TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
48inci Birleşim
16 Ocak 2014 Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Zonguldak Milletvekili
Özcan Ulupınarın, 4 Ocak Büyük Madenci Yürüyüşüne ilişkin
gündem dışı konuşması
2.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğrunun, ülkemizde küresel ısınmanın çevre ve
insan hayatına etkilerine ilişkin gündem dışı
konuşması ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı
3.- İstanbul
Milletvekili Şafak Paveyin, dış politikadaki gelişmelere
ilişkin gündem dışı konuşması
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaşın, İstanbul Milletvekili Şafak Paveyin yaptığı
gündem dışı konuşması sırasında AK
PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Kütahya Milletvekili Alim
Işıkın, Hükûmeti, nüfusu 2 binin üzerinde olan ve tüzel
kişilikleri köye dönüştürülen belde belediyelerinin Mart 2014
seçimlerine dâhil edilmeleri ve Denizcilik Müsteşarlığında
görevlerine son verilen 25 güvenlik görevlisinin işlerine iadesi konusunda
ayrımcılığın kaldırılması için göreve
davet ettiğine ilişkin açıklaması
2.- Osmaniye Milletvekili
Hasan Hüseyin Türkoğlunun, 2013 Haziranında yapılan SBSyle ilgili
Danıştayın verdiği karara ve Hükûmeti eğitim konusunda
ciddiyete davet ettiğine ilişkin açıklaması
3.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin, Büyük Madenci Yürüyüşünü
gerçekleştiren Zonguldaklı madencileri selamladığına
ve DERİTEKS Sendikası ile DEV SAĞLIK-İŞ
Sendikasına üye olmaları nedeniyle işten atılan
işçilerin durumuna ilişkin açıklaması
4.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğrunun, son yıllarda ülkemizde
kuraklığın arttığına ve sulamada kullanılan
elektrik fiyatlarının düşürülmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
5.- İzmir Milletvekili
Mustafa Moroğlunun, AKP iktidarının, gülümseyerek
eleştirilmeye bile tahammül edemeyişini
kınadığına ve Başbakanlığa yeni koruma
görevlileri alınmasından vazgeçilmesini istediğine ilişkin
açıklaması
6.- Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcının, AKP Hükûmetinin devleti, yargıyı
ve Parlamentoyu daha fazla yıpratmadan derhâl istifa etmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
7.- Gaziantep Milletvekili
Ali Serindağın, bankalarda hesap işletim ücreti kesilmesi
uygulamasına çare bulunması gerektiğine ve Başbakanın Büyükelçiler
Konferansında yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
8.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, Şanlıurfadaki elektrik kesintilerine
ilişkin açıklaması
9.- Çanakkale Milletvekili
Ali Sarıbaşın, Barzaninin televizyonu Rûdawda ülkemizin
bazı illerinin sözde Kürdistan haritasında gösterildiği
bilgisinin doğru olup olmadığını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
10.- İstanbul
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun, pazar günleri iş yerini
açmak isteyen esnafa ruhsat verme yetkisinin tekrar belediyelere verilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
11.- Bursa Milletvekili
İlhan Demirözün, Bursa Karacabeydeki çiftçilerin Ova Köyleri Sulama
Birliğine borçları nedeniyle çok zor durumda olduklarına
ilişkin açıklaması
12.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Balyoz davası sonucunda
mahkûmiyetleri kesinleşen subayların askerî cezaevinde kalmaya devam
etmeleri gerektiğine ve bu konuyu Millî Savunma Bakanının
dikkatine sunduğuna ilişkin açıklaması
13.- İstanbul Milletvekili
Haluk Eyidoğanın, özel orman alanlarında imar planlarına
ve kentsel tasarım projesine göre inşaat yapılabilmesiyle ilgili
düzenlemeye ilişkin açıklaması
14.- Çanakkale Milletvekili
Mustafa Serdar Soydanın, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun Kaz Dağlarından elini çekmesini istediğine
ilişkin açıklaması
15.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğütün, 15 Ocak Nazım Hikmetin doğum
gününe ilişkin açıklaması
16.- İzmir Milletvekili
Oktay Vuralın, RTÜKün yolsuzluk ve rüşvet
soruşturmasını haber yapan televizyon kanallarına
uyarı cezası vermesine ve Hükûmeti, basını susturma ve
kendisine sansür uygulama girişimlerinden vazgeçmeye davet ettiğine
ilişkin açıklaması
17.- Antalya Milletvekili
Gürkut Acarın, Toros Dağlarında 3.627 adet maden arama ve taş
ocağı ruhsatı verilerek ormanların ve suların yok
edildiğine ilişkin açıklaması
18.- Millî Savunma
Bakanı İsmet Yılmazın, İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebinin yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
19.- Adana Milletvekili
Seyfettin Yılmazın, İstanbul Paşaköy Maden
İşletmesi için verilen izinden dolayı Orman ve Su
İşleri Bakanını istifaya davet ettiğine ilişkin
açıklaması
20.- Adana Milletvekili
Muharrem Varlının, Ziraat Bankasından kredi kullanan
çiftçilerin durumuna ilişkin açıklaması
21.- Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun, Adana Milletvekili
Seyfettin Yılmazın yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
22.- Antalya Milletvekili
Gürkut Acarın, denizlerde de güçlü olmamız gerektiğine ve Türk Deniz
Kuvvetlerinin durumuna ilişkin açıklaması
23.- Bingöl Milletvekili
İdris Balukenin, Yozgat Milletvekili Yusuf Başerin BDP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelere
ilişkin açıklaması
VII.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili
Ertuğrul Kürkcü ve 22 milletvekilinin, Mersin Akkuyuda kurulması
planlanan nükleer güç santralinin bölgeye ve insan
sağlığına zararlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/821)
2.- Bingöl Milletvekili
İdris Baluken ve 22 milletvekilinin, hayvancılık sektörünün
sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/822)
3.- İstanbul
Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın ve 27 milletvekilinin, 1
Mayıs 1977 katliamının yurt içindeki ve yurt
dışındaki tüm bağlantılarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/823)
B) Tezkereler
1.- Türk Silahlı
Kuvvetleri Deniz Unsurlarının; Korsanlık/Deniz Haydutluğu
ve Silahlı Soygun Eylemleriyle Mücadele Amacıyla Yürütülen
Uluslararası Çabalara Destek Vermek Üzere, Gereği, Kapsamı,
Zamanı ve Süresi Hükümetçe Belirlenecek Şekilde Aden Körfezi, Somali
Karasuları ve Açıkları, Arap Denizi ve Mücavir Bölgelerde
Görevlendirilmesi ve Bununla İlgili Gerekli Düzenlemelerin Hükümet
Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10.02.2009 Tarihli ve 934 Sayılı
Kararıyla Hükümete Verilen ve 02.02.2010, 07.02.2011, 25.01.2012 ve
05.02.2013 Tarihli 956, 984, 1008 ve 1031 Sayılı Kararları ile
Birer Yıl Uzatılan İzin Süresinin Anayasanın 92nci Maddesi
Uyarınca 10.02.2014 Tarihinden İtibaren Bir Yıl Daha
Uzatılmasına Dair Tezkeresi (3/1363)
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- BDP Grubunun, BDP Grup
Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından
şüpheli asker ölümlerinin açığa çıkarılması
amacıyla 11/2/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 16 Ocak 2014 Perşembe
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
IX.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkanın, bir TİKA koordinatörünün görevden
alınmasına ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Emrullah İşler'in cevabı (7/33470)
2.-
Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın, Yurtdışı Türkler
ve Akraba Toplulukları Başkanlığının Bulgar
Türklerine yönelik çalışmalarına ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler'in cevabı
(7/34745)
3.-
Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın, Yurtdışı Türkler
ve Akraba Toplulukları Başkanlığının Türkmenlere
yönelik çalışmalarına ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Emrullah İşler'in cevabı (7/34746)
4.-
Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın, Yurtdışı Türkler
ve Akraba Toplulukları Başkanlığının yurt dışında
yaşayan Kürtlerle ilgili yaptığı çalışmalara
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Emrullah
İşler'in cevabı (7/35179)
5.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, toplu açılış
törenlerine ve açılışı yapılan tesislere ilişkin
sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcının
cevabı (7/35706)
16 Ocak 2014 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 48inci
Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır.
Görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı
ilk söz, 4 Ocak Büyük Madenci Yürüyüşü nedeniyle söz isteyen Zonguldak
Milletvekili Özcan Ulupınara aittir.
Buyurunuz Sayın
Ulupınar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınarın, 4 Ocak Büyük Madenci
Yürüyüşüne ilişkin gündem dışı konuşması
ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4 Ocak Büyük Madenci
Yürüyüşü dolayısıyla gündem dışı söz
almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan önce yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 30 Kasım 1990 tarihinde Türkiye Taşkömürü Kurumu
iş yerlerinde başlayan madenci grevi aynı gün tüm aile
bireylerinin katılımıyla bütün bir şehrin grevine
dönüşmüş ve sonrasında da Türkiyedeki bütün demokrasi güçlerinin
desteğini almıştır.
Maden işçilerinin ve
Zonguldak halkının haklı mücadelesi otuz altı gün
sürmüştür. Duyarsızlığın sürmesi üzerine, Genel Maden
İşçileri Sendikası önderliğinde maden işçileri ile
Zonguldak, Bartın, Karabük illerinden oluşan bölge halkı, 4 Ocak
1991 tarihinde Zonguldaktan Ankara yürüyüşünü
başlatmıştır. Kar kış demeden yollara çıkan
yaklaşık 150 bin insan, beş gün boyunca yollarda, dağda,
bayırda büyük bir kararlılık ve disiplinle
sloganlarını haykırmış, sesini Ankaraya
duyurmuştur. Büyük Madenci Grevi ve 4-8 Ocak Zonguldak-Ankara Yürüyüşü
asgari ücret düzeyinde çalışan, yerin yüzlerce metre altında
ülkemiz ekonomisine ve sanayisine katkı vermek için canını,
kanını ortaya koyan maden işçilerinin bir emek ve demokrasi
mücadelesidir.
1848 yılında
Zonguldak havzasında taş kömürü üretimi başlamış,
başta Fransızlar olmak üzere çok sayıda yabancı devlet
havzada kömür üreterek kendi ülkelerinin sanayisine katkı
vermişlerdir. 1940 yılında Zonguldak taş kömürü
havzasında taş kömürü üretimi devletleştirilmiştir.
Zonguldak ve bölge insanı, biri Osmanlı İmparatorluğu
döneminde olmak üzere 2 kez mükellefiyet altında maden ocaklarında
zorla çalıştırılmışlardır. Bu
zorlamanın nedenlerinden biri de taş kömürünün stratejik önemidir.
Ülkemizin
sanayileşmesinin temel ham maddelerinden ve enerji kaynaklarından
biri olan taş kömürü, ülkemizde sadece Zonguldak havzasında
bulunmaktadır. Taş kömürü koklaşabilir özelliği nedeniyle
demir çelik sektörünün ana ham maddelerinden biridir. Yüksek kalorisi nedeniyle
çay ve çimento fabrikaları gibi diğer sektörlerde de kullanılmaktadır.
Taş kömürünün
düşük kalorili bölümünden ise termik elektrik santrallerinde elektrik
enerjisi üretilmektedir. Ereğli Demir Çelik Fabrikası, Karabük Demir
Çelik Fabrikası, Çatalağzı Termik Elektrik Santrali ile Filyos
Ateş Tuğla Fabrikasının bölgeye kurulmasının
nedeni taş kömürünün bu bölgede üretiliyor olmasıdır.
1980 ve özellikle 1990
arasında Türkiye Taşkömürü Kurumunda çalışan işçi
sayısıyla birlikte taş kömürü üretimi de azalmaya
başlamıştır. Türkiye'nin yıllık taş kömürü
tüketimi 20-25 milyon tondur. Oysa, Zonguldak havzasında kamu ve özel
sektör eliyle üretilen taş kömürü yıllık 3 milyon tondur. Bu
durum, ülkemizin her yıl daha çok taş kömürü ithal etmesine neden
olmaktadır. 2011 yılında taş kömürü ithalatına 4
milyar dolar ödenmiştir. 2012 yılında ise bu rakamın 5
milyar dolara ulaştığı belirtilmektedir. Bu tabloyu tersine
çevirebilmek amacıyla, 2004 yılında Hükûmetimiz tarafından
Türkiye Taşkömürü Kurumunda başlatılan yatırımlar
sürmektedir. Bugüne kadar gelen süreçte, bu vefakâr ve çileli işçi kesimi
için gerekenin yapılması, madencilerin ve madenciliğin hak
ettiği değeri kazanması için AK PARTİ hükûmetlerimiz,
madencilik politikalarını uluslararası standartlarda, dünyaya açık,
ulusal kalkınmayı tetikleyecek bir şekilde
planlamışlardır. TTK bugün, taş kömürü üretimini en
kısa sürede artırabilecek duruma gelmiştir. Türkiye
Taşkömürü Kurumu (TTK) Genel Müdürlüğü 2011 yılında 1.400
işçi talebinde bulunmuştur ancak bu talebin
karşılanmadığı ve emekliliklerin sürmesi nedeniyle
2012 yılında, talep ettiği işçi sayısını
2.492ye çıkarmıştır. Kurumdan emeklilikler ise hâlâ
sürmektedir ve işçi açıkları, iş
sağlığı ve güvenliğini de tehdit eder hâle gelmiştir.
Bu nedenle, TTKnın işçi açıklarının giderilmesi
yönündeki çalışmalarımız devam ediyor. Bugün, maden
işçileri daha çok üreterek ülkemiz ekonomisine daha çok katkı vermek
istiyorlar. Dünyanın en ağır ve riskli iş kolunda, yerin
yüzlerce metre altında çalışan maden işçilerinin özverisi
her türlü takdirin üzerindedir.
Zonguldak ilimizde
her evde madende çalışan bir eş veya oğul vardır.
Eşini ve oğlunu madene uğurlayan Zonguldak kadını,
umutla sağ salim dönüş yolu bekler. Bugüne kadar madenlerde
hayatını kaybetmiş bütün maden şehitlerine Allahtan rahmet
dilerken madenlerde canı pahasına alın teri döken tüm
madencilere yüce Yaradanın kolaylıklar vermesini diliyorum.
Bu duygu ve
düşüncelerle sözlerime son verirken yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Ulupınar.
Gündem
dışı ikinci söz, ülkemizde küresel ısınmanın
çevre ve insan hayatına etkileri hakkında söz isteyen Tokat
Milletvekili Reşat Doğruya aittir.
Buyurunuz
Sayın Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)
2.-
Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, ülkemizde küresel
ısınmanın çevre ve insan hayatına etkilerine ilişkin
gündem dışı konuşması ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Küresel
ısınmanın çevre ve insan sağlığına etkileri
konusunda söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Türkiyemizin her
tarafında yoğun kuraklık ve yağış
azlığı yaşanıyor. Ülkemiz, önümüzdeki yıllarda,
küresel ısınmaya en fazla maruz kalacak ve etkilenecek ülkeler
arasındadır. Kuraklık tehlikesiyle karşı
karşıya kalan ülkemizde bugünlerde yolsuzluk, rüşvet,
kayırmacılık, haksız para kazanma konusu almış
başını gidiyor. Bütün bunların üzerinde ciddi manada
durması gereken Hükûmet de maalesef bunları bir kenara bırakırken
ülkemiz için çok önemli olan küresel ısınma ve bunun çevreye ve insan
hayatına etkilerini de maalesef unutuyor.
Sayın
milletvekilleri, ülkemizde büyük bir kuraklık tehlikesi olup
artacağı da görülmektedir. Bundan dolayı da bugünlerde vakit
kaybetmeden bazı tedbirler alınmalıdır. Zaman geçirilmesi
ülkemiz ve geleceğimiz için çok tehlikeli sonuçlar doğuracaktır.
İklim değişiklikleri, çevreye, bütün canlı varlıklara,
özellikle insanlarda kalp, solunum yolu, bulaşıcı, alerjik deri
hastalıkları gibi birçok hastalıkları ortaya daha fazla
çıkarabilir. Sıcaklık dalgaları ölüm oranlarını
artırmaktadır. Özellikle solunum sistemi, kalp damar
hastalıkları ve beyin hastalıklarına bağlı
ölümlerde artışlarda etkili olabilir.
Sayın
milletvekilleri, iklim değişikliği bazı bölgelerde
kuraklık veya yağış artışlarına sebep olarak
farklı durumlar oluşturuyor. Özellikle ülkemizde görülmeye başlanan
sel felaketleri, hortum vesaire gibi doğal afetler bunun sonucudur.
Sıcaklık artışı, ayrıca ekosistemdeki biyolojik
çeşitliliği etkileyerek alerjik potansiyeli yüksek yeni bitkilerin
ortaya çıkmasına sebep oluyor. Kuraklık sonucu kötü çevre
koşulları üretimi etkileyerek insanları göçe zorlayabilir. Bunun
sonucu büyük göçler olur, sosyal hareketler, sosyal patlamalar meydana
çıkabilir. Ayrıca, sıcaklık artışı ve iklim
değişikliği, havadaki ozon ve toz zerreciklerinin
artışına yol açarak hava kirliliğini süratli bir
şekilde artırabiliyor. Yağışlar azalınca
çölleşme oluşmakta ve beraberinde de kum fırtınalarına
sebep olabilmektedir.
Bütün bu iklim
değişiklikleri olunca solunum sistemi hastalıkları
açısından kronik nefes darlığı, astım
hastalığı, alerjik nezle, zatürre ve viral solunum yolu
hastalıkları görülme sıklığı süratli bir
şekilde artmaktadır. Bu hastalıklara bağlı ölümler de
beraberinde artıyor, hatta önümüzdeki zaman dilimlerinde korkuyoruz ki
toplu ölümler bile olabilir. Yeryüzünde ortalama sıcaklığın
1-2 derece artışı, yeryüzündeki canlı türlerinin üçte
1inin şartlarını değiştirerek ortadan
kalkmalarına sebep olabilmektedir.
Bakınız,
örneğin Porto Rikoda yapılan bir araştırmada, yağmur
ormanlarında kurbağalardan geceleri koro hâlindeki
bağırışlar artık maalesef kesilmiştir. Çünkü,
koroya katkı veren kurbağa türleri tükenmiş, bölgede bulunan 17
türün 3ü tamamen kaybolmuş, 7-8 tür ise sayıca azalmaya
başlamıştır. Kurbağaların kaybedilmesinin
felaketlere yol açabileceği uyarısı
yapılmıştır. Çünkü, yok oluş kurbağalarla ortak
besin zinciri içerisinde bulunan kuş ve böcek türlerini etkileyecek ve bu
da yeni süreçlere sebep olacak, telafisi mümkün olmayan sonuçlar ortaya
çıkarabilecektir. Bunların bazı örneklerini, örneğin,
Karadeniz Bölgesinde, Kelkit Vadisinde, Kazova Ovasında görmekteyiz.
Bütün bu olumsuz durumlar göz önüne alınınca iklimde görülen
değişikliklerin azalması ve önlenmesi için mutlaka süratli bir
şekilde acil önlemler alınmalıdır.
Bakınız,
ülkemizin de taraf olduğu ve imzaladığı Kyoto Protokolü dâhil
çevreyle ilgili kanunların uygulanması yakinen takip edilmelidir ve
bu protokole mutlaka uyulmalı ve protokolün vermiş olduğu
veyahut da göstermiş olduğu konular mutlaka yapılmalıdır.
Denetim mekanizması çok dikkatli çalışmalı, tavizler
verilmemelidir. Özellikle, ülkemizin içerisinde bulunduğu konumda en
önemli sorun da burasıdır.
Bakınız,
bazı işletmeler çeşitli noktalarda arıtma tesisleri
kurmaktalar fakat arıtma tesisleri maalesef
çalıştırılmadığı zaman birçok yerde -mesela,
Yeşilırmakta, Kelkit Vadisinde biz bunları görüyoruz- kitle
hâlinde balık ölümlerine rastlanmaktadır. Bu da denetimin tam olarak
yapılmamış olduğundan ve o arıtma tesislerin
çalıştırılmamış olmasındandır. Bundan
dolayı da insan kaynaklı sera etkisi yapan gazlar kontrol
altında tutulmalı, AR-GE çalışmalarına mutlaka çok farklı
şekilde önem verilmelidir.
Sonuçta da hayatta
en önemli varlığımız sağlıklı yaşam
olduğuna göre yaşanabilir çevre
duyarlılığının her kesimde olması gerekir diyor,
Sayın Başkanım, söz verdiğiniz için size teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Doğru.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın
Başkan, söz talebim var.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Bakan.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; ben de Tokat Milletvekilimiz
Sayın Reşat Doğrunun küresel ısınma ve iklim
değişikliğiyle alakalı yaptığı
konuşmasına cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
İklim
değişikliğiyle mücadele konusu, hakikaten, dünyamızın
en önemli küresel meseleleri arasında yer almaktadır. Ancak, tek
başına bir ülkenin çözeceği bir mesele değildir, bütün
dünyanın bu meseleyi topyekûn ele alması lazım. Ancak, bizim, bu
mücadele için, hem ülke içinde hem de milletlerarası her düzeyde gerekli
gayreti gösterdiğimizi burada açık bir şeklide ifade etmek
istiyorum.
Milletlerarası
toplantılara, başta Sayın Cumhurbaşkanımız ve
Sayın Başbakanımız olmak üzere, en üst düzeyde
katılım sağlıyor ve gelişmeleri de yakinen takip
ediyoruz. 2010 yılında, Sayın Cumhurbaşkanımız
Birleşmiş Milletler 65inci Genel Kuruluna, Sayın
Başbakanımız da Yunanistanda Akdeniz İklim
Değişikliği Girişimi Toplantısına iştirak
etmişlerdi. Bu toplantılara ben de katıldım. Ayrıca,
2010 yılında, ülkemiz açısından son derece
başarılı geçen Meksika Cancundaki toplantıya iştirak
ettim. Orada, Türkiyeden giden arkadaşların heyet
başkanlığını yaptım. Katıldığımız
toplantılarda ülkemizin durumunu, ekonomik ve sosyal göstergelerini
paylaştık. Sanayileşmekte olan bir ülke olarak sera gazı
azaltım hedefiyle alakalı özel durumumuzu da anlattık.
Malumunuz
olduğu üzere, ülkemiz özel şartları tanıdıktan sonra
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesine taraf olmuştur. Türkiye Sözleşmeye Ek-1 ülkesi ve
OECD üyesi olarak taraf olmuştur. Ancak, Türkiyenin tarihî toplam sera
gazı emisyonları Ek-1 ülkeleriyle kıyaslandığında
çok düşük bir seviyededir. Aslında, Türkiyenin tarihi küresel sera
gazı emisyonları arasındaki payı sadece ve sadece binde
4tür. Bizim temel talebimiz, uzun dönemli azaltım ve uyum faaliyetlerinde
ekonomik ve sosyal kalkınma konuları başta olmak üzere, millî ve
bölgesel şartların göz önünde tutulmasıdır. Türkiye
hızlı bir büyüme süreci içerisindedir. Yıllık ortalama
enerji ihtiyacımızdaki artış hâlihazırda yüzde 7 ile
yüzde 8 mertebesindedir. Kalkınma sürecinde ülkemizin uzun vadeli enerji
ihtiyacının artması da normaldir. Bu sebeple, ülkemizin,
herhangi bir yıl baz alınmak suretiyle emisyon azaltım hedefi
alması gerçekçi değildir. Biz de bu çerçevede, özgün yani ülkemize
has şartlarımızı ortaya koyan bir bildirimde bulunduk.
Cancun Anlaşmasıyla Türkiyenin diğer Ek-1 ülkelerinden farklı
şartlara sahip olduğu bütün ülkeler nezdinde
tanınmıştır. Cancun Anlaşması, ülkemizin elini
kuvvetlendiren bir metin olarak, 2001 yılında, özel
şartlarımızın kabul edildiği Marakeş Zirvesinden
sonraki en önemli başarıdır. Bu önemli başarının sağlanmasında
2009 yılında Kyoto Protokolüne taraf olmamızın çok büyük
bir önemli payı vardır. Biliyorsunuz, bu protokol Büyük Millet
Meclisimiz tarafından da kabul edilmişti. Ben bu vesileyle milletvekillerimize
gönülden teşekkür ediyorum.
Kyoto Protokolüne
taraf olduk ancak bir yandan da enerji, sanayi, ulaştırma,
ormancılık, afet yönetimi gibi başlıklarda da
çalışmalarımıza devam ettik. Ülke olarak kalkınmamızı
sekteye uğratmadan çevreyle uyumlu politikaları uygulama
yolundayız. Yürüttüğümüz çalışmalar neticesinde su, rüzgâr
ve jeotermal potansiyelimiz daha da verimli bir şekilde
kullanılacaktır.
Ulaştırma
sektöründe toplu taşımayı geliştirmek ve
yaygınlaştırmanın yanı sıra, araçlarda yakıt
kalitesini iyileştirmek ve biyoyakıt kullanımını
desteklemek üzere yatırımları teşvik ediyoruz. Özellikle
ulaştırma, toplu taşıma alanında Türkiye hakikaten
büyük mesafeler katetti. Nitekim, ilk defa yüksek hızlı trenlerin
devreye sokulması, Marmarayın işletmeye alınması sera
gazı emisyonlarının azaltımında çok önemli rol
oynamıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; iklim değişikliğiyle
mücadelenin en önemli unsuru, şüphesiz, ormanlardır. Sera gazı
yutak alanlarının başında ormanlar ve meralar gelmektedir.
Dolayısıyla, ormanlarımızın korunması ve
geliştirilmesi için büyük gayret gösteriyoruz. Orman
alanlarımızı artırmak maksadıyla cumhuriyet tarihinin
en büyük ağaçlandırma seferberliğini başlattık.
Biliyorsunuz, bunu başarıyla tamamladık. Son on bir yılda 3
milyardan fazla fidan dikerek orman alanlarımızı 900 bin hektar
artırdık. Böylece, orman alanlarında tutulan karbon
miktarı
Yutak alanlar artmıştır.
MUSTAFA SERDAR
SOYDAN (Çanakkale) Kesilen ne kadar Sayın Bakan, kesilen ne kadar?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Kesilenler çok
cüzi, kıymetiharbiyesi bile yok.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Kesmeyin o zaman, hiç kesmeyin.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) 3 milyar fidan
Kesilenler zarurete
mebni olarak kesiliyor. Yoksa, keyif için hiçbir şekilde ağaç
kesilmez, artıyor. Hatta o zaman şunu söyleyeyim: Odun servetimiz
yani bütün ormanlardaki ağaçların hacimlerini toplasak onu da
artırdık. 2003 yılında bu 1,2 milyar metreküpken geçen
yıl sonunda bu değer 1,5 milyar metreküpe çıktı.
MUSTAFA SERDAR
SOYDAN (Çanakkale) Kaz Dağlarında çatır çatır orman
kesiyorsunuz.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Hatta, sizler
takdir etmeyebilirsiniz ama, bunu Birleşmiş Milletler takdir etti,
OECD takdir etti, OECD Başkanı, Genel Sekreteri Türkiyeye
geldiği zaman dedi ki: Türkiye ağaçlandırma ve erozyon
kontrolünde dünya lideri. diye Genel Sekreter söyledi. Birleşmiş
Milletler Türkiyedeki ağaçlandırma çalışmalarını
o kadar çok takdir etti ki
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Genel Müdürlüğü kapattınız.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Hatta, yirmi yedi
yıldan bu yana New Yorkta sürekli yapılan Birleşmiş
Milletler Ormancılık Zirvesi ve Forumu, dünyada ilk defa New York
dışında, Türkiyede geçen sene yapıldı ve o da
İstanbul. Bundan gurur duymamız lazım.
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) Istranca derelerini neden kuruttunuz Sayın Bakan?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Nitekim,
değerli arkadaşlar, ormanlarımızda yılda muhafaza
edilen toplam karbon miktarı 1,1 milyar ton, ormanlarımızda.
Ülkemizin ormanları yılda ortalama 38,7 milyar ton oksijen
üretmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2013-2017 yılları
arasında beş yıl sürecek üç ayrı eylem planını
daha uygulamaya koyduk, 2013-2017. Bu eylem planlarında ilk yılı
başarıyla tamamladık. Bunlar; bir, Erozyonla Mücadele Eylem
Planı. Yani, burada hem erozyonla mücadele ediyoruz hem
ağaçlandırma, meraları ıslah ediyoruz ve böylece, yutak
alanları dolayısıyla karbondioksit ve sera gazları tutma
potansiyelini artırıyoruz.
İkincisi,
Yukarı Havza Sel Kontrolü Eylem Planı. Sayın vekilimiz çok güzel
ifade etti, küresel iklim değişikliği sebebiyle hakikaten
yağışlar, yağış rejiminde değişiklik
oluyor; bütün dünyada sadece Türkiyede değil. Yani, bakıyorsunuz, üç
dört ayda yağacak yağmurun yirmi dört saatte düştüğünü
görüyoruz veya bir kuraklık gösteriyor bazen. Bu yüzden biz bu selleri
kontrol etmek için sadece dere ıslahları yapmıyoruz, aynı
zamanda yukarı havza dediğimiz derelerin ve nehirlerin yukarı
havzalarında özellikle Sel Kontrolü Eylem Planıyla güzel bir
çalışma başlattık. Yani, burada teraslama
çalışmaları, dere ıslahları, sekiler,
ağaçlandırma, mera ıslahları ve bu suretle
yağışları oralarda kontrol etme cihetine gidiyoruz.
İkinci eylem planımız bu.
Üçüncü de, baraj
havzaları var, biliyorsunuz, çok sayıda barajımız,
göletimiz var, bunların etrafına yeşil kuşak
ağaçlandırması yapıyoruz. Bunu da tamamlayacağız
çok şükür.
Özellikle iklim
değişikliğiyle daha etkin bir mücadele gerçekleştirmek için
2011 yılında Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel
Müdürlüğünü kurduk. Hakikaten bu genel müdürlük çok
başarılı hizmetler yapıyor şu anda ve bu projeleri
genel müdürlük hazırlıyor, özellikle erozyonla, iklim
değişikliğiyle alakalı mücadele için gerekli
çalışmaları ve bunların uygulaması da Orman Genel
Müdürlüğümüz, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğümüz,
Doğa Koruma ve Millî Parklar ve Meteoroloji Genel Müdürlüğümüz
tarafından yapılıyor. Bu çalışmalardan
birkaçını sizlere özetlemek istiyorum.
Bunlardan
birincisi, Çölleşme ile Mücadele Eylem Programı, Çölleşme ile
Mücadele Ulusal Strateji Belgesinin hazırlanması. Bunlar
hazırlanıyor. Ayrıca, ikincisi, Sürdürülebilir Arazi Yönetimi ve
İklim Dostu Tarım Uygulama Projesi. Bu da Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığımızla birlikte devam ediyor.
Üçüncüsü de Kurak Ve Yarı Kurak Alanlarda Ağaçlandırma Ve Rehabilitasyon
Rehberinin hazırlanması. Yani bu çok önemli, özellikle
ağaçlandırmada, kurak bölgelerde ağaç yetiştirmek fevkalade
zor. Dolayısıyla, biz şu anda o bölgelere uygun fidan üretimine
başladık. Hatta sadece Türkiyede değil, dünyada şu anda bu
kurak bölgelerdeki 14 ülkeyle de iş birliği yapıyoruz. Böylece,
kurak bölgelerde toprağı fikse edecek fidanların üretimini
yapıyoruz. Nitekim Konya Karapınarda, aynı zamanda
Iğdır Aralıkta bu konuda çok başarılı hizmetler
yaptık, bunu da özellikle vurgulamak istiyorum.
Bunun
dışında, Afrikada bulunan en az gelişmiş ülkelerin
çölleşme, arazi bozulması ve kuraklıkla mücadele kapasitelerinin
geliştirilmesi projesini başlattık. Hakikaten Afrikadaki pek
çok ülkeye bu konuda destek veriyoruz. Hatta, özellikle Danimarkanın
Kopenhag şehrinde yapılan Taraflar Konferansında ve aynı
zamanda, Meksikanın Cancun şehrinde yapılan Taraflar Konferansında
pek çok ülke bu konuda, özellikle kurak bölgelere uygun fidanların üretilmesi
konusunda bizden yardım istediler; bu çalışmalar devam ediyor.
Ayrıca, Orman Koruma Alanları Yönetiminin Güçlendirilmesi Projesi
var, Sulak Alanlar ve İklim Değişikliği Projesi var; bu
projeler devam ediyor. Yani Türkiye, bu konuda, inanın, üzerine düşen
her türlü gayreti gösteriyor ama bu mevzularda biz tenkide, tavsiyeye
açığız Bakanlık olarak, teklife açığız. Bu
konuda değerli vekillerimin de tenkit, tavsiye ve teklifleri varsa,
birlikte, bu küresel iklim değişikliğiyle mücadelede iş
birliği yapmamız, el birliği yapmamız lazım. Ben,
Sayın Vekilimiz Reşat Beyin söylediği hususları da
dikkatle dinledim, onları da not alacağım. Başka,
diğer vekillerimden de bilgi aktarmak isteyen olursa fevkalade memnun
oluruz.
Efendim, Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; küresel ısınma ve iklim
değişikliğinin en önemli bileşenlerinden biri de mutlaka su
konusudur yani Küresel iklim değişikliği acaba en çok neyi
etkileyecek? dediğimiz zaman, ilk etkileyeceği husus su
kaynaklarıdır. Dolayısıyla, buna çok büyük önem veriyoruz.
Nitekim, bu bağlamda, biliyorsunuz, DSİ, Bakanlığıma
bağlı, Türkiye'nin yüz akı bir kurumu, çok
başarılı hakikaten. Bunun dışında, su konusunda
daha bütüncül bir yaklaşım yapmak, su konusunda havza bazında
planlar yapmak üzere, 2011 yılında, Su Yönetimi Genel
Müdürlüğünü kurduk. Bir de ayrıca, Türkiye Su Enstitüsü (SUEN)
adıyla bir başka başkanlık kurduk. Bu da dünyadaki suyla
ilgili bütün gelişmeleri takip ediyor. Bu konularda da sayın
vekillerimiz alakadar olursa bu konulardaki faaliyetleri de ben kendilerine arz
eder veya e-posta mesajıyla
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) Osmaniyede Karasu Şelalesi kurudu Sayın
Bakan, Karasu Şelalesi. Yüz yıllardır akıyordu.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Tamam
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) Şelale kurudu Sayın Bakanım, Sabun
Suyu üzerinde
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Doğru da
şimdi
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) Hollywooddan gelip film çekiyorlardı orada.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Evet, şimdi
onları, efendim şöyle
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) Sizin filmleriniz yüzünden şelale kurudu!
