TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
30uncu
Birleşim
13
Aralık 2013 Cuma
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- 2014 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506)
2.- 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin
Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve
İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya
Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin
Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı
Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S.
Sayısı: 507)
A) AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANLIĞI
1) Avrupa Birliği
Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Avrupa Birliği
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRK AKREDİTASYON
KURUMU
1) Türk Akreditasyon Kurumu
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Akreditasyon Kurumu
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANLIĞI
1) Kültür ve Turizm
Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kültür ve Turizm
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) DEVLET OPERA VE
BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Devlet Opera ve Balesi
Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Opera ve Balesi
Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) DEVLET TİYATROLARI
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Devlet Tiyatroları
Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Tiyatroları
Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) TÜRKİYE YAZMA ESERLER
BAŞKANLIĞI
1) Türkiye Yazma Eserler
Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Yazma Eserler
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
F) GÜMRÜK VE TİCARET
BAKANLIĞI
1) Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) REKABET KURUMU
1) Rekabet Kurumu 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Rekabet Kurumu 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) ADALET BAKANLIĞI
1) Adalet Bakanlığı
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Adalet
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) CEZA VE İNFAZ
KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU
1) Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) TÜRKİYE ADALET
AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1) Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
İ) HÂKİMLER VE
SAVCILAR YÜKSEK KURULU
1) Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI
1) Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) ENERJİ PİYASASI
DÜZENLEME KURUMU
1) Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA
ENSTİTÜSÜ
1) Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M) TÜRKİYE ATOM
ENERJİSİ KURUMU
1) Türkiye Atom Enerjisi
Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Atom Enerjisi
Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) MADEN TETKİK VE ARAMA
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Maden Tetkik ve Arama
Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Maden Tetkik ve Arama
Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının, Iğdır Milletvekili Sinan
Oğanın 506 sıra
sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra
sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının beşinci
tur görüşmelerinde MHP Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanına sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Iğdır
Milletvekili Sinan Oğanın, Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
3.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurtun, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcının 506 sıra
sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra
sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının beşinci
tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı
konuşması sırasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
4.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, Gümrük ve Ticaret
Bakanı Hayati Yazıcının 506 sıra sayılı
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap
Kanunu Tasarısının beşinci tur görüşmelerinde Hükûmet
adına yaptığı konuşması sırasında
Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Gümrük ve Ticaret
Bakanı Hayati Yazıcının, Eskişehir Milletvekili
Kazım Kurtun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
2.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcının yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
3.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgesinde birçok öğrencinin ağır kış
şartları nedeniyle açık öğretim sınavlarına girme
olanağına sahip olamadıklarına ve bu konuya bir çözüm
bulunması gerektiğine ilişkin açıklaması
4.-
Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelikin, Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlunun 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının beşinci tur görüşmelerinde
şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
5.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun, Kültür ve Turizm
Bakanı Ömer Çelikin yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
6.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının, Genel Kurulun 13 Aralık 2013 Cuma günkü
30uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunda Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkan ile Isparta Milletvekili Recep Özel arasında yaşanan olaya
ilişkin açıklaması
7.- Kayseri Milletvekili
Yusuf Halaçoğlunun, Genel Kurulun 13 Aralık 2013 Cuma günkü 30uncu Birleşiminin
Dördüncü Oturumunda Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan ile Isparta Milletvekili
Recep Özel arasında yaşanan olaya ilişkin açıklaması
8.- Isparta Milletvekili
Recep Özelin, Genel Kurulun 13 Aralık 2013 Cuma günkü 30uncu
Birleşiminin Dördüncü Oturumunda Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan ile
yaşadığı olaya ilişkin açıklaması
9.- Kayseri Milletvekili
Yusuf Halaçoğlunun, milletvekillerinin küfür ve çatışmadan uzak
bir ortam içerisinde görevlerini yerine getirmeleri gerektiğine
ilişkin açıklaması
VII.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, Diyanet İşleri
Başkanlığının Zenginlerin faiz ödemesi günah,
fakirlerinse mubahtır. şeklinde bir fetvasının olup
olmadığına ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağın cevabı (7/31769)
2.- İstanbul
Milletvekili İhsan Özkesin, bir müezzinin geçici görevlendirme ile
yerinin değiştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağın cevabı
(7/32216)
3.- İstanbul
Milletvekili İhsan Özkesin, intihar eden din görevlilerine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağın cevabı (7/32235)
4.- İstanbul
Milletvekili İhsan Özkesin, Kırklareli İl Müftü
Yardımcılığına yapılan atamaya ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağın cevabı (7/32554)
5.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçerinin, 2002-2013 yılları arasında Diyanet
İşleri Başkanlığında görev yapan personele
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağın cevabı (7/32644)
6.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçerinin, 2002-2013 yılları arasında Diyanet
İşleri Başkanlığı tarafından bilişim
teknolojisinin geliştirilmesi için gerçekleştirilen alımlara
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağın cevabı (7/32645)
7.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçerinin, 2002-2013 yılları arasında Diyanet
İşleri Başkanlığına ait taşınmazlara
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağın cevabı (7/32647)
8.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçerinin, 2002-2013 yılları arasında Diyanet
İşleri Başkanlığı Rehberlik ve Teftiş
Başkanlığı tarafından gerçekleştirilen inceleme
ve soruşturmalara ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağın cevabı (7/32648)
9.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçerinin, 2002-2013 yılları arasında Diyanet
İşleri Başkanlığı internet siteleri ile ilgili
mal ve hizmet alımlarına
2002-2013 yılları
arasında Diyanet İşleri Başkanlığına
yapılan siber saldırılara
İlişkin
soruları ve Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağın cevabı (7/32650), (7/32654)
10.- Adana Milletvekili Osman
Faruk Loğoğlunun, 1994-2013 yılları arasında burs
verilen Arnavut öğrencilere ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağın cevabı (7/33158)
11.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Bakanlığa
bağlı kurum ve kuruluşlarda çalışan taşeron
işçilerin sayısı ile mali haklarına ilişkin sorusu ve
Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcının cevabı
(7/33261)
12.- İstanbul
Milletvekili Ali Özgündüzün, Yeni Nesil Ödeme Kaydedici Cihaz kullanma
zorunluluğuna ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet
Şimşekin cevabı (7/33310)
13.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğütün, Türkiye genelinde kullanılan POS
cihazı ile ilgili bazı verilere ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/33313)
14.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğrunun, Ahıska Türklerinin Gürcistanın
Ahıska bölgesine dönebilmesi için yapılan çalışmalara
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağın cevabı (7/33469)
15.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçerinin, 12-13 Ekim 2013 tarihlerinde bazı gümrük
kapılarında oluşan tır kuyruklarına ilişkin
sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcının
cevabı (7/33969)
16.-
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, 2012 yılı uzlaşma
tutanaklarının Sayıştaya verilmediği iddialarına
ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcının cevabı (7/34489)
13 Aralık 2013
Cuma
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
10.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), İsmail KAŞDEMİR
(Çanakkale)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 30uncu Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, gündeme
geçiyoruz.
Gündemimize göre 2014 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam
edeceğiz.
Program uyarınca bugün iki tur görüşme
yapacağız.
Beşinci turda Avrupa
Birliği Bakanlığı, Türk Akreditasyon Kurumu, Kültür ve
Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü,
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, Türkiye Yazma Eserler
Başkanlığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ve
Rekabet Kurumu bütçe ve kesin hesapları yer almaktadır.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (*)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye
Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı
Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları
ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini
İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (*)
A) AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANLIĞI
1) Avrupa Birliği
Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Avrupa Birliği
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRK AKREDİTASYON
KURUMU
1) Türk Akreditasyon Kurumu
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Akreditasyon Kurumu
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANLIĞI
1) Kültür ve Turizm
Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kültür ve Turizm
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) DEVLET OPERA VE
BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Devlet Opera ve Balesi
Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Opera ve Balesi
Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) DEVLET TİYATROLARI
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Devlet Tiyatroları
Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Tiyatroları
Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) TÜRKİYE YAZMA ESERLER
BAŞKANLIĞI
1) Türkiye Yazma Eserler
Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Yazma Eserler
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
F) GÜMRÜK VE TİCARET
BAKANLIĞI
1) Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) REKABET KURUMU
1) Rekabet Kurumu 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Rekabet Kurumu 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN Komisyon ve
Hükûmet, yerindedir.
Turda yer alan bütçelerle
ilgili soru sormak isteyen sayın milletvekillerimiz sisteme girebilirler.
Şimdi, beşinci
turda, grupları ve şahısları adına söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum:
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına: Van Milletvekili Nazmi Gür, Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan, Ağrı Milletvekili Halil Aksoy, Bitlis
Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına: Erzurum Milletvekili Fazilet Dağcı
Çığlık, Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ürün, Konya
Milletvekili Kerim Özkul, Mardin Milletvekili Gönül Bekin Şahkulubey,
Elazığ Milletvekili Zülfü Demirbağ, İstanbul Milletvekili
Gülay Dalyan, Malatya Milletvekili Öznur Çalık, Mersin Milletvekili Nebi
Bozkurt, Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir, Antalya Milletvekili
Hüseyin Samani, Düzce Milletvekili Fevai Arslan.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına: İzmir Milletvekili Oğuz Oyan, Muğla
Milletvekili Tolga Çandar, Antalya Milletvekili Yıldıray Sapan,
İstanbul Milletvekili Sedef Küçük, Ordu Milletvekili İdris
Yıldız, Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına: Tekirdağ Milletvekili Bülent Belen, Bilecik Milletvekili
Bahattin Şeker, Iğdır Milletvekili Sinan Oğan.
Şahıslar
adına: Lehinde, Mersin Milletvekili Çiğdem Münevver Ökten ve
aleyhinde de Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu
konuşacaklardır.
Şimdi, ilk söz
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Van Milletvekili Nazmi
Güre aittir.
Buyurunuz Sayın Gür.
(BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on yedi
dakika.
BDP GRUBU ADINA
NAZMİ GÜR (Van) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 Mali Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısında Avrupa Birliği Bakanlığı
bütçesi üzerine grubum adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama,
Yüksekovada polisin açtığı ateş sonucu
yaşamını yitiren Mehmet Reşit İşbilir, Veysel
İşbilir ve iki gün önce yaşamını yitiren Bemal
Tokçuyu anarak başlamak istiyorum. Aslında, bu son yaşanan polis katliamı, şu
anda hakkında söz aldığım ve bizleri yüksek demokrasi
standartlarına eriştirecek politikaları uygulamasını
umduğumuz AB Bakanlığının değerlendirmesi sonucunda
anlamlı bir giriş teşkil
etmektedir. Yani önce yaşam hakkı. Bizi Avrupaya ulaştıracak
olan da kuşkusuz, yaşam hakkına saygıdır.
Türkiye, 2005
yılından bu yana, Avrupa
Birliğine üyelik için müzakerelere başladı. Biz parti olarak,
baştan itibaren, Avrupa Birliği uyum sürecini ve müzakere sürecini
her fırsatta destekledik. Türkiyenin Batıya entegre olma amacı
ve politikaları, aslında, cumhuriyetin kuruluşuna kadar
götürülebilir. Nihayetinde, şu an geldiğimiz nokta, AB ile sürdürülen
üyelik müzakeresi ve bu kapsamda 13 faslın açılmasıdır.
Müzakerenin ilk başladığı 2005 yılında inanıyordum
ki
Türkiyenin genelinde ülkenin siyaseti, ekonomisi ve sosyal hayatıyla
daha demokratik ve çoğulcu bir yapıya ulaşacağına dair
umutlarım artmıştı, hepimizin umudu
artmıştı. Bu umut, açıkçası, AKP iktidarına ve
onun Avrupa endeksli de olsa kendi bünyesinde taşıdığı
demokratik refleksten kaynaklanmadığını şimdiden
söyleyebilirim. Bu, biraz da Avrupa Birliği sürecinin
dayattığı bir süreçti ki AKP hükûmetleri bu süreçten her nedense,
pragmatik bir şekilde, kendi lehlerine olacak şekilde yararlanmaya çalıştılar.
Neden böyle söylüyorum? Çünkü temel insan haklarının yasal ve
anayasal güvence altına alınması, tarafsız,
bağımsız bir yargının oluşturulması,
çoğulculuk temelinde ülkede yaşayan tüm halkların hak olmaktan
kaynaklı bütün haklarının sağlanması ve buna
saygı duyulması ancak bizi Avrupa Birliğine
yaklaştırabilirdi fakat geçen bu sürede bunun
olmadığının hepimiz canlı
tanığıyız.
Şimdi, aradan
geçen yaklaşık dokuz yıl zarfında bu biraz önce
sıraladığım üç temel ilke ve pratiğin dahi
sağlanmadığını, bu ülkede yaşayan her
vatandaş iliklerine kadar hissetmektedir, hepimiz bu gerçeği
biliyoruz. Demokratik ve sivil bir anayasaya dair Mecliste yaşanan
uzlaşmamazlık bir yana, Mecliste çoğunluğa sahip, gerçekten
demokratik olarak davranırsa, demokrasiyi isterse
Bir gecede birçok
yasayı değiştirme gücüne sahip olan AKP, 12 Eylül rejiminin bize
bıraktığı antidemokratik yasaları korumada
ısrarlı bir inat göstermiştir. Bunlardan en önemlisi
kuşkusuz Terörle Mücadele Yasasıdır ki Terörle Mücadele
Yasası, bugün insan hakları ihlallerinin temel
kaynağını oluşturmaktadır.
Avrupa Birliği
2013 Türkiye İlerleme Raporunda da özellikle yeni anayasa
çalışmasına atıfta bulunularak yeni anayasanın
özgürlük, demokrasi, eşitlik, hukukun üstünlüğü,
azınlıklara mensup kişilerin hakları dâhil olmak üzere
insan haklarına saygıyı esas alan bir kuvvet
ayrılığı sisteminin sağlanması talep
edilmektedir. Yeni anayasa çalışmalarında Venedik Komisyonuyla
istişarelerin başlatılmasının sürece olumlu etki
sağlayabileceği vurgulanmaktadır. Gelin görün ki bu konuda da
AKP Hükûmeti özellikle Avrupa Birliği uyum sürecinde en ufak bir adım
atmış değildir. Anlamsız bir başkanlık-yarı
başkanlık sistemi dayatarak bu yeni demokratik bir anayasanın
hazırlanmasında önemli bir tıkaç rolü oynamıştır.
Yine, yargı
sisteminde atılması gereken demokratik adımlar
atılmamıştır. Öngörülen ve Avrupa Birliği ilerleme
raporlarında ısrarla bağımsız bir yargı talebi
görmezlikten gelinmiş, kimi göstermelik paketlerle bu talepler maalesef
karşılanamamıştır. Bu talep sadece Avrupa Birliği
talep ettiği için değil fakat ülkemizin ihtiyacı olan ve
gerçekten bağımsız bir yargıya herkesin, başta
AKPlilerin ihtiyaç duyacağı bağımsız yargı
süreci maalesef paketlerle savsaklanmıştır.
Değerli
arkadaşlar, bu bağlamda, artık bir cezaya dönüşen uzun
tutukluluk ve adil yargılamayla ilgili AB mevzuatı maalesef göz
ardı edilmiştir.
Yeri
gelmişken Sayın Balbaya geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Anayasa Mahkemesinin verdiği kararla, başta partili milletvekilimiz
olmak üzere, şu anda tutuklu bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisinin tüm
üyelerinin bir an önce bu Parlamentoda yemin ederek göreve
başlamasını umuyorum. Bu dileğimi de bu vesileyle dile
getirmiş oluyorum.
Değerli
arkadaşlar, temel bir hak olan gösteri ve protesto hakkı, gerçekten
Türkiyede ayaklar altına alınmıştır. Polisin
olağanüstü imtiyazları nedeniyle, polise karşı izlenen
cezasızlık politikası nedeniyle, orantısız güç
kullanılarak bu gösterilerin bastırılması, Avrupa
Birliği uyum sürecinde, kuşkusuz
karşılaştığımız en önemli sorunlardan
birisidir.
Yine
en son, Gezi direnişinde ve Kürdistanda neredeyse her gün tanık
olduğumuz gösterileri zorla bastırma ve engelleme, özellikle son iki
yıldır olağan hâle gelmiştir. Gezi olaylarında,
Türkiye genelinde yapılan gösterilerde 6 kişi yaşamını
yitirdi, değerli arkadaşlar, onlarca insan yaralandı, gözünü,
kulağını kaybetti. Bu olaylardan hemen sonra, Licede karakol
yapımını protesto eden Medeni Yıldırım adlı
yurttaşımız, polisin açtığı ateş sonucu
hayatını kaybetmişti ve işte en son, konuşmama
başlarken andığım 3 yurttaşımız, Veysel
İşbilir, Mehmet Reşit İşbilir ve Bemal Tokçu,
Yüksekovada PKK gerillalarının mezarlarının tahrip
edilmesini protesto etmek isterken polisin açtığı ateş
sonucu yaşamlarını kaybettiler. Bu kayıplar, sadece son
yedi ayda dikkati çeken kayıplardır. Ulus devlet inşasından
bu yana, bu ülkede hak ihlalinin en büyüğünü yaşam hakkı ihlali
oluşturmuştur ve AKP iktidarı döneminde devletin bu kirli
geçmişini değiştirmeye dönük hiçbir ileri adım, olumlu bir
adım atılmamıştır, gerçeklerle
yüzleştirilmemiştir. Bilakis, yaşam hakkı başta olmak
üzere, insan haklarına yönelik devlet ihlali artarak devam etmektedir. Bu
tutum, demokrasiye sevdalı değil, demokrasiden korkan bir tutumdur,
ileri demokrasiyle de hiçbir ilgisi yoktur.
Değerli
arkadaşlar, bugün bireysel hak ve özgürlükler kadar kolektif haklar da
devletin gasbına uğramaya devam etmektedir. Uzun yıllardır Kürt halkının dili, kültürü, kimliği için
verdiğimiz özgürlük mücadelesi geçtiğimiz aylarda Sayın Öcalan
ile devlet heyetinin başlattığı barış
görüşmeleriyle yeni bir evreye girdi bu taleplerimiz.
Otuz yılı
aşkın bir süredir yaşanan savaşın halklar üzerinde
yaptığı ağır tahribatın bir yansıması
olarak tüm Türkiye halkında bu sürece yönelik olumlu bir tavrın geliştiğini
söylemek mümkündür. Kürtler kadar Türk halkı da artık daha fazla
kanın akmasını istemiyor ve Kürt sorununun demokratik, siyasal
yollarla çözümü de kamuoyunun genel bir kabulünü, genel bir
mutabakatını sağlamıştır. Eğer öyle
olmasaydı, bugün İmralıda Sayın Öcalanla yapılan
görüşme toplumda büyük bir infiale yol açardı. Bu nedenle
halkların barışa, eşitliğe ve demokrasiye hazır
olduğunu, her dönemden çok daha fazla hazır olduğunu söyleyebiliriz.
Buna hazır olmayanın, süreci başlatma iradesini gösteren fakat
gelişmesi ve ilerlemesinden imtina eden AKP iktidarı olduğuna
dair geniş bir kanı vardır kamuoyunda. AKP iktidarı,
ülkemizin en temel sorununun, AB ilerleme raporlarında da sıkça dile
getirilen, ülkenin topyekûn demokratik inşası yoluyla çözülmesi
yönünde gerekli adımları atmamaktadır. Bu açıdan, siyasal
iktidar eline geçirdiği tarihî fırsatı iyi
değerlendirememektedir. Hükûmeti demokratik adımlar atmaya, ülkenin
en temel sorunlarının Avrupa Birliği uyum yasaları
çerçevesinde demokratik ilke ve pratikler yoluyla evrensel hukuk çizgisinde
çözmeye, teşvik etmeye, motive etmeye hazırız. Bu konuda
Hükûmetin atacağı her ileri adıma, her demokratik adıma
destek vermeye de hazırız. Ama, buna rağmen Avrupa Birliği
Bakanlığının bu yönde hiçbir çabası olmadığını
maalesef söylemek zorundayım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; özelde Türkiyenin Avrupa
Birliği üyeliği, genel olarak ise ülkemizin bir bütün olarak
demokratikleşmesi eşitlik, özgürlük ve barış temelinde,
daha iyi bir gelecek tesis edilmesi yönünde yasa koyuculara ve
uygulayıcılara güç ve motivasyon sağlayan stratejik bir hedef
olarak görülmelidir. AB üyeliğine ve demokratikleşmeye dönük
taktiksel hesaplar ve AB kriterlerini kendi çıkarlarına göre, kendi
anladığı gibi ele almak, yaklaşmak ülkemizi
demokratikleştirmez, bilakis bu hedeflerden uzaklaştırır.
Yine, AB
üyeliğine ve demokratikleşmeye dönük taktiksel hesaplar ve AB
kriterlerini kendi çıkarlarına göre ele alan yaklaşımlar
ülkemize demokrasiyi getirmez, demokrasiyi geliştirmez. Bu kapsamda,
özellikle son iki yıldır, başta Sayın Başbakan olmak
üzere Hükûmetin çeşitli yetkililerinin Avrupa Birliğini küçümseyen ve
öteleyen yaklaşımı ve söylemleri, Hükûmetin giderek yüzünü
Avrupadan çevirdiğine yönelik güçlü bir kanının ortaya
çıkması; bu durum, değerli arkadaşlar, Hükûmetin iktidara
geldiği ilk yıllarda sürekli tekrarladığı AB ile
müzakere isteği ve pratiğine taban tabana zıttır. Yine,
böyle bir yaklaşım Hükûmetin sadece kendi çıkarları
doğrultusunda bir demokrasi anlayışını ortaya koyduğunu,
yine, eğer AKP Hükûmetine yararsa, yandaşlarına yararsa bir
demokratikleşme ve AB müzakeresi yolu izlediğini güçlü bir
şekilde ortaya koymaktadır.
Son on bir
yıllık iktidar döneminizde Hükûmet yetkilileri
iktidarlarını koruma adına, artık, ABye daha az bel
bağladıklarını düşünüyorlar. Bu da genel bir
eleştiri, genel bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım
pragmatik ve taktiksel bir yaklaşımdır. Oysa evrensel demokrasi
hiçbir iktidarın basit hesap ve çıkarları üzerinde ele
alınamaz ve bu yolla gerçek bir demokrasinin yerleşmesini beklemek
mümkün değildir. Bunun için, bizim, BDP olarak AB
Bakanlığından ve diğer Hükûmet organlarından,
Türkiyeden beklediğimiz, AB uyum yasaları, evrensel hukuk ilkeleri
doğrultusunda yeni bir hukuk düzeninin tesisidir ve nihayetinde uymak
zorunda olduğumuz ve taahhüdünde bulunduğumuz Kopenhag siyasi
kriterlerinin tamamına eksiksiz uyum sağlamamız, bizim en
önemli, Hükûmetin en önemli görevlerinden biridir. Bunun bir an önce hayata
geçmesi bizim beklentimizdir.
Türkiyenin demokratikleşmesi
ve başta Kürt sorunu olmak üzere ülke sorunlarının çözüme
kavuşması için Hükûmetten beklenen, demokratik adımların
zaman kaybetmeden radikal bir biçimde atmasıdır. Demokrasiden
korkmak, insanlığın ve nihayetinde bütün Türkiyenin ihtiyaç
duyacağı demokrasi talebini, halklarımızın ihtiyaç
duyduğu demokrasi talebini ötelemek ve oyalamaktan başka bir işe
yaramaz. Bu da kısa vadede belki AKPye yarayabilir ama uzun vadede
halklarımızda çok büyük bir kayba neden olacaktır.
Değerli
arkadaşlar, AB müzakere sürecinde Türkiyeden beklenen adımlar ile
bizlerin, Türkiyede ezilen, ayrımcılığa uğrayan,
demokratik hakları gasb edilen herkesin, her kesimin talep ettiği
demokratik adımlar örtüşmemektedir. AKPnin attığı
adımlar, bizim, ezilenlerin, Türkiyedeki demokrasi güçlerinin taleplerini
karşılamamaktadır. Bu yönüyle, Kürtlerin yıllardır
verdiği demokrasi ve özgürlük mücadelesinin ve onun toplumda
yarattığı demokratik refleksin AB yolunda ilerleyen bir Türkiye
için kazanım olduğu görülmelidir.
Biz, AB 2013 Türkiye
İlerleme Raporunda ilan edilen 22nci Fasılın yani Bölgesel
Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu Faslının
açılmasını gerçekten önemsiyoruz ve bu faslın
açılmasına da biliyorsunuz ciddi bir destek verdik. Ancak, bu
fasıl salt bir kalkınma ve ekonomik gelişme perspektifiyle
değerlendirilemez. Ülkemizde yaşanan bölgeler arası ekonomik ve
sosyal uçurumun en temel nedeni farklı etnik ve kimlikler üzerinde
yıllardır uygulanan tekçi, baskıcı ve asimilasyoncu
politikalardır. İşte, bu fasıl, bu asimilasyoncu, tekçi
politikaların bir an önce terki, bölgeler arası kalkınma
farklarının kapatılması ve nihayetinde Türkiyenin hak
ettiği demokratik, müreffeh ve
Gerçekten, yaşam kalitesinin
artırılması yolunda önemli bir katkı sağlayacak bu
faslın kullanımı, bu faslın açılması buna hizmet
edecektir.
Değerli
arkadaşlar, biz bu faslın müzakereleri sürecine başta partimiz
olmak üzere bütün muhalefetin, bütün sivil toplum örgütlerinin de dâhil
edilmesinin, bölgede -özellikle yerelde- bulunan yerel yönetimlerin bu
faslın müzakere süreçlerine dâhil edilmesinin Türkiyeye ciddi bir
kazanım sağlayacağını düşünmekteyiz.
Biz BDP olarak,
Türkiye Cumhuriyetinin katı, merkeziyetçi yapısının bu
ülkenin çoğulculuğuna ve zenginliğine vurulan bir darbe
olduğunu sürekli söylüyoruz, dile getiriyoruz. Yerel yönetimlerin
güçlendirilmesi veya Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına
konulan çekincenin kaldırılması gerektiği hususu, en son
açıklanan ilerleme raporunda da ele alınmıştır. Biz
bir kez daha partimiz adına bu şartın bir an önce Türkiye
tarafından da onaylanmasını ve yürürlüğe
konmasını talep etmekteyiz.
Yine, buna paralel
olarak, raporda, Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi
tarafından önerildiği üzere, kamu hizmetinin verilmesinde Türkçe
dışındaki dillerin, özellikle Kürtçenin,
kullanılmasının yasal hâle getirilmesine yönelik olarak daha
önce açıklanan düzenleme için resmî adımların
atılmadığının altı çizilmiştir. Tüm bunlar,
Türkiyenin AB yolunda yapması gerekenler listesinde el değmemiş
bir şekilde durmaya devam etmektedir.
Değerli
arkadaşlar, Avrupa Birliği İlerleme Raporu bu sene,
biliyorsunuz, pozitif bir şekilde ortaya çıktı. Bu pozitif
yaklaşıma, bence, hem Hükûmet hem de Avrupa Birliği
Bakanlığı son derece önem vermelidir. Bu, onlara radikal adımlar
atması için büyük bir destektir, büyük bir motivasyondur. Geçen yıl,
biliyorsunuz, Avrupa Birliğinin eleştirileri üzerine raporlar çöpe
gitmişti. Bu yıl, özellikle Sayın Başbakanın
demokratikleşme paketi adı altında
açıkladığı paketin her nedense bu İlerleme Raporundan
bir hafta önce açıklanması ve nihayetinde rapora olumlu adımlar
olarak, pozitif adımlar olarak geçmesi, yine, bu paketin aslında,
esasında niçin açıklandığının en büyük kanıtıdır.
Çünkü bu yıl Avrupa Birliği İlerleme Raporu çöpe gitmekten son
anda kurtulmuş oldu.
Bir kez daha
söylemek istiyoruz: Kürt halkının sadece kendisi için değil,
BDPnin sadece Kürtler için değil ve fakat Türkiyedeki bütün ezilenler
için, ezilen halklar için, insanlar için, çevreler için öngördüğü 3 temel
talebi burada sıralayarak konuşmamı bitirmek istiyorum.
Bütün kimliklerin
Türkiyede eşit ve özgür bir şekilde yaşaması için anayasa,
demokratik ve özgür bir anayasa için bütün kimliklerin güvence altına
alınması bizim en temel talebimizdir.
Yine, ana dilde eğitim
hakkı bizim en temel talebimizdir.
Demokratik özerklik
bizim en temel talebimizdir.
2014
yılının başta ülkemizde olmak üzere tüm dünya
halklarına barış, özgürlük ve eşitlik getirmesi
temennisiyle konuşmama burada son veriyorum.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Gür.
Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on üç
dakikadır.
Buyurunuz efendim.
BDP GRUBU ADINA
ALTAN TAN (Diyarbakır) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; hayırlı sabahlar, hayırlı
günler.
Değerli
arkadaşlar, Kültür ve Turizm Bakanlığının bütçesiyle
ilgili söz almış bulunuyorum.
Tabii, kültür ve
turizm gerçekten çok önemli ama biz ne gerçekten çok önemli diye söze
başlamışsak mutlaka buna elimizden geldiği kadar daha az
önem vererek bir siyaset ortaya koymuşuz yani geçmiş
uygulamalarımız böyle. Sağlık da çok önemli diyoruz,
eğitim de çok önemli diyoruz ama maalesef bir bakıyoruz ki, bu çok
önemli dediğimiz sektörlerle, kurumlarla, kuruluşlarla,
teşkilatlarla ilgili çalışmalarımız maalesef dünya
ortalamasının çok altında.
Değerli
arkadaşlar, kültür, zaten başlı başına bir milletin, bir
toplumun var oluşunu sağlayan, geçmişten bugüne, bugünden
yarına giden esas ana unsuru, esas ana caddesi, bugünkü tabirle
otobanı. Turizm ise, dünyada hızla gelişen ve her yıl yüz
milyonlarca insanın değişik sebeplerle seyahat ettiği,
birbirinden etkilendiği ve yine, yeni dünyanın,
çağımızın en önemli sektörlerinden birisi. Biz, ikisini
almışız aynı Bakanlığın içine koymuşuz
ve bu Bakanlığa da elimizden geldiği kadar sembolik bir bütçe ve
az bir yetki tanımışız.
Şimdi, tabii
benim önümde notlar var, hem bölgemle ilgili notlar var hem de Türkiyeyle
ilgili notlar var ama inanıyorum ki, bunları
sıraladıktan sonra Sayın
Bakan söz aldığı zaman söyleyecekleri: İşte imkânlar
bu kadar, şuraya şu kadar yapıldı, burada bu
çalışma yapıldı, bu kadarı başlatıldı, şu
kadar proje hazırlandı
Onun için ben sondaki lafı başta
söylüyorum: Bütün bu gerekçeleri cevaplayabilmek için,
karşılayabilmek için önceden, öncelikle Kültür ve Turizm
Bakanlığının bir, yetkilerini doğru düzgün
tartışmak lazım; iki, bütçesini doğru düzgün
tartışmak lazım; üç, kadrolarını doğru düzgün
tartışmak lazım. Yani, o meşhur söz gibi, işte
savaş kaybedildiği vakit 100 tane sebep var, 1inci sebebi söyle.
diyor komutan, o da İşte, barut yoktu. deyince 1inci sebep olarak Artık,
gerisini sayma. diyor. Dolayısıyla, yetkileri
tanımlanmamış, kadroları yeterli olmayan, bütçesi yeterli
olmayan bir bakanlıkla ilgili tartışmalarda da
varacağımız nokta sadece karşılıklı
lafügüzaftan ibarettir.
Yetki
karmaşası da önemli bir sorundur. Bugün Türkiyede Turizm ve Kültür
Bakanlığının alanına giren birçok mevzuyla
alakalı bir yetki karmaşası söz konusudur. Önemli bir tarihî
mirasımız Vakıflar Genel Müdürlüğünün zimmetindedir, önemli
bir kısmıyla il özel idareleri ilgilenmektedir.
Dolayısıyla, bu konuda da bir koordinasyon eksikliği
vardır. Yani, tekrar bu mevzuları gündeme getirdiğimiz vakit bu
yetki tartışmaları gündeme gelmektedir. Bu yetki
tartışmalarıyla da yine halk tabiriyle top ortada
kalmaktadır, sahipsiz kalmaktadır.
Şimdi, bu
girişten sonra bölgemle ilgili bazı sorunları dile getirmek
istiyorum, umarım ki Sayın Bakan ilgilenir ve bu konularda bizi
bilgilendirir, bilginin de ötesinde en azından daha hızlı bir
icraat olur.
Değerli
arkadaşlar, bölgemizin müthiş, muhteşem bir kültür mirası
var yani neresinden başlayayım bilmiyorum. Bir Diyarbekir
Surları 5,5 kilometre uzunluğunda, hâlâ bütün ihtişamıyla
ayakta ve Çin Seddinden sonra dünyanın ayakta olan, hâlen
varlığını sürdüren en önemli şehir surları,
kalesi, 82 tane burcu var. Bu konuyla ilgili çalışmalar var, yok
değil ama maalesef karınca hızıyla gidiyor. İşte
surlar orada, Diyarbekir orada, biz de buradayız; gidip
baktığımız vakit önümüze yine projeler çıkacak,
etütler çıkacak; bir şeyler yapılıyor, doğru ama
maalesef çok ağır gidiyor.
Aynı şekilde
bir İçkalemiz var. Bu İçkaleyle ilgili yine Turizm Kültür
Bakanlığının bir restorasyon çalışması oldu,
uzun yıllar sürdü, bitmek üzere ama tekrar bir el atılması,
hızlandırılması, bir de yaşanılır hâle yani
içinde insan olan, günlük hareket olan bir mekâna dönüştürülmesi
lazım; kafeteryalarıyla, restoranlarıyla, müzeleriyle
yaşanılır bir hâle gelmesi lazım. İçkaledeki
yıkım ve temizlik de henüz maalesef bitmedi. İşte, yetki
tartışması gündeme geliyor. Toplu Konut İdaresinin orada
yıkılan evleri karşılayacak konut rezervi bitti, yeni
ihaleye çıkmadı. Bugün ihaleye çıkarsanız bitmesi iki sene,
yine önemli bir zaman alıyor.
Bunun ötesinde,
yine aynı İçkalede bir Artuklu Sarayı var. Ondan evvel de yine
saray olarak kullanılmış, daha önceki dönemlerde de ama bununla
ilgili daha henüz en ufak bir kazı bile başlamış
değil, öyle duruyor durduğu yerde.
Mardin Kalesi, yine
uzunca bir müddettir tartışmada, Millî Savunma
Bakanlığı ile Bakanlık arasında geldi gitti.
Sayın Ertuğrul Günay döneminde de devreye girdik. Millî Savunma
Bakanlığı, oradaki tesislerin başka bir yere
yapılmasını söylüyor. Kültür Bakanlığı Benim
bütçem müsait değil. diyor. İl özel idaresi Gücüm yetmez. diyor.
Son olarak yine bir protokol imzalandığını duyuyoruz ama ne
aşamada? Fiilî olarak bizim gördüğümüz, daha doğrusu halkın
gördüğü, işte halk tabiriyle kazma vuruldu denilen bir
çalışma maalesef henüz yok burada da.
Aynı
şekilde Dara Harabeleri, en az Hasankeyf kadar önemli, en az Efes kadar,
Bergama kadar önemli bir Dara Harabeleri var. Sanırım ki
Daranın ismini bile Parlamentomuzun büyük bir kısmı henüz
duymadı, Mardin-Nusaybin yolu üzerinde, milattan sonra 353
yılında inşa edilmiş bir garnizon şehri. O tarihte
inşa edilen barajları, setleri, kalesi, sarayıyla çıplak
gözle şu an görülebilecek bir durumda. Darada da henüz ciddi bir
çalışma yok, dediğim gibi, sembolik çalışmalar.
Değerli
arkadaşlar, Midyat sit alanı ilan edildi ama Midyat sit alanı
ilan edildikten sonra da şu an orada 3-4 tane acilen -yani
bırakınız bütün sit alanını- restore edilmesi gereken,
ayağa kaldırılması gereken eski konaklar var. Bunlarla da
ilgili henüz işte bütçedeki imkânsızlıklardan dolayı bir
adım atılamadı.
Urfa
Balıklı Göl, Hazreti İbrahimin Kur'an-ı Kerimde
bahsedilen,
(x) diye, Kur'an-ı Kerimde
Ey ateş, İbrahimin üzerine soğuk ve selametli ol denilen
mekân. Çok güzel şeyler yapıldı geçmiş dönemde ama komple o
mahalle, Gaziantep yoluna kadar, Urfa çıkışında
düzenlenecekti. O da yine, Sayın Necmeddin Cevheri ve Urfa Belediye
Başkanı Esat Akgöl -benim sınıf arkadaşım-
döneminde başladı ama yirmi yıldır henüz o Gaziantep yoluna
kadar, esas yola kadar olan kesim maalesef bitirilemedi.
Şimdi, Urfa
demişken hem Urfadan biraz bahsetmek lazım, Harran Harabeleriyle,
dünyanın ilk üniversitesinin kurulduğu Harranla, oradaki kümbetlerle
ilgili bir şeyler söylemek lazım hem de komple bölgeyle ilgili bir
şey söylemek lazım. Şimdi, Urfa, Diyarbakır, Mardin,
Hasankeyf, bu bölge ve turizmde iki günlük, üç günlük bir turun içerisine
sığdırılabilecek bir ring sefer
Ben iki yıl
profesyonel turizm rehberliği de yaptım, İngilizce, Arapça.
Sektörün bütün sorunlarını biliyorum ve ailemin önemli bir
kısmı İstanbulda 1970ten beri hâlen de bu işi yapıyor,
çok büyük bir turizm firması, amcamın çocukları.
Şimdi,
dünyadaki Hıristiyanlık, Müslümanlık ve Yahudiliğin
neredeyse merkezi, ondan daha geriye giderseniz Şemsilerin, Ezidilerin,
Zerdüştilerin merkezi. Kuran-ı Kerimde bahsedilen Hazreti
İbrahim kıssasıyla ilgili Beni İsrailin
Beni İsrail
kim? İsrail, Hazreti Yakupun ismi. İsrailoğulları, Yakupoğulları
Hazreti Yakupun oğulları 12 kabileden meydana geliyor. Bu 12 kabile
12 oğlunun neslinden gelenler ki içlerinde Hazreti Yusufla Bünyamin de
var. Bu Beni İsrailin (Yakupoğulları) 12 kabilesinin
ataları olan 11 şahıs Urfa doğumlu. 12 oğlunun 11i
-Hazreti Yusuf dâhil- Urfa doğumlu, bir tek Bünyamin Urfa doğumlu
değil. Dolayısıyla bugün Yahudilik açısından da,
Hıristiyanlık açısından da, Müslümanlık
açısından da bütün bu semavi dinlere inanan insanlar ömürlerinde bir
sefer Urfaya gelseler bütün bir bölge abat olur.
Yine, aynı
şekilde, ilk Hıristiyanlığı kabul eden Süryani Kral
Abgar Aryo, Urfa Kralı, Hazreti İsa daha hayattayken onunla
mektuplaşan. Bu bütün Hıristiyanlık metinlerinde var.
Bunları bilen yok ortada doğru düzgün. Ancak Hıristiyan
teolojisine hâkim olan Süryaniliğin, Hıristiyanlığın
nasıl geliştiğini entelektüel olarak merak edip okuyan insanlar
bunları biliyor, bizim kendi halkımız bile bilmiyor
bunları. Ki, Abgar Aryoya Hazreti İsa kendi yüzüne sürdüğü
mendilini yolluyor. Bu mendil yaklaşık bin iki yüz yıl bütün
Hıristiyan kiliselerinde saklanıyor, en son Bizans, Vatikan ve
ortadan kayboluyor. Dolayısıyla arkadaşlar, İslam tarihine
gelelim. Yine, ilk cami Diyarbekir Ulu Cami, 639 senesinde Hazreti Ömer
döneminde camiye çevrilmiş, ondan önce kilise. Dünyada iki örneği
var, birisi Şamdaki Emevi Cami, diğeri Diyarbekir Ulu Cami, onun
biraz daha küçüğü. Üçüncü bir mimari örneği yok, dünyada yok, iki
tane.
Değerli
arkadaşlar, bunları arttırabiliriz yani Hasankeyften
bahsedebiliriz. Midyattaki Habuba harabeleri. Ezidilerin kendileri
açısından çok önemli ve kutsal addettikleri ve sit alanı olarak
ilan edilmiş bir alan var. Burada da yine ciddi bir çalışma yok.
Eğilde
peygamber mezarları. Büyük reklamı yapıldı, her gelen
siyasi ziyaret ediyor, Sayın Başbakanımız da
geldiğinde ziyaret ettiler ama yine orada da küçük bir kasaba
olmasına rağmen yine istenilen düzeyde bir çalışma yok.
Denizli Pamukkale.
Ben henüz görmedim. diye bir reklam vardı, gerçekten muhteşem bir
reklamdı. Yani gelecek nesillere intikal etmesi lazım. Orada da yine
henüz istenilen netice, istenilen beyazlanma elde edilemedi.
İstanbul, bir
dünya incisi, kültür turizminde milyonlarca insanın gelebileceği bir
şehir ama şu bizim beğenmediğimiz diziler var ya, işte
pembe diziler, o diziler olmasa İstanbulu tanıtan başka bir
şey yok. İşte oradaki manzaralara bakıp Orta Doğudaki
Araplar ve Balkanlardaki, Kafkaslardaki halklar daha çok geliyor.
Değerli arkadaşlar tabii ki
Kültür Bakanlığının görevi sadece bu değil. Tiyatro,
sinema, belgeseller, kitap yayınları, bu konularda bir şeyler
yapılıyor, yapılmıyor demiyorum, ben başta da
söyledim. Yani salt bir eleştiri, bir hücum, bir tenkit değil, mutlaka ama
Sondaki lafı başta
söyledim, sona gelirken bir daha söyleyeyim. Bütün bunlarla alakalı,
değerli arkadaşlar, biz, yiyeceğimizden, içeceğimizden,
giyeceğimizden kısarak halk tabiriyle- kültürümüze, turizmimize ve
medeniyet mirasımıza daha fazla kadro, daha fazla para, daha fazla
ilgi göstermezsek
Sayın Bakanın biraz sonra tahmin ediyorum,
söyleyeceği gibi yapılan çalışmalar mutlaka var ama yeterli
değil.
Tekrar hepinize
saygılarımı sunuyorum. Medeniyetimize sahip olmazsak topyekûn
geçmişten bugüne geleceğimiz olmaz arkadaşlar. Saygılar sunuyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tan.
Ağrı
Milletvekili Halil Aksoy
Buyurunuz Sayın
Aksoy, süreniz on beş dakikadır.(BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA HALİL
AKSOY (Ağrı) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 2014 Bütçe Yasa Tasarısında yer alan Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğü, Devlet Opera ve Balesi Genel
Müdürlüğü ve Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı
bütçeleri üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, kültür ve sanatın toplumlar için ekmek ve su kadar önemli
olduğunu belirtmemize gerek yoktur herhâlde. Zira 21inci yüzyılda
bunun idrakine varmayan toplumlar ve devletler yeryüzünden silinmeye de
mahkûmdurlar. Sanata ve kültüre önem vermeyen bir ülkede toplum ve bireyler
demokratik düşünemez, sorgulayamaz, muhakeme edemez. Bir halkın
şiiri, edebiyatı, sanatı olmazsa o halk özgürlük ve demokrasi
mücadelesi veremez hatta varlığını bile sürdüremez.
Edebiyatçılar, sanatçılar bir halkın duygusunu ve özlemini
yaratanlardır. Duygusuz bir halk, duygusuz bir millet düşünülemez.
Sanata, edebiyata ve tabii kültürel değerlere böyle bir temelde
yaklaşmak gerekmektedir. Bilindiği üzere bütçeler sadece ekonomik ve
mali durumu değil, aynı zamanda, iktidarların siyasal
tercihlerini de yansıtır. Bir ülkenin çağdaş uygarlık
düzeyini ve demokrasisini anlamak için o ülkenin kültür ve sanat
politikalarına bakmak yeterli olacaktır diye düşünüyoruz. Çünkü
kültür politikaları sadece tiyatroyu, baleyi, operayı, yazma
eserleri, sanat ve edebiyat alanlarını değil, bunlarla beraber
yaşam biçimlerini, temel insan hak ve özgürlüklerini de kapsayan bir
bütündür. Bu nedenle, ülkenin kültür politikaları aynı zamanda o
ülkenin demokrasi seviyesini de yansıtmaktadır.
Ancak,
baktığımızda, 2014 bütçesinde de, tıpkı önceki
yılların bütçelerinde olduğu gibi, kültüre ve sanata
ayrılan pay oldukça düşüktür. Bu da, Türkiyenin ve de Hükûmetin
kültüre ve sanata verdiği önemi göstermektedir. Keza, aynı
şekilde, dilin yasaklandığı bir ortamda kültür ve
sanatın gelişmesi de beklenemez. Çünkü kültürün temel
taşıyıcılarından birisi dildir. Dil, kültüre ve sanata
muhtaç olduğu ortamı hazırlar ve onu besler. Ancak, her toplum,
kendi kültür ve sanatını icra ederken kendi kültürel gerçekliği
üzerinden yola çıkar. Ne yazık ki Türkiyedeki mevcut durum bu, bu
durum da hiç de iç açıcı bir noktada değildir. Tek dil, tek din,
tek millet, tek mezhep anlayışına dayanan devletin kültür
politikası ülkenin farklı kültürlerini inkâr etmiş,
gelişmesine de bugüne kadar engel olmuştur.
Değerli
milletvekilleri, kültür ve sanatı en geniş toplum kesimlerine yayma
amacıyla kurulmuş olan Devlet Tiyatroları da kendi
özgünlüğü içerisinde dünyada yer edinme çabası güderken, maalesef,
ülkemizin gerçekliğinden uzak bir toplumun göstergesi olarak kültürel
çeşitliliğimizi yansıtmamaktadır. Farklı kültürlerin
gelişmesi ve yaşayabilmesi için devlet sinemaya, tiyatroya önem
vererek güzel sanatların bu dallarında farklı kültürlerin
gelişmesine de olanak sağlamalıdır. Kültürel
çeşitliliğiyle Türkiye
coğrafyasında devlet tiyatrosu gibi tanımlamaların
çok kültürlü, çoğulcu bir toplum gerçeğini gündeme
yansıtmadığı da bir gerçekliktir. Bu anlamda, tiyatrolar
sahnelerini açarken, maalesef, ülkemizin farklılıkları için
perde açmamaktadırlar. Sayın Kültür Bakanı buradadırlar.
Açıklamalarını istiyoruz.
Bakanlığınızın Türkçe dışındaki kültür
ve sanat projelerinin kaç tanesine ve ne kadar destek verdiğini
açıklayabilir misiniz? Başta Kürtçe olmak üzere tüm dil, aksan ve
lehçeleri yok sayan bir oyunculuk anlayışı da artık
günümüzde çağdışı hâle gelmiştir. Gerçek kültür
taşıyıcıları olan tiyatroyu, baleyi, müziği ve
sinemayı yurt düzeyine yaymak, bunlardan herkesin yararlanmasını
sağlamak devletin görevlerinden biridir. Tiyatroyu, baleyi, operayı
sadece elit kesimlerin sanatı olmaktan çıkarmak da gerekir. Yine,
sadece büyük şehirlerde olması yurttaşlar arasında
ayrımcılık yapmak demektir. Her insanın sanata ve edebiyata
gereksinimi mutlaka vardır.
Neden bugün
Kürdistanın pek çok kentinde, Ağrıda, Hakkâride,
Şırnakta insanlar sanata ulaşamıyor ya da kendi
dillerinde, kendi öz kültürleriyle sanatlarını yapabilme
olanağına ve onunla ilgili desteğe sahip olamıyorlar?
Yeri gelmişken
burada Kürtlerin ilk balerini Leyla Bedirhanı da anmak istiyorum. Botan
Mirinin torunu ve Kürt Prensesi diye anılan Bedirhan, ayrıca Orta
Doğu için de, kendisi için de yani bale sanatı için de bir ilkti;
rahmetle anıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, biz, devlet tarafından Türkiyenin her köşesine
eşitlik ve adalet içerisinde kültür ve sanatın gönderilmesi,
götürülmesi gerektiğini, bunu yaparken de ülkenin farklı dil ve
kültürlerine uygun projeler yapması gerektiğini defalarca ifade
ettik. Ancak bakıyoruz ki Hükûmet, kültür ve sanat düşmanı bir
politikada ısrar etmektedir. Bu politikalar neticesinde sahneler teker
teker kapatılırken, Devlet Tiyatroları ise kapanma tehlikesiyle
karşı karşıya bırakılmıştır.
İstanbulda Emek Sinemasının yıkılma kararıyla
başlayan, Ankarada Akün Sineması binasının
satışa çıkarılmasıyla devam eden sahne kapatma
sürecinin ardından şimdi de sıra tiyatro, opera ve balenin
özelleştirilmesine geldi. Ne yazık ki bugün Türkiyede iktidar bu
doğrultuda kültür ve sanat alanlarına kıyıcı,
yıkıcı, yok edici bir tutumla saldırmaktan geri durmuyor.
Bale sanatını Belden aşağı, resim ve heykel
sanatını ucube olarak nitelendiren, yazarları ve
sanatçıları sansürleyen bu zihniyet sahne sanatlarının her
alanına müdahale etmektedir.
Türkiyede kendi
ana dilinde kitaplar yazdığı ya da muhalif düşüncelerini
özgürce ifade ettiği için, aynı şekilde ana dilinde
sanatlarını icra ettikleri için yüzlerce aydın, sanatçı
Kürt bugün yurt dışında sürgün hayatı
yaşamaktadırlar. Sadece Şivanı ülkeye getirerek
yaşanan onca zulmün ve sürgünün üstünü kapatamazsınız.
Kaldı ki Şivan bile iktidarınızın on ikinci
yılında ancak Türkiyeye gelebilmiştir. Madem bu kadar, iyi niyetliydiniz
de, Ermeni ve Kürtçe şarkıların büyük sesi Aram Tigran'ın
cenazesinin neden ülkeye getirilmesine karşı çıktınız?
Oysa son vasiyeti Aram'ın: Amed'te toprağa verilmek. Bu vasiyetin
yerine getirilmesine engel oldunuz. Umarım bunun hesabını ahrette
de verirsiniz.
Değerli
Milletvekilleri, Skorskylere, F-16'lara, TOMA'lara, akreplere, coplara,
gazlara bütçe ayırmakta hiçbir
fedakârlıktan kaçınmayan bu Hükûmet, müzelere, operaya, baleye ve
tiyatroya ise, onları özelleştirerek, neredeyse bütçe ayırmama
eğilimindedir. Sormak gerekir Sayın Bakana: Devlet
Tiyatrolarını hangi yönüyle özelleştireceksiniz? Binalarını
mı satacaksınız, sanatçıları mı?
Tiyatro,
hayatı sorgulayan, aykırı olan, muhalif bir yapısı
olan bir kurumdur. Sizi her eleştirenleri, sizi rahatsız edenleri,
kısacası muhalifleri yok etme düşüncesiyle hareket edemezsiniz.
Bunları özelleştireceğiz. düşüncesinde aslında
"Bunları yok edeceğiz." düşüncesi saklıdır.
Her artı
değer üretmeyen, ticari anlatımla kâr etmeyen kurum özelleştirilebilir
mi? Kâr etmesini mi bekliyorsunuz? Bazı kurumlara ticari anlamda
bakılması o devletin çağdaş ve özgürlükçü gelişimini
de ortaya koyar. Hastaneler, okullar, silahlı kuvvetler de kâr etmiyor,
aksine büyük maliyetleri var. O hâlde bu kuruluşları da mı
özelleştirmek gerekiyor?
Sayın milletvekilleri,
yine Hükûmetin son yıllardaki hukuk ve yasa tanımaz tutumu öylesine
bir hâl almıştır ki, sanat kurumlarında kadro
sınavı açmayan Bakanlık on yıllık konservatuvarlardan
mezun sanatçıları "misafir sanatçı" adı
altında 40-50 Türk liralık günlük yevmiyeyle
çalıştırmaktadır. Kendilerine bu kişilerin 657
sayılı Kanunun 4 ve 5inci maddesi gereği kamu görevlisi mi
yoksa işçi mi oldukları yani istihdamdaki hukuki statüleri
sorulduğunda, Devlet Personel Başkanlığı kendilerinden
menkul düşünceleriyle ne kamu görevlisi ne de işçi
olduklarını söylemektedir. On senelik sanat eğitimi
almış sanatçılara 4/C bile layık görülmemekte yani bir
anlamda kamuda yasa dışı istihdam yapıldığı
açıkça beyan edilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, kültürel değerlerimizin çok önemli bir bölümünü içinde
barındıran yazma eserler, tarih, sanat, edebiyat, din ve diğer
pek çok alanda kaleme alınmış taşınır kültür
varlıklarıdır. Bu el yazısı yazma eserler
yazıldığı döneme ve yere ait temel bilgileri bünyesinde
toplayan eserlerdir. Bilim ve sanat dünyasının ilk elden
kaynaklarını da bunlar oluşturmaktadır. Bu eserlerin gün
yüzüne çıkarılarak korunması, çok kültürlü kimliğimizin
dünyaya tanıtılması, gelecek nesillere aktarılması
elbette büyük önem taşımaktadır.
Özel bütçeye sahip olan
Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı tarafından yazma
eserlerin orijinal hâliyle hizmete sunulması, kütüphanecilik işlemleriyle
birlikte çeviri, sadeleştirme, araştırma
çalışmalarının yapılması ve yazma eserlerle
ilgili hizmetin ülke geneline yaygınlaştırılması için
bütçeden önemli bir paraya ihtiyaç duyulmaktadır. Ancak, ayrılan bu
bütçe payıyla konuya yeteri kadar önem verilmediği açıkça
görülmekte ve anlaşılmaktadır. Bunun için, ülkede din, dil,
ırk ve etnik köken ayrımı yapmadan, sanata ve kültüre
katkısı olan tüm eserleri, orijinalliğine sadık
kalınarak, insanlığın ortak mirası
anlayışıyla gelecek kuşaklara aktarmaya çalışmak
Kültür Bakanlığının en önemli görevlerinden biri
olmaktadır.
Ancak bakıyoruz ki,
bu görüştüğümüz 2014 yılı Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporunda bile grubumuzun muhalefet şerhinde yer alan Kürdistan
kelimesine bile tahammül edilmemiştir. 3 parti anlaşarak hukuksuz ve
gayrimeşru bir şekilde şerhimizi rapordan çıkarıp
yeniden bastınız. Aslında böylece, farklılıklara, çok
kültürlülüğe olan yaklaşımınızı da ortaya koymuş
oldunuz. Meclis Başkanının ve diğer partilerin bu tutumunu
kınadığımı bir kez daha belirtmek isterim.
Böyle bir zihniyetin
elbette ki Kürdistanın değerli düşünür ve
edebiyatçıları olan Ehmede Xanî'nin, Feqîye Teyran'ın, Mela
Huseyin Bateyî'nin, Melayê Cizîrî'nin, Elî Herîrî'nin tüm eserlerini Türkçeye
kazandırmasını da bekleyemeyiz. Ancak, biz bunu ısrarla
talep edeceğiz, bunun mücadelesini vermeye de devam edeceğiz.
Türkiyenin çok dilli ve
çok kültürlü yapısına uygun bir kültür ve sanat
politikasının icra edilebilmesi için Kültür
Bakanlığının mutlak suretle Türkçe dışındaki
dillerde de sanat ve edebiyat çalışmalarına kaynak
ayırması gerekir. Zira, bu ülkede yaşayan bütün
yurttaşların -Kürtün, Türkün, Çerkezin, Ermeninin, Süryaninin,
Lazın- ödediği vergilerle Kültür Bakanlığı bütçe
oluşturmaktadır. Sadece bir yapıya ait kültürün ve sanatın
icrası ülkeyi ayrıştırır ve kaynaştırmaz.
Bu anlamda, sözlerime son
verirken, bu yaz kaybettiğimiz çağdaş Kürt şiirinin
öncülerinden ve aynı zamanda yaşamı boyunca özgürlük
mücadelesiyle de anılacak olan Ozan Şerko Bekesin dizelerini sizinle
paylaşmak istiyorum:
(*)
Türkçesini de isterseniz
vereyim:
Eğer
şiirlerimden gülü çıkarırlarsa dört mevsimden bir mevsimim ölür.
Eğer sevgiliyi
çıkarırlarsa iki mevsimim ölür.
Eğer ekmeği
çıkarırlarsa üçü ölür.
Ama eğer
özgürlüğü çıkarırlarsa yılım ölür ve ben de ölürüm.
Bu duygularla Herkese
özgürlük diyerek Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Aksoy.
Bitlis Milletvekili
Hüsamettin Zenderlioğlu.
Buyurunuz
Sayın Zenderlioğlu. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakikadır.
BDP GRUBU ADINA
HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU
(Bitlis) Bize on beş dakika olması gerekmiyor mu?
BAŞKAN Halil
Beyin on beş dakikaydı, sizin on dakika efendim. Benim elimdeki
tablo böyle.
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Halil Beyden artan zamanı eklersiniz.
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Devamla) Vallahi, ben de on beş dakikaya göre
hazırlamıştım. Bir iki dakika geçebilir.
BAŞKAN
Buyurunuz.
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Devamla) Değerli milletvekilleri, 2014
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısıyla ilgili,
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Rekabet Kurumu hakkında
Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Devletin önemli gelir
kaynağını sağlayan bir kurum olan gümrükler AK PARTİ
Hükûmetinin öncülüğünde sanki skandallara imza atmaya devam ediyormuş
gibi görülmektedir. İş yükünün en ağır olduğu
kurumların başında gelen gümrüklerde çalışan personel
çalışma koşulları, özlük hakları ve ücretleri
başta olmak üzere birçok alanda büyük sorunlar yaşamaktadır. AK
PARTİ Hükûmeti, gümrüklerde çalışan personelin
sorunlarını bildiği hâlde hâlen olumlu bir tek adım
atmış değildir. Gümrük emekçilerinin sorunları konusunda AK
PARTİ iktidarını göreve davet ediyoruz. Bu konuda atılacak
her olumlu adımın arkasında olduğumuzu da beyan ediyoruz.
Gümrük
Bakanlığının en önemli görevlerinden birisi, kuşkusuz,
gümrük kapılarının halkımızın
çıkarlarına hizmet edecek kapılar olması gerekir. Çünkü
günlük ticaretin buralarda boy verdiği gerçeği göz ardı
edilmemelidir. Ortak bir refah ortamı oluşturmalıdır.
Bölgesel iş birliği bu kapıların
açılışıyla mümkündür. Bu da sağlıklı
denetimle olmaktadır. Bir cerikan mazot için, bir kilo çay için, bir paket
sigara için insanların onuruyla oynamamak gerekir. Sınır
boylarındaki insanların birbirinin akrabası olduğunu
unutmamalıyız.
Gümrük çitlerinin,
gümrük duvarlarının artık dünyadan
kaldırıldığı böylesi bir dönemde kapıların
kapatılması çok doğal olarak karşılanmamalıdır.
Sabah Makoya giden, Kamışlıya giden, Seroya giden, akşam
döndüğünde sorgulanmamalıdır. Bavul ticaretiyle ilgili
teşviklerde bulunulmalıdır. Sınır ticareti
alanları geliştirilmelidir. Gümrük kapılarındaki bürokratik
işlemler kolaylaştırılmalıdır. Örneğin,
yazın, hepiniz biliyorsunuz ki Edirnedeki rezaleti anlatmama gerek yok.
Ekonomik iş birliği ticari ilişkileri güçlendirmeli, her
şeye yasak penceresinden bakmamalı, daha çok
kolaylaştırıcı olmalıdır.
Kaçakçılık,
toplum güvenliğini sağlamanın yanı sıra, rekabetçi
piyasa için en büyük tehdidi oluşturmaktadır. Çok yönlü olan bu
tehdidin önlenmesinde, ekonomik tedbirler, mali tedbirler, siyasi
kararlılıklarla birlikte gümrük sahaları ve sınır
kontrolleri önemli yer tutmaktadır ancak ne var ki Türkiyede AK
PARTİ Hükûmetinin uyguladığı politikalar neticesinde, kaçak
işçiden, cep telefonundan, sigaradan içkiye, çaydan şekere,
akaryakıttan büyükbaş, küçükbaş hayvana kadar tam bir kaçak
cennetine dönüştürülmektedir. Kaçak işçi sayısına
ilişkin resmî veriler elimizde bulunmamakla birlikte kimi kaynaklarda
Türkiyede kaçakçılık işinde çalışanların
sayısının 500 bini bulduğu iddia edilmektedir.
Uygulamakta
olduğumuz ekonomik, mali politikaların bir sonucu olarak durum bizzat
AK PARTİ tarafından yaratılmıştır.
Açıklanmayan kapıların sıkça başvurduğu maktu
vergi, özel tüketim ve gümrük vergisini artırarak Türkiyeyi bir kaçak
cennetine çevirdiğinizin farkında mısınız? Bugün
Türkiyede her yerde kaçakçılık tüm hızıyla devam ederken,
özellikle İstanbul, İzmir, Bursa, Mersin gibi şehirlerde her
alanda kaçakçılığın en büyüğü yapılırken AK
PARTİ Hükûmeti bunlara göz yummaktadır. Kaçakçılıkla
mücadele
2012 yılına göre 2013 yılında yüzde 32lik bir
artış olduğu iddia edilmektedir.
Diğer yandan
Türkiye kürdistan bölgesinde cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar
baskıcı ve zulüm anlayışı sürmüş, bölgede
yaşayan Kürt vatandaşlarımız, başta eğitim ve
sağlık olmak üzere, işsizliğe, açlığa, sefalete,
yokluğa ve yoksulluğa mahkûm edilmiştir. Kamu alanlarında
hiçbir yatırım yapılmamıştır. Bugün Türkiyenin
petrol, elektrik ve enerji ihtiyacının en büyük bölümünü bu bölgeden
temin ettiğini göz önünde tutarsak Batmandaki petrolün borulara
döşenerek Mersin Limanına aktığı bir gerçektir.
Kürdistan
bölgesinde birçok sınır kapısına ihtiyaç duyulurken, her
defasında Hakkâriye gidip orada birçok açıklama yaparak Ankaraya
döndüklerinde ne hikmetse bunu unutmaktadırlar. Hakkâride doğrudan
doğruya söylenenin Ankarada uygulamasını yapmamanın
sırrı nedir, henüz anlamış değiliz.
AK PARTİ
Hükûmetinin, konu Kürdistan sınırı olunca, akrabalarıyla
sınır ticareti yapan 34 kişinin bombalanarak, çekinmeden...
İki yıldan beri hâlen bunlarla ilgili bir işlemin
sonuçlanmadığı göz önündedir. Bunun bir sebebi şudur:
Gümrük Bakanlığının o bürokratik direnişi, o statükocu
anlayışının bir ürünüdür bu. AK PARTİ
politikasına bu yönüyle baktığımızda, tabii ki Roboski
katliamı ilk defa yaşanan bir olay değildir, otuz üç kurşun
başka bir örnektir. Daha önce Geverde polis demokratik bir eyleme
saldırarak 3 insanımızın yaşamını
yitirmesine neden olmuştur. Türkiye tarihinde Kürdistan
coğrafyasında devlet sınırında ticaret
yaptığı için katledilen yüzlerce insanımız mevcuttur.
Daha dün Özalp
ilçesinde Kapıköy, yani İran sınırında birçok
vatandaşımızın yaşamını yitirdiğini
biliyoruz. Hem askerler tarafından hem pasdarlar tarafından, her iki
taraftan da bu insanlar böylesi saldırılara maruz
kalmaktadırlar. Bununla da yetinilmiyor. Bu sınırlarda âdeta
kaçakçılık adına insanları geceleri evlerinden alıp bu
sınıra yakın yörelerde öldürdüklerini, faili meçhule
gittiklerini de biliyoruz.
Değerli
milletvekilleri, AK PARTİnin komşu ülkelerle ilgili sıfır
sorun diyerek uyguladığı dış politikasının
sonucu olarak Orta Doğuda nasıl
yalnızlaştığı da göz önündedir çünkü her şey
dünyanın gözleri önünde cereyan etmektedir. Orta Doğuda
oynadığı rolü hâlen anlamış değildir, hâlen bu
politikanın altının ne kadar boş olduğunun
farkında bile değil. Rojava dediğimiz sınır
kapılarında El Nusra, El Kaide, ne oldukları belli olmayan bu
insanlara Gümrük Bakanlığı âdeta sahayı eğitime
açmış gibi görünmektedir. Biz soruyoruz: Sayın Gümrük
Bakanı, siz ne iş yapıyorsunuz, siz neyle meşgulsünüz?
Sizin haberiniz var mı? Ceylânpınardan haberiniz var mı,
Reyhanlıdan haberiniz var mı, Haburdan haberiniz var mı?
Yapılanların, o bürokratik engellerin sadece ve sadece Kürtlere
uygulandığını biliyor musunuz? Ve Orta Doğunun
kalbinde bu saldırılar herkesin gözleri önünde cereyan etmesine rağmen
kimseden bir ses dahi çıkmıyor. İşte görüyoruz. Bu yaptıklarınızın
yanınıza kâr kaldığını sanıyorsunuz. Bir gün
gelecek, dünya halkları sizi yargılayacak, bu tutumunuzdan
dolayı yargılayacaktır. İşte görüyoruz, Suriyedeki
mezalimin, Suriyedeki haksızlığın, zulmün,
baskının bir bölümünün sizin tarafınızdan
tezgâhlandığı artık aşikârdır, artık bu bir
sır değildir, açık ve nettir. İşte TİGEM
işletmeleri oradadır. Orada eğitim veriyorsunuz, orada
silahlandırıyorsunuz, kapıdan geçirdikten sonra iddia
ediyorsunuz: Var mı elinizde bir belge? Rüşvetin belgesi yok,
öldürmenin belgesi yok, kaçakçılığın belgesi yok. E ne
yapalım, nasıl bir iddiada bulunalım, nasıl bir ispatta
bulunalım? İşte görüyoruz, bir cerikan mazot için adam
öldürebiliyorsun ama gidip Rojavadaki olup bitenleri hâlen saklıyorsunuz.
Niye saklıyorsunuz? Bir gün o insanlar sizin de başınıza
bela olacak. El Nusra, El Kaide Afganistanda, Pakistanda, Tunusta,
Cezayirde, Mısırda, Yemende, Irakta, gittikleri her bölgede
yıkmışlar yakmışlar ama bir başarı
sağlamamışlar. Hâlâ neden Türkiye Hükûmeti bunlara destek
sağlıyor, anlamış değiliz. Bu nedenle söylüyoruz,
Sayın Gümrük Bakanı, kendi alanınızla biraz ilgilenseniz
iyi olur diye düşünüyoruz. Daha önce Irakta da olan bitenleri hepiniz
biliyorsunuz. Daha dün güney Kürdistan federal hükûmetini inkâr ettiniz,
karşı çıktınız ama bugün 10 milyara yakın bir
ticari hacme sahip oldunuz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Devamla) - Neden? Çünkü siz Türkiyede
(BDP
sıralarından alkışlar)
Peki, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Zenderlioğlu.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına ilk konuşmacı Erzurum Milletvekili
Fazilet Dağcı Çığlık.
Buyurunuz
Sayın Çığlık. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
AK PARTİ GRUBU
ADINA FAZİLET DAĞCI ÇIĞLIK (Erzurum) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği
Bakanlığının 2014 mali yılı bütçe
tasarısının Meclis Genel Kurulunda görüşülmesi vesilesiyle
AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyor, yüce Meclisimizi
saygıyla selamlıyorum.
2011
yılında kurulan Avrupa Birliği Bakanlığı genç ve
dinamik kadrosuyla AB sürecimize sahip çıkmakta, önemli
çalışmalara imza atmaktadır. Kamu kurumları arasında
etkin bir koordinasyon sağlayan Avrupa Birliği Bakanlığı
Türkiyenin bir nevi reform mutfağı olarak
çalışmaktadır. Türkiyede son on bir yılda sessiz bir
devrim gerçekleştirmiş, yapılan reformlarla Türkiyenin
çehresini değiştirmiştir. ABye uyum sürecinde Kopenhag siyasi
ve ekonomik kriterleriyle AB müktesebatına uyum çerçevesinde atılan
bu adımlara biraz yakından bakıldığında Avrupa
Birliği Bakanlığının önemi daha iyi
anlaşılmaktadır.
Türkiye 2005
yılı öncesinde Kopenhag siyasi kriterlerine uyum konusunda
attığı adımlarla bu alandaki kritik eşiği
aşmış ve katılım müzakereleri
başlamıştır. Hükûmetimizin kararlı
çalışmaları sonucunda bugün Türkiye çok daha demokratik, çok
daha şeffaf ve çok daha özgürlükçü bir ülkedir. İdam cezası ve
devlet güvenlik mahkemelerinin kaldırılmasından sivil asker
ilişkilerinin yeniden düzenlenmesine, yargı reformundan yolsuzlukla
mücadeleye, kültürel ve dinî özgürlüklerin genişletilmesinden kadın
haklarına kadar pek çok alanda kapsamlı düzenlemeler
yapılmıştır. Tüm bu reformlar sayesinde bugün Türkiyede
özgür bir tartışma ortamı tesis edilmiş, yıllarca tabu
olarak görülen, toplumun hassasiyetle yaklaştığı konular
bile özgürce tartışılır hâle gelmiştir. Üstelik bu
reformlar toplumun kadın-erkek, genç-yaşlı, Alevi-Sünni,
Türk-Kürt ayrımı yapılmadan tüm kesimlerine daha müreffeh bir
Türkiye yaşama fırsatı vermiştir.
Tüm Avrupanın
ekonomik krizle boğuştuğu bir dönemde Türkiyenin ekonomik
kriterler alanında kaydettiği mesafe ise takdirle izlenmektedir. AB
sürecinde gerçekleştirilen köklü yapısal reformlar, artan
doğrudan yabancı sermaye ve istikrarlı politikalarla Türkiye
ekonomisi hem Avrupada hem de dünyada hayranlık uyandıran
başarılara imza atmaktadır.
Hükûmetimiz
döneminde AB Bakanlığı koordinasyonunda Avrupa Birliği
müktesebatına uyum içeren 320 birincil, 1.600e yakın ikincil
düzenleme çıkarılmıştır. Reform niteliğindeki bu
düzenlemeler gıda güvenliğinden katı atık yönetimine,
enerji verimliliğinden tüketici haklarına kadar çok sayıda
yenilikle Türk toplumunun hayat standartlarını daha da
yükseltmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; müzakerelere başlamamızın
üzerinden sekiz yıl geçmesine rağmen, Türkiye bu yolda gerekenleri
yapmaya devam etmesine rağmen ne yazık ki ABnin akıl
tutulması yaşadığı bir dönemden geçiyoruz. Müktesebat
fasıllarının üzerindeki siyasi blokajlar ve ülkemize yönelik ön
yargılar Türkiye-AB ilişkilerinde zaman ve güven kaybına neden
olmaktadır.
Türkiye bugün
sadece AB müktesebatının gereklerini yerine getirmekle meşgul
olmamakta, aynı zamanda daha önce hiçbir ülkenin
karşılaşmadığı uygulamalarla ve ön
yargılarla mücadele etmek zorunda kalmaktadır. Ancak, müzakere
sürecinde yaşanan olumsuzluklara rağmen, AB üyeliği ülkemiz için
stratejik bir tercih olmaya devam etmektedir. Çağımızın
hızla değişen küresel dinamikleri Türkiye-AB bütünleşmesini
giderek daha önemli ve vazgeçilmez kılmaktadır. Bu minvalde, ABnin
daha güçlü, daha güvenli ve daha istikrarlı bir geleceğe
ulaşmasında Türkiyenin kilit bir rol üstleneceği
açıktır. AB sürecinde gerçekleştirilen reformların da
katkısıyla ülkemiz bir sosyoekonomik dönüşüm sürecinden
geçmektedir. AB süreci Türkiyede istikrarlı bir büyüme
ortamının devamı açısından da önemli bir rol
oynamaktadır. Mevcut krize rağmen AB hâlâ dünyanın en büyük
ekonomisi ve Türkiyenin en önemli ticari ortağıdır.
Dış ticaretimizin yaklaşık yüzde 40lık bölümü AB ülkeleri
ile gerçekleşmektedir. Türkiyeye giren doğrudan yabancı
yatırımların yüzde 71i AB kaynaklıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ iktidarı olarak
bizim temel önceliğimiz halkımızın daha iyi bir yaşam
standardına kavuşmasıdır. Bu amaca hizmet ettiği
sürece, üye ülkelerden kaynaklanan her türlü yıldırma
politikasına rağmen biz AB sürecine sahip çıktık,
çıkmaya da devam edeceğiz. Önümüzdeki dönemde de yüce Meclisimizin
çatısı altındaki tüm milletvekillerini Türkiyenin
değişimine, dönüşümüne daha güçlü destek vermeye davet ediyorum.
Bu vesileyle Avrupa
Birliği Bakanlığının bütçesinin ve 2014 yılı
bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Çığlık.
Afyonkarahisar
Milletvekili Halil Ürün
Buyurunuz
Sayın Ürün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA HALİL ÜRÜN (Afyonkarahisar) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının Avrupa Birliği Bakanlığı
bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Avrupa
Birliğinin krize rağmen dünya genelinde kişi başı
refahın en yüksek bölge olduğu çok nettir. Birleşmiş
Milletler kalkınma raporlarına göre, yaşam süresi ve
standartları ölçüt alınarak belirlenen insani kalkınma
değeri açısından Avrupa Birliği üyesi ülkeler listenin en
üst sıralarındadır. Okuryazarlık ve okulluluk
oranından cinsiyet eşitliğine kadar pek çok konuda dünya
genelinde en gelişmiş coğrafya olan Avrupa Birliğinin,
Birleşmiş Milletler verilerine göre geri olduğu tek bir konu
vardır, o da yoksulluk oranıdır. Dolayısıyla gerek
siyasi gerek ekonomik açıdan dünyanın en gelişmiş
coğrafyası olan Avrupa Birliğine üyelik hedefi bizim için ulusal
bir meseledir ve öyle olmaya da devam edecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupadan Orta Doğuya
geniş bir coğrafyada tarihin yeniden yazıldığı
kritik bir dönemden geçiyoruz. Burada bir kez daha belirtmek gerekir ki, Avrupa
Birliği, sadece ekonomik veya sadece siyasi bir proje değildir. Dünya
savaşlar tarihi ve özellikle geçtiğimiz asırda yaşanan iki
büyük dünya savaşı düşünüldüğünde Avrupa bütünleşmesi
insanlık tarihinin en önemli barış projesidir. Bu noktada son on
iki yılda yaşanan gelişmeler Türkiye'nin AB ilişkileri
açısından Avrupa Birliği olmadan yani ABsiz Türkiye'nin
değil, Türkiyesiz Avrupa
Birliğinin olmayacağı fikrinin hâkim kılınması
anlamında çok önem arz etmektedir.
Türkiye'nin Avrupa
Birliğiyle ilişkilerinin başlangıcı olarak kabul
edilen Ankara Anlaşmasının 50nci yılını
yaşıyoruz. AK PARTİ Hükûmeti döneminde yapılan çok
sayıda yasal düzenlemeyle Avrupa Birliği süreci büyük bir
kazanıma dönüşmüştür. Bu noktada Avrupa Birliği
üyeliğinin gerçekleştirilebilir bir hedef olması hususunda
devrim niteliğinde çok büyük gelişmeler
yaşanmıştır. AK PARTİ Hükûmeti göreve geldiği
günden beri Türkiyede, Avrupa Birliği müktesebatı çerçevesinde her
türlü reformu öncelikli gündem maddesi olarak belirlemiş ve bu
doğrultuda Avrupa Birliğine uyum için gerekli tüm yasal düzenlemeler adım adım hayata
geçirilmiştir. Avrupa Komisyonu tarafından her yıl
yayımlanan siyasi ve ekonomik kriterlerden mevzuat uyumuna, idari
kapasiteden Avrupa Birliği projelerine kadar Avrupa Birliğiyle ilgili
Türkiyede yürütülen tüm çalışmaların bir değerlendirmesi
olan ilerleme raporunda AK PARTİ Hükûmetinin gerçekleştirdiği
reformlardan övgüyle söz edilmiştir.
Avrupa Birliği
Bakanlığı çeşitli kamu kurum ve
kuruluşlarımızın sorumluluğundaki çalışmalar
sonucunda hayata geçirilen düzenlemelerin tamamına öncülük etmekte, her
yıl Avrupa Birliği müktesebatına uyum amacıyla kamu kurum
ve kuruluşlarımızca hazırlanan yüzlerce taslak mevzuata
görüş vermekte, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilgili
komisyonlarındaki görüşmelere katılım sağlayıp
gerekli bilgileri sunmaktadır. Avrupa Birliği
Bakanlığı farklı konularda ve farklı alanlarda
yürüttüğü çalışmalarla Türkiyenin proje ofisidir. Yerelden
ulusala, kamudan sivil topluma farklı alanlarda yüzlerce proje yürüten,
binlerce projeye destek veren Avrupa Birliği Bakanlığı
toplumun tüm kesimlerini kucaklayan bakış açısıyla Türk
bürokrasisinin yeni bir soluğudur.
Avrupa Birliği
müktesebatına uyum sadece kamu kurumlarını değil, toplumun
tüm kesimlerini içine alan çok kapsamlı bir süreçtir. Bu nedenle
iletişim ve sivil toplum diyaloğu katılım sürecinin en
önemli boyutlarından birisidir.
Sayın
Başkan, kıymetli milletvekilleri; AB Komisyonunun Türkiye ilerleme
raporu ve genişleme stratejisinde, Hükûmetimizin demokratikleşme ve
siyasi reformların devamı konusundaki
kararlılığının altı çizilmiş, bilhassa 30
Eylülde açıkladığımız demokratikleşme paketine ve
yargı reformuna ilişkin adımlar öne çıkarılmıştır.
Ülkemizin stratejik hedefi olan AB üyeliği bağlamında üç
yıllık aradan sonra 22 no.lu bölgesel politika ve yapısal
araçların koordinasyonu faslının müzakereye açılması
şüphesiz son derece önemli bir başarıdır.
Türkiye ABye aday
ülkeler arasında vatandaşlarına vize uygulanan tek ülkedir. Bu
haksız durumun düzeltilmesine yönelik AK PARTİ Hükûmetimizin
çabaları 2013 yılında daha da
yoğunlaşmıştır. Nitekim, 16 Aralıkta imzalanacak
anlaşmayla Avrupa Birliği ve Türkiye arasında vize muafiyetine
yönelik diyalog süreci başlamıştır.
Avrupa Birliği
Bakanlığı bütçesi 2009 yılından günümüze 207 milyon
avro civarındayken Avrupa Birliği Mali İş Birliği çerçevesinde
Bakanlık tarafından ülkemiz için kullandırılan hibe
miktarı 1,2 milyar avroya ulaşmıştır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
HALİL ÜRÜN (Devamla)
Bu noktada Avrupa Birliği Bakanlığı bütçesi genel
bütçeden aldığı her avroya karşılık ülkemiz
bütçesine 5,7 avro geri kazandırmıştır.
Avrupa Birliği
Bakanlığı bütçesinin hayırlı olmasını
diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Ürün. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Konya Milletvekili
Kerim Özkul.
Buyurunuz
Sayın Özkul. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA KERİM ÖZKUL (Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün
bütçesini görüşmekte olduğumuz Avrupa Birliği
Bakanlığının ilgili kurumlarından Türk Akreditasyon
Kurumu (TÜRKAK) bütçesi üzerinde grubum adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, hepinizin malumu olduğu üzere, dünya ticaretinin
geliştirilmesinde, uluslararası ticaretteki teknik engellerin
aşılmasında ve insanlara kaliteli, güvenli ürün ve hizmetler
sunulmasında akreditasyonun önemli bir yeri vardır. Genel olarak
"uygunluk değerlendirmesi" diye isimlendirilen ürün ve
hizmetlerin belgelendirilme, test, analiz ve muayene işlemlerinin her
ülkede farklı niteliklerde yürütülmesinin önüne geçmek gayesiyle,
uluslararası kabul edilmiş ortak standartlara göre
yapılandırılan ve çalıştırılan akreditasyon
sistemlerine ihtiyaç duyulmuştur. Bu maksatla ülkemizde de 1999
yılında 4457 sayılı Kanunla TÜRKAK kurulmuş, bu güne
kadar kanunen kendisine verilen hizmetleri yerine getirmiştir.
Yıldan
yıla artan iş hacmine paralel olarak, üreticimize, sanayicimize,
ihracatçımıza ve tüketicimize sunulan akreditasyon hizmetleri de
yaygınlaşmıştır. Böylece, bir yandan iç piyasadaki
ürün ve hizmetlerin kalitesinin yükseltilmesi sağlanırken diğer
yandan ihraç ürünlerimizin dünya piyasalarında teknik engellerle
karşılaşmadan satılabilmesine imkân
hazırlanmaktadır.
Ekonomimizin dünya
piyasalarında rekabet gücünün sürdürülmesi ve piyasaya arz edilen ürün,
hizmet ve sistemlere ait belge ve raporların uluslararası
geçerliliğinin sağlanması için akreditasyon sisteminin
sağlam temellere dayanması, hızlı işlemesi ve
tarafsız olması gerekmektedir.
TÜRKAK, asıl
görevi olan akreditasyon hizmetleri yanında, bu konudaki birçok
kişinin eğitilmesi, onaylanmış kuruluşlarla ilgili
denetimler ve ihalelerde aranan belge teyitleri gibi işlemlerini de yerine
getirmektedir. Yürütülen eğitim çalışmaları çerçevesinde
kamu ve özel sektörden sadece 2013 yılında 2.200 kişiye,
başlangıçtan bu güne kadar da yaklaşık 11 bin kişiye
akreditasyonla ilgili uluslararası standartlar, kalite ve metroloji
alanlarında ve akreditasyon denetçiliği konusunda eğitimler
verilmiştir.
2012
yılında Avrupa Birliği Bakanlığının ilgili
kuruluşu hâline gelen TÜRKAK'ın 4457 sayılı Kuruluş
Kanununda önemli değişiklikler gerçekleştirilmiş ve 5/7/2012
tarihinde yürürlüğe girmiştir. 2013 yılında bir yandan
kanundaki değişikliklere göre kurumun yapısı yeniden
oluşturulmuş, diğer yandan ilgili yönetmeliklerin
çıkartılması, yeni dokümanların hazırlanması,
denetçi havuzunun elden geçirilmesi ve bazı düzenlemelerin yenilenmesi
çalışmaları yapılmıştır. 2013 yılı
boyunca akreditasyon faaliyetinin tarafları olan laboratuvarlar,
üreticiler, sanayiciler ve ihracatçılarla değişik ortamlarda bir
araya gelinmiş, görüş alışverişinde
bulunulmuştur. Bu çerçevede 25-26 Ekim 2013 tarihlerinde İstanbul'da,
kurumun ev sahipliğinde Uluslararası Helal Akreditasyon Forumu
düzenlenmiştir. Foruma 60 ülkeden yaklaşık bin uzman ve sektör
temsilcileri katılmıştır.
TÜRKAK bütçesinin
görüşüldüğü bu oturumda belirtilmesi gereken önemli bir husus da,
2004 yılından bu yana TÜRKAK'ın hazine yardımı almadan
kendi gelirleriyle giderlerini karşılamasıdır. İş
hacminin artması ve ülke ekonomisindeki olumlu gelişmelerin bir sonucu
olarak TÜRKAK, son on yılda giderlerini kendi gelirleriyle karşılamış,
son dört yıldır hiçbir ücret artışı
yapmamış, hatta akredite kuruluşlarının lehine
düzenlemeler yapmıştır.
Bölgemizdeki en
büyük akreditasyon kuruluşu olan TÜRKAK, uluslararası
kuruluşlarla ilişkilerini geliştirirken aynı zamanda Balkan
ülkeleri, Kafkasya, Orta Doğu, Orta Asya ve Kuzey Afrika'daki
gelişmekte olan ülkelerin akreditasyon kuruluşlarına da tecrübe
aktarımı, eğitim ve danışmanlık desteği
vermektedir. Ayrıca TÜRKAK, İran, Özbekistan, Azerbaycan ve Suudi
Arabistan gibi bölge ülkelerindeki kuruluşların akreditasyonunu
gerçekleştirmekte, Moldova, Arnavutluk gibi bazı ülkelerin
akreditasyon kurumlarıyla ilgili uluslararası projelerinin
yürütülmesinde de görev almaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; önümüzdeki yıllarda
TÜRKAK'ın, uluslararası geçerliliğini sürdürerek artan
akreditasyon taleplerinin karşılanması, etkin, verimli ve
güvenli bir akreditasyon hizmeti sunulması yönündeki gayretlerine devam
edeceği inancıyla 2014 yılı bütçemizin
kurumlarımıza, Bakanlığımıza, ülkemize ve yüce
milletimize hayırlar getirmesini diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Özkul.
Mardin Milletvekili
Gönül Bekin Şahkulubey
Buyurunuz
Sayın Şahkulubey. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA GÖNÜL BEKİN ŞAHKULUBEY (Mardin) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığının 2014 mali
yılı bütçe görüşmeleri üzerinde AK Parti Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle şahsım ve grubum adına
yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Ülkemiz, sahip
olduğu özel konum, doğal güzellikleri, ev sahipliği
yaptığı uygarlıkların kültür hazineleriyle dünyada
kültür ve turizm zenginliği bakımından sayılı ülkeler
arasında yer almaktadır.
Türkiye'de kültür
varlıklarımızın korunması, iadesi ve
tanıtımından yeni yapım ve restorasyonuna, turizm
planlamasından tanıtım faaliyetlerine kadar birçok alanda yurt
içinde ve yurt dışında yapılan çalışmaların
neticesi olarak ülkemizi ziyaret eden turist sayısı katlanarak
artmaktadır. Bunun sonucunda turizm sektörü on yılda on bir basamak
yükseldi ve turist sayısında dünya seyahat pazarının en
büyük altıncı ülkesi oldu.
Dünya Turizm
Örgütünün raporuna göre 2013 yılının ilk sekiz ayında
turizm gelirlerini en hızlı artıran üçüncü ülke
konumundayız. Yine, aynı kaynağa göre turist sayısında
dünya turizmi ortalama yüzde 5,5 büyürken Türkiye bu rakamı ikiye
katlayarak yüzde 10,5 büyümüştür.
Kültür ve Turizm
Bakanlığına bağlı müze ve ören yerlerinde yapılan
modernleştirme çalışmaları sayesinde 2002 yılında
7 milyon 400 bin olan ziyaretçi sayısı 2012'de 28 milyon 780 bin
olmuştur.
Değerli
arkadaşlarım, bu gelişmelerin yanı sıra tarihî
eserlerin ülkemize iade çalışmalarında da önemli mesafe
alınmıştır. Sadece 2013 yılı Eylül ayı
itibarıyla Almanya'dan 1, Avustralya'dan 23, İngiltere'den 4 adet
olmak üzere toplam 28 eserin ülkemize iadesi sağlanmıştır.
En az bunun kadar
önemli bir başka çalışma ise bugünkü
sınırlarımız dışında kalan kültürel
mirasımızın taşınmazlarının, TİKA ve
Vakıflar Genel Müdürlüğünün iş birliğiyle onarılmasıdır.
Neticede ecdat yadigârı vakıf eserlerimizi harap olmaktan kurtararak
3.600 vakıf eserini onardık. Mostar köprüsü, Gül
Baba, Prizren'de Sinan Paşa Camisi yeniden ayağa
kaldırıldı. Gazi Mustafa Kemalin babasının
doğduğu, büyüdüğü, yok olan evler aslına uygun olarak
inşa edildi. Ülkemizde ise İstiklal Savaşımızın
en çetin cephelerinden biri olan Çanakkale şehitlikleri ve tabyalar
yeniden inşa edilip müze hâline getirilmiştir. Bu düzenlemelerden
önce yılda sadece 300 bin kişinin ziyaret ettiği Çanakkale
şehitliğimizi artık senede 3 milyona yakın insan ziyaret
etmektedir.
Değerli
arkadaşlar, kültür ve turizm alanındaki yatırımlardan ve
çalışmalardan bir turizm şehri olan Mardin de, ilim de gereken
payı almış ve almaya da devam etmektedir. İl turizmi için
önemli bir yeri olan Kasımiye Medresesinin restorasyonu tamamlandı
ve bu medreseyi İslam bilim ve sanat tarihi müzesine çevirmek için
TÜBİTAKla çalışmalarımız devam etmektedir.
Yaşayan tarih açısından önemli olduğunu
düşündüğüm Gençlik Evini, Vali Konağını,
Gazipaşa İlköğretim Okulunu, eski Halk Eğitim binasının ve eski askerî
kışlanın restorasyonu tamamlanmış ve Mardinin
turizmine hizmet vermeye başlamışlardır. Aynı zamanda
Mardin için önemli olan Mardin Kalesinin restorasyon ihalesi
yapılmış, yer teslimi yapılmış ve firma en
kısa zamanda da çalışmalarına başlayacaktır.
Mardin'in binlerce
yıllık tarihî dokusunu bozan beton eklenti ve binalardan bu zamana
kadar 140'a yakını Tarihî Dönüşüm Projesi kapsamında
yıkılmış, şehrimizin eksikleri tarihî dokuya uygun ve
hızlı biçimde giderilerek UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesine
girmeye inşallah hak kazanacağız.
Mardin Merkez, Midyat ve
Savur ilçelerimizde başlattığımız Tarihî Dönüşüm
Projesi tamamlandığında dünyada Kudüs ve Venedik'ten sonra sit
alanı ilan edilen üçüncü açık hava müzesi görünümündeki Mardin'imiz
hak ettiği statüye kavuşmuş olacak ve dolayısıyla da
turist sayımızda, turizm gelirimizde ciddi artışlar
olacaktır diyorum ve bu duygu ve düşüncelerle Kültür ve Turizm
Bakanlığımızın bütçesinin hayırlar getirmesini
temenni ediyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Şahkulubey.
Elâzığ
Milletvekili Zülfü Demirbağ
Buyurunuz Sayın
Demirbağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2014 Mali Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı, Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi üzerinde
görüşlerimi belirtmek üzere AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi ve milletimizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, dün,
Malatyada meydana gelen elim trafik kazasında hayatını kaybeden
öğretmenlerimize Cenab-ı Allahtan rahmet diliyor, ailelerine
sabır niyaz ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, sizleri, hükûmetlerimiz döneminde kültür ve turizm
alanında yapılan çalışmalarla ilgili kısaca
bilgilendirmek istiyorum.
Ülkemize 2002
yılında 13 milyon turist gelirken, 2012 yılında bu
sayı yüzde 170 artışla 36 milyona yükseldi. Turist
sayısında 17nci sırada olan ülkemiz, onbir yılda büyük bir
sıçrama yaparak 6ncı sıraya yerleşti. 8,5 milyar dolar
olan turizm geliri yüzde 236 artışla 29,3 milyar dolara yükseldi.
Kongre turizmde
İstanbul dünyada 1inci sıraya yükseldi. Termal konaklama tesis
sayısı 2012 yılı itibarıyla 140a ve bu tesislerin
yatak kapasitesi ise 37.500e ulaştı.
Kültür merkezi
sayısını 93e yükselttik. 2013-2014 sanat sezonunda 221 özel
tiyatroya toplam 4 milyon 300 bin TL destek veriyoruz. Böylece, son yılların
en büyük mali desteğiyle yine yüksek sayıda özel tiyatroya
yardım yapmayı planlıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, kültür ve turizm alanında Elâzığa yapılan
yatırımlardan da bahsedecek olursak: Yaklaşık olarak 12
milyon TL harcama yapılan Elâzığ Nurettin Ardıçoğlu
Kültür Merkezi, inşaatı tamamlanarak hizmete açılmış
bulunmaktadır. Tiyatro, bale, opera ve sinema salonlarından
oluşan çok amaçlı büyük salon; toplantı, konferans, seminer ve
çeşitli gösteri merkezinden oluşan çok amaçlı küçük salon; büyük
kütüphanesi, çocuk kütüphanesi, güzel sanatlar galerisi; güzel sanatlar, el
sanatları ve çocuk atölyeleriyle bale, folklor ve müzik çalışma
salonundan oluşmaktadır.
Elâzığ
Arkeoloji ve Etnografya Müzesi, 3 milyon TL ödenekle onarımı
tamamlanarak Haziran 2011 tarihinde hizmete açılmıştır. 6
Ocak 2005 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Bakanlar Kurulu
kararıyla Harput kültür ve turizm koruma ve gelişme bölgesi ilan
edilmiş, bu kapsamda Elâzığ Harput Koruma Amaçlı İmar
Planı ve Kentsel Tasarım Projesi Kültür ve Turizm Müdürlüğümüzce
ihale edilmiş, bu projeyle Harputun imarı ve geleceğe
taşınmasının önü açılmıştır.
Yatırım ve İşletmeler Genel Müdürlüğü ve Döner Sermaye
İşletmesi Merkez Müdürlüğü tarafından 2004-2012
yılları arasında toplam 2 milyon 600 bin lira ödenek
gönderilmiş, Harput girişinden itibaren sokak dokusu aslına
uygun olarak yenilenmiş, sokak aydınlatmaları
gerçekleştirilmiş, altyapı ve su, kanalizasyon gibi hizmetler
önemli ölçüde tamamlanmıştır. Harput Kalesinin restorasyonu
kapsamında kuzey surlarının restorasyonu da
tamamlanmıştır.
Ayrıca,
Elâzığ-Tunceli-Fırat havzası kültür ve turizm koruma ve
gelişim bölgesi olarak tespit ve ilan olunmuştur. Sivrice Hazar
Gölünün korunması, temiz tutulması ve turizme
kazandırılması için çalışmalar başlatılmış
olup, Hazar Gölünde bulunan batık kent birinci derece arkeolojik sit
alanı olarak tescil edilmiştir.
Elâzığımıza
yapılan yatırımlardan bahsederken,
Elâzığımızın da ortasında bulunduğu
batı-doğu ve batı-güneydoğu aksları duble yol hâline
getirilerek önemli bir adım atıldı, duble yola uyarlanmak üzere
Kömürhan köprü ve tünel ihalesi yapıldı. Yine Elâzığ
Havaalanı pisti 900 metreden 1.200 metreye çıkarılırken, 1
milyon yolcu kapasiteli terminal inşa edildi.
Ayrıca, 19
Aralıkta temelini atacağımız şehir, yani eski ismiyle
Bölge Hastanesinin iki yıl sonra hizmete girmesiyle,
Elâzığımız sağlık merkezi durumuna gelecektir.
Sözlerimi
bitirirken, 2014 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının
hayırlı olmasını diler, sizlere ve yüce milletimize
saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Demirbağ.
İstanbul
Milletvekili Gülay Dalyan
Buyurunuz
Sayın Dalyan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA GÜLAY DALYAN (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Opera ve
Balesi Genel Müdürlüğünün 2014 mali yılı bütçesi üzerine AK
PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle yüce Meclisimizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Gazi Mustafa Kemal
Atatürkün 1 Kasım 1936 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisindeki
konuşmasında: Güzel sanatlara da ilginizi yeniden canlandırmak
isterim. Ankara'da bir konservatuvar, bir tiyatro akademisi kurulmakta
olmasını hatırlatmak benim için büyük bir zevktir. Güzel
sanatların her kurumu için kamutayın göstereceği ilgi ve emek,
milletin insani ve uygar yaşamı ve çalışkanlık
veriminin artması yönünden etkili olacaktır. sözleri sanat
eğitimin yaşamsal önemini göstermektedir.
Bilindiği gibi
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü bugün İstanbul, Ankara,
İzmir, Mersin, Antalya illerinde bulunan müdürlükleri ve 2008
yılında açılışı yapılan Samsun Devlet Opera
ve Balesi Müdürlükleriyle yerleşik sahne faaliyetlerini sürdürmektedir.
Ayrıca Gaziantep, Sivas, Van illerindeki müdürlüklerin de açılması
çalışmaları devam etmektedir. Gaziantep, Sivas, Van
müdürlüklerimizin bölge kaynağını, kültürel dokumuzu ve
birikimlerimizi değerlendirerek evrensel birleşime ulaşmada
önemli katkılar sağlayacak merkezler olmasını ve yöre
insanı için bir kültür merkezi hâline gelmesini hedeflemekteyiz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimiz döneminde sanatsal
koordinasyonun daha düzenli gerçekleştirilmesi; turneler, festivaller,
yarışmalar, tanıtım ve diğer
araştırma-geliştirme faaliyetlerinin daha etkin yürütülmesi
amacıyla, 2009 yılı başında bir genel koordinatör
idaresinde sanat koordinasyon birimleri oluşturulmuştur.
Ayrıca, Ankara
Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğüne bağlı Leyla Gencer Sahnesi,
çocuklarımızın kültürel faaliyetlerden haberdar olacakları,
sanatsal yeteneklerini değerlendirerek, eğitim alacakları ve
isterlerse yeteneklerini sahnede sergileyebilecekleri, ülkemizdeki ilk çocuk
opera ve bale sahnesi olarak 17 şubat 2009da perdelerini
açmıştır.
