TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
3üncü
Birleşim
3
Ekim 2013 Perşembe
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, UEFA Avrupa Ligindeki temsilcimiz
Trabzonspora başarılar dilediğine ilişkin
konuşması
V.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Siirt Milletvekili Osman Örenin, Dünya
Öğretmenler Gününe ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkesin,
Camiler ve Din Görevlileri Haftasına ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, 3 Ekim Türk Dünyası Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyetin, Çin
Halk Cumhuriyeti Ulusal Halk Kongresi Dışişleri Komisyonunun
vaki davetine icabetle Çin Halk Cumhuriyetine resmî ziyarette bulunmasına
ilişkin tezkeresi (3/1287)
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Dışişleri Komisyonu Başkanı Volkan Bozkır
başkanlığındaki bir heyetin, 4-6 Eylül 2013 tarihlerinde
Vilniusta gerçekleştirilen Parlamentolar Arası Ortak
Dışişleri ve Güvenlik Politikası (ODGP) ve Ortak Güvenlik
ve Savunma Politikası (OGSP) Konferansına katılmalarına ilişkin
tezkeresi (3/1288)
3.- Başbakanlığın, Siirt Milletvekili
Gültan Kışanak hakkında tanzim edilen, Anayasa Komisyonu ve
Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan soruşturma
dosyasının Hükûmete iade
edilmesine ilişkin tezkeresi (3/1290)
4.- Başbakanlığın, Van Milletvekili
Özdal Üçer hakkında tanzim edilen, Anayasa Komisyonu ve Adalet Komisyonu
üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan soruşturma
dosyasının Hükûmete iade
edilmesine ilişkin tezkeresi (3/1291)
5.- Başbakanlığın, Batman
Milletvekili Bengi Yıldız hakkında tanzim edilen, Anayasa
Komisyonu ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan
soruşturma dosyasının Hükûmete
iade edilmesine ilişkin tezkeresi (3/1292)
6.- Başbakanlığın, Diyarbakır
Milletvekili Nursel Aydoğan hakkında tanzim edilen, Anayasa Komisyonu
ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan soruşturma
dosyasının Hükûmete iade
edilmesine ilişkin tezkeresi (3/1293)
7.- Başbakanlığın, Van Milletvekili
Özdal Üçer ve İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel hakkında tanzim
edilen, Anayasa Komisyonu ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu Karma
Komisyonda bulunan soruşturma dosyalarının Hükûmete iade edilmesine ilişkin tezkeresi
(3/1294)
8.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki heyetlerin;
Karadağ Parlamentosu Başkanı Ranko Krivokapic ile Belarus
Cumhuriyet Konseyi Başkanı Anatoly Rubinov ve Belarus Temsilciler
Meclisi Başkanı Vladimir Andreychenkonun vaki davetlerine icabet
etmek üzere adı geçen ülkelere resmî ziyaretlerde bulunmasına
ilişkin tezkeresi (3/1289)
9.- Başbakanlığın, Suriyedeki
durumun oluşturduğu tehdit ve riskler çerçevesinde hudut, şümul,
miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi ve gerekli
düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara göre
yapılması için, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4/10/2012 tarihli ve
1025 sayılı kararıyla Hükûmete verilen izin süresinin
Anayasanın 92nci maddesi uyarınca 4/10/2013 tarihinden itibaren bir
yıl süreyle uzatılmasına dair tezkeresi (3/1284)
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık ve 20 milletvekilinin, ülkemizde uygulanan
enerji politikaları ile enerji üretimi, iletimi,
dağıtımı ve kullanımında yaşanan
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/726)
2.- Bilecik
Milletvekili Bahattin Şeker ve 20 milletvekilinin, tarım arazilerinin
miras yoluyla bölünmesinin önlenmesi konusunun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/727)
3.- Adana Milletvekili
Ali Halaman ve 21 milletvekilinin, üzüm yetiştiriciliği ve
bağcılık sektöründeki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/728)
VII.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, CHP Grubu olarak, Trabzonspor-Lazio
maçı nedeniyle Trabzonspora ve kupa yolunda Galatasaraya
başarılar dilediklerine ilişkin açıklaması
2.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, Hükûmetin Türkiye Büyük Millet Meclisine
Suriye konusunda samimi bilgiler vermesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
3.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, İstanbul Milletvekili Volkan
Bozkıra İç Tüzükün hangi maddesine dayanarak söz verildiğini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Bingöl Milletvekili
İdris Balukenin, Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmazın
(3/1284) esas numaralı Başbakanlık tezkeresi üzerinde
yaptığı konuşma sırasında Barış ve
Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Volkan Bozkırın, İstanbul Milletvekili Osman Taney
Korutürkün (3/1284) esas numaralı Başbakanlık tezkeresi
üzerinde yaptığı konuşma sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
IX.- USUL HAKKINDA
GÖRÜŞMELER
1.- (3/1284) esas
numaralı Başbakanlık tezkeresinin görüşmeleri
sırasında İstanbul Milletvekili Mahmut Tanala ve İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzele söz verilip verilmemesi hususunda
Başkanlığın tutumu hakkında
X.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu
Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484)
(S. Sayısı: 287)
3.- Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel
Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu
ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/498) (S.
Sayısı: 173)
4.- Sanal Ortamda İşlenen Suçlar
Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/676) (S.
Sayısı: 380)
XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Bakanlık Merkez teşkilatında yapılan personel
atamalarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Mehmet
Müezzinoğlu'nun cevabı (7/22935)
2.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, 663 sayılı KHK nedeniyle özlük hakları
konusunda mağduriyet yaşadığı iddia edilen
sağlık personeline ilişkin sorusu ve Sağlık
Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı (7/23210)
3.- Mersin Milletvekili Ali Özün, yardımcı
sağlık hizmeti sınıfındaki personelin eş atamalarında
yaşadığı sorunlara ilişkin sorusu ve Sağlık
Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı (7/23506)
4.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıakanın,
Bakanlığa bağlı sosyal tesislere ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı (7/23515)
5.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükatamanın,
Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlara ait lojmanlar ile
söz konusu lojmanların satışına ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı (7/23957)
6.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıakanın,
Bakanlık tarafından kiralanan ve kiraya verilen hizmet binaları
ile araçlara ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Mehmet
Müezzinoğlu'nun cevabı (7/23962)
7.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükatamanın,
Bakanlığa ait sosyal tesislere ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı (7/24401)
8.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
bedelli askerlikten elde edilen gelirin kullanımına ilişkin
sorusu ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahinin
cevabı (7/25257)
9.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, 2002-2013
yılları arasında eğitim seviyesine göre
kadınların sahip oldukları çocuk sayıları ile gelir
dağılımına göre ailelerin sahip oldukları çocuk
sayılarına dair verilere ilişkin sorusu ve Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı Fatma Şahinin cevabı (7/25264)
10.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtanenin, kreş
ve sevgi evlerinin denetimine ilişkin sorusu ve Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanı Fatma Şahinin cevabı (7/25288)
11.- Antalya Milletvekili Yıldıray
Sapanın, reçeteli ilaçlar ile ilgili yeni düzenlemeye ilişkin sorusu
ve Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı
(7/25683)
12.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
eczacıların sorunları ve e-reçete uygulamasına ilişkin
sorusu ve Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı
(7/25685)
13.- Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğanın,
bir vatandaşa gazilik unvanı verilmemesine ilişkin sorusu ve
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahinin cevabı
(7/25795)
14.- Ankara Milletvekili Zühal Topcunun, zorunlu
eğitime devam etmeyen öğrencilere ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Nabi Avcı'nın cevabı (7/26046)
15.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
yabancı gerçek veya tüzel kişiler tarafından Bakanlık
aleyhine açılan davalara ilişkin sorusu ve Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanı Fatma Şahinin cevabı (7/26205)
16.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, reçetesiz
ilaç satılmaması yönündeki uygulamaya ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı (7/26503)
17.- Mersin Milletvekili Ali Özün, kanser
ilaçlarının ülkemizde üretilmesine ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı (7/26517)
18.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Bakanlık aleyhine açılan davalara ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı (7/26522)
19.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
yabancı gerçek veya tüzel kişiler tarafından Bakanlık
aleyhine açılan davalara ilişkin sorusu ve Sağlık
Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı (7/26523)
20.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlunun, kiralanan veya satın alınan araçlara ilişkin
sorusu ve Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı
(7/27314)
21.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
bedelli askerlik uygulaması kapsamında toplanan paraların
şehit aileleri ve gazilere yönelik hizmetler için kullanılması
çalışmalarına ilişkin sorusu ve Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanı Fatma Şahinin cevabı (7/27462)
22.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın,
personele dağıtılan ikramiyelere, hakkında soruşturma
açılan personele ve hizmet içi eğitimlere ilişkin sorusu ve
Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmazın cevabı (7/28475)
3 Ekim 2013 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili
Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
----- 0 -----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 3üncü Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Üç dakika süre
veriyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
IV.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Ayşe Nur Bahçekapılının, UEFA Avrupa Ligindeki
temsilcimiz Trabzonspora başarılar dilediğine ilişkin
konuşması
BAŞKAN
Gündeme geçmeden önce, bir Trabzonlu olarak UEFA Avrupa Liginde Trabzonspora
başarılar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Üç sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Dünya Öğretmenler Günü vesilesiyle söz isteyen
Siirt Milletvekili Osman Örene aittir.
Sayın
milletvekilleri, Genel Kurulda bir uğultu var. Bu konuya hassasiyet
gösterirseniz memnun olacağız.
Buyurun Sayın
Ören. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
V.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Siirt Milletvekili Osman Örenin, Dünya Öğretmenler Gününe
ilişkin gündem dışı konuşması
OSMAN ÖREN (Siirt)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım; konuşmama başlamadan önce hepinizi en derin
saygılarımla selamlarım.
Malumunuz 5 Ekimde
kutlanacak olan Dünya Öğretmenler Günü vesilesiyle söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle bütün öğretmenlerin Öğretmenler
Gününü kutlarken yeni yasama yılının ilk günlerinde
Meclisimizin de milletimiz, memleketimiz ve bütün insanlık için
hayırlı hizmetler yapmasını ve bu doğrultuda isabetli
kararlar almasını diliyorum.
Saygıdeğer
arkadaşlarım, öğretmen sadece bir bilgiyi, bir sanatı, bir
tekniği öğretmeyi kendisine meslek edinmiş bir kişi
değildir.
BAŞKAN
Sayın Hatip, bir dakika
Arkadaşlar,
sayın milletvekilleri, lütfen, rica ediyoruz, konuşmacının
söyledikleri anlaşılmıyor, uğultuyu kesebilirsek eğer
çalışmalarımıza daha verimli devam edebiliriz.
Buyurun Sayın
Hatip.
OSMAN ÖREN
(Devamla) Teşekkür ederim.
Öğretmen, bir
taraftan bütün bunları öğretirken öbür taraftan yeri geldiğinde
şefkatli kollarına sığınılabilecek bir anne, bir
baba, öğrencilerin beklentilerine cevap verebilecek bir
danışman, onlara istikamet gösterebilecek bir rehber, bunlardan da en
önemlisi örnek alınabilecek model bir insan ve aynı zamanda bir
liderdir.
Bir tarihçi olarak
da şunu açıkça söyleyebilirim: Tarihte lidersiz öğretmenler
olmuştur ama öğretmeni olmayan hiçbir lider
olmamıştır. Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Gazi Mustafa
Kemalin Muallimler, cumhuriyet sizden
fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister. sözü
öğretmenlerin toplum hayatındaki önemine işaret etmektedir. Ne
var ki öğretmenlerin bu hayati önemlerine ve konumlarına rağmen
ve cumhuriyetimizin kuruluşundan bugüne kadar toplumun
şekillenmesinde ve ülkenin gelişmesinde onlardan her türlü
fedakârlık beklenirken bu gösterilen istikamette hizmet edebilmeleri,
fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirmeleri için
gerekli ortam ve imkânlar sağlanamamış, hatta bazı
kısıtlamalar getirilmiş
SIRRI SAKIK
(Muş) Başkanım, duymuyoruz, hatibi duyamıyoruz.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, 3üncü kez söylüyorum. Lütfen, uğultuyu
keselim, ayakta milletvekili arkadaşımız kalmasın,
konuşmacı devam ediyor.
OSMAN ÖREN
(Devamla) Sağ olun Başkanım.
SIRRI SAKIK
(Muş) - Arkadaşımıza saygılı olun ya.
BAŞKAN -
Süreniz kaldığı yerden devam edecek Sayın
Konuşmacı.
Buyurun.
OSMAN ÖREN
(Devamla) Ben fazla zamanınızı almamak için bazı konulara
girmeyeceğim.
Bugün
geldiğimiz nokta itibarıyla, OECDnin 2013 raporlarına göre
öğretmen açığında bütün gayretlerimize rağmen hâlâ ilk
sıralardayız.
AK PARTİ
Hükûmeti olarak, eylül ayında 40 bin civarında öğretmen
alımıyla bu açığı kapatmaya yönelik çok önemli bir
adım attık. İnşallah, bundan sonraki öğretmen
alımlarıyla öğretmen açığını kapatmaya
çalışacağız. İleri ülkelerde olduğu gibi bizim
ülkemizde de öğrenciye düşen öğretmen sayısı makul
seviyeye gelecektir.
Bilindiği
üzere, bundan önceki toplu sözleşme sürecinde memurlar arasında
kaybı olan tek kesim öğretmenlerdi. Bu çerçevede
öğretmenlerimizin bu kaybını gidermeye yönelik 75+75 TL,
toplamda 150 TL ödeme yapılmasını karara bağladık.
İkili öğretim yapılan okullarda çalışan idarecilere
haftada ikişer saat ek ders verilmesini sağladık.
Yatılı ve pansiyonlu okullarda belletici olarak görevlendirilen
diğer örgün ve yaygın eğitim kurumları öğretmenlerine
gece nöbeti tutmaları hâlinde iki saat ilave ek ders ücreti ödenmesini
sağladık. Öğretim yılı hazırlık
ödeneğini 110 TL artırdık.
AK PARTİ
olarak, iktidara geldiğimiz dönemde elektriği bile olmayan köyler ve
o köylerde okul ve öğretmenler vardı, öğretmen ve
öğrencinin teknolojinin nimetlerinden istifade etmesi amacıyla o en
ücra köylere dahi elektrik, bilgisayar ve İnternet götürdük.
Yapılmayan birçok şeyi yaptık. Yeterli oldu mu? Buna moda bir
tabirle cevap vermek gerekiyor: Yetmez ama evet. Eskiden devletin bile
gidemediği, hiçbir hizmetin götürülemediği en uzak dağ
köylerinde bugün çok şükür hizmet de var, öğretmenler de var.
Ancak bu
öğretmenlerimizin hâlâ pek çok problemi vardır. Bunlardan en önemli
olanı da barınma problemidir. Bunları çözmemiz gerekiyor.
Ayrıca öğretmenlerin de kendilerini yetiştirmeleri, bilim ve
teknolojiyi takip etmeleri ve okumaları gerekiyor. Bunun için de maddi
açıdan eksikliklerinin giderilmesi gerekiyor. Fazla ödeme olmazsa
öğretmen daha iyi şartların olduğu bir yerde
çalışmak isteyecektir, tezkere bekleyen bir asker gibi gün
sayacaktır. Özellikle milletvekili olduğum bölge olan Güneydoğu
Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde yer alan illerin üniversiteye
öğrenci gönderen iller sıralamasında en sonlarda yer
almalarının altında yer alan asıl sebep budur. Bunu
başarabilirsek bölgeler arasındaki gelişmişlik düzeyindeki
uçurumun da önüne geçmiş oluruz. Ancak, Sayın
Başbakanımızın da açıkladığı gibi,
demokratik açılım paketinde yer alan ana dil ve başörtüsü gibi
eğitim ve öğretimin önündeki engellemelerin ortadan
kaldırılmasına yönelik maddeler bu alanda alınmış
olan en önemli gelişmelerdir.
Sözlerime son
verirken geleceğimizi ve yaşamımızı anlamlı
kılan ve şekillendiren öğretmenlerimizin 5 Ekim Dünya
Öğretmenler Gününü kutluyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ören.
Sayın
milletvekilleri, ses konusunda bir problem var, bu nedenden dolayı on
dakika ara vereceğiz. Teknik elemanlar sesle ilgili problemi halletmeye
çalışacaklar.
Teşekkür
ederim.
Kapanma Saati: 15.08
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.24
BAŞKAN: Başkan Vekili
Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
----- 0 -----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 3üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
Gündem
dışı ikinci söz, Camiler ve Din Görevlileri Haftası
vesilesiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili İhsan Özkese aittir.
Buyurun Sayın
Özkes. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Özkes
benden yazılı olarak ilk konuşma talep eden kişi.
Teşekkür ederim.
2.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkesin,
Camiler ve Din Görevlileri Haftasına ilişkin gündem
dışı konuşması
İHSAN ÖZKES
(İstanbul) Sayın Başkan, yeni görevinizi tebrik ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Camiler ve Din Görevlileri Haftası
nedeniyle söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Diyaneti kuran
parti olarak, Diyanet kurumuna ve din görevlilerine saygılıyız.
Diyanetin ancak siyaset üstü olmasıyla
saygınlığını koruyabileceğine inanıyoruz.
Camiler Haftasının kutlandığı bugünlerde emekli bir
müftü olarak büyük bir haksızlığın ve eşitsizliğin
önüne geçmek için cemevlerinin yasallaşmasına dair bir kanun teklifi
verdim. Toplumsal barışın tesisi için acilen cemevlerinin yasal
statüye kavuşması gerekiyor. Alevilerin vergilerinin de içinde
bulunduğu ve Alevilerin Haram olsun. dedikleri Diyanet bütçesi ancak
cemevlerinin yasal statüye kavuşmasıyla helal-haram
tartışmasından uzak kalacaktır.
Cami Toplayan,
bir araya getiren. anlamındadır. Camiler
ayrıştırmayan, ötekileştirmeyen, Allahı, Peygamberi, kitabı ve
ehlibeyti bir olan, herkesi kucaklayan mekânlardır. Allahın evleri
dediğimiz ibadet yerlerinde Allahın hiçbir kulu
dışlanamaz, kin, intikam ve nefret duyguları buralarda
yeşertilemez.
Camiler
Allahın rızasının arandığı yerler olmaktan
çıkartılıp, muktedirleri hoşnut etme yerleri hâline
gelmemelidir, iktidarın propaganda merkezleri hâline dönüşmemelidir.
Camiler üzerinden halkı kutuplaştırmak, caminin anlamıyla
bağdaşmamaktadır.
Ben bir din
görevlisiyim, Allahtan korkarım, yalan söyleyemem. diyen bir din
görevlisini sürgüne göndermekle âdeta din görevlilerine Allahtan değil,
iktidardan korkun. mesajımı verilmektedir? Bir böbreği
alınmış, diğer böbreği de tam çalışmayan ve
eşi lösemi hastası olan bir din görevlisini 60 kilometre uzağa
sürmek din, diyanet ve vicdanla nasıl izah edilebilir?
Bir bakanın
İl yönetiminden gelen serzenişler nedeniyle müftü beyin tayin
edilmesiyle ilgili dahlim oldu, ilgili bakanlıktan bunu rica ettim.
diyerek sürülmesini üstlendiği Trabzon Müftüsü Ben ne yaptım,
rüşvet mi aldım? demiştir.
Afyonkarahisar il
başkanı, adını,
soyadını verdiği bir müftünün kendi illerine tayinini bizzat
istediğini, bakanla görüştüğünü ve yakın zamanda bu
atamayı beklediğini gazeteler aracılığıyla
açıkladı ve dört ay sonra il başkanının sipariş
verdiği bu müftü Afyonkarahisara tayin edildi.
Yüce Allah,
Kitab-ı Keriminde Emanetleri ehline verin. der. Bizim sahtekâr ve
riyakâr Müslümanlar ihaleleri, makam ve mevkileri, hatırlı arazileri
yakınlarına ve münafık şürekâsına peşkeş
çekmektedirler. diye hakkı, hakikati savunan Çorum Ortaköy Müftüsü,
Çorumun Laçin ilçesinde çalışan eşine ve farklı yerlerde
okuyan üç çocuğuna rağmen Kırklareline sürüldü.
Din görevlileri,
liyakatleri ve ehliyetlerine göre tayin edilmelidirler. Torpil, adam
kayırma ve haksızlık, adı Diyanet olan bir kurum ile
bağdaşmamaktadır. Hac, umre ve yurt dışı
görevlendirmelerindeki adaletsizlikler giderilmelidir. Siyasetçiler ellerini
din görevlilerinin üzerinden çekmelidir.
Devlet
memurları haftada iki gün hafta tatili izni kullanırken, camilerde
görev yapan din görevlileri bir gün izin kullanıyorlar. Din görevlilerinin
fazladan çalıştıkları haftada bir günün ücretinin
maaşlarına yansımasıyla ilgili kanun teklifi verdim.
Yine, il müftü
yardımcıları, ilçe müftüleri ve il, ilçe vaizlerinin emeklilik
sonrası maaşlarının yarı yarıya yakın
düşmesi, sosyal konumlarıyla örtüşmemektedir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Özkes.
İHSAN ÖZKES
(Devamla) - Bu ve diğer konularda verdiğim kanun tekliflerinin de görüşülerek
kabulünü bekliyorum.
Camiler ve Din
Görevlileri Haftası münasebetiyle, ebediyete intikal eden din
görevlilerine Yüce Allahtan rahmet niyaz ediyorum. Güneş gibi tüm
canlıların üzerine doğan, Mevlânâ gibi herkesi kucaklayan tüm
din görevlilerine sağlık ve afiyetler diliyorum.
Saygılarımla.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Gündem
dışı üçüncü söz, 3 Ekim Türk Dünyası Günü vesilesiyle söz
isteyen Mersin Milletvekili Mehmet Şandıra aittir.
Buyurun Sayın
Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, 3 Ekim Türk Dünyası Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
24üncü Dönem
Üçüncü Yasama Yılının ülkemize, milletimize, Meclisimize, siyasi
parti gruplarımıza ve siz değerli milletvekili
arkadaşlarıma huzur getirmesini ve milletimizin bizden beklediği
başarılı çalışmalara fırsat ve imkân vermesini
Yüce Allahtan temenni ediyorum.
Bu dönemde, milletvekilleri
olarak birbirimizi anlamaya çalışan, diyaloğa açık,
hoşgörülü, uzlaşmacı ve sorunların çözümüne katkı
veren bir yaklaşımla, ancak mutlaka Anayasamızın 81inci
maddesi gereği Türk milleti önünde namusumuz ve şerefimiz üzerine
yaptığımız yeminin sorumluluğunda, özverili
çalışmalar yapacağımızı ümit ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugün 3 Ekim, Türk Dili Konuşan Ülkeler
İşbirliği Konseyi Devlet Başkanları Konseyinin
kuruluş yıl dönümü. Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan,
Kırgızistanın kurucu üye; Türkmenistanın gözlemci
statüsünde katıldığı ve kısaca Türk Konseyi olarak
anılan bu önemli teşkilat 3 Ekim 2009 tarihinde Nahçıvan
Anlaşmasıyla kuruldu ve her yıl 3 ekim gününü Türk Dili
Konuşan Ülkeler İş Birliği Günü, kısaca Dünya Türk
Günü olarak kararlaştırdılar ve kutluyorlar. Kurulan Türk
Konseyini çok önemsiyorum, Dünya Türk Gününü yürekten kutluyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türk Konseyinin 3üncü zirve toplantısı
Azerbaycanın Gebele şehrinde, 15-16 Ağustos tarihlerinde,
Sayın Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyevin ev sahipliğinde
yapıldı. Toplantıya Türkiye, Kazakistan, Kırgızistan
devlet başkanları ve Türkmenistan Başbakan
Yardımcısı katıldı. Sayın Cumhurbaşkanımız
Abdullah Gül toplantının açılış oturumunda
yaptığı konuşmada bana göre çok değerli ve önemli
şeyler söyledi. Sayın Cumhurbaşkanı konuşmasında
Bugün bizleri aynı milletin mensubu yapan değerler sadece ortak
dilimiz, ortak dinimiz, ortak tarihimiz, ortak kültürümüz veya ata yurdumuz değil,
parlak bir geleceği hep birlikte inşa etme arzusu ve irademizdir.
Türk dünyası toplamda 4,8 milyon kilometrekare yüz ölçümü ile dünyada
7inci büyüklükte, 140 milyon nüfusuyla 9uncu sırada ve 1,5 trilyon
dolarlık millî hasılasıyla dünyanın 13üncü büyük bir
küresel gücüdür. diye ifade etti. Tarihî İpek Yolunun yeniden
canlandırılmak istenmesi ve gayretlerini çok önemsiyorum ve
kutluyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türk dünyası Tek millet, altı devlet
anlayışıyla bizim gerçeğimiz ve bizim büyüklüğümüzdür.
Bu büyüklüğün küresel dünyaya açılan kapısı Türkiyedir,
Ankaradır. Küresel ekonomik ağırlık merkezinin
Atlantikten Asya Pasifike kaydığı bir süreçte 21inci
yüzyılın Türk asrı olacağı iddiamız işte bu
gerçeklikten kaynaklanmaktadır. Sayın Devlet Bahçelinin dünyaya
başkent Ankara jeopolitiğinin vizyonundan bakmak önerisi bu anlamda
çok önemlidir, çok değerlidir. Değerli milletvekilleri, Türk Konseyi
bu anlamda çok isabetli olmuştur ve çok hayırlı hizmetler
yapacağına inanıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türk, Türk milleti, Türk dünyası gerçeği her ne
kadar demokratikleşme paketleriyle dayatılan kimlik olarak suçlansa
da etnik ve mezhep temelinde ayrıştırılmaya
çalışılsa da ülkeyi yönetenler tarafından ısrarla
telaffuz edilmese de bütün dünyanın kabul ettiği ve değer
verdiği bir realitedir. Bu realiteyi Sayın Cumhurbaşkanı
konuşmasında çok açık, net ifade etmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bu millet bizim milletimizdir. Binlerce yılda birlikte
oluşturduğumuz, zamanın imbiğinden süzülerek bugünlere
kadar ulaşan muazzam bir tarihî gerçekliktir. Tarihten Türkleri
çıkarırsanız geride ne kalır? sözü bu anlamda çok
doğrudur. Bu sebeple Dünya Türk Günü önemli ve değerli bir
karardır, tekrar kutluyorum.
Değerli
milletvekilleri, inşallah bu yasama yılında hayırlı
görevler yaparsınız diye ümit ediyorum, yaparız diye ümit
ediyorum ve tekrar hayırlı olmasını diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, yaklaşık sekiz yıldır yapmaya
çalıştığım MHP grup başkan vekilliği
görevini Sayın Yusuf Halaçoğluna devretmiş bulunmaktayım.
