksiniz ya da
dinleteceğim.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Sesin bize ulaşıyor.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla) Bakanlığımız Binalar hizmet
binası olarak kiralanmış olup adı geçen kurumlar hizmetlerini
hâlen kiraladıkları binalarda yürütmektedir. şeklinde cevap
veriyor. Aynı şekilde, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı da Bakanlık bünyesinde kullanılan binalar
hangi kişi ya da kuruluşlardan aylık kaç liraya
kiralanmıştır? sorusuna -Sayın Fatma Şahin-
Dağınık yapıda ve farklı binalarda verilen hizmet bir
araya getirilmek üzere tek bir Bakanlık binası kiralanmak suretiyle
durum giderilmiştir. diyor. Daha vahimi, Lale Devrini yaşayan
AKPnin bakanlarına, milletten toplanan vergilerle yapılan havai
fişek gösterileri, debdebe ve şatafat içerikli
açılışlar, lüks içindeki tanıtımlar, beş
yıldızlı otellerde verilen davetler, toplantılar ve
yemeklerle, milletin dişinden tırnağından artırarak
ödediği vergilerle yaptıkları harcamaların
miktarını soruyoruz, Mevzuata uygun şekilde harcama
yapılıyor. şeklinde bir cevap veriliyor.
Bilindiği
gibi, TİKA, faaliyetlerini ve dolayısıyla
harcamalarını yurt dışında yapmaktadır. Bu
faaliyetler hem gözden hem de gözetimden ıraktır. TİKA 2012
yılı için 3 milyar 436 milyon dolar harcama yapmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının ödediği vergilerle yurt
dışında gerçekleştirilen projelerin belirlenmiş
amaçlara ve yasalara uygun gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğini
anlamak için ilgili bakana çeşitli projeler ve faaliyetlerle ilgili 224
soru önergesi sunduk. Bu sorular, özet olarak TİKAnın yurt
dışında yaptığı ihaleler hangi şirketlere
veriliyor? Bu ihaleler için verilen diğer teklifler nelerdir? Yurt
dışında, TİKA kapsamında gerçekleştirilen
ihaleleri birbirleriyle ilişkili şirketler mi gerçekleştiriyor?
sorularını içeriyordu. TİKAnın bağlı olduğu
Sayın Bozdağ 224 proje için sorulan soruya yarım sayfalık
bir cevap veriyor, Projelere ilişkin bilgiler TİKA faaliyet raporunda
yer almakta olup söz konusunu raporlardan, 1er adet ekte sunulmuştur.
diyor. Faaliyet raporunda, sorduğumuz sorulardan hiçbirinin cevabı
yoktur. Aynı soruları 2nci defa sormamıza karşın,
Sayın Bakan aynı cevabı vermiştir.
Bakanlar soru
önergesi müessesesini hafife almaktadır, verdikleri cevaplarla âdeta
halkın zekâsıyla alay etmektedirler, denetimden kaçmaktadırlar,
ihaleleri verdikleri şirketleri, harcadıkları parayı
açıklamakta sakınca görmektedirler. AKPli bakanlar Parayı
nereye harcadınız? şeklinde bir soruya muhatap olduklarında
âdeta cin çarpmışa dönmektedirler. Bakanlar soru önergelerine cevap
vermekten değil, denetimden kaçmaktadırlar. Saklanacak ya da
çekinilecek bir şeyi olmayanlar sorulan sorulara niçin cevap vermesinler
ki? Önergelere cevap verilememesi, yolsuzluğun, usulsüzlüğün ve yasal
olmayan işlerin olduğunun zımnen kabul edilmesi anlamına
gelmektedir.
AKP sonrası
kurulacak iktidarın ilk işi, cevaplandırılmayan soru
önergelerinin parayla ilgili konularını mercek altına almak
olmalıdır. Halktan alınan yetkiyi halkın aleyhine
kullanmayı caydırmak için, bu konuda yargı da harekete
geçirilmelidir.
Herkese
saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündem
dışı ikinci söz 10 Aralık Dünya İnsan Hakları
Günü münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Sedef Küçüke aittir.
(CHP sıralarından alkışlar)
2.- İstanbul
Milletvekili Sedef Küçükün, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları
Gününe ilişkin gündem dışı konuşması
SEDEF KÜÇÜK
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 10
Aralık Dünya İnsan Hakları Gününe ilişkin gündem
dışı söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, dünyamız İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin
ilan edildiği 10 Aralık 1948 tarihinden bu yana çok fazla
değişikliğe tanık oldu. Savaşlar gördü dünya, devletler
yıkıldı, yeni devletler kuruldu, sınırlar
değişti, rejimler çöktü ama bunca yıl, tüm bu
değişimlere rağmen, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi
insanlığa yol göstermeye devam etti. Bu beyannameyi yalnızca
imzalamakla kalmayıp hayata geçirmeyi başaran ülkeler gerçek
demokrasiye ulaşma yolunda büyük adımlar attılar. Bizim gibi
ülkeler ise bu beyannameyi yalnızca imzaladılar ve
halklarını eksik bir demokrasiye mahkûm ettiler.
Temel insan
haklarını uygulamayan hiçbir devlet, hiçbir hükûmet, hiçbir siyasi
irade demokrasi iddiasında bulunamaz. Örneğin, İnsan
Hakları Beyannamesinin 12nci maddesinde yazılı olan Kimsenin
özel yaşamına karışılamaz, şeref ve adına
saldırılamaz. hükmü yok sayılıyorsa o ülkede demokrasi de,
insan hakları da yok sayılıyor demektir. Örneğin, 19uncu
maddede yazılı olan Herkesin düşünce ve ifade özgürlüğüne
hakkı vardır. ilkesi görmezden geliniyorsa o ülkede insanlar
baskı altında demektir, konuşmaya korkuyorlar demektir. Örneğin, 20nci maddede yazılı
olan Herkesin silahsız ve saldırısız toplanma
özgürlüğü vardır. ilkesi ihlal ediliyorsa, silahsız gösteri
yapan insanlara düşman gibi davranılıyorsa o ülkede insan
hakları vardır iddiasında kimse bulunamaz.
Eğer, insanlar
protesto haklarını kullandı diye baskıya uğruyorlarsa,
haklarında kovuşturma açılıyorsa ya da eleştirdi diye
hapislere atılıyorsa, ekmekleriyle oynanıyorsa ya da Sen
şöyle yaşayacaksın, şunu giyeceksin, bunu içeceksin, bunu
içmeyeceksin, el ele tutuşmayacaksın, kızlı erkekli
parklarda oturmayacaksın. deniliyorsa o ülke demokrasiden, temel insan
haklarından nasibini almamış demektir ve maalesef, bizim
ülkemizde olan da tam budur.
Demokratik
ülkelerde devlet, özel yaşam ihlal suçlarını önlemekle
yükümlüdür; otoriter ülkelerde ise devlet bu suçu bizzat kendisi işler.
Değerli
milletvekilleri, ne yazık ki adil yargılanma hakkının en
çok ihlal edildiği ülkeler sıralamasında Türkiye hep üst
sıralardadır. Ülkemiz, basın özgürlüğü ihlallerinin en çok
görüldüğü ülkelerden birisidir. Bunları geçtim, kendi
insanlarına zalimce davranan bir ülkedir bu ülke. Karakolda gencecik
kadınların onurları ayaklar altına alınarak
çırılçıplak soyularak arandığı bir ülkedir bu
ülke. Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserinin kadınların
sözlü ve fiziki taciz, tecavüz tehditleri ve bedenleri üzerinde onur
kırıcı şekilde yapılan aramalara maruz
kaldıklarını ifade ettiği ülke, bizim ülkemizdir.
Bunları
görmezden gelmeye, yok saymaya hakkımız yoktur. Kafamızı
kuma gömmeye devam edersek özgürlüklerle değil, demokrasiyle değil,
yaygın ve sistematik insan hakları ihlalleriyle anılan bir ülke
olmaya devam ederiz. Bu nedenle, hepimiz en ufak bir insan hakkı ihlaline
karşı sesimizi yükseltmek zorundayız. Hepimizin, tereddüt
etmeden, hiç kimsenin bir başkasının yaşam biçimine,
inancına, düşüncesine müdahale edemeyeceğini, buna hakkı
olmadığını açıkça ortaya koymamız gerekmektedir.
Aksi takdirde, 2013 yılında İnsan Hakları Beyannamesinin
ilan edilişinden altmış beş yıl sonra, beyannamenin
1inci maddesinde yazan Bütün insanlar özgür doğar, onur ve haklar
bakımından eşittir. ilkesini yaşama geçiremediğimiz
için, bize kalacak tek duygunun utanç olduğunu belirtiyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP, MHP ve BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündem
dışı üçüncü söz Antalyanın Demre ilçesinde meydana gelen
dolu afetiyle ilgili söz isteyen Antalya Milletvekili Hüseyin Samaniye aittir.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
3.- Antalya Milletvekili
Hüseyin Samaninin, Antalya Demrede meydana gelen dolu afetine ilişkin gündem
dışı konuşması
HÜSEYİN
SAMANİ (Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Antalya ilimiz Demre ilçesinde meydana gelen dolu zararına ilişkin
söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bildiğiniz
gibi, 26 Kasım 2013 tarihinde, salı günü, Antalya ilimiz Demre
ilçesinde yoğun yağış ve buna bağlı olarak bir
dolu meydana gelmiş ve bundan dolayı da ciddi zarar meydana
gelmiştir. Bunu duyar duymaz, Antalya milletvekili
arkadaşlarımızla gerekli istişareleri yaptık. Tabii, o
günler içerisinde Meclis çalışmalarımız devam
ettiğinden dolayı, diğer milletvekili
arkadaşlarımız adına da bölgeye bizzat, daha önce de
aynı zarara maruz kalmış bir üretici olarak, bir damdan düşen
olarak Demre ilçemize intikal ettim. İlçemize
vardığımızda ilçe Kaymakamımız, Belediye
Başkanımız, Tarım Bakanlığımızın
yetkilileri ve diğer kurum temsilcilerinin hasar tespit
çalışmaları ve diğer çalışmaları yerinde
izlemek üzere orada bulunduğunu bizzat müşahede ettim. Tabii, benden
sonra bölgeye, yine diğer Antalya Milletvekilimiz Sayın Menderes
Türel intikal etti, o da gerekli incelemeleri yaptı. İkimiz beraber,
bölgedeki hemşehrilerimizin, üreticilerimizin acılarını
paylaşma imkânı bulduk.
Oraya
vardığımızdaki tablo, gerçekten, üreticiler
açısından sıkıntı verici bir durumdu. Zira, bölgede
1.650 adet çiftçi zarar görmüştü. Bu üreticilerimizin önemli bir
kısmı o bölgede seralarda ortakçılık yapan ortakçı
ailelerdi ki onlar, ürettikleri ürünün belli bir miktarını alarak
hayatlarını devam ettiren kişilerdir. Onlar açısından
bu dolu zararı belki daha da acıtıcı olmuştur.
Yine, bölgede,
baktığımız zaman, birçok mahalle ve köylerimizde bu
zararın olduğunu müşahede ettik. Bunlara değinecek olursak,
merkeze bağlı Alakent, Büyükkum, Gökyazı, Karabucak,
Kayaaltı, Küçükkum, Yaylakaya mahalleleri ile Beymelek beldesi, Çevreli,
Davazlar, Gürses, Kapaklı, Köşkerler ve Yavu köylerinin dolu
zararından yoğun bir şekilde etkilendiğini gördük. Bu
bölgede yaklaşık olarak 3.500-3.600 dekar kapalı alanın
zarar gördüğünü yani cam ve plastik seranın zarar gördüğünü,
yine 520 dekar civarında narenciye bahçesinin, özellikle
ağırlıklı olarak portakal bahçelerinin -portakal meyvesinin-
zarar gördüğünü bizzat üreticilerimizle arazide gezerken görme imkânı
bulduk, tabii, özellikle cam seralardaki hasarların çok daha yoğun
olduğunu. Malumunuz, cam örtü, kırıldığı zaman
camlar etrafa saçılıyor ve yere düşerken de bitkileri kesiyor.
Dolayısıyla, ürün kaybı cam seralarda çok daha yoğundu.
Üreticilerimizin, bütün bu zarara rağmen, soğukkanlı bir
şekilde -Allahtan gelen bir felaket olarak telakki edip- işlerinin
başında olduklarını bizzat gördüm. Tabii, bunun
arkasından hemen gerekli çalışmaları
arkadaşlarımızla birlikte başlattık. Bölgeye AFAD
tarafından 1 milyon TL acil yardım gönderildi. Bu yardım Antalya
Valiliği emrine şu an itibarıyla intikal etmiş durumda,
Valilik bunu Kaymakamlığa intikal ettirmiş,
Kaymakamlığımız da önümüzdeki günlerde bu 1 milyon TLlik
acil yardımı zarar gören üreticilerimize dağıtacaktır.
Tabii, orada başka acil ihtiyaçlar vardır. Onun yanında,
Belediye Başkanımız, Kaymakamlığımız da acil
ihtiyaçlar konusunda gerekli yardımlarını sürdürüyorlar. Bununla
birlikte, genel hayata etkili kararı alınma konusunda
çalışmalarımız devam etmektedir, bu konu
anlatılmaktadır. İnşallah, önümüzdeki süreçte genel hayata
etkili kararı alınacak. Onunla birlikte, gerek Sosyal Güvenlik Kurumu
tarafından gerek diğer kurumlar tarafından diğer
yardımlar bölgeye nasıl yapılacak, bunların
programları önümüzdeki günlerde gerçekleşecektir.
Bir hususu ifade etmek
istiyorum. Özellikle bu tip afetlerden sonra hepimizin konuştuğu bir
durum var değerli arkadaşlar, o da şu: Bölgede -üreticilerimizin
yapmış olduğu- tarım faaliyetlerinde bildiğiniz gibi,
her türlü meteorolojik olaya açık bir üretim yapıyoruz. Maalesef,
TARSİM yüzde 50sini sigortasını- ödediği hâlde, yine
bölgede tarım sigortası yaptıran üretici
varlığının yüzde 18 civarında olduğunu gördük. Bu
konuda gerekli kurumlarla gerekli çalışmaları yaparak hep
beraber tarım sigortası yaptırmayı
yaygınlaştırmamız gerektiğini de ifade etmek
istiyorum.
Tekrar, Demredeki
üretici kardeşlerimizin acılarını paylaşıyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Vural.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İzmir Milletvekili
Oktay Vuralın, 506 sıra sayılı Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporunun birinci cildindeki muhalefet şerhinde yer alan bazı
ifadelerin çıkarılması için MHP Grubunun Meclis Başkanlığına
yaptığı başvurunun sonucunu öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL
(İzmir) Efendim, bir konuyu arz etmek istiyorum.
6 Aralık 2013
tarihinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekilliği olarak,
Plan ve Bütçe Komisyonu tasarı raporunda yer alan Türkiye Kürdistanı
tabirlerinin kullanılmasının, Türkiye devletinin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı olduğuna ve bu
bakımdan da Meclis Başkanlığının ivedilikle
bunu toplatarak muhalefet şerhinin
iade edilmesinin gerektiğine ilişkin bir müracaatımız
olmuştu. Bu konuda Meclis Başkanlığından henüz gerekli
adım atılmış değil. Milliyetçi Hareket Partisi olarak,
ivedilikle bu konuda Meclis Başkanlığının inisiyatif
kullanmak suretiyle temel ilkemize aykırı bu ifadelerin
çıkartılmasını temin etmesini istemiştik. Bu konuda
Meclis Başkanlığının bir iradesi var mıdır?
Bunu arz etmek istedim efendim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Vural.
Evet Sayın
Ünal, söz talebiniz var, buyurun.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, 2014 yılı bütçe
görüşmelerine ilişkin görüşme takvimi, geçen hafta, Genel
Kurulun 4 Aralık 2013 tarihli 25inci Birleşiminde kabul
edilmişti. Genel Kurulun kabul ettiği takvime uygun olarak Meclis
Başkanlığınca hazırlanan görüşme programı
bugün dağıtılmış ve elimize geçmiştir.
Dağıtılan programa göre, bütçe görüşmelerine yarın
başlanacaktır. Toplamı 7 ciltten oluşan bütçe ve kesin
hesaba ilişkin 506 ve 507 sıra sayıları bugünkü
birleşimden bir önceki birleşim olan ve bütçe takviminin karara
bağlandığı gün olan 4 Aralık 2013 tarihinde
dağıtılmıştır. Bu nedenle, bu sıra
sayısına ait birazdan belirteceğim hususu bugünkü
birleşimde Başkanlığın dikkatine sunmak
gerekmiştir.
Bütçe görüşmelerine konu olan 506
sıra sayılı 2014 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısına ilişkin raporun 1inci cildinde, Plan ve Bütçe
Komisyonu üyesi BDP Grubuna mensup milletvekillerince yazılan muhalefet
şerhinde Anayasaya ve İç Tüzüke aykırı ifadeler
geçmektedir. Doğrudan ve açıkça Anayasanın 3üncü ve 14üncü
maddelerine aykırı olan, yine İç Tüzükün 67nci maddesine göre
yaralayıcı nitelikte bulunan söz konusu muhalefet şerhinin
Başkanlıkça 506 sıra sayısının 1inci cildinden
çıkarılması, 1inci cildin tekrar bastırılması,
muhalefet şerhinin Anayasa ve İç Tüzük hükümlerine göre düzeltilerek
bütçe görüşmelerinin sonuna kadar tekrar verilmesi hâlinde ek sıra
sayısı olarak bastırılması, muhalefet şerhine
ilişkin bu hususun komisyon raporunu etkilememesi nedeniyle
görüşmelerin kararlaştırılan takvim ve Genel Kurul
tarafından belirlenen program dâhilinde gerçekleştirilmesini ve bu
hususun görüşülmesiyle ilgili bir usul tartışması
açılmasını Başkanlığınızdan arz ve
talep ederiz.
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun
Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Başkanım, burada, bu görüşmelerin devam ettirilmesini
temin edip işte on gün içerisinde getirmelerini istemek gibi bir irade
yerine, Adalet ve Kalkınma Partisinden, net bir şekilde, bu
görüşmeler başlamadan önce değiştirilmesini talep etmesini
istiyoruz. Lütfen, hep beraber, birlikte ortak tavır koyalım.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, bu açık ve nettir.
OKTAY VURAL (İzmir)
Efendim, görüşmelerin devam etmesi değil, bunun
çıkartılarak
BAŞKAN Sayın
Vural
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Biz bunun çıkartılmasını
istediğimizi açıkça ifade ettik Sayın Vural.
BAŞKAN Sayın
Vural, Sayın Ünal konunun görüşülmesini
OKTAY VURAL (İzmir)
Görüşmelerin devam etmesi değil, önce çıkartılması
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Muhalefet şerhinin daha sonra verilmesi
aşamasında, görüşmelerin devam etmesi
OKTAY VURAL (İzmir)
Daha sonra değil.
BAŞKAN Öyle bir
talebi olmadı Sayın Vural, Sayın Ünalın öyle bir talebi olmadı.
Sayın Baluken, sizin
bir söz talebiniz var.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Biz bu konuda
OKTAY VURAL (İzmir)
Daha sonra
diye bir şey mi olur ya!
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Muhalefet şerhinin bu süre içerisinde verilmesi
diyoruz Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir)
Çıkarılması
Vermediler ne olacak? Görüşmüş
olacaksınız.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Çıkartılmasını istiyoruz biz.
BAŞKAN Bir saniye
Sayın Ünal, Sayın Balukeni de dinleyelim.
2.- Bingöl Milletvekili
İdris Balukenin, Hakkârinin Yüksekova (Gever) ilçesinde mezarların
tahrip edilmesini protesto etmek isteyen halk ile güvenlik güçleri
arasında yaşanan olaylar ve sonrasındaki gelişmelerin çözüm
sürecine yönelik bir provokasyon olduğuna ve sorumluların görevden
alınması gerektiğine ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, cuma günü Hakkârinin
Yüksekova ilçesinde, Gever ilçesinde, mezarlıkların tahrip edilmesini
protesto etmek için demokratik hakkını kullanmak isteyen
halkımıza yönelik polis ve özel harekât timleri tarafından
bilinçli, planlı ve sistematik bir silahlı saldırı
gerçekleştirilmiştir. Kitleyi hedef alıp katliam amaçlı
gerçekleştirilen bu saldırıda Mehmet Reşit
İşbilir ve Veysel İşbilir adlı iki partilimiz
katledilmiş, Bemal Tokçu adlı genç bir yoldaşımız ise
ağır yaralanmıştır, şu anda bilinci kapalı
ve yoğun bakımda yatmaya devam etmektedir. Halkımıza
karşı yapılan bu saldırı çözüm sürecine yönelik
yapılan provokasyonun ta kendisidir. Mevcut provokasyonun devamı
olarak dün de Geverde ortaya konan bu katliama yönelik demokratik tepkisini
ortaya koymak isteyen halkımıza Diyarbakır, Mersin ve Bingöl
başta olmak üzere, bütün illerimizde ağır bir polis
saldırısı gerçekleştirilmiştir. AKP iktidarı da
bu provokasyona sahip çıkan bir tutum ortaya koymuştur. Bizler, bu
provokasyona AKP Hükûmeti sahip çıktıkça,
aydınlatılması için herhangi bir adım atmadıkça, bu
provokasyonun bir parçası olarak AKP Hükûmetinin anılacağını
ifade etmek istiyoruz. Yalan yanlış polis raporlarıyla, geçen
yılki fotoğrafları servis ederek, bu yıl çekilmiş gibi
göstererek bu katliamın üstünün örtülmeye
çalışıldığını ifade etmek istiyoruz.
Halkımıza yönelik gerçekleştirilmiş olan bu
saldırıları kınıyor, bu saldırılara
karşı halkımızın her alanda demokratik tepkilerini
ortaya koymaya devam edeceğini ifade etmek istiyoruz.
AKP Hükûmetini de,
bu provokasyonun bir parçası olmamak için, Hakkâri Valisi, Yüksekova
Kaymakamı ve sorumlu olan emniyet mensuplarını bir an önce
görevden almaya davet ediyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN Evet,
teşekkür ediyorum.
Sayın Vural ve
Sayın Ünalın belirttiği konuyla ilgili usul
tartışması açacağım.
OKTAY VURAL
(İzmir) Usul tartışmasını hangi konuda
açtığınızı lütfen
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Çıkarılması konusunda mı
Sayın Başkan?
OKTAY VURAL
(İzmir) Lütfen
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Çıkartılması konusunda Sayın
Başkan.
OKTAY VURAL
(İzmir) Yani bu metinden çıkartılmadan, görüşmelerin
Çıkartılması için bir süre verip
çıkartılmasını temin etmeye yönelik.
BAŞKAN
Evet, Sayın Ünalın talebi de
o efendim, tamamen çıkartılması.
OKTAY VURAL
(İzmir) Tamamen çıkartılıp, çıkartıldıktan
sonra
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, bunu sarih bir şekilde
ifade ettik zaten.
BAŞKAN Tamamen
çıkarılması
Talebi dinledim efendim.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Lehinde...
BAŞKAN
Vereceğim efendim, söz vereceğim.
OKTAY VURAL
(İzmir) Çıkartılmadığı takdirde, o zaman biz
olmayan metni görüşeceğiz
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Muhalefet şerhinden diyoruz.
BAŞKAN Evet,
lehte söz isteyen?
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Çıkartılması lehinde, evet.
OKTAY VURAL
(İzmir) Yani, çıkartılmasının lehinde evet.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Lehte...
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, aleyhte.
BAŞKAN Mahir
Ünal, Oktay Vural, Hasip Kaplan ve Muharrem İnce.
Mahir Ünal,
Kahramanmaraş Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Konunun önemi
nedeniyle on dakika söz veriyorum.
Buyurun.
VI.- USUL HAKKINDA
GÖRÜŞMELER
1.- 506 sıra
sayılı Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun birinci cildinde BDP Grubu
milletvekillerince yazılan muhalefet şerhinde yer alan Anayasa ve
İç Tüzüke aykırı bazı ifadelerin Başkanlık
tarafından çıkarılıp çıkarılmayacağı ve
bütçe görüşmelerinin Genel Kurul tarafından belirlenen takvim ve
program dâhilinde gerçekleştirilip gerçekleştirilmeyeceği
hakkında
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biz, hepimiz bu kürsüde bir yemin
ettik. Ettiğimiz yemin gereği, bu Mecliste bütün eylemlerimizin,
bütün fiillerimizin öncelikle o yeminin ruhuna sadakat içermesi gerekir.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin de bütün işlemlerinde Anayasaya uygunluk
ve bütün düzenlemelerde de o düzenlemelerin anayasal dayanağının
oluşması gerekir.
Özellikle bugün usul tartışması
istediğimiz husus da Barış ve Demokrasi Partisinin bütçeye
ilişkin verdiği muhalefet şerhinde demin ifade ettiğim
hususlara, Anayasaya, özellikle Anayasanın 3üncü ve 14üncü maddesine
çok açık bir aykırılık söz konusudur.
Dolayısıyla, biz, bütçe görüşmeleri başlamadan önce ve
Genel Kurulda bütçe görüşmelerinin takvimini belirlemiş,
programı belirlemiş ve bunu da Genel Kurul onaylamışken,
bugün, Genel Kurul tarafından bu hususun görüşülmesi çünkü bu
hususta tek yetkili Genel Kuruldur- ve bir sonuca bağlanması için
usul tartışması açmış bulunuyoruz.
Şimdi, bütçe görüşmelerine konu 506 sıra
sayılı 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısına ilişkin raporun 1inci cildinde Plan ve Bütçe
Komisyonu üyesi BDP Grubuna mensup milletvekillerince yazılan muhalefet
şerhinde -demin ifade ettiğim gibi- Anayasa ve İç Tüzüke çok
açık aykırı ifadeler bulunmaktadır. Ben bu ifadeleri burada
zikretmek ve Meclis tutanaklarına da bunların geçmesini
istemediğim için bu ifadeleri burada zikretmiyorum.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Meclis tutanaklarında var o ifadeler.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Zaten var, tutanaklarda var zaten.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Başbakanın ne diyor?
MAHİR ÜNAL
(Devamla) Doğrudan ve açıkça Anayasanın
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Başbakan söylüyor, Başbakan.
MAHİR ÜNAL
(Devamla) Sayın Başbakanın kullandığı ifade
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) İlk Meclis tutanaklarında olduğunu söylüyor
Başbakan. Ayıptır ya!
MAHİR ÜNAL
(Devamla) -
Irak Anayasasında ifadesini bulan Irak Kürdistan Bölge
Yönetimi ifadesidir.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Diyarbakır Belediye Başkanı söylüyor.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Grup konuşmasında Başbakan Meclis
tutanaklarında olduğunu söyledi. Ayıptır ya!
MAHİR ÜNAL
(Devamla) Dolayısıyla, Irak Anayasasında ifadesini bulan bir
ifadenin Sayın Başbakan tarafından zikredilmesini dayanak olarak
kullanıp bunu aynı gerekçeyle bütçenin muhalefet şerhine
taşıyan akıl, orada kullandığı ifade üzerinden de
bu ifadeye meşruiyet kazandırıp bu ifadeyi
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) O ifade zaten meşrudur, zaten meşruydu, sizinle
meşrulaşmadı o ifade.
MAHİR ÜNAL
(Devamla) Bakınız, bu ifadenin içeriği, niteliği
tartışılır.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Başbakanınıza okuyun, ondan sonra
konuşun!
MAHİR ÜNAL
(Devamla) Eğer, çözüm konusunda, barış konusunda iyi niyetiniz
varsa, öncelikle yazdığınız muhalefet şerhini lütfen,
o iyi niyetinizle açın ve bir okuyun.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Sizden daha iyi niyetli olduğumuz ortada. Hiç
konuşmanıza gerek yok Mahir Bey!
HASİP KAPLAN
(Şırnak)- Ağzınızdan
çıkanla kafanızdakini aynı anda konuşun! Aynı anda
konuşun!
MAHİR ÜNAL
(Devamla) Yazdığınız muhalefet şerhinde hiçbir iyi
niyet bulunmamaktadır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Göreceğiz şimdi, kim konuşmuş, kim konuşmamış.
MAHİR ÜNAL
(Devamla) Kullandığınız ifadeler sömürü ifadesinden
koloni ifadesine kadar, bölgeyi
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Bak, bugün Diyarbakır milletvekilinizin röportajı
var, oraya bak!
MAHİR ÜNAL
(Devamla) Bakınız, çözüm
konusunda biz bir siyasi irade koyuyoruz kan akmasın diye.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Senin Diyarbakır milletvekilinin bugünkü
röportajından haberin yok.
MAHİR ÜNAL
(Devamla) Analar ağlamasın diye bir çözüm iradesi koyuyoruz.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Hadi bakayım oradan! İnkârcılık
yapıyorsunuz! Siz görürsünüz öyle mi, değil mi!
MAHİR ÜNAL
(Devamla) Fakat koyduğumuz bu çözüm iradesi bu ülkenin bölünmesi,
parçalanması ve birilerinin art niyetine malzeme olması için
konulmamıştır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bu, samimi, içten, çözüm odaklı, risk alan bir
siyasetin gereğidir.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Şu anda parçalayan sizsiniz! İstediğinizi
yapabilirsiniz, parçalayan sizsiniz!
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Çok yakışıyor size Mahir Bey!
MAHİR ÜNAL
(Devamla) Dolayısıyla, hiç kimse bizim bu iyi niyetimizi, bu
samimiyetimizi istismar etmeye kalkmasın; zira bizim iyi niyetimiz kadar
aklımız da, öngörümüz de, bu ülkeye duyduğumuz sevgi de
keskindir, güçlüdür; kimse bunu sınamaya kalkışmasın. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Biz, burada hukuki
bir meseleyi konuşuyoruz, biz burada hukuki bir meseleyi konuşuyoruz, anayasal zeminde
konuşuyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası caridir. Türkiye Büyük
Millet Meclisi, bu Anayasanın icrasına uygun bir şekilde
işlemektedir. Dolayısıyla, biz, burada, usul çerçevesinde
esası konuşuyoruz. O yüzden, burada, bu usul
tartışmasıyla Genel Kurul üzerine düşen görevi yerine
getirsin, meselenin vuzuhiyete kavuşturulmasını ve muhalefet
şerhinde ifade edilen hususların da çıkarılmasını
talep ediyoruz. Dediğimiz gibi, Başkanlıkça 506 sıra
sayısının 1inci cildinden bu muhalefet şerhinin
çıkarılmasını, 1inci cildin tekrar
bastırılmasını; muhalefet şerhinin Anayasa ve İç
Tüzük hükümlerine göre düzeltilerek bütçe görüşmelerinin sonuna kadar,
tekrar verilmesi hâlinde, ek sıra sayı olarak
bastırılmasını; muhalefet şerhine ilişkin bu
hususun komisyon raporunu etkilememesi nedeniyle görüşmelerin
kararlaştırılan takvim ve Genel Kurul tarafından belirlenen
program dâhilinde gerçekleştirilmesini istiyoruz.
Ayrıca,
bakınız, İç Tüzük madde 42: Komisyon raporunun tümüne veya
belli kısımlarına çekimser veya muhalif kalan komisyon üyeleri
rapora çekimserlik veya aykırılık görüşlerini ekleme
hakkına sahiptirler. Bu üyeler, raporda tasarı veya teklifin hangi
maddesine aykırı olduklarını yazmak zorundadırlar. Ve
bu görevi yerine getirirken de yaptıkları bu işin Anayasaya ve
İç Tüzüke uygun bir şekilde yapılması gerekir.
Dolayısıyla bizim talebimiz, bu uygunluğun Genel Kurul nezdinde
görüşülmesi ve bu görüşmenin Divan ve Başkanlık
tarafından da bir karara bağlanmasını
sağlamaktır.
Bu duygu ve
düşüncelerle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Aleyhte söz isteyen Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan. (BDP sıralarından
alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) Neyin lehinde, neyin aleyhinde konuşuluyor ya?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugünün gündemi burada yazılıdır. Bugünün gündemi burada
yazılıdır; bu gündemde yer almayan bir konuyu İç Tüzüke
göre hiçbir kimse usulen tartışmaya açamaz, konuşamaz,
görüşemez, karar veremez. Gündem burada. Yarın bütçe görüşmeleri
var, her grup bir saat konuşacak; çıkarsınız her kim ki ne
düşünüyorsa inkârcılıkta, rette, ırkçılıkta,
şovenizmde -İnsan Hakları Gününde- faşizmde
istediğini burada söyleyebilir.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Sakin, sakin
Bağırma, kulaklarımız
sağır değil, duyuyoruz.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Ama şunu söyleyeyim size: Ne yaparsanız yapın ne
ederseniz edin bu Meclisin tutanaklarından, ilk Meclis Başkanı
Gazi Mustafa Kemalin bu kürsüde söylediği Kürdistan sözünü bu
tutanaklardan söküp, çıkarıp atamazsınız Meclisten. (BDP
sıralarından alkışlar) Bunu bileceksiniz çünkü bu ülkede Kürdistan
var, Kürtler var, Kürt dili var, Kürt kimliği var; kimliğini de (
)(x) olduğu gibi aynen kabul
edeceksiniz. İnsan hakları 21inci yüzyılda hukuk
tanımaktır, yurttaşını kimliğiyle,
doğuştan gelen haklarıyla, tarihsel haklarıyla, sosyolojik
haklarıyla, kimliğiyle, kültürüyle tanımaktır.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Bizim kimlikle problemimiz yok, bölücülükle
problemimiz var.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) En büyük bölücü sensin! Faşist zihniyet bölücülüktür.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Siz kalkmışsınız, bana Gelin, Meclis
tutanaklarından Barış ve Demokrasi Partisinin söylediği,
muhalefet şerhinde geçen Kürdistanda eşitsiz gelişim ve
ekonomik sömürü muhalefet şerhini çıkarın. diyorsunuz. Benim
grupta, benim tasarıya verdiğim muhalefet şerhini gelip bu
kürsüde eleştirebilirsiniz ama benim partime ve bana Şunu şurada
böyle yapacaksınız. deme hakkını hiç kimse size vermiyor;
Allah da vermiyor, hukuk da vermiyor, adalet de vermiyor. Burada kalkıp
bana hamaset nutuklarını kimse atmaya kalkmasın.
Bakın,
açık söylüyorum, Diyarbakırda Kürdistan deyip gelip burada kıvırtmanın
bir anlamı yok. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Terbiyeli ol! Terbiyeli ol!
HASİP KAPLAN
(Devamla) Samimiyetse gelir buradan söylersiniz, Başbakanınız
gelip burada konuşur.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Muhalefet şerhinde kullandığın
ifadelere bak.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Ben, MHPyi anlayabilirim. MHP itiraz edebilir.
İtirazında seviye vardır. Der ki, bunu der.
Ben de size
söylüyorum: Ey Meclisin değerli üyeleri, Mustafa Kemal Atatürk, gizli
celse tutanaklarında ne diyor bakın: Kürdistanın iç
politikası El Cezire Cephesi Komutanlığınca
Kürdistana
muhtariyet. diyor. Bunlar Mecliste, Meclis açıldıktan sonra
kuruluş felsefesinde, bu çatının altında Lazistan
mebusları vardı, adıyla sanıyla Kürdistan mebusları vardı,
Kürdistandan gelen mebuslar kendi adlarıyla burada
konuşuyorlardı. Siz, Atatürkün kurduğu Meclisten, tutanaklardan
Kürdistanı çıkarma cüretini, hadsizliğini nasıl
kendinizde buluyorsunuz? Bu ne ırkçılıktır? Bu ne
milliyetçiliğin, faşizmin gamalı haçında, Hitlerin ruhunu
burada dolaştırmanın gammazlığıdır, ne
aymazlığıdır? Siz ne zannediyorsunuz, 20 milyon Kürt yok mu
olacak zannediyorsunuz bunu çıkardığınız zaman?
YILDIRIM
TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) Arttıran var mı? Yok mu? 25 milyon
veren var mı?
HASİP KAPLAN
(Devamla) Bakın, arkadaşlar, El Cezire Komutanlığına
yazılan yazının bütün aşamalarında, Kürdistanla
ilgili Atatürkün bütün söylemlerinde bunlar vardır. Siz Amasya Tamimini
okumadınız mı? İzmiti bilmiyor musunuz? Bu cumhuriyet
yalnız Türk anasından değil, Kürt anasından da,
Çerkezinden de, Arnavutundan da, Boşnakından da oluşur
demiyor mu?
Sizin
Başbakanınız her gün meydanlarda Kardeşlerim deyip
saymıyor mu bunları? Bunları sayarken gelip burada inkâr etmek
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Bunları birbirine karıştırma, bunlar
farklı şeyler.
HASİP KAPLAN
(Devamla) -
burada reddetmek, burada Çözüm sürecini suistimal ediyorsunuz.
demek hadsizliktir, inkârdır, inkâr! Reddir, ret! Asimilasyondur,
asimilasyon!
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Burada Kürt kimliğini, Kürt dilini tanıyoruz.
Oysa siz bir bölünmenin peşine düştünüz.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Şovenizmdir, şovenizm! Faşizmdir, faşizm!
Irkçılıktır, ırkçılık!
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Reddi, asimilasyonu biz kaldırdık, biz; size
rağmen kaldırdık. Bizim Kürtlerle bir sorunumuz yok, Kürt
diliyle bir sorunumuz yok, Kürt kimliğiyle bir sorunumuz yok.
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Bakın, Kürt ve Kürdistan vardır. Birleşmiş
Milletlerde de Kürdistan vardı.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Ama sizin bölücü aklınızla bir sorunumuz var
bizim.
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Bakın, Türk Tarih Kurumunda 1980lerde Atatürkün Kürdistan
kavramını çıkarmışlardı. O zihniyet, 12 Eylül
darbecilerine aitti. Siz 12 Eylül darbecilerinin yaptığını
bugün burada yapmak istiyorsunuz. Kenan Evren kafası mı var burada,
bana söyler misiniz! Generallerin ruhu mu dolaşıyor, Hitlerin ruhu
mu dolaşıyor bu Mecliste? Şu turuncu koltuklarınızdan
bir kafanızı kaldırın.
Kürtler var bu
ülkede, kabul edeceksiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Yaşadıkları coğrafyanın adı Kürdistandır,
onu kabul edeceksiniz, bunu kabul etmek zorundasınız. Daha düne kadar
Erbili, Kürdistan bölgesel yönetimini de kabul etmiyordunuz. Bugün gaz
anlaşmaları yapıyorsunuz, petrol anlaşmaları
yapıyorsunuz. İşinize gelince öyle, işinize gelmeyince de
MHPyle de uzlaşıyorsunuz.
Bakın
arkadaşlar, size Meclis tutanaklarını gösteriyorum.
Sayın
Başkan, size de söylüyorum. Gücünüz yetiyorsa bunları
değiştirin, kaldırın.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Tehdit mi?
HASİP KAPLAN
(Devamla) Bakın, Gazi Mustafa Kemal Kürtler diyor, yine Kürdistan
diyor.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) - Atatürke muhtaç oldunuz yani!
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Bakın, yasa tutanakları. Onun devamında, bakın,
Meclis tutanakları, Kürdistan geçiyor. Diyap Ağadan tutun,
Süleyman Necatiden tutun Türkler ve Kürtler gayrikabili tefrik olarak
birlikte yaşarlar Kürdistanda. diyor. Bu, tutanaklarda var.
Yine, Meclis tutanaklarında, geçiyoruz, Kürdistan
Mebusu ve Kürdistan gibi bir muhit, Kürdistan gibi bir coğrafya ve
Kürdistan. Bunlar Meclis tutanakları, sizin tutanaklarınız
değil. Sizin o gocunduğunuz, utanç duyduğunuz,
ayıpladığınız, suistimal olarak gördüğünüz bu
Meclisin tutanaklarıdır bunlar; tarihtir, tarih; bu ülkenin
kuruluş felsefesidir. Siz ki buradan Kürtleri çıkarırsanız
bu Meclis Türklerin Meclisi olur, Kürtlerin Meclisi olmaz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Bırak
canım, sen de ne yaptığının farkında
değilsin!
HASİP KAPLAN (Devamla) Ünal Bey, Ünal Bey,
burası Kürtlerin Meclisi olmaz. Siz hayatınızın
kumarını oynuyorsunuz. Ne yaptığınızın
farkında değilsiniz.
RECEP ÖZEL (Isparta) Biraz sakin ol, biraz.
HASİP KAPLAN (Devamla) Biz Türklerle Kürtleri, bütün halkları
burada birleştirmeye çalışırken, siz burayı ırk
temelinde bir Parlamentoya çevirmeye çalışıyorsunuz
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sensin!
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Siz böyle mi
birleştiriyorsunuz? Muhalefet şerhinde yazdıklarınla
mı birleştiriyorsun, bölerek mi birleştiriyorsun, ayrıştırarak
mı birleştiriyorsun?
HASİP KAPLAN (Devamla) Irk parlamentosu,
faşizm, faşizmi okutmak istiyorsunuz burada. Yapmayın bunu, bu
yanlışı yapmayın.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Ötekileştirerek mi birleştiriyorsun sen?
HASİP KAPLAN (Devamla) Bu yanlışı
yapmayın. Bu tutanaklardan çıkarmaya gücünüz yetmez. Bunlar
cumhuriyetin kuruluş tutanaklarıdır, bunlar Meclisin on
yıl, yirmi yıl, hatta yakın zamanda
kullandıklarımızdır. Siz böyle bir yanlış
yaparsanız, Başkanlık Divanı bir yanlış yaparsa
bütçe görüşmelerinde on bir gün boyunca Kürdistan diye
başlayacağız söze, on bir gün boyunca Kürdistanı
anlatacağız, on bir gün boyunca Kürtleri anlatacağız, on
bir gün boyunca gasbettiğiniz haklarını anlatacağız,
on bir gün boyunca Roboskiyi anlatacağız, on bir gün boyunca faili
meçhulleri anlatacağız; on bir gün boyunca
yaktığınız 4 bin köyü, 17.500 faili meçhulü
anlatacağız. Siz ki böyle bir hata yaparsanız bu hatanın
sonucuna katlanırsınız. Biz bu ülkede birlik için mücadele
ederken, bu ülkenin birliği, dirliği için mücadele ederken, bu ülkede
biz bütünlük içinde çözüm ararken siz inkârda arıyorsunuz, siz
faşizmde arıyorsunuz, siz diktatörlükte arıyorsunuz
METİN KÜLÜNK (İstanbul) Yapma ya! Biraz
insaf, insaf! En son söyleyeceğin cümleler bunlar.
HASİP KAPLAN (Devamla)
siz inkârda
arıyorsunuz, siz halkları inkârda arıyorsunuz. Böyle bir zulüm
Böyle bir dönemde, 10 Aralık İnsan Hakları Haftasının
olduğu bir dönemde nasıl bir şeydir bu? Nasıl bir şeydir
söyler misiniz? Fitne fesat koydunuz Meclisin içine.
(MHP ve BDP sıraları arasında
karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
HASİP KAPLAN (Devamla) Bu Mecliste, hiç kimse
kalkıp buradan
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Tahrik et! Tahrik et!
(MHP ve BDP sıraları arasında
karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN Lütfen
HASİP KAPLAN (Devamla) Şunu açık
söylüyoruz: Herkes düşüncesini açıklayacak, herkes görüşünü
açıklayacak ama zorbalığı kabul etmeyiz
(MHP ve BDP sıralarından ayağa kalkmalar,
karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
HASİP KAPLAN (Devamla)
saldırıyı
kabul etmeyiz, tehdidi kabul etmeyiz
BAŞKAN Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 14.43
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.51
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Muharrem IŞIK (Erzincan), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
-----
0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26ncı Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, ara verdiğinizde iki dakikam
vardı.
BAŞKAN Sayın
Kaplan, söz vereceğim ama zaten dokuz saniyeniz vardı.
Bir dakika söz veriyorum,
buyurun.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) İki dakika vardı, burada kavga vardı, ona
gitti.
BAŞKAN Hayır,
tutanaklardan alabilirsiniz.
Sayın Kaplan,
vereyim, iki dakika da vereyim ama dokuz saniyeniz vardı. Bir dakika söz
veriyorum.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) İki dakika verin, toparlayayım.
BAŞKAN Yani,
oradaki tartışma beni ilgilendirmez ki Sayın Kaplan.
Bir dakika söz veriyorum.
Buyurun.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, gündem bellidir. Gündemin
dışında bir konuyu usule, tartışmaya açmak mümkün
değildir. Bu, Meclis Başkanlığını ilgilendirir; sizlerin
bugünkü gündeminin, yürütmekle görevli olduğunuz bugünün gündeminin
işi değildir. Bugün bu konuda bir karar veremezsizin. Kaldı ki
ifade hürriyeti demokratik toplumların en önde gelen hürriyetidir. 10
Aralık İnsan Hakları Gününü kutluyoruz dünyada. İfade
hürriyetini burada zorbalıkla engellemeye çalışan bir
anlayışa biz teslim olmayız. Biz bildiğimizi söyleriz,
doğru bildiğimizi, inandığımızı söyleriz.
Gideriz, kürsüde de söyleriz, meydanda da söyleriz, sandığa da
gideriz. Siz de onu yapın ama gelip bu kürsüden Sen böyle
konuşursun, böyle konuşamazsın. deme cüretini
Milletin vekili
olarak ben oy aldığım Şırnak halkına, Botan
halkına verdiğim söz karşısında asla
kafamızı eğmeyiz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN
(Devamla) Siz tutanaklardan da çıkarsanız, rapordan da
çıkarsanız bu kürsüde yirmi dört saat bunu ifade etmeye devam
edeceğiz. Bunu açıklıkla ifade ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, bir cümle efendim. Çünkü bir
husus ısrarla saptırılıyor. Biz, Kürt kimliğini, Kürt
dilini, Kürdistan ifadesini; bunu tartışmıyoruz.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Tartışıyorsunuz!
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Tartıştığınız şey ne
peki?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) İnkâr ediyorsun! (AK PARTİ
sıralarından Bağırma! sesleri)
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Barış ve Demokrasi Partisinin Türkiye
Cumhuriyeti devletini
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Biraz dinle ya!
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Bağırırım, haklı olunca
bağırırım! (AK PARTİ sıralarından
Bağıramazsın! sesleri)
BAŞKAN
Sayın Kaplan lütfen oturun, konuştunuz.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Dinle, dinle
MEHMET METİNER
(Adıyaman) İstediğin mecraya çekmeye
çalışıyorsun.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Türkiye Cumhuriyeti devletini, muhalefet şerhinde
sömürgeci diye niteleyemezler.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sömürgeci de derim, asalak da derim, zalim de derim,
diktatör de derim!
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Orada tabii ki milletvekili konuşur ama
milletvekili Anayasaya uygun
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Kendi Başbakanının ne
kullandığına bak sen!
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş)
Anayasadaki yemine uygun şekilde orada
konuşur.
BAŞKAN
Sayın Ünal teşekkür ediyorum.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Kendi Başbakanının ne
kullandığına bak, Başbakanın ne
kullandığını biliyoruz biz.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Her şeyi söylerim; benim fikrim bu, benim fikrim!
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Konuyu saptırmasınlar.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Burada şov yapma!
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Şovu sen yapıyorsun!
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Bizi susturamazsınız!
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Diyarbakır milletvekiline sor. Şovu siz
yapıyorsunuz, şovu siz. Aç oku! (AK PARTİ ve BDP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın Ünal lütfen
Sayın Baluken,
lütfen oturun.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Başbakanınız demiyor mu Kurucu Meclis
tutanağındaki
BAŞKAN - Evet,
lehte söz isteyen Yusuf Halaçoğlu, Kayseri Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) - Bizim Kürtlerle sorunumuz yok.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sorunun yoksa neyle sorunun var?
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Aç muhalefet şerhini oku sen!
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sömürgeci de deriz, faşizm de deriz
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Muhalefet şerhini oku sen!
İDRİS
BALUKEN (Bingöl)
diktatörlük de deriz, tek adam yönetimi de deriz. Tamam
mı?
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sen muhalefet şerhini oku, yazdıklarına
bak bir!
BAŞKAN
Lütfen
Buyurun.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Anayasamızın 81inci maddesini hepimiz iyi
biliyoruz. Burada hepimiz milletvekili andı içtik. Bu andı
tekrarlamak istiyorum: Devletin varlığı ve
bağımsızlığını, vatanın ve milletin
bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız
egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik
ve laik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı
kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma
ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve
temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakatten
ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve
şerefim üzerine andiçerim.
Değerli
milletvekilleri, bütçe ile ilgili hazırlanan kitapların 1inci
cildinde, 595inci sayfadan başlamak üzere müteakip sayfalarında,
Anayasa'nın şu yemini ettiğimiz maddelerine aykırı
hususlar yer almıştır. Bununla ilgili olarak, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak bu ayın 6sında yani cuma günü, Meclis
Başkanlığına bunları da ifade etmek suretiyle Anayasaya
aykırı maddeler, hususlar, ifadeler ve terimler taşıyan 1inci
cildin geri iade edilerek, bu kelimelerin, Meclis zabıtları hâline
gelmiş olan bu resmî yayın organından çıkarılması
talebinde bulunduk.
Şimdi, burada,
önemle hepinizden istirham ediyorum ki Anayasa'nın 126ncı maddesine
bakınız; başlangıçtaki değiştirilmez hükümleriyle
126ncı maddesine ve 5442 sayılı İl İdaresi
Yasasının hükümlerine tamamen aykırı ifadeler yer
almıştır. Türkiyede Türkiye kürdistanı diye bir bölge
yoktur, Kürdistan diye bir bölge Türkiye'de yoktur.
AYLA AKAT ATA
(Batman) Vardır, vardır.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Devamla) Dolayısıyla, Anayasa'ya aykırı
olan bu gibi konularda ayrımcılık yapıyorsunuz, ülkeyi
bölmeye çalışıyorsunuz, sonra diyorsunuz ki: Vardır.
Şimdi, varsa resmî olarak herhangi bir şekilde yer
almadığını görürsünüz.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) O bölgenin ismi bu, nasıl değiştireceksiniz
ya? O coğrafyanın ismini nasıl değiştireceksiniz?
YUSUF
HALAÇOĞLU (Devamla)
Dolayısıyla, bunların hiçbir tanesi yer
almamaktadır. Türkiye kürdistanı diye bir tabir de tarihte de
hiçbir zaman olmamıştır. Nitekim
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Bitlis) Tarihe bakabilirsin.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Bak o zaman. Deminden beri Hasip Beyin
anlattıkları neydi?
YUSUF
HALAÇOĞLU (Devamla) Tarihi benden daha iyi bilecek değilsiniz.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Sizden daha iyi biliyoruz.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Devamla) Siz kendiniz ideolojik birtakım konuşmalar
yapıyorsunuz. Atatürkü demin buna mal ettiniz. Atatürkün sözü
Süleymaniye Erbil bölgesi içindir ve o bölgeyle ilgili, Meclis
zabıtlarında 24 Nisana bakınız. 24 Nisanın İkinci
Celsesinde vardır bunlar, ifade edilir.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Kürdistan mebusları diyor Atatürk; bu, Parlamento
çatısı altında söylenen bir sözdür.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Devamla) Şimdi, dolayısıyla, burada siz,
Türkiye Cumhuriyetinde olmayan birtakım ifade ve kelimeleri resmî olarak
Türkiye Büyük Millet Meclisinin yayınının içerisine
sokamazsınız; bu, anayasal suçtur, aynı zamanda hukuka
aykırı bir davranıştır. Dolayısıyla, bu
kelimelerin buradan çıkarılması talebinde bulunduk. Bugün, usul
tartışması şeklinde cereyan eden bu görüşmelerde,
burada, bu kelimeler ki bugün terörden mahkûm olmuş ve ömür boyu
ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm
olmuş bir kişiye ulu önder, önder Apo şeklinde ifadeler yer
alamaz. Bütün bunlar hukukun vermiş olduğu kararlara aykırı
kararlardır, nitekim bunların kabulü bizim tarafımızdan
asla mümkün değildir. Dolayısıyla, bu kelimelerin bu kitaptan
çıkarılmasını, çıkarılmadığı
takdirde bu kitabın yeniden basılmasını, bunların, bu
ifadelerin yer almamasını, şu ana kadar
dağıtılmış olan kitapların
toplatılmasını özellikle Meclisten istirham ediyorum. Zira,
eğer bu kelimeleri bir oldubittiye getirerek Türkiye Büyük Millet Meclisi
gibi Türkiyenin en üst kurulunda yer alan bir kitaba sokmaya
çalışırsanız, herhâlde burada bir art niyeti göz ardı
edemezsiniz.
Şimdi, tabii
ki bu arada şunları özellikle belirtmek isterim: Her milletvekilinin,
herkesin konuşmalarına çok dikkat etmesi gerekir. Burada
bağırıp çağırmakla bir yere varmamız mümkün
değil. Burada, hepimizin belli bir eğitim seviyesine sahip
olduğumuzu düşünüyorum ve burada herkesin birbiriyle rahat
şekilde konuşup anlaşabileceklerini de düşünüyorum.
Şimdi, konuşmalarımıza dikkat etmemiz lazım diyorum,
şunun için: Zira, bir insanın ağzından çıkan kelimeler
artık kendisine ait değildir, o artık topluma mal olmuştur
ve o toplum onu kendi anlayışı çerçevesinde değerlendirir.
Dolayısıyla, mesela, Sayın Galip Ensarioğlu
Diyarbakır bölgesinde, burada Kürtler yaşıyorsa o zaman
burası Kürdistandır
Böyle bir hakkı yoktur kimsenin. Yani,
bir bölgeye bilmem kim yaşıyor diye bir hak veremezsiniz çünkü
bakın, Türkiye Cumhuriyeti bir imparatorluk bakiyesidir, imparatorluk
içerisinde Türklerin dışında değişik yerlerden,
coğrafyalardan Türkiyeye gelmiş pek çok unsur bulunmaktadır.
Yani, Türkiyede sadece Türkler yoktur ama herkesin, bunların
söylediği gibi, birtakım kişilerin söylediği gibi burada
Kürtlerin de tahakkümü olmaması gerekir. Burada Arnavutlar da vardır,
Boşnaklar da vardır, Gürcüler de vardır vesaire.
Dolayısıyla, olmaması zaten mümkün değil çünkü
-dediğim gibi- Osmanlı coğrafyasından -kaybedildikten
sonra- Anadolu topraklarına gelen birçok insan, buradaki yönetimi, bu
ülkeyi, Türkiyeyi benimsedikleri için bu topraklara gelmişlerdir ve bu
topraklara geldikleri için siz onları
AYLA AKAT ATA (Batman) Biz bu topraklara gelen
halklardan değiliz. Bu topraklar bizim ana yurdumuz, kürdistan bizim ana
yurdumuz.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) -
ayrı birer etnik
grup olarak göremezsiniz. Kürtlerin yaşadığı bölgeye
gelince, hiçbir zaman Kürtlerin yaşadığı bölge de bugünkü güneydoğu
veya doğu değildir. Hiçbir zaman bunları tarih
kayıtlarında göremezsiniz. Şimdi
AYLA AKAT ATA (Batman) Nasıl göremezsiniz? Ortaokulda,
Yavuz Selimin Kürdistana yaptığı seferden bahsediyor tarih
kitabı.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) Göremezsiniz, göstermek
için bana Kürtçe yazılmış bir kitap göstermeniz gerekir veya
Anadoluda Kürtlere ait bir mimari yapı göstermeniz gerekir. Var
mıdır? Yoktur. Herkes bunu biliyor, bütün dünya biliyor.
Şimdi, var olmayan bir şeye Biz illaki burada
varız. dediğiniz takdirde, bunu herkes nasıl anlayacaktır?
Sizin bu konuda desteksiz olarak konuştuğunuzu düşünecektir.
Dolayısıyla, Var. demeniz hiçbir şeyi değiştirmez.
Orada Artukoğulları vardır, Zengîler vardır, Eyyubîler
vardır, Selçuklular vardır, Osmanlılar vardır, Akkoyunlular
vardır, hatta, daha öncesine giderseniz Hazar İmparatorluğuna
kadar gidersiniz. Dolayısıyla, o tarihlerde olmayan bir şeyi siz
bugün Var. diye ortaya çıkarsanız olmaz.
Ha, bugün Türkiyede Kürtler var mıdır?
Vardır kardeşim. Ha, Kürdistan diye bir bölge var mıdır?
Türkiye dışında, bugünkü Irakın Süleymaniye ve Erbil
bölgesinde bir Kürdistan vardır, haritalarıyla, her şeyiyle bu
gerçektir Yok. demiyoruz, Kürtler yok. demiyoruz, Kürtçe konuşulan
değişik lehçeler yok. demiyoruz ama bakın, burada bir şeyi
yanlış anlamayın: Siz, burada, eğer biz Kürtler, biz
Kürtler derseniz öteki de biz Türkler, biz Türkler demeye başlarız.
O zaman, ortaya çıkacak sonuç herhâlde hiç de hoş olmayacak bir
sonuçtur.
Dolayısıyla, burada, bu ülkede eğer birlik
beraberliği savunuyorsanız o zaman Biz Kürtler, biz Kürt gençleri,
biz bilmem neler
demeyin veyahut da böyle birtakım belgelere,
oldubittiye getirerek birtakım kelimeleri sokmaya
çalışmayın veya yaptığınız bir
toplantıda hem Bu ülkenin bayrağına saygılıyız.
diyeceksiniz hem de bayrağı alaşağı edeceksiniz,
indireceksiniz. Böyle bir anlayışı hiç kimse kabul edemez.
Şimdi, bunun aksini
iddia edemezsiniz. Siz birçok toplantıda -sadece bunda değil- daha
önceki toplantılarda da aynı şekilde, bayrağa
karşı aynı şeyi yaptınız. Yani hem siz bayrağa
saygısızlık yapıyorsunuz hem siz Kürtüz. diyerek
aslında karşınızdaki, birlikte olmayı düşündüğünüz
Türklere saygısızlık yapıyorsunuz veya ülkedeki başka
insanlara saygısızlık yapıyorsunuz. Her şeyden önce
bunu aklınıza iyice yerleştirmeniz gerekir.
Ben burada
özellikle şunu belirtmek istiyorum: Bu gibi belgeler
yayınlanırken başlangıçta komisyonların
başkanlarının
Ki bu şerh Komisyon
Başkanlığına verildiğinde, önce Komisyon
Başkanının bunu inceleyip, buna aslında gerekli ikazı
yapıp kitaba sokmaması gerekirdi.
İkincisi:
Komisyondan gelen bu belgenin muhakkak Meclis Başkanlığı
tarafından kontrol edilip yerine konmaması gerekirdi veyahut da ikaz
edilmesi gerekirdi ama bunların hiçbir tanesi yapılmayıp bugünkü
hâle gelmesinin sebebi de bu dikkatsizlikten başka bir şey
değildir. Herkesin bu dikkatsiz davranışlardan bundan böyle
sarfınazar etmesi gerekir. Biraz önce söylediğim gibi, eğer
Anayasa gibi bir hukuka tabi isek, hukuk devleti isek, hukuka hepimiz
saygılı isek bu konularda dikkatli olmamız gerekir. Anayasaya
ve yasalara, bizim çıkardığımız Anayasa ve yasalara
yani bu Meclisin çıkardığı yasalara bizim öncelikle
uymamız gerekir ki toplum bizi öncü olarak görsün bu konuda.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sırasıyla vereyim.
Buyurun.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Ben tek bir cümle söyleyeceğim.
Burada bulunmayan
bir sayın milletvekilimizin ifadesiyle ilgili, hatip bir ifadede bulundu.
Sayın Galip Ensarioğlunun kullandığı ifade Tarihsel
olarak Kürdistan diyor, Türkiye kürdistanı ifadesine
katılmadığını ve bunu da doğru
bulmadığını ifade ediyor.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Gelsin burada konuşsun, televizyonlarda öyle diyor,
burada başka birşey, ne dediğiniz belli değil. Doğru
durun ya!
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Zaten Sayın Halaçoğlu da bunları ifade etti kürsüde.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkanım
Sayın Başkanım
Efendim, bir şeyi belirtmek istiyorum. Biraz önce grup olarak
BAŞKAN
Sayın Baluken daha önce söz istedi Sayın Vural, vereceğim.
OKTAY VURAL
(İzmir) Bir şeyi arz edeceğim sadece efendim bilgi olarak.
Grup başkan vekilimiz, Milliyetçi Hareket Partisinin bu konuda ortaya
koyduğu tavrı Genel Kurulda paylaştı ancak gönül isterdi ki
öncelikle bu muhalefet şerhi Komisyon Başkanı tarafından
geri gönderilsin
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) - Komisyonun öyle bir yetkisi yok.
Sayın
Başkan
OKTAY VURAL
(İzmir)
sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
tarafından geri gönderilsin.
Bu çerçevede,
Sayın Genel Başkanım yarın yapılacak toplantıda
konuşma yapmama kararı almıştır.
Dolayısıyla, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu konuda kararlı
olduğumuzu ifade etmek istiyorum ve Komisyon Başkanı ile Meclis
Başkanının önceden bir inisiyatif almamasını da
kınıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Başkanım, yerimden bir söz istiyorum.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkanım
BAŞKAN
Buyurun Sayın Baluken.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Başkanım, Komisyon adına yerimden
söz istiyorum.
BAŞKAN Bir
saniye, Sayın Baluken sabahtan bu tarafa ayakta duruyor.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkan
Sayın Başkan, bütün partiler
konuştu, CHPye de söz verin de sonra
arkadaşlara verin.
BAŞKAN
Vereceğim ama sataşma nedeniyle söz istiyorlar.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Ama yani efendim, bir tek ben kaldım.
BAŞKAN
Sayın İnce, başka zaman da vermediğimiz zaman
kızıyorsunuz yani hangi hâlinize verelim? Vereceğiz. Burada bak
MUHARREM İNCE
(Yalova) Beni de konuşturursunuz, sonra arkadaşlara verirsiniz.
BAŞKAN Grup
başkan vekilleri söz isteyenler Sayın İnce, lütfen.
Grup başkan
vekiline veriyorum.
Buyurun.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Biraz önce konuşması sırasında
sayın hatip hem grubumuza yönelik bölücülük yapmak hem de
bayrağı aşağılamakla ilgili suçlamalar yaptı.
BAŞKAN
Buyurun, iki dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle.
Lütfen yeni bir
sataşmaya mahal vermeyelim.
VII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Bingöl Milletvekili
İdris Balukenin, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünalın usul
görüşmesi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Barış ve Demokrasi Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben
MHP adına konuşan grup başkan vekiline cevap vermeyeceğim
çünkü MHP bu konuyla ilgili düşüncesini her platformda aynı
şekilde ifade ediyor ama burada AK PARTİ adına konuşan sayın
grup başkan vekiline iki hafta önceki grup konuşmasından
Sayın Başbakanın açıklamalarını okumak istiyorum.
Sayın Başbakan, Diyarbakırdaki sözlerini eleştiren MHP ve
CHP grubuna yönelik olarak Gitsinler ilk Meclis zabıtlarını
okusunlar, bugün karşı çıktıklarını orada
görecekler. Kürdistan kelimesini o Meclis zabıtlarında görecekler.
diyor.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Biz buna itiraz etmiyoruz zaten, bunu anlatamıyoruz.
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Bakın, bölgede gidip Kürdistan kelimesini
kullanıp
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) - Muhalefet şerhinde
kullandığınız sömürgeci, Ulu Önder gibi ifadelere
karşı çıktığımızı söylüyoruz.
İDRİS
BALUKEN (Devamla) - Burada sizin yaptığınız
konuşmanın tamamı Kürdistan kelimesinin orada geçmesine
dairdir.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Siz, işi
ısrarla Kürdistana getiriyorsunuz.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Kürdistan
kelimesinin tarihsel bir realite olduğunu
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Bunu, seçim
malzemesi olarak kullanmak istiyorsunuz.
BAŞKAN Sayın Ünal, lütfen
İDRİS BALUKEN (Devamla)
Sultan Sencerden
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Konu Kürdistan
değil!
İDRİS BALUKEN (Devamla)
Yavuz Sultan
Selimden, Kanuniden
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Konu Kürdistan
değil!
İDRİS BALUKEN (Devamla)
ilk Meclis
tutanaklarına kadar burada olduğunu
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Siz ne
yaptığınızı biliyorsunuz.
İDRİS BALUKEN (Devamla) İki hafta önceki
grup konuşmasında Başbakanınızın söylediklerini
okuyun, siz de anlarsınız. Dolayısıyla, gelip burada aksi
bir görüşü savunmanızı kınıyoruz.
Diğer taraftan, bu bayrakla ilgili meseleye gelmek
istiyorum. 30 bin kişiyle yapılan bir gençlik kongresinden
bahsediyoruz. Çok görkemli, çok önemli, birlikte yaşamanın ve çözümün
mesajlarının geçtiği bir kongre. Ve kim olduğunu
bilmediğimiz 2 kişi tarafından bayrak indiriliyor ve bizim
partinin gençleri müdahale ediyorlar. Daha önceki bayrak indirme
provokasyonlarında da olduğu gibi bunların, devletin
köşebaşında yerleşmiş derin birtakım insanlar
olduğunu çok iyi biliyoruz.
REŞAT DOĞRU (Tokat) Başka partilerde
niye indirilmiyor?
İDRİS BALUKEN (Devamla) Bayrakla ilgili bir
sorunumuz olsa buraya gelir, çıkar, söyleriz. Bizim bayrakla ilgili bir
sorunumuz olsa bu Meclis çatışı altında olmayız.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Hep sizin kongrenizde oluyor!
İDRİS BALUKEN (Devamla) Birlikte yaşam,
demokratik çözüm, ortak gelecek diyorsak, bayrakla ilgili bir sorunumuzun da
olmadığını bilmeniz gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) Bu provokasyonla
ilgili hem parti gençlik meclisimizin hem de genel merkezimizin
açıklaması da olmuştu.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Lütfen Sayın Ünal
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Grup başkanımızın
ifadesiyle
BAŞKAN Sayın İnce bekliyor efendim.
Sayın İnce buyurun.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın
İnceden müsaade aldım.
BAŞKAN Lütfen
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN - Sayın Halaçoğlu lütfen oturun,
daha sonra
Çünkü Sayın İnce biraz önce
Buyurun Sayın İnce, Yalova Milletvekili
(CHP
sıralarından alkışlar)
VI.- USUL HAKKINDA
GÖRÜŞMELER (Devam)
1.- 506 sıra
sayılı Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun birinci cildinde BDP Grubu
milletvekillerince yazılan muhalefet şerhinde yer alan Anayasa ve
İç Tüzüke aykırı bazı ifadelerin Başkanlık
tarafından çıkarılıp çıkarılmayacağı ve
bütçe görüşmelerinin Genel Kurul tarafından belirlenen takvim ve
program dâhilinde gerçekleştirilip gerçekleştirilmeyeceği
hakkında (Devam)
MUHARREM İNCE (Yalova) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başbakan Kürdistan derse BDP de gelir
Türkiye kürdistanı der.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sen ne diyorsun
onu söyle.
MUHARREM İNCE (Devamla) Yani Irak Kürdistanı
için söyledi. diyorsunuz ama Roboskiye Dobroski diyen milletvekilinize de
bunun gerçeklerini sorarsınız.
Mesela, bir başka yöneticiniz Türk yoktur. diyor.
Ben de dedim ki: Doğru söylüyorsunuz Türk yoktur, Türkler aslında
Kürtlerin kumsalda gezip tırk tırk diye ses
çıkaranlarıdır.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Kart kurt o,
karıştırdın sen.
MUHARREM İNCE (Devamla) Değerli
arkadaşlar, türkü söylerken, düet yaparken dikkat edeceksiniz.
Eleştiriler gelince Kürt sorununu Kürdistan sorununa dönüştürürseniz
işte bunun çözümü yoktur. Kürt sorununu biz çözeriz,
demokratikleşmeyle çözeriz, evrensel hukukla çözeriz, özgürlükleri
genişleterek çözeriz ama siz Kürt sorununu bir coğrafya sorunu
hâline, bir Kürdistan sorunu hâline getirirseniz bunu çözemeyiz. Marmarayla
Londra ile Pekini buluşturduk. derken, Ankara ile Diyarbakırı
ayrıştırdığınızın farkında değilsiniz
sizler.
Sorun nerede
biliyor musunuz? Sorun, aslında, sizin kafa yapınızda,
mantığınızda. Şehre göre şerbet veriyorsunuz,
şehre göre şerbet! (CHP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar) Diyarbakıra gidiyorsunuz Kürdistancı oluyorsunuz,
Barzaninin eş başkanı oluyorsunuz. Oradan Edirneye
geçiyorsunuz, şehit babası oluyorsunuz bir anda. Gün geliyor El
Kaideci oluyorsunuz, gün geliyor El Nusracı oluyorsunuz, gün geliyor ABci
oluyorsunuz. Sonra, ABDci oluyorsunuz.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Bizi konuşma, muhalefet şerhini konuşsana
ya!
MUHARREM İNCE
(Devamla) - ABden, ABDden sıkıldığınız zaman da
Şanghaycı oluyorsunuz.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Sen muhalefet şerhinden yana mısın,
onu söyle Muharrem?
MUHARREM İNCE
(Devamla) - İmralıcı oluyorsunuz, Kaddafici oluyorsunuz,
Esatçı oluyorsunuz, sonra fesatçı oluyorsunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
İHSAN
ŞENER (Ordu) - Siz neci oluyorsunuz?
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Oradan geçiyorsunuz, sağcı oluyorsunuz, solcu
oluyorsunuz, oradan vazgeçip orta yolcu oluyorsunuz.
İHSAN
ŞENER (Ordu) Siz kendinizi tarif edin, kendinizi.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Aynada kendinize bakın.
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Mesela, bir anda Müslümanlıktan bahsedip papaz elbisesi
giymekten söz ediyorsunuz. Çevreci oluyorsunuz, yeşilci oluyorsunuz, Adnan
Şensesci oluyorsunuz, solcuları tavlamak için oradan Ahmet
Kayacı oluyorsunuz.(CHP sıralarından alkışlar)
İHSAN
ŞENER (Ordu) Siz necisiniz?
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Oradan geçiyorsunuz Yes be annemci oluyorsunuz.
Çalıştay yapıyorsunuz, Alevici oluyorsunuz.
İHSAN
ŞENER (Ordu) Bizi tarif etme, kendini tarif et.
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Darbuka görüyorsunuz Roman oluyorsunuz be ya! Roman oluyorsunuz
Edirnede. (CHP sıralarından alkışlar) Siz hepsini
oluyorsunuz da bakın
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Bunlar Yılmaz Özdil yazıları. Sen böyle
konuşma ya! Sen büyük bir siyasetçisin, böyle konuşma. Bunları,
bırak, Yılmaz Özdil yazsın ya!
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Siz hepsini oldunuz.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Bunları Yılmaz Özdil yazsın, sen ne
konuşuyorsun bunları!
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Darbukayı görünce Roman oldunuz, Barzanici oldunuz, Ahmet
Kayacı oldunuz.
METİN KÜLÜNK
(İstanbul) Sayın İnce, Brookings Institutionde ne
olduğunuzu söyler misin?
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Hepsi oldunuz, iki şey olamadınız: Bir Türk
milleti diyemediniz, bir de Atatürkçü olamadınız, bu ikisini
olamadınız. (CHP sıralarından alkışlar)
METİN KÜLÜNK (İstanbul) Washingtonun dar
sokaklarında ne olduğunuzu bir anlatın. Washingtonun dar
sokaklarında ne olduğunuzu bir anlatın. Washingtonun mahremlerinde
ne olduğunuzu bir anlatın. Geçen hafta neredeydiniz? Washingtonda ne
yapıyordunuz?
MUHARREM İNCE
(Devamla) Şimdi, bakın, örneklerimi çoğaltayım ben
sizlere: Diyarbakırda 4 askerimiz kaçırıldı, Sayın
Başbakan Çözüm sürecine karşı olanların işi. diyor.
Sayın
milletvekilleri, size bir sorum olacak: PKK, otuz yıldır ilk kez mi
asker kaçırdı? Yani, PKK daha önce askerimizi, polisimizi,
öğretmenimizi, kaymakamımızı kaçırdı mı,
kaçırmadı mı? Yani, bunu ilk kez yapmışsa, derim ki
tamam, bir çözüme, bir barışa doğru gidiyoruz, PKK da askerleri
kaçırdı, süreci sabote ediyor. Yani, PKK bir kamu görevlisini ilk kez
kaçırmadı ki. Bu mantık, PKKyı aklama
mantığıdır, temize çıkarma
mantığıdır, tıpkı Reşadiyede olduğu
gibi.
