28 Ocak 2014 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Mine
LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
----- 0 -----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 53üncü Birleşimini açıyorum.
Y O K L A M A
BAŞKAN Elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika veriyorum ve
süreyi başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN - Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz,
Hazreti Alinin şehit edilmesinin yıl dönümü münasebetiyle söz
isteyen İstanbul Milletvekili İsmet Uçmaya aittir.
Buyurun Sayın Uçma. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İSMET UÇMA (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hicri 40, miladi 661;
Irakın Kûfe şehri merkez camisinde bir sabah namazı mihrapta,
Hazreti Ali, İbni Mülcem tarafından
BAŞKAN Sayın Uçma, bir
saniye
Sayın milletvekilleri,
sessizliğimizi muhafaza edersek konuşmacıyı daha iyi
anlayabiliriz.
Buyurun Sayın Uçma, sürenize
ekleyeceğim.
İSMET UÇMA (Devamla) Hicri 40,
miladi 661; bugünkü Irak Kûfe şehri merkez camisinde Seyyidi Şüheda
Hazreti Ali, İbni Mülcem tarafından başından
aldığı kılıç darbesiyle şehit edilir. Hazreti Ali
darbeyi alır almaz Kâbenin Rabbine yemin olsun, kazandım. der.
Çünkü Alinin hayatı, ilkeleri, duruşu, tavrı,
kullandığı rahmet dili, kazanmaya mebni bir dildir ve ilave
eder: Galiptir bu yolda mağlup. Dolayısıyla, Hazreti Aliden,
Şahı Merdandan ve Seyfullahtan ve rahleyi tedristen geçen, Resulün
yanında büyüyen o kilometre taşı büyük insandan bugünkü
medeniyetimize ve günümüze aktarılabilecek yığınlarca husus
vardır. Ancak, sevgili arkadaşlar, ben sizlerle 5 tanesini
paylaşmak istiyorum.
Hazreti Peygamber tebliğle
mükellef olur olmaz, henüz daha dışarıya yayılmadan, henüz
kimseye duyurulmadan, evde Hazreti Haticeyle Hazreti Peygamberin hattı
hareketini izleyen Hazreti Ali ne yaptıklarını sorar, namaz
kıldıklarını ifade ederler. Kendisinin de bu ibadete
katılmak isteğini söylediğinde, Peygamberimiz Hazreti Aliye
babasına -Peygamberimizin amcası Alinin babasıdır,
Peygamberimizin yeğenidir Hazreti Ali, damadıdır Hazreti Ali,
hicretten sonra kardeşidir Hazreti Ali- sormasını ister. O çocuk
yaşta Hazreti Ali Allah beni yaratırken kimseye sormadı.
Alemlerin Rabbine teslim olmak için bir başkasına soru sormam
gerekmez. der ve hiç kimsenin henüz daha tebliğinden haberi
olmadığı an Peygamberimizi tasdik eder ve ilk Müslümanlardan
olur. Hazreti Haticeden sonra ilk Müslümandır. Ali olmak demek,
inanmış insan olmak demektir, mümin olmak demektir, tavırlı
olmak demektir.
İkincisi: Sevgili arkadaşlar,
malum, Peygamberimiz 622de Mekkeden Medineye hicret ettiklerinde, Mekke
müşriklerinin kendisinin şehirden daha geç
çıktığını öğrenmeleri için Hazreti Aliye
yatağına yatmasını emreder. Hazreti Ali Peygamberimizin
tereddütsüz yatağına yatar. Her türlü musibet başına
gelebilecek durumda ve ortadayken Peygamberimizin yatağına yatar,
sanki orada Peygamberimiz varmış gibi. Peygamberimizin çevredeki
düşmanları Peygamberimizin hicret ettiğini bir müddet fark
edemezler. Bu anlamda, Hazreti Ali olmak, bir davaya teslimiyet demektir; bir
meseleye, bir dava uğruna teslim olmak demektir.
Üçüncü olarak: Hazreti Ali Bedir
Savaşında meydanlarda ilk olanlardandır. Özellikle, Hayber
Kalesi bir türlü düşmemektedir. Hayber Kalesiyle ilgili, Peygamberimiz:
Yarın sancağı öyle bir insana vereceğim ki zafer müyesser
olacak. demektedir. Bu yönüyle, Ali olmak, kahraman olmak demektir.
Sevgili arkadaşlar,
Peygamberimizin vefatından sonra, aile pozisyonu, çevre
şartları, Hazreti Alinin halife olmasını iktiza eder ama
takdir edersiniz ki o günün toplumunda ileri gelenler, Hazreti Aliyi
değil Ebu Bekiri halife seçerler. Hazreti Ali, asla bunlara da itibar
etmeksizin mevcut halifelere destek verir ve bu anlamda da
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İSMET UÇMA (Devamla) -
insanın toplumsal çıkarlar karşısında kişisel
çıkarlarını ikinci plana itmesi ve yok sayması anlamı
Ali olmak demek, kendini büyük dava uğrunda feda etmek demektir.
Evet sevgili arkadaşlar, Hazreti
Aliyi konuşmakla bitirmek elbette mümkün değil ama süremiz bitti,
Genel Kurulu saygı, sevgi ve muhabbetle selamlıyorum.
Sağ olun, var olun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Uçma.
Gündem dışı ikinci söz,
Adalet ve Demokrasi Haftası münasebetiyle söz isteyen Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürke aittir.
Buyurun Sayın Öztürk. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, 24 Ocak 1993te
katledilen Uğur Mumcu ve Gaffar Okkan, 31 Ocak 1990da katledilen Profesör
Doktor Muammer Aksoyun katlediliş tarihleri arasında yer alan Adalet
ve Demokrasi Haftası nedeniyle gündem dışı söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, hepimiz
biliyoruz ki bugün yaşadığımız olaylar, aslında,
1980li yılların sonlarında, Uğur Mumcu tarafından,
gerçekten cesur gazeteci, araştırmacı yazar Uğur Mumcu
tarafından söylenmiş, dile getirilmiş. Hem Uğur Mumcu hem
Gaffar Okkan hem de Muammer Aksoy, gerçekten, her türlü gericiliğe ve
şiddete karşı demokrasiye inanmış gerçek anlamda
aydınlardı. Onların katledilişinin üzerinden epey bir süre
geçti fakat arkalarındakiler, katledilmelerine neden olan olayın
arkasındaki gerçek katliamcılar yakalanmadı, sadece tetikçiler
yakalandı. Onlar da yargılanıyormuş gibi yapıldı.
Aslında, Uğur Mumcu neden öldürüldü, Özge ve Özgür Mumcu neden yetim
bırakıldı, Güldal Mumcu neden dul bırakıldı? Bu
soruların yanıtları henüz verilmiş değildir.
Arkasından, Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan neden katledildi?
Yine, Muammer Aksoy, gerçek bilim adamı, Atatürkçü ve demokrasiye inanan
bilim adamı Muammer Aksoy, neden katledildi? Onları, soruların
yanıtlarını henüz veremedik.
Aslında hukuk devleti, gerçekten,
arkasında faili meçhul bırakılan siyasi cinayetleri olmayan
devlettir. Hukuk devletinde, geçmişinde
aydınlatılmamış olaylar olmamalıdır. Ama aradan,
katledilişlerinden bu yana epey zaman geçmesine rağmen, bu gerçek,
faili meçhul bırakılan siyasi cinayetlerin arasındaki gerçekler
araştırılamamıştır.
Şimdi, Uğur Mumcunun o
tarihte yazdığı yazılardan birkaç örnek vermek istiyorum ve
neden katledildiklerine belki ipucu olabilir. Sayın Uğur Mumcu diyor
ki: Demokrasilerde, demokrasiye inanmış olanalar, bir toplumda bir
kişiye yapılan haksızlığın bütün topluma
yapıldığına inanırlar.
Yine, Uğur Mumcu, 1975
yılında yazdığı bir yazıda: Hukuku, egemen
güçlerin bir baskı aracı yapmak isteyen iktidarlar, her ülkede
hukukçuların vicdanlarına ipotek koymak istemişlerdir; böyle
dönemlerde hukukun yerini yasa dışı yargılar ve korkular
almıştır. Hukuk, artık siyasal kan davalarının
birer aracı olmaktan çıkarılmalıdır. diyor, daha
1978li yıllarda.
Yine, Bir hukuk devleti için temel
kural, yasal kuruluşların temel işlevlerini yürütmesi ve
yürütebilmesidir. Mahkemeler üzerinde siyasal baskı özellikle
olağanüstü dönemlerde yoğunluk kazanır. diyor Uğur Mumcu.
Yine, 1978de yazdığı
bir yazıda: Hukuk devleti ya vardır ya yoktur; siyasal
endişeler mahkeme kapıları önünde son bulur. diyor.
Adaletin 3 ayağından
bahsediyor Uğur Mumcu 1981 yılında yazdığı bir
yazıda. Bu 3 ayağın birincisi: Yargıç. İkincisi:
Savcı. Üçüncüsü: Avukattır. Adaletin bu 3 ayağından biri
zedelenirse adaleti ayakta tutmaya imkân yoktur. diyor Uğur Mumcu.
Yine Uğur Mumcu, 1981
yılında yazdığı bir yazıda: Kanıtlanan bir
başka gerçek de hukuk devleti sisteminin vazgeçilmez
varlığı ve önemidir. Hukuk devletinin zedelendiği her ülke
kargaşalarla, zorbalıklarla, diktatörlüklerle
karşılaşmak yazgısıyla karşı karşıyadır.
Hukuk devleti bireylerin olduğu gibi sendikaların, partilerin ve
kurumların da ortak güvencesidir. Bir ülkede yargı
bağımsız değilse o ülkede demokrasiden ve hukuk devletinden
söz edilemez. diyor 1988 yılında Uğur Mumcu. Yine Hukuk
devleti ve yargı güvencesi herkese gereklidir. Sıradan yurttaşa
olduğu kadar bir gün cumhurbaşkanlarına, başbakanlara,
bakanlara, Genelkurmay başkanlarına da ve generallere de gereklidir.
demiş 1989 yılında yazdığı bir
yazısında.
Bugün biz faili meçhul
bırakılan bu siyasi cinayetlerin aydınlatılmamış
olmasının utancıyla yaşamaktayız. Bu Parlamentonun
temel görevi, tarihimizdeki karanlıklara ışık
tutmaktır. Bunun mutlaka bir gün yapılacağına
inanıyorum. Bu inançla, Uğur Mumcuyu, Muammer Aksoyu, Gaffar
Okkanı, Gün Sazakı ve sağdan soldan siyasi düşünceleriyle
katledilmiş olan, faili meçhul bırakılan bütün siyasal
cinayetlerde katledilenleri saygıyla anıyorum, rahmetle anıyorum
ve onlara karşı tarihsel görevimizi -aydınlatma görevini-
mutlaka yapacağımıza inanıyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Öztürk.
Gündem
dışı üçüncü söz, Denizli hakkında söz isteyen Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhana aittir.
Buyurun Sayın
Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Denizli iline ilişkin bir gündem
dışı söz daha aldım. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Denizli ilinin ekonomik
ve sosyal problemleri giderek artıyor. Sosyal alanda önemli problemlerle
karşı karşıyayız. İstihdam
artışına rağmen işsizlik ortada. Geçim
sıkıntısı bunlardan biri, farklı şekillerde
tezahür ediyor. Meslek sahibi iş gücü bulamıyor sanayicimiz. İktidar
yanlısı iş adamlarımız bile bunu, yoğun bir
şekilde bu hususu dile getiriyorlar.
Sosyal alandaki
problemlerin en önemlilerinden bir diğeri de Denizlinin
boşanmaların en fazla arttığı illerden biri
olması. Bu olay Denizli ilini sarsıyor, gelecek açısından
endişelere sürüklüyor. Aile
birliği zedeleniyor, sıkıntıya giriyor. Gerçekten, önemli
bir problem olarak önümüzde duruyor.
Bir diğer husus: Sosyal alanda
yardıma muhtaç olanlar ile yardım miktarındaki talep de giderek
artıyor. İlimizdeki ekonomik hayatta da iktidarın
uyguladığı ekonomi politikaları ile Denizliye yönelik
politikalardan dolayı problemler var ve giderek artarak devam ediyor.
Denizlide icra dairesi sayısı -her zaman söylediğimiz gibi-
artıyor, 2den 9a yükselmiş. Hacizler artıyor, borç
ödeyememekten dolayı artıyor. Pert olan kredi kartlarının
ise hesabı yok, gerçekten artarak gidiyor.
Denizliye, teşvikte AKP
kuruş koklatmadı. Heyetler Ankaraya gel babam git babam
Neticede
Denizlide problem ortaya çıktı. Dereye su gelince
kurbağanın gözü çatlar; teşvikle ilgili Bakan da atandı
-tebrik ediyoruz- Denizliden, teşvikin başına; inşallah,
bundan sonra olur diyoruz ama olacağı da biraz zor gözüküyor.
Denizlinin Sanayi Odası
Başkanı diyor ki: Yeni yatırım anlamında Denizliye
dokuz senedir çivi çakılmadı. Denizlili Amerikaya yatırım
yapmaya başladı. Belki paralel devlet, Amerikaya yatırım
yapmasını teşvik ediyordur, bilemem. Denizlili
Bakanımız, vergiler ve zamların enflasyonu
artırmayacağını söylüyor; kur spekülatif, seçimden sonra
her şey yerli yerine oturacak, beş para etmeyen ciğeri
sağlam ekonomi grip deniliyor, bunlar gerçekçilikten gerçekten uzak.
Denizlinin karamsarlığını gidermiyor bu beyanlar. Ekonomi
dünyasında Denizliyle ilgili, en hafif deyimiyle alay edilmeye
başlandı. Denizlililer gibi bizler de Denizlili olarak üzülüyoruz.
Hükûmet Bizim kur hedefimiz yok. diyordu, 2014 programı 1,98i
gösteriyor, yıl sonu 1,92 olacaktı Merkez Bankası
Başkanına göre, maşallah epey ilerlemeye başladı.
Seçimden sonra kur oturur. demek, biz iki buçuk ay hiçbir şey yapmadan
oturacağız anlamına gelir. Dövizdeki hareketlilik 17
Aralıkla ilgili değil. diyor bir Başbakan
Yardımcısı, Hükûmet; diğerleri farklı şeyler
söylüyor. Sosyal alanda dindar vatandaşlarımız bir korku
yaşıyor Denizlide, diyorlar ki: Acaba, diğer cemaatlere
olduğu gibi bizler de Hükûmetin hışmına uğrayacak
mıyız?
Yerel siyasette AKP transferlerle ayakta duruyor.
İlk günden başladı il genel meclisi ve belediye meclisi
Yani,
yerel yönetim hile ve desiseyle ele geçirilmiş durumda. Bunların
idarelerini yasal olarak kabul etmemek lazım. Çünkü neden? Denizliye
sıkıntı vermeye başladılar. Bu ara, belediye
meclisinden epey sakal kesmeye başlayan da olmuş.
Biz bu Hükûmete faizci Hükûmet diyoruz, korkarak faizi
artırmamaya çalışıyorlardı ama görüyoruz ki faizi
artıracaklar, bu silahın kullanılacağını Merkez
Bankası beyan etmeye başladı. Biz gece 24.00te Acaba, Merkez
Bankası ne yapacak? diye merak ediyorduk, meğer Amerikadan ithal
kurul üyesi ancak o saatte gelebiliyormuş. Biz ne yapacağız Türk
milleti olarak? Gece onu bekleyeceğiz, sonuçta ne
çıkacağına hep beraber bakacağız.
Enflasyon hedefiniz değişti, bütün hedefleriniz
değişti. Denizli sıkıntıya girdi, gerçekten Denizli
sıkıntı içinde. Bunların giderileceğini umuyoruz,
diliyoruz.
Teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ayhan.
Gündeme geçmeden
önce Sayın Vural söz talebiniz var.
Buyurun.
OKTAY VURAL
(İzmir) Efendim, grubumuz adına Ali Torlak Bey bir mesaj iletecek,
müsaade ederseniz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN -
Buyurun Sayın Torlak.
D. ALİ TORLAK
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 26 Ocak 2014 günü Milliyetçi Hareket
Partisi Esenyurt seçim merkezimizin açılışı esnasında
şerefsizce, alçakça bir saldırı sonucu şehit edilen
ülküdaşımız, aynı zamanda akrabam Yusufiyeli Cengiz
Akyıldızı rahmetle, minnetle anıyorum. Türk milletinin
başı sağ olsun.
Hükûmet,
İçişleri Bakanlığı katil ya da katilleri bulmalı
ve yargıya teslim etmelidir. Bu
saldırı Türk demokrasisine yapılmıştır ve
unutulmamalıdır ki Milliyetçi Hareket Partisi ve Türk milliyetçileri
olarak asla demokrasinin dışında hareket edilmeyecek ve
yargıya olan güvenimiz hep devam edecektir.
Bu vesileyle cenazemize
katılan tüm dostlarımıza, İstanbullulara, teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Baluken...
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
dün itibarıyla Vandan Ankaraya giden ve Sivas civarında meydana
gelen trafik kazası sonucu yaşamını yitiren 9 yurttaşımıza Allahtan rahmet,
yakınlarına başsağlığı diliyoruz. Aynı
kazada yaralanan 30 yurttaşımıza acil şifalar diliyoruz.
Trafik kazalarının kader olmaktan çıkarılması
hususunda gerekli çalışmaların bir an önce yapılması
gerektiğinin bu Parlamentonun önündeki en önemli görevlerden biri
olduğunu vurgulamak istiyoruz.
Yine, geçtiğimiz
pazar günü İstanbul Esenyurtta Milliyetçi Hareket Partisi seçim bürosuna
yapılan ve 1 parti çalışanının yaşamını
yitirmesine sebep olan saldırıyı parti grubu olarak kabul edilemez
bulduğumuzu ifade etmek istiyoruz. Bu saldırının demokratik
siyasete dönük bir müdahale olduğunu açıkça ifade ediyoruz. Bu
saldırıyla ilgili olarak teşkilatımızı ya da
partimizi ilişkilendirmeye çalışanları
kınadığımızı ifade ediyoruz. Demokratik siyasetin
Türkiyedeki en gür sesi olan partimiz, şiddet yerine söz, kargaşa
yerine siyaseti esas alan bir partidir. Bundan sonraki süreçte tüm siyasi
partiler ve teşkilatlarını bu tarz provokasyonlara
karşı dikkatli olmaya davet ediyor, siyasetçileri bu konuda hedef
göstermekten vazgeçmeye ve itidalli davranmaya çağırıyoruz.
Hükûmeti ve İçişleri Bakanlığını da bir an önce
bu cinayetin tüm detaylarını aydınlatmaya, failleri yargı
önünde hesap vermeye çıkarmaya davet ediyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Hamzaçebi...
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ilk Müslümanlardan İslamın
kılıcı, dürüstlüğün, adaletin, cesaretin simgesi IV.
Halife Hazreti Aliyi ölüm yıl dönümünde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak saygıyla, rahmetle anıyoruz.
Hazreti
Alinin dönemin Mısır valisine yazmış olduğu ve
ayrımcılığa karşı bugün dahi insanlığa
örnek olabilecek mektubundan bir cümleyi bu vesileyle Genel Kurulun bilgisine
sunmak istiyorum. Hazreti Ali o mektubunda şöyle der: İnsanlara iyi
davran. Onlar ya dinde kardeşin ya da yaradılışta
türdeşindir.
Yine, 26 Ocak tarihinde İstanbul
Esenyurtta Milliyetçi Hareket Partisinin seçim bürosuna bir saldırı
gerçekleştirilmiştir. Bu saldırı sonucunda Cengiz Yücel
Akyıldız isimli bir kardeşimiz, vatandaşımız
hayatını kaybetmiştir. Bu saldırıyı Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak şiddetle kınıyoruz. Faillerinin
yakalanmasını, soruşturmanın bir an önce tamamlanmasını
Sayın İçişleri Bakanından talep ediyoruz. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubuna, Sayın Ali Torlaka ve rahmete intikal eden
Sayın Yıldırımın ailesine sabır ve
başsağlığı diliyoruz.
Dün meydana gelen trafik kazasında
Sivastan hareket eden bir araçta hayatını kaybeden 9
vatandaşımıza da yine Allahtan rahmet diliyorum. Ailelerine, Sivaslılara
ve hayatını kaybeden vatandaşlarımızın
yakınlarına sabır ve başsağlığı
diliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Satır
MİHRİMAH BELMA SATIR
(İstanbul) Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.Ben de
aynı mahiyette üzüntülerimi belirtmek için söz aldım.
Pazar günü İstanbul Esenyurt
ilçemizde meydana gelen olayı kabul edilemez buluyoruz ve
kınıyoruz, şiddetle kınıyoruz grubum adına.
Olayda hayatını kaybeden Milliyetçi Hareket Partisi İstanbul Basın
Müşaviri Cengiz Akyıldıza Allahtan rahmet, yaralılara
acil şifalar diliyorum. Bu vesileyle Milliyetçi Hareket Partisi
camiasına geçmiş olsun dileklerimizi ve üzüntülerimiz iletiyoruz.
Ayrıca, Şişli
Belediyesine de yapılan saldırıyı da kınıyorum.
İçinde bulunduğumuz bu günlerde, seçim hazırlığı
yaptığımız bu günlerde demokrasiye aykırı bu tür
fiillerin bir daha olmamasını ve seçimlerin sağduyulu ve
sağlıklı, güvenli bir şekilde yapılmasını
temenni ediyorum.
Ayrıca, Sivastan Vana giden
otobüste meydana gelen kazada hayatını kaybeden vatandaşlarımıza
başsağlığı diliyorum. Ailelerine ve
hemşehrilerine başsağlığı ve Allah rahmet eylesin
dileklerimi iletiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Biz de Divan olarak sayın
milletvekilleri, seçim sürecinin şiddete başvurmadan, demokratik ilke
ve esaslara uygun ve farklı düşüncelere saygı çerçevesinde
yürütülmesini diliyoruz. Bu bağlamda, pazar günü İstanbulun Esenyurt
ilçesinde Milliyetçi Hareket Partisinin seçim bürosuna yapılan
saldırıyı kınıyoruz. Bu saldırıda
hayatını kaybeden vatandaşımıza Allahtan rahmet
diliyoruz, ailesine ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna
başsağlığı dileklerimizi sunuyoruz.
Ayrıca, İstanbul
Şişli, Hakkâri Çukurca ve Vanda aynı bağlamda yapılan
şiddetli hareketleri de kabul etmemizin mümkün
olmadığını belirtiyoruz.
Sayın milletvekilleri, şimdi
gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı
Gerekçesini ekte sunduğumuz,
ilköğretim okullarında öğrencilere dağıtımı
gerçekleştirilen sütler ile ilgili olarak Anayasa'nın 98'inci ve
İç Tüzükün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Metin Lütfi Baydar (Aydın)
2) Fatma Nur Serter (İstanbul)
3) Tanju Özcan (Bolu)
4) Recep Gürkan (Edirne)
5) Engin Özkoç (Sakarya)
6) Aykut Erdoğdu (İstanbul)
7) Ali Serindağ (Gaziantep)
8) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
9) Haydar Akar (Kocaeli)
10) İhsan Özkes (İstanbul)
11) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
12) Hurşit Güneş (Kocaeli)
13) Ali İnsan Köktürk (Zonguldak)
14) Mehmet Şeker (Gaziantep)
15) Hülya Güven (İzmir)
16) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
17) Namık Havutça (Balıkesir)
18) Mahmut Tanal (İstanbul)
19) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
20) Gürkut Acar (Antalya)
21) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
22) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
23) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
24) Selahattin Karaahmetoğlu (Giresun)
25) Ramis Topal (Amasya)
26) Osman Kaptan (Antalya)
27) İlhan Demiröz (Bursa)
Gerekçe:
2 Mayıs 2012 tarihinde Milli Eğitim
Bakanlığı, Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığının
ortaklaşa yürüttüğü Okul Sütü Akıl Küpü Projesi kapsamında
ilköğretim öğrencilerine dağıtılan sütlerden
Diyarbakır, Sivas, Antalya, Kırıkkale ve Edirne'de zehirlenmeler
yaşanmıştır.
Zehirlenme vakalarına neden olan
sütlerin ihale şartnamelerinde TSE belgesi zorunluluğunun
olmadığı belirtilmektedir. Okul Sütü Akıl Küpü Projesinin
ülkemizin tüm ilköğretim okullarını kapsaması ve dağıtımının
yapıldığı ilk gününden zehirlenmelerin görülmesi ihale
şartnamesinin incelenmesini gerektirmektedir.
Açıklanan bu nedenlerle Okul Sütü Akıl Küpü
Projesi hakkında Meclis araştırması açılması
gerekmektedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Gerekçesini ekte sunduğumuz, ABD Büyükelçiliğinde
verilen Ergenekon Brifingi ile ilgili olarak yayınlanan WikiLeaks
belgelerinin araştırılması için Anayasa'nın 98'inci ve
İç Tüzükün 104üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Metin Lütfi Baydar (Aydın)
2) Aykut Erdoğdu (İstanbul)
3) Haydar Akar (Kocaeli)
4) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
5) Ali Serindağ (Gaziantep)
6) Kamer Genç (Tunceli)
7) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
8) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
9) İhsan Özkes (İstanbul)
10) Recep Gürkan (Edirne)
11) Mehmet Şeker (Gaziantep)
12) Namık Havutça (Balıkesir)
13) Mahmut Tanal (İstanbul)
14) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
15) Gürkut Acar (Antalya)
16) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
17) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
18) Hülya Güven (İzmir)
19) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
20) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
21) Tanju Özcan (Bolu)
22) Selahattin Karaahmetoğlu (Giresun)
23) Ramis Topal (Amasya)
24) Osman Kaptan (Antalya)
25) İlhan Demiröz (Bursa)
Gerekçe:
28 Kasım 2010 tarihinde yayınlanmaya başlanan
WikiLeaks belgeleri tüm dünyada şok etkisi yaratmıştır.
Yayınlanan bu belgelerde ABD'nin dünya ülkeleri ile olan ilişkileri
hakkında detaylı bilgiler verilmektedir. 28 Aralık 1966'dan 28
Şubat 2010 yılına kadar geçen süredeki toplam 251.287 adet ABD Dışişleri
Bakanlığına ait yazışma
yayınlanmıştır. Yayınlanan bu belgeler arasında
7.918 belgeyle Ankara Büyükelçiliği, Washington'dan sonra 2nci
sıradadır.
Belgelerin yayınlanmasından sonra Beyaz
Saraydan yapılan açıklamada belgelerin gerçek olduğu kabul edilmiş,
yazışmaların ABD'nin dış politikası anlamına
gelmediği belirtilmiştir. Açıklamada ayrıca ülke
güvenliğini ilgilendiren belgeleri yayınlaması
kınanmış, müttefiklerle ilişkilerin bozulmaması
dileği ifade edilmiştir. Dışişleri Bakanı Hillary
Clinton ise yapmış olduğu açıklamada belgelerin ifşa
edilmesinin uluslararası topluma yönelik bir saldırı
olduğunu ifade etmiştir. Clinton, ABD'li diplomatları da överek
onlardan bekledikleri görevleri yerine getirdiklerinin altını
çizmiştir. İngiltere Savunma Bakanlığı da medya
kuruluşlarına belgeler ile ilgili olarak bir açıklama göndererek
belgeler konusundaki hassasiyetini ifade etmiştir. İngiliz Savunma
Bakanlığı basından, açıklanan belgelerin yayınlanmasından
önce kendilerinden tavsiye alınmasını istemişlerdir.
WikiLeaks belgelerinde geçen 24/11/2008
tarihli ve "Türkiye: Polis, Ergenekon incelemesindeki perdeyi
kaldırıyor." konu başlıklı ABD Ankara
Büyükelçiliğinden Daniel O'Grady tarafından gönderilen kriptoda Türk polisinin
Ergenekon soruşturması ile ilgili olarak ABD Büyükelçiliğine 21
Kasım tarihinde ayrıntılı bir brifing verdiği
belirtilmiştir. Aynı belgede Türk polislerinin yanı sıra RA
ve siyasi danışmanların da bulunduğu belirtilmektedir.
Belgede ayrıca brifing veren polislerin Ergenekon
sanıklarını mahkum ettirecek güçlü deliller bulundurdukları
konusunda sunumun güçlü olduğunu, yargının tutumundan
çekindikleri ve de ABD hükümetinden açık veya zımni bir destek
bekledikleri belirtilmiştir.
02/06/2009 tarihli Daniel O'Grady
tarafından gönderilen diğer bir kriptoda ise Türk polisi
tarafından kendilerine 29 Mayıs tarihinde tekrar bir brifing
verildiği, bu brifingde Türk polisinin üçüncü bir Ergenekon iddianamesi
hazırladıkları bilgisini verdiklerini belirtmektedir. Brifingi
verenin de kontrterörizm ve istihbarat birimlerinden Uluslararası
İlişkiler ve Analiz Bölümü direktörü Ufuk
Ersoy Yavuz olduğu ifade edilmiştir.