Bana bu şerefli görevi emanet eden Sayın Genel Başkanıma,
destek olan grubum üyesi milletvekili arkadaşlarıma
huzurlarınızda çok teşekkür ederim. Bu görevim
sırasında kırdığım, üzdüğüm
arkadaşlarımdan da helallik diliyorum.
Öncelikle grup
başkan vekilleri olmak üzere Başkanlık Divanına ve
Sayın Başkana, yeni görevini de kutlayarak, başarılar
diliyorum. Sayın Başkanı tebrik ediyorum, bu kürsüye çok
yakıştığını ifade etmek istiyorum. Gerçekten
lütfen sözünü bir emir sigası olarak, bir hanımefendi nezaketinde
kullanmasını dün seyrettim, buraya değerli katkılar
vereceğine inanıyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum efendim, sağ olun. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Şandır teşekkür ederim.
Ayrıca, benim
için söylediğiniz sözlerden dolayı da çok memnun oldum, çok çok
teşekkür ediyorum.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi mevcut,
ayrı ayrı okutup bilgilerinize sunacağım:
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyetin, Çin
Halk Cumhuriyeti Ulusal Halk Kongresi Dışişleri Komisyonunun
vaki davetine icabetle Çin Halk Cumhuriyetine resmî ziyarette bulunmasına
ilişkin tezkeresi (3/1287)
02/10/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna
Çin Halk
Cumhuriyeti Ulusal Halk Kongresi Dışişleri Komisyonunun vaki
davetine icabetle, Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri
Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyetin Çin Halk Cumhuriyeti'ne
gerçekleştireceği resmî ziyarete ilişkin Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı başkanlığında siyasi parti grup
başkan vekilleri ile yapılan toplantıda alınan 6 Eylül 2013
tarihli karar, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un
11'inci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgisine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Dışişleri Komisyonu Başkanı Volkan Bozkır
başkanlığındaki bir heyetin, 4-6 Eylül 2013 tarihlerinde
Vilniusta gerçekleştirilen Parlamentolar Arası Ortak
Dışişleri ve Güvenlik Politikası (ODGP) ve Ortak Güvenlik
ve Savunma Politikası (OGSP) Konferansına katılmalarına
ilişkin tezkeresi (3/1288)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Dışişleri Komisyonu Başkanı Sayın Volkan
Bozkır başkanlığındaki heyetin, 4-6 Eylül 2013
tarihlerinde Vilnius'da gerçekleştirilen Parlamentolar Arası Ortak
Dışişleri ve Güvenlik Politikası (ODGP) ve Ortak Güvenlik
ve Savunma Politikası (OGSP) Konferansına katılmalarına
ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
başkanlığında siyasi parti grup başkan vekilleri ile
yapılan toplantıda alınan 28/8/2013 tarihli karar, 28/3/1990
tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 11inci maddesi
gereğince Genel Kurulun bilgisine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Bilginize
sunulmuştur.
Sayın Akif
Hamzaçebi, buyurun.
VII.-
AÇIKLAMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, CHP Grubu olarak,
Trabzonspor-Lazio maçı nedeniyle Trabzonspora ve kupa yolunda
Galatasaraya başarılar dilediklerine ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Trabzonspor-Lazio
maçı nedeniyle Trabzonspora, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak
gönülden başarılar diliyoruz.
Ayrıca,
Galatasarayın Juventusla yapmış olduğu maçta
almış olduğu 2-2lik beraberliğin Galatasaraya kupa
yolunda önemli bir adım getirdiğini, önemli bir avantaj
sağladığını düşünüyorum. Galatasaraya da bu
yolculuğunda başarılar diliyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN Biz
teşekkür ederiz.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, okutuyorum:
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 20 milletvekilinin, ülkemizde
uygulanan enerji politikaları ile enerji üretimi, iletimi,
dağıtımı ve kullanımında yaşanan
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/726)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'de
uygulanan enerji politikaları ile enerji üretimi, iletimi,
dağıtımı ve kullanımında yaşanan
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla aşağıda belirtilen
gerekçelerle Anayasamızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
4/4/2012
1) Alim
Işık (Kütahya)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Sadir Durmaz (Yozgat)
4) Erkan Akçay (Manisa)
5) S. Nevzat
Korkmaz (Isparta)
6) Necati Özensoy (Bursa)
7) Reşat
Doğru (Tokat)
8) Enver Erdem (Elâzığ)
9) Kemalettin
Yılmaz (Afyonkarahisar)
10) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
11) Ali Öz (Mersin)
12) Seyfettin
Yılmaz (Adana)
13) Hasan Hüseyin
Türkoğlu (Osmaniye)
14) Sümer Oral (Manisa)
15) Muharrem
Varlı (Adana)
16) Yusuf
Halaçoğlu (Kayseri)
17) Mehmet
Erdoğan (Muğla)
18) Mustafa
Kalaycı (Konya)
19) Emin
Çınar (Kastamonu)
20) Mehmet
Şandır (Mersin)
21) Mehmet Günal (Antalya)
Gerekçe:
Bilindiği
gibi, dünyada söz sahibi bir ülke olabilmenin öncelikli şartlarından
birisi, hiç şüphesiz ki yeterli enerji kaynaklarına sahip olmak ve bu
kaynakları doğru kullanabilmektir. Enerji politikalarını
doğru belirleyerek uygulayan ülkeler uluslararası rekabette öne
çıkarken enerjide dışa bağımlı ülkeler gerek
ekonomik gerekse siyasi politikalarında da dışa
bağımlı olmak zorunda kalmaktadırlar. Türkiye'nin de
bölgesel ve küresel bir güç hâline gelebilmesi, bir yandan kendi enerji
kaynaklarını üretimde kullanmasına diğer yandan da
bölgesindeki enerji koridoru olma konumunu ve fırsatını iyi
kullanmasına bağlıdır. Bu ise işbaşındaki
hükûmetler tarafından uygulanan enerji politikalarıyla yakından
ilgilidir.
Ülkemizde, son
yıllarda AKP hükûmetleri tarafından uygulanan doğal gaz ve
petrol ithalatına dayalı yanlış enerji politikaları
sonucunda ne yazık ki enerjide dışa
bağımlılık giderek artmış, üretimin tüketimi
karşılama oranı düşmüş, yüksek kaçak ve kayıp
oranları bir türlü kabul edilebilir sınırlara
çekilememiştir. Nükleer güç santrallerinin yapımına bir türlü
başlanamamış, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
üst düzey bürokratlarının birçoğu yolsuzluk veya usulsüzlük
iddialarına muhatap olmuşlar, bazıları görevlerinden
alınmışlar veya yargılanmak zorunda
kalmışlardır.
Ülkemizde enerji
arz güvenliğinin sağlanabilmesi için, enerji üretiminde rüzgâr,
güneş, jeotermal, hidrojen ve biokütle gibi yeni, yenilenebilir ve yerli
kömür kaynaklardan azami ölçüde yararlanılması gerekmektedir. Ancak
son yıllarda ülkemizdeki petrol ve doğal gaz lobilerinin
etkinliğinin artması nedeniyle, yerli ve yenilenebilir enerji
kaynakları yeterince değerlendirilememiş, bu amaçla ülke
kaynaklarının üretime sokulmasına yönelik tedbirler
alınamamış, alternatif enerji kaynakları alanında
AR-GE çalışmaları ve yatırımlar özendirilememiş,
termik kaynaklı enerji üretim santralleri yenilenememiş, doğal
gaza bağımlılık artmış ve hidroelektrik
üretiminde su kaynaklarımız yeterince
kullanılamamıştır.
Ayrıca,
ülkemizde enerji verimliliği de beklenen düzeyde
artırılamamıştır. Elektrik enerjisi
dağıtım ve kullanımında kayıp ve kaçakların
önlenmesi, kullanılan teknolojinin geliştirilmesi ve enerji tasarrufu
konusunda tüketici bilinci oluşturulamamıştır.
Elektrik
dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesinin
ardından bazı dağıtım bölgelerinde ve illerde kaçak
elektrik kullanımları engellenememiş, elektrik fiyatlarında
bir ucuzlama sağlanamamış ve bazı illerde kullanılan
kaçak elektriğin bedeli tüm vatandaşlarımızın
sırtına yüklenerek dürüst vatandaşlarımız âdeta
cezalandırılmıştır.
Gelecekte enerji
ihtiyacı daha da artacak olan ülkemizde enerji üretiminin ve verimliliğinin
artırılması, enerji arz güvenliğinin sağlanması
ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik yatırımların
teşvik edilerek hızlandırılması kaçınılmaz
olacaktır. Diğer yandan, Kyoto Protokolüne imza koyan ve bu
sözleşme hükümlerini kabul eden yasayı çıkaran ülkemiz 2012
yılından itibaren özellikle termik enerji kaynaklarını
kullanmada daha dikkatli davranmak zorunda kalacaktır.
Son dönemde
doğal gaz ve elektrik fiyatlarına yapılan yüksek oranlardaki
zamlar sabit ve dar gelirli vatandaşlarımızı âdeta çileden
çıkarmıştır. Hükûmet yetkililerinin ABD yetkilileriyle
birlikte davranarak son bir yıl içindeki, Suriye başta olmak üzere
bölgemizdeki diğer ülkelerle olan olumsuz ilişkileri, uygulanan
enerji politikalarının yanlışlığını bir
kez daha ortaya koymuş ve uygulanan politikaların yeniden gözden
geçirilmesini zorunlu hâle getirmiştir.
Yukarıda
belirtilen gerekçelerle ülkemizde uygulanan enerji politikalarında, enerji
üretiminde, iletiminde, dağıtımında ve
kullanımında karşılaşılan sorunların
belirlenerek gerekli tedbirlerin zamanında alınabilmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılıp konunun tüm
boyutlarıyla değerlendirilmesi gerekmektedir.
2.-
Bilecik Milletvekili Bahattin Şeker ve 20 milletvekilinin, tarım
arazilerinin miras yoluyla bölünmesinin önlenmesi konusunun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/727)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Miras yoluyla
tarım arazilerinin bölünmesi ve bölünmenin önüne geçilmesi, gelişmiş ülkeler seviyesinde çözüm
yollarının tespit edilmesi, yeni bir miras sistemi üzerinde
çalışılması ve hayata geçirilmesi için Anayasanın
98inci ve İçtüzüğün 104 ve 105inci maddeleri gereği Meclis
araştırması açılmasını arz ederiz. 03/04/2012
1) Bahattin
Şeker (Bilecik)
2) Muharrem
Varlı (Adana)
3) D. Ali Torlak (İstanbul)
4) Ali Öz (Mersin)
5) Sadir Durmaz (Yozgat)
6) Ahmet Kenan
Tanrıkulu (İzmir)
7) Tunca Toskay (Antalya)
8) Celal Adan (İstanbul)
9) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
10)
Mustafa Kalaycı (Konya)
11) Murat Başesgioğlu (İstanbul)
12) Bülent Belen (Tekirdağ)
13) Ali Halaman (Adana)
14) S. Nevzat
Korkmaz (Isparta)
15) Erkan Akçay (Manisa)
16) Mesut
Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
17) Seyfettin
Yılmaz (Adana)
18) Ali
Uzunırmak (Aydın)
19) Alim
Işık (Kütahya)
20) Necati Özensoy
(Bursa)
21) Oktay Vural (İzmir)
Gerekçe:
Ülkemizdeki
hızlı nüfus artışı ve dünyanın gelişen
şartları gıda üretimi talebini de
arttırmıştır. Bu durum ise gıda üretiminin temeli olan
toprağın da doğru reform politikaları ile günümüzün
şartlarına uygun şekilde değerlendirilmesi gereğini
beraberinde getirmiştir. Neticede bugün, önümüzde büyüyen taleplere ve
ihtiyaçlara karşı topraklarımızın miras yoluyla
parçalanması üretim gücünü zayıflatmakta, giderek küçülen arazi
verimsiz hâle gelme tehlikesi yaşamakta ve hem hukuki hem de tarımsal
anlamda ülkemiz sekteye uğramaktadır. Tarım
alanlarımızın bu şekilde parçalı bir görünüme sahip
olmasında en önemli etken ise miras hukukundan kaynaklanan arazi mülkiyet
durumudur.
Bilindiği
üzere, tarımda ciddi üretim ve gelir kaybına yol açan bu
olumsuzluklar aynı zamanda sosyal bir yara olarak kanamaktadır.
Örneğin, bu meselenin en önemli sonucu kırsaldan kente göç
meselesidir. Göçün kontrolsüz bir şekilde devam etmesi kent nüfusunun
artışına ve doğal olarak arz-talep dengesinin
kurulamayışına sebep olmaktadır. Toprağı bölünen,
mülkiyet hakları konusunda doğru bir şekilde üretime yönlendirilmeyen
çiftçimiz geçimini
sağlayamayınca imkânları nispetinde göç etmek zorunda
kalmaktadır.
Tarım
arazilerinin bölünmesinin önüne geçilmesinde en önemli önerilerden biri de,
ailede üretime ehil olan ve çiftçilik yapan kişinin miras
haklarının gereği olarak mirasçılara ödeme yapmak suretiyle
mülkiyeti kendi üzerine alması ve bu konuda karşılıklı
anlaşma ile uzlaşmaya gidilmesidir. Ancak, bu durumun hayata
geçirilmesi elbette ki çiftçilikle uğraşan hak sahibi
vatandaşlarımızın taleplerine bağlıdır ve
yaşanan süreç göstermiştir ki yine de toprakların bölünmesinin
önüne geçilememektedir.
Unutulmamalıdır
ki, göç, ülkemizin artan gıda ihtiyacından kaynaklanan sorunlar ve
asıl hedefimiz olması gereken ihracat, bu hedef üzerinden bölgemizde
ve dünyada tarımsal üretimin liderliğine ulaşma konusu temelde
bu tarım arazilerinin parçalanma riskinin önüne geçilmesiyle ve
kırsal nüfusun yerinde ve başka alanlarda istihdamıyla mümkün
olacaktır. Kırsal kalkınmaya ulaşma süreci, gelir
dağılımındaki eşitsizliği ve üretimi
arttıracağı için, buna uygun bir strateji ile ülkenin topyekûn
kalkınması da sağlanacaktır.
Bu kapsamda Anayasamızın
98inci ve İç Tüzükümüzün 104üncü ve 105inci maddeleri gereğince
bir Meclis araştırma komisyonu kurulmasını arz ve talep
ederiz.
3.-
Adana Milletvekili Ali Halaman ve 21 milletvekilinin, üzüm yetiştiriciliği
ve bağcılık sektöründeki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/728)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Üzüm yetiştiriciliği ve
bağcılık sektöründeki sorunların
araştırılarak
alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasamızın 98inci ve İç
Tüzükümüzün 104üncü ve 105inci maddeleri gereğince bir
araştırma komisyonu kurulmasını az ederiz.
1) Ali Halaman (Adana)
2)
Oktay Vural (İzmir)
3) D. Ali Torlak (İstanbul
4)
Atila Kaya (İstanbul)
5)
Emin Çınar (Kastamonu)
6)
Özcan Yeniçeri (Ankara)
7)
Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
8)
Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
9)
Erkan Akçay (Manisa)
10)
Seyfettin Yılmaz (Adana)
11) Bülent
Belen (Tekirdağ)
12)
Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
13) Celal
Adan (İstanbul)
14) Lütfü
Türkkan (Kocaeli)
15)
Necati Özensoy (Bursa)
16)
Bahattin Şeker (Bilecik)
17)
Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
18)
Reşat Doğru
(Tokat)
19)
Muharrem Varlı (Adana)
20)
Enver Erdem (Elâzığ)
21)
Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
22)
S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
Gerekçe
Ülkemiz sahip olduğu tarım
alanları açısından dünya çapında büyük bir potansiyele
sahiptir. Ana vatanı Anadolu'yu da içine alan küçük Asya, Kafkasya'yı
da kapsayan bölgedir.
Ayrıca bağcılık
alanında da dünya genelinde ilk sıralarda yer alan ülkemizin
tarım potansiyeli düşünüldüğünde, bu sektörde olması
gereken yerde bulunmadığı görülecektir.
Kullanıldığı
yerler: Üzüm iyi bir gıda maddesidir. Üzüm şekerler, organik asitler,
B ve C vitaminleri, tanen taşır. Tıpta idrar
arttırıcı, sindirim kolaylaştırıcı, müshil
ve kuvvet verici olarak kullanılır. Taze üzümün
sıkılmasıyla elde edilen usareye şıra denir. Kuvvet
verici ve gıda olarak kullanılır.
Şıranın
ısıtılarak koyulaştırılmasıyla pekmez, bunun
da yoğunlaştırılmasıyla bulama elde edilir.
Ayrıca, üzüm şırasından çeşitli yiyeceklerde istifade
edilir.
Üzüm, besin ve ekonomik değer
açısından önemli bir meyvedir. Bu önem ve değerin özellikle
tarımla uğraşan kesimce bilinmesi ve anlaşılması
için gerekli bilgilendirmenin yapılması gerekmektedir.
Günümüzde, ihraç edilmek üzere ürün
yetiştirmeyi hedefleyen üreticilerden Avrupa Birliği pazarı
"EUREPGAP" adı verilen ve tarımsal üretimde iyi tarım
uygulamaları çerçevesinde izlenebilir bir üretimi sağlamaya yönelik
olarak ortaya konan üretim standartları paralelinde bir üretim istenmektedir.
Ülkemizde genelde küçük işletmelerin
ve aile işletmelerinin elinde bulunan bu sektörde bilinçli bir üretim
yapılmamaktadır. Büyük ve organize işletmeleri bu sektöre
kanalize etmek için gereken tedbir, teşvik ve önlemlerin belirlenmesi önem
arz etmektedir.
Bu konuda ülkemizin hangi bölgesinde
hangi türlerin yetiştirilebileceğinin ve bu türlerin toprak ve iklim
isteklerinin belirlenerek üreticilerin bilgilendirilmesi, gerekli
görüldüğü takdirde ülkemizde bu alanların tespit edilerek
haritasının çıkarılması faydalı olacaktır.
Günümüzün bilimsel
imkânları da dikkate alınarak, üzümün ve değerlendirme ile
saklama ve pazarlama teknikleri konusunda üreticinin bilinçlendirilmesi
gerekmektedir.
Açıkladığımız
bu gerekçelerle, yapılması gerekenler konusunda bir Meclis
araştırması komisyonu kurulmasında, ülkemize ve yöre
halkımıza sosyal, kültürel, tarihî ve ekonomik açıdan
faydası tartışılmaz yararlar sağlayacaktır.
BAŞKAN
Bilginize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Başbakanlığın
beş adet tezkeresi vardır, okutup bilginize sunacağım.
A)
Tezkereler (Devam)
3.- Başbakanlığın,
Siirt Milletvekili Gültan Kışanak hakkında tanzim edilen,
Anayasa Komisyonu ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyonda
bulunan soruşturma dosyasının Hükûmete iade edilmesine ilişkin tezkeresi
(3/1290)
17/7/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Siirt Milletvekili
Gültan Kışanak hakkında tanzim edilen ve ilgi (b) yazı ile
Başkanlığınıza gönderilen soruşturma
dosyasının yeniden değerlendirilmesi için evrakın ve
fezlekenin iadesinin talep edildiğine dair Adalet
Bakanlığından alınan ilgi (c) yazı sureti ve ekleri
ilişikte gönderilmiştir.
Gereğini arz
ederim.
Bekir
Bozdağ
Başbakan Yardımcısı
4.- Başbakanlığın,
Van Milletvekili Özdal Üçer hakkında tanzim edilen, Anayasa Komisyonu ve
Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan soruşturma
dosyasının Hükûmete iade
edilmesine ilişkin tezkeresi (3/1291)
19/7/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Van Milletvekili
Özdal Üçer hakkında tanzim edilen ve ilgi (b) yazı ile
Başkanlığınıza gönderilen soruşturma
dosyasının yeniden değerlendirilmesi için evrakın ve
fezlekenin iadesinin talep edildiğine dair Adalet
Bakanlığından alınan ilgi (c) yazı sureti ve ekleri
ilişikte gönderilmiştir.
Gereğini arz
ederim.
Bekir
Bozdağ
Başbakan Yardımcısı
5.- Başbakanlığın,
Batman Milletvekili Bengi Yıldız hakkında tanzim edilen, Anayasa
Komisyonu ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan
soruşturma dosyasının Hükûmete
iade edilmesine ilişkin tezkeresi (3/1292)
4/9/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Batman
Milletvekili Bengi Yıldız hakkında tanzim edilen ve ilgi (b)
yazı ile Başkanlığınıza gönderilen
soruşturma dosyasının yeniden değerlendirilmesi için
evrakın ve fezlekenin iadesinin talep edildiğine dair Adalet
Bakanlığından alınan ilgi (c) yazı sureti ve ekleri
ilişikte gönderilmiştir.
Gereğini arz
ederim.
Bekir
Bozdağ
Başbakan Yardımcısı
6.- Başbakanlığın,
Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan hakkında tanzim edilen,
Anayasa Komisyonu ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyonda
bulunan soruşturma dosyasının Hükûmete iade edilmesine ilişkin tezkeresi
(3/1293)
4/9/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Diyarbakır
Milletvekili Nursel Aydoğan hakkında tanzim edilen ve ilgi (b)
yazı listede Başkanlığınıza gönderilen
soruşturma dosyasının yeniden değerlendirilmesi için
evrakın ve fezlekenin iadesinin talep edildiğine dair Adalet
Bakanlığından alman ilgi (c) yazı sureti ve ekleri
ilişikte gönderilmiştir.
Gereğini arz
ederim.
Bekir
Bozdağ
Başbakan Yardımcısı
7.- Başbakanlığın,
Van Milletvekili Özdal Üçer ve İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel
hakkında tanzim edilen, Anayasa Komisyonu ve Adalet Komisyonu üyelerinden
kurulu Karma Komisyonda bulunan soruşturma dosyalarının
Hükûmete iade edilmesine ilişkin
tezkeresi (3/1294)
26/7/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Van Milletvekili
Özdal Üçer ve İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel hakkında tanzim
edilen ve ilgi (b) yazı ile Başkanlığınıza
gönderilen soruşturma dosyasının yeniden değerlendirilmesi
için evrakın ve fezlekenin iadesinin talep edildiğine dair Adalet
Bakanlığından alman ilgi (c) yazı sureti ve ekleri
ilişikte gönderilmiştir.
Gereğini arz
ederim.
Bekir
Bozdağ
Başbakan Yardımcısı
BAŞKAN
Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan
(3/137, 138, 187, 385 ve 955) esas numaralı dosyalar Hükûmete geri
verilmiştir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi daha
vardır; okutup oylarınıza sunacağım.
8.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki heyetlerin;
Karadağ Parlamentosu Başkanı Ranko Krivokapic ile Belarus
Cumhuriyet Konseyi Başkanı Anatoly Rubinov ve Belarus Temsilciler
Meclisi Başkanı Vladimir Andreychenkonun vaki davetlerine icabet
etmek üzere adı geçen ülkelere resmî ziyaretlerde bulunmasına
ilişkin tezkeresi (3/1289)
02/10/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek
başkanlığındaki heyetlerin; Karadağ Parlamentosu
Başkanı Ranko Krıvokapıc ile Belarus Cumhuriyet Konseyi
Başkanı Anatoly Rubınov ve Belarus Temsilciler Meclisi
Başkanı Vladimir Andreychenkonun vaki davetlerine icabet etmek üzere
adı geçen ülkelere resmî ziyaretlerde bulunması hususu, 28/3/1990
tarihli ve 3620 Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 6ncı maddesi
uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi, Anayasanın
92nci maddesine göre Başbakanlığın bir teskeresi
vardır, okutuyorum.
9.- Başbakanlığın,
Suriyedeki durumun oluşturduğu tehdit ve riskler çerçevesinde hudut,
şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tayin olunacak
şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere
gönderilmesi ve gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek
esaslara göre yapılması için, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
4/10/2012 tarihli ve 1025 sayılı kararıyla Hükûmete verilen izin
süresinin Anayasanın 92nci maddesi uyarınca 4/10/2013 tarihinden
itibaren bir yıl süreyle uzatılmasına dair tezkeresi (3/1284)
1/10/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Suriye'deki
ihtilaf, bölgesel ve uluslararası barış, güvenlik ve istikrara
yönelik giderek artan bir tehdit oluşturmaktadır. Ülkemiz bu tehdidi
her geçen gün daha fazla ve yakından hissetmektedir.
Nitekim, bugüne
kadar Suriye kaynaklı saldırılarda hayatını kaybeden
vatandaşlarımızın sayısı 71'e
ulaşmıştır. Ülkemize yönelik göç baskısının
boyutları giderek artmaktadır. Hâlihazırda Suriye halkıyla
mevcut kardeşlik ve komşuluk hukuku çerçevesinde ülkemizde misafir
ettiğimiz Suriyelilerin sayısı 500 bini aşmaktadır.
Suriye içinde yerlerinden edilmiş kişilerin sayısının
ise 5 milyona yaklaştığı hesap edilmektedir. Rejimin
izlediği şiddet ve zulüm politikaları çerçevesinde her an
sınırlarımıza yönelik ve ülkemiz üzerinde baskı
oluşturacak daha büyük bir kitlesel göç hareketiyle karşı
karşıya kalınması muhtemeldir. Suriye kaynaklı
kitlesel göç hareketi de muhtemel sonuçları itibarıyla ülkemiz
yönünden dolaylı bir tehdit oluşturmaktadır.
Rejim,
uluslararası hukuku hiçe sayarak halka yönelik balistik füzeler dâhil,
ağır silahlar ve ayrım gözetmeksizin havadan
yaptığı bombardımanlara ilaveten, kimyasal silah da kullanmaya
başlamış; son olarak 21 Ağustos 2013 günü Şam'da
kimyasal silahlarla yaptığı saldırıda önemli bir
çoğunluğunu çocukların oluşturduğu 1400'ü
aşkın Suriye vatandaşı hayatını
kaybetmiştir. Bu saldırı insanlığa karşı
işlenmiş bir suç olup, bu husus 16 Eylül 2013 tarihinde
Birleşmiş Milletler tarafından yayımlanan "21
Ağustos 2013 tarihinde Şam'ın Gota Bölgesinde Kimyasal Silah
Kullanımı İddialarına İlişkin Rapor"da da
teyit edilmiştir.
Suriye rejiminin
kimyasal silah da dâhil uluslararası hukuk (1925 tarihli Boğucu,
Zehirleyici ve Benzer Gazların ve Bakteriyolojik Araçların
Savaşta Kullanımının Yasaklanmasına İlişkin
Protokol) tarafından yasaklanmış silahları kullanması,
başta ülkemiz olmak üzere Suriye'nin komşularına yönelik
yakın ve ciddi tehdidi de azami düzeye çıkarmıştır.
Suriye'deki gelişmelerin seyri, bu tarz silahların
kullanılmasının engellenmesi ve
caydırılmasının sağlanmasına yönelik tedbirlerin
alınmasını, ulusal güvenlik çıkarlarımız
açısından zaruret arz eden seviyeye
ulaştırmıştır.
