TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
45inci
Birleşim
9
Ocak 2014 Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMA
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın, toplumları kemiren rüşvet
hastalığına ilişkin gündem dışı
konuşması
2.-
Diyarbakır Milletvekili Cuma İçtenin, Mekkenin fethinin 1383üncü
yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
3.-
İstanbul Milletvekili İhsan Özkesin, Mevlit Kandiline ilişkin
gündem dışı konuşması
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının, Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkanın yaptığı gündem dışı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
2.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkanın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının
sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında
Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
3.- Van Milletvekili Özdal
Üçerin, Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyarın BDP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşması sırasında BDP
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
4.- Sinop Milletvekili Engin
Altayın, Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyarın BDP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
5.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının, Van Milletvekili Özdal Üçerin
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
6.- Van Milletvekili Özdal
Üçerin, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında BDP
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
7.- Erzincan Milletvekili
Muharrem Işıkın, Çankırı Milletvekili İdris
Şahinin BDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
8.- İstanbul
Milletvekili Harun Karacanın, İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanalın yaptığı açıklaması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
9.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, İstanbul Milletvekili Harun
Karacanın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
10.- İstanbul
Milletvekili Harun Karacanın, İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanalın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
11.- Sinop Milletvekili Engin
Altayın, Gümüşhane Milletvekili Feramuz Üstünün MHP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşması sırasında
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
VI.-
AÇIKLAMALAR
1.- Burdur Milletvekili
Ramazan Kerim Özkanın, dişi hayvanların kasaplık olarak
satışa sunulmaması için Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığının bir
çalışmasının olup olmadığını
öğrenmek istediğine ve penisilin grubu enjektabl ilaçların
eczanelerde bulunmamasıyla ilgili olarak Sağlık
Bakanlığını göreve davet ettiğine ilişkin
açıklaması
2.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin, on sekiz yıl önce öldürülen
gazeteci Metin Göktepeyi saygıyla andığına ve bir yıl
önce öldürülen 3 Kürt kadın siyasetçinin cinayeti de dâhil olmak üzere
bütün siyasi cinayetlerin aydınlatılması gerektiğine
ilişkin açıklaması
3.- Adana Milletvekili Ali
Halamanın, Türk tarımının içine düştüğü
sıkıntıya ilişkin açıklaması
4.- Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcının, Başbakanı nükleer silah elde
etme sevdasından vazgeçmeye çağırdığına
ilişkin açıklaması
5.- Malatya Milletvekili Veli
Ağbabanın, Malatyada bulunan TİGEM Sultansuyu Tarım
İşletmesinin özelleştirilmesine ilişkin
açıklaması
6.- Adana Milletvekili
Seyfettin Yılmazın, Başbakanı, seçimden önce Adanada
verdiği sözleri yerine getirmeye davet ettiğine ilişkin
açıklaması
7.- Çanakkale Milletvekili
Ali Sarıbaşın, TCDDye bağlı İzmir Liman
İşletmelerinde yolsuzluk yapıldığı
iddiasıyla gerçekleştirilen operasyona ilişkin
açıklaması
8.- Isparta Milletvekili S.
Nevzat Korkmazın, İstanbul Milletvekili Engin Alanın, KCK ve
PKKlıların tahliyesine vesile olacak bir pazarlığın
konusu olmayacağını ifade ettiğine ilişkin
açıklaması
9.- Afyonkarahisar
Milletvekili Ahmet Toptaşın, on sekiz yıl önce öldürülen gazeteci
Metin Göktepeyi rahmetle andığına ve Adalet ve Kalkınma
Partisine mensup bazı milletvekillerinin ve bakanların yolsuzlukla
ilgili ifadelerine ilişkin açıklaması
10.- Bingöl Milletvekili
İdris Balukenin, 9/1/2013 tarihinde Pariste 3 Kürt kadın siyasetçinin
katledilmesini kınadıklarına ve 10 Ocak Dünya Çalışan
Gazeteciler Gününe ilişkin açıklaması
11.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının, yolsuzluk iddialarının üzerine
mutlaka gidileceğine ve 10 Ocak Dünya Çalışan Gazeteciler
Gününe ilişkin açıklaması
12.- Kayseri Milletvekili
Yusuf Halaçoğlunun, 10 Ocak Dünya Çalışan Gazeteciler Gününe
ilişkin açıklaması
13.- Isparta Milletvekili S.
Nevzat Korkmazın, Van Milletvekili Özdal Üçerin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
14.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, İstanbul Milletvekili Harun
Karacanın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
15.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, İstanbul Milletvekili Harun Karacanın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
16.- İstanbul
Milletvekili Harun Karacanın, İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanalın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Önergeler
1.- Batman Milletvekili Ayla
Akat Atanın, Anayasa Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine
ilişkin önergesi (4/139)
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Malatya Milletvekili Veli
Ağbaba ve 19 milletvekilinin, 8inci Cumhurbaşkanı Turgut Özal'a
gerçekleştirilen suikastın ve ölümüyle ilgili iddiaların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/812)
2.- Tekirdağ
Milletvekili Candan Yüceer ve 19 milletvekilinin, Trakyalı süt
üreticilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/813)
3.- Diyarbakır Milletvekili
Nursel Aydoğan ve 22 milletvekilinin, Çernobil felaketinin
sonuçlarının ve Hükûmetin nükleer enerji politikalarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/814)
C) Duyurular
1.- Başkanlıkça,
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ile Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonunda siyasi parti grubu mensubu olmayan
milletvekillerine düşen birer üyelik için aday olmak isteyen siyasi parti
grubu mensubu olmayan milletvekillerinin yazılı olarak müracaat
etmelerine ilişkin duyuru
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- BDP Grubunun, BDP Grup
Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından derin
devlet yapılanmalarının Kürtlerin yoğunluklu
yaşadığı coğrafyadaki güncel
uzantılarının deşifre edilmesi, açığa
çıkarılması amacıyla 3/1/2013 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 9 Ocak 2014 Perşembe
günkü birleşiminde okunarak
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2.- MHP Grubunun, 18/12/2013
tarih ve 1301 sayı ile Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve
arkadaşları tarafından son yıllarda ülke gündeminden hiç
düşmeyen usulsüzlük ve yolsuzluğun sosyal ve ekonomik boyutlarının
araştırılarak yasal önlemler dâhil olmak üzere alınacak
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 9 Ocak 2014 Perşembe
günkü birleşiminde okunarak
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun,
Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer ve 22 milletvekili tarafından
lösemi hastalarının ve ailelerinin yaşadığı
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla 21/11/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 9 Ocak 2014 Perşembe
günkü birleşiminde okunarak
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
IX.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık
Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Dışişleri
Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
2.- Anayasa Komisyonunda
açık bulunan üyeliğe seçim
X.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S.
Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Nükleer Enerjinin
Barışçıl Amaçlarla Kullanımına Dair
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ile
Dışişleri Komisyonu Raporları (1/850) (S. Sayısı:
520)
4.- Nükleer
Maddelerin Fiziksel Korunması Sözleşmesinde
Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/757) (S. Sayısı: 455)
XI.-
OYLAMALAR
1.-
(S. Sayısı: 520) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti
Arasında Nükleer Enerjinin Barışçıl Amaçlarla
Kullanımına Dair İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının oylaması
XII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Afyonkarahisar
Milletvekili Ahmet Toptaşın, inşaatı devam eden yeni
halkla ilişkiler binasında kullanılan granitlere ilişkin
sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun
cevabı (7/21511) Ek cevap
2.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Gezi Parkı eylemlerine
katıldıkları gerekçesiyle haklarında soruşturma
açılan personele ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı
Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı (7/33370)
3.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurtun, kaçakçılarla ilişki içinde olan
gümrük çalışanları olup olmadığına ilişkin
sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcının cevabı
(7/35235)
4.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurtun, Habur Gümrük Kapısında tespit
edilen kaçakçılık olaylarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve
Ticaret Bakanı Hayati Yazıcının cevabı (7/35236)
5.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurtun, Hamzabeyli Gümrük Kapısında tespit
edilen kaçakçılık olaylarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve
Ticaret Bakanı Hayati Yazıcının cevabı (7/35240)
6.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurtun, Cilvegözü Gümrük Kapısında tespit
edilen kaçakçılık olaylarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve
Ticaret Bakanı Hayati Yazıcının cevabı (7/35246)
7.- Manisa Milletvekili Özgür
Özelin, Gezi Parkı protestoları sırasında Dolmabahçe
Camiinde meydana geldiği iddia edilen bir olaya ilişkin sorusu ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı
(7/35320)
8.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçerinin, 2002-2013 yılları arasında MTA tarafından
kiralanan binalara ve yapılan ödemelere ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/35397)
9.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçerinin, MTA tarafından satın alınan bir
araştırma botuna ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/35398)
10.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçerinin, MTA bünyesinde yer alan Tabiat Tarihi Müzesine ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/35399)
11.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçerinin, 2002-2013 yılları arasında MTA kurumsal
İnternet sayfası için satın alınan mal ve hizmetlere ve
siber saldırılara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/35400)
12.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçerinin, 2002-2013 yılları arasında MTA
tarafından satın alınan bazı araçlara ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/35401)
13.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçerinin, 2002-2013 yılları arasında MTA
tarafından Uzaktan Algılama Merkezi ve Coğrafi Bilgi Sistemleri
için satın alınan mal ve hizmetlere ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/35402)
14.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçerinin, 2002-2013 yılları arasında MTA
tarafından bazı laboratuvar ve tesisler için satın alınan
mal ve hizmetlere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı
(7/35403)
15.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçerinin, 2002-2013 yılları arasında MTA
tarafından bazı laboratuvar ve bilgi bankaları için satın
alınan mal ve hizmetlere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/35404)
16.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçerinin, 2002-2013 yılları arasında MTA
tarafından satılan ve satın alınan araçlara ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/35406)
17.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçerinin, 2002-2013 yılları arasında MTA
tarafından satın alınan sondaj makinelerine ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/35407)
18.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçerinin, 2002-2013 yılları arasında MTA
tarafından gerçekleştirilen jeotermal, hidrojeoloji ve zemin
sondajlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı
(7/35408)
19.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçerinin, 2002-2013 yılları arasında MTA
tarafından satın alınan bilgisayar ve çevre birimlerine
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/35409)
20.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçerinin, 2002-2013 yılları arasında MTA
tarafından gerçekleştirilen metalik maden, endüstriyel hammadde ve
kömür sondajlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/35410)
21.- Aydın Milletvekili
Metin Lütfi Baydarın, bir gazetecinin iddialarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Emrullah
İşler'in cevabı (7/35488)
22.- Ankara Milletvekili
İzzet Çetinin, TEİAŞın iptal edilen bir personel
alım sınavına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/35518)
23.- Muğla Milletvekili
Nurettin Demirin, Şanlıurfanın ilçelerinde yaşanan
elektrik kesintisi sorununa ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/35519)
24.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğütün, akaryakıt ve sigara kaçakçılığına
ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcının cevabı
(7/35705)
25.- Mersin Milletvekili Ali
Özün, Atatürkün gizli bir vasiyeti olduğu iddialarına ilişkin
sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun
cevabı (7/36088)
26.- İstanbul
Milletvekili Umut Oranın, yeni İçişleri Bakanının
dokunulmazlık durumuna ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı (7/36089)
09 Ocak 2014
Perşembe
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
14.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER:
Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Dilek YÜKSEL (Tokat)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 45inci
Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M
A
BAŞKAN Elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre
vereceğim.
Sayın milletvekillerinin oy
düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu
süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda
hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna
rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını
görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Değerli milletvekilleri, yoklama bitti, sohbet arzu
edenler, kulislere alalım sizi.
Önce bir uğultuyu keselim, ondan sonra gündem
dışı söz vereceğim.
Hasret gideren arkadaşlarım, kuliste çay yeni
demlenmiş.
ENGİN ALTAY (Sinop) Ara verin Sayın
Başkan, ara verin!
BAŞKAN Yok veremem.
ENGİN ALTAY (Sinop) Bu şekilde Parlamento çalışabilir
mi Başkanım?
BAŞKAN Veremem, çıkaracağım
işte.
ENGİN ALTAY (Sinop) Ara vereceğim diye
uyarmanız lazım, sonra da ara vermeniz lazım.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Uzun süredir
birbirlerini göremiyorlar ya.
BAŞKAN - Sayın Altay, gördüğünüz gibi kimseyi
davet etmedim konuşmaya işte. Uğultuyu halledeceğiz ondan
sonra.
ENGİN ALTAY (Sinop) Sağ olun
Başkanım.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim ama Genel Kurulun uğultusunu hafifletirsek milletvekili
arkadaşlarımızın konuşmalarını daha
sağlıklı dinleyebilir, izleyebiliriz.
Gündem dışı ilk söz, toplumları
kemiren rüşvet hastalığı konusunda söz isteyen Kocaeli
Milletvekili Sayın Lütfü Türkkana aittir.
Buyurun Sayın Türkkan. (MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın, toplumları kemiren
rüşvet hastalığına ilişkin gündem dışı
konuşması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; toplumları kemiren bir hastalık olan
rüşvet hakkında gündem dışı söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Rüşvet ve yolsuzluk ilk çağlardan beri
toplumları içten içe kemiren bir yaradır. Binlerce yıl önce
Sümer ülkesinde yaşayıp da çocuk okutan aileler bugünkü gibi
yaratıcı yöntemlere başvuruyorlarmış. Örneğin,
öğretmenlere rüşvet teklif ediliyormuş. Rüşvetin ilk
belgesi milattan önce 4000 yıllarına ait bir Sümer tabletinde
bulunmuş. Sümer Okul Günleri adını taşıyan bu
tablette okulunda başarısız bir öğrenciden söz ediliyor. Bu
öğrencinin ailesi, çocuklarının derslerinde başarılı
olmasını istiyor. Bu amaçla öğretmeni evlerine davet ediyorlar,
ona, yedirip içirip, her türlü hediye veriyorlar. Sonra ne mi oluyor?
Başarısız öğrenci birden sınıfın en
başarılı öğrencisi hâline geliyor, sınıfın
şefi yani başkanı yapılıyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Peygamberimiz Hazreti Muhammedin rüşvetle ilgili şu sözü en çok
bilinenidir: Rüşvet verene de, alana da, ikisi arasında vasıta
olanlara da Allah lanet etsin. der. Rüşvet haramdır, rüşvet
alan hükümdar bile olsa durum değişmezdi eskiden. İlk İslam
yöneticileri de hediye kabul etmediler. Hazreti Ebu Bekir memurların da
aldıkları tüm hediyeleri hazineye yani beytülmale vermesini bizzat
emretti. Hazreti Ömer de rüşvete çok karşıydı. Rüşveti
büyük haram saydı Hazreti Ömer. Haramın iki kapısı
vardır; birisi rüşvet kapısıdır, diğeri de zina
yapan kadınların aldığı paradır. demişti.
Osmanlıda da rüşvete iyi bakılmadı
ancak ilk rüşvet de Orhan Gazi döneminde daha devletin temelleri
atılırken gerçekleşti. Rüşvet alan kişi Bursa Kadısı
Çandarlı Kara Halil Paşaydı. Askerî örgütün ilk adımı
sayılan yaya sınıfını yani Yeniçeriler
Ocağını kurarken rüşvet aldığı söylenir
Çandarlı Halilin. Söylenir diyoruz çünkü o zaman da rüşvetin belgesi
yoktu. O döneme ait sadece şöyle bir cümle var Padişah hizmetinde
olalım deyü, çok kişiler kadıya rüşvet verdiler, virüb
yalvardılar, beni yaz didiler. diyor. Kanuninin son dönemlerinde ise
rüşvetin devletin bütün mekanizmalarına hâkim olduğu söylenebilir.
19uncu yüzyıl dâhil rüşvet hep devam etmiş. Tabii, Osmanlı
döneminde rüşvet, şimdiki gibi alanın ve verenin yanına kâr
olmamış. Görevden almaktan tutun da idama kadar çeşitli cezalar
verilmiş yani kelleler alınmış.
Maalesef asırlar öncesinden kalan bu kötü
alışkanlık şimdilerde ayyuka çıkmış durumda.
Dünya çapında yolsuzlukla mücadele amacıyla kurulmuş Berlin
merkezli sivil toplum örgütü Transparency International adlı bir
kuruluş her sene 177 tane ülkeyi kamu sektöründeki yolsuzlukla
sıralamaya sokan bir endeks yayınlıyor. Bu şirketin
yaptığı yolsuzluk ve rüşvet anketine göre Türkiye'de
iş yapmak isteyen her 5 kişiden 1i rüşvet vermek zorunda
kaldı. Taşyapıyı hatırlayın, Emrullah
Turanlı ne dedi? Belediyelere şimdiye kadar 20 milyon TL rüşvet
verdim İstanbulda. dedi. İki ay önceki verilere göre Türkiye
rüşvet liginde dünya 4üncüsü, Avrupada ise 2nci sırada. Tabii, bu
17 Aralıktan önceydi, 17
Aralıktan sonraki çıkan rezilliklerde açık ara lider
olduğumuz kesin. Bu, utanç verici bir liderlik.
Ayakkabı kutularında milyon dolarları
saklıyorsunuz, yüzünüz bile kızarmıyor. Komplo diyorsunuz,
tezgâh diyorsunuz, küresel güçlerin oyunu diyorsunuz. Bakın,
Rıza Sarraf diye bir adam türedi. Bu adamı herkes sarraf, tüccar
zannediyordu ama çıkan resimler gösterdi ki Rıza Sarraf bütün kabinenin,
bakanların, Başbakanın âdeta yaşam koçu. Her resimde
Rıza Sarraf var ve hepsinde gülen çehreler var.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) - Ya adam hayırsever, hayırsever!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Sizleri güldürecek neler
yaptı Rıza Sarraf? Bütün resimlere bakın, bakanların
yanında Rıza Sarraf, Başbakanın eşi
hanımefendinin yanında Rıza Sarraf, sofralarda Rıza Sarraf.
Bir yaşam koçu gibi peşinizden ayrılmamış bugüne
kadar.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) Teraziyle hâllediyor
işi!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Siz rüşvetin kelime
anlamını da genişlettiniz. Artık sadece hediye ve para da
almıyorsunuz, umreye gidiyorsunuz. Bir bakan danışmanı
kiraladığı jetle ailesini günübirlik umreye götürebiliyor, 40
bin dolarlık faturayı da bakanlığa iş yapan müteahhide
ödetiyor. Güya dinî bütün, rüşvetçi umreye gidiyor.
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) Adamlar tövbe etmeye
umreye gidiyor ya!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Aralarında Taylandta âlem
yapmaya gidenler de var, milyon dolarları cebe indirenler de var. Allah
sizlerden bu memleketi bir an önce kurtarsın diye niyazım bu.
Hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Türkkan.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkan
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan,
sataşmadan mı söz verdiniz?
BAŞKAN En sonundaki cümlelerde izah etti kendisi.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Niyazımız var,
duamız var.
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim, hatip Genel Kurula
konuştu, somut birisini söylemedi.
BAŞKAN Sizler dedi Sayın Vural, Sizler
dedi.
OKTAY VURAL (İzmir) Dolayısıyla, herhâlde
adresini bulmuş gibi gözüküyor yani.
BAŞKAN Buyurunuz.
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının, Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkanın yaptığı gündem dışı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN (Adıyaman) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Evet, sayın konuşmacı, tabii hadislerden,
ayetlerden bahsetti. Keşke iftirayla ilgili hadisleri, ayetleri de burada
okuyabilseydi, birincisi bu.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Bu kadar pişkinlik olmaz
yahu! İftirası mı kaldı bunun artık! Ayıp!
AHMET AYDIN (Devamla) Değerli arkadaşlar,
rüşvet alan da, rüşvet veren de lanetlenmiştir.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Aracılık eden de
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) Örten de dâhil. Örten
daha suçludur.
AHMET AYDIN (Devamla) - Velev ki, özellikle de
bulunduğu konum itibarıyla, bir önceki dönem itibarıyla
Türkiye'nin yönetiminde söz sahibi olmuş
AYTUĞ ATICI (Mersin) O dönemi bırak, bu
dönemin hesabını ver.
AHMET AYDIN (Devamla) -
o koalisyon dönemindeki
birtakım sıkıntıları, yolsuzlukları,
hortumları âdeta unutmuşçasına
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Siz savcıya gidiyorsunuz,
savcıya
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ahmet, Yüce Divanda
hesabını verdi onlar.
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri, lütfen
AHMET AYDIN (Devamla) -
burada birilerinin
yapmış olduğu işin tamamını AK PARTİ
Hükûmetine mal ediyor.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) AK PARTİ Hükûmeti
yolsuzlukların Hükûmetidir, rüşvetin hükûmetidir.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) Ahmet, kutulara gel,
kutulara!
BAŞKAN - Sayın Işık, lütfen
Sayın Akar, lütfen
AHMET AYDIN (Devamla) Bakın, bir defa siz
şunu dinleyin: Değerli arkadaşlar, rakamlar ortada.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Hırsız var! diye bağırıyor millet.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Geçmişi bırak, bugüne gel!
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) Bakanın çocuklarına gel Ahmet!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
AHMET AYDIN
(Devamla) Rakamlar ortada. Uluslararası Yolsuzluk Algı Endeksi
diye bir endeks var ve bu, Türkiye'nin hazırladığı bir
endeks değil.
OKTAY VURAL
(İzmir) Algıyı boş ver, mal meydanda ya! Boş ver,
algıyla ne uğraşıyorsun, ayakkabı kutusu var!
AHMET AYDIN
(Devamla) Bu endekse göre 2002 yılında Türkiye
şeffaflaşmada 102 ülke arasında 65inci sıradaydı.
Peki, şimdi gelinen noktada ne oldu?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Rüşvette lidersiniz, lider!
AHMET AYDIN
(Devamla) Yolsuzlukla verilen mücadele nedeniyle Türkiye şu anda 177
ülke arasında 53üncü sıraya kadar yükseldi.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Rüşvette Avrupa liderisiniz!
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) Yolsuzluklarda kaçıncı ülke olmuştur
Ahmet, bir de ona bak bakalım!
AHMET AYDIN
(Devamla) Türkiye'nin yolsuzlukla mücadele noktasında
attığı adımlar ortada.
OKTAY VURAL
(İzmir) Hiç inandırıcı değilsiniz!
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) Yolsuzluk sıralamasını da söyle
Ahmet!
AHMET AYDIN
(Devamla) AK PARTİnin varlık nedenidir yoksullukla, yolsuzlukla
mücadele. Yolsuzlukla ilgili hiç kimsenin, hele özellikle sizlerin bizi
karalamaya hakkınız yok. Bu çamur tutmaz!
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Ne karalaması yahu?
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) Ne karalaması?
AHMET AYDIN
(Devamla) Bu çamur tutmaz! Bu çamur tutmaz! Ancak sizin elinizde izi
kalır bu çamurun.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Ayıp! Ayıp!
AHMET AYDIN
(Devamla) Bu çamur bize tutmaz.
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) Yani, bir bardak su içerek üstünü örtemezsiniz!
AHMET AYDIN
(Devamla) Ve değerli arkadaşlar, yanlış yapan varsa
sonuna kadar hepimiz üzerine gidelim
OKTAY VURAL
(İzmir) Yahu, bataklıkta batmışsın, etrafa çamur
atma bari!
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) Ahmet, bir bardak su içerek bunu
kapatamazsınız, yetimin hakkı var orada!
AHMET AYDIN
(Devamla)
ama bir yanlış üzerinde eğer millî iradeye yönelik,
eğer siyasete yönelik birtakım kumpaslar kuruluyorsa da, kusura
bakmayın, millî irade bu işlere Dur! der, biz de Dur!
diyeceğiz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Aydın.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Sayın Başkanım, sataşmadan dolayı
BAŞKAN
Otursun yerine Sayın Aydın, ondan sonra dinleyeceğim.
AHMET AYDIN
(Devamla) Dolayısıyla Ayinesi iştir kişinin lafa
bakılmaz. diyorum. Herkes kendi geçmişine baksın. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) Bu rüşvet ve yolsuzluk batağında çamura
batmışsın, çamur atıyorsun yahu!
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Çamuru siz atıyorsunuz.
OKTAY VURAL
(İzmir) Çamura git bak! Bakanları niye aldınız görevden?
Bu bakanlar niye gitti?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Bakanlar hata yapsa bile bütün AK PARTİyi nasıl
karalıyorsunuz?
OKTAY VURAL
(İzmir) Kim demiş? Sana diyen kim?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
Sayın Başkanım, sayın hatip bizi itham etmiştir. Bu
konuda cevap hakkımı kullanmak istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Çıkın, Hata yaptı. deyin de anlayalım.
Alkışlamayın onları!
BAŞKAN
Sayın Atıcı, Sayın Vural; iyi, tamam, siz kendi
aranızda cevap verin, ben de ara vereyim, Sayın Türkkan da otursun
yerine.
Buyurun Sayın
Türkkan.
2.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkanın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının
sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında
Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Muhterem arkadaşlar, öncelikle, benim hitabım Genel
Kurula aitti. Sayın Ahmet Aydının buradan kendine pay
çıkarmasını manidar buluyorum.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Bütün herkesi suçladınız.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Devamla) Bu ara da her şey manidar. Operasyon zamanlaması manidar.
Ahmet Aydın Beyin manidar bir cevap hakkı vardı. Bir bakan
danışmanı, kiraladığı jetle ailesini umreye
götürür mü arkadaş, bu faturayı da müteahhit öder mi, bana onu anlatın
siz. Bu rüşvetçiler, sadece kabinenin bakanlarını değil,
ihalelerin şartnamelerini hazırlayan müteahhitleri de memnun
etmişler ama ben size bir şey söyleyeyim, bunlar teker teker ortaya
çıkıyor. İstediğiniz kadar gündemi değiştirmeye
çalışın, istediğiniz kadar rüşvet ve
yolsuzluklarınızı ortaya çıkaran savcıları,
operasyon yapan polisleri görevden alın, kaçamayacaksınız.
Şimdilerde gün geçmiyor ki bir rüşvet ve yolsuzluk olayı gazete
manşetlerine yansımasın, artık sık bunları
görüyoruz. Polisler tayin edilirken, daha yoldayken tayin yerine varmadan
ikinci tayin yeri gelmeye başladı, adamlar köşe bucak kaçmaya
başladılar, tayinden kurtulmaya çalışıyorlar, bu
zulmün hesabını vereceksiniz. Adı yolsuzluğa
karışan bakanlar, siyasetçiler başka ülkelerde anında istifa
ediyor, bizde de kendisi hakkında video görüntüsü olduğu söylenen
bakan istifa edip, buraya gelip pişkin pişkin
sırıtıyor. İnsanda biraz utanma olur, arlanma olur.
Öncelikle Türkiye bu rüşveti ve yolsuzluğu
önleyecek sağlam bir yasal çerçeve oluşturmalı, aksi hâlde bu
rüşvetçiler, bu yolsuzluk yapanlar, burada samimi, ihlas içerisinde
memlekete hizmet etmek için gelen bu arkadaşlarımızı da zan
altında bırakacaklardır. Bu mücadeleyi bizimle beraber sizin de
vermeniz gerektiğine inanıyorum. Bana cevap vermek yerine oradaki
yolsuzluk yapanları, rüşvetleri gidin kendiniz ayıklayın
diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
METİN METİNER (Adıyaman) Efe misiniz siz
ya?
BAŞKAN Gündem dışı ikinci söz,
Mekkenin fethinin 1383üncü yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen
Diyarbakır Milletvekili Sayın Cuma İçtene aittir.
Buyurun Sayın İçten. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları (Devam)
2.- Diyarbakır Milletvekili Cuma İçtenin, Mekkenin fethinin
1383üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tarih 570, yer Mekke, devir Cahiliye
Devri, devir insanlığın bittiği bir devir yani kız çocukların
diri diri gömüldüğü, kadınların bir mal gibi
satıldığı, insanların katledildiği, güçlünün
zayıfı ezdiği, insanlık onurunun ayaklar altına
alındığı, ırkçılık
yapıldığı, köleliğin hüküm sürdüğü,
yaşlıların, engellilerin öldürüldüğü ve insanların kendi
elleriyle yapmış olduğu putlara secde edip aç
kaldıklarında ise onları yedikleri bir devir.
Tarih 571, yer Mekke, yani Resulullahın
ışığının tüm âlemi nuruyla
yıkadığı zaman yani insanlık tarihinin
başlangıcından kıyamete kadar görüp göreceği en büyük
insanın, iki cihan serverinin, güllerin efendisinin, gönüllerin
sultanının doğduğu zaman. O Resulullah ki Hazreti Ademin
affedilmesine vesile oldu, Allahın Sen olmasaydın kâinatı
yaratmazdım. dediği Resulullah. Burası Mekke, Hazreti Ademin,
Hazreti İbrahimin, Hazreti İsmailin memleketi,
insanlığın vatanı, yüce Allahın evi, beytullah,
Kâbenin olduğu Mekke yani tüm müminlerin kalbinin kalesi Kâbe. Yani,
küçük yaşta annesinin ölümüne şahitlik edecek, gönül ve muhabbet
erlerinin yanında yetişecek, eminül müminin yani doğru insan,
güvenilir insan olup Hira Mağarasında Cebraille
tanışacak, ikra bismi rabbikellezi halak, Oku, yaratan Allahın
adıyla oku ayetiyle birlikte peygamberliği müjdelenen Hazreti
Muhammedin (SAV) doğduğu yer; ilk ayetten sonra önce eşi ve
sonra bir avuç inananıyla beraber Allahın Resulünün mücadelesinin
başladığı yer. Öyle bir mücadele ki işkencelere
uğradı, hakaretlere maruz kaldı, taşlandı,
mallarına, mülklerine el konuldu ve ne yazık ki Medineden hicret
etmek zorunda bırakıldı. O değil miydi Taifte kendi
halkı tarafından taşlanırken kanlar içerisinde
kaldığında yardıma gelen Cebrailin (AS) yanında
halkına el açıp beddua değil dua eden, Bilmiyorlar. diyen,
Hiçbir koşulda kadınlara, çocuklara ve yaşlılara,
engellilere asla zarar verilmeyecek. diyen?
Tarih 11 Ocak 630, Mekkenin fethi. Bu tarih aynı
zamanda Halid Bin Velidin 639 yılında Diyarbakırı
fethettiği tarihtir. 630 sadece Mekkenin değil, Selahaddin
Eyyubinin 1187 yılında Kudüsü fethettiği tarihtir. 630 sadece
Mekkenin fethi değil, Fatih Sultan Mehmetin 1453 yılında
İstanbulu fethetmesidir. Mekkenin fethi gönüllerin fethidir;
kardeşliğin, sevginin, barışın ve muhabbetin fethidir.
Fetih, Halid bin Velidlerin, Eyüp Sultanların, Selahaddin Eyyubilerin,
Fatih Sultan Mehmetlerin çıktığı yerdir. Fetih, ezan
sesinin Pariste, New Yorkta, Moskovada, Londrada, Pekinde
okunmasıdır. Fetih, Hazreti Yusuf Peygamberimizin kuyudan
çıkması gibi insanlığın karanlıktan
aydınlığa, aka çıkmasıdır. Fetih, Lâ ilâhe
illallah Muhammeden Resulullah, Kelime-i Tevhîdin dünya coğrafyasına
nakşedilmesidir. Fetih, içimizdeki putların Resulullah
tarafından yıkılmasıdır.
