TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
68inci
Birleşim
26
Şubat 2014 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMA
IV.-
KAPALI OTURUMLAR
İKİNCİ OTURUM
(Kapalıdır)
V.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Adana Milletvekili Necdet Ünüvarın, Hocalı katliamının
22nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
2.-
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun, Hocalı
katliamının 22nci yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
3.-
İstanbul Milletvekili Ali Özgündüzün, Hocalı katliamının
22nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
VI.-
AÇIKLAMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Hocalı
katliamının 22nci yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
2.-
Iğdır Milletvekili Pervin Buldanın, Hocalı
katliamının 22nci yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
3.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünalın, Hocalı
katliamının 22nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
4.-
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğluun, Hocalı katliamının
22nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
5.-
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcının, İzmir Atatürk
Hastanesi ile Kâtip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi arasında
yapılan birlikte kullanım protokolü sonrasında eğitim ve
sağlık hizmetlerinde sorunlar yaşandığına
ilişkin açıklaması
6.-
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın, 7 Mart Artvinin
kurtuluşunun yıl dönümüne ilişkin açıklaması
7.-
Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın, Malatyada kayısı
üreticilerinin sorunlarına ve TARSİMin üreticileri mağdur
etmemesi gerektiğine ilişkin açıklaması
8.-
Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlunun, HES projelerine
karşı verilen mücadelelere ve bu konudaki mahkeme kararlarına
uyulmadığına ilişkin açıklaması
9.-
Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlunun, Hocalı
katliamının 22nci yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
10.-
Kocaeli Milletvekili Haydar Akarın, Hocalı katliamını
kınadığına ve TÜBİTAKta kriptolu telefonlarla ilgili
5 kişinin görevlerinden alınmasına ilişkin
açıklaması
11.-
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğütün, Hükûmetin,
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğine karşı
tutumuna ve Türkan Saylanı saygıyla andığına
ilişkin açıklaması
12.-
Iğdır Milletvekili Sinan Oğanın, Hocalı katliamının
22nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
13.-
Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, Karayolları Genel Müdürlüğünün
YOL-İŞ üyesi işçileriyle ilgili Danıştay
kararının uygulanmadığına ilişkin
açıklaması
14.-
İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susamın, emekli astsubayların
sorunlarına ilişkin açıklaması
15.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, İstanbulun bazı
ilçelerinde 2/B kapsamındaki taşınmazların değer
tespitinin yüksek olması nedeniyle yaşanan mağduriyetlere
ilişkin açıklaması
16.-
Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmazın, Hocalı
katliamının 22nci yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
17.-
Bursa Milletvekili Aykan Erdemirin, emniyeti, Pir Sultan Abdal 2 Temmuz Kültür
ve Eğitim Vakfı eski başkanlarından Emel Sungura yönelik
taciz, mobbing ve baskı politikalarına son vermeye
çağırdığına ilişkin açıklaması
18.-
Balıkesir Milletvekili Namık Havutçanın, öğrenimine devam
edemeyen üniversite öğrencilerinin af beklentisi içerisinde
olduklarına ve Türkiye Büyük Millet Meclisine bu konuda çağrıda
bulunduğuna ilişkin açıklaması
19.-
Muş Milletvekili Sırrı Sakıkın, Hocalı
katliamını kınadığına ve cezaevleriyle ilgili
sorunlara karşı duyarlı ve sorumlu olunması
gerektiğine ilişkin açıklaması
20.-
Elâzığ Milletvekili Şuay Alpayın, Hocalı
katliamının 22nci yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
21.-
Kayseri Milletvekili İsmail Tamerin, Hocalı katliamının
22nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
22.-
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcının, Meclis TVnin, CHPli
milletvekillerinin konuşmalarına sansür uyguladığına
ilişkin açıklaması
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın ve 20
milletvekilinin, uzman erbaşların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/881)
2.-
Balıkesir Milletvekili Namık Havutça ve 19 milletvekilinin, Türk
Silahlı Kuvvetleri personelinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/882)
3.-
İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz ve 19 milletvekilinin, engelli
yurttaşların sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/883)
VIII.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
BDP Grubunun, BDP Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris
Baluken tarafından taşeron işçilerinin sorunlarının
araştırılması amacıyla 10/5/2013 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 26 Şubat 2014
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2.-
MHP Grubunun, 26/2/2014 tarih ve 3698 sayı ile İzmir Milletvekili
Oktay Vural ve Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu tarafından
Azerbaycanın Hocalı şehrinde 25-26 Şubat 1992 tarihinde
Ermeni silahlı güçleri tarafından planlı olarak yapılan
katliam ve insanlık dışı işkenceler sonucu 106sı
kadın, 63ü çocuk olmak üzere 613 Azerbaycan Türkünün katledildiği
Hocalı katliamı hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme
önergesinin, Genel Kurulun 26 Şubat 2014 Çarşamba günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
3.-
CHP Grubunun, Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 21 milletvekili tarafından
yolsuzluk ve rüşvet olayları ile bu olayların ülkeye
verdiği zararların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 27/1/2014 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 26 Şubat 2014
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
4.-
AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin
yeniden düzenlenmesine; gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmında bulunan 562
sıra sayılı Kanun Tasarısının bu
kısmın 3üncü sırasına alınmasına ve diğer
işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 562
sıra sayılı Kanun Tasarısının İç Tüzükün
91inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine
ilişkin önerisi
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Ankara Milletvekili Fatih
Şahinin CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
2.-
Manisa Milletvekili Hasan Örenin, Ankara Milletvekili Fatih Şahinin CHP
grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
3.-
Ankara Milletvekili Fatih Şahinin, Manisa Milletvekili Hasan Örenin
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
4.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, İstanbul
Milletvekili Metin Külünkün CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
5.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, İstanbul
Milletvekili Bülent Turanın AK PARTİ grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
6.-
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun, İstanbul Milletvekili
Bülent Turanın AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
7.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının 562 sıra sayılı Kanun
Tasarısının tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
8.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçerinin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
9.-
İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serterin, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının 562 sıra sayılı Kanun
Tasarısının tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
10.-
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının, İzmir Milletvekili
Oğuz Oyanın 562 sıra sayılı Kanun
Tasarısının tümü üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ
Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
11.-
İzmir Milletvekili Oğuz Oyanın, Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
X.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.-
Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı:
287)
3.-
Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (1/884) (S. Sayısı: 562)
XI.-
USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.-
562 sıra sayılı Kanun Tasarısının Anayasaya
aykırı olduğu gerekçesiyle Genel Kurulda görüşülüp
görüşülemeyeceği hakkında
XII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, asaleten ve vekâleten görev
yapan bürokratlara ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif
Çağatay Kılıç'ın cevabı (7/35858)
2.- İstanbul
Milletvekili Sırrı Süreyya Önderin, Gezi Parkı
protestolarına katıldığı gerekçesiyle bazı
üniversite öğrencilerinin yurtlarından atıldığı
iddialarına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif
Çağatay Kılıç'ın cevabı (7/35859)
3.- İstanbul
Milletvekili Umut Oranın, TOKİnin inşa ettiği spor
tesislerine ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif
Çağatay Kılıç'ın cevabı (7/36198)
4.- İstanbul Milletvekili
Celal Adanın, İstanbulda Bakanlığa bağlı kurum
ve kuruluşlarda görev yapmakta iken görevinden alınan bürokratlara
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Emrullah
İşler'in cevabı (7/36904)
5.- Antalya Milletvekili
Gürkut Acarın, elektrik üretimi ve satışıyla ilgili
bazı verilere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı (7/37748)
6.- Hakkâri Milletvekili Adil
Zozaninin, Kamu İhale Kanunundaki değişikliklere ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/38293)
26 Şubat 2014 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Fehmi
KÜPÇÜ (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68inci
Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN
Elektronik cihazla yoklama yapılacaktır.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Sayın
milletvekilleri, görüşmelere başlamadan önce, 13 Şubat 2014
tarihli 61inci ve 14 Şubat 2014 tarihli 62nci birleşimlerde
yapılan kapalı oturumlara ait tutanak özetlerinin İç Tüzükün
71inci maddesine göre okunabilmesi için kapalı oturuma geçmemiz
gerekmektedir.
Bu nedenle
sayın milletvekilleriyle Genel Kurul salonunda bulunabilecek yeminli
stenograflar ve yeminli görevliler dışındakilerin salonu
boşaltmalarını rica ediyorum.
Tutanak özetleri okunduktan sonra açık oturuma
geçilecek ve görüşmelere devam edilecektir. Sayın idare amirlerinin
bu konuda yardımcı olmalarını ve salon
boşaltıldıktan sonra Başkanlığa haber vermelerini
rica ediyorum.
Kapanma
Saati: 14.06
IV.- KAPALI
OTURUMLAR
İKİNCİ OTURUM
(Kapalıdır)
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.23
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
-----
0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68inci Birleşiminin
-kapalı oturumundan sonraki- Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Gündeme geçmeden önce üç sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı
ilk söz, Hocalı katliamının yıl dönümü nedeniyle söz
isteyen Adana Milletvekili Necdet Ünüvara aittir.
Buyurunuz Sayın
Ünüvar. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Adana Milletvekili Necdet Ünüvarın,
Hocalı katliamının 22nci yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
NECDET ÜNÜVAR (Adana)
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Türkiye ve Azerbaycanın bulunduğu
coğrafya acılarla yoğrulmuş bir coğrafyadır. Pek
çok acılar yaşandı bu coğrafyada, bu acıların
belki de en acısı Hocalı katliamıdır. Bugün 26
Şubat, Hocalı katliamının yıl dönümü. Tam yirmi iki
yıl önce bugün bir kentin yeryüzünden silinmesi, içinde yaşayan
kadın, çocuk, genç, yaşlı demeden topyekûn saldırıya
uğraması, kaçabilenlerin de soğuk ve karlı dağlarda ya
donarak hayatını kaybetmesi ya da sakat kalması,
kaçamayanların ağır silahlarla taranması, bıçak ve
kamalarla hunharca katledilmesi
Anlatılması ve
anlaşılması gerçekten son derece zor bir vahşet. Sözün
bittiği yer varsa belki de o Hocalıdır. Tam 613 Azerbaycan
vatandaşı hayatını kaybetti, 487si sakat kaldı, 1.275
kişi esir oldu ve 150 kişinin de akıbeti bilinmiyor. O dönemde
Hocalıda sadece 3 bin Azerbaycan Türkünün yaşadığı
hesaba katılırsa neredeyse tamamına yakını ya
hayatını kaybetti ya sakat kaldı ya esir oldu veyahut da
bilinmeyen bir sebeple kayboldu. Hocalıda hayatını kaybeden
kardeşlerimizi rahmetle anıyorum.
90lı yıllarda yaşanan, özellikle bizim
coğrafyamızda yaşanan katliamların seçildiği tarihler
çok ilginç, ocak, şubat, mart ayları. 20 Ocakta Bakü katliamı,
26 Şubatta Hocalı. Gerçekten soğuk ve karlı havaların
seçildiği, insanların en çaresiz kaldığı gece
saatlerinde bu vahşetler yaşandı. Enteresan, yapılan her
şey videolarla veyahut da itirafçıların itiraflarıyla
kayıt altında. Yüz yıl öncesinden olmamış hadiselerin
peşine düşenler maalesef bu hadiseleri görmemeyi, duymamayı
tercih ediyorlar, hâlâ da aynı rolü oynamayı devam ettiriyorlar.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye ve Azerbaycanın dost ve kardeş
olduğunu hepimiz biliyoruz. Türkiye ve Azerbaycanın birinin
probleminin diğerinin problemi olduğunu da biliyoruz. Ama Hocalı
hadisesi sadece Türk dünyasının yani Türkiye ve Azerbaycanın
problemi değildir, sadece İslam dünyasının problemi de
değildir, şüphesiz orada hayatını kaybedenler
Müslümanlardı ama sadece İslam dünyasının problemi de
değildir. Hocalıda hayatını kaybedenler aslında
insanlığın problemidir çünkü orada hayatını
kaybedenler her şeyden önce insandı. Dolayısıyla,
insanlık yeni Hocalı katliamlarını görmek istemiyorsa,
itirafları, itirafçıları ve kanıtlarıyla ortadaki bu
vahşi, insanlık dışı katliamın faillerini bulmak
ve cezalandırmak durumundadır. Aksi takdirde, Hocalı, sadece
20nci yüzyılın en kanlı katliamı olarak kalmayacak,
aynı zamanda insanlığın en utanç verici hadisesi olarak da
kalmaya devam edecektir.
Hocalıda
hayatını kaybeden kardeşlerimizi rahmetle anıyorum.
Yaşayanlara hem sabır diliyorum hem de yıllarca hasret
çekenlerin, Orada keşke ölebilsem, orada kendi öz yurdumdaki, öz
vatanımdaki mezara gömülebilsem. diye hasretle öz vatanlarına, öz
yurtlarına dönmeyi arzu edenlerin de tez zamanda bu dileklerine
kavuşmalarını diliyorum.
Biliyorsunuz,
Hocalı, Dağlık Karabağın içinde son derece stratejik
konumda olan bir bölge. Dağlık Karabağ da yirmi yıldır
esaret altında. İnşallah, Dağlık Karabağ da bu
esaretinden kurtulur ve Hocalı da başta olmak üzere o bölgede
yaşamayı arzu eden Azerbaycanlı kardeşlerim de bu
hayallerine, bu ümitlerine kavuşurlar diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Ünüvar.
Gündem
dışı ikinci söz, gene aynı konuda söz isteyen Kayseri
Milletvekili Yusuf Halaçoğluna ait.
Buyurunuz
Sayın Halaçoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
2.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun,
Hocalı katliamının 22nci yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; millî bir mesele olarak görmemiz gereken Hocalı
katliamı üzerine söz almış bulunuyorum. Öncelikle Hocalıda
hayatını kaybeden, vahşice öldürülmüş 613 kadın, çocuk
ve yaşlı sivil insana ve Hocalıda diğer öldürülenlere de
Allahtan rahmet diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, aslında Hocalının nasıl cereyan
ettiğini anlatmak istemiyorum ama bu çerçeve içerisinde Hocalıyla
ilgili birkaç görüşü burada sizlerle paylaşmak istiyorum.
Hocalıdan
sonra Ermenistanın da Cumhurbaşkanı olan Serj
Sarkisyanın, bir İngiliz Araştırmacısı Thomas De
Waalin Karabağ, Savaşta ve Barışta Ermenistan ve
Azerbaycan isimli kitabında şu ifadelerine yer verilmiş;
Sarkisyan şöyle söylüyor: Hocalıdan önce, Azerbaycanlılar
bizim şaka yaptığımızı sanıyordu,
Ermenilerin sivil topluma karşı el kaldırmayacaklarını
düşünüyorlardı. Biz bunu kırmayı başardık.
şeklinde ifade ediyor. Yani bilerek yaptıkları bir katliamdan
söz ediliyor.
Yine, şöyle
bir ifade daha var; Zori Balayan isimli, bu savaş içerisinde yer almış
ve katliamda bulunmuş bir kişi, kendi hatıratında,
Ruhumuzun Canlanması adlı kitabında şunları
söylüyor: Biz, arkadaşımız Haçatur'la ele geçirdiğimiz eve
girerken askerlerimiz 13 yaşında bir Türk çocuğunu pencereye
çivilemişlerdi, Türk çocuğunun bağırış
çağırışları çok duyulmasın diye Haçatur
çocuğun annesinin kesilmiş memesini çocuğun ağzına
soktu. Daha sonra, bu 13 yaşındaki Türke onların atalarının
bizim çocuklara yaptıklarını yaptım. Başından,
sinesinden ve karnından yani göğsünden ve karnından derisini
soydum. Saate baktım, Türk çocuğu yedi dakika sonra kan
kaybından öldü. Mesleğim hekimlikti ve tabii olarak hümanist idim.
Buna rağmen Türk çocuğuna yaptığım bu
işkencelerden dolayı kendimi rahatsız hissetmedim. Ama ruhum,
halkımın yüzde 1inin bile intikamını
aldığım için sevinçten gururlandı. Haçatur, daha sonra,
ölmüş Türk çocuğunun cesedini parça parça doğradı ve bu
Türkle aynı kökten olan köpeklere attı. Akşam aynı şeyi
3 Türk çocuğuna daha yaptık. Ben bir Ermeni vatansever olarak
görevimi yerine getirdim. Haçatur da çok terlemişti ama ben onun
gözlerinde ve diğer askerlerimizin gözlerinde intikam ve güçlü hümanizmin
mücadelesini gördüm. Ertesi gün, biz kiliseye giderek 1915te ölenlerimiz ve
ruhumuzun dün gördüğü kirden temizlenmesi için dua ettik. Ancak biz,
Hocalı'yı ve vatanımızın bir parçasını
işgal eden 30 bin kişilik pislikten temizlemeyi başardık.
Değerli
milletvekilleri, aslında Hocalıda yapılanın ne
olduğunu bu kendi anlatımları gözler önüne çok daha iyi
sermektedir. Aslında, Hepimiz Ermeniyiz. diyenler şu bilgilerden
sonra hâlâ bunu söylemeye devam edecekleri mi?
Ama
şurası muhakkak ki: Bununla ilgili daha pek çok örnek var. Bunlardan
bir tanesini daha sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bizzat vahşeti
yaşayan ve sonra Beyruta yerleşen Ermeni gazeteci Daud Kheyriyan
Haçın Hatırı İçin isimli kitabında da
şunları söylüyor:
...Gaflan denen ve
ölülerin yakılmasıyla görevli Ermeni grup, Hocalı'nın 1
kilometre batısında bir yere 2 Mart günü 100 Azeri ölüsünü getirip
yığdı. Son kamyonda 10 yaşında bir kız
çocuğu gördüm. Başından ve elinden yaralıydı. Yüzü
morarmıştı. Soğuğa, açlığa ve
yaralarına rağmen hâlâ yaşıyordu. Çok az nefes alabiliyordu.
Gözlerini ölüm korkusu sarmıştı. O sırada Tigranyan isimli
bir asker onu tuttuğu gibi öteki cesetlerin üstüne fırlattı.
Sonra tüm cesetleri yaktılar. Bana sanki yanmakta olan ölü bedenler
arasından bir çığlık işittim gibi geldi.
Yapabileceğim bir şey yoktu. Ben Şuşa'ya döndüm, onlar haçın
hatırı için savaşa devam ettiler.
Evet, bunu
kınamayacak, insanlık adına bundan nefret etmeyecek kişi
göremiyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP, AK PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Halaçoğlu.
Gündem
dışı üçüncü söz, gene aynı konuda söz isteyen İstanbul
Milletvekili Ali Özgündüze aittir.
Buyurunuz
Sayın Özgündüz.
3.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüzün,
Hocalı katliamının 22nci yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Evet, bugün
Hocalı katliamının yıl dönümü. Yirmi iki sene önce bugün
Dağlık Karabağda bulunan yaklaşık 7 bin nüfuslu bir
kasaba olan Hocalıda 20nci yüzyılın sonunda tarihin
gördüğü en büyük zalimliklerden, katliamdan bir tanesi yaşandı.
Hocalıda yaşanan olay
aslında Birleşmiş Milletler Soykırımın Önlenmesi
Sözleşmesinin tarif ettiği soykırım tarifine uyan bir suç,
insanlığa karşı işlenen bir suç. O gün, kadın,
çoluk çocuk, yaşlı demeden 613 sivil Azerbaycan yurttaşı
katledildi. Katledilmekle kalmadı, gözleri oyuldu, kafa derileri yüzüldü,
tam bir vahşet yaşandı.
Bu olay aslında bir savaş suçu aynı zamanda,
dolayısıyla sorumluların mutlaka Sırp kasabı gibi
Laheydeki Savaş Suçları Mahkemesinde yargılanması
gerektiğini düşünüyoruz. Bununla ilgili olarak da Türkiye
Cumhuriyetine, devletimize önemli görevler düşmektedir.
Değerli
arkadaşlar, bugün, Azerbaycanın, can Azerbaycanın
yaklaşık beşte 1 toprağı işgal
altındadır. Karabağ bölgesi, Hocalı, Şuşa,
Laçın, Kelbecer, Ağdam, Fuzuli, Cebrayıl, Kubadlı
işgal altındadır.
Buralar, kadimden beri, geçmişten beri Azerbaycan toprağıdır
ve bugün, Ermenistanın işgali altındadır. Bu sorun, yirmi
iki yıldır barışçıl, diplomatik yolla çözülemeyen bir
sorundur ve Azerbaycanın Değerli Devlet Başkanı Hürmetli
President İlham Aliyevin dediği gibi Eğer bu
Batılılar bu işe zaman ayırmak istiyorlarsa, Azerbaycan,
meşru olan, uluslararası hukuktan kaynaklanan güç kullanarak
işgal edilen topraklarını almaya hazırdır.
İnşallah, bu sorun en kısa sürede çözülür ve biz
Hocalının azatlığını gidip orada kutlarız
ama olmazsa, silah yoluyla da Azerbaycanın meşru bir
hakkıdır; onu da Türkiye Cumhuriyetinin desteklemesi gerekiyor,
destekleyeceğinden de eminim. Türk milleti bu konuda işgal edilen
toprakların kurtarılması için Azerbaycanın yanında
olacaktır.
Bugün, tabii, o
topraklar, kolay değil yani o topraklar uğruna binlerce şehit
verilebilir, şehitleri yeni analar doğurur ancak toprağı
doğurmak mümkün değil. O toprakların işgal altında
olmasını yansıtan hüzünler yaşanıyor. Bunu anlatan bir
şiirden 2 paragraf okuyacağım, diyor ki şair:
Seni esir iken
goymuşah darda,
Cengaver ruhumuz
hardadır harda,
Goynuna gelmedik of
bu baharda,
Bağışlama
bizi Veten.
Hesretten
yanıpdır o gara bağrın,
Ağlamagdan kör
olup neçe bulağın,
Ahır
yarasından gan Garabağın,
Bağışlama
bizi Veten.
Bu hâldedir
Karabağ, işgal altındaki topraklar. (CHP, AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar) Ve Vatan bizi
bağışlama. diyor Azerbaycan halkı. Hakikaten
bağışlamaz, hakikaten bağışlamaz. Yani orası
sadece Azerbaycanın toprağı değildir, bakın,
orası işgal altında olduğu sürece bütün Türk
dünyasının -efendim 250 milyon mu, 300 milyon mu ne diyorsak-
hepimizin başı aşağıdadır, bu kadar açık.
Toprak böyle bir şeydir arkadaşlar, vatan böyle bir şeydir.
Orasını Azerbaycan er geç alacaktır ama biz diyoruz ki:
AGİT-Minsk Grubu barışçıl, diplomatik yollarla bu işi
bir çözüme kavuştursun, olmazsa mutlaka meşrudur çünkü işgal
edilmiş toprağını alacaktır geriye, bu bir savaş
değildir. Efendim, Atatürkün dediği gibi, bugün Azerbaycanın
yas günüdür, dolayısıyla onların üzüntüsü üzüntümüzdür.
Bu vesileyle ben
başta Azerbaycan Devlet Başkanı, Değerli President
İlham Aliyev olmak üzere tüm Azerbaycan halkına, Türk milletine
başsağlığı diliyorum ve şehitleri saygıyla
rahmetle anıyor, sizlere saygılar sunuyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP, AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Özgündüz.
Gündeme geçmeden
önce, sisteme girmiş sayın milletvekillerimize birer dakika söz
vereceğim. Sisteme girmiş grup başkan vekillerine öncelik
vereceğim.
Buyurunuz
Sayın Hamzaçebi.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, Hocalı katliamının 22nci yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün Hocalı
katliamının yıl dönümü. Bundan tam yirmi iki yıl önce, 26
Şubat 1992 tarihinde Azerbaycanın Ermenistan tarafından
işgal edilen Dağlık Karabağ bölgesinin Hocalı
kasabasında, savunmasız bir şekilde, Ermeni silahlı
birliklerinin saldırısı sonucunda 613 soydaşımız
hayatını kaybetmiştir. Bu acı yıl dönümünde
insanlık tarihinde acı bir olay olarak yer alan bu olayı
kınıyorum. Hayatını kaybeden Azeri
soydaşlarımızı rahmetle anıyorum. Böylesi bir
olayın ne Azerbaycanda ne de yeryüzünün herhangi bir
coğrafyasında tekrarlanmamasını diliyorum ve
barış gibi bir yüce umudun insanlığın önünde
ulaşılması gereken bir hedef olduğunu bütün
insanlığa hatırlatıyorum.
Tekrar Hocalı
katliamını kınıyor, Azeri soydaşlarımıza
buradan Cumhuriyet Halk Partisinin selam ve sevgilerini gönderiyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Hamzaçebi.
Sayın Buldan
2.- Iğdır Milletvekili Pervin
Buldanın, Hocalı katliamının 22nci yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biz de
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu olarak, Hocalı katliamında
yaşamını yitirenleri saygıyla sevgiyle anıyoruz,
kendilerine rahmet diliyoruz.
Hocalı
katliamı, Dağlık Karabağın işgalinden bu yana
gerçekleşen en kapsamlı sivil katliamlardan biridir. Azerbaycan
Cumhuriyetinin resmî açıklamasına göre, saldırıda
106sı kadın, 83ü çocuk olmak üzere toplam 613 Azerbaycanlı
hayatını kaybetmiştir. Hocalı katliamının 22nci
yıl dönümünde bir kez daha Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
olarak yaşanan katliamı kınıyoruz; tabii ki sadece
Hocalı katliamı değil, dünyanın her yerinde toplu
katliamları gerçekleştirenleri şiddetle, nefretle
kınıyoruz. Böylesi katliamlarda yaşamını yitirenleri
bir kez daha saygıyla ve rahmetle anıyoruz.
Teşekkür
ediyoruz. (Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Buldan.
Sayın Ünal
3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünalın, Hocalı katliamının 22nci yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Hocalıda yaşanan katliamda hayatını kaybedenler
Azerbaycanın olduğu kadar bizim de evlatlarımızdır.
İnsanlık tarihinin kara sayfalarından biri olan Hocalı
katliamı, nefret ve kin duygularından beslemen saldırgan bir
zihniyetin doğurabileceği acı sonuçların kötü bir
örneğidir, çirkin bir örneğidir. Bu zihniyet 1 milyona yakın
Azerbaycanlı kardeşimizin yurtlarından ayrılmak zorunda
kalmasına ve yirmi yılı aşkın zamandır
kaçkın hayatı yaşamasına yol açmıştır.
Hocalıda
yaşanan vahşet dünyada bugün hâlâ yeterince bilinmemektedir ve
tarihin çarpıtılmasına dönük çabalar maalesef devam etmektedir.
Bu çerçevede Türkiye Hocalı gerçeğinin uluslararası kamuoyunun
gündeminde tutulması, adaletin tecellisi ve suçluların hak ettikleri
cezayı almaları için Azerbaycana destek vermeye devam etmektedir. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonunun 22 Şubat 2012
tarihli oturumunda Hocalı Katliamıyla İlgili Görüşmeler
başlığı altında yer alan gündem maddesi çerçevesinde
gerçekleştirilen görüşmeler sonucunda oy birliğiyle kabul edilen
bildiri Hocalı katliamına ülkemizin gösterdiği ilginin
diğer bir somut örneğini teşkil etmektedir.