Gelişmeler
Suriye rejiminin uluslararası normlara aykırı her türlü yöntemi
ve silahı kullanabileceği noktaya vardığını
göstermektedir. Türkiye, rejimin yapabileceği her türlü
saldırıdan ve Suriye'deki belirsizlik ve kaos ortamından en çok
etkilenecek ülke konumundadır.
Nitekim,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 27 Eylül 2013 tarihinde kabul
ettiği 2118 sayılı Karar da Suriye'de kullanılan kimyasal
silahların uluslararası barış ve güvenliğe tehdit
oluşturduğunu teyit etmiştir.
Yukarıda
belirtilen tüm gelişmeler, ulusal güvenliğimize yönelik Suriye
kaynaklı açık ve yakın tehdit oluşturan her türlü eyleme
karşı, uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarımız
doğrultusunda gereken tedbirlerin alınmasını zorunlu
kılmaktadır.
Bu mülahazalarla
ülkemizin muhtemel tehlikelere karşı güvenliğinin idame
ettirilmesini sağlamak, kriz süresince ve sonrasında hasıl
olabilecek gelişmeler istikametinde Türkiye'nin yüksek menfaatlerini
etkili bir şekilde korumak ve kollamak, hadiselerin seyrine göre ileride
telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için süratli ve dinamik
bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere hudut, şümul,
miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi ve buna imkân
sağlayan gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek
esaslara göre yapılması için 4/10/2012 tarihli ve 1025
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla Hükûmete verilen
izin süresinin 4/10/2013 tarihinden itibaren bir yıl süreyle uzatılmasını
Anayasanın 92nci maddesi uyarınca arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN
Başbakanlık tezkeresi üzerinde İç Tüzükün 72nci maddesine göre
görüşme açacağım. Gruplara, Hükûmete ve şahsı
adına 2 üyeye söz vereceğim. Konuşma süreleri gruplar ve Hükûmet
için yirmişer dakika, şahıslar için onar dakikadır.
Tezkere üzerinde söz alan sayın
milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Faruk
Loğoğlu, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Bingöl
Milletvekili İdris Baluken, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Volkan Bozkır, Hükûmet adına Millî
Savunma Bakanı İsmet Yılmaz; şahsı adına
İstanbul Milletvekili Osman Korutürk, şahsı adına
İzmir Milletvekili Oktay Vural.
Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına görüşlerini sunmak için Ankara Milletvekili
Yıldırım Tuğrul Türkeşi kürsüye davet ediyorum.
Buyurun Sayın Türkeş. (MHP
sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan, tezkerede Hükûmetin burada oturması gerekiyor mu, gerekmiyor
mu?
ALTAN TAN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, Hükûmeti özledik, bekliyoruz.
MHP GRUBU ADINA YILDIRIM TUĞRUL
TÜRKEŞ (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4
Ekim 2012 tarihli ve 1025 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
Kararıyla Hükûmete verilen ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin
yabancı ülkelere gönderilmesi ve buna imkân sağlayan gerekli
düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara göre
yapılmasını içeren izin süresinin uzatılmasıyla
alakalı tezkereye ilişkin Milliyetçi Hareket Partisinin
görüşlerini açıklamak için söz almış bulunuyorum.
Konuşmama başlarken yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün
Akçakaleye düşen bombanın yıl dönümü yani 5
vatandaşımızın Hakkın rahmetine kavuştuğu
olayın da yıl dönümü. Bu vesileyle, bu Suriye
sınırındaki çatışmalardan sebep bugüne kadar
Hakkın rahmetine kavuşmuş olan bütün
vatandaşlarımıza da tekrar Allahtan rahmet, ailelerine de
başsağlığı diliyorum.
Bilindiği
üzere partimiz, bugüne dek, dış politikayla ilgili meselelerde, çok
açık bir üslupla millî menfaatlerimizi önde tutan, kısır,
siyasal hesaplardan uzak duran bir tavır benimsemiştir. Sırf
Türk devletini ve insanını düşündüğümüz, oportünist
yaklaşımları reddettiğimiz için, bu Meclis çatısı
altında bulunan gerek iktidar gerekse ana muhalefet partisinin de zaman
zaman hedef tahtası olduk fakat biz hep doğru olanı yaptık
ve söyledik. Bundan dolayı da kimseden özür dileyecek değiliz. Çok
şükür ki vicdanımız rahat, alnımız temiz.
Dış
politika, tüm boyutları ve şubeleriyle bir millî siyaset
başlığıdır; zira, topyekûn ortak mülkümüzü
kapsamaktadır. Partimizin, özellikle bu alanda devlet değerlerine ve
geleneklerine olan bağlılığı
tartışılmazdır, şayet bu gerçeği
tartışmaya açmak gayretinde olanlar varsa da hadlerini
aştıklarını bilmelidirler. Öte yandan, bir hususun da tüm
kesimler tarafından idrak edilmesi adına söylemeliyim ki partimiz,
millî siyaset kisvesi altında gayrimillî gayelere hizmet edenlere bugüne
kadar müsamaha göstermemiş, bundan sonra da göstermemeye
kararlıdır.
Peki, bunun
altını niye çiziyoruz? Değerli milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti devleti destansı fakat bir o kadar da çileli bir
bağımsızlık mücadelesinin neticesinde inşa
edilmiştir. İstiklal Harbi, bir milletin hayatta kalması ve
tarih sahnesindeki varlığını sürdürebilmesi için
verilmiştir. Başta rahmetli Atatürk olmak üzere, cumhuriyetimizin
kurucuları savaşın yıkımını, vahşetini
ve karanlığını bizzat yaşamışlardır. O
döneme ait çekilmiş fotoğrafları bir an için zihninizde
canlandırmanızı sizlerden, özellikle de bugün savaş
tamtamları çalanlardan istirham ediyorum. Kanla sulanmış toprağa
yalın ayak basan çocuklar savaşın tüm manevi yükünü çekerken
sırtında kamburlar oluşan kadınlar ve bayrak uğruna,
vatan uğruna, millet uğruna geride sevdiğini, ailesini
bırakan gençler, yaşlı delikanlılar...
Biz, değerli
milletvekilleri, savaşın perişanlığını bilen
bir milletin mensuplarıyız ve bu sebepten dolayıdır ki
yıllar içinde barışın kıymetini anlayabilmiş bir
milletiz. Birileri gelip vatanımıza göz dikmedikçe,
insanımıza saldırmadıkça, sınırlarımıza
tecavüz girişiminde bulunmadıkça biz, Türk milleti
olarak daima barışı savaşa tercih ederiz. Rahmetli
Atatürkün Yurtta sulh, cihanda sulh vecizesi işte bu tercihin bir
tezahürüdür. Milletçe bu görüşte birleştiğimiz su götürmez bir
gerçek olsa da mevcut iktidarın, söz konusu birikim manzumesinden
yeterince nasiplenmediği de gün gibi ortadadır. Suriyedeki iç
savaşa ilk günden itibaren gereğinden fazla angaje olan iktidar,
bugün sahip olduğu dizginlenemez ideolojik hırsının
kurbanı konumundadır.
Her şeyden
önce belirtmeliyim ki, 4 Ekim 2012 tarihli tezkereyle bugün
görüştüğümüz tezkere arasında dağlar kadar fark
bulunmaktadır. Geçen sene partimizin de destek verdiği tezkere,
Suriyenin bir uçağımızı düşürmesinin ardından
kaleme alındığından son derece faydalıydı, bugün
ise şartlar değişmiştir. Nasıl mı? İzah
edelim, günümüz Suriye manzarası iktidar beğense de beğenmese de
şu şekildedir: Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya ikilisi
asgari müzakere şartlarında anlaşmış, bu vesileyle
kısa ve orta vadede Suriye'ye yönelik olası bir askerî müdahale
seçeneği ortadan kalkmış ve taraflar İkinci Cenevre
Konferansı için hazırlıklara başlamışlardır.
Orta Doğuda
oyun kurucu olma iddiasıyla yola çıkan AKP iktidarı son olarak
Saint Petersburgda gerçekleştirilen G20 zirvesinde de tespit
edildiği üzere uluslararası platformda tecrit edilmiştir.
Düzenlenecek olan İkinci Cenevre Konferansında, AKPnin
yanlış siyaseti sebebiyle Türkiyenin dışlanması dahi
söz konusu olabilir. AKP gitgide yalnızlaşmaktadır çünkü
tutunduğu yegâne dal kopmuştur. İhvanın Arap
Baharıyla kazandığı ivme sekteye uğramış;
söz konusu yapı Libyada, Mısırda mağlubiyete
uğramış ve son olarak da Tunusta çözülmeye
başlamıştır. İhvan, nerede iktidar olduysa
baskıyı ve sindirmeyi bir strateji olarak özümsemiştir.
Sürgünler, yasaklar, kıyımlar, suikastlar, terör ve toplu linç
eylemleri, ne ararsanız var. Böylesine hassas bir coğrafyada
Batının olan bitene sessiz kalacağını düşünmek
saflık olurdu. Nitekim, Batı tüm Arap Baharı
coğrafyasında hadiselere müdahil oldu, neticelerini de hepimiz
biliyoruz. Sıradaki devlet Suriyeydi. Önce, fazlasıyla suistimal
edilen Suriyenin bölgenin Pandora kutusu olduğu
anlaşılınca geri adım atıldı. Burada bir
İhvan iktidarı fazla gelirdi. Kaldı ki, bir baktılar,
Suriye yalnızca Suriye değil; içinde Rusya, Çin, İran, Hizbullah
çıktı; onlar da yetmedi, bir baktılar, Sünni-Şii
çatışması çıktı, El Kaide çıktı,
silahlı Kürt ayrılıkçıları çıktı. Ne oldu?
Geri çekilindi.
Netice
itibarıyla, Rusya kimyasal silahların imhası teklifiyle Amerika
Birleşik Devletleri Başkanı Obamayı büyük bir
sıkıntıdan kurtardı ve olası bir askerî müdahalenin
önüne geçerek ciddi bir diplomatik zafer elde etti. Elbette, bir zaferin
olduğu yerde hiç kuşkusuz, yenilgi de vardır; o da AKP iktidarına,
Körfez ülkelerine ve genel olarak İhvana nasip oldu.
Peki, tüm bunlar
ne anlama geliyor? Demek oluyor ki, Suriyeye yakın zamanda herhangi bir
uluslararası koalisyon şemsiyesi altında asker göndermemize
gerek olmayacaktır. Kaldı ki, silahlı kuvvetlerimizin angajman
kuralları değiştirilmiştir. Olası bir ihlal
anında gereken karşılık zaten verilmektedir, ileride de
verilecektir. Demek oluyor ki, AKPnin dış politika tasavvuru
artık tüm meşruiyetini fiilen yitirdi ve her koldan çatırdıyor.
AKP, hayal bulutlarından gerçeğin sert zeminine düşmüştür,
yüksek uçmak isterken kanatları yanmıştır. Demek oluyor ki
AKPnin bugüne dek iç politikadaki fiyaskolarını telafi etmek için
ürettiği dış politikada başarı yalanının da sonuna
geldik.
Değerli
milletvekilleri, doğrusu, insan düşünmeden edemiyor. Sayın
Davutoğlu nasıl bir diplomasi dehası içindeydi ki ördüğü
siyaset nihayetinde, bugün itibarıyla Türkiye Cumhuriyeti devletinin
Suriye sınırı iki azılı terör gurubu tarafından
paylaşılmaktadır. Bunlardan ilki El Kaide, ikincisi ise
PKKdır. AKP, PYDnin liderini Ankarada kırmızı
halılarla karşılarken Suriyeli Türkmenleri yok saymış
ve hor görmüştür. Açıkça ifade ediyorum, bu ayıptan AKP
iktidarı birinci derecede sorumludur fakat meselenin özü burada
değildir. İktidarın önümüze getirdiği tezkerenin gerekçelerinden
birisi Suriye kaynaklı saldırılar şeklinde lanse
edilmektedir.
Sayın ilgili
Bakan, size soruyorum: Türkiye-Suriye sınırında tek bir Esad
yanlısı yapı kalmış mıdır?
Sınırımızın diğer tarafının bir
kısmı, insanlıktan nasibini almamış ama bu iktidara
yakın sivil toplum kuruluşlarının da desteklediği
terörist guruplar, diğer bir kısmı ise müzakere
yürüttüğünüz bebek katillerinin elindedir. Hangi Suriye kaynaklı
saldırılardan bahsediyorsunuz Allah aşkına?
Cumhuriyet
tarihimizin en kanlı saldırısı Reyhanlıda
düzenlenmiştir. Bu hunhar eylemin baş aktörü El Kaidedir. Evet,
AKPnin maşa olarak kullandığı bazı sivil toplum
kuruluşlarının alenen para, lojistik ve eleman temin ettiği
El Kaide terör örgütüdür. Başbakanın Reyhanlı sonrasında
döktüğü gözyaşları ve hayatını kaybedenleri
mezheplerine göre ayrıştırmak için kullandığı
çirkin sözleri de unutmadık, unutturmayacağız da. Ceylânpınara
ve Akçakaleye düşen top mermileri ve o bölgede
vatandaşlarımıza muntazam aralıklarla isabet eden kör
kurşunlar çoğunlukla El Kaide-PKK çekişmesinden
kaynaklanmaktadır. Bundan da haberimizin olmadığını
mı zannediyorsunuz?
Devam ediyorum:
Önümüze getirilen tezkerede, Birleşmiş Milletlerin Suriyede kimyasal
silah kullanıldığını doğrulayan rapora gönderme
var, doğrudur ama bunu kim kullandı, hâlâ bilinmiyor. Ya kullananlar
sizin müttefiklerinizse o zaman ne yapacaksınız, aynı tavrı
muhafaza edecek misiniz? Burada Türkiyeye düşen vazife, Suriyenin toprak
bütünlüğünü korumaktır. Ülkenin kuzeyinde herhangi bir grubun
ayrılıkçı veya mezhepçi emellerine fırsat
tanınmamalıdır.
Yine tezkerede
Hükûmetin süratli ve dinamik bir politika izlemesine yardımcı olmak
gibi hayli muğlak bir tabir kullanılmıştır. Bu pasaj,
ustalık döneminde bulunduğunu iddia eden iktidarın
acemiliğinin tescilidir. Söz konusu bölümdeki süratli sözcüğü
artık alıştığımız aceleciliğe,
dinamik sözcüğü ise AKPnin mayasında var olan o
saldırganlık yapısına denk düşmektedir. Başka bir
deyişle, söz konusu gerekçeler, AKPnin önümüzdeki dönemde Suriye konusunda
fevri ve agresif olma arzusunun açık işaretleridir.
Bir iktidar olan
bitenden hiç mi ders almaz, hayret ediyoruz! AKPnin kardeş sevdası
ve bu bağlamdaki ideolojik ihtirasları adım adım sonunu
getirmektedir. Sayın Başbakan Bu ülkede etkin muhalefet yok. diyor
ve fakat iktidarını içten kemiren bu inat sürdüğü müddetçe,
kendisinin en büyük düşmanı yine kendisi olacak. Kendinizi tüketme
iradenizi takdirle karşılıyor ve keyifle izliyoruz. Ne var ki
iş Türkiyeyi tüketme noktasına gelirse, işte orada karşınızda
Milliyetçi Hareket Partisinin devasa gövdesini görürsünüz. Nitekim, bu Meclis
kürsüsü, ihtarlarımıza kulak asmanız için bize değil size
sunulmuş büyük bir fırsattır. Malum, abluka altına
aldığınız basın, açıklamalarımızı
sansür süzgecinden geçirdiği için size yönelttiğimiz ve aslında
milletin süzgecinden geçen uyarıları da bilmiyor olabilirsiniz.
Değerli
milletvekilleri, konuşmamın başında partimizin millî
siyaset vizyonuna atıf yapmış ve dış politikada temel
amacımızın devlet ve millet menfaatlerini korumak olduğunu
ifade etmiştim. Bu noktadan hareketle, iktidarın Suriye
inadının sokaktaki vatandaşa hissettirdiği mali külfete de
değinmek istiyorum. Suriyeli sığınmacılara bugüne
kadar AFAD tarafından ödenen miktar 2 milyar dolardır.
Kızılay 120 bin Suriyeli sığınmacıya her ay 9
milyon 600 bin lira harcama yapmaktadır. Bölgeyle iş yapan
şirketlerimizin uğradığı zararlar ve çeşitli
sebeplerden dolayı oluşan ticaret açığını bu
tabloya eklemiyorum bile. Suriye krizi sebebiyle 40 bin tır şoförü
işsiz kalmıştır, dile kolay, 40 bin. Bu, hane nüfusu
dikkate alındığında, nereden baksanız 120 bin
kişiyi etkilemektedir doğrudan. Bu nedir biliyor musunuz değerli
milletvekilleri? İnsan emeğinin aleni gasbıdır. Söz konusu
harcamalar insanımıza ek vergi ve iktidarın alaycı
deyimiyle güncellemeler yani zamlar vasıtasıyla dönmektedir. Vergi
veren vatandaşa haksızca dayatılan ek vergiler ve zamlarla
alım gücü eriyor. Vatandaşımızın alın teriyle
kazandığı helal para cebinden zorla alınıyor ve
iktidarın ideolojik dış politikasının ayakta
durması için seferber ediliyor. Bu manzaranın adı gasptır,
emek hırsızlığıdır ve utanç vericidir.
Evet, değerli
milletvekilleri, sizlere tasvir ettiğim tablonun gayrimillî niteliği
ve devletimizin, insanımızın menfaatleriyle çeliştiği
aşikârdır. Millet savaş istemiyor, millet
başımıza açmadık dert bırakmayan sözüm ona dinamik
politikalarınızı reddediyor. Gözünü kamuoyu
araştırmalarından ve anketlerinden alamayan Başbakan,
Suriye konusunda millî irade rüzgârlarının kendisine karşı
estiğini hâlâ anlayamamıştır. Analar ağlamasın!
sloganıyla vatan savunmasını rafa kaldıracaksın ama
başka bir ülkeye müdahale yapmak için anaları ağlatacaksın,
öyle mi? Merhum Erbakanın üslubuyla konuşayım ki
anlayasınız: Hadi oradan! Hadi oradan! AKP içindeki savaş
karşıtı arkadaşlarımıza da sesleniyorum: Müsterih
olunuz, milletimiz bir ideolojik kapristen dolayı herhangi bir kirli
savaşa alet edilemeyecektir, buna izin vermeyeceğiz.
Milliyetçi Hareket
Partisi millî refleksin biricik teminatı ve temsilcisidir. Vatanımız
doğrudan bir saldırı tehdidiyle
karşılaşmadıkça tavrımız bellidir ve
barıştan yanadır. Şayet AKP iktidarı bunun haricinde
bir inisiyatif kullanmak isterse kendi kaderini kendisi tayin etmiş olacak
ve yalnız yürüyecektir. Bu bağlamda, Milliyetçi Hareket Partisi
tezkereye millî savunma mekanizmalarımızı etkinleştirmek
namına ve Hükûmetin bu maksadı aşmaması kaydıyla
destek vermektedir.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Türkeş.
Cumhuriyet Halk
Partisi Gurubu adına Adana Milletvekili Sayın Faruk
Loğoğlu.
Buyurun
Loğoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Adana) Sayın Başkan, yeni
görevinizde sizi tebrik ediyor ve başarılar diliyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetin Meclise 2nci defa
getirdiği Suriye tezkeresi konusunda Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlar, yeni yasama döneminin halkımız ve ülkemiz için gerçek
demokrasi ve tam özgürlükler doğrultusunda olumlu kararlara tanık
olmasını dilerim.
Değerli
milletvekilleri, Suriyede Nisan 2011de başlayan ve derinleşerek
günümüze kadar gelen iç savaşın sona erdirilmesi için
uluslararası platformlardaki diplomatik çabalar hızlanmış
iken yeni yasama dönemini Hükûmet bir savaş tezkeresiyle açmaktadır.
Bu tezkere savaşa karşı olan halkımıza
saygısızlık ve AKP iktidarının ibret verici
vurdumduymazlığının hazin hafifliğidir. (CHP
sıralarından alkışlar) Hemen belirteyim ki Cumhuriyet Halk
Partisi Türkiyenin barış ve istikrardan yana olan konumundan
çıkarılıp savaş çığırtkanlığı
yapan bir ülkeye dönüştürülmesine daima karşı duracaktır.
Suriyedeki
çatışmalarda ölenlerin sayısı 115 bini
aşmıştır. Yüz binlerce yaralıya ek olarak,
Birleşmiş Milletler Uluslararası Bağımsız Suriye
Araştırma Komisyonunun son raporu 6 milyon Suriyelinin yerinden
edildiğini söylemektedir. Suriyede savaşın her türlü bilançosu
komşumuzda acil olarak söndürülmesi gereken bir yangının
varlığını bütün çıplaklığıyla ortaya
koymaktadır. Bu yangının söndürülmesinde en büyük görev hiç
şüphesiz çatışmalardan en çok etkilenen ülkelere yani Suriyenin
komşularına düşmektedir. Fakat, AKP Hükûmetinin iki buçuk
yıldır izlediği Suriye politikasına
baktığımızda bu görevin gerektirdiği sorumluluk ve
bilincin izlerine rastlayamıyoruz. Adalet ve Kalkınma Partisi mezhep
eksenli, feraset ve öngörüden yoksun, geçersiz varsayım ve beklentilerle
şekillenen, maceraperest ve sorumsuz bir Suriye politikası izlemektedir.
Uyarılara ve artık kendilerinin de kabul ettikleri
yalnızlığa rağmen bu politika inatla sürdürülmektedir. AKP
iktidarı halkımızın can ve mal güvenliğine büyük
zararlar vermeye devam ettiği gibi, ülkemizi bir savaş felaketinin de
eşiğine getirmiştir.
Değerli
milletvekilleri, AKP Hükûmetinin politikası Suriye rejimine yönelik
hakaretlerden beslenen buyurgan bir üslup, ülkedeki çatışmalarla
ilgili olarak silahlı radikal unsurları destekleyen tarafgir bir
tutum ve diplomatik çabalara karşı dışlayıcı
yaklaşımın toplamından ibarettir. Eşi benzeri
bulunmayan bu bağnaz politikadan vazgeçilmesi için, Cumhuriyet Halk
Partisi, sorunun başlangıcından beri somut ve yapıcı
öneriler sunagelmiştir. Komşumuzda akan kanı durdurmak için bir
buçuk yıl önce yaptığımız Türkiye'nin
öncülüğünde, çatışan taraflar ve ilgili ülkelerin
katılımıyla uluslararası bir konferans toplansın.
önerimizi Hükûmet elinin tersiyle itmiştir. Türkiyeyi, bugün, bu Hükûmet,
uluslararası toplum tarafından sadece sus payı biçilen ikinci
sınıf bir aktör hâline getirmiştir.
Yüce Meclisin
Suriye konusunda partilerüstü barışçıl bir tutum alması
için yaptığımız çağrı, yine, Adalet ve
Kalkınma Partisi tarafından reddedilmiştir. Son dönemlerde,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin bir ateşkes
çağrısında bulunması için Türkiye'nin girişimde
bulunması düşüncemize Hükûmet itibar etmemiştir.
Yine, Suriyede
kimyasal silahların yok edilmesi yolundaki önerimize Hükûmet sahip
çıkmamış, bunu yapan Rusya ise ciddi saygınlık ve
itibar kazanmıştır. Velhasıl, Cumhuriyet Halk Partisi, hep
barış, diplomasi, siyaset demiş, Adalet ve Kalkınma
Partisi ise hep savaş, daha fazla silah, az değil daha çok
askerî müdahale demiştir; aramızdaki fark budur.
Önümüzdeki Suriye
tezkeresi de göstermektedir ki AKP Hükûmeti, Suriyedeki savaşın her
geçen gün artan maliyetini, ülkemizin yalnızlaşarak güvenliğinin
tehlikeye girmesini ve bölgemizin daha geniş bir çatışma
alanına dönüşmesi ihtimalini umursamamaktadır. Hükûmetin Esad
gitsin.den ibaret olan kısır yaklaşımı devam
etmektedir. El Kaide başta olmak üzere, radikal unsurlara verilen
desteğin kesilmeyeceği anlaşılmaktadır. Yüz binlerce
sığınmacının ve halkımızın
geleceğinin AKP Hükûmetinin ideolojik hırslarına feda edilmek
istendiği apaçık ortadadır.
Değerli
milletvekilleri, sakat Suriye politikası ülkemizi hangi noktaya
getirmiştir? Türkiye-Suriye sınırı terör örgütlerinin
geçiş noktası hâline gelmiş, sınırımız
buharlaşmış, El Kaide başta olmak üzere dünyanın en
tehlikeli terör örgütleri ülkemizin yeni komşuları ve konukları
hâline gelmiştir. El Nusra ve aynı çizgideki örgütlerin, kimyasal
silah yapımında kullanılan malzemeleri ülkemizden tedarik
ettikleri konusunda ciddi iddialar vardır. Üçüncü ülkelerce gönderilen
silah ve kimyasal silahların, muhalif güçlere Türkiye üzerinden
ulaştırıldığına dair duyumların arkası
kesilmemektedir. Terör örgütlerinin, sınır kapılarını
kapatmaması için Türkiyeyi tehdit ettikleri de basında yer
almıştır. Suriye krizi kaynaklı olaylarda Reyhanlı,
Ceylânpınar ve Akçakalede onlarca vatandaşımız
hayatını kaybetmiştir. Reyhanlı olayını El
Kaidenin üstlendiği ileri sürülmektedir. İçişleri
Bakanlığı tarafından yapılan açıklama ise bu
bağlamda inandırıcı değildir. Öte yandan,
sınır bölgelerimizin ekonomileri çökmüş,
vatandaşlarımızın huzur ve can güvenlikleri kalmamıştır.
AKPnin Suriye
siyaseti Türkiyenin Orta Doğu politikasında savrulmalara da yol
açmıştır. Türkiye, silahlı unsurları himaye eden ve
komşu ülkedeki iç savaşa taraf olan bir ülke konumuna gelmiştir.
Esada Gitsin. ayarlı Suriye politikası, Türkiyeyi bölgesinde
yalnızlaştırmıştır. Türkiyenin dostları
artık Hamas ve Müslüman Kardeşler çizgisindeki örgütlerdir. AKP
Hükûmetinin bu felaketi halkımıza değerli yalnızlık
gibi anlamsız yakıştırmalarla satmaya
çalışması ise ayıptır, utanç vericidir. Mezhepsel
saiklerin ve bölgeye yönelik yayılmacı emellerin damgasını
taşıyan Suriye politikası sıfırı
tüketmiştir. Türkiye, AKPnin sayesinde bugün terör ithal eden, terör
örgütleriyle içli dışlı ilişkiler içinde olan bir ülke
konumundadır. Defalarca sorduğumuz hâlde, AKP Hükûmeti, Nusra
cephesinin bir terör örgütü olduğunu niçin hâlâ kabul etmemektedir?