Peki, Resulullah fetih hutbesinde özetle ne
demiştir? Bilmelisiniz ki Cahiliye Devrine ait olup iftihar vesilesi
yapıla gelinen her şey, kan, mal davaları, bunların hepsi
bugün şu ayaklarımın altında kalmış, ortadan
kaldırılmış, bütün insanlar Âdemden (AS) Âdem de topraktan
yaratılmıştır.
Allah buyuruyor ki: Ey insanlar, sizi bir erkek ve bir
dişiden yarattık; sonra da birbirinizi tanıyıp
kaynaşasınız ve aranızdaki münasebetleri bilesiniz diye
sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah katında en
şerefliniz ondan en çok korkanınızdır. Muhakkak ki Allah
her şeyi hakkıyla bilir, her şeyden hakkıyla haberdardır.
Bugün sizin için bir kınama yoktur. Allah sizi
affetsin. O, merhamet edenlerin en merhametlisidir. Affedişlerin en
makbulü muktedirken affetmek, iyiliklerin en güzeli ise kötülüklere
karşı yapılandır. Merhametlerin en üstünü kendisine
acımayanlara acımak, şefkat etmek ve merhamette
bulunmaktır.
Mekkenin fethi İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesinin Resulullah (SAV) tarafından kaleme
alındığı gün demektir. 1384 yıl sonra insanlar bu
ışığa hâlâ muhtaçtır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
CUMA İÇTEN (Devamla) - Bu mübarek günde İslam
âlemini tüm insanlık adına kutluyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın İçten.
Gündem dışı üçüncü söz, Mevlit Kandili
hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın İhsan
Özkese aittir.
Buyurun Sayın Özkes. (CHP sıralarından
alkışlar)
3.-
İstanbul Milletvekili İhsan Özkesin, Mevlit Kandiline ilişkin
gündem dışı konuşması
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. 12 Ocak Pazar akşamı Mevlit Kandilidir; bu
münasebetle söz almış bulunuyorum.
Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed bu dünyaya fakir
geldi, fakir gitti. Miras bırakacak servet edinmedi, geriye ne 1 dinar ne
de 1 dirhem bıraktı. Nice ganimetler, haraçlar, cizyeler, zekâtlar
toplandı, hükümdarlar türlü türlü hediyeler gönderdi, hiçbirisini
kendisinde tutmadı, tamamını halka harcadı. Kendisi fakir
yaşadı ama halkını zenginleştirdi.
El değirmeniyle buğday öğütmekten, kuyudan
su çekerek taşımaktan elleri nasırlaşan, hâlsiz düşen
sevgili kızı Hazreti Fatıma devlet hazinesinden istekte bulundu,
Hazreti Muhammed Kızım, yoksulların ve yetimlerin durumu daha
kötü, onların senden daha fazla hakkı var. diyerek bu talebi uygun
bulmadı. Zira, Hazreti Muhammed, yöneticilerin kendi ailesinden önce
halkını düşünmesini istedi. En acımasız ve en kötü
yöneticinin, doymak bilmeyeni olduğunu açıkladı. Devlet
görevlisinin maaşından öte menfaat teminini haksızlık ve
hırsızlık olarak gördü. Devleti yönetenlere verilen hediyelerin
de devlete ait olduğunu belirterek Devlet işinde değil de kendi
işinde çalışsaydı o hediyeler de verilmezdi. buyurdu.
Hazreti Muhammed, Yüce Allahın kul
hakkını asla affetmeyeceğini açıkladı. Ey insanlar,
eğer birinizin sırtına vurmuşsam işte
sırtım, gelsin sırtıma vursun; şayet birinize hakaret
etmiş veya onurunu incitmişsem işte karşılık
verebilmesi için şeref ve haysiyetim; eğer birinin malını
almışsam işte malım, gelsin alsın. Gerçek şu ki
benim yanımda en onurlunuz şayet hakkı varsa hakkını
isteyip alandır. buyurmuştur.
Hırsızlık yapan eşraftan Fatıma
adlı bir kadın lehine aracılık yaparak cezasının
hafifletilmesini isteyenler olmuştu. Bunun üzerine Peygamberimiz Sizden
öncekilerin helak olmalarının sebebi şuydu: İçlerinden
itibarlı, zengin biri hırsızlık yapınca onu serbest
bırakırlar, güçsüz biri bir şey çalınca onu
cezalandırırlardı. Allaha yemin ederim ki kızım Fatıma
da hırsızlık yapsa mutlaka cezalandırırım.
buyurdu.
Huneyn Savaşında ganimet malı bir deveden
aldığı tüy parçasına işaret ederek Ey insanlar, bu
tüy de sizin devlet malınızdan bir tüydür. Ganimet malına
ihanet, ehline karşı kıyamette utanç sebebidir, ateştir.
buyurdu.
Hayber Savaşında şehit denilen birine
Hazreti Muhammed Hayır, ben onu aşırdığı bir
hırkadan dolayı cehennemde gördüm, cennete müminlerden
başkası giremez. buyurdu.
Devlet malından çalan Eşca kabilesinden birinin
cenaze namazını kıldırmadı. Kul hakkı yiyenlerin
abdestine, namazına aldanılmamasını istedi. Konuştuğunda
yalan söyleyen, emanete hıyanet eden, iktidardayken haram yemekten
kaçınmayanların orucu ve namazı sizi aldatmasın. buyurdu.
Yalan söylemeyi, emanete hıyanet etmeyi ve sözünde durmamayı
münafıklık alameti saydı.
Hazreti Muhammed henüz jet umrenin bulunmadığı
bir dönemde, çeşitli zorluklarla muhtemelen hac ve umre yolculuğuna
haram parayla giden bir zatı şöyle anlatır: Uzun bir yolculuk
yaparak, saçı başı dağılmış, toz toprak
içinde kalmış ve elini semaya kaldırıp ey Rabbim, ey
Rabbim diye dua ediyor
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İHSAN ÖZKES (Devamla)
ama yediği
haramdır, giydiği haramdır ve haramla beslenmiştir. Peki,
böyle bir kimsenin duasını Allah nasıl kabul eder?
buyurmuştur. Hazreti Muhammed
BAŞKAN Teşekkür ederim Hocam.
İHSAN ÖZKES (Devamla)
dünya malına tamah
ederek paraya pula tapan servet düşkünleri için Altın ve
gümüşün kulu kölesi olanı Allah kahretsin! buyurmuştur.
Bugün de mübarek Mevlit Kandilinizi tebrik ederim,
saygılar sunarım.
Teşekkür ederim. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
10 arkadaşımıza 60ıncı maddeye
göre söz vereceğim.
Sayın Özkan
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Burdur Milletvekili
Ramazan Kerim Özkanın, dişi hayvanların kasaplık olarak
satışa sunulmaması için Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığının bir
çalışmasının olup olmadığını
öğrenmek istediğine ve penisilin grubu enjektabl ilaçların eczanelerde
bulunmamasıyla ilgili olarak Sağlık
Bakanlığını göreve davet ettiğine ilişkin
açıklaması
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Geçen hafta Burdur hayvan pazarını
dolaştım. Şu anda 2008lerdeki durum kendini gösteriyor.
Bacasız fabrika olan düveler, inekler yem fiyatlarındaki
artışlardan dolayı, bu kur farklılıklarından dolayı
kasaplık olarak satışa sunuluyor. Bu bacasız dişi
hayvanların üretimde kalması, damızlıkların
kesilmemesi için bir an önce süte ve yeme acil destek beklenmektedir.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının
bu konuda bir çalışması var mıdır? Onları
çalışmaya davet ediyorum.
Yine, vatandaşlarımız eczanelerde
penisilin grubu enjektabl ilaçları bulmakta güçlük çekmektedir. Binlerce
hasta çocuk mağdur olmaktadır.
Sebep olarak fiyatlardaki dalgalanma gösterilmektedir. Konu
Sağlık Bakanlığında aciliyet kaydetmektedir.
Sağlık Bakanlığı yetkililerini bu ilaçla ilgili sorunu
çözmesi için göreve davet ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tüzel
2.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin, on sekiz yıl önce öldürülen
gazeteci Metin Göktepeyi saygıyla andığına ve bir yıl
önce öldürülen 3 Kürt kadın siyasetçinin cinayeti de dâhil olmak üzere
bütün siyasi cinayetlerin aydınlatılması gerektiğine
ilişkin açıklaması
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Dün mezarı başında anılan ve on sekiz
yıl önce polislerce dövülerek vahşice katledilen Evrensel gazetesi
muhabiri Metin Göktepeyi ben de saygıyla anıyorum. Sokakları
terörize eden polisler ve onlara emri verenler hâlen
cezalandırılmış değil. Bugün de aynı şeyleri
ne yazık ki yaşıyoruz. Yine, bundan bir yıl önce 3 Kürt
kadın siyasetçi Sakine Cansız, Fidan Doğan, Leyla Şaylemez
Pariste uluslararası bir komplo vesilesiyle katledildi. Birçok siyasi
cinayet gibi bu cinayet de aydınlatılmayı bekliyor. 2013
yılı başında başlayan çözüm ve barış
görüşmelerini sabote etmek amaçlı bu cinayete eğer siyasi
iktidar Bir dahlim yok. diyorsa görev ve sorumluluk
Başbakanlıktadır ve aydınlatmalıdır. Roboskiden
Paris katliamına halkımız bu dosyaları, bu davaları
kapatmayacaktır.
BAŞKAN Sayın Işık
Sayın Halaman
3.- Adana Milletvekili Ali
Halamanın, Türk tarımının içine düştüğü
sıkıntıya ilişkin açıklaması
ALİ HALAMAN (Adana) Sayın Başkanım,
teşekkür ederim.
Tarım Bakanı Meclise gelmiyor. Ben, Tarım
Bakanıyla ilgili, yani Türk tarımının son günlerde içine
düştüğü sıkıntı
Dolayısıyla, iklim
şartları tarıma göre iyi gitmiyor, kuraklık had safhada.
Yine, bizim bölgede narenciye hasadı devam ediyor. Gümrük
kapılarında tırlar bekliyor. Rusya tarafına giden, Ukrayna
tarafına giden gemilerde gümrük sorunu yaşanıyor.
Dolayısıyla, narenciyenin alışverişi iyi gitmiyor.
Sayın Tarım Bakanımız veya Ticaret Bakanımız, bu
işlerle bir miktar uğraşırsa memnun oluruz. Başka
şeylerle uğraşmasınlar, bunlarla biraz
uğraşsınlar.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Atıcı
4.- Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcının, Başbakanı nükleer silah elde
etme sevdasından vazgeçmeye çağırdığına
ilişkin açıklaması
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Başbakanın Japonyada,
ülkemizde yapılması planlanan nükleer santrallerle ilgili olarak
bazı anlaşmalar yaptığı basına yansıdı.
Bununla birlikte çok daha önemli olarak, Başbakanının
Japonyadan ülkemizde uranyum zenginleştirilmesi ve plütonyum aranması
konusunda iş birliği istediği de iddia ediliyor. Bu, çok
tehlikeli bir durumdur. Neden? Çünkü, Başbakanın Türkiyede nükleer
silah elde etmeye çalıştığının bir göstergesidir.
Başbakan böyle bir şey yapabilir mi? Eh, bugüne kadar
yaptıkları ve Başbakanın ruh hâli düşünüldüğünde,
evet, yapabilir. Başbakanı nükleer silah elde etme sevdasından
acilen vazgeçmeye çağırıyorum. Dünyada ve ülkemizde
barışın silahlarla sağlanamayacağını da
öğrenmiş olmasını temenni ediyorum.
Saygılar sunarım.
BAŞKAN - Sayın Ağbaba
5.- Malatya Milletvekili Veli
Ağbabanın, Malatyada bulunan TİGEM Sultansuyu Tarım
İşletmesinin özelleştirilmesine ilişkin
açıklaması
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
TİGEM Sultansuyu Tarım İşletmesi
Malatyanın tarım ve hayvancılığı için önemli
işler yapmaktadır. Yaz aylarında işletmedeki büyükbaş
hayvanlar Eskişehire gönderilmek, işletme küçültülmek ve
nihayetinde, özelleştirilerek satılmak istendi. Konuyu gündeme
getirmemiz ve mücadelemiz sonucunda bu engellendi.
Geçtiğimiz günlerde, Malatyada
hayvancılık organize sanayi bölgesi kurulmasıyla ilgili bir
toplantı gerçekleştirilmiş, AKPli vekillerin de
katıldığı toplantıda ne ilginçtir ki, yine, Sultansuyu
Tarım İşletmesinin arazileri gündeme gelmiştir. Organize
sanayi bölgesinin yapılacağı yerlerden biri de Sultansuyu
Tarım İşletmesinin bir bölümü olarak açıklandı. Yer
konusunda değerlendirmeler devam edecek gibi.
Malatyada yıllardır
hayvancılığı el birliğiyle yok ettiler, meraları
peşkeş çektiler; girdi fiyatları artıyor, samanın
yanına yaklaşılmıyor. Her türlü olumsuzluk varken, bir de
hepimizin ortak malı olan Sultansuyu Tarım İşletmesine göz
diktiler, orası da bir yandaşa peşkeş çekilmeye
çalışılıyor. Malatyaya gölge etmeyin, başka bir
şey istemiyoruz diyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN -
Sayın Yılmaz
6.- Adana Milletvekili Seyfettin
Yılmazın, Başbakanı, seçimden önce Adanada verdiği
sözleri yerine getirmeye davet ettiğine ilişkin açıklaması
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Başbakan 2011 Haziran seçimlerinden önce
Adana İstasyon Meydanında Adanayla ilgili yaklaşık 11, 12
tane söz vermişti ve şu ifadeleri kullanmasına Biz, bizden
öncekilere benzemeyiz, biz ne dersek onu yaparız, verdiğimiz sözlerde
de dururuz. demesine rağmen, altı ay, yedi ay gibi bir süre
içerisinde bitirilecek bu projeler ve çalışmaların bir
çoğundan netice alınamadığı görülüyor.
Başbakanı süratle, İstasyon Meydanında seçimden önce Adana
halkına verdiği sözleri yapmaya davet ediyorum. Sayın
Başbakan bunu yapmadığı gibi, bizim Adanamıza
Yedirtmem. dediği bir valiyi hediye olarak gönderdi.
Şimdi, burada resmini görüyorsunuz, bütün millî
bayramlarda
Ulusal basına yansıyan problemlerin
yaşandığı bir süreçte, 5 Ocakta, Adananın
kurtuluş günü ve Adana Valisi sağında solunda -benim sayabildiğim-
61 tane korumayla geziyor
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN -
Sayın Sarıbaş
7.- Çanakkale Milletvekili
Ali Sarıbaşın, TCDDye bağlı İzmir Liman
İşletmelerinde yolsuzluk yapıldığı
iddiasıyla gerçekleştirilen operasyona ilişkin
açıklaması
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
TCDDye bağlı İzmir Liman
İşletmelerinde yolsuzluk yapıldığı
iddiasıyla yapılan operasyonda, şüpheli olarak eski
Ulaştırma ve Şehircilik Bakanının
bacanağının da adı geçmiştir. Eski Ulaştırma
ve Şehircilik Bakanı bu operasyondan sonra yaptığı
açıklamada, operasyonun seçimlerden önce yapılmasını
eleştirmiş ve manidar bulmuştu. Buna göre;
1) Operasyonun seçimden önce yapılmasının
yolsuzlukları gün yüzüne çıkararak halkın gerçekleri
öğreneceğinden korkan AKPnin oy kaybedeceği için mi
zamanlamasını manidar bulmuştur?
2) Operasyon seçimlerden sonra mı
yapılmalıydı?
3) Eski Bakanın bacanağının da
şüpheli olarak arandığı ve operasyondan önce haber
aldığı için yurt dışına kaçtığı iddiaları
doğru mudur? Doğru ise eski Bakanın bacanağına bu
bilgiyi kim vermiştir?
4) Ayrıca, operasyonların sabahın saat
altısında yapılmasını eleştiren AKP
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Korkmaz
8.- Isparta Milletvekili S.
Nevzat Korkmazın, İstanbul Milletvekili Engin Alanın, KCK ve
PKKlıların tahliyesine vesile olacak bir pazarlığın
konusu olmayacağını ifade ettiğine ilişkin
açıklaması
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın Başkan, biz
sabah saatlerinde Sincan Cezaevini, Engin Alan Paşayı ziyarete
gittik birkaç milletvekili arkadaşımızla. Her zamanki gibi,
dağ gibi duruyor özellikle namertleri sevindirmemek için. Sevenlerine ve
aziz milletine hayırlı bir gelecek ve mutluluk dileklerini iletmemizi
istedi. Vatanım için dedelerim şehit olmuş, benim bu
ödediğim bedelin hiçbir önemi yok. dedi ve ekledi Gözüm asla, beni
hürriyete götürecek kapıda değil. Hele hele, bölücü KCK ve
PKKlıların tahliyesine vesile olacak bir pazarlığın
asla konusu olmayacağını ve Milliyetçi Hareket Partisinin ülke
bütünlüğü ve millî birlik açısından tavizsiz duruşu için
teşekkürlerini ifade etmemizi istedi.
Her şerde bir hayır var. diyor Paşa,
Askerliğim boyunca eşimi, çocuklarımı göremedim,
tutsaklığım dolayısıyla şimdi onları daha
sık görüyorum. Gerçi, iki buçuk yıllık esarette annemi kaybetmemle
dördüncü can kaybımı yaşadım; biz kadere iman edenlerdeniz,
Allah milletimize uzun ömürler versin. diyor.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Toptaş
9.- Afyonkarahisar
Milletvekili Ahmet Toptaşın, on sekiz yıl önce öldürülen gazeteci
Metin Göktepeyi rahmetle andığına ve Adalet ve Kalkınma
Partisine mensup bazı milletvekillerinin ve bakanların yolsuzlukla
ilgili ifadelerine ilişkin açıklaması
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, sözlerime başlarken, bundan on sekiz yıl önce
tıpkı Ali İsmail Korkmaz gibi öldürülen sevgili Metin Göktepeyi
rahmetle anıyorum.
Sayın Başkan, biraz önce AKP grup başkan
vekili arkadaşımız çıktı, bir
arkadaşımıza cevap vermek üzere, dün televizyonlarda Sayın
Hüseyin Çeliki izledik, daha önce bakanları, Başbakanı izledik,
Nerede yolsuzluk varsa, rüşvet varsa üzerine gideriz. diyorlar ama
Üzerine gideriz. dedikleri yolsuzluğun, rüşvetin
Nerede varsa
diyorlar, sanki yokmuş gibi. Bir bakanın çocuğunun evinde 7 tane
para kasası yakalanmamış, bir bakanın bacanağı
Ankarada bir AVMde bir ihaleden bir gün önce sanki para
alışverişi yaparken yakalanmamış, bir Halk
Bankası Genel Müdürünün evinde 4,5 milyon dolar para sanki
yakalanmamış gibi, Nerede varsa
diye söylüyor. Var, nerede var?
Bakanın çocuğunun evinde var. Var. Nerede var? AVMnin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Yüksel
Yok.
Şimdi, Sayın Baluken...
10.- Bingöl Milletvekili
İdris Balukenin, 9/1/2013 tarihinde Pariste 3 Kürt kadın
siyasetçinin katledilmesini kınadıklarına ve 10 Ocak Dünya
Çalışan Gazeteciler Gününe ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, geçen yıl 9 Ocakta, Parisin
orta yerinde, Avrupanın göbeğinde 3 Kürt kadını, 3 öncü
devrimci vahşi bir saldırıyla katledilmişlerdi. Sakine
Cansız, Leyla Söylemez ve Fidan Doğan şahsında,
aslında Kürt halkının ve Kürt kadınının özgürlük
iradesi katledilmek istenmiştir. Bu katliamı lanetliyoruz,
kınıyoruz. Bu katliamı yapan güçleri iyi biliyoruz, iyi
tanıyoruz. Bu katliamı örtmeye çalışan, bir
yıldır örtmeye çalışan Türkiye ve Fransa devleti ve AKP
Hükûmeti bu katliamdan birinci derecede sorumludur. Aradan bir yıl
geçmesine rağmen, yakalanan Ömer Güney adlı zanlının arkasındaki
güçleri açığa çıkarmayan, Ankaradaki ilişkilerini ortaya
koymayan, mensup olduğu iddia edilen istihbarat kurumuyla ilgili bir
soruşturma yürütmeyen hükûmetin sorumluluğunu tekrar
paylaşıyoruz. Halkımıza dayatılan Roboski ve Paris
katliamları başta olmak üzere, bütün bu katliamları
mücadelemizle açığa çıkartacağımızı ve
sorumlulardan hesap soracağımızı ifade ediyoruz.
Ayrıca, yarın Dünya Gazeteciler Günü. Musa
Anterden Metin Göktepeye kadar gerçekleri yazma işini
yaptıkları için katledilen bütün basın şehitlerini
saygıyla, rahmetle anıyoruz. Bütün gazetecilerin Çalışan
Gazeteciler Gününü kutluyoruz. Türkiye'de en fazla gazetecinin cezaevinde
bulunma ayıbının da bir an önce kaldırılması gerektiğini
ifade ediyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Aydın
11.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının, yolsuzluk iddialarının üzerine
mutlaka gidileceğine ve 10 Ocak Dünya Çalışan Gazeteciler
Gününe ilişkin açıklaması
AHMET AYDIN (Adıyaman) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Öncelikle bir hususu bir kez daha ifade etmek istiyorum
aracılığınızla. Bir defa, yolsuzluk
iddiasının üzerine mutlak surette gidileceğini defalarca ifade
ettik. Yalnız, bunu ifade ederken de hepimizin çok daha dikkatli bir dil
kullanması lazım. İnsanların haysiyeti, onuru, şerefi
saygındır herkesinki ve o şerefe, o haysiyete, o onura
aykırı olarak hiçbirimizin kişisel hakları ihlal etmemesi
lazım. Masumiyet karinesini, soruşturmanın gizliliği
esasını bir tarafa bırakarak herkesi peşinen hükümlü saymak
doğru bir şey değildir. Hepimizin çok dikkatli bir dil
kullanması lazım. Suçu sabit oluncaya kadar da herkes suçsuzdur ama
varsa da herkesin üzerine gidilecektir. Kaldı ki suç işleyen olsa
bile bir grubun içerisinde birkaç kişi, bütün bir grubu bu şekilde suçlu
ilan etmek de çok yakışıksızdır diye düşünüyorum.
Yine aynı şekilde, yarın 10 Ocak Dünya
Çalışan Gazeteciler Günü. Türkiyenin demokratik, şeffaf ve hür
bir ülke olarak ilerlemesinde vazgeçilmez unsurlardan biri de özgür ve
tarafsız basındır. Geçmişten günümüze önemli bir
gelişme gösteren, yazılı ve görsel boyutun yanı sıra
sanal ortamda da etkinliğini her geçen gün artıran Türk
basını, demokrasimizin güçlenmesine ve açık toplum hedefine
ulaşmasına değerli katkılar sağlamaktadır.
Basınımızın gösterdiği gelişmede şüphesiz en
büyük pay, görevini fedakârca yapan basın çalışanlarına
aittir, gazetecilere aittir.
Basın çalışanlarının hak
ettikleri hayat standardına, ekonomik ve sosyal imkânlara
kavuşmaları temennisiyle çalışan Gazeteciler Gününü tebrik
ediyor, görevlerini yaparken hayatlarını kaybeden basın
çalışanlarını rahmetle anıyor, tüm basın
çalışanlarına selam ve sevgilerimizi iletiyoruz.
Teşekkür ediyorum.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) Sayın
Başkan
BAŞKAN Öyle bir şey yok.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) Ben kimseyi suçlamadım
ki Sayın Başkan.
BAŞKAN - Öyle bir usul yok. O, 60ıncı
maddeye göre söz aldı.
Allah aşkına yapmayın!
Buyurun Sayın Halaçoğlu.
12.- Kayseri Milletvekili
Yusuf Halaçoğlunun, 10 Ocak Dünya Çalışan Gazeteciler Gününe
ilişkin açıklaması
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Yarın 10 Ocak Çalışan Gazeteciler
Günüdür. Tüm çalışan gazetecilerimizi kutluyorum. Pek çok
sorunları olduğunu kendileri bildiriyorlar. MHP olarak gazetecilerin
sorunlarını çözme konusunda gerekli girişimde bulunacağız.
Ancak, demokrasinin temel unsurlarından olan haber ağının
bu emekçilerine tüm partilerin destek olmalarını bekliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Komisyondan istifa önergesi vardır, okutuyorum:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Batman Milletvekili Ayla
Akat Atanın, Anayasa Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine
ilişkin önergesi (4/139)
07/01/2014
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Anayasa Komisyonu üyeliğimden istifa etmek
istiyorum. Bu hususta gereğinin yapılmasını
saygılarımla arz ederim.
Ayla
Akat Ata
Batman
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Malatya Milletvekili Veli
Ağbaba ve 19 milletvekilinin, 8inci Cumhurbaşkanı Turgut Özal'a
gerçekleştirilen suikastın ve ölümüyle ilgili iddiaların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/812)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Turgut Özal,13 Ekim 1927 tarihinde Malatya'da
doğmuştur. Türkiye'nin siyasi, sosyal ve ekonomik hayatında
çeşitli değişimler gerçekleştiren 8inci Cumhurbaşkanı Turgut Özal, 1993
yılı Nisan ayı başında, 5 ülkeyi kapsayan, on iki
günlük Türk Dünyası gezisine çıkmış, gezinin hemen
ardından 17 Nisan 1993 tarihinde vefat etmiştir. Özal'ın ölümü
yakın tarihin karanlık olaylarından biri olarak
güncelliğini korumaktadır. Özal'ın bir suikasta kurban gittiği,
zehirlenerek öldürüldüğü iddiaları günümüze kadar devam etmektedir.
8inci Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın
yakın çevresi, Özal'ın, vefat ettiği günün öncesinde
katıldığı bir sergi açılışında limonata
içtiğini, limonata içerisine zehir konulduğunu iddia etmektedir. 17
Nisan 1993 sabahı, Turgut Özal'ın sağlık durumunun iyi
olduğunu ancak yürürken bir anda yere düştüğünü ve
ağzından kan geldiğini belirten yakınları, ölüm
sebebinin kalp krizi değil zehirlenmeden kaynaklı olduğunu
belirtmektedirler. Yakınları, Özal'ın
kaldırıldığı Hacettepe Hastanesinden kendilerini
arayan bir laborantın, Cumhurbaşkanının kanında
birtakım şeylere rastlanıldığını, isterlerse
kan örneklerini kendilerine verebileceklerini belirtiğini ancak hastaneye
gittiklerinde, tüplerin kırıldığı ve alınan
kanın döküldüğünün söylendiğini açıklamaktadırlar.
Özal ailesi tarafından, Özal'ın son dönemlerde
"Büyük Türk Birliği" için girişimlerde bulunduğu, on
iki günlük Türkmenistan gezisinin ardından Çin gezisine çıkarak bu
hayalini tüm dünyaya duyurmaya hazırlandığı, Özal'ın
girişimlerinin bazı çevreleri rahatsız ettiği, bu nedenle
zehirlenerek bir suikast sonucu öldürüldüğü belirtilmektedir.
Özal'ın 2000 yılında yakınlarına
verilmek üzere yazdığı 5 mektubun 5inin kaybolması da
eleştirilere sebep olmaktadır. Özal ailesi tarafından,
mektupların kaybolma sebebi Özal'ın ölümü ile
ilişkilendirilmektedir. Özal'ın, başına gelebilecekleri
mektuba yazdığı ifade edilmektedir.
8inci Cumhurbaşkanı Özal'ın
vefatının ardından bu kadar ciddi iddialar olmasına
rağmen, bugüne kadar otopsi yapılmamış olması, ailesi
ve yakın çevresinin ölümü şüpheli bulduklarına dair söylemlerine
rağmen tam anlamıyla soruşturma yapılmaması
şüphelerin devamlılığını sağlamaktadır.
Öte yandan, 18 Haziran 1988 günü, Ankara Atatürk
Kapalı Spor Salonunda yapılan ANAP kongresinde Turgut Özal'a
gerçekleştirilen suikastın sebep ve sonuçları konusunda da
kamuoyunda eleştiriler yer almaktadır. Kendisini ülkücü olarak
tanıtan Kartal Demirağ tarafından, kürsüde konuşan
Başbakan Turgut Özal'a 2 el ateş edilmiş, Özal
parmağından yaralanmıştır. Suikastı
gerçekleştiren Kartal Demirağ ise omuzundan vurularak
yakalanmıştır. Demirağ'ın salonda yalnız
olmadığı, görgü tanıklarının ikinci bir
kişinin daha bulunduğu yıllardır ifade edilmektedir.
Kartal Demirağ'ın ideolojik fikirlerinden
hareketle, illegal örgütlerin kendisinden yararlanması ihtimalini
değerlendiren savcılar, örgüt bağlantısı tespit
edememiştir. Suikastın üzerinden yıllar geçmesine rağmen
Özal'ın yakın çevresi Demirağ'ın arkasında gizli
güçlerin olduğunu dile getirmeye devam etmektedir. Özal'ın
Demirağla cezaevindeyken gizlice görüşerek kendisini kimlerin
öldürtmek istediğini öğrendiği ancak bu gerçekleri
açıklamadan vefat ettiği iddia edilmektedir.
Suikastı gerçekleştiren Demirağ, 27 Ocak
1989'da yirmi yıl hapis cezasına çarptırılmış,
sonradan Cumhurbaşkanı seçilen Özal tarafından affedilerek 16
Nisan 1992'de şartlı tahliye yasasından yararlanarak
salıverilmiştir. Özal'ın kendisini öldürmek isteyen
suikastçısını neden affettiği de
anlaşılmış değildir. Suikastın üzerindeki
sır perdesi hâlâ aralanmamıştır.
Turgut Özal'ın ölümünü aydınlatmak için otopsi
yapılmalı, zehirlenmenin en önemli bulgusu olan saç örnekleri
incelenmeli ve zehirlendiğine dair iddialar açığa
kavuşturulmalıdır. Turgut Özal'a gerçekleştirilen
suikastın dosyası da tekrar açılmalı, konu tüm
ayrıntıları ile ele alınıp ciddi bir sorgulama ile
kamuoyuna, Demirağ'a yardım edenler varsa
açıklanmalıdır. Özal'a Kartal Demirağ tarafından
düzenlenen suikastın ölümüyle bir bağlantısının olup
olmadığının da mutlaka incelenmesi gerekmektedir.
