TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
37nci
Birleşim
20
Aralık 2013 Cuma
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun
olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- 2014
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506)
2.- 2012
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına
İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve
İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya
Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin
Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı
Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S.
Sayısı: 507)
IV.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlunun, Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmakın, Giresun
Milletvekili Nurettin Caniklinin 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi
Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
3.- Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının, Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrakın 506
sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra
sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde
CHP Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
4.- Tekirdağ Milletvekili Faik
Öztrakın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
5.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Başbakan
Yardımcısı Ali Babacanın 506 sıra sayılı
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap
Kanunu Tasarısının tümü üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisi Grup Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
6.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının, İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
7.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisi Grup Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
8.- Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin, İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebinin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
9.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Giresun
Milletvekili Nurettin Caniklinin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
10.- Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin, İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına ve Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
11.- Sinop Milletvekili Engin Altayın, Giresun Milletvekili
Nurettin Caniklinin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
12.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünalın, Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
13.- Sinop Milletvekili Engin Altayın, Avrupa Birliği
Bakanı Egemen Bağışın yaptığı
açıklaması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, tutuklu milletvekillerinin
tahliye taleplerinin kabul edilmemesine ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu
ayıptan kurtulması gerektiğine ilişkin açıklaması
2.- Sinop Milletvekili Engin Altayın, tutuklu milletvekillerinin
tahliye taleplerinin kabul edilmemesine ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu
ayıptan kurtulması gerektiğine ilişkin açıklaması
3.- Muş Milletvekili Sırrı Sakıkın, tutuklu
milletvekillerinin tahliye taleplerinin kabul edilmemesine ve Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bu ayıptan kurtulması gerektiğine ilişkin
açıklaması
4.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının, tutuklu
milletvekillerinin tahliye taleplerinin kabul edilmemesini doğru
bulmadığına ilişkin açıklaması
5.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önderin, tutuklu
milletvekillerinin tahliye taleplerinin kabul edilmemesinin Meclis iradesine
meydan okuma olduğuna ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu durumu düzeltmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
6.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Barış ve
Demokrasi Partisinin milletvekillerinin tutuklu olmasının millî
egemenliğe vurulmuş bir darbe olduğuna ve adı rüşvet
ve yolsuzluğa bulaşmış bir bakanın Meclis salonundan
çıkarılması gerektiğine ilişkin açıklaması
7.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, tutuklu ve
hükümlü milletvekillerinin millet iradesine uygun olarak Parlamentoda
olmaları gerektiğine ve bu durumu düzeltmek için Parlamentoya görev
düştüğüne ilişkin açıklaması
8.- Iğdır Milletvekili Sinan Oğanın, Maliye
Bakanı Mehmet Şimşekin 18/12/2013 tarihli 35inci
Birleşimdeki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
9.- Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin, Iğdır
Milletvekili Sinan Oğanın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
10.- Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağışın,
Meclis çatısı altında kendisine yönelik birtakım sözel
saldırılar, tempo tutmalar nedeniyle üzüntü duyduğuna ve bir
kişilik ve itibar suikastıyla karşı karşıya
olduklarına ilişkin açıklaması
VI.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM
Başkanı Cemil Çiçekin, uzun tutukluluğu tasvip etmediğine
ve gerekli
hukuki düzenlemelerin yapılması için kendisine düşen bir görev
varsa kanun çerçevesinde yapacağına ilişkin konuşması
VII.- OYLAMALAR
1.- (S. Sayısı:
506) 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının oylaması
2.- (S.
Sayısı: 507) 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısının oylaması
VIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, alabalık
yetiştirme çalışmalarına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı (7/33414)
2.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, 2013
yılında meydana gelen orman yangınlarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/33420)
3.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, obeziteyle
mücadele kapsamında uygulanması planlanan vergilendirmeye
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin
cevabı (7/34115)
4.- Bursa
Milletvekili Sena Kalelinin, Bursa Uludağda meydana gelen orman
yangınına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/34173)
5.-
İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin, Çanakkalenin Bayramiç
ilçesindeki bir köyde verilen maden ruhsatına ilişkin sorusu ve Orman
ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/34176)
6.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, Hesap Uzmanları Kurulunun
yönetim kurulu üyeleri ve yöneticilerine ödenen maaşlar ile sağlanan
diğer haklara ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı
Mehmet Şimşekin cevabı (7/34324)
7.- Ankara
Milletvekili İzzet Çetinin, Ankaranın Güdül ilçesindeki Ankara
keçisi yetiştiricilerinin bir ağaçlandırma projesinden
kaynaklanan mağduriyetine ilişkin sorusu ve Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/34465)
8.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçerinin, 2002-2013 yılları arasında
gerçekleşen orman yangınlarının sayısına
ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/34684)
20 Aralık
2013 Cuma
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.00
BAŞKAN:
Cemil ÇİÇEK
KÂTİP ÜYELER: Muhammet
Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet Bilal Macit (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Saygıdeğer
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37nci Birleşimini
açıyorum.
Toplantı yeter sayısı
vardır, gündeme geçiyoruz.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, efendim,
gündeme geçmeden bir konuyu sizin ve Genel Kurulun bilgisine sunmak istiyorum.
İstanbulda cumhuriyet savcılarınca yürütülmekte olan
soruşturmanın dördüncü günündeyiz. Bu dört günlük süre içerisinde
kamuoyuna yansıyan bilgiler, ortada ülke yönetimi ve Hükûmet
açısından son derece vahim bir durum olduğunu bize
göstermektedir. 4 bakanla ilgili olarak çeşitli iddialar ileri
sürülmektedir. Elbette bir hukuk devletinde suçluluğu hükmen sabit
oluncaya kadar hiç kimse suçlu sayılamaz.
Biz, insan hak ve özgürlüklerine önem veren,
hukuka saygılı bir siyasi parti olarak masumiyet karinesi olarak
isimlendirdiğimiz, suçsuzluk ilkesi olarak isimlendirdiğimiz bu
hukukun temel kuralına sonuna kadar saygılıyız. Ama
aynı zamanda bir hukuk devletinde olması gereken bir kural
vardır, o da soruşturmaların görevli cumhuriyet
savcıları tarafından özgür ve bağımsız bir
şekilde, hiçbir siyasi müdahale
olmaksızın yürütülmesidir ama ortadaki durum, görünen tablo
böyle değildir. Masumiyet karinesi ilkesine sıkı
sıkıya sarılan Hükûmetin, Sayın Başbakanın,
sıra savcıların özgür ve bağımsız bir
şekilde görev yapmasına gelince bundan yana olmadığı
anlaşılmaktadır. Ortadaki tablo savcıların
yürütmüş olduğu soruşturmaya siyasi bir müdahale
yapıldığı yönündedir. Operasyonda görev almış
olan polisler, onların amirleri Hükûmete bilgi vermedi. gerekçesiyle
görevlerinden alınmaktadır. Hepinizin bildiği gibi, hukukçu
arkadaşlarımızın çok daha iyi bileceği gibi
savcılıkça yürütülen bir soruşturmada görev alan polisler adli
kolluk kuvveti olarak görev yaparlar, sadece savcının talimatına
göre hareket ederler.
BAŞKAN
- Sayın Hamzaçebi, talebiniz nedir, onu anlayayım ben.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Bu bilginin siyasilere
aktarılması diye bir şey söz konusu olamaz.
BAŞKAN
- Hayır, talebinizi bir alayım ki ona göre
Ben anladım.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Efendim, bağlıyorum,
bağlıyorum efendim.
BAŞKAN
Peki, buyurun.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Bu bilginin siyasilere aktarılması
söz konusu olamaz ama Hükûmet tarafından böylesi bir müdahale söz
konusudur.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) - Böyle bir müdahale yok Sayın Başkan.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Böyle bir müdahalenin olduğu
ortamda bir bütçe görüşmesi başlayacak şimdi, kesin hesap kanunu
tasarısı özellikle bu operasyon nedeniyle ortaya çıkan bilgiler
çerçevesinde meşruiyetini yitirmiştir efendim. Böyle bir konuyu
gündeme geçmeden önce tüm siyasi partiler olarak bir usul
tartışması çerçevesinde değerlendirmenin yararlı
olduğunu düşünüyorum. Bu konuda tüm siyasi partilere söz verilmesini
talep ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Hamzaçebi, siz de biliyorsunuz ben gündeme geçtim, tutanaklarda da
var. Bu konuyu
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Gündeme geçmeden önce dediniz, ben
söz istedim efendim.
BAŞKAN
- Hayır, gündeme geçtim. Şimdi, şöyle bir şey var: Daha
işin başındayız. Tüm siyasi partilerimizin,
aldığınız karar gereği, Genel Kurulumuzun, birer saat
konuşma hakları var. Dolayısıyla, bu bir saatlik süre içerisinde
ister bütçe kanunu isterse uygun gördüğü konuları kendi istediği
şekliyle değerlendirme imkânı var. Dolayısıyla,
müsaade ederseniz, biz zaten alınan Genel Kurul kararı çerçevesinde
görüşmelere başlayacağız ve hepinize de sırayla söz
vereceğiz. Onun için meseleyi o çerçevede değerlendirmek bence daha
uygun olur. Sizin talebiniz de zaten tutanaklara geçti.
SİNAN
OĞAN (Iğdır) - Sayın Başkanım
BAŞKAN
- Buyurun Sayın Oğan.
SİNAN
OĞAN (Iğdır) Sayın Başkanım, Sayın Bakan
önceki akşam konuşmasında kendisinden, ağabeyinden ve
Batmanlılardan gelip burada özür dilememi istemişti. Müsaade
ederseniz görüşmelere geçmeden önce o konuyla ilgili açıklama yapmak
istiyorum.
AHMET AYDIN (Adıyaman) -
İç Tüzükü uygulayalım Sayın Başkanım, böyle bir usul
olmaz ki yani.
BAŞKAN
Müsaade ederseniz, ben o tutanakları bilmiyorum, ne konuşuldu
bilmiyorum, ben gündeme geçeyim, uygun bir yerde eğer gerek varsa size söz
veririm.
SİNAN
OĞAN (Iğdır )- Tutanakları da getirdik Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Bir inceleme
Gündeme geçelim, nasıl olsa biz bugün uzunca bir süre
buradayız, eğer İç Tüzük açısından imkân varsa
gereğini yaparız.
SİNAN
OĞAN (Iğdır) - Açık
BAŞKAN
Hayır tamam.
SİNAN
OĞAN (Iğdır) - Genel Kurula hitap ederek özür dilememi istediler.
BAŞKAN
- Hayır, hayır, ben bakayım, kimsenin hakkını yemek
gibi bir şeyimiz yok. Evet.
Değerli
arkadaşlar, programa göre 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı üzerindeki son
görüşmelere başlıyoruz.
III.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- 2014
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506)(X)
2.- 2012
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına
İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve
İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya
Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin
Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı
Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507)(X)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın
milletvekilleri, Genel Kurulun 4/12/2013 tarihli 25inci Birleşiminde
alınan karar gereğince bütçe görüşmelerinin sonunda gruplara ve
Hükûmete birer saat süreyle söz verilmesi -bu süre birden fazla
konuşmacı tarafından kullanılabilir- İç Tüzükün
86ncı maddesine göre yapılacak lehte ve aleyhteki kişisel
konuşmaların ise onar dakika olması
kararlaştırılmıştı.
Şimdi,
grupları ve şahısları adına söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum: Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına Hakkâri Milletvekili Sayın Adil Zozani ile Iğdır
Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Pervin Buldan; Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Giresun Milletvekili ve Grup Başkan
Vekili Sayın Nurettin Canikli; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Mehmet Akif
Hamzaçebi ve Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak; Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Sakarya Milletvekili Münir Kutluata ve İzmir Milletvekili
ve Grup Başkan Vekili Sayın Oktay Vural. Şahsı adına
lehinde Samsun Milletvekili Sayın Mustafa Demir. Hükûmet adına
Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan. Şahsı
adına aleyhinde Yalova Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın
Muharrem İnce.
Sayın
milletvekilleri, bu sıraya göre söz vereceğim.
İlk
söz, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili
Sayın Adil Zozanide.
Buyurun
efendim. (BDP sıralarından alkışlar)
ADİL ZOZANİ (Hakkâri)
Sayın Başkan, ek süremiz de olacak mı?
BAŞKAN Eşit
paylaştıysanız süreniz normalde otuzar dakika.
BDP GRUBU ADINA ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ekranları başında bizleri
izleyen değerli halkımıza da selamlarımızı
sunarak konuşmama başmak istiyorum.
Türkiye gariplikler ülkesi. Günübirlik
gündeminde değişiklik yaşanan, siyasal istikrarın
olmadığı bir ortamda 2014 yılı bütçe kanunu
tasarısını görüşüyoruz. On günlük bütçe
değerlendirmelerinde Türkiye'nin gündemi ne kadar bütçe oldu, bu konuyu
kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Geçmiş yıllara nazaran
ayıplı bir ortamda bütçe değerlendirmelerimizi Parlamento ve
kamuoyuyla paylaşmaya çalışacağım.
Daha ilk cümle itibarıyla paylaşmam gereken
gerçeklik şu ki: Siz sansürcü üçüzler cumhuriyet tarihi itibarıyla
faşizan bir uygulamaya imza atarak bütçe görüşmelerini gölgelediniz.
Barış ve Demokrasi Partisinin, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi olarak
bizlerin yazmış olduğu muhalefet şerhini sansürlemekle
Osmanlının son yüzyılı ve cumhuriyet tarihi boyunca Kürt
halkının muzdarip olduğu ayrımcı, faşizan
politikaları zirveye taşıdınız. Bizim muhalefet
şerhimizi sansürlemeniz, bizlerin haklı davamızda
sürdürdüğümüz mücadelede ne kadar mazlum olduğumuzu
kanıtladığı için tarihe ayrıca not
düşülmüştür. Siz sansürcü üçüzler tarihin karanlık
sayfalarına bir yenisini eklediniz. Karşıtı olarak da
bizlerin hanesine, tarihe yeni bir ak sayfa eklenmesine vesile oldunuz. Bu
nedenle sizlere kırgın değiliz. İlahi adaletin er ya da geç
tecelli edeceğine olan inancımızla tarihin gerçekliğini
yüzünüze haykırmaya devam edeceğiz.
24üncü Dönem Parlamento ayıpla açıldı,
ayıplarını yaşayarak yasama
çalışmalarını sürdürdü. Sayın Hatip Dicle
şahsında bir vekilliğimiz gasbedildi. Parlamento tarihine
çalıntı vekillik kavramını da eklemiş oldunuz.
Ayrıca,
müstemleke hukuku da cezaevlerinde rehine tutulan vekillerimiz Sayın Selma
Irmak, Gülser Yıldırım, Faysal Sarıyıldız, Kemal
Aktaş ve İbrahim Ayhan arkadaşlarımız
şahsında bir kere daha tescillenmiş oldu. Bu ayıpla
yaşayın yaşayabildiğiniz kadar.
Tarihin
hiçbir evresinde, zalimlerin mazlumları yendiğine tanıklık
edilmemiştir. Bizler mazlum halkın temsilcileri olarak, halkın
kürsüsünden Anadolu ve Mezopotamya halklarına gerçekleri anlatmaya devam
edeceğiz. Size bir sözümüz yoktur çünkü ret, inkâr ve asimilasyondan
beslenen sizler sorun çözme kapasitesine sahip değilsiniz; tersine,
sorunların varlığından nemalanma gayreti içindesiniz. Bu
nedenle sözümüz size değil, Anadolu ve Mezopotamya
halklarınadır.
Biz,
Barış ve Demokrasi Partisi ve bileşeni olduğumuz
Halkların Demokratik Kongresi Partisi olarak, üzerinde
yaşadığımız ebedi coğrafya, halkların
gönüllü ittifakına dayalı demokratik, eşit, özgür bir
geleceği hep birlikte yaratacağımıza olan
inancımızı haykırıyoruz. Herkesin kendi
kimliğiyle, kendi kültürü ve tarihiyle özgür bir ortamda
yaşadığı bir gelecek vadediyoruz. Bu geleceğin
inşası için var gücümüzle mücadele edeceğiz. Bizler
açısından Nasıl bir gelecek? sorusu başat sorudur. Bu
soruyu sorarak halkımızla birlikte geleceği inşa etmeye
çalışıyoruz. Kendimizden eminiz. İlahi adaletin ve halkların
kudretinin bizlerden yana olduğuna şüphemiz yoktur. Evet, nasıl
bir gelecek, nasıl bir Türkiye? Asıl soru bu.
20nci
yüzyıl, dünya halkları açısından ızdırapların
doruğa ulaştığı bir yüzyıl oldu. Bütün dünya
halkları kötü deneyimlere tanıklık etti. İki blok
arasında cendereye alınan toplumsal hayat, toplu katliamlara
tanıklık etti. 90lı yıllar itibarıyla tek kutuplu
dünyada tarihin son sayfasının yazıldığı
palavrasıyla karşı karşıya kaldık. Egemenlerin
mutlak galibiyetiyle sonlanan bir algı
yaygınlaştırılmaya çalışıldı. Bu
algı Ezilenlerin mutlak galibiyeti, egemenlerin ebedi zaferi. olarak
lanse edildi. Ancak, böyle olmadı, 21inci yüzyıl
başlangıcı itibarıyla Amerikanın dünya gayrisafi
hasılası içerisindeki yüzde 33lük ekonomik payı giderek
daralmaya başladı. Bugün itibarıyla yüzde 20nin altına
inen bu verinin önümüzdeki beş yıl içerisinde yüzde 10 - yüzde 15
aralığında seyredeceği tahmin edilmektedir. Bu
düşüşü kabullenen Amerika, egemenlik şeklini
değiştirme arayışına girmiştir. Ekonomik
hegemonya yerini kültürel ve siyasal hegemonyaya
bırakmıştır. Bunun yanı sıra, dünyanın
ekonomik kaynakları üzerindeki sömürü mekanizmasını da
sürdürülebilir kılma arayışı içerisindedir. Transatlantik
Yatırım Ortaklığı Projesi içinde Avrupa ve
Avrupanın kültürel nüfuz alanında bulunan ülkeleri de kapsayacak
Kuzeyin Güney üzerindeki sömürü çarkını
sağlamlaştırma arayışı vardır.
Buna
karşın, gelişen Kuzey ve Orta Avrasya ekseni yeni bir blok
hamlesi olarak belirginlik kazanmaya başladı. Özellikle Rusya,
Hindistan, Çin ve onun nüfuz alanındaki teknoloji mimarisi Japonyayı
da yanlarına alarak yeni bir eksen oluşturma gayretindeler.
Şanghay Beşlisi olarak tanımlanan ve giderek çemberini
genişleten bu hamle, 21inci yüzyılda tanıklık
ettiğimiz iki kutuplu sömürü çarkının tekrar gündeme
getirilmesini sağlıyor.
Bu ikili
çark içinde kendisini sıkışmış hisseden AK PARTİ
Hükûmeti kelimenin tam anlamıyla bir ufuksuzluk yaşıyor.
Moskovada Şanghay Beşlisine alınmak için yalvaran Hükûmet,
Washingtonda Transatlantik Yatırım Ortaklığına kabul
için dil döküyor.
Kıtalara
ilişkin son olarak 90lı yıllar itibarıyla güncellenen
bazı verileri sizlerle paylaşarak konuşmama devam etmek
istiyorum. Avrasya bölgesi yerkürenin ikide 1ini kapsayan bir alandır.
Ancak, yerkürenin dörtte 1i kadar olan Amerika, dünyanın -bir bütün
olarak- diğer bütün kıtalarına hâkimiyet kurma, ekonomik
hegemonya kurma arayışındadır.
Ayrıca,
nüfussal istatistikler itibarıyla da baktığınız zaman,
yine içinde yaşadığımız Avrasya bölgesi dünya
nüfusunun neredeyse dörtte 3ünü kapsıyor ve tarih boyunca, 5 milyon
yıllık tarih boyunca sürekli olarak egemenlik ve hegemonya üreten bu
kıta, Amerikanın hegemonyasına kendini teslim etmiştir. Bu
kıta içerisindeki yeni arayışlar içerisinde Türkiyenin
konumunun ne olacağına ilişkin verileri de
paylaşacağım elbette ama son olarak Avrasya kıtasıyla,
Amerika kıtası arasındaki, bu bloklar arasındaki dünya
gayrisafi millî hasıla katkı paylarını da ifade etmek
isterim.
Avrasya
dediğimiz bu bölge dünya gayrisafi hasılasının 34 trilyon
dolarını kapsıyor, buna karşın Amerika sadece 8,1
oranında bir kapsama alanına sahip. İkili eksende siyasal ve
ekonomik gelişim seyri içinde Türkiyenin yerinin neresi olduğu
sorusu bizim açımızdan önemlidir. Bunun için, Türkiyenin içine sürüklendiği
acziyeti görmek gerekir. 1950ler itibarıyla Türkiyenin rotası
Avrupa, Amerika olmuştur. Egemenlerin çıkarına göre ülke
politikasını şekillendiren siyasi zihniyetler Türkiyeyi Amerika
açısından güdümlü stratejik ortak pozisyonuna getirmiştir. Bu
pozisyondaki Türkiye, Amerikanın ileri karakolu olmaktan öteye gidemedi,
gitme şansı da yoktu, bundan sonra da olmayacaktır.
Şimdilerde ikili eksen girdabında taraflardan hangisinin ileri
karakol olacağı tercihini gündemleştirme arayışları
vardır.
İleri
karakol olma hevesi içinde olduğunuz bu eksenlerin durumuna da bir göz
atmak gerekir: Amerikadan başlayalım isterseniz. Tarihin en büyük
finans krizini yaşayan bu ülke, ekonomik hegemonya iddiasını
terk etmeye başladı. Yeni siyasi ittifaklar düzleminde Avrupa ve
Avrupanın kültürel nüfuz alanındaki Kuzey Avrasya üzerinde
açılım yapma gayreti içindedir. Amerikanın stratejik
ortağı durumunda olan Avrupa Birliğinin, ekonomik birlik olarak
çatırdamaya başladığına tanıklık ediyoruz. Ekonomik
birlik olarak mevcut durumun sürdürülebilir olmadığı gerçeğiyle
karşı karşıya gelinmiştir. Avrupa Birliğinin
geleceği, sürmekte olan krizlerden nasıl bir sonuç
doğuracağına bağlıdır. Bize göre bu krizin
doğuracağı sonuç şimdiden bellidir. Avrupa Birliğinin
ekonomik birlik olarak sürdürülebilir olamadığını
düşünüyoruz ancak demokratik normları önceleyen ve gelir
paylaşımındaki adaletsizliği ortadan kaldıran bir
düzleme çıkarsa bu birliğin geleceği vardır. Sonuç
itibarıyla Avrupa Birliğinin geleceği noktanın bu
olduğunu düşünüyoruz.
Diğer
eksene de bir bakalım. Çin ve Rusyanın verileri bu açıdan
çarpıcıdır. Vahşi kapitalizmi yeniden güncelleyen bu
ülkelerin -demokratik geleceğinin olmadığı- demokratik bir
geleceğe öncülük etme şansları yoktur. Çünkü dünyada ekonomik
büyüme algısı devletlerin hazine büyüklüğüne göre değil,
insanların sofralarındaki ekmeğin doyurabilirlik verilerine göre
ölçülür olmuştur. Dolayısıyla, gelir
dağılımındaki paylaşım sorununu çözemeyen hiçbir
blokun, ülkenin gelişme şansı yoktur.
Biz
Türkiyenin ekonomik ve siyasal gelişimi açısından rotasının
değiştirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Halkların
gönüllü ittifakına dayalı demokratik ve özgür bir geleceğin
inşasında yeni rotamız bellidir. Halkların gönüllü
ittifakıyla oluşacak iktidarımızda bizlerin siyasi,
ekonomik, gelişim rotası ana medeniyet akımının
şekillendiği bu coğrafyadır. Bu eksen üzerinden yeni bir
alternatif üreteceğimizi Türkiye kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz.
Konuşmamın
bu bölümünde Anadolu ve Mezopotamya halklarına şunu söylemek isterim.
Cumhuriyet tarihi boyunca bu coğrafyada yaşayan halklar olarak
bizler, Anadolu ve Mezopotamya halklarını Kemalist ulusalcı
dikta ile muhafazakâr dinci tahakkümünden kurtaracak halkların
ittifakına, gönüllü birlikteliğine dayalı demokratik
iktidarı kurmak istiyoruz yani üçüncü yol vardır diyoruz. Kemalist
ulusalcı dikta ile muhafazakâr dinci tahakkümden muzdarip halkların,
farklı inanç ve kültür gruplarının, ötekilerin, ekolojik,
demokratik toplum yaratımı çabası içerisinde olan kişi ve
kesimlerin, dili, tarihi ve kültürü yok sayılanların, herkesin ortak
adresi olarak yeni bir seçeneği halklarımızın önüne
koymuş bulunuyoruz.
Biz
diyoruz ki: Kimsenin tarihini, kültürünü, dilini, inancını
reddetmeyerek, kimsenin kimsenin inancını tarif etmeyeceği,
herkesin özgürce dilini, kimliğini, kültürünü yaşayacağı
bir gelecek mümkündür. Muaviye ve Yezitin kültüründen beslenen, inançlar ve
kültürler arasına kin ve nefret tohumları ekenleri Muaviye ve
Yezitin yanına göndereceğimizi ifade ediyoruz. Hiçbir inancın
ibadethanesinin dönüştürülmesine müsaade etmeyeceğiz. Hiçbir
ibadethanenin diğer bir inancın ibadethanesinin eklentisi durumuna
getirilmesine müsaade etmeyeceğiz diyoruz. Bizim halkların
iktidarında bu faşizan ürünü uygulamaların hepsi son
bulacaktır diyoruz. Bunun için öncelikli işimiz, Mussolini ve Hitlerden
feyzalan kurtuluş felsefesini değiştirmek olacaktır. Mussolini
ve Hitlere dayanan ırkçı anlayışa, tekçi
anlayışa son vereceğiz diyoruz.
Osmanlı
Bankası reklamında ifadesini bulan, sansürcü üçüzlerin Yoktur
bunların birbirinden farkı, hepsi aynı sömürü zihniyetin
türevidirler. Alın birini, vurun ötekine. diyoruz.
Anlaşılır olması nedeniyle
(BDP
sıralarının arkasında toplanmalar)
BAŞKAN
Lütfen, lütfen yerlerinize oturunuz arkadaşlar.
ADİL
ZOZANİ (Devamla)
mevcut duruma ilişkin kimi verileri kamuoyuyla da
paylaşmak istiyorum. Zenginlerin daha da zenginleşmesini, fakirlerin
daha da fakirleşmesini sağlayan döngüye ait bazı veriler
vereyim. Türkiyenin yüzde 20lik en zengin tabakasıyla
BAŞKAN
Arkadaşlar
Sayın
Zozani, bir dakikanızı rica edeceğim.
Arkadaşlar,
hatibi dinleyemiyoruz lütfen
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Sayın Başkan, beş dakika ara
verebilir misiniz?
BAŞKAN
Siz yerinize oturun. Salonda bir şey yok, arkadaşlarımız,
dışarıda varsa idare amirlerimiz şey yapar.
Siz
devam edin.
Lütfen
yerlerinize oturun. Arkadaşlar, bugün özellikle sabrımız ne varsa onu kullanalım
diye hassaten rica edeceğim. Bütçenin son günü iyi bir görüntü verelim
kamuoyuna. Maalesef, hepimizin üzüldüğü sıkıntıları
yaşadık. Bugün yaşamayalım. Lütfen, daha sabırlı,
daha tahammüllü olalım.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Zozani.
ADİL ZOZANİ
(Devamla) Sayın Başkan, bu ara benim zamanımdan gitti.
BAŞKAN Biz onları
ilave ederiz, siz merak etmeyin lütfen
ADİL ZOZANİ
(Devamla) Sayın Başbakanın hesaplama yöntemine saplanacak
değilim elbette ancak madem simit hesabını yaptı, o zaman
sormak istiyorum: On bir yıllık AK PARTİ hükûmetleri döneminde
türeyen 40 küsur dolar milyarderine ait gemiciklere kaç adet simidin
sığabileceğinin hesabını yapmış
mıdır acaba? Kendisinden bu sorunun cevabını bekliyorum.
SGK kayıtlarına
göre 5 milyon 200 bin civarında kayıtlı asgari ücretli mevcuttur
Türkiyede. Basit hesaplamayla 5 milyon 200 bin civarında asgari
ücretlinin toplam bir yılda eline geçen miktarla alınabilecek simitler,
bir gemiciğin yükünü teşkil edebilecek mi bunu merak ediyorum.
Ayrıca, Türkiyede
yaygın kanaate dönüştürülmüş bir yanlışı da
düzeltmek istiyorum. Türkiyenin batısı, Türkiyenin doğusunu
besliyormuş. Bir tabloyla bunun böyle
olmadığını ifade edeceğim. Bakınız, iller
sıralamasına göre Türkiyenin gayrisafi hasılasına
katkı paylarını belirtmek istiyorum. Türkiyenin gayrisafi
hasılasına katkı payı itibarıyla Kocaeli
sıralamada 4üncü sıradayken, gayrisafi hasıladan kişi
başına almış olduğu miktar açısından
Türkiyenin 1inci sırasındadır. Bir çarpıcı veri daha
ifade edeyim: 16ncı sırada olan Antepin gayrisafi millî
hasıladan aldığı katkı maalesef 60ncı
sırada kendisini gösteriyor; Diyarbakır 22nci sıradayken
63üncü sırada katkı payı alıyor. Rakamsal verilerle ifade
edeyim: Dolar bazında kişi başına düşen gelirleri de
ifade etmek isterim. Kocaeli 33.620 dolar alırken Antep 9.843 dolar
alıyor kişi başına, Diyarbakır 8.029 dolar
alıyor. Bu veriler çarpıcıdır. Bu verileri
paylaştıktan sonra Türkiyenin batısı Türkiyenin
doğusunu besliyor. diyenlere şunu söylemek gerekir: İnsafınız
kurusun, yalanınız batsın derim.
Evet,
yalın gerçeklik ortadadır. Türkiyede bölgeler arası bir sömürü
mekanizması işliyor. Türkiyenin batısı, Türkiyenin
doğusunu sömürüyor. Ancak bu sömürüye bir ad koymak gerektiği
kanısındayız. İşte, burada, Kürt ve Kürdistan
meselesinin doğurduğu ekonomik ve siyasal sömürü
mekanizmasını hatırlattığımızda, sansürcü
üçüzler ittifakı devreye giriyor. Ama bu noktaya saplanıp da
kalmanın bir anlam ifade etmediğini düşünüyorum. Söylemek
istediğimiz daha başka şeyler var çünkü.
Konuşmamın
bu bölümünde demokratik çözüm ve barış sürecine
değineceğim. Bu sürece katkı koyan herkese
şükranlarımı ifade ederek, sürecin getirilerini kamuoyuyla
paylaşmak istiyorum.
Öncelikle,
kahir ekseriyetle bu sürece sahip çıkan Kürt halkı
açısından sürecin nihaî getirisini dört maddede özetlemek istiyorum:
1) Kürt halkı kendi ana dilinde eğitim yapma
olanağına kavuşacaktır.
2) Kürt halkı ülke yönetimine katılım
olanağı bulacak ve kurabileceği öz yönetimler
aracılığıyla kendini yönetme şansına sahip
olabilecektir.
3) Örgütlenme özgürlüğü karşılık
bulacak, kendi kimliğinde doyum sorununu gidermiş olacaktır.
4) Bu haklar anayasal güvence altına
alınmış olacaktır.
Kürtlerin
bu kazanımları, Anadolu ve Mezopotamyada yaşayan diğer
halkların, başta Türk halkı olmak üzere hiç kimsenin kaybı
anlamına gelmeyecektir. Tersine, birlikte özgürleşmenin
olanağını bulmuş olacağız.
Bu
koşullara kavuşmuş Türkiye, ana medeniyet
akımının şekillendiği bu coğrafyada diğer
halklar ve ülkeler için rol modeli durumuna gelip büyüme
olanağını elde etmiş olacaktır. O zaman verimli hilal
bölgesi, bütün dünya halkları için üçüncü gelişim aksı durumuna
gelecektir. Biz Türkiye Kürtlerle büyür, Kürtlersiz küçülür. derken, bunu
kastediyoruz.
Bakınız,
biz çözüm önerilerimizi açık ve net bir dille paylaşıyoruz.
Bizim ajandamız bundan ibarettir. Sizleri de bu tartışmaya davet
ediyoruz. Varsa bir düşünceniz, paylaşmaya davet ediyorum.
Konuşmamın
bu bölümünde Türkiye kamuoyunun gündemini meşgul eden son günlerdeki
operasyonlara da değinmek istiyorum: Açıkça ifade ediyoruz, hiç kimse
açısından peşin hüküm kurma taraftarı değiliz. Ancak
eğer dillendirilen ithamlar doğru ise durum çok vahim demektir,
eğer dillendirilen iddialar doğru değil ise vahimden de öte bir
durumla karşı karşıya olduğumuzu ifade etmek isterim.
Bu konu netliğe kavuşuncaya kadar söyleyeceğimiz sözü saklı
tutuyoruz. Ancak, şimdi, cumhuriyet tarihinin tanıklık
ettiği en büyük yolsuzluk, usulsüzlük ve peşkeş
dosyasının kapağını açacağım.
Gerek
Plan ve Bütçe Komisyonu toplantılarımızda gerekse bütçe üzerine
Genel Kurul konuşmalarımızda Sayıştay raporları
ile ilgili düşüncelerimizi çözüm önerileriyle birlikte
paylaştım. Bir konunun ısrarla incelenmesini talep ettim. O konu
da (Ordu Yardımlaşma Kurumu) OYAKtır.
OYAKı
gündeme getirmemizin haklı sebepleri vardır. Avrupa Birliği
müzakere fasıllarında Türkiyenin karşısına
çıkarılan bir konudur bu. Evet, ordu hiçbir koşulda ticaretle
uğraşamaz diyorum. Ancak, mesele, generallerin ticari kuruluşu
olan OYAKın Almanyada, Amerikada banka kurup, IMFden kredi
almasının çok çok ötesindedir, hatta Fransızlarla ticari
ortaklık geliştirmesinin de ötesindedir. Uluslararası finans
kuruluşları ve siyasi dizayn peşinde koşan lobilerle
ortaklaşmasından da söz etmiyorum, daha vahim bir gerçeklikten söz
ediyorum. 2001 Şubat krizi ile birlikte generallerin ticari işletmesi
olan OYAKın yaptığı vurgundan söz edeceğim:
Bu vurguna değinmeden
önce bir notu da sizlerle paylaşacağım. Dönemin Merkez
Bankası Başkanı Gazi Erçel, şubat krizi öncesinde bankada
duran TL bazlı yatırımını dolara çevirmiş ve
krizle birlikte birikimini katbekat artırmıştı. Bu durum
kamuoyuna yansıyınca, Erçel elde ettiği haksız kazancı
iade etmek durumunda kalmıştı. Bundan sonra söyleyeceklerimi
dinlerken bu bilgi notunu da hafızanızda canlı
tutmanızı arzu ediyorum.
Paylaşacağım bilgiler 2001 Şubat krizinden sonra
toplanan OYAK 42nci Olağan Genel Kurulu tutanaklarına geçen, OYAK
Genel Müdürü Doktor Şerif Coşkun Ulusoyun sunuş
konuşmasında verdiği bilgilerden ibarettir. Ulusoy aynen
şöyle diyor: Biz kendi inancımız ve değerlendirmelerimiz
ışığında, bir krizin gelmekte olduğunu
değerlendirdik, nakde dönüş programı başlattık.
İlk aldığımız tedbir bu oldu. ikinci tedbir ise
kafaları değiştirmek şeklinde ifade edebileceğimiz
ve yeni bir organizasyona gitme yönündeki inancımız oldu. Fakat benim
inancıma göre, kafalardaki değişim, iki şey aynı anda
değişmeli şeklinde olmalıdır. Evet, kafalar fiziken
değişmelidir. İki: Kafaların içi de
değişmelidir. diyor. Bu çerçevede, içine girdiğimiz 2000
yılının Kasım krizinde aldığımız
tedbirler neticesinde ciddi kaynaklar sağladık. Bugün elimizde
bulunan ciddi nakit kaynaklarının temeli 2000 yılında
Vakıfbanka yönelik yaptığımız operasyon ve kasım
ayındaki uygulamalarımızdır. diyor. 2001 yılına
girerken yine bir krize yönelik olarak endişelerimiz sürüyordu. Ocak
ayından itibaren bir krize hazırlıklarımızı
başlattık ve elimizde birikmiş bu nakit kaynakları dolara
ve yabancı paralara dönüştürmeye başladık. Bu krize yönelik
olarak, tabii, bizim tahminlerimiz bir sıkıntının tahminen
mart veya nisan aylarında gelişebileceğiydi fakat gördük ki
şubat ayında kriz başladı. diyor.
Krizden
önceden haberdar olduklarını itiraf eden Genel Müdür krizi
fırsata dönüştürmekten söz ediyor ve sözlerini aynen
aktarıyorum: Bu şartlar altında bizim çıkış
yolumuz bu bankamızı büyütmekti. Dolayısıyla, bu
fırsatın üzerine gittik yani bir yerde krizi kriz olarak değil,
bunu proaktif bir yaklaşımla bir fırsat olarak
değerlendirdik. Bankamız daha da büyüyecek. Bu adımı
attıktan sonra ocak ayı ortalarında Sümerbank adı
altında bir bankayı satın aldık. Tabii,
aldığımız banka Sümerbank değildi, içinde 6 tane
bankaya ait olan bilançoydu. Bu bilançoyu da biz kendi arzu ettiğimiz
biçimde teklif verdik. Teklifimiz kabul edildi. Biz bankayı 50 milyara
satın aldık. Bugün 50 milyar lira bir araba fiyatıdır.
diyor. Ayrıca bu bankamıza bir miktar sermaye koyduk ve yıl
sonunda bankamızda 150 trilyona yakın net kâr elde ettik. Bunun da
142 trilyonunu buraya, kurumumuza temettü olarak ödedik. Bu 142 trilyonluk
temettü bizim tüm diğer iştiraklerimizden
aldığımız temettüden 2 trilyon daha fazlaydı çünkü
bizim kırk yıldır yaptığımız yatırımlardan
elde ettiğimiz temettü sadece 140 trilyondu. diyor. Dört buçuk ayda
Bu
ifadeye özellikle dikkat etmenizi istiyorum değerli milletvekilleri,
Ulusoy yani OYAK Genel Müdürü diyor ki: Dört buçuk ayda biz 142 trilyonu
defterimize kâr olarak geçirdik.
Ayrıca
OYAKla ilgili sadece bunlarla yetinmeyeceğim, daha ifade edilecek
başka şeyler de vardır. Mesela, yargıya intikal eden
usulsüzlükler, yolsuzluklar var OYAKla ilgili olarak. OYAK yetkilileri
hakkında 21 astsubayın açmış olduğu davaya
ilişkin Ankara Cumhuriyet Savcısı Hatice Çetin imzalı bir
bilgiyi de sizinle paylaşmak istiyorum. Savcı Çetin aynen şöyle
bir ifade kullanıyor
Dileyenler için burada Savcı Çetinin
ifadelerinin tutanaklarını da gösteriyorum. OYAK yetkililerinin eylemlerinin
dolandırıcılık ve hizmet nedeniyle emniyeti suistimal
suçunu oluşturacağı anlaşılmış ise de OYAK
yöneticileri hakkında CMKnın 172nci maddesi gereğince kitaba
mahal olmadığına karar verilmiştir. diyor. Bu konu
ayrıca 23üncü Dönemde Meclis Dilekçe Komisyonuna da intikal etmiş
ancak Komisyon, Meclis İç Tüzükünün 116ncı maddesine dayanarak
şikâyeti reddetmiştir. 60tan fazla iştiraki bulunan, yurt
içinde ve yurt dışında ticari faaliyet sürdüren ve 275.990 üyesi
bulunan, bu haksız rekabet ortamında büyüyen generaller karteline
kim, ne şekilde dur diyecektir? Dileyenler açısından hem 42nci
OYAK Genel Kuruluyla ilgili toplantı tutanaklarını da bu konuda
sunabilirim hem de Meclis Dilekçe Komisyonuna başvuran subaylara 23üncü
Dönem Meclis Dilekçe Komisyonunun verdiği cevabı da burada sizlerle
rahatlıkla paylaşabilirim.
Şimdi,
eğer gerçekten yolsuzlukların, usulsüzlüklerin üzerine gitmek
istiyorsak bir bütün olarak, bir temiz eller operasyonuna
ihtiyacımız olduğunu ifade etmek istiyorum. Şimdi, bu
OYAKla ilgili bu gerçeklikleri, bu usulsüzlükleri, bu yolsuzlukları, bu
dolandırıcılıkları burada paylaştıktan sonra
hâlâ Meclis suskunluğunu koruyacaksa söyleyeceğimiz çok şey
kalmayacaktır, bu çarka dur demek gerekecektir. Söyleyeceklerimiz bu
konuyla ilgili şimdilik bundan ibarettir.
Halkımızın
sağduyusuna seslenmek istiyorum. Çaresiz
olmadığımızı ifade etmeye çalıştım.
Çare halkların kendi öz gücüne dayalı, demokratik ve özgürlükçü halk
iktidarıdır ve biz bu yükü omuzlamaya talip olduğumuzu ifade
ediyoruz. Denenmişlerden, kirli çamaşırı olanlardan hiçbir
şey çıkmaz. diyoruz halkımıza. Bunlar size hiçbir şey
vadedemezler çünkü her birinin diğeriyle ilgili olarak koltuğunun altında,
sümeninin altında gizli dosyaları vardır. Bu kirliliğe
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Zozani, lütfen sözlerinizi tamamlayınız, son defa olarak
size ek süre vereceğim.
ADİL
ZOZANİ (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bu
kirliliğe dur demek için bir bütün olarak, süreç içerisinde
tanıklık edilmiş bütün yolsuzlukların ve usulsüzlüklerin
araştırılmasını talep ediyoruz. Grup olarak, parti
olarak biz bu konuyla ilgili olarak Meclise bir araştırma önergesi
verdik, kanun teklifi de verdik. Bunların gerçekten
araştırılmasını istiyorsanız, bu konunun
magazinel boyutlarıyla ele almak yerine ciddiyetine binaen Meclisin olaya,
soruna el koymasını talep ediyoruz.
2014
yılı bütçesinin bütün bu tartışmaların gölgesinde
yapıldığını ifade etmek isteriz. Bu
tartışmalar, bu kirlilikler bertaraf edilmediği sürece
Türkiyenin rahata kavuşmasının olanağının
olmadığını ifade ediyorum.
Kamuoyunu
saygıyla selamlıyorum, hepinize teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Zozani.
Şimdi,
söz sırası Iğdır Milletvekili ve Grup Başkan Vekili
Sayın Pervin Buldanda.
Buyurun
Sayın Buldan. (BDP sıralarından alkışlar)
Sizin de
süreniz 30 dakika.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Sayın Başkan, ilk gün
konuşmacılara dokuzar dakika vermiştiniz hatırlatmak
isterim.
BAŞKAN
Siz evvela bu hakkınızı bir kullanın, ben inanıyorum
otuz dakikada siz sözlerinizi bitirirsiniz.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Peki, teşekkür ederim.
BAŞKAN
Yani sözün en önemlisi son bir iki dakikaya sığmaz, onun için otuz
dakika üzerinden görüşmeleri yürütüyoruz.
Buyurun.
BDP
GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı hakkında Barış ve Demokrasi
Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz aldım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün bütçe görüşmelerinin son
günü. Eşit gelir dağılımından uzak, insan hak ve
özgürlüklerini temel almayan, emekçiye, yoksula, kadına yer vermemiş,
bilime kaynaklarını kapatmış, sağlık
hakkından, eğitim hakkından çalıp silaha
harcanmış, erkek egemen militarist bir bütçe kanun
tasarısının daha görüşmelerini sonlandırmak üzereyiz.
Geliri
de, gideri de denetlenemeyen bütçe kanunu, bütçe hakkından çıkıp
her yıl yinelenen bir retoriğe dönüşmüştür. Sadece bütçe
kanun tasarısına dahi bakarak bu devletin sivilleşme ve
demokratikleşme yönünde gerçekleşecek bir zihniyet devrimine ne denli
ihtiyacı olduğunu görmekteyiz. Zira, halkın bütçesi, halkın
yararını gözeterek değil, bilakis egemen olanların
çıkarları doğrultusunda planlanmakta ve harcanmaktadır. En
son meydana gelen gelişmeler göstermektedir ki, esas bütçe Sayın
Hükûmete ve onların yakınlarına ayrılmıştır.
Bütün Türkiyeyle beraber biz de dehşetle ve utançla izliyoruz devlet
içinde devlet gerçeğini, AKP iktidarının yolsuzluklarını,
bu yolsuzlukların boyutlarını ve devasa miktarlarını.
Neresinden tutarsanız tutun, elinizde kalıyor. Yıllardır
gizli bir ittifak hâlinde kurulan paralel devlet ve Hükûmet, el ele verip ne
istedilerse yapmışlar. Her türlü yasa dışı
oluşumlara, yolsuzluklara yol verilmiş. Şimdi çıkar
çatışması başlayınca Hükûmetten de, paralelinden de
inciler dökülmeye başladı. Ülkenin cevval savcıları
yıllar boyunca Hükûmetin yolsuzluklarını sadece izlemiş,
zor günlere lazım olur diye delil toplamış. Şimdi
çıkarlar çatışınca bu savcılar güç dengelerinin
kozlarını çekmeye başladı.
Doğrusu,
hukuk açısından bakacak olursak, bizim izlediğimiz şey,
baştan aşağı bir skandal. Diğer taraftan, muazzam bir
yolsuzluk operasyonu yapılıyor ve hemen akabinde emniyet amirleri görevden
alınıyor. Hırsızın emniyet amirlerini görevden
aldığı bir devlet düşünsek bulamazdık, kendi ülkemizde
bizzat tanıklık ediyoruz. Diğer taraftan, bu amirlerin adı
onlarca şiddet, infaz ve hak ihlaline karışırken bir
tanesini dahi görevden almazken, bu amirler hırsızlara dokununca
hepsini birden görevden alıyorsunuz. Açıklama olarak da devlet
içindeki her türlü örgütlenmenin ortaya çıkarılacağı
söylenmektedir. Devlet içerisindeki derin güçlerin ortaya çıkarılması
çok güzel de hırsızlık, yolsuzluk örgütlenmesi ne olacak? Ucu
kime kadar gidiyor, daha kimler kimler bu vurgunları yaptı?
Bunları soran, dile getiren bir Başbakan ve Hükûmet yok maalesef.
Operasyon
yapanlar için Babamın oğlu olsa affetmeyeceğim. diyen
Sayın Başbakan Yolsuzluk yapan babamın oğlu olsa
affetmeyeceğim, sonuna kadar gideceğim. demiyor. Böylelikle, bizler
de anlıyoruz ki bu bataklık ortaya çıkmış olsa da
Hükûmetin bu bataklığa dokunmaya hiç niyeti yok. Biz Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu olarak tavrımızı net olarak ortaya
koyuyoruz. Buyurun, her türlü derin yapılanmayı ortaya
çıkaralım. Bu yapılanmalar nasıl örgütlendiler,
geçmişte neler yaptılar, neye hizmet ettiler ve bugün neyi
amaçlamaktadırlar açığa çıkaralım. Ancak ülkedeki
yolsuzlukların, hırsızlıkların üzerine de ne pahasına
olursa olsun gidelim.
Evlerine
ekmek götüremedikleri için canına kıyan insanların, çöplüklerden
yiyecek toplayan çocukların yurttaşı olduğu bir ülkede, bu
Hükûmet kaynakların hesabını kuruş kuruş vermek
zorundadır. Açıkça söylüyoruz: Bu yolsuzlukları açığa
çıkarıp hesabını sormak Hükûmet açısından bir
namus borcudur. Bu durumun perdelenecek, geçiştirilecek, sümen altı
edilecek hiçbir tarafı yoktur, olamaz da.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Bu seneki bütçe kanunu
tasarısında olduğu gibi, bugüne kadar bu Parlamentonun
oyladığı bütün bütçe kanun tasarıları kadar,
Parlamento da alınan kararlar, yapılan yasalar ve izlenen politikalar
hep savaşa hizmet etti çünkü kendisini ister sağda ister solda
konumlandırsın, milliyetçi ya da muhafazakâr olsun, bütün partiler
Türk milletinin savaşarak kahramanca bir tarih yazdığına ve
bundan sonra da yine ancak savaşarak tarihe büyük başarılar
bahşedeceğine inandı. Bu şiarla Türkiye toplumu, kirli bir
savaştan zafer çıkaracağına inandırıldı.
Ülkenin maddi, manevi bütün kaynakları savaş lobilerine
peşkeş çekildi.
Savaşa
yatırım yapan Türk siyasal tarihine egemen olmuş bu
anlayışın beslendiği bir kaynak vardı, Türk ulus
devlet anlayışının inşasıyla bütün yönleriyle
sorunlar yumağına dönüştürülen Kürtlerin durumu. Ulus devlet
ideolojisi doğrultusunda varlığını kendisinden
olmayanın imhası üzerine kuran bu anlayış ile beraber,
baskı ve imha politikaları ile ne kadar geliştirildiyse Kürt
sorunu da bir o kadar büyüdü. Asimilasyon, tenkil, zorunlu iskân ve hatta
katliamlar bile Kürtleri bertaraf etme yolunda bir yöntem olarak
kullanıldı. Sorunun özünü saptırmak amacıyla devlet güçleri
tarafından terör, asayiş, bölücülük gibi birçok tanımlama
yapıldı. Doğru tanımlanamayan ve bu nedenle doğru bir
şekilde tartışılıp neticelere ulaşılmayan
bir sorun üzerinde yanlış politikalar yürütüldü, hiç olmaması
gereken uygulamalara yer verildi.
Sonuç
olarak sayın üyeler, bu yanlış anlayışın bir
halka bahşettiği şey, acıyla, kanla, ölümle geçen yükü
ağır yıllar oldu. Elimizde, kaybedilmiş binlerce canın
ağır faturasıyla kaldık, bir de Kürtün ne zindana ne
dağa ne de ovaya sığmayan özgürlük mücadelesi gerçeğiyle.
Sadece
bu topraklarda da değil, dünyanın dört bir yanında örgütlenen
Kürt isyanı kendi öz gücü ile varlığını ayakta tutmayı
başardı ve bu tarihsel sorun, bugün bizlerin olduğu kadar Türk
devletinin, AKP Hükûmetinin ve bu Parlamentonun önünde demokratik ve
barışçıl yöntemler ile çözülmek üzere durmaktadır.
Önümüzdeki
bu sorun siyasal bir sorundur; bir halkın dilini, kimliğini,
kültürünü, onurunu ilgilendiren, kısacası
varlığını konu edinen tarihsel bir sorundur. Bu
bağlamda Sayın Öcalanla diyalog süreciyle beraber başlayan
tarihsel önemde bir sürecin içerisine girdik. Önümüzde
hesaplaşılması gereken zor bir miras, çok yönlü boyutları
olan ve çözümü güçlü bir iradeyi gerektiren bir mesele var. Yaklaşık
bir yıldır taraflar arasında görüşmeler yürütülmektedir. Bu
süreç çözüm süreci olarak görülmekte ve demokratik talepler ile müzakere
edilerek kalıcı bir barışın sağlanması hedeflenmektedir.
Sayın Öcalan, sürecin sağlıkla ve ivedilikle ilerlemesi için
ortaya büyük bir hassasiyet ve çaba koymuştur. Bir diğer yandan PKK
de süreci ilerletecek kararları uygulamaya koymuştur. Ancak,
yaklaşık bir yıldır görüşmeler devam etmesine
rağmen hâlâ müzakere aşamasına geçilememiştir, yasal bir
zemin ve hukuki çerçeve oluşturulmamıştır. Oysa Hükûmet,
müzakereci rolü gereği yasal zemini hazırlamak ve süreci işler
hâle getirecek somut adımları atmak durumundadır. Aksi takdirde,
bu sürecin kendisi bile mevcut hukuk açısından yasa
dışıdır. Bugün itibarıyla Sayın Öcalanla
yaptığımız görüşmeler dahi yasal bir zemini olmadan
gerçekleşmektedir. Oysa bu süreç ancak yasal dayanaklar ile hukuki
meşruiyet kazanır ve ilerler.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; diğer taraftan, çözüm sürecinin
ilerlemesi için Hükûmet kanadından atılması gereken samimi ve
somut adımları hâlâ görebilmiş değiliz. Bir
yıldır sağlanan şey sadece çatışmasızlık
ortamı oldu. Bu elbette ki olumlu bir durumdur ama asla yeterli
değildir. Uzun uzadıya zamana yayılan süreçler çözümü
geciktirmekle kalmıyor, yeni yaralar açılmasına, süreci
tehlikeye sokacak tehlikeli durumların yaşanmasına neden oluyor.
AKP
Hükûmeti yıllar öncesinde de Kürt sorununu kabul ettiklerini ve
çözeceklerini açıklamıştı. Hatta Başbakan Devlet
adına gerekirse özür bile dilerim. dedi fakat bütün bunlar sözde
kalınca özür dilenmesi anlamsızlaşan birçok derin acı daha
yaşandı. Şemdinli olayı oldu örneğin ki dosyası
bugün hâlâ sümen altındadır. Yargılanamayan Şemdinli olayı,
devletin Roboski çocuklarına kıyan eline güç verdi. Daha birçok çocuk
öldürüldü panzerler ile gaz bombaları ile kurşunlar ile ve onlar ile
beraber daha birçok kadın ve erkek; yaşlısı, genci, ne
varsa işte muhalif olan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; savaş hukukunu nihayete erdirip
barış hukukuna geçmeden çözümün yolları açılamaz.
Barışı getirmek için barışın hukukunu,
yasalarını da yapmak gerekir. 12 Eylül faşizmi yasayla
yürürlükten kaldırılır, yasalarda yapılan
değişiklik ve yeniliklerle bir döneme son verilir ancak. Cezaevleri
yasalar ile boşaltılabilir, dağdan inişler yasalar ile
sağlanabilir, siyasetin önü yasalar ile açılabilir. Ağır
hasta tutuklular yasa ile olmaları gereken yerlere kavuşturulur ve
bir devlet ancak böylelikle bir insanlık utancından kurtulur.
Sayın
milletvekilleri, kanunlar egemenlerin silahı olarak
kullanılmamalıdır. Silahları bırakalım ama
ateşli silahların dışındaki silahları ne
yapacağız? Onları da gömmemiz gerekir. Bir kanun zarar
veriyorsa, biat etmeyeni, farklı olanı ezip yok etme, sömürme gücü
sağlıyorsa o kanun da en az silah kadar zararlı ve tehlikelidir.
İşte, bu tehlikeli silahlar ne zaman bırakılacak, bu çok
önemlidir.
Devlet,
kanunları toplum üzerinde birer sindirme ve tehdit aracı olarak
kullanmaktan artık vazgeçmelidir. Nitekim içinde bulunduğumuz süreçte
yargı hâlâ tutuklama kozunu kullanmakta, cezaevleri esir kamplarına
dönüştürülmektedir. Bugün cezaevlerinde tutulan 5 milletvekilimizin
durumu, Kürtlere karşı yürütülen düşman hukukunun bir sonucudur.
Türke ayrı, Kürte ayrı uygulanan hukuk, bölücülüğün de,
ayrımcılığın da, faşizmin de alelade
örneğidir. Kürtler, yıllardır bir bütün hâlinde bu hukuk
sisteminin kırımına sistematik bir devlet politikası olarak
maruz bırakıldılar. Temsilcilerine uygulanan bu hukuk terörü
ise, aynı zamanda, vekillerimizi temsilci seçmiş binlerce
yurttaşın yenilmiş hakkıdır, rehin
alınmış iradesidir. Bu hukuk, Kürtü ya hapse ya da mezara
gönderir. Ermeni öldüreni kahraman yapan, Kürt öldürene hiç dokunmayan,
tecavüzcüleri serbest bırakan bir hukuk gerçeğimiz vardır. Bu
nedenle sayın üyeler, yürürlükteki antidemokratik yasalar ve özel yetkili
mahkemeler tamamen kaldırılmalıdır. Demokrasiyi tesis
edecek adalet sağlayıcı yasalar yapılmalıdır.
Mevcut yasaların faşizan ruhunda değişim yoluna ivedilikle
gidilmelidir. Bu bağlamda, grup olarak vermiş olduğumuz
toplumsal barış yasa teklifinin Genel Kurulda kabul edilmesi, içinde
bulunduğumuz sürece önemli oranda katkı sağlayacaktır. Bu
sorumluluk sadece bize değil, iktidara ve aynı zamanda muhalefete de
aittir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; diğer yandan, Anayasa
değişikliğiyle ilgili olarak, mevcut durum bütün demokrasi
çevrelerinde kaygı yaratmaktadır. Başlayan diyalog süreciyle
beraber, Anayasa değişikliği için son derece elverişli bir
ortam oluşmasına rağmen, yeni anayasa yapımının
bir başka bahara ertelenmek istendiğini görmekteyiz. Oysa, yeni
anayasanın yapılması, çözüm sürecinin en önemli adımı
olacaktır. Anayasal değişikliğin bir başka seçim
döneminin sloganı olarak kullanılmak üzere ertelenmesi,
halkımıza da, Türkiye siyasetine de ve aynı zamanda Hükûmete de
kaybettirecektir. Yeniden alınması zor mesafeler yaratmak Hükûmetin
hiç ama hiç hakkı değildir. Faşist bir anayasayla yönetilen bir
ülkede ne demokratikleşme sağlanabilir ne barışçıl bir
ortam oluşturulabilir. Bu noktada, bizlerin askerî cuntanın ürünü
olan bir anayasaya ihtiyacımız olmadığı gibi bu
Anayasanın çok üzerinde, toplumun bütün kesimlerini kucaklayan demokratik
bir anayasayı yapma gücüne de sahip olduğumuzu ifade etmek isterim.
Dolayısıyla, Hükûmetin bu aşamada demokratik bir anayasanın
yapılması yönünde geri adım atmasının hiçbir
meşru dayanağı yoktur. Sorun, sadece Hükûmetin ne istediği
ve niyetiyle ilgilidir.
Sayın
Başkan, değerli üyeler; Sayın Başbakan Herkes millî
iradeyi hedef alıyor, millî iradeye saygı duyulmalı. diyor.
Evet, sizlere sormak isterim: Millî irade dediğiniz şey nedir?
Türkiye halkının iradesi mi? Şunu belirtmek isterim: Ancak
gerçek demokrasinin uygulandığı ülkelerde halkın iradesinin
gerçek temsilinden söz edilebilir. Demokratik seçimlerin
olmadığı bir ülkede aldığınız oylara
yaslanarak millî iradeden söz edemezsiniz. Yüzde 10 seçim barajının
olduğu bir ülkede halkın iradesinin gerçek temsili siz
olamazsınız. Yargının seçimler esnasında ortaya
koyduğu taraflı tutumlar, vekillikten düşürme, seçilmişleri
hapishanelerde tutsak etme uygulamaları devredeyken Ben millî iradeyi
temsil ediyorum. diyemezsiniz. Seçim çalışmalarımız,
mitinglerimiz her an engelleniyor, siyasi kadromuz neredeyse tamamı
hapishanelerde tutuluyorken, halk iradesinin temsili siz değilsinizdir.
Yoksulluğa mahkûm ettiğiniz insanlara maddi ihtiyaçlarını
dağıtarak satın aldığınız oylarla halk
iradesinin temsiline sahip olamazsınız. Sivil anayasa vaadini seçim
sloganı yaparak aldığınız oylarla -ki, o anayasa hâlâ
rafta durmaktayken- siz Ben halk iradesinin temsilcisiyim. diyemezsiniz.
Benim dönemimde işkenceye sıfır tolerans tanınacak, tek
bir faili meçhul cinayet işlenmeyecek. diye söz verip de işkenceyi
sokağa kadar taşırsanız, bu işkenceden onlarca insan
gözünü, çeşitli uzuvlarını kaybedip canından dahi olursa,
dağın taşın hâlâ yasını tuttuğu 35 Roboskili
can hâlâ faili meçhul tutulan bir şekilde sizin emrinizdeki güçler
tarafından katlediliyorsa sizin halk iradesini temsil ettiğiniz
söylenemez.
Anımsatmak isterim, Paris
cinayetleri, TSK tarafından gerçekleştirilen Ceylan cinayeti, Medeni
Yıldırım, en son, Reşit ve Veysel İşbilir ile
Bemal Tokçu kardeşlerimizin katliamları ve adını
sıralayamadığım daha birçok kanlı cinayet, failleri
ortada iken saklı tutulan sizin döneminizin cinayetleridir. Bu cinayetler
işlensin ya da failleri saklansın diye bir tek kişi size oy
vererek iradesini teslim etmemiştir. İktidar olma yolculuğuna
çıktığınızdan bu yana Kürt sorununu çözeceğiz,
barışı getireceğiz, gerekirse özür bile dileyeceğiz.
deyip de çözüm sürecinde savaş görüntüleri verip bu görüntülere seyirci
kalırsanız hangi iradeyi temsil ettiğiniz tartışma
konusu olur.
Hepimiz kardeşiz,
eşitiz. söylemleri ile halka seslenip Kürtün, Alevinin, gayrimüslimin,
emekçinin, yoksulun, kadının hakkına girerseniz, sizin
tabirinizle millî irade, bizim tabirimizle halk iradesinin temsil hakkına
sahip olduğunuzdan hiç dem vuramazsınız.
Bizlerin ve diğer
demokrasi güçlerinin eleştirdiği bütün bu uygulamalar, halkın
iradesini değil, Başbakanın ve Hükûmetin bir bütün olarak ortaya
koyduğu ben yaptım olducu, demokrasi kriterlerinden uzak, insan hak
ve özgürlüklerine aykırı ve çözüm sürecine hizmet etmeyen
uygulamalardır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; içinde bulunduğumuz sürecin barış
sürecine evrilmesi için temizlenmeye ihtiyaç vardır. Temiz bir dile, temiz
bir siyasete, temiz bir yargıya ihtiyaç vardır. Savaşın
dilini bırakmazsak, barışın dilini konuşamayız.
Hükûmete sesleniyorum: Zafer
elde etmek için tekçilik söylemlerine sığınmanız gerekmez.
Kazanmak için ırkçıların sizi alkışlamasına,
Jakobenist anlayışların onayına ihtiyacınız
yoktur. Sürece dair samimiyeti iktidarın dilinde, bürokratik
uygulamalarında ve kolluk kuvvetlerinin tavırlarında da görmek
istiyoruz. Yürütmeyi elinde bulunduran güç, bütün bu alanlarda sürecin ruhunu
hâkim kılabilecek güçtür aynı zamanda. Devlet zulmeden, katleden,
totaliter eksenini hızla büyüten yanlarından arınmak zorundadır.
Oysa, sürecin başından beri vuku bulan olaylar savaş dönemini yaşatmaktadır. Biz
Cezaevleri boşalsın. diyoruz, Hükûmet 62 tane yeni cezaevi
yapımının hazırlığında. Siyasi tutuklamalara
ara verilmeden devam edilmektedir. Özellikle Kürt çocuklarına yönelik
olarak yürütülen büyük bir tutuklama operasyonu mevcuttur. Basın
açıklamasına katılan çocuklar dahi rahatlıkla mahkemelere
götürülebilmekte, çok basit suçlamalarla dahi cezaevlerine
atılmaktadırlar. Ortada bir bilgi, belge dahi olmadan, sadece, polise
mukavemetten dahi çocuklar tutuklanmaktadır. Karakollarda gizli
tanıklığa zorlanan çocuklarımız, insanlık
dışı uygulamalara maruz bırakılmaktadır. Bir
halkı çocuklarıyla cezalandırmayı kabul eden bir vicdanı
tasavvur edebiliyor musunuz?
