TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
6ncı
Birleşim
10
Ekim 2013 Perşembe
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Balıkesir
Milletvekili Namık Havutçanın, Balıkesirin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun, İstanbuldaki birçok semtte
gençlere yönelik yapılan uyuşturucu ticaretine ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Kayseri
Milletvekili İsmail Tamerin, 10 Ekim Dünya Ruh
Sağlığı Gününe ilişkin gündem dışı
konuşması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Hatay Milletvekili
Hasan Akgöl ve 21 milletvekilinin, Hatayda turizm sektöründe yaşanan
sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/735)
2.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal ve 22 milletvekilinin, Şanlıurfanın
Viranşehir ilçesinde bir inşaat kazısında çıkan insan
kemiklerinin kime ait olduğunun ve toplu mezar olup
olmadığının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/736)
3.- Malatya
Milletvekili Öznur Çalık ve 20 milletvekilinin, kayısının
daha etkin ve verimli bir şekilde değerlendirilmesi ve
kayısı üretiminde yaşanan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/737)
B) Tezkereler
1.-
Başbakanlığın, Türk Silahlı Kuvvetlerinin,
Irakın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve
saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla,
sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere, Irakın PKK
teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara
gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin
17/10/2007 tarih ve 903 sayılı kararıyla Hükûmete verilen ve
08/10/2008, 06/10/2009, 12/10/2010, 05/10/2011 ve 11/10/2012 tarihli 929, 948,
975, 1005 ve 1026 sayılı kararları ile birer yıl
uzatılan izin süresinin Anayasanın 92nci maddesi uyarınca
17/10/2013 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına dair
tezkeresi (3/1295)
2.- Kamu İktisadi
Teşebbüsleri Komisyonu Geçici Başkanlığının,
toplantı yeter sayısı olan salt çoğunluk
sağlanamadığından başkan, başkan vekili, sözcü ve
kâtip üye seçimi için toplanamadığına ilişkin tezkeresi
(3/1323)
C) Duyurular
1.-
Başkanlıkça, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunun
başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimlerini yapmak üzere
toplanacağı gün, saat ve yere ilişkin duyuru
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Bingöl Milletvekili
İdris Balukenin, Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul
Türkeşin (3/1295) esas numaralı Başbakanlık tezkeresi
üzerinde yaptığı konuşma sırasında
Barış ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
2.- Ankara Milletvekili
Yıldırım Tuğrul Türkeşin, Bingöl Milletvekili
İdris Balukenin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşma sırasında Milliyetçi Hareket Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
3.- Yalova Milletvekili
Muharrem İncenin, Van Milletvekili Nazmi Gürün (3/1295) esas
numaralı Başbakanlık tezkeresi üzerinde yaptığı
konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- BDP Grubunun,
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan (10/436) esas numaralı, 28/12/2011 tarihinde
meydana gelen ve 35 yurttaşımızın yaşamını
yitirdiği Uludere/Roboski katliamının tüm boyutlarıyla
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin
ön görüşmesinin Genel Kurulun 10 Ekim 2013 Perşembe günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
VIII.- YAZILI SORULAR
VE CEVAPLARI
1.- Tekirdağ Milletvekili Bülent Belenin,
Tekirdağda Bakanlığa bağlı birimlerde istihdam edilen
personele ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıçın cevabı
(7/24160)
2.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükatamanın,
Bakanlığa ait sosyal tesislere ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor
Bakanı Suat Kılıçın cevabı (7/24161)
3.- İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın
Türelinin, kadına yönelik şiddete ve bunun engellenmesi için
yapılan çalışmalara ilişkin sorusu ve Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı Fatma Şahinin cevabı (7/25798)
4.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurtun,
Eskişehir Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliği
tarafından verildiği iddia edilen bir talimata ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı (7/26087)
5.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
şehit ailelerine tanınan kamuda ikinci iş hakkından
yararlanılmasına ilişkin sorusu ve Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanı Fatma Şahinin cevabı (7/27464)
6.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıakanın,
olası bir depremin etkilerinden korunmak için yapılan
çalışmalara ve personele yönelik eğitimlere ilişkin sorusu
ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahinin cevabı
(7/28226)
7.- İstanbul Milletvekili Celal Adanın,
Bakanlık istisnai kadrolarına yapılan atamalara ilişkin
sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmazın cevabı (7/28993)
8.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın,
sürücü belgelerinin verilmesi ve değiştirilmesi işlemlerinden
alınacak bedele ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet
Şimşekin cevabı (7/29481)
10 Ekim 2013 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: İsmail
KAŞDEMİR (Çanakkale), Muharrem IŞIK (Erzincan)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6ncı Birleşimini
açıyorum.
III.-Y O K L A M A
BAŞKAN Elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Yoklama için beş dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz,
Balıkesir ve sorunları hakkında söz isteyen, Balıkesir
Milletvekili Namık Havutçaya aittir. (CHP sıralarından
alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Balıkesir
Milletvekili Namık Havutçanın, Balıkesirin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Balıkesirin
sorunlarıyla ilgili söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Balıkesir bir ucu Güney Marmarada bir ucu Egede olan, Türkiye'nin
tarım ve hayvancılığının başkenti olarak
geçen çok önemli bir il. Bakın, 14 bin kilometrekarelik yüz ölçüme sahip,
20 ilçesiyle çok büyük bir tarım potansiyeli, turizm potansiyeli olan çok
önemli bir il ama bu il bugün sanayi yatırımlarıyla birlikte
büyük sorunlarla karşı karşıya.
Bakın, bugün 10/10/2013, Ankarada
Balıkesir tanıtım günlerinde Balıkesiri
tanıtıyoruz. Balıkesir, Kuvayımilliye geleneğinden
gelen antiemperyalist yapısıyla Türkiyeyi doyuran il, aynı
zamanda Türkiyeyi koruyan il olarak Türkiye tarihine geçmiştir. Hangi
doyuran il? Kırmızı et üretiminde Türkiyenin 1inci kenti,
beyaz et üretiminin dörtte 1ini üreten kent; peyniriyle, zeytiniyle,
turizmiyle Türkiyeye damgasını vuran çok önemli bir kent.
Değerli milletvekilleri, Güney
Marmara da hızla bugün sanayileşmeye doğru gidiyor. Marmara
Bölgesinde İstanbul-İzmit hattı bitti, şu anda Güney
Marmara büyük bir yatırım ve cazibe merkezi. Bakın, Erdek
Körfezi hızla kirleniyor, Bandırma Körfezi hızla kirlendi,
şimdi Güney Marmarada duyuyoruz- AKP Hükûmeti tarafından Edincik
Şirinçavuş köyünde ithal kömüre dayalı bir kömür santrali
yapılması planlanıyor. Bununla ilgili, Balıkesir Çevre
İl Müdürlüğü Şirinçavuş köyünde bugün ÇED
toplantısı yapıyor; onun yazısı elimizde. Şimdi,
burada, bütün Bandırma, bütün Gönen, bütün Erdek, bütün o bölgedeki,
Edincik, Şirinçavuş, Misakça, Paşaçiftlik, bütün köyler şu
anda bizi izliyorlar ve Şirinçavuş köyünde bu toplantıyı
yapıyorlar ve o köylüler büyük bir şey içerisinde. Soruyorlar:
Şirinçavuş köyünde kömür var mı? Şirinçavuş köyünde,
Rusyadan getirilecek ithal kömürle bizim bu topraklarımızı, en
güzel zeytini yetiştiren ve Türkiye'nin ilk turizm merkezlerinden olan
Erdek Körfezini sizin kirletme, yok etme hakkınız var mı?
diyorlar ve şu anda, o ızdırabı
Oradaki bütün
köylülerimiz, oradaki bütün çevre örgütleriyle, orada toprak diyor, çevre
diyor, insan diyor, halkın sağlığı diyor. Ama ne
yazık ki AKP Hükûmetinin çevre politikalarıyla ilgili bugüne kadar
yaptığı tüm işlemlerde, Önce bir adım atalım,
halkı bir yoklayalım, bakalım tepkilere
ve sonra da
erteleniyor. Şimdi de aynı taktikle, orada, efendim, AKPli
milletvekili arkadaşlarımız bakanla görüşmüşler
Nasıl olsa seçime gidiyoruz, ya bunu seçimden önce yapmayın, aksi
hâlde bizi orada vururlar
Evet, vururlar. Buradan, Şirinçavuş
köyünde, o güzel topraklarda zeytinin, pirincin, doğanın,
insanlığın en güzel olduğu o topraklarda siz Rusyadan
kömür getirerek orada termik santral kurmaya kalkarsanız, o köye sizi
sokmazlar, onu söyleyeyim. Sizi o köylerde, AKPnin politikacılarını
o köylerde sileriz biz. Önümüzdeki dönemde de, buradan ben bütün bölge
halkıma söz veriyorum, Bandırmalılara, Gönenlilere,
Susurluklulara, Erdeklilere, Edinciklilere, Sarıköylülere: Bizim
cesedimizi çiğnemeden oraya ithal kömürle o fabrikayı biz
kurdurmayız. Herkes rahat olsun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli milletvekilleri,
Balıkesir devlete kişi başına 1 milyon 100 lira katkı
sunuyor ama bunun karşılığında sadece 250 lira
yatırım alıyor. Balıkesir Güney Marmaranın en hızlı
gelişen kenti. Biraz da verdiği kadar hiç olmazsa bu topraklar alsın.
Bizim Gönenin bir Şaroluk köyü
var. CHPye oy verdi diye, oraya gidene kadar 3 tane köyün yolu asfalt,
Şaroluk köyüne gelince, yemin ediyorum değerli
arkadaşlarım
Buradan milletvekili arkadaşlarıma,
Balıkesir milletvekillerine sesleniyorum: Gönen Şaroluk köyüne gidin.
Köyleri geçin. Kardeşim, CHPye oy verdi diye köylüleri cezalandırmak
sizin hakkınız mı? Böyle
bir anlayışla, siyasi yatırım olur mu?
O nedenle, buradan sesleniyoruz:
Kimseyi ayırmadan, kimseyi bölmeden, hepimiz bu toprakların evlatlarıyız.
Balıkesir Şarolukta CHPlisi de var, AKPlisi de var. O köyün yolunu
bir an önce
Buradan uyarıyorum, derhâl o köylülerimizin derdine çare olun
diyorum.
Hepinizi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı ikinci söz,
İstanbuldaki birçok semtimizde gençlerimize yönelik yapılan
uyuşturucu ticareti hakkında söz isteyen Ferit Mevlüt
Aslanoğluna aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- İstanbul
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun, İstanbuldaki birçok semtte
gençlere yönelik yapılan uyuşturucu ticaretine ilişkin gündem
dışı konuşması
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
evlatlarımız
Biz bu yaz İstanbulda 3üncü bölge dediğimiz
Çatalcadan başlayan Bakırköye kadar uzanan tüm bölgeyi Sayın
Süleyman Çelebiyle birlikte üçer gün gezdik, bu mahalleleri gezdik.
Ben hep şunu bilirdim:
Uyuşturucu, genelde, geliri yüksek semtlerde olur diye düşünürdüm,
yanılmışım. İstanbulun Esenyurtunda,
İstanbulun Bağcılarında, İstanbulun
Avcılarında sokakta bunlar cirit atıyor arkadaşlar.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Gülsuyu,
Gülensu
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) Karşı tarafı bilmediğim için özür diliyorum.
Gözümle gördüğüm şeyleri anlatmak zorundayım.
Bir kere, öncelikle bir teşekkür
borcumu ileteyim. Yetkilerini yok ettiğiniz muhtarlarımız -ben,
bu muhtarlarımın önünde saygıyla eğiliyorum- sorunu büyük
ölçüde ele almışlar. Ben buradan, Esenyurttaki Yenikent Muhtarı
Önder Ayın, Esenyurt Yeşilkentteki Ahmet Fidanın, Fatih
Mahallesinde Mehmet Yıldırımın ve Sanayi Mahallesinde
Pınar Tekin Hanımefendinin; Avcılar Yeşilkentte Hasan
Sedef Muhtarımın ve Bağcılar Göztepe Muhtarım Mehmet
Küpçükün, Fatih Mahalle Muhtarım Mikail Çakırın, Kazım
Karabekir Muhtarım Mehmet Kılıçın, Evren Mahallesi
Muhtarım Orhan Demirin önlerinde saygıyla eğiliyorum. Bunlar bu
işi iş edinmişler, sivil toplum örgütleriyle birlikte bir
uyuşturucu timi kurmuşlar çünkü yeterince polis yok Esenyurtta,
Bağcılarda, Avcılarda. Bu mahalleler genelde fakir mahalleler.
Okullarının önünde artık ticareti yapılan
uyuşturucudan geçilmiyor arkadaşlar. Hepimizin çocuğu var. Yani
biz oraya gittiğimizde, bize denilen, açlık, bilmem ne, tüm
sorunların başında bir tek söyledikleri, en başta
söyledikleri uyuşturucu arkadaşlar. Her türlü sorunu bir tarafa
bırakarak Bu çocuklarımız artık yok oluyor. diyorlar. Bu
konuyu Sayın İstanbul Emniyet Müdürüne Sayın Çelebi iletti.
Yine, Sayın Çelebiyle birlikte İçişleri Bakanımıza bu
konuyu ilettik. Hassas bir konu. Sorun büyük, çocuklarımız elden
gidiyor. Yeterince kolluk kuvveti yok arkadaşlar.
İki: Ben buradan Adalet Komisyonu
üyelerine sesleniyorum. Ben hukukçu değilim ama Cezalar son derece yetersiz.
diyorlar. Satıcının cebinde 40 gramın altında
yakalanınca, 40 gramın altında olduğu için
savcılığa gidiyormuş, hiçbir ceza almadan
salıveriliyormuş. Ben buradan hukukçu milletvekillerime
çocuklarımızın geleceği için, bir şekilde, bu
satıcılara karşı
Değerli milletvekilleri, tabii,
buralar fakir semt. Bir kere Avcılar Yeşilkentten bahsedeyim size.
Bahçeşehir ile Avcılar arasında bir mahalle. 60 bin nüfusu var
arkadaşlar bu mahallenin. Ama ben buradan -hangi Bakanım nöbetçi
bilmiyorum, Sayın Bakanımı görüyorum ama- Şehircilik
Bakanıma sesleniyorum: Bu bizim hepimizin görevi. Avcılar
Yeşilkentte 5000lik planı, 1000lik planı, yıllarca
sürüncemede bırakmaya kimsenin hakkı yoktur. Vicdanı olan insan
-altını çiziyorum- vicdanı olan insan Avcılar
Yeşilkente -benim bölge milletvekillerim var- bir gitsinler, eğer
insanlık onuru, insan onuru
İstanbulun göbeği. Bahçeşehir
ile Avcılar arasında. Çamurdan geçilmiyor. Neymiş? Yerel
belediye tabii plan yapamıyor, Büyükşehirden 5000lik plan
onaylanmadığı için. Yıllardır bu sorun devam ediyor
arkadaşlar. Oraya yerel belediye hiçbir harcama yapamıyor. Yapsa
yasal değil, soruşturma açılıyor.
Değerli arkadaşlarım,
orada 60 bin insanın vebali günahı hepimizin boynuna, ben buradan
Çevre ve Şehircilik Bakanını bu soruna sahip çıkmaya
çağırıyorum.
Yine, orada, Yeşilkentte bir
gönüllüler derneği kurup, 300 tane insan bir araya gelmiş
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) Teşekkür ederim arkadaşlar. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı üçüncü söz,
Dünya Ruh Sağlığı Günü vesilesiyle söz isteyen Kayseri
Milletvekili İsmail Tamere aittir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
3.- Kayseri
Milletvekili İsmail Tamerin, 10 Ekim Dünya Ruh
Sağlığı Gününe ilişkin gündem dışı konuşması
İSMAİL TAMER (Kayseri)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 10 Ekim Dünya Ruh
Sağlığı Günü. Bu nedenle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
sağlık deyince akla ilk gelen olay, kişinin hem bedensel
sağlığı hem de ruh sağlığıdır.
Bunu, ikisini ayrı oranda düşünmek
mümkün
değildir. İşte bu açıdan, ruh
sağlığının ne kadar önemli olduğuna dikkat çekme
adına söz aldım.
Bir ülkede ruh
sağlığı iyi olan insanlardan oluşan toplum o ülkenin kalınmasında
da büyük etken oluşturmaktadır. Ruh Sağlığı Günü olarak
ilk defa 1992 yılında Dünya Ruh Sağlığı
Federasyonu tarafından bu günü, 10 Ekimi ilan etmiş, o günden bugüne
de bu şekilde kutlanmaya, anılmaya devam etmektedir.
Sağlık deyince
aklımıza gelen ilk şey şüphesiz ki ruh
sağlığıdır. Ruh Sağlığı Gününde
her yıl bir tema işlenmeye çalışılmış, bu
tema bu yıl da özellikle Ruh Sağlığı ve
Yaşlılar adı altında adlandırılarak
yaşlıların sorunlarıyla ilgili problemleri çözme adına
yapılabilecekler yapılmaya başlanmıştır.
Ruh Sağlığı
Gününde ruh sağlığı hastalıklarına
yakalananların problemleri çözülmeye başlanmış,
kişinin ruh sağlığı ve yaşama işlevlerini
kolaylaştırmak adına yapılması gerekenler
yapılmaya çalışılmış, psikiyatrik ve nörolojik
hastalıkların önlenmesi adına yapılan çalışmalar
bu günde aktif hâlde yapılmaya başlanmış, psikiyatri ve
yine nörolojik hastalıklara yakalananların da tedavileri bu günde
yapılmaya başlanmıştır.
Ruh sağlığını
teşvik eden Dünya Ruh Sağlığı Gününde, bir
parçası olarak yaşlı vatandaşların
yaşadığı problemler şu şekilde
karşımıza çıkmaya başlamışlardır:
İyileşen sağlık hizmetleri ve yaşam
standartlarının sonucunda dünyada ileri yaşa ulaşan
insanların oranının dramatik olarak arttığı
tespit edilmiştir. Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre bu
oranın özellikle 2000 ila 2050 yılları arasında yüzde
11den yüzde 22ye kadar yükselmesi öngörülmektedir, bu da çok önemli bir
rakamdır. O açıdan, biz de yaşlılarımıza gereken
önemi verebilme adına yapmamız gereken şeylerin bu günde karara
bağlanması adına önemlidir diye altını çizmek
istiyorum.
Kadınlarda erkeklere göre
yaşlanma oranının biraz daha fazla olduğu görülmüş.
Gelecekte, özellikle 200-2050 yılları arasında
kadınların yaşlanmasının daha fazla olmasıyla
kadın yaşlarının oranının yüksek olduğu
görülüp ona göre tedbir alınması gerektiğinin yine
altını çizmekte fayda var.
Belirli hastalıklar ruh
sağlığıyla ilgili hareket etmeye başlamış.
Özellikle kalp hastalıkları,
kanser, diyabet gibi hastalıklar ruh sağlığıyla ilgili
hastalıkların ortaya çıkarılmasında önemli bir etken
olduğu görülmüştür. Ruh sağlığıyla ilgili
hastalıklar ise depresyon, şizofreni, opsesif-kompisif bozukluklar,
anksiyete bozuklukları, lipolar bozukluklar gibi yetiyi ortadan kaldıran
nedenler arasında sayılabilmektedir. Yeti ise bir kişinin günlük
aktivitesini ifade eder. Yani, hareketini, toplum içindeki
yaşayışını ve yapması gereken günlük
ihtiyaçlarının karşılanmasını ifade eder ki burada
yeti bozukluklarına neden olur.
Türkiyede biz ruh
sağlığına çok önem veriyoruz. Özelikle son günlerde
Sayın Başbakanımızın da ifade etmiş olduğu
gibi, şehir hastanelerinde ruh sağlığıyla ilgili
çalışmalar yapıldı. Her hastaneye hem psikiyatri hem de yüksek
güvenilirli hasta yatakları konmaya başlandı. 7 bin hastaneler
açılmaya başlandı; 7 bin tane normal psikiyatri
yatağı, 2 bin adet de yetisi yüksek güvenirli hastaneler
yapılmaya başlanmıştır ki önemli olan,
hastalarımıza, yaşlılarımıza, psikiyatri hastalarımıza
verdiğimiz önemi burada ifade etmek istiyorum.
Bu günde hepinizin
sağlıklı, ruhsal açıdan iyi olmanızı temenni
ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Hatay Milletvekili Hasan Akgöl ve 21
milletvekilinin, Hatayda turizm sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/735)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gelişmiş ekonomilerde
bacasız sanayi olarak da ifade edilen turizm, ulusal ekonomilere ciddi
katkı sağlayan sektörlerin başında gelmektedir.
Sürdürülebilir ve evrensel olarak ulaşılabilir bir turizm kalkınmasının
geliştirilmesinde merkezî hükümete çok ciddi görevler düşmektedir.
Dünya Turizm Örgütü verilerine göre, 2020 yılı için öngörülen turizm
pastasının büyüklüğü 2 trilyon dolar olarak ifade edilmekte.
Özellikle son yirmi yıllık dönemde ara ara düşüşler
yaşansa da geneli itibarıyla turizm gelirlerinden ülkemizin sahip
olduğu turizm potansiyeline rağmen hak ettiği payı
aldığından bahsedemeyiz.
Turizmin gelişmesinde farklı
destinasyonlar, tarih, kültür ve doğal güzelliklerin yanında hedef
ülkenin konaklama olanakları, destinasyonlarının
tanıtım faaliyetlerini ne kadar hedef odaklı
yaptığı gibi faktörler de belirleyici olmaktadır.
Turizmin ülke ekonomisine en büyük
katkılarından biri de ekonomik büyüme yoluyla istihdam
artırımının canlandırılmasından tutun da,
çevre ve kültürel mirasın korunmasına kadar çok yönlü bir
karşılıklı faydayı sağlıyor oluşudur.
Devamlı ve sürdürülebilir bir ekonomik kalkınma açısından
bugünün ve gelecek kuşakların ihtiyaç ve beklentilerini adil bir biçimde
karşılayacak olan çevreyi ve doğal kaynakları korumak en
önemli hedef olmalıdır.
Hatay yüz yıllardır çok
kültürlü yapısını korumuş, farklı ırk, mezhep ve
dinden birçok insanın bir arada, huzurlu yaşadığı
dünyada örneğine az rastlanan bir medeniyetler kentidir. Hıristiyanların
hac yeri olarak kabul ettiği ve bu dine inanan milyonlarca insanın
kutsal kabul ettiği ve Hıristiyanlığın ilk
kiliselerinden biri olan St. Pierre Kilisesi ve Manastır, ilimizde
bulunmaktadır. Aziz Nikola Ortodoks Kilisesi, İtalyan Katolik Latin
Kilisesi, Maryo Hanna Kilisesi, Marcircos Ortodoks Kilisesi, St. Meryem Ana
Katolik Kilise ve Manastırı, St. İlyas Kilisesi, Meryem Ana
Havuzu, Marcircos Türk-Hıristiyan Ortodoks Kilisesi, Maria Ana Rum
Ortodoks Kilisesi, Antakya Hristiyan Rum Ortodoks Kilisesi, Antakya Protestan
Kilisesi, Batıayaz Ermeni Kilisesi, Karasun Manuk Kilisesi, Süryani
Katolik Kilisesi gibi onlarca kilise ilimizde bulunmaktadır.
İslam âlemi açısından da
ilimizde Habib-i Neccar Camii, Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi, kümbetler
ile tam bir inanç turizmi merkezidir. Dünyanın en büyük mozaik
koleksiyonlarından biri de ilimizde bulunmaktadır.
Bütün bunların yanında Hatay,
antik kentleri, hanları, hamamları, denizi, muhteşem
mutfağı, yaylaları ve inanç turizmi merkezleriyle merkezi
hükümetin turizm politikaları içinde öncelikli olarak ele alınması
gereken bir bölgedir.
Hatay, tarihi ve kültürel
zenginlikleri, doğal güzelliklerinin yanında modern bir kent
görünümündedir. Tüm bu özelliklerine rağmen Hatay, uygulanan politikalar
nedeniyle turizmden hak ettiğinden daha az pay almaktadır. Bununda ötesinde
Hatay plansız ve hızla değişmekte kendine özgü pek çok
önemli özelliğini yavaş yavaş kaybetmektedir. Samandağ,
muhteşem bir sahile sahip olmasına rağmen insanlarımız
buradan denize girememektedir.
Hatay'da turizm sektöründe yaşanan
sorunların tespit edilmesi, yaşanan sorunların çözümü için yeni
ve etkin politikaların oluşturulması, turizmle ilgili
önceliklerin saptanması için Anayasa'nın 98'inci, TBMM
İçtüzüğü'nün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis
Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Hasan Akgöl (Hatay)
2) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
3) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
4) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
5) Hurşit Güneş (Kocaeli)
6) İhsan Özkes (İstanbul)
7) Candan Yüceer (Tekirdağ)
8) Mehmet Şeker (Gaziantep)
9) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
10) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
11) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
12) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
13) Ali Haydar Öner (Isparta)
14) Süleyman Çelebi (İstanbul)
15) Mehmet Ali Susam (İzmir)
16) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
17) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
18) Emre Köprülü (Tekirdağ)
19) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
20) Engin Özkoç (Sakarya)
21) Sedef Küçük (İstanbul)
22) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal ve 22
milletvekilinin, Şanlıurfanın Viranşehir ilçesinde bir
inşaat kazısında çıkan insan kemiklerinin kime ait
olduğunun ve toplu mezar olup olmadığının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/736)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı'na
Şanlıurfa'nın
Viranşehir ilçesi Yenişehir Mahallesi'nin Ceylanpınar Caddesi
üzerinde bir inşaat kazısı sırasında çıkan insan
kemiklerinin kime ait olduğunun ve toplu mezar olup olmadığının
tespit edilmesi amacıyla Anayasanın 98, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 104 ve 105'nci maddeleri uyarınca Meclis
Araştırması açılması hususunda gereğini
saygılarımızla arz ederiz. 30/03/2012
1) Mahmut Tanal (İstanbul)
2) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
3) Candan Yüceer (Tekirdağ)
4) Aylin Nazlıaka (Ankara)
5) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
6) Hasan Ören (Manisa)
7) İhsan Özkes (İstanbul)
8) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
9) Hurşit Güneş (Kocaeli)
10) Mehmet Şeker (Gaziantep)
11) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
12) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
13) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
14) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
15) Süleyman Çelebi (İstanbul)
16) Mehmet Ali Susam (İzmir)
17) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
18) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
19) Emre Köprülü (Tekirdağ)
20) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
21) Engin Özkoç (Sakarya)
22) Sedef Küçük (İstanbul)
23) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
Genel Gerekçe:
Gözaltında kayıplarla
insanlığa karşı işlenen suçlar arasındaki
bağlantı Amerikan Devletleri Örgütü Genel Kurulunun 1983 tarih ve 666
(XIII-G783) sayılı kararında açıkça yer almaktadır. Bu
belgede gözaltında kayıplar kendi basma insanlığa
karşı işlenen bir suç olarak tanımlanmaktadır:
Başka bir deyişle, gözaltında kayıp mahiyetindeki herhangi
bir fiil, bu metne göre, insanlığa karşı işlenmiş
suç sayılmaktadır. 1994 tarihli Kişilerin Gözaltında
Kaybedilmeleri Inter-Amerikan Sözleşme giriş bölümünün 6ncı
paragrafında "Gözaltında kayıpların sistematik biçimde
gerçekleşmesinin doğası gereği insanlığa karşı
suç teşkil ettiğini" bir kez daha teyit etmektedir.
Uluslararası Hukuk Komisyonunun 1996 tarihli İnsanlık için
Barış ve Güvenliğe Karşı İşlenen Suçlar
Yasası'nın 18'inci maddesi insanlığa karşı
işlenen suçları şöyle tanımlamaktadır:
"İnsanlığa karşı işlenen suç, sistematik
biçimde veya geniş ölçekte olmak üzere, herhangi bir Hükümet veya
kuruluş veya grup tarafından tahrik edilen veya yönlendirilen
aşağıdaki fiillerden herhangi biri anlamına gelir..."
Bu tanım maddede sıralanan tüm suçlar için geçerlidir ve
bunların arasında gözaltında kayıplar da yer
almaktadır. Uluslararası Ceza Mahkemes'nin kuruluşuna temel olan
1998 tarihli Roma Statüsü'nün 7'nci maddesinin birinci paragrafı da
insanlığa karşı işlenen suç konseptinin genel bir
tanımını vermektedir ve bu tanım gözaltında
kayıplar dâhil yukarıda değinilen paragrafta sıralanan
suçlar için geçerlilik taşımaktadır. Tanım çeşitli
ölçütler içermektedir: "Bu tüzüğün amaçları açısından
'insanlığa karşı işlenen suçlar' herhangi bir sivil
nüfusu hedef almak üzere, yaygın veya sistematik bir
saldırının parçası olarak gerçekleştirilen ve
aşağıda belirtilen fiillerden herhangi birini kapsar".