Bunun
dışında 2013 yılında turneler yoluyla 35 ilimizde
temsil, konser ve eğitim etkinlikleri gerçekleştirilmiştir.
Devlet Opera ve
Balesi Genel Müdürlüğümüz 2012 yılında
başlattığı pilot iller projesi kapsamında, mevcut il
müdürlüklerimiz tarafından belirlenen 9 pilot ilde her ay en az 1 turne
yapılması programlanarak, bu illerimizde de opera ve bale temsilleri
halkımıza ulaştırılmaktadır.
Yine Genel
Müdürlüğümüzün sanatın toplumda ulaşılabilirliğini sağlamak
adına hazırlanan prodüksiyonların daha etkin bir biçimde kullanılması
ve diğer şehirlerdeki sanatseverlerin de bu eserlerden
faydalanmasına olanak tanımak üzere, dönüşümlü repertuvar
sistemine geçilmiştir. Böylece bir müdürlükte sahneye konulan eser
diğer müdürlüklerde de sahnelenmektedir. Unutulmamalıdır ki,
sanatın toplumun vizyonunu açan bir özelliği vardır.
Ülkemizin opera ve bale
toplulukları yurt dışı turneleriyle çok ciddi bir
tanıtım hizmeti gerçekleştirmektedir. Ülkemizde ve yurt
dışında düzenlenen festival programlarında Türk
bestecilerinin eserlerine daha çok yer verilmekte, bu özgün eserlerimizin dünyanın her ülkesinde
çalınması ve kültürümüzün yayılması sağlanmaktadır.
Genel Müdürlüğümüzün
en önemli organizasyonlarından biri olan Uluslararası Aspendos Opera
ve Bale Festivali uluslararası boyutu ile bugün dünyanın
tanınmış festivalleri arasında yer almaktadır. Yine
Uluslararası İstanbul Opera Festivalinin bugün geldiği noktada
gelenekselleşerek Türkiyenin kültür sahnesinin en önemli etkinliklerinden
biri hâline, marka hâline gelmesinden büyük gurur duyuyoruz. Bu festivallerin
farklı tarihsel
mekânlarda
gerçekleştirilmesi -Rumeli Hisarı, Yıldız Sarayı,
Topkapı Sarayı, Aya İrini, Aspendos Antik Tiyatrosu, Bodrum
Kalesi- kültür turizmine de önemli katkı sağlamaktadır.
Bütçe rakamlarına
baktığımızda, kurumun 2002 yılından
görüşmekte olduğumuz 2014 yılı bütçesine göre
artış oranı yüzde 285
olup 2014 yılında 226
milyon Türk lirası olarak belirlenmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; özellikle AK PARTİ Hükûmeti döneminde
tiyatro, temsil, seyirci sayısı artmıştır. Tüm bunlar
ülkemiz için anlamlı gelişmelerdir. Örneğin Türkiyenin en köklü
sanat kurumlarından Ankara Devlet Opera ve Balesinin geçtiğimiz ekim
ayında 15 bin izleyici ile cumhuriyet tarihinin en yüksek izleyici
sayısına ulaşması son derece anlamlıdır.
Ülkemizin kültür alanında var olan çeşitliliğini ve dinamizmini
ortaya çıkararak toplumun her kesiminin ulaşabilirliğini
sağlamak ve artırmak Hükûmetimizin politikasıdır.
Bu vesileyle,
insanoğlunu geliştiren, yücelten en etkili alanın sanat
olduğunu hatırlatarak Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Dalyan.
Malatya Milletvekili
Sayın Öznur Çalık.
Buyurunuz Sayın
Çalık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Sayın Başkan, değerli milletvekillerim;
Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı Devlet
Tiyatroları 2014 yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan
önce, tüm Türkiyeyi, Malatyayı, eğitim ve sağlık
camiasını yasa boğan Malatya-Adıyaman kara yolunda
öğretmenlerimizi taşıyan bir minibüs ile tırın
çarpışması sonucu meydana gelen feci kazada 5
öğretmenimizle birlikte 6 vatandaşımızın
hayatını kaybettiğini, 4 vatandaşımızın
ağır yaralandığını büyük bir üzüntüyle
öğrenmiş bulunmaktayız. Hayatını kaybeden
vatandaşlarımıza, öğretmenlerimize ve
sağlıkçılarımıza Allahtan rahmet dilerken;
ailelerine, eğitim camiasına, ülkemize bir kez daha
başsağlığı dileklerimi iletiyorum.
Yaralılarımıza da Allahtan acil şifalar diliyorum. Şu
anda, cenaze törenleri yapılmakta ve cuma namazını müteakiben de
ebedi istirahatgâhlarına uğurlanacaklar. Bir kez daha Allahtan
rahmet diliyorum.
Kültür ve Turizm
Bakanlığının Devlet Tiyatrolarıyla ilgili olarak
gündemime dönecek olursam; insanları birbirine karşı sorumlu
yapan, toplumun uygarlığıdır. Dayanışması
olmayan, birbirine karşı sorumluluğunu bilmeyen insanlar ise
toplum değil sadece bir yığındır. Kültürel
gelişmeyi sağlayan gizil güçlerden biri de tiyatrodur. Öyle ki,
sanatsal yaratıyı en etkin biçimde topluma aktaran bir araç
durumundadır. Tiyatro, uyarı görevini yaptığı kadar
toplumu ortak komplekslerinden arındırır, onlara gerçek
düşünce erkini ve özgürlüğünü sağlar.
Devletin kültür
organizasyonları kapsamında yer alması gereken en önemli
girişimi, yetişme çağında olan gençleri tiyatro eyleminin
içine katmak olmalıdır. Bir yaşam bilimi ve toplum sanatı
olan tiyatro halkın önüne bir sonuç olarak çıkar. Ne var ki,
tiyatronun bir sonuç olmasının yanı sıra, araç olma niteliği
de vardır. Tiyatronun sonuç oluşu onun sanatsal bütünlüğünü,
araç oluşu ise eğitimsel gücünü açığa
çıkarmaktadır.
Devlet Tiyatroları,
toplumun kültürel ihtiyacını karşılamak, geliştirmek,
tiyatro sanatını yaygınlaştırmak ve evrensel
değerlere sahip bireylerin yetiştirilmesine katkıda bulunmak
misyonuyla 1949 yılında kurulmuştur. Devlet
Tiyatrolarının en önemli amacı; herkese, temsil verilebilecek
her yerde ve her şartta tiyatro sanatını
ulaştırmaktır. Yine, Devlet Tiyatrolarının, tiyatro
sanatının ülkenin her noktasında sahnelenmesini sağlamak
amacıyla yerleşik sahnelerin yer almadığı noktalara
turnelerle tiyatro sanatını götürmek üzere yurt içi turneler düzenler
ve sahne sanatlarının yurt dışında
tanıtılmasını sağlar, kültür köprüleri kurar, uzun
vadeli kültürel iş birliği ve projelere adım atarak ana hedefleriyle
yurt dışı turneler düzenler. Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğü, benim ilim Malatya dâhil olmak üzere, 23 ilde, 58 sahnesinde
yurt içi ve yurt dışında turneleriyle 6.185 temsili
başarıyla gerçekleştirmiştir. Devlet
Tiyatrolarının 1 Ekimde başlayan yeni sezonunda bütün personelin
özveri ve gayretiyle çalışmaları 70 yerli oyun ve 42 çeviri
oyunu tiyatro izleyicilerinin yoğun ilgi ve destekleriyle her geçen gün
başarılarını perçinlemiştir ve seyirci doluluk
oranı yüzde 100lere ulaşmıştır. Devlet Tiyatroları
sahnesi olmayan illerde tiyatro sahneleri açarak ve düzenli turnelerle oyun
sergileyerek ülke çapında geniş bir tiyatro ağı
kurmuştur. 2013-2014 tiyatro sezonu sonuna kadar Manisada, Kayseride,
Çanakkalede, Hatayda, Mardinde, Şanlıurfa illerinde açmayı
düşündüğü sahneleri tiyatrosuna kazandırmak amaçları
arasındadır.
Bu vesileyle, ben
bir kez daha, elim kazada hayatını kaybeden öğretmenlerimize ve
vatandaşlarımıza başsağlığı diliyorum
ve 2014 yılı bütçemizin hayırlara vesile olmasını diler,
saygılarımı sunarım.
Teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Çalık.
Mersin Milletvekili
Nebi Bozkurt.
Buyurunuz
Sayın Bozkurt. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA NEBİ BOZKURT (Mersin) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının Türkiye Yazma Eserler Kurumu
Başkanlığı bütçesi üzerine grubum adına söz
aldım. Yüce heyetinizi ve milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Bilgi
muhtevaları, hatları, ciltleri, tezhip, minyatür, ebru ve
tezyinatlarıyla bilim ve sanat adamlarımızın,
araştırmacıların çalışmalarına
ışık tutan, mazi ile gelecek arasında bağlantı
kuran yazma eserler, kültür mirasımızın en değerli
hazineleridir. Türkiye, bilhassa yazma eserler açısından
dünyanın önde gelen ülkelerindendir. Sayısı yüz binleri bulan ve
tarihî önemi haiz yazma eserlerin büyük bölümü, kütüphaneler, saraylar, müzeler
ve özel koleksiyonlarda muhafaza edilmektedir. Son yıllarda yazma eserlere
verilen önem sonucunda onların gün yüzüne çıkarılması,
korunması ve alanında uzmanlaşmış personelce restore
edilmesi amacıyla, merkezi İstanbulda olan ve 5 daire
başkanlığı, İstanbul, Ankara ve Konyada olmak üzere 3
bölge müdürlüğü ve bunlara bağlı 17 yazma eserler
kütüphanesinden oluşan Türkiye Yazma Eserler Kurumu
Başkanlığı kurulmuştur. Sadece Süleymaniye ve ona
bağlı kütüphanelerde, tarihi on asır öncesine uzanabilen
birçoğu minyatür, ebru ve tezhip sanatları açısından önemli
158 bin kadar yazma eser bulunmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görevleri 6093 sayılı
Kanunla belirlenmiş Başkanlık, kurulduğu 2010
yılından günümüze önemli çalışmalar
başarmıştır. Bunların en önemlisi, Süleymaniye
Kütüphanesi bünyesinde kurulan RFID yani otomatik olarak tanıma ve veri
toplama tabanlı yeni koleksiyon sistemi projesidir. Tamamlanarak hizmete
açılan ve uhdesinde en son teknolojiyi barındıran söz konusu
projeyle, Süleymaniye ve ona bağlı kütüphanelerde bulunan eserler
yılların ihmaliyle maruz bırakıldıkları zor
durumdan kurtarılıp temizlenerek koruma altına
alınmaktadır. Biri İstanbul Süleymaniye bünyesinde, diğeri
Konyada olmak üzere 2 adet Yazma ve Nadir Eserler Restorasyon
Araştırma Merkezi kurulmuş, buralarda zamanla kâğıtları
eskimiş, hasar görmüş, yazıları solmuş ve tahrifata
uğramış el yazması eserler uzmanlarınca restore
edilmektedir. Yakın bir zamanda
Başkanlık bünyesinde faaliyete geçecek olan Süleymaniye Kitap
Şifahanesinin bu alanda Türkiye'nin
en büyük yazma eser restorasyon merkezi olması
planlanmaktadır. Kurumun bu hizmetleri Mali Timbuktu, Moritanya Atar,
Tayland Patani bölgesi gibi yurt dışındaki yazmalara kadar
uzanabilmektedir.
Teşkilat Kanunu ile Yazma
Eserler Kurumu Başkanlığına verilen en önemli görevlerden
birisi de eserlerin tercüme ve sadeleştirilmesidir. Başkanlık
tarafından geliştirilmiş olan 1001 Eser Projesi kapsamında
kültür hayatının yapı
taşları arasında yer alan yazma eserlerin
yayınlanmasına başlanmıştır. Bu kapsamda kurum,
fen bilimleri, coğrafya, edebiyat, tarih, felsefe, sanat, din bilimleri, tasavvuf,
seyahatname ve benzeri alanlarda yazılmış eserleri çeviri,
latinize etme, sadeleştirme ve tıpkıbasım yoluyla
yayınlayarak günümüz ilim ve kültür hayatına kazandırmayı
amaçlamaktadır. Bu çalışmaların sonucu olarak
aralarında Mesâlihul Ebdân Vel Enfüs, Beden ve Ruh
Sağlığı, Dioscoridesin Huneyn Bin İshak Tahkiki
Kitâbül Haşâiş Fît Tıb, De Materia Medicası, Nasirüddin
Tusinin Tahrîru Usûlil Hendese Vel Hisâb yani Eukleidesin Elemanlar
Kitabının Tahriri, Acâyibül Mahlûkât ve Garâyibül Mevcûdâtın
da bulunduğu on iki eser yayınlanmıştır.
Sayın Başkan ve
değerli milletvekilleri; diğer yandan Başkanlık bünyesinde
kurulan yazma Eser Satın Alma
Komisyonu bazı şahıs ve kurumların elinde bulunan
yaklaşık 2 bin yazma eseri satın alarak okuyucuların
hizmetine sunmuştur. Başkanlık daha kaliteli hizmet için fiziki
şartların iyileştirilmesi gayretindedir.
Kendilerine başarılar
diliyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Bozkurt.
Samsun Milletvekili Cemal
Yılmaz Demir.
Buyurunuz Sayın Demir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA CEMAL
YILMAZ DEMİR (Samsun) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Gümrük ve Ticaret Bakanlığı bütçesi
üzerinde AK PARTİ Grubumuz adına söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Türkiye, Orta Doğu,
Balkanlar, Kafkaslar gibi çalkantılı bir coğrafyanın ve
aynı zamanda dünyanın en önemli ticaret ve enerji
hatlarının kesiştiği bir kavşak noktasında yer almaktadır. Bölgedeki sorunların çözümü hâlinde sadece
Türkiyenin değil, bölgedeki tüm ülkelerin kazanacağını her
zaman güçlü bir biçimde ifade ediyoruz.
Bildiğiniz
gibi, iktidara geldiğimiz Kasım 2002den bu yana hem siyasi alanda
hem de ekonomi alanında çok önemli reformlara imza attık.
Attığımız her adımın ne kadar isabetli
olduğunu küresel krizde test etmiş olduk.
Biz, yeni bir
yaklaşım getirerek paradan para kazanma devrinin bitmesi
gerektiğine inandık. O nedenle, reel sektörün yeniden
canlanmasını ve ülke ekonomisine güvenmesini, yatırımlara
hız vermesini sağlayacak tedbirler aldık. Diğer pek çok
ülkenin aksine, IMFden destek almadan kendi dinamiklerimizle, kendi
insanımıza güvenerek bunu aştık. Sağlanan siyasi
istikrar sonucu elde edilen güven ortamı, yabancı yatırımcıların
ülkemize küresel kriz ortamında dahi yatırım yapmalarına
imkân sağlamıştır.
Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı, yasal ticareti kolaylaştırmak, tüm gümrük
işlemleri açısından maliyetleri düşürmek,
kırtasiyeciliği bertaraf ederek işlem sürelerini kısaltmak
ve eşyanın bir an önce nihai varış noktasına
ulaşmasını sağlamak için gerekli altyapıyı
kurmuştur. Hızla gerçekleştirdiği yeniden yapılanmayla
ülkemizi dünyanın en kolay ve güvenli ticaret yapılan ülkelerinden
biri hâline getirmiştir. 2023 vizyonundaki ekonomik hedeflerimize ancak bu
şekilde ulaşılabilir.
Gümrükler, yasal
ticareti kolaylaştırarak ülkelerdeki teşebbüs ve rekabet gücünü
artırmaktadır. Bu noktadan hareketle, dünyanın en güvenli ve en
hızlı işleyen gümrük idarelerini oluşturarak müteşebbislerimizin
rekabet gücünü artırmak amacıyla çalışmalar hızlı
bir şekilde sürmektedir.
Sonuç olarak,
gümrüklerdeki işlemler süre itibarıyla
kısalmıştır. Ticareti kolaylaştıran,
sınırdaki bekleme süreleri ve dolayısıyla nakliye
maliyetlerini azaltan en güncel uygulamalarımızdan biri de
nakliyecilerimiz için hızlı geçiş hattı
uygulamasıdır. Bu uygulama sayesinde nakliyecilerimiz tescil
işlemlerini sınır kapılarında kendileri için
ayrılmış özel peronları kullanarak eskiye oranla en az
yüzde 50 daha kısa sürede tamamlayabilmektedirler.
2002
yılında ilk bir dakikada tamamlanan ihracat işlemlerinin
oranı yüzde 3 iken, 2012 yılında bu oran yaklaşık 20
kat artarak yüzde 57ye, 2013 yılının ilk yarısında
ise yüzde 60a çıkmıştır. Ortalama olarak işlem
süreleri 2002 yılında on saatin üzerinde iken 2013
yılının ilk yarısında beş saatin altına
inmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyenin küresel bir aktör
olmasının yolu uluslararası arenada rekabet edecek güçlü marka
ve firmalardan geçer. İşte, bu nedenlerle küresel düzeyde rekabet
eden iş dünyamızın rekabet gücünü artırmak üzere bir yandan
en iyi uygulamaları Türkiyenin gümrük ve ticaret işlemlerine
uyarlıyoruz, diğer yandan, kredi kullanma imkânlarını iyileştiriyoruz.
Burada bir noktaya
dikkatinizi çekmek istiyorum. Esnafın kullandığı kredi
faizleri AK PARTİ hükûmetleri döneminde, önce yüzde 47den yüzde 5e
düşürülmüştür, sübvansiyon oranıysa yüzde 20den yüzde 50ye
çıkarılarak esnafımızın borçlarına ödeme
kolaylığı getirilmiştir. Ayrıca, kredi kefalet kooperatifleri
aracılığıyla kullandırılan hazine destekli
kredilerde 2002 yılında 5 bin TL olan kredi üst limitleri 125 bin
TLye, yatırım kredilerinde 300 bin TLye
çıkarılmıştır. Kredilerden kooperatifler adına
yapılan kesintiler 2002 yılında yüzde 9 iken 2013
yılında yüzde 3e kadar indirilmiş olup faiz oranları ise
yüzde 47den yüzde 4e düşürülmüştür. Esnaf ve sanatkârlara 2002
yılında Halk Bankasından Esnaf ve Sanatkârlar Kredi ve Kefalet
Kooperatifleri marifetiyle kullandırılan kredilerin tutarı 154
milyon TL iken bugün 9 milyar TLye çıkarılmıştır.
2013 yılı Eylül ayı itibarıyla 187 milyar dolar ithalat,
112 milyar dolar ihracat olmak üzere dış ticaret hacmi
yaklaşık 300 milyar olarak gerçekleştirilmiştir.
Bu vesileyle
konuşmama son verirken bütçenin hazırlanmasında emeği
geçen, başta Sayın Bakanımız olmak üzere, tüm Bakanlık
çalışanlarına teşekkür eder, 2014 bütçesinin milletimize
hayırlı olmasını diler, Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Demir.
Antalya
Milletvekili Hüseyin Samani
(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Samani.
AK PARTİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN SAMANİ (Antalya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Gümrük ve Ticaret Bakanlığı bütçesi
hakkında söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Her alanda
olduğu gibi bu dönemde Gümrük ve Ticaret Bakanlığının
yaptığı çalışmalarda da önemli mesafeler
alınmıştır. 2012 yılında ülkemiz merkezî yönetim
vergi gelirlerinin yaklaşık yüzde 20sine tekabül eden 53 milyar 827
milyon lira bu alandan tahsil edilmiştir. 2013 yılı Ekim
ayı itibarıyla tahsil edilen vergi miktarı ise 50 milyar
lirayı geçmiştir.
Gümrüklerde
uzlaşma müessesesi hayata geçirilmiştir. Artık yükümlü ve gümrük
idaresi arasındaki vergi ve vergi cezaları sorunu yargıya
gitmeden bu yöntemle çözülebilecek hâle gelmiştir. Gümrük uzlaşma
uygulamasının başladığı 2011 yılı
Ağustos ayından 2013 yılı Kasım ayı sonuna kadar
geçen sürede toplam 5.802 uzlaşma başvurusu olmuş ve
başvuru ile uzlaşılan dosya sayıları baz
alındığında uzlaşma müessesesinde yüzde 95lik bir
başarı yakalanmıştır.
Artık
kaçakçılığa geçit verilmiyor. 2012 yılında
uyuşturucu madde ve ticari eşya olmak üzere toplamda 743 milyon 732
bin TL değerindeki kaçak yakalaması gerçekleşmiştir.
Bakanlığın kaçakçılıkla mücadele konusundaki
kararlılık ve başarısı 2013 yılında da artarak
devam edecektir. Bu yılın ilk on bir aylık döneminde 1 milyar TL
değerinde uyuşturucu madde ve ticari eşya yakalaması
gerçekleştirilmiştir.
Kapıkule,
Gürbulak, İpsala, Habur, Cilvegözü, Sarp, Hamzabeyli ve Nusaybin gümrük
kapıları yap-işlet-devret modeliyle yenilenmiştir. Yine
aynı modelle Halkalı gümrük tesisiyle Esendere, Dilucu, Kapıköy
ve Çıldır-Aktaş gümrük kapılarının bir buçuk
yıl içinde yenilenmesi için uygulama sözleşmesi imzalanmıştır.
Halkalı gümrük idaresinin temel atma töreni Eylül 2013te,
Çıldır-Aktaş Gümrük Kapısının temel atma töreni
de Kasım 2013te gerçekleşmiştir. Bu iki idaremizin tesislerinin
2014 yılı içinde işletmeye açılması hedeflenmektedir.
İnşallah 2014te tek pencere projesi de hayata geçirilecektir. Bu
projeyle ticaret ve taşımacılığa ilişkin gümrük
hizmetlerinin tamamı tek bir noktadan gerçekleşecek ve tüm
işlemler buradan yürütülecektir.
2008
yılında başlatılan İpek Yolu Girişimi
kapsamında 6 adet uluslararası forum gerçekleştirilerek
Kervansaray Projesi de hayata geçirilmiştir. Yapılan bu
çalışmayla Türkiyeden Çine kadar uzanan iki ayrı koridorda
İpek Yolunun canlandırılması hedeflenmektedir.
Kaçak
eşyanın muhafazası ve tasfiyesine yönelik işlemler süratle
sürdürülmektedir. 6455 sayılı Kanunla, yurda kaçak olarak sokulan
bandrolsüz sigara ve içkiler numune alınarak derhâl imha edilme
imkânı sağlanmıştır. Böylece saklama maliyetleri de en
aza indirilmiştir. Ayrıca, 2013 yılı ilk on ayında
kaçak eşya satışından toplam 67,7 milyon lira gelir elde
edilmiştir.
Şirketlerin
kurumsal bir yönetime sahip olması, teknolojik gelişmelere uyum
sağlaması ve rekabet gücünün artırılmasını
amaçlayan yeni Türk Ticaret Kanunumuzun uygulamasını gösteren hukuki
düzenlemeler yürürlüğe konulmuştur. Yürürlüğe giren yeni Türk
Ticaret Kanunu ile gayrifaal ve münfesih şirketlerin kısa sürede
tasfiyesine de imkân sağlanmıştır. Bu kapsamda, 115.515
adet şirketin sicil kaydı silinmiştir.
Ülkemizde dört
temel veri tabanından biri olan Merkezî Sicil Kayıt Sistemi yani
MERSİS uygulamaya bu süreçte alınmıştır. Bu sistemle
ticari işletmeler ile şirketlerin kuruluş, değişiklik
ve kapanış işlemleri elektronik ortama
taşınmıştır. Lisanslı depoculuk sistemi ülke genelinde
yaygınlaştırılmıştır. Bu sistemle yeni bir
yatırım aracı olarak elektronik ürün senetleri de uygulamaya
alınmıştır.
Bu vesileyle,
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı bütçesinin hayırlı
olmasını diliyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Samani.
Düzce Milletvekili,
Fevai Arslan
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Arslan.
AK PARTİ GRUBU
ADINA FEVAİ ARSLAN (Düzce) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Rekabet Kurumunun 2014 yılı bütçesi üzerinde grubum
adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Rekabet
kuralları dünyanın pek çok ülkesinde yürürlüktedir ve bilhassa
gelişmiş ülkelerin vazgeçilmez gördüğü düzenlemelerdir.
Ülkemizde de Anayasamızın 167nci maddesi hükmü devlete
piyasaların sağlıklı ve düzenli işlemeleri için
gerekli tedbirleri alma, tekelleşme ve kartelleşmeyi önleme görevi
vermiştir.
Rekabet Kurumunun
faaliyete geçtiği 1998 yılında yaklaşık 270 milyar
dolar bir ekonomik büyüklüğe sahip olan Türkiye Cumhuriyeti, ekonomik
yapısında serbestleşme sürecini büyük ölçüde
tamamlamış, 2012 yılı itibarıyla yaklaşık
786 milyar dolarlık bir millî
gelirle dünyanın önde gelen sanayileşmiş ve gelişmekte olan
ülkelerinden biri olmuş ve dünya ekonomisinin yüzde 85ini oluşturan
G20 ülkeleri arasına girmiş durumdadır.
Ulusal ekonominin
eskiye göre daha rekabetçi, dış dünyaya daha açık ve serbest
piyasa ekonomisinin tüm kurum ve kurallarıyla daha iyi işliyor
olmasında rekabet kurallarına uyumun rolü büyüktür. Ekonomide piyasa
mekanizması dışında gerçekleşen suni müdahaleleri
bertaraf etme çabası içinde olan Rekabet Kurumu da bu istikamette
çalışmalarına başarılı bir şekilde devam
etmektedir. Rekabet Kurumu, kuruluşundan bugüne değin rekabet
koşullarının teşebbüslerce bozulduğu vakıalarda
verdiği kararlarla etkin uygulama örnekleri oluşturmuş, muhtemel
rekabet ihlallerine karşı önemli bir caydırıcılık
vasfı kazanmıştır. Bu vesileyle tüketiciye de üreticiye de
adil bir ortam sunularak vatandaşın daha ucuza, daha kaliteli, bol
seçenekli ürün ve hizmet alması sağlanmaya
çalışılmıştır. Kurumun 2013 yılı
faaliyetlerini özetlemek gerekirse şu hususlara değinmek yerinde
olacaktır:
Bu yılın
ilk on ayında 1 Ocak 2013-31 Ekim 2013 tarihleri arasında Rekabet
Kuruluna intikal eden toplam 410 dosya nihai olarak karara
bağlanmıştır. Ayrıca, özelleştirme kapsamındaki
işlemlerle ilgili olarak 7 adet görüş bildirilmiştir, toplam 173
başvuru ise kapsam dışı olarak
değerlendirilmiştir. Bu dönemde bilgi ve iletişim teknolojileri,
eğitim, gıda, tarım, inşaat, mesleki faaliyetler ve
ulaştırma alanlarında toplam 15 konuda soruşturma
açılmıştır. Aynı dönemde 15 soruşturma
tamamlanmıştır. Hâlihazırda bilgi ve iletişim
teknolojileri, eğitim, gıda, tarım, inşaat, kültür, sanat,
eğlence, mesleki faaliyetler, petrol ve petrol ürünleri ve
ulaştırma alanlarında yürütülen 21 soruşturma
bulunmaktadır.
Teşebbüslerin
rekabete aykırı eylemleriyle ilgili olarak Rekabet Kurulu
tarafından verilen para cezalarının tahsili 6183
sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde Maliye Bakanlığı
tarafından yapılmakta ve genel bütçeye gelir olarak kaydedilmekte, bu
tahsilat nedeniyle Rekabet Kurumuna herhangi bir gelir aktarımı
yapılmamaktadır.
Özetle, Rekabet
Kurumu, gelinen noktada piyasalardaki rekabetin önündeki engelleri
kaldıran, tüketicilere ekonomik fayda sağlayan önemli karar ve
uygulamaların altına imza atmıştır. Bu süreçte kurum
gerek Avrupa Birliğindeki gelişmeleri ve gerekse diğer
uluslararası alandaki gelişmeleri yakından takip ederek
uluslararası standartları yakalayan şeffaf, adil, tarafsız
bir uygulamayı hayata geçirmeye özen göstermiştir. Nitekim, gerek AB
ilerleme raporlarında gerekse OECD gibi uluslararası kuruluş
çalışmalarında Türkiyenin ileri rekabet hukuku normlarına
uyum bakımından geldiği noktadan övgüyle söz edilmektedir. Bütün
bu nitelikleriyle kamuoyunun takdirini toplayan Rekabet Kurumu, tüketicilerin
daha kaliteli ürünü daha düşük fiyatla almalarını
sağlayacak rekabetçi piyasalar hedefiyle faaliyetlerini
kararlılıkla sürdürmeye devam edecektir.
2014
yılının ve bütçesinin hayırlara vesile olmasını
diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Arslan.
Sayın
milletvekilleri, saat 13.00e kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 11.57
İKİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
13.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), İsmail KAŞDEMİR
(Çanakkale)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 30uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, beşinci tur üzerinde söz
sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna gelmiş idi.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan ilk konuşmacı,
İzmir Milletvekili Oğuz Oyan. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Oyan.
Süreniz on iki
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
OĞUZ OYAN (İzmir) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; boş salona konuşmak da
biraz caydırıcı etki yaratıyor.
Efendim, bugün ben
sadece AB Bakanlığı üzerine konuşacağım. AB
Bakanlığı ne işe yarar konusuna birazdan girmek üzere önce
şunu söyleyeyim: AB ile Türkiye ilişkilerinde birinci perde, yeni
iktidar olan AKP Hükûmeti açısından kendi iç siyasi konsolidasyonunu
sağlamak için AByi bir kaldıraç olarak kullanması üzerinden
başlamıştır yani AB, bu anlamda kullanılmış
ve tüketilmiştir. Aslına bakarsanız iktidarın, AByle
ilişkilerinde bir müzakere stratejisine sahip olduğu dahi
tartışmalıdır.
Bakın, bir iki örnek vereyim: 6
Ekim 2004, ilerleme raporu açıklanıyor, Sayın Başbakan
Olumlu ve dengeli bir rapor. diyor. Daha sözlerinin kulaklardaki
yansıması bitmeden, arkasından AB İlerleme Raporunda
düzeltme yapmak üzere harekete geçiyor bütün Bakanlık,
Dışişleri Bakanlığı o sırada. Daha sonra,
hemen, 17 Aralık 2004te AB Konseyi toplanıyor ve Türkiye'ye -daha
önce ilerleme raporunda olduğu üzere- açık uçlu bir yeni
imtiyazlı üyelik türü, bir ikinci statüyü dayatan bir şey imzaya
açılıyor ve orada Beşir Atalaya, o sırada Cumhuriyet Halk
Partisi Genel Başkanı İmzalama, gel, arkandayız. diye
mesaj vermesine rağmen bu imza atılıyor ve Ankara'da gündüz
vakti havai fişeklerle kutlanıyor, Hey, işte, oldu bitti, ABye
girdik. diye. Tam altı gün sonra, 17 Aralıktan tam altı gün
sonra, 2004 17 Aralığından, Dışişleri Bakanlığı
nota veriyor AB Konseyine ve Türkiye'ye dayatılan bazı
koşulların kabul edilemez olduğunu söylüyor. Şu
şaşkınlığa bakınız. Yani, bu nasıl bir
müzakere stratejisidir? Yani, burada şey çok açık. Birinci perdesi,
AByle ilişkilerde AB, Türkiyedeki bir siyasi akımın ve
üstelik, yeni bir siyaset inşa etmeye çalışan, özel gündemi olan
bir siyasi hareketin kendi iç siyasi meşruiyetini konsolide etmek,
pekiştirmek adına AB hikâyesini kullanmak üzere oluşmuştur.
Tabii, burada Avrupa Birliği de eli
boş çıkmıyor. Bir taraftan Türkiyedeki bu siyasi iktidara
destek veriyor ama eli boş çıkmıyor. Nasıl, neyi
halletmiş oluyor? Bir: Bir kere tam üyelik perspektifini bitiriyor Türkiyenin.
Bir kere, ikinci statüye yani imtiyazlı ortaklığı açık
uçluya koyarsanız artık hiç kimse size, AB, çok büyük bir gereksinim
duymadıkça bir daha o esas statüyü vermez, onu görüşmez.
Dolayısıyla, AB istediğini buradan alıyor.
Tabii, bunun dışında
başka şeyler alıyor. Kıbrıs meselesini bir ön
koşul hâline getirmeyi başarıyor ve tıkayacak bir şey
olarak ortaya çıkıyor. Bir şey daha var tabii, müzakere çerçeve
belgesini öyle bir hazırlıyorlar ki ABnin bütünü ama her bir ülke de
müzakereyi tıkayabilecek silahlara sahip oluyor. İşte, şu
kadar faslın görüşülmesini tıkamak, şu nedenle ya da
nedensiz, böyle bir müzakere çerçeve belgesiyle de AB, Avrupa Birliği,
Türkiyenin Avrupa Birliği iddialarını tüketiyor. İktidar
bunun karşılığında ne almıştı? Kendi iç
siyasi konsolidasyonunu.
Gelelim ikinci perdeye. İkinci
perde, AKPnin ve Başbakanın giderek içeride otokrasiye
yöneldiğinin iyice ortaya çıktığı ve Avrupa
Birliğinin ya da Batının genel olarak göz yumma limitlerinin
sınırının aşıldığı bir dönem yani
hep hoşgörüyle görüldü, niye? Türkiyede bir iktidar var işte, bizim
her istediğimizi yapıyor, bakın bir özelleştirme
programıyla bizim sermayemize inanılmaz alanlar açıyor, daha ne,
neoliberal politikaları bizden çok savunuyor, IMF, Dünya Bankası, oh
yani şey gibi, neredeyse politikanın Kâbesi gibi, daha ne
yapalım.
Fakat bir süre sonra, dediğim gibi,
son yıllarda bu süreç o nedenlerle tıkanıyor ve Gezi olayı
bunun tam da bardağı taşıran damlası oluyor çünkü
maskeler düşüyor. Çünkü Türkiyedeki polis ve yargı şiddetinin
nasıl bir iktidar aracı olarak, bir baskılama aracı olarak
kullanıldığı herkesin, görmek istemeyen gözlerin bile
gördüğü bir durum hâline geliyor. O zaman frenlere basılıyor.
Tabii, bu arada o yeni Osmanlıcılık vesaire gibi o kibirli
dilleri vesaireyi, o bölge hegemonya gücü, alt hegemon gücü olma gibi birtakım
hevesleri ve bütün bunların doğurduğu fiyaskoları,
Mısır, Suriye fiyaskolarını, İsrail geçimsizliği
vesaire bütün bunlar Batı açısından soru işaretleri.
Peki, ben tekrar başa dönüp soruyorum:
Gerçekten AKPnin bir Avrupa Birliği hedefi var mıdır?
Olmadığını Başbakan söyledi, ne zaman söyledi? 12
Kasım 2013teki grup toplantısında aynen tam bütününü
okumayacağım, sadece bir cümlesini alacağım, diyor ki
Başbakan: İki yüz yıldır bu millete istikamet
dayatılıyor. İki yüz yıldır dediği şey
nedir? Türkiye'nin bütün demokratikleşme dönemleridir yani mutlak monarşiden
meşruti bir idareye geçiş, oradan demokrasiye geçiş, bütün bir
cumhuriyet devrimleri, Batıya Türkiye'nin yönelmesi ve hatta o iki yüz
yıl içinde elli yıl önceki 1963 Ankara Antlaşması yani
İki yüz yıldır Türkiye'ye istikamet dayatılıyor.
deyince hepsi yani dolayısıyla Avrupa Birliğinin kendisi de
dâhil olmak üzere. Dolayısıyla başka yerlerde kendinize yer
aramaya başlıyorsunuz.
Dolayısıyla, buradan şuna
geliyoruz, AKPnin bütün bu Avrupa değerleriyle uyuşmaz, Avrupa
değerleriyle bağdaşmaz, bu kültürel değerleri temsil ediyor
olması ama aynı zamanda AKPnin temsil ettiği siyasi
değerler, siyasi pozisyonlar ve uyguladığı baskılama
araçları özellikle Türkiye'de din merkezli bir otokratik düzen
inşasına girişmesinin ayan beyan ortaya çıkması,
doğrudan doğruya AB üyeliği önünde bir engel hâline geliyor.
Yani AKPnin kendisi, bugün Türkiye'nin AB üyeliği önünde bir engeldir.
AKP iktidarı boyunca bu engel sürecektir. (CHP sıralarından
alkışlar) Dolayısıyla birinci mesele, Türkiye'nin AKPden
kurtulmasıdır. AKP, AB ilişkilerini tıkayan parti konumuna
gelmiştir AB açısından aslında bununla yeni bir gerekçe elde
edilmiştir, Türkiye'nin üyeliğine karşı AKP gibi bir
iktidar, AB açısından bir gerekçe oluşturmuştur.
Peki, Avrupa Birliği
Bakanlığı bu tıkanmayı aşabilecek bir rolde mi,
şimdi oraya gelelim. Aslında şimdi, AB Bakanlığı,
bizzat Bakanlık görevi süresinde Sayın Bakanın diplomatik dil
sınırlarını aşan bu sokak diplomasisi dediğimiz
ya da sokak dövüşçüsü der Amerikalılar, bu tür bir dille, acaba, AB
nezdinde itibar erozyonu bakanlığı durumuna mı
gelmiştir? Bu soruyu sormak lazım. Yani AB nezdinde itibar erozyonu
bakanlığına eğer dönüştüyse, bunu, bize, bütün -AB
Komisyonu üyesiyim ben- karşımızdaki muhataplarımız
dile getirir duruma geldiyse Böyle bir diplomatik dil olur mu? diye, burada
bir sıkıntı vardır.
Şimdi, peki,
AByi eleştirme hakkımız yok mu? Kuşkusuz var,
fazlasıyla var ama bu, üslup bozuklukları ve hakaret üzerinden bir
kazanım elde etmeyeceğini görerek başlar. Önemli olan,
içeriktir.
Şimdi,
nasıl bir içerik? Bir kere, öncelikle, hani 2004-2005 sürecinde
Türkiyenin, AKPnin kendi eliyle verdiği tavizlerdeki payını
unutmadan -çünkü biz hediye ettik bütün bunları, yolumuzu kendimiz
tıkadık- Avrupa Birliğinin bir kere taahhütlerini yerine
getirmemesine, Avrupa Birliğinin müzakere başlıklarının
açılmasında tıkaç rolü oynamasına, kuşkusuz ikiyüzlü
politikalarına karşı kararlı bir tavır sergilemeliyiz.
Her an bu tutumu sergilemek durumundayız. Kıbrıs
bakımından verdiği sözleri de yerine getirmediği için
söylemeliyiz.
Ama ikinci:
Eğer, tam üyeliğe götürmeyen bir süreçte, Türkiye üzerinde yük oluşturmaya
başladığı artık -en azından on yıldır,
AKP dönemi boyunca- ayan beyan ortaya çıkan bir gümrük birliğini
masaya yatıramıyorsanız, yani o zaman müzakere
imkânlarınız kalmıyor. Yani siz ABye şimdi ne diyorsunuz?
Transatlantik Serbest Ticaret Anlaşması AB-ABD arasında,
diyorsunuz ki ABDye: Benimle de yap, çünkü ben mağdur
olacağım. E, niye yapsın seninle? Yani niye hemen yapsın
ya da? Niye yapsın? Çünkü zaten senin gümrük birliği anlaşman
buna izin veriyor.
O hâlde şunu
yapmak zorundayız: Ya gümrük birliğini masaya
yatıracağız AByle onu bir serbest ticaret anlaşmasına
dönüştüreceğiz ya da eğer bunu yapamıyorsanız, gümrük
birliğini, ABnin yeni serbest ticaret anlaşması
imzaladığı ülkelerin, Türkiyenin Parlamentosundan geçmesi
şartını koyacaksınız. Bundan başka bir çözüm yok.
Bunları yapamıyorsanız, içeriksiz konuşmaların ötesine
de gitmez, sözün ağırlığı olmaz, sözün
ağırlığı, arkasında bir kararlı duruşla
ortaya çıkar.
Şimdi, bu geri
kabul anlaşması meselesine biraz değineyim: Şimdi, 16
Aralıkta imzalanacağı söylenen bir geri kabul
anlaşması var, Dışişleri Bakanlığı
böyle bir açıklama yapmıştı. Şimdi, bu geri kabul
anlaşması ve ona bağlı olarak başlatılacak
vizesiz AB seyahati müzakereleri, aslında en iyi ihtimalle de üç yıl,
en erken üç yıl sonra gündeme gelecek diye şey yapılan bu taviz,
aslında Türkiyeye yeni bir tuzak, gümrük birliği gibi. Gümrük birliği,
başta bir AB üyeliği hedefi üzerindendi. O gerçekleşmedi,
dolayısıyla tekrar müzakere etme hakkımız var.
Şimdi, bu geri
kabul anlaşması bir AB üyeliği hedefine de sahip değil.
Yani Üç yıl sonra AB üyeliği alacaksınız. deseler hadi
otur, konuş. Öyle bir şey de yok. Dolayısıyla, bu geri
kabul anlaşması, Türkiyeyi bu ikinci statüye razı etmek, o
imtiyazlı ortaklık üzerinden Bak, ben seni kıyımda tutmaya
devam edeceğim, sen bu geri kabul anlaşmasını imzala, ben
sana vizesiz dolaşım hakkını vereceğim. Buradan
götürelim.
Değerli
arkadaşlar, vizesiz dolaşım hakkı, ta 1957de Avrupa
Konseyi üzerinden Türkiyenin elde ettiği bir haktı. Daha sonra
Ankara Antlaşması, Katma Protokol vesaire, bunlar geliştirildi,
başka bir bağlamda. 1980de, henüz darbeden önce bizzat Alman
Dışişleri Bakanı Genscherin ifadesiyle, 1980den hemen
önceki hükûmet, o sırada işbaşındaki hükûmet
tarafından bu vize meselesi iki taraflı olarak ne yazık ki
getirildi. Tabii, 1980 darbesi buna tuz biber ekti, Avrupa Birliği yeni
bir gerekçe kazandı orada ama şimdi biz bu eski hakkı yeniden
kazanmak için yeni tavizler, yeni kabul tavizleri mi vermek zorundayız?
Şimdi,
bakın, geri kabul meselesi, öyle bir hikâye ki eğer bunu kabul
ederseniz bu üçüncü ülke vatandaşları otomatik olarak Türkiyeye
gelecek -Türkiyeden gitmiş olanlar- ve bunları siz alıp kendi
ülkelerine de yollayamayacaksınız çünkü, davalar açıyorlar Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinde dolayısıyla bu yol
tıkanıyor. Her hâlükârda vize-mülteci pazarlığı
gayriinsanidir, yüz kızartıcıdır, bundan mutlaka kurtulmak
lazım. Türkiye, üçüncü sınıf bir ülke durumuna
düşürülmemelidir. Cumhuriyet Halk Partisi buna izin vermeyecek.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Oyan.
Muğla
Milletvekili Tolga Çandar. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Çandar.
Süreniz sekiz
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
TOLGA ÇANDAR (Muğla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, konuşmamın hemen başında, esas konuya
geçmeden önce, 27 Ağustos 2013 tarihinden beri termik santrallerin,
Muğla yöresindeki termik santrallerin ve kömür ocaklarının
özelleştirilmesine karşı mücadele eden ve 9 Aralıktan bu
yana da açlık grevine başlayan maden ve enerji işçileriyle
direnişe tam destek veren başta Yatağan, Milas, Muğla
Merkez ve Bodrum olmak üzere tüm bölge halkını saygıyla
selamlıyorum, onurlu ve haklı mücadelelerinde başarılar
diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Hoşgörünün
egemen olduğu Muğlamızda, demokratik haklarını
kullanmak isteyen işçilerimize karşı TOMAlarla, polis
coplarıyla ve biber gazıyla yapılan polis
saldırılarını da şiddetle kınıyorum.
Ayrıca
Başbakan gelecek diye dört gün boyunca Muğlaya
yaşattığınız sıkıyönetim benzeri
uygulamalarınızı da kınıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) Madem bu kadar korkuyordunuz, 6 bin
polisle
Kendi halkından bu kadar korkar mı bir Başbakan?
Korkuyordunuz, gelmeyecektiniz. Başbakan istediği her yere gider
elbette ama bu korku niye? Biz Muğlada kimin şeyine kış
dedik? Gelirdiniz hep beraber, biz de beraber giderdik, havaalanında
karşılardık bu ülkenin Başbakanı
Giderdik, elini
sıkardık Hoş geldin Başbakanım der, eşlik
ederdik kendisine ama bu şekilde 4 bin, 6 bin polisle gelince Kusura
bakmayın dedik, çekildik.
Sayın Bakan,
elli yılı aşkın bir süredir ekilip biçilen ve üç
kuşağın geçim kaynağı olan Milas, Bodrum başta
olmak üzere Muğla 2/B arazilerinin bir anda turizm bölgesi ilan edilip,
köylülerimize âdeta Çekin gidin benim arazimden. diyen köy ağası
tavrıyla davranmak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine yakışır
mı? Çamovası köyü, Kısırlar köyü, Demirciler köyü,
Karacahisar köyü civarındaki arazilerin bir anda turizm bölgesi ilan
edilmesi enteresan. Ne tür yatırımlar yapacaksınız çok
merak ederek bekliyoruz. 2/B konusunda halkımız son derece
mağdur, 894 aile
Biz size büyük bir dosya hâlinde bunu hem elden
gönderdik hem posta yoluyla gönderdik ama şu anda aradan bu kadar uzun
süre geçmiş olmasına rağmen
İncelediğinizi
düşünüyorum kötü niyetli değilim asla, incelediğinizi ve cevap
vereceğinizi ve bu konuda bir çözüm üreteceğinizi umuyorum.
Sayın
milletvekilleri, bir sanat dalının diğer sanat dallarından
daha az ilgi görüyor olması, o sanat dalının diğer sanat
dallarından daha az değerli olduğu anlamına gelmez.
Ayrıca Biz o sanat dalından bir şey anlamıyoruz. diye o
sanat dalı, bizim gözümüzde bir değer kaybetmiş olabilir ama
gerçek değerinden hiçbir şey kaybetmez. Opera ve baleye sağlanan
devlet desteği gereklidir çünkü bu tür sanatlar, gişe
kaygısı duyarak yaşayabilecek sanat dalları değildir.
Yerleşik çalışma alanlarına, gösteri alanlarına, opera
sanatçılarının sürekli çalıştıkları göz
önünde bulundurularak
Yani Benim bugün gösterim, temsilim var, çarşamba
günü, pazartesi iki prova yapayım
denilecek bir sanat dalı
değil. Yaz döneminde bile sürekli çalışılması gerekir.
Bunun için de çalışma alanları olması gereklidir. Bir opera
sanatçısı, bir bale sanatçısı kolay yetişmiyor. Bir
tıp doktoru kadar ağır eğitim alıyor,
çalışma şartları da son derece ağır.
Dolayısıyla, opera ve balenin bugüne kadar ülkemize
sağladığı yararlar, yurt içi ve yurt dışındaki
tanıtımına sağladığı saygınlık göz
önünde bulundurulursa opera ve balenin kapatılmasının
düşünülmemesi bile lazımdır.
Oysa bugün
Hükûmetimizin opera ve baleyi bir yük olarak gördüğü ve
kapatılacağı söylentileri, sahne ve sahne gerisi
sanatçılarıyla sanatseverleri tedirgin etmektedir. Sadece bir tek
savaş uçağına ödediğiniz para kadar parayla bir yıl
geçiniyor opera. Yani, bir savaş uçağına ödediğiniz
paradır, bugün üzerinde konuştuğumuz, operaya
ayrılmasını istediğimiz para. Savaş uçağı
gerekli, bunu gereksiz gördüğüm için söylemiyorum ama eğer bu para
Bir başka deyişle şunu da söyleyeyim: Suriyede, bu Suriye
macerasında harcanan paranın çok küçük bir bölümünü Türk kültür ve
sanat yaşamının düzenlenmesine ve geliştirilmesine
harcamış olsaydık bugün Türkiye dünyada savaş
kışkırtıcısı bir ülke olarak değil,
barışçı, sanatsever ve çağdaş bir ülke olarak
anılırdı. Oysa bugün, ne yazık ki son günlerde öyle
değil.
Birçok ülkede,
ayrıcalıklı sınıfların tekeline girmiş bir
sanat dalı olarak algılanan opera, bizim ülkemizde diğer
ülkelere göre, daha doğrusu, bize hareket, çıkış
noktası olan ülkelere göre bile daha saygın bir konumdadır. Biz
öğrencilik yıllarımızdan hatırlıyoruz, Orta
Doğu Teknik Üniversitesi, cuma günleri akşam saat dörtte otobüs
kalkar senfoniye ve operaya, opera izlemeye giderdik ki benim babam taş
ocağı işçisi emeklisi, annem de ilkokula gitmiş. Biz köylü
çocuklarıyız ama operaya gittiğimizde de hiç rahatsız
olmadık. Niye rahatsız olalım? Doğru bir şey, güzel
bir şey yapılıyorsa
Dolayısıyla da gereklidir. Sanat,
Platonun da dediği gibi, insan eğitiminde son derece önemlidir,
kişilik gelişmesinde. Bu tür yüksek sanatların da
kapatılması değil, tam aksine, yaşatılması
gerekir.
Devlet Tiyatroları
Opera ve Bale Çalışanları Yardımlaşma Vakfı
(TOBAV), 4 Ekim 2013 tarihinde 189530 sayıyla kayda alınan 46.643
imza ile yeni yasa hazırlanması için çalıştay
önermişti. Aradan geçen süreye rağmen -bakın 4 Ekim 2013- henüz
olumlu ya da olumsuz bir yanıt verilmemiştir. Daha sonra çeşitli
defalarca 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanununu kullanarak bu
konuda bir yasa çalışmasının yapılıp
yapılmadığı sorulmasına rağmen yine de bir cevap
alınamadı Sayın Bakan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; opera ve çalışanlarının
istedikleri, son derece mütevazı ve basit şeylerdir. Kısaca
-zamanım bitiyor- özetleyeceğim:
1) 5441 sayılı
Kuruluş Yasasının korunması gerekli çünkü opera
sanatçılarının 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunundan farkı olduğunun bir kanıtıdır.
2) 1970 yılında
geçici bir maddeyle bağlanılan 657 sayılı Devlet
Memurları Yasasından çıkarılmalıdır çünkü 657
sayılı Devlet Memurları Kanununun geçici 1inci maddesinin
dipnotunda Kendi özel kanunu yapılana kadar diye bir not vardır
yapıldıktan sonra özel kanunlarına bağlanacak ve 657den
çıkacaktır. denmiştir. 1970 yılından beri bu ülkeye,
buraya gelen hükûmetlerin hiçbiri bu konuda bir çalışma
yapmamış. Dilerim, size nasip olur.
3) Bu şartlar
altında ILO ve ISO tanımlarında olduğu gibi, opera ve bale
mesleklerini aktif olarak sahnede gerçekleştirenlerle sahne gerisinde
çalışanların meslek tanımları, Çalışma
Bakanlığı tarafından yapılacak statü
tanımlaması üzerine bu tanımlara dayanan özlük
haklarını ve komşu haklarını da kapsayan özel bir
kanun çıkarılmalıdır.
Teşekkür
ederim, saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Çandar.
Antalya
Milletvekili Yıldıray Sapan.
Buyurunuz
Sayın Sapan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
YILDIRAY SAPAN (Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Kültür ve Turizm
Bakanlığının bütçesi üzerinde grubum adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ancak sözlerime
milletimin bir temsilcisi olarak, Antalyanın bir temsilcisi olarak,
vatandaşın ödediği vergilerin, amacına yönelik
harcanıp harcanmadığını denetleme hakkımı,
Sayıştayın üst yönetimi ve Hükûmet tarafından
engellenmesini kınamakla başlamak istiyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
Evet, değerli
arkadaşlar, bilindiği gibi turizm, emek yoğun bir sektör ve
bacasız sanayi olarak ülke ekonomisine ciddi katkı sağlamaktadır.
Son yıllarda Türkiyenin çok önemli bir sorunu hâline gelen cari açık
derin bir kriz yaratmıyorsa eğer, turizm sayesindedir. Turizmin,
başta tarım olmak üzere birçok sektöre de can suyu verdiği bilinmektedir.
Dünya üzerinde bulunduğu coğrafi konumu, doğal ve kültürel
değerleri, iklimi ve zengin kültürüyle turizm için biçilmiş kaftan
olan Türkiyenin turizmden gerekli katkıyı aldığı söylenemez.
Evet, Türkiyede
turizm sektörü gelişmektedir, yatak ve gelen turist sayısı
artmaktadır ama turist başına düşen gelir her nedense her
yıl daha da düşmektedir. Bakınız, 2003 yılında
turist başına elde edilen gelir 850 dolardır. Bu rakam 2012
yılında 798 dolara düşmüştür. 2013 yılının
ilk dokuz aylık verileri incelendiğinde ise bu rakamın, bir
yıl önceki verilerin de altına indiği, 789 dolara
düştüğü görülmektedir.
Yine, AKP iktidarında
turizmin gayrisafi millî hasıla içindeki payı yüzde 4,5tir. 2012
yılında ise bu rakam 3,7ye gerilemiştir.
Turizm gelirlerinin
ihracata oranı 2003 yılında yüzde 28,2 iken, 2012
yılında 19,2ye düşmüştür. İşletme ve
yatırım belgeli turistik yatak sayısı neredeyse 2 kat
artmasına, her yıl sektöre on binlerce yatak ilave edilmesine
rağmen ülkenin turist başına geliri düşmektedir.
Bakanlığın
bütçesinde turizme ayrılan katkı payı, AKP iktidara gelmeden
önce 2002 yılında yüzde 34 iken, 2012 yılında bu rakam
30,7ye gerilemiştir. 2014 bütçesinde ise yüzde 30un da altına
düşmüştür.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüz binlerce yurttaşımıza istihdam
olanağı sağlayan, onlarca yan sanayinin pay
aldığı, dolayısıyla oralardaki milyonlarca
kişinin de umut kapısı olan turizm sektöründen elde edilen
gelirin oransal olarak düşmesi, üzerinde ciddi düşünülmesi gereken
bir konudur. Her yıl sektörde ciddi payı olan tur operatörlerinin,
acentelerinin iflasları yaşanmaktadır. İflaslar, sektörde
domino etkisi yaratmakta, otelcileri ve emekçileri vurmaktadır. Oteller
haraç mezat satılıp el değiştirmekte ve çoğunlukla da
yabancıların eline geçmektedir. Otel işletmecileri bu tür
iflaslara karşı, destek fonu çağrısı yapmaktadır.
Türkiye'nin bacasız
sanayisi, altın yumurtlayan tavuğu olan turizm sektörünün içine
düştüğü çıkmazın temelinde, plansızlık ve
iktidarın ilgisizliği yatmaktadır. Zira, Türkiye'nin gerçek
anlamda bir master planı yoktur. Kültür ve Turizm Bakanlığı
tarafından yapılan bazı strateji planları master plan
değildir. Böyle bir plan olmayınca turizmin de
sağlıklı gelişmesi beklenemez. Ortada hormonal
bozukluğu olan sağlıksız bir gelişme söz konusudur.
Başta Bakanlık yetkilileri ve turizmciler olmak üzere, herkes Ege,
Akdeniz Bölgesi, özellikle de Muğla, Antalya bölgesi yatağa doydu,
buraya artık teşvikleri engelleyelim, teşvikleri başka
yerlere yayalım. diyor ama her nedense otel yatırımlarının
büyük bir çoğunluğu yine aynı bölgelere yapılıyor.
Turizm master planı
olmadığı için turizm kıyılara
sıkışmış kalmıştır, iç bölgelere
açılamamıştır, doğa ve kültür turizmi
geliştirilememiştir. Gelecekte alternatif turizmin
yapılabileceği doğa harikası ormanlar, dağlar birkaç
kişinin zenginleşmesi uğruna talan edilmektedir. Türkiye'nin
oksijen deposu Kaz Dağları; Artvinin, Rizenin yağmur
ormanları, dereleri; Tuncelinin Munzur Çayı, Kastamonunun Loç
Vadisi, Antalyanın Çığlıkara sedir ormanları, Bey
Dağları, Saklıkent taş ocaklarının ve siyanürlü
altın arayıcılarının talanına terk
edilmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; gelecekte Türkiye turizminin rezerv alanları
olan ormanlara, millî parklara, çaylara, kanyonlara yönelik rant
saldırısı karşısında ne yazık ki Kültür ve
Turizm Bakanlığının sesi soluğu
çıkmamaktadır. Zaten ortada bir Bakanın olup
olmadığı da tartışmalıdır. Kendisine Ankara
ve İstanbulda yeni yeni ofisler açmakta, Bakanlığın
bütçesini bu ofislerin tefrişine harcamakla meşguldür.
Yaklaşık bir yıldır Bakan olmasına rağmen,
turizmin başkenti Antalyaya bir iki kez şöylesine bir
uğramıştır. Sektörün geleceğini yakından
ilgilendiren, dünyanın en önemli tur operatörlerinin, finans çevrelerinin
en üst düzeyde katıldığı Antalyadaki 3üncü
Uluslararası Resort Turizm Kongresine katılmamıştır.
29 Kasımdaki bu kongrede Almanyanın eski Başbakanı Gerhard
Schröder vardır ama ev sahibi Sayın Bakan yoktur. Bir gün sonra
İstanbulda Lütfi Kırdarda seyahat acentelerinin genel kuruluna da
katılmamıştır. Maalesef, Türk turizmi, görevinin bilincinde
olmayan, sadece koltuk işgal eden bir bakana mahkûm edilmiştir.
Değerli
arkadaşlar, sonuç olarak, Türk turizminin yapısal sorunları
büyümektedir. Bir an önce sektörün temsilcileri ve uzmanlarıyla birlikte
bir turizm master planı yapılmalıdır. Turizm sektöründe
otelcilerin ve seyahat acentelerinin kanunları çıkarılmalı,
meslek odaları kurulmalıdır. Meslek odalarına belgelendirme
yetkisi verilmeli, böylece elde edecekleri gelirlerin bir kısmı ile
sektörün tanıtımını yapmaları
sağlanmalıdır. Her şey dâhil sisteminin yeniden
düzenlenmesi sağlanmalıdır. Her şey dâhil sisteminin
şehir merkezlerine uzak tesislerde uygulanması sağlanmalı,
sistem kent merkezlerine yakın bölgelerde kesinlikle
durdurulmalıdır. Aksi hâlde bu sistem yüzünden esnaf yok olacaktır.
Bu sistemin ilk
başladığı yıllarda bin doların üstünde olan
turist başına düşen gelir turizmcilere göre 700 doların da
altındadır ve giderek de düşmektedir.
Değerli
arkadaşlar, Türk turizminin nefes alması için bu
saydıklarımın bir an önce hayata geçirilmesi gerekmektedir. Aksi
hâlde Türk turizm sektörünü büyük bir kriz beklemektedir.
Hepinizi saygıyla
selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Sapan.
İstanbul Milletvekili
Sedef Küçük.
Buyurunuz Sayın
Küçük. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SEDEF
KÜÇÜK (İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğünün 2014 bütçesi üzerine Cumhuriyet
Halk Partisi adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
2012 yılında
devlet tiyatrolarının yaptığı harcama ve
işlemleri gerektiği gibi denetleyemedim çünkü siyasi iktidarın
yönlendirmesiyle Sayıştay üst yönetimi Türkiye Büyük Millet Meclisine
yolladığı raporları budadı. Milletimin bana
verdiği bütçe hakkını kullanarak
vatandaşlarımızın ödediği vergilerin usulüne uygun
olarak harcanıp harcanmadığını tespit etmem Hükûmetçe
ve Sayıştay üst yönetimi tarafından engellendi. Sözlerime bu
durumu protesto ederek başlamak istiyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, hayatı anlamanın ve anlatmanın yollarından
birisi, belki de en kalıcı olanı sanattır. Çoğumuz
Shakespearei biliriz ama Shakespearein yaşadığı dönemde
hüküm süren kralın adını hiçbirimiz hatırlamayız ya da
devrim sonrası Fransa hakkında çok fazla fikrimiz olmayabilir ama
hemen hepimiz Victor Hugonun Sefiller romanı hakkında az ya da çok
bir şeyler biliriz ya da Köroğlunun Benden selam olsun.
dediği Bolu Beyi kimdir bilmeyebiliriz ama o başkaldırı
Köroğlunun sözlerinden bugüne kadar ulaşmıştır.
Sanat, ideolojilerden de yöneticilerden de yönetim biçimlerinden de uzun
yaşar. Sözün özü, hayat kısa ama sanat sonsuzdur.
Bakanlık
bütçesi Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken Sayın Bakanın da
isabetle belirttiği gibi, ekonominiz yıkılabilir, yeniden
yaparsınız; sanayinizi yok ederler, yeniden yaparsınız ama
kültür yok olduğu zaman, bir daha asla bunu yerine koyamazsınız.
Evet, kültürü ve kültürün en önemli taşıyıcılarından
birisi olan sanatı ve sanatçıları işte bu nedenle
gözetmemiz gerekir, Anayasamızın 64üncü maddesi de bunu emreder.
Ancak, bunu yalnızca güzel söylemlerle ve Anayasa hükmüyle başarmak
mümkün değildir. Eğer hem kültürü ve sanatı korumaktan söz edip
hem de sanata gizli ya da açık sansür uygulanıyorsa veya Geziye
destek verdi, tweet attı. diye sanatçılar hakkında
soruşturmalar açılıyorsa ortada büyük bir çelişki var
demektir. Eğer hem sanatın desteklenmesinden dem vurulup hem de
protestoya katılan tiyatro ve tiyatrocular bu nedenle mali destekten
yararlandırılmıyorsa ortada haksız bir cezalandırılma,
bir cadı avı var demektir. Eğer Bakanlık yardım
yapacağı gruplara genel ahlaka uygunluk protokolü imzalatıyorsa,
Yardım alan tiyatrolar genel ahlak kurallarına uygun oyun
sahnelemezse verilen yardım geri alınacak. deniliyorsa ortada
açıkça baskı var demektir. Bütün bu örnekler, sanatçıyı
sindirmeye çalışan, sanatın muhalif kimliğini ortadan
kaldırmayı amaçlayan bir düşünce sisteminin
yansımasıdır. Sanatın genel ahlak gibi belirsiz ve ucu
açık bir kavramın içine hapsedilmesini de anlamak mümkün
değildir. Öncelikle, ölçüt nedir? Genel ahlaka aykırılık
nerede başlar, nerede biter? Buna kim, neye dayanarak karar verir? Hem
özgür sanattan söz edip hem de ucu açık sınırlamalarla sanata
ket vurmak ancak bizim gibi ülkelerde rastlanan bir gariplik olsa gerek.
Değerli
milletvekilleri, Devlet Tiyatroları verimli değil, devlet eliyle
sanat yapılmaz. gerekçesiyle Devlet Tiyatrolarının
özelleştirilmesi veya kapatılması son iki yıldır
iktidar tarafından sürekli gündeme getirilmektedir. Her ile bir devlet tiyatrosu
yapılması projesinden bugün geldiğimiz son nokta hakikaten
trajiktir. Öncelikle, kültür kurumlarını birer iş yeri gibi
değerlendiren, sanatı basit bir gelir gider hesabına indirgeyen,
Zarar ediyorlar. gerekçesinin arkasına saklanarak sanatı ve
sanatçıyı baskı altına almaya çalışan bu
girişimin tamamen karşısında olduğumuzun bilinmesini
isterim. Devlet Tiyatrolarında tabii ki, repertuvar seçiminden
başlayarak pek çok alanda sorunlar olabilir, yapısal sorunlar da
bulunabilir. Bu durum zaten tiyatrocular tarafından dile getirilmektedir.
Ancak, bir reform ihtiyacı varsa ve bu da yapılmak isteniyorsa, sanat
kurumlarını özelleştirmek yerine, özerkleştirmek yolunun
tercih edilmesi kanaatindeyim. Zaten, çağdaş pek çok ülkede de
yapılan budur. Birçok ülkede sanat kurumları yönetimsel anlamda
özerktir ve hiçbirinde de devlet Parayı ben veriyorum, o hâlde
düdüğü ben çalarım. zihniyetinde değildir.
Devlet
Tiyatrolarında ya da Devlet Opera ve Balesinde bugün amaçlanan reform
değildir. Amaç, sanatın bertaraf edilmesidir. Çünkü, sanat
yandaş değildir, olamaz da. Hatta, sanat, doğası
gereği muhaliftir, itaat etmez, eleştireldir. Hiçbir toplumsal
muhalefete, en ufak bir eleştiriye dahi tahammülü olmayan bir
anlayışın, tabii ki sanatın muhalefetine de göz
yumması beklenemez. (CHP sıralarından alkışlar)
Yaratılmak istenen, iktidar güdümlü bir sanattır ve demokrasilerde de
hiçbir şekilde örneği yoktur. Ancak, şundan da emin
olunmalıdır: İktidar güdümlü sanat bir ülke kültürüne
yapılabilecek en büyük kötülüktür. İktidarı
eleştirdiği için, iktidarın uygulamalarına karşı
çıktığı için sanatçılar
cezalandırılırsa, kurumlar kapatılmakla tehdit edilirse,
kültür politikası bir kişinin istek ve tercihlerine göre
biçimlenirse, o ülkenin yalnızca sanat dünyasına zarar vermiş
olmazsınız, geleceğe de hiç kimsenin sahiplenmeyeceği kötü
bir miras bırakmış olursunuz.
Böyle kötü miras
bırakmış pek çok iktidar geldi geçti. Tarih, sokaklarda
yakılan kitapları, yasaklanan oyunları, sansürlenen eserleri
yazmaktadır ama tarih hep sanatın kazandığını da
yazmaktadır. Ne kadar çabalanırsa çabalansın, ne
yapılırsa yapılsın, eninde sonunda sanat yine ayakta
kalacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; salonu elinden alınan tiyatro
sanatçısı Emre Kınay Sanatı hayattan
çıkarırsanız hayatta ne kalır? diye soruyor ve devam
ediyor: Hiç kimse ölmez ama siyah beyaz bir dünya olur. Doğru söylüyor.
Hiç kimsenin bu toplumun renklerini elinden almaya hakkı yoktur. diyor.
Her şeye
rağmen, 2014 yılı bütçesinin ülkemiz kültür hayatına ve tüm
toplumumuza hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Küçük.
Ordu Milletvekili
İdris Yıldız.
Buyurunuz
Sayın Yıldız. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
İDRİS YILDIZ (Ordu) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; vatandaşımızın ödediği vergilerin
doğru harcanıp harcanmadığının incelemesini yapan
Sayıştay raporu Meclise gelmediği için ve Meclise gelmeyen
raporu inceleyemediğimizden bütçe müzakerelerinde Turizm
Bakanlığının bütçesini değil, Turizm
Bakanlığının genel hatlarını ifade edeceğimi
hepinize iletiyor, Sayıştay üst yönetimini ve Hükûmeti bu tutumundan
dolayı huzurunuzda kınayarak sözlerime başlamak istiyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, 2013 yılında kabinede yapılan
değişiklikten sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı sanki
kabine değişikliği değil de hükûmet
değişikliği olmuş gibi bir algıya bürünmüştür.
Sayın Bakan bir yıla yakın zamandır bu görevi yürütmesine
rağmen, zorunlu törenlerin dışında hemen hemen hiç
görünmemiştir çünkü Sayın Bakanın ilgi alanı daha çok
dış politika ve istihbarattır hepinizin bildiği gibi.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Bakan, Bakanlığa, ilgisine rağmen,
kendisine sürekli yeni makam odaları yapmakta ancak bu makam
odalarını yaparken kamu harcamaları kurallarına uygun mu
değil mi, buna özen göstermemektedir.
Sayın Bakan göreve
başlar başlamaz, sanki hükûmet değişikliği
olmuşçasına, önceki dönemin bütün üst yöneticilerinin
istifasını istemiş, devlet nezaketinin gereğini hiçe
sayarak, devlete ve millete iyi niyetle çalışmış bu insanlara
bir teşekkür bile yapmamıştır. Tabii ki her bakanın
çalışma arkadaşlarını seçme ve kendi ekibini kurma
hakkı vardır ancak bu değişimi gerçek kültür
insanlarıyla yürütülen bir yapıya dönüştürmek de önemlidir.
Göreve başlar
başlamaz üst düzey kadroların tamamına yakınının
istifasının istenmesi bir hazırlığın var
olması anlamına gelmektedir. Halbuki, Sayın Bakan, bütün üst
düzey yöneticileri değiştirip kalan yöneticileri de baypas etmesinin
ardından, Kültür ve Turizm Bakanlığında bir günlük deneyimi
bile olmayan belediye kökenli bir bürokrata Bakanlığı
devretmiştir. Bu nedenle, Kültür ve Turizm Bakanlığı 2013
yılı yazında Sayın Bakanla birlikte topyekûn tatil
yapmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, her köşesi ayrı bir tarih olan, medeniyet
merkezi olan ülkemizin sesinin dünyaya duyurulması,
tanıtılması en büyük isteğimiz ve temennimizdir. Ancak,
bunu yapabilmek için doğru politikalar üzerinden doğru bir vizyon
tercihi yapılması gerekmektedir. Yukarıda anlatmış
olduğum kadro değişiklikleri ve ehil kişilerin görevden
alınması, Bakanlığın çalışmasını
olumsuz yönde etkilemiştir.
Diğer bir
husus, kazı konusunda yaşanan gecikmeler, bazı
kazıların iptalleri ve bazılarının hiç
başlamamasıdır. Bununla birlikte, restorasyonlar, yeni müze ve
kültür merkezi inşaatları yavaşlamış, bir
kısmı da durmuştur. Örneğin, 2013 yılı Cumhuriyet
Bayramında tamamlanacağı söylenen Van, Şanlıurfa,
Hatay, Afyon, Uşak müze inşaatları ne zaman tamamlanacaktır?
Manisada, Denizlide, Fethiyede projelendirilen ve protokolleri yapılan
müze inşaatlarına ne zaman başlanacaktır?
Değerli
arkadaşlarım, Atatürk Kültür Merkezi, hepimizin bildiği gibi,
yıllardır Taksim Meydanında karanlıkta beklemektedir. 2012
yazında, önceki Bakan döneminde restorasyonuna başlanmış,
2013 yılında biteceği, hatta Cumhuriyet Bayramında AKMnin
yeniden perde açacağı da söylenmişti fakat bu restorasyon,
hepimizin bildiği gibi, Türkiyede 2013 Mayıs sonu Haziran
başında yaşadığımız Gezi olaylarına
kurban gitti. Önce Sayın Başbakanın bir demeci, sonra da
Sayın Bakanın bir talimatıyla AKM restorasyon inşaatı
durduruldu. Şimdi ise Sayın Bakan, Bütçe Komisyonunda, AKMnin
yıkılıp yeniden yapılacağını
açıkladı.
AKMnin
restorasyonu için devletin yaptığı bir ihale var; yer teslimi
yapılmış, restorasyon için gereken kaynağın
yarısı özel sektörden sağlanmış, yüklenici firma
işe başlamış ama siz, bir talimatla işi
durduruyorsunuz.
AKM farklı bir
yapı, bunu hep beraber biliyoruz. 1940lı, 1950li yılların
mimari anlayışını temsil eden bir kültür
varlığı. Ayrıca, bu kültür varlığı tescil
edilmiş. Burası bir konser salonu olmaktan bir kültür merkezi olmaya,
rahmetli Menderesin kararıyla dönüştürülmüş. Bir kültür
varlığıdır. Şimdi ise yıkmaktan, yenisini
yapmaktan söz ediyorsunuz.
Sayın Bakan,
siz, demokratik bir hukuk devletinin, cumhuriyet hükûmetinin hukuka ve yasalara
bağlı bir Bakanı mısınız, yoksa sizi o göreve
getiren kişinin Taksim Gezi Parkı olaylarında söylediği
sözlerin yasalara uygun olup olmadığına bakmaksızın,
mevzuata, hukuka, koruma kanunlarına uygun olup olmadığına
bakmaksızın, Sayın Başbakanın talimatıyla, onun
ifadelerini uygulamakla kendini sınırlayan bir görev adamı
mısınız? Bunu özellikle sormak istiyorum.
Hükûmetler geçici,
eserler kalıcıdır. Birçok dünya şehrinde tarihî
yapılar hâlen varlığını sürdürmektedir ancak kimsenin
aklına yıkıp yenisini yapmak gelmemektedir. AKM de bu
örneklerden, dünya tarih miraslarından bir tanesidir.
Değerli
arkadaşlarım, Kültür ve Turizm Bakanlığında ihalelerin
şeffaflığı artık gerçekten şaibe
altındadır. Bu çerçevede, Sayın Bakanın ihale uygulamalarının
ortaya çıkaracağı bazı olumsuzluklara da değinmek istiyorum. Kültür ve
Turizm Bakanlığının akçeli işleri bir süredir
karanlığa gömülmüştür ve bu durum olaya objektif bakan herkesi
rahatsız edecek boyutlara ulaşmıştır. Bakanlığın
iş ve ihaleleri bir süredir bütün şeffaflığını
kaybetmiştir, Bakanlıkta bir iki kişinin seçtiği
sınırlı sayılı bir listeden davet usulüyle
yapılmaktadır. Bakanlıkta bütün akçalı konular, ister
kültürle ilgili olsun ister turizmle ister yatırımla ister
tanıtımla ister restorasyonla, hepsi bir kişinin izninden,
imzasından, görüşmesinden çıkmaktadır. Bu kişi ne
Müsteşar ne de Sayın Bakandır.
Yurt
dışı tanıtım ihalesi Kültür ve Turizm
Bakanlığının en önemli akçalı işlerinden
birisidir. Bakanlık, bu yıl sonbaharda yaptığı bu
önemli ihalesinde, önceki yıllara aykırı olarak, kapalı bir
yöntem uygulamıştır. Bakanlığın her yıl
sonbaharda yaptığı tanıtım ihalesinin,
başlangıçta 40 milyon dolar olmasına rağmen, yıl
içinde ek ödeneklerle birlikte 100 milyon doların üstüne
çıktığı bilinmektedir. Böylesine önemli bir iş için
beklentimiz, Bakanlık yetkililerinin, çeşitli kıtaları
temsilen katılan yurt dışı müşavirliklerinin, turizm
alanında çalışan bütün meslek örgütlerinin, seyahat acenteleri,
otel işletmecileri birlikleri, yatırım ve hava ulaşım
birlikleri, rehber ve reklamcıları birlikleri, üniversitelerin
tanıtım konusundaki deneyimli temsilcileriyle birlikte
yapılması gerekirken, Bakanlığınızın bu
şekilde bir uygulama içinde olmadığını görüyoruz.
Hatta, önceki dönemde olduğu gibi işi dünya ölçeğinde
farklı birkaç firmaya bölüştürmesine rağmen, bu yıl bir tek
firmaya ihale ettiğinizi öğrenmiş bulunuyoruz. Acaba bu firma
kim? Ne için bu firma açıklanmıyor?
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS
YILDIZ (Devamla) En önemlisi de bütçe görüşmelerinden sonra bu firma
açıklandığında o firmayla ilgili basında çıkan
söylentilerin doğru olup olmadığını merak ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldız.
Eskişehir Milletvekili
Kazım Kurt.
Buyurunuz
Sayın Kurt. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
KAZIM KURT (Eskişehir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
milletvekilleri, bir milletvekili olarak denetim hakkımızı
elimizden alan, Parlamentonun bütçe hakkına engel olan ve halkın da
bilgilenme hakkını engelleyen Hükûmeti ve Sayıştayı
kınayarak başlıyorum ben de. (CHP sıralarından
alkışlar)
Bu yıl
Sayıştay raporları düzgün bir biçimde Türkiye Büyük Millet
Meclisine gelmiş olsa idi gerçekten çok ciddi ve farklı bilgiler elde
edecektik ancak bunu elde edemedik. Yalnız, Gümrük ve Ticaret
Bakanlığında bir istisna ile karşı
karşıyayız. Biz, Gümrük ve Ticaret
Bakanlığının esas raporunu bulduk. Burada çalışan
yurtsever, devrimci, hukuka inanan denetçilerin vermiş oldukları
rapor değerlendirildiği zaman neler görecektik, sizinle onları
paylaşmak istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Bravo! Yurtsever, devrimci arkadaşlara selam olsun buradan.
KAZIM KURT (Devamla)
Sayıştay, denetçilerin raporlarını değiştirmek
üzere baskı yaptı ancak bazıları değiştirdi, pek
çoğu direndi. Bunun üzerine, Rapor
Denetleme Kurulu devreye girdi ve raporları sansürledi. Gümrük ve Ticaret
Bakanlığının 250 sayfalık raporu sansürden sonra 19
sayfaya düştü.
Bu Eskiden de raporlar
gelmiyordu, şimdi rapor geldi, daha ne istiyorsunuz? diye bizi
eleştirmeye çalışan arkadaşlara şunu söylemek
istiyorum: Yasalar değişti, 6085 ve 5018 sayılı yasalar
hesap verebilirliği temel ilke olarak aldı. Bunun yanında,
17/12/2011 tarihinde bir de yönetmelik yapıldı, esaslar tespit edildi
ama kurumlar bu esaslara uygun olarak Sayıştaya bilgi vermedi. Bunun
üzerine, 8 Aralık 2013te, yani bütçe görüşmeleri başlamadan iki
gün önce, Sayıştaya farklı bir yönetmelik
değişikliği yaptırarak güya değişikliği
ötelediğimizi belgelemeye çalıştık.
Ben, bir milletvekili
olarak, Sayıştay Başkanlığından Bilgi Edinme
Hakkı Kanununa göre bu belgeleri istedim, reddetti, Sayıştay da
-güya kendi bilgi alamıyor, belge alamıyor ama- bize bilgi ve belge
vermekten kaçındı.
Bu belgeleri alsaydık
neler olacaktı? Bakınız; bir, gümrük kapılarının
modernizasyonu amacıyla yap-işlet-devret modeliyle
yapımının hukuka aykırı taraflarını
görecektik. İhale aşamasında, yapım aşamasında ve
işletme aşamasında hangi yanlışlıkların ve
hangi kayırmacılıkların yapılmış
olduğunu görecektik ama Allah rızası için
yapıldığı iddia edilen gümrük kapılarının,
Allah rızası için değil ciddi bir rant için
yapıldığı net bir biçimde ortaya çıkacaktı.
3996 sayılı Kanun ve 94/5907 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararına göre, yap-işlet-devret modeliyle
yapılan bu işlerde, ihale hazırlığı,
çağrı, teklif alma usulü ve bunların denetlenmesi
aşamalarında yanlışlıklar
yapılmıştır, belgeler saklanmıştır,
Sayıştay bu belgeleri alamamıştır.
Gümrük
kapılarının modernizasyonu işlerinin TOBBa verilmesi
başlı başına yanlıştır ancak bu
yanlış bilerek ve isteyerek yapılmıştır. Kamu
kurumu niteliği öne çıkarılarak kamunun paraları odaya ve
odanın şirketine aktarılmıştır. Oysa 5018 sayılı
Kanunun 71inci maddesi kamu zararını Kamu görevlilerinin
kasıt, kusur ve ihmallerinden kaynaklanan mevzuata aykırı karar,
işlem ve eylemleri sonucunda kamu kaynağında artışa
engel ve eksilmeye neden olunması olarak tarif etmiştir. Kanunun bu
tanımına göre, TOBB ile gerçekleştirilen yap-işlet-devret
modelinin tamamı kamu zararıdır. Yaklaşık maliyet
hesabı, TOBBun bulduğu, anlaştığı şirket
tarafından yanlış olarak hesaplanmıştır. Bu
yanlış hesap nedeniyle işletmeciye hak ettiğinden daha
fazla işletme süresi verilmiştir. Yatırım finansman
maliyetiyle işletmeden elde edilecek tahminî gelir kıyaslanarak
işletme süresi tespit edilmektedir. Hem yatırım finansman
hesabı, tahmini yanlış yapılmıştır hem
işletmecinin bulduğu şirketler tarafından hesaplanınca
ister istemez işletme süreleri olması gerekenden daha uzun
olmuştur.
Yer tesliminden
itibaren bir yıl içinde tamamlanması gereken yatırımlar
tamamlanmamıştır. Buna rağmen, idare yüklenici firmaya
hiçbir yaptırım uygulamamıştır. Proje firması,
kontrol firması, üretici firma ve işletmeci firma aynı ya da
birbiriyle bağlantılı olunca yatırımların
gerçekleşmesi aşamasında da aykırılıklar,
eksiklikler ve sözleşmeye aykırılıklar bulunmaktadır.
Kapıkule, Habur, Sarp, Cilvegözü
sınır kapılarında hangi ileri teknoloji
kullanılmıştır ve hangi yüksek maddi kaynak
aktarılmıştır? Bu iki unsur, yap-işlet-devret
modelinin temel gerekçesi olan bütçe imkânsızlığı, ödenek
yetersizliği gibi sebeplerin doğru olmadığını
ortaya koymaktadır.
Tüm
kapılarda TOBB yatırımı 212 milyon 938 bin 156 Türk
lirasıdır. Buna karşılık, altı yılda toplam
elde ettiği gelir 611milyon 933 bin 433 liradır. Demek ki, TOBB
yatırdığının 3 katını altı yılda
almıştır.
Yapılan
işlere baktığımız zaman, Kapıkule Gümrük
Kapısı, yirmi yıl süreyle işletilmek üzere, TOBBa ait
Gümrük ve Ticaret AŞye verilmiştir. Proje değerlemesi
yapılırken ortaya konulan finansal analizlerde yer alan tahminler ile
gerçekleşen rakamlar
karşılaştırıldığında ortaya çıkan
17,5 katlık sapma makul değildir. Dört yılda,
yatırımın 3 katı gelir elde edilmiştir.
İşletme süresi derhâl gözden geçirilerek -denetçilerin
saptamasına göre- en az bin yedi yüz gün, yani beş yıl
kısaltılmalıdır. Bu gümrük kapısında en çok göze
çarpan, x-ray cihazında da sorun vardır, tümünde vardır.
Sarp
Gümrük Kapısında aynı yanlışlıkları
saptayan denetçiler, inşaatların tamamlanmamasına rağmen
erkenden geçici işletme izni verildiğini, yine x-ray
cihazının bozuk olduğunu, maliyetlerin şişirilmiş
olduğunu, bu nedenlerle izin verilmemesi gerektiği hâlde
işletmeye başlatıldığını ve sürenin en az
iki bin iki yüz yirmi gün, yani altı yıl gibi bir kısaltmaya
tabi tutulması gerektiğini saptamıştır.
Cilvegözü
Sınır Kapısı için öngörülen on üç yıllık
işletme süresinin de yanlış hesaplandığını,
çünkü gelir tahminlerinin TOBB tarafından yapıldığını
ve bilerek kendi lehine düzenlemeler yapıldığını
tespit etmişlerdir. X-ray cihazı ve tır arama hangarı
yanlış konumlandırılmıştır.
Hatalı konumlandırma nedeniyle şu anda Cilvegözünde
sıkıntılar yaşanmaktadır. Habur Sınır
Kapısı da on beş yıllık bir süre için işletilmek
üzere yapılmış ve orada da benzer yanlışlıklar
devam etmiştir. Şu anda, tesisin içinde ve sözleşme
kapsamında yapılması gereken lojmanlar kullanılmayacak
durumda ve kötü üretilmiştir. Söz konusu lojmanların
yıkılmak üzere olduğu tespit edilmiştir. Tüm gümrük
kapılarında x-ray cihazları sorundur. Bakanlık,
ayrıca, burada İnternet ve bilgisayar
yatırımlarını kendi cebinden yapmıştır. Sarp
Sınır Kapısında x-ray cihazı arızalı olarak
kırk altı gün boyunca onarılmamış, işlem
yapılamamıştır. Dikkat ederseniz, ortak sorun,
yanlış hesaptan kaynaklanan bir sorun ve tamamı kamu
zararıdır. O hâlde, bu denetçilerin raporları Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunulsaydı bunları net bir biçimde görecektik ve
öğrenecektik.
Sadece bunlar mı
yanlış? Hayır, değil. Gümrük Kanununun 244üncü maddesine
göre uzlaşma müessesi getirildi, bu uzlaşma müessesesinde 100 milyon
478 bin 680 liralık alacak için uzlaşmaya gidildi, denetçiler
belgeleri istediği zaman, gizli olduğu gerekçesiyle bu belgeler
verilmedi. Bu uzlaşmalar kiminle yapıldı, nasıl
yapıldı, hangi koşullarda yapıldı, doğru mu
yapıldı, bunu denetleyecek bir mekanizma bu Hükûmet tarafından
gerçekleştirilmedi, ortadan kaldırıldı, Meclis de
denetleyemiyor. Oysa 5018 sayılı Kanunun 1inci maddesi mali saydamlık
ve hesap verebilirlik ilkesini getiriyor. Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı bu ilkeyi çiğnemiş, hesap vermemiş,
hesap vermek isteyenlere de karşı durmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAZIM KURT (Devamla)
Vatandaş vergisini veriyorsa, hükûmet de hesabını vermelidir
diyorum.
Saygılar
sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kurt.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına ilk konuşmacı, Tekirdağ Milletvekili
Bülent Belen. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Belen.
Süreniz on beş
dakikadır.
MHP GRUBU ADINA
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 yılı bütçesiyle
ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulu ve ekranları
başında bizi izleyen büyük Türk milletini saygıyla
selamlıyorum.
Bütçeler, ülkelerin
iktisadi ve sosyal olarak var olma mücadelelerinin
yansıdığı belgelerdir. Bütçeler, demokratik toplumlarda
sosyal sözleşme niteliği taşımaktadır. Bu hâliyle
bütçeler, aynı zamanda bir yetki devri belgesidir. Yetki devri, millet
adına onun temsilcisi Meclisin bütçeyi onaylaması suretiyle hükûmete
kaynak bulma ve harcama yapmaya yetki vermesi şeklinde kendisini
göstermektedir.
Bütçede öngörülen
ekonomik hedefler, milletimizin beklenti ve talepleriyle, ekonominin reel
durumlarıyla, dünya ekonomik konjonktürüyle uygun olmalıdır. Bir
sosyal sözleşme olarak bütçenin önemi, kamu kaynaklarının
nasıl toplandığı ile nasıl ve nereye
harcandığıyla ilgilidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; gelelim Avrupa Birliği maceramıza.
31 Temmuz 1959 tarihinde Avrupa Ekonomik Topluluğuna başvurmamız
ve 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanan Ankara Antlaşmasıyla resmiyet
kazanan Avrupa Birliği yolculuğumuzun üzerinden tam elli yıl geçmiştir.
AKP hükûmetlerinin klasik söylemi hâline gelen Nereden nereye. sözü, Avrupa
Birliği yolculuğumuz için de çok yerinde bir tabir olacaktır.
Bir an için geriye
dönelim ve bundan dokuz yıl önce, Ankara Kızılay
Meydanında gündüz vakti atılan havai fişekleri
hatırlayalım. Sayın Başbakan ve beraberindekiler sanki
Avrupa Birliğine girmişiz gibi otobüs üzerinden halkı
selamlıyordu. Fakat, aradan geçen dokuz yıla rağmen bir arpa
boyu yol alamadık. Elimizde yarım kapanmış bir fasıl
ve geçici kapanmış bir fasıldan başka da bir şey yok.
Bu fasıllar siyasi birtakım gelişmelere ve Güney
Kıbrıs Rum yönetiminin tavrına bağlandı. Sürecin
ilerleyememesinin de nedeni zaten bu. Avrupa Birliği
Bakanlığının da 2013 yılı Avrupa Birliği
İlerleme Raporunu bir başarıymış gibi bize
sunmasının aslında bir anlamı da yoktur. Çünkü, Avrupa
Birliğinin temeli malların ve emeğin serbest
dolaşımı değil midir? Niye bir türlü oralara hiçbir
şart ileri sürülmeden gelemiyoruz? Bizim için öne sürdükleri şartlar
hep aynı: Bölgesel politika, yerel yönetimlere destek ve yerel özerlik. Sizin
adına çözüm süreci bizim ise yıkım ve ihanet süreci
adını verdiğimiz bu sürecin sonucu olarak
karşımıza geliyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; elli yıllık Avrupa
Birliği yolculuğumuz ve bu yolculukta
yaşadığımız olaylar ve gelişmeler gösteriyor ki
bu iş iyice kilitlenmiş vaziyettedir. Hükûmetin oturup, enine boyuna
düşünüp yeni bir yol haritası çizmesi lazım. Avrupa Birliği
bizi oyalamaktadır, samimi değildir, tabiri caizse, elli
yıllık nişanlılık bir sona ermelidir. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak evliliğe itirazımız yok, sadece onurlu
üyelik istedik. Onurumuzu kurtarmamız lazım. Onurlu üyeliğin
üyeliği olmuyor bari onurumuzu kurtaralım. Buraya
harcadığımız mesaiyi, oturup memlekete daha faydalı
işler için harcayalım.
Gümrük
birliğini de Avrupa Birliği ile Amerika arasındaki ticaret
anlaşmasını da dikkate alarak tartışmamız
lazım. Türkiyenin durumu ne olacak? Gümrük birliğinden dolayı
zaten üçüncü ülkelere karşı birtakım dezavantajlarımız
var. Büyük ticari partnerlerimiz olan Avrupa Birliği ve Amerikanın
kendi arasında bir anlaşma yapması, hele hele Türkiyenin dâhil
olmaması durumunda sorunumuz daha da büyüyecek. Bu durumun üzerini de
güzel bir şekilde kamufle etmişsiniz ve diyorsunuz ki: Avrupa
Birliğine bağımlılığımızı azalttık.
Avrupa Birliğine bağımlılığımızı
azaltmak bilinçli bir politika tercihi değildir. Bu, zaruri bir ihtiyaç
olarak doğdu çünkü Avrupada kriz çıktı. Bu durum
kalıcı bir hâle getirilmeli, pazar çeşitlendirmesi
yapılmalıdır. Eğer bu dezavantajlı konumumuz devam
ederse, Avrupa Birliğiyle Amerika bu anlaşmayı imzalarsa
Türkiyenin gümrük birliğinde kalmasının da bir sebebi
kalmayacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 6-7 Kasım 2013 tarihinde Avrupa
Parlamentosunun Brükselde düzenlediği Batı Balkanlarda Gençlik ve
Eğitim konulu seminere AKP, CHP ve MHPden 1er milletvekili olarak
katıldık. Türkiye, Arnavutluk, Bosna Hersek, Makedonya, Kosova,
Karadağ, Sırbistan ve Avrupa Parlamentosundan parlamenterlerle
birlikte semineri gerçekleştirdik. Alman Parlamenter Bayan Doris Packin
yönettiği seminerin sonunda verilen yemekte çok dikkat çeken
konuşmalara şahit oldum. Sizlere bunların bir
kısmını aktarmak istiyorum. Alman Parlamenter Sayın Doris
Pack iki yanında ve karşısında oturmakta olan
Hırvatistan, Sırbistan ve Bulgaristan ülkelerini temsilen bulunan
parlamenterlere Sizi Avrupa Birliğine biz aldık. diğer aday
olan ülke parlamenterlerine de Sizi de biz alacağız. diye üzerine
basa basa propaganda yapıyordu. Bu sözleri duyunca, Avrupa Birliğinin
Avrupa Birliği olmaktan çıkarak bir Almanya imparatorluğuna
dönüşeceği endişesini taşıdım. Avrupa
Birliği konusunda en güçlü gruba mensup Almanyanın bizim
üyeliğimize bakışı bellidir. Sorarım size: Avrupa
Birliğine üyeliği kabul edilen bu ülkelerden bizim, Türkiye olarak
neyimiz eksik? Bu ülkelerde olup da bizim ülkemizde olmayan nedir? Avrupa
Birliği istiyor diye, Kıbrısta Annan Planını
Kıbrıs Türküne baskı yaparak, zorla kabul ettirdik. Bu
planı kabul etmeyen Rum kesimi ise Avrupa Birliğine tam üye
yapıldı.
Şimdi, bizim
üyeliğimizle ilgili, Brükselde katıldığımız
toplantıdaki Avrupalı parlamenterlerin sözleriyle ilgili birkaç
kelime etmek istiyorum. Bize diyorlar ki: Ankara Antlaşmasının
şartlarını yerine getirmezseniz bundan sonra size fasıl
açılmaz. Böyle bir dayatmayı kabul etmek bizim onurumuza dokunur.
Sözün kısası, Avrupa Birliği sürekli haksızlıklar
yapmakta ve Türkiyeyi Avrupa Hristiyan birliğine almak niyetinde
olmadığını her vesileyle göstermektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; milletimiz nezdinde de
itibarını yitiren ve her geçen gün büyük Türk milletinin
desteğini geri çektiği Avrupa Birliği rüyasından
uyanıp yeni ekonomik ve siyasi birliklere yönelmek zamanı geldi de
geçiyor. Avrupa Birliğinden sorumlu Sayın Bakan, yetmedi mi yüzlerce yıl
atalarımızın hamilik yaptığı ve idare ettiği
bu devletlerden ulufe beklemek? AKP Hükûmeti olarak yapacağınız
en güzel şey, Avrupa Birliği Bakanlığının
adını değiştirerek Türk dünyası
bakanlığı yapmak ve Türkiyenin önderliğinde yeni bir
oluşuma önayak olmaktır. Gelin, biz de Türk cumhuriyetleriyle birlikte bir Türk ekonomik
ve siyasi birliği kuralım ve kendimize yeni pazarlar, yeni ufuklar
açalım.
12 Ocak 2012
tarihinde ülkemizi ziyaret eden Kırgızistan Cumhurbaşkanı
Sayın Almazbek Atambayev Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda
yapmış olduğu konuşmada, zannedersem, her Türk ferdinin
hislerine tercüman olmuştur. Bir kabristanda birbirine
sırtını dayayarak düşmanlarına ok atan 2 Türk
askerinin taşın üzerine çizilmiş resimlerinin bulunduğunu
ifade eden Sayın Atambayev İşte buna arkadaşların
dayanışması denir. İşte bu anlayış ile ulu
Türk kağanlığı kurulmuş ve iki yüz sene ayakta
kalmayı başarmıştır. Artık, ulu Türk
kağanlığını kuramasak bile, en azından Türk
devletlerinin kardeşliğini pekiştirmeliyiz, kuvvetli bir Türk
birliğini yapmalıyız. diyerek sadece bizim değil, Orta
Asyada bulunan Türk cumhuriyetlerinin de arzularını dile
getirmiştir.
Bu arada da
aklıma gelmişken söylemeden geçemeyeceğim; AKPnin Merkez Karar
Yönetim Kurulu üyesi olan, sözüm ona bir profesörün söylediği ve hiçbir
temele dayanmayan o meşhur sözünü. Sanırım, o şahsa
Sayın Atambayev en güzel cevabı çok önceden vermiş oldu. Peki,
nedir bu Türk birliği, neyi ifade eder? Türk birliği, geniş
tanımıyla, köken itibarıyla Türk olan tüm ülke, özerk yönetim ve
başka ülkelerde yaşayan Türk topluluklarının, kısaca
Türk dünyasının ekonomik ve siyasi olarak tek çatı altında
toplanmasını ve teşkilatlanmasını ifade eden siyasi
bir kavramdır. Dar anlamıyla da Türkçe konuşan devletlerin bir araya
gelerek Avrupa Birliğine benzer bir yapı oluşturabileceğine
yönelik bir fikir oluşumudur. Yani, Türk birliği Türkiye ve Orta
Asyada bulunan Türk cumhuriyetleriyle mal ve hizmetlerin serbestçe
dolaşımı, ortak para birimi kullanımı ve ortak
yönetimler ile ortak alfabe, bütün ülkelerin ekonomik, sosyal ve kültürel
olarak bir paydada buluşmalarıdır. Genç nüfusu, teknolojiyi ve
çok önemli yer altı ve yer üstü kaynaklarını yönetmektir Türk
birliği. Tek millet, iki devlet. dediğimiz Azerbaycan, ata yurtlarımız
Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve diğer Türk
devletlerinin birleşip dünyaya egemen olan ve istediği gibi at
koşturan emperyalist güçlere bir Türk şamarıdır Türk
birliği. Kazakistanın Karaganda bölgesinde bulunan kömür
yataklarını, Ural-Emba havzasında bulunan petrol rezervlerini,
ayrıca bakır, kurşun, çinko, demir, manganez
yataklarını, Azerbaycanda bulunan petrolü, doğal gazı,
Özbekistanda bulunan petrol, doğal gaz, bakır ve altın madenlerini,
Kırgızistanda bulunan kömür, bakır, petrol ve doğal gaz
yataklarını, Türkmenistanın zengin yer altı ve yer üstü
kaynaklarını ve ülkemizin sahip olduğu bütün zenginlikleri üye
devletlerle beraber yönetmektir Türk birliği. Vatandaşımızın
ucuza ısındığı, arabasına yakıt doldururken
cebinin yanmayacağı, sobasını yakarken cüzdanının
tutuşmayacağı bir ideolojidir Türk birliği. Biz Milliyetçi
Hareket Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisine gönül veren milyonlarca
vatandaşımızla bu sevda ve hedef için üzerimize düşen bütün
görevleri muhalefette yapıyoruz. Allahın izniyle devri
iktidarımızda da daha fazlasını yapacağız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin önderliğinde
kurulacak önce Türk birliği, ardından da bu birliğe -güçlü
olmasından dolayı- katılacak Müslüman ülkelerle oluşturulacak
ekonomik, siyasi ve sosyal birliğin kurulma çalışmaları
başlatılarak bu birlikteliğin gerçekleşmesiyle dünya
ekonomisinin motoru, yön vericisi, yöneticisi konumuna gelebilmenin
planlarının yapılması zamanı geldi de geçmektedir.