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) O zaman ben
şunu ifade edeyim: Yani, Türkiye bir defa sulak bir bölgede değil, yarı
kurak iklim bölgesinde yani Türkiye su zengini bir ülke değil, su fakiri
de değil ama suyunu ancak -sınırlı imkânlarla- çok iyi
yönettiği zaman suyu kendisine yetecek olan bir ülke. Nitekim, bakın,
Türkiyede hem yağışlar zamanla çok değişiyor, bizde yaz
aylarında su ihtiyacı azamidir, yaz aylarında
yağış olmaz, yani mevsimlere göre çok değişiyor.
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) Kuraklıktan değil, HESten kurudu,
HESten.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Bir de özellikle
bölgelere göre de çok değişiyor. Doğu Karadenizde yılda
2.500 milimetre yağış düşerken Konyada, Karapınar
civarında 250 milimetre yağış düşüyor.
Dolayısıyla, yapacağımız şey şudur: Mutlaka
Türkiyede bu yüzden, sayın vekilim, barajların yapılması
keyfîlikten değil, teknik bir zaruretten kaynaklanıyor. Çünkü
bakın, kuraklığı önlemek için
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) İyi de kuraklık var, ekini, tarlayı
sulayacaklar, şu mevsimde suya ihtiyaç var; HESçiler kuruttu.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Müsaade ederseniz
anlatayım ben. Ben bu işle ilgili
Ömrümü bu işlere vakfettim.
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) Siz ömrünüzü vakfettiniz, suları da küresel
sermayeye vakfetmişsiniz.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Dolayısıyla,
ben şunu ifade edeyim, bununla mücadele etmek için yapılacak şey
şudur: Biz mücadele ediyoruz ve bakın, pek çok ülkede su
sıkıntısı var ama bizde kuraklığa rağmen
hiçbir şehirde su sıkıntısı yok, sular akıyor,
akmaya devam edecek, bunu söylüyoruz. Bundan daha iyi bir su yönetimi olur mu?
Sulamada sıkıntı olmayacak. Kaldı ki bir de size şu
müjdeyi vereyim: Yağışlarda geliyor Allaha şükür, merak
etmeyin.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Bakan, temiz suları kirletiyoruz mesela.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Şimdi, netice
itibarıyla, bakın, bu yüzden
Müsaade ederseniz
toparlayayım sayın vekilim, sizin sorularınız varsa
Bu yüzden son on
bir yılda inşa ettiğimiz 1.763 tesisin 268i baraj. Ayrıca,
bir de kuraklıkla mücadele etmek için, hem taşkınlar, erozyon
kontrolü için şu anda biz Bin Günde Bin Gölet ve Sulama Projesini
başlattık. Bu yıl sonunda da bitiyor süre ama bu büyük bir
hedefti, bin tane gölet ve sulaması. Yani bizim dönem dâhil, geçmiş
yılda 400-450 kadar gölet yapılmış ama şimdi, üç
yılda bin tane gölet ve sulaması dâhil yapalım dedik. Bunun 334
tanesi geçen yıl sonunda tamamlandı, açılışa
fırsat bulamadı Başbakanımız. İnşallah, bu
yıl sonunda bin taneye tamamlayacağız. Yani bununla ne
yapacağız? Bununla şunu yapmak istiyoruz: Bir, suyumuzun yüzde
73ü sulamada kullanılıyor. Dolayısıyla, sulamada bir
tasarruf yapmamız lazım. Bu maksatla, açık sulama sistemlerini
terk ettik sayın vekillerim, tamamen, mümkün olduğu yerlerde kapalı
sistem yani yağmurlama ve damlama sulamalara geçtik.
Bunun
dışında büyük projeleri yürütüyoruz; GAP ilerliyor, KOP, DAP
(Doğu Anadolu Projesi) ve şimdi Trakyada TRAGEP adıyla Trakya
Gelişim Projesi devam ediyor. Özellikle havzaları kontrol ediyoruz.
Nitekim, bu maksatla Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından iklim
değişikliği koordinasyonu kapsamında iklim
değişikliğine uyum konusunda ulusal koordinasyon
sağlanıyor. Taşkın yönetim planlarının
hazırlanması projeleri var. Kuraklık yönetim
planlarını hazırlıyoruz şu anda. Yani bu maksatla
gerek Meteoroloji Genel Müdürlüğümüz gerekse Devlet Su İşleri Su
Yönetimi Genel Müdürlüğü, SUEN, Orman Genel Müdürlüğü, Çölleşme
ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü; buralarda bir çalışma
grubu kurduk sayın vekillerim. Türkiyede ilk defa biz ihtisas
grupları ve çalışma grupları teşkil ettik; artık
her mühendis mutlaka belli bir saha seçerek o konuda ihtisas sahibi oluyor.
Türkiyede bu ilk uygulama. Bu çalışma gruplarıyla inşallah
bu konuda elimizden gelen gayreti göstereceğiz ve küresel iklim
değişikliğiyle mücadelede gerekeni yapacağız,
yapıyoruz ve gerçekten de çok başarılı neticeler
alıyoruz çünkü pek çok ülkede kuraklık
Mesela, 2007
yılında kuraklık oldu, biz İstanbulda su
sıkıntısını aştık; büyük su
sıkıntısı vardı ama vatandaşa hiç hissettirmedik.
2007 yılında Türkiyede son seksen yılın en büyük
kuraklığını yaşadık. Ankarada belki bir hafta
sıkıntı oldu ama ondan sonra vaziyete hâkim olduk, bütün
Türkiyede su verdik. Şimdi, gene bir kuraklık var 2014
yılında. Yani Türkiyede zaman zaman kuraklık oluyor; yedi
yılda bir, genelde yedi, sekiz yılda bir orta büyüklükte
kuraklık oluyor ama on dokuz, yirmi yılda bir de daha büyük
kuraklık oluyor. Yapacağımız şey kuraklıklara
karşı, sel baskınlarına karşı mücadele etmek, bu
konuda birtakım fikirler varsa bunları birleştirmek. Sizlerin
fikirleri de önemli çünkü biz şuna inanıyoruz: Fikirler
çatıştıkça ortaya çok daha güzel birtakım düşünceler
çıkar. Zaten Ziya Paşanın da ifade ettiği gibi:
Barikayı hakikat müsademeyi efkârdan neşet eder. Yani hakikat
kıvılcımı fikirlerin çatışmasından ortaya
çıkar. Bu bakımdan sizlerin görüşleri varsa bunları
yazılı, elektronik postayla verirseniz hatta zaman zaman arzu
ederseniz Mecliste biz bu işle ilgili arkadaşlarımıza bilgi
sunalım, onların tenkit ve tavsiyelerini alalım diye teklif
ediyorum. Böyle bir konuyu gündeme getirdiği için Değerli
Milletvekilimiz Sayın Reşat Doğruyada çok teşekkür
ediyorum.
Hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Eroğlu.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Bakanım kürsüdeyken- Adıyaman ilimizde,
şehrin kirli kanalizasyon sularının tamamı Atatürk
Barajına akmakta. Benim sizden istirhamım yani bu kirlenmeyi de
engellemek lazım. Bu Adıyaman ilimizin kanalizasyon işini ne
yapacaksınız? Hakikaten Atatürk Barajı perişan durumda.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sürem varsa
bunları söylerim ama size özel bilgi verelim.
BAŞKAN Sonra
bir konuşursunuz herhâlde gidip.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Bütün
suların kirlenmesiyle ilgili tip projelerimiz de var, onları özel
bilgi verelim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Eroğlu.
Gündem
dışı üçüncü söz, dış politikalardaki gelişmeler
hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Şafak Paveye aittir.
(CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Pavey.
3.-
İstanbul Milletvekili Şafak Paveyin, dış politikadaki
gelişmelere ilişkin gündem dışı konuşması
ŞAFAK PAVEY
(İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; söylemiştim,
yarattığınız canavarın sizi teslim alması içten
bile değildi. Uyarımı kulakları sağır eden bir
sessizlikle karşılayıp hayatımı dart tahtasına
çevirdiniz, hatta komutla saldıranlar sahiplerini bile
utandırdılar ve bu günlere geldik. Yurdumuz oyun tahtanıza
döndü, dış ilişkilerden medyaya, eğitimden asayişe,
nereye elimizi atsak dökülüyor. Tarihimiz boyunca hiç görülmemiş,
akıl dışı, siyasi, sosyal, ekonomik, hukuk anlamında
pespayelik içindeyiz. Devlet aklını tarikatlara emanet edip ülkemizi
Pakistanizme teslim ettiniz. En acımasız savaşlarda en
vahşi savaşçıları gördüm, böyle vahşet görmedim.
demişti kamplarınızı gezen gazeteci Coşkun Aral. BM
denetiminden korumak için mülteci değil, konuk
saydığınız cihatçılardan söz ediyorum. Böylece
istedikleri gibi çıkıp cihat için kafa kesip dönebiliyorlardı.
Esadı
diktatör olduğu için değil, Nusayri olduğu için devirmeyi
planladınız. Diktatörlerle derdiniz olsaydı Sudanlı El
Beşir kankanız olmazdı. Esadı diktatör olduğu için
değil, Nusayri olduğu için devirmeyi planladığınızı
söylemiştim. Mart 2011de başlayan protestoları bölgesel
savaşa çevirdiniz bu yüzden. El Kaidenin Suriyeye girişini
sağladınız, resmî-sivil toplum kuruluşunuzun görünmez
tırlarıyla silahlandırdınız. İnsani
yardımın itibarını yerle bir ettiniz. Dünyanın
sakındığı El Kaide uğruna çok kültürlülük incimiz olan
Hatayı feda ettiniz. Bizi, komşusunun ülkesi yanıp kül olurken
çıra taşıyan fırsatçılar hâline düşürdünüz.
Reyhanlıda bomba atanı değil, duyuranı, Utku Balı
tutuklayıp işkenceden geçirdiniz; tıpkı yolsuzluk
yapanı değil, soruşturanı görevden
aldığınız gibi.
Suriyede
gösteriler başladığında mezhepsel akıl
dışılığa teslim olmasaydınız iyi bir sivil
önderlikle, en az zayiatlı bir reformla sonuçlanabilirdi. Yabancı
cihatçılar karışınca Suriye halkının reform
rüyası çalındı. Sivil eylemler yerine askerîleşme fikri
Suriyeye Suriyeli olmayanlar tarafından enjekte edildi. Ne
kadarını biliyor, ne kadarına göz yumuyordunuz? Bu kanlı
Orta Doğu klasiğinin ne kadarında senaristlik
yaptınız?
Aralın
ifadesiyle, iki ay sonra Emevi Camisinde namaz kılmayı vadeden
emperyal iştahınız ağır bir insan maliyetiyle
kursağınızda kaldı. Suriye gibi melez toplumlarda
mezhepçilik durdurulamayan iç savaş demektir. Şimdi elinizde
savaş içinde birçok savaş var. En iyi ihtimalle 97 bin ölü, 2 milyon
perişan gerçek mülteci, fuhuş için satılan binlerce kadın,
açlıktan kedi yiyen, çökmüş bir halk var.
Sizi
uyardığımızda tuhaf bir tekerlemeyle
karşılaştık: Esede gittiniz. Dünyada herhâlde daha
mizahi bir durum olamaz. Bizi aile tatillerini Beşar Esadın
sarayında yapanlar suçluyorlardı. Sizden Suriye politikanızda
Çok saftık. Bize CHP kumpas kurdu. şakasını bile
bekliyorum. Elbette, Suriye Başkanıyla görüştük çünkü bu
vahşi geleceği öngörmüştük. Böylece, Birleşmiş Milletler
diplomasisine karınca kararınca bir katkımız oldu.
Suriye
politikanız iflas etti. Öngörmezliğinizle hayal edemediğiniz bir
durumdasınız. Esad sorun olmak yerine çözümün bir parçası oldu.
Uluslararası toplum Esadla birlikte çalışmanın Esada karşı
olmaktan daha çok kazandıracağını düşünüyor. Bu,
radikal İslamcıların dehşetini gören uluslararası
toplumun çıkarlarının Suriye Hükûmetiyle birleşmesi demek.
Eğer diplomatik masada yer almak istiyorsanız savaşçı
transferinden vazgeçmek zorundasınız ama vazgeçerseniz bu kez de
kendi yarattığınız El Kaide canavarı öfkesini
Türkiyeye çevirecektir. Cephedeki cihatçıları dizginlemek gücü
kimsede yok. Gerçeği bize sadece felaketler gösterir. Felaket
davetiyesinin sahibi olarak Suriye politikanız trajik bir maskaralığa
dönüştü, un ufak oldu. Sizi bu güzel havalar mahvetti diye
düşünüyorum, o azametli ihtişam mahvetti. Işık
sızdırmaz malikânelerinizde, zırhlı araçlarınızla,
görmeden ve görünmeden yaşayarak, gelmiş geçmiş en
varlıklı, en seçkinci siyasi hanedan oldunuz. Gündelik
seçmenlerinizden o kadar uzaksınız ki olup bitenlerin ya
farkında değilsiniz ya da umurunuzda değil ama bu çakma öz güven,
içinde bulunduğunuz kargaşayı kapatmaya yetmiyor. Unutmayın
ki Titanic de batıncaya kadar dünyanın en güzel gemisiydi.
Saygılarımla.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Pavey.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Elitaş.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Pavey konuşmasında
dış politikayla ilgili gelişmeleri anlatırken Suriyedeki
zulmün sorumlusu AK PARTİ iktidarıymış gibi göstermeye
çalıştı, pespaye bir dış politika olduğunu ifade
etmeye çalıştı. Sataşmadan dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN
Hükûmetin politikalarını eleştirdi ama siz Hükûmet adına
mı konuşacaksınız?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Grup Başkan Vekiliyim, Grup Başkan
Vekiliyim.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Hükûmet orada oturuyor, kalksın cevap versin!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) AK PARTİ Grubunun içinden çıkan
Hükûmetle ilgili söylediği konuda söz almak istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Elitaş, buyurun, verin cevap.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Efendim, Hükûmet cevap versin. Efendim, Hükûmet orada boşuna
mı oturuyor, çıksın cevap versin.
OKTAY VURAL
(İzmir) Efendim, Hükûmet acziyet içerisinde olduğu için
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın, İstanbul Milletvekili
Şafak Paveyin yaptığı gündem dışı
konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; burada gülümseyerek şiddetli bir şekilde,
acımasız bir şekilde eleştiri yapmak herhâlde sizin
seviyenizi artıracak bir noktada değildir.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Sana mı soracağız, sana mı soracağız
bizim seviyemizi?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Ben sana sormuyorum. Sen benim ne
konuşacağımla ilgili karar veremezsin.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Bir gruba konuşuyorsun, dikkat et! Seviye meviye diye bir
şey
İZZET
ÇETİN (Ankara) Nedir yani? Seviyeniz orta yerde. Seviyeniz
kutuların içinde. Seviyeniz kutuların içinden çıktı.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Burada hakaretleri ağzına alıp her
türlü iftirayı yapan birine eleştirini yapmıyorsun. Sadece benim
buradaki eleştirimden rahatsız oluyorsun. Niye sen rahatsız
oluyorsun? Muhatabı orada, dinliyor; muhatabı orada, dinliyor, sana
ne.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Tamamını doğru söyledi.
BAŞKAN
Lütfen Genel Kurula hitap edin Sayın Elitaş.
Karşılıklı konuşmayınız.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Seviyeniz kutuların içinde, çelik kasalarda.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Sen seviye belirleyecek adam mısın? Senin seviyen çukur.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Benim adamlığımın zekâtı
sana yetmez.
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Kifayetsiz eleştiri
yapıyorsunuz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Bakın, değerli milletvekilleri,
Suriyede bir zulüm var, Suriyede insan faciası var, katliam var.
BİNNAZ TOPRAK
(İstanbul) Sudanda da var.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Bu katliam çerçevesinde ülkesini terk etmiş
insanlar var, açlıktan perişan olmuş insanlar var. Türkiye bu
insanlara kendi iktidarının, kendi diktatörünün
yaptığı zulüm karşısında, insanlık
dışı faaliyetler karşısında
insanlığını ortaya koymuş ve o bölgedeki
insanları Türkiyede misafir etmiş.
BİNNAZ TOPRAK
(İstanbul) Sudanda da var, Sudanda.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Türkiyede misafir olma imkânı bulamayan
insanlara, Esad zulmünden kaçamayan insanlara o bölgede yapılan zulmü
dünya kamuoyuyla paylaşmak
Sanki, Esadın halkına
yaptığı zulümleri AK PARTİ iktidarının
yaptığını göstermek pespaye bir düşünceden başka
bir şey kesinlikle değildir.
BİNNAZ TOPRAK
(İstanbul) Beşiri kim çağırdı buraya, Beşiri?
400 bin Hristiyanı öldürdü.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Yazıklar olsun, bir ülkenin insan
haklarını koruduğu bir çerçevede, o insanların zulüm
içerisinde ezildiği bir noktada yardım etmeyi pespaye bir
düşünce diye ifade etmek
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Yardıma kimse bir şey demiyor,
çarpıtma.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla)
pespaye bir siyaset diye söylemek pespaye
düşünceden başka bir şey değildir.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Silah yardımı yapıyorsunuz be!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Elitaş.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Efendim, Sayın Şafak Pavey,
konuşmasında Hükûmetin dış politikasına yönelik
eleştiriler getirdi. Ona yönelik olarak Sayın Elitaş bir
değerlendirme yaptı ama değerlendirmesinde kullanmış
olduğu cümleler ve kelimelerle grubumuza sataşmada bulunmuştur.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Kendi cümlesiyle söyledim ben?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Pespaye kelimesinden hareketle o
sıfatı bize layık gören bir konuşma yaptı efendim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Hayır, kendi cümlesiyle söyledim, kendi
cümlesini kullandım ben. Sayın Pavey, eğer cümlesini
alırsa
BAŞKAN
Şimdi, buyurunuz Sayın Hamzaçebi.
Lütfen yeni
sataşmalara mahal vermeyiniz.
Fikir düzeyinde
konuşalım, çok rica ediyorum.
Buyurunuz efendim.
2.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaşın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, on yıl önceye gidelim arkadaşlar. 16
Aralığı 17 Aralığa bağlayan 2004 yılı
gecesinde Türkiye Cumhuriyeti adına Brükselde müzakereler yürüten
Sayın Başbakan, zamanın Dışişleri Bakanı
Sayın Abdullah Gül Avrupa Birliğinden tam üyelik müzakeresi
adı altında bir takvim aldılar. Öyle veya böyle, Avrupa Birliğine
üyelik müzakeresi başlayan bir sürece girmiş oldu Türkiye.
Ondan on yıl
sonraki, tam on yıl sonraki Türkiye fotoğrafına
baktığımızda, Türkiye bugün ulusal birliğini
kaybetmiş durumda; Türkiye, toplum kesimleri arasında kavga
yaşayan bir ülke konumunda; demokrasiden, haklardan, özgürlüklerden
uzaklaşmış bir ülke konumunda; hak, hukuk, adalet gibi
kavramların özel yetkili mahkemeler tarafından katledilmiş
olduğu bir ülke konumunda ve yine, yolsuzluk ve rüşvet gibi bir ciddi
toplumsal çürümenin toplumun gündemine oturduğu bir ülke konumunda;
paralel devlet, derin devlet gibi tartışmaların olduğu
bir ülke konumunda. Bakın, nereden nereye gelmişiz.
Yine, dış
politikaya baktığımızda, on yıl önce Türkiye, Adalet
ve Kalkınma Partisinin ilk hükûmet döneminde geleneksel dış
politikasını yürütürken, komşularıyla herhangi bir sorunu
yok iken, dünyanın sayılı ülkelerinden biriyken bugün bütün
komşularıyla kavgalı bir ülke konumunda.
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Suriyenin kendi halkıyla problemi var
Akif Bey, bizimle değil, kendi halkıyla problemi var.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Hiç kimse Suriyedeki zarar gören halka,
Suriyelilere yardım etmeyelim demiyor ama sizin, medeniyetlerin
buluştuğu kent olan Hatayı karmakarışık etmeye,
o kenti gözden çıkarmaya hakkınız yoktur. Bizim
eleştirdiğimiz budur. Amaç diktatörlüklere sahip çıkmaksa
Sudanlı El Beşiri de kırmızı halılarla
Türkiyede karşılamayacaksınız.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Hamzaçebi.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Sayın Başkan, Sayın AKP Grup Başkan Vekili benim
de ismimi kullanarak, zikrederek
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) İsim misim kullanmadım, senin
adını kullanmadım.
AYTUĞ ATICI
(Mersin)
Benim seviyeme gelemezsin. diyerek
sataşmıştır.
BAŞKAN
Sayın Atıcı, isminizi duymadım ben.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Evet efendim, aynen, soyadımı da kullanarak Benim seviyeme gelemezsin. diye
sataşmıştır.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Adını soyadını bilmiyorum senin.
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Söz istiyorum efendim.
BAŞKAN
Efendim? İsminizi zikrettiğini duymadım efendim.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Soyadımı zikrederek
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Soyadını falan da kullanmadım.
AYTUĞ ATICI
(Mersin)
Benim seviyeme gelemezsin. demiştir. Eğer inkâr
ediyorsa oturacağım efendim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Hayır, adını soyadını
kullanmadım.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Efendim, Sataşmadım. diyorsa oturacağım.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Adını soyadını
kullanmadım, sen bana sataştın, ben sana cevap verdim. Sen
oradan laf attın bana.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Efendim, Sataşmadım. diyorsa oturacağım ama
sataştı, o da biliyor sataştığını.
BAŞKAN
Şimdi
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sen bana laf attın. Sataşma değil
Sayın Başkan.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Efendim, zaten ikrar ediyor sataştığını.
OKTAY VURAL
(İzmir) İkrar etti efendim.
BAŞKAN Siz
ismini kullanıp ona bir
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Hayır efendim, ben ismini kullanmadım
hiç.
BAŞKAN Ama
ona yönelik
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Oradan bana birisi laf attı, Sus, ben
konuşacağım. dedim.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Sayın Başkanım, kürsüden, bana hitaben, beni azarlar
tarzda, Benim seviyeme gelemezsin. Sen sus. gibi laflar etti.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Hayır, öyle bir şey demedim, şöyle
söyledim Sayın Başkan
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Etmedim. diyorsa oturacağım efendim, bir
ısrarım yok.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Öyle bir usul yok.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, bu sıradan
Müsaade
ederseniz söyleyeyim efendim ben.
BAŞKAN Siz
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Ben ismini kullanmadım.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Sayın Başkan, Ben sataşmadım. desin,
oturacağım.
BAŞKAN
Sayın Elitaş, herhâlde siz o tür bir sözü kastetmemişsinizdir.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, şöyle söyledim: Bu
sıralardan birisi Sen adam değilsin. dedi bana
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Adam değilsin. diyen kimse olmadı, öyle bir
kelime sarf edilmedi.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri)
ben de dedim ki: Benim
adamlığımın zekâtı sana yetmez. Kim söylediyse o
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Sayın Başkan
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Bana Adam değilsiniz. diye
Siz de
susturdunuz zaten, Arkadaşlar lütfen
dediniz.
BAŞKAN Evet.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Sayın Başkan
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Bana Adam değilsin. diyen kim? Aslında
ona disiplin uygulamanız gerekir.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Sayın Başkan
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, bakın, eğer
sayın milletvekili oysa, bana Adam değilsin. diyen, söyleyen sayın
milletvekiliyse İç Tüzükün 160ıncı maddesini uygulamanız
gerekir.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Sayın Başkan, Adam değilsin. lafını
tutanaklardan çıkarırsınız kimin söylediğini, kimin
söylediği de belli. Ama
BAŞKAN
Tutanaklara bakayım Sayın Atıcı. Şimdi, bunu
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, bana Adam
değilsiniz. diye bir ifade kullandıysa İç Tüzükü
uygulamanız gerekir.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Sayın Başkan, o lafı kim söylediyse ortaya çıkar.
BAŞKAN
Tutanaklara bakayım Sayın Atıcı.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Ancak, Sayın Başkan, bu, bana sataşmasının
önüne
Ben diyorum ki Sayın Elitaş desin ki Ben
sataşmadım., oturacağım, değilse söz verin.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, söylediğim hadise
şu efendim
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Bakın efendim, söyleyemiyor işte.
BAŞKAN
Sataştınız mı sataşmadınız mı
Sayın Elitaş?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkanım, sataşma olur
mu?
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Olur.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Ben kürsüde konuşuyorum.
BAŞKAN
Şimdi, sayın milletvekilleri, bunu
sonuçlandıramayacağım. Tutanakları isteteyim, tutanaklara
bakalım, ondan sonra bunu sonuçlandırayım.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, tutanaklara bakın,
eğer bu milletvekili bana bunu söylediyse İç Tüzükü
uygulamanızı istirham ediyorum.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Sayın Başkan, Adam değilsin. lafını ben
söylemedim.
BAŞKAN
Tamam, tutanaklara bakalım Sayın Atıcı.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Tamam efendim, tutanaklara bakın, onun benimle bir ilgisi yok.
Doğrudan bana
sataştı, Sataşmadım. da diyemiyor.
İki dakika söz
istiyorum sizden.
BAŞKAN
Şimdi, ama Sataşmadım size yönelik olarak. diyor.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Demiyor efendim, demiyor.
BAŞKAN Diyor,
Size sataşmadım. diyor size yönelik olarak.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Demiyor efendim. Orada, doğrudan beni hedef alarak Sen benim seviyeme gelemezsin. diye beni
seviyesizlikle suçluyor; daha ne olsun!
BAŞKAN
Şimdi, sayın milletvekilleri, bu sorunu böyle çözemeyeceğiz.
Tutanaklara bakayım, sataşma varsa gerekli şekilde o sayın
milletvekili özür diler ya da gereğini yapar.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Peki.
BAŞKAN
Şimdi, sisteme girmiş sayın milletvekillerimize birer dakika söz
vereceğim.
Sayın
Işık
VI.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Kütahya Milletvekili Alim Işıkın, Hükûmeti, nüfusu 2 binin
üzerinde olan ve tüzel kişilikleri köye dönüştürülen belde
belediyelerinin Mart 2014 seçimlerine dâhil edilmeleri ve Denizcilik
Müsteşarlığında görevlerine son verilen 25 güvenlik
görevlisinin işlerine iadesi konusunda
ayrımcılığın kaldırılması için göreve
davet ettiğine ilişkin açıklaması
ALİM IŞIK
(Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
2011 yılı
nüfusu 2 binin altında olduğu gerekçesiyle tüzel kişilikleri
köye dönüştürülen belde belediyelerinden hâlen 65 beldenin 2012 nüfusu 2
binin üzerindedir. Bu beldelerin tüzel kişiliklerinin korunarak Mart 2014
tarihinde yapılacak seçimlerde belediye
başkanlığı seçimlerine dâhil edilmesi için Hükûmeti
görevi davet ediyorum.
Aynı yıla
ait veriler dikkate alınarak Ordunun büyükşehir
yapıldığı bir Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu
yanlışlığın giderilmesi gerektiğini
düşünüyorum.
İkinci bir
konu da: Daha önce Denizcilik Müsteşarlığında,
ardından da Ulaştırma Bakanlığında yedi
yıldır görev yapan 25 güvenlik görevlisinin işine son
verilmiş, Bakanın müdahalesinin ardından bazıları
işlerine iade edilmiş, bazı güvenlik görevlileri ise
işlerine iade edilmemiştir. Bu ayrımcılığın
da kaldırılması gerektiğini ifade ediyor, Hükûmeti bu
konuya çözüm bulmaya davet ediyorum.
Teşekkür
ediyorum size.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Işık.
Sayın
Türkoğlu
2.-
Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlunun, 2013 Haziranında yapılan SBSyle ilgili
Danıştayın verdiği karara ve Hükûmeti eğitim konusunda
ciddiyete davet ettiğine ilişkin açıklaması
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Dün
Danıştay verdiği bir kararla, son kez 2013 Haziranında
yapıldığı söylenilen seviye belirleme sınavının
yürütmesini durdurdu. 718 öğrencinin yanlış hesaplanan
puanından dolayı yürütmesi durdurulan bu sınav
dolayısıyla liseye yerleştirilmiş 1 milyon 200 bin
civarında öğrenci ve aileleri belirsizlik sebebiyle tedirgin
olmuştur. Ne olacağı belli değildir, bu yargı
kararı nasıl uygulanacaktır bilinmiyor.
On ikinci
yılında AKP Hükûmeti eğitimle bir boz yap tahtası gibi
oynamıştır. Eğitime dair istikrarlı ve düzenli olan
şey, ihalelerin yandaşlara verilmesi, yandaş sendika
mensuplarının terfi ettirilmesinden ibarettir. Kopya çekilen
sınavlar, 4+4+4 sisteminin sıkıntıları, 120 binden
fazla açığı varken 300 bin atama bekleyen, bu arada intihar eden
öğretmen adayları eğitimin gerçek sorunlarıdır.
Hükûmeti eğitim konusunda ciddiyete davet ediyor, bir kez daha uyarıyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Türkoğlu.
Sayın Akar...
Yok.
Sayın Tüzel
3.-
İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin, Büyük Madenci
Yürüyüşünü gerçekleştiren Zonguldaklı madencileri
selamladığına ve DERİTEKS Sendikası ile DEV
SAĞLIK-İŞ Sendikasına üye olmaları nedeniyle
işten atılan işçilerin durumuna ilişkin
açıklaması
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle, Türkiye
işçi sınıfı tarihinde unutulmaz yeri olan ve büyük Ankara
yürüyüşünü gerçekleştiren Zonguldaklı madencileri ben de
selamlıyorum.
Dün, direnişçi
işçilerin çadırlarını ziyaret ettim. İstanbul
Zeytinburnunda Punto Deri Firması işçilerinden 79 işçi
DERİTEKS Sendikasına üye oldukları için işten
atıldılar ve yüz yetmiş gündür direniyorlar; bodrum
katlarında havasız, kimyasal solüsyonlarla günde on altı saat
zehirlenen işçilerin sendikalaşmasına tahammül gösterilmiyor.
Yolsuzluğu yapanlar vergilerden, bordro hilelerinden ve işçinin
alın terinden çalarak bunu yapıyor yani sadece kamu ihalelerinden
değil.
Yine, aynı
şekilde İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde 3
bin kişiye yemek hizmeti veren taşeron firmaya bağlı 12
işçi yılbaşı hediyesi olarak işinden
uzaklaştırıldı, hastane bahçesinde onlar da çadır
açtılar. Her biri yıllarca çalışan işçilerin
üniversite bünyesinde kadrolu gösterilmesi gerekirken âdeta pirinç tanesi,
zeytin tanesi yerine konulmayışı
DEV SAĞLIK-İŞ
üyesi işçiler bu işlerini geri istiyorlar, üniversite yönetimini ve
bakanlığı göreve davet ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tüzel.
Sayın
Doğru
4.-
Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, son yıllarda ülkemizde
kuraklığın arttığına ve sulamada kullanılan
elektrik fiyatlarının düşürülmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Son yıllarda
ülkemizde kuraklık süratle artıyor. Bazı bölgelerde
buğdayın bile çimlenmediği, çimlenen ekinlerin
yağış olmadığından gelişemediği ifade
ediliyor. Tokat ili Kazova, Kelkit Vadisi gibi birçok bölgemiz kuruyor.
Tarım Bakanlığı olarak gelmekte olan bu afete
hazırlıklı olunmalıdır. Hayvancılık ve
tarım faaliyetleri kuraklıktan çok büyük zarar görebilir. Bu yönlü
suyun koordineli kullanımı için önlem alınması, çiftçinin
desteklenmesi, yer altı sulamaya destek verilmesi noktasında
çalışmalar yapılması gerekiyor. Ayrıca, bunların
yanında sulamada kullanılan elektrik fiyatları çok yüksektir.
Bunların mutlaka düşünülmesi ve çiftçinin desteklenmesi gerekmektedir
diyor, teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Doğru.
Sayın
Moroğlu
5.-
İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlunun, AKP iktidarının,
gülümseyerek eleştirilmeye bile tahammül edemeyişini
kınadığına ve Başbakanlığa yeni koruma
görevlileri alınmasından vazgeçilmesini istediğine ilişkin
açıklaması
MUSTAFA
MOROĞLU (İzmir) Sayın Başkan, ilk defa Meclis çalışmalarında
gülümseyerek eleştirmenin çatık kaşlarla ve öfkeyle
eleştirildiğine de tanık olduk. Bu tarzı şiddetle
kınıyorum. Son günlerde AKP iktidarının ve
milletvekillerinin kendilerine yönelik yolsuzlukların ve bir sürü
istismarın ve yer değiştirmelerin, devleti bütünüyle tek adam
diktatörlüğüne alma yollarının gülümseyerek eleştirilmesine
bile tahammül edemeyişlerini bir kez daha kınıyorum.
AKP
iktidarının koruma ordusunu güçlendirmek için 28 bin koruma görevlisi
almak, sonra bunu 50 bine çıkarmak da sanırım bu tavrın
daha derin bir sonucu olsa gerek. Bir an önce bu tür koruma görevlilerinin
alınmasından vazgeçilmesini ve halka karşı yöneltilen
baskıların durdurulması için gülümseyerek yapılan
eleştirileri yine gülümseyerek karşılamalarını buradan
hassaten istiyorum.
Ayrıca
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Moroğlu.
Sayın
Atıcı
6.-
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcının, AKP Hükûmetinin
devleti, yargıyı ve Parlamentoyu daha fazla yıpratmadan derhâl
istifa etmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 17 Aralıkta patlak veren
rüşvet ve yolsuzluk olayları AKPyi ve Hükûmeti her geçen gün daha da
yıpratıyor. Bunda bizim açımızdan bir sorun yok.
Umarım hak ettikleri noktaya hızla düşerler. Ancak beni
endişelendiren durum, AKP Hükûmeti yıpranırken giderayak
Parlamentoyu, devleti ve yargıyı yıpratıyor. Hükûmetler
geçicidir ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi, devlet ve yargı
kalıcıdır, yıpratılmamalıdır.
Benim AKPli
milletvekillerinden ricam, milletin kürsüsüne çıkınca rüşvet
alanları ve yolsuzluk yapanları savunmasınlar, suç
ortağı olmasınlar, hele hele geçmişte yapılan yolsuzlukları
örnek gösterip kendilerini hafifletmeye, suçlarını hafifletmeye
çalışmasınlar. AKP Hükûmetinin, devleti, yargıyı ve
Parlamentoyu daha fazla yıpratmadan derhâl istifa etmesi gerekmektedir.