Kişilerin Gözaltında Kayıplara Karşı Korunmaları
ile ilgili 2006 tarihli Uluslararası Sözleşme'nin 5'inci maddesinde
şöyle denmektedir: "Gözaltında kayıpların yaygın
veya sistematik bir uygulama olarak gerçekleşmesi, ilgili
uluslararası hukuk çerçevesindeki tanımıyla insanlığa
karşı işlenen bir suç oluşturmaktadır ve
dolayısıyla gereği de yürürlükteki uluslararası hukuka göre
yapılmalıdır." Uluslararası düzeyde, gözaltında
kayıplar veya kayıp kişilerle ilgili olarak gerçeğe
ulaşma hakkı çeşitli belgelerde tanınmıştır.
Yukarıda izah edildiği gibi
gözaltında kayıplar ve faili meçhul kişilere ilişkin
uluslararası mevzuat oldukça geniştir. Bu bağlamda,
Urfanın Viranşehir ilçesi Yenişehir Mahallesinin
Ceylanpınar Caddesi üzerindeki bir inşaatın temelinin
kazılması sırasında insana ait olduğu iddia edilen çok
sayıda kemik bulunmuştur.
Viranşehir'de halk arasında Kerro
Bahçesi olarak bilinen ve şu an Yenişehir diye
adlandırılan yerde yapılan inşaat kazısı
esnasında ortaya çıkan bu kemiklerin toplu mezar olma ihtimalini
akıllara getirmektedir. Mevcut yerin eski cezaevinin
Tüm bu gerekçelerle,
Şanlıurfa'nın Viranşehir ilçesi Yenişehir
Mahallesi'nin Ceylanpınar Caddesi üzerinde bir inşaat
kazısı sırasında çıkan insan kemiklerinin kime ait
olduğunun ve toplu mezar olup olmadığının tespit
edilmesi amacıyla Anayasanın 98, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis
araştırması açılması hususunda gereğini
saygılarımızla arz ederiz.
3.- Malatya
Milletvekili Öznur Çalık ve 20 milletvekilinin, kayısının
daha etkin ve verimli bir şekilde değerlendirilmesi ve
kayısı üretiminde yaşanan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/737)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Malatya'nın kayısı
potansiyelinden daha verimli biçimde yararlanabilmek, daha kaliteli
kayısı yetiştirebilmek, kayısı ihracat
rakamlarını yükseltebilmek adına Anayasanın 98'inci, TBMM İçtüzüğünün
104 ve 105'inci maddeleri gereği bir Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederim. 5/4/2012
1)Öznur Çalık (Malatya)
2) Safiye Seymenoğlu (Trabzon)
3) Ömer Faruk Öz (Malatya)
4) Mehmet Emin Dindar (Şırnak)
5) Ahmet Arslan (Kars)
6) Hüseyin Cemal Akın (Malatya)
7) Mustafa Şahin (Malatya)
8) Gökcen Özdoğan Enç (Antalya)
9) Tülay Kaynarca (İstanbul)
10) Mehmet Muş (İstanbul)
11) Ülker Can (Eskişehir)
12) Gönül Bekin Şahkulubey (Mardin)
13) Bülent Turan (İstanbul)
14) Ertuğrul Soysal (Yozgat)
15) Oya Eronat (Diyarbakır)
16) Nurdan Şanlı (Ankara)
17) Dilek Yüksel (Tokat)
18) Azize Sibel Gönül (Kocaeli)
19) Hamza Dağ (İzmir)
20) Kemalettin Aydın (Gümüşhane)
21) Şuay Alpay (Elâzığ)
Gerekçe:
Kayısı Malatya ili ve içinde
bulunduğu bölge için çok önemli bir ekonomik değerdir. Malatya'da
yaklaşık 40 bin aile kayısı üretimiyle uğraşmakta
ve yaklaşık 250 bin kişi geçimini kayısıdan
sağlamaktadır.
Malatya ili ve bölge halkı için
önemli bir ekonomik değer olan kayısı, ülkemiz ekonomisi için de
önemli bir gelir potansiyeline sahiptir. Malatya'da üretilen
kayısılar; ekolojik ortam, renk, tat, koku, aroma ve kuru madde
yapısı bakımından rakipleriyle kıyaslanamayacak kadar
üstün özellikler taşımaktadır. Kayısının her
yıl ülke ekonomisine katkısı yaklaşık 350 milyon
dolardır. Bu rakamlar doğrultusunda ve Dünya Tarım Örgütü
kayıtlarına göre Türkiye kayısı üretiminde her yıl
açık ara dünya birincisi olmaktadır. Ancak, çeşitli idari ve
siyasi nedenlerle bu önemli ürün, bugüne kadar yeterince
değerlendirilmemiş, bölge halkına ve ülke ekonomisine istenen
düzeyde artı değer yaratılamamıştır.
Kayısı
yetiştiriciliğinde kalitenin yükselmesi çalışmaları
yetersizdir. Bu çalışmaların artırılarak sürdürülmesi,
bunun için de kayısıya yönelik bilimsel araştırmalar
yapılması gerekmektedir.
Kayısı ürününe zarar veren
beyaz çil, larva gibi zararlılarla mücadele etkisiz kalmaktadır. Bu
sorunun giderilmesi için üniversitelerle iş birliği içerisinde
çalışmak zorunlu ve elzemdir.
Kayısının geleneksel
yöntemlerle yapılan hasadı ürüne önemli ölçüde zarar vermekte ve bu
da ihracatımız yönünden büyük sorun teşkil etmektedir. Bu
nedenle, kayısı hasadı için daha farklı bir yöntem
bulunabilmesi için bilimsel çalışmalara hız verilmesi
gerekmektedir.
Kayısı
yetiştiriciliği, kayısının toplanması,
kükürtlenmesi ve depolanması gibi konularda üreticinin eğitilmesi ve
bilinçlendirilmesi çalışmaları etkisizdir. Kayısı
üreticisine hasattan önce gübre, zirai ilaç gibi harcamalarında destek
verilmemektedir.
Üretici, kayısının fiyat
istikrarsızlığından korkarak kükürdü fazla vermekte ve bu
fazla kükürtlü ürün ise Avrupa Birliği ülkelerine ihracatta
sıkıntı yaratmaktadır.
Bir ihraç ürünü olan kuru
kayısının üretiminden tüketimine kadar olan süreçte yer alanlara
kayısı üreticileri de dâhil edildiğinde, düşen pay ancak
yüzde 31,2'yi bulmaktadır. Yurt dışında gerçekleşen
benzeri bir süreçte yer alan kesimlerin toplam payının yüzde 68,8'e
ulaştığı dikkate alınarak, kayısı
üreticilerimize düşen pay başta olmak üzere yurt içindeki kazanç paylarının
makul düzeye yükseltilmesi için gereken politikaların üretilmesi
durumunda, toplam ihracat tutarında da -üretimi artırmadan- kayda
değer bir artışın gerçekleşmesini
sağlayacaktır.
Kayısının yaş
olarak satışına yeterince önem ve ağırlık
verilmemektedir. Yaş kayısı gibi, kayısı
çekirdeğinin de kabuk ve iç kabuk olarak değerlendirilmesi istenen
seviyede değildir.
Kayısının
uluslararası standartlarda ambalajlanması yapılamamakta, bu
durum da kayısının ihracatının önünde büyük engel
oluşturmaktadır.
Bütün dünyada artan doğal ürün
eğilimine paralel olarak, kükürtlü üründen vazgeçilerek,
kayısının doğal ortamda, kimyasal işlem
yapılmadan kurutulması ve bunun için gereken bilimsel
çalışmaların yapılması gerekmektedir.
Kayısının (konserve,
reçel, marmelat, hoşaf ve meyve suyu gibi) ürün çeşitlemesi ile
ulusal ve uluslararası pazarlara sunulması imkânları
kısıtlıdır.
Kayısı ürünü hem bölge
halkına hem de ülke ekonomisine çok önemli katkılar yapabilecek,
ayrıca önemli bir ihracat potansiyeline sahip olabilecek iken bütün bu
sorunlar ve yetersizlikler sebebiyle yeterince değerlendirilememektedir.
Yukarıda
saydığımız nedenlerle, kayısının hem bölge
hem de ülke ekonomisi için daha etkin ve verimli bir şekilde
değerlendirilmesi, gerekli araştırmaların
yapılması ve sorunların giderilmesi için gerekli acil önlemlerin
alınması doğrultusunda Anayasanın 98'inci, TBMM
İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri gereği bir Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederim.
Saygılarımla.
Öznur Çalık
Malatya
BAŞKAN
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Anayasanın
92nci maddesine göre Başbakanlığın bir tezkeresi
vardır, okutuyorum:
B) Tezkereler
1.-
Başbakanlığın, Türk Silahlı Kuvvetlerinin,
Irakın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve
saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla,
sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere, Irakın PKK
teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara
gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin
17/10/2007 tarih ve 903 sayılı kararıyla Hükûmete verilen ve
08/10/2008, 06/10/2009, 12/10/2010, 05/10/2011 ve 11/10/2012 tarihli 929, 948,
975, 1005 ve 1026 sayılı kararları ile birer yıl
uzatılan izin süresinin Anayasanın 92nci maddesi uyarınca
17/10/2013 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına dair
tezkeresi (3/1295)
4/10/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Irak'ın kuzey
bölgesinde yuvalanmış bulunan PKK terör unsurlarından kaynaklanan
ve Türk halkının huzur ve güvenliğiyle, ülkesinin millî
birliğine, güvenliğine ve toprak bütünlüğüne yönelik açık
tehdit, bölgede ahiren meydana gelen gelişmelerin de etkisiyle devam
etmektedir.
Dost ve kardeş
Irak'ın toprak bütünlüğünün, millî birliğinin ve
istikrarının korunmasına büyük önem atfeden Türkiye, PKK
teröristlerinin Irak'ın kuzeyindeki mevcudiyetine ve ülkemize yönelik
terörist saldırılarına son verilmesini sağlamak
amacıyla askerî faaliyetlerini başarıyla yürütmekte, siyasi ve
diplomatik girişimlerini ve uyarılarını sürdürmektedir.
Türkiye'ye yönelik
terörist saldırılara ve tehdide karşı, terörizmle
mücadelenin bir parçası olarak uluslararası hukuk çerçevesinde
gerekli tedbirleri almak üzere hudut, şümul, miktar ve zamanı
Hükûmetçe belirlenecek şekilde, Türk Silahlı Kuvvetleri
unsurlarının, Irak'ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör
tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi
amacıyla, gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve
müdahalede bulunmak üzere, Irak'ın PKK teröristlerinin yuvalandıkları
kuzey bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesi ve görevlendirilmesi için
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17/10/2007 tarihli ve 903 sayılı
Kararıyla Hükûmete verilen ve son olarak 11/10/2012 tarihli ve 1026
sayılı Kararı ile bir yıl uzatılan izin süresinin,
17/10/2013 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasını
Anayasanın 92nci maddesi uyarınca arz ederim.
Recep Tayyip
Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN Başbakanlık tezkeresi üzerinde
İç Tüzükün 72nci maddesine göre görüşme açacağım,
gruplara, Hükûmete ve şahsı adına iki üyeye söz vereceğim.
Konuşma süreleri gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakika,
şahıslar için onar dakikadır.
Tezkere üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin
isimlerini okuyorum: Gruplar: Milliyetçi Hareket Partisi
PERVİN BULDAN (Iğdır) Sayın
Başkan, grup önerileri var, tezkereden önce grup önerilerinin
görüşülmesi gerekiyor.
BAŞKAN Yok, Sayın Buldan, her zaman
olduğu gibi önce Başbakanlık tezkeresi, daha doğrusu
Başkanlığın sunuşları yani genel uygulama
PERVİN BULDAN (Iğdır) Ama, o sizin
inisiyatifinizde olan bir şey sanırım, isteseniz
BAŞKAN Hayır, benim değil, lütfen
Başkanlığın sunuşları bu
şekilde Sayın Buldan, şimdiye kadarki uygulamalarımız
da aynı şekilde.
SIRRI SAKIK (Muş) Grup önerimiz var Sayın
Başkan.
BAŞKAN Var, grup önerisi var.
PERVİN BULDAN (Iğdır) Grup önerileri
önce görüşülsün Sayın Başkan.
BAŞKAN Daha önceki uygulamalar
SIRRI SAKIK (Muş) - Böyle bir uygulama
yapamazsınız, keyfiyetle yönetilmez ki burası.
PERVİN BULDAN (Iğdır) Tamam, önce grup
önerileri görüşülsün.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) İç Tüzüke göre
yönetin Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Milletvekilim, uygulamayı
ben yapmıyorum yani uygulama şimdiye kadar hep böyle. Dünkü Meclis
açılışına baktığımız zaman önce gündem
dışı konuşmalar, sonra Başkanlığın
SIRRI SAKIK (Muş) Evet, sonra grup önerileri,
ondan sonra tezkere
BAŞKAN Hayır, bir saniye
PERVİN BULDAN (Iğdır) Ama, isteseniz
önce grup önerileri olabilir, o zaman kendi aramızda bir anlaşma
sağlayalım.
BAŞKAN - Çarşambaya bakalım, salıya
bakalım; Başkanlığın sunuşları, sonra varsa
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi, Başbakanlık
tezkeresi, şimdiye kadar hep bunu yapıyoruz. Yani, farklı bir
uygulama yapmıyoruz ki daha önceki uygulamalar da var.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) - Böyle bir hiyerarşi
mi var?
PERVİN BULDAN (Iğdır) Kendi
aramızda istersek uygulayabiliriz ama.
BAŞKAN - Gruplar adına: Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Yıldırım Tuğrul Türkeş,
Ankara Milletvekili; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
Nazmi Gür, Van Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Osman
Faruk Loğoğlu, Adana Milletvekili; Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına Volkan Bozkır, İstanbul Milletvekili.
Şahıslar adına onar dakika: Muharrem
İnce, Yalova Milletvekili; Emrullah İşler, Ankara Milletvekili.
Hükûmet adına yirmi dakika: İsmet Yılmaz,
Millî Savunma Bakanı.
Şimdi Başbakanlık
tezkeresi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen
Yıldırım Tuğrul Türkeş, Ankara Milletvekili.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, efendim, KİT Komisyonu toplanıp Başkanlık
Divanı seçmedi, bu size de bildirildi.
BAŞKAN Sayın Genç
KAMER GENÇ (Tunceli) Bir dakika
efendim.
BAŞKAN Ama Sayın
Türkeşe söz verdim, kürsüde bekletemeyiz ki.
KAMER GENÇ (Tunceli) Peki, ondan
sonra söyleyelim.
Yani bu Meclis Başkanlığı
niye bu kadar keyfî hareket ediyor?
BAŞKAN Sayın Türkeş,
buyurun lütfen.
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın
Başkan, bugüne kadar buradaki uygulamada grup önerilerini konuşup
ondan sonra başladı gündem.
KAMER GENÇ (Tunceli) Her şeye
bir bahane buluyorsunuz be!
BAŞKAN Ama Sayın
Sakık, biraz önce konuştuk, Sayın Türkeşi bekletemeyiz ki.
SIRRI SAKIK (Muş) Yahu, siz
konuştunuz ama bugüne kadar Meclisteki bütün uygulamalar böyle. Yani grup
önerileri konuşulur, sonra gündeme geçilir.
BAŞKAN Ben geçmiş
uygulamaları çıkarıp size göndereyim efendim, yok böyle bir
uygulama.
SIRRI SAKIK (Muş) Nasıl yok
böyle bir uygulama? Yani yirmi yıldır bu Parlamentodayız,
aynı uygulamalar var.
BAŞKAN Bak, tarihini veriyorum:
2 Ekim 2010, 5inci Birleşim; 11 Ekim 2012, 7nci Birleşim.
Başka örnekler de gösteririz.
SIRRI SAKIK (Muş) Şimdi, bu
görüşmeden sonra grup önerilerini almayacak mısınız?
BAŞKAN Alacağız.
SIRRI SAKIK (Muş)
Alacaksınız. İlk önce grup önerilerini almanız, sonra
gündeme geçmeniz lazım.
BAŞKAN Şimdi, Sayın
Sakık, öncelikle Sayın Türkeş bekliyor, söz verdik.
SIRRI SAKIK (Muş) Efendim,
Sayın Türkeşin beklemesi beni ilgilendirmiyor ki. Bir hakkın
gasbı var burada.
BAŞKAN Olur mu efendim,
sayın milletvekilini kürsüde
SIRRI SAKIK (Muş) Bizim
hakkımızı gasbediyorsunuz, sonra Bekliyorlar... Bekleyecekler
tabii.
BAŞKAN Sayın Sakık,
lütfen, gasp kelimesi burada doğru değil.
SIRRI SAKIK (Muş) Bakın,
Sayın Başkan, sizin uygulamanız doğru değil.
BAŞKAN Niye doğru
değil?
SIRRI SAKIK (Muş) Grup
araştırma önergemiz var, grup araştırma önergeleri
görüşülür, ondan sonra gündeme geçilir.
BAŞKAN Uygulamalardan örnek
veriyorum ben size Sayın Sakık, tarihini veriyorum, göndereyim.
SIRRI SAKIK (Muş) Efendim, böyle
bir uygulama yok ki. Bize karşı keyfiyet uyguluyorsunuz.
BAŞKAN Hayır, niye size
karşı? Sadece siz istemiyorsunuz ki.
SIRRI SAKIK (Muş) Yani,
savaş tezkereleri gelecek
BAŞKAN Sadece sizin grup
öneriniz yok, niye kendinize alıyorsunuz hemen?
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Sayın Başkan, hayır ama şöyle, bakın
PERVİN BULDAN (Iğdır)
İstersek kendi aramızda anlaşma da yapabilirdik Sayın
Başkan.
BAŞKAN Milliyetçi Hareket
Partisinin grup önerisi var, Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi var,
sadece sizin olsa bu algılamanız doğru olabilir ama doğru
değil ki.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Tamam da
Şimdi, Danışma Kurulu...
SIRRI SAKIK (Muş) Zaten bugün
ruh üçüzü olmuşsunuz, savaşa karşı birlik
oluşturacaksınız, onun için 3 gruptan da ses çıkmıyor.
BAŞKAN Efendim, sizin
konuşma süreniz kısıtlanmayacak ki aynı sürede
konuşacaksınız. Eski uygulamalara devam ediyoruz.
Buyurun.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Sayın Başkan
BAŞKAN Ama Sayın
Türkeşe doğru olmuyor ki.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Tamam da bir şeyi ifade etmek istiyorum.
SIRRI SAKIK (Muş) Bizim
hakkımızı gasbediyorsunuz. Bizim Sayın Türkeşe bir
itirazımız yok ki.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Ama
uygulamanız yanlış Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Sakık, o
kelimeyi lütfen
Gasbetmek ne demek yani? Türkiye Büyük Millet Meclisinde
Başkanlık Divanına Gasbediyor. diye konuşuyorsunuz. Bir
şeyi konuşuyoruz yani.
Buyurun.
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Sayın Başkan, sizin inisiyatifinizde olan bir şey, isterseniz
söyleyebilirsiniz. Kendi aramızda anlaşma yapalım.
BAŞKAN Siz
başkasının hakkını gasbediyorsunuz, kürsüye
çıkmış sayın milletvekilinin hakkını
gasbediyorsunuz eğer gasp kelimesinin kullanılması gerekirse.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) - Bu işleyişle ilgili Danışma Kurulunda bir
tartışma yürütüldü hem Milliyetçi Hareket Partisi hem Cumhuriyet Halk
Partisi hem de bizim partimiz bugüne kadarki uygulamanın bugün de devam
etmesi gerektiğini, grup önerilerinin de tezkere görüşmelerinden önce
görüşülmesi gerektiğini ifade ettiler. Sadece AK PARTİ Grubu, bu
konuda tezkere görüşmelerinin önce yapılmasını talep etti.
Siz, şimdi Meclis Başkanlığının inisiyatifinde
olan bir konuda her 3 siyasi partinin talebini yok sayıyorsunuz, AK
PARTİnin talebine göre hareket ediyorsunuz, bu doğru bir tutum
değildir.
BAŞKAN
Hayır, hayır, AK PARTİnin talebine göre değil efendim.
Ben Başkanlıktan geliş sırasına göre yapıyorum.
Başkanlıktan geliş sırası bu efendim.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) - İç Tüzükte öyle bir şey yok.
BAŞKAN
Şimdiye kadar tüm uygulamalar da bu şekilde.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) - Sayın Başkan, İç Tüzükte bu konuyla ilgili
belirtilen bir şey yoktur, sizin inisiyatifinizdedir ama bu konuyla ilgili
3 siyasi partiyi...
BAŞKAN
Ben de eski uygulamalara dayanarak söylüyorum zaten.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) - Hayır, daha önceki uygulamalarda grup önerileri
gündemden önce genelde...
BAŞKAN
Hayır, efendim, örnek veriyorum: 2 Ekim 2010 5inci Birleşim...
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) - Öyle olmuştur, bütün uygulamalar önce grup önerileri
Sayın Başkan.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, hatibe ayıp oluyor
ama
BAŞKAN
Evet, Sayın Türkeşe doğru olmuyor.
Buyurun
Sayın Türkeş.
MHP
GRUBU ADINA YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerimizin Irakın
kuzeyinde ülkemize yönelik terör tehdidinin bertaraf edilmesi amacıyla
görevlendirilmesine imkân tanıyan tezkerenin bir yıl daha
uzatılmasıyla ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Konuşmama başlarken yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bilindiği üzere gündemdeki Irak tezkeresinin ana
teması terörle mücadeledir. Biz her zaman söyledik ancak bir kez daha
tekrarlayalım: Terörle mücadele içte ve dışta senkronize bir
şekilde yürütülür, terör olgusu tabiatı itibarıyla çok boyutludur
ve bu bağlamda irdelenmelidir. Mevcut tezkere öyle bir
gerekçelendirilmiştir ki zannedersiniz Hükûmet, içerideki terörün
başını çoktan ezdi, son darbeyi de indirmek için hamle yapmayı bekliyor. Geçen
hafta Suriye ile ilgili tezkerede söyledim, herhâlde tam
kavrayamadınız. İçeride memleket savunmasını rafa
kaldırıp dışarıya göz dikmek olmaz. İçte
nizamı tesis edememiş bir iktidarın dışta gövde
gösterisi yapmaya teşebbüs etmesi en hafif tabirle abesle iştigaldir.
Değerli milletvekilleri, iç planda
terörle mücadele tamamıyla durdurulmuş ve müzakere süreciyle sekteye
uğratılmıştır. İmralı canisiyle yürütülen
müzakerelerle toplulukçuluk körüklenmekte, milletimizin selameti tehdit
edilmekte ve aramıza nifak tohumları serpiştirilmektedir.
Ellerinde 30 binin üzerinde masum insanın kanı bulunan terör
örgütünün faaliyetleri, şimdi, bizzat AKP iktidarı tarafından
meşrulaştırılmaktadır.
PKKyı evcilleştirmeyi
deniyorlar. Bu uğurda kamuoyunu ikna için agresif bir psikolojik harekât
var. Basın âdeta bir propaganda aracına dönüştürülmüştür.
AKP tarafından onaylanmayan her düşünce, hele ki millî düşünce
yasaklandı, men edildi. 1945te insanlığın sarsılmaz
bir iradeyle yerin dibine gömdüğü faşizm, AKP iktidarıyla
yeniden ete, kemiğe büründü. Yıkıcı sol ve kökü
dışarıda çevreler ile şahıslar aydın kisvesiyle
harekete geçmiş ve millî kimliğin tahribatında vazifeleri
gereği rol kapma yarışına girmişlerdir. İktidar
ile bu güruh, bayramlarımızı aşındırmaya,
Türklüğü ayaklar altına almaya teşebbüs ederken aynı
zamanda millî hafızamızla oynadılar ve andımızı
kaldırırken millî hislerimizi boğmaya ant içtiler. Neden mi?
Çünkü böyle buyurdu katil.
Değerli milletvekilleri, terörü
durdurmanın tek bir yolu vardır; teröristi itlaf edersin, terör
durur. Hukukun üstünlüğünün yerleştiği günden bu yana bir ülkede
tek bir grubun elinde silah olur, o da devlettir, devletin emniyet güçleridir.
Bunun haricinde kim silaha başvuruyorsa o, yasa
dışıdır, illegaldir. Ne yapacaksınız, öldürecek
misiniz? diye soruyor hümanist maskeliler. Evet. Şayet devlete ve millete
karşı elinize silah alıyorsanız siz öldürmeye
hazırsınız demektir. O hâlde, gayet tabii olarak öldürülmeyi de
göze alacaksınız. Açıkça ifade ediyorum, bugün Türk devletine
terör karşısında diz çöktürmek gayretinde olanlar bunun bedelini
çok ama çok ağır ödeyeceklerdir.
Değerli milletvekilleri, Terör
bitirilmelidir. dediğimiz için tek tip düşünce bizi demokrasi
karşıtı şeklinde tarif etmeye çalışıyor.
Hayır, demokratik hakları, hürriyetleri ve birtakım serbestileri
Meclis çatısı altında elbette konuşabilir,
tartışabiliriz. Partimiz demokrasiye ve demokratik mekanizmalara
sonuna kadar inanmaktadır amma serbestileri ve muhtemel reformları
konuşmak için önce terör devre dışı bırakılmalıdır.
Bunun için, terör yuvaları topyekûn bertaraf edilmeli ve Meclise giren
oluşumlar terörle olan bağlarını kesmelidir. Demokrasimiz
ancak terör illetinden tamamen temizlendikten ve suçlular
cezalandırıldıktan sonra hakiki reformları işleme
koyacaktır. Eşkıyanın, katilin güdümünden
kurtarılmış bir demokraside her şey
değerlendirilebilecektir.
Millî bünyenin bileşenleri
İstiklal Harbiyle kendi kaderlerini zaten tayin etmiştir. Büyük Türk
devleti mefkuresi kapsamında Avşarın Kürtle, Azerinin
Ermeniyle, Çerkezin Rumla, Boşnakın Arnavutla yolları kesişmiş
ve birleşmiştir. Türkiye Cumhuriyeti devleti bu toprağın,
bu coğrafyanın insanlarının zincirleşerek ortaya
çıkarttığı bir büyük ulustur. Allah bize devletimizi
çekilen büyük acıların nihayetinde bahşetmiştir. Türkiye
Cumhuriyeti devleti Doğu Roma, Selçuklu ve Osmanlı imparatorluklarının
yadigârı ve yegâne temsilcisidir. Fatih Sultan Mehmet Han 1453te
kendisini Kaiser-i Rum yani Roma İmparatoru ilan etmiştir. O günden
itibaren Osmanlıda padişah hem Sezar hem Türk hakanıdır.
16ncı yüzyılda bu sıfatlara çok şükür ki halifelik de
eklenmiştir. Bu, yenilenen bir devamlılığın
göstergesidir. İşte bu yüzdendir ki modern Türkiye, bölge
insanlarına Allahın bir lütfudur. Bu devleti idare edenler işte
bu mesuliyet duygusuyla hareket etmek ve bunu idrak etmek mecburiyetindedirler.
Değerli milletvekilleri, Türklük
terkibi millî hudutlarımız dâhilinde yaşayan tüm etnik
grupların, tüm dinî ve mezhepsel cemaatlerin birbirleriyle kenetlendikleri
müşterek zeminin karşılığıdır. Geçenlerde
eski bir AKP milletvekili Bugüne dek Türklüğümün bir faydasını
görmedim. demek suretiyle gayrimillî AKP zihniyetini teşhir
etmiştir.
Diğer yandan, bir
bakıyorsunuz, Fener Rum Patriği Sayın I. Bartholomeos Hazretleri
Anayasa Uzlaşma Komisyonunda Biz Türküz, Türklük müşterek
değerimizdir. diyor. Sayın Patrik Hazretleri orada Türk ulusunu bir
aile olarak nitelemiş ve Türk vatanına aidiyeti toplumsal
birlikteliğin şartı şeklinde değerlendirmiştir.
Tenkidimin
ağırlığını mazur görün ancak üzülerek ifade etmek
zorundayım: Bizans dahi duruşuyla bugün birçok AKPliden daha
millîdir, daha Türktür.
Allah İslamın şerefli
sancağını asırlarca dalgalandıran Osmanlının
mirasçısı olarak Türk milletini işaret etmiş, bu sayede
İstiklal Harbi hürriyetimize vesile olmuştur. Bugün artık
vazifemiz, tarihin ve ilahi mukadderatın bize emanet ettiği bu
milletin tüm fertlerine adalet dağıtmak, onları topluluklara
göre ayırmadan birlikte tutmaktır. Başbakanın ancak
hayallerinde ezmeye çalıştığı ve korkulu rüyası
olan Türk milliyetçiliği de işte söz konusu bu birliğin
teminatıdır.