Reşadiyede ne
dediniz? AKP, PKKyı bir aklama yarışına girdi
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Bitlis) Keşke siz de barışı
destekleyebilseydiniz. Daha güzel olmaz mıydı bu konuşmayı
orada yapsaydınız?
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Açıklayın, bakın
O günlerdeki parti sözcünüz
Hüseyin Çelikin açıklamalarına bir bakın. O açıklamalarda
OKTAY VURAL
(İzmir) Bülent Arınçın
MUHARREM İNCE
(Devamla) Bülent Arınçın açıklamalarına bir bakın,
o açıklamalarda bunların hepsini görürsünüz.
Bakın,
çelişkili olmak, şehre göre farklı şerbetler vermek başka
bir şeydir, tutarlı olmak, demokrat olmak başka bir şeydir.
Şimdi, ben,
size çelişki gibi görünüp aslında demokrat bir tavır olan
örnekler sergilemek istiyorum: Uluderede 34 çocuğun ölümünü
sorgulayacaksın, üzüleceksin, üstüne gideceksin. Orada diyeceksin ki Bu
çocukları, onları hep birlikte
savunacağız. Hiç korkmayacaksın bundan.
Kürt olmak gerekmez
o çocukları savunmak için, insan olmak, demokrat olmak, yurtsever olmak
yeterlidir. (CHP sıralarından alkışlar)
Mesela, bir Sünni
olarak diyeceksin ki Alevilerin cemevine haksızlık
yapılıyor. Devlet, caminin elektriğini, suyunu ödüyor, Alevinin, cemevininkini ödemiyor.
Bir Sünni olarak çıkacaksın Alevi kardeşime haksızlık
yapma. diyeceksin. Bunu demek için Alevi olmak gerekmez. (CHP
sıralarından alkışlar) Mesela, Bir cemaate
kızdım, dershaneleri kapatırım. diyorsa birisi, sen
diyeceksin ki: Bu eğitim kurumları böyle kapatılmaz. O
dershaneciyi de savunacaksın.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Parti tüzüğünde var bizim, dershane sorunu.
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Mesela, Gezide direnen yaşlı teyzeyi de
savunacaksın. Ömrünün baharında on altı yıl hapis
yemiş, telefonuna sehven bilgi yüklenen teğmeni de savunacaksın.
Dershanelerde işsiz kalan öğretmenlere iş veririm.
dediğinde, maliyeci kontrolüne giren holding patronunu da
savunacaksın. Silivrideki generali de savunacaksın. Düzmece
delillerle içeriye atılan gazetecileri, muhalifleri de savunacaksın.
Müfettiş gönderilen CHPli, MHPli belediyeleri de savunacaksın.
Taksimde gözünü kaybeden delikanlıyı savunacaksın.
Başbakanın hışmına uğramış ajans
sahiplerini savunacaksın. Haksız yere denetime girmiş,
yıllarca Kapitalisttir. diye mücadele etmiş olmana rağmen,
göstericilere otelini açtı diye müfettiş gönderilen, ihalelerden el
çektirilen holding patronunu da savunacaksın.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Son iki dakikanı muhalefet şerhine ayır.
MUHARREM İNCE
(Devamla) Gün gelecek Kürtü, Aleviyi, holding patronunu, on sekiz
yaşındaki sosyalist çocuğu, cemaatçiyi, dershaneciyi, ezilen
mazlum kim varsa, bu diktatörün ezmek istediği kim varsa herkesi
savunacaksın. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Duyuyoruz, duyuyoruz, niye
bağırıyorsun!
MUHARREM İNCE
(Devamla) Demokrasi böyle bir şeydir, hukuk böyle bir şeydir,
adalet böyle bir şeydir ve bunu yapmak için
METİN KÜLÜNK
(İstanbul) Tarihinize bakın.
MUHARREM İNCE
(Devamla) -
Cumhuriyet Halk Partili olmak gerekmez, bunu yapmak için solcu
olmak gerekmez, bunu yapmak için insan olmak, adam olmak, yurtsever olmak
yeterlidir diyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
İHSAN
ŞENER (Ordu) Acze düşmüş CHPyi de savunacaksın!
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Ünal.
Sayın Ünal ne
için söz istiyorsunuz? Bir saniye! Ne için söz istiyorsunuz Buyur derken?
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, hatip, grup başkanımızın
konuşmasına ilişkin bir hususu
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Hasip, Hasip, hatip değil.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın hatip, Hasip değil efendim, hatip.
sayın grup başkanımızın
konuşmasındaki ifadesine ilişkin bir hususu ifade etti, bir
düzeltme istiyorum sadece.
Ayrıca, ben,
Sayın Muharrem İncenin tabii, hangi ifadesini düzelteceğim,
onun için bir düzeltme istemiyorum
BAŞKAN
Düzeltmeyle ilgili olmaz efendim, bakın. Siz kimsenin ifadesini
düzeltemezsiniz, sataşma varsa söz isteyebilirsiniz.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Efendim, bizimle ilgili kullandığı
ifadelerle ilgili sataşmadan dolayı söz talep ediyorum.
BAŞKAN Ha,
ifade edeceksiniz bunları
Bunları önce söyleyeceksiniz.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Peki, sataşmadan dolayı söz talep ediyorum.
BAŞKAN Buyurun,
iki dakika söz veriyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Kimsenin sözünü
düzeltemezsiniz siz, buyurun.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Herkesi düzelteyim diyorsunuz. Önce parti olarak
duruşun ne? Kürdistan var mı yok mu? Önce Başbakanın
duruşunu düzelt, ondan sonra
Lütfen yani
VII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünalın, Bingöl Milletvekili İdris Balukenin
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanına
sataşması nedeniyle konuşması
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sürçülisan ettim, düzeltme ifadesini yanlış
kullandım, kusura bakmayın, sataşma diyecektim efendim,
düzeltiyorum. Kendi sözümü düzeltme hakkına sahibim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bir hususu burada
netleştirelim. Kimse meseleyi Kürdistan üzerinden kurgulayıp, sonra
bölgeye gidip, bölgedeki insanlarımıza Bakın, size ne
yapıyorlar
Buraya gelip Kürdistan diyorlar, Ankaraya gidip başka
şey söylüyorlar. diye propaganda yapmaya kalkışmasın.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Aynen öyle, aynen öyle.
MAHİR ÜNAL
(Devamla) Sayın Başbakanın Kürdistan ifadesini Irak
Kürdistan Bölgesel Yönetimi için kullandığı son derece
açıktır.
ENGİN ÖZKOÇ
(Sakarya) Hayır, hayır, Türkiye için kullandı.
MAHİR ÜNAL
(Devamla) Sayın Halaçoğlu da Kürdistan bölgesinin Osmanlı Döneminde
ve cumhuriyet tutanaklarında, Meclis tutanaklarında nasıl
kullanıldığını, Süleymaniye ve Erbil için
kullanıldığını da ifade etmiştir.
ENGİN ÖZKOÇ
(Sakarya) Çok açık söyledi, Türkiye için kullandı, lafı
döndürmeyin.
MAHİR ÜNAL
(Devamla) Bir gerçeği gözden kaçırmayalım: Bakın, bizim,
muhalefet şerhinde karşı çıktığımız
hususlar: Kürdistanda eşitsiz gelişim ve ekonomik sömürü. Böyle
bir ifadeyi biz bu Mecliste kabul edemeyiz.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Kardeşim, bu benim fikrim ya, benim fikrim bu.
Partimin fikrine nasıl karşı çıkarsın ya?
MAHİR ÜNAL
(Devamla) Kürt siyasi tutsak ifadesini kabul edemeyiz.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Eşitsiz gelişim ve ekonomik sömürü
Ya bunda
ne var? Allah, Allah! Allah aşkına ya!
MAHİR ÜNAL
(Devamla) Kürt halk önderi ifadesini kabul edemeyiz. Türkiye ve
Kürdistanın dört bir yanından halk isyanları
başlamıştır. ifadesini kabul edemeyiz.
İmralıda Kürt halk önderi ve PKK lideri gibi ifadeleri kabul
edemeyiz.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Kürdistan ifadesini kabul ediyor musunuz Sayın
Başkan, Kürdistan ifadesini, onu söyleyin?
MAHİR ÜNAL
(Devamla) AK PARTİ bölgede yaklaşık yüzde 45, yüzde 50, kimi
yerde yüzde 60 oy alıyor. AK PARTİye oy veren Kürt
vatandaşlarının önderi olmayan birisine siz nasıl Kürt
halkı önderi diyeceksiniz ve bunu meşrulaştıracaksınız
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Niye görüşüyorsunuz o zaman? Niye görüşüyorsunuz
Beyefendi?
MAHİR ÜNAL
(Devamla)
bunu Meclise taşıyacaksınız, bunu muhalefet
şerhine taşıyacaksınız, sonra da bizim bunu kabul
etmemizi isteyeceksiniz? Dolayısıyla, biz bunu kabul etmiyoruz.
Sayın
İncenin söyledikleriyle ilgili de tek bir şey söylemek
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MAHİR ÜNAL
(Devamla)
istiyorum: Bu millet ariftir, kimin ne
yaptığını iyi bilir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ENGİN ÖZKOÇ
(Sakarya) Yarın Sayın Başbakan sizi de yalanlar!
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Kürdistan ifadesine karşı
mısınız, değil misiniz Sayın Başkan, onu
söyleyin?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Baluken, siz mi istiyorsunuz, Sayın Kaplan mı istiyor?
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Kaplan usule ilişkin istiyor. Ondan önce
Mahir Beyin konuşmasıyla ilgili bir hususu açıklamam
lazım.
BAŞKAN
Hayır, anladım da ayrı ayrı olmaz ki biriniz isteyeceksiniz,
sataşmaya da cevap
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Olur mu efendim!
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Hasip Bey usulle ilgili istiyor, ben sataşmadan
dolayı istiyorum.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Grup başkan vekili sataştı.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Ben sataşmadan dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN O
zaman önce sataşmaya cevap versin ondan sonra buyurun.
Ne diye
sataştı bir defa Sayın Baluken? Ne söyledi de sataştı?
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Yine Sayın Başbakanın, konuşmasında
Suriye ve Irak bölgesini kastettiğini, dolayısıyla bizim bölücü
BAŞKAN Bunun
sataşma neresinde?
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Bizim bölücülük yaptığımızı
söylüyor, ülkeyi böldüğümüzü söylüyor, daha ne söylesin?
BAŞKAN Ha,
bölücülükle ilgiliyse buyurun.
İki dakika söz
veriyorum.
3.- Bingöl Milletvekili İdris
Balukenin, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünalın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
Barış ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Bakın, ben demin o konuşmanın bir
kısmını okudum, şimdi size bir paragrafını
okuyayım.
Sayın
Başbakan konuşuyor: Kürdistan kelimesini o Meclis
zabıtlarında görecekler. Anasırı İslam
kavramını o zabıtlarda görecekler. Biraz daha geriye,
Osmanlıya gittiklerinde doğu ve güneydoğunun Kürdistan eyaleti
olduğunu görecekler. Öyle Halaçoğluna gönderme yaparak Iraktan
bahsetti, Suriyeden bahsetti. savunmasını burada
yapmayın. Başbakan çok
açık bir şekilde
Bakın yine okuyayım, meşguldünüz:
Osmanlıya gittiklerinde doğu ve güneydoğunun kürdistan eyaleti
olduğunu görecekler. diyor, grup konuşmasında söylüyor, siz
herhâlde yoğundunuz, dinleyemediniz o ara. Türkiyenin yakın tarihi
MHP ve CHPnin çizdiği bir tablo değildir. Bunları söyledik diye
bize ne diyorlar? Bölücü diyorlar. Peki Mustafa Kemal de mi bölücüydü? diye
Sayın Başbakan söylüyor.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Asıl hususu niye konuşmuyorsunuz, ısrarla
Kürdistanı konuşuyorsunuz? Bizim karşı
çıktığımız ve itiraz ettiğimiz diğer
hususların hiçbirini burada gündeme getirmiyorsunuz. Muhalefet
şerhinde kullandığınız ifadelerin hiçbirini gündeme
getirmiyorsunuz. Niye onlara olan rahatsızlıkları
getiriyorsunuz?
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Eğer bu söylediklerinizin arkasındaysanız,
bunlarla BDPye bölücü diyorsanız, o zaman demek ki siz Grup Başkanınıza
da bölücü diyorsunuz. Samimi değilsiniz, samimi olacaksınız,
bütün düşüncelerinizi gelip burada samimi bir şekilde halka
söyleyeceksiniz. Ben kısaca bunları ifade etmek istiyorum.
Sayın
Başkan, bugün gündemde olmamasına rağmen böyle bir
tartışmayı açmanız, böyle bir usul
tartışmasını açmanız da son derece yanlış
olmuştur. Yarın gündemde bütçe görüşülmeye başlayınca
varsa böyle bir problem yarın bu usul tartışmasını
açmanız gerekiyordu. Dolayısıyla, bu tutumunuzun da burada
tekrar tartışmaya açılmasının yanlış
olduğunu ben vurgulamak istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkan, herkese sataşmadan söz verdiniz, bütün
gruplara, ben de istiyorum.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Hayır, ben daha şimdi istiyorum.
Sayın Başkan
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Başkanım, Sayın Başkanım,
Komisyon olarak söz istiyoruz.
MUHARREM İNCE
(Yalova) İkişer üçer defa verdiniz.
BAŞKAN O
zaman sıralamayı siz yapın da ona göre vereyim ben Sayın
İnce!
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, Komisyona söz verecektiniz.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Sayın Başkan, Komisyon olarak söz
istiyoruz.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkanım, hem de gruplara ikişer üçer kere
verdiniz.
BAŞKAN Bir
saniye, Sayın Kaplana vereceğim, ondan sonra vereceğim.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Sayın Başkan, Komisyona söz
verecektiniz.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Kaplan, ne için söz istiyorsunuz?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkanım, İç Tüzükün çok
açık hükümleri var. Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülen bir rapor
söz konusudur, Plan ve Bütçe Komisyonundan geçmiştir.
BAŞKAN
Konuşmalarınızda bahsettiniz zaten Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Hayır efendim, bunun gündeme
alınamayacağını, burada oylama
yapılamayacağını, Başkanlık Divanının
BAŞKAN
Sayın Kaplan, gündeme geçmedik ki zaten.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Hayır, hayır.
BAŞKAN
Gündem dışı konuşmalarda sayın grup başkan
vekilleri söz istediler; Sayın Vural ve Sayın Ünal.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Ama usul tartışması açtınız.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Sayın Başkan, Plan ve Bütçe
Komisyonundan geçen bir
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Hiç gündemde yokken nasıl usul
tartışması açarsınız?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, siz bunu oylamaya
sunamazsınız, oylayamazsınız.
BAŞKAN Niye
oylamayayım, oylarım Sayın Kaplan.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Sayın Başkan, muhalefet şerhi Plan
ve Bütçe Komisyonundan geçen bir rapor değildir.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Plan Bütçe raporumuzu, muhalefet şerhimizi komisyon
yapar, bir; Başkanlık Divanına gelir, iki; sonra yarınki
gündemde, 10 Aralık gündeminde gündeme gelir. Eğer siz onu oylar,
karardan çıkarırsanız o rapor eksik kalır, yarın
muhalefet görüşmeleri yapılamaz.
BAŞKAN
Hayır efendim, eksik kalmaz, açıklamasını
yapacağım ben çünkü, eksik yön kalmaz Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, usul tartışması
açıyorum, bunu oylayamazsınız.
BAŞKAN Yani
Anayasanın 3üncü maddesine, 14üncü maddesine, Anayasaya tümden, ruhuna
aykırı olan bir konu gelecek, burada karar verilemeyecek.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Aynen
Anayasa 83, dokunulmazlıklar o.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Nerede, Anayasaya aykırı bir şey yok? Siz
kendi keyfinize göre mi karar vereceksiniz?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Yani siz bana şunu iddia edemezsiniz Sayın
Başkan: Sizin yerinizde Gazi Mustafa Kemal oturuyordu, Kürdistan.
diyordu, tutanaklarda var.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Anayasaya aykırı.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Siz Kürdistana karşı mısınız,
Mustafa Kemale karşı mısınız, o tutanaklara
karşı mısınız? Eğer değilseniz oylama yapamazsınız.
Burada konuşacağım, kürsü masuniyeti var.
BAŞKAN
Buradaki tartıştığımız konu, Sayın Kaplan,
Anayasada var.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Hayır efendim, Anayasada da yok, Anayasada da yok.
BAŞKAN Evet,
teşekkür ederim.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Anayasada birisini ihlal etmek var mıdır
Sayın Başkan?
BAŞKAN Evet,
Sayın Halaçoğlu, buyurun, siz niye söz
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, usul tartışması
açıyorum.
BAŞKAN Neyin
usulü?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Oylama yapılamaz.
BAŞKAN - Bu açtığımız
usul tartışması zaten Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Hayır, bunun oylamasını
yapamazsınız.
BAŞKAN - Usul
tartışmasının usul tartışması olmaz.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Oylayamazsınız, oylayamazsınız, gündem
belirlenmiştir. Yarın
BAŞKAN Ne için
usul tartışması açtığımı ben baştan
söyledim, onun üzerine söz istediniz.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Gündemde yok ki olmayan bir gündem üzerinden usul
tartışması açamazsınız.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Gündemde yok
Sayın Başkan, gündemde yok!
BAŞKAN Aleyhe
söz istediniz ve konuştunuz.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, gündemde yok!
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Yarın açsanız olur ama bugün açamazsınız
siz bunu.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Yarındır
BAŞKAN
Gündeme geçmedik, gündemden önce açtık efendim.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Açamazsınız!
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Olmayan bir gündem üzerinden usul tartışması
açamazsınız, yapamazsınız!
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Yapamazsınız, açamazsınız!
BAŞKAN Sizin
bağırmanızla, çağırmanızla, zorla mı olacak
bu Sayın Kaplan?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Yapamazsınız Başkan,
yapamazsınız!
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Burasını kendi keyfinize göre yönetemezsiniz!
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Hayır, keyfî
BAŞKAN Zorla
mı oylatmayacaksınız yani?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Burası keyfî yönetilecek bir yer değil.
BAŞKAN Bu
kaba güçle olacak bir konu değil ki!
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Hani gündem?
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) - Gündemde yok!
BAŞKAN
Lütfen müsaade edin, Sayın Halaçoğluna söz vereyim.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Gündemde yok böyle bir şey!
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sizin Başkanlığınız döneminde de
yok. Hani, gündemde var mı? Yarındır
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) - Yarın açarsınız.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Siz geriye alırsanız
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Yarın açın, yarın oylayalım.
BAŞKAN Lütfen
oturun, Sayın Halaçoğluna söz vereceğim.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, siz oylarsanız yarın
Plan Bütçede bütçe görüşülemez arkadaşlar. Plan Bütçe görüşme
yapamaz! Bu geri gider, bunun tamamlanması ve tekrar gelmesi gerekir.
BAŞKAN
Sayın Kaplan, lütfen oturun.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Böyle bir şey olmaz! Siz burada defakto bir durum
yapamazsınız Başkan!
BAŞKAN Evet,
Sayın Halaçoğlu
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Anayasayı ihlal edemezsiniz,
oylayamazsınız, oylayamazsınız!
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan, BDPli
BAŞKAN Söz
vereyim, ondan sonra efendim.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan
BAŞKAN
Lütfen oturun Sayın Kaplan! Sizi mi dinleyeceğiz yani?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Ama, Sayın Başkan,
yaptığınız doğru değil! Anayasayı çiğniyorsunuz.
BAŞKAN
Yaptığımın doğru-yanlış olduğunu
tartıştık. Bir saatten bu tarafa bunu konuşuyoruz
Sayın Kaplan.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Sayın Başkan
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Oylayamazsınız! (AK PARTİ
sıralarından Daha oraya gelmedik. sesi)
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Başkan, Komisyon adına söz istiyorum,
69dan.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Nereye gelmedik? Sabahtan beri tartışıyoruz,
nereye gelmedik ya?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Burada oylama yapamazsınız!
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Efendim, siz bize bir açıklama yapmak
zorundasınız.
BAŞKAN
Açıklama yapacağım, bir saniye, Sayın Halaçoğluna bir
söz vereyim.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Usul
tartışması açıyorum oylamayla ilgili.
BAŞKAN
Bitmedi ki henüz bu konu Sayın Kaplan!
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Hayır efendim, hayır!
BAŞKAN
Nereye sizin söylemenizle
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Açıklama ayrıdır.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) - Neye dayanarak böyle bir usul tartışması
açıyorsunuz?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Siz hangi
BAŞKAN
Açtım efendim, tartışıldı.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Başkan, siz hangi hakla gündemde olmayan bir
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) - Neye göre oylayacaksınız?
BAŞKAN
Gündem dışı söz istedi her iki grup başkan vekili de.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Hayır, alamazsın Başkan!
Alamazsınız, alamazsınız! Atatürkün oturduğu yerden
(AK PARTİ sıralarından Otur yerine! sesleri, gürültüler)
BAŞKAN
Nereye geliyorsunuz Sayın Kaplan? Ne yapacaksınız, kürsüyü mü
basıyorsunuz?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Böyle babanızın çiftliği değil Meclis!
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İSMAİL
KAŞDEMİR (Çanakkale) Senin babanın çiftliği mi
orası!
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Gündemde olmayan bir şeyi oylayamazsınız!
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Anayasaya uygun şeyler yazacaksınız!
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Anayasaya uygundur, her şeyi uygundur, uygun olmayan
hiçbir şey yok!
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Yemininize uygun şeyler yazacaksınız!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Gündemde olmayan bir şeyi oylarsanız bütçe
görüşmeleri tehlikeye girer, bütçe görüşmelerini geri
alırsınız.
BAŞKAN
Sayın Kaplan
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Kanun yapıcılarla bunları değerlendirin,
bunu oylayamazsınız.
BAŞKAN
Müsaade edin, Sayın Halaçoğluna söz vereyim, sataşma nedeniyle
söz istedi.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Ara verin Sayın Başkan.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Ara verin, oylama yapın.
BAŞKAN Evet,
açıklamasını yapacağım efendim.
Sayın
Halaçoğlu, buyurun siz. Ne için söz istediniz?
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan, sözlerime atfen, sözlerimi
çarpıtarak sataşmada bulunuldu.
BAŞKAN Ama
bunun sonu gelmez ki Sayın Halaçoğlu.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Oylama yaptırmayız Başkan, böyle şey
olmaz. (AK PARTİ sıralarından Sen kimsin ya! sesleri)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Ne yaptırmıyorsun ya!
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Burada orman kanunu mu uygulayacaksınız, var
mı böyle bir usul?
BAŞKAN Tüm
grup başkan vekilleri, şimdi Sayın İnce de istiyor
aynı şekilde. Kim ne söyledi sizin için?
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Şimdiye kadar söylediğim hem bayrak
meselesi hem de Kürdistan meselesinde
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Nasıl oyluyorsunuz ya, siz komisyon başkanı
mısınız?
BAŞKAN Neyin
komisyon başkanı değilim?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Ama siz komisyon
başkanı değilsiniz, Plan ve Bütçeye niye
karışıyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından Otur
artık! sesleri)
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Ya, bir sus Allah aşkına ya!
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Ya, bir otur ya!
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Plan ve Bütçenin raporuna ne karışıyorsunuz
Allah aşkına ya!
BAŞKAN
Sayın Kaplan, bir oturun lütfen.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Yarın görüşürüz.
BAŞKAN
Yarın yine görüşürsünüz.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Hem bayrak meselesinde hem de benim söylediğim
Kürdistanla ilgili bölümde sözlerime sataşmada bulundular.
BAŞKAN Ne
diye sataştı Sayın Halaçoğlu, ne söyledi de
sataştı?
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Bayrak indirilmesini sadece provokasyon olarak
nitelendirdi, hâlbuki ondan öncesinde de...
BAŞKAN
Sataşma bunun neresinde? Provokasyon olduğunu söyledi, doğru.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Bu, sataşma değil, durum tespitidir, ne
alakası var?
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Hayır, olur mu öyle şey? Benim sözlerim
BAŞKAN Ne
alakası var şimdi sataşmayla? Lütfen Sayın Halaçoğlu
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Olur mu öyle şey?
BAŞKAN
Hayır sataşma değil, bayrak indirmenin provokasyon olduğunu
söyledi, doğru.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Farklı bir şey mi bekliyordunuz, farklı bir
şey mi istiyordunuz, onu mu söyleseydik?
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Hayır, ondan önceki bayrak indirmeleri de mi
yani aynı şekilde?
BAŞKAN
Sayın Halaçoğlu, lütfen
SIRRI SAKIK
(Muş) Halaçoğlu istiyor ki her gün bir bayrak indirilsin, bunun
üzerinden siyaset yapsın!
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Sayın Başkan, Komisyon adına söz
istiyorum ben de, lütfen, 69a göre.
BAŞKAN
Buyurun Sayın İnce, siz niye söz istiyorsunuz?
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkan, bütün gruplara sataşmadan 2 kez söz
verdiniz, CHP hariç. Bence şöyle olmalı: Önce Komisyona vermelisiniz,
derdini bir anlatsın, bu tartışmalarda o derdini anlatmalı,
sonra bize söz vermelisiniz, CHPye. Takdir sizin ama önce Komisyon bir derdini
anlatsın.
BAŞKAN
Hayır, sataşma nedeniyle söz istiyorsanız vereyim Sayın
İnce, Komisyon açıklama yapacaksa ona da veririm ama
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Önce Komisyon konuşsun. diyor.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkan, ben sataşma nedeniyle söz istiyorum ama
doğrusu, Komisyonun derdini anlatmasıdır önce; doğrusu
budur.
BAŞKAN Sayın Başkan, buyurun, yerinizden
efendim. Lütfen Sayın Başkan, açıklayın lütfen!
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Sayın Başkan, ben 69a göre söz talep
ediyorum, siz yerinden veriyorsunuz.
BAŞKAN Usul
tartışması yapıyoruz
Sayın Başkan, lütfen yerinizden açıklayın.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) 69a göre,
sataşma var
BAŞKAN
Efendim, duyulmuyor mu sözleriniz? Eğer, Komisyona sataşma nedeniyle
söz istiyorsanız, buyurun.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Onu söyledim efendim.
BAŞKAN
İfade etmiyorsunuz ki!
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Efendim, onu ifade ettim.
BAŞKAN
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
4.- Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkan Vekili Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiçin, muhalefet
şerhlerinin komisyon üyelerinin verdiği bir ek olup bunu bir rapor
olarak değerlendirmenin yanlış olduğuna ve bu konuyla
ilgili kararı Meclisin vermesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
PLAN BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
Başkan, Milliyetçi Hareket Partisi sözcüleri Komisyonun görevini yerine
getirmediğini söyleyerek Komisyonu kınadıklarını ifade
ettiler. Hâlbuki, İç Tüzük açık. İç Tüzük 38e göre, Komisyon
sadece kendisine havale edilen tasarı ya da tekliflerin Anayasaya
aykırı olup olmadığını inceler, eğer Komisyon
Anayasaya bir aykırılık görüyorsa da maddelerine geçilmeden
bunu reddeder. Burada tanımlanan da ayrıca Komisyon
Başkanlığı ya da Divan değildir, Komisyon
tanımı vardır. Böyle olunca da Başkanlığın
burada herhangi bir yetkisinin olmadığı da net olarak
açıktır.
Burada eğer
bir muhatap varsa ki, şu anda burada konuştuğumuza göre, Meclis
Başkanlığı ve Genel Kuruldur ve burada hakikaten Anayasaya
aykırı olduğu açık olan ve muhalefet şerhlerine yazılmış
olan bu ifadelerle ilgili olarak ne yapılacağının
kararını verecek olan da yüce Meclistir. Bunu da sizlerin
takdirlerinize biz sunuyoruz.
Ayrıca
şunu da ifade etmek istiyorum: Muhalefet şerhleri raporun kendisi
değildir, muhalefet şerhleri rapora ek olarak milletvekillerinin,
komisyon üyelerinin vermiş oldukları bir ektir. Bunu bir rapor olarak
değerlendirmek de yanlıştır.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkan
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın İnce, buyurun.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sataşma için söz istemiştim.
BAŞKAN Kim
ne söyledi de sataştı Sayın İnce?
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Mahir Ünal.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Ben bir şey demedim efendim, konuşmamda hiçbir
şey söylemedim.
BAŞKAN Ne
söyledi Sayın Ünal?
MUHARREM İNCE
(Yalova) Partimizi hedef alan küçültücü açıklamalarda bulundu.
BAŞKAN Hangi
açıklamalar Sayın İnce? Söyleyeceksiniz efendim, soruyorum size.
Sataşma olup olmadığına karar vereceğim.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, ben herhangi bir şekilde
Sayın İnceye sataşmada bulunmadım efendim.
SIRRI SAKIK
(Muş) CHP dedi, dedi.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN
Efendim? Sayın Ünalın söylediklerini söyleyin.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkan, sataşma için söz isteyen grupların
hiçbirinden derin bir açıklama istemediniz. Sataşma var. dedi,
Buyurun. dediniz. Benden niye derin bir açıklama istiyorsunuz?
BAŞKAN Yok,
size değil efendim, herkese açıklattırdım.Sayın Ünala
da açıklattırdım, herkese açıklattırdım, lütfen
Sayın Halaçoğlu açıkladı, Sataşma yok. dedim.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Komisyon doğru bilgi vermedi Meclise; bir. Cumhuriyet Halk
Partisine sataşma oldu; iki.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Komisyon doğru bilgi verdi.
MUHARREM İNCE
(Yalova) İzin verirseniz, diğer gruplara gösterdiğiniz
toleransı bize de gösterin.
BAŞKAN
Sayın İnce, diğer gruplara gösterdiğim toleransı size
göstermeyelim demiyorum. Size ne söylendi de sataşıldı, onu
soruyorum ben.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Arif olan anlar. dedi.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Efendim, arifle ne ilgisi var?
İHSAN
ŞENER (Ordu) Anlamaz mı? Arif olan anlar.
ŞİRİN
ÜNAL (İstanbul) Arif değil misiniz?
BAŞKAN
Sayın İnce, lütfen yani
Buyurun, iki dakika
söz veriyorum.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkan
Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun, iki dakika söz veriyorum Sayın İnce.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Genç konuşacak grup adına.
(Bir grup BDP
milletvekilinin Başkanlık kürsüsü önünde toplanması, gürültüler)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, muhalefet şerhimize
karışamazsınız. Oldubittiye getirmeye hakkınız
yok.
BAŞKAN
İşgal mi ediyorsunuz kürsüyü?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Ne demek istiyorsunuz Başkan?
BAŞKAN
Nasıl konuşuyorsun Ne demek istiyorsun? diye!
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Nasıl bir davranış biçimi bu?
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Asıl siz kendi keyfinize göre yönetiyorsunuz
burayı.
BAŞKAN Sizin
davranış biçiminiz
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Nasıl böyle konuşuyorsunuz?
BAŞKAN Sizin
davranışınız
Kürsüye gelip de siz bunları
konuşuyorsunuz.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Bir itirazda böyle mi konuşulur?
BAŞKAN
Nasıl konuşulması gerekir?
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Bir açıklama yapın önce.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Bir itirazda hemen Kürsüyü mü işgal ediyorsunuz
Kürsü işgal edilmedi ki.
BAŞKAN
Sayın hatibe söz verdim, siz
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Kim işgal ediyor Başkanlık kürsüsünü?
BAŞKAN Siz
yapıyorsunuz işte!
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Açıklama yapmadan niye söz veriyorsunuz?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sizin yerinizde Atatürk otururken bak ne yapmış?
BAŞKAN
Sayın hatip, lütfen oturur musunuz. Sayın Kaplan, lütfen oturun
yerinize.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Bizim muhalefet şerhimiz hakkında
konuşuyorsunuz.
BAŞKAN
Sayın Baluken, böyle bir hakkınız yok, oturun lütfen.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Olur mu öyle şey!
BAŞKAN Bu,
zorla olmaz, seslerinizi yükseltmekle olmaz.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Muhalefet şerhimizi oylatmayız, böyle bir yetkiniz
yoktur sizin.
BAŞKAN -
Oturunuz yerinize.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, oylama yaptırtmayız
BAŞKAN
Oturunuz lütfen. Açıklama yapacak.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Hayır yani, böyle bir yetkiniz yok sizin.
BAŞKAN Ne
yapıyorsunuz ya, lütfen
Bırakın şunu.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Böyle bir yetkiniz yok.
SIRRI SAKIK (Muş)
Sayın Başkan
BAŞKAN
Lütfen Sayın Sakık, oturun yerinize.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Böyle şey olur mu?
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Keyfinize göre mi yöneteceksiniz?
BAŞKAN
Hayır ama lütfen yani
SIRRI SAKIK
(Muş) Kendi kafa yapınıza göre yönetemezsiniz yani.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Genç.
5.- Tunceli Milletvekili
Kamer Gençin, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünalın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
KAMER GENÇ
(Tunceli) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; evvela, burada yanlış
yapılıyor, burada raporu düzenlemek Meclis Başkanının
görevidir. Bu raporların Anayasaya uygun olması lazım.
Bakın, burada
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Kabul etmiş zaten, Meclis Başkanı kabul
etmiş, onaylamış, daha neyi tartışıyoruz.
KAMER GENÇ
(Devamla) Bir dakika efendim, bir dakika, ben konuşayım.
Burada, rapor
düzenlenirken gelen muhalefet şerhlerinde eğer Türkiye Cumhuriyeti
devletinin Anayasasına, İç Tüzüke aykırı birtakım
şeyler varsa Meclis Başkanı bunları iade eder ve
bunları bastırmaz, burada büyük sorumluluk Meclis
Başkanınındır. Düzenlenen bu raporla Türkiye Cumhuriyeti
devletinin bölünmesini Türkiye Büyük Millet Meclisi kabul etmiştir,
dolayısıyla Meclis Başkanının istifa etmesi
lazım. (CHP sıralarından alkışlar)
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Ne alakası var! 1 doğru, 10 tane yanlış
söylüyorsun!
KAMER GENÇ
(Devamla) Efendim, şimdi, bakın, geçen gün Beşir Atalay dedi
ki: Tayyip Erdoğanın Kürdistan kelimesini kullanmasını
biz aramızda tartıştık ve Tayyip Erdoğan o
tartışma sonunda o Kürdistan kelimesini kullandı. Tayyip
Erdoğan bir Kürdistan kurulmasını istiyor ve buna da destek
veriyor, arkadaşlar onu şey ediyorlar, oradan aldıkları
destekle bunu yapıyorlar.
AHMET YENİ
(Samsun) Hadi be, yaptığın laflara bak!
KAMER GENÇ
(Devamla) Siz, zaten güneydoğuyu PKKya teslim etmişsiniz, Türkiye
Cumhuriyeti devletini oradan çekmişsiniz. Şimdi, çıkıp da
burada oynamanın anlamı yok.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Al, Atatürkün
sözlerini oku
KAMER GENÇ
(Devamla) Konuşma!
Bakın,
Atatürkün burada kullandığı o kelimeler
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Meclis kürsüsünden sözlerini okutayım mı
Atatürkün?
KAMER GENÇ
(Devamla) Bakın, Türkiye Cumhuriyeti devleti Osmanlı Devleti
üzerine kurulmuş bir devlettir. O zaman Osmanlı Devleti vardı,
çeşitli bölgeler vardı -Lazistan vardı, Kürdistan vardı-
ama Türkiye Cumhuriyeti devleti, kurulduktan sonra tek bir devlettir.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Mustafa Kemal bu kürsüde söyledi bu sözleri
KAMER GENÇ
(Devamla) Bu devletin bölünebilmesi için burada bir savaş
kazanılması lazım. Türkiye Cumhuriyeti devletini, siz, bir
savaş daha kazanmadıktan sonra bölemezsiniz. Sizler bölücüsünüz, siz
Anayasayı ihlal ediyorsunuz; baş sorumlusu Tayyip
Erdoğandır ve Tayyip Erdoğan Türkiye Cumhuriyeti devletini,
belirli makamlara gelmek için bölüyor ve bu vatana ihanet suçunu işliyor.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET YENİ
(Samsun) Haydi oradan be, haydi yerine!
KAMER GENÇ
(Devamla) Bunun Yüce Divana sevk edilmesi lazım. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Bu suça sizler de
iştirak ettiğiniz için de sizi aynı zamanda vatan haini
AHMET
YENİ (Samsun) Hain sensin!
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) Sensin! Hadi yerine!
METİN
KÜLÜNK (İstanbul) En büyük vatan haini sensin!
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Saygısız herif!
BAŞKAN
- Buyurun Sayın Vural.
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Başkan, bu komisyonun aslında bu
muhalefet şerhiyle ilgili takındığı tutumu gündeme
getiren bendim. Komisyon Başkan Vekili de böyle bir yetki
olmadığını ifade etti. Bu, doğrudan doğruya bir
çarpıtmadır, var yetkileri.
SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Yok efendim.
OKTAY
VURAL (İzmir) Dolayısıyla, bu çerçevede söz vermenizi istirham
ediyorum.
SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Yok efendim, muhalefet şerhlerini
düzenleyen madde 42de buna ilişkin hiçbir hüküm yok.
OKTAY
VURAL (İzmir) - Çünkü komisyonun müdahil olmadığı bir
yetkiyi bugün burada Genel Kurul yetkisi hâline dönüştürmek doğru
değil, orada engellenmesi gerekirdi.
SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) İç Tüzük 42 açık, muhalefet
şerhlerini düzenliyor. Burada komisyona
verilen Anayasaya aykırılıkla ilgili herhangi bir inceleme
yetkisi yoktur.
OKTAY
VURAL (İzmir) O bakımdan, burada, Meclis Genel Kurulunda ifade
edilmesinin yetki, salahiyet bakımından önemli olduğunu
düşünüyorum.
SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Komisyon görüşmelerini
yapmıştır, süreci
tamamlamıştır, muhalefet şerhi arkadan gelir.
OKTAY
VURAL (İzmir) Müsaade ederseniz, Sayın Erkan Akçaya komisyon üyesi
sıfatıyla söz vermenizi
BAŞKAN
Ama böyle bir usulümüz yok Sayın Vural. Komisyon olarak Komisyon
Başkan Vekili açıklama yaptı. Usul tartışması
yapıyoruz burada Sayın Vural, lütfen ama
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Başkan, bir komisyonun anayasaya
uygunlukla ilgili öncelikle, ivedilikle görev alması gerekiyor. Bununla
ilgili, bir komisyon başkanının İç Tüzükte kendisine
verilen bir yetkiyi dar anlamda yorumlayıp bu konuda adım
atmaması komisyonun görev yapmaması demektir.
SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta)
İç Tüzük 42 açık.
OKTAY
VURAL (İzmir) Görevini yapmayan bir komisyonu
KAMER
GENÇ (Tunceli) İç Tüzükü sen nereden biliyorsun be? Raporu sen nereden
biliyorsun?
SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Sen nereden biliyorsun?
OKTAY
VURAL (İzmir) Komisyon görevini yapsın
BAŞKAN
Sayın Vural, böyle bir usul yok ki. Komisyon Başkan Vekili
açıklamayı yaptı, siz de gerekli tavzihi yaptınız,
düzeltmeyi yaptınız diyelim.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Onu iade edecektin, o muhalefet şerhini iade edecektin.
Niye iade etmedin?
SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Komisyon mu edecek?
KAMER
GENÇ (Tunceli) Tabii, edecek.
SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) Hadi oradan sen de! Komisyonun öyle bir
yetkisi mi var?
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Başkan, komisyon üyesi olarak komisyonun
çalışmalarıyla ilgili, Sayın Başkanın ifadesinin
sahip olduğu yetkiyi dışladığını gösteriyor,
onu söyleyecek.
BAŞKAN
Hayır efendim, öyle bir şey söz konusu değil yani.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın Başkan, ne komisyonun ne de Meclis
Başkanlığının
OKTAY
VURAL (İzmir) Var! Var! Öyle şey olur mu!
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) -
muhalefet şerhini denetleme yetkisi yoktur
efendim.
OKTAY
VURAL (İzmir) Sıyıramazsınız kendinizi!
İradenizi her yerde kullanacaksınız, böyle korsanlıkla
değil.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Bu yetki sadece Genel Kurula aittir, bu yetki
sadece Genel Kurula verilmiştir. O zaman, komisyon ve komisyon başkanı
istediği şerhi kabul eder, istediğini kabul etmez. Böyle bir denetim
yetkisi olamaz efendim.
OKTAY
VURAL (İzmir) Hayır, edemez! Edemez böyle bir şey! Demek ki
kabul ettiğinizi itiraf ediyorsunuz.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Edemez! Hayır, edemez efendim!
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Muhalefet şerhi bizim.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Bu yetki Genel Kurula aittir.
OKTAY VURAL
(İzmir) Komisyon başkanı geri göndermeliydi onu, dik
durmalıydınız, dik.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Lütfen, sayın
milletvekilleri
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Komisyon başkanının öyle bir
yetkisi yok. Yetki ayrıca komisyonda.
OKTAY VURAL
(İzmir) Dik duracaksınız, dik duracaksınız.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, bütçe görüşme programı bugün
dağıtılmıştır.
OKTAY VURAL
(İzmir) Diyarbakırda başka burada başka olmaz.
BAŞKAN Bütçe
sıra sayısı ise bir önceki birleşimde
dağıtılmıştır.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Oylamaya sunamazsınız Sayın Başkan.
BAŞKAN Bu nedenle,
sıra sayısına ilişkin usuli itirazın bugünkü
birleşimde yapılmasında İç Tüzüke aykırılık
bulunmamaktadır.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Nasıl yoktur efendim? Gündemde yok efendim.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Nasıl yoktur?
BAŞKAN
Konuştuk efendim
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Meclis Başkanı gruba yazı yazar, gündemde
olduğuna dair yazı yazar. Siz yapamazsınız bunu.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Hayır efendim, yapamazsınız, olmayan
şeyleri görüşemezsiniz.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Hayır, gündemde yoktur.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Var, var Sayın Başkan, var. Sayın
Başkan, gündemde var.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Gündemde var Sayın Başkan, gündemde var
efendim, burada da var.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Hayır efendim, hayır, oylama
yapamazsınız, hakkınız yok buna.
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Yaparız.
VI.- USUL HAKKINDA
GÖRÜŞMELER (Devam)
1.- 506 sıra
sayılı Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun birinci cildinde BDP Grubu
milletvekillerince yazılan muhalefet şerhinde yer alan Anayasa ve
İç Tüzüke aykırı bazı ifadelerin Başkanlık tarafından
çıkarılıp çıkarılmayacağı ve bütçe
görüşmelerinin Genel Kurul tarafından belirlenen takvim ve program
dâhilinde gerçekleştirilip gerçekleştirilmeyeceği hakkında
(Devam)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, bütçe görüşmelerine konu 2014 yılı
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Hayır efendim, hayır oylamayı
yapamazsınız. Hakkınız yok buna.
BAŞKAN
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısına ilişkin 506 sıra
sayılı raporun 1inci cildinde
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Zorbalıktır bu, hukuksuzluktur bu, zalimliktir
bu, faşizmdir bu! Böyle bir oylama yapamazsınız!
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Böyle bir oylama yapmaya hakkınız yok!
BAŞKAN -
Plan ve
Bütçe Komisyonu üyesi Barış ve Demokrasi Partisi Grubuna mensup
milletvekillerince yazılan muhalefet şerhinde
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Böyle bir şey yok.
BAŞKAN -
Anayasaya
ve İç Tüzüke açıkça ve doğrudan aykırı ifadeler
bulunması nedeniyle Başkanlığımıza usuli itirazda
bulunulmuştur.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Böyle bir oylama yapamazsınız Sayın
Başkan. Yapamazsınız, yaptığınız doğru
değil.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Yapamazsınız Sayın Başkan.
BAŞKAN Aynı
konuda Başkanlığımıza ayrıca yazılı bir
talepte bulunulmuştur.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Usulsüzlük yapıyorsunuz Başkan!
BAŞKAN
Yaptığımız usul görüşmesi sonucunda
Başkanlığımızın vardığı kanaati
sizlerle paylaşmak ve bu
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Hayır, hayır, hayır
(BDP milletvekillerinin
Başkanlık kürsüsü önünde toplanmaları)
BAŞKAN
Açıklamalarımı dinleyin lütfen.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Hayır, dinlemiyoruz.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Hayır, hayır, hayır
BAŞKAN
hususu
İç Tüzükün 63üncü maddesine göre oylarınıza sunmak istiyorum.
NAZMİ GÜR (Van)
Kendinize gelin.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Böyle usulsüzlük olmaz.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Usulsüzlük yapıyorsunuz.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Zorbalıktır bu.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Hayret bir şey ya!
BAŞKAN
Doğrudan ve açıkça Anayasanın 3 ve 14üncü maddelerine
aykırı olan söz konusu muhalefet şerhinin
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Dağdan mı geldiniz siz?
BAŞKAN -
506
sıra sayısının 1inci cildinden çıkarılması,
1inci cildin tekrar bastırılıp dağıtılması
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Meclis Başkanı niye yazı yazmıyor?
BAŞKAN -
muhalefet
şerhinin, Anayasa ve İç Tüzük hükümlerine göre düzeltilerek bütçe
görüşmelerinin sonuna kadar tekrar verilmesi hâlinde ek sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılması
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Zorbalıktır! Zorbalıktır!
BAŞKAN
muhalefet
şerhiyle sınırlı bu hususun Komisyon Raporunu etkilememesi
nedeniyle görüşmelerin kararlaştırılan takvim ve Genel Kurul tarafından
belirlenen program dâhilinde gerçekleştirilmesi gerektiği
Başkanlığımızca değerlendirilmiş olup
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Yapamazsınız! Zorbalıktır bu! Zorbalıktır bunun
adı! Atatürk bu Mecliste Kürdistan dedi, siz yasaklıyorsunuz;
zorbalıktır bu, faşizmdir bu!
BAŞKAN -
bu hususları oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.43
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.54
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Muharrem IŞIK (Erzincan), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
-----
0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26ncı Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Komisyondan istifa
önergesi vardır, okutuyorum:
VIII.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Batman Milletvekili Ayla
Akat Atanın, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine
ilişkin önergesi (4/132)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Üyesi bulunduğum
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu üyeliğinden
gördüğüm lüzum üzerine istifa ediyorum. Gereğinin
yapılmasını saygılarımla arz ederim.
Ayla
Akat Ata
Batman
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Kanun teklifinin
geri alınmasına dair bir önerge vardır, okutuyorum:
2.- Batman Milletvekili Ayla
Akat Atanın, (2/1850) esas numaralı Batman İli Adının
ve Batman İline Bağlı İlçe Adlarının
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifini geri aldığına
ilişkin önergesi (4/131)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
2/1850 Esas no ve
08.11.2013 tarihli Batman İli Adının ve Batman İline
bağlı ilçe Adlarının Değiştirilmesi Hakkında
Kanun Teklifimin geri çekilmesi hususunda gereğinin
yapılmasını Saygılarımla arz ederim.
Ayla Akat Ata
Batman Milletvekili
BAŞKAN
İçişleri Komisyonunda bulunan teklif geri verilmiştir.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, okutuyorum:
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 20 milletvekilinin, madencilik sektörünün
sorunlarının ve bor madenlerinin öneminin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/803)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizde
madenciliğin sorunları ve bor madenlerinin öneminin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasa'nın 98inci ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve
105inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması
açılmasını saygılarımla arz ve talep ederim.
1) Mesut
Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
2) Mehmet
Şandır (Mersin)
3) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
4) Murat
Başesgioğlu (İstanbul)
5) Hasan Hüseyin
Türkoğlu (Osmaniye)
6) Ali Öz (Mersin)
7) Emin Çınar (Kastamonu)
8) Yusuf
Halaçoğlu (Kayseri)
9) Cemalettin
Şimşek (Samsun)
10) Mehmet
Erdoğan (Muğla)
11) Mustafa
Kalaycı (Konya)
12) Tunca Toskay (Antalya)
13) Sümer Oral (Manisa)
14) S. Nevzat
Korkmaz (Isparta)
15) Celal Adan (İstanbul)
16) Alim
Işık (Kütahya)
17) Seyfettin
Yılmaz (Adana)
18) Enver Erdem (Elâzığ)
19) Ali Halaman (Adana)
20) Reşat
Doğru (Tokat)
21) Erkan Akçay (Manisa)
Gerekçe:
Yürürlükteki 2840
sayılı Kanun, devlet eliyle işletilecek madenleri
tanımlamaktadır. Kanunun 2nci maddesinde, "Bor tuzları,
uranyum ve toryum madenlerinin aranması ve işletilmesi Devlet eliyle
yapılır." ibaresi yer almaktadır. Bu madenler için 6309
sayılı Maden Kanunu gereğince gerçek ve özel hukuk
tüzelkişilerine verilmiş olan ruhsatlar iptal edilmiştir."
denilmektedir.
1978
yılına kadar yerli ve yabancı özel şirketler eliyle
işletilen bor madenleri, bu tarihte 2172 sayılı Kanun ile
Etibanka devredilmiştir. 1983 yılında ise 2840 sayılı
Kanun ile bor tuzlarının aranması ve işletilmesinin devlet
eliyle yapılacağı hükme bağlanmıştır. Bor
madenleri 1985 yılında çıkarılan 3213 sayılı
Maden Kanunu kapsamına alınmış, ancak 2840 sayılı
Kanun hükümleri saklı tutulmuştur.
Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığınca hazırlanan ve Bakanlar Kurulu
tarafından imzalanan Bor Tuzları, Trona ve Asfaltit madenleri ile
Nükleer Enerji Hammaddelerinin İşletilmesini, Linyit ve Demir
Sahalarının Bazılarının İadesini Düzenleyen
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı 20 Mart 2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına gönderilmiştir.
Mevcut Kanunun 2nci maddesine eklenen fıkrada
"Bu madenlerin üretilmesi ve zenginleştirilmesi, teknik, ticari ve
ekonomik sebeplerle, ürünün mülkiyeti ruhsat sahibinde kalmak üzere, 4734
sayılı Kamu İhale Kanunu hükümleri çerçevesinde ihale edilmek suretiyle
üçüncü şahıslara gördürülebilirler. Ancak üçüncü şahıslara
gördürülecek işlerin ihale süresinin üç yıldan fazla olması
durumunda konuya ilişkin talepler Yüksek Planlama Kurulu tarafından
karara bağlanır." denilmektedir. Bu değişiklik
özelleştirme anlamına gelmektedir. Ülkemizde hâlen 30 dolayında
madenin üretimi yapılmakta olup madencilik sektöründe yıllardır
yapılan özelleştirmeler sonucu devletin elinde ruhsat olarak sadece
bor, toryum, uranyum ve kömür madenleri kalmıştır. Pek çok kömür
sahası kiralama yöntemiyle özel sektör tarafından
işletilmektedir.
Etibank gibi dünya madencilik devleri arasında yer
almış bir kamu kuruluşu, krom, bakır, gümüş, alüminyum
ve benzeri işletmeleri elinden alınarak sadece bor
işletmeciliği ile sınırlandırılmış bir yapıya
büründürülmüştür. Bu madenlerden toryum ve uranyum sahalarında bugün
itibarıyla üretim yapılmamakla birlikte, bu sahalara ilişkin
plan, proje ve çalışmalar devam etmektedir.
Madencilik sektöründe bugüne kadar yapılan
özelleştirmeler sonucunda kamu işletmelerine ve kamu tarafından
sağlanan hizmetlere el konulmuş, üretimler düşmüş,
istihdamda ciddi daralmalar yaşanmıştır. Sektörün gayrisafi
millî hasıladaki payı azalmıştır. Kısa sürede
maksimum kâr elde etme gayreti içindeki sermaye sahiplerinin elinde, bilimsel
üretim metotları dışına çıkılarak yapılan
üretimler sonucu iş kazaları ciddi oranda artmış, birçok
maden mühendisi ve yüzlerce maden işçisi yaşamını
yitirmiş, binlerce ton yer altı kaynağı üretilemeden terk
edilmiştir.
Bu olumsuz deneyimlere rağmen, devletin elinde kalan
kömür ve bor madenlerinin özelleştirilme çalışmaları,
yapılan yanlışlardan ders alınmadığını
açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Bor stratejik bir madendir. Bor minerallerinin, son
derece özel kimyasal yapıları vardır. Ham madde, rafine ürün ve
nihai ürün şeklinde, büyük çoğunluğunda alternatifsiz olmak
üzere, 250'yi aşkın kullanım alanı bulunmaktadır. Bor
mineralleri, ilave edildikleri malzemelerin katma değerlerini
olağanüstü yükselterek sanayinin âdeta tuzu konumundadır.
Bu nedenle,
ülkemizde, madenciliğin sorunları ve bor madenlerinin öneminin
araştırılarak gerekli önlemlerin alınması için
Anayasa'nın 98inci ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddesi
uyarınca bir Meclis araştırma komisyonu kurulması uygun
olacaktır.
2.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 20 milletvekilinin, çocuklara
karşı uygulanan şiddet konusunun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/804)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizde çocuklara
karşı işlenen şiddet konusundaki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98inci ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve
105inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması
açılmasını saygılarımla arz ve talep ederim.
1) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Murat Başesgioğlu (İstanbul)
4) Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
5) Ali Öz (Mersin)
6) Emin Çınar (Kastamonu)
7) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
8) Cemalettin Şimşek (Samsun)
9) Mehmet Erdoğan (Muğla)
10) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
11) Mustafa Kalaycı (Konya)
12) Sümer Oral (Manisa)
13) S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
14) Tunca Toskay (Antalya)
15) Celal Adan (İstanbul)
16) Alim Işık (Kütahya)
17) Seyfettin Yılmaz (Adana)
18) Ali Halaman (Adana)
19) Reşat Doğru (Tokat)
20) Enver Erdem (Elâzığ)
21) Erkan Akçay (Manisa)
Gerekçe:
Ülkemizde çocuklara
yönelik şiddet, toplumun her alanında yoğun bir şekilde
artmaya başlamıştır. Toplumda artan bu şiddet,
çocukları fiziksel, zihinsel ve duygusal olarak olumsuz yönde
etkilemektedir.
Çocuklar üzerinde
onarılması çok güç, olumsuz ve kalıcı etkiler bırakan
şiddet, toplumu sosyal, ekonomik ve kültürel yönden çok büyük
kayıplara uğratmaktadır.
Yaşadıkları
şiddet, çocukları eğitim olanaklarından
uzaklaştırmakta ve çeşitli suçlar da dâhil olmak üzere pek çok
tehlikeli duruma sürüklemektedir.
Ülkemizde
yapılan birçok araştırma, çocuklara yönelik ev içi şiddetin
yaygın bir şekilde yaşandığını ortaya koymaktadır.
2010 yılında yüzde 64'ü erkek ve yüzde 41'i kadın olmak üzere
toplam 988 üniversite öğrencisinin katılımı ile
yapılan araştırmada, yüzde 53,3'ü çocukluk döneminde ev içinde
tekmelenme, yumruklanma, itilip düşürülme, yakılma, diş
kaybı, kemik kırılması gibi sonuçları olan şiddet
olayları yaşadıklarını bildirmişlerdir.
Bu şiddet
anne, baba başta olmak üzere kardeşler ve evdeki diğer bireyler
tarafından uygulanmıştır. Her beş çocuktan birisi yani
yüzde 22,6'sı bu şiddetin disiplin tesisi için, yüzde 15,9'u bir
konuda ders olsun diye ve yüzde 16,1'i de saygı tesis etmek için
şiddete maruz kaldıklarını
açıklamışlardır.
Yine, UNICEF ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu (SHÇEK)'in ortaklaşa gerçekleştirmiş oldukları bir
başka araştırma da ise ülkemizde yaşayan 7-18
yaşları arasındaki çocukların aile içinde yüzde 45'inin
fiziksel istismara, yüzde 51'inin duygusal istismara ve yüzde 25'inin de
çeşitli ihmallere maruz kaldığını ortaya
koymaktadır.
Ayrıca, Genç Hayat Vakfı, Uluslararası
Çocuk Derneği Merkezi ve Geleceğimizin
Çocukları Vakfı tarafından ortaklaşa gerçekleştirilen
çocukların ev içinde yaşadıkları şiddet
konusundaki araştırmada da çarpıcı sonuçlara
ulaşılmıştır.
Bu araştırmada da, çocukların ev içinde
gördükleri şiddet türlerinin başında duygusal ve fiziksel
şiddet gelmektedir. İlköğretim okullarından
araştırmaya katılan 400 adet 6,7 ve 8 sınıf
öğrencilerinin yüzde 67,9'u en az bir defa ev içi duygusal şiddete
uğradığını belirtmişlerdir. Çocukların yüzde
37'si en az bir defa ev içinde fiziksel şiddetle
karşılaştıklarını
açıklamışlardır.
Araştırmada ülkemizde çocukların ev içinde
ihmale uğradıklarını da ortaya
çıkmıştır. Çocukların yüzde 25,7'si en az bir defa
evde ihmale uğradığını ifade derken yüzde 20,5'lik
bölümü en az bir defa ev içinde şiddete tanıklık ettiklerini bildirmişlerdir.
Araştırma sonuçlarından da
anlaşılacağı gibi ülkemizde çocuklara karşı
şiddet her toplumun her alanında artmıştır. Çocuklara
karşı toplumda artan şiddet, neredeyse onların
sağlığını ve gelişimini tehdit eder hâle gelmiştir.
Bu nedenle, ülkemizde, çocuklara karşı
şiddetin her türünün, her ortamda önlenmesi gerekmektedir.
Bu nedenle, çocuklara karşı işlenen
şiddet konusundaki sorunlarının araştırılarak
gerekli önlemlerin alınması için Anayasa'nın 98 ve TBMM
İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddesi uyarınca bir Meclis
araştırma komisyonu kurulması uygun olacaktır.
3.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut ve 19 milletvekilinin, eğitim konusundaki
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/805)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
ÖSYM
tarafından yapılan açıklamaya göre, YGS sınavına 1
milyon 895 bin 476 aday başvuru da bulunmuş, bu adaylardan 57 bin
742'si sınava girmemiştir. Sınavı geçerli sayılan aday
sayısı 1 milyon 837 bin 344 olarak belirlenirken, 50 bin 805
adayın ise puanları 0,5'ten küçük olduğu gerekçesi ile
hesaplanmamıştır. Hükûmetin uygulamalarından dolayı
ortaya çıkan, sınavlardaki
başarısızlığın tespiti, bu sorunların giderilmesi
ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla Anayasamızın
98'inci maddesi, İç Tüzükün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince ekte
sunulan gerekçe çerçevesinde Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
2) Mehmet Şandır
(Mersin)
3) Oktay Vural (İzmir)
4) Necati Özensoy (Bursa)
5) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
6) Özcan Yeniçeri (Ankara)
7) Bülent Belen (Tekirdağ)
8) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
9) Zühal Topcu (Ankara)
10) Hasan Hüseyin
Türkoğlu (Osmaniye)
11) Mustafa Erdem (Ankara)
12) Bahattin Şeker (Bilecik)
13) Sümer Oral (Manisa)
14) D. Ali Torlak (İstanbul)
15) Celal Adan (İstanbul)
16) Mustafa Kalaycı (Konya)
17) Adnan Şefik
Çirkin (Hatay)
18) Mehmet Günal (Antalya)
19) Muharrem Varlı (Adana)
20)
Ali Öz (Mersin)
Gerekçe:
ÖSYM'den
yapılan açıklamaya göre; YGS sınavına 1 milyon 895 bin 476
aday başvuru da bulunmuş, bu adaylardan 57.742'si sınava
girmemiştir. Sınavı geçerli sayılan aday sayısı 1
milyon 837 bin 344 olarak belirlenirken, 50.805 adayın ise puanları
0,5'ten küçük olduğu gerekçesi ile hesaplanmamıştır.
Sıfır
puan alan aday sayısı; 2011 YGS'de 38.269, 2010 YGSde ise
14.156'dır. Sınavda sıfır puan alanların
sayısının yıllar itibariyle artması
düşündürücüdür. YGS sonuçlarında 1 milyon 837 bin öğrenciden 700
bininin matematikten sıfır alması da dikkat çekicidir. Ülkemizde
matematik ve fen alanlarındaki başarısızlık, bu
bilimlere öğrencilerin yeterli ilgiyi göstermemesi bizi dünya
yarışından koparmaktadır. Oysa matematik ve fen en önemli
temel bilimlerdendir. Bu bilimlerin ülkemizde hak ettiği değeri
görmesi ve bu alanlarda başarı sağlanması ülkemizin
geleceği açısından hayati önem taşımaktadır.
Sınav sonuçları, millî eğitim sisteminin geldiği içler
acısı noktayı da gözler önüne sermektedir.
Yukarıda ifade
edilen 2012 YGS (Yükseköğretime Giriş Sınavı)
sonuçları eğitim sistemimizin sıkıntılı yönünü
tekrar ortaya çıkarmıştır.
Öğretmensiz
okullarla, ücretli öğretmenlerle, 60-70 kişilik sınıflarla,
eğitimde fırsat eşitliğini sağlamadan,
birleştirilmiş sınıf uygulamalarıyla YGS' de
başarı elde edilmesi zaten bir mucize olurdu. Derslik ve
öğretmen açığı, kadro yetersizliği gerekçe
gösterilerek ehil olmayan, öğretmenlikle uzaktan yakından
alakası olmayan kişilerin ücretli öğretmen adı
altında derslere girmesi eğitimde yaşanan bu
başarısız tablonun diğer önemli bir sebebidir.
Eğitimde fırsat eşitliğinin
sağlanması, bölgeler arası ve aynı ilin mahalleleri
arasında yaşanan eşitsizliklerin de giderilmesi gerekmektedir.
Tamamen sınav odaklı, sorgulamaktan, analitik düşünmeye
yönlendirmekten ziyade ezbere dayalı bir eğitim sisteminin ürünü olan
bu sonuçtan gerekli tedbirler alınmadığı takdirde
önümüzdeki yıl YGS'de bu sonuçlardan daha vahim sonuçlarla
karşılaşabiliriz. Bu bilimlerin ülkemizde hak ettiği
değeri görmesi ve bu alanlarda başarı sağlanması
ülkemizin geleceği açısından hayati öneme sahiptir. Bu noktada
asıl sorgulanması gereken öğrenciler değildir. Bu sınav
sonuçları her ne kadar öğrencilerin
başarısızlığı gibi görünse de asıl
başarısızlığın incelenmesi gerekmektedir.
Herkes bilmelidir
ki eğitimsiz ve başarısız nesillerle geleceğimizi
inşa edemeyiz. Bu sebeple eğitimin sorunlarına mutlaka
neşter vurulması gerekmektedir.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Bir gensoru önergesi vardır. Önerge bugün
bastırılıp sayın üyelere
dağıtılmıştır.
Şimdi önergeyi okutuyorum:
C) Gensoru Önergeleri
1.- CHP Grubu adına,
grup başkan vekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi,
Sinop Milletvekili Engin Altay ve Yalova Milletvekili Muharrem İncenin,
ülkemizin ulusal güvenliğini yeni tehlikelere maruz bırakan, siyasi ve
ekonomik çıkarlarına zarar veren, dünyadaki konumunu giderek
aşağı çeken hatalı dış politika icra ettiği
iddiasıyla Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/30)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Hükûmetin, son
dönemde izlediği dış politika, Kafkasya, Karadeniz, Balkanlar ve
Doğu Avrupa, Ege ve Akdeniz ile Ortadoğu'yu ve Basra Körfezi'ni
içeren geniş bölgede Türkiye'nin öteden beri var olan
ağırlık ve etkinliğini giderek sorunlu hâle getirmektedir.
Bir zamanlar bu bölgede istikrar yapıcı ve anlaşmazlıklara
çözüm bulucu rolü ile sözüne güvenilen, görüşlerine başvurulan, gücü
bilinen ve hiçbir ülkeye tehdit yöneltmediği gibi hiçbir ülkeden kendisine
tehdit de yöneltilemeyen, yumuşak güç kullanan güçlü bir sosyal ve
demokratik siyasi yapıya, sağlam ve sürdürülebilir bir piyasa
ekonomisine ve güçlü silahlı kuvvetlere sahip olan ülkemiz, yer
aldığı geniş bölgede bütün bu alanlarda ciddi bir algı
kaybına uğramış; hemen tüm komşu ülkelerdeki
ihtilaflara taraf olmak suretiyle müdahil olmuş, devletler nezdinde
olduğu kadar ilgili ülkelerin kamuoyları nezdinde de itibarı
sarsılmıştır.
Hükûmetin
dış politikada uygulamakta olduğu temel bir
yanlışlık da onaylamadığı siyasetlere yönelen
komşularıyla diplomatik ilişkiyi asgariye indirme ya da tamamen kesme
şeklinde ortaya çıkan yaklaşımıdır. Bu
yaklaşım sonucu olarak Hükûmetin "Ortadoğu'da oyun
kurucuyuz" şeklindeki iddiasına karşın Türkiye bugün
bu bölgenin en önemli ülkeleri arasında yer alan Mısır ve
İsrail'de büyükelçi düzeyinde temsil edilmemekte, bu ülkelerin de
Türkiye'de büyükelçisi bulunmamaktadır. Yine bölgenin baş
aktörlerinden olan İran ile ilişkiler inişli
çıkışlı, Irak ile ise Hükûmetçe Irak Merkezî Hükûmetini
bariz bir biçimde ikinci plana alarak bu ülke ile ilişkilerin
ağırlığını Kuzey Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi
üzerinde yoğunlaştırması ve bu yönetim ile Irak Federal
Anayasası ile çelişen enerji alımlarına yönelmesi nedeniyle
belirgin gerginlikler içine girip çıkmaktadır.
Hükûmetin
yanlış öngörü ve değerlendirmelerle hatalı beklentilere
dayalı çarpık politikaları sonucunda neredeyse savaş
hâlinde bulunduğumuz Suriye ile ise karşılıklı
diplomatik temsil tamamen kesilmiştir. 1980'li yıllara bakılacak
olursa, o dönemde devam etmekte olan İran-Irak savaşı
sırasında, İran'ın Irak nezdindeki
çıkarlarının Türkiye'nin Bağdat Büyükelçiliğince;
Irak'ın İran nezdindeki çıkarlarının da Türkiye'nin
Tahran Büyükelçiliğince korunmakta olduğu ve birbiriyle
çatışan bu iki ülkenin birbirleri nezdinde kendilerini temsil etmek
üzere Türkiye'yi seçmiş oldukları da hatırlanacaktır. Bu
dünya diplomasi tarihinde tek örnektir. Bugün ise durum tam aksi yöndedir.
Son olarak Hükûmetin
Mısır'da Cumhurbaşkanı Mursi'ye karşı
yapılan darbe üzerine, demokrasiye ve meşruiyete dönüşün önemini
bu ülke nezdinde savunarak olumlu ve uzlaştırıcı bir rol
oynamak yerine, Mısır Hükûmetini tamamen dışlaması,
bizzat Başbakan Erdoğan'ın ağzından Mısır
Hükûmetine, Mısır'ın siyasi ve sivil saygın
şahsiyetlerine ağır bir dille ve düzenli bir şekilde
hakarete varan eleştiriler yöneltmesi, uluslararası kamuoyu gözünde
AKP Hükûmetinin neredeyse Müslüman Kardeşler Örgütü ile
özdeşleştirilmesine yol açmıştır. Son olarak
Başbakan Erdoğan'ın Kasım 2013'te Rusya'ya
gerçekleştirdiği ziyaret Mısır Hükûmetine yönelik, bu ülke
içişlerine doğrudan müdahale mahiyeti taşıyan
beyanları, Mısır'daki darbeyi izleyen ilk gerginlik üzerine geri
çekilmiş iken daha sonra Hükûmet tarafından tekrar görevine
gönderilen Kahire Büyükelçimizin Mısır tarafından "istenmeyen
kişi" ilan edilmesine yol açmış, böylece Orta
Doğu'daki en önemli ülkelerden biriyle daha ilişkimiz yukarıda
belirtildiği gibi sıfırlanmıştır.
Hükûmetin bu
politikaları sonucu bölgede içine düşmüş olduğu
yalnızlık Türkiye'nin bu bölgede ve ötesindeki ticari ve ekonomik
ilişkilerini de son derece olumsuz etkilemektedir.
Ülkemizin ulusal
güvenliğini yeni tehlikelere maruz bırakan, siyasi ve ekonomik
çıkarlarına zarar veren ve Türkiye'nin dünyadaki konumunu giderek
aşağı çeken hatalı dış politikanın
icracısı sıfatıyla siyasi sorumlusu olan
Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu
hakkında Anayasanın 98 ve 99uncu, TBMM İçtüzüğünün
106ncı maddeleri uyarınca gensoru açılmasını arz ve
teklif ederiz.
Mehmet
Akif Hamzaçebi Engin
Altay Muharrem
İnce
İstanbul Sinop Yalova
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Gensorunun gündeme
alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmenin gününü
de kapsayan öneri daha sonra onayınıza sunulacaktır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi
vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım:
D) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki bir heyetin,
Ürdün Senatosu Başkanı Abdur-Rauf Rawabdeh'in vaki davetine icabet
etmek üzere Ürdüne resmî bir ziyarette bulunmasına ilişkin tezkeresi
(3/1352)
4
Aralık 2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek
başkanlığındaki heyetin, Ürdün Senatosu Başkanı
Abdur-Rauf Rawabdeh'in vaki davetine icabet etmek üzere Ürdün'e resmî ziyarette
bulunması hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında Kanun'un 6'ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun
tasviplerine sunulur.
Cemil Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
BAŞKAN
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanı Nihat Zeybekcinin,
17/12/2013 tarihinde Belçika'nın başkenti Brükselde düzenlenecek
olan "21inci Yüzyılda Avrupa Birliği Enerji İç
Pazarı" konulu ortak komite toplantısına
katılmasına ilişkin tezkeresi (3/1353)
4/12/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
17 Aralık 2013
tarihinde Belçika'nın başkenti Brüksel'de düzenlenecek olan
"21inci Yüzyılda Avrupa Birliği Enerji İç
Pazarı" konulu ortak komite toplantısına Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanı Nihat
Zeybekci'nin katılması hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 9'uncu maddesi
uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Cemil Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
BAŞKAN
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım:
IX.- ÖNERİLER
A) Siyasî Parti Grubu
Önerileri
1.- AK PARTİ Grubunun,
bastırılarak dağıtılan (11/30) esas numaralı
Gensoru Önergesinin Genel Kurulun 9 Aralık 2013 Pazartesi günkü gündemin
"Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına
alınmasına ve gündeme alınıp alınmayacağı
hususundaki görüşmelerin aynı günkü birleşiminde
yapılmasına ve 480 ve 480e 1inci ek sıra sayılı
Kanun Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışmalara devam edilmesine ilişkin önergesi
9/12/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu 9/12/2013 Pazartesi günü (bugün) toplanamadığından,
İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Mahir
Ünal
Kahramanmaraş
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Bastırılarak
dağıtılan (11/30) esas numaralı gensoru önergesinin Genel
Kurulun 9 Aralık 2013 Pazartesi günkü (bugün) gündemin "Özel Gündemde
Yer Alacak İşler" kısmına alınması ve
Anayasanın 99uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı
hususundaki görüşmelerinin Genel Kurulun 9 Aralık 2013 Pazartesi
günkü (bugün) birleşiminde yapılması;
Genel Kurulun, 9
Aralık 2013 Pazartesi günkü (Bugün) birleşiminde 480'e 1'inci ek
sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalara devam
edilmesi
önerilmiştir.