Saygılar
sunarım.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Atıcı.
Sayın
Serindağ
7.-
Gaziantep Milletvekili Ali Serindağın, bankalarda hesap işletim
ücreti kesilmesi uygulamasına çare bulunması gerektiğine ve
Başbakanın Büyükelçiler Konferansında yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, Kahramanmaraş Çağlayancerit ilçesinde Zehra Zümrüt
Gazioğlu hesabına bu öğrenci Kiliste okuyor- 100 lira
yatırılıyor, 20 lirası hesap işletim ücreti olarak
kesiliyor. Gene aynı ilçeden Gülbahar Açıkgöz Malatyada okuyor, 50
lira babası gönderiyor, 41 lirası kesiliyor. Buna mutlaka bir çare
bulunması lazım.
Sayın
Başkan, Sayın Başbakan, Büyükelçiler Konferansında
konuşurken sanki AKP kurultayında konuşuyormuş gibi bir
tavır takınarak ve Gülen hareketini kastederek Bu örgütün gerçek
yüzünün yurt dışında deşifre edilmesi gerekiyor. Türkiye'de
yapılanması, faaliyetleri, ortaya çıkan bu örgütü bütün ilgili
mercilere anlatın. diyor. Sayın Başkan, büyükelçiler, ancak
devlet yönetimine ilişkin hükûmet talimatlarını yerine
getirirler; büyükelçiler, hükûmet faaliyetlerini veya Tayyip
Erdoğanın kişisel bir saikle yolsuzluk ve rüşvet
operasyonlarını örtme anlamına gelen sözlerini yerine
getirmezler.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Serindağ.
Sayın Tanal
8.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Şanlıurfadaki elektrik kesintilerine ilişkin
açıklaması
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şanlıurfa
merkez, ilçe köylerinde günde dört ile altı saat arası elektrik
kesintisi yaşanmaktadır. Üç yıldan beri milletvekiliyim. Bu
sorunları sürekli burada dile getiriyorum. Ancak, söylenilen mazeret
şu: Kablolar eskidir, kablolar yenilenecek ve ben üç yıldan beri bu
mazereti de sürekli dinliyor ve sürekli, hâlen
vatandaşımızın bu mağduriyeti devam etmektedir.
Sayın
Bakanlık, acaba, bu Şanlıurfa ilimizin elektrik
mağduriyetini ne zaman giderecek? Şanlıurfada yaşanan bu
elektrik sıkıntısı Egede yaşanmıyor, İç
Anadoluda yaşanmıyor, Karadenizde yaşanmıyor, Marmarada
yaşanmıyor, Akdenizde yaşanmıyor. Yani, burada neden bu
mağduriyet sürekli giderilmiyor, vatandaşımız
mağduriyetle karşı karşıya? Bakanlığı
bir an önce göreve davet ediyorum, aksi takdirde görevi kötüye kullanmaktan
dolayı suç duyurusunda bulunacağım. Bu, benim son ikaz ve
ihtarımdır.
Saygılarımı
sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
Sayın
Sarıbaş
9.-
Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaşın, Barzaninin televizyonu
Rûdawda ülkemizin bazı illerinin sözde Kürdistan haritasında
gösterildiği bilgisinin doğru olup olmadığını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) Sayın Başkan, sizlerin
aracılığıyla Hükûmete sormak istiyorum: Irakın
kuzeyinde Barzaninin kontrolündeki bölgede resmî olarak yayın
yaptığı iddia edilen Barzaninin televizyonu Rûdawın hava
durumunu -hava raporunu- sunan spikerin arkasındaki haritada ülkemizin
Erzurum, Sivas, Diyarbakır, Adana, Hatay, Van gibi illeri Barzani
televizyonunda sözde Kürdistan haritası olarak verilmiştir. Bu TVnin
resmî bir sıfatı var mıdır? Var ise bu bilgiler doğru
mudur? Bu kepazelikle ilgili AKP Hükûmeti olarak ne tür girişimlerde
bulunulmuştur?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Sarıbaş.
Sayın
Aslanoğlu
10.-
İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun, pazar günleri
iş yerini açmak isteyen esnafa ruhsat verme yetkisinin tekrar belediyelere
verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkanım,
aracılığınızla burada Hükûmetin vicdanlarına
sesleniyorum. Pazar günleri açılma ruhsatı almak isteyen esnaflar
için eskiden belediyeler bunun kararını verirdi. Yeni bir Bakanlar
Kurulu kararıyla, şimdi,
belediyelerin yetkisi kaldırıldı. Günde 50 lira tahsilat
yapamayan bir berberle alışveriş merkezlerinde milyonlarca
liralık tahsilat yapan kişiyi aynı kefeye koymak, bu vicdan
mıdır, bunun adın nedir? Pazar günü açılış
ruhsatlarıyla ilgili -tekrar- esnafın beklediği çok önemli bir
sorundur bu. Bunu, ben, hepinizin vicdanlarına sunuyorum. Bunun adı
vicdansızlıktır. Yani günde 50 lira hasılat, tahsilat yapamayan
kişiyle günde 1 milyon lira tahsilat yapan kişiyi aynı kefeye
koymanın adı vicdansızlıktır.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
Sayın Demiröz
11.-
Bursa Milletvekili İlhan Demirözün, Bursa Karacabeydeki çiftçilerin Ova
Köyleri Sulama Birliğine borçları nedeniyle çok zor durumda
olduklarına ilişkin açıklaması
İLHAN
DEMİRÖZ (Bursa) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
Bursa Karacabey Ova Köyleri Sulama Birliğine borçları nedeniyle çok
zor durumda, hapis yatan arkadaşlarımız var, hapis yatan
çiftçilerimiz var ve tutuklanmaktan kaçan çiftçilerimiz var. Burada size de
ulaştırılan 300e yakın imzalı ve 10 köyde 2.600 dosya
var. Lütfen, bu konuyla ilgilenmenizi istiyoruz çünkü şu anda
çiftçilerimiz aynı zamanda destekleme ve diğer banka
işlemleriyle ilgili de çalışma yapamıyorlar. İleriki
günlerde çıkaracağınız torba yasada bunların, ana
paranın iki veya üç yılda ödenmesini ve faizlerin silinmesini talep
ediyoruz. Bu konuda da vermiş olduğumuz kanun teklifimiz var. Lütfen,
şu anda sizden bu konuda açıklama bekleyen çiftçilerimiz var.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Demiröz.
Sayın
Hamzaçebi
12.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Balyoz davası
sonucunda mahkûmiyetleri kesinleşen subayların askerî cezaevinde
kalmaya devam etmeleri gerektiğine ve bu konuyu Millî Savunma
Bakanının dikkatine sunduğuna ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Millî
Savunma Bakanı da buradayken bir konuyu dikkatine sunmak istiyorum.
Balyoz
davasında gerçekleşen hukuksuz yargılama sonucunda birçok
subayımız, komutanımız haksız, hukuksuz bir
şekilde mahkûm edilmiştir. Şimdi
mahkûmiyetleri kesinleşen bu subaylarımız askerî
cezaevinden Silivrideki sivil cezaevine nakledilme gerçeğiyle
karşı karşıyadırlar. Sayın Bakan, yetkililer,
bunun, Askerî Ceza Kanununa göre zorunlu olduğunu söyleyebilirler. Ancak,
bu personelin hâlen Türk Silahlı Kuvvetleriyle ilişiği
kesilmemiştir. Ayrıca, yargı güvenilirliğinin
tartışıldığı, yeniden yargılama
seçeneğinin Türkiyenin gündeminde olduğu bir sırada bu subay ve
komutanlarımızın etik ve psikolojik olarak bulundukları
askerî cezaevinde kalmalarının daha doğru olduğunu
düşünüyorum. Bu konuyu, çözüm bulmak üzere Sayın Millî Savunma
Bakanın dikkatine sunuyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Hamzaçebi.
Sayın
Eyidoğan
13.-
İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğanın, özel orman
alanlarında imar planlarına ve kentsel tasarım projesine göre
inşaat yapılabilmesiyle ilgili düzenlemeye ilişkin
açıklaması
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Teşekkür ederim.
Son yirmi dört
saattir basın yayın organlarını dolaşan, bir
karşılıklı konuşma, telefon konuşması var,
Sayın Latif Topbaş, Başbakana Ağabey, bu şey olacak
mı? Yüzde 6 meselesi diyordunuz. İhtimali var mı onun
Devamında, bahsedilen değişiklik, 2013ün Mayısında
Meclis komisyonuna gelen 6831 sayılı Kanunun 52nci maddesinin
ikinci fıkrasında yapılmak istenen değişiklikle
ilgili. Orada şunu diyor, 52nci maddede: Özel orman alanlarında, yapılacak
imar planlarına göre, kentsel tasarım projesine göre inşaat
yapılabilir. Binaların taban alanlarının toplamı için
izin verilen özel orman alanının yüzde 6sını, bina
yüksekliği 9,5 metreyi geçemez. konusunda Sayın Bakanımız
burada ne düşünüyor acaba? Bu, komisyonda şu anda bekliyor. Tek
komisyon raporu Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonundan çıktı; diğer dört komisyonda şu anda
bekliyor. Bu kanun maddesi değişikliği yapılacak mı?
Sayın Bakan bu konuda ne diyor? Çok önemli. Bütün bunlar bugünkü
basında tapelerde.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Eyidoğan.
Sayın Soydan
14.-
Çanakkale Milletvekili Mustafa Serdar Soydanın, Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun Kaz Dağlarından
elini çekmesini istediğine ilişkin açıklaması
MUSTAFA SERDAR
SOYDAN (Çanakkale) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
OECDnin 2013 Çevre Raporuna göre küresel ısınmaya katkıda
yüzde 115 artışla dünyada 2ncisiyiz. Sera gazı
salınım artışında Güney Koreden sonra dünya 2nciyiz.
Bu bir başarı mıdır?
İki: Ağaç
dikmekle çok övünüyorsunuz. Yaşam nedenimiz olan altmış
yıllık, seksen yıllık ağaçları kesip endemik
yapıyı yok edip yerine fidan dikmekle övünüyorsunuz. Bu, övünülecek
bir neden midir?
Su konusunda Çanakkale
Milletvekili olarak şunu istiyorum: Sizden, Çanakkaleye herhangi bir
katkıda bulunmanızı istemiyorum. Sadece Kaz
Dağlarından elinizi çekin, o bize yeter.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Soydan.
Sayın Öğüt
15.-
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğütün, 15 Ocak Nazım
Hikmetin doğum gününe ilişkin açıklaması
KADİR GÖKMEN
ÖĞÜT (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Yaşasaydı da dün
doğum günü olan Nazım Hikmet anlatsaydı vatan sevdası ne
demek. Hani şu Komünistler Moskovaya. diyerek Rusyaya gitmek zorunda
bıraktığımız; Türkiyenin en milliyetçi partisinin
liderinin kendisinden şiirler okumaya başladığı ve
bugünlerde eski Genelkurmay Başkanımızın hapishaneden
şiirlerini okuduğu Nazım Hikmet.
Şimdi ben büyük
haksızlığa uğramış bu yurtsever şairimizden
bir şiirle konuşmamı bitireceğim. Onun, bugünleri en iyi
şekilde anlatan ünlü Vatan Haini. şiirini okumanın tam
zamanı ama sizin deyiminizle, yıllardır bir kumpasa getirilerek
haksızca Silivri ve diğer zulümhanelere yatırılan, çile
çektirilen yurtseverlerimiz için başka bir şiirini
adayacağım:
Bugün
Pazar/ Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar/ Ve ben ömrümde ilk
defa gökyüzünün/ bu kadar benden uzak/ bu kadar mavi/ bu kadar geniş
olduğuna şaşarak/ kımıldamadan durdum./ Sonra
saygıyla toprağa oturdum,/ dayadım sırtımı
duvara./ Bu anda ne düşmek dalgalara,/ bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne
karım./ Toprak, güneş ve ben/ Bahtiyarım
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.
Sayın Vural
16.-
İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, RTÜKün yolsuzluk ve rüşvet
soruşturmasını haber yapan televizyon kanallarına
uyarı cezası vermesine ve Hükûmeti, basını susturma ve
kendisine sansür uygulama girişimlerinden vazgeçmeye davet ettiğine
ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
özellikle bu rüşvet ve yolsuzluk soruşturması
sırasında bu soruşturmayı yapan polislerin üzerinde,
açıkçası, sürgün cezalarının verilmesi, savcılara ve
hâkimlere müdahale edilmesinin yanında bugün de, maalesef, RTÜK, yolsuzluk
ve rüşvet soruşturmasını haber yapan televizyon
kanallarına uyarı cezası vermiştir. Yani, böylesine,
rüşvet ve yolsuzluğun haber olduğu bir ortam içeresinde, haber
değeri taşıyan bir ortam içerisinde bunları haber olarak
veren kanallara, açıkçası, uyarı cezası vermesi Türkiyeyi
yöneten zihniyetin artık, milletin bilgi alma kaynaklarını da
tamamen kısıtlamaya yönelik despot bir anlayışa
yöneldiğini gayet açık ve net olarak ortaya koymaktadır.
Bırakın da millet gerçekleri öğrensin, bırakın da
yargı işlesin. Dolayısıyla televizyonlar üzerinde uygulanan
bu baskı ve tehdit rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasının
çok daha derin ve zirvelere ulaşacağı konusunda kanaatlerimizi
güçlendirmektedir. Hükûmeti bu kurumlar aracılığıyla basını
susturma ve kendisine sansür uygulama girişimlerinden vazgeçmeye davet
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Vural.
Sayın Acar
17.-
Antalya Milletvekili Gürkut Acarın, Toros
Dağlarında 3.627 adet maden arama ve taş ocağı
ruhsatı verilerek ormanların ve suların yok edildiğine
ilişkin açıklaması
GÜRKUT ACAR
(Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Antalyada Toros
Dağlarında 3.627 adet maden arama ve taş ocağı
ruhsatı verilmiştir; ormanlar, sular yok edilmektedir. Ancak Antalya,
Likya- Pamfilya bölgesi antik çağdan bu yana Toros Dağlarında
kayıtlı olmayan yüzlerce antik yerleşim yerine sahiptir. Burada
sadece doğa değil, ayrıca tarih de katledilmektedir. Bundan
Hükûmetin haberi var mıdır? Bu tarihin talanına karşı
Hükûmet hangi tedbirleri almıştır? Maden değil de antika
arayanlara engel olacak mısınız?
Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Acar.
Sayın
Yılmaz, buyurunuz.
18.-
Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmazın, İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Sayın Başkanım, Sayın
Akif Hamzaçebinin bir talebi üzerine söz almış bulunmaktayım.
1632
sayılı Askerî Ceza Kanununun 39uncu maddesi askerî mahkemelerce
verilen tutuklama kararlarıyla, asker kişiler hakkında verilen
cezaların ve tutuklama kararlarının infazını
düzenlemekte. Yine Askeri Ceza ve Tutukevlerinin Yönetimine ve Cezaların
İnfazına Dair Yönetmelikin 36ncı ve 120nci maddesinde de
askerî ceza ve tutukevine kimlerin konulacağı, genel cezaevine
kimlerin nakledileceği açıkça belirtilmektedir.
Kamuoyunda Balyoz
diye bilinen dava nedeniyle verilen mahkûmiyet hükmü 26 Aralık 2013
tarihinde kesinleştirilmiştir. Balyoz davası nedeniyle tutuklu
olup hükümlülüğe geçirilen asker kişiler hâlen İstanbul Hasdal
ve Maltepe, Ankara Mamak ve İzmir Şirinyer askerî cezaevlerinde
tutulmaktadır. İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığının yazısı üzerine Balyoz
davası hükümlüsü asker kişilerden hâlen Mamak Askerî Cezaevinde
bulunan 48 personelin sivil cezaevine nakledilmesi için gerekli işlemler
Kara Kuvvetleri Komutanlığı Askerî
Savcılığınca 10 Ocak 2014 tarihinde
başlatılmıştır. Balyoz davası hükümlüsü asker
kişilerden hâlen Hasdal Askerî Cezaevinde bulunan 66 personelin Silivri
Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakledilmesi, İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığınca 7 Ocak 2014 tarihinde askerî
savcılıktan istenilmiştir. Bu personelin nakilleri için gerekli
işlemler Hasdal 3. Kolordu Komutanlığı Askerî
Savcılığınca 15 Ocak 2014 tarihinde
başlatılmıştır. Bazı personelin Türk Silahlı
Kuvvetlerinden ilişiklerinin kesilmesine kadar infazın askerî
cezaevinde yapılması ve ilişik kesmeyi müteakiben sivil
cezaevine nakillerinin yapılması talepleri Hasdal 3. Kolordu
Komutanlığı Askerî Savcılığınca 15 Ocak 2014
tarihinde yasal imkânsızlık gerekçesiyle reddedilmiştir.
Maltepe ve
Şirinyer için de yapılan incelemede askerî cezaevlerinde bulunan
Balyoz davası hükümlü asker kişilerin sivil cezaevlerine nakilleri
için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığında
yazılan yazıların henüz ilgili askerî savcılıklara,
cezaevlerine ulaşmadığı
anlaşılmıştır.
Arz ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, bir soru sorabilir
miyim Sayın Bakana?
BAŞKAN Böyle
soru cevabımız yok efendim. Sizin bu şeyinize açıklama
hakkını kullanarak cevap vermiştir Sayın Bakan. Usulümüze
tam uymamaktadır.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Yani şunu ifade etmek isterim: Yeniden
yargılama
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Soru sorma şeklinde olmaması
lazım.
BAŞKAN Soru
sorma şeklinde
Tabii, Bakan hassasiyet gösterip bir buna
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Tutanaklara geçmesi açısından
söylüyorum. Yeniden yargılama gibi bir seçenek
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Efendim, İç Tüzük kısa bir açıklama diyor,
soru sorma demiyor ki. Böyle yeni bir usul ihdas edemeyiz.
MUHARREM VARLI
(Adana) Sana ne oldu? Hayırdır, grup başkan vekili mi oldun?
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Böyle bir şey olmaz. Bu Meclisi
çalıştıramayız.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, milletvekilleri burada istediği şekilde
açıklama yapar, bazı şekilde de sorularını sorarlar.
Sayın Bakan hassasiyet göstermiş ve bu konuda kısa bir
açıklama yapmıştır. Bunun için
OKTAY VURAL
(İzmir) Hayır, Sayın Bakanı niye eleştiriyorsunuz
cevap verdi diye?
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Evet, Sayın Bakanı eleştiriyorum. Böyle bir
usul olmaz.
BAŞKAN
Lütfen
ÜNAL KACIR
(İstanbul) İç Tüzükte böyle bir şey yok.
OKTAY VURAL
(İzmir) Yerinden söz talebi var, 60a göre yerinden söz talebi var. Sen
git de o usulsüzlüğü yapan diğer bakanlara sor bakalım rüşvet
ve yolsuzluğu!
BAŞKAN
Şimdi, sayın milletvekilleri, bunu tartışmayalım.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Efendim, cümlemi tamamlayayım.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Hamzaçebi
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Benim sorum iktidar partisi milletvekili
arkadaşımızın hoşuna gitmemiş olabilir tabii ama
yeniden yargılama seçeneği Türkiyenin gündeminde iken ve böyle bir
yasa eğer çıkar ise bu mahkûmlar tekrar askerî cezaevine mi
nakledilecektir efendim? Yani böyle bir işlem yapılacaksa gerek var
mı onların sivil cezaevine nakledilmesine?
BAŞKAN Evet,
tutanaklara geçmiştir efendim.
Sayın
Yılmaz
19.-
Adana Milletvekili Seyfettin Yılmazın, İstanbul Paşaköy
Maden İşletmesi için verilen izinden dolayı Orman ve Su
İşleri Bakanını istifaya davet ettiğine ilişkin
açıklaması
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Geçen hafta da dile
getirdim. Bu İstanbul Paşaköy Maden İşletmesi, 10 milyar
dolarlık yolsuzluk, usulsüz izin verme. Şimdi, bakın, burada
Bakan izin verir. diyor. İzin verebilir. İzin verir değil.
Vermediği yüzlerce izin var Bakanın. Her maden sahasına izin
verilmez. Şimdi, burada 2009 yılında müracaat ediyor, izin
alamıyor. 2010 yılında, endemik bitki türleri olduğundan
dolayı ve koruma sahası olduğundan dolayı yine izin
alamıyor ama 2012 yılında, ne hikmetse, Sayın Bakan
tarafından izin veriliyor. Dün düşen tapelerden anladık niye
izin verildiğini. Başbakan, iddialara göre, tapelere göre, kendisini
aramış ve kendisine teşekkür ediyorlar. Beyefendi,
çabuklaştırdığınız için çok teşekkür
ederiz. diyor ve bu yer, 2012 yılında Bakanın izin vermesinden
bir ay sonra Bosphorus 360 şirketine devrediliyor. Aradan altı ay
geçiyor, hisseler devrediliyor. Yani bu kadar her şeyin aleni olduğu
yerde Orman ve Su İşleri Bakanını çok açıkça bir
şekilde istifaya davet ediyorum. O koltukta, bu saatten sonra bir dakika
bile oturamaz Orman ve Su İşleri Bakanı.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.
Son olarak
Sayın Varlı
20.-
Adana Milletvekili Muharrem Varlının, Ziraat Bankasından kredi
kullanan çiftçilerin durumuna ilişkin açıklaması
MUHARREM VARLI
(Adana) Teşekkür ederim Sayın Başkan söz verdiğiniz için.
Bu Ziraat
Bankasından büyükbaş hayvan, özellikle süt besiciliği için kredi
kullanan vatandaşlarımızdan, çiftçilerimizden çok büyük
şikâyet var. Bu kredilerin geri dönüşü başladı fakat
çiftçilerimiz hem süt para etmediği için hem yem çok pahalı
olduğu için hem de hayvanları çok pahalı aldıkları
için bunu ödeyemiyorlar. Dolayısıyla Ziraat Bankasının bu
kredileri tekrar yeniden değerlendirip yeni bir yapılandırmaya
başlaması lazım. Yoksa hayvancılık yapan
çiftçilerimizin birçoğu hayvanlarını kesimhaneye gönderip ne
yazık ki dişi hayvanların da kesilmesine vesile olacaktır.
Bunu, Hükûmetin
dikkatine sunuyorum, Ziraat Bankasının dikkatine sunuyorum. Lütfen,
bu konuda çiftçilerimizi rahatlatacak yeni bir yapılandırma gündeme
getirsinler.
Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Varlı.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Bakan herhâlde bir şey diyecek.
BAŞKAN Evet,
sisteme girecek, kısa bir açıklamada bulunacak.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) İstifa ederse daha erdemli olur.
MUHARREM VARLI
(Adana) Gacır kızar yalnız, Sayın Bakan. Dikkat et,
tokatlamasın seni sonra.
OKTAY VURAL
(İzmir) Eğer Sayın Kaçar izin veriyorsa efendim
MUHARREM VARLI
(Adana) Sayın Gacır izin veriyor mu Sayın Başkan,
sordunuz mu?
OKTAY VURAL
(İzmir) Gacır mı, Kaçar mı?
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
Buyurunuz
Sayın Eroğlu.
21.-
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun, Adana
Milletvekili Seyfettin Yılmazın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Efendim
ismim geçtiği için o yüzden cevap veriyorum.
Efendim,
şimdi, özellikle şunu ben defalarca izah ettim: Şimdi, normal,
Orman Kanununa bakarsanız, Orman Kanununun 16ncı, 17nci
maddesinde izin verilebilir değil, izin verilir diyor. Ama biz bütün
madenler için şöyle bir herhangi bir mahzuru var mı diye inceleme
yapıyoruz.
Bu bahsedilen madenle
alakalı da: Öncelikle Sultanbeylide olduğu için, acaba bunun Ömerli Havzasına
yakınlığı nedir, yerleşim alanlarına mesafesi
nedir, ayrıca endemik türler var mı diye, öyle bir inceleme
yapılsın diye talimat vermiştim. Ve neticede, bakın, kanun
ve yönetmeliklerde belirtilen her şartı
sağladığını tespit ettim.
1) Havzayla ilgili
problem yok. Mevzuata, kanuna uygun.
2) Yerleşim
alanlarına mesafesi uygun.
3) Endemik türler
açısından bir ekip gitti çalışma yaptı, bir mahzuru
olmadığını söyledi.
Dolayısıyla
bu durumda bizim -bu maden ruhsatı almış maden işlerinden-
orman iznini vermekten başka çaremiz yok.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) 2010da niye vermiyorsunuz Sayın Bakan? 2010da niye
vermiyorsunuz?
OKTAY VURAL
(İzmir) 2010da endemik yok muydu?
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) 2010da yok mu endemik tür?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Ayrıca,
ben sadece dün en az 240 tane ormanda maden iznini imzaladım.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Bu tapeler ne, bu tapeler?
OKTAY VURAL
(İzmir) Bu tapeler ne?
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Bu konuşma tapeleri ne?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Beni
Başbakanımız bu konuda ne aradı ne bu konuda da benden bir
talepte bulundu. Bulunmasına zaten adamın hakkı var.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Konuşma ortada.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Kaldı
ki, 10 milyar dolar diyorsunuz. İlgili kişi dedi ki geçen gün
gazetede -ben tanımıyorum- beyanatını okudum, Benim noter
masraflarımı versinler ben devredeyim. diyor. Yani nereden
bahsediyor
OKTAY VURAL
(İzmir) Siz avukatı mısınız onun?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Bunu
defalarca söylememize rağmen bunu buraya getirmek gerçekten
anlaşılır bir şey değil. Bunda ayrı bir
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Bu tapeler ne, bu tapeler?
OKTAY VURAL
(İzmir) Bu tape ne, tape ne?
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Teşekkür ediyor sana. Niye teşekkür ediyor?
OKTAY VURAL
(İzmir) Usulsüz işlem yapmışsınız.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Eroğlu.
Sayın
milletvekilleri
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Sayın Başkan, Sayın Bakan
benim sorduğum soruya direkt olarak cevap vermedi.
Biz şunu sorduk: Mayısta,
2013te burada ilgili komisyonlara gelen 6831 sayılı Kanunun 52nci
maddesinin ikinci fıkrasındaki değiştirilme konusunda ne
düşünüyor? dedik. Razı mı, değil mi? Bekliyor
komisyonlarda, niye bekliyor? Gelirse ne diyecek?
BAŞKAN Sayın Eyidoğan, biliyorsunuz ki
bu bir soru-cevap işlemi değil.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) Ama
açıklama yapmadı Sayın Başkan.
MUHARREM VARLI (Adana) Sayın Başkan
BAŞKAN Açıklama yapmak arzu ederse adı
geçtiği için yapar Sayın Bakan ya da başka birisi. Bu konu
OKTAY VURAL (İzmir) İstifa etsin, istifa
etsin.
MUHARREM VARLI (Adana) Sayın Başkan,
Sayın Bakan masrafları karşılanırsa araziyi geri de
vereceğini söyledi. Aracı olsun, ben talibim o araziye.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) Başkasına
aracı oluyor nasılsa!
BAŞKAN Şimdi, lütfen
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) Telefon tapeleri ortada.
Tape ortada, tape tape! Bu tapelere ne diyeceksin?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Komplo Sayın Bakanım,
komplo!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü ve 22 milletvekilinin, Mersin
Akkuyuda kurulması planlanan nükleer güç santralinin bölgeye ve insan
sağlığına zararlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/821)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Mersin Akkuyu'da kurulması planlanan nükleer güç
santralinin bölgeye ve insan sağlığına zararlarının
araştırılması ve oluşabilecek tehlikelerin önlenmesi
için Anayasa'nın 98inci ve İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasını arz
ve talep ederiz.
1) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı
Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat Ata (Batman)
8) İdris Baluken (Bingöl)
9) Hüsamettin
Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine Ayna (Diyarbakır)
11) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
12) Altan Tan (Diyarbakır)
13) Adil Zozani (Hakkâri)
14) Esat Canan (Hakkâri)
15) Sırrı
Süreyya Önder (İstanbul)
16) Sebahat Tuncel (İstanbul)
17) Mülkiye Birtane (Kars)
18) Erol Dora (Mardin)
19) Demir Çelik (Muş)
20) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi Gür (Van)
22) Özdal Üçer (Van)
23) Leyla Zana (Diyarbakır)
Gerekçe:
Yaşam hakkını, ülkenin geleceğini
tehdit eden, bölge tarım ve turizmine büyük darbe vuracak olan, kamu
kaynaklarını zarara uğratan Akkuyu Nükleer Santraline
karşı başta Mersin ve Türkiye'den yükselen halkın
itirazları görmezden gelinmektedir. Başlayan ÇED sürecinde
yapılmak istenen halkın katılımı toplantısı
itirazlar sonucunda yaptırılmamış olmasına
rağmen, görevliler toplantıyı yapılmış gibi kabul
ederek yola devam etmeye çalışmaktadırlar.
Nükleer santraller yolu ile elektrik elde edilmesi, bütün
diğer enerji elde etme teknolojileri ve yatırımları gibi;
teknolojisi ve yer seçiminden tutun da normal çalışma
koşullarında ve kazası hâlindeki sağlık ve çevre
etkileri, beklenen fiyat artışlarına rağmen süreklilik arz
eden, tamamen dışa bağımlı yakıt desteği
gereksinimi, savaş hâlinde koruma zorluğu, radyasyonlu
atıklarının yok edilmesi, ekonomik ömür sonu santral sökümü ve
bütün bunların maliyet hesaplarına değin, bilimin bütün
dallarını ve toplumun bütün çıkar gruplarını
ilgilendiren teknik bir konudur. Çevreye yayılan zararlı radyasyonun
en önemli kaynağı olan nükleer santral kazaları ve radyoaktif
atıkları, karşılaştığımız çevre
sağlığı riskleri bilimsel tabloda en ağır risk
grubu olan hem gözlemlenemez hem de denetlenemez riskler arasındadır.
Nükleer santral ve zararlı radyasyon konusunda Türkiye'nin hukuk
metinlerinde nükleer suç ve cezası tanımlanmamıştır.
Çevreyi ve sağlığı etkileyen nükleer santral gibi önemli
yatırım kararlarında danışma ve karar verme
süreçlerine katılıma dair birey hakları ülkemizde eksik ve
engellerle doludur. Enerji ve nükleer enerji yalnızca sanayi sektörünün
değil, tarım, orman, turizm, sağlık gibi tüm sektörlerin
içinde bir yerdedir. Küresel ısınmanın çözümü diye nükleer
santral yatırımı yağmurdan kaçarken bataklığa
saplanmaktır.
Ülkemizde ÇED, ticari bir
iş olarak özel firmalara yaptırılmaktadır. Bu nedenle
işletme ÇED'e değil, ÇED işletmeye uydurulmakta, bazı
(madencilik, petrol arama gibi) sektörler kapsam dışında
tutularak ÇED anlamsızlaştırılmaktadır. Ülkemizin
uygulanmayan mahkeme kararları ile dolu bozuk çevre koruma sicili bizlerin
ve tüm yurttaşların nükleer santraller konusunda son derece
ihtiyatlı olmasını gerektirmektedir. Nükleer santraller, hiçbir
ülkede sigorta şirketlerince sigortalanmaz çünkü bir nükleer kaza
sonucunda oluşacak ve kuşaklar boyu sürecek, Çernobil felaketinde
olduğu gibi birkaç ülkenin ekolojik felaket bölgesi ilan edilmesine neden
olabilecek, insan ve çevre sağlığı
kayıplarının maddi ve manevi boyutu tahmin edilemeyecek ve
karşılanamayacak ölçüde büyük olabilir.
Riskin en büyüğü atıkların yönetimi ile ilgilidir. Ne
yazık ki bazılarının yarısının yok
olması için 210.000 (iki yüz on bin) (teknetyum) ila 15,8 milyon (on
beş milyon sekiz yüz bin) (iyot-129) yıl gereken radyasyonlu
atıkları tehlikesiz olarak yöneten bir teknoloji henüz
geliştirilememiştir. Nükleer santraller gerek yatırım ve
işletme aşamasında gerekse atıkları ve ekonomik ömür
sonu sökümü yüzyıl süren radyasyonla kirlenmiş santral parçaları
nedeni ile kirli, yatırımı ve ürettiği enerji maliyeti
pahalı olduğu kadar tümüyle dışa bağımlı ve
yakıt kaynakları sınırlı teknolojilerdir.
Yukarıda
açıkladıklarımızdan anlaşıldığı
gibi, Türkiye'ye nükleer santral yapma kararı bilimsel değil, siyasal
bir seçimdir. Bu gerekçe ile Mersin Akkuyu'da kurulması planlanan nükleer
güç santralinin bölgeye ve insan sağlığına
zararlarının araştırılması ve oluşabilecek
tehlikelerin önlenmesi için Meclis araştırması
açılmasını arz ve talep ederiz.
2.-
Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve 22 milletvekilinin,
hayvancılık sektörünün sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/822)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
2011 ve 2012 yıllarında
kış aylarının sert geçmesi ile beraber Bingöl, Van,
Erzurum, Iğdır, Muş, Bitlis, Ağrı, Kars gibi
hayvancılığın temel geçim kaynağı olduğu
kentlerde, Hükûmetin politikaları ile beraber sekteye
uğramış olan hayvancılık sektörünün sorunları
derinleşmiştir. Sorunların derinleşmesi, maddi ve manevi
anlamda ciddi sorunlar doğurmuştur. Bu sorunların belirlenmesi,
mağduriyetlerin giderilmesi için gerekli yolların bulunması ve
girişimlerin gerçekleştirilmesi amacıyla Anayasa'nın
98'inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca
Meclis araştırması açılmasını arz ederim.
1) İdris
Baluken (Bingöl)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı
Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat Ata (Batman)
8) Hüsamettin
Zenderlioğlu (Bitlis)
9) Emine Ayna (Diyarbakır)
10) Nursel
Aydoğan (Diyarbakır)
11) Altan Tan (Diyarbakır)
12) Adil Zozani (Hakkâri)
13) Esat Canan (Hakkâri)
14) Sırrı
Süreyya Önder (İstanbul)
15) Sebahat Tuncel (İstanbul)
16) Mülkiye Birtane (Kars)
17) Erol Dora (Mardin)
18) Ertuğrul
Kürkcü (Mersin)
19) Demir Çelik (Muş)
20) İbrahim
Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi Gür (Van)
22) Özdal Üçer (Van)
23) Leyla Zana (Diyarbakır)
Gerekçe:
Hükûmetin,
hayvancılık sektöründeki temel politikalarının söz konusu sektörde
yarattığı tahribata, ülkemizde süren otuz yıllık
çatışma sürecinin getirdiği güvenlik eksenli politikalar
eklenince, hayvancılık sektörü ciddi bir gerileme
yaşamıştır. Bu gerilemeye yönelik, hayvancılık
sektöründe yapısal çözümler bulamayan ve güvenlik eksenli
politikalarından vazgeçmeyen Hükûmet, 2011 ve 2012 yıllarında
kış şartlarının sert geçmesine karşılık
gerekli tedbirleri almayınca, sektör ve sektör çalışanları
büyük olumsuzluklarla baş başa kalmıştır.