Değerli milletvekilleri, bizim
milliyetçiliğimizin üç ekseni vardır ve bunlar sırasıyla:
Müşterek dil, müşterek tarih şuuru ve müşterek gelecek
vizyonudur. Bir eşkıya öyle buyurdu diye dilimize dokunmanıza
izin vermeyeceğiz. Bir eşkıya öyle buyurdu diye tarihimizi
yeniden yazmanıza fırsat tanımayacağız. Bir
eşkıya öyle buyurdu diye geleceğimizi tehdit etmenize müsamaha
göstermeyeceğiz.
Milliyetçi Hareket Partisi milletin
haykırışlarında yankılanan Allah kelamı yolunda
kurulmuş bir partidir. Türk milleti söz konusu davanın öncü koludur.
Her konuşmanızda istismar ettiğiniz üstat Necip Fazıl
Kısakürekin partimizin bir kongresinde bizzat ifade ettiği gibi,
Allahın selamı Türk istikbalini kurtaracak olanların
üzerindedir. Türk istikbalini kurtaracak olan da Milliyetçi Hareket Partisidir.
Buradan iktidara sesleniyorum: Durdurun
bu müzakere sürecini, kesin. İktidar olarak ana muhalefet ve bölücü
örgütün legal yapısıyla bir oldunuz, ülkeyi felakete sürüklüyorsunuz.
Aranızdaki anlaşmazlıklar göstermeliktir. Farklarınız
ayrıntılarda gizlidir. Âdeta bir şer üçgeni teşkil
etmiş, aynı gayeye hizmet ediyorsunuz. Vazgeçin bu sevdadan.
Değerli milletvekilleri, az önce
Türklük terkibine değinmiştim. Bunun içteki
karşılığı bir yana dışta da bir manası
vardır, daha doğrusu olmalıdır. Fakat bu, mevcut
iktidarın saldırgan emelleriyle münasebetli değildir. Türkiyeyi
yönetenler aklı ve diplomasiyi kullanarak bölgedeki dengeleri gözetmek
durumundadır. AKP iktidarının Irak politikası fevkalade
amatörcedir. Sen kalkacaksın, bir kabile reisini el üstünde
tutacaksın ama oradaki Türkmen nüfusun feryadına
kulaklarını tıkayacaksın. Yok öyle yağma!
Peşmerge, Türkmenlere karşı sistematik bir inkâr ve imha
siyaseti izlemektedir.
Peki, bizim Hükûmetimiz ne yapıyor?
Bu siyasi iktidar suskun, miskin, korkak. Neden? Çünkü diğer sahalarda
olduğu gibi, burada da dumanlı münasebetler hâsıldır. Kuzey
Iraktaki petrol yataklarının bolluğu ve bereketi herkesin
malûmudur. Hükûmet, birtakım mihraklarla enerji ticareti noktasında
anlaşmaya gitmek suretiyle peşmergenin tatbik ettiği etnik
temizliğe kayıtsız kalmaktadır. Bu anlaşmaların
çoğunda Türkiyenin menfaatlerinden çok, Hükûmete yakın
duranların hususi menfaatleri ön planda tutulmaktadır; bunu da bu
vesileyle bir not olarak düşelim.
Değerli milletvekilleri, bugüne
kadar kaç Türkmen ailesi zorla sürgün edildi? Kaç Türkmen sırf
kimliği sebebiyle kaçırıldı, intihar
saldırısına maruz kaldı, ailesi kaçırılıp
fidye istendi, katledildi haberiniz var mı? Nerede vicdanınız?
Nerede ümmeti Muhammed anlayışınız? Sizinkisi sadece
gösteriş, sadece cila. Yalnızca bir zümreye, bir etnik gruba veya bir
mezhebe sırt dayayarak Türkiye gibi bir devin dış
politikasını idare edemezsiniz. Şayet böyle bir çizgi izlerseniz
ne olur biliyor musunuz? Enerji Bakanınızın uçağı
Erbil yerine Kayseriye iniş yapar. Dışişleri
Bakanınızın her açıklamasından sonra Türkiyeye nota
verilir. Kurban Bayramında biz Türkmen kardeşlerimizle bir bayram
namazını beraber kılamaz oluruz. Alın size AKPnin
başarı belgesi!
Türkiyenin benimsemesi gereken ölçü
dengedir, ihtiyattır, tüm bölgesel unsurlarla eşit mesafedir.
Değerli milletvekilleri,
parlamenter demokrasi tarihimiz, bugüne dek AKP kadar içine kapanık bir
iktidar görmemiştir. Buradan samimiyetle uyarıyorum: Bu memleket özel
mülkünüz değildir. Türkiye, hepimizindir. Müzakere süreci, sözde
demokratikleşme paketleri, Suriye, Irak ve daha niceleri
Sizin
seçtiğiniz birtakım çevreler ve şahıslar hariç kimse
Türkiye Büyük Millet Meclisi, kamuoyu ve hatta kendi saflarınızdaki
sıradan milletvekilleri dahi ne olup bittiğini bilmiyor. Neden? Çünkü
iktidarda kendi ve yakın çevresi hariç hiç kimseye güvenmeyen bir
Başbakan var.
Partimiz, parlamenter demokratik nizama
inanmaktadır. Söz konusu nizamın öngördüğü
şeffaflığı ve saydamlığı iktidardan talep
etmemiz tabiidir. Devletimizi ve milletimizi yakinen ilgilendiren meselelerde
bilgilendirilmek muhalefetin en meşru hakkıdır. Bir demokraside
muhalefetin bilgi almak için çeşitli dış kaynaklara muhtaç
bırakılması utanç vericidir ve bu utanç AKPnindir.
Değerli milletvekilleri, içte ve
dışta ne olupbittiğini, AKPnin ne işler
karıştırdığını bilmiyoruz. Tam bir karartma
tatbik ediliyor. İktidar, boşuna, bilgi kirliliğinden, çıkan
dedikodulardan şikâyetçi olmasın. Sağlıklı bilginin
olmadığı ve verilmediği yerde elbette teoriler
türeyecektir. Sayın Başbakan veya ilgili bakanlar, cereyan eden
hadiselerden ve Türkiyenin hamlelerinden Meclisi haberdar etmelidir. Aksi
takdirde, biz, gelişmeleri erişebildiğimiz veriler üzerinden
yorumlamaya devam edeceğiz ki inanın siz de bunlardan hiç memnun
kalmıyorsunuz ve kalmayacaksınız.
Örneğin bugün Irakta ve Suriyede
savaşan bir örgüt var, Irak-Şam/Levant İslam Devleti. Kimdir
bunlar biliyor muyuz? Hükûmetimiz gerekli takibatı yapmakta
mıdır yoksa bu ismi ilk defa mı duyuyorsunuz Sayın Bakan?
Olası bir Kuzey Irak harekâtında bu örgütle karşı
karşıya gelme riskimiz nedir? Bu örgüt, iddia edildiği gibi, El
Kaide midir yoksa El Kaide olduğunu sanmamız için başkaları
tarafından mı kurulmuştur? Hiçbir şey bilmiyoruz, Hükûmet
her şeyi kendine saklıyor. Aferin size! Tabii, bizim bu konuda
bazı bilgilerimiz var, duyumlarımız var ama sizin bu Meclis
çatısında bunu açıklamanız gerektiğini
düşünüyorum.
Bu vesileyle buraya çıkan
sayın bakanların tribünlere yönelik konuşmalarının da
ciddi meselelerin Mecliste konuşulmasına büyük ölçüde engel
olduğunu belirtmeliyim. Bu tavırdan da acilen vazgeçilmelidir.
Değerli milletvekilleri,
partimizin millî menfaatlerin üstünlüğüne olan inancı tamdır.
Biz devletimizin muayyen nizamına, demokrasimize, milletimizin ortak
aklına ve değerlerine inanıyoruz. Demokrasilerde meclis millî iradenin tüm
yakıcılığıyla tecelli ettiği odaktır.
Meclisi aşağılayan, onu siyasi süreçlerden tecrit eden ve
dikkate almayan bir yapı, okları millî iradeye yöneltmiş
demektir. Bu anlamda hak aramak için eline silah alan da, bir yapıyı
sözüm ona silahsızlandırmak için Meclisi
dışlayıcı usullere müracaat edenler de millî iradeyi ezmeyi
hedeflemektedir. Bu anlamda biz elbette ki kutsal değerlerimize, özellikle
de demokrasimize kasteden teröristleri vurmanız ve Hükûmet olarak
girdiğiniz gayridemokratik yoldan dönmeniz için işbu tezkereye destek
vereceğiz. Dikkat ediniz, vurmanız için diyoruz, tezkere metnini
arşivlerde sarartmanız veya müzakerelerinizde pazarlık unsuru
olarak kullanmanız için değil. Milliyetçi Hareket Partisi AKPnin
Suriyede olduğu gibi, Iraka yönelik olan dış
politikasını da tasvip etmemektedir. Ancak, Türk Silahlı
Kuvvetlerimizin operasyonel kabiliyetini engellemeyi de doğru bulmuyoruz.
O nedenle de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu bu tezkereye destek verecektir.
Konuşmama son verirken aziz
milletimizin yaklaşmakta olan Kurban Bayramını, tabii ki
sizlerin de, en samimi duygularımla tebrik ediyorum. Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın
Başkan
BAŞKAN - Buyurun Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) Biz
konuştuğumuz zaman sözümüzü anlamadan hep başka yere
gidiyorsunuz. Ben KİT Komisyonu Geçici Başkanıyım. KİT
Komisyonu salı günü yaptığı toplantıda
başkanlık divanı seçmedi.
BAŞKAN Evet.
KAMER GENÇ (Tunceli) Size yazı
bildirildi. Çarşamba günü bu toplantıya
çağırmadınız, perşembe günü
çağırmadınız. Bu ne keyfîlik ya! Ne keyfîlik yani
Bakın sizin göreviniz, bir komisyon seçimi yapmamışsa hemen ilk
birleşimde o komisyonu çağırmak toplantıya.
BAŞKAN Sayın Genç,
dinledim. Önce Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda olduğunuzu
KAMER GENÇ (Tunceli) Ama sizin
davranışınız bizi bu şekilde konuşmaya sevk ediyor.
BAŞKAN Bir saniye efendim
Hitap
tarzınıza dikkat ediniz. Ancak söylediğinizi dikkate
alacağım.
KAMER GENÇ (Tunceli) Siz dikkat ederseniz biz daha
nazik hareket ederiz.
BAŞKAN Gelmedi bana, dikkate
alacağım, çağrı yapacağım. Doğru,
haklısınız.
KAMER GENÇ (Tunceli) Çağrı yapacak
mısınız?
BAŞKAN Fakat tarzınıza
dikkat edin, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) Hayır, ama siz çok
taraflı hareket ediyorsunuz.
BAŞKAN Başbakanlık
tezkeresi hakkında Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
söz isteyen Nazmi Gür, Van Milletvekili.
KAMER GENÇ (Tunceli) Hayır, bugün çağrı
yapman lazım.
BAŞKAN Yapacağım.
KAMER GENÇ (Tunceli) Tamam, yap şimdi.
BAŞKAN - Emir
anlaşılmıştır Sayın Genç!
KAMER GENÇ (Tunceli) Doğrusunu yapın da
BAŞKAN Ya bu emirlerden ne zaman
kurtaracağız biz? Kurtaramadık mı henüz?
KAMER GENÇ (Tunceli) Emir eri olmayın,
bağımsız hareket edin.
BAŞKAN Sayın Gür
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Şimdi, Sayın Hatip, konuşması sırasında partimizi
kastederek terörün siyasal uzantısı, şer üçlüsünün dâhilinde
olan bir parti olarak tanımladı. Onlarla ilgili grubumuz adına
cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Sayın Baluken, zaten
Sayın Gür konuşacak, daha sonra veririm. Sayın Gür konuşsun
önce. Lütfen
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) -
Grup adına konuşuyor zaten Sayın Gür.
BAŞKAN Zaten grup adına
konuşuyor Sayın Gür, cevap versin. Yirmi dakika
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Hayır,
biz Grup Başkan Vekili olarak
BAŞKAN Hayır hayır,
sözünüz var, bir şey demiyorum, tamam. Eyvallah, sözünüz var.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Belirtilen siyasi nezakete uymayan şeyler var, onlara cevap
vereceğiz.
BAŞKAN Buyurun Sayın Gür.
BDP GRUBU ADINA NAZMİ GÜR (Van)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, öncelikle
Rojavada dün Demokratik Birlik Partisi lideri Sayın Salih Müslimin
oğlu Tel Abyadda çetelerin saldırısı sonucu şehit
olmuştur, yaşamını yitirmiştir. Kendisine Allahtan
rahmet, Müslimin ailesine, bütün Rojava halkımıza baş
sağlığı dileklerimizi grubumuz adına iletiyorum.
Değerli arkadaşlar, biraz
önce -grubumuza dönük- benden önce konuşan hatip ağır bir
saldırıda bulundu. Biz aynen kendilerine iade ediyoruz bu
saldırıları. Barış ve Demokrasi Partisi
Anayasanın ve yasaların öngördüğü, tanıdığı
haklar çerçevesinde kurulmuş, yasal, meşru zeminde siyaset yapan ve
Kürt halkının da oylarını alarak buraya gelen, Kürt
halkını da temsil eden demokratik, siyasal bir partidir. Hiç kimsenin
de haddi değil partimize saldırmak, dil uzatmak
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sadece
Kürtlerin oylarını aldıysa.etnik bir parti olur o zaman.
NAZMİ GÜR (Devamla) Dil
uzatanları da burada kınıyoruz.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ
(Ankara) Irkçı olduğunuzu mu kabul ediyorsunuz?
NAZMİ GÜR (Devamla) Değerli
arkadaşlar, Şervan Müslim tıpkı Şerzan Kurt
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ
(Ankara) Irkçılık yapıyorsunuz.
NAZMİ GÜR (Devamla) Bu Mecliste
kimin ırkçı olduğu, bu ülkede kimin ırkçılık
yaptığı, faşist bir parti olduğunu tarih biliyor,
halkımız biliyor. Onu halkımıza ve tarihe havale ediyoruz.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ
(Ankara) Şimdi, siz söylediniz beyefendi, zatıaliniz söylediniz,
siz belli bir etnik grubun oyunu aldığınızı
söylediniz, bu ırkçılıktır. 21inci yüzyılda kabul
edilemez bu.
NAZMİ GÜR (Devamla) Sizin
tescilli ırkçı bir parti olduğunuzu bütün dünya biliyor, bütün
halk biliyor. Biz demokratik siyaset yapan, bütün halkları eşit
gören, bütün ırkları bir gören, bütün dilleri, dinleri,
inançları bir gören ve ona göre siyaset yapan bir partiyiz, demokratik bir
partiyiz, kimse de dil uzatmasın.
Değerli arkadaşlar,
Şervan Müslim tıpkı Şerzan Kurt gibi direnen,
halkımızın nice kaybı gibi bu halkın onurudur, önemli
bir değeridir. Şervan Müslimin şahadeti bütün Kürtler için
derin ve anlamlı bir mesajdır. Rojava bugün Kürt evriminin hem
omurgası hem de derin tarihsel hafızasının tezahürü ve en
önemlisi onurudur. Şervanın şahadeti Rojavanın
tamamı ile birlikte bir halk devriminin sürecini
yaşadığını bize gösteriyor. Rojava halk devrimini
buradan selamlıyoruz.
Hükûmet Rojava konusunda Sayın
Salih Müslim ile başlattığı görüşmeleri sürdürmeli,
bunu bir müzakereye dönüştürmeli ve demokratik Suriyenin kuruluşu
için Kürtlerin rolünü ve önemini göz önünde bulundurarak özellikle Sayın
Salih Müslimle başlattığı bu görüşmeleri devam
ettirmeli ve derinleştirmelidir. Suriye halklarının ortak
geleceğini esas alan barış politikalarını bir an önce
dış politika olarak Türkiye esas almalıdır. Tüm halklara
kazandıracak olan yaklaşım budur. Suriye konusunda çözümü
getirecek yaklaşım ve politikalar da budur. Suriye
halklarını eşit ve bir görmek. Başka Şervanları
kaybetmemek için, görüşmelerin derinleştirilmesi ve daha somut, daha
ileri adımların atılması bizim bu Hükûmetten
beklentimizdir.
Değerli arkadaşlar, Meclisin
yasama yılı başlarken ilk mesaisini savaş
hazırlıkları için harcaması çok hazin bir durumdur, üzücü
bir durumdur. Barışın konuşulması gereken,
barış için adım atılması gereken bugünlerde Meclis
barışı bir yana bırakarak savaşın
derinleştirilmesi için çalışmakta, çabalamaktadır.
Güvenlikçi bakış açısını bir türlü terk etmeyen ve
sorunlara hâlâ güvenlikçi politikalarla çözüm bulmaya çalışan bu
Hükûmet önce Suriye, ardında da şimdi güney Kürdistana operasyon
tezkeresini Parlamentonun gündemine getirmiştir. Yıllardır bu Parlamentodan
savaş tezkereleri geçirildi, sayısız sınır ötesi
operasyonlar düzenlendi, peki ne sonuç alındı? Acı ve
gözyaşından başka bu tezkereler bu ülkeye ne
kazandırdı? Tezkereler ve operasyonlar hangi sorunu çözdü?
Müzakerelerin derinleştirilmesi, çatışmazlığı
kalıcı hâle getirecek demokratik bir çözümün aranması,
hızla yürürlüğe konulması gerekirken bu süreçte Hükûmetin
savaş tezkeresini gündeme almış olması barış
sürecinin ruhuna ters bir yaklaşımdır; âdeta, barış ve
çözüm için yapılan bütün arayışlara nokta koymaktır.
Parlamentoya demokratik çözüm adımlarını getirmesi gereken
Hükûmetin bunun yerine savaş tezkerelerine öncelik vermesi zaten
tıkanıklık yaşayan çözüm sürecini daha da etkileyecek ve
sekteye uğratacaktır. Madem sorun çözülecekse, Hükûmet Kürt sorununu
çözeceğini iddia ediyorsa bu tezkereyi niye getirdi, bu tezkereye niye
ihtiyaç vardır? Bu noktada Hükûmetin tutumu kuşku uyandırmakta
ve samimiyetini sorgulanır hâle getirmektedir. Bu tezkere aslında
AKPnin savaşı başka yol ve yöntemlerle sürdürme
kararlılığı içerisinde olduğunu göstermektedir.
İçeride çözüm süreciyle ilgili bir çaba içerisindeymiş gibi, böyle
bir görüntü veren AKP öte yandan Rojava Kürtlerine karşı
savaşı ve çeteleri destekliyor, yetmiyormuş gibi şimdi de
yeni bir savaş tezkeresiyle önümüze geliyor.
Değerli arkadaşlar, güney
Kürdistanda PKK gerillalarını imha etmeye yönelik askerî
operasyonlara müsaade eden yasal hazırlıkları yaparsanız
bütün bu inandırıcılığınızı yani çözüm
konusunda Sayın Başbakanın söylediği Baldıran zehri
de olsa içeceğiz
Bu sürece ilişkin samimiyetini, cesaretini
sorgular hâle getirirsiniz. Bu durum başta Kürt halkı olmak üzere
Türkiye ve bölge halkları açısından kabul edilecek bir durum
değildir. Hükûmet bugünkü sürece benzer olarak 2009da da demokratik
açılım sürecini ortaya atmış fakat güvenlikçi
politikalardan yine vazgeçmemiş, halkların beklentisine cevap verecek
demokratik adımları atmamış, böyle bir niyet de
göstermemiştir.
Değerli arkadaşlar,
ateşkes sürerken, demokratik barış çözümünde büyük bir
tıkanıklık yaşanmışken ve PKK ateşkes
sürecini sürdürme kararlılığını bir kez daha teyit
ederken ama buna karşılık tıkanma konusunda özellikle
çekilme sürecini durdurduğunu ilan etmişken, bu ateşkes ve bu
duruş karşısında Hükûmetin yeni bir tezkereyle, savaş
tezkeresiyle karşımıza çıkması Hükûmetin çözüm
konusundaki samimiyetini, güvenilirliğini bizim açımızdan
sorgulanır hâle getirmiştir. Eğer gerçekten AKP Hükûmeti ve
Başbakan Kürt sorununun çözümünü düşünüyorsa bu tezkereye gerçekten
gerek kalmaz.
Değerli arkadaşlar, bugün
alınacak karar politik bir tercihtir. Elbette ki kimse sizin elinizi
tutmaz bu konuda ama tarih de gösterecek ki bu politik tercih yanlış
bir tercihtir. Kimse Türkiyenin güvenliği bahanesini ortaya atarak bu
konuda Kürt halkının demokratik direnişine ve Türkiyenin
barışa açıkça bir suya ihtiyaç duyduğu kadar ihtiyaç
duyduğu bir ortamda bu tezkereyi önümüze koymasın.
Değerli arkadaşlar, Suriye
tezkeresi ve federal Kürdistan bölgesine yönelik tezkereler AKPnin ne kadar
halkın gündeminden kopuk, kendi siyasal çıkarlarını
önceleyen bir pozisyonda olduğunu ortaya koymuştur. Bu tezkere sadece
Türkiyenin barışa giden yolda doğru ilerlemesi için değil,
aynı zamanda iflas etmiş dış politikanın da örtbas
edilmesine hizmet edecektir ve Türkiyenin Orta Doğudaki konumunu da
tartışmalı hâle getirecektir. Bu tezkere Türkiyenin Orta
Doğudaki iç savaşlara dâhil olma konusundaki
ısrarcılığını gösterecektir. Dün Suriye için
tezkere çıkardınız, bugün Iraka çıkarıyorsunuz,
umarım yarın öbür gün İrana, daha ertesi gün Ermenistana
tezkere çıkarmazsınız. Komşularla nasıl bir
sıfır politikasıdır ki, bir günde çıkartılacak
tezkereyi korkudan elinizde bulundurma gereği duyuyorsunuz. Böyle bir
dış politikayla hareket edecekseniz, tavsiyem, böyle bir iki
tezkereyle değil bütün komşu ülkeleri kapsayacak savaş
tezkereleri çıkartın, nasılsa bir gün lazım olur diye
köşede durur! Böyle sıfır politika olmaz, komşularla böyle
barış hâlini sürdüremezsiniz.
Değerli arkadaşlar,
uluslararası hukukun gereklerini gerçekleştirdiğinden bahseden Hükûmet,
ortada, çatışmayı durdurma kararı almış ve devlet
ile müzakereyi kabul etmiş bir örgüt varken hangi uluslararası hukuk
kurallarını uygulamaktadır, merak etmekteyiz. Umuyoruz ki
beğenmediği AB ilerleme raporunun alternatifini kendi
hazırlayan Hükûmet, alternatif
uluslararası hukuk kuralları da yaratmaz. Uluslararası hukukta
tezkerenin karşılığı savaş hâlinde olmaktır.
Bundan dolayı bir sınır ötesi operasyon bir savaş hâli
sayılmaktadır. Bugün Kıbrısın kuzeyi nasıl tezkereyle
askerlerle doldurulmuşsa aynı risk Suriye ve Irak için de geçerli
demektir. Birleşmiş Milletlerin koymuş olduğu
kısıtlamalar ve çok taraflı anlaşmalar Türkiyenin
sınır ötesi operasyon yapmasını bu hâliyle gayrimeşru
ve yasa dışı saymaktadır. Tezkerenin uygulanması
komşu ülkelerin egemenlik hakkını ihlal ettiği gibi
uluslararası bir krize de yol açacaktır. Bu tezkere pimi
çekilmiş bir bomba gibi bölgesel tansiyonun artmasına sebep
olacaktır. Tezkerenin BM kararlarına uyumsuzluğu da
bulunmaktadır. Dolayısıyla Türkiyenin
karşılaşabileceği riskler daha da artmaktadır.
NATOnun da bu süreçte aynı şekilde Türkiyeyi desteklemeyeceği
görülmektedir. 5inci maddenin işletilmeyeceği yönünde açık
sinyallere rağmen Türkiyenin, tezkerenin, uluslararası bir destek
görebileceği umulmamalıdır. Türkiye gerçekten bu
yanlış dış politikalar nedeniyle yalnızlığa
mahkûm edilmemelidir ve bu yalnızlık, bahsedildiği gibi,
diğerleri gibi sonuç doğurmayacaktır.
Tezkerenin girişinde denilmektedir
ki: Dost ve kardeş Irakın toprak bütünlüğünün, millî birliğinin ve istikrarının
korunmasına büyük önem atfeden Türkiye
Aynen böyle diyor bu cümle.
Bakın, dost ve kardeş deyip üzerine bomba gönderdiğiniz ülke
yani Irak 2011de Türkiye Büyükelçisi Murat Özçeliki davet ederek harekâtın
durdurulmasını talep etmiştir. Yani Irak da böyle bir tezkereye
karşıdır. 2012de basına yansıyan haberlerde Irak
Bakanlar Kurulu Türk Hükûmetinin bu talebi komşuluk prensibine ve iki
ülke arasındaki iyi ilişkilere aykırıdır, Irakın
güvenliğini ve egemenliğini çiğneme anlamına gelir.
İsyancılara yönelik kovalama adı altında Iraka asker
gönderilmesini reddeder. dedi. Irak reddediyor.
Bu uyarılara rağmen
sanırım dış politikayı
boşladığınız için, ilişkileri göz ardı edip
at gözlüğüyle hareket ettiğiniz için bizden size bir tavsiye:
İşte, bu at gözlüğüyle hareket etmeyiniz. Orta Doğunun
lider ülkesi gerçekten olmak istiyorsanız ülkenizde öncelikle
barışı ve istikrarı, daha sonra da bütün Orta Doğuda
barışı ve istikrarı sağlamak için çaba harcayın.
Biz de bu çabanızın arkasında oluruz, merak etmeyin.
Bütün bu girişimlere rağmen,
bütün bu uyarılara rağmen yeni bir savaş tezkeresiyle
karşı karşıyayız. Mısırda, Suriyede
yanlış ittifaklar kuruldu, yanlış bir eksen oluşturuldu.
Suriyede Kürtler, Nusayriler düşman, Hristiyanlar yok sayıldı.
Cihadist güçlerle iş birliği yapıldı. Bugün tam bir felaket
yaşanıyor ve eğer Suriyede felaket yaşanıyorsa
unutmayın ki bunda bizim de katkımız var.
Değerli arkadaşlar, Orta
Doğudaki yanlış politikalarınızın ve
seçimlerinizin sonucu olarak Suriyede beslediğiniz gruplar dün
Reyhanlı saldırısını gerçekleştirmekle
kalmadı, Irakta hatta Kenyada yıkım getirdi. Yarın dönüp
bu yıkımın tekrar Türkiyeyi vurmayacağının
hiçbir garantisi yoktur. Yani bugün desteklediğiniz gruplar yarın
öbür gün bumerang gibi dönüp sizi vurabilir ve o zaman ağlamanız,
sızlamanız da fayda etmez.
Küresel güçlerin Türkiyeye AKP
aracılığıyla biçtiği bölgesel misyon ve
taşeronluk da kendi krizini yaratarak sona doğru yol almaya
başlamıştır. Çünkü bu değişim ve dönüşüm
konjonktürel değil stratejiktir. Güvendiğiniz dağlara kar
yağacaktır, sırtınızı
yasladığınız güçler sizi bir gün bu
yanlışlıklarınızla baş başa
bırakacaktır. Biz tekrar uyarıyoruz ve uyarı ihtiyacı
hissediyoruz; Türkiyeyi büyütecek, Türkiyede iç barışı
sağlayacak, Türkiyeyi Orta Doğuda, kendi bölgesinde lider yapacak,
Kürtlerle ittifakı öngören, Kürtlerle barışan Türkiyenin
büyümesi gerçeğini ifade eden bir hükûmettir. Bütün Orta Doğu
halklarını bir ve eşit sayan, onlara eşit yaklaşan bir
hükûmet kuşkusuz Türkiyeyi de büyütecektir, onlara da kol kanat
gerecektir.
Bunun için ilk şart, değerli
arkadaşlar, içeride Kürt meselesini çözmektir. Kürt meselesini çözmenin
tek yolu da barış ve demokratik çözüm sürecini derinleştirmek,
bu süreci diyalogdan anlamlı bir müzakereye, tarihî bir müzakereye
dönüştürmektir. Savaş tezkereleriyle bu süreci bu şekilde daha
fazla devam ettiremezsiniz.
Değerli arkadaşlar, aynı
şekilde, Hükûmet, eğer süreci seçime dönük bir hamle olarak
görmüşse, eğer Orta Doğudaki bu altüst oluşu görmeden
sadece kısa vadeli çıkarları için bu çözüm süreci dedikleri
şeyi devreye sokmuşsa nihayetinde bu durum Türkiye için felaket olur.