Değerli
vekiller, gerçek bir barışa niyet eden bir devlet karakollara ihtiyaç
duymaz. Karakol yapmak, halkın arasına duvarlar örmek, emperyalist
güçlerin kirli savaş planlarına ortak olmak, savaşı,
savaşın hukukunu beslemek değil de nedir? Kürtler demokratik bir
kazanım elde etmesin diye yıllarca İran, Irak ve Suriyeyle
dörtlü ittifak yapan Türkiye, bugün yine, sırf Kürtlerin
kazanımlarını engellemek için her türlü terör ve çetecilik
faaliyetlerine destek verebilmektedir. Rojavada ve Suriyedeki diğer
bölgelerde her türlü vahşeti gerçekleştiren çeteleri koruyup onlara
barınma imkânı sunup her türlü lojistik desteği veren Hükûmet,
bu tavrıyla ne ülke barışına ne de Orta Doğu
barışına hizmet etmektedir. Türkiye
sınırlarını barışçıl insani
dayanışmaya kapatıp
Kürtlere karşı vahşet uygulamalarında bulunanlara açmak iyi
niyetli bir yaklaşım değildir. Fakat bütün bu
saldırılara ve bu desteğe rağmen Kürt özgürlük mücadelesi
Rojava'da yükselmekte ve tarihî kazanımlar elde etmektedir. Bu
kazanımların engellenmesine biz kuzey Kürtleri ve insan hak ve
özgürlüklerine inanan bütün kesimler asla geçit vermeyeceğiz. Bir
asırdan sonra Türkiye'yi Orta Doğu macerasına sürükleyen AKP,
Rojavaya karşı geliştirdiği düşmanca siyasetten ya
vazgeçecek ya da Rojava'daki karanlık faaliyetlerin bedelini
ağır ödeyerek hüsran yaşayacaktır. Çok net ifade ediyorum:
Bu hesabın en ağır tarafı Kürtleri kaybetmek olur. Bu
noktada, Kürtlerin özgürlüğü karşısında duran bütün güçler
ile sonsuz mücadele edeceğimiz çok iyi bilinmelidir.
Sayın
Başkan, değeli milletvekilleri; Hükûmet, devlet şiddetini
frenlemekle kararlı gerçek adımları hâlâ atmamaktadır. Bu
nedenle, sürekli olarak devlet güçlerinin eli ile gerçekleştirilen
cinayetler meydana gelmektedir. Polis cinayetleri AKP Hükûmeti döneminde
normalleştirilmiştir. Her bir insanımız devlet tarafından
öldürüldüğünde bu devletin demokrasiden dem vurması boş laftan
fazla bir şey ifade etmiyor ve barışa ve demokratikleşmeye
daha da uzaklaşıyoruz.
Ölümüze
dahi saygı göstermeyen bir devlet gerçeği mevcuttur.
Mezarlıklarımız tahrip edilmekte, bu durumu protesto eden
kitlelere ateş açılabilmekte, cenaze törenlerimize dahi kolluk
kuvvetleri tarafından saldırılmaktadır. Ziyan edilen
canları ve bunun karşısındaki devlet tutumunu ne biz
yutkunabiliriz ne de Hükûmet haklı bir gerekçe ile izah edebilir. Bu
nedenle, dağdaki ölümlere nasıl Dur! denildi ise devlet eliyle
işlenen cinayetlere de kesin bir şekilde nihayet edilmelidir.
Sayın
Başkan, değeli milletvekilleri; devletin hak talepleri
karşısında gösterdiği direnç, insanlık suçu ile
çevrelenmiş bir yaşamı dayatmaktadır. Asimilasyon bu
durumun en başat sonucudur. Çerkezler "Biz bu topraklar için
canımızı verirken Türkçe bilmiyorduk, şimdi ana dilimizi
bilmiyoruz." diyorlar. Bu topraklar için canını veren
halkların, devlet eliyle, benliklerinden, kimliklerinden edilmeleri çok
trajik bir durumdur. Oysa, ana dilde düşünmek, konuşmak ve
eğitim görmek varoluşsal bir haktır, her insana anne sütü gibi
helaldir. Bu hakka müdahale etmek zorbalıktır,
talancılıktır, katliama kalkışmaktır. Hükûmetin
bu farkındalıkla hareket emesi elzemdir. Ne bu dünya bu ülkeden
ibaret ne de bu ülke yalnızca sizin dilinizden, dininizden, renginizden
ibarettir. Kabul etmek zor gelse de sizin gibi düşünmeyen, yaşamayan,
sizin gibi konuşmayan ve inanmayan insanlar var bu ülkede. Siz,
onların size benzememe hâlini kabul ederek, onların haklarına
saygı duyarak yaşam alanlarını oluşturmalı,
geliştirmeli ve korumalısınız. Bu bir devlet görevidir. Ne
var ki Kürtlerin en başat talebi olan ana
dilde eğitim hakkı hâlâ Hükûmetin kırmızı
çizgisine denk düşmektedir.
Din
kardeşi olarak Kürtlerin varlığını kabul eden bu
Hükûmet, bir halk olarak doğal haklarıyla Kürtleri hâlâ kabul
edebilmiş değildir. Kürtler sadece Türk'ün hak hukuku çerçevesinde
kardeşliğe kabul ediliyorsa, buradaki niyeti kardeşlik temasından
ziyade, Kürtlerin rızası alınarak haklarından yoksun
bırakılmasına ilişkindir. Oysa, AKP Hükûmeti şunu
gözden çıkartmamalıdır: Kürtler, ne Abdülhamit döneminin ne de
Mustafa Kemal döneminin din kardeşliği temelinde kendisine
bağlayarak haklarından mahrum bıraktığı Kürtler
değildir artık. Olacaksa bir kardeşlik, bu faşist
anlayışlarla değil kardeşlik hukuku esas alınarak
olacaktır. Senin ne kadar hakkın varsa, hukukun varsa benim de o
kadar olacak, ne bir eksik ne bir fazla. Kardeşin kardeşe
üstünlüğü olmaz, kardeşin kardeşe zorbalığı
olmaz çünkü kardeşlik hukuku,
herkse hakkı olanı teslim etmeyi gerektirir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; çözümü ve barışı
gerçekleştirmek için en çok ihtiyaç duyduğumuz şey adalet ve
hakikattir. Türkiye Cumhuriyeti tarihine baktığımız zaman,
devletin istenmedik olayları yani insanlık suçlarını
genellikle unutturma üzerine geliştirdiği politikalarla bastırma
yoluna gittiğini görmekteyiz. Bu, yıllarca böyle oldu ama artık
bu politikanın geçerli olmadığı, sonuç vermediği gibi,
yeni trajedilere imkân sunduğunu görmekteyiz. Devlet de, Hükûmet de
şunu bilmelidir: Siz tarih boyunca ne yaptıysanız sizin
yazdıklarınız kadar, tanıklık eden hafızalar da
kayda geçtiler ve anlattılar. Toplumsal bellek,
yaptığınız hiçbir şeyi her türlü çabanıza
rağmen unutmadı, unutturmadı. İşte, sırf bundan
dolayı, bir resmî tarih ve bir de toplumsal hafızanın
sakladığı ve anlattığı tarih vardır ve
işte bu yüzden de her Kürt, topraklarında kanla akan dereleri,
süngüden geçirilen masumları, meydanlara kurulan darağaçlarında
boynu giden dedelerini, zindanlarda katledilen babalarını, sokak
ortalarında ensesine sıkılan amcalarını ve
kaçırılan, kaybedilen yakınlarını bilir. Tarih
kitaplarında yazmaz ama her Kürt bu gerçeği bilir ve hakikatlerin
ortaya konulmasını, konuşulmasını ve adaletin bir an
evvel sağlanmasını talep eder. Bu nedenledir ki adalet beklerken
değil, adalet sağlandığında devletin eli Kürtlere
uzanmış olacaktır. Bu nedenle devletin kendisiyle, kendi
geçmişi ile yüzleşmesi kaçınılmazdır.
Sayın
Başkan, sayın üyeler; yeryüzünde, yüzleşilmesi ve özür dilenmesi
gereken suçlar ile vicdanını karartan tek ülke, elbette ki Türkiye
değildir. İnsanlık tarihi bu günahları işleyen birçok
devleti kayda geçti. Ama tarih akışı içerisinde bu
günahların sorgulanması ve Bir daha asla! diyerek
hesaplaşılması gereken birer insanlık suçu olduğunu da
bizlere gösterdi.
Bu
bağlamda, devletin Kürt düşmanlığının
antisemitizmden, Hitler faşizminden ayrı kalır bir yanı
bulunmamaktadır. Varşova'da Yahudileri fırınlarda yakarak
imha eden Nazi Almanyası ile Kürt yurtseverlerini kalorifer
kazanlarında yakanlar arasında hiçbir zihniyet farkı yoktur.
Bosna'da 8 bin Müslüman erkeğin Sırp güçleri tarafından
kurşuna dizilmesinin, Fransız sömürgesi
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Buldan, ek süre vereceğim. Lütfen konuşmanızı
tamamlayınız.
PERVİN
BULDAN (Devamla) -
Cezayir'de sekiz yılda 1 milyon kişinin
katledilmesinin Zilan katliamından, Dersim soykırımından ve
33 kurşundan bir fakı yoktur.
Arjantin'de
gözaltına aldıkları kişileri uçaklardan okyanuslara atarak
kaybeden zihniyet bu devletin içinde de vücut buldu. Binlerce Kürt böylelikle
kaybedildi işte ki anaları on yıllardır evlerini dahi
boyamıyorlar, olur da bir gün çocukları dönerse evlerini
tanısınlar diye.
Bütün bu
uygulamalardan sorumlu olanlar büyük yanıldılar. İnsanlık,
bu devletlerden yaptıkları karşısında diz çöküp
"Bir daha asla!" demelerini bekliyor ki nitekim bunu yapan, bu
şekilde günahlarından arınma teşebbüsü gösteren büyük ülkeler
vardır. Bizler de Türk devletinden kendi geçmişi ile yüzleşip
Bir daha asla! diyerek bütün yurttaşlarına güven vermesini
bekliyoruz. Bu talebimiz ne bizi güçlü kılar ne devleti zayıf
düşürür. Bu isteğimiz, birbirimizi kabul etmemizi sağlayacak, kardeşleşmeye
uzanan yolu açacaktır. Bu yol Türkiye halklarına verilebilecek en
büyük, en iyi ve geç kalmış devlet hizmetidir. Kıymeti de,
işlevi de binbir türlü yatırım nutuklarından katbekat
fazladır.
Sayın
başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama son vermeden önce bazı
hususlara değinmek isterim: İçerisinde bulunduğumuz süreç,
silahlı direniş sürecinden demokratik siyaset alanına bir
kapı açmıştır, bu kapıyı kapatmayın. Bizler
sadece Kürtler adına değil, tekçilik ateşinin
yaktığı bütün halklar ve kesimler adına çözüm sürecine el
verilmesini istiyoruz. Demokratik hak ve taleplerin inşası için çaba
içerisine girilmesini sadece hükümetten de değil, muhalefetten,
bürokrasiden, tüm ezilen halklardan, ezilen sınıf ve kültür
temsilcilerinden, kadınlarımızdan ve aynı zamanda sistemin
dışına atılan bütün kesimlerden beklemekteyiz. Sadece
Kürtler değil, bütün Türkiye kazansın istiyoruz. Sömürü zihniyetine
dayalı kapitalist modernite yerine demokratik moderniteyi inşa edelim
diyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 1920de bu Meclisi beraber
açtık. Şimdi yine bu Meclisin çatısı altında
halkları birbirine kırdıran, sömüren, eziyet eden, baskı ve
zorbalık zihniyetini beraber sorgulayalım, mahkûm edelim ve yine
beraberce, eşitlik temelinde yaşamın mümkün olduğu demokratik
bir ülkenin imkânını halkımıza sunalım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Buldan, süreniz bitti. Bir dakika daha size ek süre
vereceğim, lütfen konuşmanızı tamamlayın, ondan sonra
ek süre vermeyeceğim.
PERVİN
BULDAN (Devamla) Teşekkür ederim.
Kimse
ama hiç kimse kendi ülkesinde kendi toprağında öldürülmesin, zulüm
görmesin, ezilmesin, yok sayılmasın. Ortak geçmişimiz, ortak
vatanımız bizi ortak bir geleceği beraberce inşa etmeye
mecbur kılmıştır. Bu durum, Türk ve Kürt halkının
tarihsel gerçeğidir. Bu gerçeği görmezden gelerek ne siyaset
yapılabilir ne de bu ülke bir adım ileri götürülebilir.
Asırlık sorunlarımızın içerisinde boğulmaya
mahkûm oluruz. Büyük kazanmak varken neden tükenişe mahkûm olalım?
Biz
Kürtler bütün acılarımıza rağmen bu iradeyi
gösterebiliyorsak kimse arkasına sığınacak haklı bir
gerekçe aramasın. Hepimizin bu noktada hem siyasal hem tarihsel hem de
insani sorumluluklarımız bulunmaktadır.
Bu
nedenle, Parlamentonun bütün siyasal bileşenlerini bu sorumlukla hareket
etmeye davet ediyor, heyetinizi tekrar saygı ile selamlıyor,
teşekkür ediyorum. (BDP ve HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Şimdi,
söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Giresun
Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Nurettin Canikliye aittir.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Canikli, sizin de süreniz bir saat.
Buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 2014 yılı Merkezi
Bütçe Kanun Tasarısı ve 2012 yılı Kesin Hesap Kanun
Tasarısı üzerinde AK PARTİ Grubunun görüşlerini arz etmek
üzere huzurlarınızdayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Evet, bugün, AK PARTİ
hükûmetlerinin 12nci bütçesinin kapanış konuşmalarını
yapıyoruz. Gerçekten, kesintisiz bir şekilde 12 bütçenin, bir parti
tarafından yönetilen hükûmetlere ait 12 bütçenin kesintisiz
görüşülmesi önemlidir yani bir istikrarı yansıtması
açısından altının çizilmesi gerekiyor.
Tabii, bütçe hazırlanması
süreci gerçekten çok çetrefilli, zor, zahmetli, eziyetli bir süreç. Bu süreçte katkısı olan herkese mutlaka
teşekkür etmemiz gerekiyor; başta Maliye Bakanlığı
bürokratlarımıza, diğer -herkesin kendi bakanlığı
çerçevesinde hazırlanan bölümler var- ilgili bakanlıklardaki
arkadaşlarımıza ve belki en çok teşekkürü hak edecek Plan
ve Bütçe Komisyonu üyelerimiz,. gerçekten inanılmaz bir gayret sarf
ettiler, iktidarıyla muhalefetiyle sabahlara kadar
çalıştılar ve şu anda görüştüğümüz bütçe Genel
Kurul gündemine geldi ve şu anda, katkı sağlayan, Plan ve Bütçe
görüşmelerinde katkı sağlayan, Genel Kurul görüşmelerinde
katkı sağlayan bütün gruplara, bütün milletvekili
arkadaşlarımıza teşekkür etmemiz gerekiyor.
Tabii, değerli
arkadaşlar, bütçe görüşmelerinin ortaya çıkardığı
bu atmosfer de, bu platform da son derece önemlidir ve anlamladır.
Geçmişten beri, iktidar açısından bir hesap verme yeridir
aynı zamanda hem Türkiye Büyük Millet Meclisine ve bu vasıtayla
millete bir hesap verme yeridir, bu son derece önemlidir. Bütçe yoluyla hem
uygulama yani kesinleşen, gerçekleşen harcamaların verilen izin
çerçevesinde kullanılıp kullanmadığının tespiti
açısından bir hesap verme, genel anlamda detaylı olarak hesap
verme alanıdır Hükûmet açısından, elbette muhalefet açısından
da görücüye çıkma arenası olarak değerlendirilebilir. Ama,
önemli olan burada, altının çizilmesi gereken, ısrarla
durulması gereken, Hükûmetin, bu yolla, bütçe yoluyla hesap vermesidir.
Bütün dünyada böyledir, Türkiyede böyledir.
Tabii,
özellikle son iki yıldan beri bütçe yoluyla hesap verme, hükûmetlerin
hesap verme tartışmaları çok yoğun bir şekilde
sürdürülüyor. Geçtiğimiz yıl kısmen ama özellikle bu yıl
Sayıştay raporları üzerinden ki bütçenin görüşüldüğü
her yerde, her alanda bu tartışma yoğun bir şekilde
yaşandı, yaşanmaya devam ediyor. Plan Bütçe görüşmelerinde
ve Genel Kurul görüşmelerinin her safhasında bu konu gündeme geldi
yani özellikle muhalefete mensup arkadaşlarımız tarafından çok
yoğun, Sayıştay raporları üzerinden çok yoğun
eleştiriler gündeme getirildi. Bu bütçenin gayrimeşru olduğundan
tutun da görüşülemeyeceğine ve bu bütçenin denetiminin
yapılmasının mümkün olmadığına kadar çok
ağır eleştiriler ve ithamlarda bulunuldu. Bunların
açıklığa kavuşturulması gerekiyor. Bunların, çok
açık ve samimi bir şekilde, bütün boyutlarıyla, bütün
yönleriyle, hem milletimize hem de Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunulması ve tartışılması gerekiyor. Yani gerçek
nedir? Gerçek, muhalefete mensup arkadaşlarımızın
söylediği gibi, bu sene özellikle Sayıştay
raporlarının yetersizliği ya da eksikliği nedeniyle bu
bütçenin bu anlamda sıhhatinde herhangi bir sıkıntı var
mı? Bu sorgulamayı gerektirir mi? Bütün yönleriyle bunları
konuşacağız.
Şimdi
bakın değerli arkadaşlar, biraz önce ifade ettim, AK PARTİ
hükûmetlerinin 12nci bütçesi. Son 2 bütçe hariç, diğer 10 bütçede bu
tartışmalar hiç yaşanmadı yani 10 bütçenin sıhhati
konusunda bir tartışma, ne Plan Bütçe görüşmeleri
sırasında ne de Genel Kurul tartışmaları sırasında
gündeme geldi. Hiç gelmedi; başka şeyler
tartışıldı, başka konular konuşuldu ama
Sayıştay raporları üzerinden, gayrimeşru ya da
sıhhatli olup olmadığı noktasında, AK PARTİ
hükûmetlerinin ilk 10 bütçesi üzerinde herhangi bir tartışma,
eleştiri yapılmadı, gündeme gelmedi. Bu çok önemli yani
başka tartışmalar oldu, bu da son derece doğaldır ama
bu sene bütçe görüşmelerine damgasına vuran, gündemin en birinci
maddesine oturan Sayıştay raporları üzerinden bir eleştiri
ve meşruluğunu sorgulayacak tarzda bir eleştiri gelmedi, onu
anlatmaya çalışıyorum. Bu önemli, çünkü biraz sonra, gerçekten
bu eleştiriler açısından, ilk on yılda böyle bir
eleştiri gelmemesinden yola çıkarak bir değerlendirme
yapacağız.
Şimdi,
bakın, değerli arkadaşlar, bu noktada tabii sorulması
gereken kritik bir soru var. Hani, ilk 10 bütçe görüşmeleri
sırasında bu konu hiç gündeme gelmedi, sıhhati
tartışılmadı.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Ya, konu sıhhati değil, usulü.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - İşte, bu bilgiler
ışığı altında sorulması gereken soru
şu: İlk 10 bütçe görüşmelerinde Sayıştay
tarafından Meclise gönderilip de son iki yılda ama özellikle bu
yıl Sayıştay tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine
gönderilmeyen herhangi bir rapor var mı? Soruyu tekrar soruyorum, son
derece önemli: On yılda ya da önceki on yıllarda, yani bizden önceki
hükûmetler döneminde, Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilip de -kanun
gereği, Anayasa gereği, her neyse gönderilip de- bütçe
görüşmelerine konu edilen ama bu sene gönderilmeyen, bu sene
Sayıştay tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmeyen
herhangi bir rapor var mı? Bu sorunun çok net bir cevabı var
değerli arkadaşlar: Hayır, yok. Yani, 2003 yılı bütçe
görüşmelerinde, 2004 yılı, 2005, 2006, 2007, 2008, 2009 ya da
1997, 1987 bütçe görüşmelerinde gönderilip de bu sene gönderilmeyen hiçbir
rapor yok değerli arkadaşlar. Bakın, bu çok önemli, son derece
önemli. Neden? Çünkü, o bütçeler tartışılırken, bizim 10
bütçemiz, bizden önceki, Sayıştayın kuruluşundan beri
gündeme gelen bütçelerin hiçbir tanesinde şu anda
tartıştığımız konu gündeme gelmedi. Yani,
Sayıştay raporları üzerinden Sayıştay raporları
yetersizdir, eksiktir dolayısıyla bu bütçe görüşülemez., Bütçe
hakkı ihlal ediliyor. gibi bir tartışma hiç gündeme gelmedi.
Dolayısıyla, buradan şu sonucu çıkarıyoruz: Demek ki
AK PARTİnin ilk 10 bütçesinde gerekli bütün bilgiler, belgeler
Sayıştay tarafından sağlıklı bir şekilde;
mevzuatın, kanunların, meri mevzuatın istediği tüm bilgi,
belge raporlar gönderildi. anlamına geliyor. Öyle değil mi? Öyle.
Neden? Çünkü, hiç gündeme gelmedi bu tartışma.
Biraz
daha ileriye götürelim: AK PARTİ hükûmetlerinin ilk 10 bütçesinde yani bu
konuların tartışma olarak gündeme gelmediği ilk 10
bütçesinde gönderilen
raporlarla, bizden, AK PARTİ hükûmetlerinden önceki hükûmetler döneminde
Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilen raporlar da aynı, bire bir
aynı, hiçbir fark yok. Demek ki on yıllık bütçeler sıhhatli
bu anlamda yani tartıştığımız konu
itibarıyla, bu noktada herhangi bir sorun yok.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, peki, o zaman şöyle soralım: Daha önceki bütçe
görüşmelerinde olmayıp da bu bütçe görüşmelerinde gelen raporlar
var mı? Var. Şimdi, bakın, geçtiğimiz yıllarda Türkiye
Büyük Millet Meclisine -ilk 10 bütçe dâhil olmak üzere- Sayıştay
tarafından gönderilen 1 tane rapor var: Genel uygunluk bildirimi raporu,
şu anda gördüğünüz rapor, 1 tane rapor. Bu sene gönderilen raporlar
değerli arkadaşlar, hepsini getiremedim, bir kısmını
getirebildim; bu sene gönderilen raporlar da bunlar. Hatta bunlar bir
kısmı, kurum raporlarının bir kısmı. Genel uygunluk
bildirimi raporu geldi yani geçtiğimiz yıllarda, bizim on
yıllık bütçe görüşmeleri sırasında, ondan önceki
hükûmetlerin onlarca yıllık bütçe görüşmeleri
sırasında gönderilen tek bir rapor geldi yani bu sene, 2012ye
ilişkin olarak, kesin hesap kanununa ilişkin olarak ve ayrıca,
onun dışında, genel değerlendirme raporları da geldi,
kurum değerlendirme raporları da geldi. Şimdi, bakıyorum,
hangisi daha fazla değerli arkadaşlar? Raporların
gelmediğinden bahsediliyor, raporların eksik geldiğinden
bahsediliyor. Şu kesin ki hiçbir dönemde
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Hangi raporda, bilgi belge verilmediği
için rapor düzenlenememiştir?
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) - Biraz sonra ayrıntılarıyla hepsini
tek tek anlatacağım.
olmamış
sayıda rapor bu sene Türkiye Büyük Millet Meclisine geldi. Onları da
söyleyeceğim değerli arkadaşlar.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Hangi raporda bilgi belge verilmediği
için
Var mı böyle bir şey Sayın Canikli, var mı böyle bir şey?
BAŞKAN Sayın
Canikli, bir dakikanızı rica edeceğim.
Sayın Aslanoğlu,
bakınız, Sayın Canikliden sonra grubunuz adına 2
değerli arkadaşımız konuşacak.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Ama, efendim
BAŞKAN - Şu anda,
bugünkü birleşimde ilk laf atan siz oluyorsunuz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Peki efendim.
BAŞKAN - Ben hassaten
rica edeceğim yani şu on gündür zaten yeteri kadar laf
atıldı.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Zülfüyâreme dokunuyor Sayın
Başkan. Olmayan bir şeyi
BAŞKAN - Ama böyle bir
usul yok Sayın Aslanoğlu. Dün idare amirlerimizle de toplantı
yaptık. Böyle bir usul yok, hassaten rica edeceğim.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Lafım size de. Bugüne kadar bilgi belge
verilmediği için rapor düzenlenmemiş diye ne, hangi raporda
BAŞKAN - Bir
itirazınız varsa grup başkan vekilimiz orada, biraz sonra o
konuşacak. O, sizin adınıza bunların gereğini yapar,
cevabını verecektir. Ne olur yani şu tartışmayı
ağız tadıyla bugün bitirelim ya. On gündür hakikaten hepimizi
üzen durumlar oldu ve bu işler laf atmadan başlıyor, sonra nerede
bitecek, onu ben de bilemiyorum. Hassaten rica edeceğim.
Buyurun
Sayın Canikli.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Ama on gündür biz çektik Sayın
Başkan, siz çekmediniz.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Moralleri bozuk zaten, sataşma. Canları
sıkkın.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Arkadaşlar,
çok net şeyler söylüyorum yani hiç kimsenin hayır
diyemeyeceği, reddetmeleri mümkün olmayan şeyler söylüyorum. Yani,
geçmiş dönemde hangi raporlar geliyorsa ve o bütçelerin sıhhati ile
ilgili bir tartışma yoksa, bu sene de o rapor geldi. En ufak bir
problem yok.
Bakın,
karıştırılan noktalardan bir tanesi de şu: Bütçe
görüşmeleri sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisi iki şey
yapıyor yasama organı olarak: Bir: Hükûmete harcama noktasında
yetki veriyor. 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı bunu içeriyor. Orada yapılacak olan harcamalarla ilgili
Hükûmete yetki veriliyor, hükûmetlere yetki veriliyor. Bu, on yıl önce de
böyleydi, yirmi yıl önce de böyle.
Sayıştay,
bu kısımda yok, bu kısım Sayıştayla ilgili
değil. Sayıştayla ilgili olan, harcama yapıldıktan
sonraki kısım ya da bölüm ya da onunla ilgili raporlar yani kesin
hesap kanunu. Sayıştay orada devreye giriyor, harcama yapılmadan
Sayıştay devreye girmiyor. Harcama yapılıyor,
Sayıştay bütün hatlarıyla denetimini yapıyor ve onun
sonunda da kesin hesap kanunu ve genel uygunluk bildirimi
Neden
genel uygunluk bildirimi 2012yi görüşüyoruz? Çünkü, yapılan
harcamalarla ilgili olduğu için. Esas tartışmalar da bunun
üzerinde yoğunlaşıyor. Yani, Sayıştayın ilgili
olduğu yer, Sayıştayın ilgili olduğu rapor,
harcamalarla ilgili olan kısım, sadece genel uygunluk bildirimidir ve
kesin hesap kanunudur. Onunla ilgili bütün ayrıntıları, her
şeyi, Sayıştay Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderiyor.
Peki,
genel uygunluk bildirimi nedir değerli arkadaşlar? Yani, her sene
gelen, bu sene de gelen, ilaveleriyle birlikte bu sene de gelen genel uygunluk
bildirimi nedir? Genel uygunluk bildirimi şudur esas itibarıyla:
Yapılan bütün harcamaların, devletin yaptığı, kamunun
yaptığı, Sayıştayın denetimi kapsamındaki
tüm kamu kurumlarının yaptığı harcamalarla ilgili
tespittir. Yani, kanuna, mevzuata aykırı herhangi bir şey varsa
burada yer alır. Yani, konusu suç olan, tazmini gerektirenler başka,
onları biraz sonra anlatacağım. Dolayısıyla, bütün
harcamaların özeti, her şeyi buradadır ve Anayasamız da
esas itibarıyla bunlar üzerine kurulmuştur. Anayasanın 160,
161, 162 ve 163üncü maddeleri de esas itibarıyla genel uygunluk bildirimi
ve kesin hesap kanunu üzerine kurulmuştur yani Sayıştay
denetimiyle ilgili bölüm. Bu da son derece doğal. Neden?
Sayıştay, harcama yapıldıktan sonra devreye giriyor.
Sayıştay, harcamaların kanuna, mevzuata uygun olup olmadığını
denetliyor. Dolayısıyla, iki yıl geriden gelmesi de bu
nedenledir. Bu rapor geliyor, bu rapor geçmiş yıllarda nasıl
gelmişse o şekilde geliyor.
Şimdi, bakın,
değerli arkadaşlar, Genel Başkan Sayın
Kılıçdaroğlu, bütçe görüşmesinde bir rapor gösterdi, böyle
kalınca bir rapor, bir de ince bir rapor gösterdi hatırlarsınız
ve ince raporun geldiğini, daha doğrusu, o kalın, hacimli
rapordan o ince raporun üretildiğini, o kalın raporun
saklandığını, Türkiye Büyük Millet Meclisine
gönderilmediğini ifade etti. Ne raporu o? O rapor, denetçi raporu,
denetçilerin ilk denetim sırasında yaptıkları rapor,
hazırladıkları rapor değerli arkadaşlar. Peki, bu
rapor ilk defa bu sene mi düzenlendi? Hayır. Sayıştay
kurulduğundan beri bu raporu Sayıştay düzenliyor. Denetçi
raporu, işin, denetimin esası bu, onunla başlıyor, her
şey oradan başlıyor. Peki, geçmiş yıllarda denetçi
raporu Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderildi mi? Gönderilmedi, hiç
gönderilmedi. CHPnin iktidar olduğu zaman da gönderilmedi ya da
başka siyasi partilerin iktidar olduğu zaman da gönderilmedi, hiçbir
zaman gönderilmedi. O gönderilmez, ne eski 832 sayılı
Sayıştay Kanununa göre gönderilirdi ne de şimdi 6085
sayılı Kanununa göre gönderiliyor. Doğru mu arkadaşlar?
Doğru değil mi? Gönderilmiyor ve buradan yola çıkarak denetimden
kaçıldığı, bazı harcamaların kamufle
edildiği gibi bir suçlamanın, maalesef, hiçbir aslı astarı
yok değerli arkadaşlar, hiçbir aslı astarı yok. Tabii,
eksik bilgiden mi kaynaklanıyor, onu bilemiyorum ama denetçi
raporları hiçbir zaman Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmedi, gönderilmiyor,
gönderilmeyecek. Ha, bu raporlar gizli mi? Hayır, gizli değil.
Bakın, plan ve bütçe görüşmeleri sırasında muhalefete
mensup bir arkadaşımız, bir milletvekili
arkadaşımız Sayıştay temsilcisine bu raporları
inceleyip incelemeyeceğimizi soruyor, o denetçi raporlarını.
Çünkü bu çok önemli bu. Neden? Oradan yola çıkarak, çok ağır
ithamlarda bulunuldu, o rapor esas alınarak bazı harcamaların
suistimal edildiği ve Türkiye Büyük Millet Meclisinden saklandığı
iddia edildi.
Onun için çok önemli, bakın, üzerine gitmemiz lazım,
konuşmamız lazım
Soruyor bakın muhalefete
mensup bir milletvekili arkadaşımız. 24 Ekim 2013 Plan ve Bütçe
tutanaklarından okuyorum: Yani biz gelip inceleyebilir miyiz? diyor.
Neyi söylüyor? Sayın Kılıçdaroğlunun o gün gösterdiği
denetçi raporunu söylüyor, kalın raporu söylüyor. Sayıştay
Başkan Yardımcısı da diyor ki: Bakabilirsiniz, hiçbir
sakıncası yok, gizli değil. Demek ki hiç kimse kimseden bir
şey gizlemiyor değerli arkadaşlar, kimse kimseden bir şey
kaçırmıyor, buna ihtiyaç da yok. Zaten görebildiğimiz
kadarıyla, anladığımız kadarıyla Cumhuriyet Halk
Partisine mensup arkadaşlarımız o denetçi raporlarını
da görmenin ötesinde elde de etmişler. Bu da son derece doğal, gizli
bir şey değil zaten. Bu
noktada, eğer kirliyse bu raporlar, kirliyse, bazı harcamalar
saklanıyorsa raporlar ellerinizde. Öyle değil mi? Elinizde. Çünkü o
gün Sayın Kılıçdaroğlu çok açık bir şekilde tüm kamuoyuyla paylaştı. Varsa
içinde o zaman lütfen okuyun, anlatın, kamuoyunu bilgilendirin, eksik ne
var, yanlış ne var? Bir kelime duydunuz mu?
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Anlatıyoruz da bir şey yapmıyorsunuz.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Ama bakın,
yargılamaya esas raporda olmayıp da yani Sayıştay
hesap mahkemesi olarak Sayıştayın denetimine,
yargısına gitmeyip de o raporda kalan herhangi bir şey var
mı? Bugüne kadar o raporu denetimden kaçmanın bir aracı olarak
Hükûmetimizi ya da bizleri suçlayanlar bu konuda en ufak bir açıklama
yapmadılar değerli arkadaşlar, en ufak bir açıklama
yapmadılar. Hâlen zaman var, eğer böyle bir iddianız varsa o
zaman çıkarsınız o raporlarda okursunuz. Şunu şunu
yapmışsınız ve bunlar yargılamaya esas raporda yer
almıyor... Yani Sayıştayın en önemli fonksiyonu, biliyorsunuz,
bir hesap mahkemesi olarak hesapları yargılıyor. Eğer orada
yer alıyorsa mesele yok, yargıya intikal etmiş anlamına
gelir. Orada olmayıp da o raporda olan herhangi bir suiistimal var
mı? Yok, olsa açıklardınız zaten.
Kapatılan,
kaçırılan herhangi bir harcama var mı? Yok, kesinlikle yok.
Buradan meydan okuyorum, hodri meydan diyorum, varsa, buyurun çıkın
açıklayın, oradan okuyun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Biraz sonra, biraz sonra...
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, sataşıyor;
laf söyleyeceğiz, sataşıyor. Ama bana laf söyleyin diyor, hodri
meydan diyor. O zaman cevap vermek zorundayız.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Ama bakın, tekrar ediyorum, o denetçi
raporunda yargılamaya esas raporda var ise o konu... Çünkü
zaten bu denetçinin düzenlediği rapor ham rapor arkadaşlar.
Kısaca sistemi çok özet olarak aktarmaya çalışayım.
Denetçiler gidiyorlar, ham rapor, yani bütün tespitlerini rapora dolduruyorlar,
sonra idarenin görüşleri alınıyor vesaire. Ondan sonra, burada
eğer hukuka aykırı, kanuna aykırı, mevzuata aykırı
bir harcama var ise onun yargılanması için yargılamaya esas
rapor tanzim ediliyor ve bir yargı fonksiyonu ifa eden
Sayıştayın dairelerine gidiyor, yargı dairelerine gidiyor,
orada yargılanıyor. Sonuçta, aynen normal yargı gibi yani
mekanizma süreci aynen öyle, temyizi var vesaire; yargılanıyor, oraya
gidiyor. Eğer konusu suç teşkil etmeyen, fazla harcama
kapsamında değerlendirilmeyen ama idareye de tavsiye mahiyetinde
olanlar varsa -onların ayrıntılarını biraz sonra
konuşacağız- onlar başka bir mekanizmayla gönderiliyor.
Ve
arkadaşlar, bakın, konuştuğumuz konuların da hiçbir
tanesi bununla ilgili değil. Yani, bu Meclis 2014 bütçesinin
görüşmelerinin başından bugüne kadar gelmediği iddia edilen
ve bunun üzerinden çok ağır suçlamalarda bulunulan konuların, raporlarda
yer alması gereken hususların hiçbir tanesi bu konular değil.
Yani, suistimal varsa bu raporlarda yer almaz, yargılamaya esas rapor da
dâhil edilir ve yargılanır. Aksi bir tespitiniz varsa, aksi bir
duyumunuz varsa, aksi bir bilginiz varsa lütfen paylaşın. Ama bunu
paylaşmadan, somut olarak içeriyle ilgili herhangi bir açıklama
yapmadan Efendim, burada birtakım yolsuzluklar ya da suistimaller
kapatılıyor. gibi bir iddia -kusura bakmayın- sadece bir iftiradan
ibarettir, başka bir anlama gelmez. Eğer, bakın, bu konuda
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Herhâlde ona Kâğıt
parçası diyen ben değilim, sizin Başbakan
Yardımcınız.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) İzin verirseniz
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) İftira
Nerede bakanların, oturuyorlar mı
orada?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Bakın, bu konuda hiç kimse
Tabii,
gerçekler rahatsız ediyor arkadaşlar, şimdi işin
doğrusu bu.
MUSA ÇAM
(İzmir) Ne rahatsızlığı! Sizi rahatsız edecek!
HALUK
AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) Ne rahatsız edecek!
BAŞKAN
Arkadaşlar
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Gerçekler rahatsız ediyor, onu biliyoruz
çünkü elinizden malzeme alındı şu anda, alıyoruz malzemeyi,
kullanamıyorsunuz.
BAŞKAN
Sayın Canikli, bir dakikanızı rica edeceğim.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Gerçekler bunlar.
HALUK
AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) Vatandaşa sorun bakalım!
MUSA ÇAM
(İzmir) Gerçekler çelik kasada, ayakkabı kartonları
BAŞKAN
Arkadaşlar, bakın, bu usulü şimdi yeniden başlattık.
Bu sağlıklı bir müzakere tarzı değil. Biraz sonra da
sizin adınıza değerli arkadaşlarımız
konuşacak. Bu taraftan laf atılırsa biz ne yapacağız o
zaman? Ne olur ya, bir buçuk saattir bir sıkıntı yoktu. Yine,
bakıyorum hep aynı arkadaşlar konuşuyor, laf atıyor.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Yok öyle!
BAŞKAN
Öyle. Doğru bir şey değil.
Sayın
Akar, ta arkadan bu lafı atıyorsunuz, bunlar doğru değil.
Bakın, dün rica ettik
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Bakanlar gelsin buraya, bütçe görüşüyoruz, bakanlar
gelsin.
BAŞKAN
Gelir gelmez, o onların bileceği bir iş. Bakanlardan burada
bulunan var, Hükûmeti temsilen var. Onun için
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Evet, bütçe görüşüyoruz, ben de AK
PARTİ Grubu adına konuşuyorum.
MUSA ÇAM
(İzmir) Nerede, diğer bakanlar nerede?
BAŞKAN
Sayın Çam, rica edeceğim, bakın
MUSA ÇAM
(İzmir) İçişleri Bakanı nerede, Başbakan nerede,
Ekonomi Bakanı nerede?
BAŞKAN
Tamam, o soruları sizin adınıza konuşacak
arkadaşlarınız sorar. Bakın, bu müzakerenin önemli bir
özelliği var, iktidardan sonra konuşacak sizin grubunuz adına
konuşacak arkadaşlarımız, ne istiyorlarsa buradan sorarlar.
MUSA ÇAM
(İzmir) Ama sataşıyor, sayın hatip bize
sataşıyor oradan.
BAŞKAN
Sayın Çam, bakın, geçen sefer de birkaç arkadaşımız
Yapmayın yahu! On gündür zaten bu sıkıntıyı
yaşadık hepimiz. Hep aynı arkadaşlar
Yapmayın!
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sıkıntı bu değil,
sıkıntı başka.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Sıkıntı başka. Sıkıntı
laf atmaktan kaynaklanmıyor, başka sıkıntı.
BAŞKAN
Sayın Çetin, siz yoktunuz, siz de tamam
Koro tamamlandı demektir.
Olmaz, yapmayın, rica edeceğim.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Sıkıntıyı iyi teşhis etmezseniz
memleketi yönetemezsiniz.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Canikli.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Değerli
arkadaşlar, bunları açıklıkla konuşmamız
lazım. Bakın, eğer bu konuda, bu
tartıştığımız düzlemde ve içerikte bir
itirazınız varsa burada gelir açıklarsınız ancak
doğru bilgilerle. Biraz sonra, başka yanlış bilgilerin de
nasıl kamuoyuyla paylaşıldığını ve bu
hususun nasıl bir kara propagandanın aracı olarak
kullanıldığını sizlerle paylaşacağız.
Özetleyelim
değerli arkadaşlar: Geçmiş dönemde gelip de bu dönem gelmeyen
hiçbir rapor yok ve bugüne kadar denetçi raporları hiç Türkiye Büyük
Millet Meclisine gelmemiş, gizli değil. Zaten gelmesi de mümkün
değil çünkü Türkiye Büyük Millet
Meclisine gönderilecek olan raporlar 6085
Daha önce, 832 sayılı
Sayıştay Kanununda çok net bir şekilde tadadî olarak
belirtilmiş, Şu raporlar gönderilir. diyor. Bu rapor yok, gelmiyor
ama isteyen gidip görüyor. Sayın Kılıçdaroğlu ve Cumhuriyet
Halk Partisi yetkilileri de görmüşler bunu. Dolayısıyla, bunun
üzerinden partimize ve Hükûmetimize yönelik olarak yapılan bütün
suçlamalar butlandır değerli arkadaşlar, içi boştur,
anlamsızdır, doğru değildir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bunun buradan bir kez daha
altını çizmek istiyorum.
Şimdi,
tabii, değerli arkadaşlar, hele bakın, biliyorsunuz daha önce
Sayıştay Kanunu, 6085 sayılı Kanun 2010 yılında
değişti. Ondan önce, çok uzun yıllardan beri yürürlükte olan 832
sayılı bir Sayıştay Kanunu vardı. Eski
Sayıştay Kanununda Sayıştayın denetimi büyük oranda
tırpanlanmış, hem içi boşaltılmış hem de
birçok kurum Sayıştay denetimi dışına
çıkartılmıştı yani Sayıştay son derece
etkisiz bir kurum hâline getirilmişti. Her yeni oluşturulan kurul,
kuruluş ve organizasyonda ilk yer alan maddelerden bir tanesi nedir,
biliyor musunuz: 832 sayılı Sayıştay Kanununa tabi
değildir. Bakın, örneklerini ben sizinle şimdi tek tek
paylaşacağım burada: 832 sayılı Sayıştay
Kanununa tabi değildir. O kadar çok ki
Yani, her dönemde böyle.
Şimdi,
bakın, mesela, 1999 yılında -tamamen tesadüfi tarihler, hiç, en
ufak başka bir amacım yok- 1999 tarihinde kurulan İşsizlik
Sigortası Fonunun ilgili maddesi aynen şöyle: Fon -yani
İşsizlik Sigortası Fonu- 1050 sayılı Muhasebei Umumiye
Kanunu -yani onun yerine şimdi 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu geldi, onu kastediyor- 2886 sayılı İhale Kanunu
ve 832 sayılı Sayıştay Kanununa tabi değildir. 99da
çıkan bir kanun. O kadar çok örnek var ki.
Örnek 2:
Üst kurulların tamamı
Örnek olarak BDDKyı ve TMSFyi
veriyorum. Kuruluş kanunu
Tarih ne zaman? 1999 yine. 6ncı maddesi,
diğerinin 15inci maddesi: Fon -yani TMSF ve üst kurullar- 1050
sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa -yani Mali Kontrol Kanununa- Kamu
İhale Kanununa ve 832 sayılı Sayıştay Kanununa tabi
değildir. Yani, tüm harcamaları Sayıştayın denetimi
dışındadır.
Devam
edelim: 582 sayılı Afetten Doğan Zararların Giderilmesi
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname çerçevesinde yapılan
harcamaların hiçbir tanesi Sayıştay denetimine tabi değil,
dışında tutulmuş. 576 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname çerçevesinde yapılacak harcamalar, 587 sayılı Zorunlu
Deprem Sigortasına Dair Kanun Hükmünde Kararname kapsamında
yapılan harcamalar
Sayısız
örnekleri var bunların. Bunların tamamı Sayıştayın
denetimi dışında tutulmuş. KİTler (kamu iktisadi
kuruluşları) Sayıştayın denetimi
dışında. BİTler (belediyelerin iktisadi
kuruluşları) Sayıştayın denetimi
dışında. Bunların hepsi denetimi dışında ve
askerî mallar Sayıştayın denetimi dışında. Kurum
olarak son derece sınırlı birkaç kurum var, genel bütçeye dâhil
kuruluşlar var Sayıştay denetiminde, onun da içeriği
boş çünkü denetim biçimi son derece sığ, belge üzerinden son
derece etkisiz bir denetim. Sayıştayın kuruluşundan
beri yapılan denetim bu şekildeydi
değerli arkadaşlar.
Evet,
şimdi bakın, Sayıştay Kanunu -biraz önce ifade etmeye
çalıştım- 2010 yılında değiştirildi. 2010
yılında teklif olarak verildi ve bu teklifte imza sahiplerini
okuyorum: Şahsım, Mustafa Elitaş, Ayşe Nur
Bahçekapılı, Bekir Bozdağ, Suat Kılıç ve devam ediyor
yani AK PARTİli milletvekilleri tarafından hazırlanan teklif
Türkiye Büyük Millet Meclisine sunuldu ve bu Sayıştay Kanunu
yasalaştı, yürürlüğe girdi.
Bakın,
bir 82nci maddesi var yeni yürürlüğe konulan bu Kanunun. Elbette
muhalefet de destek verdi ama sonuç itibarıyla burada Meclisin
çalıştırılmasından iktidar grubu sorumludur, bu da bir
gerçek. Bakın, 82nci maddesi var 6085 sayılı Kanunun, çok
önemli değerli arkadaşlar. AK PARTİ Hükûmetinin, AK PARTİ
Grubunun denetim konusundaki yaklaşımını göstermesi
açısından inanılmaz bir düzenlemedir bu. Bakın, aynen
şöyle 6085 sayılı Kanunun 82nci maddesi: Diğer
kanunların Sayıştay denetiminden istisna veya muafiyet
tanıyan hükümleri ile bu kanuna aykırı hükümleri yürürlükten kaldırılmıştır.
Bir madde ile geçtiğimiz dönemlerde çıkartılan, bizden önceki
dönemlerde çıkartılan, sayısız kurumla ilgili kanunlarda
yer alan ve Sayıştay denetimi dışına çıkaran tüm
hükümleri bir maddeyle yürürlükten kaldırdık ve bir anda hepsi
Sayıştay denetimine tabi hâle geldi. Kamu iktisadi
kuruluşları var mı? Var. Sayın Aslanoğlu, var,
biliyorsunuz. Belediye iktisadi kuruluşları var mı Sayın
Aslanoğlu? Var. Daha önce
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Evet.
BAŞKAN
Sayın Canikli, isimle hitap ettiğinizde beraberinde birçok sorun
çıkarırsınız, siz Genel Kurula hitap edin lütfen.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Tamam Sayın Başkanım, tamam.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Tamam efendim. Sayın
Başkanım, bitiminde
Bana sataştı.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Dolayısıyla, bunların hiçbir
tanesi Sayıştay denetimine tabi değildi. Bakın,
belediyelerin iktisadi kuruluşları
Hangi belediyelerin daha çok
iktisadi kuruluşları var? İstanbul Belediyesi, Ankara
Belediyesi, AK PARTİli belediyeler. Öyle değil mi? AK PARTİli
belediyeler değerli arkadaşlar. Biz, kendi belediyelerimizin iktisadi
kuruluşlarının yaptığı ciddi harcamaları,
denetim dışındaki harcamaları -elbette kendi iç denetimi
var ama mali denetim anlamında söylüyorum, hiç denetime tabi
tutulmamış yıllardan beri- denetime tabi tutulmamış bu
harcamaları denetim kapsamına alıyoruz. Kendi
kurumlarımızın, Hükûmete bağlı kurumların
yaptığı harcamaları denetim kapsamına alıyoruz.
Bu bir fikir vermiyor mu değerli arkadaşlar? AK PARTİnin ve
hükûmetlerinin bu konudaki samimiyetini, yani denetim kapsamına
alınmasıyla ilgili samimiyetini, yaklaşımını
ortaya koyması açısından önemli değil mi? Geçtiğimiz
yıllarda on yıllarca uygulandı 832 sayılı
Sayıştay Kanunu. Neden bunları denetim kapsamına
almadınız? Geçmişteki hükûmetlere soruyorum. Neden kimse
almadı, neden kimse akıl etmedi? Denetimden kaçan bir hükûmet bunu
yapabilir mi? Biz denetimden kaçmıyoruz.
Sadece
bu kadarla değil, bakın, reform mahiyetindeki bir başka
düzenleme şu: Bakanların yetkisindeki, uhdesindeki denetim yetkisini
büyük oranda kaldırdık, yani teftiş kurullarını
kapattık, dış denetim çerçevesinde bu yetkileri
Sayıştaya devrettik değerli arkadaşlar. Hangi kanunla?
İşte bu 6085 sayılı Kanunla,
çıkardığımız bu kanunla.
BÜLENT
KUŞOĞLU (Ankara) İç denetim farklı, dış denetim
farklıdır, karıştırdınız.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Düşünebiliyor musunuz, Hükûmet, bakanlar
kendi denetim kapsamındaki yetkilerini
Çünkü teftiş kurulları
kime bağlıydı bakanlıklarda? Bakana bağlı,
bakanın talimatıyla hareket eder, bakanın talimatıyla
teftiş yapar ve yapılan teftiş neticesinde oluşturulan
raporlar bakanların talimatıyla yürürlüğe girer değerli
arkadaşlar. Bunu da kaldırdık ve bu yetkiyi Sayıştaya
devrettik. Sayıştay kim? Sayıştay, Hükûmete bağlı
bir kurum değil, özerk bir kuruluş. Yani Hükûmet, bakanlar kendi
yetkilerini, denetim yetkilerini daha objektif olsun, daha nötr olsun ve daha
iyi görebilsinler diye, daha iyi denetlenebilsinler diye -kendi kurumları,
bakanlıklar- bu yetkilerini kime devrediyorlar?
BÜLENT
KUŞOĞLU (Ankara) İç deneticiler ne oldu, iç deneticiler?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Sayıştaya devrediyorlar değerli
arkadaşlar. Bakın, yüz yıl uygulandı Sayıştay
Kanunu belki, hiçbir hükûmet bunu yapmadı, yapamadı, bunu AK
PARTİ yapıyor. Kendine güvenmese ya da suistimal ya da soygun, yani
tırnak içerisinde söylüyorum, eğer öyle bir en ufak aklından bir
şey geçen bir iktidar bunu yapabilir mi, buna cesaret edebilir mi? Kendisi
dışındaki bir kurumun kendisini denetlemesini, kendisine tabi
olmayan, kendisinden emir almayan bir kurum tarafından denetlenmesini
sağlayabilir mi değerli arkadaşlar? Bu bir reformdur. Bu, AK
PARTİ hükûmetlerinin ve AK PARTİ Grubunun samimi olarak denetlenme
isteğini çok net bir şekilde ortaya koymaktadır. Buna
aslında teşekkür edilmesi gerekir, bunun takdir edilmesi gerekir.
Hiçbir hükûmetin bu konuda yapamadığını son derece samimi
bir yaklaşımla hayata geçiren bir hükümettir AK PARTİ
hükûmetleri ve Grubu değerli arkadaşlar. Bunları tarih yazacak.
Bakın,
aynı şey KİTler için geçerli. KİTler -kamu iktisadi
kuruluşları- daha önce, bir zamanlar, biliyorsunuz ekonomide çok
büyük ağırlığa sahiptiler, ciddi kaynaklar
kullanıyorlardı, hâlen de öyle. Kim denetliyordu?
Başbakanlığa bağlı Yüksek Denetleme Kurulu denetçileri
tarafından denetleniyordu yani o da yürütme organının
altında oluşturulan bir yapı tarafından denetleniyordu.
Şimdi kapatıldı, olduğu gibi Sayıştaya devredildi
6085 sayılı Kanunla. Şu anda KİTler de Sayıştay
tarafından denetleniyor.
Bu
noktada sormak lazım değerli arkadaşlar? Denetim konusunda kim
samimi? Bugüne kadar geçmiş hükümetlerin uygulamaları ortada, AK
PARTİ Hükûmetinin niyeti, tavrı, yaklaşımı ortada.
Çünkü, denetim demek suistimal ihtimallerinin minimize edilmesi demek. Denetim
çoğaldıkça, denetim arttıkça, denetim ihtimali yükseldikçe
değerli arkadaşlar, kaçakları kapatırsınız,
kaçakları. Yani, kendinizin yapacağı denetim ciddi anlamda
birtakım sıkıntılar içerebilir, önyargılı davranılabilir,
bu doğaldır. Yani, düşünün, bir bakan, kendisine bağlı
kurumları yine kendisine bağlı bir kurum tarafından
denetlettiriyor. Uygulama böyleydi. Orada, tam istediğimiz anlamda,
evrensel standartlarda, özerk, bağımsız bir denetimin
yapılması mümkün değil. Denetim ancak idareye bağlı
olmayan, idareden emir almayan, talimat almayan, hiçbir açıdan; mali
açıdan, yönetsel açıdan idareye, hükûmete, yönetime bağlı
olamayan bir kurum tarafından yapılması hâlinde anlam ifade
eder. Bizim yaptığımız da budur değerli arkadaşlar,
Allah aşkına. Dolayısıyla, bütçenin görüşmelerinin
başından beri muhalefetin bu konuda söyledikleri en hafif ifadeyle
haksızlıktır, haksızlıktır. Bu Hükûmetin sadece
takdir edilmesi gerekir, böyle bir adıma cesaret ettiği için, böyle
bir uygulamaya karar verdiği için. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Şimdi,
bakın, değerli arkadaşlar; getirdiğimiz bu yasayla
başka şeyler de yaptık. Sayıştaya yeni denetim
konuları, alanları verdikten sonra onların da
raporlanmasını istedik ve Türkiye Büyük Millet Meclisine
gönderilmesini istedik. Yeni raporlar, hiç bugüne kadar üretilemeyen, hiç
bugüne kadar Sayıştayın gündeme getirmediği raporlar ilk
defa 6085 sayılı Kanunla üretilip Türkiye Büyük Millet Meclisine
gönderilir hâle geldi. İşte bu raporlar bunlar değerli
arkadaşlar. Daha önce hiçbir hükûmet döneminde gelmeyen, gündemde olmayan
raporlar bunlar. En ayrıntılı bir şekilde her bir kurum
için bir rapor geliyor, her bir kurum için, ne varsa. Yani gözden kaçacak en
ufak bir durum, bir icraat, bir harcama söz konusu değil, mümkün
değil. Öyle bir yetki verdi ki Sayıştaya bu yasayla Türkiye
Büyük Millet Meclisi, öyle bir yetki verdi ki yani hiçbir şekilde, zerre
kadar bir harcamanın gözden kaçması kesinlikle mümkün değil.
Hukuka aykırı bir harcamanın Sayıştayın gözünden
kaçması kesinlikle mümkün değil. Onun ötesinde, daha da ileri, hatta
Kanuna uygun, mevzuata aykırı değil ama daha iyisi
olabileceğini gördüğün bir uygulama varsa onu da bize bildir.
diyoruz Sayıştaya, bakın, daha da ileri giderek. Normal harcama
kanuna uygun, herhangi bir problem yok, mevzuata uygun bir şekilde bir
harcama yapılmış, herhangi bir harcama, herhangi bir icraat ama
eğer sen, Sayıştay, yine, buna rağmen, başka
şekilde yapılması noktasında, daha iyi olur noktasında
bir görüşün, bir kanaatin varsa onları da bize bildir, idareye de
bildir, Türkiye Büyük Millet Meclisine de bildir diyoruz.
Düşünebiliyor
musunuz, yani sadece olay hukuka uygun harcamaların yapılması
değil, aynı zamanda etkili yapılması noktasında da bir
denetimi kendi elimizle açıyoruz değerli arkadaşlar, düşünün
yani. Eğer bu konuda en ufak bir tereddüdümüz olsa, bir korkumuz olsa, bir
sıkıntımız olsa böyle bir şey yapma imkânı
olabilir mi? Olabilir mi? Olamaz çünkü herhangi bir şekilde suistimal ya
da yolsuzluk noktasında bir şüphesi olan herhangi bir fiilin
dış denetimini rahatlıkla verebilir misiniz, buna cesaret
edebilir misiniz? Edemezsiniz çünkü hemen ortaya çıkar, hemen tespit
edilir. O yüzden öyle bir korkumuz yok değerli arkadaşlar, AK
PARTİnin öyle bir problemi yok.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Bu kadar yapma ya! Halk Bankası KİT değil
mi?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Tam aksine, bütün kapıları, bütün
kaçakları -biraz sonra da ayrıntılarıyla
tartışacağız- kapatmaya çalışıyor,
kapatıyor. En önemli kapattığımız alanlardan bir
tanesi Sayıştay denetiminin içeriği ve kapsamının
genişletilmesidir. Hem içeriği çok etkili bir denetim hâline
getiriliyor hem de daha önce denetim dışında olan
harcamaların, Sayıştay tarafından denetlenemeyen çok büyük
kuruluşların denetim altına alınması suretiyle ciddi
anlamda muhtemel kaçaklar ortadan kaldırılmıştır
değerli arkadaşlar.
Yeni
ilave edilen raporlar var, bakın: Dış denetim genel
değerlendirme raporu ilk defa ihdas edildi ve geldi, geçen yıl yoktu,
ondan önceki yıllarda da yoktu, önceki hükûmetler döneminde de yoktu.
Faaliyet genel değerlendirme raporu, mali istatistikler genel
değerlendirme raporu ve kurum değerlendirme raporları. Bu
raporların özelliği şu: Bu raporlar hukuka uygun olup
olmadığını denetlemiyor, onun raporu başka,
yargılamaya
Biraz önce söyledim; bunlar sadece görüş bildiren
raporlar, kanaat bildiren, yol gösteren raporlar değerli arkadaşlar.
Onu dahi istiyoruz, düşünün yani o kadar kendimize güveniyoruz ve o kadar
yani
Hani bizim gözümüzden kaçmış, hukuka uygun ama daha iyisi
yapılabilir bir iş veya bir durum tespit edilirse onu da raporlasınlar
ve ufkumuzu açsınlar, yol göstersinler, bu konuda farklı bir
bakış açısıyla bir değerlendirme imkânı ortaya
çıksın. O zaman çok daha sağlıklı, çok daha etkili bir
denetim ortaya çıkar.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, tabii, çok fazla zaman da kalmadı.
Sanıyorum bu konu büyük oranda anlaşıldı yani bütçenin
görüşmelerinin başından beri bu konuyla ilgili söylenenlerin
hiçbir tanesi doğru değil. Başka ifade kullanmıyorum.
Hiçbir tanesi doğru değil.
ENGİN
ALTAY (Sinop) Diyorsun!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Belki bir kısmı bilgi
eksikliğinden kaynaklanabilir ama ben kasıt olduğu ihtimalini
açıkçası düşünmüyorum, düşünmek de istemiyorum.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bakın, başka
yanlışlıklar yapılıyor. Sayın
Kılıçdaroğlu geçtiğimiz hafta TİSK Genel Kurulunda bir
konuşma yaptı. TİSK Genel Kurulunda şöyle dedi, bakın,
aynen kelime kelime okuyorum Sayın Kılıçdaroğlunun
TİSK Genel kurulunda yaptığı konuşmayı: 2014
bütçesine 15 milyar lirayı aynen okuyorum- eski parayla 15 katrilyon
lirayı belediyelere vermek üzere niye koyuyorsunuz? Yerel seçimler var.
Benim vergimle, benim ödediğim vergimle, benim aleyhime olacak bir seçim
sonucu elde etmek için para koyuyorsunuz oraya. İnsanda biraz vicdan olur
ve öyle bir yere koymuşlar ki, E cetveline, kimse fark etmesin diye. Yani
Sayın Kılıçdaroğlu Hükûmet bütçeye belediyelere özel
olarak göndermek üzere 15 milyar lira yani 15 katrilyon lira bir para
koymuş. diyor. Aynen böyle. Bütün kamuoyu
Canlı olarak ben de
dinledim ve dinlediğimde gerçekten şok oldum bir anda, yani
televizyonda canlı olarak izliyordum şeyi.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, işin esası ne biliyor musunuz? Bu 15
milyar lira YÖK ve 104 tane üniversiteye Hazine yardımı olarak
gönderilecek paralar değerli arkadaşlar, bütçenin ilgili tertibine
konulmuş olan para. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Ve
YÖKün ve üniversitelerin bütçesi de bu paralardan oluşuyor. Kanun
gereği bu paralar her yıl bütçeye konuluyor ve gönderiliyor. Yani
hâlbuki, bakın, CHP Grubunda da gerçekten bu işi bilen çok kaliteli
uzman arkadaşlarımız var. Mesela Sayın Hamzaçebiye ya da
herhangi bir arkadaşımıza sorulsa, çok rahat bir şekilde
Yani öyle ağır bir suçlama ki baktığınız zaman, 15
milyar lirayı koyuyorsunuz gizli kapaklı ve bunu yandaş
belediyelerinize seçimi etkilemek amacıyla harcayacaksınız.
diyor.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Doğru, haklısın, evindeki 1,5 milyon dolardan
daha ağır bir suçlama bu!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Geleceğiz, hepsine geleceğiz.
Yani
gerçekten çok ağır bu suçlama.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Haklısın Canikli, haklısın, çok
ağır suçlama!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Öyle değil mi değerli arkadaşlar?
Çok ağır bir suçlama. Yani ama işin esası bu, öyle bir para
falan yok, öyle bir şey söz konusu değil. O para normal, bütçeye her
yıl konulan ve 104 üniversitenin bütçesini, kaynağını
teşkil eden para, bütçeden aktırılan para, hepsi bu.
Dolayısıyla, bakın
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Çok haklısın Canikli, çok ağır suçlama bu!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Hayır, ben suçlamıyorum.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Çok ağır; 1,5 milyon dolardan daha ağır
bir suçlama bu!
BAŞKAN
Lütfen
Sayın Akar lütfen.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Lütfen yapmayın, suçlama o değil,
suçlama Sayın Kılıçdaroğlunun suçlaması, ben cevap
veriyorum. Bakın değerli arkadaşlar, ben cevap veriyorum.
BAŞKAN
Siz Genel Kurula hitap edin Sayın Canikli.
Lütfen
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Evet, evet, hatta ayakkabı kutularından daha
ağır!
BAŞKAN
Sayın Akar, olmuyor.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Çok ağır bir suçlama Sayın Başkan!
BAŞKAN
Ama cevap verecek arkadaşlarımız var canım.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Belge burada, bütçenin ilgili tertibinin
fotokopisi burada. Ben kimseye bir suçlamada bulunmuyorum
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Kahroldum şimdi!
BAŞKAN
Cevap verecek arkadaşlarımız var. Lütfen
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Ama yani en hafif ifadeyle, eksik bilgiden
kaynaklandığını zannediyorum.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) 7 tane kasa var benim evimde Canikli!
Çok
ağır suçlama yani!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Değerli arkadaşlar, yani ne
yapalım, böyle bir yanlış bilgiye cevap vermeyelim mi
değerli arkadaşlar? Kamuoyunu bilgilendirmemiz gerekiyor. İşte
onun için kara propaganda diyorum. Yani bütçe görüşmelerinin
başından beri buna benzer eksik bilgilerle yorum ve
değerlendirmeler yapılıyor, çok ağır suçlamalarda
bulunuluyor. Onu söylememiz lazım, açıklığa
kavuşturmamız lazım.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Suç orta yerde, her şey orta yerde Canikli, her
şey orta yerde.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Biz AK PARTİyiz, AK PARTİde böyle
şeyler olmaz değerli arkadaşlar, olmaz, boşuna
uğraşmayın, bulamazsınız, on iki yıldan beri
bulamazsınız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Alkış, alkış, çok ağır suçlama!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Şimdi, bakın
(CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen sükûneti muhafaza edelim.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Sayıştay denetiminin içeriğinin ve
kapsamının bu kadar genişletilmesinin temel bir nedeni var:
Amacımız, muhtemel suistimal, hukuk dışı harcamalar
varsa onların kapatılmasına yöneliktir değerli
arkadaşlar. Evet, başka hiçbir amacı yoktur, başka hiçbir
anlamı yoktur.
Bununla
sınırlı değil sadece, bu çerçevede, bu amaçla
yaptığımız düzenlemeler bu kadarla sınırlı
değil.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Hırsızlığı anlatın.
Hırsızlıklar var hırsızlıklar!
BAŞKAN
Sayın Tanal
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Sayın Başkan, iktidar
hırsızlıkları anlatacak.