Aylarca önce, resmî İnternet hesabında El Kaidenin bir terör örgütü
olmadığını ileri süren bir büyükelçi müteaddit uyarı
ve sorularımıza rağmen görevine hâlâ nasıl devam
edebilmektedir? Büyükelçi yalanlanmadığına ve görevden
alınmadığına göre Dışişleri Bakanı
Davutoğlu Büyükelçinin görüşüne katılmakta mıdır?
Tekrar soruyorum: AKP Hükûmetine göre El Kaide, Nusra Cephesi ve El Kaide
uzantısı Irak ve Suriye İslam Devleti adlı örgütler terör
örgütleri midir, yoksa sırf Suriye rejimine karşı oldukları
için AKPnin Suriyedeki müttefikleri ve dostları mıdır?
Savaş
çığırtkanlığının Türkiyeye
uluslararası maliyetleri de vardır. Altyapısı bölgesel
liderlik ve oyun kuruculuk gibi hezeyanlarla oluşturulan Suriye
politikası, Türkiye'nin başta Rusya, ABD ve İran olmak üzere tüm
bölge ülkeleriyle de ilişkilerini zedelemektedir. Dışişleri
Bakanı Sayın Davutoğlunun tüm dünyayı Suriyeye bir askerî
müdahale için ayağa kaldırma çabaları sonuç vermemiş, AKP
ağır bir itibar kaybına uğramıştır.
Sayın
Başkan, lütfen arkadaşları uyarabilir misiniz?
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen salondaki uğultuyu keser misiniz. Çok
gürültü geliyor, hatip konuşmasına konsantre olamıyor, lütfen
Buyurun Sayın
Hatip.
OSMAN FARUK
LOĞOĞLU (Devamla) Teşekkürler Sayın Başkanım.
Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin Suriyeye ilişkin, oy birliğiyle kabul
ettiği son karar bile AKP Hükûmetinde ne acıdır ki
memnuniyetsizlik yaratmıştır. O kadar ki bir Hükûmet yetkilisi
Kerrynin kimyasal silahların teslimiyle ilgili sözleri maalesef
Suriyeye müdahale imkânını ortadan kaldırdı. diyebilecek
kadar ileri gidebilmiştir. AKP, barışa doğru atılan her
adımdan rahatsızlık duymaktadır. Bu dost ve kardeş
Suriye halkına karşı ne biçim kindir, bu nasıl bir
zihniyettir?
Değerli
milletvekilleri, Suriye krizinde gelinen nokta şudur: Bir tarafta
Suriyedeki duruma diplomatik yollarla siyasi bir çözüm bulmaya
çalışan, karar çıkaran, konferans toplamaya çalışan
uluslararası toplum, diğer tarafta diplomasi çabalarının
içini boşaltan, taraf tutan, savaş
çığırtkanlığı yapan AKP Hükûmeti. CHPnin ise
Suriyede çatışan taraflardan birini desteklemek gibi bir siyaseti
olmamış, akan kanı durdurma ve çatışmaları sona
erdirme gayretiyle tarafların hepsiyle görüşmüştür. Cumhuriyet
Halk Partisi yurtta kutuplaşma, bölgede savaş siyasetinin değil,
yurtta barış, dünyada barış
yaklaşımının temsilcisidir.
Değerli
milletvekilleri, Suriyede devam eden iç savaşın bölgesel ölçekte
yarattığı en büyük sorun ise Suriyeli
sığınmacılardır. Sayıları her geçen gün
artan Suriyeli sığınmacılar Irak, Ürdün, Lübnan ve Türkiye
başta olmak üzere, neredeyse bütün bölge ülkelerine
dağılmış durumdadır. Uluslararası toplum
sığınmacıların bulundukları ülkelere yeterli mali
desteği sağlayamamıştır. Bu durum,
sığınmacıları kabul eden ülkelerin üzerindeki yükü
artırmaktadır. Suriyeli sığınmacılar için 4
milyar lira harcama yapan Türkiye, kontrolsüz sığınmacı
politikasının ortaya çıkardığı mali yükün
altında ezilmektedir. Bugün, ülkemizde kayıtlı Suriyeli
sığınmacı sayısı 500 bini geçmiştir,
kayıt dışı olanların sayısının da bu
kadar olduğu tahmin edilmektedir. Esadın iki üç haftada
devrileceği varsayımına dayanan Suriye politikası ülkemizi
korkunç bir insanlık dramı ve güvenlik sorunuyla baş başa
bırakmıştır. Sığınmacılar bugün sadece
kamplarda değil Türkiyenin her yerinde boy göstermektedirler. Kimi iyi
ama büyük çoğunluğu insanlığa yakışmayan
koşullarda yaşamlarını idame ettirmeye
çalışmaktadırlar.
AKP Hükûmetinin
misafir etmekle övündüğü Suriyeli sığınmacılar insanca
yaşam koşullarına sahipler midir? Hükûmetin, bu insanların
ülkelerine ne zaman dönecekleri konusunda bir planı ya da öngörüsü var mıdır?
Türkiye giderek artan bu yükü hangi kaynaklarla ve nasıl
göğüsleyecektir? Suriyeli kadınların
satıldıkları, çocukların Suriyedeki savaş
sahalarına sürüldükleri, birçoklarının ucuz iş gücü olarak
sömürüldüklerine ilişkin haberler vicdanlarımızda hiç iz
bırakmamakta mıdır? Yoksa, siz bu insanlık dışı
uygulamaları işin doğası olarak mı görüyorsunuz?
Suriyeli sığınmacıların uğradıkları
insan hakkı ihlallerini araştırmak için verdiğimiz önerge
gündeme alınırsa akla karayı, AKPnin göstermelik insaniyetini
burada daha ayrıntılı olarak tartışırız.
Değerli
milletvekilleri, tezkere metni kitlesel bir göç hareketi tehlikesine dikkat
çekmektedir. Bu metni yazanlara Dışişleri Bakanı
Davutoğlunun Şubat 2012deki sözlerini hatırlatmak isterim.
Türkiyenin kapıları Suriyedeki baskılardan kaçan bütün Suriye
halkına açıktır, onları gerekirse evimizde
ağırlarız. diyor Sayın Davutoğlu. Şimdi sormak
isterim: Aradan geçen bir buçuk yılda ne oldu da ülkemize yönelik
olası bir göç dalgası tezkere metninin gerekçesi yapıldı?
Hani siz bütün Suriyelileri kabul etmeye hazırdınız? Demek ki
dış politika üst perdeden, gerçek dışı, ilk başta
kulağa hoş gelen söylemlerle yapılmazmış. Herkes,
özellikle Dışişleri Bakanı diline hâkim olmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, Suriyeli sığınmacılar ve
vatandaşlarımız arasında yaşanan gerginlikler de
giderek artmaya başlamıştır. AKPnin maceraperest Suriye
politikası, düşman olmaları için hiçbir neden bulunmayan iki
halkı birbirine karşı kışkırtmaktadır. (CHP
sıralarından alkışlar) Tezkere metninden de
anlaşılmaktadır ki AKP, Suriyeli sığınmacılar
konusunda köşeye sıkışmış ve çaresizdir. Kendi
yarattığı sorun AKP Hükûmetini esir almıştır.
(CHP sıralarından alkışlar) AKP iktidarı hem ülkemize
sığınan Suriyelileri hem kendi
vatandaşlarımızı mağdur etmektedir.
Dışişleri
Bakanının bir sözünü daha sizlerle paylaşmak isterim. Sayın
Davutoğlu geçtiğimiz ay Türkiye hiçbir zaman savaş
çağrısı yapmadı. ifadesini kullanmıştır.
Sayın Bakanın bu sözünü halkımızın zekâsına ve
hatırlama gücüne yapılmış bir hakaret olarak kabul ediyorum
ve reddediyorum. Suriyedeki çatışmalar
başladığından beri uluslararası toplumu Suriyeye
yönelik bir askerî harekât için ikna etmeye çalışan ve bugün,
itildiği köşede yalnızları oynayan Sayın Davutoğlu
değil midir? Suriye rejimine karşı olan grupların
Türkiyede örgütlenmesine önayak olan kendisi değil midir? Özgür Suriye Ordusu
aylarca Hatayı karargâh yapmamış mıdır? Sayın
Bakan ya daha önce söylediklerini hatırlamıyor ya da ne
söylediğini kendisi bile önemsemiyor. Her iki durum da bir
Dışişleri Bakanı için vahim bir tablodur. Rusya Devlet
Başkanı Putinin kinayeli bir şekilde bu çelişkiye
değinmesi ise AKP dış politikası için onur
kırıcıdır.
Değerli
arkadaşlar, AKP Hükûmeti bu tezkereyle izlediği yanlış,
tarafgir ve saldırgan Suriye politikasının faturasını
size yani bu yüce Meclise ödetmek istemektedir. Dünyada ve bölgesinde
yalnız bırakılmış, bütün diplomatik süreçlerden
dışlanmaya başlamış, uluslararası toplumun ve
büyük devletlerin tepkisini çeken AKP Hükûmeti, bu tezkereyle aklı
sıra halkımıza kahramanlık taslamak istemektedir.
Tezkere
metninde de belirtilen 71 vatandaşımızın hayatını
kaybetmesinin ve ülkemizi bekleyen kitlesel göç hareketinin sorumlusu Adalet ve
Kalkınma Partisinin ta kendisidir. Suriye politikasını
değiştirmesini beklediğimiz Hükûmet tam tersine karşımıza
bir savaş tezkeresiyle çıkma pişkinliğini
gösterebilmektedir. (CHP sıralarından alkışlar) Bu da
yetmiyormuş gibi bu savaş tezkeresi aldatmaca ifadeler ve
çarpıtmalarla bezelidir. Metinde Suriye rejiminin kimyasal silah
kullandığına yönelik kesin ifadeler vardır. Evet, Suriyede
kimyasal silah kullanılmıştır, bu belgelidir. Kim
kullandıysa onu lanetliyoruz fakat kimin kullandığı
konusunda kesin kanıtlar yoktur, karşılıklı suçlamalar
vardır. AKP Hükûmeti hangi kanıtlara dayanarak kimyasal silah kullanımı
konusunda çatışan taraflardan birini işaret edebilmektedir? AKP
Hükûmetinin istihbarat kaynağı Anadolu Ajansı mıdır?
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi bile Kimyasal silahı
şunlar kullandı. demez iken AKP Hükûmeti bu suçlamayı tezkere
gerekçesine nasıl dâhil edebilmektedir? (CHP sıralarından
alkışlar) Reyhanlı, Cilvegözü ve sayısız
saldırıları önleyemeyen, Uludere ve Afyon olaylarını
hâlâ aydınlatamayan Hükûmet bu karmaşık konuda nasıl bu
kadar kesin bir kanaate süratle varabilmektedir? Suriyenin kimyasal
silahların tasfiyesi için ABD ve Rusyanın Güvenlik Konseyi
kararıyla desteklenen anlaşması bugün işlemektedir. AKP Hükûmeti savaş zihniyetini bir
kenara bırakıp bu anlaşmanın uygulanmasına
yardımcı olmalıdır. Suriyede şiddetin sona
erdirilmesi ve barış için bir fırsat penceresi açmaktadır
kimyasallar konusunda varılan mutabakat. Dolayısıyla Türkiye,
Cenevrede toplanması beklenen Suriye Konferansının
başarısı için samimi çaba göstermelidir.
Tezkere metninde
dikkat çeken bir başka ifade de Türk Silahlı Kuvvetlerinin
yabancı ülkelere gönderilmesi ifadesidir. AKP Hükûmetinin niyeti nedir?
Bu tezkereyle AKP ilke olarak bütün dünyaya asker gönderebilir. Yine tezkere
metninde yer alan ikinci bir ifade, kriz süresince ve sonrasında ifadesi
ne anlama gelmektedir? Kafanıza göre istediğiniz ülkeye
saldırıp sonrasında orada kalmayı mı düşünüyor
acaba Hükûmet?
Tavsiyemiz
şudur: Kendinize gelin, ölçüyü kaçırmayın. Bugün iktidarda
kendinizi güçlü ve dokunulmaz hissedebilirsiniz ama unutmayın, halk sizden
daha güçlüdür. Siz unutabilirsiniz ama tarih asla unutmaz ve affetmez. (CHP
sıralarından alkışlar)
Halkımız
savaş istememektedir. Cumhuriyet Halk Partisi barış isteyen
halkımızın yanındadır. Onların huzur, güvenlik ve
istikrar taleplerini Meclise taşımaya devam etmekte
kararlıdır. Gelecek kuşaklarımız bugün izlenen Suriye
politikasını büyük bir utançla, Orta Doğu halkları da büyük
bir kırgınlık ve öfkeyle hatırlayacaklardır. Partimiz,
halkımızın isteği doğrultusunda komşu Suriye ile
silahlı çatışmanın yolunu açabilecek gelişme ve
girişimlere karşı çıkmaya, barış ve diyalog
yollarını açmak için çalışmaya devam edecektir. Bölgemizin
yeni savaşlara değil, barışa ve uzlaşıya ihtiyacı
vardır. Suriye konusunda çare ve ihtiyaç bir savaş tezkeresi
değil, AKP Hükûmetinin Suriye politikasını baştan
aşağı değiştirmesidir.
Konuşmamda
açıkladığım nedenlerle tezkere için Cumhuriyet Halk Partisi
olarak olumsuz oy kullanacağımızı bildirir, hepinize
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Loğoğlu.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Bingöl Milletvekili İdris Baluken.
Buyurun Sayın
Baluken. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan savaş
tezkeresi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz
almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle
yeni bir yasama yılının tekrar bir savaş tezkeresiyle
açılması talihsizliğini büyük bir kaygıyla
karşıladığımızı; halkımızın,
halklarımızın barış, demokrasi ve özgürlük taleplerine
bu savaş tezkeresiyle Meclisin açılmasının denk
düşmediğini ifade etmek istiyorum.
Bu
kadar önemli bir konu görüşülürken gerek Meclis sıralarının
gerekse Hükûmet sıralarının bu kadar boş olmasını
da hiçbir şekilde kabul edilemez bulduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Yine
konuşmama başlamadan önce, Gülsuyunda üç gündür rehin tutulan ve
gömülmesine izin verilmeyen cenazeyle ilgili gelişmeleri büyük bir
kaygı içerisinde takip ettiğimizi belirtmek istiyorum. Son dönemlerde
özellikle cenazeler üzerinden, mezarlıklar üzerinden aileleri,
halkımızı, deyim yerindeyse, cezalandırmaya
çalışan bir zihniyetle Hükûmetin ortaya koymuş olduğu
pratiğin hiçbir şekilde kabul edilemez olduğunu vurgulamak
istiyorum.
Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, Suriyeyle ilgili
görüşlerimizi ortaya koymak için öncelikle Orta Doğu penceresinden
birkaç hususu ifade etmek istiyorum. Orta Doğuda, bildiğimiz gibi,
uzun süredir egemenlerin desteklediği otoriter yönetimler, diktatöryal
rejimler ve tek adam yönetimleri yıllarca Orta Doğu halklarına
her türlü baskı ve zulmü uyguladılar. En temel hak ve özgürlükler
bile Orta Doğu coğrafyasında bu zalim diktatöryal yönetimler
tarafından yasaklandı. Bu süren zulüm ve baskı politikası
bir yönüyle bölgesel ve küresel hegemonik güçlerin çıkarlarını
beslerken, diğer yönüyle halklar nezdinde büyük bir tepki, büyük bir öfke
birikmesini de beraberinde getirdi. Bu öfke birikmesi Tunusta bir seyyar
satıcının kendi bedenini ateşe vermesiyle başlayan çok
büyük bir sosyal patlamayı ve yeni bir değişim ve dönüşüm
sürecini Orta Doğu halklarının gündemine getirdi. Bu büyük
değişim ve dönüşüm sürecinin halkların iradesi lehinde,
halk iktidarlarının esas alınması doğrultusunda
şekillenmesiyle ilgili sadece Orta Doğuda değil, bütün dünyada
insanlık adına mücadele yürütenlerde büyük bir toplumsal beklenti
oluştu. Tunustan Mısıra kadar devam eden bu büyük halk
başkaldırısı dalgasının son örneği de
Suriyede kendini gösterdi. Özellikle bölgesel ve küresel gelişmelerde AKP
İktidarı da bu gelişen yeni değişim ve dönüşüm
süreciyle birlikte yumuşak güç pozisyonunu değiştirerek
savaşı önceleyen birtakım politikaları kendi merkezî politikalarının
merkezine aldı.
Bizler,
Barış ve Demokrasi Partisi olarak bu kürsüden veya görüşlerimizi
ilettiğimiz bütün platformlardan seslenmiştik. Bu değişim
ve dönüşüm süreci konjonktürel değil halklar açısından
stratejiktir. Dolayısıyla, Hükûmetin belirlemesi gereken
politikaların da konjonktürel değil, stratejik olarak halkların
barış, demokrasi ve özgürlük taleplerine denk düşecek
şekilde belirlenmesi gerektiğini sayısız defa ifade
etmiştik.
Değerli
milletvekilleri, Arap Baharı olarak nitelendirilen halkların
başkaldırı süreçlerine gerek küresel emperyalist hegemonik güçler
gerek Türkiye gerekse de Orta Doğudaki diktatöryal rejimlerin tamamı
çok büyük bir hazırlıksızlık içerisinde
yakalanmışlardır. Özellikle Batılı güçler bu
hazırlıksız yakalanma sürecini pervasız sürdürdükleri
savaş politikaları ve saldırılarla dengelemeye
çalışmış, Orta Doğudaki hegemonik
çıkarlarını sürdürmenin gayreti içerisinde
olmuşlardır. Özellikle, Türkiyede de AKPde de bu sürecin
Kaddafinin veya Mübarekin kısa zamanda tahtından, koltuğundan
olması üzerinden okuyan bir Suriye politikası üzerinden
şekillendiğini ve dolayısıyla büyük yanlışlarla
beraber ülkemizi, halklarımızı savaşın
eşiğine getirdiğini buradan vurgulamak istiyoruz.
Bir bütün olarak
Orta Doğu politikasının tamamı, Suriye
politikasının tamamı, yapılan yanlış analizler,
konjonktürel ortaya konan politikalar neticesinde bugün iflasın
eşiğine gelmiş ve çökmenin eşiğine bugün
itibarıyla gelmiştir.
Suriyede ilk halk
ayaklanmaları başladığı zaman tarih 15 Mart 2011i
gösteriyordu. O dönem Suriyede değişim ve dönüşüm isteyen
gençler Suriyede Şam sokakları duvarlarına Halk rejimin
düşmesini istiyor. yazdıklarında AKP Hükûmeti tam yirmi gün
sonra, 6 Nisanda Esad rejimiyle terör örgütleriyle mücadele sözleşmesi ve
denizcilik iş birliği anlaşması imzalamakla meşguldü.
Süreç içerisinde uluslararası terör örgütü listelerinde olan El Nusra ve
Irak-Şam İslam Devletine AKP Hükümetinin vermiş olduğu
destek imzalamış olduğu bu sözleşmelere sadakat
doğrultusunda bile ne kadar samimiyetsiz olduğunu ortaya
koymuştur.
Bizler bugün
görüşülen bu savaş tezkeresinin Parlamentonun onayını almak
üzere burada yerine getirilmesi gereken bir prosedürün onayı olduğunu
biliyoruz çünkü AKP Hükûmeti uyguladığı politikalarla zaten uzun
bir süredir Suriyede yürüyen savaş sürecinin aktif bir bileşeni,
fiilî bir tarafı olmuş durumdadır. Suriyedeki iç
çatışmalarda El Kaide bağlantılı, El Nusra
bağlantılı çeteleri destekleyen bir anlayış maalesef
ülkemizi Suriyedeki iç çatışmaların ve savaşın bir
tarafı konumuna getirmiştir. Bırakalım bu iç
çatışmayı ya da bu savaş müdahalesini, özellikle
Akçakaleye düşen top mermileri, Hataya düşen havan topları,
Suriye tarafından düşürülen Türk savaş uçağı, Türk
savaş uçakları tarafından düşürülen Suriye helikopteri
tablosunun kendisi de zaten Türkiyenin büyük bir oranda bu savaşa taraf
olduğunu net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Dolayısıyla, bugün yapılan şey, gayriresmî olarak
başlatılmış olan, taraf olunan bir savaş sürecini
resmiyete kavuşturmanın bir çabası, bir gayretidir.
Değerli
milletvekilleri, buradan biz sayısız defa şunları söyledik:
Orta Doğuda yeniden şekillenme süreci olurken küresel anlamda iki
hegemonik bloğun şekillendiğini ifade ettik. Amerika, Avrupa
ülkeleri, Körfez ülkeleri Suudi Arabistan, Katarın başını
çektiği bir blok -Sünni eksenli, mezhep eksenli bir blok- ve bu
bloğun karşısında da Rusyanın desteklediği,
Çinin, İranın, Lübnanın, Irak Şii yönetiminin
olduğu bir Şii bloğun olduğunu, bu iki blok arasında
hegemonik güç çatışmasının halklara kan, gözyaşı
ve savaş dışında herhangi bir fayda getirmeyeceğini
belirtmiştik. Bizler Türkiyenin, AKP Hükûmetinin yapması gerekenin
bu iki hegemonik blok arasında bir taraf olmak değil, bir üçüncü yol
olarak Suriye halklarının, Orta Doğu halklarının
özgürlüğünü, barış içerisindeki özgür geleceğini esas alan
bir politika olması gerektiğini söylemiştik. Maalesef, AKP
Hükûmeti başından beri Amerikayla birlikte, hegemonik Avrupa
ülkeleriyle birlikte, Suudi Arabistan ve Katarla birlikte elleri kanlı
olan bir hegemonik blokta kendi yerini, kendi bölgesel misyonuna denk
düşecek pozisyonunu almıştır ve o günden bugüne de
Türkiyenin bütün Suriye politikası halkların iradesini esas alan,
halkların özgürlüğünü, demokrasiyi, özgürlüklerin
genişletilmesini, kardeşliği esas alan bir yörüngeden maalesef
çıkmıştır.
Bizler bu
yanlış politikaların herhangi bir sonuç vermeyeceğini ve
bölgeye her geçen gün riski artacak bir mezhep ve etnik kökenli bölgesel
savaş tehdidini getireceğini söylemiştik. Maalesef süreç bütün
bu söylemlerimizi haklı çıkardı ve bugün büyük bir etnik ve mezhepsel,
bölgesel bir savaşın ayak seslerini hemen yanı
başımızda işitmek üzereyiz.
Değerli
milletvekilleri, özellikle AKP Hükûmetinin sıfır sorun
politikasıyla başlamış olduğu bu dış
politika serüveni, Orta Doğudaki yeniden değişim, dönüşümü
dengeleme süreci bugün sorunsuz herhangi bir ülkenin kalmaması neticesiyle
sonuçlanmıştır. Başta dört parça Kürdistanda yaşayan
Kürtler olmak üzere Irakla, İranla, Suriyeyle diplomatik, bürokratik
bütün ilişkilerin bitme noktasına gelmiş olduğu bir politik
iflası burada görüyoruz. Özellikle Suriye politikasında yürütülen
yanlış politikalarla kardeş Esad döneminden, ortak Bakanlar
Kurulu toplantılarından düşman Esed dönemine geçilmiş ve
bir bütün olarak savaşmaya hazır olan iki ülke pozisyonu önümüze
gelmiştir. Neyse ki Amerikanın, Rusyanın ve
Birleşmiş Milletlerin Suriyedeki çıkmaz üzerinden demokratik,
siyasi bir çözümü önceleyen son diplomatik atağı büyük bir bölgesel
savaşın en azından şu anda rafa kaldırılması,
ertelenmesi sürecini beraberinde getirmiştir.
Değerli
milletvekilleri, Suriyeyle ilgili yürütülen dış politikanın ana
merkezinde tarihî olarak Kürt karşıtlığı, anti Kürt
politikaların AKP Hükûmeti tarafından devreye sokulma çabasıyla şekillendiğini
buradan tekrar ifade etmek istiyoruz. Halk düzeyinde bir tabanı olmayan,
Suriye halkları düzeyinde meşruiyeti olmayan El Kaide çetelerini ve
El Nusra çetelerini Kürt halkına karşı savaştıran,
Kürt halkının özgürlük iradesini teslim almaya çalışan
bütün politikalar bu süreç içerisinde AKP Hükûmeti tarafından devreye
konmuştur. Ceylânpınar, Kızıltepe, Viranşehir,
Nusaybin ve Akçakale hattında sınır koridorları Kürtlere
karşı savaşan bu El Nusra ve El Kaide çetelerine sonuna kadar
aralanmış ve buradan âdeta Suriyedeki iç çatışmayı
koordine eden bir savaş karargâhı pozisyonu bugün
karşımıza gelmiştir.
Somut olarak
Ceylânpınarda şu anda Ceylânpınar halkının
tamamının bilgi sahibi olduğu TİGEM arazilerini örnek
vermek istiyorum.
1950
yılından beri devlet üretme çiftliği olarak kullanılmakta
olan TİGEM arazileri, bu süreç başladığı günden bugüne
kadar El Kaide ve El Nusra çetelerinin rahat bir şekilde
kullandıkları, bütün lojistik desteklerini aldıkları iki
kapıyla Kürtlerle savaşın en yoğun olduğu Til Xelef
bölgesine geçtikleri ve orada savaşını yaptıktan sonra
tekrar yaralarını sarmak üzere gelmiş oldukları bir bölge
hâline gelmiştir. Bir hafta önce Ceylânpınardaydım,
bahsettiğim TİGEM tesisi şu anda sivil girişlere
kapalıdır ve yüzlerce kamerayla bu TİGEM arazilerinin çevresi
büyük bir güvenlik koridoru şeklinde korunmaktadır. Reyhanlıda
bombalardan kendi vatandaşını koruyamayan, Öncüpınarda,
Akçakalede bombalardan kendi vatandaşını korumayan, koruyamayan
AKP Hükûmeti, TİGEM arazileri üzerinde kurmuş olduğu güvenlik
koridorlarıyla bu El Kaide ve El Nusra çetelerini bugüne kadar
başarıyla korumaya devam etmektedir.