Buradan iktidar kadar ana muhalefeti de
eleştirmek gerekiyor. Siz Iraka kadar niye gittiniz, Malikiyle niye
görüştünüz demek gerekiyor. Biraz önce bazı CHP sözcülerinin bu
tezkereye destek vereceklerini işittik, duyduk. Umarım doğru
değildir, sözcüleri kalkar, bunun ne kadar doğru olduğunu
gösterir ama dün Suriye tezkeresine hayır diyen bir CHP, bugün söz
konusu Güney Kürdistan olunca bu tezkereye evet verecek bir CHP
inandırıcılığını, ana muhalefet görevi
rolünü de unutmuş olur. Dün Roboskiye yağdırılan bombalar
tam da sizin desteklediğiniz bu barış tezkeresi sayesinde
olmuştu. Onun için, Roboski için döktüğünüz
gözyaşlarının bizim için hiçbir anlamı yoktur çünkü sizin
döktüğünüz gözyaşları, Roboski için döktüğünüz
gözyaşları tamamen timsah gözyaşlarıdır. Onun için
gelin bu tezkereye siz de hayır deyin.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar)
Başka tavsiyeniz var mı!
NAZMİ GÜR (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bu tezkerenin bir de ekonomik tarafını
düşünmemiz gerekiyor. Getirilecek ağır yükü, Türkiyenin
omuzlarına yıkacağı, Türkiyenin yoksul, emekçi sınıflarının
sırtına getireceği ağır yükü konuşalım.
Türkiye hızla askerî harcamalarını artırıyor. Dünyada
en çok askerî harcama yapan, askerî harcama yüküyle eğitime,
sağlığa ve başka alanlara ayrılan harcamaların bu
kadar ters oranlı olduğu başka bir ülke yoktur.
Değerli arkadaşlar, bu
tezkere elimize yeni bir Roboski acısı getirecektir. Bu tezkere
Roboski acılarını artıracaktır. Bu tezkere, Hükûmetin
Roboski katliamının hesabını vermemişken yeni
Roboskiler yaratmak için getirdiği yeni bir tezkeredir.
Bilmelisiniz ki Kürt halkı, iflas
etmiş iç ve dış politikalarınızın sonucu olan bu
tezkereden korkmaz, sinmez, mücadeleden ve demokratik taleplerinden asla
vazgeçmez.
Kürtler, AKPnin paketlerine gerek
duymadan, AKPnin ve ideolojik kodlarının egemenliklerine
rağmen, bunlara boyun eğmeden, devletin sınırlarına
saygı göstererek, yaşadıkları tüm yerlerde alternatif
yaşamlarını inşa edecekler, özgürlüklerini kazanacaklar.
Kürtlerin sahip olduğu siyasi potansiyel Orta Doğuda artık
Kürtlerin de bir güç olduğu
Kürtleri dikkate almadan Orta Doğuda
herhangi bir inşanın, herhangi bir çözümün, barışın ve
istikrarın mümkün olmadığını bilmeniz gerekiyor.
Meclisin görevi savaş tezkeresi
çıkartmak değil, barışı tesis etmektir. Bugün bu
Parlamento barış rolünü oynayamıyorsa bunun baş sorumlusu
Hükûmet ve onun anlayışıdır, zihniyetidir. Hükûmet bir an
önce bu yanlış yoldan dönmelidir. Çatışmalara ve
gözyaşlarına neden olan bu savaş tezkeresini derhâl geri
çekmelidir. Güvenlikçi yaklaşımını, bu
politikalarını terk etmelidir.
Yeni ölümleri getirecek bu tezkerenin
vebali burada evet oyu verecek herkesin boynundadır. Bizler asla bu
vebalin ortağı olmayacağız ve ret oyu vereceğimizi
belirtiyoruz.
Bu savaş tezkeresinin bu Meclisten
geçmemesini umarken CHPyi de bu ikiyüzlü, çifte standartlı
politikalarını terk etmeye davet ediyoruz.
Hepinize saygılar sunuyoruz. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Sayın Başkan, ben daha önce söz istemiştim.
BAŞKAN Evet Sayın Baluken,
söz talebi
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Partimize
yönelik sayın hatip konuşması sırasında terörün
siyasi uzantısı, şer odağı gibi ağır
ithamlarda bulundu.
BAŞKAN Evet, sataşma
nedeniyle iki dakika söz veriyorum. Lütfen yeni sataşmaya mahal
vermeyiniz.
MUHARREM İNCE (Yalova) Benim de
sataşmayla ilgili söz hakkım var. Timsah gözyaşı döküyor
BAŞKAN - Bir saniye, Sayın Balukeni
dinleyelim, sonra sizi dinleyeceğim Sayın İnce.
Buyurun.
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Bingöl Milletvekili
İdris Balukenin, Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul
Türkeşin (3/1295) esas numaralı Başbakanlık tezkeresi
üzerinde yaptığı konuşma sırasında
Barış ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Demin MHP Grubu adına konuşan
Sayın Hatip burada partimize karşı ağır hakaretler
içeren bazı ithamlarda bulundu. Her şeyden önce şunu tekrar
ifade edeyim: Barış ve Demokrasi Partisi Türkiyedeki yasal
mevzuatlara göre, Anayasaya göre kurulmuş, kendi siyasi
çalışmalarını yapan legal bir siyasi partidir. Belki de
içerisinde darbecilik zihniyetinden dolayı yargılanıp mahkûm
edilenleri barındıran bir siyasi partiden böylesi bir demokrasi
kültürünü beklememiz yanlış olan
tutumdur. Buna çok fazla cevap verme ihtiyacı duymuyoruz ancak
burada şunu ifade etmek istiyorum: Bir partiden bahsederken, o siyasal
partinin programı hakkında bir fikir sahibi olmadan, siyasal partinin
mücadelesi hakkında bir fikir sahibi olmadan sadece hakaretvari
söylemlerle halkın karşısına çıkarsanız halk sizi
mahkûm eder.
Burada, AKPyle BDPnin bir şer
üçlüsü şeklinde iş birliği yaptığını
söylüyor. Rahatsız oldukları konu şu: Sekiz aydır kan
akmıyor, binlerce gencin kanı akmadığı için ölümler
olmuyor ve bu ölümler olmadığı için de birileri siyasi rant
devşiremiyorlar. İş birliği dedikleri şey budur.
Bizim, AKP Hükûmetinin bu dönem içerisinde bu çözüm sürecine, barış
sürecine yaklaşımıyla ilgili siyasal tutumumuz nettir. AK
PARTİ Hükûmetinin bütün dünyadaki çözüm süreçleri gibi, barış
süreçleri gibi müzakere yöntemleriyle bu süreci yürütmesi gerektiğini,
ancak bugüne kadar tek taraflı bir işleyişle bu süreci ele
aldığını defalarca bu Meclis kürsüsünden ifade ettik. Bunu
takip etmedikleri için bu şekilde yanılgılı
değerlendirmeler yapıyorlar.
Diğer taraftan, federal Kürdistan bölge
başkanı Sayın Barzaniyi kastederken kabile reisi gibi
cümleler kullanmak, bu şekilde belirlemeler yapmak siyasi nezaketle
uyuşmaz. Sayın Barzani federal Kürdistan bölgesinin bölgesel başkanıdır,
Sayın Talabani de Irak devletinin Cumhurbaşkanıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN
(Devamla) Kürt olmalarını içinize sindirmenin zamanı gelip
geçmiştir. Dolayısıyla, bugüne kadarki ırkçı
yaklaşımları bir kenara bırakarak siyasi nezakete bu siyasal partiyi ve sözcülerini davet
ediyorum.
BAŞKAN Evet, teşekkür
ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ
(Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Şu konuyu bir
açıklığa kavuşturalım Sayın İnce,
vereceğim.
Buyurun Sayın Türkeş.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara)
Efendim, kan akmadığı için üzüldüğümüze dair talihsiz
beyanlar var. İzin verirseniz cevaplayayım.
BAŞKAN Ne söyledi efendim?
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ
(Ankara) Yedi sekiz aydır Türkiyede kan akmadığı için
ondan şikayetçiler. dedi.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Türkeş, iki dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle ama yeni
sataşmaya mahal vermeyin lütfen.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ
(Ankara) Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Hep rica ediyoruz ama
maalesef sataşıyorsunuz.
Buyurun.
2.- Ankara Milletvekili Yıldırım
Tuğrul Türkeşin, Bingöl Milletvekili İdris Balukenin
sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında
Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ
(Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben başında da sataşmamıştım.
Arkadaşlar arada sohbet ettikleri için tam dinleyemediler herhâlde.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Çok
dikkatli dinledik.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ
(Devamla) Aynen konuşma metnimde Burada iktidara sesleniyorum.
İktidar olarak, ana muhalefet ve bölücü örgütün legal yapısı
olarak bir oldunuz. Bunda hakaret var mı? Ben legal olduğunuzu
söylüyorum zaten size.
Ha, bir diğer beyanımda
Meclise giren oluşumlar terörle olan bağlarını
kesmelidir. diyorum. E, kesin siz de bağınızı yani bunda
gocunacak bir şey yok.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) O da
bir aşamadır.
İBRAHİM BİNİCİ
(Şanlıurfa) İyi, iyi
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ
(Devamla) Ha, Milliyetçi Hareket Partisine gelince. Sizin, tabii,
kurduğunuz partilerin programlarını okuyup
okumadığımı bilmiyorsunuz, varsayıyorsunuz ama
Milliyetçi Hareket Partisinin kökü ta
1948e dayanır. Yani Cumhuriyet Halk Partisinin devleti kuran bir parti
olduğunu bir kenara bırakırsak Türkiyenin en eski sivil, siyasi
oluşumudur Milliyetçi Hareket Partisi ve PKKdan, o sizin korumaya
çalıştığınız örgütten önce ASALA vardı,
ASALA bile yokken Milliyetçi Hareket Partisi vardı. Yani Türkiyenin
barış döneminde, sulh ve sükûn içinde terörün olmadığı
dönemde Milliyetçi Hareket Partisi Türk siyasetinde vardı; kan aramadan,
kan istemeden, barış içinde, iktidara da geldi, siyaset de
yaptı.
Teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan, sayın hatip Cumhuriyet Halk Partisini ikiyüzlü
politika uygulamakla ve Uluderede ölen çocuklar için timsah gözyaşı
dökmekle suçladı, izin verirseniz cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın İnce, iki dakika da
size söz veriyorum sataşma nedeniyle.
Yeni sataşmaya mahal vermeyin lütfen.
3.- Yalova Milletvekili
Muharrem İncenin, Van Milletvekili Nazmi Gürün (3/1295) esas
numaralı Başbakanlık tezkeresi üzerinde yaptığı
konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
34 çocuk düşünün; Kürt olsa ne olur, Türk olsa ne
olur, Alman olsa ne olur, Rus olsa ne olur.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Ama bu tezkereyle oldu,
bu tezkereyle!
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sizin verdiğiniz
oylarla oldu.
MUHARREM İNCE (Devamla) Onlu yaşlardaki 34
çocuğun ölümüne üzülmeyen hiç kimse olamaz. Buna AKPli de üzülür, CHPli
de üzülür, MHPli de üzülür, BDPli de üzülür.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Bu tezkereyle oldu, onu
da söyle.
MUHARREM İNCE (Devamla) Konu çocuksa buna herkes
üzülür, insan olan herkes üzülür. Bu yaklaşım doğru bir
yaklaşım değil.
Bir diğeri, 1930larda Dersimi CHP
bombaladı. deyip Uludereyi AKP bombaladı. diyemeyenlerden
(CHP
sıralarından alkışlar)
gizli koalisyon
ortaklığı yapanlardan, gizli anlaşmalar yapanlardan, Ben
demokrasi paketi açıklayacağım, sen de karşı
çıkıyormuş gibi yap. deyip gizlice görüşenlerden,
bunları milletten ayrı bir şekilde yapmaya
çalışanlardan demokrasi dersi alacak hâlimiz yok. Suriye tezkeresine
karşı çıktık çünkü biz Suriyeyle savaş istemiyoruz.
PERVİN BULDAN (Iğdır) Kürdistanla niye
istiyorsun?
MUHARREM İNCE (Devamla) Bu tezkereye destek
vereceğiz, şundan destek vereceğiz: Hükûmet diyor ki: Terörle
mücadele etmek istiyorum. 8 tezkere getirdi, 8ine de destek verdik, 9uncuya
da vereceğiz. Ha, Hükûmet insanları kandırıyor.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Bir eksik, bir fazla;
ne olur yani!
MUHARREM İNCE (Devamla) Ya PKKyı
kandırıyor ya bizi kandırıyor, ya PKKya yalan söylüyor ya
bize yalan söylüyor, birimize yalan söylüyor.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) Sekiz senede
anlamadınız mı bunu ya?
MUHARREM İNCE (Devamla) Bir taraftan
barış görüşmesi, bir taraftan tezkere olmaz. Bu doğru
değil, bu mantıklı değil ama Hükûmetin tavrını
millete göstermek istiyoruz.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sizin
tavrınız ne, sizin?
MUHARREM İNCE (Devamla) Ortada bir yalan var. Sen
terörle mücadele etmek istiyorsan sana destek olacağız ama sen bir
yalan söylüyorsun, ya PKKyı kandırıyorsun ya Türkiyeyi
kandırıyorsun. Hükûmetin bu yüzünü bu görüşmelerde bütün
milletimize göstereceğiz diyorum, teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Tezkereler (Devam)
1.-
Başbakanlığın, Türk Silahlı Kuvvetlerinin,
Irakın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve
saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla,
sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere, Irakın PKK
teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara
gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin
17/10/2007 tarih ve 903 sayılı kararıyla Hükûmete verilen ve
08/10/2008, 06/10/2009, 12/10/2010, 05/10/2011 ve 11/10/2012 tarihli 929, 948,
975, 1005 ve 1026 sayılı kararları ile birer yıl
uzatılan izin süresinin Anayasanın 92nci maddesi uyarınca
17/10/2013 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına dair
tezkeresi (3/1295) (Devam)
BAŞKAN Evet, tezkere hakkında Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen Osman Faruk Loğoğlu, Adana
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OSMAN FARUK
LOĞOĞLU (Adana) - Değerli Başkan, sayın
milletvekilleri; Irak tezkeresi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Dışişleri Bakanı
Sayın Davutoğlu yine Hükûmet sıralarında yoktur.
Ağır konuşmamak için bu konuda yorum yapmayacağım.
Fakat Sayın Bakanın, Sayın Davutoğlunun bu duruşunu
kınadığımı kayıtlara geçirmek istiyorum.
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) En
kritik zamanda kaçıyor.
OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla)
Değerli arkadaşlar, Hükûmetin bu yeni yasama döneminin daha ilk
günlerinde yüce Meclisten Türk askerinin sınır ötesine gönderilmesi
için arka arkaya iki kez yetki isteme ihtiyacını duyması,
üzerinde durmamız gereken ilk önemli noktadır. İktidar
sıralarından Bunda ne var? Hükûmetin talebi Anayasamızın
gereğidir. diyorsanız bir daha düşünün derim.
İzninizle bu noktayı açmak
isterim. Silahlı kuvvetlerimiz Türkiyenin ulusal güvenliğini
kollamak ve korumak, ülkemize yönelik tehditleri karşılamakla
görevlidir. Hâl böyleyse komşularımızdan, önce Suriye şimdi
Irakla ilgili olarak silahlı kuvvetleri kullanma yetkisi istenilmesi
ülkemizin güvenliğinin yakın tehdit ve tehlike altında
olduğu varsayımına dayanmaktadır.
Bu varsayımın geçerli olup
olmadığına birazdan değineceğim. Ancak ilk nazarda
sormamız gereken, Türkiyenin güvenliğinin bu noktaya nasıl
getirildiği ve bunun sorumlusunun kim olduğu sorusudur. Türkiye bugün
tehdit altındaysa bunda elbette çevremizde çatışma ve terörist
grupların varlığının etkisi önemli bir yer
tutmaktadır. Fakat neticede asıl sorumluluk, on bir yıldır
iktidarda olan AKPye, iktidara ait değil midir? Çünkü ülkemizin bugünkü
tablosunun yanlışı doğrusu, eksiği fazlasıyla,
büyük ölçüde Adalet ve Kalkınma Partisinin eseri olduğunu kabul
etmemiz lazım. Tezkereler bu anlamda AKPnin iç ve dış
sorunlarımızı çözmekteki yetersizliğinin itirafları ve
özellikle ulusal güvenliğimiz bağlamındaki hata ve başarısızlıklarının
belgeleridir.
Terörle mücadelede
başarılı olunsaydı Türkiye bugün daha huzurlu ve güvenli
bir ortamda olmaz mıydı? AKPnin Suriye politikası,
komşudaki şiddet ve istikrarsızlığı
derinleştirmek yerine, barışı teşvik eden, taraflara
eşit mesafede duran bir çizgide olsaydı Suriye bugün bizim için bir tehdit
ve terör eylemlerinin kaynağı olur muydu? Bağdat Hükûmeti ve
Kürdistan Bölgesel Yönetimiyle ilişkilerde daha dengeli ve gerçekçi bir
yaklaşım izlenseydi PKK hâlâ Kandilde olabilir miydi?
Bunlar neden olmamıştır?
Çünkü, Adalet ve Kalkınma Partisi barıştan, uzlaşıdan
ve istikrardan yana bir politika izlememiştir; tam aksine, mezhep eksenli,
istikrar üretmeyen, askerî güç kullanılmasından yana olan bir söylem
ve tutum sergilemiştir. Komşu ve çevre ülkelerin iç işlerine
karışmış, bu ülkelerin liderlerine akıl
hocalığı rolüne soyunmuş, düzen kurucu Türkiye
iddiası ve üstten bakan buyurgan bir üslupla tüm ilişkilerimizi
gererek kopma noktasına getirmiştir. Başka bir ifadeyle, AKP
Türkiyeyi yalnızlaştırmıştır ve neticede AKP
ülkemizi cumhuriyet tarihinde hiç maruz kalmadığı kadar yeni
tehdit ve tehlikelerle karşı karşıya
bırakmıştır. Bu tehdit ve tehlikeler sadece Irak ve
Suriyeyle de ilgili değildir; İran, Rusya, Ermenistan, Yunanistan, İsrail
ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimiyle de sorun ve
sıkıntılar yaşamaktayız. Kaldı ki bu
gelişmeler ülkemizin sadece güvenliğiyle de sınırlı
olmayıp ekonomik, ticari, kültürel ve toplumsal itibar ve
çıkarlarımızı da olumsuz etkilemektedir. Yurt dışındaki
firmalarımız ayrımcılığa uğramakta,
dış ticaretimizde kara ve deniz nakliyatını aksatan
engellerle karşılaşılmakta, o ülkelerde yaşayan ve
görev yapan vatandaşlarımız saldırılara
uğramakta, pilotlarımız kaçırılmakta, televizyon
dizilerimiz gösteriden kaldırılmaktadır.
EMRULLAH İŞLER (Ankara)
Devam ediyor diziler, hepsi oynatılıyor.
OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla)
Sizinkiler devam ediyordur.
EMRULLAH İŞLER (Ankara)
Hayır, hayır
OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla)
Bağdat Yönetiminin olumsuz bir müdahale olarak
algıladığı AKP politikalarının
faturasını iş adamlarımız ve dolayısıyla
halkımız ödemektedir; ekonomik ve ticari çıkarlarımız
zarar görmektedir. Bağdatın önümüzdeki yıllarda yapmayı
planladığı yarım trilyon dolar -500 milyar dolar- tutarındaki
altyapı projelerinden eğer Türk firmaları dışlanacak
olursa bunun müsebbibi ve sorumlusu AKP olmayacaksa kim olacaktır? Benzeri
mülahazalar Suriye, Mısır ve Libya için de geçerlidir. Türk
firmaları kaybettikçe Türkiye kaybetmektedir. Arap ülkeleri Türkiyede
yatırım yapmaktan vazgeçmektedirler. Bu itibarla, Hükûmetin bu tür
tezkerelerle karşımıza çıkması, yaptığı
yanlışlara yüce Meclisi ortak kılmaktan başka bir amaç
gütmemektedir ve bu tezkereler dış politika bakımından
mutlaka düzeltilmesi gereken köklü yanlışlar ve eksikliklerin
varlığına işaret etmektedir. Tezkereler, tükenmiş bir
AKPnin imdat çağrılarıdır.
SIRRI SAKIK (Muş) Niye destek
veriyorsunuz?
OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, tezkerenin gerekçesine
baktığımızda tespit ettiğimiz çarpıcı ana
gerçek ise şudur: AKP Hükûmeti, terörle mücadele gibi çok
sağlıklı okunması gereken hayati bir konuda dahi derin
kaygı verici bir çelişki içinde olup niyet ve hedefleri
bakımından bize güven vermemektedir. Önümüzdeki tezkere metni geçen
yıl kabul edilen tezkere metniyle aynıdır. Zira, tezkerenin
gerekçesinde PKK bir terör örgütü olarak, mücadele edilmesi gereken bir
oluşum olarak gösterilirken, Hükûmetin aynı örgütle şu anda dahi
müzakere masasında uzlaşı aramakta olduğunu da
unutmayalım.
Diğer bir deyişle,
geçtiğimiz yıl içinde AKPnin PKK terör örgütüyle ilişkilerinin
köklü bir dönüşüme uğradığı gerçeği tezkerede yok
sayılmaktadır, tezkerede bundan bahis yoktur. Oysa, bugünkü
koşullar ile tezkerenin geçen yıl oylandığı ortamda
geçerli olan koşullar arasında hiçbir benzerlik
kalmamıştır. Köprülerin altından çok sular akmış,
buna rağmen Hükûmet sanki koşullar hiç değişmemiş,
gibi aynı gerekçelerle aynı yetkiyi istemektedir.
Şimdi, soruyoruz: Son bir yıldır PKKyla
pazarlık ve müzakereler yürüten AKP değil midir? Yabancı ülkeler bile PKKyı terör
örgütü olarak tanımlamaya devam ederlerken PKKya geri dönülmez biçimde
meşruiyet kazandıran AKP değil midir? Türkiyenin
geleceğinin yüce Mecliste belirlenmesi gerekirken, bütün
uyarılarımıza rağmen bunu İmralı ve Kandilde ana
muhatap olarak aldıkları PKK unsurlarıyla kapalı
kapılar ardında tasarlamaya çalışan AKP iktidarı
değil midir? Halkın önemli kesimlerinin rahatsızlık ve
itirazlarına rağmen içeriği paylaşılmayan
görüşmelerde PKKnın isteklerine boyun eğen AKP Hükûmeti
değil midir? AKP tarafından yerine getirilmeyen vaatlerle defalarca
aldatılan Kürt yurttaşlarımıza bu büyük bir
haksızlık değil midir?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) - Defalarca siz
aldattınız, siz!
OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla) Sayın
Başkan, soruları daha uzatabiliriz
İDRİS BALUKEN(Bingöl) Ne söylediğinizi
bilmiyorsunuz.
OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla)
ancak
sanırım meramımız açıktır: Hükûmet maalesef
inandırıcılığını kaybetmiştir.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Onlar bir kere
aldattı.
OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla) AKP Türkiyenin
en önemli dertlerine deva olamamakta, köklü reformlar yerine
halkımızı ayrıntılarla oyalamaya
çalışmaktadır. Kapsamlı, bütüncül bir strateji içinde köklü
reformlar yerine nokta hedeflere yönelik avutucu, oyalayıcı ve küçük
bazı adımlarla Hükûmet durumu geçiştirmeye, savuşturmaya
çalışmaktadır. En iyisine layık olan ve bunu bekleyen
halkımız rahatsızdır. Bu durumun farkında olan Hükûmet
sürekli: Bu son paket değil, başka paketler de gelecektir. demeye
devam etmektedir. Diğer bir deyişle, AKP halkımıza
şunu diyor: Ey -iradesine saygılı olduğunu iddia
ettiği- halkımız, demokrasi öyle kolay bir rejim değildir.
Siz demokrasiye hazır değilsiniz. İleri demokrasinin ustası
olan bizlere güvenin, bize bir on yıl daha tanıyın, bakın
Türkiyeyi nasıl bir ileri demokrasi hâline getireceğiz. Bu zihniyet
halka hakarettir, halka saygısızlıktır.
Paketin demokrasiyle ilgisi yoktur. Paket, AKPnin
seçimlere yönelik artık çok iyi tanıdığımız
hamlelerinden sadece biridir. Aldatmaca, kandırmaca, oyalama taktikleri,
ulusal iradeye saygısızlık, halkın aklına hakaret
demokrasiyi zayıflatan davranışlardır.
AKPnin Türkiye gündemini tek madde
yani Seçimleri nasıl kazanırım? olarak görmesi ve
vatandaşlarımızı istatistikten ibaret sanması ülkeyi
yönetilemez hâle getirmiştir. Tezkere de bunun en son örneğidir. AKP
Hükûmeti bir yandan PKKyla pazarlık sürecini yürütmeye devam edecek, öte
yandan terör örgütü diyerek PKKyla sınır ötesinde mücadele etmek
için yetki isteyecek. Hükûmetin bu çelişkili yaklaşımını,
çözüm sürecini destekleyenler ve Kürt yurttaşlarımız herhâlde
ibret ve kaygıyla izlemektedirler.
Sayın milletvekilleri, partimiz
ülkemizin ve halkımızın menfaatlerine içeride de
dışarıda da AKP iktidarına rağmen sahip çıkmakta
kararlıdır. Bizim derdimiz AKP değildir, bizim derdimiz
Türkiyedir, halkımızdır, ülkemiz ve halkımızın
esenliğidir. CHP olarak, çözüm sürecinin bilinmeyen, kaygı
uyandıran yönlerine karşın yine de halkımızın
içine sindirebileceği bir sonuca ulaşması hâlinde ülkemizin bu
süreçten kazançlı çıkacağını değerlendiriyoruz.
Kan akışının durmasını memnuniyetle
karşılıyoruz, bunun kalıcı hâle gelmesini istiyoruz.
Çözüm sürecinin şeffaf ve samimi olması hâlinde daha verimli ve
sağlıklı olacağını düşünüyoruz ancak AKPnin
Meclisi ve kamuoyunu dışlamasını, bilgi vermekten
kaçınmasını, sadece PKKyı muhatap almasını,
sürecin, Kürt yurttaşlarımızla birlikte toplumun değil,
PKKnın belirlediği yol ve yöntemlerle sürdürülmesini de doğru
bulmuyoruz.
Kürt
yurttaşlarımızın görüşleri bilindiği hâlde AKP
niçin hâlâ sadece PKKyla görüşmektedir. Bugün geldiğimiz
aşamada AKP ile PKK arasında ciddi sıkıntılar
yaşanmakta olduğu izlenimini edinmekteyiz. PKK ve AKP birbirlerini
karşılıklı taahhütlerini yerine getirmemekle itham etmekte
ve suçlamaktadırlar. Kandil öteden beri Hükûmete yönelttiği
tehditlerini şimdi daha yüksek perdeden dillendirmektedir ancak bu
tehditler karşısında AKP hep sessiz kalmakta, çözüm
kararlılığını sürdüreceği havasını
vermeye çalışmaktadır ancak bugün AKPnin çelişkileri
artık gizlenemeyecek çıplaklıkla gözler önündedir.
Değerli milletvekilleri, şu
gerçekleri unutmayalım: PKK hiçbir zaman terör ve şiddetten
vazgeçtiğini ilan etmemiştir. PKK silah
bırakacağını açıklamamıştır. Tam
tersine, AKPnin izlediği politikalar ve sağladığı
kolaylıklar sayesinde PKK bugün Kandilde daha güçlü hâle gelmiştir.
Hükûmete yeni buyruklar yağdırırken PKK bir yandan da dinlenme
ve yeni stratejiler geliştirme fırsatını bulmuş,
saflarına yeni unsurlar katma faaliyetine aralıksız devam
etmiştir. PKK uluslararası kamuoyunda da sanki barış için
çalışan, meşruiyet sahibi bir örgüt olduğu izlenimini
yaratma peşindedir.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul)
Bize bakıp söyleme!
OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla)
PKK bugün silahlı gücüyle, AKPnin bahşettiği meşruiyet
kılıfıyla ve çözüm sürecindeki sözde
tıkanıklıklar nedeniyle kendini daha güçlü, etkili ve
belirleyici bir konumda görmektedir.
Değerli milletvekilleri,
dolayısıyla, PKK terör tehdidi objektif anlamda azalmamış,
bilakis artmıştır. Grubumuz bu temel gerçeğin
farkındadır, AKPli arkadaşlar dinlerse onlar da farkına
varırlar. Öte yandan, çözüm sürecinin gerçek mahiyetini hâlâ bilmiyoruz.
EMRULLAH İŞLER (Ankara)
CHPliler dinlemiyor.
OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla)
Onlar dinlemesini biliyor, ben size sesleniyorum.