Yukarıda açıklanan sebeplerle, Malatya'nın
yetiştirdiği önemli siyaset adamlarından 8inci
Cumhurbaşkanı Turgut Özal'a gerçekleştirilen suikastın tüm
ayrıntıları ile ele alınarak suikastın örgüt
bağlantısının olup olmadığının
açığa çıkarılması, öte yandan ölümü ile ilgili
iddiaların tüm yönleri ile değerlendirilmesi, ölümündeki ihmallerin
ve sorumluların tespit edilmesi amacıyla Anayasa'nın 98'nci
maddesi, İç Tüzükün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Veli Ağbaba (Malatya)
2) Turgut Dibek (Kırklareli)
3) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
4) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
5) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
6) İzzet Çetin (Ankara)
7) Bülent Tezcan (Aydın)
8) Mehmet Şeker (Gaziantep)
9) Aylin Nazlıaka (Ankara)
10) Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
11) Arif Bulut (Antalya)
12) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
13) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
14) Namık Havutça (Balıkesir)
15) Muharrem Işık (Erzincan)
16) Rahmi Aşkın Türeli (İzmir)
17) Sena Kaleli (Bursa)
18) Celal Dinçer (İstanbul)
19) İhsan Özkes (İstanbul)
20) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
2.- Tekirdağ
Milletvekili Candan Yüceer ve 19 milletvekilinin, Trakyalı süt
üreticilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/813)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Toplumun dengeli ve sağlıklı
beslenebilmesi için hayvansal besinler içerisinde süt oldukça önemli bir yere
sahiptir. Fakat süt ve süt ürünlerinin tüketimine
bakıldığında ve ülke nüfusu ile
karşılaştırıldığında oldukça düşük
düzeyde olduğu görülmektedir. Trakya, süt hayvancılığı
açısından Türkiye'nin en gelişmiş yörelerinden birisidir.
Bölgenin sahip olduğu süt ineklerinin tamamına yakını
kültür veya kültür-melez şeklindedir. Bölgede yetiştirilen
kültür-melez ırkın oranı yüzde 98,28 dolayındadır ve
geriye kalan yüzde 1,72'lik bir oran ise yerli ırklardan
oluşmaktadır. Bölgenin inek başına süt verimi Türkiye
ortalamasının oldukça üzerindedir.
Trakya, Türkiye'nin süt ihtiyacının büyük bir
kısmını karşılıyor olmasına rağmen süt
üreticileri birçok sorunla karşı karşıya
kalmaktadırlar. Üreticilerin yaşadığı en büyük sorun
süt fiyatlarının düşüklüğü ve yem fiyatlarının
yüksekliğidir. Üreticiye ödenen süt fiyatlarının düşük
olması üreticinin neredeyse maliyetin de altında satış
yapmasına neden olmakta bu da bölgedeki süt
hayvancılığı yapan işletmelerin
sayısının azalmasına neden olmaktadır. Bu nedenle
bölgede yem bitkileri üretiminin teşvik edilmesi gerekmektedir. Bu
teşvik, süt üreticilerinin maliyetlerini önemli ölçüde düşürecektir.
Bölge üreticilerinin diğer bir sorunu ise sahip
olduğu hayvan varlığı potansiyel olarak yüksek verimli
ırklardan oluşmasına rağmen yeterli bakım ve besleme
koşullarının olmamasıdır. Bununla birlikte, süt
işleme tesislerinin genellikle küçük olması nedeniyle modern üretim
yöntemlerinden yeterince yararlanılamamaktadır. Bu nedenle düşük
kapasite ve ilkel koşullarda çalışan işletmelerin
büyütülmesi ve ileri teknolojilerle çalışır hâle getirilmesi
gerekmektedir. Süt üretimi
amacı ile kurulan büyük ölçekli hayvancılık işletmeleri ise
oldukça sınırlıdır. Bölge, süt üretimi açısından
önemli bir potansiyele sahip olmasına rağmen üretilen sütün önemli
bir bölümü İstanbul'da bulunan fabrikalara taşınarak buradaki
işletmelerde değerlendirilmektedir. Veteriner ücretlerinin
yüksekliği, hayvan barınaklarının yetersiz olması ve
pazarlama sorunu da üreticinin önemli sorunları arasındadır.
Gerekçede belirtmiş olduğumuz
nedenler başta olmak üzere, süt üreticilerinin karşı
karşıya kaldığı sorunlara kalıcı çözümlerin
üretilmesi, üretim koşullarının iyileştirilerek
onların pazarda daha iyi yer alabilmelerini sağlayacak
politikaların tespit edilmesi amacıyla Anayasanın 98 ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104 ve 105inci maddeleri
uyarınca Meclis araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1) Candan Yüceer (Tekirdağ)
2) İzzet Çetin (Ankara)
3) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
4) Mehmet Şeker (Gaziantep)
5) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
6) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
7) İhsan Özkes (İstanbul)
8) Bülent Tezcan (Aydın)
9) Mahmut Tanal (İstanbul)
10) Aylin Nazlıaka (Ankara)
11) Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
12) Hurşit Güneş (Kocaeli)
13) Arif Bulut (Antalya)
14) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
15) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
16) Namık Havutça (Balıkesir)
17) Veli Ağbaba (Malatya)
18) Muharrem Işık (Erzincan)
19) Metin Lütfi Baydar (Aydın)
20) Rahmi Aşkın Türeli (İzmir)
3.- Diyarbakır
Milletvekili Nursel Aydoğan ve 22 milletvekilinin, Çernobil felaketinin
sonuçlarının ve Hükûmetin nükleer enerji politikalarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/814)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
26 Nisan 1986 tarihinde
gerçekleşen Çernobil felaketinin insan ve doğa üzerinde
yarattığı tahribat iddialarının
araştırılması amacıyla Anayasanın 98 ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü'nün 104 ve 105'inci maddeleri
uyarınca Meclis araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz. 26/04/2012
1) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat Ata (Batman)
8) İdris Baluken (Bingöl)
9) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine Ayna (Diyarbakır)
11) Altan Tan (Diyarbakır)
12) Adil Zozani (Hakkâri)
13) Esat Canan (Hakkâri)
14) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
15) Sebahat Tuncel (İstanbul)
16) Mülkiye Birtane (Kars)
17) Erol Dora (Mardin)
18) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
19) Demir Çelik (Muş)
20) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi Gür (Van)
22) Özdal Üçer (Van)
23) Leyla Zana (Diyarbakır)
Gerekçe:
26 Nisan 1986 yılında gerçekleşen Çernobil
Nükleer Santrali'ndeki patlamadan günümüze yirmi altı yıl geçmiş
bulunmaktadır. Yakın geçmişimizin en büyük felaketlerinden biri
olan Çernobil'de açığa çıkan radyoaktif serpintinin
Hiroşima'ya atılan bombadan 350 kat fazla olduğu iddia
edilmektedir. Kazadan sonra Çernobil'in çevresinde çalışan binlerce
insanın kan kusarak, etleri lime lime dökülerek ve acı içinde
kıvranarak can verdiği belirtilmektedir. Bölgede sağ kalan
insanların radyasyon nedeniyle ya sakat kaldığı ya da kanser
gibi birçok hastalığın pençesinde yaşamaya
çalıştığı belirtilmektedir. Binlerce insanın,
yüzlerce yıl dönülemeyecek olan bölgeden zorunlu olarak göç ettiği
dile getirilmektedir.
Birçok ülkede nükleer santrallerin kapatılması
süreci yaşanırken Hükûmet tarafından 5 adet nükleer santral
yapılacağı açıklanmış bulunmaktadır.
Hükûmetin Akkuyu'da nükleer santral için Ruslarla anlaşmalar
yaptığı, hatta ikinci nükleer santralin de Sinop'ta Çinliler
tarafından kurulabileceği açıklanmıştır. Akkuyu'ya
yapılacak nükleer santral için çalışmaların
hızlandırılmasını ve engellerin
kaldırılmasını isteyen Sayın Başbakan, nükleer
santrale karşı duran halkı bertaraf edilmesi gereken bir engel
olarak görmekte olduğu yaptığı açıklamalardan
anlaşılmaktadır.
Hükûmet Enerji çeşitliliği yaratıp
enerjide dışa bağımlılıktan
kurtulacağız. diyerek nükleer santral kurmaya
çalışmaktadır. Ancak Çernobil felaketinden sonra Bölgede
radyasyon yok. deyip çaylarını içen geçmiş hükûmet yetkilileri,
özellikle Karadeniz Bölgesinde yaşayan halkın bu felaketin
sonuçlarını hangi boyutta yaşadığına dair ciddi
bir araştırmaya girişmedikleri, bu nedenle de insanların
kanser ve benzeri hastalıklarla neden yüz yüze kaldıklarını
ve öldüklerini görmedikleri ortada bulunmaktadır.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
C) Duyurular
1.- Başkanlıkça,
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ile Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonunda siyasi parti grubu mensubu olmayan
milletvekillerine düşen birer üyelik için aday olmak isteyen siyasi parti
grubu mensubu olmayan milletvekillerinin yazılı olarak müracaat
etmelerine ilişkin duyuru
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, İnsan Haklarını İnceleme ile
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonlarında siyasi
parti grubu mensubu olmayan milletvekillerine de 1 üyelik düşmektedir. Bu
komisyona aday olmak isteyen siyasi parti grubu mensubu olmayan
milletvekillerinin 10 Ocak 2014 Cuma günü saat 18.00e kadar Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına yazılı olarak
müracaat etmelerini rica ediyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- BDP Grubunun, BDP Grup
Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından derin
devlet yapılanmalarının Kürtlerin yoğunluklu
yaşadığı coğrafyadaki güncel
uzantılarının deşifre edilmesi, açığa
çıkarılması amacıyla 3/1/2013 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 9 Ocak 2014 Perşembe
günkü birleşiminde okunarak
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 09/01/2014 Perşembe günü
(bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin, İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
İdris
Baluken
Bingöl
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
03 Ocak 2013 tarihinde, Bingöl Milletvekili Grup
Başkan Vekili İdris Baluken tarafından verilen (2259 sıra
no.lu), "Derin devlet yapılanmalarının Kürtlerin
yoğunluklu yaşadığı coğrafyadaki güncel
uzantılarının deşifre edilmesi, açığa
çıkarılması" amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
09/01/2014 Perşembe günlü birleşiminde sunuşlarda okunması
ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
önerisinin lehinde ilk söz, Iğdır Milletvekili Sayın Pervin
Buldana aittir.
Buyurun Sayın Buldan. (BDP sıralarından
alkışlar)
PERVİN BULDAN (Iğdır) Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben
de konuşmama başlamadan önce, on sekiz yıl önce polisler
tarafından katledilen Metin Göktepeyi anarak başlamak istiyorum.
Kendisini saygıyla minnetle anıyoruz, ailesine ve
yakınlarına bir kez daha başsağlığı
diliyoruz.
Değerli arkadaşlar, Türkiyede derin devlet
tartışmaları aslında on yıllardır süregelen
tartışma konusu konumundadır. Özellikle Kürt sorununun
çözümsüzlüğünden kaynaklı gelişen çatışmalı
süreçte derin devletin Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları
bölgede faaliyet gösterdiği, bu faaliyetlerin de insanlık
dışı uygulamalara imza attığı da bilinen bir
gerçektir. 1990lara atıfla tartışılan derin devlet
yapılanması pratiğinin bölge insanına dayattığı
olaylar, kaba hatlarıyla toplu mezarlar, faili meçhuller, yerinden
edilmeler ve resmî ideolojinin yok saydığı Kürt kimliğinin
sahiplenilmesinin ölüm sebebi sayılmasıydı.
Türkiye demokrasisi açısından derin devlet ile
yüzleşildiği iddia edilmesine rağmen, bu durum Kürtler
açısından iddia bile edilemez. Şöyle ki: O dönem var olan derin
devlet uygulamaları günümüzde bölgede ne yazık ki
uygulanmaktadır. Bölgede var olan toplu mezarlar açığa
çıkarılmamış ve bu konuda ciddi bir adım
atılmamıştır. Faili meçhuller eskiden devlet görevlilerinin
kontra örgütlenmeleri tarafından gerçekleştirilirken, bugün
kontralara ihtiyaç duyulmadan kamu görevlileri tarafından insanlar sokak
ortasında vurulmakta öldürülen- kamu görevlileriyle ilgili ciddi bir
yasal işlem gerçekleşmemektedir.
Yine, siyasi bir sorunun güvenlik konseptine devredilmesi
sonucu köyler hızla boşaltılmaktadır.
Kürtler için devlet-derin devlet ikileminde
değişen herhangi bir şey de yoktur değerli arkadaşlar.
Adına ister derin devlet ister paralel devlet diyelim, adını
ne koyarsak koyalım, şu gerçeği unutmamak gerektiğini ifade
etmek istiyorum değerli arkadaşlar: Türkiyede barış ve
çözüm sürecini engellemek isteyen bir güç vardır. Bu kanıya
şöyle varabiliriz: Bugün 9 Ocak 2014, bir yıl önce 9 Ocak 2013
tarihinde Fransanın başkenti Pariste 3 Kürt kadın, 3 Kürt
devrimci, 3 Kürt yoldaşımız büyük bir komplo sonucu
katledildiler; tam da 3 Ocak 2013 tarihinde Sayın Öcalanla
başlatılan sürece denk gelecek şekilde. Yani, 3 Ocak 2013
tarihinde siyasi heyetlerin adaya giderek Sayın Öcalanla barış
ve müzakere sürecini başlattığı süreçten bir hafta sonra, 9
Ocak tarihinde, bu 3 kadın arkadaşımız Pariste
katledildiler.
Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemezin
uluslararası siyasi bir komplo ile katledilmesinin üzerinden tam bir
yıl geçti. Tabii ki bir yıl boyunca katliamın
arkasındaki güçler açığa çıkarılmadı, suçlular ne
yazık ki yargılanmadılar. Bu katliam çok boyutlu, çok aktörlü
bir katliam olmasına rağmen, sadece tetikçi olarak nitelendirilen
şahsın tutuklanması gerçek failleri saklama çabasıdır
değerli arkadaşlar. Katliamın birinci muhatabı olan Türkiye
ve Fransanın bu konuda sergilediği özel suskunluk, katliamın
ortağı olduklarını bir kez daha teyit etmiştir.
Başta
Türkiye ve Fransa olmak üzere Avrupanın da içinde yer
aldığı bu uluslararası siyasi suikast çok boyutlu ve çok
planlı bir suikasttır. Katliamın gerçekleştirildiği
tarih ve 3 Kürt kadın devrimcinin seçilmiş olması çok bilinçli
bir tercihtir. Çünkü, bu katliamların, demokratikleşmenin, çözüm
sürecinin gündeme geldiği, bu yönlü adımların atılmaya
başlandığı bir zamanda gerçekleşmiş olması,
katliamın ardındaki karanlık güçlerin bu sürece baştan
itibaren karşı olduğunun ve katliamlarla demokratikleşmenin
ve demokratik çözümün engellenmek istendiğinin de göstergesidir. Bu
katliamın aydınlatılması, aynı zamanda Kürtlere
karşı yıllardır sürdürülen kirli savaşın
faillerinin açığa çıkartılması demektir. Çünkü
yıllardır Kürtlere yönelik kirli bir savaş yürüten zihniyet ile
çözüm sürecini bitirmek için bu katliamı gerçekleştiren zihniyet
aynıdır.
Yine,
3 Kürt kadın siyasetçinin seçilmiş olması da çok bilinçli ve çok
amaçlıdır. Devrimci 3 Kürt kadın hem Kürt özgürlük mücadelesinin
hem de kadın kurtuluş mücadelesinin önemli aktörleriydi; Leyla, Fidan
ve Sakine. Sakine Cansız, Kürt özgürlük tarihinin ve hareketinin
belleği ve kadın özgürlük mücadelesinin simgesiydi değerli
arkadaşlar.(BDP sıralarından alkışlar) Yine, Fidan
Doğan, Kürt özgürlük mücadelesinin önemli bir diplomatıydı;
Leyla Şaylemez ise genç kadının temsilcisi, genç
kadının enerjisini temsil ediyordu.
Kürt özgürlük hareketi, yıllardır üzerinde
gerçekleştirilen komploları boşa çıkardığı
gibi bu komployu da boşa çıkarmıştır. 9 Ocak 2013
tarihi Kürt özgürlük mücadelesi için bir yılgınlık yaratmak
yerine direniş için bir milat niteliği kazanmıştır.
Kürt halkı ve Kürt kadın hareketi olarak, katledilen
yoldaşlarımıza mücadelelerini yükseltme sözü verdik ve bu
sözümüzün arkasında durduk, katliamcı güçlerin Kürtlere vermek
istediği mesajı yerle bir ettik.
Değerli arkadaşlar, katliamın 1inci
yıl dönümünde kadın özgürlük hareketi olarak bu alçakça katliamı
bir kez daha nefretle kınıyoruz. Her gün bu komployu, bu
katliamı lanetleyerek, faillerinden hesap sorarak bu mücadelemize devam
edeceğimizin altını bir kez daha çizmek istiyoruz.
Katliamın faillerini ortaya çıkarmak için bütün gücümüzle
direneceğimizin de sözünü buradan bir kez daha vermek istiyoruz. Bu
katliamın faillerinin ortaya çıkması demek, aynı zamanda,
Kürtlere karşı yıllardır sürdürülen kirli savaşın
faillerinin de açığa çıkartılması demektir.
Katliamın Fransada, Pariste gerçekleşmiş olması bu
olayın sadece Fransa ile sınırlı olduğu anlamına
gelmez. Bu katliamı aydınlatmada birincil muhataplar Türkiye ve
Fransadır ama Avrupa da bundan azade değildir. Bu katliamda kim
sessiz kalırsa, kim üstünü örtmeye çalışırsa faillerle
aynı cephede yer alıyor demektir. Sessiz olan ortak olandır. Bir
an önce bu sessizliğin bozulup faillerinin yargılanması
gerekmektedir değerli arkadaşlar. Tam da içerisinde bulunduğumuz
süreç açısından bu faillerin yargılanmasının sürece pozitif
bir yansıması olacak ve sürecin ilerlemesi açısından da
önemli olduğunu ifade etmek istiyoruz.
Değerli arkadaşlar, yaşanan
acıların katmerleşmesi, halklar arasındaki güvenin
zedelenmesi de birlikte yaşamın sağlanmasını ciddi
ölçüde etkilemektedir. Tüm Türkiye kamuoyunun en yüksek temsil organı olan
Türkiye Büyük Millet Meclisinin derin devlet ve devlet uygulamalarını
masaya yatırması, var olan resmî ideolojinin
çarpıklığını ortaya çıkarması, birlikte
yaşamayı baltalayacak tehlikelerin önüne geçilmesi amacıyla
vermiş olduğumuz bu önergenin kabul edilmesi ve bir Meclis
araştırma komisyonunun acilen kurulması gerektiğini bir kez
daha ifade ediyor ve desteklerinizi beklediğimizi ifade ediyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Buldan.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisinin
aleyhinde ilk söz Gaziantep Milletvekili Sayın Şamil Tayyar.
Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ŞAMİL TAYYAR (Gaziantep) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; BDP
Meclis Grubunun araştırma önergesi üzerine söz aldım.
Şahsım ve grubum adına yüce heyetinizi sevgi ve muhabbetle
selamlıyorum.
BDP, derin devlet yapılanmalarının Kürt
nüfusunun yoğun yaşadığı bölgelerdeki
varlığının deşifre edilmesi ve
yargılanmalarını istiyor. Derin devlet kavramı, Oğuz
Türklerine kadar uzanan devleti ebed müddet sloganıyla vücut bulan, özü
itibarıyla yurdun işgale uğraması hâlinde kendi küllerinden
bir devlet oluşturmayı öngören bir millî seferberlik projesidir. Ne
var ki bu istihbari ve operasyonel yapı, zamanla devlet içi bilek
güreşinin aracı, millî iradenin devlet yönetiminde söz sahibi
olmasını engelleyici bir hâl almıştır. Bu yapı, yaklaşık
iki yüz yıldır karanlık, kirli ve kanlı bir gelenekten
besleniyor. Devletin sahibi olarak kendini gören bu anlayış,
iktidarını kalıcı ve etkin kılmak için konjonktüre
bağlı olarak düşman belirlemiş, bunu yaparken de millet
adına yaptığı tezi üzerinden meşruiyet kazanmaya
çalışmıştır.
1960 öncesi liberal demokratlar, 1970 öncesi sol
hareketler, 1980 öncesi bunlara ilave olarak milliyetçiler, 1980 sonrası
Kürtler ve muhafazakârlar yoğun şekilde derin devletin düşman
hanesine yazdığı akımlar olmuştur.
Kamuoyunda
Kırmızı Kitap olarak bilinen Millî Güvenlik Siyaset
Belgesinde bu tehdit unsurları numaralandırılmış, tüm
anayasal ve yasal düzenlemelerin üzerinde tutulmuştur. 1997
yılında Mesut Yılmazın Bundan böyle hiçbir yasa, genelge
ve yönetmelik bu belgeye aykırı olamaz. şeklindeki sözleri hâlâ
hafızalardadır. Aynı şekilde, Millî Güvenlik Kurulu eski
Genel Sekreteri Orgeneral Doğan Beyazıt Esas olan
Kırmızı Kitaptır. İktidara gelen parti kitabı
görünce politikalarını değiştirir. diyordu.
Adalet
ve Kalkınma Partisi, 2002de iktidara geldikten sonra ilk iş olarak derin odaklarla
mücadeleyi ve sözde yasal dayanaklarını ortadan kaldırmayı
kendine hedef olarak belirledi.
17
Ağustos 2004te ilk kez Millî Güvenlik Kuruluna sivil genel sekreter
atandı, tehdit numaraları kaldırıldı, rengi lacivert
hâline getirildi. Ayrıca, Ergenekon ve Balyoz gibi darbe planlarına
karşı güçlü bir siyasi irade ortaya kondu. Faili meçhul cinayetlerle
ilgili çok sayıda önemli davalar açıldı. Tüm bunlara rağmen
derin yapılarla mücadelede kesin bir sonuç alınamadı. Zaten iki
yüzyıllık geleneğe sahip böylesine merkezî ve derin bir
yapıyı kısa sürede kökten bitirmek mümkün değildi.
AK
PARTİ iktidarı derin devletin üzerine gittikçe kendilerini
yenileyerek farklı bir darbe senaryosuyla sahne aldılar;
sokakları hareketlendirdiler, toplumun birleşme yerlerine jilet atmak
için provokatif eylemlere kalkıştılar. Danıştay
cinayeti, Rahip Santoro cinayeti, Malatya misyoner cinayeti, Şemdinli
olayları gibi hadiseleri tetiklediler. 2003, 2004, 2007, 2009, 2013te
darbe hayaline sarıldılar. Başbakana yönelik 20ye yakın
suikast teşebbüsünde bulundular.
Yakın
tarihte ise, daha önce denenmiş birçok eylem gibi, Uludere tezgâhı
üzerinden çözüm sürecini baltalayıp Türk-Kürt kavgasını
alevlendirmek istediler. 28 Aralık 2011 günü savaş uçaklarının
bombardımanı sonucu 34 vatandaşımızın
hayatını kaybettiği Uludere baskını yeni dönemin
nasıl bir tehdit algılamasıyla karşı karşıya
olduğunu gösteren en karanlık eylemidir. Çünkü, bu operasyon
referandum sonrası derin devletin geliştirdiği yeni varoluş
stratejisinin bir ürünüdür. Dört ayrı koldan idari ve adli
soruşturmalar yürütülmüş olmasına rağmen kamuoyunu ikna
edici tezler üretilememesinin en önemli nedeni bu operasyonun devlet içindeki
derin odaklarla PKK içindeki irtibatlı grupların MOSSADdan lojistik
destek sağlayarak gerçekleştirmiş olmasıdır. Operasyon
birden fazla amaca hizmet etmiştir, birincil hedefi ise çözüm sürecinin
akamete uğratılmasıdır. Bu bağlamda, PKK eylemlerinin
tırmandırılması, tepki olarak Türk milliyetçiliğini
köpürterek öfkenin dalga boyunda sörf yapılmak istenmiştir. Nitekim,
hemen ardından AK PARTİli kadrolar ve dinî gruplara yönelik
eylemlerin sayısında artışlar olmuştur.
AK PARTİ Şırnak İl Başkan
Yardımcısı Ali Kılınç, Diyarbakır Kayapınar
basın sorumlusu Ümit Aydın öldürüldü, Kulp İlçe
Başkanı Veysel Çelik kaçırıldı, Diyarbakır Erkek
Yetiştirme Yurduna saldırılar düzenlendi. Amaç, Kürtlerle devlet
arasındaki gönül köprülerini yıkmaktı. Maalesef, Uludere
baskınıyla Türkiyeye derin bir tuzak kurulmuştur.
Üzülerek belirtmem gerekirse, kişisel kanaatlerimi
burada paylaşmam gerekirse, Genelkurmay olay üzerindeki sis perdesini
aralayacak bilgi ve belgeleri hem savcılardan hem de Meclisten
gizlemiştir. Nitekim, olayla ilgili takipsizlik kararının
verilmesi bu yorumumuzu güçlendirici mahiyettedir ve vicdanları
kanatmıştır. Eğer Türkiye, demokratik sistemini
güçlendirmek, temel hak ve özgürlük alanlarını genişletmek,
devlet içi karanlık odakların tehdidini ortadan kaldırmak,
toplumsal barış ve huzur ortamını tesis etmek istiyorsa bu
karanlık odaklara karşı el birliğiyle mücadele etmek
zorundadır.
Bu öneri sebebiyle şu konuya da dikkat çekmem
gerekir: Nasıl ki derin devlet Kürt meselesi ve demokratik rejim için bir
tehdit unsuru ise PKK ve KCK yapılanması da başka bir tehdit unsurudur.
Kürt siyasetçisi, aydını ve entelektüeli PKK vesayeti
altındadır. BDPli temsilciler gerçek manada demokratik bir rejimden
yanaysa derin devlet kadar, bu yapıyla ilintili PKK düzeneğiyle de
mücadele etme cesaretini göstermelidir.
Kürtlerin yoğun yaşadığı
bölgelerde derin devletin bir dönem faili meçhul cinayetler işlediği,
insanlık dışı muamelelerde bulunduğu gerçeğini
kimse inkâr edemez. Yeterli olmasa bile, açılan davalar dün tartışma
konusu bile yapılamazdı. Demokrasimizin gelişmişlik düzeyi ve
oturduğu halk tabanı yaygınlaştıkça bu mücadele ivme
kazanacaktır. Derin devletin bu insanlık dışı
uygulamalarının yanı sıra PKKnın örgüt içi
gerçekleştirdiği 5 bin civarındaki infazlara kör ve
sağır kalmak da ayrı bir samimiyetsizliktir. Nereden beslenirse
beslensin, her türlü şiddete, ölüme ve kana karşı çıkma
tavrını göstermedikçe toplum vicdanında yer
bulamazsınız.
Bu temel tespitlerden sonra, Parlamentoda daha önce çözüm
süreci, darbeler ve telekulak araştırmalarının
yapılmasını, mahkemelerde devam eden yargı süreçlerini
dikkate alarak şu aşamada böyle bir araştırmanın sonuç
verici olacağını düşünmüyorum. Gelin, bir yıldır
devam eden çözüm sürecine verdiğimiz desteği artırarak
sürdürelim. Türkiye bunu başarırsa inanıyorum ki 2023
yılında en gelişmiş ilk 10 ülke arasına girecektir.
Çünkü Türkiye bu meselesini çözmedikçe asla büyük devlet olamaz.
Bu duygularla yüce heyetinizi selamlarken aramıza
yeni katılan tüm milletvekillerine Hoş geldiniz. demek istiyorum.
Vaktim kaldığı için, bir dakika da
İki gün önce olmadığım bir toplantıda CHPli bir
milletvekili şahsımı anarak biraz tahkir edici bir ifade
kullanmış, diyor ki: Gaziantep Milletvekili tweet
atacağına, Gaziantep çok iyi kasa yapar, keşke o kasalara bir
baksaydı. Gaziantepli sanayicilerin gerçekten hakkını teslim
ettiği için kendisine minnet duygularımı buradan ifade etmek
istiyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Senin de hakkını teslim
etmiş.
ŞAMİL TAYYAR (Devamla) Ancak o kasaya
baktığım zaman da ben Sinan Aygünün 2,5 milyon euro
parasını gördüm. (CHP sıralarından gürültüler)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ticaretle
uğraşıyor Sinan Aygün. En iyi yaptığın iş
tweet atmak, başka ne iş yaparsın?
ŞAMİL TAYYAR (Devamla) Ayrıca,
Sarıgülün yolsuzluk dosyasını gördüm.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sinan Aygün iş
adamı, öteki banka genel müdürü; birisi iş adamı, birisi banka
genel müdürü.
ŞAMİL TAYYAR (Devamla) - Bu arada da bunu bu
vesileyle CHPli milletvekillerine de hatırlatmak isterim.
Hepinizi sevgi ve muhabbetle selamlıyorum, saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sayın Başkan
BAŞKAN Efendim?
ÖZDAL ÜÇER (Van) Ben Van Milletvekili olarak
şahsım adına hatibin gerçek bilgi
sunmadığını ve bu Mecliste bütün milletvekillerinin
doğru bilgilendirilme hakkına sahip olduğunu belirterek,
özellikle hatibin bu operasyonun devlet içindeki derin odaklar ile PKKnin
iş birliğinde yapıldığı cümlesinin gerçekleri
yansıtmadığını
BAŞKAN Bir saniye
Şöyle dedi: PKKnın
içinde bu derin odaklarla ilişkili bir grup dedi.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sayın
Başkan
BAŞKAN - Hayır, ben şimdi sadece
düzeltiyorum. Bunun üzerine ne diyorsunuz?
ÖZDAL ÜÇER (Van) Evet, bunun üzerinden ben toplumun
genelini
BAŞKAN Hayır, bakın şimdi
Sayın Üçer, şeyi söylüyorum: Onun cümlesiyle sizin cümleyi bir araya
Yani sizin söylediğiniz cümle farklı. Sayın hatibin
söylediği cümleden sonra neyi düzelteceksiniz ki siz?
ÖZDAL ÜÇER (Van) İkisini birleşik olarak
düşündüğümüzde söylüyorum.
BAŞKAN Hayır, öyle değil, mantık
olmadı.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sayın
Başkan, sayın hatip konuşması sırasında grubumuza
sataşmada bulunmuştur.
BAŞKAN Ne dedi?
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Bizim katliamlar
arasında ayrım yaptığımızı, PKKnin
katliamlar yaptığını ve bizim bunları kınamaktan
korktuğumuzu söyleyen cümleler kullanmıştır. Grubumuz
adına sataşmaya cevap vereceğiz.
BAŞKAN Şimdi, bir dakika
Yani, siz
Barış ve Demokrasi Partisisiniz.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Tabii, Barış
ve Demokrasi Partisini zan altında bırakıyor zaten.
BAŞKAN Tamam, şimdi bir dakika
Ben
sayın hatibin -yani netleştirmek için söylüyorum- dikkatle izledim
konuşmasını.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Şimdi, Sayın
BAŞKAN Grup başkan vekiliyle
görüşüyorum, lütfen
Onun söylediği, PKKnın içinden bir grupla
derin odaklar bir araya geldiler, böyle bir şey yaptılar. Şimdi,
birincisi bu. Buna bir itirazınız var mı?