BAŞKAN
Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen, Mehmet
Doğan Kubat, İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET DOĞAN
KUBAT (İstanbul) Sayın Başkanım, çok değerli
milletvekili arkadaşlarım; grubumuzun vermiş olduğu
önerinin lehinde görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla
selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, geçen hafta, biliyorsunuz, grup önerisiyle bu hafta için
Esasen pazartesi günü de, sağlıkla ilgili kanun yarım
kalmıştı onun görüşmelerini planlıyorduk ve yarın
itibarıyla da 21ine kadar bütçe takvimine ilişkin bir grup önerisi
getirmiştik ve kabul edilmişti. Ancak cuma günü saat altı
sıralarında Cumhuriyet Halk Partisinin değerli grup başkan
vekilleri tarafından Dışişleri Bakanımız
Sayın Ahmet Davutoğlu hakkında gensoru açılmasına dair
bir önerge verilmesi üzerine biz de bu konunun önemine binaen bugün gündeme
alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin İç
Tüzükün 106 ve Anayasanın 99uncu maddeleri çerçevesinde -gündeme
alıp, bu konuyu değerlendirip gündeme alınıp
alınmayacağına dair- Genel Kurulun bir karar vermesi
noktasında öneri getirmiş bulunmaktayız.
Gensoru
görüşmelerinden sonra da yarım kalan, sağlıkla ilgili temel
kanunun görüşmelerine devam edeceğiz.
Önerimize
desteklerinizi bekliyor, yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Adalet ve
Kalkınma Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Muharrem İnce,
Yalova Milletvekili.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisinin en önemli görevi, en önemli işi bütçe yapmaktır.
Bütçe yapmaktan daha önemli bir işimiz yok. Anayasanın 87nci
maddesi de milletvekillerine özel olarak bir görev yüklüyor burada, özel bir
görev. Peki, bütçe hakkını ortadan kaldırıyorsunuz siz, bu
nasıl oluyor?
Bakın, 60ta
bu ülkede darbe oldu, 80de bu ülkede
darbe oldu. 60ta ve 80de Meclis feshedildi. Askerler, cunta Meclisi feshetti;
fakat, Meclis adına görev yapan bir kurum var, Sayıştay -yani
Sayıştay bizim adımıza görev yapıyor, denetim görevini
bizim adımıza yapıyor- askerler Meclisi feshetmesine rağmen
Sayıştayı feshetmediler. Siz bugün Sayıştayı
feshediyorsunuz. Yani, askerlerden, o darbecilerden, o cuntacılardan daha
ileri gitmiş durumdasınız değerli milletvekilleri.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Rahmet okuyorlar, rahmet.
MUHARREM İNCE
(Devamla) Yani, Sayıştay, askerî cuntanın hesap ve
işlemlerini denetlemeye devam etmiştir. Sayıştay bile
askerî cuntanın harcamalarını denetlemiştir, onları
rapor etmiştir, Büyük Millet Meclisine göndermiştir.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Demek AKP cuntadan beter.
MUHARREM İNCE
(Devamla) Bütçeyi doğru düzgün yapabilmek için, kör kuruşun
hesabını sorabilmek için, yetimin hakkını savunabilmek için, esnafın ödediği
verginin ne olduğunu bilebilmek için; emeklinin, işçinin, çiftçinin,
iş adamının verdiği verginin sonucunun ne olduğunu
görmek için
Çocuğuna mama alamayıp asgari ücretinden vergi kesilen
insanların parası nereye gidiyor, bunu sormak bizim
hakkımız. Bunu sormak yalnızca muhalefet milletvekillerinin
görevi değil, bu sizin de sorumluluğunuz alanında. Siz,
yürütmenin yardımcısı değilsiniz, bakanların askeri
değilsiniz, bakanların emir eri değilsiniz, bakanların
aklayıcısı değilsiniz; siz, yasamanın bir üyesisiniz,
o kör kuruşun hesabını vereceksiniz.
Şimdi, biz bu
vergilerin hesabını soruyoruz. Sorumuz 2 tane. Bir:
Topladığın vergileri nereye harcadın? İki: Bu
harcamayı yaparken usulüne uygun harcadın mı? Harcama yetkisi
ver bana. diyor Başbakan, Harcama yetkisi ver ama beni denetleme, bana
hesap sorma. diyor.
Değerli
arkadaşlarım, Sayıştay bakın ne demiş, diyor ki:
İlgili kurum bilgi ve belge vermediği için denetleme
yapılamamıştır. Böyle bir şey olabilir mi?
Babasının çiftliği mi burası Hükûmetin? Türkiye Cumhuriyeti
birilerinin babasının malı mı, babasının
çiftliği mi? Başbakanlık bilgi, belge vermiyor. Avrupa
Birliği Bakanlığı bilgi, belge vermiyor. Emniyet Genel
Müdürlüğü bilgi, belge vermiyor. Biz merak ediyoruz ya, diyoruz ki: Bu
biber gazını kaç paraya aldınız, ne kadara
aldınız, nereden aldınız? Bu milletin vergilerini
harcıyorsunuz beyler, vergilerini; babanızın parasını
harcamıyorsunuz. Bakın, usulüne uygun harcadıysanız,
eğer milletten topladığınız bu vergileri usulüne
uygun, yasalara uygun, Anayasaya uygun harcadıysanız sorun yok
zaten. Neden o zaman kaçıyorsunuz, neden korkuyorsunuz?
Bakın,
billboardları kiralayıp oralarda bir ilan yapıştırmak
istiyoruz, ne diyoruz orada: Ben vergimi veriyorsam, Başbakan da
vatandaşa hesap verecek. Eğer bu ülkede simitçi vergi veriyorsa,
öğretmen vergi veriyorsa, emekli vergi veriyorsa, iş adamı vergi
veriyorsa, holding patronu vergi veriyorsa, herkes vergi veriyorsa ve bu
vergileri de Hükûmet olarak, iktidar olarak siz harcıyorsanız millet
vergi veriyorsa siz de hesap vereceksiniz beyler, hesap.
Peki,
billboardlarda Ben vergimi veriyorsam, Başbakan hesap verecek. diye
afişlerimiz
Billboardları kiraya veren firma ne diyor biliyor
musunuz? Başbakanı aşırı eleştirdiği için
bunları yayınlayamayız. diyor. Televizyonlar kapalı,
gazeteler kapalı, billboardlar kapalı, sosyal medya takipte, sonra da
diktatör deyince kızıyorsunuz. Böyle bir uygulamaya, böyle bir
Başbakana diktatör denmez de ne denir? Türkiyedeki ileri faşizmin
adı, diktatörlüğün adı işte budur değerli
milletvekilleri.
Sayın Başbakan, cumhuriyet tarihinin
gelmiş geçmiş en büyük örtülü ödenek harcayan
Başbakanıdır. Cumhuriyet tarihi boyunca Recep Tayyip
Erdoğanın harcadığı örtülü ödenek miktarı bir rekordur.
Şimdi, Başbakanın istediği şudur: Ben, örtülü
ödenekte bir rekor kırdım. Türkiye Büyük Millet Meclisinde
görüşülecek olan Türkiye Cumhuriyetinin bütçesini de örtülü ödenek gibi
kullanırım. diyor. Yani örtülü ödenekle Türkiyenin bütçesini
aynı görüyorsunuz. Bunun sonucu kötü olur, gün gelir hesap döner, çok fena
bedel ödersiniz bu konuda, siz de bedel ödersiniz. Bu milletin
parasının hesabını soruyoruz biz, sizin babanızın
parasını sormuyoruz. Bunları bilmenizi istiyorum.
Şimdi, vatandaşı yanıltmaya
çalışıyorsunuz. Ne diyorsunuz vatandaşa? Cumhuriyet Halk
Partisi bütçeyi engelliyor. Yalanı bırakın, hesabı verin.
Neymiş? Bütçede önerge olurmuş mu? Bakın size önerge:
24/12/1997, Genel Başkan Yardımcınız -o zaman milletvekili-
Ekrem Erdem bir önerge vermiş. Demek ki bütçede önerge oluyormuş. O
zaman muhalefet milletvekili
RECEP ÖZEL (Isparta) 1 tane, 1 önerge, 800 tane
değil o!
MUHARREM İNCE (Devamla) O zaman muhalefet
milletvekili
RECEP ÖZEL (Isparta) Tıkamak için önerge
değil o.
MUHARREM İNCE (Devamla) Onları da
anlatacağım, acele etme.
RECEP ÖZEL (Isparta) Tıkamak için önerge
değil o.
MUHARREM İNCE (Devamla) Acele etme
Acele etme
Bakın, bir başka konu: Bütçede yoklama
olurmuş mu?
RECEP ÖZEL (Isparta) Olur
MUHARREM İNCE (Devamla) CHP yoklama isterse,
engelleme yapıyormuş
RECEP ÖZEL (Isparta)
Olur mu canım, yoklama olur, buna olmaz diyen yok!
MUHARREM İNCE (Devamla) 10/12/2001 Pazartesi:
Başkan Evet, yoklama talebinde bulunan
arkadaşlarımızın isimlerini okuyacağım:
Bülent Arınç? Burada.
Hüseyin Çelik? Burada.
Mehmet Ali Şahin? Burada.
Sadık Yakut? Burada.
Faruk Çelik? Burada...
Bak, bak,
tutanaklara bak, diyor ki
Bakın, bütçede yoklama istemişler.
İnşallah, Sadık Yakut o gün yönetir Meclisi de, ben de bu
belgeyi kendisine etrafını çerçeveletip gönderirim. Muhalefetteyken
önerge vereceksiniz, yoklama isteyeceksiniz, sonra CHP yoklama isteyecek,
önerge verecek diye, önerge sayısını 7yle
sınırlandırmaya çalışacaksınız. 8, 9, daha
fazla önergelerin olduğu bütçe görüşmelerinin tutanaklarını
size ambalajlayıp hediye olarak göndeririz.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Gönder, ambalajsız da kabul ederiz.
MUHARREM İNCE
(Devamla) Geçmişte, işte diyoruz ya sürekli çifte standart
hâlindesiniz, yaptığınız iş bu. Yargıyı ele geçireceksin,
teftiş kurullarını kapayacaksın, bürokratları
değiştireceksin, Sayıştay raporlarını Meclisten
gizleyeceksin, Sayıştaya bilgi, belge göndermeyeceksin, bunun
adına da demokrasi diyeceksin? Yolsuzluk yapmadım. diyen bir
Başbakan, Meclis denetiminden kaçmaz.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Adam yapmadım demiyor ki!
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Ben bu milletin vergilerini doğru düzgün harcadım,
usulüne uygun harcadım. diyorsan Sayıştaya bilgilerini,
belgelerini gönderirsin, o Sayıştay raporları buraya gelir,
Büyük Millet Meclisi üyeleri de bunlara bakarlar.
Değerli
milletvekilleri, bavulun üzerinden sevinçten uçuyordunuz, şimdi bavula
küsüyorsunuz. Bir zamanlar çocuklar gibi
Biz çocukken bavulların üzerinde
kayardık karda. Siz de bavulun üzerinden lehinizde çıkınca
sevinçten uçuyordunuz, şimdi küsüyorsunuz. Bu paralar mahrem
değildir, bu paralar devletin mahremi değildir, milletin vergisidir.
Biz milletin kör kuruşunun hesabını soruyoruz. Geçmişte,
muhalefetteyken söylediklerinizin tersini bugün iktidardayken
yapıyorsunuz. Bugün güçlü konumda olabilirsiniz ama yarın sizler
mutlaka bu milletin parasının hesabını vereceksiniz
diyorum. Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Adalet ve
Kalkınma Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Ramazan Can
Kırıkkale Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Grup önerimizle
Dışişleri Bakanımız Sayın Davutoğlu aleyhinde
verilen (11/30) esas numaralı gensoru önergesinin 9 Aralık Pazartesi
yani bugün gündeme alınıp alınmayacağı hususunun
görüşmelerinin yapılmasını.
Yine, önerimizde
bugün gensoru görüşmeleri tamamlandıktan sonra 480e 1 ek sıra
sayılı Kanun Tasarısı yani Sağlık
Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve bazı
kanunlardaki hükümlerin değiştirilmesine yönelik kanun tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam etmeyi
öneriyoruz. Görüşmelerin tamamlanmasına kadar da Genel Kurulun
çalışmasını takdirlerinize sunuyor, tekrar Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Adalet ve
Kalkınma Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Oktay Vural İzmir
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Adalet ve
Kalkınma Partisi grup önerisinin aleyhinde söz almış
bulunmaktayım. Aslında biraz sonra bu önergeyle birlikte gündeme
alınacak gensoru önergesi hakkında Genel Başkan
Yardımcımız Ankara Milletvekili Sayın
Yıldırım Tuğrul Türkeş görüşlerimizi ifade edecek
ama ben bu vesileyle birleşimin başında Türkiye Büyük Millet
Meclisinin ortaya koyduğu irade, bununla ilgili görüş ve
düşüncelerimi huzurlarınızda Türkiye Büyük Millet Meclisine ve
milletimize aktarmak istiyorum.
Şüphesiz, komisyonun bu ifadeleri
içeren raporu açıkçası çıkartması gerekiyordu önceden çünkü
bu konuda bizim komisyon üyemiz Sayın Erkan Akçay da Komisyon
Başkanına ifadede bulundu. Böylesine bir muhalefet uyarısı
geldiği zaman Sayın Komisyon Başkanının bir inisiyatif
kullanamaması doğrusu büyük bir zafiyettir. Milliyetçi Hareket
Partisi olarak biz, bu konudaki tutumumuzu, bu muhalefet şerhinde yer alan
hususların Türkiye devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğüne aykırı olduğunu ifade eden
müracaatımızı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına
ayın 6sında yaptık ve bu eksende de bu ifadelerin,
açıkçası, Anayasanın başlangıç ve
değiştirilemez hükümlerine aykırı olduğunu ifade
ettik. Ama, bu kadar açık olan bir aykırılık bir taraftan komisyonda
giderilemiyor. Daha sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının da bunu göndermesi gerekiyordu. Bu
bakımdan Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının da bu konuda irade kullanmayıp geri
göndermemesi eksiklik teşkil etmiştir. Bizim soru önergelerimizi geri
göndermesini bilenlerin maalesef bu konuda Türkiye'nin birliğini ve
bütünlüğünü bozan ifadelerin yer aldığı bir muhalefet
şerhine İç Tüzükten kaynaklanan yetkileri kullanmaması,
doğrusu, kabul edilebilir değildir.
Şüphesiz, bu
aslında işin bir safhasıdır. Bugün
tartıştığımız konu sadece bir muhalefet
şerhiyle sınırlı değildir. O bakımdan, bu
süreçleri iyi görmek gerekmektedir. Adım adım, Türkiye'de bir
Kürdistan inşa modeli Adalet ve Kalkınma Partisinin çözüm ve
barış sürecinin nihai hedefi olarak ortaya konmuştur. Hiç kimse
kimseyi kandırmasın, KCK toplum örgütlenmesiyle aynı
şekilde Suriyenin kuzeyindeki PKK-PYD oluşumuyla oradaki bir
Kürdistanı inşa edenler yine aynı şekilde kuzey
Kürdistan adı altında izin verdikleri konferanslarla Türkiye'de de
bir Kürdistan oluşmasının önünü açmaya
çalıştıkları gayet açık ve nettir. Bugün Adalet ve
Kalkınma Partisinin bu süreç içerisinde PKKyı fiilen
meşrulaştırıp hatta bir parti konumuna getirdiği,
Öcalanı Kürtlerin temsilcisi gibi muhatap aldığı gayet
açık ve nettir.
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) Osloda var mıydı, Osloda?
OKTAY VURAL (Devamla)
Kürdistan ifadeleri de Sayın Başbakanın sözlerinin içerisinde
yer almaktadır. Bunlar bugün girmiş değildir. Sayın
Başbakanın ifadeleriyle Başbakan yardımcıları
toplanarak Kürdistan ifadesini bilerek kullandıklarını ortaya
koymuşlardır; tesadüfen burada birisinin yazdığı
muhalefet şerhiyle ilgili değil, asıl tavır konulması
gereken Başbakanın, Başbakan Yardımcısının
ortaya koyduğu siyasi iradedir.
Milliyetçi Hareket Partisi
olarak ilk baştan itibaren ortaya koyduğumuz tavır Türk
milletinden büyük bir destek almıştır. Evet, bu tabirin kabul
edilmemesi noktasında büyük bir destek aldık ve bugün de Adalet ve Kalkınma
Partisinin bu konuda taktik de olsa bir adım atmasını vesile
kıldı ama aynen Haburdaki gibi, Haburda da öyle olmuştu, sonra
Haburu devam ettirdiler.
EMİN HALUK
AYHAN (Denizli) Osloda da söz vermişti bunlar.
OKTAY VURAL
(Devamla) Osloda da öyle olmuştu, sonra Osloyu devam ettirdiler.
Hepsini yaptılar, sonra inkâr ettiler, sonra devam ettirdiler.
Milliyetçi Hareket
Partisi olarak Türkiyenin birlik ve bütünlüğünü korumaya
kararlıyız.
Adalet ve
Kalkınma Partisinin şişeden çıkarttığı,
özellikle küresel bölünme senaryolarının geldiği bu safha ibret
vericidir. O bakımdan, bugün, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
aldığı bu karar, bundan önce Adalet ve Kalkınma Partisinin
yaptığı yanlışların üstünü örtemez. Bununla -bir
kül olarak kullanmak suretiyle- Adalet ve Kalkınma Partisinin, Türkiyeyi
nereye götürdüğü, çözüm ve barış süreci içerisinde PKKnın
istediği KCK toplum örgütleme modelini Türkiyeye
nasıl çözüm olarak hazmettirmek istediği gerçeğinin üstünü hiç
kimse örtemeyecektir.
O bakımdan, Milliyetçi Hareket
Partisi olarak, biz, bugün, burada, hep beraber milletimizle birlikte
Bu
devletimiz, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Bu milletin içerisinden
ayrı milletler çıkartmak, bu devletin içerisinden ayrı devletler
çıkartmak, bu mukaddes vatan toprağının içerisinde
başka toprak parçaları oluşturmak, değerli
kardeşlerim, bugün, buraya bizi getiren iradenin, kurucu iradenin ve bizim
varoluş gayemizin hilafınadır.
O bakımdan, buradan sesleniyorum:
Adalet ve Kalkınma Partisi, KCK paralel devlet yapılanmasıyla
ortaya koyduğu ve Türkiyede bir Kürdistan inşa etme amacına
yönelik -özellikle milletimizin içerisinden bir Kürt milleti inşa etme
projesine yönelik- olarak ortaya koyduğu bu süreçten vazgeçmelidir,
samimiyet orada olmalıdır. Eğer, samimi iseniz, bu sürecin
nereye gittiğini görmelisiniz ve bundan vazgeçmelisiniz.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu
konuda, Sayın Genel Başkanımız, açıkçası
tavrını çok açık bir şekilde ortaya koymuştur. Aynen
şunu ifade etmek istiyorum, Sayın Genel Başkanımızın
bugün yaptığı açıklamayı, Milliyetçi Hareket
Partisinin bu konuda ne kadar kararlı olduğunu ortaya koyması
bakımından sayın Genel Kurula arz etmek istiyorum: Sayın Genel Başkanımız 2014
yılı bütçesinin müzakere arifesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi çok
tehlikeli, millî vicdanlara sığmayacak, devletin temel ilke ve
kuruluş esaslarına tamamen aykırı teşebbüs ve
tahriklere sahne olmaktadır. Türk milletinin varlığına,
üzerinde yaşadığı vatan topraklarına, sahip
olduğu tüm tarihî, hukuki ve kültürel varlık haklarına hakaret
ve hazımsızlık demek olan bu isimlendirmelerin alenen ihaneti
meşrulaştırma emeli taşıdığı
kuşkusuzdur. Başbakan Erdoğanın Barzaninin yanı
sıra düzinelerce PKKlıyla göz yaşları ve sevinç
çığlıkları eşliğinde 16 Kasım 2013
Diyarbakırda buluşması tarihî olarak sunulurken,
fırsattan istifade, Kürdistanın doğum ilanı da
yapılmıştır. Başbakan, gerek Diyarbakırda
gerekse sonraki günlerde onlarca defa Kürdistana atıf yapmış,
geçmişimizde Kürdistan izi sürmüş, ecdadımızı hain niyetlerine
ortak etmeye kalkışmış ve ilk Meclisin ruh ve
mesajlarını bölücü tavrıyla karartmaya azmetmiştir. Bu
zihniyet tarihimizin belirli safhalarında tamamen coğrafi bir terim
olarak kullanılan Kürdistan kavramına siyasi ve etnik bir anlam
yükleyerek gündeme taşımıştır. Türkiye Büyük Millet
Meclisinde
PKKnın şehirlerdeki uzantıları Başbakandan
el ve icazet almışçasına Kürdistana yaptıkları
vurguları çoğaltmışlardır. Yıkımdan sorumlu
Başbakan Yardımcısının Diyarbakırda Kürdistan
ifadesini seslendirmeden önce bunu çok tartıştıklarını
itiraf etmesi, aslında, bir bakıma ihanet ve melanete saplanan
politikaların tercümesinden başka bir şey değildir.
AKPnin, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanının
Türkiyede Kürtlerin yaşadığı coğrafyanın
adı Kürdistandır. sözleri sürdürülen ihanet kampanyasının
bir ara durağı, benimsenen bölücü politikaların kirli bir
sayfasıdır.
Oslodan
İmralıya kadar yapılan tüm pazarlıkların ana
amacı Türkiyenin toprak bütünlüğünün bozularak ülkemizin paramparça
olması ve vatanımızın bir kısmını kapsayacak
şekilde Kürdistanın kurulmasıdır. Başbakan
Erdoğan, şark meselesinin bir uydusu ve parçası olduğunu
iyice kanıtlamıştır. Anlaşılmaktadır ki yeni
Türkiyeyle kastedilen de Kürdistandır ve bunun hazmedilmesi
amacıyla her türlü dedikodu, ayak oyunu, iş birlikçilik, fitne ve
istismar ahlaksızca propaganda malzemesi olarak ele
alınmaktadır.
Başbakan
Erdoğan Kürdistana meşruiyet kazandırabilmek, bu çerçevede
algıları yönetebilmek için her kalıba, her şekle girecek
kadar ahlak ölçülerini kaybetmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Kürdistana kurban verilmesine, ihaneti onaylayan atıl, idaresiz, ilkesiz
bir yapıya dönüştürülmesine şiddetle itiraz ediyor,
şiddetle telin ediyorum.
Bu itibarla,
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı olarak yarın Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda bütçe kanun tasarısıyla ilgili
daha önceden planlanmış konuşmamı yapmamaya karar
vermiş bulunmaktayım.
Milliyetçi Hareket
Partisinin bu sessiz ve demokratik protestosu Kürdistanın kuyruğuna
takılan herkese yönelik olup, bununla da sınırlı
kalmayacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi inançla, heyecanla ve cesaretle
Türkiye ve Türk milletine sahip çıkacak, bölünme ve parçalanma çetelesi
tutan gayrimillî ve gayrimeşru tüm zihniyetlerden mutlaka hesap
soracaktır.
Saygılarımla
arz ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Aynısını size iade ediyoruz. Bütün o
hakaretleri iade ediyoruz.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Ünal.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, Sayın Hatip grubumuza ve
Grup Başkanımıza dönük bölücü ve hain gibi ifadeler
kullanmıştır. Sataşmadan dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN
Sayın Ünal, iki dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Aynıyla iade ediyoruz o hakaretleri.
BAŞKAN
Lütfen, yeni sataşmaya mahal vermeyelim.
VII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
6.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünalın, İzmir Milletvekili Oktay Vuralın AK
PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında AK PARTİ Grubuna ve Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
ifadelere cevap vermek, öncelikle bu Genel Kurulda bir hususun daha altını
çizmek âdeta bir vücûbiyet hâline geldiği için bu sözü istedim.
Bakınız,
silahın, kanın, ölümün çözüm olmadığı görülmüş bu
ülkede ve siyaset kurumu yıllarca vesayet altında kalmış ve
AK PARTİyle birlikte siyaset kurumu çözüm kurumu hâline gelmiş ve
denilmiş ki: Eğer sorunu olan varsa silahı, şiddeti,
ölümü, kanı çözüm olarak görmesin. Gelsin, siyaset kurumu
aracılığıyla demokratik sistem içerisinde
sorunlarını çözsün ve bunun için de şiddete, ölüme gerek yok.
FARUK BAL (Konya)
Ne istiyorsa verelim, ne isterse verelim. diyorsunuz.
MAHİR ÜNAL
(Devamla) Toplumsal talepler sorun değildir. denmiş.
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Ne isterse veriyorsunuz.
MAHİR ÜNAL
(Devamla) - Toplumsal talepler, kimlik
talepleri sorun olamaz. denmiş. Bunlar ancak demokratik sistem içerisinde
yönetilmesi gereken şeylerdir. denmiş ve bu çerçevede bir siyaset ve
çözüm siyaseti güdülmüş.
Şimdi, bunu,
nasıl ihanetle, bölücülükle süsleyen kelimeler içerisinde
kullanabilirsiniz? Evet, kullanırsınız. Tribünlere
oynuyorsanız kullanırsınız ama bizim gibi risk altına
giriyorsanız, bedeninizi bu riskin altına atıyorsanız,
baldıran zehri içiyorsanız, bizim yaptığımızı
yaparsınız. Bu millete karşı sorumluluk
alırsınız. Bu milletin toplumsal taleplerini, kimlik taleplerini
sorun olarak görmezsiniz, siyaset kurumunu da bu sorunları çözmek için
kullanırsınız. Bizim yaptığımız da budur.
Bunun adı da ihanet değildir, vatanseverliktir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Kimlik siyaseti yapan sizden başka kim var?
MAHİR ÜNAL
(Devamla) - Bunun adı, bu ülkenin 76 milyon insanının her birini
bağrına basmaktır, kardeşim demektir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı.)
MAHİR ÜNAL
(Devamla) Diyarbakırda yapılan da bir
duygudaşlığın
yeniden inşasıdır.
OKTAY VURAL
(İzmir) Bu Mecliste daha çok
adım atılacak, geri adım atılacak. Yok öyle!
KCKnın bilmem nesi, yok paralel devlet, yok Birleşik Kürdistan
yok! Olmayacak!
MAHİR ÜNAL
(Devamla) Bir psikolojinin yeniden inşasıdır. Bunu hiç kimse
bir yerlere çekip, eğip bükmesin.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) Olmayacak, olmayacak.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) Türkücülerle
mi inşa ediyorsunuz yeni Türkiyeyi, Şivan Perwerle mi inşa
ediyorsun?
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) 76 milyonla inşa ediyoruz.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Hezeyan, hezeyan; baştan sona hezeyan!
EMİN HALUK
AYHAN (Denizli) Oslo belgesini gördünüz mü?
BAŞKAN- Grup
önerisini
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan, MHP Grubu adına konuşan hatip,
Bu ülkede bir Kürt yaratılmak isteniyor
Grubumuza yönelik ihanet
içerisinde yer aldığımızı söylediler; Diyarbakır
Büyükşehir Belediye Başkanımızın sözlerini
çarpıtarak ihanet içerisinde olduğunu söylediler. Söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Sakık.
Sataşma
nedeniyle iki dakika da size söz veriyorum.
7.- Muş Milletvekili
Sırrı Sakıkın, İzmir Milletvekili Oktay Vuralın
AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Barış ve Demokrasi Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
SIRRI SAKIK
(Muş) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; gerçekten bugün tartışmaları
izlerken yine ürktüm. Biz Kürt sorununu, Kürtleri yeniden siyasetin
kurbanı yapmaya, bunun üzerinden tepişmeye, yine ret, yine inkâr
Açık ve net söylüyoruz: Vallahi, Kürt de var, Kürdistan da var, Kürtlerin
demokratik hakkı da var. Türkiye'de Türkler hangi haklara sahipse Kürtler
bu haklara sahip olacak. Olgunlaşmış bir fikrin önünde hiçbir
ceberut yapı duramaz. Seslerinizi yükselterek, Kürtleri, Kürdistanı
küçümseyerek sonuç alamazsınız. Varsa bir kardeşlik hukukunuz,
projeniz onu masaya koyacaksınız, onu
tartışacaksınız, onu konuşacaksınız. Allah
aşkına, size soruyorum: Yani bu Kürt sorunu ortadan
kalktığı zaman, Kürdistandaki haklar, gasbedilen haklar,
eşit yurttaşlık hakkı hukuku inşa edildiği zaman
siz ne siyaseti yapacaksınız, ne diyeceksiniz? Onun için bakın,
gittiğiniz bütün uluslararası platformlarda kapınıza
dayanıyor. Siz Türkiyede baskı yok, köy
boşaltılmadı, zulüm yapılmadı
Ama bir kadın
kalkıyor Ben oradan geldim. O kutsal toprakları, o benim
âşık olduğum toprakları niye terk ettim geldim? Sizin
yüzünüze bunları söylüyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) 12 tane toplantı yaptık, kala kala bir
kadıncağıza mı kaldınız ha?
SIRRI SAKIK
(Devamla) Aslında sizin dönüp bunlardan özür dilemeniz gerekirken hâlâ
Bu topraklarda Kürt de olmayacak Kürdistan da olmayacak
Vallahi gemiler
yakıldı ve gidiliyor, hiç üzülmeyin.
OKTAY VURAL
(İzmir) Vallahi, yakın, yakın; Kürtleri
yakamayacaksınız ha!
SIRRI SAKIK
(Devamla) Güney Kürdistandaki oluşum neyse, Rojavadaki oluşum
neyse Türkiye kürdistanında da Türkiye halkı ile eşit
yurttaş olacağız.
OKTAY VURAL
(İzmir) Emperyalizmin uşakları olmayacağız.
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Türkiye Türklerin vatanıdır.
OKTAY VURAL
(İzmir) Emperyalizm uşaklarına teslim olmayacak Türk milleti,
emperyalistlerin uşaklığını yapmayacak; doğulusu
da güneydoğulusu da, aynen böyle.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Eşit bir ülkede hep
birlikte demokrasiyi inşa edeceğiz, sömürgeci anlayışa son
vereceğiz.
OKTAY VURAL
(İzmir) Kürtleri öldüren PKK, Kürt kökenlilerin temsilcisi
olmayacaktır, aynen budur.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Tepeden Kürtlere
bakışı asla kabul etmiyoruz. Herkes Kürtlere saygılı
olacak.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
MUHARREM İNCE
(Yalova) Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN
Yoklama talebi var.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, ben tutanaklara geçmesi
açısından tek bir hususu ifade etmek istiyorum.
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) İçselleştiriyor, içselleştiriyor.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Burada biz sadece AK PARTİ Grubu olarak, verilen
muhalefet şerhinin Anayasa ve Meclis İçtüzüğü çerçevesinde
değerlendirilmesini talep ettik. Buradan kimse ret, inkâr, asimilasyon ya
da bir kimlik payesi çıkarmasın.
OKTAY VURAL
(İzmir) Nedamet getirmeyin ya! Yahu, nedamet getirmeyin dik durun.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Nedamet getirmiyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) Dik durun ya! Daha beş dakika oldu.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Meseleyi kendi çizgisine koyuyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) Davostaki gibi oldu. Beş dakika oldu ya! Dik durun ya!
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Dik duruyoruz biz.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Ünal.
III.- YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE
(Yalova) Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN
Yoklama talebi var.
Sayın
İnce, Sayın Karaahmetoğlu, Sayın Özkoç, Sayın Özel
OKTAY VURAL
(İzmir) Dik durun ya!
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Meseleyi istismar etmeyin. Kendi çizgisine koyuyoruz
meseleyi.
OKTAY VURAL
(İzmir) Dik durun, dik durun! 2004 Milli Güvenlik Kurulunda bile
duramadınız.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Biz her yerde dimdik durduk, her yerde dimdik durduk.
OKTAY VURAL
(İzmir) Herkesi fişliyorsunuz be! Milletin kurbanını
fişliyorsunuz.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Millet kimin dik durduğunu çok iyi biliyor.
BAŞKAN
Sayın Aslanoğlu, Sayın Kalkavan, Sayın Akar, Sayın
Güler, Sayın Öz, Sayın Çam, Sayın Hamzaçebi, Sayın Dinçer,
Sayın Loğoğlu, Sayın Çelebi, Sayın Yılmaz,
Sayın Serter, Sayın Cihaner, Sayın Atıcı, Sayın
Gök ve Sayın Aygün.
İki dakika
süre veriyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
IX.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasî Parti Grubu Önerileri
(Devam)
1.- AK PARTİ Grubunun,
bastırılarak dağıtılan (11/30) esas numaralı
Gensoru Önergesinin Genel Kurulun 9 Aralık 2013 Pazartesi günkü gündemin
"Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına alınmasına
ve gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin
aynı günkü birleşiminde yapılmasına ve 480 ve 480e 1inci
ek sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalara devam
edilmesine ilişkin önergesi (Devam)
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.48
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.04
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Muharrem IŞIK (Erzincan), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
-----
0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26ncı Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Alınan karar
gereğince Özel Gündemde Yer Alacak İşler kısmına
geçiyoruz.
Bu kısma alınan,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Sinop Milletvekili Engin
Altay ve Yalova Milletvekili Muharrem İncenin ülkemizin ulusal
güvenliğini yeni tehlikelere maruz bırakan, siyasi ve ekonomik
çıkarlarına zarar veren, dünyadaki konumunu giderek
aşağı çeken hatalı dış politika icra ettiği
iddiasıyla Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu
hakkında Anayasanın 99uncu ve İç Tüzükün 106ncı
maddeleri uyarınca bir gensoru açılmasına ilişkin (11/30)
esas numaralı Gensoru Önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı
hususundaki görüşmelere başlıyoruz.
X.- GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.- CHP Grubu adına,
grup başkan vekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi,
Sinop Milletvekili Engin Altay ve Yalova Milletvekili Muharrem İncenin,
ülkemizin ulusal güvenliğini yeni tehlikelere maruz bırakan, siyasi
ve ekonomik çıkarlarına zarar veren, dünyadaki konumunu giderek
aşağı çeken hatalı dış politika icra ettiği
iddiasıyla Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/30)
BAŞKAN Hükûmet?
Yerinde.
Önerge daha önce
bastırılıp sayın üyelere
dağıtılmıştır.
Şimdi önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Hükûmetin son
dönemde izlediği dış politika, Kafkasya, Karadeniz, Balkanlar ve
Doğu Avrupa, Ege ve Akdeniz ile Orta Doğu'yu ve Basra Körfezi'ni
içeren geniş bölgede Türkiye'nin öteden beri var olan
ağırlık ve etkinliğini giderek sorunlu hâle getirmektedir.
Bir zamanlar bu bölgede istikrar yapıcı ve anlaşmazlıklara
çözüm bulucu rolü ile sözüne güvenilen, görüşlerine başvurulan, gücü
bilinen ve hiçbir ülkeye tehdit yöneltmediği gibi hiçbir ülkeden kendisine
tehdit de yöneltilemeyen, yumuşak güç kullanan güçlü bir sosyal ve
demokratik siyasi yapıya, sağlam ve sürdürülebilir bir piyasa ekonomisine
ve güçlü silahlı kuvvetlere sahip olan ülkemiz, yer aldığı
geniş bölgede bütün bu alanlarda ciddi bir algı kaybına
uğramış, hemen tüm komşu ülkelerdeki ihtilaflara taraf
olmak suretiyle müdahil olmuş, devletler nezdinde olduğu kadar ilgili
ülkelerin kamuoyları nezdinde de itibarı
sarsılmıştır.
Hükûmetin
dış politikada uygulamakta olduğu temel bir
yanlışlık da onaylamadığı siyasetlere yönelen
komşularıyla diplomatik ilişkiyi asgariye indirme ya da tamamen
kesme şeklinde ortaya çıkan yaklaşımıdır. Bu
yaklaşım sonucu olarak Hükûmetin "Orta Doğu'da oyun
kurucuyuz." şeklindeki iddiasına karşın, Türkiye bugün
bu bölgenin en önemli ülkeleri arasında yer alan Mısır ve
İsrail'de büyükelçi düzeyinde temsil edilmemekte, bu ülkelerin de
Türkiye'de büyükelçisi bulunmamaktadır. Yine, bölgenin baş
aktörlerinden olan İran ile ilişkiler inişli
çıkışlı, Irak ile ise Hükûmetçe Irak Merkezî Hükümetini
bariz bir biçimde ikinci plana alarak bu ülke ile ilişkilerin
ağırlığını Kuzey Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi
üzerinde yoğunlaştırması ve bu yönetim ile Irak Federal
Anayasası ile çelişen enerji alımlarına yönelmesi nedeniyle
belirgin gerginlikler içine girip çıkmaktadır.
Hükûmetin
yanlış öngörü ve değerlendirmelerle hatalı beklentilere
dayalı çarpık politikaları sonucunda neredeyse savaş
hâlinde bulunduğumuz Suriye ile ise karşılıklı
diplomatik temsil tamamen kesilmiştir. 1980'li yıllara bakılacak
olursa, o dönemde devam etmekte olan İran-Irak savaşı
sırasında, İran'ın Irak nezdindeki
çıkarlarının Türkiye'nin Bağdat Büyükelçiliğince;
Irak'ın İran nezdindeki çıkarlarının da Türkiye'nin
Tahran Büyükelçiliğince korunmakta olduğu ve birbiriyle
çatışan bu iki ülkenin birbirleri nezdinde kendilerini temsil etmek
üzere Türkiye'yi seçmiş oldukları da hatırlanacaktır. Bu,
dünya diplomasi tarihinde tek örnektir. Bugün ise durum tam aksi yöndedir.
Son olarak
Hükûmetin Mısır'da Cumhurbaşkanı Mursi'ye karşı
yapılan darbe üzerine, demokrasiye ve meşruiyete dönüşün önemini
bu ülke nezdinde savunarak olumlu ve uzlaştırıcı bir rol
oynamak yerine; Mısır Hükûmetini tamamen dışlaması,
bizzat Başbakan Erdoğan'ın ağzından Mısır
Hükûmetine, Mısır'ın siyasi ve sivil saygın
şahsiyetlerine ağır bir dille ve düzenli bir şekilde
hakarete varan eleştiriler yöneltmesi, uluslararası kamuoyu gözünde
AKP Hükûmetinin neredeyse Müslüman Kardeşler Örgütü ile
özdeşleştirilmesine yol açmıştır. Son olarak
Başbakan Erdoğan'ın Kasım 2013'te Rusya'ya
gerçekleştirdiği ziyaret Mısır Hükûmetine yönelik, bu ülke
iç işlerine doğrudan müdahale mahiyeti taşıyan
beyanları, Mısır'daki darbeyi izleyen ilk gerginlik üzerine geri
çekilmiş iken daha sonra Hükûmet tarafından tekrar görevine
gönderilen Kahire Büyükelçimizin Mısır tarafından
"istenmeyen kişi" ilan edilmesine yol açmış, böylece
Orta Doğu'daki en önemli ülkelerden biriyle daha ilişkimiz
yukarıda belirtildiği gibi sıfırlanmıştır.
Hükûmetin bu
politikaları sonucu bölgede içine düşmüş olduğu
yalnızlık, Türkiye'nin bu bölgede ve ötesindeki ticari ve ekonomik
ilişkilerini de son derece olumsuz etkilemektedir.
Ülkemizin ulusal
güvenliğini yeni tehlikelere maruz bırakan, siyasi ve ekonomik
çıkarlarına zarar veren ve Türkiye'nin dünyadaki konumunu giderek
aşağı çeken hatalı dış politikanın
icracısı sıfatıyla siyasi sorumlusu olan Dışişleri
Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu hakkında Anayasanın 98
ve 99uncu, TBMM İçtüzüğünün 106ncı maddeleri uyarınca
gensoru açılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Akif
Hamzaçebi Engin Altay Muharrem İnce
İstanbul Sinop Yalova
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Anayasanın 99uncu maddesine göre bu
görüşmede önerge sahiplerinden 1 üyeye, siyasi parti grupları
adına birer milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan
veya bir bakana söz verilecektir.
Konuşma
süreleri, önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer
dakikadır.
Şimdi, söz
alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Önerge sahibi Muharrem İnce,
Yalova Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Osman Faruk
Loğoğlu, Adana Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Yıldırım Tuğrul Türkeş, Ankara
Milletvekili; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Nazmi Gür,
Van Milletvekili; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Volkan
Bozkır, İstanbul Milletvekili; Hükûmet adına Ahmet
Davutoğlu, Dışişleri Bakanı.
Şimdi, ilk
söz, önerge sahibi Sayın Muharrem İnce, Yalova Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizleri
saygıyla selamlıyorum.
AKPden, öncelikle
şunu öğrenmek istiyorum: Bu gensoruları neden pazartesi ve cuma
günlerine koyuyorsunuz? Yani, bakanlara mı güvenemiyorsunuz, milletin
gözünün önünde bakanları savunmaktan aciz durumda mısınız,
yoksa milletten neyi gizliyorsunuz? Önce bunu bir sorgulamamız gerekir.
Sayın
Dışişleri Bakanı, Esada diktatör diyor, daha pek çok
kişiye de bu kavramı kullanıyor. Peki, Meclise hesap vermeyen
birisi sizce diktatör değil midir Sayın Bakan?
24üncü Dönemde,
size, muhalefet milletvekilleri 698 soru önergesi vermişler. Bu 698 soru
önergesinin 32si henüz işlemde. Siz 666 önergenin 78ini
yanıtlamışsınız yani yüzde 12sini, 386sını
süresi içinde yanıtlamamışsınız, 145ine ise hiç cevap
vermemişsiniz. Bu 145in -hiç cevap vermediğiniz önergelerin- 2si
bana ait. Şimdi, bunlardan birisi VIP yolcularıyla ilgili.
Bir gün Ankarada
havaalanındayım. Bir karış sakallı, kazaklı,
botlu, kıyafetleri farklı yani bir militan görüntüsünde onlarca insan
havaalanlarından geçip gidiyor. Ya, Bunlar kim? dedim, merak ettim.
Yani, bir VIPten
Bunlar kim? Suriye uyruklu mu, başka ülkeler uyruklu
mu, Suriyede savaşmaya giden insanlar mı? VIPten kimlerin
yararlanacağı havaalanlarında asılı. Bunlar kim? Soru
önergesi verdim, on aydır buna cevap vermiyorsunuz Sayın Bakan.
Yine, bir
açıklamanızda Kerküke yetmiş beş yıl aradan sonra
giden ilk Dışişleri Bakanıyım. dediniz. Ben de sordum
bu doğru mudur diye. Verdiğiniz cevapta Uzun süredir ilk giden.
dediniz. Ben de bu uzun sürenin ne kadar olduğunu sordum ama buna cevap
veremiyorsunuz. Biz diyoruz ki Cumhuriyet Halk Partisi olarak: Sayın
Davutoğlunun uyguladığı dış politika,
Türkiyenin ulusal çıkarlarına ters, ulusal güvenliğimizi ve
sınır güvenliğimizi tehdit eden bir politikadır bu;
yaşadıklarımız da bunu gösteriyor. Yani, tatilden, Bodrum
tatilinden, Boğaz gezisinden, dostum Esadtan, imzaladığınız
49 uluslararası anlaşmadan, terörle mücadele iş birliğinden,
biz bu suyla ilgili anlaşmada Yanlış yapıyorsunuz.
dememize rağmen -Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanakları
buradadır- o imzaladığınız anlaşmalardan,
bunlardan niye çark ettiniz? Kimin talimatıyla çark ettiniz?
Bakın, tarih
19 Ağustos 2013, Başbakan Türkmenistana giderken yolculuk öncesinde
bir açıklama yapıyor, Arapların iç işlerine
karışma uyarısı yapanlara Suriye için neden yardım
istediniz? Onlar da Arap değil miydi? diyor. Ben de bunu soru önergesi
yaptım, Suriye için sizden yardım isteyen ülkeler hangileridir?
dedim. Kim bunlar? Yardımın içeriği nedir, miktarı nedir?
Sizin yaptığınız yardımların Türkiyeye maliyeti
nedir? diye sorduk 19 Ağustos 2013te. 21 Kasımda Sayın
Davutoğlu cevap veriyor, üçüncü tarafların talep ve arzuları doğrultusunda
değil. diyor yani Biz bunları üçüncü tarafların talep ve
arzuları doğrultusunda yapmadık. diyor. E, o zaman hanginiz
doğru söylüyorsunuz? Birinizden biriniz yanlış konuşuyor,
yalan konuşuyor demek istemiyorum ama ya Başbakan doğruları
söylemiyor ya da siz doğruları söylemiyorsunuz. Ben
sorularımı Türkçe soruyorum, sizden de Türkçe cevaplar istiyorum
Sayın Bakan.
Bir başka
soru: Başbakan Suriyeli muhaliflere lojistik destek verdik. diyor. Ne
zaman diyor bunu? 2013ün Mayısında. Peki, Suriyeli muhaliflere
verdiğiniz bu lojistik desteğin maliyeti nedir, içeriği nedir,
örtülü ödenek kullanıldı mı? Yanıt yok.
27/6/2012. Özgür
Suriye Ordusuna silah ve lojistik destek verdiniz mi? diye sormuşum, yine
Sayın Bakan, buna cevap veremiyorsunuz. İşte, diktatörlük budur.
Meclise hesap vermeyenler diktatördür.
10 Mart 2010
tarihinde devletin kanalı TRT canlı yayına geçiyor, polis,
mühimmat kamyonunun peşine takılıyor, polis sevkiyata
ilişkin resmî belgeye bile ikna olmuyor. Gazete başlıkları:
Bu bombalar kimin?, Böyle bomba sevkiyatı olmaz., TSKnın
kamyonuna operasyon.
8 Kasım 2013:
Adanada bomba yüklü bir araç yakalanıyor. Gazeteler manşetten
görmüyor, TRT canlı yayından vermiyor. Bu olay bile Türk Silahlı
Kuvvetleri ve Suriye politikanızın özetidir.
Reyhanlıda 53
vatandaşımız ölüyor, siz ölenlerin mezhepleriyle
uğraşıyorsunuz. Oysa size sorumuz şu: Önceden istihbarat
aldınız mı, almadınız mı? Siz bu olayı bile
bir gariban askerin üzerine yıkmaya çalışıyorsunuz,
aylardır o garibanı yargılıyorsunuz.
Esad gidecek.
diyordunuz, aylarla, haftalarla bunu açıklıyordunuz. Üç saatte
Şama gitme senaryoları çiziyordunuz. Şam 500 kilometre;
otobanda 130la gitsen, 3 saatte 390 kilometre. Bu kadarcık bir
matematiği bilmeyen milletvekilleriniz bu açıklamayı yaptı.
Emevi Camisinde
cuma namazı kılacaktınız.
METİN KÜLÜNK
(İstanbul) Bir gün kılacağız, hiç endişelenme. Sen
de geleceksin, beraber kılacağız inşallah.
MUHARREM İNCE
(Devamla) Yemene gönderdiğiniz suikast silahları Türkiye
menşeli Glock marka silahlar. Kıbrıs Rum kesimine palavradan
savaş ilanı dediniz, göndere göndere kırkyıllık Piri
Reisi gönderdiniz. Somalide kabileler üzerinden, gruplar üzerinden
yürüttüğünüz politikanın sonucu ortada. Mısırda İhvan
üzerinden dış politikada Türkiyenin geldiği durum da ortada.
Dış
politikayı konuşurken Esmaya ağlıyorsunuz ama Türkiyede
gözünü kaybeden, kafa travması geçiren gençlere, hapislerde çürüyen
insanlara ağlamıyorsunuz. Bu çifte standardınız yurt
dışında da anlaşıldı. Türkiye bir
yalnızlığa doğru gidiyor. Onun içindir ki sıfır
sorun politikanızdan değerli yalnızlık politikasına
terfi ettiniz. Kendi ülkesinin Meclisinde terör konuşulurken, 20li
yaşlardaki çocukların şehit edilmesi konuşulurken 90
yaşında vefat eden Suudi Kralının taziyesine giden
Başbakan artık dışarıda inandırıcı
değildir.
Amerikan askerleri
postalla Irakta camiye girerken siz Dolmabahçede camide bira içtiler.
yalanına sığınırsanız ve aradan 27 cuma, yedi ay,
iki mevsim geçmesine rağmen hâlâ camide bira içildiğini açıklayamazsanız
ehlisünnet sakalınızdan vazgeçip Amerikan tıraşına
razı olmuşsunuz demektir, askerin başındaki çuvala
razısınız demektir, beyzbol sopası sizi hizaya
getirmiş demektir, deliğe süpürülme ertelendi demektir.
Herkesle
kavgalı hâle geldik. Yemen ile Mısırı da buna dâhil
ettiniz. Bunu nasıl başardığınızı
doğrusu merak ediyorum. Acaba cumhuriyet tarihinde kaç kez istenmeyen adam
ilan edildik? Kıbrıs Barış Harekâtı ve Libyayı
yan yana koyduğumuzda, bu ülkede yaşı 45in üzerinde olanlar ne
düşünürler, hangi vefa duygusuyla bakarlar Libyaya? Ama siz
Libyanın liderini devirmek için bavul dolusu paralar gönderdiniz.
Aldığınız insan hakları ödülünü ise hâlâ boynunuzda
taşıyorsunuz. Bu vefasız, ilkesiz, tutarsız
politikanız Türkiyeye zarar vermektedir.
Bir Filistin
politikamız vardı, iktidarlara bağlı olmayan, hükûmetlerle
değişmeyen bir Filistin politikamız vardı; onları da
parçaladınız. Bunun içindir ki mayıstan beri Gazzeye
gidemiyorsunuz. Size vizeyi kim vermiyor Sayın Bakan; İsrail mi
vermiyor, Amerika Birleşik Devletleri mi vermiyor? Kabilelerle, gruplarla,
partilerle dış politika doğru değildir. Devletten devlete
ilişkiyi yok ettiniz. Oyun kurucuyuz. dediniz, oyuncak oldunuz.
Stratejik derinlik dediniz, stratejik çukurda boğuldunuz. Kardeşim
Esadtan, Kanlım Esede terfi ettiniz.
Letonyada AVM çatısı çöktü, başbakan
istifa etti. Japonyada 135 dolarlık bir saat yüzünden bakan istifa etti.
Almanyada bir bakan, yakınının fabrikası var, malları
çok kaliteli diye referans olduğu için istifa etti. Danimarkada
Dış Yardım Bakanı lüks uçak bileti için istifa etti.
Almanya Cumhurbaşkanı bir gazeteye Bu haberi
yayınlamayın. diye mail attığı için istifa etti. Siz,
Türkiyeyi bu kadar yalnızlaştıran, dış politikada
Türkiyenin çıkarlarını koruyamayan, Türkiyeyi batağa
sürükleyen bir Bakansınız. Türkiyenin selameti için, partinizin
selameti için, sizin selametiniz için en doğrusu istifa etmenizdir
Sayın Davutoğlu diyorum, Meclisimize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önerge üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz isteyen Osman Faruk Loğoğlu, Adana Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Adana)
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, Dışişleri Bakanı
Sayın Ahmet Davutoğlu hakkında verilen gensoruyla ilgili olarak,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dışişleri Bakanı gensorulara
alışkın. Zira, bugün kendisi hakkında Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu tarafından verilen 4üncü -Rabia işareti değil bu,
yanlış anlaşılmasın- gensoruyu görüşüyoruz.
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Alıştırdık sizi.
METİN KÜLÜNK (İstanbul) Yani, bu vesileyle
Rabiaya alışmış oldunuz Sayın Loğoğlu.
OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla) Ha, 5incisi
gelecek, hiç merak etmeyin, 5incisi de gelecek. Bu durum bile, milletvekilleri
olarak, hepimizin düşünmesi gereken bir tablodur. Dışişleri
Bakanı hakkında ana muhalefet partisi 4 defa gensoru veriyor ise
ortada ciddi bir sorun var demektir.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Beyhude işlerden vazgeçmenizi diliyorum.
OSMAN FARUK
LOĞOĞLU (Devamla) Ortada, derhâl onarılması gereken bir
durum var demektir. Bu tablodan, biz, ülkemiz adına, ülkemiz adına
takip edilen politika nedeniyle çok derin üzüntü duyuyoruz. Biz
halkımıza karşı sorumluluğumuzun gereğini
yapıyoruz fakat bu tablodan ders çıkarması gerekenler bugüne
kadar hiç oralı olmadılar; bunu da ibretle izliyoruz.
Değerli
milletvekilleri, gensoru bir haktır. Bütün milletvekillerine, bütün siyasi
parti gruplarına verilen, tanınmış bir haktır, bir
denetim hakkıdır fakat yanlış politika izlemek bir
Dışişleri Bakanının hakkı değildir. Onun
için Efendim, arka arkaya gensorular
veriyorsunuz. Niçin bu kadar sık kullanıyorsunuz? şeklindeki
serzenişleri, asla, en ufak bir şekilde üstümüze kondurmuyoruz ve
kabul etmiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, göreve geldiği günden bu yana, dış
politikanın gerçekleri ile kendi hayalleri arasındaki uçurumu bir
türlü fark edemeyen Sayın Dışişleri Bakanı, bütün uyarılarımıza
rağmen, yıllardır, maceraperest, yayılmacı ve
saldırgan bir dış politika izlemektedir; izlediği
dış politikayı hiç
kimsenin itiraz etmeyeceği komşularla sıfır sorun gibi
şatafatlı sloganlarla gizlemeye çalışmaktadır fakat
artık, deniz bitmiş, kara görünmüştür, Türkiye bir çıkmaz
sokağa girmiştir, gerçekleri görmenin zamanı gelmiştir.
Peki, nedir bu
gerçekler? Liste aslında çok uzun, çok daha uzun ama ben burada sadece
5ine -bakın, bu sefer 5 diyorum- değineceğim:
Birinci gerçek:
Türkiye'nin, bölgesinde, bırakın sıfır sorunlu
komşusunu, sağlıklı ilişkiler kurabileceği bir
komşusu kalmamıştır. Türkiye, komşuları
tarafından tehdit olarak algılanan bir ülke hâline gelmiştir.
Komşularımızla ilişkimizi ayrıntılı olarak
birazdan sizlerle paylaşacağım.
İkinci gerçek:
Türkiye, giderek dünyada yalnızlaşmaktadır. Orta Doğu
barış süreci, İranla nükleer müzakereler gibi bütün belli
başlı süreçlerde Türkiye'nin adı artık geçmemektedir.
Suriyedeki savaştan en çok etkilenen ülkelerin arasında
olmamıza rağmen, Cenevre-2 Konferansında yer alıp
alamayacağımız bile şu anda belirsizdir.
Üçüncü gerçek,
Hükûmetin izlediği dış politika halkımızın can ve
mal güvenliğini tehdit edecek boyutlara ulaşmıştır.
Hükûmetin himayesi altındaki radikal unsurların, terörist örgütlerin
halkımızın huzurunu bozdukları yetmiyormuş gibi,
Suriye sınırındaki yerleşim yerlerinde yaşayan
vatandaşlarımız çatışmalarda hedef olmaktadır,
hayatlarını kaybetmektedirler. Reyhanlı, bunun en acı
örneğidir.
Dördüncü gerçek,
Türk dış politikasının istikrar üretmek,
barışı hedeflemek, başka ülkelerin iç işlerine
karışmamak ve sorunları diplomasiyle çözmek gibi bütün temel
dayanak noktaları bilinçli olarak çökertilmiş, Türk dış
politikası raydan çıkarılmıştır. Yurtta sulh,
cihanda sulh. şiarını umursamayan Hükûmet, bölgedeki terör
unsurlarından medet umar hâle gelmiştir.
Beşinci
gerçek, Türkiye'nin sadece komşularıyla değil Batı
dünyasıyla da sorunları olmasıdır. Avrupa Birliğiyle
olan ilişkiler kopma noktasına gelmiştir. Üyelik müzakereleri kaplumbağa
hızıyla ilerlemektedir. Hükûmetin dış politika yönelimleri
ve savunma sanayisi alanında yaptığı tercihler nedeniyle
NATOyla ilişkilerimizde beliren sıkıntılar ulusal güvenliğimizi
ve NATO içindeki konumumuzu olumsuz etkileyebilecek bir duruma kapı
aralamaktadır.
Değerli milletvekilleri,
Komşularla sıfır sorundan sorunsuz sıfır komşu
noktasına nasıl geldik? Ne oldu da Orta Doğu, Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşları için tehlikeli ve girilmez bir
coğrafyaya dönüştü? Hiç bu soruları kendinize soruyor musunuz?
Dış politikanın ulusal bir politika olması lazım ve
dolayısıyla ulusal bir uzlaşıyı, ulusal bir
yaklaşımı, görüş birliğini içeren bir politika
olması lazım. Bu nedenle, bu soruları kendinize
sormadıysanız, şimdi, hiç olmazsa bu gensoru nedeniyle
sormanın zamanıdır. Hükûmet, Suriyedeki
çatışmaların başladığı ilk günden beri
komşumuzdaki aktörlerin bir kısmını kayıran, bir
kısmını da tamamen dışlayan bir politika
izlemiştir. Esadın iki üç haftada devrileceği, yerine de
Müslüman Kardeşlerin geleceği varsayımı üzerine inşa
edilen Suriye politikası, Esadın görevde kalmaya devam etmesiyle
çökmüştür. Hükûmet, bu çöküşün üzerine
hırçınlaşmış, El Kaide ve benzeri radikal unsurlara
verdiği desteği arttırmıştır. Fakat, AKP'nin
izlediği Suriye politikası, komşumuzdaki savaşı
derinleştirmekten ve ölümleri arttırmaktan başka hiçbir işe
yaramamıştır. Suriyede kimyasal silah kullanımına
ilişkin iddialar, Adanada Suriyeli muhaliflerin elinde yakalanan sarin
gazı malzemeleriyle yeni bir boyuta ulaşmıştır. Fakat,
son birkaç gün içinde çok daha önemli bir gelişme daha olmuştur.
Araştırmacı
bir Amerikan yazarı -ki şahsen kendisini Amerika Birleşik
Devletlerinde Türkiye Cumhuriyetini temsil ederken
tanımıştım. Bu araştırmacı Amerikan
gazeteci, birçok ödül almıştır, çok derin, saygın bir ismi
vardır- Amerikan istihbarat kaynaklarından aldığı
bilgilere dayanarak yazdığı son 16 sayfalık bir raporda,
yazıda, ayrıntılı bir makalede, Şam yakınlarında
kimyasal silahlarla yapılan katliamın sorumlusunun El Nusra tekrar ediyorum-
El Nusra örgütü olduğunu ileri sürmüştür ve bunun, Obama yönetimi
tarafından da çok iyi bilindiğini ayrıca ileri sürmüştür.
Şimdi, bu, El
Nusra örgütünün bir başka özelliği var. Aylardır ben Sayın
Dışişleri Bakanına bu kürsüden de ifade ettim, El Nusra
örgütü terör örgütü müdür, değil midir?
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Başbakan defalarca açıkladı, terör örgütüdür.
OSMAN FARUK
LOĞOĞLU (Devamla) Biraz önce Sayın Grup Başkan Vekilimiz
ifade etti, sorulan soruların büyük bir kısmına hiçbir cevap verilmiyor,
verilen cevaplar geç veriliyor, zamanında verilen cevaplar da içerikten
yoksun cevaplar olarak önümüze geliyor.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) El Kaide de, El Nusra da terör örgütüdür.
OSMAN FARUK
LOĞOĞLU (Devamla) Tekrar soruyorum: El Nusra örgütü terör örgütü
müdür? Çad Büyükelçimizin ileri sürdüğü gibi, El Kaide, terör örgütü
değil midir, yoksa terör örgütü müdür?
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Sayın Başbakan defalarca açıkladı bunu.
OSMAN FARUK
LOĞOĞLU (Devamla) Bunlar çok basit sorular. Yani bu soruların
yanıtının olmaması, ben eski bir Dışişleri
Bakanlığı mensubu olarak bunu anlamakta
Yani hayal gücüm
yetmiyor. Onun için, cevap bekliyoruz Sayın Bakan.
Ocak ayında
toplanması beklenen Cenevre-2 Konferansıyla örtüşen bir öneriyi
Cumhuriyet Halk Partisi iki yıl önce yapmıştı.
Birleşmiş Milletler Suriyedeki taraflara ateşkes
çağrısında bulunsun, Suriyedeki kimyasal silahlar yok edilsin.
önerilerini de keza Cumhuriyet Halk Partisi yapmıştı. Fakat
bütün bu çağrılarımız iktidar partisinin vurdumduymazlığı
neticesinde ters yüz edilerek hiçbir şekilde kale alınmadı ve
çok yanlış bir politikanın izlenmesinde ısrarlı bir
şekilde devam edildi ve bunun acısını hem Türkiye hem Suriye
halkı hem bölgemiz çekmekte, bu yanlış politikanın
sonuçlarına maalesef katlanmaya devam etmektedir.
Sayın
Davutoğlunun yalanlar, yanlışlardan oluşan Suriye
politikasını ısrarla sürdürmesi Türkiyenin
başını çok ciddi dertlere sokmuş, belaya sokmuştur.
Gerekirse bütün Suriyelileri Türkiyede misafir ederiz. diyen Sayın Davutoğlu,
bugün, sığınmacıların sayısının giderek
artması karşısında çaresiz durumdadır. Sayın
Bakanın haberi var mıdır ki, bugün ülkemizdeki yüz binlerce
Suriyeli sığınmacı ağır insan hakları
ihlallerine uğramaktadır. Sayın Davutoğlu, izlediğiniz
maceraperest dış politika yüzünden halkımız Suriyeli
kardeşleriyle karşı karşıya gelmektedir. Sokaklarda
dilencilik yapan Suriyeli çocukların, Egede batan mülteci teknelerinden
denize savrulan Suriyeli bebeklerin, fuhşa sürüklenen Suriyeli
kadınların, atölyelerde sömürülen, savaş sahalarına sürülen
Suriyeli gençlerin sorumlusu doğrudan doğruya sizsiniz Sayın
Bakan. Yüz binlerce Suriyeli kardeşimizin hayatları sizin
yanlış, beceriksiz dış politikanız nedeniyle maalesef
söndü ve sönmeye devam etmekte. Ülkemiz sizin başarısız
dış politikanız nedeniyle Suriyeyle savaşın
eşiğine gelmiştir.
Son günlerde
bazı gazetelerde Sayın Başbakanın Suriye ile arayı
düzeltmek için Sayın Dışişleri Bakanını acaba
feda etsem yeter mi? şeklinde zemin yokladığı iddia
ediliyor.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Çok beklersiniz, çok beklersiniz!
OSMAN FARUK
LOĞOĞLU (Devamla) Eğer bu iddia doğru ise Cumhuriyet Halk
Partisi olarak tek bir görüşümüz var: Yetmez ama evet. Niçin yetmez?
Çünkü, bizim derdimiz aslında Dışişleri Bakanı
Davutoğluyla değil, bizim derdimiz izlenen yanlış
dış politikayla. (CHP sıralarından alkışlar) Ama
bunda Dişleri Bakanı Davutoğlunun da şahsi bir
katkısı olduğu için onun da gitmesi herhâlde çok
hayrımıza olur diye
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Çok beklersiniz, çok beklersiniz siz!
OSMAN FARUK
LOĞOĞLU (Devamla) Bekleriz, sabırlıyız biz.
Değerli
milletvekilleri, komşularımızla sorunlarımız sadece
Suriye ile sınırlı değil, Irakla da sorunlarımız
var. Hükûmetin ayrımcı ve tarafgir politikası Irakla
ilişkilerimizi bozmakla kalmadı, Irakın iç dengelerini de
sarstı. Hükûmetin Irak Merkezî Hükûmetini dışlayarak ve
uluslararası hukuka ve Irak Anayasasına aykırı olarak
Erbille kurduğu tek taraflı ilişkiler sonucunda Bağdat
yönetimiyle ilişkilerimiz, bağlarımız kopma noktasına
gelmiştir. Orta Doğunun bütün etnik, dinsel ve kültürel
çeşitliliğini bünyesinde barındıran Irakla
ilişkilerimizin zedelenmesi Türkiyenin çıkarlarına ve
güvenliğine aykırıdır. Bu tehlikeli durumu dikkate alan
Cumhuriyet Halk Partisi, Genel Başkanımız Kemal
Kılıçdaroğlu başkanlığında bir heyetle
Bağdata giderek ilişkileri biraz olsun yumuşatmanın
yollarını aramıştır ve bunun semeresini de kısmen
görmüş bulunmaktayız.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Daha önce de Saddamın sarayına gitmiştiniz.
Dayan Saddam, dayan! demiştiniz.
OSMAN FARUK
LOĞOĞLU (Devamla) İranla ilişkilerimiz de izlenen
mezhepsel dış politikanın ve saldırgan Suriye
politikasının gölgesinde zedelenmiştir. Kürecik radarı
konusunda, diğer birçok konuda olduğu gibi, AKPnin dürüstlükten
uzak, gerçeklere dayanmayan, gerçekleri hep, sürekli inkâr eden tutumu
nedeniyle İranın şimşeklerini de üzerimize çekmiştik.
Bugün, İran imzaladığı nükleer anlaşmayla bölgenin
yükselen gücü olurken Türkiye zemin kaybetmektedir. İran ile Batı
arasındaki görüşmelerde Türkiyenin bir
ağırlığı kalmamıştır.
İsraille
ilişkilerimiz ise
Hükûmet anlaşılan bu ilişkileri iç
politika malzemesi ve seçim yatırımı olarak kullanmaya devam
etmek niyetindedir. İsrail ile ilişkilerin bir an önce
normalleştirilmesi bölgenin istikrar ve huzuru için önem
taşımaktadır. Öte yandan şunu unutmayın:
İsraille ilişkileri sorunlu olan bir Türkiye, Orta Doğu
barış sürecinde hiçbir şekilde yer alamaz, zaten
alamamaktadır. Aynı şekilde, Filistinle de ilişkileri kötü
olan, Filistinli gruplar arasında tercih yapan Sayın Davutoğlu
Filistin davasına da bir katkıda bulunamamaktadır. Türkiyenin
Orta Doğunun lideri ve bölgede oyun kurucu olduğuna
inanmamızı bekleyen Sayın Davutoğluna Suriye ve
İsrailden sonra Mısırda da büyükelçimizin olmadığını
hatırlatmak isteriz. Orta Doğunun en önemli ülkesi olan
Mısırda neden büyükelçimiz yoktur? Hükûmet ve Sayın
Bakanın Müslüman Kardeşler sevdası yüzünden mi yoktur?
Başka ülkelerde kendi düşünceleriyle paralel gruplar iktidara gelmedi
diye o ülkelerin iç işlerine karışmayı kendisinde hak gören
bir Hükûmet ve Dışişleri Bakanıyla karşı
karşıyayız; bu kabul edilemez bir durumdur, bu vahim bir
durumdur. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, ülkemizin doğusuyla ve güneyiyle sorunlarımıza
değindim, Batı dünyasıyla sorunlarımıza da kısaca
değinmek isterim.
Avrupa
Birliğiyle müzakereler süreci yavaşlamıştır. Müzakere
başlıklarının gecikmeyle açılmasına sevinen
Hükûmet, Avrupa Birliği normlarının gereklerini yerine
getirmemektedir. Demokrasi, insan hakları, basın özgürlüğü,
kadın-erkek eşitliği konularında ülkemiz sürekli
gerilemekte, göstermelik demokrasi paketleri bu konudaki olumsuz gerçekleri
değiştirmemektedir. Büyük bir gösteriyle dolaşıma sokulan
vizesiz Avrupa Birliği konusunda gerçekler halkımızdan
gizlenmektedir. Bu konu çok önemlidir. Avrupa Birliğine vizesiz seyahatin
Türkiyeye bedeli çok büyüktür. Gizlenen büyük gerçeklerden biri de budur
sayın milletvekilleri. Bu serbestinin neticede tanınıp tanınmayacağı
bile belli değildir ancak Geri Kabul Anlaşması
bağlamında Türkiyenin yerine getirmesi gereken, imza tarihinden
itibaren geçerli olacak sorumlulukların faturası çok
ağırdır. Gösterilerle sunulan vize serbestisi için ilk olarak,
Türkiye, şimdiye kadar çeşitli ülkelerle yaptığı vize
muafiyet anlaşmalarını iptal etmek durumunda kalacaktır,
topraklarımızdan Avrupa Birliği ülkelerine giren düzensiz
göçmenleri geri almak durumunda kalacaktır, Avrupa ülkelerine gidemeyen
mültecilerin sığınma başvurularını kabul etmek
durumunda kalacaktır ve Kıbrıs Rum Kesimi dâhil tüm Avrupa
Birliği ülkelerinin vatandaşlarına ülkemiz vizesiz giriş
olanağı tanıyacaktır. Bu ödenecek bir bedel midir? Üstelik,
Türkiye bu ödemeyi, bu bedeli peşin ödeyecek, Avrupa Birliği ise
yıllar sonra duruma bakacak Ha, Türkiye sorumluluklarını yerine
getirdi veya getirmedi. ona göre bir karar verecek ve yıllar sonra bu
vize serbestisi sözde uygulamaya konulacaktır.
Sayın
milletvekilleri, Kıbrıs konusunda son günlerde yeni gelişmeler
yaşanmaktadır. Sayın Davutoğlu Türkiyenin
Kıbrısta tarih yazdığını iddia ederek Atina ve
Kıbrısa yapacağı ziyaretleri bir gösteriye dönüştürme
çabası içindedir. Sayın Bakanın Orta Doğuda
yazdığı tarihe bakınca Kıbrıs için dehşete
kapılmamak mümkün değildir. CHP Kıbrısta çözümden
yanadır. Kıbrıs Türk halkının siyasi
eşitliğine dayalı ve gerek KKTCnin gerek Türkiyenin hak ve
çıkarlarını koruyan bir anlaşmaya destek veririz. Ancak,
Cumhuriyet Halk Partisi Kıbrıs konusunda Hükûmetin gereksiz
tavizlerde bulunmasına izin vermeyecektir. Kıbrıs özelleştirmeye
tabi bir toprak parçası değildir. Kıbrısın
satışına asla izin vermeyeceğiz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, Sayın Davutoğlunun izlediği dış
politika ülkemizin itibarını tüketmiştir. Yakın zamana
kadar vatandaşlarımızın turistik seyahatler
yaptıkları ve iyi karşılandıkları bölgeler
artık yurttaşlarımıza kapalıdır. Lübnanda
pilotlarımız kaçırılmaktadır, El Kaide ve benzeri
örgütler Türkiyeye tehditler savurabilmekte, hatta Türkiyede cirit
atmaktadırlar. Komşularımız zaman zaman hava sahalarını
uçaklarımıza kapatmaktadırlar. Ait olduğumuz Avrupa
Atlantik camiasıyla ilişkilerimiz soğumuştur. İzlenen
dış politika ülkemize ekonomik ve sosyal zararlar da vermektedir.
İş adamlarımız bulundukları bütün yabancı
ülkelerde sürekli kaybetmekte, yeni olanaklar bulmakta sıkıntı
çekmektedir. Vatandaşlarımız ise tehlike içinde, korku içinde bu
ülkelerde yaşamaya çalışmaktadırlar.
Değerli
milletvekilleri, bu gensoru önergemiz sizin için hem bir sınav hem bir
fırsattır. Mezhep eksenli, istikrar üretmeyen, savaş
çığırtkanlığı yapan bir dış
politikayı terk etmeniz için size olanak tanıyoruz.
Barışçıl ve Türkiyeyi prestijli bir konuma tekrar yükseltecek
bir dış politikanın oluşturulması için bu gensoru
önergesiyle size sunduğumuz fırsatı kaçırırsanız
tarih önünde yine sorumlu olacaksınız.
Vatandaşlarımızın güvenliğini, ülkemizin
çıkarlarını ve bölgemizin istikrarını partinizin
çıkarlarının üzerinde tutarak karar vereceğinize inanmak
istiyoruz. Ancak Türkiyeye ve iktidarınıza Sayın Davutoğlu
gibi bir Bakanın layık olduğunu düşünmeye devam
ediyorsanız o da sizin bileceğiniz bir iş.
MUHYETTİN
AKSAK (Erzurum) Bal gibi düşünüyoruz, hiçbir sıkıntı yok.
OSMAN FARUK
LOĞOĞLU (Devamla) - Ama biz usanmayacağız, bunu da bilin.
MUHYETTİN
AKSAK (Erzurum) Devam edin siz!
OSMAN FARUK
LOĞOĞLU (Devamla) Ya bu dış politika düzeltilecek ya da
düzeltecek biri gelecek.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önerge üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Yıldırım
Tuğrul Türkeş, Ankara Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin
Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu
hakkında verdiği gensoruyla alakalı Milliyetçi Hareket
Partisinin görüşlerini paylaşmak için söz almış
bulunuyorum.