Bunların yapılması ve bunun gerçekleşmesinin neticesinde,
dünyada hâlen devam etmekte olan totaliter rejimler, vahşi kapitalizm ve
sömürü düzeninin sona ermesiyle, yerine hakkın güçlü olana değil,
haklı olana verildiği, insanların huzur, barış içinde
yaşadığı, açlıktan ölümlerin
yaşanmadığı bir dünyanın oluşturulabilmesi
yolunda çalışmalar yapılması en doğru yol
olacaktır.
Muhalefete Proje
üretmiyorsunuz. diyerek yüklenen iktidar, Milliyetçi Hareket Partisinden
kopyaladığı ve 1999 yılında Milliyetçi Hareket
Partisinin 500e yakın bilim adamına hazırlattığı
projelerden on iki yıllık zorunlu eğitim, sosyal güvenlik
politikaları ve 2023 Lider Ülke Türkiye projelerini hayata geçirmiş
fakat tabii, kendisi hazırlayamadığı için uygulamada
başarıya ulaşamamıştır.
Cenab-ı
Allahın izniyle, bizim büyük ülkümüz olan Türk Birliği Projesini
gerçekleştirmeği ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak diğer
projeleri gerçekleştirmeği, en kısa zamanda bu ülkenin refah
seviyesini, bu insanların, Türk milletinin refahını yükseltmeyi,
Cenab-ı Allahtan Milliyetçi Hareket Partisine önümüzdeki seçimlerde nasip
etmesini diliyor, 2014 bütçesinin de ülkemize hayırlar getirmesini niyaz
ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Belen.
Bilecik
Milletvekili Bahattin Şeker. (MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Şeker, süreniz yirmi dakikadır.
MHP GRUBU ADINA
BAHATTİN ŞEKER (Bilecik) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Kültür ve Turizm
Bakanlığının 2014 yılı bütçesi hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum.
Sayın Bakanım
burada yoktu ama geldi.
KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANI ÖMER ÇELİK (Adana) Buradayım dinliyorum, gözüm üstünüzde.
BAHATTİN ŞEKER
(Devamla) Peki, teşekkür ederim.
Günümüzde turizmin
yarattığı ekonomik, sosyal, kültürel ve politik etkiler
özellikle uluslararası ilişkilerde oynadığı rol
anlamında giderek önem kazanmaktadır. Kültür ve turizm
alanındaki hizmetler ve çalışmalar ile ülkemizin dünyaya sesini
duyurması ve insanlığa tanıtılması, dış
ülkelere vereceği mesajı belirleyip ulaştırması eminim
hepimizin temennisidir.
Ülkemizin zenginlikleri
dünyanın dikkatine sunulurken daha markalaşmış, daha
profesyonel ve dünya sıralamasında daha üst sıralara yükselecek
şekilde, doğru yaklaşımlarla devlet kurumlarının
organizasyonu, sektörde yer alan kuruluşların
yatırımları ve değerler üzerinden, maddi ve manevi
değerler üreten bir anlayışla büyümelidir.
Ülkemizde ve dünyada
turizme verilen önem artmakta, turizm eğilimleri çeşitlilik
kazanmakta, yeni yerler insanların ilgisini çekmektedir. Son
yıllarda, amaçsız gezmenin yerini artık, bilinçli bir kültürel
turizmin aldığı bilinmektedir. Kültürel turizm için gelenler,
ziyaretleri esnasında birden fazla turizm bölgesini ziyaret etmektedirler.
Ulusal ve
uluslararası düzeyde turizm, iş hacmini ve yatırımları
geliştirmekte, gelir ve döviz girdisi sağlamakta, yeni istihdam
alanları açmakta, sosyal ve kültürel hayatı etkilemektedir. Deniz,
kum ve güneşe dayanan kıyı turizmi önemini devam ettirmekle birlikte,
son yıllarda turistik taleplerde değişimler ve
farklılıklar olmaktadır.
Turizm pazarında
rekabet hızlanmakta, doğal ve kültürel çekiciliklere sahip olan
mekânlar, termal mekânlar, yaylalar, sağlık turizmi, inanç turizmi,
kış sporları, yat turizmi, kongre ve fuar turizmi gibi alanlar
da öne çıkmaktadır. Bu alanlarda gelişim yaşanmaktadır.
Bütün bunlar Türkiyenin potansiyelinde ve tecrübesinde olan alanlardır.
Turizmi bu şekilde çeşitlendirerek aslında, turistin, ülkemizi
sadece ziyaret etmesinden çıkarıp ülkemizin köklü ve zengin
kültürüyle yüzleşmesi de sağlanabilir. 7 bölgemizin ve 81
vilayetimizin kendine özgü güzellikleri vardır. Dünyada eşine az
rastlanacak birikimler ülkemizde hâlâ canlılığını korumakta,
muhafaza edilmeyi beklemekte ve hâlâ tanıtım
aşamasındadır. Eğer bu konularda ciddi atılımlar
gerçekleştirilir, insanımız bilinçlendirilir ve
yatırımlarla şekillenirse Türkiye'nin en büyük imkânı
kültür ve turizm faaliyetleri olacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; medeniyetlerin merkezi olan ve dört
mevsimin yaşandığı yurdumuzda 7 coğrafi bölgenin her
biri, doğal güzelliklerin çekiciliği, tarihî yerleri, farklı
dokuları, kırsal ve kentsel mekânları, kültürel cazibesiyle
ayrı bir öneme sahiptir. Maalesef, bölgelerimizin bu zenginliğinde,
yurt içi ve yurt dışı turlar, programlar ve projeler, beklenen
seviyede değildir. Bu, elbette ülkemizin kültür ve turizm potansiyeline
yakışmamaktadır. Az gelişmiş yörelerde turizmi
geliştirmek, turistik bölgelerde altyapıyı desteklemek, çevreyi
korumak, ortak kültür mirasına sahip çıkmak, sektörde kaliteyi
artırmak, yeni özel teşvikler vermek, müzeleri ve kültürel
alanları daha etkin kullanmak, el sanatları ve turistik ürünlere
katkı yapmak, yaşayan kültür mirasına ve somut olmayan kültürel
mirasa sahip çıkmak, gelen turist profilinin gelişmesini
sağlamak, bence, Bakanlığımızın başlıca
çalışmaları olmalıdır. Yurt dışından
gelen turistin dönüşümü ve turist profilinin gelişmesi, biraz da yurt
içindeki turistik faaliyetlerin gelişimiyle ilgilidir.
Bakınız,
bu vesileyle, yıllardan beri konuşulmasına rağmen beklenen
seviyede atılımlar yapılmayan bir noktaya da temas etmek
istiyorum. Genç nesil, özellikle kendi kültürümüzün ve yurdumuzdaki
zenginliklerin farkına varmadan yaşıyor. Çeşitli imkânlar
ve şartlar kısıtlı. Bu, mâkus talih olmaktan
çıkarılmalıdır. İlkokul çağlarından itibaren
bu ülkenin evlatları, Çanakkaleden Mardine, Trabzondan Muğlaya,
İzmirden Karsa, Bilecikten Diyarbakıra kadar, her bölgemizdeki
tarihî ve kültürel mirasımızı yerinde görmeli, ecdat
yadigârı olan bu aziz vatan toprağında kendi zenginlikleri
içinde hatıralar kazanmalı, ay yıldızlı al bayrak
altında kardeşliğin ve bütünlüğün destanını
okumalıdır. Umarım, Kültür ve Turizm Bakanlığı,
Millî Eğitim Bakanlığı, Gençlik ve Spor
Bakanlığı ile ortak projelerle bunlar çözülür. Evet,
Sarıkamışta ecdadının şahadetine
tanıklık edenler, Çanakkalede yazılan o muhteşem
destanı okuyanlar daha memnun olurlar.
Çok değerli
arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm
Bakanlığı bünyesinde yapılan projelerin maliyetleri ve
projeleri üstlenen firmalar noktasında gerek sektörün gerekse kamuoyunun
doğru aydınlatılması gerekmektedir. Sürdürülen projeler
konusunda kamuoyu doğru bilgilendirilmemektedir ve bu konuda bir eksiklik
yaşanmaktadır. Bu eksikliğin giderilmesi, sektörün
canlandırılması, dinamiği ve sürekliliği için çok
önemli olduğu kadar belirlenen hedefler açısından da önemlidir.
Açıkçası, belli bir eylem planı içerisinde devlet ve sektör
uyumunun sağlandığı bir organizasyona ve vizyona ihtiyaç
vardır. Türkiyenin kültür ve turizm faaliyetlerinde bir model
geliştirmiş olması ve kendi dinamikleriyle hayata geçirmesi
gerekmektedir. Bazı uygulamalar, bu anlamda belirtmiş olduğumuz
vizyonu gölgelemektedir. Bakınız, bilhassa, kıyı
şeridinde yer alan yerleşimlerde yaşanan çarpık
yapılaşmanın önüne geçilmesi, bunların dokusunun muhafaza
edilmesi, yetkililerin ve sorumluların buralarda uygulamış
olabileceği keyfî uygulamaların önüne geçilmesi gerekmektedir. Ne
yazık ki bu zamana kadar turistik bölgelerimizde, kıyı
şeridinde olan bölgelerimizde, çarpık yapılaşmanın ve
betonlaşmanın önüne geçilememiş, son on yıllık süreçte
daha da vahşi bir şekilde yapılaşma sürmüştür.
Tabiatımız tahrip edilmiş, turistik bölgelerimiz bilinçsizce
yapılan betonarme yapıların insafına
bırakılmıştır. Gelen turistin
şaşırdığı, halkımızın
duyarsızlaştığı, yatırımcıların
özensizleştiği, bürokrasinin yetki ve sorumluluğunu yerine
getirmediği bir ortam hâkim olmuştur.
Değerli
milletvekilleri, elbette, turistik bölgelerimizdeki çarpık
yapılaşmayı hatırlatıp İstanbulu unutmak olmaz.
Turizm konusunda en önemli illerimizden biri, iki kıtayı
birleştiren, dünya çapında eşsiz bir değere ve öneme sahip
olan İstanbuldur. Tarih, İstanbul olmadan yazılamaz.
Geleceğin tarihçileri de İstanbulu anlamadan dünyayı idrak
edemeyecektir. İstanbulda tarihî ve kültürel yerlerimize, müzelerimize
daha büyük önem verilmeli, şehrin bu tarihî dokusunun zedelenmesine izin
verilmemeli, buradaki sanatsal değerler geliştirilmeli, Türkiyenin
dünyaya açılan penceresi olarak öne çıkarılmalıdır. Bu
anlamda, İstanbulda artık çarpık kentleşme sorunları
âdeta dağ gibi birikmiştir. Bu şehrimizin dokusunun,
tabiatının, kültürünün, mimarisinin tahribatının önüne
geçilmelidir.
Bakınız, bu ilimizde en önemli eksiklik de
İstanbul trafiğinin keşmekeşliği ve can güvenliği
sorunudur. Elbette, ulaşım imkânları çeşitlendirilmeye son
zamanlarda çalışılmaktadır, projeler üretilmekte ve hayata
geçirilmektedir. Aynı zamanda, güvenlik güçlerimiz İstanbulda
gerçekten büyük çaba sarf etmektedir. Ancak, bu trafik ve can güvenliği
meselesi İstanbulun artık imajı hâline gelmiştir. Bu,
İstanbulun da kaderi olmaktan çıkarılmalıdır.
Burada sayın bakanlarımız da var,
İstanbul milletvekilleri. Bakın, ben geçen gün, yurt
dışından döndüğümde, havaalanında indim,
İstanbulu tam iki saat on beş dakikada çıkabildim. Hem
olimpiyatlarda hem de bugün Türkiyenin yaptığı imajda trafik
İstanbul için çok önem kazanmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türk turizm sektörünün yıllardır biriken sorunlarının
çözümü ve gerekli önlemlerin alınması için en önemli husus, turizmin
tüm kesimlerini içine alan bir turizm çerçeve kanununun
çıkarılmasıdır.
Yurt dışında bulunan tarihî ve kültürel
varlıklarımızın ve eserlerimizin yeniden ülkemize
getirilmesini ve zenginliklerimiz arasında kendi ana vatanımızda
sergilenmesi adına çaba sarf edilmiş olmasını takdir ve
tebrik ediyoruz. Umarım bu çalışmalar devam eder. Her
fırsatta söylüyoruz: Türkiyeye ait olan bu eserleri yıllardan beri
iade etmeyen ülkeler tarih önünde bir kara leke taşımaktadır. O
yüzden, bu konuda ülkemiz adına emeği geçen herkese teşekkür
ediyoruz.
Ancak, hatırlatmak gerekiyor ki tarihî eser
kaçakçılığı ülkemiz için acı bir gerçektir. Binlerce
tarihî eser ve binlerce kültürel değer ya yurt içinde
çalınmış ya da yurt dışına kaçırılmıştır.
Bu konuyla ilgili olarak sadece güvenlik birimlerimizin değil, bütün kurum
ve kuruluşların organize olduğu yeniden yeni birimler
kurulmalıdır. Dünyada böyle zenginlikleri olup bu kültürel ve tarihî
mirasa karşın böylesine duyarsız kalan başka hiçbir ülke
yoktur.
Daha birkaç hafta
önce, Ankara polisimizin Resim ve Heykel Müzesinden kaybolan eserleri bulmak
için başlattığı operasyonda 30 tablo ele geçirilmiş,
ardından da Ankara Resim ve Heykel Müzesi Müdürlüğünde yapılan
sayım sonunda 302 parça eserin 256 adedinin kayıp ve 46 adedinin ise
sahte olduğu anlaşılmıştır. Sayın Bakanım,
bu konuda sorumluluk en çok size düşmektedir. Tarihî eser
kaçakçılığı ister yurt içi ister yurt dışı
olsun, bu konuda en ağır ceza ve yaptırımların hayata
geçirilmesi gerekmektedir. Türkiye bazı suçların hem geçiş
noktası hem de merkezi konumundadır, merkezi olduğu suçlardan
birisi de tarihî eser kaçakçılığıdır. Türkiye'nin
kültürel zenginliği ve tarihî mirası böyle yağmacılardan
kurtarılmalıdır.
Dünyanın en
zengin klasik yazma eserlerinin Türkiye'de olduğu bilinmektedir, bunların
700 bin civarında olduğu söylenmektedir. Bu binlerce yazma eserin
yeni kurumsallaşmalar sayesinde korunması ve gelecek nesillere
aktarılması, sağlıklı ve titiz bir şekilde
kullanılması gerekmektedir. Burada en önemli konu, bunlarla ilgili
bir envanter çalışması yapılmasıdır. El
yazmaları son derece mühimdir.
Bakınız,
son günlerde, yine Bakanlığınıza bağlı Millî
Kütüphaneden 147 ton kitâp ve yazılı materyal, içinde tarihi çok
eskiye dayanan yüzlerce nadide eser sahaflarda kilosu 15 ile 50 kuruş
arasında satılmıştır. Sizler de bunu biliyorsunuz.
Döküm listesi olmayan, 11 kamyonla Hurdasana gönderilen bu eserler ve Millî
Kütüphane mühürlü kitaplar, dışarıda büyük meblağlarla
satılırken ortaya çıktı. Yine, Millî Kütüphane
depolarında 346 bin kitabın çürümeye terk edildiği ortaya çıkmıştır.
Sayın
Bakanım, Millî Kütüphanenin kitap hazinesinin yarıdan
fazlasının kayıt altında olmadığı
söylenmektedir. Yüzlerce esere ve tarihî öneme sahip kitaplara hiçbir
işlem yapılmadığı iddia edilmektedir. Bu,
ilgisizliktir, duyarsızlıktır, nankörlüktür. Bunların
kurtarılamayacak kadar yıprandığı söylenmektedir. Bu,
sorumsuzluktur. Bu vahim durum ve sorumsuzluklar karşısında
sessiz mi kalınacaktır, bunları yapanlar acaba hesap vermeyecek midir?
Başka bir husus daha
var. Yine, İstanbulda, saraydan lojmanına III. Selim
tahtını kaçıran Müze Müdürü olarak anılan
şahıs, basında saraydan taht kaçırma hadisesinin yer
alması ve kamuoyunda büyük tepki uyandırmasının
ardından eski görev yeri Konyaya gönderilmiştir. Fakat, bu sefer de
Mevlânâ Müzesinde asırların hatırası olan çok kıymetli
Şebiarus Havuzunu alttan su kaçırıyor gerekçesiyle
kaldırtmış, birkaç metre öteye de taklidini yaptırma
gafletine düşmüştür. Üstelik, havuzun tarihî mermerleri de yine
aynı özensizlik ve gafletle sökülerek ne yazık ki parçalanmıştır.
Aynı zamanda, Türk dostu Pakistanlı ünlü şair Muhammed
İkbal ve divan şairlerimizden Nefinin temsilî mezar
taşlarını da bu düzenlemeler gerekçesiyle ne yazık ki
kaldırmıştır. Tarihî eserlerimizi korumakla mükellef olan
bu Müze Müdürü hafriyatçı mıdır, inşaatçı
mıdır, mezarcı mıdır, taht ve koltuk
sevdalısı mıdır yoksa bunların hepsi birden midir?
Bunun açıklamasını kim yapacaktır? Bunun hesabını
kim verecektir? Bunu yapan sorumlular acele hesap vermeli ve
cezalarını çekmelidir. Gelişmiş ülkelerde böyle şeyler
yaşanmaz, yaşansa bile hiç kimse tarafından örtülmez.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizde son yıllarda bilhassa sinema
sektörü büyük ilerlemeler kaydetmiş, yurt dışında da ilgi
görmüştür. Bakanlığımız sinema sektörüne gerekli
desteği vermelidir. Türk sinemasının gelişmesi, Türk
sanatçılarının takdir kazanması, bu ülkenin dünyaya
sunduğu değerlerin olması hepimiz için gurur vericidir. Sinema
ve dizi sektöründe birçok sanatçımız diğer ülkelerde
hayranlıkla seyredilmekte ve ülkemizin tanınmasına milyon
dolarlar verilse de yapılamayacak ve paha biçilemeyecek derecede büyük
katkı sağlamaktadırlar. Birçok ülkede Türk sinema ve dizi
sektörünün eserleri yayınlanmaktadır. Bu yayınların
devamı Kültür ve Turizm Bakanlığının
katkılarıyla yapılan film, dizi ve belgesellerle
desteklenmelidir. Bilhassa İslam ülkelerinde, Türk cumhuriyetlerinde, Balkan
ülkelerinde ilgi gören bu yapımlar, bence hitap ettiğimiz kültürel ve
tarihî coğrafyamızın canlılığını hâlâ
koruduğunu da göstermektedir
Evet, ülkemiz
hakkında bütün kara propagandalara, düşmanca lobi faaliyetlerine ya
da birtakım şer odakların çabalarına da en güzel cevap bu
dizi ve filmler olacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyetimizin kurucusu Gazi
Mustafa Kemal Atatürk, muasır medeniyetler seviyesine ulaşmayı
ve aşmayı hedeflerken can damarı olarak sanatın ve
sanatçının gelişimini ve Türk kültürünün yükselmesini
görmüştür. Cumhuriyetimizin kuruluşunda işte bu kültür ve sanat
faaliyetlerine yönelik üstün öngörüyle sanat faaliyetleri, devletin
kuruluşunda yapı taşlarından biri olarak yerini
almıştır. Sanat, zenginleştirici ve geliştirici bir
kudrete sahip olduğundan bu yönüyle çağdaşlığın
da göstergesidir.
Konservatuvarı,
operası, balesi, tiyatrosu, orkestrası bulunmayan ülkelerin,
toplumsal gelişmesini sağlayamadığı gibi, millî
kültürünü de ve tabii demokratik kültürünü de geliştiremediği
görülmektedir. Bakınız, içinde yaşadığımız
coğrafya bunun örnekleriyle doludur. Sanatın ve sanatçının
önemi, bilhassa yaşadığımız bizim bölge için
anlamlıdır çünkü yaşanan acılar, duyarsızlık,
anlayışsızlık, cehalet, hâkimiyeti asla
tartışılmayan diktatörler, mutlak krallıklar,
sorgulanamayan emirlikler, bölgemizde yaşayan Müslüman toplumların
âdeta kaderi ve kısır döngüsü hâline gelmiştir. Hepimizin
bildiği gibi, kısır döngü, vahşice katliamları,
tecavüzleri, istila ve işgali beraberinde getirmiştir. Sanatın
ve sanatçının susturulduğu, geri plana itildiği,
anlamını yitirdiği, değersizleştirildiği,
itibarsızlaştırıldığı toplumlarda
zevksizlik, duyarsızlık ve vicdansızlık gelişir.
İnsanı olgunlaştıran ve birikim sahibi yapan, bilginin
kazandırdıklarına bir seviye ve anlayış
kazandırıp olgunlaştıran, toplumları aydınlatan,
medeniyetlere yön veren içimizden çıkan sanatçı ve
sanatçılardır.
Evet, son günlerde
müzik ve sahne sanatları alanında
bugüne kadar gelen tüm sanat varlığımızı
ortadan kaldıracak yeni bir yasa taslağı
hazırlandığını takip ediyoruz. Türkiyede sanatın
geliştirilmesi konusu, sadece tek bir kurumun ya da 10 kişilik bir
kuruluşun insafına kalırsa bu, sanat ve sanatçı üzerinde
siyasi vesayet kurma olarak gözükür. Demokrasinin, özgürlüklerin, sanatın
ve sanatçının, hakkın ve hukukun üstünde bir imtiyaz
kurulmasına, bir vesayet tartışması açılmasına
kimse razı olmaz. Ancak, bu tip yasa tasarılarıyla sanatın
üzerinde sansürcü ve siyasi bir vesayet kurulmak istendiği
aşikârdır. Bu yasada, ne yazık ki Türkiye'nin köklü sanat
kurumları, Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi ile Güzel
Sanatlar Genel Müdürlüğüne bağlı tüm sanat kurumlarının
ortadan kaldırılarak tasfiye edildiği görülmektedir. Meclise
geleceği söylenen yasa tasarısı iki noktada sanata müdahale
etmektedir. Tasarı ilk olarak sanatı sansürlemeyi ve
siyasileştirmeyi, ikincisi de sanat borsasının
yaratılmasını, sanatın tamamen ticarileşmesini ve rant
elde edilmesini amaçlamaktadır. Bu ve bunun gibi yaklaşımlarla
sanatın hür bir şekilde ifade edilmesi engellenerek sanat
alanları siyasi ve ticari malzeme hâline getirilmektedir.
Bu ülkenin
gelişimi sanat ve sanatçıdan yoksun bir şekilde olamaz. Muhalif
de olsa sanattan ve sanatçıdan korkmamak gerekir. Sanatsız, zevksiz,
kalpsiz, vicdansız bir toplum, hasarlı bir toplum olarak kendi
kendini felakete sürükler. Buna izin vermeyecek olan da yetki ve
sorumluluğu içinde ülkesindeki sanatın gelişimine katkıda
bulunanlardır. Aksi hâlde, yasakçı ve sansürcü mantık
sanatın kudreti karşısında küçük duruma düşer. Tarih
bunun birçok örnekleriyle doludur.
Sözlerime son
verirken Kültür ve Turizm Bakanlığının bu kadar hedef ve
projelerinin bu bütçe için çok az olduğunu söylemek gerekir.
Ve aynı
zamanda da kendi ilimle ilgili son şeyi de Sayın Bakana söylemek
istiyorum: Yenipazarda bulunan kanyona destek olacağınıza
kuruluş ve kurtuluşa beşiklik etmiş Bilecikin il ve
ilçesindeki diğer sorunlara da iyi bir imajla
yakınlaşacağınıza inanıyor, bütçemizin
hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor,
başarılar diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Şeker.
Iğdır
Milletvekili Sinan Oğan.
Buyurunuz
Sayın Oğan, süreniz yirmi dakikadır. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
SİNAN OĞAN (Iğdır) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı ile Rekabet Kurumunun, hâlihazırda
görüşülmekte olan 2014 yılı bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Gazi
Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce, onuruyla, şerefiyle, fedakârlıkla görevini ifa
etmiş olan, şehit Gümrük ve Tekel Bakanımız Gün Sazak Beyi
rahmetle ve minnetle anıyorum.
Değerli
arkadaşlar, Gümrük Bakanlığıyla ilgili, Rekabet Kurumuyla
ilgili konuşmama başlamadan önce, burada daha önce dile
getirdiğim birkaç hususu yeniden dile getirmek istiyorum.
Hatırlarsanız,
Iğdır Üniversitesiyle ilgili birtakım yolsuzluk
dosyalarını burada gündeme getirmiş ve dosyayı da
olduğu gibi Millî Eğitim Bakanımıza vermiştim. Hem
savcıları göreve çağırmıştım hem de
milletimize bu durumu burada açıkça ifade etmiştim ama öyle
anlaşılıyor ki bu yolsuzlukların, verdiğimiz
dosyaların hiçbir kıymetiharbiyesi yok, bugüne kadar da herhangi bir
işlem yapılmış değil. O zaman, ister istemez bizim
aklımıza şu soru geliyor: Eğer belgesiyle, ispatıyla,
dosyasıyla verdiğimiz yolsuzluk dosyasının üzerine
gitmiyorsanız o zaman, siz de bu yolsuzluğun
ortağısınız. Başka da bir açıklama kalmıyor.
Bir diğer
husus: Iğdırda yapılan birçok ihaleyi nedense hep AKP
iktidarıyla beraber yürüyenler ve özellikle de AKP İl
Başkanının şirketi alıyor. Bununla ilgili de
dosyaları ilgili yerlere verdik. Özellikle de İl Özel İdaresinde
yapılan bütün ihaleler, neredeyse bütün ihaleler AKPnin Iğdır
İl Başkanı Cabbar Baştemura veriliyor. İsmini de
buradan ifade ediyorum, sayın grup başkan vekilleri herhâlde bunun
gerekçesini buradan açıklarlar diye bekliyorum.
Şimdi,
değerli arkadaşlar
Sayın Gümrük
Bakanımız da teşrif ettiler; iyi, sevindim buna.
GÜMRÜK VE
TİCARET BAKANI HAYATİ YAZICI (Rize) Şimdi değil,
baştan beri buradayım.
SİNAN
OĞAN (Devamla) Sayın Bakanım, ben konuşmaya çıkmadan
önce baktım, yoktunuz; sevindim buna. Teşekkür ederim.
GÜMRÜK VE
TİCARET BAKANI HAYATİ YAZICI (Rize) Sizin konuşmaya
başlamanızdan beri buradaydım, şahitlerim var.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Koşarak geldi üstelik, başında geldi. Ben
şahidim.
SİNAN
OĞAN (Devamla) - Sayın Bakanımızın bu nezaketine
teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım, keşke aynı nezaketi
bomboş olan AK PARTİ sıralarındaki boş koltukları
doldurmak için gelecek olan arkadaşlarınız da gösterseydi ama
saysak herhâlde 20 tane burada
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Yo, yo, 20 kişi yok. Çok iyimsersiniz.
OKTAY VURAL
(İzmir) 19 kişi
SİNAN
OĞAN (Devamla) Evet, 19 kişiymiş.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sizde kaç kişi var, sizde?
SİNAN
OĞAN (Devamla) Oranlama yaparsak, sizin milletvekili sayısıyla
bizimkini kıyaslarsak herhâlde verecek bir cevabınız olmaz.
Değerli
arkadaşlar, biraz önce bir arama motoruna Gümrük
Bakanlığı ve yolsuzluk kelimelerini yazdım, 278 bin
sonuç çıktı. Sayın Bakanım, bilgisayar önünüzdeyse siz de
yazabilirsiniz. Gümrük ve rüşvet kelimelerini yazdım, 245 bin
sonuç çıktı. Gümrük ve kaçakçılık kelimelerini
yazdım, 656 bin sonuç çıktı. Sadece kaçakçılık
kelimesine 718 bin sonuç çıktı. Kaçakçılık ve terör
kelimelerini yazdım, 1 milyon 460 bin sonuç çıktı.
Kaçakçılık ve PKK kelimelerini yazdım, 1 milyon 130 bin
sonuç çıktı. Kaçakçılık ve AKP kelimelerini
yazdım, 567 bin sonuç çıktı. Siz AKPden pek
hoşlanmıyorsunuz, AK PARTİ diyorsunuz.
VEDAT DEMİRÖZ
(Bitlis) Bayağı çalışmışsınız.
SİNAN
OĞAN (Devamla) Kaçakçılık ve AK PARTİ kelimelerini
yazdım, 1 milyon 140 bin sonuç çıktı.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Kaçakçılık ve MHP yazdınız mı?
SİNAN
OĞAN (Devamla) - Nihayetinde, AKP ve PKK kelimelerini yazdım, 5
milyon 260 bin sonuç çıktı. Yine, siz AKPden pek
hoşlanmıyorsunuz, bir de AK PARTİ ve PKKyı yan yana
yazalım dedim, 10 milyon 100 bin sonuç çıktı.
VEDAT DEMİRÖZ
(Bitlis) Ama böyle bir şey olmaz Sayın Vekilim ya!
SİNAN
OĞAN (Devamla) Aslında bu rakamlar her şeyi ortaya koyuyor
arkadaşlar.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Kaçakçılık ve MHPyi de yazsaydın hele, kaç
sonuç çıkacaktı?
SİNAN
OĞAN (Devamla) - On beş dakika burada aslında
konuşmamıza gerek yok. AKP ve PKK, AK PARTİ ve PKK,
AKP ve kaçakçılık kelimeleri özdeş hâle gelmiş. Bunun
için Sayıştay raporuna falan da gerek yok. Nasılsa
Sayıştay raporunu siz artık buraya getirmiyorsunuz, sağ
olsun Sayıştay da raporları kuşa çevirerek zaten gönderiyor;
buna gerek yok. Bir arama motoruna bunları yazarsanız -o kadar ayyuka
çıkmış ki- arama motorlarından herhangi birine bunları
yazdığınızda kaçakçılığın Türkiyede
ayyuka çıktığı, kaçakçılığın
iktidarınızla âdeta özdeşleştiği,
kaçakçılıktan en çok terörün nemalandığı, terör örgütü
PKKyla da isminizin âdeta birbiriyle yapışık, siyam ikizleri
gibi olduğu gün gibi ortaya çıkıyor. O sebeple vatandaşlarımız
da AKP, PKK, kaçakçılık kelimelerini yazdıklarında bu
sonuçları net bir şekilde görebileceklerdir.
Biraz konunun
özeline inecek olursak Gümrük Bakanlığı ve Rekabet Kurumu
Rekabet
anlayışınızın sakat olduğunu en
başından ifade edeyim. Siz nasıl bir rekabet
anlayışına sahipsiniz ki MHPli iş adamlarını
MİTe fişletiyorsunuz? İş adamı sizden olunca,
mücahitken müteahhit olunca iyi; MHPli olunca, millî ve manevi
değerlerine sahip olunca gidin MİTe fişletin. Basında
çıkan haberleri buradan çıkıp yalanlayabildiniz mi?
Yalanlayamadınız. Siz eğer rekabeti böyle, buradan
anlıyorsanız o zaman vay bizim iş adamlarımızın
hâline.
Tabii, bölücülüğünüz
o kadar tescillenmiş ki -bu arada onu da ifade edeyim- iş
adamlarına ayrı bir baskı yapıyorsunuz, başında
Türk kelimesi olduğu için sendikalarımıza ayrı bir
baskı yapıyorsunuz. Gümrük Bakanlığındaki bizim, Türk
milletinin sendikası olan sendikalarımız ve o
sendikalarımıza üye olan insanlarımız sizin
baskınız altında. Aynısı Rekabet Kurumu için de
geçerlidir.
Rekabet Kurumunun
amacı şöyle ifade ediliyor Kanunun 20nci maddesinde: Mal ve hizmet
piyasalarının serbest ve sağlıklı bir rekabet ortamı
içinde teşekkülünün ve gelişiminin teminini sağlamak.
Şimdi, Türkiyede eskiden küçük esnaf vardı; eskiden, hakikaten,
hepimizin bire bir tanıdığı, mahallemizde, yolumuzun
üzerinde, gerektiğinde veresiye yazdırabildiğimiz,
gerektiğinde anahtarımızı teslim ettiğimiz,
mahallemizin hakikaten de her şeyi olan küçük esnaf vardı ama siz,
rekabet ortamını sağlamak bir tarafa dursun, yabancı
şirketleri o kadar çok Türkiye'nin içine soktunuz ki, siz her boş
bulduğunuz yere o kadar çok AVM yaptınız ki bugün küçük esnaf
neredeyse siftah yapmadan tezgâhını akşam kapatmak zorunda
kalıyor; tabii, o küçük esnaf o mahallede kaldıysa.
Sayın
Başkan Nurettin Kaldırımcı Beyefendi web sayfasında
-Rekabet Kurumu Başkanı- diyor ki: Bir suşi ustasının
yetişebilmesi için en az yirmi seneye ihtiyacı var. Eğer
yanlış bilmiyorsam suşi Japon mutfağının bir
yemeği. Oysa Sayın Başkanın endişe etmesi gereken konu
bir suşi ustasının yetişmesi değil; bir kuru fasulye,
bir pilav, aklınıza ne gelirse, bir karnıyarık, Türk
mutfağından bizim bölgenin taş köftesi, bunları
pişirecek usta, bunları servis edecek lokantaları düşünün
siz. Her yere AVM dikiyorsunuz, bugün maalesef bunları servis edecek
lokantamız kalmadı çünkü mantar gibi AVM, mantar gibi fast foodlar
her yeri sarmış durumda.
VEDAT DEMİRÖZ
(Bitlis) Özel teşebbüs yapıyor, devlet yapmıyor ki.
SİNAN
OĞAN (Devamla) Siz, özel teşebbüse devletin malını
peşkeş çekmezseniz, siz vatandaşın elindeki araziyi
TOKİ adına alıp ondan sonra yandaşınıza,
mücahitken müteahhit yaptığınız yandaşınıza
bunları peşkeş çekmezseniz özel teşebbüs de bunu yapmaz.
Özel teşebbüs elbette yapacak. Peki, elin yabancı sermayesi özel
teşebbüs de benim bakkalım özel teşebbüs değil mi, elin
yabancı firmaları özel teşebbüs de bizim mahallenin, bizim köyün
insanı özel teşebbüs değil mi? Size göre değil.
VEDAT DEMİRÖZ
(Bitlis) O da yapsın, öyle bir şey olur mu?
SİNAN
OĞAN (Devamla) Peki, madem rekabet, bu medyadaki durum nedir? Gidip TMSF
olarak el konuluyor bazı medya organlarına. Peki, niye el konuluyor?
AKP propagandası devlet eliyle yapılsın diye mi? El
koyuyorsunuz, en az iki sene, üç sene oradan propagandanızı
yapıyorsunuz, milletin alın teriyle kazandığı helal
vergisinden siz AKP propagandası yapıyorsunuz, ondan sonra da onu bir
başka yandaşınıza peşkeş çekiyorsunuz. Peki,
Rekabet Kurumu ne yapıyor; armut mu topluyor, bostan mı gözlüyor?
Buradan Rekabet Kurumuna soruyorum: TMSFdeki AKP propagandası yapan
televizyon ve medya yayın organlarına niye müdahale etmiyorsunuz?
Tabii, arada bir ceza kesiyorsunuz -buradan merak ediyorum- bu cezaları
niye tahsil edemiyorsunuz? Tahsil ederseniz yandaşlarınıza
sıkıntı mı çıkar?
Tabii, Türk TELEKOM
konusuna hiç girmiyorum. Türk TELEKOM konusunda yedi senedir süren husus hâlâ
devam ediyor. Fiber optik kablolarında Türk TELEKOMun tekel konumu hâlâ
devam ediyor.
Başka bir
garip durum, devlet memurlarının denetlenmesi, onlara mobbing
uygulanması, onların her birinin yanına bir kamera dikilmesi de
ayrı bir garabet. Elbette ki MOBESElerle, dinlemeyle, vesaireyle
vatandaşı paranoyak ettiniz, bir devlet memurları
kalmıştı, şimdi her devlet memurunun başına bir
kamera dikerek onlara da mobbing uyguluyorsunuz.
Ülkemizde,
maalesef, her şeyin kaçağı var. Kaçakçılık
iktidarınıza öyle bir sirayet etmiş ki Sayıştay
raporuna dahi kaçakçılık uygulaması yapıyorsunuz, milletin
denetiminden kaçırıyorsunuz. Yani, bir nevi siz de
kaçakçısınız Sayın AKP Hükûmeti ve ilgili bakanları.
Sayıştay raporlarında Sayın Başbakanın Rifat babası
götürüyor. Sayıştay raporlarında bunu gizlemeye çalıştınız
ama beceremediniz, o bir şekilde yansıdı. Öte taraftan
Sayın Davutoğlunun Mesut ağabeyi de götürüyor gümrüklerden. Onu
da gizlemeye çalışıyorsunuz. Hem gümrüklerden hem limanlardan
bir taraftan Rifat babanız, bir taraftan Mesut ağabeyiniz götürüyor.
Kimin parasını götürüyor? Türk milletinin parasını
götürüyor, Türk milletinin, yetimin hakkını yiyor.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Öyle bir millet tanımı tanımadıkları için
SİNAN
OĞAN (Devamla) Değerli milletvekilleri, tabii, iş öyle bir
noktaya gelmiş ki, öyle bir noktaya gelmiş ki,
sınırlarımız öyle bir yolgeçen hanına dönmüş ki
artık 1.000-2.000 atlı birden hücum ediyor
sınırımıza. Atlılar bir araya geliyor ve
kaçakçılık artık organize atlı şebekesiyle
yapılıyor. Ve maalesef ki hem askerimizin hem polisimizin o manada
elini kolunu bağladığınız için, aman sürecinize zarar
gelmesin diye endişe ettiğiniz için, bu şekilde, artık
sınırımıza atlı organize birlikler hücum ediyor.
Meselenin daha
vahim boyutları var aslında. Karaköydeki gümrük binası, hayalî
ihracat, yolsuzluk, rüşvetle ilgili dosyaların olduğu bina -gündüz
vakti, gece vakti hiç fark etmiyor- soyuluyor. Yani, biz, çok şeyin
soyulduğunu biliyorduk; ne bileyim buzdolabı çalarlardı,
işte, kıymetli eşya ne varsa onların
çalındığını biliyorduk ama Gümrük
Bakanlığının binasının soyulduğuna da sizin
iktidarınız döneminde şahit olduk. Artık
kaçakçılık, vurgun, hırsızlık, yolsuzluk o boyutlara
gelmiş ki Bakanlığınızın binasını
koruyamıyorsunuz. Yahu Bakanlığının binasını
koruyamayan, devletin sınırını nasıl korur? Elbette
koruyamaz.
Geçen sene burada
ifade etmiştim. Kaçakçılık öyle organize hâle gelmiş ki,
özellikle PKK terör örgütü kaçakçılığı o derece
ilerletmiş ki sınıra boru döşemiş, yanına da bir
rafineri koymuştu. Şimdi, bu sene bakıyoruz bu iş
bayağı verimli hâle gelmiş, zeytinyağının da
kaçak borusunu döşemişler. Memlekete, sayenizde, boruyu döşeyen
döşeyene! Zeytinyağının
kaçakçılığını yapmak için evet, sınıra boru
döşemişler; basında var, herhâlde Sayın Bakanımız
da gazeteleri takip ediyordur. Geçen sene burada yaptığımız
konuşmada petrol için kaçak boru döşendiğini, yanına da
rafineri yapıldığını ifade etmiştik.
Bilmiyorum
Sayın Bakan, üzerine gittiniz mi, yoksa o rafineri bugünlerde modernize mi
ediliyor bunun da cevabını doğrusu merak ediyoruz.
Tabii, burada bir
hususu da ifade etmek lazım. Sizin üst yönetim olarak tuzunuz kuru,
keyfiniz yerinde ama gümrük kapılarında, gümrük muhafaza
memurlarının silahla yirmi dört saat nöbet tutan, zaman zaman
hayatını tehlikeye sokan gümrük muhafaza memurlarının
durumunun da içler acısı olduğunu ifade etmek lazım. Ve bir
an önce gümrük muhafaza memurlarının emniyet hizmetleri
sınıfına dâhil edilmesi veyahut da gümrük muhafaza hizmetleri
sınıf ihdasıyla kolluk kuvvetlerine tanınan bütün hak ve
yetkilerle donatılması da gerekmektedir.
Türkiyede her
şeyin kaçağı var. Kaçak işçiden tutun kaçak sigaraya, kaçak
sigaradan tutun kaçak çaya kadar her konu kaçak noktaya gelmiş.
OKTAY VURAL
(İzmir) Şekere
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Kaçak insana kadar.
SİNAN
OĞAN (Devamla) Her konu kaçak noktaya gelmiş. Esnaf ve Sanatkârlar
Odası Konfederasyonu Genel Başkanı -ki kendisi akildir,
hatırlatalım- yüzde 27 oranında kaçak ekonomi olduğunu
söylüyor. Hani sizden birisi, bunu çok yalanlama şansınız yok.
ALİM IŞIK
(Kütahya) Akil olunca doğrudur.
SİNAN
OĞAN (Devamla) Tabii, onlar için doğru. Akil olunca onların sözü
geçerli.
Acaba Sayın Palandöken
akil raporunda bu yüzde 27 kayıp ekonominin teröre
aktığını ve bunun müsebbibinin de Hükûmet olduğunu,
Hükûmetin bunu önlemekle aslında terörü de önleyeceğini yazdı
mı? Bilmiyoruz.
ALİM IŞIK
(Kütahya) Barış bozulur, yazarsa ortam bozulur.
SİNAN
OĞAN (Devamla) Türkiyede, sigara
kaçakçılığının ekonomiye zararı 5 milyar, içki 6
milyar, akaryakıt 10 milyar. O kadar çok kaçakçılık
yapılıyor ki şimdi, küçükbaş ve büyükbaş hayvanın
da kaçakçılığı yapılıyor. Vallahi sizi tebrik
etmek lazım. Hayvan kaçak giriyor, saman ithal ediliyor. Bakın,
hayvan kaçak giriyor, ona vereceğimiz saman ithal ediliyor. E, bir tek
çiftçi yerli; bari oldu olası çiftçiyi de ithal edin, çiftçiyi de bari
ithal edin. Yani, biraz daha ileriye götürelim, e, hükûmeti de ithal edin
dışarıdan, bir kısmı kaçak zaten. Dolayısıyla
da artık her şey kaçak.
Elektrik de kaçak
bu arada, özellikle güneydoğudaki kaçak elektriğin önüne bir türlü
geçemediniz, yüzde 80 dolayında kaçak elektrik var ve hâlâ bunun önlemini
alamadınız ve maalesef ki bunun faturasını, helaliyle
faturasını aydan aya düzenli ödeyen vatandaşımız
çekmeye devam ediyor. Ee, burada her şey kaçak: Sınırdan boruyu
döşüyorlar, kaçak; elektrik kaçak, küçük hayvan kaçak, büyükbaş
hayvan kaçak, saman ithal. Ya siz ne işe yarıyorsunuz Sayın
Bakan? E, ondan sonra kendi binanızı da koruyamıyorsunuz. O da
çalıntı.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Çay da kaçak.
SİNAN
OĞAN (Devamla) Tabii daha önemlisi var: Çay. Geçen sene dedim ki Rize
Ticaret Odasının raporu var. Allahtan herhangi bir baskıya
uğramadı. Bu sene bir rapor daha hazırlamışlar. Sizin
de, Sayın Başbakanın da hemşehrisi Rize Ticaret
Odasına göre, kaçakçılık Türkiyede çayı bitirecek. Hatta
bazı iddialara göre, sizden olan üst düzey bazı kimselerce Rizedeki
çay fabrikalarına kaçak çayı getirilerek, orada
karıştırılarak vatandaşa satılıyor. Yani,
kaçakçılık o boyutta ki Sayın Bakan, sizin kendi
hemşehriniz Rizedeki ticaret borsasının raporlarında, bu,
gün yüzüne çıkarılmış. Hani biz desek belki
inanmazsınız ama herhâlde, zannediyorum, kendi hemşehrinize,
kendi hemşerinizin raporuna da artık inanırsınız diye
ümit ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, her şey kaçak da sınır kapılarından,
özellikle de Iğdır dışındaki sınır
kapılarından her şey rahat rahat geçiyor da madem bu ülkede
eşitlik var, madem kaçakçılık bu kadar serbest, madem benzin,
mazot her şey geçiyor; peki, ben sormak istiyorum, Iğdırlı
vatandaşlar bana sorduğu için ben de size sormak durumundayım.
Hemen 50 kilometre ilerimizdeki Gürbulaktan tankerlerle mazot geçiyor, sesiniz
çıkmıyor; biraz ilerisinde Haburdan geçiyor, her yerden geçiyor. Ya
Iğdırda cetveli almışsınız elinize, her geçen
aracın deposunu santimetreyle ölçüyorsunuz. Benim vatandaşlarım
başka bir ülkenin kanununa mı tabi? Iğdırdaki
vatandaşlara bu cezayı niye veriyorsunuz merak ediyorum. Herhâlde
size oy vermediğinden olsa gerek ama emin olunuz ki yerel seçimlerde de
genel seçimlerde olduğu gibi Iğdırlı vatandaş size
bunun hesabını soracaktır Sayın Bakan ve Sayın AKP iktidarı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SİNAN OĞAN
(Devamla) Her şeyiniz kaçak. Göreceksiniz Iğdırda da kaçak
duruma düşeceksiniz.
Bu vesileyle,
Bakanlığımızın bütçesinin her şeye rağmen,
her türlü kaçakçılığa rağmen, hayırlara vesile
olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Oğan.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkanım
BAŞKAN Buyurunuz
Sayın Aydın.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkanım, Sayın Oğan
konuşmasında özellikle yolsuzluklar ve kaçakçılık
noktasında Siz de bu işin ortağısınız. diye hem
grubumuzu hem Sayın Grup Başkanımızı itham etti.
Sataşmadan cevap istiyorum efendim.
ALİM IŞIK
(Kütahya) Hükûmet adına bakan var orada. Hayırdır
bakanlığa mı niyetlendin?
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) - Grup başkan vekilleri cevap versin. dedi.
OKTAY VURAL (İzmir)
Hayır, hayır, bakanlar bilmiyor diye belki
BAŞKAN Buyurun
Sayın Aydın. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Yeni sataşmalara
mahal vermeyiniz.
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının, Iğdır Milletvekili Sinan
Oğanın 506 sıra
sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra
sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının beşinci
tur görüşmelerinde MHP Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanına sataşması
nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Tabii, Sayın
Oğan bu konuşmayı hangi ruh hâli içerisinde yaptı,
bilemiyorum. Az önce İşte AK PARTİ yolsuzluk, AK PARTİ
kaçakçılık yazdım şu kadar sonuç çıktı
Bunu
hangi psikolojiyle, hangi anlamda yaptığını bilemiyorum.
Şimdi kendisine
soruyorum: Ben de az önce baktım. Sinan Oğan PKK yazdım 140
bin sonuç çıktı. Siz PKKlı mısınız? (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Bu sonuçla buna varabilir
misiniz? Sinan Oğan yolsuzluk yazdım 81.350 sonuç çıktı.
ALİM IŞIK
(Kütahya) O araştırdığı için çıkmış,
siz yaptığınız için çıktı sonuçlar. Gerçekleri
sor!
AHMET AYDIN (Devamla) Ya
bu mantıkla siz, bu şekilde PKKlı olabilir misiniz? Yolsuzluk
yapabilir misiniz?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
Ama bak, buna sen bile inanmıyorsun ama öbürüne millet inanıyor.
AHMET AYDIN (Devamla)
Değerli kardeşlerim, değerli arkadaşlarım; bir defa
konuşma baştan sona yanlış. Bütün ithamlar, bütün
iftiralar, bütün karalamalar yanlış.
İl başkanının
ismini verdi ama il başkanı o mu, değil mi, bir
araştırsın sorsun. Kendisi Iğdır Milletvekilidir. Onu
da kendisine soruyorum.
Şimdi değerli
kardeşlerim, açın sonuçlara bakın, Uluslararası Yolsuzluk
Algısı Endeksi var. Bu, Türkiye'nin düzenlediği bir şey
değil, uluslararası bir endeks. Bu endekste, devri
iktidarınızda 2002 yılında Türkiye, yolsuzluk
algısı bakımından 102 ülke arasında 65inci
sıradaydı, şimdi gelinen noktada 177 ülke arasında Türkiye
53üncü sırada. Yolsuzluk hangi dönemde yapılmış? Ne zaman
yapılmış? Bunu sorarım.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Hâkim ve savcıların elini kolunu bağlarsanız
öyle olur tabii.
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayıştay raporlarını getir bakalım.
AHMET AYDIN (Devamla)
Şunu diyorsunuz: Milletin parasını götürüyorsunuz. Bu millet
kendi parasını kimin götürdüğünü çok iyi biliyor. Bu
gidişle Hükûmeti ithal edeceksiniz. diyorsunuz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Teftiş kurullarının köküne kibrit suyu ektiniz!
AHMET AYDIN (Devamla)
Değerli arkadaşlar, hükûmetin ithali bir dönem oldu, ne oldu?
OKTAY VURAL (İzmir)
Teftiş ne oldu? Sayıştay ne oldu? Denetim yok, hâkim yok,
savcı yok
AHMET AYDIN (Devamla)
Sizin devri iktidarınız döneminde Kemal Dervişi ithal eden
sizler değil misiniz, sizin koalisyon hükûmeti değil miydi? Hükûmeti
ithalse bu ithali yapan sizlersiniz, sizin koalisyon döneminiz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, bu
konuşma baştan sona yanlış, karalama üzerine, iftiralar
üzerine
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayıştay raporlarını getirin, Sayıştay! Gümrük
Ticaretin raporunu getir, bakalım!
AHMET AYDIN (Devamla)
Eğer varsa bir tane dosyanız, sağlam dosyanız varsa, kim
yaparsa yapsın yolsuzluğu sonuna kadar götürelim, hukuka,
yargıya
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayıştay raporlarını saklamayın.
AHMET AYDIN (Devamla) Sonuna
kadar hep birlikte arkasında duralım. Burada Yolsuzluk var. demekle
olmuyor, karalama yapmakla olmuyor.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Aydın.
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Aydın, şu yolsuzluk raporlarını getirin,
getirin.
SİNAN OĞAN
(Iğdır) Sayın Grup Başkan Vekili
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Endeksi verdim, endeksi.
OKTAY VURAL (İzmir)
Biz de bir görelim ne var. Hodri meydan!
BAŞKAN Lütfen,
sessiz olursanız, Sayın Oğanı dinlemek istiyorum.
Buyurunuz Sayın
Oğan.
SİNAN OĞAN
(Iğdır) Sayın Grup Başkan Vekili şahsıma bir
soru sordu ve kürsüden cevaplanmasını istedi, hem de sataşmada
bulundu hem de ithamda bulundu. Müsaade ederseniz cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz.
Yeni sataşmalara
mahal vermeyiniz lütfen.
OKTAY VURAL (İzmir)
Efendim, bizimki sataşma değil.
BAŞKAN Buyurunuz
Sayın Oğan.
2.- Iğdır
Milletvekili Sinan Oğanın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
SİNAN OĞAN
(Iğdır) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz
sataşmada bulunmuyoruz, biz gerçekleri burada ifade ediyoruz ama bir
konuda Sayın Grup Başkan Vekilini takdir ettik, hızlı
öğreniyor. Evet, orada hakikaten yazmış, Sinan Oğan ve
birtakım ibarelerde bulunmuş
AHMET AYDIN
(Adıyaman) PKK yazdım.
SİNAN OĞAN
(Devamla) Takdir ettik kendilerini, öğreniyorlar, öğrenecekler bu
işleri.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Peki, kaçakçılık ve AK PARTİ yazdığın zaman
aynı şey değil mi? Bu, AK PARTİnin kaçakçılıkla
mücadele ettiğini göstermez mi?
SİNAN OĞAN
(Devamla) Biz, tabii, kaçakçılığın içeriğine de
bakarız, istiyorsanız gelin içeriklerine de bakalım.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Bakın, bakın.
SİNAN OĞAN
(Devamla) Sinan Oğan ve PKK yazdığınızda Sinan
Oğanın ömrünün PKK ve terör örgütleri ve onların
yardakçılarıyla mücadelede geçtiğini görürsünüz. AKP PKK
yazdığınızda Diyarbakırdaki kucaklaşmaların,
Barzaniyle kucaklaşmaların, PKKyla kucaklaşmaların
olduğunu görürsünüz.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) PKK yok orada ya, Diyarbakırdaki buluşmada Barzani var.
Ne alakası var?
SİNAN OĞAN
(Devamla) Dolayısıyla da vatandaş da görüyor.
Dolayısıyla, vatandaş yazsın, vatandaşın terazisi
en iyi terazidir, vatandaş AKP PKK yazsın, Sinan Oğan PKK
yazsın, ne çıktığını görecektir.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Peki, on yıldan beri vatandaşın
terazisini niye kabul etmiyorsunuz? Vatandaşın terazisi on
yıldan beri AK PARTİyi tartıyor.
SİNAN OĞAN
(Devamla) Vatandaşın terazisi en güzel terazidir. Madem bu kadar
kendinize güveniyorsunuz
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) On yıldan beri bunları görmüyor mu
vatandaş? Vatandaşa da mı inanmıyorsunuz?
SİNAN OĞAN
(Devamla) -
madem Yolsuzlukla, kaçakçılıkla bir işimiz yok.
diyorsunuz, o zaman getirin Sayıştay raporlarını.
Sayıştay raporlarını niye sansüre
uğrattınız? Sansüre niye uğratıyorsunuz? Madem
korkmuyorsunuz, hodri meydan, getirin Sayıştay raporlarını!
(MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir)
Efendim, Sayıştay raporlarını getirsinler.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın
Başkan, vatandaş oy veriyor diye siz soymaya devam mı
edeceksiniz?
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Oğan.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)
2.- 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin
Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve
İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya
Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin
Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı
Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S.
Sayısı: 507) (Devam)
A) AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANLIĞI (Devam)
1) Avrupa Birliği
Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Avrupa Birliği
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRK AKREDİTASYON
KURUMU (Devam)
1) Türk Akreditasyon Kurumu
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Akreditasyon Kurumu
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANLIĞI (Devam)
1) Kültür ve Turizm
Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kültür ve Turizm
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) DEVLET OPERA VE
BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Devlet Opera ve Balesi
Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Opera ve Balesi
Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) DEVLET TİYATROLARI
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Devlet Tiyatroları
Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Tiyatroları
Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) TÜRKİYE YAZMA ESERLER
BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türkiye Yazma Eserler
Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Yazma Eserler
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
F) GÜMRÜK VE TİCARET
BAKANLIĞI (Devam)
1) Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) REKABET KURUMU (Devam)
1) Rekabet Kurumu 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Rekabet Kurumu 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN Hükûmetin
konuşmalarına geçiyoruz.
Kültür ve Turizm
Bakanı Ömer Çelik.
Buyurunuz efendim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on sekiz
dakikadır.
KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANI ÖMER ÇELİK (Adana) Saygıdeğer Başkanım,
saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.
Kültür ve Turizm
Bakanlığının bütçesi üzerinde konuşulurken genel
olarak bütün arkadaşlarımızın kültürel meseleler ve
Türkiye'nin turizm değerlerinin korunması ve bunun
geliştirilmesi konusundaki hassasiyetine özellikle teşekkür ederim.
Kuşkusuz, Gazi
Mustafa Kemal Atatürkün de dediği gibi, cumhuriyetin temeli kültürdür.
Kültür, tabii, sadece cumhuriyetle birlikte, cumhuriyetin korunması,
cumhuriyetin kazanımlarının ilerletilmesi manasında da
düşünülmemiştir; milletin geçmişten bugüne bütün
varlığının, bütün birikiminin dünden bugüne ve bugünden
yarına aktarılması için temel bir zemin olarak
algılanmıştır. Komisyon toplantısındaki bütçe
görüşmeleri sırasında da ifade etmiştim: Milletlerin
başından, devletlerin başından bazen acı tecrübeler
geçer, bazen zaferler olur, bazen yenilgiler olur fakat milleti ayakta tutan
şey, her zaman onun varoluş kodlarının adı olan
kültürüdür. Tarihin pek çok aşamasında milletlerin başına
gelen olaylar neticesinde bir milletin ordusu mağlup olabilir, sahip
olduğu bazı toprakları kaybedebilir, sanayisi tahrip edilebilir,
ekonomisi çökertilebilir ama tarih içerisinde varlığını ve
varoluşunu sürdüren milletler, kültürü bir varoluş kodu olarak
algılayıp bunu gelecek nesillere aktarma konusunda yüksek iradeye
sahip olan milletlerdir. Nitekim tarihte yüz yıl, iki yüz yıl, üç yüz
yıl, çok daha uzun zaman yaşamış bazı devletlerin
bugün adları tarih kitaplarında, siyasi tarih kitaplarında çok
kısa anılırken örneğin daha önce verdiğim bir örnekte
belirttiğim gibi- birkaç on yıl yaşamış Çağatay
devleti, kültürün bir devleti tarihe nasıl marka olarak nakşettiğini
göstermek bakımından çok önemlidir. Normalde, birkaç on
yıllık bir ömrü olduğu için, Çağatay devletinin gerek
siyaset tarihinde gerek toplumsal tarihte hiçbir şekilde büyük ve
ağırlıklı bir yere sahip olmaması gerekirdi ama bugün
siyasi tarih hakkında konuşurken de tarihin diğer alanlarında
konuşurken de Çağatay devletinden bahsetmeden geçemeyiz.
OKTAY ÖZTÜRK
(Erzurum) Çağatay, Türk devleti değil mi Sayın Bakan?
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla) Peki, ömrü toplamda otuz
yılı geçmeyen bir devlet niçin bu kadar önemli olmuştur? Sebebi
şudur: O devleti güçlü kılan, dünya kültür tarihine
yaptığı katkıdır. Dünya kültür tarihi
açısından Ali Şir Nevaî adlı bir düşünür vazgeçilmez
bir insandır. Ali Şir Nevaîden bahsetmeden düşünce tarihinden
bahsedemezsiniz. Ali Şir Nevaî eserlerini Çağatay Türkçesiyle
yazdığı için Ali Şir Nevaînin yüksek entelektüel düzeyi
Çağatay Türkçesini dünya kültür tarihine kazımıştır,
Çağatay Türkçesinin varlığı da Çağatay devletini
siyasi tarihin o kısa ömrüne rağmen vazgeçilmez bir unsuru hâline
getirmiştir. Dolayısıyla, tek bir mütefekkir ve o mütefekkirin
kullandığı dil bir devleti çok kısa ömrüne ve o kısa
ömür içerisinde kayda değer başarıları olmamasına
rağmen tarihin vazgeçilmez bir unsuru hâline getirebilmiştir.
Nitekim,
İkinci Dünya Savaşı tarihini, Birinci Dünya Savaşı
tarihini iyi okuyanlar bilirler, bugün, dünyada kültür devleti olarak
anılan devletlerin pek çoğunda, savaş başlar başlamaz
ilk verilen emir ordulara değil kültür kurumlarına verilmiştir,
Millî kütüphaneyi koruyun. denilmiştir. Büyük savaşlar
başladığında, bugün dünyanın büyük kültür devletleri
ilk olarak kendi millî kütüphanelerini, büyük müzelerini yer altında
korumaya alarak kendi varlıklarını sürdürmenin yolunun ne
olduğunu herkese göstermişlerdir. Nitekim, bizim de siyasi coğrafyamızın
çok ötesine geçen, siyasi coğrafyamızın
sınırlarını katbekat aşan bir kültür
coğrafyasına sahip olmamız, devletimizin büyüklüğünü,
milletimizin derinliğini göstermektedir. Moğolistandaki Bilge
Kağan ve Tonyukuk anıtlarından Mostar Köprüsüne kadar;
Malideki Timbuktu Yazma Eserler Kütüphanesinden Balkanlardaki Gül Baba
Türbesine kadar bütün bu varoluş coğrafyası, bunun yanı
sıra Suriyedeki Süleyman Şah Türbesinden dünyanın pek çok
yerindeki kültürel varlığımıza; bunun yanı sıra
şehitliklerimize, Galiçya Cephesinden geçmişteki savaşlarda yer
aldığımız cephelerdeki pek çok şehitliklerimize kadar
hepsi siyasi varlığımızın çok ötesine bizi götüren bir
coğrafyaya sahip olduğumuzu, bir varoluş koduna sahip olduğumuzu
göstermektedir.
Nitekim, bu
coğrafyanın varlığı, bu büyük kültürel coğrafyanın
varlığı, bugün siyasi olarak da ekonomik olarak da Türkiyenin,
hem bölgesinde hem bölgesinin ötesindeki birtakım olaylara müdahalesinde,
oradaki halklarla kaynaşmasında, oralarla entegrasyon kurmasında
çok önemli bir rol oynamaktadır. Dolayısıyla, Türkiye
Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığının genel politika
perspektifini biz bu şekilde tanımlıyoruz.
Ülkemizdeki hangi
kimliğe sahip olursa olsun bütün kimliklerin
varlığını, sadece somut kültürel mirasın değil
bütün kimliklerin varlığını yani soyut kültürel mirası
da, Anadolunun, Mezopotamyanın, Karadenizin, Akdenizin, Orta
Doğunun, Balkanların, Türkiyenin bir İslam ve Avrupa ülkesi
olmasının bütün kazanımlarını, Kültür Bakanlığı
olarak, bu ülkenin millî mirası olarak kabul ediyoruz. Bu sebeple,
kültürler arasında yahut da ideolojik tercihler arasında kültürel
mirasın korunması hususunda hiçbir ayrım gözetilmemesi gerekir.
Bu ayrım gözetildiği takdirde, sadece siyaseten bir eksiklik üretmiş
olmayız, milletimizin varoluş kodlarını, dünden bugüne ve
bugünden geleceğe aktarılacak kodlarını zedeleme konusunda
da maalesef, yanlış işler yapmış oluruz. O sebeple,
şunu çok açık bir şekilde belirtmek isterim ki: Anadolunun
bütün kültürel mirası, Anadoluda var olan, geçmişten bugüne var olan
bütün kimlikler, bütün kültürel kimlikler, bütün etnik kimlikler, bütün dinî
kimlikler Kültür Bakanlığının geliştirilmesi yönünde
politikasının hedefi olmak, politikasının zemini olmak
durumundadır. Burada kültürel bir ayrımcılık yapmak ya da
kültüre ideolojik bir oligarşik yaklaşımla bakmak kendi
kazanımlarımızdan taviz vermek anlamına gelir.
Bu bağlamda
şunun açık bir şekilde belirtilmesi gerekir: Türkiyenin, bundan
sonrasına daha iyi ilerlemeyebilmesi için
-arkadaşlarımızın sorularına buradan cevap vererek
ilerleyeceğim- kültür ve sanat alanında çok daha yüksek üretimlere
imza atması gerekir. Bu yüksek üretimlere imza atılması için
şimdiye kadar emek vermiş, bundan sonra emek verecek olan
sanatçılarımızın kıymeti konusunda bir
tartışma yoktur. Cumhuriyetin daha ilk kurulduğu yıllarda
kültür ve sanat kurumlarına verdiği destek, cumhuriyeti
kuranların büyük vizyonunu göstermektedir. Bugün geldiğimiz noktada
bunların daha da geliştirilmesi, daha da büyütülmesi bu ülkenin
geleceği açısından vazgeçilmez bir durumdur. O sebeple, Kültür
sanat kurumları kapatılıyor. ya da Kültür sanat kurumları
lağvedilecek. gibi bir yaklaşım bizim vizyonumuzun
dışındadır. Bahsettiğimiz şey, Türkiyede
devlet-sanat üretimi ilişkisinin yeniden
yapılandırılması, devlet-sanat üretimi ilişkisinin
çağdaşlaştırılmasıdır. Şunu kabul etmek
gerekir ki: Sanatçının memur olduğu, devletin bu kadar kültür
sanat alanı içerisinde mali bir güce sahip olduğu bir kültür sanat
ortamı hiçbir şekilde çoğulcu ve özgürlükçü olamaz. Kültür ve
sanat, nihayetinde rekabetle kendisini yükselten ve rekabetle ayakta duran ve
rekabetle geleceğe yürüyen alanlardır. Bu alan içerisinde hiçbir
ideolojik, oligarşik yaklaşıma, hiçbir ideolojik önceliğe
yer verilmemesi gerekir. Bu alan, bir kadrolaşma alanı değildir.
Bu alanda isimler üzerinden siyaset üretilmesi bu ülkeye yapılabilecek en
büyük zarar olur. Şunu kabul etmek gerekir: Türkiyenin
yaptığı ve bugün geldiği noktada ürettiği pek çok
reforma göre kültür sanat alanı kısır kalmıştır
ve devlet-sanat üretimi ilişkisinin yeniden
yapılandırılması gerekir. Burası rekabete
açılmalıdır, daha yüksek sanatsal performanslarla ve kültürel
aktivitelerle evrensel olanla yarışacak bir noktaya gelmelidir.
Bakın, pek çok
eleştiri getirildi. Ben size Avrupa Birliği içerisindeki büyük bir
kültür devletinin değerlendirme ölçütleriyle ilgili birkaç şey
okuyacağım bizatihi kendi metinlerinden. Örneğin, kültür sanat
alanındaki kurum ve kuruluşların değerlendirilmesi, bunun
ölçüleri: Sanat sektöründe yenilikçi olması, geniş kitlelere
erişebilmesi, ilgili sanat dalında kaliteli hizmet sunulması,
finansal yeterlilik ve sürdürülebilirliğe sahip olması, etkin yönetim
yapısına sahip olması, sanatsal altyapısının
değerlendirilmesi, farklı kültür ve topluluklara yönelik sunum
kapasitesi, amatör ve yeni yetişen sanatçıların desteklenmesi,
coğrafi yaygınlık, uygun raporlama.
Şimdi, bizim
elimizdeki devlet-kültür sanat kurumu ilişkisi, hiçbir şekilde,
bugün, kültür devleti olarak dünyada etkinlik gösteren modellere
uymamaktadır. Elimizdeki ilişki Sovyetler Birliğinde bile
1995te terk edilmiş bir modeldir. Bahsettiğimiz şey şudur:
Kültürel alanı, genç insanlara, daha çoğulcu bir şekilde ve
özgürlükçü bir biçimde açmaktır.
Bakın, burada da
ifade edildi Şu ya da bu sebeple tiyatroların ödeneği
kesiliyor. diye. Külliyen yanlış bir bilgidir. Anadoluda,
şimdiye kadar dışlanmış, fırsat verilmemiş
genç tiyatrolara, hiç destek almamış tiyatrolara, sanat
kurumlarına verilen destek bu sene yüzde 80 oranında
artırılmıştır. Burası ideolojik bir alan değildir.
Bir kuruma destek verdiğiniz zaman dört beş yıl destek
verirsiniz, seyirci desteği oluşturmasını beklersiniz,
ayakta kendi kendisine kalmasını beklersiniz. Bu
gerçekleşmiyorsa yeni insanlara, genç insanlara fırsat vermek
gerekir, onların önünü açmak gerekir.
Milli Kütüphaneyle ilgili
basında pek çok haber çıktı. Milli Kütüphane millî kültürün
kalesidir, millî kültürün hafızasıdır. Milli Kütüphaneyi korumak
sadece Kültür Bakanlığının işi değildir, bütün
bir milletin sorumluluğudur, bütün bir Meclisin sorumluluğudur.
Ben burada, üzerime
düşeni en büyük sorumlulukla yapmaya hazır olduğumu ve bunu
devam ettireceğimi, orada envanterde olmayan eserlerin envantere
geçirilmesi, korunmayan eserlerin korunması konusunda tam bir
kararlılık göstereceğimi yüce Meclisin huzurunda söylüyorum ama
bunun yapılması konusunda ihmali olan bürokratları görevden
aldığım zaman, o zaman arkadaşlarımın buraya
çıkıp da Siz tecrübeli bürokratları görevden aldınız.
diye beni eleştirmesi, Milli Kütüphanedeki o aksaklıkların devam
ettirilmesine destek vermek anlamına gelir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Ben, tam tersine,
Milli Kütüphaneyi millî kültürün hafızası gördüğüm için oradaki
yeniden yapılandırmaya büyük bir önem veriyorum ve hepinizi, tüm
milletvekillerini, oranın eski hâlini görmeye, yeni hâlini, yeni
yaptıklarımızı denetlemeye -ve Millî Kütüphaneyi sık
sık ziyaret ederek bizi denetlemeye- davet ediyorum.
Bu sanat
kurumlarıyla ilgili ideolojik tercih meselesi, dediğim gibi, bizim
gündemimizde yok ama şunun bilinmesi gerekiyor: Kamuya ait bir
kaynağı kullanırken bir ölçü koymak zorundasınız ve
koyulan her ölçüye de rölatif diyebilirsiniz. Her kamu parasını
kullanan kurum, genel ahlak ölçüsüne dikkat etmek durumundadır. Genel
ahlak ölçüsüyle -şimdi ahlak felsefesine girmeyeceğim, etik ile ahlak
arasındaki farka da girmeyeceğim- ahlaki kriterlere dikkat etmekle
ahlakçılık arasındaki farkı herkesin bildiğini
varsayarak konuşuyorum. Bunun karşısına başka ölçüler
koysanız, onlara başka eleştiriler gelecektir. Bu ilk defa bu
sene konulmuş ve tiyatroya özel konulmuş da değildir. Telif
haklarında bu kriter vardır, sinema alanında bu kriter
vardır. Kamu parasını kullanan herhangi bir siyasetçi -burada
ben olayım, başkası olsun- millete sorumluluk mevkisinde olan
birisi, bu kaynakların nasıl kullanıldığı
konusunda millete hesap vermek durumundadır.
Ha, onun
dışında birisi bir oyun oynamak istiyor, onun
dışında bir alanı tercih etmek istiyor, bu tabii ki onun
takdiridir, burada oynayacaktır ama burada kamu kaynağı
kullanılırken Hiçbir kriterin olmaması gibi bir ölçü hiçbir
şekilde kabul edilemez, bu doğru da bulunmaz. Ki yürürlükte olan pek
çok düzenlemede de -hem başka alanlardaki düzenlemelerde hem kültür sanat
alanındaki düzenlemelerde- bunlar açık bir şekilde vardır.
Altan Bey çok
önemli restorasyonlara ve bugün yürütülen çalışmalara değindi.
Kendisine tek tek o konularla ilgili bilgileri göndereceğim fakat şu
önemlidir: Çözüm sürecinin getirdiği noktada, Güneydoğu Anadoluya ve
Doğu Anadoluya çok büyük bir ilgi vardır. Biz özellikle tur
operatörleriyle konuşarak buralara dönük olarak yabancıların
turistik ziyaretlerinin artması, buraya dönük yatırımların
artması konusunda özel bir perspektif geliştiriyoruz. Bu bağlamda,
özellikle Fırat Havzası Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim
Bölgesi, Kuzey Van Gölü Selçuklu Turizm Merkezi, Doğu Karadeniz Projesi,
Çoruh Vadisi Projesi gibi projelere fevkalade önem veriyoruz. Buraya dönük
olarak tabii ki kamu kaynakları kısıtlı fakat geçenlerde bu
işlerin başındaki bir şahısla konuşmamızda,
kendisine bugün İngilterede restorasyon için ne kadara ihtiyaç
duyduklarını sordum, sadece kraliyetle ilgili binalar için 50 milyon
sterline ihtiyaç duyulduğu söylendi. Yani, bu, dünyanın hiçbir
yerinde yetmiyor. Türkiye gibi, Anadolu gibi medeniyetler havzası olan bir
ülkede de buraya ayrılacak her türlü kaynak kuşkusuz yetersiz hâle
gelecektir.
Arkadaşlarımızın
kalelerle ilgili, başka alanlarla ilgili burada ifade ettikleri konular
var. O konularla ilgili, kalelerle ilgili ve diğer alanlarla ilgili,
bunlara genel bir restorasyon projesi değil ama her birinin kendi kriteri
içerisinde değerlendirildiği bir perspektifle yaklaşmaya
çalışıyoruz. Önümüzdeki dönem bunların hem kültürel
varlık olarak korunması ama kültürel varlık olarak
korunmasının ötesinde de buraların turizm alanına açılması,
insani diplomasi açısından, oradaki hareketliliğin
artırılması açısından, aynı zamanda kültürel
varlıkların dünyaya tanıtılması ve
kıymetlendirilmesi bakımından da çok önemli olacaktır.
Bizim Bakanlık
olarak fark ettiğimiz bir husus vardır, o da şudur: Doğu ve
Güneydoğu Anadoluya bu çözüm sürecinden sonra yatırım konusunda
da çok büyük bir ilgi vardır.
Bir mesele var, bu
meseleye girmek istemiyordum ama maalesef, birkaç milletvekili
arkadaşımız bunu aylardır dile getiriyor. Ben hakikaten
bunu gündemime bile almak istemiyordum ama burada almak durumunda artık
kendimi hissediyorum kayıtlara geçsin diye. Örneğin, İkinci
Meclis binasında kendime makam odası yaptırdığım
şeklinde ve çok sayıda makam odası kullandığım
şeklinde. Değerli arkadaşlarım, yüce Meclise arz ederim ki
benden önceki bakanlar hangi makam odalarını kullanıyorsa ben de
onları kullanıyorum ama tam tersine, kültürel
varlığımızı korumak için bir işlem yaptım ve
burada tam tersi anlatılıyor. Üstelik bu, soru önergelerine konu
oldu, bu kürsüde dile getirildi.
1923
yılında, biliyorsunuz, İkinci Meclis binası olarak
bildiğimiz bina, Mimar Vedat Tek tarafından yapıldı,
1924-1960 yıları arasında ikinci Türkiye Büyük Millet Meclisi
olarak kullanıldı. Daha sonra, orası CENTO binası olarak
kullanıldı. CENTOnun lağvedilmesinden sonra Kültür
Bakanlığına devredildi. Ben bakan olduğumda, bütün
kurumları gezerken orayı da gezdim ve bana gösterdiler, Burada Atatürkün
çalışma odası var, burada Atatürkün kabul odası var.
vesaire, vesaire ve orada Atatürkün Meclisi bir kapıyı açarak
seyrettiği locayı gördüm. O locanın karşısında
bir oda var. Burası neydi? dedim, dediler ki: Burası, misafirleri
geldiği zaman Atatürk buradan Meclisi gösterirdi. Peki, burayı kim
kullanıyor şu anda? dedim, dediler ki: Şu anda -o zamanki-
Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü. Dedim ki: Atatürkün
kabul odasının, Cumhurbaşkanlığı kabul salonunun
ve yüce Meclisin, İkinci Meclisin direkt açıldığı bir
odanın herhangi bir bürokrat ya da siyasetçi tarafından makam
odası olarak kullanılmasını ben kabul edemem. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Burası
boşalacak, yeniden düzenlenecek ve devlet büyükleri ve yabancı ziyaretçiler
İkinci Meclisi ziyaret ettiği zaman burada ağırlanacak.
dedim. Şimdi oraya sekiz ay boyunca, Bakanlığım müddetince
bir kere uğradım, sadece bu talimatı verdim. Bu
çalışmalar bitti, çalışmanın sonucunu görmek için bile
gitmeye vaktim olmadı ama şimdi, maalesef, 3-4 tane
arkadaşım, benim kurtardığım bu yeri benim makam
odası olarak kullandığım şeklinde suçlamada
bulunuyorlar ve bununla ilgili soru önergesi veriyorlar. Sizden istirhamım
şudur arkadaşlar: Herhangi bir şekilde sızdırılan
bilgilerle itham etmeden önce
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla)
bu konulardaki
araştırmayı daha derinlemesine yapmanızı istirham
ediyorum.
Kültür meseleleri
konusunda, Türkiyenin turizm varlıklarının gelişmesi
konusunda hassasiyet gösteren yüce Meclise, bütün milletvekillerine
saygılar sunuyorum, başarılı olmasını diliyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.
Avrupa Birliği
Bakanı Egemen Bağış.
Buyurun Sayın
Bağış. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on yedi
dakika.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Avrupa Birliği Bakanlığımızın
2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesi vesilesiyle
huzurlarınıza çıkmış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, sözlerim hemen başında, kuruluşundan bu yana bu
yüce çatı altında Türkiyenin demokratikleşme sürecine,
şeffaflaşma sürecine, zenginleşme sürecine, reform sürecine,
kısa adıyla Avrupa Birliği sürecine katkı
sağlamış bütün milletvekillerine şükranlarımı
sunuyor, ebediyete intikal etmiş olan bütün parlamenterlerimizi de
hayırla, rahmetle yâd ediyorum.
Her zaman
vurguladığımız gibi bu Meclis, Türk milletinin iradesinin
yansıdığı aziz bir Meclistir. Bu Meclis Egemenlik
kayıtsız şartsız milletindir. ilkesini gururla
taşıyan yüce bir Meclistir. Bütün renkleri ve zenginleriyle
Türkiyenin özeti niteliğindeki Türkiye Büyük Millet Meclisi, özellikle son
on bir yılda Türkiyenin AB sürecinin arkasındaki en önemli itici güç
olmuştur. Avrupa Birliğine uyum sürecinde yapılan köklü
reformlar bu Meclisin eseridir. Çıkmaz denilen kanunlar bu Meclisten
çıkmış, yapılamaz denilen düzenlemeler bu Meclis tarafından
yapılmıştır. Meclisimiz her zaman AB sürecine sahip
çıkmıştır. Her fırsatta ifade ediyoruz, Avrupa
Birliğinin yolu, belirli minvallerden, bazı siyasilerin
gösterdiği herhangi bir ilden değil, buradan, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulundan geçer. Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüştüğümüz
her mevzu, çıkarılan her yasa Avrupa Birliği sürecinde mesafe
almamız anlamına gelir.
Bildiğiniz gibi, bu
yıl Türkiyenin AByle entegrasyon sürecini resmî olarak başlatan
Ankara Antlaşmasının 50nci yılını geride
bıraktık. Ne yazık ki, Türkiye, AB tarafından hiçbir ülkeye
uygulanmayan çifte standartlara maruz bırakılmış, hiçbir
ülkenin üyelik süreci Türkiyeninki kadar uzun sürmemiştir. Ankara Antlaşmasına
imza atıldığı gün doğan çocuklar, bugün 50
yaşındadır. Ancak buna rağmen AB, birçok zorlu süreçte
Türkiyenin pusulası olmuş, ülkemize önemli bir demokratikleşme
perspektifi de sunmuştur.
Biz Hükûmet olarak, Avrupa
Birliği sürecine her zaman bu hassasiyetle yaklaştık ve ülkemizi
bu anlayışla Avrupa Birliği standartlarına her geçen gün
daha da yakınlaştırdık. Hiç şüphesiz, bugün,
Türkiyede, Avrupanın en reformcu Hükûmeti
işbaşındadır. Burada söz alan bazı muhalefet sözcüleri
AK PARTİden kurtulmadan AB sürecinde bir yere varamayız. dediler.
Onlar şunu unutuyorlar: AK PARTİ, AB hedefi konusunda hiçbir zaman
şaşmadı. Ama, AK PARTİ AB sürecinin, iki yüz
yıllık modernleşme sürecinden temel bir farkı vardı.
İki yüz yıllık süreç, çoğu zaman, millete rağmen bir
süreç olmuştu, AB süreci ise milletin önündeki engelleri kaldıran,
milletin kendi dinamiklerini hayata geçirmesini sağlayan bir süreç oldu.
Sözde modernleşme sürecinin yarattığı sonuç vesayete
dayalı bir imtiyazcılar demokrasisiydi ama Hükûmetimizin
önderliğinde başlayan AB süreci, bu vesayetleri yıkarak gerçek
katılımcı demokrasiye geçişi sağladı.
Yine, gururla
söylüyorum, Avrupada gündemi en yoğun, en reformcu Meclis de Türkiye
Büyük Millet Meclisidir. Partimizin iktidara geldiği 2002den bu yana, bu
çatı altında, 320 birincil, 1.600e yakın ikincil düzenleme
yasalaşmıştır. Türkiye, bugün, demokrasisiyle,
ekonomisiyle, siyasi istikrarıyla, adalet, ulaşım,
sağlık, AR-GE, tarım, toplu konut, eğitim ve daha birçok
farklı alanda gerçekleştirdiği dev yatırımlarla birçok
AB üyesinin dahi ilerisinde bir noktadadır.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sen bu söylediklerine inanıyor musun?
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Ekonomik
krizden bu yana Avrupada 6 milyon kişi işsiz kalırken Türkiye
aynı dönemde 5 milyon kişiye yeni istihdam
yaratmıştır. Avrupanın en hızlı büyüyen
ekonomisi bizim ekonomimiz olmuştur. 2013 yılı bu
başarıların devam ettiği, son on bir yılda olduğu
gibi, yine Türkiye'nin reformcu kimliğinin öne çıktığı
ve Türkiye-AB ilişkilerinde önemli gelişmelere şahitlik
ettiğimiz bir yıl olmuştur.
16 Ekimde
yayınlanan AB Komisyonunun 2013 Türkiye İlerleme Raporu Türkiye'nin
hakkını teslim etmiş, raporda Hükûmetimizin reformlara
bağlılığının altı çizilmiştir ve
Anayasa Komisyonu Başkanımız Sayın Profesör Burhan Kuzu
geçmiş senelerde çok eleştirdiği raporu, bu sene, öven
açıklama yapmıştır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Rapor, içeriğindeki bazı eksik veya
yanlış noktalara rağmen, genel olarak objektif ve
yapıcı tonuyla Türkiye-AB ilişkilerinde olumlu bir atmosferin
yakalanması hususunda önemli bir adım olmuştur.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Yeniden siz yazsaydınız!
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) -
Yargı reformundan çözüm sürecine, demokratikleşme paketinden
farklı inanç gruplarıyla diyaloğa kadar pek çok konuda raporda
övgüyle bahsedilmiştir. Buna ilaveten, komisyon, müzakere sürecinde
yaşanan tıkanıklığın Türkiye'nin teknik
eksikliklerinden kaynaklanmadığını, tam tersi, bazı
üye devletlerin süreçteki siyasi tavırlarından kaynaklandığını
raporda itiraf etmiştir. Bu, çok önemli ve altı çizilmesi gereken bir
zihniyet dönüşümüdür. Komisyon ilk kez bu kadar samimi ve net bir ifadeyle
Türkiye'nin müzakere sürecindeki tıkanıklıktan dolayı üye
ülkelerin sorumluluğuna atıfta bulunmuştur.
Ayrıca,
Türkiye-AB ilişkilerinin potansiyelini tam anlamıyla kullanmanın
en iyi yolunun güvenilir canlı bir müzakere süreci çerçevesinde mümkün
olduğu belirtilmiş, müzakerelere ivme
kazandırılmasının gerektiği
vurgulanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, bütün bu çabalarımızın neticesinde,
yıllardır her platformda, her vesileyle altını çizdiğimiz
haksızlıklar karşısında AB Komisyonu yetkilileri de
artık daha fazla sessiz kalamamış, açılış
kriterlerinin bir an önce Türkiyeye iletilmesi konusunda 23 ve 24üncü
fasıllarla ilgili özel çağrıda bulunmuştur. Bu yıl
reform sürecinde izlediğimiz kararlı politikalar sadece ilerleme
raporuna yansımamış, müzakere sürecimize de yeni bir ivme
kazandırmıştır ve bunun neticesinde 22nci faslın,
Bölgesel politikalar faslının açılmasına hep beraber
şahitlik ettik. Bu fasıl, hatırlarsınız,
geçmişte, Sarkozy yönetiminde Fransanın engellediği bir
fasıldı ama Hükûmetimizin azimli kararlarıyla yeni yönetimin,
Hollande yönetiminin engelini kaldırmasıyla bu faslın
açılması da sağlanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, yine burada bazı milletvekilleri Türkiye'nin AB sürecinde
sokak diplomasisi kullandığını ve Türkiyeye
karşı söylemlere sert cevaplar verdiğini iddia etmişlerdir.
Tabii, Avrupalı bazı yetkililer bizim üslubumuzla ilgili olarak
muhalefet partimize, özellikle ana muhalefet partimize eğer şikâyette
bulunuyorlarsa bu, doğru yolda olduğumuzun göstergesidir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Çünkü bizim milletimizin
değerlerine hakaret edenlere, aşağılayanlara, küçümseyenlere,
aynı, Türkiyede kendi milletine Göbeğini kaşıyan adam.
diyenlere yaptığımız gibi hak ettikleri cevabı vermek
bizim boynumuzun borcudur. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Ne oldu verdin de? Kahraman mı oldun verdin de?
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Ben,
milletimin değerlerine hakaret edenlere hoşgörüyle
yaklaşanlardan olamadım, olabilenler var, onları da
gözlemliyorum ama ben, milletimin bana verdiği görev çerçevesinde
adamına göre muamele yaparak, Türkiyeye hakkıyla bir söylem,
eleştiri veyahut da bir tartışmayla gelenlere hakkıyla
cevap veriyorum ama hakaretle gelene de aynı, anladığı
dilden cevabını vermek benim boynumun borcudur.
İşte, bu
çabalarımızın neticesinde 2013 yılı, vize konusunda da
gerçekten tarihî bir taçlandırmanın yılı oluyor.
Bakın, AB üyesi ülkelerin birçoğunun bizim vatandaşlarımıza
uyguladığı vize, aslında, 1980 darbesinin bu millete
attığı en büyük kazıklardan biridir. 1980 darbesi öncesinde
Allah rahmet eylesin- rahmetli İnönünün 1963 yılında
imzaladığı Ankara Antlaşması sayesinde bize vize
uygulamaması gereken ülkelerin, Türkiye'nin gencecik fidanları
Avrupaya sığınmacı olarak gidemesinler diye vize
uygulanmasına göz yuman, hatta teşvik eden darbeci zihniyetin o
yanlış, çarpık zihniyetini düzeltmek için otuz yıldır
uğraşıyoruz. Ve çok şükür, bunların neticesinde,
artık, Avrupa Birliği Türkiye'nin yükselen gücünün de bilinciyle
Türkiye'yle vize muafiyet müzakerelerine başlamak için gerekli
adımları attı.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Randevu istediler sizden! Sizden randevu mu istedi hani hakaret ettiğiniz
Avrupa Birliği!
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Üye
ülkeler, Avrupa Birliği Komisyonuna yetkiyi verdi. Kısmetse ayın
16sında, pazartesi sabahı Sayın Başbakanımız bu
konunun detaylarını halkımıza da müjdeleyecek.
Tabii, bu
başarının mimarı, hiç şüphesiz sürecin her
aşamasını bizzat takip eden ve bizlere diklenmeden dik durma
talimatı veren Sayın Başbakanımız Recep Tayyip
Erdoğandır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Ama emeği geçen bütün kurumlarımızı,
kuruluşlarımızı iş dünyamızın temsilcilerini
ben buradan, özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulundan da tebrik
etmek istiyorum.
Tabii ki, vize muafiyeti
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına sağlanmış bir lütuf
değildir. Bu, Türkiye'nin hem Avrupa Birliği hem de insanlık
hukukundan kaynaklanan hakkıdır. Avrupa Birliğiyle Türkiye
arasındaki vize muafiyeti süreci de bu hakkın teslim edilmesi
anlamına gelmektedir.
Değerli
milletvekilleri, burada özellikle şunu vurgulamak istiyorum: Sayın
muhalefet sözcüleri Neden AB konusunda hâlâ kararlıyız da bir Türk
dünyası birliği kurulmuyor? gibi eleştiriler getirdiler ve bu
eleştirilerden bahsederken özellikle Türk dünyasındaki saygın
liderlerden biri olan Kırgızistanın Devlet Başkanı
Sayın Atambayevden bahsettiler.
Şunu özellikle
sayın milletvekillerinin dikkatine getirmek istiyorum: İlk defa bir
lider, bir devlet başkanı, Sayın Atambayev Türkiye
Cumhuriyetinin bir siyasetçisine, bir devlet adamına Ağabey diye
hitap etmektedir. Bu Ağabey diye hitap ettiği kişi de Türkiye
Cumhuriyetinin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve
Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Güldür.
Bu, kendi başına Türkiye'nin Türk dünyasıyla olan
ilişkilerinin en önemli göstergelerinden bir tanesidir.
Bakın, bizden evvelki
iktidarların ihmal ettiği Türk dünyasıyla ilişkiler
konusunda
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) O zaman Bakanlığın adını
değiştir Sayın Bakan, Türk dünyası bakanı ol, AB
demekle bir şey olmuyor. Gereğini yapın o zaman.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) -
bizim
tarihimizin başladığı nokta olarak bilinen, bugünün
Moğolistanındaki Orhun Abidelerinin bulunduğu yerdeki o tarihî
anıtlar, açıkta, hiçbir koruma altında olmadan, sadece safariye gider gibi ciplerle
gidilebilen bir mekândayken, biraz sonra söz alacak olan Sayın
Bakanımız Hayati Yazıcının bizzat
açtığı bir müzede güvence altına alınmış ve
o müzeye gidilebilmesi için de Türkiye Cumhuriyeti imkânlarıyla, TİKA
aracılığıyla yol yapılmıştır. Biz kendi
tarihimize de, kendi milletimize de, kendi köklerimize de her zaman sahip
çıktık, çıkmaya devam edeceğiz.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Şanlıurfanın köylerinde hâlâ yol yok
Sayın Bakan. Önce, ülke içindeki yolları bir yapın.
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) Onu Avrupa Birliği istediği için yapmayın.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Ama
Avrupa Birliği süreci, bizim için, aynı zamanda bir
demokratikleşme sürecidir, bir şeffaflaşma sürecidir, derin
devlet zihniyetinin bu ülkeden silinme sürecidir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Onun için de biz aynı
çabayı aynı kararlılıkla yürütmeye devam edeceğiz.
İşte, bu
çerçevede, Avrupa Birliğinin ülkemize sağladığı mali
imkânlar da çok önemlidir. Sizlerin bugün bize onaylarınızla
vereceğiniz bütçenin yaklaşık 5 katı kadarını AB
hibesi olarak her yıl ülkemize getiriyoruz. Bu hibelerle bugün Türkiyenin
35 ilinde katı atık ayıklama, su arıtma tesisleri
yapılıyor. Bu sene 70 bin vatandaşımız -ilkokul
öğrencisinden yetişkin meslek sahibine kadar- AB fonlarıyla
Avrupada eğitim görecekler. Geçen sene bu rakam 61 bin kişiydi.
Bugüne kadar 370 bin vatandaşımız bu fonlarla Avrupada
eğitim gördüler. Sadece, Erasmustan yararlanan öğrenci
sayısı bu yıl 22 bin kişi oldu. Bu da Türkiyenin
eğitim konusunda ne kadar önemli başarılar elde ettiğinin
bir göstergesidir. Bakın, on yıl evvel kurulan Ulusal
Ajansımız, Bakanlığımızın ilgili kurumu,
bugün 33 farklı ülke ajansı içerisinde Avrupada öğrenci hacmi
açısından 3üncü en büyük ulusal ajans hâline gelmiştir. Bu da
Türkiyenin başarısının en güzel göstergesidir.
Sayın
milletvekilleri, yine, Bakanlığımıza bağlı olarak
çalışan Türk Akreditasyon Kurumumuz da gerçekten çok önemli
işlevler yapıyor. Bugüne kadar 849 uygunluk değerlendirme
kuruluşunu akredite etmesi, bu kurumun ne kadar stratejik olduğunun
bir göstergesidir. Ve kurulduğu 2002 yılından bu yana, TÜRKAK,
Avrupa Akreditasyon Birliğine tam üyedir, Uluslararası Laboratuvar
Akreditasyon Birliği, Uluslararası Akreditasyon Forumu gibi dünya
çapındaki kuruluşlara da üye olmuştur ve
karşılıklı, çok taraflı tanıma
anlaşmaları imzalamıştır. Böylece TÜRKAKın
verdiği akreditasyon hizmeti uluslararası düzeyde
tanınırlık kazanmış, akredite
kuruluşlarının belge ve raporları anlaşmaya taraf
ülkeler tarafından da geçerli olarak kabul edilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, TÜRKAK bu yıldan itibaren helal akreditasyon konusunda
çok önemli çalışmalar yapmaktadır ve 25-26 Ekim 2013 tarihinde
İstanbulda (IHAF) 2013 Uluslararası Helal Akreditasyon Forumu
gerçekleştirilmiştir.
Bunu şu yüzden
çok önemsiyorum: Bugün dünyada helal ürün ticaretinin, maalesef yüzde 82si
İslam Konferansı Örgütü üyesi olmayan ülkelerin elindedir. Biz,
sadece Türkiye'nin değil, bütün İslam Konferansı Örgütü
ülkelerin bu konuda ortak bir akreditasyon bilincine sahip olarak, bu ekonomik
pastadan mümkün olduğu kadar yararlanabilmesi için de hummalı bir
çalışma yapıyoruz.
Sayın
milletvekilleri, Avrupa Birliği Bakanlığı olarak,
Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğanın
cumhuriyetin ilanından sonraki en önemli çağdaşlaşma
projesi olarak ifade ettiği AB sürecinde, tüm
bakanlıklarımızla ilgili tüm paydaşlarla uyum ve koordinasyon
içerisinde çalışmalarımızı önümüzdeki dönemde de
aynı kararlılıkla sürdüreceğiz.
Tek
başına Avrupa Birliği Bakanlığı, Hükûmetimizin
Avrupa Birliği sürecindeki kararlılığının mührü,
Türkiye'nin ileri demokrasi yolculuğuna kazandırdığı
önemli bir eserdir.
Avrupa Birliği
Bakanlığı, kurulduğu günden bu yana Türkiye'nin reform
mutfağı anlayışıyla çalışmalarını
gerçekleştirmiş, bundan sonra da aynı şekilde çalışmaya
devam edecektir. Umuyoruz ki bu kararlı çabalarımız AB nezdinde
de artık hak ettiği karşılığı önümüzdeki
dönemde görmeye başlayacak, Türkiye-AB iş birliğinin daha fazla
zedelenmesi, daha fazla ertelenerek önemli fırsatların heba
edilmesinin önüne geçilecektir.
Avrupa Birliği
projesi bir kıtaya sığacak, günlük tartışmalarla
istismar edilecek bir süreç değildir. Avrupa Birliği, bugün
insanlık tarihinin en kapsamlı barış projesidir. AB üyesi
ülkelerin tarihlerine baktığınız zaman, asırlarca
birbirleriyle savaşmış milletlerin, bugün AB çatısı
altında huzur içerisinde birlikte yaşayabildiklerini görüyoruz.
İşte, bu
insanlık tarihinin en kapsamlı barış projesi, Türkiye üye
olmadıkça kıtasal bir proje olarak kalmaya mahkûmdur. Türkiye'nin AB
üyeliği ise o kıtasal barış projesini küreselleştirecek
bir süreçtir. Biz bu yüzden, bütün bu engellere rağmen, bütün çifte
standartlara rağmen, iktidarıyla muhalefetiyle hep birlikte kendi
vatandaşlarımızın yaşam standartlarını
yükseltecek reform yasalarını buradan, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurulundan birlikte çıkararak Türkiyenin AB sürecini,
insanlığın en kapsamlı barış projesinin de
küreselleşme sürecini hep birlikte insanlığa armağan etmek
durumundayız.
Avrupa
Birliğinin kabuğunu kırması, dünyaya açılması
için Türkiye çok önemli bir fırsattır. Türkiyesiz bir Avrupa
Birliği eksik ve fakir kalmaya mahkûmdur. Tabii ki Türkiye, AB üyesi
olmadan da yoluna devam edebilir, tabii ki Avrupa Birliği de Türkiye
olmadan aksaklıklara rağmen, eksikliklerine rağmen yoluna devam
edebilir ama Türkiye-AB ilişkisi bir kazan-kazan ilişkisidir. Avrupa
Birliğinin de Türkiye ile ilgili çok önemli kazanımları söz
konusudur, Türkiye Cumhuriyetinin de Avrupa Birliği yolunda bugüne kadar
olduğu gibi bundan sonra da çok önemli kazanımları söz
konusudur. Biz bu yüzden burada siz değerli milletvekillerimizin
desteğiyle Türkiyenin demokratikleşme yolundaki
kararlılığının, şeffaflaşma yolundaki
kararlılığının, zenginleşme yolundaki
kararlılığının ve Atatürkün hedef gösterdiği
çağdaş medeniyetler seviyesinin üzerine çıkma yolundaki
kararlılığının simgesi olan Avrupa Birliği
sürecinde AB Bakanlığının bütçesi konusunda
gösterdiğiniz hassasiyet için hepinize teşekkür ediyoruz.