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Var tabii, ona da
itirazımız var.
BAŞKAN Bir saniye
Tamam, peki.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Tabii, tabii, öyle bir
şey yoktur. Bu bilgi çarpıtmadır, Genel Kurulu
yanıltmadır.
BAŞKAN Hayır, bir saniye, bir saniye
Ben
şimdi neye göre söz vereceğimi anlamak için
İki: PKK hem bu çatının altında hem
de dünyanın pek çok ülkesinin parlamentolarında terör örgütü olarak
tanımlanmış bir grup, silahlı terör örgütü olarak
tanımlanmış bir grup; sizse legal, halkın oylarıyla
gelmiş bir siyasi partisiniz. Şimdi, bu nasıl oluyor orayla, o
arkadaşımızın konuşması sizin grubu ilzam ediyor?
Onu da anlayabilirsem söz vereceğim.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Ben onu
açıkladım Sayın Başkan.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Üçer, grup başkan vekiliyle
görüşüyorum, ona göre söz vereceğim.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Şimdi, ben onu
açıkladım, sanırım duymadınız. Şimdi, sayın
hatip konuşması sırasında bizim PKKnin vesayeti
altında olduğumuzu ve PKKnın katliamlarını
BAŞKAN Tamam, şimdi oldu, buyurun.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
görmezden
geldiğimizi ifade etti.
BAŞKAN Onu duymadım, buyurun, şimdi söz
vereceğim.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Dolayısıyla,
sataşmada bulunmuştur, grubumuz adına Sayın Özdal Bey
BAŞKAN Peki, tamam, şimdi oldu çünkü ben
Meclisi yöneten bir şahıs olarak terör örgütü adına konuşma
yapmaya söz vermem Anayasaya göre, İç Tüzüke göre aykırı, onu
savunamazsınız, o nedenle anlamak istedim hiçbirimiz suç
işlemeyelim diye.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Hayır,
hayır, grubumuza sataşma var.
BAŞKAN Buyurunuz.
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.-
Van Milletvekili Özdal Üçerin, Gaziantep Milletvekili Şamil
Tayyarın BDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında BDP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben burada PKK adına söz almış bulunmuyorum.
Grubumuz adına ve şahsım adına milletvekili olarak söz
almış bulunuyorum. Ama milletvekili olmamız bu ülkede
karanlık güçlerin yapmış olduğu cinayetlerin hepsini PKKye
atfetmesi ve PKKyi bu konuda sorumlu tutup kendi yaptıklarını
gölgelemesi, gerçekleri saptırması hakkını tanımaz bu
Meclise. PKKye birilerinin nasıl dediği Kürt halkını çok
enterese etmiyor. Ona bakarsa ben ve benim gibi milyonlarca insan PKKyi bir
özgürlük hareketi olarak kabul ediyor. Tabii, bu siyasal bir durum. Bu siyasal
durum toplumsal yaşam içinde tarihsel olarak sonuçlanacak bir şeydir.
Burada terör, Roboskide katliamı yapmaktır. O
uçaklar eğer PKKye ait olmuş olsaydı biz o zaman terör
yaftasını PKKye yapıştırırdık ama o uçaklar
Türkiye Cumhuriyeti devletinin uçaklarıydı. Eğer o pilotlara
verilen maaşı PKKnin, KCKnin bütçesinden vermiş olsalardı
biz o zaman PKKyi itham edecektik ama o pilotlar bu devletten maaş
alıyorlar. Eğer o pilotları uçurup da o bombaların
ihalesini yapan PKK ya da Kongre-Gel meclisi olmuş olsaydı ya da KCK
meclisi olmuş olsaydı biz o zaman onu itham edecektik ama o
bombaların bütçesini hazırlayan bu Meclistir. O talimatı veren
Genelkurmay Başkanı PKKde yetkili biri değildir. Herhangi bir
PKK gerillası bu konuda söz almış ya da etkin durumda olmuş
değildir. O Genelkurmay Başkanına yetkiyi veren
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Tezkereyle veren.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla)
ve emir verme yetkisinde olan
Başbakandır yani Roboskide katliam yapanlardır terör. Ve bu
konuda, milletvekili oluşumuz, ülkemizin ve
vatandaşlarımızın hepsini ilgilendiren konular
hakkında söz söyleyemeyeceğimiz anlamına gelmiyor, gerçeklerin
çarpıtılması hakkını iktidara tanımıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) İktidar bütün gerçekleri
çarpıtmak için suçu derin devlete hazırlayıp, derin devlete
yönlendirip işin içinden sıyrılacağını
düşünüyorsa yanlıştır.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Üçer.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) Derin devlet ya da başka bir
devlet yoktur, şu an tek bir devlet vardır, o da derin devlettir. O
derin devleti de AKP yönetiyor. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
ENGİN ALTAY (Sinop) Sayın Başkan
BAŞKAN Efendim?
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkan
BAŞKAN Bir dakika
Önce Sayın Altay
işaret etti, onu dinleyeyim, sonra size de söz vereceğim.
ENGİN ALTAY (Sinop) Biraz önce konuşan hatip
Sayın Tayyar hem bir milletvekilimiz hakkında hem İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkan adayımızla ilgili kafalarda
istifham yaratıcı iddialarda bulundu.
BAŞKAN Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Aydın, sonra sizi de dinleyeceğim.
4.- Sinop Milletvekili Engin
Altayın, Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyarın BDP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ENGİN ALTAY (Sinop) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Para kasalarının bu Mecliste adalet yerini
buluncaya kadar konuşulacağından kimsenin kuşkusu olmasın.
Hiç şüphesiz Gaziantep para kasası yapmak
konusunda şöhretli bir ildir, doğrudur ama biraz önceki sayın
milletvekilinin işin olağanını garip görüp işin
garibini olağan karşılamasını da ben çok garip
görüyorum. Yani para nerede saklanır sayın milletvekilleri? Para
kasasında saklanır. Para kasasındaki paranın
gayriolağan bir yanı yoktur ama ayakkabı kutusundaki
paranın olağan dışı bir yanı vardır. (CHP
sıralarından alkışlar) Milletin, devletin kör
kuruşunun hesabını da sormak üzere siz de, biz de buraya
gönderilmiş milletvekilleri olarak ayakkabı kutusundaki
paraların, olağan dışı paraların peşini
bırakmayacağız. Para kasasındaki paradan bize bir şey
yok, olması gereken yerde duran bir paradır. Kaldı ki sayın
milletvekilimiz de yargı sürecini geçirmiş ve hâlen devam etmektedir.
Dur bakalım. Keşke, partinize mensup olup da adı geçen insanlar
da mahkemeye gitmeyi becerebilse. Bir ülkenin milletvekillerinin,
bakanlarının, başbakanının çocuğunun mahkemeye çağırılması
normaldir sayın milletvekilleri. Normal olmayan, milletvekilinin,
bakanın, başbakanın çocuğunun bu çağrı kâğıdına
rağmen mahkemeye gitmemesidir, anormal olan budur. Biz kimseyi
peşinen suçluyor değiliz ama her vesileyle ahlaktan bahseden bir
siyasi partinin sayın genel başkanının çocuğunu
mahkemeye yollamaması hâlinde, ahlakla ilgili, erdemle ilgili
söyleyeceği hiçbir şey bizim için inandırıcı olmaz.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Aydın...
Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Ne için söz istiyor,
bir sorsa ya!
BAŞKAN Daha evvel söyledi, söyledi.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sayın
Başkan, bize o kadar soruyorsunuz!
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Derin devleti AK
PARTİ yönetiyor. dediniz ya!
BAŞKAN Hayır, daha evvel söyledi oradan,
Sonra size söz vereceğim. dedim kendisine.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) İdris Bey,
Derin devleti AK PARTİ yönetiyor. dedi ya!
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Duymadık
işte, açıklasın
BAŞKAN Yok, yok, ben herkesi dikkatle dinlemeye
çalışıyorum.
Buyurun.
5.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının, Van Milletvekili Özdal Üçerin
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN (Adıyaman) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Öncelikle şunu ifade edeyim ki eğer AK
PARTİ iktidarı olarak biz derin devleti yönetiyor olsaydık,
kusura bakmayın, siz bugün burada olmazdınız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
PERVİN BULDAN (Iğdır) Ne alakası
var ya!
AHMET AYDIN (Devamla) Eğer biz derin devleti
yönetiyor olsaydık siz burada olmazdınız.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) İsterseniz
engelleyin!
AHMET AYDIN (Devamla) Bu bir.
İkincisi
PERVİN BULDAN (Iğdır) Bu ne biçim bir
açıklama ya!
İDRİS BALUKEN (Bingöl) İsterseniz
engelleyin! Onlarca milletvekilimiz yaşamını yitirmiş.
PERVİN BULDAN (Iğdır) Çok ayıp
vallahi, çok ayıp!
AHMET AYDIN (Devamla) Siz çok iyi biliyorsunuz.
İkincisi: PKK bir özgürlük hareketi değildir.
PERVİN BULDAN (Iğdır) Nedir?
AHMET AYDIN (Devamla) PKK, 40 bin kişinin
katliamına sebep olan bir terör örgütüdür. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
PERVİN BULDAN (Iğdır) O senin
görüşün.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Senin düşüncen.
AHMET AYDIN (Devamla) Bütün dünyanın kabul
ettiği bir terör örgütüdür.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Onun için mi
müzakere yapıyorsunuz?
AHMET AYDIN (Devamla) Bir başka husus: KCK
yapılanmasıyla, geçmiş dönemde olan faili meçhullerle, bugüne
kadar gelişen bütün hâl ve hareketleri tüm kamuoyu çok iyi biliyor.
Bakın arkadaşlar, belki geçmişi
yüzyıla dayanan ama son otuz yılı terörle boğuşan bir
ülkede terörün sonuna doğru gidiyoruz. Bak, bir yıldır
şehit haberi gelmiyor, bu çok önemli bir şeydir, bunu hep birlikte
yapmak zorundayız.
PERVİN BULDAN (Iğdır) Senin zihniyetin
değişmedikten sonra hiçbir süreç değişmez, kusura bakma
Ahmet Bey.
AHMET AYDIN (Devamla) Hepimizin acısı büyük.
Bu acılar ortak acılar ve bu acılar üzerinde siyaset
yapmayalım. Artık insanlar ölmesin diyoruz, artık kan
dökülmesin, gözyaşı olmasın. Hele ki siyasetçiler daha sorumlu
bir dil kullanmak zorundadır, daha sağduyulu olmak zorundadır.
ÖZDAL ÜÇER (Van) O zaman uçakları Roboskinin
üzerinde
Roboskiyi bombalattırmayın. O zaman MİTte adam
öldüren
AHMET AYDIN (Devamla) Bu kanın hiç kimseye ama hiç
kimseye faydası yok. Artık kan üzerinden siyaset de
yapılmasın. Bu çözümü hep birlikte sağlayalım diyorum.
Yine, aynı şekilde, değerli
arkadaşlar, Her müddei iddiasını ispata mecburdur. en temel
bir hukuk ilkesidir. Masumiyet karinesini bırakacaksınız,
soruşturmanın gizliliğini ihlal edeceksiniz, kişisel
haklara saldıracaksınız
Yargının denetiminde olan,
gözetiminde olan, yargı makamlarının elinde olan bir hadisenin
nasıl sonuçlanacağını bilmeden insanları peşinen
azılı suçlu ilan etmek, peşin hüküm kurmak, o insanların
üzerinden bütün bir siyaseti mesul kılmak, bütün bir grubu lekelemek,
millî iradeyi gasbetmek, yakışır mı bu bize,
yakışır mı bu size?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AHMET AYDIN (Devamla) Teşekkür ederim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bunun millî iradesi mi
olur ya! Rüşvetin yolsuzluğun millî iradesi mi olur ya!
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) Ne millî iradesi
Allah aşkına ya!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Yeni mi
akılınıza geldi hukukun üstünlüğü, hukukun üstünlüğü
yeni mi aklınıza geldi, insanların masumiyeti?
ENGİN ALTAY (Sinop) Sayın Başkan, Sayın
Grup Başkan Vekili bir kere peşin hükümlü ifadeler
kullandığımı söyledi. Kullanmadım. Daha vahimi, bütün
iktidar partisi grubunu itham ettiğimi söyledi ki asla, bilakis, tam
tersini düşünüyoruz.
Bir dakika söz
BAŞKAN Yok, şimdi onu ama
Kayıtlara
geçti Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (Sinop) Ama Başkanım,
söylediklerimi çarpıttı. Bir dakika, Sayın Başkanım.
BAŞKAN Tamam, peki.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Ya, sana bir
şey demedi.
ENGİN ALTAY (Sinop) Benimle ilgili
konuşmadın mı?
AHMET AYDIN (Adıyaman) Seninle ilgili bir şey
demedim ben.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Bütün muhalefeti kastetti.
ENGİN ALTAY (Sinop) Ben peşin hüküm vermedim.
Bilakis yargılanmaları gerektiğini söyledim, mahkemeye
çıkmak gerektiğini söyledim.
BAŞKAN Şimdi, bakın, siz
Bir saniye
ENGİN ALTAY (Sinop) İktidar partisi grubuna
daha geçenki birleşimde
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkan
Ben nasıl söylediğimi bir ifade edeyim,
Sayın Başkanın gönlü rahat olsun.
BAŞKAN Azıcık, Sayın Altay, bir
saniye
AHMET AYDIN (Adıyaman) Kastımı ifade
edebilir miyim efendim?
ENGİN ALTAY (Sinop) Sayın Başkan, ben
bitireyim Başkanım.
Ben bu guruba yöneldim ve dedim ki
BAŞKAN Düzeltecek.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sakin ol, sakin
ol
ENGİN ALTAY (Sinop) Başkanım,
İçinizde haramdan sakınan çok arkadaşımız var.
dedim. Rica ederim, Çok arkadaşımız var. dedim. Ama Sayın
Başkan, bütün grubu
BAŞKAN Sayın Aydın da diyor ki: Ben
böyle bir şey demedim. Şimdi, zorla nasıl olacak iş?
ENGİN ALTAY (Sinop) Evet, peki, mesele yok o
zaman.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sayın
Başkan
BAŞKAN Şimdi Sayın Baluken, sizi
dinleyeyim.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Şimdi,
Dayanağı olmayan iddialarda bulunmak müfteriliktir. dedi.
Dolayısıyla, yine sataşmada bulundu. Bu konuyla ilgili, grubumuz
adına
BAŞKAN Buyurun.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Her müddei
iddiasını ispata mecburdur.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Özdal Bey cevap
verecek.
BAŞKAN Hayır, bir saniye, bir saniye
Bakın, başka bir şey söylüyor.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Ceza hukukunun
temel ilkesidir Sayın Başkan.
BAŞKAN Hayır, bir dakika, bir saniye, bir
saniye
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sayın
Başkan, müfterilikle suçluyor grubumuzu.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Hukukun en temel
kavramlarından, ilkelerinden bir tanesidir.
BAŞKAN Bakın, müfteri demedim. diyor
canım.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Dedi, dedi.
BAŞKAN - Müddei diyor.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Mütferi demedim, Her
müddei iddiasını ispata mecburdur...
ÖZDAL ÜÇER (Van) Ha, müddei dediyseniz
Müddei mi,
müfteri mi?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Müddei dedi,
müddei dedi.
BAŞKAN Bakın, müfteri başka bir
şey, müddei başka bir şeydir.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Tamam, müddei ise tamam. Mütferi
ise
BAŞKAN Müddei, iddia sahibi demektir;
müfteri, iftira eden demektir. Dolayısıyla düzeltti şimdi
Sayın Başkan.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sayın
Başkan, aynı zamanda bizim
BAŞKAN Aa, yok. Ama yok.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Şöyle
yapalım
PERVİN BULDAN (Iğdır) Başka bir
şey var Başkanım.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Yanlış
anlamışsak, şuradan dolayı cevap hakkımız
doğar: Bizim buraya gelişimizi AK PARTİnin bir lütfuymuş
gibi gösterip Barış ve Demokrasi Partisini
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
AHMET AYDIN (Adıyaman) Öyle bir şey demedim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan, öyle
dedi.
BAŞKAN Şimdi, bir saniye
Karşılıklı düzeltin bakalım.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Öyle söylediniz
canım, öyle söylediniz ya!
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Hayır, AK
PARTİnin verdiği mücadelenin bir sonucudur bu. dedi.
BAŞKAN Diyor ki: Derin devlet
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Ya, niye cevap
vermemizden korkuyorsunuz?
BAŞKAN Bir saniye, bir saniye
Ben
(AK PARTİ
ve BDP sıralarından gürültüler)
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) AK PARTİnin
verdiği mücadelenin bir sonucu bu, demokratikleşmenin bir
gereği. Demokratikleşmenin gereği olarak dedi o.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Hayır, cevap
vermemizden niye korkuyorsunuz ki? Bizim buraya gelişimiz
BAŞKAN Muhterem, Sayın Başkan
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Buyurun.
BAŞKAN Ben Allahtan başka, Allah
şahittir, hiç kimseden bugüne kadar korkmadım,
korkmayacağım, korkmayacağım! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Bingöl) O zaman rica ediyoruz,
cevap verelim.
BAŞKAN Amma velakin, ben
Böyle bir yol oluyor.
Sizinle ilgili değil konu. Şimdi, nasıl bir şey? Övmek için
bir isim dahi söylense söz istiyorlar. Efendim, bir şey olsa söz
isteniyor. Burada oturan, buraya bakan bir şahıs olarak çok tuhaf bir
şey oluyor. Dolayısıyla, grubunuza bugüne kadar asla bir
kötümser ayrımcılık yapmadım ben.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Yo, onu kastetmedik.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Yok, yapmadınız. Keşke
herkes sizin gibi olsa.
BAŞKAN Şimdi, bugün de, bakın, bugün de
PKK adına söz alır gibi bir konu olduğu zaman siz de, ben de suç
işliyoruz.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Hayır, öyle bir
şey yok, açıkladık ama.
PERVİN BULDAN (Iğdır) Ne alakası
var Başkanım?
BAŞKAN Şimdi, hayır. O yanlış
algılamayı, tutanaklara da geçebilecek algılamayı düzeltebilmeniz
açısından ben size söz hakkı tanıdım ve siz
düzelttiniz, ondan sonra arkadaşınız söz aldı.
Şimdi, ben burada söz vermeyeceğim diye bir
şey yok.
Şimdi, Sayın Aydın diyor ki: Ben
müfteri demedim, işte, şunu demedim, bunu demedim. Siz müfteri
anlamışsınız, olabilir. Müfteri ağızdan
çıktığı dakika söz hakkınız var, iftira eden
demek ama müddei diyor, iddia sahibi demek. Şimdi, belki bir
uzlaşma olur aranızda diye ikinizi konuşturdum ben sizin. Siz
dediniz ki: Tamam, orası başka. Ama Derin devletin yönetiminde
olsaydı Türkiye, pardon, başında biz olsaydık şimdi
siz burada olmazdınız.a söz hakkı istiyorsunuz, buyurun, tamam.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Evet, Özdal Bey cevap
verecek.
BAŞKAN Ama yanlış
anlaşılmaları ve orada, tutanaklara yarın hepimizin
başını derde koyacak anlaşılmaları engelleme
tavrımın korkaklıkla algılandırılmasını
şiddetle reddediyorum.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Hayır, biz,
Sayın Başkan, sizin
BAŞKAN Yani cesaretimi her alanda ispat etmeye
hazırım.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Hayır,
hayır, sizin Meclis yönetiminizi de son derece adil bulduğumuzu ifade
etmek istiyoruz.
BAŞKAN Buyurun.
6.- Van Milletvekili Özdal
Üçerin, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında BDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sayın Başkan, süremiz çok
kısıtlı olduğu için ben direkt konuya girmek istiyorum.
Sayın hatip sanki BDPnin milletvekillerinin buraya
gelmesi AKPnin bir lütfuymuş gibi bir söylemde bulundu. Bütün baskılara
rağmen, bütün antidemokratik yasalara rağmen, bütün faşizan
saldırılara ve ölümcül saldırılara rağmen halk kendi
iradesiyle sandıkların başına gitmiş ve panzerlere
karşı direnmiş, gaz bombalarına karşı
direnmiş ve BDPnin grubunu buraya göndermiş.
AKPnin yapmış olduğu şeyse Hatip
Diclenin milletvekilliğine el koymak, AKPnin yapmış
olduğu şeyse 5 milletvekilimizi zindanda tutmak. Diğer
milletvekilleri için de aynı durum söz konusu. Eğer derin devletin
yönetiminin başında olsaydı derken sanki böyle bir istek
varmış gibi coşkulu ve heyecanlı bir şekilde
söylemesini sayın milletvekili, grup başkan vekili için tarihsel bir
sorun olarak belirtmek istiyorum, siyasi kariyeri açısından hiç de
düzeyli olmayan bir duruma düşeceğini belirtmek istiyorum. Lütfen bir
siyasi partinin genel başkanı Derin devletin başında
olsaydı diye bir söylemde bulunmasın.
Onun dışında, derin devlet
dediğiniz nedir? Derin devlet dediğiniz, eğer cinayet
işleyenler derin devlet ise, bugün açıktan devletin polisi cinayet
işliyor, devletin askeri cinayet işliyor, Ceylan Önkolu katlediyor,
Uğur Kaymazı katlediyor, onun dışında, Sakine
Cansızı katlediyor, Leyla Şaylemezi katlediyor, Zilanda
katliam yapıyor, Roboskide gençleri katlediyor. Bunların hepsi
devletin görevlisi ve bunlar bu Meclisin düzenlemiş olduğu bütçeden
maaşlarını alan insanlar. Bunu yapan derin devletse zaten bunun
başında AKP var. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
15.33
İKİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
15.48
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER:
Bayram Özçelik (Burdur), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 45inci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
Sayın Korkmaz, 60ıncı maddeye göre söz
istemişsiniz; size bir dakikalık bir söz veriyorum.
Buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
13.-
Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmazın, Van Milletvekili Özdal Üçerin
sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın
Başkanım, bir süreden beri Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir siyasi
parti grubu kendilerinin PKK, PKKnın kendileri olduğunu söyleyip
âdeta PKKyı, terör örgütünü meşrulaştıran bir gayret
içerisinde. Biraz önce de bazı konuşmalar yapıldı. Ben
Milliyetçi Hareket Partisinin grup sözcüsü olarak kayıtlara geçirmek üzere
bunları söylüyorum. Denildi ki: Devletin askeri, polisi
vatandaşı katletti. Evet, ortada birtakım maktuller var ama
katili PKKdır. Bunun kayıtlara geçirilmesini istiyorum. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak bu konuda da sonuna kadar bu hassasiyetimizi ifade
edeceğiz.
Teşekkür ederim.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
1.- BDP Grubunun, BDP Grup
Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından derin
devlet yapılanmalarının Kürtlerin yoğunluklu
yaşadığı coğrafyadaki güncel
uzantılarının deşifre edilmesi, açığa çıkarılması
amacıyla 3/1/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 9 Ocak 2014 Perşembe
günkü birleşiminde okunarak
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
önerisinin lehinde ikinci söz Erzincan Milletvekili Sayın Muharrem
Işıkın.
Buyurunuz. (CHP sıralarından
alkışlar)
MUHARREM IŞIK (Erzincan) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
BDPnin derin devlet ve faili meçhul cinayetlerle ilgili
vermiş olduğu grup önerisi lehinde söz almış
bulunmaktayım. Tabii, derin devlet burada konuşulurken Milattan önce
başlamış, Selçukluda var, Osmanlıda var, Türkiye
Cumhuriyetinde var. diye söylemekle bir yere varılmıyor. Önemli
olan, şu anki, günümüzdeki derin devletin açığa
çıkarılmasıdır bence.
Tabii, Türkiyede 1950den sonra, özellikle çok partili
hayata geçtikten sonra derin devletin sürekli gündeme geldiğini hepimiz
biliyoruz. Bu derin devlet oluşturulurken de özellikle istihbarat
örgütlerinin ele geçirilmesi, kendine karşı olan kişilerin biraz
daha pasifize edilmesi için her zaman kullanıldı. Bu süreçte,
özellikle de MC hükûmetlerinden sonra da bunun arttığını
hepimiz biliyoruz. Bu da tarihin kayıtlarında var.
Özellikle 12 Marttan sonra rahmetli Ecevit kontrgerilla
olduğunu yani özel harp dalgasının üstüne gitmek
gerektiğini açıkladı ve bunu gündeme getirdiği hâlde bir
türlü tasfiye edemedi. Rahmetli Ecevit o zaman Giresunda
yaptığı konuşmada 12 Mart sonrası dönemde adı
sanı ortaya çıkan ve tedbirlerin ve hatta soruşturmaların
hukukiliğine ve insaniliğine gölge düşüren kontrgerilla
adlı örgütün, bu resmi görüntülü fakat gayriresmî örgütün niteliği ve
amacı üzerindeki örtü kaldırılamamıştır. diye o
zaman söyledi, bütün çabalarına rağmen de kaldıramadı.
Şimdi günümüze gelmemiz lazım. Eskiden
olanları açığa çıkarmak lazım, onların failleri
varsa onları da bulmak lazım ama günümüzde neler oluyor? 2002den
sonraya gelindiğinde hiçbir şey değişmedi, yine aynı
gelenek devam etti. Bu sefer AKP Hükûmeti geldikten sonra kendi derin
devletini, kendi istihbarat örgütünü oluşturmaya her zaman
çalıştı. Hangi iktidar gelirse yaptığı gibi AKP
de bunu en derin şekilde, bir tarafta kendisine karşı
olabilecekleri pasifize ederken diğer taraftan da yürüttüğü
politikalarla yargıyı, polisi, istihbarat örgütünü, zaten iktidara
geldiği zaman on yıldır yasama organını tamamen ele
geçirdiği için, hiç fikir vermediği için tamamen ele geçirmiş
oldu. Aynen 12 Marttaki gibi, 12 Eylüldeki gibi aydınlara, gazetecilere,
yazarlara, akademisyenlere, Kürtlere eziyet dönemi başladı, hiçbir
zaman da azalmadı, devam etti. Silahlı Kuvvetlerde özellikle Amerika
Birleşik Devletlerine karşı olabilenleri temizleme yoluna
gitti. Ne zamanki bu çete dediği, paralel devlet dediği kişi
MİT Başkanına ulaşmaya başladıysa o zaman Eyvah,
neler oluyor? dedi ve rengi ortaya çıktı, bazı şeyler
yapmaya çalıştı ama beceremedi. En son askerî mahkemenin karar
verdiği Uludere katliamıyla ilgili takipsizlik kararı
çıktı. Bu karar çıkarken burada özellikle AKP yetkilileri
çıkıp Vah vah böyle karar olur mu? diyorlar ama hiç de
inandırıcı gelmiyor. Burada 34 kişi göz göre göre öldürüldü.
Açıklamaları çok ilginç: Görev gereklerini yerine getirirken kaçınılmaz
hata. Ne demekse bu! Kaçınılmaz hataya düştüklerini vurgulayarak
kararı vermişler. Yine diyor ki burada: Genelkurmay
Başkanına zaten haberi verdik, Genelkurmay Başkanının
haberi vardı, Genelkurmay Başkanından talimat aldık.
Burada bir sınır ötesine izin verilirken ne dediler: Bakanlar
Kuruluna, dolayısıyla direkt Başbakana ait. Sınır
ötesi harekât yapılması Başbakana ait. dendi.
Dolayısıyla, Genelkurmay Başkanı da herhâlde birilerine
danışmıştır, oradan bir bilgi almıştır.
Bunun üzerinden fazla kaçılabileceğini sanmıyorum, bence en
iyisi bu hatanın kabul edilmesi, özür dilenmesi ve yapılan hatadan
geri dönülmesi.
AKP iktidara geldiği günden beri cambaza bak
anlayışıyla kendi derin devletini maalesef kurdu. Türkiyenin
yakın tarihinde işlenen cinayetleri, katliamları, işaret
fişeğini yakan bu kişileri hiçbir zaman için ortaya
çıkarmak için ciddi bir çalışma yapmadı maalesef. Uğur
Mumcunun öldürülmesi, Muammer Aksoyun öldürülmesi, Turan Dursunun, Behçet
Cantürkün, Metin Göktepe gibi gazetecilerin öldürülmesi ve daha onlarcasının
hepsinin üstü kapatıldı ve bunlarla ilgili ciddi bir
çalışma da yapılmadı. Bu kara duvardan -ne yazık ki-
bir tuğla çekilse hepsi yıkılıp arkadaki o caniler
açığa çıkacak ama işine gelmediği için hiçbir zaman da
çekmedi. Çorum katliamının, Kahramanmaraş katliamının,
Sivas katliamının faillerinin bulunması için de ciddi
çalışmalar yapılmadı. Bizim dönemimizde olmadı.
diyebilirsiniz ama bu demek değil ki
Bu faillerin, gerçekten böyle
şeffaf, demokrat, özgürlükçü olduğunuzu iddia ediyorsunuz ya,
eğer öyleyseniz bunların çıkarılması gerekiyordu.
Kaldı ki, Sivas canileri serbest bırakılırken Hayırlı
olsun diyen bir zihniyetten biz maalesef bunu beklemiyoruz zaten.
Başbağlar olayı oldu. Başbağlar
olayını tutup o zaman Sivas olaylarına sanki denkmiş gibi,
onun intikamı alınıyormuş gibi göstermeye
çalıştılar. Bunun faillerinin üzerine gidilmedi. Biz,
Başbağları da kınadık Sivası da
kınıyoruz, hepsini kınıyoruz ama üzerine gidilmediği
için de üzerine gitmeyenleri de kınıyoruz ne yazık ki.
Ne zaman oldu? Erdoğan bunlara izin verdi -Sayın
Başbakan- devlet içinde çeteleşmeye izin verdi, paralel devlet
kurulmasına izin verdi ama ne yazık ki kendine dokunmaya
başladığı anda bağırmaya başladı
Devlette çete var, paralel devlet var. diye kendini açığa
çıkarmaya, temizlemeye çalıştı çünkü bazı şeyler
kendine dokunmaya başlamıştı.
Şimdi, sormak lazım, on bir yıldır bu
ülkede iktidar olan parti sanki Adalet ve Kalkınma Partisi değil,
hiçbir şeyden haberi yok, masum, ayakkabı kutusu partisi, kendisi
hiçbir şey yapmamış, yanlışı yok. Şimdi
eyvah diyor, Bunlar neyin nesi? Devlet içinde paralel devlet olmaya
çabalayanlara ya da olanlara sanki siz amaçlarınıza ulaşmak için
izin vermediniz, şimdi birdenbire Eyvah diyorsunuz. Yargıdan
idareye kadar artık saklayamadığınız rezaletleri
başka hükûmet yapmış gibi açıklamalar yapıyorsunuz,
sizin hiçbir suçunuz yok. Daha birkaç yıl öncesine kadar Yargıtayda
görev yapan, sözde temiz eller operasyonu yapan kişileri zırhlı
araçlarla korurken, Onlara dokunmayın. derken birdenbire ne olduysa
bağırmaya başladınız. Şimdi, bu
savunduğunuz, koruyup kolladığınız savcıyı
göz göre göre hedef gösteriyorsunuz. Bir başbakan kalkıyor
Savcı 20-22 sefer yurt dışına gitmiş, şunu
yapmış, bunu yapmış
O zaman neredeydiniz, niye bu
giderken sormadınız gittiğini? Şimdi bunu göstermeye
başladınız.