Tabii,
konuşmama başlamadan, az önce Sayın Bakanı burada da
değerli yalnızlık içinde göreceğimizi zannediyorduk ama
Kabinenin diğer üyeleri teşrif ederek burada bir değersiz destek
buldunuz diye düşünüyorum. Yani, dış politikada hani yalnız
olunca değerli oluyordu ya, o bakımdan söylüyorum.
Evet, meselenin
kalbine temas etmeden evvel gensoru metninde yer alan talihsiz bir tabire
ilişkin eleştiri oklarımızı bu utancın
müsebbiplerine yöneltmek mecburiyetindeyim.
Az önce burada Plan
Bütçedeki konu konuşuldu, yani bir sözcüğün yanlış
kullanılması üzerine konuşuldu. Öyle anlaşılıyor
ki Halk Partisi yönetimi, parti bünyesindeki birtakım Neomarksist ve etnik
ayrılıkçı grupların yükselişine mâni
olamamış. Nedir bu Kürdistan
çıkışınızın sebebi Allah aşkına?
Nasıl böyle bir gaflete düşebilirsiniz ve en önemlisi, neden
şimdi, neden Başbakanın Diyarbakırda sergilediği
tiyatrosunda bu sözcüğü dillendirmesinden hemen sonra? Başbakandan
işaret fişeği bekliyormuşsunuz meğer. Soruyorum size
CHPliler: Siz de mi yıkıcılığa soyundunuz, siz de mi
peşmergeci, siz de mi Barzanici, siz de mi Kürdistancı oldunuz? Yerel
seçimlerde geniş bir Marksist ittifakın zeminini hazırlamak için
aşırı sola mı göz kırpıyorsunuz? Yoksa küresel
baronlardan alınan talimatların gereğini yerine mi
getiriyorsunuz? Hangisi sizsiniz CHPliler? Siz kimsiniz, neye ve kime
dönüştünüz? Bundan önce birkaç defa sizi AKP ile birlikte siyam ikizleri
olmakla itham ettiğimizde bize
kırılmıştınız. İşte bugün ne kadar
haklı olduğumuz bir kez daha apaçık ortaya çıktı. Siz
AKP ile birbirinizin yalnızca başka yüzlerisiniz ve maalesef aynı
kötü amaca hizmet ediyorsunuz, çok yazık.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) AKPnin her zaman stepnesi olan parti, kendileri.
YILDIRIM
TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) Sizleri karşımda gördükçe
İyi ki Milliyetçi Hareket Partisi var, iyi ki Türk milliyetçileri var,
iyi ki Türk milleti var. diyorum. Yeniden gördük ki partimiz bu ülkenin
sigortasıdır. Milliyetçi Hareket Partisi millî refleksi temsil
etmektedir. Partimiz, bölünmez bir bütün olarak Türkiye'nin, içindeki
farklı etnik varlıklarla topyekûn Türk milletinin, millî
birliğin yegâne teminatıdır. Söz konusu hakikat, geçmişte
olduğu gibi bugün de tüm görkemiyle ışıldamaktadır.
Gelelim önergenin konusuna. Değerli milletvekilleri,
AKP iktidarı son dönemini yaşamaktadır. Her koldan
çatırdayan ve çürüyen bir iktidar yapısı mevcuttur. Bu
çözülüşün en can alıcı örneklerinden bazıları
artık tüm kamuoyunun malumu olduğu üzere dış politika
sahasında yer almaktadır. Biz aynı şeyleri tekrarlamaktan
usandık ve fakat Sayın Davutoğlu ders çıkarmamak
inadından usanmadı. AKP diplomasisinin uğradığı
hüsranlara her geçen gün yenileri eklenirken Sayın Davutoğlunun
Bakanlık serüveni de çoğalan fiyaskolarla yıpranmaya devam
ediyor. Tabii olarak Sayın Davutoğlu hata yaptıkça ve
inatlaştıkça başarısızlıklarının
faturasını da Türkiye Cumhuriyeti devleti ve aziz milletimiz ödüyor.
Gerçekten de tarihimizde bu denli acz içinde ama
ihtiraslı ve kibirli bir kadroya rastlamak mümkün değildir. Tarihin
hiçbir döneminde bir Dışişleri Bakanı toplumda bu kadar
ayrışma ve çatışma işlevi görmemiştir. Elbette,
burada, çalışkanlığı ve dürüstlüğüyle nam
salmış Dışişleri bürokrasimizin
emektarlarını tenzih ediyorum. Milliyetçi Hareket Partisi devletin
belkemiğini teşkil eden bürokratlarımızı daima
başüstünde tutmuştur, bundan sonra da aynı tavrımız
sürecektir. Bizim mücadelemiz, gemiye rota çizen, çizdiği rotanın
nihayetinde de dümeni en büyük buz dağlarına, en korkunç tufanlara
doğru kıran kaptanlarladır.
Üzülerek belirtmeliyim ki, akademik otoritesine sonsuz
saygı duyduğumuz Sayın Davutoğlunun siyaset pratiği
gerçek dünyanın sert kayalarına toslamıştır. Hatta bir
adım daha ileri giderek bu tespitin de ötesine geçmek gerektiğini
hissediyorum.
Sayın Davutoğlu, şayet içinizi kavuran
ideolojik tutkularınızı dizginleyebilseydiniz bugün Suriye iç
savaşının tarafları barış konferansı için
Cenevrede değil İstanbulda, hatta belki de neden olmasın,
Hatayda buluşuyor olabilirdi. Onun yerine bugün Batı, El Kaideyle
pazarlık yapmak için Ankarayı seçiyor. Bu ne kadar vahim bir
tablodur farkında mısınız? Şayet mezhepçi bir çizgiyi
benimsememiş olsaydınız bugün 2003 yılında
İstanbulun merkezinde terör saldırılarında bulunmuş
örgütlere yardım ve yataklık fırsatları sunan bir ülke
konumuna gerilemezdik.
Sayın Bakan,
partinize yakın sivil toplum kuruluşları El Kaide örgütüne
eleman temin ediyor, lojistik destek sağlıyor, sizler de buna alenen
müsamaha gösteriyorsunuz. Şayet biraz daha az savaş
yanlısı, biraz daha fazla ılımlı olabilseydiniz En
uzun sınırımızı 30 bin evladımızı
katleden PKK militanlarıyla mı yoksa insanlıktan nasibini
almamış yamyamlarla mı paylaşalım? sualine muhatap
bırakılmazdık. Şayet Sayın Başbakanla
yeşerttiğiniz bu esrarengiz ihvan aşkınızı
azıcık dahi olsa bastırabilseydiniz bugün Kahire Büyükelçimiz kapı
dışarı edilmezdi ve siz böyle bir ayıbı devletimize ve
insanımıza yaşatmamış olurdunuz. Şayet
İslam dünyasına önderlik edeceğim. hayaliyle partinize
yakın radikal unsurları İsrailin üzerine
salmasaydınız belki Türkiye bugünlerde İsrail ve Filistin
devletleri arasında yürütülen nihai statü görüşmelerinde mühim bir
aktör olabilirdi. Kesin bir diplomatik zafer elde etmekle kalmaz, belki de bu
vesileyle birçok masum Filistinli sivilin, çocuğun, kadının
katledilmesine de izin vermezdiniz. Gazze ablukasını
yaracağım. diye çıktığınız yolda bölgedeki
gelişmeleri yerinden izleyebilecek bir Tel Aviv büyükelçimiz dâhi
kalmadı.
Bu arada Sayın
Başbakanın Mayıs 2013te tertip edileceği söylenen, daha
sonra da defalarca ertelenen şu meşhur Gazze gezisini de hâlâ büyük
bir heyecanla beklediğimizi burada not düşmek isterim. Sayın Başbakan
birçok defalar Milliyetçi Hareket Partisinin milletvekillerinin ve
yöneticilerinin yurt dışına gitmediğini söylüyor. Ben,
kendi payıma, Erez Kapısından Gazzeye gittim, oraları
gördüm ama Sayın Başbakanın ne zaman gideceğini merak
ediyoruz.
Devam ediyorum
Sayın Davutoğlu. Şayet kendinize dev aynasında değil
de boy aynasında bakabilecek kadar tevazu sahibi olsaydınız
İranın nükleer programıyla alakalı yürütülen müzakere
sürecinde devletimiz de varlık belirtebilir ve gerçek bir rol
oynayabilirdi.
Şayet zerre
kadar millî bir hassasiyetiniz olsaydı Kıbrıs davamızı
sırtımızda bir kambur imiş gibi değerlendirmez,
dolayısıyla da Kuzey Kıbrıslı kardeşlerimizi
küstürmez, Rum kesiminin hoşgörüsüne terk etmezdiniz. Aynı
şekilde, yaklaşan 2015 sürecini ciddiyetle ele alır, çok önceden
uluslararası ölçekte bir dizi proaktif tedbire başvurur, inisiyatif
kullanırdınız fakat bunların hiçbiri umurunuzda değil,
ne sizin ne de Sayın Başbakanın.
Şayet millî
şuurunuz biraz daha gelişkin olsa idi -ki bu mevcut CHP yönetimi için
de maalesef aynı derecede geçerlidir- Türkiyenin menfaatleriyle
doğrudan çelişen ve ileride başımıza binbir çeşit
bela açacak terminolojik ikilemlere düşmezdiniz.
Sandığınızın aksine, kelimelerin ve mefhumların
siyasette bir ağırlığı var Sayın Bakan.
Şayet geleneksel
Türk dış politikasının ana hatlarından böylesine
bihaber olmasaydınız belki komşularımızın toprak
bütünlüğünün ülkemizin istikbali açısından arz ettiği
hayatiyeti layıkıyla idrak edebilirdiniz. Bu anlamda, komşu bir
devletin iç işlerine müdahil olmaz, merkezî yönetimi ile yerel yönetimleri
arasına nifak sokmaya kalkmazdınız
Sayın Davutoğlu, şayet Cumhuriyet Dönemi dış
politikasının hikmetini kavrayabilseydiniz, Misakımillî
hakikatini kendinize birazcık dert edinebilseydiniz bugün el ele kol kola
dolaştığınız zatların yanı
başımızda soydaşlarımızı sürgün etmesine,
imha etmesine, bombalı saldırılara muhatap etmelerine,
suikastlarla katledilmelerine karşı duyarsız
kalmazdınız.
Ve Sayın Bakan, şayet gerçekten iddia
ettiğiniz gibi samimi bir Müslüman iseniz Kuzey Irakta Kürt-Türkmen
ayrımı yapmazsınız, yapmamalısınız.
Şayet Batı karşıtlığınızı
yumuşatabilseydiniz Şanghay İşbirliği Örgütünün
tabii, bunun adı da bu, Şanghay Beşlisi diyor ama- Avrupa
Birliğinin bir alternatifi olmadığını ve NATO üyesi
bir ülkenin diğer güvenlik teşkilatlarına mensup ülkelerden
savunma sistemi almasının etkilerini ve sonuçlarını
almayın değil, konuşmayın da değil- belki de
Başbakana izah edebilirdiniz. Veya gerçekten NATOdan çıkmaya
hevesliyseniz o zaman da niçin Suriyeden gelen ilk tehditte Malatya Kürecik
için NATOdan patriot füzeleri talep ettiniz ve ABD demirbaşına
kayıtlı bir füze savunma sistemini kurdurdunuz?
Sayın Davutoğlu, şayet tüm bu
yanlışların içine düşmeseydiniz, inadınızdan
vazgeçebilseydiniz ne olmazdı biliyor musunuz? Türkiyemizin güney il ve
ilçelerine havan topları düşmezdi, Ceylânpınardaki,
Akçakaledeki dram yaşanmazdı, Reyhanlıdaki 52
insanımız -bakın, Sünni vatandaşımız değil,
insanımız diyorum- hâlâ hayatta olur, aileleriyle vakit
geçirirlerdi.
Ne olmazdı
biliyor musunuz Sayın Bakan? Uçağımız düşürülmezdi, 2
yiğidimiz göklerde memleketimizi korumaya, kollamaya devam ederdi.
Mogadişudaki elçilik binamıza yöneltilen terör
saldırısı gerçekleşmez, polisimizi şehit vermezdik.
Şayet siz olmasaydınız, bu iktidar olmasa idi Mavi Marmara ile
göz göre göre ölüme gönderilenler için İsrailden yarım yamalak elde
ettiğinizi iddia ettiğiniz özrü dilenmezdiniz. Suriye'de birçok
masumun hayatını kurtarmış olurduk. Silah sevkiyatı
işi içinde yer almaz, kan dökülmesine belli ölçülerde fırsat
tanımazdık. Tır şoförlerimizin, iş
adamlarımızın can güvenliğini riske atmazdınız. 2
Türk Hava Yolları pilotumuz günlerce tutsak kalmazdı. O bölgedeki dış
ticaretimiz milyarlarca dolar zarara uğramazdı.
Şayet sizin
politikalarınız tatbik edilmeseydi Sayın Bakan, bugün Suriyeli
mülteciler için çıkarılan ödenekler işçimizin, emeklimizin,
memurumuzun, askerimizin yani kendi insanımızın refahı ve
saadetini geliştirmek için ayrılırdı. El Muhaberat, El
Kaide, eşkıya ve diğer uğursuzlar topraklarımızda
cirit atmaz, sınırlarımızı her gün ihlal etmezdi.
Sayın
Davutoğlu, siyasetçi kimliğinizden çok akademisyen kimliğiniz
baskın geldiği için fark ettiğiniz üzere eleştirilerimi
farazi örnekler vasıtasıyla sıraladım, belirgin bir siyasi
üslup kullanmaktan imtina ettim; zira, geçen defalarda öyle yaptık fakat
anlamadınız. Belki bu tarz sizin için daha münasiptir diye
düşünüyorum. Gördünüz mü Sayın Bakan, varsayımlar somut dünya
gerçekleriyle her zaman örtüşmüyor demek ki.
Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanı
eleştirirken aslında Milliyetçi Hareket Partisinin dış
politika vizyonunu da dolaylı yoldan kulaklarınıza
fısıldamış oldum. Biz ne AKPye ne CHPye ne de bir
başkasına benzeriz. Biz, cumhuriyetimizin geleneklerini, milletimizin
millî ve manevi değerlerini, devletimizin ve insanımızın
ortak menfaatlerini 1948 yılından beri hiçbir kopukluk olmadan
sahiplenen tek siyasi partiyiz. Milliyetçi Harekette diğer partilerde
gördüğünüz tarzda arsız talepler, çıkar kavgaları,
fırsatçılık yoktur, bizde katı nizam, disiplin ve
çelikleşmiş prensipler vardır. Bu, iç politikada da,
dış politikada da böyledir, aynıdır. Biz, tahrip edileni
onarmaya, yozlaşmış olanı arındırmaya, bükülmüş
olanı doğrultmaya geliyoruz. AKP dış
politikasının bu anlamda iki boyutu olduğuna inanıyoruz:
Birincisi, AKP Hükûmetinin sebebiyet verdiği konjonktürel sorunlar ki
bunlar basit bir iktidar değişimiyle halledilebilecek
sorunlardır. İkincisi ise doğrudan Türk devletini bağlayan
yapısal sorunlar ki bunlar fevkalade uzun soluklu bir tabiata
hasıldır ve geri döndürülmesi güç bir yıkım sürecini
tetikleyici mahiyettedir. Mısır, Suriye gibi iktidarın
yapısına endeksli sorunların hızlı çözümü mümkündür,
bu hususta bir huzursuzluk ortaya çıkmayacaktır. Ama, üç sorun var ki
bunlar millî istikbalimizi ve devletimizin stratejik menfaatlerini
etkilemektedir. Bunlardan ilki Irak, ikincisi Kıbrıs, üçüncüsü ise
sözde Ermeni soykırımıdır. Üçü de partilerin günlük siyasi
hesaplarını aşan millî davalardır. Hayalperestlikten mülhem
birtakım hatalarınızı affedebiliriz fakat bu sahalardaki
herhangi bir kayıtsızlığınızın,
vurdumduymazlığın sonuna kadar takipçisi olur, bedelini de
ödetiriz; bunu da aklınızdan çıkarmayın.
Sayın Davutoğlu, sizden tek ricamız,
önümüzdeki genel seçimlere kadar bu üç soruna ilişkin dikkatli ve tedbirli
davranmanızdır. Diğer meselelerdeki entelektüel oyununuza
şimdiye dek engel olamadık -burada bizim de sorumluluğumuz
elbette vardır- fakat bahsini ettiğim millî davalarda şu andan
itibaren atacağınız tek bir yanlış adım emin olunuz
ki size Yüce Divanın kapılarını ardına kadar açar.
Değerli
milletvekilleri, konuşmamın başında da altını
çizdiğim üzere Halk Partisinin Marksist ve ayrılıkçı
gündemini tasvip etmemize imkân yoktur. Önergeyi kaleme alanların
gösterdikleri art niyet ve düştükleri akıl almaz tuzak bizce Halk
Partisinin özellikle bu gensoruda gayri samimi olduğu kanaatini
uyandırmaktadır. Bu anlamda, Milliyetçi Hareket Partisinin verilen
gensorunun aleyhine tutum sergileyeceğini hiçbir komplekse kapılmadan
açıkça ilan ediyorum.
Konuşmama son
verirken yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarında alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sataşma gerekçesiyle söz istiyorum.
BAŞKAN Ne
dedi? Ne diye sataştı?
MUHARREM İNCE
(Yalova) Cumhuriyet Halk Partisi yönetimine Peşmergeci,
Kürdistancı, Marksist. dedi. Genel Başkan Yardımcımız
Faruk Loğoğlu cevaplayacak.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Loğoğlu, iki dakika süre veriyorum. Lütfen, yeni bir
sataşmaya mahal vermeyelim.
VII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
8.- Adana Milletvekili Osman
Faruk Loğoğlunun, Ankara Milletvekili Yıldırım
Tuğrul Türkeşin (11/30) esas numaralı Gensoru Önergesinin
görüşmelerinde MHP Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
OSMAN FARUK
LOĞOĞLU (Adana) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Bizim işimiz
aslında iktidar partisiyle, yavru muhalefetle değil ama şimdi bu
ağır sataşmalara cevap vermek durumundayız.
Cumhuriyet Halk
Partisi Kürdistancı değildir. Cumhuriyet Halk Partisi peşmergeci
değildir. Bu gensoruda kullanılan tabir Irak Anayasasında
kullanılan resmî tariftir, tanımlamadır. Dolayısıyla,
MHPli arkadaşlarımıza o anayasaya bakmalarını tavsiye
ederim.
Her zaman
olduğu gibi, ne zaman AKP iktidarı bir sıkışsa, bir
sıkıntıya düşse derhâl imdat yardımı Milliyetçi
Hareket Partisinden hiç tereddüt etmeden -biraz önce Sayın Türkeşin
belirttiği gibi- gelmektedir. Bunu 4+4+4te gördük,
Cumhurbaşkanlığı seçiminde 367 sayısı konusunda
gördük. Her defasında, ben oturduğum yerden hayret ediyorum.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) 367ye hayret etmemiş miydiniz?
OSMAN FARUK
LOĞOĞLU (Devamla) Milliyetçi Hareket Partili sözcüler
çıkıyor, ağır eleştiriler yöneltiyorlar, sanki zehir
zemberek eleştirilerden sonra iktidar partisi aleyhinde oy
kullanacakmış gibi bir izlenim veriyorlar ama sonunda iktidar
partisiyle birlikte hareket ediyorlar. Yani, biz bunu inandırıcı
bulmuyoruz, eğer samimiyet aranıyorsa biz Milliyetçi Hareket
Partisinin bu davranışlarını da samimi bulmuyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi nerede olduğunu, niçin gensoru verdiğini
gayet iyi bilen bir partidir.
Biraz önce ihmal
ettim, yani biz Sayın Davutoğlunu burada görmek için gensoru
vermiyoruz, aslında tam tersine, Sayın Davutoğlunu artık
burada görmemek için gensoru veriyoruz. İnşallah, sonunda bunu
başaracağız. (CHP sıralarından alkışlar)
YILDIRIM
TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) Sayın Başkan, AKPye destek
veriyorlar. diyerek yanlış bir beyanda bulundular.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Türkeş.
İki dakika da
size veriyorum, sataşma nedeniyle.
9.- Ankara Milletvekili
Yıldırım Tuğrul Türkeşin, Adana Milletvekili Osman
Faruk Loğoğlunun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
YILDIRIM
TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
AKPye Milliyetçi
Hareket Partisi hiçbir zaman destek vermiyor. Zaman zaman, AKPlilerin CHPye
vagon olduğumuzu, CHPlilerin de AKPye değnek olduğumuzu ya da
destek olduğumuzu söylediğini duyuyoruz. Hiç düşündünüz mü ki
Milliyetçi Hareket Partisi doğru bir siyaset çiziyor, sizler
yalpaladığınız için zaman zaman bize yaklaşıp
uzaklaşıyorsunuz?
Ha, bir diğer
nokta da: Sayın Davutoğlunun ve Adalet ve Kalkınma Partisinin
dış politikasını beğenmemek ayrı bir şeydir
ama netice alınmadığını bildiğimiz bir konuda,
burada netice alınmayacağı kesin olan bir gensoruda bir
gruplaşma, hele de o talihsiz beyan
ENGİN ÖZKOÇ
(Sakarya) Tabanınız bile bunun karşısında,
tabanınız bile buna karşı çıkar.
YILDIRIM
TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) Orada -Sayın Loğoğlu benden
daha iyi bilirler- ya Kuzey Irak bölgesel yönetimi ya da Kuzey Irak Kürt
yönetimi vardır ama Diyarbakırda Sayın Başbakanın
lafının ardından herkes bu Kürdistan sözcüğünü kullanmaya
bir merak sardı. Aynı modadan sizlerin de etkilendiğinizi
düşünüyoruz. Benim atıfta bulunduğum nokta buydu.
Çok teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Biz ana muhalefet partisiyiz, bir modadan etkilenecek tekstil
firması değiliz.
İzin
verirseniz cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun Sayın İnce, iki dakika da size veriyorum sataşma
nedeniyle.
10.- Yalova Milletvekili
Muharrem İncenin, Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul
Türkeşin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE
(Yalova) Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiye
daralmışken, Türkiye kuşatılmışken, Türkiye
Cumhuriyeti ibareleri tabelalardan indirilirken, Türkiye
yalnızlaşırken, Türkiyede Türk yoktur. diye AKP yöneticileri
konuşurken muhalefetin muhalefetle atışmasını
doğru bulmuyorum, cevap da vermeyeceğim. Türkiye'nin başına
bela olmuş bir iktidar partisi varken
RECEP ÖZEL
(Isparta) Allah Allah!
MUHARREM İNCE
(Devamla) -
CHP ile MHPnin birbiriyle atışmasını
doğru bulmuyorum, şık da bulmuyorum, cevap vermiyorum.
Yüce Meclise
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Niye çıktın cevap vermeyeceksen?
RECEP ÖZEL
(Isparta) Vay be!
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
X.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- CHP Grubu adına,
grup başkan vekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi,
Sinop Milletvekili Engin Altay ve Yalova Milletvekili Muharrem İncenin,
ülkemizin ulusal güvenliğini yeni tehlikelere maruz bırakan, siyasi
ve ekonomik çıkarlarına zarar veren, dünyadaki konumunu giderek
aşağı çeken hatalı dış politika icra ettiği
iddiasıyla Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/30)
(Devam)
BAŞKAN
Önerge üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz
isteyen Nazmi Gür, Van Milletvekili. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA NAZMİ
GÜR (Van) Sayın Başkan, konuşmama başlamadan önce,
dünyadaki bütün ezilenlerin, özgürlüklerinden yoksun bırakılan bütün
halkların parlayan güneşi, parlayan yıldızı
Madibanın, büyük anısı önünde saygıyla eğiliyorum.
Kabilesi ona Madiba ismini takmıştı, Nelson Mandela. O, bütün
halkların, özgürlük ve demokrasi mücadelesi veren dünyadaki herkesin ilham
kaynağıydı, aramızdan ayrıldı ama onun mücadelesi
bizlerin mücadelesinde yaşayacak.
Çok değil
Sayın Mandela, Atatürk Barış Ödülü kendisine tevdi edilirken
Türkiyede Kürtlerin ve diğer bütün ezilenlerin, demokrasi güçlerinin
karşılaştığı baskıya karşı, bu
baskıcı tutumlar nedeniyle bu ödülü reddetmişti ama ertesi gün,
Türkiyenin ulusal basını, dünyada örneği görülmeyecek kadar
büyük bir ırkçılıkla, şovenizmle Mandelaya saldırmıştı,
onun mücadelesine saldırmıştı. Ölümüyle birlikte aynı
basın şimdi övgüler düzüyor; bunu da halkımızın,
Türkiye kamuoyunun, dünya kamuoyunun vicdanına sunuyorum bu tutumu.
Değerli
arkadaşlar, içerideki tutumunuz ne ise, içeride güttüğünüz politikalar
ne ise dışarıda da aşağı yukarı aynı
politikayı güdüyorsunuz, aynı politikaları yaşama
geçiriyorsunuz. Tabii, iktidar partisi olarak bu politikaları belirlemek,
hayata geçirmek sizin göreviniz, bizim bu konuda bir itirazımız yok.
Bizim itirazımız, sizin politikalarınıza karşı
muhalefetin eleştirilerine kulağınızı kapatmanızadır.
Bakın, bizi
bir aile olarak görüyorsunuz. Biz de hasbelkader -biz Kürtler- bu Parlamentoda
Kürtler adına temsilini bulan BDPliler ve ona bağlı olarak
burada bulunan bloku hep küçümsediniz, her fırsatta enseye tokat yapmaya
çalıştınız ve dışladınız,
dışlamaya da çalışıyorsunuz yani aile içi şiddet
uyguluyorsunuz aslında. Biraz önce 3 kardeş nasıl
birleştiniz, BDPnin görüşünün raporda yer almaması için
nasıl bir araya geldiniz, nasıl bir şiddet uyguladınız.
Evet, şiddetti. Nasıl bir şiddet uyguladınız 3
kardeş. 3 büyük kardeş yine üzerimize geldiniz ve hukuka, Anayasaya,
İç Tüzüke aykırı bir karar aldınız. Oysa gündemde
olmayan bir işi ve işlemi Başkan Vekilinin zoruyla, dayatmayla,
AKPnin dayatmasıyla -hangi korkularla tabii biz bunu AKPnin
getirdiğini iyi biliyoruz, anlıyoruz da- bir aile içi şiddet
uyguladınız ve muhalefet şerhimizin raporda yer almaması
için karar çıkardınız. Bizim açımızdan ve Türkiyedeki
demokrasi güçleri açısından, sizin aldığınız bu
karar yok hükmündedir ve biliyor musunuz ki Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, bu
Parlamentonun tarihinde bir muhalefet partisinin yazdığı bir
şerhi çıkardınız. Hepiniz aslında, yarın
İnsan Hakları Günü, 10 Aralık İnsan Hakları Günü ve 10
Aralık İnsan Hakları Gününde, o günü kutlarken, onun arifesinde
düşünce özgürlüğünü ortadan kaldırdınız, fikir
özgürlüğünü ortadan kaldırdınız. Oysa bizim şerhimiz,
bizim partimizin politikalarını, bizim partimizin parti
programını, bizim partimizin fikirlerini yansıtır. Hiç
kimsenin haddine değildir onları yasaklamak, onları
çıkarmak. Siz çıkarsanız bile o fikirler, o düşünceler
bizim partimizin mücadelesi ile bütün halklarımıza, Türkiye
halklarına zaten mal olacak. Temel problem de budur, sizin bu
davranış tarzınızdır. Evde aile içi şiddet
uygulayacaksınız, dışarıda demokrat görüneceksiniz!
Evde bu kadar aile içi şiddet uygularken, bu kadar insan öldürürken,
işkence yaparken, temel özgürlükleri yok sayarken
komşularınızın bunu duymazlıktan geldiğini,
dünyanın bunu duymayacağını düşünmeniz ise büyük bir
aldatmacadır.
Bakın, aile
içi şiddete bir örnek daha verelim: Birkaç gün önce Yüksekovada, bizim
Gever dediğimiz Yüksekovada Reşit ve Veysel İşbilir
isimli 2 yurttaşımız, 2 sivil insan polis kurşunuyla -biri
alnından, biri de tam göğsünden- vuruldu ve
yaşamlarını kaybettiler. Hükûmetten uygulanan bu şiddete
karşı tek bir açıklama, tek bir soruşturma, bunun
yanlışlığını dile getiren tek bir açıklama
duymadık değerli arkadaşlar. Şimdi, Bemal Topçu, yine bu
cenazeler kaldırılırken polisin silahlı
saldırısı sonucu yaşamını kaybetmek üzere, bugün
Vanda ölümle mücadele ediyor. Belki, biz konuşurken burada o insan orada
ölecek. Oysa yaptığı şey, hakları ve özgürlükleri için
yürümekti, demokratik bir hakkı kullanmaktı. Şimdi, Hükûmetin bu
konuda bize cevap vermesi gerekiyor. Gerçekten, Yüksekova olayını biz
demokratikleşme ve çözüm sürecine yönelik büyük bir provokasyon olarak
değerlendiriyoruz. Bu provokasyonu gerçekleştirenleri siz hâkim
önüne, yargı önüne çıkaracak mısınız, yoksa üstünü
örtecek misiniz? Üstünün örtülmemesi için biz elimizden geleni
yapacağız, halkımızla bunun hesabını
soracağız ama üstünü örterseniz bunu sizden bileceğiz, üstünü
örtmezseniz demek ki siz o polisin kime bağlı olduğunu, o
polisin kimden talimat aldığını, o polisin nerelerden
etkilendiğini bilerek kamuoyuna açıklarsınız ve böylece hem
süreç karşısında hem de o ölen 2
yurttaşımızın hakkı açısından samimi
davranmış olursunuz.
Değerli
arkadaşlar, 25 Şubat 2005te, Sayın Başbakan Ulusa
Sesleniş konuşmasında Türkiyenin yeni dış politika
konseptini kamuoyuna açıkladı, kamuoyuyla paylaştı ve bu
konsepti 3 ayak üzerine oturttu; tekrar hatırlatalım size.
Başbakan şöyle diyordu: Stratejik derinlik yani tarihsel ve
coğrafi olarak, çok boyutlu dış politika ve merkez ülke olma
vizyonu. Bu 3 temel kavram üzerinden dış politikasını
açıklıyordu. Tabii, bu konsepte göre, Avrasya yani Asya ve
Avrupanın ve kısmen de Kuzey Afrikanın merkezinde yer alan
Türkiye, bölgeyle olan tarihsel bağları etkin bir diplomasi ve çok
boyutlu ilişkiler ağıyla birleştirilebileceği takdirde
küresel bir güç olma imkânına sahiptir. diyordu Sayın Başbakan.
Türkiyenin bu dış politikayla hem kendi bölgesinde
Hem de
bölgesindeki güç olursa küresel düzeyde de güç olur perspektifini ortaya
koymuştu.
Devam ediyoruz. Bu
konsepte göre, Dışişleri Bakanlığı Türkiyenin
yeni bir dış politika vizyonu olduğunu 2 temel tespite dayanarak
ortaya koyuyordu. Bir: Türkiye, Avrupa Birliği, Orta Doğu ya da Orta
Asyanın çevre ülkesi değildir, bu coğrafyanın
periferisinde yer alamaz; 3 kıtaya yayılan geniş bir
coğrafyayı etkileme gücüne sahiptir, Türkiye merkez ülkedir.
saptamasında bulunuyordu.
Yine, devam edelim
değerli arkadaşlar. Yukarıda bahsedilen bütün bu konular Sayın
Ahmet Davutoğlunun Stratejik Derinlik kitabında yer alıyor;
bütün bu ilkeler, bu yaklaşımlar. Bunu, bu kitabı okuyanlar
bilirler. Sayın Ahmet Davutoğlunun teorize ettiği, Stratejik
Derinlik isimli kitabında ortaya koyduğu bu yaklaşımı
Türkiye bir dış politika yaklaşımı olarak, stratejik
bir değişim ve dönüşüm olarak algıladı ve yeni bir
dış politika uygulamaya başladı.
Yine, Sayın
Davutoğlunun kişisel akademik kariyerine, onun dış
politikaya yaklaşımlarına elbette saygı duyuyoruz. Bir
akademisyen olarak kendisi iyi bir teorisyen olabilir ama -Sayın
Davutoğlu, lütfen bizi affedin ama- dış politika için
çizdiğiniz bu stratejik yaklaşım, yine, Türkiye dış
politikası için öngördüğünüz bu ilkesel yaklaşımlar
maalesef sizin dış politika pratiğinize yansımıyor.
Sizin çerçevesini çizdiğiniz, hayal gücünüzü zorlayan, hepimizin hayal
gücünü zorlayan dış politika yaklaşımınız ile
dünya gerçekliği farklıdır. Dünya farklı yöne koşuyor,
dünyada farklı gelişmeler, farklı yaklaşımlar var ve
bu yönüyle maalesef Türkiye dış politikası maceracı,
müdahaleci ve kendi uyguladığı politikalarla çelişen,
ortaya koydukları stratejiyle çelişen bir yaklaşım, bir
pratik sergilemesi tabii ki bizim ve muhalefet partilerinin de tepkisini,
eleştirilerini alıyor.
Değerli
arkadaşlar, isterseniz tek tek, sırayla gidelim. Örneğin -benden
önceki hatipler de dile getirdi- Türkiyenin sıfır sorun
politikası
Bu politika, komşularıyla barış içinde
yaşama, komşularla var olan sorunları konuşarak, diplomasi
yöntemiyle giderme yaklaşımı elbette ki hepimizin arzu
ettiği bir yaklaşımdır. Biz, hiçbirimiz Türkiyenin
komşularıyla savaş hâli yaşamasını, Türkiyenin
saldırgan, askerî bir politikayla komşularıyla savaşın
eşiğine gelmesini istemeyiz. Türkiyenin kendi bölgesinde bir
barış adası olmasını savunuruz. Dış
politikanın, esasında bu ilkeler etrafında
oluşturulmasını isteriz, arzularız. Bizim dış
politikaya ilişkin önerilerimizde, yaklaşımlarımızda,
Türkiyenin kendi bölgesinde elbette ki bir güç olması, elbette ki
Türkiyenin kendi bölgesini etkilemesi gereğini vurguluyoruz ama
saldırganlıkla, zaman zaman fırsatçılıkla, zaman zaman
yanlış uygulanan politikalarla Türkiyenin konumunu sıradan bir
Orta Doğu ülkesine dönüştüren şekilde değil.
Türkiye neyiyle güç
olabilir? Türkiye içeride sağlayacağı barışla güç
olabilir. Türkiye neyiyle örnek olabilir? Türkiye Avrupa Birliği
standartlarında, evrensel hukukun öngördüğü çerçevede bir
demokrasiye, eşitliğe ve özgürlüğe kavuşursa ancak kendi
bölgesinde güç olabilir. Türkiye nasıl güç olabilir? Türkiye uygulayacağı
demokratik ekonomik politikalarla kendi bölgesinde güç olabilir. Yoksa
fırsatçı yaklaşımlarla, kimi pragmatik
yaklaşımlarla Türkiye kendi bölgesinde güç olamaz.
Bu nedenle
sıfır sorun politikası elbette ki çökmüş, deyim
yerindeyse romantik bir düşünce olarak kalmaktan başka bir işe
yaramadı. İşte Suriyeyle olan ilişkiler ortada, Irakla
olan ilişkiler ortada, İranla olan ilişkiler ortada.
Eğer bugün
Orta Doğuda bölgesel bir güçten söz edeceksek, emin olun, bölgesel güç
İrandır. Bu kadar çelişki ve bu kadar
çatışmanıza rağmen İranın bugün özellikle
nükleer programıyla ilgili olarak 5+1 ülkeleriyle yani Batılı
ülkelerle gerçekleştirdiği görüşmeleri de İran
açısından diplomatik bir zafer olarak değerlendirebilirsiniz.
Sizin bundan pay çıkarmanız, İranla ilişkilerinizin
iyileştirilmesi anlamına da gelmez.
Rusyayla hakeza
öyle. Rusyayla ne kadar tek taraflı, bağımlı bir
ilişkimiz olduğunu biliyoruz hepimiz. Bugün Rusya gazı
kestiğinde, bu ülkenin her yurttaşının nasıl
üşüyeceğini herhâlde en çok Sayın Davutoğlu ve Hükûmet
biliyor. Bu nedenle, örneğin Rusyayla kişilikli, gerçekten eşit
düzeyde yürütülen bir dış politikanın
olmadığını da iyi biliyoruz. Bunu, özellikle Rusya, İran
ve Çin üçlüsünün Suriye konusundaki politikalarının etkinliğini
de göz önünde bulundurduğumuzda Türkiyenin bu konuda dış
politika açısından sınıfta kaldığını
söyleyebiliriz.
Yine, değerli
arkadaşlar, bir Medeniyetler İttifakı vardı, bilmiyorum ne
oldu. Sayın Bakan bize bu konuda bilgi verirse çok seviniriz. Sahi, Medeniyetler
İttifakı ne oldu? Medeniyetler İttifakı bir taraftan
sürdürülürken öte yandan Suriyedeki gelişmelere sadece Sünni eksenden
yaklaşırsanız, ihvan penceresinden bakarsanız ve bu konuda
yaşanan bütün sorunları bu eksende ele alırsanız elbette ki
Medeniyetler İttifakı politikanızın da yine burada -kusura
bakmayın ama- romantik bir düşünceden öteye gitmediğini söylemek
zorundayız.
Değerli
arkadaşlar, Arap Baharı sonucu oluşan denklem, stratejik olarak
aktif dış politika uygulaması konusunda, Dışişleri
Bakanlığının ve Sayın Davutoğlunun
sürdürdüğü bu aktif stratejik dış politika, bunda da
inandırıcılıktan uzak bir dış politika
uygulanıyor bugün. Çünkü özellikle Suriye konusundaki müdahaleci
yaklaşımları, ayrımcı yaklaşımları,
Suriyenin Kürtlerine farklı yaklaşım, Suriyenin Sünnilerine
farklı yaklaşım, Suriyenin Şiilerine farklı
yaklaşım, Suriyenin diğer bütün halklarını
oluşturan halklara mesafeli yaklaşım, bunun yerine kimi El Kaide
bağlantılı örgütlerle ilişki içinde olmak, diyalog içinde
olmak Türkiyeye kazandırmaz, ancak uzun vadede kaybettirir.
Özellikle, Rojava
Kürdistan konusunda bizim ısrarlı olarak
yaklaşımlarımız, eleştirilerimiz vardı. Biz bu
inancımızı yeniden dile getirmek istiyoruz. Bakın,
değerli arkadaşlar, Kürtler ne Esedden yana tavır aldılar
Çünkü eğer Suriyede bir başkaldırı, bir direniş varsa
bunu ilk başlatan, ta 94lerde ilk başlatan Kürtlerdir, eğer bu
rejimin bir kurbanı varsa bunun ilk kurbanlarından birisi de
Kürtlerdir, bunu unutmayın. Ve Kürtler orada birliklerini sağladılar,
Yüksek Kürt Konseyi adı altında bir üst birlik kurdular; kendi
topraklarını, evet, kendi topraklarını korumaya
aldılar. Bugün kadınlı erkekli bir şekilde Rojava
Kürdistanda kendi topraklarını, kendi insanlarını, kendi
namuslarını korumak için canla başla mücadele ediyorlar ama siz
ne yaptınız? Ceylânpınarda El Kaide güçlerini, El Nusra
güçlerini Kürtlere saldırttınız. Kürtler büyük bir
direnişle, tarihî bir direnişle, belki bütün Batılı
değerler adına bu saldırıları defetti, bu saldırılara
nihayet verdi çünkü orada haklı bir mücadele vardı çünkü orada
hakkı için ayağa kalkmış bir halk gerçeği vardı
ve bu halk gerçeğini sizin durdurmanızın imkânı yoktur.
Bizim
söylediğimiz şey şudur: Eğer Türkiye gerçekten Suriye
halklarına eşit davranırsa, Suriyedeki bütün inançlara
eşit davranırsa ve Suriyedeki uyguladığı
ayrımcı politikalarına son verirse, Kürtlerin orada kurmak
istediği otonomi, öz yönetim bütün Suriye için bir örnek teşkil
edebilir, Suriye sorununun çözümü için gerçekten iyi bir başlangıç
olabilir ve Türkiye açısından da aslında 900 küsur kilometrelik
sınırlarının gerçek güvencesi, güvenliği olabilir.
Yani Kürtlerin orada oluşturduğu yönetim, esasında Türkiye için
güvenlik yönetimidir. Sizin için iyi bir komşu olma adına Suriye
Kürtleri her zaman sizden yana tavır koydular, diyalog ve iletişim
içinde olmayı istediler. İşte Sayın Salih Müslim birkaç kez
Türkiyeye geldi, birkaç kez Suriyeden gelen heyetler Türkiye
Dışişleri Bakanıyla ve diğer yetkililerle
görüşmeler gerçekleştirdiler. Bütün bu görüşmelerde
söylediği şey şudur: Bizim Türkiyeye ilişkin
karşı bir tutumumuz söz konusu değildir. Biz, Türkiyeyle iyi
komşuluk ilişkileri geliştirmek istiyoruz. Biz örneğin,
Türkiye'nin, insani yardımın Kürdistan bölgesine, Rojava
Kürdistanına girmesi için yardımcı olmasını,
kapılar açmasını istiyoruz. dediler. Doğrudur,
sınırda uygulanan sıfır nokta politikasıyla BDPnin
belediyeleri aracılığıyla halkımızın
topladığı kimi yardımlar sınırlı da olsa bu
bölgeye ulaştırıldı ve bu konuda Hükûmet gerçekten olumlu
bir tavır sergiledi. Sayın Dışişleri Bakanı
olumlu bir tavır sergiledi, teşekkür ediyoruz. Bu yetmez. diyoruz
ama. O bölgedeki sınırların -çünkü Kürt bölgeleri de bir bütün
oluşturmuyor orada, birbirinden ayrı, izole edilmiş durumdalar- hiç
olmazsa Türkiyeye denk düşen bölümlerinde insani yardımların
oralara ulaştırılması için yardımcı olun. dedik
çünkü oradaki insanlar size düşman değil, kurdukları yeni
yönetimle Türkiyeye bir hasmane tutum içinde değiller. Bunun için bizler
elimizden gelen çalışmaları yapacağız, bu konuda
çalışmalarımızı sürdüreceğiz.
Bir de Cenevre-2ye
Kürtler katılmak istiyor, kendi adlarına katılmak istiyorlar.
Şimdi, biz
insani yardım talebinde bulunduğumuzda hem Türkiye
Dışişleri Bakanlığı hem de uluslararası güçler,
bizde merkezi Gaziantepte olan bir yardım kuruluşuna, ÖSOya bağlı, Suriye muhalefetine bağlı bir büroya
yönlendiriyorlar. Ama, emin olun arkadaşlar, Sayın Bakan da burada, o
büro şu ana kadar bütün Kürtlerin, Suriye Kürtlerinin hiçbir yardım
talebini kabul etmedi, bir tek çöp bile Kürdistan bölgesine gitmiş
değil, bu yardımlar ulaşmış değil. Bir an önce bu
yardımların ulaştırılabilmesi için biz Sayın Bakanlığa
yeniden burada çağrıda bulunuyoruz. Bu ayrımcı politikalara
son vermeniz gerekiyor. Özellikle Suriye halklarının insani
yardımdan eşit yararlanabilmesi için önlem almanız gerekiyor.
Son olarak
şunu söyleyelim: Sizler belki bizim muhalefet şerhimizi rapordan
çıkardınız ama emin olun, Kürdistanı, Kürdistan fikrini ne
kalbimizden ne yüreğimizden çıkarmaya gücünüz yetmez, üçünüz
birleşseniz de yetmez.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önerge üzerinde
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz isteyen Volkan
Bozkır, İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA VOLKAN BOZKIR (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi tarafından
Dışişleri Bakanımız için verilen gensoru önergesi
hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Tabiatıyla
gensoru önergesinin takdimi ve görüşmesi sırasında pazartesi
basın toplantıları havasında bir dış siyaset ufuk
turu çizildi ancak ben konuşmamda sadece gensoru önergesinde yer alan
hususlara değineceğim; sanırım, diğer hususlara
Sayın Dışişleri Bakanımız arzu ederlerse
konuşmasında yer verecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; küresel güç dengelerindeki
hızlı değişime paralel olarak uluslararası sistemde
yoğun bir dönüşüm yaşanmaktadır. Artık başta ticaret
ve güvenlik olmak üzere çok daha birbirine bağlı küresel bir sistemde
yaşıyoruz. Hiçbir ülke, böyle bir ortamda önemli jeopolitik
değişim süreçlerinden etkilenmeme imkânına ve lüksüne sahip
değildir. Türkiye gibi AK PARTİ hükûmetleri döneminde demokrasisini
olgunlaştıran, ekonomik atılım gerçekleştiren ve bunun
sonucu olarak da dünya siyaset sahnesinde yeni bir konuma
ulaşmış bir ülkenin ise çevresinde yeni bir dünya kurulurken
buna kayıtsız kalması mümkün değildir.
Türkiye, AK
PARTİ öncesi dönemde dört tarafı düşmanlarla çevrili
paradigmasında tek boyutlu ve dar çerçeveli bir dış politika
yürütmüştür. Bu politika Türkiye için artık bir seçenek olmaktan
çoktan çıkmıştır ancak bu gerçeği hâlâ göremeyenler,
son dönemde komşularımızla ilişkilerimizi yoğun
eleştiri konusu yapmaktadırlar. Söz konusu eleştirilerin
odağını ise Orta Doğuda yaşanan tarihî, siyasi ve
sosyal dönüşüm süreci nedeniyle ortaya çıkan ve geniş bir
coğrafyaya yayılan istikrarsızlığın ülkemizin
dış ilişkilerine yansıması oluşturmaktadır.
2011
yılında başlayan ve bugün kritik bir dönemece giren Arap Baharı
sonucunda Orta Doğuda bir asırlık bir statükonun
yıkıldığına şahit olduk, oluyoruz. Ancak
şunu unutmamak gerekir ki, eski sistemin parçaları bu
değişimi kolay hazmedememektedirler. Dolayısıyla otoriter
rejimlerin varlıklarını koruma gayretlerinin
yoğunlaştığı bir süreçten geçilmektedir. Ayrıca
Osmanlı idaresinde yüzyıllarca huzur içinde yaşamış bu
topraklarda Birinci Cihan Savaşı sonrası savaşın
galipleri tarafından tamamen çıkar dengelerine göre kurulmuş
tablonun bozulmaması için de çeşitli müdahaleler gözlemlenmektedir.
Son yıllardaki, herkesin hayret ve hayranlıkla izlediği
hamleleriyle bölgenin en büyük ekonomisi ve demokrasisi hâline gelen Türkiye de,
kaçınılmaz bir şekilde söz konusu sistemsel dönüşümün ve
çıkar mücadelesinin etkilerini yakından hissetmektedir.
Orta Doğunun
jeopolitik politikasının ve haritasının yeniden
belirlendiği bir süreçten geçildiği dönemde başta Suriye ve
Mısır olmak üzere yakın bölgemizde yaşanan ciddi ve
kapsamlı gelişmeler geçtiğimiz yıl içinde dış
politika gündemimizin merkezine yerleşmiştir. İçinden geçmekte
olduğumuz dönem son derece kırılgan ve hassas bir nitelik
taşımaktadır. Bir yanda Suriyede olduğu gibi
değişime karşı koymaya çalışan ve bu amaçla
bizzat kendi halkına dahi zulüm etmekten çekinmeyen rejimler var.
Diğer yanda ise halkın saf duygu ve arzularını kendi
radikal gündemleri doğrultusunda istismar etmeye çalışan
aşırı akımlar bulunuyor. Suriyeyi kendini tüketme
aşamasına getiren bu kanlı sürecin önlenmesi için Türkiye kadar
çaba gösteren başka bir ülke olmamıştır. Suriye 2005
sonrasındaki süreçte tam bir uluslararası tecride mahkûm
edilmişken yanında belki de sadece Türkiye durmuştur. Ancak,
rejim, tüm tavsiyelerimize kulaklarını tıkamış ve
halkının meşru taleplerini benzeri görülmemiş bir
şekilde bastırmayı yeğlemiştir.
Ürdün Kralı
halkına bazı reformlar vadederek ve halkının taleplerine
saygı duyarak Arap Baharının ülkesine menfi etkilerini
önleyebilmiştir. Esad ise halkının taleplerine en ufak bir
saygı duymayarak babasının yolundan gitmiş,
iktidarını korumak uğruna halkını öldürmeyi
yeğlemiştir. Böylece, siyaset otoyolunda son
çıkışı kendi kararıyla
kaçırmıştır. Artık, Esad siyaseten ve hukuken
bitmiştir, Suriyenin yönetiminden gitmesi artık sadece zaman
meselesidir. Gelinen son aşamada Esad rejiminin asker, sivil ayırt
etmeden, kimyasal silahlar ve balistik füzeler de dâhil olmak üzere
kullandığı şiddet sadece Türkiye'nin değil, uluslararası
camianın vicdan sahibi tüm üyelerinin tepkisini çekmektedir.
Suriyeye
ilişkin politikamız öncelikle insani bir çerçevede yürütülmektedir.
Ülkelerini terk etmek zorunda kalan 2,2 milyon Suriyelinin 650 binine ev
sahipliği yapıyoruz. Türkiye'nin insani bir trajedi
karşısında izlediği bu onurlu ve şefkatli
yaklaşım tüm dünyanın takdirini toplamaktadır.
Suriye politikamızın ikinci
ayağını ise barışçıl bir siyasi geçiş süreci
marifetiyle Suriye halkının meşru taleplerinin
karşılanması oluşturmaktadır. Bunun için geniş
bir uluslararası grupla hareket ediyoruz. Nitekim ülkemizin
liderliğinde kurulan Suriye Halkının Dostları Grubuna
destek veren ülkelerin sayısı yine Türkiyenin girişimleriyle
110u geçmiştir. Çabalarımızı Suriye halkına gereken
insani ve siyasi desteğin sağlanmasına
yoğunlaştırmış durumdayız.
22 Ocak 2014te
yapılması öngörülen ikinci Cenevre Konferansının olumlu
bir şekilde sonuçlandırılması için gayretlerimizi
sürdürüyoruz. Bizim için Suriye halkı komşudan öte akrabadır.
Suriye halkının etnik köken, mezhep ve din ayrımı gözetmeksizin
tüm kesimlerinin hak ve özgürlüklerinin anayasal güvence altına
alındığı demokratik bir sistemin tesisi için Türkiye ne
gerekiyorsa yapmaya devam edecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Orta Doğudaki
değişimin yönünü tayin edebilecek ağırlıkta kilit bir
role sahip olan Mısırda 3 Temmuz 2013te demokrasinin
yeşeren filizlerinin ayaklar
altına alındığı bir darbe
yaşanmıştır. Türkiyenin Mısıra karşı
tutumu her şeyden önce ilkeseldir. Biz Türkiye olarak elli sene askerî
darbelerle ve vesayet rejimleriyle yaşadık. Askerî darbelerin
ülkelerin siyasi sistemlerini ve sivil toplumlarının gelişimini
nasıl on yıllarca geriye götürdüğünü en çok yaşamış
ülkelerden biriyiz. Bu tecrübeler nedeniyle Mısırın
istikrarı ve gelişmesi için halkın iradesine saygının,
anayasal meşruiyetin korunmasının ve demokratikleşmenin
gerekli olduğu görüşündeyiz. Mısırdaki darbe
karşıtı gösterilerde yaşanan can kayıplarını
şiddetle kınadık, temel hak ve hürriyetlerin ihlalinin kabul
edilemezliğini savunduk, halkın oylarıyla seçilmiş bir
Mısır Cumhurbaşkanının askerî darbeyle devrilmesine ve
hapsedilmesine karşı çıktık.
Çıkarlarımızın kısa vadeli kazanımlar yerine
halkların meşru iradesine dayalı sistemlerin kalıcı
istikrar getireceği varsayımıyla korunabileceği
anlayışıyla hareket ediyoruz. Geçici yönetim tarafından
Mısırda ortaya konulan siyasi yol haritası
kapsayıcılıktan uzaktır. Binlerce can kaybı, yaralanma
ve tutuklanma yaşanmıştır ve devam etmektedir.
Mısırda istikrarın sağlanamayacağına dair
endişemiz sürmektedir. Mısırla diplomatik ilişkilerimizin
maslahatgüzar seviyesine indirilmesi kararı mütekabiliyet ilkesi
gereğince alınmıştır. Bizim, Türk ve Mısır
halkları arasında kardeşlik ilkelerine veya Mısır
halkına zarar vermeye yönelik bir niyet veya politikamız bulunmamaktadır.
Bu anlayışın sonucu olarak, vize rejimimizde Mısır
vatandaşlarına sağladığımız
kolaylıkları aynen muhafaza ettik. Kahire Büyükelçiliğimiz ve
İskenderiye Başkonsolosluğumuz ile bu iki şehirdeki Yunus
Emre Türk Kültür Merkezlerimiz iki ülke halkına hizmet vermeyi
sürdürmektedir. Türk Hava Yolları seferleri kesintisiz devam etmektedir.
İki ülke arasında mevcut ekonomik, sosyal ve kültürel kazanımlar
korunmaktadır. İki kardeş halkın yararını gözeten
gerçekçi bir yaklaşım içindeyiz.
Irakla ilişkilerimiz
açısından da Türkiye iyi niyetini ve ilişkileri geliştirme
iradesini korumaktadır. Bizim için asıl olan, Irakın toprak
bütünlüğü ve birliğinin korunması, Irak halkının huzur
ve refahının teminidir. Irakın kendi halkıyla ve
komşularıyla uyum ve barış içinde yaşayabilen bir ülke
olması en temel önceliğimizdir. Bununla birlikte, Irakın iç
sorunlarının bir yansıması olarak bu ülkeyle
ilişkilerimizde bir süre bir durgunluk yaşandığı
doğrudur. Bunun aşılması için son aylarda önemli
adımlar atılmıştır. Bu bağlamda, geçtiğimiz
dört ay içinde Irak ile Hükûmetimiz arasında yoğun resmî temaslar
gerçekleştirilmiştir. Bunlara Sayın Meclis
Başkanımızın, Sayın Başbakanımızın
talimatıyla benim ve Dışişleri Bakanımızın
temasları da dâhildir. Bu temaslar olumlu sonuç vermiştir. Irak
Başbakanı Malikinin Türkiyeye yapması öngörülen ziyaretle de
Türkiye-Irak ilişkilerinin yeniden eski düzeyine gelmesi mümkün
olabilecektir.
Irakta bir
taraftan merkezî hükûmetle ilişkilerimizi eski düzeyine çıkarma
yönündeki gayretlerimiz sürerken diğer taraftan Irak Kürdistan Bölgesel
Yönetimiyle başta enerji olmak üzere kapsamlı ekonomik
ilişkiler geliştirme yönünde adımlar atıyoruz. Her
şeyden önce Irak Anayasasıyla uyumlu olan söz konusu iş
birliğinin, merkezî hükûmet ile IKBY arasındaki ilişkilerin de
anayasa çerçevesinde pekişmesine katkıda bulunmasına
çalışıyoruz. Nitekim son olarak, enerji konusundaki projelerle
ilgili olarak meselenin üçlü bir formatta ele alınması önerisi de bu
minvalde yapılmıştır.
Bölgenin
geleceği açısından bir başka önemli gelişme de,
İranın nükleer programı konusunda, P5+1 grubuyla, 24
Kasım 2013te bir mutabakata varılmasıyla
yaşanmıştır. Türkiye, Batı dünyasından gelen baskılara
rağmen İran ile ilişkilerini iyi düzeyde tutmayı
başarmıştır. Türkiye'nin açıkta tuttuğu bu kanal
sayesindedir ki P5+1 ile İran arasında, İranın üretiminin
nükleer enerji için mi, yoksa nükleer silah yapımı için mi
olduğu konusunda görüşmeler başlayabilmiştir. Şayet bu
müzakereler başlamamış olsaydı, diplomasi yerine Acaba
İsrail İranın nükleer tesislerini vuracak mı, İran
buna karşılık olarak Hürmüz Boğazını kapatacak
mı, bunun karşılığında dünya petrol
piyasasında neler olacak? endişelerini konuşuyor
olacaktık. Oysa bu müzakerelerde mesafe alınmasıyla bölgede bir
huzur ortamının da yolu açılmıştır.
İran bizim
komşumuzdur. Aradaki hudut, 1639 Kasrı Şirin
Anlaşmasıyla çizilmiştir ve o tarihten beri de aynı
huduttur. İran ve Türkiye'nin çıkarları birbiriyle iyi
ilişki içinde olmayı mecbur kılmaktadır. Bu çerçevede, Türkiye
İran ile dostluk ilişkilerini sürdürmüştür ve bundan sonra da
sürdürecektir.
İranın
üzerindeki ambargoların hafiflemesiyle başta enerji projeleri olmak
üzere ortaya çıkacak muazzam potansiyelden Türkiye-İran
ilişkileri ve hatta bölgemiz fazlasıyla yararlanacaktır.
Neticede Irak,
Suriye ve İran gibi üç önemli komşumuz da önümüzdeki dönemde önemli
gelişmelere gebe gözükmektedir. Bu ülkelerdeki her gelişme bugüne
kadar olduğu gibi bundan sonra da Türkiye üzerinde doğrudan etki
yapabilecek niteliktedir. Bu itibarla, gelişmeleri yakından takip
etmemiz ve imkânlarımız ölçüsünde olumlu şekilde yönlendirmeye
çalışmamız ulusal çıkarlarımızın ve
inandığımız değerlerin bir sonucudur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; gensoru önergesindeki konularla
ilgili olarak yukarıdaki bilgileri sunduktan sonra birkaç hususa daha
değinmek istiyorum.
Öncelikle, gensoru Anayasanın ve İç Tüzükün
tanıdığı önemli bir mekanizmadır ve tüm demokrasilerde
bu, gensoru çok önemli zamanlarda ve genelde hükûmetlerin düşürülmesi imkânının
bulunduğu konjonktürlerde kullanılan bir imkândır. Ancak,
maalesef, ülkemizde özellikle bu yasama döneminde, bilhassa CHP tarafından
gerekli gereksiz, sadece Türkiye Büyük Millet Meclisinin takvimini etkilemek,
Meclis çalışmalarını engellemek amacıyla
kullanılır olmuştur. Mekanizma, tabiri caizse, yalama
olmuştur, ciddiyeti kalmamıştır, artık öyle bir hâle
gelmiştir ki yeni bir İç Tüzük değişikliğini
gerçekleştirebilsek oraya bir madde yazacağız, diyeceğiz
ki: CHP her hafta sonu gensoru önergesi verir ve o hafta gensoru
görüşülür. Bu hâle geldik maalesef.
İkinci husus: Siyasette biraz da insaf olması
gerekir. Dışişleri Bakanımız bir ay zarfında
Dışişleri Komisyonunda beş saat, Dışişleri
Bakanlığı bütçesi görüşülürken Bütçe Komisyonunda sekiz
saat bütün bilgileri verdi ve sorulara cevap verdi. Önümüzdeki hafta, bu hafta
sonu Dışişleri Bakanlığı bütçesi burada
görüşülürken tekrar bu platformda bütün sorulara cevap verecek ve bilgi
sunumunu yapacak. Bir ay içinde 3 kez bilgi vermiş, sorulara cevap vermiş
bir Dışişleri Bakanı varken gensorunun neden
verildiğini de anlamakta zorlanıyorum.
Filipinlerde bir yengeç teorisi vardır. Yengeçleri
sepete koyunca eğer bir yengeç sepetten dışarı çıkmaya
doğru bir hamle yaparsa diğer yengeçler onu ayağından
aşağıya çekerlermiş. CHPnin bu gensoru sistemini de ben
âdeta buna benzetiyorum. Yıllarca, ancak zayıf bir ülkeye
yakışacak, başka yerlerde alınan kararları uygulayan
bir dış politika taraftarı olan CHP, birdenbire Sayın
Başbakanımızın önderliğinde dik duran, kendi vizyonunu
dünyaya kabul ettiren, başka yerlerde alınan kararları uygulamak
yerine o karar mekanizmalarının içinde yer alan bir Türkiyeyi
hazmedemiyor; ülke menfaati yerine parti menfaatlerini önde tutuyor.
Şimdi, dış politikada tenkit
yağdıran CHPye bir baksak, AK PARTİ olarak belki bizim de bir
gensoru vermemiz gerekecek. Gensoru müessesesi zaten yalama olduğuna göre,
ben dedim ki: Bir gensoru önergesini kendim yazsam acaba içine neler
koyarım? Sayın Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanını
yönlendiren dış politikadan sorumlu milletvekilleri Türkiyenin
itibarını zedeleyecek ne varsa yapar hâle geldiler. Örnek
istiyorsanız birkaç tanesini vereceğim, aslında
bazılarını bu kürsüden verdim ama madem ki bu kürsüden
konuşanlar devamlı olarak iki senedir aynı şeylere
değiniyorlar, ben de bazı söylediklerimi burada tekrar edeceğim.
Sayın
Başbakanımız Somali halkına yardım malzemeleri
götürdüğünde burada meydana gelen sevgi selini ve unutulmaz tabloları
görünce CHPnin dış politika mimarları da Sayın CHP Genel
Başkanını Somaliye götürmeye karar verdiler ama
yanlışlıkla Kenyaya götürdüler, Sayın Genel Başkan
hâlâ Somaliye götürüldüğünü zannediyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Sosyalist Enternasyonelde CHP Genel
Başkanı Papandreunun 36 yardımcısından birine
atansın diye önce Türkiye aleyhine karar tasarılarını CHP
bizzat verdi. Ondan sonra bu karar tasarılarını kabul ettirdi,
ondan sonra da CHP Genel Başkanı 36 başkan
yardımcısından biri olduğu zaman, bunun zafer
kutlamalarını Güney Afrikada tamtam sesleri arasında yaparken o
arada genel kurulda Türkiye aleyhine geçen bir tasarının
varlığını unuttunuz ve bu tasarıyı uçağa
bindiğinizde fark ettiğiniz için de İstanbuldaki
karşılama törenini iptal ettiniz. Sayın CHP Genel Başkanını
Avrupa Birliğiyle temaslar için Brüksele götürdünüz ama Sosyalist Grup
Başkanı Swobodayla basın toplantısında ona öyle
şeyler söylettiniz, Türkiyeyle ilgili o kadar tenkitler
yağdırttınız ki Swoboda bile buna tahammül edemedi, tepki
gösterdi. Ertesi gün randevuya gittiğinizde Swobodanın
kapısından içeriye sizi almadılar. Ben gerçekten bir Türkiye
vatandaşı olarak, milletvekili olarak Brükselde görev
yapmış, daimi temsilcilik yapmış bir büyükelçi olarak o
fotoğrafın acısını hâlâ içimde hissediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ENGİN ÖZKOÇ
(Sakarya) Vallahi bravo!
VOLKAN BOZKIR
(Devamla) Genel Başkanınızı Dışişleri
Bakanlığının tüm güvenlik kaygılarına rağmen
Iraka götürdünüz. Bağdattan başka, âdeta inadına Ben Kerküke
de giderim; Necefe, Erbile de giderim. dediniz. Orasının güvenlik
hâlini görünce de Bağdattan sonrası iptal oldu ama burada gensoru
üzerine gensoru verdiğiniz Dışişleri Bakanı güvenlik
mülahazalarını dinlemedi, hem Kerküke hem Necefe gitti.
Son olarak,
Sayın Genel Başkanın ABD seyahati tam bir facia. Bu ziyarete
önce Genel Başkan Yardımcısı Gerekli temasları
sağlayamadık, onun için iptal ettik. dedi. Sonra birdenbire birileri
ortaya çıktı, Sayın Genel Başkan Amerikan Büyükelçisiyle
bir yemek yedi baş başa. Ne demekse! Yani böyle bir usul yoktur.
Genel Başkan, Amerikan Büyükelçisini çağırır genel merkeze,
orada konuşur. Baş başa yemekler memeklerle falan Amerikan
ziyaretleri ayarlanmaz. Ondan sonra Amerikaya gidildi. Amerikada gerçekten
temas düzeyi, hakikaten Türkiyenin ana muhalefet partisi liderinin bir Amerika
ziyaretinde yapacağı bir seviye değil.
HALUK AHMET
GÜMÜŞ (Balıkesir) - Başbakan olmadan önce resmî tören mi
yapılsaydı?
VOLKAN BOZKIR
(Devamla) - Oraya ben Dışişleri Komisyonu Başkanı
olarak gitsem çok daha üst düzey temaslar yapardım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Haydi onu da
bırakın, Fenerbahçe Teknik Direktörü Ersun Yanalı oraya
yollasak o bile daha fazla temas yapardı orada.
SELAHATTİN
KARAAHMETOĞLU (Giresun) Bu yoldan geçtiğiniz için her gideni
kendiniz gibi zannediyorsunuz.
VOLKAN BOZKIR
(Devamla) - Şimdi, diyeceksiniz ki: İktidarın
avantajlarını siz kullanıyorsunuz, bizim böyle
imkânımız yok
HALUK AHMET
GÜMÜŞ (Balıkesir) Başbakan olmadan önce resmî tören mi
yapsaydı Beyaz Saray?
VOLKAN BOZKIR
(Devamla)
onun için siz gittiğinizde size herkes kol, kucak
açıyor, büyük sevgi gösteriyorlar, bizim ana muhalefet olarak böyle
imkânımız yok. Ee yani birazcık geriye doğru bakın,
Sayın Başbakanımız daha parti Genel Başkanıyken
ve muhalefetteyken Amerikaya da gitti, Avrupaya da gitti; orada devlet
başkanlarıyla, başbakanlarla, kim varsa önemli herkesle
görüştü.
HALUK AHMET
GÜMÜŞ (Balıkesir) Putine Bizi kurtar. diyen kim?
VOLKAN BOZKIR
(Devamla) - Siz de o zaman bunu hayretle ve şaşkınlıkla
izlediniz. Başbakanımız şimdi nereye gitse aynı
itibarı görecektir.
HALUK AHMET
GÜMÜŞ (Balıkesir) Başbakanı mı kurtaracak Putin,
Türkiyeyi mi? Bunun cevabını verin.
VOLKAN BOZKIR
(Devamla) - İtibar zorlayarak kazanılmaz. İtibar için bir sürü
hasletin, karizmanın, dünya lideri olma vasfının, dik
duruşun bir araya gelmesi gerektir. Sayın
Başbakanımıza her yerde gösterilen itibarın nedenini de
buralarda aramanız gerekir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın CHP
milletvekillerine sesleniyorum: Bir daha gensoru vereceğiniz zaman
öncelikle kendi uygulamalarınıza bir bakın, belki gensoru
vermekten vazgeçersiniz.
Ayrıca,
Sayın Loğoğluna da bu dördüncü gensoru vesilesiyle Rabia
işareti yaptırdığımız için de çok da mutlu
olduk.
Saygıyla
selamlıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Buyurun Sayın
İnce.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkan, açıklama yapmama gerek yok
sanıyorum, yeterince hakaret etti.
BAŞKAN Yok
sormayacağım zaten Sayın İnce, buyurun.
İki dakika söz
veriyorum, sataşma nedeniyle.
VII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
11.- Yalova Milletvekili
Muharrem İncenin, İstanbul Milletvekili Volkan Bozkırın
(11/30) esas numaralı Gensoru Önergesinin görüşmelerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE
(Yalova) Teşekkür ederim.
Şimdi, bu
coğrafya bilgisiyle nasıl büyükelçilik yaptınız
doğrusu şaşırıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
Şimdi,
birincisi, Genel Başkanımız, Somali, Kenya, sınır
En
büyük kamp da sınırdaki Kenyadaydı, bunu çok iyi biliyorsunuz,
tamam mı? Birincisi bu.
Şununla
karıştırdınız siz Sayın Genel
Başkanımızı, sizin bir bakanınız Erbile hurma
yemeye giderken Kayseride pastırma yemeye gitmişti, herhâlde onu
karıştırdınız. (CHP sıralarından
alkışlar) Birincisi bu.
İkincisi:
İyi ki milletvekili oldunuz, bu kalabalıkta kaynar gider bu
coğrafya bilgisi. Bu coğrafya bilgisiyle büyükelçi olmaya devam
etseydiniz Vah Türkiyenin hâline! derdik.
Bakın, bir
başkası: Gereksiz gensoru olmaz. Biraz İç Tüzük okuyun. Gensoru
gereksiz, şu kadar süreden fazla verilemez. diye bir şerh
olsaydı onu İç Tüzüke yazarlardı.
Şimdi, bir
başkası: Swobodanın bizimle ilgili söylediklerini söylüyorsunuz
da, böyle gereksiz bir adamın, nezaketten uzak bir adamın bizimle
ilgili söylediklerini söylüyorsunuz da sizinle ilgili söylediklerini niye
söylemiyorsunuz?
Bir
başkası: Yine coğrafya bilginizin zayıflığı;
Güney Afrikada tamtamlar yok ya, vuvuzelalar vardır.
VOLKAN BOZKIR
(İstanbul) Tamtamlar da var.
MUHARREM İNCE
(Devamla) Biraz coğrafyaya çalışmanız lazım sizin,
buna çok iyi çalışmanız lazım.
Bakın, siz, o
bakanın, Erbile hurma yemeye giderken Kayseride pastırma yiyen
bakanın kim olduğunu bir öğrenin önce. Bunları
öğrenirseniz, bize, coğrafya konusunda, gelir burada bilgi
verirsiniz. Coğrafyadan sıfır veriyorum size.
Teşekkürler.
(CHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
VOLKAN BOZKIR
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bozkır.
VOLKAN BOZKIR
(İstanbul) Sataşmadan dolayı söz istiyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Sataşma söz konusu değil efendim.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan
VOLKAN BOZKIR
(İstanbul) Sayın Başkan, benim coğrafya bilgime ve
büyükelçiliğime ilişkin ifadeler kullandı.
BAŞKAN Bir
saniye
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, sataşmada bulundu.
BAŞKAN
Sayın Ünal, Sayın Bozkır kendisini ifade ediyor. Bir saniye,
dinleyin lütfen.
Sayın
İnce fizik öğretmeni, coğrafya dersi anlattı; bunda nerede
sataşma var yani? (CHP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
Evet, şimdi,
Hükûmet adına Ahmet Davutoğlu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
VOLKAN BOZKIR
(İstanbul) Sayın Başkan, olur mu?
BAŞKAN
Lütfen
Buyurun Sayın
Davutoğlu.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan
BAŞKAN O
kadar espri olacak efendim, coğrafya dersi anlattı Sayın
İnce.
VOLKAN BOZKIR
(İstanbul) Hayır, benim büyükelçiliğimle ilgili...
BAŞKAN
Lütfen Sayın Bozkır, sataşma yok efendim, vermiyorum.
Buyurun Sayın
Davutoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
X.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- CHP Grubu adına,
grup başkan vekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi,
Sinop Milletvekili Engin Altay ve Yalova Milletvekili Muharrem İncenin,
ülkemizin ulusal güvenliğini yeni tehlikelere maruz bırakan, siyasi
ve ekonomik çıkarlarına zarar veren, dünyadaki konumunu giderek
aşağı çeken hatalı dış politika icra ettiği
iddiasıyla Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/30)
(Devam)
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından bendenize
verilen gensoru vesilesiyle huzurunuzdayım.
Geçen hafta içinde
yüzlerce, hatta binlerce diyebileceğim mesajlar aldım, bir de gensoru
aldım. Bu mesajlar vize muafiyet mutabakatı dolayısıyla
Türkiyenin her yerinden ve Avrupanın her yerinden gelen tebrik
mesajlarıydı; bir de gensoru aldım, bundan şeref duyuyorum.
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) Geri Kabul Anlaşmasını anlat
Sayın Bakan.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Onu da izah edeceğim.
Gensoru metnini
okuduğumda, temel üç argümanın, tekrar tekrar dile getirilen
argümanın dile getirildiğini gördüm, ayrıca burada da bazı
hususlar dile getirildi ama ben öncelikle gensoru metnine sadık kalarak, o
metinden hareketle bu üç argümanı tartışmaya açacağım.
Birinci argüman:
Takip edilen dış politika ekonomik çıkarlarımıza zarar
vermiştir. Aslında, son iki ay içinde, Dışişleri
Komisyonu Başkanımızın değerli daveti üzerine,
Dışişleri Komisyonunda ve Plan Bütçe Komisyonunda bu konuda
detaylı bilgiler vermiştim ama görsel malzemelerle herhâlde
desteklenmediği için yeterince anlaşılmadı.