Bütçemizin
ülkemize, milletimize, demokrasimize, Avrupa Birliğine ve
insanlığa hayırlı olması temennisiyle hepinize
saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bağış.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkan, Sayın Bakan şöyle bir cümle
sarf etti: Türk vatandaşlarına vizesiz Avrupaya giriş izninin
verileceğini belirtiyor. Ancak, tabii, bunun karşısında
Türkiye geri kabul anlaşmasını imzalıyor. Bu geri kabul
anlaşmasının içeriğinde de Avrupaya göç eden, yasa
dışı giden göçmenlerin Türkiyeye geri gönderilmesi, Türkiyede
depo edilmesi karşılığında bu imzalanıyor.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Soru-cevapta sorar Sayın Başkanım.
Soru-cevapta sorar
cevap alırsın.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Bunun mahzurlarını anlatmıyor. Tabii ki
aslında burada bu vizesiz açısından Türkiyeye getireceği
zararları hiç belirtmedi. Mesela, aynı zamanda Kıbrıs Rum
Devletini de, o bölümü de biz tanımış olacağız ki bu
mahzurlarını anlatmadı. Bunları anlatmasını talep
ederdim ben.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul)
Sayın Başkan, zaman verirseniz anlatayım çünkü sayın
milletvekili yanlış bilgilendirilmiş.
BAŞKAN -
Sayın Bakan, bu, soru-cevap bölümüne geçiyor, bunu soru olarak
alalım. Böylece siz lütfen yerinize geçerseniz
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul)
Takdir Başkanlığın. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN -
Teşekkür ederim.
Gümrük ve Ticaret
Bakanı Hayati Yazıcı
Buyurunuz
Sayın Yazıcı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi
dakikadır.
GÜMRÜK VE
TİCARET BAKANI HAYATİ YAZICI (Rize) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Tabii, hemen
konuşmamın başında, Sayın Bağışın
gönderme yaptığı bir konuyu sizinle paylaşmak istiyorum.
Bakanlığımın ilk yılında, gerçekten benim
hayatımda en özgün sayfalardan birisi Karakurumda Göktürk
anıtlarının açılışını yapmaktı.
Yanılmıyorsam 8 Ekim 2008 tarihiydi. Sayın
Başbakanımızla birlikte, Yüksek Düzeyli Stratejik
İşbirliği toplantısı yapmak üzere Türkmenistanda
bulunuyorduk. Türkiyede bir karakolumuza terörist unsurların
baskını oldu, 7-8 askerimiz şehit edilmişti, hâliyle
Başbakanımız yurda döndü ve o görev bana düştü.
Afganistana gittik. Ulan Baturdan pervaneli bir uçakla tarlaya iniş
yaptık, hayatımda ilk defa tarlaya indim.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Nerede Sayın Bakan?
GÜMRÜK VE
TİCARET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) Karakurumda, Afganistanda.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Moğolistanda.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Moğolistanda.
GÜMRÜK VE
TİCARET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) Pardon, Moğolistanda.
Uçaktan iniş
yaptığımız yerden Göktürk anıtlarının
bulunduğu yere kadar olan mesafe 46 kilometre ve gene Sayın
Bakanın hatırlattığı gibi, TİKA bu yolu
yapmış, asfaltla kaplamış. Gittiğimiz yerde
gördüğümüz manzara gerçekten gurur verici. Tarihin çok önemli, dünya
insanlık tarihinin önemli miras varlıklarından olan o eserler
yer altından çıkartılmış, onların sergilenmesi
için bir müze oluşturulmuş. Onu Türkiye yapmış, Cumhuriyet
Hükûmeti yapmış, AK PARTİ Hükûmeti bunu göz önünde
bulundurmuş ve gerçekleştirmiş. O açılışı
orada arkadaşlarımızla birlikte yaptık. Heyette Sayın
Şandır da vardı, o da son derece mutlu oldu, Bakan Said
Yazıcıoğluyla birlikteydik. Bu vesileyle, Değerli Bakan
arkadaşıma bu hatırlatmayı yaptığı için
teşekkür ediyorum.
Burada yapılan
müzakerelerde bir memnuniyetimi ifade etmek isterim. Söz alan
arkadaşlarımız, en azından düşüncelerini,
bakışlarını ifade ettiler. Bunu ifade ederken elbette ki
eleştiri haklarını da kullandılar. Ha, eleştiri
konuları doğrudur, yanlıştır, onlara gireceğim. Ama
bunları ifade ederken demek ki arkadaşlarımız tahkir edici,
küçük düşürücü sözcükler kullanmadan da bunu başarabiliyorlar. Yani
bu anlamda ben arkadaşlarıma genelde teşekkür ediyorum. Ve
eleştirileri, özellikle Sayıştay raporuna bağlı olarak
dile getirilen hususları konuşmamın sonunda,
Bakanlığımın faaliyetlerinin sonunda zaman planlaması
içerisinde cevaplayacağım.
Değerli
milletvekilleri, ülkelerin büyüklüğü, gücü ekonomik performansıyla
ölçülür. Bir ülkenin ekonomisi ne kadar büyükse, ne kadar güçlü ise o ülkenin
gücü de öyledir. Topluma yansıması, sosyal politikaların etkin,
yaygın bir şekilde uygulanmasıyla ölçülür. İşte bu
açıdan baktığımızda, Türkiye dünyanın
16ncı, Avrupanın 6ncı büyük ekonomisi. Ekonominin elbette ki
dış ticaret verileri son derece önemli ve Türkiyenin 2012
yılında dış ticaret hacmi 389 milyar dolar. Ve bu sene
itibarıyla, şu gün itibarıyla da ihracatımız 144
milyar dolar, ithalatımız 237 milyar dolar, geçen yılı
aşacağız. Bununla şunu ifade etmek istiyorum: Bütün bu
rakamlar yani 389 milyar dolarlık dış ticaret faaliyeti nerede
gerçekleşiyor? Gümrük kapılarında, gümrük alanlarında.
İşte bu kapıları sevk ve idare eden kamu kurumu Gümrük ve
Ticaret Bakanlığı. Böylesine önemli bir görevi
Bakanlığımızdaki arkadaşlarımızla birlikte sürdürüyoruz.
Biz
çalışmalarımızı iki sözcükle özetledik. Hedefimiz
Türkiyeyi ticaretin en kolay yapıldığı ülke hâline
getirmek. Elbette ki bu yetmez, aynı zamanda, ticaretin en güvenli
yapıldığı bir ülke hâline getirmek. Bütün projelerimizi,
çalışmalarımızı bu iki anahtar sözcüğün odak
noktasında sürdürüyoruz.
Gümrükler son
derece önemli, bunun önemini vurgulamaya gerek yok ama birkaç örnek vermek
istiyorum. Değerli milletvekilleri, OECDye göre dünya ticaretinde
maliyetlerin yaklaşık yüzde 15ini gümrük işlemleri
oluşturur ve bu oranda, yani yüzde 15lik oranda yüzde 1lik bir azalma
dünya ticaret hacminde yaklaşık 40 milyar dolarlık bir
katkı sağlar, böyle söyleniyor. Gene, Dünya Bankasına göre bir
ülkede ihracat maliyetlerindeki yüzde 10luk bir azalma ülkenin toplam
ihracatında yüzde 4,7lik bir artışa yol açar. İşte,
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı olarak böylesi önemli hedefler
doğrultusunda çalışmalarımızı sürdürürken
projeler geliştiriyoruz ve bu projeleri ticaret erbabının ticari
faaliyetini kolaylaştırma noktasında sürdürüyoruz. Gümrük ve
Ticaret Bakanlığı bütün bu faaliyetlerini 16 gümrük ve ticaret
bölge müdürlüğü, 155 gümrük müdürlüğü, 9 tane gümrük muhafaza
kaçakçılık ve istihbarat müdürlüğü, 23 tasfiye işletme
müdürlüğü, 6 laboratuvar ve 81 ilimizde faaliyetini sürdüren il ticaret
müdürlükleri aracılığıyla sürdürüyoruz.
Şu an
itibarıyla beşerî kaynağımıza
baktığımızda, 14.756 personel görev yapıyor ve bu
personelin yüzde 85i lisans ve lisansüstü eğitime sahip.
Bir hususun daha
altını çizeyim: Bundan birkaç yıl önce beşerî
kaynağımız son derece yetersizdi. O günden bu yana yüce
Meclisten aldığımız kadrolarla beşerî
kaynağımızı önemli ölçüde düzelttik ve şu anda bu
beşerî kaynağımızın yüzde 43ü 30lu yaşın
altında. Böylesine genç, dinamik bir kadroyla
çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, gümrükte gerçekten hizmetlerin etkin ve verimli sonuçlar elde
etmesi için önemli projeleri hayata geçirdik ve uygulamaya koyduk. Bu kapsamda,
onaylanmış kişi statüsünü devreye koymuş bulunuyoruz. Yani
biz ticaret erbabının gerçekten beyanını dikkate almak
suretiyle, gümrükten işlemleri yaparken onun daha önceki
yaşamını referans almak suretiyle geçişleri
kolaylaştırmış bulunuyoruz ve böyle 1.700 dolayında
onaylanmış kişi statüsüne sahip mükellef gümrüklerde çok seri,
etkin şekilde çalışmalarını sürdürüyor.
Bunu bir aşama
daha bu sene öne taşıdık, yetkilendirilmiş yükümlü
statüsüne geçiyoruz. Yetkilendirilmiş yükümlü statüsü işlemlerini,
yerinde gümrükleme, izinli gönderici gibi mekanizmaları da kapsamak
suretiyle âdeta gümrük faaliyetlerini müteşebbislerin fabrikalarında,
atölyelerinde, antrepolarında yapabilmelerine imkân sağlayan bir
prosedürdür bu ve bu prosedür içerisinde, bu uygulama çerçevesinde
yetkilendirilmiş yükümlü statüsüne hak kazanmış müteşebbisler
-ticaret erbabı- aldığı siparişi gece gündüz demeden,
hafta sonu tatili, bayram tatili demeden hemen deposunda, antreposunda
hazırlık işlemlerini tamamlayarak sevkiyat talimatını
verecek, sevkiyat kara yoluysa kara kapısına, hava yoluysa havaalanına
geçişini sağlayacak.
2013
yılı itibarıyla gümrüklerde yapılan işlemleri de
sizlerle paylaşmak istiyorum. Ocak-kasım ayı itibarıyla,
2013 yılında, 5 milyon 10 bin 809 adet beyanname işlem
görmüştür ve dış ticaret faaliyetleri dolayısıyla
Gümrük ve Ticaret Bakanlığının tahsil ettiği
vergilerin genel vergiler itibarıyla oranı yüzde 28
dolayındadır ve 2013 yılının ilk on ayında bu
çerçevede tahsil edilen vergi toplamı 50 milyar TLyi aşmış
bulunuyor.
Yeni uygulamaları
devreye soktuk. dedim. Bunlardan bir tanesi de elektronik özet beyan
uygulamasıdır. Bunu da 2012 yılı başından
itibaren devreye sokmuş bulunuyoruz.
Bir diğer projemiz, 1
Ocak 2012 tarihinde yürürlüğe koyduğumuz, hâlen devam eden Ortak
Transit Rejimidir. Değerli milletvekilleri, ortak transit uygulaması
Türkiyenin taşımacılık açısından Avrupa
Birliği üyesi ülke hâline gelmesi anlamına gelen bir uygulamadır
ve bu uygulama dolayısıyla Türk
taşıyıcılarının yıllık kazancı, yani
tasarrufu 270 milyon dolayındadır, giderek daha da artış
sağlayacaktır.
Tır Elektronik Ön
Beyan Sistemini devreye koyduk. Hızlı Geçiş Hattı
uygulamasını yük taşıyan, ticaret yapan, ticaret
erbabının gümrük kapılarında bekleme sürelerini asgariye
indirmek amacıyla pilot olarak Kapıkulede başlatmış
bulunuyoruz.
Gümrüklerdeki
zorlukları giderici, ortadan kaldırıcı
iyileştirmelerimiz başka projelerle devam ediyor. Tek Pencere
projemiz üzerindeki çalışmalarımızı hızlı
bir şekilde ve paylaşımcı bir anlayışla
sürdürüyoruz. Bu projemizi gerçekleştirdiğimizde dış
ticaret erbabının değişik kamu kurum ve
kuruluşlarını dolaşmasına gerek kalmayacak. İç
gümrüklerde bir noktada, bir yerde evraklarını iletmek suretiyle
ilgili kamu kurum ve kuruşlarının sonuçlarını
aynı elektronik ortamda, aynı noktaya geri dönüşlerini
sağlayarak işlem süreçlerinin tamamlandığı bir
uygulamadır. Bu konudaki çalışmalarımız yoğun bir
şekilde devam ediyor.
Tek Durak
uygulaması çalışmamızın da inşallah pilot
uygulamasına Kapıkulede başlayacağız. Kapılarda
görürsünüz, bir yerde pasaport kontrolü vardır, bir yerde beyanname
tescili vardır, bir yerde tahlil işlemleri vardır, vesaire.
Bunları da bir noktada toplamak suretiyle tek noktadan bu hizmetlerin
gerçekleştirilmesini sağlamak üzere çalışmalarımız
devam ediyor.
Bunları yaptık, yaptığımız
çalışmalar sonucu nereye geldik? İşlem sürelerini önemli
ölçüde kısalttık. Gerçekten, gümrüklerde olması gerekenin
ötesinde, örneğin olması gerekenin 1 kat fazlası beklemeler, o
işlem dolayısıyla maliyetleri 1 misli artırır.
Dolayısıyla, işlem sürelerinin azalmasının ne kadar
katkı sağlayacağı ortada. Bu açıdan
baktığımızda, gümrüklerimizde, ihracat işlemlerinin
yüzde 61i sadece bir dakikada tamamlanmaktadır. Ortalama işlem
süresi 2002 yılında 10 saatin üzerindeyken 2013
yılının ilk on bir ayında bu süre 3 saat 57 dakikaya
indirilmiştir, yani böylesine bir iyileştirme sağlamış
bulunuyoruz.
Çok taraflı
ilişkiler açısından gümrük hizmetlerine
baktığımızda, 61 ülkeyle idari yardım
anlaşması imzalamış ve hayata geçirmiş bulunuyoruz.
Kervansaray Projesiyle İpek Yolu güzergâhındaki gümrük idarelerinin
ortak uygulamalarını gerçekleştirme çerçevesinde, 2008
yılında Türkiyenin öncülüğünde başlatılan bu
çalışmaları devam ettiriyoruz.
Gümrükte hizmetin
kalitesi bakımından ihtiyaç duyulan laboratuvarları modernize
ettik. 6 tane laboratuvarımız var, bunlardan 2 tanesi
uluslararası düzeyde akredite olmuş laboratuvarlardır.
Kaçakçılıkta
son derece etkin bir mücadele sürdürüyoruz. Şimdi, değerli
arkadaşlarımız Bakanlığımızın
bütçesiyle alakalı irdeleme yaparken Türkiye kaçak cenneti, her şey
kaçak! gibi, ölçülmesi mümkün olmayan, mesnedi olmayan sözcükler
kullandı. Ama değerli arkadaşlar, verilere bakmak lazım.
Türkiyenin coğrafi konumu, jeostratejik konumu itibarıyla
baktığınız zaman, Türkiye bir kavşak ülkedir,
geçiş güzergâhında olan bir ülkedir. Elbette ki Türkiyenin bu
özelliği ve çevresindeki ülkelerin özellikle akaryakıt
üreten ve tüketen ülkeler olması dolayısıyla Türkiye
kaçakçılık bakımından çok önemli bir kavşaktadır.
Ama son derece etkin bir mücadele sürdürüyoruz ve bu konuda da gerçekten kamu
kuruluşlarımızın, bütün mücadeleci kuruluşların
hep birlikte başarılı olduğu kanısındayım.
Toplam
olarak, kaçakçılıkla mücadelede elde ettiğimiz ürünlerin 2012
yılında parasal değeri 743 milyon 732 bin TLdir. Ama bu sene, kasım
sonu itibarıyla kaçakçılıkla mücadeleden elde ettiğimiz
ürünlerin toplam değeri 1 milyar 7 milyon TLdir kasım ayı sonu
itibarıyla, bir ay daha var. Demek ki burada, geçen seneye oranla kaçak
yakalamamızda yüzde 35lik bir artış var.
Uyuşturucuyla
mücadelede, baktığımız zaman, Türkiye, dünya eroin
yakalamasında 2nci sıradadır. Yani bunu şimdi
bazıları o zaman çok mu eroin üretiliyor diyecekler ama ben bu
yargımın gerekçesini Türkiyenin jeostratejik konumu itibarıyla
getirip izah ettim. Yani bizim doğumuzda uyuşturucu üretimi var,
batımızda kullanıcı var, geçiş ülkesi. Dolayısıyla Türkiye eroinle
mücadelede Avrupa bölgesinde, 2012de yakalanan eroinin yüzde 94ünü yakalayan
bir ülke konumundadır. En son olarak 2013 Ağustos ayında bizim
Trakyada Hamzabeyli Sınır Kapımızda gümrük tarihinin en
büyük, tek partide en büyük yakalaması olan 717 kilogram eroin
yakalaması gerçekleştirilmiştir.
Evet,
sürem bir hayli gitti. Şu Sayıştay raporuna değinmek
istiyorum. Yani bizim iç ticaret, esnaf sanatkârlar, kooperatiflerle ilgili
çalışmalarımız elbette ki zamanım müsait değil
ama şu Sayıştay raporuna değinmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, Sayıştay hiç
şüphe yok önemli bir kuruluş. Mali denetim yapar, mali yargılama
yapar. Kim adına? Türkiye Büyük Millet Meclisi adına. Ama, süreçleri
iyi bilmezseniz her şeyi birbirine
karıştırırsınız. Danıştayın bir
çalışma prosedürü var. Danıştay denetçileri var. Denetçilerin
yaptıkları çalışma, o çalışmanın yer
aldığı doküman Sayıştay raporu değildir, bir defa
bunu bilin. Neye rapor denir, neye çalışma notu denir onu iyi
ayırt etmek gerekir. Demin, çok değerli milletvekilimin devrimci
vatansever olarak nitelediği kişiden elde ettiği o metin, öyle
bir çalışma notudur.
Bir örnek vermek
istiyorum size, orada bizim Bakanlığımıza
yaptığı eleştirilerden bir tanesi şu: Gümrük
Kanununun 218inci maddesi. Diyor ki bu maddede: Gümrüklü yer ve sahalarda
işleticiler Gümrük Müsteşarlığının ihtiyaç
duyduğu tüm alet edevat, makine, aksamı temin etmek zorundadır.
Düşünebiliyor musunuz, bu kanun 1999 tarihinde yazılmış.
Bir hukuk devletinde böyle bir kanun olmaz. Siz özel sektöre, bir
vatandaşa bir kanun gücüyle mükellefi olmadığı bir hususu
yaptıramazsınız. Bu, angaryadır, doğrudan doğruya
Anayasaya aykırıdır. Bana diyor ki
KAZIM KURT
(Eskişehir) Değiştirin.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Değiştirin o zaman, değiştirin.
GÜMRÜK VE
TİCARET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) Değiştiririz,
değiştiririz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sayın Bakan, siz bu kanunu uygulamakla yükümlüsünüz.
GÜMRÜK VE
TİCARET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) Siz gelin uygulayın!
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) O zaman değiştirin. On bir yıldır
iktidarsınız.
GÜMRÜK VE TİCARET
BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) Siz gelin deyin ki herhangi bir liman
işleticisine: X-ray alacaksın 5 milyon TLlik. 2,5 milyon euro
tutuyor bunlar. Bunu gelin aldırın. Siz nasıl
aldıracaksınız? Bunun yöntemini bana öğretin ben de
alayım.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Siz o kanunları uygulamakla yükümlüsünüz.
GÜMRÜK VE
TİCARET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) O sizin sunduğunuz
raporda bunu söylüyor. Bu bir angaryadır, bunu uygulama kabiliyeti yok.
Dolayısıyla bir örnek vereyim
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Sayın Bakan, değişince o kanunu
uygulayacaksınız ya da değiştirin yani ya
değiştirin ya uygulayın.
GÜMRÜK VE
TİCARET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla)
Değiştireceğiz.
Ha, o notlar bu
maddeyi değiştirmemize vesile olur, o kadar katkısı var
yani hiçbir işe yaramaz demiyorum. Onun katkısı, demek ki bu
madde yürürlükten kalkacak, uygulama kabiliyeti yok.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Ama, şu anda yürürlükte; uygulamak
zorundasınız.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) O maddeyi uygulamıyorsunuz, eksik yapıyorsunuz, suç
işliyorsunuz. Eksik yapıyorsunuz, kanunu uygulamıyorsunuz.
GÜMRÜK VE TİCARET
BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) Değerli milletvekilleri, Türkiye
büyük bir ülke, Bakanlığımız da çok önemli görevler
yapıyor, Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100üncü yıl dönümünde 500
milyar dolarlık dış ticaret hedefinde en anahtar kamu
kuruluşlarından bir tanesidir. Bu anlamda, bütçenin
gerçekleşmesinde, uygulanmasında, oluşmasında katkı
veren herkesi ve yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yazıcı.
KAZIM KURT
(Eskişehir) Sayın Başkan
REŞAT DOĞRU
(Tokat) Sayın Başkan
BAŞKAN - Söz
vereceğim sırayla efendim, bir dakika.
Sayın Kurt
KAZIM KURT
(Eskişehir) Sayın Başkan, bana sataşma var efendim
Yanlış bilgi aktarıyor. diye.
BAŞKAN
Yanlış bilgi verdiğinize dair
Buyurunuz efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
İki dakika süre
veriyorum.
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurtun, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcının 506 sıra
sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra
sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının beşinci
tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı
konuşması sırasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
KAZIM KURT
(Eskişehir) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli
arkadaşlar, bu ihaleler verilirken Gümrük Kanununun 218inci maddesi net
bir biçimde duruyordu ve yürürlükteydi. Alan firma teklifini bu kanun
hükümlerini bilerek verdi. Dolayısıyla Efendim, biz o kanuna göre
x-ray cihazı aldıramayız. demek kollamadır,
kayırmadır, yandaşa bir kıyak daha
yapılmasının somut kanıtıdır. (CHP
sıralarından alkışlar) O nedenle, bu ihaleyi alan firma
218inci maddeye uygun bir biçimde gümrük kapısını
işletmeyi, oradaki tüm eksiklikleri tamamlamayı taahhüt
etmiştir. Siz buna x-ray cihazını aldırmazsanız,
bilgisayar yedek parçalarını ve altyapısını
aldırmazsanız suç işlemişsinizdir. Sayıştay
denetçisi bunu yakalamıştır, Rapor Denetleme Kurulu da bunu
tıraşlamıştır. Olay budur.
Saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kurt.
GÜMRÜK VE TİCARET
BAKANI HAYATİ YAZICI (Rize) Sayın Başkan, çok yanlış
bir anlayış var, müsaade ederseniz düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN Evet, iki
dakika düzeltiniz. Yerinizden de düzeltebilirsiniz, nasıl arzu ederseniz.
Buyurunuz.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Gümrük ve Ticaret
Bakanı Hayati Yazıcının, Eskişehir Milletvekili
Kazım Kurtun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
GÜMRÜK VE TİCARET
BAKANI HAYATİ YAZICI (Rize) Değerli arkadaşlar, değerli
milletvekilleri; bir defa konusu şu: Diyelim ki İstanbul
havalimanını bir işletici özeleştirmeden ihaleye
girmiş, almış, işletiyor. Onun şartnamesinde böyle bir
yükümlülük yoksa bir başka liman özelleştirmeden ihaleye
çıkartılmış. Nedir yükümlülüğü?
KAZIM KURT
(Eskişehir) Kanun neyse o.
MUSA ÇAM
(İzmir) Kanun neyse o Sayın Bakan.
GÜMRÜK VE
TİCARET BAKANI HAYATİ YAZICI (Rize) Bir dakika.. İhale
şartnamesinde öngörülen hususlar. İhale şartnamesinde olmayan...
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) - Sayın Bakan, şartnameye koymazsanız suç
işliyorsunuz zaten.
GÜMRÜK VE
TİCARET BAKANI HAYATİ YAZICI (Rize) Ha, koyarsanız olur.
İhale şartnamesinde olmayan bir yükümlülüğü Şu kanun böyle
diyor. diyemezsiniz , uygulatamazsınız, bu angaryadır,
Anayasaya aykırıdır.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
2.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcının yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Özür dilerim.
Sayın Bakan,
girişim özgürlüğüyle angaryayı
karıştırıyor. Ona ancak girişim özgürlüğü
diyebilir, ki girişim özgürlüğünün de kanuna uygun olması lazım.
Biz milletvekilleri olarak, Sayın Bakan da dâhil olmak kaydıyla,
Anayasa uyarınca ettiğimiz yeminde ne diyoruz? Kanuna bağlı
kalacağımıza... Gümrük Kanununun 217nci maddesi de bunu
emretmiyor mu? Bu yemine de aykırı hareket etmiyorlar mı?
Onun ötesinde Türk
Ceza Kanununun 257nci maddesi uyarınca şartnameler kanuna
aykırı olamaz. Eğer bunu görmezlikten gelmişse bu da
yolsuzluğun bir başka çeşididir diyoruz. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
Konu netlikle anlaşıldı.
Buyurunuz
Sayın Doğru, siz ne istemiştiniz?
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Osmanlıdan bu tarafa hiç bir şey
yapılmadı diyerek Sayın Bakan 57nci Hükûmeti ilzam
etmiştir.
Ben iki dakika söz
istiyorum.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Doğru.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
4.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, Gümrük ve Ticaret
Bakanı Hayati Yazıcının 506 sıra sayılı
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap
Kanunu Tasarısının beşinci tur görüşmelerinde Hükûmet
adına yaptığı konuşması sırasında
Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
REŞAT
DOĞRU (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Adalet ve
Kalkınma Partisi iktidarının dışında sanki hiçbir
şey yapılmadığı şeklinde zaman zaman başta
Başbakan olmak üzere bakanlarıyla hep beraber söyleniyor.
Bakın,
Moğolistanda Orhun anıtlarında da hiçbir şey
yapılmadığını sadece kendi zamanlarında
yapıldığını ifade ettiler. Sayın Bakan, peki,
Moğolistandaki yolu yaptığınız zaman o yola
nasıl gittiniz, o ormanlıkların olduğu yere, orada yol var
mıydı? Bakın, orada yol vardı. Bizim iktidarımız
zamanında yani 57nci Hükûmet zamanında o yolu biz revize
etmiştik, sizin zamanınızda asfalt
yapılmıştı.
BAŞKAN
Lütfen Genel Kurula yönelik konuşunuz.
REŞAT
DOĞRU (Devamla) - Ama şunu unutmayın,
bakın, 57nci Hükûmet zamanında 2000 senesinde 80 kişi, 2001
senesinde 62 kişi, 2002 senesinde de 68 kişi Moğolistandaki
Orhun anıtlarına gönderildi. Bunların içerisinde arkeologlar
vardı, tarihçiler vardı, sanat tarihçileri vardı, Gazi Üniversitesinden,
Konya Üniversitesinden ve beraberinde Hacettepe Üniversitesinden çok
değerli insanlar vardı. Onlar oraya gittiler ve çalışma
yaptılar üç ay süreyle, yaz süresince ve altın adam heykeli de dâhil
olmak üzere birçok heykel çıkarıldı.
Siz oraya
gittiğiniz zaman orada bir müze var mıydı? Çıkarılan
herhangi bir şeyler var mıydı? Onların hepsi 2002de, bizim
zamanımızda yapıldı ve Ulan Batura müze yaptık. O
müzeyi de biz
O zamanki Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezerle
beraber -ben de gittim- hem onun açılışında bulunduk hem de
orayı ziyaret ettik Sayın Bakanım.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Doğru.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Hamzaçebi, nedir?
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgesinde birçok öğrencinin ağır kış
şartları nedeniyle açık öğretim sınavlarına girme
olanağına sahip olamadıklarına ve bu konuya bir çözüm
bulunması gerektiğine ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Efendim, Hükûmetimizin iki sayın
bakanı burada. İfade edeceğim konu kendileriyle ilgili
değil ama Sayın Millî Eğitim Bakanıyla ilgili ve önemli bir
konuyu çok kısaca ifade etmek istiyorum. Kendileri kanalıyla
Sayın Millî Eğitim Bakanına umarım bu ifade edeceğim
şikâyet konusu ulaşır.
Ülkemiz
ağır kış şartları içerisinde ve yarın ve
öbür gün açık öğretim sınavları yapılacak. Doğu
ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinden sayısız telefon ve mesaj
aldım. Bir kısım yollar kapalı, ulaşım
aksamış durumda, bazı yerlerde ulaşım imkânsız
hâle gelmiş durumda ve böyle bir tabloda, böyle bir iklimde birçok
öğrencimiz bu sınavlara yarın girme olanağına sahip
değil. Sayın Millî Eğitim Bakanı, Sayın YÖK
Başkanı konuyu inceleyip bu öğrencilerimiz için bir çözüm yolu
bulsunlar diye kendilerine buradan bir öneri yapıyoruz.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Hamzaçebi.
Hükûmet herhâlde bu
konuyu dikkate alacaktır.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurunuz.
FATİH ŞAHİN
(Ankara) Nasıl Buyurun. efendim?
KAMER GENÇ
(Tunceli) Efendim, biraz önce Hayati Yazıcı çok yanlış
bir bilgi verdi. Gümrüklerle ilgili, Sayıştay denetçisi 300
sayfalık rapor düzenlemiş; oradaki yolsuzlukları,
hırsızlıkları, suistimalleri belirtmiş.
Sayıştay. Bu raporu, Sayıştay Rapor Denetleme Kurulu 10
sayfaya indirmiş.
FATİH
ŞAHİN (Ankara) Sayın Başkan, neye göre söz veriyorsunuz?
Elini kolunu sallayarak
geliyor konuşuyor Sayın Başkan.
KAMER GENÇ
(Tunceli) O raporun öncesinde hakikaten, gümrükteki yolsuzlukları
FATİH
ŞAHİN (Ankara) Zamanımız kıymetli. Böyle herkese söz
mü vereceksiniz?
KAMER GENÇ
(Tunceli)
eğer şeffafsa, eğer hakikaten memlekette gizlilik
yoksa bu raporlar açıklansın.
FATİH
ŞAHİN (Ankara) Neye göre, hangi maddeye göre söz veriyorsunuz
Sayın Başkan?
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ya, tabii zoruna gidiyor.
FATİH
ŞAHİN (Ankara) Neye göre söz veriyorsunuz, açıklamak
zorundasınız.
KAMER GENÇ Ya,
tabii ki zorunuza gidiyor.
FATİH
ŞAHİN (Ankara) Herkes böyle iftira atamaz buraya elini kolunu
sallayarak gelerek.
Neye göre söz
veriyorsunuz, neye göre dinliyorsunuz Sayın Başkan?
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, çok rica ederim, yönetime bu kadar müdahale
etmeyiniz. Bir dakika müsaade edin, talebi nedir alayım.
FATİH
ŞAHİN (Ankara) İftira atıyor ama talepte bulunmuyor ki.
Geliyor hakaret ediyor, siz talep diyorsunuz Sayın Başkan. Böyle
bir şey olur mu!
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayıştay, denetleme mahalline gidiyor, olayları
inceliyor, 300 sayfa rapor düzenliyor. Sayıştay Rapor Düzenleme
Kurulu
FATİH
ŞAHİN (Ankara) Talebini alın lütfen Sayın Başkan,
neymiş meramı, bir derdini söylesin.
KAMER GENÇ
(Tunceli) -
bu Hükûmetin emrinde, o raporu tamamen siliyor, on sayfalık
ince raporu gönderiyor. Görevlilere diyor ki
FATİH ŞAHİN
(Ankara) Sayın Başkan, izin veremezsiniz buna. Böyle, hakarete,
iftiraya alenen izin veremezsiniz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Eğer bunları örtmek istemiyorsanız buyurun, inceleme
raporunu okuyalım.
BAŞKAN
Sayın Genç
FATİH
ŞAHİN (Ankara) Alenen izin veremezsiniz bunlara, böyle bir usul
yok, İç Tüzük burada, neye göre söz veriyorsunuz?
BAŞKAN - Bir
dakika sayın milletvekilleri, niçin tartışıyorsunuz? Bir
dakika, sayın milletvekilleri
FATİH
ŞAHİN (Ankara) Devam etmesine izin veremezsiniz, iftiraya, hakarete
izin veremezsiniz. Burada yok böyle bir şey, böyle bir usul yok.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Gerçeklerin üstünü örtüyorsunuz ya!
BAŞKAN
Sayın Genç, bu söyledikleriniz daha önce tutanaklara geçti, söylendi,
sizin de söyledikleriniz tutanağa geçti.
Teşekkür
ediyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Tamam efendim, millet bilsin yani.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)
2.- 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin
Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi,
Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı
Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları
ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini
İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
A) AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANLIĞI (Devam)
1) Avrupa Birliği
Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Avrupa Birliği
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRK AKREDİTASYON
KURUMU (Devam)
1) Türk Akreditasyon Kurumu
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Akreditasyon Kurumu
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANLIĞI (Devam)
1) Kültür ve Turizm
Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kültür ve Turizm
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) DEVLET OPERA VE
BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Devlet Opera ve Balesi
Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Opera ve Balesi
Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) DEVLET TİYATROLARI
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Devlet Tiyatroları
Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Tiyatroları
Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) TÜRKİYE YAZMA ESERLER
BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türkiye Yazma Eserler
Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Yazma Eserler
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
F) GÜMRÜK VE TİCARET
BAKANLIĞI (Devam)
1) Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) REKABET KURUMU (Devam)
1) Rekabet Kurumu 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Rekabet Kurumu 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
Şimdi, lehinde Mersin Milletvekili Çiğdem Münevver Ökten.
Buyurunuz
Sayın Ökten. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÇİĞDEM
MÜNEVVER ÖKTEN (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2014 yılı bütçe kanunu tasarısı beşinci turunda
bulunan Kültür, Turizm; Avrupa Birliği; Gümrük ve Ticaret Bakanlığı
bütçeleri üzerinde şahsım adına söz almış
bulunmaktayım.
Değerli
milletvekilleri, özellikle son dönemde Türkiye-Avrupa Birliği
ilişkilerinde olumlu bir ortam yakalanmıştır. Üç buçuk
yıllık bir aradan sonra bir faslın açılması, son
yıllardaki en objektif ve dengeli ilerleme raporunun
yayınlanması ve nihayetinde vize konusunda somut gelişmeyle Türkiye-Avrupa Birliği
ilişkileri yeni bir ivme kazanmıştır. Bunu Türkiye için
vizesiz Avrupa olarak yorumlayabiliriz. Mutabık
kaldığımız ortak yol haritası çerçevesinde, üç-üç
buçuk yıl sonra artık Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları
Schengen bölgesine vizesiz girebileceklerdir. Vize duvarlarının
yıkılmasıyla birlikte, aslında Avrupadaki birçok ön
yargı da beraberinde yıkılacaktır.
Türkiye gibi, 1963
yılından itibaren Avrupa Birliği ile ortaklık ilişkisi
içerisinde bulunan, 1995 yılından beri aday ve 2005
yılından beri katılım müzakerelerini yürüten bir ülkenin
vatandaşlarına vize uygulanması Avrupa Birliği
bütünleşmesinin ruhuna aykırı düşmektedir.
İş insanlarımız
ürünlerini Avrupa ülkelerinde düzenlenen fuarlara gönderebilirken kendileri vize
engeliyle karşılaşmaktadır.
Vizeleri, iş
randevuları veya toplantı tarihleri geçtikten sonra kendilerine
verilmektedir. Vize alabilmek için bürokratik zorluklar, banka
hesaplarını gösterme ve Avrupa Birliği ülkelerindeki
ortaklarından davet mektupları istemek zorunluluğu ticari
gizlilik ilkesini de ihlal etmekte ve onları sıkıntıya
sokmaktadır. Avrupalı mahkemeler tarafından da teyit edilen
Ankara Antlaşması ve Karma Protokole aykırı olan bu
uygulama gümrük birliği açısından da haksız rekabete yol
açmaktadır. Vize uygulaması, iş insanlarımıza yeni
iş bağlantıları kurmak bir yana, mevcut işlerini
yürütmekte güçlükler çıkarmakta, böylece ticaretin önünde teknik bir engel
teşkil etmektedir. Ticari ve sosyal hayatımızı etkileyen bu
durum vize muafiyetinin uygulamaya geçmesiyle son bulacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin büyük ticari hacme sahip
serbest bölgesi Mersinde kurulmuştur. Tarım, ticaret, sanayi ve
turizmin yanı sıra, lojistik sektöründe de varlık
göstermektedir. Serbest bölge, Mersin Limanı ve sınır
kapılarındaki hareketlilik kent ekonomisine artan bir ivme
kazandırmaktadır. Mersin Serbest Bölgesinin faaliyete
başladığı 1985 yılından 2012 yılı
sonuna kadar gerçekleştirdiği ticaret hacmi toplam 43,3 milyar dolar
ticaret hacmidir. 158 ülke ile 682 değişik malın ticareti
yapılmıştır. Bu da gelişen ve artan ekonomik
istikrarın da bir göstergesidir.
Sayın
Başbakanımızın desteği ve 61inci Dönem AK PARTİ
Hükûmetinin 800 milyar liralık yatırımla Akdeniz
Oyunlarını ilimizde gerçekleştirmiş olması,
kentimizin kültür, inanç ve turizm sektörüne ek olarak spor turizmi için
bölgenin merkez üssü olmasını sağlamıştır. Mersin
ilimizde kültür ve turizm kenti olarak taşınır,
taşınmaz kültürel varlıklarımızı korumakta ve
muhafaza etmekteyiz. Binlerce yılı temsil eden anıt
ağaçlardan, milattan sonra 5inci yüzyılda yapıldığı
düşünülen Meryem Ana Kilisesine, Aydıncık ilçe merkezindeki
Kelenderis antik kentinden Uzuncaburç antik kentine, dinsel, kültürel anıt
eserlerimizden Mut Kalesine, Liman Kalesine, Mezgit Kalesine; Ashabı
Kehften Danyal Hazretlerinin kabrine, Alahan Manastırına, Roma
Köprüsüne, Zeus Tapınağına, Alaaddin Camisi, Laal Paşa
Camisi ve Şeyh Ömer Türbesine, yakın tarihimize şahitlik
etmiş tarihî hükûmet konağımıza kadar birçok eserimiz
Kültür Bakanlığı tarafından desteklenmektedir.
AK PARTİ
hükûmetlerinin uzun vadeli hedefleri, planlaması ve öngörmesi sayesinde
Mersin ilimiz başta olmak üzere Türkiyenin bütün illerindeki
yatırım planlarındaki kalkınma çok büyük bir
artış göstermektedir.
Bu vesileyle 2014
yılı bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlı
olmasını diliyor, bütçemizin hazırlanmasında emeği
geçenlere teşekkür ediyorum.
Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Ökten.
Aleyhte Kayseri
Milletvekili Yusuf Halaçoğlu. (MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Halaçoğlu.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, bugün
maalesef Ermenistanda Dışişleri Bakanımızın
verdiği bir beyanatla başlamak istiyorum. Tehciri benimsemediklerini
benimseyen, söyleyen ve adil hafıza adı altında yeni bir kavramla
ortaya çıkan Dışişleri Bakanımız, zannediyorum ki
Birinci Dünya Savaşı sırasındaki 23 isyandan haberdar
değil ve bu isyanda en önemli geçit noktalarının Ermeniler
tarafından da tutulduğunun farkında değil. Tehcir, sadece
güvenlik için alınmış bir karardır ve kendi toprakları
içerisinde yapılmıştır. Diğer taraftan adil
hafıza adı altında bir konuyu ortaya atarken Ermeni çetelerince
katledilen 518 bin Müslümanı da hatırlaması gerekirdi diye
düşünüyorum. Önce bu konuda kendisini kınıyorum.
Değerli milletvekilleri,
kültür, bir toplum için son derece önemlidir. Bugün ülkemizde bu konuda büyük
bir yozlaşma söz konusudur. Bununla ilgili olarak şunları ifade
etmek isterim kısaca: Şimdi, enteresandır ki Türkiyede bugün
misyonerlerin cirit attığı bir dönem yaşanmaktadır ve
maalesef yine Türkiye genelinde 25 bin kilise ev kurulmuştur. Sadece
Keçiörende mesela 46 mahalle vardır ama 53 kilise ev vardır.
Trabzonda 2005 ile 2006 yılları arasında Santa Maria Kilisesine
kayıt yaptıran ve Hristiyan olduğunu söyleyen genç
sayısı 12 bini geçmektedir, keza, Adanada 3 binlere
ulaşmıştır bu rakam.
Şimdi, hâl
böyleyken Türkiyede ilginç bir durum yaşanmaktadır. Hani, tarihî
yapıları restore edebilirsiniz. Restore ettiğiniz tarihî
yapıların muhakkak ki Türkiye için bir önemi vardır ama bu
açtığınız, yaptığınız restorasyonlarda
özellikle kiliseleri, hiç Hristiyan nüfus olmamasına rağmen, ibadete
açarsanız, bunların sonucunu farklı şekilde görmeniz mümkün
olmaz.
Ayrıca, bunun
ötesinde, önemli bir konu daha var ki, 1923 Lozan Anlaşmasına göre
sadece İstanbula bağlı, Gökçeadayla birlikte, 6 ilçede
metropolit bulundurulması gerekirken maalesef bu Hükûmet döneminde
Bursaya, Kütahyaya, Ispartaya da metropolit atanmıştır ve
bunlar bu bölgelerde şu an ikamet etmektedir.
Değerli
milletvekilleri, iki konu üzerinde durmak istiyorum bunun
dışında. Biraz önce, yani ilk başlarda bir milletvekili
arkadaşımız Selanikteki Atatürkün eviyle ilgili çok önemli
gelişmeler olduğundan söz etti. Bugünkü Sayın Kültür
Bakanımızla bunun alakası olmadığını da
özellikle belirtmek istiyorum çünkü onun döneminden önce
gerçekleştirilmiş bir operasyondu orası. Dolayısıyla,
kendisiyle de yaptığım görüşmeler sonrasında önemli
ölçüde düzeltme ile ilgili girişimler söz konusu.
Şimdi,
değerli arkadaş, Selanikteki Atatürk Evi
Hani Kocacıktaki
Atatürkün dedesinin evi onarıldı ya onunla başlamak istiyorum.
O yeniden yapıldı ama hiç Türk evine benzer bir ev
yapılmadı, aslında tamamen Arnavutluk kule evi tarzında
yapıldı. Orijinali zaten burada yanımızda var dolayısıyla
bu orijinaliyle yakından uzaktan hiçbir alakası yok.
Onların oradan
göç ettikleri tarih 1830 yılıdır, Kırmızı
Hafız Ahmet Efendidir. 1830da göç edilmiştir, Ali Rıza Efendi
Selanike gittikten sonra, 1839da doğmuştur. Ama, o eve bakın
ne hâle gelmiştir. Hatta, Atatürk neredeyse video seyrediyor hâle geldi.
Şöyle bir Türk evi olur mu? Hâlbuki, daha önceki Türk evleri böyledir.
Oradaki ev böyleydi ve bu ortadan kaldırıldı. Sayın
Bakandan istirham ediyorum ki söz verdi tekrar eski hâline getirilecek. Yatak
odasındaki yüklükte bulunan banyoya bile asri tuvalet konulmuş bir
durumdaydı, bir düşünün.
Dolayısıyla,
bunların kültürümüzün mirası olarak devam ettirilmesi gerekir aksi
takdirde her şey altüst olur.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Halaçoğlu.
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Adana) Sayın Başkan, bir konuda
açıklama yapabilir miyim?
BAŞKAN
Tabii, buyurunuz.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
4.-
Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelikin, Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlunun 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının beşinci tur görüşmelerinde
şahsı adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Adana) Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; Sayın Halaçoğlunun bahsettiği
Selanikteki Atatürk Eviyle ilgili sizlere bilgi vermek istiyorum. Şu
ifade bakımından bu bilgiyi vermek istedim, Eski hâline
döndürülecek. ifadesi.
Ben, Sayın Halaçoğlu
burayla ilgili hassasiyetini belirttiğinde kendisine de teşekkür
ettim fakat Eski hâli dediğimiz hâl orijinal bir hâl değil.
İçindeki malzemelerin çoğu Anadolunun birçok yerinden
gönderilmiş ve sentetik bir biçimde oraya hatıra olarak
koyulmuştu. Şu yanlış anlaşılmasın yani
Sanki oradaki eşyaların hepsi Atatürkün kullandığı
orijinal eşyalardı da ondan sonra Kültür Bakanlığı
tarafından kaldırıldı. gibi bir yanlış
anlaşılma olmasın.
Fakat, şöyle
bir ihtiyaç hissettik, kendisiyle de paylaştık bunu: Orada Atatürkün
hayatını anlatan ve yaşadığı evde hangi
odanın ne anlam ifade ettiğini anlatan videolar var, resimler var
fakat kullandığı eşyalarla ilgili bir eksiklik var. Her
odaya kullandığı birkaç eşyayı koymak şeklinde,
etnografik olarak o evi tamamlama şeklinde bir süreci sürdürüyoruz ama
eski hâlinin de orijinal bir hâl olmadığını burada ifade
edeyim. Bu etnografik çalışmaya devam ediyoruz; yüce Meclisin
bilgisine sunarım.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) Sayın Başkanım, şimdi, bu sözümün
yanlış anlaşıldığını düşünüyorum.
Bununla ilgili bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN
Lütfen, yerinizden de yapabilirsiniz açıklamanızı.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Evet, mikrofonu açabilirseniz.
BAŞKAN
Buyurunuz.
5.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun, Kültür ve Turizm
Bakanı Ömer Çelikin yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Şimdi,
Sayın Bakanım, şu anki yapılmış şekli de
Atatürkle hiç alakası olmayan konular; yani şurada Atatürkün
orijinal hiçbir eseri yok. Yani tamamen modern hâle getirilmiş, bütün
kapısı, penceresi panolarla donatılmış bir şekil.
Şimdi, orada
önemli olan şey şudur: Atatürk doğduğu zaman da ki
isterseniz içerisinde onun kullandığı eşya olmasın,
ama bir Türk evinde doğmuştur, Türk evi tipinde bir evde
doğmuştur. Bugün onun örnekleri vardır. Dolayısıyla
Atatürkün doğduğunu ortaya koyabilecek, doğduğu
zamanı ortaya koyabilecek bir ev tipinin olması gerekir. Siz zaten
bulamazsınız burada, ne yaparsanız yapın
bulamazsınız. Dolayısıyla orada hiç ama hiç Atatürkle
alakası olmayan şöylesine bir bina, içi bomboş, ruhsuz bir ev
yapmak mı daha doğrudur, yoksa o tarihte Atatürkün
yaşadığı dönemdeki bir ev tipini oraya koyup,
insanların girdiğinde, ziyaret ettiğinde Atatürk böyle bir evde
doğmuştur fikrini vermek mi doğrudur? Dolayısıyla,
yani siz oraya ne koyarsanız koyun başka türlü bu evi canlı
tutamazsınız, ruhsuz hâlde bırakırsınız.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Halaçoğlu.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) - Benim istirhamım o dönemde
yaşanıldığı biçimde bir ev tipinin
yapılmasıdır.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz; konu anlaşılmıştır.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)
2.- 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin
Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve
İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya
Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin
Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı
Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi,
2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
A) AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANLIĞI (Devam)
1) Avrupa Birliği
Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Avrupa Birliği
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRK AKREDİTASYON
KURUMU (Devam)
1) Türk Akreditasyon Kurumu
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Akreditasyon Kurumu
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANLIĞI (Devam)
1) Kültür ve Turizm
Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kültür ve Turizm
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) DEVLET OPERA VE
BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Devlet Opera ve Balesi
Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Opera ve Balesi
Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) DEVLET TİYATROLARI
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Devlet Tiyatroları
Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Tiyatroları
Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) TÜRKİYE YAZMA ESERLER
BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türkiye Yazma Eserler
Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Yazma Eserler
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
F) GÜMRÜK VE TİCARET
BAKANLIĞI (Devam)
1) Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) REKABET KURUMU (Devam)
1) Rekabet Kurumu 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Rekabet Kurumu 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN - Beşinci
turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi,
soru-cevap işlemine geçiyoruz. Biliyorsunuz, soru-cevap işlemi yirmi
dakika. Yirmi dakikanın on dakikasını birer dakika olarak
sayın milletvekillerimize vereceğiz; ondan sonrasını
Hükûmet nasıl uygun görüyorsa ona göre cevaplayacaklardır.
Sayın Akar
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Gümrük ve Ticaret
Bakanı, Gümrük Kanunu hükümlerini uygulamadığını, suç
işlediğini itiraf ettiği için bütün sorularımı Egemen
Bağışa soracağım.
Şimdi, birinci
sorum Egemen Bağışa: Siz AKP genel başkan
yardımcısı mısınız, yoksa Türkiye Cumhuriyeti
Bakanı mısınız? Eğer Bakansanız, Ankarada
yapılan AB Ekonomik Karma Komisyonunu terk etmeniz ve AKPnin şovuna
katılmanızı nasıl değerlendireceksiniz? Aksi takdirde
Bakanlığı bırakmanız gerekiyor diye düşünüyorum.
İkinci sorum:
AB vizelerinin kalkması konusunda sizden bir randevu talep etti mi Avrupa
Birliği?
Üçüncü sorum:
Bakanlığınız döneminde Avrupa Birliğinden ve Avrupa
Birliğine üye olmayan ülkelerden kaç ülkede vizeyi
kaldırdınız?
Dördüncü sorum:
Çifte vatandaşlıkta Avusturyada ve Almanyada Hükûmetiniz döneminde,
on bir yıllık süreçte ne gibi gelişmeler
sağladınız? Bütün dünya ülkelerinin çifte
vatandaşlığı kabul edilirken Türklerin çifte
vatandaşlığı kabul edilmiyor. Bunun hakkında ne
yaptınız?
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Akar.
Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
3 bakana da
ayrı ayrı soracağım, eşitlik bozulmasın diye.
Şanlıurfa medeniyetlerin havzasıdır. Şanlıurfada
tarihî yerlerin bulunduğu yerleri gösteren yollarda tabelalar yoktur. Şanlıurfada tarihî yerlerin
bulunduğu yerlerde tuvalet yoktur, içme suyu yoktur. Bunu ne zaman
yapacaksınız? Ben hep sordum ama üç yıllık
milletvekilliği süresi içerisinde bir türlü olumlu cevap alamadım.
Soru iki, Gümrük ve
Ticaret Bakanlığına: Yurt dışına
çıkış harçları, pulları bu seyahat özgürlüğünün
önünde bir engel değil midir, bunu kaldırmayı düşünüyor
musunuz, buna benzer uygulamayı başka ülkeler gösteriyorlar mı?
Üçüncü sorum: 2013
yılında Avrupa Birliğinden ülkemize ne kadar hibe fonu
aktarılmıştır, aktarılan hibe fonları hangi
projeler için, ne kadar kullanılmıştır, hibe
fonlarında kalan miktar ne kadardır, hibe fonu Bakanlık
bütçesinde yer almakta mıdır, yoksa doğrudan ilgili projeyi
uygulayacak olan bakanlığa mı aktarılmaktadır?
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
Sayın
Varlı
MUHARREM VARLI
(Adana) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sorum Sayın
Çelike: Kendisi de Adana Milletvekili. Adananın denize sahili olan iki
tane ilçesi var; birisi Karataş, birisi Yumurtalık. İkisi de hem
Antalyayı hem Ege sahillerini aratmayacak derecede denizi güzel, sahili güzel,
kumsalı güzel ancak bir türlü turizme açılamadı. Bunun sebebi de
hem ulaşım açısından Ceyhan-Yumurtalık arasındaki
yolun bitirilememiş olması hem oradaki yıldızlı otel
sayılarının arttırılamamış olması ve
orada çok değerli bir tarihî eser, Yumurtalık Kalesinin
restorasyonunun bir türlü yapılamamış olması.
Sayın Bakan,
bu her iki ilçenin turizme açılabilmesi, orayı turizm cenneti hâline
getirebilmek adına bir projeniz var mıdır? Bu yolun,
Ceyhan-Yumurtalık arasındaki yolun bir an önce bitirilmesi için bir
gayret sarf edilecek midir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Varlı.
Sayın
Eyidoğan
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın Bakan
Çelike: Tescil edilmiş tarihî evlerin onarım giderleri mülk
sahiplerince karşılanmakta, onarım ödeneği ve izni için
Bakanlığınıza yapılan başvurulara cevap çok uzun
sürmektedir. Bu durum yapıyı kullanan
vatandaşlarımızın çok çeşitli sorunlarla
karşılaşmasına neden olmaktadır. 2013 Değerlendirme
Raporunda Devam etmekte olan bazı kentsel renovasyon projelerinin
kültürel ve tarihî miras açısından risk oluşturma potansiyeli
bulunmaktadır. Sivil toplum, karar alma süreçlerinde her zaman yer
almamaktadır ve şeffaflık ve kamuoyuyla istişare
eksikliği söz konusudur. denmektedir. Bu konuda görüşünüz nedir?
Sayın Bakan
Bağışa: 24 Haziran 2013 tarihinde New York Timesta
yayınlanan bir makalede, Türkiyenin AB sürecinden koptuğu ve
artık bu süreçle ilgilenmediğini iddia eden bir yorum var. Bu
makaleye cevaben bir mektup yazdığınız ifade ediliyor.
Cevabınızda özet olarak ne dediniz?
Sayın Bakan
Yazıcıya: Avrupada yaşayan Türklerin, Türkiye, Sırbistan,
Bulgaristan, Yunanistan sınır kapılarında, özellikle
ağustos ayında yaşanan en büyük sıkıntıları
nelerdir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Eyidoğan.
Sayın
Şahin
Yok.
Sayın Çam
MUSA ÇAM
(İzmir) Teşekkür ederim.
Sayın Bakan
Bağışa: Geri Kabul Anlaşması yürürlüğe
girdiğinde, AB ülkelerine Türkiye üzerinden kaçak giriş
yapmış üçüncü ülke vatandaşlarının otomatik olarak
Türkiyeye iadeleri gündeme gelecek. Türkiye, çoğu zaman, bu kaçak
göçmenleri geldikleri ülkelere gönderemeyecek. Bu konuda nasıl bir
çalışma yapmaktasınız? Bu anlaşmanın
şartlarını yerine getirebilecek misiniz?
İkinci sorum
Sayın Gümrük Bakanımıza: Biraz önce Eskişehir
Milletvekilimiz Sayın Kazım Kurt, x-ray sistemiyle ilgili
yolsuzlukları belgeleriyle ortaya koydu. Böyle bir yolsuzluk Avrupa
Birliği üyesi ülkelerde olmuş olsa bakan aynı gün ve aynı
saatte istifa eder, Japonyada olsa harakiri yapar. Biz sizin harakiri yapmanızı
istemiyoruz ama istifa etmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Çam.
Sayın Kurt
KAZIM KURT
(Eskişehir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Yazıcıya sormak istiyorum: Sayın Bakanım, Sarp
Sınır Kapısının proje maliyet bedeli 40 milyon, x-ray
cihazlarının maliyeti tahmini 5 milyon yani sözleşme bedelinin
yüzde 13ü civarında ve bu teslim edilmiyor. Bunun teslim edilmemesi
sonucu burada çalışmayan cihaz nedeniyle yakalanamayan kaçakla ilgili
bir tahmininiz var mı? Bu, özellikle kaçakçılık yapmak için
oraya konulmamış olabilir mi?
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kurt.
Sayın Demiröz
İLHAN DEMİRÖZ
(Bursa) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sorum Sayın Bakan
Çelike: Bursa Mudanya ilçesi Myrleia antik kentin bulgularını
taşımaktadır. Bu alan imara açılmış ve özel bir
şirket tarafından AVM yapılmak üzere inşaatına
başlanmıştır. Bakanlığınız bugüne kadar
cereyan eden gelişmelerle ilgili bölgede herhangi bir inceleme,
değerlendirme çalışması yapmış mıdır?
Sonuçları nelerdir?
Kültür ve Turizm
Bakanı olarak tarihî bir değerimizin üzerine beton dökülerek AVM
yapılmasının önüne geçmek için bir girişiminiz olacak
mıdır? Adli ve hukuki süreci devam eden AVM inşaatında
Mudanya ilçe belediyesi, Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge
Müdürlüğü ve müze müdürlüğünün göz yummasının altında
yatan nedenler nelerdir?
Son olarak da, Turizm
Bakanı olarak, bu bölgenin çok zengin bir medeniyete beşiklik
etmesini
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Demiröz.
Sayın Batum
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Eskişehir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sorum Sayın Çelike:
Bakanlığınızın bütçesi üzerindeki görüşmeler
sırasında Devlet Opera ve Balesi ile Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğünü kapatmak yönünde bir tasarı hazırlığı
içinde olduğunuzu açıkça ifade ettiniz. Gerekçe olarak da söz konusu
kurumsal yapının arkaik dönemden kalma bir model olduğunu
söylediniz. Sizler arkaik model ya da vesayet düzeni filan dediniz mi biz
şunu anlıyoruz: Ele geçirme, yandaşlaştırma, siyasal
ya da ekonomik rant elde etme operasyonu başlıyor. Şimdi, ben de
bu hususta sizin hukuksal, siyasal, tarihsel gerekçelerinizi ve dayandığınız
uluslararası modelleri merak ediyorum.
Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Batum.
Sayın Ata
Yok.
Sayın Tan
Yok.
Sayın Öz
ALİ ÖZ (Mersin)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan Ömer
Çelik Beye sormak istiyorum: Mersinin ilçelerinde turizm yönünden değerlendirilmesi
gereken çok sayıda yer var. Ancak bunların çoğu
bakımsızlık ve ilgisizlikten âdeta atıl durumda. Özellikle
Anemurium antik kentinin bakımı ve yenileme
çalışmaları var mı? Ne aşamada?
Gine, Anamur
Köşekbükü Mağarası var, 2011 yılında çıkan bir
yangınla tamamen turizme kapalı hâle ve hizmet veremez duruma geldi.
Buranın onarımı, restorasyonu, aydınlatması ve iç
dizaynı için bir şey yapmayı düşünüyor musunuz?
Bir de bizim orada en
büyük sorunumuz, nükleer santralin yapılacağı Büyükeceli Koyu, Türkiye'nin
en güzel koylarından birisi. Santral oraya yapıldığı
zaman Turizm Bakanı olarak gelip orada denize girer misiniz?
Çok teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Öz.
Sayın Dinçer
CELAL DİNÇER
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sorum Sayın Hayati
Yazıcı Bakanıma: Sayıştayca
Bakanlığınızdaki usulsüzlük ve yolsuzlukla ilgili rapor
düzenlendi mi? Bu yolsuzluklar Sayıştay Rapor Düzenleme Kurulunca
rapordan çıkarıldı mı?
İktidarınız
döneminde yapılan ihracatın içinde tespit ettirdiğiniz hayalî
ihracat var mıdır?
Hayalî ihracat
yaptığı belirlenen kaç firma hakkında inceleme
başlatılmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Dinçer.
Buyurunuz Sayın
Bakan.
Önce kim cevap verecek
acaba?
GÜMRÜK VE
TİCARET BAKANI HAYATİ YAZICI (Rize) Ben vereyim.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Yazıcı.
GÜMRÜK VE
TİCARET BAKANI HAYATİ YAZICI (Rize) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Değerli
milletvekilleri, önce Sayın Tanalın Yurt dışı
çıkış harçlarını kaldırmayı düşünüyor
musunuz? sorusu var. Yani bu olabilir. Biliyorsunuz, daha önce daha yüksekti
bu, sanırım 80 TL civarındaydı, 2006 yılında 102
TL, vesaire falan ama 2007 yılında bunu indirdik 15 TLye. Ben de
uçaktan inerken, doğrusu, yapılan anonstan rahatsızlık
duyuyorum yani Yurt dışı harç almayanların şuraya
gitmesi, buraya gelmesi
Ben de aynı görüşteyim. Maliye Bakanı
arkadaşımla da bunu konuşacağım, bütçeye
katkısı ne, getirisi ne, götürüsü ne, yani inşallah böyle bir
formülasyon yaparız.
Efendim, Sayın
Çamın x-ray sistemiyle ilgili: Yani şimdi, değerli
arkadaşlar, birbirimizi böyle itham etmek bu kadar basit olmaması
lazım. Yani ben konuyu isterseniz, gelirsiniz, özel olarak size
anlatırım. Brifing veririm,
özel olarak dediğim o, fizikî değil, monolog hâlinde
değil. Gelirsiniz, biz size anlatırız, brife ederiz, konunun
detaylarını, boyutlarını görürsünüz. Yani ben size diyorum
ki: O maddenin uygulanması nasıl sağlanır, siz bir
anlatın bana, nasıl sağlarsınız? Yani biz şimdi
hür teşebbüs mensubu bireyin kafasına mı vuracağız
Sen şu x-rayi alacaksın. diye? Bakın, sözleşmelerin
özgün tarafı, özel hukuk sözleşmeleri var, kamusal sözleşmeler
var. Sözleşmelerde öngörülen yükümlülükler dışında
bireylere, sözleşmenin taraflarına başka bir yükümlülük
yükleyemezsiniz. Bu hukukun çok temel kuralıdır, hukuk fakültesinin
de alfabesidir. Dolayısıyla, ben o açıdan bakıyorum.
Sayın Kurtun
X-ray sistemi ne oldu? sorusu var. Bakın, değerli arkadaşlar,
bir defa x-rayi üreten 3 ülke var; Amerika, Almanya ve Çin üretiyor. Ha,
burada yüklenici firma arzu etti ki: Bu kadar pahalı bir ürünü Türkiyede
yaptırabilir miyiz? Yapabilecek olanlar ortaya çıktı, o sebeple
bir süre uzatımı oldu, daha sonra da kamusal kaynakla bu
yapıldı fakat bunun tutarı sözleşme süresinden
düşülmüştür. Bundan ötürü kaçakçılara mı göz yumuldu? Bu ne
biçim mantık ben anlayamadım. Bizim, bakın, doğru dürüst
herkesin elbette ki Türkiyeye kazandırmaları konusunda
desteğimiz sonsuzdur. Yanlış yapanla ilgili de bizim
toleransımız sıfırdır, bizde öyle bir şey olmaz,
öyle bir kaygınız olmasın.
İşte,
Sayın Dinçer diyor ki: Sayıştayca
Bakanlığınız hakkında rapor düzenlendi mi?
Bakanlığımızla ilgili Sayıştayca düzenlenmiş
bir rapor yok, Sayıştay raporu yok bu doğrultuda. Denetçinin
çalışması var, denetçinin çalışması
Sayıştay raporu değildir.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yazıcı.
Sayın Çelik
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Adana) Sayın Başkan
teşekkür ederim.
Sorulan sorularda sayın
milletvekilimiz Şanlıurfadaki ören yerleri ve tarihî yerlerde
gerekli işaretlemenin olmadığını söyledi, Üç
yıldır da yanıt alamadım, bir tarih verilebilir mi? dedi.
Şimdi, bize bağlı olan her yerle ilgili, bize bağlı
olan yerlerde eksik bir işaret varsa ya da işaretleme konusunda bir
eksiklik varsa bununla ilgili şimdi söylüyorum: Hemen tespit edilecek ve
dört ay içerisinde bu tamamlanacak. Sayın milletvekilimize de bununla
ilgili bilgi verilecek. Süreyi de buradan söylüyorum dört ay içerisinde
tamamlanacaktır, varsa bir eksiklik bize bağlı olan yerlerde.
Koruma
kurullarıyla ilgili olarak, koruma kurulları toplantılarına
-buralarda alınan kararlar konusunda- sivil toplum örgütlerinin dâhil
olmasında sıkıntılar olduğu söylendi. Koruma
kurullarına, sivil toplum örgütleri gözlemci olarak katılabilirler.
Eğer herhangi bir yere gözlemci olarak katılmaları konusunda bir
engel çıkmışsa, bu bana somut olarak bildirilirse bunun
gereğini yaparım ama somut olmanın dışında genel
bir ifade kullanılıyorsa bu genel ifade içerisinde koruma
kurullarında sivil toplum örgütlerinin gözlemci olmaması gibi bir durumun
olmadığını söyleyebilirim.
Birkaç kere
dillendirildi, Şeffaflık problemi var. deniyor. Şeffaflık
problemi söz konusu olduğunda, şeffaflığın
olmaması başka manalara gelir. O sebeple, bu konuda genel ifadeler
kullanmak yerine somut olarak ne kastediliyorsa o bize bildirilirse ben
kendilerine bilgi veririm, bir yanlışlık varsa da gereğini
ivedilikle yaparım. O bakımdan Şeffaflık problemi var.
diyerek genel bir ifade kullanıp bunun arkasından yanlış
anlaşılabilecek imalara yol açmamak gerekir.
Adanayla ilgili
soru soruldu. Bu, Yumurtalıktaki yerle ilgili 2012 yılında
planları tamamlandı, tahsise 2012de çıkıldı fakat
müracaat olmadı. Nihayetinde, bu müracaat konusunda bir zorlama
yapamayız; bu, hür teşebbüsün işidir. Şimdi, yeniden bir
plana çıkması söz konusu olacak. O çerçevede, talep olursa
buranın turizme kazandırılması için -zaten orada bir
çalıştay da yapıldı arkadaşlarımız
tarafından- o süreci takip ediyoruz.
Yine, Karataş
planlarının hazırlanması konusunda il özel idaresine yetki
verildi, planlama süreci devam ediyor.
Bursa Mudanyadaki
inşaatla ilgili olarak: Tabii, o inşaat, oradaki tarihî
kalıntıların korunması temelinde izin verilmiş bir
inşaat ama şu anda zaten yargı sürecinde, yargı süreci
şu anda devam ediyor.
Mersindeki antik
şehirle ilgili bir soru soruldu. O sorunun ifade ettiği şekilde
oraya bir müze yapmayı düşünüyoruz fakat yer tespitinde bir problem
oldu. Yer tespitindeki problemi aştığımız takdirde
orada bir müze yapacağız ya da mevcut müzeyi yıkıp yerine
yeni bir müze yapılması için girişim
başlatacağız.
Devletin sanat
üreten kurumlarla olan ilişkisinin değiştirilmesinin
uluslararası dayanağı nedir? denildi. Bir kere daha söylüyorum,
tam tersine, elimizdeki mevcut modelin uluslararası bir dayanağı
yoktur. Bu modele en çok benzeyen model bir tek Çinde uygulanıyor. Sorun
şudur: Sorun, Türkiyenin sanat üretiminin, kültür üretiminin
standartlarını daha çok yükseltmek, evrensel rekabete açmaktır.
Burada da çoğulcu ve özgürlükçü bir modelle, sanatçının memur
olduğu modelin dışına çıkarak bir model
geliştirmek gerekiyor. Burada devlet, kendi elinde operasyonel bazı
kurumları tutar, bu kurumlar çerçevesinde bu bahsettiğimiz bütün
sanat alanlarını destekler, bunun Anadoluya açılmasına,
dışarıdan gelecek projelere daha çok destek verilmesine
kendisini açar ama devletin memur sanatçı modeliyle kültür ve sanat
alanını domine ettiği bir yapı özgürlükçü bir yapı
değildir, çoğulcu bir yapı değildir, kültür sanat
alanının ihtiyaç duyduğu rekabeti
karşılamamaktadır; arayışımız bu temeldedir.
Bu sebeple, kapatma ifadesi hiçbir şekilde doğru bir ifade
değildir. Sorulması gereken soru: Elimizdeki modelin
uluslararası dayanağı nedir? Her konuda uluslararası
standartları yakalamaya çalışan Türkiyenin, bu alanda da reform
yapması ve uluslararası standartları yakalaması
gerektiğini düşünüyoruz.
Diğerlerine
yazılı cevap veririm Sayın Başkan.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Çelik.
Buyurunuz
Sayın Bağış.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
milletvekillerinin sorularından, özellikle Geri Kabul
Anlaşmasıyla ilgili bir yanlışı düzeltme
ihtiyacı hasıl olduğunu anlıyorum. Türkiye hiçbir
şekilde bir göçmen deposu olmayacaktır. Türkiye üzerinden geçerek AB
ülkelerine giren düzensiz göçmenlerin ülkemize kabulü, ancak bu kişilerin
ülkemizden geçtiklerinin kabul edilmesi durumunda söz konusu olabilecektir.
Anlaşmada belirtilen şartlar ve koşullar yerine getirildikten
sonra, ancak Türkiyenin kabul etmesiyle geri alım gerçekleşecektir.
Geri alım da, bizim pazartesi imzalanmasını beklediğimiz
anlaşma, siz sayın milletvekillerinin burada onayından geçtikten
üç yıl sonra gerçekleşmeye başlayacaktır.
Sayın
milletvekilleri, ayrıca, sınır güvenliğimizin her geçen gün
iyileştirildiği düşünüldüğünde -ki 2011 yılında
ülkemizin sınırlarında yasa dışı yollarla
Avrupaya geçmeye çalışan 77 bin kişi tutuklanmışken,
gözaltına alınmışken, 2012de yapılan çabalar
neticesinde bu rakam 35 bine düşmüştür- artık Türkiye transit
bir ülke olmayacağını dünyaya çok net bir şekilde
duyurmuştur. Bu önlemlerle rakam daha da azalacaktır.
Türkiye mutabakat
zaptını imzalaması sırasında Güney Kıbrıs
Rum yönetimine ilişkin tutum ve siyasetinde bir değişiklik
olmadığına dair bir bildirimde de bulunacaktır. Kamuoyunda
yapılan tartışmalardan ve bugün burada gelen sorulardan, bu
konuda gerçekten bir bilgi eksikliği olduğunu görüyoruz.
Bakanlık olarak bu eksikliği gidermek ve her türlü soruya yanıt
vermek üzere bir soru-cevap kitapçığı hazırlıyoruz.
Pazartesi günü itibarıyla bu çalışmayı da tamamlayıp
hem halkımızın takdirine hem de sayın milletvekillerimizin
bilgisine sunacağız.
Bir milletvekilimiz
2013 yılında Avrupa Birliğinden hibe olarak ne kadar fon alındığını
sordu. Bu yıl içerisinde ülkemize gelecek olan toplam fon 902 milyon
avrodur. Bunun 204 milyon avrosu kırsal kalkınma projelerine, 91
milyon avrosu insan kaynaklarını geliştirme projelerine, 366
milyon avrosu bölgesel kalkınma projelerine, 238 milyon avrosu müktesebata
uyum projelerine, 2,1 milyon avrosu ise sınır ötesi iş
birliğine yönelik projelerde kullanılacaktır. Bunlara yönelik
çalışmalar da devam etmektedir.
Bir sayın
milletvekilimiz benim şu andaki titrimi sordu. Ben, mensubu olmaktan büyük
onur duyduğum Adalet ve Kalkınma Partisinin eski Genel Başkan
Yardımcısıyım, hâlihazırda da Türkiye Cumhuriyetinin
Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakerecisiyim. İstanbul
milletvekilleri içerisinden Bakanlar Kurulunda görev yapan, Sayın
Başbakanımızın dışındaki hâlihazırdaki
tek kişiyim.
Şehrimin
Büyükşehir Belediye Başkan adayının
tanıtılacağı toplantıya, ilk günden itibaren destek
verdiğim Sayın Kadir Topbaşa desteğimin devam
ettiğini göstermek babında katılmak, benim en doğal siyasi
hakkımdır.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Olur mu canım öyle bir şey ya? Yabancı
delegasyonlarla toplantı yapılıyor.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) -
Ayrıca, KPK toplantısına katılma gibi bir mecburiyetim
yoktur. KPK bir parlamenterler platformudur ama bugüne kadar her
toplantısına katıldım. O toplantıya da
katılıp erken ayrılacağımı KPK eş
başkanlarına on beş gün önceden bildirdim. O sabah da gittim,
konuşmamı yaptım, Sayın Bakan
Yardımcımızı orada adıma bıraktıktan sonra
da ayrıldım.
Kaç ülkede vize
kaldırdınız? gibi bir soru geldi. AB üyesi ülkelere tek tek
vize kaldırılmıyor. Bu konuda da bir bilgi eksikliği var.
AB üyesi ülkelerin ortak vize mekanizması olduğu için, 28 ülkenin
tamamında kaldırmak için çabamız devam etmektedir.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Olmayanları da sordum.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) -
Çifte vatandaşlıkla ilgili bir soru geldi. Almanyada yeni
koalisyonun
BAŞKAN
Sayın Bağış, süremiz sona erdi.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Bir
dakikada bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Bitiriniz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sayın Bakan, olmayanları da sordum.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul)
Yeni Alman Hükûmeti Almanyada doğanlara çifte vatandaşlık
hakkı veriyor, diğer vatandaşlarımızın hakkı
için de çabalarımız sürmektedir.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Çifte vatandaşlık vermiyor, doğru söylemiyorsunuz.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul)
- New York Timesa bugüne kadar
defalarca yazı gönderdik, bahsi geçen yazıya da cevap gönderdik ve
yayımlandı. Türkiye'nin haklarını her platformda savunmaya
devam edeceğiz, bundan kimsenin şüphesi olmasın.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bağış.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkan, Sayın Egemen
Bağışın çifte vatandaşlıkla ilgili verdiği
bilgi şu: Şimdi, Almanyadaki Türkiye dışındaki tüm
devletlerin yani tüm yabancıların çifte
vatandaşlığını Alman kabul ediyor. Neden? Çünkü o
diğer yabancı ülkeler vatandaşlarını
vatandaşlıktan atmıyor ancak Türkiye Cumhuriyeti devleti
şunu yapıyor: Kendi özbeöz vatandaşımızı vatandaşlıktan
attığı için, Almanyadaki Türk vatandaşlarımız
mecburiyet karşısında
Diyor ki: Kardeşim, ya Türk
vatandaşlığından çık ya Alman
vatandaşlığına gir. Ben çifte
vatandaşlığı kabul etmiyorum. Yani
Bakanlığın bu zorluğu karşısında Almanyada
bulunan Türk vatandaşlarımız mağdur oluyor ve bu
mağduriyetin giderilmesi için asıl olan devletler hukukunda
-Sayın Hayati Yazıcı Bey Bakanım da çok iyi bilir- devlet,
kendi vatandaşını vatandaşlıksız duruma
bırakamaz, terk edemez.
BAŞKAN
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Bitiriyorum. özür dilerim.
Eğer biz
direnirsek, vatandaşımızı vatandaşlıktan
atmazsak, Alman devleti, bizim oradaki Türk
vatandaşlarımızın çifte
vatandaşlığını, diğer ülkeleri kabul ettiği
gibi bizi de kabul etmek zorundadır.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Sayın Başkan, böyle bir usul var mı?
BAŞKAN
İç Tüzükü okuyunuz lütfen.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) - Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul)
Sayın Başkanım, yarın İçişleri Bakanımız
geldiğinde bu konuyu Sayın Tanal kendisine de gündeme getirebilir ama
bir bilgi eksikliği var. Yeni Koalisyon Anlaşmasında Almanyada
doğan bütün soydaşlarımızın, kardeşlerimizin, vatandaşlarımızın
çifte vatandaşlık hakkı Almanya tarafından verilecek.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Yok öyle bir şey, yok.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Ama
bizim vatandaşlıktan çıkarmamızla ilgili, Avrupa
Birliğinin yetkisi içerisinde olan bir konu değil, İçişleri
Bakanlığının yetkisindedir. Ona da yarın
İçişleri Bakanımız burada size gerekli cevabı
verecektir.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkan, özür dilerim, bakın
BAŞKAN
Sayın Tanal, konu anlaşıldı.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Bakın, çok özür dilerim, tek cümleyle
BAŞKAN Siz
düzeltmenizi yaptınız.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) - Yani, bu, devletler hukukunu bilmediği anlamına
geliyor.
BAŞKAN
Sayın Tanal, siz düzeltmenizi yaptınız, Sayın Bakan da
izahını yaptı, konu da kapandı.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Ama yanlış bir bilgiyi veriyor.
BAŞKAN
Lütfen
Anlaşıldı.
Şimdi,
sırasıyla beşinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine
geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım.
Avrupa Birliği
Bakanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
25) AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI
1) Avrupa
Birliği Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel Kamu Hizmetleri 222.924.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 795.000
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 223.719.000
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Avrupa Birliği
Bakanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Avrupa Birliği
Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Avrupa Birliği
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 188.378.000,00
Bütçe Gideri 181.213.685,89
İptal Edilen Ödenek 7.164.314,11
BAŞKAN (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Avrupa Birliği
Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Akreditasyon Kurumu 2014
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.21)
TÜRK AKREDİTASYON KURUMU
1) Türk Akreditasyon Kurumu
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 135.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve
Hizmetler 9.707.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 9.842.000
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri 10.652.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 9.525.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 20.177.000
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türk Akreditasyon Kurumu 2014
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Akreditasyon Kurumu 2012
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2) Türk Akreditasyon Kurumu
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 11.697.500,00
Bütçe Gideri 10.130.558,25
İptal Edilen Ödenek 1.566.941,75
BAŞKAN (A) cetvelini
kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini
okutuyorum:
(B)
CETVELİ
|
(TL) |
Bütçe Geliri Tahmini 19.000.000,00
Net Tahsilat 23.787.146,77
BAŞKAN (B) cetvelini
kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Türk Akreditasyon Kurumu 2012
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Kültür ve Turizm
Bakanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
21) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI
1) Kültür
ve Turizm Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel Kamu Hizmetleri 473.593.700
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 749.000
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kaum Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 13.603.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve
Hizmetler 448.360.200
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 20.000
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din
Hizmetleri 1.038.463.100
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 1.974.789.000
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kültür ve Turizm
Bakanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Kültür ve Turizm
Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Kültür ve Turizm
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 1.881.643.860,89
Bütçe Gideri 1.613.323.102,03
Ödenek Üstü Gider 20,25
İptal Edilen Ödenek 268.083.827,81
Ertesi Yıla Devredilen Ödenek 231.444.067,84
BAŞKAN (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kültür ve Turizm
Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Opera ve Balesi Genel
Müdürlüğü 2014 merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.16)
DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Devlet Opera ve Balesi
Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel Kamu Hizmetleri 18.379.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 1.955.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 284.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din
Hizmetleri 205.556.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 226.174.000
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri 3.564.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 222.161.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 449.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 226.174.000
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Devlet Opera ve Balesi Genel
Müdürlüğü 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Devlet Opera ve Balesi Genel
Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2) Devlet Opera ve Balesi
Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 192.089.128,01
Bütçe Gideri 189.944.922,34
İptal Edilen Ödenek 2.144.205,67
BAŞKAN (A) cetvelini
kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini
okutuyorum:
(B)
CETVELİ
|
(TL) |
Bütçe Geliri Tahmini 178.182.000,00
Net Tahsilat 188.708.508,91
Ret ve İadeler 1.760,00
BAŞKAN (B) cetvelini
kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Devlet Opera ve Balesi Genel
Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğü 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.15)
DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Devlet Tiyatroları
Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel Kamu Hizmetleri 21.876.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 2.958.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din
Hizmetleri 162.227.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 187.061.000
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri 7.917.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 179.061.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 83.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 187.061.000
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğü 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2) Devlet Tiyatroları
Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 162.319.805,00
Bütçe Gideri 158.449.084,22
İptal Edilen Ödenek 3.870.720,78
BAŞKAN (A) cetvelini
kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini
okutuyorum:
(B)
CETVELİ
|
(TL) |
Bütçe Geliri Tahmini 147.714.000,00
Net Tahsilat 156.424.463,16
Ret ve İadeler 3.094,26
BAŞKAN (B) cetvelini
kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Yazma Eserler
Başkanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum
40.53)
TÜRKİYE YAZMA ESERLER BAŞKANLIĞI
1) Türkiye Yazma Eserler
Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel Kamu Hizmetleri 5.149.600
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 1.969.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din
Hizmetleri 15.921.400
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 23.040.000
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri 10.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 22.835.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 195.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 23.040.000
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Türkiye Yazma Eserler
Başkanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Yazma Eserler
Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2) Türkiye Yazma Eserler
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 25.204.000,00
Bütçe Gideri 11.872.142.22
İptal Edilen Ödenek 13.331.857,78
BAŞKAN (A) cetvelini
kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini
okutuyorum:
(B)
CETVELİ
|
(TL) |
Bütçe Geliri Tahmini 25.204.000,00
Net Tahsilat 14.698.426,17
BAŞKAN (B) cetvelini
kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Türkiye Yazma Eserler
Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
31) GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
1) Gümrük
ve Ticaret Bakanlığı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel Kamu Hizmetleri 565.367.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 42.609.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve
Hizmetler 36.691.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 644.667.000
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 478.557.538,00
Bütçe Gideri 444.774.061,36
İptal Edilen Ödenek 33.783.476,64
BAŞKAN (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Rekabet Kurumu 2014
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
42.07) REKABET KURUMU
1) Rekabet
Kurumu Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel Kamu Hizmetleri 32.899.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve
Hizmetler 25.901.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 58.800.000
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri 1.015.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 57.785.000
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 58.800.000
BAŞKAN Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Rekabet Kurumu 2014
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Rekabet Kurumu 2012
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2) Rekabet Kurumu 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
(A)
CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 60.297.000,00
Bütçe Gideri 51.103.025,92
İptal Edilen Ödenek 9.193.974,08
BAŞKAN (A) cetvelini
kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini
okutuyorum:
(B)
CETVELİ
|
(TL) |
Bütçe Geliri Tahmini 46.760.000,00
Net Tahsilat 40.615.697,80
Ret ve İadeler 188.289,30
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Rekabet Kurumu 2012
yılı merkezî kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, böylece Avrupa
Birliği Bakanlığı, Türk Akreditasyon Kurumu, Kültür ve
Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü,
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, Türkiye Yazma Eserler Kurumu
Başkanlığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ve
Rekabet Kurumunun 2014 yılı merkezi yönetim bütçeleri ile 2012
yılı merkezi yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir.
On beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.03
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
17.22
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale),Dilek
YÜKSEL (Tokat),
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 30uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesinhesap Kanunu
Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)
2.- 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin
Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve
İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya
Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin
Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet
Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı:
507) (Devam)
Ğ) ADALET BAKANLIĞI
1) Adalet
Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Adalet
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) CEZA VE İNFAZ
KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU
1) Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) TÜRKİYE ADALET
AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1) Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
İ) HÂKİMLER VE
SAVCILAR YÜKSEK KURULU
1) Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI
1) Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) ENERJİ PİYASASI
DÜZENLEME KURUMU
1) Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA
ENSTİTÜSÜ
1) Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
M) TÜRKİYE ATOM
ENERJİSİ KURUMU
1) Türkiye Atom Enerjisi
Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Atom Enerjisi
Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) MADEN TETKİK VE ARAMA
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Maden Tetkik ve Arama
Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Maden Tetkik ve Arama
Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi,
altıncı tur görüşmelere başlıyoruz. Altıncı
turda Adalet Bakanlığı, Ceza İnfaz Kurumları ile
Tutukevleri İşyurtları Kurumu, Türkiye Adalet Akademisi,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Maden Tetkik ve
Arama Genel Müdürlüğü bütçe ve kesin hesapları yer almaktadır.
Bütçeyle ilgili, bu
turda soru sormak isteyen sayın milletvekilleri sisteme girebilirler.
Şimdi,
altıncı turda grupları ve şahsı adına söz isteyen
sayın milletvekillerinin adlarını okuyorum: Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına İstanbul milletvekili Murat
Başesgioğlu, Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk, Bursa Milletvekili
Necati Özensoy, Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu;
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Batman Milletvekili Bengi
Yıldız, Van Milletvekili Özdal Üçer, Şanlıurfa Milletvekili
İbrahim Binici; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç, Çanakkale Milletvekili İsmail
Kaşdemir, İstanbul Milletvekili Bülent Turan, Konya Milletvekili
Harun Tüfekci, Muş Milletvekili Faruk Işık, Yozgat Milletvekili
Yusuf Başer, Siirt Milletvekili Afif Demirkıran, Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Yıldırım Ramazanoğlu, Nevşehir
Milletvekili Ahmet Erdal Feralan, Batman Milletvekili Ziver Özdemir, Hatay
Milletvekili Orhan Karasayar, Muş Milletvekili Muzaffer Çakar, Bingöl
Milletvekili Eşref Taş; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk, Malatya Milletvekili Veli
Ağbaba, Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, Muğla Milletvekili Ömer
Süha Aldan, Kocaeli Milletvekili Haydar Akar, Gaziantep Milletvekili Mehmet
Şeker, Aydın Milletvekili Osman Aydın.
Şahıslar
adına, lehte Malatya Milletvekili Hüseyin Cemal Akın; aleyhte
Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve Hükûmet.
Şimdi,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ilk konuşmacı,
İstanbul Milletvekili Murat Başesgioğlu.
Buyurunuz efendim.
Süreniz yirmi
dakikadır. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Bakanlığı 2014
yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini
arz etmek üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve aziz
milletimizi şahsım ve grubum adına saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, adalet kavramı hem devlet hem de toplumsal
hayatımızda önemli bir değerdir. Adalet mülkün temelidir. diyerek
devletimizin temellerinin adalet üzerine inşa edildiğini beyan
etmişizdir. Adaletli olmayı emreden dinî inancımız ve
kültürel mirasımız toplumsal harcımızı adalet
ilkeleriyle yoğurmuştur. Tüm tarihimiz boyunca toplumsal huzur ve
barışı adalet kavramında bulmuş, toplumsal
vicdanımız adaletle tatmin olmuş, adaletsizlikte ise
incinmiştir.
Uluslararası
camiada da adalet vazgeçilmez bir değerdir. İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesinde herkesin, davasının bağımsız
ve tarafsız bir mahkeme tarafından adil ve aleni olarak görülmesini
istemeye hakkı olduğu yıllar öncesinden kabul edilmiştir.
Vatandaşların ülkedeki mevzuata, uygulamaya ve sonuçlarına güven
duymalarını içeren hukuk güvenliği evrensel değerler
arasında sıkça telaffuz edilen bir kavram olmuştur.
Değerli
milletvekilleri, gelmiş geçmiş bütün cumhuriyet hükûmetleri adalet
hizmetlerini iyileştirmek için gayret sarf etmişlerdir. Son on
yıldır görev yapan sayın bakanlar döneminde de altyapı
hizmetleri, adliye sarayları ve fiziki yapılar, insan kaynaklarındaki
iyileştirmeler, teknolojik gelişmeler ve yoğun yasa
çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Bu alanda,
başta sayın bakanlar olmak üzere, adalet dağıtan hâkim ve
savcılarımıza, Bakanlık merkez ve taşra
teşkilatında çalışan tüm görevlilere teşekkürlerimizi
sunuyoruz. Ancak, değerli milletvekilleri, ülkemizdeki adalet
açığı o kadar büyüktür ki, yargının sorunları o
kadar çoktur ki, bu kadar yoğun bir gündemi bir tek
bakanlığın, Adalet Bakanlığının tek
başına çözmesi mümkün değildir. Bu, tamamen siyasal iktidarın
hukuk devleti ilkesini özümsemesine, yargı
bağımsızlığına ve yargının
tarafsızlığına verdiği önemle eşdeğerdir.
Bakınız,
on yılı aşkın süredir yapılan çalışmalara,
çıkarılan yasalara, uygulamaya ilişkin düzenlemelere,
yargının sorunlarını çözeceği iddiasıyla
yapılan 2010 Anayasa değişikliğine, toplumu büyük
beklentilere sokarak çıkarılan 4 adet yargı paketine
rağmen, maalesef çok ağır bir tabloyla karşı
karşıyayız. Tazminat Komisyonu kurmamıza ve Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru hakkı tanımamıza rağmen,
hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine en çok şikâyet
başvurusu yapılan ve yine hakkında en çok ihlal kararı
verilen ülkeler içerisinde ilk sırada yer almaktayız.
Mahkemelerde
iş yoğunluğu had safhadadır. Ceza ve tutukevlerinde hükümlü
ve tutuklu sayıları çoğu kez kapasiteleri aşmaktadır.
İfade ve düşünce hürriyeti, toplantı, gösteri ve yürüyüş
haklarının kullanımında ve korunmasında toplum olarak
büyük sıkıntılar çekmekteyiz. Kamuoyunun çok yakından takip
ettiği birçok davada masumiyet karinesinin ortadan
kalktığı, tutukluluğun geçici bir tedbir olmaktan
çıkıp fiilî mahkûmiyete dönüştüğü yolunda çok sayıda
iddia ve itirazlar gerçekleşmiştir. Bu davalardan Balyoz ve Ergenekon
gibi sonuçlanan davalar da açıkçası toplum vicdanında
karşılık bulmamış, hâlen de
tartışılmaya devam etmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; dikkatlerinize sunmak istediğim bir konu da
tutuklu milletvekilleri konusudur. Hepiniz hatırlayacaksınız,
2011 Temmuz ayında Mecliste temsil edilen tüm siyasi partilerin ortak
iradeleriyle bir protokol imzalanmış ve tutuklu milletvekillerinin
sorununa çözüm bulunması amaçlanmış idi. 2011 Temmuzundan bu
tarafa geçen iki buçuk yılı aşkın süre içerisinde tutuklu
milletvekillerinin sorununa yasama kendi dinamikleriyle bir çözüm maalesef
üretememiştir. Yargılamalar bitmiş, davalar
sonuçlanmıştır. Bu bağlamda -çok yakında- Anayasa
Mahkemesince Sayın Mustafa Balbay hakkında verilen kararı çok
önemli buluyoruz. Sayın Balbaya bir kez daha geçmiş olsun diyoruz.
Bu kararın diğer davalardan tutuklu BDPli milletvekilleri için de
yol gösterici olacağına inanıyorum. Aynı şekilde, bu
kararın İstanbul Milletvekilimiz Sayın Engin Alan için de emsal
teşkil edeceğine inanıyoruz. Sayın Alanın
avukatı tarafından Anayasa Mahkemesine müvekkili hakkında adil
yargılamanın ihlali ve milletvekilliği görevlerini
yapamaması nedeniyle bireysel başvuruda bulunulmuştur. Anayasa
Mahkemesinin Sayın Balbay hakkındaki kararının gerekçesi
iki ana noktadadır: Birincisi, uzun tutukluluk süresi, ikincisi de milletvekilliği
yapamaması yani seçilme hakkının ihlaliyle ilişkilidir.
Sayın Alan hakkında bu gerekçeler geçerli olduğu gibi, adil
yargılanamama itirazı da daha önemlidir. Burada klasik tutuklu
hükümlü, kesin hüküm gibi şeklî ve zamana bağlı ayrımlara
takılmamalıyız, netice
de işin özü özgürlüğe ilişkindir. Kaldı ki hem doktrinde
hem de uygulamada kesin hüküm konusu hâlen tartışmalıdır.
Sayın Alan için hak arama yolları tamamen tükenmemiştir; kanun
yararına bozma, yargılamanın yenilenmesi, Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru ve kendi takdirine bağlı olmak üzere Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine başvuru yolları açıktır. Bu
çerçevede, İstanbul Milletvekilimiz Sayın Alan tarafından
Anayasa Mahkemesine yapılan başvurunun kabul edilmesini,
tutukluluğunun sona ermesini ve yeniden yargılama yolunun kendisine
açılmasını temenni etmekteyiz. Bu temennimiz Sayın Alanla
sınırlı değildir, uzun tutukluluk ve diğer hak ihlali
tüm mağdurlar için de geçerlidir. Eğer, yargının tozlu
arşivlerine üzerine şaibe bulaşmış dosyalar terk etmek
istemiyorsak bu mağdurların ödemiş olduğu ağır
bedeller dikkate alınmalı ve yeniden yargılanmalarının
yolu açılmalıdır.
Sayın
milletvekilleri, son on yılda mevcut yapısal sorunlarımıza
ilaveten yeni ve can alıcı iki büyük tehdit daha ilave olmuştur.
Bunlardan birincisi: Parlamenter demokrasiden hızla uzaklaşıp
otoriter bir yönetime doğru gitmekte olduğumuzdur. Siyasal yönetim
sistemimiz kuvvetler ayrılığı sistemine göre tanzim
edilmiş, devlet organlarına bu prensip çerçevesinde yetki ve
sorumluluklar verilmiştir. Yasama, yürütme ve yargı erklerinin kendi
aralarında dengeli, kendi sınırlarını aşmayan,
tek elde toplanmayan, birbirini kuşatmayan bir konumda olmaları
demokratik yöntemlerin olmazsa olmazıdır. Bu prensibin
zorlanması, yetki ve görev alanlarının aşılması,
devlet yönetiminde siyasi krizlere neden olur. Kuvvetler
ayrılığı prensibini hayata geçiren, onu ayakta tutan da
hukuk devletidir. Yasama veya yürütmenin anayasal sınırlar
dışına taşan güç ve yetki kullanımı hukukun
üstünlüğü gereğince sınırlanır. Elbette, belki de en
başta yargı da hukukun üstünlüğü içindedir. Keza, hukuk devleti
şeklî bir kanun devleti anlamına gelmemektedir, meşruiyet
içerisinde durması gerekir. Tam anlamıyla bir hukuk devletinden
bahsedilebilmesi için de bağımsız ve tarafsız bir
yargı şarttır. Bu evrensel kabule rağmen maalesef ülkemizde
kuvvetler ayrılığı yerine kuvvetlerin temerküzüne
doğru bir gidiş başlamış, devletle hükûmet
kavramları aynılaşmış, yasama, yasa yapma ve
iktidarı denetleme fonksiyonundan etkisiz kalmış, yürütme ve
yasamanın iç içe geçtiği, girdiği bir ortam
karşımıza çıkmıştır. AK PARTİ
iktidarının sayısal gücüne güvenmesi ve tek başına
hareket etme alışkanlığı parlamenter demokraside derin
çatlaklar oluşturmuştur.
Değerli
milletvekilleri, ikinci tehdit ise milletimizin birlik ve bütünlüğüne
yönelmiş etnik temelli bölücü tehdittir. Türkiye Cumhuriyeti
devletini tasfiye etmeyi, etnik ayrışma ve bölünme yoluyla
milletimizi parçalamayı hedef almış bir tehdit söz konusudur.
Aslında, bu emperyalizmin Türk milletiyle yarım kalmış
bölme, parçalanma hesabının güncellenmiş yeni bir versiyonudur.
Ne yazık ki kendine yeni imkânlar ve aktörler bulabilmiştir.
Emperyalizmin bu oyununu bozarak bu coğrafyada Türk milleti olarak var olmak,
bir ve beraber yaşamak milletimizi oluşturan herkesin, Türklerin de,
Kürtlerin de ortak paydası olmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, asıl hayret verici olan, görevi devletin diğer
kurumlarıyla birlikte bu tehdidi yok etmek olan Hükûmetin bu konudaki duyarsızlığı
ve yanlış politikalarıdır. Bu konudaki görevini yerine
getirmeyen Hükûmet, PKKyı ve bölücü başını muhatap alarak
uzun süredir yaptığı gizli görüşmeleri, sözde açılım
ve çözüm süreci adı altında açıktan yapmaya
başlamıştır. Sözde çözüm süreci, tüm iddiaların aksine
bir devlet politikası değildir çünkü bu konuda devlet politikası
olması için işletilmesi gereken hiçbir karar süreci
işletilmemiştir. Parlamentoda siyasal muhalefetin
katıldığı veyahut da diğer Meclis
gruplarının katıldığı bir karar oluşturma
süreci geçmemiştir. Ben hatırlamıyorum ki hiçbir Millî Güvenlik
Kurulunda bu sözde açılım sürecine atıf yoktur. Çok
açıkçası bu açılım sürecinin gerçek içeriğini bilen
maalesef Parlamentoda ve Hükûmet içinde çok sınırlı sayıda
kişi bulunmaktadır. Dolayısıyla, bu şekilde
gizlenmiş bir projenin bir devlet politikası olması mümkün
değildir. Her Millî Güvenlik Kurulu bildirisini dikkatle takip ediyorum, size
de tavsiye ediyorum, hiçbirinde bu çözüm sürecine bir referans yoktur ve bu
çözüm sürecinin yapılma şeklinin ve akıbetinin devlet
politikası olduğu yolunda bir açıklama yoktur, olması da
kesinlikle mümkün değildir. Hiçbir devlet biriminin, neticede bizi
ayrılığa getirecek, etnik
bölücülüğe prim sağlayacak böyle bir projeye devlet
katkısını sunması mümkün değildir.
Değerli
milletvekilleri, ayrıca, bu sürecin toplumsal ve siyasal hiçbir
meşruiyeti yoktur. 2011 seçimlerinde seçim meydanlarında
vatandaşımızdan oy isteyen iktidar partisi, hiçbir şekilde
bu şekilde bir süreci başlatacağını, PKKyla, bölücü
örgütle görüşeceğini ve çeşitli açılım denemelerinde
bulunacağını milletimizle paylaşmamıştır.
Burada vekâletsiz bir iş görme söz konusudur ve bu, sonuçları
itibarıyla hiçbir zaman toplumsal ve siyasal bir meşruiyete
dayanmamaktadır. Ayrıca, bu sürecin her adımı -dikkatinizi
çekerim- Ceza Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu, Siyasi Partiler Kanunu ve
anayasa hukuku açısından açıkça suç teşkil etmektedir.