Hayvancılık sektörünün, kamu
otoriteleri tarafından sosyal devlet ve toplumu koruma gerekliliği
anlayışından uzak, sermaye için fayda maliyet analizine
dayalı bir değerlendirmeye tabi tutulması sonucu, söz konusu
sektör bitmeye yüz tutmuş ve çokça insan mağdur olmuştur.
Özellikle 2011 ve 2012 yıllarında yaşanan ağır
kış koşullarından dolayı,
hayvancılığın gerçekleştirildiği yerlerde ciddi
mağduriyetler yaşanmıştır. Yoğun yağıştan
dolayı yolların kapanmasına karşın kamunun vermesi
gereken temel hizmetlerin yetersiz kalması, pek çok köy yolunun aylarca
kapalı kalmasına, bu köylerde geçimini hayvancılıkla
sağlayan köylülerimizin de ciddi mağduriyetler yaşamasına
sebep olmuştur. Kış koşullarının uzun sürmesi ve
köy yollarının kapalı kalmasından dolayı, pek çok
köyde hayvan yemi öngörülen sürelerden önce tükenmiş, yem takviyesi
yapılmadığı için çok sayıda hayvan açlıktan telef
olmuştur. Kış koşullarında hayvan yemi ve saman
fiyatlarının 3 kattan fazla artması, devletin de iyileştirici
bir müdahalede bulunmaması köylüyü ve çiftçiyi vuran başka bir faktör
olarak karşımıza çıkmıştır. Karların
erimesi ile beraber, bölge halkı doğal afet riski ile yüz yüze
gelmiş, yetkililerce bu konuda da yeterli önlemler
alınmamıştır. Bingöl, Van, Erzurum, Iğdır,
Muş, Bitlis, Ağrı, Kars gibi kentlerin kırsal kesiminde
yaşayan hayvan yetiştiricileri bu anlamda büyük meblağlarda
zarar etmiştirler. Örnek vermek gerekirse, söz konusu ağır
kış koşullarına yönelik müdahalede kamunun yetersiz
kalması sonucu, Bingöl ilimizde 2 hayvan yetiştiricisi
yurttaşımızdan 1inin 90'ın üzerinde çift gebelik
küçükbaş hayvanı telef olmuşken, diğerinin de Karlıova
ilçemizdeki sel felaketi sonucu 140 hayvanı telef olmuş, oluşan
zararlar ise kamu otoritesi tarafından giderilmemiştir. Benzer durumlarla
karşılaşan yüzlerce köylümüz, tek geçim kaynağı olan
hayvanlarını tamamen kaybetme durumuyla yüz yüze gelmiştir.
Sert geçen kış
aylarında kamu otoritesinin yetersiz kalması üzerinden doğan ve
hayvancılık sektörüne kırsal bölgelerde ciddi zararlar veren
sürecin araştırılıp, mağduriyetlerin belirlenmesi, bu
belirlenim üzerinden zararların karşılanma yollarının
açılması amacıyla bir Meclis araştırması
kurulması gerekmektedir.
3.-
İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın ve 27
milletvekilinin, 1 Mayıs 1977 katliamının yurt içindeki ve yurt
dışındaki tüm bağlantılarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/823)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Emeğin ve emekçinin
günü olan 1 Mayıs, ülkemizde örgütlü olarak ilk kez 1976 yılında
herhangi bir olumsuz olay yaşanmaksızın Taksim Meydanında
coşkuyla kutlanmıştır. Bu güzel tablodan hemen bir yıl
sonra, 1 Mayıs 1977 demokrasi tarihimize bir özgürlük ve
dayanışma şöleni olarak geçecekken, maalesef, kanlı ve elim
bir olay olarak geçmişimizde yerini almıştır. Yüz binlerce
vatandaşımız emek, özgürlük ve demokrasi adına
İstanbul'da Taksim Meydanını doldurmuş; daha özgür, daha
adil bir Türkiye özlemi meydandan halaylarla, marşlarla dünyaya
haykırılmıştır. Ancak, bu görkemli eyleme kan ve gözyaşı
düşmüş, ülkemiz bir katliama tanık olmak durumunda
kalmıştır.
1 Mayıs 1977
günü, yaklaşık 500 bin yurttaşımız emeğin gününü
coşku içinde kutlarken, akşam yedi sularında, daha sonra kendisi
de bir siyasi cinayete kurban giden DİSK Genel Başkanı Kemal
Türkler'in konuşmaya başlamasından hemen sonra, silah sesleri
duyulmaya başlanmıştır. Taksim Meydanına hâkim
konumda yer alan İstanbul Sular İdaresi ve bir otel binasından
meydandaki kalabalığa ateş açılmıştır.
Açılan ateş sonucu can pazarına dönen meydana bir de polis
panzerleri girmiş, panik içinde canını kurtarmak isteyen
vatandaşlar panzerler altında ezilmiştir. Son derece planlı
ve örgütlü bu menfur eylem sonucunda tam 36 vatandaşımız
hayatını yitirmiştir.
Olay sonrası bu
katliam başlangıçta sol içi çatışma olarak gösterilse de,
kısa zaman içinde olayın planlı, örgütlü ve profesyonel bir
organizasyon olduğu anlaşılmıştır. Nitekim
dönemin ana muhalefet lideri olan CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit,
Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e yazdığı 7 Mayıs
tarihli mektupta şiddet ve terör eylemlerinin görünürdeki çoluk çocuk
tarafından değil, ancak güçlü bir örgüt tarafından
düzenlenebilecek nitelikte olduğunu belirtmiş ve "Özellikle 1
Mayıs 1977 Taksim olayı bu izlenimi vermektedir." demiştir.
Bu menfur
olayın sorumluları maalesef bulunmamış, katliam âdeta
aydınlatılmak istenmemiştir. Zira katliam sonrası
sanık sandalyesinde oturanların çoğu, dönemin DİSK
yöneticileri ve o gün alanda bulunan işçiler olurken, haklarında
soruşturma açılan kamu görevlileri hakkında takipsizlik
kararı verilmiş, Sular İdaresi ve Intercontinental Otel
binalarından meydandaki kalabalığa ateş açanlar hiçbir
zaman bulunamamıştır. Nihayet olayla ilgili dava on dört
yıl sürmüş ancak hiç kimse ceza almamıştır.
Kanlı 1
Mayıs Türkiye için bir dönüm noktası olmuş, o tarihten sonra
ülke çapında şiddet ve terör eylemleri artarak devam etmiş,
çatışma ve ölümlerin önü alınamamıştır. Bu
yönüyle açıktır ki 1 Mayıs 1977 katliamı, 12 Eylül
darbesine zemin hazırlayan temel olayların, provokasyonların
başında gelmektedir.
Bu çerçevede, gerek
yıllardır kanayan kamuoyu vicdanının tatmin edilerek
gecikmiş olsa da adaletin tesisine olanak sağlamak için, gerekse de
ülkemiz için yazılan karanlık senaryoların hayata geçirilmesinde
kilit rol oynayan 1 Mayıs 1977 katliamının yurt içindeki ve yurt
dışındaki tüm bağlantılarının tespiti ve
aydınlatılması amacıyla Anayasanın 98inci; TBMM
İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddeleri uyarınca Meclis
Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
02/05/2012
1) Aydın
Ağan Ayaydın (İstanbul
2) Ercan Cengiz (İstanbul)
3) Adnan Keskin (Denizli)
4) Muharrem
İnce (Yalova)
5) Doğan
Şafak (Niğde)
6) Ömer Süha Aldan (Muğla)
7) Engin Altay (Sinop)
8) Ferit Mevlüt
Aslanoğlu (İstanbul)
9) Binnaz Toprak (İstanbul)
10) Sinan
Aydın Aygün (Ankara)
11) Celal Dinçer (İstanbul)
12) Mehmet Hilal
Kaplan (Kocaeli)
13) Tolga Çandar (Muğla)
14) Hüseyin Aygün (Tunceli)
15) Osman Oktay
Ekşi (İstanbul)
16) Mehmet Ali
Susam (İzmir)
17) Mahmut Tanal (İstanbul)
18) Hasan Akgöl (Hatay)
19) Bülent
Kuşoğlu (Ankara)
20) Mustafa Serdar
Soydan (Çanakkale)
21) Tufan Köse (Çorum)
22) Sedef Küçük (İstanbul)
23) Kazım Kurt (Eskişehir)
24) Emine Ülker Tarhan (Ankara)
25) Süleyman Çelebi (İstanbul)
26) Mehmet Şeker (Gaziantep)
27) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
28) Kadir Gökmen Öğüt
(İstanbul)
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Sayın
milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.28
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati:15.45
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 48inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Başbakanlığın
Anayasanın 92nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır.
Önce okutup işleme alacağım, daha sonra oylarınıza
sunacağım.
Başbakanlık
tezkeresini okutuyorum:
B)
Tezkereler
1.-
Türk Silahlı Kuvvetleri Deniz Unsurlarının; Korsanlık/Deniz
Haydutluğu ve Silahlı Soygun Eylemleriyle Mücadele Amacıyla
Yürütülen Uluslararası Çabalara Destek Vermek Üzere, Gereği,
Kapsamı, Zamanı ve Süresi Hükümetçe Belirlenecek Şekilde Aden
Körfezi, Somali Karasuları ve Açıkları, Arap Denizi ve Mücavir
Bölgelerde Görevlendirilmesi ve Bununla İlgili Gerekli Düzenlemelerin
Hükümet Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması
İçin Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10.02.2009 Tarihli ve 934 Sayılı
Kararıyla Hükümete Verilen ve 02.02.2010, 07.02.2011, 25.01.2012 ve
05.02.2013 Tarihli 956, 984, 1008 ve 1031 Sayılı Kararları ile
Birer Yıl Uzatılan İzin Süresinin Anayasanın 92nci Maddesi
Uyarınca 10.02.2014 Tarihinden İtibaren Bir Yıl Daha
Uzatılmasına Dair Tezkeresi (3/1363)
Sayı : 31853594-165-1-317 14/ 1/2014
Konu : Bakanlar Kurulu Prensip Kararı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aden Körfezi,
Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde
vuku bulan korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun
eylemleri hakkında 2008 yılında kabul edilen Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi kararları ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin
10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararıyla bir yıl için
verdiği izin çerçevesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz
unsurlarının söz konusu bölgelerde
konuşlandırılması suretiyle, bölgede seyreden Türk
Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticarî gemilerin emniyetinin
etkin şekilde muhafazası ve korsanlık/deniz haydutluğu ve
silahlı soygun eylemlerine karşı uluslararası toplumca
yürütülen müşterek mücadele harekâtına aktif katılımda
bulunulması sağlanarak, bu alanda Birleşmiş Milletler
sistemi içinde ve bölgesel ölçekte oynadığımız rolün ve
görünürlüğümüzün pekiştirilmesi temin edilmiştir.
Türk Silahlı
Kuvvetleri deniz unsurlarının bölgede görev icra etmesine izin veren
934 sayılı TBMM Kararının süresi, son olarak 5/2/2013
tarihli ve 1031 sayılı Kararla bir yıl uzatılmış
olup 10/2/2014 tarihinde sona erecektir. Diğer yandan, anılan
bölgelerde ve Hint Okyanusu'nda meydana gelmeye devam eden korsanlık/deniz
haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle uluslararası toplumca
mücadele edilebilmesine cevaz veren Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi'nin ilgili kararlarının süresi son olarak 18/11/2013 tarihli
ve 2125 sayılı Kararla bir yıl uzatılmıştır.
Bu kapsamda, Türk
Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali
karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde
görevlendirilmesi için Hükûmete verilen bir yıllık izin süresinin,
10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı TBMM Kararında belirlenen ilke
ve esaslar dâhilinde, 10/2/2014 tarihinden itibaren bir yıl daha
uzatılmasını Anayasanın 92nci maddesi uyarınca arz
ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN
Başbakanlık tezkeresi üzerinde, İç Tüzükün 72nci maddesine
göre görüşme açacağım.
Gruplara, Hükûmete
ve şahsı adına 2 üyeye söz vereceğim. Konuşma
süreleri, gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakika, şahıslar için
onar dakikadır.
Tezkere üzerinde
söz alan sayın milletvekillerinin adlarını okuyorum:
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına, Hakkâri Milletvekili Adil Zozani;
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili
Yıldırım Tuğrul Türkeş; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Adana Milletvekili Osman Faruk Loğoğlu; Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Volkan
Bozkır; Hükûmet adına, Millî Savunma Bakanı İsmet
Yılmaz; şahısları adına, İstanbul Milletvekili
Osman Taney Korutürk, Gaziantep Milletvekili Ali Şahin.
İlk olarak,
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Adil
Zozani.
Buyurunuz efendim.
BDP GRUBU ADINA
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerine grubumuz adına
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, uzun süreden
beridir Türkiye Cumhuriyeti ordusu deniz unsurları Aden Körfezinde
dış görevle görevlendiriliyor ve her yıl, burada, bu görev
sürelerinin uzatımına ilişkin tezkere Genel Kurulun onayına
sunuluyor.
Tabii ki,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi olan Türkiyenin
askerlerini dış göreve göndermesi, dış görevlerle
görevlendirmesi konusunda Hükûmetin kendisine göre haklı gerekçeleri
olabilir. Ancak, bu dış görevlendirmelerle ilgili olarak gönderilen
askerlerin ne işle meşgul oldukları, dolayısıyla,
gönderildikleri yerlerde emir komutalarının kimde oldukları
sorusunu da burada sormak gerekir. Somaliye, Aden Körfezine
göndereceğiniz deniz unsurlarını kim komuta ediyor? Bir kere,
1inci soru olarak bunu sorayım, Sayın Bakan konuşmasında
buna cevap verir diye düşünüyorum.
Türkiye,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi içerisinde, maalesef,
uluslararası çıkar örgütlerinin, uluslararası tekellerin
çıkarlarını gözetmek üzere jandarmalık görevini severek,
isteyerek üstleniyor. Bu jandarmalığı yaparken de kamuoyu önünde
bunu övünç vesilesi olarak ifade ediyor. Dünyanın
jandarmalığı, dünya tekellerinin, çıkar örgütlerinin
jandarmalığı size mi kaldı?
Şimdi, bütün
uluslararası güvenlik sözleşmelerinde Türkiye'ye jandarmalık
dışında başka bir görev düşüyorsa lütfen onu da
bizimle paylaşın. Ama maalesef, jandarmalık
dışında Türkiye'nin yapabildiği bir şey yok. Burada da
jandarmalık yapacak, deniz jandarmalığı yapacak. Niçin bu
deniz jandarmalığını yapacak, kimin için yapacak?
Uluslararası sömürü tekellerinin çıkarlarını gözetmek üzere
bunu yapacak.
Askerlerinizi gönderdiğiniz bölgeyi hiç
demografik yapısı itibarıyla göz önünde bulundurdunuz mu?
Baktınız mı, o insanların, o bölgelerde yaşayan
insanların içinde bulundukları
ekonomik ve sosyal sorunları, sıkıntıları hiç görmeye
çalıştınız mı? Uluslararası üyesi
bulunduğunuz örgütler içerisinde bu bölgelerin işler acısı
durumunu hiç gündemleştirdiniz mi?
Bir
fotoğrafı önünüze koyarak ben konuşmamı sürdüreceğim.
Somaliye ait bir fotoğraf. Askerinizi göndereceğiniz yer
burası.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI
İSMET YILMAZ (Sivas) Deniz, deniz; denize gönderiyoruz.
ADİL ZOZANİ
(Devamla) Herhâlde o denizin bir kıyısı var, bu
kıyılarda bir şey var, yani korsanlar balinadan türemiyor. Yani
sizin korsan dediğiniz, haydut dediğiniz insanlar, o
kıyılardaki insanlar arasından çıkıyor. Niye
çıkıyor orada? Niye korsan faaliyetler, sizin tabirinizle haydut
faaliyetler var oralarda? Çünkü yoksulluk var. Soruna hiç bu boyutuyla
baktınız mı? Yok.
Peki, koruduğunuz
bölgede ne tür faaliyetler işliyor? Yani turistik gemiler mi oradan
geçiyor? Korsan faaliyetler turistik gemilere yönelik mi gerçekleşiyor?
Varsa örneğini bizimle paylaşın. Korsan faaliyetler neye yönelik
yapılıyor? Aden Körfezini, Hint Okyanusunu güzergâh olarak tercih
eden ticari gemilere.
Peki, bu ticari gemiler ne
taşıyor? Petrol taşıyor, maden taşıyor vesaire,
ticaret malzemesi taşıyor. Nereden alıyor bu petrolü, bu madeni,
nerelerden alıp götürüyor? Haydutların türediği bu bölgeden
alıyor
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Yoksul coğrafyadan
ADİL ZOZANİ
(Devamla)
Orta Doğu coğrafyasından alıyor.
Yani bir nevi, siz,
uluslararası tekellerin sömürü çarkını korumak üzere Aden
Körfezinde jandarmalık yapıyorsunuz. Size düşen görev bu
değil. Türkiye Cumhuriyetine burada düşen uluslararası
tekellerin çıkarlarını gözetmek, korumak değildir, onlara
jandarmalık yapmak değildir, olmamalıdır. O nedenle
tezkereye geçen sene de karşıydık, bir önceki sene de karşı
çıktık, bu sene de karşıyız.
Eğer siz gerçekten
korsan faaliyetleri sonlandırmak istiyorsanız bunu güvenlik
tedbirleriyle yapamayacağınız açıktır.
Uluslararası camia da bunu bu şekilde yapamaz, mümkün değildir.
Gemilerinizi güvenlik koridorlarından geçirebilirsiniz ancak tehlikeyi
bertaraf edemezsiniz.
Somali
dediğiniz ülkenin nüfusu 9 milyon, tahmini 9 milyon nüfuslu bir ülke.
Türkiyede yıllık olarak çöpe giden gıdaları dahi tasarruf
edebilsek, bu yönlü politikalar geliştirebilseniz yıllık olarak
Somaliyi beslersiniz. Bu fotoğrafla karşı karşıya
kalmazsınız. Siz, Orta Doğudan petrol götürüyorsunuz ya da
petrol güzergâhına jandarmalık ediyorsunuz ancak petrolün sahipleri
bu durumdalar. Şimdi, böyle bir tablo karşısında
dış politikanızı mazur gösterebilecek ne tür delilleriniz
var? Bu jandarmalığınıza ilişkin sizi haklı
çıkarabilecek ne tür bir argümanınız var? Doğrusu merak
ediyoruz, bizimle paylaşın lütfen. Bir ayağınız
Moskovada, bir ayağınız Washingtonda uluslararası
tekellerin güdümünde stratejik ortaklık peşinde koşmakla siz bu
işi çözemezsiniz. Bu politika, politika değildir. Sadece Somaliye
asker gönderme konusu dahi aklıselim tartışılırsa
Türkiyenin dış politikasının içinde bulunduğu
vahameti göstermeye yetecektir. Çok vahim bir durumdasınız
dış politika boyutuyla. Türkiyenin görevi, sömürü çarkını
muhafaza etmeye dönük, uluslararası sömürü çarkının
muhafazasına dönük jandarmalık olmamalıdır. Türkiyenin
itibarını siz bu şekilde koruyamazsınız? Bu, ülke itibarını
korumak değildir.
Bir iddiada daha
bulunuyorum: Oraya gönderdiğiniz askerlerin, güvenlik birimlerinin
yıllık masraflarını oradaki halka yardım olarak
ulaştırabilirseniz bu korsanlıktan çok daha iyi şekilde koruyabilirsiniz,
tedbir geliştirebilirsiniz.
Alın size
başka fotoğraflar. Bunların hepsi Somalinin, Aden Körfezi
kıyı ülkelerinin fotoğrafları. Böyle bir tablo
içerisindesiniz. Böyle bir tablo içerisinde siz uluslararası
jandarmalık yapıyorsunuz.
Bütün bunları
ne uğruna yapıyorsunuz? Varsa yoksa, uluslararası sosyete
kulübüne kabul için bunu yapıyorsunuz, dış politikanız
bunun üzerine kuruludur. Uluslararası sosyete kulübünde Türkiyenin yeri
olacak mı, olmayacak mı? Elli yıldır bunu uyguluyorsunuz,
elli yıldır bunda ısrar ediyorsunuz, hâlâ
Örneğin Amerika
Dışişleri Bakanlığı kayıtlarında,
Türkiyenin Amerikayla ortaklığına ilişkin olarak
kullanılan ibare aynen şu: Güdümlü, stratejik ortak. Türkiyeye
layık gördüğünüz pozisyon bu mudur? Tezkereden
anladığınız o ki, siz Türkiyeye bu pozisyonu laik görüyorsunuz,
bu pozisyonda ısrar ediyorsunuz. Buradan çöktü sizin bu politikanız,
dış politikanız. Bu politika, politika olmaktan çıktı.
Bölge boyutuyla, Orta Doğu bölgesi boyutuyla Türkiyenin dış
politikasını bu vesileyle değerlendirdiğimizde de karşımıza
yine aynı vahim tablo çıkıyor. Ve siz genel olarak uluslararası
sosyete kulübünün sömürü çarkını devam ettirme üzerine
geliştirdiğiniz ortaklıkta bölgede yeni bir kavramla devam
ediyorsunuz. Orta Doğu politikasında da buna yeni bir kavram ilave
ederek politika geliştiriyorsunuz. O da ne? Bölge dinamiklerini inançlar boyutuyla
ayrıştıran ve bir inanç sistemini diğer inanç sistemleri
üzerine hâkim durumuna getirmek suretiyle bir politika geliştirme gayreti
içerisinde oluyorsunuz. Somalideki korsanların bile bu
politikalarınızla bağlantısı var. Bir tarafta
Korsanlara karşı mücadele ediyoruz. diyorsunuz, öbür tarafta, silah
yüklü gemileriniz orada ele geçiriliyor. Hangi boyutuyla değerlendirelim
politikanızı? Oraya silah gemilerini göndereni mi, yani mühimmat
gönderen gemilerinizi mi değerlendireceğiz, korsanlara
karşı mücadele eden tutumunuzu mu değerlendireceğiz? Bir
buçuk yıldır bu soru size soruluyor. Aden Körfezinde mühimmat yüklü
gemilerle ilgili sizin açıklamanız nedir? Bu soru size soruluyor.
Niye cevabını vermiyorsunuz? Siz oradaki korsanlara mühimmat veriyor
musunuz, vermiyor musunuz? Siz oradaki korsanları silah ve cephanelik
boyutuyla besliyor musunuz, beslemiyor musunuz? Soru bu kadar açık ve net.
Bu soruya cevap vermeniz gerekir. Zinhar devlet olarak böyle bir
politikamız yok. diyorsanız, o zaman orada ele geçirilen gemilerin
kime ait olduğunu, bu mühimmatı kimin oraya götürdüğünü,
gönderdiğini açıklamak durumundasınız. Bu sorulara cevap
vermeden bunun dışında söyleyeceğiniz hiçbir şeyin,
hiçbir sözün kıymetiharbiyesi olmaz.
Orta Doğu
politikasında da aynı şeyi yapıyorsunuz. Bir,
insanları Orta Doğu coğrafyasında mezheplerine göre
ayrıştırıp yakın coğrafyadaki
komşularınızdan biriyle rekabete girerek tahakküm kurma
arayışı içerisinde oldunuz. Dışişleri
Bakanlığı, maalesef, bu boyutuyla Türkiyeyi Orta Doğuda
bir bataklığa sürükledi. Ne Adanadaki tırın ne Adanadaki
otobüsün ne de Hataydaki kamyonun hesabını bu boyutuyla
veremiyorsunuz çünkü siz orada bir bataklığa saplandınız.
Roketatar başlıkları Adanada nasıl oldu da ele geçirildi?
Kim yaptı? Kim nereye gönderiyordu?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) İnsani yardım!
ADİL
ZOZANİ (Devamla) Yani, insanlara roket yedirerek mi besliyordunuz siz
Suriyede bilmiyorum ya da mühimmat vererek mi besliyorsunuz; buradaki
insanların, 9 milyon insanın, mültecinin dramına çare
buluyorsunuz? Kime gönderiliyordu onlar? Niye cevap vermiyorsunuz bu sorulara?
Öbür tarafta, ekmek peşinde koşan insanlar. Günlük ekmeğini elde
etmek için, bütün kapıları kapattığınız için,
yasa dışı sınır ihlaline tevessül ederek ekmeğini
kazanmak durumunda olan insanlara mermi yağdırıyorsunuz,
öldürüyorsunuz. Bu da yetmiyor, akraba halkı birbirinden izole etmek için,
ayrıştırmak için duvarlar, tel örgüler çekiyorsunuz. Şimdi,
bu pencereden uluslararası politikanıza
baktığınız zaman, bölgesel politikanıza
baktığınız zaman sizi mazur gösterecek ne ifade
edebileceksiniz, doğrusu merak ediyoruz.
Başbakan
çıkıyor El Kaideyle, El Nusrayla bizim bir
bağlantımız yok, karşısındayız. diyor.
Eyvallah, inanalım.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) İnanma, inanma!
ADİL ZOZANİ
(Devamla) Türkiye'nin bu çete örgütlerini desteklememesi gerektiğini
ifade ediyoruz. Aynı cümleyi Dışişleri Bakanı da
söylesin, çıksın Türkiye Cumhuriyetinin Dışişleri
Bakanı Bizim bu çete örgütleriyle
hiçbir şekilde bir ilişkimiz olmamıştır, mühimmat
desteğimiz olmamıştır, o çete örgütlerini alıp
Türkiyede örgütlemedik. desin. Aynı sorunun muhatabı
İçişleri Bakanıdır. Alsın ifade etsin. Bu sorulara
cevap verin lütfen. Cevap vermediğiniz sürece, otobüsteki mühimmat da,
tırdaki mühimmat da, kamyondaki mühimmat da sizin gönderdiğiniz
mühimmattır. Ülkeyi yöneten sizsiniz
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Kamyon nerede, kamyon? Kamyon gitmemiş ki!
ADİL
ZOZANİ (Devamla)
Hükûmet olarak siz bu soruların
cevabını vermek durumundasınız. El Nusraya, El Kaideye,
diğer çete örgütlerine desteğiniz yoksa, arkasında
değilseniz ilgili bakanlar çıkıp burada açıklama yapmak
durumundalar.
Özellikle Orta Doğu
politikasında Kürt karşıtı tutumunuzdan vazgeçmeniz gerekir
artık. Daha dün Roboskide bir insanı daha katletme teşebbüsünde
bulunuldu. 34 insanın hesabını vermeden, katledilen 34
insanın hesabını vermeden, orada iki köy arasına çekilmek
istenen tel örgüsüne karşı eylem yapan, itirazını dile
getiren köylülerin üzerine yine ateş yağdırıldı; yine
o köyün çocukları Şırnak Devlet Hastanesinde şimdi komada
yatıyor. Bu politikalar sizi günbegün bataklığa sürüklüyor. Bu
politikalardan vazgeçmediğiniz sürüce sizin bu bataklıktan kurtulma
şansınız yok. Bu bataklık her gün sizi biraz daha içine
çekiyor, biraz daha yutuyor farkında değilsiniz. Muhtemelen siz de
çıktığınızda ifade edeceksiniz, diyeceksiniz ki: Biz
yurtta sulh, cihanda sulh. ilkesi çerçevesinde uluslararası güvenlik
politikalarına destek veriyoruz. Ama biliniz ki artık bu ilke
Türkiye Cumhuriyetinin dış politika ilkesi olmaktan çoktan
çıktı. Sizin hükûmetleriniz döneminde, AK PARTİ hükûmetleri
döneminde artık yurtta taşkala, cihanda taşkala dönemi
başlamıştır. Siz de bu taşkalanın içerisinde
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ADİL ZOZANİ
(Devamla)
debelenip duruyorsunuz, bu taşkala sizi yutacaktır.
Saygılar sunuyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın
Zozani.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul
Türkeş.
Buyurunuz Sayın Türkeş. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA YILDIRIM
TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; silahlı kuvvetlerimizin deniz unsurlarının Aden
Körfezinde görev süresinin bir yıl daha uzatılması hakkında
düzenlenen tezkere üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Konuşmama başlarken yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 21inci yüzyılda jeopolitiğin merkezinde tabii
kaynaklara erişim fikri konumlanır. 1991 yılında Sovyet
Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin çözülmesiyle müjdelenen tarihin sonu
tezi ortaya evrensellik iddiası taşıyan yeni bir
paradigmanın yazılımına vesile olmuştu. Bu
paradigmanın odağı sınırsız kapitalizm
pratiğiydi. Gerçekten de kolektivist modelin rekabete yenik düşmesiyle
beraber serbest piyasa mantığı mutlak sayılabilecek bir
zafer elde etmiş ve kendisini insanlığın varış
noktası olarak dünyaya bir süreliğine dayatabilmiştir. Ne var ki
denetimsiz bir kapitalizmin insanlığın büyük ekseriyetine
refahtan çok sefalet getirdiğini ancak yıllar içinde anlayabildi
insanoğlu. Sınırsız ihtiyaçlarla motive edilen bireyin
kısıtlı kaynaklarla mutlu edilmesinin
imkânsızlığı tüm taraflarca çeşitli ekonomik krizlerle,
özellikle de tabiatın amansız tahribatıyla tespit edildi. Her devlet
öncelikle kendi insanının refahını, kendi ülkesinin
kalkınmasını ister, bu olağandır fakat tüketim
ihtiyaçları yükseldikçe talebi tatmin edecek bir arz stokunun da
yaratılması herkesin malumu olduğu üzere zaruridir. Bu anlamda,
hükmedilen kaynakların azalmasıyla birlikte gözler sınır
ötesine yani başka topraklara dikilir. Batı sömürgeciliğinin
yaygın olduğu dönemlerde bir ekonomik model olarak merkantilizm
işte bu perspektifle kurgulanıp pratiğe aktarılmıştır.
16ncı yüzyılda örülen bu kuramın tezahürlerini içinde
bulunduğumuz küreselleşme çağında da açıkça görmeye ve
hissetmeye devam ediyoruz. Günümüzde geçerliliğini koruyan bu
anlayışın temelinde aslında orman kanunları
vardır. Güçlü olan daha güçlü olmak için saldıracak, zayıf olan
ise daha da zayıflayacaktır. Başka bir deyişle, sömürü
şartlarının olgunlaşmasında merkantilist
yaklaşımın payı fevkalade büyüktür. Bugün elbette
artık işgal ve istila koşulları kalmamıştır.
2003teki Irak örneği işgal geleneğinin belki de son eylemi
olmuştur. 21inci yüzyılda esas alınan uyumlu ortaklık
başlığıdır. Merhum Necip Fazıl Kısakürekin
kelimeleriyle bir nevi zehri bala bulama teşebbüsü diyebiliriz. Vizyon
tamamıyla merkantilisttir ve fakat meseleyi takdim şekli geçmişe
göre daha şirin gözükmektedir. Bu bağlamda, bir neomerkantilizmden
veya bir neosömürgecilikten bahis açılabilir.
Değerli
milletvekilleri, tıpkı Afrikanın geri kalanı gibi Somali
de işte bu agresif ve riyakâr kuklacılığın
mustaribidir. Neden? Çünkü Somali, konuşmamın başında
değindiğim, tabii kaynaklara erişim noktasında jeostratejik
öneme haizdir. Petrolün, doğal gazın ve diğer bilumum enerji
kaynaklarının sevkiyat yollarının geçtiği her
coğrafya belirleyici niteliktedir. Somali devleti de coğrafi
konumunun ifade ettiği hassasiyetin bedelini ödeyen onlarca farklı
ülkeden biridir. Her gün yüzlerce, belki de binlerce ticaret gemisi rotası
gereği Aden Körfezinden geçiş yapmaktadır. Uluslararası
ticaretin çok önemli bir kısmı söz konusu güzergâhın sükûnetine
ve güvenirliğine muhtaçtır. Aden Körfezinde yaşanacak bir
istikrarsızlığın uluslararası şirketlere
yükleyeceği maliyet hiç kuşkusuz fevkalade ağır
olacaktır. Korsancılık olgusu da bu açıdan ele
alındığında uluslararası ticaretin serbest
akışı için bir tehdit teşkil etmektedir. Elbette,
korsancılık dünyanın her neresinde
yapılırsa yapılsın illegal bir faaliyettir, suçtur. Aden
Körfezindeki korsancılık eylemlerinin varlığı ve
çokluğu Birleşmiş Milletlerin sunduğu istatistiki verilerle
sabit olunmuştur. Dolayısıyla, bizim bu hususta herhangi bir itirazda
bulunmamız mevzubahis değildir. Ben esasen burada dikkatinizi
başka bir soruna çekmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, Somali özelinde Afrikaya genel
bakışımızın kapsamlı bir muhasebesini
yapmalıyız. Batı tarafından asırlar boyu sömürülen,
talan edilen, yağmalanan bir kıtadan söz ediyoruz. Bu
kıtanın insanları asırlar boyunca ezilmiş,
aşağılanmış ve eziyet görmüşlerdir. Köleliği
yaşamışlar, bir meta gibi alınıp
satılmışlar ve hâlâ tazeliğini muhafaza eden korkunç bir
ırkçılığa maruz kalmışlardır. Afrika, bu
zaviyeden, yeryüzünün lanetlilerinin kıtasıdır. Afrika
insanının yüzü, dünya üzerinde acı çeken, açlık çeken,
yoksulluk ve yokluk çeken tüm insanların yüzüdür. Bitmiyor, Afrika
savaşların, kesintisiz şiddetin, salgınların,
soykırımların, diktatörlerin, teröristlerin, yolsuzlukların
kıtasıdır. Her şeye rağmen Afrika umudun da
kaynağıdır. Kendine has ritmi, müziği, dansları,
sanatları ve kültürleriyle saf materyalizm kıskacındaki dünya
düzenine de insanlık katmaktadır.