Şimdi, son on
yıl içinde, özellikle de küresel krizli yani 2008 yılında
küresel krizdeki düşüşten sonra ve Arap Baharı döneminde
komşu ülkelerle ve komşu havzalarla olan dış ticaret
rakamlarımızı veriyorum: Irak ile ticaret hacmimiz 800 milyon
dolardan 11 milyar dolara çıkmış, kriz hâli dediğiniz
2010da 6 milyardan 11 milyara yani Irakla ilişkilerimizin durduğu
iddia edilen dönemde 2 misli artış, toplamda 10 misli
artış.
SELAHATTİN
KARAAHMETOĞLU (Giresun) Savaşı körüklediğiniz anlamı
çıkar.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) İran ile ikili ticaret hacmimiz 1,250
milyondan 21 milyar dolara yani 20 misli artmış. Mısır ile
ikili ticaretimiz -hani, çok büyük zararlar gördüğümüzü iddia ediyorsunuz
demokrasinin yanında durduğumuz için- 440 milyon dolardan 5 milyar
dolara, 10 misli artış ve son üç yıl içinde 2 misli
artış. Rusya Federasyonuyla ikili ticari hacmimiz 5 milyar dolardan
33 milyar dolara, 6 misli artış. Yunanistan ile ikili ticaret
hacmimiz yaklaşık 1 milyar dolardan 5 milyar dolara, Yunanistandaki
krize rağmen 5 misli artış.
Şimdi, buraya
bakınız...
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) Matematik dersi.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Evet, bu da biraz matematik dersi,
ancak böyle anlayacaklar.
ENGİN ÖZKOÇ
(Sakarya) Diğer ülkeleri söyleyin.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Şuraya bakınız: Kriz
hâlinde olduğumuzu söylediğiniz,
yalnızlaştığımızı iddia ettiğiniz
coğrafyada, Orta Doğu ve Kuzey Afrika havzasında 7 milyar dolardı
2002de toplam ticaret hacmimiz, şimdi 72 milyar dolar, 10 misli
artış. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Son üç yıl
içinde Arap Baharı döneminde yani sağlam durduğumuz, Arap
halklarının yanında durduğumuz dönemde 33 milyar dolardan
72 milyar dolara, 2 misli artış. (CHP sıralarından
gürültüler)
Güneydoğu
Avrupa ve Karadeniz havzasıyla toplam ticaret hacmimiz 10 milyar dolardan
60 milyar dolara. Bu da Balkanlar ve Karadeniz havzası.
HALUK AHMET
GÜMÜŞ (Balıkesir) - El Kaideye yardımlar içinde mi Sayın
Bakan?
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Orta Asya ve Kafkasyayla 1 milyar 300
milyon dolardan 11 milyar dolara, 10 misli artış.
Afrika
kıtasıyla ticaret hacmimiz 3 milyar dolardan yaklaşık 20
milyar dolara, 7 misli artış.
Şimdi, bu mu
ekonomik ilişkilerin dış politika sebebiyle zarara girmiş
olması?
ENGİN ÖZKOÇ
(Sakarya) Fransayı söyleyin, İngiltereyi söyleyin.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Gaziantepi, Mardini söyleyin.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Şimdi burada ezberlerinize
sığınmayın.
Benim ideolojik
saplantım olduğunu söylüyorsunuz. Benim tek saplantım var: Bu
millete âşığım ve çevre bölgelerdeki halklara da
âşığım. (AK PARTİ sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar; CHP sıralarından gürültüler) Ama
eğer bu aşk suçsa bu suçu kabul ediyoruz fakat bu gösterdiğim
rakamlar objektif matematik verilerdir.
Şimdi, ikinci
alana gelelim: Komşu ülkelerle yaşanan sıkıntılar ve
yalnızlaşma iddiası.
Bu
yalnızlaşma meselesi de ilginç. Bakınız, sadece 3 kriter
söyleyeceğim: Birisi; vizesiz seyahat edilen ülke sayısı 2002de
42ydi, şu anda 69. Son üç yılda 20 ülkeye daha vizesiz gidiliyor ve son büyük hamle de
-Sayın Loğoğlu, biraz okumanız gerekecek ya da dinlemeniz
gerekecek- Vize Muafiyet Mutabakatı, Geri Kabul Anlaşmasıyla
paralel kılınmıştır.
Bir de şu
mesele var -bilmeniz gerekirdi bir emekli büyükelçi olarak- Avrupa
Birliğiyle imzalanacak Vize Muafiyet Mutabakatı hiçbir şekilde,
üye olana kadar diğer ülkelerle olan vize muafiyet
mutabakatlarını etkilemez. Yani Rusyayla da, Afrikayla da,
Avrupayla da, İslam dünyasıyla da imzaladığımız
vize muafiyetleri geçerlidir; bir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Yine, bilmeniz
gerekir, okumuş olsaydınız şunu görecektiniz: Öylesine bir
müzakere yürüttük ki eğer Vize Muafiyeti Anlaşmasına herhangi
bir şey olursa, herhangi bir şekilde sekte vurulursa Geri Kabul
Anlaşması feshedilecek.
(CHP
sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE
(Yalova) Balbay tahliye oldu, onu kutluyoruz.
DIŞIŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Bu da metnin içinde yer alan bir
husustur.
HALUK AHMET
GÜMÜŞ (Balıkesir) Sayın Bakan, bize Şanghay lazım, Şanghay!
DIŞIŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Şimdi, onların hepsi
Beyefendi, dünyada üye olmadığımız, gözlemci ülke
olmadığımız, diyalog ortağı
olmadığımız hiçbir örgüt kalmadı.
HALUK AHMET
GÜMÜŞ (Balıkesir) Bizi kurtarın. ne demek Sayın Bakan?
DIŞIŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Her yerde al bayrağı
dalgalandırıyoruz, dalgalandıracağız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HALUK AHMET
GÜMÜŞ (Balıkesir) Bir devlet başkanına bir
başbakanın Bizi kurtarın. demesi ne demek?
DIŞIŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Siz burada oturup gensoru verirken
bizler dünyayı dolaşıp her yerde bütün uluslararası
örgütlere üye yaptık.
HALUK AHMET
GÜMÜŞ (Balıkesir) Sizi mi kurtaracak, Hükûmeti mi kurtaracak?
DIŞIŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Şimdi, ezbere dayalı
eleştirileri bırakın.
Coğrafya
bilgisinden bahsedildi biraz önce.
MEVLÜT DUDU (Hatay)
Suriye ne oldu, Suriye, Sayın Bakan?
DIŞIŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Bir kalemde Türkiyenin komşu
ülkelerini sayamayacak olanlar Türkiyenin komşu ülkeleriyle
sorunlarından bahsediyorlar. Evet, bazılarıyla
sorunlarımız var çünkü o sorunların sebebi o ülkelerin
takındığı tutumlardır ama son iki ay içinde,
bakınız -doğudan başlayarak bir halka içinde izah etmeye
çalışacağım- Irak Dışişleri Bakanı
Türkiyeye geldi, ben Irakı ziyaret ettim; o ziyarete ayrıca
geleceğim. İran Dışişleri Bakanı Türkiyeye
geldi, ben İran Dışişleri Bakanını ziyaret ettim.
Sayın Cumhurbaşkanımızın davetiyle tekrar gelecek
Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakanımız da
İranı ziyaret edecek. Azerbaycan, Rusya ve Ukrayna ile Yüksek
Düzeyde Stratejik İşbirliği Konseyi yaptık. Son kırk
gün içinde olanlar bunlar. Bulgaristan Dışişleri Bakanı
geldi. Ben Arnavutluk, Karadağ ve Hırvatistana ziyarette bulundum.
Romanya Başbakanı Marmarayın açılışına
geldi. Hiçbir ülke kalmadı ki ya bizi ziyaret etmemiş olsun ya biz
onları ziyaret etmemiş olalım.
Şimdi, gelelim
bu şeyden hareketle Irak ziyaretine. Gerçekten, geçen gün, Sayın
Kılıçdaroğlunu 3 Aralıkta sabah onda NTVde dinlerken
hayretler içinde kaldım. Bir kere ezbere bağlandı mı
Sayın Kılıçdaroğlu değiştirmiyor bu ezberi. Aynen
şöyle diyor: Sayın Başbakan şu anda Iraka, Suriyeye,
Mısıra gidemiyor. Zaten bu ülkelerde -Irakı da sayarak-
büyükelçilerimiz de yok. Kendisini Bağdat Havaalanında
karşılayan Irak Büyükelçimizi bile unutuyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bakın, tarih veriyorum, 3
Aralık, Washingtondan canlı yayın, NTV programı. Sayın
Kılıçdaroğlu Iraka giderken Kerkük, Kerbela ve Necefe
gideceğini söyledi.
HALUK AHMET
GÜMÜŞ (Balıkesir) Sıfır sorunlar ne oldu Sayın
Bakan? Hani sıfır sorundu? Büyükelçi yok. Büyükelçi niye yok
Sayın Bakan?
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Kahramanca gidecek. gibi de açıklamalar yaptılar.
Gidemediniz çünkü sizde o aşk yok, sizde o aşk yok! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HALUK AHMET
GÜMÜŞ (Balıkesir) Başarısızsın Sayın
Bakan, başarısızsın.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Ama ben bütün engellere rağmen Kerküke gittim, Sayın Nejdet
Koçak rahmetli ağabeyimizin mezarının başında dua
ettim. Azamiyeye gittim, İmam-ı Âzamın; Kazimiyeye gittim,
İmam Kâzımın mezarları başında dua ettim.
Kerbelaya gittim, Basraya gittim, Necefe gittim.
HALUK AHMET
GÜMÜŞ (Balıkesir)
Batıyla arayı bozdun da ondan medet arıyorsun.
ENGİN ÖZKOÇ
(Sakarya) Bravo!
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Bunları yapabilmek için, komşu ülkelerle ilişkileri
geliştirebilmek için önce aşk lazım. Yoksa bu ilişkilerin geliştirilmesi
şansı da yoktur.
Şimdi,
Sayın Türkeşin, Sayın Başbakanımızın
Gazzeye ne zaman gideceği sorusu
Geçen sene burada bana gensoru
verildiğinde şu soru soruluyordu: İsrail bizden ne zaman özür
dileyecek?
HALUK AHMET
GÜMÜŞ (Balıkesir) Gelecek yıllarda çok büyük sürprizler var
Sayın Bakan.
YILDIRIM
TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) Getiremedi Sayın Bakan, getiremedi. Dişişleri Komisyonunda
dile getirdim, getiremedi.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Şimdi, bu sene içinde özür diledi. Gün gelir Sayın
Türkeş, Sayın Başbakanımızın da Gazzeden
selamını alırsınız bütün Filistinlilerle birlikte. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
İran Tahran
Anlaşmasına seyirci kaldınız. diyor. Biz 17 Mayıs
2010da Sayın Başbakanımız ve Sayın Lulanın
öncülüğünde Tahranda bugünkü anlaşmadan çok daha iyi şartlarda
anlaşma yaptığımızda eksen kaymasıyla
suçlandık, burada bulunan kimse de bize destek vermedi
HALUK AHMET
GÜMÜŞ (Balıkesir) Eksen yine kayacak, eksen kaya kaya yalama oldu.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Ama şimdi herkes o anlaşmayla kaçırılan üç
yıllık fırsatı değerlendiriyor.
Suriye
politikası konusunda zaten yeterince açıklamalar yaptık. Dikkat
ediniz, Sayın Loğoğlu tek bir cümlede Esadı
eleştirmedi, bütün suçlu biziz ama bir yer geldi, Suriyeli mültecilerden bahsetti.
Sayın Loğoğlu, bir tek mültecinin başını
okşadınız mı?
MUHARREM İNCE
(Yalova) Kamplara soktunuz mu?
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
CHP Grubu burada tenkit ettiği kadar, bir tek mülteci kampına
gittiniz mi? Onların, yetimlerin
MUHARREM İNCE
(Yalova) Kamplara milletvekili giremiyor, ne konuşuyorsun daha? Kamplara
milletvekili giremiyor ki! (CHP sıralarından alkışlar)
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Giriyorlar, giriyorlar.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Evet, geçen sene gensoruda söyledim
MUHARREM İNCE
(Yalova) Fena yakalandın!
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Kılıçdaroğlunun
hakaretleri sebebiyle alacağım tazminatı mültecilerin yetim
çocuklarına vereceğiz. dedim. Aldığımda vereceğim,
analarının ak sütü gibi helal olsun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
SELAHATTİN
KARAAHMETOĞLU (Giresun) Ne baba adam ya, bravo vallahi!
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Şimdi, üçüncü konu,
Mısır bağlamında gündeme getirilen konular.
MUHARREM İNCE (Yalova) Kamplara milletvekilleri
girebiliyor mu, onu söyler misin?
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Giriyor, giriyor.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) Bakınız, Mısır, Orta Doğunun omurga
ülkesidir. Mısırda huzur olmadan, istikrar olmadan Arap dünyasında
ve Orta Doğuda huzur ve istikrar olmaz. Onun için, bizim için
Mısır, birinci derecede stratejik ortaktır ve öyle kalmaya devam
edecek.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Suriye de öyleydi.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) Ne zaman Mısırda halkın iradesine dayalı bir
iktidar oluşursa, göreceksiniz ki, geçen seneden çok daha fazla
gelişmiş olacak ilişkilerimiz. Tam da geçen sene bu vakitlerde,
seçilmiş Mısır Hükûmetiyle Kahirede Sayın
Başbakanımızın eş başkanlığında,
Sayın Mursiyle ortak kabine toplantısı yaptık.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) Esadla da
yapmıştınız.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) Bu sene yapamıyorsak, bunun sorumlusu ne biziz ne de
Sayın Mursi; bu sene yapamıyorsak, bunun sorumlusunu en iyi bu yüce
Meclis bilir.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Esadla da
yapmıştınız.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) İki darbeyle de kapatılmış bir Meclisin
huzurunda, iki darbeyle de kapatılmış bir Mecliste ve
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) Yakında
Mısırda çevir kazı yanmasın yaparsın.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla)
halkın iradesiyle kurulmuş bir Mecliste demokrasiye
destek olundu diye gensoru verilmesi gerçekten izah edilebilir değil.
Bakınız, benim bir Dışişleri
Bakanı olarak yurt dışında da bu yüce Meclisimiz adına
gururla savunduğum bir metin var: Mısırdaki darbeden bir gün
sonra, 4 Temmuz 2013teki, Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları
Komisyonunun bildirisi.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) Onun için mi
Mustafa Balbay daha bugün tahliye oluyor, insan hakları yüzünden mi?
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Bakınız, ne deniyor bu
bildiride, altında Cumhuriyet Halk Partililerin de imzası var:
Mısır'da yapılan da daha önce onlarcasını gördüğümüz
ve demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarını ayaklar
altına alan darbelerden biridir. Yetkisiz bir şekilde gasbedilen
iktidar derhâl halka iade edilmelidir. Dünyadaki bütün demokratik kurum ve
kişiler, içinde insan hakları ihlali potansiyeli barındıran
böylesi girişimlere karşı açıkça tavır
almalıdır. Yani, bu yüce Meclisin üyeleri, 4 parti ortak olarak
diyor ki: Bu darbeye karşı açıkça tavır alın. Ben,
Türkiye Cumhuriyeti devletinin Dışişleri Bakanı, bunu yüce
Meclisin bir talimatı telakki ettim ve o günden bugüne kadar da
Mısırdaki darbeye ve dünyadaki her darbeye karşı
tavır aldık, almaya devam edeceğiz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Şimdi, böyle
bir gensoru, yani, Mısırda -herhangi bir başka ülkede de
olabilir, burada Mısırı ayrı bir kategoride alamayız-
darbeye karşı alınan bir tutum dolayısıyla bize
yöneltilen bir gensoru bizim için bir şereftir.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Ömer El Beşire ne diyorsun?
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Ama sizler için acı bir
hatıra ve kara bir leke olarak kalacak.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) El Beşire ne diyorsunuz? Ona da biraz
açıklama getirin bakalım!
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Ve Sayın İnce, değerli
yalnızlıktan bahsettiniz; anlaşılan, Milliyetçi Hareket
Partisi bu gensoruya destek vermiyor çünkü Meclisin ruhunu daha iyi
anlıyor, Barış ve Demokrasi Partisi de kanaat beyan etmedi; siz,
bu gensoru konusunda, bu Mecliste, bugün darbe yanlısı tutumunuz
dolayısıyla değersiz bir yalnızlıkla karşı
karşıya kalacaksınız, parti grubu olarak. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Şimdi,
bakınız, Mısırda darbe olduğu gece ben
Singapurdaydım.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) - El Beşirden biraz bahsedin, El
Beşirden!
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Ben Singapurdaydım. Sayın
Başbakanımızla bir telefon görüşmesi yaptık ve darbe
ihtimaline istinaden, acil bir şekilde, programlarımı kesip
yurda döndüm. Atatürk Havalimanına inerken sabah, gün
ışıldıyordu ve Yassıadanın üzerinden indik; o an
düşündüm, orada yaşananları ve o acıları ve o andan
itibaren, Mısırda yaşanabilecek muhtemel acıları da
düşündüm.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) İstismara devam!
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Benim selefim olan iki Türkiye
Cumhuriyeti Dışişleri Bakanına olağanüstü saygım
vardır, ikisini de üstadım kabul ederim. Birisi Fuad Köprülü, ilmî
ahlakı ve oryantalizme karşı millî tarihimizi her yerde ve
özellikle de Fransada mertçe savunması ve yakın dönemimizin en
önemli tarih tezini yazması dolayısıyla; diğeri de Fatin
Rüştü Zorlu, demokrasi aşığı olarak idam
sehpasına yürürken onurlu bir tavır sergilemesiyle.
HALUK AHMET
GÜMÜŞ (Balıkesir) Sayın Bakan, sizin için aynı şeyi
söylemeyecekler!
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Ben, o onurlu tavrı kendime örnek
teşkil ediyorum.
ENGİN ÖZKOÇ
(Sakarya) Abdullah Gülü ne yaptın?
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Bakın, Fatin Rüştü Zorlu, o
gün ailesine yazdığı mektuba Şimdi Cenabıhakkın
huzuruna çıkıyorum. diyerek başlıyor, sonra Bu millete
şerefimle hizmet ettim ve şerefime daima sadık kaldım.
diyor ve o mektubun bitişinde -bugün için de, bizim için de dua
niteliğindedir ve Amin. diyoruz-
diyor ki: Allah, memleketi muhafaza eylesin. Ve biz de diyoruz ki:
Allah, Mısırı muhafaza eylesin. Allah, topraklarında
kardeş halkların yaşadığı bütün ülkeleri muhafaza
eylesin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ENGİN ÖZKOÇ
(Sakarya) - Türkiyeyi, Türkiyeyi?
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Öyle anlar vardır ki,
bakınız, ben Bakanlığımda Fatin Rüştü Zorlu
Salonuna her girişimde, her basın toplantısına girerken
Fatiha bağışlarım ve derim ki: Bu basın
toplantısında, Rabbim bana Fatin Rüştü Zorlunun onuruyla, idam
sehpasına yürürken sergilediği onurun misliyle bu basın
toplantısına çıkmayı nasip et.
HALUK AHMET
GÜMÜŞ (Balıkesir) Onlar, Suriye sınırlarını
teröristlere açmadılar!
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Biz, o onurun takipçisiyiz. Belli
yerler vardır ki, değerli milletvekilleri, orta yol olmaz, gri olmaz.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Fatiha okumasını bir tek siz bilirsiniz zaten, başka
kimse Fatiha okumaz! Bir tek siz okursunuz Fatihayı! Fatiha da
tekelinizde!
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Zalim ile mazlum arasında, darbe
ile demokrasi arasında orta yol da olmaz, gri de olmaz; ya zalimin
yanındasınız ya mazlumun, ya demokrasinin
yanındasınız ya darbenin. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bunun başka bir şeyi yok ama iki yol var
önümüzde, iki yol. Birisi, Adnan Menderes ve Fatin Rüştünün
makamında oturanların yani Sayın
Başbakanımızın, benim, bendenizin veya Sayın Maliye
Bakanımızın, Hasan Polatkanın yolu; diğeri de 27
Mayısı destekleyen, 12 Eylül sonrası kendi liderlerini mahkemede
yalnız bırakanların yoludur. Rahmetli Ecevit
ENGİN ÖZKOÇ
(Sakarya) Bir Dışişleri Bakanı böyle mi savunmalı
kendini!
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Rahmetli Bülent Ecevit, 12 Eylüle tepki
için Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanlığından istifa
ettiğinde
ENGİN ÖZKOÇ
(Sakarya) Yazıklar olsun!
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - 3 Aralık 1981de cezaevine girerken
şöyle söylüyor: Cezaevine, oradaki yalnızlığa içerlemedim,
mahkemedeki tenhalık üzücüydü.
Sayın Bülent
Eceviti 12 Eylülde yalnız bırakan kimdi?
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sana ne! Sana ne!
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Cumhuriyet Halk Partisiydi, Cumhuriyet
Halk Partisinin bu zihniyetiydi. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUHARREM İNCE
(Yalova) Ecevitten sana ne! Erbakanı hançerleyen kim?
ENGİN ÖZKOÇ
(Sakarya) Siz kendinizi böyle mi savunacaksınız?
MUHARREM İNCE
(Yalova) - Erbakanı arkadan hançerleyen kim? Erbakanı da siz
hançerlediniz. Erbakanı yalnız bırakmadınız mı?
Ecevitten sana ne!
BAŞKAN
Sayın İnce, lütfen
MUHARREM İNCE
(Yalova) Ecevitten sana ne!
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Sayın Ecevit, 12 Eylülde onurlu
bir davranış sergilemişti. O gün salonda bir tek Cumhuriyet Halk
Partili yoktu ama o da onurlu şekilde yürüdü, onu da rahmetle
anıyorum Fatin Rüştü Zorluyla birlikte. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ENGİN ÖZKOÇ
(Sakarya) Eceviti mi savunuyorsunuz, kendinizi mi?
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Ama biz ne ülkemizde ne de ülke
dışında kendi halkından irade ve yetki almış
kimseyi yalnız bırakmadık, bırakmayacağız, ahde
vefa budur.
SELAHATTİN
KARAAHMETOĞLU (Giresun) Erbakan cezaevinde yatarken, siz darbeciler
tarafından korundunuz, koruma altına alındınız o gün,
12 Eylülde.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Mısır bir gün inşallah,
Mısır halkı bu badireleri atlatacak. Tahrirde 25 Ocakta
gösteriler yapıldığında, Sayın
Başbakanımız, Tahrir Meydanına seslendiği zaman,
bugün, Türkiyeyi terk eden Mısır Büyükelçisi, dönemin
Dışişleri Bakanı Ahmet Ebul Geytten bir mektupla bana
geldi ve dedi ki: Sayın Başbakanın bu hitabı
ilişkilerimizi bozabilir. Ben de ona şunu söyledim: Sayın
Başbakanımızın Türkiye Büyük Millet Meclisindeki
hitabı, aslında, Mısır halkına duyduğu güvenin
bir işaretidir. Sayın Başbakanımız Mısır
halkı için şunu söylüyor: Eğer, tarihte mucizevi
başarılara, medeniyetlere imza atmış Mısır
halkına seçme hakkı verilirse en doğru seçimi yapar. Sayın
Başbakanımız bu mesajı Mısır halkına
iletiyor. Şimdi, gidin, yarın cevabi mektubumu alacaksınız.
dedim. Ertesi gün cevabi mektubu gönderdim, her 2 mektup da
arşivlerimizdedir.
O cevabi mektupta şunu söyledim, yine aynı
şeyin altına imza atıyorum: Bugünler geçer, Türk ve
Mısır halkının ezelî ve ebedî dostluğu baki
kalır. Bizim, Mısır halkının vicdanına, seçme
iradesine ve alacağı karara sonsuz saygımız var. Ve
göreceksiniz ki, bugün, kriz gibi gördüğünüz konjonktürel durumlar geçecek
ve Türkiye'yle Mısır halkı tekrar en güçlü şekilde
kucaklaşacak.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Irakta 1,5 milyon Müslüman
öldürülürken neredeydiniz Sayın Bakan?
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Bu, şubat ayıydı, 27
Ocaktı. Bakın, ondan birkaç ay sonra, Sayın
Başbakanımız on binlerce Mısırlı tarafından
karşılandı.
Şimdi, size
söylüyorum, bir gün, aynen 27 Mayısın geçmesi gibi, aynı 12
Eylülün kasvetli havasının gitmesi gibi, 28 Şubatın
kasvetli bulutlarının dağılması gibi, Mısır
üzerindeki kasvetli bulutlar dağıldığında, Türkiye
Cumhuriyeti devleti Hükûmeti, Mısırla en yakın dostluğu
kuracak ve Mısır halkı bizleri bağrına basacak.
SELAHATTİN
KARAAHMETOĞLU (Giresun) - O zaman siz olmayacaksınız.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Ama sizleri de darbe yanlısı
olarak anacak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Herkes, Allah, tarih ve millet huzurunda yolu ve
yoldaşlarıyla muhakeme olunacaktır. Sizler Yassıada
savcılarıyla, bizler Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan
Polatkan ile; sizler kendi halkına kimyasal silah kullanan Esad ile ve
Mısır darbecileriyle, bizlerse mazlum Suriye halkı ve kendi
iradesine sahip çıkmaya çalışan kardeş Mısır
halkıyla
Bu iki yol alternatif yoldur, sizin yolunuz size, bizim yolumuz
bize.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Bakan,
konuşmasında Darbe yanlısı Cumhuriyet Halk Partisi.
dedi.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Aynen. Değil misiniz?
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Aynen öyle. Bravo!
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN Söz
vereceğim Sayın İnce, yalnız, Sayın
Bozkırın sataşma nedeniyle söz talebi vardı
Espri yaptım
ama espri çok değerlendirilemedi.
Önce, Sayın
Bozkıra söz vereyim, sonra size vereceğim.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
VII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
12.- İstanbul Milletvekili Volkan
Bozkırın, Yalova Milletvekili Muharrem İncenin sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VOLKAN BOZKIR
(İstanbul) Sayın CHP Grup Başkan Vekili ben ne zaman bu
kürsüye çıkıp konuşsam çıkıp aynı şeyleri
söylüyor.
Şimdi, ben
öğretmen değilim. Sayın Grup Başkan Vekili muhakkak ki çok
iyi bir öğretmendir ama öğretmen olmadığım için
kendisinin performansını değerlendirme imkânına sahip
değilim. Ama benim büyükelçiliğimle ilgili laf söylemek için,
şurada Çukurambarda iki tane fırın adresi vereceğim, oraya
gideceksiniz, o iki fırını yiyeceksiniz, buraya geleceksiniz,
tekrar mukayese edeceğim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Ona göre, mukayese sonucunda da sizinle ilgili kanaatimi
söylerim.
Çok teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın İnce, ben tahmin ettiğim için, toptan cevap verin diye
şey yaptım.
Buyurun, iki dakika
süre veriyorum.
SAKİNE ÖZ
(Manisa) Dört dakika
13.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin,
İstanbul Milletvekili Volkan Bozkırın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlunun
(11/30) esas numaralı Gensoru Önergesinin görüşmelerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE
(Yalova) İkisine birden cevap vereceğim için
Şimdi,
Sayın Bakan, darbe yanlısı diyorsunuz
(AK PARTİ
sıralarından Doğru, doğru sesleri)
Bir: Mısırdaki
darbeyi biz kınadık.
İki: Şu
grubun yüzde 70i, 12 Eylül 1980den sonra hapiste yatmıştır.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Üç: Türkiyenin
komşularını sayamayacak olanlar
diyorsunuz, bak, buna
katılıyorum. Eğer bir kişi, Kenyanın Somaliye
sınırı olduğunu bilmeden büyükelçi oluyorsa onun
ekmeklerine, fırınlarına ihtiyacım yok. Eğer bir
milletvekili, kendisini Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkan
Adayı görüp Roboskiye Dobroski diyorsa, ondan alacak coğrafya
dersim yoktur.
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) Ne alakası var!
MUHARREM İNCE
(Devamla) Bize soruyorsunuz, Gazzeye gittiniz mi? Sizde yürek yok.
diyorsunuz, ben size soruyorum
Pardon, siz bize Kerküke gittiniz mi? diye
sordunuz
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Konya) Kerbelaya, Kerbelaya.
MUHARREM İNCE
(Devamla) Ben size soruyorum, sizde yürek varsa yirmi yedi hafta, iki mevsim,
yedi ay geçti, Sayın Bakan, Gazzeye niye gidemediniz?
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Konya) Ben gittim.
MUHARREM İNCE
(Devamla) Gelelim İsrailin özür meselesine. NATO tatbikatlarına
vetomuzdan vazgeçtik mi? Geçtik. Mavi Marmarada Kasten yaptın. diyorduk
İsraile, bu iddiamızdan vazgeçtik mi, operasyonel bir kaza
olduğunu kabul ettik mi? Ettik.
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) İsrail, tarihinde ilk defa özür diledi!
MUHARREM İNCE
(Devamla) OECD üyeliğini vetomuzdan vazgeçtik mi? Vazgeçtik.
Dolayısıyla,
İsrail, Türkiye'den özür dilemedi, Türkiye, İsrailden özür diledi.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Siz Köprülüyü,
Eceviti, Erbakanı, Zorluyu kendinize örnek almayın, siz
onların tırnağı olamazsınız!
BAŞKAN
Sayın İnce, lütfen
MUHARREM İNCE
(Devamla) Ecevitin arkasında Kıbrıs Barış
Harekâtı vardı, sizin arkanızda olsa olsa bir terzinin ceketi
var.
Siz, kendinizi bu
tarihî kişiliklerle, burada duygusal havalara bürünerek onlarla
özdeşleştirmeye çalışmayın, Türkiye'nin
başını belaya sokan bir bakansınız siz.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Onun derinliğini tarih yazacaktır, sizin havsalanız
almaz!
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Söz talebiniz var
mı Sayın Bakan, el kaldırdınız?
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Konya) Evet.
BAŞKAN
Buyurun, iki dakika söz veriyorum.
Ama yeni bir
sataşmaya mahal vermeyelim, konuyu bitirelim lütfen. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
14.- Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlunun, Yalova Milletvekili Muharrem İncenin sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Konya)
Sayın İnce, tabii, her şeyden önce, herhâlde, son iki
sene içinde yaşananları takip ettiyseniz benim Gazzeye
gittiğimi bilirsiniz.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Başbakanı kastettim.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Bir dakika
Gazzeye gittiniz
mi? diye sordunuz, Gazzeye gittiğimi bilirsiniz, bir.
Ben oraya
MUHARREM İNCE
(Yalova) Başbakan Gideceğim. demedi mi?
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Müsaade buyurun.
Ben oraya Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı Ahmet Davutoğlu olarak gitmedim,
Sayın Başbakanımızın başında bulunduğu
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin Dışişleri Bakanı olarak
gittim. Benim oraya gitmem, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin gitmesidir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE
(Yalova) Başbakan gitti mi?
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Eğer Başbakanımız
şu ana kadar Gazzeye kadar gidememişse, bunun da temel sebebi, sizin
desteklediğiniz Mısırdaki darbedir.
MUHARREM İNCE
(Yalova) İsrail vize vermedi mi?
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Hayır, hayır, kapılar
kapandı. Gazze kapısı kapandı.
ENGİN ÖZKOÇ
(Sakarya) CHP mi suçlu bunda? Gazzeye gidememesinden CHP mi suçlu?
MUHARREM İNCE
(Yalova) Ülkeyi biz mi yönetiyoruz! CHP mi suçlu yani?
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Gazze kapısı kapandı.
Şimdi, ben rahmetli Fuad
Köprülüye, dikkat ediniz, Üstadım dedim. Ben ilim ahlakı içinde yetişmiş biriyim. Kimden
ders aldığımı, kimlere minnet duyduğumu ifade etmekten
tevazuen de kaçınmam. Fuad Köprülü bu memleketin yetiştirdiği en
büyük tarihçidir.
ENGİN ÖZKOÇ
(Sakarya) Gerçekten öyle.
MUHARREM İNCE
(Yalova) İtirazım yok.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Ama sizin bu tevazuyu anlamanız
dahi mümkün değil. Çünkü, Fuad Köprülünün herhangi bir eserini
okuduğunuzu da zannetmiyorum, kime ne cevap verdiğinizi
bildiğinizi de zannetmiyorum.
MUHARREM İNCE
(Yalova) İtirazım yok diyorum hâlâ tartışıyorsun.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Konya) Fatin Rüştü Zorluyu örnek
almamın sebebi de onurlu duruşudur. Bu Türkiye Büyük Millet Meclisi
çatısı altında, iki kere kapısına darbeyle kilit
vurulmuş bir meclisin içinde Mısırdaki darbeye karşı
imza attığınız metni de terk ederek
ENGİN ÖZKOÇ
(Sakarya) Benim muhatabım onlar. dediniz.
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
aynen Sayın Loğoğlunun
Rabia işaretinden neredeyse korkarak, ürkerek özür dilemesi gibi,
İnsan Hakları Komisyonunda imza ettiğiniz metinden de inhiraf
ederek bugün beni bu yüce Meclisin huzuruna Mısır politikamız
dolayısıyla çağırmanız dahi bu Meclisin ruhuna ihanettir.
Çok teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN Evet,
teşekkür ederim.
HALUK AHMET
GÜMÜŞ (Balıkesir) Kaddafiye ne oldu, Esada ne oldu? Kaddafiyi
bir günde sattınız.
X.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- CHP Grubu adına,
grup başkan vekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi,
Sinop Milletvekili Engin Altay ve Yalova Milletvekili Muharrem İncenin,
ülkemizin ulusal güvenliğini yeni tehlikelere maruz bırakan, siyasi
ve ekonomik çıkarlarına zarar veren, dünyadaki konumunu giderek
aşağı çeken hatalı dış politika icra ettiği
iddiasıyla Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/30)
(Devam)
BAŞKAN -
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu hakkındaki
(11/30) esas numaralı Gensoru Önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu
oylarınıza sunacağım: Gensoru önergesinin gündeme
alınmasını kabul edenler
Kabul etmeyenler
Gensoru önergesinin
gündeme alınması kabul edilmemiştir.
Birleşime bir
saat ara veriyorum sayın milletvekilleri.
Kapanma
Saati: 19.17
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 20.19
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
-----
0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26ncı Birleşiminin
Beşinci Oturumunu açıyorum.
Alınan karar
gereğince, gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer
alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada
yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484)
(S. Sayısı: 287)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 20.21
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 20.26
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), İsmail
KAŞDEMİR (Çanakkale)
---------- 0 ----------
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 26ncı Birleşiminin Altıncı Oturumunu
açıyorum.
3üncü sırada
yer alan, Sağlık Bakanlığı ve Bağlı
Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcı ve 16 Milletvekilinin; Üniversite Öğretim
Elemanları ile Sağlık Hizmetleri ve Yardımcı
Sağlık Hizmetleri Sınıfında Çalışan
Personelin Tam Süre Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Organ ve Doku Alınması,
Saklanması ve Nakli Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekilleri Mahmut
Tanal ve Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun; Sağlık Hizmetleri Temel
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Tokat
Milletvekili Orhan Düzgün'ün; Devlet Memurları Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Tababet ve
Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
3.- Sağlık Bakanlığı ve
Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 16 Milletvekilinin;
Üniversite Öğretim Elemanları ile Sağlık Hizmetleri ve
Yardımcı Sağlık Hizmetleri Sınıfında
Çalışan Personelin Tam Süre Çalışmasına ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın; Organ ve Doku Alınması,
Saklanması ve Nakli Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekilleri Mahmut
Tanal ve Mustafa Sezgin Tanrıkulunun; Sağlık Hizmetleri Temel
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Tokat
Milletvekili Orhan Düzgünün; Devlet Memurları Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın; Tababet ve
Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (1/791, 2/159, 2/401, 2/592, 2/769, 2/1049) (S. Sayısı: 480 ve
480e 1inci Ek)(x)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
4/12/2013 tarihli
25inci Birleşimde İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun
olarak görüşülen tasarının birinci bölümündeki 20nci maddesi
kabul edilmişti.
Şimdi, 21inci
madde üzerinde dört adet önerge vardır, geliş sıralarına
göre okutup aykırılıklarına göre işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 480 ve 480'e 1'inci ek sıra sayılı Kanun
Tasarısının çerçeve 21 inci maddesi ile değiştirilen
1219 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü
fıkrasının dördüncü cümlesine "saatleri
dışında" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve
kurumlarının izniyle" ibaresinin; beşinci cümlesinden sonra
gelmek üzere eklenen cümleye de, "aranmaksızın" ibaresinden
sonra gelmek üzere "10'dan az işçi çalıştıran"
ibaresinin ilavesini arz ve teklif ederiz.
Mahir
Ünal Mehmet
Doğan Kubat Hilmi
Bilgin
Kahramanmaraş İstanbul Sivas
Şirin
Ünal Gülay
Dalyan
İstanbul İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 480 sıra sayılı Sağlık Bakanlığı
ve Bağlı Kuruluşların Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Üniversite Öğretim Elemanları ile Sağlık Hizmetleri ve
Yardımcı Sağlık Hizmetleri Sınıfında
Çalışan Personelin Tam Süre Çalışmasına ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Organ
ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Sağlık
Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi; Devlet Memurları Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Tababet
ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 21.
maddesi ile getirilen cümlenin ikinci paragrafındaki "bulunmayan
tabipler" ibaresi "bulunanlar dahil" ve aylık 30 saati
geçmemek üzere ibaresi aylık 50 saati geçmemek üzere" şeklinde
değiştirilmesini ve 3. paragrafın tasarı metninden
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali
Öz Hasan
Hüseyin Türkoğlu D.
Ali Torlak
Mersin Osmaniye İstanbul
Reşat
Doğru Celal
Adan Oktay
Vural
Tokat İstanbul İzmir
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 480'e 1'inci Ek sıra sayılı Sağlık
Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 16
Milletvekilinin; Üniversite Öğretim Elemanları ile Sağlık
Hizmetleri ve Yardımcı Sağlık Hizmetleri Sınıfında
Çalışan Personelin Tam Süre Çalışmasına ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Organ ve Doku
Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekilleri Mahmut Tanal ve Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun;
Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Tokat Milletvekili Orhan Düzgün'ün;
Devlet Memurları Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal'ın; Tababet ve Şuabatı San'atlarının
Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(l/791,2/159,2/401,2/592,2/769,2/1049)'nun 21. Maddesi ile eklenen cümlenin
ikinci paragrafının aşağıdaki gibi
değiştirilmesini ve üçüncü paragrafının metinden
çıkarılmasını teklif ederiz.
Aytuğ
Atıcı Özgür
Özel Nurettin
Demir
Mersin Manisa Muğla
Süleyman
Çelebi Selahattin
Karaahmetoğlu
İstanbul Giresun
Kamu kurum ve kuruluşlarında
yöneticilik görevi bulunan tabipler dâhil, çalışan tabipler ve aile
hekimleri, kurum ve kuruluşlarındaki çalışma saatleri
dışında aylık otuz saati geçmemek üzere işyeri
hekimliği yapabilir.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
480e 1inci Ek sıra
sayılı Torba Kanunun 21inci maddesinin dördüncü
fıkrasının tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris
Baluken Nazmi
Gür Demir
Çelik
Bingöl Van Muş
Erol
Dora Adil
Zozani
Mardin Hakkâri
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
İş kazaları
bakımından dünyada ikinci, Avrupada birinci sırada yer alan
Türkiyede iş yeri hekimliği oldukça önemlidir. İş yeri
hekimliği gerek mevzuatı gerek çalışma alanının
özgünlüğü bakımından temel bir eğitimi zorunlu kılmaktadır.
Bu nedenle Sağlık Bakanlığı tarafından tüm
doktorlara belli periyodlarla iş yeri hekimliği eğitim
programları düzenlenmelidir. Bu teklif ile iş yeri hekimliğinde
herhangi bir ayrıma gidilmeden bütün hekimlerin bu eğitimi
almaları amaçlanmaktadır.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
MUHARREM İNCE (Yalova) Karar
yetersayısı var mı Başkanım?
BAŞKAN - Önerge kabul
edilmemiştir.
Sayın
İnce, geç kaldınız.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Farkındayım. Bu sefer de erken söylerim, merak etmeyin.
BAŞKAN
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 480'e 1'inci Ek sıra sayılı Sağlık
Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 16
Milletvekilinin; Üniversite Öğretim Elemanları ile Sağlık
Hizmetleri ve Yardımcı Sağlık Hizmetleri
Sınıfında Çalışan Personelin Tam Süre
Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın;
Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi,
İstanbul Milletvekilleri Mahmut Tanal ve Mustafa Sezgin
Tanrıkulu'nun; Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Tokat
Milletvekili Orhan Düzgün'ün; Devlet Memurları Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Tababet ve
Şuabatı San'atlarının Tarzı icrasına Dair Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (1/791, 2/159, 2/401, 2/592, 2/769, 2/1049)'nun 21. Maddesi ile eklenen
cümlenin ikinci paragrafının aşağıdaki gibi değiştirilmesini
ve üçüncü paragrafının metinden çıkarılmasını
teklif ederiz.
"Kamu kurum ve
kuruluşlarında yöneticilik görevi bulunan tabipler dâhil,
çalışan tabipler ve aile hekimleri kurum ve
kuruluşlarındaki çalışma saatleri dışında
aylık otuz saati geçmemek üzere işyeri hekimliği
yapabilir."
Aytuğ
Atıcı (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL TAMER (Kayseri) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Şeker, Gaziantep Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞEKER
(Gaziantep) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; bu önergemizde bu madde ile ilgili çekincelerimizi dile
getireceğiz.
Öncelikle, 2012
Haziranda Resmî Gazetede yayımlanan iş sağlığı
ve güvenliğine ilişkin çok ciddi bir kanun geçti buradan. Hep
söylüyoruz ya Kanun fabrikası gibi çalışıyoruz. ondan
dolayı da birtakım sıkıntıları
yaşıyoruz.
2016
yılında 7nci ayda geçerli olacak 50den az çalışanı
olan, az tehlikeli sınıfta yer alan iş yerleri için; 50den az
çalışanı olan, tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer
alan iş yerleri için de 2014te geçerli olacak bir kanun geçmişti,
diğer tüm iş yerleri için de 31/12/2013 tarihinde yürürlüğe
girecekti.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
Türkiyede, şu anda, toplam hekim sayısı yaklaşık 130
bin aile hekimi sayısı ise 21.200. Türkiyede 10 ve üzeri işçi
çalıştıran toplam iş yeri sayısı ise 228 bin.
Zaten bu sayıya ulaşmak ve bütün iş yerlerine hekim bulmak gibi
bir cevabı karşılama şansımız yok. Türkiyede
sertifikası olan yani bu işi yapacak olan kişi sayısı
da 47 bin, 47 bin hekimin sertifikası var. İş yeri
hekimliğindeki özellikle bu 1 işçi için 1 hekimin bir ayda
ayırması gereken süre de az tehlikeli yerlerde 4, tehlikeli iş
yerlerinde 6, çok tehlikeli yerlerde de toplam 8 saat olarak geçmekte.
Yani, bu maddeyle ilgili bizim teklifimiz şu: Kamu
kurum ve kuruluşlarında yönetici olanların iş yeri
hekimliği yapmasına engel herhangi bir şey yok Sayın
Bakanım. Yönetici olanlar niçin yapmasın? Bir hastanede
başhekim, başhekim yardımcısıdır, bir aile
hekimliğinde ya da bir merkezde yönetici olmasının iş yeri
hekimliği yapmasına nasıl bir engel hâli vardır? Bu
arkadaşlarımızın da bir iş yeri hekimliği yaparak
buradan evine ek bir ücret götürmesinde bizce bir sakınca yoktur.
Ama, bu maddenin en büyük sıkıntısı
şu değerli arkadaşlar: Bu maddeyle getirilen sertifikanın
ortadan kaldırılması. Hekim arkadaşlarımız
biliyor, burada, şu anda çok hekim arkadaşımız da var. YÖK
Kanununda da bizim hekimlik eğitimi aldığımız dönemle
bu dönem arasında herhangi bir değişiklik yok. Yani, şu
anda, hiçbir hekim üniversite eğitimi görürken iş yeri hekimliği
ve iş sağlığıyla ilgili bir eğitim almıyor;
almadığı için de biz diyoruz ki: Bu sertifikayı
kaldıralım. Peki, sertifikayı kaldıralım
İş yeri hekimliğinin belirlenmiş
dünyaca ünlü kriterleri var. Bu kriterlerde iş yeri hekiminin poliklinik
yapma dışında 33 tane daha görevi var, 33 görev daha
yapıyor. Ne yapıyor değerli arkadaşlar? Rehberlik
yapıyor iş yerinde. İş yerinde yapılan çalışmalar
ve yapılacak değişikliklerle ilgili olan iş yerinin
tasarımı -kullanılan maddeler de dâhil olmak üzere- işin
planlanması, organizasyonu, uygulanması, kişisel koruyucu
donanımların seçimi konularının iş
sağlığı ve güvenliği mevzuatına ve genel iş
sağlığı kurallarına uygun olarak sürdürülmesini
sağlamak için işverene önerilerde bulunuyor. Yemekhaneyi düzenliyor,
çıkan gıdaların işçinin ihtiyacı olduğu miktarla
ilgili çalışmalar yapıyor. İş yerinde meydana gelen
iş kazası ve meslek hastalıklarının nedenlerinin
araştırılmasıyla ilgili çalışma yapıyor.
İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili
alınması gereken tedbirleri işverene yazılı olarak
bildiriyor, risk değerlendirmesi yapıyor.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Hastane yöneticisi nasıl yapacak bu işleri?
ALİ ÖZ
(Mersin) Ya, bilmediğin işe karışma!
MEHMET ŞEKER
(Devamla) Yani, hastane yöneticisi de yapar bunları. Hastane yöneticisi
sürekli hastanede oturup bu işi yapıyor ve bu, mesai saati
dışında olan bir şey zaten.
Peki, siz bunu
söylüyorsunuz da sertifikayı niye kaldırıyorsunuz? Madem öyle,
biz de onları söylüyoruz.
Bakın, burada
risk değerlendirmesi yapması gerekiyor. Sağlık gözetimi
yapması gerekiyor. Araştırma yapması gerekiyor, her
şeyden önce kronik hastalıklarla ilgili, meslek
hastalıklarıyla ilgili ciddi araştırmalar yapması
gerekiyor. Eğitim, bilgilendirme ve en önemlisi kayıt tutması
gerekiyor. İlgili birimlerle iş birliği yapması gerekiyor.
Fakat, bunların hepsi maalesef- bir eğitimle oluyor. Eğer siz
bu eğitimi yapmazsanız, sertifika eğitimlerini devre
dışı bırakırsanız iş kazalarını
Türkiyede önleme şansınız yok değerli arkadaşlar.
Türkiye dünyada iş kazasının en çok olduğu ülkelerden biri.
Eğer hekimlerin de bu sertifikayı almalarına engel
olursanız maalesef Türkiyede iş kazalarını önünü daha da açmış
olursunuz.
Sayın
Bakanın burada cevap vermesini istiyoruz. YÖK Kanununda şu anda
mevcut, üniversitede eğitim gören hekim arkadaşlarımız
iş yeri hekimliğiyle ilgili bir eğitim alıyorlar mı,
almıyorlar mı? Almıyorlarsa hacamat yapana sertifika veriyoruz
da iş yeri hekimliği yapana niye vermiyoruz?
Bu teklifimizin kabul
edilmesini diler, hepinize saygılar sunarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.40
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.46
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), İsmail
KAŞDEMİR (Çanakkale)
---------- 0 ----------
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26ncı Birleşiminin
Yedinci Oturumunu açıyorum.
Gaziantep Milletvekili
Mehmet Şeker ve arkadaşlarının önergesinin
oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar
yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
480
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 480 sıra sayılı Sağlık Bakanlığı
ve Bağlı Kuruluşların Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Üniversite Öğretim Elemanları ile Sağlık Hizmetleri ve
Yardımcı Sağlık Hizmetleri Sınıfında
Çalışan Personelin Tam Süre Çalışmasına ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Organ
ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Sağlık
Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi; Devlet Memurları Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Tababet
ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 21.
maddesi ile getirilen cümlenin ikinci paragrafındaki "bulunmayan
tabipler" ibaresi "bulunanlar dahil" ve "aylık 30
saati geçmemek üzere" ibaresi aylık 50 saati geçmemek üzere"
şeklinde değiştirilmesini ve 3. paragrafın tasarı
metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali Öz (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL TAMER (Kayseri) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Ali Öz, Mersin Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZ
(Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 480 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 21inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz
önerge üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Şimdi,
çıkartma arzusu içerisinde olduğunuz torba yasa bu maddeyle beraber
artık torbalıktan çıktı, çorba yasa hâline geldi çünkü
bunun içerisinde değişik gruplara imtiyaz tanınan yeni
düzenlemeler yapıyorsunuz. Mesai saatleri dışında hekimin
çalışmasını özendirici uygulamaları getirirken kurumda
idari görevleri olanların iş yeri hekimliği yapması
noktasında engel ortaya koyuyorsunuz. Daha da önemlisi, iş yeri
hekiminin tanımından vazgeçiyorsunuz, Avrupa ülkeleri arasında
iş kazaları noktasında en önde gelen ülkemizde birtakım
şeyleri düzenleyelim derken. Özellikle İş Güvenliği Yasa
Tasarısını hazırlarken 6331 sayılı yasanın
Tanımlar kısmının 3üncü madde (ı) bendinde iş
yeri hekimliğini tanımladık. Burada, iş yeri hekimi
tanımında diyoruz ki: İş sağlığı ve
güvenliği alanında görev yapmak üzere Bakanlıkça
yetkilendirilmiş iş yeri hekimliği belgesine sahip hekim.
Şimdi, burada diyoruz ki: Sertifikasız iş yeri hekimi
yapalım. Yani bu yapmaya çalıştığımız
düzenleme 6331 sayılı yasayla da çelişen bir düzenleme.
Hekimleri, az tehlikeli işlerde, sertifikasız bir şekilde
iş yeri hekimi olarak görevlendirdiniz. Türkiyede, mevcut bulunan 1
milyon 538 bin 6 iş yeri içerisinde 702.714 tanesi az tehlikeli iş
yeri sınıfına giriyor ve bunların da -tüm iş
dünyasında- çalışanlarına baktığınız zaman,
4 milyon 539 bin 11 kişinin buralarda çalıştığı
görülüyor. Belki adı sadece Az tehlikeli iş yeri. olarak
yazılmış olsa da aslında iş sahasında, iş
alanlarının çoğunluğunu ve çalışanların da
çoğunluğunu bu grup oluşturuyor. Burada, sertifika olmadan böyle
bir yere gönderdiniz, hekim YÖK müfredatı içerisinde tıp
fakültelerinde verilen eğitimde iş yeri hekimliğiyle ilgili
bilgiye sahip olmadan gidecek, burada iş yeri hekimliği yapacak.
Çalışma Bakanlığının denetçileri,
müfettişleri gelip o iş yerinde Siz burada nasıl
varsınız, sertifikanız nerede? diye sordukları zaman,
onlara verecek bir cevabınız yok. Denetçiler buraya geldiği
zaman, o iş yerine sertifikasız iş yeri hekimi bulundurmaktan ve
çalıştırmaktan dolayı cezai müeyyide uygulamakla mükellef,
bunun da bugünkü kanunlarımıza göre
karşılığı aylık 5.400 TL ceza kesimi olacak. Biz
diyoruz ki sertifika almadan iş yeri hekimliği olmaz. Bizim
okullarımızda, tıp fakültelerinde
Aranızda tıp
fakültesi mezunu olan, hekim olan çok sayıda insan var, geçmişte -meslek
itibarıyla- iş yeri hekimliği yapmış olanlar da var.
Bu iş yeri hekimliğini, sadece, iş yerine gidip, oradaki
insanları görüp oraya gelen, iş yerinde çalışan veya
yakınlarına reçete yazan insanlar olarak değerlendirmemek
gerekiyor. İş yeri hekimliği gerçekten normal tababetin
dışında ayrı bir uygulamadır; iş yerinde
yapılması gerekenleri daha önce hatibin de ifade ettiği gibi-
alt başlıklar hâlinde sıralarsak, iş yeriyle alakalı
bilmesi gereken ve uygulamaya koyması gereken çok sayıda görev
alanı var. Bugün, normal tıp fakültesinden mezun olan bir doktoru
siz, iş güvenliği uzmanlığı, iş yeri
hekimliği sertifikası almak amacıyla eğer bir kurs görmeden
sınava soksanız, inanın ki bu hekimlerin hiçbirisi o
sınavda başarılı olamaz. Orada başarılı
olamayacak olan insanlara siz şimdi diyorsunuz ki: Az tehlikeli iş
yerlerinde sertifikasız- biz sizi çalıştırırız.
Bu çok zor değil. Avrupa ülkeleri, konuyla alakalı kurs saatlerini
-Türkiyeden çok daha fazla olmak şartıyla- belirlemiş
durumdalar. Belirlemişler ki Batı ülkelerinde iş kazaları
bizden çok daha iyi önlenebilir durumda. Biz bir taraftan İş
kazalarını azaltalım, iş yeri hekimliği ve iş güvenliği
konusunda hassasiyetimizi artıralım. diye yasa düzenlemeye
çalışıyoruz, öbür taraftan da orada
yaptığımızı burada sizlerin ortak bir şekilde
kaldıracağı parmaklarla yıkmaya çalışıyoruz.
Bu doğru bir
uygulama değildir diyor, yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 480 ve 480'e 1'inci ek sıra sayılı Kanun
Tasarısının çerçeve 21 inci maddesi ile değiştirilen
1219 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü
fıkrasının dördüncü cümlesine "saatleri dışında"
ibaresinden sonra gelmek üzere "ve kurumlarının izniyle"
ibaresinin; beşinci cümlesinden sonra gelmek üzere eklenen cümleye de,
"aranmaksızın" ibaresinden sonra gelmek üzere "10'dan
az işçi çalıştıran" ibaresinin ilavesini arz ve teklif
ederiz.
Mahir Ünal (Kahramanmaraş) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL TAMER (Kayseri) Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılıyoruz Sayın
Başkan.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Gerekçe.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kamuda
çalışan tabipler ile aile hekimlerine, işyeri hekimliği
yapabilmek için kurumlarından izin alma şartı getirilerek
gerekli takip ve denetimin yapılması ve sağlık hizmetinin
aksamaması amaçlanmaktadır. Ayrıca tabiplerin, işyeri
hekimliği belgesine sahip olmaksızın, az tehlikeli
sınıftaki 10dan az işçi çalıştıran
işyerlerinin işyeri hekimliğini yapabilmeleri öngörülmektedir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
22nci madde
üzerinde aynı mahiyette iki önerge vardır, okutacağım,
birlikte işleme alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine
ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 480 sıra sayılı Sağlık Bakanlığı
ve Bağlı Kuruluşların Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Üniversite Öğretim Elemanları ile Sağlık Hizmetleri ve
Yardımcı Sağlık Hizmetleri Sınıfında
Çalışan Personelin Tam Süre Çalışmasına ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Organ
ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Sağlık
Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi; Devlet Memurları Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Tababet
ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 22.
Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Ali
Öz Hasan
Hüseyin Türkoğlu Reşat
Doğru
Mersin Osmaniye Tokat
Celal
Adan Oktay
Vural D.
Ali Torlak
İstanbul İzmir İstanbul
MADDE 22-1219
sayılı Kanunun 47 nci maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"MADDE 47-
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup Türkiye'de üniversitelerin ebelik
ile ilgili lisans eğitimi veren fakülte ve yüksekokullarından mezun
olan ve diplomaları Sağlık Bakanlığınca tescil
edilenler ile Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup öğrenimlerini
yurt dışında ebelik ile ilgili bir okulda tamamlayarak
denklikleri onaylanan ve diplomaları Sağlık
Bakanlığınca tescil edilenlere ebe unvanı verilir."
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Aytuğ
Atıcı Özgür
Özel Nurettin
Demir
Mersin Manisa Muğla
Süleyman
Çelebi Haydar
Akar Orhan
Düzgün
İstanbul Kocaeli Tokat
BAŞKAN
Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL TAMER (Kayseri) - Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK
BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
- Evet, aynı mahiyetteki önergeler üzerinde söz isteyen Orhan Düzgün,
Tokat Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
ORHAN
DÜZGÜN (Tokat) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; önerge üzerindeki konuşmama başlamadan
önce, Cumhuriyet Halk Partisi İzmir Milletvekili Sayın Mustafa
Balbayın tahliye kararını öğrendik, Sayın Balbaya
aramıza hoş geldin diyorum ve bu vesileyle, tutuklu bütün
milletvekillerinin bir an evvel bu Meclise gelerek bu garabete son verilmesini
de temenni ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, bu maddeyle ilgili iktidar partisinin şahsı
adına konuşan milletvekili arkadaşımız dedi ki:
Üniversite mezunu hemşireler olacak, lise mezunu hemşirelerden
kurtulacağız. Değerli arkadaşlarım, ülkeye
yıllardır hizmet etmiş olan, benim de beraber
çalışmaktan onur duyduğum hemşire
arkadaşlarımızdan umut ederim ki o milletvekili
arkadaşımız gerçek anlamda kurtulmayı kastetmemiştir.
Yoksa, elbette ki biz de hemşirelerin üniversite mezunu olmasına
tarafız, eğitim düzeylerinin yükseltilmesine tarafız ama bunca
yıldır hizmet eden insanlardan da kurtulmak gibi bir deyimin
şık olmadığını, bu
arkadaşımızın bu yanlışından geri
döneceğine inanarak belirtmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, eğitim elbette ki çok önemli. Biliyorsunuz, bu Sağlıkta
Dönüşüm Projesi içerisinde aile hekimliği projesi
başlatıldı. Nasıl başlatıldı? Ülkedeki bütün
pratisyen hekimler iki hafta kursa alındılar ve iki hafta sonra
dediler ki: Siz artık aile hekimi oldunuz. Hâlbuki, aile hekimliği
bir ihtisas dalıdır ve eş değer, aynı hizmeti yürüten
insanlar üç yıl boyunca ihtisas yaparak, arkasından da mecburi hizmet
yaparak bu görevi yapabilmektedirler. Yani, biz, şunu yaptık
arkadaşlar. Kanun eğer mantığa ve akla hitap ediyorsa kanun
olarak geçerli olabilir. Biz, şimdi, kargaya dedik ki: Sen leyleksin, kanun
çıkardık. Kargalar, leylek oldu. İşte, aile
hekimliğinde şu andaki uygulama aynen budur maalesef. Bunun gerekçesi
şu olabilir: Yeteri kadar aile hekimi yoktur. olabilir ancak bu uygulama
başladıktan sonra da aile hekimlerinin eğitilmesi anlamında
hiçbir faaliyet yürütülmedi. Hiç olmazsa, bu insanlar yılın belli
aylarında eğitime alınıp, eğitim düzeyleri
yükseltilip, aile hekimliğini tam anlamıyla yapabilir hâle
getirilebilirlerdi ancak maalesef, bugüne kadar Bakanlıktan böyle bir
hamle görmedik.
Değerli
arkadaşlarım, seçime giderken Hükûmetinizin bir iddiası
vardı, diyordu ki: Herkes elini kolunu sallayarak istediği hastaneye
gidebilir. Biz o zaman demiştik ki: Bu iş böyle yürümez; bu,
popülist bir politikadır, doğru değildir. Sonra ne oldu? Sonra
dediler ki: Ya bu böyle olmuyor, yüzde 10 fark almamız lazım.
Olmadı, Yüzde 30 fark almamız lazım. O da olmadı.
Sayın Bakan geldi Yüzde 200 fark olacak. dedi. Sayın Bakan, bir
özel hastane işletmecisi olarak elbette ki bu işleri bizden daha iyi
bilir ancak şunu da açıkça kabul etmek zorundayız:
Sağlık pahalı bir tedavi yöntemidir, sağlık
harcamaları dünyanın her yerinde pahalıdır. Bizim itiraz
ettiğimiz şey, bunların plansız programsız, ölçülüp
biçilmeden yapılmış olmasıdır. Aksi hâlde
sağlık hizmetlerinin iyi olmasına elbette ki biz de
tarafız.
Gene, değerli
arkadaşlarım, ben geçen konuşmamda Sayın Bakana
demiştim ki: Acil servislerde, yirmi yıldır hasta görmeyen
cildiye uzmanları, fizik tedavi uzmanları, göz uzmanları nöbet
tutuyorlar. Sayın Bakan sağ olsun, nezaket göstermiş, bugün bana
cevap vermiş. Cevapta diyor ki: Hastanedeki nöbetleri hizmetin
gereğine göre başhekim belirler. Sayın Bakanım, ben zaten
size, başhekim bunu belirleyemez demedim. Dedim ki: Bu insanların
burada nöbet tutması doğru değildir, bu insanlar hastaları
tedavi edemezler. Yoksa başhekimin istediğinde hekimlere nöbet
yazabileceğini bilecek kadar bu meslekte çalıştık, bu kadar
da prosedür bilgimiz var. Onu da açıkça söylemek istiyorum. Benim sizden
istediğim şey, bu hastaları gerçekten tedavi edebilecek insanlara
o hastanelerin acilinde nöbet tutturulmasıdır.
Bu duygularla
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Aynı
mahiyetteki önerge üzerinde söz isteyen Reşat Doğru, Tokat
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 480
sıra sayılı Kanun Tasarısının 22nci maddesi
üzerinde vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bir kanunu,
bir torba kanunu burada görüşüyoruz ancak, şu anda, sağlık
personelinin büyük bir kısmı bu kanundan çok şeyler bekliyor.
Yani beklemiş oldukları, özellikle özlük haklarının ne
olacağı, emeklilik haklarının ne olacağı,
çalışma şartlarının ne olacağı
şeklindedir. Sayın Bakana, biz de, çeşitli kereler
görüşmelerimizde, sağlık personelinin çok zor şartlar
içerisinde çalıştığını ve büyük problemler içerisinde
yuvarlanmakta olduğunu ifade etmeye çalıştık.
Hekimlik öyle kolay
bir sanat değil. Hekimlik sadece bir meslek de değil. Hekimlikte çok
büyük fedakârlık vardır. Hekimin sadece mesaisi sekiz saat
değil, bu mesai saatleri belki on altı saat, belki yirmi dört
saattir. Hatta hekim, enteresandır, tatile çıkar, tatilde bile,
otobüse biner, otobüste biri hastalanır veya herhangi bir kriz meydana
gelir, hemen ona müdahale etmek mecburiyetindedir veya başka bir
şekilde bir durumla karşılaşılır; ebedir,
hemşiredir, sağlık memurudur, hekimdir hep beraber o insana, o
sağlığa kavuşması gereken insana her türlü
yapılması gerekenler yapılmaya çalışılır.
Sonuçta da hekimlerin özlük hakları konusunda haklı olarak
isteklerinin mutlaka cevap bulması gerekir.
Şunu söylemek
isterim ki hazırlanmakta olan bu tam günle ilgili, bu
değişiklikle ilgili olan kanunda, hekim camiası olsun,
sağlık çalışanları olsun, hepimizi her an arayarak,
acaba bu kanun içerisine biz nasıl gireceğiz, ebelerin durumu
nasıl olacak, sağlık memurlarının durumu nasıl
olacak, özellikle hekim kardeşlerimizin durumları ne olacak
şeklinde özellikle istekleri vardı. Ancak, görmüş olduğumuz
kadarıyla bu kanun içerisinde, tabii, bazı iyileştirmeler var
ama o iyileştirmelerin yeterli olmadığını ve
hekimlerin dertlerine de çare olmadığını da maalesef, üzülerek
görüyoruz.
Hekimlerimiz ne
istiyorlar? Hekimler insanca yaşayacak bir maaş istiyorlar veyahut da
emekli oldukları zaman çok az verilen maaşları yerine
kendilerine yeten, tekrar geriye dönmek mecburiyetinde kalmadıkları
bir emekli maaşı istiyorlar. Ama, enteresandır, Adalet ve
Kalkınma Partisine bir türlü bunu anlatamıyoruz. İşte
çeşitli mazeretler ileri sürülüyor; işte Ödenekler yok. deniyor,
Maliye Bakanlığı vermiyor. diye birtakım söylemler
içerisinde bulunuyorlar. Ama, değerli arkadaşlar, şu anda bir
hekim emekli olduğu zaman yaklaşık olarak 1.800 lirayla 2.000
lira arasında bir maaş alıyor. Bu da ne oluyor? Emekli olmak
istemiyor.Hekim çalışmak istiyor, beraberinde de
Çalışması gerekir, tabii çalışsın ama
değerli arkadaşlar, hekimlerin de belli bir zaman sonra kendilerinin
rahat edebilecekleri, çoluğunu çocuğunu geçindirebilecekleri bir
ücretin olması gerekmez mi? Ama, enteresandır, bunların
hiçbirisi olmuyor. Ondan dolayı da çıkarılmakta olan bu kanunun
bizce iyi yönlerinin yanında bu yönlerinin olmamasından dolayı
da büyük bir üzüntü içerisinde olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Hâlbuki
bunların içerisine bunları koyabilirdik.
Sağlıkta çağ atladık, her şey
güzel. deniliyor ama şöyle bir bakmış olduğumuz zaman,
poliklinik önlerine bakmış olduğumuz zaman veyahut Türkiye'nin
içerisindeki durumlara bakmış olduğumuz zaman pek de öyle, çok
fazla problemlerin çözümlenmiş olduğunu görmüyoruz.
Bakınız, ben birkaç tanesini saymak istiyorum: Şu anda ülkemizde
zararlı gıda ve içecekler, genetiği değiştirilmiş
gıdaların alınmaması ve doğal gıdaların
tüketilmesi, hava kirliliği ile mücadele, suların kirletilmesinin
önüne geçilmesi, insanların psikolojilerini olumsuz etkileyen ruhsuz
şehir yapılanmalarının ortadan kaldırılması.
Hatta enteresandır, işte, ana yolların etrafında şu
anda şehir yerleşimleri vardır, yine, binlerce ev vardır,
bu evlerde o arabalardan çıkan egzoz gazları münasebetiyle çok ciddi
sağlık sorunlarının yaşanmakta olduğu da
ortadadır ama bu bile
Büyük,
gelişmiş ülkelerde şehir merkezlerinden geçen ana yolların
etrafına çeşitli bentler yapılır. Bu bentlerin
yapılması noktasında tekliflerimiz olmuş olmasına
rağmen, bunu da bir yerde Sağlık
Bakanlığının, çevreyle ilgili bakanlıkların
veyahut da Şehircilik Bakanlığının savunması
gerekirken bunları bile ortaya koyamıyoruz. Yani, büyük şehirlerimiz
yaşanmaz şehirler hâline gelmeye doğru süratli bir şekilde
gidiyor. Yani, sağlığımızın tehdit edildiği
kentsel yaşamdan çok, kentlerde kırsal yaşam
imkânlarının özendirilmeye çalışılması gerekirken
maalesef, enteresan durumlarla karşı karşıya kalıyoruz.
Tabii, burada ebelerimize verilen haklarla ilgili bir
önergemiz var. Önergemizin kabul edilmesini bekliyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza
sunacağım
III.-
Y O K L A M A
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN Yoklama talebi var, yerine
getireceğim.
Sayın Atıcı, Sayın Düzgün, Sayın
İnce, Sayın Karaahmetoğlu, Sayın Şeker, Sayın
Demiröz, Sayın Güven, Sayın Kesimoğlu, Sayın Bulut,
Sayın Öz, Sayın Öğüt, Sayın Altay, Sayın Şafak,
Sayın Oyan, Sayın Aygün, Sayın Kaleli, Sayın Genç,
Sayın Gök, Sayın Demirçalı ve Sayın Dibek.
İki dakika
süre veriyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri toplantı yeter sayısı vardır.
XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Sağlık Bakanlığı ve
Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 16 Milletvekilinin;
Üniversite Öğretim Elemanları ile Sağlık Hizmetleri ve
Yardımcı Sağlık Hizmetleri Sınıfında
Çalışan Personelin Tam Süre Çalışmasına ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın; Organ ve Doku
Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekilleri Mahmut
Tanal ve Mustafa Sezgin Tanrıkulunun; Sağlık Hizmetleri Temel
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Tokat
Milletvekili Orhan Düzgünün; Devlet Memurları Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın; Tababet ve
Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (1/791, 2/159, 2/401, 2/592, 2/769, 2/1049) (S. Sayısı: 480 ve
480e 1inci Ek) (Devam)
BAŞKAN -
Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
23üncü madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 480e 1inci Ek sıra sayılı Sağlık
Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 16
Milletvekilinin; Üniversite Öğretim Elemanları ile Sağlık
Hizmetleri ve Yardımcı Sağlık Hizmetleri
Sınıfında Çalışan Personelin Tam Süre
Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal'ın; Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi, İstanbul Milletvekilleri Mahmut Tanal ve Mustafa Sezgin
Tanrıkulu'nun; Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Tokat
Milletvekili Orhan Düzgün'ün; Devlet Memurları Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Tababet ve
Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (1/791, 2/159, 2/401, 2/592, 2/769, 2/1049)nun 23. Maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini teklif ederiz.
Aytuğ Atıcı Özgür
Özel Nurettin
Demir
Mersin Manisa Muğla
Süleyman Çelebi Selahattin Karaahmetoğlu Kadir Gökmen Öğüt
İstanbul Giresun İstanbul
Madde 23- 1219
sayılı Kanunun ek 7 nci ve ek 10 uncu meddelerinde geçen diş
protez teknisyenleri ibareleri diş protez teknikerleri olarak
değiştirilmiştir.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL TAMER (Kayseri) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Evet.
Önerge üzerinde söz
isteyen Kadir Gökmen Öğüt, İstanbul Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
KADİR GÖKMEN
ÖĞÜT (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle milletvekili arkadaşımız Mustafa Balbayın
özgürlüğüne kavuşmasını buradan kutlamak istiyorum,
Meclisimize hayırlı olsun diyorum. Umarım bütün Meclisteki
arkadaşlarımız aynı sevinci yaşıyorlardır
diye düşünüyorum. Darısı diğer tutsaklara diyorum.
Değerli
arkadaşlarımız, değerli milletvekilleri, ağız ve
diş sağlığının önemli unsurlarından biri de
diş teknisyenleridir. Bu, ihtisas ve tecrübe gerektiren bir meslektir.
Bunun yanı sıra, birçok sağlık riskini
barındırdığı ve ölümcül olabilen meslek
hastalıklarının görüldüğü bir alan olması sebebiyle,
yasalarla ağır ve tehlikeli işler kapsamına girmiştir.
Diş protezi
üretimi sırasında tehlikeli kimyasal maddeler, ağır metal
alaşımlar kullanıldığı için, diş protez
laboratuvarları sağlık risklerini
barındırmaktadır.
Türkiye'de,
diş protez hizmet alımı ihale usulüyle yapılmaktadır.
Önceleri, hizmet alımı, kurumların iş yüküne göre birden
fazla laboratuvardan sağlanabilirken Kamu İhale Yasasının
diş protez üretimiyle ilgili hususlarının 2011 yılında
yürürlüğe girmesiyle, hizmet alımı, yapılan ihaleyle en
düşük fiyatı veren firmaya verilmeye başlamıştır.
İhale şartlarındaki tek kriter ruhsatlı laboratuvar
olmaktır. İş yerindeki sağlık güvenlik
şartları, iş tecrübeleri ve bunun gibi diğer başkaca
birçok hayati husus sorgulanmamakta, en düşük teklif veren firma kabul
edildiği için çok düşük fiyatlarla ihalelere girilmekte ve düşük
fiyata malzeme üretilmektedir. Malzemede düşük fiyat demek, üründe
düşük kalite ve vasıfsız eleman demektir. Zira, ihale usulü
verilen hizmetin insan sağlığını gözetmemesi ve fiyatların
maliyetin çok altında olması sebebiyle, laboratuvarlar
vasıfsız ve sigortasız eleman çalıştırmak zorunda
kalmaktadırlar. Kapasitesinin çok üzerinde bir ihaleyi kazanan
laboratuvar, işleri yetiştirme amacıyla 5 ila 10 kişinin
çalıştığı küçük laboratuvarlara üretim
yaptırmaktadır. Bu uygulama, günlük çalışma sürelerini on
altı ila on sekiz saate kadar uzatmaktadır. AB ve Türkiye'deki
mevzuata göre bir ayda 23 hareketli protez yapılması gerekirken özel
laboratuvarlarda 1 diş teknisyeni günde 26 tane protez yapmak zorunda
bırakılmaktadır.