BAŞKAN
Sayın Tanal, bakınız
Sayın
Canikli, bir dakikanızı rica edeyim.
Arkadaşlar,
biz burada müzakereleri İç Tüzüke uygun yönetmeye, yürütmeye
çalışıyoruz. Şu yaptığınızın
İç Tüzükte yerini bana söylerseniz ben size istediğiniz süreyi
vereceğim, ne söyleyecekseniz söyleyin.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Evet, İç Tüzükte yeri var.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Sayın Başkan, milletvekilliğiniz dönemizdeki
tutanaklarınıza bir bakın.
BAŞKAN
Bu doğru bir şey değil
canım. Olmaz, lütfen
Ya, toplantı yapıyoruz olmuyor, ikaz
ediyoruz olmuyor, rica ediyoruz olmuyor.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Bakın, ahlaklı parlamentoysa Sayın
Başkan, hırsızlığı kabul etmez parlamento!
BAŞKAN
Arkadaşlar, böyle bir müzakere
usulü yok. Biraz sonra da sizin adınıza konuşmalar
yapılacak, o zaman da bu gruptan söz atılırsa biz bu işin
içinden nasıl çıkacağız ya! Topu topu çok az sayıda
arkadaşımız Genel Kurulun insicamını bozuyor.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Ama siz söz veriyorsunuz.
BAŞKAN
Yapmayın, böyle bir şey
yani
Gelin, şu İç Tüzükte söylediğinizin,
yaptığınızın yerini gösterin bize. Rica ediyoruz.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Milletvekilliğiniz döneminde ki tutanaklara bir
bakın Sayın Başkan.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Canikli.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii,
bazı arkadaşlarımızın ezberleri bozuldu. Yani, onun
bir rahatsızlık vermesi son
derece doğaldır.
MUSA ÇAM
(İzmir) Bakanların çocukları ortada
BAŞKAN
Sayın Çam, aynı şeyi size de söylüyorum. Söyleyeceğiniz
bir şey varsa kürsüye gelir söylersiniz.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Vermiyorsunuz
Vermiyorsunuz
Söz vermiyorsunuz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Yapmayın, böyle bir usul yok ki. Böyle bir usul yok.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sayın Canikli doğru söylemiyor, bana söz verecek
misiniz?
BAŞKAN
Ya, devam etmeyin böyle bir şeye.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Biz doğruları söylüyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın grup başkan vekilleri sizden de rica ediyorum
Bakın,
böyle bir şey yok, biraz sonra da siz konuşacaksınız. Her
önüne gelen söz atarsa nasıl götürürüz biz bu işi?
Buyurun
Sayın Canikli
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Evet,
değerli arkadaşlar, işte böyle. Yani, iftiraların ne kadar
yersiz, gerçek dışı olduğu ortaya konulunca bazı
rahatsızlıklar ortaya çıkabiliyor.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Bravo! Bravo!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla)
Şimdi, bakın değerli arkadaşlar, bu kadarla
sınırlı değil; Kamu İhale Kanunu uygulaması
bizden önceki hükûmet döneminde 22 Haziranda değiştirildi ve daha
önce kamu ihale kapsamı dışında kalan birçok kuruluş, hatta
kuruluşların önemli bir bölümü Kamu İhale Kanunu kapsamına
alındı yani bunun sayısız örnekleri var; mesela,
KİTler -yine biraz önce konuştuğumuz- BİTler vesaire,
bunların hiçbirisi harcamalarında ihaleli yapmıyorlardı,
daha doğrusu kendileri tarafından belirlenmiş ve rahatlıkla
suistimale konu olabilecek ihale yöntemleriyle harcamalarını
yapıyorlardı. 57nci Hükûmet döneminde, bizden önceki hükûmet döneminde
bu yasa değiştirildi ve bütün bu kara delikler kapatıldı.
Yani, 22 Haziran 2002 tarihinde, AK
PARTİ Hükûmetinin iktidara gelişinden beş ay önce ama
uygulaması büyük oranda bizim hükûmetler, AK PARTİ hükûmetleri
döneminde yapıldı. Bu kanun 2002nin Haziran ayında
yürürlüğe girdi, değiştirildi ancak uygulaması AK
PARTİye nasip oldu. Elbette bu değişiklik önemlidir çünkü
gerçekten yapılması gereken yapılmıştır.
Şimdi,
bakın, değerli arkadaşlar, bu kanundan önce, birçok kurum,
KİTler başta olmak üzere, kamu iktisadi kuruluşları, yeni
oluşturulan kurumların tamamı ihalelerini,
alımlarını, satımlarını tamamen keyfî uygulamaya
yol açabilecek yöntemlerle yapıyorlardı. Ayrıca kanunda davetiye
usulü denilen bir mekanizma, bir sistem çokça kullanılıyordu ve
devletin yaptığı harcamaların çok büyük bir bölümü
kapalı teklif usulüyle yapılmıyordu, onun
dışındaki yöntemlerle yapıyordu ve o nedenle de zaten hemen
hemen her ihaleyle ilgili birtakım sıkıntılar o zaman
gündeme gelirdi, kamuoyunun gündemini meşgul ederdi. Bu kanunun
yürürlüğe girişinden sonra bütün bunlar, hepsi ortadan
kaldırıldı değerli arkadaşlar, hepsi ortadan
kaldırıldı, hepsi kamu ihale mevzuatı kapsamına
alındı ve çok belli istisnalar dışında, işte
belli rakamın altındaki alımlar hariç, onun dışındaki
tüm alım, satım, yapım, hepsi kapalı teklif usulüyle ve
gerçekten minimum maliyet, devlete minimum maliyet sağlanabilecek bir
rekabet ortamıyla yapılır hâle geldi.
AK
PARTİ döneminde kamu harcamalarının yüzde 90ından
fazlası, ihale kapsamına giren harcamaların yüzde 90ından
fazlası kapalı teklif usulüyle yapılmış değerli
arkadaşlar. Daha önceki dönemlerde yüzde 30un altında bu oran. Ne
demektir bu? Bu şu demektir: Rekabetin sağlanmadığı ve
kapalı teklif usulü yönteminin uygulanmadığı ihale yöntemlerinde suistimal ve yolsuzluk
ihtimali kesinlikle çok daha kuvvetlidir ve bu açıdan
karşılaştırıldığında AK PARTİ
döneminde yapılan harcamaların yüzde 90ından
fazlasının herhangi bir suistimalin olma ihtimali sıfıra
yakın olan kapalı teklif usulüyle yapıldığı
dikkate alınırsa aradaki suistimal ve yolsuzluk açısından
da fark çok net bir şekilde ortaya çıkar değerli
arkadaşlarım. Biz de bu kanunu değiştirmedik ve çok
kuvvetli bir şekilde bu kanunun uygulamasını yaptık.
Yüzde
10 denilen kısım da belli limitin altında kalan
harcamalardır, ayrıca çok büyük harcamalardır. Mesela FATİH
Projesi gibi Marmaray Projesi gibi, onlar da esasında yine bütün
dünyanın gözü önünde ihaleyle yapılıyor değerli
arkadaşlar, canlı yayınlanıyor. Yani, bu uygulamalar,
tabii, bütün ihalelerin bütün dünyanın gözü önünde canlı, kameralarla
yayınlanması AK PARTİ hükûmetlerinin tipik uygulamalarından
bir tanesidir, geçmişte buna benzer hususları göremezdiniz.
Sadece
bu kadarla değil. Bakın, geçmişte suistimalin ve
yolsuzlukların önemli araçlarından, kaynaklarından bir tanesi
kamu bankaları idi değerli arkadaşlar, ciddi bir kaynaktı
bu anlamda bakıldığında. Özellikle siyaset kurumu bu yolla
çok büyük kamu kaynağını yandaşlarına
aktarıyordu. Bunun sayısız dosyaları, yüzlerce, binlerce örnekleri
var, ayrıntılara girmeyeceğim. Yani, bir milletvekili ya da bir
bakan geçmişte kamu bankaları müdürlerine telefon açarak,
bankacılık mevzuatının gerektirdiği hassasiyetlere
riayet etmeden ve daha sonra da geriye dönmeyecek olan krediler verdiriyorlar
değerli arkadaşlar. Sayısız örnekleri var bunların ve
o nedenle, zaten, bakın, kamu bankacılık sisteminin bu
şekilde kötü yönetimi ve suistimale konu olması nedeniyle ortaya
çıkan zararın 117,2 milyar doları AK PARTİ hükûmetleri
tarafından ödenmiştir değerli arkadaşlar, evet, 117,2
milyar dolar. Bu, nedir biliyor musunuz? Bu, geçmişte bankacılık
sistemi üzerinden yapılan suistimallerin faturasıdır. Peki, on
bir yıldan beri AK PARTİ hükûmetleri tarafından yönetiliyor. Bir
kuruşluk bir fatura var mı değerli arkadaşlar? Yok;
sıfır, sıfır. Hatta, tam aksine, kamu bankaları daha
önce suistimalin ve zararın kaynağı olurken, on yılda kamu
bankaları hazineye temettü dağıtımı ve vergi yoluyla
tam 31,5 milyar lira kaynak aktarmış değerli arkadaşlar.
Bakın, aradaki farkı görün.
ENGİN
ALTAY (Sinop) Doğru, kasada yer bulamamışlar, eve
saklamışlar paraları!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Yani, bir tarafta suistimal ve zarar nedeniyle
ödenen 117,2 milyar dolar, AK PARTİ hükûmetleri tarafından ödenen
Faturayı biz ödüyoruz, sorumlusu biz değiliz, başkaları
yapıyor ama biz ödedik bunları ve bu dönemde ise bir tane suistimal
söz konusu değil, öyle bir durum veya bir batak söz konusu değil.
Bırakın onu, onun üzerine bu kamu bankaları kâr üretmeye
başlamış, temettü dağıtmış, vergi
ödemiş ve bu şekilde on yılda bütçeye, hazineye tam 31,5 milyar
lira kaynak aktarmış değerli arkadaşlar. Sadece bunun -tabii
zaman çok daraldı- birkaç rakamla bu soygunun -geçmişte- boyutunu
ortaya koymak istiyorum. Bakın, Ziraat Bankasının 2002
yılında batak kredi oranı yüzde 11,7. İnanılmaz bir
rakam. Yüzde 11,7si batmış. Halk Bankasında bu oran yüzde 48,8
değerli arkadaşlar. Temerrüt faizleriyle birlikte hesap
edildiğinde, 2002 sonu itibarıyla, Halk Bankasının
işlemiş faiziyle birlikte batak kredilerinin toplam kredilere
oranı yüzde 95 değerli arkadaşlar; yüzde 95, batmış,
batırılmış. Yani bu, sadece 2002ye özgü değil, sadece
1999 için değil, ta eskiden gelen bir süreç, çok eskiden gelen bir
birikimin sonucu bu. Aynı şekilde Vakıfbank, yüzde 24,2 batak
kredi oranı. Verilen kredinin yüzde 24ü batmış. Niye
batıyor? Biraz önce anlatmaya çalıştığım
nedenlerle batıyor, suistimale konu olduğu için batıyor,
yolsuzluğa konu olduğu için batıyor. Peki, bu oranlar
nasıl, ne hâle gelmiş şu anda değerli arkadaşlar?
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) - Niye tutuklamadın bunları Canikli?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Ziraat Bankasında bu oran yüzde 3, yüzde
11,7 olan oran yüzde 3e düşürülmüş. Halk Bankasında yüzde 48,8
olan batak kredi oranı yüzde 3e düşürülmüş. Yüzde 24,2 olan
Vakıfbanktaki batak kredi oranı yüzde 3,7ye düşürülmüş
değerili arkadaşlar.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) - Nasıl düştüğünü söyleyeyim mi?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Bu ne demektir biliyor musunuz? En az 200 milyar
liralık yani eski hesapla 200 katrilyon liralık bir
kaynağın suistimale konu edilmemesi, oradan alınması, daha
önce suistimale konu edilen, soyguna konu edilen kaynağın
alınıp hazineye aktarılması anlamına geliyor
değerli arkadaşlar. Yani bunun için bir teşekkür edilmesi
gerekmez mi? Takdir edilmesi gerekmez mi Allah aşkına? Tamam,
eleştirin bir şey demiyoruz, eleştiriyorsunuz zaten. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Ama şu tablo çok net
bir şekilde ortada, bir şey gösteriyor, bir şey söylüyor bu
tablo, bunu görmezden gelemezsiniz. Marifet iltifata tabidir. Zaten,
yanlışlıklar varsa onlara eleştirileri en ağır
şekilde yapıyorsunuz. Bir itirazımız yok, yapın. Ama
şu güzel şeyleri de değerli arkadaşlar, yani bunu biz yapıyoruz,
bunu bu ülkenin evlatları yapıyor, Türk milletinin evlatları
yapıyor yani bunu da gelin, söyleyin: Tamam,
yanlışlarınız var ama şunlar, şunlar da güzel
şeyler, hakikaten takdir ediyoruz, tebrik ediyoruz. Bir şey
kaybetmezsiniz değerli arkadaşlar. İnanın, hiçbir
kaybınız olmaz bunları söylemekle.
Şimdi, değerli
arkadaşlar
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bak, tutanağa
da yazdılar AKP Grubundan mahcup ve utangaç alkışlar diye.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) Hiç öyle bir sorunumuz yok bizim yani biraz sonra o konuya da
geleceğiz, onları da şey yapacağız.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bu kadar isteksiz
alkış olur mu bütçe görüşmesinde!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) Şimdi, bakın, sadece o kadar değil, Türkiye'de
geçmiş yıllarda yolsuzlukların yoğun bir şeklide
yaşandığı alanlardan bir tanesi de özelleştirme uygulamalarıdır.
Bahsettiğimiz rakamlar 10 milyon dolar, 5 milyon dolar, 50 milyon dolar
değil arkadaşlar, milyarlarca dolardan bahsediyorum ben, milyarlarca
dolardan. Bakın, bir bankacılık sisteminin faturasının
117,2 milyar dolar, düşünün, bir de etmesi gereken kârlar,
dağıtması gereken temettülerle birlikte hesap ettiğiniz
zaman 125 milyar dolardan bahsediliyor, 125 milyar dolar, hayal edin. Hayal
bile edemiyor insan. Aynı şekilde, geçmiş yıllarda
suistimalin yoğun olarak kullanıldığı alanlardan bir
tanesi de özelleştirme uygulamaları değerli arkadaşlar,
özelleştirme uygulamaları.
Özelleştirme, bir devlet politikası olarak 1986
yılında başladı -yani hükûmetlerin üzerinde ve ötesinde-
devam etti ve devam ediyor, bizim AK PARTİ hükûmetleri döneminde de devam
etti. 1986dan 2002nin sonuna kadar toplam 190 tane kamu iktisadi
kuruluşu aşağı yukarı özelleştirildi. Bunlar
içerisinde büyük iktisadi kuruluşlar da var; banka da var, GSM
şirketleri de var, barajlar da var, hepsi var. On altı yılda
satılan 190 tane iktisadi kuruluş, elde edilen özelleştirme
geliri ne kadar? 8 milyar dolar değerli arkadaşlar, 8 milyar dolar.
AK PARTİnin on bir yıllık uygulamasında özelleştirme
konusu edilen işletme sayısı yani büyük şey olarak 120 tane
kamu iktisadi kuruluşu özelleştirilmiş. On bir yılda 120
tane iktisadi kuruluş özelleştirilmiş, elde edilen gelir ne
kadar, Hazinenin kasasına giren rakam? Tam 44 milyar dolar. Bir tarafta
on altı yıl, 190 tane satılan kurum 8 milyar dolar elde edilen
hasılat, hazineye giren para; diğer tarata 120 tane satılan
işletme, 44 milyar dolar elde edilen para değerli arkadaşlar. Bu
ne demektir? Bu şu demektir: Geçmiş yıllarda özelleştirme
uygulamalarında peşkeş demektir. Evet, bakın, bir tanesini
Yani ilginç bir örnek var, onu hatırlatmak istiyorum, hepiniz
hatırlayacaksınız.
Şimdi,
AK PARTİ hükûmetleri döneminde özelleştirmeler, diğer büyük
ihalelerde olduğu gibi, canlı yayınla yapılıyor.
Geçmişte, özelleştirmeler, Başbakan gece telefon açıyor
iş adamına -bizden önceki hükûmetler döneminde- Sen, şu bankayı
satın alacaksın, şu kamu bankasını, teklif vereceksin
ve şu fiyata satın alacaksın. diyor değerli
arkadaşlar.
MUSA ÇAM
(İzmir) Hangi hükûmetler döneminde?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Neyse, yani
Bizden önceki dönemler olduğu
kesin. Yani bizden önceki hükûmetler dönemi olduğu kesin.
MUSA ÇAM
(İzmir) Ama o hükûmetlerin milletvekillerinden biri arkada Meclisi
yönetiyor, Meclisi!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Aradaki farkı göstermek için söylüyorum.
Orada özelleştirme ihaleleri, kurumları böyle satılıyor,
böyle veriliyor.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, bir cevap vereceksiniz değil mi?
MUSA ÇAM
(İzmir) O hükûmetleri söylerken, size sataşıyor size!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) AK PARTİ hükûmetleri döneminde ise ne
yapılıyor?
BAŞKAN
Lütfen
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Kameraların önünde canlı olarak veriliyor
değerli arkadaşlar.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Abdulkadir Aksu
BAŞKAN
- Cevap vermesi gerekenler verir, merak etmeyin, merak etmeyin, biraz daha
sabırlı olun.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Bakın, yine çok ilginç bir örnek vermek istiyorum:
TÜPRAŞın
İsim veriyorum, bakın, buyurun; tarih de
veriyorum, isim de veriyorum ama kimseyi de suçlamak için söylemiyorum. Bu
konuda, AK PARTİ hükûmetlerinin, suistimalin önlenmesi noktasında,
kamu kaynaklarının yerinde kullanılması noktasındaki
hassasiyetini ve samimiyetini ortaya koymak için bunları söylüyorum
değerli arkadaşlar.
Bakın,
TÜPRAŞ özelleştirildi. TÜPRAŞın yüzde 34 hissesi 2000
yılında -tekrar söylüyorum, hiçbir döneme, hiçbir şeye bir
suçlama şeyi için söylemiyorum; bir tespit, bir vakıa sadece, olay
gerçek bir olay- 1,1 milyar dolara satılıyor, 1,1 milyar dolar.
TÜPRAŞın yüzde 51 hissesi 2006 yılında, değerli
arkadaşlar, 4,1 milyar dolara özelleştiriliyor, satılıyor.
KEMAL
EKİNCİ (Bursa) Daha önce kaça satılmıştı?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Aradaki fark bu işte. İşte, bu
fark nedir biliyor musunuz? Bu fark AK PARTİnin farkıdır. Bu
para, fark, nereye giriyor, nereye gidiyor? Hazineye giriyor, devletin
kasasına giriyor
MUSA ÇAM
(İzmir) Kutuya, kutuya, kutuya!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Peki, daha önce nereye gidiyordu, daha önce
nereye gidiyordu?
MUSA ÇAM
(İzmir) Kutuya gidiyor, kutuya!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Daha önce
BAŞKAN
Lütfen, siz Genel Kurula hitap edin.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Yani mesela şu TÜPRAŞın
özelleştirmesinde 3 milyar dolarlık, 2-2,5 milyar dolarlık daha
düşük -daha önceki dönemler itibarıyla söylüyorum- daha az gelir elde
etme söz konusu. Bu para nereye gitti?
MUSA ÇAM
(İzmir) Sayın Aksuyla Sayın Çiçek cevap verecekler buna!
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Ayakkabı kutusuna!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Ben sizin takdirlerinize bırakıyorum
değerli arkadaşlar.
İHSAN
KALKAVAN (Samsun) Bırak bunu, altından bahset
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Bu ülkede, yine, en büyük kaynakların heba
edilmesi -aslında yasal suistimal diyelim- yasal soygunlardan bir tanesi
de faiz ödemeleri yoluyla gerçekleştirilmiştir bu ülkede, maalesef;
evet, faiz ödemeleri yoluyla gerçekleştirilmiştir.
Şimdi,
bakın, devraldığımızda devletin bütçesindeki
harcamaların yüzde 43ü yani 100 liralık harcamanın 43
lirası faiz ödemesi olarak birilerine aktarılıyordu değerli
arkadaşlar. Devlet, toplam, bir yıl içerisinde 100 lira para
harcıyor, bunun 43 lirasını faiz geliri elde edenlere aktarıyor.
Rakam olarak söyleyeyim: 2002 yılında bütçe harcaması
toplamı 119,6 milyar lira. Bütün, devletin tüm ihtiyaçları için
yapılan harcamaların toplamı 119,6 yani sağlık,
eğitim, altyapı, her şey; personel ücretleri, yatırım,
tarım, sosyal güvenlik, sosyal destek, ne varsa; devletin temel
fonksiyonlarını ifa etmek üzere yapması gereken
harcamaların, tümünün yapıldığı harcama rakamı bu
2002 yılında. Ne kadar? 119,6 milyar lira. 119,6 milyar liranın
51,7 milyar lirası faiz ödemesi olarak birilerine aktarılıyor ve
bunların sayıları da yani faiz geliri elde edenlerin
sayıları da 100 bini geçmiyor. Hatta, büyük rakamlar elde edenleri
aldığımız zaman bu sayı 20 binlere kadar düşüyor.
100 bin diyelim, düşünün, devletin harcamalarının yüzde 43ü 100
bin kişiye gidiyor ve yüzde 57si de 70 milyona gidiyor. Değerli
arkadaşlar, adalete bakın, sisteme bakın. Aynen böyle, aynen
böyle. Bunlar resmî rakamlar ve bizden önce üretilen rakamlar, bizden önceki
rakamlar yani bizimle alakası olmayan rakamlar. Bu, bir soygundur; bu,
soygunun daniskasıdır; bu, milletin, fakir fukaranın
parasının para babalarına, zenginlere, sermaye sahiplerine
aktarılması anlamına gelir.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Bu olaylardan sonra bari bunlardan bahsetmeyin.
Ayıptır ayıp. İnsanda biraz yüz olur, yüz.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Faiz gelirini kim elde eder? Parası olan
elde eder, öyle değil mi? Sermaye sahibi faiz geliri elde eder, gariban
vatandaş faiz geliri elde etmez. Evet, bir miktar orta kesimden de var ama
bunların oran içerisindeki payı yüzde 1in bile altında değerli
arkadaşlar. Esas, faiz gelirini elde edenler sermaye sahipleri. Tekrar
söylüyorum; Yüzde 43ü, 52 milyar, 100 bin kişiye gidiyor; 57si, kalan
para da 70 milyona gidiyor; böyle bir bütçe, böyle bir politika, böyle bir
uygulama soygundan başka
Ha, soygundur ama yasal soygundur, yasal
soygundur.
Bakın,
eğer bu oran, yani 2013 bütçesinde bu oran aynı kalmış
olsaydı değerli arkadaşlar, yani yüzde 43 olarak aynen
kalmış olsaydı, iyileşme ya da kötüleşme
olmamış olsaydı, AK PARTİ hükûmetlerinin uygulamaları
sonucunda bütçe içerisindeki faiz ödemelerinin oranı 2002deki gibi 43
olarak kalmış olsaydı bu sene bütçesinden ödenmesi gerekecek
olan rakam ne kadardı biliyor musunuz? 173 milyar lira. 2013 bütçesi 404
milyar lira, yüzde 43e oranladığınız zaman 173 milyar lira
faiz ödemesi yapılması gerekirdi. 173 milyar lira
Peki, 2013
bütçesinde faiz ödemesi ne kadar? 53 milyar lira değerli arkadaşlar.
Bu ne demektir? Bu, sadece bir yılda faizden 120 milyar lira daha az ödeme
yapılıyor anlamına gelir. Bir başka ifadeyle, eğer AK
PARTİ iktidarlarının bu yönetimi olmasaydı ve geçmiş
uygulamalar, geçmiş yönetimler aynı trendle devam etmiş
olsaydı ve kötüye de gitmemiş olsaydı
Biz
devraldığımızda faiz ödemelerinin payı, bütçe
içerisindeki payı sürekli artıyordu; bir de o var bakın. Hadi
diyelim ki, hükûmetler geldi onu durdurdu ve aynı oran kaldı, 2013
bütçesinden faize tam 173 milyar lira ödemeleri gerekirdi. Ödenen rakam ne
kadar? 53 milyar lira. Oran olarak ne kadar? Yüzde 13; yani 43 olan oran 2013
bütçesinde 13e düşürülmüştür. Sadece bir yılda, 2013 bütçesinde
bu şekilde elde edilen faiz tasarrufu, faiz geliri 120 milyar liradır
değerli arkadaşlar. Soygun, soygunun büyüklüğünü görebiliyor
musunuz? On yılın rakamını topladığımız
zaman nominal olarak 642 milyar lira yapıyor, 642 milyar lira. Esasında
kavga bu
Daha önce bu para birilerinin cebine giriyordu. Evet, aynen öyle
birilerinin cebine giriyordu ve bu birileri de güçlü birileriydi değerli
arkadaşlar. Sermaye sahipleriydi, holdinglerdi. Evet, holdingler de
paralarını yatırıma değil faize veriyorlardı.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Şimdi ayakkabı kutularına gidiyor!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - O dönemlerde, o yıllarda şirketlerin,
büyük holdinglerin faaliyet dışı gelirlerine
baktığınız zaman faaliyet gelirlerinden kat kat fazla
olduğunu görürsünüz. Nereden geliyor o paralar? Faiz gelirlerinden geliyor;
garantili para, devlet tarafından ödeniyor. Bakın, bunların
hepsi gerçek rakamlar, acı ama gerçek. Yıllar boyu bu şekilde
devletin, milletin kaynakları, paraları birilerine
aktarıldı, bütçe yoluyla aktarıldı hem de değerli
arkadaşlar.
Şimdi,
bakın, şu noktada herkesin, bu ülkede yaşayan herkesin bu sonucu
takdir etmesi gerekir. Bir teşekkürü de burada hak ediyor Hükûmet, bir
değil binlerce teşekkürü hak ediyor, değerli arkadaşlar.
Eksiğimiz vardır, yanlışımız vardır, tamam,
konuşuyoruz, ediyoruz ama şu olay
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Canikli, süreniz doldu.
Size de
ek süre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Peki, değerli arkadaşlar, bu noktada
şu soru akla gelebilir: Tamam, bu faiz ödemelerinin oranı
azaltıldı, ciddi tasarruf sağlandı, bu paralar nereye
gitti? Değil mi, güzel bir soru?
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Evet. Tam da soru bu.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Güzel bir soru, güzel.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Kutuya, kutuya.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Teşekkür ediyorum, güzel bir soru.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Bakanların çocuklarına
aktarıldığını açıkla.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Bakın, söyleyeyim: 2002 yılında
fakir fukaraya aktarılan yani sosyal yardım olarak aktarılan
para bütçenin yüzde 1i iken, 2013 bütçesinde yüzde 6,6ya
çıkartılıyor. Rakam olarak söyleyeyim: Bakın, 2002
bütçesinde Türkiyedeki tüm fakir fukaraya farklı isimler altında
yapılan yardımların toplamı 1,1 milyar lira. Tekrar
söylüyorum, 2002 bütçesini, devraldığımız son bütçe
olduğu için kullanıyorum değerli arkadaşlar. Peki, 2013
bütçesinde ne kadar? 27,4 milyar lira değerli arkadaşlar. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Para nereye gitmiş?
İşte, bu faizden gelen para.
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) Marmaraya gitti.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Hayır bitmedi. Bakın, eğitim, çok
önemli. Hani diyor ya eğitim önemli. 2002de bütçenin sadece yüzde 9,41i
eğitime ayrılırken, 2013 bütçesinde yüzde 16,8; 2014 bütçesinde
yüzde 18 öngörülüyor. Rakam olarak söyleyeyim: 2002de sadece eğitim için
ayrılan toplam ödenek, harcanan 11,2 milyar lira iken, 2013te 68 milyar
lira harcanıyor değerli arkadaşlar; 2014te de 76,5 milyar lira
ayrıldı. İşte, bakın, eğitime gitmiş para,
faizden gelen para buraya gitmiş. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sağlık
harcamaları
Sağlık harcamalarını da söyleyeyim oran
olarak, biraz hızlı geçiyorum: 2002 yılında
sağlığa yapılan toplam harcamalar yüzde 11 iken, sordunuz,
söylüyorum değerli arkadaşlar, nereye gitti bu paralar, ben de cevap
veriyorum.
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) Marmaraya gitti, Marmaraya.
MUSA ÇAM
(İzmir) Kutuya gitti, kutuya.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Onları saymıyorum.
2013
yılında yüzde 17ye çıkmış. Rakam olarak,
sağlık için, sağlığın her alanında
yapılan harcamalar 2002de 13,6 milyar lira iken 2013te bu rakam 69,4
milyar lira olmuş değerli arkadaşlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) Millete gitti, millete.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Çiftçi
Yani maalesef bazı arkadaşlar
mangalda kül bırakmaz çiftçi, köylü, memur derken ama rakamlar önemli
yani ne dediğinizin önemi yok; laf değil, icraat. Biz icraatla
konuşuyoruz değerli arkadaşlar.
Tarımsal
destek, tarıma destek 2002 yılında bütçenin yüzde 2,4ü iken
3,1e çıkartılmış.
SAKİNE
ÖZ (Manisa) Hâlâ geri ödemeleri yapamıyorlar, paraları yok,
hayvanlarını satıyorlar.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Rakam olarak 2002 yılında bütün
çiftçiye Türkiye'de yapılan toplam destek 1,8 milyar lira -2002
bütçesinde- 2013 bütçesinde 12,8 milyar lira. Yani bizden önceki hükûmetler
çiftçiyi bu kadar seviyor, biz bu kadar seviyoruz, 12 kat daha fazla seviyoruz
değerli arkadaşlar, onlardan 12 kat daha fazla seviyoruz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) Onlar da bizi seviyor.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Neden? Yani siz toplumun kesimlerine
verdiğiniz önemi nasıl gösterirsiniz; bir Hükûmet olarak nasıl
gösterirsiniz? Onlara bütçeden ayıracağınız kaynakla
gösterirsiniz. Bizden öncekiler faizcileri seviyordu.
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) Millet de seviyor bizi millet.
BÜLENT
BELEN (Tekirdağ) Faizcilerle kol kolaydınız.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Biz faizcileri sevmiyoruz, kusura bakmayın,
sevmiyoruz. Niye sevmiyoruz? Bunu nasıl anlıyoruz? Çünkü faize,
faizcilere aktarılan paraları kesmişiz,
azaltmışız.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Nereye vermişsiniz? Nereye vermişsiniz?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Nereye aktarmışız, söyledim
işte; sosyal yardımlara, söyledim; sağlığa, söyledim;
eğitime, söyledim.
Ha, bir
de yatırımlar var bakın, unutmayalım değerli
arkadaşlar, yatırımlar da var. 2002 yılında bütçenin
yüzde 6,6sı yatırımlara giderken 2013 bütçesinde yüzde 10a
çıkmış oran olarak. Rakam olarak 2002 yılı bütçesinde
toplam yatırım rakamı 7,8 milyar lira, 2013 bütçesinde 40 milyar
lira. Varsa itirazınız söyleyin, yok. Rakamlar, doğru rakamlar.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Böyle bir günde iktidar adına konuşmak güç tabii.
Süre de bitmek bilmiyor.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Yani bakın
Ha, şimdi, bir de toplam
rakam olarak bakalım. Yani işte, Şu kadar özelleştirme
geliri elde ettiniz, şu kadar vergi topladınız -global olarak
söylüyorlar- bunları nereye harcadınız? Onları da
söyleyeyim. Şimdi, bakın, 260 milyar lira yatırımlara -son
on yılda- 80 milyar lira tarımı desteklemeye, 445 milyar lira
sosyal güvenlik sistemini desteklemeye, 425 milyar lira sağlık
harcamalarına
İZZET
ÇETİN (Ankara) Evdekileri çıkartsaydınız
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla)
400 milyar lira eğitim harcamalarına,
125 milyar lira fakir fukaraya, 671 milyar lira personele.
Şimdi, bakın,
değerli arkadaşlar, eğer kastettiğiniz, şu anda bir
operasyon yapılıyor ve bu operasyon çerçevesinde birtakım
iddialar var. Evet, birtakım iddialar var.
MALİK ECDER ÖZDEMİR
(Sivas) Sayın Başkanım, beş dakika daha verin.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Sözüm çok kesildi. Sanıyorum, Sayın
Başkan o konuda gereken düzeltmeyi yapacaktır -ona inanıyorum-
süre olarak.
MALİK ECDER ÖZDEMİR
(Sivas) Versin, versin. Versin de dinleyelim.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Şimdi, önce şunu söyleyelim: Bakın,
on bir yıllık AK PARTİ iktidarında böyle bir konu ilk defa
gündeme geliyor değerli arkadaşlar. On bir yıl boyunca
İddia ama. Tırnak içerisinde söylüyorum, iddia. Göreceğiz,
yargıda şu anda, göreceğiz, ne olup biteceğini
göreceğiz. Bazıları hüküm veriyor. Maalesef dünkü
konuşmalarda da sanki her şey ispat edilmiş, tespit edilmiş
gibi.
MALİK ECDER ÖZDEMİR
(Sivas) Ortada, ortada.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Bakın, önce şunu çok net bir
şekilde söylememiz gerekiyor. Kim ne yanlış yaparsa yapsın,
karşılığı
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Canikli verdiğim ek süre de doldu. Son defa size bir dakika daha ilave
zaman veriyorum. Lütfen konuşmayı tamamlayınız. Lütfen
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkanım, bir saat olduğu için beş dakika daha
vermeniz lazım.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Kim ne yanlış yaparsa yapsın, kim
olursa olsun üzerine gidilecektir, gidiliyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN
(Ankara) Ne zaman, ne zaman?
REFİK ERYILMAZ (Hatay)
Emniyet müdürlerini niye görevden alıyorsunuz?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Bakın, kanallar açık değerli
arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Kanallar açık. Böyle bir olay gündeme gelmiş ise, böyle bir operasyon
yürütülüyor ise bu ne demektir, biliyor musunuz? Kanallar açık demektir,
sistem yürüyor demektir. Yani hiçbir şey kapatılmıyor demektir.
Bununla da gurur duyuyoruz.
REFİK ERYILMAZ (Hatay)
Yolsuzluk yapanlarla mı gurur duyuyorsunuz?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Ondan yana en ufak bir kuşkumuz söz konusu
değil. Kim ne hata yapmışsa sonuna kadar üzerine gidilir ve
mevzuatın, kanunların gerektirdiği cezaya
çarptırılır ama her kim aynı zamanda bunun üzerinden
Türkiyeye yönelik olarak bir planı varsa Türkiyeyi
sıkıntıya
MALİK ECDER ÖZDEMİR
(Sivas) Yok öyle.
REFİK ERYILMAZ (Hatay)
Savcıları niye görevden alıyorsunuz? Onu açıklayın.
NURETİN
CANİKLİ (Devamla) Onu söyledim değerli arkadaşlar. Varsa
diyorum, varsa diyorum.
İZZET ÇETİN
(Ankara) Yok mu?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Varsa onun da gereğini yaparız,
hesabını sorarız. Ondan da hiç kimsenin en ufak bir kuşkusu
olmasın. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
BÜLENT BELEN (Tekirdağ)
Savcıları görevden alarak mı?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Ben, 2014 bütçemizin ve 2012 yılı kesin
hesabımızın, ülkemiz, milletimiz, hepimiz için hayırlara
vesile olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Canikli.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun
Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan, sayın milletvekillerini kürsüdeki hatibe laf
atmamaları konusunda defaatle uyarıyorsunuz.
BAŞKAN Evet.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Teşekkür ederim. Fakat 5 Nisan 2000 Çarşamba günkü Tutanak Dergisine
baktım. Ankara Milletvekili Sayın Cemil Çiçek, Meclis
Başkanını, milletvekiliyken tam da 7 kez çok sert bir
şekilde uyarmış. Yani 7 kez laf atmışsınız bir
birleşimde.
BÜLENT
TURAN (İstanbul) Kötü örnek, örnek olmaz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Kime?
MUHARREM
İNCE (Yalova) Başkana.
BAŞKAN
Yok, hayır.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Tutanaklar burada.
BAŞKAN
Yaptıysam, yanlış yapmışım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, gülüşmeler; CHP, MHP ve BDP
sıralarından gülüşmeler) Yanlış
yapmışım. Gayet açık. Yaptıysam yanlış.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkanım, ben diyorum ki, acaba 2000
yılından sonra İç Tüzükte bir değişiklik oldu da laf
atmayla ilgili bir müeyyide mi geldi? Arkadaşlarım bilmiyorlarsa, siz
tecrübeli bir milletvekili olarak -ben de İç Tüzükte laf atmak yoktur
diye bir hüküm göremedim- acaba bunu açıklayabilir misiniz?
BAŞKAN
Açıklarım. Çünkü, bakın, bu laf atmaların, kim yapıyorsa
Ben de yaptıysam yanlış yapmışım, bunu kabulde
hiçbir mahzur yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ama bu laf atmaların bizi nereye getirdiğini hep beraber şu on
gün içerisinde gördük.
Onun
için, lütfen, yanlışsa, bu yanlışı emsal göstererek
yanlışa devam etmeyelim. Bundan daha doğru ne olabilir ki?
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkanım, Sayın Haydar
Akarı uyardınız, arkadaşımızı. Haydar Bey
de az önce yanıma geldi, dedi ki: Ben de otuz sene milletvekilliği
yapayım, Meclis Başkanı olayım, sonra laf
atmayacağım. Bana söz verdi. Haberiniz olsun.
BAŞKAN
Tamam, peki
Buyurun
Sayın Aslanoğlu
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, sayın
konuşmacı ismimi anarak bana sataştı. İzin verirseniz
tek bir kelimeyle cevap vermek isterim.
BAŞKAN
Evet, buyurun.
İki
dakika.
Siz de
yeni sataşmaya sebebiyet vermeyin.
IV.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlunun, Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; Sayın Canikli ismimi anarak aynen şöyle
söyledi: Sayın Aslanoğlu, siz bunu bilmiyorsunuz.
Ben,
sadece, Sayın Canikliye, 5 Kasım 2013 Plan Bütçe Komisyonu
tutanaklarından küçük bir paragraf okuyacağım. Neyi bilip
bilmediğimi ben mi bilmiyorum acaba Hükûmetin Başbakan
Yardımcısının söylediklerini, Canikli mi bilmiyor,
takdirlerinize sunacağım.
Sayıştayla
ilgili konu, biraz da benim vicdanıma havale ederek Sayın
Aslanoğlu bu konuda ne düşündüğümü sordu. Biraz önce temsilci
arkadaşımızı dinlediniz. Dün Bakanlar Kurulu
sırasında, bütçe görüşmeleri başladığı için
bu konuda arkadaşlarımızın haklı görüşleri dile
getirdiklerini, uzun tartışmalar olduğunu duydum ve akşam
televizyon kanallarında da bazı tartışmaların
yaşandığına şahit oldum. Esasen bu konuya uzak
değilim, bu rapor olarak sunulan toplam 6 sayfalık yazının
rapor denilebilecek bölümü sadece küçük bir paragrafıdır.
Başındaki bu kâğıdı, ortasındaki bu
kâğıdı ve şunları saymazsanız, bunun özeti küçük
bir paragraftır. Bunu rapor olarak yazmışlar.
Takdirlerinize
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan
BAŞKAN
- Buyurun Sayın Uzunırmak
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan, sayın konuşmacı
TÜPRAŞın özelleşmesiyle ilgili olarak bizim de içinde
bulunduğumuz geçmiş hükûmetleri de zan altında bırakan bir
açıklama yapmıştır ve sayın
konuşmacının söylediği gibi de değildir TÜPRAŞ
özelleştirmesi. Kendi Hükûmetleri zamanında
Söz
verir misiniz Sayın Başkan?
BAŞKAN
Şimdi, Sayın Uzunırmak, iki dakika söz verip vermemek o kadar
zor bir şey değil ama doğrudan şahsınızı
hedef alan bir ifade yok.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Ama partimizi
BAŞKAN
Peki, buyurun hemen, iki dakika
2.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmakın, Giresun
Milletvekili Nurettin Caniklinin 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi
Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Sayın konuşmacıya
şunu sormak isterim: Acaba 29 Nisan 2005ten sonra başlayan
TÜPRAŞın yani gerçekleşen özelleştirmesinde 2 Eylül 2005
tarihinde 9 yatırımcının iştirakiyle ihale
yapılıyor. Doğrudur, burada bu fiyatları bulmuştur ama
AKPnin bundan bir buçuk sene önceki kendi devri iktidarında
TÜPRAŞın yüzde 65,76lık bölümünün 1 milyar 302 milyon dolara
gitmesi ve bunun AKP iktidarının yönetiminde Özelleştirme
Yüksek Kurulu tarafından onanması
ama PETROL-İŞin mahkemeye giderek Danıştaydan bu
özelleştirmenin iptal edilmesinin sağlanması mı acaba
gelecekteki o düşünülen kârı getirmiştir? Yani 2005
yılındaki övündükleri özelleştirmenin temeli kendilerinin devri
iktidarında 1 milyar 302 milyon dolara satılmış olan
TÜPRAŞın, ÖYKnın onayladığı
özelleştirmenin Danıştayın iptali sayesinde 2005
yılında TÜPRAŞın fiyatları o noktaya gitmiştir.
Yani AKP iktidarı kendi 2003 yılındaki özelleştirmesinde
yüzde 65,76lık kısmı 1 milyar 302 milyon dolara satmıştır.
Hiç kimse belgeden, bilgiden, tarihten kaçamaz.
İthaf olunur.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.28
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.39
BAŞKAN:
Cemil ÇİÇEK
KÂTİP ÜYELER: Muhammet
Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37nci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
2014
yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012
yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerindeki
görüşmelere devam edeceğiz.
III.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2014
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)
2.- 2012
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına
İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve
İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya
Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin
Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı
Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S.
Sayısı: 507) (Devam)
BAŞKAN
- Komisyon yerinde, Hükûmet yerinde.
Şimdi,
söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul
Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Mehmet Akif Hamzaçebiye
aittir.
Sayın
Hamzaçebi, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreyi
herhâlde eşit paylaştık galiba.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Evet Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Evet, buyurun süreniz otuz dakika.
CHP
GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına siz değerli
milletvekili arkadaşlarımı ve televizyonlardan bütçe
görüşmelerini izleyen vatandaşlarımızı sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum. Bir bütçe görüşmesini daha
gerçekleştireceğiz. Ancak, geleneksel olarak bütçe görüşmeleri
yapılırken, hep bütçe konuşurken bu sefer Türkiyenin gündemi
bir anda farklılaştı ve Türkiyenin gündemi bugüne kadar
görmediği ölçüde bir başka konuyla meşgul oldu.
Değerli
milletvekilleri, İstanbulda cumhuriyet savcılarınca
başlatılan soruşturma çalışmalarının
dördüncü günündeyiz.
ALİ
HAYDAR ÖNER (Isparta) Oo Sayın Bakan gelmiş! Ne yüzle gelmiş!
[CHP sıralarından alkışlar (!)]
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Bu süre içerisinde kamuoyuna intikal eden
bilgiler gerek ülke yönetiminin gerekse Hükûmetin son derece vahim, ciddi bir
durum içerisinde olduğudur. 4 Bakan hakkında çeşitli iddialar
basında yer almaktadır. Hiç şüphesiz ki bir hukuk devletinde,
suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar hiç kimse suçlu sayılamaz. Biz
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, hukukun bu temel ilkesini siyasetin merkezine
almış bir partiyiz; insan haklarına, hukuka, suçsuzluk ilkesi olarak isimlendirdiğimiz
masumiyet karinesi ilkesine saygılı bir partiyiz. Herkesin de bu
ilkeye saygı göstermesini arzu ederiz.
Ancak,
yine, bir hukuk devletinde işleyen, işlemesi gereken bir kural
vardır. Cumhuriyet savcıları soruşturmalarını
Anayasanın, yasaların kendisine çizmiş olduğu görev
alanı içerisinde yaparlar. Bu görev alanı içerisinde siyasetin,
hükûmetin, başbakanın, bakanların müdahale etmemesi, müdahale
teşebbüsünde bulunmaması gerekir. Bu da bir başka hukuk
kuralıdır. Fakat, duruma baktığımızda, tablo,
hukuk devleti ilkesi çerçevesinde bir tablo değildir.
Bugüne
kadar, hukuksuz birçok davada hiç sesini çıkarmayan Sayın
Başbakan, yetkililer, bakanlar, bu defa masumiyet karinesine, suçsuzluk
ilkesine sıkı sıkıya sarılmış durumdalar ve
Mahkeme edilinceye kadar, mahkemeler karar verinceye kadar hiç kimse suçlu sayılmaz.
diyorlar. Elbette, bu da bizim görüşümüzdür. Ama, bu ilkeye sarılan
Sayın Başbakan, bakanlar Savcıların görevlerini yasalar
çerçevesinde bağımsız bir şekilde yapması gerekir.
şeklindeki hukuk devletinin bir diğer ilkesini bir kenara
atmışlardır, soruşturmayı sulandırmaya
çalışmaktadırlar. Soruşturmayı yürüten
savcıların yanına müdahil olmak üzere başka savcılar
görevlendirilmiştir. Polis müdürleri, emniyet müdürleri görevlerinden
alınmaktadır. Görevden alınma gerekçeleri, savcı emriyle
görev yapan polislerin bu görevini neden amirlerine bildirmediğidir. Bu,
başlı başına bir hukuk skandalıdır. Bizim
kanunlarımıza göre, ceza hukuku sistemimize göre, polis cumhuriyet
savcısının emriyle görev yapıyor ise adli kolluk hizmeti
görevi yapıyordur ve bundan dolayı sadece ve sadece savcıya
karşı sorumludur, bu görevi amirlerine herhangi bir şekilde
bildirir ise bu bir suç teşkil eder. Görüyor musunuz Polisler böyle bir
görevi, operasyon görevini amirlerine bile haber vermiyor, İçişleri
Bakanının oğlu tutuklanıyor; bundan Bakanın bile
haberi yok. Böyle acıklı bir durum olabilir mi, böyle vahim bir durum
olabilir mi? diye durumdan şikâyet edenler, gerçekte bir hukuk
kuralını ayakları altına almaktadırlar. Bizim Hükûmet
dönemimizde bakanların oğlu da gözaltına alınır,
bundan bakanların da haberi olmaz, biz böylesi bir sistem kurduk. diyerek
bundan bir övünç payı çıkarmak yerine, buradan polisleri, emniyet
müdürlerini cezalandırmak isteyen hukuk dışı bir
anlayış var, bunu kabul etmek mümkün değildir. Türkiyede
gerçekten vahim bir durum vardır. Neden polisler amirlerine bunu haber
vermedi? Bu suçtur. Ayrıca, bu şu demektir: Yani ciğeri neden
kediye emanet etmediniz? Bunu istiyorsunuz.
Değerli milletvekilleri,
bu bütçe görüşmelerinde bu konunun yeterince irdelenmesi gerekir. 4
bakanla ilgili olarak bir fezlekenin hazırlandığı
basında yer aldı, böylesi bir bilgi basında yer almış
durumda. Bu fezlekeler acaba ne durumdadır? Normal olarak, Adalet
Bakanlığı üzerinden Başbakanlık kanalıyla bu
fezlekelerin Türkiye Büyük Millet Meclisine intikal etmesi gerekir ama şu
ana kadar Türkiye Büyük Millet Meclisine böylesi bir bilgi, doküman, belge
intikal etmemiştir. Bunun akıbeti hakkında Sayın Hükûmet
bilgi verirse bundan mutlu oluruz. Ancak, bu tablo şunu göstermiştir
ki bu bütçe görüşmeleri bugüne kadar olmadığı şekilde
meşruiyetini yitirmiştir. Bu bütçe dokümanları, 2014
yılı bütçe kanun tasarısı ve 2012 yılı kesin
hesap kanunu tasarısı meşruiyetini yitirmiştir.
Sayıştay raporlarının yokluğu nedeniyle esasen bir
meşruiyet tartışması içine girmiş bulunan bu bütçeler,
şimdi, savcılarca yürütülen bu soruşturmalar nedeniyle ikinci
bir meşruiyet tartışmasının içine girmişlerdir.
Bu bütçeler artık meşruiyetini
yitirmiş bütçelerdir.
Meşruiyet,
sadece klasik anlamıyla Parlamento çoğunluğu veya o hükûmetin
arkasındaki halk desteği veya seçimlerde aldığı oy
oranı değildir. O, işin birinci şartıdır ama
ikinci şartı, o hükûmet doğru ve adil işler yapacaktır.
Doğru ve adil işler yapmayan hükûmet, seçimlerde hangi oy
oranını alırsa alsın meşruiyetini yitirmiştir.
(CHP sıralarından alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, biraz önce burada iktidar partisi grubu adına
konuşan Sayın Nurettin Canikli, uzun uzadıya Sayıştay
raporlarından söz etti ama üzülerek ifade edeyim ki kendi uzmanlık
alanı olmasına rağmen Genel Kurula doğru bilgi
vermemiştir, eksik bilgi vermiştir, Genel Kurulu
yanıltıcı bir şekilde konuyu anlatmıştır.
Ben size kanunlara göre doğruları anlatacağım, kararı
siz verin.
Sayın
Canikli şuraya bir tomar, bir balya rapor getirdi. O raporların bir
bölümü de burada; ben de örnek olarak bunları getirdim, sizlere
sunacağım. Dedi ki: Bu raporlar bugüne kadar Türkiye Büyük Millet
Meclisine geliyor muydu? Gelmiyordu, ilk defa şimdi geldi. Yani önceki
hükûmetler döneminde gelmeyen raporlar şimdi gelmeye başladı.
Değerli
milletvekilleri, bütçe hakkı, demokrasilerin en temel
kavramıdır. Bütçe hakkı demokrasileri yüceltir, yükseltir. Bütçe
hakkına saygı duyan demokrasiler gerçekten insan hak ve
özgürlüklerine önem veren, onlara saygı duyan demokrasilerdir, ikisi
beraberdir bunların. Bütçe hakkı yok ise insan hak ve özgürlüğü
de yoktur, ikisi atbaşı gider bunların.
Değerli
milletvekilleri, bütçe hakkı, devletin yapacağı
harcamaların kapsamı ve büyüklüğü ile yani nerelere, ne miktar
harcama yapacağı ile bu harcamaların yapılması için
bunların finansmanını oluşturmak üzere milletin
ödeyeceği vergilere milletin kendisinin karar vermesidir. Millet
demokrasilerde bu kararını, seçilmiş temsilcileri
vasıtasıyla ve bütçe kanunları çıkararak alır. Yani, Türkiyede,
Türkiye Büyük Millet Meclisindeki milletvekilleri, milletin temsilcisi olarak
milletin bütçe hakkını buradaki oylarıyla, görüşleriyle
bütçe kanunları çıkarmak suretiyle ifade eder. Demokrasilerde
hükûmetler, bütçe kanunlarıyla parlamentodan vergilerin toplanması
konusunda izin, harcamaların yapılması konusunda yetki
alırlar. İşte, Parlamentonun Hükûmete vermiş olduğu bu
vergi toplama izninin ve harcama yapma yetkisinin usulüne ve amacına uygun
olarak gerçekleşip gerçekleşmediğini denetlemek, milletin en
tabii hakkıdır. Bütçe hakkı, bütçeyi çıkarmakla bitmez,
aynı zamanda bu bütçe uygulamasının sonuçlarını da
milletin denetleyip bilmesi gerekir. Yine bütün demokrasilerde bu denetimi
parlamentolar adına sayıştaylar yapar, Türkiyede de bu denetimi
Sayıştay yapmaktadır. Sayıştay, bütçe
hakkının millet adına bekçisidir.
2003
yılı Aralık ayında bu Parlamento, iki partili Parlamento,
Adalet ve Kalkınma Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisinden oluşan
Parlamento, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanununu kabul
etti. Hep birlikte kabul ettik bunu. Biz de o yasaya destek verdik, kamu mali
yönetiminde reform yapıyorduk çünkü. Eksiklikleri olmasına
rağmen o yasaya destek verdik. Daha sonra Sayıştay dedi ki:
Benim kendi kuruluş yasam çıkmadı, o da çıksın ki ben
gerçekten bütçe hakkına uygun bir denetim yapayım. Daha sonra 6085
sayılı Sayıştay Yasası 2010 yılı sonunda
çıktı. Ama bu yasalar çıktıktan sonra, Sayıştay
raporları hazırlanmaya başladı, Adalet ve Kalkınma
Partisi attığı adımdan pişman oldu, Eyvah, bu denetim
raporları Parlamentoya gelecek ve benim ne kadar usulsüz işlemim
varsa bunu bütün millet bilecek. dedi. Buna tahammül edemedi. 4 Temmuz 2012
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi çoğunluk oylarıyla bir
yasayı kabul etti ve Sayıştayın Türkiye Büyük Millet
Meclisine sunması gereken raporların kapsamı
daraltıldı, Sayıştayın performans denetimi yapma
yetkisi kaldırıldı. Biz bu yasayı Anayasa Mahkemesine
götürdük. Anayasa Mahkemesi 27 Aralık 2012 tarihinde bu yasayı iptal
etti. Ondan sonra Hükûmeti yine bir telaş aldı. Nisan 2013 tarihinde
yeni bir kanun teklifiyle Türkiye Büyük Millet Meclisine geldi AKP Grubu. Bu
yetkiyi, Sayıştayın Anayasa Mahkemesi kararları
çerçevesinde elde ettiği yetkiyi elinden almak, raporları budamak
için bir teklif verildi. Biz büyük tepki gösterdik, birçok toplum kesimi bu
teklife tepki gösterdi ve Hükûmet geri adım atmak zorunda kaldı.
Orada geri adım atan Hükûmet bir başka şey yaptı. Bu sefer
fiilen bütün üyelerini kendi Parlamento çoğunluğuyla tayin
ettiği, Sayıştaydaki Rapor Değerlendirme Kurulu üzerinden
bu raporlara müdahale ederek Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirilmesi
gereken denetim bulgularını bu raporlardan çıkarttı, konu
budur. Sayın Maliye Bakanı üç gün önce şunu söyledi: Biz
Sayıştaya 25 milyon harcama kaydını verdik.
Sayıştay bu denetimi yapıp Türkiye Büyük Millet Meclisine
verebilir. anlamında bir değerlendirme yaptı.
Sayın
Canikli, siz bir balya rapor getirdiniz.
Sayın
Canikli konuşup gitti galiba.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Buralarda, buralarda.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Ben kendisini dinledim oysa.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) O da dinliyor, buralarda.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Neyse, kendisi bilir tabii ki. Yani, ben
onu mahcup etmek amacıyla burada değilim ama mahcubiyetini görmek
isterdim doğrusu.
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Sayın Başkanım, biz dinliyoruz.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Biz dinliyoruz, o da dinliyor sizi.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Şimdi, bakın, Bugüne kadar bu
raporlar gelmedi, ilk defa bizim dönemimizde geldi. diyor. Evet, geldi. Adalet
Bakanlığı raporu altı sayfa, Sayıştay diyor ki,
aynen okuyorum: Denetim görüşü oluşturabilmek için gerekli mali
rapor ve tablolar ile bilgi ve belgeler yukarıda ilgili bölümde
açıklandığı üzere Adalet Bakanlığı yönetimi
tarafından sağlanamadığı için Adalet Bakanlığının
2012 yılına ilişkin mali rapor ve tabloları hakkında
görüş bildirilememektedir. (CHP sıralarından
alkışlar) Sayın Canikli, rapor bu. Bu, Adalet
Bakanlığı, burada başka bakanlıklar da var bakın,
sadece beş altı bakanlığı örnek olarak getirdim. Bir
kısmı belki birkaç sayfa daha fazla olabilir. Üst üste
koyarsanız o balyayı eder, içerik yok.
Ne diyor Sayıştay
Yasasının 38inci maddesi? Burada Dış denetim genel
değerlendirme raporu başlıklı 38inci madde diyor ki:
Sayıştay denetçileri
Örnek Adalet Bakanlığını
verdiğim için oradan gideyim.
Adalet Bakanlığının
hesaplarını denetler; Adalet Bakanlığı gerekli mali
tabloları verir; ayrıca, harcama belgelerini Sayıştay
denetler; bu denetim sonucunda düzenlenen raporlar Adalet
Bakanlığına tebliğ edilir; Adalet
Bakanlığının yetkilileri bu raporda tespit edilen hususlara
cevaplarını verirler; Sayıştay bu cevaplardan bir
kısmını uygun görebilir, gördüklerini raporun
dışına çıkarır; kalanlar ilgili Sayıştay
dairesine gider; görüşülür; o 38inci maddedeki prosedürü izler ve Türkiye
Büyük Millet Meclisine bu raporlar gelir.
Sayıştayın
ilgili yönetmeliği burada, yönetmelik eki tablo Olumlu Görüş
İçeren Denetim Raporu Formatı başlığını
taşıyor. Ekler bölümü var, denetim raporunun ekinde ilk yer
alması gereken konu, denetim bulgu ve önerileridir. Yani, denetim
bulguları burada yer alacak.
Şimdi, bir
tartışma var: Efendim, bu mali tabloları kim verecek? Sistem
değişti, eskiden Ankara Defterdarlığı Muhasebe Müdürlüğü
tüm devletin harcamalarını yapıyordu; Jandarmanın ödemesini
yapıyordu, Tarım Bakanlığının ödemesini
yapıyordu, Sayıştay o muhasebe müdürlüğünü denetliyor ve
rapor düzenliyordu. Sistem değişti şimdi yeni yasayla. Her
kurumun, yani Adalet Bakanlığı, Tarım
Bakanlığı, Jandarma, her neyse, her kurumun kendi mali tablosu
olacak, bilançosu olacak, mizanı olacak, alacakları, borçları
Yani, tahakkuk esaslı bir muhasebe sistemine geçildi. Adalet
Bakanlığı diyor ki: Ben, bunları hazırlayıp
veremedim. E, bir yandan övünüyorsunuz Tahakkuk esaslı muhasebeye
geçtik. diye, daha onun gereğini yerine getirmemişsiniz. Geçtik o
kısmını, ama öbür tarafı denetledi, Ankara
Defterdarlığı Muhasebe Müdürlüğündeki
harcamalarını Sayıştay denetledi. Sayın Bakan söylüyor
25 milyon harcama verisini Sayıştaya verdik. O harcama denetimi
sonrasında yazılan rapor nerede? Cevaplar nerede? Böyle bir rapor
yazılmadı mı? Meclisten kaçıyorsunuz.
Değerli
milletvekilleri, bütçe hakkına saygı göstermeyen bir iktidar
vardır. Sayıştay raporlarını,
Sayıştayın denetim bulgularını Türkiye Büyük Millet
Meclisinden gizleyen bir Hükûmet vardır. O nedenle, bu bütçe meşru
değildir. Türkiyede, bütçe oylamaları aynı zamanda güven oylamalarıdır.
Sayıştay raporları olmaksızın kabul edilen bu bütçeler
nedeniyle, ben, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak biz bunlara hayır
oyu vereceğiz ama özellikle iktidar partisi grubu milletvekillerine
sesleniyorum: Bu kadar yolsuzluk iddialarından sonra, denetimin bu kadar
önemli olduğu gerçeği ortaya çıktıktan sonra elbette
memleketi bütçesiz bırakmamak için bütçeye oy verebilirsiniz ama gelin,
şu kesin hesap kanunu tasarısına oy vermeyin. Hesabını
vermeyen bir hükûmet vardır burada. Bu hesap vermeyen Hükûmete buradan lütfen bir ders verelim.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Başbakan Başbakanlık dönemini üçe
ayırıyordu; çıraklık, kalfalık, ustalık.
Şimdi görüştüğümüz 2014 yılı bütçesi Sayın
Başbakanın ustalık dönemi bütçesi olmuş oluyor ve hatta
ustalık döneminin zirvesindeyken hazırlanmış olan bir bütçe
oluyor. Dolayısıyla, 2002 yılında enkaz devraldık.
edebiyatıyla yere batırdığı 2002 yılında
Türkiye ekonomisinde var olan sorunların on bir yıllık iktidar
döneminden sonra çözülmüş olması, en azından çözüm yolunda adım
atılmış ve o konuda bir mesafenin alınmış
olması gerekir; ustalık bunu gerektirir. Bakalım, kendisini usta
olarak tanımlayan Sayın Başbakan bu konuda hakikaten bir
başarı sergileyebilmiş mi?
Yine,
bütçeler millî gelirin yeniden dağıtılmasının
aracıdır, ekonomide 2014 yılında 1,7 trilyon liralık
bir millî gelir yaratılacak. 436 milyar liralık bir bütçe
büyüklüğüne sahibiz yani millî gelirin yüzde 25i oranındaki bir
bütçeyle, o büyüklükteki bir harcama büyüklüğüyle, devlet, ekonomide
yeniden dağıtım faaliyetinde bulunacaktır. Yani 436 milyar
liralık vergi, vergi dışı gelir veya borçlanma
hasılatı, bütçede öngörülen harcamalar yoluyla ekonomiye iade
edilecektir. İşte, bu süreç, vatandaşı doğrudan
ilgilendirmektedir. Bu bütçe bana ne getirecek? sorusunun cevabını
vermek önemlidir. Bütçeyi bu iki açıdan değerlendirmek gerekiyor.
Ancak
gördüğüm şudur: On bir yıldan sonra, on ikinci yıla giren
Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri artık yorulmuştur. Metal
yorgunluğu diye bir kavram vardır. Belli bir süre sonra, metal,
özelliğini kaybeder, metali oluşturan atomlar birbirini tutma
kabiliyetini kaybederler, metalin mukavemeti azalır. Şimdi
iktidarın durumu budur. İktidar yorgunu bir AKP vardır. Bu
bütçe, iktidar yorgunu AKPnin bir bütçesidir.
TÜİKin gelir ve
yaşam koşulları araştırması var. TÜİKin rakamlarına
göre, vatandaşımızın yüzde 61i borç ve taksit ödemelerini
yapmakta zorlanıyor, 2012 yılı rakamı; 2011
yılında da rakam bu, yüzde 61 düzeylerinde. Yani 2011den 2012
düzeyine borç ve taksit ödemelerinde zorlanan geniş bir vatandaş
kitlemiz var, vatandaşımızın yüzde 61i.
Ağır kış
şartları içerisindeyiz. Evimin ısınma ihtiyacını
bütçemle karşılamakta zorlanıyorum. diyen
vatandaşlarımızın toplam vatandaşlara oranı yüzde
37. Bu rakam, 2011de yüzde 35, 2011den 2012ye durum daha
ağırlaşmış. Vatandaş, kışın
ısınma ihtiyacını karşılayamıyor.
Vatandaşlarımızın oturduğu evlerin yüzde 41inin
çatısı sızdırıyor, duvarları nemli ve
vatandaşımızın bunu onarma imkânı yok, 2011de de
durum aynı, iyileşme diye bir şey yok burada.
İki günde bir et veya
tavuk yiyemeyen vatandaşımız, toplam nüfusun yüzde 56sı.
Evet, vatandaş, bütçesini borçla çeviriyor, borç çarkıyla çeviriyor
ve Türkiyede tüketici kredileri Avrupa Birliğinin 2 katına
ulaşmış durumda, konut kredisi hariç. Hükûmetin bu konuda aldığı önlemler var,
gerçekten, Hükûmeti kutluyorum, vatandaşın bu zor durumu
karşısında çok önemli önlemler almış. Birincisi, kredi
kartlarını sınırlandırıyor. İkincisi,
taksitli satışlardaki taksit sayısını azaltacak
düzenlemeyi hazırlamış, bütçeden sonra, yeni yılda hemen
bunu yürürlüğe koyacak ama bir konuda, ısınma konusunda
almış olduğu bir önlem var ki o konu da tebrike değer,
Ankarada doğal gaz karneyle dağıtılıyor! İkinci
Dünya Savaşı yıllarındaki Türkiyeyi, o dönemin Cumhuriyet
Halk Partisini karneyle eleştiren Sayın Başbakan, 2023
vizyonuna doğru giderken, Ankarada doğal gazı karneye
bağlamış durumda. Evet, Sayın Başbakan, böyle bir
Türkiyeyi bizim önümüze koymuş durumda.