Çıkarılan 4 yargı paketinin birçok hükmü bu sürecin içini doldurmak
için yapılan taktiksel hamlelerdir. En son açıklanan
demokratikleşme paketi de bu amaca matuftur. İster taktik ister
stratejik olsun, atılan her adım birliğimizden,
kardeşliğimizden bir parça koparmakta ve etnik
ayrışmayı körüklemektedir. Geldiğimiz nokta, PKKyı
tüm Kürt kökenli vatandaşlarımızı temsil noktasına
çıkarmış, etnik bölücülüğü
siyasallaştırmış, muhatap almış ve meşru
sayarak müzakere edildiği bir noktaya getirmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, aslında bu saydığım hususlar bir
terör örgütünün baştan beri hedeflediği hususlardır. 1983 yılında
Türk milletine isyan eden bölücü örgüt 800 bin kişilik Türk Silahlı
Kuvvetlerini yenemeyeceğini biliyordu. O, günün birinde Türkiye
Cumhuriyeti devletinin kendisini masanın karşısına oturtup
muhatap almasını, kendisini meşru saymasını ve
kendisiyle müzakere koşullarını oluşturmasını
hedeflemiştir. Çok açıktır, bu kürsüden hicap duyarak ifade
etmek istiyorum ki bu örgüt, 1983ten beri yapmış olduğu
mücadeleler sonunda bu hedefini bu devirde yakalamıştır. Bunu
sizin ve aziz milletimizin tertemiz vicdanlarına havale ediyor ve
önümüzdeki sürecin ülkemiz açısından, kardeşlik hukukumuz
açısından çok kritik bir süreç olduğunu da takdirlerinize sunmak
istiyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; evet, baştan beri, dikkat ederseniz, üç
hususa dikkatinizi çekmeye çalıştım: Birincisi, hukuk devleti,
yargı bağımsızlığı, yargı
tarafsızlığı; diğer ikisi de -iki tehditten bahsettim-
birisi parlamenter demokrasiden uzaklaştığımız,
otoriter bir yönelime doğru gittiğimiz; bir üçüncüsü de ülkemizin ve
devletimizin bekası açısından etnik bir bölücülükle
karşı karşıya olduğumuz. Bunlar çok hayati
tehditlerdir. Birçok sorun stokumuz var; işsizlik gibi, eğitim sorunu
gibi, sağlık sorunu gibi, sosyal güvenlik gibi birçok sorunumuz var.
Ama, bu saydığım hususlar yeni, hayati ve can alıcı
sorunlardır. Türkiye bu üç noktada belli bir noktaya varmadan yoluna devam
edemez, bölgenin güçlü ülkesi olamaz. Peki, bu noktayı nasıl
sağlayacağız? Kafamızdaki soru budur. Parlamentoda siyasi
partiler arasında bu konuda bir mutabakat olmuş mudur? Hayır,
olmamıştır. Maalesef iktidar partisinin tek başına
Meclisteki sayısal çoğunluğuna, sandalyesine güvenerek Her
şeyi ben yaparım. iddiasıyla siyasi muhalefetle paylaşma
gereği duymadığı bu süreçler çok kritik bir noktaya
gelmiştir. Maalesef bu üç can alıcı noktada uzlaşma, bir
çözüm dinamiği görülmemiştir, önümüzdeki seçim sürecinde de böyle bir
mutabakatın olma ihtimalî çok zayıf görünmektedir.
Peki, yasama bu konuda bir
çözüm üretmediyse bu sorunlar sahipsiz mi kalacak? Ne olacak bu ülkenin
geleceği? Bu sorunları tek başına bırakıp devam
mı edilecek? Bu zararlı sürecin sonuçlarından ülkemizi,
milletimizi nasıl koruyacağız? Hep birlikte gidişata
seyirci mi kalacağız? İşlenen suçlara, sağlanmayan
kanun hâkimiyetine, devlet egemenliğini paylaşma gayretlerine,
paralel devlet yapılanmalarına sessiz mi kalacağız?
Elbette, Milliyetçi Hareket Partisi olarak görevimizin bilincindeyiz. Bu
tehditleri bertaraf etmek için tüm gayretimizle çalışıyoruz ve
muhalefet etme sorumluluğumuzu da hiç kimseye ciro etme
kolaylığı içerisinde değiliz. Bu kapsamda, önümüzdeki
yıllarda yapılacak üç seçimi de -mahallî seçimleri,
Cumhurbaşkanlığı seçimini ve milletvekili genel
seçimlerini- ülkemizin kader seçimleri olarak görüyoruz. Bu seçimlerde
yanlış girilen bu yoldan ülkemizi bir bütün olarak kurtarmak veyahut
da Allah korusun, azaba, parçalanmaya, bölünmeye götürmek gibi çok riskli bir
yol ayrımında olduğumuzu bugünden ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; evet, bu üç konu sahipsiz değildir. Devletimizin
kurucu felsefesi, anayasal sistemimiz bu üç konuyu da sahipsiz
bırakmamıştır. Kimi adres gösteriyoruz? Ben göstermiyorum,
Anayasamızın bu anlamda gösterdiği adres başta yüksek
yargı olmak üzere Türk yargı sistemidir, Türk hukuk
mevzuatıdır. Bu süreci hukuk devleti ilkeleri uyarınca
denetleyecek yegâne kurum da başta yüksek yargı organları olmak
üzere Türk yargısıdır.
Ülkemizin
yaşadığı siyasal kriz ve kaoslardan
çıkışlarda bazen yürütme, bazen de yasama organı öncülük
etmiştir. Bugün ise bu öncülük görevi Türk yargısındadır.
Yargı organları kimin destek, kimin köstek olduğuna bakmadan
millî ve üniter yapımızda gedik açacak her türlü idari ve yasal
düzenlemeleri denetleyerek, bizi demokrasiden ve demokratik parlamenter
sistemden uzaklaştıracak otoriter değişikliklere onay
vermeyerek, vatanımızın her karış toprağında
kanun hâkimiyetinin sağlanmasını gözeterek, kısaca mevcut
Anayasa ve yasaların verdiği yetkiyi kullanarak bu kritik süreçten
salimen çıkmamıza katkı sunabilirler. Buna öncülük edecek Türk
yargısı aynı zamanda ülkemizde hukuk devletinin ve
bağımsız yargının da bir daha geri gitmemek üzere
gerçekleşmesini sağlamış olacaktır.
Evet, ben bu görüşümü
çeşitli platformlarda dile getirdiğim zaman maalesef bana umutsuz
gözlerle bakıldığına şahit oldum. Bu hâldeki Türk
yargısı mı bu meseleden bizi çıkaracak? gibi, açıkça
telaffuz edilmeyen sorular soruluyor. Evet, bütün olumsuzluklara rağmen,
içinde bulunulan bütün şartlara rağmen, ben öncelikle, Türk hâkim ve
savcısının da içinde bulunduğu bu durumdan memnun
olmadığını, bağımsız bir yargıyı,
tarafsız bir yargıyı ve gerçek anlamında bir hukuk
devletini hedeflediğini biliyorum. Onun için, benim umudum hâlâ var ve
inşallah, yargı cesareti konusunda önderler çıkacaktır.
Yargının bağımsızlığı konusunda bu
toprakların yetiştirdiği çok değerli insanlar çıkacak
ve bu bahsettiğim üç tehdit konusunda yasamanın yanında anayasal
görevini yapacak güçlü kurumlar söz konusu olacaktır. Benim inancım
budur, bu inancımı sonuna kadar taşıyacağım.
Bu duygular
içerisinde, Adalet Bakanlığı bütçemizin adalet camiamıza ve
yüce milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi
saygılarla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Başesgioğlu.
Erzurum
Milletvekili Oktay Öztürk
Buyurunuz
Sayın Öztürk. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on sekiz
dakika.
MHP GRUBU ADINA
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adalet Akademisi ile Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu bütçeleri hakkındaki görüşlerimizi arz
etmek üzere huzurunuzdayım. Sözlerimin başında heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Ayrıca, hâkim,
savcı, avukat, kâtip, mübaşir, gardiyan, bürokrat, amir, memur, tüm
yargı mensuplarını da saygıyla selamlıyor,
sağlık, huzur ve mutluluk diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, adaletten bahsediyoruz. Adalete çeşitli anlamlar
yükleyebilirsiniz. Vicdanınızın el verdiği ölçüde adaleti
çeşitli şekillerde tarif edebilirsiniz ama bilinmeli ki adalet söz
konusu ise orada zulmetmek yoktur ama mutlaka hak sahibine hakkını
teslim etmek vardır. Adalette ve her hâlükârda, adaletin sonuçlarında
ise haksızları terbiye etmek vardır. Adaleti hak ve
özgürlüklerin güvencesi ve devletin temeli olarak görüyoruz. Bu nedenle,
yargı, insanların tereddütsüz güvenebileceği, adalet duygusunun
zihinlerde ve kalplerde yer ettiği bir yapıda olmalıdır.
İnsanlarımızın adaletli ve hakkaniyetli bir sosyal düzen
içerisinde yaşaması için hukukun üstünlüğü prensibi hâkim
kılınmalıdır. Zira, hak ve özgürlüklerin güvence
altına alınması, çeşitli güç unsurlarının hukuk
devleti kurallarına göre sınırlandırılması
suretiyle güçlünün değil haklının korunması, toplumsal
ahengin ve huzurun tesis edilmesi devletin temel görevleri arasındadır.
Kısacası, adalet mülkün yani devletin ve toplumsal düzenin temelidir.
Bu denli önemli olan adaletin tesisi ise her şeyden önce hâkimlerin ve
savcıların liyakatli ve hakkaniyetli olmasına
bağlıdır. Peki, bugün için Türkiyede var olan durum böyle
midir? Hemen cevap vereyim: Ne yazık ki böyle değil. Böyledir demeyi
de çok arzu ederdim. Zira, adaletin üçlü sacayağından ikisini
oluşturan hâkim ve savcıların hukuk fakültesi
eğitimlerinden başlayarak meslek sınavları, adaylık
dönemindeki eğitimleri, mesleğe başladıktan sonraki maddi
ve manevi imkânları, tayin ve terfileri ve nihayet emekliliklerine kadarki
tüm aşamaları ne yazık ki yapısal olarak pek çok sorun,
sıkıntı ve olumsuzluklar barındırmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, maalesef, ülkemizde özellikle 2010 Anayasa
değişiklikleri sonrası yaşananlar Türk
yargısının içler acısı bir hâlde olduğunu, âdeta
alarm vermekte olduğunu ve bunun ise devlet ve millet hayatını
her açıdan olumsuz yönde etkilediğini açıkça gözler önüne
sermektedir. AKP parmak çoğunluğu demokratik denetim
mekanizmalarını içine sindiremediğinden olsa gerek ki,
yargı erkini bir denetim organı olmaktan çok maalesef bir arka bahçe
hâline dönüştürme gayretine girmiştir. Bu iktidar döneminde birçok
yasal düzenleme yapılmasına rağmen yargı
teşkilatının sorunları çözülememiş ancak bunun
yanında yargı âdeta Hükûmet otoritesinin sağlanmasının
bir aracı hâline getirilmeye çalışılmıştır.
Altını çizerek ifade etmek isterim ki AKP iktidarı
yargıyı bağımsız ve tarafsız görev yapamaz hâle
getirmiştir. Bu durum vicdan sahibi her vatandaşımız
tarafından üzüntüyle gözlenmekte, insaf sahibi tüm kurum ve
kuruluşlarımızca teyit edilmektedir ve hatta uluslararası
kuruluşların raporlarında dahi durumun vahametine dikkat
çekilmektedir. Nitekim 2012 yılında Avrupa Yargıçlar Birliği
ile Demokrasi ve Özgürlükler İçin Avrupa Yargıçlar ve Savcılar
Birliği (MEDEL) Türk yargısının içerisinde bulunduğu
durumu gösterir iki ayrı rapor yayınlamıştır. Her iki
raporda da yargı sistemimizdeki aksaklıklar, sıkıntılar
ve sorunlar uzun uzun ortaya konulmakla birlikte özellikle MEDEL Raporunda yer
verilen şu tespit son derece dikkat çekicidir: Açık şekilde
Türk yargısı yürütme erkinin emri altındadır ve hayati
önemdeki kontrol ve sınırlandırma fonksiyonunu yerine
getirmesine izin verilmemektedir. denilmekte.
Sayın
milletvekilleri, yapılan objektif araştırmalara göre Türk
milletinin adalete olan güveni, yargının adaletle karar
vereceğine inancı yüzde 30lara inmiştir. Çeşitli
şekillerde yapılan kamuoyu yoklamalarına, bu kamuoyu
araştırmalarına baktığımız vakit
güvenilirlik açısından en üst seviyede olması gereken adalet
mekanizması maalesef işte böyle, en iyi ihtimalle yüzde 30larda
gösteriliyor.
Günümüzde de
artık bir şekilde yargıya işi düşen
vatandaşlarımızın yaptığı ilk iş iyi
bir hukukçu aramak, konunun uzmanı bir avukat bulmak değil, maalesef
ve ne yazık ki, karar verecek hâkimin tanıdığını
bulmak. Hâkime ulaşmak olmazsa olmaz şeklinde
değerlendirilmektedir çünkü vatandaş, hâkimi
tanıdığı zaman haksızken bile hak alabileceğine
inanmaktadır. Eğer hâkime ulaşamazsa haklı olduğu
hâlde bile hakkını alamayacağını düşünmektedir.
Bu noktada tabii ki hâkimlerimizi, savcılarımızı tenzih
etmek istiyorum. Bu, toplumdaki algıdır, Hâkimlerimiz,
savcılarımız bu şekildedir. diye bir hüküm bizce ortaya
konmuş değil, toplumdaki algıdan bahsediyorum. Eğer
yargıya güven duygusu aşınmışsa, insanlar adalet
organlarının haklarını veremeyeceğine inanmaya
başlamışsa haklarını hukuk dışı
yollarla elde etme yöntemlerine başvuracaklardır. Bu durum, ülkemizin
devlet ve millet hâlinde devamını imkânsız kılacak derecede
ağır bir tehdit oluşturmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, görüldüğü gibi Türk yargısının hâli içler
acısı ancak unutmamak gerekir ki adalet bir gün herkese lazım
olacaktır. Geçmişte adaletsizliğe
uğradıklarını iddia edenlerin bir an önce bu adaletsiz uygulamalardan
vazgeçmesi gerekmektedir. Ve bütün parmak çoğunluğuna inanarak
demokrasiyi sadece sayılar rejiminden ibaret gören iktidarlara şunu
söylüyoruz ki: Adalet, gün gelecek en büyük
sığınağınız olacaktır ancak böyle giderse,
korkarım, öyle bir günde sığınılacak bir adaletten söz
etmek dahi mümkün olamayacaktır. Çok geç olmadan yapılması
gereken, yargının sorunlarının siyasi saiklerle değil
objektif olarak tespit edilmesi ve bu sorunların çözüme
kavuşturulmasıdır. İşte bugün müzakere ettiğimiz
Adalet Akademisi ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu söz ettiğim
sorunların odağında yer almaktadır.
Değerli
milletvekilleri, hâkim ve savcıların mesleğin en
başında temiz vicdanlarını ve açık zihinlerini emanet
ettikleri ilk kurum Adalet Akademisidir. Deyim yerindeyse, Adalet Akademisi
hâkim ve savcıların ilk mektebidir ve bu kurumun en önemli görevi
hâkim ve savcıların eğitim faaliyetleridir.
Dolayısıyla, hâkim ve savcıların adil, tarafsız ve
bağımsız bir vizyonla yetiştirilmesi en başta Adalet
Akademisinin bu niteliklere sahip olmasına bağlıdır. Adalet
Akademisi, Hâkim ve Savcı Adayları Eğitim Merkezinin yerine 4954
sayılı Türkiye Adalet Akademisi Kanunu ile 23/7/2003 tarihinde AKP
döneminde kurulmuştur. Akademi, kanunla kendisine görev olarak verilen
eğitim, görüş bildirme, danışma ve yardım, inceleme,
araştırma, yayım ve iş birliği alanlarında
yaklaşık on yıllık geçmişine rağmen yeterli
gelişmeyi sağlayamamıştır. Adli ve idari yargı
hâkim ve savcı adaylarına eğitim verilmesi hizmetinin -ki bunda
da yeterince başarılı olunamamıştır- ötesine ne
yazık ki geçememiştir. Adı Akademi olmasına rağmen
akademik bir yapıya kavuşturulamamıştır, tam tersine
siyasi kadrolaşma yuvası hâline getirilmiştir.
Hukuk ve adalet
alanında hayati derecede önemli sorunların yaşandığı
bir ortamda Türkiye Adalet Akademisi kendinden beklenen tarihî sorumluluğu
yerine getirmemekte, bunun yerine, belli grup ve kişilere kadro ve unvan
verilmesi ve fırsat sunulması gibi konularla iştigal etmektedir.
Türkiye Adalet
Akademisi her şeyden önce bir eğitim kurumu olduğu, daha
doğrusu böyle olması gerektiği hâlde, gerek meslek öncesi
gerekse meslek içi eğitim faaliyetlerinde görevini yeterince yerine
getirememiştir. Bu durum, özellikle kamuoyunun yakından takip
ettiği, adalete ve hukuka aykırı operasyonel sonuçlar
doğuran davalarda verilen ve vicdanları kanatan kararlarda
açıkça gün yüzüne çıkmaktadır. Demek ki, söz konusu kararlara
imza atan yargıçlara siyasal kaygılarla değil hukuk ve adalete
göre vicdani kanaatleri
doğrultusunda karar vermeleri gerektiği, yani adil, tarafsız ve
bağımsız olmaları gerektiği yeterince
öğretilememiştir.
Bugün ne yazık
ki Adalet Akademisi, siyasi iktidarın kontrol ve denetimi altında
hatta daha vahimi onun hizmetindedir. En vahimi ise, daha önce bu durumdan
rahatsızlıklarını dilden düşürmeyenlerin dümene
geçince sessizliğe bürünmeleri ve için için memnuniyet beslemeleridir.
Değerli
milletvekilleri, eğitimlerini tamamlayıp mesleklerine atanan hâkim ve
savcıların meslek hayatları boyunca mesleki açıdan muhatap
oldukları en önemli kurum ise Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruludur.
Bilindiği gibi
12 Eylül 2010 Anayasa değişikliği referandumundan önce hâkim ve
savcılar hakkındaki bilgi gücü tekeli Adalet
Bakanlığının elinde idi ve AKP hükûmetleri, Adalet
Bakanlığı eliyle tuttuğu bu gücü iktidarı boyunca
cüretkârca kullanmıştır. Bu dönemde AKP, çok eleştirdikleri
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerine sunduğu kişisel
imkânlar ve ayrıca teftiş kurulu müfettişlerine düzenlettirilen
belli hâkim ve savcılar hakkındaki kayırmacı raporlar
aracılığıyla HSYKyı etkilemiş ve istediği
atamaları sessizce yapmayı başarmıştır.
Ergenekon, Balyoz gibi kamuoyunun yakından takip ettiği davaları
açan ve tutuklamalara karar veren, mahkûmiyet hükümlerini veren hâkim ve
savcıların tayinleri işte o eski HSYK döneminde
yaptırılan atamalar sayesinde gizlice gerçekleştirilmiştir.
2010 Referandumu
ise asıl olarak Anayasa Mahkemesi ile HSYKyı ve onun
aracılığıyla cumhuriyet savcıları ile kürsü
hâkimlerini yani bütünüyle yargıyı AKP iktidarının kontrolü
altına alma amacıyla yapılmıştır. Ancak 2010
referandumundan sonraki süreçte yaşananlar göstermiştir ki AKPnin
kontrolü dışında, hatta yeri geldiğinde AKPyle
hesaplaşmayı dahi göze alabilen ve öngörülemeyen bir yapı
oluşmuştur. Oysa AKP, yargıyı kendi kontrolü altına
almak için bu yapısal değişikliklere girişmeseydi ve bunun
yerine Türk milletinin her ferdinin güvenebileceği ve adaletinden
şüphe etmeyeceği bir yargı sistemi oluşturmaya
çalışsaydı bazı güç odaklarıyla âdeta hâkimiyet
mücadelesine de mecbur kalmayacaktı.
Bugün itibarıyla
HSYKyla ilgili en temel eleştirimiz kurulun oluşumuna
ilişkindir. Bu bağlamda, Adalet Bakanlığı
Müsteşarı kurulda doğal üye olarak bulunmamalıdır.
Cumhurbaşkanının üye seçim yetkisinin kaldırılarak
üyelerin TBMM tarafından seçilmesi gerekmektedir. HSYK üyelerinin görev
süresi dolduktan sonra tekrar seçilebilmeleri, bir sonraki seçimi dikkate
alarak tarafsızlıktan uzaklaştırılabileceği için,
görev süresi makul olarak -mesela altı yıl- ve fakat mutlaka bir
defaya mahsus olmak üzere seçilmeleri gerekmektedir.
HSYKayla ilgili
bir diğer önemli eleştirimiz ise kurul kararlarının
yargısal denetimine ilişkindir ki bu konuda da en kısa
ifadesiyle HSYK kararlarının yargısal olarak denetlenmesi
gerektiğini düşünmekteyiz.
Değerli
milletvekilleri, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 2014 bütçesine
gelince. Kurulun bütçesiyle ilgili olarak Anayasada bir düzenleme
yapılmamış olsa da 6087 sayılı HSYK Kanununda kurulan
kendi bütçesiyle yönetileceği düzenlenmektedir fakat bütçenin nasıl
yapılacağı, kimler tarafından belirleneceği
konuları hakkında tam bir netlik yoktur. Anılan kanunun 44üncü
maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca:
bütçeyle ilgili
görüşmelerde Kurulu Başkan yani Adalet Bakanı- temsil eder;
Başkanvekili ve Kurul üyeleri açıklama yapmak üzere davet edilemez.
Bu durum, yargı üst kurulu üyelerinin kendi bütçeleri hakkında
doğrudan etkili olmadıklarının göstergesidir. Oysa Avrupa
Konseyi Bakanlar Komitesinin 2010 tarihli tavsiye kararı, yargısal
sistemin bütçesi hazırlanırken eğer varsa yargı
kurulları veya mahkemelerin idaresinden sorumlu diğer
bağımsız makamlar, mahkemelerin kendileri ve/veya yargıçların
merkez örgütlerine danışılmasını öngörmektedir.
Yine, bütçe
konusunda kurulun kendi kaynakları olmalı ve bunları kendisi
bağımsız olarak yönetebilmelidir. Kurulun kendisinin
belirlediği bir bütçesinin olmaması durumunda, kaynakları elinde
bulunduran makamların bunları kısarak kurula tesir etmeye çalışabilecekleri
düşünülmektedir.
Sonuç olarak, biz,
HSYK tarafsız bir şekilde, liyakat esaslı
çalışmalarını yürüttüğü sürece devletimiz
tarafından her türlü ihtiyaçlarının karşılanması
gerektiği düşüncesindeyiz, yeter ki onlar adaletli olsunlar.
Eğer bir ülkede adalet var ise o ülkede korkulacak bir şey de yoktur
ama bugün her saniyemizin korku içerisinde olmasının sebebini de
burada aramak gerekiyor.
Değerli
milletvekilleri, yargı mensuplarıyla yargı personelinin de
birçok sorunu bulunmaktadır. Yargı mensupları ekonomik olarak
geçim sıkıntısı yaşamamalıdır. Hâkim ve
cumhuriyet savcılarının özlük haklarının yürütme
organına bağlı olmaktan çıkarılması ve yaptıkları
görevin mehabetine uygun şekilde iyileştirilmesi gerekmektedir. Keza,
yargı personelinin çalışma koşullarının ve özlük
haklarının acilen iyileştirilmesi de zaruridir. Hem hâkim ve
cumhuriyet savcıları hem de ceza infaz kurumu memurlarının
fiilî hizmet zammından yararlandırılmaları için yasal
düzenleme yapılması gereklidir. Mübaşirlerin genel idare hizmetleri
sınıfına dâhil edilmesi hakkaniyete uygun olacak ve yaşanan
mağduriyetin giderilmesi sağlanacaktır. Kamu avukatları ile
hukuk müşavirlerinin yakınmaları dikkate alınmalı,
özlük haklarının düzeltilmesi için gerekli düzenlemeler
yapılmalıdır.
Yukarıdan
itibaren söylediklerimize eş olarak şunu söylüyoruz: Yargıyla
lalettayin bir şekilde uğraşılmamalı,
oynanmamalı. Adalet, böylesine falanın adaleti, filanın adaleti
hükmünü kaldırmaz. Elbette ki adalet mensuplarının adil
olmasını istiyoruz ama buna paralel olarak bütün kurumların da
adil olması gerekiyor. İktidarı elinde bulunduranların da
herkesten önce adil olması gerekiyor; sözlerine, sohbetlerine oldukça
dikkat etmeleri gerekiyor.
Son sözü söyleme
noktasında olanların öncelikle bilmesi gereken bir şey
vardır ki, her yerde her zaman konuşurlar ama en önemli olarak ne
konuşmamaları gerektiğini bilmeleri gerekir çünkü bunların
arkasından adalet tecelli ettiği vakit insanlar şüpheye
düşüyor. Eğer siz, sandalyesinden önünüzde kalkmadığı
için nerede olduğunu işaret ederseniz bir insana, bu noktada verilen
adaletin adil olmadığını da herkese söylemiş
olursunuz. Bugün, içeride yatan İstanbul Milletvekilimiz Engin Alan, belki
hukuken yargıçlar doğru değerlendirmişlerdir, suçu
sabittir, bilemiyoruz ama değil mi ki Sayın Başbakan işaret
etmiştir Önümüzde kalkmadı. İşte nerede olduğunu
görüyorsunuz. Kimi inandıracaksınız buradaki kararın adil
olduğuna?
Şimdi, birkaç
gündür bir sayın milletvekilimiz burada bar bar bağırıyor,
İmralıyla yaptığınız pazarlıkları açıklayın.
diyor, Açıklamazsanız namertsiniz. diyor. Şimdi, biz de merak
ediyoruz, hangi pazarlıklar yapıldı? Yarın KCK
tutukluları dışarı çıktığı vakit adalet
mi tecelli etti, yoksa bu pazarlıklar sonucu mu çıktılar? Bu
hükmün ortadan kalkmasını sağlayabilir misiniz? Ve biz, burada
haklı olarak şunu soruyoruz: Bu pazarlıkların içerisinde
Engin Alanın içeride yatması da var mı? Çünkü ortaya
koyduğunuz adaletsizlik maalesef bizi bu noktada düşünmeye sevk etmektedir.
Sözlerimi ibret
olması temennisiyle şu cümlelerle bitirmek istiyorum: Adalet ancak
hakikatten, saadet ancak adaletten doğabilir. Adaletsizliği
işleyen, çekenden daha sefildir. Adaletin, Adalet ve Kalkınma
Partisini kalkındıran adalet olmaktan çıkması dileğiyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum.(MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.
Bursa Milletvekili
Necati Özensoy
Buyurunuz
Sayın Özensoy. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on yedi
dakikadır.
MHP GRUBU ADINA
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı bütçesiyle ilgili söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Ben eleştirilerime
geçmeden önce, tespitlerime geçmeden önce Sayın Bakandan bir şey rica
edeceğim. Yine, Bütçe Programındaki ilk paragrafla alakalı,
Temel Amaç ve Hedefler 2013tekini okuyacağım, 2014te biraz daha
genişletilmiş: Enerji politikasının temel amacı
iktisadi kalkınmanın ve sosyal gelişmenin ihtiyaç duyduğu
enerjinin rekabetçi bir piyasa ortamında sürekli, kaliteli, güvenli,
çevreye duyarlı ve mümkün olan en düşük maliyetle teminidir.
Hedefini, altını
Tabii ki burada, bu programda yeteri kadar
ayrıntılara girmeden veya müşahhas örneklerle değil,
yuvarlak cümlelerle ifade edilmiş. Bize bir vizyon koyarsa yani bizim
eleştirilerimize cevap vermekten ziyade bize böyle müşahhas bir
vizyon koyarsa: 2023 hedefleri 100 bin megavat, 500 milyar kilovatsaate
nasıl çıkılacak, hidrokarbon ihtiyacında dışa
bağımlılığımız yüzde 72den nasıl yüzde
50lere çekilecek; bütün bunları biraz daha böyle
açıklayıcı bir vizyon koyabilirse bizim eleştirilerimiz de
havada kalır diye düşünüyorum.
Şimdi, bakın,
eleştirilerime geçmeden önce de yine Enerji Bakanlığında
samimi olduğumuzu da ifade etmek adına altı yıldır
KİT Komisyonu üyesi olarak, enerji koridorundaki gelen bütün kurumlarla
ilgili eleştirilerimizi yaparken işini hakkıyla yapan,
doğru yapan, katkı sağlayan kurumlara da teşekkür
ettiğimizi oradaki kayıtlar, tutanaklar da gösterir. Mesela ben
sondan başlayarak Ulusal Bor Enstitüsünün -pek fazla
katkısının olmamasına rağmen- Eti Madenin görevlerini
çok iyi şekilde yaptığını; gerçekten, bor ve bor
kimyasalları konusunda hem üretimin arttırılması hem de
pazarın arttırılması konusunda hem de yeni bor ve bor
kimyasallarını üretmekte, patent almakta çok başarılı
olduklarını buradan söylemek istiyorum.
Bir de, bakın,
buradan başlarsak, yine, Eti Madenin son yıl içerisinde baca
gazı filtrasyonuyla ilgili ortaya koyduğu çok önemli bir buluş
var. Bu buluşla alakalı bize o videoyu da izlettirdiler.10
megavatlık bir elektrik santralinin içerisinde denedikleri karbondioksit
ve kükürtdioksit gazlarının hemen hemen tamamını, yüzde
100e yakınını tutuyorlar; üstelik de bunu, baca gazındaki
o filtrasyonu da ürün olarak, cam sanayisinde kullanacak ürün olarak da
açığa çıkartıyorlar. Bu, bana göre çok önemli, dünya
çapında bir buluş. Ama ben şunu anlamıyorum: Bu konu
KİT Komisyonunda görüşülürken, bizler işte bunların çok
önemli olduğunu ifade ederken, gazetelerde veya Enerji Bakanının,
Bakanlığının gündeminde bir satırlık bir şey
yok. Şimdi, bakın
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Bürokratlar duymuyor mu, oradalar? Bizimle beraber
dolaşıyorlar.
NECATİ ÖZENSOY
(Devamla) Tabii, bürokratlara da -Enerji Bakanlığı, EÜAŞ
vesaire- söylediğimizde onlar da inanmakta güçlük çektiler.
Ama ben şunu
söyleyeyim: Nabuccoyla ilgili, o günlerde, imzalar atılırken,
sayfalarca, manşetten, ana sayfadan bir sürü haberler girildi:
İşte, Türkiye enerji koridoruna giriyor, şu kadar metrede
şu kadar kâr.
Sayın Bakan,
2011 Sayıştay raporunda olmasına rağmen, Artık oraya
kaynak aktarmayın, burası riskli bir durum. denmesine rağmen,
35 milyon euroyu çöpe attınız, 35 milyon euro. Şimdi, bunun
hesabını nasıl vereceksiniz yarın öbür gün, ben onu merak
ediyorum; üstelik, Sayıştay sizi uyardığı hâlde ve
Nabucco gibi -ifade ettim- sanki Türkiyeyi şaha kaldıracak bir
projeymiş gibi ifade ettiğiniz bu proje şimdi çöpe
atıldı. Bunu da yani
Üstelik, Eti Madenin yaptığı
dünya çapında bir işi bir satırla ifade etmemenize rağmen,
Nabucco gibi çöpe atılan bir projeyi nasıl böyle gündeme getiriyoruz,
onu da merak ettiğimi söyledim.
Bir de, bakın,
elbette, Türkiye Cumhuriyeti devletinin, burada ifade ettiğim gibi
Ha, şunu da
parantez olarak söyleyeyim: Burada ifade edeceğimiz rakamlar,
eleştirilerin tamamı, işte sizin programınız yani
Hükûmet Programı ve yine Dünya Enerji Konseyi Türk Millî Komitesinin
hazırladığı enerji raporundandır ve yine
kurumların bize verdikleri raporlardandır. Üzerine bir gram ilave de
olmayacaktır, onu da ifade edeyim.
Bu rapor aynen
şunu söylüyor, diyor ki: 2011 yılında Türkiye birincil enerjiden yüzde 72sini ithal
enerjiyle karşılamıştır. diyor. 90lı
yıllardan almış 2010a kadar. 90lı yıllarda yüzde 52
nispetinde dışarıdan alırken, giderek -tabii,
devraldığınızda belki yüzde 52 değildi ama yüzde
60lardaydı- dışa bağımlı bir enerji
politikaları üzerinde devam ediyoruz. Üstelik, tabii burada
baktığımızda petrol, hidrokarbon tüketiminin içerisinde
yüzde olarak da giderek düşmüş, yerine elbette doğal gaz ikame
edilmiş.
Şimdi,
hidrokarbonla alakalı, birincil enerjilerle ilgili petrolden
başlayalım. Petrolün en önemli üreticisi kim? Türkiye Petrolleri.
Türkiye Petrollerinin yine bu kitapçıklarda, bu raporlarda ifadesine göre
giderek üretiminde 28.100 varile kadar düştüğü seneler ve daha sonra
kapatılan kuyuların açılmasıyla şu anda 33-34 bin
varillere çıkan bir üretimi var, yurt içiyle alakalı. Yurt
dışıyla alakalı, Azerbaycan, Çıralı, Kazakistan
bölgesindeki çıkan petrollerle alakalı da sizin döneminizde 1
varillik bir anlaşma yok. Gelirlerin tamamı zaten on dört yıl,
on beş yıl önce yapılmış anlaşmalar gereği
şu anda devam eden üretimler. Bakın, Türkiye Petrolleriyle ilgili,
petrolle ilgili son aylarda sık sık iyi niyetle özellikle
Irakın kuzey bölgesine ziyaretler yaptınız, yapmak istediniz,
uçağınız geri çevrildi. Daha sonra ziyaret ettiniz,
anlaşmalar yaptınız. Şu anda geldiğimiz nokta ne? Yine
bir sıfır. Eğer Irak Merkezi Hükûmeti bu anlaşmayı
onaylamazsa ki, bunu baştan biliyor olmanız lazım bu kadar
gayret göstermeden önce. Dolayısıyla Sayın
Dışişleri Bakanının da yaptığı
açıklamalar var; işte Artık, petrol akarken Türk bakmayacak.
gibi yine böyle birtakım alaycı, aşağılayıcı
şeyler. Şimdi, geldiğimiz noktada sonuçta ne olacak? Bu Irak
petrolü geçmişte zaten akan, buradan Türkiye Cumhuriyeti devletinin para
kazandığı bir proje, geçmişte yapılan bir proje.
Şimdi, siz bunu hayata geçirmek, canlandırmak, belki Iraktan daha
ucuz petrol temin etmek adına gayretlerde bulundunuz ama dış
politika adına da, dış politikayla birlikte yürütülecek bu
girişimler maalesef yine sınıfta kaldı sizin ifadenizle,
hatta aldığınız ihalelerde bile iptaller geldi.
Dolayısıyla petrolde maalesef, yeni Petrol Yasası
çıkmasına rağmen, yani dağ fare doğurdu diyebilirim.
Hidrokarbon ihtiyacının petrol kısmının da yine
Türkiye yüzde 91ini, belki yarınlarda daha da fazlasını ithal
etmeye devam edecek.
Bu dışa
bağımlılıkta, yine siz kendi programınızda ifade
ediyorsunuz; 2012 yılında 57 megavat olan elektrik santrallerinin
toplam kurulu gücünün 2013 yılında belli bir oranda, yüzde 7,7
artarak 61 bin megavata ulaşacağı tahmin edilmektedir. Bu
artışta en önemli payın doğal gaz santrallerinden
geleceği öngörülmektedir. Bakın, kendiniz ifade ediyorsunuz.
Şimdi, bu doğal gaz santralleri bu şekilde, bu lisanslarla önü
açılarak Türkiyede nasıl bir dışa
bağımlılık azalacaktır? Nasıl bir program
uygulayacaksınız, gerçekten bunu çok merak ediyorum. Şu anda
lisans başvuruları yapılmış, lisanları
alınmış, inşaat hâlindeki bütün bu projelere
baktığımızda maalesef bu projeksiyonu biz göremiyoruz ama
şunu ifade edeyim: Tabii ki yine bu raporlarda bütün bunlar
konuşuluyor. Özellikle Türkiyenin yerli yenilenebilir
kaynaklarının rakamlarıyla, hatta şu andaki mevcut olanla
750 milyar kilovatsaat üretebilecek bir yapıya sahip olduğunu siz de
biliyorsunuz, bu işle ilgilenenler de biliyor ama önemli olan bu
potansiyeli harekete geçirmek, bu potansiyelle insanların önünü açarak,
teşvik ederek bunların hayata geçirilmesini sağlamak.
Şimdi, yerli
yenilenebilir kaynaklarla ilgili 2 tane yasa çıkardınız.
Birincisinde, işte fiyatlar ciddi anlamda euro sente bağlı
olarak hidroelektrikle ilgili 7 euro sentte başlayıp; efendim,
denizde, rüzgâr enerjisinde 12 euro sente, güneşle ilgili 25 euro sente varan
fiyatlarla bir kanun çıktı ama daha sonra, işte, geçtiğimiz
yıllarda çıkan kanunla bu fiyatlar neredeyse güneşte üçte 1e
düşürüldü. Bunun yanında bakıyorsunuz yani siz gerekçe olarak
ifade ediyorsunuz; işte, maliyetlerin düştüğünden vesaireden
bahsediyorsunuz ama bütün bunlara rağmen, Türkiyeye yansıyan
güneş enerjisi gücünün yarısı Almanya ve Avrupaya
yansımasına rağmen şu anda Almanya ciddi bir
yatırımla güneş enerjisinde çok büyük mesafeler almış
durumda. Dolayısıyla, siz 7 bin, 8 bin megavatlık başvuruya
rağmen bu yıl sadece 600 megavatlık bir başvuru kabulüyle, lisans
kabulüyle yine bu güneş enerjisinin önünü kesiyorsunuz. Yani, bu tür
politikalarla bu anlamda, başında ifade ettiğim enerji
politikalarının sonuçlarını nereye doğru
götüreceksiniz, doğrusu ben merak ediyorum.
İşte bunun
yanında rüzgâr, elbette bir sürü efsaneleri var; işte, temiz enerji,
yenilenebilir enerji ama bunu siz de biliyorsunuz, puant saatlerinin yüzde
20sinden fazlası sisteme bağlanamıyor. Dolayısıyla,
bugün puant saatimiz Türkiyede 40 bin megavattır, bugün en fazla 8 bin
megavat bağlarsınız. 2023teki projeksiyona göre 100 bin
megavata da çıksa en fazla 20 bin megavat bağlayacak bir yapıda.
Yani rüzgâra bu anlamda Türkiye'de bel bağlamanın çok da doğru
olmadığı kanaatindeyim.
Şimdi, tabii,
enerji konuları gelince söylenecek çok şey var, ifade edilecek çok
şey var. Bakın, yine, bu denetim noktasında BILL gibi, TPIC
gibi, TPOC gibi, bunların denetim raporlarının
hazırlanmadığını Sayıştay tarafından,
bunun önünün açılmasını da sizin sağlamanız
gerektiğini buradan ifade etmek istiyorum.
Tabii, elektrik
üretiminin içerisinde elbette vatandaşı ilgilendiren en büyük
sıkıntılardan bir tanesi de biliyorsunuz kayıp kaçaklar.
Daha önce biliyorsunuz 2008 yılında maliyet bazlı fiyatlandırmaya
geçilerek bu kayıp kaçaklar konuldu ama daha sonra 2013 yılı
itibarıyla bölgesel bazlı fiyatlandırmaya geçilmesi
öngörülmesine rağmen bundan imtina ettiniz ve sebep olarak da şunu
söylediniz, dediniz ki: O zaman bölgesel anlamda çok büyük farklılıklar
doğar. Doğrudur. Yani böyle bir anlamda şimdi başka bir
yerdeki büyük kayıp kaçakları niye Marmara Bölgesinin insanı,
niye Anadolunun insanı ödüyor? Devlet olarak sübvanse edin. Yani bunu,
yapılan her türlü devletin kaçağını,
hırsızlığını vesairesini vatandaşa fatura
etmenin anlamını izah etmeniz lazım; daha doğrusu
vatandaşın sırtına niye yüklersiniz, bunu da anlamak mümkün
değil.
Özellikle
kayıp kaçak oranları bir dönem 14,7ye kadar düşmesine
rağmen bugün niye 17lere kadar -yani yuvarlak söylüyorum-
çıktı, bunun da izahını yapmanız lazım. Yani
özelleştirilen şirketlerde diyorsunuz ki: Hem kayıp kaçaklar
azaldı, azalıyor hem de
İşte, burada TEDAŞın
projeksiyonunda görüldüğü gibi 14,7ye düşmesine rağmen
yukarılara kadar gidiyor. Yani bunu özelleştirirken acaba rakamlar
üzerinde birtakım oynamalar mı yapıldı? Efendim, o
şirketlerin kayıp kaçak oranları daha yüksek gösterilerek mi
devredildi? Özellikle İstanbul bölgesinde bu kayıp kaçakların
arttığını görüyoruz. Gerçekten, bu anlamda birçok şey aslında
izaha muhtaç diye düşünüyorum.
Burada ifade
ettiğim gibi, vizyon olarak konulduğunda, bakın, temiz, çevreye
duyarlı enerji olarak bahsettik. İşte nükleer enerjiye çok
girmek istemiyorum. Onunla ilgili, Ruslara uluslararası anlaşmayla
verildi, arkasından şimdi Japon görünümlü Fransızlar girecekler,
arkasından Çin diye ifade ediyorsunuz. Nükleer enerjinin yerli kaynak
olmadığını hepimiz biliyoruz ancak ve ancak enerji
çeşitlendirmesi açısından, arz güvenliği
açısından bir faydası olacaktır. Dışa
bağımlılık, dolayısıyla oradan
aldıkları ortalama 12,35 senti, Rusya, herhâlde Türkiyedekilerin
cebine koyacak değil. Rusyaya gidecek bu paralar. Çevre
açısından duyarlılık noktasındaki projeleri hem
hidroelektrik santrallerini hem de termik santralleri daha hassas yaparak,
böyle Kozağacı bölgesindeki gibi üzerindeki değerlerin, kiraz
ağaçlarının, doğanın çok daha fazla değerde
olduğu yerlerde, hem de 30 milyon tonluk bir yer yerine gidip 5 milyar
tonluk yerlerde yaparsanız, yeni sahalarda yaparsanız çok daha
faydalı olacaktır diyorum. Hidroelektrik santraller de aynı
şekilde, boru tipi yerine göl tipine, çevreye can suyu verecek
şekilde ve bütün bu raporlarda aslında bütün bu
sıkıntıların nedenlerinin hepsinin olduğunu buradan
ifade etmek istiyorum.
Bana göre Hükûmetin
bugüne kadarki en kötü politikalarının da enerji politikaları
olduğunu ifade ederek hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Özensoy.
Adana Milletvekili
Ali Halaman.
Buyurunuz
Sayın Halaman. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ALİ HALAMAN (Adana) Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Değerli
milletvekilleri, 2014 yılı bütçe kanun tasarısı
kapsamında Atom Enerjisi, Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğünün
bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi ve grubum adına söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygı sevgiyle
selamlarım.
Çok değerli
milletvekilleri, enerji dendi mi akla Türkiye'nin enerjideki
sıkıntısı gündeme geliyor. Çünkü Türkiye enerjide cidden
sürekli sıkıntılı olmuştur. Bu
sıkıntıları iktidarlar, siyasetçiler çözme noktasında
çok ciddi mücadele etmelerine rağmen -yani doğal gazında yüzde
99, mazotunda, benzininde yüzde 91, dolayısıyla yapmış
olduğun barajlardan ürettiğin elektrikten dolayı- Türk
toplumunun enerjiyle ilgili, siyasetçiye karşı her zaman bir laf
etme, bir söz söyleme imkânı olmuş. Çünkü enerjinin yerli, yeterli
hâle gelmesi için iktidarlar, siyasiler çok uğraşmasına
rağmen iyimser diyebileceğimiz sonuçlar alamamış.
Bundan dolayı
Türkiyede sürekli mazot fiyatları, benzin fiyatları, ithal yeni
çıkan dağıtım firmaları, yani benzinliklerin, mazot
satan yeni yeni yerleşik alanların açılması; Türkiyede
yüzde 70-75 toplanmayan elektrik paraları; yeni enerjiye cevap olması
için çok kârlı gözüken, birinci derecede alıcısı devlet
gözüken, hükûmet gözüken yeni kurulan HESler, termik santraller -bunun bir
kısmı ithal kömüre dayalı bir kısmı yerli üretimle
ilgili- yapılan enerjiyle ilgili barajlar, yine bu enerjinin
özelleşmesiyle ilgili, Türkiyedeki firmaların özellikle bunun
üzerine atlaması, yani Türkiye'nin enerjisini sürekli olarak gündeme
taşımış ve münakaşalı olmuş.
Son zamanlarda, özellikle
nükleer enerjiyle ilgili Sinopta, işte, Mersin Akkuyuda kurulan ama
toplumun bir kısmının Yaptırmayız
Çevreciler
tarafından sürekli gündeme getirilen kurumlar hâline gelmiş.
Son zamanlarda, özellikle
bu ihtiyaçlara cevap verme noktasında Enerji
Bakanlığının, korsan gibi gözüken, Türkiye tarafından
her zaman korsan ve peşmerge
olarak anılan, Irakta, Kuzey Irakta mazot var, benzin var.
diyerek, Türkiye'nin benzine ve mazota ihtiyacı var. diyerek bu
peşmerge kılıklıları Başbakanlık düzeyinde
davet ederek, zaman zaman Kerkükteki mazota bir şey derseniz, Musula
bir şey derseniz ben de Diyarbakır için bir şey söylerim.
diyenleri mazot ve varil adına Türkiyeye davet ederek Türkiye'nin
enerjisini sıkıntılı hâlden Bakanlık kurtarmaya
çalışmış. Buna rağmen, Enerji Bakanı mazotun ve
benzinin çok olduğu yerlere toplantılara giderken müdahale edilip
uçaktan indirilmeyen, geri döndürülen ve bu yetmiyormuş gibi tekrar kendi
ülkene Ben hayret ettim, Diyarbakırda benim bu kadar gücüm
varmış, sukutuhayale uğradım. Bu kadar çok pohpohlanmaktan
mutlu oldum. diyerek gelen adamla karşılıklı mazot
anlaşması yapıyor; daha üstteki adam diyor ki: Ne oluyor
hemşehrim? Sen kimin malını kime satıyorsun? Yani
Anadoluda bazen şöyle olur: Adamın 500 dönüm tarlası olur,
çiftçilik yapar; adamın bir de belki
Küçümseme açısından
demiyorum, Dutma derler bazen yani çiftçilik işlerini yapan
işçisine. Yani dışarıdan bir adam gelir, adamın
tarlasıyla ilgili, üretimiyle ilgili olan bir işini işçiyle
konuşur. Yani eskiden mahkûmların arasında gardiyanlarla ilgili
şöyle bir şey olurdu: Gardiyanın kötüsü mahkûma dert
anlatır. derler. Ya, sen bu memlekette bu kadar enerjinin
Yani dün 16
liralık tüpün bugün fiyatı 100 lira olmuş, on sene önce 16 lira.
Bundan on sene önce 1.000 liralık mazot -eski parayla söylüyorum- 4,5 lira
olmuş, 4.500 lira.. Ya, zam yapmadığın ne var senin, ne
var? Yani bu memlekette
Şimdi, ben HESlerle
ilgili yani kendi bölgemle ilgili bir şey anlatacağım: En
kârlı iş olmasına rağmen yani iki senede adam barajı
yapıyor, HES yapıyor, çevreye olmadık sıkıntı veriyor;
alıcısı devlet, parası peşin,
dağıtımını yapıyor. İki yıl içerisinde
bitiyor ve amorti ediyor. Ya, böyle bir ticaret var mı bu memlekette ya?
Şimdi, buna
rağmen, bu verdiğim misalden dolayı Kuzey Irakta anlaşma
yapıyorum. derken beraber, Irakın başında bulunan
Cumhurbaşkanıyla, Başbakanıyla, iki uluslararası
ilişki, görüşme nasıl olması gerekirken
yapmadıkları için alttaki adam diyor ki: Ben bunları yapamam.
Öbür taraftaki adam da diyor ki: Senin yaptıklarını ben kabul
etmem. diyor. Şimdi, bunlardan dolayı Enerji
Bakanlığının yani
Benim çok konum monum değil, ben
piyasa şartlarında enerjiyi nasıl, evimde
kullandığım tüp neyse, doğal gaz neyse ben bunun üzerinden
anlatırım. Benim çocuklarım dün Doğal gaz
alacağız dediler, Karne var. dediler. Ya, şimdi, her
çıkan iktidarın hatipleri geçmiş dönemi karne dönemi olarak
anlatıyordu. O zaman senin bugünkü yaptığın doğal
gazdaki karne değil mi?
Bundan dolayı,
Türkiyenin enerjiyle ilgili, yani bu BİTlerin içerisinde, bizim
geçmiş dönemde Adananın -yani Tufanbeyliden, Maraştan,
Göksudan, Kayseriden, Adana Irmağı deriz- akarsuları
üzerinde 50 tane lisans verdiler, HES yaptırdılar. Bunların bir
kısmı üretime geçti, bir kısmı hantal duruyor. O HESlerden
bir tanesinde, teknik arıza, firmanın arızası veya
Bakanlığın inisiyatifinden çıkan, sözleşmeden
çıkan hatalardan dolayı 12 tane insan öldü, Hakkın rahmetine
kavuştu. Şimdi, bunun 6 tanesinin ölüsü bile bulunmadı. Yani
Ceyhanı Amsterdam yapacağız. dediler, serbest bölgede -o
Çalık Grubu mu diyorlar- bir firmaya yer verdiler, Al, burayı ne
yaparsan yap. dediler, çivi
çakmadılar. Ceyhan serbest bölgede enerjiyle ilgili çivi yok.
İSMET BÜYÜKATAMAN
(Bursa) Söz verdiler.
ALİ HALAMAN (Devamla)
Bak, biz buna rağmen, yani zaman zaman, olması için de
yardımcı olduk.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) Çalık, onların Çalıkı.
ALİ HALAMAN (Devamla)
Şimdi, HESlerle ilgili, o ölen çocukların, insanların
ailelerine 12şer bin lira para verdiler. Bak, her zaman burada gündeme
gelen o 33 tane ölenlere 125 milyar para verdiler. Şimdi, ben böyle bir Enerji
Bakanlığının bütçesine
Veya böyle bir Enerji
Bakanlığının iyi yaptığını söyleme
imkânım olur mu veya bu bütçeyi tasdik etme imkânımız olur mu?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Olmaz bence.
ALİ HALAMAN (Devamla)
Ben bundan dolayı, Enerji Bakanlığının bütçesinin,
her şeye rağmen, Cenab-ı Hakktan hayırlara vesile
olmasını dilerken buna ret vereceğimi söylemek ister, hepinizi
saygı, sevgiyle selamlarım. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Halaman.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına, Batman Milletvekili Bengi Yıldız.
(BDP sıralarından alkışlar)
Sayın
Yıldız, buyurunuz.
Süreniz yirmi
beş dakika.
BDP GRUBU ADINA
BENGİ YILDIZ (Batman) Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, Adalet Bakanlığı bütçesi üzerine
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Bakanın görevdeki son günleri. Uzun zamandır Adalet
Bakanlığı yapıyor. İnsani ilişkiler
açısından, Adalet Bakanlığı bürokrasisinin
ulaşılabilirliği açısından gerçekten iyi bir
performans sergilediklerini söylemek gerekir. Yeni görevlerinde de
başarılar diliyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Size öyle ama başkalarına öyle değil.
BENGİ YILDIZ
(Devamla) Sen geldiğinde onu söylersin.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ben söylerim de ama sen doğrusunu söyle.
BENGİ YILDIZ
(Devamla) Fakat, Sayın Bakan doğrusunu isterseniz bu kadar
bakanlıkta kaldıktan sonra bu Parlamentonun en az
tartışılan bakanlarından birisi oldu. Bu da herhâlde onun o
kişisel özelliklerinden kaynaklanıyor. Çünkü, temel hak ve
özgürlükler, kişi güvenliği, özellikle özgürlük söz konusu
olduğunda benzer bakanlıkta görev alanların bakanlık
icraatlarının üstüne bir de kendi söylemlerini yerleştirince
toplumda ciddi tepkiler aldıklarını gördük ve o koltukta fazla
oturamadıklarını da hep beraber gözlemledik. Neden bunu
söylüyorum? Çünkü, Sayın Adalet Bakanının döneminde bu ülke
tarihinin en önemli, en devasa davaları görüldü; KCK davaları, Balyoz
davaları, Ergenekon davaları. Binlerce insan temel hak ve
özgürlüklerinden edildiler, gözaltı süreçlerinden tutun da yargılama
süreçlerinde çok keyfî muameleler yapıldı. Buna rağmen,
Sayın Bakanımız en az eleştirilen bakan oldu diyebilirim.
Gerçi, Sayın Bakanım diyecek ki: Bu, kuvvetler
ayrılığının gereğidir. Yargı bağımsız
olduğu için bu icraatlar yargının icraatlarıdır, beni
ve Hükûmetimi direkt ilgilendiren konular değildir. Ama, hepimiz
biliyoruz ki Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, geçmişten bugüne kadar
yargı hep siyasaldı, ne yazık ki siyasal olmaktan kurtulamadı.
Dolayısıyla, bağımsız ve tarafsız yargı
hâlen hepimizin özlemi ama çok uzakta olan bir özlem gibi de gözüküyor.
Burada Sayın
Adalet Bakanı ve Hükûmeti eleştirirken onların çokça
başvurduğu geçmişi örnek göstermeyeceğim çünkü geçmişi
örnek göstererek kimse bugünkü sorumluluktan kurtulamaz. Bizim
referansımız çağdaş dünya, Avrupa Birliği, demokratik
ülkelerin ölçütleridir. Buna baktığımızda da Türkiyenin
adalet politikası iflas etmiştir, çok eleştirilecek bir adalet
politikası olduğunu belirtmek isteriz.
Mahkemelerin
duvarlarında tıpkı Meclisimizin duvarlarında olduğu
gibi çok veciz sözler yazılır. Burada Egemenlik kayıtsız
şartsız milletindir. deniliyor. Bunun henüz hayata geçmediğini
çok iyi biliyoruz. Adalet mülkün temelidir. kavramı bütün adliyelerde
vardır, altına da Mustafa Kemal Atatürk diye yazılır. Son
zamanlarda çok tartışmalı bir konudur. Kemalistler ile Hükûmet
yanlıları arasında bir tartışma var, bu söz Mustafa
Kemalin midir yoksa Hazreti Ömerin midir diye, ciddi bir tartışma.
En sonunda, Sayın Mustafa Armağan, geçmiş tarihî kaynakları
da referans göstererek bu sözün Hazreti Ömere ait olduğunu söyledi. Tabii
ki çok tarihî bir söz olduğunu biz de biliyoruz. Ama bu tartışma
tabii ki acı bir tartışmadır. Adalet mülkün temelidir.
sözünü kimin söylediğinin bu kadar arkasından gideceğimize bu
sözün, bu deyişin ne kadar hayata geçip geçmediğinin, bizim
iktidarlarımız döneminde ne kadar hayata geçip geçmediğinin
peşine düşseydik herhâlde daha anlamlı olurdu. Mesela bunu
Mustafa Kemal söylemişse cumhuriyet tarihinin yargılamalarına,
adalet politikalarına bakalım. İstiklal mahkemelerinden umumi
müfettişliklere kadar hukukun, adaletin o diyara
uğramadığı bir yargılama sürecinin, yönetim sürecinin
olduğunu hep birlikte görüyoruz, Önce asalım, sonra gerekçesini
oluşturalım. diye tarihe mal olan yargısal kararların
verildiğini görüyoruz.
Şimdi, geldik
21inci yüzyıla, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarda. Adalet mülkün
temelidir. kavramını çokça kullanıyor ama özellikle de
geçmiş cumhuriyet dönemi politikaları, halkın içinde olmadığı,
adaletin içinde olmadığı politikaları
1950den beri
Demokrat Parti, sonra sağdaki Adalet Partisi, Anavatan, en son AK
PARTİ geçmiş dönemleri eleştirerek Yeter artık, söz
milletindir. gibi veciz sözlerle geçmişi eleştirmek üzerinden
iktidar oldular. Yaklaşık olarak elli altmış
yıllık bir dönemdir de sağ politikalar ülkemizde hâkim ve
adaletin devletin temeli, yönetimin temeli olmadığını,
gittikçe de ne yazık ki geçmiş dönemleri de aratan bir adalet
politikasıyla karşı karşıya olduğumuzu hep
birlikte görüyoruz.
Adalet mülkün
temelidir. derken, bizim Hocamız -demin Burhan Hoca vardı burada-
okula kaydolduğumuzda 5erli, 6şarlı gruplar hâlinde
aldılar bizi: Adalet mülkün temelidir. ne anlama geliyor gençler? Her
birimiz bir şey söyledik. Kimimiz dedi ki Herhâlde sermayenin temelidir.,
kimimiz de farklı, farklı şeyler söyledik. O zaman
hocalarımız bunun devletin, yönetimin, bir sistemin temeli
olduğunu, o anlama geldiğini söylediler.
Değerli
arkadaşlar, bugünkü tartışmalar nelerdir? Adil düzen üzerinden
geldik, adil paylaşımdan geldik. Bugünlerde tartışılan
konu dershaneler üzerinden, Hükûmete çok yakın bir gazeteci bugünkü
durumu açıklamak için Efendim, 2002den önce cemaatin kaç tane
milletvekili vardı, şimdi kaç tane var? Kaç tane bürokratı vardı
-işte, devletin çeşitli mekanizmalarında, muhtemelen şimdi
tartışacağımız Hâkimler Savcılar Kurulunda-
şimdi kaç tane var? gibi bir muhasebeye, bir paylaşım sistemine
girdi. Yıl 2013; demokratik bir devlette ülkenin etkin cemaatlerinden
birisinin gücünün toplum içerisinde, devlet içerisinde
karşılığının, etkinliğinin ne kadar
olduğu çok rahatlıkla bir konuşma, makaleler konusu olabiliyor.
Biz de buradan anlıyoruz ki, mevcut Hükûmet de Adalet mülkün temelidir.
kavramını -oradaki mülk kavramı devlet, yönetim, adil bir
yönetim değil de- esasında Adalet sermayenin temelidir; adalet
kapitalizmin temelidir; adalet güçlülerin temelidir. şeklinde
algılamış ve bu şekilde bir pratik sergilemiştir.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Bakanımızın üyesi olduğu
61inci Hükûmet Programında adalete ilişkin vaatler şu
şekilde belirtilmiş:
Adalet mülkün
temelidir. anlayışına sahip olan Hükûmetimiz, hukuk devletinin
temelinin adalet ilkesi olduğunu benimsemiştir.
Ekonomik
kalkınmadan sosyal barışın tesisine kadar hemen her
alanı ilgilendiren ve insanımızın gündelik
hayatını doğrudan etkileyen bu alanda, herkesin güven
duyduğu bir adalet sistemi oluşturmak temel hedefimizdir.
Öncelikle hukuk
sistemimizde, güncelliğini kaybeden, evrensel ilkelerden kopuk ve toplumun
taleplerini karşılamaktan uzak kalmış, başta Ceza
Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu gibi kanunları yeniledik. Uzun
yargılama sürelerinin kısaltılması amacıyla yüksek
mahkemelerin kapasitelerini artırdık.
Yargı
süreçlerinin hızlandırılmasına ilişkin düzenlemeler yaparak
mahkemelerin iş yükünü yaklaşık yüzde 20 oranında
azalttık.
Modern adalet
sarayları inşa ederek adliyeleri bodrum katlarından
kurtardık ve cumhuriyet tarihinde yapılanın 5 katı kadar
adalet hizmet binası yaptık.
İstanbulda,
hatırlıyorsunuz, değerli arkadaşlar, Çağlayan Adliyesi
ve Kartal Adliyesi yapıldı. Sayın milletvekilleri bilir, bunlar,
çokça eleştirdiğimiz Doğu Avrupa ülkelerindeki o devasa devlet
yapılarına benzeyen, ruhsuz yapılardır. Avukatlar
tutuklandığı zaman Twitterdan şöyle bir şey gelmişti:
Keşke bu Çağlayan Adliyesinin temeline orayı yaparken biraz da
adalet harcı yerleştirseydiler. diye söylemişlerdi. Gerçekten
bu kadar ruhsuz, bu kadar devasa binaların yapıldığı
bir Avrupa ülkesi görmedim. Mesela, Belçikada, İngilterede birçok
adliye binalarına girdim,
tıpkı bir kutsal mekâna girer gibi tarihî, çok sessiz binalardı
gerçekten ve insanlar oraya girdiğinde bir mabede girer gibi girerdi, bu
kadar bir saygınlığı vardı. Şimdi, bizimkini kaç
katlı yaptık? Bin tane penceresi var ve çoğunlukla damları
da akıtıyor, asansörleri çalışmıyor. Böyle adalet
binaları yaparak adaleti hayata geçirebileceğimizi düşünüyor ve
buna göre de bir söylem içerisine giriyoruz. Şüphesiz, adliyeleri bodrum
katından çıkarıp daha iyi hizmet edilebilir yerlere taşımak
iyidir ama mesela, Millî Eğitim Bakanlığının
okulları vardır, daha böyle geçmişten izler taşır,
oraya baktığında -gerçekten de dersin ki- geçmiş
Osmanlı mimarisini andıran bir yapıyla
karşılaşırsın. Ama adalet binalarına
baktığımızda soğuk ve gerçekten bir o kadar
içindekilerin de tabii ki adaleti de o şekilde gerçekleşiyor.
Adli Tıp Kurumunun
kapasitesini daha da artırarak, kurumun hizmetlerini
hızlandıracak ve ülke geneline
yaygınlaştıracağız. diyor 61inci Hükûmet
Programı. Adli Tıp Kurumunun şu anda ne hâlde olduğunu,
oraya giden yüzlerce hastanın aylarca rapor beklediğini, o raporlarla
adli tabipler birliğinin raporları arasındaki çelişkilerde
ne yazık ki Adli Tıp Kurumunun raporlarının esas
alındığını ve tahliye bekleyen onlarca hastanın
Adli Tıp Kurumundan gelecek raporları beklerken ne yazık ki
yaşamlarının sonuna geldiğini hep birlikte izliyoruz.
Şimdi, bu, 61inci Hükûmetin Programındaki vaatlerdi değerli
arkadaşlar.
Avrupa Birliği
nasıl görüyor bizi? Sayın Bakanım diyor ki: Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine başvurular 2011-2012 dönemine göre
O dönemde
8.010 başvuru yapılmış, Eylül 2012den bugüne kadar da
5.919 yeni başvuru yapılmış. Burada, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine yapılan başvuruların azalması
ülkemizde yargının iyi çalışıyor olmasına bir
gösterge olarak sunulmuş ama herkes biliyor ki aynı dönemde Anayasa
Mahkemesi bireysel başvuruları kabul ettiği için artık
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurular
yapılmıyor. Son merci olarak iç hukuk yollarında Anayasa
Mahkemesine başvurulduğu için burada bir azalma, nispi bir azalma
gözüküyor ama bu gerçeği yansıtmıyor. Şu anda Anayasa
Mahkemesinde binlerce dosya birikmiş, benim de geçmişten kalan
dosyalarımdan 250 tanesi şu anda Anayasa Mahkemesindedir çünkü
AİHMe gitmeden önce oraya başvurma durumu ortaya çıktı.
Dolayısıyla da Avrupa Birliği İlerleme Raporu bu nispi
ilerlemeye değiniyor fakat bu da göreceli bir durumdur.
Avrupa Birliği
İlerleme Raporu, işkence ve kötü muamelenin önlenmesine ilişkin
olarak Gösteriler ve tutuklamalar sırasında, resmî gözaltı
merkezlerinde ve cezaevlerinde aşırı güç kullanımı
endişe kaynağı olmaya devam etmektedir. diyor. Kolluk
kuvvetleri, işkence ve kötü muamele iddiasında bulunan kişiler
aleyhinde dava açıyor. Yani, polis, vatandaşı darp ediyor,
işkence yapıyor; vatandaş dava açtığında polis
hemen ondan sonra karşı dava açıyor ve ne yazık ki
mahkemeler vatandaşın davasından önce kolluk kuvvetlerinin
davasını öne alıp bu noktada
caydırıcı bir rol oynuyorlar.
Avrupa
Birliği İlerleme Raporu buna değinmiş.
Bağımsız bir kolluk gözetim komisyonu hâlen
kurulmamıştır. diyor. Yine Bununla birlikte, çoğunlukla
sol görüşlü ve Kürt kökenli çok sayıda gazeteci, özellikle de henüz değiştirilmemiş
olan Türk Ceza Kanununa göre cezaevine atıldı. diyor.
Tüzüğünde ana dilde eğitim hakkını savundu diye
sendikalara karşı kapatma davası açıldı. diyor.
Çocukların terör örgütü üyesi olma suçuyla tutuklandığı
vakalar devam ediyor. Mayıs 2013 itibarıyla yaşları 12 ile
18 arasında değişen yaklaşık 2 bin çocuk cezaevinde
bulunmaktadır. tespitinde bulunuyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin, adalet sistemimizin en
temel problemlerinden birisi de uzun tutukluluktur. Son zamanlarda Sayın
Balbayın tahliyesiyle birlikte, Barış ve Demokrasi Partisi
mensubu milletvekili arkadaşlarımızın da müracaatları
var, büyük ihtimalle onlar da kısa zamanda serbest
bırakılacaktır ama ülkemizdeki temel sorun bu değildir,
daha yüzlerce seçilmiş yerel yöneticiler içeridedir. Bu da yetmiyor
değerli arkadaşlar, Türkiye kamuoyu, halkımız bizi izliyor.
Eğer cezaevindeki milletvekilleri ve seçilmişler
dışarı çıkarsa, buna karşılık da binlerce
insan uzun tutukluluktan dolayı cezaevinde kalmaya devam ederse yine
milletvekillerinin ve yargının kendisine bir
ayrımcılık, pozitif bir ayrımcılık, daha
doğrusu dokunulmaz bir alan yarattığı şeklinde
kamuoyunda ciddi tartışmalar olacaktır. Dolayısıyla da
uzun tutukluluktan herkesin şikâyet ettiği bir dönemde bunu sınırlayacak
yasal bir düzenlemeye ihtiyaç vardır.
Sayın
Bakanım, Roboski meselesinin üzerine Hükûmet olarak gitmeyeceğinizi
biliyoruz ama geçmiş dönemde işlenen bir toplu katliam vardır. En son, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu
konuda karar verdi. Yaklaşık olarak 2 milyon euro tazminata
Türkiye'yi mahkûm etti.
Şırnakın
Kuşkonar ve Koçağıl köylerinde 26 Mart 1994te 38 kişinin
ölümüyle sonuçlanan hava bombardımanı gerçekleşmişti.
Burada ne yazık ki Hükûmetiniz döneminde de ciddi hiçbir soruşturma
yapılmadığı için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
Türkiye'yi mahkûm etti ve bu mahkûm etme kararının
başlıklarını sizlerle paylaşmak istiyorum:
1) Hükûmet, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
Şırnak uçuşunu kanıtlayan belgeleri Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine vermedi.
2) Hükûmet, saldırıyı PKK'nin
yaptığını, tüm adımların
atıldığını savundu.
3) 38 kişinin öldüğü katliamda sadece bir
kişiye otopsi yapıldı.
4) On dört yıl sonra ilk kez bir savcı bölgeye
gitmek istedi, jandarma Can güvenliğinizi sağlayamayız -yani
sizin döneminizde- diye savcının bölgeye gitmesine izin vermedi.
5) On dokuz buçuk yıl boyunca sivil makamlar tek
askerî yetkiliyi bile sorgulamadı bu davadan dolayı.
6) Hükûmet, inkâr edilen uçuşları teyit eden
askerî belgeyi ise yalanlayamadı.
Biliyorsunuz, o dönem Tansu Çiller dönemiydi. Uçaklar bu
köyleri bombalayıp 38 yurttaşımızın yaşamına
mal olan bu saldırıyı gerçekleştirdiğinde, Tansu
Çiller PKK'nin uçakları köyleri bombaladı, PKK'nin tankları
geldi, bombaladı. şeklinde söylüyordu. O zamanın
İçişleri ve Genelkurmay Başkanlığı ise
Başka ülkelerin uçakları geldi, burayı bombaladı.
şeklinde açıklamalar yapmıştı. Bu kadar hukuk garabeti
oluşturan bu yargılamada Adalet ve Kalkınma Partisinin
savunmaları tıpkı diğer hükûmetler dönemindeki
savunmaların aynısıdır. Bu belgeleri bilmesine rağmen
bilmezlikten gelmiştir ve özellikle etkin bir yargılamanın
sürmesi için hiçbir gayret içerisinde olmadığına AİHM vurgu
yapıyor.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; adil yargılamanın en önemli
unsurlarından birisi de avukatlardır. Şu anda, 20-30 tane avukat
diyebileceğimiz arkadaşlarımızın Asrın Hukuk
Bürosundan, Halkın Hukuk Bürosundan, KCK ve Dev-Sol davalarından
içeri alındıklarını biliyoruz. Nedir bu? Özellikle
Çağdaş Hukukçular Derneği genel başkanları ve
yöneticileri şu anda içeridedirler. Çağdaş Hukukçular
Derneği Başkanı bu operasyon düzenlendiğinde yurt
dışındaydı ve ülkemize geri geldiğinde
Çağdaş Hukukçular Derneğinin Başkanı tutuklandı
ve tutuklanma gerekçelerinden birisi de kaçma şüphesi olarak
vurgulandı. Bu da ilginç bir durumdur. Yine, KCK adı altında
tutuklanan Batman Barosundan, Diyarbakır Barosundan, Van Barosundan,
İstanbul Barosundan arkadaşlarımız vardır. Şimdi,
özellikle bunu Sayın Bakana soruyorum. Çünkü bu insanlar Sayın
Öcalanla görüştükleri için, yasal olarak onun avukatları olduğu
için tutuklandılar. Gerekçe nedir? Kandille yazışma
yaptıkları gerekçesiyle tutuklandılar. Şimdi, soruyorum
Sayın Bakan: Bugün, evet, Sayın Pervin Buldan, Sayın İdris
Baluken, Ahmet Türk, Ayla Akat Ata, Sayın Altan Tan görüyorum- Sayın
Öcalanla görüşüyorlar.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Ben de (
)(X)
buradayım.
BENGİ YILDIZ
(Devamla) - Evet, sen de (
)(X) oradasın.
Ola ki yarın bugün bu
sürecin, Allah korusun, iyi gitmediği derse hele siz
Ki bunların
böyle hukuksal altyapısı da yok, Sayın Öcalan söylüyor. Avukat
değiller yani yasal bir zemin de yok. Hükûmetinizin izniyle oraya gidip
geliyorlar.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) Yasada karşılığı var,
yasaldır.
BENGİ YILDIZ
(Devamla) Yani, belki biz
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Cezaevine gidebiliriz, İmralıya da gidebiliriz,
onda bir şey yok.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Yaptığımız başka bir şey yok.
BENGİ YILDIZ
(Devamla) Gitmenizde problem yok.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BENGİ YILDIZ
(Devamla) Bu arkadaşların, avukatların da cezaevine gitme,
savunma bir hukuki haklarıydı o da ama ne oldu?
Ben korkarım,
bu avukat arkadaşlar gibi yarın sizin hakkınızda da, bizim
hakkımızda da aynı işlemden aynı davalar görülebilir
çünkü hiçbirimiz hukukun güvencesi altında değiliz, hepimiz keyfî
uygulamalar altındayız.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.
Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan.
Süreniz yirmi
dakikadır, buyurunuz. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA ALTAN
TAN (Diyarbakır) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; halk arasında çok meşhur bir
laf var Damdan düşenin hâlinden damdan düşenler anlar. diye. Bu
memlekette damdan düşmeyen kalmadı. Geçmişten bugüne kadar
gelirsek bu ülkede dindar Müslümanlar -Bediüzzaman Saidi Kürdiden Şeyh
Sait Efendiye kadar- cezaevlerini, işkenceyi, baskını, zulmü,
baskıyı tanıdı. Bu ülkede solcular, sosyalistler,
Marksistler aynı acıları yaşadı. Bu ülkede Kürtlerin
hayatı hapishane önünde veya hapishane içinde geçti ve bu ülkede yine
milliyetçi, ülkücü hareket de Mamaktan ve daha önce 1940lı
yıllardaki tabutluklara kadar veya tabutluklardan Mamaka kadar bütün bu
ülkedeki bu baskıyı, işkenceyi, zulmü gördü.
Bir tek örnek verip
ondan sonra konuşmama devam edeceğim. Allah rahmet etsin, Muhsin
Yazıcıoğluyla bir hukukum vardı benim şahsen de
arkadaş olarak; yine Allah selametini versin, Hasan Mezarcının
evinde bir sohbette şunları söyledi: Yedi buçuk sene Mamakta
kaldım, cezaevinde kaldım. Sekiz ay da bir hücrede bir Marksistle
-eski tabirle komünistle- aynı hücrede kaldım, sekiz ay bana ne
işkence yapıldıysa ona aynısı yapıldı, ona
ne yapıldıysa aynısı bana da yapıldı.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bunları niye anlatıyorum, Bediüzzaman
Saidi Nursiden -Kürdiden- Şeyh Saitten Muhsin
Yazıcıoğluna kadar, Alparslan Türkeşin
tabutluklarına kadar niye geliyorum? Bu ülkede bu sistemden herkes,
hepimiz çektik, hepimiz bu uygulamalardan geçtik ama ne yazık ki bugün,
tabiri caizse, kendini kurtaran, canını kurtaran, refaha eren ve bir
noktada, mevki, statü, makam, para sahibi olanlar maalesef geçmişlerini
unuttular.
Değerli
arkadaşlar, bugün de cezaevlerinde ciddi sorunlar var. Sayın Bakan
12 Eylüldeki Diyarbakır Cezaevi gibi değil. diyebilir. Doğru,
değil ama bugün hâlâ modern, çağdaş, demokratik, insani,
İslami, vicdani, ahlaki şartlar oluşmadı değerli
arkadaşlar.
Sürekli
geçmişle kendimizi mukayese edersek bir yere varamayız, bu, Süleyman
Demirelin polemiklerine döner. Efendim, eskiden tulumbayla su çekiyordunuz,
eskiden gaz lambası vardı, Isparta şehir merkezine bile günde
iki saat ancak elektrik verilebiliyordu. İşte, bugün arabalar var,
buzdolapları var, yollar var, otobanlar var. E, tamam da elektrik
Afganistanda da var, Kenyada da var, Kongoda da var. Yani mukayeseyi ne ile
yapacaksınız? Neyi ne ile mukayese edeceksiniz? Bugün, Geçmişte
çok kötü şeyler yaşandı ve biz oralardan buraya geldik. diye,
olan, yaşanan olumsuzlukları, haksızlıkları,
sıkıntıları mazur gösteremezsiniz, meşru gösteremezsiniz,
haklı gösteremezsiniz, mümkün değil.
Onun için, bu
girizgâhtan sonra, bu hatırlatmadan sonra, tekrar söylüyorum: Değerli
arkadaşlar, hepimiz, herkes damdan düştü. Bu Parlamentonun
yarısı belki cezaevlerinden, tutuklamalardan, sorgulamalardan, örgütlerden,
cemaatlerden, tarikatlardan, yapılanmalardan geçti ama bugün maalesef bu
duyarlılık yok, işte, sıkıntı burada. Bizim
eleştirdiğimiz, bizim feryat ettiğimiz nokta bu.
Değerli
arkadaşlar, Dün geride kaldı, artık, bize feleğin topu
bile kâr etmez. demeyin. Bakın, devran dönüyor, genelkurmay
başkanları içeriye giriyor. Anlı şanlı, birilerini
kazığa oturtmakla tehdit edenler bugün içeriden çıkamıyor.
Yarının da size de bize de ne getireceği belli değil. Hukuk
hepimize lazım, insanlık ve adil muamele yine hepimize lazım.
Burada da oturursak lazım, yarın içeriye de girsek yine hepimize
lazım.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bir diğer sorun, işte bu mukayese
meselesi. AKP iktidarı işbaşına geldiği vakit -yine
bunlar resmî sayılar, rakamlar- 2002 yılındaki toplam hükümlü ve
tutuklu sayısı 59.429. Bizim milletimize ne olmuşsa,
başımıza ne düşmüşse, bugün geldiğimiz noktada,
on yıl sonra, on bir-on iki yıl sonra 140.716 gibi bir rakam var.
Nüfusumuz 2 misli arttı, suç oranı da aynı kaldı.
diyorsanız doğru, ama öyle değil; yüzde 136,6lık bir
artış söz konusu. Demek ki burada hem toplumun ahlaki
yozlaşmasında veya ekonomik, sosyopolitik yapısında ciddi
sorunlar var hem de ciddi bir demokrasi daralması var veya yeterince ifade
edememe var veya gereğinden fazla, olması gerekenden fazla
tutuklamalar, gözaltılar, yargılamalar var. Bu rakamların bir
izahının olması lazım yani sosyolojiye göre de, psikolojiye
göre de, siyaset sosyolojisine göre de yine bu kadar büyük artışın,
2 mislinden fazla olan artışın bir izahının
olması gerekir.
Değerli
arkadaşlar, vaktimiz sınırlı. Cezaevinde kalan mahpuslarla
alakalı -topyekûn mahpus tabirini kullanıyoruz tutuklu için de,
hükümlü için de- belli gözlemlerimiz var. İzniniz olursa ben bunları
sırayla okumak istiyorum zamandan kazanmak için: Üç öğün yemek yemek
her insanın en doğal hakkıdır. Hiçbir gerekçeyle
mahpusların beslenme hakkı kısıtlanamaz ancak en temel
insan hakkı olan beslenme hakkının dahi cezaevlerinde ihlal
edildiği, hasta mahpuslara diyetlerine uygun yiyecek verilmediği
gözlemlerimiz arasındadır. Sıcak-soğuk su
ihtiyacını karşılamak ve cezaevlerinde hijyeni
sağlamak, cezaevi idaresinin yükümlülüğündedir ancak mahpusların
temizliğini sağlayacak koşulların
sağlanmadığı ve su ihtiyacının
giderilmediği, hatta arsenikli su verildiği gözlenmiştir
bazı yerlerde. Bu olumsuzluklar, tutuklu ve hükümlülerin sağlık
sorunlarını da gündemde tutmaktadır.
Ceza Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Kanununun 88-(1) maddesi hükmünce Cezaevi
idareleri hükümlünün kişiliğini geliştirecek, yeni beceriler
edinmesini sağlayacak, sosyal amaçlı faaliyetler düzenlemekle
yükümlüdür. denilmekte ne var ki cezaevlerinde yasaca güvence altına
alınmış bu hak, yok sayılmaktadır.
Cezaevi içi sohbet
ve görüş hakkı, Adalet Bakanlığının 22/01/2007
gün ve 45/1 sayılı Genelgesinin ortak etkinlikleri düzenleyen üçüncü
bölümünün 13üncü maddesine göre düzenlenmiş ve buna göre hükümlü ve
tutukluların 10 kişiyi aşmayacak gruplar hâlinde ve idarenin
gözetiminde, açık görüş alanlarında veya diğer ortak
yerlerdeki sosyal faaliyetler çerçevesinde, haftada toplam on saati
aşmamak üzere, sohbet amacıyla bir araya getirilebileceği hükme
bağlanmış olduğu hâlde bu hak uygulama alanı
bulamamıştır.
Ziyaretçi ve
görüş hakkı, bireyin en temel haklarındandır. Ancak, mahpusların
uzak cezaevlerine sürgün edilmeleri neticesinde, ekonomik yetersizliklerinden
ötürü aileler ziyarete gelememekte, gidememekte ya da idarenin, görüş
günlerini keyfî biçimde değiştirmesi nedeniyle mahpuslar ile aileler
bu haktan mahrum kalmaktadır. Sürgünlerin gayesi, mahkûmları
yalnızlaştırmak, alenen yok etmektir. Görüşçüsü gelmeyen
mahkûmlar yalnızlaşmakta, yaşamdan iyice ümitlerini kesmekte,
intihara dahi yönelebilmektedirler.
Sayın Bakan,
Diyarbakırdan Boluya, Tekirdağa veya değişik illere sürgün edilen -yani bana son günlerde gelen
iller olduğu için, bu illerin isimlerini zikrediyorum- mahkûmlar var.
Bunların anneleri, babaları, eşleri, çocukları nasıl
gidecekler? Hangi ekonomik imkânlarla gidecekler ve niye bu kadar uzağa
gidecekler, nasıl bunlarla diyalog kuracaklar? Lütfen, siz kendinizi
bunların yerine koyun ve şu an, bize gelen en önemli taleplerin
başında bu uzak mesafelerde kalan mahkûmlarla ilgili talepler ve
bunları biz sıklıkla Adalet Bakanlığına
iletiyoruz ama maalesef yine yeterince bir netice alamıyoruz, sürgünler ve
dağıtmalar ülkenin dört bir tarafına hâlen de devam ediyor.
Haberleşme ve
iletişim hakkı da cezaevlerinin keyfî uygulamalarından nasibini
almıştır. Hemen hemen bütün cezaevlerinde belli kitaplara sansür
uygulanmakta ve mahpuslara istedikleri oranda kitaplar verilmemektedir.
Şimdi, bir kitabın eğer basımı ve
dağıtımı serbest ise bunun üzerinde kanuni bir yasaklama
varsa hangi yayına niçin sansür uygulanıyor, bunun da hukuki bir
izahı maalesef yok.
Uygun fiziki
koşulların sağlanması, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Kanununun 63üncü maddesi hükmü ile güvence altına
alınmış olmasına rağmen, uygulamada oda ve yatak
sayıları yetersiz olup, yine cezaevi yönetiminin yatakları,
mahpuslara para karşılığı sattığı
mahpusların şikâyetleri arasında yer almaktadır.
Hijyen
koşulları ise olumsuz olup hastalıklara davetiye
çıkarır niteliktedir. Bu kadar tutuklu, hükümlü, mahkûm olursa, 59
binden 146 bine kadar çıkan bir rakam olursa tabii ki Türkiyeye cezaevi
yetiştirilmesi de mümkün değil. Şu an sadece Diyarbakıra
yapılan yeni cezaevinin keşfi 200 trilyon lira
civarındadır, 200 trilyon eski parayla, yeni parayla 200 milyon TL
civarındadır ve boyuna cezaevi yapılmaktadır. Yani toplumun
sosyal dokusu rahatlatılacağına, adli suçlarda suç
işlemenin önünü kesecek çalışmalar yapılması
gerekirken; öbür taraftan da hem o noktada gerekenler yapılmamakta hem de
siyasi meselede kafasını kaldıran, bir şekilde
gözaltına alınmakta, tutuklanmakta ve ondan sonra, çıkana kadar
canı çıkmaktadır, dört sene, beş sene, altı sene bu
uzun tutukluluk hâlleri devam etmektedir.
Değerli
arkadaşlar, hükümlünün muayene ve tedavi hakları da sürekli olarak
ihlal edilmektedir. Mahpusların pek çoğu, sürekli tedavi gerektiren
ve ölümcül sonuçlara yol açabilecek hastalıklara yakalanmış
durumdadır. Olumsuz cezaevi koşullarının da bu
hastalıklara yol açtığı gözlenmektedir. Ve işin en
enteresan tarafı, neredeyse nüfusunun yarısı bugüne kadar
gözaltına alınmış, tutuklanmış, işkenceden
geçmiş ve önemli bir kısmı tutuklu kalmış.
Diyarbekirde bir
mahkûm koğuşu yoktur Sayın Bakanım. En ufak ameliyatlar
Elâzığa, Malatyaya, Antepe havale edilmektedir. Ben şahsen
bunu ilk duyduğum vakit tüylerim diken diken oldu. 3 bine yakın yatak
kapasitesi var bugün Diyarbakırın, Dicle Üniversitesinin 1.050
yataklı hastanesi var, 550 yataklı araştırma hastanesi var,
450 yataklı devlet hastanesi var, var, var, var; kanser hastanesi var,
onkoloji hastanesi var ama bir mahkûm koğuşu yok. Mahkûm koğuşu
olmadığı için de ameliyat için gönderilen bu mahkûmlar, çevre
illere sevk ediliyor. Çevre illerdeki doktorların da siyasi kanaatine göre
ve duruşlarına göre bu insanlar maalesef daha da mağdur
oluyorlar. Yani, bunun başka türlü bir izahı yok, bu, zulümden
başka bir şey değil.
Değerli arkadaşlar,
çocuk cezaevlerinde kalan mahkûmlarla da ilgili ciddi sorunlar var.
Biliyorsunuz, bu, Türkiyenin derin bir yarasıdır. En son
Pozantı Cezaevinde yaşanan skandalı örtbas etmek mümkün
değildi ama ne olduysa o da bir şekilde kapatıldı, gitti.
Değerli arkadaşlar,
hepimiz çocuk sahibiyiz, hepimiz çocuk olduk. Bugün insanın
çocukluğunda yaşadığı en ufak bir travma bir ömür boyu
devam ediyor ve hangi psikoloğa giderseniz gidin -artık Türk
filmlerine bile konu oldu- sizi uzatıyor bir kanepenin üzerine, Gözlerinizi
kapatın. diyor ve çocukluğunuzdan başlıyor sizi çözmeye,
bilinçaltınızı. Neler
yaşadığınızı, ne olduğunu, hangi
olayların psikolojinizde ne gibi depresyonlara sebep olduğunu
anlamaya çalışıyor.
Şimdi,
çocuklarımızla ilgili, özellikle bu Sincan Cezaevi ve Pozantı
Cezaevi birer örnek oldu yani kötü örnek oldu, örnek oldu derken. Keşke
doğru düzgün bir örnek olsaydı. Herkesten ve her şeyden fazla bu
konuların üzerinde durmak lazım.
Ve hasta
mahkûmlardan bahsetmiştim. 3 Kasım 2013 tarihi itibarıyla 162si
ağır olmak üzere 544 hasta mahkûm var değerli arkadaşlar.
Yine, biliyorsunuz, bunların bir kısmını
Cumhurbaşkanımızın affetme veya salıverme yetkisi var
ama ne hikmettir ki ancak ya tabutları oradan çıkmakta veyahut da bir
şekilde oradan çıkan insanlar beş gün, on gün sonra
hayatını kaybetmektedir. Yani buna da, yine, insaf ölçülerinde bir
müdahale gerekmektedir.
24 Ocak 2013 tarih
ve 6411 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun ile hasta mahkûmların
cezalarının, iyileşinceye kadar geriye
bırakılması durumu yeniden düzenlenmiş ve
hayatını yalnız idame ettirememe şartına toplum
güvenliği bakımından tehlike oluşturmama şartı
da eklenmiştir. Allahınızı severseniz, bu ne
demektir? Sayın Bakanım, bunu lütfen bir izah edin,
hayatını yalnız idame ettirememe şartına toplum
güvenliği bakımından tehlike oluşturmama şartı
da eklenmiştir, haberiniz var mı? Varsa nasıl kabul ettiniz, hangi
vicdanla, niye kabul ettiniz?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) Burada kabul ettik.
ALTAN TAN (Devamla)
Nasıl müdahale etmediniz? Yani adli tıp Hayatını tek
başına sürdüremez. şeklinde bir rapor verse dahi,
savcının Toplum için tehlikeli değildir. kararının
olması gerekmektedir. Ne söyleyelim, bilmiyorum. Adam ölüyor. Peki, hangi
toplum güvenliğini, şartını, bir şeyini ihlal edecek,
nasıl edecek, bunun anlamı ne, manası ne yani bunun? Ben
şahsen anlayamadım. Anlayan varsa buyursun, izah etsin.
Değerli
arkadaşlar, yoğun idari baskılar, tecrit cezaları, ortak
alana çıkma hakkının engellenmesi, tecridin yol
açtığı fiziksel ve psikolojik sorunlar, ısınma sorunu,
havalandırma hakkının engellenmesi, görüş ve telefon
sürelerinin kısalığı, dışarıdan gelen
gazete, dergi ve yayınlara ulaşımın engellenmesi,
yemeklerin sağlıksız ve kötü oluşu, fiziki
koşulların yetersizliği, sürekli görev yapan bir hekimin
olmayışı, genel sağlık hizmetleri ve diş
sağlığı hizmetlerine erişimde zorluklar, hastaneye
sevklerde yaşanan gecikmeler, sevkler sırasında uygunsuz cezaevi
araçlarında uzun süre bekletilme -ki biliyorsunuz bir mahkûm aracı
bir yerde devrildi, bir başka olayda yandı; bunları üst üste
koysak onlarca mahkûm bu sevk sırasında hayatını kaybetti
değerli arkadaşlar- mahremiyetin göz ardı edilmesi ve
sağlık personelinin olumsuz tutumları gibi sorunlar yüzünden
mahkûmlar yaşamlarını artık idame ettiremez hâle
getirilmiştir ve yine, ayrıca Sincan Cezaevi dâhil, birçok cezaevinde
-Bolu, Buca-Kırıklar, Beycuma gibi cezaevleri bunların
başında- hücrelerin yatakhane olarak kullanılan bölümlerine bile
kameraların kurulmakta ve kameralarla bütün özel hayat da izlenmektedir.
Değerli
arkadaşlar, dediğim gibi, bunları, bütün bu olumsuz
şartları yıllarca yaşadık ama işte, o damdan
düştükten sonra, bugün, demek ki insan biraz rahatlayınca neler olup
bittiğini çok fazla incelemiyor, kurcalamıyor.
Bir mahkûmdan
bahsetmek istiyorum: Hasan Kaçar, 29 yaşında, müebbet hapse mahkûm,
on yıldır cezaevinde bulunuyor ve ankilozan spondilit
hastasıdır. Otuz gün önce yürüyebiliyordu ama artık
hastalığı nedeniyle hareket edemiyor ve boynunu çeviremiyor.
Hâlihazırda hastanede ancak bürokratik engellemelerden ötürü müdahale
edilemiyor, hastaneden tekrar cezaevine gönderilme olasılığında
yaşama şansı da belki hiç olmayacak.
Değerli
arkadaşlar, dert çok ve Sayın Bakanın bu konuda gayretlerini de
biliyoruz. Hani bazen diyorlar ya Yiğidi öldür, hakkını yeme.
Ama bu gayretler, Sayın Bakanın gayreti demek ki yeterli gelmiyor;
Parlamentonun biraz kendine gelmesi lazım, AKP Grubunun kendine gelmesi
lazım, Hükûmetin kendine gelmesi lazım. Bu sorunları eğer
siz Parlamentoda kanunlar hâline, Bakanlıkta yönetmelikler hâline
getiremezseniz bunların hepsinin yine hiçbir anlamı yok.
Çağdaş
Hukukçular Derneğiyle ilgili yine yapılan gözaltılar, bir
yıla yakındır tutuklu bulunan avukatlar, yere
yatırılarak kolu kırılırcasına bükülen ve zorla
parmak izi alınan İstanbul Şube Başkanı Taylan Tanay,
aynı muamelelere maruz kalan Başkan Selçuk Kozağaçlı, bu
örneklerden sadece birkaç tanesi.
Adliyelerdeki
emekçilerin, çalışan memurların çektikleri
sıkıntıları da ayrı. Bir sayfa da onların
gönderdikleri maruzat var. Ne yazık ki zaman az, dert çok.
Değerli
arkadaşlar, son olarak da şundan bahsetmek istiyorum: Tutuklu
milletvekilleri bir skandala dönüştü; Meclis
Başkanlığı açısından skandal, Başbakan
açısından skandal, bizler için skandal. Ne olduysa oldu. Şimdi
en son Anayasa Mahkemesi insafa geldi, bir karar verdi, 2
arkadaşımız -CHPden 1 arkadaşımız daha önce, bir
arkadaşımız daha sonra- serbest bırakıldı. 5 tane
milletvekilimiz şu an cezaevinde, Hatip Dicle 6ncısı,
cezaevinde.
Peki, değerli
arkadaşlar, bu bir haftadır bu mahkeme neyi
tartışıyor, neyi bekliyor? Ve son olarak, Efendim, Anayasa
Mahkemesi gerekçeli kararını yayımlasın. dedi. Mecbur kaldı
Anayasa Mahkemesi, bu zatı muhteremler diyeceğim ama onu da mecburen
söylüyorum, onların keyfi için gerekçeli kararı da bugün
yayımladı. Yine bu iş kaldı pazartesiye.
Değerli
arkadaşlar, bu işi kan davasına çevirirseniz ülkeye yazık
edersiniz. Barış lazım, uzlaşma lazım. Bu
arkadaşlarımızın kaldıkları her saniye zulümdür,
haksızlıktır, yazıktır. Bunların hepsinin
giderilmesi için hepimize büyük işler düşüyor.
Saygılar
sunuyorum, teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tan.
Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Binici
Buyurunuz
Sayın Binici, süreniz yirmi dakika. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı ve bağlı kuruluşların 2014 bütçesi
üzerinde BDP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
herkesi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, sürdürülebilir kalkınma ve ekonomik büyüme için gerekli
olan temel girdilerin başında, hiç kuşkusuz, enerji
kaynakları gelmektedir. Bu bakımdan, tüm ekonomiler için, enerji
alanında sürdürülebilir politikalar oluşturmak ve arz
güvenliğini sağlamak, yaşamsal derecede önem arz etmektedir.
Sürdürülebilir enerji politikaları, insanı odağına alarak
doğal çevreyle uyumu hedeflerken, arz güvenliği de kaynak
çeşitliliğinin yanı sıra enerjinin düşük maliyetli
olarak talep edilen miktar ve kalitede topluma arz edilmesini içermektedir.
Günümüzde enerji kaynakları, sürdürülebilir ekonomik büyümeyi, sosyal
yapıyı ve çevresel faktörleri
direkt olarak etkilediği gibi, uluslararası siyaseti de
şekillendiren, en önemli belirleyen hâline gelmiştir.
Esasen, başta
petrol olmak üzere fosil yakıtların uluslararası siyaset
üzerindeki ağırlığı, 19uncu yüzyılın
ortalarına kadar dayanmaktadır. Emperyalist ülkeler, bu tarihlerden
itibaren dünya siyasetini, petrol ve enerji kaynaklarını esas alarak
belirlemeye başlamışlardır. Kısa sürede sanayi koluna
dönüşen petrole olan bağımlılık arttıkça, dünya
yüzeyinde tespit edilen petrol bölgelerine yöneliş de ivme
kazanmıştır. Bu yöneliş sonucunda patlak veren birinci
paylaşım savaşlarıyla Orta Doğu ve Afrikanın
kuzeyindeki petrol kaynaklarının, ikinci paylaşım
savaşlarıyla da Kafkasya bölgesindeki petrol kaynaklarının
ele geçirilmesi hedeflenmiştir.
Petrolün yanı
sıra doğal gazın da emperyal güçler tarafından ele
geçirilme çabaları, dünyamızı savaşlar, isyanlar, askerî
darbeler ve katliamlarla karşı karşıya
bırakmaktadır. İnsanlık dışı bir
değerlendirme olmakla birlikte Bir damla
petrol, bir damla kandan daha değerlidir. diyen dönemin
İngiltere Başkanı Winston Churchill, insanlığın
petrol yüzünden yaşadığı mücadeleyi en dramatik biçimde
özetlemiştir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) İbrahim Bey, Suruçtan telefon ettiler, elektrikleri yok,
dağıtım
İBRAHİM
BİNİCİ (Devamla) Onu soracağım Sayın
Bakanıma.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hayır hayır, dağıtım şirketi de Taner
Yıldızın akrabasıymış, eskiden orada Genel
Müdürlük yaptığı şirketmiş. Sen de oradan Suruçun o
derdini dile getirirsen memnun olurum.
İBRAHİM
BİNİCİ (Devamla) Orta Doğu, Kuzey Afrika, Rusya
Federasyonu, Kafkaslar ve Orta Asyada hâlen devam etmektedir. Bu
bakımdan, enerji, artık salt ekonomik gelişmeyle ilgili
değil, aynı zamanda ülkenin güvenliğiyle de direkt ilişkili
bir konuma gelmiştir.
Dünya ekonomisinde
sürmekte olan enerji mücadelesinin en önemli aktörlerinden birisi, hiç
kuşkusuz, Amerika Birleşik Devletleridir. Yeryüzünde tüketilen
birincil enerji ve ham petrolün dörtte 1ini, benzinin ise yarıya
yakınını tek başına tüketen bir ülke olarak petrol
tüketiminin üçte 2sini ithal etmektedir. Bu nedenle, Amerika için enerji elde
etme mücadelesi, aynı zamanda Amerikanın gelecek ve güvenlik sorunu
olarak görülmektedir.