AKP ile PKK arasındaki
pazarlıkları ve bunların hayata geçirilme takvim ve yöntemleri
hakkında bilgi sahibi değiliz. Mevcut karşılıklı
duruşların yani AKP ile PKKnın karşılıklı
duruşlarının bir danışıklı dövüş olup
olmadığını, AKP ile PKK arasında mutabık
kalınmış bir senaryonun parçası olup olmadığını
da bilmiyoruz, bunları da saklı tutuyoruz.
Değerli milletvekilleri, Kürt
yurttaşlarımızın sorunlarının demokratik ölçüler
içinde çözülmesini, haklı beklentilerinin
karşılanmasını ve toplumun tüm unsurları arasında
dayanışma ve huzurun güçlenmesinin sağlanması, Cumhuriyet
Halk Partisinin en temel hedeflerindendir.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Biraz
da bu görevi yerine getirseniz!
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Savaşla mı yapacaksınız huzuru?
ADİL ZOZANİ (Hakkâri)
Görevdir de yapan yok!
OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla)
Bu itibarla, AKPnin bir yandan PKKyla müzakere masasına oturup
pazarlıklar yaparak Kürt yurttaşlarımızı umutlandırmasında
fakat aynı anda PKKyı terör örgütü olarak gösterip tezkereyle yetki
istemesindeki çelişki ve tutarsızlığı kaygı
verici buluyoruz.
Biz AKPden samimi olmasını,
şeffaf olmasını, Kürt yurttaşlarımız ve tüm
halkımıza karşı dürüst davranmasını istiyoruz.
Kürt yurttaşlarımız da bilsinler ki Cumhuriyet Halk Partisi
olarak onların hak ve beklentilerini, evrensel değer
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Çok
iyi biliyorlar, Cumhuriyet Halk Partisini çok iyi biliyorlar!
OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla)
ve standartlar sayesinde daima samimiyet ve ciddiyet içinde savunmayı
sürdüreceğiz.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul)
Allah razı olsun!
OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla)
Ve onları ne AKPye ne PKKya mahkûm edeceğiz.
Dolayısıyla, biz çözümün
adresinin hep yüce Meclisimiz olduğunu savunuyoruz. Önerilerimiz
ortadadır. Kardeşliğin, birlikteliğin,
dayanışmanın yerinin Meclis olduğunu, toplumsal
sözleşme imzasının İmralıda değil, yüce Mecliste
atılması gerektiğini söylüyoruz. CHP olarak ayrıca Kuzey
Iraktaki PKK varlığının tezkereler ve operasyonlar yoluyla
değil, Irak Hükûmeti ve Bölgesel Kürt Yönetimiyle iş birliği
içinde sona erdirilmesinin daha sağlıklı bir yol
olacağına inanıyoruz ve Hükûmete bu yola ağırlık
vermesi için çağrıda bulunuyoruz.
Unutmayalım, bu yetkiyi elinde
bulunduran Hükûmet daha önce ne yapmıştır? Terörle mücadele
adına Uluderede kendi vatandaşlarımızın canına
kıymıştır. Uludere hâlâ kanayan,
vicdanlarımızı sızlatan bir yaradır. Bunun
hesabını verememiş olan bir Hükûmete nasıl inanır,
nasıl güven duyabiliriz?
Terör saldırılarına
karşı operasyonlar bir mücadele yöntemidir ama çözüm süreci
değildir, çözüme yardımcı olan bir katkısı da
ayrıca sorgulanabilir. PKK bu operasyonlardan, bu başarısızlıktan
besleniyor, nemalanıyor, tehditlerini sürdürüyor. Faturayı kim
ödüyor? Kürt yurttaşlarımız ve halkımız ödüyor. Bu
adil değildir, doğru değildir.
Sayın Başkan, Cumhuriyet Halk
Partisi ilke partisidir. Suriye tezkeresine bir savaş tezkeresi
olduğu için karşı çıktık. Ülkemizi gerektiğinde
bir Suriye saldırısına karşı savunmak için tezkereye
ihtiyaç olmadığına işaret ettik.
Irak tezkeresi ise ülkenin kuzeyinde
yuvalanan ve Türkiye için ciddi tehdit oluşturmaya devam eden terör
tehlikesine karşı sınır ötesinde mücadele için bir yetki
talebidir, bir savaş tezkeresi değildir. Zamanı geldiğinde
ve gerektiğinde terörle mücadele edilebilmesi için gerekli yetkiyi
Hükûmete veren bir tezkeredir. Hükûmete güvenmiyoruz, bu yetkinin amaca uygun
olarak kullanılacağı hususundaki ciddi kuşkularımız
da devam etmektedir ancak Cumhuriyet Halk Partisi olarak Irakın
kuzeyindeki PKK varlığını ülkemiz için hâlâ ciddi bir
tehdit kaynağı olarak görmekteyiz. Terörle mücadeleyi destekliyoruz
ve desteklemeye devam edeceğiz.
Bu düşüncelerle tezkereye olumlu
oy kullanacağız, oyumuz
( BDP sıralarından
alkışlar [!]) Oyumuz Silahlı Kuvvetlerimizin terörle mücadelede
ADİL ZOZANİ (Hakkâri)
İşte iki yüzlülük!
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
İsterseniz savaşa da gidin! Hadi, Kandil orada, savaşa!
OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla)
Oyumuz Silahlı Kuvvetlerimizin
SIRRI SAKIK (Muş) Bir daha
Roboskiyle ilgili tek laf etmeye hakkınız yok!
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Yazıklar olsun!
ADİL ZOZANİ (Hakkâri)
İşte iki yüzlülük, işte timsah gözyaşları!
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Yazıklar olsun size, yazıklar olsun!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul)
Cepheye cepheye!
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Yoksul Anadolu çocuklarını göndermeyin, siz gidin savaşa, siz!
Hadi cepheye gidin savaşa!
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
ADİL ZOZANİ (Hakkâri)
İşte timsah gözyaşları, işte iki yüzlülük!
İşte iki yüzlülük, işte timsah gözyaşları!
OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla)
Sayın
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Aynen
öyle, timsah gözyaşları!
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Kendi çocuklarınızı gönderin!
OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla)
Değerli arkadaşlar, siz bize değil, bu tarafa bakın daha
akıllıca olur.
SIRRI SAKIK (Muş) Siz, siz
Onların kimliği açık.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Siz
iş birliği hâlindesiniz zaten! Konu Kürtler olunca, savaş olunca
iş birliği hâlindesiniz!
OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla)
Efendim, son cümlelerimi söylüyorum. Sayın Başkan
Arkadaşlar, izin buyurun, izin
buyurun lütfen.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri)
İki yüzlülük bu işte!
OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla)
Bitiriyorum, bitiriyorum.
SIRRI SAKIK (Muş) - Hâlâ Dersim
ruhuyla siyaset yapıyorsunuz!
OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla)
Oyumuz, Silahlı Kuvvetlerimizin terörle mücadelede Anayasa gereklerine
uygun olarak kullanılması ilkesine
bağlılığımızı ifade etmektedir.
Yüce heyetinize teşekkür ediyorum.
Kurban Bayramınızı kutluyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.50
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.59
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul), Muharrem IŞIK (Erzincan)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6ncı Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Başbakanlık tezkeresi
üzerindeki görüşmelerimize kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
Şimdi, söz sırası Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu adına Volkan Bozkır, İstanbul
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA VOLKAN BOZKIR
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün
yüce Meclisimizin ele alacağı tezkere ülkemizin ulusal
güvenliğini yakından ilgilendirmektedir. Zira günümüz dünyasında
ülkelerin ulusal güvenliğine yönelik temel tehdit terörizmden
kaynaklanmaktadır. Terörle mücadelenin tüm durumlar için geçerli tek bir
yöntemi de bulunmamaktadır. Irakın kuzeyinden ülkemize yönelik terör
saldırıları ve tehdidiyle mücadelede elimizdeki en önemli
araçlardan biri, hiç şüphesiz, yüce Meclis tarafından 17 Ekim 2007
tarihinde Hükûmetimize verilen ve süresi anılan tarihten günümüze kadar birer
yıl uzatılan yetki doğrultusunda Türk Silahlı Kuvvetlerinin
yürütmekte olduğu sınır ötesi askerî harekâtlardır.
Hükûmetimize verilen bu yetki, uluslararası hukuk ve meşruiyet
zemininden hiçbir şekilde ayrılmadan tek ve açık bir hedefe ve
amaca yönelik olarak kullanılmaktadır. Hedef, Irak kuzeyindeki PKK
terör odaklarıdır. Amaç, bu bölgeden ülkemize yönelik terör
saldırıları ve tehdidinin tamamen ortadan
kaldırılmasıdır. Ülkemizin hiçbir ülkenin toprağında
gözü yoktur. Şimdiye dek yürütülen sınır ötesi askerî
operasyonlarımızda sivil halka ve sivil yerleşim birimlerine
zarar verilmemesi için azami özen gösterilmiştir. Türk Silahlı
Kuvvetlerimiz bu konuda son derece başarılı bir performans
sergilemiştir.
Iraka sınır ötesi harekâta
izin veren Hükûmet tezkeresinin ilk kabulünden bu yana geçen dönemde
gerçekleştirilenler şu şekilde sıralanabilir: Türk
Silahlı Kuvvetlerinin sınır ötesi harekâtlarıyla terör
örgütünün operasyonel kapasitesi ve lojistik altyapısı önemli ölçüde
hasara uğratılmıştır. Yoğun siyasi ve diplomatik girişimlerimiz sonucunda Irak
Merkezî Hükûmeti ve Irak Kürt Bölgesel Yönetiminin terör örgütünün Iraktaki
manevra kabiliyetinin sınırlanması ve örgüte giden lojistik
desteğin kesilmesi konusunda gittikçe daha somut bir iş
birliğine yönelmeleri sağlanmıştır. Terörle mücadelede
etkin ve sahada somut sonuç almaya imkân tanıyacak sürekli ve düzenli bir
iş birliğinin tesisi için, üçlü mekanizma başta olmak üzere
çeşitli iş birliği platformları geliştirilmiştir.
Bu çalışmalarımıza paralel olacak şekilde bölgesel ve
uluslararası destek tabanımız da güçlendirilmiştir.
Değerli milletvekilleri, bugüne
dek sarf edilen gayretlere, atılan olumlu ve yapıcı
adımlara rağmen, terör tehdidinin bütünüyle ortadan
kaldırılması yolunda vardığımız nokta bizi
tatmin etmekten maalesef uzaktır. Irakın kuzeyinin PKK terör örgütü
için hâlen korunaklı bir alan niteliği
taşıdığını da maalesef göz önünde tutmamız
gerekmektedir. Arzumuz, Irak Merkez Hükûmetinin ve Irak Kürt Bölgesel Yönetiminin,
terör örgütünün kendi topraklarından ülkemize yönelen faaliyetlerini
engellemesidir, ancak bu aşamada merkezî hükûmet ve bölgesel yönetim
Irakın sınırlarını kontrol etmeye ve terör
unsurlarının ülkedeki mevcudiyetine son vermeye muktedir gözükmemektedir.
Irak zorlu bir siyasi süreçten
geçmektedir. Irakta 7 Mart 2010 tarihinde düzenlenen son genel seçimlerin
ardından, uzun müzakereler sonucunda hükûmette güç
paylaşımını öngören siyasi Erbil Mutabakatıyla,
Aralık 2010 ayında Ulusal İttifak Lideri Şii kökenli Nuri
Malikinin Başbakanlığında, tüm kesimlerin temsil
edildiği bir ulusal ortaklık hükûmeti kurulmuştur.
Bununla birlikte, Malikinin söz konusu
mutabakata riayet etmemesi, iktidarın ve gelirlerin
paylaşımına yanaşmaması, özellikle ABD askerlerinin
2011 Aralık ayında Iraktan çekilmesiyle eş zamanlı bir
şekilde hükûmet ortaklarına karşı
başlattığı baskı ve sindirme kampanyası, ülkede
hükûmeti işlevsiz kılmış, bugün de devam eden siyasi
bunalıma yol açmıştır.
Başbakan Malikinin bu politikaları,
bozulan güvenlik durumu, devam eden siyasi istikrarsızlık ve temel
hizmetlerin sağlanmasındaki başarısızlıkla
birlikte ılımlı Şii kesim tarafından da
eleştirilmektedir. Siyasi krizin devamıyla kötüleşen güvenlik
durumu, Suriyedeki gelişmelerin de etkisiyle ülkedeki mezhep gerilimini
artırmıştır, Irakın yeniden 2006-2007
yılları arasında yaşanan mezhep çatışmasına
sürüklenebileceği endişelerini de kuvvetlendirmiştir. Son beş
yılın en kanlı dönemini yaşayan Irakta yıl başından
bu yana terör eylemleri sonucu hayatını kaybedenlerin
sayısı 6 bine ulaşmıştır. Gittikçe mezhep
misilleşmeye dönüşmekte olan bu saldırıların, Irakta
tüm halkı kucaklayan bir yönetim yapısı tesis edilmeden sona
ermesini beklemek güçtür.
Güvenlik durumundaki kötüye gidiş
ile 2013 Nisan ve Haziran aylarında gerçekleştirilen yerel seçimlerin
sonuçları Iraklı liderler arasında uzlaşma
çalışmalarına ilaveten Bağdat ile Erbil arasındaki
görüşmelerde de hareketlenmeye yol açmıştır ancak bugüne
kadarki girişimler daha henüz somut sonuç vermemiştir. Sünni kesimin
kimi beklentilerini karşılamak amacıyla yapılması
öngörülen bazı yasa değişiklikleri görüşmelerinden netice
alınamamıştır. Cumhurbaşkanı Talabaninin 2012
Aralık ayından bu yana sağlık sorunları nedeniyle
görevini sürdürecek durumda olmaması da ülkedeki siyasi
istikrarsızlığın aşılmasını
güçleştiren bir faktör olmuştur.
Irak Kürt Bölgesi ve Kerkük
dışındaki 14 vilayette düzenlenen yerel seçimlerde Başbakan
Malikinin liderliğindeki Kanun Devleti Koalisyonu umduğu
başarıyı elde edememiştir. Keza, yerel yönetimlerin
oluşturulması sürecinde de diğer Şii grupların rekabeti
sonucunda başkent Bağdatta valilik makamını Sadr grubuna,
Irak siyasetinde kilit önemi haiz Basra Valiliğini ise Irak İslam
Yüksek Konseyine kaptırmıştır. Seçimlere Sünni kesimin en
iddialı temsilcisi olarak giren Muttehidun de beklenenin altında bir
performans sergilemiştir.
Öte yandan, Federal Yüksek Mahkeme, 26
Ocak 2013 günü Mecliste büyük bir çoğunlukla kabul edilen ve
Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Meclis Başkanının
görev sürelerinin iki dönemle sınırlandırılmasını
öngören yasaya Başbakan Maliki tarafından yapılan itirazı
26 Ağustos 2013 tarihinde hem usul hem de içerik yönünden Anayasaya aykırı
bularak iptal etmiştir. Böylece, Malikinin bir dönem daha Başbakanlık
yapmasının önü hukuki bakımdan açılmıştır.
Irakta genel seçimlerin 2014
Mart-Nisan döneminde gerçekleştirilmesi öngörülmektedir. Mecliste Seçim
Yasası konusunda yürütülen müzakereler ise hâlen sürdürülmektedir. Son
olarak genel seçimlerin en geç 30 Nisan 2014 tarihine kadar
gerçekleştirileceğine ilişkin bir karar Irak Meclisinin 7 Ekim
2013 tarihli oturumunda kabul edilmiştir.
Irak Kürt Bölgesinde 21 Eylül 2013
tarihinde Parlamento seçimleri düzenlenmiştir. Seçimlerde KDP
oylarını artırmış, IKB Hükûmetinin büyük
ortağı KYB önemli ölçüde oy kaybetmiş, en büyük muhalefet
partisi olan Goran ikinci parti konumuna yükselmiştir. Bununla birlikte
yeni hükûmetin yine KDP-KYB ağırlıklı bir yapıda
olması beklenmektedir.
Demokratikleşme çabalarında
Arap Baharını yaşayan birçok ülkeden önce önemli merhaleleri geride bırakmış
olmasına rağmen, Irakta güvenlik ve istikrar ortamı hâlâ tam
olarak sağlanamamıştır. Ülke, genç bir nüfusa ve zengin
doğal kaynaklara sahip olsa da beklenen ekonomik kalkınma ve yeniden
imar hamlesini bir türlü gerçekleştirememiştir. Irak halkı her
gün onlarca evladını teröre kurban vermektedir. Giderek mezhepsel
niteliğe bürünen bombalı saldırıların 2013
yılı başından bu yana yol açtığı can
kaybı 6 bine ulaşmıştır. Sadece geçtiğimiz eylül ayındaki
kayıplar bine yaklaşmıştır. Terör olayları ve
bombalı saldırılar ülkenin görece sükûnetin hâkim olduğu
Irak Kürt Bölgesine de sirayet etmiştir. 29 Eylül 2013 günü Erbilde
Asayiş Müdürlüğünü hedef alan saldırı, büyük çaplı can
kaybına yol açmasa dahi, IKBde altı yıldan bu yana gerçekleştirilen ilk eylem
olması bakımından dikkati çekmiştir.
Irakın içinde bulunduğu bu
durum bir yandan bölgeyi olumsuz yönde etkilerken, diğer yandan bölgede
mevcut diğer istikrarsızlık unsurlarından da beslenmektedir
ve bu menfi etkileşim meseleyi daha da karmaşık hâle
getirmektedir. Bugüne değin Iraktaki savaş, çatışma ve
huzursuzluk ortamının olumsuz yansımalarına en fazla maruz kalan ülkelerin başında
Türkiye gelmiştir. Bu nedenle, Irakta güvenlik ve istikrarın tesisi,
ülkenin siyasi birliğinin ve toprak bütünlüğünün korunması ve iç
barışın sağlanması Türk dış
politikasının öncelikleri arasında yer almaktadır. Türkiye
Irakta daima istikrar getirecek bir dış siyaset izlemiştir ve
bundan sonra da izleyecektir. Bu tutumumuzla uygun olacak şekilde
Irakın güvenli, istikrarlı, demokratik, müreffeh ve
komşularıyla barışık bir ülke hâline gelmesine yönelik
çabalarımızı sürdürme azmindeyiz. 2014 yılı ilkbaharında
düzenlenmesi öngörülen genel seçimlerin Irakın demokratikleşme
sürecinde başarıyla kayda geçmesini, ülkenin temel sorunlarına
acil ve kalıcı çözümler üretebilecek, komşuları ve
uluslararası toplumla iş birliğine açık, Irak
halkının tümünü kucaklayacak ve ülke sathında etkin olacak bir
hükûmetin süratle iş başına gelmesini dilemekteyiz. Irakta
demokrasinin temellerinin sağlamlaşması, bu yolda ilerleyen tüm
bölge ülkeleri için de umut verici bir gelişme olacaktır.
Türkiye, Irakın siyasi
birliğine, toprak bütünlüğüne, egemenliğine ve refahına
önem atfetmektedir. Etnik ve mezhep temelli siyaset
anlayışını reddetmektedir. Iraktaki tüm kesimlerle
ilişkilerini geliştirmek istemektedir. Iraktaki
istikrarsızlıklardan öteden beri olumsuz yönde etkilenen bölge
ülkelerinin başında gelen Türkiye, Iraklı liderlerin Irak halkının
tümünü kucaklayan bir yönetim anlayışı benimsemesini, zengin
doğal kaynaklara sahip ülkede gelirlerin ve iktidarın adil
paylaşımına imkân veren, işleyen bir federal sistemin
hayata geçirilmesini arzu etmektedir.
Türkiye-Irak ilişkilerinde son
dönemde yaşanan durgunluk iki ülke arasındaki sorunlardan ziyade Irak
içindeki gelişmelerden, Başbakan Malikinin tutumundan
kaynaklanmaktadır. Başbakan Maliki, özellikle Amerika Birleşik
Devletleri askerlerinin ülkeden çekildiği 2011 Aralık ayından bu
yana Hükûmet ortaklarına artan baskılar yöneltmiştir. Türkiye
kendisinin bu davranışını tenkit edince ve Irakta bu
duruma ilişkin endişelerimizi dile getirince ise bunu Irakın iç
işlerine karışıldığı şeklinde takdim
etmeye başlamıştır. Oysa yine Maliki tarafından eleştiri
konusu yapılan Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ile gelişen iş
birliğimiz de Irakın diğer kesimleriyle yürüttüğümüz
ilişkileri ikame edici değil, tamamlayıcı niteliktedir.
Türkiye ile Irak arasında önemli
boyutlara ulaşan ticari ilişkilerin yanı sıra enerji
alanında da büyük potansiyel mevcuttur. Irak hâlen 2012
yılındaki 12 milyar dolarlık ihracatımızla Türk
malları bakımından 2nci büyük pazar konumundadır. Türkiye,
Irak üzerinde güney-kuzey eksenindeki enerji koridorunun güçlendirilmesine de
önem vermektedir. Bu karşılıklı çıkarların
mevcudiyeti çerçevesinde 2009da faal hâle getirilen Yüksek Düzeyli Stratejik
İşbirliği Konseyinin canlandırılmasını arzu
ediyoruz. Bu sayede ülkemiz ile Irak arasındaki ilişkilerin ortak
projeler temelinde her alanda geliştirilerek iki ülke arasında
ekonomik bütünleşme sağlanmasını hedefliyoruz. Irakın
Türkiye üzerinden Batı dünyasına bağlanması Iraka yönelik
temel ekonomik yaklaşımımızı
oluşturmaktadır.
Geçtiğimiz beş yılda
Irak ile ilişkilerimizi stratejik iş birliği perspektifine
dayanak geliştirmek amacıyla kayda değer yol katettik. Son
dönemde Irakın içinde yaşanan gelişmelerden kaynaklanan
bazı sıkıntıları ikili ilişkilerin seyri
bakımından geçici bir dönem olarak görmekteyiz. Irak ile ortak bir
refah ve güvenlik ortamına matuf kapsamlı iktisadi bütünleşme
hedefimizden vazgeçmiş değiliz. Iraktaki tüm gruplara ayrım
gözetmeden eşit mesafede olduğumuz ve tüm siyasi partilerle temas
hâlinde bulunduğumuz gerçeğini Iraklı muhataplarımıza
her seviyede ve her vesileyle hatırlatıyoruz. Nitekim, Irak Meclis
Başkanı Nuceyfinin beraberinde Irak siyasi yelpazesindeki
farklı siyasi partilere mensup Şii, Sünni, Türkmen ve Kürt
milletvekilleriyle birlikte ülkemizi eylül ayında ziyareti Iraka yönelik
tutumumuzun Iraklı siyasetçiler tarafından kabul gördüğünün de
önemli bir göstergesidir. Sayın Meclis Başkanımızın
davetine icabetle ülkemize gelen Nuceyfi, Meclisteki temaslarının
yanı sıra Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın
Başbakanımız ve Sayın Dışişleri
Bakanımız ile de görüşmeler yapmıştır. Nuceyfi bu
ziyaretinde Irak Başbakanı Malikiden ülkemizle yakınlaşmak
istediği ve bu çerçevede Ankaraya resmî bir ziyaret gerçekleştirmeyi
arzuladığı yönünde de bir mesaj getirmiştir. Bu mesaj,
Sayın Başbakanımızca da tabiatıyla olumlu
karşılanmıştır. Zira, komşumuz Irakla
ilişkilerimizi karşılıklı saygı ve çıkar
temelinde, iki ülke halkının yararına olacak şekilde
geliştirmek elbette dış politikamızın temel
öncelikleri arasında yer almaktadır. İkili ilişkilerdeki
yakınlaşma aynı zamanda Birleşmiş Milletler Genel
Kurulu marjında Sayın Cumhurbaşkanımızla Irak
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Hudeyr Huzai arasında
New Yorkta yapılan görüşmelerde de teyit edilmiştir. Hâlihazırda
Irak Dışişleri Bakanı Zebarinin yakın zamanda
Türkiyeye gelmesi, akabinde Sayın Meclis Başkanımızın
da Irakı ziyaret etmesi gündeme gelebilecektir.
Bu tablodan
görüleceği üzere, Türkiye-Irak ilişkilerinde ahiren olumlu
gelişmeler kaydedilmektedir. Söz konusu gelişmelerin Türkiye-Irak
ilişkilerinin rayına oturtulmasının, Irakta 2014
baharında gerçekleştirilecek genel seçimlere giden kritik süreçte hem
de bu ülkedeki iç siyasi bunalım ve güvenlik durumu üzerinde bölgede
cereyan eden gelişmeler çerçevesinde olumlu yansımaları
olacağı kanaatindeyiz.
Değerli milletvekilleri, Irak ile
ilişkilerimizde yukarıda arz ettiğim olumlu gelişmeler
olmakla birlikte, terörle mücadele açısından Irak Merkezî Hükûmeti ve
Kürt Bölgesel Yönetimince gereken tedbirler layıkıyla
alınmadığı sürece, ülkemizin bu konuda uluslararası
hukuktan kaynaklanan haklarını kullanmakta tereddüt
etmeyeceğimizi burada bir kez daha vurgulamak istiyorum. Bugünkü tabloya
baktığımızda, terör örgütünün silahlı
saldırı ve faaliyetlerinin sona erdirilmesine yönelik olarak
ülkemizde başlatılan barış süreci, örgütün bazı
kışkırtıcı açıklamalarına rağmen devam
etmektedir.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Tezkere en büyük
kışkırtmadır, savaş tezkeresi en büyük
kışkırtmadır.
VOLKAN BOZKIR (Devamla) Bu süreç, Hükûmetimizin
terörizmle mücadeledeki samimi ve kapsamlı
yaklaşımının göstergesidir. 30 Eylül 2013 tarihinde
Sayın Başbakanımız tarafından açıklanan reform
paketinin de söz konusu sürece ivme kazandıracağını
düşünmekteyiz. Ülkemizdeki mevcut barış sürecinin gündemde
olduğu ortamda Türk Silahlı Kuvvetlerinin sınır ötesi
harekâtta bulunması konusunda Hükûmetimize yetki veren tezkerenin
uzatılması talebinde bulunulmasının bir tezat
oluşturduğu söylenebilir ancak terörle mücadelede tek bir yöntemin
yeterli ve etkili olmayacağı da açıktır. Bir taraftan, demokrasimizin
güçlendirilerek terörü bir hak arama aracı olmaktan çıkarmak
amacıyla kararlı bir şekilde uygulamakta olduğumuz çok
boyutlu ve kapsamlı tedbirler paketiyle lüzumu hâlinde başvurulacak
askerî önlemler terörle mücadelemizdeki bütüncül
yaklaşımımızı tamamlayıcı niteliktedir.
Hükûmetimizin görevi devletin tüm unsurlarına bu mücadelede gereken
siyasi, maddi ve moral desteği sağlamak, etkili tüm yöntemleri
gerektiğinde uygulanabilir kılmak ve hazır tutmaktır.
Bir taraftan ekonomik, sosyal, kültürel ve uluslararası
önlemlerden oluşan yumuşak güç unsurlarımızın
geliştirilmesine önem verilecektir; diğer taraftan da
sınırları, kapsamı, miktar ve şümulü, zamanı
Hükûmetimiz tarafından belirlenecek şekilde askerî kuvvet
kullanımı seçeneğinin de elde bulundurulması terörle
mücadelemizde caydırıcılığımızı
güçlendirecek, hareket alanımızı genişletecektir.
Terörle mücadelenin hem ülkemizin hem bölge ülkeleriyle
ilişkilerimizin bir gündem maddesi olmaktan çıkarılması,
bölgemizde sürdürülebilir güvenlik ortamının daha fazla zaman
yitirilmeksizin kurulması gerekmektedir. Bunun gerçekleştirilmesi
için uluslararası hukukun sınırları içinde üzerimize
düşen her türlü sorumluluğu yerine getirmeye kararlıyız.
Türk Silahlı Kuvvetlerimizin terör örgütünün konuşlu bulunduğu
bölgelere yönelik sınır ötesi harekâtlar düzenlemesi hususunda
Hükûmetimize yetki veren tezkerenin uzatılması konusunda yüce
Meclisimizin desteğini esirgemeyeceğini ümit etmekteyim. Bu sayede,
terörle mücadelemizin de en önemli unsurlarından birinin
devamının sağlanacağını beklemekteyiz.
Terör belasından tamamen kurtulmuş bir Türkiye
için milletçe kenetlenerek daha aydınlık günlere ulaşma inanç ve
kararlılığımızı burada vurguluyorum. Bu önemli
konuda ulusal birlik ve dayanışmamızı bir kere daha ortaya
koyabilmemiz dileğiyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17 Ekim 2007
tarihli ve 903 sayılı Kararı ile Hükûmete verilen ve son
olarak 1 Ekim 2012 tarihli
kararıyla bir yıl uzatılan izin süresinin 17 Ekim 2013
tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasını, Anayasanın
92nci maddesi uyarınca arz ediyorum.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Başbakanlık tezkeresi
hakkında şahsı adına söz isteyen Muharrem İnce, Yalova
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce,
sosyal medyanın en çok konuşulan konusu 7 yaşındaki
Melisin ilik bulması için Sağlık
Bakanlığını prosedürü hızlandırmaya davet ediyorum.