Sayın
Başbakan asgari ücretle ilgili rakamlar verdi burada, asgari ücretle ne
kadar süt, peynir, pirinç alındığına ilişkin rakamlar
verdi. Sayın Başbakanın rakamlarını ciddiye
almıyorum, yanlış çünkü. Sayın Başbakan Maliye
Bakanına başvursun lütfen, Sayın Maliye Bakanı da
TÜİKin rakamlarını alıyor, kullanıyor ama Sayın
Başbakan başka bir ölçü kullanmış, ben doğrusu,
anlayamadım. Asgari ücretle satın alınacak süt
miktarını 435 litre olarak sunuyor ve Asgari ücretle şu kadar
mazot alıyor, şu kadar pirinç alıyor, şu kadar şunu
alıyor
diyor Başbakanımız. Vermiş olduğu
rakamların hepsi yanlış, ortalama rakamları söylemeye
çalışıyor.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Doğru rakamlar, kesin rakamlar.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Siz, Sayın Aydın, buraya
çıkıp bu konuda bir şey söyleyemeyeceksiniz, diyeceksiniz ki:
Ya, kusura bakmayın, Sayın Başbakan asgari ücretin netini
almamış, brütünü almış. (CHP sıralarından
alkışlar) Sayın Başbakan asgari ücretin brütüyle millete
burada Senin satın alma gücün ne kadar arttı. diyor. Yazıktır,
yazıktır, yazıktır değerli arkadaşlar!
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Daha önceki dönemde de aynı rakamla ölçülüyordu,
aynı oran. Aynı oranda ölçülüyor. Daha önce nasıl ölçülüyorsa
şimdi de aynı oranda tespit ediliyor.
BAŞKAN
Sayın Aydın, sizden sonra zaten Hükûmet adına cevap verecek
bir arkadaşımız var, müsaade edin o cevap versin eğer
katılmıyorsa bu görüşe.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Şimdi, 2002de ekonomi kötüydü.
diyor. Neydi eski büyüme oranları? 1946-2002 dönemi büyüme oranı
yüzde 5,4tür. Biz bunu söylüyoruz, 5,4. Yani çok partili siyasi hayata
geçtiğimizden 2002 yılına kadar, AKP iktidar olana kadar Türkiye
ortalama yüzde 5 büyümüş.
Sayın
Babacan diyor ki: 1946 olmaz, çünkü İkinci Dünya Savaşından
sonraki ilk yıl, savaştan sonra ekonomi hızlı büyüyor, bu
da ortalamayı yükseltir, onu almayalım.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) 1946da yüzde kaç büyümüş?
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Ne diyor? 1939u alalım. diyor,
Atatürkün ölümünden sonraki ilk yıl. Ben, Sayın Babacanın bu
örneğini, Sayın Babacanın ciddiyetiyle yan yana getirmekte
zorlandım. Sayın Babacan, 1939 yılı, İkinci Dünya
Savaşının başlangıç yılıdır. 1939dan
1945e kadar bütün dünya ekonomisinde, savaştan etkilenen bütün
ekonomilerde küçülme vardır. Yani siz diyorsunuz ki Savaşı da
katalım da bu büyüme oranını aşağı çekelim.
Gelin, o
zaman 1924 ile 1938 arasını alalım. Büyüme nedir, geometrik
ortalama? 7,3. Siz ne büyümüşsünüz 2003-2013te? 4,8.İsterseniz 1924
ile 2002 arasını alalım, 4,6dır. Savaşlar var,
İkinci Dünya Savaşı var, darbeler var, Kıbrıs
Barış Harekâtı var, her şey var. Az gittik, uz gittik, dere
tepe düz gittik, döndük arkamıza baktık, Sayın Başbakan, Sayın
Hükûmet, bir arpa boyu kadar yol gidememiş. Ortada övünülecek bir büyüme
performansı yoktur. 2002yi eleştiren Sayın Başbakan, on
bir yıllık iktidar döneminden sonra, sürdürülebilir istikrarlı
bir büyümeyi sağlayamamıştır. Bu, kendi içimizdeki
değerlendirme, bir de diğer ülkelerle bunu kıyaslayalım.
Bakın,
gelişmekte olan ülkelerde bu büyüme yüzde 6nın üzerindedir.
Sahra Altı Afrikada yüzde 5,5lara
gelmektedir. Orta Doğu ve Kuzey Afrikada yüzde 5in üzerindedir
-2003-2013 dönemini kıyaslıyorum- Asya ülkelerinde yüzde 8,5tur.
Siz, bu ülkelerin de gerisinde kaldınız. Yani,
yarıştığımız ülkelerin gerisinde kalmışız.
Ne diyordu Sayın Başbakan? 2002 kötüydü, iç tasarruflar düşüktü.
Toplam iç tasarrufların millî gelire oranı yüzde 18di. Sayın
Başbakan yüzde 18le devraldı, iyi bir oran değildi, doğru,
azalmıştı. Şu an kaç? Yüzde 12,6. Otuz yılın en
düşük seviyesidir. Sayın Başbakanın tasarrufta çözdüğü
hiçbir şey yoktur.
Bir
ekonomi, tasarruf edemiyor ise yatırım da yapamıyor demektir.
1990larda Türkiyede yatırımlar millî gelirin yüzde 23ü iken,
şimdi yüzde 20lere düşmüştür. İyileşen bir şey
yoktur, kötüye gitmektedir. İşsizlik, 1990larda, 1980lerde yüzde 8
seviyesindeydi, AKP iktidarları döneminde yüzde 10 bandına
oturmuştur. 8,9a düşer gibi oldu, hemen Aman biz bu işsizlikle
devam edemeyiz, bunu biraz yükseltelim! dediniz, yüzde 9,5a yükselttiniz,
daha da yükselteceksiniz.
Vergi
sistemi, dolaylı vergiler ağırlıklı bir yapı
sergiliyordu, şimdi durum daha vahim olmuştur. Dolaylı
vergilerin toplam vergi gelirleri içerisindeki payı 2002de yüzde 66 iken
şimdi 71,5a çıkmıştır. Sayın Maliye Bakanı,
sosyal güvenlik primlerini dâhil ederek bir kıyaslama yapıyor,
elbette o da yapılabilir ama eskiden beri nasıl yaptıysak
Sayın Bakan, gelin, yine aynısını yapalım. Topu taca
atmak yok. Eskiden sayın maliye bakanları bunu böyle sunardı.
Sizin hükûmetlerinizin bakanları dâhil, hepiniz. Bir başarı
burada yoktur.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Başbakan bir
Tarımsal destek ödemelerine
giriyorum, çok zamanım kalmadı. 2002 yılında toplam
tarımsal destek ödemelerinin faiz dışı harcamalara
oranı yüzde 2,75ti, Yani bütçenin yüzde 2,75i çiftçiye veriliyordu.
Şimdi ne kadar? Yüzde 2,55i, aşağı düşmüş 2014
yılı bütçesi. 2013 yılı yüzde 2,54, aşağı
inmişsiniz. Biz Bu, az. dedikçe siz başka şeyler söylemeye
başladınız, Tarımsal kredilere sübvansiyon veriyoruz,
DSİnin sulama yatırımları var
Bunlar olmaz, girmez
diyoruz, onlar yatırım bütçesinde veya başka bütçelerde
gözüküyor, bunlar da eskiden vardı, o zaman eskinin rakamlarını
ona göre düzeltmeniz lazım. O zaman şöyle diyor sayın bakanlar:
OECD ülkeleri içerisinde yüzde 2,1 ile OECD hesaplarına göre en yüksek
desteği bizim Hükûmetimiz veriyor Türkiyede. Sayın Babacan verdi bu
rakamı, Sayın Tarım Bakanı bu ölçüyü kullanıyor.
2002de bu rakam yüzde 3,6, OECD ölçeğinde tarıma verilen destek.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Hamzaçebi, süreniz bitti, size de elbette ek süre vereceğim.
Tamamını siz mi kullanmak istersiniz, yoksa paylaşır
mısınız? Karar verirseniz, üç
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Ben alayım efendim.
BAŞKAN
Tamamını? Peki.
O zaman,
altı dakika daha ilave ediyorum sürenize.
Buyurun
efendim.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Sayın Öztrak, ben, Sayıştay
raporlarına çok zaman ayırdım, o nedenle, sizin izninize
sığınıyorum. Teşekkür ederim.
Şimdi,
tarımsal destek harcamalarında
Bakın, Sayın Canikli geldi,
burada konuştu. Sayın Canikli, siz fındık memleketinin milletvekilisiniz.
Fındıkta, fındık üreticisinin 2004 yılı don
afetinden kalan 169 milyon liralık alacağı vardır. Sizin
Hükûmetiniz fındık üreticisinin bu alacağını gasbetti.
Arkadaşlar gasp diyorum, bakın, özellikle gasp kelimesini
kullanıyorum ki bir sayın bakan çıksın Devlet, borcuna
sadıktır, biz bunu ödeyeceğiz. desin. Bugüne kadar bunu
söyleyen olmadı, bekliyorum, belki sayın bakanlar itiraz eder, buna
cevap verirler veyahut da diyecekler ki: 2011 yılında biz bütçe
kanununa bir hüküm koyarak bunları silmiştik, üstüne
yatmıştık bunun. Sayın bakanlar, 2011 Yılı
Bütçe Kanunu dediniz, bütçe kanunları yıllıktır, o
yıl geçtikten sonra o hüküm bir şey ifade etmez.
2002de
buğday üreticimiz 4 kilogram buğdayla 1 litre mazot alırken,
bugün 6 kilogram buğdayla 1 litre mazotu ancak alabiliyor, iyileşen
bir şey yok. 2002yi kötülüyordunuz; 2002de süt üreticisi, 1 kilogram
sütle 2 kilograma yakın yem alırken şimdi 1 kilogram sütle ancak
1 kilogram yem alabiliyor, iyiye giden herhangi bir şey yok.
Sayın
Başbakanın vermiş olduğu süt örneği de gerçeğe
uygun değildir. Sayın Başbakan çarşı pazar
dolaşmadığı için, otellerin kırmızı
halılarında yürümekten halkın arasında yürümeyi
unuttuğu için, muhtemelen o rakamları artık kendisi bilmiyor.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Türkiyeyi dolaşıyor Türkiyeyi, Türkiyeyi
dolaşıyor Başbakan.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Değerli milletvekilleri, Sayın
Başbakanının bir simit-çay endeksi var. Doğrusu, bu
endekse girmek istemiyordum ama girmek zorundayım. Çünkü Sayın
Başbakan işine geldiği gibi konuşuyor. 2002 seçim
kampanyasını bunun üzerine kurmuştu. Geçim
sıkıntısını asgari ücretin simit-çay fiyatlarıyla
karşılaştırması üzerinden anlatıyordu. Ama ilginç
bir şey, 2002nin ilk yarısında yapmış olduğu
mitinglerde Sayın Başbakan bir aileyi anne, baba ve 3 çocuk olmak
üzere 5 kişiden oluşuyor kabul ederken, 2002nin ikinci
yarısında aile fertleri sayısını 6ya
çıkardı. Niye? Çünkü 2002nin birinci yarısında asgari
ücret 163.500 liraydı, ikinci yarıda asgari ücret 184 bin liraya
çıkınca -bugünkü rakamla 184 lira- simit-çay hesabının
tutabilmesi için aile fertleri sayısını 6ya çıkardı.
Tarih 15/10/2002, yer Trabzon meydanı. Ben de o tarihte seçim
çalışmalarımı Trabzonda yürütüyorum. Trabzon
meydanında Sayın Başbakan kalabalıklara hitap ediyor,
simit-çay hesabını kalabalıkla birlikte yapıyor, diyor ki:
1 simit şu kadar, 1 çay şu kadar. Bir ailede 4 çocuk olduğunu
varsayarsak anne, babayla birlikte eder 6 kişi. Hesabını
yapıyor, diyor ki: 220 milyon lira lazım. Yani bugünkü rakamla 220
lira. 5 kişi olsa bu rakam 184 liraya inecek. Asgari ücret de 184 lira;
dolayısıyla çay-simit almaya tam yetiyor, denk geliyor.
Başbakan, tabii ki, ne yapacak? Hesabı değiştirecek.
Şimdi,
bu bütçede bir hesap daha yaptı, dedi ki: Asgari ücret 804 lira, simit 50
kuruş, çay 50 kuruş; 450 lira tutar 5 kişi üzerinden. dedi. Bir
aile sadece simit-çayla beslense dahi üç öğün, aylık masrafı 450
TL tutuyor. Sayın Başbakan, öyle anlıyorum ki, bu simit-çay fiyatlarını
danışmanına soruyor, onlar, danışmanlar da herhâlde
Başbakan kızmasın diye ona doğru bilgiyi vermiyorlar. Dört
sene önce, Sayın Cemil Çiçek, burada yine bir simit-çay
tartışması olmuştu, İlhan Kesici CHP Grubu adına
konuşmuştu, Onun hesabı yanlış. dedi, Simit 50
kuruştur, çay 50 kuruştur. Sayın Başbakan, yani, dört
yıldır bu simit-çay fiyatları artmadı mı? Aileyi 6
kişi olarak hesaba aldığımızda Sayın
Başbakanın
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Hamzaçebi, bir dakika daha. Lütfen toparlayın.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) -
simit-çay hesabı çökmektedir.
Simit-çay hesabı yaparak iktidara geldiniz, simit-çay hesabıyla
iktidardan gideceksiniz; yolsuzluk, yoksulluk, yasaklar diyerek 3Y ile
iktidara geldiniz, şimdi yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar, 3Y ile
iktidardan gideceksiniz, o günleri yaşıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, sürem burada bittiği için konuşmamı burada
sonlandırıyorum. Bu bütçenin, meşruiyetini yitirmiş bir
bütçe olduğunu ifade ediyorum. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bu
bütçeye hayır oyu vereceğimizi, son olarak, söylüyorum ve
Türkiye'nin çaresiz olmadığını, Türkiye'nin çözüm bulacak
bir iktidara, bir olanağa sahip olduğunu düşünerek, bunu ifade
ederek sözlerimi sonlandırıyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) - Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Baluken.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, İç Tüzük 60a göre yerimden
kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN
Neyle ilgili efendim?
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Seçilmiş milletvekillerimizle ilgili, tutuklu
milletvekillerimizle ilgili
BAŞKAN
Şimdi, müsaade ederseniz, grupların konuşmalarını
bölmek çok uygun olmaz. Nasıl olsa daha buradayız
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Hayır, burada acil bir
BAŞKAN
Ama şimdi bir grubumuza söz verdik. Birinci konuşmacı
konuşmasını bitirdi, ikincisi
Konuşmanın
bütünlüğü bozulur. Ben sizin söz hakkınıza bir şey demem
ama müsaade ederseniz
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, ne alakası var! Burada,
seçilmiş tutuklu milletvekillerini hâlâ cezaevinde tutan bir zihniyet var
ve siz konuşmanın bütünlüğünden bahsediyorsunuz.
BAŞKAN
Tamam, anladım ama müzakere bitmiyor, birleşime
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Bu Parlamentonun yaptığı bütün
çalışmaların meşruiyetini bitiren bir kararla
karşı karşıyayız.
BAŞKAN
Hayır, anladım da birleşimi kapatmıyoruz ki
buradayız, siz de buradasınız, biz de buradayız.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Bu tavrınızı çok manidar buluyorum. Bize
hemen bu konuda söz vermeniz gerekiyor. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
Yok, hemen böyle bir şey olmaz. Ben buradayım, herkesin talebini
alırım ama bir konuşma yapılırken bölmeye gerek yok.
Beş on dakika sonra konuşsanız ne olacak yani.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) İç Tüzüke aykırı bir şey talep
etmiyoruz, önemli, Mecliste halkın iradesine ipotek koyan bir kararla
ilgili söz istiyoruz.
BAŞKAN
Arkadaşlar, müsaade ederseniz Cumhuriyet Halk Partisi adına ikinci
konuşmacımız konuşmasını bitirsin, o
konuşmanın bütünlüğü bozulmasın, ondan sonra taleplerinizi
alayım. Ona göre eğer yapılacak bir şey varsa yapalım.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Konuşmanın bütünlüğünün bozulması diye
bir şey yok Sayın Başkan. Yani bütün konuşmaların
arasında söz veriliyor, böyle bir uygulama yok.
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı
Tekirdağ Milletvekili Sayın Faik Öztrak. (CHP sıralarından
alkışlar)
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Siz de aynı zihniyeti burada taşıyorsunuz,
aynı zihniyeti taşıyorsunuz!
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Aynı şey sizin için de geçerli Sayın Tanal, müsaade edin,
konuşma bitmedi. Tutun ki Sayın Hamzaçebi bu konuşmayı
devam ettiriyor olsaydı çünkü grup adına konuşuyordu.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Sayın Başkan, bakın, Meclisin
itibarını zedeleyen, adı yolsuzluğa
karışmış olan bir kişi, bakanlık
koltuklarında oturamaz! (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkan, böyle bir şey olamaz,
böyle bir şey konuşamaz!
BAŞKAN
Hayır, o türlü şeyler olmaz, o türlü şeyleri asla kabul etmem,
bu türlü itirazlar olmaz.
Sayın
Öztrak, buyurun...
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Bakın, burada Meclisin itibarı önemli.
Sayın Başkan, bu kadar rüşvet yolsuzluğuna
bulaşmış olan bir kişi, Meclisin itibarını
zedeleyerek bakanlık koltuklarında oturamaz! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Asıl, Meclisin itibarını zedeleyen
şu anda kendisidir efendim, böyle bir ifade kullandığı
için.
BAŞKAN
Böyle bir usul de yok, böyle bir söz hakkınız da yok. Eğer bir
şey söyleyecekse grubunuz adına ikinci konuşmacı burada
konuşur. Böyle bir şey olmaz, bunların hiçbirisi doğru
yaklaşımlar değil.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Böyle bir şey olur mu ya, hem yargılama
yapacaksınız hem infaz!
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Efendim, Meclis leke kaldırmaz, her şey leke
kaldırır ama Türkiye Büyük Millet Meclisi leke kaldırmaz!
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Meclise en büyük leke kendisidir efendim.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Öztrak.
CHP
GRUBU ADINA FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken grubum ve
şahsım adına Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
On bir yıllık bir
iktidarın getirdiği 12nci bütçe üzerinde görüşmelerimizi
tamamlamak üzereyiz. İktidar, bundan on bir yıl önce radikal bir
reform programıyla mıntıka temizliği
yapılmış bir ekonomiyi devraldı. Ülkeyi dünyanın en
kırılgan ekonomileri arasından çıkaran ve dünyada güven
uyandıran bir program kendilerine miras kaldı. İktidara gelir
gelmez dünyada bizim gibi ekonomiler için son derece elverişli bir
ekonomik iklim başladı ve bu yılın başına kadar
da sürdü. On bir yıl tek başına iktidar oldular.
İktidara gelirken millete
birtakım sözler verdiler, Ülkede yoksulluk, yolsuzluk ve yasakları
kaldıracağız, işsizliği azaltacağız,
adaletsiz gelir dağılımını düzelteceğiz,
insanı esas alacağız. dediler. Hükûmet bugüne kadar hiç kimseye
nasip olmayan olumlu şartlara rağmen, dediklerinin hemen hemen
hiçbirini yapamadı. Ekonominin
dayanıklılığını artıracak,
dışarıdan gelebilecek ters dalgalara karşı
güçlenmesini sağlayacak, düşük verimlilik, düşük gelir, yetersiz
eğitim, istikrarsız büyüme gibi yapısal sorunları
aşacak adımları maalesef atmadı. Türkiye, on bir yıl
sonra, OECD, Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası gibi pek çok
uluslararası kuruluş ve yatırım bankasına göre,
dünyanın yeniden en kırılgan ekonomileri listesinin ön
sıralarına geçti.
Değerli milletvekilleri,
demokrasiyi zamanı geldiğinde inilecek bir tramvay, kuvvetler
ayrılığını bir engel olarak gören zihniyetin
sandıktan da çıksa demokrat bir zihniyet olmayacağını,
milletçe, bu iktidar sayesinde net bir şekilde anladık. Gücün,
hukukla dengelenmezse kirleneceğini, kibirle zehirlenmiş gücün ise
mutlaka kirleneceğini hep beraber gördük. İşte, biz Cumhuriyet
Halk Partisi olarak bunun için
ısrarla Anayasa çalışmalarında ve diğer platformlarda
kuvvetler ayrılığı prensibinin öneminden bahsettik. Bize
başkanlık rejimi teklifiyle gelmeyin. dedik. Aynı nedenle, son
iki yıldır Sayıştay raporlarının Meclise gelmesi
için uğraştık, denetleme bulgularının raporlarda yer
alması için çaba gösterdik. Neden? Bu milletin ödediği her bir
kuruş verginin bu Hükûmet tarafından nereye harcandığının
hesabını sorabilmek için.
Bugün, ülkenin
savcıları tarafından birçok üyesinin, bürokratının,
yetmez, akrabalarının da rüşvet ve yolsuzluğa
battığı iddia edilen bu Hükûmet ise Meclisin denetim yetkisini
kullanmasını engellemek için olağanüstü gayret gösterdi. Elbette
soruşturma sürüyor, masumiyet karinesi gereği süreç tamamlanana kadar
suçsuzluk esastır, beraatizimmet asıldır. Biz elbette bu ilkeye
geçmişte olduğu gibi bugün de saygı gösteriyoruz ancak bundan
önceki soruşturmalarda Türkiye'nin bağırsakları
temizleniyor. diyerek masumiyet karinesini yok sayan Hükûmetin, hukukun bu en
temel ilkesine çaresizce sığınmasını da ibretle
izliyoruz.
Değerli
milletvekilleri, bu ülkede yolsuzluk ve usulsüzlük varsa onun
aklanacağı ilk yer, Başbakanın ağzından
düşürmediği sandık veya mahkemeikübra değildir; önce Türk
yargısıdır, adaletidir, sonra diğerleri gelir. Siz
Sayıştayın denetiminden kaçarsanız, siz Meclisin denetiminden
kaçarsanız, gider, hesabınızı mahkemede vermek zorunda
kalırsınız.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülmemiş,
yaşanmamış bir tabloyla karşı
karşıyayız. Türkiyede bugün bir Hükûmet krizi vardır.
61inci Hükûmetin 4 bakanı, bakanların çocukları, AKPli bir
belediye başkanı, bürokratlar, savcılar tarafından
rüşvet ve yolsuzluğa bulaşmakla suçlanıyor. Başbakan
ve Hükûmet ise yolsuzluk soruşturmasına muhatap olanları
sahipleniyor, soruşturmanın selametini etkileyecek atama ve görevden
alma işlemlerine başvuruyor. Suçlanan bakanlara değil,
soruşturmayı yapan bürokratlara görevden el çektiriyor.
Başbakan, daha dün, rüşvet almakla suçlanan bakanlarından birini
ve rüşveti soruşturmakla görevli emniyet mensuplarını
tasfiye etmek için atadığı yeni İstanbul Emniyet Müdürünü
özel uçağına alarak İstanbula gitti. Sayın Başbakan,
soruşturmaya muhatap olacağı iddia edilen bakan ve onu
soruşturacak yeni müdürünüzle uçakta neleri konuştunuz? Bu tavır
aslında Başbakanın kendisinin 1994te söylediği
Hırsızlık, babadan evlada geçer, evlattan babaya değil.
Yönetimde hırsızlık, üst yöneticilerden alttaki yöneticilere,
oradan da halka yansır. sözlerini akla getiriyor. (CHP
sıralarından alkışlar) Bu tavır, şüphesiz,
Başbakanın ve tüm Hükûmetin bu olayda organize sorumluluğu
olduğu kuşkusunu yaratıyor.
Türkiyede
bugün bir Hükûmet krizi vardır; çünkü millet tarafından ülkeyi
yönetsin diye yetki verilen Hükûmetin ülkeyi yönetemediği ortaya
çıkmıştır. Bu Hükûmet döneminde, bürokraside belirli
grupların çıkarlarına göre hareket eden örgütlerin olduğu
bizzat Başbakan tarafından dile getirilmiştir. Bu, yönetimde bir
cinnet hâlidir.
AKP
devri iktidarında Anadoluda ikinci fetret dönemi başlamıştır.
Hükûmet, kendi atadığı bürokratları devlet içinde devlet
olmakla, siyasi mühendislik yapmakla suçluyor ve kendilerine psikolojik harp
ilan ettiklerini iddia ediyor. Bugün, çete olmakla
suçladığınız bu bürokratların atama
kararlarının altında kimin imzası vardır Sayın
Başbakan? Bu ülkede, devlet içinde paralel devletin
varlığından şikâyet eden Sayın Başbakanın
bunda hiç mi sorumluluğu yoktur? Bunu söyleyen Başbakan, hele hele on
bir yıldır iktidardaysa, görevi ihmal suçunu işlemiş olmaz
mı? İktidar, bu olayda artık, mağdur rolünü oynayamaz,
artık, bu sökmez. On bir yıldır iktidar olan bir Hükûmetin bugün
bunları söylemesi olsa olsa aczinin ifadesi olur.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmet, suçluluğun ve suçluların telaşı
içindedir. Bu telaşla yapılan müdahaleler, kuvvetler
ayrılığı prensibini ayaklar altına alarak, Hükûmet
krizini adım adım bir sistem krizine doğru götürmektedir.
Soruşturmaya yeni savcıların atanması, dosyaların
elden ele gezmesi, soruşturmayı üstlerine haber vermeyen polis
müdürlerinin, emniyet müdürlerinin görevi kötüye kullanmakla suçlanarak görevden
el çektirilmesi, buna karşılık yolsuzluk iddialarına
muhatap olan bakanların hâlâ yerlerinde oturmaları, Adalet
Bakanının başsavcıyla gece yarıları
toplanması, soruşturmaya ilişkin yayınlara yasak getirmeye
çalışması, Hükûmetin, sağlıklı bir soruşturmayı
önlemek için her şeyi yapabileceğini göstermektedir. Bu çabalar,
Hükûmetin, asrın yolsuzluğu olarak bilinen Deniz Fenerinde
yaptığı gibi bu olayın da üstünü örtmeye
çalıştığını göstermektedir. On bir yıl önce
Yolsuzluğu bitireceğim. diyerek iktidara gelen bu Hükûmet,
şimdi Yolsuzluğumu nasıl örterim? noktasına
gelmiştir.
Değerli milletvekilleri,
Türkiyede son on bir yıldır yaşananlar ve yapılanlar
görünmesin diye hapishaneler gazetecilerle dolduruldu. Uluslararası
Gazetecileri Koruma Komitesi, üç gün önce hapisteki gazeteci
sayılarını açıkladı. Dünya üzerinde en çok gazetecinin
tutuklu olduğu ülke Türkiye; durum, İran ve Çinden bile kötü. On bir
yıl önce Yasaklarla mücadele edeceğim. diyerek iktidara gelen AKP,
bu sözünü, kendine muhalefet eden herkesi hapse atarak veya işsiz
bırakarak tuttu!
Değerli milletvekilleri,
Yoksulluğu bitireceğim. diyerek iktidara gelen AKPnin
yönettiği Türkiyede, 2012 itibarıyla 41 milyon
yurttaşımız iki günde bir sofrasına bir kap et yemeği
koyamıyor, 25 milyon yurttaşımız eskiyen giysilerini
değiştiremiyor, 62 milyon yurttaşımız ev
masraflarını karşılayamıyor.
Değerli milletvekilleri,
Kimsesizlerin kimsesi olacağım. diyerek iktidara gelen AKP,
kimsesizleri değil, ama tanıdıklarını abat etti.
Fransanın fert başına millî geliri Türkiyenin 4 katı,
Fransadaki dolar milyarderlerinin sayısı 24. İtalyanın
fert başına millî geliri Türkiyenin 3 katı, dolar milyarderi
sayısı 23. Peki, Türkiyede dolar milyarderlerinin sayısı
kaç, biliyor musunuz? 43, yanlış duymadınız, 43. Oysa daha
2007de bu sayı 26ydı. Son altı yılda bu listeye eklenen
17 dolar milyarderi arasında son operasyonda göz altına
alınanlar da var. Türkiyedeki dolar milyarderlerinin sayısı,
Fransa ve İtalyadaki dolar milyarderlerinin sayısının
toplamına eşit. Harun olacağım deyip Karunlaşanların
neden olduğu manzara budur arkadaşlar. Yolsuzluk, yoksulluk ve
yasaklar ile mücadele edeceğim. diyerek siyasete girenlerin on bir
yılda ülkeyi getirdiği durum budur arkadaşlar.
Değerli milletvekilleri,
ben, 2001 krizinden sonra hazırlanan Güçlü Ekonomiye Geçiş
Programının mutfağında Hazine Müsteşarı olarak
ciddi mesai harcadım. Biz o programı hazırlarken, artık,
eskinin kirli düzenine dönmenin söz konusu olmadığını
düşünüyorduk. Gemileri yaktık. diye gazetelere beyanatlar
veriyorduk. AKP, içeride Enkaz devraldım. edebiyatı yaparken,
dışarıda uluslararası kuruluşlara Bu programı
aynen uygulayacağız. diye söz verdi. Bu sözü, IMF korkusuyla da 2007
yılına kadar tuttu. Ama, sonrasında aynı AKP, 2001 öncesinin
eski düzenine hızla döndü, kamu mali yönetimini güçlendirmek, ekonomiyi
günlük siyasetin dışına çıkarmak için
atılmış ne kadar adım varsa hepsini birer birer geri
aldı. İşte şimdi iktidar mensupları, ekonominin günlük
işleyişine -tabii, bedeli karşılığında-
müdahale ettikleri iddiasıyla adli soruşturmalara muhatap oluyorlar.
Değerli
milletvekilleri, bağımsız kurumlar da artık günlük
siyasetin tam içine çekilmiş durumdadır. Merkez Bankasının
bağımsızlığı kâğıt üstünde
kalmıştır. Yasayla kendine elindeki araçları
bağımsızca kullanma yetkisi verilen Merkez Bankasının
Başkanı, Başbakandan izin almadan adım bile
atamamaktadır. Bir başka bağımsız kurum,
Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurumu, Hükûmete yakın bir
iş adamının yönetim kurulu üyesi olduğu bankadan
aldığı krediyle Özelleştirme İdaresinden elektrik
dağıtım şirketi almasına izin veriyor. Kabinenin 4
bakanı da şirketin devir töreninde 387 milyon dolarlık çeki bu
iş adamının elinden güle oynaya alıyor.
Ben
Sayın Babacana buradan sormak istiyorum: Son on bir yılda
Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurumu başka kimlere bu
şekilde kredi izni verdi? Çünkü, Hükûmete yakın o iş adamı
Ben tek değilim. Bu şekilde başka kredi alanlar da var. diyor.
2001den
sonra günlük siyasetin etki alanından
çıkarıldığını düşündüğümüz kamu
bankalarında da ciddi sıkıntılar başladı. Birkaç
gün önce Halk Bankası Genel Müdürü gözaltına alındı. Ben,
geçen yıl, Ekonomi Bakanı Sayın Çağlayana İrana
yapılan altın ticaretiyle ilgili olarak sorular yönelttim. Birden
fazla basın toplantısıyla bu ticarette Halk Bankasının
rolünü sorguladım. O sıralar Sayın Bakan Yağ satarım,
bal satarım, altın da satarım. diyerek işi ciddiye
almadı. Bugün ortaya çıkan rüşvet ve yolsuzluk
soruşturmasının önemli bir ayağının da İran
ile yapılan bu altın ticaretinden kaynaklandığı
anlaşılıyor. Bu arada, Halk Bankasının altın
ticaretinden önceki dönemde İrana gaz paralarını ödemek için
müteahhitlerle yürüttüğü İranda iş yap, Türkiyede ödeyelim.
düzeni de mutlaka mercek altına alınmalıdır.
Başbakan Kamu
bankalarımız Avrupada derece yapıyor, bunları yaralama
hedefi de var. diyor son soruşturmayla ilgili olarak. Sayın
Başbakan, Genel Müdürün evinde ayakkabı kutularından
fışkıran dolarlar sizi ve bu bankayı yaralamıyor da
bunu soruşturmak mı yaralıyor? Halk Bankasında neler oluyor
Sayın Babacan? Başbakan, Ziraat Bankası kâr etti diye övünüyor
ama Ziraat Bankası kâr ederken çiftçimizin iki Trakya büyüklüğündeki
tarım alanını ekemez hâle geldiğini kimseye söylemiyor.
(CHP sıralarından alkışlar) Başbakanın Görev
zararı vermiyor. dediği Ziraat Bankası, daha bu eylül
ayında göz göre göre tüm cumhuriyet tarihinin en büyük batık
kredisine imza attı, bir özel bankanın aynı projeye daha önce
verdiği kredilerin batmasını engelledi. Ziraat
Bankasının batan firmaya açtığı kredi 756 milyon Türk
lirası yani eski para ile 756 trilyon Türk lirası. Ziraat
Bankası da Sayın Babacana bağlı. Sayın Bakan, bu
konularda acaba hangi adımları attınız, gerçekten çok merak
ediyorum. Sayın Bakan, size bağlı kurumların
bulaştığı iddia edilen yolsuzluklarda, yaptıkları
yanlışlarda sizin sorumluluğunuz yok mudur? Görmedim,
duymadım, konuşmuyorum. diyerek üç maymunu nereye kadar
oynayacaksınız? Devlette görevi ihmal diye bir suç olduğunu
biliyor musunuz?
Yine, kamuda saydamlık ve
hesap verebilirlik adına atılan en önemli adımlardan birisi de
2002de çıkarılan Kamu İhale Kanunu idi. AKP, on bir yılda
bu kanunda 30un üzerinde değişiklik yaptı Sayın Canikli;
biraz önce Kamu İhale Kanunundan bahsediyordunuz. En son
değişikliği daha geçtiğimiz ay yaptınız,
İhale Kanununun istisna maddeleri t harfine kadar geldi. İhale
Kanununda bu kadar sıklıkla değişiklik yapmak ne demek?
Bunun tek anlamı var: Ben işi hak edene değil istediğime
veririm. demek.
Yine, 5018 sayılı
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununu CHPnin de desteğiyle 2003te bu
Meclis yasalaştırdı. Bu kanunun açık hükümlerine
rağmen Hükûmet bütçe sürecini hiçbir zaman kanuni süresinde
başlatmadı. Yine kanunun açık hükümlerine rağmen,
başlangıç bütçe ödeneklerini sürekli aştı. 2006dan 2012ye
kadar toplam ödenek aşımı 44 milyar dolar oldu.
TOKİyi
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun ve İhale Kanununun
dışına çıkararak pek çok kamu
yatırımını ve TOKİ borçlarını bütçe
dengelerinin dışına taşıdı. Devlet bütçesine
paralel alternatif bütçeler oluşturdu. Şimdi bu paralel bütçelerden
gelen pis kokular artık saklanamaz hâle geldi. Nitekim, bugün yürütülen
soruşturmaların bir ayağında da TOKİ ve onun
bağlı olduğu bakan ile oğlu var.
Değerli
milletvekilleri, bu da yetmedi. Hükûmet, hazinenin borçlanmasına
sınır getiren ve 2002de kabul edilen Kamu Finansmanı ve Borç
Yönetimi Kanununu delik deşik edecek mekanizmalar geliştirdi.
Kamu-özel iş birliği diyerek kamu mali yönetiminin içine ciddi bir
saatli bomba koydu. Kamu yatırımlarını bütçe dengelerinin
dışına taşıdı. Dışarıdan kredi
bulmak zorlaştıkça da hazineyi milyarlarca dolarlık koşullu
yükümlülüğün altına sokacak işlere girişti. Cumhuriyet
tarihinde ilk defa kanunla özel sektörün dış borcuna örtülü hazine
garantisi verildi.
Sayın
Babacan, yap-işlet-devret, yap-işlet, yap-kirala yöntemleri
çerçevesinde Türkiye Cumhuriyeti hazinesinin kefil olduğu tutar ne kadar?
İmzası atılan 173 proje bedelinin 89 milyar dolar olduğu
söyleniyor. Bu konuda da Genel Kurula bilgi verirseniz seviniriz.
Değerli
milletvekilleri, AKPnin sadece demokrasiye değil, ekonomiye
bakışı da sorunludur. Son on bir yılda Cumhuriyet Halk
Partisi vatandaş dedikçe AKP yandaş dedi. Cumhuriyet Halk Partisi
kural dedikçe AKP Ne gerek var? dedi. Cumhuriyet Halk Partisi üretim
dedikçe AKP tüketim dedi. Cumhuriyet Halk Partisi tarım ve sanayi
dedikçe AKP rezidans ve alışveriş merkezi dedi. Cumhuriyet
Halk Partisi iç tasarruf dedikçe AKP dış borç dedi. Cumhuriyet Halk
Partisi Gelir artsın. dedikçe AKP Borç artsın. dedi.
Ancak,
Sezarın hakkını da Sezara verelim. AKP iktidarı,
hissettirmeden, faiz ve borç yükünü devletin sırtından aldı,
milletin sırtına yıktı. Biraz önce Sayın Canikli
burada övünüyordu Bütçenin faiz yükünü azalttık. diye. Ben size
şimdi hikâyenin öbür tarafını anlatayım. Milletin bütçesi
bozulurken devletin bütçesi sağlammış gibi göründü, buna da
iş bilirlik dediler. Aileler borçlanarak tüketti, reel sektör
borçlanarak yatırım yaptı, borçla yapılan tüketimden,
ithalattan ve yatırımdan devlet vergisini topladı. Yetmedi,
Hükûmet, özel kesimi yurt dışından borçlandırdı,
özelleştirme yaparak özelleştirme gelirlerini tahsil etti, bütçe iyi
göründü. Bunların yetmediği yerde ise iktidar mali aflara sarıldı.
Hükûmet 2003 yılı Şubat ayından bu yılın
mayıs ayına kadar 7 mali af çıkardı. Bu aflarda,
vatandaşa Bankadan borçlan, bana öde. dedi, ne de olsa para ucuz ve
boldu. Seçimler geliyor, şimdi, 8inci mali affın da eli
kulağında. Değerli milletvekilleri, Hükûmet, borç ve faiz yükünü
devletin sırtından alıp milletin sırtına yıkma
operasyonunu mali disiplin diyerek tüm dünyaya pazarladı.
Peki, bu
operasyon neticesinde ne oldu? Şimdi söyleyeceğim rakamlar Merkez
Bankasının finansal istikrar raporundan. Son on bir yılda
ailelerin bankalara borcu yüzde 5.424 arttı, yüzde 5.424. Yine, son on bir
yılda ailelerin faiz ödemesi ise -hani, bütçenin faiz ödemeleri
düşüyordu ya- yüzde 1.369 arttı. Sonuçta, 2002de ailelerin her 100
liralık geliri karşılığında 5 liralık borcu
vardı, şimdi 55 liralık borcu var. Bu Hükûmet, milleti faiz
lobisinin kucağına attı.
Artık
bıçak kemiğe dayandı. Maddi sıkıntı çeken bir
vatandaşımız daha üç gün önce Meclis kapısında kendini
yakmaya kalktı. Borcun altında ezilen vatandaşlar silahla
Meclise, bomba süsü verilmiş paketlerle Başbakanlık binasına
dayanır hâle geldi.
Biz
benzer sahneleri 2001 krizinde de gördük, Başbakanlığın
önünde gördük. Dolayısıyla, Hükûmete aklını
başına almasını tavsiye ediyorum. Millet artık
çıldırma noktasına geldi. Bunları görmezden gelerek
kendinizi kurtaramazsınız.
Değerli
milletvekilleri, size bir rakam vereyim: Bu sayıları,
Başbakanın, iş adamlarına okuyun diye
öğütlediği yandaş köşelerde göremezsiniz. AKP
iktidarında, Türkiye, yurt dışına 101 milyar dolar faiz
ödedi. 101 milyar dolar, Londralı, New Yorklu bankacıların
cebine gitti. Bir önceki on bir yılda dışarıya ödenen faiz
ne kadardı? Sadece 56 milyar dolar. Rakamlar yine Merkez Bankasından.
Başbakan, yurt dışındaki faiz lobisine kendinden önceki
dönemin 2 katı kadar faiz ödemiş. Şimdi çıkmış,
faiz lobisini millete şikâyet ediyor. Sayın Başbakan, hani siz
faiz lobisinin hortumlarını kesmiştiniz, belini
kırmıştınız? Kırdığınız bir
bel varsa o da milletin beli.
Mahdumların
odalarında dolarlar havada uçuyor, genel müdürlerinizin ayakkabı
kutularından dolarlar fışkırıyor ama vatandaş
borcun altında eziliyor. Siz faiz lobisini abat ettiniz Sayın
Başbakan, sayenizde en güzel günlerini yaşıyorlar.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'nin sıfır hatayla yönetilmesi gereken
günlerden geçiyoruz. Bugüne kadar ekonomide hataları örten sıcak para
şalı artık yetmiyor. Bakın, FED açıkladı;
artık, önümüzdeki yılın başından itibaren piyasaya
vereceği ucuz para miktarı her ay 10 milyar dolar daha az olacak.
Böyle dönemlerde geminin fırtınaya hazırlanması,
çapalarının sağlamlaştırılması gerekir. Bu,
yapısal reform demektir; bu, saydamlık, hesap vermek demektir. Ama,
Hükûmet hesap vermekten kaçıyor. Yolsuzlukların üstünü komplo
teorileriyle örtmeye çalışıyor. Başbakan rezervlerle
övünüyor ancak bu rezervin cari açığa ve kısa vadeli dış
borca yetmeyeceğini millete söylemiyor.
İktidara
geldiğinizde, bir yılda finanse edilmesi gereken her 100
dolarlık kısa vadeli dış borç ve cari açık için Merkez
Bankası kasasında 166 dolar rezerv vardı, bir önceki Hükûmet
size bunu bırakmıştı; her 100 dolar
karşılığında 166 dolar. Eylül 2013te, şimdi bu
rakam ne kadar biliyor musunuz? Yarısından bile az, 70 dolar.
İşte bu nedenle, Türkiye en kırılgan 5li listelerinden
düşmüyor. Daha geçtiğimiz yıl Türkiyeye alkış tutan
OECD, IMF, Dünya Bankası gibi pek çok uluslararası kuruluş, yeni
dönemde Türkiyenin en kırılgan ekonomi olduğunu söylüyor.
Başbakan, Biz 2023 Türkiyesinin ilk 10da yer almasının
mücadelesini verirken, dünyayı hallaç pamuğu gibi atarken,
koştururken, birileri de biz Türkiyeyi nasıl durdururuzun gayretinde.
diyor. Bu birileri kim Sayın Başbakan? Ben size söyleyeyim: Bu
birileri sizsiniz. Bu güzelim ülkeyi yönetemiyorsunuz, önünü
tıkıyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar) Ekonomide biriktirdiğiniz
kırılganlıklar, FED dalgasına hazırlık
yapmamanız ve yolsuzluk iddialarını dünya demokrasilerinde kabul
gören normlara göre yönetememenizin bedelini bugün bu millet ödüyor. Dolar kuru
rekorlar kırıyor, borsada şirketlerimizin değeri eriyor;
tek sebep var, o da sizin kötü yönetiminiz.
Değerli
milletvekilleri, bu iktidar ülkeyi yönetemiyor. Daha düne kadar Başbakan
1970lerde petrol krizi sırasında yaşanan elektrik
kesintilerinden bahsedip kendi dönemini parlatıyordu. Şimdi
Türkiyenin her yerinde elektrik kesintileri başladı, başkent de
bile elektrikler ikide birde kesiliyor. Dünyada petrol krizi yok. Tek sebep,
Hükûmetin plansız, programsız kötü yönetimi. Yerli
kaynaklarımız dururken Türkiyeyi ithal doğal gaza mahkûm
ettiniz. Ancak, gazın akışını kesintisiz sağlayacak
altyapıyı kuramadınız. Erzincandaki kompresör istasyonunda
sorunlar var, doğudan batıya gaz sevkiyatında
sıkıntı var, Tuz Gölüne yapılacak depolama istasyonu
yılan hikâyesine döndü, LNG santralleri yetersiz, tüm Türkiyede elektrik
kesintileri var. Tekrar söylüyorum: Türkiyenin 2023 yılında dünyada
ilk 10da yer almasının önündeki tek engel, bugünkü Başbakan ve
Hükûmettir.
Değerli
milletvekilleri, ülkeyi on bir yıldır yolsuzluk, yoksulluk ve
yasaklar ile yönetenler mutlaka bunun hesabını verecektir.
Milletimizin umutsuzluğa düşmemesi gerekir, demokrasiye sahip
çıkarsak çare her zaman bulunur. İçinde bulunduğumuz asrın
sunduğu imkânlar hiç olmadığı kadar büyük ve
parlaktır. Ortalama bir insan bundan bir asır öncesine göre 8 kat
daha zengindi. Son yirmi yılda dünya üzerinde yaşayan 1 milyar insan
aşırı yoksulluktan kurtuldu. Yaşam koşulları
iyileşti, yaşam süresi uzadı. Dünyamız artık daha
küçük; buna karşın, sunduğu imkânlar hiç olmadığı
kadar büyük ve daha parlak. Pek çok insan gelecek hakkında daha önce
olmadığı kadar umutlu. Özellikle, bizim gibi gelişen ve
yükselen ekonomilerin umutlu olması için nedenler daha da çok. Önümüzdeki
on yılda, gelişen ve yükselen ekonomilerin küresel hasıladan
üçte 2 pay alması bekleniyor. Biz son on yıldaki kötü yönetim
nedeniyle dünya hasılasından hak ettiğimiz payı
alamadık, vasattan kurtulamadık, orta gelir tuzağından da,
orta teknoloji tuzağından da çıkamadık ama önümüzde
fırsatlar sunan bir gelecek uzanıyor. Bunun için, her şeyin
başında iyi bir yönetim gerekiyor. Fırsatlar kadar risklerin de
olduğu geleceği iyi yönetemezsek çok büyük sorunlarımız
olacak, çocuklarımız, torunlarımız bizi affetmeyecek.
Riskleri fırsata çevirebilmek için geleceğe daha çok
odaklanmamız gerekiyor. Giderek küçülen ve bütünleşen dünyada her
birimizin kişisel geleceği ortak geleceğimize ve ortak
çalışmamıza bağlı. Geleceği yönetmek için ciddi
bir vizyonu ortaya koymalıyız, hem bugünün ihtiyaçlarına cevap
vermeli hem de gelecek kuşaklar için sağlam temelleri
oluşturmalıyız.
Değerli
milletvekilleri, Türkiyede, eriyen rekabet gücümüzün yarattığı
cari açığı da, kibrin yol açtığı
otoriterleşmenin yarattığı demokrasi
açığını da, denetimden kaçanların
yolsuzluklarının neden olduğu güvenilirlik
açığını da kapatmak mümkündür. Yapılacak ilk iş,
kuralları geri getirmek ve çapaları yeniden
sağlamlaştırmaktır, günlük siyasetin elini ekonominin
üzerinden derhâl çekmektir. Siyaset makamı elbette vizyon ve strateji
çizecek, geleceği yönetecektir ancak siyasetçi kime kamu ihalesi veya
banka kredisi verileceğine müdahale ederse, faiz oranının ne
olacağına karar verirse orada kaynaklar etkin dağılmaz.
Saydamlık, hesap verebilirlik gibi kavramları yeniden hayata
geçirmeliyiz. Toplumda artan kutuplaşmayı önlemeli ve yitirilen dayanışma,
birlik duygusunu onarmalıyız. Bu çerçevede, yeni bir kaynak
dağıtımı ve refah paylaşımı modelini hayata
geçirmek önceliklerimiz arasında olmalıdır. Çalışan,
ülkesine hizmet veren, işinde uzmanlaşmış ve haram yemeyen
herkesi üretime ve refahtan hak ettiği payı almaya katmamız
gerekir. Üretim meselesini yeniden memleket meselesi yapmalıyız. AKP
Hükûmetinin yaptığı gibi konut ve alışveriş
merkezleri üzerinden rantı büyütmek ve yandaşlara peşkeş
çekmek yerine, Türkiyeyi çalışarak, üreterek büyütmeye
odaklanmalıyız.
Türkiye hızla
sanayileşsizleşiyor. Bir yandan imalat sanayinde hızlı bir
yabancılaşma olurken, diğer yandan yılların
sanayicileri sanayiden çıkıp müteahhit olmaya başladı.
Küresel sanayi liginde ilk 15ten düştük.
Türkiyenin orta gelir
tuzağından kurtulması orta teknoloji tuzağından
kurtulmasına bağlıdır. AR-GE yatırımlarına
özel bir önem vermemiz gerekmektedir. Bilgiyi üretebilme ve kullanabilme
yeteneklerine sahip insanlarla bilgi toplumuna geçmemiz gerekiyor. Küresel ürün
ve değer zincirlerinin montaj aşamasında değil,
tasarım ve ürün geliştirme aşamalarında yerleşmemiz
gerekiyor.
Ülkemizin en önemli
üstünlüğü genç nüfusudur ancak bu nüfusun sunduğu fırsatlar
doğru kullanılamamıştır. Bugün her 5 gençten 1i
işsizdir. Kadınlarımız çalışma
hayatının dışındadır. Çalışma
çağındaki nüfusunu üretim sürecinde değerlendiremeyen bir
ekonomi orta gelir tuzağından çıkamaz. Rekabet gücümüzü,
insanımızı çok çalıştırarak az ücret vererek
değil, verimliliği artırarak korumamız gerekiyor. Bugün
OECD ülkeleri arasında en uzun çalışanlar Türkiyede ancak
iş gücü verimliği konusunda aynı şeyi söylemek mümkün
değil. AKP, iş gücü verimliliğini artırmaktan
taşeronlaşma ve sendikasızlaştırmayı anladı.
Bu anlayışı hızla terk etmemiz gerekiyor. Unutmamak gerekir
ki vatandaşlarımızı refahta buluşturan güçlü bir talep
tabanı olmadan güçlü bir üretim tabanı da olmaz. Bunları
gerçekleştirebilmek için, eğitimin üzerine konan ideolojik
ipoteği mutlaka kaldırmayız. Açıklanan son PISA
skorları Türkiyede eğitimin nitelik ve kalitesinde bir gelişme
olmadığını açıkça ortaya koymaktadır.
Değerli milletvekilleri,
ünlü bir siyasetçinin söylediği gibi, yönetmek, ileriyi görmektir. Sürekli
dikiz aynasına bakarak, geçmişteki kavgaların yeniden
kavgasını vererek, eski düşmanlıkları canlandırarak
geleceğimizi inşa edemeyiz. İleriye bakmak zorundayız ancak
gözünü dikiz aynasından ayıramayan, kendi kusurlarının,
hatalarının, yanlışlarının üstünü on bir
yıldır iktidar olmasına rağmen
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Öztrak, süreniz bitti. Ek süreyi de Sayın Hamzaçebi
kullandı. Teşekkür etmek için mikrofonu açıyorum.
FAİK
ÖZTRAK (Devamla) Bir dakika ona verdiniz.
BAŞKAN
Lütfen
FAİK
ÖZTRAK (Devamla)
geçmişi suçlayarak, geçmişe
düşmanlaşarak örtmeye çalışan, hayali canavarlar yaratarak
Cambaza bak. stratejisi izleyen, yönetme kabiliyetini kaybetmiş,
yolsuzluğa batmış bu Hükûmetle bu iş olmaz. Yakında
dünyanın ilk 20 büyük ekonomisi liginden de düşeriz.
HALUK
İPEK (Ankara) Ağzını hayra aç.
FAİK
ÖZTRAK (Devamla) Başbakan ve bakanlarına hatırlatalım:
Almanyada Cumhurbaşkanı istifa etti düşük faizle kredi
aldı diye, Japonyada Tokyo Valisi istifa etti.
Savcıların
yönelttiği suçlamalar karşısında Başbakan ve Hükûmetin
içine düştüğü telaş, Biz hırsızlık
yapıyorduk, bir çete çıktı, bizi çökertti. anlamına gelen
gülünç bir söylem. Bu çerçevede yapılan bürokrat kıyımları,
4 bakanın hâlâ yerinde oturması, bunlar hakkındaki fezlekelerin
kaybolması, olaydaki şahsi sorumluluğu, hızla, Hükûmetin
topyekûn sorumluluğu hâline getirmektedir.
Hükûmet
bayatlamış komplo teorileriyle yaşananların üzerini
artık örtemez. Herhâlde, bakan çocuklarının evine 7 kasayı,
Genel Müdürün ayakkabı kutularına 4,5 milyon doları faiz lobisi
veya Gezideki kızlı erkekli gençler doldurmadı. (CHP
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Evet, teşekkür ediyorum Sayın Öztrak.
REFİK
ERYILMAZ (Hatay) Sayın Başkan, ben, bu Meclisin bir üyesi olarak,
ciddi yolsuzluk suçlamalarına maruz kalmış, istifa etmeyerek ve
aklanmadan gelip burada, bu koltukta oturan bakanı protesto ediyorum ve
istifaya davet ediyorum!(AK PARTİ sıralarından Otur yerine.
sesleri, gürültüler)
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkanım, böyle korsan
tebliğler yapamaz! Böyle bir şey olabilir mi? Bir milletvekiline
yakışır mı bu?
BAŞKAN
Şimdi, bir dakika, böyle bir usul yok. Böyle bir usul yok. Bu doğru
değil.
REFİK
ERYILMAZ (Hatay) Aklanmadan ve istifa etmeden, gelip bu koltuğa
oturamaz. Protesto ediyorum, istifaya davet ediyorum!
BAŞKAN
Böyle bir usul yok canım, arkadan gelip hemencecik söz almak diye bir
şey yok. Sırayla söz alan arkadaşlar var.
Buyurun
Sayın Baluken, yerinizden bir dakika size söz veriyorum.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, tutuklu milletvekillerinin
tahliye taleplerinin kabul edilmemesine ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu
ayıptan kurtulması gerektiğine ilişkin açıklaması
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Evet, Sayın Başkan, bu kadar önemli bir konuda,
İç Tüzük cevaz vermesine rağmen, böyle gecikmeli olarak bize söz
verdiğiniz için size teşekkür etmiyorum. Yine, tutuklu vekil
ayıbını kanıksamış olarak rutin faaliyetlerine
devam eden Genel Kurulu da selamlamıyorum. Sadece halklarımıza
karşı bilgilendirme amacıyla birkaç hususu ifade edeceğim.
Sayın
Balbayın Anayasa Mahkemesine bireysel başvurusundan sonra
tahliyesiyle beraber ortada hukuksal açıdan emsal teşkil eden bir
durum vardı. Bu emsal karar üzerine, seçilmiş 6 milletvekilimiz için
Diyarbakır mahkemelerine yapmış olduğumuz tahliye
başvuruları reddedilmişti. Bu ret kararlarının
tamamı, hem hukukçular tarafından hem kamuoyu tarafından
ayrımcı, çifte standartçı, düşman hukuku ve sömürge
hukuku şeklinde tanımlanmıştı. Bunun üzerine
yapmış olduğumuz itirazlarda da
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, sözümüzü bitirelim.
BAŞKAN
Bir dakika oldu. Bakın, bu konu sizin arkadaşlarınız
tarafından grup adına yapılan konuşmalarda da söylendi.
Yani ben burada adil bir yönetim sergilemeye çalışıyorum.
Yaptığım işte İç Tüzüke ne aykırı yan var
ki?
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, bu Meclisteki bütün teamüllerde grup
başkan vekillerinin çok önemli bir konuyla ilgili yaptıkları
açıklamalarda müdahale edilmiyor.
BAŞKAN
Ama ben soruyorum her defasında, takip de ediyorum. Bir dakika herkese
oturduğu yerden söz verilir. E, ben de o sözü verdim, fazlasıyla
verdim.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Hayır, zaten bir dakikanın yarım
dakikası sizin tavrınızı protestoyla geçti.
BAŞKAN
Nesini protesto ediyorsun? Ben burada usule uygun
Bir parti grubunun sözünü
keseyim, araya size nasıl söz verebilirim? O zaman öbür parti grubu,
kendisi itiraz etmez mi? Yaptığım işte
yanlışlık yok, bu bir. İki: Toplantı bitmiş
değil ki. Daha biz buradayız.
Sayın
Sakık, siz de söz istediniz. Belki aynı konudadır, devamını
siz söylersiniz.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Protesto ediyoruz tabii. Bu kadar önemli bir konuda
ağır bir sorumluluğunuz var. Söz vermekte bile sorun
çıkarıyorsunuz. Biz bu kararın bir sömürge hukuku, bir
düşman hukuku ve çifte standart hukuku olduğunu düşünüyoruz. Bu
karara karşı her alanda mücadelemizi yükselteceğimizi bütün
halkımıza ifade ediyoruz.
BAŞKAN
Peki, peki.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Bugüne kadar bütün kazanımlarını mücadeleyle
ortaya koyan partimiz, vekillerimizin özgürlüğünü de yürüttükleri
mücadeleyle sağlayacaktır.
BAŞKAN
Peki, teşekkür ediyorum Sayın Baluken.
Bak,
Sayın Sakık da söz istedi, belki aynı konuyu söyleyecek.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Her şeyden önce şunu ifade edeyim: İçeride
bulunan vekillerimizin bu ayıbının sorumlusu AKP Hükûmeti ve bu
kadar sorumsuz yaklaşan Meclis Başkanıdır.
BAŞKAN
Şimdi, böyle bir usul yok, bakınız, böyle bir usul yok. Böyle
bir usul yok. Basın toplantısı yapabilirsiniz.
Arkadaşlarınız burada zaten bu konuya temas etti. Neden tahliye
edilmediğiyle ilgili yeni bir şey yok.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Siz de hiçbir şey olmamış gibi bu ayıba
bugüne kadar ortak oldunuz. Hem sizin tavrınızı hem de AKP
Hükûmetinin tavrını kınıyoruz
BAŞKAN
Lütfen, lütfen
Hayır, hayır.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl)
ve her alanda da bu kararın
kaldırılması için mücadelemizi yükselteceğiz.
BAŞKAN
Peki, peki.
Sayın
Altay, sizin talebiniz?
2.- Sinop Milletvekili Engin Altayın, tutuklu milletvekillerinin
tahliye taleplerinin kabul edilmemesine ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu
ayıptan kurtulması gerektiğine ilişkin açıklaması
ENGİN
ALTAY (Sinop) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de
benzer konu için söz aldım, aynı konu için söz aldım. Bugün
Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesinin aldığı karar,
esasen, millî iradeyi, Türkiye Büyük Millet Meclisini ve demokrasimizi hiçe
saymaktır, saygısızlıktır.
24üncü
Dönem Parlamentosu ayıplı başlamış idi; 8 üyesi
tutsak, 1 üyesinin de milletvekilliği gasbedilmiş
başlamış idi. 2 milletvekilimiz özgürlüğüne kavuştu,
cezaevinde bulunan 6 milletvekilinin de özgürlüğüne kavuşması ve
Parlamentoda görevlerini yapması gerekir. Üyelerinin hak ve hukukunu tesis
edemeyen Parlamentonun demokrasiyi işletebilme, hak ve özgürlük temelli
bir anayasa yapabilme ehliyeti de kuvveti de yoktur. Türkiye Büyük Millet
Meclisi bu ayıptan kurtulmalıdır. Türkiyede jüristokrasi mi
var, demokrasi mi var, bunun da en birinci savunucusu siz
olmalısınız diyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Sakık
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sırayla, arkadaşlarımızın buradaki şeyine göre
veriyoruz.
Sayın
Sakık, buyurun.
3.- Muş Milletvekili Sırrı Sakıkın, tutuklu
milletvekillerinin tahliye taleplerinin kabul edilmemesine ve Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bu ayıptan kurtulması gerektiğine ilişkin
açıklaması
SIRRI
SAKIK (Muş) Sayın Başkan, uzun süredir 5
arkadaşımız, 6 arkadaşımız 1
arkadaşımızın milletvekilliği Yüksek Seçim Kurulu
tarafından gasbedildi. 6 arkadaşımız
Diyarbakırda
farklı bir hukuk uygulanıyor. Anayasa Mahkemesinin kararı bu
kadar açık ve net ortadayken İstanbulda farklı bir hukuk, Kürt
coğrafyasında farklı bir hukuk varsa, bu ülkede adalet ve hukuk
yoksa iç barış da olmaz.
Meclis
Başkanı olarak sizin söyleyecek bir sözünüz olmalı, bu
Parlamentonun söyleyecek bir sözü olmalı. Eğer sözünüz yoksa, bu
konuşmalar, bu bütçe, bizim için, Kürtler için hiçbir şey ifade etmez;
boş konuşmalardır ve barış da olmaz.
BAŞKAN
Peki, teşekkür ederim.
Sayın
Aydın
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkanım, benim hem bir
açıklamayla ilgili bir talebim olacak hem de sataşmadan dolayı
söz talebim var. İsterseniz, birer dakika ilave edecekseniz
sataşmadan dolayı
BAŞKAN
Hayır, size de yerinizden vereyim madem
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Ondan sonra da sataşmadan
ENGİN
ALTAY (Sinop) Ne sataştı ya?
BAŞKAN
-
çünkü o şeyden farklı bir işlem yapamam.
Buyurun.
4.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının, tutuklu
milletvekillerinin tahliye taleplerinin kabul edilmemesini doğru
bulmadığına ilişkin açıklaması
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, bugün, özellikle tutuklu
BDPli milletvekilleriyle alakalı olarak yargının vermiş
olduğu kararı biz de tartışmalı görüyoruz. Şahsen
ben bir hukukçu olarak...
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Şahsen olmaz, grup adına ifade edin.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Çünkü, otuz dört yıl sekiz ay, yerel mahkeme
kararıyla hüküm giyen ve salıverilmesine de hepimizin memnun
olduğu Sayın Mustafa Balbay örneği varken, aynı şekilde,
henüz yerel mahkeme kararı olmadan BDPli vekillerin içeride tutuklu
kalmasının bence çok anlaşılabilir bir yanı yoktur
diye düşünüyorum. Dolayısıyla, hukuk birdir, yargı
birliği vardır.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Bu kanun düzenlemesini yapın. Hükûmetsiniz, sorumluluk
sizde. Böyle açıklama yaparak kurtulamazsınız. İki
yıldır tutuklular. Hükûmetsiniz
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Ankarada, İstanbulda neyse Diyarbakırda da
aynı hukukun uygulanması gerekiyor ve böyle bir çifte standardın
olmaması gerektiğini bizler de düşünüyoruz.
Dolayısıyla, karar tabii ki yargının kararıdır
ancak bu karara bizlerin de katılmadığımızı ifade
ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Peki.
Sayın
Aydın, öbür konuyla ilgili tutanakları getirteyim, zaten
buradayız, bakarız, eğer bir sataşma varsa söz veririm.
Şimdi,
evvela bu konuyla ilgili, Sayın Önder
5.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önderin, tutuklu
milletvekillerinin tahliye taleplerinin kabul edilmemesinin Meclis iradesine
meydan okuma olduğuna ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu durumu
düzeltmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Sayın Başkan, burada bir partinin iki
eş genel başkanı, bu tutumun buraya gideceğini öngörerek,
bir farkındalık yaratmak için bir açlık grevi
başlattı. Siz, bize bir gün gelip sormadınız Ne
yapıyorsunuz? diye. Bu mahkeme kararı, sizin iradenize, sizin
Başkanı olduğunuz iradeye meydan okuma, rest çekmedir, sizi
tanımıyorum demektir. Siz onun yerine bize Meclis eylem yapma yeri
değildir. dediniz. Bunu bize diyeceğinize, bu hukuksuz insanlara, bu
paralel hukuk uygulayan insanlara Meclis, meydan okunacak bir yer
değildir. demenizi bekliyoruz. (BDP sıralarından
alkışlar)
Hükûmete
de, yakınmasın, bir maddelik canı var bu hukuksuzluğun ve
beş dakika sürer. Ana muhalefet istiyor, Hükûmet istiyor, biz istiyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Diğer muhalefetin vekili de içeride, ne
derler, onlara soralım. Ama getirin, bu bize meydan okuyanların
başına çalalım bu hukuksuzluğu! Beş
dakikamızı alır. Usulüne uydurmak bizim elimizde.