ABD, devlet
politikası olarak şekillendirdiği enerji sektörünü, enerji
alanlarındaki çıkarlarını korumak için devasa miktarlarda
finansal ve askerî yatırımlar yapmaktan kaçınmamaktadır. Bu
bakımdan, ABDnin tüm çabası, enerjinin hem kaynak hem de
ulaşım güvenliğini garanti altına almaya yöneliktir.
Amacına ulaşmak içinse gerektiğinde askerî gücünü
kullanabilmekte ve bu uğurda gözünü kırpmadan kan dökebilmektedir
maalesef.
Nitekim, ABDnin
Orta Doğudaki varlığı ve bunun için
katlandığı maliyet, enerji oyununun bir parçası olma
zorunluluğundan kaynaklanmaktadır. Bunu sadece kendi enerji
ihtiyacı için değil, dünya enerji hatlarını kontrol etme
yoluyla dünya siyasetini belirleme gücünü sürekli kılma adına
yapmaktadır.
Yine aynı
şekilde küresel enerji piyasasının en önemli aktörlerinden
birisi de, hiç kuşkusuz, Rusyadır. Rusyanın petrol ve
özellikle doğal gazdaki avantajını ekonomik olduğu kadar
siyasi bir silah olarak kullandığı da hepimizin malumudur.
Genel olarak
paylaştığım bu bilgiler çerçevesinde meramımı
kısaca ifade etmem gerekirse, dünyanın üretim lokomotifi konumundaki
ülkelerin esas amacı, enerji arz güvenliğini sürdürülebilir
kılmaya yöneliktir. Dolayısıyla, enerjinin sürekli, güvenli,
kaliteli ve asgari maliyetle temin edilmesinin serbest piyasa ekonomisinin
insafına terk edilmeyecek kadar önemli olduğu da ortadadır.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'nin enerji politikalarını ele alırken,
dünyada şekillenen enerji politikalarından bağımsız
olarak değerlendirmenin mümkün olmadığını
düşünüyorum. Nitekim, enerji kaynaklarının neredeyse yüzde
73ünü ithal eden Türkiye'nin, dünyada şekillenen enerji
politikalarından münezzeh olmadığı gayet açıktır.
Türkiye'nin sadece geçtiğimiz yıl enerji ihtiyacı için 60 milyar
doları aşan ithalat yapması bile dünyada şekillenen enerji
politikaları karşısındaki kırılganlığını
yeterince kanıtlamaktadır.
Bakınız,
bu kırılganlığın ulaştığı boyutun
anlaşılması açısından petrol fiyatlarına
ilişkin küçük bir örnek bu meseleyi daha da anlaşılır
kılacaktır. Mesela, geçtiğimiz yıl 137 milyon varil
civarında petrol ithalatı yapıldığını göz
önüne aldığımızda, petrolün varilinde 1 dolarlık
yükselme, petrol faturamızı 137 milyon dolar artırmakta ve
dolayısıyla cari açık belasını da beraberinde
getirmektedir.
Değerli
milletvekilleri, tüm dünyada enerji sektöründeki neoliberal politikalar ve
yürürlükte olan serbest piyasa ekonomilerinin sorgulandığı bir
süreçten geçiyoruz. Stratejik önem arz eden enerji konusunun bir devlet
politikası olarak şekillendirildiği bu süreçte Hükûmetin enerji
alanını tamamen özel sektöre bırakma ısrarını
anlamak da mümkün değildir diyebilirim.
Bu
anlayışın bir sonucu olarak, özellikle doğal gaz ve
elektrik arz güvenliği konusunda hemen her yıl bıçak
sırtı durumlar yaşandığı
malumlarınızdır. Dolayısıyla, enerji
alanının kamu hizmeti niteliğinde benimsenmesi ve devlet
politikası çerçevesinde yeniden yapılandırılması
zorunludur.
Değerli
milletvekilleri, bu Hükûmet, iktidarı devraldığı 2002
yılından itibaren uygulamaya koyduğu politikalar neticesinde
yüzde 67 olan dışa bağımlılık oranını
yüzde 73e çıkarmıştır. Gelinen noktada üretilen elektrik
enerjisinin ise neredeyse yarısı, tek bir kaynaktan yani yüzde 98
oranında dışa bağımlı olduğumuz doğal
gazdan üretilmektedir. Elektrik üretiminde içine düşürüldüğümüz
girdap yalnızca bununla da sınırlı değildir. Elektrik
üretiminde kullanılan ithal kömür ve fuel oil gibi diğer ithal
kaynakların miktarı, yüzde 12yi de çoktan aşmış
durumdadır. Sonuç olarak, elektrik üretimimizin neredeyse yüzde 60ı,
ithal kaynaklarla gerçekleşir hâle getirilmiştir.
Değerli milletvekilleri, elektrik
üretiminde başta doğal gaz olmak üzere ithal kaynak payını
düşürmek ve dışa bağımlılığı
azaltmak adına yenilenebilir kaynaklara yöneldiğini söyleyen Hükûmet,
sayıları 2 binleri çoktan aşmış HES projeleriyle
kaş yapayım derken göz çıkarmıştır. Ilısu ve
Munzur projeleriyle giriştiği doğa, tarih ve kültür
katliamlarına yenilerini ekleyen Hükûmet, kendi üyesi Bakanın
ifadesiyle de HESlerle de ufak dereleri mahvetmişiz. diye bir itirafta
bulunmuştu.
Dünyada eşi benzeri olmayan, en az 12
bin yıllık tarihî Hasankeyfin, baraj gölü alanında kalacak
olması Hükûmetin umurunda bile değildir. Bunun yanı sıra,
resmî rakamlara göre, zarar görecek olan 55 binden fazla insanın kültürel,
sosyal ve ekonomik hakları da görmezden gelinmektedir. Tıpkı geçmişte
olduğu gibi, kısa ömürlü barajlar için de Birecik ve Yortanlıda
yapılmış olan kültür katliamlarının benzeri
Hasankeyfte, doğa katliamlarının devamı da Munzur ve
Fırtına Vadisinde uygulamaya konulmuştur.
Unutulmamalıdır
ki enerji üretiminde yeni alternatifler geliştirilmesi imkân dâhilindedir;
lakin, tarihî, kültürel ve doğal değerlerimizin alternatifi yoktur.
Bu noktada hemen belirtmek isterim ki kaynaklardan en rasyonel biçimde
yararlanmak enerjide dışa bağımlı olan Türkiye
açısından elbette ki önemlidir. Ancak, DSİ ve Elektrik
İşleri Etüt İdaresi tarafından uygulanan Su Kullanım
Hakkı Yönetmeliğiyle akarsularımız kaynağından
kuşatılmış, âdeta doğa ve çevre talanına
dönüşmüştür. Doğu Karadeniz Bölgesindeki hemen her dere
üzerinde birden fazla, özellikle İkizderede 26 adet HES projesine onay
verilmesi bu talan anlayışının en açık
kanıtıdır.
Nitekim, bu duruma daha
fazla kayıtsız kalamayan Çevre ve Şehircilik Bakanı su
uzmanı olan kabine arkadaşının yerine HES projeleriyle
ufak dereleri de mahvettik. diye açıkça itirafta bulunmuştur. HES
projelerinin araştırılmasıyla ilgili bugüne kadar
verdiğimiz önergeleri dikkate almayan iktidar partisinden bir Bakanın
bu itirafını önemsiyor ve samimi olduğuna inanmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmetinin
üzerinde inatla durduğu diğer bir konu da nükleer santral kurma
hayalidir. Avrupa ülkeleri nükleer enerjiden vazgeçerken AKP Hükûmeti Mersin ve
Sinopta nükleer santral kurmanın arayışına
düşmüştür. Tamamen milliyetçi kaygılarla nükleer santrale destek
veren azınlığı arkasına alan iktidar, başta yöre
halkı olmak üzere büyük toplumsal muhalefeti görmezden gelmektedir.
İktidar, nükleer silah sahibi olma heveslisi ırkçı ve şoven
kesimleri mutlu etmek için sivil toplum örgütleri ve enerji uzmanlarının
itirazlarına da kulaklarını tıkamıştır.
Bildiğimiz
üzere, Çernobil kazasının belleklerimizdeki izi neredeyse silinmeye
yüz tutmuşken, Fukuşima belasıyla yeniden
canlanmıştır. Aslında, Çernobil, kuşaktan
kuşağa aktarılan kötü bir miras gibi, hâlen girdiği
bedenlerde sinsice yaşamaya devam etmektedir.
Japonyada
yaşanan deprem ve tsunami felaketiyle yaşanan kazanın
boyutları, içinde bulunduğumuz bugün bile tam olarak
bilinememektedir. Teknoloji devi olan Japonya, bu kazayı önleyemediği
gibi, kazanın boyutlarını ve gelecekteki etkilerini hesap
etmekten uzaktır.
Fukuşima nükleer
santral kazasının belki de hayra yorulacak tek yanı, nükleer
enerjinin risklerini, insanın bu facia karşısındaki
çaresizliğini, en önemlisi de telafisi mümkün olmayan doğa ve çevre
felaketlerini bir kez daha göz önüne sermesidir. Bu nedenlerledir ki Almanya,
Belçika ve İspanya başta olmak üzere, birçok Avrupa ülkesi yeni
nükleer enerji projelerini rafa kaldırmışlardır.
Değerli
milletvekilleri, henüz nükleer tesisi olmayan Türkiye'nin, 1999'da meydana
gelmiş olan İstanbul İkitelli'deki olayla "dünyanın en
önemli 20 radyoaktif kazası" listesine girdiğini
hatırlayanlarınız vardır. Hurda deposundan mı, yoksa
Çekmece Nükleer Araştırma Merkezinden mi kaynaklandığı
bugün bile çözülemeyen bu kaza hâlen esrarını korumaya devam
etmektedir.
Yine, nükleer tesis
olmayan Türkiye'de İkitelli benzeri bir olay bu sefer de on üç yıl
sonra İzmir'de ortaya çıkmış ve Gaziemir'deki eski bir
kurşun fabrikasının bahçesinde nükleer atık skandalı
patlak vermiştir. Üstelik bu atıklardan
hazırladığı raporlar vesilesiyle yıllardan beridir
haberdar olduğu ortaya çıkan Türkiye Atom Enerjisi Kurumu,
atıkların üzerine 1.200 ton kum döktürerek bu olayın üzerini
kapatma yoluna gitmiştir. Düşünün ki bu kurum, Türkiyenin nükleer
enerjisiyle ilgili her faaliyetini ve araştırmaları yapan yegâne
kurumdur. Düşünün ki bu kurum, Mersin ve Sinopta kurulması planlanan
nükleer santrallerin her aşamasında sözüm ona denetimini yapacaktır
ve yine düşünün ki bu kurum, nükleer yakıt çubuklarının
eritildiğine dair şaibelerin dolaştığı bu tesiste
ortaya çıkan skandalın üzerini AKP kumuyla örtmüştür maalesef.
Değerli
milletvekilleri, şimdi sayın vekilim de bahsetti. Beni de biraz önce
aradılar; Urfa, Diyarbakır, Mardin bölgesinde yani DEDAŞ
dağıtım şirketi bölgesinde bulunan illerde maalesef yedi sekiz
saatten beri elektrik yok.
MUHARREM IŞIK
(Erzincan) Dikmende de yok.
İBRAHİM
BİNİCİ (Devamla) Diyarbakır, Şanlıurfa, Mardin,
Batman, Şırnak, Siirt illerinin elektrik dağıtım
işi Dicle Enerji Yatırım, Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketine
özelleştirme yoluyla devredildi, bu özelleştirmenin hisse devir
sözleşmesi 28 Haziran 2013 tarihinde imzalanarak kesinlik kazandı. İşte,
ne olduysa bu tarihten sonra oldu. Geçtiğimiz yaz başından bu
yana DEDAŞ ağındaki illerimizde zaten var olan elektrik
kesintileri insanlarımızı âdeta canından bezdirmiştir.
Özelleştirme devrinin gerçekleşmesinin hemen ardından
başlatılan, sözüm ona, yok trafoların
bakımıymış, yok onarım ve yenileme
çalışmalarıymış, türlü gerekçelerle halk
karanlığa mahkûm edilmektedir. Hemen çevresinde yer alan
barajların yanı sıra Atatürk Barajına da ev sahipliği
yapan Urfa ve dağıtım bölgesindeki diğer iller, artık
bu kesintiler için ileri sürülen hiçbir gerekçeye ne inanıyor ne de
dikkate alıyorlar.
DEDAŞ
ağındaki illerin özellikle yoksul kenar mahalle ve köylerinde
uygulanan kesintilerin kaçağı önleme gerekçesiyle
yapıldığı bizzat DEDAŞ yetkililerince ifade
edilmektedir. Uyanık geçinen yetkililerin kesintiler için yoksul mahalle
ve köyleri seçmesinin tek nedeni ise elektrik kesintilerini gündemden
kaçırmaya yöneliktir.
Ancak, gün geçmiyor
ki kesintiler nedeniyle Urfa'da, Suruç'ta, Siverek'te, Kızıltepe'de,
Harran'da, Mardin'de, Diyarbakır'da, Van'da, Muradiye'de ve daha pek çok
yerde protesto edenler sokağa çıkmasın.
Protestoların
yapıldığı yerlere bakıldığında,
kesintilerin sadece DEDAŞ bölgesiyle sınırlı
olmadığı, bir bütün olarak Kürt coğrafyasında
uygulandığı görülecektir. Kürtlerin elektrik kesintileriyle
terbiye edilmesine yönelik bu uygulamaları protesto ediyorum,
kınıyorum ve bir an önce sonlandırılmasını
diliyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Binici.
Sayın
milletvekilleri, 20.30a kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.39
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.31
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Dilek YÜKSEL (Tokat)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 30uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesinhesap Kanunu
Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, altıncı tur üzerinde söz
sırası Adalet ve Kalkınma Partisinin.
İlk konuşmacı Bartın Milletvekili
Yılmaz Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Tunç.
AK PARTİ GRUBU ADINA YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet
Bakanlığının 2014 yılı bütçesi hakkında AK
PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel
Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
AK PARTİnin adalet vizyonu, güven veren adalettir.
Bunun için, AK PARTİ adaletle ilgili sorunların tümünü hem parti
programıyla hem de hükûmet programlarıyla analiz etmiş,
hazırlanan Yargı Reformu Strateji Belgesinde belirtilen
hususların yüzde 70ini adım adım gerçekleştirmiştir.
Türkiye, son on bir yılda atılan bu adımlarla hukukun hâkim
olduğu, her vatandaşın hakkını arayabildiği bir
ülke hâline gelmiştir.
Adalet
Bakanlığının 2002 bütçesi 808 milyon lira iken 2014 bütçesi
10 kat artışla 8,8 milyar liraya yükselerek dikkate değer bir
artış gerçekleştirilmiştir on bir yıl içinde.
AK
PARTİden önce adalet hizmetleri fiziki imkânsızlıklar
içerisinde, apartmanların ara katlarında görülürken, bugün adalet
teknolojiyle donatılmış saraylara
taşınmıştır.
Geçen
yüzyıldan kalan ve güncelliğini kaybeden, toplumun gerisinde kalan
temel kanunların tamamı yenilenmiş, ceza mevzuatımız
ve özel hukuk mevzuatımız çağdaş sisteme
uyarlanmıştır.
Cezaevi
şartları insan haklarına uygun hâle getirilmeye
çalışılmış, cezaevlerinin fiziki imkânları ve
ceza infaz mevzuatı da daha çağdaş hâle getirilmiştir.
AK
PARTİden önce güçlünün hukukuna göre şekillenen adalet bugün hukukun
gücünü yansıtmakta, sıfatı ne olursa olsun, yanlış
yapandan millet adına hesap sorulmaktadır.
Bugün,
darbe anayasasına göre şekillenen bir Anayasa Mahkemesi yerine
Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve baroların da üye seçebildiği,
bireysel başvuru hakkıyla bir insan hakları mahkemesine
dönüşen bir Anayasa Mahkemesi vardır.
Ankaradaki
120 yüksek yargı mensubunun seçtiği bir HSYK yerine, bugün, Türkiye
genelindeki 13 bin hâkim ve savcının seçtiği,
Bakanlığın uhdesindeki yetkilerin devredildiği, demokratik
hukuk devleti ilkesine uygun bir HSYK vardır.
Değerli
milletvekilleri, AK PARTİ iktidarı döneminde yargı
bağımsızlığının ortadan
kaldırıldığı şeklindeki konuşmalar tamamen
çarpıtmadan ibarettir. Yargı kurumlarını ve
mensuplarını da itham altında bırakan bu karalama
kampanyalarına katılmamız mümkün değildir. Bunlar, bu
kampanyayı yapanlar genellikle darbe davalarından rahatsız olan
çevrelerdir. Milletimize karşı komplo kuranlar
karşısında yargının sessiz kalması beklenemez. Bu
önemli suçları soruşturmak demokratik hukuk devletinin gereğidir.
Silivrideki mahkemenin kararları meşru değildir. Onları
yargıç olarak tanımıyoruz. demenin hukuk devletinde yeri
yoktur. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru nedeniyle verdiği
kararı bir beraat kararıymış gibi topluma sunmak da
doğru değildir. Bugün yayınlanan gerekçeli kararı
incelediğimizde, evet, tutukluluk süresi açısından kabul
edilebilirlik kararı veriliyor ancak daha önemli olan, tutuklanmayı
haklı gösterecek somut olayın gerçekleşmediği
iddialarını yüksek mahkeme reddediyor. Hepimizin yargı sürecini
sonuna kadar beklememiz ve ona göre konuşmamız gerekiyor.
Ülkemizde, özellikle 2010 referandumuyla birlikte,
yargı bağımsızlığının
güçlendirilmesinden rahatsız olanlar, yargının arka bahçe
olmaktan çıkıp milletin yargısı hâline gelmesini hazmedemeyenlerdir.
Yakın tarihimiz yargının arka bahçe hâline geldiği örneklerle
doludur: Partisinin il kongresinde konuşan dönemin Adalet
Bakanını hatırlıyoruz. 27 Mayısla birlikte Türk
demokrasisinin üzerinde asker ve yargı vesayetini kuranları
hatırlıyoruz. Darbenin ilk 7 ayı içinde 614 yüksek yargı
mensubunu resen emekli edip yerine Yassıada mahkemesinin hâkim ve
savcılarını yerleştirerek yüksek yargıyı
parselleyenleri hatırlıyoruz. Adnan Menderes için idam kararı
verenlerin Anayasa Mahkemesine nasıl üye yapıldıklarını
hatırlıyoruz. Bugünkü yargı için İktidarın arka
bahçesi. diyenler, geçmişte kendi arka bahçeleri olarak
kullandıkları bir yargıyı özlüyor olabilirler ancak
artık o günler geride kalmıştır.
Elbette ki yargı
bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğünü daha da
kuvvetlendirme adına önemli çalışmalar yapılması
gerekir, biz buna katılıyoruz. Şu anda, Yargı Reformu
Strateji Belgesinin önemli bir kısmı gerçekleşmiş ve
gerçekleştirilmektedir ve 2014 yılında da bu reformların
devam edeceğine olan inancımı belirtmek istiyor, Adalet
Bakanlığı bütçesinin hayırlı olmasını
diliyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tunç.
Çanakkale Milletvekili İsmail Kaşdemir.
Buyurunuz Sayın Kaşdemir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL
KAŞDEMİR (Çanakkale) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
2014 yılı bütçe görüşmelerinde Adalet Bakanlığı
bütçesi üzerinde söz aldım. Sizleri saygılarımla
selamlıyorum.
Anayasanın 2nci maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin
demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olduğu ifade edilmektedir
ancak, bir devlete hukuk devleti denebilmesi için sadece anayasada ifade
edilmesiyle değil, onun uygulamalarına ve bazı hususların
gerçekleşmesine bağlıdır. Hukuk devleti, yasama ve
yargının ve özellikle yürütme ve idarenin hukuka bağlı
olduğu, hukukun üstünlüğüne dayalı, yönetilenlerin olduğu
kadar yönetenlerin de hukuka bağlı olduğu sistemin
adıdır.
AK PARTİ iktidarları boyunca, hukuk devleti
ilkesinin gerçekleşmesiyle ilgili önemli adımlar
atılmış, önündeki engellerin önemli bir kısmı
kaldırılmış, sürekli olarak yüksek yargı
organlarının açılış törenlerinde veya bilimsel
toplantılarda dile getirilen hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmayan
bazı uygulamalara son verilmiştir. Bir ülkede hukuk devleti
anlayışının yaşayabilmesi için o sistemin demokratik
bir yapıya sahip olması gerekir. Demokrasinin olmadığı
bir ülkede hukuk devletinden söz etmemiz mümkün değildir. Bir ülkede
demokrasinin var olması için de halkın
katılımının yanı sıra hukukun üstünlüğü, çok
partili siyasi hayat, halkın kendi idarecilerini özgürce seçmesi gibi
unsurların var olması gerekir. Bu bağlamda, demokrasi ve hukuk
devleti ilkeleri birbirlerinin tamamlayıcısı konumunda olan iki
önemli olgudur. Yani, demokrasi olmazsa hukuk devleti, hukuk devleti olmazsa
demokrasi olmaz. AK PARTİ iktidarlarının önem verdiği ve
başarılı olduğu işte budur. Milleti devletiyle
birlikte ayakta tutacak ve güçlendirecek bu iki ilkeye yaptıkları
katkıdan dolayı hem Bakanlığımıza hem de
hükûmetlerimize teşekkür ediyoruz. Bağımsız ve
tarafsız yargı oldukça pozitif hukuka ve vicdanlarına göre karar
veren, brifinglerde kendilerine söylenen veya dikte edilenleri değil,
vicdanlarının sesini dinleyen yargıçlar demokrasimizi ve hukuk
devletimizi güçlendirecek ve geleceğe taşıyacaktır. İddia
edildiği gibi, hukuk devletini ve demokrasimizi tahrip değil, tam
aksine tamir etmeye çalışıyoruz. Güçlü bir devletin güçlü bir
toplumla mümkün olduğunu biliyoruz. Milletin egemenliği güçlü bir
toplum ve güçlü bir hukuk sistemiyle mümkün olacaktır. Milletin egemenliğine
kayıt ve şart koyan her şeyle mücadele etmeye
kararlıyız. AK PARTİ, demokrasiyi savunmaya, hukuk devleti
ilkesini yüceltmeye, milletin iradesine ram olmaya, çetelerle, mafyalarla,
gayrimeşru örgütlerle mücadele etmeye devam edecektir. Neredeymiş o
örgüt? Gidip o örgüte üye olacağım. asla demeyecektir. Her kim ki
bundan böyle, millî iradeyi akamete uğratmaya teşebbüs ederse, kim ki
milletten aldığı meşru yetkiyle göreve gelen hükûmete
demokrasi ve hukuk dışında saldırırsa, tuzak kurarsa
karşısında hukuku, karşısında demokrasiyi,
karşısında yüce milletimizi görecektir. Bundan böyle, iktidar
olmak isteyenler birilerinin kulaklarına bir şeyler
fısıldamayacak, birilerinin huzuruna çıkmayacak, ne söyleyecekse
millete söyleyecek, milletin huzuruna çıkacaktır. Türk
yargısının alnına kara çalanları, Sizi içeri
tıkan kuvvet böyle istiyor. diyenleri, 367 garabetini icat edenleri ve
onlara destek verenleri millet affetmemiş ve milletimiz onları
vicdanında yargılayarak mahkûm etmiştir. Şimdi de Türk
demokrasisinde en büyük hakem olan milletimiz bu mahkûmiyeti denetimli
serbestliğe çevirmiştir. Millet takip ediyor, kontrol ediyor
Bakalım ıslah oldular mı, bakalım demokrasiye, hukuk
devletine, millî iradeye saygılı olmayı öğrendiler mi?
diye. Kim onlar? diye sormayın. Onlar kendilerini çok iyi biliyor,
millet çok çok daha iyi biliyor. AK PARTİ, millet yetki verdiği
sürece, milletin egemenliğinin tesisi için, Türk demokrasisinde en yüce
makamın Meclisimiz olması için, demokratik hukuk devleti ilkelerinin
tam olarak bu ülkede hâkim olması için, bağımsız ve
tarafsız yargı için, adaletin hüküm sürmesi için, hiç kimseden
korkmadan, çekinmeden çalışmaya devam edecektir. Hakkı Hak
bilen, gücünü milletinden alan kimseden korkmaz, kimseden çekinmez.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2002den bu yana yani AK PARTİ hükûmetlerinin iş başında
olduğu dönemde hukuk ve demokrasi alanında
yaptığımız reformlar hepimizin malumu. Biz, reformcu bir
partiyiz ve reformlarımızı sürdürmeye devam edeceğiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2014 yılı bütçe kanununun milletimize, memleketimize
hayırlı olmasını diliyor, sizleri saygılarımla
selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Kaşdemir.
İstanbul Milletvekili Bülent Turan.
Buyurunuz Sayın Turan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA BÜLENT TURAN (İstanbul)
- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının Adalet Bakanlığı bütçesi bölümünde
AK PARTİ grubumuz adına söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, adalet insanlık tarihi
kadar eski bir kavramdır. Çünkü toplumların düzenini sağlayan
yegâne unsur adalettir. Albert Camusun dediği gibi Adalet olmadan düzen
olmaz. Eski çağlardan günümüze, toplumu anlamaya çalışan,
toplum bilimleriyle meşgul olan tüm filozoflar adaletin üzerine
düşmüşler, bununla ilgili çalışmalar
yapmışlardır. Farklı zamanlarda, farklı toplumlarda,
farklı parametrelerle beraber buna ilişkin teori üreten
aydınlarımız farklı kararlara varmışlardır.
Örneğin Aristoya göre güçsüzü güçlüye karşı korumaktır
adalet, Mevlânaya göre her şeyi yerli yerine koymaktır adalet,
Machiavelliye göre ise güçlüden yana olmaktır adalet.
Dolayısıyla, her toplumun, her kesimin, her partinin farklı
adalet anlayışı olmuştur. Yasama organlarının
hazırladığı hukuk kurallarının çok daha ötesinde,
adalet toplumda egemen olan ahlak kurallarıyla da eş değer
anlamlıdır. Adaleti yalnızca yazılı hukuk
kurallarıyla beraber düşünenler, zaman içerisinde yanlış
yaptıklarını anlamışlardır.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede adaletin
gelişimi tıpkı diğer toplumlarda olduğu gibi
değişiklikler arz etmiştir. Yaşam tarzının,
toplum değerlerinin ve bunun daha ötesinde, toplumun temel
parametrelerinin, hukuk kurallarının inkâr edilip de yasalarının
ithal edilmesiyle hazırlanan adalet arayışı çoğu zaman
hüsranla sonuçlanmıştır. Kanunlarımız hep var
olmuş ama adalet arayışımız hep devam etmiştir.
Değerli milletvekilleri, bu konunun son örneklerini
on beş yirmi yılda çok yoğun
yaşadığımız ülkemizde dönüp arkaya
baktığımızda hâkimlerin ve savcıların parti
teşkilatlarına atandığı, âdeta askerî brifinglerle
oturup kalkan yargıçların olduğu,
paran kadar haklı olunan, makamın kadar tutuklu kalınan, rütben
kadar cezalandırılan anlayışın olduğu ülkemizde
çok önemli parametreler, çok önemli değişiklikler olmuştur.
Değerli milletvekilleri, hatırladıkça
yüzümüzün kızardığı o günlerden bugünlere adalet
arayışımızda çok büyük reformlar
yaptığımızı gururla söyleyebiliriz. Her şeyin bitmediğini
biliyoruz ama çok önemli bir adım atıldığını, çok
önemli bir mesafe katedildiğini tüm toplumumuz biliyor.
2002 yılındaki büyük değişiklikten
sonra yani milletin siyasi problemlere el koymasından sonra, Türkiyede
vesayetçi anlayışın büyük oranda
yıkıldığı, güvenlik paradigmasının
değiştiği, mevzuata bakışın önemli oranda
farklılaştığı bir sürece girdik.
Değerli arkadaşlar, tüm bu paradigma
değişiklikleri elbette kolay olmadı. Cezaevlerinden parti
kapatmalarına, çetelerden darbelere, kavgalara, iftira
kampanyalarından yurt dışı şikâyetlere kadar birçok
olmadık savaşla, olmadık problemle
karşılaşıldı. Ancak, biz biliyorduk ki düşünür
Ali Şeriatiin dediği gibi, rahatları rahatsız etmek de AK
PARTİnin görevi. Rahatları rahatsız etmek de AK PARTİnin
göreviydi.
Değerli arkadaşlar, Adalet
Bakanlığımız konuyla ilgili
çalışmalarını yaptığında yargılama
sürecini kısaltmak, hak arama yollarını artırmak, insan
haklarına uygun, gelişmiş ülkelerdeki örnekleriyle beraber somut
adımlar atmak için çok büyük işler yaptı. Sürem yetmediğinden
dolayı bunlara ayrıntılı olarak giremeyeceğim ancak bu
adımların çok somut meyvelerini hep beraber görmeye
başladık. Artık ülkemizde adalet yargılaması daha
hızlı sonuç veriyor. Artık ülkemizde, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine gitmeden kendi ülkemizde Anayasa Mahkememize bireysel
başvuru hakkından kamu denetçiliğine kadar, İnsan
Hakları Kurumuna kadar birçok önemli konuda adım
atıldığını, bunların da zaman içerisindeki somut
verilerinin bizleri mutlu ettiğini hepiniz biliyorsunuz. Örneğin,
Avrupa Birliği kriterlerine baktığımızda, ülkemizdeki
tutukluluk oranlarının -tutuklu sayısının hükümlüye
göre- çok daha ileriye gittiğini, çok daha örnek seviyelere geldiğini
hep beraber gururla gördük. Bunların Yetmez ama evet. olduğunu,
reformlara devam edeceğimizi, büyük riskler alarak
attığımız adımlara büyük riskler alarak devam
edeceğimizi keyifle söyleyebilirim. Biliyorsunuz, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi önünde 2002 yılında binlere yakın rakamlarda
mahkûm olan ülkemiz, son yıllarda 50-60a kadar düşmüştür ve
inşallah daha iyisi olacaktır.
Tabii ki bu uzun soluklu, bu riskli sürecin öncülerinden
çok kıymetli Adalet Bakanımıza son bütçesi olmasından
dolayı, yeni siyasi kararının hem şahsına hem
Hataylı kardeşlerimize hayırlı olmasını,
aynı konuda büyük adımlar atılmasındaki
kararlılığını devam ettireceğimizi buradan
keyifle söylüyorum. Kendisine siyasi hayatında tekrar başarılar
diliyorum.
Tüm Genel Kurulumuzu bütçeye evet diyerek saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Turan.
Konya Milletvekili Harun Tüfekci. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Tüfekci.
AK PARTİ GRUBU ADINA HARUN TÜFEKCİ (Konya)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Ceza
İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş-yurtları Kurumu
bütçesiyle ilgili AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Divanı, değerli arkadaşlarımı
saygı ve hürmetle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, suçun ceza
kanunlarındaki yaptırımı olarak ortaya çıkan infaz
sistemi, bilindiği üzere, caydırıcı olma özelliğine
sahiptir. Gelişmiş ülkelerde uygulanan infaz sistemi gibi,
ülkemizdeki infaz sistemi de Anayasaya, uluslararası kanunlara ve ulusal
mevzuat sistemine bağlı, insan haklarına saygılı; bir
yandan suçluyu toplumdan ayırmak, bir yandan da suçluyu ıslah etme
amacı gütmektedir.
AK PARTİ iktidarları döneminde, her alanda
olduğu gibi, ceza infaz kurumlarının modernleşmesi için de
çok önemli adımlar atılmıştır. Ceza infaz sistemimizde
mevzuat ve diğer altyapı çalışmaları ile önemli
mesafeler katetmiş bulunmaktayız. Yapılan çalışmalarla
modern ve güvenlikli ceza infaz kurumları inşa edilmiş, oda
sistemine geçilmesi de bu arada tamamlanmıştır.
Tüm dünyada, ceza infaz sistemi medeniyetin önemli
göstergelerinden biri olarak kabul edilmektedir, bu nedenle üzerinde
hassasiyetle durulması gerekmektedir. AK PARTİ iktidarı
döneminde bu hassasiyet üst düzeyde gösterilmiştir.
Değerli arkadaşlar, dönemimizde hakikaten ceza
infaz sisteminde önemli değişiklikler
yapılmıştır. Tutuklu ve hükümlülerin insani haklarının
geliştirilmesi, yeni infaz anlayışına uygun olmayan
kurumların kapatılması, modern ve güvenlikli kurumların
sisteme kazandırılması, ceza infaz kurumlarında
şeffaflığın sağlanması, kamu denetimi
yanında uluslararası ve sivil toplum örgütlerinin denetimine
açılması ve bunun güçlendirilmesi, insani inisiyatifin
azaltılarak teknolojinin tüm imkânlarının kullanılması
ve insan kaynaklarının güçlendirilmesi bunların arasında
sayacağımız önemli göstergelerden birkaçıdır.
Önem
verdiğimiz alanlardan biri de hükümlü ve tutukluların insani
haklarının genişletilmesine ilişkindir. Bu önlemler
yalnızca hükümlü ve tutukluların insani haklarını
genişletmemekte, aynı zamanda dolaylı olarak ailelerin de haklarını
genişletmektedir. Yapılan bu düzenlemelerle, ağır hastalığı
olan ve sakatlığı bulunan kişilerin cezalarının
ertelemesinden tutunuz da hükümlülere aile görüşme imkânı
sağlanmış, koşullu salıverilmesine bir yıl ve
daha az olan hükümlülerde cezaların -denetimli serbestlik yoluyla bu
tedbirin uygulanması- infazı bu şekilde
gerçekleştirilmiştir. Tutuklu ve hükümlülerin
yakınlarının ağır hastalığı veya ölümü
hâlinde mazeret izni, inanın en önemli hususlardan biri ve insani
konulardan biri hâline gelmiştir.
AK
PARTİ iktidarı döneminde, ceza infaz alanında insan kaynaklarının
sıkıntı çekilen alan olmaktan çıkarılması da
büyük önem taşımaktadır. Bu kapsamda yürüttüğümüz
çalışmalarla personel sayısı 2002 yılında 25.405
iken ekim ayının sonu itibarıyla 48.928 olmuştur yani
personel sayısı yüzde 93 civarında
artırılmış ve kalan eksiklikler de en kısa süre
içerisinde inşallah ikmal edilecektir.
Değerli
arkadaşlar, ceza infaz kurumlarının en önemli organlarından
biri de Tutukevleri İşyurtları Kurumudur. İş
yurtları, hükümlü ve tutukluların meslek ve sanatlarının
korunup geliştirilmesi veya bir meslek
ve sanat öğrenmeleri için bu amaçla kurulmuş bir tesistir.
Ülkemiz genelinde 362 cezaevi bulunurken bunlardan 233ünde şu anda
iş yurtları bulunmaktadır. Hükümlü ve tutuklulara bir
mesleği edindirme, kazandırma,
boş vakitlerini değerlendirme ve bu arada maddi imkân
sağlama ve en önemlisi de onların ıslahının
sağlanması, topluma kazandırılması
amaçlanmış ve bu alanda önemli bir adım atılmıştır.
Ceza
infaz kurumu işyurduna bağlı iş kollarında endüstri
ürünleri, el işi ürünler, tarım ve hayvancılık ürünleri,
inşaat ve onarım işleri, hizmet sektörü ve uygulamalı
sosyal tesis işletmeciliği olmak üzere 6 ana başlık
altında 100den fazla iş kolunda mal ve hizmet üretilmektedir.
Değerli
arkadaşlar, ben de buradan, yargıda çok önemli reformlara imza atan
Değerli Bakanımıza, inşallah, yeni çıkmış
olduğu kutlu yolda, Hatay ilimizde, büyükşehrimizde kendisine
başarılar diliyor ve bütçemizin memleketimize, milletimize
hayırlar getirmesini temenni ediyor, siz değerli heyeti saygı ve
hürmetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Tüfekci.
AK PARTİ Grubu adına Muş Milletvekili
Faruk Işık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Işık.
AK PARTİ GRUBU ADINA FARUK IŞIK (Muş)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yargı
teşkilatının 2014 yılı bütçesini
görüştüğümüz bugünde, adalet ve hukuk alanında model
alınan, eğitim ve araştırma kurumu olmayı vizyon
edinen Türkiye Adalet Akademisinin büyük bir gayret ve özveriyle yürüttüğü
çalışmalar hakkında sizleri bilgilendirmek üzere, AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Adalet Akademisi, 2003 yılında,
Hükûmetimiz tarafından kurulmuş, tüzel kişiliği olan,
bilimsel, idari ve malî özerkliğe sahip, özel bütçeli bir kamu kurumudur.
Gururla ifade etmek isterim ki mevcut hâliyle, Avrupanın en büyük
yerleşkesine sahip yargı akademisi olarak öne çıkmaktadır.
Bu da bizim yargı alanındaki eğitime ne kadar önem verdiğimizin
önemli bir göstergesidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
adalet dağıtmak, devletin temel fonksiyonlarından biri ve
meşruiyetin de temelidir. Bu alandaki hizmetlerin modern kamu yönetimi
anlayışı çerçevesinde adil, güvenilir, etkili ve makul sürede
sunulması, önemli ölçüde, başta hâkim ve savcılar olmak üzere
tüm yargı personelinin mesleki yetkinliğiyle doğru
orantılıdır. Türkiye Adalet Akademisi, bu amaçla, ülkemizde ve
uluslararası alanda meydana gelen güncel, hukuki gelişmeleri izleyerek
hâkim ve savcıların meslek öncesi ve meslek içi eğitimlerini
planlamakta ve genelde uygulamanın içinden gelen öğretim
görevlileriyle ilgili eğitimi sağlamaktadır. Bu bağlamda,
2013 yılı eğitim döneminde Akademide 1.863 hâkim ve savcı
adayına meslek öncesi, 3.961 hâkim ve savcıya Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kuruluyla birlikte meslek içi
eğitim hizmeti gerçekleştirilmiştir. Burada hemen ifade etmek
isterim ki Akademide verilen eğitimlerde çağın gereklerine
uygun, etkin ve verimli tüm öğretim metotları kullanılmaktadır.
Bunun yanı sıra, eğitim müfredatının
geliştirilmesi için yerli ve yabancı uzmanlarla birlikte
çalışılmakta, projeler geliştirilmekte ve modeller
hazırlanmaktadır.
23/10/2013
tarihi itibarıyla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile Akademi
arasında kurulan video konferans sistemiyle, doğrudan Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi uzmanları tarafından adaylara insan
hakları ve mahkeme uygulamaları konusunda ders verilmeye başlanmıştır.
Türkiye Adalet Akademisi eğitim çalışmaları yanında,
adayların sosyal ve kültürel değerlerinin geliştirilmesi için
çalışmalar yapmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Adalet Akademisi, hâkim ve
savcılar dışında, avukat, noter, mahkeme personeli ve
diğer kurumlardaki hukuk müşavirlerine, müfettiş ve denetçilere
de eğitim hizmeti vermektedir. Bu kapsamda, 2013 yılında, Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile bağlı kuruluşlarındaki
hukuk müşavirlerine ve avukatlarına, Millî Savunma
Bakanlığı inceleme müfettişlerine eğitim
verilmiştir.
Ayrıca,
Arabuluculuk Kanunu uyarınca Bilkent, Şehir ve Gediz
üniversiteleriyle birlikte, hukukçulara yönelik ara buluculuk eğitimi
başarıyla devam etmektedir.
Keza,
Türkiyede Adalet Akademisinin bilimsel çalışmalar ve etkinlikler
çerçevesinde düzenlediği ulusal ve uluslararası sempozyum ve
çalıştaylarla hukuk ve yargı sisteminin işleyişiyle
ilgili çeşitli aktüel sorunlar tartışılmıştır.
Bu bağlamda, 2013 yılı içinde 5 büyük uluslararası program
gerçekleştirilmiştir. Programlar, yurt dışında hakîm,
savcı ve uzman, sivil toplum kuruluşları temsilcileri,
Türkiyeden de hâkim ve savcı, avukat, sivil toplum kuruluşları
temsilcileri, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcileri,
akademisyen ve medya mensuplarından oluşan toplam 1.236 kişinin katılımıyla
gerçekleştirilmiştir.
Türkiye Adalet Akademisi yayın alanında da
iddialı bir kurumumuzdur. Hukuk ve adalet alanında bilgi
ihtiyacının karşılanmasına katkıda bulunmak
amacıyla, hakemli ve uluslararası endekslerde taranan 4 süreli
yayın ile değişik alanlarda yayınlar
çıkarmaktadır. Türkiye'de Adalet Akademisi, hukuk ve adalet
alanında Türkiye'nin en büyük etkin kütüphanesini kurma
çalışmaları kapsamında 21 bini aşan kaynağın
bulunduğu güncel kütüphanesiyle hizmet vermektedir. Yürütülen proje
kapsamında, yurt dışında yayınlanan insan
haklarına yönelik
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FARUK IŞIK (Devamla)
5 bin kitabın temin
edilmesine başlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Adalet Akademisi, uluslararası ilişkiler kapsamında Avrupa
Konseyi, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi başta olmak üzere, 57 ülke ve 14 uluslararası
hukuk ve adalet alanındaki kurum ve kuruluşla iş birliği
yapmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
uluslarası toplumun saygın bir üyesi olan ülkemizde özgürlükçü
demokrasinin geliştirilmesi, temel hak ve özgürlüklerin güçlendirilmesi,
hukukun evrensel değerlerinin yaygınlaştırılması
yolunda Türkiye Adalet Akademisi, görev ve sorumluluklarını yerine
getirmek amacıyla çalışmalarını kararlılıkla
sürdürmektedir.
Bu duygu ve düşüncelerle, Türkiye Adalet
Akademisinin 2014 yılı bütçesinin hayırlı
olmasını diler, Sayın Başkan ve değerli
milletvekillerini saygıyla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Işık.
Yozgat Milletvekili Yusuf Başer.
Buyurunuz Sayın Başer. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA YUSUF BAŞER (Yozgat)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunun bütçesi üzerinde konuşmak üzere grubum adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve aziz milletimizi
saygıyla selamlıyorum.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, mahkemelerin
bağımsızlığı, tarafsızlığı ve
hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulan ve görev yapan anayasal bir
kurumdur. Anayasamızın 159uncu maddesinde düzenlenen ve teminat
altına alınan hâkim ve savcılar, geçmişte tam
manasıyla bağımsız ve tarafsız değildi.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun önceki
yapısıyla ilgili olarak gerek yargı camiasından ve gerekse
bilimsel çevrelerden gelen eleştiriler kısaca şunlardı:
Objektif, tarafsız, şeffaf ve geniş tabanlı olmaması;
ilk derece hâkim ve savcılar ile avukatların Kurulda temsil
edilmemesi, Kurul kararlarına karşı iç itiraz sisteminin
olmayışı ve yargı denetimine tamamen kapalı
olması, Teftiş Kurulunun ve müfettişlerin Adalet Bakanına
bağlı olması, Bakan ve Müsteşarın Kurulda etkin
olması, Müsteşarın bulunmadığı
toplantıların yapılamaması, üye sayısının az
olması.
Haklarında cezai ve hukuki işlemler yapıp
kararlar verdiği, hâkim ve savcıların talep ve
düşüncelerine duyarsız, demokratik meşruiyet temelinden yoksun
bir yapılanma söz konusuydu. Hâkimi tanıyan birisini bulmak eski
Türkiye manzarasıydı. Yani, önceden Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunda birbirini doğuran, birbirini besleyen, dışa
kapalı bir kast sistemi mevcuttu. Bunlar eski Türkiye
manzarasıydı.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK
PARTİ olarak Türkiyede yargı
bağımsızlığının, tarafsızlığının,
hâkimlik teminatının ve hukuk devletinin güçlenmesinin yolunun,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile Anayasa Mahkemesinin
yapısında rasyonel manada değişiklikler yapılmasıyla
olabileceğine inanıyorduk. Onun içindir ki AK PARTİ olarak
muhalefetin baskı ve boykotlarına ve Hayır.
kampanyalarına rağmen milletimizin teveccühüyle
Anayasamızı değiştirdik.
12 Eylül halk oylamasıyla birlikte Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu demokratik meşruiyet, şeffaf ve
geniş tabanlı bir yapıya kavuşturulmuştur. Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunda ilk derece hâkimler ve savcılar ile
avukatların da temsili sağlanmıştır. Kendi içinde
kapalı kast yapısı değiştirilmiş,
yargının temsil kabiliyeti artırılmıştır.
Meslekten çıkarma kararlarına karşı
yargı yolu açılmıştır.
Demokratik gereklere ve standartlara uygun bir
şekilde meydana getirilmiş bulunan Kurul, içinden seçilerek
geldiği geniş tabanın beklentilerine, sorun ve
ihtiyaçlarına karşı daha duyarlı hâle gelmiştir.
Teftiş Kurulu Adalet Bakanlığından
alınmış, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna
bağlanmıştır. Bakan ve Müsteşarın Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunda üye olarak bulunması, 22 üyeli bir kurulda
bağımsızlığı ortadan kaldırıcı bir
etki meydana getirmemiştir. Adalet Bakanı siyasi muhataplık
adına Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda sembolik
Başkanlık yapmaktadır. Geçen üç yıllık süre içerisinde
ilk toplantı hariç hiçbir toplantıya Bakanımızın
katılmamış olması ayrı bir demokratik nezaket olarak
algılanmalıdır.
2010 yılında Anayasa
değişikliğine karşı çıkanların bugün Anayasa
değişikliğinin nimetlerinden istifade ettiğini gördükçe AK
PARTİ olarak Türkiye'nin tüm meselelerinde olduğu gibi Anayasa
değişikliğinde de sadece belli bir kesimin değil,
milletimizin tamamını düşünerek hareket ettiğimizin
haklı gururunu yaşıyoruz. Bunlar ise yeni Türkiye
manzaralarıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK
PARTİ olarak 2002 yılından itibaren amacımız,
Türkiye'nin normalleşmesidir, yeni Türkiyeyi inşa etmektir, gelecek
kuşaklara güçlü Türkiye bırakmaktır, güçlü toplum
bırakmaktır, bilge toplumun tohumlarını atmaktır;
Türkiyeyi ileri demokrasiyle buluşturmak, 76 milyon
vatandaşımızı ileri demokrasinin nimetlerinden istifade
ettirmektir.
MUHARREM VARLI (Adana) Deniz Feneriyle mi?
YUSUF BAŞER (Devamla) AK PARTİ olarak temel
hedefimiz, hiç kimsenin emrinde ve hizmetinde olmayan bağımsız
yargıdır.
MUHARREM VARLI (Adana) Emin misin?
YUSUF BAŞER (Devamla)
hukuku, hukukun temel
ilkelerini ve evrensel hukuk kurallarını özümsemiş
yargıdır, hukukun üstünlüğüne inanan, bağımsız,
bağlantısız, tarafsız yargının
oluşturulmasıdır diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Başer.
Siirt Milletvekili Afif Demirkıran.
Buyurunuz Sayın Demirkıran. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AFİF DEMİRKIRAN
(Siirt) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 2014 yılı Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı bütçesi üzerinde grubum adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Enerji
Bakanlığı bütçesini veyahut Enerji
Bakanlığının faaliyetlerini gerçekten beş dakika
içinde özetlemek o kadar zor ki çünkü devasa bir bakanlıktan bahsediyorum.
Sayın Bakanım, Allah kolaylık versin.
Elektriksiz bırakmıyorsunuz, petrolsüz bırakmıyorsunuz,
doğal gazsız bırakmıyorsunuz, madenleri
çıkarıyorsunuz ve en önemlisi değerli arkadaşlar, bir
enerji diplomasisi yürütüyorsunuz. (CHP, MHP ve BDP sıralarından
gürültüler)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Türkiye'nin yarısında
elektrik yok. Çökmüş, doğal gaz sistemi çökmüş, millet donuyor
soğuktan.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Ayıp ayıp!
Bak, Urfa, Mardin, Diyarbakır, Bingöl; herkes seni dinliyor.
MUHARREM VARLI (Adana) Zeytinyağı mı,
ayçiçeği yağı mı, tereyağı mı; hangi
yağ?
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) İhtiyacım
yok ki, ihtiyacım yok.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Elektriğe de
ihtiyacınız yok demek ki, dört saattir kesik yukarıda,
Dikmende.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) Biliyorum, sektörün
içinden gelmeyim, hepiniz çok iyi biliyorsunuz sektörün içinden geldiğimi
ve bu sektörü çok iyi tanıdığımı da biliyorsunuz.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sektörü biliyorsun da
Siirti, Diyarbakırı, Mardini bilmiyorsun.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) Hangi sektör, ben
bilmiyorum onu?
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) Değerli arkadaşlar,
Türkiye, AK PARTİ döneminde, geçmişle mukayese ettiğimiz zaman
ekonomik olarak ciddi şekilde yükselme gösterdi, halkın refahı
da aynı şekilde arttı. Buna paralel olarak enerji talebinde de
ciddi şekilde artış oldu.
MUHARREM VARLI (Adana) Daha fazla dışa
bağımlılık, kayıp kaçakta daha fazla yükselme
oranı, ihalelerde daha fazla yolsuzluk.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) Bakın, biz
2002de yönetimi devraldığımızda Türkiye'nin kurulu
elektrik gücü sadece ve sadece 32 bin megavattı. Şimdi ne kadar biliyor
musunuz? 2 misline çıktı ve 62 bin megavata çıktı.
VELİ AĞBABA (Malatya) Boğazı da
sandalla geçiyorduk, sandalla.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) Bunu burada tutmak
kolay değildir, Türkiyeyi elektriksiz bırakmak kolay değildir.
Bunun için yürek ister, bunun için azim ister, bunun için cesaret ister, bunun
için bilgi ister. İşte, bu bilgi, şurada gördüğünüz, Enerji
Bakanlığı bürokrasisinde ve Sayın Bakanda vardır; onun
için, hiç merak etmeyin.
Bazı arkadaşlarımız burada bazı
tereddütlerini söylediler, ifade ettiler. Sayın Bakan eminim onlara
açıklık getirecektir ama ben şunu söylüyorum, diyorum ki:
Türkiye 2023e, cumhuriyetimizin 100üncü yılına geldiğinde
bugünkü enerji, elektrik talebi en az 2 misli artacaktır, 450 milyar
kilovatsaat elektriğe ihtiyacımız var.
MUHARREM VARLI (Adana) Yağ damlatıyorsun
yağ, yazık yeter!
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) Ha, bunu bir
şekilde karşılamamız lazım. onun için, biz önümüze bir
politika koyduk
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ne koydunuz, politika ne?
MUHARREM VARLI (Adana) Deniz Feneri.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla)
dedik ki: O zamana
kadar biz bütün linyit ve taş kömürü kaynaklarımızı
elektrik üretiminde kullanacağız; bu, bir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ama düşmüş, on bir
senedir aşağı düşüyor, yüzde 17ye düştü.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) İki: Bütün
hidroelektrik kaynaklarımızın tamamı 140-180 milyar
kilovatsaattir, tamamını elektrik üretiminde kullanacağız.
Ve biz diyoruz ki: Rüzgârımız da boşa akmayacak, boşa
esmeyecek; 20 bin megavat kurulu bir rüzgâr gücümüz olacak.
Bakın, biz iktidara geldiğimiz zaman yok
denecek mertebedeydi, 19 megavat, sadece ve sadece 19 megavat, 20
megavatın da altında kurulu bir rüzgâr gücümüz vardı. Şimdi
neredeyiz? 2.700; 2.700 megavat kurulu rüzgâr gücümüz var.
MUHARREM VARLI (Adana) Dünya nerede, dünya? Hindistan
uzaya çıktı ya, sen neden bahsediyorsun? On bir yıldır
iktidardasınız, hâlâ bir şey yapmadınız.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) - Biz bunu, bu kurulu
rüzgâr gücünü 20 bine çıkaracağız. Güneşten
alabildiğine istifade edeceğiz. Bunda hiç kimsenin kuşkusu
olmasın.
Jeotermal kaynaklar: Biz göreve geldiğimizde sadece
17,5 megavat jeotermal elektrik gücü vardı, şimdi 310 megavat.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) Yüzde kaç?
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) - Zaten, teknik
olarak üretilebilecek, elektrik üretiminde kullanabilecek jeotermal kapasitemiz
600 megavattır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) On bir senedir yapmanız
gereken bir iş vardı, onu yapmadınız.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, biz bunu yaparken yerli kaynaklarımızı,
yenilenebilir kaynaklarımızı azami miktarda hizmete
vereceğiz, halkımızın hizmetine vereceğiz. Ama bütün
bunlar yetiyor mu? Hayır. Biz enerji verimliliğine azami şekilde
dikkat ediyoruz. Biz çevreye zarar vermeden, çevreyi dikkate alarak tüm
bunları yapıyoruz. Biz sadece Türkiye'nin değil, Avrupanın
da enerji güvenliğini sağlamak üzere Türkiyeyi bir terminal hâline
getirdik.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) Dünyanın en
fazla çevreye zarar veren
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) - Doğudaki
enerji kaynağı ülkelerle Batıdaki tüketim ülkeleri
arasında uygulamakta olduğumuz projelerle Türkiyeyi bir terminal,
bir enerji terminali hâline getirdik.
Evet, biz nükleer santral yapacağız çünkü
2023e geldiğimiz zaman ve daha sonraki aşamalarda yerli
kaynaklarımız yetmeyecek bizim elektrik ihtiyacımıza.
Diyorsunuz ki haklı olarak: Niçin doğal gaza bu kadar çok
bağımlıyız? İşte, doğal gaza çok fazla
bağımlı olmamak için, ithal petrole çok fazla
bağımlı olmamak için biz nükleer santral kuracağız.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) Ülkeyi kirleterek
enerji elde edemezsiniz. Çanakkaleye 11 termik santral izni verdiniz.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) - Biz kömür
miktarımızı artırdık. 8 milyar tonla devraldık
rezerv olarak, 14 milyar tona çıkardık. Bunlar az buz şeyler
değildir.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) Dünyanın hiçbir
yerinde yok bu.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, benim sürem doldu Sayın Başkanım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Bütçemizin hayırlara vesile
olmasını diliyorum ve Allah kolaylık versin diyorum
Bakanlığımıza. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Demirkıran.
Kahramanmaraş Milletvekili Yıldırım
Mehmet Ramazanoğlu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Ramazanoğlu.
AK PARTİ GRUBU ADINA YILDIRIM M. RAMAZANOĞLU
(Kahramanmaraş) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, AK
PARTİ Grubu adına Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
bütçesi üzerinde konuşmak amacıyla söz almış bulunuyorum.
Tüm Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
Bildiğiniz gibi, enerji sektörü, tüm kalkınma
politikaları içinde en hayati, stratejik alanlardan biridir.
Değişen enerji fiyatları, küresel ısınma ve iklim
değişikliği konusunda hızla gelişen
duyarlılık, dünya enerji talebindeki artış,
globalleşen dünyamızın en önemli gündem maddeleridir. Tükenme
sürecindeki fosil yakıtlara yönelik bağımlılık bir
yandan devam ederken diğer yandan yeni enerji teknolojilerinin, bu konudaki
gelişmelerin henüz artan talebi karşılayacak durumda, aynı
hızda gelişmemiş olması önemli bir başka sorundur.
İşte bu gerçekler, ülkelerin enerji güvenliği konusundaki
kaygılarını her geçen gün artırmaktadır. Bu nedenle
modern dünyanın en önemli stratejik hedefi, gelecek nesillerin artan
enerji ihtiyacını aynı oranda karşılayabilmektir.
Dünyadaki sanayileşme, kentleşme, doğal kaynaklara ve enerjiye
olan ihtiyacı gittikçe artırmaktadır. Uluslararası Enerji
Ajansına göre, mevcut enerji politikaları ve enerji arzı
tercihleri aynı şekilde devam edecek olursa 2030 yılına
kadar dünyanın mevcut enerji ihtiyacı yüzde 40 oranında
artış gösterecektir. İşte, enerji talebinde öngörülen bu
artışın karşılanabilmesi için, dünyadaki toplam enerji
arzı alt yapısına 26 trilyon dolarlık bir yatırım
yapılması zorunluluğu vardır. Bu yatırım
tutarının 13,7 trilyon doları sadece elektrik ihtiyacıyla
ilgili bir alt yapı gereksinimidir. Tabii, sadece bu devasa rakamlar bile
enerji arz güvenliğinin dünyadaki tüm ülkeler için geleceğe yönelik
en önemli stratejik unsur olarak yerini koruyacağını ve önemini
her geçen gün artırmaya devam edeceğini göstermektedir.
Enerji arz güvenliği ülkemiz için de son derece
önemlidir. İşte gerek AK PARTİ Hükûmetinin gerekse Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığının gayretleriyle ülkemizde enerji
arz güvenliği için;
1) Enerji piyasamızın şeffaf, rekabetçi
anlayışla yeniden yapılandırılması,
2) Yerli ve yenilenebilir kaynak potansiyelimizin tespiti
ve kullanımı,
3) Nükleer enerjinin elektrik üretimine dâhil edilmesi,
4) Enerji verimliliğinin sağlanması,
5) Yeni enerji teknolojilerinden yararlanılması
gibi alanlarda AK PARTİ döneminde gerçekleştirilen yasal ve teknik
çalışmalar sayesinde çok önemli mesafeler
alınmıştır. Tüm emeği geçenlere şükranlarımızı
sunuyoruz.
Dünyadaki hızlı gelişim yakalayan Türkiye,
özellikle yenilenebilir enerji kaynakları alanında çok önemli bir
potansiyele sahiptir. İşte, Türkiye, bir yandan yenilenebilir enerji
potansiyelini teşvik ederken diğer yandan bu alanda kendine ait
millî, bilimsel altyapısını ve teknolojisini üretebilir hâle
gelecektir. Bu durum, aynı zamanda ülkemizin dışa
bağımlılığını da azaltacaktır. Hâlen
Türkiyede yenilenebilir enerji kullanım oranı yüzde 26 iken bunu
2023te en az yüzde 30a çıkarmak ülkemizin geleceğindeki en önemli
hedeflerden biridir.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
tarafından 2014 yılı sonuna kadar öngörülen stratejik
planın enerji hedefleri:
1) Enerji temininde yerli kaynaklara öncelik vermek,
2) Enerji kaynaklarının kullanım ve
tedarikini çeşitlendirmek,
3) Enerji arzı içindeki yenilenebilir enerji
payını artırmak,
4) Enerji verimliliğini artırmak,
5) Serbest piyasa koşullarını
iyileştirmek,
6) Yatırım ortamını
kolaylaştırmak,
7) Ülkemizin bir enerji koridoru ve terminali
olmasını sağlamak,
8) Tüm bu çalışmaları çevreye duyarlı
şekilde gerçekleştirebilmek.
İşte, Hükûmetimizin ve
Bakanlığın bu faaliyetlerindeki başarılı
çalışmalarının aynen devam edeceğine yürekten
inanıyoruz.
Bu arada, izin verirseniz Sayın Başkanım,
bir hatıramı anlatmak istiyorum: Afif Bey elektriğe sahip
olmaktan hakikaten mutlu olduğunu ifade etti. Hacettepe Üniversitesi
Tıp Fakültesi son sınıf öğrencisi iken cebimizde ampul,
elimizde sandalyeyle dolaşıyorduk, odalarda ampul yoktu, sandalyenin
üstüne basıp ampulü takıyorduk, elektrik varsa odalardaki
hastaların takibini yapıyorduk. Maalesef, sadece prizlere elektrik
veriliyordu jeneratör marifetiyle ama ampullere elektrik verilemediği
için, maalesef ampul de olmadığından ampuller cebimizde
taşınmak zorundaydı birileri almasın diye. Bu günlerden,
nereden nereye geldiğimizi, özellikle Afif Beyin bu konudaki
beyanını teyiden söylemek istiyorum.
Teknik detaylara daha fazla girmeden sözlerimi
tamamlarken başta Sayın Bakanımız olmak üzere, tüm Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bürokratlarına ve personeline
ülkemiz ve geleceğimiz adına gerçekleştirdikleri son derece
değerli çalışmaları ve katkıları için
teşekkür ediyorum. Evetlerimizle kabul edilecek olan bütçenin
hayırlara vesile olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Ramazanoğlu.
Nevşehir Milletvekili Ahmet Erdal Feralan.
Buyurunuz Sayın Feralan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET ERDAL FERALAN
(Nevşehir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2014 yılı bütçesi üzerine
AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Dünyada nüfus artışı, kentsel gelişim
ve sanayileşmenin artmasına paralel olarak enerjiye ve doğal
kaynaklara olan ihtiyaç giderek artmaktadır. Ülkemizde de enerji arz ve
talebi büyük bir hızla artış göstermektedir. Son on yılda
ülkemizin birincil enerji talebi yüzde 50 oranında artmış,
elektrik enerjisi tüketimi 2 kat ve doğal gaz tüketimi 3 kat
artış göstermiştir.
Ülkemiz, dünyada, 2002 yılından bu yana,
ekonomik büyümesine paralel olarak elektrik ve doğal gazda Çinden sonra
en fazla talep artış hızına sahip ülke konumundadır.
Geleceğe dönük olarak yapılan projeksiyonlar enerji talep artışının
orta ve uzun vadede de devam edeceğini göstermektedir. Büyüyen bir
ekonomiye sahip olan ülkemizin sürekli artan enerji talebini
karşılamak ve enerji arzının sürekliliğini
sağlamak amacıyla yerli ve yenilenebilir enerji
kaynaklarımızın tamamının devreye alınmasına
ve mevcut enerji kaynaklarının daha verimli kullanılmasına
yönelik çalışmalar AK PARTİ hükûmetleri döneminde büyük bir ivme
kazanmıştır. Enerjimizin güvenliği, kesintisiz ve
karşılanabilir maliyetlerle tüketicilere ulaştırılması
ekonomik büyümenin, refahın ve ülke güvenliğimizin olmazsa olmazıdır.
Bu çerçevede, Hükûmetimiz, enerji konusunda, iktidara geldiği ilk günden
bu yana aktif ve akılcı politikalar üretmiştir. Hedefimiz enerji
kaynaklarımızı en verimli şekilde kullanmak, dünya enerji
piyasasında söz sahibi bir ülke olmaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
burada, iktidara geldiğimizden bu yana enerjide nereden nereye
geldiğimizi sizlerle paylaşmak istiyorum. 2002 yılında,
biraz önce Afif Beyin de bahsettiği gibi, 32 bin megavat olan elektrik
enerjisi kurulu gücümüz 2013 yılı Ekim ayı itibarıyla
yaklaşık 2 kata yakın artarak 62 bin megavata yükselmiştir.
Elektrik iletim ve dağıtım şebeke uzunluğu 1,1 milyon
kilometreyle dünyanın en büyük 5inci, Avrupanın en büyük 2nci
şebekesi hâline gelmiştir. Yenilenebilir enerjide de kurulu gücümüz
iktidara geldiğimizden bu yana 2 kat artmış, 25 bin megavata
ulaşmış ve bu kaynaklardan elektik üretimimiz 65 milyar
kilovatsaati aşmıştır. Yine, 12 bin megavat olan hidrolik
kurulu gücümüz 22 bin megavata ulaşmış, 2002 yılında
yok düzeyde olan rüzgâr enerjisi kurulu gücü 3 bin megavata
yaklaşmış.
Bir örnek vereceğim: Bu yatırımlardan bir
tanesi de ilimizde, Nevşehirde ve Kırşehirde
yapıldı. Geycek Rüzgâr Enerji Santrali
tamamlandığında, 150 megavat ile Türkiyenin
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Siz mi yaptınız?
AHMET ERDAL FERALAN (Devamla) Fark etmez, fark etmez.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Hayır, merak ettiğim
için soruyorum.
AHMET ERDAL FERALAN (Devamla) Özelleştirmeyi
öneriyoruz biz burada.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ha, pardon tamam.
AHMET ERDAL FERALAN (Devamla) Evet,
özelleştirmenin önünü açıyoruz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ahmet efendi yaptı yani?
AHMET ERDAL FERALAN (Devamla) Türkiyenin en büyük
rüzgâr enerji santrali olacaktır. 17,5 megavat olan jeotermal kurulu
gücümüz 310 megavata
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bir de sizin
yaptığınızı biz de özelleştirebilsek gelecekte.
AHMET ERDAL FERALAN (Devamla) Evet
Petrol ve doğal gaz yurt dışı arama
yatırımlarımızı paylaşayım isterseniz sizle.
2002 yılına oranla 15 artmış, 15 kat. İktidara
geldiğimizde sadece 5 şehrimizde doğal gaz vardı,
doğal gaz kullanabilen il sayımız 5 taneydi, 72 şehre
ulaştı. Bunlardan biri de Nevşehir. Yıllarca
Nevşehirde siyasetçiler insanları doğal gazla avuttular,
uyuttular, biliyor musunuz? Doğal gazın vanası falan ile gelmiş,
filan beldeye gelmiş, falan ilçeye gelmiş. Bu vana üzerinden siyaset
yaptılar yıllarca. Bugün Nevşehirde, Avanosta, Ürgüpte yüzde
87ye ulaştı abone sayısı kendi ilimizde.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ne güzel, ne mutlu, ne mutlu! Siz
de olmasaydınız bu böyle olurdu zaten.
AHMET ERDAL FERALAN (Devamla) Hükûmetimizin
geliştirdiği enerji diplomasisiyle ülkemiz enerjide de Asya ile
Avrupa arasında köprü işlevi görmekte ve Türkiyemiz bir enerji üssü
olmaya devam etmektedir.
Ben 2014 bütçesinin Türkiyemize ve milletimize
hayırlı olmasını diliyorum, hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Bu hava kirliliği
neden var, söyle o zaman. Madem yüzde
87ye çıktı, hava kirliliği niye orada var? Kayseride niye hava
kirliliği var?
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Feralan.
Batman Milletvekili Ziver Özdemir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Özdemir.
AK PARTİ GRUBU ADINA ZİVER ÖZDEMİR
(Batman) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle şahsım ve grubum
adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, bütçe, devletin imkânlarının
vatandaşın hizmetine nasıl tahsis edildiğinin bir özetidir.
Hatırlanacağı üzere AK PARTİ öncesi dönemlerin bütçelerinin
ortak özellikleri, başlangıçta açık vereceklerini kabullenmesiyle
gündeme geliyordu. Bütçe giderlerinin bütçe gelirlerini aşması, âdeta
yadırganmayan ve alışkanlık hâline gelmiş bir
bütçeleme tekniğiyle gerçekleştiriliyordu. AK PARTİ
iktidarı döneminde uygulanan basiretli, kararlı, ileriyi gören
politikalar sayesinde bütçe, sağlam, öngörülebilir, güvenilir,
istikrarlı bir yapıya kavuşmuştur; milletin
sırtında yük olmaktan çıkarılıp millete hizmet eder
hâle gelmiştir. Bu açıdan on bir yıldır
başarılı, gerçekçi bir bütçe ortaya koyduğu için
Hükûmetimize de buradan teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu kuruluşundan bugüne elektrik, doğal gaz, petrol ve
LPG piyasalarını düzenleyip denetlemektedir. Bu lisanslar
kapsamındaki şirketlerin yatırım gerçekleşmelerinden
tarifelendirmeye kadar çok geniş bir alandaki piyasa faaliyetleri, kurumun
düzenleme ve denetlemesi altındadır. Enerji Piyasası Düzenleme
Kurumu, AK PARTİ iktidarının sağladığı
ekonomik ve siyasi istikrar ve Meclisimizin kurduğu yasal altyapı
sayesinde devlet garanticiliğini değil rekabeti esas almış,
risk üstlenmeye ve doğru hesap yapmaya dayanan, geleceği
öngörülebilen bir piyasa yapısını kurmuştur.
Kurum tarafından kasım ayı itibarıyla
petrol piyasasında 13.693, elektrik piyasasında 2.047, doğal gaz
piyasasında 283 ve LPG piyasasında 14.529 olmak üzere toplam 30.552
adet lisans verilmiştir. Bugün gelinen aşamada, 21 bin megavatı
son altı yılda olmak üzere, son on yılda 23 bin megavata
yaklaşan özel sektör yatırımı devreye girmiştir. Bu
yılın ilk on ayında devreye alınan 5 bin megavata
yaklaşan özel sektör yatırımı cumhuriyet tarihimizin
neredeyse rekoru olacaktır. Hâlbuki bundan önce rüzgârın alım
garantileri olmadan dönmeyeceği söylenmiştir. Bugün kurulu gücü 2.700
megavata ulaşan rüzgâr tesisi işletmeye
alınmıştır. Aynı anlayışla, ülkemizin
hidroelektrik santrallerinin yapılamayacağı da iddia ediliyordu.
Oysa ki son on yılda kurulu güç yüzde 78 oranında artarak 22 bin
megavata ulaşmış, üstelik bu yıl en fazla özel sektör
yatırımı bu alanda tamamlanmıştır.
Üstelik son yıllarda enerji sektörü yerli ve
yabancı finansman akışı ve bankacılık sektörü açısından
en başta gelen sektör olmuştur. Bu sektör hem ülkemizin yurt içi
gayrisafi millî hasıla artışında belirleyici konum
kazanmış hem de 500 büyük sanayi kuruluşu içinde sektörü temsil
eden şirketlerin sayısı en başlarda yer alıyor.
Bu örnekleri daha mikro ölçeklere indirdiğimizde,
ikincil mevzuat hazırlıkları sırasında enerjinin
tabana yayılması, vatandaşın kendi enerjisini kendisinin
üreterek satabileceği lisanssız elektrik üretimi uygulamasına
bir fantezi, bir hayal gözüyle bakılıyordu. Bugün, ülkemizin her
yerinde sayısı bini aşan başvuru yapılmış,
önemli bir kısmı olumlu değerlendirilerek
yatırımlarına başlanmış ve işletmeye
geçenler olmuştur.
Bugüne kadar ülkemizin her yerinde yapılan enerji
yatırımları, o bölgenin yoluna, suyuna, istihdamına, okuluna,
camisine, yereldeki hanımların el sanatlarını gelire
dönüştürmelerine, kısaca birçok ekonomik ve sosyal projenin devreye girmesine de
olanak sağlamıştır. Keza, EPDK şehir içi doğal
gaz dağıtım ihalelerini yapmaya
başladığında, ihalelerde oluşan fiyatlarda devletin
herhangi bir garantisi olmadan özel sektörün tamamen kendi
kaynaklarını, kendi riskini üstlendiği bir modelle bu
yatırımların tamamlanamayacağı hususu çeşitli
mahfillerde sık sık ifade
ediliyordu. Bugün, EPDK ihaleleri sonrasında ülkemizin 72 vilayetinde
milyonlarca aboneye kaliteli ve kesintisiz doğal gaz hizmeti
verilmektedir. Toplamında 8 bin kilometre çelik boru, 9 milyon 200 bin
abone sayısı ve 8,6 milyar TL
toplam yatırım tutarına erişilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, arzumuz daha seviyeli,
daha bilimsel, Hükûmete yön ve yol gösterici birtakım fikirlerin bu
süreçte de konuşulması ve tartışılmasıdır.
Bütçenin hayırlara vesile olmasını
diliyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Özdemir.
Hatay Milletvekili Orhan Karasayar, buyurunuz efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN KARASAYAR (Hatay)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü Başkanlığının 2014
yılı mali bütçesi üzerinde grubumuz adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü (BOREN)
yaklaşık 3 milyar tonluk rezerv büyüklüğü ve üretim
açısından dünyada 1inci sırada yer
aldığımız bor madeni -4865 sayılı kuruluş
Kanunu çerçevesinde- araştırma ve teknoloji geliştirme, bilgi
yönetimi ve iş birlikleri geliştirme alanlarında faaliyetlerini
sürdürmektedir. Yeni bor ürünleri ve kullanım alanları
geliştirilmesi, mevcut bor ürünlerine pazar geliştirecek yeni
kullanım alanlarının bulunması ve ülkemizde bor sektörünün
zincirinin geliştirilmesi noktasında uygulanabilir olan mevcut
ürünlerin ülkemizde üretilmesi BORENin hedefleri arasında yer
almaktadır. Bu kapsamda, BORENe, 2004 yılından bugüne kadar
toplam 417 adet proje başvurusunda bulunulmuş, 191 adet proje
desteklenmiştir. Geliştirilen ürünlerin 7 adetinin ticari üretimi
yapılmış, 5 adet bor ürünün pilot üretim ve endüstriyel uygulama
girişimi gerçekleştirilmiştir. Bu kapsamda 3 ayrı firma ile
4 adet lisans sözleşmesi yapılmıştır. Enstitü
tarafından tarımsal kullanıma yönelik geliştirilen bir
ürünün muadilinin üretimi ise 8 bin ton kapasiteyle Eti Maden
İşletmelerince üretilmektedir. Söz konusu projeler kapsamında
elde edilen 23 adet buluş için enstitü adına 9 adet patent belgesi
alınmış olup kalan buluşlar için süreç devam etmektedir.
Çok farklı alanlarda kullanımı olan bor
ürünlerinin ticarileşmesini, sektöre sunumunu ve ürünlerin süreklilik
içinde kullanımını sağlamak amacıyla BORENin idari ve
stratejik kontrolü altında farklı kurumlar bünyesinde yetkinlik
merkezleri oluşturulmuştur.
Bu çerçevede ilk yetkinlik merkezi sektörle iş
birliği içinde Atılım Üniversitesi bünyesinde BOREN Bor Kaplama
Yetkinlik Merkezi adıyla kurulmuştur. Söz konusu yetkinlik
merkezinde 1 adedi BOREN tarafından desteklenen 3 adet proje
yürütülmektedir.
İkinci olarak, bor ve ürünlerinin ahşap ve
ahşap kompozit malzeme sektöründe uygulanmasına yönelik olarak BOREN
Ahşap, Kompozit ve Uygulamalar Yetkinlik Merkezi adıyla
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi bünyesinde kurulmuştur.
Üçüncü yetkinlik merkezi ise insan ve çevre
sağlığı göz önüne alınarak bor ve ürünlerinin
biyolojik ve biyoteknolojik uygulamalarda kullanımına yönelik olarak
Yeditepe Üniversitesi alt yapısı üzerinde BOREN Biyolojik ve
Biyoteknolojik Uygulamalar Yetkinlik Merkezi adıyla kurulmuştur. Bu
merkezde 2 adet proje yürütülmektedir.
Dördüncü yetkinlik merkezi ise enerji uygulamalarına
yönelik bor ve hidrojen esaslı ürün ve üretim teknolojisini
geliştirmek için BOREN-TÜBİTAK MAM Bor ve Hidrojen Teknolojileri
Yetkinlik Merkezi oluşturulmuştur. Bu merkezde ise borlu araç ve
İHAlarda menzil artırmaya yönelik 2 adet proje yürütülmektedir.
Beşinci yetkinlik merkezi ise İstanbul Teknik
Üniversitesi bünyesinde BOREN Borlu Malzeme Uygulamaları Yetkinlik
Merkezi adıyla oluşturulmuştur. Bu merkezde ise bor ve metal
borür ve bor karbür üretimi teknolojilerinin geliştirilmesini hedefleyen 2
adet proje yürütülmektedir.
Ayrıca enstitü bünyesinde bir çekirdek AR-GE merkezi
oluşturulmuş olup merkez bünyesinde izotop zenginleştirme ve
uluslararası iş birliğiyle borlu ileri metal
alaşımları geliştirilmesine yönelik çalışmalar
yürütülmektedir.
Dünyada borun kullanıldığı önemli
alanlardan biri de tarım sektörüdür. Dünyada bor tüketiminin
yaklaşık yüzde 5i bu sektörde gerçekleşmektedir. Bu çerçevede
Tarım Bakanlığı iş birliğinde Tarım Bor
Araştırma ve Uygulama Programı
başlatılmıştır. 2012 yılında Eti Madem
İşletmeleri Genel Müdürlüğünün ihtiyaçları dikkate
alınarak çıkarılan bor cevherinin hızlı bir
şekilde ve daha yüksek verimle robotik, otomatik makinelerde
zenginleştirilmelerine yönelik özel sektör iş birliğinde ve Eti
Maden İşletmeleri Koordinasyonunda Zenginleştirilme Makinesi
Geliştirilmesi başlıklı proje
başlatılmıştır. Projenin 2004 yılı
başında tamamlanması beklenmektedir. Bu çalışmayla bor
alanındaki dışa bağımlılık giderilecektir.
BOREN, üniversiteler başta olmak üzere kamu araştırma
kurumları ve özel sektörle iş birliği içinde katalizör görev
üstlenerek proje ve programlar geliştirmeye ve yürütmeye devam etmektedir.
2014 yılı bütçesinin ülkemize, milletimize
hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Karasayar.
Muş Milletvekili Muzaffer Çakar.
Buyurunuz Sayın Çakar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUZAFFER ÇAKAR (Muş)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Atom Enerjisi
Kurumunun 2014 yılı bütçesiyle ilgili söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiyenin 2023 ekonomik kalkınma hedeflerinden
olan 500 milyar dolar ihracat hedefine ulaşmak, kişi başına
düşen millî geliri artırmak ve dünyanın en iyi 10 ekonomisi
arasında yer alabilmek için enerji verimliliğinin
artırılması gerekmektedir. Elektrik talep
artışında dünyada Çinden sonra 2nciyiz, Avrupada ise 1inci
ülke konumundayız. 2012 yılında 239 milyar kilovat olan elektrik
talebimizin 2023 yılında 500 milyar kilovat olması
öngörülmektedir. Enerji üretiminde dışa
bağımlılık oranımız yüzde 74 seviyesindedir.
Kullandığımız doğal gazın yüzde 98ini, petrolün
yüzde 92sini, kömürün yüzde 20sini ithal etmiş bulunuyoruz. Güneş,
rüzgâr ve yenilenebilir enerji kaynakları potansiyelimizin
tamamının kullanılması durumunda bile enerji
ihtiyacımızın ancak yüzde 40lık bir bölümünü
karşılayabilmekteyiz.
Türkiye Petrolleri Anonim
Ortaklığının 2010 yılı verilerine göre, ülkemizin
enerji ihtiyacının yüzde 47,2sini karşılayan petrol ve
doğal gaz rezervlerinin 2070 yılında tükeneceği öngörüldüğünden,
geri kalan yüzde 60lık enerji ihtiyacımızın
karşılanması bizi nükleer güç santralleri inşa etme
seçeneğiyle karşı karşıya bırakmaktadır.
Nükleer enerji santralleri kurma sürecimiz devam ediyor. Mersin Akkuyu için
Rusya ile Sinop için ise Japonya ile hükûmetler arası anlaşma
yapıldı. Ülkemiz için son derece stratejik bir adım olan Akkuyu
Nükleer Santrali Projesi Rusya ile enerji iş birliğimize yeni bir
boyut kazandırdı. Projenin gerçekleştirilmesine yönelik
çalışmalar belirlenen takvime göre devam ediyor. Türkiyeye tek
kalemde yapılmış en büyük yatırım olacak 2 santralin
toplam yatırım maliyeti 42 milyar dolar olacak. 2023 yılına
kadar 2 nükleer santrali hayata geçireceğiz, 3üncünün de
inşaatına başlayacağız inşallah. Hedefimiz yerli
nükleer santral kurmak.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Ruslar yapıyor,
siz yapmıyorsunuz.
MUZAFFER ÇAKAR (Devamla) Bir nükleer santralle 7,2
milyar dolarlık doğal gaz ithalatını azaltmış
olacağız.
Kıymetli arkadaşlar, nükleer kelimesinden
korkmamak lazım. Her gün bindiğimiz otomobilin devrilmesi,
bindiğimiz geminin batması, uçağın düşmesi her zaman
olasılık dâhilindedir. Böyle bir ihtimalden korkarak nükleer enerjiyi
kullanmamak divaneliktir derim ben.
NAZMİ GÜR (Van) Santral patlasa bize bir şey
olmaz değil mi?
MUZAFFER ÇAKAR (Devamla) - Bunu bir dönem dokuzuncu
Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel bir konferansta, 1970li
yıllarda böyle bir fırsatın Türkiyenin önüne geldiğini
söylemişti ve o günün şartlarında korkularından bu
adımı atmadıklarını ifade etmişlerdi.
NAZMİ GÜR (Van) Kim korkar nükleer santralden!
MUZAFFER ÇAKAR (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
bunu gerçekleştirmek için mangal gibi yürek gerek! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Dünya, nükleer enerji santrallerini yıllardan beri
kullanıyor. Fransa elektrik üretiminin yüzde 74ünü, Almanya yüzde 28ini,
Amerika Birleşik Devletleri ise yüzde 20sini nükleer santrallerden temin
etmektedir. Dünya
çapında 400den fazla nükleer santral bulunmaktadır. Nükleer enerji
rezerv miktarına bağlı olmadığı için üretimde
süreklilik arz eden en temiz seçenektir. Aynı zamanda, tarım ve
turizm üzerinde herhangi bir olumsuz etkisi olmadığını
Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri örneklerinden görebilmekteyiz.
Örneğin Fransa'da Loire Nehri üzerinde 14 adet nükleer santral bulunmakta,
ayrıca bu nehrin suyu sulamada kullanılmakta ve döküldüğü yerde
balık tutulmakta, yüzülmektedir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Atom Enerjisi
Kurumunun 2014 yılı bütçesiyle ilgili AK PARTİ Grubu olarak
kurumun çalışmalarında başarılar diler, yüce
heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Çakar.
Bingöl Milletvekili Eşref Taş.
Buyurunuz
Sayın Taş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA EŞREF TAŞ (Bingöl) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2014 mali yılı bütçesi, MTA bütçesi
üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
MTAnın
çalışmalarını size kısaca anlattığımda
Türkiye'de hâlâ bir şehir efsanesi gibi tekrarlanan, Ülkemiz maden
bakımından çok zengin ama gelişmiş ülkeler bunu
çıkarttırmıyor. sözünün de artık geçerliliğinin
kalmadığını görmüş olacağız. MTA son on
yılda kapasitesini ve kalitesini 10 kat artırmış
bulunmaktadır. Yüzeyde maden kalmadığı için artık
madencilikte aramak demek sondaj yapmak, daha derinlere inmek demektir. Bu
amaçla içerisinde 2.500 metreye kadar sondaj yapabilen 18 adet yeni sondaj
makinesi satın alınmıştır. 2003te 32 bin metre
civarında olan sondajlı aramalar, bugün itibarıyla 310 bin
metreye ulaşmış bulunmaktadır. Peki, bu aramalar sonucunda
ne olmuş bir de ona bakalım.
Linyit
8,3 milyar tondan 13,7 milyar tona ulaşmıştır. Ayrıca,
576 bin ton bakır, 68 ton altın, 4 milyar ton dolomit, 2,8 milyar ton
kalsit, 1,2 milyar ton feldspat, 6,5 milyar ton kuvarsit-kuvars kumu ve kuvars,
406 milyon ton mermer-doğal taş, 10,5 milyar ton kaya tuzu ve 51
milyon ton sodyum sülfat potansiyel rezerv tespit edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, yenilenebilir enerji kaynağı olan jeotermal enerji
potansiyelinde ülkemiz Avrupa'da 1inci, dünyada 7nci sıradadır.
Görünür ısı kapasitesi 2002'de 3 bin megavattan şu an 4.853
megavata çıkarılmıştır.
Ayrıca,
derin sularda sismik araştırma yapabilecek, ileri teknolojiyle
donatılmış modern bir araştırma gemisinin
yapımı kendi tersanelerimizde devam etmektedir. İnşallah
2015'te onu da denize indireceğiz.
Sayın milletvekilleri, ülkemizin genelinde süren
yatırımlar Bingöl'ümüzde de barış ortamının
getirdiği sinerjiyle birlikte katlanarak devam etmektedir.
MTA Genel Müdürlüğümüzün Bingöl ili ve ilçelerinde
yapmış olduğu çalışmalar sonucunda metalik maden
yatakları ortaya çıkarılmıştır. Bunların en
önemlileri demir, bakır, kurşun, çinko, fosfat, disten ve linyit
olarak sayılabilir. Genç Halvelan, Peğne, Gıraba,
Mışkiğ, Hamek, Dereykeşku, Dire sahalarıdır. Yine
Halvelan sahasında seramik ham maddesi olarak 140 bin ton, Karlıova
ilçemizde 88 milyon ton linyit rezervi bulunmuştur.
TKİ'ye ait bu alanın işletme hakkı
ihaleyle özel sektöre devredildi. Burada 150 megavat gücünde elektrik santrali
kurulacak.
İlimiz Sancak mevkisinde özel sektör tarafından
17 kilometre uzunluğunda bir alan içerisinde kömür varlığı
tespit edilmiş, sondaj çalışmaları hâlen devam etmektedir.
Bu kaynağa ilişkin 600 megavat gücünde linyit yakıtlı
termik santralin ÇED süreci devam etmektedir
Genç ilçemizde, MTA ve özel sektörün yapmış olduğu
sondaj çalışmaları sonucunda 300 milyon ton civarında demir cevheri tahmin
edilmektedir.
Sadece bir girişimcimiz tarafından demir
cevherine yönelik zenginleştirme amaçlı sanayi tesisi
tamamlanmış, devreye alma çalışmaları hızla devam
etmektedir. Yıllık 650 bin ton demir cevheri üretimi
hedeflenmektedir. Proses devreye girdiğinde, Genç ilçemiz, Türkiyenin
demir cevheri ihtiyacının yüzde 10unu tek başına
karşılıyor olacaktır.
Bingölde tespit edilen diğer madenlerle ilgili
çalışmalar devam etmektedir.
Enerji Bakanımıza ve MTA Genel Müdürlüğüne
hem Bingöl hem de ülkemiz adına yaptığı
çalışmalar nedeniyle teşekkür eder, hepinize saygılar
sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Taş.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ilk
konuşmacı Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk.
Buyurunuz Sayın Öztürk. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on bir dakika.
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet
Bakanlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, elimdeki belgede Denetim
görüşü oluşturabilmek için gerekli mali rapor ve tablolar ile ilgili
bilgi ve belgeler yukarıda Kamu İdaresi Mali Tabloları ile
Denetimin Dayanağı, Amacı, Yöntemi ve Kapsamı
başlıkları altında açıklandığı üzere
kamu idaresi yönetimi tarafından sağlanamadığı için
Adalet Bakanlığının 2012 yılına ilişkin mali
rapor ve tablolar hakkında görüş bildirilmemiştir. deniliyor.
Sayın Bakanım, niye bu denetim görüşü
oluşturmak için gerekli tabloları göndermediniz?
KAMER GENÇ (Tunceli) Yüzü yok!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Adalet Bakanına öyle soru
sorulur mu ya?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla)
Sayıştayın aslında Adalet Bakanlığının
bu adli sarayları yaparken harcadığı paraları Ankara
Defterdarlığından incelemiş olması lazım. Acaba
Sayıştay bunu Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetimine niye
göndermiyor? Yani biz, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, gönderilmeyen,
aslında olmayan bir bütçe, Adalet Bakanlığı bütçesi
üzerinde görüşmek durumundayız.
Değerli milletvekilleri, gerçekten, bugün az önce
bir arkadaşımız konuştu, Adalet ve Kalkınma Partisi
adına arkadaşlarımız konuştu. Silivrideki
mahkemelerle ilgili verdiğim kararların meşru
olmadığını söyleyenler darbe heveslileridir. dedi. Ben
buradan söylüyorum, Meclis kürsüsünden: Silivri mahkemelerinin yani özel
yetkili mahkemelerin verdiği kararlar hem hukuki değildir hem
meşru değildir. (CHP sıralarından alkışlar)
Yassıada mahkemeleri ne kadar meşru ise, Deniz Gezmiş,
Yusuf Aslan ve Hüseyin İnanı bir şafak vakti
alacakaranlıkta idam sehpalarına gönderen mahkemeler ne kadar
meşru ise, yine Başbakanı 24 Temmuz 2010 AKP grup
toplantısında iki göz iki çeşme ağlatan Erdal Erenin
yaşını büyüterek genç yaşta asan o mahkemeler ne kadar
meşru ise Silivri mahkemeleri de o kadar meşrudur. (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Eğer Silivrideki mahkemeler, verdiği kararlar
meşru değildir. diyen darbe heveslisi ise Hukuk devletinde
olmaması gereken mahkemeler. diyen Bekir Bozdağ da darbe
heveslisidir. Bu mahkemeler cani olmuştur, bu mahkemeler devlet içinde
devlet olmuştur, beni de yiyecek. diyen Sayın Başbakan da darbe
heveslisidir. Nitekim, bu mahkemeler hukuk devletinde olmaması gereken
mahkemeler olduğu nedeniyle, Hükûmet tarafından bu mahkemelerin,
aynı yargılama yöntemleri muhafaza edilse bile, adı
değiştirilmek zorunda kalındı. Bu özel yetkili mahkemelerin
dayanağını oluşturan Ceza Muhakemesi Kanununun 250, 251,
252nci maddeleri yürürlükten kaldırıldı.
Değerli arkadaşlarım, bir başka
konuyu da sizlerle paylaşmak istiyorum. AKP konuşmacısı
arkadaşım hukuk devletini çok güzel tanımladı ama hukuk
devletini tanımladıktan sonra hukuk devletine bu iktidarın çok
saygı duyduğunu söyledi, şimdi, bu iktidar döneminde hukuk
devletiyle bağdaşmayan uygulamalara son verildiğini söyledi.
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ)
Verdik ya!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Ben şimdi
soruyorum: Hukuk devletinde bir Başbakan hukuk devletinde bir
Başbakan, hukuk devletine saygısı olan bir Başbakan hukuk
devletinin özünü oluşturan, hukuk devletinin temeli olan, aynı
zamanda demokrasinin de temeli olan kuvvetler ayrılığı
ilkesini yürütmenin önünde engel olarak görür mü? Ama işte, bu kuvvetler
ayrılığı var ya, o önünüze gelip engel oluyor, dikiliyor.
der mi? Yine, hukuk devletinde bir Başbakan BDP milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması için
yargıya gereken talimatı verdik, gerekenleri söyledik. Yargı
gerekenleri yapacak. Biz de Parlamentoda gerekeni yapacağız. der mi?
Hukuk devletinde bir Adalet Bakanı Eğer bu suçsa -açılım
süreci denilen süreçteki olaylarla ilgili olarak- ben bu suçu işliyorum.
der mi?
Değerli milletvekilleri, hepsinden önemlisi, hukuk
devletinde bir Başbakan, bakanlar mahkemenin verdiği kararları
uygulamaması nedeniyle mahkemeler tarafından tazminata mahkûm edilir
mi? Elimdeki karar, Ankara 16. Asliye Mahkemesinin kararı, hem de sizin
atadığınız, yargıyı teslim
aldırdığınız dönemde verilen karar, 2011/139 esas
sayılı Kararı. Bu, bir mahkeme kararının
uygulanmaması nedeniyle başta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
olmak üzere, Maliye Bakanı ve Ali Babacan, diğerleri Kemal
Unakıtan vesairenin, hepsinin hakkında açılmış
tazminat davasıdır ve bu tazminat davasında yargı
kararını uygulamadıkları için 10 milyar TL -eski parayla,
yeni parayla 10 bin TL- tazminata mahkûm edilmişlerdir. Bu da
Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin onamasıdır değerli
arkadaşlarım.
Değerli milletvekilleri, Adalet
Bakanlığı aslında reform merkezi olmaktan çoktan
çıkmıştır. Adalet Bakanlığı halkın
taleplerini karşılayabilecek reform niteliğindeki yasaları
üretmekten çıkmıştır. Adalet Bakanlığı
başka yerlerde hazırlanan projelerin uygulama aracı hâline gelmiş
bir siyasi yapı hâline gelmiştir.
Bakın,
4 tane yargı paketi çıkardılar ve hepsinin içinde demokrasi
kelimesi var ve hepsinde adli yargının verimliliğinin
artırılması ve etkinleştirilmesi var ama her paketten sonra
demokrasi daha çok ayaklar altına alındı. İleri demokrasi
iddialarına karşın, her paketin içinde demokratikleşme ve
demokrasiyi yükseltme gibi iddialar var ise demek ki Türkiye ileri demokrasi
iddiasına karşın temel hak ve özgürlüklerin güvence altına
alınamadığı bir durumdadır.
Yine
bir paket geldi, demokratikleşme paketi ve bu demokratikleşme
paketinin, değerli arkadaşlarım, adı demokratikleşme;
hepsinde olduğu gibi içinde gizli yasaklar var.
Değerli
milletvekilleri, demin söyledim, yargıdaki sorunların temel nedeni,
hukuk devletini içine sindirememiş, içselleştirememiş, AKPli
arkadaşımın söylediği gibi, yasama ve yürütmenin
eylemlerinin yargı tarafından denetlenmesi ilkesi hukuk devletinin
alfabesiyken bu denetlenmeyi yürütmenin önünde engel olarak gören bir siyasi
iktidar var. Hukuk devletinden kopmuş bir siyasi iktidar ve reform
olmaktan uzak, aynı konuda, aynı kanunda 180 derece ters kararlarla,
kanunlarla yapılan değişiklikler. Demin arkadaşlar söyledi
-hayret ettim- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda, Ceza Muhakemesi Kanununda,
Ceza Kanununda yapılan değişiklikleri. Bakın, arka
arkasına, daha yürütmeye girmeden Ceza Kanununun çok maddesi
değiştirilmiş. Vesayeti kaldırdık, vesayeti
kaldırdık
Bu ülkede yargıçlar var, hukukun üstünlüğü
ilkesini yargıç ve savcıların üstünlüğü olarak görüyorlar.
Ama, Sayın Haberalın açtığı tazminat davasında
hâkimler tazminata mahkûm oldu diye o hâkimleri kurtarmak için bir yasa
değişikliği yaptık. Hâkimlerin kendi kişisel kast ve
kusurlarından dahi haklarında dava açılamaz hâle geldi, devlet
aleyhine dava açılabilir hâle geldi. Ve bugün, Türkiyede bu iktidar
döneminde mahkeme salonları, mahkeme başkanının Komutan,
şu avukatı dışarı at. sesleriyle yankılanır
bir hâle geldi. Avukatlık mesleği asli kurucu unsurudur
yargılamanın, hiçe sayıldı, avukatlar dışarı
atılarak kararlar verildi ve bu kararlara hukukçuların saygı
duymasını istiyorsunuz değerli arkadaşlarım. Böyle bir
şey olamaz. İçlerinde vicdan olan, hukuk diyen, hukuk devleti ilkesine bağlı herkes, bu
savunmanın esas unsuru olan avukatları yok sayarak verilen karara
tahammül edemez. Edenler edebilir ama ben etmiyorum. O nedenle, bu mahkemelere
isyanımız var, bu mahkemelere itirazımız var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Aslında, bu
Bakanlık için söyleyecek çok sözümüz var ama on dakikaya bunları
sığdırmamız mümkün değil.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Biz Cumhuriyet Halk
Partisi adına, bu Bakanlığın bütçesine olumsuz oy
vereceğiz. Bunun ne kadar parlak olduğunu Sayın
Bakanımız söylüyor zaten, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
verdiği ihlal kararları var. O ihlal dosyaları o kadar
biriktiği için, bu Parlamentoda, kendi dosyalarımızı
eritmek için kanun çıkartmak zorunda kaldık.
Danıştayın, Yargıtayın dairelerini bir yükselttiniz,
bir düşürdünüz. Şimdi, bir bakacaksınız, iki
bakacaksınız, ondan sonra konuşacaksınız.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba
Buyurunuz Sayın Ağbaba. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz dokuz dakikadır.
CHP GRUBU ADINA VELİ AĞBABA (Malatya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Otuz üç yıl önce bugün, 13 Aralık 1980de 17
yaşında gencecik bir fidan yaşı büyütülerek
asıldı. Faşist General Kenan Evren Asmayalım da besleyelim
mi? dedi, Erdal Eren darağacına gönderildi. Bugün buradan bir kez
daha Erdal Ereni ve onun yolunda yürüyen Gezi eylemlerinde öldürülen
gençlerimizi saygıyla anıyorum. (CHP ve BDP sıralarından
alkışlar) Unutmayalım ki Erdalı da, Gezide
kaybettiklerimizi de katleden aynı zihniyettir.
Değerli arkadaşlar, cezaevleri Türkiyenin
görünmeyen ama oluk oluk kanayan yaralarından biri. Cezaevleri Türkiyenin
âdeta turnusol kâğıdı gibi. Türkiyede ne kadar demokrasi varsa,
ne kadar hukuk varsa cezaevlerinde de ancak o kadar var. Parasız
eğitim ve özgür üniversite istedikleri için 3 bine yakın öğrenci
içeride ama Ali İsmail Korkmazı katledenler dışarıda.
13 yaşında Kahrolsun Faşizm. diyen bir çocuk
yargılanıyor ama Ethem Sarısülükü yakından vuran polis
dışarıda. Adalet diyen avukatlar içeride, demokrasi diyen
sendikacılar içeride, katliamlarda rolü olan polis şefleri
dışarıda.