Sayın milletvekilleri, Irakla
ilgili şu ana kadar 8 tezkere görüştük. 8inde de Hükûmete Cumhuriyet
Halk Partisi olarak destek olduk. Bu, 9uncu tezkere. Tüm tezkereleri okudum,
hemen hemen metinler aynı. Sadece bu metinde küçük biraz
değişiklikler var ama iki cümleye takıldık. Onlardan birisi
diyor ki: Irakın kuzey bölgesinde yuvalanmış PKK terör
unsurları
ifadesi.
Değerli milletvekilleri
Irakın kuzeyi neresi, Barzani kim? diye bir soruyu sormamız
lazım hep birlikte. Biliyorsunuz, Sayın Başbakan, bir
konuşmasında, yani 30 Ekim 2007 tarihinde aynen şöyle diyor:
Barzani teröre yataklık yapıyor ve bunun uluslararası hukukta
bir karşılığı var. Peki, bunun uluslararası
hukukta bir karşılığı varsa Hükûmete şunu
soruyorum: Bir; Birleşmiş Milletler nezdinde ya da uluslararası
kuruluşlar nezdinde hangi girişimde bulundunuz? Birleşmiş
Milletleri göreve davet ettiniz mi? Dünya 5ten büyük. dediniz mi?
Birleşmiş Milletlerin meşruiyetini tartıştınız
mı? Hiçbir şey yapmadınız yani Kuzey Irakla ilgili bu
sözleri edip Birleşmiş Milletleri devreye sokmak istemediniz, o
kuruluşları göreve davet etmediniz, eleştirmediniz ama
Mısıra geldiğinde bunu yaptınız. Esma için
ağladınız ama 20li yaştaki çocukları
konuşalım, terörü konuşalım, terörle mücadeleyi konuşalım.
diye Meclisi topladığımızda Sayın Başbakan, Esma
için ağlayan Başbakan, bu Meclise gelmedi, 90 yaşındaki
Suudi Kralının cenazesine de değil, taziyesine gitti.
Yine, değerli
arkadaşlarım, Barzani için Teröre yataklık yapıyor.
diyorsunuz ama partinizin kongresine onur konuğu olarak davet ediyorsunuz.
Sonra konuşma yaptırıyorsunuz, slogan atılıyor
Türkiye seninle gurur duyuyor. diye.
EMRULLAH İŞLER (Ankara)
Başbakana atıldı.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Bir gün
sonra açıklama yapıyorsunuz O slogan Barzaniye değil
Başbakana atıldı. diyorsunuz. E, kiminle gurur duyuyorsunuz?
Yani, Barzaniyle gurur duyuyorsanız çıkın söyleyin. E, gurur
duymuyorsanız neden kongrenize davet ettiniz? E, teröre yataklık yapan
birini Başbakanın ifadesiyle söylüyorum- davet eden Başbakandan
mı gurur duyuyorsunuz? Değerli arkadaşlarım, yani bu konuda
bir çelişki içerisindesiniz.
Diğer ifade ise, Dost ve
kardeş Irakın toprak bütünlüğüne önem atfeden Türkiye.
Tezkerede aynen bu cümleler var. Değerli arkadaşlarım, Irakın
toprak bütünlüğünü bozan bir siyaseti siz izlemediniz mi? Hani bu konuda
bir kırmızı çizgimiz vardı, kırmızı
çizgimize ne oldu?
Peki, 2nci sorum: Irak Bölgesel
Yönetimiyle gizli anlaşmaları siz imzalamadınız mı?
Irakın devrik cumhurbaşkanının yardımcısını
Türkiyede ağırlamadınız mı? Ama kendiniz Iraka
gidemediniz. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı,
arkadaşlarımız, milletvekili arkadaşlarımız
Iraka gidince de onları eleştirdiniz. Değerli arkadaşlar, Bakanınız,
Hükûmetin Bakanı, Bağdata hurma yemeye giderken, Kayseride
pastırma yedi, o günleri ne çabuk unuttunuz. (CHP sıralarından
alkışlar) Amerikan Başkanının Bu bir haçlı
seferi. dediği işgalde 1,5 milyon Arap, Kürt, Türkmen
çocuklarının ölümüne göz yumdunuz. Irakı işgal eden
Amerikan askerlerinin sağ salim dönmesi için duacı oldunuz. Amerikan
askerleri postalla Irakta camide gezerken, ehlisünnet sakalınızdan
vazgeçip Amerikan tıraşı oldunuz. (CHP sıralarından
alkışlar) Türk askerinin başına çuval geçirildiğinde
Ne notası, müzik notası mı? deyip, parmakla
çağırıldınız, beyzbol sopasıyla hizaya
getirildiniz. Biz bu sorunu çözdük, terör sorununu çözdük. dediniz.
Nasıl çözdün? diye sorduğumuzda 12 kanallı televizyon verdim,
jimnastik saatini artırdım, dostlarla görüşmesine imkân verdim.
dediniz. Çözdüyseniz bu tezkere niye? Yani, milletle alay ediyorsunuz.
Meclisten yetki istiyorsun. Ne yapacaksın bu yetkiyi alıp da?
Vereceğiz sana o yetkiyi merak etme.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) -
Kullanmayacağı bir yetkiyi niye veriyorsunuz?
MUHARREM İNCE (Devamla) 8 tane yetki aldın,
ne yaptıysan 9uncuyla da onu yapacaksın.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) - Pazarlık
yapacak, pazarlık.
MUHARREM İNCE (Devamla) Bir taraftan
barış, diğer taraftan tezkere olur mu? Bir taraftan Çözdüm
ben. diyorsun, diğer taraftan tezkere istiyorsun.
Yani, değerli arkadaşlarım,
barış mı doğru, tezkere mi doğru? Bir taraftan muhatap
alıp görüşüyorsun, diğer taraftan diyorsun ki: Meclisten bana
yetki ver, ben gereğini yapayım. Burada bir devlet ciddiyeti yoktur.
Değerli arkadaşlar, sayın milletvekilleri;
terörle mücadeleye Cumhuriyet Halk Partisi olarak her zaman destek olduk,
destek olmaya da devam edeceğiz. Ama, bir tiyatro oynuyorsunuz, biz oyuncu
değiliz, biz figüran değiliz; bunları milletimizin bilmesini
istiyoruz.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Figüran oluyorsunuz
işte.
MUHARREM İNCE (Devamla) Değerli
arkadaşlar, 4 aşamalı bir barış planından söz
ettiniz. Bu barış planını kim biliyor? Biz bilmiyoruz,
diğer muhalefet partileri de bilmiyor, AKP milletvekilleri de bilmiyor.
Yani, şaibeli anketlerle devlet yönetiyorsunuz, televizyonlara
çıkarılmış, bindirilmiş kıtalarla kamuoyu
oluşturuyorsunuz.
Sayın milletvekilleri, bu, çözümmüş gibi
görülebilir kısa vadede ama uzun vadede nasıl problem
açtığınızı hep birlikte yaşayacağız.
Geçen hafta Suriyeye tezkere çıkardınız.
Biz, tabii ki buna karşı çıktık. Suriyeyle
başımıza bu işleri Sayın Davutoğlu getirdi.
Tezkerede Davutoğlu yok, Millî Savunma Bakanı var. Türkiye'nin
dış politikasını bu kadar ayaklar altına alan,
Türkiyeyi bütün komşularıyla kavgalı hâle getiren
Davutoğlu yok, tezkereleri Millî Savunma Bakanı savunacak.
Değerli arkadaşlar, bir iyi olduğumuz
Gürcistan kaldı, onunla ilgili de yakında Batum kapısıyla
sorunlar çıkarsa hiç şaşırmayınız. Suriye, Irak,
İran, Ermenistan, Azerbaycan, Rusya, Bulgaristan, Yunanistan,
Kıbrıs; herkesle problemliyiz. Sizden önce Azerbaycanla tek millet,
iki devlettik; bugün kavgalıyız. Suriyeyle sorunumuz yoktu, Adana
Anlaşmasıyla sorunlarımız çözülmüştü ama 20
Ağustosta Gaziantepte 10 kişi, 11 Şubatta Cilvegözünde 18
kişi, 11 Mayısta Reyhanlıda 53 vatandaşımız
öldü. Bunların sorumlusu sizsiniz. Irak Merkezî Hükûmetiyle
kavgalısınız, İran ve Rusya ile Suriye politikası
nedeniyle karşı karşıyayız. Yunanistanda Ege Baharı
gelecekti, Yunanistanda sonbahar geldi. Kıbrıs sorununu
çözeceğiz. dediniz, Kıbrıs Rum kesiminin petrol araması
bir savaş nedenidir, savaş gemilerini göndeririz. dediniz, göndere
göndere Turgut Reisi gönderdiniz. Bulgaristan ve Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetindeki seçimlere müdahale ettiniz, oradaki Türk
toplumlarını böldünüz, ayrıştırdınız.
Yemende Türk menşeli suikast silahları, Glock marka silahlar
yakalandı, Mersin gümrüğündeki talimatların ne olduğunu
hepimiz biliyoruz, Yemende bu silahlar hem de 4 kez yakalandı.
Türkiyenin iki kadim dostu vardı: Libya ve
Pakistan. İnsan hakları ödülü aldığınız Libyaya
liderinin devrilmesi, öldürülmesi için bavullar dolusu para gönderdiniz.
Pakistanla da aramızı açarsanız hiç şaşırmam.
Kurtuluş Savaşında Pakistan, Kıbrıs Barış
Harekâtındaki Libyanın desteğini vefasızlıkla
karşıladınız.
Değerli arkadaşlar, sayın milletvekilleri;
bizim hükûmetlere bağlı olmayan bir Filistin politikamız
vardı, hükûmet kim olursa olsun Filistin politikamız
aynıydı. Orada, siz gittiniz, birtakım örgütler arasında
ayrımcılık yaptınız, onları da
parçaladınız. Bu parçalamanın sonucunda mayıstan beri
Gazzeye gidemiyorsunuz. Size vizeyi İsrail mi vermiyor, Amerika Birleşik
Devletleri mi vermiyor?
Devletten devlete ilişki kuran Türkiyenin
itibarını yerle bir ettiniz. Kabilelerle, gruplarla, partilerle
dış politika oluşturdunuz. Lübnanda 2 pilotumuz sizin Suriye
politikanızın bir esiridir. Oyun kurucuyuz. dediniz, oyuncak
oldunuz. Stratejik derinlik dediniz, stratejik çukura battınız.
Dünya lideriyiz. derken değerli yalnızlıkla avundunuz.
Türkiyenin itibarını yerlerde sürüklediniz. Deliğe
süpürülmeyin, kullanılın. sözlerini siyaset sahnesinde sizin
sayenizde duyduk. Askerin başına çuval geçirildiğinde müzik
notasını sizin sayenizde duyduk. Sıfır sorundan değerli
yalnızlıka, kardeşim Esaddan terörist Esede siz getirdiniz ama
bütün bu dış politikanın mimarı Sayın Davutoğlu,
Meclise neden gelip de bilgi vermiyor? Hadi bize bilgi vermiyor, size de bilgi
vermiyor, daha doğrusu, Parlamentoya bilgi vermiyor.
Türkiyenin dış politikada
geldiği noktanın özeti budur diyorum, yüce Meclise saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şimdi de Hükûmet adına söz
isteyen, İsmet Yılmaz, Millî Savunma Bakanı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
Meclisimizin 17 Ekim 2007 tarihli ve 903 sayılı Kararı ile
Hükûmete verilen ve son olarak 11 Ekim 2012 tarihli ve 1026 sayılı Kararıyla
bir yıl uzatılan, Irakın kuzeyinden ülkemize yönelik terör
tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi
amacıyla, gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve
müdahalede bulunmak üzere, Anayasanın 92nci maddesi uyarınca hudut,
şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe belirlenerek Türk Silahlı
Kuvvetleri unsurlarının Irakın PKK teröristlerinin
barındıkları kuzey bölgesiyle mücavir alanlarına
gönderilmesine dair tezkerenin bir yıl daha uzatılması
hakkında Hükûmetimizin görüşlerini açıklamak üzere söz aldım.
Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; sözlerime başlarken bizlerin bu ülkede özgür ve huzur
içinde yaşaması için hayatlarını ortaya koyarak mücadele
eden vatan evlatlarını şükran ve minnetle, bu uğurda bir
gül bahçesine girercesine hayatlarını kaybeden şehitlerimizi
rahmetle anıyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; yurtta barış, bölgemizde barış, dünyada
barış hedefimizdir. Bugün içinde bulunduğumuz coğrafyaya
bakarsak bu hedefe ulaşmanın tek bir ülkenin gayretiyle mümkün
olamayacağını da görüyoruz. Bu ahval ve şerait içinde Hükûmet olarak bir
vatandaşımızın burnunun kanamaması için gereken her
türlü tedbiri almak bizim görevimiz. Türkiye, Irakın kuzey bölgesini
kendileri için emin liman olarak gören PKK terör unsurlarının
halkımızın huzur ve güvenliğine kasteden, ülkemizin millî
birliğine yönelik terörüyle karşı karşıya
bulunmaktadır. Türkiye'nin terörle mücadelesi otuz yıldır devam
etmektedir. Terör örgütü, dönem dönem eylemlerini artırmakta, her
fırsatta toplumsal barışı bozmayı amaçlamaktadır.
Irakın kuzeyinde
bulunan PKK terör unsurlarının Türk halkının huzur ve
güvenliğine olan tehditleri devam etmekte, terör örgütü bölgede halk
üzerindeki baskı ve terör faaliyetlerini sürdürmekte; bölgenin kalkınmasını
ve gelişmesini engellemek için yol, okul, baraj ve havaalanı
yapımında kullanılan iş makinelerini yakmaya, yol kesmeye
devam etmektedir. Bölücü terör örgütü, Kandil bölgesini ana karargâh olarak kullanmakta,
Irakın kuzeyindeki mevcut kamplarda eylem hazırlıklarına
yönelik keşif faaliyetleriyle kış üslenmesi
hazırlıklarına devam etmektedir.
Bu bilgiler de göz
önünde bulundurulduğunda Hükûmetimize yetki veren tezkerenin
uzatılması, terörün ortadan kaldırılması amacıyla
yürütmekte olduğumuz kapsamlı ve çok boyutlu
çalışmalarımızı destekleyecek, ayrıca bölücü
terör örgütünün olası eylemlerine yönelik bir tedbir niteliğinde
olacaktır. Bu tezkere, Irakta yapılanmış olan terörist
faaliyetlerin takibi için de gereklidir.
Tezkerenin gündeme
geldiği 2007 yılından bugüne kadar, Hükûmet olarak teröre ve
teröriste karşı mücadelemizi devam ettirmekteyiz. Bu mücadelede
zafiyet oluşturmamak, terör tehdidini ortadan kaldırmak, ülkemizin
güvenliğini sağlamak, gerekli her türlü önlemleri almak ve uygulamak
hususundaki kararlılığımızın gösterilmesi için bu
tezkerenin kabul edilmesi gerekir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; terörü, şiddeti haklı gösterecek hiçbir
gerekçe olamaz. Hak ihlal edilerek hak aranmaz. Hiçbir neden insanı
öldürmeyi haklı göstermez. Teröre mazeret aranmayacağı gibi,
terörün hiçbir davaya hizmet etmesi de mümkün değildir. Terör ve
şiddete başvurarak belirli haklar elde etmek çabası içinde
olanlar, atılan demokratik adımların terör sayesinde elde
edildiğini zannedenler ancak kendilerini aldatırlar. Yıllardır ülkemizin
ayağına pranga olan terör olmasaydı, Türkiye gerek ekonomik
açıdan gerekse demokratik standartlar bakımından çok daha ileri
bir ülke olurdu.
Terörle mücadele kapsamında,
taleplerini şiddete başvurmaksızın demokratik sistem içerisinde
dile getiren vatandaşlarımız ile terörü bir hak arama aracı
olarak gören kesimleri birbirinden ayırarak terörle mücadeleyi her
koşul altında sürdüreceğiz. Bu süreçte, ülkemizin tüm
kurumları ve siyasi partileri, terörle mücadele hususunda ortak bir irade
ve hassasiyetle hareket ederse bu konuda kısa zamanda olumlu bir netice
alınır. Herkesin hiçbir ayrım gözetmeksizin terörün her türüne
şiddetle karşı çıkması gerekir. Ayrım
yapılmaksızın masum insanlara yönelik terör eylemlerinin bir
insanlık suçu olarak görülmesi gerekir. Bu anlayıştan hareketle
biz terörle mücadelemizi sürdüreceğiz.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Irak kritik bir dönemden geçmekte, etnik, dinî, mezhebî ve
ideolojik fay hatları etrafında cereyan eden çatışmalar tüm
bölge için bir risk ve tehdit oluşturmaktadır. Ümit ediyorum ki en
kısa zamanda komşumuz Irak istikrarlı günlerine kavuşur ve
Iraklı kardeşlerimiz barış ve huzur içinde yaşar.
Komşumuz Irakın istikrarlı bir yapıya kavuşması
bizim öncelikli dileğimizdir. Irakın toprak bütünlüğünün
korunmasına ve güvenliğine önem vermekteyiz.
İstikrarını tesis etmiş, iç barışını
sağlamış, ekonomik refaha kavuşmuş bir Irak, bölge
barışına ve refahına da katkıda bulunacaktır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tezkere doğrultusunda,
bugüne kadar gerçekleştirilen uygulamalarda, Irak halkının
güvenliğine azami özen gösterilmiş, uluslararası hukuktan
doğan haklarımız çerçevesinde icra edilen harekâtlar, sadece
terör örgütünün Irakın kuzeyindeki varlığına yönelik olup
sivillere ve sivil yerleşim birimlerine zarar verilmemesini teminen azami
özen gösterilmiştir. Uluslararası hukuk uyarınca, bir devletin,
topraklarını bir terör örgütüne kullandırmaması gerekir.
Irak Anayasası da Irak devletinin terörle mücadele edeceğini ve
topraklarını terörist faaliyetler bakımından üs, geçit veya
alan olarak kullandırmayacağı hükmünü amirdir.
PKK terör örgütünün Irakın
kuzeyinden ülkemize yönelik tehdit ve saldırılarının
durdurulması, öncelikle Irak makamlarının
sorumluluğundadır. Irak Merkezî Hükûmetine PKK
varlığının sona erdirilmesi için müteaddit defalar talepte
bulunulmuş, kendi anayasası ve uluslararası hukukta öngörülen
yükümlülüklerini yerine getirmesi hatırlatılmıştır.
Ancak Irak makamları terörle mücadelede bugüne kadar gerekli tedbirleri
alamamışlardır. Elbette ki arzumuz, Irak hükûmetinin, önümüzdeki
dönemde kendi toprakları üstündeki terörist unsurlarla etkin şekilde
mücadele ederek bu bölgeyi ülkemizin birlik ve beraberliğini hedef alan
terör örgütünden arındırmasıdır. Bu durumda ülkemizin de
sınır ötesi operasyonlarda bulunmasına bir ihtiyaç
kalmayacaktır.
Irak halkı ile
halkımızın bir problemi yoktur. Birinci Dünya Savaşı
sırasında Kutül Ammarede yedi düvele karşı birlikte olan
bir milletin, bugün farklı yerlerde olması da düşünülemez. Bunun
en canlı delili her iki ülke arasındaki ticaret hacmidir. 2008de 4
milyar olan ticaret hacmi bugün 3 katına, 12 milyar dolara
ulaşmıştır. Nihai hedefimiz, bu tezkerelere artık
ihtiyaç duymayacağımız sürdürebilir güvenlik ortamının
bölgemizde tesisidir. Bununla birlikte böyle bir ortam tesis edilene kadar
Hükûmetimizin, üzerine düşeni kararlılıkla yapması gerekir.
Ülkemizin bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da PKK terör örgütünün
Kuzey Iraktaki mevcudiyetine yönelik uluslararası hukuktan kaynaklanan
mücadelesi devam edecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, yürütülen özgürlük ve güvenlik esaslı mücadelede
Hükûmetimizce hazırlanan demokratikleşme paketiyle de sorunun
kaynaklarına yönelik kalıcı çözüm arayışlarımızı
sürdürmekteyiz. Sergilediğimiz tutum, insan unsurunu ön plana
çıkaran, güvenlik kısıtlamalarıyla özgürlük arasındaki
hassas dengeyi yakalayan çok boyutlu bir güvenlik anlayışına
dayanmaktadır. On bir yıllık iktidarımızda özgürlük
alanlarını genişletmek için sayısız yasalar
çıkardık ve idari düzenlemeler yaptık. Demokrasi yolunda
atılan adımlar ilk olmadığı gibi son adım da
olmayacaktır.
Çözümsüzlük uğruna her yıl
belli sayıda şehit vermeyi kaçınılmaz zayiat gibi gören bir
anlayışa son vermek istiyoruz. Yıllarca denenenleri yeni bir
şeymiş gibi söyleyen ve çözümden anladığı yok etmek
olan bir anlayışın bu ülkenin sorunlarını
çözemeyeceğini söylüyoruz. Bugün Türkiyede bin yıllık süreç
içinde bir arada yaşayan, o yapı içerisinde
akrabalaşmış, aynı tarihi yaşayarak medeniyet
kurmuş, ortak paydaları, farklı olduğu noktalardan çok daha
fazla olan insanlar yaşamaktadır. Onları bir millet hâline
getiren bu bin yıllık süreci ve tarihi ve kültürü ne yok etmek ne de
geriye çevirebilmek mümkün değildir. Bizim muhatabımız
milletimizin tamamıdır. 76 milyonun talebini dikkate alarak
çalışmalarımıza devam edeceğiz.
Bu süreç
vatandaşlarımızın barış ve kardeşliğini
pekiştirmekte, teröre siyasi gerekçeler bulmaya
çalışanların gayretlerini boşa çıkarmaktadır.
Yakın bölgemizde yaşanan trajediler ülkemize, demokrasimize, millî
birlik ve bütünlüğümüze sahip çıkmanın ne kadar önemli
olduğunu göstermektedir. Terörün bitmesi için herkesin, her partinin
gayret göstermesi gerekir. Bu sürece ilgisiz kalmanın da, bu sürece toptan
karşı çıkmanın da milletimizde bir
karşılığı vardır, sandıkta da bu karşılık
net olarak görülecektir. Hem ülkemizin demokrasi çıtasını yükselteceğiz
hem terör örgütünün olası terör saldırılarına
karşı da hazırlıklı olacağız. Çözüm
sürecinin başarısı, özgürlük ve güvenlik dengesinin en üst
seviyede devam ettirilmesine ve teröre karşı tavizsiz duruşa
bağlıdır.
Huzurlarınıza
getirdiğimiz tezkere, Irakın kuzeyinde barınan terör örgütünden
gelecek tehdit ve saldırıları etkisiz hâle getirmeyi
amaçlamaktadır. Bu doğrultuda, ülkemizin toprak bütünlüğüne ve
milletimizin huzuruna kastedenlere karşı sınır ötesi
harekât yapmak gerektiğinde en etkili cevap bu tezkereden alınan
yetkiyle gerçekleştirilecektir. Terör konusunda gerçekçiliği elden
bırakmadan, ulusal güvenliğimize yönelik bütün risk ve tehditlere
karşı ülkemizin menfaatlerini, halkımızın mal ve can
güvenliğinin korunması için zamanında ve gereken mukabelede
bulunulmasını teminen her türlü ihtimaliyet planlamasına
hazır olacağız.
Terör milletimizin ortak sorunudur.
Terörle mücadelede elde edilecek başarı bir partinin değil,
ülkemizin başarısı olacaktır. Demokrasimizi güçlendirmek
amacıyla uygulayacağımız çok boyutlu ve kapsamlı
tedbirler içeren bu süreç içerisinde lüzumu hâlinde askerî önlemler
alınması terörle mücadelemizdeki bütüncül yaklaşımı da
tamamlayacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tüm belirttiğim bu hususlar çerçevesinde, ülkemize
yönelik olarak devam eden tehditlere karşı, terörizmle mücadelenin
bir parçası olarak uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli tedbirleri
almak üzere, Anayasanın 92nci maddesi uyarınca, Türk Silahlı
Kuvvetleri unsurlarının PKK terör örgütü üyelerinin
barındıkları Irakın kuzey bölgesi ile mücavir
alanlarına gönderilmesi için 17 Ekim 2012 tarihli ve 1026 sayılı
Kararı ile bir yıl süre ile uzatılan iznin, 17 Ekim 2013
tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına yönelik Hükûmet
tezkeresine desteğinizi talep eder, tezkerenin milletimiz için
hayırlara vesile olmasını diler, bu vesileyle tüm milletimizin
her bir bireyinin yaklaşan Kurban Bayramını kutlar, yüce
heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Evet, tezkere üzerinde şahsı
adına söz isteyen, Emrullah İşler, Ankara Milletvekili.
EMRULLAH İŞLER (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Türk Silahlı Kuvvetleri
unsurlarının Irakın kuzeyinden ülkemize yönelik terör
tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi
amacıyla, gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve
müdahalede bulunmak üzere, PKK teröristlerinin yuvalandıkları
Irakın kuzey bölgesiyle mücavir alanlara gönderilmesi ve görevlendirilmesi
için Hükûmet tarafından yüce Meclisimize gönderilen tezkere hakkında
şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Ülkemiz geçmişte olduğu gibi
günümüzde de bir yandan millî menfaatlerimizi gözeten, diğer yandan
bölgemizin barış ve istikrarına katkı sunan politikalar
izlemeye devam etmektedir. Bugün görüşmekte olduğumuz konu da
ülkemizin bu temel tutumunun bir yansıması mahiyetindedir. Ülkemizde
ve bölgemizde huzur ve sükûnun tesisi adına alınması gereken
önemli bir kararın müzakeresinden ibarettir. Tüm iyi niyetli
çabalarımıza rağmen Irakın kuzeyi hâlen PKK için
korunaklı bir alan olma niteliğini sürdürmektedir. Örgütün
elebaşıları bölgedeki kamplarda serbestçe ikamet edebilmektedir.
Iraklı muhataplarımıza her fırsatta, diğer alanlarda
olduğu gibi, terörle mücadelede de yardıma hazır olduğumuz
dile getirilmekte, Irak ve ABD makamlarıyla teşkil edilmiş
bulunan üçlü mekanizma dâhilinde tüm ortak çalışmalara gereken
katkı tarafımızca verilmektedir.
Ancak, Irak tarafı, PKKnın
Irakın kuzeyinden ülkemize yönelttiği tehdit ve
saldırıların sona erdirilmesi için gerekli önlemleri maalesef
alamamaktadır. Bu durum karşısında ülkemizin,
uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını kullanarak gerekli
tedbirleri alması zaruret arz etmektedir.
Esasen Irak devletinin, anayasası
uyarınca, terörizmin her çeşidiyle mücadele etme ve ülke
topraklarının teröristler tarafından üs olarak geçişler
için ya da terörist faaliyetler için kullanılmasının
engellenmesi yükümlülüğü bulunmaktadır. Öte yandan, PKK terör
örgütüyle etkin mücadele edilmesi sadece ülkemizin değil, bölgemiz
genelinin barış ve istikrarına da hizmet edecektir.
Esasen, komşumuz Irak, bugün büyük
bir terör sorunuyla karşı karşıya bulunmaktadır.
Irakta terör eylemlerinden dolayı yaşamını yitirenlerin
sayısı yılbaşından bu yana 6 bini bulmuş, bu
bakımdan Irak son beş yılın en kanlı dönemini
yaşamaktadır.
Irak uzun süredir siyasi
istikrarsızlık içindedir. 2010daki son genel seçimlerden sonra
geniş tabanlı bir millî mutabakat hükûmeti kurulmuş
olmasına karşın, özellikle ABD askerlerinin ülkeden
çekildiği 2011 Aralık ayından bu yana ülkedeki siyasi gerilim
giderek artmıştır.
Kuşkusuz, Hükûmetin
kurulmasına dayanak teşkil eden ortaklık anlaşmasına
riayet edilmemesi, söz konusu gerilimin başat faktörüdür. Yeni dönemde belli
kesimlerde dışlanmışlık hissi artmış, mezhep
temelli gerilim Suriyedeki gelişmelerin de etkisiyle
keskinleşmiştir.
Erbil ile Bağdat arasındaki
sorunlar da devam etmektedir. Hükûmet, güvenliği sağlamada ve halka
temel hizmetleri götürmede bir başarı sağlayamamıştır.
Bitmeyen siyasi gerilimler sonucu da Hükûmet işlevsiz hâle gelmiştir.