Bu duygu ve
düşüncelerle bundan yirmi iki yıl önce Hocalıda
hayatını kaybeden masum Azerbaycanlı kardeşlerimizin aziz
hatıraları önünde bir kez daha saygıyla eğiliyoruz.
(Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Ünal.
Sayın
Halaçoğlu
4.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğluun,
Hocalı katliamının 22nci yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bırakın
insanları, hayvanların bile yapmayacağı bir vahşilikle
cereyan eden sivil insanlara yönelik bilerek yapılan bir katliam maalesef
karşılıksız kalmıştır ve yapanlar
cezasız bırakılmıştır. Bunların bir an önce
yüce divana çıkarılması ve yargılanmaları
dileğinde bulunuyorum.
Ayrıca
şunu özellikle ifade etmek isterim ki: Bu tür sivil katliamlar maalesef
dünyada insanlık tarihine bir yüz karası olarak geçmektedir.
Hocalıda şehit edilenler sadece Azerbaycanın evlatları
değildir, onlar aynı zamanda bizim evlatlarımızdır, bizim
insanlarımızdır. Hepsine Allahtan rahmet diliyorum.
Kaçkınların tekrar yurtlarına dönmesini, işgal edilen
toprakların, Azerbaycan topraklarının derhâl geri Azerbaycana
teslim edilmesini diliyoruz. Her zaman Azerbaycanın yanındayız,
her zaman onlarla birlikteyiz.
Tekrardan bütün,
hayatını kaybeden, Hocalıda ve Hocalı öncesinde
hayatını kaybeden tüm şehitlere Allahtan rahmet diliyoruz.
(Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Halaçoğlu.
Sayın
Atıcı
5.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcının, İzmir Atatürk Hastanesi ile Kâtip Çelebi
Üniversitesi Tıp Fakültesi arasında yapılan birlikte
kullanım protokolü sonrasında eğitim ve sağlık
hizmetlerinde sorunlar yaşandığına ilişkin açıklaması
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Sayın Başkan, ülkemizin en büyük hastanelerinden biri olan
İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinden yükselen
çığlığı Türkiye Büyük Millet Meclisinde duyurmak ve
Sağlık Bakanını acilen göreve çağırmak istiyorum.
İzmir Atatürk
Hastanesi ile Kâtip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi arasında
yapılan birlikte kullanım protokolü sonrasında hem eğitim
hizmetlerinde hem de sağlık hizmetlerinde büyük sorunlar
yaşanmaktadır. Atatürk Hastanesi yok sayılmakta ve yeni asistan
kadrosu verilmemektedir. Eylül 2013 ve Nisan 2014 TUSlarında hiç asistan
kadrosu verilmemiştir. Bu durum hem asistanları hem öğretim
üyelerini hem de hastaları isyan ettirmiş ve doktorlar haklı
olarak greve başlamışlardır. Hizmet durma noktasına
gelmiştir. Asistan planlamasında Atatürk Hastanesi öğretim
üyeleri yok sayılmış, sadece Kâtip Çelebi Üniversitesi
öğretim üyeleri dikkate alınmıştır; bu da
çalışma barışını bozmuştur. Bu durum asla
kabul edilemez. Sağlık Bakanı acilen ek kadro vermelidir.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Atıcı.
Sayın
Bayraktutan
6.- Artvin Milletvekili Uğur
Bayraktutanın, 7 Mart Artvinin kurtuluşunun yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tüm geçmişinde
çıkar ilişkilerini, bağnazlığı ve kardeş
kavgasını tanımayan Artvinin olağanüstü birlikteliği
bu çağdaş Atatürkçü yolda Türkiyenin gelişimine
damgasını vurmuş, Artvinli Atatürk cumhuriyeti ruhuyla bir
kurtuluş gününü daha kutlamaktadır. 7 Mart 1921 tarihinde düşman
işgalinden Artvin kurtulmuştur. Önümüzdeki hafta Meclis tatil olması
nedeniyle bu duyguları paylaşmak istedim. O nedenle, 7 Mart
işgalin adıdır, 7 Mart cumhuriyetin adıdır, 7 Mart
Atatürkün ta kendisidir. 7 Mart bu ülkeye doğan güneşin,
kuzeydoğudan doğan güneşin adıdır. Çünkü Artvinli
olmak yeri gelince Çoruhun hırçınlığı, yeri gelince
yaylaların sessizliğidir; Artvinli olmak bu ülkeye güneşi
kuzeydoğudan doğurmak, yüzünü daima aydınlığa,
çağdaşlığa çevirmektir; Artvinli olmak bazen Cankurtarandan
tırmanmak, bazen de Karadenizin hırçın dalgasında kürek
çekmektir.
7
Mart Kurtuluş Gününü birlik ve beraberlik duygularıyla
kutluyor; çalışmaktan onur, paylaşmaktan gurur duyanların
memleketi Artvin Milletvekili olarak, yüce heyetiniz başta olmak üzere
televizyonları başında bizleri izleyen tüm Artvin ve Artvin
sevdalılarına saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bayraktutan.
Sayın
Ağbaba
7.- Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın,
Malatyada kayısı üreticilerinin sorunlarına ve TARSİMin
üreticileri mağdur etmemesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
VELİ AĞBABA
(Malatya) Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Malatyada
havaların güzel gitmesi nedeniyle Malatyanın bazı bölgelerinde
kayısı çiçekleri açmaya başladı. Kayısı
çiçeklerinin erken açması son yıllarda Malatyanın korkulu
rüyası. Geçtiğimiz yıllarda şubat ve mart aylarında
meydana gelen don olayları nedeniyle kayısı üreticileri bir
yıllık ürünlerini kaybettiler, emekleri boşa gitti.
Ardından vuran dolu ise dondan etkilenmeyen kayısıyı
perişan etti. Don ve doludan kurtulamayan kayısı üreticileri de
çareyi TARSİMe başvurmakta buluyor ancak TARSİMin zarar
tespiti için gönderdiği eksperler zararın neredeyse yarısı
kadar tespit açıklıyorlar. Bu sebeple, özellikle kayısı
üreticilerinin TARSİMe güveni sarsılmış durumda. Buradan
TARSİM yetkililerine sesleniyorum: Zaten mağdur olmuş
üreticileri bir de siz mağdur etmeyin. Objektif kriterlerle tespitler
yapılsın, üreticilerin kafalarındaki soru işaretleri de son
bulsun. Son dönemde Malatyada kayısının üç tane düşmanı
var. Bir, don; iki, dolu; üç, AKP.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Ağbaba.
Sayın
Karaahmetoğlu
8.- Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlunun, HES projelerine karşı verilen mücadelelere ve
bu konudaki mahkeme kararlarına uyulmadığına ilişkin
açıklaması
SELAHATTİN
KARAAHMETOĞLU (Giresun) Sayın Başkan, dere ve
akarsularımız üzerinde her gün çoğalarak artan HES projeleri,
doğal yaşama telafisi mümkün olmayan zararlar vermekte; doğal
hayatı, zenginlikleri, ülkemize ve bölgemize özgü fauna ve florayı
yok ederek felaketin boyutlarını artırmaktadır. HES
inşaatlarına karşı yöre halkıyla başlayan, çevre
ve sivil toplum örgütlerinin protesto eylemleriyle büyüyen ve tüm yurda
yayılan mücadele, direniş söz konusudur. Yurt geneline yayılan
tepki ve protestolar, hukuksal mücadelelerle de yürütülmektedir fakat
mahkemelerin yürütmeyi durdurma ve iptal kararları dahi
inşaatları, projeleri durduramamakta; yurttaşların
demokratik mücadelelerini görmezden gelen zihniyet yargı
kararlarını yok saymaktadır. Giresunun Keşap ilçesi
Karabulduk beldesinde de aynı durum yaşanmaktadır.
Herkesi hukuk
kurallarına uymaya davet ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Karaahmetoğlu.
Sayın
Türkoğlu
9.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin
Türkoğlunun, Hocalı katliamının 22nci yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün, resmî rakamlara göre,
Azerbaycanın Hocalı kasabasında, Ruslara ait 336. Mekanize
Alayı ve Ermeni çeteler tarafından 106sı kadın, 83ü çocuk, toplam 613 kişinin vahşice
katledildiği Hocalı soykırımının 22nci yıl
dönümüdür. Can Azerbaycanın Hocalı kasabasında Ermeni mezalimi
sonucunda Hakka yürüyen Türk İslam dünyasının şehitlerini
rahmetle anıyorum. Cenab-ı Allah bu masumlardan rahmetini
esirgemesin, cennetini nasip etsin.
Bu Meclise
düşen ise 26 Şubatı Hocalı soykırımını
anma günü olarak kabul etmesidir. Bu konuda milletvekili
arkadaşlarımız Sayın Reşat Doğru ve Sinan
Oğanın teklifleri vardır, Meclisimizin iradesinin tecellisini
beklemektedir.
Asılsız
Ermeni soykırımı iddialarına Afrikada, Güney Amerikada
yani alakasız yer ve devletlerde alınan kararları
düşünürseniz, aynı milletin çocukları soykırım günü
kararı almak için neyi beklemektedirler?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Türkoğlu.
Sayın Akar
10.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akarın,
Hocalı katliamını kınadığına ve
TÜBİTAKta kriptolu telefonlarla ilgili 5 kişinin görevlerinden
alınmasına ilişkin açıklaması
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sayın Başkan, öncelikle Hocalı katliamını
kınıyorum.
24 Şubat
gecesi ortaya çıkan Başbakan ile oğlu hayırlı evlat
Bilal arasında geçen ve 17 Aralık operasyonu nedeniyle evde bulunan
paraları sıfırlama talebi Başbakan tarafından
yalanlanmamış, kafasına kriptolu telefonun nasıl
dinlendiği takılmıştır. Bu nedenle, bugün bu kriptolu
telefonlara bakan TÜBİTAKtaki 5 görevli aynen polislerin, hâkimlerin,
savcıların görevden alındığı şekilde
görevlerinden alınmıştır.
Şimdi sormak
istiyorum Bu işi gerçekleştirenler mi suçludur yoksa bunları
yakalayanlar mı suçludur? diye.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Akar.
Sayın
Öğüt
11.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen
Öğütün, Hükûmetin, Çağdaş Yaşamı Destekleme
Derneğine karşı tutumuna ve Türkan Saylanı saygıyla
andığına ilişkin açıklaması
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bugün en açık
şekliyle AKPye yakın dernek ve vakıfların
bağış adı altında nasıl ihya edildiğini
görmekteyiz. Son dershane tartışmalarında Hükûmeti destekleyen
bildirilere imza veren bir yardım kuruluşu için okullarda nasıl
para toplandığına şahit olduk. Devlet arazilerinin
Başbakanın ailesinin yakın ilişki içinde olduğu
TÜRGEVe nasıl tahsis edildiğine bütün kamuoyu şahit oldu. Bir
yandan amacı dahi belli olmayan dernek ve vakıflar zengin edilirken
diğer yandan binlerce öğrenciye burs veren, onlarca yurt ve
eğitim birimi kuran, 62 bin kız öğrencinin okumasını
sağlayan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğiyle
Hükûmet eliyle uğraşılmaktadır. Daha yeni derneğe
bağış yoluyla topladığı paralar için yüklü
miktarlarda vergiler kesilmiştir. Bu, Çağdaş Yaşamı
Destekleme Derneğine duyulan kinin ve öfkenin ürünüdür. Bu
uğraşlar boşadır çünkü 25inci kuruluş yıl
dönümünü kutlayan ve sayısız hizmetlere imza atan derneği
bitiremeyeceklerini bir kez daha belirtiyor, bu vesileyle Profesör Türkan
Saylanı saygıyla anıyorum, yöneticilerine başarılar
diliyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Öğüt.
Sayın
Oğan
12.- Iğdır Milletvekili Sinan
Oğanın, Hocalı katliamının 22nci yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
SİNAN OĞAN
(Iğdır) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hocalı siyaset
üstü bir konu. Hocalı gibi millî bir konuda bugün Meclis grubunda, hem
sayın grup başkan vekillerinin hem milletvekillerinin Hocalı
konusunda göstermiş oldukları hassasiyete o bölgenin insanı
olarak teşekkür ediyorum, Türk milletinin bir milletvekili olarak
teşekkür ediyorum. Ancak yapılanların yeterli olduğu
konusunda da şüphelerim var. Biz, eğer bu Parlamentoda Hocalıda
yaşanan soykırımı, Hocalıda yaşanan
acıyı, sadece söylemle değil eylemle de yaşayabilirsek
ancak o takdirde bundan sonra yaşanacak olası acıların da
önüne geçmiş oluruz. Hocalıda katledilen yüzlerce Azerbaycan Türkü
vatandaşımızı, Hocalıda katledilen ve etnik kökenine
bakmadan katledilen Kürt vatandaşlarımızı,
Ahıskalı vatandaşlarımızı da ben buradan rahmetle
anıyorum.
Saygılar
sunarım.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Oğan.
Sayın Genç
13.- Tunceli Milletvekili Kamer Gençin,
Karayolları Genel Müdürlüğünün YOL-İŞ üyesi
işçileriyle ilgili Danıştay kararının
uygulanmadığına ilişkin açıklaması
KAMER GENÇ
(Tunceli) Teşekkür ederim.
Efendim, 50 bin
mensubu olan YOL-İŞe bağlı Karayolları
işçilerinin Danıştay kararına göre bunların
taşeron işçi olmayacakları, devamlı işçi olmaları
konusunda açık karar olmasına rağmen, maalesef bu konuda Hükûmet
bu işçilerin hakkını vermiyor. Bunlar Ankarada büyük bir
toplantı yaptılar, bir tek basın da bunu vermedi.
Şimdi, Binali
Yıldırım, ballı kaymaklı ihale verdiği
müteahhitlerden 630 milyon dolar toplayıp da Tayyip Erdoğana
vereceğine, bu işçilerin hakkını versin; ihaleleri kendi
gerçek değerleri üzerinden versin ve devlette bugün asgari ücretle ölüm
maaşına mahkûm edilen bu işçi kardeşlerimizin
hakkını versin. Yani bir memlekette hukuk dinlenmiyorsa,
Danıştay kararı uygulanmıyorsa böyle bir memlekette
demokrasiden bahsedilemez. Zaten demokrasi yok da diktatörlük var. Zaten,
şu anda, Hükûmet de bana göre boştur, Başbakanlık
makamı boşalmıştır, dolayısıyla Türkiye
Büyük Millet Meclisinin de çalışmaması lazım. Ben de,
ayrıca
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Genç.
Sayın Susam
14.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali
Susamın, emekli astsubayların sorunlarına ilişkin
açıklaması
MEHMET ALİ
SUSAM (İzmir) Sayın Başkanım, Türkiyede birçok kesim,
sorunlarına çözüm arayışı içerisindedir. Atanamayan
öğretmenler, emekliler, esnaf, çiftçi ciddi taleplerini bu Parlamentodan
beklemektedir. Bunlardan bir tanesi de emekli astsubaylardır. 42 bin
üyesiyle TEMAD, İstanbulda sorunlarını dile getirebilmek için
ölüm orucu başlatmıştır. Ciddi problemleri olan kesimler,
bu sorunlarının Parlamentoda ses getirebilmesi için ölüm orucunu
düşünebilecek noktaya gelen eylemler yapabilmektedir. Bu anlamıyla
bugün, bu verdiğiniz süre içerisinde, kısa da olsa toplumun
sorunlarını dile getirirken bakanların olmamasına
rağmen, şahsınız nezdinde emekli astsubayların
sorunlarının çözümü konusunda Parlamentonun ve Hükûmetin harekete
geçmesini, ölüm orucuna yatmış olan bu insanların sorunları
konusunda acilen çözüm bulması gerektiğini bir kez daha
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Susam.
Sayın Tanal
15.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanalın, İstanbulun bazı ilçelerinde 2/B kapsamındaki
taşınmazların değer tespitinin yüksek olması nedeniyle
yaşanan mağduriyetlere ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Ümraniye, Beykoz, Şile, Sultanbeyli, Üsküdarda
oturan vatandaşlarımızın 2/B kapsamında kalan
taşınmazlarının yani konutlarının değerleri
çok yüksek tespit edilmiştir. Bu 2/B mağduru olan
vatandaşlarımız konut değerlerinin çok yüksek olması
nedeniyle mağdurdur. Sayın Hükûmetin acaba bu mağduriyetin
giderilmesi açısından, bir değer tespiti açısından
düşük bir bedel yönünde çalışmaları var mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
Sayın Korkmaz
16.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmazın,
Hocalı katliamının 22nci yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın Başkan,
bugün, gözü dönmüş Ermeni çetelerince Hocalıda şehit edilen 613
kardeşimizi dualarla anma, bu insanlık dışı
soykırımı yapan Ermenistanı da telin günü.
Şehitlerimizi bir kez daha rahmetle anıyor, katilleriyle ilgili
olarak herkes gibi ben de adaletin tecellisini bekliyorum.
Hocalı katliamının üzerinden yirmi iki
yıl geçmiş. Medeni dünya suskun, insan hakları allameleri kör ve
sağır. En acısı da Türk dünyası ve Hocalıya
sırtını dönmüş AKP Hükûmetinin Ermenistanla sırf
Batılı güçler istedi diye
protokol yollarını, anlaşma yollarını
arıyor olması.
(CHP Grubu milletvekillerinin Gazi Mecliste
hırsızlara yer yok! yazılı dövizleri göstermesi)
İDRİS
ŞAHİN (Çankırı) En azından Nevzat Bey
konuşmasını bitirsin, ona bari saygınız olsun,
Hocalıya bari saygınız olsun.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) - Sadece Hocalıda değil bütün dünyada Türkler şu anda
sıkıntıda, Irakda, Doğu Türkistanda, Suriyede. AKP
Hükûmetini, dünyanın birçok coğrafyasında dinleriyle, millî
kimlikleriyle ayakta durmaya çalışan Türklere ve Türk dünyasına
duyarlı olmaya çağırıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Korkmaz.
Sayın Erdemir
17.- Bursa Milletvekili Aykan Erdemirin, emniyeti,
Pir Sultan Abdal 2 Temmuz Kültür ve Eğitim Vakfı eski
başkanlarından Emel Sungura yönelik taciz, mobbing ve baskı
politikalarına son vermeye çağırdığına
ilişkin açıklaması
AYKAN ERDEMİR
(Bursa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan, 6 Ağustos 2012 tarihinde Karacaahmet Sultan Cemevi
için O Cemevi bir ucube olarak yapıldı. deme talihsizliğinde
bulunmuştu. Bu nefret söyleminin ardından Burhaniyede yapılan
bir etkinlikte konuşan Pir Sultan Abdal 2 Temmuz Kültür ve Eğitim
Vakfı eski başkanlarından Emel Sungur, Cemevine ucube diyenin
kendisi ucubedir. şeklinde tepki göstermişti. Emel Sungur, 2013
yılında bu ifadesi nedeniyle Başbakana hakaretten mahkum edildi.
Fakat Sungur üzerindeki baskılar bu davayla son bulmadı.
Geçtiğimiz iki ay zarfında polis tarafından 2 kez nedensiz yere
gözaltına alınan Sungur, daha sonra Bir yanlışlık
oldu. denilerek serbest bırakılmıştır. Emniyeti, Emel
Sungura yönelik taciz, mobbing ve baskı politikalarına son vermeye
çağırıyorum. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının
birlikte yaşama iradesi, ayrımcılık ve ötekileştirme
politikalarınıza geçit vermeyecektir.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Erdemir.
Sayın Havutça
18.- Balıkesir Milletvekili Namık
Havutçanın, öğrenimine devam edemeyen üniversite öğrencilerinin
af beklentisi içerisinde olduklarına ve Türkiye Büyük Millet Meclisine bu
konuda çağrıda bulunduğuna ilişkin açıklaması
NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiye Büyük
Millet Meclisinin, özellikle de milletvekillerinin görevi burada halkın
yakıcı sorunlarına çözüm üretmek ve bununla ilgili de toplumsal
sorunlarla ilgili yasal düzenlemeler yapmak.
Sayın
Başkan, 25 Şubat 2011 tarihinde torba kanunla üniversite
öğrencilerine bir af getirildi. Ancak, bu tarihten sonra
yaklaşık 200 bin öğrencimiz yine üniversiteden değişik
sebeplerle ayrılarak, sağlık, devamsızlık, ailevi
sorunlar gibi nedenlerle öğrencilerimiz eğitim ve öğretim
haklarından mahrum kaldılar. Bu yoğun talep üzerine, üniversite
gençlerimizin yoğun talebi üzerine 25 Ekim 2013 tarihinde ben bir yasa
teklifi verdim ve üniversite öğrencilerimizin, bu sebeplerle mağdur
olmuş üniversite öğrencilerimizin gözü Türkiye Büyük Millet
Meclisinde. Eğitim ve öğretim haklarının düzenlenmesiyle
ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisinden çare bekliyorlar ve Anayasanın
42nci maddesinde kendilerine tanınmış olan Anayasal eğitim
ve öğretim hakkının yeniden bir yasal düzenlemeyle kendilerine
tanınmasını istiyorlar.
Ben, buradan,
Türkiye Büyük Millet Meclisine, bu yasal düzenlemenin bir an önce
yapılması için çağrıda bulunuyorum. Üniversite
öğrencilerimizin, gençlerimizin geleceğini karartmayalım.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Havutça.
Sayın
Sakık
19.- Muş Milletvekili Sırrı
Sakıkın, Hocalı katliamını
kınadığına ve cezaevleriyle ilgili sorunlara
karşı duyarlı ve sorumlu olunması gerektiğine
ilişkin açıklaması
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben de Hocalı
katliamını kınıyorum. Sadece Hocalı
katliamını değil, dünyanın neresinde insanlığa
karşı suç işlenmişse, kimliği, coğrafyası ne
olursa olsun bütün katliamcıları kınıyorum.
Sayın
Başkan, çok uzun süredir cezaevleriyle ilgili sorunları Parlamentoya
taşıyoruz ama sorunlar bir türlü bir çareye kavuşmadı.
Şimdi de Edirnede cezaevinde açlık grevleri var. Edirnede,
Tekirdağda, birçok cezaevinde açlık grevi olduğu ve burada
mahkûmlara işkence yapıldığını onlarca kez
seslendirmemize rağmen, hâlâ yetkililer tarafından bir
soruşturma açılmadı. Cezaevinde hasta tutuklular ve hükümlüler
var, bunların bir an önce özgürleşmesi gerekir çünkü birçok
hastanın kendi ihtiyaçlarını bile karşılayamadıklarını,
arkadaşlarının desteğiyle ayakta
kaldıklarını
İnsanlığa karşı suç
işleniyor, işte katliam neyse bu da katliamın bir
parçasıdır. Herkesi bu konuda duyarlı ve sorumlu olmaya davet
ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Sakık
Sayın Alpay
20.- Elâzığ Milletvekili Şuay
Alpayın, Hocalı katliamının 22nci yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
ŞUAY ALPAY
(Elâzığ) Sayın Başkanım, ben de alçakça ve haince
tertip edilmiş olan Hocalı katliamını nefretle telin
ediyorum. Hocalı katliamında hayatını kaybedenlere,
şehit olanlara Rabbimden rahmet niyaz ediyorum.
Şair,
Hocalı için Melekler şehridir. diyor çünkü orada büyümeye vakit
bulamamış masum bebekler hunharca katledildi. Onun için, bu
acıyı Türkiye'nin ve Azerbaycanın müşterek acısı
olarak kabul ediyoruz ve bu acıyı,
kin tutmak adına değil ama acıların bir daha
yaşanmaması adına diri tutmamız gerektiğini
düşünüyorum.
Dağlık
Karabağ bölgesinde bir işgal var, hukuksuzluk var. Ben,
Dağlık Karabağdaki işgalin bir an önce sona ermesini ve
oranın da hürriyetine kavuşmasını yine Rabbimden niyaz
ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Alpay.
Son olarak
Sayın Tamer
21.- Kayseri Milletvekili İsmail Tamerin,
Hocalı katliamının 22nci yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
İSMAİL
TAMER (Kayseri) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben de, yirmi iki
yıl önce Ermeniler tarafından katledilen Hocalıdaki Azeri
kardeşlerimize Allahtan rahmetler diliyorum, Azeri kardeşlerimizin
acısını paylaşıyorum. Bir an önce Dağlık
Karabağın -bu katliamda şehit olan bu kardeşlerimizin-
esaretinin son bulmasını temenni ediyor ve saygılar sunuyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tamer.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, okutuyorum:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Aydın Ağan
Ayaydın ve 20 milletvekilinin, uzman erbaşların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/881)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türk Silahlı
Kuvvetlerinin erbaş kadrolarında devamlılık arz eden teknik
ve kritik görevlerde, yetişmiş personel ihtiyacını
karşılamak amacıyla 3296 sayılı Kanun ile uzman
erbaşlık sistemi ihdas edilmiştir. 1986 yılından
itibaren uygulanmakta olan uzman erbaşlık sistemi kapsamında
yıllar içinde uzman erbaş sayısı artmış, uzman
erbaşlarımız ülkemize pek çok önemli hizmetler vermiştir.
Bununla birlikte,
geçen süre içinde uzman erbaşlık sistemindeki sorunlar
çözülememiş ve artan erbaş sayısı nedeniyle de
mağduriyetler artmıştır. Bu dönem içinde
sıkıntılara yönelik yeterli düzenlemenin
yapılmamasından ötürü uzman erbaşlık sistemi içindeki
sorunlar kangren hâle dönüşmüş, mağduriyetler kalıcı
hâle gelmiştir.
Özellikle, 3269
sayılı Uzman Erbaş Kanununa tabi uzman erbaş olarak belli
bir süre Türk Silahlı Kuvvetlerine hizmet eden ancak yaş,
sağlık sorunları başta olmak üzere çeşitli nedenlerle
görevini sürdüremediğinden uzman erbaşlıktan kendisi
ayrılmak zorunda kalan vatandaşlarımız kamuda hiçbir
şekilde istihdam edilmemekte, maalesef, devletimiz, tabiri caizse, bu
emektar personeline sırt çevirmektedir. 2010 yılında
yapılan bir yasal düzenleme ile 45 yaşını doldurduğu
için yaş haddinden dolayı ayrılmak durumunda kalanların
Millî Savunma Bakanlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri
kadrolarında emekli aylığına hak kazandıkları
tarihe kadar devlet memuru olarak istihdam edilmeleri sağlanırken,
uzman erbaşlıktan kendisi ayrılmak zorunda kalan
vatandaşlarımızın mağduriyetleri giderilmemiştir.
Her ne kadar
28/7/2009 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Kamu Personeli Genel
Tebliğinde 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanununa tabi uzman
erbaş olarak en az iki yıl süreyle çalışmış olmak
şartıyla, sağlık niteliklerini kaybetmeleri veya 45 yaşına
girmiş olmaları sebebiyle görev süreleri sona erenler ile kendi
istekleriyle sözleşmelerini feshetmiş olanlardan, kamu kurum ve
kuruluşlarında devlet memuru olarak istihdam edilmek isteyenlerin,
atanmak istedikleri kamu kurum ve kuruluşlarına başvurmaları
gerekmektedir. denmiş olsa da kamu kuruluşlarının bu
başvuruları kabul etme zorunlulukları
bulunmadığından, uzman erbaşların istihdam talebine
söz konusu kamu kuruluşlarınca yanıt verilmemekte ya da olumsuz
yanıt verilmektedir.