Değerli milletvekilleri, cezaevlerindeki
sorunları, sıkıntıları üçe ayırarak
anlatabilirim. Cezaevlerindeki sorunlar çözülecekse eğer, önce orada
tecrit içerisinde yaşayan infaz koruma memurlarının
sorunları çözülmelidir. Bugün maalesef AKPli hiçbir konuşmacı
infaz koruma memurlarıyla ilgili konuşmadı çünkü onların
umurunda değil infaz koruma memurları. İnfaz koruma
memurları, tartışmasız, memurlar arasından en
şansız olanları. Jandarmanın, polisin yıpranma
payı var ama maalesef infaz koruma memurlarının yıpranma
payı yok. Yıllardır söylüyoruz ama bu, Sayın Bakanın
da umurunda değil. Memurlar içerisinde fazla mesai yapıp mesai
almayan tek memur infaz koruma memuru. Cezaevindeki memur, müdür emekli olmak
istiyor ama olamıyor. Neden? Çünkü, emekli oldukları gün
maaşları yarı yarıya düşüyor. Memurlar içerisinde
bayram tatili yapmayan memurlar bir tek infaz koruma memurları. Sosyal
yaşamları sıfır. Tam olarak tecrit altında bir hayat
sürüyorlar. Emekli olunca silahları ellerinden alınıyor, sokak
ortasında bırakılıyor.
Değerli milletvekilleri, AKPnin on yılda en
çok büyüttüğü, darbe dönemlerine bile tur bindirdiği bir icraatı
var ki o da mahpuslar, o da mahpushaneler; icraat ortada. Değerli
milletvekilleri, sayın grup başkan vekilim, lütfen, bundan sonra AKPyi bu konuda
eleştirmeyin çünkü bu konuda hakikaten 12 Eylül rejimine de tur bindirdi.
2003 Ocağında 57 bin olan mahpus sayısı bugün 145 bin, 2
katından fazla. Niye? Hani hep övünüyorsunuz ya Ekonomi büyüdü, Türkiye
büyüdü. diye ama büyüyen bir şey daha var ki -bu sizi tamamen
yalanlıyor- o da cezaevinde bulunan mahpus sayısı.
Değerli arkadaşlar, bir mesele daha var ki bunu
dikkatlerinize sunmak istiyorum. 2017ye kadar cezaevlerinin kapasitesinin 255
bin olacağı söyleniyor. Bakın, aman dikkat çünkü bu oyunu daha
önce görmüştük; Silivride bir kampüs yapıldığı zaman,
büyük bir mahkeme salonu yapıldığı zaman herkes sordu
Niye bu
salonlar yapılıyor? diye. Önce salonlar açıldı,
sonra o salonlara göre davalar açıldı. Balyoz, Ergenekon, KCK
davaları bu salonlar için açıldı değerli arkadaşlar.
Onun için, üç yıl içerisinde kapasite artıyor, buradan avukatlara,
öğrencilere, sendikacılara çağrı yapıyorum: Aman dikkat
edin!
Değerli arkadaşlar, cezaevlerinde her şey
sorun. CHP Cezaevi Komisyonu olarak, bıkmadan usanmadan, hiç kimseyi
ayırmadan iki buçuk yıldan beri söylüyoruz ama maalesef Hükûmet
körleri, sağırları oynuyor. Cezaevinde girişte çıplak
arama var, kadınlara çıplak arama dayatılıyor.
Mahpusları, kadınları erkekleri ayırmadan arıyorsunuz.
Sayın Bakana soru sordu Sayın Aygün, aynen verdiği cevap şu
arkadaşlar: Soyuyoruz ama utandırmıyoruz. Geçtiğimiz
günlerde İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeleriyle
birlikte gittiğimiz Antalya Cezaevinde bir mahkûm dedi ki: Sayın
Bakana lütfen söyle. Bizim üç dakikada, dört dakikada
yaşadığımız o çıplak aramada, Sayın Bakan,
ömrümüzden bir yıl, iki yıl gidiyor. Onu da sizlerin
vicdanlarına sunuyorum değerli arkadaşlar.
Mahpuslarda kadın-erkek ayırmadan Otur, kalk,
oturup kalkarken de 3 kez öksür. deniyor. Pozantıda, Antalyada
çocuklara tecavüz ediliyor, hem de devlet gözetiminde. Bir cezaevinde
çocuğa tecavüz ediliyor, Adalet Bakanlığı çocuğu
suçluyor, diyor ki: Neden bağırmadın, neden acil butonuna
basmadın? Bir başka cezaevinde süngerli, halılı odalarda
kaba dayaklar atılıyor. Bir başkasında, kendisine jilet
atan çocuğun yarasına tuz basılıyor.
Peki, değerli arkadaşlar, bunları kim
yapıyor? Bunları infaz koruma memurları mı yapıyor?
Hayır. Bunları bürokratlar, cezaevi müdürleri mi yapıyor?
Hayır. Değerli arkadaşlar, ne kadar çok cezaevi
yaptığıyla övünen Hükûmet, duble yolları yapan Hükûmet,
çıplak aramayı da, Pozantıdaki tecavüze de göz yuman aynı
insanlar değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından
alkışlar)
MURAT YILDIRIM (Çorum) Ya, el insaf!
VELİ AĞBABA (Devamla)
Kadınlarımıza, annelerimize, bacılarımıza oyuk
araması yapanlar ile hastane yaptığıyla övünenler aynı
kişiler değerli arkadaşlar. Cezaevlerinde her şey sorun
TEMEL COŞKUN (Yalova) Ayıp! Ayıp!
VELİ AĞBABA (Devamla) - Ayıp nedir,
biliyor musunuz arkadaşlar? Ayıp, bunlara göz yummaktır.
Ayıp, bunları iki buçuk yıldan beri söylediğimiz hâlde
bunları görmezden gelmektir değerli arkadaşlar. (CHP
sıralarından alkışlar)
TEMEL COŞKUN (Yalova) Hiç alakası yok.
VELİ AĞBABA (Devamla) Bakın,
cezaevlerinde sağlık hizmeti almak sorun, diş çektirmek sorun
-altı ay sonraya gün veriliyor- yemek sorun -infaz koruma memuru için de
sorun, orada kalan insanlar için de sorun- sohbet etmek sorun, yatmak, uyumak
sorun. Antalyada 510 kişilik cezaevinde tam 1.800 kişi kalıyor,
35 kişilik C5 koğuşunda 82 kişi yatıyor. Birçok
cezaevinde üst üste yatanlar, birçok cezaevinde nöbetleşe uyuyanlar, hatta
hatta nöbetleşe nefes alanlar var.
Kitap sorun, her cezaevinde farklı, kiminde 5,
kiminde 10. Senin gibi seçilmiş bir milletvekili Engin Alana 10dan fazla
kitap verilmesi yasak. Değerli arkadaşlar, daktilo kullanmak yasak,
İnternet çıktısı, fotokopi yasak. Altmış yıl
önce Nazım Hikmetin kullanmış olduğu o daktiloyu güvenlik
sebebiyle cezaevine sokmuyorlar.
Bakın, Tuncay Özkan, Deniz Yıldırım,
Hikmet Çiçek, Doğu Perinçek yazarak geçimlerini sağlayan insanlar ama
cezaevlerinde maalesef bunlar yasak.
Değerli arkadaşlar, sakal bırakmak yasak;
size serbest, cezaevinde yatanlara yasak. Nakil olmak, sevk olmak yasak. Hele
bu sevk, hele bu sevk
Değerli milletvekilleri, yıllarca kendi
şehirlerinden uzakta yatan mahkûmlar var. Örneğin, Süleyman Salman
diyor ki Antalya Cezaevinden: İki buçuk yıldan beri annemi
göremiyorum. Hasta ve yaşlı olduğu için, imkânımız
olmadığı için gelemiyor. Adanalı Ergün Köroğlu
Doğan çocuğumu bir buçuk yıldan beri göremiyorum. diyor.
Başka bir örnek daha vereyim: Kastamonulu yaşlı bir teyze, Kocaelide
kalan bir teyze yokluktan, yoksulluktan sizin büyütmüş olduğunuz,
ekonomisini büyütmüş olduğunuz Türkiyede altı yıldan beri
çocuklarını görememiş.
Değerli arkadaşlar, 12 Eylül cezaevlerinde
herkes aynı marşları söylüyordu, şimdi de herkes aynı
kanaldan bilgi almaya zorlanıyor. Cezaevlerinde yandaş kanallar
serbest, Ulusal TV, Halk TV, İmc, Cem, Yol TV yasak.
Cezaevlerinde dört duvar arasında başka
sorunlar var ki, onları da hemen kısaca söyleyeyim: Sağa
baktın sorun, sola baktın sorun, yüksek sesle konuştun sorun,
türkü söyledin sorun. Marş söylersen karşılığında
bir ay görüş cezası, milletvekillerine mektup yazarsan
karşılığında üç ay iletişim cezası, slogan
atarsan bir yıl görüş cezası. Onlarca keyfî uygulamalar var
değerli milletvekilleri.
Değerli arkadaşlar, adaleti simgeleyen sembolün
gözleri kördür, öyle olması da gerekir ama bizler gözlerimizi açmak
zorundayız. Meclis uyuma, sadece el kaldırma, Hükûmeti övme,
küfretme, milletvekiline saldırma ve cennete kimin gidip
gitmeyeceğinin kararlaştırıldığı bir yer
değildir, Meclis ülke sorunlarının çözüm yeridir. Bu nedenle,
yarın cezaevine kimin girip çıkacağı belli olmaz.
Bu sorunların çözümü konusunda hepinizin
duyarlı olacağınıza inanıyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
METİN KÜLÜNK (İstanbul) - Sayın
Ağbaba, biz oralardan geliyoruz, merak etme.
MURAT YILDIRIM (Çorum) - 2002 öncesinin Diyarbakır
Cezaevini bir git gör bakalım, 2002 öncesinin. Hep unuttunuz bunları.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Ağbaba.
Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün.
Buyurunuz Sayın Aygün. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz dokuz dakikadır.
CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli) Çok
sağ olun Başkanım.
16 Haziran günü İstanbulun Okmeydanında sabah
yedi buçukta ekmek almaya giden 14 yaşında bir çocuk, Berkin Elvan,
polis tarafından gaz bombasıyla başından vuruldu. Bugüne
kadar 2 ameliyat oldu beyninden ve en sonuncusu 18 Kasımdaydı. Bu
ameliyatlarda ne yazık ki herhangi bir mesafe katedilemedi ve bugün 181
gündür uyuyor, beyninden aldığı ağır darbe nedeniyle
kendine gelemiyor, 14 yaşında.
Ben merak ettim, Adalet Bakanının acaba erkek
çocuğu var mı böyle 12, 13, 14 yaşlarında filan. Çünkü
bugün, cumhuriyet savcısı, Berkini vuran polislerle ilgili
açılan soruşturma dosyasında avukatlara şu soruyu sordu,
Radikal gazetesinde yer aldı: Berkinin elinde taş, sopa veya
molotof var mıydı? diye bir soru sormuş. Ben de o dosyanın
avukatı olan Evrim Deniz Karatanayı aradım -Berkinin ailesinin
avukatı- bu savcı kim dedim yani bir araştırır
mısınız. Sağ olsun, araştırdı, KCK
davalarına bakan ve özel yetkili savcılıktan İstanbula düz
savcı olarak atanan bir arkadaşmış.
181 gündür komada olan 14 yaşında bir çocuk,
onun hakkını arama adına ailenin yaptığı
başvuruyu soruşturan bir savcı elinde molotof olup
olmadığını soruyor ve deminden beri burada kürsüye gelen
bütün AKPli hatipler şunu söylediler: Bizim kurduğumuz Adalet
Akademisi hem yaptığı bilimsel yayınlarla hem de on
yıllık tecrübesiyle Avrupanın en kaliteli hâkim ve savcı
yetiştiren kurumudur. Yani o savcıya, İstanbulda Berkini
soruşturan o savcıya şunu soruyorum: Karşına gelen
herkesi acaba KCKli mi görüyorsun? Yani herkesi KCKli olarak daha evvelden
görmüş ve tutuklamış olabilirsin, bu sende bir
alışkanlığa da yol açmış olabilir ama böyle bir
davada avukata sorulacak soru mudur?
Buradan Adalet Akademisine geliyorum, bana verilen dokuz
dakikalık sürede anlatmam gereken akademiye. Yani böyle
savcıları yetiştiren bir akademi, arkadaşlar, değerli
olabilir mi? Yani böyle bir akademiye salt bu savcı nedeniyle kuşku
duymak zorunda değil miyiz? Ben bugün çok kötü duygular hissettim
savcının sorgusunu gazetede okuyunca ve şöyle dedim: AKPli
Zeyid Aslan gibi bu savcıya küfür edemeyeceğime göre, ne yapacağız
bu adama? Güvenmiyorum Adalet Bakanına, hiçbir güvenim yok yani
şikâyet edeceğim, ne yapacak; HSYK ne yapacak? HSYK da cemaatle bir
güç savaşı veriyor. Özgürlük adına, Berkinin hakları
adına, öldürülenler adına herhangi bir dert var mı? HSYK ancak yukarıdan
atamalarla istenen davaları, istenen hükümleri verme yönünde
dönüştürme organından ibarettir. Ben hiçbir saygı duymuyorum
HSYKya da Adalet Bakanına da çünkü hiçbir talebimi dikkate almıyor
ki. Sadece büyük bir basınç hissettiğinde ancak bir meselede toplumdaki
gerilimi birazcık düşürme yönünde mecburen kararlar veriyorlar.
KAMER
GENÇ (Tunceli) HSYKlıları Amerikaya gezmeye göndermişler, 24
tane HSYK üyesini; en güzel şekilde eğlendiriyorlar.
HÜSEYİN
AYGÜN (Devamla) Şimdi, arkadaşlar, bugün sabah Erdal Erenin de
ölüm yıl dönümüydü. Erdal Eren 12 Eylülde asıldı, 17
yaşındaydı ve kemik testi onu reşit gösteriyordu;
yargılandığı dosyada da birkaç ay içinde yapılan
sembolik bir kovuşturmanın ardından idam edildi. 12 Eylülün
yanılmıyorsam 3üncü idamıydı.
Berkin
İşte Yeni Türkiye diyor ya gelen herkes buraya, eski Türkiyeye ait
manzaralar, hani önlerinde hazır olan metinler; üç yıl evvel de
beş yıl evvelde aynı olan metinler, güncel ve insani hiçbir
şeyi taşımayan metinler gelip burada okunuyor ya, Berkini
bıyıkları yeni terlemiş olan Erdal Erenle
kıyaslayın fotoğraflarını, yeni Türkiye hangisi, bu
mu? Yani 14 yaşında bir çocuğu öldürüp sonra onun ailesinin
açtığı davada Elinde molotof var mıydı? diye
soruşturmak mıdır? Türkiyede demokrasi olsa o savcı o
koltukta oturamaz, bunun hesabı sorulur.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Zalimlik! Zalimlik!
HÜSEYİN
AYGÜN (Devamla) Ya, sizde biraz inanç var gerçekten. Ben Sadullah Beye
sesleniyorum, bu ara belediye başkanlığına belki
hazırlanıyor, Adalet Bakanlığıyla çok ilgilenemeyecek
hâliyle ama ya, gerçekten böyle bir savcıya Adalet Bakanı olarak ne
yaparsınız yani? Sizin çocuğunuzun başına bir polis
-Allah göstermesin- kapsülle vursa ne yaparsınız? Bilmiyorum, ne
yapılabilir? Çok korkunç bir şey yani.
Buradan
hani Adil, tarafsız bir yargı kurduk, Türkiyede iyi bir adli rejim
var, artık eskisi gibi vesayet yok. falan filan denmesini de ne kadar
samimi olduğu konusunda milletimizin sorgulamasını diliyorum.
Çünkü, sadece KCKlilere, Ergenekondan yatanlara, yeni tahliye edilen Balbaya
değil; bu ara ta Pensilvanyadan başlayan, Türkiyede de Hâkimler
Savcılar Yüksek Kuruluna, oradan, sıradan mahkemelere kadar uzanan
bir güç savaşı var ve birbiri ardınca tahliyeler
çıkıyor. Dün de Oda TV davasında bazı tahliyeler verildi.
Ya, bunları gerçekten Özgürlük ve demokrasi yönünde bir anlayış
hâkim oluyor, o yüzden mahkemeler birilerini bırakıyor. diye mi
yorumlayalım, yoksa yukarıdaki büyük tepişmeden dolayı herkes
kendine biraz çekidüzen mi veriyor ya da başka merkezlerden birtakım
yönlendirmeler var diye mi yorumlayalım? Balbay geldi, burada
konuştu; hepiniz adına konuştu, özgürlükler ve demokrasi
adına konuştu. Dört buçuk yıl yatmış birinin o kadar
aklıselim konuşmasına da hayran kaldığımı
söyleyeyim. Yani, hiç mi kin olmaz! Herhâlde korktuğu için değil,
zaten adamın hayatını mahvetmişsiniz. Üç aylıkken
çocuğunu bırakmış, hücreye girmiş, altı
yaşında çocuğu; çıktı, çocuğuyla birlikte oldu.
Ama o aklıselimden belki biraz öğrenebiliriz diye düşünüyorum, o
yüzden Balbayın çıkmasını da mutlulukla
karşılıyorum.
Bugün, yine, çok kötü bir şey daha oldu, bu adalet
mefhumunu tartıştığımız için onu da anlatmam
gerekiyor. Mehmet Ayvalıtaşın annesi İstanbul 1 Mayıs
Mahallesinde sabah kalp krizi geçirdi ve öldü. Mehmet Ayvalıtaş,
faiz lobisinin yaptığı söylenen gizli darbe provokasyonunun
-bize göre aslında özgürlük ve demokrasi eylemlerinin- ilk şehidiydi,
bir trafik kazasında öldü 1 Mayıs Mahallesinde. Ama o gün oraya
binlerce gaz bombası atan polis, halkın da kara yolunu
gelişigüzel işgal etmesine ve bütün olayların seyrinden
çıkmasına yol açmıştı. Oradan geçmekte olan bir araç
Mehmet Ayvalıtaşa çarptı ve on dokuz yaşındaki bu
çocuğu öldürdü 1 Haziran 2003 günü oldu bu olay. Bu sabah da kırk üç
yaşındaki annesi oğlunun acısına dayanamayarak öldü,
yarın da saat on ikide toprağa verilecek.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Kaza değil,
kasıtlı olarak araç öldürdü çocuğu.
HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) Belki, Mehmet
Ayvalıtaş dosyasında adalet elde edilebilseydi, Ethem
Sarısülükü öldüren polis Urfaya gönderilmeyip adil
bir yargılamaya tutulsaydı, Ethemin davasına üç duruşma
boyunca perukla, bıyıkla, gözlükle çıkıp dünya hukuk
tarihinde görülmeyen gizli tanıklığın yanı sıra
gizli sanıklık diye bir müessese yaratılmasaydı, belki
Berkinin görüntülerinden ötürü Allahın bir savcısı infiale
kapılıp Kızılayın ortasında göstere göstere
Ethemin başına kurşun mu sıkılır? deyip
tutuklama isteseydi, o polis Urfada 22 tane ikramiyeyle ödüllendirilmeyip
hapishaneye konsaydı bizim acılarımız daha az olurdu, bu
kürsüden daha az öfkeli konuşmalar yapardık ve Fadime
Ayvalıtaş bu sabah 1 Mayıs Mahallesindeki evinde hayata
gözlerini yummazdı.
Bu
Gezi olaylarında öldürülen insanların davaları çok korkunç;
mesela Ali İsmail, 19 yaşında, başına demir çubuklarla
vurularak öldürüldü. Dosyadaki 26 tanık Eskişehirde
yaşadığı hâlde, Sayın Adalet Bakanı o davayı
Kayseriye gönderdi. Oysa, Şerzan Kurt davası -babası ve
oğluyla birlikte öldürülen bir Kürt ailenin davası- daha evvelden
güvenli bir yer diye Eskişehire nakledilmişti. Ama, bütün açık
delillere, Eskişehirin güvenli bir Avrupa kenti olmasına rağmen
o dava tutup Kayseriye gönderildi. Yani, nereden baksanız Adalet
Bakanına sitem etmekten ve eleştiri yapmaktan başka
şansımız yok. Dileriz, Adalet Bakanlığındaki bu
uygulamalarını Hatayda seçilirse- göstermez.
Çok
teşekkürler. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Aygün.
Muğla
Milletvekili Ömer Süha Aldan. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Aldan.
Süreniz
on dakika.
CHP
GRUBU ADINA ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yargının içinde bulunduğu durumu
değerlendirmek için 12 Eylüllerdeki
değişime göz atmak yerinde olacaktır. Kısaca, yargının
başına ne geldiyse 12 Eylüllerde gelmiştir. Türk
yargısında en büyük kırılma 12 Eylül darbesiyle
yaşandı. Öncesinde Hâkimler ile Savcılar Kurulu
ayrıydı. Hatta daha önceleri bir hâkim izne ayrılmak
istediğinde, Bakanlığa sadece bilgi için bir dilekçe göndermesi
yeterliydi. Zira, kural olarak yargıcın iznine yürütme birimi karışamazdı yani o denli teminat
altında idiler. Hâkim ve savcıların toplum içindeki
saygınlıkları öne çıkardı. Kararlarının adil
olmasına özen gösterir, kimseye eyvallah etmezlerdi. Lakin, kıt
kanaat geçinirlerdi. İşleri yoğundu. Mevzuatı takip edecek
kaynaklardan yoksun çalışırlardı. Yargı yerleri
genellikle hükûmet konaklarının altında köhne odalardan
ibaretti. Çoğu zaman ödenek bulunamadığından tebligat pulu
satın alınamaz ve keşfe gidecek araç bulamazlardı. Zira,
bırakın makam araçlarını, hizmet araçları bile yoktu.
Onların içini acıtan, o günün koşullarında düşünce
özgürlüğüne yönelik ağır cezalar ile insan haklarından
yoksun usul hükümleri olurdu.
Mesleki açıdan yoksunluklarına rağmen
mutluydular. Zira, kendilerini 1961 Anayasasının
sağladığı güvence altında hissederlerdi. Görev
özgürlüğüne sahip olmakla birlikte bu özgürlüğün
sınırlarını iyi bilir, başına buyruk kararlar
almazlardı. Siyasiler tavassut girişimine cesaret edemezlerdi çünkü
tekme tokat odadan atılacaklarını bilirlerdi. Keza, dolar
çantalarıyla işi halleden dava takipçileri de yoktu o zamanlar.
Sonra, 12 Eylül darbesi geldi, yargı ağır
yaralar aldı. Bekçilerin, düşük rütbeli askerlerin bile
düzenlediği raporlarla hâkim ve savcılar aşırı solcu
yaftasıyla işlerinden oldular, sürüldüler. Doksan günlük
gözaltılar, işkence ile alınan ifadeler ve de birbirini izleyen
idam kararlarıyla yargı gölgelendi. Paşalar
tutuklanacakların listesini gönderiyorlardı. Kimi hâkim ve savcılar
askerlerin gözüne bakar oldular. Ancak, çoğunluğu darbecilere
direnecek yürekliliğe sahiptiler.
1982 Anayasası ile HSYK oluşturuldu. Seçimler
yapıldı, siviller yeniden iktidar oldular. Lakin, hâkim,
savcıların teminatları yasa metninden ibaret kaldı. Adalet
Bakanı ile Müsteşarı, etkin kurul üyesi konumuna geldiler.
Serbest piyasa, özelleştirme, Köşeyi dönme söylemlerinin egemen
olduğu yıllar başladı. İktidar, kendi zenginini
yaratma derdinde idi ancak yargı, ayak bağı görülüyordu. Öyle
ya, birileri çağ atlama derdindeyken yargı pranga addediliyordu.
Meslekte dost-ahbap korumacılığı öne çıktı.
HSYKda adamını bulan yükseldi, yükselemeyen ise Ankarada
ağabey bulma çabasına girdi. Tek tük de olsa adalet
bakanlarının etkisiyle siyasi atamalar olmuyor değildi.
Hâkimler ve savcılar tüm bunlara rağmen ve
düşük ücretlerine karşın yine de mutluydular. Darbe sonrası
askerin baskısından kurtulmuş, siyasilerin haksız
taleplerine karşı kafa tutma öz güvenini gösterebilen,
yolsuzlukların üstüne gidebilecek yürekliliği kendilerinde gören
insanlardı. Lakin, hâlâ pul parası bulamıyor, hâlâ daktiloyla
işlerini yürütmeye çabalıyor ve hâlâ hizmet araçlarından yoksun
kalıyorlardı. 2002 sonundan itibaren yeni bir anlayışa
muhatap olmaya başladılar. Başlangıçta onların da
öncekiler gibi olacağını, sonunda yargıyla yürütme
arasında elden geldiğince bir denge oluşacağını
hesapladılar. Oysa, yıllardır kıyıda köşede kalan
muhlis görünümlü meslektaşlarının yetiştirilip bir
köşede bekletildiğini göremediler. Keza, adım adım özel
yetkili mahkemelerin bu anlayıştakilerce istilasını da yine
5 Kasımda Amerika Birleşik Devletlerindeki görüşmenin
anlamını da kavrayamadılar. Sonra, operasyon dalgalarıyla
karşılaştık. Koca koca adamları gözaltına
aldıran savcılar, onları kumbaraya bozuk para atar gibi
cezaevine tıkan hâkimler hukuk dünyasında boy göstermeye
başladı. Gerine gerine kameralara poz vererek korku salanların
zırhlı koruma arabaları Başbakan hediyesiydi.
İktidarın istediği her şey oluyor, cezaevleri tıka
basa dolduruluyor, iktidar da cezaevi infaz yerleşkeleri
inşaatlarını yetiştiremiyordu. Memleket ahalisi operasyon
manyağı hâline getirilmişti. Lakin, ülkeye egemen olan güce
sadece özel yetkili mahkemeler yetmez olmuştu. İktidarı
konjonktürel olarak destekleyen yeni yargı kurumlarına, hatta
yargıyı ele geçirmeye ihtiyaç vardı. Öyle ya, AKP devletinin
yargı ayağı hâlâ topaldı. Meşhur davalar yüksek
yargıya gidince düzmece kanıtların ortaya çıkması
istenmiyordu. Öte yandan, özelleştirmelere, HES yağmasına
karşı çıkan yargıçlar hâlâ dik duruyor, Deniz Feneri
yolsuzluğunu ortaya çıkarmaya çalışan yürekli savcılar
bazılarının yüzünü kızartıyordu. Derken 2nci 12
Eylül, 2010da gerçekleşti. Liberaller, 12 Eylül darbecilerinden hesap
sorulacağını sanan aymazlar, yargının
yapısındaki değişim sayesinde Özelleştirilecek kamu
mallarını ucuza kapatırız. diye hayal kuran yerli sermaye,
derin devletin yargı ayağının sonlanacağını
düşünen ahmak, küçük burjuvaların desteğiyle yargı yeni bir
denize yelken açtı. (CHP sıralarından alkışlar)
Yargı mensupları eski HSYKnın dost-ahbap
ilişkisinden bıkmışlardı, yenilerinin daha iyi
olacağını sandılar. Şimdilerde, son üç
yıldır görev yapan yeni HSYKnın eskisini bile arattığını
görüyorlar. Yeni HSYK göreve gelir gelmez ilk iş olarak HSYKnın
yedek üyelerinin eşlerini yüksek mahkemeye üye seçti. Keza, Yargıtaya
ve Danıştaya üye seçiminde biat edenleri tercih etti. Nitekim onlar
da daha Yargıtaydaki ilk daire seçiminde ne kadar minnettar
olduklarını ortaya koydular.
Bugün gerek yüksek yargıda gerekse yerel
mahkemelerde görev yapan yargı mensupları artık Arabi görünümlü
ve Selçuklu motifleriyle süslenmiş yeni binalarda hizmet veriyorlar.
Artık adliyelerin araçları var, pul parası peşinde
koşmuyorlar, daktiloların yerini bilgi paylaşımlı
bilgisayar ağları almış durumda, az bulsalar da
hatırı sayılır maaş alıyorlar, lakin yargı
mensupları mutsuz, kendi deyimleriyle artık ayakları adliyeye
gitmek istemiyor çünkü kendilerini bağımsız ve özgür
hissetmiyorlar. Hâkimlik teminatı diye bir şeyin
kalmadığının farkındalar. Ağzını
açanı, yargı yolu kapalı disiplin cezası veya sürgün
bekliyor. Yüksek yargıya seçilme haksızlığı nedeniyle
yaşını dolduran buruk biçimde emekliliği tercih ediyor.
Aslında, toplum da yargı konusunda mutsuz.
Örneğin 2010 yılının Şubat ayında Eurobarometer
firmasının Avrupa Birliği düzeyinde yaptığı
ankette yargıya güven yüzde 65 iken, 22 Kasım 2012de İksara
tarafından yapılan aynı, benzer bir ankette yargıya
güvenenlerin sayısı sadece yüzde 5tir.
Bugün HSYKnın anlaşılması için üç
örnekle bitirelim: Deniz Feneri yolsuzluğunun üzerine cesurca giden üç
savcı, işlemedikleri suçtan yargı önüne
çıkarıldılar.
Ergenekon adıyla lanse edilen davada,
kurgulanmış düzene karşı çıkan Savcı Kasım
İlimoğluna disiplin cezası icat edildi, şimdi
hakkını Anayasa Mahkemesinde arıyor.
Sincan eski Ağır Ceza Mahkemesi
Başkanı Osman Kaçmaz, Türk Ceza Kanununun 278 ve 279uncu maddeleri
gereğince işlendiği açık olan bir suçla ilgili suç
duyurusunda bulundu diye kınama cezasıyla
cezalandırıldı, hem de yargı yoluna itiraz hakkı
olmadan ve de 3e karşı 4 oyla ve de resmî sıfatının
gerektirdiği saygınlık ve güven duygusunu sarsacak
davranışta bulunmak suçundan.
Değerli Adalet ve Kalkınma Partisinin biraz
önceki konuşmacıları, deminden beri HSYKnın ne kadar iyi
bir kurum olduğundan bahsettiniz. Sizlere bu konuda son olarak şunu
söylemek isterim: Ey AKPliler, madem mevcut HSYKdan bu kadar memnunsunuz,
neden Anayasa Uzlaşma Komisyonunda Kurulun yapısının
değiştirilmesi için öneri verdiniz?
Ve son olarak değerli arkadaşlarım -bunu
ayıpladığımı ifade ederek söyleyeyim- geçenlerde
burada Sayın Balbay konuşurken Bizim sayemizde. diye laf atanlar
oldu. Evet, doğru, sizin sayenizde. Eğer Anayasa Mahkemesi
Başkanının istediği vakıf yasasını
çıkarmış olsaydınız belki Sayın Balbay hâlâ
içeride olacaktı.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Aldan.
Kocaeli Milletvekili Haydar Akar
Buyurunuz Sayın Akar. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz dokuz dakika.
CHP GRUBU ADINA HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji
Bakanlığının bütçesi hakkında
konuşacağız bu akşam. Yalnız, bu konuşmaya
başlamadan evvel, bize gelen Sayıştay raporlarını size
tekrar göstermek istiyorum. Şimdi Enerji Bakanlığıyla
ilgili birkaç tane böyle Sayıştay raporu geldi, içeriğine
baktığınız zaman da hikâye anlatıyor içinde. Asıl
Sayıştay raporları ise bunlar -bir kısmını
getirebildim ağır olduğu için- Enerji Bakanlığı
hakkındaki Sayıştay raporları.Neymiş? Elektrik Üretim
A.Ş. Genel Müdürlüğü, Türkiye Elektrik Dağıtım
A.Ş. (TEDAŞ) -bazılarının yapısı
değişti ama- Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu, Türkiye
Taşkömürü Kurumu gibi birçok kurumu içine alan Sayıştay
raporları. İşte bu Sayıştay raporlarını
okursanız gerçek hikâyenin ne olduğunu çok iyi anlarsınız.
Peki, gerçek hikâye ne arkadaşlar? Şimdi, siz
buraya geliyorsunuz, bütçeyi görüşüyoruz on gün, hep beraber, üst üste,
uzunca saatler burada ve ellerinizi kaldırıyorsunuz talimatla, bu
bütçeyi onaylıyorsunuz. Buraya kadar bir şey yok ve yine bu bütçe
hakkında, arkadaşlarımız, AKPli arkadaşlar geliyorlar
buraya beşer dakika -belki bürokratlar ama haksızlık
yapmayayım- kendi hazırladıkları metinleri burada bize
okuyorlar, başarı hikâyesi anlatıyorlar. Tamam, orayı da
anladık, Hükûmeti methedecek, gayet doğal, o partinin milletvekilleri.
Buraya kadar bir sıkıntı yok ama en büyük sıkıntı
bu oyladığınız, kabul ettiğiniz bütçeyi
denetlemiyorsunuz. Yani, bir yıl sonra gelip Bu parayı ne
yaptın Sayın Bakan? diye sormuyorsunuz veya soranlara da
karşı çıkıyorsunuz, sormak isteyenleri de engelliyorsunuz,
sordurmuyorsunuz. Eğer sordurmuş olsaydınız, bu
kitapların her birinde yazmış olan, o başarı
değil, yolsuzluk hikâyelerini sizler de öğrenmiş olurdunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Enerji Bakanı, bütçe konuşmasında, 2014
yılı kitapçığının rapor ve metin
kısmında, 177nci sayfasında diyor ki: Avrupa Birliği
ülkeleriyle kıyaslandığında en ucuz enerjiyi,
elektriği, doğal gazı satan ülkeyiz. Ya bu ülkenin okuma
yazması yok, ya bu milletvekillerinin hepsi Ali okulundan mezun, ya kimse
bu işten anlamıyor. Peki, baktığınız zaman gerçek
ne? 34 tane OECD ülkesi arasında benzinde, mazotta, doğal gazda ve
elektrikte şampiyonuz arkadaşlar, onları kutluyorum bu
şampiyonluklarından dolayı. (CHP sıralarından
alkışlar)
Şimdi, nasıl geldik buraya? On bir
yıllık iktidarınız döneminde geldik buraya biz yani
yanlış politikalarınız yüzünden geldik. Peki, 2000
yılındaki tüketimin yerli kaynaklardan üretilme veya yerli
kaynakları kullanma oranı neydi? Yüzde 33. 2012de nedir? Yüzde 26.
Hani bütçe açığını düşüreceksiniz ya, cari
açığı düşüreceksiniz ya, bunun kaynağı nedir?
Yerli kaynakları artırmaktır. Siz ne
yapmışsınız? Tam tersini yapmışsınız.
Yani ne yapmışsınız? Aşağı doğru
çekmişsiniz, TTKyı kapatmışsınız, HEMA denen bir
şirkete vermişsiniz, otuz altı ay ihale
yapmışsınız rödovansla. Size daha önce de anlattım bunu
Otuz altı ay sonra 500 bin ton kömür vereceksin. şartıyla
rödovans usulü vermişsiniz. Yahu, deprem olmamış, sel
olmamış, felaket olmamış, hiçbir şey yok ama
peşinden bu 500 bin ton kömürü veremiyor. Ne kadar uzatıyorsunuz
sözleşmesini? Kırk dört ay on iki gün sözleşmesini
uzatıyorsunuz. Tamam, uzattınız, yapmadı, etmedi çünkü öbür
firmalar bu şartlarla giriyorlar ihaleye. Diyorlar ki otuz altı ayda
500 bin ton kömür şartıyla giriyorlar ama vermişsiniz. Sonra ne
yapıyorsunuz? Yine veremiyor bu 500 bin ton kömürü, seksen aya
çıkartıyorsunuz, seksen aya hazırlık süresini
arkadaşlar ve şartnamede cezai şartlar var, Eğer, bu 500
bin ton kömürü veremezsen sen, bunun karşılığındaki
parayı ödemek zorundasın. diyor. Sayın Bakan, aldınız
mı bu parayı? Almadınız değil mi? Almazsınız
çünkü niye almadığınızı anlamış
değilim.
Yine,
aslında anlatacak çok hikâye var, sizin başarı hikâyeniz bu
enerji alanında ama zaman o kadar kısıtlı ki. Şimdi,
bu kısa örnekten yola çıkarak dışa
bağımlılık... Hep konuşuyoruz, on bir yıldır
konuşuyoruz, Türkiye dışa bağımlılıkta hâlen
yüzde 72. Demin bir arkadaşınız yüzde 74 dedi, ben
azaltıyorum rakamı; yüzde 72, doğru rakam bu. 2012de
dışa bağımlılık nedeniyle ödemiş
olduğumuz para 60 milyar dolar. Bunda yüzde 91 petrol, doğal gaz yüzde
98, kömür yüzde 20.
Bakın,
şimdi ne yaptılar? Doğal gaz anlaşmaları yaptık
değil mi? Kimlerle yaptık? Rusyayla yaptık, Azerbaycanla
yaptık, İranla yaptık doğal gaz
anlaşmalarını. Bu Bakan yapmadı, suçlamayayım,
haksızlık yapmayayım. Bundan önceki dönemdeki bakanlar
yaptı ama Sayın Bakan daha güzel bir şey yaptı veya sizin
daha önceki Enerji Bakanınız daha güzel bir şey yaptı. Dedi
ki Rusyaya: Sen bana pahalı satıyorsun bu gazı, hadi gel seninle
bir anlaşma yapalım, şunun formülünü değiştirelim. Oturdu,
formülü değiştirdi o Bakan. Hatırlarsınız değil
mi o Bakanı? Değiştirdi ve o formülü
değiştirdiğinde Türkiye'nin başlangıç zararı 526
milyon dolar, tüm anlaşmanın sonundaki zararı da 15 milyar dolar
olacak, 15 milyar dolar arkadaşlar. (CHP sıralarından
alkışlar)
Yine, Azerbaycanla yapılan anlaşmaya gelelim:
Azerbaycanla 2001 yılında bir anlaşma yaptınız;
yapıldı, siz yapmadınız. Dediler ki: Taban ücret 70 dolar,
tavan ücret 120 dolar. Sayın Bakan bu anlaşmayı beğenmedi
ya da şöyle diyelim: Azerbaycan revize istedi, Anlaşmayı
tekrarlayalım, yeniden gözden geçirelim. dediler. 2010da gözden
geçirdiniz anlaşmayı ve anlaşmaya dediniz ki: 2008den geçerli
olacak. Bunu kabul ettiniz. İki yıllık ödediğiniz para 1,4
milyar dolar, yine sözleşme sonunda geleceğiniz rakam 15 milyar
dolar. Yani bu kaybedeceğimiz para, bu anlaşmaların
yenilenmesiyle Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşının cebinden
çıkacak para, iki tane anlaşma söylüyorum, 30 milyar dolar arkadaşlar,
30 milyar dolar. Bu parada herkesin alın teri var, her yetimin hakkı
var bu parada arkadaşlar. Bu kadar savurgan bir şekilde
yapılamaz bu anlaşma.
Yine 2011 yılı itibarıyla Türkiye
Cumhuriyeti 4 milyar dolar bu ülkelere kullanmadığı gazın
parasını ödemiştir. Şimdi soruyorum:
Kullanmadığı gazın parasını niye ödedi?
Bugün başımıza gelen bir olay var. Ne var
olay? Bugün hani başarı hikâyesi anlatıyorsunuz ya, Türkiye'nin
şu anda yarısında elektrik yok, yarısında insanlar
ısınamıyor. Bakın gazetelere, her tarafta manşetsiniz.
Hani bir kompresörler vardı bu doğal gazı
pompalayan, basınç düşmesin diye ulaştıran kompresörler
vardı. Sayın Bakan, bu kompresörlerin ihalesinde yolsuzluk var
mıydı? Vardı değil mi arkadaşlar? Biz bunu dile
getirdiğimizde, söylediğimizde ne diyorsunuz? Nereden
çıkartıyorsunuz arkadaşlar.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Hem soruyorsun hem kendin
cevap veriyorsun.
HAYDAR AKAR (Devamla) - Bu söylediklerimin hepsi
işte bu kitaplarda arkadaşlar, Sayıştay raporlarında.
Eğer siz bu Sayıştay raporlarını buraya
getirtmezseniz
RECEP ÖZEL (Isparta) Okudun mu sen onu? Okudun mu
raporu?
HAYDAR AKAR (Devamla) -
eğer siz millet adına bu Hükûmeti denetlemezseniz
Herkesin
hakkı var üzerinizde. diyorum, kul hakkı var üzerinizde
arkadaşlar, kul hakkı var.
RECEP ÖZEL (Isparta) Raporun daha sayfasını
açmamışsın, raporu gösteriyorsun ya!
HAYDAR AKAR (Devamla) Onun için de bugün bütçeyi
oylarken, el kaldırırken aynı şekilde de geleceksiniz,
bunun hesabını soracaksınız Bakandan, bunun
hesabını soracaksınız.
Sadece bu değil arkadaşlar 4 milyarın
bedeli. Tuz Gölünde depo yapıyorlar. Ne diyorlar? Kış
aylarında kullanmadığımız doğal gazı
yazın çok fazla kullanıyoruz, yazın doğal gaz tüketimimiz
düşüyor, onun için de depolanması gerekiyor. Nerede
yapacağız? Buna en uygun yer Tuz Gölü. Eh be kardeşim, ben iki
buçuk senedir Parlamentodayım, on bir senedir iktidarsınız,
beceremediniz bunu yapmayı. Niye beceremediniz? Adamlar teknik takibe
takılmışlar. Tuz Gölü çetesi kurmuşlar, Tuz Gölü çetesi.
Hani siz çeteleri çökertmiştiniz ya. Hâlen yapamadınız, hâlen
yapamadınız ve bu şekilde de devam ediyorsunuz.
Biraz sonra Bakan gelecek, yine başarı
hikayeleri anlatmaya başlayacak burada ama bunun gerçekle ilgisi yok. Kim
olursa olsun Türkiyede, hangi iktidar olursa olsun gelişen teknolojik
şartlarda da zaten bunları gerçekleştirecek diyorum, hepinize
sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Akar.
RECEP ÖZEL (Isparta) Raporu okudun mu, raporu okudun
mu, okudun mu?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bunların hepsi okunmuş
Recep.
RECEP ÖZEL (Isparta) Daha sayfası
açılmamış lan daha, daha sayfasını
açmamışsın!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) O meydancı Recep!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Ne demek meydancı?
RECEP ÖZEL (Isparta) Gösteririm sana gel, gel buraya,
gel!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sen yanındakine bir
göster
BAŞKAN Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Ben bir gideyim, neyi
gösterecekmiş bir bakayım.
(Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın AK PARTİ
sıralarına doğru yürümesi)
BAŞKAN Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker.
Buyurunuz Sayın Şeker.
Süreniz sekiz dakikadır. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET ŞEKER (Gaziantep)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, ETİ Maden
İşletmeleri Genel Müdürlüğüne bağlı olarak Lüksemburg,
Finlandiya, Amerika, Çin ve Rusyada olmak üzere 5 adet pazarlama ve
satış şirketi ağı bulunmaktadır. Ayrıca,
muhtelif ülkelerde bu 5 şirkete ait Eti Maden İşletmeleri Genel
Müdürlüğüne bağlı temsilcilik ve acenteler bulunmaktadır.
Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü 2840 sayılı
(Gürültüler)
Sayın Başkanım, süremi bekletirseniz.
BAŞKAN Buyurunuz, siz devam ediniz lütfen.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Avradına gösterecek, bana
değil!
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) Ya, Lütfü Türkkan ne
yapıyorsun ya?
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) Ne demek o
ya! Çok ayıp ya!
(Ara ver sesleri)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, on dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 22.36
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 22.56
BAŞKAN: Başkan
Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER:
İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 30uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesinhesap Kanunu
Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
konuşmacılarındaydı sıra.
Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Şeker.
CHP GRUBU ADINA MEHMET ŞEKER (Gaziantep)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğüne
bağlı olarak Lüksemburg, Finlandiya, Amerika, Çin ve Rusya olmak
üzere 5 adet pazarlama ve satış şirketi bulunmaktadır.
Ayrıca muhtelif ülkelerde bu 5 şirkete ait Eti Maden
İşletmeleri Genel Müdürlüğüne bağlı temsilcilik ve
acenteler de bulunmaktadır.
Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü 2840
sayılı Kanundan aldığı yetkiyle bor tuzu
madenlerimizi devlet adına tekel olarak işletmektedir. Bor tuzu ve
rafine bor ürünleri gelişmiş ülke sanayilerinin ve ileri teknoloji
enstitülerinin kullandığı bir maddedir. Eti Maden
İşletmeleri Genel Müdürlüğü bor tuzu madenlerimizin ve bu maden
kaynaklarımızın ürettiği muhtelif ürünlerden 2011 yılında
toplam 2,5 milyon ton ihracat gerçekleştirmiş, en çok da Çin Halk
Cumhuriyetine gerçekleştirmiştir. Çin Halk Cumhuriyetine
yapılan 885 bin ton bor ve rafine bor ürünleri ihracatının Eti
Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü ve ona bağlı
pazarlama şirketi Şanghay Etimine ASIA tarafından yapılan
179 bin ton ihracatın dışında kalan 706.202 ton ihracat
hangi firmalar eliyle gerçekleşmiştir?
Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü
faaliyet raporlarında yer alan bilgilere göre, 2011 yılında
toplam 2,5 milyon ton bor ve rafine bor ürünleri ihracatının 811.468
tonunun Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü ve onun yurt
dışı pazarlama şirketlerince, kalan 1 milyon 626 tonluk
ihracatın ise acente ve diğer satıcılar tarafından
gerçekleştirildiği görülmektedir. Bir başka deyişle Eti
Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü toplam ihracatının
yüzde 33ünü Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü ve 5 adet
yurt dışı şirketiyle yapmış, geriye kalan yüzde
67sini ise acenteler aracılığıyla
gerçekleştirmiştir. Eti Maden İşletmeleri Genel
Müdürlüğü ihracatının yüzde 67sini gerçekleştiren bu
ayrıcalıklı acenteler hangi firmalardır?
Danıştay kararına göre, bu 2840
sayılı Yasanın değişik 2nci maddesi uyarınca
Bor tuzlarının aranması, işletilmesi, pazarlaması
devlet eliyle yapılacak. denilmektedir. Eti Maden İşletmeleri
Genel Müdürlüğü ve 5 adet yurt dışı pazarlama
şirketleri dışında bor ve bor ürünleri ihracatı acente
ve diğer satıcılar eliyle yapılmaktadır.
Yine, değerli milletvekilleri, Emet Borik Asit
Tesisi 1998 yılındaki Hükûmet tarafından otuz ay süreyle ve süre
uzatımları da dâhil 15/3/2004 tarihinde ihaleye
çıkarılmıştır. Kesin kabulün bundan sonra en geç bir
yıl içerisinde, yani 15/3/2005 tarihinde yapılması gerekiyordu.
Oysa kesin kabul üç ay sonra yapılıyor. Kesin kabulle birlikte kesin
hesabın da yapılması gerekiyorken kesin hesap 30/3/2010
tarihinde yapılıyor. Sayın Bakan, buraya dikkatinizi çekiyorum:
Kesin hesap 30/3/2010 tarihinde yapılıyor. Bu nedenle de kurum
yaklaşık 3 milyon 139 bin 649 lira alacağı geç tespit ediliyor
ve kurum zarara uğratılıyor.
Bu firma, her ne hikmetse sözleşme gereklerini
yerine getirmediği için mahkemelik oluyor. Buna rağmen
Kırka IV kazan-turbo jeneratör
üniteleri yapım işini de bu firma alıyor daha sonra. Kırka
Boraks Pentahidrat Tesisi Projesi turbo jeneratör üretim işini yine bu
firma alıyor. Sözleşme bedeli
10 milyon 947 bin lira artı KDVsi var. Yer teslim tarihi 17/10/2007.
Sözleşmeye göre işin süresi 720 gün, firmaya toplamda 209 gün
cezasız süre uzatımı veriliyor. 209 gün hiçbir ceza verilmeden
bu firma gözetiliyor. İşin teslim süresinde pek çok
yanlışlıklar yapılıyor. Sözleşmeye göre bitim süresi 720 gün
olan yani 6/10/2009 tarihinde teslim edilmesi gerekmektedir. Firma, jeneratörle ilgili, Bakanlık
onayı beklediğini, kazanlar için bedelsiz tadile gideceğini
belirterek, 3 aylık cezasız ek süre istiyor; bu süre de veriliyor. Buna göre işin yeni bitim
tarihi de 4/1/2010 oluyor.
Firmanın talebiyle yönetim kurulu tarafından
firmaya 105 günlük ikinci bir cezasız süre uzatımı
verilmiştir. Bu süre sonunda firma performans testleri için 15 günlük ek
süreye ihtiyacı olduğunu belirtmiş, 3/5/2010 tarihinde teslim
edilmesi istenmiştir.
2/5/2010 tarihinde sahaya gelen performans test komisyonu
sadece kazanın doğal gazla testini yapabilmiştir.
Firma, performans testlerini 4/6/2010 tarihinde
tamamlıyor, geçici kabul komisyonu oluşturuluyor, 30/6/2010 tarihinde
geçici kabul tutanağı da tanzim
ediliyor ama tutanak ne hikmetse 4/6/2010 tarihinde düzenleniyor.
Firmaya da sadece işin bitmesi gereken 3/5/2010 tarihi itibarıyla 32
günlük bir gecikme cezası kesiliyor ama 26 gün için herhangi bir
işlem yapılmıyor.
Teslim sonrası, 8 aydan itibaren buhar kazanı
ve alternatör kısmında yağ kaçakları tespit ediliyor, buhar
türbini durduruluyor. Firmayla yapılan onlarca yazışmaya
rağmen kazandaki arıza giderilmiyor ve bu arada
160 ton/saat kapasiteli buhar kazanının sorunun tespiti için hizmet alımı yöntemiyle
41.400 liralık tekrar bir hizmet alımı yapılıyor. Bu
da kurum tarafından ödeniyor, eksik ve kusurlu imalatı yapan firmaya
bu fatura yansıtılmıyor.
Bütün bu usulsüzlükler karşısında
sözleşmeye göre iş zamanında bitirilmediği takdirde her
takvim günü için yüklenicinin hak edişinden sözleşme bedelinin on
binde 5i oranında gecikme cezası kesilmeliydi. Yüklenicinin
taahhüdünü sözleşme hükümlerine göre yerine getirmediği durumlarda
kesin teminatını gelir kaydetmesi ve sözleşmeyi feshetmesi
gerekmekteydi.
Kırka V. Boraks Pentahidrat Tesisi ihalesi de 230
milyon TLlik bir iş. Kurum daha önce I, II, III ve IV tesislerini
kurmasına rağmen sanki ilk kez böyle bir tesis
kuruyormuşçasına yapım işinin özgün nitelikte ve
karmaşık olması bahane edilerek, bu bahanenin de arkasına
sığınılarak, 4734 sayılı Kanunun 62/C maddesi
çiğnenerek bu maddeye göre "Uygulama projeleri yapılmadan
ihaleye çıkılamaz." denilmesine rağmen ihale böylece
yapılmıştır. Ayrıca, yine aynı maddenin
"Uygulama projesi bulunan yapım işlerinde anahtar teslimi götürü
bedel teklifi alınmak suretiyle ihale yapılması
zorunludur." hükmü de ihaleye belli istekliler arasında ihale usulü
ve miktar, kalite yönünden ürün garantili anahtar teslimi götürü bedel
yöntemiyle çıkılarak çiğnenmiştir.
Peki, tüm bunların sonunda ne olmuştur? Eti
Maden İşletmelerini zarara uğratanlara hiçbir şey
olmamıştır. Ama, kurumun zarara
uğratıldığını tespit eden müfettişe
soruşturma açılmıştır, ceza verilmiştir, tayini
yapılmıştır. Peki, bunun üzerine müfettiş ne yapmıştır?
Namuslu bir müfettiş gibi savcılığa suç duyurusunda
bulunmuştur, savcılık iddianame
hazırlamıştır. Bu iddianame Sayın Bakan, şu anda
sizin önünüze geldi. Eğer müsaade ederseniz, bu yanlışı
yapanlarla ilgili çok ciddi soruşturma yapılıyor -sizin önünüzde-
bu izni vermeniz gerekiyor. Eğer bu ülkede yolsuzlukların
olmasını istemiyorsak, bu ülkede bu yanlışları yapan
insanların üzerinde kalmasını istemiyorsak bu izni vermeniz
gerekiyor. Bu da sizin için bizim açımızdan ciddi bir test
olacaktır, sonucu bekliyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Şeker.
Aydın Milletvekili Osman Aydın.
Buyurunuz Sayın Aydın. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz dokuz dakikadır.
CHP GRUBU ADINA OSMAN AYDIN (Aydın) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; grubum adına Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu ve Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğünün bütçeleri
üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Son yıllarda nükleer enerji üretimi konusunda
oldukça tartışmalı bir süreci yaşıyoruz. Çernobil ve
özellikle de 2011 yılında Japonyada da tsunaminin yol
açtığı nükleer felaketlerle birlikte nükleer enerji santralleri
üzerindeki tartışmalar iyiden iyiye yoğunlaşmış
bulunmaktadır. Bu felaketlerine karşın, ülkemizde kurulacak
nükleer santraller, Hükûmetimiz tarafından ekonomimizin en önemli sorunu
olan dış ticaret açığının çözümü için bir çare
olarak sunulmaktadır. Nükleer enerjiye geçiş yüksek sesle ve her
şeye rağmen savunulmaktadır.
Değerli arkadaşlar, bugüne kadar ilgili
kurumlar, kuruluş amacı ve ruhuna uygun hareket etmiş
olsaydı, yeterli AR-GE çalışmalarını yapabilmiş
olsaydı, yerli teknoloji ile yerel uranyum kaynaklarının
zenginleştirilmesini başarabilmiş olsaydı ve nükleer
enerjiyi de kullanılabilir bir hâle
getirmiş olsaydı o zaman nükleer enerjinin dış ticaret
açığına çözüm olma iddiasını
gerçekleştirebileceği kanısındayım fakat ne yazık
ki Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, nükleer enerji konusunda yeterli sonuç
alıcı bir AR-GE çalışması bugüne kadar
yürütememiştir. Ülkemizde yapılması planlanan nükleer enerji
santralleri, enerji egemenliğimizi sağlamayacak, tam tersine enerji
temininde dışarıya olan
bağımlılığımızı daha da artıracaktır.
Çözüm nedir? Arkadaşlar, çözüm, tabii ki kendi yerel
kaynaklarımızı devreye sokacak çalışmaları
yapabilmektir. Bunun için yeterli kaynak ve donanımı sağlayarak,
yerli uranyum kaynakları kullanılabilir hâle getirilerek yerli
nükleer enerji üretim teknolojisinin geliştirilmesi gerekmektedir.
Gerçekten bu çalışmalar yapılır, yerel uranyum
kaynakları devreye sokulabilirse o zaman enerji
bağımlılığına karşı nükleer enerji bir
çözüm olabilir. Mevcut durum devam ettiği takdirde enerji üretimindeki
dışa bağımlılığımızı maalesef
2002 yılındaki yüzde 67 seviyesinden bugün geldiği yüzde 72
seviyesinde tutmamız mümkün olmayacak, 2020li yıllarda yüzde 80lere
dışa bağımlılık ulaşmış
olacaktır. Bunu bugün özellikle Mersin Akkuyudaki nükleer santralin
anlaşmalarına baktığımız takdirde açık bir
şekilde görmekteyiz. Bugün Mersin Akkuyu nükleer enerji santralinin
teknolojisi tamamen dışa bağımlıdır. Enerji
üretim kaynağı tamamen dışa bağımlıdır.
Millî ekonomiye, millî kaynağa, enerjideki dışa
bağımlılığı çözme konusunda hiçbir
katkısı olmayacağı gibi, elektrik üretim maliyetlerini
kilovat başına 15 sente yakın bir ücretle anlaşma
sağlanmış olması nedeniyle daha da artıracaktır.
Biz eğer ki Mersine nükleer santral kurma hevesi yerine, 2020li
yıllardaki elektrik ihtiyacımızı dışarıdan
karşılamak için ihale açmış olsaydık 15 sent
kilovatsaatine fiyatın yarısına elektrik enerji
ihtiyacımızı karşılayabilme imkânına
kavuşabilirdik diye düşünüyorum.
Madencilik,
hepimizin bildiği gibi özellikle ülkelerin ekonomik olarak
gelişmelerine, büyümelerine, zenginleşmelerine büyük katkı
sağlayan temel sektördür. Ülkeler yer altı kaynaklarını
bulup, tespit edip, üreterek ekonomilerini büyütmüşlerdir. Ülkemiz yer
altı kaynakları yönünden büyük zenginliklere sahiptir. Fakat
madencilik sektörümüzün ekonomimiz içindeki büyüklüğü maalesef ancak yüzde
1,5-2 seviyelerindedir. Oysa, gelişmiş ülkelerde bu oran yüzde 5-6
seviyeleri civarındadır. Bu da açık bir şekilde
göstermektedir ki yer altı kaynaklarımız yeterince
değerlendirilememektedir. Genç cumhuriyetimizin yöneticileri 1935
yılında gerçekten madenciliğin ekonomiye yapacağı katkıyı
bildikleri için, bu kaynakların aranması, bulunup ekonomiye
kazandırılabilmesi için Maden Tetkik Arama Enstitüsünü
kurmuşlardır.
MTA da kuruluşundan bu yana birçok
başarılı çalışmaya imza atmıştır.
Emeği geçen herkesi kutluyor, teşekkür ediyorum. Ancak bu
çalışmalar yukarıdaki rakamların da açık bir
şekilde gösterdiği gibi yeterli değildir. MTAnın daha da
güçlendirilmesi, donanımının artırılması, yetkin
personelinin artırılması gerekmektedir. Bu nedenle bütçeden
ayrılan payın yeterli olmadığı açık bir
şekilde görülmektedir.
MTAnın çalışmaları neticesinde
yenilenebilir kaynaklarımızdan jeotermal kaynakların ne kadar
önemli bir kaynak olduğu açık bir şekilde ortaya
çıkartılmıştır. Bu yer altı kaynaklarımız
da ekonomiye büyük katkı sağlamaktadır. MTAnın
geliştirilmesi neticesinde bulunan sahalar ihale yoluyla
yatırımcılara satılmış ve enerji üretim
yatırımları yapılmıştır. Bu gelişmeden
jeotermal kaynağın bulunduğu yöre de gelir elde etmeye başlamıştır. Daha önce
işletmelerin gayrisafi hasılasının yüzde 1lik idare
payı özel idarelere kaynak olarak verilirken, Büyükşehir
Yasasından sonra aynı yüzde 1lik idare katkı payı
maalesef genel bütçeye dâhil edilmiştir. Bu şekilde yerel yönetimler
mağdur edilmiş, zarara uğratılmıştır. Külfet
belediyelere bırakılmış, gelir genel bütçeye
aktarılmıştır. Bu mantık anlaşılabilir bir
mantık değildir.
2012/15 sayılı Başbakanlık
Genelgesiyle madencilik faaliyetleri büyük bir zarara uğramış
bulunmaktadır. Bu genelgede kamu kurum ve kuruluşları ile
sermayesinin yüzde 50sinden fazlası kamu kurum ve kuruluşlarına
ait şirketlerin taşınmazlarıyla ilgili irtifak, takas,
tahsis, devir vesaire her türlü tasarrufa yönelik işlemler için
Başbakanlıktan izin alınması zorunluluğu getirilmesi
bu konuda kamu taşınmazları üzerinde faaliyet gösteren
işletmeleri izin alma konusunda
büyük bir sıkıntıya sokmuş, uzun zamandır izin
alamayan birçok işletme ihracat taahhütlerini yerine getiremez hâle
gelmiş bulunmaktadır. Bu sorunun ivedilikle çözülmesi çok büyük önem
arz etmektedir ülke ekonomisi açısından.
Bugün
maalesef, nükleer enerjide zamanında gerekli AR-GE
yatırımlarını yapmadığımız için tamamen
dışa bağımlı bir nükleer enerjiyle karşı
karşıya isek yarın dünyanın en büyük rezervlerine sahip
olduğumuz bordan üretilecek enerji için gerekli AR-GE
çalışmalarını yapamadığımız takdirde
bundan da yararlanamayacağımız açık bir şekilde
görülmektedir. AR-GEye gerçekten yeterli kaynak
ayrıldığında yapılabilir bir olaydır.
Dünyanın birçok ülkesinin birçok kurumu bordan enerji üretilmesi, bordan üretilen
enerjiyle yürüyen otomobil yapılabilmesi için milyonlarca dolar kaynak
ayırıp AR-GE yaptığını hepimiz biliyoruz. Biz
kurumları oluşturuyoruz fakat gerekli vizyonu ve misyonu
üstlenmelerini ve hedefler koymalarını ve hedeflere ulaşabilmesi
için gerekli kaynakların ayrılmasını bir türlü
beceremiyoruz. Bordan enerji üretilmesi, bordan üretilen enerjiyle yürüyen
araba yapılabilmesi için, bordan üretilen enerjiyle çalışan
elektrik santrali yapılabilmesi için gerekli AR-GE yapılmasına
yönelik kadro oluşturulması, gerekli eğitimli kadroların
yetiştirilmesi, gerekli donanım kurulması için yeterli AR-GE
bütçesi kaynağı ayrılmalı, hedefler konulmalı, konulan
hedeflerin realizasyonu izlenmelidir ki 21inci yüzyıl ülkemizin
yüzyılı olsun, 21inci yüzyıl zenginliğin yüzyılı
olsun, dünyadaki ilk 10 ekonomi içine girebilelim.
Bu
temennilerle hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Aydın.
Şahısları
adına lehine, Malatya Milletvekili
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkan
BAŞKAN
Efendim Sayın Aydın.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkanım, az önceki oturumda
yaşanan bir hadiseyle ilgili bir açıklama istiyorum yerimden,
eğer mikrofonu açarsanız.
BAŞKAN
Buyurun, mikrofonu açıyorum.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
6.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının, Genel Kurulun 13 Aralık 2013 Cuma
günkü 30uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunda Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkan ile Isparta Milletvekili Recep Özel arasında yaşanan olaya
ilişkin açıklaması
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bir
önceki oturumda, maalesef grubum sıralarına kadar gelerek tehditler
savuran Milliyetçi Hareket Partisi Milletvekili Sayın Lütfü Türkkan,
Isparta Milletvekilimiz Sayın Recep Özeli ta sıralarımıza
gelmek suretiyle âdeta ölümle tehdit ederek ve tekrar geri dönüşünde de
çok ağır ve galiz küfürler etmek suretiyle, hem Meclisin
saygınlığına hem mehabetine hem de milletvekiline,
bırakın bir milletvekiline sade bir vatandaşa dahi
yakışmayan tavırlar sergilemiştir.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Davet eden kendisi, davet eden
kendisi.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Öncelikle herkes haddini
bilecek. Bunun altını çizmek istiyorum.
ERKAN AKÇAY (Manisa) O da bilecek.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Hiçbir kimse, kabadayı
edasıyla sıralarımıza kadar gelerek bir milletvekilimizi
tehdit etme hakkına ve haddine sahip değildir. Bundan sonraki süreçte
de eğer böyle birtakım şeylerde bulunulursa buna da pabuç
bırakmayacağımızı özellikle ifade etmek istiyorum.
VELİ AĞBABA (Malatya) Dün de
aynısını kendileri yaptılar.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Bakın, değerli
arkadaşlar, kimden gelirse gelsin, nereden gelirse gelsin -bir
milletvekilimiz dahi yaptığı zaman- kim yaparsa yapsın
VELİ AĞBABA (Malatya) AKPde dâhil mi?
AHMET AYDIN (Adıyaman)
bu Meclisin saygınlığına
hepimizin sahip çıkması lazım.
MÜSLİM SARI (İstanbul) Küfredenler ne olacak?
AHMET AYDIN (Adıyaman) Bu Meclisin onurunu,
haysiyetini hepimizin koruması lazım.
MÜSLİM SARI (İstanbul) Küfredenler ne olacak?
AHMET AYDIN (Adıyaman) Bu manada, özellikle bu
milletvekili arkadaşımızın hem sıralarımıza
kadar gelip tehditle, çok ciddi bir tehditle -oradaki
arkadaşlarımızın hepsi şahit ve bir kısım
şeyler siz kalktıktan sonra tutanağa da
yansımamış olabilir, ama tutanağa yansıyan
kısmı da dâhil olmak üzere-
milletvekili sıralarımıza kadar geldiği ve orada galiz
küfürler ettiği, hakaret ettiği ortadadır. Bu açıdan,
öncelikle, bu işin muhatabı olan, âdeta mağduru konumunda da
olan Milletvekilimiz Sayın Recep Özelin bir açıklama yapma
gereği vardır. Bu konuda kendisine yerinden bir söz verirseniz, bu
konuyla ilgili bir bilgilendirme yapacaktır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Aydın.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Halaçoğlu.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Ben de açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz, siz de açıklamayı
yapınız.
7.- Kayseri Milletvekili
Yusuf Halaçoğlunun, Genel Kurulun 13 Aralık 2013 Cuma günkü 30uncu
Birleşiminin Dördüncü Oturumunda Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan ile
Isparta Milletvekili Recep Özel arasında yaşanan olaya ilişkin
açıklaması
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Şimdi, efendim, bakın, tutanaklarda sadece
konuşmacı olan Haydar Akar ile Recep Özel arasında bir
tartışma var. Aynen şu şekilde: Siz Teşekkür ederiz
Sayın Akar. demişsiniz. Ardından Raporu okudun mu, raporu
okudun mu? Recep Özel tarafından. Haydar Akar Hepsi okunmuş Recep.
Recep Özel Okudun mu? Daha sayfası açılmamış bunun, daha
sayfasını açmamışsın. Haydar Akar O meydancı
Recep! Lütfü Türkkan Ne demek meydancı? Yani buradaki zaten
muhatabı Haydar Akar. Haydar Akara Meydancı ne demek? diye
soruyor. Bunun üzerine Recep Özel Gösteririm sana gel, buraya, gel. Gel
buraya, gel! Şimdi, Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker diyor
Başkan, siz söylüyorsunuz. Ardından Lütfü Türkkan Neyi
gösterecekmiş bir bakayım.
Şimdi Gösteririm gel buraya diyen Lütfü Türkkan
değil Recep Özel. Neyi gösterecekmiş?
O da Neyi gösterecekmiş bir bakayım. diyor. Siz uyarıyorsunuz
tekrar Mehmet Şeker diye. Buyurunuz Şeker, süreniz sekiz
dakikadır. demişsiniz. Mehmet Bey konuşurken Teşekkür
ederim Sayın Başkan, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
demiş Ondan sonra Lütfü Türkkan da Gel sana göstereceğim. deyince
Recep Beye doğru yürüyor.
Şimdi, burada, oraya varıp da neyi
göstereceğini
Herhâlde oradaki konuşmalar kendi aralarında
geçmiştir. Burada herhâlde Avradına gösterecek bana değil.
demiş Lütfü Türkkan da.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Bu kullanılabilecek
bir şey mi Hocam?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Şimdi,
yanlış olabilir bu ama şurasını söyleyeyim: (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Olabilir mi?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Yanlış
olabilir.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Yanlış
olabilir mi?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Lütfen dinleyin.
İSRAFİL KIŞLA (Artvin) Ana avrat
küfredin bari.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Ama şimdi burada
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Bir dakika
Meydancı ne demektir?
Meydancı ne demek? Her şeyden önce onu düşünün.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Ne demek
meydancı?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Yani burada seviyeyi bu kadar düşüren,
bu kadar düşüren sizlersiniz.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) Meydancı ne
demek?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sinkaflı
konuşan sizlersiniz bugüne kadar. Yapmayın yani! Ayıptır.
Ayıptır!
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Yakışmıyor, yakışmıyor; sana hiç
yakışmıyor.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Muhatabı Lütfü
Türkkan değil zaten, muhatabı farklı kişi.
BAŞKAN Sayın Halaçoğlu, çok
teşekkür ediyoruz.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Avradına
gösterecek diyor avradını demiyor. Avradına gösterecek
diyor.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Daha ne desin?
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Halaçoğlu.
Sayın milletvekilleri
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Hoca, hiç olmadı,
hiç olmadı bu söylediğin, hiç olmadı. Sana
yakışmadı.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
FARUK IŞIK (Muş) Yazıklar olsun sana!
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Hiç olmadı, hiç
olmadı.
RECEP ÖZEL (Isparta) Sayın Başkanım, ben
kürsüden ne olduğunu açıklayabilir miyim?
BAŞKAN Yerinizden lütfen, herkes yerinden
açıkladı. Siz de buyurunuz, yerinizden açıklamayı
yapınız. (AK PARTİ ve MHP sıraları arasında
karşılıklı laf atmalar) Sayın milletvekilleri lütfen.
Sizi de dinliyoruz, buyurunuz
8.- Isparta Milletvekili
Recep Özelin, Genel Kurulun 13 Aralık 2013 Cuma günkü 30uncu
Birleşiminin Dördüncü Oturumunda Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan ile
yaşadığı olaya ilişkin açıklaması
RECEP ÖZEL (Isparta) Sayın Başkanım, çok
değerli arkadaşlar; biz Kocaeli Milletvekili Haydar Akarla zaman
zaman burada birbirimize latife anlamında, kürsüdeyken, bizim veya onun
konuşmalarında birtakım laf atmalarımızın
karşılığı olan ve belli bir saygı ve sevgi
çerçevesindedir. Hiçbirimiz, hiçbir zaman incitici bir laf söylemedik. Haydar
Akar o denilen lafı bana söyledikten sonra evet, muhatabı benim ve
Haydar Akar bir CHP Grubu. Burada, MHP Grubundaki arkadaş, o malum
zatın kendisine ne oluyor da aynı lafı tekrarlayıp bana
hakaret anlamında onu sorması üzerine Ne demek? diye. Ben de Gel,
onun ne demek olduğunu burada göster. dedim. Arkadaş buradan,
kendisi, büyük bir külhanbeyi edasıyla sıralara kadar gelip: Bak,
seni seçim bölgen Ispartaya göndermem, seni öldürürüm ve öldürtürüm.
lafını yanımda Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç, öbür
sıradaki milletvekili arkadaşlarımız da duymuştur,
şahittir. Ondan sonra başka bir lafı tekrar burada ben anmak
istemiyorum- onu söylemesi üzerine de diğer milletvekili arkadaş onu
almış gitmişti.
Biz, kimsenin tehditlerine, şantajlarına boyun
eğecek şeyde değiliz. Lütfü Türkkanın bu lafını,
o tehdidini mehdidini
Burada kendisiyle o seviyeye, o mertebeye düşmek de
istemiyorum çünkü bu kutsal çatı altında biz seviyeli siyaset yapmak
arzusundayız, isteğindeyiz. Ben o tehdidini kendisiyle baş
başa bırakıyorum, millete havale ediyorum efendim ama gereken
cezanın da verilmesini talep ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Özel.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın
Başkanım
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sana da ceza verilmesi lazım.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sana da ceza aynen
verilmeli.
RECEP ÖZEL (Isparta) Niye bana ceza verilecek ya?
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın
Başkanım, bu konuda İç Tüzükün 160ıncı maddesi çok
açık ve bu uygulanarak ilgili şahsa, Lütfü Türkkana kınama
cezası verilmesini talep ediyorum.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Neye dayanarak
verecekler Sayın Başkanım?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Elindekine dayanarak,
elindekine. Hoca, elindekine dayanarak.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Tutanaklar burada, ne söylediği buradaki
tutanaklarda gözüküyor. Burada, kaldı ki muhatap kendisi değil Haydar
Bey.
EMRULLAH İŞLER (Ankara) Muharrem İnce de
küfretti, ona verildi mi ceza ya?
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın
Başkanım, burada hem üçüncü paragrafında kaba ve yaralayıcı
sözler var, dörüncü paragrafında saldırıda bulunmak gibi çok
açık
Bu ikisinin de bir şekilde değerlendirilerek kınama
cezasının verilmesini talep ediyorum.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, bu konuyu
tekrar görüşmemiz gerekecek.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 23.23
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 23.36
BAŞKAN: Başkan
Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER:
Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Dilek YÜKSEL (Tokat)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30uncu
Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
2014 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam
edeceğiz.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)
2.- 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin
Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve
İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya
Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin
Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı
Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi,
2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
Ğ) ADALET BAKANLIĞI
(Devam)
1) Adalet
Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Adalet
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) CEZA VE İNFAZ
KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU (Devam)
1) Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) TÜRKİYE ADALET
AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
İ) HÂKİMLER VE
SAVCILAR YÜKSEK KURULU (Devam)
1) Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI (Devam)
1) Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) ENERJİ PİYASASI
DÜZENLEME KURUMU (Devam)
1) Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA
ENSTİTÜSÜ (Devam)
1) Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
M) TÜRKİYE ATOM
ENERJİSİ KURUMU (Devam)
1) Türkiye Atom Enerjisi
Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Atom Enerjisi
Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) MADEN TETKİK VE ARAMA
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Maden Tetkik ve Arama
Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Maden Tetkik ve Arama
Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Bir
söz talebi var.
Buyurunuz
Sayın Halaçoğlu.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
9.- Kayseri Milletvekili
Yusuf Halaçoğlunun, milletvekillerinin küfür ve çatışmadan uzak
bir ortam içerisinde görevlerini yerine getirmeleri gerektiğine
ilişkin açıklaması
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisini oluşturan üyelerin her
biri bütün Türk milletini temsil etmektedir. Dolayısıyla, her
milletvekilinin millete saygısı dolayısıyla küfürden uzak,
çatışmadan uzak bir ortam içerisinde görevlerini yerine getirmesi
gerekir. Dolayısıyla, bu tür çatışmalar, küfürleşmeler
tarafımızdan tasvip edilmemektedir. Dolayısıyla, bundan
böyle herkesin daha dikkatli olmasını dilerim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Halaçoğlu.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)
2.- 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin
Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel
Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay
Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S.
Sayısı: 507) (Devam)
Ğ) ADALET BAKANLIĞI
(Devam)
1) Adalet
Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Adalet
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) CEZA VE İNFAZ
KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU (Devam)
1) Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) TÜRKİYE ADALET
AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
İ) HÂKİMLER VE
SAVCILAR YÜKSEK KURULU (Devam)
1) Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI (Devam)
1) Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) ENERJİ PİYASASI
DÜZENLEME KURUMU (Devam)
1) Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA
ENSTİTÜSÜ (Devam)
1) Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
M) TÜRKİYE ATOM
ENERJİSİ KURUMU (Devam)
1) Türkiye Atom Enerjisi
Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Atom Enerjisi
Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) MADEN TETKİK VE ARAMA
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Maden Tetkik ve Arama
Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Maden Tetkik ve Arama
Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
Şimdi, şahıslar adına lehinde, Malatya Milletvekili
Hüseyin Cemal Akın.
Buyurunuz Sayın Akın. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN CEMAL AKIN (Malatya) Sayın
Başkan, muhterem
milletvekilleri; Adalet Bakanlığı bütçesi hakkında söz
almış bulunuyorum. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Dün Malatyada meydana gelen trafik kazasında
hayatlarını kaybeden hemşehrilerime Cenab-ı Haktan rahmet
diliyorum, yakınlarına sabrı cemil diliyorum.
Yargıda problemleri süratle çözebilmek için
Hükûmetimiz, yeni müesseseleri sistemimize kazandırmıştır.
Çünkü tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de nüfusun
artışına; ekonomik ve sosyal problemlere bağlı olarak
yargıya intikal eden uyuşmazlık sayısı da
artmıştır. Bunun sonucu olarak, yargı mensupları büyük
iş yükü altındadır. Bu kapsamda, adaletin etkinliğini
arttırmak için mahkemelerin dışında,
uyuşmazlıkların yargıya intikal etmeden önce veya intikal ettikten sonra dostane yollarla
çözümlenmesinin önemi anlaşılmıştır ve dostane çözüm
yolları da daha sık uygulanmaya başlanmıştır.
Birleşmiş Milletler verilerine göre, bu kurum, 160tan fazla ülkede
vardır. Ara buluculuk, tarafları bir araya getirerek
onların birbirlerini anlamalarını ve bu suretle çözümlerini
üretmelerini sağlamak için aralarında iletişim sürecinin
kurulmasını gerçekleştirerek tarafsız ve
bağımsız bir üçüncü kişinin yardımıyla yürütülen
dostane çözüm yoludur. Bu sistem, Amerika Birleşik Devletlerinde elli
yıldır, Avrupa ülkelerinde kırk yıldır
uygulanmaktadır. Dünyadaki uygulamada, söz gelimi İngilterede,
yıllık 1,5 milyon hukuk davasından yüzde 3,1i yani 50 bini
mahkemelerce çözülmekte, yüzde 96,5i dostane çözüm yöntemleri olan ara
buluculuk, sulh, uzlaşma ve tahkim gibi yöntemlerle çözülmektedir.
Ara buluculuk, özünde uzlaşma kültürü olan
toplumumuz açısından geçmişte uygulanan bir sistemdi. Ahilik
teşkilatımız geçmişte taraflar arasında
uyuşmazlıkları çözerek huzur sağlamıştı.
Bundan dolayı, geçmişte toplumumuzun her kademesi arasında
uzlaşma kültürü yaygındı ve yerleşmişti. Bu kapsamda, 6325
sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu
yasalaşarak yürürlüğe girmiştir. Ara bulucular, hukuk
fakültelerini bitirdikten sonra meslekte beş yıl kıdem sahibi
olan ve bu hususta eğitim alan hukukçular arasından seçilmektedir.
Türkiye Barolar Birliği, Türkiye Adalet Akademisi ve hukuk fakülteleri ara
buluculuk eğitimi de vermektedirler. Bu eğitimde ikna yöntemleri,
beden dili, müzakere yöntemleri, iletişim teknikleri gibi dersler de
ilaveten verilmektedir. Adalet Bakanlığı Arabuluculuk Daire
Başkanlığınca yapılan yazılı ve
uygulamalı sınavda başarılı olanlar 14 Kasım 2013
tarihi itibarıyla Daire Başkanlığınca tutulan ara
bulucular siciline kaydolmuşlardır. Bu şekilde, bu sistem
ülkemizde fiilen faaliyete başlamıştır. Artık,
vatandaşlarımız arasında uyuşmazlık
çıktığında dava yoluna gitmeden sorunlarını ara
bulucular vasıtasıyla çözebilmektedirler.
Ara buluculuk, kaybedeni olmayan bir çözüm yoludur.
Taraflara kazandırma prensibi gereğince her iki tarafın da kendi
kararlarını kendilerinin verdiği bir uygulamadır. Ara
buluculuk süreci gizli bir süreçtir. Ticari işletmeler açısından
gizlilik, sır ilkesi önemlidir. Zamandan, dava masraflarından
tasarruf edilmektedir. Dava yolundan farklı olarak çok kısa sürede
ihtilaf çözümlenir. Bu süreç esnek ve ihtiyari bir süreçtir. Ara buluculuk
geçmişi yargılamaz, geleceği kurar, uyuşmazlık bittikten
sonra ilişkilerin devamını sağlar. Taraflar ara bulucuya
başvurduktan sonra, huzurda anlaştıklarında hep birlikte
anlaşma metnini imzalarlar. Taraflardan biri veya her ikisi mahkemeye
başvurarak bu anlaşma metnine icra edilebilirlik şerhi
kazandırabilir. Mahkemeler çekişmesiz yargı işi olarak,
süratle, icra edebilirlik şerhi verirler, bu şerh ilam
niteliğinde belgedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HÜSEYİN CEMAL AKIN (Devamla) Zaman
aşımı ve hak düşürücü süreler ara buluculuk sürecinde
işlemez, taraflar anlaşamadıkları takdirde dava yoluna
gidebilirler.
Yargı yoğunluğunun azalmasına sebep
olacak bu düzenlemenin ve bütçenin ülkemize hayırlı
olmasını diler, muhterem heyetinizi saygıyla selamlarım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Akın.
Hükûmet olarak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız.
Buyurunuz Sayın Yıldız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz otuz iki dakikadır.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Kayseri) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Bakanlığımızın 2013
yılı bütçesi üzerinde değerlendirmeler yapmak üzere söz
almış bulunuyorum. Hepinizi, heyetinizi saygıyla sevgiyle
selamlıyorum.
Tabii, şu ana kadar tavsiye niteliğinde, öneri,
eleştiri niteliğinde konuşan bütün arkadaşlara
teşekkür ediyorum. Bunların içerisinde konuyu doğru anlayıp
doğru anlatanlar olduğu gibi, belki yanlış anlayıp da
yanlış anlatanlar da oldu, bunun üzerinde biraz değerlendirmeler
yapmak istiyorum. Bunun kasıtlı olmadığı kanaatindeyim.
Başarı hikâyesinden falan bahsetmeyeceğim ama burada belli temel
konular üzerinde biraz fikir alışverişinde bulunmamız
lazım diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, öncelikle, Türkiyenin dört
bir yanında havalar bugün, geçtiğimiz yılın aynı
günlerine, aralık ayına dayanarak söylüyorum, ortalama 6 derece daha
soğuk. Bununla alakalı, 183 milyon metreküp civarındaki günlük
tüketim şu anda 200 milyon metreküpler civarına geldi. Hamdolsun, gaz
arzıyla alakalı herhangi bir sıkıntımız yok ve
bununla alakalı da bütün meskenlerimizin, önemli ölçüde sanayimizin
ihtiyaçları karşılanmaya devam ediyor. Yalnız, her zaman
söylüyorum, geçen hafta bir televizyon programında da söyledim. Atmosfere
açık işletmelerde, hele hele 1milyon 100 bin kilometre iletim ve
dağıtım hattı olan işletmelerde bir kısım
aksaklıkların olmasının çok muhtemel
olacağını söyledim. Bakın, Heathrow Havaalanı
Londradadır ve geçen, aşırı rüzgâr ve fırtınada
yaklaşık yedi saat civarında ve 130 bin kişinin elektriksiz
kaldığı bir ortam oluştu. İsveç hakeza, Moskovada 12
milyon insan elektriksiz kaldı ve Manhattanda yaklaşık 7
milyona yakın, komple çevresiyle beraber elektriksiz
kaldığı anlar oldu. Bunu şunun için söylüyorum: Herhangi
bir arızanın, herhangi bir işletme hatası diyelim ki,
bunların her birisinin muhtemel olabileceğini açıklıkla
söylüyorum. Çünkü 83 bin kilometre civarında doğal gaz
dağıtım ve iletim hattı var. Biraz önce bahsettim,
dünyanın etrafını 25 kez dolaşacak olan iletim ve
dağıtım hattımız var.
Dün Yerköyde bir trafo patladı aşırı
güç çekiminden dolayı. Sayın Başbakan
Yardımcımızın benden daha önce haberi olmuş, bana
bildirdi. Sabah dördü yirmi geçe 2 ilçemizin de elektrik tedariki
sağlanmış oldu.
Bakın, Suruçtan bahsetti
arkadaşımız. Suruçta 2x50 mwalık trafomuz vardır.
Birisi aşırı güç çekiminden dolayı
yanmıştır. Şimdi, biz onu değiştiriyoruz. Ancak,
şimdi, bu nereden kaynaklanıyor? Bakın, şu anda hâlâ
oradaki vatandaşlarımızın, sehven olduğuna
inandığım bir şekliyle, yüzde 76sı elektriği
hâlâ kaçak kullanıyor arkadaşlar. Geri kalan yüzde 24ünün de yüzde
20si tahakkukta para ödüyor.
Şimdi, her şeyi açık konuşmak
istiyorum. Bir köyde -arkadaşlarım geldiler, bana bunu söylediler- 3
tane vatandaşımıza 5er TL, ayda 5er TL para
yatırttırılıyor. Biz dedik ki: Bu köyde para ödeyen yok.
Köyün elektriğini normalde kesecek işletmeci. Deniyor ki: 3 tane
vatandaşımız orada elektrik parasını ödüyor.
Bakın, 5er TLden. O yüzden, biz birbirimizi aldatmayalım
arkadaşlar, açık ve net olalım. Bizim Türkiye'nin dört bir
yanında, Edirneden Karsa, Sinoptan Hataya varıncaya kadar
vatandaşlarımızın hakkının, hukukunun
korunması için uğraşmamız lazım.
Bazı arkadaşlarımız haklı olarak
dediler ki: Kayıp kaçak oranlarıyla alakalı neler yaptık?
Evet, kayıp kaçak oranlarının daha hızlı da düşürülmesi
lazım. Bugün Dicle ve Van bölgesini
çıkarttığımızda Türkiye'nin kayıp kaçak
ortalaması Avrupa Birliğinin kayıp kaçak ortalamasından
düşüktür; yüzde 9,4tür. Şimdi, bize düşen görev o
bölgelerimizde de bunu yapmaktır arkadaşlar. Bunu nasıl
yapacağız? Vatandaşımıza anlatacağız,
dokusu, yapısı sağlam olan vatandaşımıza
bunları aktaracağız, ödeme alışkanlıkları
kazandıracağız ve oradaki şirket 762 milyon TLlik faizi
sildi; asıl paralarla alakalı Eğer tahsilat yapacaksak
asıl paraları da indiriyorum ama tek şartla, abone olmanız
şartıyla. dedi.
Şimdi, 22 bin 700 tane sulama pompasından 580
tane abone olundu. Arkadaşlar, biz bir noktasında buna Dur. demek
durumundayız, buna kayıtsız kalamayız, Neyse, o zaman
yapılsın. diyemeyiz. Bu irade koyduğumuz yapıya hep
beraberce sahip çıkacağız. Oradaki vatandaşımız
da bizim vatandaşımız. Her türlü kolaylığın
sağlanmasında ama abone olmak kaydıyla- her birimiz görev
yapacağız. O yüzden, biz bu iradeyi gösteriyoruz ve bunun da bizim
önümüzdeki vizyon, önümüzdeki stratejik hedefler ve önümüzdeki politikalar
çerçevesinde mutlaka yapılabiliyor olması lazım.
Değerli arkadaşlar, bugün yaklaşık
1,8 milyar TLlik bizim Bakanlık bütçemiz ama aynı zamanda ilgili
kuruluşlarımızın da yatırım ödeneğiyle
beraber 6 milyarlık bir rakamla huzurunuza gelmiş bulunuyoruz.
Bağlı, ilgili ve ilişkili bütün kurumlarımızla beraber
bunların her birisini inşallah önümüzdeki yıl yönetmeye gayret
edeceğiz.
Şimdi, bizim arz güvenliğimizi sağlamakla
alakalı, bir milletvekili arkadaşımız Somut şeyler
söyler misiniz? dedi yani neler yapacağız? Biz genel cümlelerle
şunu söylüyoruz, somutlara da geçiyorum: Bizler Türkiye'nin büyümesini
Ki
yalnızca kasım ayı itibarıyla söyleyeyim tahakkuk
etmiş rakamı, geçen yılın kasım ayına göre yüzde
4,2 tüketimimiz arttı, geçen ayın elektrik tüketimine göre de yüzde
5,7 civarında arttı. Türkiyedeki enerji büyümesi, ekonomik
büyümemizden daha fazla olmak zorunda ki hak edilen refah seviyesi daha fazla
sunulabiliyor olsun. O yüzden, büyüyen Türkiye'nin büyüyen enerji sektörünü
mutlaka oluşturmamız lazım; o yüzden, yerli
kaynaklarımızı, yenilenebilir kaynaklarımızı, su,
rüzgâr, güneş, jeotermal gibi kaynakları, biyokütle gibi
kaynakların her birini olabildiğince harekete geçirmemiz lazım
ve bu yatırımları da hızlıca yapmamız lazım.
İsim vermeyeceğim ama bir haberden alarak
söylüyorum. Şimdi, biz üretirsek bunu iletmemiz lazım, iletirsek
dağıtmamız lazım, dağıtıyorsak da
kullanmamız lazım. Köylü kardeşlerimiz görevlileri dereye
attı
Haberin altına bakıyorum yani niçin dereye
atmışlar yani maden mi aradılar orada, çevreyi mi kirlettiler?
Elektrik iletim hattının direğini dikmeye giden görevliler
köylülerimizin tepkisiyle karşılaştı ve derede buldular
kendilerini
Arkadaşlar, bu iletim hattını biz niçin yapıyoruz?
Herhangi bir milletvekilimizin herhangi bir ildeki ihtiyacını yani
Türkiye'nin büyüyen ihtiyacını karşılamak üzere
yapıyoruz. Şimdi, eğer ben bu iletim hattını o
vatandaşımızın tarlasından geçtiğim oradaki 10
metrekarelik yeri ben alamıyorsam, bunu iletemiyorsam burada önemli bir
yanlışlık var demektir. Bakın, doğal gaz iletim boru
hatlarıyla alakalı zaman zaman o güzelim bitki örtüsünden, çilek
örtüsünün yanından geçtiğimiz oluyor. Arkadaşlar bildiriyorlar,
biz kendilerine diyoruz ki: Arkadaşlar güzergâh değiştirme
imkânımız var mı, coğrafya buna müsaade ediyor mu? Müsaade
ettiği yerde yapıyoruz, müsaade etmediği yerde yapmıyoruz
arkadaşlar. Bugün, Trakyadan Dilovasına varıncaya kadar,
Türkiyenin ortalama büyüme hızının 4 katı civarında
büyüme hızı var, öyle mekânlar var ki 4 katı hızla büyüyor.
Şimdi, biz oraya iletimini götürmemiz lazım.
Bakın,
Ataşehirde biz bir yer istiyoruz, Ataşehirde finans merkezi olacak
ve orada katlar yükselecek. Önceden bunu görüyoruz, iki yıl önceden
kamulaştırma hazırlıklarını yapıyoruz. Bugün
Dilovasından geçip de İstanbula ulaşacağımız ve
aynı şekilde Gemlikten gelip de ulaşacağımız
herhangi bir yer artık bulunmuyor. Çanakkale Boğazının
altından geçiyoruz. Eğer ben burada kalkıp da bu iletim
hattını yapamazsam arkadaşlar evin yolunu bulamam. O yüzden,
birbirimize yardımcı olacağız ve mutlaka bununla
alakalı, Türkiyenin gelişmesine, büyümesine her yönüyle katkı
koyacağız.
Şimdi,
biz arz güvenliğiyle alakalı neler yapmak istiyoruz? Öncelikle,
tespit ettiğimiz ve 14 milyar ton civarındaki yerli kömürümüzün
mutlaka 2023 yılına kadar hepsinin kullanılabiliyor olması
lazım. Hepsinin bitirilmesi
anlamında söylemiyorum, kullanılmaya başlanacak, otuz
yıllığına, kırk yıllığına bunlar
değerlendirilecek. Değerli arkadaşlar, Afşin-Elbistan,
Konya Karapınar, Eskişehir Alpu, Soma, Çanakkale ve birçok ilimizde
bunlarla alakalı geliştirdiğimiz kömürlerin enerjiye
dönüşmesi lazım.
Bakın,
akışkan yataklı kömür teknolojisi var, yüzde 20ler, 22ler
civarında daha pahalı. Biz bir karar aldık, dedik ki:
Bırakın biraz daha pahalı olsun ama çevreye duyarlı olsun,
çevreyle beraber biz bunları yapabiliyor olalım. Birisi 100 dolara
çıkarken birisi 120 dolara çıkıyor. Biz, şartnamemizde de
bunu rahatlıkla koyabilecek durumdayız, çevreye duyarlı
şekilde yapılmak üzere.
Başka ne yapacağız? Somut adımlar
istedi arkadaşlar. 2023 yılında ilk 2 ünitesi Rusyadan ve
Japonyanın da 1inci ünitesinin devreye alınmak kaydıyla
bunların mutlaka işletmeye alınmasını öngörüyoruz. Bu,
şu demektir değerli arkadaşlar: 7,2 milyar dolarlık
-bugünkü cari fiyatlarla- doğal gazı daha az ithal edeceğimiz
anlamına geliyor. Bu, iyi bir şey. O yüzden bunu da inşallah
gerçekleştireceğiz. Doğal gaz depolamalarından tutun
rüzgâra varıncaya kadar bunları gerçekleştireceğiz.
Bir yorum yapıldı, ben bu yoruma
katılıyorum: Rüzgârla iş bitmez. dendi. Evet, rüzgârla iş
bitmez çünkü temel baz, yük oluşturan rüzgârlar değildir. Siz, bir
ülkenin enerji yönetiminde Rüzgâr eserse elektrik üretirim, esmezse elektrik
üretmem. diyemezsiniz. O yüzden, tabana kömür santrallerini, nükleer
santralleri, doğal gaz santrallerini uygun bir şekilde
yerleştirip üzerine; güneş açtığı zaman elektrik
üreten güneş santrallerini, rüzgâr estiği zaman rüzgârdan elektrik
elde edilen yapıları, ve aynı şekilde jeotermal bütün o
buharın kullanıldığı dönemlere gelmemiz lazım.
Değerli arkadaşlar, şu anda 330
megavatlara çıktık jeotermalde. Bu rakam, küçümsenmemesi gereken
önemli bir rakam, jeotermal olduğu için söylüyorum. Bunlar yerin
altında bekleyen değerlerimiz.
Enerji önemli olduğu kadar, bunun madencilik ve yer
altı kaynakları, tabii kaynakları da önemli. Biz, devlette, her
zaman söylediğim gibi, ortak dil oluşturarak bütün
yapılarımızı, çevreyi, bitkiyi, denizi, sahili, tabiat
varlıklarını, kültür varlıklarının her birisini
koruyarak yapmamız lazım. O yüzden, bazı işlerimizin
yavaşladığını söylemem lazım. Bakın,
bazı orman izinlerinde daha itinalı davranılması
gerektiğini söylemem lazım. Bir kısım küçük HESlerde
yapılan eleştirilere kayıtsız kalmamamız
lazım geldiğini söylemem lazım. Bir kısım -tabirimi mazur görün-
bazı hoyrat çalışmaların, müteahhitlerimizin
yaptığı hoyrat çalışmaların makul görülmemesi
lazım geldiğinin altını çizmem lazım. Ama
bunların her birisi bir kültür. Biz bir hak veriyorsak
Mesela, artık geçen ay itibarıyla
kanuna koyduğumuz ve sizlerin tensibiyle, onayıyla çıkan ön
lisans kavramı yürürlüğe girdi. Öncelikle bir işveren, bir
iş adamı aldığı lisansı artık otuz
yıllığına elinde taşıyamayacak. İlk
altı ayda yapması gerekenler var, ilk bir yılda yapması
gerekenler var, yapmadığı zaman ön lisansı iptal edilecek,
o bir lisans anlamına zaten gelmemiş olacak. Bunların her
birisini adım adım inşallah gerçekleştirmiş
olacağız.
Değerli
arkadaşlar, bırakın, yerli kaynaklarımızın her
birisini makul ölçülerde devreye alalım. Bakın, kış
şartlarında işletmeciliğin en zor anlarının
yaşandığı ülkeler görüyoruz ve bizim bunu mutlaka yerli
kaynaklarımızla beraber ikame edebiliyor olmamız lazım. O
yüzden, jeotermal kaynaklarımızın her birisini de inşallah
gerçekleştireceğiz. Bunun için tabii ki uygun fiyatlarla bunu
yapmamız lazım.
Elektrik
fiyatları üzerinde arkadaşlarımız eleştiri koydular.
Arkadaşlar, şu anda Türkiye, Uluslararası Enerji
Ajansının dönem başkanlığını yapıyor.
Bununla iftihar edersiniz diye söylüyorum. 28 tane OECD ülkesinin iki
yıllığına dönem başkanlığını
yapacak.
Bakın,
orada, Eurostat dediğimiz tek bir veri kullanılır ve
Uluslararası Enerji Ajansı bunlardan alır. Ben şimdi
bunlardan isteyen arkadaşlarıma da verebilirim. Elektrikte konutta
-hani biz diyoruz ya vergiler yüksek- vergiler dâhil, Bulgaristan ve
Litvanyadan sonra Türkiyeyi, bugünkü cari döviz fiyatlarıyla beraber 28
tane Avrupa Birliği üyesi ülke arasında en ucuz elektriğini
satan ülke olarak söylüyorum. Bunu da kayıtlarımdan size
inşallah aktarabilirim. Sanayi için söylersek Finlandiyadan sonra Türkiye
2nci sıradadır.
Bakın,
altını çizerek söylüyorum: 28
tane Avrupa Birliği üyesi ülke arasında doğal gazını
en ucuz alan ülke biz değiliz ama doğal gazını en ucuz
satan ülke biziz. Çok açık bir ifade kullanıyorum, konutta vergiler
dâhil, en son pariteden sonra Romanyadan sonraki fiyatları da bundan
rahatlıkla alabiliriz.
Peki, asgari ücret karşısında biz ne
yaptık yani on bir yıl boyunca ne yaptık? Kestirmeden söyleyeyim
arkadaşlar, çok fazla teknik detaya girmeden: Hemen hemen 2 kat alım
gücü oluşturduk. Aynı asgari ücretle aynı doğal gaz
miktarını, aynı kilovatsaat elektriği 2 kat daha fazla
alabilecek hâle geldik.
Değerli arkadaşlar, bakın, bugün devlet denetiminde
ve devlet gözetiminde bir özel sektör mantığını
öngörüyoruz. Biz özel sektörü layüsel bir şekilde bırakamayız.
Osmangaziden örnek verdi arkadaşlar. Doğrudur, bir kısım
edinimlerini yerine getiremediler. Biz buna kayıtsız kalamayız.
475 milyon dolara özelleştirilmiş orası. Şu anda kayyum
heyeti orayı yönetiyor. Ne zamana kadar? Yeni sahibini bulana kadar. 21
tane dağıtım şirketinden eğer benzer durumda olanlar
varsa onlara da aynı işlemi uygulayacağımızı
onlar çok rahatlıkla bilirler.