Artık Irakta herkes, 2014 baharında yapılacak genel seçimleri
beklemektedir. Bu tablo ışığında, Türkiyenin
Irakın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidine karşı uluslararası
hukuka uygun, meşru adımlar atma hususundaki
kararlılığı elbette devam edecektir.
Ülkemiz terörle birçok farklı
yöntem dâhilinde mücadele etmekte, bir yandan uluslararası alandaki
girişimlerimiz vasıtasıyla örgütün üçüncü ülkelerdeki
faaliyetlerinin ve mali imkânlarının kısıtlanmasına
çalışılırken bir yandan da ülkemizde gerçekleştirilen
demokratikleşme çalışmalarıyla terör örgütünün propaganda
faaliyetlerine ket vurulmaktadır.
PKK terör örgütünün silahlı
saldırı ve faaliyetlerinin sona erdirilmesi amacıyla ülkemizde
başlatılan süreç, terör örgütünden gelen olumsuz açıklamalara
rağmen devam etmektedir. Başbakanımız tarafından 30
Eylül 2013 tarihinde açıklanan reform paketinin bu sürece destek olacağı
aşikârdır. Ne var ki terörün sona ermesi için her türlü
seçeneğin masada bulunması gerekmektedir. Terör örgütünün içinde
sertlik yanlısı bazı grupların bulunabileceği ve
bunların süreci akamete uğratmak için şiddet yoluna
başvurabilecekleri gerçeğinden hareketle gerekli tedbirlerin
alınması bir zorunluluktur. Dolayısıyla, ülkemizin terörle
mücadelesinde önemli bir işlev gören tezkerenin süresinin bir yıl
daha uzatılmasının yüce Meclisimizce kabulü önem arz etmektedir.
Türkiye, başta Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin ilgili kararları olmak üzere uluslararası
hukuk çerçevesinde hareket etmeye özen göstermektedir. Askerî
harekâtlarımızın tek hedefi PKK terör örgütüdür. Nihai
amacımız, bu tezkereye artık ihtiyaç
duymayacağımız, sürdürülebilir güvenlik ortamının
bölgemizde tesisidir. Bu tesis edilene kadar ise ülkemiz, ulusal
güvenliğinin korunması için ne lazım geliyorsa yapmaya devam
edecektir.
Sayın milletvekilleri, benden önce
yapılan konuşmalarda bu tezkerenin bir savaş tezkeresi gibi
olduğuna dair ifadeler kullanıldı. Bu tezkere bir
caydırıcılık tezkeresidir. Nitekim, geçtiğimiz
yıl almış olduğumuz yetkiden sonra da kullanma
ihtiyacı duyulmamıştır.
Bundan başka, dış
politikamız hakkında da çeşitli görüşler ifade edildi.
Aslında, bu ileri sürülen görüşler de yeni görüşler
değildir. Bizim, komşu ülkelerin içişlerine müdahale
ettiğimiz, mezhepçi politikalar izlediğimiz yönünde birtakım
kayda değer bulmadığım sözler ifade edildi; o konuda
müsaadenizle bir iki hususun altını çizmek istiyorum.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ
(Ankara) Niye cevap veriyorsun o zaman?
EMRULLAH İŞLER (Devamla)
Biz, bu bölgede barışı, istikrarı ve huzuru
hedeflemekteyiz. Mezhepçi politikalar kesinlikle uygulamıyoruz, bugüne
kadar uygulamadık, bundan sonra da uygulamayacağız. 2002de başlamış
olduğumuz çizgimizi 2013 yılında da devam ettiriyoruz; o gün ne
dediysek bugün de aynısını söylüyoruz. İlkeli, ahlaki,
çıkar odaklı değil, insan odaklı bir politika izliyoruz.
Bu doğrultuda, barış,
huzur ve istikrarı amaçladığımız için geçmiş
yıllara baktığımızda Irakla olsun, Suriyeyle olsun,
Yunanistanla, Rusyayla bütün komşularımızla,
baktığınız zaman yüksek düzeyli stratejik iş
birliği konseyleri kurduk. Âdeta, Bakanlar Kurulunu ortak olarak
topladık. Bütün bunları
biliyorsunuz. O gün biz onların içişlerine mi
karışıyorduk, karışmış mıydık,
mezhepçi politikalar mı izliyorduk?
2009 yılında Bağdatta
Ben ne Sünniyim, ne Şiiyim, ben Müslümanım. diyen kimdi? Sayın Başbakanımız Recep
Tayyip Erdoğan demişti. Mezhepçi politikalar isteyenler böyle bir
ifade kullanır mı?
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ
(Ankara) Reyhanlıda ölenlere ne dedi?
EMRULLAH İŞLER (Devamla)
Bizim herkesle sorunlu olduğumuz
söylendi. Biraz önce burada grup adına konuşan Değerli
Milletvekilimiz, Irak Meclis Başkanını
ziyaretinde getirmiş olduğu mesajı iletti. Arkadaşlar bizim
bir atasözümüz vardır, ne der: Yanlış hesap Bağdattan
döner. Evet, bu kez yanlış
hesap Bağdattan dönmüştür. Bağdat yapmış olduğu
yanlışı bugün telafi etmek için bizimle ilişkilerini düzeltme çabasına girmiştir.
Mezhepçi politikaları bizler
izlemiyoruz.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
Bağdat mı yanlış yapıyor, siz mi yanlış
yapıyorsunuz?
EMRULLAH İŞLER (Devamla)
Bizler, şahsiyetli, onurlu, herkesi kucaklayan politikalar izliyoruz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
2011deki Arap Baharı
başlayana kadar, Allah aşkına, bu bölgede ara buluculukları
kim yaptı? Suriye ile İsrail arasındaki ara buluculuğu biz
yapmadık mı?
OKTAY VURAL (İzmir) Bravo!
Bravo, İsrailin taşeronluğunu
yaptığınızı açıkla!
EMRULLAH İŞLER (Devamla)
Doğrudan görüşmelere geçmek için
bir adım kalmıştı, onları kim bozdu? Biz mi
bozduk?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Iraka
gidemiyorsunuz, Suriyeye gidemiyorsunuz!
EMRULLAH İŞLER (Devamla)
Ayrıca Irakın içerisindeki farklı grupları Türkiyede bir
araya getiren, hepsiyle görüşen, hepsiyle konuşabilen bir başka
ülke var mı bölgede? Dolayısıyla biz bu bölgede istikrarı
OKTAY VURAL (İzmir) Gazzeye
Gazzeye
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Gazzeye
gidemiyorsunuz, Iraka gidemiyorsunuz,
Suriyeye gidemiyorsunuz, ancak
Barzaninin yanına gidiyorsunuz!
EMRULLAH İŞLER (Devamla) Suriye
konusunda, arkadaşlar
OKTAY VURAL (İzmir) Gazzeye,
Gazzeye
EMRULLAH İŞLER (Devamla) -
Suriye konusunda, evet, biz, Beşar Esedle iyi ilişkiler
geliştirdik. Biz, Beşar Esedin ideolojisini biliyoruz, Baas
ideolojisi olduğunu biliyoruz ama o, halkını öldürmezken,
halkına kan kusturmazken biz onlarla iyi ilişkiler geliştirdik,
bir günde 52 tane anlaşmaya imza attık. Bunun neresi yanlış
Allah aşkına?
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ
(Ankara) Ne oldu anlaşmalar, ne oldu?
EMRULLAH İŞLER (Devamla)
Arap Baharı başladıktan sonra Suriyede halkını
öldürürken biz gidip de Beşar Esedin koluna mı girecektik?
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
Aynı adam
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ
(Ankara) Anlaşmalar yürürlüğe girebildi mi?
EMRULLAH İŞLER (Devamla) -
Türkiye'nin bir geleneği var, Türkiye her zaman mazlumlardan yana
olmuştur. Bu çizgimizi bugün sürdürüyoruz ve onurumuzla, gururumuzla,
haysiyetimizle sürdürüyoruz. Eğer yanlış
yaptığımız bir şey varsa çıkıp onları
gelin burada Şurada şurada yanlış yaptınız.
deyiniz.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ
(Ankara) Bu konuşma seni bakan yapmaz!
EMRULLAH İŞLER (Devamla) -
Bakın, İsraille ilişkiler kötü. dediniz. Özür dileyen kim
arkadaşlar? Türkiye mi özür diledi?
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ
(Ankara) Kim, kim özür diledi?
EMRULLAH İŞLER (Devamla) -
Neden konuşmuyorsunuz? Türkiyeyle, ülkenizle neden gurur duymuyorsunuz?
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ
(Ankara) İsrail özür dilemedi ki
EMRULLAH İŞLER (Devamla) -
Irak konusunda, işte yanlış hesap Bağdattan dönüyor,
ilişkileri düzeltme şeyine geldiler. Aynısı Suriyede de
yarın bu despot rejim yıkıldığı zaman,
Mısırda da o despot rejim gittiği zaman biz milletimizin
başını öne eğdirmeyeceğiz.
Ben, üç hafta önce Brükselde Cezayir
asıllı bir Fransız parlamenterle görüştüm, ne dedi biliyor
musunuz? Siz Birleşmiş Milletlerde bizim lehimize,
bağımsızlığımız lehine oy
kullanmadınız. dedi. Ben başımı öne eğmek
zorunda kaldım ama biz AK PARTİ olarak bu milletin
başını öne eğdirmeyeceğiz. Bunun böyle bilinmesinde
yarar vardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Tezkerenin ülkemize, milletimize
hayır getirmesini Cenabıhaktan niyaz ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ
(Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın
Türkeş.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ
(Ankara) Sayın Başkan, az önceki hatip dış politika
konusunda Meclisi yanıltıcı bilgiler verdi. İzin verirseniz
onları düzeltmemiz lazım.
BAŞKAN Sizinle ilgili herhangi
bir sözü var mı, size herhangi bir sataşma söz konusu mu?
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ
(Ankara) Efendim, Türkiyeyle ve Türkiye Büyük Millet Meclisiyle ilgilidir. O
bakımdan, bu yanlışın bir an önce kayıtlara da girip
düzeltilmesi gerekiyor.
BAŞKAN Ama, Sayın
Türkeş, bu, sataşma, çerçevesinde değerlendirilmez ki.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ
(Ankara) Hayır, ben sataşma demiyorum ki
BAŞKAN Bunun sataşma
çerçevesinde değerlendirilmesi söz konusu değil yani diyorum.
Buyurun.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ
(Ankara) Efendim, şöyle: İsrailin özür dilediğini söylüyor.
İsrail devletinin Başbakanlık resmî sitesinde Bu Mavi Marmara
olayı sırasında kazaen ölüme sebebiyet verdiysek özür dileriz.
diyor. Halbuki bulgular öldürülen 9 vatandaşımızın da 3
kişi tarafından ve taammüden öldürüldüğünü göstermiştir.
İsrail, özür dilemediği hâlde, defaatle AKP sayın vekilleri
kamuoyunu yanlış bilgilendiriyorlar. (Gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) -
İsrailin avukatlığını mı yapıyorsun?
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sözleriniz tutanaklara geçti efendim.
Sayın milletvekilleri
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın
Baluken.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Bir
iki hususu vurgulamak istiyorum.
Demin tezkere görüşmeleri
sırasında yapılan konuşmaların tamamının,
Barış ve Demokrasi Partisi dışındaki yapılan
konuşmaların tamamının, yürüyen çözüm sürecinin ve
barış sürecinin ruhuna aykırı olduğunu ifade etmek
istiyorum. Yürüyen sürecin sağlıklı olarak kalıcı bir
barışa dönmesi için öncelikle dil ve üsluptan başlayan yeni bir
politikanın Türkiye gündemine girmesi gerektiğini defalarca ifade
ettik. Buna rağmen özellikle hem Sayın Bakanın hem de AK
PARTİ Grubu adına konuşan hatiplerin kullanmış
oldukları dil ve üslup kendi yürüttükleri sürecin ruhuna da terstir. Bu
tezkere
BAŞKAN Tezkere üzerinde
konuşuldu Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Tutanaklara geçsin diye.
BAŞKAN - Ama konuşuldu daha
önce.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Bu
tezkere tıpkı önceki diğer tezkereler gibi Roboski benzeri büyük
trajedileri önümüze getirme riskine sahiptir. Bugün burada konu Kürt sorunu ve
savaş olunca AKPnin, MHPnin ve CHPnin nasıl iş birliği
içinde tek bir yumruk hâlinde davrandığını tekrar
göreceğiz. Bütün milletvekillerini vicdanının sesini dinlemeye
davet ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
Başbakanlık tezkeresi üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, tezkereyi tekrar okutup
oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Irak'ın kuzey
bölgesinde yuvalanmış bulunan PKK terör unsurlarından
kaynaklanan ve Türk halkının huzur ve güvenliğiyle, ülkesinin
millî birliğine, güvenliğine ve toprak bütünlüğüne yönelik
açık tehdit, bölgede ahiren meydana gelen gelişmelerin de etkisiyle
devam etmektedir.
Dost ve kardeş
Irak'ın toprak bütünlüğünün, millî birliğinin ve
istikrarının korunmasına büyük önem atfeden Türkiye, PKK
teröristlerinin Irak'ın kuzeyindeki mevcudiyetine ve ülkemize yönelik
terörist saldırılarına son verilmesini sağlamak
amacıyla askerî faaliyetlerini başarıyla yürütmekte, siyasi ve
diplomatik girişimlerini ve uyarılarını sürdürmektedir.
Türkiye'ye yönelik
terörist saldırılara ve tehdide karşı, terörizmle
mücadelenin bir parçası olarak uluslararası hukuk çerçevesinde
gerekli tedbirleri almak üzere hudut, şümul, miktar ve zamanı
Hükûmetçe belirlenecek şekilde, Türk Silahlı Kuvvetleri
unsurlarının, Irak'ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör
tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi
amacıyla, gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve
müdahalede bulunmak üzere, Irak'ın PKK teröristlerinin
yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesi ve
görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17/10/2007 tarihli ve
903 sayılı Kararıyla Hükûmete verilen ve son olarak 11/10/2012
tarihli ve 1026 sayılı Kararı ile bir yıl uzatılan izin
süresinin, 17/10/2013 tarihinden itibaren bir yıl daha
uzatılmasını Anayasanın 92nci maddesi uyarınca arz
ederim.
Recep Tayyip
Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN Başbakanlık
tezkeresini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Kamu
İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu Geçici
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
2.- Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu
Geçici Başkanlığının, toplantı yeter
sayısı olan salt çoğunluk sağlanamadığından
başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimi için
toplanamadığına ilişkin tezkeresi (3/1323)
08/10/2013
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Komisyonu; Başkan, Başkan Vekili, Sözcü ve Kâtip Üye seçimi için
08/10/2013 günü saat 18.00de toplanmış ancak toplantı yeter sayısı
olan salt çoğunluk sağlanamadığından seçim
gerçekleştirilememiştir.
Saygıyla arz olunur.
Mehmet
Domaç
İstanbul
Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Komisyonu Geçici
Başkanı
C) Duyurular
1.-
Başkanlıkça, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunun
başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimlerini yapmak üzere
toplanacağı gün, saat ve yere ilişkin duyuru
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunun toplanarak İç Tüzükün
24üncü maddesine göre Başkan, Başkan Vekili, Sözcü ve Kâtip Üyesini
seçmesi gerekmektedir. Bu nedenle Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Komisyonu 10 Ekim 2013 Perşembe günü, bugün saat 17.30da kendi
toplantı salonlarında toplanacaklardır. Komisyonun toplantı
gün ve saati ayrıca plazma ekranda ilan edilecektir.
Sayın milletvekilleri,
birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.59
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.18
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: İsmail
KAŞDEMİR (Çanakkale), Muharrem IŞIK (Erzincan)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6ncı Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- BDP Grubunun,
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan (10/436) esas numaralı, 28/12/2011 tarihinde
meydana gelen ve 35 yurttaşımızın yaşamını
yitirdiği Uludere/Roboski katliamının tüm boyutlarıyla
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin
ön görüşmesinin Genel Kurulun 10 Ekim 2013 Perşembe günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
10/10/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 10/10/2013
Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında,
toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
İdris
Baluken
Bingöl
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin
Genel Görüşme ve Meclis Araştırmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan (10/436) 28 Aralık 2011 tarihinde meydana
gelen ve 35 yurttaşımızın yaşamını
yitirdiği "Uludere/Roboski" katliamının tüm boyutlarıyla
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergelerin görüşülmesinin, Genel Kurulun 10/10/2013
Perşembe günlü birleşiminde birlikte yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Barış ve Demokrasi
Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Sırrı Sakık, Muş
Milletvekili.
Buyurun. (BDP sıralarından
alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; ben de grubum adına hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Evet, önemli konular
konuşulduğunda kimse yok burada ama savaş tezkereleri eğer
gündemde ise buralar tıka basa doludur. Herkes savaş sever, herkes
savaş için birbiriyle yarışır ama hiç kimse kendi çocuklarını
savaşa göndermez. Savaşın bütün
acımasızlığı masaya yatırılır,
konuşulur, tartışılır ama hiç kimse dönüp Kürtlerle
ilgili savaş politikasında farklı düşünmez.
Şimdi, bugün, biraz önce buradan
bir tezkere geçti. Daha dakika bir gol bir, daha bir hafta on günlük bir süre
içerisinde Parlamentodan iki tane savaş tezkeresi geçti; biri Suriyeyle
ilgili, biri de güney Kürdistanla ilgili. Şimdi, bu kadar savaş
tezkerelerine onay veren bir Parlamento bu savaşın
sonuçlarını, bu savaşta yaşanan vahşetlerin hiç mi hiç
muhasebesini yapmaz? Bu savaş tezkeresi içindir ki onay verdiniz, o
savaş uçakları Roboskide 34 tane masum insanı paramparça etti.
Altı yüz elli üç gündür bu
insanlar, hâlâ hak, hukuk, adalet mücadelesi için aileler sokakta. Barış
ve Demokrasi Partisi bunu her gün seslendirmektedir ama dünyanın dört bir
tarafındaki savaşlar için gözyaşı akıtanlar kendi
halkı için bir özrü bile lüksten sayıyor. Dönüp geçmişten
dolayı özürler dileniyor ama bugün yapılan şeylerden
dolayı, kimse Roboskide olup
bitenlerden dolayı özür dilemiyor. Allah da biliyor, devlet de biliyor,
Başbakan da biliyor, siz de biliyorsunuz ki Roboskide yolculuğa
çıkan o Kürt çocuklarından, Kürt halkından devletin haberi
vardı ve oradaki güvenlik güçleri, oradaki tugay haberdardı ve paydardı. Giderken siparişler
verildi Roboskili ailelere Gelirken bize sigara getirin, gelirken bize çay
getirin, şu ihtiyaçlarımızı
Ama, buralardan talimatlar
verildi, 34 insan yaşamını yitirdi.
Şimdi, altı yüz elli üç
gündür bununla ilgili tek küçük bir adım yok. Sorgulama süreci askerî
yargıda devam ediyor. Dosyada gizlilik var ve bu ülkede, evet, yani
Mısırdaki Esma için gözyaşı akıtanlar
Çok insanidir,
insani buluyoruz ama Roboskideki aileler için bu kadar da zalimane bir
duruşu içimize sindiremiyoruz.
Siz savaş tezkereleri
çıkarıyorsunuz. Peki, nedir görüştüğünüz,
konuştuğunuz, tartıştığınız? Sekiz
dokuz aydır bir barış müzakeresinden bahsetmiyor musunuz?
Silahlar susmadı mı? Gerillanın bir kısmı bu topraklardan
çekilmedi mi? Çekildi. Peki, barışın ruhu, bugün ne olması
gerekirdi? İktidar partisinin gelip bu Parlamentodan Size teşekkür
ediyoruz, geçmiş dönemde bize şu kadar, 28 kez, 27 kez onay verdiniz
ama bugün, barış görüşmelerinin devam ettiği bir süreçte
biz tezkereyi geri çekiyoruz,.barış görüşmelerinin ruhuna uygun
adım atıyoruz. demesi gerekirdi, muhalefet partilerinin de bunu
desteklemesi gerekirdi. Ama ne yazık ki barış
görüşmelerinden dem vuran iktidar partisi yine savaş
çığırtkanlığı yapıyor.
Dönün bakın, Roboski orada
duruyor. Sekiz aydır ölüm yok, kan yok, gözyaşı yok ve tabut yok
ve gerilla savaş alanlarının büyük bir kısmını
terk etti, silahlar sustu ve ölüm yok. Gelin, bu samimi hareketi, hep birlikte
barışı örelim, barışı hayata geçirelim. Ama
sizler bunu yapmıyorsunuz. Sorun Kürtler olunca üçüz parti, üçüz ruh
hâliyle hareket ediyorsunuz. Yani biz iki partiyi anlıyoruz da iki arada
bir derede kalan siz Cumhuriyet Halk Partisine ne oluyor Allah
aşkına? Suriye tezkeresine karşı duracaksınız ama
Kürtlere karşı savaş açılınca Kürtleri vurun! Bu
anlayış doğru değil. Ya Roboskide hazırladığınız
rapor doğru değil veyahut Roboskide döktüğünüz
gözyaşı doğru değil veyahut da bugünkü politikanız
doğru değil. Size bundan sonra bizim acılarımız üzerinden
siyaset yapmayı men ederiz. Öyle çifte standart olmaz. Roboskiyle ilgili
timsah gözyaşları akıtacaksınız ve çıkıp
burada bugün ne yapacaksınız? Savaş tezkerelerine onay
vereceksiniz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Onlara söyle.
SIRRI SAKIK (Devamla) Onlara
söylüyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Onlarla
birliktesiniz, kucak kucağa. Bize değil, onlara söyle.
SIRRI SAKIK (Devamla) Onlara
söylüyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Onlara söyle.
Beraber, kucak kucağasınız. Bize değil.
SIRRI SAKIK (Devamla) Onlar dün de
savaşçıydı, bugün de savaşçıdırlar.
Ve buna siz burada karar vereceksiniz,
Suriyedeki tezkereye. Evet, doğru bir karar ama demokraside çifte
standart olmaz. Ve evet, Levent Bey orada, Roboskide olup bitenleri gördü ve
bu tezkerede bazı arkadaşlar arka sıralarda kalarak Efendim,
içimize sindirmiyoruz. AKPde de bazı Kürt milletvekilleri içine
sindirmiyor ama çıkıp söyleyeceksiniz arkadaşlar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Çıkmadığı için oraya geçtiler Kürt
arkadaşlarınız.
SIRRI SAKIK (Devamla) Bunun
gizliliği ve saklılığı olmaz. Çıkıp
diyeceksiniz, biz savaşa karşıyız, tezkere
barışın ruhuna terstir.
Yüz yıllık mücadeleden
müzakereye dönüşen bir süreci yaşıyorsa Türkiye; Türkiye yüz yıldır
Kürtlerle mücadele etmiş, ölümden, kandan, gözyaşından
başka Kürtlere bir şey vermemişse ve dönüp bir özür
dilemişse ve dönüp eğer mücadeleden müzakereye dönüşmüşse
müzakerenin ruhuna uygun hareket etmelidir. Savaş tezkeresi çıkararak
olmaz. Siz, gerillanın boşalttığı alanlara askerî
konumları daha güçlendirecek, oraya askerî sevkiyatlar yapamazsınız.
Siz, barışın ruhuna uygun adımlar
atmalısınız. Siz, yeni karakolların inşasına onay
vermemelisiniz. Siz, köy korucularının yeni kadro tahsisine onay
vermemelisiniz. Yani eğer barışta gerçekten bir proje varsa
barışta gizli saklı bir şey olmaz. Yani A, B projesi olmaz.
Tek bir proje olur, o da A projesidir. Onu da Kürt Özgürlük Hareketi açık
ve net olarak ortaya koyuyor: Bakın, ben buradayım, sekiz, dokuz
aylık süre içerisinde tetiklerden elimi çektim, silah yok, ölüm yok, kan
yok, gözyaşı yok ve savaş alanlarından ben gerilla
birliklerini geri çektim. diyor ve Buyurun barışalım. diyor.
Şimdi, Türkiye böyle bir
iklimdeyken, bunun ruhuna uygun adımların atılması
gerekirken, siz, bugün dönüp tekrar savaşa onay veriyorsunuz.
Ve hele bazı siyasi partiler,
nedir bu düşmanlığınız Mesut Barzaniye, nedir bu
saygısızlığınız? Bütün hakaretleri size binle
geri göndeririz. Mesut Barzani federal bölgenin, Kürdistanın
Başkanıdır. Arkadaşlarımız söyledi, Celal
Talabani de bir Kürt cumhurbaşkanıdır ve Irakın Cumhurbaşkanıdır.
Haddinizi bileceksiniz! Öyle tepeden, dönüp Kürtlerin bu değerlerine
haksızlık etmeyin, çeteleri desteklemeyin.
Bakın, dün Suriye Rojavada PYD
Lideri Salih Müslimin oğlu o çeteciler tarafından katledildi. Ünlü
bir düşünürün dediği gibi Savaşta babalar çocuklarını
defnediyor ama barışta çocuklar babalarını defnediyor. Biz
böyle acılı bir toprakta yaşıyoruz. Bugün Salih Müslim
oğlunu defnetti. Ben Şervan Müslimin ve Rojava Kürdistanında yaşamını yitiren
bütün o Kürt kahramanların önünde saygıyla eğiliyorum.
Onların acısı biz Kürtlerin ve Türkiye demokrasi güçlerinin
acısıdır.
Rojavada bir devrim vardır. Nasıl
ki Kübada devrim için burada tutuşanlar eğer biraz
vicdanlılarsa, biraz sol, sosyalist kültürden geliyorlarsa Rojavadaki
devrimi de selamlamalıdırlar, çetecileri değil. Zalimleri destekleyen
anlayışlarla bu iş olmaz. Onlar kendi topraklarında
özgürlük mücadelesi verirken dünyanın dört bir tarafında ne idiği
belli olmayan cihatçılar tarafından ve buradan sağlanan lojistik
destekle orada saldırıya maruz kalıyor Kürtler. Eğer vicdan
varsa bu mazlumların yanında saf tutmalıyız.
Bakın, hep söylüyorum, kimi
günahlar var üstü örtülür, kimi günahlar var affedilir ama kimi günahlar
vardır ki kabir defterine yazılır. Bugün siz üç siyasi partinin
bu günahı, bu tezkereye evet demeniz sizin kabir defterinize
yazılmıştır. Mazlum halklar ben inanıyorum ki öbür
dünyada sizin yakanıza yapışacaktır.
Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi
grup önerisi aleyhinde söz isteyen Hilmi Bilgin, Sivas Milletvekili. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
HİLMİ BİLGİN
(Sivas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi
Meclis Grubu tarafından Uluderede meydana gelen ve 35
vatandaşımızın ölümüyle sonuçlanan olayın Meclis
tarafından araştırılması istemiyle verilen Meclis
araştırması önergesinin gündeme alınmasına dair grup
önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Söz konusu olay, Meclis İnsan
Hakları Komisyonu bünyesinde kurulan alt komisyon tarafından
detaylı olarak incelenmiş ve rapora bağlanmıştır.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Sonuç ne olmuştur, sonuç?
HİLMİ BİLGİN
(Devamla) Meclis İnsan Hakları Komisyonu bünyesinde
oluşturulan alt komisyonda tüm partilerimize mensup milletvekilleri
vardır.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Katilleri mi yargıladınız? Suçluları mı ortaya
çıkardınız? Sümen altı ettiniz!
HİLMİ BİLGİN
(Devamla) Komisyonumuz detaylı bir şekilde olayı
incelemiştir. İnşallah en kısa zamanda da tekrar gündeme
gelecektir.
PERVİN BULDAN (Iğdır)
İnşallahla maşallahla olmuyor, olmuyor!
İDRİS BALUKEN (Bingöl) 34
insan yaşamını yitirdi. Hâlâ konuşuyorsun!
HİLMİ BİLGİN
(Devamla) Biz, AK PARTİ iktidarı olarak, 2002 tarihinden itibaren,
olağanüstü hâlin kaldırılmasıyla başlatılan
süreçte
İDRİS BALUKEN (Bingöl) 34
insan yaşamını yitirdi. Ne yaptı bu Meclis?
HİLMİ BİLGİN
(Devamla)
olağanüstü hâlin kaldırılmasıyla başlayan
süreçte ülkenin demokratikleşmesi, tüm yasakların, tüm
ayrımcılığın kaldırılması için gerekli
adımları attık ve atmaya devam edeceğiz.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Sayın Başkan, hatibe
BAŞKAN Sayın Baluken,
lütfen
HİLMİ BİLGİN
(Devamla) En son, Başbakanımız tarafından 30 Eylülde
açıklanan demokratikleşme paketiyle de
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Bize bakarak konuşmayın! O tarafa bakın!