Konuyla ilgili olarak daha
önceden verilmiş
olan soru önergesine İçişleri Bakanlığı
tarafından verilen 29 Mart 2012 tarihli cevapta emniyet görevlileri
tarafından brifing verilmediği ifade edilmiştir. AKP Genel
Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik yaptığı
açıklamada ise brifingin olmadığını beyan ederken
"Bir emniyet yetkilisi kendiliğinden görüşmüş
olabilir." ifadesini kullanmıştır.
Dünyada büyük tartışmalara
yol açan WikiLeaks belgelerinde yukarıda bahsedilen konuların ilgili
gerçeklerin ortaya çıkarılması önem taşımaktadır.
Ülke içerisinde gizli olarak yürütülen bir soruşturmanın yabancı
elçiliklere daha önceden ayrıntılı bir şekilde
aktarılıp aktarılmadığının
araştırılması Ülke güvenliği açısından önem
taşımaktadır. Açıklanan bu nedenlerle Meclis
araştırması açılması gerekmektedir
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye'de ev işçilerinin
güvencesiz, iş gücünün ne kadar büyük bir kesimini
oluşturduğunun somut verilerle ve bilimsel bilgiye dayanarak tespit
edilmesi, bu alandaki iş gücünü nicelik ve nitelik olarak
tanımlanması ve iş kazalarının istatistiklerinin
çıkarılması, dünya örneklerinin incelenerek bu alandaki
sorunların yasal olarak nasıl çözüldüğünün raporlanması, bu
konuda bu alanda çalışan sendikaların ve kadın örgütlerinin
de önerilerinin dikkate alınarak çözüm önerilerinin
çıkarılması için bir Meclis araştırma komisyonu
açılması amacıyla Anayasanın 98'inci İç Tüzükün 104
ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılması için gereğini arz ederiz.
1) Sebahat Tuncel (İstanbul)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat Ata (Batman)
8) İdris Baluken (Bingöl)
9) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine Ayna (Diyarbakır)
11) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
12) Altan Tan (Diyarbakır)
13) Adil Zozani (Hakkâri)
14) Esat Canan (Hakkâri)
15) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
16) Mülkiye Birtane (Kars)
17) Erol Dora (Mardin)
18) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
19) Demir Çelik (Muş)
20) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi Gür (Van)
22) Özdal Üçer (Van)
23) Leyla Zana (Diyarbakır)
Gerekçe Özeti:
Dünyada derinleşen ekonomik kriz
kapitalizmin her krizinde olduğu gibi en çok yoksulu, emekçiyi ve
işsizi vurmaktadır. Türkiye'de Hükûmetin ekonomide izlediği
liberal politikalarla birlikte işçi sınıfı giderek daha da
güvencesiz, sağlıksız koşullara mahkûm edilmektedir. Bu
kesim içerisinde emeği çoğu zaman yok sayılan ve
eşitsizliği daha da derin yaşayan ev işçileri ve ev eksenli
çalışanlar olmaktadır. Bu kişilerin neredeyse tamamı
kadınlardır. Türkiye'de ne yazık ki evlerde temizlikçi,
bakıcı olarak ya da evde ayakkabı, çanta üretiminde çeşitli
endüstri kolları için çalışan kadınların
çalışma hakları neredeyse yok durumda. Bu konuda devletin
elinde, kaç kişinin çalıştığına, hangi
koşullarda çalıştığına dair hiçbir ulusal veri
tabanı bulunmamaktadır. Ancak bu alanda çalışan İmece
Kadın Sendikasına göre bu sayı yüz binleri bulmaktadır.
Neoliberal politikalar en çok da özel politikalar gerektiren
"dezavantajlı" olarak nitelendirebileceğimiz ev eksenli
çalışan kadınları vurmaktadır. Toplumsal cinsiyet
eşitsizliklerinden de beslenerek yoksulluk ve çalışma
yaşamının güvencesizliği, kuralsızlığı,
olumsuz anlamda esnekliği kadınların emeğinin ucuz emek
olarak, hatta bedava emek olarak görülmesini getirmektedir. Türkiye'de ev
eksenli çalışanlara dair hiçbir hukuki düzenleme ve güvence
bulunmamaktadır. Öncelikle ev eksenli çalışma" ve "ev
işçiliği"nin kanunlarca tanımlanması gereklidir,
isteğe bağlı sigorta seçeneği sunulan bu kadınların
çoğunun aldığı ücretin düşüklüğü ve
işlerinde sürekliliğinin olmadığı göz önünde
bulunduğunda sorunu çözmediği ortadadır. Diğer yandan bu
kadınların hiçbir güvencesi olmadığı için ölümlerle
sonuçlanan kazalar yaşamaktadırlar. Çalıştıkları
evlerde yaşadıkları taciz, mobbing karşısında
hukuken haklarını aramaları ya da bu sorunu çözecek bir devlet
kurumuna gidebilmeleri mevcut durumda olanaksız. Diğer yandan, ev
eksenli çalışanlarda meslek hastalığı olarak menisküs,
bel ve boyun fıtığı, astım, kas yırtılmaları,
strese bağlı hastalıklar mevcuttur. Önlenebilir bu
hastalıklar iş sağlığı ve güvenliği
önlemleri alınmamasından kaynaklanmaktadır. Tüm şirketler
için geçerli olan denetim mekanizması ev eksenli çalışma
koşullarında uygulanmamaktadır. Çalışma şeklinden
dolayı hiçbir iş standardı olmaması ise diğer önemli
bir sorundur.
ILO'nun 189 no.lu "Ev
işçilerine insanca iş" sözleşmesinin Hükûmet
tarafından onaylanarak iç hukukun bu sözleşmeye göre düzenlenmesi
sorunun çözümü için önemli bir adımdır. Fransa örneğinde
olduğu gibi, gündelikçi ev işçilerine ücret çeki uygulamasıyla
sosyal güvence kapsamına alınabilir. Fransa'da ev işçisine
gazete bayiinden ya da marketten kolayca ulaşılabilecek ücret çekleri
ile ödeme yapılmaktadır. Bankalarda çek bozdurulurken işçi
kayıta da alınmış olmaktadır ve sigorta primleri
kesilmektedir. Ev işçilerinden sigorta primi kesilmemesinin
sağlanması ve kesilmesi engellenemiyorsa da sigorta primleri sembolik
bir miktarda olmalıdır. Devlet daha önce defalarca belli gruplar için
prim teşvikleri yasası çıkarmıştır. Yine benzer
bir yasa çıkarılarak, sistem oturuncaya kadar, en az beş
yıl boyunca ev işçilerinin sigorta primlerinin devlet tarafından
genel bütçeden karşılanması sağlanabilir.
Ev eksenli çalışma ne
yazık ki klasik iş ve işçi tanımına
uymadığı için yasal olarak hiçbir yeri olmayan ve uygulamada bir
standardı olmayan alan olarak durmaya devam etmektedir. Ev
işçilerinin, güvencesiz iş gücünün ne kadar büyük bir kesimini
oluşturduğunun somut verilerle ve bilimsel bilgiye dayanarak tespit
edilmesi, bu alandaki iş gücünün nicelik ve nitelik olarak
tanımlanması ve iş kazalarının istatistiklerinin
çıkarılması, dünya örneklerinin incelenerek bu alandaki
sorunların yasal olarak nasıl çözüldüğünün raporlanması, bu
alanda çalışan kadınların sorunlarının nasıl
çözülebileceği, kayıt altına alınmaları ve
yaşadıkları sorunlarının nasıl
çözülebileceğinin araştırılması ve bu alanda
çalışan sendika ve kadın örgütlerinin önerilerini de dikkate
alarak çözüm önerilerinin çıkarılması için bir Meclis araştırma
komisyonu açılmasını öneriyoruz.
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak
ve Meclis araştırması açılıp açılmaması
konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde
yapılacaktır.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Kamu İktisadi Teşebbüsleri, İnsan
Haklarını İnceleme ile Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonlarında siyasi parti grubu mensubu olmayan
milletvekillerine de birer üyelik düşmektedir. Bu komisyonlara aday olmak
isteyen siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin 3 Şubat 2014
pazartesi günü saat 18.00e kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına yazılı olarak müracaat etmelerini
rica ediyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının iki tezkeresi vardır. Ayrı
ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
28/01/2011
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Avrupa Birliği Konseyi Yunanistan
Başkanlığı tarafından 16-17 Şubat 2014
tarihlerinde Yunanistan'ın başkenti Atina'da düzenlenecek olan
Parlamento Adalet ve İçişleri Komisyonları Başkanları
Toplantısına İçişleri Komisyonu Başkanı ve Sinop
Milletvekili Mehmet Ersoy'un katılımı hususu, 28/3/1990 tarihli
ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 9'uncu maddesi
uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Cemil Çiçek
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
24/01/2014
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Sayın Cemil Çiçek ve beraberindeki heyetin 17-19
Şubat 2014 tarihleri arasında Tahran'da düzenlenecek olan İslam
İşbirliği Teşkilatı Parlamento Birliği
(İSİPAB) 9uncu Genel Kuruluna katılmak üzere İran'a
ziyarette bulunmaları hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı
Kanun'un 9uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Cemil Çiçek
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım:
28/1/2014
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 28.01.2014
Salı günü (bugün) toplanamadığından, İç Tüzükün
19uncu maddesi gereğince, grubumuzun aşağıdaki önerisinin
Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Mihrimah
Belma Satır
İstanbul
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmında bulunan 524 ve 532 sıra sayılı kanun
tasarılarının bu kısmın 4 ve 8inci sıralarına
alınması, diğer işlerin sırasının buna göre
teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun;
28 Ocak 2014 ile 04 Şubat 2014
Salı günkü (bugün) birleşimlerinde sözlü soruların
görüşülmemesi;
Haftalık çalışma
günlerinin dışında 31 Ocak 2014 ile 01, 02 ve 03 Şubat 2014
Cuma, Cumartesi, Pazar ve Pazartesi günleri saat 14.00'te toplanarak, bu
birleşimlerinde Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer
alan işlerin görüşülmesi;
28
Ocak 2014 Salı günkü (bugün) birleşiminde 380 sıra
sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
29 Ocak
2014 Çarşamba günkü birleşiminde 63 sıra sayılı Kanun
Tasarısına kadar olan işlerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar;
30
Ocak 2014 Perşembe günkü birleşiminde 162 sıra sayılı
Kanun Tasarısına kadar olan işlerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar;
31
Ocak 2014 Cuma günkü birleşiminde 335 sıra sayılı Kanun
Tasarısına kadar olan işlerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar;
01
Şubat 2014 Cumartesi günkü birleşiminde 230 sıra sayılı
Kanun Tasarısına kadar olan işlerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar;
02 Şubat
2014 Pazar günkü birleşiminde 403 sıra sayılı Kanun
Tasarısına kadar olan işlerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar;
03
Şubat 2014 Pazartesi günkü birleşiminde 56 sıra sayılı
Kanun Tasarısına kadar olan işlerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar;
Yukarıda belirtilen
birleşimlerde gece 24.00'te günlük programın tamamlanamaması
hâlinde günlük programın tamamlanmasına kadar;
çalışmalarını
sürdürmesi;
524 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun
olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle
olması,
önerilmiştir.
|
524 Sıra
Sayılı Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/796) |
||
|
Bölümler |
Bölüm
Maddeleri |
Bölümdeki
Madde Sayısı |
|
1. Bölüm |
1 ila
30uncu maddeler |
30 |
|
2. Bölüm |
31 ila
55inci maddeler |
25 |
|
3. Bölüm |
56 ila
83üncü maddeler |
28 |
|
4. Bölüm |
84 ila
101inci maddeler |
18 |
|
5. Bölüm |
102 ila
125inci maddeler (Geçici 1inci madde dâhil) |
25 |
|
Toplam Madde Sayısı |
126 |
|
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu önerisi lehinde ilk konuşmacı Mehmet Doğan Kubat,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Kubat. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul)
Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili
arkadaşlarım; grubumuzun vermiş olduğu öneri hakkında
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla
selamlarım.
Değerli arkadaşlar, grup
önerimizle Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu hafta çalışma gün ve
saatlerinde değişiklikler getirilmekte ve önümüzdeki pazartesi gününe
kadar Meclisin çalışması önerilmektedir.
Kanun Tasarı ve Teklifleri
bölümünde, kamuoyunda da bilindiği ve beklendiği gibi 524 sıra
sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısının bugün gündeme alınarak görüşmelerine
başlanması önerilmektedir.
Bu kanun oldukça kapsamlı bir
kanundur. 5 bölüm hâlinde görüşülmesi önerilmekte, toplam 126 maddedir.
Değerli arkadaşlar,
bilindiği üzere, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığımız toplumumuzun dezavantajlı kesimlerine ve
diğer kişilere sunduğu hizmet ve yardımların yurt
içinde ve yurt dışında daha etkin ve verimli olarak yürütülmesi
ve kesintisizliğinin devam ettirilmesi amacıyla bu kanunda oldukça
yararlı düzenlemeler önermiştir. İnşallah bugün bu
görüşmelere başlayacağız.
Öte yandan, kanun tasarısında
4734 sayılı Kamu İhale Kanununda da bir kısım önemli,
usule ilişkin özellikle, usulün hızlandırılmasına
yönelik düzenlemeler getirilmiştir. Şikâyet inceleme süresi ve bunu
takip eden yargılama aşamasının
hızlandırılması, şikâyet ve itirazen şikâyet
başvurularının hak arama amacı dışındaki
saiklerle yapılmasının önlenmesi ve gerek ihale
aşamasında gerekse sözleşmesinin yürütülmesi aşamasında
işlerin gereği gibi tamamlanmasını güçlendiren ve hukuki
ihtilaflara yol açan aşırı düşük tekliflerin tespiti ve
değerlendirilmesine yönelik bir kısım
sıkıntıların çözülmesine yönelik de öneriler vardır.
Bunun dışında, yine,
özellikle kara yolu
Ulaştırma Bakanlığının
bünyesindeki kurumların görev ve yetkilerini düzenleyen kanunlarda önemli
değişiklikler önerilmektedir. Bunlardan en önemlilerinden birisi
değerli arkadaşlarım, -kamuoyunda speküle ediliyor- özellikle
İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve
Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi
Hakkındaki Kanunda yapılan değişiklik gerçekten önemli bir
değişikliktir. Bu değişiklik yeri geldiği zaman,
değerli katkılarla, muhalefetimizin de katkılarıyla,
grupların katkısıyla daha da zenginleştirilecek,
olgunlaştırılacaktır. Ama, şu aşamada çok
kısa olarak şunu söylüyorum değerli arkadaşlar: Bu 5651
sayılı Kanunun 9uncu maddesi ve buna eklenen 9/A maddesi,
kişilik haklarının ihlaline yönelik İnternet ortamında
yapılan yayınlardan dolayı mağdurun haklarını
korumaya yönelik bir düzenlemedir. Yani burada korunan mağdurun
kişilik haklarıdır, onu ihlal edenlere de itiraz hakkı
tanınmıştır. Yani burada özellikle 9/A maddesinde özel
hayatın gizliliğine yönelik olarak getirilen düzenleme son derece
yerindedir.
Burada kastedilen değerli
arkadaşlar, teknolojinin bugün geliştiği ve
ulaştığı nokta özellikle dikkate alınırsa ses ve
görüntülerin artık on dakikada, beş dakikada bilgisayarda en basit
programlarla bile montajlama suretiyle, farklılaştırılmak
suretiyle, hiç alakası olmayan bir sesin dönüştürülmek suretiyle,
görüntülerin montajlanmak suretiyle İnternete pervasızca bir
kısım insanlara yönelik kara propaganda yapmak amacıyla
yerleştirildiğini ve hâlen bunların devam ettiğini de
görüyoruz. İşte, burada mağdur olan kişinin başvurusu
üzerine TİBin idari yoldan erişim sağlayıcısına
başvurmak suretiyle -ve çok kısa bir sürede olması da işin
özelliğinden kaynaklanan bir durumdur- dört saat içerisinde bunun
kaldırttırılması, gecikmesinde sakınca varsa da resen
bunun kaldırttırılması ancak buna rağmen bu
başvuruda bulunan mağdurun yani o özel hayatına ilişkin
mesela, kişinin çok özel görüntülerinin yayınlanması, onun
kamuoyunda küçük düşürülmesine yönelik bir kısım özel
hayatına ilişkin görüntülerin yayınlanması hâlinde bu
kişinin mağduriyetinin anında giderilmesi lazım.
İşte, bu dört saat içerisinde idareye verilen kaldırma yetkisi
bunun peşinde aynı mağdura mahkemeye de başvurarak bu
haklılığını devam ettirmesi ama öte yandan bu siteden
bunun kaldırılmasına karar verildikten sonra o siteye o
yayını koyan kişi eğer gerçekten doğru bir iş
yaptığını düşünen gerçek veya tüzel bir kişiyse,
fake hesap değilse, uydurma hesaplarla birilerini tuzağa
düşürmek için bir site kurmamışsa o kişiye de Sen de
çık bu sulh ceza mahkemesinin engelleme kararına karşı
kardeşim itiraz et
Yani, mağdura ispat yükümlülüğü vermiyoruz,
bu siteden içerik çıkarıldıktan sonra Bu sitede bu içerik
kalması lazım. Bu, hukuka uygun. diyen site sahibine biz bu ispat
külfetini yükledik. Çok yerinde ve doğru bir düzenlemedir.
OKTAY VURAL (İzmir) - Mahkeme alsın
kararı.
MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla)
Mahkeme de verecek Başkanım. Yirmi dört saat içinde zaten mecbur
bırakılıyor.
OKTAY VURAL (İzmir) İlkini
mahkeme versin. Olur mu ya!
MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla)
Yani, kişi, sulh ceza mahkemesine de yirmi dört saat içerisinde
mağdur başvuracak, kırk sekiz saat içerisinde sulh
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) - TELEKOM
Başkanı karar verirse ne olacak?
OKTAY VURAL (İzmir) - TELEKOM
Başkanı kim ya?
MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla)
Başkanım, idari yoldan bu diğer idarenin değişik
kurumlarında da buna benzer gecikmesinde sakınca olan hâllerde
kaldırılır.
OKTAY VURAL (İzmir)
İstihbaratçı birisi
MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla) Ha,
yanlışsa şu var, çok basit. Yirmi dört saat sonra mahkeme der
ki: Ey idare senin verdiğin karar yanlış,
kaldırıyorum.
Bu konuyu fazla
tartışmayacağım değerli arkadaşlarım çünkü
bugün inşallah bu kanunun tümünü ve birinci bölümünü görüşmeyi
planlıyoruz. O maddeler geldiği zaman da derinlemesine inşallah
muhalefetimizin de katkılarıyla bu katkılar verilecektir.
Ben getirilen kanuni düzenlemenin
ülkemize ve milletimize faydalı olmasını, yararlar getirmesini
diliyor, önerimize desteklerinizi bekliyor, yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
önerisi aleyhinde ilk konuşmacı İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi.
Buyurun Sayın Hamzaçebi. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet
ve Kalkınma Partisi grup önerisi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz aldım. Bu vesileyle gündeme ilişkin bir
değerlendirme yapmak istiyorum.
Sayın Başbakan, geçen hafta
Yaşadığımız bu fetret de geçer. dedi. Fetret yani
hükûmet gücünün zayıfladığı bir döneme işaret ediyor
Sayın Başbakan. Bir diğer ifadeyle yönetim boşluğu.
Sayın Başbakan, iktidarının on ikinci yılında
Türkiyede Hükûmetin gücünün zayıfladığını, Hükûmetin
bir fetrete girdiğini ifade ediyor. Normal olarak, insan haklarına
saygılı, demokratik bir devlette hükûmetin gücünün azalması iyi
bir şey değildir, hiç kimse bunu arzu etmez, bundan hiç kimse
kazançlı çıkmaz. Ancak gerçekte zayıflayan hükûmetin, devletin,
devleti devlet, demokrasiyi demokrasi yapan kurumların, örneğin
kuvvetler ayrılığının gücü mü yoksa Sayın
Başbakanın yargı üzerinde demokrasi dışı bir
tutumla hâkim olduğunu zannettiği, sahibi olduğu o gücün
azalması mı? Sayın Başbakan, hangisinden şikâyet
ediyor, bu, önemli bir nokta. Şu anda Türkiyede durum nedir? dense, bir
cümleyle şöyle özetleyebiliriz: Hukuk devleti yolsuzluklara darbe
vuracağına, yolsuzluklar, yolsuzluk iddiaları hukuk devletine
darbe vurmuştur. Evet, Türkiyede gerçekten bir fetret vardır,
Hükûmet gücünün zayıflaması diye bir şey söz konusu edilebilir
ama devletin gücünün zayıflaması söz konusu edilebilir ancak bu,
Hükûmetin kuvvetler ayrılığı ilkesine
saldırısından kaynaklanan bir durumdur.
2001 yılında Adalet ve Kalkınma
Partisini kurduğunuzda, adalet devleti için yola
çıktığınızı söylemiştiniz. 2002de bu iddiayla
iktidar oldunuz. İktidarınızın on ikinci yılında
adaletin değil zulmün, baskının yönetimini kurdunuz.
İktidar olduğunuzda zamanın genelkurmay başkanıyla
görüşebilmek için Amerikalı dostlarınızdan yardım
isterken, iktidarınızın onuncu yılında yıllarca
birlikte çalıştığınız genelkurmay
başkanını hapse göndermekten çekinmediniz. 2002 seçimlerine
Avrupa Birliğine tam üyelik projesiyle girdiniz ve 17 Aralık 2004
tarihinde Avrupa Birliğinden bir üyelik, müzakere takvimi
alındı. Ankarada güpegündüz havai fişekler atıldı,
malum basın On yıl sonra Avrupa Birliğine tam üyeyiz, merhaba
Avrupa manşetleri attı. Gerçekte alınan tam üyelik değildi
tabii, ikinci sınıf üyelikti ama bu kısmı halktan
saklandı öyle olsa dahi o 17 Aralık 2004 tarihinden tam dokuz
yıl sonra, onun dokuzuncu yıldönümünde Türkiyede 17 Aralık 2013
tarihinde büyük bir yolsuzluk ve rüşvet iddiası ortaya konuldu.
Ortaya çıktı ki Hükûmetiniz tarih aldığı, müzakere
takvimi aldığı Avrupa Birliğinden tarih
aldığı günün tam dokuz yıl sonrasında Avrupa
Birliğine tam üyelik de değil ama yolsuzluk ve rüşvet
iddiaları konusunda büyük bir mesafe aldı. 17 Aralık 2004
tarihinde zirveye çıkan Avrupa Birliğine tam üyelikteki toplumsal
destek bugün itibarıyla yerlerde sürünüyor.
Sonra, 2007 seçimlerine doğru bir
Cumhurbaşkanı seçimi krizi yaşadık. 2007 seçimlerine
Müslüman Cumhurbaşkanı projesiyle girdiniz, sanki daha önceki
Cumhurbaşkanları inançlı kişiler değil, Müslüman
kişiler değilmiş gibi onlara saygısızlık yaparak.
Hatta bir de sivil anayasa lafı edip sivil anayasa konusunda anayasa
profesörlerine bir anayasa bile sipariş etmiştiniz. Kasım 2007
seçimlerinden sonra Avrupa Birliği projesi rafa kalktı. Esasen
Sayın Başbakanın, Hükûmetin niyeti Avrupa Birliğine tam
üyelik değil, Avrupa Birliğine tam üyelik gibi bir projeyi
arkasına alarak, buna yaslanarak, oradan aldığı güçle
kendisine muhalif zannettiği sadece orduyu değil, yargıyı,
üniversiteleri, medyayı, sivil toplumu ve aydınları
susturmaktı. Avrupa Birliğine yaslanarak Türkiye'yi darbelerden,
darbecilerden temizliyoruz görüntüsü altında Ergenekon, Balyoz, Oda TV,
askerî casusluk ve daha birçok dava ile biraz önce saydığım
kurumlara büyük hasarlar verdiniz. Şimdi diyorsunuz ki: İçeride çok
sayıda günahsız var. Evet, çok sayıda günahsız insan var
ama size nasıl inanacağız?
Sonra, Sayın Başbakan bir
grup konuşmasında İnsanımıza iki yüz yıldır
bir hayat tarzı dayatılıyor. diyerek yenilikçi padişahlara
bile tahammülü olmadığını gösterdi. Kongrelerde, Büyük
Şair Sezai Karakoçun muhteşem şiirlerinden okudunuz.
Keşke, onun Mona Rozasını da aynı içtenlikle
okuyabilseydiniz. Keşke, Cemal Süreyanın da bir şiirini,
örneğin Göçebesini yine aynı içtenlikle okuyabilseydiniz.
Seçimlerden, referandumlardan sonra
balkon konuşmaları yaptınız. Keşke, o balkon
konuşmalarını kazanılmış bir zaferin verdiği
mağruriyet ya da diğerlerini
yenmenin verdiği ürkütücü bir keyif ifadesiyle yapmasaydınız.
Keşke, o balkon konuşmalarında tevazuyu hissettirebilseydiniz;
kucaklaşmayı, barışmayı hissettirebilseydiniz.
Keşke, siyasi yaşamınızı mağduriyet böbürlenmesi
ve rövanş ihtirası üzerine kurmasaydınız ve o balkon
konuşmalarındaki barış mesajlarını balkondan
indikten sonra unutmasaydınız. Maalesef, sizin konuştuğunuz
o balkonlar kucaklaşmanın, barışın, özgürlüğün
sembolleri değil, Sezai Karakoçun bir şiirindeki gibi
acının, ölümün sembolleri oldu.
Sonra, Egede bir kasabada balkonda
ayakkabı kutusunu gösteren bir kadından ürktünüz. Size nasıl
inanacağız?
6 kişinin hayatını
kaybettiği, 11 vatandaşımızın gözünün
çıktığı, binlerce vatandaşımızın
yaralandığı Gezi olaylarında talimatınızla
hareket eden polisleri Destan yazdınız. diye överken 17
Aralıktan sonra savcının talimatıyla görev yaptılar diye
cezalandırdınız. Ne oldu da bu kış kıyamette
binlerce polisi sorgusuz sualsiz tayin ettiniz? Destan yazarken iyi, ucu size
dokunan soruşturmalarda görev yapınca kötü. Size nasıl
inanacağız?
Gezi olaylarında otelinin
kapılarını biber gazından kaçan
sığınmacılara kapatmadı diye bir holdingi vergi
denetimine aldınız, ceza üstüne ceza yağdırıyorsunuz.
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği sizin
düşüncenizde değil diye, cenazelere gönderdiği çelenk nedeniyle
aldığı bağışlar için, onu iktisadi işletme
kabul edip kurumlar vergisi istediniz. Öte yandan İranla
ilişkilerden kaynaklanan yasa dışı kazançların
meşrulaştırılması için Varlık
Barışı Kanununu çıkardınız. Size nasıl
inanacağız?
Dün dindarlıklarından
şüphe etmediğiniz muhterem sıfatıyla
andığınız, Bir emri olur mu acaba? diye kendisine
sorduğunuz, beraber namaz kıldığınız
insanları bugün sahte peygamberlikle suçluyorsunuz. Size nasıl
inanacağız?
Hukuk yerine günah kavramından
hareket ederek yasalar çıkardınız. Cumhuriyetin kurucu
önderlerini ayyaşlıkla suçladınız. Hukuksuz Ergenekon,
Balyoz ve diğer davaların savcılığını soyundunuz.
Bu davalardaki hukuksuzluğa dikkat çekmek için Bu davaların
avukatıyız. diyen Cumhuriyet Halk Partisini, darbecileri korumak,
kollamakla suçladınız. 17 Aralık 2013ten sonra ise
soruşturmalar size yönelince hukuku hatırladınız. Masum
iyet karinesini ve adil yargılanma hakkını
hatırladınız. Bunlara sıkı sıkıya
sarıldınız. Size nasıl inanacağız?
Dün Bu Hükûmet sayesinde ekonomide
işler iyi gidiyor, ekonomide istikrar var. diyen TÜSİAD
Başkanını överken, dolar 2,4 liraya doğru gidince dikkatli
cümlelerle Hükûmete tavsiyelerde bulunan TÜSİAD Başkanını
vatan hainliğiyle suçladınız. Sizi överken vatansever, sizi
eleştirirken vatan haini. Size nasıl inanacağız?
17 Aralıktan sonra sizin bir
özeleştiri yapıp, hatalarınızdan pişmanlık duyup
demokratik bir çizgiye gelmiş olmanızı arzu ederdik, size
inanmak, güvenmek isterdik, sizden demokratik atılımlar beklemek
isterdik, onların Türkiye'nin gündemine gelmesini isterdik ama siz bütün
güven köprülerini, demokrasinin bütün kurumlarını birer birer
yıkıyorsunuz, yok ediyorsunuz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Adalet ve Kalkınma Partisi grup
önerisi lehinde olmak üzere ikinci konuşmacı Muş Milletvekili
Sırrı Sakık.
Buyurun Sayın Sakık. (BDP
sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Görev dağılımı olduğunda hep de
söylüyoruz, bize hep böyle lehte düşüyor. Biz de gerçekten bu süreçte yani
bir torba yasası yeniden görüşülecek ama bu torba yasasında
özgürlükleri beklerken Hükûmet kendi gündemini Parlamentoya taşıyor.