BAŞKAN
Peki.
Sayın
Tanal, buyurun.
Son söz,
Sayın Hamzaçebi, siz istemişsiniz, ondan sonra
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Başka türlü, bu bütçe hiç umurumuzda
değil. Savaş başlayacak Başkan, savaş!
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Bölge ateş topuna dönecek! Bağrımızı
yırtıyoruz, yarın öbür gün Niye böyle oldu, nasıl bu
duruma geldi? diye herkes bağrını yırtacak! (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Tanal, buyurun siz,
buyurun.
6.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Barış ve
Demokrasi Partisinin milletvekillerinin tutuklu olmasının millî
egemenliğe vurulmuş bir darbe olduğuna ve adı rüşvet
ve yolsuzluğa bulaşmış bir bakanın Meclis salonundan
çıkarılması gerektiğine ilişkin açıklaması
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Barış
ve Demokrasi Partisinin milletvekillerinin tutuklu olması millî
egemenliğe vurulmuş bir olan bir darbedir. Siz Meclis
Başkanısınız, bizler burada milletvekiliyiz. Sizin önünüze
Ceza Muhakemesi Kanununun 108inci maddesinin son fıkrasını
Milletvekili seçildiğinde salıverilir. şeklinde kanun
teklifini getirdik. Bugüne kadar, Adalet ve Kalkınma Partisi yetkilileri,
Meclis Genel Kuruluna siz dâhil olmak üzere getirmediniz. Sizler samimi
değilsiniz.
Ayrıca,
Meclisin itibarını sarsan, adı rüşvet ve yolsuzluğa
bulaşmış olan bir bakan bakanlık koltuğuna
yakışamaz, oturamaz, Meclisin itibarını sarsamaz. (CHP
sıralarından alkışlar) Meclis leke kaldıramaz. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Evet, doğrudur.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkanım, böyle bir şey
olabilir mi ya!
BAŞKAN
Şimdi, bunlar doğru açıklamalar değil.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Öncelikle bu bakanın Meclis salonundan
çıkarılması lazım. Giydiği elbiseler
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Bunlar doğru açıklamalar değil.
MUSA ÇAM
(İzmir) Para, para, para!
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Para, para, para!
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Burası mahkeme mi? Beyefendi yargıç
mı, savcı mı?
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Mahkeme değil
Mahkeme değil ama burada oturamaz,
oturmamalı. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
karşılıklı laf atmalar)
REFİK
ERYILMAZ (Hatay) Siyasi ahlak bunu gerektirir.
BAŞKAN
Sayın Hamzaçebi
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın
Başkan
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Size de yakışmıyor arkadaşlar, sizi de
kirletiyor. Yaptığı şey yanlıştır Sayın
Başkanım.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Yapıp yapmadığına sen karar
vermeyeceksin, mahkeme karar verecek.
BAŞKAN
Bir dakika arkadaşlar, bir dakika
Sayın Hamzaçebi ne söylüyor,
anlamamız lazım. Bir dakika lütfen
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Süreyi bir daha baştan
alır mısınız?
BAŞKAN
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Yanlışsa yanlıştır!
BAŞKAN
Bir dakika, grup başkan vekiliniz söz istedi, evvela ona bir söz
verelim.
7.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, tutuklu ve
hükümlü milletvekillerinin millet iradesine uygun olarak Parlamentoda
olmaları gerektiğine ve bu durumu düzeltmek için Parlamentoya görev
düştüğüne ilişkin açıklaması
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Anayasa
Mahkemesi -yazın almış bir olduğu kararla- on
yıllık tutukluluk süresini uzun bularak, onu iptal etmişti.
Yine,
Sayın Mustafa Balbay ve Sayın Haberalın başvurusuyla
yapılan itiraz üzerine de o konudaki uzun tutukluluğun Anayasaya ve
insan haklarına aykırı olduğunu belirleyerek o konuda da
bir tespit kararı vermişti. Yine, uzun tutukluluğa konu olan
kişiler milletvekili olduğu için, onların tutukluluk hâlinin
seçilme hakkının ihlali olduğuna hükmetmişti. Bu karar
herkes için emsal olmalıdır. Gerek tutuklu milletvekillerinin gerek
hükümlü milletvekillerinin millet iradesine uygun olarak olması gereken
yer Parlamentodur. Mahkemeler eğer hukukun gereğini yerine getirmiyor
ise Parlamentoya düşen bir görev vardır Sayın Başkan; bu
konuda sizin öncülük etmenizi ben arz ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkanım, az önce Sayın
Öztrakın konuşmasıyla alakalı sataşma
BAŞKAN
Hayır, tutanakları bir getirteeyim şu işi
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Efendim, çok açık ama onun hemen üzerine, akabinde
konuşmam lazım Sayın Başkanım olmaz ki.
BAŞKAN
Hemen, hemen
Fark etmez
Getirteceğiz şimdi tutanakları.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Şimdi, Sayın Başkanım, öbür
konuşmacıdan dolayı da başka bir sataşma hakkı
doğabilir ama.
BAŞKAN
Şimdi, söz sırası
Arkadaşlar,
yani bir şey bitmiş olmuyor, biz burada daha iki saat, üç saat
müzakere yapacağız.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Çok açık sataşma var efendim. Yolsuzluğu,
yolsuzlukla
MUSA ÇAM
(İzmir) Gelsin, açıklama yapsın.
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan, tutuklanması gereken,
bakanlıktan ayrılması gereken kişilerin burada oturarak
burayı meşrulaştırması doğru değil. Bunu
Meclisin kabul etmesi mümkün değildir. (AK PARTİ
sıralarından Otur yerine! sesleri)
BAŞKAN
Ya, bu türlü tartışma usulü yok canım! Yani, söylediğiniz
her şey doğrudur diye bir mesele yok ki ya! Böyle bir şey olmaz
ya!
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Yani yapılan şey doğru değildir!
BAŞKAN
- Böyle bir şey olmaz! Hem bir taraftan diyoruz ki masumiyet karinesi var,
ondan sonra da daha ne olduğunu bilmediğimiz bir konuyla ilgili hemen
kıymet hükmünü vereceksek yargılama niye yapılacak o zaman?
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Arkadaşlar, onun yüzü kızarmıyorsa bu milletin
yüzü kızarıyor!
Arkadaşlarına saygısı yok mu?
BAŞKAN
- Buyurun Sayın Aydın.
Süreniz
iki dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Alkışlayın, alkışlayın
1,5
milyon doları alkışlayın!
BAŞKAN
Lütfen, bir sataşmaya meydan vermeyin.
Süreniz
iki dakika.
IV.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının, Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrakın 506
sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra
sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısının tümü üzerinde
CHP Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, hep birlikte Tutuklu milletvekilleri niye
salıverilmedi? diye, bir şekilde burada tenkitlerde bulunduk.
Şu anda, daha yargı aşamasına dahi sunulmamış, ön
incelemesi, soruşturması devam eden ve maalesef, gizli yürütülmesi
gereken bir soruşturma, her nedense muhalefet her şeyi çok iyi
biliyor, özellikle ana muhalefet çok
iyi biliyor, gazeteler çok iyi yazıyor! (CHP sıralarından
gürültüler)
REFİK
ERYILMAZ (Hatay) Siyasi ahlak, siyasi etik bunu gerektirir!
AHMET
AYDIN (Devamla) - Bunun neresi doğru, neresi yanlış, bunu
bilemiyoruz.
REFİK
ERYILMAZ (Hatay) Bilmiyorsun tabii ki!
AHMET
AYDIN (Devamla) Yargı, sonuna kadar gidecek.
REFİK
ERYILMAZ (Hatay) Tabii ki bilmiyorsun!
AHMET
AYDIN (Devamla) Yargı, eğer kimin suçu varsa cezasını
versin. Onları hep birlikte temin edelim ama sizin bu şekilde
yapmanızla olmaz. (CHP sıralarından gürültüler)
Az önce
konuşan Sayın Öztrak, değerli arkadaşlar, bakın, 2000
yılında BDDKnın Başkan Yardımcısı, az önce
kendisi de ifade etti, 2002 yılında da Hazine Müsteşarı.
Değerli
arkadaşlar, o 22 banka o zaman battı ha! O 22 banka sizin o zamanınızda
battı ve bu millet bileşik faiziyle birlikte 231 milyar lira zarar
etti. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Faiz
lobilerinden bahsediyorsunuz, değerli arkadaşlar, AK PARTİyle
birlikte faiz lobilerinden tasarruf 642 milyar lira.
(AK
PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf
atmalar)
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Bunu yapma böyle ya!
AHMET
AYDIN (Devamla) - 642 milyar lira biz faizlerden tasarruf etmişiz.
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Aynı şey mi?
AHMET
AYDIN (Devamla) İşte, faiz lobilerine karşı olan
tutumumuz nedeniyle bütün bu senaryolar çiziliyor, onun için, bütün bu oyunlar
oynanıyor.
(AK
PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf
atmalar)
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen
Lütfen
AHMET
AYDIN (Devamla) Yine, aynı şekilde 2001 krizinde Kemal
Dervişin Hazine Müsteşarlığına getirdiği
Sayın Öztrak bakın o dönemi anlatmak için hangi ifadeleri
kullanılıyor?
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Aynı şey değil
AHMET
AYDIN (Devamla) - IMFyle yapılan anlaşmaları yazan
bürokratlardan birisinin de kendisi olduğunu belirten Öztrak, kendi
ifadesi: Ertesi gün belli ödemeler yapılacak, bunlar nasıl
yapılacak diye düşünülüyordu? diye özetliyordu.
(AK
PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf
atmalar)
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sayın Başkan, duyamıyoruz.
BAŞKAN
Lütfen, arkadaşlar
Lütfen
AHMET
AYDIN (Devamla) Size ulaşan o zaman tehdit mektupları vardı.
Bu mektuplardan bahsediyordunuz. Bankalara ilişkin mektuplar vardı ve
dolayısıyla biz -sizin o dönemdeki- IMFye mecburiyetten
kurtardık bu ülkeyi. (CHP sıralarından gürültüler) IMFden borç
alan değil, IMFye borç veren ülke konumuna getirdik değerli
arkadaşlar. Biraz da bu gerçekleri görün diye düşünüyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET
AYDIN (Devamla) Yine, bugüne kadar alnımız ak bir şekilde
(CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.
AHMET
AYDIN (Devamla)
sonuna kadar gittik ve bundan sonra da
(CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
AHMET
AYDIN (Devamla) -
hiçbir yolsuzluğa bizler de prim vermeyeceğiz ama
bu ülkenin geleceğine ilişkin
BAŞKAN
Sayın Aydın, lütfen
Teşekkür ediyorum.
AHMET
AYDIN (Devamla)
oynanan oyunlarla alakalı olarak da kusura
bakmayın ama dur diyeceğiz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
FAİK
ÖZTRAK (Tekirdağ) - Sayın Başkan, sataşma var; söz
istiyorum.
BAŞKAN
Sayın Öztrak, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Son
olarak iki dakika söz, ondan sonra görüşmelere devam edeceğiz. Yeni
bir sataşma olmasın, rica edeceğim.
4.- Tekirdağ Milletvekili Faik
Öztrakın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
FAİK
ÖZTRAK (Tekirdağ) Teşekkür ederim.
Sayın
Aydın, bizim olduğumuz dönemde hiçbir banka müdürünün, banka genel
müdürünün evindeki ayakkabı dolaplarından dolarlar çıkmadı.
(CHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar; AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Başka bir şey, bakın,
insanda biraz minnet duygusu olur. İnsanda biraz minnet duygusu olur
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) - Kaç tane banka batırdınız?
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Ülkeyi batırdınız,
batırdınız!
SALİH
KOCA (Eskişehir) Kaç tane banka batırdınız? Bankayı
komple götürdünüz. Ayıptır, ayıp!
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Komple götürdünüz, komple...
FAİK
ÖZTRAK (Devamla) Bankaların içindeki bütün zararları temizledik,
size bıraktık
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET
AYDIN (Adıyaman) 22 bankayı
22 banka
BAŞKAN
Lütfen arkadaşlar
FAİK
ÖZTRAK (Devamla)
tepe tepe kullandınız, dünya krize
girdiğinde usullere uyduğunuz için krize girmediniz ama bugün
geldiğimiz noktada, bu bankaları nerelere peşkeş
çektiğiniz ortada.
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) - 100 milyar dolar nereye gitti, 100 milyar
dolar?
BAŞKAN
Lütfen
AHMET
AYDIN (Adıyaman) 22 bankayı
BAŞKAN
Arkadaşlar, müdahale etmeyin. Lütfen
FAİK
ÖZTRAK (Devamla) Ben size söyleyeyim, hızla o günlere geri dönüyorsunuz,
uyarıyorum, hızla o günlere geri dönüyorsunuz. (AK PARTİ ve CHP
sıralarından karşılıklı laf atmalar)
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) BDDKnın Başkan Vekili değil
miydiniz o zaman, Başkan Vekili
değil miydiniz?
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) 22 tane
bankayı batırdınız.
BAŞKAN
Lütfen, arkadaşlar ya, bir dakika sabredin, söylediğini dinleyin.
FAİK
ÖZTRAK (Devamla) Bak, çok açık söyleyeyim, ben şunu söyleyeyim:
Bankalar zaten batmıştı
(AK PARTİ ve CHP
sıralarından karşılıklı laf atmalar)
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Niye el koymadınız? Niye
engellemediniz? Niçin önlemediniz?
FAİK
ÖZTRAK (Devamla) Bankalar zaten batmıştı, o dönemde biz
onları aldık, temizledik.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Kim batırdı?
FAİK
ÖZTRAK (Devamla) Batıran neydi biliyor musunuz? O dönemden
(AK
PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf
atmalar)
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) BDDK Başkan Vekili değil miydiniz?
Engelleseydiniz. Niye engellemediniz? Niye görevinizi yapmadınız?
Görevinizi yapsaydınız.
FAİK
ÖZTRAK (Devamla) Ben görevimi yaptım, hiç merak etmeyin. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen
Lütfen
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Niye engellemediniz? Engelleseydiniz.
FAİK
ÖZTRAK (Devamla) Onu da yaptık, hiç merak etmeyin. (AK PARTİ ve CHP
sıralarından karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen
Sayın Öztrak
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Hamasete gerek yok, engel olsaydınız.
Niye göz yumdunuz?
BAŞKAN
Lütfen arkadaşlar, müdahale etmeyin.
FAİK
ÖZTRAK (Devamla) Bakın, ben size çok açık bir şey söyleyeyim
arkadaşlar, hiç sinirlenmeyin, hiç sinirlenmeyin. Ekonomiyi temizledik,
kucağınıza bıraktık, siz yeniden kirlettiniz.
BAŞKAN
Müdahale etmeyin arkadaşlar.
FAİK
ÖZTRAK (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (AK
PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf
atmalar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.07
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 18.19
BAŞKAN:
Cemil ÇİÇEK
KÂTİP ÜYELER: Muhammet
Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37nci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2014 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 Yılı Kesinhesap Kanunu
Tasarısı üzerindeki son görüşmelere devam edeceğiz.
III.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2014
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)
2.- 2012
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına
İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve
İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya
Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin
Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı
Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi,
2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi,
söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sakarya
Milletvekili Münir Kutluatada.
Buyurun
Sayın Kutluata. (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Kutluata, söz süreniz otuz dakika, arzu edilirse ilave süre vereceğim.
MHP GRUBU ADINA MÜNİR KUTLUATA
(Sakarya) Teşekkür ediyorum efendim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2014 yılı bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum, yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum.
Önümüzdeki bütçenin sadece ihtiva
ettiği büyüklükler açısından değil, on bir yıllık
AKP iktidarının ülke ekonomisini getirdiği nokta
açısından da değerlendirilmesi gerekiyor. Bu nedenle,
konuşmamda Türkiye ekonomisinin yapısı ekonomideki yapısal
bozulma, geriye gidişi, bunların sebepleri üzerinde
duracağım ve örneklerini vermeye gayret edeceğim. Ancak,
sözlerimin başında, bu bütçenin çok şanssız bir bütçe
durumuna düştüğünü ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
bilindiği gibi, Sayıştay raporlarının gelmemesi,
önceki bütçenin Sayıştay denetimini hakkıyla görememiş
olması dolayısıyla ciddi tartışmalarla yürüdü, bu
açıdan malul bir bütçe görüntüsü içine girdi. Daha önemli olmak üzere, bu
bütçede Türkiye'de yürütülen bölünme sürecinin tarafları tarafından, -birinin
gayreti, diğerinin müsamahası ile- bütçe raporlarına bölünme
sürecini meşrulaştırmak ve alıştırmak
maksadıyla ilaveler yapıldı, cümleler koyuldu, gelmemesi gereken
ifadelere yer verildi. Bütçenin itibarı, Büyük Millet Meclisinin
itibarı, saygınlığı, işin buraya kadar
getirilememesi gerektiği Milliyetçi Hareket Partisinin Sayın Genel
Başkanının tavrıyla, Milliyetçi Hareket Partisinin hareket
tarzıyla engellenmiş oldu.
Üçüncü şanssızlık, son üç
gündür yaşanan olaylardır. Değerli milletvekilleri, bütçeler
gelirleri, hedefleri ve güvenilirlikleri açısından
değerlendirilirler. Hedefleri açısından milletin
tamamını kapsıyor mu, herkesi kucaklıyor mu, iş
adamının önünü açıyor mu fakiri rahata erdiriyor mu, vesaire
ölçülerle bütçeyi değerlendirirsiniz.
Bir
başka kriter bütçe değerlendirmede bütçenin güvenilirliği
meselesidir. Güvenilirlik meselesi: Dayandığı gelirler
sağlam mıdır, adil midir; yeniden vasıtalı vergilere
mi yükleniliyor, yoksa insafsız vergilere mi dayanıyor diye
güvenilirlik kriteri değerlendirilir ve bütçe üzerinde
değerlendirmeler, konuşmalar yapılırdı, gelenek budur.
Ancak, şimdi, maalesef bütçenin güvenilirlik açısından
değerlendirilmesi boyutuna harcamalardaki güvenilirlik meselesi ve sorunu
da bir ilave unsur olarak ortaya çıkmış bulunmaktadır. Son
olayların ortaya çıkması başka bir şeydir, son
olaylardan sonra ortaya çıkan tablo başka bir şeydir.
Üzüldüğümüz
taraf şudur değerli milletvekilleri: Ortada bir şüpheli hâl
varsa yargıya da intikal edecek, mutlaka sonuca ulaşacaktır, o
noktaya kadar herkes masumdur. Ancak, burada, zanlı pozisyonundaki
kişilerin birinci derece yakınlarının devletin en üst
makamlarında olduğu dikkate alınırsa ve çok yakın
zamana kadar, en masum insanların uzun yıllar hapis
yatmasının sebebi de delil karartma şüphesi olarak ortaya
sürülürken, şu anda Devletin en üst makamlarının hâkimiyet
kurdukları ve suça varsa- iştirak ettikleri bürokratlarla beraber
bir delil karatma dönemi yaşanıyor. şüphesine iktidarın
yer vermemesi, fırsat vermemesi gerekirdi. O bakımdan, ortaya
çıkan olay başkadır, ortaya çıkan yeni tablo çok daha
vahimdir bana göre. O bakımdan, bundan sonra kim, neyi ortaya
çıkaracak ve iktidar kendini bu pozisyona niye düşürdü, gerçekten, bunlar
ciddi bir sıkıntı konusudur. Ama problem, bildiğiniz gibi,
iktidarı ilgilendirmektedir.
Değerli
milletvekilleri, sözlerimin başında temas ettiğim bu olumsuz
gidişin yetersizlikten mi kaynaklandığı -iktidar
açısından- yoksa bilinçli politikaların sonucu mu olduğu
meselesi üzerinde durmak istiyorum. Bu bakımdan, önce, AKP
iktidarının
Ben sözlerimi fazla rakama boğmadan,
eğilimleri göstermek suretiyle, Türkiyenin gittiği istikametin bir
tesadüf mü, başarısızlık mı, çalkanma mı, bir
tercih mi olduğunu ortaya koymaya gayret edeceğim.
AKP
iktidarının bir ekonomi politikası var mıdır? önce
bunun sorgulanması gerekir diye düşünüyorum. Bildiğiniz gibi,
ekonomi politikaları iktisadi kalkınmayı ve sosyal
gelişmeyi hedefler ve bunu yıllık büyümelerle
gerçekleştirir. AKP iktidarının iktisadi kalkınma
politikası, sosyal gelişme politikası olması ve
tamamına iktisat politikası denebilmesi için seçtiği büyüme
modelinin bunlara hizmet edecek bir büyüme modeli olması gerekirdi. Bu
büyüme modeli, malumunuz olduğu üzere, üretime dayalı büyüme
modelidir. Milliyetçi Hareket Partisinin iddiası, tarzı, anlayışı
ve ekonominin de emrettiği, üretime dayalı büyüme modelidir. Ama,
iktidarın tercihi doğrudan doğruya ve keyfî olarak ithalata
dayalı bir büyüme modeli olduğu için, Türkiyedeki büyümenin
kalkınmaya yansıyamadığı, kalkınmanın sosyal
gelişmeyi sağlayamadığını görüyoruz. Bu
açıdan baktığımız zaman da iktidarın esasen kalkınmadan
hiç bahsetmediğini ve sadece yıllık büyüme rakamlarıyla
oyalandığını; büyüme denilerek ortaya çıkan
rakamlardan da zaman zaman şikâyet
edip düşürmeye çalıştığını, bazen
halkı borçlanmaya teşvik ederek artırmaya
çalıştığını yani büyümeden ziyade, ekonomide
belirli şişkinliklerle meşgul olduğunu biliyoruz. Buradan
söyleyebileceğimiz, iktidarın, gerçekten, Türkiyede, ciddi bir
iktisat politikası, sağlıklı bir iktisat politikası
maalesef yoktur.
Rakamlara
çok girmeyeceğim dedim, dolayısıyla gayret edeceğim ama ithalata
dayalı büyüme modeli döviz kazanarak değil, döviz bularak, döviz
temin ederek ithalat yapma ve vatandaşı borçlandırarak üretim
yapma esasına dayandığı için, bu sürdürülebilir bir
politika değildir, nitekim sürdürülememektedir. Gelinen noktada
hanehalkının borçları 323 milyar Türk lirasına
ulaşmıştır 6 küsur milyar Türk lirasından. Her aile
gelirinin yüzde 54üyle borç ödemek zorundadır. Türkiyenin dış
borçları 129 milyardan 367 milyar dolara çıkmıştır, bu
da dayanılır bir şey değildir. Hanehalkı bu
şekilde borçlandırıldığı zaman, borçlar gelirle
ödenmiyor, borçlar servetle, tapuyla, varlıklarla ödeniyor. Ülke bu kadar
borçlandırıldığı zaman, ülkenin millî geliri
dışarıya akıyor ve büyüme dediğiniz oranları
önce yabancıların payını sağlamak için
gerçekleştirmek zorunda kalıyorsunuz. O bakımdan, borç
rakamları ne kadar vahim ise daha vahim bir tablo vardır Türkiyede;
o da Türkiyenin gayrisafi milli hasılasının önemli bir
kısmının dış ülkelere, yabancı ülkelerin
halkının refahına akıyor olmasıdır. Türkiyenin
780 milyar dolar civarındaki millî gelirinin oluşması
sırasında 366 milyar dolarlık, sıcak para ve satın
alan sermaye olmak üzere 366 milyar dolarlık bir sermaye yabancı
ülkelerin adına kazanç elde etmekle meşguldür. 366 milyar
doların yüzde 10 kârla çalıştığını kabul
etseniz 36 milyar dolar; 15le çalıştığını kabul
etseniz, kârlılık oranının 15 olduğunu kabul etseniz
54 milyar; 20 kabul etseniz 72 milyar dolardır ama en düşüğünü
alsanız ve 780 milyar dolara oranlasanız bile Türkiyede büyümenin,
millî gelirin yüzde 4ü civarında bir rakamın yabancı payı
olarak oluşmakta olduğunu görmekteyiz. İktidar Burada sermaye
hareketlerine bakıyoruz, böyle bir rakam görmüyoruz. diyor.
Görmeyebilirsiniz, görmemeniz daha kötüdür. Yani transfer edilmiyorsa
sıcak paraya ekleniyor ve Türkiyeyi haşlamaya devam ediyor.
Değerli
milletvekilleri, temas etmeden geçemeyeceğim bir nokta, ülkenin durumu
böyle iken nasıl oluyor da iktidar yine söyleyecek bir şeyler
bulmakta ve Türkiyede bir bolluk ve rahatlık varmış gibi
değerlendiriyor konusudur. Bu soruyla çok
karşılaşıyorsunuzdur, biz de çok karşılaşıyoruz.
İktidar da bunun rahatlığı içinde hareket ediyor. Bunun
sebebi, iktidar partisinin 1923ten, cumhuriyetin kurulduğu tarihten 2002
yılına kadar, iktidara geldiği tarihe kadar bu milletin
tasarruflarıyla oluşturduğu bütün yatırımları
satıp harcaması, 2002 ile 2013 arasında on bir yıllık
sürede muazzam cari açıklar vermek suretiyle Türkiyenin yurt
dışı yatırım açığı pozisyonunu 400
milyar dolara çıkarması, diğer taraftan bununla da yetinmeyip
2013ten sonraki otuz beş kırk yılı da
yaptığı yatırım usulleriyle devletin ileride elde
edeceği gelirleri, vergileri özel
sektöre aktarma yolunu seçmiş ve o günün refahını bugüne
taşımak suretiyle bir sistem oluşturmuştur. O bakımdan,
bu sistem bir aldatmaca sistemidir. Bu, Türkiyenin geleceğinin yok
edilmesi sistemidir.
Şimdi,
burada, kendi konuşması sırasında iktidar partisinin
değerli temsilcisi faizlerden örnek verdi, dedi ki: Eskiden çoktu...
Onun üzerine bir sürü kurgular yaptı, birçok şey söyledi, genellikle
böyle söylüyor. Ben bu değerli konuşmacımıza soruyorum:
Şu anda yatırımları özel sektör yapıyor -biraz önce
söylediğim- gibi devletin vergi hakkı kendilerine devredilmek üzere
yap-işlet ve yap-kirala tarzı metotlarla. Bir taraftan bu yürüyor,
diğer taraftan dünyada faizler sıfırın altına
inmiş vaziyette. Şu anda bütçedeki 53 milyar faiz neyin nesi? Tekrar
soruyorum. Yatırımı devlet yapmıyor, yatırım için
borçlanılmıyor. Özel sektörün borçları 5e katlanmış
vaziyette. Şu anda bütçedeki 53 milyar liralık -önümüzdeki bütçede- faizin
açıklamasını yapmadan on on beş sene öncelerde
dolaşmanın hiçbir anlamı olmadığını
söylemeliyim.
Türkiyenin
durumu bu açıdan değerli milletvekilleri, bir mirasyedinin
pozisyonundan farklı değildir. Aileden kalma servet
harcanmıştır yani cumhuriyetin bütün tasarruflarını
satıp paraya çevirmek yüzünden, efendim, mevcut itibarla, aile
itibarıyla muazzam borçların altına girilmiştir. Diğer
taraftan eşin dostun varlığının ipotek altına
sokulması gibi bir mirasyedi tarafından, Türkiyenin geleceği de
ipotek altına sokulmuştur. Bu açıdan meseleyi
değerlendirdiğiniz zaman, bu, sadece ekonomik değil ahlaki
boyutları da olan bir konu olarak görünüyor.
Sayın
Başbakan bu kürsüden bütçenin ilk günü Hükûmet adına
yaptığı konuşmada 50 milyar 513 milyon dolarlık
özelleştirme yaptıklarını söyledi. Bu bize verilmiş
bir rakam iken öğreniyoruz demeye kalmadan Sayın Başbakan
arkadan ilave etti Türkiyeyi ağırlıklarından
kurtarıyoruz. diye. Değerli milletvekilleri, eğer ülke yönetimi
meseleye böyle bakarsa
Türkiyeyi ağırlıklarından kurtarmaya çalışan
öyle ekipler, öyle heyetler, öyle türedi sermayedarlar çıkar ki önünü
alamazsınız.
Bakın, bu Türkiye
ağırlıklarından nasıl kurtulmuş? Size -çok
uzatmamak için, zaman darlığı dolayısıyla- sadece bir
iki örnek vermek istiyorum. Bakın, İş Bankasına, Milliyetçi
Hareket Partisi iktidarı döneminde, ortada hiçbir yatırım yokken
sadece bir telefon hattı verilmişti, fiyatı 2,5 milyar
dolardı. Aynı telefon hattından, kamu kuruluşu olan
TELEKOMa da bir hat verilmişti, o bedava verilmişti tabii. Yani,
TELEKOMun bir de böyle telefon hattı vardı, Aycell ve bir sürü
yatırım yapmıştı. TELEKOM, 6,5 milyar dolara
özelleştirildi dörtte 1i peşin alınmak suretiyle.
Ağırlıklardan nasıl kurtulunduğunun işareti olsun
diye söylüyorum. Bir TEKEL fabrikası, önce iktidar tarafından 292
milyon dolara satıldı, sonra alanlar 810 milyon dolara devretti.
Balıkesirde SEKA fabrikası geniş alanıyla 51 milyon
değer biçilmişken 1,1 milyon dolara satıldı, mahkeme iptal
etti, Hükûmet karar iptal etti ve dokuz yılda bu cüzi para ancak alınabildi.
Bunun örnekleri çok fazladır. Sakaryada bile 3.800 dönümlük bir devlet
çiftçiliği, on sene atıl -özellikle atıl tutulduğunu
şimdi anlıyoruz- tutulduktan ve çökertildikten sonra yıllık
200 bin liracıktan, sadece önündeki satış büfesinin
kirasını bile karşılamayacak bir değerle birilerine
verildi. Demek istediğim, bu Ağırlıklardan
kurtardık. meselesi, otuz sene önce özelleştirmeye Milliyetçi
Hareket Partisinin baktığı verimliliği artırmak,
siyasilerin tasallutundan korumak vesaire tarzı bir ağırlık
kurtulması meselesi değildir, o konular çünkü
geride kalmıştır. Bu bakımdan, bu ifadeyi fevkalade
yanlış bulduğumu ifade etmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu iktidar dönemindeki en büyük tahribatlardan bir tanesi, bu
milletin müteşebbis, teşebbüs gücünün kırılması, bu
ülkenin yetiştirdiği müteşebbislerin kenara itilmesi, sanayici
tipinin yok edilmesi, sanayicinin yani ülkeye istihdam sağlayan, gelir
sağlayan sanayicilerin kenara itilmesi ve rekabet şartlarının
ortadan kaldırılmasıdır. Ekonominin en büyük kaybı,
rekabet şartlarının ortadan kaldırılmasıdır.
Bunu görebilmek için on bir yılda türeyen çok sayıdaki sermayedar
grupların ve büyüklü küçüklü holdinglerin, şirketlerin imalat sanayisiyle
işleri var mıdır, bir bakmak lazım. Hiçbirinin
olmadığını göreceksiniz.
Yüksek
katma değerli ürünler, yeni bilgiler, yeni teknolojiler yani
sanayileşme, kalkınma herkesin malumu iken Türkiyede sadece iktidara
yakınlıkla ve rekabet dışı alanlardan para kazanmaya
çalışan kimselerin ekonominin sürükleyici aktörleri hâline
getirilmesi, Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu en büyük çöküntülerden
bir tanesidir. Bu tercih, atları arabanın arkasına koşarak
tersine çektirmekten farklı bir sonuç vermemektedir. Bu yolla ithalat
artmakta, sanayici alandan çekilmekte, fabrikalar satılmakta ve Türkiye
ekonomisi olduğundan daha geriye doğru gitmektedir. Bu yolla
araştırma-geliştirme çökmekte, çökertilmekte ve
araştırma-geliştirme ortamı yok edilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, söz buraya gelmişken size Marmaray Projesinden bahsetmek
istiyorum. Son günlerde biliyorsunuz çok gündemde ve çok önemli. Marmaray
Projesi çok önemli bir örnektir çünkü bu proje birkaç açıdan önem
taşıyor: Birincisi, AKP iktidarı ile Milliyetçi Hareket
Partisinin kalkınma, yatırım, yabancı sermayeden yararlanma
ve sanayileşme gibi konulara nasıl baktıklarını ortaya
koyuyor. Diğer taraftan, artık AKP anlayışı diye
özetlenen yanıltma ve gösterişe dayalı siyaset
tarzının bir kez daha deşifre edilmesine yarıyor.
Marmaray
Projesi çalışmaları çok önceden başlamış, 57nci
Hükûmet döneminde hükûmet ortaklarından Milliyetçi Hareket Partisi
tarafından hayata geçirilmiş bir projedir. Parası temin
edilmiş, yapım süresi dönülmez şekilde takvime bağlanmış
ve ihaleleri başlanmış bir yatırımdır. AKP
iktidarı bunu aksatsa idi suçlu olacaktı, mahkemelerde hesap
verecekti. İşin aslı bu iken, İstanbul Boğazı
Tüpgeçit Projesinin açılışında Sayın Başbakan
Abdülmecid dedemiz düşündü, biz yaptık. diyor. Mademki işi
Abdülmecid dedemize kadar götürecektiniz, o zaman demeniz gerekirdi ki
Sayın Başbakan Aslında, Abdülmecid dedemiz düşündü,
Sayın Bahçeli gerçekleştirdi, açmak da bize nasip oldu. Eğer
böyle söylenmiş olsaydı, bunun bir anlamı olurdu.
Bakın,
sakatlıklar nasıl üst üste geliyor. MHP, hem Marmaray Projesini başlatırken
hem de Ankara-Eskişehir hattının ihalesini yapmak suretiyle
ülkede hızlı tren hamlesini başlatırken bu hatlar üzerinde
Türkiye'nin ürettiği trenlerin çalışmasının
tedbirlerini alıyordu. Bunun için, Sakaryadaki vagon sanayi kuruluşu
TÜVASAŞ, hızlı tren ve metro setleri üretme teknolojisine sahip
şirketlerle yabancı sermaye ortaklığı hâline
getiriliyordu. İlk hızlı tren hattının
açılmasından ve Marmarayın bitmesinden 2023 yılına
kadar ihtiyaç duyulacak olan en az 16 milyar dolarlık metro setinin bu
pazar avantajıyla yerli firmalarımızla içeride üretilmesi hesap
ediliyordu, bu girişim durduruldu. İktidar, Sakarya TÜVASAŞ
arazisi içerisine lütfen dikkat buyurunuz- yabancı ortaklı bir
montaj fabrikası kurdu, birileri ithal yoluyla bu büyük pazarı devşirme
ile meşguldür. Bu örnekle, Milliyetçi Hareket Partisinin sanayileşme
ve kalkınma anlayışıyla AKPnin ithalat ve yağmalama
anlayışı karşı karşıya getirilmiş
oluyor. Kendi başlattığı Tüp Geçit Projesini MHP kendi
açabilseydi Marmaray üzerinde hizmet veren metro trenleri bu milletin
ürettiği trenler olacaktı. Marmarayın
açılışında Türkiyeyi Asrın lideri, asrın
projesini açıyor. diye afişlerle donattınız. MHPnin
tevazu ile başlattığı bir projeden asrın liderini
çıkardığınıza göre, projenin tamamı gerçekleşip
de olması gerektiği gibi üzerinde hizmet veren trenler Türkiyenin
ürettiği trenler olsaydı acaba ne denilecekti, bu gerçekten merak
konusudur. Birkaç gün önce Sayın Binali Yıldırım Millî
Tren Projesi diye bir tanıtıma kalkıştı. Aradan on
bir yıl geçtikten, ülkenin hızlı tren pazarı
yağmalanmaya başlandıktan sonra kalkışılan bu
teşebbüs, iktidar partisinin İzmir Belediye Başkan
Adayının tanıtım faaliyetinden başka hiçbir anlam
taşımayacaktır.
Değerli
milletvekilleri, konuyu devam ettiriyorum çok önemli bulduğum için. Bu
proje, Milliyetçi Hareket Partisinin projesidir çünkü şu anda her
şeyi bitmiş ve kamunun malı olmuştur. 1 milyona
ulaşacak yolcu taşıma kapasitesiyle vatandaşın her
harcayacağı para milletin kendi parasıdır. Eğer bu AKP
projesi olsaydı mutlaka yap-işlet, yap-kirala vesaire sistemlerle
ilerideki gelirlerin birileri tarafından toplanacağı ve belki de
otuz, kırk yıla uzanacak bir proje olabilirdi. Oradan da bellidir ki
projenin hakkını teslim etmek lazımdır ama ortaya bir
şey çıkmıştır, bu biten projeyi de pekâlâ satmak için
bir fırsat ortaya çıkmıştır.
Değerli
milletvekilleri, sanayileşmenin çok kötüye gittiğini, Türkiyenin
üretim yapmadığını, inşaat yapmaktan öteye
gidemediğini ve Türkiyede gerçekten ortaya çıkan sermayenin ve sermayedarın
bu ciddi işlerle ilgili olmadığını söylemek istiyorum.
Zamanımın daralması dolayısıyla bu önemli konuya çok
fazla vakit ayıramayacağım ama şu kadarını ifade etmek
istiyorum, Türkiyedeki çöküntünün iyi görülmesi açısından ifade
etmek istiyorum: Bu millet çevre kirliliğini biliyordu, ses
kirliliğini biliyordu, su kirliliğini biliyordu, hava
kirliliğini biliyordu, bu iktidar sayesinde gökyüzü kirliliği ,
sema kirliliği diye bir hadiseyle karşılaştı. Büyük
şehirlerimiz -başta İstanbul, Ankara olmak üzere- mantar gibi
fırlayan, birer haram abidesi gibi milletin vicdanını
sızlatan, plansız, projesiz gökdelenlerle donatılır hâle
geldi. Otoyolların koruma alanları, çevre yollarının koruma
alanları bunlarla dolduruldu.
Bakın,
İstanbul deprem bölgesi, büyük bir deprem bekleniyor. İstanbulda,
Allah göstermesin, bir deprem olursa İstanbul halkının üzerine
bina gelmemek üzere dikileceği bir yer yoktur ama 1999 depreminde 480 tane
toplanma alanı vardı, bu alanların hiçbirinin
kalmadığı söyleniyor ama iki yıl önceki rakam 240 tanesine
inşaat yapıldığıdır. Şimdi, o tarihte var
olduğunu, dokunulmadığını gördüklerimizin şu anda
da ortada olmadığını, her tarafın devasa vinçlerle bu
hâle getirildiğini görüyoruz. Bu bir ekonomi politikası değildir,
başından söylediğim gibi bu bir yağmalama, bu bir kötüye
gidiş politikasıdır.
Ancak,
değerli milletvekilleri -çok hızlı geçmek mecburiyetinde
kaldığım için- demiştim ki bunun bir sebebi olmalı. Bu
kadar iş, bilmezlikten olamaz; bu, bir tercih midir demiştim. O
bakımdan, size bunun bir tercih olup olmadığı konusundaki
görüşlerimizi de ifade etmek istiyorum. Türkiyeyi kendi hâline
bıraksaydınız, on bir yılda 2002 yılına göre on
bir sene ileriye giderdi, bu kadar dağınıklık içine
girmezdi AKP iktidarının ele geçirdiği bütün bu fırsatlara
rağmen. Nedir bu fırsatlar? Büyük bir iktidar çoğunluğu
kanunları istediği zaman değiştirebiliyor. Dünyada
faizlerin çok düştüğü, 2002 Hükûmeti zamanında az
gelişmiş ülkeler ortalaması olarak 54 olan faiz
oranlarının süratle düştüğü ve eksilere geldiği bir
dönemde para bulma ve sermaye temin etme kolaylığı ve 57nci
Hükûmetin ortaya koyduğu iktisat, ekonomiyi düzeltme programının
meyvelerini veriyor olması elinde müthiş bir ortamdı ve Türkiyeyi
gerçekten düze çıkarma şansı vardı. Ve terörün
sıfır noktasına inip iddialarından vazgeçme noktasına
geldiği bir pozisyonda alınmış bir iktidardan, şu
anda, on bir yılın sonunda, Türkiye, hiçbir iktisadi unsuruyla hiçbir
ciddi ülkeyle kıyaslanamayacak pozisyona düşürülmüştür. Bu
bakımdan, bunun, bu bilinçli tercihin acaba ne olduğunu ve nasıl
ortaya çıktığını sizlerin dikkatine sunmak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, bunu anlayabilmek için AKPnin iktidar olur olmaz
söylediklerine ve ortaya çıkan sonuçlara bakmak gerekiyor.
Hatırlanacağı gibi, önce, Türk milletinin
varlığını reddederek Türkiyenin Türk yurdu
olmadığı söylendi; hiç kimse tersini iddia edemeyecektir.
Türkiyenin Türk yurdu olmadığı söylendi, böylece Türkiye
sahipsiz ilan edildi. Aynı anda Komşularla sıfır sorun
diyerek Türk milletinin menfaatleri için hiç kimseyle sıkıntıya
girilmeyeceği ve bu konuda gayret sarf edilmeyeceği ilan edilmiş
oldu. Bu, Türkiyenin bir yağma alanı olarak ilan edilmesinden
başka bir şey değildi. Böyle olunca, güçlü bir Türk devletine
kabul ettirilemeyecek ümit kesilmiş ne kadar istek ve talep varsa hepsi
hortladı, ortaya çıktı. İş daha
azıtıldı, mensubu olduğu milletin menfaatleri konusunda
hassas olmak anlamına gelen milliyetçilik hedef hâline getirildi. Erbabı
gördü ki, iktidar, Türk milliyetçiliğine düşmanlık ederek
başka millî menfaatlere alan açma işine
kalkışmıştır. Dolayısıyla, bu talepler
tekrardan azdı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Kutluata, sözünüz bitti ama ek süre veriyorum size.
Lütfen
buyurun.
MÜNİR
KUTLUATA (Devamla) Teşekkür ederim.
Türkiye,
hem dışarıdan hem içeriden hiçbir milletin kabul
edemeyeceği taleplere muhatap oldu. Bu taleplerin
karşılanabilmesi için, milletin büyük devlet tecrübesiyle
oluşturmuş olduğu savunma mekanizmaları ve kurumları
dağıtıldı.
Türkiye,
engin tarihî geçmişi, güçlü devlet geleneği ve büyük millet
şuuruyla bir yere sahip olduğu büyük ülkeler liginden, kendini
birdenbire Orta Doğunun güdümlü ülkeler liginde buldu. BOP Eş
Başkanlığı görevinin kabul edilmesiyle zaten bu pozisyona
talip olunmuştu. Hükûmetin durumu, şike ile kulübünü düşüren
büyük kulüp yöneticilerinin durumuna benzedi.
Gelinen
noktada AKP iktidarının muhatabı Barzanidir ve Esaddır. 4
parçalı sözde Kürdistanın kurulması için Barzaniyle el eledir,
bunun 1 parçasının oluşmasına direndiği için Esada
düşmandır.
AKP
iktidarı, şu anda, PKK terör örgütünün siyasal hedeflerinin
gerçekleşmesi için terör örgütü elebaşıyla uyum içinde
çalışmaktadır. Bunları söylemekten kastım,
iktidarın muradı, hedefi, ulaşmak istediği önündeki
idealler neyse bunların Türk milletinin refahıyla, gelişmesiyle
ilgisi yoktur; bunu söylemeye çalışıyorum.
Bu
bakımdan, sonuç bu olunca AKP iktidarının siyasi hedefine hizmet
edecek bir ekonomi politikası da değil, uygulamalar seti gerekiyordu.
İşte, o politikalar o yüzden günlüktür, o yüzden bir silsile
şeklinde devam etmezler, o yüzden bir tercihli gidiştir. O
bakımdan, münferit rakamları peş peşe koyarak birtakım
şeyleri ifade etmek mümkündür ancak bunları sistemli şekilde
önünüze koyduğunuz zaman
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Kutluata, ek bir dakika daha size süre veriyorum, lütfen sözünüzü
tamamlayınız.
MÜNİR
KUTLUATA (Devamla)
bunları üst üste koyduğunuz zaman bu
gidişin sıradan bir gidiş olmadığı
ortadadır.
Zamanım
yetmediği için temas edemediğim Türk tarımı üzerine
uygulanan varlıklarını sattırma politikasının,
çiftçiyi fakirleştirip arazisinden etme politikasının gözümüzün
önünde devam ettiğini; bu anlamda Türk tarımıyla
ilgilenilmediğini, bu yüzden 600 dönüme kadar yabancıya
satışların başladığını, bu sebeple iki
üç gün önce bu kürsüde Milliyetçi Hareket Partisi milletvekillerinin Tarım
Bakanına sordukları bir iş adamıyla Türk tarımını
Türk köylüsünden kurtarma görüşmesine Sayın Bakanın itiraz
edemediğini gördük, yaşadık. Dolayısıyla, bunlar
bilinçli politikalardır, o bakımdan Türk halkı görmeli ve
milletimiz tedbirini almalıdır.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Kutluata.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı İzmir
Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Oktay Vural. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Vural.
Sizin de
söz süreniz otuz dakika.
MHP
GRUBU ADINA OKTAY VURAL (İzmir) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli
milletvekilleri, 2014 yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Evet,
bugün AKPnin 12nci bütçesini görüşmekteyiz. 10 Aralıktan bu yana
devam eden görüşmelerde, her konu üzerinde milletvekillerimiz, ülkemizin
sorunlarını, değerlendirmelerini ve çözüm yollarını
sizlerle paylaştı. Milletimizin kulağı olduk, gözü olduk ve
dile getirdik. Eğitimden sağlığa, dış politikadan
güvenliğe, ekonomiden kültüre her konuyu dile getirirken yönümüz hep
ülkemiz, milletimiz ve insanımız oldu. Milletimiz adına sorduk,
onların adına sorguladık. İşçimizin emeğini,
esnafımızın siftahını, çiftçimizin ürününü,
işsizimizin işini, memurumuzun hakkını, öğrencimizin
geleceğini, emeklimizin derdini, engellimizin sıkıntılarını
anlattık, katkı sağladık.
Milletimizin
ortak aidiyeti olan millî kimliği, millî kültürü, millî
varlığı savunduk. Ecdadımızın emaneti
değerlere sahip çıktık statükocu diyenlere inat, kan üzerinden
sözde çözüm reçetesi dayatmak isteyen vampirlere inat. İnadına
millet, inadına birlik, inadına kardeşlik dedik. Rahmet
birliktedir. dedik ayrışma diline karşı. Kanla
pazarlık masasına, kan karşılığı
kardeşliğimizi, millî kimliğimizi alışveriş
malzemesi yapanlara inadına karşı çıktık. En
başta Kürtleri katleden, askerimizi, polisimizi şehit eden PKK terör
örgütünün meşrulaştırılmasına karşı durduk.
Küresel dayatmalara karşı önce millî menfaat dedik. Küresel
taşeronlara, teslimiyetçilere, BOP eş başkanlarına,
Diyarbakırda Kürdistana selam gönderenlere tarihimizi,
kararlılığımızı hatırlattık. Bin
yıllık kardeşliğimizi, mukaddesatımızı,
muhtaciyetlerimizi, tarihimizi, kimliğimizi hazmetmeyen hazımsızlara
karşı inadına karşı durduk. Anlarsa uzağım,
yakınım; anlamazsa yakınım, uzağım olur. diyerek
hep milletimizin yakınlığını savunduk.
Bütçe
görüşmelerinde millî duruş ve önerilerle milletimizin
hakkını ve hukukunu savunan, ihtiyaçlarını dile getiren,
öneriler sunan Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna mensup milletvekili arkadaşlarıma
teşekkür ediyorum.
İnsanı
yaşat ki devlet yaşasın. diyenlerin, bugün,
insanımızı milletinden, milletini devletinden, işinden,
aşından kopararak yalnızlaştıran, köleleştiren ve
sömüren siyasal zihniyete karşı mücadele etmeye kararlıyız.
Bu oyunu bozacağımıza ant içtik.
Bugün
artık son konuşmaları yapıyoruz. İnşallah bu son
konuşmalarımız ülkemizi, milletimizi ve
vatandaşlarımızı huzursuz kılan yönetim
anlayışından kurtulmaya vesile olur. Ben her bedel ödemeye
hazırım. diyerek yanlış yönetimlerinin bedelini millete
ödetip de sırça köşklerde oturup sahte kahramanlık taslayanlara;
işsizlerimizin, emeklilerimizin, esnafımızın, çiftçimizin
sessiz hıçkırıklarını unutup kamera
karşısında gözyaşı dökenlere; ayakkabı kutusuna
koydukları yeşil doların peşinde koşanlara hak
ettiği dersin sandıkta verileceği günlere de giderek
yaklaşıyoruz. Mukadder son
yaklaşıyor. Daha da yakın olması en halisane
dileğimizdir.
Şunu
önceden ifade etmeliyim ki bu bütçeyi hazırlayan zihniyetin arkasında
bölücülük, rüşvet ve yolsuzluk, teslimiyet, tehdit ve şantaj, tek
adam anlayışı vardır.
Sayın milletvekilleri,
bütçeler, aynı zamanda bütçeyi hazırlayan hükûmetin bütçe dönemine
kadar o uyguladığı politik ekonominin, siyaset
anlayışının iç ve dış boyutları ve
tercihleri hakkında siyasi bir değerlendirme yapmamızı
gerekli kılmaktadır. Özellikle, bu bütçe, Türkiye Cumhuriyeti
tarihinde en uzun dönemli tek parti hükûmetinin olduğu dikkate
alındığında daha önemlidir. Evet, bugüne kadar, çok partili
hayata girdiğimiz 1946dan bu yana, cumhuriyet hükûmetlerinin
hazırladığı 66ncı bütçeyi görüşüyoruz. Bugüne
kadar, milletimizin varlıklarını ve kaynaklarını
kullanarak ülkemize hizmet eden tüm hükûmetlere teşekkür ediyorum.
Aslında, yıllık
bütçe anlayışına göre, 1946dan bu yana görüştüğümüz
bütçelerin beşte 1ini AKP yapmıştır yani yüzde 20sini.
Bugün, Türk milletinin yaşı ortalama 30dur. Buna göre, AKP
iktidarı, bu bütçeyle ömrümüzün yüzde 40ına hükmetmiştir;
1980lerde doğanların ömrünün yüzde 35ine, 1990larda
doğanların yüzde 50 ömrüne hükmetmiştir. Eğer, bu
tarihlerde doğanların gençliğe adım attıkları
yaş olan 15 yaşını dikkate aldığınızda,
1980lerde doğanların gençlik ömrünün yüzde 63 ila
tamamını, 1990larda doğanların da gençlik ömrünün
tamamını AKP dönemi siyasal zihniyetinde geçirmiştir. Milletimiz
ömrünü geçirmiştir, aynen şunu söylemektedir: Ömrümden ömrümü
aldın, yetmedi mi, geriye ne kaldı?
Velhasıl, AKP,
yaptıklarından da yapmadıklarından da sorumludur.
Gerçekten, böyle bir süreyi dikkate aldığımız zaman, bir
partinin programında yazılı hususları hayata geçirebilmesi
için zannederim bulabileceği başka bir mazeret
kalmamıştır. Ama, sürekli geçmişten mazeretler
arayışı içerisine girdiği de bir vakıadır. Bu
arayışın oldukça yenilikçi olduğunu da itiraf etmeliyim.
Bugün bütçesini müzakere
ettiğimiz siyasal düşüncenin söylemleri arasında
tutarlılıkları tespit etmek bazen gerçekten çok zor oluyor,
zaman ve mekâna göre söylemler çok çabuk değişiyor, mazeretler
uyduruluyor. Ekonomik sıkıntıların çözülmemesinin sorumlusu
olarak bürokratik ve sivil oligarşiyi bulan odur. İşsiz olan bir
gence Taşı sıkıp suyunu çıkaracaksın. diye
cevap verip sorunu havale eden de odur. Fiyatından memnun olmayan çiftçiye
Önce şehirli olmak gerekir. cevabını veren odur.
İşsiz kalmak istemeyenlere IMFye borcunuzu ödeyin, öyle gelin.
diyen odur. İşsizliğe çözüm için adres olarak iş
adamlarını gösterip Her biri 1 kişiyi işe alsa
işsizlik sorunu kalmaz. diyen odur. Bankalara Neden kredi vermiyorsun?
diyen odur, banka lobisini 5 kat büyüten odur, onlardan şikâyet eden de
odur.
Ona göre krizin müsebbipleri
Ekonomik sıkıntı var. diyenlerdir. Terörün
artmasının sebebi, ülkemizin gidişatının iyi
olmasıdır! Medya eleştiriyorsa hortumları
kesildiğindendir! Anayasa değişikliğini gündeme getirip
Taslak benim değil. diyen odur, Uzlaşma Komisyonundan kaçan da
odur. İhracatı artıran odur ama ithalatı artıran
başkasıdır! Ona göre, borç batağına sokulan
vatandaşımızın kredi kartı kullanmasıdır
sorun olan. Mahkûm ettiği kredi kartı kullananlara dürüst gözle
bakmayan da odur. Ona göre, tasarruflarını kaptıran yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımız
sahtekârdır, hortumlayanlar değil. Ona göre, yolsuzlukları yapan
değil, çıkaranlardır sorun. Benim ülkemde temiz eller
operasyonu yapana niye durmadan vuruyorsunuz? deyip ondan sonra rüşvet
operasyonu yapan emniyet ve yargıya vuran da odur. Ülkeyi çetelerden
temizlediğini söyleyip bugün, yine, iktidarda çetelerin
varlığından şikâyet eden odur. Askerî vesayeti
kaldırdık, paralel devlet yapılanmalarına izin vermedik.
diyen, şimdi de devlet içinde paralel devletten, illegal örgütlerden
bahseden de odur. Ona göre, kapanan kepenkler, kaybedilen işler, borç
artışı, yükselen işsizlik, şok zamlar, ekonomik
sıkıntıların hepsi psikolojiktir.
Bütün bu ifadeler ülkeyi yöneten birilerinin
olmadığını, Türkiyede sorumlu bir hükûmetin
olmadığını göstermiyor mu? Bütün bu sorumluluklardan kaçan
kimdir? O kimdir? Bence bir zihniyettir. O her şeyi bilendir, o
mağrurdur, bazen de fedakârdır, bazen de mağdurdur, her zaman
mazurdur. Aslında, bu Hükûmetin tek adı vardır: Teflon
Hükûmet. Bu Hükûmete bir türlü sorumluluk yapışmıyor. Sorumlu
olan ya halktır ya bankalardır ya işverenlerdir ya emniyettir ya
savcılardır ya bakanlardır ya bürokratik oligarşi ya
küresel sermayedir ya da küresel güçlerdir. Bazen 1923tür, bazen ondan
öncesidir, bazen 1940lar, bazen 1960, bazen 28 Şubat, bazen 2002dir
sorumlu. Hatta, bazen kendi döneminde yarattığı sanal güçlerdir;
ya banka lobisidir ya faiz lobisidir ya kendine destek olmayan iş
adamlarıdır, işine geldiğinde medyadır ama özellikle
de her zaman muhalefettir. Aslında, bütün bunların sorumlusu odur ama
o kendini bulunmaz Hint kumaşı zannediyor!
Sayın milletvekilleri, her
şeyi yapan da odur, bundan önce hiçbir hükûmetin dikili bir
ağacı yoktur, hep kendisi dikmiştir. Devraldığı
her şey kötüdür.
Komünizm, iktidara geldiği
her yerde, geçmişten köklü ve temelli bir kopuş
amaçlamıştır. Bolşevikler de kendi geçmişlerini
kirletmek ve inkâr etmek için her yolu denediler, aynen bugünkü gibi. Mao, Çin uygarlığını
hiç saydı, aynen AKP gibi. Lenin, Stalin, Hitler, Mao, Franco gibi
totaliter isimler geçmişin direncini kendi ikbal ve siyasi hedefleri için
engel gördüler, bunun için bizzat geçmişlerine savaş açtılar,
aynen bugünkü gibi.
Bankacılık sektörünün
sağlamlaştığından bahsetmektedir ama 23 Nisan 1999
tarihinde yürürlüğe giren Bankalar Kanunuyla bankalar sistemine çekidüzen
verildiğini görmez. Kamu bankalarının
kârlılığından bahseder, Hazinenin artık yükü
değil. der ama 25 Kasım 2000 tarihinde kamu bankaları
hakkında kanun ile bu bankaların çağdaş
bankacılığın ve uluslararası rekabetin gereklerine
göre çalışmalarını sağlayacak biçimde yeniden
yapılanmalarının sağlanmasından bahsetmez o.
Bankaların görev zararı yok, bizden önce sürekli zarar
yazdılar. der ama bankaların görev zararını 2 Mayıs
2001de sıfırladığımızı söylemez hiçbir
zaman. Bütçe açıklarından dem vurur ama 1 Ocak 2002de 69 tane fonu
kapatarak kayıt dışı bütçe uygulamasına son
vermemizden hiç bahsetmez.
Ecdadımın
hayalidir. deyip Marmaraydan bahseder ama ihalesini bizim
yaptığımızı, kredisini bizim bulduğumuzu hiç
görmez. Mekece-Bozüyük hattını, hızlı tren ihalesini,
Çanakkale-İzmir Otoyol Projesini, Körfez geçişini, üçüncü köprünün
projelerinin hazırlıklarını görmeyen de odur. Biz, onların
IMF borcunu sıfırladık. der ama IMFnin 13 milyar
dolarını onların kullandığını, 10 milyar
dolar da onun borçlandığını hiç söylemez sizlere. Görmeyen
gözlere, duymayan kulaklara ne diyeyim? Ama Allaha şükür, biz
haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan
değiliz.
Sayın
milletvekilleri, AKP döneminde çul serme formüllerinden biri de iyimser hava
uyandırmaktır, o bir Polyannadır. Keynes, 1919da diyor ki:
Çevreye uyum sağlayabilme gücü insanoğlunun en belirgin
özelliğidir. Son dönemdeki olumlu gelişmeleri normal,
kalıcı ve güvenilir zannederek planlarımızı ona göre
yapıyoruz. Evet, aslında, ekonomideki gelişmeleri normal,
kalıcı, güvenilir zannederek karmaşık, güvenilmez ve geçici
olduğu unutuldu. İyimser hava oluşturularak ekonomik
gelişmeler sağlıklı değerlendirilmedi. Sanal, iyimser
ortam içerisinde çevreye uyum gösteren vatandaşlarımıza
gerçekleri iletmek zor oldu. Öyle ki ithalat daha hızlı artarken
onlar sadece ihracat artışından dem vurdular. Cari açık
artarken Önemli değil canım, önemli olan finansmanı. dediler. Suni
kur politikasıyla TLyi değerli kılıp dolar bazında
sanal büyümeyi pazarladılar. Ekonomi sosyal eşitsizlik
yaratırken sosyal yardımlara bağımlı kitleler
oluşturup sosyal adaletten dem vurdular. İthalatla hormonlu büyümeyi
pazarlayıp üretime dayalı büyümenin üstünü örttüler. Milleti
borçlandırıp tüketimi kredi köpüğüyle finanse ettirdiler, sonra
da Büyüme var. dediler. 2002ye göre sabit fiyatlarla yüzde 40 artan büyümeyi
kur ve enflasyonla köpükleyerek 3 kat arttı. diye pazarladılar,
caka sattılar. Yabancı kredi kuruluşları Rüşvetle
iş yapıyorlar. dediler, sonra da bunların not
artışlarını bize pazarladılar. İşsizliği
görmezden gelip iş arama umudunu yok ettiler, işsizliğin üstünü
örttüler. Üretmeden tüketip tüketileni üretmiş gibi pazarladılar. Kazanmadan
borçlandırıp borcu borçla kapattırdılar. Milletin
tasarrufunu azaltıp dış kaynağa yol açtılar, sonra da
Bakın, ne kadar sermaye geliyor. diye böbürlendiler. Evet, her olumsuz
gelişmenin üstünü örtmek için Aysel Gürel gözlüğü kullandılar!
Her şey iyi. dediler, pazarladılar. Her şeyi kendilerine
yonttular, olumsuzluklara gözlerini kapatıp iyimserlik yonttular;
aslında, sonuçta, milletimizi yoldular. Taktik
başarılarını stratejik kazanımlara çeviremeyen
yönetimler, AKP gibi sürekli mirastan tüketmiştir.
Sayın
milletvekilleri, onun ustalık döneminin vardığı Türkiye'de
ithalatımız yüzde 500 artmıştır, hanehalkı borcu
yüzde 4.400 artmıştır, hanehalkı borcunun
kullanılabilir gelire oranı 11 kat artmıştır, özel
sektör borcu yüzde 500 artmıştır, merkezî yönetim iç borcu yüzde
171 artmıştır, toplam borç stoku yüzde 184
artmıştır, esnafın borcu yüzde 5.500
artmıştır, çiftçinin borcu yüzde 7.500 artmıştır,
cari işlemler açığı yüzde 7.500 artmıştır.
Aslında, o, yüzdelerin efendisidir!
Sayın
milletvekilleri, aziz milletim; onlara göre Rize, İstanbul, Siirt de
mübarektir çünkü bu üç şehir Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük
liderinin doğmasına vesile olmuştur! Pazarlık ve 3 çocuk
güya onun sünnetidir! Ezel ve ebet başkandır o! Ona dokunmak
ibadettir! Üslubu bize Allahın bir lütfudur! Asrın lideridir o!
Allahın gönderdiği bir lütuftur o! Bu yaklaşım ve
ifadelerin, milletimizin muhafazakâr ve mütedeyyin masum kardeşlerimizin
itikadına ne kadar uygun olduğunu takdirlerine bırakıyorum.
Muhafaza
edilen, örselenmeyen hangi millî ve manevi değerlerimiz
kalmıştır? Bunu şüphesiz sorma vakti gelmiştir.
Değerli
milletvekilleri, Milletler topla tüfekle yıkılmaz, milletler ancak
aralarındaki rabıtalar çözülerek kendi başının
derdine, kendi havasına, kendi menfaatine düştüğünde
yıkılırlar. Düşmanlarımızın bugün bizden
istedikleri ne bir vilayet ne de sancaktır, doğrudan doğruya
başımızdır, devletimizdir. Ey cemaat, gözünüzü
açınız
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Hangi cemaat?
OKTAY
VURAL (Devamla)
ibret alınız. Bizim hani senelerden beri
kanımızı, iliğimizi, kurutan dâhilî meseleler yok mu,
Kürdistan meselesi
Bunların hepsi düşman parmağıyla
çıkarılmış meselelerdir.
Evet,
Mehmet Âkif Ersoyun bu tarihî tespitleri günümüze de büyük anlam vermektedir.
Evet,
değerli milletvekilleri, milletimiz arasındaki rabıtalar
çözülmekte, Şark meselesi bugün Kürt meselesi olarak
hortlatılmakta, Sevr Barış Anlaşması yenilenerek
uygulamaya konulmak istenmektedir. Bölücülüğe uyabilmek için milleti
yontan bir zihniyet iktidardır. Milletimizin ortak değerleri yok
sayılmakta, millî kimlik altüst edilmekte, millî kültür
ayrıştırılmakta, dilimiz bölünmektedir. Çözüm ve
barış süreci içerisinde yeni bir millet ve devlet inşasına
başladılar. Türk milleti ayrı ayrı varlıklardan
yapılma basit bir yığın değil, birbirleriyle münasebet
içerisinde ve karşılıklı tesirleşme hâlinde
yaşayan kısımlardan oluşmuş bir varlıktır.
Türkiye, ne komitelerin odalarda toplanıp imal ettikleri bir devlet ne de
eski bir koloni parçasıdır. Selçuklunun da, Osmanlının
da, Türkiye Cumhuriyetinin de kurucusu Türk milletidir. 1923 öncelerine giderek
Türk milletinin egemenliğini sorgulayanlara, 1922 yılında
Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesiyle ortaya konulan 308 sayılı
Karar tarihî bir cevaptır. Millî Kurtuluş Şavaşını
yapan da, egemenliğe sahip olan da Türk milletidir.