Bir diğer
önemli sorun, Sağlık Bakanlığı, Türkiye Kamu
Hastaneleri Kurumu genelgesiyle, Sağlık Bakanlığına
bağlı ağız ve diş sağlığı hizmet
birimlerinde görevli diş protez teknisyenlerinin günlük yapması
gereken iş miktarlarını, önceki belirlenen iş
miktarlarına oranla 3 kata kadar artırmıştır.
Diş
teknisyenlerinin çoğu, silikozis başta olmak üzere, berilyozis,
akciğer hastalıkları, astım, KOAH, akciğer kanseri;
cilt, göz, işitme hastalıkları; kas, iskelet sistemi hastalıkları,
sinir hastalıkları gibi hastalıklara yakalanmaktadır.
Türkiye genelinde, resmî rakamlarla 10a yakın diş teknisyeni
silikozis nedeniyle yaşamını yitirmiştir ama kayıtlara
geçmeyen onlarca ölüm vakası olduğu belirtilmektedir. Bugün,
Sağlık Bakanlığı verilerine göre, diş
teknisyenlerinin bir çoğu silikozis hastasıdır. Meslek
hastalıkları hastanelerinin Türkiyede 3 tane olduğu göz önünde
bulundurulduğunda, bu sayıların gerçeği
yansıtması da beklenemez.
Değerli
milletvekilleri, son olarak ağız ve diş
sağlığı teknikerliği üzerine birkaç şey söylemek
istiyorum. Kabul edilen 6354 sayılı Kanunla tüm diş
teknikerlerine büyük darbe vurulmuştur. Çabalarımızla,
yürürlükteki yasa, ancak ağız ve diş teknikerliğine
ilişkin iş ve işlemleri son beş yıl içinde toplam en
az bir yıl süreyle yaptığını belgeleyen, en az lise
seviyesinde eğitimi bulunanlardan, usul ve esasları Sağlık
Bakanlığınca belirlenen eğitimleri alarak açılacak
sınavlarda başarılı olanların ağız ve
diş sağlığı teknikeri yetkisiyle
çalışmasına olanak sağlamaktadır. Konu ne olursa
olsun, o işin eğitimini almış kişilerin istihdam
edilmesi şüphesiz ki çok önemli ve gereklidir. Hükûmetin bu yöndeki
çalışmalarını ve ilgili yasalarını
canıgönülden destekliyoruz. Ancak, ne var ki ülkemizde okullaşma oranının
hâlâ düşük seviyede olduğu, diş hekimi
yardımcılarının yüzde 35inin ortaokul, hatta ilkokul
mezunu olduğu; bu kişilerin okuma olanağı olmayan kısa
yoldan hayata atılıp para kazanmaya çalışan
vatandaşlarımızdan oluştuğu, birçoğunun
kadın olduğu göz önünde bulundurulduğunda,
kazanılmış haklarının ellerinden alınması
kendilerini son derece mağdur etmiştir. İnsanlar
yıllardır hizmet vermektedir. Bu insanların, hakkını,
bir defaya mahsus olmak üzere, yasada yer alan en az lise seviyesi ibaresinin
ilkokul olarak değiştirilmesini ve ilgili kişinin,
yasanın yürürlüğe girdiği tarihten önceki beş yıl
içinde ağız ve diş sağlığı
teknikerliğine ilişkin iş ve işlemleri asgari bir
yılı yürütmüş olmasını ispatlaması
şartıyla -tekrar ediyorum, bir defaya mahsus olmak üzere- verilmesini
istemeleri gayet tabiidir.
Ağız ve
diş sağlığı teknikerliğinin ön lisans
eğitimi veren okul ve buna paralel olarak mezun sayısının
ülke çapında ihtiyacı giderecek sayıda olmaması da bir
başka sorundur. Üstelik, bu alanda yetişmiş yeterince insan gücü
de bulunmadığından muayenehanelerde de eleman
sıkıntısı yaşanmaya başlamıştır.
Hepinize
saygılarımı sunarım.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
24üncü madde
üzerinde üç adet önerge vardır, ikisi aynı mahiyettedir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
480'e 1'inci Ek
sıra sayılı Torba Kanunun 24'üncü maddesinin üç ve dördüncü
fıkralarının sonunda yer alan "sağlık
teknisyenidir" ibaresinin "sağlık meslek mensubu"
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Nazmi
Gür Demir
Çelik Erol
Dora
Van Muş Mardin
İdris
Baluken Adil
Zozani
Bingöl Hakkâri
BAŞKAN
Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 480 sıra sayılı Sağlık Bakanlığı
ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 24. Maddesine ilave edilen v ve y bendlerinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali
Öz Hasan
Hüseyin Türkoğlu Reşat
Doğru
Mersin Osmaniye Tokat
Oktay
Öztürk Celal
Adan D.
Ali Torlak
Erzurum İstanbul İstanbul
Oktay
Vural
İzmir
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Aytuğ
Atıcı Özgür
Özel Nurettin
Demir
Mersin Manisa Muğla
Süleyman
Çelebi Haydar
Akar
İstanbul Kocaeli
BAŞKAN
Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL TAMER (Kayseri) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde söz isteyen Oktay Öztürk, Erzurum
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY ÖZTÜRK
(Erzurum) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında
bu önerge üzerinde konuşmayacaktım fakat biraz önce,
çalışanlar, hemşireler tarafından gönderilen bir not var,
bir dilekçe var; bize müracaat etmişler, o düşüncelerini
kâğıda dökmüşler. Ben sadece onları burada, huzurunuzda
okuyacağım. Bu talep, istek ve düşünceler bizim de
katıldığımız ama çalışanların
düşünceleri.
Şöyle
diyorlar: Hemşirelik mesleğiyle ilgili son gelişmeler,
meslekleriyle ilgili alınan kararlarda düşünceleri yok sayılan
hemşirelik camiasını derinden yaralamaktadır. Başka
hiçbir meslek grubu yoktur ki üzerinde herkes söz sahibi olsun. Tam
mesleğimiz şimdi gerçekten profesyonel bağlamda, olması
gerektiği gibi icra ediliyor derken, tam özlemini duyduğumuz ivmeyi
yakalamışken şimdi nereden çıktı bu hemşire
yardımcılığı? Ülkemizde hemşire
yardımcısına gerçekten ihtiyaç var mı? Hemşire
açığı kapatıldı ise neden artık sağlık
meslek liselerinin hemşirelik bölümüne öğrenci alımı
durdurulamıyor? Üstelik yasada 2012 yılında kapatılacak.
denmişti. Her anlamda istismara çok müsait çocuklara, daha doğrusu
ailelerine neden hemşirelik üzerinden yeni bir iş alanı
oluşturulmaya çalışılıyor? Çocuklarını bir
an önce iş bulma umuduyla buralara gönderen aileler, çocuklarını
nasıl bir uçuruma sürüklediklerinin farkında değiller. Siz hiç
hastane yaşamına çocuk yaşta başlayanların içler
acısı, yürekleri dağlayan öykülerini dinlediniz mi? Bu, vebaldir
sayın milletvekilleri, hem de çok büyük bir vebal.
Gelin hep birlikte
empati yapalım. Hanginiz çocuğunu -hasta yakını olarak bile
bulunduğunuzda ruh hâlinizi allak bullak eden- hastane ortamında
hiçbir iş yapmadan, sekiz saat sadece otursa bile bulundurmak ister?
Liseyi bitirip üniversite sıralarında ve üniversite
yaşantısı içinde kendi ayakları üzerinde daha yeni yeni
durmayı öğrenecek çocuğunuza kıyabilir misiniz? Lütfen
düşünün. Yaşı kaç olursa olsun gece uyumakta olan
çocuğunuzun üzerini örtmek için kaç kez kalkıyorsunuz? Sizden uzakta
okuyan çocuğunuz için Bugün ne yedi, ne içti; evi, yurdu sıcak
mı; arkadaşlarıyla geçinebiliyor mu? diye endişelenirken
hanginiz çocuğunun bir hastane köşesinde hiçbir iş yapmasa da
nöbet adı altında uykusuz kalmasını, gelişme
aşamasını tamamlamamış bedeninin travmatize
olmasını ister?
Peki, bu
çocukların her yönden yaralanma ihtimalini hiç düşündünüz mü?
Hanginiz, adı ve yaptığı iş ne olursa olsun,
kişisel gelişimini olgunlaştırmamış çocuklardan
sağlık hizmeti almak ister? Kişisel gelişimini
tamamlamamış çocuk şiddet ortamı oluşturmaya ve
şiddete maruz kalmaya yatkın olur çünkü daha ana babasıyla ve
arkadaşlarıyla olan iletişimini oturtamamış olan bu
çocuk, hastayla ve hasta yakınlarıyla nasıl iletişim
kuracağı kendisine ne kadar anlatılırsa
anlatılsın bunu uygulayamaz. Kişisel gelişimini
tamamlamamış çocuk, hasta ve çalışan güvenliğini
tehlikeye sokmaya daha meyillidir çünkü o daha ergendir, riskleri göremez,
şiddet ortamını yönetemez, asidir, inatçıdır,
sorumluluk almayı sevmez, Bana bir şey olmaz.
havalarındadır, Ben en iyisini bilirim. diye düşünmektedir.
Evet, bir yandan bağımsızlığını ilan
etmiştir ancak diğer yandan, her hata yaptığında yanında
anasını babasını ya da büyüğünü görmek ister.
Kişisel gelişimini tamamlamamış çocuk her anlamda ama her
anlamda istismara açıktır ve bunun vebali bu kanuna Evet diyen siz
sayın milletvekillerimizindir. Gelin, kısa yoldan çocuğuna
iş beklentisi içerisine giren ebeveynlere bunun neden
olamayacağını anlatalım, hizmeti sunacak ve hizmeti alacak
insana verdiğimiz değeri gösterelim. Gelin, bu yasa
tasarısının kanunlaşmasına hep birlikte Hayır
diyelim. Sayın milletvekillerimiz, yaşamınızı,
bedeninizi, sevdiklerinizi çocukların eline bırakmayın, bu
çocukların omuzlarına bunca yükü yüklemeyin. Bir şey olmaz,
alışırlar. demeyin, onlar alışırken
karşılaştıkları kişiler siz ya da sevdikleriniz
olabilir. Gelin, hem bu çocuklara hem de bu mesleğin onurunu sürdürmeye ve
yükseltmeye çalışan bizlere yazık etmeyin. Gelin, bizleri
birbirimize düşman etmeyin.
Söz konusu olan
insan sağlığı olduğundan, bu konunun siyasi malzeme
yapılmaması umuduyla saygılarımızı sunuyoruz.
diyorlar.
Ve biz de diyoruz
ki, Sayın Başbakanın bir konuşmasına değinmek
istiyorum: Korkuyla büyük devlet olunmaz. Kelimelerden, kavramlardan
korkanlar, kendi icat ettiği tabulardan, kendi imal ettiği
kabuslardan korkanlar büyük devlet inşa edemezler. Küçük düşünerek
büyük işler yapılmaz. Büyük düşünecek, büyük adımlar
atacak, büyük hedeflere böyle ulaşacağız. diyor. Kendi
milletvekili de cevaben diyor ki: Korku ile büyük devlet
olunamayacağı gibi hesapsız, plansız, günübirlik, küçük
hesaplarla büyük devlet olunamaz ancak büyük hatalar yapılır. İnşallah
bu hatalardan dönülür, bu arkadaşlarımızın arzu ve
istekleri de yerine getirilmiş olur.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
OKTAY ÖZTÜRK
(Devamla) İşe mi adam alıyoruz, adama mı iş bulmaya
çalışıyoruz, onun da açıklanması gerekiyor.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Aynı
mahiyetteki önerge üzerinde söz isteyen, Aytuğ Atıcı, Mersin
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlarım, bir türlü düzeltemediğiniz çakma Tam Gün
Yasasının 24üncü maddesi üzerine söz almış bulunuyorum.
Halkımızı aldatmayan milletvekillerini ve kabine üyelerini
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, 24üncü madde ile ne getiriyorsunuz? 24üncü maddeyle
yepyeni iki kavramı sağlık ortamına getiriyorsunuz. Bu
yepyeni iki kavram, maalesef hayırlı iki kavram değil. Bunlardan
bir tanesi hemşire yardımcısı, bir tanesi de ebe
yardımcısı. Yani, dışı kalaylı içi
vayvaylı dediği şekliyle sizler halkımıza ebe
yardımcısını ebe, hemşire
yardımcısını hemşire diye yutturmaya
çalışıyorsunuz. Bunu daha önce denediniz mi? Denediniz. Tuttu
mu? E, kısmen tuttu ama artık ayıkıyor halkımız.
Nerede tuttu? Sayın Bakanım, siz, hani aile hekimliğine
geçtiğinizde büyük emeklerle yetiştirdiğimiz bütün o acil ruhu
olan doktorları aile sağlığı merkezlerine
tıktınız ya, hani ambulanslar boşaldı ya, hani aciller
boşaldı ya; işte o dönemlerde siz paramedikleri, acil tıp
teknisyenlerini ve hemşireleri, tıpkı doktorların
giydiği böyle ışık görünce parlayan yelekler giydirerek
ambulanslara bindirdiniz ve en ağır kazalarda bile o ambulanslardan,
o sarı yelekli, beyaz bantlı ATTler ve paramedikler, hemşireler
indiler ve herkes onları Hoş geldiniz doktor bey, hoş geldiniz
doktor hanım. diye karşıladı. Siz, onları
kandırdınız Sayın Bakan. O dönemde, bunlar, doktor da
değildi, hiçbir şekilde de o işin ehli değiller idi.
Şimdi, aynı şekilde, benzer şekilde ebe görünümlü ebe yardımcısı,
hemşire görünümlü hemşire yardımcısı
yapıyorsunuz. Niye yapıyorsunuz bunu, bilmiyorum, gerçekten
bilmiyorum. Bütün gerekçelerinizle diyorsunuz ki: Ebe açığım
var. Ebe açığını ebe yardımcısıyla
kapatıyorsunuz, böyle bir mantık olur mu Allah aşkına?
Hemşire açığım var. diyorsunuz, eyvallah ama hemşire
açığını daha çok hemşire yetiştirmek yerine, hem
de lisans düzeyinde hemşire yetiştirmek yerine hemşire
yardımcılığıyla kapatmaya
çalışıyorsunuz.
Sayın
Bakanım, sizden başka bu iki tabire Evet. diyen bir Allah kulu var
mı? Yok. Komisyon çalışmalarında çağırdığınız,
davet ettiğiniz Türk Hemşireler Derneğinin Başkanı tam
sekiz saat bizimle beraber o Komisyonda oturdu ve kadıncağız
feryat etti: Yapmayın bu kötülüğü bizim mesleğimize. dedi,
Bizim mesleğimiz onurlu bir meslektir. dedi, Bizim mesleğimizi
yani hemşirelik mesleğini bu şekilde
aşağılamayın. dedi. Sadece o mu dedi? Hayır. Dünya
görüşünün size yakın olduğunu, çok yakın olduğunu
bildiğimiz bir başka hemşire derneği de çıktı,
size dedi ki: Sayın Bakan, bize bu kötülüğü yapmayın. Biz
hemşireyiz, bırakın hemşire olarak kalalım. Bizi
hemşire yardımcılığı gibi bir meslekle
tanıştırmayın. Ve dediler ki: Sayın Bakan, bu mezun
olacak olan ebe yardımcısı ve hemşire yardımcısı,
17 yaşında mezun olacak. Değerli arkadaşlarım, 17
yaşında yani maaş almaya bile hak kazanmamış olacak.
Geçmişte biz bunlarla çalıştık. Benim hekimlik
yıllarımda, uzun süre ben, lise mezunu hemşirelerle, ebelerle
çalıştım. Bunlar mezun olduklarında
maaşlarını alamazlardı, babaları gelip
maaşlarını alırdı; çocuktu bunlar yahu, oyun
çağını biraz geçmiş çocuklar. Siz, şimdi, bu
çocukları meslek erbabı, meslek sahibi yapıyorsunuz ve içinizde,
AKP milletvekillerinin içerisinde hemşire de var yani bir Allah
rızası için çıkıp burada kendi mesleğini savunmaz
mı bu hemşire? Bu yaptığınız
yanlıştır. demez mi? Bu kadar mı mesleğine ihanet
içerisinde olur bir insan?
Hayır
Sayın Bakan, sizin ebe yardımcılığı ve
hemşire yardımcılığı gibi iki tane yeni meslek
türetmeye, üretmeye hakkınız yoktur. Bu çocuklar hata
yapacaklardır ve yaptıkları hatanın bedelini de
halkımız ödeyecektir ama sizi şikâyet ettiklerinde, ölen canlar,
giden canlar geri gelmeyecek.
Düşünüyorum, acaba
ne var aklında AKPnin de 17 yaşında, 18 yaşında
çocukları mezun edip iş sahibi yapıyor diye. Hemen aklıma
anketler geliyor. Eğitim seviyesi düştükçe AKPnin oyları
yükseliyor. Bence sizin aklınızda bundan başka hiçbir şey
yok diyorum.
Yine, onurlu ve
yalan söylemeyen milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
480'e 1'inci Ek
sıra sayılı Torba Kanunun 24'üncü maddesinin üç ve dördüncü
fıkralarının sonunda yer alan "sağlık teknisyenidir"
ibaresinin "sağlık meslek mensubu" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken (Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL TAMER (Kayseri) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Gerekçe
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Türk Dil Kurumuna
göre "teknisyen" kavramı teknikçi, teknik işlerle
uğraşan anlamına gelmektedir. Oysa Hemşire ve Ebe
yardımcılığı sosyal yönü oldukça güçlü olan mesleklerdir.
Ayrıca teknisyen sözcüğü ile ödemelerde de bir sınır
konulmaktadır. Bu değişiklik ile hem bu sağlık
emekçilerinin görev tanımının daha sağlıklı
yapılması hem de ödemelerde olası hak kayıplarına
maruz kalmamaları amaçlanmaktadır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
25inci madde
üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
480e 1inci Ek
sıra sayılı Torba Kanunun 25inci maddesinin ikinci
fıkrasında yer alan (13.000) ibaresinin (30.000) şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Nazmi
Gür Demir Çelik
Bingöl Van Muş
Erol Dora Adil Zozani
Mardin Hakkâri
BAŞKAN
Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 480 sıra sayılı Sağlık Bakanlığı
ve Bağlı Kuruluşların Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Üniversite Öğretim Elemanları ile Sağlık Hizmetleri ve
Yardımcı Sağlık Hizmetleri Sınıfında
Çalışan Personelin Tam Süre Çalışmasına ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Organ
ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Sağlık
Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi; Devlet Memurları Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Tababet
ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
25.Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz. .
Ali Öz Hasan Hüseyin Türkoğlu Reşat Doğru
Mersin Osmaniye
Tokat
Celal Adan Oktay Vural D. Ali Torlak
İstanbul İzmir İstanbul
Madde 25- 1219
sayılı Kanunun Ek 14 üncü maddesine aşağıdaki
fıkra eklenmiştir.
Tıpta ve
diş tabipliğinde yabancı uyruklu kontenjanında
uzmanlık eğitimi yapmakta olanlara, ilgili kurumun döner
sermayesinden, döner sermayesi bulunmayan kurumlarda kurum bütçesinden,
vakıf üniversitelerinde ise kendi bütçelerinden (13.000) gösterge
rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı
sonucu bulunacak tutarda eğitim sonuna kadar her ay ödeme
yapılır. Bu ödemeden damga vergisi dışında herhangi
bir kesinti yapılmaz.
Aynı
mahiyetteki önergenin imza sahipleri:
Aytuğ Atıcı Özgür Özel Nurettin Demir
Mersin Manisa Muğla
Süleyman Çelebi Haydar Akar
Arif Bulut
İstanbul Kocaeli Antalya
BAŞKAN - Komisyon
aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL TAMER (Kayseri) - Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet
katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN -
Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde söz isteyen Reşat Doğru,
Tokat Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
480 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 25inci maddesi üzerinde
vermiş olduğumuz önergeyle ilgili olarak söz almış
bulunuyorum; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin
başında, ben de, İzmir Milletvekili Mustafa Balbaya geçmiş
olsun dileklerimi iletmek istiyorum. İnşallah,
hayırlısıyla, yeni görevinde başarılar diliyorum,
başarılı bir şekilde çalışacaktır. (MHP ve
CHP sıralarından alkışlar)
İkincisi de,
tabii, bugün 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü. Sayın
Başkandan bu yönlü olarak söz istemiş olmamıza rağmen
İnsan Hakları Komisyonu üyelerine söz vermemiştir, sadece bir
arkadaşımız konuştu. Burada bir insan hakkı
vardır, Mustafa Balbay bu hakkı tahliyeyle almıştır.
Ancak -Engin Alan kahraman bir insandır- Engin Alanın da aynı
şekilde tahliye edilmesini ve aramıza katılmasını
temenni ediyoruz.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; tabii, sağlık
çalışanlarıyla ilgili bir kanun tasarısı
görüşülüyor. Biraz önceki konuşmamda da ifade etmiş olduğum
gibi, sağlık çalışanları bu kanun
tasarısından çok şey bekliyorlar. Bu bekleyenlerden bir
kısmı da, şu anda eğitim hastanelerinde çalışan eski
tabiriyle şef, şef muavini -şimdi eğitici diyorlar
onlara- arkadaşlarımız. O arkadaşlarımız, emekli
oldukları zaman, kendilerinin muadilleri olan üniversite hastanelerindeki
öğretim elemanlarının almış olduğu imkânları
almıyorlar. Onlar 4.000 lira emekli maaşı alırsa bunlar
1.800-2.000 lira civarında emekli maaşı alıyorlar. Bu yönlü
olarak da Bu kanun içerisine bunun düzeltilmesi noktasında bir zerk
yapılabilir mi? şeklinde çok yoğun bir talepleri vardı
ancak anladığımız kadarıyla bunu da kabul
etmeyeceksiniz, edilmiyor diye görüyoruz. Bunlar doğru değildir çünkü
sağlık çalışanları fedakâr insanlardır, gecesini
gündüzüne katarak çalışan insanlardır. Hem bunların kendi
özel, özlük haklarının hem de emeklilik haklarının
verilmesi gerekir diye düşünüyoruz ancak şu an itibarıyla, bu
yönlü olarak da maalesef beklentilerimizin hiçbirine cevap verilmemiştir.
Sağlık
çalışanlarının üzerlerinde en fazla sıkıntı
yaratan bir diğer konu da sağlık çalışanlarına
uygulanan şiddettir. Bakınız, sağlık
çalışanlarının şiddetle
karşılaşmış olması, sağlıkla ilgili
belki de günümüzdeki en önemli konuların başında gelmektedir.
Gün geçmiyor ki bir sağlık çalışanına, işte,
ebesine, hemşiresine, doktoruna bir şiddet uygulanmasın veya
saldırılmış olmasın. Saygıdeğer
milletvekilleri, bunları kabul etmiyoruz. Sağlık personeli
fedakâr bir şekilde çalışırken onlara yapılan saldırılar
doğru değildir. Geçmiş zamanlarda Meclisimizde bu yönlü olarak
bir araştırma komisyonu kuruldu. Araştırma komisyonu
yoğun bir şekilde, gecesini gündüzüne katarak
çalışmıştır ve çalışması neticesinde de
çok kalın bir rapor ortaya koymuştur ve o raporun en arka
sayfalarında da, yaklaşık olarak 50 sayfalık bölümünde de öneriler
şeklinde bazı önerileri sunmuştur. Ancak tabii, önerilerin
hiçbirinin şu anda uygulanmış olduğunu görmüyoruz.
Uygulanmasını bırakın, hatta o Meclis araştırma
raporu Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmemiştir bile. Bu,
doğru değildir. Bunları, aynı tabloyu diğerlerinde de
görüyoruz. İşte, geçmiş zamanlarda madde
bağımlılığıyla ilgili aynı şekilde
araştırma komisyonları kurulmuştu, onda da çok ciddi
çalışmalar yapılmış, çok ciddi öneriler sunulmuş
ama onların hiçbirinin önerileri maalesef Meclisimize getirilmemiş ve
uygulanmamıştı. Aynı tabloyu yine, diğer, İnternet kullanımı
bağımlılıklarıyla ilgili olarak
Onda da aynı
şekilde yapılmıştı yani Mecliste araştırma
komisyonlarını kuruyoruz, kurmuş olduğumuz
araştırma komisyonları çalışmasını
tamamlıyor ve çalışmalarının hepsini bir rafa
koyuyoruz. Bu, doğru bir yaklaşım değildir, Adalet ve
Kalkınma Partisi bu konuda çok yanlış yapıyor. Mademki bu
komisyonlar kuruluyor, öyleyse bu komisyonların raporları mutlaka ama
mutlaka değerlendirilmeli ve de o çıkartılan sonuçlar
insanlarımıza sunulmalıdır.
Bakınız,
bunlardan bir tanesi, alınan tedbirlerin istenmesi noktasında,
sağlık çalışanlarına yapılan şiddetle ilgili
olarak, Sağlık çalışanlarına psikolojik ve fiziksel şiddet
uygulanmasının önlenmesi için gereken her türlü hukuki ve idari
tedbirler alınır. deniliyor.
İkinci konu,
Şiddetle karşılaşan sağlık
çalışanına hukuki, tıbbi ve sosyal destek
sağlanır. deniliyor.
Sağlık
kurumlarının risk değerlendirmesi yapılarak şiddet
riskinin fazla olduğu alanlarda güvenlik önlemleri
artırılır. deniliyor.
Bakın, bunlar
ne kadar doğru şeylerdir.
Mesela yine
diğer bir öneri: 112 çalışanları için bütün yerlerde
komuta kontrol merkezleri ve isteyen yerlerde de acil çıkış
kapıları şifreli şekilde konulmalı ve de bu
şekilde bir şiddetle karşılaşan sağlık
personeli hemen şifreyi kullanarak başka bir yere geçmeli ve de
korunmalıdır.
Yani bu kadar güzel
tedbirler varken bunların hiçbirini göz önüne almıyoruz ve de
hekimlere saldırılıyor, hekimler ölüyor, sağlık
personelinin itibarı ortadan kaldırılmaya
çalışılıyor ve sonuçta da bütün her şey hekimin
üzerine yıkılıyor ve sağlıktaki
başarısızlığın hepsi hekimlere
bırakılıyor.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Aynı
mahiyetteki önergeler üzerinde söz isteyen Arif Bulut, Antalya Milletvekili.
(CHP sıralarından alkışlar)
ARİF BULUT
(Antalya) Teşekkür ederim. Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, görüşülmekte olan yasanın 25inci maddesi üzerinde
vermiş olduğumuz önerge hakkında söz almış
bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, kanun hükmünde kararnameler ve tam gün uygulamasını
da içine alan torba yasalarla sağlıkta yaratılan
değişimin, dönüşümün kamu yararı gözetmediği
artık net bir şekilde ortaya çıkmıştır.
Sağlık özelleştirilmiştir ancak hekimler ve diğer
sağlık çalışanları baskı altında,
dayatmalarla, otoriter bir yönetim anlayışıyla neredeyse tek tip
bir üniforma giydirilerek kamu hastanelerine mahkûm edilmişlerdir. Bu
torba yasanın içindeki tam gün uygulaması ile memleketteki
sağlık sistemi içine bir köle düzeni yerleştirilmiştir. Bu
uygulamanın çok ciddi yaralar almış olan sağlık
sistemini yeniden iyileştirip ayağa kaldırması mümkün
değildir. Burada teşhis yanlış konulmuştur. Doğal
olarak, yanlış teşhise uygulanan tedavi de büsbütün
yanlıştır. Sağlık çalışanlarının
ve hekimlerin, idarecilerin, yöneticilerin özlük haklarında yapılacak
insani bir düzenleme bile, çalışanların alın terinin
karşılık bulması bile bu yapılanların tümünden
daha fazla olumlu sonuç vermeye yeterlidir. Hem çalışan hekimler hem
emeklileri hem de sağlık çalışanlarının bugünkü
ücret politikaları ile hangi yasayı çıkartırsanız
çıkartın düzelme şansı yoktur. Sorunlar giderek daha da
derinleşecektir, daha da büyüyecektir. Tam gün uygulaması ile kamu
hastanelerine zincirlediğimiz hekimden vatandaşa hiçbir şekilde
fayda gelmeyecektir.
Dünyada bir hekime
iki defa, üç defa ayrı ayrı mecburi hizmet yaptıran hiçbir ülke
yoktur. Pratisyenken, uzmanken ve yan dal uzmanı olduktan sonra ayrı
ayrı mecburi hizmet yükümlülüğü getirilmiştir. Hiçbir meslekte
de birden fazla mecburi hizmet yoktur.
Tıp
eğitimi, ihtisaslar, mecburi hizmetler ve askerlik beraber
düşünüldüğünde yirmi bir-yirmi iki sene etmektedir. Bu kadar zor
koşullardan geçtikten sonra bir hekime dayatmış olduğunuz
bu tam gün uygulamasını reva görmek tam anlamıyla bir
insafsızlıktır.
Mecburi hizmete
karşıyız ama mecburi hizmet mutlaka uygulanacaksa bir defaya
mahsus uygulanmalıdır. Ayrıca, ya askerlik mecburi hizmetten
sayılmalı ya da mecburi hizmet askerlik süresi kadar
kısaltılmalıdır.
Bu yasa
taslağı içindeki mecburi hizmetten muaf tutulan grupların böyle
bir kıyağı neden ve nasıl hak ettikleri
anlaşılamamıştır. Kendi ülkemizde paralı
eğitim veren tıp fakülteleri vardır. Çocuklarımız bu
fakültelerde doktor olabilmek için yaklaşık 600 bin Türk lirası
para harcamaktadırlar ve hiçbir devlet desteği almamalarına
rağmen yine de mecburi hizmetlerini yapmaktadırlar.
Değerli
arkadaşlar, bu yasa taslağının ne manaya geldiğini
artık hepimiz çok iyi biliyoruz. Bu koşullar altında bir hekimin
aile kurması bile bir mucizedir. Hekimler bu koşullar altında,
en az yirmi-yirmi beş sene çalıştıktan sonra emekli olmak
istemektedirler ancak emekli olamamaktadırlar. Çünkü, aldıkları
emekli maaşı 1.500 Türk lirasıdır ve emekliler bu parayla
geçinememektedirler.
2012
yılında, emekli doktorların emekli maaşlarının
düzeltilmesi için bir kanun teklifi verdim, hükûmet eden
arkadaşlarımız bu torba yasanın içine koyma gereğini
bile duymadılar. Komisyonda emekli doktorların sorunları ve
özlük hakları ile ilgili tek bir kelime konuşulmadı. Komisyonda
da, gördüğüm kadarıyla Genel Kurulda da hem emekli doktorların
sıkıntıları hem de diğer sağlık
sorunları Tam Gün Yasasının ağırlığı
altında eriyip gitti. Emekli doktorlar gerçekten de ciddi
sıkıntı içindedirler. Emekli bir askerî hekim 3.500 Türk
lirası alırken, emekli bir sivil hekim bundan 2 bin Türk lirası
daha az maaş almaktadır. Eğer emeklinin yaşı 65in
altında ise kadro kısıtlaması nedeniyle istedikleri özel
hastanede çalışamamaktadırlar. Bunların mutlaka
düzeltilmesi gerekmektedir. Emekli hekimlere bu zulmü yapmaya kimsenin
hakkı yoktur.
Kimsesizlerin
kimsesiyim. diye böbürlenen Sayın Başbakan, kendi özel
hayatında yaşamış olduğu olumsuz uygulamaların sonucunda,
Türkiye Cumhuriyetinin tüm hekimlerine karşı intikam duyguları
içinde yaklaşmış ve on bir yıllık iktidarı
döneminde de gerçekten intikam almıştır. Sayın
Başbakan artık bu kartvizit sendromundan kendini kurtarmalı,
sağlık çalışanlarına gerekli değeri
verdiğini göstermelidir. Hukuk devletinde her suçun bir cezası, bir
karşılığı vardır, suçu kim işlerse
yaptırımı da ona olmalıdır.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
480e 1inci Ek
sıra sayılı Torba Kanunun 25inci maddesinin ikinci
fıkrasında yer alan (13.000) ibaresinin (30.000) şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İdris
Baluken (Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL TAMER (Kayseri) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılamıyoruz.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Gerekçe
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yabancı
uyruklu kontenjanında uzmanlık eğitimi yapmakta olan asistan
doktorlar diğer asistanlarla aynı koşullarda aynı işi
yapmalarına rağmen bu güne kadar ücretsiz
çalıştırılmaktaydılar. Bu madde olumlu olmakla
birlikte (13.000) gösterge oldukça yetersizdir. Diğer asistanlarla
aynı işi aynı koşullarda yapmaları nedeniyle bu
değişikliğimiz ile yabancı uyruklu asistanların
alacakları ücretin daha makul bir rakama çıkartılması
amaçlanmaktadır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
26ncı madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 480'e 1'inci Ek sıra sayılı Sağlık
Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 16
Milletvekilinin; Üniversite Öğretim Elemanları ile Sağlık
Hizmetleri ve Yardımcı Sağlık Hizmetleri
Sınıfında Çalışan Personelin Tam Süre Çalışmasına
ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Organ ve Doku
Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekilleri Mahmut Tanal ve Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun;
Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Tokat Milletvekili Orhan Düzgün'ün;
Devlet Memurları Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın;
Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına
Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (1/791, 2/159, 2/401, 2/592, 2/769, 2/1049)nun 26. Maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini teklif ederiz.
Aytuğ
Atıcı Özgür
Özel Nurettin
Demir
Mersin Manisa Muğla
Süleyman
Çelebi Selahattin
Karaahmetoğlu Arif
Bulut
İstanbul Giresun Antalya
MADDE 26 - 1219
sayılı Kanunun 48 inci, 49 uncu, 53 üncü, 58 inci, 59 uncu, 60
ıncı, 61 inci, 62 nci, ek 4 üncü, ek 5 inci, ek 6 ncı, ek 8 inci
ve ek 11 inci maddeleri Yasanın yayımı tarihinden itibaren
yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL TAMER (Kayseri) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Arif Bulut, Antalya Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
ARİF BULUT
(Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, görüşülmekte olan yasanın 26ncı maddesinde
vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, burada, güya üniversitede çalışan hekimlere bir
avantaj sağlandığı, eğitim hastaneleri ve diğer
kamu hastanelerinde çalışan hekimlere bu avantajın
sağlanmadığı görülmektedir. Bu, tam anlamıyla bir
aldatmacadır, bir takiyedir ancak bu hâliyle bile hekimler arasındaki
eşitlik ilkesine aykırıdır, bu ilkeyi bozmaktadır.
Yasanın ruhuna bakıldığında doktorların serbest
çalışma özgürlüğünün tamamen yok edildiği görülmektedir.
Tüm bunlara rağmen, muayenehane açarak serbest çalışan
hekimlere, SGKyla anlaşma yapan tüm özel hastanelerde tedavi yapmak,
ameliyat yapmak yasaklanmıştır. Böylece doktorlar mağdur
edilerek özel sağlık kartellerine ucuz iş gücü
sağlanmaktadır. Buna muayenehane hariç her şey serbesttir
yasası demek daha doğru olacaktır. Bu uygulamayla doktorlara
denmektedir ki: Muayenehane açabilirsin ancak mesleğinin gereğini
yerine getiremezsin, mesleğini icra edemezsin. Şu anda doktorlara
poliklinik açma, hastane açma izni verilmemekte, SGK anlaşması yapmak
istemese bile, tamamen özel sektöre yönelik çalışsa bile özel
sağlık işletmesi açtırılmamaktadır.
Dolayısıyla, doktora muayenehane açma izni verilmemektedir ama Özel
sektör hastanelerinde çalışabilirsin ancak bizim izin verdiğimiz
ölçüde. denmektedir.
Tam Gün Yasası,
dayatmacı değil, katılımcı olmalıdır, seçme
hakkı vermelidir; özlük hakları yönünden adaletli ve tatminkâr
olmalı, hekimlik mesleğinin önemini göz ardı etmemeli, meslek
onuruyla bağdaşabilmelidir; sistem içinde çalışacak olana
da, özel çalışacak olana da saygıyla bakmalıdır,
saygıyla yaklaşmalıdır. Özel çalışmak isteyeni
yok etmek hedefleneceğine, sistemin bunlardan nasıl
faydalanacağının yolları aranmalıdır.
Ruhsatsız sağlık hizmetleri sunmak ya da ruhsatsız
hekimlik adı altında serbest çalışan hekimleri
cezalandırmak için suç yaratılacağına, genel hukuk
kuralları çerçevesinde bir hukuk devleti duyarlılığı
gösterilerek onların da hakları korunmalı ve SGK
anlaşmalı özel hastanelerde hastalarını tedavi etme
hakkı teslim edilmelidir. Böyle olmasında kamu yararı
vardır. Hekimlik mesleğinin icrasına yönelik
sınırlandırmalar sağlık hizmetinde hiçbir zaman olumlu
sonuç vermez.
Değerli
arkadaşlar, doktorların bağımsız çalışma
hakları bu yasayla yok edilmiştir. Doktorların emekleri ve
alın terleri sömürülmekte, amele hâline getirilmektedirler. Bu yasa
tasarısı bu hâliyle yasalaşmamalıdır. Bu yasa
taslağında yer alan maddelerin çoğu, mecburi hizmetten serbest
çalışma haklarının yok edilmesine kadar olan bütün bölümler
geri çekilmelidir. Bunların yasalaşması birçok sorunu
beraberinde getirecektir, bu sorunları düzeltmek için yeniden yasa
tasarısı hazırlanacaktır ama sorun giderek
derinleşecek, vatandaş gerçek bir mağduriyet
yaşayacaktır. Görevimiz sorun yaratmak değil, sorun çözmektir.
Şimdiye kadar çıkarılmaya çalışılan her tam gün
yasası eskisinden daha büyük sorunlarla ortaya
çıkmıştır. Üniversite hastanelerinde çalışan
hekimlerle diğer kamu hastanelerinde çalışan hekimler
arasındaki farklı uygulamalar ortadan
kaldırılmalıdır. Evrensel hukuk kurallarına uygun,
anayasal hakları koruyan, meslek onurunu ve
saygınlığını zedelemeyen, adil ve hakkaniyetli, hasta
hakları ile çalışanların haklarını aynı
ölçüde koruyan, hekimlerin çalışma özgürlüğünü
kısıtlamayan, insan haklarına uygun bir yasa
yapılmalıdır.
Üniversiteler,
eğitim hastaneleri ve büyükşehir hastaneleri çok büyük bütçelerle
yönetilmektedir. Bu tür kurumları yönetmek oldukça zordur ve hem mesleki
bilgi hem de profesyonellik gerektirmektedir. Bu yöneticilerin
sırtında oldukça büyük yük oluşmakta ve ciddi sorumluluk
almaktadırlar. Ancak, bu sorumluluğun ekonomik bir
karşılığı yoktur. Bu kişilere yönettikleri
bütçeler göz önüne alınarak ayrıcalık tanınmalı ve bu
doğrultuda ücretleri artırılmalıdır.
Son beş,
altı yıl içinde sağlık giderleri yüzde 100
artmıştır. Ancak, doktor ve sağlık
çalışanlarının maaşları bunun tam tersine azalmıştır.
Bu tasarı yasalaştıktan sonra eğer nitelikli
sağlık hizmeti almak istiyorsanız mutlaka ek ücret ödeme
durumunda kalacaksınız. Üniversitelerdeki profesör ve doçent
arkadaşlarımızın bu yasayla almış olduğu
ayrıcalığın karşılığı yine
vatandaşın cebinden zorla alınacak paradır. Bu uygulamalar,
sosyal ve demokratik bir devletin uygulamaları olamaz. Her doktor, tek bir
işte çalışarak yani tek mesai yaparak insanca yaşama
şansına sahip olmalıdır, bunu sağlamak Hükûmetin
görevidir.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
27nci madde
üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
480'e
1'inci Ek sıra sayılı Torba Kanunun 27. Maddesinin ikinci
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Eğitime
başladıkları tarihte çalıştıkları aile
hekimliği birimini en az iki yıl değiştirmemek
şartıyla ve de gönüllü olarak bu süreyi üç yıla tamamlamak
isteyenler bu maddeye göre uzmanlık eğitimini başarıyla
tamamlayanlar, 7/5/1987 tarihli ve 3359 sayılı Sağlık
Hizmetleri Temel Kanununun ek 3 üncü maddesi uyarınca yapmakla yükümlü
oldukları Devlet hizmetini ifa etmiş sayılırlar"
İdris
Baluken Nazmi
Gür Demir
Çelik
Bingöl Van Muş
Erol
Dora Adil
Zozani
Mardin Hakkâri
BAŞKAN
Diğer iki önerge aynı mahiyettedir, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 480 sıra sayılı Sağlık Bakanlığı
ve Bağlı Kuruluşların Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Üniversite Öğretim Elemanları ile Sağlık Hizmetleri ve
Yardımcı Sağlık Hizmetleri Sınıfında
Çalışan Personelin Tam Süre Çalışmasına ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Organ
ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Sağlık
Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi,; Devlet Memurları Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi,; Tababet
ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 27.
Maddesinin Tasarıdan kaldırılmasını ve maddelerin
yeniden sıralanmasını arz ve teklif ederiz.
Ali
Öz Hasan
Hüseyin Türkoğlu Reşat
Doğru
Mersin Osmaniye Tokat
Celal
Adan Oktay
Vural D.
Ali Torlak
İstanbul İzmir İstanbul
Aynı mahiyetteki önergenin imza
sahipleri:
Aytuğ
Atıcı Özgür
Özel Nurettin
Demir
Mersin Manisa Muğla
Süleyman
Çelebi Selahattin
Karaahmetoğlu Mehmet
Ali Ediboğlu
İstanbul Giresun Hatay
BAŞKAN
Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde söz isteyen Mehmet Ali Ediboğlu,
Hatay Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ALİ
EDİBOĞLU (Hatay) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 27nci maddeyle ilgili vermiş olduğumuz önerge
üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyetin ilan
edilmesinin ilk yıllarından itibaren ülkemizdeki bugünkü
sağlık teşkilatlandırmasının ve sağlık
hizmetlerinin temeli atılmıştır. Cumhuriyetin ilanı
sonrası çok sayıda bulaşıcı hastalık ile mücadele
edilmiş ve bu hastalıklarla mücadeleyle ilgili kuruluşlar
kurulmuştur.
1961
yılında çıkarılan 224 sayılı Kanun ile
sağlık ocakları kurulmuş ve sağlık ile ilgili tüm
verilerin hızla düzeldiği bir döneme girilmiştir. Bu yasa, önce
kırsalda başlayan sağlık hizmetlerini sosyalleştirme,
dönemin oldukça ilerisine ve hâlen dünyanın pek çok ülkesine örnek
oluşturan bir yaklaşım olmuştur. Önüne konulan türlü siyasi
engellemelere ve ayak sürümelerine karşın ülke halkı
sosyalizasyona da sahip çıkmıştır. Sağlık ocakları
kamu yatırımlarının tümüyle dışında
tutulmuş olmasına rağmen kentsel bölgede de halkın
sağlık hizmetine en kolay eriştiği mekânlar da
olmuştur.
Değerli
milletvekilleri, 12 Eylül 1980 askerî darbesiyle uygulamaya konulan 24 Ocak
kararları ile tüm alanlarda olduğu gibi sağlık
alanında da hızlı bir özelleştirme dönemine
girilmiştir. Sağlık hizmetlerinde taşeronlaşmaya
gidilmiş, döner sermaye ile ilgili çalışma barışı
bozulmuş, sağlık hak olmaktan çıkarılarak
alınır satılır bir metaya dönüştürülmüştür.
Avrupa Birliği
ve Dünya Bankasının direktifleri doğrultusunda
Sağlıkta Dönüşüm Programı uygulamaya sokulmuş,
sağlık ocakları aile sağlığı merkezlerine,
devlet hastaneleri de kamu hastane birliklerine çevrilerek birer işletme
hâline dönüştürülmüşlerdir. Muayenehaneleri kapatacağız.
diye yola çıkan zihniyet, 20 bin aile hekimine muayenehane açtırarak
bu konuda ne kadar ikiyüzlü politika uyguladığını da gözler
önüne sermiştir.
Ülkemizde, Eylül
2005 tarihinde aile hekimliği pilot uygulamasına Düzce ilimizde geçilmiş,
bunu diğer iller takip etmiş, Aralık 2010 tarihinde de 81
ilimizde birinci basamakta aile hekimliği modeli uygulanmaya
başlanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, evrensel tanımında Aile hekimliği, bireylere
yaş, cinsiyet ve hastalık ayrımı yapmadan sağlık
hizmeti vermek, ailelere yaşadıkları toplumla birlikte birincil
ve sürekli bir sağlık bakımı sunmak, fiziksel, psikolojik
ve sosyal problemleri yönlendirmek, diğer uzmanlık dallarına
ihtiyaç olduğunda da kapsamlı sağlık bakımı
verilmesini koordine etmektir. denilmektedir.
Çağdaş sağlık hizmetleri
yaklaşımı, sağlık hizmetlerinde farklı
eğitimlere sahip farklı meslek gruplarının bir arada
çalışmasını önermektedir. Bu yaklaşıma göre
hekim, hemşire, ebe, sağlık memuru, çevre
sağlığı teknisyeni, tıbbi sekreter gibi farklı
meslek grupları bir araya gelerek ortak bir amaç doğrultusunda
sağlık hizmeti sunmaktalar.
Aile hekimliği modeli, sosyalleştirilmiş
sağlık hizmetlerinin temel unsurlarından biri olan ekip
kavramına yeni bir yaklaşım da getirmiştir. Yeni model,
aile hekimi ve aile sağlığı elemanından oluşan
yeni bir ekip tanımlamaktadır. Daha önceleri 6 sağlık
çalışanının yaptığı görevi, şimdi 2
sağlık çalışanı yapmaktadır. Aile hekimliği
pilot uygulamasından beklenen temel yarar, önerilen modelin ülke geneline
yaygınlaştırılması öncesinde belirli bir bölgede
denenerek değerlendirilmesi ve elde edilecek çıktılar
doğrultusunda gerekli iyileştirmelerin yapılmasıdır.
Sağlık Bakanlığı, birinci basamak sağlık
hizmetlerinde ve sağlık göstergelerinde ne tür değişiklikler
yarattığını açıklama gereği dahi duymadan aile
hekimliği uygulamasını tüm ülkeye
yaygınlaştırmıştır. Sağlığı
koruyucu ve geliştirici hizmetleriyle sağaltım ve esenlendirme
hizmetlerinin planlı ve entegre bir biçimde sunulması
çağdaş sağlık hizmetleri anlayışının
temel ve vazgeçilmez bir öğesidir. Bu hizmetlerden herhangi birinin
fırsat bulundukça verilmesi toplum sağlığını
tehdit edici özelliğe sahiptir. Aile sağlığı
çalışanları, aile hekimliği çalışanlarıyla
birlikte sağlık eğitimi risk gruplarının periyodik
izlenimleri, kanser tarama, aile planlaması ve
bağışıklama gibi koruyucu hizmetlerin yanında,
poliklinik, kayıt, enjeksiyon, pansuman, sütür atma gibi tıbbi
uygulamalar yapmakta, ayrıca kira, elektrik, yakıt, telefon,
İnternet, tıbbi malzeme alımı, personel
çalıştırma ve sigortasını ödeme gibi işlerle de
ilgilenmektedir. Bunun yanında, aile hekimleri, görev tanımı
dışında olmasına rağmen otopsi nöbetlerine, adli nöbetlere,
defin nöbetlerine zorunlu olarak da gitmektedirler.
Değerli milletvekilleri, aile hekimliği
başladığı günden bugüne planlama ve organizasyonda hata
üstüne hata yapmayı marifet olarak gören Sağlık
Bakanlığı, aile hekimleri ve aile sağlığı
elemanlarının hastanelerde keyfiyete açık tüm zaruri hâllerde
nöbet yazmaktadır. Aile hekimleri, zorunlu meslek sigortalarının
tamamını kendi ceplerinden ödeyerek karşılamakta ve bu
sigorta yalnızca çalıştıkları aile sağlık
merkezlerinde geçerli olmaktadır. Bu çalışanların
karşılaşabilecekleri herhangi bir kazanın sorumlusu kim
olacaktır?
Değerli
milletvekilleri, aile hekimliği çalışanları güvenlik ve
gelecek kaygısı yaşamadan görevlerini icra etmek istemektedir.
Aile hekimliği çalışanları sözleşmeli statüden
çıkarılarak iş güvencesine kavuşturulmalıdır.
Sağlık çalışanlarına uygulanan şiddetin önüne
geçilmelidir.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Aynı
mahiyetteki önerge üzerinde söz isteyen Ali Öz, Mersin Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZ
(Mersin) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 480 sıra
sayılı Tasarının 27nci maddesi üzerine verdiğimiz
önergeyle alakalı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
Tabii ki şimdi
her şeyi iyice karıştırmaya başladık. Yani, aile
hekimliği modelinin Türkiyeye gelmesi bir avantaj. Aile hekimliği
modeli dünyanın çoğu yerinde uygulanan ama tabii ki
altyapısı, eğitimi, kimin aile hekimi yapılacağı
önceden belirlenmiş
O şekilde uygulandığı zaman
elbette ki memleketin sağlık politikası yönünde doğru bir
yaklaşım olduğunu herkesin kabul etmesi gerekiyor. Fakat biz ne
yaptık? Biz öncelikle işe şuradan başladık: İlk
düğmeyi yanlış ilikledik. Önce, Türkiye Cumhuriyeti devletinde
aile hekimliği uzmanlığını tanımladık,
tıp fakültesi mezunlarını Tıpta Uzmanlık
Sınavına yabancı dil ağırlıklı olarak
girdikten sonra, üç yıllık bir yerinde eğitimle aile hekimi
uzmanı yetiştirdik ama bir de baktık ki günün birinde,
yetiştirdiğimiz uzman sayısı yetersiz. O zaman dedik ki bu
toplum sağlığı merkezlerinde pratisyen hekimlerin hepsini,
acillerde veya sağlık ocaklarında çalışan hekimleri
alalım, bunların adını aile hekimi koyalım;
hayırlı, uğurlu olsun, nur topu gibi yeni aile hekimlerimiz
oldu.
Değerli
arkadaşlarım, eğer bu şekilde bir uygulamaya geçeceksek
aile hekimi uzmanlığını en azından özendirici bir
şekilde, ana branşta, mutlak suretle yerinde, örgün eğitimle
bütünleştirmemiz lazım. Yani bakın, memlekette yaşayan 76
milyon insanın sağlığından sorumlu olan, özellikle,
tedavi edici kısımların değil, önleyici hizmetler veya
hastalıkların önceden tanınması, ortaya
çıkmasının engellenmesi noktasında, özellikle
iktidarın da son on bir yıldır övündüğü, anne ölüm
hızları, bebek ölüm hızlarındaki azalma, aşılama
programlarındaki başarı ve yoğunlaşma aile hekimi
olarak tanımlamış olduğunuz arkadaşların
göstermiş olduğu performansla ilgili.
Şimdi ne
yapıyoruz? Şimdi de yasayla yeniden, aile hekimlerine hem bir
mecburi hizmet muafiyeti diye bir şey tutturduk, Yurt dışında
eğitim yapmışsan, eğitimini orada tamamlamışsan,
ülkenin hekim ihtiyacı var, seni mecburi hizmetten muaf tutuyoruz.
diyorsunuz. Öbür taraftan, atandığı ilk yerde aile
hekimliği uzmanlığını uzaktan eğitimle
tamamlamış olanı mecburi hizmetten men tutuyorsunuz. Yani bu
şekilde, her alanda farklı farklı uygulamalarla, hekimler
arasında gurur kırıcı olan, incitici olan
ayrılıkçı bu anlayıştan vazgeçmenizi özellikle sizden
rica ediyoruz. Bunlar doğru yaklaşımlar değil.
Türkiye'nin aile
hekimliği modeli doğru uygulanması gereken bir model ama şu
anda kendi kendinize sormanız lazım. Bizim aile hekimliği
uygulaması için şimdiki yaptığımız mı
doğru?, Daha önce aile hekimi uzmanlığını bir
sınavla alıp, belli süre yerinde eğiterek aile hekimi
uzmanı yapıp bunlardan istifade etmemiz mi doğru? veya da Pratisyen
hekimlere bir anda, Aile hekimi oldunuz, hayırlı olsun. demek mi?
doğruyu tekrardan tartışmak lazım.
Burada, eskiden
uygulanan sağlık ocaklarındaki hizmetleri, hekimlerin sadece
adlarını değiştirerek, kendilerine birtakım
sorumluluklar yükleyerek, Sizi ekonomik olarak da çok rahata erdireceğiz,
nöbet tutturmayacağız. diye gerekçelerle aile hekimliği
statüsüne sokarak bugün de tam o gün yaptıklarınızın tersine
bir uygulamayla onların karşısına çıkmak doğru
yaklaşım değil.
Dünyanın
hiçbir yerinde aile hekimliği modeli Türkiyede uygulandığı
şekliyle uygulanmıyor. Bakın, şimdi, ileriki maddelerde
tartışacağız, aile hekimlerine dünyada, hiçbir Batı
ülkesinde olmayan şekilde nöbet uygulaması getiriyorsunuz. Bunun da
kabul edilebilir hiçbir tarafı yoktur. Aile hekimi uzmanı hangi
alanda hangi görevi yapacak, yetkisi, sorumluluğu; birlikte
çalıştığı elemanlarının ne
kadarının ne derecede sorumluluğu olacak, bunları bilmesi
kâfidir. Aile hekimlerinin kendileriyle beraber, özellikle sözleşmeli
olarak yanlarında çalıştırmış oldukları
yardımcı sağlık personellerinin de günün birinde
kapının ağzına konulmayacağının garantisi
yoktur. Orada çalışan sözleşmeli statüdeki insanların da
mutlak surette devlet güvencesi altına alınması gerekiyor diyor,
bu düşüncelerle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum
III.- Y O K L A M A
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE
(Yalova) Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN
Yoklama talebi var, yerine getireceğim.
Sayın
İnce, Sayın Atıcı, Sayın Karaahmetoğlu,
Sayın Şeker, Sayın Dibek, Sayın Ediboğlu, Sayın
Acar, Sayın Öz, Sayın Dinçer, Sayın Küçük, Sayın Kesimoğlu,
Sayın Bulut, Sayın Demirçalı, Sayın Düzgün, Sayın
Oyan, Sayın Gümüş, Sayın Aydın, Sayın Demiröz,
Sayın Güven ve Sayın Öğüt.
İki dakika
süre veriyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Sağlık Bakanlığı ve
Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 16 Milletvekilinin;
Üniversite Öğretim Elemanları ile Sağlık Hizmetleri ve
Yardımcı Sağlık Hizmetleri Sınıfında
Çalışan Personelin Tam Süre Çalışmasına ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın; Organ ve Doku
Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekilleri Mahmut Tanal ve Mustafa Sezgin Tanrıkulunun;
Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Tokat Milletvekili Orhan Düzgünün;
Devlet Memurları Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanalın; Tababet ve Şuabatı Sanatlarının
Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/791, 2/159,
2/401, 2/592, 2/769, 2/1049) (S. Sayısı: 480 ve 480e 1inci Ek)
(Devam)
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
480'e 1'inci Ek sıra sayılı Torba
Kanunun 27. Maddesinin ikinci fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
"Eğitime başladıkları tarihte
çalıştıkları aile hekimliği birimini en az iki yıL
değiştirmemek şartıyla ve de gönüllü olarak bu süreyi üç
yıla tamamlamak isteyenler, bu maddeye göre uzmanlık eğitimini
başarıyla tamamlayanlar, 7/5/1987 tarihli ve 3359 sayılı
Sağlık Hizmetleri Temel Kanununun ek 3 üncü maddesi uyarınca
yapmakla yükümlü oldukları Devlet hizmetini ifa etmiş
sayılırlar"
İdris Baluken
(Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI NECDET ÜNÜVAR (Adana) -
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU
(Edirne) Katılamıyoruz.
PERVİN BULDAN (Iğdır) Gerekçeyi
okutun.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Düzenleme ile aile hekimliği birimindeki
uzmanlık eğitiminin aynı zamanda en az üç yıl gibi bir
sürede zorunlu çalışma ile yükümlü olunan devlet hizmetinin ifa
edilebileceğinden söz edilmektedir. Zorunlu devlet hizmetinin
başarılı olunan uzmanlık eğitimiyle birlikte üç
yıl gibi zorunlu çalışma süresine bağlanma koşulu
Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı bir durumdur. Mevcut
sistemde hekimlerin zorunlu devlet hizmeti zaten ortalama bir veya iki yıl
arasında değişmektedir. Dolayısıyla zorunlu olarak
belirtilen üç yıllık sürenin iki yıla eşitlenmesi ve
gönüllü olarak üç yıla tamamlanabilmesi koşulu daha eşit bir
yaklaşım olabilir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
28inci madde üzerinde bir adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 480'e 1'inci Ek sıra
sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı
Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcı ve 16 Milletvekilinin; Üniversite Öğretim Elemanları
ile Sağlık Hizmetleri ve Yardımcı Sağlık
Hizmetleri Sınıfında Çalışan Personelin Tam Süre
Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal'ın; Organ ve Doku
Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekilleri Mahmut Tanal ve Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun;
Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Tokat Milletvekili Orhan Düzgün'ün;
Devlet Memurları Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal'ın; Tababet ve Şuabatı San'atlarının
Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/791, 2/159,
2/401, 2/592, 2/769, 2/1049)nun 28 inci maddesinin Tasarı metninden
çıkarılmasını teklif ederiz.
Aytuğ
Atıcı Özgür
Özel Nurettin
Demir
Mersin Manisa Muğla
Süleyman
Çelebi Selahattin
Karaahmetoğlu Arif
Bulut
İstanbul Giresun Antalya
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
NECDET ÜNÜVAR (Adana) Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Arif Bulut, Antalya Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
ARİF BULUT
(Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, görüşülmekte olan yasanın 28inci maddesinde
vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sağlıkta
dönüşüm adı altında sağlık
piyasalaştırıldı, devlet kontrolünde özel sağlık
kartelleri oluşturuldu. Sonra, bu kartellere uluslararası sermaye
sahipleri ortak oldu. Organ ve doku transplantasyonları, yoğun
bakım hizmetleri ve buna benzer çok ödeme yapılan hizmetler bu
uluslararası ortaklı sağlık kartellerine peşkeş
çekildi. Kamu hastaneleri yavaş yavaş bu alanlardan çekilmeye
başladı. Üniversite hastanelerinde bu hizmetleri yapan kadrolar bu
karteller tarafından transfer edildi. Bunların hepsi AKP
tarafından planlandı, yapıldı ve hâlen yapılmaya devam
ediliyor.
Anayasal bir hak
olan sağlıklı olma hakkı ötelenemez bir hizmet olmaktan
çıkarılarak serbest piyasa koşullarına terk edildi. Çok iyi
yetişmiş, kendi alanında en iyiler mertebesine
ulaşmış hekimler kamu hastanelerini terk ettiler. Bu
anlamsız ve içi boş Tam Gün Yasası nedeniyle tüm bunlar oldu ve
olmaya devam ediyor. Şimdi, bu kadrolar zor tedavileri, zor ameliyatları,
özellikli invaziv işlemleri, organ ve doku nakillerini, ciddi yoğun
bakım hizmetlerini çok özel kartel hastanelerinde vermektedirler. Organ ve
doku naklinde dünyada ön sıralarda olan üniversite hastaneleri sıralarını
bu kartel hastanelerine kaptırdılar. Başbakan
ameliyatını yaptırmak için bunlardan birisini kamu hastanesine,
daha önce afiliye edilmiş, Sağlık
Bakanlığının el koymuş olduğu bir hastaneye
çağırdı. Sağlık Bakanı, bir
başkasını bir başka hastaneye çağırdı ve
ameliyatları yapıldı ama bu ülkenin normal
vatandaşları bunu yapamazlar, yapacak gücü olana da
yaptırmazlar.
Neden bunları
çağırıyorlar değerli arkadaşlar? Nedeni şu: Kamu
hastanelerinde artık böyle kişiler çalışmıyor. Tam gün
dayatması var. Çalışanlar tehdit altında, korku içinde,
darbediliyorlar, öldürülüyorlar. Çünkü bu AKP Hükûmetinin en tepesindekiler
doktorları vatandaşa hedef olarak gösterdiler, doktorlara intikam
duyguları içinde yaklaştılar. Çünkü Dünya Bankasının
önlerine koyduğu Sağlıkta Dönüşüm Programını
uygulayabilmek için engel gördükleri en önemli halka doktorlardı.
Doktorları sindirmenin yolu itibarsızlaştırmaktan
geçiyordu, sistematik olarak buna yöneldiler ve bunu başardılar. On
bir yılda adım adım bir meslek grubunun tüm hakları
nasıl elinden alınır, serbest çalışma özgürlükleri
nasıl yok edilir, doktorların ortaya koyduğu özel
girişimleri nasıl engellenir bunu gösterdiler ve doktorların
sistemdeki en değersiz halka olmasını sağladılar,
doktorlar âdeta amele oldular. Doktorların çalışanı da,
emeklisi de nasıl yokluk ve yoksulluk içinde yaşanır bunu
öğrendiler. Tam gün dayatması esas olarak bu uygulamadaki son
halkadır. Can çekişmekte olan, çene atan sağlık sistemine
vurulan son darbedir, bundan sonrası ölümdür.
Değerli
arkadaşlar, sizler de bu uygulamadan her biriniz mutlaka nasibinizi
alacaksınız ya da en yakınınızdakiler nasibini
alacaktır. Hiçbirimiz ölümsüz değiliz. Bir gün ambulansa ya da
sedyeye bindiğinizde veya hasta yatağına sizi koyduklarında
sağlıklı olma hakkının ne demek olduğunu
anlayacaksınız, neyle oynadığınızı, neleri
bozduğunuzu anlayacaksınız ama çok geç kalmış
olacaksınız.
Geldiğiniz
noktaya bir bakalım: Her poliklinikte doktor var ama hastayı tedavi
edecek doktor yok. Doktor performans için orada bulunuyor. Doktorların
kendi sağlığı yerinde olmadığı için hasta güvende değil. Hizmet kalitesi
düşmüş ama SGKnın ödediği fatura giderek katlanıyor.
Ayrıca, vatandaşın ödediği fatura da giderek katlanıyor,
katılım fiyatları artıyor. Bıçak parası yok
edilmedi, yasallaştı, giderek artıyor. İlaçta yokluklar
dönemi başladı, özellikle önemli ilaçlar bulunmuyor. Daha
yapılmadan özelleştirilmiş şehir hastaneleri geliyor.
Bırakınız doktor seçme hakkını, doktora ulaşmak
bile giderek zorlaşıyor. Katılım paylarının
artırılması ya da tamamlayıcı sigorta ücreti adı
altında yeni ücret tarifeleri geliyor. Kamu yararı olmayan
sağlık serbest bölgeleri oluşturma çabaları devam ediyor.
Kırsal kesimde sağlık ocaklarının ortadan
kalkmasıyla oluşan sorunlar giderek derinleşiyor. Asistan
sorunları giderek artıyor. Aile hekimlerinin sorunları giderek
artıyor. Hastaların en mahrem bilgilerinin bilmemesi gereken
kişi ve kurumlara servis edilmesinin önü açıldı. Hekime ve
sağlık çalışanlarına şiddet konusunda hassas olduğunu
beyan edenler yine şiddet oluşması için uygun ortamı yaratmaktadırlar.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ARİF BULUT
(Devamla) - Sürekli yasa yapıyoruz ama hiçbir sorunu çözemiyoruz.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
29uncu madde
üzerinde iki adet aynı mahiyette önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 480 sıra sayılı Sağlık Bakanlığı
ve Bağlı Kuruluşların Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Üniversite Öğretim Elemanları ile Sağlık Hizmetleri ve
Yardımcı Sağlık Hizmetleri Sınıfında
Çalışan Personelin Tam Süre Çalışmasına ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Organ
ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Sağlık
Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi, Devlet Memurları Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Tababet
ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 29.
Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Ali Öz Hasan Hüseyin Türkoğlu Oktay Vural
Mersin
Osmaniye
İzmir
Reşat
Doğru D.
Ali Torlak Celal
Adan
Tokat
İstanbul
İstanbul
"MADDE 29-
1219 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde
eklenmiştir.
'GEÇİCİ
MADDE 11- Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren,
sağlık meslek liselerinin sağlık bakım
teknisyenliği haricindeki programlarına öğrenci kaydedilmez. Bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 25/2/1954 tarihli ve
6283 sayılı Hemşirelik Kanununun geçici 3 üncü maddesinin ikinci
fıkrası kapsamında sağlık meslek liselerinin
hemşirelik programına da öğrenci kaydı yapılmaz. Bu
tarihe kadar kaydı yapılmış olan öğrenciler
eğitimlerini kayıtları yapılan programlarda tamamlarlar ve
bitirdikleri programların meslek unvanını kullanırlar.
Sağlık meslek liselerinin kapatılan programlarından bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar mezun olanlar da meslek
unvanlarını kullanmaya devam ederler.'"
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Aytuğ
Atıcı Özgür
Özel Nurettin
Demir
Mersin
Manisa Muğla
Süleyman
Çelebi Haydar
Akar İlhan
Demiröz
İstanbul
Kocaeli
Bursa
BAŞKAN
Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
NECDET ÜNÜVAR (Adana) Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK
BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde söz isteyen İlhan Demiröz,
Bursa Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
İLHAN
DEMİRÖZ (Bursa) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun
tasarısının 29uncu maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz
önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla ve
sevgiyle selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 29uncu maddeye geçici 11inci madde eklenerek şöyle
demişler: Sağlık meslek liselerinde
Ve hemşireler için yardımcı
ibaresi konmuştur. Buradan Sayın Bakana sormak istiyorum: Yani genç
bu yavrulara hastalarımızı, insanlarımızı
nasıl emanet edeceğiz? Hemşire yüksekokul mezunu olmalı.
Eğer yapıyorsak sağlık memurlarını da
hemşirelerini de yüksekokul mezunu yapalım.
Bu
yardımcılık kelimesi veya
yardımcılığın nereden
çıktığını anlamış değilim. Acaba
diyorum ki, son günlerde hele yeni ihdas ettiğiniz bakan
yardımcılığından sonra hemşire
yardımcılığı veya sağlık memuru
yardımcılığı da başarılı olacak
şeklinde mi düşündünüz? Onu da öğrenmek istiyorum.
Buradan, bu
ifadeden sonra, Sayın Bakanı burada bulmuşken şunu da
sormak istiyorum değerli arkadaşlar: Türkiyede Sağlık
Bakanlığına ait hastane sayısı 2007 yılında
848 iken, 16 devlet hastanesi kapatıldı, bu sayı 2012de 832ye
düştü. Yani, yine 2007de 365 olan özel hastane yüzde 48 artışla
541e kadar çıktı.
Sayın Bakan
buradayken şöyle sormak istiyorum: Kapatılan 16 hastane hangileridir?
Kapatma gerekçeleri nelerdir? Sağlık Bakanlığı bundan
sonraki yıllarda kaç tane daha devlet hastanesi kapatmayı planlamaktadır?
Bir yandan devlet hastanelerini kapatırken daha kaç tane özel hastane
yapılması teşvik edilecektir? Bunları öğrenmek
istiyorum.
Buradan bölgem olan
Bursaya gelmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, Bursada Bursa şehir hastanelerinin kurulması
üzerine yer aranmaktadır. Sayın Bakan da gayet iyi biliyor. Daha önce
Samanlı mevkisinde bir hastane kurulması yoluna gidildi ama bu
bölgenin 1inci sınıf tarım arazisi ve Bursa Ovası
içerisinde olması nedeniyle hukuki olarak olmayacağı ortaya
konduktan sonra vazgeçilmiş gibi bir durum söz konusu. Bu defa Bursa
şehir hastanesinin Doğanköyde 2 bin dönümlük bir alanda
yaptırılacağı ifade edilmektedir. Buranın da bir
kısmının ormanlık alan olduğunu ve burada özel fidan
yetiştirildiğinin de altını özellikle çizmek istiyorum. Ve
buradan söz konusu olarak bu alanın neresi olduğunu Sayın
Bakandan öğrenmek istiyorum.
Ve buradan
şunu da söylemek durumundayım: Bursada 468 yataklı bölge
hastanesi, 275 yataklı kalp damar hastanesi, 264 yataklı onkoloji
hastanesi, 48 yataklı psikiyatri hastanesi, 100 yataklı yüksek
güvenlikli hastane ve 200 yataklı fizik tedavi rehabilitasyon hastanesi
olmak üzere, 1.355 yataklı bir sağlık kampüsünün
yapılacağı ifade edilmektedir. Buradan soruyorum: Acaba
uluslararası standartlara göre, bu büyüklükteki bir hastane için gerekli
olan arsa büyüklüğü ne kadardır veya yine, uluslararası
standartlara göre, hastanelere hastaların kolayca ulaşabilmesi için
şehir merkezine kaç kilometre uzaklıkta olması lazım?
Yine, şunu da söylemek istiyorum: Bursa şehir
hastanesi için yer seçimi kararı verilirken uluslararası standart
neden gözetilmemiştir ve Doğanköydeki hastaneye Bursa şehir
merkezinde yaşayan hastalar nasıl ulaşacaktır? diye sormak
istiyorum.
Bir, Bursa şehir hastaneleriyle ilgili bunu
sorduktan sonra, bir de zamanımı iyi kullanarak, burada ihale
kapsamı içerisinde hangi yatırım ve hizmetlerin olduğunu
öğrenmek istiyorum. İhale sonucuna göre ihaleyi kazanan
şirketlere yılda kaç lira, kaç TL kira ödenecektir? Bunları,
Sayın Bakanım bizi bilgilendirirse, hem ben hem de bölgem olan
Bursalı seçmenler öğrenmiş olacaktır.
Hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum,
sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki önerge üzerinde söz isteyen Ali Öz,
Mersin Milletvekili.
ALİ ÖZ (Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 480
sıra sayılı Kanun Tasarısının 29uncu maddesiyle
alakalı verdiğimiz önerge üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi tekraren
saygılarımla selamlıyorum.
Şimdi, burada sağlık meslek liselerini
çiğdem gibi büyüttük, sayılarını çoğalttık.
Memlekette hemşire, ebe ihtiyacı var. dedik, Sağlık
alanındaki başka teknikerlere de ciddi manada ihtiyaç var. dedik.
İllere baktığımız zaman, illerin her bir yerinde
sağlık meslek liselerinin özellikle özel sağlık meslek
liselerinin- sayılarının arttığını
biliyoruz. Şimdi, yeni bir düzenlemeyle de hemşirelik, ebelik ve
bunlara bir yardımcılık getiriyoruz. Eğer bu
dağıtılan kanun tasarısı -Türkiye Büyük Millet Meclisi
sıra sayısı 480e 1inci Ek, sayfa 26- eğer
milletvekillerinin elinde, değerli arkadaşlarımızın
elinde varsa bu, ben buradan bir şeyleri sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Şimdi,
şöyle diyoruz, hemşire yardımcısı, ebe
yardımcısı, bunların tanımlarını yapıyoruz,
bir de sağlık bakım teknisyenliğinin
tanımını yapıyoruz. Yaptığımız
tanımlarda bakıyoruz ki: Hastaların günlük yaşam
aktivitelerinin yerine getirilmesi, beslenme programının
uygulanması, kişisel bakım ve temizliğiyle sağlık
hizmetlerinin ulaşımında yardımcı olan ve refakat eden
sağlık teknisyenidir. Ebe yardımcısına
bakıyoruz: Aynı görevleri yapan sağlık teknisyenidir.