Bu çerçevede, uzman
erbaş olarak belli bir süre Türk Silahlı Kuvvetlerine hizmet eden
ancak yaş, sağlık sorunları gibi çeşitli nedenlerle
görevini sürdüremediğinden uzman erbaşlıktan kendisi
ayrılmak zorunda kalan vatandaşlarımız başta olmak
üzere, uzman erbaşlık sistemindeki sorun ve mağduriyetlerin
tespit edilerek ortadan kaldırılmasına katkı sağlamak
amacıyla Anayasanın 98inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve
105inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını
arz ve teklif ederiz. 16/05/2012
1) Aydın
Ağan Ayaydın (İstanbul)
2) Musa Çam (İzmir)
3) Bülent
Kuşoğlu (Ankara)
4) Kazım Kurt (Eskişehir)
5) Müslim Sarı
(İstanbul)
6) Ercan Cengiz (İstanbul)
7) Nurettin Demir (Muğla)
8) Mehmet Volkan
Canalioğlu (Trabzon)
9) Mustafa Serdar
Soydan (Çanakkale)
10).Tanju Özcan (Bolu)
11) Mahmut Tanal (İstanbul)
12) Ali Rıza
Öztürk (Mersin)
13) Sena Kaleli (Bursa)
14) Ayşe Eser
Danışoğlu (İstanbul)
15) Doğan
Şafak (Niğde)
16) Sakine Öz (Manisa)
17) Celal Dinçer (İstanbul)
18) Turhan Tayan (Bursa)
19) Metin Lütfi
Baydar (Aydın)
20) Engin Özkoç (Sakarya)
21) İlhan
Demiröz (Bursa)
2.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça
ve 19 milletvekilinin, Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/882)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türk Silahlı
Kuvvetleri, Anayasa ve yasalarla görevi belirlenmiş olan Kara Kuvvetleri
Komutanlığı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve Hava
Kuvvetleri Komutanlığıyla, barış döneminde
İçişleri Bakanlığına bağlı olarak görev
yapan ve sefer durumunda Kara ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı
bünyesine dâhil olan Jandarma Genel Komutanlığı ile Sahil
Güvenlik Komutanlığından oluşan bir kurumdur. Türk
Silahlı Kuvvetlerinde bugün itibarıyla 94. 564 astsubay, 24.277 uzman
jandarma, 43.244 uzman erbaş ve 533 sözleşmeli er/erbaş görev
yapmaktadır. 162.618 personelin görev yaptığı
yurttaşlarımız ordumuzun önemli bir bölümünü
oluşturmaktadır.
Türk Silahlı
Kuvvetlerinin "bel kemiği" olarak adlandırılan
astsubayların bugün bir çok sorunları bulunmaktadır.
Örneğin, 9 Nisan 2012 tarihli B.02.0.K.K.G/135-15/1662 sayılı
Bakanlar Kurulu kararı ile Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde görev
yapan kurmay subay, komutanlık ve karargâh kursu gören subaylar ile
komutan ve muharip sınıf subaylarının özlük haklarında
mali iyileştirme yapılmış, astsubaylar ise tüm bu
iyileştirme çalışmaları kapsamı dışında
tutulmuştur. Son yirmi yılda özlük haklarında iyileştirme
yapılmayan astsubaylar önemli bir kurum olan TSK içinde
dışlandıklarını düşünür hâle gelmişlerdir.
Astsubaylar, ordunun hiyerarşik düzenine saygılı oldukları
hâlde adalet, eşitlik ve insan onuruna yakışır saygıyı
ortaya koyan düzenlemeler talep etmektedirler.
Diğer yandan
uzman jandarma personeli benzer sorunlarla karşı
karşıyadır. 1930 yılından beri Jandarma Genel
Komutanlığının bünyesinde tüm zor şartlara ve bütün
haksızlıklara karşın görev yapmaya çalışan uzman
jandarmalar da özlük haklarında düzenlemeler yapılmasını
talep etmektedirler. Sorunlarına dikkatle
baktığımızda, örneğin, mesleğe lise mezunu
şartıyla alınmalarına rağmen 2002 yılından
bu yana, şu an yaklaşık 25 bin uzman jandarmadan yaklaşık
20 bini fakülte mezunu olmasına rağmen ilköğretim mezunu olarak
emekli edilmektedirler.
Türk Silahlı
Kuvvetlerinin ayrılmaz bir parçası olan astsubay, uzman jandarma,
uzman erbaş ve sözleşmeli er/erbaşlarımızın özlük
hakları, eğitim olanakları, sosyal hakları ve sahip
oldukları yetkiler konusunda personelin moral ve motivasyonunu
artırıcı önlemleri ayrımcılık yapmadan bir an
önce hayata geçirmesi kaçınılmazdır.
Türk Silahlı
Kuvvetlerinde görev yapan 162.618 personelin ve ailelerinin sorunları ve
mağduriyetleri dikkate alınarak bu sorunların çözümlenmesi için
oluşturulacak politikaların tespit edilmesi yönünde
araştırma yapılmasını talep eder, Anayasanın 98,
İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılması için gereğinin
yapılmasını arz ederiz.
1) Namık Havutça (Balıkesir)
2) Hülya Güven (İzmir)
3) Candan Yüceer (Tekirdağ)
4) Tufan Köse (Çorum)
5) Mehmet Ali Susam (İzmir)
6) Turgay Develi (Adana)
7) Sabahat Akkiray (İstanbul)
8) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
9) Sedef Küçük (İstanbul)
10) Mevlüt Dudu (Hatay)
11) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
12) İhsan Özkes (İstanbul)
13) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
14) Bülent Tezcan (Aydın)
15) Ali Serindağ (Gaziantep)
16) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
17) Mahmut Tanal (İstanbul)
18) Aylin Nazlıaka (Ankara)
19) Hasan Ören (Manisa)
20) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
3.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz ve 19
milletvekilinin, engelli yurttaşların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/883)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizde engelli
yurttaşlarımız eğitimden sağlığa,
ulaşımdan iş yaşamına katılmaya kadar pek çok
alanda sorunlarla karşılaşmaktadır. Üstelik, bu
sorunların çözümüne ilişkin net çalışmaların ortaya
konulmaması yeni sorunların da doğmasına neden
olmaktadır. Oysa engellilere özel ve onların insanca
yaşamını sürdürmek amacıyla düzenlemeler yapmak, sosyal
devletin bir gereğidir. Hiçbirimiz unutmamalıyız ki herkes potansiyel
bir engellidir.
Engelli
yurttaşlarımızın karşılaştığı
en önemli sorunların başında iş yaşamına
katılma gelmektedir. İş yaşamında, yasaların ve
diğer düzenlemelerin varlığına rağmen hak ettikleri
boyutta yer alamayan engelli yurttaşlarımız, sosyal devlet
ilkesinin kendilerine karşı uygulanmadığını
düşünmektedir. Bu konuda, yol gösterici ve örnek olması gereken kamu
kurum ve kuruluşlarında engellilerin yasalarda belirtilen oranlarda
çalıştırılmaması Hükûmetin engellilere bakış
açısı olarak yorumlanmaktadır.
Engelli
yurttaşlarımızın kamu kurum ve kuruluşlarında
istihdam edilmesi konusunda sınav, işe yerleştirme ve iş
yerinde rahat çalışabilme aşamalarında henüz
çözülmemiş sorunlar Hükûmeti beklemektedir. Bu konuda yasal
boşlukların mutlaka doldurulması gerekmektedir. İstihdam
anlamında, özel sektörün üzerine düşen görevi yapabilmesi için
çeşitli teşvik yöntemleri daha fazla oranla
kullanılmalıdır.
Mesleki
rehabilitasyon ve bunun sonucunda işe yerleştirilme konusu,
engellilerin büyük umut bağladığı düzenlemelerden biri
olmasına rağmen, bu konuda yeterli gelişme görülmediği
açıktır. Bu konuda ilgili bakanlıkların ortak bir
çalışma yapması ve ayrıntılı bir planlamayla
çözüm yolu bulunması gerekmektedir.
Türkiye'de
yaşayan engelli yurttaşlarımız, istihdam
dışında, günlük yaşamda da büyük sorunlarla
karşılaşmaktadır. Özellikle şehir içi
ulaşım, engellilerin en büyük sorunlarından biridir. Yüksek
kaldırımlar, sinyalsiz trafik lambalarının
dışında; otobüs, minibüs, metro ve diğer raylı
araçların kullanımında engellilerin düşünülmemesi, bu
yurttaşlarımızı isyan ettirmektedir. Yerel yönetimlerin bu
konuda daha dikkatli davranması ve engellileri düşünerek,
onların daha rahat gündelik yaşamlarını sürdürmesine dönük
olarak çalışmalar yapması gerekmektedir.
Anayasa, engelliye
ilişkin pozitif ayrımcılık içeren düzenlemelere yer vermiş
ve bu düzenlemelerin eşitlik ilkesine aykırı
olmayacağını belirtmiştir. Ancak, bu hükümler
uygulanamamaktadır. Sosyal devlet ilkesinin bir gereği olarak,
özürlülerin desteklenmesi konusunda da ülkemiz iyi bir karneye sahip
değildir. Özellikle sosyal devletin gereklerinden biri olan özürlü
aylıkları konusunda yeni bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmaktadır.
Bu bağlamda,
ülkemizde yaşayan engelli yurttaşlarımızın
eğitimden sağlığa, ulaşımdan iş
yaşamına katılmaya kadar sorunlarının ve çözüm
önerilerinin tespiti amacıyla Anayasa'nın 98inci ve TBMM
İçtüzüğü'nün 104 ve 105inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1) Ali Özgündüz (İstanbul)
2) Kadir Gökmen
Öğüt (İstanbul)
3) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
4) Mehmet Hilal
Kaplan (Kocaeli)
5) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
6) Veli Ağbaba (Malatya)
7) İhsan Özkes (İstanbul)
8) Ali Rıza
Öztürk (Mersin)
9) Mehmet
Şeker (Gaziantep)
10) Bülent Tezcan (Aydın)
11) Haydar Akar (Kocaeli)
12) Namık
Havutça (Balıkesir)
13) Mehmet
Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
14) Kazım Kurt (Eskişehir)
15) Mehmet Volkan
Canalioğlu (Trabzon)
16) Aylin
Nazlıaka (Ankara)
17) Hasan Ören (Manisa)
18) Erdal Aksünger (İzmir)
19) Ali İhsan
Köktürk (Zonguldak)
20) Mehmet S.
Kesimoğlu (Kırklareli)
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve daha sonra
oylarınıza sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun, BDP Grup Başkan Vekili Bingöl
Milletvekili İdris Baluken tarafından taşeron işçilerinin
sorunlarının araştırılması amacıyla
10/5/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 26 Şubat 2014
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
26/2/2014
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 26/2/2014 Çarşamba günü (bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisini, İç Tüzükün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Pervin Buldan
Iğdır
Grup Başkan Vekili
Öneri:
10 Mayıs 2013
tarihinde, Bingöl Milletvekili, Grup Başkan Vekili İdris Baluken
tarafından verilen 3327 sıra no.lu taşeron işçilerinin
sorunlarının araştırılması amacıyla Türkiye
Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis Araştırma
Önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak 26/2/2014 Çarşamba günlü birleşiminde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Önerinin lehinde, Bingöl Milletvekili İdris Baluken.
Buyurunuz efendim.
(BDP sıralarından alkışlar)
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş olduğumuz grup
önerisi üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
En sonda söylenmesi
gerekeni en başta söyleyeyim: Vermiş olduğumuz önerge, bu
taşeron uygulamalarının yol açmış olduğu
sosyoekonomik sorunların ve mevzuatla ilgili yaşanan sorunların
Meclis tarafından ele alınması, bir komisyonun kurularak
Meclisin bu sorunları tespit etmesi ve çözüm önerileriyle birlikte Genel
Kurula bir rapor sunmasını içeriyor. Bu Mecliste hiçbir milletvekili
herhâlde böylesi bir amaç için hazırlanmış olan grup önerisine
katılmadığını ifade edemez ama maalesef, bireysel
olarak bunu ifade edememiş olmanıza rağmen, grup olarak
davrandığınız zaman genelde hep
yaptığınız şekilde yapacaksınız, parmak
indirip parmak kaldırma yöntemiyle bu grup önerimize ret vereceksiniz. Bu
taşeron işçilerin ağır sorunlarıyla ilgili, yani, ilk
defa muhalefetten gelen bir öneri doğrultusunda oy kullanma tercihinizle
bizi şaşırtmanızı istiyoruz. Taşeron
işçilerin dağ gibi sorunları var. Bu Mecliste, hemen hemen her
gün, o işçilerin sorunlarıyla karşılaşmayan, muhatap
olmayan milletvekili yoktur. Dolayısıyla, Meclisin de bu sorunlara
acil bir çözüm araması en önemli gündemdir, en birincil görevdir diye
düşünüyoruz.
Özellikle,
çalışma hayatında, 80 darbesinden sonra, 12 Eylül darbesinden
sonra uygulamaya konan neoliberal politikaların en güçlü uygulamaları
AKP döneminde devreye konmuştur. Bu neoliberal politikaların
temelinde sermayeyi kayıran, sermaye lehinde yasalar çıkaran,
emeği karşısına alan, emekçiyi sömüren uygulamaların
olduğunu hep ifade ettik, bugün de aynı şeyi ifade ediyoruz.
Özellikle AKP iktidarı döneminde, son on iki yıllık süreçte de
bu çalışma hayatındaki en önemli emek sömürüsü araçlarından
birisi de taşeronlaştırma ve
taşeronlaştırmanın önünü açan yasal düzenlemelerdir.
Bakın, 2002
yılında 387 bin olan taşeron işçi sayısı, AKP
döneminde, on iki yıllık iktidarınız döneminde 2 milyonu
aşan bir rakama gelmiştir, bir sayıya gelmiştir. Bugün
içerisinde çalışmış olduğumuz Meclis dâhil olmak üzere,
taşeron işçilerin sorunlarını çözmekle yükümlü olan
Çalışma Bakanlığı dâhil olmak üzere, bütün kamu
kurumlarında ve belediyelerde de hizmet alımı yöntemiyle ucuz
emek sömürüsü, ucuz iş gücü önceleyen politikalarla maalesef bugün, böyle
devasa bir sorunu önümüze getirmiş durumdasınız.
Sağlıkta zaten, sağlıkta yaşanan
dönüşüm projesi kapsamında, tamamen sağlığı
sermaye tekellerine terk eden, emeği ve emekçiyi sömüren, hizmet alan
hasta ve hasta yakınlarını mağdur eden
uygulamalarınız da bugün, artık, toplumda çok ciddi bir
rahatsızlık kaynağı olmuş durumda. Sadece
sağlık alanında, iktidara geldiğiniz dönemde,
çalışan 11 bin taşeron işçisi varken emekçi varken bugün,
bu rakam 160 binin üzerine çıkmıştır yani neredeyse 15
kattan daha fazla bir artıştan bahsediyoruz.
Bu
taşeronluğun cazibesinin sebebi, bu kadar bu uygulamaların önünü
açmanızın sebebi şudur: Genellikle taşeron olarak hizmet
alımı yöntemiyle hizmet verildiği zaman ya da istihdam
edildiği zaman, 10 işçinin yapacağı işi 6 işçi
üzerinden yapıyorsunuz. Bunların herhangi bir sosyal hakları,
sosyal güvenceleri yok, iş güvencesinden yoksun olarak, ucuz iş gücü
olarak bakıyorsunuz. Dolayısıyla, bu işçiler,
çoğunlukla sekiz saatin üzerinde çalışıyorlar,
çoğunlukla haftalık izinleri olmuyor bunların, ücretleri zaten
düzenli olarak ödenmiyor. Çoğu zaman devletten alacağını
hemen alan firmalar bu işçilere maaşlarını üç ay, dört ay
öteleyerek, erteleyerek veriyorlar ve bu işçilerle genelde
yıllık sözleşme yapılıyor. On bir aylık bir
çalışma periyodu dolunca da kıdem tazminatına hak
kazanmasınlar diye on bir ayın sonunda bunlar işten
çıkarılıyor, iki gün sonra da tekrar yine aynı işçiler
işe alınıyor ve o şekilde bu hizmet alımı
yöntemiyle hizmet veriliyor ama çok büyük bir emek sömürüsünü de bu uygulamalar
beraberinde getiriyor.
Açıkçası,
bu, tam anlamıyla bir modern kölelik sistemidir, hep söylüyoruz bunu.
Bugün de yine ifade edelim: Bu modern kölelik sisteminin
kaldırılması için sermayeye karşı emeği,
alın terini ve emekçiyi savunmak için böylesi bir uygulamanın elzem
olduğunu düşünüyoruz. Zaten çalışma hayatında öylesi
ucube uygulamalar yarattınız ki, aynı işi farklı
statüde pek çok işçi, emekçi yerine getiriyor, aynı statüde olan
işçi, emekçiler de farklı ücretlendirmeler ve farklı sosyal
haklarla muhatap oluyorlar, kamusal alanda da böyle. 4/A, 4/B, 4/C diye
sınıflandırdığınız gruplarda aynı
işi yapan ama farklı sosyal haklara ve farklı ücretlere sahip
olan uygulamalarla karşı karşıyayız ve hemen hemen
bütün bu sınıflar da bu uygulamaların mağduru durumda.
Biz,
başından beri 4/Alılara grev hakkının mutlaka
verilmesi gerektiğini savunuyoruz. 4/B, 4/C ve taşeron işçilere
de, emekçilere de mutlaka 4/Alılarla aynı hakların verilmesi
gerektiğini, bunların mutlaka sosyal devlet olma ilkesi gereği
kadroya alınmaları gerektiğini ifade ediyoruz, ama 2,5-3
milyondan daha fazla insanı ilgilendiren bu soruna, bugüne kadar,
maalesef, duyarsız yaklaşımınız aynı şekilde
devam ediyor.
Şimdi, özgün
bir konu var, demin bir milletvekili soru sorarken de dile getirdi. Bu
taşeron işçiler içerisinde Karayolları Genel Müdürlüğünde
çalışan 10 bine yakın işçi var -8.760 sayıları-
bunlarla ilgili bir yargı kararı da var, Aralık 2011 tarihinde
yüksek yargı demiş ki: Bu işçiler Karayollarında
çalışan işçi statüsündedirler. Dolayısıyla, bunlarla
ilgili sosyal haklar, özlük hakları ve kadro tahsisleri bir an önce yerine
getirilmelidir.
Aradan yirmi sekiz
aylık bir süre geçmiş, bu Hükûmet hâlâ yargı kararını
yerine getirmiyor. Bu işçilerin tek istediği şey, eğer
Türkiye bir hukuk devletiyse, eğer hükûmetin, iktidarların
keyfiyetine göre yönetilen bir ülke değilse, verilen bu yargı
kararının yerine getirilmesidir.
Benim seçim
bölgemde, Bingölde, Batmanda, Şırnakta, Hakkâride, Kocaelide,
İstanbulda, her gün bu Karayolları işçileri bizleri arayıp
mağduriyetlerini dile getiriyorlar. Bununla ilgili Hükûmet ve
Çalışma Bakanlığının söyledikleri tek şey
-biz de defalarca bire bir görüşme de yaptık Sayın
Çalışma Bakanıyla- sürekli bir zamana yayan, sürekli Üzerinde
uğraşıyoruz. diyen bir anlayışla
karşılaştık. İşçilerin istediği tek
şey, artık bu oyalayan politikadan vazgeçilmesi ve kadro
haklarının bir an önce verilmesidir.
Eğer bir
bakanlık yirmi sekiz ayda bir yargı kararını yerine
getirmiyorsa, o bakanın derhâl istifa etmesi gerekir, o
bakanlığın bakanlık yapma iddiasını bir kenara
bırakması gerekir. Eğer yerine getirmeye
çalışıyor da başaramıyorsa bunu yapması
lazım. Eğer yerine getirmiyorsa, hukuk kararına rağmen,
yargı kararına rağmen, Ben bunu yerine getirmiyorum. diyorsa da
o zaman bu ülkedeki savcıların bir an önce bir yasal süreç, bir
hukuki süreç başlatmaları gerekir.
Eğer bir Türkiye bir hukuk devletiyse bu 10 bine
yakın Karayolları işçisinin sorununun bir an önce giderilmesi
gerektiğini tekrar ifade ediyoruz. Özellikle, AKP Grubu adına
konuşacak arkadaşın bu sorumuza cevap verecek şekilde
buraya gelmesini rica ediyoruz. Bakanlık ne çalışma
yapmış, bu çalışma hangi düzeydedir, yargı
kararını tanıyor musunuz, tanımıyor musunuz,
Karayolları işçilerine kadro verecek misiniz, vermeyecek misiniz?
Sorduğumuz soru son derece basit.
Yine, özellikle Ulaştırma
Bakanlığına bağlı Demiryolu işçileri bu konuyla
ilgili çok mağdurlar. Bunlar mevsimlik çalışıyorlar.
Sözleşmeleri en az otuz gün, en fazla yüz yetmiş beş gün
şeklinde imzalanıyor. Bu işçilerin çoğu dokuz aylık
süreden fazla bir süreyi işsiz geçiriyorlar ve çoğu da mağdur
durumdalar. Yine, benim seçim bölgemde 300e yakın Demiryolu işçisi
vardı. Onlar da geçen gün Meclise gelmişlerdi. Türkiye genelinde 2
bin civarında Demiryolu işçisi var ve bu mevsimlik işçilerle
ilgili sıkıntıların bir an önce giderilmesiyle ilgili
talepleri var.
Sağlıkta, bütün alanlarda, bu taşeron
işçilerle ilgili çözüm bekleyen dağ gibi sorunlar var. O nedenle, AKP
adına konuşacak arkadaşımızdan özellikle ricamız,
buraya gelip böyle bazı formüllerle bizi ve halkımızı
kandırmaya çalışmasın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) Bu önergeye niçin
destek vermediklerini açıklasın, destek verirlerse de hep beraber
diğer siyasi partilerle bir an önce bu taşeron işçilerin
sorunlarını çözmek üzere bir komisyon oluşturalım ve
çalışmamıza başlayalım diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Baluken.
Aleyhinde, Kütahya Milletvekili Alim Işık.
Buyurunuz Sayın Işık.(MHP
sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK
(Kütahya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; taşeron
işçilerin sorunlarının araştırılarak uygun
çözümlerin geliştirilmesi amacıyla verilen Meclis araştırma
önergesi aleyhinde söz aldım ancak lehinde konuşacağım,
usul gereği aleyhinde almak zorunda kaldım. Bu konunun üzerinde
konuşarak bu soruna ilişkin çözümün yüce Meclis tarafından bir
an önce yerine getirilmesi talebini taşeron işçileri ve kamuda
çalışan diğer işçiler adına sizlerle
paylaşacağım.
Değerli
milletvekilleri, özellikle bu sistem Adalet ve Kalkınma Partisinin tek
başına iktidara geldiği yıllardan itibaren, özellikle de
son yıllarda giderek yaygınlaşan ve böylece, kamuda işçi
çalıştırılmasının âdeta birilerinin iki
dudağının arasındaki bir cümleye
bağlandığı şekle dönüştüren bir uygulamadır.
Bugün sayıları 1 milyondan fazla olan ve yargı kararlarına
rağmen, kamuda çalışan diğer işçilerin
yaptığı işin aynısı olduğu yargı
tarafından tespit edildiği için, sosyal ve özlük haklarının
da kamudaki kadrolu işçilerinkine benzer şekilde düzenlenmesi
gerektiği ortadayken -biraz önce Sayın Baluken de dile getirdi-
Karayolları işçilerinin bu durumu yargı mercileri tarafından
onaylanmışken, aradan geçen uzun süreye rağmen bunun
gereğinin Hükûmet tarafından yapılmamış olması
son derece ilginçtir, manidardır ve maalesef, hukuk devleti adına
kaygı vericidir.
Değerli
milletvekilleri, bu işçilerle ilgili sıkıntıların
neler olduğunu hepiniz çok iyi biliyorsunuz. Herhangi bir ilde, herhangi
bir kamu kurumu veya kuruluşuna alt işveren
aracılığıyla işe girmek isteyen bir işçinin
başvuracağı ilk merci o ildeki iktidar partisinin
teşkilatlarıdır. İhaleyi alacak olan herhangi bir firma,
önce gidip orada bu işle ilgili ön anlaşmalar yaptıktan sonra,
kesinlikle iktidar partisi il ve ilçe teşkilatlarının
verdiği listenin dışında herhangi bir kişiyi işe
almama garantisi verdikten sonra ihaleye belki giriyor ve aldıktan sonra
da maalesef, bu sözünün yerine getirilmesi için mecburen bu işçileri
mağdur etmek zorunda kalıyor.
Şimdi,
bunlarla ilgili en önemli sorunlardan birisi, kıdem tazminatları
konusudur. Bu konunun çözümüyle ilgili olarak, ilgili bakanlığa
verdiğimiz önergeler, maalesef, geç
de olsa cevaplanmamakta. Bir soruya karşılık, bütçe
görüşmeleri sırasında Konya Milletvekilimiz Sayın Mustafa
Kalaycının sorusuna karşılık Sayın Bakanın
en son, 2014 bütçesi üzerindeki görüşmelerde verdiği cevapları
sizlerle paylaşıyorum çünkü iki-üç yıl önce de bu
cevapların aynısını vermişti: Alt işverenlikle
ilgili çalışmalar, sosyal taraflarla olan görüşmelerle devam
etmektedir. Bu çalışmalarla, kamu ve özel sektörde gittikçe
yaygınlaşan alt işverenliğin tanım ve kapsam
belirsizliğinin giderilmesi, kanuna aykırılık hâlinde alt
işveren işçisine emsal ücret ödenmesi, ücretlerin tam ve
zamanında ödenmesi, kamuda ücret skalası düzenlenmesi,
yıllık ücretli izne hak kazanılması, sendikal örgütlenme ve
toplu iş sözleşmesi yapılması, iş sağlığı
ve güvenliği gözetim ve denetimi, kıdem tazminatına hak kazanılması
sağlanarak sorunların çözümlenmesi amaçlanmaktadır.
İyi, güzel,
amaçlanmakta da, ne olacak, bu sorunu kim çözecek? Bu sorunu yıllarca
kangren hâline getiren anlayışın daha hâlâ bunu amaçlaması
gerçekten kaygı vericidir, üzüntü vericidir, Türkiye adına çok
hoş bir gelişme değildir. Bu sorun, amaçtan ziyade, artık
çözüm bekleyen bir sorun hâline gelmiştir çünkü bu sorunun çözümü
bellidir: Bununla ilgili mutlaka bir yasal düzenlemeye ihtiyaç vardır ve
uygulamada haksızlığın giderilmesini sağlayacak ikincil
mevzuatla bunun bir standarda bağlanması gerekmektedir.