12 Eylül 2010 yargı darbesiyle okyanus ötesine selam
gönderdiniz, şimdi birbirinize girdiniz, selam falan göndermiyorsunuz,
küstünüz. Niye, günah, beddua ediyorsunuz? diye bağırmaya
başladınız. Harç bitti ortaklık da herhâlde bitti burada.
Devlette çete var. diyenler bu çeteyi oluştururken siz yok muydunuz?
Her istediğinizi verdik. diyen siz değil miydiniz? Şimdi niye
bağırıyorsunuz, bağırmaya hakkınız var
mı? Çete sızarken uyuyor muydunuz da birdenbire uyandınız?
Ergenekon, Balyoz, Oda TV, KCK davalarında, casusluk davalarında
sizler değil miydiniz kendiniz bunları açığa çıkaran?
Şimdi nasıl ki kendi yolsuzluk, rüşvet, ihaleye fesat
karıştırma, kara para aklama davaları çıktı
başladınız bağırmaya. O zaman
savcıydınız şimdi avukat oldunuz.
Çeteyi siz birlikte kurdunuz, ne yaparsanız
yapın, kumpasa siz göz yumdunuz, şimdi de bunları yok etmeye
çalışıyorsunuz ama beceremeyeceksiniz çünkü artık
güneşi balçıkla sıvayamıyoruz maalesef.
Ayakkabı kutularından çıkan
rüşvetler, jetler, umreler, o pahalı, parasını bile
söyleyemediğimiz kol saatleri, ne olacak bunlar, kapatacak
mısınız?
Sayın Bayraktar, eski Bakanınız, Görevden
aldık. dediğiniz Bakanınız Ben bunlara izin verdiysem
Sayın Başbakanın hepsinden haberi var, o yaptı. demedi mi?
Dedi. Bunları nasıl kapatacaksınız?
Bir de buraya çıkıp durmadan masumiyet
karinesinden bahsediyorsunuz, Birinin suçu belli olana kadar böyle demeyin.
diyorsunuz. Balyoz davasında, KCK davasında, Oda TV davasında,
casusluk, dinlemede ve en son Gezi olaylarıyla başlayan bir tek
özgürlük ve rahat etmek için, kendilerine baskı gelmemesi için,
ağaçları korumak için uğraşan o gençleri içeriye atarken
hiçbirinin masumiyeti yoktu, onların her gün, daha mahkemeye gitmeden
gazetelere servis yaptırılmasını, hiçbirini kesmediniz,
hiçbirini engellemediniz ama şimdi masumiyetten bahsediyorsunuz.
Gezide şu anda tutuklu olan yaklaşık 80
tane çocuk var, daha hiçbirinin iddianamesi hazırlanıp mahkeme önüne
çıkmamış, hiçbirini ağzınıza almıyorsunuz.
Erzincanda tutuklanan, hiçbir suçları olmayan, bir
tek Gezideki olayları protesto eden, köprüyü protesto eden Çetin Kirsiz,
Can Koçak, Dağlar Delen, Mukamet Çelik, Özgün Kaya, Özcan Kaya, Ali
Sağlık ve diğer 73 kişinin hiçbiriyle ilgili bir
çalışma yapmıyorsunuz ama masumiyet karinesinden
bahsediyorsunuz.
Pozantıda yatan çocuklara yapılan o
iğrenç olayların üzerini kapatmaya çalışıyorsunuz,
bunlarla ilgili hiçbir masumiyet karinesi yok, onların şerefleri,
dürüstleri yokmuş gibi davranıyorsunuz.
Sincanda daha geçen hafta yaşanan olayın
üzerini kapatmaya çalışıyorsunuz.
Kandırada yaşayan kadınların, tutuklu
kadınların özellikle oradaki o çıplak aranmalarına hiçbir
zaman için ses çıkarmıyorsunuz, sesinizi de açmayı
düşünmüyorsunuz ama iş kendinize dokununca bağırmaya
başlıyorsunuz. Bunlarla hiçbir yere gidemezsiniz. Şu anda burada
yapılan bunca yolsuzluğun üzerini kapatmaya
çalıştığınız gibi keşke şimdiye kadar
bu ülkede olan şeyleri de kapatsaydınız hiç değilse derdik
ki: Gerçekten bunların üzerine gidiliyor.
Ben size şimdi burada sizin derin devletinizin ne
olduğunu anlatacağım işte resimlerle. İşte
buradaki derin devletiniz size karşı çıkan, o özgürlük isteyen
gençlere yaptığınız baskılar sonucu ölen gençlerimiz,
canlarımız. İşte derin devlet aslında burada.
İşte burada kutuların içinden çıkan milyon dolar
paraları götürürken hiçbir şey yokmuş gibi masumiyet karinesi
derken, burada Sabah kardeşim giyiyor öğleden sonra diğer
kardeşim giyiyor. denilen işte bu yırtık ayakkabılar,
yırtık terlikler, işte derin devlet bu. Ve işte
Uluderedeki olan derin devlet bu. Bunların açığa
çıkarılması gerekiyor. Siz bunların üzerini kapatmaya
çalışıyorsunuz. Tabii şu anda bütün yaptığınız
şey gündemi değiştirmek. Türkiyede pislik almış
başını giderken Sayın Başbakan hiçbir şey
olmadığını göstermek gibi dünyayı geziyor, uçaklardan
inmiyor. Ülkede her şey kokuşmuş, bunların önünün alınması
lazım. Bu derin devletin ortaya çıkarılması için önce
samimi olmak lazım. HSYKyı kendinize bağlayıp AKP
yargısı yapacaksınız. Bunların üzerine gitmeyerek
hiçbir şeyi kapatamazsınız.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Işık.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisinin
aleyhinde son söz, Çankırı Milletvekili Sayın İdris
Şahin.
Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İDRİS ŞAHİN (Çankırı)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisi aleyhinde söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, derin yapılarla mücadele etmenin
Parlamentoda grubu bulunan tüm siyasi partilerimizin ortak sorumluluğu
olduğunu ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum. Elbette ki
demokratik toplumlarda yegâne güç millet iradesinin temsil yeri olan
Parlamentoda ve onun içerisinden çıkan hükûmetlerde olmak
durumundadır.
Demokrasi tarihimizin başlangıcı olan
1839dan bugüne gerek Osmanlıda gerekse Türkiye Cumhuriyetinde derin
yapılanmalar her zaman millet iradesinin önünde önemli bir engel olarak
karşımıza çıkmıştır. Tarihsel süreç
bakımından da AK PARTİ Grubu adına konuşan
değerli milletvekili arkadaşımız Şamil Tayyar Bey çok
güzel bir şekilde bunları ifade etti. Ancak önergenin içeriğinde
belirtildiği üzere, özellikle 1990lı yıllarda ülkemizin her
kesiminde hissedilecek ölçüde su yüzüne çıkmış ve dönemin
hükûmetlerinin başını fazlasıyla
ağrıttığı gibi, insanlarımıza da hukuka
aykırı eylemleriyle zarar veren bir örgüt ve yapılanma da
yakın tarihimize kadar var olagelmiştir. Özellikle bu derin
yapılarla alakalı mücadele her devrin iktidarları
tarafından gündeme getirilmiş, yoğun bir şekilde Parlamentoda
bu hususlar görüşülmüş, bunlara dair bir kısım
araştırma önergeleriyle birlikte Meclis araştırma
komisyonları da kurulmuştur. Bunlardan biri de yakın tarihimizde
Mecliste kurulmuş olan, özellikle dört siyasi partinin ortak
uzlaşısıyla gerçekleşmiş olan Darbe Komisyonu da bunun
en önemli örnekleridir. Zira 28 Şubat darbesi ifade edilirken 90lı yılların
karanlık cinayetlerini; yine, 12 Eylülde cuntayla birlikte millet iradesi
askıya alındığı dönem öncesinde 78li yıllar ve
70li yıllarda devam edegelen süreçler bir bir irdelenmiş;
Türkiye'nin 1950li yıllardan sonra, NATOya girmesinden sonraki süreç
içerisinde de askerin içerisindeki yapılanmalar ve cuntacı
yapının içerisindeki bu tür kaynaklar
araştırılmıştır.
Şimdi, 2000li yılların başına
geldiğimizde özellikle Avrupa Birliği süreci kapsamında
başlatılan müzakereler ve AK PARTİ iktidarıyla da
atılan demokratikleşme adımları, derin yapıların
üzerine kararlılıkla gidilmek suretiyle çok önemli neticeler
aldığımızın bir göstergesidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
yurdumuzun her tarafında insanımızın huzur ve
mutluluğu adına atılan demokratikleşme adımlarıyla
bölge insanın daha huzurlu ve özgür bir yaşama doğru adım
adım ilerlediğini memnuniyetle müşahede etmekteyiz. Özellikle
Barış ve Demokrasi Partisinin vermiş olduğu
araştırma önergesinde de kısmi olarak, tevilli bir şekilde
Son dönemlerde her ne kadar ülkemizde faili meçhul cinayetler olmadı
teziyle
bir şekilde kabul gören demokratikleşme adımlarıyla bölge
insanı, 76 milyonun tamamı daha huzurlu, daha müreffeh bir Türkiye'de
yaşamaktadır ve yaşamaya da inşallah devam edecektir.
Toplumsal Barış Yollarının
Araştırılması Komisyonu da
Özellikle ben de bu Komisyonun
üyesi bir olarak gördüğüm ve müşahede ettiğim bir memnuniyeti de
buradan ifade etmek istiyorum. Yapmış olduğumuz tespitlerde
bölge insanının Komisyona gelip beyanlarında şunu gördüm:
Geçmiş dönemlerde yaşadıkları özellikle hem devlet
otoritesini kullanan bir kısım kamu görevlilerinin kendilerine
yapmış oldukları eylemler hem de bölgede terör örgütü olarak
faaliyetlerini yürüten PKK terör örgütünün bölge insanına karşı
son derece acımasızca ve bir şekliyle de faili meçhul bir
kısım eylemlerin içerisinde olduğunu Komisyonumuza gelip beyanda
bulunan tanık beyanlarıyla tespit etmiş bulunuyoruz.
İşte, buradaki bütün mesele, bu bölgede
yaşayan insanımızla birlikte 76 milyonun ortak arzusunun ne
olduğuna bakmak gerekir. Elbette ki bu derin yapılanmalar bir bir
irdelenmeli ve demokrasimizin önündeki bu engelleri ortadan kaldırmak da
bu yüce Parlamentonun görevi olmalıdır. Bu
sıkıntıları gidermenin ve çözüm yolu aramanın yegâne
mercisi de elbette ki millet iradesinin temsilcisi olan Parlamento ve onun
içinden çıkmış hükûmetlerdir.
Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Meclisimizin kürsüsünden PKK terör örgütünü özgürlük
savunucusu olarak göstermek, Uludere hadisesini terör örgütünün eylemleriyle eş
tutmak açıkçası bir akıl tutulmasıdır.
İBRAHİM BİNİCİ
(Şanlıurfa) Daha büyük, daha büyük.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Eş tutmuyoruz,
daha vahimdir, daha vahim. Böyle yoktur, PKKnin uçaklarla katlettiği 34
kişi yoktur, o sizin eseriniz, eş tutmuyoruz.
İDRİS ŞAHİN (Devamla) Burada, bu
millet iradesinin temsilgâhı olan yüce Parlamentoda etmiş
olduğumuz yemine sadık kalmak suretiyle nereye bastığımızı
ve ne söylediğimizi çok iyi idrak etmek ve süzgeçten geçirmek suretiyle de
bu sözleri sarf etmemiz gerekiyor. Bizler 76 milyonun huzur ve refahı için
kardeşlik projesini her alanda yaygınlaştırmak adına siyaseten
büyük riskler almış olmamıza rağmen, burada milletin
kürsüsünü kendi inanç değerlerinize ancak milletin tamamına
yakınının görüş ve düşüncelerine aykırı
olarak burada serdetmenin ve özellikle de Parlamentoda herkesçe kabul
edilmiş olan bir terör örgütünü özgürlük savunucusu gibi ifade etmenin çok
yersiz olduğunu bir sefer daha ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; derin devlet olarak Hükûmeti dillendirmek gibi bir
arkadaşımız da millî iradeye burada açıkça bir
saldırıda bulunmuştur. Elbette ki milletin helal oylarıyla
iktidara gelmiş olan AK PARTİ Hükûmeti, milletimize her türlü hizmeti
götürmenin çabası ve gayreti içerisindedir. Milletin oylarıyla
Parlamentoya gelmiş ve içinden çıkmış bir hükûmeti derin
bir yapılanmayla ifade etmiş olmayı da millete karşı
yapılmış en önemli saygısızlık olarak görüyorum.
Yine ana muhalefetin değerli
temsilcisi, burada, faili meçhul cinayetlerin ortaya
çıkarılmadığına dair beyanlarda bulundu. Bu beyanlara
katılmamız mümkün değil ama az da olsa bizi sevindiren, ana
muhalefetin sözcüsünün güzel bir söz olarak ifade ettiği, AK PARTİ
döneminde faili meçhul cinayetlerin olmadığını zorlanarak
da olsa ifade etmiş olması, elbette iktidarın bir temsilcisi
olarak bizleri mutlu etmektedir. Çünkü temelde insanı alan ve siyasete
bakışını İnsanı yaşat ki devlet yaşasın felsefesiyle
hareket eden bir siyasi iktidara da yakışan budur. Her türlü illegal
yapının üzerine gitmek ve ülkede büyüğünden küçüğüne her
türlü çete yapılanmaları hukukun önüne getirmek AK PARTİ
iktidarının görevi ve sorumluluğudur. Bunu da şerefle,
gururla, Allaha şükürler olsun, on bir yıllık iktidar süremiz
içerisinde gerçekleştiriyoruz. Elbette ki bağımsız ve
tarafsız yargı, bizim kendilerine teslim etmiş olduğumuz bu
hukuka aykırı eylemleri en güzel şekilde değerlendirecek ve
sorumluları hakkında da gerekli cezaları elbette ki verecektir.
Ve yine buradan değerli hatibin,
Sivas olaylarıyla alakalı tarihe atıf yapmak suretiyle
iktidarımızı suçlaması, bu da tamamen bir hatanın
göstergesidir. Zira tarihe gidip baktığımızda, Sivas
olaylarında iktidarda kimlerin olduğunu, olayın
sorumlularının ve araştırılmaları noktasında
kimlerin görevini yeterince ifa etmediğini 76 milyon vatan evladı çok
netlikle bilmektedir ve bunu da görmektedir. Giden bütün canlar bizim canımızdır.
Orada vefat eden bütün vatandaşlar Türkiye Cumhuriyetinin
vatandaşıdır. Dolayısıyla o canların üzerinden, o
kanların üzerinden siyaset yapmış olmak, bu kutsal çatı
altında var olan hiçbir milletvekilimize yakışmamaktadır.
Dolayısıyla biz, o acıları o gün de yaşadık,
bugün de yaşayacağız, bundan sonraki süreç içerisinde de elbette
bunları hiçbir şekilde tasvip etmeyeceğiz.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
gündemimizde neler olduğunu hepiniz biliyorsunuz. Dolayısıyla bu
konularla alakalı Meclis araştırma önergesinde ifade edilen
konular hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisinde farklı Meclis
araştırma komisyonları kurmak suretiyle üzerine titizlikle
gidilmiştir.
Bu nedenle, zamansız ve yersiz olan bu önergenin
aleyhinde oy kullanacağımı bildiriyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUHARREM IŞIK (Erzincan) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Işık.
MUHARREM IŞIK (Erzincan) Sayın Başkan,
ben burada Hükûmeti sorumlu tutmadım. Ayrıca, orada ölen
insanların üzerinden de siyaset yapmadım. Bu konuda söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
7.-
Erzincan Milletvekili Muharrem Işıkın, Çankırı
Milletvekili İdris Şahinin BDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM IŞIK (Erzincan) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ben, hiçbir zaman için, üç katliamda da, hatta dört katliamda da AKP Hükûmeti
sorumludur. diye bir şey söylemedim. Benim söylediğim şuydu
AKPyi ilgilendiren: Sivas katliamının canilerinin
çıktıkları zaman Başbakanın söylediği sözü
eleştirdim. Kaldı ki hiçbir zaman için, hiçbir can üzerinden, hiçbir
ölen insan üzerinden siyaset yapmayı da ahlaki bulmam; partimdeki hiçbir milletvekili
de bulmaz. Bu Parlamentodaki milletvekillerinin de doğru
bulacağını düşünmüyorum. Ama böyle bir ithamda
bulunmasını da insanların kafasının arkasındaki
zihniyetin ne olduğu olarak düşünüyorum.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
1.- BDP Grubunun, BDP Grup
Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından derin
devlet yapılanmalarının Kürtlerin yoğunluklu
yaşadığı coğrafyadaki güncel
uzantılarının deşifre edilmesi, açığa
çıkarılması amacıyla 3/1/2013 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 9 Ocak 2014 Perşembe
günkü birleşiminde okunarak
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Evet, Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
2.- MHP Grubunun, 18/12/2013
tarih ve 1301 sayı ile Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve
arkadaşları tarafından son yıllarda ülke gündeminden hiç
düşmeyen usulsüzlük ve yolsuzluğun sosyal ve ekonomik
boyutlarının araştırılarak yasal önlemler dâhil olmak
üzere alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 9 Ocak 2014 Perşembe
günkü birleşiminde okunarak
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
9/1/2014
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 9 Ocak 2014 Perşembe
günü (bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki
önerisini İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Yusuf
Halaçoğlu
Kayseri
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
18 Aralık 2013 tarih, 2013/1301 sayı ile TBMM
Başkanlığına vermiş olduğumuz Manisa Milletvekili
Erkan Akçay ve arkadaşlarının "Son yıllarda ülke
gündeminden hiç düşmeyen usulsüzlük ve yolsuzluğun sosyal ve ekonomik
boyutlarının araştırılarak yasal önlemler dâhil olmak
üzere alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla" verdiğimiz
Meclis araştırma önergemizin 9 Ocak 2014 Perşembe günü (bugün)
Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz, Manisa
Milletvekili Sayın Erkan Akçay.
Buyurunuz. (MHP
sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yolsuzluk ve usulsüzlüklerin
araştırılması amacıyla Milliyetçi Hareket Partisi
olarak vermiş olduğumuz Meclis araştırma önergesi üzerine
söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, yolsuzluklar bir virüs gibi ülkemizi sarmış, sosyal
ve ekonomik dokuyu tahrip eden ölümcül bir hastalık hâline gelmiştir.
Yolsuzlukların bulaşmadığı kurum ve kuruluş âdeta
kalmamıştır. Deniz Feneri, özelleştirmeler, belediyeler,
kamu bankalarından yandaşlara verilen ve hortumlanan krediler, Enerji
ve Sağlık Bakanlığındaki yolsuzluklar ve daha pek çok
yolsuzluk iddiaları kamuoyuna yansımıştır.
Sayıştay denetim yapamaz hâle getirilmiştir. Teftiş ve
denetim kurulları felç edilmiştir. AKP iktidarı on bir
yılda kamu ihale mevzuatında 170 adet değişiklik
yapmıştır. Toplam 64 konuda İhale Kanunu muafiyeti
getirilmiştir. Böylece ihaleler Kamu İhale Kanununun denetiminden
çıkartılarak yolsuzlukların önü açılmıştır.
AKP döneminde
yapılan özelleştirmelerdeki usulsüzlük ve yolsuzluklar her geçen gün
artmaktadır. 52 milyon dolarlık Balıkesir SEKA 1 milyon 100 bin
dolara yandaş Albayraklara satılmıştır. Kuşadası
ve Çeşme limanları Sami Ofer-Mehmet Kutman ortaklığına
verilmiştir. TÜPRAŞın yüzde 14ü kapalı kapılar
ardında İsrailli Sami Ofere satılmıştır.
Danıştay bu satıştan devletin 750 milyon dolar zarar
ettiği yönünde karar vermiştir ve bu satışları Danıştay
iptal etmiştir. Hükûmet yargının iptal kararlarını
uygulamak yerine, Bakanlar Kurulu kararı ile 6300 sayılı Yasaya
dayanarak yargının verdiği iptal kararlarını geçersiz
kılmıştır. Türk Ceza Kanununa göre ihalelere fesat
karıştıranlara beş yıldan on iki yıla kadar ceza
veriliyordu ancak AKP, 6459 sayılı Kanunla bu cezaları üç ve
yedi yıla indirmiştir. İhaleye fesat
karıştıranlara verilen cezalar azaltılarak yolsuzluklar
teşvik edilmiştir.
Hepinizin bildiği üzere 17 Aralık 2013
tarihinde yolsuzluk, rüşvet, imar, inşaat usulsüzlükleri, ihaleye
fesat karıştırma, kara para aklama ve tarihî eser
kaçakçılığı operasyonları
yapılmıştır. Bu operasyonlar kapsamında Çevre ve
Şehircilik, Ekonomi ve İçişleri Bakanlarının
çocukları, Halk Bankası Genel Müdürüyle birlikte çok sayıda
bürokrat, AKPye yakın iş adamları gözaltına
alınıp bir kısmı tutuklanmıştır, AKPli
Fatih Belediye Başkanı gözaltına alınmıştır.
Yolsuzluğun boyutunun yaklaşık 100 milyar dolar civarında
olduğu iddia edilmektedir. Banka Genel Müdürünün evinde ayakkabı
kutularında 4,5 milyon dolar bulunmuştur. İçişleri
Bakanının oğlunun odasında 6 adet kasa, para sayma makinesi
ve milyonlar bulunmuştur. Bakanlarla rüşvetçiler arasındaki
telefon görüşmeleri, kamera kayıtları, olan bitenleri tüm
açıklığıyla gözler önüne sermiştir. 17 Aralık
2013 tarihinde AKP iktidarı suçüstü yakalanmıştır.
25 Aralıkta 120 milyar dolarlık ikinci bir
yolsuzluk operasyonu gündeme gelmiştir. Başbakan Erdoğanın
oğlu Bilal Erdoğanla AKPli birçok iş adamı ve bürokrat
için ifadeye çağrı ve gözaltı kararı
çıkarılmıştır ancak AKP Hükûmeti mahkeme kararına
rağmen operasyon için polislere görev yaptırmamıştır.
7 Ocak 2014te İzmirde başlatılan ihale
yolsuzluğu ve rüşvet operasyonunda çok sayıda bürokrat ve
iş adamı gözaltına alınmıştır. Adalet ve
Kalkınma Partisi iktidarı, operasyonu yapan İzmir Emniyetindeki
müdürleri hemen görevden almıştır. Başbakan Sayın
Erdoğan başta olmak üzere, AKPli tüm yöneticiler yolsuzluklar
sonrası ilk açıklamalarında Zamanlaması manidar. diye
açıklama yapmışlardır. Yani, Yolsuzluk yok. diyemiyorlar
da Zamanlaması manidar. diyorlar. Yolsuzluk yapılınca, kul
hakkını yerken manidar olmuyor da yolsuzlukları yapanlar
yakalanınca mı manidar oluyor?
Sayın Başbakan yolsuzlukların üzerini
örtmeye çalışmaktadır. Sayın Başbakan
yolsuzlukların üzerine gideceğine, yargıyı, adli
kolluğu engellemekte, yolsuzlukların üstünü örtmeye
çalışmaktadır. Başbakan yolsuzluk ve rüşvet
operasyonlarını yapan polis müdürlerini görevden
aldırmıştır. Başka yolsuzlukları ortaya
çıkarabilecek durumdaki yüzlerce emniyet müdürü görevden
alınmış, yerleri değiştirilmiş, emniyet
teşkilatı hallaç pamuğu gibi
dağıtılmıştır. Operasyona ilişkin dosyayı
gözaltına alınanlara sızdıran İstihbarat Şube
Müdürü ifadeye gönderilmemiştir. Türkiyedeki bütün emniyet
teşkilatlarına basın mensuplarının girişi
yasaklanmıştır. Adli Kolluk Yönetmeliği
değiştirilerek operasyonlar üst amirlerinin iznine
bağlanmıştır; bu, Anayasa ve kanunları yok etme
girişimidir. Yolsuzluk dosyasına yeni savcılar görevlendirmiştir,
sonra da bu dosyalar operasyonu başlatan savcıların elinden
alınmıştır. Yolsuzluk ve rüşvet operasyonunu
başlatan İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili
Bakırköye atanmıştır. Dün Yolsuzluğu yapan babam ve
hatta oğlum bile olsa cezasını veririz. diyen Erdoğan,
bugün yolsuzluğa adı karışan oğlunu koruma altına
almıştır. Başbakanın veremeyeceği bir
hesabı, izah edemeyeceği hukuksuz ve gayrimeşru bir işi mi
vardır? Bu korkunun ve paniğin nedeni nedir?
Anlaşılmaktadır ki rüşvet ve yolsuzluk iddiaları
kendisine ve ailesine kadar dayanmaktadır, üstelik oğlunun üzerinden
kendisine ulaşılmak istendiğini bizzat kendisi
açıklamıştır. Sayın Başbakan yolsuzlukların
üzerine giden savcıların ve polislerin itibarını zedelemek
için yandaş medyayı acımasızca kullanmakta, savcılara,
polislere çamur atmaktadır. Miting meydanlarında savcıları
yuhalatarak hedef göstermektedir. Zekeriya Öze karalama kampanyasına
başlamadan önce, 2 yüksek yargı mensubunun bu adı geçen savcıya
gönderildiği iddiası da kamuoyuna yansımıştır.
Bunun bir otelde görüşüldüğü ve
Başbakan, aracıları
vasıtasıyla Zekeriya Özün bir mektup yazarak kendisinden özür
dilemesini, Hükûmete yönelik soruşturmaların derhâl
durdurulmasını, aksi takdirde zarar göreceğini ve bunun
sonuçlarının ağır olacağını iletmiştir.
Adı yolsuzluğa karışan bakanlarına Beni rahatlatacak
açıklama yapın. talimatı vermişti, şimdi de
savcıdan kendisinden özür dilemesini ve yolsuzluk
soruşturmasını durdurmasını istemektedir.
Sakın kimse bize Başbakan bu iddiaları
yalanladı. demesin. Teröristlerle görüştüğümüzü ispat
edemeyenler şerefsizdir. dedikten sonra teröristlerle
görüşüldüğünü açıklayan Başbakana artık kimsenin
inanması mümkün değildir.
Dün Ergenokonun savcısıyım. diyen
Başbakan Erdoğan, bugün yolsuzlukların ve rüşvetin
avukatlığını yapmaktadır. Dün kahraman ilan
ettiğiniz ve Destan yazdılar. dediğiniz savcı ve polisler
AKPnin yolsuzluklarını ortaya çıkardığı için
bugün çete üyesi mi oldular? Savcı Zekeriya Özü 2 defa terfi
ettirdiğini söyleyen Sayın Başbakan değil midir? Yine,
zırhlı Mercedes makam aracını tahsis eden Sayın
Başbakan değil midir? Bu savcı ve polisler AKPli
bakanların çocuklarının, bürokratların ve iş
adamlarının yolsuzluğunu ortaya çıkardığı için
çete üyesi ve dış güçlerin taşeronları mı oldular?
Yolsuzluk ve rüşvet operasyonunu devlet içindeki çetelerin
yaptığını söyleyen Başbakan Erdoğana buradan
sormak istiyorum: Bakan çocuklarının yatak odalarına para sayma
makinelerini ve para kasalarını çeteler mi koymuştur?
Ayakkabı kutularının içine milyon dolarları çeteler mi
koymuştur? Bakanlara rüşvetleri çeteler mi vermiştir? Kara
parayı savcılar ve görevden aldığın polisler mi aklamıştır?
On bir yıldır iktidarda olan siz değil misiniz? Devletin içinde
çete varsa bu çeteyi kuran, onları bu makamlara getiren siz değil
misiniz?
Evet, devletin içinde bir çete var. Bu çete yolsuzluk,
rüşvet ve rant çetesidir. Çevre ve Şehircilik Bakanı
Erdoğan Bayraktar, Talimatları Başbakan Erdoğandan
aldım. diyerek bu çetenin liderinin Başbakan Erdoğan
olduğunu itiraf etmiştir. Bütün bunlara karşı Başbakan
Erdoğan hâlâ yolsuzlukları savunmakta, yolsuzlukların üzerini
örtmeye çalışmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bu düşüncelerle, temiz
toplum hedefine ulaşmak, devletimizi yıpratan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Devamla) - Halkımızın
devlete, siyasete ve siyasetçiye olan güvenini yeniden temin etmek ve
yolsuzlukların önlenmesi amacıyla bu araştırma önergemizin
kabulünü diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akçay.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin aleyhinde ilk
söz İstanbul Milletvekili Sayın Harun Karaca.
Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HARUN KARACA (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
17 Aralıkta başlatılan bu operasyonda
birçok soru işaretiyle karşı karşıyayız. Bu
operasyon 30 Mart yerel seçimleri ve arkasından yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı
seçimlerini etkilemeye yönelik olup millî iradeye karşı kurulan bir
tuzaktır.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri hep
sancılı olmuştur. İnanıyorum ki 12nci
Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve 30 Mart 2014 yerel
seçimlerinde milletimiz millî iradeyi etkilemek isteyenlere prim vermeyecektir.
HSYKnın bildirisiyle Genelkurmayın 27
Nisandaki bildirisi arasında hiçbir fark yoktur, her ikisi de siyasete
müdahaledir. Operasyonlar milletin, ülkenin, kamunun yararı için
yapılır, ekonomiyi tahrip etmek için yapılmaz.
Değerli milletvekilleri, başkalarından
bahsetmeyeceğim. Göstereceğim manşetleri bizzat
yaşamış bir milletvekili arkadaşınız olarak
huzurunuzdayım. Ne yazık ki o zamanki Cumhuriyet Halk Partisi İl
Başkanının da bu davalarından birine müdahil olmuştum.
Dava sürecinde yaşadığımız işkencelerden
bahsetmeyeceğim, zira zaman az. Sadece, nasıl bir algı yönetimi
yapıldı ve sonuç ne oldu? Lütfen, sizleri empati yapmaya davet
ediyorum.
Dava şu şekilde başladı: Bu, resmî
yazı; İstanbul Valiliğinin, o zamanki valinin Başbakana
yazdığı yazı. Bir pasaj okuyacağım: Böylece her
ay yaklaşık 3-4 trilyona yakın paranın Fazilet Partisine
yakın firmalar tarafından havuz hesaplarına
aktarıldığını, bu hesaplardan da adı geçen
partinin kuryeleri vasıtasıyla paranın partiye ve Recep Tayyip
Erdoğana gittiğini içeren dosyanın
araştırılması istenmiştir. 16 Şubat 1999
tarihinden itibaren yukarıda özetlenen konuyla ilgili Emniyet
Müdürlüğünce yapılan çalışmalarda belirtilen konuların
büyük ölçüde doğru olabileceği, devlete ödenmesi gereken vergilerin
ödenmediği; ayrıca, organize olarak BELBİM, İGDAŞ,
Ulaşım AŞ, İSTAÇ, Halk Ekmek, İSTON ve İSFALT
adlı belediye iktisadi teşekküllerinin tüm gelirlerinin Vakıflar
Bankasında açılan bir hesapta toplandığı, buradan da
denetimi imkânsız kılmak için birçok hesapta paranın
dolaştırıldıktan sonra falanca partiye
yakınlığıyla bilinen firma ve şahıslara
aktarıldığı
diye, böyle bir dava başlamış.