Yine, bu bölgeden
gelen yaralıların tamamı, bu El Nusra çetecilerinin yaralılarının
tamamı Urfadaki, Ceylânpınardaki, Viranşehirdeki hastanelerde
tedavi altına alınmakta, yaralıların çok olduğu
günlerde hastaneler sivil hastalara kapatılacak şekilde büyük
yoğunluklarla karşılaşılmaktadır. Bizler bu
durumun tarihî olarak anti Kürt politikalarını merkezine alan bir
anlayışın devamı olarak okunması gerektiğini
düşünüyoruz. Bizler buradan defalarca
ifade ettik. Bu iki hegemonik bloğun çatışması sırasında Rojava Kürtleri hiçbir
bloğa dahil olmadan, hiçbir küresel gücün denetiminde olmadan, kendi öz
iradeleriyle birlikte, yaşadıkları kardeş halklarla
birlikte kendi öz yönetimlerini açığa çıkarmanın
çabası içerisinde olmuşlardı. PYD Eşbaşkanı
Sayın Salih Müslimin dediği gibi Kürtler yanlış
yazılan bir tarihi düzeltmenin gayreti içerisinde olmuşlardı. Bu
düzeyde kendi öz gücüyle sadece Kürtlere değil, Orta Doğudaki bütün
halklara bir üçüncü yolun, bir alternatif yolun mümkün olduğunu gösteren
Rojava Kürtlerine karşı bu kadar düşman hukukuyla beslenen
politikaların hiçbir şekilde kabul edilmediğini, bizim
tarafımızdan edilmeyeceğini buradan tekrar vurgulamak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, 500 bini aşkın Suriyeli
sığınmacı şu anda Türkiye sınırları
içerisindedir. Resmî rakamlar 500 bindir ama gerçek rakamlar bunun çok daha
ötesindedir. Bu mültecilerin yaşadığı sıkıntıları
hepiniz biliyorsunuz. Büyükşehirlerde, metropollerde, sınır
kentlerinde yatacak yer bile bulamayacak mağduriyeti yaşayan
mültecilerle karşı karşıyayız. Suriyede etnik
kökenli, mezhep kökenli politikaların yansıması bu mültecilerin
yaşamış oldukları dramlara da yansımaktadır.
Suriyeden gelen mültecilerin Alevi olması ya da Kürt olması
yaşanan mağduriyetlerin katbekat artması sonucunu beraberinde
getirmektedir. İstanbula gelen Alevi mülteciler bir parkta yatacak bir
zemini bile bulamayacak sıkıntılarla
karşılaşmışlardır. Sınır bölgelerine
gelen Kürt mülteciler El Nusra üyelerinin örgütlendiği kamplarda kalmaya
zorlanmışlardır. Dolayısıyla, bu yönüyle
ayrımcı uygulanan, mezhepçi ve etnisite kökenli ayrımcı
uygulanan politikalar maalesef mültecilere yaklaşımlarda da AKP
Hükûmeti tarafından devreye konmuştur.
Özellikle Rojavaya
yönelik, Batı Kürdistana yönelik uygulanan ekonomik ambargo ise tarihe
utanç sayfası olarak geçecek büyük dramları beraberinde
getirmiştir. Daha bir ay öncesine kadar çok katı bir şekilde, en
insani yardım malzemelerinin, bebek maması, çocuk bezi, ilaçların,
aşıların bile geçmesine AKP Hükûmeti müsaade etmemiş,
Rojava Kürtlerini açlıkla, hastalıkla, ölümle terbiye edecek bir
politikayı izlemiştir. Bu süreç içerisinde yapılan
yanlışlardan geri dönülmek zorunda kalınmış, nispi
olarak PYD eş başkanının Türkiyeye gelişi ve
Türkiyede yaşayan Kürtlerin ortaya koyduğu tepkilerle
Kızıltepede Şenyurt Kapısında, Suruçta Mürşitpınar
Sınır Kapısında bu insani yardım malzemelerinin
geçişine kısmen izin verilmiştir. Ancak her insani yardım
geçişinde de bizler günlerce telefon diplomasisi yapacak şekilde
yerelde ortaya konan çok güçlü bir dirençle karşı
karşıyayız.
Yine, büyük bir
mağduriyet içerisinde olan Afrinle ilgili yaşanan dram ise tam bir
içler acısı durumu yansıtmaktadır. Afrinde
savaşın başladığı günden bu güne kadar ilaç
sıkıntısından, aşı
sıkıntısından, açlıktan dolayı ölen onlarca
çocuğun olduğunu biliyoruz. Aylardır
yaptığımız görüşmelere rağmen Afrine bir insani
yardım koridoru açmayan, Afrinde ihtiyacı olan çevrelere
yardımı ulaştıracak bir kapıyı açmayan Hükûmet
pratiğiyle karşı karşıyayız. Bu
yanlıştan bir an önce vazgeçilmelidir. Afrine bir an önce insani
yardım koridoru ve sınır kapısı
açılmalıdır. Mürşitpınar ve Şenyurt
sınır kapılarında başta Urfa Valisi olmak üzere,
yerel, askerî, mülki, idari yöneticilerin uygulamış olduğu
keyfiyetin bir an önce ortadan kaldırılması gerekmektedir. Öyle
ki Urfa Valisi toplanan insani yardımların Rojavada
savaşın bir tarafı hâline gelmiş olan kişilere ve
kurumlara iletilmesi için özel ve özgün bir çaba içerisinde bütün bu
çalışmaları engellemeye devam etmektedir. İsteğimiz
şudur: Rojavada halk meclisleri sadece Kürtlerden değil, o bölgedeki
Araplardan, Nusayrilerden, Ermenilerden, gayri Müslimlerden, Türkmenlerden
oluşmaktadır. Rojavaya gidecek insani yardımlar halk meclisleri
ve insan hakları kurumları eliyle Rojava halkına
ulaştırılmalıdır. Tam beş aydır iki ambulans
ve iki değirmeni Rojavaya ulaştırmayan bir Hükûmet
pratiğiyle karşı karşıyayız. Eğer bu
düşmanlık hukuku değilse bu iki ambulans ve iki değirmenin
beş aydır neden Rojavaya ulaştırılmadığını
Sayın Bakan buraya gelip açıklamak zorundadır. O ambulanslar ve
o değirmenlerin oraya ulaşması onlarca çocuğun
hayatını kurtarabilecek önemli birtakım sonuçları ortaya
çıkarabilirdi.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Ek süremiz var mı Sayın Başkanım bir
iki dakika?
BAŞKAN
Hayır, yok. Diğer konuşmacılara vermedim, siz de lütfen
aynı kurala uyun.
İDRİS
BALUKEN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, belirtmiş olduğum
çerçevede Türkiye'nin ve AKP Hükûmetinin bugüne kadar uygulamış
olduğu Rojava ve Suriye politikasının halklara herhangi bir
faydası olmayacağını; barışı,
özgürlüğü, demokrasiyi, kardeşliği esas alan politikalara
ihtiyaç olduğunu; Suriye halklarına, Kürtlere ve Türkiye
halklarına kazandıracak olanın da savaş tezkeresi
değil barış politikaları olduğunu tekrar vurgulayarak
bu tezkereye hayır oyu kullanacağımızı ifade etmek
istiyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Volkan Bozkır.
Buyurun Sayın
Bozkır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA VOLKAN BOZKIR (İstanbul) Sayın Başkan, öncelikle
yeni görevinizden dolayı sizi kutluyorum ve
başarılarınızın devamını diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, yüce Meclisimiz tarafından 4 Ekim 2012 tarihli ve 1025
sayılı Karar ile Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı
ülkelere gönderilmesi ve buna ilişkin gerekli düzenlemelerin
yapılması hususunda Hükûmetimize verilen iznin bir yıl süreyle
uzatılmasına dair tezkere hakkında AK PARTİ Grubunun
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.
Üç yıla
yakın bir süredir komşumuz Suriyede yaşanan gelişmeler
küresel ölçekte olduğu gibi ülkemizin de gündeminde ön planda yer
almaktadır. Suriyede büyük bir insani ve sosyoekonomik yıkıma
yol açan çatışma ortamının ortaya koyduğu risk ve
tehditler çerçevesinde ulusal güvenlik ve çıkarlarımızın
korunması millî politikamızın esasını
oluşturmayı sürdürmektedir. Bu çerçevede, Türkiye'nin yüksek
menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak, olası
gelişmeler karşısında süratli ve dinamik bir politika
izlenmesine yardımcı olmak maksadıyla 4 Ekim 2012 tarihli
tezkerenin bir yıl süreyle uzatılması Hükûmetimizce gerekli
görülmektedir.
Başta ülkemiz
olmak üzere uluslararası toplumun izan ve vicdan sahibi mensuplarınca
ortaya konan her türlü iyi niyetli çabaya karşın Suriyedeki
çatışma ve kaos ortamının derinleşmesi aradan geçen
sürede maalesef engellenememiştir. Geçtiğimiz yıl yüce
Meclisimizin uygun bulduğu tezkere Suriye rejimine bağlı
güçlerin havan ve topçu ateşiyle gerçekleştirdiği menfur
saldırı neticesinde Akçakale ilçemizde 5
vatandaşımızın hayatlarını kaybetmesini takiben
gündemimize alınmıştı. Gelinen aşamada ise gerek
ülkemize gerek bölgesel güvenlik ve istikrara yönelik olarak Suriyeden
kaynaklanan risk ve tehditler giderek artmış ve yeni boyutlar
kazanmıştır. Suriyede rejimin izlediği politikalar
uluslararası barış ve güvenliğe yönelik açık bir
tehdit oluşturmaktadır. Dolayısıyla 4 Ekim 2012 tarihindeki
tezkere görüşmelerinde ifade ettiğimiz tehdit algılamamız
bugün de artarak sürmektedir.
Suriye rejiminin
tedhiş siyasetinin bugün ulaştığı noktanın son
yarım asırda eşi ve benzeri görülmemiştir. Beşar Esad
rejimi, gerek Birleşmiş Milletler belgelerinde gerek birçok
uluslararası örgütün açıklama ve kararlarında gerek Suriye
halkının dostu ülkelerin düzenlediği toplantılarda Suriyede
insanlığa karşı işlenen suçların yegâne sorumlusu
olarak tescil edilmiştir. 21 Ağustos tarihinde Şamda
çoğunluğu kadın ve çocuk sivil halkı hedef alan kimyasal
silah kullanımı ise rejimin gözü dönmüşlüğünün ve kitlesel
imha politikalarının son ve en zalimane örneği olarak tarihe
geçmiştir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Suriye
konusunda iki buçuk yıl sonra ilk defa kabul ettiği 2118
sayılı Kararda da bu insanlık dışı
saldırı uluslararası barış ve güvenliğe yönelik
açık bir tehdit olarak nitelendirilmiş ve bunun açık bir suç
olduğu teyit edilmiştir. Suriye rejimi son kimyasal silah
saldırısında 400ü çocuk olmak üzere yaklaşık 1.400
masum sivili katletmiştir.
SIRRI SAKIK
(Muş) Peki, ondan önce 100 bin insan öldü.
VOLKAN BOZKIR
(Devamla) Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin iki buçuk
yıllık bir süre geçtikten sonra Suriye konusunda ilk defa bir karar
alabilmesini diplomatik açıdan memnuniyetle karşılıyoruz.
Ancak burada bir hususu hatırlatmakta da yarar görüyorum: Suriye rejiminin
kimyasal silah kullanmakta olduğunun kanıtları Sayın
Başbakanımızın mayıs ayında Amerika Birleşik
Devletlerine yaptığı resmî ziyaret sırasında Amerikan
makamlarına tevdi edilmişti. Amerika Birleşik Devletleri Beyaz
Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Yardımcısı Ben
Rhodes 13 Haziranda yaptığı resmî açıklamayla:
Yaptıkları inceleme sonucunda Suriye rejiminin kimyasal silah
kullandığının ki bunun sarin gazı olarak da tasrih
etmiştir- bulgularına eriştiklerini
açıklamıştı. Burada hâlâ kimyasal silahın kimin
kullandığının belli olmadığını ifade
eden benden önceki konuşmacıların gayet net olan bu
açıklamayı okumalarını tavsiye ediyorum.
Kimyasal silah
kullanımı haziran ayında net olarak ortaya çıkmış
olmasına rağmen, uluslararası camia aynı 1988
yılında Saddam Hüseyinin Halepçede kimyasal silah kullanarak
birlerce masum insanı öldürüşünde olduğu gibi buna da yine
sessiz ve kayıtsız kalmıştı. Ağustos ayındaki
kimyasal silah kitle katliamının ve öldürülen çocukların
fotoğrafları dünya kamuoyunda infial uyandırması üzerine
siyasi mekanizmalar bir anlamda harekete geçme mecburiyetini hissetmiştir.
Suriyeye müdahale, kimyasal silah kullanımın
cezalandırılması gibi kavramlar o günlerde gündeme
oturmuştur. Bununla birlikte dünya kamuoyundaki bu infial unutulmaya
başlar başlamaz da aslında Suriyeye müdahalede ve Suriyeyi
cezalandırmada isteksiz olan uluslararası camia Rusyanın
mahirane bir diplomatik hamlesinin arkasına sığınmayı
yeğleyerek Birleşmiş Milletler Konsey kararının bugün
önümüzde olduğu şekliyle çıkmasına imkân sağlamıştır.
Suriyede sadece
kimyasal silah kullanımının önlenmesi üzerine inşa
edilmiş bu kararın Suriye rejiminin kimyasal silah
dışındaki katliam mübahtır. şeklinde yanlış
bir zehaba kapılmasına yol açmasından endişe duyuyoruz.
Ayrıca Birleşmiş Milletler kararının Beşar Esata
diktatörlüğünü sağlama almak ve o doğrultuda da zaman kazanmak
imkânı vermemesini temenni ediyoruz. Bu vesileyle, İkinci Cihan
Savaşı sonrası tabloya göre dizayn edilmiş
Birleşmiş Milletler sisteminin de artık işlevini yitirmekte
olduğu ve değişmesi gerektiği açık seçik ortaya
çıkmış bulunmaktadır. Başarıdan yoksun ve dünya
sorunları karşısında karar alamayan atıl ve hatta âciz
görünümdeki bu Birleşmiş Milletler yapısının bugünün
realitelerine uygun bir şekilde değiştirilmesi gerekmektedir. Bu
çerçevede, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu vesilesiyle Sayın
Cumhurbaşkanımızca New Yorkta yapılan önerinin
altını burada bir kez daha çizmek istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Suriye rejiminin hava
saldırıları ve balistik füzeler dâhil diğer silahlarla
öldürdüğü Suriyelilerin sayısının 150 bine yaklaşmakta
olduğunu da burada bir kere daha hatırlatıyorum ve bunun da
sürekli olarak hatırda tutulması gerektiğini ifade ediyorum.
Bunu, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere tüm
uluslararası platformların gündeminde tekrarlayarak dünya kamuoyunda
unutulmamasını sağlamalıyız. Rejimin
işlediği insanlık suçlarının cezasız
kalmaması uluslararası toplumun başlıca görevlerinden
birisidir. Hükûmetimizin bu yöndeki aktif çabalarını da memnuniyetle
karşılıyoruz. Suriyede işlenen bu insanlık suçunun
hesabının er veya geç sorulacağına inanıyoruz.
Suriyedeki
ihtilaf giderek artan oranda askerileşmekte ve şiddet sarmalı
genişlemektedir. Bunun temel gerekçelerinden birisi de Suriye rejiminin
kendisine dışarıdan sağlanan lojistik, mali, diplomatik ve
askerî destek marifetiyle bekasını idame ettirebilmesidir. Bu
şekilde çatışmaların Suriye dışına
taşarak bölgeselleşmesine zemin hazırlanmış, Doğu
Akdeniz havzasının istikrarsızlaşması riski
artmıştır.
Mevcut durumda
Suriye rejiminin planı açıktır. Suriye rejimi, Suriye
halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesini, jeopolitik hesaplar,
bölgesel güç denklemleri ve mezhep temelli çatışmalar yaratmak
marifetiyle etkisizleştirmek istemektedir. Böylece Beşar Esad bir
anlamda geleceğini Suriye halkının kanı üzerinde yeniden
inşa etmek istemektedir. Suriye rejiminin bu hain planı sonucunda
ortaya çıkan saldırgan tutumu, aynı zamanda bölgesel
barış ve güvenlik için de son derece tehlikeli bir gidişat
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Uluslararası
planda karşılıksız kalan her katliam, her balistik füze ve
kimyasal silah kullanımı, komşuları hedef alan her
saldırgan eylem, rejimi, şiddetini tırmandırması için
daha da cesaretlendirmekten başka bir amaca hizmet etmemektedir. Mevcut
aşamada geçtiğimiz yılki veriler ile
kıyaslandığında Suriyede ölü sayısı 5 kat artarak
150 bine; Suriyedeki beşerî yıkımın maliyeti 100 milyar
dolara; yardıma ihtiyaç duyan Suriyelilerin sayısı 7 milyona;
komşu ülkelerdeki Suriyeli sığınmacı sayısı
7 kat artarak 2,1 milyona ve Suriye içinde yerlerinden edilmiş
kişilerin sayısı ise en az 2 misli artarak 4,5 milyona
ulaşmıştır.
Lübnan ve Ürdünün,
nüfuslarının yaklaşık dörtte 1i oranında mülteci
akınına maruz kalması bölgemizin yaşadığı
insani felaketin boyutlarını çarpıcı şekilde ortaya
koymaktadır. Sadece bu rakamlar dahi Türkiye başta olmak üzere
komşu ülkelerin karşı karşıya bulunduğu ekonomik
ve sosyal külfet ile güvenlik risklerini gözler önüne sermektedir. Türkiye
hâlihazırda 20 barınma merkezinde 200 bini aşkın Suriyeli
kardeşimize insani vazifesini yerine getirmektedir.
Yakınlarının yanında kalanlarla birlikte Türkiye toplamda
600 bin Suriyeli kardeşimize ev sahipliği yapmaktadır. Bunun
Türkiye ekonomisine getirdiği yük izahtan varestedir. Türkiye tarih
boyunca yaptığı gibi bu durumda da kendisine sığınan
insanlara kapılarını kapatmamıştır ve bundan
sonra da kapatmayacaktır. Ancak, önümüzdeki dönemde Türkiyenin Suriyeden
kaçmak zorunda kalan kardeşlerimize kucak açan bu insanca tutumunu ve
onlara sağladığı imkânları öven dünya ülkelerinin
artık sadece söylemlerini değil, yükü paylaşmaya yönelik katkılarını
da ortaya koymalarını bekliyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin Suriye kaynaklı
gelişmeler nedeniyle maruz kaldığı güvenlik riskleri
maalesef yoğun ve kitlesel göç bağlantılı sorunlar ile de
sınırlı kalmamıştır. Akçakalede yitirdiğimiz
vatandaşlarımızın acısı henüz dinmeden, Akçakale
ve Cilvegözü sınır kapılarımızda hadiseler
yaşanmıştır. Reyhanlıda ise Suriye rejimi istihbarat
örgütü ile bağlantılı olarak cumhuriyet tarihimizin en
kanlı terör saldırısı gerçekleşmiştir.
Sınırın diğer tarafında yaşanan
çatışmalardan seken kurşunlar ve son dönemde artış
gösteren kaçakçılık girişimleri nedeniyle de çok sayıda can
kaybı yaşanmıştır. Bu kayıplar bizi derinden
üzmüştür ve üzmektedir. Ölen vatandaşlarımıza buradan bir
kez daha Allahtan rahmet, geride kalanlarına
başsağlığı diliyorum.
Suriyede rejimin
yarattığı bu kaos sonucunda sınırımızın
bitişiğinde bir otorite ve güç boşluğu ortaya
çıkmıştır. Bu durumdan istifade eden radikal ve terörist
unsurlar ise, bu otorite ve güç boşluğunu doldurma gayretlerine
hız vermiştir.
Suriye
halkının demokratik talep ve beklentileriyle herhangi bir ilgisi
bulunmayan bu gruplar, sınırımızın diğer
tarafındaki bu kaostan yararlanarak münferit ve radikal gündemlerini takip
edebilmektedirler.
Ülkemizin bu
grupların varlığına ve faaliyetlerine müsamaha
gösterdiğine dair zaman zaman muhalefet partilerimizce dile getirilen
ithamların kabulü ve izahı mümkün değildir. Bölgemizde ikinci
bir Afganistanın doğmasından, mezhep temelli çatışma
ve şiddet ortamının bölgesel istikrar açısından ortaya
çıkaracağı olumsuzluklardan en fazla ülkemizin etkileneceği
kuşku götürmez bir gerçektir. Hâl böyle iken böylesine haksız ve
yanlış ithamları gündeme getirmenin ülkemiz
çıkarlarına hizmet etmediği kesindir.
Tabiatıyla bu
süreçte en önemli önceliğimiz, vatandaşlarımızın ve
topraklarımızın güvenliğinin muhafaza edilmesidir. Bir
vatandaşımızın dahi hayatını kaybetmesine veya
yaralanmasına ve egemenliğimizin herhangi bir şekilde ihlaline
cüret edilmesine hoşgörüyle yaklaşmamız asla düşünülemez.
Askerî strateji
bağlamında etkin bir caydırıcılık
sağlanması ve gerektiği hâllerde
kararlılığın sergilenmesi önem taşımaktadır.
Ancak bu çerçevede, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı
altındaki siyasi partilerimize de büyük görevler düştüğü
kanaatindeyiz. Zira, ulusal güvenlik, devletin ve milletin bekasıyla
doğrudan bağlantılı ve bu nedenle partilerüstü olması
gereken bir meseledir. Vatandaşlarımızın ve toprak
bütünlüğümüzün selameti söz konusu olduğunda siyasi ve ideolojik
görüş farklılıklarının ve hatta ön
yargıların bir kenara bırakılıp her zaman olduğu
gibi milletin temsilcileri olarak kenetlenmemiz icap etmektedir.
AK PARTİ,
kuruluşundan bu yana, ulusal çıkarlarımızın en üst
düzeyde tutulmasına önem veren, insanlığın
yaralarını sarmaya hizmet eden, tek yöne değil etrafına
çepeçevre bakabilen, düşman üretmeyen dost edinen, evrensel değerleri
özümseyen bir dış politikanın milletimiz, bölgemiz ve
dünyamız için katma değer yaratacağına, bölgesel
barış ve istikrarın her daim egemen kılınmasına
yönelik arayışlara hizmet edeceğine inanmıştır.
Ancak, Türkiye'nin dostluk elini yüz binlerin kanıyla eli kirlenmiş
zümreler, yönetimler ve liderler hak edemez. İktidarlarını
korumak uğruna ülkelerini yıkıma mahkûm edenlerle iş
birliği tesis edemeyiz. Halkına zulmedenlere Aman bize bir şey
olmasın. mantığıyla seyirci kalamayız. Zira, dünya
tarihinin gördüğü tüm tiranlar önce kendi halklarını sonra da
etraflarını hedef almışlardır. Suriye rejiminin
insanlık onuruna ve saygınlığına karşı
mütecaviz tutumuna ve katliamına bugün ses çıkarmayanların
yarın kendileri bu rejim ve destekçilerin
saldırganlığına maruz kaldıklarında şikâyet
etmeye hiç hakları olmayacaktır.
Suriyedeki sorun
çok daha vahim gelişmelere gebe olabilecek özellikler
taşımaktadır. O nedenle, uluslararası camianın ve
Türkiye iç siyasetinin bu sorunun bir an önce çözüme kavuşması için
gayret göstermesi, sorunun devamından kendi çıkarları için medet
ummaması şu aşamada zaruret arz etmektedir.
Bu tezkerenin bir
savaş tezkeresi olarak nitelendirilmesini, yıllarını
dış politikada harcamış olan ve neyin ne olduğunu
gayet iyi bilmesi gereken bir
meslektaşıma doğrusu yakıştıramadım.
Buradan açıklıkla ifade ediyorum ki bu tezkere bir savaş
tezkeresi değildir. Daha önce yüce Meclisimizin verdiği yetkinin, o
yetkinin verilmesini gerekli kılan şartların devam
etmesi nedeniyle bir yıl daha uzatılmasından ibarettir. Yüce
Meclis birçok konuda Başbakanlıktan gelen tezkereleri
onaylamıştır, Hükûmete yetki vermiştir. Hiçbir tezkereden
sonra da Türkiye bir savaşa girmemiştir. Böyle bir durum mevcut iken
bu tezkereyi Meclisin açılışında ilk savaş tezkeresi
olarak nitelendirmeyi doğru bulmuyorum ve Türk kamuoyunda yanlış
bir kanının oluşmasına yol açabilecek bir ifade olarak
değerlendiriyorum.
Suriyedeki
önceliklerimiz, barış ve istikrar ortamının yeniden
sağlanması, halkın meşru talepleri doğrultusunda
demokrasinin tesisine yönelik siyasi bir geçiş sürecinin süratle
başlatılması ve Suriyenin egemenliği, toprak
bütünlüğü ve ulusal birliğinin muhafazasıdır. Türkiye bu
öncelikler doğrultusunda ihtilafa siyasi ve barışçıl bir
çözüm bulunması amacına yönelik uluslararası çabalarda aktif ve
öncü bir rol oynamaktadır. Ancak Suriye rejiminin barış dilinden
anlamadığına, bugüne kadarki tüm iyi niyetli çaba ve
girişimleri istismar etmeye çalıştığına da
hepimiz yakından tanık olduk. Dolayısıyla Türkiyenin
gerçekleri ve tehlike olasılıklarını göz ardı etmeden
ve ihtiyatı elden bırakmadan, bir yandan siyasi çözüm yönündeki
katkısını ortaya koyarken, diğer taraftan ülkemizin temel
hak ve menfaatlerinin korunması için ulusal güvenliğimize yönelik
bütün risk ve tehditlere karşı her türlü senaryoya karşı
hazırlıklı olması ve zamanlıca ve gerektiği
ölçülerde mukabelede bulunmasını sağlayacak önlemleri önceden
alması önem taşımaktadır. Türkiye bugün tecrübesi ve
ehliyeti, ahlaki sorumluluğu ve askerî, ekonomik ve fiziki imkânları
bakımından ortaya çıkabilecek her türlü olumsuz senaryonun
üstesinden gelmeye hazırdır ve buna muktedirdir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri;
bu belirttiğim mülahazalarla, ülkemizin muhtemel tehlikelere
karşı güvenliğinin idame ettirilmesini sağlamak, kriz
süresince ve sonrasında hasıl olabilecek gelişmeler
istikametinde Türkiyenin yüksek menfaatlerini etkili bir şekilde korumak
ve kollamak, hadiselerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla
karşılaşmamak için, süratli ve dinamik bir politika izlenmesine
yardımcı olmak üzere, hudut, şümul, miktar ve zamanı
Hükûmetçe takdir ve tayin olunacak şekilde Türk Silahlı Kuvvetlerinin
yabancı ülkelere gönderilmesi ve buna imkân sağlayan gerekli
düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara göre
yapılması için 4 Ekim 2012 tarihli ve 1025 sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisi Kararıyla Hükûmete verilen iznin süresinin 4 Ekim
2013 tarihinden itibaren bir yıl süreyle uzatılmasını
Anayasanın 92nci maddesi uyarınca yüce Meclisimizin onayına
sunmakta olan tezkereyi AK PARTİ Grubu olarak desteklediğimizi beyan
ederken yüce Meclise saygılarımızı sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bozkır.
Hükûmet adına
Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz.