Oysaki Türkiyenin temel sorunlarıyla yüzleşmeden bu ülkede
özgürlükleri hayata geçirme şansımızın
olmadığını hep söylüyoruz.
Birkaç gündür Türkiyenin dört bir
tarafında yani Kayseriden tutun Sivasa kadar, onlarca insan trafik
kazasında yaşamını yitiriyor. Yani ilkel bir ülkenin
tablosuyla karşı karşıyayız. Kayseride 21 insan
yaşamını yitiriyor, 29 insan ağır yaralanıyor ve
bunları nasıl bir geçiştirmeyle geçiştirdiğimizi hep
birlikte görüyoruz. Aynı şey işte, dün Sivasta oldu. Yine, bu
ülkede refahın bu kadar üst düzeyde olduğunu söyleyenlere
sesleniyorum. Bu ulaşım araçlarıyla, bu ulaşımla
dünyanın neresinde can güvenliğini sağlayabilirsiniz?
Yaşamını yitirenlere tekrar Allahtan rahmet diliyoruz,
ailelerine sabır diliyoruz, yaralılara acil şifalar diliyoruz
ama Parlamentoyu da göreve davet ediyoruz. Yani burada hiç mi bizim kusurumuz,
günahımız yok? Ve bakın, bu kadar insan yaşamını
yitiriyor. Bu Parlamento alelacele bir toplantı yaparak bir
araştırma önergesi, bir araştırma kurulu
oluşturabilir. Nerede kusur var, nerede eksikliğimiz var, ya, bu insanlar yaşamını
yitiriyor, bununla ilgili bir çaba içerisinde değiliz. Bilinen, klasik
sözcüklerle, başsağlıklarıyla bu işi geçiştirmeye
çalışıyoruz. Ben derhâl Parlamentonun bu konuda duyarlı
olması, gerçekten bir komisyon oluşturması ve bu komisyonun
gidip bu olay yerinde incelemeler yapması gerektiğini, bir an önce
yapması gerektiğini düşünüyorum.
İkincisi, sevgili arkadaşlar,
biz özgürlüklerden ve demokrasiden bahsediyoruz ama eğer siz bugün
yaşanan bu tablonun özgürlüklerle bir bağının
olmadığını düşünüyorsanız, bu tablolarla hep
karşı karşıya kalacağız. Bu mevcut Siyasi
Partiler Yasası ve Seçim Kanunu bu süreçte aynı şekilde devam
ederse özgürlüklerden bahsedemeyiz. Eğer siz özel yetkili mahkemeleri
lağvetmezseniz, özel savcıları, bunların görevlerine son
vermezseniz Balyozda olduğu gibi, Ergenekonda olduğu gibi, KCKde
olduğu gibi haksız tutuklamalar, haksız cezalarla
karşı karşıya kalırsınız. Bunları hep
söyledik ve hepsini de seslendirdik.
Terörle Mücadele Yasasından
dolayı binlerce insan mağdurdur ve bu ülkenin
mağdurlarıdır. Sadece bugünkü özel yetkili mahkemelerin bir
mağduriyeti değil, cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar, evet,
farklı hukuklarla yönetildiğimiz için bu ülkede çok ağır
bedeller ödendi. Burada kimin eli kimin cebinde belli değil.
Bakın, son günlerde ülke
tetiklenmek isteniyor. Ülkede farklı seçim sürecine girmek için her
tarafta tezgâhların nasıl bir şekilde örgütlendiğine
tanıklık ediyoruz. Ben buradan sesleniyorum: İstanbulda
Milliyetçi Hareket Partisinin üyesine olan saldırıyı bir an önce
Hükûmet açığa çıkarmalıdır. Kim, nerede, nasıl
yaptıysa bir an önce bunu ortaya çıkarmak Hükûmetin görevidir. Çünkü
bizim de bilgilerimiz var, biz de bilgi sahibiyiz. Bir an önce Hükûmeti bu
konuda çıkıp bizi bilgilendirmeye, ellerindeki doneleri bizimle
paylaşmaya davet ediyoruz.
Üçüncüsü, birçok siyasi partiye
karşı nasıl bir sürecin başladığına da bu
konuda buna da tanıklık ediyoruz.
Biz BDP olarak açık ve net olarak
söylüyoruz: Sevgili arkadaşlar, biz bir seçim yaşıyoruz, bu
seçim sürecinde birbirimizle yarışacağız ama hiçbir parti
diğer partinin düşmanı değil. Düşmanlıklar
üzerinde siyaseti dizayn etmedik, etmeyeceğiz de. Ama ne yazık ki
bazı köşe yazarlarına bugün baktım,
ağızlarından kan fışkırıyor. Bu
İstanbuldaki olayı BDPye mal etmek, Kürtlere mal etmek için uluorta
yalanlar söylemeye çalışıyorlar çünkü gerçekten bu ülkeyi
germeye çalışıyorlar, bu ülkede kandan yeniden kanunlar
yaratarak ve siyaseti böyle dizayn etmeye çalışıyorlar.
Geçmişten bugüne kadar söyledik.
Bakın, dün yine gazetelerde vardı. Bundan beş, altı
yıl önce belediye otobüslerine molotof atılıyor, insanlar
yaşamını yitiriyor ve orada motosikletle bir molotof atıp
kaçan birini yakalıyor güvenlik güçleri. Aradan birkaç gün geçmesine
rağmen, yakalanan şahıs açık ve net olarak
bağırıyor: Ben MİT elemanıyım. MİT beni
görevlendirdi. Biz, onlarca kez burada seslendirmemize rağmen, bunlar
araştırılmadı ve en son yargıya intikal eden olay
şu: MİT, evet, resmî bir yazı gönderiyor, Bu bizim
elemanımızdır. diyor. Şimdi, bir ülkede MİTin görevi
masum insanları katletmek midir, halkları karşı
karşıya getirmek midir? Şimdi, dün gazetelere yansıyan olay
da budur. Bunun üzerine gitmeliyiz. Eğer bir MİT elemanı
çıkıp bir yere, belediye otobüsüne veyahut da herhangi bir yere
molotof atıyorsa bin kez düşünmemiz gerekir. Ama ne hikmetse
Hükûmetin bu konuda bir küçük araştırması bile yok.
Ne yapıyorsunuz sizler? Kendi aranızda
oturuyorsunuz, bir hukuk oluşturuyorsunuz. Ne yapıyorsunuz siz?
Bakın, son iki dönemdir, 2007 ve bugün,
bu süre içerisinde, biz, bütün çabalarımıza rağmen, sizi
adalete, hukuka, eşitliğe davet ettik ama bunların gereğini
yapmadınız. Bu torba kanununda Siyasi Partiler Yasası, seçim
kanunu da olabilirdi ama yok. Bu torba kanununda adaletsiz bir şekilde,
bakın, 1 katrilyon 392 trilyon 332 milyar lira para
almışsınız. Siz üç parti -bir daha söylüyorum, ey halkımız
duyun- 1 katrilyon 392 trilyon 332 milyar lira; Adalet ve Kalkınma
Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi hazineden bu kadar
para almıştır. Bu paralar nereye gitti? Bu paraları
aldınız, ne yaptınız? Şimdi, halkımız
bunları bilmiyor ama kendiniz bir araya geldiğinizde çok rahat bir
şekilde uzlaşıp, oturup konuşup kendi aranızda
hazinenin malını mülkünü babanızın çiftliği gibi
değerlendiriyorsunuz ve ondan sonra çıkıp dürüstlükten ve
adaletten, eşitlikten ve hakkaniyetten bahsediyorsunuz. Bunun neresi
adalet, neresi eşitlik, neresi kardeşlik? Yani siz, 3 parti bu
ülkenin beyazları mısınız? Siz bu kadar parayla ne
yaptınız? Bu kadar parayla, bu halkın hazinesinden bu
paraları alıp da bu halka ne vadettiniz, ne sundunuz? Hiçbir şey
sunmadınız. O vesileyle, bizim bir bütün olarak
Halk sizi
bilmelidir, sizin nasıl kandan kanunlar
çıkardığınızı, sizin nasıl demokrasiyi
katlettiğinizi, sizin hazineyi nasıl yönettiğinizi bu halk
bilebilmelidir. Biz bunu söylüyoruz. Adaletli olmalısınız.
Adaletli olmak bu Parlamentodan geçer. Eğer bu Parlamentoda adalet ve
hukuk yoksa, bu Parlamento kendi içinde adaleti ve hukuku hayata geçiremiyorsa
halka adalet vadedemez ve adalet götüremez.
Şimdi, size
söylüyoruz: Süreç yakındır, bu mağduriyetin bir an önce ortadan
kaldırılması gerekir. Sadece Barış ve Demokrasi
Partisinin hazineden pay almasıyla bu adaletsizliği ortadan
kaldıramazsınız, diğer siyasi partileri de kollayıp
korumalısınız, o siyasi partileri başka holdinglerin kapılarında
dilenci konumuna getirmemelisiniz ve adaletli bir seçim sistemiyle siz bu
ülkede halkın iradesine saygılı olmalısınız.
Sayın Başbakan da
çıkıp bu kürsüde zaman zaman Halkın iradesine saygı
gösterin. diyor ve siz de aynı şeyi söylüyorsunuz. Biz de sizi
halkın iradesine saygı duymaya, adaletli olmaya ve bir an önce bu
ülkede özgürlükleri hayata geçirip
Yani hep birlikte özgürlüklerle
geleceğimizi birlikte inşa edebileceğimizi düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SIRRI SAKIK (Devamla) - Sizin bu dönem
aldığınız para 177 trilyon, CHPnin 92 trilyon, MHPnin 46
trilyon
MEHMET DOMAÇ (İstanbul)
Yasalara göre diye ilave et, yanlış anlamasın vatandaş.
SIRRI SAKIK (Devamla) Nasıl?
MEHMET DOMAÇ (İstanbul) Yasalara
göre aldık parayı.
BAŞKAN
Karşılıklı konuşmayın lütfen.
SIRRI SAKIK (Devamla) Aranızda
kendinize göre bir yasal düzenleme yaptınız.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Yasalara uyduruyorlar.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Yasaları burası yapıyor zaten, doğru söylüyor.
SIRRI SAKIK (Devamla) Yani siz
yasalara hileyle yaklaşırsanız yapacağınız bu.
BAŞKAN Sayın Sakık,
teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
önerisi aleyhinde ikinci konuşmacı Süleyman Nevzat Korkmaz, Isparta
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Korkmaz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. Adalet ve Kalkınma Partisinin vermiş
olduğu grup önerisi aleyhinde Milliyetçi Hareket Partisinin
görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım.
Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz
pazar günü İstanbul Esenyurt Milliyetçi Hareket Partisi Seçim Bürosu, bir
grup millet ve devlet düşmanlarının silahlı
saldırısına uğramış, Cengiz Yücel
Akyıldız Bey şehit edilmiş, 5 ülkücü kardeşimiz de
yaralanmıştır. Milliyetçi Hareket Partisinin bu kutlu davaya
kurban verdiği son şehidimizdir Cengiz Akyıldız. Türk
milleti ve devleti için karanlık emeller besleyen güçler, bu
değerlerin önünde kırk dört yıldır dimdik duran Milliyetçi
Hareket Partisini hedef almıştır. İstedikleri, Milliyetçi
Hareket Partisini ve ülkücü hareketi yıldırmak, vatana ve milletine
adanmışlıktan alıkoymaktır. Bu güçler kırk dört
yıldır teyakkuzdadır, kırk dört yıldır
saldırıdadır. Milliyetçi Hareket Partisi kurulduğu günden
beri, bu kan içici, asalak, emperyalist güçlerin piyonu olmuş terör
odaklarına karşı dimdik duruşunu
bozmamıştır, bozmayacaktır. Yusufiyeli Cengizden sonra
arkada binlerce Cengizlerimiz, Fatihlerimiz, Yavuzlarımız,
Alparslanlarımız, Asenalarımız hazırdır. Bu
vatana millete adanmış ordu karşısında ne yapacaksınız?
Her birimizi bir bir mi kıracaksınız? Milliyetçi Hareket
Partisi, bir vatandaşının burnunun kanamaması için
sağduyusunu sabırla muhafaza edecektir. Çünkü, Milliyetçi Hareket
Partisi, kaybedecek bir insanı olmadığını bilmekte,
kardeşliğimizin her şeyin üstünde olduğuna
inanmaktadır. Terörü bir siyaset malzemesi gören şer güçlere
söyleyeceğimiz odur ki: Atılan kurşun Milliyetçi Hareket
Partisini değil bu ülkenin huzurunu ve demokrasisini vurmuştur. Hükûmet
bu saldırganları mutlaka ortaya çıkarmalıdır.
Değerli milletvekilleri, bu yürek
kanatan kaybımız kadar bir acı daha vardır ki o da milletin
parasıyla yayın yapan yayıncı kuruluşların,
bazı yayıncı kuruluşların sessiz ve ilgisiz
kalmasıdır. Hele hele Hükûmet sözcüsünün bu meseleyi
basitleştirerek ve âdeta bir sokak kavgası mertebesine indirmek
gayretleri, sorumsuzluktur, saygısızlıktır.
Milliyetçi Hareket Partisi, kırk
dört yıldır devletinin ve milletinin hep yanındadır,
tarafındadır. Silahla saldıran taraflar ise devlet ve millet
düşmanlarıdır. Bunu bile söylemekten âcizdir Hükûmet sözcüsü.
Medyanın bu suskunluğu, Hükûmetin bu yanlış
yönlendirmeleri, Türk milleti ve Milliyetçi Hareket Partisi tarafından not
edilmiştir. Biz, merhum Cengiz Akyıldızın terörist,
karanlık güçlerce şehit edildiğini düşünüyoruz ama suskun
kalan medya, olaya ciddiyetsiz yaklaşan Hükûmet, bu tavırlarıyla
şehit Akyıldızı bir kez daha katletmiştir.
Şehir
eşkıyalığı, Hükûmetin âcizliği yüzünden
almış başını gitmiştir. Tüm
uyarılarımız havada kalmıştır. Olan, millete ve
yusuf yüzlü Cengizlere olmaktadır. Bunun hesabı kanun önünde mutlaka
sorulacak ve müsebbipleri mutlaka cezalandırılacaktır.
Şehidimize Allahtan rahmet diliyoruz. Mekânı, Peygamber efendimizin
hemen yanındaki şehitlerimizin yanı olsun. diye dua ediyoruz.
Ailesine, camiamıza ve aziz milletimize sabırlar dilerken ailesini ve
çocuklarını, Milliyetçi Hareket Partisi olarak merhum Cengiz
Akyıldız Beyin bir emaneti kabul ediyoruz.
Değerli milletvekilleri,
yaklaşık yirmi-yirmi beş gündür, dakikası altın kadar
kıymetli olan bu Meclis HSYK kanun teklifini görüştü. Hem komisyonda
hem de Genel Kurulda, bu teklifin, başta Anayasa'mızdaki yargı
bağımsızlığı olmak üzere, hukuk devletinin ve
evrensel hukuk anlayışının temel kabullerine
aykırı olduğunu hep söyledik.
Muhalefet, 17 Aralıkta ortaya
çıkan ve içinde bakanlar, oğulları, bacanak ve
akrabalarıyla bazı iş adamlarının olduğu
hırsızlık, yolsuzluk depremini hep anlattı. 17
Aralıktaki hırsızlık operasyonları olmasa AKPnin
aklında yargı mı vardı; yargı önünde bekleyen dosyalar,
mahkeme kapılarında bekleyen milyonlarca vatandaşımız
mı vardı; zalime bile parmak ısırtan adaletsiz kararlar
için mi üzülüyordu? Yok, böyle bir kaygısı yoktu AKPnin ama ne zaman
iş kendilerine, oğullarına kadar uzandı, feryat etmeye
başladılar ve sanki halka zulmeden hâkim ve savcılardan ve sanki
görev ve yetkilerini milletin aleyhine kullanan güvenlik güçlerinden bu milleti
korumak için harekete geçtiler. Öyle bir algı, öyle bir kanaat
oluşturulmaya çalışıldı ki, aslında bu operasyon
millî iradeye yönelikti, engellenmesi lazımdı. Yandaş televizyon
kanalları ve gazeteler de utanmadan bunu işledi, onlar da
sebepleniyorlardı çünkü. Kaygılandıkları aslında
zülfüyâr idi, yoksa vatandaşı için kaygılansa AKP, bugüne kadar
yargıdaki bu kaos ve karmaşaya seyirci kalır mıydı?
Bu karda, kışta 100 küsur
hâkim ve savcının, 3 bin kadar
polisin yerinden yurdundan edilip çocuklarının
okullarından koparılması, aile bütünlüğünün ortadan kaldırılmasının
milletin talebi olduğuna inanmamızı mı bekliyorsunuz?
Mevzubahis Başbakan ve oğlu, mevzubahis bakan ve oğulları,
bacanakları olunca 100 küsur hâkim ve savcıyı sağa,
binlerce polisi sola yatırıp, adalete giden yol Bilal oğlan için
yeniden dizayn edilmiştir. Şimdi Şimdi ifade vermeye
hazırım. diyor. Gönlü oldu beyzademizin, hâkim ve savcı
gönüllerine göre yeniden belirlendi.
Değerli milletvekilleri, hangi
ülkede, başbakan -oğlu da olsa- bir kişiyi yargı önüne
çıkarmamak için bu kadar çalışanı, bu kadar insanı
gözden çıkarabilir? Meclisteki muhalefet partileri, HSYK Kanununun hukuk
devletinin temeline dinamit koyduğunu ifade ederken, çalmayı,
çırpmayı meşru göstermek isteyen ve bu
hırsızlıkları her şeye rağmen örtmeye
çalışan bazı AKP milletvekilleri muhalefet partisi
milletvekillerine saldırdı, tekme attı, yumruklarını
konuşturdu. Sayın Başbakan Eden bulur. gibi bir laf etti.
Yani, bu saldırgan vekillerini çağırıp Genel Kurulun
mehabetine, millî iradeye, saygıya yakışmıyor, partimizin
prestijini de bozuyorsunuz, kendinize gelin. diye uyarmak yerine, âdeta kendi
saldırgan vekillerinin sırtını sıvazlayan bir
yaklaşım sergiledi yani tahriklerin kapısını
araladı Sayın Erdoğan. Muhalefet binlerce kez çağrıda
bulunmuştu, Ey AKP, bu kanun teklifini çekin. Bu, milletin hayrına
değil. dediğimiz hâlde ısrarla bu gerginliğin sürmesine
seyirci kalındı. Ama, Sayın Başbakan ne zaman Brüksele
gitti, orada bu teklifin Avrupanın hukuk değerlerine uygun
olmadığı hususunda uyarıldı. Teklifi dondurdu yani
Türkiye Büyük Millet Meclisinde millî iradeyi oluşturan muhalefeti dikkate
almadı, hassasiyetlerini yok saydı. Bir Avrupa Birliği komiseri
Brükselde kaşlarını çattı ve Başbakan da Pardon.
deyip çekti yasayı. Sormayacak mıyız Sayın Başbakan?
Şayet, teklifin yanlış idiyse bugüne kadar niye ısrar
ettin? Yok, doğru olduğunu düşünüyorsan Avrupa Birliği
komiseri kaşlarını çattı diye niye vazgeçiyorsun? Millî
iradeye saygı, milletin hukukuna sahip çıkmak böyle mi olur? Avrupa
Birliği komiseri bu milletten daha mı büyük? Egemenlik hakkı
hani kayıtsız, şartsız milletindi? Ne oldu egemenlik
ezberinize? Sayın Başbakan, samimi değilsin, hiçbir mazeretin
arkasına gizlenemez bu teslimiyetçiliğin. Sen de biliyorsun ki bu
yasaya muhalefet eden bizler sonuna kadar haklıydık ama Brükselden
gelen uyarıyı dinledin. Bu ülkeyi nasıl ve nerelerden yönettiğin
hususunda bir kez daha suçüstü yakalandın.
Değerli AKP milletvekilleri, merak
ediyorum, sizin bu ülkenin geleceğiyle ilgili bir planınız,
programınız var mı? Yoksa Başbakanın etrafındaki
10-15 kişi veya bürokratlar bizim adımıza düşünür,
hazırlarlar tasarıyı, teklifi, Genel Kurula getirirler, biz de
parmağımızı kaldırırız. mı diyorsunuz?
Sizlere hiç sorulmadan, fikrinize başvurulmadan bu yasaların önünüze
getirilmesi sizi rahatsız etmiyor mu? Merak ediyorum, hadi muhalefeti
dikkate almıyor da Sayın Başbakan, sizleri de mi dikkate
almıyor?
Yeni bir çorba yasa daha
getiriyorsunuz, resmen çorba. İçinde ilgili, ilgisiz her şey var.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının görev alanında
mıdır kamu ihaleleri değerli milletvekilleri? Ne arıyor bu
yasada? Kimlere hangi sözler verilip bu yasanın içine gizleniverdi? Yahut
İnternette sizleri ve yaptıklarınızı sorgulayan,
denetleyen halkımıza prangalar takmak demokrasinin neresinde
yazıyor? Dünya nereye gidiyor ve siz nelerle
uğraşıyorsunuz?
Cuma, cumartesi, pazar
çalışacağız. diyorsunuz, geçen hafta da böyle
demiştiniz, sonra cuma günü geldiniz Dükkânı kapatıyoruz.
dediniz. Gerçekten ne yaptığınızın farkında
mısınız ey AKP milletvekilleri? Rüzgâr önünde savrulan yapraklar
gibi bir o yana bir bu yana savruluyorsunuz
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Korkmaz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Kendi
hukukunu koruyamayan milletvekilinin milletin hukukuna sahip
çıkamayacağını söylüyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
İç Tüzükün 37nci maddesine göre
verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
(2/134) esas numaralı Kanun
Teklifim, Başkanlığınızca komisyona havale
edildiği tarihten itibaren kırk beş gün geçtiği hâlde
ilgili komisyonca görüşülüp sonuçlandırılmamıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 37nci maddesi uyarınca kanun teklifimin
doğrudan Genel Kurul gündemine alınması için gereğini arz
ve talep ederim. 02/01/2012
Umut
Oran
İstanbul
BAŞKAN Teklif sahibi olarak
İstanbul Milletvekili Umut Oran konuşacak.
Buyurun Sayın Oran. (CHP
sıralarından alkışlar)
UMUT ORAN (İstanbul) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
2011 yılında yani iki buçuk
yıl önce bir deprem yaşandı Vanda, acı bir deprem
yaşandı. Bu deprem sebebiyle yaklaşık 644
yurttaşımız hayatını kaybetti, binlerce kişi de
yaralandı. Bu hayatını kaybeden yurttaşlarımızın
arasında toplam 68 öğretmenimiz vardı, bu
öğretmenlerimizden 42si aday öğretmen konumunda olan
öğretmenlerimizdi. Öğretmenlerimiz hayatını kaybetti, aday
öğretmenlerimiz hayatını kaybetti ve onların, özellikle
aday öğretmenlerimizin ailelerine veya bakmakla yükümlü oldukları kişilere
herhangi bir aylık veya herhangi bir katkı sağlanmadı.
Yani, ortada bir mağduriyet var ve iki buçuk yıldır da bu
mağduriyet giderilmedi.
Milletvekilleri olarak, yasama
organı olarak bizlerin görevi mağduriyetleri gidermek, çözüm üretmek
ve onların sorunlarına ortada bir irade ortaya koymak. Van depremi
ayrı bir sorun, onun mağduriyetleri devam ediyor, ayrı bir konu
yani orada iş yok hâlâ, aş yok orada, barınma sorunu var, su
sorunu var, orada devam ediyor. Öğretmenlerin sorunu ayrı bir sorun,
atanamayan öğretmenler ayrı bir sorun, aday öğretmenler ayrı
bir sorun yani aynı zamanda bu, baktığınız zaman,
tabii, bütün aday memurları da kapsayan bir sorun. Dolayısıyla,
depremin etkileriyle beraber bu aday memurlarla ilgili
hazırladığımız bu kanun teklifini sizlerin
oylarına sunuyoruz ki bu mağduriyetler yaşanmasın. Tabii,
bizim görevimiz sorun çözmek biraz önce de ifade ettiğim gibi. Bir deprem
yaşandı, bir mağduriyet var.
Türkiyede yine bir deprem
yaşandı, özellikle 17 Aralıkta siyasi bir deprem
yaşandı. Burada da ciddi mağduriyetler var, ortada bir yolsuzluk
iddiası var, bir rüşvet iddiası var, dört bakan istifa etti ve
baktığınız zaman, iddianamede yer aldı hep onlarla
ilgili sorunlar ve baktığınız zaman, Başbakanın
yakın çevresine kadar, kapsamına kadar dâhil edilen bir süreç var. Bu
konuya derin derin girmiyorum ama bu, sonuçta hepimizi ilgilendiren bir konu.
Yani, biraz evvel söylediğim gibi, yasama organı olarak bizim sorun
çözmemiz lazım, çözüm üretmemiz lazım. Şimdi, Türkiyede,
baktığınız zaman ortada fiilen bir yargı sorunu var,
ciddi bir şekilde bir polis sorunu var, bürokrasi sorunu var. Bunlar
kilitlenmiş durumda şu anda. Yani, açıkçası, bir devlet
krizi yaşanıyor şu anda. Ekonomi son derece kötü bir noktaya
geldi, şu anda ekonomi uçurumun kenarında, eşiğinde. Halk
son derece perişan. İşte, bu noktada -atanamayan memurlar gibi-
yasama, yürütme, yargı; bizim bu noktalarda sorumluluklarımız
var, bu sorumluluklarımızı yerine getirmemiz gerekiyor.
Özellikle, her zaman, bu kürsüye çıktığım zaman, arkamızda
yazan yazıyı hatırlatıyorum: Egemenlik kayıtsız
şartsız milletindir. Yani, burada yazan yazı Egemenlik
kayıtsız şartsız Millet Meclisinindir. demiyor,
milletindir diyor yani bizler onların adına burada görev
yapıyoruz. Burada yazan yazı yine Egemenlik kayıtsız
şartsız Başbakan Recep Tayyip Erdoğanındır. da
demiyor. Dolayısıyla, bizim de olaylara bakış
açımızda, olaylara çözüm getirme noktasında bu sorumlukta, bu
bilinçte hareket etmemiz gerekiyor.
Şimdi, bu 17 Aralık deprem dedim. Burada,
özellikle yasama, yürütmede, AKP milletvekillerine sesleniyorum, iki kere göz
yumma var: Olaylara göz yumma var, olayların örtülmesine göz yumma var.
Bakın, Hazreti Muhammed bir hadisinde Allahın
laneti yönetimde rüşvet alan ve rüşvet veren üzerinde olsun. der.
Yine, Hazreti Muhammed Kıyamet gününde Allahın en sevgilisi ve ona
en yakın olan insan adil devlet yöneticisidir. der. Yine, en çok gazap
ettiği ve kendisinden uzak tuttuğu da zalim devlet yöneticisidir.
Sizleri zulümden ve zalimden yana değil, halktan ve
haktan yana olmaya davet ediyorum. Bu kanun teklifini de sizlerin
oylarınıza ve vicdanınıza bırakıyorum.
Saygılarımla. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
İç Tüzükün 37nci maddesinin (2)nci
fıkrası uyarınca, söz şimdi Tunceli Milletvekili Hüseyin
Aygünde.
Buyurun Sayın Aygün. (CHP sıralarından
alkışlar)
HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli) Umut Oranın Vandaki
42 öğretmenin esasen mağduriyetini işaret ederek aday memur
statüsünde olan binlerce insanı ilgilendirdiğini düşünerek
verdiği kanun teklifi esasen bir eşitsizliği gidermeyi
hedefliyor ve Vandaki yıkıcı sonuçları da tamir edip
Türkiye Büyük Millet Meclisini olumlu bir adım atmaya
çağırıyor. Ama pek çok yasa tasarısında, önergede
olduğu gibi bunda da, neticede, AKPnin oylarıyla bu teklif
reddedilecek ve bu görüşmeler sadece bizi izleyen Türk halkı yönünden
bir anlam ifade edecek.
Şimdi, Vandaki aday memur 42 kişinin, ölen,
yaşamını kaybeden, şehit olan 42 kişinin
dramını anlatan bu kanun teklifi görüşülürken, o bölgenin
genelinde AKP ne yapmış, onu biraz anlatmak istiyorum:
Üç yıl evvel meydana gelen Uludere katliamından
dolayı gizli bir soruşturmada, Genelkurmay
Başkanlığının emriyle 18i çocuk 34 kişinin
öldüğü ve bunun kaçınılmaz bir hata olarak savcı tarafından
değerlendirilerek dosyanın kapatıldığı kısa
bir zaman evvel ortaya çıktı.
Yine, Gezi eylemleri sırasında Diyarbakır
Licede sadece karakol ve kalekol yapılmasını protesto
ettiği için barışçıl bir gösterici olan Medeni
Yıldırım büyük tüfeklerle karakoldan açılan ateşle
öldürüldü ve bu soruşturma da gizli, şu ana kadar hiç kimseden ifade
alınmış değil.