Sayın
milletvekilleri, Kürdistan demek, ortak vatan ülküsüne kastetmektir. 36
etnik grup demek, tek millet iradesini mahvetmektir. Bayrağın
indirilmesine sessiz kalmak, tek bayrak kararlılığını
yok etmektir. Özerklik demek, tek devleti imha etmektir.
Sınırları gevşek ve başıboş bırakmak,
egemenlik haklarımıza darbedir. Teröristle müzakere, şehitlerin
ruhunu muazzep etmektir. İsyancıları, hainleri baş
tacı yapmak, tarihi ve milletin hükmi şahsiyetini hızara
vermektir. Andımızı kaldırmak, millî yeminleri
çiğnemektir. Millî gün ya da bayramları dejenere etmek,
kutlanmasına engel olmak, milletin ilham kaynaklarını kurutmak,
heyecan damarlarını kesmektir. Terörist sevdalılarına
ödüller vermek, millî varlığa hakaret, millî varlığa yüz
çevirmektir.
Sayın
milletvekilleri, bütçeler, hazırlayan ve uygulayan hükûmetlerin güven
belgesidir. Bütçelerin en önemli ilkesi güvenilir olmasıdır fakat
aynı zamanda, bütçeyi hazırlayan hükûmete ve özelde bakanlara da
güven duyulmalıdır. Bütçe hakkı, parlamentoların vazgeçilmez
haklarından biridir. Parlamenter demokrasilerde önce bütçelerin parlamento
tarafından onaylanması ve bütçe uygulaması sonrasında da
uygulama sonuçlarının denetim yetkisinin parlamentoya ait olması
bütçe hakkının bir gereğidir. Bütçe yetkisi sadece bir izin
verme değil, aynı zamanda, uygulama sonuçlarının denetimini
de kapsamaktadır. Parlamentonun denetim yetkisini kullanması, kamu
kaynaklarının etkin, ekonomik ve verimli bir şekilde
kullanılıp kullanılmadığının da
onaylanması anlamına gelmektedir.
Önümüzde,
hesap verebilirliği katleden bir Hükûmet vardır. Hesap verebilirlik
kamu harcamalarının can damarıdır. Maalesef, Hükûmet bu can
damarını kapatmıştır. Bütçeler, aynı zamanda,
hazırlayan, onaylayan ve uygulayanlar için de bir ahlak belgesidir. Bu
Hükûmet, siyasi tarihimize denetimden kaçmak için her yolu deneyen bir hükûmet
olarak geçecektir, bu Hükûmet denetim kaçkınıdır. Türk milleti
adına denetim görevi TBMM tarafından Sayıştay
vasıtasıyla yapılmaktadır.
Maalesef,
toplam 212 adet kamu idaresi hakkında düzenlenen denetim raporu Türkiye
Büyük Millet Meclisine sunulmamıştır. 146 kamu idaresine ait 15
hesap hakkında olumsuz görüş verilmiş, 50 hesap hakkında da
görüş verilmemiştir. Maalesef, Sayıştayın denetim
raporlarının gelmemesiyle Türkiye Büyük Millet Meclisine hesap
vermekten Hükûmet kaçmıştır; Sayıştay üzerinde
baskı oluşturmuştur. Sayıştayla ilgili, performans
denetimi yerine yerindelik denetimini getirmek suretiyle, kullandığımız
kaynakları verimli kullanıp kullanmadığımızı
sorgulama imkânımız ortadan kaldırılmıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisinden bilgi saklanmıştır; güncel,
yeterli ve güvenilir bilgilere ulaşması engellenmiştir. AKP
zihniyeti, iktidara gelir gelmez, kamu yönetiminin yeniden
yapılandırılması kapsamında
hazırladıkları kanun çerçevesinde, kamu
kuruluşlarının teftiş kurullarının
kaldırılmasını öngörmüştür. Bunun
Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmesinden sonra kamu
kuruluşlarının teşkilat yasalarıyla amaçlarına
ulaşmış ve teftiş kurullarını biçmişlerdir.
Düşünebiliyor musunuz, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bu milletin
hakkını, hukukunu gasbedenlerin cezası düşürülmüştür.
Kamu İhale Kanunu maddelerinde 80 defa değişiklik
yapılmıştır.
Sayın
Başbakan bir sürü yatırımdan bahsediyor ve şunları
ekliyor: Bu yatırımlar yapıldı, yolsuzluk olsa bu kadar
yatırım olur muydu? diyor. Bu mantığa göre, yolsuzluk
yatırım olmayan bir ülkede oluyor demek ki. Bu mantığı
ancak Aristo çözebilir, ona müracaat etmek gerekir. Başbakan, Yolsuzluk
Algısı Endeksinde düşme olduğunu ifade etmektedir.
Teftiş kurulu kaldırılırsa, Sayıştay denetimi
engellenirse vatandaş yolsuzluğu nasıl algılayacaktır?
AKP yolsuzluğu algılayacak mekanizmaları
kısıtlamıştır, milletin yolsuzluklardan haberdar
olmamasını temin etmeye çalışmıştır. Bu
çerçevede ne Türkiye Büyük Millet Meclisinin ne Sayıştayın ne de
kurulların denetim yapma imkânı vardır. Temiz yönetim, temiz
vicdan işidir; dürüst idare, helal süt meselesidir.
Sayın
milletvekilleri, AKP Grup Başkan Vekili konuşmasında AKPnin ne
kadar denetimden yana olduğunu anlatmak için çırpındı ama
mızrak çuvala sığmıyor. Bu denetimden yana olanların,
söyledikleri mekanizmaların bugünlerde olup biteni neden tespit
edemediğini anlatması gerekmektedir. Her türlü denetim
mekanizması törpülenen AKP dönemiyle ilgili bildiklerimiz ve
duyduklarımız artık gün ışığına
çıkmaktadır. Muhtemelen bu kadar baskıya ve tehdide rağmen
Artık yeter! diyerek vicdanları isyan edenlerin ortaya
çıkardığı manzara, esasen, bu zihniyeti deşifre
etmiştir.
Bugün
ayıplar üstü örtülemeyecek seviyeye gelmiştir. 17 Aralıktan beri
muhatabı iktidar olan çok ciddi yolsuzluk iddia ve haberleriyle
çalkalanılmaktadır. 4 bakanla ilgili vahim iddialar, belgeleriyle
piyasaya çıkmıştır. Asrın yolsuzluğu
ortadadır. Öyle isnatlar, öyle suçlamalar vardır ki birisi bile
doğruysa Hükûmetin yerinde durması mümkün değildir. Yöneltilen
suçlamalar hafife alınacak türden değildir. Ortaya çıkan
görüntüler, basına yansıyan bilgi, belge, bulgular, evlerde âdeta
banka kuran, kasalarca para biriktiren yüzler, AKP Hükûmetinin eseri ve
aslında altından kalkamayacağı vebalidir. Bu
iddiaların hepsi açığa kavuşmalı, suçlular hak
ettiği cezayı almalıdır.
AKP
Hükûmeti bu yolsuzlukta deşifre olmuştur. Deşifre olan Hükûmet
çeşitli taktiklerin peşindedir. Önce soruşturmaya müdahil olmak
ve yönlendirmek istemektedir, aynen Deniz Fenerinde olduğu gibi.
Soruşturmayı karartmak için elinden geleni yapmaktadır.
Sizce,
operasyonu yapan polis şeflerini görevden el çektirmeleri bu yolsuzluk
soruşturmasının akıbeti konusunda bir ipucu vermiyor mu?
Hiçbir hukuki ve idari gerekçeyle izah edilemeyecek bu tavır,
yargıya, soruşturmaya ağır bir müdahaledir. İstanbul
Emniyet Müdürü görevden alınıp yerine âdeta partili emniyet müdürü
atanmaktadır. Soruyorum: Bu emniyet müdürü, atamasını yapan
İçişleri Bakanının da dâhil olduğu soruşturmaya
nasıl dâhil olacaktır? Türkiye Cumhuriyeti makamları böyle, çete
mantığıyla yönetilemez. Deliller artık kesinlikle güven
altında değildir. Belli ki soruşturmadaki bu polislere siyaset
güvenmemiş, yeni gelenlere, hukuku uygulayacaklarından değil,
kesinlikle siyaseten kendi yanlarında olduklarından itibar
etmektedirler. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan müdahale ile sonuç
almayı riskli görenler çareyi
başsavcılığa müdahalede bulmuşlardır. Adli
soruşturma kamuoyunun gözleri önünde fütursuzca, utanmazca
karartılmaya, engellenmeye, durdurulmaya
çalışılmaktadır.
AKP
Hükûmeti bu rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasının daha da
derinleşmesi, yaygınlaşması ve zirvelere
ulaşmasından endişe duymaktadır. Çeşitli illerde adli
kolluk kuvveti olarak çalışacak emniyet mensuplarına
kıyım başlamış ve tamamen siyasi atamalarla muhtemel
soruşturmalar engellenmek istenmiştir. AKP Hükûmeti bu yolsuzluk için
sanal sorumlular arama gayretine girmiştir.
Gezi
sürecinde Şu kadar seramik kırıldı, şu kadar otobüs
tahrip edildi. diyerek millî servet kaybından dem vuranlar şimdi
halkın çalınan milyarlarından niye bahsetmiyor? Milleti
soyanların yaptığı bu soygun operasyonu milletten niye
kaçırılıyor? Soruyorum: Bu ayakkabı kutusu içindeki paralar
milletin parası, millî servet değil mi?
Yolsuzluk
ve rüşveti görmeyenler hedefi saptırmak için klasik AKP numarası
çekmeye başlamışlardır. AKP iktidarı ve Sayın
Başbakan, bu yüzyılın en büyük yolsuzluk olayının
üzerine çeşitli bahanelerle kapatmak istiyor. Dış güçler, devlet
içinde devlet, çeteler diyerek Cambaza bak! oyununu işliyor. Halkbank
Genel Müdürünün evinde bulunan 4,5 milyon dolar nakit parayı görmezden
gelip, O Genel Müdürün evinde bu paraların ne işi var? diye
sormayıp kamu bankalarını zayıflatmaya yönelik
uluslararası komplodan söz etmek Cambaza bak! oyunundan başka bir
şey değildir.
Anlaşılan
o ki Başbakan dolar ve eurolardan hareketle bunu dış güçlerin işi
olarak görmektedir. O zaman Başbakana sormak gerekir: Bakanların da
bu dış güçlerin elemanıdır, atadığın emniyet
mensupların da bu dış güçlerin elemanıdır.
Bunları atayan Hükûmet değil midir? Bunlar kanunlara göre
atanmadı mı? Bunlar bir çete ise siz çetebaşı mı
oluyorsunuz? Bir devletin çeteleşmesi kadar vahim bir husus olabilir mi?
Çok
ilginç komplo teorilerinden biri de, bu operasyonun yapılma sebeplerinden
biri, özellikle 2013 yılının son çeyreğinde yüzde 4,4
büyüme olduğu ifade edilmektedir. Gerçekten, AKPnin mazeret bulması çok enteresan.
Başbakan
yardımcılarından biri
Bunlar elit kişiler, gözaltına alınmadan önce haber verilmedi.
diyor. Diğeri de Savcısından herkese, suç duyurusunda
bulunacağım. diyor. Bu tehdit, bu baskılardan sonra soruşturma
selametle sonlandırılabilir mi? Başbakan
yardımcıları karşı operasyondan bahsediyorlar.
Karşı operasyon ne demek? Bu yolsuzluğu ortaya çıkaran
savcıların, polis müdürlerinin üzerine gitmek demek. Başka bir
anlamı var mı?
Bir
zamanlar Yolsuzluğu yapan babam olsa cezalandırırım.
diyen bir Başbakanın, Yolsuzluğu ortaya çıkaranlar
babamın oğlu olsa cezalandıracağım. demesi sizce bu
yolsuzluk operasyonunun akıbeti hakkında bir şey söylemiyor mu?
Zannedersin ki rüşvet ve yolsuzluğu yapan emniyet mensuplarıdır,
görevi kötüye kullanan emniyet mensuplarıdır, savcılardır.
Savcılarla ilgili yapılan bu değişikliklerin hepsi ve
emniyet mensupları hakkında yapılan bu değişikliklerin
hepsi sorumluluktan kurtulmak ve soruşturmayı selamete erdirmesini
engellemektir.
Ben de
buradan suç duyurusunda bulunuyorum. Başbakansa Başbakan,
başbakan yardımcısıyla başbakan
yardımcısı, bakansa bakan, bu rüşvet ve yolsuzluk
soruşturmasına müdahale edenler hakkında suç duyurusunda
bulunuyorum. Hodri meydan! Ey, cumhuriyet savcıları, hodri meydan,
buyurun!
Yolsuzluk
ve rüşvet soruşturmasında Başbakan ve
yardımcılarının sözleri, tutumu içler
acısıdır. AKP sözcüsü diyor ki: Türkiyede ilk kez, emniyet
müdürü, valinin haberi olmadan operasyon
yapılıyor. Bu ülkenin Başbakanı, ülkenin İçişleri
Bakanı bunu televizyondan öğreniyor. Operasyonu yapan
arkadaşlar, Başbakana, valililere bildirmiyor. diyor. Bunun söylenmesi, aynı zamanda yolsuzluk
olayı kadar vahim değil midir? Demek ki bundan önceki
yolsuzlukların hepsi birilerine iletilmiş olsa gerek. Başbakan,
ülkeyi, muz cumhuriyetine çevirmiş de haberimiz yok. Biz tek parti
devleti derken, yargı
kuşatılmıştır derken boşuna söylemediğimiz
bu sözcünün konuşmasından da anlaşılıyor. Hükûmet
sözcüsü: İçişleri Bakanının, oğlunun gözaltına
alınmasını basından öğrenmesi kadar acıklı
bir şey olur mu? demiş. Bu zihniyet, bakanın işin içinde
olmasını görmezden gelecek kadar acıklı olmuştur
aslında. Memurlardan önce siyasi sorumluluk sahibi olanların
sorumluluklarını başkalarının üstüne aktarması
ibretliktir. Bütün bunların siyasi sorumlusu Sayın
Başbakandır. Sayın Başbakanın bu sözleri var:
Hırsızlık oğuldan babaya geçmez, babadan oğula geçer.
Yönetimlerde hırsızlık en üst yöneticiden altta, sonra da halka
geçer. Yani diyor ki: Balık baştan kokar. Biz de
Başbakanın bu sözlerine katılıyoruz. Ama, zannederim,
şimdi bu rüşvet ve yolsuzluğun nasıl geçtiğini ve
kimden geçtiğini ortaya çıkarmanın zamanı gelmiştir.
Başbakan
rüşvet, yolsuzluk dosyasını ortaya koyanlar için
Sandığa gelin. diyor, millî irade diye bağırıyor.
Sayın Başbakan hukuk millî irade değil mi? Hukuktan kaçmak millî
iradeden kaçmak değil midir? Emniyet mensupları, savcılar millî
iradenin hukukundan güç almıyorlar mı? Millî iradeyi
hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet ruhsatı mı sandınız?
Millî irade, yedirmeyiz diyerek mağduriyet edebiyatıyla,
uluslararası operasyon edebiyatıyla, çete edebiyatıyla üstünü
örtmek değildir. Millete hakaret edeni, soyanı savunmak ne zamandan
beri millî irade olmaktadır? Millî iradeye çağrı yapan Başbakan,
siz önce kendi cüzi iradenizin hesabını verin.
Sayın
milletvekilleri, İtalyada temiz eller operasyonu olduğu zaman
İtalyayı Türkiyeye örnek gösterenler
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Vural, sözünüz bitti ama size ek süre veriyorum, lütfen
tamamlayın.
Buyurun
efendim.
OKTAY
VURAL (Devamla) -
Türkiyede temiz eller operasyonu yapanlara saygı
duysunlar. Benim ülkemde temiz eller operasyonu yapana niye durmadan
vuruyorsunuz? Rahat olun. Anadoluda bir söz var: Abdestinden şüphesi
olmayanın namazından şüphesi olmaz. Mesele bu. Onun için senin
geçmişinden bir sıkıntın yoksa anından da
sıkıntın olmamalıdır. Doğru demiş. Şimdi
Başbakana soruyorum: Abdestinden şüphen mi var da namazından
şüphe duyuyorsun yoksa geçmişinden
sıkıntılısın da onun için mi anından
sıkıntılısın?
Biri
rüşvet, biri yolsuzluk, biri kara para aklama, biri
kaçakçılıktan soruşturulurken yan gelip yatan ne
yapmış acaba, doğrusu onu merak ediyorum? Yolsuzluğu
ortaya çıkaran mı suçludur, yolsuzluk yapan mı Ayten? Kara para
aklayan mı, aklayanı ortaya çıkaran mı sorumludur Ayten?
Kaçakçılık yapan mı suçludur, kaçakçılığı
ortaya çıkaran mı Ayten? 5 kere 5, 25 ederse 150 milyonu 4e bölersen
kaç çıkar Ayten? diye soruyor vatandaşlarımız. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
Bu
soruşturma sonuna kadar sürdürülmeli, ucu kime giderse gitsin, hukuki
süreç ona kadar ilerletilmelidir. Bu soruşturma Cenevredeki, Dubaideki
hesaplara, gizli ortaklıklara, gemiciklere,
rant lobisine kadar gitmelidir ve Türkiye, pırıl pırıl
temizlenmeli, yolsuzluk illetinden çıkmalıdır.
Sayın
milletvekilleri, tek vatan deyip Kürdistan inşaatına
başlayanlar, tek millet deyip çok
millete bölenler, tek devlet deyip KCK paralel devletini
yapılandıranlar, tek bayrak deyip PKK paçavralarına yol
verenler, iş adamlarını tehdit
edenler, gazetecileri susturanlar, çiftçimizi
aşağılayanlar, komşuyu komşuya düşman
kılanlar, milletimizi gırtlağına kadar
borçlandıranlar, vatandaşımızı 2 torba kömür, 3 paket
makarnaya mahkûm edenler, benim hırsızım diyenler, rüşvet
ve yolsuzluk operasyonunu karartmak isteyenler, aldıkları madalyadan
cesaret alanlar, ayakkabı kutusu partisi kuranlar, evet, onlar, onlar
zannediyor ki biz sussak mesele kalmayacak.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Vural, ek bir dakika daha süre veriyorum size.
OKTAY
VURAL (Devamla) Bitiyor efendim.
BAŞKAN
- Lütfen tamamlayın.
OKTAY
VURAL (Devamla) Ama susmayacağız. Onlar zannediyor ki sustursalar
mesele kalmayacak ama susturamayacaklar. Onlar zannediyor ki bizden kurtulsalar
mesele kalmayacak ama bizden kurtulamayacaklar. Bizden kurtulsalar hakikatten
kurtulamayacak, gören gözden, duyan kulaktan kurtulamayacaklar.
Haksızlık karşısında susmayan dilden kurtulamayacaklar.
Bizden kurtulsalar vicdan azabından kurtulamayacaklar. Vicdanı
olmayan parmaklarla vicdanlardan kurtulsalar milletin iradesinden nasıl
kurtulacaklar? Ama ant olsun ki ne olursa olsun Allahın azabından
kurtulamayacaklar.
Ne bu
şûride siyaset ne bu fasit dava?
Görmüyor
gittiği yanlış yolu zannım çoğunuz,
Size
rehberlik eden haydudu kovunuz!
3
bakanı belediye başkan adayı, 4 bakanı da yolsuzluk ve
rüşvet şüphelisi olan Bakanlar Kurulunun
hazırladığı bu bütçeye de, uygulayacaklara da güvenimiz
yoktur. Türkiye Cumhuriyeti devleti, kayınpeder, enişteler,
mahdumlar, gemicikler, kuzucukların kurduğu anonim şirketleri
yönetecek bir devlet değildir. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak
bütçeye helalinden hayır oyu vereceğiz.
Hepinize
saygılarımı sunuyor, 2014 yılının milletimize
hayırlar getirmesini diliyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Vural.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın Başkan
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, deminden beri tutuklu vekillerle
ilgili sizden bir açıklama istedik, Hükûmetten bir açıklama istedik.
Bu kadar önemli bir konuda tek bir cümle bile kullanmamakta niye ısrar
ediyorsunuz? Üç
maymunu mu oynuyorsunuz?
BAŞKAN
Bir dakika, sizden evvel söz isteyen var. Sizden evvel söz isteyen var.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Hayır, bu kadar
Siz Meclis Başkanı olarak
halkın iradesini yapmak, bu saldırıyla ilgili bir tavır
ortaya koymak zorundasınız. Hükûmet buraya çıkıp bu
saldırıyla ilgili bir açıklama yapmak zorunda.
(BDP ve
HDP milletvekillerinin Başkanlık kürsüsü önünde toplanması)
(AK
PARTİ sıralarından Hop! Nereye gidiyorsunuz? sesleri)
BAŞKAN
Şimdi, arkadaşlar, hayır, hayır, böyle bir müzakere
tarzı olmaz. Böyle bir müzakere tarzı olmaz.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Milletvekilleri içerideyken burada yapılan
görüşmelerin bir meşruiyeti yoktur ve siz tek bir cümle kullanmaktan
bile imtina ediyorsunuz.
BAŞKAN
Şimdi, bakın, arkadaşlar, böyle bir müzakere tarzı olmaz.
Böyle bir müzakere tarzı olmaz; çok doğru değil, çok doğru
değil.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Hiçbir açıklama yapmadınız.
BAŞKAN
Ben bugüne kadar o kadar çok açıklama yaptım ki
Daha evvelsi gün
yaptım. Böyle bir şey olmaz, böyle olmaz... Hayır, hayır
(Gürültüler)
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Bir saldırı var... Buradaki bütçe görüşmeleri
meşru değil.
BAŞKAN
Lütfen arkadaşlar
Lütfen arkadaşlar
Böyle bir şey olabilir
mi yani? Ben birleşimi yönetiyorum. Açıklamayı yapabilmem için
kararı görmem lazım, olup biteni bilmem lazım, ondan sonra
gerekiyorsa açıklama yaparım ama ben birleşimi yönetiyorum.
ABDULLAH
LEVENT TÜZEL (İstanbul) - On iki buçuk yıldır Meclis sessiz
Başkan, hiç değilse
BAŞKAN
- Hayır, açıklama yaptım ben, açıklama yaptım. Üstelik
bu açıklamaları Anadolu Ajansı kanalıyla yaptım ki
kayıtlara geçsin diye. Hayır, lütfen arkadaşlar, bu çok doğru
değil. Böyle bir usul yok. Böyle bir usul yok, lütfen... (Gürültüler)
Böyle bir usul yok.
Bakınız,
ben saat ikiden beri burada birleşimi yönetiyorum. Karar nedir, ne
değildir, gerekçesi nedir, bunu bilmeden, görmeden nasıl bir
açıklama yapacağım. (Gürültüler)
Evet, lütfen
arkadaşlar
Bu doğru değil, doğru değil.
Bakınız, ben buradayım, karar nedir, ne değildir, neden
dolayı reddedilmiştir
İşin esasını bilmeden
nasıl açıklama yapılır? Nasıl açıklama
yapılır bilmediğiniz konuda?
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) - Meclis Başkanı olarak
(Gürültüler)
BAŞKAN
- Lütfen
Lütfen arkadaşlar
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) - 5 arkadaşımız cezaevinde, bir cümle
kullanmadınız.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Tamam, anlattın
BAŞKAN
Ben, bugüne kadar bu konuyla ilgili çok açıklama yaptım ama bir araya
gelip çözülemedi bu. Meclis Başkanından bir şey talep ederken
evvela Anayasadaki, İç Tüzükteki yetkisine bakarsınız.
Arkadaşlar,
birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.31
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 19.39
BAŞKAN:
Cemil ÇİÇEK
KÂTİP ÜYELER: Muhammet
Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37nci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
2014 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı üzerindeki son görüşmelere devam edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
VI.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM
Başkanı Cemil Çiçekin, uzun tutukluluğu tasvip etmediğine
ve gerekli
hukuki düzenlemelerin yapılması için kendisine düşen bir görev
varsa kanun çerçevesinde yapacağına ilişkin konuşması
BAŞKAN
Değerli arkadaşlar, lütfen, bir oturuverin, ondan sonra. Her
şeyi sükûnetlice konuşmak lazım kimin ne söylediği, ne
söyleyeceği anlaşılıversin.
Şimdi,
eksiği var, fazlası var ama bu ülkede yasalar var, Anayasa var, hukuk
var; eksiği varsa tamamlayacağız, yanlışı varsa
düzelteceğiz.
Anayasanın
6ncı maddesi de çok açık ve nettir: Hiçbir kimse, organ ya da
kişi, kaynağını Anayasadan almayan bir yetkiyi
kullanamaz. O hâlde, bir şeyi çözeceksek, bir şeyi karara
bağlayacaksak, evvela, bu işe müdahil olacakların yürürlükteki
hukuk açısından yetkisini, hukukunu bilmemiz, tayin etmemiz
lazım. İlke bazında konuşuluyor ise, bugüne kadar, ister milletvekili
olsun ister olmasın, tutukluluğun katiyen mahkûmiyet anlamına
gelmediğini, uzun tutukluluğu da tasvip etmediğimizi müteaddit
defalar söyledik.
Ben,
saat ikiden beri burada birleşimi yönetiyorum. Sizin bahsettiğiniz
konu nedir, ne değildir, ben onu bilemem. Ama bir ilkeyi bir defa daha bin
defa daha söylemeye devam ederim. Uzun tutukluluğu, biz, asla kabul
etmediğimizi müteaddit defalar söyledik. Bundan sonrası bu
kararı vermesi gerekenlere aittir, bu bir.
İki:
Daha Meclisin açılışında açış konuşmamda
yine son defa söyledim, dedik ki, bakınız
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, seçilme hakkı milletin
iradesi, gasbedilemez.
BAŞKAN
Bir şeyi dinlemeden yani -ben sizi dinliyorum- kürsüye kadar
geliyorsunuz, iki dakika cümlenin sonunu getirmeme müsaade etmiyorsunuz.
Elbette,
yanlış kurallar Anayasamızda, hukukumuzda olduğu sürece
doğru sonuçları çıkarma imkânımız da yok. Ne
yanlış, ne doğru, bunu da bir araya gelecek
gruplarımız, sizeler
Bana da bir görev düşecekse
-yanlış hukukun düzeltilmesi- ben onu kanun, nizam çerçevesinde
yaparım. Onun ötesinde, bilmediğim bir konuyla ilgili, vesaireyle
ilgili, buradan, şöyle veya böyle bir açıklama yapmak, zaten,
doğru da değildir, uygun da değildir. Benim yapabileceğim
budur ve bir tartışma açmayalım bunları.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Sayın Başkan
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Sayın Başkan, bu konuda tartışma
açalım.
BAŞKAN
Bir dakika, hanginiz konuşacaksınız? Bir dakika ya! Hanginiz
konuşacaksınız?
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (İstanbul) Ben konuşacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Önder.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Sayın Başkanım, siz bu konuyu
biliyorsunuz çünkü şöyle dediniz: Artık mahkemeler bundan gerekli
sonucu çıkarsın. Daha önce bununla ilgili yasaya benzer bir yasa
çıkardığımız zaman dediniz ki avam diliyle: Artık,
hâkim eşek değil, davadan anlasın.
BAŞKAN
Yok, ben yani o ifadelerinize katılmam, ben daha düzgün cümle
kullanırım.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Mahkemeler bundan gerekli sonucu
çıkarsın. dediniz. Mahkeme gerekli sonucu şöyle
çıkardı: Ey bu milletin Meclisi, senin iradeni de, yasa
koyuculuğunu da, lafzını da, içeriğini de
tanımıyorum, meydan okuyorum. diyor.
BAŞKAN
Bunu konuşmanın yol ve yöntemi var. Konuşulabilir ama şu
an biz bütçe müzakerelerini yapıyoruz.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Sayın Başkan
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Hayır Sayın Başkan, siz bu ortamda
müzakereyi konuşamazsınız.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Sayın Başkan, ortada Meclis
kalmayacak çünkü iradesi tanınmıyor. Bütçe yapsan ne olur, bütçe
yapmasan ne olur?
BAŞKAN
Peki, teşekkür ediyorum.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Bitireyim Sayın Başkan.
Şimdi,
bununla ilgili, Meclis eğer kendi izzetini, şerefini, haysiyetini
gözetiyorsa, en üst organ olduğunun idrakindeyse, bu şuuru
taşıyorsa, kardeşim, beş dakikayı alır, grup
başkan vekilleri irade beyanında bulunuyorlar, tekrar bunu teyiden
yaparız, bu Meclisin üzerinden bu gölgeyi, bu ayıbı
kaldırırız. Yoksa, bizim bu Mecliste bulunmamızın, bu
bütçe çalışmalarına katılmamızın bir anlamı
yok.
BAŞKAN
Sizin beyanınızı herkes duydu. Kim ne yapacak, onun
gereğini ben tayin, takdir edemem, ben şu an birleşimi yönetmek
mecburiyetindeyim.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Bence grup başkan vekillerine söz verin,
bu konuda ne düşünüyorlarsa söylesinler.
BAŞKAN
Düşüncemi de söyledim, ben inandığım ilkeyi de söyledim,
hukuku da söyledim, bundan sonrası daha sonraki bir konudur.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Çünkü, siz
Sayın
Başkanım, bakın, son bir cümle söyleyeceğim.
BAŞKAN
Tamam.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Biz şunu demiş oluyoruz mealen:
Demokratik siyaset yapmak isteyen insanlar bunun
karşılığında bir barış sürecine
girmişlerdir. Ne karşılığında? Demokratik siyaset
yapacağız. Siz diyorsunuz ki: Ben, bırak sana
Siz derken sizi
kastetmedim.
BAŞKAN
Ya, bir cümle değil, bir paragraf oldu senin konuşma şimdi.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Ama bu şekilde bu Meclisin iradesine -bu
en çok size düşer- deniliyor ki: Siz, demokratik siyaset ne ki biz sizin
seçilmişlerinizi bile bırakmayız Anayasa hükmüne göre.
BAŞKAN
Peki, anladım.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Ondan sonra bu insandan barış
bekleyemezsiniz, hiçbirimizden. Bu insan yarın ateş topu olur
üzerinize gelir hiç biriniz de bir şey diyemezsiniz.
BAŞKAN
Peki, o ayrı.
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Sayın Başkan
BAŞKAN
Yok artık yani, böyle bir müzakere yok.
III.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2014
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)
2.- 2012
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına
İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel
Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay
Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S.
Sayısı: 507) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi, bütçenin lehinde olmak üzere
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, bu konuda bir görüşünüz yok mu?
BAŞKAN
Ee, canım, böyle yani sabaha kadar müzakere mi yapacağım?
Böyle bir şey olabilir mi?
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Meclis Başkanı olarak Tutuklu vekillerin içeride
olması yanlıştır. diyemiyor musunuz?
BAŞKAN
Bunu kaç defa söyledim ben?
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Söylemediniz. Müstemleke hukuku var. diye söylemiyor
musunuz?
BAŞKAN
- Kaç defa söyledim? Kaç defa söyledim?
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Şu anda söylemiyorsunuz.
BAŞKAN
- Bırakın tutuklu milletvekili sade vatandaşın bile uzun
tutuklu kalmaması için yasa çıkarmışız.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Uzun tutukluluk meselesi değil bu mesele, fiili bir
durum var.
BAŞKAN
Adli kontrolü getirmişiz, ferdî başvuru hakkını
getirmişiz; bunları söyledik. Ee, bundan sonrası
yargının işi.
Bilmediğim bir konuyla ilgili
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Sayın Başkan
BAŞKAN
Bak, diyorum, saat ikiden beri ben burada bir şey yönetiyorum.
Bilmediğim bir konuyla ilgili Meclis Başkanından bir şey
söyletmek istiyorsanız bu da çok doğru bir şey değildir. Bu
da çok doğru bir şey değil.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Yargı Meclise meydan okuyor Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hayır, ben söyleyeceğimi söyledim.
Evet,
şimdi şahısları adına Samsun Milletvekili Sayın
Mustafa Demir.
Buyurun
Sayın Demir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, siz bu tutumla devam ederseniz bu
görüşmeyi yapamazsınız.
BAŞKAN
Söyleyeceğimi söyledim. Söyleyeceğimi söyledim.
(BDP ve
HDP milletvekillerinin
Başkanlık kürsüsü önünde toplanması)
İBRAHİM
BİNİCİ (Şanlıurfa) Siz savaş çıkarmak
istiyorsunuz!
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Biz bu görüşmeyi yaptırmayız, bunu
yapamazsınız!
BAŞKAN
Böyle bir müzakere olmaz arkadaşlar.
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Bunu yapamazsınız!
BAŞKAN
Nasıl yapamayız? (Gürültüler)
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Usul tartışması
BAŞKAN
Nasıl yapamayız? Ne demek?.. Ne demek?.. Ya, cezaevinin
anahtarı Meclis Başkanının elinde mi? Meclis
Başkanının elinde mi cezaevinin anahtarı? Bu nasıl
iştir ya? Bu nasıl iştir?
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Siz savaşa davet ediyorsunuz!
BAŞKAN
Nasıl davetiye?
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) - Demokratik siyasetin önünün tıkandığı
BAŞKAN
- Ne zamandan beri Meclis Başkanı cezaevinden adam tahliye ettiriyor
ya? Böyle bir şey olabilir mi? Yetkim belli. Hayır, ben ilkemi,
inandığımı söyledim. Lütfen
Lütfen
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Savaş bütçesine izin vermeyiz.
BAŞKAN
- Ben söyleyeceğimi söyledim.
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) - O zaman biz de söyleyeceğimizi
söylüyoruz!
BAŞKAN
Peki, Sayın Demir, buyurun.
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) - Olacak iş mi?
MUSTAFA
DEMİR (Samsun) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı hakkında şahsım adına lehte olmak üzere
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Hayır arkadaşlar, her işi sükûnetle konuşmak lazım.
Bu usulle, bu üslupla burada bir şey konuşulamaz. Bak, herkese söz
verdim.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Ben Meclis Başkanı olarak vekillerin tutuklu
olmasına karşıyım. diyemiyor musunuz? Halkın
iradesini niye diyemiyorsunuz?
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Çifte standartlı hukuka karşıyım.
diyemiyor musunuz?
BAŞKAN
Bunu bin defa söyledim ben.
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Demediniz!
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Demediniz!
BAŞKAN
Bin defa, bin defa söyledim.
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) - Şimdi deyin! Şimdi deyin!
BAŞKAN
Ya, zorla bana bir şey mi söylettirmek istiyorsunuz? Böyle bir şey
olabilir mi?
İBRAHİM
BİNİCİ (Şanlıurfa) Ayıp ya! Yeter ya!
MUSTAFA
DEMİR (Devamla) Sayın milletvekilleri, AK PARTİ
iktidarının 11inci bütçesinin kapanışı, 12inci
bütçesinin görüşmelerine devam ediyoruz ve son anlarına geldik.
BAŞKAN
Hak, hukuk diyorsunuz zorbalıkla birinden bir şey ikrar ettirmeye
çalışıyorsunuz; bu olmaz.
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Bu ülkede çifte standartlı hukuk uygulanamaz.
niye demiyorsunuz?
BAŞKAN
- Buyurun Sayın Demir, devam edin.
MUSTAFA
DEMİR (Devamla) Birazdan inşallah 2014 yılı bütçemiz
yasalaşarak 1 Ocaktan itibaren yürürlüğe girecektir.
Bütçe görüşmeleri
esnasında Sayın Vuralın ifadeleri bende şöyle bir
çağrışım yaptı: 2003 yılı öncesinin sanki
belli yönleriyle, o günkü şartlarla bugünkü şartlar
kıyaslanabilir
Öyle bir imajla anlatılmaya
çalışıldığını hissettim, böyle bir
değerlendirme içerisindeyim. Fakat o yıla gittiğimizde bize
yetkiyi devreden Hükûmetin başında Sayın Ecevit vardı,
Başbakan Yardımcısı Sayın Bahçeliydi ve ANAP da
iktidar ortağıydı. Yapılan seçimlerde,
hatırlarsanız, özellikle Milliyetçi Hareket Partisi yarı
yarıya, daha da fazla oy kaybederek Meclis dışında
kaldı, Başbakanın partisi Meclis dışında
kaldı, diğer ortak da Meclis dışında kaldı. Yeni
kurulan, daha kongresini yapmamış Adalet ve Kalkınma Partisi, genel
başkanı milletvekili adayı değilken tek başına
iktidara geldi. O zaman şöyle bir soruyu sormak icap eder: Sizin kendi
seçmeninizin bile yarısının size yetki vermekten
caydığı, başka partilere oy verdiği noktada, o günkü
şartları, halk nezdindeki itibarını ve durumunu çok iyi
değerlendirmek lazım.
Bunu şöyle ifade
edebiliriz değerli milletvekilleri, 2002 yılı sonu Türkiye Cumhuriyeti tarihinin hemen hemen her
alanda en zor şartlarını yaşadığı bir
dönemde Adalet ve Kalkınma Partisi
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Geldiğiniz noktadan utanıyor musunuz, gurur mu
duyuyorsunuz, onu söyleyin?
KEMALETTİN
YILMAZ (Afyonkarahisar) - Sorumluluğunuz bu kadar işte!
MUSTAFA
DEMİR (Devamla)
bütün o ağır faturalarıyla birlikte
iktidar sorumluluğunu alıp, etkin, sorumluluk bilinciyle, birlikte,
verimli, her alanı kapsayan, çok organize, çok planlı, çok iyi
çalışılmış icra dönemini başlattı. 11
bütçemizi yasalaştırdık ve gerçekleştirdik. Bugün ise
12nci bütçemizi gerçekleştiriyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; geneli itibarıyla süremin de
kısalığını göz önüne alarak, çok kısa geçerek,
bir kısım şeyleri, önemli bulduğum konuları sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Adalet
ve Kalkınma Partisi özellikle ülkeyi inşa etme ve yatırım
alanında hiçbir ayrım yapmaksızın bütün alanlarda;
eğitimde, sağlıkta, ulaşımda, enerjide, sulamada,
gençlerle, kadınlarla ilgili yapılan yatırımlarda,
aklınıza ne geliyorsa topyekûn bir kalkınma hamlesiyle birlikte
yapım faaliyetlerine başladı. Yetmiyor, aynı zamanda çok
uzun yıllar ezilen, sosyal politikalar noktasında dünyada en
zayıf konuma düşmüş olan ülkemizin asil milleti için gerekli
sosyal devlet anlayışı için yapması gerekenleri de çok
koordineli, imkânlar nispetinde yaygın ve etkin bir şekilde
uygulamaya başlamıştır. Aynı zamanda birçok alanda
düzenlemeler noktasında, neredeyse bugüne geldiğimizde, Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; reforme etmediğimiz,
düzenlemediğimiz birçok alanda da dünyadaki düzenlemelerden çok daha ileri
seviyeye taşımış bir icra dönemini bugün konuşuyoruz.
Adalet ve Kalkınma Partisi, dolayısıyla, hemen hemen her alanda
topyekûn kalkınmayı bugünlere taşımıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu yatırımlar
noktasında artık zaruri ihtiyaç olan, normal şartlarda
yapılması gereken yatırımları büyük ölçüde
tamamlamış, prestij yatırımlar noktasında da çok büyük
mesafe katetmiştir. Şunları rahatlıkla ifade edebiliriz
Sayın Vural da burada ifade etti, Marmaray konusunda, o günkü MHPnin
planlama ve finans noktasında katkıları olduğunu ifade
etti. Bir tek Marmaray değil, Hükûmetimiz, tüp geçit, üçüncü boğaz
köprüsü, üçüncü havaalanı ve buna benzer -demir yolları- birçok
alanda yatırımlarını, Adalet ve Kalkınma Partisi,
dünya çapında ses getiren, ülkemizin geleceğinde önemli rol oynayacak
yatırımları hayata geçirmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu yatırımları
yaparken, bu gelişmeleri sağlarken
Yine, söz konusu oldu, Kamu ihale
Kanunu üzerinde belli tartışmalar yapıldı. 2002
yılı öncesi uygulanan Kamu İhale Kanunu 2886. 4734
sayılı Kamu İhale Kanununun çıkış tarihi 2001
yılı, 2002 yılının Ocak ayı fakat iktidara
geldiğimizde biz, 2003 yılının ortalarında -yani 8inci ayında
Resmî Gazetede yayınlandı- Kamu İhale Kanunu üzerinde topyekûn
bir değişiklik yaptık. Sayın Babacan, o zaman, o
değişikliği Hükûmet adına takip eden Başbakan
Yardımcımız, hazineden sorumlu Bakanımızdı. Bugün
Türkiyede uygulanan Kamu İhale Kanunu, dünyada en iyi uygulanan, en iyi
düzenlenmiş ihale kanunlarından bir tanesi.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Aynı maddeleri kaç defa değiştirdiniz?
MUSTAFA DEMİR (Devamla)
Eleştiri konusu edilen şeyler
Kamu ihale kanunları bir tek
kendisi yapım süreçlerini gerçekleştirmez, ihaleyi bizzat kendisi
yapmaz. İnsan unsurundan kaynaklanabilecek muhtemel ihtimaller üzerinden
eleştiriler yapılıyor. On binlerce yatırımı
projelendirip -ki daha projelendirme safhasında Kamu İhale Kanunu
devreye girer- ihale edip, yapım süreçlerini gerçekleştirip, teslim
alıp kullanıma açmanın tüm süreçleri Kamu İhale Kanunu
kapsamındadır. Bizim dönemlerimizde on binlerce ihale
yapılmıştır. Bu ihaleleri bir incelediğinizde, yüzde
90ın üzerinde, sözleşmede ifade edilen süreler içerisinde, hatta
daha erken tamamının tamamlandığını görürsünüz.
Bugünkü uygulanan İhale
Kanunu, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, anahtar teslimi
usulüyle ihale edilmekte ve dolayısıyla geçmiş 2886daki o
mahzurlu alanlarından tamamen temizlendiği için son derece verimli,
ilave maliyetleri gerektirmeyecek, kaliteli inşaat yapımını
sağlayan bir mahiyet arz etmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisinin
başardığı en önemli noktalardan bir tanesi de yatay
kalkınma noktasında ülkemizde çok büyük mesafe katedilmiştir.
Bugün geldiğimiz nokta itibarıyla Anadoludaki şehirlerimiz,
birçok noktada ihracat verilerine de baktığımızda, ki
Türkiye ihracat ortalamasının 2 katı üzerinde ihracat
gelişmelerindeki rakamlara, ekonomik verilere
Yatırımların
Anadolu kentlerinde yaygınlaşması ve kullanıma
açılmasıyla birlikte bugün Anadoludaki birçok kentlerimizde de
gelişmelerde çok hızlı bir seyir izliyoruz.
Yaptığımız yatırımlara ilave, Anadolu kentlerindeki
gelişmelerle birlikte ilave yatırım ihtiyaçları
doğduğunu görüyoruz. Yarın da Sayın
Başbakanımız, Ordu ilimizde -bildiğiniz gibi- bir
çevre yolunun açılışını gerçekleştirecek.
Dolayısıyla, Hükûmetimizin hem genel anlamda hem yatay anlamda
kalkınmayı planlı programlı bir şekilde
yürüttüğünün en güzel göstergelerinden bir tanesidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisinin
iktidarı döneminde, bugüne geldiğimiz nokta itibarıyla, orta
ölçekli teknolojilere büyük ölçüde sahip olmuş bir ülkeyiz. Bu orta
ölçekli teknolojilere sahip olmanın getirdiği avantajlarla reel
sektörün rekabet gücünün artırılması, kamu hizmetlerinin çok
daha sağlıklı ve kayıtlı elektronik ortamda verilmesi
birçok noktada ülkemize ciddi anlamda katkılar sağlamaktadır ve
artık, 2014 yılının bütçesini görüştüğümüz
dönemlerde, geçmiş bütçe kaynaklarında da ve 2014 yılında
da AR-GE harcamalarına, gelişmeye, bilgi teknolojilerine, yüksek
teknolojilere katkı sağlayacak, yüksek teknolojileri elde edebilecek
kaynakların ayrılmasıyla birlikte, artık yüksek teknolojiyi
elde etme zamanına geldiğimizi görüyoruz.
Bunlarla
ilgili, yine, Hükûmetimizin yaptığı çalışmalarda
rahatlıkla şunu ifade edebiliriz: Bildiğiniz gibi yüksek
teknoloji gerektiren özellikle üretimler, savunma sanayisi başta olmak
üzere, yerli helikopter yapımı, savaş uçağı yapımı,
nükleer santraller, uydu teknolojileri noktasındaki Hükûmetimizin
gayretlerinin de ülkemizi yüksek teknolojiye
taşıdığını görüyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu yüksek teknolojilere
ulaşmamızda bugüne kadar bütçe uygulamalarımızda
gördüğümüz bütçe dengeleri açısından, özellikle reel
sektörümüzün ihracat artışlarında, ithalat
düşüşlerinde çok ciddi katkı
sağlayacağımızı,
sağladığımızı görüyoruz. Önümüzdeki
yıllarda, bu konuda, çok daha fazla mesafe katedeceğimize
inanıyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Demir, ek bir dakika süre veriyorum, ondan sonra süre
vermeyeceğim. Sözlerinizi lütfen tamamlayın.
MUSTAFA
DEMİR (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe hakkında
değerlendirmelere gelince: 2013 yılı bütçe
gerçekleşmelerinden bütçe dengelerinin büyük ölçüde tuttuğunu
görüyoruz. Büyüme rakamları sevindirici boyuttadır. Ayrıca, cari
açık üzerinde de alınan tedbirlerle birlikte ciddi bir
düşüşü gözlemliyoruz. 2014
yılı bütçesinin de 2013 yılındaki bütçedeki hedefleri daha
ileriye götüren, özellikle büyüme rakamları noktasındaki
gerçekleştirilebilir öngörü cari açıkta da düşme eğilimi
noktasındaki alınan tedbirler noktasında 2014
yılının ihracattaki artış potansiyelimizin artarak
devam edeceği düşüncesiyle, 2013 yılı bütçelerine göre
gerçekleşme noktasında hedefleri de aşılabileceği
imkânları kendisine tanıdığını düşünüyorum.
Bununla
ilgili özellikle ekonomi yönetimimize bir konuda da teşekkür etmek
istiyorum. Bütçe hazırlanmasında, bildiğiniz gibi, önümüzdeki
yıl yerel seçimlerin ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin
olduğu yıl ve bütçe dengelerinde
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA
DEMİR (Devamla) Teşekkür için Sayın Başkan
BAŞKAN
Evet, teşekkür ediyorum Sayın Demir.
MUSTAFA
DEMİR (Devamla) - Bütçeye olumlu oy vereceğimi ifade ediyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Şimdi,
Hükûmet adına, Başbakan Yardımcısı Sayın Ali
Babacan.
Buyurun
Sayın Babacan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Sayın Başkan, iki saattir burada bugün
alınan karara ilişkin Hükûmetten bir açıklama
yapılmasını beklediğimizi ifade ettik.
BAŞKAN
Hükûmet burada.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Ama şu saate kadar herhangi bir açıklama
yapılmadı.
BAŞKAN
Açıklama yapacaksa zaten sözü Hükûmete verdik.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Sayın Babacandan Hükûmet adına bir
açıklama bekliyoruz Sayın Başkan. Hükümetten bir açıklama
bekliyoruz.
BAŞKAN
Talebinizi dinledi. Arkadaşlar ne der, onu bilemem.
(İzmir
Milletvekili Musa Çam ayağa kalkarak pankart açtı)
MUSA ÇAM
(İzmir) Sayın Bakan, bunları tanıyor musunuz? Gezinin
çocukları ve bakanların çocukları! Gezinin çocukları ve
bakanların çocukları!
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) Bülent Bey, Ayteni tanıyor musun, Ayteni! Aytenin
çocukları bunlar!
ÖMER
FARUK ÖZ (Malatya) Ayıp değil mi?
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Ayıp, ayıp; Musa Bey, çok ayıp!
MUSA ÇAM
(İzmir) Gezinin çocukları ve bakanların çocukları
arkadaşlar! Bakanların çocukları, bakanların!
BAŞKAN
- Sayın Çam, sayın grup başkan vekilleri; Genel Kurulda bu türlü
afişlerin asılması doğru değil. Dün idare
amirlerimizle bir toplantı yaptık. E, burada bu yol
açılırsa yarın hepimizin sıkıntıya
düşeceği bir kısım afişler açılabilir, başka
türlü sıkıntılar olabilir. Bunlar doğru şeyler
değil.
Bakınız,
şimdi, yani bu kapıyı aralarsak bu Mecliste müzakere nasıl
olacak, nasıl götürülecek? (Gürültüler)
Lütfen
arkadaşlar
Lütfen
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.00
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 20.07
BAŞKAN:
Cemil ÇİÇEK
KÂTİP ÜYELER: Muhammet
Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37nci Birleşiminin
Beşinci Oturumunu açıyorum.
2014
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012
Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki son
görüşmelere devam edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Söz
sırası, Hükûmet adına Başbakan Yardımcısı
Sayın Ali Babacanda.
Buyurun
Sayın Babacan, sizin de süreniz bir saat. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesap Kanun Tasarısı ile 2014 yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı hakkında Hükûmetimiz adına söz
almış bulunmaktayım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Sayın Bakan, açıklama bekliyoruz.
Sayın Bakan, Sayın Babacan açıklama bekliyoruz.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Açıklama bekliyoruz açıklama! Hükûmet olarak ne
düşünüyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın Buldan bir dakika.
BAŞKAN
Lütfen dinleyin, belki bir şey söyleyecektir canım.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) 2014 yılı bütçemizin milletimiz
için, ülkemiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Bütçenin
hazırlanmasında emeği geçen başta Maliye
Bakanlığımız olmak üzere tüm ekonomi birimlerimize de
ayrıca teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
- Bir saat konuşacak, bir saat konuşacak. Ne diyeceğini önceden
bilemezsiniz, ben bilemem. Lütfen rica edeceğim.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) - Hem Komisyon aşamasında hem
de Genel Kurul aşamasında bütçede çok emeği olan Plan ve Bütçe
Komisyonumuzun Değerli Başkanına ve üyelerine de ayrıca
teşekkürlerimi sunuyorum. Burada, Genel Kurul salonunda
gerçekleştirdiğimiz görüşmelerde çok sayıda
konuşmacıyı dinledik, takip ettik. Bu kürsüde dile getirilen tüm
yapıcı görüş ve düşünceler için de teşekkürlerimi
sunmak ve biraz sonra da Hükûmetimizin değerlendirmelerini sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ iktidarı
döneminde bugüne kadar 11 bütçe hazırladık ve bunları
başarıyla uyguladık. Bugün, 12nci bütçemizin
görüşmelerinin son günündeyiz. Böylesine uzun bir süre hizmet etme
görevinin milletimiz tarafından bizlere tevdi edilmiş olması hiç
kuşkusuz büyük bir onurdur. Ancak bu onurun çok büyük bir sorumluluk
anlamına geldiğinin de biz gayet iyi bilincindeyiz. On bir yıl
boyunca bu sorumluluğun gereğini yerine getirmenin gayreti içerisinde
olduk.
Hazırladığımız
tüm bütçelerde, belirlediğimiz hedeflere titizlikle bağlı
kaldık. Tüm dünyada, ekonomik ve finansal krizin yoğun olarak
hissedildiği 2009 yılında, Hükûmetimiz zamanlı ve çok iyi
tespit edilmiş önlemleri yürürlüğe koydu ve böylece, birçok ülkede
görülen istihdam kayıplarının ve ekonomik daralmanın önüne
geçilmiş oldu. Maliye politikamızda bu temel duruş, siyasi
istikrarla birlikte ekonomimizdeki tüm aktörlerin üretim ve yatırım
kararlarını sağlıklı bir biçimde alabilmesini
sağladı. Diğer taraftan, başta özelleştirme olmak
üzere, eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi alanlarda, 2002
yılından beri uyguladığımız yapısal
reformlar neticesinde ekonomimizdeki verimlilik, üretkenlik arttı.
Dünya
Bankası tarafından 1987 yılından bu yana yapılan
sınıflandırmaya göre, Türkiye uzun süre düşük orta gelir
grubunda yer almıştı. Ancak, 2004 yılında
kalıcı olarak üst orta gelir grubuna Türkiye yükseldi ve
inşallah, 2014-2016 Orta Vadeli Programımızın döneminin
sonunda Türkiye artık Dünya Bankası
sınıflandırılmasına göre yüksek gelirli ülke grubuna
giriyor.
Ayrıca,
diğer bir gösterge olarak, Avrupa Birliğinin satın alma gücüne
göre hesaplanmış kişi başına ortalama gelir seviyesini
100 olarak kabul ettiğinizde yani 27 ülkenin ortalamasına 100
dediğinizde, 2002 yılında Türkiyenin kişi başına
düşen millî geliri 36ydı yani Avrupa Birliği
ortalamasının yüzde 36sı kadar bir millî gelirimiz vardı,
hamdolsun, 2012de bu oran yüzde 54e çıktı. Hemen yanı başımızda
ve dünyanın en ileri ekonomilerinin olduğu bu gruba Türkiye
hızla yaklaşmakta.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugüne kadar
hazırladığımız tüm bütçelerimizi hep insan odaklı
bir hizmet bütçesi olarak hazırladık. Bütçelerde temel önceliklerimiz,
bir taraftan fiziki ve sosyal altyapıyı güçlendirmek olurken,
diğer taraftan toplumun dezavantajlı gruplarına sosyal
yardımları artırmak olmuştur. Bütçe disiplini ve bütçe
hedeflerimizden taviz vermeden sağladığımız bu
artışları, özellikle enflasyon ve faizlerin düşmesiyle
bütçede sağladığımız tasarruflardan oluşturduk.
Nitekim, faiz harcamalarının bütçe harcamaları içindeki
payı son on bir yıllık dönemde yaklaşık 30 puan düştü.
2013 yılında faiz harcamalarının bütçedeki payı 2002
yılındaki yüzde 44,8 seviyesinde olsaydı, faiz
harcamalarına 50 milyar lira değil, bu yıl bütçesinde tam 182
milyar lira ödenek koymak durumunda kalacaktık. Genel olarak üst gelir
grubuna transfer niteliği taşıyan bu faiz ödemelerindeki
tasarruf, işte bize, altyapı yatırımları ve sosyal
harcamalar için çok geniş bir alan oluşturdu.
Değerli
milletvekilleri, bir ülkenin kalkınma ve büyüme potansiyeli, fiziki ve
sosyal altyapısının gelişmesine bağlıdır.
Hükûmetlerimiz döneminde temel önceliğimiz, bütçemizde oluşan her
türlü alanı bu altyapı konularına yönlendirmek olmuştur.
Nitekim, geçmiş on yılda beşerî sermayeyi güçlendirmek, daha
donanımlı ve daha nitelikli insan gücüne ulaşmak amacıyla
bütçemizden en büyük payı her zaman eğitime ayırdık. Bu
kaynaklarımızı, eğitime erişimi kolaylaştırmak,
eğitimin kalitesini artırmak ve eğitim hizmetlerinin
yaygınlaşmasını sağlamak amacıyla kullandık
çünkü biliyoruz ki eğitimimizin kalitesi ne kadar artarsa ekonomimizde
oluşturulan katma değer de o kadar yükselecektir. Bir ekonominin
büyüklüğü pek çok farklı şekilde hesaplanabilir ama bu
hesaplardan birisi de o ülkedeki insanların oluşturduğu katma
değerlerin toplamıdır. Daha yüksek eğitim, daha iyi
eğitim, daha büyük bir ekonomi anlamına gelecektir.
İşte
bu çerçevede 2002 yılında bütçemizin yüzde 9,4lük kısmı
eğitime harcanırken 2014 bütçesinde tam yüzde 18i artık
eğitime harcanmakta. Toplam 100 lira harcama varsa bütçemizde, bunun 9,4ü
2002de eğitimmiş, şu anda bakıyoruz, tam yüzde 18 bu 2014 bütçemizde.
Benzer
şekilde sağlıkta kapsamlı bir dönüşüm hamlesi de
başlattık. Bu dönemde hem sağlık hizmetlerine erişimi
hem de sağlık hizmetlerinin kalitesini artırdık. 2002de
toplam harcamaların sadece yüzde 11,5u sağlık iken 2014te
yüzde 17,2si sağlık olmuş oldu. Dolayısıyla, biz
faizlerden elde ettiğimiz tasarrufu eğitim için, sağlık
için ve pek çok sosyal harcamalarda kullanmış olduk.
Değerli
milletvekilleri, iktidara geldiğimiz 2002 yılı sonundan bu yana
kamu görevlilerimizi ve emeklilerimizi enflasyona ezdirmedik, ücret ve
maaşlarda enflasyonun üzerinde artışlar yaptık. 2002-2013
döneminde enflasyon oranı yüzde 159 oranında artarken -bu dönemin
kümülatif enflasyonunu söylüyorum- aile yardımı ödeneği dâhil en
düşük memur maaşındaki artış yüzde 381 oldu, net
asgari ücretteki artış yüzde 336 oldu, en düşük memur emekli
aylığındaki artış yüzde 208 oldu, en düşük SSK
emekli aylığındaki artış yüzde 273 oldu, en düşük
BAĞ-KUR esnaf emekli aylığındaki artış yüzde 423
oldu, en düşük BAĞ-KUR çiftçi emekli aylığındaki
artış yüzde 782, 65 yaş aylığındaki artış
yüzde 433 oldu. Enflasyonun çok çok üzerinde gelir artışı
sağladı pek çok gelir grubumuz.
Yoksulluk
göstergeleri de gelir dağılımındaki olumlu seyre paralel
olarak iyileşmekte. TÜİK verilerine göre, 1 doların altında
günlük geliri olan bir vatandaşımız artık kalmadı,
bunu sıfırladık. 2,15 dolara bakıyoruz, 2,15 doların
altında yaşayan vatandaşımız da hemen hemen
sıfırlanmış durumda. 4,3 baremine baktığımızda
dahi 2002 yılında vatandaşlarımızın yüzde 30,3ü
bu baremin altındayken bugün yüzde 2,27si bu baremin altında.
Dolayısıyla, uluslararası standartlarda Dünya Bankası ve
Birleşmiş Milletler ölçütlerinde nereden bakarsak bakalım çok
şükür Türkiyedeki ekonomik büyüme, kalkınma yoksulluktaki
düşüşe yansımış oldu.
OECD
tarafından en son 2013 yılında yayınlanan gelir
dağılımı raporuna göre yine Türkiye tüm OECD ülkeleri
içerisinde gelir dağılımının en hızlı
düzeldiği ülke. Şu anda OECDde sadece 5 ülkede gelir
dağılımı düzeliyor, diğerlerinin hepsinde gelir
dağılımı bozulmakta. Türkiye sadece o 5 ülkeden biri
değil, aynı zamanda gelir dağılımını en
hızlı düzelten OECD üyesi şu anda.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 yılı bütçemiz, bundan
önceki bütçelerimiz gibi KOBİlerimizi, esnafımızı ve
çiftçimizi önemli bir miktarda yine destekleyen bir bütçe. Bu çerçevede, Hazine
Müsteşarlığı bütçemizden çiftçilere, tarımsal
üreticilere, esnafımıza ve KOBİlere önemli finansman destekleri
yine sağlamaya devam etmekteyiz. Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri
tarafından çiftçilerimize ve tarımsal üreticilere konularına
göre hâlen yüzde sıfır ile yüzde 8,25 arasında değişen
faiz oranlarıyla sübvansiyonlu kredi kullandırılmakta. Bu
kapsamda, Ziraat Bankasınca kullandırılan düşük faizli
kredilerin bakiyesi şu anda 16 milyar Türk lirası. 1 milyar da tarım
kredi kooperatifleri tarafından kullandırılan benzer krediler
söz konusu ve şu ana kadar toplam 817 bin üreticimiz bu kredi
desteklerinden yararlandı. Öte yandan, ülke genelinde meydana gelen
muhtelif afetlerden etkilenen üreticilerin Ziraat Bankası ve tarım
kredi kooperatiflerine olan düşük faizli tarımsal kredi
borçlarının da dönem dönem
birer yıllık ertelemesini gerçekleştirmekteyiz. Çiftçilerimize
düşük faizli kredi kullandırma nedeniyle oluşan gelir
kayıplarının karşılanması amacıyla 2013
bütçemizde ve 2014 bütçemizde yaklaşık 1,5 milyarlık ödenek
koymuş durumdayız. Bu ödenek, kredilerin sübvansiyonunda
kullanılan ödenek.
Esnaf ve
sanatkârlarımızın desteklenmesi amacıyla Halk Bankası
tarafından hâlen yüzde 4 ile yüzde 5 arasında değişen faiz
oranlarıyla yine sübvansiyonlu kredi kullandırılmakta. Bu
kredilerin bakiyesi de 9,5 milyara ulaşmış durumda ve 280 bin
esnafımız şu anda bu kredilerden yararlanmakta.
Bütçe
görüşmelerinin açılış gününde Ana Muhalefet Partisinin
Genel Başkanı esnaf kredileriyle ilgili şöyle bir ifade
kullandı: Türkiyede şu anda 280 bin esnaf borcunu ödeyemiyor.
dedi. Burada herhâlde kendisine verilen notlarda ciddi bir rakam
yanlışlığı var ki bu 280 bin, Halk Bankasından
kredi kullanan esnafların toplam sayısı. Peki, ödeyemeyen kaç
kişi var diye baktığımızda, bu sayı şu anda
1.612 yani 280 bin değil, sadece 1.612 esnafımız şu anda
çektiği krediyi ödeyememekte ve bu oran yüzde 0,57. 2002de rakamlar
nasılmış? Toplam 63 bin esnafımız kredi
kullanıyormuş, bunlardan 24.500ü kredisini ödeyemeyecek
durumdaymış, oran yüzde 38. Yani, yüzde 38 oranında ödeyemeyen
bir esnaftan yüzde 0,57 oranında ödeyemeyen bir esnafa doğru bir
trend öyle sanıyorum ki son derece olumlu bir tabloyu bize göstermekte.
Öte
yandan, kamu bankalarımızın toplamına bakacak olursak, kamu
bankalarımızın takipteki kredileri yani ödenmekte güçlük çekilen
kredilerinin toplamı, toplam krediler içerisinde yüzde 37lik bir paya
sahipmiş 2002 yılında. Ziraat Bankası, Halk Bankası ve
Vakıfbankı topladığımızda, takipteki alacaklar
toplam alacakların yüzde 37si. Bugün ise, bu 3 bankanın
toplamında sadece yüzde 3lük bir takipte olan alacak söz konusu.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Kaç defa yeniden yapılandırdınız ya.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
ALİ BABACAN (Devamla) Ki, bu, sektör ortalamalarına
aşağı yukarı yakın bir rakam.
Bir zamanlar görev
zararıyla boğuşan bu kamu bankalarımız, artık,
hazinemize ciddi miktarda kaynak aktarmakta. Sadece, son on yıllık
dönemde, kârdan elde edilen temettü artı gelir vergisi olarak topladığımızda
tam 31,5 milyar liralık nakit kaynağı kamu bankaları
hazinemize aktarmış durumda.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; özellikle, küresel krizin
başladığı 2008 yılından itibaren; aktif, etkin ve
bütüncül bir istihdam politikası üzerinde çalıştık ve bunu
başarıyla uyguladık. Mevsimsellikten
arındırılmış verilere göre
baktığımızda, 2009 yılının
başından 2013 yılının ortasına kadarki dönemde,
Türkiyedeki istihdam toplam 4 milyon 714 bin kişi artmış
durumda. Yine, aynı dönemde, Avrupa Birliğindeki istihdam rakamlarına
baktığımızda, yaklaşık 4 milyon istihdam
kaybı var, istihdamda düşüş var Avrupa Birliğinde. Yani,
Türkiye tek başına, 27 Avrupa Birliği ülkesindeki kayıp
istihdamı aynı dönemde oluşturmuş durumda. Bu da, yine,
uygulamış olduğumuz özgün ve Türkiye için doğru
politikaların güzel bir sonucu.