Buyurun Sayın
Yılmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4 Ekim 2012 tarihli ve 1025
sayılı Kararı ile Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı
ülkelere gönderilmesi ve buna ilişkin gerekli düzenlemelerin
yapılması hususunda Hükûmetimize verilen iznin bir yıl süreyle
daha uzatılmasına dair tezkerenin gerekçesini açıklamak üzere
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlarım.
Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bir yıl önce, 4 Ekim
2012 tarihinde vatandaşlarımızın ve sınır
güvenliğimizin Suriye kaynaklı tehlike ve saldırılar
karşısında korunmasına yönelik etkin tedbirler
alınması zaruretini ortaya çıkaran tehdit algımız
bugün de artarak geçerliliğini korumaktadır. Tezkerenin
alındığı ortamda mevcut olan menfi şartların
hiçbirisinde iyileşme görülmemiş, bilakis mevcut risk ve tehditler
artmıştır. Geçen sürede Suriyede Esed rejiminin şiddet ve
yıkım politikası sonucunda ölen insan sayısı 150 bine,
Suriyeden diğer ülkelere sığınan insan sayısı
2,1 milyona ve yerlerinden edilmiş kişilerin sayısı ise 5
milyona yaklaşmıştır.
Yaşanan
insanlık dramı sadece Suriyeyi değil, aynı zamanda
bölgenin de güvenlik ve istikrarını olumsuz yönde etkilemektedir.
Rejimin saldırgan politikalarının oluşturduğu ortam
Türkiye bakımından ciddi bir ulusal güvenlik meselesi hâline
gelmiştir. Esed rejiminin kendi halkına yönelik askerî
saldırıları gerek ülkemize gerekse diğer komşu
ülkelere yönelik kitlesel göç hareketlerine ve bir insanlık dramına
yol açmıştır. Afet Acil Durum Yönetim
Başkanlığı tarafından 2011 yılından bu yana
4ü Hatayda, 2si Şanlıurfada, 3ü Gaziantepte ve 1er tane de
Kahramanmaraş, Adıyaman, Osmaniye, Adana ve Mardinde olmak üzere 14
adet çadır kent; ayrıca 2si Kilis ve 1er tane de
Şanlıurfa, Malatya, Hatay ve Gaziantepte olmak üzere 6 adet
konteyner kent kurulmuştur. Ülkemizdeki kamp ve konteyner kentlerde
bulunan mültecilerin sayısı hâlihazırda 200 bini geçmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Suriyede ihtilafın ve
çatışmanın bir iç savaşa dönüşmesi üzerine Esed
rejiminin uluslararası toplumun gözü önünde gerçekleştirdiği
eylemler uluslararası hukuku ihlal eden ve insanlık onuru ve
vicdanını yaralayan bir mahiyet kazanmıştır. Bu
saldırıların en son örneği 21 Ağustos tarihinde
Şam banliyölerinde sivil halkı hedef alan kimyasal silah
saldırısıdır. Çoğu çocuk yaklaşık 1.400
masum insanın ölümüne yol açan kimyasal silah saldırısı
Birleşmiş Milletlerin bu konuda yetkilendirdiği heyet
tarafından incelenmiş ve inceleme heyetinin 13 Eylül 2013 tarihli
raporunda Suriyede kimyasal silah kullanıldığı,
uluslararası hukukun ihlal edildiği bir kez daha teyit edilmiştir.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Kimin yaptığı belli değil Sayın
Bakan.
YILDIRIM
TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) Sayın Bakan, kim kullanmış?
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) - 14 Eylül 2003 tarihinde Rusya ile ABD
arasında Suriyenin elindeki kimyasal silahların ve kimyasal silah
üretiminde kullanılan tesislerin en kısa süre içinde ve en seri
şekilde 2014 yılının ilk yarısında
uluslararası denetim altında imha edilmesi hususunda mutabakata varılmıştır.
Bu anlaşma Suriyenin bir daha kimyasal silah saldırısında
bulunmasını ve kimyasal silahların terörist grupların eline
geçmesini engellemesi bakımından önemlidir. Bu anlaşmaya
uluslararası hukuk çerçevesinde hayatiyet kazandırmak için Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinden 27 Eylül 2013 tarihli ve 2118 sayılı
Karar çıkartılmıştır. Bu kararda Suriyedeki kimyasal
silah kullanımının uluslararası barışa ve
güvenliğe bir tehdit ve uluslararası hukukun açık bir ihlali
olduğu açıkça belirtilmiştir. Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi aldığı kararla Kimyasal Silahların
Yasaklanması Örgütünün aldığı bütün kararlara Suriyenin
uymasını talep ederek Suriyede kimyasal silah
kullanımını, geliştirilmesini, üretilmesini,
stoklanmasını, doğrudan ya da dolaylı olarak diğer
devletlere ya da devlet dışı aktörlere, gruplara transfer
edilmesini yasaklamıştır. Bu silahların en kısa
zamanda, kesin olarak ve doğrulanabilir bir şekilde
imhasını elbette ki desteklemekteyiz. Ancak unutulmamalıdır
ki Suriyedeki vahşet kimyasal silah kullanılmasıyla
başlamadığı gibi, bu silahların imhasıyla da sona
ermeyecektir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin söz konusu
kararında da belirtildiği üzere kimyasal silah
saldırısının sorumlularının hesap vermesini
sağlayacak, Suriyedeki insani trajediyi bitirecek, akan kanı
durduracak her türlü çabayı ülke olarak desteklemeye devam edeceğiz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Suriyeye karşı Hükûmet
olarak izlediğimiz politikamızın temel dayanağı
Suriyenin egemenliği, bağımsızlığı ve
toprak bütünlüğünün korunarak Suriye halkının meşru haklarının
karşılanmasıdır. Bu suretle Suriye halkının
acıları dinecek ve bölge yeniden istikrara kavuşacaktır.
Kendi halkıyla ve komşularıyla barışık, toprak
bütünlüğünü ve egemenliğini koruyan bir Suriye bizim için de bölge
için de önemlidir. Suriyede yaşanan olayların bir an evvel son
bulmasına, barış ve istikrar ortamının yeniden
sağlanmasına, halkın meşru taleplerini karşılayan
siyasi sürecin en kısa sürede başlamasına ve Suriyenin
egemenliği, toprak bütünlüğü ve ulusal birliğinin
muhafazasına yönelik çalışmalara katkı sağlamaya devam
edeceğiz.
Türkiye hiçbir
süreçte Suriyeyle ilgili uluslararası toplantıların, süreçlerin
dışında değil, bizzat süreçlerin tam merkezinde bulunmaktadır.
Uluslararası toplum Suriyedeki kimyasal silahların imha edilmesi konusunda
gösterdiği duyarlılığı bu ana kadar Suriyede devam eden
masum insanlara yönelik şiddet karşısında
gösterememiş, kayıtsız kalmış, hak, hukuk ve evrensel
değerleri hiçe sayan Esed yönetimini şiddete başvurmaktan
caydıracak tedbirleri alma kararlılığını
gösterememiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin Suriye kaynaklı
gelişmeler karşısında maruz kaldığı güvenlik
riskleri maalesef sınırlarımıza dayanmış insanlar
ile sınırlı değildir, sınır bölgesinde
yaşayan vatandaşlarımızın güvenliğini de tehdit
eden bir düzeye ulaşmıştır. Bilindiği üzere,
Suriyeden ülkemize yönelik hasmane tutum, 22 Haziran 2012 tarihinde test ve
eğitim görevi icra eden silahsız bir uçağımızın
Suriyenin Lazkiye şehrinin
20 Eylül 2012
tarihinde, Şanlıurfanın Akçakale ilçesi müteaddit kereler
Suriye tarafından top atışlarının hedefi hâline
gelmiş, 3 Ekim 2012 tarihinde gerçekleştirilen top
atışlarının topraklarımıza düşmesi
sonucunda, kadın ve çocuk olmak üzere 5 vatandaşımız
hayatını kaybetmiştir.
11 Şubat 2013
tarihinde, Suriye tarafından gelerek Cilvegözü Sınır
Kapımızdan ülkemize giriş yapmaya çalışan bomba yüklü
bir aracın patlaması sonucunda, 4ü vatandaşımız 13
kişi hayatını kaybetmiştir.
2 Mayıs 2013
tarihinde, Suriye tarafından uzun namlulu tüfeklerle açılan ateş
sonucu bir polisimiz şehit olmuş, 7si güvenlik güçleri mensubu olmak
üzere 12 vatandaşımız yaralanmıştır.
11 Mayıs 2013
tarihinde, Hatayın Reyhanlı ilçesinde, Suriye rejiminin istihbarat
birimleriyle bağlantılı terör saldırısında 52
vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 29u
ağır olmak üzere 100ün üzerinde vatandaşımız
yaralanmıştır.
Suriye
tarafından sınır boyunca açılan ateş sonucu ülkemize
düşen top, havan topu, roket gibi mühimmat sayısı 20 Eylül 2012
tarihinden bu yana 69a ulaşmıştır. Buna ilave olarak, iç
savaş nedeniyle ekonomik kriz ile karşı karşıya kalan
Suriyede kaçakçılık ciddi bir gelir kapısı hâline
gelmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları ile Suriyeli
kaçakçılar arasında müteaddit defa silahlı çatışma
yaşanmış, bu durum sınır güvenliğinin yanı
sıra ülke ekonomisi bakımından da ilave riskler
oluşturmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; evrensel değerleri yok sayan,
uluslararası normlara aykırı her türlü yöntem ve silahı
kullanmaktan çekinmeyen Suriyedeki Esed rejimi, Orta Doğudaki hassas
dengeler üzerine kurulu göreli istikrar ortamını daha da
kırılgan hâle getirmiştir. Suriyeli olmayan, rejim yanında
veya rejime karşı savaşanlar, Suriyedeki çatışma
ortamını bir mezhep savaşı boyutuna
taşımaktadır. Bu durum, Suriye halkının özgürlük ve
demokrasi mücadelesine zarar vermekle kalmayıp bölgesel barış ve
güvenlik için son derece tehlikeli bir gelişme olarak karşımıza
çıkmaktadır. İç savaş ülke içindeki radikalizm ve
aşırılığı beslemekte, halkı radikal kamplara
yönlendirmektedir. İç savaşlar sadece iç savaşın cereyan
ettiği ülkeyi değil, bölgesel ve küresel istikrarı da tehdit
etmektedir. Bunun örneklerini Afganistanda, Somalide ve Irakta gördük,
görmeye devam ediyoruz.
Üzülerek söylemek
gerekirse, 911 kilometre uzunluğunda sınıra sahip olduğumuz
komşu ülke Suriyede yaşanan gelişmeler terör örgütlerine ve
illegal yapılara sığınak oluşturmaktadır. Suriye
halkının demokratik talep ve beklentileriyle herhangi bir ilgisi
bulunmayan bu terör örgütlerinin örtülü gündemleri doğrultusunda sivil
unsurlara karşı gerçekleştirdiği eylemler, rejime
karşı mücadele eden muhalif grupların meşru hak ve
arayışlarına uluslararası toplum nezdinde de gölge
düşürmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmet olarak en önemli
önceliğimiz vatandaşlarımızın ve ülkemizin
güvenliğidir. Bir vatandaşımızın dahi
hayatını kaybetmesini veya yaralanmasını doğal kabul
etmek mümkün değildir. Yüce Meclisimizin geçen yıl Hükûmetimize
verdiği yetki ve Suriye kaynaklı güvenlik riskleri
bağlamında değişen angajman kurallarıyla ülkemizin ve
halkımızın güvenliği için gereken her türlü tedbir
alınmaktadır, bu konuda ülkemizin
kararlılığının sınanmasına da gerek yoktur.
Söz konusu kararlılığımızı, 16 Eylül tarihinde
hava sahamızı ihlal eden ve uyarılarımıza rağmen
bu ihlali sürdüren Suriye rejim helikopterinin hava kuvvetleri unsurlarınca
etkisiz hâle getirilmesi suretiyle de gösterdik. Benzer bir durum ile
karşılaşılması hâlinde, Suriye kaynaklı açık
ve yakın tehdit oluşturan her türlü eyleme karşı
uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarımızı kullanmakta
tereddüt göstermeyeceğimizin bilinmesini isterim. Ulusal
güvenliğimize menfi etkisi olabilecek her türlü gelişmelere
karşı ülkemizin temel hak ve menfaatlerinin korunması için
gereken tedbirleri aldık, bundan sonra da almaya devam edeceğiz.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; bu kürsüde konuşan sayın
hatipler Reyhanlı saldırısıyla ilgili farklı anlamlara
gelebilecek yorumlarda bulundular. Reyhanlıdaki saldırı Adana
Cumhuriyet Başsavcılığının talimatlarıyla
yapılan istihbari çalışmalar, kamera kayıtlarının
incelenmesi ve tanık beyanları doğrultusunda patlamayı
gerçekleştiren şahıslar ile araçları temin eden,
patlayıcıları Suriyeden getiren, araçlardaki
donanımları değiştiren, patlama öncesi keşif yapan,
araçları olay yerine getirerek patlatan ve bu kişilere yardım ve
yataklık yapan şahıslardan yapılan tahkikat sonucu,
faillerin, mevcut Suriye rejiminin istihbarat servisinde görevli subaylarla ve
yine terör örgütüyle bağlantılı olarak lojistik ve finansal
destek sağladıkları ve bu saldırıyı
gerçekleştirdikleri açık ve net bir şekilde tespit
edilmiştir.
Bu olaya
karışan şahısların kimlere rehberlik ettiğini de
milletimiz bilmektedir. Bu olaya karışan şahıslardan 20
kişi tutuklanmış, 8 kişi de aranmaktadır.
Savcılığa vermiş olduğu ifadede bu sanıklardan
birisi, bugün dahi olsa aynı olayı yapmaktan çekinmeyeceğini
söyleyecek kadar da hem gözü dönmüş hem izanını kaybetmiş
hem de insanlık değerlerinden yoksun olduğunu göstermiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biz yardım ettiğimiz
kimsenin kimliğine bakmayız, mağdurun kimliği sorulmaz. Biz
savaş istemiyoruz, biz mevcut savaşı durdurmak istiyoruz.
Geçen yine
Türkiyeye Patriot füzelerinin yerleştirilmesiyle ilgili, gruplar
adına yapılan toplantıda Mecliste bulunan bir grubun
temsilcisinin yapmış olduğu bir konuşmayı, tarih
önünde ne kadar yanlış olduğunu, hatalı olduğunu,
zamanın bizi haklı çıkardığını göstermek
için okumak istiyorum: Eğer bu silah sistemlerinin Türkiye'de
kuruluşuna dair Bakanın verdiği askerî gerekçe şudur:
Balistik füze yetenekleri ve kimyasal silah stoku mevcudu. Şimdi, bu kimyasal silah stoku
masallarına gelince: Ben bunun hakikaten bir masal olduğunu
düşünüyorum çünkü 1'inci ve 2'nci Körfez savaşları söz konusu
olduğunda, bütün Batı basını, özellikle Pentagon
tarafından maniple edilen basın, sistematik bir biçimde Irak'ta kitle
imha silahlarından söz etti. Savaş bitti, Irak mahvoldu fakat bir
tane kitle imha silahı deposu bulunamadı.
Bunu diyen insana
sormazlar mı; Halepçeyi görmedin mi, 5 bin masum insanın kimyasal
silahlarla öldürüldüğünü görmedin mi? Ama siyasi körlük Halepçedeki bu
katliamı görmediği gibi bugün Şamdaki katliamı da görmez,
Halepteki katliamı da görmez.
Konuşmasına
aynen devam ediyorum: Suriyenin elindeki kimyasal silah depoları da
aynen böyle rivayettir. Rivayet, rivayet, rivayet
Şimdi, zaman
göstermiştir ki Suriye kendi elindeki kimyasal silah listesini
Birleşmiş Milletlere teslim etmiştir ve herkes şunu
görmüştür ki Suriye, dünyada en fazla kimyasal silah stokuna sahip
ülkelerden birisidir. Tarih bizi haklı çıkarmıştır.
Buna rivayet diyenlerin, Halepçeyi görmediği gibi Halepi görmeyenlerin,
Halepçeyi görmediği gibi Şamı görmeyenlerin karşısında
belli bir zaman geçtikten sonra bugün de hiç şüpheniz olmasın ki yine
tarih bizi haklı çıkaracaktır.
Yine bir
başka arkadaşımız Türkiyenin politikasını,
Türkiyenin dışlandığını, dünyayla ilgili uyumlu
olmadığını söyledi. Oysa Türkiye, Suriyeyle ilgili olan
bütün politik süreçlerin tam merkezindedir. Bakın, 16 Şubat 2012
tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda Suriyeyle ilgili
alınan kararda bizim de öncülük ettiğimiz,
katıldığımız 137 ülke Suriye Hükûmetini
kınamıştır, Suriye Hükûmetini sorumlu bulmuştur. Bir
tarafta 137 kişi, bir tarafta 12 tane ret var. Şimdi, burada da 12
tane reddin yanında olanlar var, bir de 137den
Biz söylüyoruz 5,
dünyadan büyüktür. diye, hiç şüpheniz olmasın ki 137, 12den
büyüktür. 12nin yanında olmaya devam edenlere milletimiz zamanı
geldiğinde gereken desteği veya desteksizliğini gösterecektir.
Yine 3
Ağustos 2012 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda
Suriyeyle ilgili olarak alınmış olan kararda bizim de dâhil
olduğumuz 133 kabul, 12 tane ret; bir öncekinde 12 vardı. Şimdi
sorarım size: 12 tane ret diyen dünya mı Suriye politikasında
yalnız, 137 veya 133 ülkenin yanında olan mı? Biz 133 ülkenin
yanındayız.
Yine 15 Mayıs
2013 tarihli Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda Suriyeyle ilgili
kararda 107 kabul, 12 ret; yine retler değişmiyor.
NURETTİN
DEMİR (Muğla) - Sizden başka savaş isteyen yok, savaş
isteyen sizsiniz.
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) - Biz 107 ülkenin olduğu
taraftayız.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Sizden başka savaş isteyen yok Sayın Bakan.
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) - Dünya 5ten büyük olduğu gibi 107 de,
133 de, 137 de 12den büyüktür. Peki, problem ne? Birleşmiş
Milletlerdeki Rusyanın veya Suriyeyi destekleyen Çinin veto
hakkına sahip olarak Birleşmiş Milletleri felç etmesi, işlemez
hâle getirmesi Suriyedeki ve dünyanın daha birçok yerindeki vahşetin
devamına neden olmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; masum insanları öldüren,
adı El Kaide olsun, adı El Nusra olsun, adı PKK olsun, adı
ne olursa olsun hepsi terör örgütüdür. Hiçbir masumu öldürmeyin, biz bir
diğerini diğerinden ayırt etmeyiz.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Niye destekliyorsunuz o zaman? Bütün desteği sizden
alıyorlar. Ayıptır ya, bu kadar Genel Kurulu yanlış
bilgilendirmeyin.
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) Biz, Beşar Esedin yanında da
olmadık, Beşar Esedin yanına gidenlere rehberlik de etmedik.
Eğer Beşar Esedin yanında durursanız kimin kimyasal silah
kullandığını görmezsiniz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Ceylânpınarda, Kızıltepede bir gidin halkla
konuşun.
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; geçen yıl kabul edilen tezkerenin kabul ediliş
şartlarından bugünkü şartlar, gerek
sığınmacı sayısı bakımından gerek can
kaybı bakımından gerek kaçakçılığın
artması bakımından gerek kimyasal silah tehdidinin açık ve
yakın tehdit boyutuna ulaşması bakımından daha
çarpıcı hâle gelmiştir. Ülkemiz açısından tehdit ve
risklerin arttığı ortamda Meclise sunulan tezkerenin kabul
edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Tezkerenin gerekliliğine olan
ihtiyaç 4 Ekim 2012den bu yana azalmamış, bilakis
artmıştır. Bu nedenle, yüce Meclisin onayına
sunduğumuz tezkereye destek verilmesi ülke çıkarlarının
korunmasına katkı sağlayacaktır.
MUSA ÇAM
(İzmir) Hangi çıkarlar?
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) Biz, daha önce de söylediğimiz gibi,
savaş istemiyoruz, biz mevcut savaşın durdurulmasını
istiyoruz. Bu nedenle de -Suriyede devam eden çatışma, mevcut-
ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak, ülkemizi
muhtemel risk ve tehditlere karşı hazır hâlde tutmak, ülke
güvenliğinin idame ettirilmesini sağlamak, kriz süresince ve
sonrasında muhtemel gelişmeler istikametinde Türkiyenin
menfaatlerini korumak ve süratli ve etkin bir politika izlenilmesine
yardımcı olmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4 Ekim 2012
tarihli ve 1025 sayılı Kararıyla, hudut, şümul, miktar ve
zamanı Hükûmetçe takdir ve tespit edilmek kaydıyla Türk Silahlı
Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi ve bununla ilgili gerekli
düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenmesine izin veren tezkere
süresinin Anayasanın 92nci maddesi uyarınca, 4 Ekim 2013 tarihinden
itibaren bir yıl daha uzatılmasına destek verilmesini talep
ediyor, tezkerenin ülkemiz için hayırlara vesile olmasını diler,
yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Baluken.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Bakan konuşması sırasında Genel
Kurulu yanıltan bazı bilgiler vermiştir Hükûmet
politikalarıyla ilgili. Onunla ilgili bir düzeltici açıklama
BAŞKAN
Açıklamada mı bulunacaksınız yoksa sataşmadan
dolayı mı söz istiyorsunuz?
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Hayır, Genel Kurula yanlış bilgi
vermiştir. Aynı zamanda, bizim söylediğimiz bilgilerin de
doğru olmadığını söylemiştir.
BAŞKAN
Peki, buyurun.
Sataşmadan
dolayı iki dakika süre veriyorum.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, Millî Savunma Bakanı İsmet
Yılmazın (3/1284) esas numaralı Başbakanlık tezkeresi
üzerinde yaptığı konuşma sırasında
Barış ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Gerçekten,
Sayın Bakanı dinlerken hayrete düşüyor insan.
Şimdi, bütün
konuşması çelişkilerle dolu. 910 kilometrelik bir
sınırı terörist gruplar, terörist örgütler kapatmış.
diyor ama bu grupların AKP Hükûmetiyle olan ilişkilerine
baktığınız zaman da zaten kendi kendisini çürüten bir konuşma
oraya çıkıyor. Şimdi, bu sınırın büyük bir
kısmında olan El Nusra ve El Kaide gruplarıyla ilgili AKP
Hükûmetinin açıktan destek verdiğini bilmeyen yok. Bunu sizin burada
reddetmeniz, gerçeği çarpıtmanız bir şeyi
değiştirmez. Bütün Orta Doğu ülkeleri, bütün dünya ülkeleri
şu anda El Nusrayla, El Kaideyle olan ilişkinizi biliyor.
Ceylânpınara gidin, Viranşehire gidin, Kızıltepeye
gidin. Orada TİGEM arazilerini sorduk, o TİGEM arazilerinin kimin
tarafından kullanıldığını söyleyin. Elektrikler
kesilince Ceylânpınar halkının aklına ne geliyor, onu
sorun. Kimler lojistik destek alıp, karşıya gidip,
çatışıp tekrar geri geliyorlar, ona bakın. Vekilleriniz,
bakanlarınız kimlerle boy boy fotoğraf çektiriyor, ona
bakın. Bütün bunlar ortadayken buraya gelip sanki hiçbirimizin aklı
çalışmıyormuş gibi El Nusra, El Kaide teröristtir.
demekle bu işin içinden sıyrılamazsınız. Bununla
ilgili, bir an önce, bu çetelere vermiş olduğunuz desteği
kesmeniz, sınır güvenliğiyle ilgili, tamamen
kaldırılmış olan o bariyerlerle ilgili yeni tedbirler
almanız gerekir.
Ayrıca, bu
terörist örgütler lafını kullanırken Kürtleri de
kastediyorsunuz. Dırbesiye, Serekaniye, Kobani ve Afrinde şu anda
sınırda Yüksek Kürt Konseyinin iradesi vardır, halk
meclislerinin iradesi vardır. Yüksek Kürt Konseyi, oradaki Kürt
halkının iradesidir. Siz de, Hükûmetiniz de PYD Eş
Başkanı Sayın Salih Müslimi Türkiyede kabul ederek o iradenin
terörist olmadığını zaten ortaya koydunuz.
Dolayısıyla, burada ya dış politikanızda bir
anormallik var ya da sizin söylediklerinizde bir anormallik var. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
Sayın Vural, söz
istemiştiniz.
OKTAY VURAL (İzmir) Sadece
buradan bir şey söylemek istiyorum efendim.
BAŞKAN Buyurun.
VII.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
2.-
İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, Hükûmetin Türkiye Büyük Millet
Meclisine Suriye konusunda samimi bilgiler vermesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) Suriye
konusunda Hükûmet çok önemli görüşmeler yaptı. Kimyasal
silahların kullanımıyla ilgili çantalarla bilgiler verdiklerini
söylediler, Parise gittiler ama Türkiye Büyük Millet Meclisi milletvekillerine
bu gelişmeler hakkında hiçbir bilgi verilmedi. Yani, gerçekten
Hükûmetin Türkiye Büyük Millet Meclisine bütün bu gelişmelerle ilgili
sağlıklı bilgi vermediğini paylaşmak istiyorum.
NURETTİN DEMİR (Muğla)
Bakanlar da bilmiyor ki.
OKTAY VURAL (İzmir) Yani bu
bilgilerle Hükûmet sınır ötesi operasyon, Türk Silahlı
Kuvvetleri unsurlarını kullanmak istiyor ama gerçekten bugün
Paristeki toplantıda yapılan konuşmalar, kimyasal silahın
kullanımıyla ilgili deliller
Eğer kapalı oturum
istiyorsanız, buyurun kapalı oturum yapalım ama
milletvekillerine kimyasal tehdidin boyutları, kimlerden
kaynaklanıyor, Suriyedeki El Nusra, El Kaide tehditlerinin Türkiyeye
nasıl yöneldiği konusunda lütfen samimi bilgiler verin ki
milletvekilleri de vicdanları doğrultusunda hareket etsinler. Ama
bunlar
Gerçekten haklı gerekçeler ortaya koyamadınız.
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Vural.
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A)
Tezkereler (Devam)
9.- Başbakanlığın,
Suriyedeki durumun oluşturduğu tehdit ve riskler çerçevesinde hudut,
şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tayin olunacak
şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi
ve gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara göre
yapılması için, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4/10/2012 tarihli ve
1025 sayılı kararıyla Hükûmete verilen izin süresinin
Anayasanın 92nci maddesi uyarınca 4/10/2013 tarihinden itibaren bir
yıl süreyle uzatılmasına dair tezkeresi (3/1284) (Devam)
BAŞKAN Şimdi
şahsı adına konuşmalara geldik.
Şahsı adına ilk
konuşmacı, İstanbul Milletvekili Osman Korutürk.