7 Aralıkta, yani yaklaşık kırk
beş gün evvel, bir buçuk ay evvel Yüksekovada amca yeğen olan
İşbilirler -Mehmet Reşit ve Veysel İşbilir- yine
provokatif bir ortamda, yine jandarmanın kurşunlarıyla
öldürüldü, bu dosya da gizli, hiç kimseden şu ana kadar ifade
alınmış değil.
Bu arada tuhaf bir şey oldu, Vanda, El Kaideden
iki ay hapiste yatmış olan, daha sonra beraat eden, bir cami
imamı da olan vatandaş, geçtiğimiz pazar günü seçim
propagandasına çıktı. Neredeyse büyük silahlar
konuşacaktı ve büyük bir katliam olacaktı; güvenlik güçleri zar
zor olaya müdahale ettiler ve hiç kimse yaşamını kaybetmeden, El
Kaideden yargılanmış olan AKP Van belediye başkan
adayının seçim turu olaylı bir şekilde sona erdi.
Vanda depremzedelerin
sorunlarının sürdüğü ve açlık grevini devam ettirdiği
şu günlerde, yine, önemli bir şey daha oldu. Bölge genelinde AKPnin
nasıl bir siyaset izlediğini gösteren bir röportaj, Montröde bulunan
PYDnin sözcüsü Salih Müslim tarafından Hürriyet gazetesine verildi ve
Hürriyet dün geniş şekilde Salih Müslimün görüşlerini
aktardı. Bu Salih Müslim, sadece PYD sözcüsü ve Rojava denen bölgedeki
yani Suriyenin Kürtlerin yaşadığı bölgesindeki
gelişmeleri ifade eden, temsil eden bir şahsiyet değil, son zamanlarda,
AKP Hükûmeti tarafından da 2 kez resmî olarak Türkiyeye davet
edilmiş ve resmî olarak da Türkiye'nin tanıdığı bir
politikacı durumunda.
Salih Müslim, dünkü röportajında,
Katardaki emirliğin Suriyede süren savaşı finanse etmek için
şu ana kadar 3 milyar dolar gönderdiğini ve AKPnin, bu
alışverişinden, bu terör, cihat ihracatı üzerinden komisyon
aldığını söyledi. Yine, Salih Müslim, Suriyede
savaşan cihatçıların Türkiyede Bolu Dağında
eğitim gördüğünü söyledi. Bunu hiç bilmiyorduk, dün öğrendik.
Biz Boludaki dağları komando eğitimi için Türk ordusunun
kullandığını bilirdik, meğerse El Kaide uzun
zamandır orayı kendisine üs edinmiş durumda. Yine, selefi
gruplara, Salih Müslimin söylediğine göre, 1.500 kişilik yemek
verecek ölçüde, Şanlıurfada tesisler var ve sınırın
öte tarafına yemek servisi yapılıyor.
Bu Zerrab denen adam da sadece,
iddialara göre, AKPli Bakanlar Kuruluna rüşvet veren, rüşvetle
iş yapan biri olmakla sınırlı değilmiş;
meğerse, Amerikanın Suudi Arabistandaki Büyükelçisini bir lokantada
öldürmek üzere, şu an yirmi beş yıl hapse
çarptırılmış olan İranlı bir eylemciye teröriste
veya ne diyeceksek- 1,5 milyon dolar kendisine bağlı bir
şirketten havale yapmış. Dolayısıyla,
cihatçılarla, terörizmle bu kadar içli dışlı olan bir
Hükûmetin Vandaki depremzedelerin sorunlarına alaka göstermemesinden
doğal bir şey olamaz.
Çok teşekkür ederim, saygılarımla. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Alınan karar gereğince, sözlü soru önergeleri
ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
1.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2'nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484)
(S. Sayısı: 287)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer alan, Bartın Milletvekili
Yılmaz Tunç ve 77 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet
Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
3.-
Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ve 77 Milletvekilinin; Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Adalet Komisyonu Raporu (2/1929) (S. Sayısı: 523)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü sırada yer alan, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; Terörle Mücadele
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Manisa
Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İzmir Milletvekili Hülya Güven
ve 31 Milletvekilinin; Sosyal Hizmetler Kanunu ile Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Diyarbakır
Milletvekili Cuma İçten ve Rize Milletvekili Hasan Karal ile 6
Milletvekilinin; Adana Milletvekili Necdet Ünüvar ve Sivas Milletvekili Hilmi
Bilgin ile 4 Milletvekilinin; Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin ve 15
Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlıyoruz.
4.- Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; Terörle Mücadele
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Manisa
Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İzmir Milletvekili Hülya Güven
ve 31 Milletvekilinin; Sosyal Hizmetler Kanunu ile Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Diyarbakır
Milletvekili Cuma İçten ve Rize Milletvekili Hasan Karal ile 6
Milletvekilinin; Adana Milletvekili Necdet Ünüvar ve Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin
ile 4 Milletvekilinin; Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin ve 15 Milletvekilinin;
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/796, 2/1160, 2/1183, 2/1608, 2/1927, 2/1928, 2/1937) (S. Sayısı: 524)(*)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Sayın Başkan,
müsaadenizle bir hususu dile getirmek istiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Gündeme almayı
düşündüğümüz 524 sıra sayılı Tasarı, Meclis Plan
ve Bütçe Komisyonunda İç Tüzükün 35, 36 ve 37nci maddeleri ihlal
edilerek hazırlanmış ve bu husus 8 Ocak 2014 tarihi
itibarıyla tarafımdan Komisyon üyesi olarak Meclis
Başkanlık Divanına bildirilmiş olmasına rağmen
tarafıma herhangi bir cevap verilmedi. Daha sonra, 21 Ocak 2014 tarihi
itibarıyla, tarafıma neden cevap verilmediğine ilişkin
ikinci dilekçeyi verdim Meclis Başkanlığına. Bugün
itibarıyla, yani Komisyon görüşmeleri üzerinden yaklaşık
iki hafta geçtikten sonra, Meclis Başkanlık Divanı Meclis
Başkanı imzasıyla 28/01/2014 tarihi itibarıyla, bugün
tarafıma bir cevap yazdı ve cevapta şu söyleniyor: İlgili
yazınızda da belirtildiği üzere, söz konusu kanun
tasarısı ve teklifleri ile Komisyon Raporu 524 sıra
sayısı olarak Başkanlığımızca
bastırılıp dağıtıldığı ve Genel
Kurulun gündemine alındığı için yapılabilecek bir
işlem yoktur. Şimdi, tam üç hafta bir beklemeden söz ediyoruz. Daha
alt komisyon çalışmaları esnasında Meclis
Başkanlık Divanına bu husus bildirilmiş olmasına
rağmen Meclis Başkanlık Divanı bir komisyon üyesi
milletvekilinin itirazını dikkate almayıp, İç Tüzükün
ilgili maddelerine aykırı hazırlanmış bu Torba Yasa
Tasarısını, ki teklif ve tasarı şeklinde ayrı
gelip, daha sonra İç Tüzükün 35inci maddesinde açıkça
belirtildiği hâlde, Komisyonlar kanun teklifleri görüşüldüğü
esnada kanun teklif edemezler. hususu ihlal edilerek, Komisyonun
Başkanlık Divanı üyesi milletvekillerinin imzasıyla
yaklaşık 60 madde ihdası yapılmıştır ve bu
husus Meclis Başkanlığına bildirilmiş, Meclis
Başkanlığı bu hususu da dikkate almamış.
Bize verilen cevapta diyor ki:
Ayrıca komisyon çalışmalarında riayet edilmesi
gerektiği değerlendirilen hususlar,
Başkanlığımızca 10/04/2012 tarihli ve 59530
sayılı Yazıyla tüm ihtisas komisyonlarının
başkanlıklarına bildirilmiştir. Ne diyor bu yazıda,
onu da sizinle paylaşayım Sayın Başkan
BAŞKAN
İtirazınızın sonucu nedir Sayın Zozani?
ADİL ZOZANİ (Hakkâri)
Müsaade edin bitireyim Sayın Başkanım, dilekçelerimi dikkate
almadınız Başkanlık Divanı olarak, bari burada
itirazıma tahammül edin, rica ediyorum.
BAŞKAN Tahammül meselesi
değil Sayın Zozani.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri)
Bakın, 19/12/2005 tarihli Mevzuat Hazırlama Usul ve Esasları
Hakkında Yönetmelikteki düzenlemelere ve kanun yapım ve tekniği
alanında oluşmuş teamüllere dikkat edilmesi. diyor.
Komisyondan Meclis
Başkanlığına giden yazıda da şu ifade ediliyor.
Bakın, bu ihlali dahi Meclis Başkanlığı dikkate
almıyor. 2006 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Mevzuat
Hazırlama Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliki dikkate
almamız mecburiyet değildir. diyor Komisyon.
Mevzuat burada, sözü edilen mevzuat da
burada. 1inci madde dikkate alınması gerektiğini ifade ediyor,
10uncu madde hazırlanacak teklif ve tasarıların ne şekilde
hazırlanacağını hükmediyor.
Bu kanun maddeleri, yönetmeliğe ve
İç Tüzüke aykırı düzenlenmiş bu Torba Tasarının
gündeme alınması İç Tüzükün ihlali demektir, bunu dikkate
almanızı rica ediyorum.
BAŞKAN Birleşime on dakika
ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.43
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Mine
LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 53üncü Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
524 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.
.- Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; Terörle Mücadele
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Manisa
Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İzmir Milletvekili Hülya Güven
ve 31 Milletvekilinin; Sosyal Hizmetler Kanunu ile Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Diyarbakır
Milletvekili Cuma İçten ve Rize Milletvekili Hasan Karal ile 6
Milletvekilinin; Adana Milletvekili Necdet Ünüvar ve Sivas Milletvekili Hilmi
Bilgin ile 4 Milletvekilinin; Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin ve 15
Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/796, 2/1160, 2/1183, 2/1608, 2/1927, 2/1928,
2/1937) (S. Sayısı: 524) (Devam)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Sayın milletvekilleri,
görüşmelerine başladığımız 524 sıra
sayılı Kanun Tasarısının Komisyondaki
görüşmeleri sırasında İç Tüzüke aykırı
uygulamalar gerçekleştirildiği yönünde Hakkâri Milletvekili
Sayın Adil Zozaninin usul itirazı olmuştur. Sayın
Zozaninin Meclis Başkanlığına göndermiş olduğu
iki ayrı yazı üzerine, Başkanlık, Plan ve Bütçe
Komisyonundan konuyla ilgili bilgileri almış, yapılan
değerlendirme sonrasında Sayın Zozaniye Başkanlıkça
yazılı cevap vermiştir. Başkanlıkça İç Tüzüke
uygun bulunarak bastırılıp dağıtılan ve Genel
Kurul gündemine alınan tasarının görüşmelerine devam
edilmesinde bir engel bulunmamaktadır. Ancak, konunun
anlaşılması ve kanun tekniğine katkı anlamında
bir usul tartışması açacağım.
Lehte ve aleyhte söz
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Aleyhte.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Aleyhte.
OKTAY VURAL (İzmir) Aleyhte.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Lehte.
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim, her
gruba 1er tane söz verin.
BAŞKAN
tespitlerini
alacağım.
Sayın Zozani aleyhte.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Mehmet Günal efendim, hangisi olursa.
BAŞKAN Sayın Mehmet Günal,
lehte mi?
MEHMET GÜNAL (Antalya) Aleyhte
istedim, vermezseniz
OKTAY VURAL (İzmir) Fark etmez
efendim.
BAŞKAN Süreyya Sadi Bilgiç
lehte.
Sayın Akif Hamzaçebi, siz
konuşacak mısınız?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Konuşacağım efendim, aleyhte.
BAŞKAN Aleyhte.
Şimdi, ilk söz, tutumumuzun
lehinde, Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiçte, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Görüşmelerine başlayacağımız
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve bazı kanunlarda
değişiklik yapan kanuna başlamadan önce açılan usul
tartışmasında lehte söz aldım.
Değerli arkadaşlar, bu konu
defaatle, Sayın Başkanım, Komisyon çalışmaları
esnasında da gündeme geldi ve bu tartışmalar yapıldı.
O süreçte de Sayın Zozaninin bu itirazları ve Meclis
Başkanlığına bu konuda yapmış olduğu
müracaatlar da bilgimiz dâhilinde. Ancak, gerek Komisyon olarak gerek Başkanlık
Divanı olarak burada şu an sizin takınmış
olduğunuz tutumun -lehte- doğru olduğunu ifade etmek istiyorum.
Sayın Zozaninin -temel
itirazı olan ki kendisi bunu Meclis Başkanlığına
göndermiş olduğu dilekçede de belirtmiştir- Komisyonlar,
kendilerine havale edilen kanun tasarı veya tekliflerini aynen veya değiştirerek
kabul veya reddedebilirler... ifadesinde veya geçtiği için bunlar
ayrı ayrı görüşülmek zorundadır gibi bir itirazı
vardır. Ancak, bu İç Tüzük madde 35in devamını
okuduğumuzda reddedebilirlerden sonra şu ifade gelmektedir:
birbirleriyle ilgili gördüklerini birleştirerek görüşebilirler.
Komisyonumuzda da Komisyonumuza havale edilmiş olan tasarının
yanında bu tasarıyla ilişkili olan teklifler de
birleştirilerek görüşmeleri yapılmıştır.
Burada bir diğer itiraz, kırk
sekiz saatlik sürenin beklenilmemesine ilişkin yapılan
itirazlardır. Ancak, Komisyonda, kırk sekiz saat bekleme meselesine
de titizlikle uyularak, kırk sekiz saat süre beklenerek bu
birleştirmeler tarafımızdan yapılmıştır.
Ve tutumunuzun lehinde söz
aldığımı ifade ediyor, saygılarımı sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Hakkâri Milletvekili Adil Zozani,
aleyhte olmak üzere.
Süreniz üç dakikadır.
Buyurun Sayın Zozani.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bilgiç, Komisyon
çalışmaları esnasındaki
alışkanlığını burada da aynen sürdürdü. Cümlenin
yarısından itibaren okumaya başlıyor ama bir önceki
kısmını, cümleyi atlayarak okuyor. Çünkü kendisi de çok iyi
biliyor ki yaptıkları işlem, Komisyonda gördürdükleri işlem
İç Tüzükün 35inci maddesine aykırıdır, ayrıca,
İç Tüzükün 36ncı maddesine de aykırıdır,
ayrıca, İç Tüzükün 37nci maddesine de aykırıdır.
Bunun dışında, Mevzuat Hazırlama Usul ve Esasları
Hakkındaki Yönetmelikin 10uncu maddesine göre de
aykırıdır.
Şimdi, bir: Komisyon üyeleri komisyon
çalışmaları esnasında, teklif ve tasarı
görüşülürken kanun teklifinde bulunmuşlardır. 35inci maddede
Kanun teklifinde bulunamazlar. diyor Sayın Başkan.
İki: Bu madde ihdasları
tasarıda, kimi madde ihdasları tasarıda ilişiği
olmadığı hâlde -kendilerinin de çok iyi bildikleri bir husustur
bu- ilişik olmadığı, ilişkisi olmadığı
hâlde ihdaslar yapılmıştır; bu ayrıca bir ihlaldir.
Biz bu ihlal uygulamasını 8
Ocak itibarıyla Meclis Başkanlığına bir yazıyla
bildirdik. 21 Ocağa kadar Meclis Başkanlığı sessiz
kaldı. 21 Ocakta ikinci yazıyı gönderdik. Bugün görüşmeleri
yapıyoruz; Meclis Başkanlığından bize yazı
geliyor: Yapabileceğimiz bir şey yoktur. Yirmi bir gün yatıyor
Meclis Başkanı; yirmi birinci gün Meclis Genel Kurulu konuyu
gündemine alacak, Meclis Başkanı hatırlıyor: Artık
iş işten geçmiştir. İhlal olmuşsa da olmuş, benim
yapabileceğim bir şey yoktur. O zaman Meclis Başkanına
sorarlar: Sen neyin başkanısın? Meclis
çalışmalarını gözetlemeyeceksin, milletvekillerinin
verdiği dilekçeleri dikkate almayacaksın; o zaman sen ne iş
yapıyorsun? Sorarlar. Yirmi gün bu yazı önünde duruyor Meclis
Başkanının, niye cevap vermiyor? Niye Komisyon
Başkanlığından, Başkanlık Divanından bu usulsüzlüğe
ilişkin olarak bir talepte bulunmuyor, istemiyor Meclis Başkanı?
Niye denetlemiyor? Bekliyor çünkü bu şekilde geçmesi gerekiyor.
Bir önemli husus daha söyleyeyim:
Mevzuatta geçiyor -ki Komisyon diyor ki: Mevzuat beni ilgilendirmiyor. ancak
mevzuatta geçiyor- diyor ki: Komisyonun görüşeceği kanun
maddelerinin ya da tekliflerinin, tasarıların etki analizinin
çıkarılması şarttır. 110uncu maddeye bakın.
Etki analizi olmaksızın bu maddeyi Komisyonun görüşmüş
olması İç Tüzük ihlalidir. Etki analizini şart koşuyor
mevzuat, Görüş alacaksınız, etki analizini göreceksiniz.
diyor. Var mıydı birinizin elinde etki analizi? Yok.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ADİL
ZOZANİ (Devamla) Bu ihlallerin hepsinin olduğu bir ortamda siz bu
torba tasarıyı görüşürseniz aynı usulsüzlüğe, İç
Tüzük ihlaline ortak olmuş olursunuz.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Zozani.
Lehte olmak üzere
Antalya Milletvekili Mehmet Günal.
Buyurun Sayın
Günal. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz üç
dakikadır.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, lehte olmak üzere dedi ama maalesef bunun lehinde olmak biraz
zor görünüyor.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Sen becerirsin Sayın Günal.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) Sayın Bilgiçin, Sayın Başkan Vekilimizin
hatırı var ama hakikaten çabalasak da lehte olma
şansımız zor Sayın Başkan.
Yukarıda da
söyledik, şimdi, bir kere, kanun yapma yöntemimizde
yanlışlık var. Böyle bir torba kanun garabeti dedik, ucube
dedik, harar dedik, size bir sürü şeyler söyledik. Bir
kulağınızdan girip bir kulağınızdan
çıktı. diyorlar ama maalesef bence birincisinden de girmiyor gibi.
Arkadaşlar Böyle siz konuşun, biz bildiğimizi yaparız.
diyorlar.
Şimdi,
bakın, burada bu kadar kalın bir şey var. Sayın Bakan
talihsiz bir şekilde başlamış oldu
Bakanlığına. Kendisine pozitif ayrımcılık
yaptık, hakikaten Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının Meclis kapanmadan önce gelen şeyde de
bazı maddelerini çıkarmıştık biliyorsunuz ama
şimdi bunun içine her şey girmiş. Ya, aceleden olanı
anlıyoruz da hadi, niye bize getiriyorsunuz? Bir aceleniz var
İnternetle ilgili, yasaklamayla ilgili. Plan ve Bütçe Komisyonuyla ne
alakası var? Adalet Komisyonu ne iş yapar? Bilgi, Sanayi ve Teknoloji
ne iş yapar?
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Regülasyon
MEHMET GÜNAL
(Devamla) Yani regülasyon da para yok, kuruluş yok, herhangi bir bütçeyi
ilgilendiren bir şey yok.
Şimdi,
Sayın Başkanım, lehinizde olmak için çaba sarf ediyorum,
bakıyorum, burada Plan ve Bütçe Komisyonunun dışında
komisyon raporu yok. Bu gelen tekliflerin çoğunda bir sürü -burada
bakın üst yazıları var- alt komisyon var. Ya, hiç olmazsa biraz
bekleseydiniz de ilgili komisyon, engellilerle ilgili, aile ve sosyal
politikalarla ilgili Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu bunu bir görüşüp bize bir bilgi verseydi. Hadi
buraya getirdiniz, İnternetle ilgili
En azından, o teknolojiyle
ilgili Komisyon ile Adalet Komisyonu, bir alt komisyon olarak raporunu versin,
bir görelim. Yani, nedir bu böyle
aceleyle getirdiğimiz şey, ben anlamadım? Birçok madde de
yukarıda eklendi, tekrar bir teklif daha geldi. Sayın Ünüvar bakıyor, onunkine henüz gelemedim
çünkü daha bir sürü konu var, onların da teklifi geldi. Bunu da hadi
birleştirelim. Ya, bir dakika, daha ne geldi, ne oldu derken
Şimdi, böyle bir kanun yapma
tekniği olmaz. Hepsi değerli arkadaşlarımız, geliyor,
birleştiriyorlar ama onun yarısı zaten çıkmış,
yarısını temmuzda çıkarmışız, geri
kalanı zaten buranın içinde var. Böyle bir şey olmaz, bunlar çok
önemli şeyler. Bir etki analizi yapılması için zaten derli
toplu bir şey olması
lazım. İçinde yüz küsur tane madde tekrar gelir, onlarca kanunu
ilgilendiren hükümler gelirse böyle bir torba kanun tekniği olmaz. Onun
için, usul açısından zaten sadece bu kanuna ilişkin değil,
bu tip kanun yapma tekniğe ilişkin Meclis
Başkanlığının bu hususu gözden geçirmesi lazım.
Biz, Plan ve Bütçe Komisyonu olarak Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü
ve Meclisin Kanunlar ve Kararlar Dairesi
olmak istemiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET GÜNAL (Devamla) Bunlar
ayıklasın, ondan sonra gelsin diyor, teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Günal.
Aleyhte olmak üzere İstanbul
Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi.
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada
asıl tartışılması gereken konu, Hükûmetin torba yasa
anlayışıdır. İstisnai olması gereken, acil
hâllerde başvurulması gereken torba yasa anlayışı,
maalesef artık geleneksel hâle dönüşmüştür, Hükûmet bu yola
sık sık başvurmakta, birbiriyle ilgisiz birçok düzenlemeyi
aynı tasarının veya teklifin içine dâhil ederek buraya getirip
yasalaştırabilmektedir.
Görüştüğümüz tasarıda,
İcra ve İflas Kanunundan Küçükleri Muzır Neşriyattan
Koruma Kanununa, vergi kanunlarından Anadolu Ajansıyla ilgili kanuna,
Kamu İhale Kanununa, otoyol özelleştirilmelerine kadar birbiriyle
ilgisiz birçok konu bir araya getirilmiş, burada Genel Kurulun gündemine
sokulmuştur. Böyle bir yasa tekniği, yapılan düzenlemelerin
sağlığı, doğruluğu açısından büyük bir
problem oluşturmaktadır. Birçok farklı komisyonda
konuşulması gereken konu, bir başka, ilgisiz komisyonda
konuşulabilmektedir.
Yine, bu tasarıda çok önemli bir
düzenleme var. İnternete erişimin
sınırlandırılması, onun sansürlenmesi yönünde yürütme
organına yetki veren veya birtakım düzenlemeler yoluyla,
görünüşte sektörün otosansürü diyebileceğimiz, gerçekte Hükûmetin
kontrolünde yürüyecek olan birtakım sansür müesseseleri getirilmektedir.
Elbette özel hayatın gizliliğinin korunması esastır, bu
konuda herkese büyük görev düşmektedir ama bir hukuk devletinde
olduğumuzu ve uluslararası anlaşmaların tarafı
olduğumuzu, üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa
Birliği müktesebatının da bu konuda Türkiyeye yükümlülükler
yüklediğini unutmayalım.
Yine, bu tasarıda eksik olan bir
düzenleme var. Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun 18inci maddesine göre,
kamu gelirlerini azaltacak ve kamu giderlerini artıracak düzenlemelerle
ilgili olarak bir analiz tablosunun, mali etki tablosunun o tasarılara
eklenmesi gerekir.
Yine, Anayasamıza göre,
yılı içinde bütçe giderlerinde artış getirecek olan
tasarıların görüşülmesi mümkün değildir.
Bütün bu hükümler ihlal edilerek bu
tasarı burada konuşulmaktadır. Şüphesiz, tasarı
içerisinde, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının görev
alanına giren, olumlu bulduğumuz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak
destek verdiğimiz düzenlemeler var ama bakın, bu kadar olumlu, destek
verdiğimiz ve süratle çıkabilecek düzenlemeleri engellerle
karşılaşabilecek düzenlemelerin yanına koymak, Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığına da biraz haksızlık
olmaktadır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
yapılan usul tartışması neticesinde tutumumda bir
değişiklik gerçekleşmedi.
Görüşmelere
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; Terörle Mücadele
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Manisa
Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi, İzmir Milletvekili Hülya Güven ve 31 Milletvekilinin;
Sosyal Hizmetler Kanunu ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifi, Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten
ve Rize Milletvekili Hasan Karal ile 6 Milletvekilinin; Adana Milletvekili
Necdet Ünüvar ve Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin ile 4 Milletvekilinin; Sivas
Milletvekili Hilmi Bilgin ve 15 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/796, 2/1160, 2/1183,
2/1608, 2/1927, 2/1928, 2/1937) (S.
Sayısı: 524)
BAŞKAN Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 524 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Alınan karar gereğince bu
tasarı İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında temel kanun olarak
görüşülecektir. Bu nedenle tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde
görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde söz
isteyen Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın
İzzet Çetin.
Buyurun Sayın Çetin. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN
(Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; görüşmelerine başlamakta olduğumuz 524
sıra sayılı torba kanunun tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, az önce
Sayın Zozaninin yapmış olduğu usul itirazı yerden
göğe kadar haklı bir itiraz. Her ne kadar AKP çoğunluğu
bunu reddediyorsa da son yıllarda özellikle hem Meclis açıkken kanun
hükmünde kararnamelerle ülke yönetmek hem de birbiriyle ilgisi olmayan
kanunları -ya da kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik
yapmayı- yan yana getirerek torba kanunlarla yasamanın özellikle
yürütmenin tahakkümü altına girmesi kabul edilemez. AKP ve Başbakan,
millî iradeyi kendi sayısal çoğunluğundan ibaret sayıyor ve
torba kanunlarla her seferinde kendi rekorunu egale etme gibi bir
hastalığa kapılmış. Bu da o hastalığın
tezahürlerinden birisi olan bir kanun tasarısı mı
diyeceğiz, teklifi mi diyeceğiz, biz Plan ve Bütçe Komisyonunda
şaşırdık. Birbiriyle ilgisi olmayan pek çok konunun sadece
ana komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmüş olması
zaten kanun yapma tekniğine bir kere baştan aykırı. Yani,
bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinde Plan ve Bütçe Komisyonu
dışındaki komisyonlara, Adalet Komisyonu, İçişleri
Komisyonu; Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonu; Millî Savunma Komisyonu; Sağlık, Aile, Çalışma,
Sosyal İşler Komisyonu; Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu gibi vesair pek çok komisyona tali komisyon olarak havale
edilmiş olmasına rağmen ya da havale ediliyor gibi
yapılmış olmasına rağmen, AKPli o komisyon
başkanlarının, aylardan beri komisyonları
toplanmadığı hâlde İş yükümüzün yoğunluğu
nedeniyle toplanamadık, görüş bildiremiyoruz. şeklinde
muhalefet partilerinin komisyon üyesi milletvekillerinin haberi olmadan cevap
yazması, Meclisteki yasamanın ne kadar sakat olduğunu, yasama
tekniğinden ne kadar uzak olduğunu; gerçekten, yasaların bir
kanunda olması gereken özelliklerinin nasıl tahrip edildiğini,
genellik, soyutluk ve nesnellik gibi niteliklerden nasıl yoksun
bırakıldığını açıkça gösterebiliyor.
Değerli
arkadaşlar, öngörülebilirlik, ulaşılabilirlik ve etkililik de
gerçekten uygulama aşamasında yasalarda olması gereken
özellikler. Eğer bir kanun tasarı ya da teklifi gelmiş ise
Biraz evvel yine arkadaşlar değindiler. Gerçekten, Mevzuat
Hazırlama Yönetmeliğinin hem 10uncu hem 17nci maddelerine hem de
İç Tüzük hükümlerine aykırı bir biçimde bu tasarı geldi.
Yapılması gereken işler son derece açık.
Karayollarını özelleştiriyorsunuz, bu konuda ne bir etki analizi
yapılmış ne başka işlemler yapılmış ne
komisyonlar kendi dallarında -teknik komisyonlar- görüş beyan
etmiş. Bizim çoğunluğumuz var; istediğimizi yaparız,
istediğimizi komisyondan geçiririz. gibi bir mantıkla gelen bir
kanun teklifi.
Bakınız,
değerli arkadaşlar, biz Plan ve Bütçe Komisyonunda bunu günlerce
görüştük, gece yarılarına kadar görüştük. Görüşmeler
sırasında bile aynı konuda birden fazla iktidar partisi
milletvekillerinin kanun teklifleri yasaya eklenirken tek önergeyle, muhalefet partisi gruplarına
mensup milletvekillerinin bu Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığına ilişkin vermiş oldukları kanun
tekliflerinin pek çoğu hiç dikkate alınmadı, öneriler de dikkate
alınmadı. Bu konuda, gerçekten, yapılması gerekenler
yapılmadı. AKP'nin Türkiye Büyük Millet Meclisi açıkken kanun
hükmünde kararnamelerle ülkeyi yönetmeye kalkması ve de birbiriyle
ilgilisi olmayan kanunları yan yana getirerek çuval kanun, torba kanun
gibi kendine özgü, AKPye özgü bir kanun yapma tekniği uygulaması
Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarını zedelemekte, demokrasiyi
gölgelemektedir. Buna, ne Büyük Millet Meclisi Başkanının
hakkı vardır ne yetkisi vardır. Tam aksi, Büyük Millet Meclisi
Başkanı Sayın Çiçeke düşen görev Meclis
komisyonlarını çalıştırmaktır, çalışmaya
davet etmektir. Bunlar yapılmamıştır.