Sağlık bakım teknisyeninin tanımına bakıyoruz:
Aynı işi yapan sağlık mensubudur. Yani şimdi,
aynı işi yapan kişilerin adlarını hemşire
yardımcısı, ebe yardımcısı diye
Hemşire
ve ebelik gibi özellikle Türk tıbbına ciddi emeği geçen, hekim,
hastaya baktıktan sonra hastanın geri kalan işlerini emanet ettiği
ve kendi derneklerinin de ısrarla hemşire yardımcısı
ve ebe yardımcısı denilen bir statünün kabul edilemez
olduğunu ifade etmiş olmalarına rağmen, neden zorlayarak
bunlara hemşire yardımcısı ve ebe
yardımcısı unvanı vermek istiyoruz? Yani burada asıl
niyetin ne olduğunu Parlamentoya Saygıdeğer Bakanın izah
etmesi lazım. Eğer gerçekten lise seviyesinde bir istihdam
oluşturmaksa o zaman gelin Hemşire yardımcısı, ebe
yardımcısı diyeceğimize aynı görevi yapan
Sağlık bakım teknisyeni olarak adlarını tek bir ad
altında birleştirelim. Yani hastane hizmetlilerinin hastanede
yardımcı sınıf olarak görev yapmalarına engel olacak
veya bunların sayısını artırmayı engelleyecek bir
teklifimiz yok. Sadece istediğimiz şu: Hemşire
yardımcısı, ebe yardımcısı denilen statü,
hastane içerisinde veya toplum sağlığı merkezlerinde bundan
sonra yeni kargaşaların önünü açmanın ötesinde bir işe
yaramayacak. Görev ve yetkileri tam olarak belirlenmediğinden, orada
yarın birileri çıkacak, Hemşirenin görevini hemşire
yardımcısı olarak ben de yapabiliyorum, ben niye hemşire
yardımcısıyım? diyecek. Daha önce üç yıllık
görev yapan ebeleri, bir anda, bir kanunla hemşire yaptık.
Yarın, ileri ki günlerde bu Bakanın sabit kalacağı veya bu
iktidarın daima Türkiye Cumhuriyeti devletinde iktidar olacağının
bir garantisi yok ki. Bir başkası gelip bu kanunu, bu meslek
üzerinden farklı algılamayla değiştirmeye
kalktığında, bunun vebali onların değil bugün bu
tasarıya evet diye kalkan parmakların üzerinde olacak.
Dolayısıyla, bu vebali taşımamızın bize
sağlayacağı hiçbir fayda yok.
Burada bu
okullardan, sağlık meslek liselerinin sağlık bakım
teknisyenliği haricindeki programlarına öğrenci kaydetmeyeceksek
hemşire yardımcılığı, ebe
yardımcılığı statüsünden vazgeçelim. Bu doğru bir
uygulama değildir, bu konuda Genel Kurulun doğru karar
vereceğine inanıyorum.
Özellikle,
Komisyonda da tartıştığımız şekliyle,
sağlık camiası içerisinde gerçekten hizmetlerin devamı
noktasında çok önemli bir yere, göreve sahip olan hemşire ve ebelere
bu haksızlığı yapmamamızı herkesten rica ediyor,
saygı ve sevgilerimi sunuyorum, Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Böylece, birinci
bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 22.29
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.38
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muharrem IŞIK
(Erzincan)
---------- 0 ----------
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26ncı Birleşiminin
Sekizinci Oturumunu açıyorum.
480 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Şimdi ikinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm
30 ila 56ncı maddeleri kapsamaktadır.
Bölüm üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Reşat Doğru, Tokat
Milletvekili, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Tabii, torba kanunun
ikinci bölümünü görüşüyoruz. Birinci bölümünde yapılan birtakım
uyarılarımıza rağmen herhâlde onların hiçbirisi kabul
edilmedi, bundan sonrakinde inşallah kabul edilir diye düşünüyoruz.
Saygıdeğer milletvekilleri, tabii,
sağlık teşkilatının kendine özgü çok önemli
kuralları var. Sağlık teşkilatındaki insanlar büyük
bir özveriyle çalışırlar ve çalışmalarının,
öyle çok fazla bir beklenti içerisinde olmadan
çalışmalarının karşılığı olmaz.
Ancak şurası bir gerçektir ki, sağlıkta bir şeyler
yapılacaksa, bunların, ancak bakanlık, hekimler ve diğer
sağlık çalışanları ile birlikte hep beraber
değerlendirilip düşünülmesiyle yapılması en
doğrusudur. O zaman, öncelikle yapılması gereken. Başta
hekimler olmak üzere, sağlık
çalışanlarının şu ana kadar en önemli
sıkıntılarından bir tanesi, kamuoyunda ve halkın
önünde gururlarının kırılmış olmasıdır
yani yok edilen bir saygınlıkları vardır. Bu
saygınlıklarının yok edilmiş olmasından
dolayı da birtakım sıkıntıların olduğunu
görüyoruz. Bundan dolayı da mutlaka sağlıktaki
olumsuzlukların tek sebebinin hekimler olduğu olgusunun toplumdan
kırılması gerekmektedir. Eğer şu anda sağlık
personeline bir şiddet uygulanıyorsa, bir şiddetle
karşı karşıya kalınıyorsa, bunun en önemli
sebeplerinin başında, hekimlere daha önce yapılan çeşitli,
hem siyasilerin hem de diğer birtakım yerlerde yapılan olumsuz
söylemler -ve saygınlıklarının yok edilmesi- yani
onların gururlarına yapılan saldırılardır. Bundan
dolayı da özellikle bu insanların mutlaka moral değerlerini
yükseltmek mecburiyetindeyiz. Özellikle şurası gerçektir ki her gün
bir hastanede veyahut her gün bir sağlık kuruluşunda onlara
yapılan saldırılar ancak o şekilde önlenebilir, yoksa siz
eğer o hekimi belli bir şekilde toplum nezdinde -hem basın
kanalıyla hem de medya kanalıyla, onlar vasıtasıyla- belli
bir seviyeye getirmezseniz, o zaman o saldırılar devam edip
gidecektir.
Ayrıca,
diğer bir konu da maalesef, ülkemizde -Sağlık
Bakanlığının görevi- sadece hastalara bakmak veyahut da
hastalara daha fazla ameliyat yapmak, yatak sayısını
artırmak, yoğun bakım ünitelerini artırmak, ambulans
sayısını artırmak şeklinde övünülmemesi gereken bir durum
da vardır. Şöyle ki: Ülkemizde koruyucu hekimliğe çok ciddi
manada destek verilmesi gerekmektedir. Şu anda GDOlu ürünlerin,
zararlı gıdaların, zararlı içeceklerin,
çocuklarımızın veyahut da bebeklerimizin yediği,
torunlarımızın yediği çeşitli gıdaların -acaba-
sağlık noktasında ne olduğu konusunda çok ciddi
çalışmaların yapılması gerekmektedir. Şurası
gerçektir ki şu anda toplumda işte bisküviler, çeşitli mamalar
Bunların içerisinde kullanılan şekerlerin büyük bir
kısmı tatlandırıcı dediğimiz şekerlerdir.
Tatlandırıcılar suni şekerlerdir. Bakınız, bunlar
dünyanın birçok ülkesinde artık neredeyse tamamen ortadan
kaldırılır pozisyona gelmiştir. Herkes
tatlandırıcılardan vazgeçip tabii şekere doğru
geçmektedir ama enteresandır, bizim ülkemizde hâlâ tatlandırıcıların
oranı yüzde 10lar, yüzde 15ler civarındadır. İşte,
pastasında kullanılır, mamasında kullanılır,
bisküvisinde kullanılır ve çocuklarımızı bir noktada
nasıl bir şekilde etkilediğimizin farkında olmadan
onları zehirleme durumuyla karşı karşıya kalırız.
Bunların
yanında insanların psikolojilerinin bozulmuş olduğu bir
ortamı da yaşıyoruz. Her gün intiharlarla, her meslek grubunda,
polisinden işte çeşitli gruplarına kadar birçok meslek
gruplarında intiharlarla karşı karşıyayız geçim
derdinden veya çeşitli şartlardan. İnsanlar tarımda
aradığını bulamıyor, memur işte kartzede duruma
gelmiş, elindeki kartın, kullanmış olduğu kartın
parasını ödeyemiyor. Dolayısıyla,
bağımlılıklar her geçen gün artıyor. Bunun içerisine
sigarayı sayabiliriz; sigara, alkol, uyuşturucu, her geçen gün
maalesef artıyor. İşte, böyle ağır bir travmanın
içerisinde -bulunan insanların- bakıyorsunuz, boşanmaların
arttığı, insan sağlığının
bozulduğu, intiharlara doğru süratli şekilde bir gidişin
olduğu bir ortamı da yaşıyoruz ve görüyoruz.
Bu manada da
mutlaka müdahale edilmesi gereken bir zaman sürecini yaşıyoruz ki bu
noktada Sağlık Bakanlığından Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığına, Millî Eğitim
Bakanlığından diğer birtakım kuruluşlara kadar
çok önemli görevler düşüyor ama gördüğümüz kadarıyla maalesef
bunların hepsi bir kenara bırakılıyor, sadece işte
intiharlarla ilgili biz zaman zaman araştırma önergeleri vererek
buralarda konuşuyoruz ama insanların yürekleri yanıyor, canları
yanıyor. Her gün onlarca insanın bu ağır durumla
karşı karşıya olduğu bir ortamı da
yaşıyoruz.
Sayın
milletvekilleri, tabii hekimlerin özlük hakları ile
maaşlarının emekliliklerine yansıyacak şekilde yeniden
düzenlenmesi ve özellikle de eğitim hastanelerindeki eğitim
elemanlarının özlük haklarının üniversite hastanelerinde
çalışan aynı meslek gruplarıyla beraber olması
gerekmektedir. Bu konuda da çok ciddi noktada şikâyetler vardır. Yani
eğitim hastanelerindeki bir insanımızın
aldığı maaşla veyahut da emeklilikte almış
olduğu maaşla, işte üniversite hastanelerinde çalışan
hekimler arasında çok büyük oransızlık vardır. Şu
anda, işte, en yakın Ankara Numune Hastanesi; Ankara Numune
Hastanesindeki bir eğitici uzmanımız -orada profesör de
çalışıyor, doçent de çalışıyor, eğitici
olarak çalışıyor- emekli olursa aldığı maaş
2 bin lira, eğer aynı arkadaşımız tıp
fakültesinden, üniversite hastanesinden emekli olursa orada
aldığı maaş 4 bin liradır. Bu çok büyük bir
adaletsizliktir.
Bu noktada
özellikle Sağlık Bakanlığımızdan, işte
Maliye Bakanlığımızdan ilgi beklenilmektedir. Yani, bu tür
adaletsizliklerin mutlaka ortadan kaldırılması gerekmektedir.
Ayrıca hekimlerin özlük hakları ve maaşları
eğitimleri, görev esnasındaki zorluk ve riskler göz önüne
alınarak yeniden düzenlenmelidir. Özellikle diyoruz çünkü şu anda hekim
camiasının olsun veyahut da diğer yardımcı
sağlık personelinin olsun nöbetle ilgili çok ciddi sorunları
vardır. Hekimler ve diğer sağlık personelleri yani yeri
geldiği zaman yirmi dört saat nöbet tutuyorlar ve alınan nöbet
ücretleri veyahut verilen nöbet ücretlerinin ne kadar komik olduğunu da
söylemek mecburiyetindeyiz.
Bunların
yanında, üniversite ve eğitim hastanelerinde çalışan
hekimler ile hizmet hastanelerinde çalışan hekimlerin aynı
statüde değerlendirilmesi çok yanlıştır.
Dolayısıyla da bu yönde olarak da yani sağlıktaki
eğitimde yapılacak en büyük darbelerden biridir. Bu hastanelerde bir
yandan eğitim süreci sağlanırken bir yandan kariyerle ilgili
yapılan çeşitli iyileştirmeler de beraberinde yapılmalıdır.
Sayın
milletvekilleri, sağlıktaki bir diğer garabet durum da
sağlık sistemine bir yarar sağlamayan, çalışanlar
arasında huzursuzluk getiren, sağlık harcamalarını
gerçek dışı olarak artıran döner sermaye
uygulamasının yeniden düzenlenmesi konusudur. Sağlıkta bir
süredir uygulanan döner sermaye sistemi özlük haklarında veya
maaşlardaki düzenlemeler yapıldıktan sonra tekrar mutlaka revize
edilmelidir çünkü bu tip bir döner sermaye uygulaması sağlık
çalışanlarına biraz maddi destek dışında sisteme
hiçbir yarar sağlamamış, aksine sağlık
çalışanlarının huzurunu bozmuş ve sağlık
harcamalarını gerçek dışı olarak
artırmıştır. Bu sistem mutlaka ama mutlaka revize edilmeli,
değiştirilmelidir.
Bunun yerine,
kamuda mesai dışı çalışmak isteyen hekimlere ve onlar
ile birlikte çalışacak diğer sağlık personeline
ücretini vatandaştan almak kaydıyla fazla mesai uygulamasına
farklı boyutlarda geçilebilir. Şu anda getirmekte olduğumuz,
tabii, kanunda bazı düzenlemeler var ama bunların çok yeterli
olduğunu biz söylemiyoruz. Aynı tablonun yani üniversite
hastanelerindeki hekimlere verilen o bazı yetkilerin diğer devlet
hastanelerinde çalışan hekimlere de verilmesinde fayda vardır.
Anadolunun
çeşitli yerlerinde uzman hekimler çalışmaktadırlar. Bu
uzman hekimlerin, tabii, şu an itibarıyla muayenehanelerinin ya
tamamen kapattırıldığı veyahut da muayenehane açma
haklarının tamamen ortadan kaldırıldığı bir
durumla karşı karşıyayız.
Memleketimizden
örnek vermek istiyorum, milletvekili olduğum ilden. İşte,
Tokatın Reşadiye beldesi, o bölgeye gitmiş, insan
çalışıyor yani çalışmış olduğu yer
dağların arasında olan bir bölge. Oradaki hekim hastanede
çalışırken mesai saatlerinin dışında eğer
bir muayenehane açmak istiyorsa biz, o muayenehane açma hakkının
verilmesi gerekir diye düşünüyoruz. Şu an itibarıyla, tabii,
hekim olup da hekimlerin öyle çok büyük para kazanmış
olduklarını veyahut da işte, hekimlerin çok zengin olduğunu
söyleyemezsiniz. Bir tane zengin hekim söylenmez ama yani zengin galericiler
söyleyebilirsiniz, diğer birtakım meslek sahipleri, onları
söyleyebilirsiniz ama enteresandır, her türlü, işte,
sağlıktaki sorunların üzerine yıkıldığı
hekim camiası yeri geldiği zaman çok ağır suçlamalarla
karşı karşıya bıraktırılmakta ama haklı
olduğu zaman, onlara özlük hakları verilmesi gerektiği zaman da
bir kenara bırakılmaktadır. Bunların doğru
olmadığını söylemek istiyoruz.
Bakınız,
işte, Ankaramızda veya Türkiyenin her yerinde hekimlerin
bazılarının, işte, buradaki hocalarımızın
muayenehaneleri var ama bu muayenehanelerindeki yazmış oldukları
reçete geçerli değil. Hâlbuki sosyal güvenlik kurumları olarak
bunların yani neden biz
İşte, bu, vergisini veriyor, oradaki
kayıt defteri, protokol defteri var, onlara işleniyor, her şey
yapılıyor ama Sosyal Güvenlik Kurumu onların yazmış
olduğu reçeteleri geçerli saymıyor, illa resmî devlet kurumundan
olması şeklinde bir değerlendirme yapıyor. Bunun da
doğru olmadığı kanaatindeyiz. Yani, eğer biz hekime
veyahut da hocamıza bir muayenehane açma yetkisi vermişsek bu
büyükşehirde, en azından onun yazmış olduğu reçete de
bu yönlü olarak mutlaka geçerli olmalıdır diyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen, Kadir Gökmen Öğüt,
İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yine sizi diş hekimlerinin sorunlarıyla
sürekli meşgul ediyorum ama bu sorunlar yıllardır
çözülemediği için bir daha bir daha Mecliste dile getirmek istiyorum çünkü
meslektaşlarımızın çok önemli
sıkıntıları var. Onları burada dile getirmezsem onlar
adına buraya gelmiş olan bana sitem ettiklerini düşünüyorum.
Dün yine
İstanbul Tabip Odasının çıkmakta olan Tam Gün
Yasasıyla ilgili olarak yapmak istediği basın toplantısı
maalesef her zamanki gibi hoyratça davranılarak Hükûmetinizce
engellenmiştir. Her gün bir yenisini gördüğümüz bu antidemokratik
uygulamaların ileri demokrasiyle ne ilgisi olduğunu çözememekteyim.
Öncelikle, ilgili kurum ve kuruluşların
görüşü alınmaksızın, Komisyon çalışmaları
esnasında kamunun ve özel sağlık sektörünün farklı
bileşenlerinin menfaati için sunduğumuz tüm önergelerin reddedilmesi
suretiyle birilerinden ve bir yerlerden sipariş edilen konuların
birbirinden alakasız maddelerle dayatılmasını burada
huzurlarınızda kınıyorum. Hükûmet zaten bazı
izahı olmayan sağlık politikalarıyla hekimleri üzmekteyken
diş hekimleri bundan fazlaca nasibini almaktadır. Tam beş
yıldır muayenehanesi bulunan 17 binin üzerindeki diş hekimi
kamudan hizmet alımı konusunda devletten haber beklemektedir. Son
olarak Başbakan Yardımcımız Ali Babacan, tam bir yıl
önce, bunun ağır bir yük getireceğini söyleyerek konuyu
kapatmış ve İlgili kuruluşlarımız tarafından
üzerinde çalışılıyor. demekle yetinmiştir. Oysa, SGK
yıllardır bu özel muayenehanelerden ve kliniklerden hizmet almak için
söz vermekte, çalışma yapmakta fakat her bakan değişiminde
bu süreç ötelenmektedir. Bu muayenehanelerde bulunan ekipmanlar işsizlik
dolayısıyla atıl beklemektedir. Hizmet alınamaması
nedeniyle birçok muayenehane kapanmakta, buralara hizmet veren diş hekimi,
yardımcı personel ve diş teknisyenleri de zincirleme olarak
işsiz kalmaktadırlar. Bu muayenehaneler, yurdun dört bir
köşesinde en ücra alanlarda bulunmaktadırlar. Sağlık
sektörünün tüm kalemlerinden kamu hizmeti alınmaktayken bugün sadece
diş hekimliği hizmetleri bu kapsamın dışında
tutulmaktadır. Sağlık Bakanlığının bütçesi
görüşülürken de sormuştuk, verilen cevaba göre; ağız
diş sağlığına toplam sağlık harcamaları
içinde yüzde 4lük bir oran ancak tahsis edilebilmiştir.
Değerli milletvekilleri, Hükûmet, performans
sisteminden nasibini alan diş hekimlerinden akla ve bilime
aykırı şekilde çalışmasını beklemektedir
Hekimlikte yapılması gereken işlem sayısı bilimsel
olarak bellidir. Yapılan tedavilerin de kalitesi tartışmalı
hâle gelmektedir bu yöntemlerle. Hükûmetin ısrarlı politikaları
yüzünden bugün muayenehanesinde çalışan diş hekimi işsiz,
kamuda çalışan diş hekimleri köle durumundadır. 7 bin
diş hekimiyle tüm Türkiyenin ağız ve diş sorununu çözme
olanağınız yoktur. Türkiye maalesef ağız ve diş
sağlığı açısından, hem ABDnin hem de
Avrupanın çok gerisindedir. Aynı şekilde, diş hekimlerinin
hakları da bu ülkelerin çok gerisindedir. Hükûmet yurdun birçok yerine
ağız ve diş sağlığı merkezi açarak burada
çalışan diş hekimlerine performans sistemi dayatmasıyla
günde 30 ila 60 hasta yükleyerek bu sorunu sadece görünürde çözmeye
çalışmaktadır. Oysa amaç, sorunu çözermiş gibi yapmak
değil, koruyucu ve önleyici tedbirleri alarak uzun vadeli çözümler üretmektir.
ADSMlerde günde 14-18 olması gereken girişimsel işlemler 30 ila
60 sayısını bulmakta, bu da çalışan hekimler ve
yardımcı personel üzerinde ciddi sağlık problemleri
yaratmaktadır. Geçen sene de önermiştim: Adliyede performans
sistemini uygularsanız birikmiş tüm dosyalar altı ay içinde
eriyecektir. Bugünlerde olduğu gibi, bazı cin fikirlilerin polise de
performans uygulamasını düşünmesi ise her
hırsızlığı çözecektir ama dikkat etmek lazım, bu
hırsızlıklar nerelere kadar gelecektir, onu da görmek lazım.
Hekimler
aldıkları ücretin özlük haklarına yansımaması
dolayısıyla emeklilikte büyük zorluklar çekmektedirler. Sayın
Bakan otuz yıl sonra bunun düzeleceğini söylemişse de bu bize
Ya deve ölür ya deveci fıkrasını hatırlatmaktadır.
Ağız
diş sağlığı merkezlerinin ülke genelinde
sayısı 140 civarındadır. Merkezlerin, mümkün olduğu
kadar, hizmete ulaşmanın zor olduğu Anadolunun kentlerine
gitmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu sistemin bir halkası olarak
bir girişim de kasımın ilk haftasında Kütahyada yaşanmış,
kamuya ait Kütahya Ağız ve Diş Sağlığı
Merkezinde diş hekimliği hizmetlerinin taşeron eliyle verilmesi
için Sağlık Bakanlığı tarafından ihale açılmış,
Türk Diş Hekimleri Birliği, odalar ve meslektaşlarımız
ve sağlık meslek örgütleri tarafından tepkiyle
karşılanan bu ihale şimdilik iptal edilmiş ama son on
yılın uygulamalarına bakıldığında da bu
girişimlerin son bulmayacağını rahatlıkla görmekteyiz
ama meslektaşlarımız, her seferinde, bu taşeronlaşmaya
sonuna kadar direnecektir.
Yine, son dönemde
-bakanlarca yalanlansa da- ağız diş, göz ve bazı ilaçlarla
ilgili ödemelerin kapsam dışına çıkarılacağı
sıklıkla dile getirilmektedir. Bu hizmet ve ilaçlar
tamamlayıcı sağlık sigortası kapsamına
alınmaya çalışılmaktadır. Bu da sağlık
sistemimizde onarılmaz yaralar açacaktır.
Değerli
milletvekilleri, ağız ve diş sağlığının
genel sağlığın ayrılmaz bir parçası olduğunu
bütün dünya İstanbul Deklarasyonuyla kabul etmiş, Dünya Sağlık
Örgütü kalp ve damar hastalıkları, şeker
hastalığı, kanser ve ağız diş hastalıklarını
en yaygın ve en önemli bulaşıcı olmayan 4 hastalık
olarak tanımlamıştır. İlaveten, yine ağız
diş hastalıkları dünya genelinde en pahalı 4üncü
hastalık olarak konumlanmaktadır. Diş çürükleri çoğu
yetişkini etkilemekte, okul çocuklarının yüzde 60 ila 90ını
etkileyerek her yıl milyonlarca okul gününün kaybedilmesine sebep
olmaktadır. Diş çürükleri ve diş eti hastalıkları en
önemli global ağız sağlığı sorunları
arasında sayılmakta, ağız kanseri en sık görülen
8inci kanser tipi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Dolayısıyla,
genel sağlık ile ağız ve diş
sağlığı arasında yadsınamayacak derecede önemli
bir bağ vardır. Türkiyede genel sağlıkta ve diş
hekimliğinde tedavi edici değil koruyucu ve önleyici sağlık
hizmeti benimsenmelidir. Nitekim, büyüyen nüfus yeni yaklaşımlar
gerektirmekte, bunun için toplum bilincinin artırılması
hedeflenmelidir. İletişim çağında bunu yapmanın en
önemli ve etkin yolu medya vasıtasıyla geniş kitlelerin
bilgilendirilmesiyle olur. Sağlık Bakanlığının
insan sağlığıyla ilgili kamu spotları
hazırlayarak pek çok konuda bilinç oluşturulması çabaları
önemlidir ancak bunun ağız ve diş sağlığı
uygulamaları için de yapılması mutlaka gerekmektedir. Film veya
dizilere kamu spotları yerleştirilmesi veya sanal reklamlar
şeklinde bu bilinçlendirmenin yapılması tüm toplumun
yararınadır.
Bugün, ne
yazık ki, genel tıp ve diş hekimliği eğitimi
arasında büyüyen bir kopukluk bulunmaktadır. Diş hekimleri için
son gelişmeleri ve teknolojiyi içeren müfredattan yararlanabilecekleri,
ideal ağız sağlığı hizmetleri
sağlayabilecekleri ve geniş düşünerek genel
sağlığa yönelik önlemler alabilmelerini sağlayacak bir
eğitim sistemi oluşturmak şart olmuştur. Fakültelerde
edinilen bilgi ve becerilerin unutulmamasını, diş hekimliği
alanındaki gelişmelerin izlenmesini ve topluma daha nitelikli
diş hekimliği hizmeti verilmesini sağlamak amacıyla 1998
tarihinde Türk Diş Hekimleri Birliği Merkez Yönetim Kurulu
kararıyla Sürekli Diş Hekimliği Yönergesi yürürlüğe
girmiş ve Sürekli Diş Hekimliği Programı
başlamıştır. Bu programın
başladığı günden itibaren on dört yıl içerisinde 17
bin diş hekimi bilimsel etkinliğe katılmıştır.
Bunlar çok önemli başarılı çalışmalardır. Bu
programın beş yıllık bir geçiş süresiyle birlikte 2019
yılı itibarıyla Bakanlık tarafından zorunlu hâle getirilmesine yönelik Diş Hekimleri Birliğinin
talebi vardır. Yani, birçok gelişmiş ülkede, Almanyada,
İtalya'da ve Fransa'da zorunlu olan lisans eğitimi sonrasındaki
zorunlu sürekli diş hekimliği eğitiminin ülkemizde zorunlu olması, geçiş süresi olarak
kabul edilecek beş yılın da teşvik edilmesi
gerektiğine inanıyoruz. Öğrenmenin ve gelişimin sonu
yoktur. Bu sebeple, sürekli diş hekimliği eğitiminin mecburi
olması, diş hekimleri ve halk sağlığı
açısından şarttır.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, yeri
gelmişken, sıklıkla tarafımıza iletilen bir talebi
daha gündeme getirmek istiyorum. Diş hekimliği fakültesi stajyer
öğrencilerine ücret ödenmemesinin eksiklik olduğunu daha önceki
konuşmalarımızda da dile getirmiş, konuyla ilgili kanun
teklifi vermiştik. Bir kez daha altını çizmek isterim ki, bu
zorlu şartlarda kendi cebinden para harcayarak, 4üncü ve 5'inci
sınıfta hasta bakarak devlete önemli ekonomik katkıda bulunan,
her türlü sağlık riskiyle karşı karşıya olan
diş hekimliği fakültesi öğrencileri büyük bir haksızlıkla
karşı karşıyadır. İntern hekimlere bugün ödenen
aylık ücretin, stajyer diş hekimlerine de ödenmesi ve sosyal güvenlik
haklarından faydalandırılmaları gerekmektedir.
Bir başka
sorunumuz da, muayenehanelerin Diş Hekimleri Odasından ve il
sağlık müdürlüğünden aldığı ruhsatın
yanı sıra, bir de belediyelerden ruhsat alması büyük
sıkıntılara yol açmaktadır. Aynı durumda olan
avukatlar, mali müşavirler ve noterlerin istisna olması eşitlik
ilkesine uygun görülmemektedir. Diş hekimi muayenehanelerinin de belediyeden
ruhsat almaları bir an önce istisna kapsamına
alınmalıdır.
Bunun yanı
sıra, sağlıkta veri paylaşımı her bakımdan
büyük sıkıntı yaratmaktadır. Bu, kesinlikle,
Anayasanın 20nci maddesine aykırıdır. Üniversitelerimiz
halka açılma bahanesiyle artık sadece basit, sıradan, birinci
basamak hizmetlerini yapmaktadır. Hâlbuki, üniversitelerimiz ileri
teknikle, sağlıkta daha çözülemeyecek, karmaşık
sorunları çözmek üzere yaratılmıştır. Bu konuda da
mutlaka üniversitelerin gerekli konuma getirilmesini talep etmekteyiz.
Hepinize
saygılar sunmaktayım, teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Erol Dora,
Mardin Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
EROL DORA (Mardin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 480
sıra sayılı Sağlık Bakanlığı ve
Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı hakkında görüşlerimi belirtmek üzere
Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yasa tasarısı
hakkındaki görüşlerime geçmeden önce, CHP Milletvekili Sayın
Mustafa Balbayın tahliyesini memnuniyetle
karşıladığımızı belirtmek istiyorum. Bu
temelde, bir an önce, yıllardır siyasi tutsak muamelesi yapılan
Diyarbakır Milletvekilimiz Sayın Hatip Diclenin, Van Milletvekilimiz
Sayın Kemal Aktaşın, Urfa Milletvekilimiz Sayın
İbrahim Ayhanın, Mardin Milletvekilimiz Sayın Gülser
Yıldırımın ve Şırnak Milletvekilimiz Sayın
Faysal Sarıyıldız ve Selma Irmakın da bir an önce
özgürlüklerine kavuşmalarını diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, şunun altını çizmek gerekir ki, Türkiyede
sağlık hizmeti sisteminde bir dizi sorun bulunuyor. Sosyal
devletlerde sağlık hizmetini hizmet yönelimli değerlendirmek
gerekirken aksine, Türkiyedeki sağlık sistemi hem hizmet vermek hem
de kâr sağlamak biçiminde problemli bir hedefi takip ediyor. Kâr yönetimi,
önleyici tıbba yeterince vurgu yapılamaması, sağlık
hizmetlerine erişimde yaşanan eşitsizlikler ve tıbbi
hizmetlerin yüksek maliyetleri gibi bir dizi sorun can yakmaya devam
etmektedir.
Söz konusu yasa
teklifine gelince, az önce bahsettiğimiz konuların hiçbirine çözüm
getirmemekle birlikte, aksine, mevcut sorunlar yumağını daha da
büyütecek niteliktedir. Şöyle ki: Sağlık meselesinin bu ülkede
yaşayan tüm fertleri yakından ilgilendirdiğini sanırım hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla,
yasa tekliflerimizde geçen her bir cümleyi gerçek, canlı yaşamlarda
bir tekabüliyetinin olduğunu hissederek hazırlamaya özen
göstermeliyiz. Bu yasa değişikliği teklifinde, özel
sağlık hizmetleri sunan elit bir grubun çıkarları gözetilmekte,
halkın her kesiminin eşit biçimde sağlık hizmetlerine
erişimini kolaylaştırmaya yönelik bir düzenlemeye yer
verilmemektedir. Dolayısıyla, nitelikli sağlık
hizmetlerinin parasız alınabilmesi önündeki engellerin
kaldırılmasına dönük bir uygulamadan bahsedilmemektedir.
Devletin kişisel verileri korumak için çaba sarf etmesi gerekirken
hastalara ait kişisel bilgilerin üçüncü şahıs veya
kurumların denetimine verilmesi, insan haklarına aykırı bir
uygulama niteliğindedir.
Kanun
tasarısı medya kanalıyla kamuoyuna yansıtılırken
çarpıtılmakta, elitist sağlık uygulamalarının önü
kesiliyormuş gibi gösterilmekte ancak tasarıyı
incelediğimizde bunun böyle olmadığını görmekteyiz;
gerek sağlık hizmetlerinden faydalanacak halk açısından,
gerekse hizmeti sunacak sağlık personeli ve kurumları
açısından adaletsiz uygulamalardan kaynaklı problemleri
artıracaktır. Sağlık çalışanlarının
belli bir oranına imtiyazlı izinlerle özelde çalışma
imkânları yaratılırken genelin çıkarları göz ardı
edilmekte, adam kayırmacılığın önü daha da
açılmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, kâr amaçlı sistemlerin dışında halkın
genel sağlığını önceleyen, çalışanları
nitelikli hizmet vermeleri konusunda teşvik eden ve ülke
kaynaklarını doğru ve üretken biçimde kullanan bir
sağlık sistemi mümkündür diyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hükûmet, akademisyenlerin, meslek
kuruluşlarının, uzmanların, uluslararası
sağlık kuruluşlarının sağlıkta torba yasa
tasarısına ilişkin tüm uyarılarına kulaklarını
tıkayarak bir kez daha bildiğini okumaktadır.
Tasarı
incelendiği zaman, bugün sağlık sisteminin içinde bulunduğu
devasa sorunları çözmek yerine daha da derinleştirecek uygulamalara
neden olacağı aşikârdır.
Tasarının,
sermayenin doymak bilmez çıkarlarına hizmet için evrensel hekimlik
ilkelerinin ve evrensel hukuk ilkelerinin çiğnendiği bir metinden
ibaret olduğu ortadadır. Toplum yararına kamusal
sağlık hizmetinin iyileştirilmesine, tıp fakültelerinin
eğitim ve öğretim sorunlarının çözümüne, sağlık
çalışanlarına insancıl çalışma
koşulları ve ücret sistemi getirilmesine yönelik düzenlemeler
tasarının kapsamına girememektedir. Özel ve kamu iş
yerlerinin çıkarları için hekimlerin üzerinden çifte sömürü
yöntemleri geliştirilmektedir. Yıllardır Hekimlerin elini
vatandaşın cebinden çıkaracağız. diye topluma
açıklamalarda bulunanların vatandaşın cebine de, hekimlerin
emeğine de bütünüyle el koymayı amaçladıkları bütün
çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır.
Tasarı genelde
sermayenin, özelde sağlık sermayesinin çıkarlarına göre
biçimlendirilmiştir. Tasarıda az sayıdaki olumlu düzenleme,
hukuksuz ve haksız düzenlemelerin üstünü örtmeye, verilecek ağır
zararı gidermeye yetmemektedir. Düzenlemelerle sağlık hizmeti
daha da ticarileştirilmekte, hekimlerin mesleğini
bağımsız bir biçimde yerine getirilmesi suç hâline getirilmektedir.
Tasarı ruhsata
aykırı ilaç imal edilip halk sağlığının
tehdit edilmesine sadece para cezası öngörülmektedir, hekimlere yönelik
baskıyı iyice artırılmaktadır. Hekimlerin kendi
adlarına bağımsız çalışabilme hakları
gasbediliyor, herhangi bir yerde çalışan hekimlerin mesai bitiminde
muayenehane açmaları, poliklinikte ve tıp merkezinde
çalışmaları yasaklanıyor.
Kamu kurum ve
kuruluşlarında çalışan hekimler ile aile hekimlerinin mesai
saatleri dışında aylık otuz saati geçmemek üzere iş
yeri hekimliği yapması düzenleniyor. Hekimlerin kendi adına
bağımsız olarak ya da hekim meslektaşının
açtığı iş yerinde çalışması
yasaklanırken işverenlerin işçisi olmasında mahzur
görülmüyor. İş yeri hekimliğine mesai sonrası ayda en fazla
otuz saat sınırı getirilirken, hekimlerin kamu işverenleri
tarafından haftada seksen saat çalıştırılmasına
sınır getirilmesi talepleri reddediliyor.
İş yeri
hekimliğinin özel bilgi gerektiren bir disiplin olduğu gerçeği
yok sayılıp çok tehlikeli, tehlikeli iş yerleri
dışında bu alanda iş yeri hekimliği eğitimi
şartı kaldırılıyor.
Aile hekimliği
ve aile sağlığı elemanlarına ayda en az on altı
saat nöbet tutma zorunluluğu getiriliyor.
Fakültede
devamlı statüde çalışan öğretim üyesi
sayısının yüzde 5ine kadar sözleşmeli profesör ve doçent
istihdamı düzenleniyor. Bunlara döner sermayeden saat ücreti verilmesi,
seçme seçilme dâhil pek çok akademik hakkın tanınmaması teklif
ediliyor. Öğretim elemanlarının mesai saati bitiminde serbest
meslek icrası yasaklanıyor. Sağlık Bakanlığı
ile iş birliği sözleşmesi imzalayıp tıp fakültelerinde
ise öğretim üyelerinin çalışmasına üniversite yönetim
kurulları değil Bakanlar Kurulu karar vermeye yetkili
kılınıyor. 2547 sayılı YÖK Yasasının döner
sermayeye ilişkin hükümleri içinde bulunan öğretim üyeleri için
vatandaştan ilave ücret alınmayacağına ilişkin hüküm
kaldırılıyor.
Değerli
milletvekilleri, bugün, hekimlerin talebi oldukça açık ve nettir.
Hekimler, tıp ve tıpta uzmanlık eğitiminin içinde
bulunduğu sorunlara çözüm getiren düzenlemelerin
yapılmasını, hekimlik değerleriyle çelişen
mevzuatın düzeltilmesini, hekimliğin toplum yararına olduğu
sürece hiçbir koşulda suç sayılmamasını, çifte sömürüye ve
bağımsız çalışma hakkına yönelik müdahalelere son
verilmesini, sağlıkta şiddetin önlenmesi için gerekli yasal
düzenlemelerin yapılmasını, jet profesör olarak bilinen
kişilere tanınan ayrıcalıklara son verilmesini, zorunlu
hizmette bazı kişi ve gruplara yönelik muafiyet yerine bütünüyle
kaldırılmasını, bu
bölgelerde hekimlerin gönüllü çalışabilecekleri
teşviklerin geliştirilmesini, nöbetler ve fazla
çalıştırma uygulamalarının evrensel normlarda ele
anılarak hekimlerin dinlenme hakkının gözetilmesini, kurum
hekimleri ve emekli hekimler başta olmak üzere dezavantajlı hekim
gruplarının mağduriyetlerinin giderilmesini, asistan hekimlerin
içinde bulundukları zorlu koşulların düzeltilmesini acilen talep
etmektedirler.
Konuşmama son
verirken Genel Kurulu tekrar
saygıyla selamlıyorum. (BDP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde
şahsı adına söz isteyen Ahmet Duran Bulut, Balıkesir Milletvekili.
(MHP sıralarından alkışlar)
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Devletin vermesi
gereken eğitim, güvenlik hizmetlerinden sonra en önemli hizmet sektörü
sağlıktır. Tabii, sağlık çalışanları,
Millî Eğitim Bakanlığının personelinden sonra
Türkiyede en fazla yoğunluğun bulunduğu bir Bakanlık.
AKP hükûmetleri
döneminde bir değişim, gelişim, dönüşüm gibi sihirli
kelimelerin arkasında bakanlıklar, devletin yapısı içinden
çıkılmaz, akıl almaz bir hâle dönüştü. Genel müdürlüğü
alıyor grup başkanlığı yapıyor, işte,
şube müdürlüğü kalkıyor, hastaneler Kamu Hastaneleri
Birliği ismini alıyor, aile hekimliği getiriliyor.
Değerli
milletvekilleri, hangi kurum olursa olsun temeli insandır. Eğer
çalışan personelin moral ve motivasyonu eksik olursa verimlilik
olmaz. Sağlık Bakanlığına
baktığınız zaman, hekiminden diğer çalışan
sağlık personeline kadar bir sürü sorunlar yumağı hâlinde.
Hekimlerin almış oldukları destekler, aile hekimlerinin
almış olduğu maaşla devlet kadrosunda
çalışanların almış olduğu maaş
arasındaki farklılıklar, döner sermayeden aldıkları
payların farklılığı
Hekim merkezli kurulmuş olan
bu Bakanlığın onun arkasındaki bir büyük sağlık
ordusunun varlığını görmezden gelip onlara uydurmaya
çalışan bir sistem.
Düşünebiliyor
musunuz, Balıkesirin Bandırma ilçesinde bir hemşire beni
arıyor Vekilim, on dört senedir hastanenin bir biriminde
çalışıyorum, on dört senedir. diyor.
İSMAİL
GÜNEŞ (Uşak) Uzmanlaşmış.
AHMET DURAN BULUT
(Devamla) - Yoruldum, bıktım, bittim. Allah rızası için,
kaç defa müracaat ettim, beni buradan bir başka yere verin. Yeniden bir
şeye başlayayım, kendimi yenileyeyim. diyor ve
aldıramıyor kendini, on dört senedir bir hastanenin bir biriminde çalışıyor.
İSMAİL
GÜNEŞ (Uşak) Uzmanlaşmış işte.
AHMET DURAN BULUT
(Devamla) Tabii ki, o noktada uzman olur da bir başka yerde
uzmanlığını değerlendirin. Yani, öğretmeni
düşünün, eğitim yöneticilerini düşünün, dört senede beş
senede bir yer değiştirirler.
Çünkü orada biter görüşü, oraya verebileceği herhangi bir
şeyin kalmadığını görür zaman içerisinde insan.
Kendini yeniler bir başka yere gittiğinde. Dahası, isteğinin
yerine getirilmesinin, statüsüne uygun bir başka yere verilmesinin de
değerlendirilmesi gerekir.
Sağlık
çalışanlarının eksiklerinin tamamlanması için
Bakanlık, ülkenin her tarafından şimdi sağlık meslek
liseleri adı altında yeni okullar açtırıyor. Özel sektör,
insanlar inanılmaz paralar yatırıyorlar. Gezdiğim okullar
var. Önüne gelen mi bu okulları açıyor, ülkenin ihtiyacı nedir,
bilerek mi yapılıyor?
Doktor
sayısının, hekim sayısının
azlığından bahsediliyor ve başka ülkelerden hekim
getirmenin düşünceleri basında yer alıyor. Üniversite
sayımız 170i buldu. deniyor ama bir müdür, bir mühür
anlamında eğitim fakülteleri sürekli açılıyor. Bir devletin
planlaması yapılır, on sene, yirmi sene, elli sene sonrası
ihtiyaçları nedir, ne kadardır diye; ona göre devlet kendine bir
çekidüzen verir, bir yol haritası çizer.
Tıp
fakültelerinin tabii ki maliyetinin yüksekliği, vakıf
üniversitelerinin açılmasındaki zorluk göz önüne alınarak,
işin kolay yönüne kaçıp ülkenin ihtiyacının üstünde insan
yetiştirmek daha sonra istihdam konusunda bir tıkanıklığa
yol açmaktadırlar. Bunun önlenmesi için Bakanlığın,
gerekirse bu üniversitelere destek vererek, altyapı desteği vererek,
kredi vererek, devlet üniversitelerinden destekleyerek hekim yetişmesi
konusunda bir planlamanın içerisine de girmesi gerekmektedir.
Sağlık Bakanlığının, ülkenin her tarafında
insanlarımıza güler yüzlü hizmetin götürülebilmesi
Ücretsiz
sağlık hizmeti dendiği hâlde insanlardan yeniden ücret
alınması, vekillere yatak yok, işte, muayene edilmiyor,
ameliyat edilmiyor şeklinde şikâyet
telefonlarının değerlendirildiği bir dönemdeyiz.
Saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde
şahsı adına söz isteyen Türkan Dağoğlu, İstanbul
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TÜRKAN
DAĞOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sağlıkta dönüşümle bir hizmeti alan bir de hizmeti veren, iki
bölümde birtakım değişikliklere gidilmesi planlandı.
Eğer OECDnin, Dünya Sağlık Örgütünün, Dünya
Bankasının verileriyle konuşacak olursak, halka yapılan
hizmet yani hizmeti alan kesim bundan son derece faydalandı ve herkes de
bundan memnun oldu. Biz, bunu nasıl anlıyoruz? Burada halkın
memnuniyeti sorulduğu zaman, halkın memnuniyeti yüzde 70-75 gibi
değerlere ulaştı ve bu da gerçekten iktidar partisine çok büyük
bir prim yaptı.
Bugün, hangi
hastanelere gidersek, nereye gidersek, toplum gerçekten daha evvel
düşünemeyeceği kadar güzel ve düzgün bir hizmetle karşı
karşıya. Ayrıca, aile hekimliği müessesesinin de
kurulmuş olması, halkın sağlık hizmetlerine daha çabuk
ulaşmasını sağladı.
Yalnız,
burada, tabii ki bugün konuştuğumuz konu, hizmeti veren hekimler ve
diğer sağlık personeliyle ilgili. Tam Gün Yasası Anayasa
Mahkemesine gittiği zaman, onun geri dönüş nedeni
Tabii ki gönül
arzu eder ki bir hekim tam gün çalışıyor ise o hastanenin
dışında başka hiçbir şey düşünmemeli. Ancak, öyle
olmadı, Anayasa Mahkemesi hekimin materyalinin insan olması nedeniyle
ve bunun diğer kamu görevleriyle aynı statüde görülmemesi
gerektiği için, insan sağlığıyla ilgili bir meslek
olduğu için, insan sağlığının da saatleri
olmadığı için; bir, sekiz, beş gibi çalışma
prensibi olamayacağı için, hekim her saat
çalışabilir durumda olabileceği için, hekimler için böyle çalışma saatlerini
kısıtlayan ve ondan sonra da Çalışamazsınız.
şeklindeki bu yasanın olmasını uygun görmedi ve bu nedenle
de Anayasa Mahkemesi bu yasayı iptal etti. O zaman, demek ki hizmeti veren
kişiler için farklı şeyler düşünmemiz gerektiği
gündeme geldi.
Biraz
evvel sayın vekillerimden bir tanesi
Ben, şüphesiz, hekimlerin özlük
haklarının düzeltilmesini canıgönülden isteyenlerden biriyim,
bunun mutlaka olması gerektiğine inanıyorum. Ama, devlet
hastanesinde çalışan bir hekimle üniversite kliniğinde
çalışan bir hekimin aynı statüde görülmemesi gerekir. Üniversite
kliniğinde -doçent veya profesör- bir öğretim üyesi dediğimiz
zaman bu eğiten kişidir yani doktor yetiştiren kişidir. Bu
hasta bakımı da eğitimin bir parçasıdır ama buradaki
asıl neden eğitim hizmetidir. Bizim ancak bunları öğretim
üyesi olarak kabul etmemiz gerekir. Tabii ki diğer devlet hastanelerinde
bulunanlar, doçent veya profesörler hasta bakabilir, çok da güzel bakabilir ama
hiçbir zaman üniversitedeki öğretim üyeleriyle aynı konumda
düşünülemezler. Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu nedenle,
doktorların özlük haklarıyla beraber öğretim üyelerinin de bu
tam gün statüsü içinde nasıl çalışacaklarını bizim
planlamamız lazım.
Buradaki
bu konuşmalar, bizim kendimizin veya Sayın Bakanın bunu
düşünüp de bu şekilde olsun şeklinde değil. Üniversitelerle
görüşüldü, rektörlerle görüşüldü; onların hepsinin fikirleri
alındı ve o fikirlerin sonucunda da bir yasa ortaya
çıkarıldı ve bu şimdi Mecliste
tartışılıyor. Tabii ki gönlün istediği şey,
burada hem hizmeti alanların hem hizmeti verenlerin aynı derecede
memnun olmalarıdır.
Bu yasanın, inşallah,
bütün hizmeti veren hekimler için de hayırlı olmasını
diliyorum ve herkesi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
On beş dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın
Atıcı
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
size bir dramdan bahsedeceğim, bir hak ihlalinden bahsedeceğim. Bir
sağlık çalışanı, ismi Ayla Bilmez;
çalıştığı hastane, daha doğrusu daha önceden
çalıştığı hastane Mersin Silifke Devlet Hastanesi.
Sağlığın piyasalaşması nedeni ile bu benim de
bizzat gidip gördüğüm, ziyaret ettiğim ve
tanıdığım kişi -iddia ediyorum ki Silifkenin en
çalışkan kişisidir, hastanenin en çalışkan
kişisidir- sadece özlük haklarını aradığı için
işten çıkarıldı ve hastanenin bahçesine bir çadır
kurdu ve direnmeye devam ediyor. Benim sizden istirhamım Ayla Bilmezin
dram öyküsünü bir dinlemeniz, buradan sağlık sisteminin nereye
vardığını görmeniz ve mümkünse bu hanımefendiye
yardımcı olmanızdır.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Sayın Çelebi
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle
Sayın Bakan, sorduğum soruya verdiğiniz yanıt nedeniyle,
çok ivedi verdiğiniz için de teşekkürlerimi sunarak soruma
başlıyorum.
Bugün,
Birleşmiş Milletler Sağlık Hakkı Özel Raportörü Anand
Grover ile Dünya Tabipler Birliği (WMA) tarafından yapılan
açıklamada bu yasanın yeniden gözden geçirilmesi
çağrısında bulunuldu, biliyorsunuz. Meclise ilettikleri
mesajlarda, yasa tasarısında yer alan 33üncü madde hakkında
derin kaygılarını bildirdiler. Şimdi Meclise Türk
halkının acil bakım hakkını dikkate alma, tıbbi
etiğe ve ülkede bağımsız sağlık
çalışanlarına saygı gösterme çağrısında
bulunuyoruz. denildi; bugünkü açıklamaları. Bir taraftan bunlar
yapılıyor Sayın Bakan ama örneğin, dün siz ne
yaptınız? İstanbul Tabip Odası ve Tabipler Birliğinin
torba yasayı protesto için 8 Aralık Pazar günü Gezi Parkı
merdivenlerinde yapmak istediği basın açıklamasına müdahale
edildi. Bunu nasıl yorumlayacaksınız? Bunun cevabını
istiyorum.
Çok teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Çam
MUSA ÇAM (İzmir) Sayın Başkan,
Sayın Bakan; cuma günü İzmirde İbni Sina Sağlık
Meslek Lisesi 12nci sınıf öğrencisi Büşra Baysal ve yine
Anadolu Sağlık Meslek Lisesi 9uncu sınıf öğrencisi
Buse Hilal Bayrak bir zanlı tarafından bıçaklandı. Her
ikisi de şu anda Sağlık Bakanlığına
bağlı Tepecik Eğitim Hastanesinde yoğun bakımda
yatmaktadır. Okullarda neden önlem ve tedbirler alınmamaktadır
ve bu öğrenciler bıçaklanmaktadır? Bu konuyla ilgili bilginiz
var mıdır? Bunu öğrenmek istiyorum; bir.
İkicisi de, yine İzmir Torbalıda
Torbalı Belediyesinin tahsis etmiş olduğu bir arazi var ve bu
arazinin üzerine bir hastanenin yapılması gerekiyor. Bu konu ne
durumdadır? Bunu öğrenmek isterim.
Son sorum ise: Dün hastanede bıçaklanan kız
kardeşlerimizi ziyaret ettiğimde oradaki nöbetçi asistanlardan
duyduğum şu: Otuz altı saattir nöbet tutuyoruz yani buna
insanın dayanması mümkün değil. Otuz altı saat bittikten
sonra da normal mesaimize döneceğiz. Sayın Bakan, lütfen, kendinizi
bu asistanların yerine koyar mısınız. Otuz altı saat
nöbet tutup sekiz saat de mesaiye nasıl dayanacak bu insanlar?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bayraktutan
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 2nci madde üzerinde geçen gün
yapmış olduğum konuşmada da
hatırlatmıştım. Artvin ili Ardanuç ilçesindeki sorun hâlen
devam ediyor. 11 sağlık personelinden 1 tanesi Arhavi ilçesine, 10 tanesi
Artvin Devlet Hastanesine gönderildi. Artvin ile Ardanuç arası 42
kilometre. Şu anda ciddi anlamda kar var, ulaşım
koşulları çok zor. Bu gönderilmiş olan personelin içerisinde iki
aylık çocuğu olan sağlık personeli var. Buna ilişkin
bu geçici görevlendirme nedeniyle sadece bu 11 personel değil, bütün bir ilçe
halkı mağdur durumdadır. Bu konuda sizden iyi niyet bekledik, bu
kararınızı geri almanızı bekledik. Bu konuda bir
talimatınız olacak mı? Bu mağduriyetlerin giderilmesine
ilişkin olarak ilgili kurumlar nezdinde bir girişiminiz olacak
mı? Bu 11 personel ve aileleri bunu merakla beklemektedir.
Şimdiden teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Demiröz
İLHAN
DEMİRÖZ (Bursa) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, Sağlık Bakanlığı tarafından Haziran
2011de yayımlanan Yataklı Sağlık Tesisleri Planlama
Rehberine göre -sayfa 202- Bursada il planlaması sonucunda ilde bulunan
Sağlık Bakanlığına ait mevcut 4.548 yatak kapasitesi
yeni projelerin devreye girmesinden sonra 3.792ye düşmektedir. 100 bin kişiye
düşen hasta yatağı sayısında Türkiyede 44üncü
sırada olan ilimizde Sağlık Bakanlığına ait 756
yatağın kapatılmasının nedeni nedir?
İkinci olarak
da: Sağlık Bakanlığı bu tutumuyla hastalanan
yurttaşı özel hastanelerden hizmet almaya zorlarken özellikle yoksul
ve dar gelirli hemşehrilerimizin sağlık hizmetine erişmesi
sırasında önemli bir engel koyduğunun farkında değil
midir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Düzgün
ORHAN DÜZGÜN
(Tokat) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Tokat Niksar Devlet Hastanesinin ihalesini alarak inşaatı yapan
müteahhit firma belli bir dönem sonra battığını ilan ederek
Niksarı terk etmiştir ve bu süreç içerisinde Niksardaki birçok
esnaftan alışveriş yaparak borcunu ödememiştir.
Vatandaş devletten ihale alan bir müteahhide güvenerek malını
vermekle bir suç işlemiş midir? Bu ihaleyi veren kişilerle
ilgili herhangi bir soruşturma açtınız mı? Buradaki, zarar
eden esnafın zararını karşılamayı düşünüyor
musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Öz
ALİ ÖZ
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
Mersinin merkeze en uzak olan ilçelerinden Anamur ve Gülnarda
yıllardır kadın doğum uzmanı yok ve burası
merkeze 140-150 kilometre uzaklıktaki iki ilçe. Buradaki halk özellikle bu
konuyla alakalı yoğun mağduriyet yaşamakta.
Dolayısıyla, kadrosu olmasına rağmen, en azından birer
hekim buraya atamayı düşünüyor musunuz? Oradaki vatandaş bu
konuda sürekli bize size iletilmek üzere haber veriyorlar.
Dolayısıyla, duyarlı olursanız sevinirim.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Doğru
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Ülkemizde AMATEM yani alkol ve madde
bağımlılığı merkezlerinde personel
açığı vardır. Bunların en fazlası da psikologlar
ve psikiyatri uzmanlarıdır. Bununla ilgili bir kadro
çalışması var mıdır?
İkincisi: Türkiyede
AMATEM sayısını artırmayı düşünüyor musunuz?
Diğer bir soru
da: Tokattaki psikiyatri hastanesinin fiziki konumları
tamamlanmıştır, acaba resmî açılışı ne zaman
yapılacaktır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Türeli,
RAHMİ
AŞKIN TÜRELİ (İzmir) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan,
İzmirin Güzelbahçe ilçesinde, belediye tarafından imar planında
hastane olarak ayrılan 16 bin metrekarelik alanda, 35 bin metrekarelik
inşaata uygun alana tam teşekküllü bir hastane yapılması talebi
Güzelbahçe halkı tarafından sıklıkla dile getirilmektedir.
Konu, tarafımdan gerek soru önergeleriyle gerekse Plan ve Bütçe
Komisyonunda ve Genel Kurulda yaptığım konuşmalarda
sıklıkla dile getirilmesine rağmen şu ana kadar bir cevap
alamadım. Şimdi, burada sormak istiyorum ve cevap istiyorum.
Bir: Bu alana bir
hastane yapılacak mıdır?
İki: Bu
hastane tam teşekküllü bir hastane mi, yoksa bir branş hastanesi mi
olacaktır?
Üç: Bu konudaki
çalışmalar hangi noktadadır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Kaleli
SENA KALELİ
(Bursa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İnsan
Hakları Gününde ve insanlık, özgürlük sembolü Mandelanın
cenazesinin olacağı gün bir hak yerini bulacak ve Milletvekilimiz
Sayın Balbay yemin edecek.
Tıbbi
sekreterlik eğitimi alan sağlık personelinin atamaları
konusunda herhangi bir gelişme olacak mı?
Sağlık
personeli özlük haklarında iyileştirme bekliyor. Toplu
taşımada indirim almalarıyla ilgili bir çalışma
düşünüyor musunuz?
Kamu-özel iş
birliği şehir hastaneleri sağlık hizmetinin
piyasalaştırılması olacağı gibi, maliyeti uzun
yılları bağlayacak, yer seçimlerinde de yeterli hassasiyet
gösterilmediği ortadadır. Bu konuda gerekli hassasiyeti gösterecek
misiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Özdemir
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Teşekkürler Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
Sivasın Divriği ilçesinde, bundan iki yıl önce hayır
sahibi iş adamı Sadık Özgür tarafından
yaptırılmış bir hastanemiz var. Gerçekten bir bölge
hastanesi niteliğinde ve beş yıldızlı hastane
standartlarında her şeyi yapıldı ve Sağlık
Bakanlığına devredildi. Ancak o günden bu tarafa bu hastanenin
bir türlü statüsü belli olmadı; D grubu mu, E grubu mu, belli
olmadığı için yeterince doktor verilemedi. Ve bugün, artık,
Sivas kışa teslim olmuş vaziyette. Hastanede doktor
olmadığı için hastaneye hasta gelmiyor. Doktor tayini
olamayışının gerekçesi yeterince hasta
olmayışına bağlanıyor. Dolayısıyla, bir
mantık, sanki bu özel hastaneleri işsiz, işlevsiz bırakarak
özel sektöre devretmek gibi bir niyet mi bunun altında yatıyor? Bu
hastaneye yeterli doktor, uzman doktor tayini ne zaman yapılacak
Sayın Bakan?
Bir de, iki gün
önce Sivasta yapımı devam eden devlet hastanesinin
inşaatında bir çökme oldu -bilginiz var mı, bilmiyorum- üç
yurttaşımız yaralandı. Bu hastanenin yer seçiminin
doğru olmadığı daha önce söylenmişti.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Evet,
teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
buyurun.
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Teşekkür ediyorum değerli
arkadaşlar.
Sayın Demiröz
kapanan hastanelerle ilgili bilgi istemişti hem konuşmasında hem
biraz önce söz aldığında. 2005 yılından bugüne kadar
163 adet sağlık tesisi başka bir sağlık tesisiyle birleştirilmiştir.
Kapanan herhangi bir hastanemiz söz konusu değil. Hâlen yapımı
devam eden 188 sağlık tesisimiz mevcuttur, ihale süreçleri tamamlanan
yaklaşık 24 bin yatak kapasiteli şehir hastaneleri hariç.
Dolayısıyla, bu anlamda Sağlıkta özel sektöre alan mı
açıyoruz? şeklindeki bir soruyu açıkçası
yadırgadığımı da ifade etmek isterim. Şu anda
bizim Sağlık Bakanlığı olarak, 30 bin yatak
kapasitesinin üzerinde hastane inşası devam ediyor ve ihale sürecinde
de 86 hastanemiz var. Yatak sayımız da artıyor.
Bursayla ilgili de
diğer
İLHAN
DEMİRÖZ (Bursa) Bursada azalıyor efendim.
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Sayın Demiröz, onu ikili de
konuşuruz.
Toplam arazi
büyüklüğü 1.020 dönüm olan Bursadaki şehir hastanesi arazisi Bursa
çevre yolunu ikiye bölmekte. Yolun kuzeyinde kalan 750 dönüm olan kısma
proje yerleştirilmesi planlanmakta, arazi üzerinde yetişmiş
orman varlığı bulunmamakta, söz konusu arazi, Bursa çevre yolu
üzerinde olup otoyol üzerinde kavşak çalışmaları da yapılacaktır.
Arazi kent merkezine erişilebilir konumda. 1.355 yataklı Bursa şehir
hastanesinin yaklaşık 370 bin metrekare kapalı alanı,
uluslararası standartlara göre kapalı alan miktarı kadar
açık alan tasarlanması planlanmakta, söz konusu arazi bu açıdan yeterli
büyüklükte olup hastane kompleksi içinde sağlık tesisini
tamamlayıcı diğer yapı ve tesisler, yeşil alanlar,
hastane rezerv geliştirme alanları da yer almaktadır. Bu nedenle
arazi yeterli olarak değerlendirilmektedir.
Yine,
konuşmalarında Sayın Türelinin, ADSMlerde çalışan
teknisyenlerden bazıları silikozis nedeniyle öldüğü
iddiası. ADSMlerde silikozis nedeniyle ölen bir diş protez
teknisyeni söz konusu değildir.
Yine, geçen
sormuştu Sayın Bayraktutan, özellikle Artvin ili Ardanuç ilçesinin
toplam nüfusu 11.406 olup il merkezine 33 kilometre uzaklıktadır.
İlçede 15 yataklı entegre E2 devlet hastanesi mevcut olup yeni bina
2005 tarihinde hizmete açılmıştır. İlçede hâlen 10 bin
kişiye düşen yatak sayısı 13 olup Türkiye ortalaması
olan 10 yatağın üzerinde. İlçede 5 aile hekimliği birimi ve
1 aile hekimi uzmanı bulunmaktadır. Hastanenin tıbbi cihaz
donanımı ve personeli ilçedeki sağlık hizmetleri sunumu
için yeterli düzeydedir.
İlçede
personel dağılım cetveline göre, 8 fazla ebe, 4 fazla
hemşire ihtiyaç nedeniyle üç ay süreyle Artvin Devlet Hastanesinde
görevlendirilmiştir. Kadrosu başka bir ilçede olan bir
sağlık personelinin de geçici görevi iptal edilmiştir.
Tabii, yine
hemşire, yardımcı hemşirelik ve ebelikle ilgili,
arkadaşlar genelde yaygın bir eleştiride bulundular.
Değerli
arkadaşlar, şu anda bizim hemşirelerimizin dörtte 1i
sağlık meslek lisesi mezunu ve diğer dörtte 1i de iki
yıllık yükseköğrenim görmüş hemşirelerimiz, diğer
yarısı ancak dört yıllık eğitim gören
hemşirelerimiz. Şimdi, biz bu düzenlemeyle bundan sonra dört
yıllık lisans eğitimi görmemiş hiçbir
arkadaşımızın hemşire veya ebe statüsünü
almamalarıyla ilgili bir düzenleme yapıyoruz. Dolayısıyla,
bu anlamda, sağlık meslek liselerinden çıkacak
öğrencilerimizin bugün için çocuk olarak nitelendirilmesi, bugüne kadar
dörtte 1lik bir kitleye de
Bu kitleyle bir hizmet verdik ve bu kitleyle de
hizmet veriyoruz ama bunun doğru olmadığını ifade
ederek bundan sonra, 2014ten itibaren bir düzenleme yapıyoruz.
İnanıyorum ki bu düzenleme ülkemizin sağlığına
sağlıklı katkı sağlayacak.
Sayın
Atıcı, Ayla Bilmezle ilgili değerlendirmelerinizi inşallah
yarın inceleyip kendisiyle de görüşerek yapabileceğimiz ne varsa
yapma gayreti içinde oluruz.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne)
İzmir Torbalı devlet hastanesi projesi tamamlanarak Toplu Konut
İdaresine teslim edilmiş ve 2014 yılının ilk
çeyreğinde yapım ihalesine çıkılması
planlanmaktadır. Orman arazisinin belediye üzerinden
Bakanlığımız üzerine tahsisi
alınmıştır.
Tokat Niksar devlet
hastanesi 15 Ağustos 2014 tarihinde 125 yataklı olarak
açılması planlanmaktadır.
Tokat Niksar hastanesi
inşaatı Toplu Konut tarafından yaptırılmakta.
İflas eden firma ardından 5/12/2012 tarihinde ikmal ihalesi
yapılmış. İflas eden firmanın Niksardaki tüccara olan
borçları hukuki bir durum olup hukuk çerçevesinde değerlendirilmesi
gerekmektedir.
Evet, Sayın
Çelebi, gerçekten Birleşmiş Milletlerdeki raportörün sözleriyle
buraya gelmiş olmanız yani sizin adınıza beni sevindirdi
açıkçası.
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Rica ederim efendim, takip ediyoruz.
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Şimdi, yasanın yeniden gözden
geçirilmesi konusunda, değerli arkadaşlar, neticede bunu Türkiye
Büyük Millet Meclisi Sağlık Komisyonu 2 defa gözden geçirdi. Bütün
taraflarıyla en az on aydır -daha öncesini söylemiyorum ama benim
dönemim için söylüyorum- çok farklı boyutlarıyla gözden geçirildi.
Ümit ediyorum ki ülkenin sağlık hizmetleri açısından
önümüzdeki süreçte aksayan yönlerini de gözlemleriz ama olumlu
katkıları olacağı kanaatindeyim. Bir sistemi kurguluyoruz,
sistemin sürdürülebilir ve geliştirilebilir olmasını
kurguluyoruz. Birlikte takip ederiz, aksaklıkları yine birlikte
gözlemleriz. Aksaklıklar oluşursa yine Türkiye Büyük Millet Meclisi
niçin var? Bunları düzeltmek için var, yine beraber düzeltiriz.
BAŞKAN -
Sayın Bakanım, lütfen tamamlayınız.
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) - Teşekkür ederim.
BAŞKAN -
Teşekkür ediyorum.
MUSA ÇAM
(İzmir) Sayın Bakanım, 3 soru sorduk, 1 tanesine cevap
verdiniz.
RAHMİ
AŞKIN TÜRELİ (İzmir) Güzelbahçe Hastanesi ne oldu Sayın
Bakanım?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Arkadaşlar, iki gün içinde
cevapları yazılı olarak gönderiyoruz.
BAŞKAN
Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
İkinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci
bölümde yer alan maddeler varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
30uncu madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 480e 1inci Ek sıra sayılı Sağlık
Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 16
Milletvekilinin; Üniversite Öğretim Elemanları ile Sağlık
Hizmetleri ve Yardımcı Sağlık Hizmetleri
Sınıfında Çalışan Personelin Tam Süre Çalışmasına
ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Organ ve Doku
Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekilleri Mahmut Tanal ve Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun;
Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi, Tokat Milletvekili Orhan Düzgün'ün; Devlet Memurları
Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın;
Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı
İcrasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/791, 2/159, 2/401, 2/592, 2/769,
2/1049)nun 30. Maddesinde geçen ve ilaç üreticilerine ibaresinin ve iade
faturası ile sınırlı olmak üzere ilaç üreticilerine
ibaresi şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Aytuğ
Atıcı Özgür
Özel Nurettin Demir
Mersin Manisa Muğla
Süleyman Çelebi Haydar Akar Hülya Güven
İstanbul Kocaeli İzmir
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
NECDET ÜNÜVAR (Adana) Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Hülya Güven İzmir Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
HÜLYA GÜVEN
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
milletvekilleri, 480 Ek 1inci sıra sayılı Kanun Teklifinin 30uncu
maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge hakkında görüşlerimizi
belirtmek üzere söz almış bulunuyor, yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, Sağlık Bakanlığının görevleri
nedir? Aslında hepimiz biliyoruz: Yasaların verdiği yetkiyi
kullanarak Anayasamızın bizlere verdiği herkesin tam bir iyilik
hâlinde hayatını sürdürmesini sağlamaktır. Ama bugünkü
duruma baktığımızda, OECD ülkeleri içinde kişi
başı sağlık harcamasında sonuncu sırada yer
aldığımızı görüyoruz. Yani Sağlık
Bakanlığı asıl görevi olan halkın sağlığını
korumak ve tedavilerini sağlamak için para harcamamaktadır ve bütün
bunların sonuçlarını da hep birlikte yaşıyoruz. Çok
değil iki yıl önce özel hastaneler bedava derken, Herkes
hastanelere rahat bir şekilde gidecek, beş kuruş ödemeyecek.
derken bugün yüzde 200 fark alma hakkı geldi.
Yine bugün lösemili
çocuklar tedavi olamıyorlar. Gerekçeyi sorduğumuzda, tedavinin
pahalı olması. Engelli bebek sahibi olmamak için, evlenmiş olan
engelli aileler test yaptıramıyorlar. Gerekçe, yine testlerin
pahalı olması.
Yurttaşlar
erken randevu almak için daha fazla katkı payı ödemek zorunda
kalıyorlar. Bir hastanın, her koşulda, hasta ise hemen muayene
olması ve tedavisini yaptırması gerekmez mi? İki ay,
beş ay, randevular hep böyle ya da Yatak yok. deniliyor. Yani hasta
ölsün diye bekleniyor herhâlde; anlamak çok zor. Bugüne kadar görmediğimiz
katkı paylarını, AKPnin on bir yıldır
uyguladığı Sağlıkta
Dönüşüm Projesiyle görüyoruz.
Aile hekimleri de
özelleştirildi. Kirasını, elektrik, su parasını ve
ikinci eleman giderlerini kendileri ödüyorlar. Üstelik Maliye
Bakanlığı taşeronluk yapıyor. Aile hekimlerinin
çalışma yılları değerlendirilmemekte, kıdemlerini
alamamaktadırlar. Peki, kim biliyor bunları? Öbür taraftan, kamu
hastanelerinde nöbet tutmaları isteniyor. Bilmediği bir hastanede
tanımadığı personel ile yine yerlerini ve çalıştırmasını
bilmediği tıbbi malzeme ve cihazlarla nasıl acil hizmeti
verilebilir ki? Nasıl, acil nöbeti sonrası normal hizmet vermeyi
sürdürebilirler ki? Bu durumlar şiddeti körüklemeyecek mi, öfke duymayacak
mı vatandaşlar, bir aleti çalıştıramadı diye?
Daha başka
neler var? Adaletsiz bir performans sistemi uygulanıyor ancak Hastane
zarar ediyor. gerekçesiyle ödemeler de adaletsiz olarak yapılıyor.
Kamuda çalışan, döner sermaye almayan, yalnız çıplak
maaş ile çalışan sağlık elemanlarına
Beğenmiyorlarsa aile hekimi olsunlar. denilebiliyor. Emekli hekimlere
verilen aylık tüm emeklilerde olduğu gibi komik düzeylerde.
Artık sağlık camiası ayakta çünkü bıçak kemiğe
dayandı. Neden sokaktalar hiç sordunuz mu? Onlar, insanca yaşayacak
ücret istiyorlar, güvenceli iş istiyorlar, ek ödemelerin ve
performansların emekliliğe yansıtılmasını
istiyorlar. Performans uygulamasına son verilsin istiyorlar. Tedavide
katkı paylarının kaldırılmasını, ilaç
sıkıntısının kalkmasını istiyorlar. Ancak
iktidar hiçbirini düzeltmek istemiyor çünkü, artık, Sağlık
Bakanlığı sağlık hizmeti vermekten kurtulmak, tamamen
özelleştirmek istiyor.
Verdiğimiz önergenin kabul edilmesi, en azından
eksiklerden birini düzeltecektir. Bunun göz önüne alınarak
değerlendirilmesi için saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın Başkan,
yoklama istiyoruz.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunacağım ancak yoklama talebi var; yerine getireceğim.
Sayın İnce, Sayın Karaahmetoğlu,
Sayın Çelebi, Sayın Özel, Sayın Özdemir, Sayın Şeker,
Sayın Küçük, Sayın Dinçer, Sayın Aslanoğlu, Sayın
Acar, Sayın Çam, Sayın Türeli, Sayın Dibek, Sayın
Kuşoğlu, Sayın Özkan, Sayın Oyan, Sayın Bulut,
Sayın Demiröz, Sayın Güven, Sayın Kaleli.
Evet, iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, toplantı
yeter sayısı vardır.
XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Sağlık Bakanlığı ve
Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 16 Milletvekilinin;
Üniversite Öğretim Elemanları ile Sağlık Hizmetleri ve
Yardımcı Sağlık Hizmetleri Sınıfında
Çalışan Personelin Tam Süre Çalışmasına ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın; Organ ve Doku
Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekilleri Mahmut Tanal ve Mustafa Sezgin Tanrıkulunun;
Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Tokat Milletvekili Orhan Düzgünün;
Devlet Memurları Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanalın; Tababet ve Şuabatı Sanatlarının
Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/791, 2/159,
2/401, 2/592, 2/769, 2/1049) (S. Sayısı: 480 ve 480e 1inci Ek)
(Devam)
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
31inci madde
üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
480e 1inci Ek
sıra sayılı Torba Kanunun 31. Maddesinde yer alan on bin Türk Lirasından
beşyüzbin Türk lirasına kadar ibaresinin on bin Türk
lirasından, yedi yüz elli bin lirasına şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin
Buldan Ayla
Akat Ata Erol
Dora
Iğdır Batman Mardin
İdris
Baluken Esat
Canan
Bingöl Hakkâri
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 480e 1inci Ek sıra sayılı Sağlık
Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 16
Milletvekilinin; Üniversite Öğretim Elemanları ile Sağlık
Hizmetleri ve Yardımcı Sağlık Hizmetleri
Sınıfında Çalışan Personelin Tam Süre Çalışmasına
ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Organ ve Doku
Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekilleri Mahmut Tanal ve Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun; Sağlık
Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi, Tokat Milletvekili Orhan Düzgün'ün; Devlet Memurları Kanunu
ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Tababet ve
Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (1/791, 2/159, 2/401, 2/592, 2/769, 2/1049) nun 31. Maddesinin 2 inci
fıkrasında geçen yüzbin Türk Lirasından ibaresinin iki yüz
elli bin Türk Lirasından şeklinde; 4 üncü fıkrasında geçen
üç yüz bin Türk Lirasına ibaresinin beş yüz bin Türk
Lirasına şeklinde değiştirilmesini teklif ederiz.