Bu amaçla, yine grubumuz milletvekillerinden Sayın
Kalaycının vermiş olduğu kanun teklifinin bir an önce
gündeme alınarak bu yüce Meclisten çıkartılması
gerektiğini ve ayrıca diğer gruplarca benzer şekilde
verilen tüm tekliflerin bir araya getirilerek, Hükûmet de, eğer konuyu
ciddi görüyorsa tasarı hâlinde, değilse diğer
arkadaşlarımızın verdiği teklifleri bir araya
getirerek, kendi görüşünü de üzerine koymak kaydıyla Meclis gündemine
bir an önce bu konuyu alıp çözmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Değerli milletvekilleri, yine, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığına Karayolları işçilerinin
durumunun çözümüne yönelik olarak yaptığınız
çalışmalar ne aşamadadır? diye verdiğimiz önergeye
bir yıl öncesi verdiği cevabı sizlerle paylaşıyorum:
Bu itibarla söz konusu mahkeme kararlarının mevzuat hükümleri
çerçevesinde uygulanabilmesi için Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığı ile Devlet Personel
Başkanlığı ve Maliye Bakanlığınca
yapılan çalışmalar hâlen devam etmektedir. Ne büyük bir
çalışma ki bir gecede burada Türkiyenin sistemini
değiştirecek kanunu çıkaran Meclis hâlen bu
çalışmaları sonuçlandıramamış ve yargı
kararlarına rağmen kararları uygulamamakta ve işçilerin
hakkını yemekte direnmeye devam etmektedir.
Değerli
milletvekilleri, gerçekten, bu sorunun Türkiyede kangren hâline
geldiğini, birçok çalışanımızın mağdur
olduğunu ve en son birçok firmanın özellikle kıdem
tazminatı konusuyla birlikte yüzde 3 diğer giderler payı
içerisinde kıdem tazminatı da yer alan ve girdikleri ihalelerde bu
şartları sağlayanların ancak ihaleyi aldığı
gerçeğini dikkate aldığımızda, söz konusu
işçilerin kıdem tazminatlarının ödenmesi mümkün
değildir. Bu konu, tarafımdan yine ilgili bakanlara
taşınmış ve Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Bu konuyla ilgili çalışmaların sürdüğünü ama
bir türlü süren çalışmaların
sonuçlanmadığını
Biz de şahit olarak görmekteyiz.
Söz konusu alt işveren uygulaması gereği kamu kurum ve
kuruluşlarıyla yapılacak olan hizmet alımı ihalelerinde
taşeron işçisi olarak çalışacak işçilerle ilgili
tekliflerin hazırlanmasında Kamu İhale Kurumunun İnternet
sayfasındaki resmî modül üzerinden hesaplamalar yapılıyor ve bu
hesaplamalar üzerinde söz konusu yüzde 3lük genel giderler payı içerisinde
yer alan kıdem tazminatı payı, maalesef, gerçekte yüzde
8,33lere varan kıdem tazminatını
karşılamadığı için her yıl bu taşeron
işçileri, kâğıt üzerinde de olsa, girdi-çıktı
uygulamasıyla muhatap olmakta. Yeniden bir işin
devralınması hâlinde eski işçinin orada yeni veya eski firma
tarafından çalıştırılabilmesi için, arada mutlaka bir
yıllık kıdem tazminatına denk gelen paraya
karşılık senet imzalattırılıyor, senedi veren
işine devam edebiliyor. Dolayısıyla, kendi adına gelen bu
kıdem tazminatını işçi öder ise işine devam etme
hakkına sahip oluyor, ödemezse maalesef kıyım yine devam ediyor.
Bu sorunun çözümü
konusunda, maalesef, vermiş olduğumuz önergenin de hâlen
cevapsız olduğunu ama anlaşılan o ki ne söylersek
söyleyelim, ne dersek diyelim, taşeron işçilerle ilgili, mevsimlik
işçilerle ilgili, diğer kurumlarda çalıştırılan
bazı işçilerle ilgili sorunların çözümüne yönelik olarak bu
Meclis bu anlamda bir çözüm üretemeyecek görünüyor. Bir gecede millî eğitimdeki
binlerce -100 bini bulduğu söylenen- müdürü almayı göze alan bir
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, maalesef, bu işçilerin
sorunlarını çözmeden yana duyarsız davranmaya devam etmektedir.
Her ne kadar
önergenin aleyhine konuşsam da önergenin içeriğine
katıldığımızı, lehinde oy vereceğimizi belirtiyor,
tekrar saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Işık.
Önerinin lehinde,
İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Çelebi.
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Çok teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla
sevgiyle selamlıyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisinin taşeron işçiler konusunda verdiği önergenin
lehinde söz almış bulunuyorum.
Gerçekten de
Türkiyenin çok önemli bir gündem maddesini aslında buralarda
konuşmamız gerekirken başka şeyleri konuşuyoruz.
Bugün, eğitim emekçileri Bu ülkede hırsız var, bu iş
yerinde grev var! sloganıyla Komisyondan geçen yeni millî eğitim
yasa tasarısına karşı grevde; emekçilerin grevini buradan
selamlıyorum. Ayrıca, ODTÜde geleceğine sahip çıkmak için
direnen öğrencilere de buradan selam gönderiyorum.
Değerli
arkadaşlar, burada taşeron işçileri sorununu çeşitli
defalarca buranın gündemine getirdik ama bu gündem maddemize ilişkin
buradan yine yapıyoruz, ediyoruz geçiştirmesi
dışında somut hiçbir şeyin olmadığını
burada arkadaşlar demin ifade ettiler; BDP Grup Başkan Vekilimiz de
ifade etti, MHP sözcüsü de ifade etti. Mahkeme kararlarının uygulanmadığı,
yürütmenin yargı kararlarını hiçe saydığı
Karayolları örneğini defalarca bu kürsüden söylüyoruz. Peki,
gereği yapılıyor mu? Asla yapılmıyor. AKP
iktidarı döneminde daha önce kamuda yaklaşık 20 bin olan
taşeron işçi sayısı hızla büyüyor ve 600-700 binlere
kadar bu sayı şu anda kölelik koşullarında bir
çalışma ortamıyla, asgari ücret düzeyinde bir maaşla,
sefalet ücretiyle devam ediyor. Bununla ilgili önerileri muhalefet olarak
getirdiğimizde de Siz bol keseden atıyorsunuz. diyorlar.
Hayır, bol keseden atmıyoruz Siz, müteahhide verdiğiniz o
paraları, müteahhitleri zengin ettiğiniz o kaynakları
işçilerin cebine verin, o kaynakları oradan alın işçilere
dağıtın. diyoruz. Yani, verdiğiniz bu parayı ama
müteahhitlere, yandaşlara verdiğiniz bu parayı artık
işçilerin cebine indirmek istiyoruz, bu kadar basit söylediğimiz.
Değerli
arkadaşlarım, yine bugün çok önemli birkaç temel konu var,
onları paylaşmak istiyorum bu vesileyle.
Şimdi,
dün, DİSKe bağlı Birleşik Metal-İş
Sendikası örgütlendi, yetkiyi aldı bir iş yerinde. İzmirde
Luna Sayaçta 100 işçi işten atıldı. Yani sendika gidiyor,
örgütlenmesini yapıyor ama örgütlenme özgürlüğü bu ülkede yok. Daha
yetki alınır alınmaz 100 işçi şu anda sokakta.
İşten atılan işçiler de İzmirde fabrikanın
önünde eylem yapıyor.
Yine,
Greif Çuvalda işçi arkadaşlar direniyor. Neye karşı
direniyor? 1.500 tane işçi arkadaşımı şöyle
değerlendiriyorum
1.500 tane, Greifteki işçi
arkadaşımız bu süreçte fabrikanın önünde direniyorlar.
Nedeni ne? Taşeronluk konusunda örgütlendiler, DİSKe bağlı
Tekstil Sendikasına üye oldular. Tekstil Sendikasına üye olduktan
sonra hâlen -işçilerle ilgili- işten atılanlar var ve bu
taşeron uygulamasının ortadan kaldırılması
konusunda bir adım atılmıyor.
Yine,
HAK-İŞe bağlı Kumport liman çalışanları
direnişte. LİMAN-İŞ SENDİKASI örgütlendi ambarlarda ve
114 tane işçi arkadaşımız sırf sendikalı
oldukları için işten atıldılar ve direniş devam
ediyor.
Yine,
iki yüz on bir gün Puntoda deri işçileri, Zeytinburnu
Kazlıçeşmede iki yüz on bir gündür
Sırf sendikalı
oldukları için o iş yerinden 79 tane işçi atıldı.
İki yüz on bir gündür orada işçi arkadaşlar eylemde değerli
arkadaşlar.
Yine,
Adana Balcalı Hastanesinde direniş devam ediyor. Orada da
taşeronlaşmaya karşı DİSKe bağlı Devrimci
Sağlık-İş Sendikası örgütlendi ve orada da işçi
arkadaşlarımız taşeronlaşmaya karşı
direndikleri için direnme çadırlarında mücadelelerini sürdürüyorlar.
Yine, İzmir Gediz EDAŞ
işletmesinde, özelleştirmeden,
Gediz Elektrik Dağıtımda farklı birimde taşeron olarak
çalışan işçiler, kadrolu olmak, sendikalı olmak istiyorlar,
bu arkadaşlarımız direnişte.
FENİŞ
direnişi, FENİŞ Alüminyumda üç aylık maaşları,
ihbar ve kıdem tazminatları ödenmeden atılan 420 işçi
2014e direnişle başladı.
Pakmaya
direnişi, TEKGIDA-İŞ Sendikamızın örgütlendiği
bir işyeri TÜRK-İŞe bağlı. Burada yine arkadaşlarımız,
sırf sendikalı oldukları için işten
atıldılar.
Değerli
arkadaşlarım, Yatağan işçileri direniyor, Ankaraya kadar
yürüdüler, bu özelleştirmeye karşı çıktılar. Bu
karşı çıkış, Yatağanda sendikalı olmanın ötesinde
özelleştirmeye gidiyorlar. İlk defa kâr eden önemli bir kurumda
kârlılık oranının en yüksek olduğu yeri bile
özelleştirerek yine sermayeye, yine yandaşlara peşkeş
çekilmek isteniyor.
Dolayısıyla,
değerli arkadaşlarım, burada bu sorunları ciddi anlamda
defalarca muhalefet olarak dile getiriyoruz ama dinleyen yok. Duvara söylüyor
gibi söylüyoruz, buza yazar gibi yapıyoruz. Buralarda ifade edilenler,
biraz sonra yine AKP sözcüsü tarafından geçiştirilecek.
Emeklilikte
yaşa takılanlar, bakın -bugün aldığım bir haber,
rica ettim, umarım Sağlık Bakanlığı bu işi
çözer- İstanbulda bir kahve
taranıyor ve kahvede kurşunlanan bir arkadaşımız
emeklilikte yaşa takılan arkadaşımız. İsmini de
vereceğim Selçuk Yılmaz diye, emeklilikte yaşa takılan.
Burada, bu kürsüden söyledim, emeklilikte yaşa takılanların bir
güvencesi yok, sosyal güvencesi yok. Onlar çalışırlarsa emekli
olmaları hâlinde daha az ücret alacaklar. Birçoğu kayıt
dışı çalışıyor. Bunlarla ilgili önlemler
alalım diye bu kürsüden ifade ettik. Çözülmedi sorun. Şimdi
yaralanan, felç geçiren bu arkadaş hastanede rehin kalmış
durumda. Sağlık Bakanlığından rica ettim, rehini
kaldırabilirseniz iyi olur diye ricada bulundum. İnşallah yerine
gelir. Yani emeklilikte yaşa takılanlar Adanada bu pazar günü bir
eylemde bulundular. Ne istiyorlar? İnsanca bu sürecin
tamamlanmasını istiyorlar. 7 bin, 8 bin, 9 bin, 10 bin gün prim
ödemiş arkadaşlarımız var ama emekli olamıyorlar,
50-55 yaşlarına gelmişler, bir yerde de iş
bulamıyorlar. Gelin, bu sorunu çözelim diyoruz, çok basit temel
sorunları burada ifade ediyoruz değerli arkadaşlarım.
4/Clilerle ilgili
bu kürsüde konuştuk, defalarca konuştuk. Güzel adımlar
atıldı, atılan adımlara hiçbir zaman,
atıldığı zaman karşı çıkmadık, bu
arkadaşlarımızla ilgili yeniden onarılacak güzel
yanları var. 4/Cliler için -bir kez daha- birçok torba yasa buraya
geliyor
Geçende de buraya torba yasa getirdiğimde hepiniz isyan ettiniz.
Oysa, o torba yasada işte o 4/Clilerin sorununun çözümü noktasında
neler yapabiliriz? vardı, sendikal örgütlenmeyle ilgili engellerin
kaldırılmasına ilişkin verdiğimiz yasa teklifi
vardı. Yine, o torba yasada taşeron uygulamasının
kaldırılmasıyla ilgili düzenleme vardı. Gine, o torba
yasada emeklilikte yaşa takılanların sorununa çözüm üreten yasal
düzenleme vardı. Gine, o torba yasada bundan sonraki örgütlenme
özgürlüğü konusundaki engellerin kaldırılacağı bir
düzenleme vardı.
Hâlen,
arkadaşlar, bakın, burada reform diye Sayın Bakan
çıktı, şu anda TÜRK-İŞe bağlı,
HAK-İŞe bağlı, DİSKe bağlı 7 tane sendika,
daha önce barajı aşan 7 tane sendika baraj altında, yetki
alamıyorlar. Daha önce yüzde 10 barajı varken yetki alan o sendikalar
şu anda yüzde 1i aşamadıkları için
Bu kürsüden söyledim,
bu yüzde 1 yüzde 10dan yüksek diye, burada anlatamadık size. Şu anda
7 tane sendika barajın altında ve toplu sözleşmesiz.
Şimdi, bütün
bunları söylüyoruz, bunlarla ilgili, gelin, bunları
araştıralım ve bunlara bir çözüm üretelim diye muhalefetteki
arkadaşlar öneriler veriyorlar, bunların hiçbirisi dikkate
alınmıyor.
O nedenle,
değerli arkadaşlar, işte burayla uğraşmak yerine esas
gündemimize dönelim. Bu ülkede yoksulluğa karşı, bu ülkede
yolsuzluğa karşı, hırsızlığa karşı
hep birlikte bir mücadele verelim diyor, hepinizi saygıyla sevgiyle
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Çelebi.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Atıcı.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
22.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcının, Meclis TVnin, CHPli milletvekillerinin
konuşmalarına sansür uyguladığına ilişkin
açıklaması
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Gerek yerimizden bir dakika söz aldığımızda gerekse
milletin kürsüsünü kullandığımızda
konuşmalarımızı çeşitli görsellerle süslemeye
çalışıyoruz, mesaj vermeye çalışıyoruz. Ancak,
Meclis televizyonu bizim bu görsellerimizi sürekli sansürlüyor. Ben bir
babanın evladının cesedini taşıdığı
resmi buradan gösterdiğimde, beni göstermeyi bırakıp Meclis
Başkan Vekilini göstermeye başlamıştır. Sayın
Süleyman Çelebi konuşmasını yaptığında, bütün
maharetlerini kullanarak yandan gösterip, arkadan gösterip, şu ibareyi,
şu pankartı, şu yazıyı yani Gazi Mecliste
hırsızlara yer yok! yazısını göstermemek için
ellerinden geleni yapmışlardır. Orada konuşurken beni
dinleyenler bu görüntüleri izleyince anlayacaklardır. Efendim, BDP grup
önerisi görüşülüyor. bandını, BDPyi de kullanarak
hırsızların üzerini örtmekte kullanmışlardır.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Boynuna tak, boynuna.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Benim önerim şu: Sayın Başkan, kameramanların
korkmasına gerek yok, kameramanın korkmasına gerek yok. Meclis
Başkanının da Meclis TVyi bu şekilde baskı ve
tahakküm altına almasını kınıyorum.
BAŞKAN
Sayın Atıcı
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, Meclis TV görüntü yönetmeni
görsel mesajlara ve üstelik korsan görsel mesajlara göre bunu ayarlayamaz ki
efendim, böyle bir şey olur mu?
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Sayın Başkanım, boynuna taksın.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Efendim, siz buna karşıysanız Sayın Başkan
Vekili, buyurun söyleyin, Sayın Ünal. Karşıysanız söyleyin,
karşı değilseniz
BAŞKAN
Sayın Atıcı
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Evet, karşıyım.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Buna karşı mısınız?
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Boynuna tak onu, boynuna.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Kardeşim, göster, kim hırsız? Kim
hırsız, göster?
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Sayın Başkan Vekili, buna karşı olduğunuzu
kayıtlara geçirin.
BAŞKAN
Sayın Atıcı
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Suçu kesinleşmemiş insanlara suç isnat
edemezsiniz. Eğer hukuka saygınız varsa suçu
kesinleşmemiş insanlara suç isnat edemezsiniz.
BAŞKAN
Lütfen, karşılıklı konuşmayınız. Meclis
adabına uygun davranınız. Sayın Atıcı, lütfen
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Hep beraber hırsızları bulalım varsa. Yoksa
aklanın efendim, bu kadar basit.
MUHAMMET BİLAL
MACİT (İstanbul) Sen aklan sen! Kimi suçlu ilan ediyorsun!
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Meclis mahkeme değildir.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Mahkemelerin de önünü tıkamayın beyefendi.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) O zaman, elinizde bilgi, belge varsa
savcılığa gidersiniz.
BAŞKAN
Lütfen
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Elimizdeki bilgi, belgelerin hepsi savcılıkta var.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Götürüp savcılığa verin.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, böyle bir usul yok.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Elbette ki savcılıkta hem de sizin
atadığınız savcıların elinde.
BAŞKAN Genel
Kurulda bu şekilde davranmayınız lütfen, böyle bir usul yok.
Karşılıklı konuşamazsınız, bu bir.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Boynuna takarsa daha iyi görünür.
BAŞKAN
Meclis televizyonunun bir milletvekilinin konuşması
sırasında konuşmasını yayınlamamasını
kınıyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Neyi kınıyorsunuz?
NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) Sansür uygulama hakkı var mı?
BAŞKAN - Daha
önce de Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanının konuşmasının
yayınlanmamasını da kınıyorum.
MEHMET ŞÜKRÜ
ERDİNÇ (Adana) Suç mu yayınlamamak?
BAŞKAN -
Birkaç kere dile getirdim, defaatle bu Meclis açıldığından
beri dile getirdim.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Ya, Meclis televizyonu sana bağlı değil mi?
BAŞKAN - Türkiye
Büyük Millet Meclisinin televizyonunun yayın yapmamasını da
kınıyorum. Bunu defaatle söyledim.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Meclis televizyonu yasa dışı görüntüleri
yayınlayacak yasa dışı bir televizyon değildir.
MUHAMMET BİLAL
MACİT (İstanbul) Yasa dışı yayın yapanları
da kınıyor musunuz?
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Kanunsuz yayınlar yapan televizyon değildir Meclis
televizyonu.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, şu anda siz Meclis
Başkanını temsilen orada oturuyorsunuz.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Bir Meclis Başkan Vekili olarak, Meclis televizyonunu
nasıl yasa dışılığa sevk edersiniz?
BAŞKAN Genel
Kurul çalıştığı sürece daha önceki dönemlerde
yayın yapılmıştı
MUHAMMET BİLAL
MACİT (İstanbul) Yasa dışı dinlemeleri
yayınlamayı kınıyor musunuz?
BAŞKAN -
şimdi yapılmamasını da çeşitli şekillerde hem
Meclis Başkanı nezdinde hem genel olarak dile getirdim.
İLYAS
ŞEKER (Kocaeli) Siz CHPnin Başkan Vekili değilsiniz, Meclis
Başkan Vekilisiniz.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Meclis televizyonu kanunsuz şeyler yayınlayacak
televizyon değildir.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Tarafsız ol, tarafsız! Tarafsız olun!
BAŞKAN
Meclis çalıştığı sürece Meclis televizyonunun
yayın yapması gerekir.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan
BAŞKAN - Bunu
bir kere daha dile getiriyorum. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, siz orada bir siyasi partinin
sözcüsü olarak oturmuyorsunuz, Meclis Başkanını temsilen
oturuyorsunuz. Tabii ki Meclis televizyonu hukuksuz görüntülerin yayın
aracı değildir efendim.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Ne hukuksuzluğu Allah aşkına!
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Tabii ki. Bunu nasıl savunursunuz!
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) - Dolayısıyla, burada da Meclis TV herhangi bir
milletvekilinin konuşmasını yayınlamazlık
etmemiştir. Elindeki korsan bir görüntüyü göstermek için özel düzenleme mi
yapacaktır? Doğal çekimini yapmıştır. Buradan yola
çıkarak siz Meclis Başkanını temsilen kendi siyasi
görüşünüzü oradan Meclise yansıtamazsınız.
HALUK AHMET
GÜMÜŞ (Balıkesir) Yargılama gelecek önünüze.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Tarafsızlığınızı yitirdiniz.
BAŞKAN Ben
siyasi görüşümü Meclise yansıtmıyorum Sayın Grup
Başkan Vekili
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Bu, sizin tarafsızlığınıza
uygun değildir.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Siyasi görüşle alakası yok.
BAŞKAN -
ben
olması gerekeni söylüyorum; Meclis televizyonunun Türkiye Büyük Millet
Meclisi çalıştığı sürece yayın yapması
gerekliliğini söylüyorum, bunun da kısıtlanmaması
gerektiğini söylüyorum
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Yapıyor zaten.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
O anda Meclis televizyonu yayın yapıyor ama Meclis televizyonu
buradaki korsan gösterilere göre kendi yayınını ayarlayamaz
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Bu korsan değil Sayın Başkan!
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş)
her zamanki kendi rutin çekimini yapacaktır. Böyle
bir şey olur mu efendim?
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Bana değil hırsıza hesap soracaksınız.
İSMAİL
AYDIN (Bursa) İlkokul çocukları gibisiniz.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- BDP Grubunun, BDP Grup Başkan Vekili Bingöl
Milletvekili İdris Baluken tarafından taşeron işçilerinin
sorunlarının araştırılması amacıyla
10/5/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 26 Şubat 2014
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
önerisinin aleyhinde Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Kaçar. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, Sayın Grup
Başkan Vekili, arkadaşlarımın Bu Mecliste hırsız
yok. demesini korsan gösteri olarak niteliyor. Biz asla
Sadece Gazi Mecliste
olmaması gerektiği
. Varsa diyoruz.
BAŞKAN
Sayın Aslanoğlu, bu konu tartışıldı ve bitti;
Sayın Kaçar, konuşacak.
Buyurunuz
Sayın Kaçar.
MAHMUT KAÇAR
(Şanlıurfa) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; ben BDP grup önerisi hakkında söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle bu yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, son birkaç aydır çok yoğun bir şekilde,
neredeyse her hafta, muhalefet partisine mensup milletvekili
arkadaşlarımızın taşeron çalışanlarla ilgili
vermiş olduğu araştırma önergelerini burada
görüşüyoruz. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
Sayın
Başkan, müdahale edecek misiniz arkadaşlarımıza?
BAŞKAN
Buyurunuz, devam ediniz siz, ne olduğunu anlamadım.
MAHMUT KAÇAR
(Devamla) Değerli arkadaşlar
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, tartışmayı lütfen Genel Kurulun içinde
yapmayınız, kuliste konuşacaksanız konuşun. Sayın
milletvekilini dinleyeceğiz.
Sayın
milletvekilleri, lütfen burada tartışmayınız.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Sayın Başkan, muhalefeti ikaz edin. Muhalefeti ikaz
edin Sayın Başkan.
BAŞKAN
İkaz ediyorum efendim.
Lütfen sayın
milletvekilleri, eğer tartışacaksanız lütfen kuliste
tartışın, Genel Kurul, bu tartışmayı bu
şekilde yürütme yeri değildir. Lütfen!
Buyurunuz
Sayın Kaçar.
MAHMUT KAÇAR
(Devamla) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
taşeron işçilerle ilgili verilen araştırma önergesi
hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Son bir aydır, neredeyse her hafta, bu konularla
ilgili verilen Meclis araştırma önergelerini görüşüyoruz ve
taşeron işçiler üzerinden AK PARTİ hükûmetlerinin
çalışma hayatıyla ilgili yaptıklarına yönelik olarak
çok yoğun eleştiriler yapmayı, özellikle yerel seçim öncesinde
bir fırsat bilerek sahada karşılığı olduğu
düşünülen konularla ilgili buradan gündem oluşturulmaya
çalışılmakta. Eğer çalışma hayatıyla ilgili,
yerel seçimler öncesi, kendimize bir alan açarız
yaklaşımıyla bu önergeler gündeme getiriliyorsa, buradan kimseye
bir alan açılmayacağını, son on bir yıllık AK PARTİ
iktidarı döneminde çalışma hayatıyla ilgili yapılan,
çalışanların insan onuruna yaraşır bir ücret
almaları, çağdaş çalışma koşullarına sahip
olmaları ve temel sorunları çözülmesi noktasında atılan
adımları ve yasal düzenlemeleri gördüğümüzde bu
yaklaşımların doğru bir yaklaşım
olmadığını görme imkânına sahibiz.
Değerli arkadaşlar, taşeron işçilerle
ilgili, burada verilen önergenin temel amacı bu
çalışanlarımızla ilgili sorunların tespiti ve bunlara
yönelik çözüm önerilerinin yol haritasının belirlenmesi. Bu kürsüden,
taşeron işçilerin sorunlarıyla ilgili kurulan cümlelerin aksine
bir cümle kuruyor değiliz. Taşeron işçilerimizin sorunları
var, taşeron işçilerimizin kıdem tazminatıyla ilgili,
çalışma koşullarıyla ilgili, almış oldukları
ücretlerin zamanında alınıp alınmamasıyla ilgili
problem olduğu noktasında farklı bir noktada değiliz. Ama
bunun üzerinden kurulan cümlelerin, bunun üzerinden Hükûmeti veya seçim öncesi
muhalefetin kendine alan açma noktasındaki
yaklaşımlarını doğru bulmuyoruz. Bununla ilgili
Sayın Çalışma Bakanımızın
Başkanlığında, taşeron işçi dernekleriyle,
değişik dönemlerde yapılan toplantılar var. Bu konuyla
ilgili, gerek işçi dernekleri ve gerekse de ilgili sendikaların üçlü
danışma kurulunu temsil eden sivil toplum örgütleriyle ilgili
yapılan çalışmalar var. Buradaki sorunlar 14 temel
başlık altında toplanmış ve bunlarla ilgili
yapılan yasal düzenleme hazırlıkları -geçen haftadaki
yaptığım konuşmada da ifade ettim- Bakanlar Kuruluna sevk
edilmiş durumda. Son yapılan Bakanlar Kurulu gündeminin önemli gündem
maddelerinden biri de taşeron çalışanlarımızın
sorunlarına çare bulacak olan yasal düzenleme.
Değerli
arkadaşlar, önce şunu ifade edeyim: Taşeron işçilerle
ilgili uygulama AK PARTİ iktidarı döneminde başlayan bir
uygulama değil. Taşeron işçilerle ilgili uygulama 1936
yılında başlayan bir uygulama. Daha sonra 1971 yılında
ve en son 2003 yılında 1475 sayılı İş Kanunuyla
da birlikte devam eden bir uygulama.
Şimdi, burada
ben özellikle taşeron işçi kardeşlerimize Meclisin kürsüsünden
seslenmek istiyorum. Sorunlarınızı biliyoruz.