21inci
yüzyılda Afrika, son hidrokarbon yataklarının deposu, rezervi
olması sebebiyle de 21inci yüzyıla egemen olan enerji lobisinin
kıskacı altındadır. Afrikada olanları anlayabilmek
için, bugüne kadar bulunan ve bulunması olası fosil yakıt
rezervlerini göz önüne koymalı ve Afrika kıtasında
yaşananları bu çerçevede değerlendirmelidir.
Sudandaki
gelişmeler bunun çarpıcı bir örneğidir. Kuzey Afrikada iki yıldır süre gelen,
başında bahar diye tarif edilen ama şimdi sadece kaos, kan ve
gözyaşıyila ortaya çıkan gelişmeleri de hep aynı
çerçevede değerlendirmeliyiz.
Somali, enerji
kaynaklarının geçiş noktası olarak stratejik öneme haiz
olmanın yanı sıra hem fosil yakıt rezervleri hem de
komşu ülkelerdeki gelişmeler sebebiyle büyük bir
sıkıntıya muhataptır ve Afrika kıtasının
tümünde bu konular bir sükûnete kavuşmadıkça Somali ölçeğinde de
bunlardan bağımsız bir sükûnet ve istikrar görülmemektedir.
AKP iktidarı
kendince bir yöntem tutturmuş ve hazırladığı eylem
planı çerçevesinde harekete geçmiştir. Somalideki
kıtlığa ve açlığa karşı ülkemizde düzenlenen
kampanyalar büyük ölçüde başarıya ulaşmış ve
vicdanları bir nebze olsun uyandırmıştır. Biz,
bilindiği gibi, bugüne kadar Hükûmetin faydalı icraatlarına her
zaman destek verdik. Orada kim bir tek insanın dahi olsa karnını
doyuruyorsa Allah ondan razı olsun. Benim eleştirim yöntemle
alakalıdır.
Afrika ve dahi Somali artık sadece
insani yardım istemiyor. Bu yardımlar ne kadar gerekli olursa olsun
bir müddetten sonra oradaki yapının dışa
bağımlılığını kronikleştiriyor. Bizim
Türkiye olarak istediğimiz gerçekten bu mu? Her şeyden önemlisi,
Afrikanın, Somalinin bizden beklediği bu mudur? Yol yapmak, hastane
inşa etmek, okul açmak tabii ki olumludur, verimlidir ancak asıl
tıkanıklık giderilmedikçe bunlar nafile çabalar olarak
kalacaktır. Yarın cereyan edecek yeni bir iç savaşta hepsi yerle
bir edilecek, toza dumana karışacaktır. Suriye'de bunları
yaşadık, Suriye örneğinde bire bir gördük. Yani, bu politikaların
ilk başta gayet olumlu olması, insanlarla iyi ilişki içinde olmak
neticeyi çözmüyor ve neticede, savaş, yaptığınız her
şeyi yıkıyor.
Bu hafta pazartesi günü yapılan büyükelçiler
toplantısında Sayın Dışişleri Bakanı
Afrikada büyükelçilik adedinin arttığından ve bunun bir
başarı hikâyesi olduğundan dem vurdu.
Değerli milletvekilleri, şayet etkin
dış politika büyükelçilik adediyle ölçülebilseydi iki kutuplu
dünyanın devi Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği çökmezdi.
Şayet elçilikler ve etkin diplomasi meselelerin tek çözümü olsaydı
Amerika Irakta on bir yıl bataklıkta patinaj atmazdı, Libyada,
Tunusta, Mısırda o üzücü olaylar yaşanmazdı ve onlara da
muhatap olmazdı. Meselenin özünü, insani boyutunu ve hepsinden önemlisi de
orada hegemonların yapmak istediklerini dikkate almaksızın bunu
salt bir beşerî ilişkiye, hatta Müslüman dayanışmasına
indirgerseniz işte bu çözümün değil, yanlışın
başladığı nokta olur. Ayrıca, diplomaside
başarının tek ölçütünün elçilik olduğunu düşünecek
isek o zaman da Suriyede, Mısırda, hatta İsrailde de AKP
iktidarı kendisini başarısız olarak ilan etmelidir ki bu da
aslında, az önce söylediğim gibi, büyükelçilikler
başarıyı göstermediği gibi bunun içinde de
başarısızlıklar vardır ama sebepleri
farklıdır.
Değerli
milletvekilleri, hatırlarsınız, konuşmamın
başında sınırsız kapitalizm kavramını öne
sürmüştüm. 2014 yılına geldik ve AKP iktidarı 12nci
yılına girecek. Şimdiye kadar herhangi bir uluslararası
platformda kapitalizmin, serbest piyasanın belli birtakım kaidelere
bağlanması gereğine atıf yaptıklarını
duymadım, görmedim. Kimse kusura bakmasın ama bizim yıllardır
anlatmaya çalıştığımız ve AKPye
yönelttiğimiz eleştirilerin kalbinde de bu zafiyet yatıyor,
ufuksuzluk. AKP iktidarı iyi bir taklitçidir. İçeride sözüm ona
eleştirdiklerini dışarıda genel doğruları olarak
vazetmekte ve yüksek insani değerler olarak bunları ifade ederek
farklı coğrafyalarda başarı elde ediyormuş gibi davranmaktadırlar.
Değerli
milletvekilleri, Orta Doğuda ve Afrikada presenceımızı,
yani mevcudiyetimizi etkin diplomasi kadar Türk Silahlı Kuvvetlerinin
faaliyetlerine bağlamaya çalışan AKP iktidarı, 21inci
yüzyılda iletişim ve çabuk haberleşme çerçevesinde
uluslararası platformda bunların bir kül olarak
değerlendirildiğini göz ardı etmemelidir. Yani içeride Türk
Silahlı Kuvvetlerimizi ve mensuplarını hak etmedikleri bir
muameleye muhatap edeceksin ama uluslararası arenada da bu insanların
moral ve motivasyonuna bakmaksızın en üst seviyede performans
göstermelerini talep edeceksin. Vizyonu olan ve kararlı bir liderlik
iddiasında bulunacaksın ama verdiğin kararları kendin
bozarak kendin tartışılır hâle getireceksin, bu mümkün
değil.
Geçtiğimiz
temmuz ayında gene UNIFIL -Birleşmiş Milletlerin Lübnandaki
barış gücü- ile ilgili buraya bir tezkere geldi. Bu daha önceden
verilmiş bir tezkereydi ve bunun da bir yıl daha uzatılması
istendi. Burada görüşüldü ve bu tezkerenin süresi bir yıl daha
uzatıldı. Fakat bunun ardından Türk Hava Yollarının 2
pilotu kaçırıldı aynı dönemde
hatırlayacaksınız. Bunların akabinde burada Türk
Silahlı Kuvvetlerinin UNIFIL kapsamında göreve devam
etmeyeceğini ve bu kararı da önceden aldığını iddia
edip UNIFILdeki Türk Silahlı Kuvvetleri görevini
sonlandıracaksın. Şimdi bunu neyle izah edeceksiniz? Bunun
akılla, mantıkla bir alakası var mı Allah aşkına?
Tezkereyi uzatmasaydınız zaten problem halloluyordu. İşte
bu gibi davranışlar sizin karar
vermedeki git gellerinizin somut bir delili niteliğindedir. Keza, bahse
konu Aden Körfezinde görev yapan deniz kuvvetlerimizin komutanı görevini
tamamlayıp yurda döndükten sonra derdest davalar kapsamında
tutuklanacak ve yargılamaya muhatap olacak. Tümamiral Ahmet Sinan Ertuğrul
bu şahsın adı.
Şimdi bunu
gazete haberlerinden gidelim. Sinan Ertuğrul ilk olarak 20 Mayıs
2011de birinci Balyoz davası kapsamında ifade veriyor. Takipsizlik
kararı üzerine Tümgeneral Ertuğrul 31 Mayısta Somaliye
korsanlarla mücadele etmek için giden Türk Deniz Kuvvetleri grubunda komutan
olarak Marmariste Aksaz Deniz Üs Komutanlığından yola
çıkıyor. Ertuğrul görevdeyken ikinci Balyoz iddianamesi kabul
ediliyor. 28 Haziran 2011de yayımlanan tensip tutanağıyla 6
generalle birlikte hakkında yakalama kararı
çıkarılıyor, Hükûmeti ortadan kaldırmaya eksik
teşebbüs suçundan yirmi yıla kadar da hapisle yargılanıyor.
Şimdi, bu
görevleri verdiğiniz insanlara bunları yapıyorsunuz. Bütün
bunları yaşadıktan sonra geçtiğimiz bir ay içerisinde
hiçbir somut veriye dayanmadan Sayın Başbakanın beyninin
yarısı veya danışmanı -neyse- belki de kendince Türk
Silahlı Kuvvetlerinin mensuplarının yeterince
cezalandırılmış olduğuna kanaat getirmiş olacak
ki ortaya bir kumpas sözcüğü atarak bu insanların
yargılanmasında yanlışlar bulunduğunu ve yeniden
yargılama yolunun açılması gerektiğini ifade etti.
Buradan açıkça
belirtmek istiyorum ki baştaki yargılama ne kadar yanlış ne
kadar hukuktan uzak ise veya kumpas idi ise bugün de bir
danışmanın beyanı ile deliller ortaya konulmadan ve bu
deliller ışığında kumpas iddiaları sübut bulmadan
yapılacak yeni uygulamalar da o denli Anayasaya ve hukuka
aykırı olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, şunu memnuniyetle ifade etmeliyim ki ülkemizde bütün bu
yaşananlara rağmen, Türk Silahlı Kuvvetleri gerek yurt içinde
gerekse yurt dışındaki bu zorlu görevlerinde her şeye
rağmen görevlerini başarı ile yürütmektedirler. Bu vesileyle de
hepsini Milliyetçi Hareket Partisi olarak kutluyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'nin Afrikaya karşı bir sorumluluğu
var, bunu gönül rahatlığıyla kabul ediyoruz fakat bu sorumluluk
Türkiyemizin tarihsel birikimleriyle uyumlu olmalıdır. Doğu
Romadan başlayan ve Osmanlıya varan köklü bir devlet geleneğimiz
var. Afrika kıtası ve Somali, demokrasiden, insan haklarından,
ondan bundan evvel, devlet hakikatiyle
tanıştırılmalıdır. Kabilelerden, terör
gruplarından, isyancılardan arındırılmış bir
Afrika, modern devlet mekanizmalarıyla buluşmuş bir Afrika
önceliğimiz olmalıdır.
Peki, bunu kim
yapacak? Elbette AKP iktidarı değil. Mevcut AKP yönetimi bizim
devletimizin kurum ve kuruluşlarını parçalara ayırmaya
çalışırken başka ülkeleri beslemeye yeltenecek durumda
değildir. İmparatorluklar yadigârı olan Türkiye Cumhuriyeti
devletini yolsuzluk, rüşvet ve hukuksuzluk skandallarıyla sallayan
bir iktidar yapısının Afrikaya getireceği, vereceği
hiçbir ufuk sahibi, olumlu proje olamaz. Dünyaya ders vermeden önce,
yardım etmeden önce kendinize bakacaksınız, sizde de o kalibre
maalesef ki yok.
Her şeye
rağmen, Milliyetçi Hareket Partisi Somali ve Aden Körfezindeki Türk
Silahlı Kuvvetleri unsurlarının görev süresinin
uzatılmasıyla alakalı bu tezkereye olumlu oy verecektir.
Konuşmama son
verirken yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Türkeş.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Osman Faruk Loğoğlu.
Buyurunuz
Sayın Loğoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Adana) Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, 2014 yılına bu çatı altında çok iyi bir
başlangıç yapmadık. Bu çatı altında yaşanan
sıkıntılar aslında toplumda, ülkemizde yaşanan
sıkıntıların bir yansıması oluyor ama bunlar
inşallah yakında bitecek diyoruz. Çünkü mart ayı sonunda
seçimler var, yerel seçimler var, orada göreceğiz ve Türkiye o seçimlerden
sonra yeni bir döneme, daha ışıklı, daha güçlü bir döneme
girecek.
Efendim, konumuz,
Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali
kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde
yaptığı görevin bir yıl süreyle uzatılması
hususundaki tezkeredir. Bu tezkereye ilişkin, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Deniz Kuvvetlerimiz
belirtilen bölgelerde 10 Şubat 2009 tarihinden bu yana görev
yapmaktadır. Bu görev Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin bu
bağlamda 2008 yılında aldığı karara
dayanmaktadır. Türkiye'nin uluslararası bu tür faaliyetlere
katkılarının temel dayanağı, tek dayanağı
daima Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin
bağlayıcı kararları olmuştur. Bu itibarla, biz geçen
dönem de yaptığımız gibi, bu defa da bu tezkerenin bir sene
daha uzatılmasına ve Deniz Kuvvetlerimizin anılan bölgelerde
faaliyet göstermesine evet diyeceğiz. Fakat bu vesileyle ben
dış politika bağlamında bazı konulara da ayrıca
değinmek istiyorum.
Birazdan,
şahsı adına söz alacak olan çok Değerli Milletvekilimiz
Osman Korutürk Deniz kuvvetlerimizin durumuna ilişkin açıklamalarda
bulunacağından dolayı ben o konuya girmeyeceğim fakat
biliyoruz ki, Deniz kuvvetlerimize çok büyük haksızlıklar
yapılmıştır, o konuda birazdan gereken
açıklamaları dinleyeceksiniz.
Ben, iki ana konuya
temas etmek istiyorum. Bunlardan bir tanesi, önceki gün Ankarada
açılışına katıldığım büyükelçiler
toplantısı. Bunun 6ncısı yapıldı. Ben
Dışişleri Bakanlığının bu faaliyetini
olumlu, yerinde bulan bir eski diplomatım fakat oraya Sayın
Dışişleri Bakanı Davutoğlunu dinlemek için
değil, Dışişleri Bakanlığı
teşkilatına, oradaki meslektaşlarımıza sahip
çıkmak için gittim. Nitekim, Dışişleri Bakanı
Sayın Davutoğlunun konuşmasını maalesef bitiremeden
de oradan ayrılmak mecburiyetini hissettim. Yine de Sayın
Davutoğlunun konuşmasından bir iki bölüme değinmek
istiyorum çünkü Sayın Davutoğlunun konuşmasını
dinlediğiniz zaman Bu Dışişleri Bakanı, hangi ülkenin
Dışişleri Bakanıdır? sorusunu sormaktan kendinizi
alamıyorsunuz. Öyle bir tablo çiziyor ki, hem Türkiyede demokrasi
alabildiğine at koşturup ilerliyor hem ekonomimiz güçlü bir
şekilde ilerliyor hem de etkin bir diplomasi uygulayan, fevkalade
başarılı bir dış politika uygulayan bir Türkiye var.
Hangi ülkede yaşıyor, hangi ülkenin dış
politikasından, demokrasisinden bahsediyor? Sadece hayret değil
insanın dehşete kapılmaması mümkün değil.
Ben şimdi, bir
iki noktayı özellikle vurgulamak istiyorum. Sayın
Dışişleri Bakanı diyor ki: Demokrasinin felsefik temelini
harekete geçirmek için yasakların ortadan kalkması gerekir. On iki
yıl süreyle -iktidarda bulunduğunuz- vatandaşın önündeki
bütün yasakları kaldırmak için çaba gösterdik. Türkiye bundan sonra
da her türlü yasağa karşı mücadele eden bir ülke pozisyonunu
koruyacaktır. Şimdi bunu duyduğunuz zaman sanki her türlü
yasağı kaldıran, gerçek anlamda demokrasiyi Türkiyede tesis
etmeye çalışan bir iktidar var ama gerçeklere
baktığınız zaman, Türkiye'nin gerçeklerine
baktığınız zaman ne görüyorsunuz? İfade özgürlüğü
sürekli kısıtlanan, medya özgürlüğünden, basın
özgürlüğünden bahsedilemeyecek, yüzlerce gazetecinin hapiste olduğu
bir ülkeden bahsediyoruz; İnternet üzerine getirilen yasaklar ve
kısıtlamalardan bahsedilen bir ülkeden bahsediyoruz. Yasaklar
bağlamında uluslararası kuruluşların bütün
ölçeklerinde, hangi alan olursa olsun, Türkiye daima üst sıralarda yer
alıyor. Buna mukabil, Dışişleri Bakanı Davutoğlu
diyor ki: Biz öyle bir iktidarız ki yasakları durmadan
kaldırıyoruz. Ben herhâlde şöyle anlamam gerekir diye
düşündüm: Bugün Türkiye'nin 1 numaralı gündem maddesi olan, hatta
bana göre tek gündem maddesi olan yolsuzluk ve rüşvet
olaylarının üzerine gitmeyi yasaklayan bir ülke var fakat bunun
tersini söyleyen bir Dışişleri Bakanı var.
Öte yandan, AK
PARTİ Hükûmeti on yıl içinde hiçbir zaman hesap vermekten
kaçınmamıştır. Bu irademiz bundan sonra da sürecektir.
diyen bir Dışişleri Bakanı var. Dışişleri
Bakanı hangi yüzle diyor bunu, bilemiyorum- diyor ki: Yargı
bağımsızlığı esastır. Yargı bu anlamda
yürütme ile arasına mesafe koyarak kendi özgür tutumunu sergileyecek ama
ikisi arasındaki ilişkilerin flulaşması ve bu
ilişkilerin tanımlanmamış olması hem yürütme hem de
yargıda ciddi sıkıntılar doğurur. O zaman ne
yapıyor Sayın Bakan? Yürütmenin yargı üzerinde
sultasını kurmak için elinden gelen bütün çabayı hem iktidar
partisi olarak hem de Dışişleri Bakanı olarak gösteriyor.
Şimdi, hiçbir şeyin
hesabını vermeyen AKP iktidarına ben soruyorum: Uluderenin hesabını
verdiniz mi? Bu hâlâ gündemde olan, yapılan son açıklamalarla üstü
örtülmeye çalışılan çok ciddi bir konu. Vatandaşlarımızın
kendi ülkemizin kendi silahlı kuvvetleri tarafından katledildiği
bir olayla karşı karşıyayız.
Reyhanlı;
Reyhanlı konusunda hesap verdi mi bu iktidar? Ellerinde bir sürü bilgiler
vardı, belgeler vardı, Sayın Başbakan açıkladı,
nerede bu bilgiler? Hiç Reyhanlıdan bahis yok.
Afyon; Afyondaki patlama
Nerede? Evet, bir mahkeme süreci devam ediyor fakat Hükûmetten gelen gene
hiçbir açıklama yok.
Hesap verilebilir.
diyor, Hesap veriyoruz." diyor; peki Sayıştay raporları,
bu çok ağır bir tartışma konusu oldu bu Mecliste. Fakat iktidar
partisi bunu da elinin tersiyle itip Biz hesap veriyoruz, Sayıştay
raporlarında eksik yoktur." dedi ve bu milletin önünde hesap veremeyen
hem de milletin cebinden, alın teriyle kazandığı
ücretlerden, kazançlarından kesilen vergilerin hesabını veremeyen
bir iktidar var. Bir de tabii, hesap verilebilirlik konusunda her hâlde en son
konuşacak parti Adalet ve Kalkınma Partisidir. Çünkü bugün, biraz
önce de belirttiğim gibi Türkiye'nin gündeminde çok ağır, çok
ciddi, çok kapsamlı yolsuzluk ve rüşvet iddiaları vardır.
Bunun da hesabını vermek istemeyen, bunu dış güçlere
bağlayan, komplolara bağlayan bir Hükûmet vardır. Demek oluyor
ki Sayın Davutoğlu hesap verilebilirlikten bahsederken Türkiye'nin gerçeklerinden
bahsetmiyor.
İkinci değinmek istediğim husus,
gene büyükelçiler konferansı bağlamında; Sayın
Başbakanın konuşmasını dinledim, televizyondan
dinledim ve gene hayretler içinde kaldım. Sanki Sayın Başbakan
Türkiye Cumhuriyeti devletini temsil eden büyükelçilere değil Adalet ve
Kalkınma Partisi kurultayına hitap ediyor. Öyle talimatlar veriyor ki
büyükelçilere iç siyasi meseleler hakkında Gideceksiniz, büyükelçiler
olarak, bulunduğunuz ülkelerin yetkililerine Türkiye'de olup bitenleri
anlatacaksınız, özellikle 17 Aralık olaylarının
Hükûmete karşı bir darbe olduğunu anlatacaksınız ve bu
görevi sakın ihmal etmeyin." diyor. Ben buna tehdit demiyorum ama
hani arkası gelir Bunu yapmadığın takdirde, gidip
yabancı ülkelerde 17 Aralığın bir darbe olduğunu
anlatmadığın takdirde, cezanı görürsün. şeklinde,
orada, gizli bir tehdit havası da var.
Şimdi, Türkiye
Cumhuriyetinin büyükelçileri devleti temsil eder. Elbette, devlet adına o
millî iradeyi yürütme olarak uygulayan Hükûmetin talimatlarını da
yerine getirir. Ama Sayın Başbakan, tutup, Türkiye içinde çok ciddi
tartışmalara konu olan, bütün dünyanın, özellikle Batı
dünyasının dikkatini çeken bu yolsuzluk ve rüşvet olayları
bağlamında, sanki, bu, hakikaten, kendi dediği gibi, bir
komploymuş, yabancı güçlerin ve onların
uzantılarının bu Hükûmeti, özellikle Sayın
Başbakanı hedef aldığı yolunda sabitleşmiş
bir tablo var ve bu tablo bir devlet politikası olarak, bir devlet ifadesi
olarak büyükelçiler tarafından yerine getirilecek bir hususmuş gibi
takdim ediliyor. Buna hakkı yok Sayın Başbakanın.
Ben de
zamanında büyükelçilik yaptım. O büyükelçilerin, içlerinden
nasıl ve ne kadar rahatsız olduklarını tahmin ediyorum ve
ayrıca, diyorum ki: Sayın Başbakanın Gidip, bunu
yapacaksınız, 17 Aralığın bir darbe olduğunu
anlatacaksınız. talimatı yerine getirilecek bir talimat da
değildir, onu da söyleyeyim. Ben büyükelçilik yapsaydım -buradan hani
boş, havaya kabadayılık yapmak istemiyorum, ama defalarca,
hükûmetten talimatlara, bunun yanlış olabileceği, eksik
olabileceği şeklinde itirazlarımız olmuştur, bazen
kabul edilmiştir, bazen kabul edilmemiştir ama Türk iç siyasetinde,
hele hele yolsuzluk ve rüşvet konusunda Sayın Başbakanın
bunun üstünü örtmek için büyükelçileri alet etmeye
çalışmasını ben çok yakışıksız
buluyorum. Türk diplomasi tarihinde hakikaten bu sözler bir kara leke olarak
kalacaktır. İnşallah, Sayın Başbakan bunu düzeltecek
bazı şeyler bundan sonra söyleyecektir.
Sayın
Başbakan ayrıca bu konuşmasında diyor ki: Biz okuma yazma
biliyoruz. Türkiyedeki gerçek manzarayı, muhataplarımıza
doğruları anlatmanızı, bu ihanet operasyonunu bozmak için
daha fazla gayret sarfetmenizi bekliyoruz. diyor. Şimdi yani bu hakikaten
kabullenilebilecek bir durum değil. Ben buradan meslektaşlarımın
bakış açılarını da görüyorum, karşımda oturan.
İnşallah diyorum yani bu Dışişleri
Bakanlığı teşkilatını ve Türkiye Cumhuriyeti
devletini temsil eden bu büyükelçileri zan altında bırakacak bu
talimat konusunda bir düzeltme yapılması gerekir diye
düşünüyorum.
Şimdi, kalan
süremde ben iki konuya, dış politika konusuna daha temas etmek
istiyorum.
Bunlardan birincisi
Suriye. Suriye hâlâ, maalesef, bir kan çanağı hâlinde. Masum insanlar
ölüyor, insanlar yerlerinden oluyor, insanlar ülkelerinden kaçmak durumunda
kalıyor. Fakat, bu arada aynı zamanda Suriye konusunu gene Suriye
halkının iradesine uygun bir biçimde ve şiddeti sona erdirecek
bir amaçla İsviçrede bir konferans toplanması kararı var. Bunun
için Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri dışişleri
bakanları çalışıyorlar, bunun için Birleşmiş
Milletler Genel Sekreterinin özel temsilcisi çalışıyor. Herkes
bir orta yol bularak bu konferansın başarıya ulaşması
için ellerinden geleni yapıyor. Peki Türkiye ne yapıyor? Türkiye
değil, AKP ne yapıyor? AKP, hâlâ Esad gidecek, Esadın gitmesi
için ben cephane gönderirim; bunu tırla gönderirim, bunu otobüsle
gönderirim, bunu başka yollarla gönderirim, bunu insani yardım
malzemesi kisvesi altında gönderirim diye savaşı körükleyen,
oradaki insanların ıstırabını artıran bir çizgide
ısrar ediyor. Bu nasıl komşuluktur, bu nasıl insanlık
anlayışıdır, bu nasıl hukuk
anlayışıdır; bunu herhâlde AKPli milletvekillerin
kendilerine sormaları gerekir diye düşünüyorum.
Ben Adana Milletvekiliyim.
Bütün bu ters olaylar, tuhaf olaylar, tır olayı, otobüs olayları,
hepsi Adanada yer alıyor. Ben buna itiraz ediyorum, Adanalı olarak
itiraz ediyorum. Orada vali ne iş yapıyor, orada emniyet güçleri ne
iş yapıyor, orada MİT ne iş yapıyor? Çünkü MİTin
teşkilat yasasında, bu kuruluşun bütün görevleri yurt içi
bağlantılıdır, istihbarata karşı koymaktır,
istihbarat elde etmektir ama bugün Millî İstihbarat Teşkilatı
Dışişleri Bakanı Davutoğlunun sultası
altında olan dış politikasını yürütmek için ikinci bir
araç olarak kullanılan bir müessese hâline gelmiştir. Bu, MİTi
zayıflatan, MİTin itibarını düşüren ve MİTi
görev dışı alanlara iten bir gelişme olarak bence çok
sakıncalıdır çünkü MİT aynı zamanda kendisine ait
olmayan işlere koşulduğu takdirde bu, Türkiyenin
güvenliğini bire bir etkileyen Millî İstihbarat
Teşkilatının çalışmalarını, gücünü, oradaki
morali olumsuz etkileyecek bir tablodur.
Suriye
bağlamında yine vurgulamak istediğim husus, Suriyede eğer
çatışmalara son verilecek ve Suriye halkının kendi
ülkelerinin kaderini belirleyecek bir yol açılabilecek ise İsviçrede
Montrö kentinde yapılacak bu konferansın başarılı
olması için herkesin elinden geleni yapması lazımdır.
Bu bağlamda
iki nokta önem taşıyor: Birincisi, Suriye muhalefetinin
toparlanması, hakikaten gerçek anlamda Suriyede Esad rejiminin
baskıcı ve çok olumsuz, halkına zulmeden tavırları da
dâhil olmak üzere sıkıntılarına karşı çıkan
güçlü bir muhalefetin bu Montrödeki konferansa gitmesi herhâlde büyük önem
taşıyor; çünkü bu konferansa rejim katılacağını
açıklamıştır ama muhalefetin
katılmadığı bir İsviçre konferansı, Suriye
konferansı herhâlde fazla bir sonuç sağlamayacaktır.
İkinci
vurgulamak istediğim nokta; İranın, bölge ülkesi komşumuz
İranın, Suriye rejimi üzerinde çok önemli etkisi olan
İranın bu konferansa davet edilmesi keyfiyetidir. Biz Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, Suriye konusunda barış konferansı önerisi
yaptık, ateşkes önerisi yaptık, kimyasal silahların
bertaraf edilmesi için öneriler yaptık. Ayrıca İranın bu
konferansa davet edilmesini ısrarla vurguladık. Neden? Çünkü Suriye
üzerinde etkisi vardır. İranın içinde olmadığı
bir çözüm kalıcı olmayabilir ve İran bugün Batıyla
ilişkilerini düzeltme çizgisinde, ekseninde bir politika izlemektedir. O
bakımdan İsviçredeki konferansa katılması her açıdan
yararlı olacaktır.
Son temas etmek
istediğim nokta Irak. Şimdi, Türkiye öyle bir bölgede
yaşıyor ki çevremiz ateş çemberiyle çevrili. Suriye
sıkıntılı, Irak sıkıntılı,
İsraille sıkıntılarımız var, Kıbrıs
Rum yönetimiyle sıkıntılarımız var; Ermenistan, 2015
yılı yaklaşıyor, onlarla
sıkıntılarımız var. Yani Türkiye daralan bir çember
içinde yer alan bir ülke ama bu daralan çemberi ve etrafımızdaki
ateşi söndürecek politikaları izlemek yerine Irakta da
yanlış politikalar izlemekte, Irak Bağdat Merkezî Hükûmetinin
husumetini, çok sert açıklamalarını üstüne çeken bir politika
izlemekte; Kuzey Irakla ayrı petrol anlaşmaları imzalayarak
komşumuz Irakın toprak bütünlüğünü, ulusal birliğini
tehlikeye sokan bir politika izlemekte.
Biz sürekli
Hükûmete çağrı yapıyoruz. Yani dilimizde tüy bitti fakat bunu dikkate
alan bir Dışişleri Bakanı yok, bunu dikkate alan bir
Başbakan yok ama bunlar yapılmadığı takdirde
Türkiye'nin ulusal çıkarları, ulusal güvenliği,
halkımızın huzuru, halkımızın refahı, hepsi
olumsuz etkilenecektir. Yanlış dış politikalar böyle
kalıcı etkiler doğuran bir alandır. O bakımdan biz her
şeye rağmen diyoruz ki: Türkiye barıştan yana olsun,
Türkiye istikrardan yana olsun, Türkiye uluslararası toplum
tarafından yapılacak barış ve istikrar girişimlerine
uygun hareket etsin.
Bu
düşüncelerle hepinizi tekrar saygılarımla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Loğoğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Volkan
Bozkır.
Buyurunuz
Sayın Bozkır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA VOLKAN BOZKIR (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; deniz haydutluğu ve korsanlık eylemleriyle mücadele
kapsamında Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının yurt
dışında görevlendirilmesine ilişkin yüce Meclisimizin 5
Şubat 2013 tarihli ve 1031 sayılı Kararıyla Hükûmete
verilen bir yıllık izin süresinin uzatılması
maksadıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan tezkerenin gerekçelerini
AK PARTİ Grubu adına açıklamak üzere huzurunuzda bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime öncelikle
deniz haydutluğu ve korsanlık sorunuyla ilgili kısa bir
değerlendirme yaparak başlamak istiyorum. Süveyş Kanalı,
Kızıldeniz ve Aden Körfezinin yıllık ortalama 22 bin
ticari gemi geçiş kapasitesi önemli bir unsurdur. Bu geçişler
yıllık yaklaşık 1,8 trilyon dolar tutarındaki hacmiyle
dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 14üne tekabül etmektedir. Aynı
şekilde yıllık yaklaşık 315 milyar dolar hacmiyle
dünya petrol ihracatının yüzde 26sına karşılık
gelmektedir. Avrupaya gelen petrolün yüzde 30u, Amerika Birleşik
Devletleri ve Avrupaya gelen toplam petrol ve petrol ürünlerinin ise yüzde
18i bu bölgeden geçmektedir. Anılan bölgeden geçen Türk bayraklı ve
Türkiye bağlantılı gemi sayısı dış ticaret
hacmimizdeki artışın doğal bir sonucu olarak giderek
artmaktadır. 2010 yılında bahse konu bölgeden geçiş yapan
ticari gemi sayımız 280 iken bu sayı 2013 yılında
1.168e çıkmıştır. Dış ticaret hacmimizin yüzde
20sine tekabül eden yaklaşık 28 milyar ABD doları
değerindeki ticaret hacmi anılan bölgeden geçmektedir.
Görüldüğü
üzere, korsanlık ve deniz haydutluğu eylemlerinin vuku bulduğu
deniz alanları uluslararası deniz ticaretinin başlıca
güzergâhlarından biri olup Türk ticaret gemileri ve Türk mürettebatlı
yabancı bayraklı gemiler tarafından da yoğun bir şekilde
kullanılmaktadır. Aden Körfezinde, Somali kara sularında ve
açıklarında, Hint Okyanusunda seyreden ticari gemilere yönelik deniz
haydutluğu, korsanlık ve silahlı soygun eylemleri sayıca
azalsa da bir uluslararası güvenlik meselesi olarak gündemdeki yerini
korumaktadır. Söz konusu bölgede deniz haydutluğuyla mücadele
faaliyetleri hâlihazırda dört ayrı çerçevede yürütülmektedir.
Bunların birincisi NATOnun Okyanus Kalkanı Harekâtı, ikincisi
Avrupa Birliğinin Atalanta Harekâtı, üçüncüsü Amerika Birleşik
Devletleri önderliğindeki Birleşik Deniz Kuvvetleri ve son olarak da
millî kontroldeki gemilerdir.
Ülkemiz, yüce
Meclisimizin 10 Şubat 2009 tarihli ve 934 sayılı Kararıyla
17 Şubat 2009 tarihinden itibaren Birleşik Deniz Kuvvetleri
bünyesinde oluşturulan Birleşik Görev Kuvvetine ve NATOnun Okyanus
Kalkanı Harekâtına katılmaktadır. Bu iki harekâtta
dönüşümlü olarak bir firkateyn görevlendirmiştir. Böylelikle
uluslararası toplumun deniz haydutluğuyla mücadele faaliyetlerine
destek sağlanmaktadır.
Ülkemiz bu
çerçevede, 5 Mayıs-13 Ağustos 2009, 1 Eylül-29 Kasım 2010 ve 1
Eylül-11 Aralık 2012 tarihleri arasında CTF-151
komutanlığı görevini üstlenmiştir. Keza, 7 Aralık
2011-7 Haziran 2012 tarihleri arasında da Okyanus Kalkanı
Harekâtı CTF-508in komutanlığı görevini üstlenmiştir.
CTF-151in komutanlığını üstlenmesiyle, NATO
dışında, ilk defa denizde çok uluslu bir koalisyon gücünün
komutanlığı ülkemiz tarafından yürütülmüştür.
Ülkemiz, Okyanus
Kalkanı Harekatına ve CTF-151e bugüne kadar toplam 14 fırkateynle
destek vermiştir ve hâlihazırda TCG-Gelibolu Fırkateyni, Okyanus
Kalkanı Harekâtına iştirak etmektedir.
Bölgedeki Deniz
Kuvvetleri unsurlarımızca deniz haydutlarına karşı
2009 Temmuz ayından bugüne kadar icra edilen 26 operasyonda, toplam 179
deniz haydudu etkisiz hâle getirilmiştir. Çeşitli ülkelere ait
gemilere koruma ve refakat sağlanmıştır ve yapılan
saldırı girişimleri engellenmiştir.