Şimdi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, biz
aldığımız zaman susuzluktan inleyen bir şehirdi.
Sadece biz aldığımız zaman mı? Bakın, Cumhuriyet
gazetesinin 1961 tarihli sayısında diyor ki o zaman, Sular
İdaresine bir genel müdür atanıyor: İstanbul üç yıldan
önce su sıkıntısından kurtulamayacak ve bu su
sıkıntısı yaklaşık elli yıl sürüyor ve
hamdolsun, bu elli yıllık su sıkıntısını
çözmek Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğana nasip
oldu ama arkasından ne oldu? Arkasından bu operasyonlar geldi.
Operasyonların algı yönetimi dedim biraz önce. Bugünkü gazete
manşetlerine de bakıyoruz. Bakın, 1999 tarihindeki gazete
manşetleri, buna lütfen bakın. İSKİden de beter
sürmanşetten gazete manşeti ve altında yazıyor, bütün
şirketler diyor devam ediyor, AKBİLde patlayan trilyonlarca
liralık yolsuzluk iddiası dal budak salıyor. Gene aynı
şekilde bir başka gazete Vay Tayyip Vay diye başlık
atıyor. 1999 yılından bahsediyorum, aynı bugünleri
hatırlatıyor. Bakın, Operasyonda ele geçirilen 1,5 trilyon
liralık naylon fatura ve banka hesapları en büyük delil. diyor.
Şimdi, devam ediyorum, burada evrak çok. Tayyipin
çiftliği, gazete manşetlerinden bahsediyorum, aynı bugünleri
hatırlatıyor.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Mecliste bekleyen dosyalardan da
bahset, Mecliste bekleyen dosyalar var.
HARUN KARACA (Devamla) Geçiyorum, AKBİL için
büyük operasyon. Arkadaşlar, kusura bakmayın. Devam ediyorum, Çorap
söküğü gibi büyük sürmanşet bunlar 1999 yılından. Bu
kardeşinizin yaşadığı olaylardan bahsediyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Siz de
sanıktınız değil mi o davalarda?
HARUN KARACA (Devamla) Tabii ki sanıktım.
Peki, bu davalar sonunda ne oldu?
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) Yolsuzluktan
bahsedin, ayakkabı kutularından bahsedin.
HARUN KARACA (Devamla) Dört sene sürdü, dört sene. Dava
dosyaları burada, beraatle neticelendi. Dört sene
Ve arkasından
gazeteler özür mü diledi?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Büyükşehirde yeni
aldığınız ihale var mı?
HARUN KARACA (Devamla) Benim mi?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Evet.
HARUN KARACA (Devamla) Bana daha sonra sözlü şey
yaparsanız sorularınıza cevap veririm.
Gazeteler özür mü diledi, resmî makamlarda olanlar özür
mü diledi veyahut da herhangi bir ceza aldılar mı? Hayır. Ama
bakın, daha ilginç bir şeyi daha söyleyeyim.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Kaç tane dosya var?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Beraat etmediniz, orada
ceza var, mahkûmiyetler var, dosyayı biliyorum ben.
HARUN KARACA (Devamla) Bu çok yeni bir şey
değil Mahmut Bey, bak, bu çok yeni bir şey değil. Önce suçlu
ilan edeceksin, sonra asacaksın, sonra yargılayacaksın. Bu,
1960 yılındaki Hürriyet gazetesinin
manşeti. Kimi suçluyorlar? Rahmetli Polatkanın evinde para
bulunduğunu
4 milyon lira para bulunduğundan, 75 milyonluk bilmem ne
olduğundan
Bu gazeteleri size hediye edebilirim, eserlerinizi. Ve daha
sonra bu insanları önce suçladılar, astılar, sonra
yargıladılar. Biz kesinlikle bunlara müsaade etmeyeceğiz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Siz büyükşehir
belediyesi için kaç tane ihale aldınız, söyler misiniz?
BAŞKAN Sayın Tanal, lütfen.
HARUN KARACA (Devamla) Ayrıca, bakın, bu
gayretullaha dokunur. Bunların cevaplarını veririm ben, sen
canını sıkma.
BAŞKAN Sayın Karaca, siz de Genel Kurula
hitap edin lütfen.
HARUN KARACA (Devamla) Buna kimse rıza göstermez.
Bu paralel yapıyı, çeteyi dağıtmak siyasetin yani hepimizin
görevidir.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sizin
aldığınız ihaleleri paralel yapı mı aldı?
HARUN KARACA (Devamla) Aksi hâlde, siyasetle millî
iradeyi vesayetten, şantajdan kurtaramayız.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Yani bu
yolsuzlukları görmeyelim, öyle mi?
HARUN KARACA (Devamla) Geçmişteki yaşanan
olaylara atıfta bulunarak bu yapılarla mücadele etmez ve geç
kalırsak
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Uhud
Savaşından geliyormuş gibi konuşuyorsunuz.
HARUN KARACA (Devamla)
atı alan Üsküdarı
geçer, geç kalırız.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Zaten geçti.
HARUN KARACA (Devamla) Bu gemi su alırsa hep
beraber batarız, vesayete diz çökmüş oluruz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bu ihaleleri niye hep siz
alıyorsunuz?
HARUN KARACA (Devamla) - Biz, bugüne kadar vesayete diz
çökmedik, bundan sonra da Allahın izniyle diz çökmeyeceğiz.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Yani
haramı, helali görmeyecek miyiz, komplo mu diyeceğiz?
HARUN KARACA (Devamla) Türkiyeye bugüne kadar,
bakın, Afganistandan, Çeçenistandan, Bosnadan, Yunanistandan,
Bulgaristandan, Iraktan, Suriyeden birçok vatandaşımız geldi.
Beraber yaşıyoruz, hâlâ da yaşamaya devam edeceğiz.
Unutmayın ki, bizim bu ülkeden başka gidecek bir yerimiz yok.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) Bu yolsuzluğu
örtmeyin.
HARUN KARACA (Devamla) Mezhebimiz, meşrebimiz
farklı olabilir, hatta ve hatta inançlarımız da farklı
olabilir ama bilesiniz ki, bizim gözlerimizin renkleri farklı farklı
olsa da gözyaşlarımızın rengi aynıdır. Bu gemi su
alırsa hepimiz birden bu gemide batarız, kusura bakmayın.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Yolsuzluk yapmayın, yolsuzluk
yapmayın.
HARUN KARACA (Devamla) Bakın, kayıt
dışı siyaset yapanları
MAHMUT TANAL (İstanbul) Siz geçen sene
İstanbul Büyükşehir Belediyesinde kaç tane ihale aldınız?
İhale sayısını söyler misin?
BAŞKAN Sayın Tanal, lütfen
HARUN KARACA (Devamla) Ben söylerim, bende
verilemeyecek hiçbir cevap yok.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Söyleyin o zaman.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Şahsınız
olarak
HARUN KARACA (Devamla) Veremeyeceğim hiçbir cevap
yok, şahsımla ilgili sizin istediğiniz her şeye cevap
verebilirim.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Biz
dinleriz efendim, söyleyin, ne olacak.
MAHMUT TANAL (İstanbul) İşte, verin,
kamuoyu bilsin, siz de bulaşmışsınız buna.
HARUN KARACA (Devamla) Ama bugün konuşmamı
yapacağım, siz hakkınızı verirseniz ona da cevap
veririm, Cumhuriyet Halk Partisi hakkını versin, onlara da cevap
veririm.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sana ne hak
vereceğiz! Hırsızlıkla, yolsuzlukla
uğraşıyorsunuz siz.
HARUN KARACA (Devamla) - Kayıt dışı
siyaset yapanları, kayıt dışı siyaset yapanların
arkasına saklananları namertçe değil, mertçe siyaset sahnesine
davet ediyoruz. Unutmayın, burası er meydanıdır, siyaset
milletle yapılır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) İyi ya mertçe
soruyoruz: Niye savcıları görevden alıyorsunuz? Niye hâkimleri
görevden alıyorsunuz? Niye güvenlik güçlerini görevden alıp herkesi
davadan ediyorsunuz? Niye Maliye Bakanlığından görevden
alıyorsunuz?
HARUN KARACA (Devamla) Rahmetli Menderes, 15 Kasım
1954te size hitaben şunu söylüyor: Mademki reyle iktidarı ve
idareyi ele alamadık, bu defa şirretlikle iktidarı baskı
altında bulundurur, iktidarı istediğimiz istikamete sevk ederiz.
diyorlar.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Şirretlerle mi
çalıştınız şimdiye kadar?
HARUN KARACA (Devamla) Bunu politikalarının
hedefi ve gayesi olarak tayin etmişlerdir. diyor rahmetli Menderes.
Açın, 15 Kasım tarihli tutanağı izleyin.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Menderesi
astılar, Özalı zehirlediler, sizin de kutunuzu açtılar.
HARUN KARACA (Devamla) Tarih, kirli iktidar
oyunlarına sahne olmuştur. Kanla, gözyaşıyla,
haksızlıkla iktidar olanlar mazlumların ahıyla berbat
olmuşlardır, bedbaht olmuşlardır. Siyaseti milletten
başkası dizayn edemez. Milletimizden, halkımızdan
aldığımız oylarla, övgülerle, dualarla paye
alırız.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Son zamanlarda çok güzel
dualar aldığınızı söyleyebilirim!
HARUN KARACA (Devamla) - Milletimizin
dışındaki hiçbir sövgü, hiçbir iftira kin dolu bulutlardan
boşalan felaket tellallığından başka bir şey
değildir.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Kutu kutu
dua almışlar.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Çok güzel dualar
aldınız son zamanlarda!
HARUN KARACA (Devamla) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Adalet mülkün temelidir. sözünü arkasına
asan nice hâkim görülmüştür ki, tarihte bir gün, aynı sözü
karşılarında bulmuşlardır.
Ben, bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu,
milletimizi saygıyla selamlıyorum, hepinize hürmetler sunuyorum.
Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Karaca.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Son zamanlarda çok
hayır duaları aldınız!
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Bir saniye
Kaçmıyoruz, hepimiz
buralardayız, telaşa gerek yok.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Bakın, vaktiniz var, cevap
vermediniz ama!
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Kutu kutu
dua aldınız, kasa kasa dua aldınız!
BAŞKAN - Sayın Karaca toplasın, yerine
gitsin.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) Yolsuzluklardan hiç
bahsetmediniz! Ayakkabı kutusundan bahsetmediniz!
HARUN KARACA (İstanbul) Bahsettim siz
duymadınız.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) Örtüyorsunuz bu
konuyu!
BAŞKAN - Sayın Tanal, buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
14.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, İstanbul Milletvekili
Harun Karacanın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Başkan,
sayın hatip, daha önce, Sayın Başbakan İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanıyken kendisi de Büyükşehir
Belediyesinde çalışıyordu. AKBİLde o dönemdeki
yolsuzluklarla birlikte iş ve eylem birliği içerisine girerek
İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesinde haklarında
açılmış olan dava var. Ve netice itibarıyla o dava, şu
anda, Sayın Başbakan hakkındaki dava, milletvekili seçilmesi
nedeniyle şu anda, bildiğimiz kadarıyla, dokunulmazlığı
nedeniyle durduruldu; bir.
İki: Ve ayrıca sayın hatip -İstanbul
Büyükşehir Belediyesi- kurmuş olduğu bir şirket var,
oradaki, gıdalarla ilgili ihalenin tamamını kendisinin
aldığı basında çıktı. Eğer gayet rahat, bu
konuda, bu mevcut olan kirliliklerini anlatmayarak, bunları, sanki çok
tertemiz, pak, nur bir insanmış gibi kamuoyuna lanse ediyorsunuz.
BAŞKAN Tamam, kayıtlara geçti Sayın
Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Yani, ben şunu
söylemek istiyorum.
BAŞKAN Tamamdır
MAHMUT TANAL (İstanbul) İki dakika
BAŞKAN Tamamdır yani o süreyi o kadar
aştık ki.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Kısaca Sayın
Başkan, tek bir cümle
Şimdi, bu şekilde, partimize
sataşarak
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul)
Sayın Başkan, olur mu böyle şey? Böyle bir usul var mı?
Hangi maddeye dayanarak konuşuyor?
BAŞKAN Ee ne yapayım?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Başkan,
sataşmadan söz almak istiyorum.
BAŞKAN Tamamdır. Teşekkür ederim.
Efendim Sayın Karaca.
HARUN KARACA (İstanbul) Efendim, davalarla ilgili,
dokunulmazlık zırhına saklandığımızı
söyleyerek, davanın neticesini yanlış yönlendirmeye
çalıştığımızı söyleyerek
Müsaade ederseniz,
iki dakika, hemen cevap vereyim.
BAŞKAN İşte, bu da kayıtlara geçti.
HARUN KARACA (İstanbul) Hayır, bakın,
bir kere, bu önemli ama. Dava dosyasıyla ilgili.
BAŞKAN İki dakikada o davayı
anlatamazsınız ki siz.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, çok ağır bir ithamda bulundu.
HARUN KARACA (İstanbul) Ağır bir itham.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Ağır bir
itham, dolayısıyla sizden rica ediyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Ben Başbakanın
dokunulmazlığı nedeniyle dedim, şu anda askıda
duruyor.
BAŞKAN Şimdi, bakın diyor ki, sizin
HARUN KARACA (İstanbul) Ağır bir itham
BAŞKAN - Bir saniye, bir saniye
Sakinleşelim.
Diyor ki Sayın Tanal: Ben Sayın Karaca için
söylemedim. Sayın Başbakanın dokunulmazlığı
O
zaman, hak, Sayın Başbakan için hak grup başkan vekillerine
aittir.
Şimdi, siz kendiniz
MAHMUT TANAL (İstanbul) Hükümete aittir, grup
başkan vekili
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) Siz kim
oluyorsunuz da konuşuyorsunuz?
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Hükûmet orada oturuyor.
BAŞKAN - Sayın Tanal, aynı zamanda Grup
Başkanı.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, itham etti.
Sayın Başkanım, itham ettiği
milletvekilimiz burada. Ben, Grup Başkan Vekili olarak milletvekilimizin
bu konuda ithama cevabını istiyorum.
BAŞKAN Usulet ve suhuletle halletmeye
çalıştım ama
Haydi bakalım.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
8.-
İstanbul Milletvekili Harun Karacanın, İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanalın yaptığı açıklaması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
HARUN KARACA (İstanbul) Klasik CHP
anlayışı
Hâlbuki, zahmet edip Dava dosyası ne oldu? diye
sorsaydı
Dava dosyasının orijinali burada. AKBİL ve
Albayrak Operasyonu olarak biraz önce gazetelerin manşetlerini
gösterdiğim, zamanım yetmediği için detaylarına
girmediğim dosya burada. Tüm sanıklarıyla beraat etti her iki
dosya da. Tüm sanıklarıyla
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Yuh be!
HARUN KARACA (Devamla) - Ben söyleyeyim size: Birisi
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Peki,
Başbakan Rahşan affından faydalandıysa
HARUN KARACA (Devamla) Hayır, hayır, bizim
affa falan ihtiyacımız yok. Affa falan ihtiyacımız yok. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
Dosyanın bir tanesi 2003 Ocak ayında ve
diğeri de 2003ün 12nci ayında, tüm dosyalar beraat etmiştir.
Kusura bakmayın.
Haa, bakın
MAHMUT TANAL (İstanbul) Ağaç AŞ ne oldu?
HARUN KARACA (Devamla) Hangisi?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Ağaç AŞ
HARUN KARACA (Devamla) Hepsi beraat etmiştir,
dosyaların hepsi. Öyle ezberden konuşmayacaksınız, iftira
atmayacaksınız. Mart seçimleri için de bu tür operasyonların
arkasına saklanmayacaksınız. Biz şunu daha iyi yaparız,
biz Marmarayı daha iyi yaparız, biz tüneli daha iyi yaparız,
biz yolları daha iyi yaparız diye milletten oy alacaksınız;
dosya arkasına saklanmayacaksınız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Saygılar sunuyorum.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) Ağaç
AŞde ben de vardım, ben de beraat ettim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın hatip
konuşmasında bana sataşmada bulunmuştur.
RECEP ÖZEL (Isparta) Hiç de sataşmadı ya!
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bana sataştı
sayın hatip. Bu konuda izin istiyorum.
MUHAMMET BİLAL MACİT (İstanbul) Özür
dilesin, özür!
AHMET YENİ (Samsun) Özür dilemesini istiyoruz.
BAŞKAN Karşılıklı konuşun
güzel güzel.
Meclisin sakinliği harika!
Buyurun.
9.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, İstanbul Milletvekili Harun
Karacanın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın hatip, hâlen,
şu anda İstanbul Büyükşehir Belediyesinden milletvekili
seçildikten sonra, kurmuş olduğu şirkete kaç tane ihale
aldı?
HARUN KARACA (İstanbul) Hiçbir ihale almadım.
MAHMUT TANAL (Devamla) Ve bu ihaleler de hangi
usullerle alındı?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sürekli iddiada
bulunuyorsun. Az önce Beraat değil. dedin, Beraat. dedi. Özür dilemen
gerekiyor.
MAHMUT TANAL (Devamla) Ve bu ihaleleri gerçekten hukuka
uygun mu, yani sizin gibi akıllı başka milletvekilleri yok da
tüm ihaleleri Harun Koca mı alıyor?
Harun Kocaya, girin İnternete
RECEP ÖZEL (Isparta) Harun Koca kim ya? Harun Koca kim?
MEHMET S. HAMZAOĞULLARI (Diyarbakır) Harun
Koca kim?
MAHMUT TANAL (Devamla) Harun Karaca çok
akıllı da sizler değil misiniz, niye bu ihaleleri hep Harun
Karaca alıyor?
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) -
Cümlelerinin hepsi yanlış.
MAHMUT TANAL (Devamla) İki, Harun Karaca,
İstanbul Büyükşehir Belediyesine kurmuş olduğu
şirketle
Yani oradaki ihaleler başka şirketlere duyurulmuyor da
Harun Karacanın şirketi neden alıyor?
HARUN KARACA (İstanbul) Bakın, ben bir
şey diyeceğim: Bir belge gösterir misin? Bir belge gösterir misin?
MAHMUT TANAL (Devamla) Bunun neresi siyasi etikle,
siyasi ahlakla bağdaşır?
Sizin bakanlarınızın, evlerine 6 tane
kasayı hangi dış güçler getirdi?
HARUN KARACA (İstanbul) Bir belge gösterir misin?
MAHMUT TANAL (Devamla) O yüklü, trilyon paraları
hangi dış güçler sizin bakanlarınızın
çocuklarının evlerine getirdi?
MUHAMMET BİLAL MACİT (İstanbul) Hiç
utanmıyorsun ya!
MAHMUT TANAL (Devamla) Elbise askılarında
hangi dış güçler sizin bakanlarınızın,
çocuklarının evine getirdi? 700 bin liralık kol saatini hangi
bakanınızın koluna dış güçler taktı?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Onu leylek getirdi!
MAHMUT TANAL (Devamla) Yani, netice itibarıyla,
burada, siz, savcıları, polisleri bu soruşturmada görevden
alacağınıza kamuoyunun önüne çıkarak özür dileyin ve bu
soruşturmaların önünü açın, bu soruşturmaların üstünü
kapatmayın.
Savcı Özü tehdit ediyorsunuz. Savcı Öze ne
diyorsunuz siz? Efendim, senin sonun, Gökün sonu gibi olacak. diyorsunuz.
Peki, siz bir savcıyı ne hakla tehdit edersiniz? Sayın
Başbakan çıkıp Sayın Savcı Öze ne diyor? Benden özür
dile, aksi takdirde, başına gelebilecek felaketleri düşün.
diyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Türkiye'de bir iktidar nasıl olur da
yargıyı böyle tehdit eder? Yargıyı tehdit eden Hükûmet,
yargıyı tehdit eden iktidar gayrimeşru iktidardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TANAL (Devamla) Hukuk dışına
çıkmış iktidardır. Hükûmet yargıya meydan okuyamaz.
Teşekkür ederim, saygılar. (CHP
sıralarından alkışlar)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - Başbakan
o savcıyla muhatap olur mu!
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Başbakanın hiç
olmaması lazım o savcıyla zaten, hiç konuşmaması
lazım.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tanal.
Sayın Karaca, buyurun.
10.- İstanbul
Milletvekili Harun Karacanın, İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanalın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
HARUN KARACA (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; ben zannettim, evrakı gösterdiğim zaman
özür dileyecek. Özür dilemek erdemli insanların işi.
KEMAL EKİNCİ (Bursa) Sayın Başkan,
Erdemsiz. dedi.
HARUN KARACA (Devamla) - Yani buradan erdemli insanlara
sesleniyorum, gerçekten, eğer bu davayla ilgili bildiğiniz bir
şey varsa koyarsınız masaya, ben de sizden özür dilerim, tamam,
bir.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Yahu, adaletten memnun
değildiniz, Yanlış yapıyor. dediniz, belki o mahkeme de
yanlışlıkla almıştır o kararı.
HARUN KARACA (Devamla) - İkincisi: Ben milletvekili
olduktan sonra, özellikle kendime ait olan şirketi
İstanbul
Büyükşehir Belediyesinden kendime ait olan şirketle ilgili bir tane ihale aldığımı
ispatlasın, ben hemen istifa etmeye hazırım. Yoksa, kendisi
istifa etsin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Oğluna ait
olabilir.
HARUN KARACA (Devamla) Üç: Ayrıca, etik olsun diye
ben o şirketimi devrettim ve o işimi bıraktım, bundan
sonra, milletvekili olduğum için böyle bir işi yapmanın
doğru olmadığını düşünerek. Bu da dört.
KEMAL EKİNCİ (Bursa) Kime devrettiniz?
HARUN KARACA (Devamla) - Böyle bir erdem sizden beklerim.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.41
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
17.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER:
Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Dilek YÜKSEL (Tokat)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 45inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
2.- MHP Grubunun, 18/12/2013
tarih ve 1301 sayı ile Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve
arkadaşları tarafından son yıllarda ülke gündeminden hiç
düşmeyen usulsüzlük ve yolsuzluğun sosyal ve ekonomik
boyutlarının araştırılarak yasal önlemler dâhil olmak
üzere alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 9 Ocak 2014 Perşembe
günkü birleşiminde okunarak
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin
lehinde Mersin Milletvekili Sayın Ali Rıza Öztürk.
Buyurunuz. (CHP sıralarından
alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin
lehinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu ayakkabı kutusu, aslında, Halk Bankası
Genel Müdürünün evinde bulunan para kutusu değil, yanlış
anlamayın, bunun içerisinde benim evraklarım var, başka bir
şey yok, para falan yok.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Ali Rıza Bey, her
şey çıkar o kutudan, iktidar çıkmaz!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Değerli
milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisinin sözcüleri ve Başbakan,
2002 yılında iktidara geldiğinden bugüne kadar sürekli derin
devletten, devlet içerisindeki çetelerden söz ediyor ve iktidara yönelik her
olayda mutlaka olayı çetelere bağlıyor. Bu çetelerin kim
olduğunu söylemiyor. Kendisine onlarca önerge verdim değişik
olaylar nedeniyle, Falan konuşmanızda sözünü ettiğiniz çeteler
kim? dedim ama Sayın Başbakan onu söylemiyor.
Şimdi, 17 Aralık günü bu ülkede bir olay
yaşandı. Şimdi AKP diyor ki: Bu olayı görmeyelim. Yani,
Yolsuzluk iddiası ile başlatılan soruşturmaları
unutalım. diyor. Şimdi, bunu unutamayız.
AHMET YENİ (Samsun) Öyle bir şey demiyoruz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Bunun arkasından
diyor ki: Efendim, burada çeteler var. Şimdi, bu çeteler kim? Bir yandan
bu kürsüye geliyorsunuz, on bir yıldır bu iktidarın çetelerle
mücadele ettiğini, devleti çetelerden temizlediğini söylüyorsunuz ama
bir yandan da çetelerden söz ediyorsunuz. Değerli arkadaşlarım,
çeteler bugün mü meydana gelmiştir? Eğer bugün meydana
gelmemişse ne zamandır bu çeteler vardır? Bugün sizin sözünü ettiğiniz
çeteler -bugün, Bunlar! dediği Başbakanın- Fethullah Gülen ve
sempatizanları mıdır? Çete diye söylediğiniz Fethullah
Gülen midir? Fethullah Gülene mensup, yargı camiası içerisinde yer
alan kişiler midir? Bunları açıklayın, biz de bilelim. Kim
bunlar? Eğer bunlar değilse kimdir?
Bakın değerli milletvekilleri, dün
söylediklerinizi bugün unutmayacaksınız. Bu kürsüde dün ne söylediyseniz
aynısını söyleyeceksiniz. Şimdi, okuyorum: Fethullah Gülen,
bu ülkenin yetiştirdiği değerli bir kıymettir. Seversiniz,
sevmezsiniz ama değerli bir insandır, bilge bir insandır. Bu
ülkenin millî, manevi değerlerine bağlı nesillerin
yetişmesi için hizmetini yapıyor. Her şeyi de açık,
devletin denetimi, gözetimi altında, açık, her şeyi göz önünde
olan. Yapılan hizmetlere baktığımızda, siz bunu,
hakkında herhangi bir savcının iddiası, mahkûmiyet
kararı olmayan birini çete diye itham ederseniz, ona karşı da
büyük bir haksızlık yaparsınız. Kendi de burada yok ama
çeteden yargılanan, çete iddiasıyla soruşturulanları,
kovuşturulanları, demokrasiye darbe vurmak isnat ve iddiasıyla
yargılananları milletvekili olarak için Meclise taşıma
gayreti içinde olurken, temiz insanları çete diye suçlamak kabul
edilemez. Kim söylemiş bunu arkadaşlar? Bunu kim söylemiş bu
kürsüden? Bunu bu kürsüde bugünün Adalet Bakanı söylemiş, Bekir
Bozdağ. Ne zaman söylemiş? 24 Mart 2011 günü. Şimdi, siz, dün bu
kürsüde hizmet adamı dediğiniz Fethullah Güleni ve
yandaşlarını çetelikle suçluyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, biz Cumhuriyet Halk
Partisi milletvekilleri olarak, bu kürsüde, öteden beri, bu yargının
bağımsız ve tarafsız olmadığını,
yargıyı çeteleştirdiğinizi size söyledik, 23üncü Dönemde
Anayasa burada kabul edilirken Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu eliyle
yargıyı AKPlileştirmek istediğinizi söyledik ve siz o
zaman Fethullah Hocayla gayet mutluydunuz, mesuttunuz. Hem Başbakan hem
Bekir Bozdağ hem Adalet Bakanı hem sözcüleri HSYK
Yasasının ne kadar güzel yasa olduğunu, aslında bu
değişikliklerle yargının birilerinin bahçesi olmaktan
çıkarıldığını, milletin hizmetine
sunulduğunu söylediniz. O zaman bizi kandırdınız mı,
milleti kandırdınız mı? Sizin hangi söylediğiniz
doğru?
Değerli milletvekilleri, Başbakanın ve
Bekir Bozdağın dün ne söyledikleri
burada. Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinin o zaman ne söyledikleri
burada. Şimdi Fethullah Gülenle yollarınız ayrılınca
çeteleşmeden bahsediyorsunuz. Biz yargının ne bir cemaatin eline
geçmesine ne de siyasi iktidarın eline geçmesine tarafız. Eğer
siz gerçekten, bağımsız ve tarafsız bir yargı
oluşturma anlayışındaysanız, geçmişte
yaptığınız hatalardan ders çıkarmak, bir
başlangıç yapmak istiyorsanız, bunun yolu, Türkiye Büyük Millet
Meclisine bir intikam yasasını dün gece dayatmak değildir. Siz,
yargının bağımsızlığından aslında
rahatsızsınız. Şimdi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun ya da yargıdaki bazı yargıç ve savcıların
cemaat mensubu olmasından rahatsızsınız. Kendinizin hâkim
ve savcısını yaratmak istiyorsunuz. Aslında dün öyle olduğunu
sanmıştınız.
Değerli milletvekilleri, zaten yürütmeye
bağlı olan yargının, 2010da demokratik söylemiyle
yaptığınız Anayasa değişikliyle
yargının üzerinde yürütmenin hegemonyasını daha çok
pekiştirdiniz. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Anayasa Mahkemesi,
Yargıtay, Danıştay basit aritmetik hesapları ve seçme
yöntemleriyle ele geçirilirken ve yargı kadroları cemaat
ağırlıklı paylaşılırken mest olmuştunuz
bu kürsüde, buralarda, alkışlıyordunuz o zaman. Kariyer,
liyakat, kıdem, temayüz ve ilkelerin yerine yandaşlığı
ya da biat etmeyi getirdiniz.
Değişikliklerin ve kadro
oynamalarının hepsine bir gerekçe uydurdunuz. Eşitsiz ve
adaletsiz düzeninizin içinde kendi adaletiniz ve çıkarlarınız
için hukukla, yargıyla da açıkça sık sık oynadınız.
El atmadık hukuk kuralı bırakmadınız. Sermayenin ve
gericiliğin önünü yargıya açıp özelleştirmeyi ve kentsel
dönüşümü yargıyla çözdünüz. Laikliği yargıyla
yaraladınız. Muhaliflerinizi yargıyla susturdunuz. Hak ve
özgürlük arayışlarını yargıyla demir
parmaklıkların arasına hapsettiniz. Emeği ve emeğin
örgütlerini yargıyla bastırdınız. Toplumsal korkuyu ve
baskıyı bu ülkede yargıyla yaydınız. İşinize
geldikçe bağımsız yargı ve masumiyet karinesi dediniz,
işinize gelmedikçe kararı veren hâkim ve savcılara
saldırdınız. Kimi kararları, işkenceciyi öldürmemek
için nefes aldırmak gibi, yozlaşmanın üstünü örten maske gibi
kullandınız. Şimdi de cemaatle yaptığınız
savaştaki toz duman içinde Biz yanlış yaptık. dediniz.
Daha da ileri gidiyorsunuz, HSYKyı Adalet
Bakanlığının bir şubesi hâline getiriyorsunuz.
Gittiğiniz yol, yol değildir. Bir sene sonra Biz gene
yanlış yapmışız. dememek için bugün çok
düşünmelisiniz. Bu ülkede, 2011 yılında çıktınız,
hâkim ve savcıların kişisel kusur ve kastından dahi olsa
haklarında tazminat davası açılamayacağını siz
getirdiniz.