Değerli arkadaşlar,
gerçekten, biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığına ilişkin değişikliklere hep olumlu
baktık. Ta, ilk, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının kurulmasına da katkı verdik. Bugüne
kadar getirdiği her yasa önerisine katkı yapmaya
çalıştık. Çünkü, toplumumuzda dezavantajlı grupların
bakımına ve onların topluma kazandırılmasına,
çalışma yaşamına kazandırılmasına yönelik
hepimizi ilgilendiren çalışmalar yapıldı, biz de
onları destekledik ama engelli ve yaşlılara yönelik hizmetlerle
ilgili yapılan değişikliklerle birlikte, hiç ilgisi olmayan 36
kanun ve 7 kanun hükmünde kararnamede değişiklik yapan bu
tasarıda pek çok tuzaklar var. Bu tuzakların nedeni de çok açık,
17 Aralıkta ülkede bir altüst olunuş yaşanıyor.
Başbakan ve kabinesindeki bazı bakanların yakınları ve
çocuklarının yaptıkları ortaya çıkınca bir
telaş başladı. Baktık ki, bu telaş içerisinde bir
yandan toplumu baskıladıkları, korku imparatorluğunu egemen
kıldıkları yetmiyormuş gibi, apar topar -biraz evvel
Sayın Grup Başkan Vekilim de söyledi- İnternet ortamına
ilişkin yeni sansür uygulamaları getiriliyor. Orada, biz Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak 15 madde içinde 1 tek maddeye katılıyoruz,
o da
Hani daha evvel tartıştık ekonomik suçlara ekonomik ceza
diye -yıllar önce- oradaki hapis cezalarının para cezasına
çevrilmesi bölümüne biz de belki pozitif katkı yapabilirdik. Ama, AKP bunu
ilgili bilim komisyonlarında, teknolojiyle ilgili komisyonlarda
tartışmadan doğrudan doğruya hiç ilgisiz bir biçimde Plan
ve Bütçe Komisyonuna getirdiği için usulüne uygun tartışma
yapılmamıştır. O teknik konunun bu kanun tasarısı
içinde görüşülmesi doğru değildir.
Değerli arkadaşlar, tabii, balık
baştan kokar. Bakıyorsunuz, işte 17 Aralıkta altüst
oluş yaşadık, bunu yaşıyoruz da. Bakanların
çocukları, aile efratları yolsuzluğa, rüşvete
bulaşır da kurumlardaki bürokratlar bulaşmaz mı?
Alın,
bakın, tasarının içerisinde 4üncü madde Anadolu Ajansıyla
ilgili. Ne oluyor Anadolu Ajansında? Nedir Anadolu Ajansı? Ta, 57
sayılı Kanunla
1920de Gazi Mustafa Kemal Atatürk o günkü
savaşa ya da İstiklal Savaşına girecek,
hazırlanıyor, bir ajans olması lazım, bir genelgeyle ajans
kurduruyor. 1925 yılında da kanunu çıkıyor, 20 bin lira
sermayeli Anadolu Ajansı kurulmuş. E, sonra? Daha sonra, yıllar
geçmiş, 2005 yılına geldiğimizde 6 sıfır
atmışız TLden, o 6 sıfır atılınca o 20 bin
lira sermaye 2 kuruşa düşmüş, 2 kuruşluk sermaye 2005
yılında yapılan bir Genel Kurulla yeniden 19.999 lira 98
kuruş ilaveyle 20 bine iblağ edilmiş, tamamlanmış. E,
sonra? Aynı yıl bir Genel Kurul daha yapıyorlar, sermayesi 50
bin liraya çıkartılmış. Hisselerine
baktığınız zaman, bunun hisselerinin çok büyük bir bölümü,
yüzde 47si hazineye ait, kalan yüzde 11i -rüçhan haklarının- belli,
vatandaşlarda, yüzde 42sinin kimde olduğu belli değil. Bunların
bulunması gerekiyor. Aynı yıl yaptıkları Genel Kurulda
Anadolu Ajansı diyor ki: Bu yüzde
42lik hisseleri biz toplayalım. Sayın Genel Müdür, hiçbir hukuki
işleme başvurmadan... Bizim medeni hukukumuzda eğer sahiplikler
belli değilse, rüçhan hakkının kime ait olduğu belli
değilse yapılması gereken işlem, gaiplik olayını
yürütmek ve ona göre tamamladıktan sonra hazineye ya da hukuka uygun bir
biçimde hisselere değer vermek. Böyle yapmıyorlar. Ne
yapıyorlar? Genel Kuruldan sonra, yüzde 25,65ini zatımuhterem, 12
bin 825 lira karşılığında, nominal değeri
üzerinden adına geçiriyor ve kaydettiriyor, tescil ediyor. Daha sonra
da bir mektupla bunları hazineye
devredeceğine ya da ona benzer bir işlem yaptırıyorlar.
Değerli arkadaşlar,
yapılan işlem sakat. Şimdi, burada, bu işlemin
yapılmasının bir tek nedeni var: Anadolu Ajansının
çalışanları devlet memuru, malları kamu malı.
Giderlerini Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğüne sözde
bir hizmet karşılığı aldığı parayla
yapıyor. E, özel hukuk tüzel kişisi
diye bunu biz, başta Sayıştay denetimi ve Kamu İhale
Kurumunun denetimi olmak üzere her türlü denetimin dışına çıkarıyoruz.
Bu bir kere Anayasaya aykırı bir düzenleme. Her türlü denetimden
uzak tutamazsınız. Kamu denetimine tabi olması gerekir, Sayıştay
denetimine tabi olması gerekir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Patronu Genel Müdür.
İZZET ÇETİN (Devamla) O bir
kamu kurumu, kamu kuruluşu. Niye yapılıyor bu? Gözden
kaçırılacak. Eğer özel hukuk
tüzel kişisi olursa belki göz yumulacak, Sayın Genel Müdür de
herhâlde o hisselerin üzerine oturacak. Böyle bir şey kabul edilemez,
değerli arkadaşlar.
Yine, değerli arkadaşlar,
önemlilerden başlamak ve diğer önemlilere doğru gitmek
istiyorum, pek çok konu var kanun tasarısı içerisinde. Kara
yollarının özelleştirilmesine ilişkin, kara yolları
dediğimiz: Otoyollar, köprüler ve otoyol üzerindeki tesisler.
Değerli arkadaşlar, gerçekten
110uncu madde, bir baktığınız zaman zannedersiniz ki hani
bundan birkaç ay önce Başbakan, Koç, Ülker
ortaklığının, köprülerin 5,7 milyarlık ihalesini iptal
ettikten sonra 5,7 milyara verirsek vatan haini oluruz. demişti ya,
benim Helal olsun Başbakana. demek geçmişti içimden. Anlıyorum
ki işin içinde burada iş var. Şimdi, o zamanki satışta
imtiyaz devlette kaldığı için mülkiyet devri söz konusu olmuyor,
belli bir süre kullanım hakkını devrediyorsunuz ama şimdi
getirdikleri tasarı Anayasaya tümden aykırı. Bu maddesi de
aykırı olduğu için söylüyorum. Ne yapıyorlar? Yeni bir
düzenlemeyle kara yollarını da bir şirket kurarak -güya
adına Devlete ait bir şirket. diyorlar- otoyolları, tesisleri
ve köprüleri oraya devredecekler, son hisse satışı
yapılıncaya kadar o şirket halka arz yöntemiyle mülkiyet devri
de içinde olacak şekilde satacak.
Değerli arkadaşlar, yol
hakkı her vatandaş için kutsal bir haktır. Yol hakkı
devredilemez. İmtiyaz hakkı ortadan kaldırılarak,
şirket kurarak yapacağınız satış Anayasaya
aykırıdır. Böyle bir satış yapmaya hiç kimsenin
hakkı yoktur. Otoyollar ve köprüler kamunun ortak mülküdür, eğer
kullanım hakkını devredecek olsanız bile onun mülkiyetinin
devlette kalması gerekir. Üstelik, bu devirde, değerli
arkadaşlar, otoyollar ve köprülerin üzerinde para kabinleri şirkete
çalışacak; otoyolların, köprülerin, tesislerin bakım,
onarım, tamirat işlerini hazine yapacak yani o kadar ballı bir
devir ki. Şimdi, 5,7 milyar dolarlık devre satarsak vatan haini
diyen Başbakana söylüyorum: Plan ve Bütçe Komisyonundaki başkan ve
üyelerinizin büyük bir bölümü o tesislerin değerini küçük gösterebilmek
için, bizi ikna için olabildiğince uğraştılar. Ya o
arkadaşlar orada bizi ikna ederken gerçeği bilmiyorlar ya da bu
konuda da sizin gizli bir ajandanız var. Mülkiyetini devralamadıktan
sonra ben o işletmeyi ne yapayım. diye düşünmüş
olabilirsiniz.
Değerli arkadaşlar, bir
başka düzenleme, gerçekten, Kamu İhale Kurumuna ilişkin
düzenleme. Kamu İhale Kurumuna ilişkin o düzenlemeye bir baktım
değerli arkadaşlar, yürürlüğe girdiği 2003ten
2002de
çıktı bu kanun; AKP iktidar olduğunda, 2003te 2, 2004te 3,
2005te 2, 2006da 2, 2007de 5, 2008de 4, 2009 ve 2010da 1er, 2012de 4,
geçtiğimiz 2013te 7 kez değiştirdiniz. Toplam 164 maddesi
değiştirildi, şimdi, 11 madde daha değiştirilerek 175
maddesi değiştiriliyor. Bir iktidar, Kamu İhale Kurumunu her
ihaleden önce değiştiriyorsa bunun altında ne aranır
değerli arkadaşlar? Bakanlarınızın çocukları,
Başbakanınızın oğlu ve damatları usulsüz iş
yapıyor, haksız mal iktisap ediyor dediğimizde
kızıyorsunuz ama bir İhale Kanunuyla ne kadar da çok
oynuyorsunuz, hiç mi dikkatinizi çekmiyor? Bu kabul edilebilir bir uygulama
değil. Ayrıntılarına önergelerimizde
arkadaşlarımız değinecek.
Değerli arkadaşlar,
istisnalarına bir bakıyorum Kamu İhale Kurumu Kanununun, 4734
sayılı Kanunun, sadece istisnalar üç sayfayı geçti. Eskiden bu
sadece 8 maddelik bir kanun ve istisnalar da 8 fıkradan ibaretti,
şimdi, üç sayfayı geçti. Hemen hemen her ihalenin konusu olan kurum
ya da o ihale konusu mal ve hizmet Kamu İhale Kanununun
dışına çıkarılıyor, yandaş, akraba, eş
dost zengin olsun diye. Bu da AKPnin bir başka uygulama biçimi.
Değerli arkadaşlar, biraz
evvel yine, grup başkan vekilim söyledi, gerçekten AKP iktidarları
döneminde, bırakınız karşı görüş ve
düşünceye, eleştiriye tahammülü, Başbakan bizzat, bitaraf olanın
bertaraf olacağını kendi ağzından söyledi, ülkeye
karabasan gibi çöktü korku imparatorluğu. Şimdi, bakıyoruz,
medya ve görsel basın iyice baskılanmış. Sosyal medya
baş belası. diyordu Başbakan, birkaç bin kişilik bir
sosyal medya ordusu kurunca işlerin iyi gideceğini düşündü ve
Sosyal ağlarda güzel şeyler oluyor. demişti ama bütün bunlar
gelip geçici şeylermiş. 17 Aralıktan sonra yine, hemen hemen
medya üzerinde, sosyal medya üzerindeki her türlü haberleşmeye sansür
getirecek düzenlemeleri apar topar, bir oldubittiyle getirdiler, bu kanunun
içine koydular.
Bu kanunda bir büyük gaf daha
yapıldı değerli arkadaşlar, parantez içinde onu bir
söyleyeyim. Bu geçtiğimiz haziran ayında biz burada bir torba kanun
görüştük, kanun numarası zannediyorum 6495ti. AKP kanun yapmada o
kadar büyük gaflar yapıyor ki o kanunda yasalaşmış 26 kanun
maddesini bu torba kanunun içine dercetmişlerdi. Arkadaşlar
uyardılar, bir önergeyle 26 maddeyi Plan ve Bütçe Komisyonunda geri
çektiler. Bunlar yasalaşmış, farkında bile değiller ne
yaptıklarının.
Şimdi, burada da bir
bakıyorum ben, sosyal medya ve İnternet üzerindeki bu konu teknik
konu. Plan ve Bütçe Komisyonunda bu işi anlayan, Bakan dâhil ya 1
kişi vardır ya 2 kişi vardır. Getirdik
arkadaşlarımızı, dediler ki: Temel hak ve özgürlüklere
ilişkin, haberleşme hürriyetine ilişkin
kısıtlamalarımız yüzünden Avrupa Birliği bize
zılgıt çekti, yapmayın bunu. Teknik bir tartışmaya
açın konuyu enine boyuna. Taraflarla, kullanıcılarla bir araya
gelelim. Gerçekten bu konuda Türkiye'nin sağlıklı bir yasaya
ihtiyacı var. Tartışalım enine boyuna, öyle kanun
yapalım. Yok efendim, bizim çoğunluğumuz var,
Başbakanımız böyle istedi, biz bu kanunu da böyle yaparız.
Değerli arkadaşlar, gerçekten
17 Aralıktan sonra Başbakan bir yarma harekâtına girişti.
Ne pahasına olursa olsun, eserek, gürleyerek ben bu işi yararsam
kurtarırım; değilse, alnımdaki bu yafta benimle mezara
kadar gidecek korkusu içinde. Korkunun ecele faydası yok. Yafta boynunuza
yapıştı. Hiç olmazsa Türkiye'nin boynuna bu yaftayı
yapıştırmayın, bağlattırmayın. Onun için, bu
teknik konuyu taraflarla tartışarak, usulüne uygun, tekniğine
uygun bir şekilde tartıştıktan sonra kanun hâline
getirelim.
Değerli arkadaşlar, bir iki
önemli konu da
Bir tanesi, gerçekten Anayasamızın 2nci maddesi
Türkiye Cumhuriyeti devletini demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olarak
tanımlıyor. Sosyal devlet demek, sosyal hukuk devleti demek
yoksulunu, düşkününü, muhtacını, toplumumuzda dezavantajlı
grupları kişilere muhtaç etmeden devlet şemsiyesi altında
korumak, onları iş güç sahibi yapmak, insanca yaşayabilecekleri
bir ortama eriştirmektir bir bakıma. Ama bakıyorsunuz, AKP
Hükûmeti, özellikle hiçbir zaman yaşamlarında aktif iş gücü
olamayacak zihinsel ve ruhsal engellilerin bakım, rehabilitasyon ve her
türlü hizmetlerine ilişkin istihdamlarında giderleri
İşsizlik Sigortası Fonunun üzerine yıkıyor.
RECEP ÖZEL (Isparta) Düzeltiyoruz,
düzeltiyoruz, Hazineye diye düzeltiyoruz.
İZZET ÇETİN (Devamla) Bu
İşsizlik Sigortası Fonunun -emekçilerin- görevi, devletin
yapması gereken işleri yapması değil, onu sosyal devletin
yapması doğru olandır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İZZET ÇETİN (Devamla)
Çalışma Bakanının haberi yok, Hükûmet üyelerinden bir
kısmının haberi yok; böyle bir öneriyi, böyle bir konuyu
yıkmak doğru değil.
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Çetin.
İZZET ÇETİN (Devamla) Bir
de Türkiyedeki 5 bin vakfa çağrı yapıyorum: Vakıf
çalışanlarınızı devlet memuru olmak için AKPye,
Hükûmete, Meclise müracaat ettirin. Vakıflarda çalışan elemanlar,
hiçbir statüye tabi olmadan, sınava tabi olmadan devlet memurluğuna
geçiriliyor, herkesi memur olmaya davet ediyorum.
Teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Çetin,
teşekkür ederim.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı konuşacak.
Buyurun Sayın Kalaycı. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
524 sıra sayılı Kanun Tasarısının geneli
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu
vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Geçtiğimiz pazar günü,
İstanbul Esenyurt ilçe seçim koordinasyon merkezimizin
açılışı sırasında alçakça bir saldırı
sonucu şehit olan ülküdaşımız, güzel insan Cengiz Yücel
Akyıldıza Cenab-ı Allahtan rahmet diliyorum. Ailesinin,
yakınlarının ve tüm dava arkadaşlarımızın
başı sağ olsun, yaralı arkadaşlarımıza da
acil şifalar diliyorum. AKP Hükûmetinden menfur saldırıyı
yapan katilleri, alçakları, kahpeleri bir an önce ortaya
çıkarmasını bekliyoruz .
Değerli milletvekilleri, 43
ayrı kanun ve kanun hükmünde kararnamede değişiklik yapan bu
tasarı konu ve amaç bütünlüğü olmayan birçok konuda düzenlemeler
içermektedir. Konu itibarıyla aralarında bağlantı bulunmayan
birden fazla mevzuatta düzenleme yapılması Mevzuat Hazırlama
Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelike aykırı olup yine bu
yönetmeliğe göre tasarılar için zorunlu olan düzenleyici etki analizi
de hazırlanmamıştır. Keza, 5018 sayılı Kanun
uyarınca tasarıya eklenmesi gereken, tasarının
getireceği mali yükün hesabı da yoktur. Tasarıda yer alan ve
başka komisyonların görev ve uzmanlık alanına giren
düzenlemeler ilgili komisyonlarda görüşülmeyerek İç Tüzük hükümleri
de ihlal edilmiştir. Torba kanun olarak nitelenen ve AKP döneminde
yaygınlaşan bu türlü yasa yapım tarzı hukuki güvenlik
ilkesini, dahası, hukukun kendisini altüst etmiş bulunmaktadır.
AKP zihniyeti, yasama işlerini iyice sulandırmış olup ne
kural tanımakta ne Anaysa dinlemekte ne kanunlara uymakta ne de tüzük ve
yönetmelikleri dikkate almaktadır, hukuk kurallarını bir bir
çiğneyip geçmekte hiçbir beis görmemektedir.
AKP Hükûmeti yargı
kararlarını da takmamaktadır. Karayollarında taşeron
işçisi adıyla çalıştırılan işçilerin
açtıkları davalar sonucu yargı bu işçilerin işe
başladıkları tarihten itibaren Karayolları Genel
Müdürlüğü işçisi olduğuna karar vermiştir, Yargıtay da
bu kararı onamıştır ancak AKP Hükûmeti iki buçuk yıldır
bu yargı kararlarını uygulamamaktadır. Davayı
kazanmalarına ve Ulaştırma Bakanlığı,
Karayolları Genel Müdürlüğü, Maliye Bakanlığı ve
Çalışma Bakanlığına müracaat etmelerine rağmen,
kadroya alınmamışlardır. Karayollarında
çalışan taşeron işçileri geçtiğimiz günlerde Adaleti
arıyoruz. çağrısıyla bütün illerde eylem
yapmıştır. İşçiler ekmeğinin peşindedir,
haklarının peşindedir. AKP Hükûmeti yargı kararlarına
saygı göstermeli ve gereğini yerine getirmelidir. İşçilerin
yasal, haklı ve meşru hakları bir an önce verilmelidir.
Davayı kazanmış işçilerin hâlen taşeron işçisi
olarak çalıştırılmaları suçtur. AKP Hükûmeti iki buçuk
yıldır yargı kararlarını çiğnemekte, açıkça
suç işlemektedir. Taşeron işçiler kıdem tazminat
haklarına halel getirilmeden behemehal ve derhâl kadrolara
atanmalıdır.
Görüşmekte olduğumuz tasarıda her konu
varken çalışma hayatının en temel sorunu hâline gelen
taşeron işçilikle ilgili hiçbir düzenleme bulunmamaktadır. AKP
Hükûmeti, taşeron işçileri hep oyalamakta hem de sürekli
aldatmaktadır. Taşeron işçilerin yıllık ücretli izni,
fazla mesai ücreti, ek ödemesi, banka promosyonu, kıdem tazminatı,
iş güvencesi, iş garantisi, örgütlenme hakkı ve sendikal
hakları yoktur. Taşeron işçilerin maaşları da düzenli
verilmemekte, hakları gasp edilmektedir. AKP Hükûmeti bu sömürüye, bu
soyguna açıkça göz yummaktadır. Bir tarafta ayakkabı
kutularında milyon dolarlar saklanırken diğer tarafta
işçiler kölelik düzenine mahkûm edilmiştir. Bir tarafta evlerdeki
para kasalarına milyon dolarlar istiflenirken diğer tarafta
işçiler çocuklarının cebine bir simit parası bile
koyamamaktadır. Taşeron işçilerin her geçen gün artan
sorunları artık çözüme kavuşturulmalı, çalışma
şartları ve ücretleri acilen iyileştirilmelidir. Bu sömürü
düzeni artık sona ermelidir.
Değerli milletvekilleri, bu tasarının
adı Aile ve Sosyal Politikalar diye başlamakla birlikte, ne aileyle
ne de sosyal politikalarla hiç ilgisi olmayan birçok konuda düzenlemeler
içermektedir. Bu tasarıda 125 madde var ama emeklilikte yaşı
bekleyenlerle ilgili, emeklilikte prim gün sayısı yetmeyenlerle
ilgili bir madde yoktur. Bu vatandaşlarımız yıllardır
haklarını aramakta, sorunlarına çözüm beklemektedir. Emeklilikte
yaşı bekleyen ya da emekli olabilmek için prim gün sayısını
doldurma imkânı olmayan vatandaşlarımızın
yaşadığı mağduriyetleri giderecek bir düzenleme
mutlaka yapılmalıdır. Milliyetçi Hareket Partisi bu sorunun
çözüme kavuşturulması için gerekli desteği ve katkıyı
vermeye hazırdır.
Yine, bu tasarıda 125 madde var ama nakliyeci
esnafımızın yaşadığı sorunlara çözüm
getirecek bir madde yoktur. Nakliyeciler bugün birçok ilimizde, dört günlük
kontak kapatma eylemi başlatmışlardır. Sorunlarına
çözüm bekleyen nakliyeciler, sonuç alınmazsa eylemi on beş güne
çıkarma kararı almışlardır. Bu süre zarfında,
İstanbulun meyve sebze ihtiyacı nasıl karşılanacak,
olası fiyat artışları nasıl önlenecektir? Hükûmet bu
soruna duyarsız kalmamalıdır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak
nakliyecimizin her zaman yanındayız. Yaşanmakta olan sorunun
çözüme kavuşturulması için de her türlü desteği vermeye hazırız.
Nakliyeci yük değil, dert taşıyor. Pahalı mazot, yüksek
vergiler, istenen bin bir çeşit belgeler ve iş yokluğu
nakliyecileri canından bezdirmiştir. İşsizlikten çoğu
çalışamıyor. AKP Hükûmeti, gemicikleri, yatları,
uçakları olanlara vergisiz mazot veriyor; kamyoncuyu, taksiciyi,
dolmuşçuyu görmediği gibi, onlara acımasızca trafik
cezaları kesiyor.
Yine, bu tasarıda 125 madde var
ama iş yerinin kirasını ve vergilerini ödeyemez duruma
düşen, emekli aylığından yıllardır sosyal
güvenlik destek primi kesintisi yapılmadı diye çıkarılan
yüklü miktardaki borçları nasıl ödeyeceğim diye kara kara
düşünen esnaf ve sanatkârımıza yönelik bir madde de yoktur.
İş yeri açan, katma değer yaratan, gençlere iş imkânı
sağlayan esnaf, ödüllendirilmesi gerekirken cezalandırılmaktadır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak esnaf ve sanatkârın emekli
aylığından prim kesilmemesini ve çıkarılmış
borçların da silinmesini istiyoruz.
Yine, bu tasarıda 125 madde var
ama sürekli zam yapılan mazot ve gübre fiyatlarına yetişemeyen,
ürünü para etmeyen, elektrik borçlarını ödeyemeyen çiftçimizin
dertlerine derman olacak bir madde de yok. Çiftçimizin temel sorunu mazot,
gübre, elektrik, tohum, ilaç, yem fiyatlarının çok pahalı
olmasıdır. AKP döneminde çiftçinin girdi fiyatlarında 4-5 kat
artış olurken ürün fiyatlarındaki artış bunun çok
altında kalmıştır. Çiftçi zarar etmektedir. Çiftçimize
mutlaka ucuz girdi alma imkânı verilmelidir. Bunun için, başta mazot
ve gübre olmak üzere temel girdilerinden alınan vergiler
kaldırılmalı, teşvikler artırılmalı,
elektrik borçları mutlaka yeniden
yapılandırılmalıdır. Altın, elmas, pırlanta
gibi kıymetli taş ve madenlerden KDV alınmazken, bir de, ÖTV de
alınmamasını öngören AKP Hükûmeti çiftçimizi hiç
düşünmemektedir. Hükûmet tasarısındaki kıymetli taş ve
madenlerle ilgili istisna maddesi komisyonda
çıkarılmıştır.
Tasarıda Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığının görev alanına giren onlarca
maddede yapılan düzenlemeler yoksul vatandaşımıza umut
vermemekte, muhtaç olduğu için 65 yaş aylığı alan 800
binin üzerindeki yaşlılarımızın, 550 bin
civarındaki engellilerimizin aylıklarında 5 kuruş dahi
artış getirmemektedir.
Tasarıda engellilere yönelik genel
tanımlar, genel esaslar ve ilkelere yönelik düzenlemeler
bulunmaktadır. Ancak, Türkiyede engelli bilinci oluşturma
noktasında Hükûmetin bir eylem planı yoktur. Ülkemizde
yaklaşık 8,5 milyon engelli vatandaşımız
eğitimden sağlığa, istihdamdan ulaşıma kadar her
alanda onlarca sorun yaşamaktadır.
Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı sorumluluk alanındaki engellilerin bugünkü
sayısını, engel durumunu, eğitim, sağlık ve
istihdam durumunu bilmemektedir. Türkiyedeki engellilerin belirlenmesiyle
ilgili en son çalışma, Devlet İstatistik Enstitüsü
tarafından 57nci Hükûmet döneminde yapılan Türkiye Özürlüler
Araştırması 2002 çalışmasıdır. Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığınca yapılan tüm
açıklamalarda 2002 yılında yapılmış bu
araştırma sonuçları kullanılmaktadır.
Engellilerin en önemli
sorunlarından biri işsizliktir. Engellilere yönelik istihdam
politikaları büyük ölçüde kota tekniğine dayanmaktadır. Kamudaki
kotaya Hükûmetin kendisi uymamaktadır. Ayrıca, istihdam öncesi
engellilerin korunması hep ihmal edilmektedir. Devlet Personel
Başkanlığının Haziran 2013 verilerine göre, diğer
kamu kurumları bir yana, engelli memurların istihdamından
sorumlu olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve
Çalışma Bakanlığında dahi boş durumda engelli
memur kontenjanı bulunmaktadır.
Mevcut mevzuatımızda muhtaç diye yapılan tanımlama,
tasarıyla ihtiyacı bulunan şekline dönüştürülmektedir.
Ama ihtiyacı bulunanları bu durumdan kurtarmaya dönük bir politika
izlenmemektedir.
Türkiye AKP döneminde gelir ve
yaşam koşulları açısından gün geçtikçe kötüye giden
bir ülke görüntüsü vermektedir. Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının 2012 Sosyal Yardım İstatistikleri
Bültenine göre, yoksulluk envanteri olarak ifade edilen Bütünleşik Sosyal
Yardım Hizmetleri Bilgi Sisteminde 6,3 milyon hane ve bu hanelerde
yaşayan 23 milyon kişi yer almaktadır. Aynı bültene göre,
genel sağlık sigortası uygulaması kapsamında
yapılan gelir testi sonucu elde edilen bilgilere göre, 4 Ocak 2013 tarihi
itibarıyla ülkemizde kişi başına net geliri asgari ücretin
üçte 1inin altında olan hane sayısı 2,5 milyon, kişi sayısı
10 milyon 400 bindir. Bakanlık bu verileri altı ayda bir
yayınlarken yoksul sayısındaki artış gözünü
korkutmuş olacak ki şimdi İnternet sitesinden bile
kaldırmıştır.
Yine, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının 10.578 hanede 2011 yılında yüz yüze
yaptırdığı Türkiyede Aile Yapısı
Araştırmasının Şubat 2013te İnternette
yayınlanmasıyla beraber, ülkemizdeki ailelerin gelir
dağılımının içler acısı hâline dair önemli
tespitler de ortaya çıkmıştır. Araştırmadan
çıkan veriler, Türkiyedeki hanelerin yüzde 61,2sinin ayda 1.200 lira ve
altında gelirle hayatta kalmaya çalıştığını
gözler önüne sermektedir. Hanelerin yüzde 78,5u ise 1.900 lira ve altında
gelirle geçinmeye çalışmaktadır.