Sorunlarınızla ilgili, gerek kıdem tazminatıyla ilgili
problemlerinizi, gerek çalışma koşullarıyla ilgili
problemlerinizi, gerekse de sözleşmelerin bir yıl daha
olmasından dolayı kaynaklanan ve yıl sonu yaşamış
olduğunuz problemlerinizi ciddi anlamda masaya yatırmış,
bununla ilgili yasal düzenleme hazırlığını
tamamlamış, bununla ilgili, Bakanlar Kuruluna sevk etmiş ve son
yapılan Bakanlar Kurulunda da yasal düzenlemeyle ilgili gereken
görüşmeleri yapmış bir iktidarın mensuplarıyız.
Bugüne kadar
çalışma koşullarıyla ilgili, gündem konusu olan bütün
hususlarla ilgili nasıl AK PARTİ iktidarları olarak samimi bir
irade ortaya koyduysak, nasıl bunlarla ilgili gereken yasal düzenlemeleri
yaptıysak, şundan hiç şüpheniz olmasın ki taşeron işçi
kardeşlerimizin problemlerini de çözecek olan iktidar AK PARTİ
iktidarıdır ve bunlarla ilgili yasal düzenlemeyi hayata geçirecek
olan grup da AK PARTİ Grubudur.
Burada bizden
önceki konuşmacılar 4/Clilerden bahsettiler, farklı istihdam
modellerinden bahsettiler. Evet, bu ülkede AK PARTİden önce farklı
istihdam modelleriyle ilgili problemler vardı. AK PARTİ
iktidarından önce, aynı yerde çalışan, aynı işi
yapan, farklı statülere sahip olduklarından dolayı farklı
ücretler alan uygulamalar vardı ama AK PARTİ iktidarıyla
birlikte vekil ebe-hemşire uygulamalarına son verilen yasal
düzenlemeye; 4924, sözleşmeli personel uygulamalarına son verilmesi;
4/B çalışanlarının bizden önceki iktidarlar döneminde,
bırakın 4/Alarla aynı haklara sahip olmalarını, en
temel hakları olan bütün sosyal ve özlük haklarından mahrum olan
yaklaşımlarına son verilerek 4/B uygulamalarına son verip
100 binlerce 4/Bliyi kadroya geçiren iktidar AK PARTİ iktidarları
olmuştur.
4/Clilerden
bahsetti. 4/Clilerle ilgili, ekran başında izleyen milyonlarca
çalışanımıza özellikle şu hatırlatmayı
yapmak istiyorum: 4/C uygulaması ne zaman başladı? 4/C
uygulaması
1994 yılındaki özelleştirmeden sonra,
özelleştirilen çalışanlar bizden önceki iktidarlarda iş
akitleri feshedilerek kapının önüne konuyordu. 1994 ile 2004
yılları arasında özelleştirme sonucu, çalışan on
binlerce işçi kardeşimizin işine son verilmiştir. 2004
yılında, AK PARTİ iktidarı döneminde,
çalışanlarımızın bu özelleştirme neticesinde mağdur
edilmemelerine yönelik olarak, iş akitlerinin feshedilmeyip evlerine,
çoluk çocuğuna ekmek götürmesi için Bakanlar Kurulu kararıyla bir
düzenleme yapılmış ve özelleştirmeden mağdur olan
işçi kardeşlerimizin kamu kuruluşlarında 4/Cli olarak
istihdamlarının önü açılmıştır. Bizden önceki on
yıllık zaman zarfında on binlerce özelleştirme mağdurunun
maalesef iş akitleri feshedilirken 2004 yılından itibaren bu
özelleştirme mağduru kardeşlerimizin evlerine ekmek götürmesi
sağlanmış ve kendilerinin 4/Cli olarak kamuda istihdamı
sağlanmıştır.
Bizim, 2004
yılından bugüne kadar yapmış olduğumuz düzenlemelerle
-az önce Sayın Çelebi de kısmen ifade etti- 4/Clilerin sendikal
hakları yoktu bu ülkede, sendikaların en temel hakları olan
örgütlenme haklarından mahrumlardı. AK PARTİ iktidarı
dönemlerinde 4/Clilere sendikalara üye olma ve örgütlenme hakkı tanınmıştır.
Daha önce on aylık çalışma süreleri varken şu anda 4/Cli
kardeşlerimizin on bir ay yirmi sekiz gün çalışma hakları
var. Şu anda yıllık izinlerle ilgili devlet memurlarına
tanınan bütün izin süreleri 4/Cli kardeşlerimize de tanınmakta.
Bize yapılan
eleştirilerden biri
Memurlara toplu sözleşme hakkını
verirken bize muhalefet parti milletvekillerinin getirmiş olduğu en
önemli eleştiri Böyle toplu sözleşme yasası olur mu?
yaklaşımıydı. Az önce muhalefet partisindeki milletvekili
arkadaşımız 4/Alı kadrolu arkadaşlarımıza
grev hakkından bahsetti. Bu ülkede AK PARTİ iktidarlarına kadar
devlet memurlarına toplu sözleşme hakkından bahsettiği
bütün dönemlerde, bütün iktidarlar kendilerine İş güvencesinden
vazgeçin. dayatmasında bulunmuştur. Ama AK PARTİ
iktidarında bir yandan devlet memurlarının iş güvencesine
dokunulmamış, diğer yandan da devlet memurlarına toplu
sözleşme hakkı verilmiştir.
Şu anda,
4/Clilerle ilgili, son toplu sözleşmede yüzde 50ye yakın olarak
maaşlarında ciddi anlamda bir iyileştirme yapıldı.
Bakın, buradan
sizinle birkaç rakam paylaşayım: İlkokul mezunu 4/Cli
kardeşimizin aralık ayında almış olduğu ücret
1.030 lirayken, şu anda 1.520 lira ücret almakta. Enflasyonun tek haneli
olduğu bu ülkede 4/Clilere yapılan iyileştirme
yaklaşık yüzde 50 civarında. Bütün bunları niçin
söylüyorum? Gerek iş sağlığı ve güvenliğiyle
ilgili yapılan yasal düzenlemeler, gerek memurlarla ilgili toplu
sözleşme hakkı, gerek farklı istihdam modellerine son verilerek
bu ülkede eşit işe eşit ücret uygulamaları. Bu ülkede
devlet memurları, iktidar olduğumuz ilk günlerdeki yapılan
ziyaretlerin önemli bir kısmı hepinize, memur bulunduğu
kurumlardan başka kurumlara geçmek isterdi. Niçin? Çünkü aynı unvana
sahip farklı kurumlarda farklı ücret politikaları vardı ama
Allaha hamdolsun, şu anda bütün unvanlardaki bütün devlet
kurumlarında almış oldukları ücretler aynıdır.
Bugün memurlar, DSİde de aynı ücreti almaktadır, tarım il
müdürlüğünde de aynı ücreti almaktadır, sağlıkta da
aynı ücreti almaktadır. Eşit işe eşit ücret uygulamasını
yapan biziz. Farklı istihdam modellerine son verip 4/Blilerle ilgili
kadro uygulamasını yapan biziz. İş
sağlığı ve güvenliğiyle ilgili uluslararası
normlarda iş sağlığı ve güvenliği yapan iktidar
bizim iktidarımız. 4/Clilerle ilgili örgütlenme hakkının
önünü açan iktidar bizim iktidarımız.
Allahın
izniyle çalışma hayatının demokratikleşmesiyle ilgili
bu ülkede nasıl devrim niteliğinde uygulamalar yapıldıysa,
taşeron kardeşlerimizin de şu anda Bakanlar Kurulunda olan görüşmeleri
tamamlanan yasal düzenlemeler de inşallah- en kısa zamanda Meclis
Genel Kurulunda yasalaştırılarak bu kardeşlerimizle
sorunumuzu çözeceğimizi ifade ediyor ve bu duygularla yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kaçar.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu önerisini
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN Karar
yeter sayısı arayacağım.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı
yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 16.02
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.16
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır),
Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68inci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun önerisinin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım, elektronik cihazla bunu yapacağım.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN
Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu
maddesine göre verilmiş önerisinin oylamasında öneri kabul
edilmemiştir, karar yeter sayısı da vardır.
Şimdi,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
daha sonra oylarınıza sunacağım.
2.- MHP Grubunun, 26/2/2014 tarih ve 3698 sayı
ile İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlu tarafından Azerbaycanın Hocalı şehrinde
25-26 Şubat 1992 tarihinde Ermeni silahlı güçleri tarafından
planlı olarak yapılan katliam ve insanlık dışı
işkenceler sonucu 106sı kadın, 63ü çocuk olmak üzere 613 Azerbaycan
Türkünün katledildiği Hocalı katliamı hakkında Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel
görüşme önergesinin, Genel Kurulun 26 Şubat 2014 Çarşamba günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 26 Şubat 2014 Çarşamba günü (bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında
oybirliği sağlanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisini İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Yusuf Halaçoğlu
Kayseri
MHP Grup Başkanvekili
Öneri:
26 Şubat 2014
tarih ve 3698 sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş
olduğu İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlu'nun "Azerbaycan'ın Hocalı şehrinde 25-26 Şubat
1992 tarihinde Ermeni silahlı güçleri tarafından planlı olarak
yapılan katliam ve insanlık dışı işkenceler
sonucu 106'sı kadın, 63'ü çocuk olmak üzere 613 Azerbaycan Türkü'nün
katledildiği Hocalı katliamı hakkında" verdiğimiz
genel görüşme açılması önergemizin 26 Şubat 2014
Çarşamba günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Önerinin lehinde Iğdır Milletvekili Sinan Oğan. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Oğan.
SİNAN
OĞAN (Iğdır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizin de bildiği gibi bugün
26 Şubat ve bundan yirmi iki sene önce Azerbaycanın Hocalı
şehrinde yapılmış olan bir katliamın, bir
soykırımın 22nci yıldönümü.
Değerli
milletvekilleri, biz eğer bugün burada, Hocalıya yapılan
haksızlığı, oradaki tek suçu Türk ve Müslüman olmak olan
kardeşlerimize yapılan haksızlığı burada sadece
konuşmalarla geçiştirirsek emin olunuz ki bundan sonra da benzer
soykırımlar, tek suçları Türk ve Müslüman olan dünyanın
birçok yerindeki kardeşlerimizin peşini bırakmayacaktır.
Bugün Telaferde aynı tehlike var. Bugün iç
karışıklıklarla çalkanan Ukraynanın Kırım
Özerk Bölgesinde aynı sorun, aynı sıkıntı ve
aynı tehlike var. Bugün Doğu Türkistanda, yine tek suçları Türk
ve Müslüman olan Doğu Türkistan Türkleri için de aynı sorun,
aynı sıkıntı var. Haddizatında, sadece Türk ve
Müslüman olmaları değil, insan olmaları münasebetiyle
dünyanın neresinde olursa olsun bilinçli katliamlara, bilinçli bir
şekilde yapılan soykırımlara, daha doğrusu,
yapılan bütün soykırımlara dur diyebilmek için Hocalı
soykırımının Türkiye Büyük Millet Meclisinde
görüşülmesi, konuşulması ve uygun bir hâl çaresinin burada yüce
Meclis tarafından verilmesi lazım.
Azerbaycan sadece
Hocalı soykırımıyla karşı karşıya
kalmamış, 20 Ocak 1990da yine Rus tankları Baküye
girdiğinde de Azerbaycan Türkleri katledilmiş, 31 Martta Ermenilerin
Azerbaycan Türklerine karşı yapmış olduğu
soykırımda da yine benzer neticeler, benzer manzaralar
gözükmüştür. Bu sebeple, Azerbaycanda, değerli arkadaşlar,
karanfil çiçeği, insanların sevgililer gününde sevgilisine
verdiği, bir kutlamada, doğum günü kutlamasında insanların
birbirini tebrik etmek için vermiş oldukları çiçek, gül, karanfil ve
özellikle de karanfil Azerbaycanda şehadetin bir sembolü hâline
gelmiştir. Ben de Azerbaycandaki bu şehadetin sembolü olan karanfil
çiçeğini yüce Meclisimizin, gazi Meclisimizin kürsüsüne
bırakıyorum ve bununla da gazi Meclisimizin bu konuya sessiz
kalmaması gereğinin altını bir kez daha çiziyorum.
Bugün teşekkür ediyorum grup başkan vekillerine
ve bütün partilerin milletvekillerine, bu konudaki duygu ve düşüncelerini
buradan paylaştılar. Ancak, bu yetmez. Biz başka
soykırımlar, başka katliamlar olmaması için bugün
Hocalı soykırımının timsalinde insanlık
adına, dünyanın neresinde olursa olsun, hangi etnik kökenden, hangi
inançtan gelmiş olursa olsun insanlığa karşı
işlenen suçlara burada Meclis olarak bir cevap vermemiz gerektiğine
inanıyorum.
Elbette ki Türkiye
Cumhuriyeti devletinin dış politikasına karşı
gelmeyecek, dış politikamızla çelişmeyecek, bizim
uluslararası alanda sürdürdüğümüz mücadeleyle çelişmeyecek
birçok şey yapılabilir değerli arkadaşlar. Klasik Biz bu
tür konuları Mecliste görüşmüyoruz, bize karşı
suçlamaları biz Mecliste görüşmüyoruz. bahanesiyle veyahut da Öyle
bir sebeple karşı tarafa iletiyoruz. gibi bir konuyu gerekçe
göstererek bu konuda sessiz kalmamızı kimse bizden beklemesin.
Haddizatında, kimsenin de bu konuda bizim, Mecliste neyi kabul edip etmediğimize
bakamayarak, isteyen istediği kararı maalesef ki alıyor.
Genelde, bu anlamda parlamentolarda siyasi kararlar alınıyor. Yüz
sene önce arşivlere bakılmadan, tarihçiler dinlenilmeden
parlamentolardan alınıyor bu kararlar. Ancak bugün burada bizim
konuştuğumuz konu, ne tarihçilere bırakılacak kadar tarihî
bir olay ne de daha arşivlere bakılacak kadar soğumuş,
acısı dinmiş bir olay değil. Yirmi iki sene öncesinde,
bütün dünyanın gözü önünde kamera kayıtlarıyla, filmlerle,
fotoğraflarla ispatı ve delili sadece bizim tarafımızdan
değil veyahut da Azerbaycanlı kardeşlerimiz tarafından
değil, aynı zamanda Bulgar gazeteciler tarafından, Fransız
gazeteciler tarafından hatta ve hatta Rus gazeteciler tarafından,
daha ötesini söylüyorum, Ermenilerin o savaşta yer alan, o katliamda yer alan,
o soykırımda yer alan Ermenilerin yazmış olduğu
kitaplarda, hatıratlarda insanların derisini nasıl
soyduklarının bütün detaylarıyla
anlatıldığını görmekteyiz. Bütün detaylarıyla
Ermeni gazetecilerin, Ermeni yazarların ve hatta bu soykırıma
iştirak edenlerin yazmış oldukları şey ortada iken,
bizim hâlâ bunu birtakım gerekçelerle tarihi, tarihçilere
bırakalım, bu konular parlamentoların görevi değil gibi
söylemlerle bu konuya sessiz kalmamız elbette ki beklenemez.
Değerli
milletvekilleri, eğer bu konuda bir kanun çıkaralım
demiyorsanız, bir kanun çıkarmaya bu konuda
karşıysanız, o zaman gelin, Azerbaycanda, Hocalı kentinde
katledilen kardeşlerimizin 26 Şubat günü Türkiye'nin bütün
şehirlerinde anılması için bir karar kabul edelim. Makulde bir
araya gelelim. Hocalı soykırım anıtının dikilmesi
için bir karar kabul edelim. Dolayısıyla, siz, eğer bu konuda
bir şey yapma arzusunda iseniz, burada yapacağımız şey
belki acıları dindirmeyecektir ama en azından bir nebze olsun o
acıları sadece söylemle değil, eylemle de
paylaştığımızı burada göstermemiz lazım ve
bununla da biz, yirmi iki sene önce Hocalı kentinde yapılan
soykırımın altını çizerek ifade ediyorum, Ermeniler
tarafından, Azerbaycanda tek suçları Müslüman olmak olan, Türk
milletinin bir parçası olmak olan, oradaki Kürt kökenli
vatandaşlarımızın da, Ahıska kökenli
vatandaşlarımızın da ve Azerbaycan Türklerinin de
katledilmesine sessiz kalmak istemiyorsak ve bunu da bir kanunla düzenlemek
istemiyorsanız eğer, gelin, 26 Şubatı Hocalıda
yaşanan soykırımı veya Hocalıda yaşanan
katliamı veya Hocalıda yaşanan acıyı anma günü
olarak, Hocalıda katledilenlere bir soykırım anıtı,
bir katliam anıtı dikerek onlara karşı olan kardeşlik
borcumuzu, onlara karşı olan insanlık borcumuzu bu şekilde
yerine getirelim ve bunu da burada sadece Milliyetçi Hareket Partisi veya
başka bir parti tarafından değil yüce Meclisimizi oluşturan
bütün partiler tarafından ortak alınacak bir kararla yapalım.
Emin olunuz ki Dışişleri Bakanlığımızın
düşünmüş olduğu o çekincelerin hiçbirisine bir halel
getirmeyecektir bu. Yıllarca bu konuları çalışmış
bir arkadaşınız olarak ifade ediyorum, dış
politikanın inceliklerine az çok vâkıf olan bir
arkadaşınız olarak ifade ediyorum. Biz bu konuda makul bir
netice çıkarabiliriz, biz bu konuda makul üzerinde anlaşabilir ve bu
konuda hem bir kardeşlik borcunu hem de insanlık borcumuzu yerine
getirmiş oluruz. Eğer Honduras bunu kabul ediyorsa, eğer Pakistan
bunu kabul ediyorsa, eğer başka ülkeler bunu kabul ediyorsa
Türkiyenin bu konuda sadece birkaç beyanatla bunu geçiştirmesinin kabul
edilemeyeceğini ifade etmek istiyor, makulde
buluşacağımız ümidiyle hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Oğan.
Aleyhinde Konya
Milletvekili Mustafa Kabakcı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Kabakcı.
MUSTAFA KABAKCI
(Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubum
adına Hocalı katliamının 22nci yıl dönümünde
duygularımı paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum.
Sözlerimin
başında önce Hocalıda bigünah olarak şehit edilmiş
olan bütün şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum.
Şahısların, kişilerin nasıl olaylar
karşısında kendilerine has davranışları varsa
bizim milletimizin de tarih içinde edindiği birtakım refleksler var.
Biz başka milletler gibi olan olaylar karşısında çok
ağlamayı bilmeyen bir milletiz. Maalesef, Anadoluda bir
söz var: Biz acılarımızı hep içimize gömmeye
alışmış bir milletiz. Ama dönem böyle bir dönem
değil, dönem acıları içimize gömme dönemi değil. Artık
acıları duyan, duymayan, görmek isteyen, görmek istemeyen herkese
duyurmanın zamanıdır diye düşünüyorum.
Yıl 1992, 25
Şubatı 26 Şubata bağlayan gece saat 23.00
sıralarında Hocalıda soydaşlarımız, aynı
kültürü, aynı inancı taşıdığımız
insanlarımız bir saldırıyla karşı
karşıya kaldılar. Ermenilerin Türk topraklarını
Türklerden arındırma faaliyetleri esasında 1800lü yıllarda
başlamış, 1920de, 1945te ve en son 1988 yılında da devam
etmişti. 1988de Rusyanın desteğiyle Erivanın Azerbaycan
Türklerine başlattığı etnik temizleme politikası
sadece bu göçle sınırlı kalmamıştı.
Azerbaycanın tarihî toprakları, Dağlık Karabağ ve
çevresindeki 7 rayon Ermenistan tarafından işgal olundu. Bu
işgal, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 822, 853, 874,
884 sayılı kararları ve 14 Mart 2008de Birleşmiş
Milletler Genel Kurulunda kabul olunan İşgal olunmuş Azerbaycan
topraklarında son durum başlığı altında da
ispatlanmaktadır.
Hocalı katliama dördüncü aşama
içinde gerçekleşmiş fakat 19uncu yüzyıldan bu yana Ermenilerin
Azerbaycan Türküne karşı süregelen siyasetinin devamı bir
olaydır. Hocalıda katledilen esasında Hocalılılar değil,
Türk milletinden intikam duygusuyla, intikam almak için hareket eden
Ermenilerin yaptığı bir katliamdır. Orada öldürülenler,
şehit edilenler Hocalıda
oldukları için değil, Türk milletinden hesap sormak için şehit
edilmişlerdir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Hocalının Azerbaycan açısından stratejik önemi büyüktü.
Dağlık Karabağda bulunan tek havaalanı buradaydı.
Hocalı katliamı başladığı zaman orada
uçuşlara hazırlanıyordu. Bu, Hocalıda gerçeği
görmeyen dünyaya meydan okumaydı. Hocalıda uluslararası hukuk
bir kere daha çiğnendi.
Hocalının
11 kilometre uzağında yerleşen ve Dağlık
Karabağın siyasi merkezi olan Hankendinin elektrik hattı,
Bakü-Hankendi demir yolu, Bakü-Şuşa kara yolu Hocalıdan
geçiyordu. Hocalıya sahip olduktan sonra Şuşanın
Ermeniler üzerindeki etkisi de azalırdı. Hankendi ve Ermeni nüfusunun
çoğunlukta bulunduğu diğer yerlere rahat bir şekilde
ulaşmak için Hocalıyı ele geçirmek Ermeniler
açısından önemliydi.
1991 yılı
Ekim ayından itibaren Hocalıya tek ulaşım da havadan idi.
Buraya son helikopter 13 Şubat 1992de gelmişti. Yemek, yakıt,
mermi stokları tükenmiş, şehir korumasız, elektriksiz,
yakıtsız kalmıştı. Şehri sadece koruyabilen
200-250 civarında insan vardı ve derken -biraz önce de bahsettiğim
gibi- 1992/25 Şubat akşamı saat 23.00te Ermenistan ordusu
askerleri ve Dağlık Karabağda bulunan Sovyet Sosyalist
Cumhuriyetler Birliğinden kalma 366. Alaya bağlı Rus birlikleri
savunmasız Hocalı halkına saldırdı.
Önce 366.
Alayın top ateşleri ve tanklarının yardımıyla
şehirdeki askerî mıntıkalar ve önemli noktalar dağıtıldı.
Şehri koruyan Hocalılılar son kurşunlarına kadar
savaşmaya devam etti. Onlarca insan akşamdan sabaha kadar
savaşarak öldü. Şehrin giriş-çıkış noktaları
kapatıldı, sonra bir çıkış yolu bırakılmaya
karar verildi. Canlarını kurtarmaya çalışan insanlar bu
yolla şehri terk etmek isterken Ermenilerin tuzağına
düşerek vahşice katledildiler. Kayıplar dehşet vericiydi.
Resmî rakamlara göre Hocalıda sivil halktan 613 kişi
öldürülmüştür. Bunlardan 63ü çocuk, 106sı kadın, 70i ihtiyar
olmak üzere, 239 kişi özel işkence yöntemleriyle, 487 kişi ise
ağır beden hasarı verilerek katledilmiştir. Çocuklar ve
kadınlar işkencelere maruz kalmışlardır. Bu
rehinelerden 1.165i sonradan Ermenilerin elinden kurtarılmış,
geriye kalan 110 kişi -onlardan 68i kadın, 22si çocuktur- bunlarla
ilgili hiçbir haber bulunamamıştır.
Hocalı
katliamı sırasında sadece öldürmekle kalmamıştır
Ermeniler, öldürdükleri insanların vücut azalarını kesme gibi,
sırf korkunun yayılması, dehşetin bütün bölgeyi kaplayarak
orada bulunan Türk nüfusun orayı terk etmesi için ciddi manada
işkenceler yapılmıştır.
Bununla ilgili o bölgeye inen yabancılar var, o
yabancıların söyledikleri şeyler var. Bunlardan, gazetecilerden
bir tanesi de şunları söylüyor: Öldürülmüş insanların kafa
derilerinin yüzülmesi, dış organlarının kesilmesi,
öldürülmüş bebek ve çocukların gözlerinin tornavidayla, araçlarla
oyulup çıkarılması, hamile kadınların karnı
yarılarak çocuklarının çıkarılması,
insanların diri diri toprağa gömülmesi Hocalıda görülebilecek
sahnelerden bazılarıdır. Bununla ilgili Batılı
gazetecilerin son derece okumakta bile zorlandığımız
yazdığı yazılar var, çektiği resimler var, görüntüler
var. Bütün dünya 1915te olmamış bir olaydan bahsederken o günkü
konjonktürel şartlardan ortaya çıkmış bir meseleyi soykırım
olarak adlandırırken, gözlerinin önünde olan, fotoğrafları
çekilmiş, filmleri çekilmiş bu görüntülere rağmen
kılını kıpırdatmamıştır. Bu,
dünyanın ikiyüzlülüğünün ayyuka çıktığı bir
andır.
Hocalı için ne yapılmalıdır?
Uluslararası hukuk açısından Hocalıda yaşananlar için
yapılacak çok iş var. Kuşkusuz ki bunların en önemlisi,
adaletin tescili ve hakkın yerini bulmasıdır. Günümüze kadarki
süreçte adaletin yerini bulması, suçluların cezalandırılması,
mağdurların mağduriyetlerini bir ölçüde de olsa giderecek
siyasal ve hukuksal nitelikli kararların alınması için çaba sarf
edilmiştir. Azerbaycanda ve Türkiyede, yurt dışında
düzenlenen resmî etkinlikler, Birleşmiş Milletlerin bazı
ülkelerdeki temsilcilikleri önünde düzenlenen gösteriler, çeşitli ülkelerdeki
öğrenci derneklerince düzenlenen yabancı ülkelerin
kamuoylarını ve yetkililerini bilgilendirme girişimleri
bunların arasında yer almaktadır. Ayrıca, İslam
Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumu da
çeşitli faaliyetlerde bulunmuştur. Bize düşen, bu faaliyetleri
artırarak devam ettirmek ve dökülen kanın yerde kalmamasını
temin etmek, bu katliamı yapanlardan bunun hesabını
sormaktır.
Ben tekrar Azerbaycanda, Hocalıda ölen
kardeşlerimize Allahtan rahmet diliyor, hepinizi saygıyla, hürmetle
selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Kabakcı.
Lehinde, İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Özgündüz.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, sabahleyin de konuştuk, evet, bugün
Hocalı katliamının 22nci yıl dönümü. Hocalı,
hakikaten 20nci yüzyılın son çeyreğinde yaşanan en büyük
insanlık dramı, insanlığa karşı işlenen bir
suç, soykırım tarifine uyan bir katliam ve ne yazık ki o
katliamı yapanlardan bir tanesi şu anda Ermenistanın
Devlet Başkanı.
Öncelikle bunu
söyleyeyim ki: Biz Ermenilerin, Ermeni halkının bir düşmanı
değiliz.
(Iğdır
Milletvekili Sinan Oğan tarafından hatip kürsüsüne karanfiller
bırakıldı)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Teşekkürler
Sayın Oğan. Hocalı şehitlerini anmamız için, evet,
kırmızı karanfiller güzel oldu. Teşekkür ediyorum.