Başta
kadınlarımız olmak üzere, iş gücüne katılım
oranları Türkiyede hızla artmakta. 2008de yüzde 46,9ken iş
gücüne katılım oranı, bugün itibarıyla yüzde 50,8e; tam 4
puan artmış durumda. Bu, gerçekten, istihdam istatistiklerini
incelediğinizde pek çok ülkede görülmeyen hızda elde edilmiş bir
başarı. Yine, benzer şekilde, 2008 yılında, istihdam
oranı Türkiyede, yüzde 41,7yken, 2013 Eylülde bu yüzde 45,6ya
çıkmış durumda.
İş gücüne
katılım oranlarındaki bu artış, işsizlik
oranlarının daha hızlı düşmesini
sınırlandıran bir etki de kuşkusuz oluşturuyor ama öte
yandan, yıllar itibarıyla artırdığımız
sosyal yardım harcamalarımıza baktığımızda,
2014 yılında 30,4 milyar lira seviyesine çıktı.
Düşünün ki, bütçemizden sadece sosyal desteklere, yardımlara
artık 30 milyar lira ayırabiliyoruz; 2014 bütçesi. Bu, başta
engelli vatandaşlarımız olmak üzere, pek çok toplum kesimine
yaygın bir şekilde ulaşan kaynak. Yine, nereden
sağlıyoruz bu kaynağı? O yüksek faiz ödemelerinden elde
ettiğimiz tasarruflardan sağlıyoruz. Bunların içerisinde
engellilerin evde bakımı, engelli ve engelli yakını
aylıkları, 65 yaş üstüne verilen aylıklar, engellilerin
istihdamı, koruyucu aile programları, kadın konukevleri gibi çok
geniş bir alan söz konusu.
Değerli
milletvekilleri, tüm bölgelerimizin kalkınma hızlarının
artması ve birbirine yakınsaması için ulaştırma
altyapısının geliştirilmesine çok önem veriyoruz. Bu
nedenle, kamu yatırımları içerisinde en yüksek payı
ulaştırma alıyor ve 2014 yılında da yine bütçemizde bu
dengeyi koruyoruz. Kamu altyapı yatırımlarını
gerçekleştirirken bütçe disiplininden taviz vermeksizin, özel sektörün
finansal ve teknik tecrübesinden yararlanarak kamu-özel iş birliği
modellerine de ağırlık veriyoruz. Bu çerçevede, İstanbula
üçüncü havaalanı, üçüncü köprü ve İzmir-İstanbul Otoyolu gibi
büyük projeleri bu modelle gerçekleştiriyoruz. Özellikle
İzmir-İstanbul Otoyolu Projesinin tamamlanmasıyla birlikte bu
iki büyük ilimiz arasındaki mesafe kara yoluyla üç buçuk saate
inşallah iniyor. Böylece, Ege Bölgesinin üretim potansiyeli ile
İstanbulun finansal ve ticari kapasitesi birleşmiş oluyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; son iki yıllık dönem bizim
yapısal reformlarımızın çok hızlandığı
bir dönem oldu. Bakın, bu dönemde ekonomi dışındaki
alanlara baktığımızda, dördüncü yargı reformu
paketimizi yasalaştırdık, Sayın Başbakanımız
yepyeni bir demokratikleşme paketi açıkladı, ciddi bir
eğitim reformu yaptık, Türkiyede zorunlu eğitim süresini sekiz
yıldan on iki yıla çıkardık, eğitim sistemimize yeni
esneklikler getirdik.
Ekonomi
alanına dönüp baktığımız zaman, 1 Temmuz 2012de
yepyeni bir Türk Ticaret Kanununu uygulaya başladık, yeni bir
Borçlar Kanununu uygulamaya başladık, bankacılık
dışı finans sektörü için yepyeni bir yasa düzenleme yaptık,
yeni bir afet sigortası kanunu çıkardık. Türkiyede, on dört ay
gibi çok kısa bir süre içerisinde deprem sigortası olan evlerin
sayısı hızla artarak 6 milyonu buldu. 6 milyon hane, şu
anda doğal afetlere, depremlere karşı Türkiyede
sigortalanmış durumda bu yeni yasal düzenleme sonrası. Bireysel
emeklilik sisteminde yepyeni bir kanunu yürürlüğe soktuk. Şu anda,
tam 4 milyon vatandaşımız gönüllü olarak devlet destekli
bireysel emeklilik sistemi içinde yerini aldı ve sayı hızla
artmakta. Yeni bir Sermaye Piyasası Kanununu 1 Ocak 2013te
yürürlüğe koyduk, bu kanunu yeniden yazdık. Borsa İstanbulu
oluşturduk. Pek çok farklı kurumumuzu, VOBAŞtan tutun da
Altın Borsasına kadar hepsini Borsa İstanbulun altında
topladık. Yeni bir Elektrik Piyasası Kanunu çıkarttık,
şu anda EPİAŞı kuruyoruz. Elektriğe dayalı
menkul kıymetlerin işlemlerini Borsa İstanbulun
çatısı altında gerçekleştireceğiz.
Finans mahkemelerinin
kurulması için yasal düzenlememizi yaptık, Adalet
Bakanlığımız çalışmalarını HSYK
kapsamında sürdürüyor. Bankacılık için, sigortacılık
için ihtisas mahkemeleri
Ki, oradaki hâkimlerimiz, savcılarımız
bu konuda ihtisaslaşmış olacak ve önlerine gelen davaları
daha hızlı, daha güvenilir, daha tutarlı sonuçlara bağlamak
için uygun bir ortamda görebilecekler. Zaten, bizim, yargı sistemimizden
beklediğimiz en önemli unsurlar nedir? Tutarlılık, güvenilirlik
ve makul bir zaman içerisinde işlemlerin tamamlanması,
kararların verilmesi. Bu, tüm dosyalar için geçerli temel ilkeler, temel
prensipler.
İstanbul tahkim merkeziyle
ilgili yasa tasarımız şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisimizin
gündeminde. Yani, özel sektörün yönetiminin ağırlıklı
olduğu bir yapıyla, özel sektörün kendi aralarındaki
uyuşmazlığın mahkemeye gitmeden önce hızlı bir
şekilde sonuçlandırılmasıyla ilgili yeni bir yapı
kuruyoruz. Tabii ki, nihayetinde mahkeme yolu açık tabii, bu da
Anayasamızın gereği- ama özel sektörümüz çoğu zaman, çok
kısa süre içerisinde ihtilaflarını çözmesi için bu yeni
mekanizmayı kullanacaktır diye inanıyoruz.
Türkiye'de
girişimciliğin desteklenmesi, araştırma -
geliştirmenin desteklenmesi, inovasyonun desteklenmesi önemli konular.
Yepyeni bir yasa çıkarttık, bireysel katılım sermayesi, bu
yıl çıkarttık ve uygulamaya başladık. Diğer
adıyla melek yatırımcılarla ilgili yasa yani parası,
tecrübesi olan vatandaşlarımızla, maddi birikimi olmayan ama
heyecanı ve fikri olan gençlerimizi buluşturacak yepyeni ve güzel bir
mekanizma. Girişim sermayesiyle ilgili yeni düzenlemeler yaptık, yeni
teşvikler getirdik.
Şu, son on dakikadır
sıraladığım bütün bu adımları 2012 ve 2013
yılları gibi kısa sayılabilecek bir sürede
gerçekleştirdik.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Orta Vadeli Program hedeflerimiz ve 2014
yılı bütçemiz hakkında görüşmelere geçmeden önce, dünya
ekonomisindeki gelişmelere ve beklentilere kısaca değinmek
istiyorum.
Gelişmiş ülkeler
içinde, Amerika Birleşik Devletlerinde belirgin bir toparlanma
gözlenirken Avrupa Birliğinde güçlü bir büyüme eğilimini hâlâ
görememekteyiz. Özellikle Avrupa Birliğindeki bu durum, Türkiye
ekonomisinin potansiyel büyüme hızına ulaşmasında da önemli
bir engel teşkil etmekte. Biz, sadece ihracatımızın hâlâ en
büyük bir bölümünü Avrupa Birliğine yapmakla kalmıyoruz ama aynı
zamanda, Avrupa Birliği bizim doğrudan sermaye akışı
ve diğer finansman akışı açısından en önemli
finansman kaynağımız. İşte, Avrupa Birliği
ekonomisiyle ilgili her türlü sorun, problem, durgunluk, kuşkusuz bizi de
bir miktar da olsa etkileyen unsurlar.
2013 ve
2014 yıllarına ilişkin küresel büyüme tahminleri geçtiğimiz
yıla göre ciddi oranda aşağı yönde revize edildi. Geçen
sene, 2013 yılında dünya ekonomisinin yüzde 3,6 oranında
büyümesi bekleniyor, hâlbuki, bakıyoruz ki, bu sene ancak yüzde 2,9da
kalacak dünya ekonomisinin büyümesi. Yine, geçen sene, 2014te dünya ekonomisi
4,1 büyüyecek. denilirken şu anda bu oran yüzde 3,6ya çekilmiş durumda. Gelişmiş ülkelerde yine,
beklentiler yüzde 1,5tan 1,2ye; yüzde 2,3ten yüzde 2ye çekilmiş
durumda.
Gelişmekte
olan ülkelere yani Türkiyenin de içinde bulunduğu ülke grubuna
baktığımızda, 2013 için yüzde 5,6lık bir büyüme
öngörülüyordu ortalama, tüm gelişmekte olan ülkeler için ama
bakıyoruz, bu sene ancak 4,5 gerçekleşebilecek, bunun içerisine Çin
de dâhil. 2014 yılında yüzde 5,9 beklenirken şimdi bu
beklentiler yüzde 5,1e aşağı
doğru revize edilmiş durumda. Öte yandan, Amerikan Merkez
Bankasının 22 Mayıs 2013 tarihinde varlık alım
programlarından çıkış sinyalleri vermesi sonrasında
küresel piyasalarda oynaklık arttı. Yine, son yapılan
toplantıda, varlık alım programının aylık 10
milyar dolar azaltılmasına karar verildi. Gelecek döneme
ilişkinse ekonomik verilere bağlı olarak bu program gözden
geçirilebilecek. Bu süreçte, her zaman olduğu gibi, biz gelişmeleri
çok yakından takip edeceğiz ve temkinli duruşumuzu
koruyacağız.
Değerli
milletvekilleri, dünya ekonomisiyle ilgili büyüme tahminleri
aşağı doğru revize edilirken, önümüzdeki dönem için
beklenen ılımlı toparlanmanın, büyümenin ne kadar
sürdürülebilir olduğunun ayrıca irdelenmesi gerekmekte. Bu çerçevede,
önümüzdeki dönemde büyümenin kalitesi pek çok ülke için çok çok önemli olacak.
Büyümenin kalitesiyle neyi ifade ediyoruz? İki ülke düşünün ki, her
ikisi de yüzde 3 oranında büyümüş, bu iki ülkeye aynı oranda
başarılı diyebilir miyiz, diyemez miyiz? İşte, orada
iyi bir analiz gerekmekte.
Büyümenin
kalitesi dediğimiz konu için üç önemli unsur var; bunlardan birincisi
finansal sürdürülebilirlik, ikincisi sosyal sürdürülebilirlik, üçüncüsü de
çevresel sürdürülebilirlik.
Finansal
sürdürülebilirlikle neyi kastediyoruz? Büyüme sağlandı, ama o ülkenin
hazinesinin borcu arttı mı yoksa makul bir seviyede devam ediyor mu,
düştü mü? Büyüme sağlandı, ama o ülkenin Merkez Bankası
karşılıksız olarak olağanüstü miktarlarda parayı
basarak mı bunu sağladı yoksa Merkez Bankası makul
politikalarla mı devam etti? Büyüme sağlandı, ama o ülkenin
vatandaşlarının borcu hangi noktaya geldi, o ülkenin
şirketlerinin borcu hangi noktaya geldi? Bütün bunlar çok kritik konular.
Eğer büyümeyle bu finansal unsurlar beraber değerlendirilmezse ve
dikkat edilmezse, bir sonraki aşamada büyüme için önemli engel teşkil
edebiliyor.
İkinci
konu sosyal sürdürülebilirlik. Yine, iki ülke düşünün, ikisi de yüzde 3
büyümüş olsun. Bu büyüme istihdam oluşturmuş mu? Büyüme zengin
ve fakir arasındaki uçurumun kapatılmasına faydalı
olmuş mu? Yoksa büyüme sonucunda zengin daha zengin, fakir daha fakir mi
olmuş? Büyümeden doğan refah adil bir şekilde
paylaşılıyor mu, yoksa büyüme demek gelir uçurumunun aynı
zamanda artması mı demek? Bunlara da kuşkusuz bakmak gerekiyor.
Büyüme
var, ama büyüme o ülkenin eğitim sistemine faydalı oluyor mu, o
ülkenin sağlık sistemini ileri götürüyor mu yoksa büyümeden elde
edilen rant sadece belli bir kesimin elinde daha fazla israf, daha fazla
tüketim ve daha fazla lüks mü oluyor? Ülkelerin büyümelerine bakarken sadece
rakamlara değil, o büyümenin getirdiği sosyal sonuçlara da mutlaka
dikkat etmek gerekiyor.
Üçüncü
önemli konu, büyümenin çevresel sürdürülebilirliği. Düşünün ki bir
ülke yüzde 5-6 büyüyor, ama bu büyüme korkunç bir çevre tahribatıyla
beraber mi oluyor? Karbonmonoksit salımı, ormanların hızla
yok oluşu, temiz su kaynaklarının hızla ortadan
kalkması sonuçlarını mı bu büyüme beraberinde getiriyor?
Büyümeyi siz belki böyle sağlıyorsunuz, bugün büyüyorsunuz ama
gelecek nesillerin refahından ve yaşam kalitesinden çalarak
büyüyorsunuz. İşte, bütün bunlar, önümüzdeki dönemde dünyanın
çok daha fazla kafa yorması gereken konular.
Tabii,
bu finansal kriz, 2008, 2009 ve bugüne kadar yaşadıklarımız
pek çok ülkede hükûmetleri öylesine sarstı, öylesine korkuttu ki Şu
anda büyüme olsun da artık nereden, nasıl geliyor, buna
bakmayalım. gibi yüzeysel bir yaklaşım söz konusu. Aslında
iş dönüyor dolaşıyor, ekonomi dediğimiz alan, insan
odaklı, insandan kaynaklanan ve yine hedefi insan olan bir alan. İnsandan
kaynaklanıp insanı odağına koymayan hiçbir ekonomi
politikası uzun vadede başarıya ulaşamıyor.
Üçüncü
konudan bahsettim, çevresel sürdürülebilirlik. Tüm resme
baktığımızda bu üç unsuru, işin finansal boyutunu,
sosyal boyutunu ve çevre boyutunu beraberce entegre bir şekilde ele alan
bir ekonomi politikasıyla bir ülke ancak sürdürülebilir, sıhhatli bir
şekilde büyümeye devam edebilir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisimizin
kabul ettiği Onuncu Kalkınma Planımızı, 2014-2016
dönemini kapsayan Orta Vadeli Programımızı ve 2014
yılı bütçemizi işte biz bu dış konjonktürü dikkate
alarak hazırladık ve uygulamaya başladık. Orta Vadeli
Programımız cari işlemler açığını
azaltmayı, enflasyonu düşürmeyi, işsizlik oranını
düşen bir patikaya oturtmayı ve yurt içi tasarruf oranını
artan bir eğilime kavuşturmayı hedeflemekte. Mali disiplinin
kalitesini koruyacak, tasarruf açığını azaltacak,
kaynakları üretken alanlara yönlendirecek, iş ve yatırım
ortamını daha da geliştirecek ve kayıtlı ekonomiye
geçişi hızlandıracak bir Orta Vadeli Program
hazırlamış bulunmaktayız. Bu program önümüzdeki üç
yıllık dönem için bize oldukça sağlam bir zemin
oluşturmakta.
Orta
Vadeli Programımızda 2014 yılı için büyüme
hızını dünyadaki bütün belirsizliklere rağmen yüzde 4
olarak öngördük, belirledik. 2015 ve 2016 yıllarında da yüzde 5lik
büyüme hedefleri koyduk. 2014-2016 döneminde 1 milyon 833 bin yeni istihdam
oluşturmayı ve program döneminin sonucunda işsizlik
oranını 8,9a düşürmeyi planlıyoruz. Program döneminde
enflasyonun düşüş eğilimini sürdürmesini, 2014 yılında
yüzde 5,3; 2015 ve 2016 yıllarında ise yüzde 5lik seviyede
gerçekleşmesini bekliyoruz. Cari açığın gayrisafi yurt içi
hasılaya oranının Orta Vadeli Program dönemi boyuncu
iyileşmesiyle 2016 yılı sonunda yüzde 5,5 olarak
gerçekleşmesini öngörüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, ihtiyatlı maliye politikası uygulamamız
önümüzdeki dönemde de devam edecek. Orta Vadeli Program dönemi sonunda merkezî
yönetim bütçe açığının gayrisafi yurt içi hasılaya
oranını yüzde 1,1e, Avrupa Birliği tanımlı genel
yönetim borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranını da
yüzde 30 seviyesine düşürmeyi hedeflemekteyiz.
Birçok
ülkenin kamu açıklarının yüksek seyrettiği, faiz
dışı dengelerin açık verdiği bir dönemde Türkiyenin
mali disiplini koruması ülkemizi diğer ülkelerden pozitif yönde
ayrıştırmakta, geleceğe olan güvenin korunmasında
önemli rol oynamakta ve sağlam bir çıpa görevi üstlenmektedir. Kamu
maliyesindeki disiplinli duruşumuz para politikasının
etkinliğini ve esnekliğini artırmakta, makroekonomik ve finansal
istikrarı desteklemekte, cari açığın kontrol altında
tutulmasına önemli bir katkı sağlamaktadır.
Güçlü ve
sürdürülebilir bir büyüme yapısına ulaşmak açısından,
aşırı borçlanmaya dayalı bir tüketim eğiliminin
kontrol altında tutulması ve tasarruf oranının
artırılması büyük önem arz etmektedir. Bu amaca yönelik olarak
2010 yılından bu yana alınan tedbirlere ilave olarak yakın
zamanda kredi kartı ve tüketici kredilerine ilişkin bir dizi makro
ihtiyati tedbirleri de hayata geçirmiş bulunmaktayız. Tüketime
yönelik kredileri dikkatle takip ederken üretim ve ihracatın
desteklenmesine yönelik krediler üzerindeki yükleri de azaltıyoruz.
Böylece, büyüme ve istihdam üzerinde olumsuz bir etkiye sahip
olmaksızın cari işlemler açığını kontrol
altında tutmayı hedefliyoruz. Krediler yatırım içinse evet,
krediler üretim içinse evet, krediler ihracat içinse evet, bunların önü
açık ama tüketim içinse o noktada dikkatli olmaya devam etmemiz
gerektiğini düşünüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, maliye, para ve makro ihtiyati politikalar alanında
attığımız bu adımları yapısal reformlarla
destekliyor ve elde edilen kazanımları çok daha güçlü ve
kalıcı hâle getiriyoruz. Yapısal reformlarımızı
tasarlarken ve hayata geçirirken enerjide dışa
bağımlılığın azaltılmasına, rekabet
gücünün artırılmasına, iş ve yatırım
ortamının iyileştirilmesine, özel tasarruf oranlarının
artırılmasına ve finansman kalitesinin iyileşmesine
odaklanıyoruz.
Yerli ve
yenilenebilir enerji yatırımlarına
sağladığımız destekler, enerji verimliliğini
artırmaya yönelik attığımız adımlar, nükleer
enerji yatırımlarımız, yurt içinde ve yurt
dışında petrol ve doğal gaz arama faaliyetlerimiz ve kaya
gazı gibi kaynaklara ilişkin araştırma
çalışmalarımız ülkemizin enerjide dışa
bağımlılığının azaltılmasına
önemli katkı sağlayacaktır.
Ülkemizin
rekabet gücünü yükseltme ve önemli ölçüde açık verdiğimiz alanlarda
yatırımları artırma hedefi doğrultusunda yeni ve
kapsamlı bir teşvik programını hayata geçirdik. AR-GE
harcamalarının millî gelire oranını yaklaşık 2
katına çıkardık.
İhracat
pazarlarımızı çeşitlendirdik. 2002 yılında yüzde
10lar civarında olan Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin toplam
ihracatımız içerisindeki payını yaklaşık 3
katına yükselttik. Ülkemizin ihracat kapasitesini artırmak
amacıyla ana ihracat sektörlerindeki rekabet gücünü destekleyecek lojistik
merkezler oluşturmaya, büyük ölçekli liman kapasitelerini kurmaya ve bu
limanların demir yollarıyla, kara yollarıyla geri
bağlantılarını sağlamaya, Girdi Tedarik Stratejisi
kapsamındaki eylemlere devam edeceğiz.
Başta
özel sektör olmak üzere, AR-GE tabanlı, yenilikçi ve yüksek katma
değerli üretimi destekleyecek ürünlerin ticarileşmesini veya
markalaşmasını hızlandıracağız. Üretimde ve
istihdamda büyük payı olan KOBİlerimizin yüksek katma değerli
üretim yapma kabiliyetlerini geliştirmek için destekler vermeye devam
edeceğiz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; iş ve yatırım
ortamının iyileşmesine yönelik çalışmalara daha
kapsayıcı bir biçimde devam edeceğiz. Piyasaların ve
rekabet ortamının iyi işlemesini, fikrî mülkiyet
haklarının korunmasını, bürokratik ve hukuki süreçlerin
kolaylaştırılmasını,
yatırımcıların yatırım yeri
ihtiyaçlarının etkin ve adil bir şekilde
karşılanmasını ve yatırım ortamına
ilişkin uygulamaların bölgesel olarak yaygınlaştırılmasını
sağlayacağız.
Kayıt
dışılık ile mücadeleyi iş ortamının
iyileştirilmesi ve adil bir rekabet ortamının
oluşturulması bakımından çok önemli buluyoruz. Kayıt
dışı ekonomik faaliyet, istihdam ve ücretle etkin mücadele
çerçevesinde denetim kapasitesini artıracağız, mevzuatı iyileştireceğiz,
ilgili birimlerin uygulama kapasitesini ve teknolojik altyapısını
geliştireceğiz.
Kurumlar
arası iş birliği ve bilgi paylaşımını
artıracak, bu konuda toplumsal farkındalığı
yükseltecek ve vatandaşımızın gönüllü uyumunu
artıracak politikalar uygulayacağız.
2014
yılı bütçemizin de orta vadeli maliye politikası hedeflerimiz
doğrultusunda yurt içi tasarrufların artırılmasına,
mevcut kaynakların üretken alanlara yönlendirilmesine, ekonomimizin
verimlilik düzeyinin yükseltilmesine, istihdamın
artırılmasına, enflasyonun düşürülmesine ve kamu
maliyesinde güçlü duruşun sürdürülmesine katkı
sağlayacağına inanmaktayız çünkü 2014 yılı
bütçemiz bir seçim bütçesi olarak değil, sağlam gelir
kaynaklarına dayalı ve giderlerin kontrol altında
tutulmasına yönelik bir bütçe olarak hazırlanmıştır.
2014 yılı bütçemiz ihtiyatlı gelir tahminlerine
dayanmaktadır. 2014 yılına ilişkin gelir tahminlerimiz
küresel ekonomideki aşağı yönlü riskler de dikkate alınarak
yapılmıştır. 2014 yılında bütçe giderlerindeki
artışın gayrisafi yurt içi hasıladaki nominal
artışın altında gerçekleşmesi öngörülmüştür. Bu
çerçevede, bütçemiz eğitim, sağlık ve altyapıyı
önceliklendiren; ülkemizin dört bir yanına, ihtiyaç duyduğu
yatırımlar için kaynak ayıran; çalışanları ve
emeklileri gözeten; girişimciliği, AR-GEyi ve yenilikçiliği
teşvik eden; çiftçimizi, esnafımızı destekleyen;
sürdürülebilir büyüme ve istihdamı artıran ve Türkiyeyi 2023
hedeflerine yaklaştıran bir bütçedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizin bildiği gibi, Türkiye
olarak son derece zorlu, son derece çalkantılı bir coğrafyada yer
alıyoruz. Türkiye Kafkasya, Balkanlar ve Orta Doğu gibi henüz
değişim süreçlerini tamamlayamamış, henüz tam olarak
istikrara kavuşamamış bir bölgenin ortasında bulunmakta.
Hiç kuşkusuz, yakın çevremizde yaşanan çalkantılar Türkiye
için de bir risk unsuru. Hemen doğumuzda ve güneyimizdeki siyasi
istikrarsızlık, öte yandan hemen batımızdaki, Avrupa gibi
çok büyük ve önemli bir ekonomik bölgenin ekonomik ve finansal olarak içinde
bulunduğu zor durum gerçekten Türkiyenin işini
kolaylaştırmıyor, Türkiyenin zorluklarını
artırıyor. Ancak, var olan bu risklere rağmen Türkiye doğru
politikalar izlediğinde bu çalkantılı coğrafyada öne
çıkmak için de gerçekten önemli bir avantaja sahip. İstikrarlı
bir Türkiye, güven telkin eden bir Türkiye, güvenlik içinde ve demokratik bir
Türkiye bu coğrafyada çok farklı bir çizgi izleyip kendisini
ayrıştırabiliyor ve işte bu son on bir yıl içerisinde
doğru politikalar uygulayarak bölgede bir istikrar adası, dünyada
dikkat çeken, takdirle izlenen bir konuma yükseldi Türkiye. Devlet ile millet
arasında güven tesis edildi, devletin milletinden milletin devletine
geçiş yapıldı.
Şeyh
Edebalinin öğüdü doğrultusunda, İnsanı yaşat ki
devlet yaşasın. ilkesi, her alanda ve her anlamda hayata geçirildi.
Milletimizle kurduğumuz irtibat ve gönül bağı sayesinde
milletimizin refah düzeyi artarken devletimiz daha da güçlendi, devletimiz
itibar kazandı, bölgesinde ve dünyada daha etkin bir konuma yükseldi.
Milletin
tamamını kucaklayan, tamamının sesine kulak veren, 76
milyonu eşit, beraber ve kardeş gören bir anlayışla devlet,
milletin hizmetkârı hâline geldi. On bir yıl içinde her alanda çok
büyük reformlar gerçekleştirdik. Demokratikleşmede çok önemli
adımlar attık. Ekonomide kararlı şekilde reformlar
gerçekleştirdik. Demokrasiyle ekonomiyi beraberce yükseltmek için büyük
bir gayret içinde olduk. Biliyoruz ki, ileri
bir demokrasi olmadan ileri, gelişmiş bir ekonomi olamaz ama
ekonomi, gelişmiş, hızla kalkınan bir tablo sunmuyorsa o ülkedeki demokrasinin
ilerlemesi konusunda da sorunlar ortaya çıkabilir. Her iki alanda da
eş zamanlı ve paralel bir yükseliş yaşadı Türkiye.
Ekonomik başarılarımız demokrasimizi destekledi, demokratik
adımlarımız ekonomimizi yükseltti. Başta Avrupa
Birliği üyeliği olmak üzere dış politikadaki aktif
tutumumuzla hem Türkiyeyi büyüttük hem dünyada hakkı savunan bir ülke
olarak takdirleri topladık. On bir yıl boyunca demokratikleşme
alanında, ekonomide, sosyal yaşamda ve dış politikada
gerçekleştirdiğimiz adımlar, âdeta hayal gibi görünen,
gerçekleşmesine imkân ve ihtimal tanınmayan reformlardı. Bazen
dış politikada ilkeler ve prensiplerle kısa vadeli çıkarlar
arasında ikilem oluşabiliyor; biz hep tercihimizi prensipten,
ilkelerden yana koyduk, tercihimizi hep haktan yana koyduk. Biz Hükûmet olarak
kararlı şekilde kendimizden, milletimizden ve ülkemizden emin
şekilde her türlü tehlikeyi ve her türlü tehdidi göze alarak tüm bu
reformları ve önemli adımları tek tek hayata geçirdik. Şunu
burada tüm samimiyetimle ifade etmek durumundayım ki: On bir yıl
boyunca yaptığımız her reform ülkemizi büyüttüğü
kadar, milletimizi rahatlattığı kadar birilerini de tedirgin
etti, rahatsız etti. Birilerinin çıkarlarını ciddi
şekilde zedeledi. Türkiye ekonomisi büyüdükçe haksız kazanç sağlayanların
çıkarları zedelendi.
Burada
sadece tek bir örnek vermek istiyorum: 2002 yılı sonundan itibaren
bizim hükûmetlerimiz döneminde faiz oranlarının düşmesi ülkemize
ne kazandırdı? diye bir hesap yaptık. Hazine
Müsteşarlığımız devlet borcunu yöneten ve ana parasıyla,
faiziyle bu borcu ödeyen ve yeniden borçlanan kurum olarak bu hesapları
çıkardı. 2002 sonundan itibaren eğer faizler hiç düşmese
idi o günden bugüne Türkiye tam 642 milyar TL daha fazla faiz ödeyecek idi yani
on bir yıl içerisinde faiz oranlarının düşmesi Türkiyeye
642 milyar lira, eski parayla 642 katrilyon kazandırdı.
İşte birileri bu 642 milyarı kaybetti. Faizlerin yüksek
olmasından istifade edenler şimdi sıkıntı içinde,
gelişmelerden hoşnut değiller, memnun değiller, O eski
günlere acaba nasıl döneriz?in gayreti içindeler. Bu rakamlar büyük
rakamlar; gerçekten Türkiye için, halkımız için, milletimiz için
büyük bir kazanç ama küçük bir kesim için de bir kayıp. İşte
yaşadığımızı, şu son bir yılda
gördüklerimizi, bütün bunları biraz da bu gelişmelere bağlamakta
ben fayda var diye düşünüyorum.
Türkiyenin
kazançlı çıktığı, milletimizin kazançlı
çıktığı ama belli çevrelerin kaybettiği tek alan tabii
bu faiz meselesi değil. Şu anda Türkiye terör meselesini çözerken
sadece gençleri yaşatmakla, annelerin gözyaşını dindirmekle
kalmıyor, ekonomik anlamda da çok büyük bir kaynağı Türkiyeye,
milletimize yeniden kazandırmaktayız. Türkiye çözüm süreciyle millet
olarak topyekûn kazanmaya çalışırken birileri de terörün devam
etmesi ve büyük bir kaynağın ceplerinde kalması için mücadele
ediyor.
Türkiye
istikrara kavuştukça Türkiyede faizden kazananlar kaybediyor. Türkiye
terör meselesini çözdükçe ölenlerin ve öldürülenlerin sırtından
kazananlar kaybediyor. Türkiyenin dünyada etkinliği arttıkça
birileri oyun sahalarını, alanlarını kaybediyor. Türkiye
güvene ve güvenliğe kavuştukça kaostan rant sağlayanlar ciddi
şekilde rant kaybına uğruyorlar.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; burada bir hususu gerek sizlere
gerekse aziz milletimize bir kez daha açık açık ve altını
çizerek vurgulamak istiyorum. Yolsuzluklar konusunda, Hükûmetimiz, göreve
başladığı ilk günlerden itibaren çok ciddi bir hassasiyet
içinde olmuştur. Şeffaflık ve hesap verebilirlik temel
ilkelerimiz olmuştur. AK PARTİ iktidarı, yolsuzlukla mücadeleyi,
yasaklarla mücadeleyi, yoksullukla mücadeleyi en temel ve en acil hedefleri
olarak belirlemiş ve bu 3Ynin üzerine kararlılıkla
gitmiştir. On bir yıl boyunca yolsuzluk konusunda hiçbir şekilde
hiç kimseye müsamaha gösterilmemiştir. Bugüne kadar hiçbir
yolsuzluğun üzeri örtülmemiştir. Her kim olursa olsun derhâl hukuka
teslim edilmiş, derhâl gereği yapılmıştır.
Amacımız her zaman bu ülkede yolsuzluğun kökünü kazımak
olmuştur.
Uluslararası
Şeffaflık Örgütünün araştırmalarına göre,
Uluslararası Yolsuzluk Algısı Endeksinde Türkiye 2002de 102
ülke arasında 65inci sıradaydı. Bu ne demek? Yani sondaki üçte
1lik grup içerisindeydi. En son yayınlanan araştırmada 177 ülke
arasında 53üncü sıraya yükseldik yani en iyi üçte 1 grubun
içerisinde çıktık, en kötü üçte 1 gruba yakınken en iyi üçte
1lik grup içerisine girdik.
AK
PARTİ hükûmetlerinin en belirgin vasfı, hiç kuşkusuz, güven
olmuştur, hizmet olmuştur. Eğer Hükûmetimiz yolsuzluklara
karşı gerçekten büyük bir hassasiyet içinde olmasaydı Türkiye'de
refahın bu kadar artması kesinlikle mümkün olmazdı. Eğer AK
PARTİ iktidarı yolsuzluklara karşı son derece dikkatli
olmasaydı var olan 347 bin adet dersliğe on bir yılda 205 bin
adet derslik eklenemezdi. Yolsuzluklara müsamahanın olduğu bir
Türkiye'de Marmaray yapılamazdı, hızlı tren hatları
inşa edilemezdi; hem ülkemizde hem ta Somalide, ta Myanmarda,
Filistinde, Suriyede, Afganistanda, Afrikada yoksulların elinden
tutulamazdı. Yolsuzlukların üstü örtülseydi Merkez Bankası
rezervleri 28 milyar dolardan 135 milyar dolara, tarihî yüksek seviyeye
çıkamazdı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM
İNCE (Yalova) Çok ürkek bir alkış oldu, çekingen bir
alkış.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) 23 milyar dolar olan IMF borcu sıfıra
inemezdi. Hazinenin borçlanma faizi, eğer yolsuzlukların üstü
örtülseydi yüzde 63ten yüzde 9a inmezdi. Eğer yolsuzlukların üstü
kapatılsaydı kamu borcunun millî gelire oranı yüzde 74ten yüzde
36ya inmezdi, inemezdi. Eğer Türkiye'de yolsuzluklara göz yumulsaydı
AK PARTİ bugüne kadar girdiği 7 seçimden zaferle çıkamaz,
milletin güvenini kazanamaz, milletin bu kadar yoğunlukta teveccühüne
mazhar olamazdı.
Değerli
arkadaşlar, burada çok temel bir hukuk ilkesini tekrar, hep beraber
hatırlamak durumundayız: Aksi ispat edilene kadar herkes masumdur.
Bu, sadece Türkiye'nin değil, sadece Türkiye'de kanunlarda bu şekilde
yazdığı için değil ama aynı zamanda bir evrensel hukuk
kaidesidir. Kalbinde adalet duygusu olan, vicdanı olan her insan aksi
ispat edilinceye kadar zanlının masum olduğunu kabul etmek
durumundadır. Hele hele kanun yapıcı olan -ki biliyorsunuz
dünyada meclislerin bir başka ismi de kanun
yapıcılığıdır- bu yüce Meclis çatısı
altında kanunların ruhunu, esasını yaşatmak, uygulamak
hepimizin görevidir. Bir insanın suçlu olduğuna karar verecek olan
Türkiye Cumhuriyetinin bağımsız mahkemeleridir.
Zanlıları yargılayıp suçluyu suçsuzdan ayıracak, ak
ile karayı belli edecek olan gazeteler, televizyonlar, sosyal medya
değil, sadece ve sadece yargıdır. Gizli belge ve bilgileri
ortaya saçmak, bunlar üzerinden kesin bir yargıya varmak, anında
infaza gitmek adalet değildir. Bu şekilde adalet tecelli etmez. Bu şekilde hak yerini
bulmaz. Bu şekilde ak ile kara birbirinden ayrılmaz. Yolsuzluk ne
kadar çirkinse ne kadar kötüyse ne kadar büyük bir hak yemeyse daha yargı
süreci tamamlanmadan karar vermek, ceza vermek, infaz etmek de o kadar kötü, o
kadar çirkin ve o kadar büyük bir haksızlıktır. Türkiye,
özellikle de Türkiye medyası yargı süreçlerine ve yargı
kararına saygı gösterme kültürünü de artık öğrenmek
zorundadır. Bugün aksi ispat edilene kadar masum olan insanlara
yapılan haksızlığa karşı ilkeli bir duruş
sergilenmezse yarın aynı şey başkasının
başına geldiğinde hiç kimse itiraz edecek hakkı kendinde göremez. Hukukun bu en temel ilkesine
riayet etmek Meclisimizin de medyamızın da temel sorumluluğudur.
Tekrar ediyorum, bu konular yargıdadır.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Yargıyı hatırladınız yani,
yargıyı hatırladınız. İyi, güzel.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
ALİ BABACAN (Devamla) - Yargı süreci başlamıştır
herkes bu süreci sağduyuyla ve sorumlulukla takip etmekle mükelleftir
ancak yargımıza düşen de itinayla ve mümkün olan en kısa
zamanda görevini yerine getirmektir. Aksi ispat edilene kadar masum olan
insanlara karşı infaza girişen herkes itibar ve siyaset
suikastlarının tetikçisi olur. Ancak burada şunu da milletimizin
özellikle bilmesini istiyorum: Seçimlere sadece üç buçuk ay kala bu olaylar
gerçekleşti. Ancak şöyle bir zamanlamasına
baktığınızda, muhtevasına
baktığınızda, yöntemine baktığınızda
medyada işleniş ve servis tarzına
baktığınızda burada, maalesef bir siyaset mühendisliği
görüntüsü vardır ve eğer böyleyse bu oyun yeni Türkiye'ye, büyük
Türkiye'ye yönelik bir oyundur. Bu oyun doğrudan doğruya Türkiye'yi,
doğrudan doğruya Türkiye siyasetini, doğrudan doğruya
Türkiye'nin büyük ideallerini hedef almaktadır.
MUHARREM İNCE (Yalova) Faiz lobisi
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Devamla) Bu oyun millî iradeye kastetmektedir. Türkiye Büyük Millet
Meclisinden, iktidardan ve muhalefetten beklenen, bu olanlar
karşısında ilkeli, prensipli bir tutum sergilemektir. Milletin
aleyhine olan hiç kimsenin, hiçbir örgütün, hiçbir siyasi partinin lehine
olamaz, millet esastır. Biz hiçbir yolsuzluğu örtmeyiz, hiçbir
yolsuzluğa duyarsız kalmayız ama büyüyen Türkiye'ye yönelik
hiçbir girişim, hiçbir oyun karşısında da seyirci
kalmayız, kalamayız. Biz on bir yıl boyunca her türlü çeteyle,
her türlü illegal örgütle, her türlü yolsuzuyla mücadele ettik ve bu
mücadelemizi cesaretle verdik. Bundan sonra da mücadelemiz devam edecek. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın
Başbakanımızın da ifade ettiği gibi, bu ülke üzerinde
ameliyat yapılmasına izin vermeyiz.
MUHARREM İNCE (Yalova) Organ
nakli yapmışlar, ne ameliyatı, organ nakli. Haberin yok senin.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Devamla) Türkiye artık eski Türkiye değildir, Türkiye
çıkarları zedelenenlerin kirli senaryolarla istikamet çizecekleri bir
ülke de değildir.
Bakın, iktidarımız
döneminde mali suçlarla mücadele kapsamında yani yolsuzluk, sahtecilik ve
ekonomik suçlarda on bir yılda toplam 91.687 tane operasyon
düzenlenmiş. Şöyle bunu on bir yıla bölün, şöyle bir her
yıldaki gün sayısına bölün ve her gün bu konularda kaç tane
operasyon düzenlendiğini siz hesap edin. 91.687 operasyon sadece
yolsuzluk, sahtecilik ve ekonomik suçlarla alakalı. Kaçakçılık
suçlarında bu dönemde 113.545 tane operasyon gerçekleştirdik 214.615
kişi yakalandı bu operasyonlarda, 113.545 operasyon sadece
kaçakçılıkta
Organize suçlarda 2.234 operasyon, 30.570 tane
yakalanan kişi; narkotik suçlarda 123.018 operasyon, 259.102 kişi
Sadece bu rakamlar dahi bizim mali suçlarla, kaçakçılıkla, organize
suçlarla, narkotik suçlarıyla ne kadar yoğun bir mücadele içinde
olduğumuzu herhâlde ispat eden, gösteren, çok önemli rakamlar bunlar.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Bakanlar Kurulunda da mücadele ederseniz
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla)
- Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; millet, ferasetiyle en büyük hakemdir. Milletimiz
sergilenen oyunları çok net bir
şekilde görüyor, izliyor. Milletimizin gönül penceresi açık ve
milletimiz, gerçekten, pek çok olay karşısında çok sıhhatli
analiz yapabiliyor, doğruyu, eğriyi çok iyi ayırt edebiliyor. Bu
olanlar ve bir siyasi mühendislik görüntüsü veren bu olaylar eğer
böyleyse, bu, milletimizin, gerçekten, takdirinden, milletimizin
değerlendirmesinden kaçmaz, kaçamaz ve 30 Martta milletimiz, Türkiye üzerinde operasyon yapmaya çalışan
çevrelere, onların uzantılarına, onlarla birlikte hareket eden
fırsatçılara, kuşkusuz, gereken cevabı sandıkta en
güzel şekilde verecektir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Hesaplaşma günü, inşallah, yakın. Bütün
bunların değerlendirmesini, halkımızın vicdanı,
kanaati, hep beraber göreceğiz, 30 Martta net ve açık bir
şekilde ortaya çıkacak, kim ne derse desin.
Sizlerin
ve milletimizin şunu bilmesini istiyoruz ki: Her türlü saldırıya
göğüs gererek Türkiyeyi büyütmeye devam edeceğiz.
Çocuklarımıza, gençlerimize artık üzerinde operasyon
yapılamayan bir Türkiye emanet
etmek için aynı heyecanla, aynı gayretle çalışmaya devam
edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Faizlerin
düşmesinin birilerini rahatsız ettiğini biliyoruz, o birilerini
daha da rahatsız etmeye devam edeceğiz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Çözüm
süreçlerinin birilerini çok ciddi şekilde rahatsız ettiğini
biliyoruz.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Ayakkabı kutularına da parayı faiz lobisi
koydu!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) - Ölümlerden, kandan ve
gözyaşından beslenenleri rahatsız etmeye, gençleri yaşatmak
için çırpınmaya da devam edeceğiz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İstikrar,
güven ve kardeşlik ortamının birilerine rahatsızlık verdiğini
biliyoruz. İstikrarla, güvenle, daha güçlü bir kardeşlikle Türkiyeyi
yüceltmeye de devam edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Demokrasinin
bazı çevreleri çok rahatsız ettiğini de biliyoruz. Biz o
çevrelere de rahatsızlık vermeye, demokrasiyi daha da büyütmeye devam
edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Aktif
dış politikanın, itibarı artan bir Türkiyenin, kirli
çıkarları zedelenen çevrelere rahatsızlık verdiğini
biliyoruz. Türkiyenin güçlenmesinden, büyümesinden, tüm dünyada sözü dinlenen,
itibarlı bir ülke olmasından rahatsızlık duyanlar
olduğunu biliyoruz. Onları da rahatsız etmeye, dünya genelinde
hakkı, doğruyu savunmaya devam edeceğiz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUHARREM
İNCE (Yalova) Bol miktarda para sayma makinesi alacak mısınız,
helal para sayma makinesi?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) - Türkiye
üzerinden çıkar hesabı yapan kaos lobisinin ayağına
basmaya barış lobisinin bir üyesi olarak barış mücadelesi
vermeye devam edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
2023e,
cumhuriyetimizin kuruluşunun 100uncü yıl dönümüne şurada
artık sadece on yıl kaldı. On yıl içinde daha çok
çalışarak 2 trilyon dolarlık millî gelire, 25 bin dolarlık
kişi başı millî gelire ve 500 milyar dolarlık ihracat
hedefine, inşallah, hep beraber ulaşacağız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bizim,
kendi denizaltısını üreten, kendi savaş
uçaklarını imal eden, kendi ürettiği uyduları kendisi uzaya
fırlatabilen bir Türkiye inşası hayalimiz var. Bu hayali
gerçekleştirmeye başladık, somut adımlar attık,
atıyoruz.
Kardeşliği
daha da güçlendirecek, 76 milyonun aynı ortak hedefe
odaklandığı bir atmosferde aydınlık yarınlara hep
beraber ilerleyeceğiz.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Mersin) Savaş uçağıyla barış nasıl
olacak?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) Yatırımların önündeki
engelleri tek tek kaldırıyoruz. Türkiyeyi yatırım için
daha da uygun hâle getirip, cazip hâle getirip küresel bir yatırım
üssü yapacağız.
Son on
bir yıllık icraatımız, son on bir yılda ortaya
koyduklarımız bu gelecek hayallerimizin aslında iddialı ama
gerçekçi hedefler olduğunu gösteriyor. Hayal güzeldir. Hayal,
ulaşılamayanı da düşünmek demektir,
ulaşılamazı da dikkate almak demektir ama biz, çok şükür
bugüne kadar Türkiye için hayal ettiklerimizi tek tek, tek tek
gerçekleştirdik ve bundan sonraki dönemde de hedeflerimize inşallah
hep beraber ulaşacağız. Türkiyeyi bu hedeflerinden, bu
hayallerinden uzaklaştırmaya çalışanlar oldu, olacak.
Türkiyenin gerçekten toplumuyla, ekonomisiyle, dünyadaki görünürlüğüyle
ve etkinliğiyle hangi noktadan hangi noktaya geldiğini hepimiz çok
açık bir şekilde görüyoruz.
Bugün
artık, Türkiyenin kendi iç gündemi denilen bir şey neredeyse
kalmadı. Bugün Türkiyede yaşadığımız her olay,
artık anında Avrupa gündemi, anında dünya gündemi. Bu, dünyada
artık ne kadar yakından izlenen ve etki alanı ne kadar
genişleyen bir ülke olduğumuzu bize çok çok yakından
göstermekte.
Bugün
dünyanın her ülkesine ihracat yapan bir ülke konumundayız.
Bugün
Türk Hava Yolları 104 ülkeyle dünyada en çok ülkeye uçuş yapan hava
yolu şirketi statüsünü kazanmış durumda. Dünyada hiçbir hava
yolu şirketi bu kadar çok ülkeye uçuş yapmıyor.
Bugün
artık Türkiye, dünyanın tarımda 7nci büyük ülkesi, turizmde 6ncı
büyük ülkesi; tabii bunlara bazen gıptayla bakılıyor, bazen
imreniliyor ama bazen de çekilemiyor, kıskanılıyor.
İşte o çekemeyenleri, kıskananları daha da çok
kıskandırmaya devam edeceğiz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yedi coğrafi bölgenin refah
içinde eşit oranda büyüdüğü, şehirlerimizin daha da
güzelleştiği, altyapı sorunlarının çözüldüğü,
sosyal politikaların daha da güçlenip yaygınlaştığı
bir Türkiyeye doğru hızla ilerlemekteyiz. Geçmiş on bir
yıllık dönem, önümüzdeki on yıllık, 2023e kadarki dönemin
teminatı. Geçmişte yaptıklarımız gelecekteki
başarılarımızın teminatı.
Türkiye
her şeyin en iyisini hak ediyor. Türkiye en iyiye, en güzele ulaşmak
için her türlü imkâna sahip. Bizim kaynaklarımız, başta insan
kaynakları olmak üzere gelişmemizin ve büyümemizin, ilerlememizin en
önemli sebebi. Türkiye genç nüfusuyla ve daha iyi, daha iyi her sene daha iyi
olan eğitimli nüfusuyla gerçekten dünyada çok önemli bir ekonomik güç
oluyor. Bir olarak, beraber olarak Türkiyeyi dünyanın en büyük
ekonomilerinden birisi konumuna yükselteceğiz. Milletimizin güveni
bizimle, milletimizin duası bizimle, bu yolda milletimizle yürümeye devam
edeceğiz.
Ben sözlerime
son verirken tekrar 2014 bütçemizin hayırlara vesile olmasını
diliyorum. Burada 17 Ekim tarihinden bu yana bütçe çalışmalarına
çok yoğun bir şekilde katılan Plan ve Bütçe Komisyonumuzun
Başkanına ve tüm üyelerine özellikle emeklerinden dolayı
teşekkür etmek istiyorum. Genel Kurulda başlangıç ve bitiş
günlerini de sayarsak tam on bir gün boyunca geceli gündüzlü
çalışarak, sabah akşam demeden ve pek çok gün hafta sonundan,
uykularından fedakârlık ederek burada çalışmalara
katılan, destek veren, yapıcı eleştirileriyle, yapıcı
görüşleriyle bütçe çalışmalarına ışık tutan
tüm milletvekillerimize de tekrar hepinizin huzurunda teşekkürlerimi
sunuyorum. Emekleriniz, katkılarınız için tekrar teşekkür
ediyorum ve 2014 yılı bütçemizin ülkemize, memleketimize, devletimize
hayırlı olmasını diliyorum.
Hepinizi
tekrar saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ ve Bakanlar
Kurulu sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Babacan.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Hamzaçebi, buyurun efendim.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, Sayın Bakan konuşmasında Genel
Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlunun
bütçe konuşmasında, esnafın kredi borçlarına ilişkin
olarak verdiği rakamın yanlış olduğunu söylemek
suretiyle sataşmada bulunmuştur, söz istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun efendim.
Yeni bir
sataşmaya sebebiyet vermeden. (CHP sıralarından
alkışlar)
IV.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
5.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Başbakan
Yardımcısı Ali Babacanın 506 sıra sayılı
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap
Kanunu Tasarısının tümü üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisi Grup Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben
Sayın Bakana esnaf borcundan çok daha geniş bir kavram olan
vatandaşın borç ve taksit ödemeleri kavramına
bakmasını öneriyorum. TÜİKin rakamları ortada;
TÜİKin 2012 yılı istatistiğine göre
vatandaşımızın yüzde 61,2si borç ve taksit ödemelerini
zamanında yerine getirmekte zorlanıyor. Sayın Babacan burada çok
parlak tablolar çizdi, bunun gerçekle hiçbir ilgisi yok; yolsuzlukların
üzerine oturmak isteyen bir Hükûmet var ama buna müsaade etmeyeceğiz, buna
millet müsaade etmeyecek. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, Sayın Bakan yolsuzluk algısıyla ilgili
endeksten bilgiler verdi. Hemen şunu söyleyeyim ki bu endeksin 2011
yılında yöntemi değişmiştir, onun ön sözünde de bu
açıklanır. Yani 2011den önceki yılları 2011den sonraki
yıllarla kıyaslayamazsınız. Hazineden Sorumlu Sayın
Bakan, Sayın Babacan bunu gayet iyi bilir ama burada bu kelime oyunu, bu
istatistik yöntemlerine aykırı, bilime aykırı bu
değerlendirmeyi maalesef yaptı ya da o istatistiklerin metodolojisi
nedir, bunu öğrenme ihtiyacı duymadı. Kendisine ben bunu
yakıştıramadım ama şunu duymaktan mutlu oldum:
Masumiyet karinesi Şimdi, Hükûmet ilk defa Hiç kimse mahkeme
kararı olmadan, çıkmadan, suçluluğu hükmen sabit olmadan suçlu
sayılamaz. diyor. Siyasi tetikçi
olarak ilan ediyor Sayın Babacan bunları. Siyasi tetikçinin 1
numaralı ismi Ergenekon davalarının savcısıyım.
diyen Sayın Recep Tayyip Erdoğandır. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET
ERDOĞAN (Gaziantep) Avukatı kim?
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Sayın Babacan, Sayın
Başbakanı siyasi tetikçi sınıfına hep birlikte
oturttuğumuz için, siz de bu görüşte olduğunuz için size
teşekkür ediyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Aydın.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Sayın Akif Hamzaçebi, Grup
Başkanımız Sayın Başbakanımızla alakalı
olarak
BAŞKAN
Evet, buyurun siz de. İki dakikayı geçmesin.
Bu,
sataşma üzerinden artık son konuşma olsun, rica edeceğim.
6.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının, İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Tabii,
Sayın Başbakanımız millet adına her şeyin takipçisi
olduğunu ifade etti de yalnız ana muhalefet lideri Eğer varsa
bir terör örgütü, bana adresini gösterin, gidip üye olayım. dedi. Biz de
Silivriyi adres olarak gösterdik. (CHP sıralarından gürültüler)
MALİK ECDER ÖZDEMİR
(Sivas) Ortada terör örgütü yoktu, terör örgütü yoktu. Terörü siz
yarattınız. Ortada terör örgütü yoktu.
BAŞKAN Lütfen
arkadaşlar
AHMET AYDIN (Devamla) Biz
Kanal İstanbulu yaparken onlar da Silivriyi yol ettiler, Silivriye
kanal yapmaya çalıştılar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MÜSLİM SARI
(İstanbul) Dön, arkana bak, arkana!
AHMET AYDIN (Devamla)
Kusura bakmayın, bu millet biliyor, bu millet biliyor.
MALİK ECDER ÖZDEMİR
(Sivas) Ortada terör örgütü yoktu o zaman. Yoktu, bulamadınız
çünkü. Bak, mahkeme serbest bıraktı.
AHMET AYDIN (Devamla)
Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, demokrasiden dem vuranlar
çok iyi dinlesin. Çok iyi dinlesin demokrasiden dem vuranlar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Paralar nerede, paralar?
AHMET AYDIN (Devamla)
Özellikle e-muhtıraya karşı ana muhalefetin o zamanki Genel
Başkanı ve diğer yöneticilerinin 367 hukuk garabetine
karşı verdiği kararlara ilişkin söylemlerini bu millet çok
iyi biliyor, çok iyi biliyor. (CHP sıralarından gürültüler)
MUHARREM İNCE (Yalova)
Ahmet, paralara gel! Ahmet, paraları anlat, paraları.
AHMET AYDIN (Devamla) Yine
ana muhalefetin şu andaki Genel Başkanı Sayın
Kılıçdaroğlu
(CHP sıralarından Dolarlar, dolarlar
sesleri, gürültüler)
MÜSLİM SARI
(İstanbul) Arkana bak, arkana!
AHMET AYDIN (Devamla) Bir
dakika, dinle burayı! Dinle!
BAŞKAN Lütfen
Lütfen
arkadaşlar
AHMET AYDIN (Devamla) Ana
muhalefetin Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğluyla
ilgili
MÜSLİM SARI
(İstanbul) Arkana bak, arkana!
AHMET AYDIN (Devamla)
Bakın, değerli arkadaşlar, Sayın
Kılıçdaroğlu, 1992 yılında SSK Genel Müdürü oluyor.
1992de
MALİK ECDER ÖZDEMİR
(Sivas) Ya söylediğine kendin inanmıyorsun kardeşim ya!
AHMET AYDIN (Devamla)
1991de Ziya Yalçın, Genel Müdür, 128 bin lira kârla SSKyı
devrediyor. 1992 yılında Sayın Kılıçdaroğlu
aldığı yıldan itibaren her sene ciddi bir zarar
artışıyla 1 milyar 111 milyon zararla SSKyı devrediyor,
zararla devrediyor ve her yıl zarar yapmış ve her geçen yıl
zararı artırmış. Dolayısıyla kim usulsüzlük
yapıyor, kim yolsuzluk yapıyor ortada. (CHP sıralarından
gürültüler)
Yine değerli
arkadaşlar
MALİK ECDER ÖZDEMİR
(Sivas) Arkana dön bak yolsuzluğu görmek istiyorsan!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Rabia
yaptınız Bakanlardan.
AHMET AYDIN (Devamla) Yine
Cumhuriyet Halk Partisinin
(CHP sıralarından gürültüler)
MUHARREM İNCE (Yalova)
Ahmet, komik oluyorsun, komik.
AHMET AYDIN (Devamla)
Özellikle Cumhuriyet Halk Partisinin bir defa kendi parti hesaplarında
usulsüzlük yaptığı Anayasa Mahkemesinin 3 kararıyla
tescilli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kendi parti
hesaplarınızı siz nereye aktardınız?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET AYDIN (Devamla)
Tuncay Özkanın o zamanki Kanaltürküne aktardınız, Halk TVye
aktardınız. Bunu bütün milletimiz biliyor. (CHP
sıralarından 4 4 4 sesleri, gürültüler)
Değerli milletvekilleri,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Aydın.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Bir dakika
arkadaşlar
Duyamıyorum, bir dakikanızı rica edeceğim.
Sayın Hamzaçebi, bir
dakika, anlayamıyorum.
Arkadaşlar, lütfen
Lütfen arkadaşlar
Lütfen
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, Sayın
Aydın çok açık bir şekilde Genel Başkanımıza
sataşmada bulundu.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Daha çok hesap vereceksiniz siz!
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Herkes hesap verecek. Bu millet hesabı herkesten
soracak.
BAŞKAN
Bu ne zamana kadar devam eder?
Şimdi
Sayın İnce konuşacak. Zararı yok. Orada tolere edelim
müsaade ederseniz.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Bir saniye Sayın Başkan.
Ama rica ediyorum, sataşma var mı, yok mu efendim? Varsa, bana söz
vermek zorundasınız.
BAŞKAN
Şimdi ben size söz vereceğim, o karşılıklı
Bunun bir sonunun olması gerekmiyor mu?
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) O zaman sataşmayacak efendim.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Sataşmasın.
BAŞKAN
E, o zaman bir dakika söz vereyim.
Buyurun.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Hayır efendim, iki dakika. Olur
mu!
BAŞKAN
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Ama
şimdi siz de başka bir şey söylerseniz, bu defa da oraya vermek
durumundayım. Sabaha kadar bu işi devam ettiririz o zaman. (AK
PARTİ ve CHP sıraları arasında
karşılıklı laf atmalar)
7.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisi Grup Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın
Aydın, konumuz yolsuzluklar, konumuz bütçe. Ta Sayın Kemal
Kılıçdaroğlunun SSK Genel Müdürlüğüne gittiniz birden.
HİLMİ
BİLGİN (Sivas) Doğru mu, yanlış mı?
İHSAN
ŞENER (Ordu) Doğru mu, yanlış mı onu söyle.
BAŞKAN
Lütfen arkadaşlar
Lütfen
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Şimdi, Ergenekon davasının
savcılığına soyunmuş olan Sayın Başbakan,
bugün bakan arkadaşlarının çocuklarının
avukatlığına soyunmuş durumda. Hayırlı olsun
size. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından İSKİ, İSKİ sesleri)
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Ergenekon avukatlığına soyunan da
sizlersiniz.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Şimdi, Sayın Aydın, tabii
ki, siz, Hükûmette değilsiniz. Bakan olmanızı arzu ederdim.
Olsaydınız böyle konuşmayacaktınız veya en
azından Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına
sorsaydınız, Sayın Kılıçdaroğluyla ilgili bu
iddiada bulunmayacaktınız ya da bir tarihte Sayın Canikli benzer
bir iddiayı dile getirdi.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) İddia, doğru bir iddia.
Araştırdım ben.
BAŞKAN
Lütfen arkadaşlar
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Ben çıktım şu belgeyi
kendisine gösterdim. Belge şu. Tarih 17/06/2010. Başbakan
-Başbakan derken Sayın Tayyip Erdoğan- talimatı vermiş
olmalı, o zamanki Sayın Bakanınızın talimatıyla
Sayın Kemal Kılıçdaroğlunun genel müdürlük dönemindeki
bütün faaliyetleri inceleniyor, bütün ihaleler inceleniyor.
Son
cümleyi söylüyorum size: Bu konuda yapılacak herhangi bir işlem
bulunmadığından rapor ve eklerinin dosyasında
hıfzedilmesini olurlarınıza arz ederim. Rehberlik ve
Teftiş Başkanı onaya sunuyor, Sosyal Güvenlik Kurumu
Başkanı da 17/06/2010 tarihinde bunu onaylıyor. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Ne kadar zararla devretmiş?
İHSAN
ŞENER (Ordu) Devamını oku, devamını
BAŞKAN
Arkadaşlar lütfen
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Gördünüz mü? Sayın
Kılıçdaroğlunun döneminde hiçbir şey
olmadığını siz kendiniz onaylamışsınız.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Lütfen arkadaşlar
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Sayın Aydın, yanıma gelin,
ben size bunu vereyim, arkadaşlarınıza dağıtırsınız.
Ama benden almaktan çekinebilirseniz Sayın Bakandan alabilirsiniz onu.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Ahmet yine olmadı!
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, Sayın Hamzaçebi
ismimden bahsederek sataşmada
(CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Yani bu iş gerçekten İç Tüzük falan olmaktan çıktı. Yani
siz şimdi bir başka
Buyurun
hadi, iki dakika da siz
Yani bu nasıl müzakere, anlamadım ya!
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Ahmet Aydın beceremedi mi?
8.- Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin, İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebinin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Evet,
Sayın Hamzaçebinin sonucunu okuduğu o rapor, o sonuç kısmı
doğru.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Yahu, iktidar değil misiniz?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Dinleyin, dinleyin, bir dinleyin
Ama o
raporun gerekçelerine baktığınız zaman Neden yargılanamaz
ya da takibata tabi tutulamaz? sorusunun cevabına
baktığınız zaman ki o sorunun cevabı raporun içinde
ayrıntılı olarak belirtilmiş durumda.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Egemene soralım! Egemene sor!
BAŞKAN
Lütfen arkadaşlar
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Aynen
şöyle diyor, rapor şu: Bütün bu fiiller doğrudur
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Boş yere çırpınıyorsunuz,
boş yere
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla)
bütün bu
fiiller Sayın Kılıçdaroğlu tarafından
yapılmıştır ancak 1999da çıkarılan Rahşan
affı nedeniyle takibat yapılamaz, affa
uğramıştır. deniliyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
Aynen
böyle değerli arkadaşlar, aynen böyle. Yani Sayın Hamzaçebi
açtığı için söylüyorum konuyu ben. Biz gündeme getirmedik. O zaman
da söyledik ve o kadar ayrıntılı, o kadar kapsamlı
MUHARREM
İNCE (Yalova) Yahu, hiç utanma yok mu sizde, edep yok mu sizde?
Hırsızlığı soruyoruz, sen ne konuşuyorsun?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Bakın, ben getirmedim gündeme, siz
getirdiniz gündeme ama doğru şeyler söylemiyorsunuz. Doğrusu,
benim söylediğim. O rapor çok kapsamlı bir rapor, çok
ayrıntılı bir rapor.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Giresunsporu anlat, Giresunsporu!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Ben o
raporu okudum, çok iyi biliyorum raporu. Yani yanlış yerden girdiniz.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Yahu, ne alakası var?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) O raporun bütün ayrıntılarını
ben biliyorum, okudum hepsini.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Anlat! Anlat!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Bütün o fiiller doğru, zarara
uğratılmıştır, adam kayırma vardır. diyor.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Hiç olmazsa bugün konuşmayın. Lanet
olsun yahu! İnsanda birazcık utanma, arlanma olur.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Davetiye usulü özel ihaleler verilmiştir.
diyor, diyor, diyor, diyor. Ama sonunda 1999da çıkarılan Rahşan
affı nedeniyle hukuken takibata tabi tutulamaz. diyor. Hepsi budur.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından 4,4,4 sesleri)
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Hiç olmazsa bugün konuşmayın be!
BAŞKAN
Buyurun Sayın Hamzaçebi. (AK PARTİ ve CHP sıraları
arasında karşılıklı laf atmalar)
Bir
dakika arkadaşlar, duyamıyorum, duymadan anlamadan işlem yapamam
lütfen. Arkadaşlar, bir dakika ya, yüze yüze sonuna geldik yani ne olur
beş dakika sabredin ya, beş dakika sabredin ya, işin sonuna
geldik, bu artık karşılıklı
Lütfen
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Efendim, yavuz hırsız ev sahibini
bastırırmış Sayın Başkan.
BAŞKAN
Herkes için söylüyoruz canım, Sayın Tanal yani siz de İç
Tüzüke uymuyorsunuz, konuşan arkadaşlar da uymuyor.
Sayın
Hamzaçebi, buyurun.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Efendim, ben Sayın Canikliye
herhangi bir sataşmada bulunmadım, eğer bir sataşma
yaptıysam Sayın Aydına yapmış olabilirim, öyle
olduğu hâlde siz kendisine söz verdiniz.