Türkiyede gerçek hane geliri ve gelir
dağılımı konusunda iktidar kendi
yaptırdığı araştırmayla kendi yalanını
ortaya çıkarmıştır. AKP Hükûmeti gelir
artırıcı ve gelir adaletini sağlamaya yönelik politikalar
geliştirmek yerine gerçek veriler üzerinden yaptığı
çalışma ve araştırmalardan çıkan vahim tabloyu örtbas
etmekle uğraşmaktadır. Bu gelir testleri ve
araştırmanın ortaya çıkardığı
çarpıcı sonuç, AKP Hükûmetinin Kişi başına düşen
geliri 10.500 dolara çıkardık. söyleminin milletimizin geniş
kesimleri için hiçbir şey ifade etmediğidir. Bu durum bir türkümüzün
sözlerini hatırlatmaktadır: AKP Hükûmetinin aslı yok
ekonomisinde kişi başına 10.500 dolar gelir var, herkes
başının çaresine baksın, AKP zihniyetinin saltanatı
var.
Değerli milletvekilleri, AKP
döneminde en çok değişiklik yapılan yasaların
başında Kamu İhale Kanunu gelmektedir. Bugüne kadar kamu ihale
sisteminden kaçışa, hak arama hürriyetini engellemeye ve ihalelerde
keyfî uygulamalar yapılmasına imkân sağlayan birçok düzenleme
yapılmıştır öyle ki Kamu İhale Kanununun
istisnaları düzenleyen maddesine eklenen fıkraların
numarası bu tasarıyla u harfine gelmiş olup alfabedeki
harflerin yetersiz kaldığı görülmektedir. Ayrıca,
başta TOKİ, yap işlet devret, yap kirala devret gibi milyarlarca
liralık ihaleler için Kamu İhale Kanununu devre dışı
bırakan yasal düzenlemeler yapılmıştır. On bir
yılda diğer kanunlarda yapılan düzenlemelerle birlikte kamu
ihale sistemini devre dışı bırakan düzenleme
sayısı 60ı geçmiştir.
Tasarıyla getirilen düzenlemeler,
ihalelerde tekliflerin neye göre değerlendirileceğiyle ilgili
şüpheleri artırmakta, ihaleler üzerindeki şaibelerin
artmasına neden olacak aşırı düşük tekliflerle ilgili
ihaleler arasında farklı uygulamalara yol açabilecek nitelik
taşımaktadır. İhalelerin hesaplanan sınır
değerinin altında teklif veren isteklilerden biri üzerinde
bırakılması hâlinde yaklaşık maliyetin yüzde 15ine kadar
kesin teminat alınabilmesi öngörülmektedir. Teminat miktarının
hangi ihaleye veya kime göre artırılacağına nasıl
karar verilecektir? Bu düzenleme objektif olmayan uygulamalara ve
eşitsizliğe yol açacaktır.
İtirazen şikâyet başvuru
bedelleri genel olarak 3 katına yükseltilmektedir. İtirazen
şikâyet başvurularındaki ücret artırılarak hak arama
maddi olarak engellenmektedir. Birden fazla idarenin ortak
ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik mal ve hizmet
alımları ile bakım ve onarım işlerinde bir üst limit
ve iş sayısında sınır olmaksızın ihalelerin
birleştirilebilmesi kötüye kullanılabilecek bir nitelik
taşımaktadır. Bu şekilde tek ihaleyle milyar dolarlık
işlerin yandaşlara verilmesinin önü açılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, AKP
Hükûmeti yolsuzluklarla mücadele etmediği gibi, yolsuzluklarının
önünü açacak düzenlemeler yapmıştır. Kamu ihalelerinde
saydamlık, rekabet, eşit muamele, güvenilirlik, kamuoyu denetimi ve
kaynakların verimli kullanılması temel ilkelerini rafa
kaldırmıştır. Kamu ihale sisteminde keyfîliği,
rüşveti, yolsuzluğu, eş, dost, yandaş kayırmayı
önlemek amacıyla kurulan barikatların çoğu
kaldırılmıştır. Bu düzenlemeleri pervasızca ve
fütursuzca yapan AKP zihniyeti şimdi de ortaya çıkan yolsuzluk
iddiaları konusunda feryadı figan etmektedir. Kendilerini dokunulmaz
addedenler, kendilerinden hiç hesap sorulmayacağı zannına
kapılanlar şimdi panikatak olmuşlar, yolsuzluk ve rüşvet
iddialarını örtbas etme gayretine düşmüşlerdir. Ayakkabı
kutularında ve evdeki para kasalarında bulunan milyon dolarlarla
ilgili, başlangıçta, imam-hatip okulu, üniversite yaptırmak için
alınan bağışlar, satılan villanın parası
gibi inandırıcılığı olmayan gerekçelere
sığınanlar, şimdi dış mihraklar, çete, örgüt
işi diyerek rüşvet ve yolsuzluk iddialarını gölgeleme çabası
içine girmişlerdir. Hani ayakkabı kutularında saklanan milyon
dolarlar imam-hatip okulu, üniversite yapmak için alınan
bağışlardı? Hani para kasalarında saklanan milyon
dolarlar satılan villanın parasıydı? Ne oldu, bunlardan hiç
bahsetmez oldunuz?
Operasyon kapsamında ortaya
çıkan Sayın Başbakanın, bakanların ve
çocuklarının telefon görüşme kayıtları ve görüntüler
rüşvet, yolsuzluk ve nüfuz ticareti yapıldığını
göstermiyor mu? AKP Hükûmetinin 4 bakanı rüşvet ve yolsuzluk
iddiaları nedeniyle görevden alınmadı mı? Dosyadaki imar
planları Başbakanın onayıyla
yapılmıştır. Başbakanın istifa etmesi gerekir.
diyen bu Hükûmetin görevden alınan bir bakanı değil mi? Bunlar,
aslında, birer itiraf mahiyetindedir ve inkâr edilememektedir.
Dış mihrak, çete, örgüt, paralel yapı, darbe suçlamaları ve
belirli kesimlere yönelik nefret söylemleri bu iddiaları örtemeyecektir.
Hükûmet, hırsızların değil hırsızları
yakalayanların peşine düşmüştür. Rüşvet ve yolsuzluk
iddialarını kapatabilmek için suçlu telaşıyla adli kolluk
yönetmeliğini değiştirmeye, HSYK
Kanununu değiştirmeye, başsavcıları tehdit
etmeye, savcıların taleplerini yerine getirmemeye, mahkeme
kararlarını uygulamama, yargıda ve emniyet
teşkilatında kıyım yapma gibi yargının
bağımsızlığını ve
tarafsızlığını ortadan kaldıran, hukuku katleden
çalışmalar yapmıştır. Bu tasarıda da
İnternet kullanımında bireysel hak ve özgürlüklere yönelik ciddi
kısıtlamalar getirilmektedir. Telekomünikasyon İletişim
Başkanının emriyle sitelerin erişime kapatılması
düzenlemesi haberleşme hürriyetini ciddi anlamda ihlal etmektedir. Esasen,
AKP zihniyetini çökertecek görüntülerin, yolsuzluk ve rüşvet belgelerinin
İnternette dolaşımı engellenmek istenmektedir. Ama ne
yaparsanız yapın rüşvet ve yolsuzluk iddialarını
örtbas edemeyeceksiniz. Zira, hesap vermekten, yargıdan münezzeh
değilsiniz. Hesap vermekten asla kurtulamayacaksınız,
yargıdan asla kaçamayacaksınız.
Teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Barış ve Demokrasi Partisi adına
Sayın Adil Zozani konuşacak.
Buyurunuz Zozani. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, torba
yasa tasarısı üzerine grubumuzun görüşlerini sizlerle
paylaşacağım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, yine, İç Tüzük
ihlalleriyle başlayacağım. Devamlı da maddelerle ilgili
olarak, içeriğe ilişkin olarak da görüşlerimizi sizlerle
paylaşacağım.
Sayın Başkan,
bakın, bu, sizin basıp bize gönderdiğiniz 524 sıra
sayılı Tasarı. Bu da, bu dosyadakiler de Komisyon
çalışmaları esnasında -alt komisyon ve üst Komisyon
çalışmaları esnasında- AKPli Komisyon üyeleri ki bu
önergelerin büyük çoğunluğu Komisyon Divan üyesi milletvekili
arkadaşlarımızın imzasıyla verilmiş madde
ihdaslarıydı.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Sayın Bilgiçin mi?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta)
Evet, ağırlıklı
ADİL ZOZANİ (Devamla)
Sayın Bilgiçin de var, Sayın Demirözün de var, Sayın
Bağcının da var.
BAŞKAN
Karşılıklı konuşmayalım lütfen.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Divan üyesi değil.
BAŞKAN Sayın
Aslanoğlu, lütfen
ADİL ZOZANİ (Devamla)
Şimdi, demin de ifade ettim, bakın, İç Tüzük ihlaline
ilişkin olarak ibretiâlem olabilecek bir uygulamayı sizinle
paylaşacağım: Komisyon çalışmaları esnasında
biz madde ihdasına karşı çıkıp madde ihdası
yoluyla daha fazla madde eklenemeyeceğini gördükten sonra Komisyon
Başkanlık Divanı bu defa İç Tüzükü arkadan dolanarak, çok
açık ifade ediyorum, İç Tüzükü dolanarak yeni bir yöntem icat etti.
23 maddelik bir teklif getirildi Komisyona, yalnız 23 maddeyi
görüşmedik, sadece 1 maddeyi görüştük, diğer 22 madde neydi?
Diğer 22 madde de, mevcut tasarıdaki maddeler olduğu gibi copy
paste yapıldı, buna iliştirildi öyle getirildi bizim
gündemimize. Sonra, bir önergeyle 22 maddeyi geri çektiler, biz 1 maddeyi
buraya ilave etmek durumunda kaldık. Şimdi, bunun adını siz
koyun, hile mi dersiniz, İç Tüzükü, kanunları dolanmak mı
dersiniz, ne derseniz deyin ve biz bu durumu Meclis
Başkanlığına bildiriyoruz, İç Tüzük yerle bir edildi,
İç Tüzük kalbura çevrildi, delik deşik edildi, ihlal ediliyor, buna
müdahale edin diyoruz. Ne zaman yapıyoruz? Üst Komisyon
çalışmalarının yapıldığı birinci günde
yapıyoruz yani daha biz maddeleri görüşmemişiz, geneli üzerinde
Komisyonda değerlendirmeler yapıyoruz, görüşmeler
yapıyoruz. Meclis Başkanı bekliyor, 21inde yani on beş gün sonra
tekrar Size başvuruda bulunmuştuk Sayın Meclis
Başkanı, bize niye cevap vermedin? diyoruz, Meclis Başkanı
gene bekliyor. Tasarı basılıyor, Meclis gündemine havale
ediliyor sonra, bugün bana cevap geliyor, matbu bir cevap geliyor. Matbu
cevapta da diyor ki: Tasarı Meclis gündemine sevk edildiği için
yapabileceğim bir şey kalmadı. O zaman istifa etsin; Meclis
çalışmalarını koordine edemeyen, Meclis
çalışmalarını, Meclis gündemini takip edemeyen bir Meclis
Başkanının Meclis Başkanlığını
yapması hak değildir, derhâl istifa etmesi gerekir. Meclis
Başkanın bu uygulamadan sonra istifası gerekir. Meclis
İçtüzüğünü gözetmeyen Meclis Başkanının artık
Meclis Başkanlığı yapabilir durumu yoktur, istifa etmesi
gerekir, yapabileceği en doğru iş budur. Yoksa, biz şöyle
ifade ederiz Meclis Başkanını: Artık Meclis
Başkanı değil, Meclisteki Park ve Bahçe Müdürlüğünü ancak
yapabilir. Böyle bir sıfatla devam ediyorsa kendi bileceği
iştir. Bir milletvekilinin itirazını bu kadar ciddiyetsiz ele
almak, bu kadar ciddiyetsiz yaklaşmak Meclis Başkanının
yapacağı iş değildir.
Sizden de demin bir şey bekledik,
bu Meclis tarihine geçecek bir uygulama bekledik, bu yanlışa Dur.
diyebilecek bir tutum bekledik. Evet, siz bugün Meclis tarihine geçebilecek bir
uygulamaya imza atabilirdiniz, böyle bir karar alabilirdiniz. Hayır, ben
Meclis İçtüzüğünün bu kadar delinmesini, kalbura çevrilmesini içime
sindiremiyorum, komisyonlar kendi işleriyle
uğraşmalıdır. deyip bunu görüşmeden geri çekmeniz
gerekirdi. Bunu yapabilirdiniz, bunu yapabilirdiniz, yapmadınız,
alışılagelmiş uygulamaya siz de boyun eğdiniz. Böylesi
usulsüz bir teamül, teamül olamaz. İç Tüzükün delinmesi, İç Tüzükün
ihlal edilmesi Meclis çalışmaları esnasında teamüle
dönüştürüldü. Bunu da sizler yaptınız. Dolayısıyla,
ben bugünden itibaren bu İç Tüzükü size iade ediyorum. Artık bu
İç Tüzükün hiçbir işe yaramadığını, hükmünün
olmadığını ifade ediyorum -benim kendi açımdan- ve
konuşmamın sonunda bu İç Tüzükü size iade ediyorum çünkü üç
yıllık Parlamenterlik çalışmalarım esnasında
gördüğüm şu: Burada uygulanmayan tek şey var, İç Tüzüktür.
Meclis bir İç Tüzüke göre çalışır.
Uygulamalarını, çalışmalarını İç Tüzüke
göre yapar. hükmü var ama bu hüküm, hükümsüzdür.
Dolayısıyla, bu İç Tüzük artık işime yaramıyor.
Tekrar tekrar okumanın bir anlamı yok, size iade edeceğim
Sayın Başkan.
Tasarının içeriğine
gelince, birçok boyutuyla karşı çıktığımız,
yanlış bulduğumuz maddeler var, burada. Hem alt komisyon
çalışmaları esnasında hem üst komisyon çalışmaları
esnasında dillendirdik fakat maalesef bizi dinleyen olmadı,
itirazları ciddiye alan olmadı.
Bakın, bir kanun maddesi var
burada, değişiklik yapılıyor. Karayolları Yüksek
Kurulunun toplantı süresine ilişkin olarak bir değişiklik
var, burada. Gerekçesi ne olsa gerek biliyor musunuz? İlgili bakanlık
bürokratı komisyon çalışmaları esnasında, alt komisyon
çalışmaları esnasında bu maddenin
değiştirilmesinin gerekçesini bizimle şu şekilde
paylaşıyor. Diyor ki:
Efendim, bu Kurula Sayın Başbakan Başkanlık ediyor.
Sayın Başbakanın yoğun programından dolayı Kurul
altı aydan bir toplanamıyor. Dolayısıyla biz bu
toplantı süresini yılda bire çıkarmak durumundayız.
Mübalağa etmiyorum, ilave hiçbir şey ifade etmiyorum, olduğu
gibi bürokratın ifadesini, ifade ediyorum. Şimdi,
Başbakanın ya da bir bakanın çalışma programına
göre kanun yapılır mı, kanunda düzenleme yapılabilir mi?
Aklıselim düşünen herkes yok der ama burada aklıselim yok ki.
Aynen de Sayın Başbakanın çalışma programına
uyarlanmış bir kanun maddesi getiriliyor, gerekçe de bize bu
şekilde ifade ediliyor. İtiraz ediyoruz, diyoruz ki: Mademki
Sayın Başbakan yoğun programından dolayı
katılamıyor. O zaman gelin, biz size yol gösterelim, şu
şekilde düzenleyelim. Dedik ki: Sayın Başbakanın
atayacağı bir Başbakan yardımcısı
başkanlığında da toplanabilir olsun. Kabul ettirdiğimiz
maddelerden bir tanesi budur yani bu düzenlemeyi yaptılar.
Anadolu Ajansıyla ilgili,
değerli vekillerimiz ifade ettiler, çokça
tartıştığımız maddelerden bir tanesidir. Neye
ihtiyaç duyuyorsunuz, buraya getiriyorsunuz, ne işi var bizim
tasarıda, anlamış değiliz. Bir düzenleme
yapılıyor, kimin lehine bir düzenleme, anlamış değiliz
ama kamunun lehine bir düzenleme olmadığı apaçık
ortadadır. Bitti burada
Kime ne imkân ne olanak sağlıyorsunuz,
artık sorgulama konusudur.
Kamu İhale Kanunu, yine aynı
şekilde, defalarca değiştirildi, değiştirilmeye devam
ediyor. Korkarım, mevcutta bu tasarıyı Genel Kurulda
görüştüğümüz bugünlerde de yine madde ihdasları yoluyla yeni
imtiyazlar gelecektir bu noktada, daha değişiklikler olacaktır,
göreceğiz, birkaç gün içerisinde, bu çalışmalar esnasında
bunu da göreceğiz, bu konuda da olacak.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta)
Adil Bey, geleceğim yanınıza.
ADİL ZOZANİ (Devamla)
İşsizlik Fonuyla ilgili olarak, bakın, getirilmiş,
İşsizlik Fonundan 132 milyarın çekilmesi için tuzak
kurulmuş, peş peşe 3 madde dizilmiş. En son,
zorlamamız sonunda dediler ki: Evet, doğrudur, biz bu maddeyi bunun
için getirmişiz. Son anda buradan kurtarıldı,
İşsizlik Fonu buradan kurtarıldı. Fark ettik, o madde
çıkarıldı. Ama gene emsal olabilecek, İşsizlik
Fonunun sağa sola peşkeş çekileceği düzenlemeler
vardır, buna emsal olabilecek düzenlemeler var burada.
Otoyolların özelleştirilmesi
Bakın, çok açık ve net ifade ediyoruz -demin Sayın Hamzaçebi de
ifade etti- Anayasaya aykırı bir işlem, Anayasa Mahkemesinden
döner bu. Anayasa Mahkemesi buna göz yumamaz. Etki analizi
oluşturulmamış, cetvelleri ilave edilmemiş bir yasayı
siz burada çıkaramazsınız. Bir kanun maddesini bu şekilde
çıkaramazsınız. Etki analizi yok
Kamu gelirlerinde
azalışa sebebiyet verecek bir düzenleme getiriyorsunuz burada. Bunu
çıkaramazsınız. Anayasa Mahkemesinden de döner.
Yine, bu kişisel verilerin
güvenliğiyle ilgili olarak burada çok tehlikeli maddeler var. TİB,
sözleşmeli personel çalıştırabilecek. Yani piyasadan
bulduğu hackerları alacak kendi bünyesinde
çalıştıracak. Türkiyede kişisel verilerin güvenliği
konusunda herhangi bir yasal düzenleme de olmadığına göre, her
birinizin kişisel verileri, bilgileri kimlerin eline geçebilecek,
düşünmenizi isterim.
Bu maddelere el kaldırırken
bu konuda düşünmenizi istiyorum. En azından sözleşmeli
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) O yapıyor
VAHAP SEÇER (Mersin) Adil Bey, arkaya
bak.
ADİL ZOZANİ (Devamla)
Sayın Komisyon Başkan meseleyle çok ilgili değil. O yüzden
şey yapmıyor yani.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Öyle mi!
ADİL ZOZANİ (Devamla)
Dolayısıyla, itirazlarımızı eğer gerçekten
dikkate almış olsaydı, bu kadar ucube yasal bir düzenleme buraya
gelmezdi. İnternet düzenlemeleriyle ilgili, İnternet erişimiyle
ilgili burada geçen maddeler çok tehlikeli maddeler.
Bakın, bir ajanstaki bir haber
daha gazeteye, televizyona ulaşmadan sansürlenebilecektir. Dört saat
içerisinde bir ajansa düşmüş bir haber, kişilik
haklarının ihlali olarak yorumlanıp siteden
kaldırılıp sansürlenebilecektir. URL bazlı İnternet
sansürü bu.
Adı geçtiği için burada ifade
edeceğim. Örneğin -pek yapmaz ama yaparsa- Anadolu Ajansı
muhalefet partisi mensubu bir milletvekilinin ya da bir başka
vatandaşın verdiği bir demeci hasbelkader siteye koydu ve biz de
orada diyoruz ki: Hükûmet içerisinde yolsuzluğa bulaşmış,
fakirin fukaranın ekmeğine göz dikmiş birileri var.
Kişilik haklarının ihlalidir. denilip TİB
Başkanı otomatik olarak bu haberi siteden kaldıracak.
Dolayısıyla haberleşme özgürlüğünü engelleyecek
düzenlemeler var burada.
Bakın, özel hayat değil, özel
hayatı ilgilendiren bir durumdan söz etmiyoruz. Asla ve asla özel hayatla
ilgili bir şeyi ifade etmiyoruz. O yönüyle yapılmış
düzenlemeleri de doğru buluyoruz ancak bu şekil bir düzenleme
sansürün de ötesinde bir şeydir. Bu uygulamalar ne zaman olmuş?
Bakın, size 1876dan gazete örneklerini
göstereceğim. Bu 1876daki gazete örnekleri, sansürlü gazete örnekleridir.
Ne olmuş? Bu boş gördüğünüz yerde, boş sütunlarda o dönemin
hükümranlarının istemlerinin dışında, iradeleri
dışında kamuoyunu bilgilendirici haberler girmiş ve o dönem
sansürlenmiş. 1876 tarihli bir gazete sayfasını size
gösteriyorum. Alın size ikincisi, 1876
Bu da 1995 tarihli, ss
kanunlarının devrede olduğu döneme ilişkin gazete yaprakları,
gazete sayfaları. Ne diyordu o zaman? Devlet güvenlik mahkemeleri
İlgili yazı veya haber kanun maddesine -TMKnın 7nci, 8inci,
9uncu ya da 6ncı maddesine- göre aykırıdır. deyip
sansürlüyordu. Gazeteler ne yapıyorlardı o zaman? Bu yazıyı
çıkarıyordu, ilgili yere Yazı sansürlüdür. deyip, Alan
sansürlüdür. deyip boş sayfa olarak çıkıyordu. Bir örnek daha
ifade edeyim, aynı tarihlere ilişkin; bu da öyle bir şey.
Şimdi,
televizyon kanalları muhalefet milletvekillerinin, muhalefet liderlerinin
akşam konuşmalarını bip diye geçip, Sansürlüdür, veremiyoruz.
derlerse hiç şaşmayın çünkü aynı uygulama. 1876yı
geri getiriyorsunuz, 1990ları geri getiriyorsunuz;
yaptığınız uygulama bu.
NECDET ÜNÜVAR
(Adana) Hiç alakası yok.
ADİL
ZOZANİ (Devamla) Böyle devam ederse varılacak yer iyi değil,
sizi uyarıyoruz. Sayın Başkan, bal gibi de biliyorsunuz, böyle.
NECDET ÜNÜVAR
(Adana) Yok, öyle değil.
ADİL
ZOZANİ (Devamla) Aynen de böyle olacak. Hırsıza
hırsız demenin suç olduğu bir döneme giriyoruz.
Hırsızlığın suç olduğunu ifade etmenin serbest
olduğu ama hırsıza hırsız demenin suç olduğu bir
döneme gireceğiz. Bu size de yaramaz, hiç kimseye de yaramaz.
Bu düzenlemeler bu
boyutuyla çok tehlikeli düzenlemelerdir. Dolayısıyla, ne yasada yeri
var ne yönetmeliklerde yeri var. Her türlü aykırı bir işleme
cevaz vermemenizi bekliyoruz. Daha görüşme esnasındayken, geneli
üzerinde görüşülürken bunun üzerine kafa yormanızı arzu
ediyoruz.
Bu kadar şeyi okuyup, inceleyip
detaylarına hâkim olabildiğinizi düşünmüyorum. Komisyon üyesi
olarak, bir ay zamanımızı aldı, bir ay üzerinde
çalıştık. Hem Alt Komisyonda hem Üst Komisyonda muhalefet
şerhi hazırladık, buna rağmen tamamıyla hâkim
olduğumu ifade edemem. Bürokratlar ne şekilde getirmişlerse
iktidar partisi Komisyon üyeleri önergeye o şekilde imza
atmışlar ve burada geçirmişler. Dolayısıyla, neye mal
olacağını bilmediğiniz bu tasarıya Evet. dememenizi
umuyorum çünkü yanlış yapmış olursunuz, bir
yanlışa imza atmış olursunuz.
Bu süre içerisinde çok şeye
tanıklık ettik. Bakın, bürokratlarımız bu tasarı
ilk gündemimize geldiği zaman -mesela Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının bürokratları- bir konuyla ilgili düzenlemede
o kadar çok ısrarcı oldular ki, Mutlaka olmalıdır.
dediler. Yeni bir birim, bir genel müdürlük oluşturuluyordu, think tank
kuruluşu niteliğinde bir birim oluşturuluyordu. O zaman Bakan
Sayın Fatma Şahindi, Sayın Fatma Şahin bunun oluşturulmasında
fayda görüyordu. Bir etki analizi olmadığı için yani neye mal
olup olmayacağını çözemedikleri için, yeni Bakan geldiğinde
hararetle savunan bürokratlar bu defa Efendim, biz bu düzenlemenin tasarı
metninden çıkarılmasını istiyoruz. Niye? Hani çok
savunuyordunuz? İktidar milletvekilleri, Komisyon üyeleri siz bunu çok
savunuyordunuz. Niye çıkarıyorsunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ADİL ZOZANİ (Devamla)
Efendim, Bakan değişti. Bakan değiştiğine göre
devletin yönetim şekli de değişebiliyor, bu çalışmalar
esnasında bunu da gördük.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Zozani.
Sayın Zozani, İç Tüzüke
uymadı. diye eleştiride bulundunuz.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Size
vereceğim Sayın Başkan, bana lazım değil.
BAŞKAN - Ama size lazım olacak.
Bence bir dakika burada beklerseniz
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Buna
uyarsanız bize lazım olacak, uymadığınız takdirde
lazım olmayacak.
BAŞKAN Sayın Zozani, benim
de İç Tüzüküm var, teşekkür ederim ama İç Tüzüke uyulmuyor.
diye eleştiride bulundunuz, bu konuda usul tartışması
açtık. Şimdi, beni İç Tüzükü ihlal etme durumunda bırakmak
istiyorsunuz. Sanıyorum bu bir iç çelişkiniz. Çünkü, Komisyon raporu
verilmiş, sıra sayısı almış, gündeme girmiş
bir teklifi veyahut tasarıyı benim gündemden dışarı
çıkarma yetkim yok, İç Tüzükte böyle bir hüküm yok ama bu İç
Tüzükü ben görevliler vasıtasıyla size iade ediyorum. Benim böyle
bir yetkim varsa bu İç Tüzükte bana bunu gösterin,
uygulayacağım.
Teşekkür ederim.
Görevliler, verir misiniz lütfen
Zozaniye İç Tüzükü?
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Ben de alabilirim efendim, görevli değilim ama Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Bulursanız memnun
olurum
OKTAY VURAL (İzmir) Siz görevli
değilsiniz Sayın Bilgiç.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri)
Sayın Bilgiç siz görevli misiniz?
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Bu konuda kendimi görevli addediyorum efendim.
BAŞKAN - Şimdi,
şahıslar adına İzmir Milletvekili Sayın Hülya Güven
konuşacak.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
HÜLYA GÜVEN (İzmir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, 524
sıra sayılı Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının tümü üzerinde, şahsım adına
görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyor, yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
524 sıra sayılı Kanun
Tasarısını inceleyince artık torbadan tamamen
çıktığını, karmakarışık olduğunu
görüyoruz yani iktidarınızın karmakarışık ruhunu
yansıttığını görüyoruz bu kanun tasarısında.
Nasıl mı? Böyle, birbirleriyle ilgisiz maddeleri olan kanun
taslağıyla. 5 madde engelliler, baktığınız zaman,
3 madde emekliler, 1 madde Anadolu Ajansı, tekrar 5 madde engelli, sonra
Kamu İhale Kanunu, internet yasağı, koruyucu aileler gibi gibi
giden bir tasarı. Acaba Sayın Bakan tüm bu maddelere hâkim mi,
biliyor mu acaba? Tabii, kendisi de yok herhâlde. Bizim bildiğimiz, bu
yasa tasarısı da, bugüne kadar getirilen torba yasalar gibi, tüm
yurttaşlarımızı mutsuz etmek üzere hazırlanmış
bir yasa tasarısı; kanunlaştığı zaman mutlu
olacak bir tek yurttaşımız kalmayacak. İtirazlar
kalkınca, yeni eklemelerle bir torba yasa tasarısı daha
getirebilirsiniz ama o da yine mutsuz kitlelerin oluşmasına sebep
olacaktır.
Şimdi, bu tasarıda -sayalım-
hâlâ, engelliye bakan kadınların aylıklarının
belirlenmesinde muhtaçlık, yeni adıyla da ihtiyaç sahipliği
aranmasından vazgeçilmedi.