HİLMİ BİLGİN
(Devamla)
ülkede var olan ayrımcılık, her türlü vesayet
ortadan kaldırılacaktır inşallah.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Paketiniz size hayırlı olsun!
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Paket, sizin paketiniz!
HİLMİ BİLGİN
(Devamla) Biz, AK PARTİ olarak ülkeyi, 76 milyonu bir ve bütün olarak
tutmak, bir ve bütün olarak büyütmek, ülkeyi büyütmek için gerekli olan
çalışmaları yapıyoruz.
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Bu kadar da pişkinlik olmaz.
HİLMİ BİLGİN
(Devamla) Ben, bu vesileyle, yaklaşan Kurban Bayramı sebebiyle de
aziz milletimizin bayramını tebrik ediyor, grup önerisinin aleyhinde
olduğumu bildiriyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin)
Genelkurmay Başkanını mahkemeye götürmeden kurtuluş yok!
BAŞKAN - Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Levent Gök, Ankara
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi
Partisinin Uludere Roboski katliamının
araştırılması için vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesi üzerine söz aldım, hepinizi sevgiyle
saygıyla selamlıyorum.
Şüphesiz, her partinin
değişik konularda kendilerine özgü, değişik görüşleri
bulunmaktadır. Bu, zaten, partilerin birbirlerinden farklı
olmasının da en önemli özelliklerinden bir tanesidir. Biz Roboskide,
Uludere olayında sadece ve sadece insanlığı ve adaleti
düşündük. Biz biliyoruz ki Roboskide yaşayan herkes hiç kimsenin
yurttaşı değildir, sadece Türkiye Cumhuriyetinin eşit
birer yurttaşıdır. Onlar, BDPli
arkadaşlarımızın da, Cumhuriyet Halk Partili
arkadaşlarımızın da, MHPli
arkadaşlarımızın da, AKPli arkadaşlarımızın
da tüm Türkiye'nin eşit birer yurttaşıdırlar. Biz,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak Roboskide yaşayan herkese ve bu olayda hayatını kaybeden tüm
yurttaşlarımıza sadece ve sadece insan olma ve onların da
Türkiye Cumhuriyetinin eşit birer yurttaşı olarak adaletten en
yüksek oranda pay alma haklılığını gözeterek bu olaya
yaklaştık.
Değerli arkadaşlarım, 28
Aralık 2011 tarihinde Uluderede, Roboskide
yaşadığımız olayda 34, çoğu 18 yaşından
küçük, 4ü 13 yaşında yurttaşımız hayatını
kaybetti.
Şimdi, hep beraber demokratikleşelim
diye bir paketten bahsediyoruz ya da paketler demetinden bahsediyoruz ama
inanınız ki bir devlet yaptığı bir hatanın
bedelini ödediği zaman ancak o devlet adaletli olabilir ve demokratik
olabilir. Bunun dışında söylenen her söz uçar gider. Eğer
bir devlet, polisiyle, askeriyle, yaptığı bir hatanın,
insanlarımız üzerine yaptığı şiddetin, ölümlerin,
yaralanmaların hesabını veremiyorsa siz, hiçbir zaman bir çözüm
paketinden bahsedemezsiniz, Türkiyedeki adaletten söz edemezsiniz.
Şimdi, az önce konuşan Adalet
ve Kalkınma Partili arkadaşımızın sözlerinden yola
çıkarak sizleri vicdanlarınıza el koymaya davet ediyorum. Bugüne
kadar Roboskide ne oldu diye anlatmak istiyorum sizlere. Birkaç kez anlattım
ama sanırım yeterli olmadı, elbette başka
arkadaşlarımız da anlattılar.
Değerli arkadaşlarım, 28
Aralık 2011 tarihinde Uluderede yaşanan bu trajik, yakın
tarihimizin en trajik olayından sonra, tam 3 tane bu konuyu
araştıracak komisyon ya da yargı süreci
başlatıldı. Bunlardan bir tanesi Meclis İnsan Hakları
Komisyonu bünyesinde kurulan Uludere alt komisyonuydu; ikincisi,
İçişleri Bakanlığı bünyesinde kurulan ve
görevlendirilen mülkiye müfettişi; üçüncüsü, Diyarbakır Özel Yetkili
Savcılığının sürdürdüğü soruşturma.
Başbakan bu olaydan hemen sonra Uludere Ankaranın karanlık
dehlizlerinde kalmayacak. dedi ama gelin, bakın, bugün,
yaklaşık iki ay sonra ikinci yılını dolduracak bu
olaydan sonra hangi aşamalardayız, bunu sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Meclis İnsan Hakları
Komisyonu, ne yazık ki kamuoyuna büyük taahhütlerde bulunarak ve toplumun
da gerçekten Acaba iş yapabilir mi? diye beklediği bir sürecin
sonunda, dağın fare doğurduğu bir raporla halkın
karşısına çıktı, Meclisin karşısına
çıktı. Elbette muhalefet partilerini ayrı tutuyorum ama
İnsan Hakları Komisyonunda çoğunluğu elinde tutan AKPli
üyeler verdikleri kararda Burada kasıtlı bir davranış
yoktur ve zaten öldürülen 34 yurttaşın arasına 2 PKKlı
girmiştir. Onların da ölümleri bu nedenle meşrudur.
anlamına gelen bir değerlendirmeyle raporlarını
tamamladılar. Meclis İnsan Hakları Komisyonunun ana teması
budur. Öldürülen 34 yurttaşın arasında 2 de PKKlı
vardır. Bu şekilde sonuçlanmıştır rapor.
Değerli arkadaşlarım,
bunu el insafla karşılamamız gerekiyor. Bunun neresi
mümkündür? Başından beri hiç olmamış bir olayı
getirdiler, raporlarının sonuna bağladılar AKPli arkadaşlarımız.
Bu konuda, gerçekten, AKPli arkadaşlarımızın
hazırladıkları raporlar karşısında her üç parti
de çok ciddi muhalefet şerhlerini koydular. Bence tüm Türkiye kamuoyunun o
muhalefet şerhlerini okuması gerekir olayın gerçeğini ve
sorumlularını öğrenmesi açısından.
Mülkiye müfettişi raporu, ikinci
aşamaya geçiyorum: İçişleri Bakanlığı derhâl bir
mülkiye müfettişi görevlendirdi. Mülkiye müfettişi aslında çok
kısa bir zaman içerisinde raporunu verdi değerli arkadaşlarım
ama idare hukukunda mülkiye müfettişleri raporlarının iki tane
işlevi var: Birincisi ön inceleme raporu, ikincisi soruşturma raporu.
2012 yılının Nisan ayında mülkiye müfettişleri
raporunu İçişleri Bakanlığına sundu değerli
arkadaşlarım. Bu rapor, bir baktık ki ön inceleme raporu olarak
karşımıza çıktı. Ön inceleme raporu nedir? Mülkiye
müfettişleri, raporu araştırırlar ve sonunda bunun bir
soruşturmaya dönüştürülmesini isterler. Yani 34 kişinin
öldüğü bir olayda derhâl bir soruşturma izni verilmesi ve buna uygun
bir rapor tanzim edilmesi gerekirken bir de baktık ki iktidar sadece ön
inceleme için izin vermiş.
Şimdi, sizlere hatırlatıyorum: 2012
yılının Nisan ayında İçişleri
Bakanlığına verilen bu raporun karşısında,
İçişleri Bakanlığı tarafından soruşturmaya
döndürülmüş herhangi bir soruşturma izni bulunmamaktadır. Ben
İçişleri Bakanlığına bir soru önergesi verdim Bu ön
inceleme raporu konusunda bir soruşturma izni verdiniz mi? Verdiyseniz
hangi tarihte verdiniz ya da size bir soruşturma raporu geldiyse bununla
ilgili ne işlemler yaptınız? diye. Değerli
arkadaşlar, bu fark neden önemli? Çünkü ön inceleme raporu sizi bir
müeyyideye götürmüyor, müeyyideye götürmesi için bunun soruşturma iznine
dönmesi ve raporun da buna uygun çıkması gerekiyor.
Dolayısıyla, İnsan Hakları
Komisyonundan sonuç alınamadı, mülkiye müfettişleri raporu
-dediğim gibi- soruşturma izni daha verilmemiş bir rapor olarak
tozlu raflarda duruyor. Geliyorum Diyarbakır Özel Yetkili
Savcılığının tavrına.
Değerli arkadaşlarım, hukukçu
arkadaşlarımız bilirler, bir mahkeme ya da savcı önüne
gelen bir dosyada önce usule bakar Ben bu olayda görevli miyim, yetkili
miyim? diye. Ben, Uludere komisyonunda görev aldıktan sonra pek çok kez
kamuoyunda savcıyı göreve davet ettim, derhâl dava açması
konusunda. Bir de baktık, tam on dört ay geçti, Diyarbakır Özel
Yetkili Savcılığı bir tek askerî yetkiliyi dinlemeden
dosyada görevsizlik kararı verdi.
Değerli arkadaşlarım, bu ne yaman bir
çelişkidir böyle, yani siz on dört ay neyi beklediniz? Siz görevli olup
olmadığınızın kararını zaten dosya size
geldiği zaman, 2nci gün, 3üncü gün, 4üncü gün vermek
durumundaydınız. Esasa girmeden, eğer kendinizi görevli
görmüyorsanız derhâl dosyayı görevsizlik kararıyla nereyse oraya
göndermek gerekiyordu. Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığı,
değerli arkadaşlarım, tam on dört ay dosyayı elinde tuttu
ve sonunda bir görevsizlik kararı verdi. Bakın, şimdi ne olacak?
şimdi, dosya Genelkurmay Askerî Savcılığına geldi, bir
gizlilik kararı var.
Değerli arkadaşlarım,
sizlere hukuki bir prosedürü ibretle anlatmak istiyorum. Adli
yargının yani Diyarbakır Özel Yetkili
Savcılığının verdiği görevsizlik kararı
üzerine, şuradan iddia ediyorum ki tam bir yıl sonra da Genelkurmay
Askerî Savcılığı görevsizlik kararı verecektir, iddia
ediyorum bunu huzurlarınızda. Peki, ne olacaktır? Adli
yargının verdiği görevsizlik kararı üzerine,
savcılığın verdiği görevsizlik kararı üzerine
askerî yargı da görevsizlik kararı verirse, maalesef, dosyaya bakacak
bir organ bulunmuyor.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Uyuşmazlık mahkemesi.
LEVENT GÖK (Devamla) Eğer, bir
dava açılıp mahkeme görevsizlik kararı verseydi ve diğer
başka mahkeme de görevsizlik kararı verseydi uyuşmazlık
mahkemesi olayı çözecekken savcılık aşamasında verilen
görevsizlik kararları üzerine dosyaya bakacak organ bulunamıyor. Bu
durumda, Genelkurmay askerî savcılığının -muhtemelen- vereceği
görevsizlik kararı üzerine, dosya tekrar Diyarbakır Özel Yetkili
Savcılığına gidecek ve savcılık da iş yapmış
olmak için bir dava açacak; o mahkeme bu sefer görevsizlik kararı verecek,
dosyayı tekrar Genelkurmay askerî mahkemesine gönderecek. Genelkurmay
askerî mahkemesi de görevsizlik kararı verecek ve dosya
uyuşmazlık mahkemesine gidecek. Arkadaşlar, bunun zaman
açısından faturası tam dört yıl ya da beş
yıldır.
Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım,
kendimizi aldatmaya, kandırmaya gerek yoktur. Roboskide
yaşayanların hepsi bizim kardeşimizdir. Onların hepsi, her
biri ayrı ayrı Türkiye Cumhuriyetinin eşit birer
yurttaşıdır. (CHP sıralarından alkışlar)
Onların her birinin adaletten herkes gibi pay almaya hakkı
vardır.
Biz, meseleye bu açıdan
bakıyoruz ve Barış ve Demokrasi Partisinin verdiği
araştırma önergesini de desteklediğimizi ifade ederek sözlerime
son verdiğimi sizlere belirtmek istiyorum. Hepinizi sevgiyle saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi
grup önerisi aleyhinde söz isteyen Hamza Dağ, İzmir milletvekili. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
HAMZA DAĞ (İzmir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi
Partisinin vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde söz aldım.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Şırnak ili Uludere ilçesi
Gülyazı köyü Irak sınırında yaşanmış olan ve
34 vatandaşımızın vefat ettiği 28 Aralık 2012
günü, gerçekten bizim açımızdan sıradan bir gün değildir.
Hepimizi üzen, her kesimden her vatandaşımızı derinden üzen
bir olay olmuştur. Bu olayın yaşanmasının hemen
arkasından, her gruptan parti temsilcilerimiz, milletvekillerimiz Türkiye
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna, inceleme komisyonu
kurulması için önerge vermişlerdir. Bunlar içinde bizim grubumuzdan
arkadaşlar da vardır. Bu sebeple, 9 Ocak 2012 günü, Türkiye Büyük
Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu içinde
Şırnak ili Uludere ilçesi Irak sınırında yapılan
hava harekâtı sonucu meydana gelen ölümlerle ilgili bir inceleme komisyonu
kurulmuştur ve hemen akabinde, 6 Ocak 2012 günü Uludere Gülyazıya
gidilip hem oradaki kişilerle, yakınlarını kaybeden
kişilerle hem de yetkililerle görüşmeler
yapılmıştır. Akabinde, İHA görüntüleri
incelenmiş, Genelkurmay, Millî Savunma Bakanlığı ve
Diyarbakır Özel Yetkili Mahkemesinden gerekli bilgi ve belgeler
istenmiş ve aynı zamanda gerekli kişiler dinlenmiştir.
Bütün bu incelemelerden sonra,
gerçekleşen bu üzüntülü olayın incelenmesine
baktığımızda, açıkçası İHA görüntülerinin ve
istihbaratın çok önemli olduğunu görmekteyiz. O günkü istihbarat
hususlarına baktığımızda, 2011 Kasım ve Aralık
ayına ilişkin hem jandarmadan hem MİTten çok ciddi bir
şekilde istihbarat paylaşımının olduğunu, çok net
bir şekilde yaptığımız incelemelerde görmüş
olduk. Bunun ötesinde, İHA görüntüleri -gerçekten biz de inceledik- hem
Gülyazıda bulunan tugay hem tümen hem İkinci Ordu hem de Genelkurmay
tarafından izlenmektedir ve burada, bizim gibi ilk defa izleyenler
değil bu işin artık üstadı olmuş, erbabı
olmuş askerî bilgiye sahip kişiler tarafından
incelenmiştir. Bu incelemeler neticesinde ve Şırnakta
yaptığımız görüşmeler, oradaki tümen
komutanının vermiş olduğu beyanat, açıkçası bu
olayın gerçekleşmesi noktasında kasti bir durumun
olmadığına ve raporda da bu sonuca varmamızda çok etkili
olmuştur. Çünkü, tümen komutanı da orada bu görüntüyü izlemekte ve
görüntüyü izledikten sonra şu kanaate varmakta ve burada bir uçarbirlik
harekâtı yapma niyetinde ve net bir şekilde sayın tümen komutanının
Kaçakçı olduğunu bilsem, ben uçarbirlik harekâtı planlamam.
Neden? Yapmayacağım. derken endişem
Neden planlamam? Çünkü o
kaçakçı da yakaladığım şey de o riske değmez. Ben,
orada 2 helikopterimi kırarsam yani düşerse en az 30 eğitimli
personelimi, 1 tanesi düşerse de 15 eğitimli personelimi
O
havanın kış olduğu, kar yağışı
olduğu ve gece olduğu ortamda, zemin imkânını
sağlamadan ve orada zemin güvenliğini sağlamadan böyle bir
harekâtı planlamam mümkün değil. diye bir ifadesi var.
Şimdi, bu konuyla ilgili birçok
şey konuşuldu. Levent Bey bugün de konuştu, daha önce de
konuştu, BDPli arkadaşlar da konuştular ve ben, bu
konuşmalardan, açıkçası, bizim hazırlamış
olduğumuz raporun okunduğu konusunda şüpheye düşüyorum
çünkü raporda gerçekten bu konuyla alakalı varsa- eksiklikler çok net bir
şekilde dile getirildi ve söylendi. Mesela, bunlardan birisi: Olay günü saat 21.06da, ilk grup
Türkiye sınırına 50 ile 80 metre mesafede olduğu tahmin
edilen açık alana ulaştığında, bu alanın en
yüksek noktasına kümelenmiştir. Bu saat itibarıyla, ikinci grup
da yaklaşık 1.100 metre geride, açık alanda beklemektedir.
Gruplar, yaklaşık 35 dakika, açık alanda, hiçbir güvenlik
tedbiri almadan, hayvanlarını bırakarak bekleme
yapmışlardır. Sağ kurtulanların ifadelerine göre, ilk
grup sadece açık alandaki en yüksek noktada telefon çektiği için,
telefon görüşmesi yapma maksadıyla toplanmıştır.
Grubun hâl ve hareketlerinden, mevzilenme veya herhangi bir saldırıya
karşı tedbir almadıkları; aksine, oldukça rahat
tavırlar sergiledikleri görülmüştür. Grup, bu noktaya kadar İHA
gözetiminde, açık alanlardan, Irakın kuzeyinden Türkiyeye
doğru giden toprak yoldan sınır noktasına
ulaşmıştır. Yani burada, grubun duruşundan ve geride
bulunan diğer grubun duruşundan, aslında bunun tespit
edilebileceği -yani kaçakçı, sınır ticareti ne derseniz
deyin- bunu yapan kişilerin tespit edilebileceği ve aynı
zamanda, oradaki askerî tesislere 4-5 kilometre mesafenin olduğu ve bu
nedenle de ani bir tepki verilmesine gerek olmadığı raporda
dercedilmiş zaten.
Bunun ötesinde, tereddüt
oluşturması gereken bir başka veri de öndeki ilk gruba
atılan 3 bombadan sonra, yaylanın sonunda 1.100 metre geride
beklemekte olan ikinci grubun hiç dağılmadan, açık alanda
beklemeye devam ediyor olmasıdır. Grubun -terörist olması
durumunda- harekâtı gerçekleştiren uçakların seslerini duyduktan
sonra ve ilk gruba atılan bombalardan sonra, son derece dağlık
ve sarp olan arazilerde bulunabileceği, kaçabileceği
değerlendirilmektedir. diye raporda bu hususa değinmişiz.
Açıkçası, raporu incelediğinizde, biraz önce
arkadaşların iddialarına ilişkin, kaçakçıların
gittiğinin bilindiği ve buna ilişkin Heron görüntüleri izlendiğinde,
mesela kaçakçıların gittiğine veya sınır ticareti
yapanın gittiğine ilişkin bir iddia var.
Baktığınızda, bu kişiler üçte, dörtte buradan
ayrılıyorlar ama Heron görüntüleri saat 17.20den itibaren buradan
alınmakta. Aynı şekilde, oradaki askerî yetkililere söylenmesine
rağmen bombalamanın durdurulmadığını
araştırdığınızda da telefon görüşmesinin
21.30da, saati faraza söylüyorum
Yani, arada yetmiş iki saniyenin
olduğunu, yetmiş iki saniye içinde de son bombalamanın
engellenmesinin mümkün olmadığını ve söyleyen kişinin
de bir astsubay olduğunu değerlendirdiğinizde, buna da
imkânı olmadığını görüyorsunuz.
Şimdi,
baktığınızda, bu sürecin demokratik yollardan
uygulandığını ve ülkemizde gerçekten demokratik
kanalların açık olduğunu, artık eskinin olmadığını
gösterecek -hem Batıdaki örneklerden hem de ülkemizdeki eski örneklerden-
birçok örnek verebiliriz. Mesela, 2000-2006 yılları arasında,
Neonaziler tarafından birçok vatandaşımız öldürüldü. 26
Ocak 2012de, Alman Parlamentosunda bir araştırma komisyonu kuruldu
ve bu komisyon ile ilgili gerekli kurumlar da incelemelerde bulundu ve
kişilerin dinlenmesine rağmen, resmî kurumlarda hiçbir ifade yer
almamaktadır ve konu yargıya intikal ettirilmiştir.
Yine, 2 Temmuz 1993 günü Sivasta
meydana gelen ve 33 yurttaşımızın vefat ettiği konuyla
ilgili 12-15 Temmuzda, Sivasta inceleme yapmak üzere bir Meclis
araştırması komisyonu kuruldu ve bu Meclis araştırması
komisyonu orada ne valiyi dinleyebildi ne tümen komutanını
dinleyebildi ama biz, tümen komutanını da, valiyi de, hepsini de
komisyonla gittiğimizde sonuna kadar dinledik. O zaman iktidarda kim
vardı? DYP ve SHP koalisyonu vardı ve bazı arkadaşlar da o
SHP içinde milletvekiliydi. Aynı şekilde, 21 Mart 1992de kanlı
nevroz dediğimiz, Cizrede yaşanan olaydan dolayı komisyon dahi
kurulmadı ve yıllar sonra
İnsan hakları örgütleri bölgeye
dahi sokulmadı ama o zaman, yine, şu anda bu önergeyi veren
arkadaşlar SHP içinde bu işi, siyaseti yapmak durumundaydılar.
Şimdi, şu konuya da
değinmek istiyorum: Yasama ve denetim, bizim görevimiz. Yasamayı
yapıyoruz ve denetimi yapıyoruz ama yargı, görevimiz değil.
Yargının görevini yargıya
bırakacağız.
LEVENT GÖK (Ankara) Yargı da
görevini yapmıyor.
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta)
Yargı görevini yapmıyor, ne olacak, kim sorumlu?
HAMZA DAĞ (Devamla) Onu
yargı yapacak.
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) Niye
uyutuyorsunuz?
LEVENT GÖK (Ankara) Ben anlattım
onu, yargı görevini yapmıyor. Yargı tıkandı o noktada
bak.
HAMZA DAĞ (Devamla) - AK
PARTİnin iktidara gelmesiyle, yeşeren ümitler, millî birlik ve
kardeşlik projesiyle yeni bir boyut kazanmıştır. Herkesin
Yeter artık. dediği bu süreç, çözüm süreciyle birlikte ivme
kazanmış, toplumun her kesiminin desteği
sağlanmış ve çözüme yaklaşılmıştır.
Çözüm noktası, umutların yeşerdiği bu sorun, en son
açıkladığımız demokrasi paketiyle birlikte farklı
bir boyuta taşınmıştır. (CHP sıralarından
gürültüler)
On bir yıllık iktidar süremiz
boyunca birçok sorunun çözümü noktasında adım attık. Kürtçe
kanal açılmasından tutun da Kürtçe siyasi propagandaya, Kürtçe
eğitim kurslarına kadar, hayal bile edilemeyen demokratik
düzenlemeler yaptık. Kürtçe noktasında birçok yasağı
kaldırdık. Kürtçe kamu hizmeti alınması noktasında
düzenlemeler yaptık.
Bakın, şu noktaya özellikle
dikkat çekmek istiyorum: Bizim dönemimizde, ilk defa, devlet geçmişte
yaptığı yanlışlarla yüzleşmeye
başlamıştır.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Nerede yüzleşme, biz bir şey görmedik. Aynada kendinizle mi
yüzleşiyorsunuz?
HAMZA DAĞ (Devamla) - En son
açıkladığımız demokratikleşme paketiyle de Kürtçe
ana dilde eğitimin özel okullarda önünü açıyoruz. Yerleşim
yerlerinin eski isimlerinin tekrar verilmesini sağlıyoruz. Bizim Kürt
vatandaşlarımız bunun çok iyi farkındadır.
Uluderede yaşanan bu acı
hadiseden kimse nemalanmaya çalışmasın. Gelin, hep birlikte, her
türlü yanlışın sonuna kadar üzerine gidelim, takipçisi
olalım ama sorunları siyasi ranta kurban etmeyelim.
Öldürmek için dağa
çıkmış ve birçok ananın ciğerini yakmayı kendine
amaç edinmiş birine sarılıp ardından evlat acısı
yaşayan bir anayı kucaklamak, samimiyetsizliğin en güzel
göstergesidir.
Meclisin görevini yapıp raporunu
tamamladığı, yargılama safhasının devam
ettiği bu konuda Tekrar Mecliste komisyon kurulsun. demek, bu konunun
takipçisi olunduğu anlamına falan gelmiyor. Yargının
kararını beklemek ve yargının kararına saygı
duymamız gerektiğini belirtiyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar,
CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta)
Sorumluları yakala, yargıla, bütün mesele bu.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Sayın Başkan, karar yeter sayısı
BAŞKAN Efendim?
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Karar yeter sayısı istiyoruz.
SIRRI SAKIK (Muş) Bu ayıp
da sana yeter!
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Ayıp! Ayıp!
BAŞKAN - Barış ve
Demokrasi Partisi
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan, bir
hususu ifade etmek istiyorum.
Bakın, Sayın Meclis Başkanının
başkanlığında Danışma Kurulu toplantıya
çağrıldı.
SIRRI SAKIK (Muş) Seni ayak
takımı, seni!
OKTAY VURAL (İzmir) -
Danışma Kurulunda, bu toplantıya
çağırdığımız zaman, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun dershanelerle ilgili bir konusunun gündeme alınması talebini
gündeme getireceğimizi ifade ettik ama anlaşılan o ki Meclis
Başkanlığının özellikle AKP Grubunun inisiyatifiyle
önce tezkereyle ilgili sunuşu yaparak
Milliyetçi Hareket Partisinin bu konuyu gündeme getirmesini engellemesini
kınıyorum ve bundan sonra, Milliyetçi Hareket Partisi olarak
Parlamento zemininde, bununla ilgili, yaptığınız bu
işlemle ilgili tutumunuzu Milliyetçi Hareket Partisinin iradesini yok
etmeye yönelik bir irade olarak not ettiğimizi ifade etmek istiyorum ve
Meclis Başkanlığının -özür dileyerek ifade ediyorum
ama- böyle bir tezgâhın içerisinde bulunmasını da esefle
kınadığımı belirtmek istiyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan
BAŞKAN Ama Başkanlık
da bugünkü Başkanlık Divanı değil, Başkanlıkla
ilgili bir problem, bizimle ilgili değil yani.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Siz
3 partiyi dikkate almayın, AK PARTİninkini dikkate alın.
BAŞKAN Hayır, değil
efendim, bize gelen
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim,
okutan kimse odur.
BAŞKAN Hayır, hayır
değil.
OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın
Başkanım, bu bilfiil Meclis darbesiyle muhalefetin bu konuda
iradesini ortadan kaldırmaktır.
BAŞKAN Siz yoktunuz, bunun
tartışmasını yaptık Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) -
Yazıklar olsun!
BAŞKAN Bunun
tartışmasını yaptık diyorum Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) Niye
dershaneleri konuşmayalım?
BAŞKAN Bu, AK PARTİ grup
meselesi.
Buyurun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğüne
uygun olarak Meclis Başkanlığının
yaptığı uygulamanın AK PARTİ iradesiyle
yapıldığını söylemek, bir:
OKTAY VURAL (İzmir) Değil
efendim, uygun değil, nezaketten uzak.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Meclis Başkanlık Divanına yapılmış hakarettir, bu
hakareti yapanları kınıyorum.
İki: Bu yapılan usul tamamen
İç Tüzüke uygundur çünkü yapılan teamül gereğince
OKTAY VURAL (İzmir) Siz
kına yakın, kına yakın, boşver!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
önce Cumhurbaşkanlığı tezkeresi, arkasından Meclis
Başkanlığı tezkeresi, daha sonra Hükûmet tezkeresi ve
arkasından grupların önerileri gelir ve konuşulur.
Geçmişteki uygulamalar da bu yöndedir.
OKTAY VURAL (İzmir) Bu
doğrudan doğruya
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Ama bununla ilgili kalkıp da Milliyetçi Hareket Partisinin önerisini
konuşturmuyoruz. demek abesle iştigaldir, konuşmak için biz
buradayız, isterlerse konuşurlar.
OKTAY VURAL (İzmir) Meclisi
çalıştırmak istemeyen bir AKP Grubu var. Mecliste kendi eliyle
karar yeter sayısı istiyor ve milletvekillerine Gidin. diyorsunuz,
yazıklar olsun! Bir saat daha bekleseniz ne olurdu? Milletin
parasını alıyorsunuz, yiyorsunuz, bekleseniz ne olur? Bekleseniz
ne olur?
BAŞKAN Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım ve
karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar
yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.55
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.01
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu),
Muharrem IŞIK (Erzincan)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6ncı Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi
grup önerisinin oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar
yeter sayısı yok.
Beş dakika ara veriyorum yine.
Kapanma
Saati: 18.02
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.08
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu),
Muharrem IŞIK (Erzincan)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6ncı Birleşiminin
Beşinci Oturumunu açıyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi
grup önerisinin ikinci oylanmasında da karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Yapılan üçüncü oylamada da karar
yeter sayısı bulunmadığından, sözlü soru önergeleriyle,
alınan karar gereğince kanun tasarı ve teklifleriyle
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
için 22 Ekim 2013 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 18.09