Şimdi siz neyin peşindesiniz? Bu ülkede
eğer yargıda bir çeteleşme olmuşsa bu çeteleşmeyi siz
yaptınız. Biz o zamanlar bu kürsüde bağırdık,
komisyonlarda bağırdık. Özel yetkili mahkemeler size dokundu,
siz Karşıyız. dediniz ama dün Karşıyız.
demediniz. Şimdi terör mahkemelerini de kaldıracaksınız
biliyorum, adım gibi biliyorum yarın getireceksiniz ama üçüncü
yargı paketinde özel yetkili mahkemeleri kaldırmış gibi
yapıp yerine terör mahkemeleri kurduğunuz zaman bu kürsüde ben
konuştum, yanlış yapıyorsunuz dedim.
Değerli arkadaşlarım, Meclis, bir yandan
çetelere karşı mücadele etmelidir, doğrudur ama öbür yandan da
yolsuzlukların üzeri örtülmemelidir. Adalet ve Kalkınma Partisinin
yetkililerinin şu sözleri hukuki değildir. Efendim, yolsuzluk varsa
-olup olmadığını bilemeyiz- elbette ki bir
kesinleşmiş yargı kararıyla belli olacak ama yolsuzluk
olduğu iddiası ile kuvvetli suç şüphesi var ki haklarında
böyle bir soruşturma açılıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Şimdi AKPye
düşen görev Bilal Erdoğanı ifadeye göndermektir,
diğerlerini ifadeye göndermektir. Bırakın, yargının
önünü açın.
ALİ ERCOŞKUN (Bolu) Hiç merak etme,
açacağız, açacağız.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Sayın Başbakan
bir zamanlar söyledi, Bırakın, yargı işini yapsın.
dedi. Şimdi ben size söylüyorum: Bırakın, yargı işini
yapsın, hatalarını da kendi içinde düzeltsin.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Öztürk.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin aleyhinde
Gümüşhane Milletvekili Sayın Feramuz Üstün.
Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
FERAMUZ ÜSTÜN (Gümüşhane) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; MHP Grubunun Meclis
araştırması açılması önergesi üzerine söz aldım.
Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
AK PARTİ iktidarımız, iş
başına geldiği günden beri yolsuzluk ve usulsüzlükler konusunda
azami hassasiyet göstermiştir. Bundan sonra da aynı hassasiyeti
göstermeye devam edecektir. Hukuk devletinde herkes hukuk önünde eşittir.
AK PARTİ olarak, gerçeğin ortaya çıkarılması hususunda
yapılması gerekenlerin eksiksiz yapılmasını istiyoruz.
Gündemdeki konularla ilgili yetkili merci olan yargı tarafından
yapılması gerekenler yapılmaktadır. Maalesef öyle bir ortam
oluşturuluyor ki, öyle bir korku salınıyor, öyle genellemeler
yapılıyor ki bütün iş adamları zan altında
bırakılıyor, bürokratlar iş yapamaz duruma getiriliyor,
akıllarınca bir psikolojik harekât yapılıyor.
Son günlerde yaşanan olayların ulusal boyutu
olduğu kadar uluslararası boyutu da var. On bir yıllık AK
PARTİ iktidarı döneminde içte ve dışta Türkiye'nin nereden
nereye geldiğini milletimiz bilmektedir. AK PARTİ olarak
Mısır halkının yanında olduk, Filistin
halkının yanında olduk, Iraktaki Türkmenlerin, Kerküklünün
yanında olduk, Suriyeli Türkmenlerin yanında olduk, Suriye
halkının yanında olduk. Nerede zulüm varsa gücümüz yettiği
kadar zulmün karşısında olduk, karşısında durmaya
gayret ettik. Yalnız da olsak, tek başımıza da olsak zulmün
ve zalimin karşısında durmaya çalıştık, durmaya
gayret gösterdik, yalnız başımıza olsak dahi.
Bunlar, önce darbe yaptırmaya kalktılar, sonra
çeşitli zamanlarda ekonomik krizler çıkarmaya
çalıştılar fakat olmadı. Emellerine Gezi olayları
olarak adlandırılan eylemlerle ulaşmaya
çalıştılar. Türkiye'nin tamamında kargaşa
çıkarıp ekonomimizi ve siyasi yapımızı buhrana
sürüklemeye kalktılar fakat kirli emellerine yine ulaşamadılar.
Sağduyulu yüce milletimiz bu komplolara prim vermedi.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
esasen bütün bu oyunların arkasındaki gerçek, Türkiye'nin büyümesi ve
Türkiyeyi büyütmeye devam eden AK PARTİnin girdiği bütün
seçimlerden başarıyla çıkmasıdır. Türkiye'nin
büyümesiyle sorunu olanlar, hesaplarını millet iradesi
dışında görmek istiyorlar.
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) Türkiyenin büyümesiyle
kimsenin bir sorunu yok.
FERAMUZ ÜSTÜN (Devamla) Biliyorlar ki üç ay sonra
seçimler var ve AK PARTİ bu seçimlerden de milletle beraber, milletle kol
kola olarak başarıyla çıkacaktır. AK PARTİyle derdi
olanlar, kapalı kapılar ardında yaptıkları
hesapları bırakıp AK PARTİyle milletin önünde
hesaplaşmalıdır. Planlayıcıları ve
uygulayıcıları bilmelidir ki millet, AK PARTİnin
arkasında olduğu sürece bu kadro asla geri adım atmaz,
atmayacaktır. Bu milleti dünyanın en müreffeh milletlerinden biri
yapmaya, bu devleti dünyanın en güçlü devletlerinden biri yapmaya
kararlıyız. Bugün, AK PARTİye yeniden kirli oyunlar
oynanıyor. Arkasına karanlık odakları, çeteleri ve
uluslararası güçlerin desteğini almış olanlar, Türkiye
siyaseti üzerinde ameliyat yapmaya çalışıyorlar. Bu tip
komplolar bizim için ne ilktir ne de son olacaktır.
Son günlerde olanlar, çamur atma
mantığıyla yapılan siyasal mühendislik projesidir. İki
yıldır gizli tutulan bir operasyon, seçimlere sadece üç ay kala son
derece manidar bir şekilde ortaya çıkarılıyor ve daha ilk
anından itibaren ulusal ve uluslararası medya eşliğinde
ilerliyor.
AK PARTİ
hiçbir zaman yolsuzlukları kollayan bir iktidar
olmamıştır. Yetimin hakkı yeniyorsa, milletin
kasasını boşaltanlar varsa bunun hesabını biz
sorarız, sormak zorundayız. Bu devlet kurumsal bir yapıdır,
devletin savcıları var, mahkemeleri var. Bizim arkadaşlarımız
hakkında iftira veya iddia varsa onların aklanıp gelmelerini
bekleriz.
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) Yeni HSYKyla o da
olmayacak Feramuz.
FERAMUZ ÜSTÜN (Devamla) Bireylerin suçları varsa
cezalarını da o bireyler öderler, ödemelidirler de. Bunun başka
şeklinin olmadığını bu hareket her zaman
göstermiştir. Hiç kimsenin, dünyasını abat etmesi için biz kendi
ahiretimizin berbat edilmesini istemeyiz. Böyle bir şeye de müsaade
etmeyiz.
Öncelikle, kul hakkına en fazla riayet etmemiz
gerektiğine inanan bir kadroyuz. Şunu özellikle belirtmek isteriz,
ben belirtmek isterim: Kim, Türkiyenin neresinde ne zaman olduysa, devletin 1
kuruşunu yediyse, devletin 1 kuruşunu çaldıysa bunun
hesabını mahşerî anlamda da verecektir.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Dünyada da versin,
dünyada da.
FERAMUZ ÜSTÜN (Devamla) Dünyada da beşerî hukukta
da vermesini temenni ederiz çünkü kul hakkına bizim inancımız
ayrı bir değer verir. Eğer bir insan, şahıslarla
ilgili bir kul hakkına girmişse onunla helalleşmesi normaldir,
doğrudur ve kolaydır da, şahıslarla ilgili bir kul hakkına
girmişse ama ben şuna inanırım: Eğer ki kamunun
malını yiyen bir kişi varsa, kim olursa olsun, gelmiş,
geçmiş
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Beytülmale
Beytülmale
FERAMUZ ÜSTÜN (Devamla) -
bundan önce ve bundan sonrası,
ben, bütün Türk milletiyle, Hakkâriden Edirneye kadar herkesle
helalleşmesi gerektiğine inanırım.
FARUK BAL (Konya) Başbakana söyle,
helalleşsin!
FERAMUZ ÜSTÜN (Devamla) - Dolayısıyla, kim
yaptıysa, bunun her iki cihanda da hesap vermesini temenni ederim.
ENGİN ALTAY (Sinop) Âmin!
FERAMUZ ÜSTÜN (Devamla) Âmin! diyen
arkadaşlarımızın da aynı hassasiyette
olmalarını beklerim çünkü iktidara gelmenin yolunu yıllarca hep
olağanüstü yollarda arayan Cumhuriyet Halk Partisi, tamamen, cumhuriyet
kurulduğundan beri, rahmetli Atatürkten sonra, sürekli millete
rağmen işler yapıp, millete rağmen iktidara gelmenin
yollarını arayan Cumhuriyet Halk Partisi, artık iktidara
gelmenin yolunun, iktidarda bulunmanın yolunun milletle beraber
olması gerektiğini
MEVLÜT DUDU (Hatay) Millete rağmen ne zaman
iktidara geldi Cumhuriyet Halk Partisi?
FERAMUZ ÜSTÜN (Devamla) -
milletle kol kola girmesi
gerektiğini, millete kendisini anlatıp milleti ikna etmesi
gerektiğini bilmesi lazım; olağanüstü yollarla artık
iktidar olmasının döneminin kapandığını bilmesi
lazım diye düşünüyorum.
Kıymetli milletvekillerim, Sayın
Başkanım; özellikle, dünyada, çocukluğumuzdan beri, Türkiyede
hep dış operasyonlardan bahsedilir. Son zamanlarda ben buna hakikaten
inanmış birisiyim. Sebebine gelince de Türkiye Cumhuriyeti herhangi
bir devlet değil, kartvizitinde eski imparatorluk yazan bir devlet.
Dolayısıyla, güçlü olmasından, bölgemizde veya dünyada
rahatsız olanlar olabilir ve bizim, uluslararası ilişkilerde
duygusallık olmayacağına, sadece menfaatlerimiz
olacağına
Ben, son olarak şunu söylüyorum: Özellikle
1990lı yılları düşünüyoruz. Sovyetler Birliği
yanı başımızda dağılıyor, belki de tarihte
hiçbir ülkenin önüne çıkmayacak devasa fırsatlar çıkıyor,
Türk Cumhuriyetleri bağımsız hâle geliyor ama o günlerde Türkiye
tam diz çökmüş, kendini geçindirmekten, kendi
sıkıntılarını çözmekten aciz bir ülke durumunda.
Maalesef, o kadar şartların veya coğrafyanın veya tarihin
bize sunmuş olduğu bu fırsatları değerlendirme
imkânımız olmuyor çünkü ekonomik olarak biz kendimize yetemiyoruz, en
ufak bir katkımız dahi olmadı coğrafyanın
şekillenmesinde. Ben, aynı, şu anki ekonomimizle, Sovyetler
Birliğinin dağılıp Türk Cumhuriyetlerinin
bağımsız olduğunu hayal ediyorum. Hakikaten, Türkiyenin
şu anda nerede olduğunu düşünüyorum. Neler yapabileceğimizi
düşünüyoruz. 10ar milyon dolar, 20şer milyon dolar taleplerini dahi
karşılayamadık biz, Türk Cumhuriyetlerinin 10ar, 20şer
milyon dolar taleplerini karşılayamadık. Bugün, TİKA üzerinden
dünyanın dört bir tarafına 2 milyar dolar destekte bulunuyoruz,
yardımda bulunuyoruz.
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) - Afrikaya, Afrikaya
FERAMUZ ÜSTÜN (Devamla) - Afrikaya da bulunuyoruz. Orhun
Anıtlarının yolunu da biz yaptık.
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) Türk Cumhuriyetlerine
yok.
FERAMUZ ÜSTÜN (Devamla) - Bütün Orhun Abidelerinin
yolunu da biz yaptık. Bütün
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane)
Kızılderililere bile veriyoruz.
FERAMUZ ÜSTÜN (Devamla) Kızılderililere kadar
veriyoruz. Bir ülkenin ekonomisi ne kadar güçlüyse o kadardır.
Ben, şunu da bilirim: Sürekli, hepimiz, hep beraber
Türkiyenin dört bir tarafında Çekiç Güçten şikâyet ettik ama
maalesef öyle bir noktaya geldik ki Çekiç Güçü her iktidar uzatmak zorunda
kaldı. Hem Çekiç Güçün bizi bölmeye
çalıştığını düşündük hem Çekiç Güçün
teröristlere yardım ettiğini söyledik ama eğer Çekiç Güçün
süresini uzatmazsak on beş gün sonra memurun maaşını
verecek durumumuzun olmadığını herkes biliyordu.
Dolayısıyla, Çekiç Güçün süresini birçok iktidarımız, birçok
partimiz istemeye istemeye maalesef uzattılar. Demek ki bizim güçlü
olmamız lazım.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Ya,
dağıtmayı bırakın yolsuzluktan bahsedin.
FERAMUZ ÜSTÜN (Devamla) Yolsuzluktan bahsediyorum, ben
yolsuzluğu söyledim Sayın Başkanım, yolsuzlukla ilgili kim
yaptıysa
Ben, hiç kimsenin yolsuzluğunu savunacak pozisyonda
değilim, yolsuzluk yapan hesabını versin, vermelidir, verecektir
de.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sözde kalmamalı.
FERAMUZ ÜSTÜN (Devamla) Hiç kimsenin yolsuzluktan
Biz, 2002den öncenin psikolojisini de biliriz. Neredeyse
ülkenin tamamen battığı bir ortamda
Biraz önce onu söylüyordum,
yolsuzluk olmuş bir ülkede bu kadar gelişme olmaz. Yolsuzluk
olmuş bir ülkenin uluslararası ilişkilerde bu kadar
ağırlığı olmaz.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Ya, bal gibi olur!
Olmaz. Demeyin, olur.
FERAMUZ ÜSTÜN (Devamla) Yolsuzluk yapmış bir
ülke bu kadar havaalanını, bu kadar duble yolları, bu kadar
tünelleri yapmaz, yapamaz.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Bu kadar cari açık
vermez!
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) Yapma Feramuz Bey!
FERAMUZ ÜSTÜN (Devamla) Yolsuzluk yapanlar münferit
varsa biz onların hesabını, cezasını çekmesini
söylüyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) 380 milyar dolar borca girmez.
FERAMUZ
ÜSTÜN (Devamla) Yolsuzluk yapmak için bir paranın olması
lazım. Siz kasaları boşaltmıştınız,
kasalarda para kalmamıştı. Şimdi hepiniz...
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Üstün.
FERAMUZ
ÜSTÜN (Devamla) Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
ENGİN
ALTAY (Sinop) Sayın Başkan
BAŞKAN
Söz vereceğim size.
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Şimdi,
Sayın Altay, buyurun.
ENGİN
ALTAY (Sinop) Sayın hatip, partimizi olağanüstü yollarla iktidara
gelmek arayışıyla, daha da vahimi millete rağmenlikle
suçladı. Müsaade ederseniz
FERAMUZ
ÜSTÜN (Gümüşhane) Doğru şeye ne cevap verecek?
BAŞKAN
- Cevap mislini ikiye çıkardınız.
Buyurun.
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
11.-
Sinop Milletvekili Engin Altayın, Gümüşhane Milletvekili Feramuz
Üstünün MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
ENGİN
ALTAY (Sinop) Sayın milletvekilleri, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum, Sayın Başkan sizi de.
Bir
siyasi partiye millete rağmen demek için biraz düşünmek lazım.
O siyasi parti ki bütün siyasi partileri doğurmuş,
taşıyıcı annelik etmiş bir partidir. Önce onu bilmesi lazım
sayın hatibin, bir.
O
siyasi parti ki Türkiyeyi kurtuluştan sonra kuruluşu, cumhuriyetin
kuruluşunu, sonra da kendi iradesiyle, kendi elleriyle çok partili siyasi
hayatın önünü açarak bugün sizin ve sizden öncekilerin buralarda
oturmasını sağlamıştır. Millete rağmenlik
Cumhuriyet Halk Partisinin kuruluşunda, kuruluş gerekçesinde,
anlayışında, siyasi ilkelerinde hiç olmamıştır.
Biz
başından beri şunu söyleyegeldik -artık bunu kimse yemiyor
da- Cumhuriyet Halk Partisinin darbelere meyilli olduğunu, darbecilere,
darbeyle iktidar olma arzusu içinde olduğu söylemlerinizi kimse yemiyor,
onu söyleyeyim. Yalnız, bir şey daha söyleyeyim: Evet, belki biz tek
başımıza uzun zamandır iktidar olamadık. Biz, kimi
partiler gibi millete din iman deyip de kendilerine han hamam sahibi olanlardan
olmadık ama Türkiyenin gündemi darbeler değil kardeşim, darbe
devri bitti, Türkiyenin gündemi yolsuzluk. Buraya geliyorsunuz geliyorsunuz
Yapanlar hesabını versin, hatta, yapanın Allah
belasını versin. diyorsunuz, iyi, iyi de
Dışişleri
Bakanı dedi ki: Hükûmetin hepsi hırsız değil. Dedi mi?
Dedi.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Evet, bir kısmı
hırsız dedi.
ENGİN ALTAY (Devamla) Hükûmet üyelerinin bir
kısmı hırsız dedi. Niye bunu konuşmuyorsunuz?
Eğer samimi olsanız -hep söylüyorum, içinizdeki
arkadaşların büyük çoğunluğu bu olaydan dolayı çok
kırgın ve üzgün- oğlunu askere
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENGİN ALTAY (Devamla)
göndermeyen Başbakana
gidersiniz, Sayın Başbakan, askere göndermedin, bari mahkemeye
gönder. dersiniz. Sizin samimiyetinize anca o zaman inanırım. Böyle
şey olur mu? (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım:
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun,
Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer ve 22 milletvekili tarafından
lösemi hastalarının ve ailelerinin yaşadığı
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla 21/11/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 9 Ocak 2014 Perşembe
günkü birleşiminde okunarak
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
9/1/2014
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 9/1/2014 Perşembe günü
(bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Engin
Altay
Sinop
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer ve 22
milletvekili tarafından 21/11/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına "lösemi hastalarının ve
ailelerinin yaşadığı sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi" amacıyla verilmiş olan Meclis araştırma
önergesinin (1149 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 9/1/2014 Perşembe
günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin
lehinde ilk söz Tekirdağ Milletvekili Sayın Candan Yüceer.
Buyurunuz. (CHP sıralarından
alkışlar)
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; lösemi hastalarıyla ilgili olarak Meclis
araştırması komisyonu kurulması için verdiğimiz önerge
hakkında söz almış bulunuyorum. Tüm
yurttaşlarımızı, ekranları başında bizleri
izleyen yurttaşlarımızı sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Biliyorum lösemi deyince hepimizin aklına
saçı olmayan, yüzünde maskesi bulunan, iri iri gözleriyle bakan çocuklar
geliyor. Aslında takmak istemedikleri ancak hayatlarının bir
parçası olan bu maskeler, onlar için apayrı bir anlam
taşıyor. Çünkü tedavi görme şansını yakalayabilen
çocuklarımız etraftaki insanlardan, havadan, sudan mikrop almamak,
korunmak için bu maskeleri takmak zorunda kalıyor. Bu ise
vatandaşlarımız arasında bir başka önyargıya
sebep oluyor. Maske takan çocuklarımızın, hastalarımızın
hastalığının bulaşıcı olduğu yönünde
düşünmelere yol açıyor ve maalesef binlerce lösemi hastası ve
aileleri sadece hastalıkla, maddi imkânsızlıklarla, karaborsa
ilaçlarla değil, bu aşılamayan önyargılarla da mücadele
etmek zorunda kalıyor.
Dilan, Ozan, Gamze, Efe, Melis, aslında hepimiz bu
isimleri çok yakından tanıyoruz. Bu isimler, lösemi
hastalığına umut arayan binlerce hastamızdan sadece
birkaçı. Onları gazetede okuduk, televizyon haberlerinde izledik,
sosyal medyada gördük ve yüzünü bile görmedikleri bu insanların
canına kendi kanından can katabilmek için binlerce, on binlerce
yurttaşımız seferber oldular, onlara destek olmak, onlara
gönüllü donör olmak, bir canı daha yaşatabilmek için kampanyalar
düzenlediler. Yapılan hırsızlıktan, yolsuzluktan yüzlerin
kızarmadığı, insanların hayatıyla,
geleceğiyle, onuruyla rahatça oynandığı, öldürülen
canların hesabının sorulmadığı, tüm
kurumlarıyla devletin çivisinin çıktığı bugünlerde bu
insanlar, çıkarsız, karşılıksız, beklentisiz,
derdi olana derman olabilmek için cebindeki rızkını
paylaşabilen, kanından can verebilen işte bu tertemiz
insanlarımız sayesinde bu memleket ayakta.
Bizler, Melisin sesini sosyal medyadan duyduk. Henüz 7
yaşında olan Melisin 4,5 yaşındayken tanısı
konulmuş, iki buçuk yıl süren tedavinin sonrasında hastalık
tekrarlayınca halk, sosyal medya hemen harekete geçmiş. Kampanya
sayesinde bir ayda 5 bin yurttaşımız uygun iliğin
bulunması için kan örneği vermiş. Alınan bu kan örnekleri
kişisel ve kurumsal çabalarla oluşturulmuş, Ankara İbni Sina
Hastanesi ve İstanbul Tıp Fakültesi Çapa Hastanesine gönderilmiş.
Ama bu iki hastanedeki bu örnekleri inceleyecek ekipman ve ilaç eksikliği
ve bunları temin edecek, ihaleye çıkamaması sebebiyle bu
örnekler incelenememiş, 5 bin kan örneğine
bakılamamış. Neyse, beklenen haber, yurt dışından
geldi, Amerikadan geldi haber ve bugünlerde Melis naklini oldu, on gün sonra
taburcu olacak. Buradan ona geçmiş olsun diyorum ben. Ama herkes lösemiyle
savaşım konusunda Melis kadar şanslı olmuyor. O yüzden bir
an için, yaşam mücadelesini verirken dakikaların, saniyelerin önemli
olduğu lösemi hastalarını ve ailelerinizi düşünerek beni
dinlemenizi rica ediyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde sesini
duyuramayan binlerce lösemi hastası var. Türkiyede her yıl binlerce
yurttaşımız, gencimiz lösemiye yakalanıyor. Her yaşta
görülebilen lösemi, en basit tanımıyla,
bağışıklık sistemimizin önemli bir parçası olan
akyuvarların kontrolsüz çoğalması sonucu oluşuyor. 200 bin
civarında lösemi hastası olan ülkemizde, her yıl 1.500-2.000
çocuğumuz lösemi hastaları arasına katılıyor.
2013 Temmuz ayı itibarıyla Dünya Kemik
İliği Bankasına kayıtlı 23 milyon gönüllü verici var.
Amerikada 7 milyon, Almanyada 4,5 milyon. 8 milyonluk İsrail nüfusunda 1
milyon bağışçı varken, 76 milyonluk Türkiyemizde 34 bin
bağışçıyla dünya sıralamasında son sırada yerimizi
alıyoruz. Aslında Türkiyede donör olmak isteyen çok insan var ama
ilik tarama merkezleri, ilik bankaları yetersiz olduğu için akraba
dışı uygun donör bulmak gerçekten çok zor. Sadece İbni Sina
Hastanesi ve İstanbul Çapa Hastanesinin kendi imkânlarıyla
oluşturduğu bir havuz var. Bu havuzun genişletilememesinin
sebebi maliyet. Bir gönüllü vericinin ilik bankasına maliyeti 350 lira;Sosyal Güvenlik Kurumu bu
parayı ödemiyor, tüm yük üniversiteye ait bütçelere kalıyor. Avrupa
ülkelerinde uygun iliğin bulunması için araştırmanın
başlaması ve sonlandırılması için gerekli olan süre
dört altı hafta iken, bizde bu süre altı on iki ayı buluyor ve
SGK ödemelerde ciddi problem çıkarıyor.
Bakın, İstanbul Çapa Hastanesi sadece 50 donör
kaydediyor; personel, ekipman azlığı, ödenek yokluğu
sebebiyle günde 20-30 tüpe zor bakıyor.
Avrupa ve Amerikada lösemi tedavisi yüzde 90 olumlu
sonuçlanırken maalesef ülkemizde yüzde 65 oranında. Akrabadan uygun
doku bulunamaması durumunda Türkiyede her 100 hastadan 99u maalesef
hayatını kaybedebiliyor, ancak 1ine nakil yapabiliyoruz. Amerikada
bu oran 100 hastadan 84, Almanyada 100 hastadan 81. Maalesef, bu oranın
da yüzde 60ı geleceğimiz, yarınımız
çocuklarımız.
Ülkemizde sadece uygun iliğin bulunmasıyla da
olay ve tedavi sonuçlanmıyor. İki yılda 20 ameliyat yapamayan
merkezlere çocuklar için ilik nakli yapma yetkisi verilmiyor.
Dolayısıyla, ülkemizde tek bir yer var bunu yapabilen, Akdeniz
Üniversitesi Tıp Fakültesi. Yılda 30-40 çocuğa nakil
yapabiliyorlar, şu an yüzlerce çocuk sırada bekliyor. Gencecik
hayatları, çocuklarımızı imkânsızlıklar nedeniyle
bulamadığımız ya da bulduğumuzda da
nakledemediğimiz kan, ilik, hücre, organ, doku sebebiyle kaybediyoruz. Bu
yüzden, ilik bankalarını ve muhakkak, ilik tarama merkezlerini artırmamız
lazım.
Diğer yönü madalyonun, ailelerin
yaşadığı zorluklar ve dramlar. Çünkü, lösemi zor bir
hastalık, tedavisi de pahalı bir hastalık. Çocuklar hastanede
yaşam mücadelesi verirken aileler de maddi güçlüklerle boğuşmaya
devam ediyor. Uzun bir süre hastanede kalması gereken ve genellikle
yaşadığı ilin dışında kalan ailelerin gerek
yaşadığı ilden uzak olması, orada, evde kalan
çocukların bakımından uzak olması, gerekse
çalıştıkları kurumdan izin alması aileyi
sıkıntıya sokmakta ve gerçekten ciddi sorunlara yol açmakta
çünkü lösemi hastaları tedavi süresince üç dört ay sürekli bir iki
yıl aralıkla hastanelerde yatmak zorunda.
Değerli milletvekilleri, lösemi tedavi edilebilir
hastalıklar grubuna girdi. Lösemi hastalığı umutsuz
değil, tam tersi, iyi bir tedavi ve moral desteğiyle yüzde 85lere
varan iyileşme oranını gösterebilir. Bir kere, böyle
yaklaşmamız lazım. Ancak, ne yazık ki lösemi iktidarın
öncelikleri arasında değil. Doktor, hemşire, yatak kapasitesi,
fiziki şartlarda önemli eksiklikler var. Donör sayısı
gelişmiş ülkelerin çok çok altında. Ödenek ayrılmıyor.
Lösemi hastaları için hayati önemi olan ilaç ve malzemenin temininde
sıkıntılar yaşıyoruz, bir yıl bulamadığımız
oluyor. Yurt içi temininde sıkıntı
yaşadığımız ilaçlar Türk Eczacıları
Birliği aracılığıyla en az üç ayda gelebiliyor ve bu
tedavi sürecinde oldukça olumsuz etkileri var.
Sağlık Bakanlığının
vaatleri oldu ama maalesef gerçekleşen bir şey olmadı.
İmmünoloji Üst Kurulu, akraba dışı kemik iliği
bankası konusunda İstanbulda, kordon kanı konusunda Ankara
Tıp Fakültesinde merkez oluşturulması kararı aldı ama
gerçekleştirilmedi. 2008 yılında TÜRKÖK Projesi konuşuldu
ama bu yıl, 2014teyiz, hâlâ ortada bir çalışma yok.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede binlerce hasta
ölüyor ve ölümü bekliyor, hem de ilik nakliyle hayatları
kurtulabilecekken. Hastane kapılarından kimse dönmeyecek, kimse
ücretli sağlık hizmeti almayacak. vaatlerinin 12nci
yılındayız. On yıl boyunca Sağlık
Bakanlığı koltuğunda aynı Bakan oturdu. Bu Bakan,
vatandaşın kaç çocuk doğuracağıyla,
aldığı kanın haram mı, helal mi olduğuyla,
kadının kürtajıyla, sezaryeniyle yakından ilgilendi ama
lösemi hastaları için hayati önem taşıyan ilik bankası
talebiyle ilgilenmediler.
Yolsuzluk operasyonunda da biz net bir şekilde
gördük ki önceliğiniz ne vatandaş ne kemik iliği bankanız
olmuş; önceliğiniz, yandaş olmuş, Halk Bankası
olmuş. Ağzınız İnsanı yaşat ki devlet
yaşasın. derken, icraatınız Yandaşı yaşat
ki iktidarımız yaşasın. olmuş.
Bakın, konuşmamın başında söylediğim
cümleleri tekrarlıyorum. Benim kim olduğumu, araştırma
önergesini hangi partinin verdiğini unutun; sadece, yaşanılan
sorunları ve yaşam mücadelesi verirken saatlerin, saniyelerin önemli
olduğu lösemi hastalarını ve ailelerini düşünün diyorum.
Çünkü artık hiçbir insanımızı sağlık hizmetleri
yetersizliğinden, maliyet hesabından, ilik bankasının uygun
verici bulamamasından ya da başka herhangi bir sebepten kaybetmeyelim
diyorum. Ellerimizin arasından kayan değil, el birliğiyle
yaşattığımız insanlarımız olsun diyorum.
Hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Yüceer.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin aleyhinde Mersin
Milletvekili Sayın Ali Öz.
Buyurun.
ALİ ÖZ (Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun lösemili hastalar ve ailelerin
yaşamış olduğu sorunların
araştırılması amacıyla vermiş olduğu önerge
üzerine İç Tüzük gereği aleyhinde de söz almış bulunsam
lehinde konuşacağımı ifade ediyor, yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Tabii ki, lösemi olarak
tanımladığımız, halkın arasında, halk
arasında kan kanseri olarak bilinen bu hastalık, sadece bizim
ülkemizde değil, tüm dünyada önemli hastalıklardan bir tanesi. Bizim
ülkemiz için konuşacak olursak, ülkemizde şu ana kadar özellikle hem
çocuklukta hem de erişkinlerde görülen 200 bin civarında kan kanseri
hastamız olduğunu, bunun da her yıl üzerine 2 bin kadar yeni
vakanın ilave edildiğini, sebepleri henüz tam olarak belirlenemeyen
bu hastalığın tedavi edilmediği takdirde ölümcül
olduğunu, sıklığının giderek
arttığını, özellikle çocukluk çağında, 2 ile 5
yaşları arasında daha fazla görüldüğünü, 1 yaşın
altındaki çocuklarla 10 yaşın üzerindeki çocuklarda maalesef
yeterli tedavi etseniz bile diğer yaş oranlarına,
gruplarına göre daha fazla ölümcül olarak seyrettiğini
bildiğimiz bir hastalıktan bahsediyoruz.