Sizler hiç engelli baktınız
mı ya da bakım hizmeti veren anne, baba, teyze -her kim olursa olsun-
24 saat, 365 gün engelli ile birlikte yaşadıklarını biliyor
musunuz? Onlara nefes alacak olanaklar yaratılmıyor,
sigortalanmıyorlar; emeklilik elde edemedikleri gibi sağlık
hizmeti almak için de prim ödemek zorunda kalıyorlar, ilaç ve tedavide
katkı payı ödüyorlar. Ne kalıyor kendisine ve
baktığı engellisine? Hiçbir şey. Ama yabancılara,
yine bu tasarıyla bedava
bakılma hakkı veriliyor. Ülkemizdeki 700 bin Suriyelinin
tamamını kapsamadığı söyleniyor ama bu 700 bin
Suriyeli içinde hasta Suriyelilere kim bakıyor? Türkiye'de yaşayan
herkesin sağlığı ve güvenliği için onlara da yani
yabancılara da, yurttaşlarımıza da eşit haklar
sağlanması gerekmez mi?
Yine, bakım hizmeti verildiği
zaman engelli aylığı kesiliyor. Sayın Bakanla -eğer
hatırlayacak olursa- Plan ve Bütçe Komisyonunda bu konu
tartışılmıştı; acaba inceledi mi veya nasıl
düzeltilebilir diye düşünüldü mü, merak ediyorum.
Yasalarınıza muhtaçlık
ölçütü koyduğunuz süre içinde ne engelliler, ne bakım hizmeti veren
yakınları ne yaşlılar ne de çocuklar hiçbir zaman insan haklarına
sahip olarak insanca yaşayamayacaklardır çünkü kriterler hiçbir zaman
objektif olamıyor. Sizler de biliyorsunuz, karar genellikle 1-2
kişinin iki dudağı arasında. Hatta, annelerin on bir
yıldan bu yana Benden sonra çocuğuma kim bakacak? sorusu da
yanıtlanamadı.
Şehir içi taşımayı
ele alalım. Taşıtlardaki uygunluk 2018 yılına
ertelendi. Herhâlde, o zamana kadar girecekleri depresyon nedeniyle
engellilerin ve ailelerinin sokağa çıkma istekleri kalmaz diye düşünüldü.
Engellileri eve kapatmanın bir yolu yine bulunmuş oluyor. Sayın
Başbakan Tüm otobüsler, trenler bedava olacak. demişti. Acaba
kontrol edildi mi? Hangi iller bu söyleme uyuyor? Kontrole gerek yok, yine bunu
uygulayanların çoğu Cumhuriyet Halk Partili belediyeler.
Engellilere iş sağlayabiliyor
musunuz? On bir yıldan bu yana yani iktidarınız boyunca,
TÜİK rakamlarına göre, 1 milyon 800 bin engelliden 150-200 bin
kişi iş sahibi. Hep erteleniyor, hep istihdam edilecek sayılar
küçültülüyor. Önce 30 binle başlandı, sonra 20 bine indi, şimdi
1.500-2.000 kişi deniliyor, bakalım kaçta kalacak. Artık
engelliler sadaka değil, iş istiyor ve çalışmak istiyor.
İstihdam için verilen meslek kurslarını bitiren engelliler hep
açıkta kaldı çünkü işverene ait, yapılması gereken
altyapı desteği verilmedi, hep oyalamacalarla geçirildi zaman.
Korumalı iş yerleri sürekli gündemde ancak uygulanabilir bir kanun
tasarısı gelemedi yine. Bugün getirilen de uygulanabilir değil,
altyapı için iş verene verilecek para yetersiz çünkü.
Gelelim koruyucu ailelere. Genelde, muhtaç
akraba ve aileler koruyucu aile olarak görülüyor. Aylıklarının
ödenmediği ay ne yapacaklarını şaşırıyorlar,
çaresiz bir şekilde ortada kalıyorlar; bu da düzgün
çalıştırılamayan bir sistem. Neden ailelere, engellilere,
yaşlılara para vermek için muhtaçlık ölçütü aranıyor?
Üstelik ödenilen paralar asgari ücret bile değil. Aileler hep isteyen
duruma düşürülüyor. Devlet yapamaz mı, çok mu fakir? Fakir
olmaması gerek çünkü milyonlarca dolarlar ortalıkta geziyorlar. Türkiyede
yaşayan her yurttaşın emekliliğe yansıyacak,
sağlık hizmeti alabilecek ve çocuklarını rahat bir
şekilde okutarak meslek ve iş sahibi yapacak bir gelirle
yaşamaları bir haktır ve devletin görevi de bunu
yaratmaktır. Sonuçta, iktidarınız yurttaşlarına hak
değil, sadaka vermektedir. Yoksulluk artışıyla ve
verdiği sadaka sayısıyla övünen bir iktidar ile karşı
karşıyayız biz. Bugün yurttaşlar yabancı uyruklulara
verilen haklar kadar bile yararlanamıyorlar.
Ayrıca tüm bunlar yetmiyormuş
gibi İnternet yasağı geliyor, ülkemiz bir hapishaneye çevriliyor.
Şu anda tutuklu birçok aydın, öğrenci, asker, kadın, hasta
kişi var. Yetmedi, tüm yurttaşlar tutuklanmaya
çalışılıyor. Telefon dinlemeleriyle başladı,
yaşam şekline müdahale ve İnternet yasağıyla devam
ediyor. Daha sonra ne gelecek acaba? Gelecek çorba yasada da bunları
göreceğiz herhâlde.
Bugün gazetelere baktınız
mı? Suriyeli çocukların imam nikâhıyla evlendirildiğini
okuduk. Kız çocuklarının evlenmesi, çocuk sahibi olmaları
Suriyeli olsun olmasın insan haklarına aykırı değil
mi? Kızların meslek sahibi olmalarının engellenmesi insan
haklarına aykırı değil mi? Getirilen 4+4+4 ile çocuk
evliliklerini arttırdınız.
Sonuç olarak, bu kanun
tasarısı, yurttaşların haklarını engelleyen bir
tasarıdır, kabul edilmemesi, düzeltilmesi gereken bir
tasarıdır. Bu vesileyle tekrar bu tasarının kabul
edilmemesini söylüyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şahsı adına ikinci
konuşmacı, Adana Milletvekili Necdet Ünüvar.
Buyurun Sayın Ünüvar. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
NECDET ÜNÜVAR (Adana) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı
Tasarının tamamı üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, bu tasarının
pek çok kanun maddesiyle alakası var ama İnternet düzenlemesi de
kamuoyunda çok fazla tartışıldığı için ben
ağırlıklı olarak İnternet düzenlemesi üzerinde
konuşacağım.
Değerli arkadaşlar,
bildiğiniz gibi, 4 Mayıs 2007 tarihinde, özellikle o dönemdeki çocuk
istismarının engellenmesi ve çocuk pornografisiyle ilgili
konuların, özellikle İnternet üzerinden bazı sakıncalı
durumları göz önünde bulundurarak bir kanun
yapılmıştı, 5651 sayılı Yasa. Tabii, o dönem
özellikle 8 tane konu katalog suç olarak ifade edilebilir. İntihara
teşvik, çocuk pornografisi, Atatürke yönelik hakaret sayılabilecek
konular olmak üzere, 8 konu katalog suç olarak değerlendirilmiş ve
onunla ilgili düzenlemeler yapılmıştı. Tabii, o günün
şartlarında kişi hakları ve özel hayatın gizliliğiyle
ilgili konular maalesef bu yasa tasarısında yoktu. Belki o günün
koşullarıyla alakalı veyahut da İnternetin bu kadar
yaygın kullanılmaması sebebiyle gündeme gelmemişti.
Değerli
arkadaşlar, hukuk, toplumun mutluluğu içindir. Kanuni düzenlemeler de
bunun için yapılır ve zaman zaman hukuk kurallarının zaman
içerisinde toplumun değişen ihtiyaçlarına uygun hâle getirilmesi
de kaçınılmaz bir sonuçtur. Dolayısıyla, kabul edildiği
dönemin ihtiyaçlarını karşılayan 5651 sayılı Yasa,
özellikle bugün itibarıyla kişi haklarının korunması
ve biraz önce zikrettiğim katalog suçları dışındaki suçlarla
mücadele için ihtiyaçları karşılamaktan uzaktır. O yüzden,
değerli arkadaşlar, 5651 sayılı Yasada birtakım
düzenlemeler yapma zarureti söz konusu olmuştur. Kaldı ki, 5651
sayılı Yasanın görüşmeleri esnasında da ana
muhalefetten 2 tane milletvekilimizin konuşmasını ben o zaman
çıkarttım. Bir tanesi, Osman Çoşkunoğlu. Osman Coşkunoğlu
Hocamız, Uşak Milletvekili, özellikle sitenin bütünün
kapatılması yerine, o sitenin içindeki ilgili içeriğin
çıkarılmasının gerekli olduğunu ifade ediyor. Ve
diğer milletvekilimiz de, şu anda tam karşımda da oturan
milletvekillerimizden bir arkadaşımız, o dönem aynen şöyle
bir ifadede bulunuyor: Bir kere, İnternet ortamında kişilik
haklarına, onur, şeref, haysiyet, insan onuruna ve insanın
kişiliğine yapılan saldırılara karşı çok net
bir şekilde büyük ceza yoktur. İnsan onuruna, kişilik
haklarına yapılan saldırılarda bir kere tekzip
mekanizması diye bir şey yoktur, kimdir, nedir, bulamıyorsunuz,
bir kere buna dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu şekilde bir konuşma
yapıyor Sayın Mevlüt Aslanoğlu. Kendisinin
yaşadığı bir olaydan hareketle bunu yapıyor. Kendisi,
gerçekten, benim müsteşarlığımda da bizzat şahit
olmuşumdur, çok hayırsever bir arkadaşımız. Bir
hayır işi yapıyor ve ismini vermeyi gereksiz buluyor, daha sonra
da bir İnternet sitesinde İsmini bile vermekten âciz bir
milletvekili. diye bir ifade geçiyor ve o ifadeden dolayı bunu söylüyor.
Aslında, değerli arkadaşlar, Sayın Aslanoğlunun o
zamanki serzenişinin düzenlemesidir. Yani, bugün, özel hayatın
gizliliğiyle ilgili konuların düzenlenmesidir.
Tabii, o dönemlerde -ben
sayıyı da çıkarttım- 4 milyon 609 bin tane İnternet
abonesi var; bugün, bu sayı, 33 milyon 700 bin abone. Yani,
yaklaşık 7-8 kat civarında bir artış söz konusu. Ve
iletişimin ne kadar hızlı olduğunu, bir haberin ne kadar
hızlı yayıldığını da biliyoruz. Dolayısıyla,
o dönemin koşullarında belki bir düzenleme yedi gün içerisinde bir
süreçle hallolabileceği düşünülüyordu. Yani, diyelim ki bir kişi
hakkında, kişilik haklarını ihlal veya özel hayatın
gizliliğini ihlal anlamında bir haber veya video
yayınlandı. Bunu-şu andaki mevcut 5651 sayılı
Yasadaki düzenlemeyi söylüyorum- iki gün içerisinde içerik
sağlayıcısının çıkartması beklenir;
çıkartmazsa, reddetmiş kabul ediliyor, daha sonra mahkemeye, sulh
ceza mahkemesine başvuruluyor, üç gün içinde karar veriliyor ve iki gün
içerisinde de, daha sonra, şayet engellenme kararı verilmişse,
yedi günde çıkıyor. Bakınız, 4 milyon 609 bin abonenin
olduğu koşullarda belki böyle bir durum, yedi gün çok makul
karşılanabilirdi ama bugün, 8-9 katlık bir
artışın olduğu ve hızın çok arttığı
bir dönemde, 3Gnin, 4Gnin konuşulduğu bir dönemde, gerçekten, bazen, insan haysiyetini,
onurunu zedeleyecek bir haberin çok hızlı bir şekilde
yayılabildiğini de görüyoruz. O yüzden, değerli arkadaşlar,
bu yapılan düzenleme, esasında, o geçmişte de eleştirilen
bir konunun düzeltilmesine matuf bir düzenlemedir.
Şimdi, birkaç arkadaşımız
zamanlama ve sansürle ilgili konulara değindiler. Aslında,
zamanlamayla ilgili konu, yani dünden bugüne yapılmış bir
çalışma değil. Bakınız İnternet Geliştirme
Kurulu diye bir site var. O sitenin içindeki bilgilere
baktığınız zaman, 2011 yılının ortasında
başlayan bir çalışmanın olduğunu görürsünüz yani iki
buçuk yıldır yapılan bir çalışma ve asla sansür de
değil. Niye sansür değil? Çünkü, Sayın Osman
Coşkunoğlu arkadaşımızın da ifade ettiği
gibi, sitenin bütünü yerine, sadece ilgili kişi hakkının ihlali
veya özel hayatın gizliliğini ihlal eden maddenin yer
aldığı sayfanın, URL diye ifade ettiğimiz
sayfanın engellenmesi, aslında o kişinin hakkını
koruyan ama o siteden istifade etmeye çalışan diğer
insanların hakkını da koruyan bir uygulamadır. O yüzden,
değerli arkadaşlarım, bu çalışma, gerçekten son derece
önemli bir çalışma.
Biz, 2012
yılında Bilişim ve İnternet Araştırma Komisyonu
yaptık. Kitabı getiremedim, gerçekten çok ağır ve hacimli
de bir kitap, yaklaşık 1.200 sayfalık. 17 tane -iktidarı
muhalefetiyle- milletvekiliyle çok verimli bir çalışma
yaptığımız bir komisyondu -sadece özeti 220 sayfa
civarında- orada da siber saldırılardan kişilik
haklarının ihlaline kadar birçok konuyu gündeme getirdik. Hatta,
sayfanın engellenmesi, yani sitenin bütünüyle kapatılması yerine
sayfanın engellenmesi gibi önerilerin de olduğu son derece verimli
bir çalışma yaptık. Belki de Parlamento tarihinde önerileri en
çok hayata geçen araştırma komisyonu olarak da ifade edilebilir. Ben
o yüzden, hem iktidardaki hem muhalefetteki bu komisyon
çalışmasına katkı sağlayan
arkadaşlarımıza bir kez daha teşekkür etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, o yüzden, bu
çalışma hem bizim Bilişim İnternet Araştırma
Komisyonunun hem yaklaşık iki buçuk yıldır Bilgi
Teknolojileri ve İletişim Kurumunun sektörün bütün temsilcilerinin
kanaatlerini de alarak yaptığı bir düzenlemedir. Bugünün
problemi değildir, sadece AK PARTİnin problemi de değildir, 76
milyon insanın da problemidir, yani sadece siyasetçilerin problemi de
değildir; herkesin itibarı, onuru, haysiyeti var.
Dolayısıyla, herkesi, 76 milyon insanı ilgilendiren bir
düzenlemedir. Sadece bugün değil yarınlarda da herkesin
inşallah hiç kimsenin ihtiyacı olmaz ama- ihtiyaç duyabileceği
bir düzenlemedir.
Ne yapıyor bu kanundaki 15 madde? Tabii, hepsini
detaylı olarak ifade etmeyeceğim ama özet olarak söylemememiz
gerekirse bir Erişim Sağlayıcıları Birliği
adı altında bir birlik oluşturuluyor, bu bir kamu kurumu
değil. Türkiye'de 196 tane BTKdan lisans almış erişim
sağlayıcısı var, 110 tanesi aktif. Bunlar bir erişim
sağlayıcıları birliği oluşturacak, kendi
maliyetlerini kendileri karşılayacak, elemanlarını
kendileri alacaklar ve bu kanun çerçevesinde, şayet hâkim engelleme
gerektiğine karar verirse onlar yapacaklar.
Yine, özel
hayatın gizliliğiyle ilgili, daha önce yedi gün olarak ifade
ettiğimiz konuda, kişi özel hayatın gizliliğin ihlal
edildiğini iddia ediyorsa, bunu aynı zamanda hâkime de
başvurarak kanıtlamak durumunda. Dört saat içinde tedbir
alınacak, yirmi dört saat içinde hâkime başvuracak, hâkim kırk
sekiz saat içinde karar verecek. Şayet, hâkim Hayır, bu kişinin
özel hayatının gizliliğini ihlal etmiyor. diyorsa, o zaman
devam edecek. Ediyor. diyorsa o zaman kırk saat içinde ilgili birime
kanaatini ifade edecek. Yani hâkimin kararı geçerli, yoksa TİBin
veya erişim sağlayıcıları birliğinin kanaati
geçerli değil, asıl nihai karar hâkimin kararı olacak.
Ben, bu kanunun gerçekten, hem özel
hayatın gizliliğinin korunması hem de o çerçevede bütün siteden
istifade eden insanların o siteden haberleşme hürriyetinin
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
NECDET ÜNÜVAR (Devamla) -
istifadesi
anlamında son derece yararlı bir düzenleme olduğunu
düşünüyor, bu kanunun hayırlı olması temennisiyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) - Hanımefendi, sayın konuşmacı bana
sataştı.
AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul)
Ben de gördüm, ben şahidim efendim.
BAŞKAN Ne dedi?
SITKI GÜVENÇ (Kahramanmaraş)
Hayırsever dedi.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Benim geçen yıl yaptığım
konuşmayı anımsattı
BAŞKAN Sataşmada
bulunmadı, çok olumlu bir şey söyledi.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Şunu söylüyorum: Yine aynı konuşmamın
arkasındayım.
BAŞKAN Çok olumlu bir
davranış sergilediğinizi söyledi.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Onur, şeref, haysiyet varsa
İnsanın onurunu,
şerefini, haysiyetini hiç kimsenin kırmaya hakkı yok. (CHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Elbette.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.41
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.59
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Mine
LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 53üncü Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
524 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Şimdi, birinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1 ile 30uncu maddeleri
kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerine ilk
konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Ayaydın.
CHP GRUBU ADINA AYDIN AĞAN AYAYDIN
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 524
sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, iktidar
sayesinde torba kanunlara alıştık. Artık torba kanun
deyince aklımıza AK PARTİ iktidarı geliyor çünkü bir torba
kanun getiriyorlar Plan ve Bütçe Komisyonuna ve ne varsa, hangi kanun da varsa
o torbanın içerisine koyuyorlar.
Şimdi, bugünkü
görüşeceğimiz Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığıyla
ilgili, teşkilat yasasıyla ilgili kanun içerisinde, tam 43 ayrı
kanunda, 126 maddede değişiklik öngörülmektedir. Genellikle, Türkiye
Büyük Millet Meclisine bir yasa tasarısı geldiği vakit o yasa
tasarısıyla ilgili konular görüşülür ve onunla ilgili maddeler
görüşülür ama AKP sayesinde, artık bir kanun tasarısı
Meclise geldiğinde, o kanunla hiç ilgisi olmayan, hangi kanunda ne
değişiklik gerekiyorsa, işlerine ne lazımsa onu getirip o
torbanın içerisine koyuyorlar. Buna artık alıştık,
bağışıklık kazandık.
Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının teşkilatıyla ilgili kanun hükmünde
kararnamede değişiklik öngören bu yasa tasarısı Meclise
geldi, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüştük ama ne yazık ki aynı
Bakanlığın 2011 yılında çıkarılmış
bulunan kanun hükmündeki kararnamesi Meclise gelmedi.
Değişikliği geliyor ama ana kararnamesi ne yazık ki
Meclisin gündemine gelmiyor. Bu, kanun tekniği açısından da son
derece sakıncalıdır ama buna da artık AKP sayesinde alışmış
olduk.
1inci ve 30uncu maddeyi kapsayan
birinci bölüm, daha ziyade Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının teşkilat yasasıyla ilgili maddeleri
ve en önemlisi Anadolu Ajansıyla ilgili maddeleri içermektedir. Ben bugün
bu süremde daha ziyade Anadolu Ajansıyla ilgili görüşlerimi sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Anadolu Ajansı 1920
yılında Gazi Mustafa Kemal Paşa tarafından bir genelgeyle
kuruldu. Daha sonra, 1925 yılında 44 ortaklı bir anonim
şirketi hâline dönüştürüldü ve amaç, gerçekten, haber üretmek, doğru
haber üretmek, kamuoyunu bilgilendirmek açısından kurulmuş olan
bir ajanstır. Bugünkü Anadolu Ajansına
baktığımızda, bugünkü Anadolu Ajansı
bağımsız haber üretme, gazete ve televizyon
kuruluşlarına bağımsız haber sunma özelliğini bir
tarafa bırakmış, âdeta AKP iktidarının sesi hâline
gelen bir ajans olarak karşımızda durmakta. Sadece AKPnin
söylemlerini, arzu ve isteklerini gerçekleştiren bir ajans hüviyetindedir.
Anadolu Ajansı, aslında, Türk
Ticaret Kanunu hükümlerine göre kurulmuş özel bir şirket ama
çalıştırdığı personelin giderleri, yüzde
96sının ücretleri Basın Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğünün bütçesinden yani Hazineden oraya para
aktarılmaktadır. Sözde özel bir ajans ama hem
yatırımlarının parasını hem
çalışanlarının parasını ne yazık ki
Hazineden yani Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü
bütçesinden, bu paraları oradan aktarmaktadır.
Bir taraftan,
diyorsunuz ki Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre kurulmuş bir Anonim
Şirket; öte taraftan, sanki özel hukuk hükümleriyle kurulmuş bir
şirket değil, kamu hukukuna göre kurulmuş, kamu iktisadi devlet
teşekkülüymüş gibi muamele görmektedir. Anadolu Ajansında
çalışanlar kanunla devlet memuru statüsünde oluyor. Peki, özel bir
şirkette çalışan birisi nasıl devlet memuru oluyor? Hem
özel şirket diyeceksiniz hem çalışanları devlet memuru
olacak. Hem özel şirket diyeceksiniz hem kamu hüviyetinde olacak
diyeceksiniz. İhale yasasından muaf diyeceksiniz, her türlü devlet
kaynaklarından faydalandıracaksınız. Böyle bir
şirketin ben dünyada bir benzeri olduğuna inanmıyorum, görmedim,
duymadım, okumadım; sadece Türkiyeye özgü.
Şimdi, madem devletten, devletin
bütçesinden Anadolu Ajansına para aktarıyorsanız, Anadolu
Ajansı gibi -hem de bağımsız haber üreten,
bağımsız haber kaynağı olan, daha nice, diğer
ajanslar vardır- İhlas Haber Ajansı vardır, Cihan Haber Ajansı
vardır, Ajans Habertürk vardır, Doğan Haber Ajansı
vardır, ANKA Haber Ajansı vardır, UBA Ajansı vardı,
bunlara da o zaman kaynak aktaralım. Madem, eğer Türk Ticaret Kanunu
hükümlerine göre kurulmuş özel bir şirket iseniz, bunlar da Türk
Ticaret Kanunu hükümlerine göre kurulmuş şirkettir, bunlara da kamu
kaynağı aktaralım. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sadece 2012 yılında Anadolu
Ajansına devletin bütçesinden 130 milyon Türk lirası para
aktarılmıştır. Peki, özel bir şirketse devletin
bütçesinden nasıl para aktarıyorsunuz? Eğer kamu ise o zaman
sermayesinin yüzde 51inden yukarısı
Ki bugün sermayesinin yüzde
75i devletin kontrolünde. Sermayesinin
yüzde 75i hazinenin kontrolünde olan bir şirket nasıl özel
şirket oluyor? Amaç Sayıştay denetiminden kurtarmak çünkü
sermayesi yüzde 50nin üzerinde olduğu vakit Sayıştay denetimine
tabi olacak. Öyle yapıyorlar ki sermayesini yüzde 50nin altına
indirince Sayıştay denetiminden kurtuluyor ve Anadolu Ajansı bir
çiftlik hâline geliyor. Bugün Anadolu Ajansı AKP iktidarının
çiftliği ve borazanı hâline gelmiştir.
VAHAP SEÇER (Mersin) Aynen öyle.
AYDIN AĞAN AYAYDIN
(İstanbul) Şimdi bu yasayla ne oluyor? Bu yasa diyor ki: Anadolu
Ajansının içerisindeki kamu hissesi yüzde 47,75, yüzde 41,25 de uzun
süreden beri sahipleri belli olmayan kişilere ait ve yüzde 11i de
sahipleri bilinen kişilere ait. Şimdi deniliyor ki: Bu, sahipleri
belli olmayanları 2012 yılındaki bir yönetim kurulu
kararıyla genel müdürün adına alalım, parasını devlet
versin, şirketin yüzde 25i genel müdürünün şahsi malı olsun.
Bu yasa onu getiriyor. Yani Anadolu Ajansı Genel Müdürü Anadolu
Ajansının yüzde 25 hissesine sahip olacak ve bu hisselerin
parasını da devletin hazinesinden verecek.
Şimdi, deniliyor ki: Efendim,
genel müdür bir taahhütname verecek, Benim bu hisselerimi, ben görevden
ayrıldıktan sonra hazineye devredeceğim. Tek taraflı bir
irade beyanı olur mu? Yarın öbür gün genel müdürün görev süresi
bittikten sonra, genel müdür Ben bu hisseleri devretmiyorum. derse onun elinden
bunları nasıl alacaksınız?
Eğer amacınız Anadolu
Ajansına hazineden kaynak aktarmak ise gelin, arkadan dolanmayalım,
direkt hazine Anadolu Ajansına para aktarsın ve o hisseler devletin,
yani devlet hazinesinin hisseleri olsun. Ama onu yapmıyorsunuz,
Sayıştay denetiminden kurtarmak için, Anadolu Ajansının
paralarının nereye gittiğinin hesabını vermemek için
yüzde 50nin altında tutmaya çalışıyorsunuz ki orada sizin
çiftliğiniz olsun, istediğiniz haberleri yapsın,
istediğiniz haberleri yapmasın.
Anadolu Ajansı özgür ve
bağımsız bir ajans değildir. Bağımsız ve
özgür olan birçok çalışanını bir gecede kapının
önüne koydu. Neden koydu? Çünkü yandaşlarına yer açmak için o kadroları
boşalttı. Bugün birçok gazeteci sokakta boş, işsiz ama
Anadolu Ajansında çok yüksek miktarlarda para alan ve hiç iş
yapmayan, iktidara yakın gazeteciler vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
AYDIN AĞAN AYAYDIN (Devamla) Bu
doğru değildir, bu düzenleme doğru değildir. Gelin,
birlikte, bu para aktarılması gerekiyorsa Anadolu Ajansına,
direkt hazineden Anadolu Ajansına aktaralım.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Ayaydın.
AYDIN AĞAN
AYAYDIN (Devamla) Genel Müdür nasıl bu yüzde 25in sahibi olacak?
Teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Eskişehir Milletvekili Sayın Ruhsar Demirel
konuşacak.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA RUHSAR DEMİREL
(Eskişehir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada
bulunan herkesi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Sayın Bakana da
hayırlı olsun dileklerimi tekrar ifade etmek istiyorum, Allah
kolaylık versin.
Ben partimizin 1inci bölümle ilgili
görüşlerini ifade etmek için söz aldım ancak bir de genel bir çerçeve
çizmek istiyorum. Malum, artık kapıcılara apartman sorumlusu,
sekreterlere asistan diyoruz ama biz hâlâ kapıcıya apartman
sorumlusu dememize rağmen apartman sorumlusu gibi davranmıyorsak
kafamızdaki imaj ve imge değişmemişse bu, yalnızca
estetik bir düzenlemenin ötesine gitmiyor. İşte, bu sebeple önce
yasayla ilgili bir, iki noktayı söylemek istiyorum. Mesela, 1inci maddede
de öyle şeyler söylenmiş ki -yalnızca k açılarak
altına da- diyor ki Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı eklensin.
Niye bu kapıcı vurgusunu yaptığımı
anlayacaksınız.
İlgili 1117 sayılı
Kanunun 2nci maddesine baktığınızda şöyle bir
bakanlıkla karşılaşıyorsunuz: Millî Eğitim,
Gençlik ve Spor Bakanlığı. Sayın Bakan, sayın Adalet
ve Kalkınma Partisi milletvekilleri, burada bulananlar hâlihazırda
böyle bir bakanlık yok, herhâlde on bir yılda farkına
varmadınız ya da 6ncı maddeyi açarsanız
Bayındırlık, İskan, Tarım, Orman ve Köy
İşleri bakanlıklarını göreceksiniz. Bu sebeple
diyorum, kapıcıya apartman sorumlusu, sekretere asistan demek
dünyada hiçbir şeyi değiştirmez tutumunuz, bakış
açınız ve imajlarınız değişmediği sürece.
Peki, bütün
bunları niye söylüyorum? Torba kanunlar, malum özellikle bu son on
yıl içinde içerikleri itibarıyla birtakım yasal boşlukları
kamu aleyhine kullanmak ya da kullanılmış olan kamu aleyhi
davranışları bir torbanın içinde örtbas etmek için
çıkarılıyor. Yani, ya önce kabahat yapılıp torbaya
konuluyor ya da kabahat yapmak saikiyle yola çıkılıp, bir torba
hazırlanıp çuvalın içine konuluyor.