Biz Ermenilerle
düşman falan değiliz. Ermeniler geçmişte de bu topraklarda bizim
sadık tebaamızdı. Emperyalistlerle iş birliği içinde,
öyle davranarak Birinci Dünya Savaşında kendi devletlerine
karşı düşmanla iş birliği yaptıkları için,
Taşnaklar özellikle, o zamanki Osmanlı Devleti de bunun gereğini
yapmıştır, daha güvenli alanlara, cephe gerisine, bugünkü Suriye
topraklarına naklederken bazı olaylar da
yaşanmıştır. O zamanki devlet de bu olayların
gereğini yapmıştır.
Dolayısıyla
Ermeni halkıyla bir problemimiz yok ama Ermeni yöneticiler,
Ermenistanın yöneticileriyle problem var. Bugün Ermenistan hâlen bizim
doğu illerimizin bir kısmını batı Ermenistan olarak
görüyor. Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan Karabağı biz
aldık, inşallah Ağrı Dağını da siz
alırsınız. diyerek gençlere, haddini aşarak, hayal
âlemindeki düşlerini hedef olarak koymaktadır. Dolayısıyla
onların bizimle problemi var. Bugün hâlen 1914te, 1915te yaşanan
olayları bahane ederek soykırım hezeyanı içinde
bulunmaktadırlar.
Ermenistan yönetimi ve Ermenistan
diasporası bu 3 konuda geri adım atarsa yani soykırım
hezeyanından vazgeçerse, Türkiye üzerindeki hak iddiasından, bu
cüretkâr tutumundan vazgeçerse ve işgal edilen Azerbaycanın yüzde 20
toprağından geri çekilirse sorun yok, Ermenilerle de dostuz biz, gelsinler,
geçmişte oldukları gibi yine sadık tebaamız olarak yolumuza
devam edebiliriz; hiç sorun yok, hiç mahzuru yok. Fakat böyle değil; ne
yazık ki Batı dünyasında, özellikle Ermeni
diasporasının daha iyi çalışması, daha iyi lobi
faaliyetleri sonucu, biz hak etmediğimiz hâlde, Türkiye aleyhine bazı
kararlar çıkmaktadır, bazı parlamentolar da bazı kararlar,
bazı yasalar kabul etmektedir. Bu
yasaları kabul eden parlamentolardan bir tanesi de Fransız
Parlamentosudur. Ayrıca Fransa, Fransız Senatosu bir başka
şeyi daha kabul etmeye kalktı: Bu Ermeni soykırımı
yalanı için Efendim, böyle bir olay yoktur. demeyi suç sayan bir yasa
getirdi, iki sene önce, biliyorsunuz. Yani ifade özgürlüğüne
aykırı biçimde bir yasa getirdi, daha önce İsviçrenin
yaptığı gibi. Bu vesileyle İşçi Partisi Genel
Başkanı Sayın Doğu Perinçeki de buradan tebrik ediyorum o
mücadelesinden dolayı. Türkiye Cumhuriyetine atılan iftirayı
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde boşa
çıkardığı için buradan kendisine, Silivriye selamlarımı
gönderiyorum, teşekkür ediyorum.
Dolayısıyla
biz, Türkiye, hak etmediğimiz bir konuda şu anda savunma
konumundayız. Ve 2015 geliyor. Ermenistan devleti ve diasporası
2015le ilgili çok ciddi çalışmalar yapmaktadır. Kendi
halkını doyuramayan Ermenistan, 10 milyar dolar gibi bir bütçe
ayırmıştır 2015 için. Buradan özellikle Hükûmeti
uyarıyorum. Tabii, Hükûmetten kimse yok. Bu konu herhâlde ilgilerini
çekmiyor, başka işlerle ilgileniyorlar anlaşılan. Yani
şimdi, bu kadar ciddi konuda
Yani demeyeyim, o konuya daha sonra döneriz.
Şimdi,
Hükûmeti uyarıyorum yani Türkiye Cumhuriyetini ilgilendiriyor bu konu
daha çok. 2015 geliyor ey Hükûmet, sen ne yapıyorsun? 2015le ilgili, bu
Ermenistanın soykırım yalanıyla ilgili ne tür
çalışmalar yapıyorsun, ne tür tedbirler alıyorsun?
Dolayısıyla, uyarıyorum bir Türkiye Cumhuriyeti
yurttaşı, bir parlamenter olarak, bir Azerbaycan kökenli Türk
vatandaşı olarak. Sorumluluğa, görevini yapmaya da davet
ediyorum. Kamuoyu da bunu bilsin.
Dolayısıyla,
biz, 1915 olayını Ermeni Diasporası bu kadar getirip,
ısıtıp ısıtıp önümüze koyarken, 1992de olan,
yirmi iki sene önce olan ve dünyanın gözü önünde olan, İnsan
Hakları İzleme Örgütünün raporlarına göre en büyük sivil
katliam, insanlığa karşı suç olarak öngörülen bir olayla
ilgili, Hocalı soykırımıyla ilgili ne yazık ki
Parlamento olarak bu konuda bugüne kadar bir karar almış
değiliz. Ben -yanlış anlaşılmasın- bu konunun
Parlamento tarafından bir soykırım olarak
tanınmasını istemiyorum. Bu konu -soykırım meselesi-
hukuksal bir olaydır. Dolayısıyla, parlamentoların işi
değildir. Daha çok hukuk mercilerinin, mahkemelerin ve tarihçilerin karar
vereceği bir konudur. Bu konuda da biz yine komisyon kurulmasına
karşı değiliz, bir komisyon da kurulabilir sorun yok, ancak
tabii bazı şartlar var. Ama bizim Parlamentomuz en azından
Biraz önce grup önerisini konuştuğumuz Milliyetçi Hareket Partisinin
değerli milletvekili, Iğdır Milletvekili Sinan Oğanın
dediği gibi en azından Hocalı soykırımını,
Hocalı katliamını, Hocalıda insanlığa
karşı işlenen suçu sembolize eden bir heykel, bir anıt
dikilebilir, bu konuda Parlamento bir karar alabilir diye düşünüyorum.
Yani sadece 26 şubatta her sene buraya çıkıp her siyasi partiden
birinin aynı konuda konuşması güzel aslında, ben bundan da
mutlu oldum. Bugün bütün partilerimiz, Parlamentoda olan bütün partilerimiz
Hocalı konusunda aynı tepkiyi gösterdiler. Evet, bize, Türkiye
Cumhuriyeti Parlamentosuna yakışan da budur. Aslında başka
konularda da bu tutumu göstermeliyiz. Dolayısıyla, buradan da bütün
siyasi partilerin gruplarına tekrar teşekkür ediyorum. Güzel bir
örnekti yani millî meselelerde işte böyle olmalı. Bütün partiler bu
ülkenin partileridir, meşru partileridir. Dolayısıyla, ülkemizi
ilgilendiren konularda da bu şekilde bir tutum sergilenmesi güzel bir
örnektir. Bugünkünde olduğu gibi inşallah başka meselelerde de
aynı tutumu sergileriz.
Yetmez ama, yani bu
yetmez, burada kalması yetmez gerçekten. Çünkü bu konu, özellikle 2015,
uyarıyorum tekrar, 2015 konusu hepimizi ilgilendiren bir konudur, Türkiye
Cumhuriyetini ilgilendiren bir konudur, gelecek nesillerimizi ilgilendiren bir
konudur. Biz bunları, Hocalı konusunu savunurken değerli
arkadaşlar, aslında biz bir başka ülkenin haklarını
savunuyor falan da değiliz. Yani Azerbaycanın kurucusu, değerli
devlet adamı rahmetli Haydar Aliyevin dediği gibi, biz zaten bir
milletiz, iki farklı devletiz. Yine, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi
Mustafa Kemal Atatürkün dediği gibi, Azerbaycanın sevinci bizim
sevincimiz, kederi bizim kederimizdir.
Türkiye
Cumhuriyetinin kuruluşunda Azerbaycan en büyük katkıyı vermiştir,
en büyük katkıyı vermiştir. (CHP sıralarından
alkışlar) Burada, o zamanki Azerbaycan Halk Cumhuriyeti
-biliyorsunuz, Neriman Nerimanov- Kurtuluş Savaşına katar katar
petrol göndermiştir, para göndermiştir.
Atatürk
Başkomutanlık Meydan Muharebesini başlatmadan bir gün önce
bütün yabancı ülke büyükelçilerini bir toplantı bahanesiyle bir araya
getirmiş, Azerbaycan Büyükelçiliği bu işe bir aracı
olmuştur. Azerbaycanın büyükelçisinin bilgisi dâhilinde, herkes
oradayken cepheye gitmiş ve Büyük Taarruzu
başlatmıştır. Dolayısıyla, Baküden, Genceden
Azerbaycanlı yurttaşlarımız şu anda Çanakkalede
şehit olarak yatmaktadır. Nasıl ki Baküdeki Türk
Şehitliğinde, Şehitler Hıyabanında, efendim
Diyarbakırdan, Mardinden, Konyadan, Ereğliden, Karstan, Edirneden
bizim şehitlerimiz -Nuri Paşa komutasında Baküyü işgalden
kurtarmaya gitti- bugün orada Azerbaycanlı kardeşleriyle koyun koyuna
yatıyorsa, yine Azerbaycan yurttaşları da bugün Çanakkalede
bizim şehitlerimizle birlikte yatmaktadır. Dolayısıyla, biz
gerçekten biriz; iki, zorunlu olarak Türkiye'nin Kafkasyadaki çıkarı
Azerbaycanla eştir.
Bugün,
Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı, yine Hazar gazını Avrupaya
taşıyacak Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı, yine
Bakü-Tiflis-Kars Demir Yolu, Türkiye ile Azerbaycanı birbirine
bağlayan önemli ekonomik projelerdir.
Sürem bitti. Bu
önergenin kabul edileceği yönünde oy kullanacağız, umarım
siz de öyle kullanırsınız.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Özgündüz.
Aleyhinde,
Elâzığ Milletvekili Şuay Alpay. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Alpay.
ŞUAY ALPAY
(Elâzığ) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
MHPnin Hocalı katliamıyla ilgili grup önerisi üzerinde ben de grubum
adına düşüncelerimi ifade etmek için söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
1992
yılının 25 Şubatı 26 Şubata bağlayan gecesi,
nefretin, hüznün, kederin, yalnızlığın ve insanlık
adına utanç verici her türlü tablonun hayata geçirildiği vahşet
gecesiydi. Yine bu gece, insanlıktan nasipsiz Ermeni çetelerinin
Rusların da yardımıyla, masum halkın üzerine
insanlıktan nasipsiz şekilde haince, ahlaksızca ve tüm zulüm
mekanizmalarını kullanmak suretiyle çöktüğü, tarihin
karanlık sayfası olarak kaydettiği meşum bir geceydi ve o
gece Hocalıda bebekler de katledildi. Şair, Hocalı için
Bebekler şehridir, melekler şehridir. diyor çünkü o gece henüz daha
büyümeye vakit bulamadan hunharca katledilen bebekler vardı ve onun için
Hocalı bütün insanlık tarihine kara bir sayfa olarak geçti ve yer
aldı. İnsanlıktan nasipsiz yaklaşımların, kin ve
nefret duygularıyla beslenen tecrübelerin ve bu yaklaşımın
sonuçta ne tür sonuçlar ortaya çıkardığını görmek
açısından da ibret verici bir tablodur.
Evet, Ermeni güçleri Rusların da desteğiyle,
özellikle tarihe vesika adına not düşüldüğünden de
bildiğimiz gibi, 366ncı Alayın da desteğiyle, öncelikle
Hocalı kasabasının giriş ve
çıkışlarını tutmak şekliyle orada bulunan
masumlar üzerine hayvanca ve zalimce çöktüler. Orada top ateşiyle çok ağır
tablolar oluşturmak suretiyle 83ü çocuk, 106sı kadın, 70ten
fazlası yaşlı olmak üzere 613 Azerbaycanlı
vatandaşımızı hunharca ve alçakça katlettiler ve şehit
ettiler. 1.275 civarında esir alındığı, 150
civarında kayıp olduğu tarihin tozlu sayfaları
arasında vesika olarak hâlen durmaktadır. Toplamda 1 milyona
yakın Azerbaycanlı vatandaşımızın bu hunharca
saldırı sonrasında nefes alıp verdikleri ve kendilerini var
eden coğrafyadan büyük bir hüzün içerisinde göç etmek suretiyle tehcire
tabi tutulduklarını biliyoruz. Yirmi iki yıla yakın süredir
Azerbaycanlı vatandaşlarımız büyük bir işkence
altında, yurtlarından, evlerinden barklarından uzakta, büyük bir
acı altında hayatlarını sürdürmeye
çalışmaktadırlar.
Türkiye Azerbaycanın bir parçasıdır,
Azerbaycan Türkiyenin bir parçasıdır. Türkiyenin hüznü
Azerbaycanın hüznü, Azerbaycanın hüznü Türkiyenin hüznüdür. Biz
Bir millet iki devlet sloganıyla yola çıkmış; ortak soy,
ortak inanç, ortak tarih ve ortak kültürün var ettiği iki büyük devletiz.
Evet, Türkiye ve Azerbaycan tarihin akışına da yön veren,
tarihin akışına istikamet tayin eden ve bu konuda önemli misyon
üstlenmiş iki büyük devlettir ve Türkiye, Azerbaycanın
yaşamış olduğu bu acıları kendi acısı,
bu hüznü kendi hüznü olarak bilmiştir. Biz, orada katledilen vatandaşlarımızı
kendi vatandaşımız olarak, kendi insanımız ve kendi
canlarımız olarak bildik ve hep böyle değerlendirdik. Türkiye bu
hüznü hep yaşadı ve Türkiye bu acıların unutulmasına
asla izin vermedi.
Özellikle, Meclis çalışmaları
sırasında da zaman zaman ifade ettik, demin diğer gruplardan
konuşan arkadaşlarımız da ifade etti. Gerçekten,
muhalefetiyle iktidarıyla, bu mesele Türkiyenin müşterek millî
meselesi olarak algılanmıştır. Evet, Hocalı
katliamı, alçakça ve haince yapılan bu katliam, sadece Azerbaycanın
değil, Türkiyenin de müşterek acısıdır ve müşterek
acı olarak tarihe dercedilmiştir.
Bununla ilgili olarak özellikle yapılan
çalışmalar var. 22 Şubat 2012 tarihinde Dışişleri
Komisyonunda gündem maddesi oluşturuldu ve bunun üzerinde görüşmeler
yapıldı ve oy birliğiyle bir kararın bütün kamuoyuna deklare
edildiği herkesçe malumdur. Ve Türkiye, özellikle bu meseleyle
alakalı olarak ilk günden itibaren üstüne düşen yükümlülükleri yerine
getirmiş ve süreç içerisinde yurdun çeşitli noktalarında
bunlarla ilgili anma günleri tertip etmek suretiyle, bunu alçakça ve haince bir
saldırı olarak kabul edip insanlık tarihine utanç sayfası
olarak geçecek bir kara leke olarak kabul etmiş ve bununla ilgili siyasi
çabalarını hep devam ettirmiştir.
Bugün, bütün
kamuoyunun takip ettiği şekliyle, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanımızın da katılmasıyla Keçiörende
Hocalı katliamıyla ilgili bir katliam anıtı da
açılmış oldu. Bu, bizim bu meseleye ne kadar hassasiyetle ve
duyarlılıkla yaklaştığımızı çok
açık olarak ortaya koymaktadır ve bunun açık, somut delili
olarak ortada durmaktadır.
Tabii, Hocalı
katliamıyla ilgili olarak özellikle İnsan Hakları İzleme
Örgütünün katliam sonrası yaptığı tespitler zihinlerde çok
acı hatıralar bıraktı; cesetlerin birçoğunun yakıldığı,
bir kısmının uzuvlarının kesildiği ve cesetler
üzerinde çok zalimane işkencelerin yapıldığı ve bu
işkencelere hamile kadınların ve bebeklerin de maruz
bırakıldığı bilinen gerçektir.
Onun için,
Hocalı katliamının unutulması, unutturulması asla söz
konusu olamaz. Türkiye bu anlamda, bu bağlamda, Hocalı
katliamını sonsuza kadar kin ve nefretin tarafı olarak
değil ancak acıların bir daha yaşatılmaması
adına, acıların bir daha yaşanmaması adına, bu
katliamlara bir daha geçit verilmemesi adına bu meseleyi kendi meselesi
olarak kabul etmiştir, bu konuda üzerine düşen duyarlılıkla
elinden gelen bütün çabayı göstermeye devam edecektir.
Azerbaycan tarihi,
özgürlük ve bağımsızlık mücadelesiyle bütün dünyaya destan
olan bir tarihtir. 1918 yılında Azerbaycan ilk olarak
bağımsızlığını ilan ettiğinde orada
benim dedem Mehmet Kasım Bey de vardı; Azerbaycan Cumhuriyetinin
kuruluşunda dedem Mehmet Kasım Bey de büyük yararlılıklar
gösterdi. Ancak bağımsızlığını ilan eden
Azerbaycan üzerine yine Ruslar ve Ermeniler kâbus gibi 1920 yılında
da çöktüler ve 1920 yılında Gencenin işgalinde Gence
destansı bir mücadele verdi. O destansı mücadelede Gence doğumlu
dedem Mehmet Kasım Bey de yer aldı; sokak sokak, ev ev, cadde cadde
çatışma sürdü ancak akıbet, sonuç itibarıyla bilinen
akıbet olarak ortaya çıktı ve Gence düştü. Bunun üzerine,
Mehmet Kasım Beyle birlikte, Azerbaycanın
bağımsızlığı için, Azerbaycanın
özgürlüğü için, iman ve vatan mücadelesi için yola çıkmış
olan mücahitler dağlara çıkıp yirmi yıla yakın
bağımsızlık ve özgürlük mücadelesini vermeye devam ettiler
ve ben o dedenin torunuyum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Onun için,
Azerbaycan ile Türkiye arasında kadim, sonsuza kadar devam edecek tarihî,
köklü bir bağ vardır ve köprü vardır. Onun için Türkiyenin,
sadece Hocalı katliamına değil, Azerbaycanla ilgili her millî
meseleye yaklaşımı Azerbaycan kadar candandır, içtendir ve
yakınlık da bu ölçüdedir. Onu da herkesin bir defa daha görmesi ve
bilmesi gerekiyor.
Mehmet Kasım
Beyle birlikte mücadele edenler, Azerbaycanlılara özgürlüğünün
hediye edilmesi için 1991leri hazırladılar ve Azerbaycan hak
ettiği bağımsızlığı 1991 yılında
kazandı. Bundan bütün herkesin emin olması lazım; Türkiye,
attığı her adımda Azerbaycanın meselelerini kendi
meselesi gibi o hassasiyet içerisinde takip edecektir ve bundan sonraki
süreçlerde de aynı yaklaşımı ortaya koyacağız.
Katliam, kimden
gelirse gelsin -Hocalı katliamında olduğu gibi- insanlık
dışıdır, vahşetin temsilidir, onun için bütün hepsine
de karşı çıkmak ve karşı durmakla mükellefiz.
İnsanlık ve hukukun gereği olarak bunu ifade etmek
durumundayız. Biz yeni katliamlar olmasın, yeni Hocalılar
yaşanmasın diyoruz. Ancak, Dağlık Karabağ bölgesinde
yirmi yılı aşkın süren esaretin de sonuçlanmasını
ve Dağlık Karabağın hürriyetine kavuşmasını
da, Azerbaycanın işgal altındaki topraklarının da
özgürlüğüne, bağımsızlığına
kavuşmasını yürekten arzu ediyoruz.
Ben bu duygu ve düşüncelerle Hocalı
katliamında hayatını kaybeden bütün şehitlerimize
Rabbimden rahmet niyaz ediyorum ve bu acıyı Türkiyenin ve
Azerbaycanın müşterek acısı olarak paylaştığımızı
yeniden ifade ediyorum ve Türkiyenin Azerbaycanla ilgili olarak Hocalı
katliamı meselesini elinden geldiğince her platformda hakkıyla
temsil edeceğine olan inancımı bir defa daha ifade ediyorum.
Yüce heyeti sevgi, saygıyla, muhabbetle selamlıyorum. (AK PARTİ
ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Alpay.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Şimdi,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım,
daha sonra oylarınıza sunacağım.
3.- CHP Grubunun, Manisa Milletvekili Hasan Ören ve
21 milletvekili tarafından yolsuzluk ve rüşvet olayları ile bu
olayların ülkeye verdiği zararların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 27/1/2014
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
26 Şubat 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun, 26/2/2014 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Mehmet
Akif Hamzaçebi
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Manisa Milletvekili
Hasan Ören ve 21 milletvekili tarafından, yolsuzluk ve rüşvet
olayları ile bu olayların ülkeye verdiği zararların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla 27/1/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis Araştırma
Önergesinin (1259 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 26/2/2014 Çarşamba
günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Önerinin lehinde, Manisa Milletvekili Hasan Ören. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Ören.
HASAN ÖREN (Manisa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisinin grup önerisi hakkında söz almış bulunuyorum.
Gerçekten, 17 Aralıktan sonra Türkiyede her
şey değişmeye başladı. Yürütmenin kontrolünü
yasamanın sağlaması gerekli. Yasamaya ciddi işler
düşüyor ama ne yazık ki yürütmenin kontrolünü yasama istediği
gibi yapmıyor, yapamıyor veya yaptırılmıyor. Bu
araştırma önergesini onun için çok önemsiyorum. 17 Aralıktan bu
yana Türkiyede, haklı haksız, bir kesimin inandığı,
bir kesimin inanmadığı iddialar -yolsuzlukla ilgili,
hırsızlıkla ilgili- devam ediyor. Peki, Parlamentonun görevi
nedir, Meclisin görevi nedir? Meclisin görevi, yasamanın işini
kolaylaştırmak, kanunları, yasaları çıkarmak;
yürütmeyle ilgili sorunlar var ise, halkın kafası
karışık ise, yürütmede yanlış giden bazı konular
var ise bu konular üzerinde görev üstlenmek, araştırma
komisyonları kurarak bu konular üzerinde araştırma yapmak,
tıpkı darbeler komisyonu gibi veya ona benzer komisyonlar gibi. 17
Aralıktan bu yana, doğru veya yanlış ama Türkiyede ciddi
iddialar var. Bu iddialarla ilgili de bu Meclisin bir şey yapması
gerekli. Birlikle, muhalefet size elini uzatıyor. Muhalefetin söylediği
açık ve net: Gelin, 17 Aralıktan bu yana Türkiyede konuşulan,
bakanların çocuklarından Başbakana kadar uzanan bu iddialarla
ilgili bir araştırma komisyonu kuralım. Gerçekten bunları
araştıralım, eğer bu kasetlerle ilgili veya buna benzer
iddialarla ilgili yanlışlıklar varsa Türkiyede yaşayan
yurttaşlarımıza bu konuda bilgi aktaralım. Yoksa, bu konu,
devam edecek, gidecek.
Başbakanın devamlı dilinden
düşürmediği ve Başbakanın yanlış bilgileri
devamlı topluma vermesi karşısında, tabii ki, muhalefetin
de bununla ilgili bu kürsüden söyleyecekleri devamlı olacaktır. Ama
muhalefet ne zaman hırsızlığı, yolsuzluğu,
usulsüzlüğü bu kürsüye taşısa, hepinizin sinirleri geriliyor,
hepiniz belirli bir noktada hoşnutsuz oluyorsunuz, Sayın
Başbakanın söylediği yanlış bilgileri, yalan bilgileri
asla kabul etmiyorsunuz.
Bakınız,
daha dün sabah milletvekilleriyle yaptığı toplantıda,
kahvaltıda, Halkbank Genel Müdürünün kutularının içerisinde
yakalanan veya bulanan 4,5 milyon doların geriye iade edildiğini
Başbakan bizzat kendisi söyledi, sizler de şahidisiniz, ama aynı
konuyla ilgili, Halkbankın, Süleyman Beyin yani Genel Müdürün
avukatı Ersan Şen, kesinlikle böyle bir paranın geriye iade
edilmediğini, avukatının kendisi olduğunu, böyle bir
paranın iadesi olsa ilk önce kendisinin haberinin olacağını
söyleyerek Başbakanın kahvaltıda siz milletvekillerine
söylediğinin, söylenenin yalan olduğunu ortaya çıkardı.
Alınmıyorsunuz, bunlardan da alınmıyorsunuz. Yani, bile
bile, görüyorsunuz yanlışı, bilgilerin yanlış
olduğunu görüyorsunuz, alınmıyorsunuz. Bu avukat
arkadaşımız neydi? Deniz Fenerinin de avukatıydı. O
zaman, bu sıralarda, neler söylemediniz o savcılarla ilgili.
Tutanaklarda tahribat yapıldı, bütün tutanaklarla oynandı, bu
savcıların hepsi yargılanmalı. dediniz ve o savcılar
yargılandılar, dün itibarıyla da beraat ettiler yani Deniz
Fenerinin üzerini örtmeye çalıştınız, örtebilmek için
savcıların hepsini suçladınız, Evraklarda tahrifat var.
dediniz ve buna yargı baktı, savcıların beraatine karar
verdi. O Deniz Feneriyle ilgili suçladığınız savcılara
bir özür borcunuz yok mu? Bence var.
Peki, değerli
arkadaşlarım, Başbakan bu konularla ilgili, en son kaset
İnternete düştüğünde, bunun montaj olduğuyla ilgili, bütün
hepiniz koro hâlinde söylüyorsunuz
Bundan önce neler çıktı? Ben bu
kürsüden söylemiştim, dedim ki: İçişleri Bakanının
oğlunun konuşmasına montaj demediniz. İçişleri
Bakanının oğluyla birlikte- bir konuşması
gerçekleşiyor, tapeler ele geçiyor ve bununla ilgili -bütün
arkadaşlarımız burada dile getirmesine rağmen- hiçbiriniz
montaj demediniz. Oğlunun evinde yedi çelik para kasası
bulunmasına, fotoğraflara montaj demediniz. Urlada 1inci derecedeki
sit alanının 3üncü dereceye düşürülmesiyle ilgili
Başbakanın telefon konuşmalarına itiraz etmediniz.
Başbakanın iş adamlarıyla yaptığı konuşma,
kurduğu havuz, ATV ve Sabah gazetesiyle ilgili toplanan paralar ile bu
paraların toplanış şekliyle ilgili hiç fikir beyan
etmediniz, montaj demediniz. Şimdi, en son, Yedirmeyiz. dediğiniz
Başbakana dayandı. Başbakana dayandığı anda,
hepiniz beraber, yine Yedirmeyiz, bunlar yalan. diyorsunuz. Bunun neresi
yalan? Nasıl bir yalan? Eğer siz, bununla ilgili yalan diyor
iseniz, bu raporlar, yirmi dört saatte -Amerikayla aramızda on iki saat
fark olmasına rağmen- bu CD Amerikaya gidiyor, orada montaj olup
olmadığı kontrol ediliyor ve jet hızıyla Türkiyeye
geliyor. Peki, bu hassasiyetinizi gencecik teğmenlerin sehven telefon
konuşmalarında gösterseydiniz, ıslak imzalar için
gösterseydiniz. Generallerin konuşmaları için ABDden yardım
istemeyi hiç düşünmediniz mi? Yani Türk Silahlı Kuvvetlerinde bu
kadar haksızlıklar yaşanır iken, bu kadar iddialar
ortalıkta dolaşır iken Adalet ve Kalkınma Partisi bu
hassasiyeti göstermedi de şimdi Oğlum, evdeki paralar ne oldu?,
Babacığım, hangi paraları soruyorsun?