Tabii ki, Türkiyede sağlık politikaları
noktasında özellikle 2002 yılından gelmiş olduğumuz
2014 yılı süreci içerisinde sağlıkta çok yeni ve iyi
şeyler yapılmış olduğunu bahsetmekle beraber, bu
kürsüden, milletin kürsüsünden her zaman ifade ettiğimiz gibi, özellikle
toplumda az da görülse önceliği olması gereken ve insanların
özellikle bu tip hastalıklarda rahat erişim sorunlarına derman
bulmamız gerektiği hastalıklar grubu olduğunu her
defasında ifade ettik. Bugün lösemili hastalarla alakalı olarak
özellikle hastalığın tanısı aşamasından
sonra hastaların, bireylerin kendilerinin, ailelerinin ve bu
hastalığı tedavi etme noktasındaki hekimlerin ve
sağlık çalışanlarının birlikte
yaşamış olduğu sorunlardan bahsetmeden geçmemek lazım.
İktidarınız döneminde, Türkiyede
sayısı yetersiz olmakla beraber, özellikle çocukluk çağındaki
pediatrik olarak ifade ettiğimiz hematoloji ve onkoloji kliniklerinde
ihtisasını tamamlamış olan hekimleri hem hematolog hem
onkolog olarak birleştirmenizle beraber, bu birimlerin kendi üstlerinden
ciddi eleştiri almış olmanıza rağmen bunların her
ikisi sanki aynı hastalık sınıfına bakar diye,
eğitimlerini tamamlamamış olan, bu alanda eğitim
yapmamış olan insanları tek bir çatı altında
birleştirmekle büyük bir yanılgının içerisine girdiniz.
Tabii ki, özellikle lösemili hastaların yaşamış olduğu
en büyük sorunlardan bir tanesi şu ki ülkemizde bu hastalıkların
tedavisi için gerekli olan yeterli üniteler olmadığından,
özellikle sosyoekonomik seviyesi düşük olan insanların, özellikle
başka illerden metropol illere taşınmak zorunda olan bu
insanların geldiklerinde yaşadıkları çok ciddi sorunlar
olduğunu hepimiz biliyoruz. Şimdi, bununla alakalı
önerilerimizi, özellikle Türkiyenin 17 Aralık sürecinden itibaren
yaşamış olduğu süreyi de göz önünde bulundurarak, belki bir
ayakkabı kutusunda biriken meblağın çok altında bulunan bir
rakamla, özellikle büyük hastanelerde hastane otellerinin yaygın bir
şekilde kurulabilme imkânı olduğunu ifade etmek istiyorum. Bu
uzak illerden gelmiş olan vatandaşların, uzun süre tedavisi
gereken, belki her gelişlerinde tedavi süresinin bir periyodunda bir iki
ay kadar bu hastanelerde kalma zorunluluğu olduğunu hepimiz
biliyoruz. Özellikle, çocukları eğitim yaşında
olanların, hastane okulları kurularak -Türkiyede bu önceden hiç
yoktu, bugün birkaç hastanede var ancak yeterli olmadığı
kanaatindeyim- bunların sayısı artırılarak
vatandaşlarımızın ve getirmiş oldukları
bireylerin eğitimi konusunda mutlak suretle ön almak zorunda
olduğumuzu da ifade etmek istiyorum.
Tabii ki şunu unutmamak lazım: Tüm kronik
hastalıklarda olduğu gibi, özellikle tedavisi uzun süren ve çok
meşakkatli olan bu kan kanseri hastalıklarında, aile
bütünlüğünün korunması noktasında, gerçekten, hükûmetlerin, daha
doğrusu devletin yapması gereken çok ciddi faaliyetler olduğu
kanaatindeyim. Gerçekten, bu tip hastalıklarda aile bütünlüklerinin
bozulduğunu, bu strese bağlı olarak boşanmaların
arttığını, asgari ücretle çalışan insanların
hem çocuklarının başına geldiği zaman bu yükün altından
kalkamadıklarını hem de büyük maddi zorluklarla
boğuştuklarını ifade etmek istiyorum.
Burada, yaşamış oldukları sosyal,
ekonomik, eğitim ve psikolojik sorunların dışında, bu
hastalıkların tedavisi için Türkiyede ilaç fiyatlarının
düşürülmesini olumlu bulmakla beraber, özellikle ülkemizde bu
hastalıkların tedavisi için çoğu ilaçların ithal
olduğu gerçeğiyle de yüz yüze olduğumuzu bildiğimizden,
özellikle döviz kuru ayarlamasının mutlak suretle bu alandan muaf
tutulmasının; tedavileri periyodik olarak ve aralıksız,
kesintisiz devam etme zorunluluğunda olan bu hastaların ilaç bulma
zorluğuyla karşılaşmamalarının devletin,
hükûmetlerin bir sorumluluğu olduğu kanaatindeyim.
Bizim tabii ki en
büyük sorunlarımızdan bir tanesi, belki Türkiyede daha önce gündemde
bile olmayan veya diğer, sizden önceki iktidarların bu konuda bir
girişimde bulunmadığını kabul etmekle beraber, 2008
yılında başlayan TÜRKÖKün bir an önce gerek ihale
yapılamadığı gerekse başka sebeplerle, hiçbir sebebi
geçerli bir mazeret olarak kabul etmeksizin, ilik bankasının mutlak
suretle faal hâle getirilmesi, donör bulma sıkıntısı çeken
-yurt içinden ve yurt dışından- bu hastaların tedavisinde
esas olan iliğin bulunması gereği ortadayken Sosyal Güvenlik
Kurumu tarafından yapılacak olan masraflar ne ise bunların
tamamının devlet tarafından karşılanmasının
gerekli olduğuna inandığımı da ifade etmek istiyorum.
Bu hastaların önemli sorunlarından bir tanesi
de hastalık tanısı aldıktan sonra özellikle kamuda veya
özel sektörde çalışan bu ailelere maalesef işverenler
tarafından iyi gözle bakılmıyor. İşlerini
aksatacağı gereğiyle veya bundan sonraki süreçte verimsiz
olacakları düşünülerek bu tip insanların çoğunun kurumlar
tarafından özellikle özel sektörde- işlerine son verildiğini de
biliyoruz. Dolayısıyla bu noktada da iktidar olarak, Hükûmet olarak
bazı gelişmeleri, bazı öngörüleri sizlere hatırlatıp
bu konuyla da alakalı yapılması gerekenlerin olduğuna
inanıyorum.
Tabii ki bu çocuklar bizim çocuklarımız,
dolayısıyla bu ailelerin yaşamış olduğu
sıkıntıları, bunların feryatlarını toplum
olarak duymak zorundayız. Özellikle hastalıklarının
tedavisi sırasında sadece son aşamada gereken kemik iliği
dışında ara dönemlerde de direkt olarak gruba uygun kan ve kan
ürünlerinin bulunması noktasında Batılı ülkelerle Türkiyeyi
kıyasladığımız zaman hâlâ çok gerilerde
olduğumuzu ifade etmek isterim. Dolayısıyla, bunu, toplumu
bilinçlendirerek, eğitim seviyesini artırarak, aynı zamanda
medyayı daha faal kamu spotlarıyla kullanarak
insanlarımızı kan bağışı konusunda daha fazla
zorlayıcı olmamız gerektiğini de ifade etmek istiyorum.
Benden önce konuşan Cumhuriyet Halk Partisine ait
değerli hatip, lösemili hastaların gerçekten içerisinde
bulunduğu durumu ve bunların çekmiş olduğu
sıkıntıları ifade ettiğinden, tekrar olmaması adına,
benzer şeyleri tekrarlamayacağım ancak Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak, bu yavrularımızın, bu çocukların,
lösemiyle mücadele noktasında, Hükûmet olarak verilmesi gereken ve
alınması gereken önlemler her neyse, parti olarak sonuna kadar
destekleri ve yardımcıları olduğumuzu ifade ediyor, yüce
Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Öz.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde Muş
Milletvekili Sayın Demir Çelik
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Ben
konuşacağım.
BAŞKAN Siz mi?
Sayın İdris Baluken, buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu önerge üzerinde söz
almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, benden önce konuşan her iki hatip de
aslında genel çerçeveyi çok iyi ortaya koydular. Doğrusu, merak
ettiğimiz şey, iktidar partisinin bu konuya nasıl
yaklaşacağı ve bu konuyla ilgili nasıl bir oy
kullanacağı. Çünkü lösemili hastaların ve onların
ailelerinin, hasta yakınlarının yaşamış
olduğu sıkıntılara, hemen hemen, bu Mecliste
çalışıp da bu Meclisin sorunlarını çözmeye
çalışan, halkın sorunlarını çözmeye çalışan
hiçbir milletvekili yabancı değildir, hepimiz biliyoruz, bu ailelerin
sorunlarıyla zaman zaman hepimiz muhatap oluyoruz.
Bu konuda özel ve özgün bir çalışmaya ihtiyaç
olduğu, Meclisin bu konuyla ilgili özel bir komisyon kurmasının
son derece elzem olduğunun tespitinin hepiniz tarafından kabul
edileceği kanaatindeyiz. Ama belirleyici olan, burada
kullanacağınız oy ve bu konuya göstermiş
olacağınız vicdani duyarlılık. Çünkü lösemi
hastalığı sadece hastanın kendisini değil, hasta
yakınlarını, aileyi ve aslında bir bütün olarak toplumun
tamamını ilgilendiren çok önemli bir sosyal problemdir. Neredeyse her
yıl 3 binden fazla yeni lösemi hastası, daha çok da çocuk yaşta
olan yeni hasta grubu, bu mevcut sorunlarla boğuşmak zorunda kalan
bir gerçeklikle önümüze gelmektedir. Toplamda da nüfusta 200 bini
aşkın lösemi hastasının olduğu gibi bir durumla
karşı karşıyayız.
Özellikle hekim olan milletvekili
arkadaşlarımız daha iyi bilirler, bu hastaların ülkemizde
karşılaştıkları çok ciddi sıkıntılar
vardır. Yani tıbbi açıdan baktığımız zaman,
bu hastalığın teşhisi noktasında ve tedavinin takibi
noktasında gerekli olan bazı genetik testler var ve bu genetik
testlerin tamamı çok büyük maddi külfetler gerektiriyor; çoğunlukla,
en basit bu genetik testlerin fiyatları 2 bin, 3 bin euro gibi çok önemli
rakamlara tekabül ediyor.
Yine, bu hastaların yatacağı hasta
yatağıyla ilgili, hastanelerin hasta kabul kapasitesiyle ilgili ciddi
sıkıntılar var çünkü lösemi hastalığı sadece
hastalığın tedavisinin başlayıp bir enfeksiyon
hastalığı gibi kısa sürede sonuç alınacak bir
hastalık değil, çoğu zaman üç yıl, dört yıl, bunu daha
aşan sürelerde bir takip süreci gerektiren ve çoğu zaman da ilaç
tedavisinden bağımsız olarak ortaya çıkan
komplikasyonlarla, bakım yetersizliğinden kaynaklanan birtakım
sıkıntılarla hastaları kaybettiğimiz bir hastalık grubu. Yani,
kullanmış olduğumuz hem ilaçlar hem de hastalığın
kendi doğal seyrinde hastanın doğal
bağışıklık sistemi tamamen çöküyor. Bu hastalar en
basit bir enfeksiyona tamamen açık bir hâlde, savunmasız bir hâlde,
çoğu zaman da diğer genel hastaların
uğradığı polikliniklere uğruyorlar ya da onların
yatmakta olduğu servislerde yatmak zorunda kalıyorlar ve bu da hem
beklenen yaşam süresini hem de hastaların mevcut yaşam
kalitesini önemli oranda akamete uğratıyor. O nedenle, bu
hastaların özel olarak yatacağı servislerle ilgili, onların
takip edileceği hasta yatakları ve hasta odalarıyla ilgili çok
ciddi sıkıntıların
bir an önce aşılması gerektiğini ifade etmek istiyoruz.
Tabii, bir diğer önemli problem, hematoloji
uzmanlarının sayısındaki yetersizlik. Çoğu zaman
metropol kentleri dışında -çok önemli olmasına rağmen-
bölge hastaneleri düzeyinde bile bu hastaları takip edecek hematoloji
uzmanlarının eksikliği yaşanmakta. Hematologların yan
dal uzmanlığı olarak teşvik edilmesi gereken, pozitif
ayrımcı yaklaşılması gereken bir noktadan ele
alınması, bugüne kadar, maalesef, ne Sağlık
Bakanlığının ne de bu politikaları uygulayan Hükûmetin
aklına gelmedi. Ama, biz şunu özellikle ifade edelim: Bir Bingöllü
hastanın, bir Diyarbakırlı, Hakkârili hastanın tedavi
alabilmesi için illaki yüzlerce, binlerce kilometrelik yolu katetmemesi
gerektiğini tekrar buradan ifade etmek istiyoruz.
Yine, bir diğer önemli sıkıntı, hastaların
yaşadığı önemli sıkıntılardan birisi ilaç
ulaşılabilirliği. Genelde hani bütün kanser hastaları için
-bu aralar sık sık medyaya da düşüyor- devletten kaynaklı
ya da ilaç firmalarından kaynaklı bazı sıkıntılardan
dolayı çok hayati önemi haiz olan ilaçlara ulaşma noktasında
hastalar ve hasta yakınları sıkıntı
yaşıyorlar. Yine, lösemi hastaları için de çoğu zaman yurt
dışından ilaç getirtme gibi pratik hayatı tehdit eden
sorunlarla karşılaşıyoruz.
Bütün bu bahsettiğimiz tıbbi sorunların
ele alınması ve bunların giderilmesi için bu verilen önerge son
derece isabetli olmuştur. AKP Hükûmetinin değerli milletvekillerinin
bu önergeye de Muhalefetten geldi, o nedenle reddedelim.
yaklaşımı üzerinden yaklaşmamalarını biz tavsiye
ediyoruz.
Bakın, bu tıbbi gereklilikler
dışında sosyal pek çok problem var çünkü bu hastaların,
demin bahsettiğim gibi, tedavi süreçleri uzun olduğu için çoğu
zaman hasta yakınları ve aileler de aynı
sıkıntıları yaşıyorlar. Bu hastaların toplum
içerisinde algısıyla ilgili bile ciddi bir problem var yani
tedavisini gören bir lösemi hastasının toplum içerisinde takmış
olduğu maske sanki bulaşıcı bir hastalık
taşıyormuş gibi bazen bir izolasyona, bir dışlanmaya
sebep olabiliyor.
Yine aynı şekilde, lösemili hastaların
sanki iyileşme şanslarının olmadığına dair
bir toplumsal kanaat, çoğu zaman bu hastalar ve bu aile bireyleri için, bu
hasta yakınları için ciddi bir toplumsal baskı olarak önlerine
geliyor. Biz, bu lösemi hastalarının bütün bu tedavi süreçlerinin
karşılıksız ve ön şartsız bir şekilde devlet
tarafından, sosyal devlet olmanın gereği olarak üstlenilmesi
gerektiğini düşünüyoruz. Bazı ailelerimizin hiçbir sosyal
güvencesi yok yani SGKsından Emekli Sandığına ya da
işte, çalışma koşullarına kadar hiçbir güvencesi
olmayan aileler, çoğu zaman bu ağır, maddi külfeti ve manevi,
travmatik, stres yükü yüksek olan bu süreçle boğuşmak zorunda
kalıyorlar. Sosyal devletin burada mutlaka, ailelerin
yaşamış olduğu bu sıkıntıları azaltma
noktasında, bu yükü ailelerin omuzlarından alma noktasında
devreye koyması gereken mekanizmaları olmalı. Çoğu zaman
işsiz olan bu ailelerin yakınlarına birinci derece
yakınlarına, belli bir noktada sosyal güvence getiren istihdam
alanlarının sağlanmasına dair pozitif ayrımcı bir
yaklaşımın mutlaka sağlanması gerektiğini
düşünüyoruz. Aile fertleri ve diğer aile yakınları da çoğu
zaman bu travmayı bire bir yaşıyorlar çünkü bir kardeşleri
uzun süre aile içerisindeyken hastanede yatmak zorunda kalıyor. Birdenbire,
ailede olan bir bireyin uzun süreli ailede olmama travmasıyla
karşı karşıya kalıyorlar. Yine diğer
kardeşler açısından, anne ve babanın uzun süre hastanede
vakit geçiriyor olması ya da uzun süre bu tedavi süreciyle ilgileniyor
olması ailedeki diğer kardeşler için, diğer çocuklar için
de ayrı bir travma, ayrı bir stres kaynağı oluyor.
Dolayısıyla, bir bütün olarak ailedeki diğer çocukları,
diğer fertleri ve anne babayı da içerisine alan rehabilitasyon
programlarının mutlaka hayata geçirilmesine ihtiyaç olduğunu
düşünüyoruz.
Bizler, bu yaşanan sorunların çözülemez
sorunlar olmadığına inanıyoruz. Yeter ki bu konuda bir
irade ortaya koyalım, yeter ki bu konuda bir
duyarlılığı harekete geçirelim. Bakın, daha bir ay
olmadı, burada bir bütçe görüşmesi yaptık. Bu bütçe
görüşmesinde gizli ödeneklere, örtülü ödeneklere milyon dolarları
akıtmayı iyi becerdik yani toplumsal gösterilerde TOMAlara, biber
gazlarına ayrılan bütçeleri iyi ayarladık ama bu lösemili hastaların
sorunlarını çözmeye yönelik ciddi bir rahatlama getiren hiçbir
düzenlemeyi doğru dürüst bu Genel Kurulda bile tartışmadık.
Yine, bu lösemili hastaların sorunlarını çözmeye
çalışan sivil toplum örgütleriyle ilgili, sivil toplum
ayağıyla ilgili destekleyici herhangi bir şeyi buralarda
tartışmadık. O nedenle bu önerge bu yetersizliklerin tamamen
giderilmesi açısından son derece isabetli olmuştur. Bu önergenin
mutlaka bugüne kadarki iktidar partisinin yaklaşımından
ayrık olarak ele alınması, bu konuda bir Meclis komisyonunun
kurularak bu sorunların tespiti ve çözümüne dair ciddi bir
yaklaşımın ele alınmasının son derece önemli
olduğunu tekrar vurguluyor, partimiz adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Baluken.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin aleyhinde
İstanbul Milletvekili Sayın Sevim Savaşer. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz.
SEVİM SAVAŞER (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi
tarafından verilen Meclis araştırması önergesi üzerine
aleyhte söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle heyetinizi saygıyla
selamlarım.
Kelime olarak kanser, bir organ veya dokudaki anormal
hücrelerin kontrolsüz çoğalması ve yayılmasıyla karakterize
bir grup hastalığı tanımlar. Küresel kanser yükü
geçtiğimiz otuz yılda 2 kattan daha fazla artmıştır.
Günümüzde ölüm nedenleri arasında kansere bağlı ölümler 2nci
sırada yer alırken yapılan projeksiyonlar gelecekte kanserin
ölüm nedenleri arasında 1inci sıraya yerleşeceğini göstermektedir.
Değerli milletvekilleri, çocukluk çağı
kanserleri tüm kanserlerin yüzde 4ünü oluşturmakta ve her yıl 180
bin çocuğa kanser tanısı konmaktadır. Çocukluk
çağı kanser vakalarının yaklaşık
yarısını lösemiler
oluşturmaktadır. Lösemiler çocukluk çağı kanserleri
arasında 1inci sırada yer almaktadır ve nedeni de kesin olarak
bilinmemektedir.
Tüm kanser türlerinde olduğu gibi lösemi
vakalarında da dünya genelinde hızlı bir artış söz
konusudur. Türkiyede her yıl yaklaşık 3 bin çocuğa kanser
tanısı konmakta ve
bunların yaklaşık yarısını da lösemi
vakaları, lösemi tanısı almış çocuklar
oluşturmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Dünya Sağlık Örgütü kanser vakalarının da içinde yer
aldığı kronik hastalıklarla mücadelede 4 konuya dikkat çekmektedir,
bunlar: Farkındalık yaratma; önleyici, koruyucu önlemleri alma,
öğretme; erken tanı, tedavi ve rehabilitasyondur. Dünya
Sağlık Örgütünün toplum tabanlı tarama programlarını
yürütmek üzere Kanser Erken Teşhis Tarama ve Eğitim Merkezleri kısaca
KETEMler kurulmuştur. Merkezlerin sayısı 2002de 11 iken AK
PARTİ iktidarları döneminde, bugün itibarıyla her ilimizde en az
1 adet olmak üzere toplamda 124e ulaşmıştır.
Yine, AK PARTİ iktidarları döneminde,
sağlıkta uygulamaya konulan politikalar ile kanserlerin de yine
içinde yer aldığı bulaşıcı olmayan
hastalıkları önleme ve tedavisinde önemli mesafeler
kaydedilmiştir. Bu çerçevede Sağlık
Bakanlığımız, öncelikle kanserin önlenmesi ve kanser tarama
programlarına odaklanmış ve sivil toplum örgütleri ve üniversitelerle
koordineli bir şekilde ulusal kanser kontrol programlarını
uygulamaya koymuştur.
Yine, Sağlık Bakanlığımız,
sivil toplum kuruluşları ve meslek dernekleriyle birlikte,
değişik illerde çocuk kanserlerinde farkındalığı
artırma toplantıları ile halkı kanserlerin erken
belirtileri konusunda bilgilendirmektedir. Ayrıca, dünyada ve ülkemizde
değişik kurumlar, LÖSEV gibi sivil toplum kuruluşları
konuya ilişkin farkındalığı artırmak amacıyla
özel günlerde çocukluk çağı kanserleri ve lösemiler hakkında
etkinlikler yapmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kanserde erken tanının yanında uygun tedavinin önemi büyüktür.
Ülkemiz genelinde tedavi oranları gelişmiş ülkelerinkine
benzerdir. Kanserde tedavide başarı oranı yüzde 80
civarındadır. Bu konuda öncelikle şunu belirtmek istiyorum: AK
PARTİ iktidarları döneminde 18 yaş altı grubun sosyal
güvence kapsamına alınması lösemili hastaların tedavisi
için de önemli bir adım olup tanı ve tedaviye yönelik girişimler
ücretsiz olarak verilmektedir.
Önergede belirtilen hususlardan biri de lösemi
tedavisinde ilaçların temininde yaşanan sıkıntılara
yöneliktir. İlaç temininde ithalattan kaynaklanan birtakım
sıkıntıların yaşandığı doğrudur ancak
şunu belirtmekte fayda görüyorum: Bazı ilaç üreticilerinin kanser
tedavisinde kullanılan bazı ilaçların üretimini durdurması
yaşanan sıkıntıların bir nedenidir. Benzer
sıkıntıların zaman zaman bazı Avrupa ülkelerinde de
yaşandığını görmekteyiz. Bu konudaki benzer
sıkıntıları gidermek için Sağlık
Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu ve ilgili diğer
kuruluşlar alternatif modeller üzerinde de çalışmaktadır.
Aynı zamanda, ilaç teminine kalıcı çözümler bulmak için gerekli
çalışmalar da yapılmaktadır. Tabii ki asıl çözüm,
lösemi ve diğer kanserlerin tedavisi için kullanılan ilaçların
yerli üretimidir. Bu konuda gerek Hacettepe Üniversitesi gerekse TÜBİTAK
tarafından ortak çalışmalar yürütülmektedir. Geçtiğimiz
yıl sonunda, TÜBİTAK yeni ilaçların geliştirilmesi için
klinik araştırmalar yapılması konusunda proje ilanına
çıkmıştır. Bununla birlikte bir yerli firmamız
hâlihazırda kanser tedavisinde kullanılan 33 çeşit ilaç
üretmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yine, Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi
tarafından Dünya Sağlık Örgütünün tüm ülkeler için
geliştirilmesini önerdiği palyatif bakım hizmetlerini kapsayan
2010-2015 Ulusal Kanser Kontrol Programının en önemli yapı
taşlarından biri olarak kabul edilen Palya-Türk adında bir proje
hazırlamıştır. Projenin uygulanmasıyla birlikte hem
kanserli hastalara hem ailelerine manevi, psikososyal ve gerekirse maddi destek
sağlanacaktır. Bu kapsamda, 223 palyatif bakım birimi, 60 adet
palyatif bakım merkezi, 6sı çocuklar için olmak üzere 49 adet
palyatif bakım merkezinin açılması planlanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
çocukluk çağı lösemilerinde esas olan ilaçla tedavidir. İlaç
tedavisiyle başarı sağlanamadığı durumlarda kemik
iliği nakli yapılmaktadır. Sağlıkta Dönüşüm
Programıyla ülkemizde nakil merkezi sayıları hızla artarak
yurt genelinde yaygınlaşmıştır. Son verilere göre,
kemik iliği nakli bekleyen hasta çocuk sayısı 500, erişkin
hasta sayısı 250 civarındadır.
Zaman zaman basında yer alan nakil
sıkıntıları ülke genelindeki verici
sayısının yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. 2010
yılında, kanser hastalığı konusunun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Mecliste bir araştırma komisyonu kurulmuştur ve
700 sayfaya yakın bir rapor hazırlanmıştır. Burada da
Sağlık Bakanlığımızın ihtiyaç hâlinde her
vatandaşın ücretsiz yararlanabileceği kemik iliği
merkezlerinin oluşturulmasını hedefleyen TÜRKÖK Projesinden söz
edilmektedir. TÜRKÖK Projesiyle kurulan kemik iliği bankalarında,
kemik iliği nakli için bekleyen hastalar ve gönüllü vericilere ait doku
grubu antijeni bilgileri depolanacak, kemik iliği nakliyle ilgili
merkezler arasında koordinasyon sağlanacaktır. TÜRKÖK
Projesinin uygulamaya geçmesiyle yıllık 900-1.000 arasında olan
kemik iliği nakil sayısının yılda 2.500ün üzerine
çıkması beklenmektedir.
Tabii, biraz önceki konuşmacıların
birtakım soruları oldu, haklı oldukları noktalar olabilir.
Mesela, maske takılması, toplumun çocuğu algılaması,
ailenin yaşadığı sıkıntılar, bunların
çoğu bilgi eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Özellikle,
toplumdaki farkındalığın artırılmasındaki
amaç bu sorunların giderilmesine yönelik olacaktır.
Yine, her ilde bir merkezin olması mümkün
değildir çünkü merkezin çalışmaları bir ekip işidir,
pahalıdır ama bölgesel olarak belli bölgelerde kurulması tabii
ki mümkündür.
Yine, yakın zamana kadar, nakil merkezlerinden
İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Kliniğinde nakil
yapılmaktaydı. Deprem nedeniyle binanın yenilenmesi söz konusu
olduğu için, şu arada ara verilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK
PARTİ hükûmetleri, imkânlar dâhilinde, halkımıza kaliteli ve
hakkaniyetli sağlık hizmeti sunmuş ve sunmaya devam etmektedir.
Yapılan uygulamalara
baktığımızda, talep edilen Meclis
araştırmasının açılması konusunda aleyhte oy
kullanacağımızı bildirir, tüm kanser
hastalarımıza acil şifalar dilerim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Savaşer.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Sayın Tanal, talebiniz üzerine size 60ncı
maddeye göre bir dakikalık söz veriyorum.
Buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
15.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, İstanbul Milletvekili
Harun Karacanın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Harun Karaca Ben milletvekili seçildikten
sonra şirketten istifa ettim. dedi, Meclise ve kamuoyuna yanlış
bilgi verdi. 10 Mayıs 2013 tarihli Türkiye Ticaret Sicil Gazetesini ben
ibraz ediyorum: Maalesef, 10 Mayıs 2013 tarihinde şirketten istifa
etmiştir.
Aldığı ihaleleri söylüyorum o tarihe
kadar: Başakşehir Belediyesi, Sancaktepe Belediyesi, Bahçelievler
Belediyesi. Yani, netice itibarıyla, milletvekili seçildikten sonra
şirketle ortaklığı devam etmiş, kamuoyuna ve Meclise
yanlış bilgi vermiş ve ben, olmazsa bu resmî gazeteyi, Ticaret
Sicil Gazetesinin fotokopisini de Sayın Adalet ve Kalkınma
Partisinin grup başkan vekillerine ibraz ediyorum.
Hepinize teşekkür ediyorum, saygılar.
BAŞKAN Gündemin seçim kısmına geçiyoruz.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkan,
Harun Beye de söz verseniz.
BAŞKAN Ona da söz veririz canım.
IX.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık
Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Dışişleri
Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN - Dışişleri Komisyonunda
boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için
İstanbul Milletvekili Sayın Ayşe Eser Danışoğlu
aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2.- Anayasa Komisyonunda
açık bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN -
Anayasa Komisyonunda boş bulunan ve Barış ve Demokrasi Partisi
Grubuna düşen 1 üyelik için Batman Milletvekili Sayın Bengi
Yıldız aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi, Sayın Karaca, buyurunuz.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
16.-
İstanbul Milletvekili Harun Karacanın, İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanalın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
HARUN KARACA (İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; şimdi, burada, bir
şark kurnazlığı var. Bu 10 Mayıs 2013 tarihli Ticaret
Sicil Gazetesi, benim hisse devrimin tarihiyle ilgili olan kısmındaki
Sicil Gazetesidir yani şirketteki hissemi devrettiğim Sicil Gazetesidir
bu, ihaleyle ilgili herhangi bir ilişkisi yoktur.
Ben gene söylüyorum: Benim tüm dosyalarım burada. Arkadaş
Yani Bu erdemi ona bırakıyorum. dedim biraz önceki konuşmamda
da özür dileme erdemini göstermesini bekliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN -
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
1'inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
X.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Japonya Hükümeti Arasında Nükleer Enerjinin Barışçıl
Amaçlarla Kullanımına Dair İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu raporlarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Nükleer Enerjinin
Barışçıl Amaçlarla Kullanımına Dair
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ile
Dışişleri Komisyonu Raporları (1/850) (S. Sayısı:
520)(X)
BAŞKAN - Komisyon? Burada
Hükûmet? Burada
7/1/2014 tarihli 43üncü Birleşimde
tasarının 2nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına konuşma tamamlanmıştı.
2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza sunuyorum
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içinde
sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu
yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy
pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar
var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun
rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını
taşıyan oy pusulasını yine oylama için öngörülen üç
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Nükleer Enerjinin
Barışçıl Amaçlarla Kullanımına Dair
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
Oy sayısı: 190
Kabul: 185
Ret: 5(X)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Dilek Yüksel Bayram
Özçelik
Tokat Burdur
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
4üncü sırada yer alan, Nükleer Maddelerin
Fiziksel Korunması Sözleşmesinde Değişikliğin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmesine
başlayacağız.
4.- Nükleer
Maddelerin Fiziksel Korunması Sözleşmesinde
Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/757) (S. Sayısı: 455)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Diğer işlerde de komisyonun hazır
bulunmayacağı anlaşıldığından, sözlü soru önergeleri
ile alınan karar gereğince kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
için, 14 Ocak 2014 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati:
18.18