Buyurun Sayın Korutürk. (CHP
sıralarından alkışlar)
OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Suriyeye silahlı kuvvet gönderilmesine ilişkin
Hükûmet tezkeresi hakkındaki görüşlerimizi, Cumhuriyet Halk
Partisinin görüşlerini en açık şekilde, partimizin grubu adına
Adana Milletvekili Sayın Loğoğlu açıkladı, bunun
ayrıntısına girmeyeceğim. Benim dikkat çekmek
istediğim birkaç nokta var, onları sizin dikkatinize getirmek
istiyorum.
Birincisi, bu
tezkerenin zamanlaması yerinde bir zamanlama değil, acelesi olan bir
konu değil. Bakın, görüyorsunuz, dünya bu konuyu başka türlü
çözme yoluna girdi, uluslararası toplum bu konuyu başka türlü çözme
yoluna girdi. Bunu çözerken önce Suriyeyi kimyasal silahlardan
arındırma denemesine girişiliyor. Suriyeyi dediğimiz
zaman, Suriye rejiminin elinde olduğu gibi, Suriyedeki muhalif
dediğimiz ama birçoğu terörist olan diğer grupların da
elinde kimyasal silahlar var, bunların giderilmesine çalışılacak.
Bu arada da, Cenevrede 2. Cenevre Konferansı yapılacak ve müzakere
yoluyla soruna barışçıl bir çözüm bulunmasına
çalışılacak, askerî bir müdahale şu anda çok geriye
itilmiş durumda, bugünden yarına olabilecek bir şey değil.
Ha, bugünden yarına bir şey olur da acele bir harekete girmek
gerekirse, Anayasamızın 92nci maddesi buna imkân veriyor,
Sayın Cumhurbaşkanı bu konuda yetkili.
Onun
dışında bir şey daha var: Biz, demin,
arkadaşlarımız, bizim sözcümüzün söylediği
Savaşçı yaklaşım yoktur. dediler ama asker göndermek
savaşçı bir yaklaşım gösteriyor, savaşçı bir
yaklaşım göstermek doğru bir şey değil. Bakın,
Suriyedeki, Türkiyedeki ve bölgedeki fay hatlarının tetiklenmesi
Türkiyenin ulusal çıkarlarına aykırıdır. Türkiyenin
kapasitesiyle AKP Hükûmetinin hayalci dış politikası
arasındaki uçurum derindir. Suriye tarafından kaynaklanan bir
saldırı olduğu takdirde, bizim sadece Anayasamızın
92nci maddesi değil, Birleşmiş Milletler Ana
Sözleşmesinin 51inci maddesi uyarınca da Türkiyenin kendini
savunma hakkı vardır. E o zaman beklersiniz, acele bir durum olursa,
bir asker gönderme durumu olabilir tabii, eğer böyle bir şey olursa
Türkiye Büyük Millet Meclisi bir saat içerisinde toplanır, bu kararı
alırız. Niye bugün alıyoruz bu kararı?
Şimdi,
bazı konulara dikkat çekmek istedim dedim, onlardan bir tanesi şu
arkadaşlar, Sayın Bakan da konuşmasında söyledi, AKP Grubu
adına konuşan değerli hatip de konuşmasında söyledi:
Tezkerede bir ifade var, bu ifadeyi size okuyorum, diyor ki
BAŞKAN
Sayın Hatip, bir dakika
Sayın
milletvekilleri, lütfen konuşmanızı dışarıda,
kulislerde yaparsanız sayın hatibi dinlemek istiyoruz.
Teşekkür
ederim.
Buyurun efendim.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Sayın Başkan, aynı uyarıyı
Sayın Bakanlar Kuruluna da söylerseniz memnun olacağız çünkü
sayın bakanlar da konuşmaları dinlemiyor. Savaş
konuşuluyor, bakanlar orada kulis yapıyor.
BAŞKAN
Süreyi vereceğiz efendim, merak etmeyin.
OSMAN TANEY
KORUTÜRK (Devamla) Peki teşekkür ederim Sayın Başkan.
kriz süresince
Okuyorum tekrar:
kriz süresince ve sonrasında hasıl olabilecek
gelişmeler istikametinde Türkiye'nin yüksek menfaatlerini etkili bir
şekilde korumak ve kollamak, hadiselerin seyrine göre ileride telafisi güç
bir durumla karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika
izlenmesine yardımcı olmak üzere
diyor. Bu ne demek
arkadaşlar? Bakın, geçen seneki, uzatılmasını
istediğiniz tezkerede ne diyordu? Diyor ki:Bu durum
Önden
anlatıyor durumun ne olduğunu.
ulusal güvenliğimize ciddi
tehdit ve riskler oluşturan bir aşamaya
ulaşmıştır. Bu itibarla, ülkemize yönelebilecek ilave risk
ve tehditlere karşı zamanında ve süratle hareket etmek ve
gerekli tedbirleri almak ihtiyacı hasıl olmuştur. Bu çerçevede,
hudut, şümul ve zamanı
diye gidiyor. Şimdi, bu, ülkemize
yönelebilecek tehditlere karşı süratle tedbir almak yerine,
Hasıl olabilecek gelişmeler istikametinde Türkiye'nin yüksek
çıkarlarını korumak, kollamak, hadiselerin seyrine göre ileride
telafisi güç bir durumla karşılaşmamak üzere süratli ve dinamik
bir politika izlenmesine yardımcı olmak
Biz, bir önleyici
saldırı yapmak mı düşünüyoruz? Bu, bu anlama mı
geliyor?
Biz, Meclis tatile
girmeden çok kısa bir süre önce, askerlikle ilgili, Türk Silahlı
Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 2nci maddesini değiştirdik
hatırlayacaksınız. Orada gene ben, bu sefer grup adına
yapmış olduğum bir konuşmada, yurt savunması için
ibaresinin çıkartılmasını eleştirmiştim. Diyor
ki: Askerlik, Türk gençlerine harp sanatını öğretmek ve yapmak
mükellefiyetidir. Ne için öğretmek ve yapmak mükellefiyetidir? Yurt
savunması için. Burada yurt savunması çıkmış, bu
önemli bir ayrıntı. Niçin olmuş bu? Buna çok dikkat etmek
lazım.
Başka bir noktaya
baktığımız zaman, biz bu tezkerenin takdim
yazısında şöyle bir ibare görüyoruz; diyor ki: Türkiye, rejimin
yapabileceği her türlü saldırıdan ve Suriyedeki belirsizlik ve
kaos ortamından en çok etkilenecek ülke konumundadır. Bu ciddi bir
tespit ve bu bir itiraf. Değerli arkadaşlar, bakın, Türkiyeyi
bu konuma Hükûmetin Suriyedeki yanlış politikaları getirdi.
Hükûmet Suriyede baştan itibaren uluslararası camiayla birlikte
hareket etmiş olsaydı, belki bugün Suriyede 130 bin kişi
değil, çok daha az insan hayatını kaybetmiş olurdu.
Türkiye'nin yapmış olduğu, önce muhalefeti organize etmek,
arkasından eğitmek, sonra silahlandırmak, sonra koordine etmeye
çalışıp becerememek. Türk hududuna bir sürü terör örgütünü,
düzensiz kuruluşu yığdı. El Kaidesinden El Nusrasına
kadar, Irak Suriye İslam Devletine kadar, şimdiye kadar Türkiye'yle
hiç ilişkisi olmamış birçok kuruluş Türkiye'den adam
topluyor, cihada götürüyor, orada çarpıştırıyor, Türkiye'yi
tehdit ediyor, Reyhanlıda yapılan saldırının
sorumluluğunu üstleniyor. Ondan sonra biz kalkıyoruz Türkiye şu
duruma gelmiştir. diye kendi metnimizle itiraf ediyoruz, ikrar ediyoruz.
Şimdi, benim sizlerden istediğim bir şey
var arkadaşlar, hepinizden ve özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubundan.
Şimdi, bu Suriye meselesi çok vahim bir mesele ama
sadece Suriye meselesi değil, dış politikamız çok vahim bir
noktada, hiç böyle olmamıştı. Bizler dış politikada
kırk yıla yakın çalıştık; bu durumu, şu hâli
hiç görmedik.
Şimdi, biz Türk dış
politikasını, Suriye konusunu seneden seneye yılda bir kere
tezkere münasebetiyle mi konuşmalıyız arkadaşlar? Bizim
bunun için bir genel görüşme açmamız lazım, biz genel
görüşme açtığımız zaman sizler bunu hemen reddediyorsunuz,
genel görüşmenin yapılıp yapılmayacağına
ilişkin bunlar konuşuluyor, çıkıyor. Siz talep edin genel
görüşmeyi, oturalım, konuşalım, Türk dış
politikasını masaya yatıralım.
Bakın, Sayın Başbakan, Dışişleri
Bakanı diyorlar ki: Cumhuriyet Halk Partisi yurt dışına
çıktığı zaman bizi şikâyet ediyor. Hayır, etmiyoruz,
şikâyet etmek bir tarafa Sayın Başbakana saldırı
olduğu takdirde onu da biz göğüslüyoruz, durduruyoruz, Söylemeyin,
bu şekilde söyleyemezsiniz Türkiye Başbakanına. diyoruz.
Şikâyet değil ama eğer bizim sizin
yaptığınız politikaya uymamızı, buna katılmamızı,
buna destek vermemizi istiyorsanız ona bizim de bir katkımız
olması lazım, anlamamız lazım en azından nereye
gidiyoruz, ne yapıyoruz? Biz bunları bilmiyoruz, kendi kafasına
göre Sayın Dışişleri Bakanı bir kitap
yazmış, o kitabın doğrultusunda gidiyor, o kitabın
doğrultusunun sonunda El Nusrası, bilmem nesi hepsi
başımıza üşüşüyor.
Onun için, sizlerden isteğimiz benim isteğim
en azından- sizler öncülük edin, bir genel görüşme açın. Genel
görüşme illa ki kendi Hükûmetinize karşı bir şey demek değil,
anlatsın bize burada, bunları görüşelim.
Dışişleri Komisyonunun ben üyesiyim, biraz
sonra toplantı yapacağız, bir Sayın Başkan
seçeceğiz, muhtemelen aynı Sayın Başkanı
seçeceğiz ama o Sayın Başkandan
defalarca rica ettik, Dışişleri Bakanı gelsin, şu
Dışişleri Komisyonuna bir anlatsın. dedik, gelmiyor Bakan.
Böyle bir dış politika olur mu arkadaşlar? Böyle bir
dış politika olduğu zaman, işte böyle manasız
konuşmalarla, manasız sıkıntılarla birbirimize
gireriz, hâlbuki yeni bir yasama dönemi başlatıyoruz, bu yeni yasama
dönemi içerisinde 3 tane de seçim geçireceğiz, bu sırada biz
birbirimizle anlaşarak, birbirimizle bir arada, birlik içerisinde
çalışabilmemiz lazım. Bunu yapabilmek için sizin bu
politikaları önce kendinizin anlamanız, öğrenmeniz lazım,
sonra da bizlerin bunları hep beraber tartışmamız
lazım. 3 kişinin, 5 kişinin yapmış olduğu bir
dış politikayı ben Meclise açıkçası
yakıştıramıyorum. Bu tezkereyi de bu Meclis
bakımından hiçbir şekilde kabule şayan bir tezkere diye
görmüyorum. Bu tezkere her zaman gelir eğer gerekirse, geçirilir, gider.
Sayın AKP sözcüsü
diyor ki: Amerikalılar bunun rejim tarafından
kullanıldığını söylediler. Evet, Amerikalılar
öyle söylüyor, Ruslar da başka bir şey söylüyor. Ruslar da Türkiye
üzerinden geldi. diyor, inşallah doğru değildir. Biz ne
Amerikalıya bakıyoruz ne Rusa bakıyoruz, bizim
referansımız, bizim dayanağımız Birleşmiş
Milletler. Birleşmiş Milletlerin sözcüleri Orada kimyasal silah
kullanılmıştır. diyorlar ama kimin
kullandığını söylemiyorlar. Dolayısıyla, her iki
taraftan kimyasal silah kullanılmış. Her iki tarafa
karşı müteyakkız olmamız lazım ama müteyakkız
olurken de uluslararası camianın doğrultusunda barışçı
bir çözümü savunmamız lazım. Barışçı çözüm de
yalnız kalmakla, sayılarla, rakamlarla olmuyor Sayın Bakan,
isteklerle oluyor. Fransa savaş istiyordu, olmadı; biz savaş
istiyorduk, olmadı. O zaman, artık, biz bu barışı
temin etmeye çalışalım.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Korutürk.
VOLKAN BOZKIR
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bozkır.
VOLKAN BOZKIR
(İstanbul) Sayın Başkan, Sayın Korutürk Sayın
Dışişleri Bakanımızla ilgili bazı ifadeler
kullandı. O bilgileri düzeltmek istiyorum.
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) Dışişleri Bakanı kendisi gelsin, kendisi izahat versin.
BAŞKAN
Buyurun, iki dakika söz veriyorum.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkan, burada vekâlet hükümleri işlemez
ki. Sayın Bakan orada.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- İstanbul
Milletvekili Volkan Bozkırın, İstanbul Milletvekili Osman Taney
Korutürkün (3/1284) esas numaralı Başbakanlık tezkeresi
üzerinde yaptığı konuşma sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
VOLKAN BOZKIR
(İstanbul) Sayın milletvekillerini bir konuda bilgilendirmek
istiyorum.
Bugün tezkerenin
görüşüleceğini Sayın Dışişleri
Bakanımız biliyordu fakat maalesef Balkanlarda, Güneydoğu Avrupa
çerçevesinde bir toplantıya katılma mecburiyeti oldu ve sizlere
şu mesajı iletmemi arzu etti, Dışişleri
Bakanımız, Sayın Korutürkün bahsettiği ölçüde gelip Genel
Kurulu bilgilendirmeye hazır olduğunu ifade etti. Ayrıca,
bayramdan sonraki ilk Dışişleri Komisyonu toplantısına
da gelecekler ve Dışişleri Komisyonunda bu konuları
görüşeceğiz.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar!)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Hamzaçebi, buyurun.
VII.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
3.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, İstanbul
Milletvekili Volkan Bozkıra İç Tüzükün hangi maddesine dayanarak
söz verildiğini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, Sayın Volkan
Bozkıra İç Tüzükün hangi maddesine dayanarak söz verdiğinizi
anlayabilmiş değilim. Sayın Dışişleri Bakanıyla
ilgili bir değerlendirme yapıldı. Kendisi Sayın
Dışişleri Bakanı adına bir konuşma yapmak üzere
kürsüye çıkmak istedi, siz bunu uygun gördünüz. İç Tüzük buna izin
vermiyor. Hükûmet burada, Hükûmete yönelik bir sataşma var ise Sayın
Millî Savunma Bakanı buna cevap verebilir.
Öyle
anlıyorum ki, siz daha demokratik bir yönetim sergilemek istiyorsunuz
burada. Söz talep eden herkese söz verme ihtiyacı duyuyorsunuz, bunu
gerçekleştirmek istiyorsunuz.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Bunu kayıtlara geçiriyorum Sayın
Başkan. Bugün veya gelecek oturumlarda benzeri söz taleplerini grubumuz
sizden talep edecektir.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN Ben
teşekkür ederim.
Ben sadece İç
Tüzükü uygulamaya çalışıyorum.
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A)
Tezkereler (Devam)
9.- Başbakanlığın,
Suriyedeki durumun oluşturduğu tehdit ve riskler çerçevesinde hudut,
şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tayin olunacak
şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi
ve gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara göre
yapılması için, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4/10/2012 tarihli ve
1025 sayılı kararıyla Hükûmete verilen izin süresinin
Anayasanın 92nci maddesi uyarınca 4/10/2013 tarihinden itibaren bir
yıl süreyle uzatılmasına dair tezkeresi (3/1284) (Devam)
BAŞKAN -
Şahsı adına ikinci konuşmacı İzmir Milletvekili
Sayın Oktay Vural.
Buyurun Sayın
Vural. (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çok değerli
milletvekilleri, aslında bu tezkere iflas etmiş bir AKP dış
politikasının sonucudur. Aslında gerçekten, millî akıl,
menfaat ve eksenden uzak, tamamen edilgen bir perspektifle stratejik batağın
içine girdiğimizi ortaya koymaktadır. Şüphesiz, AKPnin
uyguladığı politikaların neticesinde Türkiyeye yönelik
yakın coğrafyamızda meydana gelen risk ve tehditler
oluşmuşsa Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu risk ve tehditler
karşısında, Hükûmetin yanlış politikaları
karşısında, yine Türkiye'nin birliğini ve bütünlüğünü,
güvenliğini önceliğimize alarak Hükûmetin bu konuda nihai olarak
kullanması gereken imkânları da kullanmasını elbette
istiyoruz. Önemli olan Türkiyedir, önemli olan milletimizin güvenliğidir.
AKP politikalarının yanlışlığını
ayrı bir noktaya koyarsak, bu yanlış politikalardan Türkiye'nin
daha fazla zarar görmemesi için, elimde bu imkânı kullanmak istiyorum
diyorsa, Milliyetçi Hareket Partisi olarak da hadi bakalım, bu imkânı
da kullan da Türkiye'ye yönelik risk ve tehditleri ortadan kaldır
iddiasında bulunuyoruz.
Bu
geliştiğimiz bu coğrafyada meydana gelen olayları sadece
Suriye ekseninde almamız mümkün değildir. Bu bakımdan tarihî
perspektif içerisinde değerlendirmek ve hedefin Türkiye olduğu bir
yapılanma içerisine gidildiğini idrak etmemiz gerekiyor. Şark
meselesi adı altında Osmanlı İmparatorluğunun
parçalanma sürecini başlatanlar, yine bugün de aynı
planlarını, projelerini başka adlarla yerine getirmek
istiyorlar. Bunun altında teolojik, ekonomik, politik gerekçeler
yatabilir, ama bugün geldiğimiz bu noktayı tarihte arayıp,
günümüze göre yorumlayıp, Türkiye'nin menfaatini nasıl
gerçekleştireceğiz konusuna çözüm bulmamız gerekiyor.
Şüphesiz,
bugün geldiğimiz noktada, 1916 yılında İngiltere ve
Fransanın gizli anlaşmayla Osmanlı topraklarını
paylaşmak ve bugün Suriyenin içinde bulunduğu Orta Doğuyu
şekillendirmek amacıyla yaptıkları anlaşma ve bu
coğrafyada büyük Ermenistan ve Kürdistan kurmayla ilgili girişimleri
dikkate aldığımızda, 1918 yılında Wilson
Prensiplerini de yine bu coğrafyada, bugünkü coğrafyamızda yeni
özerklikler oluşturma talebini dikkate alıp, 1920 yılındaki
Sevr Barış Anlaşmasıyla yine coğrafyamızda
Ermenistan ve Kürdistan kurulmasına yönelik emelleri dikkate
aldığımızda, yüz yıl önce büyük güçlerin ortaya
koyduğu bu strateji, bugün de İslam coğrafyası ve Türkiye
olmak üzere hedeftedir. Bu projenin adı Büyük Ortadoğu Projesidir.
Büyük Ortadoğu Projesi, Sayın Başbakanın Eş
Başkanı olduğu proje, 22 İslam ülkesinin siyasi
coğrafyasını değiştirme projesidir. Siyasi coğrafyayı
değiştirecek bu projenin amacı ve hedefi, esas temelinde yatan
iki gerekçe vardır: Enerji güvenliği ve İsrailin
güvenliğidir. İsrailin güvenliğini ve enerji güvenliğini
sağlayacak politik bir ortam meydana getirmek amacıyla bu
coğrafyadaki milletler etnik kimlik ve mezheplere dayalı bir
soğuk savaş stratejisine sokmak istenmektedir. Dolayısıyla,
Suriyede meydana gelen olayların nihayetinde Türkiyeyi de içine alan bir
perspektifte bize yönelebileceğini çok dikkatlice değerlendirmek
durumundayız. Biz, Millî Kurtuluş Savaşıyla bu oyunu
bozduk ve bu planları rafa kaldırdık ama bugün, yine aynı
şekilde, kurduğumuz cumhuriyet ve bu coğrafyada yaşayan
milletimizi yine yüz yıl önceki projeler çerçevesinde dönüştürmek
isteyen bir zihniyetle karşı karşıya olduğumuz gayet
açık ve nettir.
Şimdi, iki
kutuplu dünya düzeni içerisinde, güçler dengesinden uzaklaşıp
ülkelerin dengeleri üzerinde güç oluşturmak isteyenler etnik kimlikleri ve
mezhepleri kaşıyorlar. Irakta yaşananlar da, Suriyede
yaşananlar da aslında bu Büyük Ortadoğu Projesinin
uyguladığı politikadır. 1996 yılında İsrail
için hazırlanmış, İsrailin güvenliğini temin etmeye
yönelik hazırlanmış A Clean Break denilen stratejik politika
aynen bugün de AKP politikalarıyla derinleştirilmektedir. Bakın,
o gün, o tarihlerde hazırlanan politikada aynen şunları
söylemektedir: Barış için barış. Eğer barış
istiyorsan, senin için de barışı temin etmeye yönelik
girişimlerde bulunuyorum. diyor. Yani, bu, şu demektir: İsrail
kendisine yakın ülkelerin içerisindeki iç dengeler içerisinde iç huzuru
etnik ve mezheplere göre yeni bir denge içerisine sokmak istemekte ve İsrailin
güvenliğini ancak böyle bir yapı içerisinde değerlendirebilirim.
demektedir. Bugün geldiğimiz bu noktada, İsrailin Türkiye ile beraber
Suriyeyi zayıflatmak, frenlemek ve geriye götürmesini temin etmek gerekir.
diyor. Bir taraftan Türkiye, diğer taraftan İsrail ekseninde
Suriyenin kuşatılması, aynı zamanda Suriye rejimine
yönelik olarak birtakım etnik ve mezhepleri kullanmak suretiyle
sınırdan daha rahat geçiş yapmaları ve Suriye yönetimini
zayıflatmaları İsrailin güvenliği açısından çok
önemlidir. diyor. Bugün geldiğimiz bu noktada aslında Türkiye'nin
uyguladığı bu politika, doğrudan doğruya 1996
yılında İsrailin stratejik amaçları için
hazırlanmış yeni perspektif içerisinde atılan
adımlardır, kimseyi kandırmayalım.
Bugün bu
hususlarla ilgili, eğer Türkiye'nin sınırları Suriyeye
karşı harekete geçen insanların gelip geçtiği bir toprak
hâline gelmişse, stratejik açıdan, askerî açıdan ve operasyonel
açıdan bunlar Türkiye tarafından destekleniyorsa 1996
yılında İsrailin güvenliği için hazırlanan politikada
da aynen bunların yapılması öngörülmektedir.
Dolayısıyla bugünkü politikanın geldiğimiz temel
lehtarı İsrailin güvenliğinin sağlanmasıdır.
Nitekim, Shimon Peres ile Hillary Clintonın Preston Üniversitesinde
yaptığı bir toplantıda, Suriyenin Şii, Kürt ve Sünni
şekilde bir federatif yapıya bölünmesinin bir çözüm olabileceği
ifade edilmiştir. Bunların İsrailin güvenliği için büyük
önem kazandığı gayet açık ve nettir. Şimdi, biz
huzurlarınızda, bugün geldiğimiz bu noktada İsrailin
güvenliğini temin edecek bir politika karşısında
Türkiye'nin hangi politikayı takip ettiğini merakla bekliyoruz.
Türkiye'nin menfaati nerededir? Türkiye nasıl bir yapılanma
peşindedir? Türkiye'nin temel özellikleri nelerdir? Irakta, Iraka
müdahale sırasında kırmızı çizgilerimiz maalesef bugün
yok oldu. Irakın enerji kaynakları Iraklılara aitti, bunu
ortadan kaldırdık. Türkmenleri göz ardı ettik. Irakın
siyasi birliği maalesef bugün Hükûmet tarafından tanınmaz hâle
geldi. İşte bugün geldiğimiz bu noktada, maalesef, Suriyede
oluşan risk ve tehditlere karşı, Türkiye, yumuşak gücünü ve
inisiyatifini kullanamadığını itiraf etmektedir. Türkiye,
bu bakımdan, bu coğrafyada aslında yumuşak gücünü
kullanarak kendi içinden dönüşümü temin edecek politikalar takip etmesi
gerekirken, maalesef, dışarıdan müdahaleleri
rasyonelleştirecek politikalarla bugünlere gelmiştir. Şüphesiz,
geldiğimiz bu noktada, bundan önceki tezkerede Suriyenin kuzeyinde PKK ve
PYD oluşumunu bir risk olarak gören Hükûmet, bir yıl içerisinde PKK
ve PYD oluşumunu Suriyede
meşrulaştırmıştır. Evet, Suriyedeki
oluşumlar Türkiyeye risk ve tehditleri artırmaktadır, kimyasal
silahların kullanımı bir tehdittir.
Milliyetçi Hareket
Partisi olarak AKPnin uyguladığı bu yanlış
politikalarla Türkiyenin önemli risk ve tehditlerle karşı
karşıya olduğunu düşünüyoruz ama böyle bir ortam içerisinde
Türkiyeyi nasıl korumak gerekir? Bunu korumak için AKP, Hükûmet Türkiye
için Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının
caydırıcılığını kullanmak istiyorum. diyor.
Bu durumda, Türkiyenin elinin kolunun bağlanmasını doğru
bulamayız. Kimyasal silah tehdidi varken bu tehdidin ortadan
kaldırılmasına yönelik bir caydırıcılık
olacaksa, eğer insanlarımızı ölümden kurtaracaksak,
eğer Türkiye, Suriyedeki bir iç savaşın tarafı hâline
gelmeyecekse, orada bu, taraf hâline gelecek bir iç çatışmanın
Türkiyeye sıçramasını engelleyeceksek, engellememiz gerekiyorsa
Biliniz ki AKPnin, AKP Hükûmetinin uyguladığı dış
politika başarısız olmuştur, bitmiştir,
sıfırlanmıştır. Şimdi, -Türkiye Büyük Millet
Meclisine gelmektedir, demektedir ki- Ben politikalarla yumuşak gücü
kullanamadım. Ne olursunuz, bana Türk Silahlı Kuvvetlerinin caydırıcılığını
verin, arkamda böyle bir destek olsun. diye Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne gelmiştir.
Milliyetçi Hareket
Partisi olarak böyle bir politikada Türkiyeye yönelik riskleri azaltabilecek,
caydırabilecek şekilde Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının
kullanılması konusunda sınırlı bir yetkiyi belli
gerekçelerle Sayın Türkeş Bey ifade etti. Milliyetçi Hareket Partisi
Önce Türkiye! diyor, önce Türkiye olarak bakıyoruz ama böyle bir dış
politikayla
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL
(Devamla) -
Türkiyeyi korumanız, Türkiyenin birliğini muhafaza
etmeniz mümkün değildir.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Vural.
OKTAY VURAL
(Devamla) - Bu dış politikayı değiştirmeniz
gerektiği gayet açık ve nettir.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
OKTAY VURAL
(Devamla) Hepinize saygılarımı arz ediyorum. Allaha emanet
olun. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerinde görüşmeler
tamamlanmıştır.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN -
Şimdi, tezkereyi tekrar okutup oylarınıza sunacağım.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkan
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun.