RECEP ÖZEL
(Isparta) Yalan onlar. Montaj olduğu söyleniyor, hâlâ onun üzerine
siyaset yapıyorsunuz bir de.
HASAN ÖREN
(Devamla) - Canım, senin paralarını soruyorum.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Ayıp ya!
HASAN ÖREN
(Devamla) - 30 milyon euroyu ne yapalım? Elimizde kalan bu. denen
iddialara niye ayıp diyorsunuz?
RECEP ÖZEL
(Isparta) Ayıp tabii.
HASAN ÖREN
(Devamla) Dün siz bu iddialarla ilgili söylerken ayıp olmuyor da
RECEP ÖZEL
(Isparta) Onca konuşmada montaj olduğu söylendi. Montaj üzerine siyaset
yapıyorsun ya!
HASAN ÖREN
(Devamla) -
şimdi Başbakanla ilgili bu iddialar neden ayıp
oluyor?
RECEP ÖZEL
(Isparta) Sizin hafızanızda başka bir şey yok mu ya!
HASAN ÖREN
(Devamla) - Niye canınız sıkılıyor? Hani Başbakan
ne söylemişti?
RECEP ÖZEL (Isparta)
Bizim canımız sıkılmıyor, sizin
yalanlarınız üzerine canımız sıkılıyor.
HASAN ÖREN
(Devamla) - Hırsızlık oğuldan babaya geçmez,
hırsızlık babadan oğula geçer. demişti. Başbakan
yıllar öncesinden bunu biliyormuş demek ki!
Şimdi,
isterseniz, bir karşılaştırma yapalım.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Hasan Ören, çok ayıp ediyorsun, biliyor musun.
HASAN ÖREN
(Devamla) Sayın Başbakanın oğluyla olan ilişkileri,
telefon konuşmalarıyla ilgili saatleri TİBden isteyebilirsiniz,
çok uzağa gitmeye gerek yok. İstersiniz -sabahın sekizi, 11.37,
12.58- aramaların hepsi orada vardır. İtiraz etmenize gerek yok.
Niye itiraz ediyorsunuz? Niye sinirleniyorsunuz?
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Yalan söylüyorsun!
HASAN ÖREN
(Devamla) - O gencecik teğmenler on sekiz ay yatarken, 350 tane numara
telefonuna sehven yazılırken, bu tepkileri niye göstermediniz? Onlar
bu memleketin ana kuzuları değil miydi? Onlar bu memlekette
yaşayan, sizin de onlar üzerinde sorumluluğunuz olan insanlar
değil miydi? Oraya geldiği zaman bir şey yok, iğne size
battığı zaman bağırıyorsunuz,
haykırıyorsunuz. Bağırmayın. Bağırmaya
hakkınız yok.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Sen yalan konuşuyorsun, doğru konuşmuyorsun.
HASAN ÖREN (Devamla) - İşte, ortada. Bu
iddiaları açığa çıkarmaya var mısın?
RECEP ÖZEL (Isparta) Doğru konuşmuyorsun ki.
HASAN ÖREN (Devamla) Hadi gelin, araştırma
önergesine oy kullanın. Araştırma önergesinde temsil
oranında komisyona bütün partilerden kişiler, milletvekilleri
seçiliyor. Hadi gidelim, TİBe soralım, milletvekili olarak, komisyon
olarak bunları sorma hakkımız var.
Değerli arkadaşlarım, Recep Tayyip
Erdoğan, Bilal Erdoğan; Kemal Kılıçdaroğlu, Kerem
Kılıçdaroğlu
Bir tarafta iddia, bu halkın emeğini ve
alın terini çalan Recep Tayyip Erdoğan ve Bilal Erdoğan
iddiası, bir tarafta da Kemal Kılıçdaroğlu ve Kerem
Kılıçdaroğlu
Kerem Kılıçdaroğlu da çalıyor
ama o bateri çalıyor arkadaşlar.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta) Ne kadar komiksin! Bunun
altında ezileceksiniz Sayın Hasan Ören, bunun altında
ezileceksiniz, ezileceksiniz.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ören.
Aleyhinde, Ankara milletvekili Fatih Şahin
(AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta) Çıkamayacaksın Manisa
sokaklarına, Manisa sokaklarında gezemeyeceksin.
HASAN ÖREN (Devamla) En iyi bildiğiniz şey
tehdit etmek.
BAŞKAN -
Sayın Ören
HASAN ÖREN (Devamla) En iyi bildiğiniz iş
tehdit etmek, başka bir şeyiniz yok.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Geç artık yerine be,
geç! Bağırma!
BAŞKAN -
Sayın Ören, teşekkür ediyoruz.
HASAN ÖREN (Devamla) Memuru tehdit edersiniz,
işçiyi tehdit edersiniz, başka bir şey bilmezsiniz.
RECEP ÖZEL (Isparta) Kimseyi tehdit etmiyorum ben.
Yalanından dolayı söylüyorum.
BAŞKAN - Sayın Ören, teşekkür ediyoruz,
lütfen yerinize geçiniz.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Geç yerine artık yeter
be! Seni mi dinleyeceğiz ya! Abuk subuk konuşmalar! Montajlar
üzerinden siyaset yapıyorsunuz.
MEHMET MUŞ (İstanbul) İşiniz
kasetlere kalmış sizin de!
BAŞKAN - Buyurun Sayın Şahin. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
FATİH ŞAHİN (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi
aleyhinde söz almış bulunmaktayım, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi, 17 Aralık 2013
tarihinde başlatılan operasyonların
araştırılmasını teklif etmektedir.
Öncelikle, 17 Aralık 2013te ne oldu?
TUFAN KÖSE (Çorum) Darbe oldu, kumpas kurdular size!
FATİH ŞAHİN (Devamla) 17 Aralık
2013ten bu yana bu ülkede neler yaşanmakta, bunları çok açık ve
net bir şekilde ortaya koymamız gerekmekte.
TUFAN KÖSE (Çorum) Kumpas kurdular size!
FATİH ŞAHİN (Devamla) 17 Aralık
2013te devlet içerisinde gizlenemeyen aslında, artık gizlenme
ihtiyacı da hissetmeyen- kayıt dışı neovesayet
odaklarının hukuki bir soruşturma kisvesi altında bir darbe
girişiminde bulunduğunu görmekteyiz. (CHP sıralarından
gürültüler)
Türkiye'nin
sorunlarını çözmesinden, Türkiye'nin yüklerinden, prangalarından
kurtulmasından, Türkiye'nin bölgesel ve küresel anlamda iddia sahibi
olmasından rahatsız olanların
hizmetkârlığını ve taşeronluğunu yapanların
KAMER GENÇ
(Tunceli) Yani hırsızları yakalama darbe midir?
FATİH
ŞAHİN (Devamla)
yargı ve emniyet bürokrasisi içerisinde
çöreklenmiş bu cuntanın Türkiye'ye
VELİ
AĞBABA (Malatya) Vay, vay, kim getirdi? Onları da mı CHP
getirdi? Kim yaptı müdür onları?
FATİH
ŞAHİN (Devamla)
Türkiye Cumhuriyeti devletine ve milletimize
alçakça bir tuzak kurmuş olduğunu görmekteyiz.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Hanefi Avcıya o alçakça tuzağı kim
kurdu? İlker Başbuğa alçakça tuzağı kim kurdu?
FATİH
ŞAHİN (Devamla) Türkiye'yi çıkmış olduğu bu
kutlu yolculuktan döndürmeyi hedefleyen bu tuzak, kendi müstakil gündem ve
hedefleri olan otonom bir yapı, bir çete tarafından
tertiplenmiştir.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Doğu Perinçeke alçakça tuzağı kim
kurdu? Mustafa Balbaya alçakça tuzağı kim kurdu?
FATİH
ŞAHİN (Devamla) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri
VELİ
AĞBABA (Malatya) Tuncay Özkana alçakça tuzağı kim kurdu?
Mehmet Ali Çelebiye alçakça tuzağı kim kurdu?
TUFAN KÖSE (Çorum)
Paraları çete mi koydu oraya?
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen dinleyiniz.
FATİH
ŞAHİN (Devamla)
AK PARTİ iktidarları döneminde kazanan
her zaman milletimiz olmuştur. Bu ülkenin beşerî
kaynaklarını, tabii kaynaklarını, on iki yıllık
iktidarımız döneminde her zaman milletimizin hizmeti için
kullandık.
VELİ
AĞBABA (Malatya) İlker Başbuğa o alçakça tezgâhı
kim kurdu? Mustafa Balbaya o alçakça tezgâhı kim kurdu?
FATİH
ŞAHİN (Devamla) Bu kaynaklara el uzatanlara asla izin vermedik,
prim vermedik, müsamaha göstermedik. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Sizden olmayanlara!
FATİH
ŞAHİN (Devamla) Tabii, bu on iki yıllık
iktidarımızın bir de kaybedenleri var, bunları sizlere izah
etmeye çalışacağım.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Pensilvanyadan randevu alanlar kimlerdi?
FATİH
ŞAHİN (Devamla) AK PARTİ iktidarının kaybedenleri kimlerdir?
AK PARTİ iktidarının kaybedenleri, AK PARTİ
iktidarından önce vahşice faiz gelirine sahip olan odaklardır
VELİ
AĞBABA (Malatya) Faiz lobisi, faiz lobisi! Porno lobisi!
FATİH
ŞAHİN (Devamla)
terörden nemalanan şer odaklarıdır.
Terörden, kandan ve gözyaşından beslenen bu şer odakları,
AK PARTİ iktidarı döneminin kaybedenleridir.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Ne faiz lobisi, esas hayırsız evlat lobisi!
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Sen bütçeden anlamazsın Veli Ağbaba, dinle
öğren!
FATİH
ŞAHİN (Devamla) Tekel oluşturan sermaye grupları, ülkenin
kaynaklarının kendilerine peşkeş çekilmesine, kendilerine
aktarılmasına, kendilerine hortumlanmasına
alışmış olan çıkar gruplarıdır AK PARTİ
döneminin kaybedenleri.
TUFAN KÖSE (Çorum)
Ayakkabı kutularını kim koydu oraya?
FATİH
ŞAHİN (Devamla) 2002 öncesinde topluma, siyasete
manşetleriyle, dezenformatik haberleriyle yön veren medya
gruplarıdır AK PARTİ iktidarlarının kaybedenleri.
Medeniyet köklerimize, tarihimize, kültürümüze vurgu yapmamızdan,
tarihimizden, yaşadığımız bu topraklardan,
Anadoludan, Trakyadan aldığımız güçle siyaset
üretmemizden rahatsız olanlardır AK PARTİ iktidarının
kaybedenleri.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Tarihimizde yolsuzluk, hırsızlık yok,
tarihimizi karıştırma! Tarihimizde ayakkabı kutusu yok,
yapma bunu!
FATİH
ŞAHİN (Devamla) - Dünya coğrafyasının çok farklı
yerlerinde mağdur, mazlum halkların ümidi olmamızdan, Suriye
dememizden, Filistin dememizden, Myanmar dememizden rahatsız
olanlardır AK PARTİ döneminin kaybedenleri. Ve bu dönemin bir
kaybedeni daha var, burası çok önemli: Devlet içerisinde istediği
gibi örgütlenemeyen, devleti ele geçirme sevdasını
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sana yanlış anlatmışlar, yanlış!
FATİH
ŞAHİN (Devamla) -
gerçekleştiremeyen çetelerdir AK PARTİ
iktidarının kaybedenleri. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Kendi şahsi
menfaatlerini, kendi ailesinin, kendi sermaye grubunun
VELİ
AĞBABA (Malatya) Aman, alınırlar, söyleme öyle! AKP
alınır, söyleme öyle!
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Veli, dinle, dinle, dinle de öğren. Anlamazsın sen
bunlardan!
FATİH
ŞAHİN (Devamla) -
kendi oligarkının
çıkarlarını milletin menfaatinin üstünde görenler ile kendi
cemaatinin, kendi camiasının çıkarlarını milletin
menfaatlerinin üzerinde görenler
VELİ
AĞBABA (Malatya) Vallahi işiniz zor, Allah size yardım etsin!
Zor, işiniz zor, Allah yardımcınız olsun!
FATİH
ŞAHİN (Devamla) -
17 Aralıktan itibaren ve onun öncesindeki
dönemde bir iş birliği içerisine girmişlerdir. Bu iş
birliğini biz 7 Şubatta gördük, bu iş birliğini Gezi
olaylarında, ODTÜ olaylarında gördük
VELİ
AĞBABA (Malatya) Ne zor işleri var be, ne zor be!
FATİH
ŞAHİN (Devamla) -
ve en son olarak da somut ve müşahhas olarak,
net olarak 17 Aralık olaylarında gördük.
Demokratik yollar
ile AK PARTİ iktidarını engelleyemeyenlerin, siyasetten,
dolayısıyla milletten ümidini kesenlerin yargı-emniyet darbesi
ile AK PARTİ iktidarını, millet tarafından seçilmiş
meşru hükûmeti alaşağı etmeye niyetlendiklerini
görmekteyiz.
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) - Ayakkabı kutularıyla mı?
TUFAN KÖSE (Çorum)
Yahu millet Soyun. mu dedi size?
FATİH
ŞAHİN (Devamla) - Kaybedenler kulübünün devlet içine çöreklenmiş
çeteyi tetikçi olarak kullanmak olduğunu görmekteyiz. Bu tetikçilere
odaklanarak bu tetikçilerin arkasındaki iradeyi, güç odaklarını,
güç merkezlerini asla ve asla gözden kaçırmamalıyız.
Bu kirli
ittifakın ortaklarının gözü kendi menfaatleri için Türkiyeyi
gözden çıkaracak kadar dönmüştür, gözlerini bu derecede kan
bürümüştür bu ortakların. Bu kirli ittifakın ortakları
hiçbir hukuki, hiçbir ahlaki, hiçbir insani sınır
tanımamaktadırlar.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Yahu müteahhitler Bir milyon dolar verdim. diyorlar ya.
FATİH
ŞAHİN (Devamla) - Bu ittifakın son müsameresi geçtiğimiz
günlerde ahlaksızca montajlanmış, tamamen gerçek
dışı bir ses kaydıdır. Başbakanımız ile
oğlu arasında geçtiği iddia edilen bu konuşma
kaydının ucuz ve ilk dinlemede dahi anlaşılabilecek
basitlikte bir montaj olduğu aşikârdır, tartışmasızdır.
Bu konuşma kaydı kendi içerisinde çelişkilerle doludur.
Konuşmaların geçtiği tarihin, konuşmaların
geçtiği saatlerin Sayın Başbakanımızın o
tarihteki çalışma programıyla hiç de örtüşmediği çok
net bir şekilde, verilerle rasyonel bir şekilde ispatlanmış,
ortaya konmuştur. Belli ki gündem değiştirmek amacıyla bu
kaset, alelacele bir yerlerde, bir masa başında, bir stüdyoda
üretilmiştir. (CHP sıralarından gürültüler)
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Değil, değil. Gelin, araştıralım.
Samimiyseniz gelin soruşturma komisyonu kuralım.
FATİH
ŞAHİN (Devamla) Örneğin, ilk konuşma kaydının
olduğu söylenen saat -burayı lütfen dinleyin, çok rasyonel, çok
gerçek bir şey söylüyorum- Başbakanımızın
Şebiarus törenlerinde yapmış olduğu açılış
konuşmasına tekabül etmektedir. Bir diğer konuşması
salon konuşmasına denk gelmektedir ki bu konuşmalar birçok
televizyon tarafından kamuoyuna canlı bir şekilde
aktarılmıştır.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Sabah 8de konuşuyor, 8de Şebiarus yok.
FATİH
ŞAHİN (Devamla) Başbakanımızın bu montajdaki
konuşmalarının neredeyse tamamı kesik kesik cümlelerden ve
kelimelerden ibarettir.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Şebiarusu boş ver, sabah
konuşmasını ver, 08.02!
FATİH
ŞAHİN (Devamla) Bu konuşmada arka arkaya birkaç cümle
kuruluyor değildir.
SAKİNE ÖZ
(Manisa) Siz neyi kamufle etmeye çalışıyorsunuz?
VELİ
AĞBABA (Malatya) Yandaş medya onu da canlı verir hemen.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Veli, öğren öğren, dinle, öğren bunları.
FATİH
ŞAHİN (Devamla) Bu da şunu çok net bir şekilde ortaya
koymaktadır ki bu konuşma ses parçalarının eklenmesi
suretiyle oluşturulmuştur ve çok acemice
yapıldığı için bazı ses parçaları bu
konuşmanın içerisinde yer almıştır.
VELİ
AĞBABA (Malatya) İyi ki ayıkmışlar da canlı
vermemişler; sabah 08.02!
FATİH
ŞAHİN (Devamla) Ses kaydı Başbakanımızın
farklı tarihlerde yaptığı konuşmaların
birleştirilmesi suretiyle üretilmiştir. Konunun
uzmanlarının görüşü budur.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Nereden
aldınız bu raporu? Uzman görüşü mü var? Bize de gönderin bu
raporu.
FATİH
ŞAHİN (Devamla) Hatta, uzman olmaya gerek yok, bu
kayıtları dinleyen hemen herkesin ilk intibaı, ilk izlenimi bu
olmuştur. Bu kaset komplosu tutmamıştır, bundan sonra da
tutması asla mümkün değildir.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Anayasa Mahkemesi gibi oldu. Kanun yayımlanmadan Anayasa
Mahkemesine gitti birileri! Buna da hemen atladılar.
FATİH
ŞAHİN (Devamla) Dinleme skandalını gündemden
düşürmek için sergilenen bu tiyatro fiyaskoyla
sonuçlanmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; son dönemde yaşanan
olayların hedefinde yalnızca AK PARTİ, yalnızca AK
PARTİ Hükûmeti yoktur, bu operasyonların hedefinde Türkiye
Cumhuriyeti devleti vardır, aziz milletimiz vardır, topyekûn siyaset
kurumu vardır. Burada siyaset kurumuna çok önemli bir vazife, çok önemli
bir görev düşmektedir. Ancak, bazı siyasetçilerin, bazı siyaset
gruplarının bu tuzağa düştüğünü görmekteyiz.
VELİ
AĞBABA (Malatya) İşiniz zor, zor! Vallahi, dünyanın en
zor işi; yolsuzluk, hırsızlık. Zor, zor, işiniz zor,
kolay değil vallahi, çok zor!
FATİH
ŞAHİN (Devamla) Ara rejim sevdalarınızın
depreştiğinin farkındayız. Acaba bir karambol oluşur,
acaba bir kaos oluşur, kaotik ortam oluşur da bize de bir koltuk
düşer mi? sevdasıyla bu açıklamaların üzerine Hükûmetin
meşruiyetini kaybettiğini ifade etme durumuna, çukuruna düşmüş
bulunmaktasınız. İşte, sizin
demokratlığınız budur, işte sizin
vatanperverliğiniz budur.
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Allah ıslah etsin!
FATİH
ŞAHİN (Devamla) Önümüzdeki on altı aylık süreç içerisinde
milletimizin önüne 3 kez sandık koyacağız.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Allah ıslah etsin, Allah ıslah etsin hakikaten!
FATİH
ŞAHİN (Devamla) Gelin, kozumuzu sandıkta paylaşalım.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Hadi, hadi Veli, hadi!
FATİH
ŞAHİN (Devamla) Bir ihtilafımız, bir sorunumuz varsa
gelin, milletimizin hakemliğinde çözelim sorunlarımızı. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Çok önemli bir soru
var: Türkiyeyi nüfuz edilemeyen, kontrol edilemeyen, kapalı,
karanlık, hiyerarşik vesayet odakları mı yönetecektir,
yoksa milletin seçtiği siyasetçiler mi yönetecektir? Hiç şüphesiz ki
siyasetçiler yönetmelidir.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Hep ağlayın, hep ağlayın!
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) Ağlayan sizsiniz, biz mi ağlıyoruz? Siz
ağlıyorsunuz.
FATİH
ŞAHİN (Devamla) Biz Türkiyeyi yönetme iradesini
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
FATİH
ŞAHİN (Devamla)
bugüne kadar hiçbir sermaye grubuyla, hiçbir medya
grubuyla, hiçbir çeteyle, örgütle paylaşmadık, bundan sonra da
paylaşmayacağımızı ifade ediyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Şahin.
FATİH
ŞAHİN (Devamla) Hiçbir kuru gürültüye pabuç
bırakmayacağımızı bir kez daha altını
çizerek ifade ediyor, bu Meclis araştırma önergesinin aleyhinde oy
kullanacağımızı ifade ediyor, saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
VELİ
AĞBABA (Malatya) Bravo, bravo!
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Şahin.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Hamzaçebi.
HAMZA DAĞ
(İzmir) Daha süre bitmeden zıpladınız ya! Ne kadar
zorunuza gitti!
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) Sandık, bunun şeyi sandık! Sandık gelecek, dertler bitecek!
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Efendim, sayın konuşmacı
konuşmasında Sayın Başbakanın meşruiyetinin
yitirildiği konusundaki iddiayı ortaya koyan Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunu kaos yaratmayı istemekle ve bu yaratılacak olan kaosla bir
koltuk kapmayı düşünmekle itham etmiştir. Gerçeğe
aykırı bu itham nedeniyle, 69uncu maddeye göre söz istiyorum
efendim.
BAŞKAN
Buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Gerçeğe aykırı değil Sayın
Başkanım.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, Ankara Milletvekili Fatih Şahinin CHP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşması sırasında CHP
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biz Sayın Başbakanın, oğluyla
arasında geçtiği iddia edilen
İddia edilen diyorum, hukuken
böyle konuşmak zorundayım.
HAMZA DAĞ
(İzmir) Niye yayınladınız o zaman grupta?
RECEP ÖZEL
(Isparta) Niye yayınladınız?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Saygısızlık yapmazsan
HAMZA DAĞ
(İzmir) Saygısızlıkla ilgisi yok.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Beni dinle. (Gürültüler)
HAMZA DAĞ
(İzmir) Onu yayınlaman en büyük saygısızlık, en
büyük saygısızlık senin yayınlaman!
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Saygısızlık yapma,
saygısızlık yapma! (Gürültüler)
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Başka kasetler var, onları da yayınlayın!
BAŞKAN Devam
ediniz Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Şimdi
HAMZA DAĞ
(İzmir) - Genel Başkanına söyleseydin Bunlar iddiadır.
diye, Yayınlamayalım. deseydin.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Siz istediğiniz kadar laf atın.
Şimdi, buraya
çıkan
HAMZA DAĞ
(İzmir) Diyemezsin! Diyemezsin! Diktatör diyorsunuz
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla)
konuşmacılar, Sayın Başbakanla
oğlu arasında geçen konuşmanın, doğal olarak,
Sayın Başbakan tarafından montaj olarak nitelendirilmiş
olması nedeniyle montaj olduğunu söyleyecekler.
ALİ
AYDINLIOĞLU (Balıkesir) - Değil mi montaj?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Ama insan Başbakanı savunmaya
çalışırken biraz dersini çalışır, ona göre
çıkar. 17 Aralıkta Sayın Başbakan Şebiarus
törenlerindeymiş. Dolayısıyla, Şebiarus törenlerinde olan
Başbakanın bu konuşmayı yapması mümkün değil.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) - 17 Aralıkta demedi ya, o iddia edilen montajla ilgili
Çarpıtıyorsun.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Şimdi, bu konuşmayı yapan kişi
İnternete girse, Başbakanlığın sitesine girse
Başbakanın Şebiarusdaki konuşmasının saat kaçta
olduğunu görebilir.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) 13.48de.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Evet, çok güzel, çok güzel.
Sabah, ne zaman
arıyor Sayın Başbakan oğlunu? Sabah sekizde. İkinci
arama ne zaman? Saat on biri geçe. Başbakan Ankarada daha,
Şebiarusa gitmemiş. Üçüncü konuşmayı ne zaman
yapıyor? Gece, Şebiarus saatinde değil.
Bakın,
Başbakanı savunayım derken Başbakanın bu
konuşmaları yaptığını teyit etmiş oldunuz.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Hiçbir teyit eden yok. Ne biçim çarpıtıyorsunuz ya, bravo
size!
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Doğruyu söylemiyorsunuz. Biraz önce bir çukura
düşmekten bahsediyordunuz, o sözünü ettiğiniz çukura siz
düştünüz. (Gürültüler)
RECEP ÖZEL
(Isparta) - Hadi oradan be!
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Sayın Başbakan zaten o çukurda,
çıkmak için çabalıyor. Çıkmasını arzu ederim ama
çıkmasını mümkün görmüyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL
(Isparta) Allah, Allah!
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Hamzaçebi.
HASAN ÖREN (Manisa)
Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Ören.
HASAN ÖREN (Manisa) Çıkan hatip
yaptığım konuşmayla ilgili yalan ve yanlış bilgi
aktardığımı söyledi
RECEP ÖZEL (Isparta) Evet.
HASAN ÖREN (Manisa)
şahsımla ilgili. İç
Tüzükün 69uncu maddesine göre söz istiyorum.
FATİH ŞAHİN (Ankara) Ben hatiple ilgili
hiçbir şey söylemedim Sayın
Başkan.
HAMZA DAĞ (İzmir) Sayın Başkan,
hiçbir şey konuşulmadı ki.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sataşma yok ki.
HAMZA DAĞ (İzmir) Vallahi helal olsun, çok
tarafsız yönetiyorsunuz!
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Ören.
2.- Manisa Milletvekili Hasan Örenin, Ankara
Milletvekili Fatih Şahinin CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
HASAN ÖREN (Manisa) Sayın milletvekilleri, tahmin ediyorum, çıkan
arkadaşımız, Erdoğan Bayraktarın eline verilen o
istifa dilekçesinin Başbakanı korumayla ilgili gerekçesini okur gibi
-kendisinin eline verilmiş- geldi burada bunu okudu.
FATİH ŞAHİN (Ankara)
İşsizliği ne yapıyorsun, sizin elinize mi veriyorlar
öyle! Sizin demek ki elinize veriyorlar.
HASAN ÖREN (Devamla) - Vekil olarak bunun
dışında yapacağınız bir şey yok. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
Peki, siz bu paralel devlet dediğiniz, siz bu
cemaat dediğiniz, siz bu örgütle iç içe değil miydiniz? Bu kasetler
dün sizin işinize yarar iken Gaziantep mitinglerinde Başbakan
bunları anlatır iken problem yoktu. O zaman cemaatle hizmet
alışverişinde bulunuyordunuz. Şimdi, cemaat bu
usulsüzlükleri, bu yolsuzlukları, bu hırsızlıkları
iddia üzerine ortaya çıkardığından dolayı
kızıyorsunuz. Niye kızıyorsunuz? İstediğini siz
verdiniz. Siz demediniz mi, siz söylemediniz mi Ey Hoca Efendi, Türkiyedeki
topraklar seni bekliyor, Türkiye sana hasret, gel. diyen siz değil
misiniz?
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Hâlâ bekliyoruz.
RECEP ÖZEL (Isparta) Hâlâ bekliyoruz ya, hâlâ gelsin
diyoruz.