Bölgede görev icra
eden fırkateynlerimiz, Türk bayraklı ve Türkiye
bağlantılı ticaret gemilerinin yanı sıra Türk Kızılayı
adına insani yardım taşıyan gemilerin emniyetli
geçişlerinin sağlanması için de her türlü tedbiri almakta ve
gerekli koordinasyonu sağlamaktadır. Bu çerçevede 2013
yılında Somalideki kuraklık nedeniyle yaşanan açlık
tehlikesine karşı, Türk Kızılayı adına,
Somalinin başkenti Mogadişuya insani yardım taşıyan
5 ticari gemiye, bölgede görevlendirilen fırkateynimiz refakat etmiş
ve anılan gemilerin emniyetli intikalleri sağlanmıştır.
Aden Körfezinde
Somali kara sularında ve açıklarında ve Hint Okyanusunda deniz
haydutları ve korsanlar tarafından bugüne kadar 5 Türk bayraklı
veya Türkiye bağlantılı gemi kaçırılmış,
müteakiben serbest bırakılmıştır.
Bölgede icra edilen
askerî harekât ve ticari gemilerin aldığı koruyucu tedbirler
sayesinde, 2010 Mart ayından bu yana Türk bayraklı veya Türkiye
bağlantılı herhangi bir ticari gemi
kaçırılmamıştır. Son bir yıl içerisinde de Türk
bayraklı veya Türk bağlantılı herhangi bir ticari gemi
bölgede saldırıya uğramamıştır, sadece Türk
bayraklı ve Türk bağlantılı 5 gemiye saldırı
teşebbüsünde bulunulmuş, ancak bu girişimler başarıya
ulaşmamıştır.
Bununla birlikte,
Malta bayraklı Türk Genel Denizcilik firmasına ait ve personeli
Hintli olan Cotton isimli tanker, deniz haydutluğuyla mücadele
harekâtı icra edilmeyen Afrikanın batısındaki Gine
Körfezinde Gabon açıklarında deniz haydutları tarafından
15 Temmuz 2013 tarihinde kaçırılmıştır ve 24 Temmuz
2013 tarihinde ancak serbest bırakılmıştır.
Söz konusu
saldırı, Aden Körfezi ve Somali açıklarında alınan
güvenlik önlemlerinin bir sonucu olarak korsanlık faaliyetlerinin son
dönemde Afrikanın batısına, özellikle de Gine Körfezine kayma
eğilimine girdiği yönünde değerlendirilmektedir.
Deniz
haydutluğu, korsanlık ve silahlı soygunla mücadelede
uluslararası iş birliğinin geliştirilmesine özel bir önem
atfediyoruz. Bu alandaki çabaları da başından beri
destekliyoruz. Türkiye, Birleşmiş Milletler, NATO, Avrupa
Birliği ve Uluslararası Denizcilik Teşkilatı bünyesinde
yürütülen çalışmalara aktif olarak katılmaktadır ve
katkıda bulunmaktadır.
Uluslararası
toplumun, Somali açıklarındaki korsanlık ve deniz
haydutluğuyla bu ülkenin kara sularını da kapsayacak
şekilde yürüttüğü mücadelenin temel hukuki dayanağını
oluşturan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
kararlarının süresi, son olarak 18 Kasım 2013 tarihinde bir
yıl daha uzatılmıştır. Diğer yandan Somali
Cumhuriyetinin 13 Ocak 2009 tarihli kararı Türk gemilerine, Somali ana
karası açıklarındaki tüm sularda -kara suları dâhil- deniz
haydutluğu silahlı soygun olaylarına karşı fark
gözetmeksizin müdahalede bulunma yetkisi vermektedir. Söz konusu yetki
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin her yıl kabul
ettiği uzatma kararlarıyla da yenilenmektedir.
Bu vesileyle,
Türkiye Büyük Millet Meclisi kararı çerçevesinde bölgede görevlendirilen
deniz kuvvetleri unsurlarının, deniz haydutları ve silahlı
soygun icra eden kişilere yönelik Somali toprakları üzerinde herhangi
bir kara harekatında görevlendirilmediğini de burada önemle
vurgulamak istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, Güvenlik Konseyinin 1851
sayılı kararı çerçevesinde korsanlıkla etkin mücadele
amacıyla oluşturulan Somali Kıyıları
Açıklarında Korsanlıkla Mücadele Temas Grubuna da kurucu üye
olarak katılmıştır. Ayrıca, söz konusu temas grubu
tarafından, Somali açıklarında korsanlıkla mücadele eden
devletlerin inisiyatiflerini destekleme amacıyla tesis edilen emanet
fonuna 50 bin dolar başlangıçta katkı
sağlamıştır. Bu çerçevede, anılan fonun kurul
üyeliğini de yapmıştır. 2013 yılında söz konusu
fona 100 bin Amerika Birleşik Devletleri doları ilave katkı
yapılmıştır.
Eritre, Etiyopya,
Cibuti, Kenya ve Somaliyi içeren Afrika Boynuzu bölgesi, uzun
yıllardır barış ve istikrardan yoksun, devletler arası
ve kabileler arası çatışmalara sahne olan ve bu gelişmeler
nedeniyle uluslararası camianın gündeminde yer almaya devam bir
coğrafyadır. Orta Doğu ve Körfeze
yakınlığı, Afrika Boynuzunu, Afrika
kıtasının stratejik bölgelerinden biri hâline getirmiştir.
Tarihte, dünyanın güçlü ülkelerinin ilgi odağında tutmuştur
ve ihtilaflara sahne etmiştir. Sömürgeci ülkelerce çizilen Afrika
Boynuzundaki ülkelerin sınırı, bugünkü sorunların da
temelini oluşturmaktadır.
Bu
anlayışın tersine, Osmanlı İmparatorluğu,
Doğu Afrikaya yönelen sömürgeci ülkelere karşı daha 16ncı
yüzyılda bölgeye deniz seferleri gerçekleştirmeye
başlamıştır. Tarihte ve günümüzde, Türkiye, Batı
sömürgeci anlayışını hiçbir zaman benimsememiştir.
Türkiyenin yaklaşımı, bölge insanının barış
içinde kalkınması için çaba sarf etmek istikametindedir. Türkiye,
eski Osmanlı coğrafyası olan Afrika Boynuzu bölgesindeki
ülkelerle bugün de yakın ilişkiler içinde bulunmaktadır. Siyasi
ve ekonomik ilişkiler, kökenleri geçmişe uzanan ortak tarih ve kültür
zemininde her geçen gün gelişmektedir.
Daha geniş
açıdan baktığımızda da Sahranın güneyindeki
Afrika (SAGA) ülkeleriyle ilişkilerimizin güçlendirilmesi ve bölgeye
yönelik hedeflerimiz doğrultusunda bu ülkelerdeki mevcut
temsilciliklerimizin sayısının artırılmasına
karar verilmiştir. Bu doğrultuda, Afrika politikamızın
uygulanmasında önemli rol üstlenen yeni büyükelçiliklerimizin faaliyete
geçmesi sağlanmıştır ve SAGA ülkelerindeki toplam
büyükelçilik sayımız 35e yükselmiştir. Tabii, Afrikaya
açılım politikamızla sağlanan büyümenin önemli bir
göstergesi de bu adımlarımızın
karşılıksız kalmamasıdır. Afrika ülkeleri de 2008
başında 10 olan Ankaradaki büyükelçilik sayısını,
2013 yılında 27ye yükseltmiştir.
Ülkemiz, Afrika
ülkeleriyle ulaşım imkânlarını da geliştirmek, iş
adamlarının karşılıklı olarak birbirleriyle
temaslarını kolaylaştırmak, Türkiyenin Afrika
halklarının dünyaya ulaşımında bir kavşak
noktası olmasını temin etmek ve halklar arasındaki
bağlantıların güçlendirilmesini teminen Türk Hava
Yollarının Afrikaya uçuşlarının sayısının
artırılmasını da teşvik etmektedir. Türk Hava
Yolları, hâlen Afrikada, 23 ülkede 38 noktaya uçmaktadır. Böylece,
Türk Hava Yolları Afrikayı dünyaya bağlayan başlıca
uluslararası hava yolu şirketlerinden birisi hâline gelmiştir.
Keza, Afrika kıtası genelinde, kalkınma ve teknik yardım
sağlanması alanlarında önemli bir dış politika
aracı olan TİKAnın, Kenya ve Somali dâhil, kıtada hâlen 9
ofisi bulunmaktadır.
Afrika
Boynuzundaki sorunların
Merkezî hükûmetlerin güçlendirilmesi, demokrasi
geleneğinin yerleştirilmesi, halkın eğitiminin ve sosyal
refahının artırılması, ekonomiyi ve
altyapıyı iyileştirecek yatırımlara
ağırlık verilmesi orta ve uzun vadede daha başarılı
ve kalıcı sonuçlar elde edilmesini kolaylaştıracaktır.
Bu çerçevede
Hükûmetimiz, korsanlık ve deniz haydutluğuyla mücadelede
sürdürdüğü çabalara paralel olarak Somaliye yardımlarını
da hız kesmeden devam ettirmektedir. Zira, korsanlık meselesinin
asıl çözümü denizde değil karadadır. Korsanlık meselesinin
çözümü, ancak Somalinin iç düzeninin sağlanması, refah ve huzura
kavuşturulmasıyla mümkün olabilecektir.
Bu gerçekten
hareketle, Somali politikamızda Somaliyi uluslararası gündemin bir
parçası hâline getirmek, insani
yardım, kalkınma ve altyapı projeleri, siyasi
uzlaşma, güvenlik ve askerî alanlarında destek vermek Somali
stratejimizin de önemli unsurlarıdır.
Bu çerçevede,
Sayın Başbakanımızın Ağustos 2011de Somaliye
gerçekleştirdiği ziyaret, Somaliyle ilişkilerimizde ve
Somalinin yeniden uluslararası gündemin odak noktasına yerleştirilmesinde
önemli bir dönüm noktası olmuştur. Mogadişu
Büyükelçiliğimizin Kasım 2011de yeniden açılması ve Mart
2012de Türk Hava Yollarının Mogadişu seferlerine
başlaması da Somalinin yalnızlığının
kırılmasına ve uluslararası toplumla bütünleşmesine
hizmet eden adımlar olmuştur.
Türkiye
şimdiye kadar Somaliye insani ve ekonomik kalkınma alanında 300
milyon dolar yardım yaparak en önemli katkıyı sağlayan
ülkelerden birisi hâline gelmiştir. Türkiye olarak, Somalinin
geleceğinin şekillendirileceği bu dönemde Somalili
kardeşlerimizin yanında yer almaya, onları desteklemeye ve
yeniden kalkındırmaya yönelik çalışmalarımıza da
devam edeceğiz.
Bu çerçevede,
Mogadişu Havaalanının ve Mogadişu Limanının
işletmesinin Türk şirketlerine verilmesinden de memnuniyet
duymaktayız. Görüleceği üzere, bir yandan korsanlıkla mücadeleye
katkıda bulunurken bir yandan da korsanlığa karşı
olumsuzlukların ortadan kaldırılması amacıyla
Somaliye yönelik kapsamlı bir strateji izlenmektedir.
Sözlerime son
vermeden önce benden önceki sayın konuşmacının
değindiği bazı hususlarla ilgili görüşlerimi de sizlerle
paylaşmak istiyorum: Sayın konuşmacı kendisinin de davetli
olduğu Büyükelçiler Konferansı vesilesiyle televizyon
kameralarının önünde Sayın
Cumhurbaşkanımızın, Sayın Başbakanımızın,
Sayın Dışişleri Bakanımızın merkezde ve yurt
dışında görevli 200 büyükelçiye hitaben yaptığı
konuşmalardan başka bir sonuç çıkarmış durumdadır.
Şöyle ki: Sanki gizli bir toplantıda Sayın
Başbakanımız büyükelçilere bir talimat veriyor, büyükelçiler de
bu talimatı almaktan öte, bu talimatı yerine getirmedikleri takdirde
başlarına sıkıntılar geleceği şeklinde bir
yorumda burada bulunuyor. Şimdi, tabii, daha önce Dışişleri
Bakanlığı Müsteşarlığı, Washington, Kopenhag
Büyükelçiliği gibi çok önemli görevlerde bulunmuş olan sayın
konuşmacının, bir hükûmetin, bir başbakanın nasıl
talimat vereceğini iyi bilmesi gerekir. Talimat televizyon önünde,
herkesin izlediği toplantılarda verilmez. Talimat,
çağrılır büyükelçi veyahut da herhangi bir devlet memuru, ona yüz
yüze veya gruplar hâlinde verilir, o devlet memuru ve büyükelçi de bu
talimatı uygular veya uygulamaz. Bu, tabii, hükûmetle bürokratın
ilişkisinin bir tezahürüdür ancak bir Büyükelçiler Konferansında,
yurt dışında ve merkezde görevli 200 büyükelçimizin son derece
onore edildiği ve içinde yaşadığımız bölgede,
dünyada çok önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönemde
çeşitli bakanlarımızın, çeşitli yetkinlerimizin
büyükelçilerimizle yüz yüze bu konulardaki gelişmeleri
paylaşmasına imkân veren böylesine önemli bir toplantıdan
böylesine bir sonuç çıkarılmış olmasını da
gerçekten üzüntüyle karşılıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu düşüncelerle Anayasanın 92nci
maddesi gereğince Türk Silahlı Kuvvetleri deniz
unsurlarının 10 Şubat 2009 tarihli ve 934 sayılı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla belirlenen ilke ve esaslar
dâhilinde başlatılan ve son olarak 5 Şubat 2013 tarih ve 1031
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla 10 Şubat
2014 tarihine kadar bir yıl daha uzatılan korsanlık, deniz haydutluğu
ve silahlı soygunla mücadele görevinin Aden Körfezi, Somali kara
suları ve açıkları ve mücavir bölgelerde 10 Şubat 2014
tarihinden itibaren bir yıl süreyle bir kez daha uzatılması ve
bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından yapılması
için hazırlanan Hükûmet tezkeresine AK PARTİ Grubu olarak olumlu oy
vereceğimizi belirtiyorum ve yüce Meclisimizi saygılarla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Bozkır.
Şahsı
adına, İstanbul Milletvekili Osman Taney Korutürk.
Buyurunuz Sayın
Korutürk. (CHP sıralarından alkışlar)
OSMAN TANEY KORUTÜRK
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çok değerli
milletvekilleri, grubumuz adına konuşan milletvekili
arkadaşımız, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Aden Körfezindeki
Türk Deniz Kuvvetleri unsurlarının Somali kara sularındaki görev
süresinin bir yıl daha uzatılmasına bizim olumlu oy
vereceğimizi söyledi. Olumlu oy vermemizin sebepleri içerisinde, bu
görevin Türkiyenin Birleşmiş Milletler içerisindeki görünürlüğünü
ve katkısını artırması, Türkiyenin önemli bir
ortağı olduğu NATO içerisindeki katkısını
artırması ve güçlendirmesi olduğunu söylemeye sanıyorum
gerek yok. Bunlar, son derece önemli görevlerdir ve Türkiyenin
Birleşmiş Milletlere, uluslararası diğer kuruluşlara
katkısını silahlı kuvvetleri vasıtasıyla, güçlü silahlı
kuvvetleri vasıtasıyla sağlaması, vermesi istenen bir
şeydir. Türkiye, 1990ların ortalarında barış gücü ve
barış harekâtları içerisine girdi. Yani, soğuk
savaşın bitmesinden sonra, barış koruma ve barış
kurma faaliyetleri başladıktan sonra Türkiye bir süre bu
kuruluşlara katkıda bulunmamıştı ama 1990larda
-hatırlıyorum- Sayın Hikmet Çetinin Dışişleri
Bakanı olduğu dönemde Somaliyle başladı ve daha sonra
gelişti, genişledi. Genelkurmay Başkanlığında bu
konuyla ilgili birimler kuruldu, bu konuyla ilgili birlikler yetiştirildi.
Bugün, Deniz Kuvvetlerimizin Aden Körfezinde görev yapan birlikleri de bu
şerefli görevi yapıyorlar.
Bu şerefli görevi
yapıyorlar, yalnız, Türk Deniz Kuvvetlerinin, Türk Kara
Kuvvetlerinin, Türk Hava Kuvvetlerinin komuta kadrosunda çok ciddi eksiklikler
var. Silahlı kuvvetlerimizin komuta kadrosu geçtiğimiz dönemde hukuk
zorlamaları suretiyle fevkalade rencide edildi, tutuklandı, hüküm
giydi. Öyle konularda hüküm giyenler oldu ki; mesela, çok değerli bir
amiralimiz, bir kurmay albay olarak komuta ettiği Gelibolu Gemisiyle bir
NATO görevi içerisinde Hayfa Limanını ziyaret ederken, aynı
tarihte kendisine atfedilen ve Ankara'da işlediği söylenen, bir
brifingde bir sunum yapmış olmak suçundan on altı sene hapis
yedi. Bu arkadaşımız bu tarihte kurmay albay olarak Gelibolu Gemisiyle
Hayfa Limanında ve Hayfa Limanında o geminin içerisinde
fotoğrafı var, yanında da o tarihteki Tel Aviv Büyükelçisi,
şu andaki Dışişleri Bakanlığı
Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu. Feridun Sinirlioğlu'nun
mahkemeye şahit olarak çağrılması talebi mahkeme
tarafından duymazlıktan gelinmiş. Feridun Sinirlioğlu gelse,
"Evet, bu resimdeki benim, tarih şudur, o tarihte bu gemi
komutanı da bu subaydır." dese mahkûm edecek hukuki zemin
ortadan kalkacak.
Şimdi, Deniz
Kuvvetlerimizin durumu diğer üç kuvvetten daha da vahim. Sayılara
baktığınız zaman, 2012 yılı 30 Ağustos
Şûrası itibarıyla baktığınızda, Kara
Kuvvetlerinde her 7 generalden, Hava Kuvvetlerinde her 5 generalden, Deniz
Kuvvetlerinde her 2 amiralden biri cezaevinde. Böyle olduğu zaman,
bu, bizim onay
vereceğimizi
söylediğimiz "Uluslararası camiaya
katkıdır." dediğimiz görevleri yapacak birliklerimizin
komuta kadrosu kalmıyor, ortadan kalkıyor. Bugün, birçok
birliklerdeki subaylıklar vekâletle bir alt rütbeyle götürülüyor. Böyle
bir şeyin olması istenen bir şey değil arkadaşlar.
Sonra, aynı
zamanda Sayın Başbakanın Başdanışmanı
sıfatını da taşıyan bir milletvekili
arkadaşımız "Silahlı kuvvetlerimize kumpas
kuruldu." diyor. Kumpası kuranlar kim kurduysa- sizin
katkınız olmadan mı kurdu? Şu Mecliste o kumpası
kuranların kaç tanesinin oyu var? Burada, bir gece yarısı 26
Haziran 2009 günü çıkartılan kanunla o kumpasın
altyapısını sizler sağlamadınız mı?
Şimdi, bu konuyu
Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok ciddi şekilde düşünmesi
lazım. Özel yetkili mahkemeler denilen garabetin mutlaka ortadan
kaldırılması lazım ve özel yetkili mahkemeler denilen
garabetin yargılayıp hukuksuz olarak hüküm giydirdiği kimselerin
de muhakemelerinin yenilenmesi lazım. Bu, bugünlerde çok konuşulan
bir konu; sizlerin de, birçok arkadaşınızın da
beyanlarını duyuyorum ama bu konu bizim açımızdan çok yeni
bir konu değil. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bizim Demokrasi ve
Özgürlük Manifestosu adını verdiğimiz manifestonun 9uncu
maddesinde özel yetkili mahkemelerin kaldırılması
gerektiğini söylüyoruz, 10uncu maddesinde de biz bu
yargılamaların yenilenmesi gerektiğini söylüyoruz. Bugün bu
noktaya geldik, bu nokta üzerinde durmamız lazım.
Türk Deniz Kuvvetleri,
Türk Hava Kuvvetleri, Türk Kara Kuvvetleri memleketimizin, milletimizin iftihar
etmesi gereken çok ciddi kurumlardır. Bu kurumların bugün silah ve
donanımı son derece ileri bir düzeydedir ama silah ve donanım komuta
kadrosu olmadığı zaman bir işe yaramaz. Silah ve
donanım hesaplarını yapanlar, silah ve donanımdan önce
komuta kontrol sistemlerine ve komuta kontrol imkânlarına, ayrıca da
komuta kadrolarına bakarlar; bu konunun üzerinde ciddiyetle durmamız
lazım.
Aden Körfezindeki
gemilerimize başarılar diliyoruz. Aden Körfezinde görev yapacak olan
subaylarımıza, astsubaylarımıza,
erbaşlarımıza, erlerimize ve sivil personelimize
başarılar ve salimen o görevden dönmelerini diliyoruz. Ama bu konunun
da üzerinde bütün arkadaşlarımızın ciddiyetle
durmasını bir kere daha burada ikaz etmek istiyoruz.
Arkadaşlar, biraz
önce iki sayın hatip, benden önce konuşan değerli
meslektaşım ve daha önce konuşan Sayın Türkeş,
Büyükelçiler Toplantısından bahsettiler. Büyükelçiler Toplantısı
önemli bir toplantıdır; Fransanın çok uzun zamandan beri
yapmakta olduğu, bizim de bir süreden beri geleneksel hâle
getirdiğimiz bir toplantıdır ama ne yazık ki bu
Büyükelçiler Toplantısı her seferinde bir tatsızlıkla, bir
skandalla sarsılmaktadır. Bakın, bir tarihte, Yunanistan
Başbakanı iken Sayın Papandreuyu Erzuruma getirip orada Yunan
televizyonları ve kameraları önünde Yunanca olarak Yunan tezlerini,
Kıbrıstaki konumlarını, Türkiyenin
haksızlığını, vesaireyi açık açık kendi
halkına doğru anlatmasına imkân tanıdık. Niye
yaptık? Böyle bir şey olabilir mi? Yunanistanla Türkiye
arasında bu konular dururken, Yunan Başbakanın Türkiyeye bu
konferansa çağrılmasının manası nedir, bunları
söylesin diye? Ben burada Papandreuyu muaheze etmiyorum, bizim
Başbakanımızı da Yunanlılar çağırsa
aynı şeyi yapar, maksat çağırmamak.
İsviçre
Dışişleri Bakanını çağırdık.
İsviçre Dışişleri Bakanı, Ermeni
soykırımı iddialarını yadsımayı suç sayan
yasanın meclisten geçirilmesine önayak olan bir insan. Onun pozisyonunu
bugün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi geriye çevirdi, tersine çevirdi.
Onu niye getirtiyoruz? O niye kalkıp da geliyor Dışişleri
Bakanlığının değerli büyükelçilerinin
karşısında ileri geri konuşabiliyor? Bu defa da İslam
İşbirliği Teşkilatının yeni Başkanı,
Genel Sekreteri geldi, akla hayale gelmeyecek şekilde insanların
yönelimlerini kahve falından bakarak Şekerli içerse şöyledir,
sade içerse böyledir. şeklinde gayet müptezel, seviyesiz birtakım
imalarda, ihsaslarda bulundu. Niye getirtiyoruz arkadaşlar bu
şahsı? Dışişleri ciddi bir teşkilat, büyükelçiler
buraya geldikleri zaman, demin Sayın Bozkırın da söylediği
gibi, bütün konuları paylaşabilmek lazım. Bu vesileyle,
Sayın Bozkırın Sayın Başbakanın büyükelçilere
hitaben söylediği şeylerin talimat olmadığını
söylemesinden dolayı duyduğum memnuniyeti ifade etmek istiyorum.
Böyle bir talimatın verilemeyeceğini demek ki Bozkır biliyor,
onun için Bu, talimat değildir, bir sohbettir. dedi. Sohbet de olmaz,
talimat da olmaz çünkü bir siyasi partinin kendi pozisyonunu, kendi
görüşlerini dışarıda yayması devletin
memurlarından istenemez. Resmî olarak istenecek olursa yazılı
emirle istenir. O yazılı emrin de çok ciddi mesuliyeti vardır,
Yüce Divana kadar da yolu vardır.
Büyükelçiler
Toplantısının bundan sonra biraz daha dikkatle ele
alınmasını diliyor, bu vesileyle, Türk Silahlı
Kuvvetlerimize, Hava Kuvvetlerine ve Deniz Kuvvetlerine ve yurt
dışında temsil görevini yapan bütün askerî personelimize sevgi
ve saygılarımı sunuyorum.
Bu konunun peşinde
olduğumuzu bir kere daha hatırlatıyorum. Bu konunun peşinde
olmayan diğer partilerden, daha doğrusu iktidar partisinden bu
konunun peşine düşmesini rica ediyorum. Bir an evvel
haksızlıklara son verilmesini istiyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Korutürk.
Hükûmet adına
Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz.
Buyurunuz
Sayın Yılmaz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; deniz haydutluğu eylemleriyle mücadele kapsamında,
Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının yurt
dışında görevlendirilmesine ilişkin, Türkiye Büyük Millet
Meclisimizin 5 Şubat 2013 tarihli ve 1031 sayılı Kararıyla
Hükûmete verilen bir yıllık izin süresinin uzatılması
maksadıyla verilen tezkerenin gerekçelerini açıklamak üzere Hükûmet
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; son yıllarda artan ticaret
hacmine paralel olarak dünya deniz ticareti önemli bir artış
göstermiş olup hâlihazırda dünya ticaretinin yaklaşık yüzde
90ı deniz yoluyla yapılmaktadır. Deniz yoluyla bu ticareti
sürdürebilir kılmak için mutlaka deniz güvenliğinin de, seyir
güvenliğinin de sağlanması gerekmektedir. Ancak, dünyanın
çeşitli bölgelerinde yer alan önemli su yolu geçişlerinde gemilere
saldırılar artmakta, deniz haydutluğu da yıllar sonra
tekrar ortaya çıkmakta. Bu da deniz haydutluğunun uluslararası
toplumun gündeminde ilk sıralarda yer almasına sebep olmuştur.
Siyasi
istikrarsızlık ve fakirlik gibi nedenlerden kaynaklanan bu
saldırılar, uluslararası ticareti ve seyrüsefer emniyetini ciddi
şekilde tehdit etmektedir. Deniz haydutluğunun sebep olduğu
ekonomik zarar her yıl milyarlarca doları bulmakta, Somali ile Afrika
ülkelerine yapılan insani yardımların deniz yoluyla da
intikalini güçleştiren söz konusu yasa dışı eylemler, bir
küresel güvenlik meselesi olarak karşımıza
çıkmaktadır. Deniz haydutluğu, uluslararası deniz hukukunda
ve 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesinde
uluslararası bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu temel
hukuki çerçeveye de uygun olarak Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi, Somali geçici Hükûmetiyle iş birliği içinde Birleşmiş
Milletler üyesi ülkelere gerekli tüm önlemlerin alınması
bakımından yetki vermiştir. Bu amaçla, başta
Birleşmiş Milletler olmak üzere çeşitli uluslararası
örgütler Somali sahillerindeki deniz haydutluğuyla mücadeleye
başlamıştır. Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin ilk olarak 2008 yılında aldığı ve müteakiben
her yıl uzattığı kararlarla, deniz haydutluğuna
karşı uluslararası toplumun eş güdüm içerisinde mücadele
yapmasının meşruiyet zemini güçlendirilmiştir.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin ilgili kararlarının
süresi son olarak 18 Kasım 2013 tarihli ve 2125 sayılı Karar ile
bir yıl daha uzatılmıştır.
Somalide kamu
düzeninin sağlanamamış olması, deniz
haydutlarının ve silahlı soygun icra eden kişilerin çok
geniş bir deniz alanında faaliyet göstermeleri, bunların
tutuklanıp yargılanmaları konusunda karşılaşılan
sorunlar da bu meselede etkin bir mücadele yapılmasını
zorlaştırmaktadır. Ülke olarak uluslararası toplumun
kapsayıcı bir yaklaşımla müşterek hareket etmesini,
etkin tedbirler almasını ve uygulamasını gerekli
görmekteyiz. Hiçbir ülke tek başına bu deniz haydutluğuyla
baş edemez. Dolayısıyla, uluslararası iş birliği
şarttır. Uluslararası güçlerin birleştirilmesi, bir arada
hareket edebilecek bir hâlde yapılandırılması da
gereklidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, burada sadece uluslararası
yabancı ülkelerin ticaret gemileri sefer yapmamakta, ülkemizin de
ticaretinin önemli bir kısmını sağlayan gemilerle de Somali
Aden Körfezinde ve Somali havzasında Türk ticaret gemileri de bölgede
geçiş yapmaktadır ve Türk dış ticaretinin yaklaşık
yüzde 20si Aden Körfezi geçişli deniz ticaretiyle
gerçekleştirilmektedir. Aden Körfezinde ne işiniz var?
denildiğinde, muhakkak ki uluslararası toplum içerisinde bir
görünürlülük ve Birleşmiş Milletlerin sorumlu bir üyesi olarak
üzerimize düşen, dünyada barış ve esenliği sağlama
yolunda bir katkıda bulunmamız beklenebilir. Biz bunu yerine
getireceğiz. Ama bunun yanında, ülkemizin de ticaret
yollarının yüzde 20si burada gerçekleşmekte. Dolayısıyla,
buranın bir sulha kavuşması, esenliğe kavuşması
doğrudan ülkemizin menfaatinedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bölgede deniz haydutluğuyla
mücadele faaliyetleri, hâlihazırda NATO Okyanus Kalkanı
Harekâtı, Avrupa Birliği, ABD önderliğindeki Birleşik Deniz
Kuvvetleri vesair ülkelerin kendi kontrolündeki gemiler vasıtasıyla
olmak üzere dört unsur tarafından yerine getirilmekte. Bu kapsamda orada
sadece Türkiye yok; Japonya var, Çin var, Rusya var, Hindistan var, Güney Kore
var, Malezya var, Amerika var, İngiltere var, Kanada var, Avustralya var,
yaklaşık 30dan fazla ülke orada bulunmakta. Dolayısıyla, o
ülkelerin orada bulunma gerekçesi ne ise, bilin ki onların o gerekçesinden
çok daha fazlası Türkiye için de söz konusudur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Somali Cumhuriyetinin 2009
yılında aldığı kararla Türk gemilerine, Somali ana
karası açıklarındaki tüm sularda deniz haydutluğu,
silahlı soygun olaylarına karşı fark gözetmeksizin
müdahalede bulunma yetkisi verilmektedir.
Ülkemiz, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 10 Şubat 2009 tarihli ve 934 sayılı
Kararı ile Birleşik Görev Kuvveti ve NATO Daimi Deniz Görev Grubu
emrinde dönüşümlü olarak görevlendirdiği fırkateynler
vasıtasıyla deniz haydutluğuyla mücadeleye destek vermektedir.
Bu kapsamda, 2009, 2010 ve 2012 yıllarında 3 kez Görev Kuvveti Komutanlığı
görevini, 2012 yılında 1 kez Okyanus Kalkanı Harekâtı
Komutanlığı görevini Türk Silahlı Kuvvetlerinin kendi
amiralleri tarafından deruhte etmiştir.
Görev Kuvveti
Komutanlığının üstlenilmesiyle ülkemiz tarafından NATO
dışında ilk defa denizde çok uluslu bir koalisyon gücünün
komutanlığı da yine bizim komutanlarımız
tarafından yürütülmüştür. Ülkemiz, Görev Kuvveti ve Okyanus
Kalkanı Harekâtına kadar, bugüne kadar 14 fırkateynle destek
vermiştir. Mevcut durum itibarıyla Görev Kuvveti tarafından
bölgede yürütülen Okyanus Kalkanı Harekâtına iştirak etmekte
olan Gelibolu Fırkateyniyle deniz haydutluğuyla mücadele
harekâtına devam edilmektedir.
Harp gemilerimiz
tarafından Türk bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticaret
gemilerinin bölgeden emniyetle geçişlerinin sağlanmasına yönelik
her türlü tedbir alınmakta ve gerekli faaliyetler icra edilmektedir. Bu çerçevede;
ticaret gemilerinin deniz haydutluğuna karşı uygulamaları
gereken tedbir ve ikazların bölgedeki gelişmelerin takip edilerek
güncellenmesine ve denizcilik sektörüne duyurulmasına, ticaret gemilerinin
bölgeden geçişlerinin takip edilerek ticaret gemilerimizin askerî
konvoylara dâhil olmalarının koordine edilmesine, bölgede harekât
icra eden diğer ülkelerin deniz kuvvetlerine ait gemilerle yakın
iş birliği içerisinde bulunarak Türk bayraklı ve Türkiye
bağlantılı ticaret gemilerinin korunması maksadıyla
yönlendirmelerde ve tavsiyelerde bulunulmasına devam edilmekte.
Burada sadece Türk
bayraklı gemiler korunmamakta, Türk vatandaşlarının
çalıştığı başka ülke gemilerinin de bu deniz
haydutluğu saldırılarına karşı korunması da
amaçlanmaktadır. Ayrıca, Somalide kuraklık nedeniyle
yaşanan açlık tehlikesine karşı Türk
Kızılayı adına Mogadişu Somaliye insani yardım
taşıyan gemilere de bölgede görevlendirilen fırkateynlerimiz
refakat ederek emniyetli olarak varış limanına intikali sağlanmaktadır.
Bölgede görev yapan
fırkateynlerimiz tarafından deniz haydutlarına karşı
son bir yıl içerisinde toplam 6 deniz haydudu, 2009 Temmuz ayından
bugüne kadar icra edilen 29 harekâtta
ise toplam 179 deniz haydudu yetkililere
teslim edilmiş, çeşitli ülkelere ait gemilere koruma ve refakat
sağlanmış ve yapılan saldırı girişimleri de
engellenmiştir. Alınan tedbirler, bölgedeki diğer
komutanlık ve mahalli makamlar ile yürütülen koordinasyonlar neticesinde son
bir yıl içerisinde toplam 27 yabancı bayraklı geminin
saldırıya uğramasına rağmen, Mart 2010 tarihinden
itibaren bugüne kadar Türk bayraklı hiçbir ticari gemiye saldırı
vuku bulmamıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Aden Körfezi ve Somali açıklarında
deniz haydutluğu eylemleri devam etmekte ve bundan, Türk ve Türk
bağlantılı ticaret gemileri de zarar görme ihtimali mevcuttur.
Stratejik önemi her geçen gün artan bölgeye yönelik politikamız
doğrultusunda, ulusal çıkarlarımızın yanı
sıra, bölgedeki ve uluslararası alandaki etkinliğimiz ve
görünürlüğümüz açısından varlık göstermeye devam etmemiz
ulusal çıkarlarımız açısından bir zorunluluktur.