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (İstanbul) Konunun önemine binaen bağımsız vekil
olarak yerimden kısa bir konuşma hakkı talep ediyorum.
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresini görüşmeden
önce usulün nasıl olacağına dair bir açıklama
yapmıştım. Başbakanlık tezkeresi, Tüzükün 72nci
maddesine göre görüşüldü, söz almalar da 60ın birinci fıkrasına
göre belirlendi. Bu nedenle, söz isteyen milletvekili arkadaşlarıma
söz verme imkânım bulunmamaktadır.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkan, usul hakkında bir söz istiyorum.
BAŞKAN -
Şimdi tezkereyi okutup oylarınıza sunacağım.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkan, usul hakkında söz istiyorum,
özür dilerim.
BAŞKAN -
Buyurun:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Suriyedeki
ihtilaf bölgesel ve uluslararası
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkan
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, bir saniye efendim.
BAŞKAN
Buyurun, buyurun.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Efendim, bir arzım var.
Şimdi,
Sayın Mahmut Tanal sizden söz istiyor.
BAŞKAN Evet,
ben de açıklamamı yaptım, söz veremeyeceğimi söyledim
Buyurun
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Bir saniye efendim, bir saniye.
Sayın
Başkan, biraz önce Sayın Volkan Bozkıra İç Tüzükte yeri
olmadığı hâlde söz verdiniz. Ben size sormak istiyorum:
Sayın Volkan Bozkıra İç Tüzükte yeri olmadığı
hâlde iktidar partisi grubuna mensup olduğu için söz veriyorsunuz demektir
bu. Eğer Sayın Mahmut Tanala
BAŞKAN -
Sayın Akif Hamzaçebi, İç Tüzükün 61inci maddesini okursanız
Sayın Dışişleri Komisyonu Başkanı Volkan
Bozkıra neden söz verdiğimi görürsünüz.
Çok teşekkür
ederim.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, devam ederseniz usul
tartışması açacağım. Sayın Başkan,
Sayın Mahmut Tanala söz vermek zorundasınız.
BAŞKAN
Buyurun.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Suriyedeki
ihtilaf bölgesel ve uluslararası barış, güvenlik ve istikrara
yönelik giderek artan bir tehdit oluşturmaktadır. Ülkemiz bu tehdidi
her geçen gün daha fazla ve yakından hissetmektedir.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Usul tartışması açıyorum.
Sayın Başkan, reddediyorum tutumunuzu. Buna hakkınız yok
efendim.
BAŞKAN
Sayın Hamzaçebi, söz vermeme gerekçemi anlattım.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Usul tartışması açıyorum.
BAŞKAN Söz
alma sırasının 61inci maddeye göre de ne olduğunu, 69uncu
maddeye göre de, hepsini açıkladım.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) - 61inci maddede öyle bir şey yazmıyor.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) 61inci maddede böyle bir şey yok.
BAŞKAN
Takdir yetkimi kullanıyorum, söz vermiyorum.
Lütfen yerinize
geçiniz, çok teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, 61inci maddede böyle
bir şey yok. (CHP sıralarından sıra kapaklarına
vurmalar)
BAŞKAN
Buyurun, devam edin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Nitekim, bugüne
kadar Suriye kaynaklı saldırılarda hayatını kaybeden
vatandaşlarımızın sayısı 71'e
ulaşmıştır. Ülkemize yönelik göç baskısının
boyutları giderek artmaktadır. Halihazırda Suriye halkıyla
mevcut kardeşlik ve komşuluk hukuku çerçevesinde ülkemizde misafir
ettiğimiz Suriyelilerin sayısı 500 bini aşmaktadır.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Bravo size, kutluyorum sizi, kutluyorum,
bravo! Bu demokratik tutuma alkış tuttuğunuzdan dolayı
sizi kutluyorum! Sizi kınıyorum Sayın Bahçekapılı,
partizanca yaklaşımınızı kınıyorum!
Yakışmıyorsunuz, o kürsüye yakışmıyorsunuz.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) - Dışişleri Komisyonu Başkanının
sona ermiş görevi, şu anda en yaşlı üye de bizim partilidir
aynı zamanda. Yani, o gerekçeniz de doğru değil Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Devam edin.
Suriye içinde
yerlerinden edilmiş kişilerin sayısının ise 5 milyona
yaklaştığı hesap edilmektedir. Rejimin izlediği
şiddet ve zulüm politikaları çerçevesinde her an
sınırlarımıza yönelik ve ülkemiz üzerinde baskı
oluşturacak daha büyük bir kitlesel göç hareketiyle karşı
karşıya kalınması muhtemeldir. Suriye kaynaklı
kitlesel göç hareketi de muhtemel sonuçları itibarıyla ülkemiz
yönünden dolaylı bir tehdit oluşturmaktadır.
Rejim,
uluslararası hukuku hiçe sayarak halka yönelik balistik füzeler dâhil,
ağır silahlar ve ayrım gözetmeksizin havadan
yaptığı bombardımanlara ilaveten, kimyasal silah da
kullanmaya başlamış; son olarak 21 Ağustos 2013 günü
Şam'da kimyasal silahlarla yaptığı saldırıda
önemli bir çoğunluğunu çocukların oluşturduğu 1400'ü
aşkın Suriye vatandaşı hayatını
kaybetmiştir. Bu saldırı insanlığa karşı
işlenmiş bir suç olup, bu husus 16 Eylül 2013 tarihinde
Birleşmiş Milletler tarafından yayımlanan 21 Ağustos
2013 tarihinde Şam'ın Gota Bölgesinde Kimyasal Silah
Kullanımı İddialarına İlişkin Raporda da teyit
edilmiştir.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkanım, bakın, 63üncü maddeye
göre, tavrınız nedeniyle usul tartışması açmak
istiyorum. Sizin bu tavrınız İç Tüzükün 63üncü maddesine
aykırı. Sizden istirham ediyorum, yani düzenli giden Meclis
çalışmasını siz sekteye uğratıyorsunuz, 63üncü
maddeyi okur musunuz.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Bu olmaz, millî takım gibi olmaz, buna
alkış tutamazsınız!
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Yani Meclisi gerginleştiriyorsunuz arkadaşlar,
yapmayın!
BAŞKAN
Buyurun.
Suriye rejiminin
kimyasal silah da dâhil uluslararası hukuk (1925 tarihli Boğucu,
Zehirleyici ve Benzer Gazların ve Bakteriyolojik Araçların
Savaşta Kullanımının Yasaklanmasına İlişkin
Protokol) tarafından yasaklanmış silahları kullanması,
başta ülkemiz olmak üzere Suriye'nin komşularına yönelik
yakın ve ciddi tehdidi de azami düzeye çıkarmıştır.
Suriye'deki gelişmelerin seyri, bu tarz silahların kullanılmasının
engellenmesi ve caydırılmasının sağlanmasına
yönelik tedbirlerin alınmasını, ulusal güvenlik
çıkarlarımız açısından zaruret arz eden seviyeye
ulaştırmıştır.
Gelişmeler
Suriye rejiminin uluslararası normlara aykırı her türlü yöntemi
ve silahı kullanabileceği noktaya vardığını
göstermektedir. Türkiye, rejimin yapabileceği her türlü
saldırıdan ve Suriye'deki belirsizlik ve kaos ortamından en çok
etkilenecek ülke konumundadır.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkan, 63üncü madde emredici bir hüküm.
Usul tartışması istedikten sonra vermek zorundasınız
yani şu anda kimse de arkadaşın ne okuduğunu
anlamıyor.
BAŞKAN
Buyurun.
Nitekim,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 27 Eylül 2013 tarihinde kabul
ettiği 2118 sayılı Karar da Suriye'de kullanılan kimyasal
silahların uluslararası barış ve güvenliğe tehdit
oluşturduğunu teyit etmiştir.
Yukarıda
belirtilen tüm gelişmeler, ulusal güvenliğimize yönelik Suriye
kaynaklı açık ve yakın tehdit oluşturan her türlü eyleme
karşı, uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarımız
doğrultusunda gereken tedbirlerin alınmasını zorunlu kılmaktadır.
Bu mülahazalarla
ülkemizin muhtemel tehlikelere karşı güvenliğinin idame
ettirilmesini sağlamak, kriz süresince ve sonrasında hasıl
olabilecek gelişmeler istikametinde Türkiye'nin yüksek menfaatlerini
etkili bir şekilde korumak ve kollamak, hadiselerin seyrine göre ileride
telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için süratli ve dinamik
bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere hudut, şümul,
miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi ve buna imkân
sağlayan gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek
esaslara göre yapılması için 4/10/2012 tarihli ve 1025
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla Hükûmete verilen
izin süresinin 4/10/2013 tarihinden itibaren bir yıl süreyle
uzatılmasını Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca arz
ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN
Sayın Tanal
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan
Sayın
Başkan
BAŞKAN
Sayın Grup Başkan Vekili, Sayın Hamzaçebi lütfen, Tanalla
görüşüyorum.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Bakın, bir saniye efendim.
BAŞKAN -
Sayın Tanal, usul üzerinde mi söz istediniz?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Grup Başkan Vekilimiz konuşuyor.
BAŞKAN
Peki, buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, İç Tüzükün
63üncü maddesi gayet açıktır. Sizi Türkiye Büyük Millet Meclisi
usullerine uymaya davet ettim biraz önce, bu davetime icabet etmiyorsanız,
benim usul tartışması açma talebimi aynı maddenin ikinci
fıkrasına göre kabul etmek zorundasınız, takdir
hakkınız bulunmamaktadır. Tutumunuz hakkında usul
tartışması açıyorum, talep ediyorum.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Aleyhte
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (İstanbul) Ben de aleyhte söz istiyorum.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN
Hangi tutumum hakkında, pardon, hangi tutumum?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Volkan Bozkıra İç
Tüzüke aykırı olarak söz verdiğiniz hâlde, daha sonra
Sayın Mahmut Tanalın talebine olumlu yanıt vermediniz.
BAŞKAN
Anladım, teşekkür ederim.
Buyurun Sayın
Elitaş.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, lehinde söz istiyorum.
Anlaşılan, usul tartışması açacaksınız,
lehinde söz istiyorum ama şu anda 63üncü maddeye göre usul
tartışması açmanız mümkün değil. Çünkü, Türkiye Büyük
Millet Meclisi çalışmalarına devam etmektedir. Sizi ancak gündeme
davet etmek konusunda birisi usul tartışması isteyebilir.
Eğer birinci fıkradaki gündeme davet etmek, gündemdeki konuları
konuşmak olduğu takdirde ikinci fıkra gereğince usul
tartışması açılmasına evet diyebilirsiniz. Siz
tezkereyi konuşuyorsunuz, tezkere bitmek üzere, tezkereyi yeniden
okutuyorsunuz ve oylamaya geçtik.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Geçmedik.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Geçmedik.
YILDIRIM
TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) - Geçmedik.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Volkan Bozkıra gelince,
Sayın Bozkır konuşmasında
Cumhuriyet Halk Partisi
temsilcisi konuşmasında Dışişleri Komisyonu
Başkanı sürekli olarak Dışişleri Bakanını
toplantıya çağırmasına rağmen
diye
Dışişleri Komisyonu Başkanına hitaben bir söylemde
bulunmuştur, o anlamda siz söz verdiniz. O anlamda, sizin usul
tartışması açmanıza zaten 63üncü madde müsaade
etmemektedir.
OKTAY VURAL
(İzmir) Ya niye söz verdiğini Sayın Başkandan daha
mı iyi bileceksin?
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sayın Başkan
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Oylamaya geçtik Sayın Başkan.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan, çoğunluk iradesine göre sizlerin
baskı altına alınması doğru değil.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Aleyhte söz istiyorum efendim.
BAŞKAN
Sayın Elitaş, sayın arkadaşlar; tamam, ben tutumumu
açıkladım, usul tartışması talep ediyorsunuz, usul
tartışması açıyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan karar verdi.
BAŞKAN
Aleyhte Baluken, Tanal; lehte Elitaş, Recep Özel.
Buyurun.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Bana mı verdiniz efendim?
BAŞKAN
Önce, tutumumun lehinde lütfen.
Sayın
Baluken, siz aleyhte mi istemiştiniz, lehte mi?
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Aleyhte.
BAŞKAN Siz
lehinde galiba?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Lehinde.
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Recep Özel.
Süreniz üç
dakikadır.
IX.-
USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.-
(3/1284) esas numaralı Başbakanlık tezkeresinin görüşmeleri
sırasında İstanbul Milletvekili Mahmut Tanala ve İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzele söz verilip verilmemesi hususunda
Başkanlığın tutumu hakkında
RECEP ÖZEL
(Isparta) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz tezkerenin görüşmelerindeki birtakım
konuşmalardan kaynaklanan tutumunuzla ilgili zannedersem- bir usul
tartışması açıldı. (CHP sıralarından
gürültüler)
Tezkerenin ne
şekilde görüşüleceği İç Tüzükün amir hükmü. İç
Tüzükün amir hükmünü Meclis Başkanlığımız
uygulamakta. Bunun haricinde, burada, yeni usul hükümleri, tüzük ihdas etmek,
uygulamayla yeni birtakım hükümler buraya koymak Meclis
çalışmalarına hiçbir şey katmaz. Meclis
Başkanımızın uygulaması yerindedir, doğrudur.
Bundan dolayı, yapılmış olan, aleyhe olan şeyleri
kabul etmediğimizi bildiriyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Akif
Hamzaçebi, aleyhte buyurun.
Süreniz üç
dakikadır. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Değerli milletvekilleri,
Başkanlık makamında oturan Sayın Ayşe Nur
Bahçekapılı, AKP Grup Başkan Vekiliyken orada sürdürdüğü,
devam ettirdiği partizan tutumunu Meclis Başkanlığı
kürsüsüne taşımıştır. (CHP sıralarından
alkışlar) Bu kürsüye yazık olmuştur, kendisi o kürsüye
yakışmamaktadır. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Bu söz de size yakışmıyor!
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Sayın Mehmet Sağlamı saygıyla,
şükranla anıyorum. Onun demokratik tutumunu buradan özlediğimizi
ifade ediyorum.
METİN KÜLÜNK
(İstanbul) İyi bir stand up, iyi bir talk show!
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Sayın Osman Korutürk konuşmasında
Sayın Dışişleri Bakanıyla ilgili
değerlendirmelerde bulundu. Dışişleri Bakanı neden
Parlamentoya bilgi vermiyor? dedi, Genel görüşme taleplerimiz var.
dedi, bu bilgiler verilmeden böyle bir tezkereyi görüşmenin doğru
olmadığını söyledi ama, Sayın Volkan Bozkır, öyle
anlıyorum ki Dışişleri Bakanı olma arzusu var ama
maalesef, Sayın Başbakan onu o koltuğa oturtabilmiş
değil. Hemen onun yerine çıktı, Sayın Bakanı savunmaya
koyuldu. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar)
Selamını getirdi bize, selamını!
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Hükûmet burada oturuyor, Hükûmete yönelik bir
sataşma var ise Sayın Millî Savunma Bakanı söz alır, cevap
verir.
Sayın
Bozkır, size ne bundan, siz neden bu kadar yani bu kürsüye çıkma
meraklısısınız, doğrusu merak ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın
Bozkırın bu talebini anlayışla karşılarım,
benim anlayışım Meclis Başkanlık makamının,
divanının söz talep eden kişilere, olabildiğince özgürce
bir yaklaşımla söz vermesidir. Nitekim, Sayın Bozkıra
Başkanlık makamı söz verince ben çıktım,
kayıtlara geçirdim, dedim ki: İç Tüzüke aykırı olarak söz
verdiniz, bu doğru değil ama öyle anlıyorum ki siz daha
demokratik bir yönetim sergileyeceksiniz. Merhum Ali Dinçer bunu yapardı,
Allah Rahmet eylesin, isteyen herkese söz verirdi, öyle bir yönetim
anlayışı vardı. Bundan da mutlu oldum, demek ki her talep
edene söz verecek. E, Sayın Mahmut Tanalın tezkereyle ilgili,
İç Tüzük konusunda Bu, savaş hâli ilanı mıdır, yoksa
yabancı ülkelere asker gönderilmesi tezkeresi midir, İç Tüzükün
hangi maddesine göre bunu görüşüyoruz? şeklinde ifade edeceği
bir söz talebini Başkanlık makamı kabul etmedi. Şimdi, AKP
Grubundan söz talebi olunca bunu kabul edeceksiniz, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu söz talep edince bunu kabul etmeyeceksiniz, bunu kınıyorum, bu
antidemokratik tutumu kınıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Sayın Başkan Vekilinin böylesine
antidemokratik bir tutumla bir başlangıç yapmış
olmasını da Türkiye Büyük Millet Meclisi adına talihsizlik
olarak değerlendiriyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Şimdi, lehte Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş.
Buyurun Sayın
Elitaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Usul
tartışması yapıyoruz, usul tartışması
yaparken usule uygun hareket etmemiz gerekir. İç Tüzükün 63üncü maddesine
göre Sayın Hamzaçebi Bana söz vermek zorundasınız çünkü
63üncü madde bu şekilde emrediyor. demektedir. Yani, Sayın
Hamzaçebi diyor ki: Sayın Başkanım, Sayın
Bahçekapılı, orada Türkiye Büyük Millet Meclisini idare ederken bu
usule uygun hareket edin. Benim gördüğüm kadarıyla Sayın
Bahçekapılının uzun yıllar burada grup başkan
vekilliği yaparken edindiği tecrübe ve şu iki gündür
gösterdiği Meclis Başkan Vekilliği, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğüne harfiyen uyduğunu göstermektedir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Kendisini tebrik ediyorum ve o makama hakkıyla da
yakışmıştır, başarılarının
devamını diliyorum.
Sayın
Hamzaçebi, burada usule uygun ve İç Tüzüke uygun hareket etmeniz
gerekirken Sayın Meclis Başkan Vekilini kınama hakkı,
yetkisi İç Tüzükün neresinde var? Eğer İç Tüzükü iyi
okursanız, 161inci madde size ne yapmanız gerektiğini açık
ve net bir şekilde ifade eder. Eğer siz kınamayı veya oraya
yakışmadığını, Sayın Meclis Başkan
Vekilinin oraya yakışmadığını ifade ederek
hakaret etmek niyetiyle yaptıysanız, bir kere İç Tüzükün
161inci maddesini iyi okumanızı tavsiye ederim.
OKTAY VURAL
(İzmir) Ceza verin. dedi.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Hakaret etmek amacıyla mı söylediniz?
Küçük düşürmek amacıyla mı söylediniz? (CHP sıralarından
gürültüler) Nerede kınama hakkınız var sizin?
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Ceza versin!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Kınamayı ancak Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulu yapabilir.
OKTAY VURAL
(İzmir) Ceza öneriyor.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Bakın, Cumhurbaşkanına, Türkiye
Büyük Millet Meclisine, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanına,
başkanlık görevini yerine getiren Başkan Vekiline hakarette
bulunmak
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Ceza verin, ceza!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerini bu konuda
yasaklamaktadır ve buna da en ziyade uyması gereken grup başkan
vekilleridir. (CHP sıralarından gürültüler)
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) Gerçeklerin tespiti olarak söyledi.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Sayın Hamzaçebi, eğer burada usul
tartışması yapacaksanız, usul tartışmasından
önce Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğüne bizlerin harfiyen
uyması gerekir.
Sayın
Bozkıra sordum Ne amaçla söz istediniz? diye... Sayın milletvekili
konuşmasında, Cumhuriyet Halk Partisi adına, şahsı
adına yapılan konuşmada, Dışişleri Komisyonu
Başkanının mütemadiyen ve ısrarla istemesine rağmen Dışişleri
Bakanının bu toplantıyı gerçekleştirmediğini
ifade etmiştir. Sayın Bozkır, oradan, bunu, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulunu bilgilendirmek amacıyla belki yerinden ifade
edebilirdi, yerinden
açıklama yapabilirdi.
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) Var mı öyle bir şey İç Tüzükte? İç
Tüzükte var mı öyle bir şey?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Meclis Başkan Vekili nezaket gösterdi, bunu yaptı, ama
işlem devam ederken bunun neye göre konuşulduğunu ifade etmek
İç Tüzükün neresinde var?
Kâtip üye okumaya
başlarken, siz, kâtip üye diye en azından nezaket gösterip,
okumasını devam ettirip, Başkanın işlemekte
olduğu bir görevi sürdürmesine imkân verebilirdiniz. Başkanın
tutumunun uygun olduğunu düşünüyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Elitaş.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, Sayın Elitaş
bana yönelik bir şey sordu: Bunu siz hakaret kastıyla mı
söylediniz? şeklinde bir imada bulundu.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Hayır dersen zaten tutanaklara geçer.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Hiç aklıma gelmeyen bir şeyi
Sayın Elitaş söyledi. Hakaret gibi bir niyet kesinlikle aklımdan
geçmez, sadece sizin tutumunuz nedeniyle bir eleştiri yaptım, öyle
bir niyetim kesinlikle olamaz; bunu bilgilerinize sunuyorum.
BAŞKAN
Sayın Hamzaçebi, nezaketinizden dolayı teşekkür ederim.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Sayın Elitaş da onu biliyor da polemik olsun
diye söylüyor zaten hakaret diye, yoksa hakaret amacıyla
söylemediğimizi o da biliyor.
BAŞKAN -
Aleyhte İdris Baluken, siz, Sayın Tüzele devrettiniz.
Sayın Tüzel,
buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Meclis açıldığından bu yana yönetiminizin adil
olmadığını, burada tarafsız bir Başkanlık
yapılmadığını ne yazık ki üzülerek görüyorum. Bu
şekilde antidemokratik uygulamalar devam ettiği sürece burada millet
egemenliği hâkim olmayacaktır.
Değerli
milletvekilleri, iki yıldır burada Suriyeyi konuşuyoruz. 100
bin ölü, 500 bin mültecinin, bütün bu ağır tahribatın
sonuçları üzerinde uzmanlar Hükûmetin sorumluluğuna işaret
ediyor. Dış egemenlerin gözünde de AKP ılımlı
değil, radikal bir İslam aktörüne dönüşmüştür.
Yanlışlar her yerde AKPyi zora sokmaktadır. Dün
desteklediği Tunusta, Mısırda, Sudanda halk ayaklanmakta,
yönetimleri devirmektedir. Reyhanlı katliamını tertipleyen El
Kaidenin desteklenmesi de böyledir.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, usul hakkında
konuşuyoruz. Usul hakkında konuşuluyor Sayın Başkan,
usule davet etmeniz gerekir.
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (Devamla) Bakın, değerli milletvekilleri, İstanbul
Büyükşehir Belediyesinin verdiği meslek ve rehabilitasyon
kurslarındaki gençlerin cihat yapmak üzere yurt dışına,
bölgeye gönderilmekte olduğu iddiaları söz konusudur. Suriye
müftüsünün oğlunun ölümünde müftü Ölüm emri Türkiyeden verilmiştir.
diye işaret etmektedir. Suriyeye müdahale, Rojavaya müdahale ülkemiz
barışını da dinamitleyecektir. Çok konuşulan
zamanın ruhu ne demektedir, biliyor musunuz? AKPye ve bugün önümüze
gelen Suriye tezkeresine de hayır demekte, artık yeter
demektedir.
Değerli
milletvekillerini barış, dostluk, kardeşlik ve özgürlük diyen
Türkiye halkının, bölge halklarının sesini dinlemeye ve bu
tezkereye hayır oyu vermeye davet ediyorum. Yaşasın
halkların kardeşliği diyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Usul
tartışmasından sonra tutumumda bir değişiklik
olmadığını belirtmek isterim.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkan, bana söz vermeyecek misiniz? Mahmut
Tanal tutanaklara geçti.
BAŞKAN
Dinleyeyim, yerinizden lütfen. Niçin söz alıyorsunuz, onu öğrenmek
istiyorum.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkan
(AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
Arkadaşlar, ben duymuyorum yalnız.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkan, İç Tüzükümüzün
BAŞKAN
Sayın Tanal, niçin söz istediğinizi öğrenebilir miyim?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Değerli Başkan, İç Tüzükümüzün 129uncu
maddesi savaş hâlini düzenlemekte. İç Tüzükümüzün 130uncu maddesi
ise yurt dışına asker göndermeyi düzenlemekte yani ani
gelişen olaylarla ilgili. Takdir edersiniz, bu önümüze gelen tezkereyle,
1964 yılından 2012 tarihine kadar, bugüne kadar 57 tane tezkere
gelmiş. Bu 57 tane tezkerenin içerisinde İç Tüzükün hangi maddesine
göre geldiği açık ve net yazılı. Bu önümüze gelen tezkerede
bu, yazılı değil. Diyeceksiniz ki: Mahmut Tanal, bunun hukuksal
sonuçları nedir? Bunun hukuksal sonuçları şudur Değerli
Başkan: Anayasamızın
Eğer bu, savaş hâliyse
(AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Çok
teşekkür ederim Sayın Tanal, sağ olun. Amacınız
anlaşılmıştır, kayıtlara da geçmiştir..
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Bakın, öncelikle bunun İç Tüzükün hangi maddesine
göre geldiğinin sizin tarafınızdan açıklanmasını
istiyorum.
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A)
Tezkereler (Devam)
9.- Başbakanlığın,
Suriyedeki durumun oluşturduğu tehdit ve riskler çerçevesinde hudut,
şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tayin olunacak
şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere
gönderilmesi ve gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara
göre yapılması için, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4/10/2012
tarihli ve 1025 sayılı kararıyla Hükûmete verilen izin süresinin
Anayasanın 92nci maddesi uyarınca 4/10/2013 tarihinden itibaren bir
yıl süreyle uzatılmasına dair tezkeresi (3/1284) (Devam)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, biraz önce okuduğum Başbakanlık
tezkeresinin üzerinde oylama yapacağım.
Şimdi
tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Tezkere kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, gündemimize göre, gündemin Seçim kısmında komisyon
üyeliklerinde seçim yapılacaktı ancak bir siyasi parti grubunun henüz
komisyon üye adaylarını Başkanlığa bildirememiş
olması ve siyasi parti gruplarının mutabakatı üzerine
komisyon üyeliklerinin seçimini gerçekleştiremeyeceğiz.
Şimdi,
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
1'inci sırada
yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
X.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S.
Sayısı: 156)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada
yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği
Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada
yer alan, Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su
Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri
Komisyonu raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel
Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu
ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/498) (S.
Sayısı: 173)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü sırada
yer alan, Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
4.- Sanal Ortamda İşlenen
Suçlar Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/676)
(S. Sayısı: 380)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın
milletvekilleri, sözlü soru önergeleri ile, alınan karar gereğince, kanun
tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için 8 Ekim 2013 Salı günü saat 15.00te
görüşmek üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 18.24