Aytuğ
Atıcı Özgür
Özel Nurettin
Demir
Mersin Manisa Muğla
Süleyman Çelebi Haydar Akar
İstanbul Kocaeli
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI NECDET ÜNÜVAR (Adana)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Selahattin Karaahmetoğlu, Giresun
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
SELAHATTİN
KARAAHMETOĞLU (Giresun) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; değerli arkadaşımız Balbaya
Özgürlüğe hoş geldin. diyerek konuşmama başlamak
istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Sağlık
Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, sağlık politikalarının temel sorunu:
Sağlığa halk yararı açısından mı
bakacağız, yoksa sağlık üzerinden sermayeye yeni bir
kapı açmanın ya da özel sektöre sermaye aktarımının
yeni bir yolu olarak mı değerlendireceğiz? Bugün
sağlıkta ikili uygulamayla yani bir taraftan kamu hastaneler
birliği, diğer taraftan özel hastaneler birliğiyle yürütülen
sağlık uygulamalarını kamu-özel ortaklığı
formülü ile süreç içerisinde tamamen özel sektöre mi bırakacağız?
İktidarın Sağlıkta reform diyerek ticarileştirme,
piyasalaştırma, özelleştirme hedeflerinin bedelini vatandaş
ödeyerek hastaneler ticaretin en iyi yapıldığı mekânlar
hâline mi getirilecek? Buradan paran kadar sağlık hizmeti
alabileceğin bir sağlık düzenine mi geçilmek hedefleniyor? Bu
anlamda, bir taraftan Sağlık Bakanlığı görevini
yürüten, diğer taraftan Özel Hastaneler Birliği mensubu olan
Sayın Bakanın, sağlık sermayesine ve onun menfaatlerine uygun
politikalar çelişkisi içinde olması kaçınılmazdır. Hayatın
her alanında olduğu gibi sağlıkta da, iktidar partisi,
Meclisten geçen tüm düzenlemelerde hastayı, tüketiciyi, halkı hesaba
katmadan, sayısal çoğunluğunun gücüyle sermaye lehine kararlar
çıkarıyor. Yani Paran kadar yaşa, paran kadar eğitim al,
paran kadar sağlık hizmeti al. anlayışı ile sosyal
devlet olma sorumluluğunu terk ediyor.
Sadece bir hekimin
tam gün bir hastanede çalışmasının sağlık
sisteminin başarılı olmasını
sağlayamadığını yaşayarak görmekteyiz.
Halkımıza en iyi sağlık hizmetini sunabilmenin ön
koşullarından biri de maddi ve manevi olarak şiddetten uzak
çalışma ortamının sağlanmasıdır. Başta
hekimler olmak üzere, tüm sağlık çalışanlarının
daha verimli sağlık hizmeti sunabilmesi için çalışma
koşullarının, ekonomik ve özlük haklarının
iyileştirilmesi gerekmektedir.
Görüşmekte
olduğumuz bu yasada, adaletsizlik ve hukuksuzluk yanında, Anayasaya
da aykırılık söz konusudur. Anayasa Mahkemesinin iptal
ettiği kanun maddeleri, Mahkemenin bu yöndeki kararları hiçe sayılarak
yeniden düzenlenmektedir. Hem anayasal hem de uluslararası
anlaşmalarda imzamız olan sözleşmelere uyulmayarak, kişi
hak ve özgürlükleri ihlal edilmektedir. Hastalara ait tıbbi kayıtlar,
Sosyal Güvenlik Kurumu ve Sağlık Bakanlığı veri
tabanlarında toplanmaktadır. Bu verilerin toplanmasında
kişinin ve muayenenin özellikleri, hastanede olan her şeyin
detaylı olarak bildirilmesi istenmektedir. Bu verilerin
satılması, başka kurumlarla paylaşılması söz
konusu olabilecektir. Her türlü verinin resmî ve özel sağlık hizmeti
ayrımı yapılmadan toplanması, hekimin buna memur edilmesi,
bir de üzerine ücret ödemesi istenmesinin sağlık hizmetlerine darbe
vurması ise kaçınılmazdır. Hastaların sisteme ve
hekime güvenmemelerine, sağlık hizmetlerine
başvurmamalarına, hasta ve hekimin resmiyeti olmayan kayıt
dışı yollardan çözüm aramalarına neden olacaktır.
Sağlık
çalışanlarının performansa dayalı sağlık
sisteminden dolayı, daha iyi hizmet, verim ve çalışan
memnuniyetinin gerçekleşmediğini de yine yaşayarak görmüş
bulunmaktayız. Özel hastaneler ve kamu hastanelerinde hasta-doktor
ilişkileri yanında, sağlık çalışanları
arasındaki ilişkiler de bozulmuştur. Doktorun hastaya
ayıracağı sürenin kısıtlanması performans
sistemiyle teşvik edilmektedir. Sağlığın tamamen
sermayeye bırakılması, beraberinde etik kuralların ne kadar
uygulanabilirliği konusunda endişeleri de artırmaktadır.
Tam Gün Yasasıyla tıp eğitimi ve geleceği siyasete ve
ticarete kurban edilmektedir.
Anlatmaya
çalıştığımız nedenlerden dolayı, bu
tasarının, başta halkımız olmak üzere, hastaya,
hekime, sağlık çalışanlarına, tıp eğitimi
veren ve uygulayan eğitim kurumlarımıza ve mensuplarına
getireceği yarar olmadığı, tek yanlı olarak sermayeye
hizmet edeceği anlayışına hayır diyoruz.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
480e 1inci Ek
sıra sayılı Torba Kanunun 31. Maddesinde yer alan on bin Türk
Lirasından beşyüzbin Türk lirasına kadar ibaresinin on bin
Türk lirasından, yedi yüz elli bin lirasına şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
NECDET ÜNÜVAR (Adana) Katılamıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ÇEVRE VE
ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon)
Katılamıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu
değişiklik ile maddenin caydırıcılık gücü
arttırılması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
32nci madde
üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
480e 1inci Ek
sıra sayılı Torba Kanunun 32nci maddesinde yer alan bir
yıldan beş yıla kadar hapis cezası İbaresi, üç
yıldan beş yıla kadar hapis cezası ibaresi ile
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Ayla Akat Ata Erol Dora
Iğdır Batman Mardin
İdris Baluken Nursel
Aydoğan
Bingöl Diyarbakır
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Sağlık Bakanlığı ve Bağlı
Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 32 inci maddesinin
sonuna Eczanelerde üretilen majistral ilaçlar bu kapsam dışında
tutulmuştur. cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Aytuğ
Atıcı Özgür
Özel Nurettin
Demir
Mersin Manisa Muğla
Süleyman
Çelebi Haydar
Akar
İstanbul Kocaeli
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI NECDET
ÜNÜVAR (Adana) Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ÇEVRE VE
ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon)
Katılamıyoruz Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Selahattin Karaahmetoğlu, Giresun
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
SELAHATTİN
KARAAHMETOĞLU (Giresun) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben, Giresunun
Görele ilçesinde otuz altı yıllık eczane
eczacılığı yapıyorum ve eczacı milletvekili
unvanını taşıyorum. On yıl içinde eczanelerin ve
eczacılarımızın ekonomik olarak geldiği konumu
değerlendirmek istiyorum.
Bugün eczanelerimiz
çok ciddi ekonomik sıkıntılarla yaşam savaşı
veriyor. Artık eczaneler aylık ciroları ile işletme
giderlerini karşılayamaz duruma geldiler. On yıl önce 100
liralık ilaç satışı içinde 28 lira brüt kâr eden eczanelerin,
bugün 100 TL içinde brüt kârı 19,5 liraya düşmüştür. Ayda 50 bin
lira ciro yapan bir eczanenin kaybı brüt 4.500 liradır. Bu kayıp
uygulanan mali politikalar marifetiyle iş birlikçi tekelci sermayeye aktarılmıştır.
Sistemin yapısal sorunlarının çözümü noktasında,
hayatın her alanında olduğu gibi sağlık emekçisi olan
eczacılar da ne yazık ki bu bedeli ödemektedirler. Eczacı kâr
oranlarının düşürülmüş olması, iskontolarının
kaldırılmış olması, ilaç fiyatlarının önemli
ölçüde aşağıya çekilmiş olması ve ciddi ciro
kayıpları eczacıları sıkıntı içine
sokmuştur. Tüm dünyada ve ülkemizde uygulanan referans fiyat sistemi,
patent süresi dolan ilaçların yerlerine eş değerlerinin
üretilmesi ilaç fiyatlarındaki düşüşleri getirmiştir.
Bu arada bir konuya
da dikkatinizi çekmek istiyorum. Başta lösemi hastaları olmak üzere
bazı hastalıklarda Sosyal Güvenlik Kurumunun uyguladığı fiyat
politikaları karaborsa ilaç satımını beraberinde
getirmiştir ve bugün 750 civarında ilaç karaborsaya düşme
tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu konuda gerekli
tedbirlerin alınması gerekmektedir. Eczaneye yüksek fiyatlarla giren
ilacın düşük fiyatlarla işlem görmesi sermaye kaybına neden
olmaktadır. İlaç sanayi kayıpları karşılamakla
yükümlü olduğu hâlde görevini yerine getirmemektedir.
2004-2011
yılları arasında ilaç fiyatları 250 kez
düşürülmüştür. Eczanelerin 2010 yılı stok zararı 88
milyon TL, 2011 yılında ise 129 milyon TLdir. Bilinmelidir ki
eczacılar ilaç fiyatlarının aslında düşmesine de
karşı değillerdir.
Bugün AKP
İstanbul Milletvekili, benim de Hocam Sayın Mehmet Domaçın Türk
Eczacıları Birliği Başkanı olduğu dönemde ilaç
fiyatlarının düşürülmesi konusunda bizler eczanelerimize
afişler astık ve destek verdik ve bunu gerçekten inanarak yaptık
ve savunduk.
Türk
Eczacıları Birliğinin verileriyle TÜRK-İŞ'in
kriterleri ölçü alındığında 24.309 eczanenin yüzde 51inin
yoksulluk sınırının altında, yüzde 5-6sının
da açlık sınırının altında bir gelire sahip
olduğu tespit edilmiştir.
Geçen yasama
döneminde tüm siyasi partilerin katkılarıyla çıkarılan yeni
Eczacılık Kanunu eczanelerin iyileştirilmesi adına
semeresini beş altı yıl sonra verecektir. Mesleğim
adına, emeği geçen tüm siyasi parti gruplarına ve milletvekillerine
bir kez daha teşekkür etmeyi bir borç biliyorum.
Eczanelerin acilen
içinde bulunduğu ekonomik sorunlara katkı sağlamak adına
uygulanan reçete başına 25 kuruşluk hizmet bedeli yetersiz
kalmaktadır. Gerçi iki ay önce yıllık cirosu 700 bin liradan
düşük olan eczanelere 75 kuruş uygulaması getirilse bile bu
bedelin artırılması ve 700 bin lira ciro üzerinde iş yapan
eczanelere de hizmet bedeli katkısı
artırılmalıdır. Bu destek eczanelerin aylık çay kahve
giderlerini dahi karşılayamamaktadır. Avrupa Birliği
ülkelerinde hizmet bedelleri ciddi oranda yüksektir. Reçetede yazılı
ilaç sayısına ya da kutu başına destek uygulaması
vardır. Hâlen eczanelerde uygulanmakta olan hizmet bedeli
katkısı bugünkü uygulamanın üstüne çıkmalıdır.
Ayrıca ilaç sanayisinin kurumlara
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
SELAHATTİN
KARAAHMETOĞLU (Devamla) Konuşmama 36ncı maddede devam
edeceğim.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
480e 1inci Ek
sıra sayılı Torba Kanunun 32nci maddesinde yer alan bir
yıldan beş yıla kadar hapis cezası ibaresi üç yıldan
beş yıla kadar hapis cezası ibaresi ile
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin
Buldan (Iğdır) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
NECDET ÜNÜVAR (Adana) Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ÇEVRE VE
ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu
değişiklik ile maddenin caydırıcılık gücü
artırılması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır.
Önergeyi okutup
Komisyona soracağım; Komisyon önergeye salt çoğunlukla, 14
üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme
açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması
hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sağlık
Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 32nci maddesinden sonra gelmek üzere
aşağıdaki maddenin eklenmesini ve madde numaralarının
buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Aytuğ Atıcı Özgür
Özel Nurettin
Demir
Mersin Manisa Muğla
Süleyman Çelebi Haydar Akar
İstanbul Kocaeli
Madde 33 1262
sayılı Kanuna aşağıdaki madde eklenmiştir.
Ek Madde 8 -
İlaç fiyatlarında düşüşler meydana gelmesi durumunda
belirlenen yeni fiyatlar, ilk defa fiyat alan yeni ürünler hariç,
yayımlandığı tarihten itibaren kırkbeş gün sonra
uygulanır. Ancak, eczaneler fiyatları
yayımlandığı tarih itibariyle, ilaç üreticilerinden veya
ithalatçılarından veya ecza depolarından yeni fiyatlar üzerinden
ilaçları alır.
BAŞKAN
Sayın Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
NECDET ÜNÜVAR (Adana) Sağlık Komisyonu üyelerimizin teşrifini
bekliyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Sayın Komisyon, salt çoğunlukla katılıyor musunuz?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
NECDET ÜNÜVAR (Adana) Gördüğüm kadarıyla gelen yok Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmamış
olduğundan önergeyi işlemden kaldırıyorum.
Sayın
milletvekilleri, birleşime de on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 00.06
DOKUZUNCU OTURUM
Açılma Saati: 00.20
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muharrem IŞIK
(Erzincan)
---------- 0 ----------
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26ncı Birleşiminin
Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.
480 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine devam
edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
33üncü madde üzerinde üç
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
480'e 1'inci Ek sıra
sayılı Torba Kanunun 33'üncü maddesinde yer alan,
"Sağlık Bakanlığı ile Maliye
Bakanlığınca müştereken hesaplanacak" ibaresinin
"Sağlık Bakanlığı ile Maliye
Bakanlığınca birlikte hesaplanacak" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erol Dora Ayla Akat Ata Pervin Buldan
Mardin Batman Iğdır
İdris Baluken Mülkiye Birtane
Bingöl Kars
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 480 sıra sayılı
kanun tasarısının 33. maddesinin sonuna ilaç fiyat
düşüşleri ya da kamu kurum ıskonto artışlarından
kaynaklanan eczane stok zararlarını derhal karşılamayan
firmalar, bu zararı faizi ile birlikte ödemeye yükümlüdür ve oluşacak
zararın beş katı tutarı da Sağlık
Bakanlığınca tahsil olunur. cümlesinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Ali Öz Hasan Hüseyin Türkoğlu Ali Halaman
Mersin Osmaniye Adana
Yusuf
Halaçoğlu Yıldırım
Tuğrul Türkeş Reşat
Doğru
Kayseri Ankara Tokat
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sağlık
Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
33 üncü maddesinin sonuna "Ayrıca ilaç fiyat düşüşleri ya
da kamu kurum ıskonto artışlarından kaynaklanan eczane stok
zararlarını derhal karşılamayan firmalar bu zararı
faizi ile birlikte ödemeye yükümlüdür ve oluşacak zararın beş
katı tutarı da Sağlık Bakanlığınca tahsil
olunur. cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Aytuğ
Atıcı Özgür
Özel Nurettin
Demir
Mersin Manisa Muğla
Süleyman Çelebi Turgut Dibek Haydar Akar
İstanbul Kırklareli Kocaeli
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL GÜNEŞ (Uşak)
Katılamıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Turgut Dibek,
Kırklareli Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Arkadaşlar, 33üncü madde üzerinde verdiğimiz
önergeyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım.
Öncelikle sizleri saygılarımla selamlıyorum.
Önerge önemli bir
önerge ancak önergenin içeriğiyle ilgili düşüncelerimizi
açıklamadan -Sayın Bakan da burada- hafta sonu bizim bölgemizde
yaşanan bir gelişmeyi burada sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sayın Bakanın da katıldığı, Sayın
Başbakanın, yine, bazı bakanlarla beraber Trakyada yaptığı
bir gezi vardı hafta sonu. Cuma günü benim ilim Kırklareli, sanıyorum
cumartesi Tekirdağ, pazar günü de Edirneyi Sayın Başbakan
ziyaret etti. Şimdi, öncelikle şunu söyleyeyim: Türkiye'nin her
yerinde olduğu gibi, bizim Trakyada da, benim ilimde de
insanlarımız misafirperverler. Sayın Başbakan dilediği
zaman, istediği kadar Trakyaya gelsin yani o konuda hiçbir
sıkıntımız yok, memnun da oluruz, mutlu da oluruz.
Yalnız, değerli arkadaşlar, bana gelen şikâyetlerin ben
Sayın Bakana gelmediğini hiç düşünmüyorum yani mutlaka ona da
gelmiştir. Sayın Başbakan cuma günü Kırklareline geldi,
bizden başladı, Pınarhisardan başladı. Biliyorsunuz,
yani Pınarhisarın özel bir anlamı var Sayın Başbakan
için çünkü orada, cezaevinde belli bir süre misafir olmuştu yani
Kırklareli sınırlarında bir dört ay kadar; oradan
başladı. Ama, arkadaşlar, bir hafta öncesinden bizim Trakyada,
benim ilimde bir olağanüstü hâl ilan edilmiş âdeta; hani, şöyle
bir terim var ya sık sık kullanılır: Yani Trakya Trakya
olalı böyle bir zulüm görmedi. diye. İnanın, gerçekten öyle bir
olay. Yani, Başbakan nereden geçecek? Şu caddeden geçecek.
Başbakan nerede konuşacak? Şurada konuşacak. Yani, bu
emniyet, işte, korumayı yapacak olan yetkililer artık durumdan
vazife mi çıkarıyorlar yoksa
talimat mı öyledir onu da bilmiyorum ama evlere tek tek gidiliyor, ziyaret
ediliyor Misafir almayacaksınız, dışarı
çıkmayacaksınız
Yani, insanların en doğal olan
anayasal hakları değerli arkadaşlar, hürriyetleri, yani konut
dokunulmazlığı, seyahat özgürlüğü, kent içerisinde gezme
yani öyle bir hâl aldı ki, cuma günü Kırklareline geldiğinde
Önleyici gözaltılar diye bir ara -biliyorsunuz- yani bu yasada da
değişiklik yapılsın diye kamuoyunda bir tartışma
yapılmıştı. Yani, işte, daha sonra birtakım eylem
yapabileceği, tavrıyla tarzıyla, protesto edebileceği
düşünülen kişiler önceden gözaltına alınsın mı
alınmasın mı diye? Böyle bir yasal düzenlemeye hiç ihtiyaç
duyulmadan çok sayıda insan benim ilimde göz altına alındı.
Şimdi, bana
cuma günü biri telefon etti, bu kişi önemli bir kişi, Demokratik Sol
Partinin il başkanlığını yapmış bir
ağabeyimiz, diyor ki: Benim kardeşimi kent içerisinde -bizim Yayla
Meydanımız var, orada- bir parkta polis hapsetmiş durumda.
Parkın içerisinden çıkmayacaksın. diyor. Sivil polisler
kenarda bekliyor. Niye? Sen meydana inersen Başbakanı protesto
edersin çünkü senin ağzın durmuyor, sen konuşuyorsun,
eleştiriyorsun.
Değerli
arkadaşlar, dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey olmaz.
VEDAT DEMİRÖZ
(Bitlis) Siz de inandınız!
TURGUT DİBEK
(Devamla) İnanmadın mı? Tamam. Bakın, bir gelin
Kırklareline, görün bakalım neler olmuş.
Gençler
Ben,
bunların isimlerini de paylaştım yani zaten değerli
arkadaşlar, gerçek olmasa bunları burada ben konuşmam. Beni
tanıyan tanıyor zaten, üslubumu da biliyorsunuz ama insanları da
göz altına aldılar. Bunu şunun için söylüyorum: Bakın, bu
doğru bir yaklaşım değildir. Şimdi,
Başbakanın bundan haberi var mı yok mu, onu da bilmiyorum, az
önce söyledim yani o, meydanlara gittiğinde herkes onu
alkışlasın Vay Sayın Başbakan, hoş geldin.
desin diye bekliyor olabilir ama demokratik toplumlarda, ülkelerde
eleştiri de protesto da en doğal haktır. Anayasal hak değil
mi silahsız ve saldırısız insanların gösteri yapma
hakkı? Şimdi, bu, çok ciddi bir tepki yarattı Kırklarelinde,
Edirne ve Tekirdağ boyutunu bilmiyorum. Sayın Bakan buradayken belki
bununla ilgili bir açıklama da yapabilir. Bunun, tabii, örnek
alındığını görüyorum. Şimdi, bazı kamu
görevlileri diyor ki: Sayın Başbakan böyle korunuyorsa benim neyim
eksik? Bazı valiler var, hepsini kastetmiyorum ama şu anki Adana
Valisi benim ilimde dört yıl valilik yaptı, ben bir
kısmında İl Başkanıydım, bir kısmında
milletvekiliydim, nasıl korunduğunu görüyorum arkadaşlar,
biliyordum. Ben de diyordum ki: Niye böyle koruyor kendini? Meğer
Başbakanı örnek alıyormuş kendisine yani Sayın
Başbakanın böyle bir kötü örneği de var. Bu konuyu burada dile
getirmek istiyorum. O insanlar mağdur oldular. Sayın Başbakan
Trakyadan ne umdu ne buldu onu da bilmiyorum, sandıkta her birini
göreceğiz. İnşallah, 30 mart günü, Trakyada umduğunun ne
kadarını bulacak, hep beraber göreceğiz.
Önergeyle ilgili de
şunu söyleyeyim, zamanım geçmiş: Bakın,
eczacıların -burada Sayın Domaçı göremedim- haklı
talebi, aldıktan sonra ilaç fiyatları düşüyor ya da kamu kurumu
iskonto artışlarından dolayı stok zararı görüyorlar
eczacılar. Onu telafi etmeye yönelik bir önergedir. Sayın Domaç bunun
mutlaka doğru olduğunu görür.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
TURGUT DİBEK
(Devamla) - Yani ona bakarak el kaldırabilirsiniz diyecektim ama
Sayın Domaçı da göremedim. Önergenin de çok haklı bir önerge
olduğunu burada belirtiyorum ve saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 480 sıra sayılı kanun tasarısının 33. maddesinin
sonuna ilaç fiyat düşüşleri ya da kamu kurum iskonto
artışlarından kaynaklanan eczane stok zararlarını
derhal karşılamayan firmalar, bu zararı faizi ile birlikte
ödemeye yükümlüdür ve oluşacak zararın beş katı tutarı
da ödemeyi Sağlık Bakanlığınca tahsil olunur.
cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Öz (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) Katılamıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Önerge üzerinde söz isteyen, Reşat
Doğru, Tokat Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Görüşmekte
olduğumuz kanun tasarısının 33üncü maddesi üzerinde
vermiş olduğumuz önergeyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum; yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, biraz önce de konuşulduğu gibi, son zamanlarda
eczacılarımız çok şeyler kaybetmektedir. Vermiş
olduğumuz önergeyle de, zaten eczanelerde oluşan stok zararı
mağduriyetlerinin giderilmesi amaçlanmıştır. Aynı
zamanda, fiyat değişikliklerinde öngörülen süre içerisinde
bildirilmesini zaruri hâle getirmek kamu zararı oluşmasını
da engelleyecektir. Bu verilen önergeyle eczacılar birazcık nefes
alsın demek istiyoruz.
Eczacı
kardeşlerimiz
Son yıllarda, bilhassa son on yılda
okulların aşırı şekilde artmış olması
bir anda eczacılık fakültelerinin sayısını 7den 19a
çıkarmıştır. Tahmin ediyorum ki, önümüzdeki günlerde yeni
açılacak okullarla beraber bu sayı 23 civarına
çıkacaktır, bu da aşırı şekilde bir eczacı
birikiminin oluşumunu sağlamış olacaktır ki, acaba
bunları nerelere yerleştireceğiz, nasıl bir şekilde bu
çocuklarımıza iş imkânı sağlayacağız, onu
merak ediyorum.
Tabii, bunun yanında,
eczacılarımızın diğer sorunlarından bir tanesi
de, özellikle, eczanelerden verilen ilaç eczacılık hizmetindeki
Medula sistemiyle ilgilidir. Medula sistemi bazı yerlerde çok ciddi manada
kopmalar, kesintiler yaşamaktadır. Bu da eczacılık
işini aksatmakta ve birçok mağduriyeti de beraberinde getirmektedir.
Diğer bir
konumuz, özellikle son zamanlarda eczacıların en büyük
sorunlarından bir tanesi de ilaç fiyatlarının düşmesiyle
ilgilidir. Bununla ilgili de çeşitli defalar gündeme getirilmiş
olmasına rağmen, ilaç kutu fiyatlarında 25 kuruş ve 75
kuruşun yeterli olmadığı, bunun en azından 1 lira
seviyesine çıkartılmış olmasının
mağduriyetleri gidereceği noktasındadır. Bu yönlü olarak da
Sosyal Güvenlik Kurumu mutlaka buraya bir parmak basmalı, eczacı
kardeşlerimizin durumunu düzeltmelidir. Yoksa, korkarım ki,
önümüzdeki zaman diliminde eczacıların birçoğu eczanelerini
kapatmak mecburiyetinde kalacak ve de mağdur olacaklardır.
Tabii,
bunların yanında, bir diğer konuyu da gündeme getirmek istiyorum
bu vesileyle. Ülkemizde ilaç israfının önlenmesi ve yerli ilaç ve
tıbbi malzeme üretiminin desteklenmesi gerekmektedir. Türkiyenin önemli
sorunlarından birisi de gereksiz ilaç kullanımı yani ilaç
israfıdır. Gerçi, ülkemizde sadece ilaç değil, yani kabul etmek
gerekir ki, birçok konuda israf vardır, yiyecek konusundan tutun da
gereksiz yere hastaneye gitmek kadar her alanda israf vardır. İsraf,
dinimizce de kabul edilmeyen, hoş karşılanmayan bir durum olsa
da yine de maalesef yapılmaktadır. O zaman, ülkede israfa
karşı tüm katmanlarla beraber bir seferberlik ilan edilmeli ve de
israfın önüne geçilmelidir.
İlaç konusuna
gelince, gereksiz kullanım ve israfta birinci sırayı
saygıdeğer milletvekilleri, antibiyotikler almaktadır. Bu konuda
başta hekimler ve diğer sağlık çalışanları
olmak üzere, halkımız da dâhil herkes yaygın bir eğitimden
geçirilmelidir. Antibiyotikler eczanelerden reçeteli, reçetesiz şekilde
alınmakta, dolayısıyla hem insan vücudunda bir direnç
oluşturmakta hem de ayrıca, yani gereksiz yerde de antibiyotik
kullanımına geçilmektedir. Sigara ve obezitede
yapıldığı gibi, her türlü propaganda
vasıtalarından mutlaka bu konuda yararlanılmalı ve bu
konunun faydası da insanlara anlatılmalıdır.
Tabii, ayrıca,
sadece antibiyotikler de değildir, diğer ilaçlarda da çok ciddi
manada gereksiz kullanımlar vardır. Yani böylece ciddi bir girdi elde
edilebilir ve dolayısıyla bu konuda birçok tasarruf da
sağlanabilir.
Bunların
yanında yerli ilaç sanayisine de mutlaka önem vermek mecburiyetindeyiz.
Yerli ilaç sanayisinin gelişmesi açısından da
yapılması gereken çok şeyler vardır. Yaklaşık
olarak son on seneden beri yerli ilaç sanayisinde çok ciddi manada
kayıplar oluşmuştur, ilaç fabrikalarımızın birçoğu
yabancı tröstlerin eline geçmiştir. Yani birçok sigorta
şirketleri gibi, banka şirketleri gibi, maalesef, enteresandır,
ilaç firmaları, ilaç fabrikalarının birçoğu şu anda
yabancı tekellerin, tröstlerin eline geçmiştir, bu da önümüzdeki
zaman diliminde Türkiye'de çok büyük oranda sıkıntılar
yaratabilecektir.
Bu manada da mutlaka
ama mutlaka çok uluslu şirketlerin kıskacından ilaç
firmalarımızı, ilaç üretimlerini kurtarmak mecburiyetinde
olduğumuzu ifade ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
480'e 1'inci Ek sıra
sayılı Torba Kanunun 33'üncü maddesinde yer alan,
"Sağlık Bakanlığı ile Maliye
Bakanlığınca müştereken hesaplanacak" ibaresinin
"Sağlık Bakanlığı ile Maliye
Bakanlığınca birlikte hesaplanacak" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) Katılamıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan
değişiklik ile madde metninde anlam bütünlüğü sağlanarak
metne açıklık getirilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
34üncü madde
üzerinde üç adet aynı mahiyette önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
480e 1inci Ek
sıra sayılı Torba Kanunun 34üncü maddesinin yasa metninden
çıkarılmasını teklif ve arz ederiz.
Pervin
Buldan Ayla
Akat Ata Erol
Dora
Iğdır Batman Mardin
Nazmi
Gür İdris
Baluken
Van Bingöl
Aynı mahiyette önerge imza sahipleri:
Ali
Öz Hasan
Hüseyin Türkoğlu Oktay
Vural
Mersin Osmaniye İzmir
D.
Ali Torlak Celal
Adan Reşat
Doğru
İstanbul İstanbul Tokat
Aynı mahiyette diğer önerge imza sahipleri:
Aytuğ
Atıcı Özgür
Özel Nurettin
Demir
Mersin Manisa Muğla
Süleyman
Çelebi Haydar
Akar
İstanbul Kocaeli
BAŞKAN
Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) Katılamıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde söz isteyen Mehmet Şeker,
Gaziantep Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞEKER
(Gaziantep) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; bu önergemizde, tasarının 34üncü maddesinin
2219 sayılı Özel Hastaneler Kanunundaki cezai hükümleri içeren 35 ve
45inci maddeleri kaldırılıyor. Onun yerine 46ncı maddede
düzenleme tekrar yapılıyor. Bununla ilgili, tabii ki hastanelerin,
özellikle özel hastanelerin denetlenmesinde hiçbir sakınca yok, mutlaka
denetlenmesi lazım ama tıbbi eksikliklerinin yanında lojistik
eksiklikleriyle ilgili çok ciddi yaptırımların da
yapılması; özellikle 21inci yüzyılda tıbbi eksiklik
harici, örneğin hastanenin koridor boyu, kapısının tipi,
girişi, çıkışıyla ilgili -otuz yıllık,
kırk yıllık, elli yıllık hastaneler var, çok eski
hastaneler var- bunlar dayanak gösterilerek hastanelerin kapatılmasının
gerçekten 21inci yüzyılda Türkiye Cumhuriyeti gibi bir devlete
yakışacağını zannetmiyorum. Bunlarla ilgili ciddi
şekilde bir düzenlemenin yapılması gerektiğine
inanıyorum. Mutlaka denetimin olmasını ama bu denetimin daha çok
hastanenin tıbbi yapılanmasıyla ilgili olması
gerektiğine inanıyorum. Bu konuda gerekli hassasiyetin
gösterileceğine de inanıyorum.
Sayın
Bakanım, geçen gün, yine burada bu görüşmeler devam ederken
Sayın Süleyman Çelebi özellikle nişasta bazlı ürünlerle ilgili,
bunların kanser yaptığıyla ilgili, obeziteyle ilgili,
insülin direnciyle ilgili bir soru sormuştu. Bunun cevabını
göndermişsiniz, teşekkür ederiz ama bu cevabı inşallah siz
vermemişsinizdir çünkü bu cevap çok ilginç. Burada diyor ki cevapta:
Yapılmış olan çeşitli araştırmalar neticesinde
fruktozun pankreas kanserine neden olduğunu kanıtlayacak ve kanserle
kesin bir şekilde ilişkilendirilecek bir bilimsel kanıt
bulunmamaktadır. Doğru, bilim adamları bununla ilgili kesin bir
şey söylemiyorlar, ne aksine ne lehine çok ciddi şekilde bir
araştırma şu anda söz konusu değil. Yine aynı
yanıt: Pankreas kanserine neden olan en önemli faktörlerin, sigara, alkol
ve obezite olduğu yapılan araştırmalarla
kanıtlanmış olup... deniliyor. Eğer obezite pankreas
kanserine neden oluyorsa nişasta bazlı şekerin de pankreas
kanserine obezite yoluyla neden olmaması için hiçbir sebep yok, eğer
böyle bir çıkarım söz konusuysa. Kaldı ki bununla ilgili
yapılan çok ciddi araştırmalar var, fruktozla ilgili Amerikada
yapılmış çok ciddi çalışmalar var. Siz de çok iyi
biliyorsunuz ki fruktozun son ürünlerinden birisi karbondioksit ve yağ
asidi. Dolayısıyla, obeziteye neden olma sebebi de bu zaten.
Obezitenin neden olduğu pek çok da hastalık söz konusu.
Yine sizin
verdiğiniz cevapla ilgili: Burada yapılan çalışmalarda,
mevcut beslenme şeklimizle fruktozun yalnız başına
tüketilmesinin mümkün olmadığı, bu nedenle fruktozun insülin
direnci ve şeker hastalığına yol açacağı
yönündeki iddiaların da yeterli bilimsel kanıtla desteklenmediği
görülmektedir. diye bir cevap var.
Sayın
Bakanım, bir önceki yerde
. Şunu her zaman söylüyoruz: Fruktoz
obezite sebebiyse insülin direnci yapması da gayet doğal, bu da
olması gereken bir şey.
Bu bilgiler
ışığında, kamuoyunda tereddütlere neden olan fruktoz
iddialarının bugün itibarıyla yeterli bilimsel zemini
bulunmamaktadır. Yine bu cevabın içerisinde. Hem yukarıda
açıklanıyor, bilimsel yanıtlar veriliyor hem bilimsel zemini
olmadığı söyleniyor!
Yine çok ilginç:
Amerika Birleşik Devletlerinde nişasta bazlı şeker
üretimine kota uygulanmamaktadır. denilmiş burada. Oysa bendeki
bilgilerde, Amerika Birleşik Devletlerinde yüzde 2 nişasta
bazlı şeker kotası var, Almanyada yüzde 1,9 nişasta
bazlı şeker kotası var; Polonyada yüzde 3, Fransa,
İngiltere ve Hollandada yüzde sıfır kota uygulanmaktadır.
Sayın
Bakanım, bu bilgiler inşallah sizin tarafınızdan
yazılmamış, gönderilmemiştir, bunların düzeltilmesini
rica ediyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Aynı
mahiyetteki önerge üzerinde
ALİ ÖZ
(Mersin) - Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarının
34. maddesi, 2219 sayılı Hususi Hastaneler Kanununun cezai hükümler
içeren kısmının 35. ve 45. maddelerini kaldırmaktadır.
24/5/1933 tarihli
ve 2219 sayılı Kanunun 35. maddesi "ihtarı mucip olan
noksanlar hastaların tedavi ve istirahatına müessir olduğu
takdirde" hastanelerin hasta kabulünün hangi şartlarda
engelleneceğini düzenlemektedir.
24/5/1933 tarihli
ve 2219 sayılı kanunun 45. maddesi ise hastanelerin bulundurmak ve
yapmakla yükümlü oldukları tıbbi malzeme ve kayıtları
yapmayanlara mahalli mülki amir tarafından verilecek idari para
cezalarını düzenlemektedir.
Yukarıda
sayılan maddelerin neden kaldırılmak istendiği veya yerine
hangi kanunun konulacağı açıklanmamıştır.
Kaldırılmak istenen 35. ve 45. maddeler hastaların özel
hastanelerde tedavisi ve rahatı için gereklidir.
Kaldırılması kanuni boşluk yaratacaktır.
BAŞKAN
Diğer gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Hususi hastanelerde
meydana gelecek problem ve sorunlardan hastane yönetimi, sorumluları ve
mesul müdürlerinin sorumluluğu devam etmelidir.
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
35inci madde
üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
480e 1inci Ek
sıra sayılı Torba Kanunun 35inci maddesinde yer alan
ayrıca İbaresi, ek olarak şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin
Buldan Ayla
Akat Ata Erol
Dora
Iğdır Batman Mardin
İdris Baluken Murat
Bozlak
Bingöl Adana
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Önergeyi geri çekiyoruz.
BAŞKAN Önerge
geri çekilmiştir.
Diğer
önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan
değişiklik ile madde metninde anlam bütünlüğü sağlanarak
metne açıklık getirilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
36ncı madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
480'e 1'inci Ek
sıra sayılı Torba Kanunun 36'ncı maddesinde yer alan
"beş bin Türk Lirasından elli bin Türk Lirasına kadar"
İbaresi, "on bin Türk Lirasından elli bin Türk Lirasına
kadar" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Ayla Akat Ata İdris
Baluken
Iğdır Batman Bingöl
Erol Dora Esat Canan
Mardin Hakkâri
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu
değişiklik ile maddenin caydırıcılık gücü
arttırılması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
37nci madde
üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
480'e 1'inci Ek
sıra sayılı Torba Kanunun 37'nci maddesinde yer alan
"Bunlardan ilgili mevzuata ve sözleşme hükümlerine aykırı
davrananların, bu kapsamdaki ilgili sözleşmesi sona erdirilir ve
bunlar bir yıl süreyle yeni sözleşme yapamaz." cümlesinin
"Bunlardan ilgili mevzuata ve sözleşme hükümlerine aykırı
davrananların, bu kapsamdaki ilgili sözleşmesi sona erdirilse bile
başka bir yerde sözleşme hakları saklı kalır."
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Ayla Akat Ata İdris
Baluken
Iğdır Batman Bingöl
Erol Dora Esat Canan
Mardin Hakkâri
BAŞKAN
Diğer iki önerge aynı mahiyettedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 480 sıra sayılı Sağlık Bakanlığı
ve Bağlı Kuruluşların Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Üniversite Öğretim Elemanları ile Sağlık Hizmetleri ve
Yardımcı Sağlık Hizmetleri Sınıfında
Çalışan Personelin Tam Süre Çalışmasına ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Organ
ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Sağlık
Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi, Devlet Memurları Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Tababet
ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
37.Maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Ali Öz Hasan
Hüseyin Türkoğlu Reşat
Doğru
Mersin Osmaniye Tokat
D. Ali Torlak Celal Adan Oktay
Vural
İstanbul İstanbul İzmir
Aynı
mahiyetteki önerge imza sahipleri:
Aytuğ Atıcı Özgür
Özel Nurettin
Demir
Mersin Manisa Muğla
Süleyman Çelebi Haydar Akar
İstanbul Kocaeli
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde söz isteyen Aytuğ
Atıcı, Mersin Milletvekili.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım,
öncelikle sevgili Mustafa Balbayın bugün mahpushaneden
çıkışını sevinçle karşıladığımızı
ve bu ayıbın bir daha yaşanmaması gerektiğini
söylüyorum. Darısının da içeride
benzer şekilde yatan bütün milletvekillerine uygulanmasını
diliyorum.
Şimdi, 37nci
madde üzerinde söz aldım. Her söz alışımda AKPnin çakma
Tam Gün Yasası. diyorum. Her söz alışımda Bu, sahte bir
Tam Gün Yasasıdır. diyorum. Niye dediğimi şimdi sizlere
bu madde vesilesiyle açıklayacağım. Şimdi, bakın, 3
tane profesör düşünün; bir tanesi devlet üniversitesinde
çalışıyor, bir tanesi araştırma hastanesinde
çalışıyor, bir tanesi de GATAda çalışıyor. Sizin
getirdiğiniz bu tasarıyla, bu 480 sıra sayılı Tasarıyla,
GATAda çalışan profesör hiçbir şekilde dışarıya,
özel hastaneye gidemiyor. Üniversitede çalışan profesörlerin
yarısı dışarıda özel hastaneye gidebiliyor.
Eğitim hastanelerinde, eğitim araştırma hastanelerinde
çalışan profesörlerin, doçentlerin yarısının
çıkıp çıkmayacağına Bakanlar Kurulu karar veriyor. Ya,
Allah aşkına, böyle bir şey olur mu ya! Ya, böyle bir
mantık nasıl olur! Böyle bir ülkede, eşitlikçi olmayan böyle bir
zihniyeti nasıl getirirsiniz ya! Yani, üç ayrı kurumla üç ayrı
uygulama var. Neden? Bunun hesabını nasıl vereceksiniz ya!
Nasıl bu insanların yüzüne bakacaksınız! Nasıl
diyeceksiniz ki Biz eşitlikçiyiz! Nasıl diyeceksiniz ki Biz
adaletliyiz! Hangi yüzle insanların yüzüne bakacaksınız! Size
Niye bunu yaptınız, GATAnın ne farkı var, eğitim
araştırma hastanesinin ne farkı var, üniversitenin ne farkı
var? dediklerinde siz acaba ne cevap vereceksiniz, vallahi merak ediyorum;
yemin ediyorum, yani gülünç duruma düşüyorsunuz.
Bakın, 37nci
maddede de devam ediyor, sadece onların çalışmasını
Bakanlar Kuruluna bağlamışsınız. Diyelim ki Bakanlar
Kurulu insafa geldi, bir hocanın dışarıda
çalışmasına izin verdi. Bakın, ne oluyor değerli
arkadaşlarım: Dışarıda çalışmak demek
muayenehanesinde çalışmak demek değil, özel hastaneye gidecek,
emeğini satacak. Yani o profesörü sömürttürüyorsunuz, özel hastane bunu
iyice bir yoluyor. Sonra, diyorsunuz ki Sağlık Bakanlığı
olarak: Hoca, sen gittin özel hastaneye çalıştın, para
kazandın, getir yarısı benim. Yatırttırıyorsunuz
döner
sermayeye ve yarısını da siz alıyorsunuz. Şimdi, böyle
bir vicdansızlık olur mu Allah aşkına! O hekimin emekleri
sizlere helal değilmiş, öyle söylüyorlar. Bana tweet gönderen, mail
atan, mesaj atan bütün hekimler diyorlar ki: Bu tasarıyı
hazırlayanlara eğer şu kadarcık emeğimiz varsa helal
etmiyoruz. Haberiniz olsun, bu onların dileği, ben de sizlere
iletiyorum.
Şimdi,
bakın, bu maddede bir diğer düzenlemeyi getiriyorsunuz. Onda da diyorsunuz
ki: E, hoca, seni biz dışarı gönderiyoruz ama özel hastaneye
gittiğin zaman yapacağın anlaşmada sözleşme
yapacaksın ya, bir ücret alacaksın ya- senin için belirlediğim
toplam tavan, ek ödeme miktarının brüt miktarından daha az
olamaz. Ne demek? Yani ben sana brüt olarak eğer 10 milyar lira para
biçtiysem, sen özel hastaneye gidip 5 milyara anlaşma yapamazsın,
illa ki benim belirlediğim tavan üzerinden gidip anlaşma
yapacaksın. Hoca diyor ki: Ya, kardeşim, ben özelde
çalışıyorum ama ben de insanım. Hayır, gideceksin, o
hastanede hiçbir şekilde, benim belirlediğimden daha az para
kazanamazsın. Hani, çocuk işçileri
çalıştırırlardı ya bir ara, simit satan veya
ayakkabı boyacılığı yapan; baba derdi ki: Eve 20
liradan aşağıya getirirsen eve gelme., gelirse döverdi ya,
aynı o konumdasınız. Yani, aklım havsalam almıyor. Bir
profesöre, bir doçente siz nasıl oluyor da Hoca, git, şu kadardan
daha az para getirme eve. diyorsunuz, getirdiği paranın da
yarısını alıyorsunuz? Ya, bu hangi akla, hangi inanca, hangi
mezhebe, hangi dine sığar, hangi felsefeye sığar? Ben mi
bilmiyorum, sizin bambaşka bir inancınız mı var? Nerede
sığdırdınız Allah rızası için bunu? Bunda
kul hakkı vardır ve bu hakkı yenen kullar size
haklarını helal etmiyorlar.
İyi
akşamlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Aynı
mahiyetteki diğer önerge üzerinde söz isteyen Ali Öz, Mersin Milletvekili.
(MHP sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZ
(Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Görüşülmekte
olan 480 sıra sayılı Kanun Tasarısının 37nci
maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum.
Daha önceki
maddelerde konuşurken de her defasında ifade ettik: Bu Tam Gün
Yasası artık Tam Gün Yasası olmaktan tamamen
çıkmış durumda. Gerçekte başlangıçtaki niyetiniz halis
bile olsa kurumlar arasında farklı şekilde düzenlenecek bir
yasaya olur vermemizi hiç kimsenin beklememesi lazım.
Daha önce de ifade
ettik: Askerî Tıp Akademisi Gülhanedeki uygulamanız bir farklı,
üniversitede bir farklı, eğitim ve araştırma hastanelerinde
bir farklı. Böyle bir düzenleme yapmayı kendinize nasıl hak
gördüğünüzü gerçekten çok merak ediyorum. Burada, aynı statüde
profesör olmuş insanları aynı kefede değerlendirmemeyi
onların hepsine yapılmış bir haksızlık olarak
görüyorum.
Özellikle
üniversite hastanelerindeki temel felsefeyi, temel anlayışı,
temel mantığı tamamen ortadan kaldırmakla hiçbir şey
kazanmayacağız. Üniversite hastanelerinin kendine göre bilimsel
yapısı, özerk durumu söz konusu. Buradaki öğretim
görevlilerinin, akademisyenlerinin başlangıçta zaten peşinen
kabul ettikleri şey çok para kazanmak değil, çok fazla hasta bakmak
da değil, gelecekte bu ülkenin sağlık alanında
hizmetkârı olacak hekimleri yetiştirmek. Kararını kendisi
önceden vermiş, siz diyorsunuz ki: Hayır. Sen ne kadar para
kazanırsın? Dışarıda seni özel hastaneye, benim kendi
marifetimle hangi özel hastaneye kiralarsam kiralık profesör olarak oraya
gittiğinde ne kadar kazanırsın? O kazancından bana ne kadar
para getirirsin? Yani, bir sağlığın konuşulduğu
yerde işin içerisine bu kadar metayı dâhil etmek, ondan sonra da
Türkiye'de sağlık alanında on bir yıldır Sağlıkta
Dönüşüm Programı adı altında başarılı
göründüğünüz çok yer olmasına rağmen, bu adaletsizlik ve
haksızlıkla, yapmış olduğunuz iyiliklerin hepsinin de
üzerini kendi elinizle çiziyorsunuz.
Biz Milliyetçi
Hareket Partisi olarak tekrardan sizi uyarıyoruz. Doğrudur,
Türkiye'de sağlık alanında eksik olan, tamamlanması gereken
gerçekten çok fazla alan vardır. Ama, çıkartmış
olduğunuz, özünde, baktığımız zaman, karşı
olmadığımız tam günün bu şekilde
uygulanmasının hiçbir mantıklı izahı yoktur.
Eğitim hastanelerinde kararı Bakanlar Kurulu
verecek. Şimdi, eğitim hastanelerinde iki tane profesörü
düşünün. iki tane profesör aynı verimi ortaya koymuş. Performans
olarak ikisini birbiriyle
karşılaştırdığınızda ikisi de aynı
performansta. Akademik katkı yönünden de ikisi de birbirinden farklı
olmayan iki öğretim görevlisi veya iki profesör varsa bir tanesine
dışarıda -o da serbest muayenehane değil- işaret edilen
ve çok para kazanması peşinen kendisine taahhüt altına
alınan bir özel hastanede Git, çalış. diyeceksiniz. E, peki,
diğerinin ne günahı var? Bu bir vebal değil mi? Eşitler
arasında ayrımcılık yapmak, ayrıcalık
oluşturmak, imtiyaz tanımak, hakka, hukuka, adalete, vicdana
sığar mı? Yani, bu konuda, bu maddede, gerçekten bu
haksızlık tamamen su yüzüne çıkıyor. Yol yakınken bu
tam gün uygulamasının tüm öğretim görevlilerine kendilerine
yetecek kadar bir geliri temin ederek ve bu kurumların ana amaçları
ekseninde, ana amaçları doğrultusunda yeniden düzenlenerek
tasarının tamamının çekilmesi bizim en büyük arzumuzdur.
Gecenin bu saatinde çok fazla daha
zamanınızı almak istemiyorum ama şunu söylemeden
geçemeyeceğim: Yani, artık uçan profesörler, jet profesörler,
kiralık profesörler dönemini başlatıyorsunuz. Memlekete bu
tasarının hayırlı hiçbir tarafı olmayacak, onun için
tekrardan gözden geçirmek, oranları en azından
Komisyonda
başlangıçta dediniz ki: Üniversitelerin öğretim görevlilerine,
rektörlerine sorduk. 480 ilk geldiğinde yüzde 5 oranını
verdiğinizde de karşı çıktığımızda
üniversitelerin görüşleri alınıp yüzde 5 oranında
mutabık kaldığınızı ifade etmiştiniz ama
yüzde 5 ne hikmetse 50 oldu.
Yani, şunu söyleyebilirim ki: Tebrik ediyorum sizi.
1 koydunuz, 10 aldınız diyor, yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
480'e 1'inci Ek
sıra sayılı Torba Kanunun 37'nci maddesinde yer alan
"Bunlardan ilgili mevzuata ve sözleşme hükümlerine aykırı
davrananların, bu kapsamdaki ilgili sözleşmesi sona erdirilir ve
bunlar bir yıl süreyle yeni sözleşme yapamaz." cümlesinin
"Bunlardan ilgili mevzuata ve sözleşme hükümlerine aykırı
davrananların, bu kapsamdaki ilgili sözleşmesi sona erdirilse bile
başka bir yerde sözleşme hakları saklı kalır."
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu
değişiklikle sözleşmeli çalışan işçilerin,
işlerine son verilen emekçilerin yeni sözleşme yapma
haklarının saklı tutulması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
38inci madde
üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
480e 1inci Ek
sıra sayılı Torba Kanunun 38inci maddesinde yer alan
ibaresinden sonra ifadesinin İbaresinin ardından şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin
Buldan Ayla
Akat Ata Erol
Dora
Iğdır
Batman
Mardin
İbrahim
Binici İdris
Baluken
Şanlıurfa
Bingöl
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Sağlık Bakanlığı ve Bağlı
Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 38 inci maddesinde
geçen profesör, doçent ve eğitim görevlilerine ibaresinden sonra gelmek
üzere ve diğer personele ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Aytuğ
Atıcı Özgür
Özel Nurettin
Demir
Mersin
Manisa
Muğla
Süleyman
Çelebi Haydar
Akar
İstanbul
Kocaeli
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 480 sıra sayılı Sağlık bakanlığı
ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri
hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
tasarısının 38. Maddesinde geçen profesör, doçent ve
eğitim görevlilerine ibaresinden sonra gelmek üzere ve diğer
personele ayrıca AMETAM da çalışan hekim ve yardımcı
sağlık personelide bu uygulamadan yararlanır. ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ali
Öz Yusuf
Halaçoğlu Yıldırım
Tuğrul Türkeş
Mersin
Kayseri
Ankara
Ali
Halaman Hasan
Hüseyin Türkoğlu
Adana Osmaniye
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinden söz isteyen Reşat Doğru, Tokat Milletvekili;
buyurun.
REŞAT DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Görüşmekte
olduğumuz kanun tasarısının 38inci maddesi üzerinde
vermiş olduğumuz önergeyle ilgili olarak söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bizim burada ilave
etmek istediğimiz, AMATEMde çalışan hekim ve yardımcı
sağlık personelinin bu kanun içerisine alınmasıdır.
Şöyle ki saygıdeğer milletvekilleri: Önümüzdeki yıllarda
hem ülkemizin hem de dünyanın en önemli sorununun
bağımlılık olacağı kanaatindeyiz. Şöyle ki:
Bağımlılığın bir bölümü madde
bağımlılığı, bir diğer bölümü elektronik
bağımlılıktır.
Madde
bağımlılığı dediğimiz, alkol, sigara ve
uyuşturucu bağımlılığı -maalesef, enteresandır- her geçen gün
artarak devam ediyor. Bunu da en fazla ülkemizde büyük şehirlerde,
okullarda ve bazı yerlerde görüyoruz. Yani büyük şehirlerdeki
okullarda sigara içme oranları yüzde 60lara, alkol kullanma oranları
-en az bir kere- yüzde 10-12lere, yine en az bir kere çeşitli
uyuşturucu madde kullanımının da yüzde 1ler, 2ler, hatta
3ler seviyesine kadar ulaştığı görülüyor. Bu da önümüzdeki
zaman diliminde çok ağır bir durumla
karşılaşacağımızın bariz bir göstergesidir.
Bunun yanında,
diğer bir bağımlılık da elektronik
bağımlılıktır. Bu
bağımlılığı da biz, işte, İnternet
bağımlılığı, cep telefonu bağımlılığı
veya televizyonlardaki çeşitli yayınlardan tutun da diğerlerine
kadar bir sürü bağımlılığı sayabiliriz.
İşte, bunları üst üste koyduğumuz zaman, önümüzdeki zaman
dilimindeki bağımlılıklar çok önemlidir.
Bağımlılıkla
ilgili olarak son zamanlarda Sağlık Bakanlığının
özellikle psikiyatri hastanelerinde kurmaya çalıştığı
madde bağımlılığı tedavi merkezleri,
İnternet tedavi merkezleri çok önemlidir. Bu konudaki
çalışmaları destekliyoruz. Ancak bunun yanında, AMATEM
merkezleri de çok ciddi manada sıkıntılarla karşı
karşıyadır.
Zaman zaman burada,
işte, sağlıkta çağ atladığımız ifade
edilmeye çalışılıyor. Saygıdeğer milletvekilleri,
eğer sağlıkta çağ atladıysak buradan, şimdi
şu saat itibarıyla, Ankara Numune Hastanesinin önüne gidelim, Numune
Hastanesinin acil servisini bir görelim. Acil servisinde insanlar acaba orada
ne yaşıyorlar? Gelen hastalar ne yaşıyor veyahut oradaki
hekimler nasıl çalışıyor, sağlık personeli
nasıl çalışıyor? Hani biz özlük haklarından bahsediyoruz
ya, illa özlük hakları, emekli hakları sağlık personelinin
verilsin, artırılsın diye. İşte oradaki ağır
tabloyu gördüğümüz zaman herhâlde ne kadar haklı olduğumuzu
söyleyebilirsiniz ama bunun yanında oradaki hastaların durumları
da o kadar kolay değildir. Şu anda bazı yerlerde maalesef
enteresandır -tabii, Sağlık Bakanlığının
bazı uygulamalarını takdirle karşılıyoruz ama-
yoğun bakım üniteleri birçok yerde gün vermekle meşguldür yani
yoğun bakım ünitesi bulamıyorsunuz. Dolayısıyla, o
yönlü çok büyük sıkıntılar vardır. Muayene olma
noktasında bir hastaya bakma süresi üç dakikanın altına
düşmekte ve bir hekim günde neredeyse 90la 150 civarında hasta
bakabilmektedir. Bunları göz önüne aldığımız zaman
sağlıkta bazı sıkıntıların gelmekte
olduğunun en bariz göstergesini de hep beraber görüyoruz. Ama
bunların yanında, AMATEM merkezlerinin mutlaka -biraz önce Sayın
Bakana sorular bölümünde sordum, bana cevap vermediler ama- hem psikolog
ihtiyaçları vardır hem psikiyatri uzmanları ihtiyaçları
vardır. Psikologların ve psikiyatri uzmanlarının
sayısını mutlaka artırmak mecburiyetindeyiz yani oraya
tedavi olmaya gelen insanların mutlaka tedavi olması gerekmekte ve
beraberinde de oradan ayrıldıktan sonra tedavilerinin yakın
takip edilmesi gerekmektedir.
Diğer bir
sorun da, ülkemizin dışında, Türkiye'nin dışında,
Avrupasından çeşitli ülkelerine kadar çok çeşitli bölgelerde
Türk insanları yaşamaktadır. Buralarda, Avrupa ülkelerinde
yaşayan işte yaklaşık olarak 3,5-4 milyon civarında
-söz söylüyoruz- insanımız var diyoruz. Bunlardan dolayı,
yabancı cezaevlerinde yaklaşık olarak 40 bin ile 50 bin
civarında insanımız vardır. Bu insanların
suçlarının büyük bir kısmı yüzde 70e varana kadar
uyuşturucuyla ilgili olan suçlardır ama enteresan olan nedir, biliyor
musunuz? Uyuşturucu suçundan mahkûm olan insanlarımız orada
kendi mahkûmiyetleri bittikten sonra ülkemize gönderilmekte ve ülkemizde de
hiçbir rehabilitasyona uğramadan bir saatli bomba gibi köylerine
gönderilmektedir. İşte bu manada da mutlaka bunların takip
edilmesi, en azından bulaşıcı, sâri bir hastalık olan
bu durumun diğer insanlarımıza bulaştırılmaması
gerekmektedir.
Önergemizin esas
hazırlanmasındaki amaç, AMATEM merkezlerinde çalışan
insanlara biraz daha hak verilmesi, biraz daha değer verilmesi
noktasındadır.
Desteğinizi
bekliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Sağlık Bakanlığı ve Bağlı
Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun
Hükmündeki Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 38 inci maddesinde
geçen profesör, doçent ve eğitim görevlilerine ibaresinden sonra gelmek
üzere ve diğer personele ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Aytuğ Atıcı (Mersin) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL GÜNEŞ (Uşak)
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Bülent
Kuşoğlu, Ankara Milletvekili.
(CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
480 sıra sayılı Kanun
Tasarısının Ek 1in 38inci maddesi üzerine verdiğimiz
önergeyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum.
Konu, sağlık çalışanlarının
ücretleriyle ilgili önemli bir konu. Sağlık sadece insan bedeninin ve
ruhunun iyileştirilmesinden ibaret değil, tabii ki farklı
yönleri de var. Sağlıkta çalışanların da durumlarının
iyileştirilmesi gerekiyor. Sağlıkta çalışanların,
sağlık emekçilerinin de durumlarının iyileşmesi
gerekiyor ki bu konuda, bu alanda daha iyi hizmet verilebilsin. Bu konuyla
ilgili olarak 38inci maddeyle 209 sayılı Kanunun 5inci maddesinde
bir düzenleme yapılmış. 209 sayılı Kanun 1961
yılında yürürlüğe girmiş, aslında çok fazla
değişiklik yapılan bir Kanun bu. Sağlık
kuruluşlarında, Sağlık Bakanlığına
bağlı kuruluşlarda döner sermaye mefhumunu düzenliyor.
Sağlık Bakanlığına bağlı kuruluşlarda, sağlıkta
aslında performansa göre bir ücretlendirme yapılması lazım.
Dolayısıyla da bu 209 sayılı Kanunun da baştan ele
alınması lazım, tümüyle değişmesi lazım, yeni bir
bakış açısıyla ele alınması lazım.
Dolayısıyla, sadece bu 38inci maddede yapılan
değişiklik ya da 209un 5inci maddesinde yapılan
değişiklik yeterli değil muhakkak ki, çok daha kapsamlı,
çok daha düzenli ve temelli bir değişiklik yapılması
şart. Biz de bunu arzu ediyoruz. Mevcut düzenlemeyi yeterli bulmuyoruz
herhangi bir itirazımız olmasa da ama bu anlamda tümüyle kökten bir
değişiklik yapılmasının gerekli olduğunu da bu arada
ifade etmek isterim çünkü sağlık çalışanları özellikle
büyük sıkıntılar içerisinde. Şu anda bu
yaptığımız düzenlemeye rağmen, özellikle profesör,
doçent gibi kadrolarda bulunanlarla, yine yardımcı sağlık
hizmetleri kadrolarında bulunanlarla ilgili epey sıkıntılar
var. Onların sorunlarını anlatmak için aslında şu süre
yeterli değil. Bu düzenlemeyi de, aslında bu tam gün düzenlemesini de
bu konularla ilgili olarak yapıyoruz ama yine yeterli olabilecek bir çözüm
getiremiyoruz maalesef. Daha kapsamlı, çok daha kapsamlı bir düzenlemenin
yapılması da şarttır diye düşünüyoruz.
Ben konuyu çok
fazla uzatmak istemiyorum. Konuşmak istediğim başka bir konu
daha vardı ama Sayın Sağlık Bakanımızla
Sağlık Bakan Yardımcısı, sağ olsunlar, o konuda
kendileriyle yaptığım şifahi görüşmede konuyu kabul
ettiler. Ben de konuşmamı burada kesiyorum.
Hepinize
hayırlı akşamlar diliyorum, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
480e 1inci Ek
sıra sayılı Torba Kanunun 38inci maddesinde yer alan
ibaresinden sonra ifadesinin ibaresinin ardından şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL GÜNEŞ (Uşak)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan
değişiklik ile madde metninde anlam bütünlüğü sağlanarak
metne açıklık getirilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
39uncu maddede bir
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
480'e 1'inci Ek
sıra sayılı Torba Kanunun 39'uncu maddesinde yer alan
"sağlık teşkillerindeki" ifadesinin
"sağlık oluşumları" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin
Buldan Ayla
Akat Ata Erol
Dora
Iğdır Batman Mardin
İdris
Baluken Sırrı
Sakık
Bingöl Muş
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan
değişiklik ile madde metninde anlam bütünlüğü sağlanarak
metne açıklık getirilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Yeni madde
ihdasına dair bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 480'e 1'inci Ek sıra sayılı Sağlık
Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 16
Milletvekilinin; Üniversite Öğretim Elemanları ile Sağlık
Hizmetleri ve Yardımcı Sağlık Hizmetleri
Sınıfında Çalışan Personelin Tam Süre
Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal'ın; Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi, İstanbul Milletvekilleri Mahmut Tanal ve Mustafa Sezgin
Tanrıkulu'nun; Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Tokat
Milletvekili Orhan Düzgün'ün; Devlet Memurları Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Tababet ve
Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (1/791,2/159,2/401,2/592,2/769,2/1049)'nun 38.Maddesinden sonra gelmek
üzere aşağıdaki maddenin ilave edilmesini ve diğer
maddelerin yeniden numaralandırılmasını teklif ederiz.
Aytuğ
Atıcı Özgür
Özel Nurettin
Demir
Mersin Manisa Muğla
Süleyman
Çelebi Haydar
Akar
İstanbul Kocaeli
Madde-11 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu'na Ek Madde 43 eklenmiştir.
"EK MADDE-43: 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununa tabi olarak görev yapan uzman tabip ve tabiplere
aşağıda belirtilen oranları geçmemek üzere en yüksek Devlet
Memuru aylığının (ek gösterge dâhil) brüt tutarı ile
çarpımı sonucu bulunan miktarda sağlık hizmetleri
tazminatı ayrıca ödenir. Bu madde hükmü, üniversitelerin yataklı
tedavi sağlık kurumlarında çalışan 2547
sayılı Yükseköğretim Kanunun 3/I hükmüne tabi personelden tabip
olanlar ile 50. maddesinin (e) bendi kapsamında bulunanlar hakkında da uygulanır.
Tazminat Oranları(%)
Derece Öğretim Üyesi
Uzman Tabip/ Tabip Uzman Tabip/ Tabip
1 450 400
2-3 450 350
4-5 400 300
6-7-8 350 250
BAŞKAN
Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) Komisyon üyelerini buraya davet
ediyorum.
Salt
çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılamadığı için
önergeyi işlemden kaldırıyorum.
40ıncı
madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 480e 1inci Ek sıra sayılı Sağlık
Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 16
Milletvekilinin; Üniversite Öğretim Elemanları ile Sağlık
Hizmetleri ve Yardımcı Sağlık Hizmetleri
Sınıfında Çalışan Personelin Tam Süre
Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal'ın; Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi, İstanbul Milletvekilleri Mahmut Tanal ve Mustafa Sezgin
Tanrıkulu'nun; Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Tokat
Milletvekili Orhan Düzgün'ün; Devlet Memurları Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Tababet ve
Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (1/791, 2/159, 2/401, 2/592, 2/769, 2/1049)nun 40. Maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini teklif ederiz.
Aytuğ
Atıcı Özgür
Özel Nurettin Demir
Mersin Manisa Muğla
Süleyman Çelebi Haydar Akar Mehmet Haberal
İstanbul Kocaeli Zonguldak
MADDE 40- 29/5/1979
tarihli ve 2238 sayılı Organ ve Doku Alınması,
Saklanması, Aşılanması ve Nakli Hakkında Kanunun
10uncu maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"MADDE 10-
Organ ve doku alınması, taşınması, saklanması,
aşılanması ve nakli ile yurtdışından
sağlanması, Sağlık Bakanlığınca
yetkilendirilmiş gerekli uzman personel ve donanıma sahip kurumlarca
yapılması zorunludur."
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 480e 1inci Ek sıra sayılı Torba Kanunun 40. Maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Erol Dora Ayla Akat Ata
Iğdır Mardin Batman
İdris Baluken Esat Canan
Bingöl Hakkâri
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) Katılamıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Düzenlemede gerekli donanım açık olarak
belirtilmemiş ve ucu açık bırakılmıştır.
İlgili donanımın nitelik ve nicelikleri açık olarak
belirtilmelidir.
Bu nedenlerle maddenin tasarı metninden
çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 480'e 1'inci Ek sıra sayılı Sağlık
Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ile Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 16 Milletvekilinin;
Üniversite Öğretim Elemanları ile Sağlık Hizmetleri ve
Yardımcı Sağlık Hizmetleri Sınıfında
Çalışan Personelin Tam Süre Çalışmasına ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Organ ve Doku
Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekilleri Mahmut Tanal ve Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun;
Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Tokat Milletvekili Orhan Düzgün'ün;
Devlet Memurları Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal'ın; Tababet ve Şuabatı Sanatlarının
Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/791, 2/159,
2/401, 2/592, 2/769, 2/1049)'nun 40. Maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini teklif ederiz.
Aytuğ
Atıcı (Mersin) ve arkadaşları
MADDE
40- 29/5/1979 tarihli ve 2238 sayılı Organ ve Doku
Alınması, Saklanması, Aşılanması ve Nakli
Hakkında Kanunun 10 uncu maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"MADDE
10- Organ ve doku alınması, taşınması,
saklanması, aşılanması ve nakli ile
yurtdışından sağlanması, Sağlık
Bakanlığınca yetkilendirilmiş gerekli uzman personel ve
donanıma sahip kurumlarca yapılması zorunludur."
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) Katılamıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK
BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Haberal, Zonguldak Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET
HABERAL (Zonguldak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben
komisyonda da bu konuyla ilgili görüşlerimi söylemiştim. Bir kere
daha bu maddeleri okuduktan sonra
gördüm ki, transplantasyonun -yani organ nakillerinin- bugün
ulaştığı düzey iyi değerlendirilememiş. Nereden
başladık, nereye geldik? İlk transplantasyonu Hacettepede, 3
Kasım 1975te üniversitede yaptık. O zaman ülkemizde yasa yoktu.
Ancak vasiyetnameyle yani velilerin imzalarıyla ilk transplantasyona
başladık. Daha sonra esas gerçek ortaya çıktı. Ülkemizde
yasa yok. Yasanın olabilmesi için, toplumumuza, ölen insanların
organlarının hastaların tedavisinde kullanılması
gerektiğinin gösterilmesi gerekiyordu. O nedenle, ilk kez, Avrupa
Transplantasyon Birliğinden 10 Ekim 1978de ilk kadavra böbreğini
getirdik ve gösterdik ki ölen insanların organları hastaların
tedavisinde kullanılabiliyor. Daha sonra Avrupadan, Amerikadan bu devam
etti. Ve o dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Senatoda bu konular uzun
uzun tartışıldı ve 2238 sayılı Yasa
çıkarıldı.
Ben, bugün, o yasanın çıkmasına katkı
sağlayan hem o günkü Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok değerli
üyelerine hem Senato üyelerine hem dönemin Diyanet İşleri
Başkanlığına, basına, herkese çok teşekkür
ediyorum.
O gün çıkarılan yasa, bugün bile dünyanın
en çağdaş yasalarının başında geliyor. Neden?
Çünkü, bugün, gerçekten ülkemizde organ nakli artık gelişmiş
ülkelerin bulunduğu düzeye ulaşmıştır. Şu anda,
bu konuda, Türkiye ilk sıralarda yer almaktadır. Nasıl
olmuş bu? Bir, bu yasa sayesinde. İki, 21 Aralık 1982de yine o
zamanki konsey tarafından çıkarılmasını sağladığımız
2594 sayılı Yasayla olmuştur. O yasanın özelliği,
2238 sayılı Yasanın 11inci maddesinde Beyin ölümü
teşhisi konulan hastaların yanında eğer
yakınlarından herhangi birisi yok ise rıza
aranmaksızın organ alınabilir. şeklinde belirlenmişti
ve onun arkasından, işte, ülkemizde karaciğer transplantasyonu,
kalp transplantasyonu ve diğer transplantasyonlar yapılabilir duruma
gelmiştir. Dolayısıyla, bugün ülkemizin transplantasyon
konusunda ulaştığı düzey, gerçekten, hepimizin gurur
duyacağı bir düzeydedir.
Aslında devletin görevi
Şimdi, ben o maddeye
baktığım zaman, her şey getirilip Sağlık Bakanlığının
üzerinden organize ediliyor. O zaman, soruyorum: Acaba üniversitelerin yeri
nedir? Çünkü o dönemde Sağlık Bakanlığında herhangi
bir şey yoktu, üniversitelerde bütün bu işlemlere başlandı.
Dolayısıyla, öyle bir organizasyon yapıyoruz ki her şeyi
getiriyoruz, Sağlık Bakanlığına bırakıyoruz.
Peki, Sağlık Bakanlığı bunları nasıl
organize edecek? Bana göre, devletin görevi, devlet standardı koyar,
devlet altyapıyı yapar, devlet kontrol eder; onun
dışında devlet bu işleri yapacak insanların önünü
açmak durumundadır.
Dahası, bugün esas burada bizim üzerinde
durmamız gereken şey
Bu yasalar gerçekten bugün dünyanın
övünülebilecek yasalarının başında gelmektedir. O kadar ki
Dünya Sağlık Örgütü bile 2238 sayılı Yasa ve 2594
sayılı Yasayı benden talep ederek 1991de kriterlerini
koymuştur. Bu kadar mükemmeldir bu yasalar. Orada esas en önemli şey,
bugün bile bütün ülkelerin en önemli sorunu olan organ ticareti konusudur. Bu,
organ ticareti konusunu nasıl gideririz? İki: Organ bağışını
acaba nasıl artırabiliriz? Eğer bunları biz
tartışırsak, bunları burada yeteri kadar
değerlendirebilirsek o zaman, sanıyorum, yasa
değişikliğine bile gerek kalmadan daha çok kronik organ
hastasının yeniden yaşam kazanmasını
sağlamış olacağız. Dolayısıyla, ben buradan
bu vesileyle bir kez daha bütün değerli milletvekillerini ve toplumumuzu
organ bağışına davet ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET HABERAL (Devamla) Çünkü birçok
insanımız sağlam organıyla hayatını kaybetmekte,
birçok insanımız da o sağlam organlara ihtiyaç duyarak
hayatını kaybetmekte. Onun için, bu vesileyle eğer komisyonumuz
ve bizler öncülük yaparsak o zaman sanıyorum bu yasaların
değişikliğine gerek kalmadan toplumumuza çok daha önemli
katkı sağlamış oluruz.
Hepinize
teşekkür ederim. Saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum sayın milletvekilleri. Kapanma Saati:
01.20
ONUNCU OTURUM
Açılma Saati: 01.23
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muharrem IŞIK
(Erzincan)
---------- 0 ----------
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26ncı Birleşiminin
Onuncu Oturumunu açıyorum.
480 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine devam
edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Alınan karar
gereğince 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2012 yılı Merkez Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısını görüşmek için 10 Aralık 2013 Salı
günü saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum, iyi
akşamlar diliyorum.
Kapanma
Saati: 01.24