Türkiye, gerek tek başına bir güç olarak gerekse üyesi bulunduğu
uluslararası kuruluşlar vasıtasıyla, geniş bir
yelpazede, barışçıl, ilkeli ve etkin bir güvenlik politikası
izlemektedir. Bu kapsamda ülkemiz, bugün üzerinde konuştuğumuz deniz
haydutluğuyla mücadelede de uluslararası toplumun müşterek
hareket etmesini, uluslararası tedbirlerin alınmasını ve
bunun uygulanmasını talep etmektedir.
Türk Silahlı
Kuvvetleri birliklerinin bu göreve katılması, her şeyden önce,
Birleşmiş Milletlerin talebidir. Birleşmiş Milletler, kendi
üyesi olan her ülkeden, buradaki korsanlığın önlenmesi
açısından elinden gelen her türlü desteği vermesini talep
etmiştir. Dolayısıyla, burada yaptığımız
faaliyet, Birleşmiş Milletlerin talebidir. Dolayısıyla, hiç
kimse kalkıp diyemez ki Sömürücü, emperyalist, baskıcı,
başka ülkelerin talebiyle orada bulunuyorsunuz. denilemez. Birleşmiş
Milletlere bir sıfat herhâlde yani pasif olduğundan bahsedilebilir,
üzerine düşen görevleri hakkıyla yerine getiremediği
söylenebilir ama herhâlde, böyle, hukuka aykırı bir kuruluş
olduğu ifade edilemez.
Yine, bir
arkadaşımız Bu eylemler için harcadığınız
mali gücü Somalideki yoksul insanlara verseniz, sağlasanız herhâlde
çok daha iyi olur. dedi. Bundan hiç şüpheniz olmasın ki -bizim
inancımızda da vardır ve kendi kültürümüzde de vardır- biz,
en hakir bir insanı kardeş duyan bir ruha sahibiz. Bizde, esir
yaratmayan bir Tanrıya iman var. Paçavralar altındaki yoksul beni
yaralar, mazlumların haklarını savunmak için varız. Ve
tabii, onların haklarını da ancak bağımsız
dış politikaya sahipseniz, yabancı ülkelere borcunuz yoksa,
savunmanızda kendi silahlı kuvvetlerinize güveniyorsanız,
savunma sanayinizi tam olarak geliştirebilmişseniz, o zaman sesiniz
gür çıkar ve kendi ülkenizin politikalarını
uygularsınız.
Bizim Somaliye
vermiş olduğumuz, insani ve ekonomik kalkınma ve güvenlik
sektörüne yaptığımız yardım miktarı 310 milyon
ABD dolarının üzerindedir, bu harekâta
katıldığımız andan bugüne kadar harcanan para bunun
kat kat altındadır, 80 milyon ABD doları civarındadır.
Dolayısıyla da biz Türkiye olarak hem Somaliye hem Afrikadaki
yoksullara, gariplere, mazlumlara ülke olarak yardımımızı
yapıyoruz. Türkiyenin dış yardımı kimi rakamlara göre
3 milyar ABD dolarına ulaşmıştır ama 2,5 milyar ABD
dolarının üzerinde ki dünyadaki herhâlde 4 büyük yardım eden
ülke arasında -ABD, Avrupa Birliği gibi ülkelerin hepsini bir
şey edersek- Türkiye 4üncü sırada gelmektedir.
Bir başka şey
şudur: Türkiye, dış politikada hiçbir ülkenin
politikasını uygulama durumunda değildir. Her ne uyguluyorsak bu
ülkenin, bu milletin menfaatini çıkarlarını savunuyoruz,
onların sesi oluyoruz. Bundan dolayı da milletimiz bize yetki
veriyor, eğer bu politikamızdan rahatsız olursa millet bizden bu
vekâlet görevini alır.
Bu
düşüncelerle, Anayasanın 92nci maddesi gereğince, Türk
Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının 10 Şubat 2009 tarihli
ve 934 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla belirlenen
ilke ve esaslar dâhilinde başlatılan ve son olarak 1031
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi kararlarıyla 5 Şubat
2013 tarihinden itibaren bir yıl süreyle uzatılan deniz
haydutluğu ve silahlı soygunla mücadele görevinin Aden Körfezi,
Somali kara suları ve açıkları ve mücavir bölgelerinde, Hint
Okyanusunda 10 Şubat 2014 tarihinden itibaren bir yıl süreyle bir
kez daha uzatılması için gerekli yetkinin verilmesi hususunda
huzurlarınızda olan Hükûmet tezkeresine destek vermenizi talep ediyor
ve bu vesileyle yüce Meclisimizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Yılmaz.
Şahsı
adına Gaziantep Milletvekili Ali Şahin.
Buyurunuz
Sayın Şahin. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ALİ
ŞAHİN (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Aden Körfezi, Somali açıkları ve Arap
Denizi civarında görev yapan Türk Silahlı Kuvvetlerine
bağlı deniz kuvvetlerimizin oradaki görevlerinin bir yıl daha
uzatılmasına ilişkin tezkereyle ilgili şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hem sizleri hem de
aziz halkımızı saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, ne zaman ki bu Mecliste, Genel Kurulumuzda tezkere ile ilgili
bir görüşme söz konusu olsa, nedense hep zihnime eskilerde
yakılmış ancak bugüne kadar hâlâ kulaklarımızda,
yüreklerimizde çınlayan o eski türkülerimiz gelir. İşte, Yemen
Türküsünü veya Rumeli türkülerimizi veya Kışlalar doldu bugün.
diye başlayarak yüreklerimizin bam tellerini tarumar eden o türküleri
hatırladığımızda, aslında zihnimiz, bir anlamda,
bizi alıp ta bundan yüz yıllar öncesinde, on yıllar öncesinde,
yine bu aziz milletin çok uzaklarda, çok farklı noktalarda üstlenmiş
olduğu o ulvi misyonlara götürür. Bu anlamda, bu coğrafyada
yakılmış, söylenmiş her bir türkünün arkasında, üstlenilmiş
çok değerli, kıymetli, kutsal bir görevin, vazifenin
yattığını da belirtmekte fayda var.
Az
önce de belirttiğim gibi bizim milletimiz, halkımız, Türkiye ve
ondan önceki Osmanlı Döneminde, bu coğrafyada yetişmiş,
Türk Silahlı Kuvvetleri, Osmanlı birlikleri sadece yakın
coğrafyamızda değil, doğusuyla, batısıyla,
dünyanın çok farklı noktalarında çok önemli misyonlar
üstlendiler. Bugün, eğer Türkiyenin 34 farklı ülkede 78 noktada
şehitliği varsa, bu o yıllarda Türkiye halkının, Türk
milletinin üstlenmiş olduğu o misyonun en büyük belirtisi,
alametidir.
Ta
Japonyadaki Ertuğrul Şehitliğinden tutun da İngiltere
açıklarındaki Man adaları veya Portsmouth adalarına kadar uzanan çok geniş bir
coğrafyada bugün eğer şehitliklerimiz var ise bu
coğrafyalardaki, 34 ülkede 78 noktadaki bu şehitliklerimiz, bütün
dünya üzerinde bizi canlı kılan, var kılan çok güçlü nüfuz
coğrafyalarımızdır. Bu anlamda, o coğrafyalarda Türk Bayrağının
dalgalanmasına bugün bile vesile olan bütün şehitlerimizi Türkiye
Büyük Millet Meclisi adına bir kez daha rahmetle, sevgiyle, hürmetle
anıyor, ruhları şad olsun diyorum.
Değerli
milletvekilleri, Aden coğrafyası, Aden Körfezi, o bölge, hepimizin
yakından tanıdığı çok önemli bir su yolu bölgesi;
dünyanın en önemli stratejik su geçiş noktalarından, deniz
taşımacılığı noktalarından birisi. Ancak,
bugün, Aden Körfezinde veya Doğu Afrika kıyılarında, Arap Denizi
açıklarında maruz kalınan bu deniz
korsanlığının arka planına
baktığımızda, bunun sadece birkaç on yıllık bir
süreçle değerlendirilmesinin ve
sınırlandırılmasının çok doğru ve
mantıklı olmadığını görüyoruz. Geri planına
baktığımızda, aslında meselenin sadece burada bir
güvenlik meselesi, meselenin sadece bir korsanlık meselesi
olmadığını da görüyoruz. Aslında, bakarsanız,
Aden Körfezinde bugün karşımıza çıkan bu güvenlik sorunu
veya korsanlık diye karşımıza çıkan bu sorun, o
bölgenin tam yüz yıl boyunca nasıl merhametsiz bir şekilde,
nasıl acımasız bir şekilde sömürüldüğünün de çok
önemli bir göstergesi ve bugün, tarihin önümüze koymuş olduğu çok
önemli bir yüzleşmedir. Maalesef, bu coğrafyada bugün yaşanan
hem ekonomik sorunlar hem açlık sorunları hem siyasi
istikrarsızlıklar Batı âleminin Afrikayı, Asyayı ne
kadar acımasızca sömürdüklerini de çok somut bir şekilde ortaya
koyuyor. Bu anlamda, Batılı dostlarımızın da bugün
karşımıza, bütün dünyanın karşısına bu
coğrafyada bir güvenlik sorunu olarak çıkan bu konuyla alakalı
bir öz eleştiri yapmalarının çok daha doğru ve isabetli
olacağını düşünüyorum.
Diğer dikkat çekmek istediğim bir nokta, bu
noktada sadece askerî birtakım tedbirlerin alınması. Bütün
Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında, ülkelerin deniz
güçleriyle, deniz kuvvetleriyle burada güvenliği ve istikrarı
sağlamak adına birtakım tedbirler alması, eminim ki
hepimizce malum olduğu üzere, tek başına yeterli
olmayacaktır. Bu bölgede birtakım ekonomik tedbirler, sosyal
tedbirler, bu bölgede yaşayan, Eritrede, Somalide, Sudanda, Cibutide,
Yemende
Bu bölgedeki, bu coğrafya bütünündeki hem ekonomik istikrarı
hem sosyolojik istikrarı hem siyasi istikrarı
sağlamadığımız sürece bu
rahatsızlıkların önüne geçemeyeceğimizin ve belki de
artarak devam edeceğinin de farkında olmak durumundayız. Bu
anlamda, Türkiye'nin sadece Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı
deniz kuvvetlerini bölgede konuşlandırarak misyon üstlenmediğini,
bunun çok ötesine de geçerek birtakım ekonomik, birtakım siyasi,
birtakım altyapı hizmetlerini de bölge ülkelerine sağlayarak ve
göndererek o coğrafyada istikrarın, huzurun, barışın
ve güvenliğin daha güçlü bir şekilde var olması için
adımlarını çok daha öteye
taşıdığını da söylemekte fayda var.
İşte, Somalide inşa edilen veya bakım ve rehberliği
yapılan havalimanı, yine Somalide geliştirilmek üzere yapılan
Havacılık Eğitim Merkezi, TOKİ ve TİKA iş birliğiyle
yapılan 200 yatak kapasiteli hastaneler, yollar, eğitim
çalışmaları ve faaliyetleri bu coğrafyada Türkiye'nin
TİKA vasıtasıyla, Dışişleri
Bakanlığı vasıtasıyla, yine birtakım sivil toplum
örgütleri vasıtasıyla hayata geçirmiş olduğu, yine bu
bölgede istikrarı tesis etmek adına hayata geçirmiş olduğu
çok önemli çalışmalar ve faaliyetlerdir.
Değerli
milletvekilleri, zaman zaman, tabii ki bu tezkere için söz konusu olmasa da,
Türk dış politikası söz konusu olduğunda, gerek Orta
Doğu politikaları gerek Afrika politikalarımız veya Asya,
Avrupa politikalarımız söz konusu olduğunda veya yine, zaman zaman Afganistana, zaman zaman
Lübnana Türk Silahlı Kuvvetlerinin misyon üstlenmesi amacıyla
birtakım görevlendirmeler yapıldığında
karşılaştığımız Orada bizim ne işimiz
var? gibi sorular oluyor. Bir kere şunun farkında olmak
durumundayız: Eğer bugün dünyanın 34 ülkesine
yayılmış 78 noktadaki o şehitliklerimiz var olmasaydı,
bizim Türkiyede var olma ihtimalimizi de belki sorgulamamız gerekirdi.
Kısaca şunu
demek istiyorum: Eğer Afganistanda varsak, Aden Körfezinde varsak,
Suriyede ve Mısırda varsak, mazlum coğrafyaların
yanında varsak, o şundan dolayıdır: Orada varsak, burada
varız.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
Var zannediyorsunuz ama yoksunuz, Varız. zannediyorsunuz.
ALİ
ŞAHİN (Devamla) - Eğer orada olmaz isek burada da varlık
sebebimizi sorgulamamız gerekir.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Halüsinasyon... Mısırdan şut, Suriyeden şut!
ALİ
ŞAHİN (Devamla) - Bu vesileyle ben, tezkerenin hem Türk Silahlı
Kuvvetlerine hem bölge halkına hem Türkiyeye ve bölge ülkelerine
hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Rüyadan uyandığınız günü bekliyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Şahin.
Sayın Acar,
sisteme girmişsiniz, bir dakika söz hakkı veriyorum.
Buyurunuz efendim.
VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
22.-
Antalya Milletvekili Gürkut Acarın, denizlerde de güçlü olmamız
gerektiğine ve Türk Deniz Kuvvetlerinin durumuna ilişkin
açıklaması
GÜRKUT ACAR (Antalya)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiye'nin karasal
yüz ölçümü 780 bin kilometrekaredir ancak kara sularımız ve
münhasır ekonomik bölgemizle birlikte 1 milyon 240 bin kilometrekare
vatanımız olmaktadır. Bu nedenle, denizlerde de güçlü olarak
bulunmak durumundayız. Tarih boyunca denizlerde güçlüysek karada da
başarılı olduk. Ne yazık ki Türk Deniz Kuvvetlerini kendi
gemisini yapabilen, dünya denizlerine çıkarabilen, millî gemi sanayisini
kuran, Deniz Kuvvetlerimizin en üst düzeydeki amirallerimizin tamamı tutuklanmış ve uydurma suçlardan
mahkûm edilmişlerdir. Bir el, otuz beş kırk yılda
yetişen Deniz Kuvvetlerimizin değerli tüm amirallerini tasfiye
etmiştir. Bunu halkımızın takdirine sunuyoruz ve hapisteki
amirallerimize ve Somali açıklarında bayrağımızı
dalgalandıran askerlerimize vatanımızdan sevgi ve
selamlarımızı gönderiyoruz.
Tezkereye olumlu oy
vereceğimizi belirtiyorum.
Saygılar
sunuyorum efendim, sağ olun.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Acar.
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B)
Tezkereler (Devam)
1.-
Türk Silahlı Kuvvetleri Deniz Unsurlarının; Korsanlık/Deniz
Haydutluğu ve Silahlı Soygun Eylemleriyle Mücadele Amacıyla
Yürütülen Uluslararası Çabalara Destek Vermek Üzere, Gereği,
Kapsamı, Zamanı ve Süresi Hükümetçe Belirlenecek Şekilde Aden
Körfezi, Somali Karasuları ve Açıkları, Arap Denizi ve Mücavir
Bölgelerde Görevlendirilmesi ve Bununla İlgili Gerekli Düzenlemelerin
Hükümet Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması
İçin Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10.02.2009 Tarihli ve 934
Sayılı Kararıyla Hükümete Verilen ve 02.02.2010, 07.02.2011,
25.01.2012 ve 05.02.2013 Tarihli 956, 984, 1008 ve 1031 Sayılı
Kararları ile Birer Yıl Uzatılan İzin Süresinin
Anayasanın 92nci Maddesi Uyarınca 10.02.2014 Tarihinden
İtibaren Bir Yıl Daha Uzatılmasına Dair Tezkeresi (3/1363)
(Devam)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Karar yeter
sayısı istiyoruz.
BAŞKAN Karar
yeter sayısı arayacağım.
Şimdi tezkereyi tekrar okutup oylarınıza
sunacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aden Körfezi,
Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir
bölgelerde vuku bulan korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı
soygun eylemleri hakkında 2008 yılında kabul edilen
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları ve Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 10/02/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararıyla
bir yıl için verdiği izin çerçevesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri
deniz unsurlarının söz konusu bölgelerde konuşlandırılması
suretiyle, bölgede seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye
bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin etkin şekilde
muhafazası ve korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun
eylemlerine karşı uluslararası toplumca yürütülen müşterek
mücadele harekâtına aktif katılımda bulunulması
sağlanarak bu alanda Birleşmiş Milletler sistemi içinde ve
bölgesel ölçekte oynadığımız rolün ve görünürlüğümüzün
pekiştirilmesi temin edilmiştir.
Türk Silahlı
Kuvvetleri deniz unsurlarının bölgede görev icra etmesine izin veren
934 sayılı TBMM Kararının süresi son olarak 05/02/2013
tarihli ve 1031 sayılı Kararla bir yıl uzatılmış
olup 10/02/2014 tarihinde sona erecektir. Diğer yandan, anılan
bölgelerde ve Hint Okyanusu'nda meydana gelmeye devam eden korsanlık/deniz
haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle uluslararası toplumca
mücadele edilebilmesine cevaz veren Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin ilgili kararlarının süresi son olarak 18/11/2013 tarihli
ve 2125 sayılı Kararla bir yıl
uzatılmıştır.
Bu kapsamda, Türk
Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları
ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için
Hükûmete verilen bir yıllık izin süresinin 10/02/2009 tarihli ve 934
sayılı TBMM Kararında belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde,
10/02/2014 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasını
Anayasanın 92nci maddesi uyarınca arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Karar yeter
sayısı vardır.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 17.44
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:18.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 48inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
daha sonra oylarınıza sunacağım.
VIII.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
BDP Grubunun, BDP Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris
Baluken tarafından şüpheli asker ölümlerinin açığa
çıkarılması amacıyla 11/2/2013 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 16 Ocak 2014 Perşembe
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
16/01/2014
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 16/01/2014 Perşembe günü (bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
İdris Baluken
Bingöl
Grup Başkan Vekili
Öneri:
11 Şubat 2013
tarihinde Bingöl Milletvekili, Grup Başkan Vekili İdris Baluken
tarafından verilen (2549 sıra no.lu), şüpheli asker ölümlerinin
açığa çıkarılması amacıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin Genel
Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak 16/01/2014 Perşembe günlü birleşiminde sunuşlarda
okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Lehinde Bingöl Milletvekili İdris Baluken.
Buyurunuz
Sayın Baluken.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şüpheli asker ölümleri üzerine
vermiş olduğumuz grup önerisi üzerinde söz almış
bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bizce ülkenin en
önemli gündemlerinden ve en önemli konularından birisi. Defalarca, buraya,
bu konuda Meclisin inisiyatif alması için araştırma önergeleri
getirdik, bir araştırma komisyonu kurularak bu konuda, ülkenin en
önemli sorunu olan şüpheli asker ölümlerinin aydınlatılması
konusunda Meclisin inisiyatif alması gerektiğini söyledik ama
maalesef, vicdanı körelmiş vekillerin parmaklarıyla, kalkan
elleriyle bugüne kadar bunu başaramadık. Umarım ki bugün
vicdanınızı devreye koyar, bu önemli konuda her zamanki
refleksinizden biraz daha uzakta bir davranış gösterirsiniz.
Bakın,
vicdanınızın açılması için ben oğlunu askerde
kaybetmiş bir annenin mektubundan birkaç satırı sizlerle
paylaşmak istiyorum. Şöyle diyor anne: Nedense hep bebekliğini
hatırlıyorum bugünlerde. Kara gözlerin, beyaz yanakların, alt
çenende iki dişinle gül goncası gibi gülen ağzın. Hep
bebekliğini hatırlıyorum bugünlerde nedense. Eren askerde
vurulmuş. dediklerinde Pirpirim döndü, Malatya döndü, Bey
Dağları döndü, Fırat Nehri döndü. Ben hepsinin altında
kaldım. Yavrum, sen hepsinin altında kaldın. Boğazıma
bir taş, göğsüme koca bir kaya oturdu. Soluk alamadım, almak
istemedim. Bebeğim soluk almayacaksa, Pirpirim sokaklarında
yürümeyecekse, gülen gözleriyle Anne, ben geldim. demeyecekse
diye
başlıyor ve ardından Vatan sağ olsun demiyorum. Benim
vatanım oğlumdu, vatanımı öldürdünüz işte. Ölüler
sağ olur mu?
Sayın
Başkan, çok önemli bir konuda vicdanlara seslenmek istiyoruz ama herhâlde
sayın vekillerin daha önemli işleri var ve müthiş bir
uğultu var, konuşmaya motive olamıyoruz. Bu konuda Genel Kurulu
uyarmanızı rica ediyorum.
BAŞKAN
Lütfen sessiz olalım.
Buyurunuz
Sayın Baluken, devam ediniz.
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Evet, anlıyoruz ki hâlâ vicdanlarınız
kapalı ve bir annenin çığlığına kulak
kabartmayacak kadar da vicdandan uzak bir noktada duruyorsunuz.
Değerli
Başkan, sayın milletvekilleri; bakın, bu annenin yüreğinden
kopan çığlık neden sizin tarafınızdan dikkate
alınmıyor, bunu söyleyeyim ya da Genelkurmay başkanları,
kuvvet komutanları tarafından niye dikkate alınmıyor, onu
söyleyeyim: Çünkü, hiçbirinizin yakını bu, böylesi yürek yakan bir ateşle
cenazesi teslim edilecek şekilde bağrınıza gönderilmiyor.
Defalarca bu kürsüden Millî Savunma Bakanına çağrılar
yaptık, bu ülkede Genelkurmay başkanlarının,
bakanların, üst düzey siyasetçilerin, bürokratların çocukları
nerede askerlik yapmışlardır diye gelip burada açıklama
yapın dedik, bugüne kadar yaptığımız bu
çağrılara tek bir cevap alabilmiş değiliz.
Dolayısıyla, biz defalarca uyarsak da siz, eminim ki -ihale gibi,
yolsuzluk, rüşvet gibi daha önemli konularınız var- bu konuda
kendi aranızda konuşmaya ve bu vicdansızlığı
ortaya koymaya devam edeceksiniz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Bakın
değerli milletvekilleri, bu ülkede şüpheli asker ölümleri diye bir
kavram yok, bunu artık çok net konuşabiliriz. Kışlada
işlenmiş cinayetler var ve son on yılda, sizin
iktidarınız döneminde kışlada işlenen cinayetlerle
yaşamını yitiren gençlerimizin sayısı bini
aşmış durumda. Yine, 1991den sizin iktidarınıza kadar
olan dönemde de bine yakın asker kışla içi cinayetlerde
katledilerek büyük bir acı bu ülkenin, bu halkın bağrına
bırakılmıştır. Bizler, bu kışla içi
cinayetlerin sebeplerini defalarca burada ifade ettik. Kürt olduğu için,
Alevi olduğu için, yoksul, emekçi, halk çocuğu olduğu için,
sizin gibi kollayan, sırtını yaslayan bir yeri olmayan Anadolu
çocuğu olduğu için bu ülkede, kışlada gençler katlediliyor ve
herkes, kamuoyu, Meclis, yargı, hükûmetler bu konuya göz yummaya devam
ediyorlar ve vicdan kanıyor.
Bakın, bu
aralar İnternette ses kayıtları sürekli dolaşıyor ama
çok da uzun bir süre önce bu ülkenin Genelkurmay Başkanının ses
kaydı İnternete düşmüştü ve Genelkurmay Başkanı
Biz kendi askerimizi alnından vurduk. diyordu ve buraya gelen, Meclise
gelen Antalyalı Oktay amca O alnından vurduğu asker benim
çocuğumdu. diye feryat ediyordu, Meclisi sorumluluğa çağırıyordu,
Başbakandan, Meclis Başkanından, Cumhurbaşkanından
randevu talep ediyordu ama bir randevuyu bile bu bahsetmiş olduğumuz
sorumlu mevkide olan siyasetçiler, sorumlu mevkide olan devlet adamları
Oktay amcaya çok gördüler.
Bu ülkede Balyoz,
Ergenekon, Darbe Günlükleri adı altında soruşturmalar
yürüttünüz, paşaları içeri aldınız ama iki konuda
paşalara soru sormadınız. Birincisi, Kürtlere
yaptıkları zulüm. Kürt coğrafyasında neden köy
yaktıklarını, 17 bin faili meçhulü neden işlediklerini,
asit çukurlarını bu paşalara sormaya korktunuz. Dün buraya
getirdik, Güçlükonak katliamını neden yaptınız? Liceyi
neden talan ettiniz, Liceyi neden yakıp yıktınız? diye
sormaya korktunuz. İkinci konu ise işte bu kışla içi
cinayetler. Yoksul halk çocuklarını neden kışla içerisinde
katlettiniz? diye bugüne kadar sormaya korktunuz. Oktay Canın
dramını bugüne kadar soran tek bir mahkeme tutanağına
rastlayamazsınız. Bu ülkede, pimi çekilmiş el bombasıyla
saatlerce nöbette bekletilen askerlerin dramını bugüne kadar sorma
yürekliliğini, sorma cesaretini gösteremediniz. Dolayısıyla da
vicdanlar kanamaya, acılar artmaya devam ediyor.
Ben sadece birkaç
örnek vereceğim kendi seçim bölgem olan Bingölden. Bakın, Bingölün
Genç ilçesinde Eliveren ailesine ait Yılmaz Eliveren ve Mehmet Eliveren
1999 yılında özel harekât timleri tarafından katlediliyor ve
yanına da 2 Kalaşnikof bırakılarak 2 PKKli etkisiz hâle
getirildi. diye haberler servis ediliyor. Oysaki tüm Genç halkı da,
Bingöl halkı da biliyor ki hem Yılmaz hem de Mehmet, Gençte
yaşamını yitiren, halktan insanlar ve yıllarca bu
katliamın üstü örtülmeye çalışıldı. 1999da da
Yılmazın, Mehmetin amca oğlu Bilal Eliveren, bu defa, askerlik
yaptığı kışlada katledilerek aynı ailenin
bağrına gönderiliyor. Bu kadar ağır dramlardan
bahsediyoruz. Bilal, bir gün önce ailesini arayarak paraya ihtiyacı
olduğunu ve 150 TL göndermeleri gerektiğini söylüyor ve içeriden,
intihar edildiği söylenen ölümünün yaşandığı saatlerde
de üç el ateş edildiğini bütün görgü tanıkları ifade
ediyorlar. İntihar eden bir er üç el ateş etme imkânına sahip
olur mu? Bu kadar açık bir cinayetle karşı
karşıyayız.
Bingölün Sancak
ilçesinin bir köyünde ben tesadüfen bulunduğum sırada bir cenaze,
Sezer Altındağın cenazesi Erganiden gelmişti. Mayına
basma sonucu yaşamını yitirdiği söylenen Sezer
Altındağın, ailenin ısrarlı teşhisi sonucu,
alnından tek kurşunla vurularak öldürüldüğü tespit edildi ve
bunu defalarca Millî Savunma Bakanıyla görüşmemize rağmen tek
bir şey yapılmadı.
Aynı
şekilde, Aydın Dere. 2000 yılında Çanakkalede
askerliğini yaparken katlediliyor. Bursa Adil Tıp Kurumu
İntihardır. raporu veriyor, Bursa Kriminal Laboratuvarı
İntihar vakası değildir. raporu veriyor. Çelişkiler
üzerine, yıllar sonra İstanbul Adli Tıp Kurumu mezardan cenazeyi
çıkararak otopsi yapıyor ve Aydın Derenin de arkadan,
bitişik mesafeden bir ateşle yaşamını yitirdiği
tespit ediliyor.
Buradan örnekleri
sayısız çoğaltmamız mümkün. Bugüne kadar ne Hükûmetiniz ne
Genelkurmay Başkanlığı bu konuda tek bir açıklama, tek
bir soruşturma yürütmedi. Genelkurmay Başkanı, milletvekiline
haddini bildirecek şekilde siyasi polemiklere girmesini biliyor. Evinde
oturup harita başında, Roboskide 34 insanı paramparça eden
emirler vermesini biliyor ama binlerce cinayetle ilgili tek bir ifadeyi bugüne
kadar kamuoyuna yansıtmış değil.
Çözüm açık: Zorunlu
askerliği kaldırıp vicdani ret müessesesini bir an önce
yasalaştırmak lazım. Bütün bu davaların tamamını
askerî yargıdan, askerî savcılıklardan alıp sivil
savcılıklara vermek lazım ve bu binlerce katliamın da
geriye dönük bir yüzleşmesinin ve bir hakikatleri açığa
çıkarma sürecinin yaşatılması lazım.
Bizler, bu nedenle,
bu araştırma komisyonunun kurulmasının önemli olduğunu
düşünüyoruz. Meclis İnsan Hakları Komisyonu da bu konuda bir
komisyon kurarak ciddi bir araştırma yapabilir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Meclisin araştıracağı bu sonuçlarla
onlarca yıldır kanayan bir yaraya en azından derman
arayışı içerisinde olduğumuzu biz bu acılı
ailelere hissettirebiliriz. Bu nedenle bugünkü önerimize Genel Kurulda tüm
partilerin destek vermesini talep ediyoruz.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Baluken.
Aleyhinde Yozgat
Milletvekili Yusuf Başer.
Buyurunuz
Sayın Başer. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
YUSUF BAŞER
(Yozgat) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; BDPnin grup
önerisi aleyhinde AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Askerlik hizmetinin,
Anayasamızın 72nci maddesinde, her Türkün hem hakkı hem de
ödevi olduğu ve askerlik hizmetinin de 1111 sayılı Askerlik
Kanunu ve 1076 sayılı Kanunla yapılacağı
belirtilmiştir.
BDP grup önerisine
konu olan şüpheli asker ölümleriyle ilgili olarak şunu özellikle hem
sizlerin hem de vatandaşlarımızın bilmesini istiyoruz:
Yoklaması yapılan askerlerin tertip edilecekleri kuvvet
komutanlıkları Askeralma Dairesi Başkanlığınca
bilgisayar ortamında ve şifreli kayıtlar üzerinden rastgele
erişim sistemiyle ve rastgele olarak belirlenmektedir.
Şüpheli asker
ölümleriyle ilgili olarak, Türk Silahlı Kuvvetlerinde bu konuyla ilgili
olarak yürütülen uygulamayı daha önce söyledik ama bir kez daha buradan
sizlere hatırlatmak istiyorum. Türk Silahlı Kuvvetlerinde meydana
gelen her türlü vefat olaylarında mutlaka sorumluluk sahasına göre
yetkili savcılar tarafından adli soruşturma yapılmakta ve
akılda hiçbir şüphe kalmayacak şekilde üstün gayret sarf
edilmekte. Olayın vuku bulmasıyla beraber askerî savcı olay
yerine inceleme ekibiyle beraber gitmekte, askerî savcının olay
bölgesine herhangi bir sebeple gidememesi durumunda ise inceleme ve
soruşturma o bölgedeki adli cumhuriyet savcısı tarafından
yapılmaktadır. Olay inceleme ekibi savcının talimatları
doğrultusunda tüm delilleri toplamakta, savcılar olay yerinde ilk
incelemelerini detaylı olarak yapmaktadırlar. İnceleme
sırasında olaylarla ilgili bütün tanıkların ve ilgisi
olduğu değerlendirilen tüm personelin ifadesi alınmakta,
gerektiğinde kriminal incelemeyle ilgili olarak hem kriminal
laboratuvarlarına ve hem de Adli Tıp Kurumuna gönderilmekte, bu tüm
deliller değerlendirildikten sonra vefat ile ilgili olarak akıllarda
hiçbir soru işareti kalmaması için otopsi de yapılmaktadır.
Otopsi raporu, yine, kriminal inceleme sonuçları ve tanık ifadeleri
en ince detayına göre incelenmekte, ölüm olayıyla ilgili
sorumluluğu tespit edilen kişi veya kişiler varsa bunlar
hakkında da dava açılıp açılmamasına karar verilmekte
ve savcılar bu işlemleri yaparken CMKnın 157nci maddesine göre
gizlilik içerisinde yapmaktadır. Savcı, eldeki bilgi ve belgelerin
incelemesini yaptıktan sonra, olayla ilgili ifadeleri aldıktan sonra
da eğer suçlu olduğuna kanaat getirilirse onunla ilgili de dava
açılmakta ve dava açılmasını gerekli gördüğü takdirde
onunla ilgili, normal, sivil mahkemelerdeki prosedür devam etmektedir.
Kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin bir
itirazları söz konusu ise yine adli kollukta olduğu gibi, sivil
mahkemelerde olduğu gibi de en yakın askerî mahkemeye gönderilmekte,
askerî mahkeme itirazın yerinde ve haklı olduğuna kanaat
getirirse kamu davası açılmasının gerekli olduğuna
karar veriyor ve onunla ilgili olarak da askerî savcı tarafından kamu
davası açılmakta. İtirazın reddinin yerinde
olmadığı sonucuna varılması durumunda ise itiraz
reddedilmekte ancak olayla ilgili olarak yeni bilgi ve belgeler ortaya
çıktığı takdirde tekrar kamu davası
açılabilmektedir.
Türk Silahlı
Kuvvetleri insan hayatına mal olacak kaza ve olaylar ile
disiplinsizlikleri önceden tespit etmeye ve önlemeye yönelik olarak
uyguladığı çeşitli tedbirlerle silah ve mühimmatların
kontrolü, nöbet esasları ve benzeri hususlarda eğitim faaliyetleri
yanında, tüm dünyada artan intihar vakalarının da
azaltılmasıyla ilgili olarak gayret sarf etmekte, sorumlu personelin
önceden tespiti ve koruyucu ruh sağlığı hizmetine
ilişkin tedbirleri de hassasiyetle uygulamaktadır.
Personelin kötü
muameleye maruz kalması ve ölmesiyle ilgili olarak, içinde
bulundukları ortam sebebiyle böyle bir eylemi gerçekleştirmiş
olması -Kürttü, Aleviydi, yoksul vatandaştı- ve etnik
kimliğini vurgulayan söylemlerin bilimsel araştırmalardan ve
bilimsellikten uzakta olduğunu buradan bir kez daha söylemek istiyorum.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Bilimsel olanını siz açıklayın. Verileri
niye açıklamıyorsunuz? Verileri açıklayın.
YUSUF BAŞER
(Devamla) Yalnızca intihar olaylarında değil, ölümle
sonuçlanan tüm olaylarda, yukarıda bahsedildiği gibi,
savcılık tarafından adli soruşturma
yapılmaktadır.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Üstü örtülmektedir sonra.