Şimdi, Sayın Bakan 25
Aralıkta göreve başladı. Malum, biz Türk milleti
Hayırlı olsun.u pek severiz. Herhâlde birkaç saati, günü
Hayırlı olsun.larla geçmiştir. 25 Aralıkta göreve
başlamış olmanız ve Mecliste bulunduğunuz süre içinde
çalıştığınız komisyon ve yapmış
olduğunuz konuşmaları incelediğimde bu Bakanlıkla
ilgili 125+1 maddeyi ne zaman incelediniz, ne zaman bu konulara tam
anlamıyla vâkıf oldunuz? Bu torbaların içine neler
saklandı? Bunların farkında mısınız hiç
bilemiyorum. Çünkü şimdi siz bu hükûmetler sürecinin 5inci ilgili
Bakanısınız bu konudan sorumlu. İsim
değişikliği nedeniyle önce devlet
bakanlığıydı, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı oldu ve siz 5inci Bakansınız. Ben bir bütçe
konuşmasında şöyle bir söz söyledim ve arkadaşlar
rahatsız oldular, dedim ki: Sayın Başbakana 3üncü dönem
itibarıyla usta diyorsunuz, bu Bakanlığın hiç ustası
olmadı. Vallahi ilk dönemi bile zor tamamlıyor bu
Bakanlığın bakanları çünkü bunu niye söylüyorum? Son
dönemde Hükûmetiniz üyelerinin hepsi bir fetret vurgusu yapıyor,
ısrarla bir fetret diyorlar. Fetret ne? Açınız,
bakınız sözlüklere. Siz Kültür Bakanlığında da
çalışmışsınız, bizden daha iyi bileceksiniz.
Fetret, iktidar, saltanat ya da irade konusundaki zafiyet dönemine ifade
ediyor. Siz, böyle bir zafiyet döneminde gelmiş bir Bakan
durumundasınız an itibarıyla çünkü bütün kabine, Başbakan
dâhil Fetret devrindeyiz. diyor ve siz böyle bir torba kanunun sorumlu
bakanı olarak oturuyorsunuz, cesaretinizi takdir etmek istiyorum, bir
yorum yapmak istemiyorum.
Yalnız, tabii, kim ne adına
oturursa otursun, ne derse desin, hani bilinen, Türkçede, bir laf var:
Göğe direk, denize kapak olmaz. Gerçeği örtemezsiniz. Bu ülkede bir
17 Aralık yaşanmıştır, bunun başı sonu
herkesçe malumdur. Yani, siz buna ister paralel, ister teğet, ister küp,
ister kare ne derseniz deyin, istediğiniz kadar torbaya çuvala
sokabilirsiniz ama bu, hafızalarda ayakkabı kutusu dediğiniz her
an rüşvet, iltimas ve kamu kaynaklarını soymakla eşdeğer
bir durumdadır. Ve siz, tekrar söylüyorum,
talihsiz bir şekilde, bu kendi
Hükûmetinizin sıklıkla ve bir cümlede hatta Dışişleri
Bakanı üç kere kullandı Fetret dönemindeyiz. diye. Biz, şu
anda yetkisiziz, biz şu anda zaaf içindeyiz, biz şu anda iktidara
hâkim değiliz ya da yeteneksiz insanlarca yönetiliyoruz.
lafının karşılığı olan Fetret döneminde
gelmiş bir bakan olarak, bir aylık bir bakan olarak 125 madde +1 ek
maddeyi çok güzel savunacaksınız, tebrik ediyorum.
Sizler tarihe
meraklısınız sanıyorum bu Fetret dönemi vurgusundan ötürü.
Ben de bir şey hatırlatayım. 1571 İnebahtı.
Osmanlı için çok büyük bir nirengi noktasıdır, sanıyorum 17
Aralık da sizler için öyle olacak. Tarih bunun hesabını soracak,
vicdanlar zaten soracak. Çünkü aceleniz var ki şu kanunu bile, siz bir
Bakan olarak Durun bakalım ben bir inceleyeyim. deme fırsatı
bulamadınız. Şimdi, acele niye olur? Her korkan kaçmaz. Ama
kaçan varsa korkuyordur. Her korkan kaçmaz. O yüzden, içinde bulunduğumuz
bu zamanlar kaygının çok yüksek olduğu, faturaların, bedellerin
ödendiği bir dönem. Bu bedelin kimi maddi kimi manevi. Herkes bir bedel
ödüyor, bizler görüyoruz. Çünkü içinde bulunduğunuz anı yaşamak
ve hissetmek adına bir an durup bakmıyorsunuz. Bir telaşenin, bir toz bulutunun içindesiniz. Sayın Bakan, öncelikle size, bu kısa sürecinizde, lütfen,
anı bir yaşayın. Durunuz ve bakınız, 1571, 17
Aralık. Tarihe de çok hâkim olduğunuzu düşünüyorum, ne ifade
ettiğini anlayacaksınızdır. Ama hepimiz biliyoruz ki, 17
Aralıkta ortaya çıkanların arkasında bir on
yıllık süreç var. İşte, o on yıl Kevserle
yıkasanız temizlenmeyecek bir dönem, bunu herkes biliyor, sizler de
biliniz lütfen. Ve sizin bu konuya çok hâkim olmadığınıza
dair de havada asılı duran bir cümleniz var: Çocuk evlilikleri
masumane. Bunu neresinden alırsanız olmuyor. Şöyle olmuyor:
Oksimoron diye bir laf var. Hani Korkunç güzel diye bir şey olmaz. Bir
şey korkunçsa güzel olmaz. Felaket sevimli diyemezsiniz. Felaket sevimli
olmaz. İşte sizin bu tanımlamanız, havada asılı
dediğim o, yerini bulamadı Çocuk evlilikleri masumane. diyen bir
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı varsa bu ülkenin hakikaten fetret
devrindeyiz, kusura bakmayınız.
Şimdi, Türkiye'de kadın, çocuk, engellilik,
yoksulluk, bu konulardan ilgili Bakansınız. Ben onun için kadın
ve çocuk konusunu, kusura bakmayınız, bu sözünüzden ötürü bir kenara
koyarak yoksulluğa biraz vurgu yapmak istiyorum, Türkiye'de en zenginle en
fakir arasında 14 kat fark var Sayın Bakan, bu ülkede. Evet,
gayrisafi millî hasıla artmıştır, hani Başbakan diyor
ya Yolsuzluk olsa bu kadar millî hasılamız artar mı?
doğru, arttı ama zenginle fakir arasındaki fark da arttı,
14 kat fark var. Dolayısıyla bir ülkede de artık modern
zamanlarda şöyle bir tanım yapılıyor, yoksulluk diyebilmek
için kişi başı millî gelirin ortalamasının
altında geliri varsa bir kişi yoksul diyoruz, yoksa öyle 2 dolar, 3
dolar bunlar ruhlara yelpazedir, öyle bir hesap yok. Türkiye'de kişi
başı millî gelirin yarısının altında geçinen bu
ülkenin neredeyse beşte 2si. İşte bu yoksulluk konusuna hiç değilse
yaraya merhem bir şeyler söyleyeceğinizi umuyorum ama Hükûmetiniz
malum çelişkilerden ibaret olduğu için ben birkaç konuyu daha size
hatırlatayım, belki bir yol haritası olur. Çünkü burada
kanunlarda da göreceksiniz, AFADla ilgili düzenlemeyi ben parti grubumuz
adına 2011 Aralığında ve 2012 Aralığında
bütçe konuşmaları yaparken özellikle vurgu yaptım, parti
grubumuzun görüşü olarak: AFADta bulunmalısınız, Kilis
özelinde dikkatinizi çekiyoruz Suriyeli sığınmacılarla
ilgili aile hayatımızı sabote edecek değişiklikler
var, aile hayatımız, aile kültürümüz darbeye uğruyor
dediğimde o günkü Sayın Bakan çıkıp bu kürsüde dedi ki:
Ben iki kere Kilisi ziyaret ettim. Cevaben şunu söylemiştim:
Angelina Jolie de iki kere Hataya geldi ama Hatayın gerçeğini bilmez.
O yüzden, bazen söylediklerimizin gerçekleştirildiğini görmekten
mutlu oluyoruz.
Ben size bir iki ipucu daha söylemek
istiyorum. Diyorsunuz ki: Yaş ortalaması çok yükseliyor,
doğumlar artmalı. Ama siz hâlâ işçi ve esnafa 103 lira;
eşitliksiz bir şekilde memura 192 lira verdiğinizi bilmiyorum
biliyor musunuz? Hem eşitlik adına hem doğumu teşvik etmek
adına belki insanların bu konudaki gelirini bir parça arttırma
konusunda bir gayret gösterirseniz tarih sizi biraz daha affedebilir
sanıyorum.
Saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan
konuşacak.
Buyurun Sayın Kaplan (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, bu torba
kanunun içinde alt komisyonda düzelttiğimiz birçok madde de var
engellilerle ilgili Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının. Olumlu olana Olumlu. dedik ama zehir
zemberek şeyleri de bunun içine koyduğunuz zaman
artılarınız karşısında eksilerin daha çok
olduğunu görüyoruz. Bunu düzeltmeye çalışacağız;
önerge vereceğiz, ikna etmeye çalışacağız, anlatmaya
çalışacağız ama bunu anlamak gerek.
Şimdi, Allah aşkına, bu
Anadolu Ajansı nedir, bana söyler misiniz? Devletin resmî haber
ajansı. Bütçesini nereden alıyor? Basın Yayın Ve
Enformasyon Genel Müdürlüğünden alıyor, Başbakanlıktan
alıyor. Böyle ticaret şirketi var mı Türk Ticaret Hukukunda?
Yeni çıktı, Türk Ticaret Hukuku Kanunu yeni çıktı. Hem
şirket hem kamu hem atamasını istediğin gibi al,
arkasından da Sayıştayın denetiminden kaçır,
KİTin denetiminden kaçır, bu şirketin yüzde 10luk
barajını aş. Ya, bu Ajansın iştirakçileri kim, Allah
aşkına bir açıklar mısınız, iştirakçilerini
bilmiyoruz? Lütfen, bunun sicilini, ticaret sicilini buraya getiriniz. Bunun
ticaret sicili mi var, yoksa 657ye göre memur mu atanıyor? Bu nasıl
bir sistemdir, bu nasıl bir düzendir, bu nasıl bir hukuksuzluktur, bu
nasıl bir karmaşadır? Böyle bir kanun sistemi olmaz arkadaşlar.
Böyle bir sistemle bu Mecliste sağlıklı yasa yapılmaz.
Şimdi, buradan yola
çıktığımız zaman bir bakıyoruz Anadolu
Ajansına -bir taraftan basın susturulurken, medya susturulurken,
dünyanın en fazla gazetecisi burada tutuklu iken- bir bakıyorsunuz
belli gazetelerde çalışanlar, hepsi buraya getiriliyor, özel
dolduruluyor, bunlara özel bir konum veriliyor, özel bir yetki veriliyor ve
özelleştirilirken de kıyak geçiliyor. Bu böyle olmaz arkadaşlar.
Bunun ne hukukta yeri var ne ticarette yeri var ne adalette yeri ne de kamuda.
Şimdi, bu torba kanunda
gerçekten birçok konu var, konuşulacak. Bu İnternet sansürü konusu,
başlı başına bir olay arkadaşlar. İnternet
konusunda TİB dört saatte karar verecek. Niçin? Kişilik haklarının
ihlali durumunda. Kişilik haklarının ihlaline idari kurullar
nasıl karar verecek, hangi bir mekanizmayla karar verecek? Belli bir
mekanizma yok. Şimdi burada Çinden, Suudi Arabistandan sonra Türkiye
dünyada İnternet yasağında 3üncü sırada gelecek, bir
sıralama daha kaptı dünyada. Bu sıralamayı kapan Türkiye'de
şöyle bakıyoruz, erişim sağlayıcıları
birliği kurulacak. Sorduk, Türkiye'de kaç tane erişim sağlayan
şirket var? diye. Done istedik verilmedi bize. Kaç tanesi çok büyük, kaç
tanesi çok küçük? Farzımuhal bu mevcutlarla kurduğunuz erişim
sağlayıcıları birliğini yarın on tane daha
kurulsa ne olacak? Bunlar bu birliğe üye olamayacak mı, engelleyecek
misiniz? Böyle bir olay ticarette, bu global dünyada, bu İnternet
üzerinden ticaretin, sanatın, telif haklarının, dünya
pazarının döndüğü ve milyar dolarlarla, artık,
ciroları, gayrimenkul sermayesi dışında menkul sermayesinde
hisseleri en çok yer alan şirketleri dikkate aldığımız
zaman Türkiye'de bunlar hepsi tedip altına alınacak.
Şimdi, Kişilik
haklarının ihlal edildiği durumlarda biz önlem
alacağız. diyorsunuz. Bir veri daha istedik. Kişilik
hakları derken siz neyi anlıyorsunuz? Seçim dönemlerinde buradaki
muhalefet partisine şantaj yapıldı şantaj arkadaşlar.
Hâlâ çıkaramadınız bu İnternete servis edenleri, bulamadınız;
istihbarat şube başkanlarının 10 tanesini
değiştirdiniz, yine çıkarmadınız,
çıkarılmıyorsa burada bir soru işareti var, demek
istenmiyor çıkarılmak.
Peki, Sayın Başbakan,
bakanlar kişilik hakları ihlalinde bulundu. TİB
Başkanı onların emrinde. Onlara rağmen, onların
kararlarını ve İnternete düşen söylemleriyle ilgili
TİB Başkanlığı bağlı olduğu üst
amirlerinin hakkında böyle bir karar verebilir mi?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Verir!
HASİP KAPLAN (Devamla) Var
mı öyle babayiğit TİB Başkanı, yöneticisi, böyle
Başbakana dört saatte sansür koyacak? Yasak uygulayacak var mı? Var
mı böyle bir model, özel yetişmiş bir kadro
dokunulmazlığı olan? Yok.
Şimdi, arkadaşlar,
bakın, bu basit bir şey değil. Eğer yargıdan
alırsanız, hukuktan alırsanız, yargı güvencesinden
alırsanız, idari izne ve sansüre tabi kılarsanız, bir
iktidarın kurumu durumuna gelen bir yerde, geçtiğimiz on iki
yıllık tecrübe şunu gösteriyor; bu sadece muhalefete
çalışacak demektir yasaklama, sansür ve sadece her sözü kişilik
haklarına ihlal
Nasıl ihlal? Ne bileyim, kutu diyeceksiniz, ihlale
girecek, bulut diyeceksiniz, ihlale girecek, çuval diyeceksiniz, ihlale
girecek, kaçakçılık diyeceksiniz, ihlale girecek, yolsuzluk
diyeceksiniz, ihlale girecek ve birilerinin kişilik haklarına ucu
dokunacak bunların. O zaman bunun ayarı var mı? Yok.
TİB Başkanı dört saatte
bu kararı verecek. Bu karara itiraz için gidiyorsunuz sulh ceza hâkimi
yirmi dört saatte verecek. Bakın, TİB Başkanı
yasaklanmış olan konuda kararı kaldırmıyor çünkü
TİB Başkanına bir de en yakın mahkemeye itiraz hakkı
vermişler. Nerede Sayın Öztürk, bilir bu işleri, hukukçuydu ama?
Şimdi şöyle bir durum
düşünün: İkinci itiraz, acele itiraz sulh cezadan
En yakın sulh
cezaya süre limiti var mı? Mesela bizim tutuklu milletvekilleri için özel
yetkili mahkeme on iki gün dosyayı bekletti. TİBin kararına
itiraz edilirse Sayın Öztürk -tecrübeli bir hukukçu, Adalet Komisyonu
üyesi olarak- diğer yakın sulh ceza mahkemesi yirmi beş gün
sonra karar verse sorumlu olacak mı? E bu HSYKyla ne olur Allah
aşkına söyler misiniz? Bir ay İnternette dolaşacak.
Peki, bunun kolayı var, dünya
bulmuş: Uyar-kaldır sistemi diye bir sistem var. Ya dünya diyor ki
önce sistem sağlayıcıya: Arkadaş, böyle böyle kişilik
haklarını ihlal ediyorsun ya kaldırırsın ya
hakkında dava açarım. O bakıyor Doğru ya. Bunu
kaldırayım. diyor. Bu sistemi atlıyorsunuz. Bu sistemi
atladığınız gibi, bu sistem
sağlayıcılarının da düzenlemesini Meclis kanunuyla
yapmıyorsunuz, yönetmeliğe bağlıyorsunuz. Yönetmelik
nasıl olacak? Bakana bağlı olacak. Bakan yapacak
yönetmeliği. E nasıl olacak? Arkadaşlar çok zor bir olay.
Bakın, bu torbanın içinde
kıymetli taşlarla ilgili de vergi düzenlemeleri var. Yani
unutmuşlar torbaya koymayı. Bu safran çiçeğinin 1 gramı
bayağı pahalı, 11-13 dolar civarında, radyumun 58 dolar,
platinum öyle, metamfetamin diye bir şey var 100 dolar. Bakın,
bunların KDVsi, girişi çıkışı unutulmuş
yoksa torbaya girecekti.
Bırakın onu, İnternet
üzerinden, soruyorum: Kaç tane çocuk pornosuyla ilgili karar almışsınız?
Kaç tane cinsel içerikli yayınla ilgili karar
almışsınız? Kaç tane de siyasi içerikli site
kapatmışsınız? Mahkeme kararlarının dökümünü
verir misiniz? Ukraynada Hükûmet istifa etti şimdi, Başbakan da
istifa etti, halk meydanlardaydı. Şimdi, böyle bir haber girerse
sansüre girer mi?
Bakın, Merkez Bankası bugün
açık mektup yayınladı 42nci madde uyarınca: Enflasyon
hedefi şaştı, döviz fırlıyor, Türk lirası
düşüyor. Şimdi, bunları yazdığınız zaman
İnternette haber olarak ne olacak, yasağa mı girecek?
Arkadaşlar, bunlar belirsiz ve tehlikeli şeyler. Kimseye
kazandırmaz.
Sayın Öztürk, bir acele
itirazın kaç günde olduğunu söylemedin.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Kaplan.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın
Başkan, sataştı, görüyorsunuz.
BAŞKAN Gördüm ve duydum. Bunda
bir şey yok Sayın Öztürk.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Ama
olur mu Başkanım?
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Öztürk, lütfen
Sayın milletvekilleri, grup
adına konuşmalar bitti.
Şimdi, şahıslar
adına konuşmalar bölümüne geçeceğiz.
İlk konuşmacı Mersin
Milletvekili Sayın Ali Öz, buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
ALİ ÖZ (Mersin) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Tabii, artık Türkiye Büyük Millet
Meclisinde alışkanlık hâline getirdiğimiz, normal yasa
yapma tekniğinden tamamen uzaklaştığımız,
aklımıza geldiği zaman hangi kanunu, hangi yasayı getirsek,
nerede eksik var, âdeta Göç gide gide düzelir. hesabıyla kanun
yapmayı alışkanlık hâline getirdiğimiz bir ortamı
yaşıyoruz. Ben, bu torba yasayı, bu torba yasada ne var veya bu
tasarıda ne var, bize neyi getiriyor, neyi götürüyor noktasında
bazı açıklamalarda bulunmak istiyorum.
Daha önceki hatiplerin de ifade
ettiği gibi, özellikle bu tasarı içerisinde İç Tüzük ihlali var,
kanun yapma tekniğine aykırılık var, alakasız madde
eklemeleri var. Hiç birbiriyle alakası olmayan, hepsi ayrı ayrı
görüşülmesi gereken, hepsi tali komisyonlarda, özellikle, hiç değilse
yüce Parlamentoya, bu Parlamentoda millî iradenin yansıması olarak
gördüğümüz yerde seçilmiş olan milletvekillerinin maddeler üzerindeki
görüşlerini en azından zabıtlara geçirme adına da olsa
ifade etmeleri özgürlüğünü engelleme var. Burada hukuksuzluklara
altyapı hazırlamalar var, tali komisyonları baypas var,
muhalefetin verdiği kanun tekliflerini göz ardı etmek var. Burada,
tasarı içerisinde düzenlenmesi planlanan çoğu maddeyle alakalı,
her siyasi parti grubunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin Kanunlar ve
Kararlardan Başkanlığından geçtikten sonra Meclis
Başkanı tarafından komisyonlara havale edilmemiş, aynı
mahiyette veya partilerin bu konularla alakalı görüş ve
tutumlarını ifade eden, belirten çok sayıda kanun teklifi var.
Bunların hiçbirisini yapmayacaksınız, ondan sonra da geleceksiniz,
torba bir tasarı hazırlayacaksınız, ondan sonra da bu
ülkede demokrasiden, özgürlükten, ileri demokrasiden, hukukun
üstünlüğünden, bunlardan bahsedeceksiniz. Burada büyük bir aldatmacayla,
büyük bir kandırılmayla karşı karşıya
olduğumuzu ifade etmemiz gerekiyor.
Daha önce bunları
yaşadık. Kanun hükmünde kararnameler çıkartılırken
kanun hükmünde kararnamelerin zamanlamalarının doğru
olmadığını, bunların birçok yönden
sakıncaları olduğunu, bunların düzeltilmesi için tekrardan
tekliflerle veya tasarılarla Parlamentonun iş yükünün
artırıldığını, boşa zaman
geçirdiğimizi, milletin zamanını boşuna
harcadığımızı ve heba ettiğimizi her
defasında ifade ettik. Torba tasarı artık öyle bir hâle geldi ki
hangi bakanlık hangi alanda bir eksik görürse torbayı hacim olarak ve
içerik olarak genişletme arzusu içerisinde. Bu arada tabii ki bu torba
tasarıyı gündeme getirirken Türkiye Büyük Millet Meclisinde hiç
olmadığı kadar yeni teamüller de icat ediyoruz. Bunları
alışkanlık hâline getirmek için şimdi yaptığımız
kötü emsalleri gelecekte Geçmişte böyle yapıvermiştik. diyerek
de emsal gösteriyoruz. Alakasız konu başlıklarını
birleştiriyoruz. Komisyonları çalıştırmıyoruz
özellikle. Komisyonlarda konuşmamız gereken, tartışmamız
gereken, özellikle bu tasarı içerisinde hele ki seçim öncesinde pozitif
ayrımcılık olarak ifade ettiğiniz engellilerin çoğu
haklarını, bakım yardımlarını, engelli ailelerin
sorunlarıyla alakalı verilmiş olan tüm teklif ve
tasarıları göz ardı ederek alelacele Plan ve Bütçe Komisyonunda
bunları görüşüp tali komisyonları devre dışı
bırakıyorsunuz.
Saygıdeğer milletvekilleri,
değerli arkadaşlar, bakın, 17 Aralık sürecine gelirken daha
önce bu Parlamentoda çıkartılmış olan kanunlarla
alakalı bazı hukuksuzlukların altyapısının
hazırlandığını, bunun ileride başınıza
büyük işler açacağını her defasında ifade ettik. Ancak
herhâlde, anladığımız kadarıyla Bir musibet, bin
nasihatten iyidir. derler ama siz hâlâ musibeti bile algılamadan,
musibeti bile yok sayarak hâlâ aynı yanlışta ısrar etmeye
devam ediyorsunuz. O yüzden, biz muhalefet olarak her defasında sizi
uyarmayı millet adına kendimize bir görev addediyoruz.
Tasarıda, Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı, sosyal hizmetler, engelliler, teknoloji
merkezi, AR-GE, yenilik, sınai mülkiyet hakları gibi konularda
yapılan olumlu düzenlemeler olmakla beraber
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ ÖZ (Devamla) -
torbanın
bu kadar şişirilmesinin doğru olmadığını
ifade ediyor, yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Öz.
Şahsı adına ikinci
konuşmacı, Gaziantep Milletvekili Sayın Abdullah Nejat Koçer.
Buyurun Sayın Koçer. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 524 sıra
sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının birinci bölümü
üzerinde şahsım adına söz aldım, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sosyal devlet olgusu
bakımından yıllar öncesinden gelen bazı
sorunlarımızın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığının, kurulduğu günden bu
yana ortaya koyduğu çalışmalar ve sergilenen emek, tüm toplumda
büyük memnuniyet sağlamıştır. Dezavantajlı kesim
olarak adlandırılan, başta çocuklar, kadınlar ve engelli
vatandaşlarımız olmak üzere, yaşlılara, şehit
yakınlarına, gazilere, ihtiyaç sahibi vatandaşlarımıza
sunulan sosyal yardım ve hizmetlerin gerçekleşmesinde Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığının yakalamış olduğu
başarı, çeşitli yardım kuruluşları, vakıf ve
yabancı ülkelerce takdir edilmekte ve örnek alınmaktadır. Bu
başarıyı sağlayan kanunların
çıkartılması aşamasında, yüce Parlamentoda
yaptığımız çalışmalara değerli muhalefet
milletvekillerinin verdiği destek de ayrıca önemli ve
kıymetlidir. Yine, son derece önemli değişiklik ve yenilik
getiren 524 sıra sayılı Kanun Tasarısının da
değerli muhalefet üyesi arkadaşlarımızın
katkılarıyla kısa sürede tamamlanacağına
inanıyorum.
Netice itibarıyla, bu tasarı,
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının sunduğu
yardım ve hizmetlerin yurt içinde ve yurt dışında etkin ve
verimli olarak gerçekleşmesi için bazı yasal düzenlemelerin yapılması
ihtiyacının ortaya çıkması sebebiyle
hazırlanmıştır.
Son on yılda sosyal hizmet ve
yardım alanında kullanılan kaynak miktarının 15 kat
artmış olması ve bu harcamaların gayrisafi yurt içi
hasılaya oranının 3 kat artmış olması memnuniyet
verici olsa da, üzerinde çalıştığımız kanun ve
kanun hükmünde kararnamelerdeki değişiklikleri gerçekleştirmek,
dünya genelinde yaşanan hızlı değişim ve dönüşüme
uygun olarak toplumsal birtakım sorunların çözümüne yönelik
politikalar üretilmesi ve uygulanması bakımından da zaruret
olmuştur.
Güçlü ülke olmak için güçlü aile
yapısına, güçlü aile için toplumla barışık, mutlu
bireylere ihtiyacımız var. Vatandaşlarının hiçbir
engelle karşılaşmadan sosyal hayata etkin bir biçimde
katılmasını ve onların mutluluğunu sağlamak da
devletin öncelikli vazifeleri arasındadır. Bizler de, toplumun her
kesiminin eşit ve adaletli olarak sosyal hayattan ve her türlü imkândan
faydalanmasını sağlayacak tedbirler içeren kanunları
çıkarmakla mükellefiz.
Engelli
istihdamını teşvik amacıyla korumalı iş
yerlerinde istihdam edilen engellilerin iş gücü piyasasına
kazandırılması, güç olan zihinsel ve ruhsal engelli
çalışmalar için iş yeri indirimi yapılması,
korumalı iş yerlerinde çalışan engellilerin işsizlik
sigortası işveren payının fondan karşılanacak
olması, bakmakla yükümlü olduğu aile fertleri engelli olan memurların
engellilik durumundan kaynaklanan yer değiştirme taleplerinin
karşılanması için düzenlemeler yapılacak olması ve
Engelliler Kanununa eklenecek olan diğer maddelerin tamamı hepimizin
gerçekleşmesini arzu ettiği düzenlemelerdir. Kaldı ki kamuoyunda
pozitif ayrımcılık olarak yer bulan ve kabul edilen ilke
sayesinde, dezavantajlı kesim içerisinde yer alan kişiler lehine
iyileştirici düzenlemeler yapılmasında kanun önünde eşitlik
ilkesi açısından hiçbir engel yoktur.
Sayın milletvekilleri,
görüştüğümüz kanun içerisinde, bunun yanı sıra, 6802
sayılı Gider Vergileri Kanununda yapılacak değişiklik
ile faturasız hat kullanıcıları ile faturalı hat
kullanıcılarına uygulanan özel iletişim vergisi
düzenlenmekte ve ayrıca Anadolu Ajansının ulusal ve uluslararası
rekabet şartları altında esnek ve etkin
çalışabilmesini teminen, Ajansın bazı genel kamu idaresini
ilgilendiren mevzuatların dışında tutulmasına yönelik
düzenlemeler yapılmaktadır. 213 sayılı Vergi Usul
Kanununda yapılacak değişiklik ile de kayıt
dışı ekonominin önüne geçilmesi, kayıp ve kaçak ile
mücadele edilmesi amaçlanmaktadır.
Bu duygu ve düşüncelerle kanunun
hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, soru-cevap
yok.
Birinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.41
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.44
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Mine
LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
------0------
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 53üncü Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
524 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5inci sırada yer alan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile İtalya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Çevre
Koruma ve Sürdürülebilir Kalkınma Alanlarında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre Komisyonu ve
Dışişleri Komisyonu Raporlarının görüşmelerinin
başlayacağız.
5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
İtalya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Çevre Koruma ve Sürdürülebilir
Kalkınma Alanlarında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ile Çevre Komisyonu ve Dışişleri
Komisyonu Raporları (1/682) (S. Sayısı: 385)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan, bu komisyonlar çalışmıyor, denetleyiniz. Niye
oturmuyorlar komisyonda?
BAŞKAN Bilsem
OKTAY VURAL (İzmir) Denetleyin
efendim.
BAŞKAN 6ncı sırada
yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Doğal Kaynaklar ve Su Havzası Amenajmanı
Üzerine Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre Komisyonu, Tarım,
Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu
Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Doğal Kaynaklar ve
Su Havzası Amenajmanı Üzerine Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Çevre Komisyonu, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu ile
Dışişleri Komisyonu Raporları (1/441) (S. Sayısı: 266)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da komisyonun
bulunamayacağı anlaşıldığından, alınan
karar gereği, kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için 29 Ocak 2014
Çarşamba günü saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Bütün milletvekillerine iyi
akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati: 19.46