BAŞKAN
Grup Başkan Vekili olarak istiyor onu.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Efendim, tabii ki ben saygı
duyarım, ben arkadaşlarımızın konuşmasından
yanayım ama ben söz talep ederken kılı kırk yaran siz
Sayın Başkan, Sayın Canikliye sataşma
olmadığı hâlde tereddütsüz söz verdiniz, birinci
söyleyeceğim bu.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Şahsa değil de gruba söylüyorsun.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) İkinci söyleyeceğim,
Sayın Canikli gerçeğe aykırı beyanda bulunmuştur, onun
dediği gibi bir ifade bu onayda
yoktur. Bu nedenle 69uncu maddeye göre söz istiyorum.
BAŞKAN
Peki. (CHP sıralarından alkışlar)
İZZET
ÇETİN (Ankara) Başkan, birkaç tane daha var orada grup başkan
vekili, onlara da söz ver.
BAŞKAN
- Artık son olsun yalnız. Emin olun bu iş müzakere olmaktan
çıktı.
9.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Giresun
Milletvekili Nurettin Caniklinin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanına
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sayın Canikli herhâlde bu onayı incelemedi,
raporları da okumadı. Telefonla muhtemelen ilgili kurumun daire
başkanından bir bilgi aldı, o da Ya, o şöyle
şöyleydi. gibi yuvarlak bir cevap verdi, onu kullanıyor.
RECEP
ÖZEL (Isparta) Hiç de öyle değil.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Bakın, onay ne diyor: İhbar
konularının soyut iddialar içerdiği, Emekli
Sandığı Genel Müdürlüğü, BAĞ-KUR Genel Müdürlüğü,
Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı inşaat, ihale ve
işlemlerinde usulsüzlüklerin yapıldığı ve kurumun
zarara uğratıldığının öne sürüldüğü, bu
şifahi ihbarlarda hangi ihalede ve hangi ihalelerde ne şekilde, ne
tür usulsüzlüklerin yapıldığının belirtilmediği
Soyut yani. Kılıçdaroğlu orada zarara uğrattı
kurumu.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Zarara uğratmadı mı peki?
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Ayrıca Hangi yıllarda veya
dönemlerde
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Lütfen arkadaşlar ya.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla)
bu usulsüzlüklerin
yapıldığına dair bir somut bilginin
bulunmadığı, onayda belirtilen hususların çok genel
ifadeler olduğu, somut olarak herhangi bir şey belirtilmediği
görülmüştür. Bu nedenle yapılacak bir işlem yoktur. diyor. Bu
sizin Bakanlığınız, isterseniz bu şifahi ihbarın
bir şey içermediğini kabul edip derinleştirirseniz bütün
dosyaları incelersiniz ama demişsiniz ki Öyle bir şey yok.
Sayın Caniklinin dediği gibi Her şey doğru ama bir
şey yapmayalım. Böyle bir şey yok.
Sayın
Canikli, ben size sataşmada bulunmadım ama hassasiyet gösterdiniz,
söz aldınız. Ama ben size bütçe konuşmamda çok ağır
bir sataşmada bulundum, keşke ondan söz isteseydiniz. Giresun
Milletvekilisiniz, Partinin yıllardır Grup Başkan Vekilisiniz.
Fındık üreticisinin 2004 yılındaki don afetinden kalan 169
milyon liralık alacağı vardır. Hükûmetiniz bu
alacağı gasbetmiştir. Bunu ödeyeceğim. sözünü
veremiyorsunuz burada.
Haydi
gelin, size sataşmada bulundum, söz alın, Bunu ödeyeceğiz.
deyin, bekliyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Yani, şu yaptığımız müzakere mi gerçekten ya?
Yapmayın ya.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan davul zurnayla
sataşmada bulundu. Açık davetiye sundu, kusura bakmayın
Sayın Başkan.
BAŞKAN
- Buyurun, haydi siz de buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Ne oldu
bu böyle müzakere arkadaş ya. Lütfen yani sataşmadan da bir
konuşma yapmak mümkün ya.
10.- Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin, İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına ve Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Bence
yine yanlış yerden girdiler. Bakın
MUHARREM
İNCE (Yalova) Ya sen arkandakileri bir savunsana! Sen boş ver
bunları. Arkaya bak, arkaya!
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Arkaya bak, arkaya!
İZZET
ÇETİN (Ankara) Sayın Başkan, kuyruğa girecekler onlara da
söz verin.
BAŞKAN
Herkese söylüyoruz Sayın Çetin.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla)
biz, AK PARTİ iktidara geldiğinde
fındığın kilosu 90 sentti değerli arkadaşlar,
bakın, 90 sentti
MUHARREM
İNCE (Yalova) Boş ver fındığı dolara gel,
dolara! Para sayma makinesine gel!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Geleceğim.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Azıcık utanma olur adamda!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Bugün, AK PARTİ hükûmetlerinin iktidar
olduğu dönemde her yıl fındığın kilosu bu
rakamın kat kat üzerinde oldu.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Boş ver fındığı arkaya
bak! Arkadaki Bakanına bak! 4,5 milyon dolara bak!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Şu anda 6,5 lira yani 3-3,5 dolar.
Bakın, eğer bir gasp varsa fındık üreticisinin
parasının gasbedilmesi durumu söz konusuysa, bu bizden önceki
dönemlere aittir arkadaşlar.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Adamsan son dört günü anlat!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Bir gasp varsa, bu bizden önceki dönemlere
aittir. Bakın, 90 sent nere, 3,5 dolar nere; bir.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Para sayma makinesine gel!
MÜSLİM
SARI (İstanbul) Para sayma makinesi nerede, para sayma makinesi?
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Canikli, Egemeni anlat, Egemeni.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) İkincisi, bakın, geçmiş yıllarda
da fındık üreticisi hep afetten zarar görmüştür ama hiçbir zaman
bu zararı telafi edilememiştir
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Hayır, yok.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Son dört yılı anlat Canikli.
MÜSLİM
SARI (İstanbul) Bugüne gel, bugüne!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla)
çok belli yıllar dışında hiç
ödeme yapılamamıştır. İlk defa kapsamlı bir ödeme
AK PARTİ iktidarı döneminde yapıldı.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Fındığı,
fıstığı boşver; çikolata kutuları içerisinde
gelen 500 bin dolarları Sayın Bakanına sor.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Bakın, değerli arkadaşlar,
ayrıca, fındığın arzının çok olduğu
2007 ve 2008 yıllarında
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Çikolata kutularına gel, çikolata
kutularına. Ayıp ya!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla)
yaklaşık 500 bin ton arz fazlası
fındık satın alınmıştır ki bu, Türkiye
tarihinde ilk kez olan, yaşanan bir olaydır ve bunun
karşılığında fındık üreticisine o yıllarda
toplam 3 milyar lira nakit ödeme yapılmıştır.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Don afetinin zararı, don afetinin
zararı
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Sizin bunu ne aklınız alır ne
hayaliniz alır değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından
Hadi oradan! sesleri, gürültüler)
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
ENGİN
ALTAY (Sinop) Sayın Başkan
BAŞKAN
Bir dakika
Sayın
Altay, hayırdır.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Sen açtın bu yolu Sayın Başkan, vereceksin
mecburen.
BAŞKAN
Buyurun efendim.
ENGİN
ALTAY (Sinop) Sayın Başkan, niye garipsediniz benim
çıkışımı, anlamadım.
BAŞKAN
Hayır, hayır, buyurun.
ENGİN
ALTAY (Sinop) Yani, Sayın Grup Başkan Vekili
BAŞKAN
Hayır, anlaşılamıyor. Hayırdır diyorum yani ne
talep ediyorsunuz?
MUHARREM
İNCE (Yalova) Para sayma makinesi talep ediyor!
ENGİN
ALTAY (Sinop) Yani, beni akılsızlıkla suçlayan bir insana
cevap vermem icap etmez mi?
RECEP
ÖZEL (Isparta) Akılsızlıkla mı?
ENGİN
ALTAY (Sinop) Akılsızlıkla suçladı beni. Sizin buna
aklınız ermez. diyerek
BAŞKAN
Sizinle ilgili doğrudan isminizi telaffuz eden bir konuşma
hatırlamıyorum ben.
ENGİN
ALTAY (Sinop) Sayın Başkan, öyle bir şey olur mu? Nurettin
Beye verdiniz.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Ama, gruba söylüyor Sayın Başkan.
BAŞKAN
Siz de buyurun.
Siz de
buna karşılık hazır olun demektir artık. Yani, böyle
bir şey olur mu ya!
11.- Sinop Milletvekili Engin Altayın, Giresun Milletvekili
Nurettin Caniklinin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
ENGİN
ALTAY (Sinop) Sayın Başbakan, Sayın Kemal
Kılıçdaroğluna Aldığın nefesi takip ediyorum.
demiş idi. Devletin bütün imkânları da elinizde, şüphesiz
ediyorsunuz, ediyorsunuz. Bir şey bulursanız ki hiçbir zaman
bulamayacaksınız
Yani, Sayın Kemal
Kılıçdaroğluyla şu gün
yaşadıklarınızı mukayese ederek müflis tüccar iflas
edince eski defterleri karıştırır, siz şimdi tam o
durumdasınız. Eski defterleri karıştırmak size hiçbir
şey sağlamaz, önce onu söyleyeyim.
İlaveten,
çok bilinen bir hikâye vardır, şimdi buraya çok oturur, meşhur
zarf hikâyesi. Sadrazam görevi devrederken 3 tane de zarf vermiş. Ne
bunlar? Sıkışınca birini aç, biraz daha
sıkışınca birini aç, biraz daha
sıkışırsan birini aç.
BÜLENT
TURAN (İstanbul) Muharreme mi söylüyorsun bunları?
ENGİN
ALTAY (Devamla) - Sadrazam sıkışmış, birinci
zarfı açmış: Eskileri kötüle. Bunu epeydir yapıyordunuz,
eskileri epey kötülediniz, on yıl eskiyi kötülediniz, böyle durumu idare
ettiniz.
Çok
sıkıştınız ikinci zarfı açtınız;
altı yedi aydır ikinci zarfı açtınız. İkinci
zarfta, beraber yürüdüklerinizi kötülemeye, onlara çamur atmaya, onları
izole etmeye, bloke etmeye başladınız fakat bu son durum üçüncü
zarfı açmanızı gerektirdi. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) Üçüncü zarf yüzde 50, yüzde 50!
ENGİN
ALTAY (Devamla) - Hiç işi uzatmayın, siz de üç tane zarf
hazırlayın, o koltukları terk edin. Hiç yapılacak
başka çaresi yoktur. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İHSAN
ŞENER (Ordu) Millet yapar onu, sen değil; sen yapamazsın onu.
ENGİN
ALTAY (Devamla) - Sizin eleştirdiğiniz partinin hiçbir bakanı
için 1,5 milyon doları
BAŞKAN
Lütfen arkadaşlar
ENGİN
ALTAY (Devamla) -
elden alırken görüntülenmiş video kaseti yoktur.
RAMAZAN
CAN (Aksaray) Sen orada mıydın?
ENGİN
ALTAY (Devamla) - Sizin eleştirdiğiniz partinin iktidarlarında
kamu bankalarının genel müdürlerinin evinden 4,5 milyon dolar para
ayakkabı kutularından çıkmamıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Altay.
RAMAZAN
CAN (Aksaray) Sen orada mıydın? Aramayı sen mi yaptın?
ENGİN
ALTAY (Devamla) Bence pişkinliği bırakın, biraz sizin
Genel Başkanınızın tabiriyle edep yahu, edep! Evet, bu
kadar. Ayıp! (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Altay.
III.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2014
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)
2.- 2012
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına
İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve
İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya
Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin
Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı
Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi,
2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
BAŞKAN
- Şimdi, şahsı adına aleyhinde Yalova Milletvekili
Sayın Muharrem İnce.
Buyurun
Sayın İnce. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika.
ABDULLAH
NEJAT KOÇER (Gaziantep) Yavaş gel, yavaş.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu
Mecliste AKP hükûmetlerinin yaptığı 12nci bütçeyi
görüşüyoruz. Katrilyonlar, milyonlar, yatırımlar, paralar,
oranlar, kıyaslamalar
İHSAN
ŞENER (Ordu) Yavaş ol, yavaş.
MUHARREM
İNCE (Devamla)
hepsi konuşuluyor ama burada insan yok, vicdan yok,
derde derman yok. Bu bütçede insanlık yok, saydamlık yok, hesap
verebilirlik yok, geleceğe dair bir umut yok ve insanımıza
mutluluk yok.
Bu
ülkede naylon çadırda yatan çocuklar var, evladının
mezarına kıvrılıp yatan babalar var. Evlat
acısına dayanamayıp ölen analar var. Sokaklarda sopalarla
dövülerek öldürülen, gözleri çıkarılan gençler var. Bu ülkede kendi
ülkesinin gençlerine vicdanlı davranmayıp başka ülkelerin
gençlerine çıkar gözyaşı döken Başbakan var. Canım
seramikler deyip canım çocuklar diyemeyen bir
Başbakanımız var. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
Lütfen arkadaşlar
MUHARREM
İNCE (Devamla) - On iki yılda ne yazık ki yüreğinizdeki iç
mahkemeyi kaybedip özel yetkili mahkemelerde gizli ama tanıdık
tanıklara, sahte belgelere, sahte rakamlara, sahte başarılara
sarılan bir iktidar oldunuz.
METİN
KÜLÜNK (İstanbul) Sayın İnce, bak, şuna bak, şuna!
MUHARREM
İNCE (Devamla) - TOMAnız elektrikli, Başbakanınız
öfkeli, bakanlarınız şaibeli
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
METİN
KÜLÜNK (İstanbul) Bak, şunu gör!
BAŞKAN
Lütfen arkadaşlar
METİN
KÜLÜNK (İstanbul) - Sayın İnce, bak, Sarıgülle ilgili
raporunuza bakın!
BAŞKAN
Sayın Külünk, lütfen
MUHARREM
İNCE (Devamla) -
TOMA suyunuz Jenixli, sporunuz dopingli
METİN
KÜLÜNK (İstanbul) Kendi tarihinizle yüzleşin! Bak, resmî raporunuz
var!
MUHARREM
İNCE (Devamla) -
danışmanınız jöleli,
televizyonlarınız penguenli
METİN
KÜLÜNK (İstanbul) Altında kimlerin imzası var biliyor musun?
MUHARREM
İNCE (Devamla) -
gazeteleriniz yalanlı, dış
politikanız kavgalı, enerjiniz pahalı
METİN
KÜLÜNK (İstanbul) İsmet Atalayın imzası var,
Sırrı Özbekin imzası var, Mehmet Ali Özpolatın
imzası var!
BAŞKAN
Sayın Külünk
MUHARREM
İNCE (Devamla) -
valiniz Artemalı, Bakanınız
kınalı
METİN
KÜLÜNK (İstanbul) Bak Sayın İnce, bak raporunuza, bak!
BAŞKAN
İdare amiri arkadaşlarımız
MUHARREM İNCE (Devamla) -
mahdumlarınız çelik kasalı
METİN KÜLÜNK
(İstanbul) Bak, sizin raporunuza bak!
BAŞKAN Yapmayın,
lütfen
MUHARREM
İNCE (Devamla) - ...polisiniz peruklu
METİN
KÜLÜNK (İstanbul) Şişli raporunuza bakın siz! Önce kendi
tarihinizle yüzleşin!
MUHARREM
İNCE (Devamla) -
hâkiminiz uykulu, düzeniniz korkulu
METİN
KÜLÜNK (İstanbul) Önce kendi tarihinizle yüzleşin!
MUHARREM
İNCE (Devamla) -
sağlığınız paralı,
eğitiminiz sıfırlı, sınavlarınız
kopyalı, ihaleleriniz fesatlı, adaletiniz çifte standartlı. (CHP
sıralarından alkışlar)
Başbakanınız
her kürsüye çıktığında bağırıyor, Yol
yaptık. diyor. Deprem vergilerini ne yaptın? diyoruz, Yol
yaptık. diyor. Milyonlarca dolar borç aldın, ne yaptın?
diyoruz, Yol yaptık. diyor. 50 milyar dolar özelleştirme
yaptın, nerede paralar? diyoruz, Yol yaptık. diyor. Meğer siz
sadece kara yolu yapmamışsınız, meğer siz ne yollar
biliyormuşsunuz! Sayıştaya yol yapmışsınız,
devletin hazinesine yol yapmışsınız, TOKİye,
vatandaşın elektrik parasına, sağlık parasına,
Maliyenin vergisine, halkın sağlığına ne yollar
yapmışsınız da bizim haberimiz yokmuş! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Memleketi
yangın yerine çevirdiniz. Çağının tanığı
olan gazetecileri, sanatçıları, bilim insanlarını,
aydınları çağının sanığı
yaptınız. Anneleri cezaevlerinin önünde nöbetçi yaptınız,
evlat acısına dayanamayan yürek sahibi yaptınız. Yetmez
ama evetçileri bile Yetti gari! yaptırdınız. Bakanların
özgül ağırlıklarını sıfırladınız.
Kayınpeder enişte, çok para var bu işte manşetlerini siz
attırdınız. (CHP sıralarından alkışlar)
Dünya
lideriyim. dediniz, ne idamı engelleyebildiniz ne de 90 liderin
gittiği Mandelanın cenazesine gidebildiniz.
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) Ankaraya yakışırsın sen
ya!
MUHARREM
İNCE (Devamla) İş ve meslek
danışmanlığı icat ettiniz, onları da işsiz
bıraktınız. Engellileri bile adam yerine koydum. diyecek kadar
pervasızlaştınız. Muhalefeti iç düşman, gazeteciyi
vatan haini, demokratik yarışı savaş zannettiniz.
Gezi
olaylarında Talimatı ben verdim. diyorsunuz da Uluderede
talimatı kimin verdiğini bir türlü söyleyemediniz.
Bu
memleketin sorunu, özgürlük talep eden, demokrasi talep eden Geziciler
değil, arkasında siyasi güç olan yiyicilerdir. (CHP
sıralarından alkışlar)
Siz bu
memleketi insani gelişmişlikte 85incilikten 92nciliğe
gerilettiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AKİF
ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) Bak, Yamyamlar!
BAŞKAN
Lütfen arkadaşlar
MUHARREM
İNCE (Devamla) Kadın-erkek eşitliğinde 71incilikten
77nciliğe gerilettiniz.
YUSUF
BAŞER (Yozgat) İnce, bak, Yamyamlar! İnce, baksana
şuraya.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Yamyam arkada, yamyam arkada! Yamyamlar arkada
oturuyor!
BAŞKAN
Lütfen müdahale etmeyin, lütfen
MUHARREM
İNCE (Devamla) Toplumsal cinsiyet uçurumu endeksinde 105ten 135e,
basın özgürlüğünde 99unculuktan 154üncülüğe, kişi
başına gelirde 57ncilikten 63üncülüğe gerilettiniz.
Bunlar
yetmezmiş gibi, bir de üstüne üstlük tehdit ettiniz. Yüzde 50yi evde zor tutuyorum. dediniz,
Konuşursam kıyamet kopar. dediniz, Açıklarsam yer yerinden
oynar. dediniz, Taraf olmayan bertaraf
olur. dediniz.
BÜLENT
TURAN (İstanbul) Mansurdan taraf
MUHARREM
İNCE (Devamla) Milyonları evde zor tutuyorum. dediniz.
İşte burada çok haklıymışsınız, gerçekten
milyonları evde tutuyormuşsunuz! (CHP sıralarından
alkışlar)
Ağacı
seven gitsin ormanda yaşasın. diye haykırmanıza
rağmen kentlerin silüetlerini bozana ancak küsebildiniz. Polis rejimin
teminatıdır. dediniz, demokrasinin bekçisidir. dediniz. Polise
destan yazdırdınız, polise ikramiye verdiniz. Polis durduk yere
kimseyi gözaltına almaz. dediniz. Şimdi ne oldu da polise çete
diyorsunuz?
Ağacın
yeşilini savunan çocuklarımız ölürken, gözlerini kaybederken
emniyet müdürünü görevden almadınız da doların yeşiliyle
meşgul olan çocuklar gözaltına alındığında
emniyet müdürünü neden gözaltına aldınız? (CHP
sıralarından alkışlar)
Esnafın
yazar kasasını dilinize dolamıştınız. Para sayma
makinesini, çelik kasaları niye konuşmuyorsunuz?
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) Yavaş konuş, yavaş!
MUHARREM
İNCE (Devamla) Kendiniz için hayırlı, girişimci evlat;
fakir fukaraya kindar ve dindar evlat öğüdünü verdiniz. Can havliyle olsa,
can havliyle camiye ayakkabıyla girenlere iftira attınız ama
camiye cebindeki haram parayla girilmeyeceğini söylemediniz. (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) Yıllarca Hem
Müslüman hem laik olunmaz! dediniz
AHMET YENİ (Samsun)
Mansur geldi, Mansur!
MUHARREM İNCE (Devamla) -
ama hiçbir zaman Hem Müslüman hem rüşvetçi olunmaz. diyemediniz.
RECEP ÖZEL (Isparta) Dedik,
onu da dedik.
İHSAN ŞENER (Ordu)
Sen duymamışsın.
MUHARREM İNCE (Devamla)
Valimi yedirtmem, bakanımı yedirtmem, müsteşarımı
yedirtmem
Doğru, yedirtmediniz ama yetimin hakkını
yedirttiniz. Asgari ücretle çalışan başı açık
bacımın da, sigortasız çalışan başı
kapalı bacımın da hakkını haramzadelere yedirtiniz.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) Mansur hakkında ne söylüyorsun?
MUHARREM İNCE (Devamla)
Letonyada çatı çöktü diye başbakan istifa ederken, Türkiyenin
çivisi çıkmış kimsenin aldırdığı yok. Sizin
üzerinizde ah var, ah, beddua var sizin üzerinizde!
İHSAN ŞENER (Ordu)
Kendi resmini görüyorsun herhâlde.
MUHARREM İNCE (Devamla)
Sizin üzerinizde açlıktan ölen Kübra bebeğin ahı var.
İHSAN ŞENER (Ordu)
Kendi grubuna bak, kendi grubuna.
MUHARREM İNCE (Devamla)
Ataması yapılmayan öğretmenlerin ahı var. Uluderede
bombalanan çocukların ahı var. Ergenekonun kasası dediniz,
cenazesini belediye kaldırdı, Kuddusi Okkırın ahı
var. Onuru için intihar eden Yarbay Ali Tatarın ahı var. Türkan
Saylanın ahı var.
YUSUF BAŞER (Yozgat)
Hadi be!
MUHARREM İNCE (Devamla)
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Genel Sekreterinin ahı var.
HAMZA DAĞ (İzmir)
Başı örtülülerin ahı var!
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Bu ülkeyi kuran 2 ayyaş dediğiniz Atatürkün, İsmet
İnönünün ahı var. (CHP sıralarından alkışlar)
Eskişehirde sokak ortasında dövülerek öldürülen Ali İsmail
Korkmazın, Abdullah Cömertin ahı var.
RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Menderesin ahı var!
MUHARREM İNCE (Devamla)
Kuruttuğunuz derelerin intikamı var. Kestiğiniz
ağaçların, yuvalarını bozduğunuz kuşların
ahı var. HESlere karşı direndiği için yargılanan
Leylanın ahı var.
Türkiye, rüşvetle,
yolsuzluklarla, para sayma makineleriyle, çelik kasalarla, ayakkabı
kutusundaki dolarla çalkalanırken içinizden bir vicdan sahibi
çıkıp da Burada yalan var, burada talan var, burada
hırsızlık var, burada haram var. diyemedi. Her şey faiz
lobisiydi, siz de her şey caiz lobisinin üyesi oldunuz ve bunları
Hamdolsun. diyerek kapatmak istediniz. Ben hamdolsun demiyorum, haram olsun
diyorum! Haram olsun diyorum! Haram olsun diyorum! (CHP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
O
savcılara buradan sesleniyorum: Meclise bilgi ve belge gönderecekmiş.
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) İnceden yavaş yavaş, Ankaraya
Mansur Yavaş!
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Sen kim oluyorsun da Meclise bilgi ve belge
gönderiyorsun! Kimi uyutuyorsun savcı! Sen Meclise bilgi ve belge
değil, sen Meclise fezleke göndereceksin, fezleke! Buraya o fezlekeler
gelecek. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
RECEP
ÖZEL (Isparta) Ne diyorsun sen? Savcıya emir mi veriyorsun?
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Seksen dokuz saat geçti. Olayın üzerinden seksen
dokuz saat geçti. Nerede fezlekeler? O bakanların fezlekelerinin buraya
gelmesi lazım.
RECEP
ÖZEL (Isparta) Talimat veriyor.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Başbakana bu bütçeyle harcama yetkisi veriyoruz yani
bu milletin, bu fakir milletin vergilerini, gelirini Başbakana harcama
yetkisi veriyoruz. Başbakan nerede? Nerede? Utanıyor mu, cesareti mi
yok? Neden buraya gelemiyor? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
GÜLAY
DALYAN (İstanbul) Sana ne! Sen kendine bak!
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Neden burada hesap veremiyor?
Başbakan
her gün döviz rezervi açıklıyordu. Kutulardaki dövizler buna dâhil mi
değil mi? Bunu bir kere daha açıklasın.
GÜLAY
DALYAN (İstanbul) Sen kendi kardeşine bak!
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Adnan Menderesi, merhum Menderesi dilinizden
düşürmüyorsunuz. Menderes diyor ki çocuklarına: Ticaret yapamazsın,
benim adımı satamazsın. Siz Adnan Menderesin
tırnağı olamazsınız, tırnağı! (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Tırnağı
olamazsınız siz! Siz bunların hiçbirini yapamazsınız.
İHSAN
ŞENER (Ordu) Ne yaptınız? Takdir mi ettiniz?
YUSUF
BAŞER (Yozgat) Niye astınız? Niye!
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Bir şey daha söyleyeceğim
İHSAN
ŞENER (Ordu) Takdir mi ettiniz!
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Doğru, sana öğretmişler imam-hatipte!
İHSAN
ŞENER (Ordu) Takdir mi ettiniz?
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Haram paraya elinle dokunma, makineyle say. diye
öğrettiler herhâlde, öyle mi? (CHP sıralarından
alkışlar) Öyle mi öğrettiler sana! Öyle mi öğrettiler!
Haram, helal, kul hakkı, bunlar haram... Öğretmediler mi sana! Nerede
okudun sen bunları!
İHSAN
ŞENER (Ordu) Sizden öğrenecek değiliz!
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Bu bilgileri nerede okudun!
Çok
teşekkür ediyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
RECEP
ÖZEL (Isparta) Yavaş yavaş!
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın Başkan
İZZET
ÇETİN (Ankara) Sataşma var, Sayın Bakan cevap versin.
BAŞKAN
Sayın Mahir Ünal, buyurun.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın Başkan, konuşmacı
grubumuza dönük bir çok ithamda bulundu.Sataşmadan dolayı söz
istiyorum.
ENGİN
ALTAY (Sinop) Gerçekleri söyledi Sayın Başkan, ne
sataşması!
İZZET
ÇETİN (Ankara) İkincisi de kuyruğa girsin Başkan. Yetmez!
Yetmez!
BAŞKAN
Lütfen, yeni bir sataşmaya sebebiyet vermeyin.
Lütfen
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Gerek kalmayacak.
BAŞKAN
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
12.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünalın, Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Egemene söz hakkı!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Niye cevap vermiyor? Egemen Bağışı dinlemek istiyoruz.
İZZET ÇETİN (Ankara)
Yetmez, yetmez!
BAŞKAN - Yapılan işte
yanlışlık yok.
MAHİR ÜNAL (Devamla)
-
sizler milletvekillerisiniz ve sizler
deminden beri arkadan masum bir insana
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Kim masum ya?
İZZET ÇETİN (Ankara)
Utanın ya! Utanın!
MAHİR ÜNAL (Devamla)
-
Ve masumiyeti aksi ispat
edilmedikçe -hepiniz biliyorsunuz ki-
insan suçsuzdur. Bunu bal gibi biliyorsunuz. (CHP sıralarından
gürültüler)
MALİK ECDER ÖZDEMİR
(Sivas) Masum değil.
MAHİR ÜNAL (Devamla) - Siz
iktidar olacaksınız öyle mi? Siz bu akılla siyaset
yapacaksınız öyle mi? Siz iktidara talipsiniz öyle mi? Gazete
haberleriyle, medya haberleriyle siyasi akıl üretip bu ülkeyi
yöneteceksiniz öyle mi?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Masumiyet karinesi şimdi mi aklınıza geldi?
MAHİR ÜNAL (Devamla) - Siz
hakikatten bahsediyorsunuz, adaletten bahsediyorsunuz, hakkaniyetten
bahsediyorsunuz, ahlaktan bahsediyorsunuz, dün de ifade ettim, bal gibi
biliyorsunuz ki, bu iddiaların hepsinin üzerine AK PARTİ gidecektir.
(CHP sıralarından gürültüler)
MALİK ECDER ÖZDEMİR
(Sivas) Nasıl gidecek?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Bakan orada, bakan cevap versin, sen değil.
MAHİR ÜNAL (Devamla) - Ama
şunu da bal gibi biliyorsunuz ki, bu hukuki sürecin, gizlilik kararı
olan bir soruşturma sürecinin her şeyi ortaya nasıl dökülüyor ve
size nasıl servis ediliyor O odalara, o çekilen resimlere siz delil olarak
bakıp bunun üzerinden nasıl siyaset yapıyorsunuz?
MALİK ECDER ÖZDEMİR
(Sivas) Ya, gizli tanıklarla milletin hayatını karattınız
be!
MAHİR ÜNAL (Devamla)
Sizin siyasi aklınız ve sizin siyasetiniz bu mudur? Siyaseti siz
böyle mi yapacaksınız? Bizi izleyenler sizin siyasi
aklınıza bakıp oy veriyorlar.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Egemen gelsin anlatsın o zaman!
İZZET ÇETİN (Ankara)
Egemen anlatsın!
MAHİR ÜNAL (Devamla)
- O yüzden, kamuoyu
yoklamalarımızda biz CHPye niye oy veriyorsunuz? diye seçmene
sorduğumuzda tek bir şeyle karşılaşıyoruz, diyor
ki: İdeolojik nedenlerle oy veriyoruz.
İZZET ÇETİN (Ankara)
Tescil edildi...
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ)
Hırsızlık yapın diye mi oy veriyorlar!
MAHİR ÜNAL (Devamla) - Ve
bir soru daha soruyoruz
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ünal.
MAHİR ÜNAL (Devamla)
...diyoruz ki: CHPnin iktidar olmasını ister misiniz? Diyor ki
CHPli seçmen: Hayır, CHPnin iktidar olmasını istemem.
İşte bu siyasi akıldan dolayı.
Genel Kurulu
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
III.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2014
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)
2.- 2012
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına
İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel
Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay
Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S.
Sayısı: 507) (Devam)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısıyla 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. (CHP sıralarından Egemen söz
istiyor., 4
4
4
, Egemen
Egemen
Egemen
sesleri, gürültüler)
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul)
Sayın Başkan, iki dakika söz verirseniz
BAŞKAN
İsim zikredilmedi ki.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN
İsim zikredilmedi.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul)
İki dakika yeterli Sayın Başkan.
BAŞKAN
- Vereyim, şu işi şey yapalım, daha sonra.
Şimdi,
2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
oylamalarını yapacağız.
Tasarılar
açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın şekli hakkında
Genel Kurulun kararını alacağım.
Her iki
kanun tasarısının açık oylamasının elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi,
2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının
açık oylamasına başlıyoruz.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Yolsuz bütçeye Ret. Fakir fukaranın
hakkını yiyen bütçeye Ret.
BAŞKAN
Bunun için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen
üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma
rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için
öngörülen üç dakikalık süre içinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum. Ayrıca, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadıyla, imzasını da
taşıyan oy pusulasını yine oylama içinde öngörülen üç
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı açık oylama sonucu:
|
Kullanılan Oy
Sayısı |
: |
439 |
|
Kabul |
: |
318 |
|
Ret |
: |
121(x) |
Kâtip Üye Kâtip Üye
Muhammet Rıza
Yalçınkaya Muhammet Bilal Macit
Bartın İstanbul
Bu
sonuca göre 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
kabul edilmiştir.
Şimdi,
2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının açık oylamasına başlıyoruz.
Oylama
için üç dakika süre vereceğim.
Oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum:
|
Kullanılan oy sayısı |
: |
432 |
|
|
Kabul |
: |
315 |
|
|
Ret |
: |
117 |
|
Kâtip Üye Muhammet
Rıza Yalçınkaya Bartın |
Kâtip Üye Muhammet
Bilal Macit İstanbul |
Bu
sonuca göre, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı kabul edilmiştir.
Şimdi,
teşekkür konuşması yapmak üzere Başbakan
Yardımcısı Sayın Bülent Arınça söz vereceğim;
arkadan da, iki talep var, onları işleme alacağım.
Buyurun
Sayın Arınç. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum, hepinize iyi
akşamlar diliyorum.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Saygını kabul etmiyoruz Bülent Bey.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Kamer Genç hariç hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2014
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde
görüşmeler tamamlanmış ve bütçemiz değerli
oylarınızla kabul edilmiştir.
Öncelikle,
bütçemizin kabulü dolayısıyla Sayın Başbakanımız
adına, Hükûmetimiz adına yüce Meclise saygılar sunuyorum.
Başta, görüşmeleri başından bu yana dikkatle ve titizlikle
takip eden Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet
Bahçeli olmak üzere, partilerimizin grup başkan vekillerine, şüphesiz
başta Meclis Başkanımız ve Divan Heyetine, bütçemizi Plan
Bütçe Komisyonunda takdim eden, Genel Kurulda savunulmasını üstlenen
tüm arkadaşlarımıza ve bütçe görüşmeleri
sırasında da büyük bir dikkatle görevlerini yerine getiren tutanak
kâtiplerimize, kavaslarımıza, tüm çalışanlarımıza
çok teşekkür ediyorum. Bütçemizin milletimiz için hayırlı
olmasını diliyorum, ülkemizin büyümesi ve güçlenmesine, aziz
milletimizin huzur, refah ve mutluluğuna vesile olmasını
diliyorum.
Değerli
arkadaşlar, bütçe, Hükûmetimiz için, Parlamentomuz için çok önemli bir
belge. Bunun, inşallah, takibini de birlikte yapacağız. Elbette,
bütçe görüşmelerinde sarf edilen görüşlerden, düşüncelerden,
eleştirilerden, önerilerden istifade etmek istiyoruz. Sayın
Başbakanımız yoğun çalışma gündemi içerisinde
Meclisimizde hazır bulunamadılar, Hükûmetimiz olarak bizler
hazır bulunuyoruz. Bunlar her zaman olagelen işlerdir. Daha önce de,
bildiğiniz gibi, başka sebeplerle Başbakan Mecliste bulunamamış
olabilir. Bunu bir başka sebebe bağlamak çok doğru değil.
Bunu da bilgilerinize malumaten arz ediyorum.
Bu
teşekkür konuşmama iki hususu eklemek isterim, Sayın
Başkan, izin verirseniz. Bir tanesi, görüşmeler sırasında,
sizlerde takip ettiniz, Barış ve Demokrasi Partili milletvekili
arkadaşlarımız yüksek sesle bir konuyu protesto ettiler. Tutuklu
bulunan Barış ve Demokrasi Partisi milletvekilleri tahliye talebinde
bulunmuşlardı, bu talepleri reddedilmiş. Bunun millî iradeye bir
saygısızlık olduğunu, bunun seçmenlere bir
saygısızlık olduğunu, Parlamentoya karşı bir
saygısızlık olduğunu ifade ettiler ve o
arkadaşlarımızın nezdinde seçmenlerin büyük bir infial
içerisinde olduklarını söylediler. Ben bu infiali haklı
buluyorum. Arkadaşlarımız, bir yanlış uygulama
neticesinde milletvekillerinin hukukunu korumak için bunu protesto edebilir,
infial gösterebilir, düşüncelerini açıklayabilir.
Arkadaşlarımıza bu davranışları sebebiyle
herhangi bir tarizde bulunmak doğrusu mümkün değil. Ancak, bu
protestolarını Meclis Başkanımızın
şahsına, onun şahsında Başkanlık Divanına
âdeta bir tehdide dönüştürmeleri ve Sayın
Başkanımızı belli bir konuda açıklama yapmaya davet
etmeleri hiçbir zaman doğru değil; Meclisin ne İç Tüzükünde ne
teamüllerinde ne de Başkanın şahsında Başkanlık
Divanına böyle bir eylemin yapılması kesinlikle mümkün
değil. Daha sonra arkadaşlarımız bu
davranışlarından vazgeçtiler ve Hükûmetimizin de bu konudaki
düşüncelerini almak istediler.
Değerli
arkadaşlar, sıralarından konuşma yapan
arkadaşlarımızı takip ettim, Sayın Ahmet Aydın,
Cumhuriyet Halk Partisinden sanıyorum Hamzaçebi
arkadaşımızdı -tam takip edememiş olabilirim- onlar da
bunun yanlış olduğunu ifade ettiler. Milliyetçi Hareket Partisinden
bu konuda bir görüş şahsen duymadım; bu bir eksiklik değil,
onların bir tavrıdır.
Hükûmetimizi
ilgilendiren boyutu ne olabilir diye düşündüğümüzde: Verilen bir
yargı kararıdır. Savcıların bile tahliye talep
ettiği bir hususta mahkemelerin kendilerine göre bir sebeple, dört
yılı aşkın bir zamandır tutuklu bulunan
milletvekillerinin bu hâllerinin devamına karar vermelerinin Hükûmetle ne
ilgisi olabilir? Elbette bir ilgisi bulundu ve ben de Sayın
Başbakanımızla görüşerek bu konuda Hükûmetimiz adına bir açıklama
yapmanın doğru olacağını ifade ettim, kendileri de
uygun buldular.
Şahsi
düşüncelerimi herkes biliyor. Birkaç yıldan bu yana, özellikle
milletvekillerinin durumları, uzun tutukluluk hâlleri,
yargılamanın uzaması gibi sebeplerle hak ihlalleri
yaşandığını şahsi düşüncelerim olarak ifade
etmiştim ama üzerimde Hükûmet sözcülüğü sıfatı da bulununca
bu konuşmalarım genelde Hükûmet adına yapılmış
gibi de kabul edildi. Bugünkü sözlerimi geçmişten bu yana
yaşadığımız süreçle ilgili olarak tekrar arz etmek
istiyorum. Bir defa Türkiye bir hukuk devletidir, hukuk devletinin gereklerine
uyulmalıdır.
İkincisi,
bağlı olduğumuz, yargı yetkisini kabul ettiğimiz ve
Anayasa gereğince uluslararası sözleşmeler Meclis
tarafından da uygun bulunup kanun hâline geldikten sonra doğrudan
uygulanma gerekliliğini de dikkate alarak bu sözlerimi ifade etmek
istiyorum. Bir: Sadece avukatlık yapmış bir hukukçu
kardeşiniz olarak değil, eminim mesleği işletmecilik olan
da, diş tabipliği olan da herkes bilir ki tutukluluk bir tedbirdir.
Bu tedbirin istisna olması gereklidir. Ceza Muhakemesi Kanununda bunun
usulleri gösterilmiştir, hepimiz bunu ezbere biliriz; kaçma ihtimali,
delillerin toplanmamış olması, ağır cezalık
mevâddan olması eski tabirle.
Şimdi,
özel yetkili mahkemeler de olsa, diğer mahkemeler de olsa, aslında
bunları bilmekle beraber asıl kaidenin serbest olmak,
tutuklamanın da bir istisna olduğudur. Dolayısıyla, bu
tedbire başvurduktan sonra en kısa zamanda, bana göre, iddianame
tanzim edildikten sonra, sorgular yapıldıktan sonra, deliller
tartışılmaya başlandıktan sonra en ağır
durumlarda bile tutukluluğun sona erdirilmesi gerekir. Bu, hukukun
evrensel prensiplerinden birisidir, tutukluluk cezaya dönüşmemelidir,
tutukluluk tedbir olarak kalmalıdır. Bu konuları son
yıllarda açılan birçoğu siyasi nitelikli davalar için de geçerli
olarak söylüyorum. Adını söylemeyeceğim ama şu şu şu
davalar için de bu gerekliliği hepimizin bildiği kanaatindeyim. O
günden bu yana biz bunları söylediğimizde yargı tarafından
itirazlarda, çok sanıklı davaların olduğu, çok
davaların bir araya gelerek birleştiği, delillerin takdir
edilmesinde süreç alacağı, belki kaçma ihtimallerinin bulunduğu
gibi birtakım gerekçeler yayınlandı. Bunların hiçbirisi
söylediğimiz asıl prensip karşısında güçlü
değildir. Burada şunu yapmamız gerekirdi: Bir, mahkemeler tutuklarken
de kendilerine göre bir gerekçe bulmak, tahliye taleplerini reddediyorlarsa bu
gerekçeyi de doyurucu, ikna edici bir şekilde yazmak zorundadırlar. Bu
kanunda eskiden beri var ama ben de biliyorum, siz de biliyorsunuz ki dosya ve
delil durumuna göre başlayıp -avukatlar çok iyi bilirler- üç
satırda biten basmakalıp, klişeleşmiş gerekçelerle hem
tutuklama mümkün olur hem de tahliye talepleri reddedilir.
Geçtiğimiz
yıl temmuz ayında, yanlış hatırlamıyorsam, üçüncü
yargı paketi -zannediyorum- çıkarken bunları düşünerek bir
madde ilave etmiştik. Yargıçlar, kararlarını verirken bu
basmakalıp üç maddelik veya üç satırlık sözlerle değil,
doyurucu, ikna edici gerekçelerle bu kararı vermelidirler.
Açıkça
ve üzülerek itiraf ediyorum, madde yazmasına, yazılı hukuk bunu
gerektirmesine rağmen yine biz eski usullerle tutuklama ve tahliye
taleplerinin reddini gördük. Ne dördüncü yargı paketi ne onun öncesi bu
konudaki taleplerimizin hukuk yoluyla karşılanmasına yetmedi.
Bunları milletvekillerimiz açısından da konuşabilirim,
sivil şahıslar bakımından da yani adi suçlar
işlemiş insanları da dikkate alarak tutukluluk hâlini
görüşmemiz lazım. Aslında milletvekillerimiz açısından
durum daha da vahim. Aday gösterilmiş, yanlış olabilir ama
millet seçmiş. Millet seçtikten sonra yargılama devam etmek ve hüküm
noktasında, hüküm giydiği takdirde de gel bakalım denmek
şartıyla tutukluluk hâli sona erdirilebilir çünkü kanaatimce,
milletvekili seçildikten sonra yeri Parlamentodur, görevine başlamalıdır,
ant içmelidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, bunlar da dikkate alınmadı. Şimdi Hukuk
açısından ne yapılabilir? diye konuşuldu. CHP bu konuda
hassas, Barış ve Demokrasi Partisi hassas. Milliyetçi Hareket
Partisinden de bir değerli milletvekilimiz var, onun durumunu
düşünerek de bir orta yol bularak yani kişiye göre özel düzenleme
değil, güzel bir genel düzenleme yapmak mecburiyetindeyiz. Mesela denildi
ki o zaman, bir kayıt koyalım, iki seneyi geçmez, üç seneyi geçmez.
Özel yetkili mahkemeler veya katalog suçlarında esasen böyle bir süre var,
o süreyi indirebilirsiniz ama karşımıza bir olay
çıktı. Sanıyorum, 2012nin son aylarında tahliyeler
başladı o süreyi dolduranlar için ama kamuoyu ayağa kalktı
Onların içerisinde ırz düşmanları var, Onların
içerisinde ırz düşmanları var, onların içerisinde bilmem
hangi örgütün elemanları var. vesaire O zaman hepimiz
şaşırdık, Dur bakalım. dedik. Yani, kişiye özel
bir düzenleme yapamıyorsak genel bir düzenleme yaptığımızda
da o genel düzenlemede hiç istenmeyen, arzu edilmeyen, vicdanların kabul
edemeyeceği uygulamalar da olabilir. O zaman durdu herkes.
Arkasından, işte, birtakım iyileştirmeler yaparak mesela
-dördüncü yargı paketindeydi zannediyorum- basın-yayın yoluyla
işlenmişse veya fikir ve düşünce açıklamasıysa
beş yıla kadar, zannediyorum, bir tecil getirdik, o tecilden de bir
milletvekili arkadaşımız istifade etti. Çünkü Meclis
Başkanlığında zannediyorum ki bir yıl sekiz aylık
kesinleşmiş bir mahkûmiyeti vardı, burada okunduğu takdirde
milletvekilliği düşecekti, genel düzenlemeyi yaptık,
arkadaşımız ondan istifade etti ama bu, esas, asıl meseleyi
çözmeye de yeterli olmadı.
Değerli
arkadaşlarım, şunu sevinerek söylemeliyim: Bu
sıkıntılar içerisinde Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru
üzerine verdiği bir karar âdeta imdada yetişti. Ben böyle görüyorum.
Neden? Çünkü bireysel başvuru yoluyla bile olsa ki bu hakkı
tanıyan 12 Eylül referandumunda halkımızın yüzde 58inin
destek verdiği bir düzenlemenin hukukumuz için, insan hakları için ne
kadar önemli bir kurum olduğu da ortaya çıktı. Bunu, bugün,
elbette büyük bir sevinçle konuşabiliriz. Anayasa Mahkemesinin bireysel
başvuru üzerine verdiği kararda Başvuran açısından
uzun tutukluluk hâli vardır. dedi, sembolik olarak da tazminat ödenmesine
karar verdi. Şimdi burada görüşler farklı. Deniyor ki: Bireysel
başvuru üzerine verilen kararlar o kişi hakkında hüküm ifade
eder. Benim de içinde dâhil olduğum başkaları Hayır, bu,
aynı noktada, aynı konuda, eşit şartlar içerisinde bulunan
herkesi de ilgilendirir. Neden? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
kararlarına dikkat etmeyecek miyiz? Edeceğiz. Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesine dikkat etmeyecek miyiz? Edeceğiz. Bütün
yazılı belgelerde uzun tutukluluk hâllerini eleştiren pek çok
kararın niçin, neden verildiğine dikkat etmeyecek miyiz?
Edeceğiz. O zaman, bence, savcı bile tahliye talep ettiğine
göre, o kişilerin isminin ne olduğuna bile bakmaksızın -ki,
en azından dört yıldan aşağısı yoktur
bildiğim kadarıyla- tutukluluk
hâlleri devam eden insanların neyle suçlandıklarına ve eğer
suçları sabitse ne kadar ceza alacaklarına da bakarak bir göz ucuyla,
tahliye kararlarının verilmesi gerekirdi. Bugün,
Diyarbakırdaysa o mahkeme, o mahkemenin verdiği kararların
eşitlik ilkesine tamamen aykırı olduğunu düşünüyorum.
Bu, yanlış bir işlemdir. Yargı derhâl bu hatasını
düzeltmelidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli
kardeşlerim, bunun siyasi sonuçları farklı olabilir.
Arkadaşlarımız, feryatlarını ifade ederken, işte
halkın çok büyük bir infial içinde olduğunu, sokakların
karışacağını belki de bunu bir endişeyle söylüyorlar, onu da
anlayışla karşılamak lazım. Ama bu tehditler bir
tarafa, yargının verdiği karara karşı, biz, hukuk
açısından ne yapabiliriz, bundan sonra onu düşünmemiz
lazım. Dört siyasi parti, bence bu konuda -Sayın Bahçeli de izin
verirlerse- grup başkan vekillerimiz lütfen bir araya gelsinler, biz de
Hükûmet olarak bu konu üzerinde çalışalım ve eğer bir yasal
düzenleme gerekiyorsa en kısa zamanda gerçekleştirelim,
hukuksuzluğu ve adaletsizliği ortadan kaldıralım, söylemek
istediğim budur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, ikinci bir konu: Tabii ben, grup başkan
vekillerinin bir kısmını bulunduğum yerden, bir
kısmını da buradan dinledim. Özellikle bütçe üzerinde teknik
görüşmelerini yapan, rakamlarla geçmişten bugüne Türkiyenin
geldiği noktayı isabetle gösteren arkadaşlarıma
teşekkür ediyorum. Bunların karşılığı
verilir; biz söyleriz, siz yanlış dersiniz,
karşılığını söylersiniz. Ama bunun içerisinde iki
şey dikkatimi çekti. Bir: Son yaşanan olaylar sebebiyle Hükûmetimizin
tamamı hakkında suçlayıcı ve bir linç kampanyasına
dönüşen bir hakaret kampanyası var. Bunu hak etmedik, bu doğru
değil. Türkiyede her zaman, ta Özal zamanından da başlayarak değil,
çok öncesinden de bazı bakanlar hakkında iddialar olmuştur.
Yapılacak şey ikidir: Hukuk ne diyor, ona bakacağız; siyasi
etik ne diyor, ona bakacağız. Ben, Hükûmet adına
yaptığım toplantıda, basın toplantısında
meseleyi ikiye ayırdım. Bir: mesele yolsuzluksa, yolsuzlukla mücadele
Hükûmetimizin varlık sebebidir. Yolsuzluk kimden gelirse, kim
işlerse, kiminle birlikte yapmışsa lanetli bir iştir,
onunla mücadele edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Onun dışında, söylenir
veya söylenmez ama neden bu zamanda, hangi yanlışlıklar
yapıldı, kim hangi maksatla hareket etti; e, lütfen bırakın
onları da söyleyelim veya birileri söylesin. Bu sırada yapılan
her türlü işlemi bütün siyasi partilerin de takip etmesi gerekir.
Yolsuzlukla mücadele hepimizin ortak kavgasıdır. Bu konuda Milliyetçi
Hareket Partisi de, Cumhuriyet Halk Partisi de, Barış ve Demokrasi
Partisi de süreci ciddiyetle takip etmelidir, yanlışlıkları
ortaya koymalıdır
KAMER GENÇ (Tunceli) Ya, her şeyi
örttünüz, her şeyi örttünüz ya!
BAŞKAN Lütfen
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Devamla)
ve bizi de mücadele konusunda her zaman teşvik etmelidir.
Değerli arkadaşlarım, ben
sadece bunu istiyorum, burada bir bakan arkadaşımız müzakereleri
takip ediyor.
BAŞKAN Sayın Arınç,
toparlar mısınız lütfen; evet, rica edeceğim.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Devamla) Hemen iki dakikada toparlayayım.
KAMER GENÇ (Tunceli) Zaten yeni bir
siyasi konuşma veriyorsun Sayın Başkan, bu ne teşekkür
konuşması ya! Böyle bir şey olur mu? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
İHSAN ŞENER (Ordu)
Dinlemiyorsan çek git!
BAŞKAN Lütfen, lütfen, tamam.
KAMER GENÇ (Tunceli) Yani artık
kesin
Ben bunun yalanlarını çok dinledim.
İHSAN ŞENER (Ordu)
Dinlemiyorsan çek git!
AHMET AYDIN (Adıyaman) Ya sus ya,
Allah Allah! Bu kadar şey olur mu ya!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Devamla) Değerli arkadaşlarım, sabır gösterin, bu her
zamanki hâlidir.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sabahtan beri
yalanlarını dinliyoruz ya! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
AHMET AYDIN (Adıyaman) Her gün
senin yalanlarını dinliyoruz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Devamla) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben Hükûmetimizin bu konu üzerinde
ciddiyetle mücadele edeceğini ve sizlerin de eleştirilerine her zaman
açık olduğumuzu, bunun sonucunun da Türkiye için
KAMER GENÇ (Tunceli) O polisleri niye
görevden aldın, onu söyle, onu söyle evvel.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Devamla)
Türk siyaseti için mutlaka çok hayırlı
olacağını düşünüyorum.
Sayın İnceye bir şeyler
söyleyecektim, gerek kalmadı.
MUHARREM İNCE (Yalova) Ben
söylemenizi beklerdim.
BAŞKAN Yo, lütfen, lütfen...
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Devamla) Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan
BAŞKAN Arkadaşlar, iki tane
talep var, evvela talepler var, onları bitireyim, ondan sonra size de söz
veririm.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan
BAŞKAN Evvela talepler var,
onları bir yerine getireyim
Sayın Sinan Oğanın bir
talebi oldu, evvela konuyu bir izah edelim, ondan sonra
Bir tutanakla ilgili konu, Çarşamba günkü, 35inci
Birleşimde olmuş. Şimdi, bizim 58inci maddeye göre ancak bir
önceki birleşimde olan hususları düzeltme imkânı var,
dolayısıyla o mülakat, o karşılıklı görüşme
dün yapılabilmiş olsaydı, bugün düzeltme imkânı
vardı. O usulle 58inci maddeye
göre düzeltme imkânı yok. Ama sizin için çok önemliyse bulunduğunuz
yerden 60a göre bir dakikalık söz vereceğim size; değilse,
zaten, bir çok vesileyle çıkıyorsunuz. Yani tutanağı
düzeltme yöntemine göre düzeltme imkânı yok ama tavzih etmek için
bulunduğunuz yerden lütfen
Buyurun
efendim.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
8.- Iğdır Milletvekili Sinan Oğanın, Maliye
Bakanı Mehmet Şimşekin 18/12/2013 tarihli 35inci
Birleşimdeki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
SİNAN
OĞAN (Iğdır) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir önceki oturumda Sayın Maliye Bakanı beni özre
davet etti hem kendisinden hem Batmanlılardan.
Sayın
Maliye Bakanı, 16/7/2007de hazine arazisi TOKİye devrediliyor, 223
ada 5 parsel. Daha sonra, sizin Bakan, kardeşinizin de Iğdırda
İl Millî Eğitim Müdürü olduğu dönemde, sizin hemşeriniz,
hem de aynı ilçeden -Gercüşten- olan Abdullah Demirtaşa çok
cüzi bir fiyattan satılıyor, Abdullah Demirtaş da bunu 5
trilyona satıyor.
Bir
başka olay: Karakoyunlu ilçesinde, yine aynı şekilde, sanayi
sitesi yapılması için büyükçe bir arazi -113 bin metrekare bir arazi-
belediyeye veriliyor. Siz, onu, belediyeden, daha sonra, yine bir Batmanlı
hemşerinize, Çınar Et Ürünlerine veriyorsunuz. Üzerinden sanayi sitesi
şerhini kaldırıyorsunuz. Üzerinden yol geçiyor, sadece 1.000
metresine Karayolları 110 milyar ödüyor, 113 bin metre demektir ki 113
trilyon bir para, maalesef ki Iğdırlının cebinden
çıkıyor ve birilerine peşkeş çekiliyor.
Ben özür
diliyorum Iğdırlılardan; o tarihlerde Iğdırda
milletvekilimiz olmadığı için haklarını
savunamadık, özür diliyorum. Siz de, lütfen, Iğdırlılardan,
bu peşkeşin özrünü dileyin.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Oğan.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman)- Sayın Başkan
BAŞKAN
- Buyurun Sayın Bakan.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman)- Benim de cevap vermem lazım.
BAŞKAN
Buyurun siz de buradan verin, nasıl olsa herkes dinliyor.
9.- Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin, Iğdır
Milletvekili Sinan Oğanın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman)- Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, şimdi, arkadaşımızın sorusunu
okuyayım ben size, daha sonra da verdiğim cevabı.
Şimdi,
arkadaşımız sorusunda şunu dedi: Sayın Bakan,
Ağabeyiniz Selahattin Şimşekin Iğdır İl Millî
Eğitim Müdürü olduğu dönemlerde Iğdırdaki birçok hazine
arazisi -altını çiziyorum, hazine arazisi- kimsenin haberi olmadan
herhangi bir satış ilanı, açık artırma olmadan
Batmanlı iş adamlarınca satın alındı.
Bakın, kesin ifade. Bu konuda Bakanlığınıza bir de
soru önergesi yönelttim. Iğdırdaki neredeyse bütün Hazine arazileri,
Iğdırdaki bütün Hazine arazilerinin Batmanlılar tarafından
gizlice satın alınmasını Batmanlı ve bu arazilerden
sorumlu bir Bakan olarak nasıl değerlendiriyorsunuz? Soruyu
dinlediniz.
Şimdi,
bakın, Sayın Başkan, değerli vekiller; 1 Mayıs 2009da
ben Maliye Bakanı oldum. Arkadaşımızın bahsettiği
arazi 2007 yılında TOKİye devredilmiş, TOKİ bunu
ihaleyle 2009 yılında 283 bin rayiç bedel üzerinden
çıkarılan ihalede 301 bin liraya satmış. TOKİ
tarafından satılmış, Bakanlığımla ilgisi
yok, onay bana gelmiyor. Bu dönemde -1 Mayıs 2009, ağabeyimin orada
olduğu dönem, 17 Haziran 2010 döneminde- toplam, Maliyenin yani hazine
mülkünün satıldığı miktar 8.093,69 metrekare, Hazinenin;
bütün değeri 81.840 lira ve tamamı açık ihaleyle, tamamı
rekabetçi bir ortamda satılmış. Şimdi,
arkadaşımızın iddiasını az önce okudum.
TOKİnin satışının Maliyeyle ilgisi yok.
Karayolları satışının Maliyeyle ilgisi yok.
Karayolları özel bütçeli bir kuruluştur.
Ben,
arkadaşımızın erdemli bir şekilde özür dilemesini
bekliyorum. İddianız külliyen yalan, külliyen yanlış. (AK
PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan
BAŞKAN
Vereceğim. Daha söz talebi var, siz en son talep ettiniz. Bir dakika,
bir dakika.
SİNAN
OĞAN (Iğdır) Sayın Başkan, burada söz vermiyorsunuz;
basın toplantısıyla, ada, pafta numarasıyla,
Gercüşlülere Bakanın da onayıyla satıldığını
bunu ispat edeceğim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Peki, Sayın Bağış, evvela talebinizi alalım, ondan
sonra. Söz talebiniz var, talebiniz hangi konuda.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul)
Tempo tutuldu, benim burada olmamam gerektiği vurgulandı, ben bu
konuda kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN
Peki, buyurun.
İki
dakika
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
10.- Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağışın,
Meclis çatısı altında kendisine yönelik birtakım sözel
saldırılar, tempo tutmalar nedeniyle üzüntü duyduğuna ve bir
kişilik ve itibar suikastıyla karşı karşıya
olduklarına ilişkin açıklaması
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Sayın
Başkanım, sayın milletvekilleri; çok çok teşekkür ediyorum.
Bugün
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda gerçekten üzüldüğümü sizlerle
paylaşmak istiyorum.
AHMET
TOPTAŞ (Afyonkarahisar) Bugün mü üzüldün?
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Üzüldüm
çünkü hakikaten Meclisin bu çatısı altında yaşanmaması
gereken birtakım sözel saldırılar, tempo tutmalar, hoş
olmayan olaylar yaşandı ama sabrettim. Topraklarımızın
gönül diliyle konuşan Yunus Emrenin dediği gibi Edebim elvermez
edepsizlik edene, susmak en güzel cevap edebi elden gidene. dedim.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Bırak demagoji yapma, hakkındaki iddialara cevap ver.
Rüşvet aldın mı almadın mı?
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Ama
burada son noktada tempo tutularak adımın sanki stadyumda bir
futbolcunun tezahüratı yapılır gibi yapılması
sonrası sizlerin huzuruna çıkmayı uygun gördüm. Şundan
herkes emin olsun: Alnımız ak, başımız dik. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Çok
değerli milletvekilleri, ne muhalefet ne iktidar milletvekillerinin
hiçbirinin başına gelmesini arzu etmem ama şu anda bir
kişilik ve itibar suikastıyla karşı
karşıyayız. Bir çetenin Türkiyede bir komployla Meclisi,
Hükûmeti, siyaset kurumunu lekelemeye çalışmasıyla
karşı karşıyayız.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Öyle bir şey değil.
AHMET
TOPTAŞ (Afyonkarahisar) Hırsızlık yok mu?
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
Sayın milletvekilleri, ben şuna inanıyorum: Burası Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu. Burası kimsenin malı değil,
tapulu malı değil; burası milletin. Ben bu kürsüye
çıkıp, bu sıralarda oturup milletimin huzuruna çıkmaktan
onur duyarım. Başkaları gibi yabancı elçiliklerin
rezidanslarında başka büyükelçilerin huzuruna çıkmam. (AK
PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
AHMET
TOPTAŞ (Afyonkarahisar) Vay be!.. O kravatınız çok güzel
Sayın Bağış; nereden geldi?
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
Şimdi, Türkiyenin ana muhalefet partisinin bir dakika istiyorum
Sayın Başkanım- on yıllarca, rakam vereyim otuz dört
yıl hüküm yemiş milletvekilleri
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
Anayasa
Mahkemesinin bireysel başvuru hakkından yararlanarak buraya
gelecekler, hakkında daha hiçbir iddia bile olmamış, fezleke
bile gelmemiş
AHMET
TOPTAŞ (Afyonkarahisar) Ama çalmadı onlar, onlar bir şey
çalmadı.
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
sadece
medya saldırılarıyla küçültülmeye çalışılan, karalanmaya
çalışılan benim veya arkadaşlarım
varlığından rahatsız olacaksınız.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Yok öyle! Milletin iradesine
saygı duyacaksınız.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bağış.
AHMET
TOPTAŞ (Afyonkarahisar) - Onlar bir şey çalmadı!
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Hangi yüzle çıkıyorsun oraya be! Bir de
suikasttan bahsediyorsun!
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Bizim
arkamızda milletin duası vardır, milletin oyu vardır. (CHP
sıralarından Para nerede! sesleri, gürültüler)
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Parayı getir, parayı!
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Sayın
milletvekilleri, bugün kapsamlı bir açıklama yaptım, okuyun
öğrenin.
Hepinize
saygılar sunuyorum.
Şimdiden
yeni yılınız kutlu olsun.(AK PARTİ sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan, yolsuzluğu nasıl
yaptı, onu anlatsın!
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Egemen, seni alkışlıyorum Egemen!
Alkışlıyorum seni.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Yolsuzluğu nasıl yaptığını
anlatsın. Niye anlatmadı?
BAŞKAN
Sayın Altay, buyurun.
ENGİN
ALTAY (Sinop) Sayın hatip partimize sataştı, söz talep
ediyorum.
BAŞKAN
Ben size söz hakkı veriyorum ama kimin içeride kalıp
kalmayacağına ben bir şey diyemem. (CHP sıralarından
gürültüler)
Arkadaşlar,
lütfen
Lütfen
IV.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
13.- Sinop Milletvekili Engin Altayın, Avrupa Birliği
Bakanı Egemen Bağışın yaptığı
açıklaması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
ENGİN
ALTAY (Sinop) Bu kalkışınız bile suçluluğun
telaşıdır. Bu manzara bile suçluluğunuzun
telaşıdır
(CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Lütfen
Lütfen arkadaşlar
ENGİN
ALTAY (Devamla) Egemen Bağışa, madem öyle, soruyorum
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, Bakan niye kalkıyor oradan.
Bakanı oturtun yerine.
BAŞKAN
Lütfen
Sayın Bakan, daha görüşmeler bitmedi. Lütfen
ENGİN
ALTAY (Devamla) Egemen Bağış için deniyor ki: 1,5 milyon
dolar parayı alırken çekilmiş görüntün var. Egemen
Bağış, 1,5 milyon doları aldın mı almadın
mı? Gel, cevap ver!
BAŞKAN
Peki, teşekkür ediyorum.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Egemen, parayı buraya getir Egemen!
KAMER
GENÇ (Tunceli) Efendim, Bülent Arınç bana sataştı. Kamer Genç
hariç herkese saygı sunuyorum. dedi.
BAŞKAN
Hayır, siz ona laf attınız, ondan sonra o sözü söyledi.
Sataşma yok.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, bakın, ben bugün akşama
kadar
BAŞKAN
Sataşma yok. Sataşma yok; bakın, emin olun yok, Sayın
Genç. Emin olun, yok. O konuştu, herkesi saygıyla selamladı ama
siz ona laf attınız, o da sizi hariç tuttu, burada bir ithamda
bulunmadı, herhangi bir şey söylemedi.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, beni milletvekili kabul etmedi. Sayın
Başkan, bak, bana söz vermedin
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, sözlü soru önergeleriyle diğer denetim
konularını
.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, seninle ilgili çok şeyler
biliyorum, onların hepsini açıklayacağım bak. Onları
açıklayacağım, bana söz vermek zorundasın!
BAŞKAN
-
sırasıyla görüşmek için 24 Aralık 2013 Salı günü
saat 15.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 22.19