YUSUF BAŞER
(Devamla) Olay bütün yönleriyle incelenmekte, sorumlular hakkında da
yasal işlem gerçekleştirilmektedir.
Bugüne kadar vuku
bulmuş şüpheli asker ölümleri hakkında adli ve idari yönden
soruşturması yapılmamış, ölümü şüpheli olan bir
vaka kaydı bulunmamaktadır. Ayrıca, asker ailelerinin verilen
bilgiler dışında belge talep etmesi hâlinde örneğin,
otopsi örneğini, raporunu alması olayında olduğu gibi- adli
soruşturmanın yapıldığı makamın
iletişim bilgileri dahi verilmektedir.
Askerî mahkemelerin
kamuoyuna şüpheli asker ölümleri olarak geçen ölümlerin üstünü örtme
biçiminde bir yaklaşımını kabul etmek mümkün değildir.
AK PARTİ olarak, askerî yargının kaldırılması
suretiyle, askerî mahkemelerde sadece disiplin suçlarına
bakılabilmesini, diğer tüm eylem ve işlemlerden dolayı da
sivil mahkemelerde yargının görevini ifa etmesini istiyoruz. AK
PARTİnin siyaset anlayışında ve yargıya
bakış açımızda bağımsız, bağlantısız
ve tarafsız bir yargının oluşabilmesi ve yargıda
teklik prensibine göre sadece sivil mahkemelerin var olması
gerektiğine inanıyoruz.
Ülkemizin
demokratik standartları yükseldikçe tarafsız ve
bağımsız yargıya olan inanç milletimizde
pekiştiği ölçüde bu sorunların da ortadan kalkacağına,
ileri bir tarihte askerî mahkemelerin kaldırılmak suretiyle bu ülkede
var olan bütün eylem ve işlemlerin bağımsız mahkeme olarak
sivil mahkemelerde görüleceğine inancımız tamdır. AK
PARTİ olarak, 76 milyon insanımızın tamamını,
bulundukları bölgeye veya ırkına göre ayrım
yapmaksızın, sadece insan oldukları için, yaratılanı
Yaradandan dolayı seviyoruz; onun içinde biz diyoruz ki: Biriz,
beraberiz ve 76 milyon kardeşiz.
Türkiyede
yargının her alanda tarafsız ve bağımsız
olmasını en fazla arzu edenlerden birisinin AK PARTİ Hükûmeti ve
AK PARTİ mensupları olduğuna inanıyorum; bunu dün de
söyledik, bugün de söylüyoruz, yarın da söyleyeceğiz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ olarak, demokratik ve
hukuk devleti olmanın yolunun bağımsız ve
bağlantısız, tarafsız yargıdan geçtiğine
inanıyoruz. AK PARTİ 12 Eylül 2010da halk oylamasında Anayasaya
evet çağrılarını meydanlarda yaparken, yargıdaki bir kısım
sıkıntıları ortadan kaldırmak ve yargının
gerçek işlevine dönüşmesi için muhalefetin karşı
çıkmalarına rağmen adımlar attık. Bugün HSYK ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinde
yapmak istediğimiz şey, ideolojilerine göre değil, Anayasa ve
yasalara uygun olarak yargının millet adına karar vermesini
temin içindir. Türkiyede tüm vatandaşlarımızın ve daha çok
da hukukçuların, hâkim ve
savcıların hukuka uyması ve hukuka uygun
davranmasını temin içindir. Eski Türkiye
alışkanlıklarından olan hâkim ve savcıların
bildiri ve açıklamalarıyla değil, yeni Türkiye
anlayışı olan, kararlarıyla konuşmalarını
temin içindir.
TUFAN KÖSE (Çorum)
Ancak gülünür sana!
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Nasıl güleceğim biliyor musun? Güleceğim yani,
güleceğim. Bu kadar konuşulmaz!
Ayıp ya, ayıp! Kendin de
inanmıyorsun buna!
YUSUF BAŞER
(Devamla) Hâkim ve savcıların milleti yan yana getiren adalet olgusunu
ortadan kaldıracak bir düşünce içine girmemesini temin içindir. Aziz
milletimizin yargıya inancını kaybetmemesi içindir.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Nasıl bir şey bu ya? İnsan bunları söylerken
utanır!
YUSUF BAŞER
(Devamla) AK PARTİ olarak, yargıdaki fiziksel eksikliklerin
tamamına yakınını giderdik.
OKTAY VURAL
(İzmir) Rüşvet ve yolsuzluklardan bir haber ver bakayım,
ayakkabı kutularından. Ayakkabı kutuları nerede? Kaç numara
ayakkabı kutuları?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Hadi bizi de ihraç edin. Kaç numara, ben soruyorum. Beni ihraç
edin, MHPden ihraç edin. Kaç numara ayakkabı?
YUSUF BAŞER
(Devamla) Artık, o binaların içerisinde, o sarayların
içerisinde insanların ruhunu da okşayacak ve bu ülkeye vatandaş
olarak bağlı kalmanın onurunu yaşatacak yargı
kararlarını da bağımsız yargıdan
beklediğimizi özellikle belirtmek istiyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) Rant lobisi nerede?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Bizi de ihraç edin partiden, hadi! Kaç numara ayakkabı?
YUSUF BAŞER
(Devamla) Sayın Başkan, Değerli milletvekilleri, AK PARTİ
olarak
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Ayakkabı kutusu kaç para? Bizi de partiden ihraç edin, hadi
bakalım!
BAŞKAN
Lütfen sessiz olalım.
YUSUF BAŞER
(Devamla)
Türk Silahlı Kuvvetlerindeki şüpheli asker ölümlerinin
açığa çıkarılması için BDP grup önerisine
katılmayacağımızı belirtiyor, yüce heyetimizi ve aziz
milletimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Başer.
OKTAY VURAL
(İzmir) Bravo, bravo! Gözler ve kulaklar şehadet edecek! Unutma,
gözler ve kulaklar şehadet edecek! Belki Reza Sarraf da uğrar size!
Uğrar belki, hadi! Hayırsever iş adamı!
BAŞKAN
Lütfen, biraz sessiz olalım.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkanım
BAŞKAN -
Buyurunuz Sayın Baluken.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın hatip konuşması sırasında
Soruşturmayla üzeri örtülen tek bir durum yoktur. diye Genel Kurula
yanlış bir açıklamada bulundu. Söz talep ediyorum.
YUSUF BAŞER
(Yozgat) Hiç kimsenin, makamı ne olursa olsun, suç işlemesini
istemiyoruz.
OKTAY VURAL
(İzmir) Bunları savunmaya hakkınız yok, siz milletin
iradesini temsil ediyorsunuz!
YUSUF BAŞER
(Yozgat) Bağımsız ve bağlantısız yargıda
kim suç işlediyse de cezalandırılmasını istiyoruz.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Ya, ben şimdi soruyorum: Ayakkabı kutusu kaç numara? Bizi
de partiden ihraç edin, hadi bakalım!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen sessiz olalım.
OKTAY VURAL
(İzmir) Siz milletin vekilisiniz! Yolsuzların, rüşvetçilerin
değil, milletin temsilcisisiniz siz! Milletin hakkına, hukukuna el
atanlarla ilgili sizin adım atmanız lazım.
YUSUF BAŞER
(Yozgat) Biz onlarla ilgili gerekli mücadeleyi dün de yaptık, bugün de
yapmaya devam ediyoruz.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Ayakkabı kutun kaç numara, ayakkabı kutundan bahset!
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri, lütfen
OKTAY VURAL
(İzmir) Ya, umreye uçakla giderler, değil mi?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Ayakkabı kutundan bahset, kaç numara? Hadi ihraç edin bizi de,
buradayız.
OKTAY VURAL
(İzmir) Ne yapacaksınız, Münker Nekiri de mi ayarlamaya
çalışacaksınız ha? Hâkim, savcı ayarlıyorsunuz da
Münker Nekiri de mi ayarlayacaksınız?
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Baluken.
Sayın
milletvekilleri, lütfen sessiz dinleyelim.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkanım, sayın hatip
konuşmasında Üzeri örtülmüş bir soruşturma yoktur. diye
bizim konuşmamızı tekzip eden bir açıklama yaparak Genel
Kurulu yanlış bilgilendirdi. İzin verirseniz düzeltme
yapacağım.
BAŞKAN -
Buyurunuz Sayın Baluken.
VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
23.-
Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, Yozgat Milletvekili Yusuf
Başerin BDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelere ilişkin açıklaması
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Gerçekten,
sayın vekili dinlerken hicap duyduk yani sanki hukuk öğrencilerine
hukuk dersi veriyormuş gibi, bir soruşturmanın
aşamalarını burada anlattı. Biz o soruşturma
aşamalarının ne olduğunu biliyoruz, sorun orada değil;
o soruşturmanın aşamaları yapılıyor ama ondan
sonra üzeri örtülüyor. Acılı ailelerin yüreğinde
taşımış olduğu acının sebebi bu
soruşturma süreçlerinin üzerinin örtülmesidir.
Bak, yakın
dönemde Roboski soruşturmasında, -biliyorsun, okumuşsundur
mutlaka- yani Roboskiyle ilgili bu kadar soruşturmadan sonra Kusursuz
katliam yapıldı. diyen bir askerî yargı sistemi işte bu
işlenen cinayetlerle ilgili de o soruşturmalardan sonra Kusursuz
cinayet işlendi. diye gerekçeler hazırlıyor; sorun orada. Daha
bir ay olmadı, bu aileler bütün Meclis grubundaki siyasi partileri ziyaret
ettiler; AK PARTİden Salih Kapusuz, Ahmet Aydın, Ziver Özdemirle
görüştüler. Sizin söylediklerinizi söylemediler onlar; ailelere söz
verildi, Gereğini yerine getireceğiz. denildi. Cumhuriyet Halk
Partisi zaten sürekli önerge getiriyor, Milliyetçi Hareket Partisi de bu konuda
destek veriyor. Niye gereğini yerine getirmekten korkuyorsunuz? Bununla
ilgili bir an önce bu soruşturma süreçlerini netliğe
kavuşturacak bir Meclis komisyonuna ihtiyaç var. Kaldı ki Millî
Savunma Bakanınızla görüşseydiniz, burada ismini
zikrettiğim Aydın Dere, Sezer Altındağ, Oktay Can,
bunların hepsinin katledildiğini o da kabul ediyor, doğrudur
diyor. Bak, Aydın Derenin yakınına, Mahmut Dereye Millî
Savunma Bakanlığı kan parası teklif etti, kan parası,
Kendi aramızda anlaşalım. dedi. Böylesi bir trajediyle
karşı karşıyayız.
TUFAN KÖSE (Çorum)
Her şey para bunlar için!
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Buraya gelip ezbere konuşmanın bir anlamı
yok. O nedenle, bu komisyonun kurulması acildir, elzemdir, ülkenin önemli
bir sorununu çözme açısından da, Meclise güveni, halkın güvenini
tesis etme açısından da son derece önemlidir.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Baluken.
VIII.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.-
BDP Grubunun, BDP Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris
Baluken tarafından şüpheli asker ölümlerinin açığa
çıkarılması amacıyla 11/2/2013 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 16 Ocak 2014 Perşembe
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
(Devam)
BAŞKAN
Lehinde Erzincan Milletvekili Muharrem Işık.
Buyurunuz
Sayın Işık. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM IŞIK
(Erzincan) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; BDPnin askerde intihar eden
kişilerle ilgili vermiş olduğu önergenin lehinde söz
almış bulunmaktayım. Öncelikle hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Tabii, bazen buraya
iktidar milletvekilleri çıktığı zaman ben kendimi
başka bir ülkede farz ediyorum yani şaşırıp
kalıyorsun, ne dediğine şaşırıyorsun. Bazen böyle,
bu ülkede hiçbir şey olmamış, her şey güllük
gülistanlık, askerde ölen, o gelenler, hiçbirinde bir şey
olmamış, adli yargı düzgün gitmiş ama kendi
açıklarını kapatmak için de özellikle oradan vurup, o
insanların duygularıyla oynayıp, o insanları getirip buraya
bağlamaya çalışıyorlar.
Diyor ki: Askerde
çok güzel sorgulamalar yapılıyor, incelemeler çok güzel, hepsi
olduğu gibi açığa çıkarılıyor. Erzincandaki
daha önce gündeme getirmiştim- üsteğmen arkadaşımız
intihar etti, Yaşar Karaağaç. Daha sonra bununla ilgili
araştırmalar yapıldı. Araştırmaları yapan da
Kara Kuvvetleri Komutanlığı 7. Kolordu Komutanı. Şimdi
onun üzerinden bile bağlayacaklar. Neymiş efendim? Sivil mahkemelerde
verilsin. 12 Eylülde siz bu mahkemeleri getirdiniz, kendi kafanıza göre
dizayn ettiniz, çıktınız televizyonlarda İşte
getirdik Türkiyeye özgürlükler, artık bundan sonra her şey
sütliman. dediniz. Kendi kafasına göre şu anda söz ettiğiniz o
paralel devlet, sürekli verdiğiniz şeylerle kurdunuz ama, şu
anda kendi ayağınıza bastığı için de
kalktınız şimdi bunu döndürmeye çalışıyorsunuz.
Bunu yaparken de bu askerleri kullanmaya çalışıyorsunuz, bütün duyguları
istismar ediyorsunuz.
Yaşar
Karaağaçla ilgili yapılan araştırmada en sonunda
demişler ki: Kovuşturmaya yer olmadığına karar
verildi. Burada daha önce ailesinin bildirdiği şeyler var, ailesinin
ifadeleri alınıyor. Ailesi diyor ki: 2 tane uzman çavuş var, bu
uzman çavuşlar oğlumu sürekli taciz ediyorlar, buna baskı
yapıyorlar, bununla ilgili tedbir alın. Ama ne yazık ki tedbir
alınmıyor, dosyada hiç ismi geçmiyor, bir tek komutanın ismi
geçiyor. Komutanla ilgili, Piyade Binbaşı Fikret
Halıcıoğlu hakaret etmiş milletin içinde, askerlerin
içinde, ondan sonra da intihar ettiği söyleniyor. Bir tek onunla ilgili
şey var, başka hiçbir araştırma yapılmamış.
Yalnızca komutan orada ona hakaret etmiş ama o hakaretle ilgili de
Önemli bir şey değil, o intiharına sebep olmamış.
diye karar çıkarıyorlar.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, intihar bireylerin binlerce sorununa işaret eden,
kesinlikle sadece bireysel olarak düşünülmeyecek toplumsal bir olay;
sosyolojik yönleri var, psikolojik yönleri var. İntihardan bütün toplum
etkileniyor. O çevrede olan, ailesinden en az 6 kişinin etkilendiği
psikiyatristlerin tespit ettiği şey. Toplumda olduğu zaman, bir
okulda ya da bir askeriyede olduğu zaman oradaki yüzlerce kişinin
etkilendiği söyleniyor. Buna rağmen, hiç ciddiye alıp da bunu
gündeme almıyorsunuz. Bir sorun var, bir sıkıntı var.
Sırası geldiği zaman askeriyenin içine girip askeriyeyi didik
dikik yapıyorsunuz, kozmik odalarına şu anda düşman
olduğunuz kişilerin girmesine izin veriyorsunuz ama ne hikmetse,
bununla ilgili konuya gelince Yok, dokunmayın askeriyeye; bizim kutsal
değerlerimiz, askeriyeye dokunmamamız gerekiyor. diye bir şey
söylüyorsunuz. Öyle bir şey yok. Burada gönderilen gencecik insanlar ölü
geliyorlar. Diyorlar ki: İntihar etti. Biraz önce sayın vekilim
söyledi. Mayına bastı öldü. diyorlar, kafasında kurşun
izi çıkıyor, tek kurşunla öldürülmüş. Sırtından Kaleşle
vurmuş. diyorlar, Kaleşle intihar etmiş. Nasıl Kaleşle
kendini vurur? İntiharın da bir yöntemi vardır. İntihar
eden insan iki el ateş edemez, tek el eder. Bu, bütün kayıtlarda
böyledir. Yani adli tıpta öyle bir şey yok. Hiçbir yerde İki el
ateş etti, kendini öldürdü. diye bir şey olmaz ama sizin dosyalarınızda,
askeriyenin elinde olan dosyalarda iki el ateş edip intihar ettiği
söylenenler var. Bunların üzerine gidilmeyecek de neyin üzerine gidilecek?
Avrupada en fazla
AİHMe başvuran ülke biziz. 29 tane dava açılmış,
esastan incelenmeye başlanmış, 22 tanesi açılmak üzere.
Bunlarla ilgili de araştırmalar devam ediyor ama ne yazık ki
bunlarla ilgili de, AİHMin verdiği kararlara da bakarak, hiçbiriyle
ilgili şu anda mağduriyetleri giderecek bir şey
yapılmadı, yapılması da düşünülmüyor.
AİHMin kararlarında
şöyle diyor: Zorunlu askerlik hizmetine tabi kişilerin gerçek ve
mevcut intihar riski taşıyıp
taşımadıklarının objektif olarak saptanmaması,
böyle bir risk varken, askerî yetkililerce bu riskin gerçekleşmesini
önleyebilecek makul önlemlerin alınmaması sebep olarak gösteriliyor.
Yani buradan çıkan sonuç: Ne yazık ki askere
aldığımız zaman ne yapıyoruz? Ben de hekimlik
yaptığım zaman asker muayenesine gidiyordum. Asker geliyor,
soyuyoruz. Bakıyorsun tipine boyu tutuyor mu? Tutuyor. Başka hiçbir
şey sorma yok. Tamam git, birinci şey. Daha sonra askere
çağrılıyor, gidiyor. Zaten askerî kapıdan içeri girdikten
sonra orada artık mantık aranmaz, mantık bitmiş oluyor.
Eğer ki hastayım derse kesin askerden iş yapmamak için
kaçtı gösterilip, o yüzden hiçbir önlem alınmıyor.
Yaşar
Karaağaçın elinde raporlar var, diğer birçok askerde
olduğu gibi. Psikiyatrik sorunları olduğu, majör depresyon
geçirdiği söyleniyor. Altına da not düşmüşler: Majör
depresyon geçiriyor ama majör depresyonda bunda intihara meyil yoktur. Majör
depresyon geçiren bir insanın her zaman intihara meyli vardır. Bunun
araştırılması gerekirken, orada önlemler alınması
gerekirken ne yazık ki hiçbir önlem alınmadan askerlerin orada
ölmesine izin veriliyor maalesef.
Tabii, askere
alırken özellikle çok iyi muayenelerin yapılması
gerektiğini söyledim. Şu anda, dün Sayın Millî Savunma
Bakanımız burada söyledi, artık, ilk yoklama yok, diğerleri
yok, direkt çağırıyoruz çünkü MERNİS sistemine geçtik. Onu
çağırıp orada o şekilde askerliklerini yaptırıyoruz.
Askere gittikten sonra da orada zaten nasıl geçtiğini hepimiz
bilmekteyiz. Bunu saklayacak bir şey de yok. Ama burada asıl önemli
olan şey AİHMin verdiği kararlar, oradaki amirlerin
yaptığı hareketler.
AİHM
şöyle diyor: Askerî amirlerin bir intihar olayının
oluşumundaki mesleki ihmal ve kusurlarının tespitine imkânı
sağlayan ve böyle bir tespit hâlinde caydırıcı idari ve
cezai yaptırımları gerektiren mekanizmanın yeterince iyi
işletilmemesi ile intihar edenin yakınlarının veya
avukatlarının hadisenin oluş biçimi ve savcılık
soruşturmalarıyla ilgili verilere sağlıklı
şekilde ulaşmamaları sorun olarak belirtilmektedir. Yani orada
ne olduğunu hiçbir zaman için askeriye -kapalı kutu olarak bu konuda
özellikle- açığa çıkarıp da insanlara
açıklamıyor, sonuca da gidilmiyor. Sivil mahkemeler. deniyor. Sivil
mahkemelerin de ne yaptığını şu anda yaşayarak
görmekteyiz zaten.
Biraz önce dediğim gibi, özellikle birçok askerde
olduğu gibi Yaşar Karaağaçın intiharında da direkt,
diyelim ki, sebep yok ama dolaylı olarak oradaki komutanların,
oradaki araştırılmayan, dava dosyasına girmeyen uzman
çavuşların etkisi var. Ama bunlar araştırılmadan
sonuca gidildi.
Yaşar
Karaağaçın bir şiiri var, yazmış şeye, onu
okuyayım, inşallah biraz içerinizde bir şeyler kıpırdar.
Diyor ki: Sen kimsin lan Yaşar, kim? Köylü çocuğu. /
İstediğin kadar git, kaç, sen her zaman kaybedeceksin. / İyi de
olsan nafile, kötü, senden her zaman daha iyi olacak. / Sen bir garipsin,
özledim o küçük çocuğu, / Küçük dünyasında mutlu çocuğu. / Mutlu
olmak için zorlamazdı şartları, / Şartlar
kendiliğinden mutlu ederdi onu. / Şimdi iş sahibi, mevki sahibi
ama ne oldu, mutlu mu sanki? / Ne vardı be sen de olsaydı baba gibi,
bir garip zavallı küçük çiftçi. / Yoruldum artık, usandım, bu
genç yaşta yoruldum, yordular. / Ne hayat be arkadaş, fil olsa
devrilirdi herhâlde. / Hâlen mücadele ediyorsun manyak, pezevenk neye
uğraşıyorsun? / Sen hep rezilsin işte yaramaz, kepazesin! Uğraşma
artık uğraşma. Bu, dava dosyasına girmiş, daha önce
yazdığı, kayıtlarda olan bilgiler ama hiçbiri de ciddiye
alınmadı. Ailesi, özellikle, izne geldiği zaman izinde
çocuğun durumunu gidip komutanına anlatıyorlar ama orada hiç
ciddiye alınmıyor.
Son yıllarda
yapılan bildirimlerde 2002-2012 yılları arasında 934
askerin intihar ettiği, 2012 yılında 69 sırf askerin
öldüğü, ocak-ekim arası -şu anda diğerlerini tam
alamadık- 52 erbaşın intihar ettiği söyleniyor. Tabii, biz
sürekli bunu gündeme getiriyoruz, getirmeye çalışıyoruz, sizin
vicdanlarınıza sesleniyoruz. Bir kere de olsun yani buna bir parmak
kaldırın diyoruz. Kafanızı sallasanız da ne yazık
ki olur vermiyorsunuz. Korktuğunuzun ne olduğunu da anlamıyoruz,
çözülemiyor, çözülmeyecek gibi de duruyor.
Tabii, burada, özellikle,
bazen televizyonlarda ya da burada çıktığı zaman doğru
şeyler söyleyen Sayın Arınçın bir sözü vardı önce,
Türkiye'de tuzu kuru olanların çocuklarının güneydoğuda
askerlik yapmadıklarını, iç güvenlik bölgelerinde hep Anadolu
çocuklarının askerlik yaptıklarını
açıklıyor. Burada tuzu kuruların herhâlde kim olduğu
belli. Şimdi, burada söylediğimiz zaman yine
kızacaksınız, Sayın Erdoğan ne demişti? Askerlik
yan gelip yatma yeri değildir. Herkesi fırçalamadan sorumlu olan bir
milletvekiliniz: Birkaç Mehmet şehit oldu diye Meclisi
toplayamayız. Askere ne kadar önem verdiğiniz orada da belli oluyor.
ama kendi çocuklarınıza gelince: Başbakanın oğlu
askerlik yapmıyor. Burada söylediğimiz zaman tepki gösteriyorsunuz.
Diğerlerinin hiçbiri yapmadı -çoğunluğu-
yaptığı yerler de belli ya bedelli yaptı ya diğer
türlü geçirdiler ama askere gelince, askerliğini yapmadılar
Burada, tabii,
gündem olarak da sizin yoğun zamanınız var. Bunlardan bir tanesi,
işte, bugün birilerinin yakalanma emrini kaldırıyorsunuz.
HSYKyı burada çıkıp överek HSYKyla ilgili kendi düzeninizi
kurmaya çalışıyorsunuz. Ama askerde bunca ölen çocuk için bir
tane el kaldırmayacağınıza eminiz çünkü çıkıp da
lehte konuşuyorsunuz. Bundan sonra da kaldıracağınıza
inanmıyoruz ama biz bunu gündeme getirmeye devam edeceğiz.
İnşallah, bir gün vicdanlarınız sızlar, bu konunun da
araştırılmasına gerek görülür çünkü çok önemli bir konu,
araştırılması gerekiyor kesinlikle. Bu ölenler öyle
rastgele bir şey değil, intihar deyip kapatılması mümkün
değil. Bunların altında, birçoğunun altında birçok
şey var. Bunların araştırılması lazım.
İnşallah, bu seferlik, elinizi kaldırırsınız.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP ve BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Işık.
Aleyhine, Isparta
Milletvekili Recep Özel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Özel.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Barış ve Demokrasi Partisi grup
önerisi aleyhinde söz almış bulunmaktayım.
Grup önerisinde,
şüpheli asker ölümlerinin açığa çıkarılması,
sorumluların belirlenerek sivil mahkemeler önünde yargılanması,
şüpheli şekilde yaşamını yitiren askerlerin
ailelerinin dinlenerek taleplerinin dikkate alınması amacıyla,
Anayasanın 98 ve İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri
gereğince bir Meclis araştırması açılması talep
edilmektedir.
Evet, konu çok
hassas, zor bir durum. Siz, göz bebeğiniz gibi
baktığınız, yetiştirip büyüttüğünüz
evladınızı sapasağlam, asker ocağına teslim
ediyorsunuz. Askere uğurlarken kına yakıyorsunuz, davul
çalıyorsunuz, kurban kesiyorsunuz ve askere yolluyorsunuz. Daha sonra
da bu evladınızın size
ölüm haberi geliyor. Sebebi ne olursa olsun, anne, baba ve aile için çok zor
bir durum. Neredeyse dünyaları yıkılıyor. Evlat
acısı çok zor bir durum. Tabii ki herkes bu acının neticesinde,
gerçek ölüm sebebini bilmek ve öğrenmek isteyecektir. Yetkililer de
özellikle-anne babaya, aileye ve kamuoyuna bu bilgileri eksiksiz, tatmin edici
bir şekilde vermek zorundadırlar. Eğer bir ölüm, asker
ocağında vuku bulmuşsa, bunun aynen sivil hayattaki bir ölüm
karşısındaki tutum, davranış ve işlem gibi bütün
şüphelerden uzak, herkesi tatmin edici şekilde işlemlerinin
neticelenmesi gerekmektedir. Hiçbir olayın üstü örtülmemeli; ölümlerde
kusuru bulunan, kabahati bulunan, kastı bulunan herkes hakkında her
türlü işlem yapılmalıdır. Şüpheli ölümler
hakkında bütün idari ve adli soruşturmalar hakikati, gerçeği
ortaya çıkarmak, sorumlulara hesap sorma amaç ve gayesini taşımalıdır.
Hiçbir şeyin üstü örtülmemeli, başka şekilde takdim edilmemelidir.
Tabii ki normal ve sivil
hayatta ölümler nasıl oluyorsa hayatın olağan
akışına göre askerî birliklerde de ölümler öyle
değerlendirilebilir. Ölümün oluşu, şekli farklılıklar
arz edebilir. Askeriye içindeki her ölümü de şüpheyle değerlendirmek,
şüpheli ölüm gözüyle bakmak da o derece yanlıştır. Biz
inanıyoruz ki askeriyedeki her ölüm en ince detayına kadar
inceleniyor, gerek idari gerekse adli soruşturmalar sonuna kadar
götürülüyor ve götürülmesini de hiçbir şeyin üzerinin örtülmemesini de özellikle
buradan talep ediyoruz.
Bu işlemler sonunda
ilgililerin ve kamuoyunun bunlardan tatmin olması da en önemli ayaklardan
birini oluşturuyor. Önemle dikkat edilmesi ve hassas olunması, özen
gösterilmesi veya
Bu zamana kadar eksik olan tarafı bu olsa gerek: Kamuoyu
ve ailelerin yeterince tatmin edilmemiş olmaları.
Askere çocuklar, evlatlar
askerlik hizmetini, vatani hizmetini yapmak için gidiyorlar; yoksa, ölmeye
gitmiyorlar. Bir savaş olur, o zaman ölümler amenna. Bunun
dışındaki ölümler, normal hayatta neyse öyle
olmalıdır.
Askeriyede
ölümlerin büyük bir oranda intihar olarak yansıması
karşısında bu intiharlar hakkında da biraz bilgiyi sizlerle
paylaşmak istiyorum:
Dünyada her 40
saniyede 1 kişi intihar sonucu yaşamını yitirmektedir.
İntiharın dünya genelinde tüm ölüm sebepleri arasında 10uncu
sırada olduğu, son kırk beş yılda intihar sonucu
ölümlerin yüzde 60 oranında arttığı tespit edilmiştir.
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre de, Türkiye geneline
ilişkin yayınlamış olduğu intihar istatistikleri
incelendiğinde grubu, eğitim seviyesi, coğrafi bölge, il
dağılımı vesairenin Türkiye Cumhuriyeti devletinin
ayrılmaz bir parçası olan Türk Silahlı Kuvvetlerine de
taşındığı görülmektedir. İntihar
davranışı açısından Türk Silahlı Kuvvetlerinin
personeli de benzer yaş ve cinsiyet grupları açısından
sivil örneklerden daha farklı bir özellikleri bulunmamaktadır.
Türkiye genelinde intihar edenler arasında 20-24 yaş
aralığının en fazla intiharın meydana geldiği
yaş aralıklarından birisi olduğu kabul edilirse, askerlik
hizmetinin de bu yaş grubunda yapılması nedeniyle intihar
davranışlarının askerî ortama taşınabileceği
de değerlendirilebilir.
Peki, bunlar
karşısında Türk Silahlı Kuvvetleri neler yapmakta,
yaklaşımı nedir ona da bir göz atacak olur isek: Türk
Silahlı Kuvvetleri insan hayatına mal olacak kaza ve olaylar ile
disiplinsizlikleri önceden tespit etme ve önlemeye yönelik olarak
uyguladığı çeşitli tedbirleri silah ve mühimmatların
kontrolü, nöbet esasları ve benzeri hususlarda eğitim faaliyetleri
yanı sıra sorunlu personelin önceden tespiti ve koruyucu ruh
sağlığı hizmetine ilişkin tedbirleri de hassasiyetle
uygulamaktadır.
Erbaş ve
erlerin askerliğe uyumunu desteklemek, uyum sürecinde
yaşadıkları zorlukların,
kişiler arası ilişkilerdeki güçlüklerin çözümünde yol
göstermek, destek sağlamak ve bunlara paralel diğer psiko-sosyal
sorunlarla ilgilenmek üzere kurulmuş rehberlik ve danışma
merkezleri hizmet vermektedir.
Sorunu olan
personeli tespit etmek amacıyla, Türk Silahlı Kuvvetlerine
katılan tüm personele kayıt, kabul değerlendirme anketi
uygulanmakta, ayrıca gerekli görülen hâllerde değişik test,
anket, ölçekler de kullanılmaktadır. Söz konusu ölçme araçları
mevcut 336 merkezde görev yapan psikolog, psikolojik danışmanlar
tarafından incelenerek sorun tespit edilen personel takip altına
alınmaktadır. Bu maksatla, rehberlik ve danışma merkezleri
etkin olarak kullanılmaktadır. Gerek silah altına alınan
erbaş ve erlerimizin gerekse de profesyonel personeli tanıma ve
teşhis fonksiyonlarının daha etkin olması için Türk
Silahlı Kuvvetleri bünyesinde çalışmaların yoğun bir
şekilde devam edildiği de söylenmektedir.
İntiharların
önlenebilmesi için her kişiye ve duruma uygun standart yöntemler
bulunmamaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri, sivil
yaşantısından asker ocağına getirdiği sorunlar
nedeniyle uyum güçlükleri yaşayan personeli tespit etmek, çözüm
yolları geliştirerek bu personeli fiziksel ve ruhsal olarak daha
sağlıklı bir hâle getirmek, bir yandan vatan savunması ile
ilgili görevlerini öğretirken, diğer yandan da fiziki yetenek ve
becerilerini geliştirerek, askerlik hizmetinin bitiminde aile
yuvasına sağlıkla kavuşturmak için
çalışmaların titizlikle sürdürüldüğü ifade edilmektedir. Bu
kapsamda, yıllara bağlı olarak, son on yılda intihar
oranlarında -yüz binde 32den yüz binde 15e- yaklaşık yüzde 50
oranında bir azalma olduğu da gerçekliktir.
Alınan tüm
tedbirlere rağmen birliklerde vefatla sonuçlanan her bir kaza, olay
meydana geldiğinde, vefat eden personelin ailesine garnizon
komutanlıkları vasıtasıyla bilgi verilmekte, ailenin talep
etmesi durumunda olayın gerçekleştiği birliğe davet
edilerek kazanın, olayın oluş şeklini ilk ağızdan
dinlemeleri temin edilmekte ve zihinlerde herhangi bir şüphe kalmamasına
özen gösterilmektedir.
Birliklerin
içerisindeki herhangi bir olayda, askerî savcılıkların olaya
müdahale etmesi, soruşturması, neticeye ulaştırması,
olayı en çıplaklığıyla, gerçekliğiyle ortaya
koyması bütün herkesin ortak dileği. Buna uyulduğunu ümit
ediyoruz, uyulmaya da davet ediyoruz. Eğer biz yargı birliğini
temin edebilirsek, Türkiyede tek bir yargı olabilmesini mevcut
Anayasamızı değiştirerek sağlayabilirsek, elbette ki
sivil mahkemeler tarafından da bunun soruşturulması,
kovuşturulması herkesin ortak dileği.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Değiştirdiniz ya hafta sonu HSYKyı.
RECEP ÖZEL
(Devamla) Ben bu duygu ve düşüncelerle Barış ve Demokrasi
Partisi grup önerisinin aleyhinde olduğumuzu, bugün uluslararası
sözleşmeleri görüşeceğimizi, gündemimizin belli olduğunu
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Evet mi diyorsun?
RECEP ÖZEL
(Devamla) -
o nedenle buna katılmadığımızı
bildiriyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Özel.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Karar yeter sayısı
BAŞKAN Karar
yeter sayısı arayacağım.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 18.45
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.52
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 48inci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun önerisinin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur.
Beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 18.53
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati:18.55
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 48inci
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu önerisinin ikinci oylamasında da karar yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, öneriyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur.
Böylece, sözlü soru
önergeleriyle, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için, 21 Ocak 2014 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 18.56