Doğal gaz dağıtım hizmetlerinde de
şu anda Türkiye'de İGDAŞın haricinde -ki o da
özelleştirme programına giriyor- özelleşmemiş
dağıtım şirketi kalmamış olacak, hem elektrikte
hem de doğal gazda.
Şimdi, değerli arkadaşlar, her zaman
söylüyorum, on bir yıl önce biz iktidara geldiğimizde 20
yaşında olan bir tesis şu anda 31 yaşında.
Bunların rehabilitasyonlarıyla alakalı şu ana kadar 1
milyarın üzerinde bir para harcadık, harcamaya da devam ediyoruz
çünkü bunların baca gazı analizleriyle alakalı her zaman dikkat
etmemiz gereken konu var.
Bir yanlış anlamadan daha bahsedeyim: Nabucco
öldü, çöpe atıldı, siz neredeydiniz? deniliyor. Değerli
arkadaşlar, bunu ancak bir Avusturyanın doğal gaz tedarikiyle
alakalı konuyu konuşurken dile getirebilirsiniz, bir Avusturya yetkilisi
olarak dile getirebilirsiniz çünkü
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Ne demek bunlar?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Devamla) Ne demek hemen söyleyeyim, şu demek: Nabucco,
Baumgartenda Avusturyaya kadar gidecek olan bir hattı. Türkiye
üzerinden, 1.800 kilometrelik hattın Türkiyeden geçmesi ilgilendiriyor
Türkiye'yi. Biz, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin de doğal gaz tedariki
için uğraşırız ama önce ülkemizi düşünürüz.
Arkadaşlar, projenin adının Nabucco veya
TANAP olması, yarın bir gün bir başka isimde olması bizi
çok fazla ilgilendirmez.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Sayın Bakan, 35 milyon
euro gitti mi gitmedi mi, onu söyleyin.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Devamla) -Bizi ilgilendiren kısım şudur: 1.800
kilometrelik hattın Türkiyeden geçip geçmediğidir. Bu hat
Türkiyeden geçiyor arkadaşlar.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Avusturyalı
dediniz, onu söylüyoruz.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Devamla) - Peki, Avusturyadan geçiyor mudur bu hat? Avusturyadan
geçmiyor arkadaşlar. Eğer siz Nabucco niçin olmadı? derseniz,
Avusturyanın haklarıyla alakalı konuşmuş olursunuz.
Ben diyorum ki
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Yani, biz on sene
Avusturyalılara mı çalıştık?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Devamla) - Hayır, Avusturyalılarla ilgili
çalışmıyorsunuz.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) 35 milyon euro
harcadınız mı Sayın Bakan?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Devamla) - Ben sözümün başında söyledim, bazı
yanlış anlamalar olabilir, yanlış
anladığınızda ben düzeltmek için bunları söylüyorum.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Avusturyalı
diyorsunuz, daha ne diyeceksiniz yani?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ben siz konuşurken bir
kelime bile kullanmadım, size de aynı şekilde tavsiye ediyorum.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Biz size
Avusturyalı mı dedik? Biz size böyle hakaret ettik mi ama?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Devamla) - Bunun hakaret olmadığını çok iyi
bilirsiniz.
Tekrar söylüyorum, bu, ancak bir Avusturyanın
doğal gaz haklarıyla alakalı konuşurken dile getirilir
diyorum. Bugün ne olmuştur TANAPla? Avrupanın kuzeyi midir yoksa
Avrupanın güneyi midir?
Değerli arkadaşlar, şu anda en son
geldiğimiz nokta, Avrupanın kuzeyine veya güneyine gitsin,
Türkiyeden geçmesi bizim için önemlidir. Azerbaycandan, Şahdeniz-2den
çıkan gaz bugün Avrupanın güneyine gitmektedir TAP Projesiyle.
Yani, Gürcistan, Türkiye, Yunanistan ve İtalya üzerinden İsviçreye gitmektedir.
Şimdi Niçin Bulgaristan üzerinden Romanya, Macaristan ve Avusturyaya
gitmedi? diye sorarsanız bunun cevabı ayrı Türkiye bu
Nabuccoyu niçin çöpe attı? derseniz bunun cevabı ayrı. Ben
diyorum ki Türkiye alacağını almıştır
arkadaşlar. 1,8 milyon tonluk boru hattının Türkiyeden tedarik
edilmesiyle alakalı anlaşmalara, sözleşmelere bunu
koymuştur ve aynı istihdam aynı şekilde
oluşturulacaktır. Nabuccodaki hissemiz yüzde 17,8dir, TANAPtaki
hisselerimiz de inşallah önümüzdeki hafta daha da yükselecektir. Türkiye
burada kazanan ülkedir, o yüzden biz isimlere takılmıyoruz. Bir de
bunun bir yanlış anlama olduğunu açıklıkla söylemem
lazım.
Değerli arkadaşlar, şimdi, konuşmalar
sırasında dikkatimi çekti, Onu siz mi yaptınız? Onu A
firması, B firması yaptı. dendi. Ee, daha iyi değil mi?
Kamu bütçesi kullanmadan, siz bunları, kamu bütçesinden
ayırmadığınız her payı adalette, eğitimde,
emniyette kullanıyorsanız daha iyi değil mi bu?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Sayın Bakan,
borcu kabul etmeyip yatırımı kabul ediyorsunuz!
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Devamla) Biz, arkadaşlar, bugün şuna dikkat ediyoruz
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Özel sektör borcunu
kabul etmeye gelince Bize ne! diyorsunuz ama yatırım yapınca
Bizim yatırımımız. diyorsunuz.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Devamla) Türkiyede özel sektör dinamizmiyle beraber
liberalleşen, serbestleşen ve daima değişip büyüyen bir
ülkeyi yönetiyoruz biz. Bize, lütfen, birisinin bir işin nasıl
olmayacağını değil, nasıl
yapılacağını tarif etmesi lazım. O yüzden, buna devam
ediyoruz.
Irakta ne oldu, Kuzey Irakta ve merkez Irakta ne oldu?
Değerli arkadaşlar, Bağdattaki kardeşlerimiz bizi davet
ettiler, Siz Merkezî Irak Hükûmetinin, Bağdatın onayı olmadan
biz bu gazı ihraç etmeyeceğiz. diye burada basın
toplantısında söyler misiniz? dediler. Biz dedik ki: Hayır,
böyle bir şey söylemeyiz çünkü yaptığımız iş öyle
bir iş değil. Peki, nedir yaptığınız iş? dediler.
Biz Merkezî Irak Hükûmetinin de -ifadeyi seçerek kullanıyorum-
rızası aranır. cümlesiyle
Bunu kabul ediyorsanız geliriz
dedik ve Buyurun. dediler -bunların her birinin
yazışmaları vardır- Bağdata gittik. Sayın
Şehristani ile Başbakan Yardımcısıyla kardeşane
oturduk, neler üzerinde mutabakat sağlamamız lazım, neler
yapmamız lazım diye. Değerli kardeşlerim dedim
Bakın,
ben burada bütün milletvekili arkadaşlarıma da bunu
açıklıkla söylüyorum. Dört-dört buçuk yıl önce Merkezî Irakta
35 tane dünya devi firmanın davet edildiği bir dizi ihale
yapıldı, bir tane değil. TPAO da konsorsiyum üyesiyle beraber
buna girdi.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) A grubuna giremedi Sayın
Bakan.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Devamla) Aynen öyle.
Çünkü TPAOnun çıkarma kapasitesi tek
başına yetmediği için konsorsiyum üyeleriyle beraber girdi. 25
milyar dolarlık işi, 4 ayrı işte kendi hissesine düşen
5,5 milyar dolarlık işi ihalede aldı, bir yandan devam ediyor
bunlara. Daha sonra, 235 milyon dolarlık bir işte Merkezî Irak
Hükûmeti dedi ki: Siz bu ihaleyi kazandınız ama biz bu ihaleyi size
vermiyoruz. Biz dedik ki: Kardeşlerimizin bu kararını
saygıyla karşılıyoruz. Sorumuz şu oldu: Başka
vermek istemediğiniz ihale var mı, onları da bize bildirin.
Yok, böylesine devam ediyoruz. dediler.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Bu iyi bir şey mi
Sayın Bakan?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Devamla) Arkadaşlar, şimdi, bakın, Irak 2,7 milyon
varil günlük petrol çıkarırken dört buçuk yıl önce, şu anda
2,5 milyon varil çıkarıyor, yani bütün bu ihalelere rağmen.
Ortada bir şey eksik gidiyor. Şimdi, Irakın -bu anki hâliyle,
labirentlerin arasından gidip de günde görmek istemediğimiz birçok
patlamalarla beraber onlarca insanın öldüğü bir Bağdat-
yıllık geliri 100 milyar dolar civarında. Türkiye'nin -bir düzeltme
yaparak söylüyorum- 60 milyar dolar ithalatı var dedik, 8 milyar dolar da
ihracatı var, net ithalatı 52 milyar dolar. Yani Türkiye'nin bu
hâliyle Irakın bu hâli arasında 150 milyar dolarlık bir fark
var ama biz Irakın normalleşmesini ve gelirlerini 3 katına
çıkarmayı teklif ediyoruz, diğer bütün işlerle beraber.
Yani 300 milyar dolar geliri olan bir Irak, üç yıl içerisinde 1 trilyon
dolarla kuzeyinden güneyine varıncaya kadar tekrar imar edilir.
Bu Irak, Saddam oraya dört gün girdi diye Kuveyte 38
milyar dolarlık tazminat ödeyen bir Iraktır. Kendisi savaş
tazminatı almakta mıdır? Hayır, savaş tazminatı
almamaktadır, hatta, bir kısım tazminleri de yapmak
durumundadır.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Biz buna
emperyalizmin sömürüsü diyoruz, emperyalizmin mazlum halkları sömürüsü
diyoruz.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Devamla) Biz bütün bunların her birisini açıkça
konuştuk, dedik ki: Ey Iraklı kardeşler, Irakın
normalleşmesinin iki tane temel yolu var. Bir: Basradan dünya piyasasına
açılan petrol hatları. Bir diğeri de güvenli siyasi istikrara
sahip olan Türkiyedir. Türkiye'nin günlük 1,5 milyon varil iletim kapasitesi
var. Peki, ne kadarı kullanılıyor bunun? Şu anda, 400 bin
varili ancak kullanılıyor ve bizim Irakla anlaşmamız şudur
arkadaşlar: Üç yıl içerisindeki geçti. Eğer Irak, bu ham petrol
Kerkük-Yumurtalık Boru Hattının yarı kapasitesini
dolduramıyorsa yarı kapasitesini doldurmuş gibi biz
taşıma bedeli alıyoruz. Şimdi, ben diyorum ki: Ey
Iraklı kardeşler, biz sizden zaten 750 bin varilin parasını
alacağız. Gelin bunu 750 bin varillik taşıtın da bari
fazladan para ödemeyin. Türkiye bunu her hâlükârda zaten alacak, Türkiye'nin
herhangi bir gelir kaybı yok ama sizin ciddi bir zararınız var.
Ve en sonunda söylediğimiz cümle şu: Mademki Irakın
tamamı, Irak Anayasasına göre kuzeyi, güneyi, doğusu,
batısı fark etmiyor, ki öyle, o zaman kuzeyinden çıkan petrolün
de, Basradan çıkan petrolün de her birinin Irak halkının
tamamına ait olduğunun bilinmesi lazım. Ve bize kendileri
şunu önerdiler: Basradan çıkan petrolleri Türkiye üzerinden dünya
piyasalarına sunar mısınız? En son Bağdattaki
görüşmemizde bu tekrar yinelendi, Sayın Luaibi de söyledi, Sayın
Şehristani de söyledi. 400 kilometrelik bir açıkları varmış,
evet, biz bunu yaparız dedik. İster tek başımıza
yapalım, ister sizinle beraber yapalım, isterse biz üçüncü bir ortak
bulalım onlarla yapalım. Niçin? Basradan çıkan petrolün de
aktarılması için. Bakın, yalnızca Kuzey Irak değil.
Şimdi, bizim söylediğimiz nokta şu:
Iraktan behemehâl 300 bin varil petrol aktarılabilecek. Bu ediyor 700-750
bin varil. Yani, zaten ücretini ödediklerini, taşıma ücretini
ödedikleri petrolün oradan akması sağlanacak.
Son cümlemi şöyle toparlayayım: Biz Iraklı
kardeşlerimize şunu söyledik: Üçlü mekanizmayla beraber isterseniz
biz işin içerisinde varız ve bu anlaşmayı, sözleşmeyi,
her birisini, Merkezî Irakla yapılan anlaşmalar, Kuzey Irakla
yapılan sözleşmelerin her birisini açıklıkla burada
konuşabiliriz. Ve teklifimiz şuydu: Siz şu ana kadar
yokluğu paylaştınız, biz size varlığı
paylaşmayı teklif ediyoruz. Siz yokluğu paylaşarak
sıkıntınızı büyüttünüz, biz varlığı
paylaşarak refah seviyenizi büyütmek istiyoruz.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Bunların
uluslararası ilişkilerde bir değeri yok.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Sonuçta ikna
ettiniz mi Irak Merkezî Yönetimini Sayın Bakan?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Devamla) Bütün bunların her birisini anlattık ve onlar da
dediler ki: Evet, bizim hassasiyetlerimiz vardır. Hassasiyetlerinizi
bildirin dedik, bildirdiler. Hassasiyetleri şu arkadaşlar. Her zaman
böyle anlatma imkânı bulamayabilirim.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Bizim iç
işlerimize karışmayın. diyor Maliki, Sayın Bakan. Biz
de gittik Malikiyle konuştuk.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Devamla) Dediler ki: Miktar ve paralandırma
Oradan kaç varil
petrol geçecek? Biz dedik ki: Türkiye sınırları içerisinde biz
bundan mesulüz ve sizin görevlendireceğiniz, SOMO Petrolün
görevlendireceği kişiler gelsinler, biz üç yüz altmış
beş gün onları misafir ederiz ve her gün de bu miktarlara
baksınlar. Bu miktarları ölçsünler ve her gün de merkez Irak
Hükûmetine, Bağdata bildirsinler. Peki, bunda mutabıkız
diyelim. Sonra? Daha sonra bunların paralandırılması.
Değerli arkadaşlar, şimdi, her birimizin
hamdolsun, belli bir milliyetçilik anlayışı var, her
birimizin iktidar muhalefet demeden
ülkesini düşünen bir politikası var. Biz Türkiyedeki bir kamu
bankasında bunların bulundurulmasını istedik çünkü cirolar
8-10 milyar dolarlar civarında yıllık. Şu ana kadar peki
nerede bulunduruluyor? Amerikanın bankalarında bulunduruluyor. Biz
bunu saygıyla karşılarız da Türkiyenin üzerinden geçen bir
petrolle alakalı da biz teklifimizi sunduk. Buna çok sıcak bakanlar
oldu ve sözleşmelerimizde böyle bir maddeyi de dercettik. Bize dediler ki:
Peki, siz Birleşmiş Milletler kararına uyar
mısınız? Birleşmiş Milletlerin kararları bizi
bağlayıcıdır dedik, tabii ki uyarız. Yüzde 5 buradan
savaş tazminatları kesiliyor. dediler. Biz sözleşmemize
savaş tazminatlarının da -yüzde 5- Türkiyedeki kamu
bankalarından ayrılmasını aynen dercettik. Şimdi,
bütün hassasiyetler dikkate alındıktan sonra, bütün öngörüler oraya
konduktan sonra, bundan sonrası iş yapmaktır arkadaşlar. O
yüzden Türkiye, doğru bir şekilde tercihlerini kullanacak, doğru
işler yaptığı kadar da inşallah güçlenmeye devam
edecek.
Peki, bundan sonraki konularda, dışa
bağımlılık konusunda, arkadaşlar, bütün hassasiyetlere
katılıyorum. Dışa bağımlılıkla
alakalı hangi cümleler kullanılmışsa Türkiyenin yerli
kaynaklarına yapılan bir katkı olarak bunları tercüme
ediyorum. Peki, ne yapmamız lazım?
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) Niye on bir
yıldır beklediniz?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Devamla) On bir yıl boyunca ne yaptık arkadaşlar?
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) On bir
yıl niye beklediniz Sayın Bakan? Sayın Hilmi Gülerle kömür
yetmeyince doğal gaza bağladınız, on bir yıl
beklediniz, şimdi kömüre dönüyorsunuz.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Devamla) Şu anda ben size şöyle bir şey yapayım.
Türkiyede şu anda yaklaşık 900 adede yakın irili
ufaklı santral vardır. Değerli arkadaşlar, bugün, Amerika
Birleşik Devletlerinin sizdeki algısı, yüzde 46sını
kömürden elde ettiğiyle alakalı bir algı var mı sizde? Böyle bir algı yok, değil mi? Güzel
rüzgâr santrallerini görüyoruz, güzel güneş voltaik pilleri görüyoruz ama
bugün itibarıyla yüzde 46sını kömürden elde ediyor.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) On bir
yıl evvel de söyledik, o zaman neredeydiniz Sayın Bakan?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ
(Devamla) Safdillik yapmaya gerek yok.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Biz de öyle dedik. Doğal
gaza niye döndünüz o zaman Sayın Bakan?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Devamla) Bizlerin yerli kömürlerimizi mümkün olduğu kadar da
kullanabiliyor olmamız lazım. Şu ana kadar
Afşin-Elbistandaki ve bütün bu işlemlerle alakalı
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Hangisinde baca
gazı arıtma tesisi var. Bir tane termik santralde baca gazı
arıtma tesisi kuramadınız. Çocuk aldatıyorsunuz,
yazık!
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) On bir
yıl bütün termik santralleri ihmal ettiniz.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Devamla) Bak, bu söylediklerinize şöyle seviniyorum: Yerli
kömürü destekliyorsunuz, ne kadar güzel.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) En küçük bir
yatırım yapmadınız termik santrallere, bir de
akışkan yataktan bahsediyorsunuz.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Devamla) Belki soru-cevap kısmında da aktarmak üzere,
şu anda birçok konumuz var.
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) On bir yıl evvel akışkan
yatak teknolojisi vardı Türkiyede.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Devamla) Ben şu ana kadar bütün bu konularla alakalı
katkılarınızdan dolayı tekrar teşekkür ediyorum.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Yıldız.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Akar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Bakan
konuşmasında OECD ülkelerini kastederek 28 ülke dedi ama 34 ülkede
Türkiye'nin elektrik fiyatı olarak en ucuz 2nci ülke olduğunu
söyledi, yanılttı Meclisi. Biz de en pahalı olduğunu
söylüyoruz. Açıklamama müsaade edin lütfen.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Kamuoyu takdir edecek siz
mi doğruyu söylüyorsunuz Bakan mı.
BAŞKAN Yerinizden lütfen Sayın Akar, düzeltme
talebinizi yerinizden yerine getireyim.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Ne düzeltmesi ya!
Bakanın dediğini milletvekili mi düzeltecek? Böyle bir şey olur
mu ya?
AHMET AYDIN (Adıyaman) Bunu millet takdir edecek
yani her söyleneni düzeltecek...
ÜNAL KACIR (İstanbul) Sizin söylediğinizi ben
düzeltebilir miyim?
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Akar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Bakan biraz evvel elektrik fiyatlarının
Türkiye'nin Avrupa demedi- 28 tane OECD ülkesinden en ucuz olduğunu
söyledi.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Sayın Başkan,
herkes kendi sözünü düzeltir, başkasının sözünü düzeltemez ki
ya! Böyle bir şey olur mu ya!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bakın, Enerji Raporu 2012.
Burada, enerji raporunu hazırlayanlar içerisinde TKİ Genel
Müdürlüğünden, EÜAŞ Genel Müdürlüğünden, TMMOBdan, makine
mühendisleri, İTÜ Rektörlüğünden ve birçok değerli bilim
adamı diyelim ve elektriği çok iyi bilen insanlar bulunuyor.
Hazırladıkları rapor elektrik fiyatların da, vergiler
dâhil, sadece Amerika Birleşik Devletleri hariç, Türkiye'nin 1inci
olduğunu gösteriyor yani Türkiye'nin daha üzerinde. Meksikada bile
elektrik fiyatları bizden daha pahalı değil arkadaşlar.
Bilemiyorum Sayın Bakan bu elektrik
fiyatlarını nereden buldu ama ben bu elektrik fiyatlarını
AHMET AYDIN (Adıyaman) Siz nereden buldunuz?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) İşte bu rapordan bulduk
biz bu elektrik fiyatlarını.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Akar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ben teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Tanal, sizin talebiniz
nedir?
BÜLENT TURAN (İstanbul) O da mı düzeltecek
Sayın Başkan?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Özür dilerim, bu saatte
vaktinizi almak istemezdim ancak
BÜLENT TURAN (İstanbul) Böyle bir usul yok
Sayın Başkan, lütfen!
MAHMUT TANAL (İstanbul)
şimdi, sorun
şu: Sayın Bakan, bilemiyorum, dil sürçmesi mi, bilinçli mi söyledi
ama ısrarla söyleyince söz söyleme ihtiyacını hissettim.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Mahmut Bey neyi
düzeltecekmiş Sayın Başkanım?
BÜLENT TURAN (İstanbul) Sayın
Başkanım, böyle bir usul yok!
MAHMUT TANAL (İstanbul) Dedi ki:
Şanlıurfa ili Suruç ilçesinde yüzde 73ü kaçak elektrik
kullanıyor
AHMET AYDIN (Adıyaman) Şimdi soruya
girsinler, sorularını sorsunlar ya, böyle bir şey var mı ki
yani?
MAHMUT TANAL (İstanbul)
ancak burada dokusu,
yapısı sağlam olan vatandaşa bunu anlatacağız;
dokusu, yapısı sağlam olmayana anlatmayacağız. Bu,
gerçekten toplumu karakter itibarıyla bir tahlil anlamına geliyor.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Kayseri) Dokusu sağlam olmayan demedim, çarpıtmayın!
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın
Başkanım, ya neden dolayı söz istedi?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bu, kaçak olarak
AHMET AYDIN (Adıyaman) Neden dolayı söz
istedi, böyle bir usul var mı Sayın Başkanım?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Ülkem
insanlarını aşağılama anlamına geliyor. Aynı
zamanda, insan onuruyla bağdaşmayan bir durumdur bu. Fakir olan
vatandaşımızı aşağılayan bir durumdur bu.
BAŞKAN Sayın Tanal, sözünüzü anladık.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın Tanal
aşağılıyor, böyle demekle aşağılıyor,
Sayın Bakan böyle demedi.
BAŞKAN Lütfen sakin olunuz, lütfen sayın
milletvekilleri.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Nasıl sakin
olalım Sayın Başkan? Neye göre yönetiyorsunuz Meclisi?
BAŞKAN Lütfen.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN Her sayın milletvekilinin bir
açıklama talebi, bir düzeltme isteği olabilir, buna İç
Tüzükümüz izin veriyor.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Hangi madde Sayın
Başkan?
BAŞKAN Lütfen, müsaade ediniz, bakınız
lütfen.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Sayın Başkan,
herkes kendi sözünü düzeltir, başkasının sözünü düzeltemez.
Böyle bir şey olur mu? Ben sizin sözünüzü nasıl düzeltebilirim? Olur
mu öyle şey canım!
BAŞKAN Sayın Kacır, lütfen, çok rica ederim.
Tamam, şimdi tutanaklara bakarız, cümle yoksa
Sayın Bakanımız da bunu tekrar düzeltir.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, söz alabilir miyim efendim?
BAŞKAN Şimdi Adalet Bakanı Sadullah
Ergin konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Ergin.
Süreniz otuz üç dakikadır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
2014 yılı Adalet Bakanlığı
bütçesi üzerine Genel Kurula bilgi arz etmek üzere söz aldım.
Sözlerimin başında şunu ifade ederek
başlamak istiyorum: Bu yıl, 2014 yılı bütçesi son otuz
yıl içerisinde Adalet Bakanlığına tahsis edilen en büyük
bütçe. Bu açıdan Hükûmetimize adalet hizmetlerini geliştirmek üzere
bu fedakârlığından dolayı teşekkür ederek sözlerime
başlıyorum ve otuz yıl sonra bütçe içerisinde 1,72lik bir paya
ulaştı adalet bütçesi.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yargıya ilişkin konularda grupları ve şahısları
adına değerlendirme yapan değerli milletvekillerimize,
katkı sunan arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Gerek bütçe
görüşmeleri gerekse diğer vesilelerle adalet sistemimize ilişkin
tüm hususları açık yüreklilikle paylaşmaktan bugüne kadar
kaçınmadık. Parlamentomuz ve kamuoyumuzun sorunlardan, kaydedilen
gelişmelerden ve planladıklarımızdan haberdar
olmasını arzu ediyoruz. Günümüzde ve gelecekte değişim
sürecinin tam olarak anlaşılabilmesi ve yapmaya
çalıştıklarımızın açıkça ifade edilebilmesi bu
şekilde mümkün olacaktır. Demokratik bilincin gereği olarak,
adalet sistemimizle ilgili sorunlu alanları, niyetimizin ne olduğunu,
varmak istediğimiz noktayı her zaman tüm
açıklığıyla ortaya koymaya çalıştık. Bugün
de bütçe görüşmeleri vesilesiyle bulunduğumuz noktayı, hangi
noktaya geldiğimizi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Huzurlarınızda bir kez daha ifade etmek
istiyorum: Bizim amacımız sorunsuz işleyen bir adalet sisteminin
ülkemize kazandırılması, demokratik hukuk devletinin evrensel
kabul görmüş ilkelerinin hayata geçirilmesi, özgürlüklerin
genişletilmesi ve sonuç olarak, halkımızın güven ve refah
içinde hayatını sürdürmesine elverişli bir sisteme
kavuşmasıdır. İnsan haklarına saygılı ve
hukukun üstünlüğüne dayalı bir demokrasinin ülke yönetimine hâkim kılınması
günümüz medeniyetinin temelidir. İşte, tüm bunlardan dolayı
hedefimiz adalet ve özgürlüklerin çıtasını hep daha yükseğe
taşımak olmuştur. Bunun için her kesimin
önyargılarından arınarak konuya ortak bir yaklaşım
tarzı geliştirmesi gerektiğine de inanıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; adalet sistemimiz son yıllarda önemli
gelişmeler kaydederek âdeta kabuk değiştiriyor. İyi bir
mevzuat altyapısının sağlanması, insan
kaynaklarının güçlendirilmesi ile teknik ve fiziki
altyapının yenilenmesi alanlarında önemli gelişmeler
yaşandı.
Değişimin diğer bir boyutunu ise zihinsel
altyapı oluşturmuştur. Gelişen Türkiyede daha iyi adalet
hizmeti talep eden toplumun beklentilerine cevap vermeye başlayan bir
yargı sistemine sahip olma çabalarımız sonuçlarını
vermeye başlamıştır. Bugün için adalet sistemimiz hizmet
odaklı bir anlayışa gelmiştir. İnsan haklarına
saygıyı esas alan ve çözüme odaklanmış adalet sistemine
doğru yol alıyoruz. Bu yolda ilerlerken belirlediğimiz
politikalar adım adım hayata geçiyor. İnsan kaynakları
yaklaşımımız; hâkim, savcı ve personel
sayısının artırılması ile eğitim
hizmetlerinin geliştirilmesini içeren ve bu konuda önemli sonuçlar alan
projelerdir. İnsan kaynaklarına paralel değişim gösteren
bir diğer alan ise teşkilat yapımızdır. İlk
derece mahkemeleri ve yüksek yargı organlarının güçlendirilmesi
için almış olduğumuz önlemler bu cümledendir.
Önemli gelişmeler
yaşadığımız diğer bir alan ise mevzuat
altyapımızdaki değişikliklerdir. Temel mevzuatın
yenilenmesi önemli ölçüde tamamlanmıştır. Bunun yanı
sıra yargının hızlanması ve insan hakları uygulamalarının
geliştirilmesi için hazırlanmış yargı paketlerinin
yasalaşması sağlanmıştır. Şimdi ise süreç
içerisinde uygulama takip edilerek verimlilik ve iyileştirme adına
gerekli müdahaleler devam etmektedir. Zira mevzuat alanının
güncelliği dinamik bir yaklaşımı beraberinde getirmektedir.
Önem verdiğimiz bir diğer alan ise altyapı
hizmetleri olmuştur. Bu kapsamda ülkemizin dört bir yanında yeni
adalet sarayları yükselmiş ve yükselmeye devam etmektedir.
Altyapıya ilişkin önemli bir değişim
ise bilişim altyapımızda yaşanmıştır. Bugün,
adli birimlerde yargısal ya da idari tüm işlemler bilişim
sistemi üzerinden yapılabilmektedir.
Tüm bunların yanında, ceza ve infaz
kurumlarımızın modernleşmesi için de önemli adımlar
atılmıştır. Öte yandan, infaz anlayışı çok
boyutlu hâle getirilmiştir. Denetimli serbestlik, adli kontrol ve
şartlı tahliye kapsamında geliştirilen seçimlik ve
bireyselleştirilmiş infaz yöntemleri, elektronik kelepçe gibi
uygulamalar bu çok boyutluluğun birer örneğidir.
Ülkemizde insan hakkı ihlallerine ilişkin
şikâyetleri tamamen ortadan kaldırmak
kararlılığındayız. Bunun için çok önemli adımlar
attığımızı herkes geçmişte yaşanan acı
tecrübeleri düşündüğünde görecektir. Adalet sistemimize ilişkin
mevzuat değişikliklerini yaparken dikkat ettiğimiz hususlardan
birisi de insan hakkı ihlallerinin sona erdirilmesidir.
Belirttiğim bu çalışmalar
dışında birçok alanda yeni politikalar ortaya konularak
uygulanmaktadır. Bu yeni politikalar alternatif uyuşmazlık çözüm
yöntemleri, adli yardım, koruyucu hukuk, adli zaman yönetimi, mağdur
hakları, mahkeme yönetimi sisteminin geliştirilmesi gibi birçok
alanda toplanmaktadır.
Birazdan ayrıntısına değineceğim
çalışmalardan da öte, belki de en önemli kazanımımız
sistemimizin çözüm kapasitesinin artmış olmasıdır. Tüm
adalet kurumları daha iyiye ulaşmak için sürekli bir arayış
içerisindedir. Başta Bakanlığımız olmak üzere,
yargı kurumlarımızın tümü stratejik planlama
çalışmalarına ciddiyetle yaklaşmış ve bu noktada
adımlarını atmıştır.
Bakanlığımız 2014 yılında, önümüzdeki beş
yılda yapacaklarının yer alacağı yeni stratejik
planı hazırlamaktadır. Bu plan döneminin de başarıyla
sürdürüleceğine olan inancımı paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, özellikle son üç
yıldır üzerinde çok yoğun emek harcayarak durduğumuz
konulardan bir tanesi de insan haklarıdır. Şükür ki bu konuda
önemli mesafe alınmış ve somut gelişmeler
yaşanmıştır. Bize göre, sorunlar uluslararası
kurumlara taşınmaya ihtiyaç duyulmaksızın ülke içerisinde
oluşturulan alternatif yollarla çözülebilmelidir. Bu yolda ilk olarak
kurumsal yapılanma ele alınmıştır. İnsan
Hakları Daire Başkanlığının kurulması bu
alanda atılan ilk adım olmuştur. Bu kurumsal yapılanma vasıtasıyla
ilk defa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdindeki süreçler tek tek
masaya yatırılmış ve çözümler tartışılmıştır.
Tüm bu çalışmalar AİHMle her aşamada istişareyle
yürütülmüştür. Bu çalışmaların neticesi, çözümler tek tek hayata geçirilmeye
başlanmıştır. İnsan Hakları Tazminat Komisyonunun
oluşturulması bu alanda önemli bir aşama teşkil
etmiştir. Söz konusu Komisyon başka ülkeler tarafından da örnek
alınmaya başlandı şu anda. 12 Eylül 2010da kabul edilen
Anayasa değişikliğiyle sistemimize dâhil olan Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru hakkı ile Kamu Denetçiliği
Kurumunun faaliyete geçmesi insan haklarının korunmasına
ilişkin standartlarımızı güçlendiren diğer
çalışma alanları oldu. Her iki başvuru yolundan da
alınan sonuçlar kamuoyumuzun gündemine geldikçe çalışmanın
değeri daha da iyi anlaşılacaktır.
Geçtiğimiz süreç içerisinde başta yargı
reformu paketleri olmak üzere gerçekleştirdiğimiz mevzuat
değişiklikleriyle getirdiğimiz iyileştirmeler de büyük önem
taşımaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
tarafından yayımlanan istatistiklere göre, değerli
milletvekilleri, Avrupa Konseyine üye ülkeler arasında en çok şikâyet
edilen ülkeler sıralamasında Türkiye 2nci sıradaydı ama
bugün itibarıyla Türkiye, bu en çok şikâyet edilen 2nci ülkelikten
5inci ülkeliğe gerilemiştir. Önümüzdeki günlerde bu konudaki
tablonun daha da iyiye gideceği açıktır.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Kaç ülke
arasında 5inciyiz Sayın Bakanım?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
Onu ifade ettim, 47 Konsey üyesi ülke arasında 2nci ülkelikten
5inciliğe gerilemiştir ama bu gerileme trendi devam edecektir.
Âdeta seferberlik ilan ederek yürüttüğümüz tüm bu
çalışmalarımız, hâlihazırda Avrupa Konseyi ve
Strazburg Mahkemesi tarafından
birçok ülkeye model olarak gösterilmeye başlanmıştır.
Kasım ayı içerisinde Strazburga yapmış olduğumuz
ziyarette bu açıkça diğer ülkelerin büyükelçileri önünde de
tarafımıza ifade edilmiştir. Diğer yandan, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin içtihat veri tabanı olan HUDOCun
Türkçe versiyonu Bakanlığımız ile Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi sekretaryası iş birliğiyle hazırlanarak
kullanıcıların istifadesine sunulmuştur. Bu yenilik Avrupa
Konseyinin resmî dilleri olan İngilizce ve Fransızcadan başka
bir dille yayın yapması bakımından AİHM tarihinde bir
ilk olma özelliğini taşımaktadır. 47 üyesi olan Avrupa
Konseyi ve bu konseyin mahkemesi olan AİHMde İngilizce ve
Fransızca dışında yayın yapılan 3üncü dil Türkçe
olmuştur.
NAZMİ GÜR (Van) Davası çok olduğundan.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Herhâlde
İngilizlerin de, Fransızların da davası çok ki o iki dille
yayın yapılıyor.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
uluslararası ilişkilerimizin en önemli parçasını Avrupa
Birliğiyle ilişkiler oluşturmaktadır.
Bakanlığımız Avrupa Birliğine üyelik müzakereleri
çerçevesinde üzerine düşen sorumlulukları sürekli, önemli bir öncelik
olarak görmüştür. Avrupa Birliği müktesebatına uyum sürecinde
üzerine düşen tüm önlemleri gecikmeksizin yerine getirmiştir. Bu
konuda daha önce görülen savunmacı ve içe kapanık politika terk
edilerek kararlı adımlar atılmıştır. Ülkemiz uyum
sürecinde adalet alanında üzerine düşenleri son yıllarda önemli
ölçüde yerine getirmiştir. Bu sürecin reform
çalışmalarımıza olumlu katkısını burada
ifade etmeliyim.
İlerleme raporları üyelik müzakerelerinin
yürütülmesinde önemli enstrümanlardır. Çalışmalarla gelinen
nokta bunlar vasıtasıyla ortaya konulmaktadır. Ortaya konulan
değerlendirmelerin tümünün doğru ya da yanlış
olduğunun söylenmesi işin tabiatı itibarıyla mümkün
değildir. Dönemimizde her ilerleme raporunda geniş biçimde olumlu
gelişmelerden bahsedilmiştir. Reform çalışmalarımızın
uluslararası arenada anlaşılıyor olması bizleri daha
da mutlu etmektedir. Eleştiriler büyük bir titizlikle inceleniyor ve
çalışmalarla bu eleştirilerin giderilmesine katkı sunmaya
gayret ediyoruz. 2013 yılı ilerleme raporu da bu minvalde ele alınmıştır.
Söz konusu raporda tarafımıza eleştiriler yöneltilmekle beraber
yargı alanındaki çok sayıda olumlu gelişmeler de ifade
edilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; mevzuatımızın tüm yönleriyle gözden
geçirilmesi, günün değişen ihtiyaçları yanında toplumu
bulunduğu noktadan daha ileriye taşıyacak normların
ihdası büyük önem arz etmektedir. Hükûmetlerimizin
çalışmalarıyla adalet sistemimizin mevzuat
altyapısında çağımızın hukuk devleti ve demokrasi
anlayışı ile insan hakları ilkelerine uygun reform
niteliğinde değişiklikler yapılmıştır. Bu
kapsamda son on yılda temel yasalarımızın tümü
değiştirilmiştir. Türk Ticaret Yasası, Hukuk Muhakemeleri
Yasası ve Borçlar Kanunu ise en son değiştirilen temel
yasalarımız olmuştur. Son dönemde gündemimize giren yargı
reformu ve demokratikleşme paketleriyle de daha iyi bir adalet sistemine
doğru giden yolun âdeta kilit taşları döşenmiştir.
Başta Anayasa değişiklikleri olmak üzere mevzuat değişiklikleriyle
birçok yeni uygulama ve kurum ülkemize kazandırılmıştır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
adalet hizmetleri alanında başarı
sağladığımız konulardan bir tanesi de insan
kaynakları hususudur. Her 100 bin kişiye düşen hâkim sayısı
2002 yılında 7,5 iken, bugün itibarıyla 11,1e
yükselmiştir. Yine her 100 bin kişiye düşen savcı
sayısı 4,5 iken bugün itibarıyla 6,2ye yükselmiştir. Bu
artışlar sevindirici olmakla beraber yetersizdir, onu da ifade
ediyorum.
Bakanlığımız, eğitim
çalışmalarının etkinliğinin artırılması
için de büyük çaba sarf etmektedir. Örneğin gelişmiş ülkelerde
yargı alanında önemli bir kurumsal aktör olan Adalet Akademimiz de
son on yıl içerisinde kurularak bugünkü kurumsallaşmış
yapısına getirilmiştir.
Adalet teşkilatı, son yıllarda en önemli
gelişmelerden birisini de personel sayısındaki artışta
kaydetmiştir. 2002 yılına oranla bu alandaki artış
yüzde 100ün üzerindedir. Önümüzdeki yıllarda yapılacak
alımlarla beraber ihtiyaç tamamen giderilmiş olacaktır.
Ayrıca, adalet teşkilatına daha önce uzman personel
istihdamı çoğu alanlarda bulunmamaktayken sosyolog, psikolog, pedagog
ve sosyal çalışmacı gibi uzmanlık alanları
oluşturularak istihdam edilmeye başlanmıştır bu meslek
gruplarımız da.
İcra ve iflas sistemimizin etkinliği de önemli
çalışma alanlarımızdan birini oluşturmuştur. Bu
amaçla Bakanlığımız bünyesinde sadece icra ve iflas
işlerine bakacak bir daire kurulmuş ve bu birim icra ve iflas
sisteminin etkinliğinin artırılmasına dönük
çalışmaları yürütmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
uzun yıllar yargı sistemimizin altyapı sorunlarının
kalıcı biçimde çözülmesi için maalesef planlı bir
çalışma yapılamamıştır. Bu kapsamda önemli mesafe
aldığımız altyapı çalışmalarından bir
tanesi de yargı teşkilatlarımızın görev
yaptığı fiziki altyapıdır. Bu konuda Türkiyede 170in
üzerinde adalet sarayı hizmete sokulmuş ve yenileri de şu anda
inşa edilmektedir.
Yine, bilişim sistemi konusunda
yaşadığımız gelişmeler son derece önemlidir. Buna
en son sesli ve görüntülü bilişim sistemi olan SEGBİSi eklemek
suretiyle önemli bir mesafe kaydettik. SEGBİS, adliyelerden adliyelere,
cezaevlerinden adliyelere yönelik görüntülü ifade alma, beyanda bulunma
imkânları sağlamak suretiyle birçok zorunlu nakil işlemini de ortadan
kaldırmaktadır.
Değerli arkadaşlar, modern ve güvenlikli ceza
infaz kurumu inşası suretiyle kapasite sorununun
aşılması yolunda önemli çalışmalar
yapılmıştır. Yapmış olduğumuz adliye saraylarının
yanında ceza infaz kurumlarımızın yapılması
sadece kapasite artırımına dönük değildir. Türkiyedeki
ceza infaz kurumlarımızın mevcut hâlini inceledik ve bunlar
içerisinden standartları uygun olmayan 235 ceza infaz kurumunu
kapattık ve bunun yerine 80in üzerinde yeni ceza infaz kurumu kampüsü
şeklinde inşa edildi. Önümüzdeki süreçte şartları el
vermeyen, uygun olmayan ceza infaz kurumlarının
kapatılmasına devam edilecektir. Bu ceza infaz kurumlarının
dönüştürülmesi çalışmalarını sadece yeni cezaevleri
yapımı olarak algılamanın doğru
olmadığını ifade etmek için bunun altını
çiziyorum. Mevcut ceza infaz kurumu kapasitemizi günün modern
anlayışına uygun, insanca cezaların infaz edilebildiği
kurumlarla değiştirmek, ikame etmek amacıyla bu kurumlar
inşa edilmektedir.
Değerli milletvekilleri, ülkemizdeki
gelişmelerden özellikle adalet alanında kaydetmiş olduğumuz
hususları sizlerle konu başlıkları itibarıyla da
paylaşmak istiyorum. Burada görüş ve eleştirilerini dile getiren
değerli milletvekillerimizin farklı konularda eleştirileri oldu.
Elbette ki bu eleştirilerden istifade edeceklerimiz olacaktır. Ancak,
şu ana kadar yapılan çalışmalar ile Türkiyenin
katettiği önemli mesafelerden bir kısmını da sizlerle
paylaşmak istiyorum doğrusu. Bunlardan bir tanesi ceza infaz
kurumlarımızda bulunan hükümlü ve tutukluların durumudur,
sayısıdır.
Değerli arkadaşlar, Türkiyede ceza infaz
kurumlarımızda bulunan tutuklu hükümlü oranları şu an
itibarıyla Avrupa Birliği ortalamalarından da üç puan
aşağıya inmiştir.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Yapmayın
Sayın Bakan ya
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Çok net
ifade ediyorum.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Hükmen
tutukluları dönüp başka bir kategoriye koydunuz, Avrupa
standartları altına düşürdünüz bir yıl içerisinde
Sayın Bakan ya
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Onu da ayrı söyleyeceğim. O
söylediğinizi de, her ikisini de ifade edeceğim.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Bu kadar samimiyetsiz bir rakam nasıl olur
ya!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Her ikisi
de var. Bu grafikleri sizinle de paylaşacağım.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Yapmayın ya.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, 2006 yılında cezaevlerinde bulunan her
100 kişiden 49u tutuklu, 51i hükümlü. 2001 yılında her 100
kişiden 50,4ü tutuklu daha azı hükümlü, yarıdan fazlası tutuklu.
Şimdi, bugün gelmiş olduğumuz nokta -şuradaki tutuklu
oranlarının düşüş grafiğini görüyorsunuz- yüzde
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Sayın Bakan,
aynı yıllarda verdiğinizde hükmen tutukluları hangi listeye
koydunuz?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Onu da
söyleyeceğim. Söyleyeceğimi ifade ettim, sabrederseniz
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) O yıllarda
yani yüzde 51 dediğiniz yıllarda hükmen tutuklular hangi tarafta?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
Sabrederseniz onu da ifade edeceğimi söyledim Sayın Milletvekili.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Onu da beraber
söyleyin de bir bilelim yani.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
Değerli arkadaşlar, bugün itibarıyla cezaevlerinde bulunan her
100 kişiden 19,7si tutuklu, kalanı hükümlü. AB ortalaması yüzde
23,5tur. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
Şimdi,
buradan değerli milletvekilimin ifade ettiği hükmen tutuklu
olanların da dâhil olduğu rakamlara gelelim. Benim verdiğim
tabloda -Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ve Yargıtayımızın
kullandığı kritere dayalı bir rapordur bu- Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi ilk derece mahkemelerinin karar vermesiyle
beraber sanığın artık hükümlü hâline geldiğine işaret
etmektedir.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Sayın Bakan, 2002de onlar dâhil mi,
değil mi onu soruyorum size.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Yargıtayımız da aynı
şeyi ifade etmektedir.
Şimdi,
geliyorum, hükmen tutukluların da içerisinde olduğu orana. 2001
yılında hükmen tutuklularla beraber tutuklu oranı yüzde 60,4tür.
2006 yılında hükmen tutuklularla beraber olanların oranı
62,5tur. Yani tutuklu ve hükmen tutukluların oranı her yüz
kişiden 62,5tur 2006 yılında. Bugün itibarıyla, hükmen
tutukluları katsak bile bu oran yüzde 28,2dir.
BÜLENT
TURAN (İstanbul) AB ne kadar Sayın Bakan?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Yüzde 62,5tan yüzde 28e gelmiş
bir rakamdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Sayın Bakan, yapmayın ya!
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Değerli arkadaşlar, ben bu
grafikleri değerli milletvekillerimizle de paylaşacağım.
Şunu kabul etmek lazım, Türkiye'de
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Sayın Bakan, 2002de ne kadar tutuklu ve
hükümlü vardı toplam, şimdi ne kadar tutuklu ve hükümlü var?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Ona da geleceğim, onu da vereyim.
Onu da bir arkadaşımız dile getirdi, denildi ki: 2002
yılında 59 bin kişiyle aldınız
Ben şöyle
söyleyeyim, bir aftan sonraki rakamdır 59 bin.
VELİ
AĞBABA (Malatya) 57 bin.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) 57 bin, 59 bin, var hepsinin
grafiği burada. 57 bin bir önceki sene.
Değerli
arkadaşlar, 1999 yılında -boş verin 2002yi- Türkiye'de
cezaevlerinde bulunan hükümlü, tutuklu sayısı kasım ayı
itibarıyla 72.417dir.
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Şimdi ne kadar?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Bundan sonra af
çıkartılmıştır, o rakam aşağılara
inmiştir
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Ya, af çıkmış ya Sayın Bakan
sonuçta.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla)
ama aflardan sonra derhâl eski rakama
doğru bir toparlama hareketi gelir.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Sayın Bakan, sonuçta af çıkmış
mı? O rakama inmiş mi?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Bugün itibarıyla 144 bindir. Evet,
bunları çok net ifade ettim.
VELİ
AĞBABA (Malatya) 2003te kaç?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Değerli arkadaşlar,
Türkiye'nin kat etmiş olduğu mesafe
(AK PARTİ ve CHP
sıralarından karşılıklı konuşmalar)
Cezaevlerindeki hükümlü-tutuklu oranları itibarıyla çok önemli bir
mesafe kat etmiştir Türkiye. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de,
Avrupa Komisyonu da bunları ilerleme raporlarında çok net ifade
etmiştir. Bu kürsüden çok değişik değerlendirmeler
yapıldı, eleştiriler yapıldı. Hepsini dikkatlice takip
ettim.
Bakınız, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin önünde Türkiye en çok şikâyet edilen 2nci ülkeydi, 16.900
dosyamız vardı Strazburg Mahkemesinde. Bugün itibarıyla,
Türkiyenin, Strazburg Mahkemesindeki dosyası son on bir ayda 16.900den
11.200e inmiştir ve Türkiye
2ncilikten 5inciliğe gerilemiştir. Bu gerileyiş, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi önündeki bu iyileşme bundan sonra da
devam edecektir.
Değerli arkadaşlar, bu konuyla ilgili çok
tedbirler aldık. Bir tanesi: Mevzuatımızda ihlal
almamızı sağlayan kanunları süratle değiştirdik.
Bu Parlamentoda beraberce yaptığımız dördüncü yargı
paketi içerisinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin vermiş
olduğu ihlal kararlarının gerekçelerini ortadan kaldıran
önemli değişikliklere imza attık. Bunun sonucunda, hâkim ve
savcıların, AİHM içtihatlarına uyumlarını, uyumlu
davranmalarını terfilerinde bir kriter olarak getirdik ve İnsan
Hakları Mahkemesi içtihatlarını Türkçeye çevirerek hâkim,
savcılarımızın uygulamasına açtık, istifadesine
açtık. Hâkim ve savcılarımızı Strazburg Mahkemesine,
dünyanın değişik merkezlerine, insan hakları
uygulamalarını yerinde görmek üzere çalışma ziyaretleri
için gönderdik. Bunlar çok önemli çalışmalardı ve şimdi bu
çalışmaların meyvesini alıyoruz ve bugün Strazburga
giderseniz gerek Avrupa Konseyinde
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Sayın Bakan,
bütün cezaevleri kapasitesinin 3 katı tutuklu ve hükümlüyle dolu, 3
katı. 300 kişilik cezaevinde 900 kişi kalıyor
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) -
gerekse
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye modelinden bahsediliyor. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesindeki performans açısından Türkiye diğer
Konsey üyesi ülkelere örnek gösterilmeye başlandı. Bundan
rahatsız olmamak lazım. Bu gelişmeleri daha da teşvik etmek
lazım.
Bakınız, Parlamentoda yapmış
olduğumuz son yasal çalışmadan sonra Tazminat Komisyonu kurduk
ve burada ortaya çıkan sonuçları sizinle paylaşmak istiyorum: Bu
komisyona 4.493 dosya başvurdu, kısa süre içerisinde bu dosyalar
karara bağlandı. Yüz iki günde karara bağlanıyor, on iki- on üç günde infaz ediliyor, yüz on
beş günde anahtar teslim, ihtilaflar sonuçlandırılıyor.
Şikâyet eden vatandaşımız memnun, üç buçuk-dört ayda
alacağıyla, hakkıyla buluşuyor; Türkiye memnun, ihlal
almıyor, vatandaşıyla kendi anlaşarak sorunu çözüyor;
İnsan Hakları Mahkemesi memnun, önündeki iş yükünü
azaltmış oluyor. Dolayısıyla çok hayırlı bir
iş yaptık. AİHM kazandı, Türkiye kazandı,
vatandaşımız kazandı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Esas olan, bu ihlallerin ortaya çıkmasını
engelleyecek adımlar atmaktı ki, onları da sizlerle beraber
yerine getirdik.
Şimdi, her arkadaşımız kendi
penceresinden birtakım değerlendirmeler yaptı. Ancak bu
değerlendirmeler içerisinde biraz önce sizlerle paylaşmış
olduğum grafikler, tutuklu, hükümlü oranları Londra merkezli Essex
Üniversitesinin istatistik sitesinden alınmıştır. Bizim
kendi tuttuğumuz istatistik değil bunlar. Bütün Avrupayı ve
dünyayı takip eden, cezaevi uygulamalarını takip eden Essex
Üniversitesinin verileridir bunlar; bu bir.
İkincisi; Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesindeki performansımızdaki iyileşmeler ortadadır.
Üç; Avrupa Komisyonunun 2013 Türkiye İlerleme
Raporuna bir bakalım. Bu raporda Türkiyenin yargı sistemine dönük
eleştiriler var. Bu eleştirileri dikkatle inceliyoruz ve burada
Türkiyenin atması gereken adımları hassasiyetle atmaya gayret
ediyoruz. Her şeyi bitirdik gibi bir iddiamız yok, eksiklerimizin
farkındayız ve bu eksiklikleri de gidermek için önemli adımlar
atıyoruz. Ama değerli arkadaşlar, bu raporda Avrupa Komisyonu
adalet konusuna şimdiye kadar olmadığı kadar geniş bir
yer ayırmıştır ve burada olumlu gelişmeleri peş
peşe sıralamıştır. Bunların birkaç tanesini
sizinle paylaşmak istiyorum.
Bakınız, kendi penceremizden
değerlendirmeler yapılabilir ama Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi nasıl görüyor Türkiyeyi; Essex, Londra nasıl görüyor
Türkiyeyi ya da Brükselde Avrupa Komisyonu Türkiyedeki gelişmeleri
nasıl görüyor; o tespitler içerisinden alıyorum.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Hiç iyi görmüyor
Sayın Bakan.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu 2012-2016 Stratejik Planını uygulamaya
devam etmiştir.
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın Bakan, on
yılda kaç kişi ölmüş cezaevinde, kaç kişi intihar
etmiş?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) HSYK,
Türkiye Adalet Akademisi ve diğer yargı organlarıyla iş
birliği yaparak, ülkenin her yanından çok sayıda hâkim ve
savcının yeni mevzuat, insan hakları ve yargı etiği
konularında eğitim almasını teşvik etmiştir.
Bir başka tespit: HSYK, Adalet
Bakanlığıyla iş birliği yaparak Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi kararlarının çevrilmesini ve
yayınlanmasını teşvik etmiş ve AİHM
tarafından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ihlaline yol
açtığı tespit edilen kararları, verilen hâkimlere
bildirilmiştir. Yine HSYK içtihada ilişkin yorumların ortaya
konulması ve uygulamadaki hukuki kararların bütünlüğünün ve tutarlığının
sağlanabilmesi amacıyla ilk derece mahkemeleri ve yüksek mahkeme
üyelerini bir araya getiren hukuki istişare toplantıları
yapmıştır.
Sonuç olarak, HSYK kararlarının
öngörülebilirliği ve şeffaflığı daha da
güçlendirilmiştir. HSYK yargı konularında kamuoyunun
bilgilendirilmesine yönelik çabalar kapsamında hâkim ve savcılar
arasından basın sözcüleri atamış ve bunlara eğitimler
vermiştir. Bu şekilde Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru
yolları, İnsan Hakları Mahkemesindeki olumlu gelişmeler,
tutuklu oranlarının düşmesi gibi birçok olumlu gelişmeler
Avrupa Birliğinin ilerleme raporlarında çok net ifade
edilmiştir.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, söz
alarak somut birtakım konularda değerlendirmede bulunan milletvekili
arkadaşlarımın da tespitlerine ilişkin birtakım
cevapları, kalan süre içerisinde vermeye çalışacağım.
Burada bir değerli milletvekilimiz çözüm sürecine
dönük olarak benim bir televizyon programındaki beyanlarımı dile
getirdi. Hukuk devletlerinde çözüm süreci konusunda bir adalet bakanı:
Eğer bu suç ise ben bu suçu işliyorum. der mi? diye bir soru sordu.
Tabii, bu, bağlamından kopartılarak defalarca dile getirilen bir
husus. Bu konunun hassasiyetine binaen olayı sizinle paylaşmak
istiyorum; o da şudur: Bir televizyon programında Çok canlar
yandı -benim ifadelerim bunlar- çok kanlar aktı. Her insanın
yüreğine ateş düşüren bir süreç yaşadık. Büyük resmi
görelim. dediğimde, yapımcı da Endişeler var. Bir
savcı çıkar da eğer dava açarsa zor durumda kalabilirsiniz.
diye bana soru soruyor. Ben de diyorum ki: Bir savcı
çıktığında Siz niye Türkiyeye barışı getirmeye
çalışıyorsunuz? diye hesap mı soracaktır? Akan
kanın, gözyaşının dindirilmesi için niçin gayret sarf
ediyorsunuz? diye mi soracaktır? Bunları yapmaya çalışmak
suçsa, evet, şu anda yaptığımız budur. Ben bu işi
yapıyorum. dediğimi ifade ediyorum ve devamla Terör,
varlığını bazı sorunların istismarına
borçludur. Bu doğrudur ama diğer taraftan terörün istismarıyla
kurulan mikroiktidar alanları da mevcuttur ki terörün istismarıyla
kurulmuş mikroiktidar alanlarını da ortadan kaldırmak
zorundayız. diyorum ve devamla Bunu yapamazsak, halkın iradesini
yönetime yansıtma imkânı bulamayız. Niyetimiz ve gayretimiz her
türlü istismarın sona erdirilmesidir. Bu sürecin en büyük amacı terör
örgütünün silahlarını bırakması yani suç teşkil eden
kanlı eylemlerin sona erdirilmesidir. Bu amacı gerçekleştirmek
için girişilen çabaların hangi hukuki değeri ihlal ettiğini
düşünebiliriz? Sözünü ettiğim çabalar son otuz yılın suç
teşkil eden eylemlerini temize çıkarma gayreti değildir asla,
suç teşkil edecek eylemlerin devamını önlemekten ibaret bir
gayrettir. Bir fiilin suç teşkil etmesi için yasada gösterilen maddi
unsurların suç işlemek kastıyla gerçekleştirilmiş
olması gerekir. diye cevap veriyorum.
Değerli milletvekilleri, bizim, çözüm sürecine
ilişkin tespitlerimizin aslı esası budur. Onun
dışında, değerli milletvekillerimizin çok sayıda
tespitleri oldu ama zamanımız çok müsait değil. Hemen
şunları ifade etmeme müsaade ederseniz, burada milletvekili arkadaşlarımca
birtakım tespitler yapıldı. Bu tespitler içerisinde, ceza
infaz kurumlarındaki uygulamalara
dönük eleştiriler yapıldı. Biz bu eleştirilerden istifade
ediyoruz ama olayı olduğundan farklı gösterme gayretlerini de
doğru bulmadığımı ifade ediyorum. Türkiyede ceza
infaz kurumlarındaki şartlar, hem fiziki şartlar olarak hem
infaz sistemine ilişkin şartlar her geçen gün
insanileştirilmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Sayın Bakan, insanlar sırt sırta,
et ete yatıyorlar. Lütfen ya, hiç olmazsa bu konuda samimi davranın.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) Hepinizi saygıyla selamlıyor,
bütçemizin hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Ergin.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) İnsan Hakları Komisyonu Başkanı orada. Yani Koşullar
iyileştirildi. diyemezsiniz Sayın Bakan, lütfen ya.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Antalyada 500 kişilik cezaevinde 1.800 kişi
yatıyor, 1.800 kişi.
BAŞKAN
Evet, Sayın Hamzaçebi, buyurunuz.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, Sayın
Adalet Bakanı cezaevleriyle ilgili ayrıntılı rakamlar
verdi, tablolar sundu, bize de göndereceğini söyledi, onları
bekliyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Ergin.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Ancak Sayın Bakan tutuklu ve
hükümlülerle ilgili oransal ve rakamsal bilgileri verirken, daha evvel benim
Adalet Bakanlığından almış olduğum bilgilerden
çok daha farklı bilgiler verdi.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Mesela?
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Ben 2011 yılında Adalet
Bakanlığından cezaevindeki tutuklu ve hükümlü
sayılarını almıştım. Tutukluların, 2011
sonunda cezaevinde tutuklu ve hükümlü olarak bulunan kişilerin toplam
sayısı 128 bindi ve yine, Adalet Bakanlığının
rakamlarına göre bu 128 bin kişinin 55 bini tutukluydu. Yani
tutukluların cezaevinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin toplamına
oranı yüzde 43tü. 2011 sonu, sizin verdiğiniz rakam bu bana.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Ama nasıl yüzde 43 oluyor ki?
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Bakın, şu anda verdiğiniz
rakam yüzde 28. Hükümlüler dâhil olmak üzere, toplam tutukluların
cezaevindeki toplam vatandaşımıza oranı yüzde 28.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) 2013 itibarıyla, bu yıl
itibarıyla.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Efendim, yani ama gösterdiğiniz
eğri çok daha farklı bir şeyi gösteriyordu.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Ben size göndereyim,
itirazınızı yapın.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Efendim, gönderin. Sayın
Bakanın rakamlarının ben gerçeği aksettirmesini tabii ki arzu
ederim ama ben öyle bir izlenim almadım. Sayın Bakan gönderirse,
izninizle bir daha söz isteyeceğim.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) 2011den bu yana oran düşmüş.
BAŞKAN
Evet, teşekkür ederiz Sayın Hamzaçebi.
Sayın
Öztürk, buyurunuz.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkanım, şimdi, Sayın
Bakan çözüm sürecine yönelik sözlerini söylerken, aslında yapılan
eylem ve işlemlerin suç olup olmadığı konusundaki
değerlendirmesi, tespiti doğru değil. Ben onunla ilgili
açıklama yapmak istiyorum, bu bir.
İkincisi, yine, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi... Ha, şu: Yani suç olduğunu Abdullah Öcalan söylüyor. Yani
ben yapılan girişimlerin doğru olup
olmadığını söylemiyorum ama eylemler yapılırken
mevcut hukuka uygun mu değil mi, ona göre yapılır. Biz ondan
sonra, Adalet Komisyonunda yasa çıkarttık, önce eylemler
yapıldı, sonra yasa çıkarttık.
BAŞKAN Evet, Sayın Öztürk, tutanaklara geçti
bunun şey olmadığı.
Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Şimdi, Sayın
Bakanın söylediğinin tam tersi, Abdullah Öcalan bu arada
yaptığı görüşmeden kendisinin de görüşenler
BAŞKAN Bunu konuşmanızda da
söylemiştiniz.
Teşekkür ediyoruz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) İkinci konu,
Tazminat Komisyonu kuruldu, 4 bin küsur dosyanın
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın
Başkanım, soru-cevapta sorsunlar.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) -
Avrupa İnsan
Mahkemesinin önünden Tazminat Komisyonu çekildi
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
AHMET AYDIN (Adıyaman) Böyle bir usul yok
Sayın Başkanım.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) -
rakamları evirip,
çevirmeyelim.
BAŞKAN Sayın Öztürk, soru-cevap bölümüze
geliyoruz beş dakika sonra. Sorularınızı orada sorunuz
lütfen, çok rica edeceğim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Değerli
Başkanım, Sayın Adalet Bakanının hükümlü ve
tutuklularla ilgili açıklaması şöyle yanlış
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın
Başkanım, bütün açıklamaları değerlendirecekler mi
arkadaşlar? Sayın Başkanım, böyle bir usul yok.
BAŞKAN Soru-cevap bölümünde, lütfen sayın
milletvekilleri...
MAHMUT TANAL (İstanbul) Değerli
Başkanım, bitiriyorum, özür dilerim.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sisteme girsinler,
soru-cevapta sorsunlar.
BAŞKAN Ama
sayın milletvekilleri, öyle şeyleri söylüyorsunuz ki, soru-cevap
bölümünde sorabileceğiniz soruları
Lütfen
MAHMUT TANAL (İstanbul) Soru değil Sayın
Başkanım, düzeltme.
Bir, hükmün açıklanmasının ertelenmesi
kanunu çıktı
AHMET AYDIN (Adıyaman) Ya, Mahmut Bey herkesi
düzeltmek zorunda mı ya!
MAHMUT TANAL (İstanbul) Ceza Kanunu 100üncü
maddesinin son fıkrası uyarınca iki yıla kadar tutuklama
kararı
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Üç, denetimli serbestlik olayı oldu, bunların
tamamı aşağı yukarı tutukluların
sayısının azaltılmasını
Aşağı
yukarı örtülü bir aftı.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Tanal.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Daha yeni
başlamıştı Sayın Başkan, devam etsin!
BAŞKAN Şimdi aleyhinde, Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya.
Buyurun Sayın Yalçınkaya. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, geçtiğimiz hafta
Zonguldakta meydana gelen kaçak ocak faciasında 3
yurttaşımız, 3 canımız ocak içerisinde
havasızlıktan boğularak yaşamını yitirmiş,
iş cinayetine kurban gitmiştir. 24 yaşındaki İsmail
Altun, 53 yaşındaki Yaşar Özerdoğan ve 54
yaşındaki Mustafa Özalpuğan Bartın ilinin Amasra ilçesinden
ailelerinin ve çocuklarının geçimini sağlayabilmek,
karınlarını doyurabilmek, borçlarını ödeyebilmek için
Zonguldaka çalışmaya gitmişlerdi. Hiçbir iş güvenliği
tedbiri alınmamış, âdeta bir köstebek yuvasını
andıran kaçak maden ocağına çalışmak için giren bu
hemşehrilerimin oradan cansız bedenleri çıkarıldı. Bu
dram ne ilk ne de sondur, yaşanan ne ilk ne de son cinayettir. Son yirmi
yılda kaçak ocaklarda 112 vatandaşımız hayatını
kaybetti.
Uzun yıllardan beri süregelen ve kadın-erkek,
çoluk çocuk hep birlikte çalışmanın yürütüldüğü, hiçbir can
güvenliği önleminin alınmadığı, mühendislik bilim ve
tekniğinin söz konusu bile olmadığı kaçak kömür
ocağı faaliyetleri Zonguldakın ve bölgenin kanayan bir
yarası olmaya devam etmektedir. Kaçak maden ocakları herkesin
bildiği ama hiç kimsenin çözmeye yanaşmadığı veya
yanaşamadığı bir sorun olarak ortada durmaktadır.
1980li yıllardan sonra neoliberal politikalarla başlayan, AKP
iktidarı döneminde dolu dizgin devam eden bu düzen böyle sürüyor ve sanki
kaçınılmaz, önlenemez bir oluşummuş gibi devlet seyrediyor.
(CHP sıralarından alkışlar) Yeni bir kaçak ocak cinayeti
meydana gelinceye kadar her şey unutuluyor. Devletin, hiçbir can
güvenliği önleminin bulunmadığı böyle yerlerde
çalışmanın önüne geçecek denetlemeleri yapması
esastır. Bunun yanında, devletin görevi insanların işsizlik
nedeniyle nasıl bir çaresizlik içerisinde olduklarını algılayarak
istihdama yönelik politikaları uygulamak için bir an önce harekete
geçmektir. Çünkü, çaresizlik yöre insanlarını güvensizlik ve
güvencesiz, köstebek yuvası gibi kör kuyularda sefalet ücretiyle
çalışmaya itmekte, devlet de bunu seyretmektedir. (CHP
sıralarından alkışlar)
Devlet işsizini ölüme terk edemez, devlet insanlarını
açlıktan ölmek ya da kazalarda ölmek noktasına sürükleyemez, devlet
her şeyden önce vatandaşlarının can güvenliğinden
sorumludur.
Maden mevzuatında, iş güvenliği
mevzuatında tüm önlemler alınmasına rağmen, tamamen
uygulamadan ve denetim eksikliğinden kaynaklanan bu cinayetler sistemli
bir hâl aldıysa, devletin bu anlamda görevini yapamadığı
ortaya çıkmaktadır.
Değerli milletvekilleri, mühendislik faaliyetleri
olmadan, iş güvenliği tedbirleri alınmadan,
projelendirilmemiş, ruhsatı alınmamış bu yerlerde
madencilik faaliyetlerinin yürütülmesine müsaade etmek insan hayatını
hiçe saymaktır. Ruhsat alınmadan maden ocağı
işletilmesi, Maden Kanununun 12nci maddesine göre devlet ile mülki idare
tarafından engellenmesi gerekirken, bu konuda neden hiçbir çalışma
yapılmamaktadır? İhbar üzerine kapatılmış olan
kaçak ocakların tekrar açılması neden engellenmemektedir?
Devletin tek görevi mevzuat hazırlamak olmayıp aynı zamanda
mevzuatın takip edilmesi, denetleme ve bunun için gerekli
altyapının sağlanması olmalıdır. Bu denetimleri
yeteri kadar yapmayıp bu kaçak ocakların
çalıştırılmasına göz yumanlar, cinayet olarak kabul
ettiğimiz bu ölümlerin vicdani ve hukuki sorumluluğunu üstlerinden
atamazlar. Hükûmet, devlet olmanın gereğini yerine getirmediği
müddetçe bu tür kaçak ocak faciaları ne yazık ki yaşanmaya devam
edecektir.
Sözlerimi burada bitirirken, hayatını
kaybedenlere Allahtan rahmet, yakınlarına
başsağlığı diliyor ve yetkililerin
sorumluluklarının gereğini yerine getirmelerini talep ediyorum.
Saygılarımla. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Yalçınkaya.
Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap
bölümüne geçiyoruz.
Yirmi dakikanın on dakikasını sayın
milletvekillerine ayıracağız.
İlk olarak Sayın Belen
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sorum Adalet Bakanına. Sayın Bakan,
Tekirdağ ili Çorlu ilçesinde 400 dönüm civarında araziyi
kamulaştırdığınız hakkında bilgi aldım.
Bu kamulaştırdığınız yere bir adliye kompleksi
yapmayı mı düşünüyorsunuz, yoksa cezaevi mi yapacaksınız?
Çorlu, suç oranının çok düşük olduğu bir şehirdir. Biz
Çorlulular olarak ithal mahkûm istemiyoruz, cezaevi de istemiyoruz. Bu konuda
Çorluda bir kamuoyu araştırması yapacak mısınız?
30 Mart seçimlerine kadar PKKlıları da
kapsayan bir genel af çıkarmayı düşünüyor musunuz? Ayrıca,
çözüm sürecini bugüne kadar siz yürüttünüz. Şimdi belediye başkan
adaylığınızdan dolayı Sayın Başbakanın
söylemesine göre, bu ay sonunda, zannedersem istifa edeceksiniz. İstifa
ettikten sonra ve hatta seçilirseniz belediye
başkanlığınız döneminde de çözüm süreci
sorumluluğunu yürütecek misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Belen.
Sayın Öz
ALİ ÖZ (Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Adalet Bakanına sormak istiyorum. Sayın
Bakanım, avukatların -hazine avukatları dışında-
mesleğinde on yılı doldurup
Serbest avukatların yeşil
pasaport sorunu bir türlü çözülmüyor. Buradaki çözümsüzlüğün nedeni Adalet
Bakanlığı mı, Dışişleri
Bakanlığı mı?
Bir diğer sorum da infaz koruma
memurlarının çalışma şartları, özlük hakları
ve emeklilikten sonra taşıma olmak üzere silah ruhsatı alamama
sorunlarını çözmek için yeni çalışmalarınız var
mı?
Üçüncü sorum da kapatılan Mersin Bozyazı ve
Çamlıyayla adliyeleriyle alakalı, vatandaşlardan ciddi
şikâyet gelmekte. Kapatmış olduğunuz ilçe adliyeleriyle
alakalı yeni bir düzenleme olacak mı?
Enerji Bakanına sormak istiyorum. Sayın
Bakanım, deniz ve hava ulaşımında ayrıcalık
tanınırken mal ve insan taşıyan nakliye ve taşıma
sektöründe çok fazla miktarda kamyoncu ve otobüsçünün enerjide vergi
indirimiyle alakalı ciddi müracaatları var. Bu konuyla alakalı
bir şey yapmanın aynı zamanda kaçak mazot
kullanılmasının da önüne geçeceği kanaatini
taşınıyorum. Bu konuda bir düzenleme yapacak
mısınız?
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Öz.
Sayın Akar
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sorum Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanına. Daha önce
defalarca dile getirdim bu problemi: Kocaelide 3 tane doğal gaz
dağıtım şirketi var. Bunlardan en büyüğü İZGAZ
özelleşti bildiğiniz gibi ama İzmit ve merkez ilçesine
bağlı Akmeşe, Balören, Ambarcı, Avluburun, Sapakpınar,
Karaabdülbaki bölgelerinde AKP milletvekilleri ve Büyükşehir Belediye
Başkanı tarafından verilen yatırım sözlerine
rağmen İZGAZ tarafından doğal gaz
yatırımları bir türlü gerçekleştirilmemektedir. Her
yıl Bu kış doğal gazla ısınacaksınız.
diye kandırılan vatandaşlarımız ne zaman doğal
gaza kavuşacaklar? Planlanan bir yatırım var mıdır?
Konuya ilişkin vermiş olduğumuz soru önergesine vermiş
olduğunuz cevapta Bu bölgeler İZGAZ sorumluluğunda
değildir. diyorsunuz. Kimin sorumluluk alanıdır ve neden
sürekli vatandaşlarımıza yatırım sözü verilmektedir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Akar.
Sayın Özgündüz
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Adalet Bakanına sorum.
Sayın Bakanım, biliyorsunuz, egemenlik
hakkının çok önemli bir unsuru olan yargılama yetkisini kullanan
hâkim, savcılarımızın maaşları 2006
yılından günümüze reel olarak yüzde 25 oranında
azalmıştır. Aynı zamanda, Anayasa Mahkemesi üyeleriyle
Yargıtay üyeleri arasında, hatta Anayasa Mahkemesi raportörleriyle
Yargıtay üyeleri arasında ciddi anlamda maaş farkı
doğmuştur. Bu konuda bütün meslektaşlarımız dört gözle
bir müjde bekliyor. Bu yönde bir çalışmanız var mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Özgündüz.
Sayın Halaman
ALİ HALAMAN (Adana) Sayın Başkanım,
teşekkür ediyorum.
Sayın Adalet Bakanımız derli toplu bir
konuşma yaparken bireysel şikâyet hakkının olduğunu
söyledi. Bundan dolayı da, emsal gibi gözüken bir sürü milletvekili
arkadaşlar tutuklu iken serbest bırakıldı, aramıza
katıldı, Meclise geldi Bizim seçilen, milletvekili olan Engin
Alanın hâli ne olacak?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Halaman.
Sayın Çınar
EMİN ÇINAR (Kastamonu) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bu sorum Adalet Bakanına olacaktır: Seçim
bölgem olan Kastamonuda daha önceden kurum yetkililerinizce yarı
açık cezaevi yapılmasıyla alakalı bir çalışma
yapıldı. Bu çalışmanın akıbetinin ne
olduğunu öğrenmek istiyorum.
Diğer bir sorum: Zor şartlar altında görev
yapan ceza infaz koruma memurlarının yıpranma tazminatıyla
alakalı bir talepleri söz konusudur. Bu konuda herhangi bir
çalışmanız var mıdır?
Bir diğer sorum Enerji Bakanına: Ülkemizde
resmî rakamlar itibarıyla günlük akaryakıt tüketimi 500 bin varil
civarındadır. Gayriresmî rakamlar ise 650 bin varil olduğunu
göstermektedir. Yaklaşık olarak 150 bin varil kaçak akaryakıt
tüketimi söz konusudur. Bu konuda hangi tedbirler
alınmıştır, ne gibi çalışmalar
yapılmaktadır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Çınar.
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sorum Sayın Adalet Bakanına: Tabii, Sayın
Adalet Bakanı dedi ki: Biz adalet saraylarını yapıyoruz.
Ama marifet adalet sarayları değil, marifet o binalarda adalet
dağıtmaktır. Bu konuda herkes adaletten şikâyetçi, bununla
ilgili ne çalışmaları var?
İki: Hâkim ve savcılarla ilgili tabii ki daha
önce şahsi olarak açılan tazminat davaları temel hak ve
özgürlüklerin güvencesiydi. Ancak bu güvence kaldırılarak bu
tazminatlar devlete karşı açılabilir şekline getirildi.
Bugüne kadar açılan tazminat davalarından Bakanlık olarak,
devlet olarak ne kadar hâkimlere rücu edildi, savcılara rücu edildi? Rücu
edilmeyen var mıdır ve rücu edilmeyenler için de bir işlem
yapılacak mıdır?
Bir başka soru: Siz hiç cezaevinde
kaldınız mı? Cezaevi koşullarında, girişte,
çıkışta hiç üstünüz arandı mı? O aranma
koşulları insani midir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
Sayın Köktürk
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sorum Enerji Bakanına: Sayın Bakan, Sayın
Başbakanın bütçe sunuş konuşmasında ifade ettiği
üzere, cari açığımızın en önemli kalemlerinden birini
enerji ithalatı oluşturmaktadır. Türkiye, az önceki
arkadaşlarımın da söylediği gibi, her yıl enerji
ithalatına 60 milyar dolar civarında bedel ödemektedir. İthal
edilen kalemler arasında doğal gaz ve petrolün yanında taş
kömürü de bulunmaktadır. Oysaki, sizin az önceki ifadelerinize göre,
Türkiyede 14 milyar ton kömür rezervi vardır ve sadece Zonguldakta 1,5
milyar ton taş kömürü rezervi bulunmaktadır. Bütün bunlara
karşın bugün Zonguldak limanlarına ithal kömür gemileri
yanaşmaktadır, üretim azalmıştır, istihdam
azalmıştır. Oysaki milletvekilleriniz 2011 seçimlerinde,
Zonguldakta Türkiye Taş Kömürleri Kurumunda üretimi artırma,
istihdamı artırma sözü vermiştir ve TTKya 2.500 işçi
alım sözü vermiştir. Şimdi size sormak istiyorum:
Milletvekillerinizin verdiği bu sözü ne zaman tutacaksınız?
İkinci
sorum da şu: Sayın Yalçınkayanın ifade
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Köktürk.
Sayın
Dinçer
CELAL
DİNÇER (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sorum,
Sayın Enerji Bakanımıza.
Sayın
Bakanım, benim sorularım çok net, sizden de çok net cevaplar
bekliyorum.
Birinci
sorum: Türkiye Kömür İşletmelerine ihalesiz 18 milyon liralık
lastik aldınız mı, almadınız mı?
İkinci
sorum: Eskişehir Mihalıççık madenini KİAŞa
devrederken ihale yaptınız mı, yapmadınız mı?
Üçüncü
sorum: Azerbaycanla anlaşma değişikliği yaparak 1,4 milyar
dolar fiyat farkı ödediniz mi, ödemediniz mi?
Son
sorum: Bakanlığınıza bağlı maden
işletmeciliği yapan TKİ, TTK gibi kuruluşlarda maden
teknikeri ihtiyacı çok fazla iken
neden senede sadece 2 veya 3 kişi alabiliyorsunuz? İş bekleyen
yüzlerce maden teknikeri sizden güzel bir haber beklemektedir. Bunun
cevaplarını alırsam çok teşekkür ederim, saygılar.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Dinçer.
Sayın
Çelebi
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Teşekkürler Sayın Başkan.
İlk
önce, Sayın Bakanımıza, Adalet Bakanımıza sormak
istiyorum.
Taylan
Tanayın bugün her tarafta yansıdı işkence gördüğü, bu
konuda bir işlem yapacak mısınız Sayın Bakan?
İkincisi:
Gezi olayları sırasında Ankarada polis kurşunuyla
öldürülen Ethem Sarısülük davasında uyuyan mahkeme heyetinin
görüntülerini siz de biliyorsunuz, basına da yansıdı. Uyuyan
adaleti gösteren bu görüntülerden sonra mahkeme heyetiyle ilgili bir işlem
yapılmış mıdır? Bu mahkeme heyetiyle devam etmek dava
seyri için uygun mudur?
Üçüncü
sorum: Sayın Bakan, sizi Antakyalı oluşunuzla ve şimdilerde
de Antakya Belediye Başkanı adaylığınızla tanıyoruz.
Haziran ayında ülke genelinde ve Antakyada yaşanan olaylarda 3 tane
Antakyalı genç öldürülmüştür, bu gençlerin faillerinin bulunması
adına Bakanlığınızın ne gibi hamleleri
olmuştur, çalışmaları olmuştur, onu sormak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Çelebi.
Buyurunuz Sayın Ergin.
Süreyi beşer dakika olarak
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Evet,
teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sırasıyla cevaplamaya
çalışacağım.
İlk, Sayın Belenin sorusu:
Tekirdağın Çorlu ilçesinde 400 dönümlük bir arazi
kamulaştırdınız. dedi. Şöyle düzelteyim: 520 dönümlük
bir arazi, bunun 300 dönümü hazine adına kayıtlı, 220 dönümü de
kamulaştırmayla toplam 520 dekar oluyor. Burada, bir ceza infaz
kurumu kampüsü düşünüyoruz. Tabii ki cezaevlerinin hem
modernleştirilmesi, günün koşullarına uygun infaz
şartlarına kavuşması hem de yoğunluğun,
popülasyonun makul noktaya çekilmesi noktasında bu
yatırımların yapılması zarureti var. Bu açıdan,
bunlar, geldiği bölgeye sıkıntı taşımayan aksine
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) Aksine taşıyor
Sayın Bakan.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay)
sosyoekonomik katkı sağlayan tesisler.
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) Tekirdağ F tipi
cezaevlerinden Tekirdağ halkı çok şikâyetçi, mağdur.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Bu anlamda
bir çalışma yapılıyor.
Sayın Belenin ikinci sorusu: 30 Marta kadar bir
genel af yapacak mısınız? diye sordu, yanılmıyorsam.
Şu an itibarıyla benim başında olduğum Bakanlıkta
böyle bir çalışma yok.
Üçüncü soru: Çözüm sürecini siz takip ediyordunuz,
istifadan sonra da
Böyle bir şey mümkün değil, Anayasaya göre
pratiği de yok, siyaset açısından da böyle bir şey mümkün
değil; görevli arkadaşlarımız, bizden sonrakiler bu
işi yürüteceklerdir.
Sayın Özün sorusu: Avukatların yeşil
pasaport sorunu için ne düşünüyorsunuz? Tabii ki pasaport işlemleri
ve burada -yeşil pasaport, kırmızı pasaport- bunların
rejiminin ayarlanması İçişleri
Bakanlığımızın görev, yetki alanında.
CELAL DİNÇER (İstanbul) Sayın
Bakanım, kanun teklifimiz var, şu anda bekliyor komisyonda.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Müsaade
ederseniz!
Tabii, bu, İçişleri
Bakanlığının yetkisinde olmakla beraber yeşil ve
kırmızı pasaportların uluslararası boyutu da var.
Sadece Türkiyenin tek taraflı olarak atacağı adımlarla
mesafe katetmesi mümkün değil. Bu sistemi işleten ortak
anlaşmaların Türkiyeye yüklediği sorumluluklar çerçevesinde
çözüm aranıyor, o kadarını ifade edeyim.
Onun dışında, infaz memurlarının
sorunları konusunda birden çok arkadaşım bu soruya
temas ettiler, tamamı için bir değerlendirme yapmış
olayım.
Şu
anda -daha önce de Genel Kurulda buna ilişkin ifadelerde bulunmuştum-
Ceza İnfaz Kurumunda çalışan infaz koruma
memurlarımızın özlük haklarına ilişkin düzenlemeleri,
cezaevlerinin dış güvenliğine ilişkin yasa
tasarımız komisyonda bekliyor. O tasarı içerisinde bunların
da değerlendirilmesini öngörüyoruz. İnşallah, Adalet
Komisyonundaki o görüşmeler sırasında İnfaz Kurumu
personeliyle ilgili yapılabilecek şeyler konusunu
tartışacağız.
Ayrıca,
Sayın Özün, kapatılan Mersindeki ilçe adliyelerine ilişkin bir
sorusu oldu. Şu anda bu adliyelerin tekrar açılmasına dönük bir
çalışma yürütülmüyor Sayın Öz.
Sayın
Özgündüz, hâkim ve savcıların 2006dan günümüze kadar
maaşlarında reel olarak belli bir oranda azalma olduğunu ifade
ettiniz.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Yüzde 26.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Yüzde 26.
Bizde
böyle bir hesaplama yöntemi yok, o hesaplama yöntemini bizimle
paylaşırsanız bir de biz bakalım ona.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Tabii, olur Sayın Bakan.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Çünkü Türkiyede hiçbir zaman için kamu
personeli reel olarak maaşlarında bu on sene içerisinde geriye
gitmediler. Kaldı ki bu on yıl içerisinde hâkim,
savcılarımızın durumunu iyileştiren arada düzenlemeler
de yapılmış idi.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Vergi düzenlemesinden dolayı Sayın Bakan
çok ciddi
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Elbette ki hâkim ve
savcılarımız yaptıkları zor ve meşakkatli
işte daha iyi bir ücreti hak ediyorlar, ona bir itirazım yok. Ama,
bütçe imkânları ölçüsünde ve diğer meslek gruplarıyla da belli
bir oran içerisinde bu çalışmanın yapılması
ihtiyacı var.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Sayın
Bakan, otuz yıldan sonra, otuz yıl içinde en fazla
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Şu an için böyle bir
çalışma yok. Ama, ben daha önce de ifade etmiştim; bu tip
çalışmalar konuşularak yapılmaz; bir hazırlık,
imkân varsa yapılır, getirilir ve o şekilde deklare edilir. Onu
da arz etmiş olayım.
Sayın
Halaman Bireysel başvuru yoluyla milletvekilleri tahliye olmaya
başladı. Bizim İstanbul Milletvekilimiz Sayın Engin
Alanın durumu ne olacak? diye bir soru sordunuz. Tabii ki bu tahliye
kararlarını veren mahkemeler, bizim bu yönde bir tasarruf yapma imkânımız
yok. Ancak, Sayın Alanın avukatları da yanılmıyorsam
Anayasa Mahkemesine bir başvuruda bulundular. Bu başvurunun sonucuna göre ortaya çıkacak tabloyu ilgili mahkeme
değerlendirecektir. Bu kadarla iktifa etmiş olayım.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Sayın Bakan,
bu kararlardan memnun musunuz? Mustafa Balbayın tahliye kararından
memnun musunuz?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Bu yolu, bu
Parlamentoda Anayasa değişikliği yaparak beraberce açtık ve
Türkiye'de aksayan birtakım işlerin önünü açmak üzere Anayasa
Mahkemesinin ön açıcı olarak yapmış olduğu bu
içtihatlar elbette ki bizi memnun etmektedir.
Sayın Başkanım, sürem doldu,
kalanlarına yazılı cevap vereyim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
Buyurunuz Sayın Yıldız.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Kayseri) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; dört
dakika içerisinde bir önceki konuşmada özellikle rica eden
milletvekilimizin sorusunu cevaplamak istedim.
Şimdi, kaçak ocaklarla ilgili açıklama
yapıldı. Değerli arkadaşlar, sekiz yılda 2.816 tane
ocak kapatmışız gerekli şartlara uymadığı
için. Bu kapatmalar da genellikle öyle kapısına mühür vurarak falan
da olmuyor, dinamit patlatılıyor ve orada çökertiliyor kömür. 1.344
tane kapsül, 3.508 tane de dinamit kullanarak ocağın komple
girişini durduruyoruz ama buna rağmen onlar açılıp
yapılıyor.
Ben de ölenlere rahmet diliyorum ve bu konuda üzgün
olduğumuzu, bu üzüntüyü paylaştığımızı bu
vesileyle belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bir konuya
açıklık getirmemiz lazım. Sayın Kılıçdaroğlu
da burada bahsetti, biraz önce elektrik fiyatlarıyla alakalı konuda
da denildi. Şimdi, arkadaşlar, gerek OECD gerekse Uluslararası
Enerji Ajansının verilerinde bir ülkenin son on yıldaki
performansı, bazı ülkelerde düşük, bazı ülkelerde yüksek
fiyatların seyretmesiyle gelinen noktalar, fiyatlar ayrı şeyler.
Bir tanesi, 2005 yılında 100 birim olan 83e düşmüş, bir
tanesi de 107ye yükselmiş. O ondan ucuz demek değildir. Mesela,
Lüksemburg 183 olmuş ama Türkiye'den ucuz anlamına gelmiyor. Bu
yanlış anlamanın giderilmesi için özellikle söz aldım.
Bunun da, verdiğim verilerin benim koyduğum veriler değil,
Eurostatın verileri olduğunu söylemem lazım.
Milletvekilimiz özellikle bu Emetle alakalı, borik
asit tesisleriyle alakalı kesin hesabın geciktirildiği ve
bununla alakalı 3 milyon TLde fazla ödeme yapıldığına
dair bize bilgi verdiler.
Değerli arkadaşlar, konunun aslı
şöyle: 1998 yılında birim fiyat usulüne göre ihale ediliyor,
2004 yılında tamamlanıyor, geçici kabulü yapılıyor,
2005 yılında kesin kabulünden sonra firma 2005 yılının
5inci ayında 1 milyon TL alacaklı olduğunu gösteren kesin
hesabı kuruma sunuyor. 5 bin pafta ve 10 bin sayfa belgenin yer
aldığı kesin hesap inceleniyor, inceleme sonucunda kurumun 2,6
milyon TL civarında -artı KDV- alacağının
çıktığı belirleniyor. Geciken süreyle alakalı 3,5
milyon TL şirketten bu para tahsil ediliyor bütün gecikmeleriyle beraber
yani o şirkette bu para kalmıyor. Kesin hesap işleminde kamu
zararına uğratılmadığı gibi, bu işlemler
kamu yararı doğrultusunda yapılmış oluyor.
Penta ihalesiyle alakalı da bahsettiniz, 230 milyon
TLlik bir işlem. Öncelikle, bu ihale teknik ve mali açıdan da
endüstriyel tesis işlerinden ve 62/c ve 18/b maddelerine göre de belli
istekliler usulünce ihaleye çıkılıyor. İşin
yaklaşık maliyeti 230 milyon TL ama en ekonomik bedel olarak da 169
milyon TL bedel veren bir firmaya veriliyor. Firma ihale yasaklısı
değil, kanuna aykırı bir durum söz konusu değil ve bununla
alakalı da devam ediyor.
Diğer konuyla alakalı, yine benzer bir firmayla
alakalı en düşük vererek bu teklifi alıyor. Firma -turbo
jeneratörle alakalı söylemiştiniz- performans testleri
başarıyla tamamlanıyor, kazanlar yapılıyor, kurumun
üretim yapması sağlanıyor. Ondan sonra, bu işle
alakalı kesin kabul gerçekleştirilmemiş oluyor. Süreç devam
ediyor, kurumun bir zararı o anda doğmuyor ve müfettişler de bu
konuyla alakalı yaptıkları incelemelerde
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) - Sayın Bakan, bu
müfettiş sizin Bakanlığınızın müfettişi.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) - Siz bize sordunuz İnceleme
izni verecek misiniz? diye. Evet, biz buna inceleme izni vereceğiz ama
soruşturma iznine o incelemelerden sonra karar vereceğiz. O yüzden bu
devam eden bir süreçtir arkadaşlar.
Ben geri kalan kısmına da yazılı
cevap vermeyi uygun görüyorum.
Arz ediyorum Sayın Başkanım.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Sayın Bakan,
yazılı cevaplar bir an önce gelsin.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Yıldız.
Şimdi, sayın milletvekilleri,
sırasıyla altıncı turda yer alan bütçelerin bölümlerine
geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım.
Adalet Bakanlığının 2014
yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunacağım
III.-Y
O K L A M A
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Yoklama talebi vardır, yerine
getireceğim.
Sayın Özdemir, Sayın Akar, Sayın
Ağbaba, Sayın Şeker, Sayın Özgündüz, Sayın
Yıldız, Sayın Köktürk, Sayın Dinçer, Sayın Hamzaçebi
Sayın milletvekilleri, üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)
2.- 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin
Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi,
Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı
Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları
ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren
2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798,
3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
Ğ) ADALET BAKANLIĞI
(Devam)
1) Adalet
Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Adalet
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) CEZA VE İNFAZ
KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU (Devam)
1) Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) TÜRKİYE ADALET
AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
İ) HÂKİMLER VE
SAVCILAR YÜKSEK KURULU (Devam)
1) Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI (Devam)
1) Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) ENERJİ PİYASASI
DÜZENLEME KURUMU (Devam)
1) Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA
ENSTİTÜSÜ (Devam)
1) Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
M) TÜRKİYE ATOM
ENERJİSİ KURUMU (Devam)
1) Türkiye Atom Enerjisi
Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Atom Enerjisi
Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) MADEN TETKİK VE ARAMA
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Maden Tetkik ve Arama
Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Maden Tetkik ve Arama
Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
- Adalet Bakanlığı 2014 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
08) ADALET BAKANLIĞI
1) Adalet Bakanlığı 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 1.942.863.500
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 256.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 6.296.370.500
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 8.239.490.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Adalet
Bakanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Adalet
Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Adalet
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 5.994.365.242,00
Bütçe Gideri 5.967.116.443,39
Ödenek Üstü Gider 15.617.667,61
İptal Edilen Ödenek 42.866.466,22
Ertesi Yıla Devredilen
Ödenek 12.383.916,25
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Adalet
Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Ceza ve
İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu
2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.41)
CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI
KURUMU
1) Ceza ve
İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetler 846.936.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 846.936.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B)
cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Vergi
Gelirleri 4.101.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 86.851.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 733.591.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 22.192.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
06 Sermaye
Gelirleri 656.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
09 Ret
ve İadeler (-) -455.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 846.936.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Ceza ve
İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu
2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Ceza ve
İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu
2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2) Ceza ve
İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 1.460.935.152,26
Bütçe Gideri 1.297.762.792,37
İptal Edilen Ödenek 163.172.359,89
Ertesi Yıla Devredilen
Ödenek 38.028.686,00
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kesin
hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
|
(TL) |
Bütçe Geliri Tahmini 772.457.000,00
Net Tahsilat 1.462.241.131,79
Ret ve İadeler (-) 752.216,06
BAŞKAN
(B) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Ceza ve
İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu
2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Türkiye
Adalet Akademisi Başkanlığı 2014 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.10)
TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1) Türkiye
Adalet Akademisi Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 15.284.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 15.284.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B)
cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 657.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 14.462.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 165.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 15.284.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Türkiye
Adalet Akademisi Başkanlığı 2014 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye
Adalet Akademisi Başkanlığı 2012 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2) Türkiye
Adalet Akademisi Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 14.694.500,00
Bütçe Gideri 12.884.170,81
İptal Edilen Ödenek 1.770.329,19
Ertesi Yıla Devredilen
Ödenek 40.000,00
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kesin
hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
|
(TL) |
Bütçe Geliri Tahmini 11.767.000,00
Net Tahsilat 12.060.377,64
BAŞKAN
(B) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Türkiye
Adalet Akademisi Başkanlığı 2012 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
23) HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU
1) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 57.534.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 57.534.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2)
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 48.112.000,00
Bütçe Gideri 37.792.705,25
İptal Edilen Ödenek 10.319.294,75
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2014 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
20) ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI
1) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 432.024.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 29.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 2.450.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 173.823.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 İskân
ve Toplum Refahı Hizmetleri 1.220.750.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 1.829.076.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2014 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir
Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 661.998.630,00
Bütçe Gideri 413.463.066,51
İptal Edilen Ödenek 248.535.563,49
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
42.05) ENERJİ
PİYASASI DÜZENLEME KURUMU
1) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel Kamu
Hizmetleri 11.962.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 110.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 2.200.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 137.750.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 152.022.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR
CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 140.022.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 13.750.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
09 Ret ve
İadeler (-) -1.750.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 152.022.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2) Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 157.585.000,00
Bütçe Gideri 136.046.193,81
İptal Edilen Ödenek 21.538.806,19
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kesin
hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
|
(TL) |
Bütçe Geliri Tahmini 115.585.000,00
Net Tahsilat 176.986.727,11
Ret ve İadeler (-) 765.701,25
BAŞKAN
(B) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Ulusal
Bor Araştırma Enstitüsü 2014 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.26)
ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ
1) Ulusal
Bor Araştırma Enstitüsü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 11.739.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 11.739.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B)
cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 8.239.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 3.500.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 11.739.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Ulusal
Bor Araştırma Enstitüsü 2014 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Ulusal
Bor Araştırma Enstitüsü 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2) Ulusal
Bor Araştırma Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 10.205.283,00
Bütçe Gideri 9.315.442,91
İptal Edilen Ödenek 889.840,09
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kesin
hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
|
(TL) |
Bütçe Geliri Tahmini 9.420.000,00
Net Tahsilat 11.081.369,96
BAŞKAN
(B) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Ulusal
Bor Araştırma Enstitüsü 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye
Atom Enerjisi Kurumu 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.27)
TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU
ÖDENEK CETVELİ
1) Türkiye
Atom Enerjisi Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 9.879.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.560.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 116.476.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 127.915.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B)
cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 18.130.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 109.415.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 370.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 127.915.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Türkiye
Atom Enerjisi Kurumu 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Türkiye
Atom Enerjisi Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2) Türkiye
Atom Enerjisi Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 109.452.823,86
Bütçe Gideri 81.016.078,91
İptal Edilen Ödenek 28.436.744,95
Ertesi Yıla Devredilen
Ödenek 7.322.231,60
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kesin
hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
|
(TL) |
Bütçe Geliri Tahmini 102.439.000,00
Net Tahsilat 93.644.894,95
Ret ve İadeler (-) 278.851,38
BAŞKAN
(B) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Türkiye
Atom Enerjisi Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Maden Tetkik
ve Arama Genel Müdürlüğü 2014 merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.40)
MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
ÖDENEK CETVELİ
1) Maden
Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 Genel
Kamu Hizmetleri 67.887.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.700.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 315.429.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 385.016.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
(B)
cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
|
Açıklama |
(TL) |
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 27.820.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 295.016.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 62.180.000
BAŞKAN
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 385.016.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Maden
Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2014 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Maden
Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2) Maden
Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
|
(TL) |
Toplam Ödenek 387.689.557,90
Bütçe Gideri 350.644.455,15
İptal Edilen Ödenek 37.045.102,75
Ertesi Yıla Devredilen
Ödenek 2.311.946,34
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kesin
hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
|
(TL) |
Bütçe Geliri Tahmini 358.824.000,00
Net Tahsilat 504.036.810,77
Ret ve İadeler (-) 95.638.057,25
BAŞKAN
(B) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Maden
Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, böylece Adalet Bakanlığı, Ceza ve İnfaz
Kurumları İle Tutukevleri İş Yurtları Kurumu, Türkiye Adalet Akademisi, Hâkimler Ve Savcılar Yüksek Kurulu,
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü, Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu ve Maden Tetkik Ve Arama Genel Müdürlüğünün 2014
yılı merkezî yönetim bütçeleri ve 2012 yılı merkezî yönetim
kesin hesapları kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, böylece altıncı tur
görüşmeleri tamamlanmıştır.
Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesin
hesaplarını sırasıyla görüşmek için 14 Aralık
2013 Cumartesi günü saat 10.00da toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma saati: 01.46
(*)506 ve 507 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 10/12/2013
tarihli 27nci Birleşim Tutanağına eklidir.
(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(*) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(X) Bu bölümlerde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.