HASAN ÖREN (Devamla) O söylediğiniz cemaat
şimdi örgüt mü oldu? Kendi kendinize çelişkiye düşmeyin. Bu
hırsızlıkla ilgili, bu yolsuzlukla ilgili
MUHAMMET BİLAL MACİT (İstanbul) Siz ne
diyordunuz dün onlarla ilgili peki?
HASAN ÖREN (Devamla)
30 Mart sandıklarında
bunun hesabını vereceksiniz. Başbakan da Bilal Erdoğan da
hakkındaki iddialarla ilgili konuları
Bu araştırma
komisyonuna verin oylarınızı, kuralım bu
araştırma komisyonunu gerçekleri hep beraber görelim. Arzu ediyor
iseniz paralel devletle ilgili de ayrıca bir araştırma komisyonu
kuralım, sizi düştüğünüz bu batağın içerisinden
çıkarma görevini de
RECEP ÖZEL (Isparta) Hadi oradan be, kim
batağın içerisinde!
HASAN ÖREN (Devamla)
bu muhalefet üstlensin ve yerine
getirsin.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
FATİH ŞAHİN (Ankara) Sayın
Başkan
BAŞKAN Lehinde Antalya Milletvekili Mehmet Günal.
Bir dakika
Sayın Günal.
FATİH
ŞAHİN (Ankara) Sayın Başkan, özür dilerim, herhâlde ifade
etmeme gerek yok. Elime bir metnin tutuşturulduğunu ifade etti. Bu,
açık bir sataşmadır, cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN - Bir
dakika Sayın Günal, görmedim Sayın Şahini.
Bir
dakikanızı rica edebilir miyim Sayın Günal.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Mehmet Bey, sizinle alakalı değil.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Yani güzel de Sayın Başkanım, metnin
tutuşturulması sataşma mı, ben onu anlamadım da onu
dinliyorum.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Sataşma, sataşma
BAŞKAN
Şimdi, ne dediğini tam ben duyamadım Sayın Günal, onun için
kusura bakmayın.
Ne dediğinizi
ben anlayamadım Sayın Şahin.
FATİH
ŞAHİN (Ankara) Sayın Başkan, elime bir metin
tutuşturulduğunu ve bunu burada okuduğumu ifade etti. Bu
açıkça bir sataşmadır, 69uncu maddeye göre söz istiyorum.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Şahin. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
FATİH
ŞAHİN (Ankara) Teşekkür ederim.
3.- Ankara Milletvekili Fatih Şahinin, Manisa
Milletvekili Hasan Örenin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
FATİH
ŞAHİN (Ankara) Biz, on iki yıl boyunca, bu kürsüde her zaman
milletimizin sesi olduk, her zaman milletimizin menfaatlerinin takipçisi olduk.
Dönün, kendi siyasi geçmişinize, tarihinize bakın.
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) Önce kendi menfaatinizin
FATİH
ŞAHİN (Devamla) 1960 darbesini gerçekleştirenlerin
peşinden nasıl koştuysanız, nasıl dezenformasyonla,
yalanla, karalamayla 1960 darbesini gerçekleştirdiyseniz
(CHP
sıralarından gürültüler)
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) 1960 darbesinde de
MEHMET MUŞ
(İstanbul) - Kâğıttan kaplana sorun, kâğıttan kaplana!
FATİH
ŞAHİN (Devamla)
bugün de aynı şekilde
MEHMET MUŞ
(İstanbul) - İçinizdeki kâğıttan kaplanlara sorun!
FATİH
ŞAHİN (Devamla)
bileğimizi bükememenin
kırıklığı
MEHMET MUŞ
(İstanbul) - İçinizdeki kâğıttan kaplanlara sorun!
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) Para
kasalarını söyle!
FATİH
ŞAHİN (Devamla)
ezikliği içerisinde gelip burada bize ve
milletimize hakaret ediyorsunuz.
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) Para kasalarını söyle!
FATİH
ŞAHİN (Devamla) Biz, milletimizin menfaatlerinin koruyucusu,
kollayıcısıyız. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Lütfen, sessiz dinleyiniz.
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) Hamam keselerindeki paraları söyle, bırak öbür
şeyi!
FATİH
ŞAHİN (Devamla) Saygıdeğer milletvekilleri, bu devlet
içerisinde çöreklenmiş, bu asalak, bu taşeron örgütü deşifre
etmek, etkisiz hâle getirmek, tasfiye etmek; millet önünde, devlet önünde,
hukuk önünde, tarih önünde bunlardan hesap sormak, bizim en büyük
sorumluluğumuzdur.
HASAN ÖREN (Manisa)
Cemaatin ne ilgisi var?
FATİH
ŞAHİN (Devamla) Bu sorumluluğumuzu da yerine getireceğiz.
Daha tarih olmamış, çok yakın geçmişteki birçok
karanlık olayın nasıl
aydınlatıldığını, önümüzdeki günlerde hep beraber
göreceğiz. Gelin, hep beraber siyaset kurumuna sahip çıkalım
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Gelin, soruşturma komisyonu kuralım,
soruşturalım!
FATİH
ŞAHİN (Devamla)
bu ülkenin menfaatlerini koruyalım diyorum,
teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Şahin.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Manisa Milletvekili Hasan Ören ve
21 milletvekili tarafından yolsuzluk ve rüşvet olayları ile bu
olayların ülkeye verdiği zararların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 27/1/2014
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
26 Şubat 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Günal.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Başkan, Dombrayı bile
çalmışlar.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Geçeyim mi Başkanım, var mı başka bir şey?
BAŞKAN
Buyurunuz efendim, buyurunuz.
Buyurunuz
Sayın Günal.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, önemli bir konu konuşuyoruz ama işi böyle, bir
karşılıklı sataşma, savunma, açıklama modundan
ziyade işin ne olduğuna bakarak karar vermemiz lazım. Bir
araştırma önergesi açılması demek, doğrudan isnat
edilen şeyi kabul etmek demek değildir; tam tersine, o konuda
eğer bir sıkıntı yoksa araştırılır
-daha önce onlarca defa yapılmıştır- raporu
hazırlanır, konulur, bir kere ona önce hepimizin bir kanaat getirmesi
lazım. Burada söylenen şey: Bir grup önerisi gelmiş, bu konu
önemlidir, araştıralım. deniliyor.
Şimdi, tabii
ki 17 Aralıktan bu tarafa olan şeyler hiçbirimizin tasvip
edeceği ya da kolayca kabulleneceği şeyler değil, sizler
için de aynısı geçerli. Ben, şimdi size teknik şeyler
soracağım yani işin içeriğine -herkes dinlediği için-
oralara girmiyorum, anlamadığım noktaları
soracağım; arkadaşlarım da söylerse sataşmak yerine,
bildikleri varsa, bana bilgi verirlerse -buradan veya özel olarak- memnun
olurum, dün akşam bir kısmını değerli
bakanlarımıza da sordum. Aslında, en son okuyacağım
bir şey vardı ama baştan size bir pasaj okuyacağım,
sonra kimin söylediğini söyleyeceğim; benim sözüm değil, kayda
geçmesi için söylüyorum, diyor ki: Tarih, 17 Aralık 2013 tarihini paralel
devletin tasfiyesinin başladığı süreç veya Tayip
Erdoğanın kendisine karşı darbeyi önleme tarihi olarak
kaydetmekten ziyade, Tayip Erdoğanın sivil darbesi olarak kayda
geçirecektir. Bunun arkasından da bu olanları sıralayıp
HSYK, İnternet ve MİT Yasasının Türkiyeyi bir muhaberat
devletine dönüştürerek her türlü kurumu ve bireyi MİTe online
olarak bağımlı hâle getireceğini içeren bir tasarı
olarak bunların sivil darbenin istinat duvarları olduğunu
söylüyor. Kim söylüyor? Şimdi paralel devlet diye kavga ettiğiniz
cemaat gibi, geçmişte beraber olduğunuz Cengiz Çandar söylüyor.
Şimdi, işin özeti, karşı savunma ve saldırı
silahlarının donanımı olarak burada bir sürü kanunu
çıkarıyoruz.
Değerli arkadaşlar, onun için, Sayın
Şahin Konyadaymış. dedi. Ben hemen tıkladım,
baktım; 17 Aralık tarihi, Başbakan canlı yayında,
Kanal 24 ve TGRTnin yayına baktım, ikisi de 13.48de
başlıyor; 13.48, öğlen. Şimdi, bunlarla şeyi
anlatamayız, onu konuşmayın, içeriğini konuşun.
Konyadan da konuşulur telefonla, Ankaradan da konuşulur. Bunun
içeriği doğru değildir, zinhar böyle hiçbir konuşma
geçmemiştir. Sayın Başbakan ne o gün oğluyla
konuşmuştur ne başkasıyla konuşmuştur. deyin.
Yani Konyadaydı, şuradaydı buradaydı demenin bir
açıklaması yok, onu tartışmayalım. Yani teknoloji var,
dünyanın öbür tarafından da olsa arayabiliriz.
Bakın,
şimdi ben size teknik soru soracağım, onun için diyorum
işin tekniğine bakalım diye. Açınca görünüyor, bütün
arkadaşlarımız uzman oldular maşallah! Bu montaj. Montaj
nedir? Dün gece sordum, Sayın Bakandan cevap alamadım, her şeye
cevap veriyordular. Televizyon kapalı olduğu için, sizler de bir
kısmınız olmadığı için buradan göremediniz.
Montaj nedir? Diyor ki: Ayrı ayrı parça, kayıt ve görüntüleri
birleştirerek kullanılacak işe uygun hâle getirme veya
assembly etme, parçaları birleştirme, montaj sanayisi. gibi
şeyler söylüyor. Bakıyorum, sinemada var, fotoğrafta var,
görüntüde var ama seste montaj diye bir şey duymadım yani montaj
demek başka bir şey. Şunu diyeceksiniz: Kardeşim, bunun
içeriği yanlıştır, yalandır, iftiradır.
ŞUAY
ALPAY (Elâzığ) Yalandır, yanlıştır!
MEHMET
GÜNAL (Devamla) - Bu bir montajdır. Olabilir.
Konuşmanın
bir kısmını kesmiş olabilir, bir kısmını,
işine gelen kısmını koymuştur, o başka bir
şey. Bir şey söylüyorum, teknik olarak tartışmamız
gereken konuyu söylüyorum.
İkincisi,
dünden beri konuşuyoruz. Burada ne diyoruz: Yolsuzluk ve rüşvet
operasyonu. Şimdi, Sayın Başbakan
Tanımla ilgili
soracağım dedim ya, benimkiler teknik, siyasi kısmını
konuşmuyorum, herkes konuşuyor. Yolsuzluk tanımı yapmış
Sayın Başbakan: Ben yolsuzluk deyince şunu anlarım:
Devletin kasası soyuluyor mu, soyulmuyor mu? Yani Devletin
kasasından çıkmayıp
Biz özel sektöre kolaylaştırma
yaptığımız takdirde, bazı işleri kolay yoldan
yapıverirsek, usulsüzlük yaparsak bu yolsuzluk olmaz. diyor. Peki, elinde
kullandığın
Sen Başbakan olmasan, sen bakan olmasan o
işleri kolaylaştırma şansın var mı, yok.
Kolaylaştırdığın insana kolaylık sağlarken
karşılığını alıyor musun? O zaman
usulsüzlük diyelim, rüşvet demeyelim. O yolsuzluk olmaz mı
usulsüzlük olduğu zaman?
KAMER
GENÇ (Tunceli) Gayrimeşru kazanç.
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Yapmamanız
gereken bir şeyi hatıra binaen bile yapsanız bu bir yolsuzluk
mudur, illa ki para mı olması
gerekiyor? Kardeşiniz için yaptınız, usulen mümkün değil,
hukuken mümkün değil; bu yolsuzluk değil midir?
Üçüncü bir soru:
Arkadaşlarımızın hepsi dünden beri konuşuyor, teknik
tanım, kriptolu telefonlar
Bugün de TÜBİTAK açıklama
yapmış. Kriptolu telefon ne demek? Başbakan
açıklayınca dün grup konuşmasında, siz de
oradaydınız galiba, dedi ki: Kriptolu telefonlarımızı
bile dinlemişler. Bunlar bu kadar alçak. E, şimdi, ben bakıyorum
o zaman, Sayın Başbakan -soruyorum kendisine, size, bilenlere;
hepiniz biliyorsunuz- kriptolu telefonlarla mı konuşmuş,
onları mı dinlemişler -ki kendisi söylüyor- bu yapılan
montajlar o dinlemelerin içinden mi alınmış, onun için mi
kızıyor; TÜBİTAKtaki BİLGEMin Başkanını
bundan dolayı mı almış? Yoksa
açıklandığı gibi, daha önceden gelen Böceklerle ilgili
rapora ben müdahale etmedim. diyor. Peki Kriptolu telefonlarım
dinlendi. diye dün ayağa kaldırmak, herkesi töhmet altında
bırakıp, buradaki insanları
Bugün sabah
Sayın Bakanın açıklaması var burada, Sayın
Işık açıklama yapmış: 5 kişi hakkında
soruşturma, şunlar alındı, bunlar yapıldı
Ne
zaman? Önceden bir talimat vermiştim ama onun devamı. diyor.
Şimdi,
tersinden baktığınız zaman Benim kriptolu
telefonlarımı dinlemişler. demek bu dinlemenin kısmen
doğru olduğunu gösteriyor mu? İçeriğini
tartışmıyorum bakın, ben teknik konuşuyorum hâlâ.
Bunun üstünden de TÜBİTAKtakileri, MAMın başındaki
insanı alıyorsanız
Ha, bu, şu demektir: Bize güvenilir
telefon vermişlerdi, konuşuyorduk; bu da güvenilir
değilmiş. sonucu çıkıyor buradan.
Hayır,
soruyorum şimdi, anlatın burada, benim anladığımı
söylüyorum: Neden o zaman bugün TÜBİTAKta birkaç kişi birden
görevden alınıyor, bu kriptolu telefon işi nedir, herkese kaç
tane verilir, Başbakana kaç tane vermişlerdir, oğlunda da var
mıdır diye ben merak ediyorum; ben orasına bakarım. İçeriğini
yine teknik olarak mahkemeler inceler, montaj olup olmadığına
Teknik konular, bilirkişi
Nasıl ki hani incelemişlerdi,
hatırlarsınız CDnin içerisinde çıkmıştı,
TÜBİTAKın da raporu vardı ama hani mahkeme bunu dikkate almamıştı;
geçmiş tarihli programlara gelecek tarihli yüklemeler
yapıldığı zaman da bilirkişi incelemişti
hatırlarsanız. Dolayısıyla, burada mahkemelerde
bilirkişi süreci vardır. Bunları gidip inceletmek lazım.
Peşinen kabul etmek de doğru değildir. Bakın, ben
içeriğini hâlâ söylemiyorum, orası ayrı bir şeydir;
mahkemeye intikal eder, bakar arkadaşlarımız, teknik kurul da
kararını verir.
Şimdi, burada
yapılan çalışmalara bakıyoruz, arkasından aynı
gün dinlemelerle ilgili de manşetler var 7 bin kişi dinlenmiş.
Ya, günaydın! Yani siz hakikaten hangi devleti yönetiyorsunuz, hangi hükûmetin
bakanlarısınız, hangi hükûmetin
Başbakanısınız? Bu kadar süredir bunlar oluyor da hakikaten
bilmiyorduysanız zaten hemen tası tarağı alıp gitmeniz
lazım. E, biliyor da eğer ortak olduysanız, siz de suça
ortaksınız. Bir taraftan paralel devlet diye şimdi bunlara
bakıp, onun arkasından böyle bir şeye girmek hakikaten çok
enteresan geliyor. Yani paralel devlet diye söylüyorsunuz. Az önce bölücü
örgüt, paralel örgüt dedi Sayın Şahin. E, gerçek paralel devlet
güneydoğuda kurulmuş, rest çekiyorlar Biz özerkliğimizi ilan
ettik. diyorlar. Onunla niye mücadele etmiyorsunuz da kaç senedir müzakereye
başladınız? Şimdi, paralel devlet var orada zaten, onunla
niye mücadele etmiyorsunuz? Bütün topuyla, tüfeğiyle, MİT
Yasası, HSYKsı, İnternet yasası diye buraya
çıkardınız.
Onun için, lütfen,
her seferinde bir paralel devlet, bir faiz lobisi, bir günah keçisi
aramayın. Varsa bir sorun, gelin, hep beraber çözmemiz gerekiyorsa,
araştırma komisyonu kuracaksak, herhangi bir düzenleme yapacaksak
yapalım bunları. Bundan yana bir sıkıntı yok.
Faiz lobisi
diyorsunuz, sonra kalkıyor Sayın Başbakan bir daha suçluyor. Bu
taraftan bakıyoruz Merkez Bankası Başkanı, tam tersine 4-5
puan birden artırıyor. O zaman ben de soruyorum doğal olarak:
Faiz lobisi içeride mi, dışarda mı, kim?
Bankalara
söylüyorsunuz; kaç senedir bankalar en fazla kârı eden değil mi?
İlk 10 vergi veren kurumun 8 tanesi banka. E, şimdi kimi kime...
Sonra da kalkıyor diyor ki: Bunlara yatırmayın, bunlar bizi
sıkıntıya düşürüyor, kamu bankalarına
yatırın. Günaydın Sayın Başbakan! Kamu bankaları
da o ilk 8 bankanın içerisinde.
Şimdi,
bunları doğru söylemezseniz, kalkıp burada sadece
karşılıklı sataşmayla, atışmayla olmaz. Bir
sorun varsa bunun müsebbibi sizsiniz. Paralel devlet orada oluşmuşsa
onun müsebbibi sizsiniz, dinlemeleri yapıyorsa... Nereden biliyorsun?
Şimdi, TÜBİTAKtaki gibi... MİTe yetki verdik, her şeyi
MİT izliyor. MİTin içinde olmadıklarından emin misiniz?
Acaba yerleşememişler midir, yoksa orada da adamları var
mıdır? Yarın oradan da çıkarsa MİTin de
tamamını kapatıp onları da mı görevden
alacaksınız? Onun için, lütfen gelin bu yolsuzlukların üzerine
gidelim, peşinen tavırlı olmuyoruz ama bunların da
açıklanması için bir komisyon kurulup incelenmesi gerekir diyor,
lehinde olduğumuz söylüyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Günal.
Aleyhinde,
İstanbul Milletvekili Metin Külünk.
Buyurunuz
Sayın Külünk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
METİN KÜLÜNK
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri
kalbî duygularla selamlıyorum.
Siyaset sandık
ve millet üzerinden şekillenecek bu ülkede, muhalefete kasetlerden de
iktidar çıkmayacak, hiç boşuna uğraşmayın. Bu milletin
siyasi basireti ve siyasi feraseti bu ülke üzerindeki operasyonları algılamaya
ve bu operasyonların sandık üzerinden bozulmasına yetecek kadar
güçlüdür. Bu millet koyun sürüsü değildir, akıl merkezidir. Yükselen
Türkiye'nin akıl merkezi sandıktır, millettir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
17 Aralıktan
bu yana, siz, geçmişte en ağır mağduriyetlerini
yaşadığınız kasetler üzerinden iktidar devşirmeye
kalkıyorsunuz. Siz, 17 Aralıktan bu yana
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Ne tarafı işaret ediyorsun Sayın Külünk? Ne
tarafı işaret ediyorsan tam göster!
METİN KÜLÜNK
(Devamla) -
Gezi üzerinden başarılamayanı 17 Aralıkta
kasetler üzerinden bir darbe girişimiyle başarıp iktidar olmaya
çalışıyorsunuz. Bu size yakışmıyor ya! Benim
bildiğim, Cumhuriyet Halk Partisi söz sırası geldi mi devletin
kurucu aklı olarak kendini ifade eder.
Arkadaşlar,
devlet, tarihinin en önemli virajlarından birini dönüyor. Bu ülkeyi
birileri küresel bir aklın emrinde teslim almak istiyor; bunu dün sokak
üzerinden denediler, bugün kaset üzerinden deniyorlar. Siz bu oyunu anlamayacak
mısınız?
SELAHATTİN
KARAAHMETOĞLU (Giresun) Sizi küresel güç iktidar yaptı.
METİN KÜLÜNK
(Devamla) Siz, siz bu tezgâhı bozmak için Parlamentonun iradesinin
ardında dimdik durmayacak mısınız? Devleti teslim almak
istiyorlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HASAN ÖREN (Manisa)
O kim, almak isteyen kim?
METİN KÜLÜNK
(Devamla) Milletin 1071de kurduğu bu devleti teslim almak istiyorlar,
siz de bu oyunun parçasısınız.
HASAN ÖREN (Manisa)
Almak isteyen kim? Yol arkadaşlarınız mı?
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Sizi getirenler onlar zaten.
METİN
KÜLÜNK (Devamla) Efendim, paralel örgüt sizinle kol kolaydı.
HASAN
ÖREN (Manisa) Yol arkadaşlarınız mı?
SAKİNE
ÖZ (Manisa) Bizimle değil, sizinle kol kolaydı.
METİN
KÜLÜNK (Devamla) Peki, siz, 12 Mart darbesini eğer cuntacılar
başarsaydı ardında durmayacak mıydınız? Siz 27
Mayısın ardında durmadınız mı? Siz 28
Şubatçı generallerle kol kola girmediniz mi? (CHP
sıralarından gürültüler) Şimdi de aynı aklınız
...(x) diyen Türkiyeye tahammül
edemeyenlerin, Türkiye'nin uçak gemisi yapmasına tahammül edemeyenlerin,
Türkiye'nin küresel ilişkilerde insani tutumu merkeze koymasını
hazmedemeyenlerin, Türkiyeyi belli bir merkezden dünyayı dizayn ettikleri
gibi tarif edenlerin oyuncağından başka hiçbir şey
değilsiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler)
HASAN
ÖREN (Manisa) Sen kime söylüyorsun anladım. Sen Hakan Şüküre
söylüyorsun bu lafları, anladım.
METİN
KÜLÜNK (Devamla) Üzülüyorum, sizin adınıza üzülüyorum. Gelin,
bizimle hesaplaşmak istiyorsanız
HASAN
ÖREN (Manisa) Hakan Şükür bunun cevabını verir sana.
METİN
KÜLÜNK (Devamla)
bak, bizimle hesaplaşmak istiyorsanız, hodri
meydan, hodri meydan, sandığa!
Size
tarihinizi hatırlatırım.
KEMAL
EKİNCİ (Bursa) Bırak şu tarihi artık hatırlatmayı,
güne gel, güne. Hâlâ tarihten konuşuyorsun!
METİN
KÜLÜNK (Devamla) Hareket Ordusunun İstanbulu işgal
ettiğindeki talanlarını hatırlatırım. Bugün Kemal
Dervişle kol kola girerek yaptıklarınızı
SAKİNE
ÖZ (Manisa) Kemal Derviş sayesinde ayakta kaldık.
METİN
KÜLÜNK (Devamla)
2001 krizinde Türkiyeyi IMF memurlarının
kapısında köle edişinizi hatırlatırım. Size,
Türkiyeyi 1947den bu yana teslim ettiğiniz IMFe bu milletin
trilyonlarca dolar alın terinin peşkeş çekilmesini
hatırlatırım. Size, tarihinizdeki, milletin değerlerini
nasıl çaldığınızı hatırlatırım.
Sizin tarih düşmanlığınızı, Osmanlı
düşmanlığınızı, Genç Osman düşmanlığınızı
hatırlatırım.
MEHMET
GÜNAL (Antalya) Size de Türk düşmanlığınızı
hatırlatırız, Türk düşmanlığınızı.
METİN
KÜLÜNK (Devamla) Bizimle sakın ha, yolsuzluklar üzerinden
hesaplaşmaya kalkmayın.
FATMA
NUR SERTER (İstanbul) Ne haddimize ya, ne haddimize!
KAMER
GENÇ (Tunceli) Hesap ver, hesap! Hesap versin Tayyip, hesap!
METİN
KÜLÜNK (Devamla) Sayın Başbakanımızla ilgili
yayınlanan kaset de açık açık söylüyorum: Çakma ve beceriksiz
bir kaset, çakma olduğu her hâlinden belli olan bir kaset. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
KAMER
GENÇ (Tunceli) Hesap, hesap
SAKİNE ÖZ
(Manisa) Başbakan öyle demiyor, sizi kandırıyorlar.
METİN KÜLÜNK
(Devamla) - İki gündür bu kürsüden bu devletin Başkanına
etmediğiniz hakaret kalmadı. Siz büyük oyunun parçası
olduğunuzu unutuyorsunuz. Bu milletin bu oyunları bozmaya gücü yeter
ama üzülerek ifade ediyorum ki, ana muhalefet partisine siyasi akıl
vermeye
Maalesef, ana muhalefet partisinin siyasi aklı bütün
kapılarını, toplumun dipten gelen dalgasını
algılamaya müsait olmadığı için, üzülerek ifade ediyorum,
millet size bunu kazandıramıyor.
Kasetin
arkasına düştünüz. Arkadaşlar, elinizde patlayacak, patladı
da.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Patladı ya!
SAKİNE ÖZ
(Manisa) Sen merak etme! Sen üzülme!
METİN KÜLÜNK
(Devamla) Bak, söylüyorum buradan: Ses uzmanları kaseti aldılar,
teknik olarak incelediler ve üzerinde
HASAN ÖREN (Manisa)
Ne zaman? 24 saatte.
METİN KÜLÜNK
(Devamla) -
vardıkları nokta, çakma bir kaset olduğudur.
NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) Paralar nerede, paralar!
METİN KÜLÜNK
(Devamla) - Size tavsiye ediyorum: Ne kaset üzerinden bir iktidar
devşirmeye çalışın ne de 17 Aralık darbe
girişiminin arkasında durarak bir iktidar devşirmeye
çalışın.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Metin, şirketlerinin Rıza Sarrafla ilişkisini
anlatır mısın.
METİN KÜLÜNK
(Devamla) - Eğer, bugün, bu ülkenin on yılda geldiği nokta
küresel ölçekte bir karşılık bulmasaydı siz mutlu
olurdunuz. Biliyorum ki dolar 3 bin lira olsa siz mutlu olacaksınız
çünkü döneceksiniz, doların 3 bin lira oluşu üzerinden iktidar
devşirmeye çalışacaksınız. Oysa, siyaset milletle
yapılır, siyaset sokaktan yapılmaz.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Onu yapan sizsiniz; krizden devşiren, kriz siyaseti yapan
sizsiniz.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Siyaset devletin paralarını çalmak değildir.
METİN KÜLÜNK
(Devamla) - Sokağı tahrik ediyorsunuz. Ukraynayı
çağrıştırıyorsunuz. Altında kalacaksınız,
altında! Ukrayna rüyalarınız boşa çıkacak, Ukrayna
hayalleriniz boşa çıkacak.
SAKİNE ÖZ
(Manisa) Biz rüya görmüyoruz, gerçekleri görüyoruz.
METİN KÜLÜNK
(Devamla) - Hani Pravdalar var ya, hani o merkez medyanın
Pravdaları var ya, sürekli Ukraynayla özdeştirdikleri.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Kaçacaksınız, kaçacaksınız
METİN KÜLÜNK
(Devamla) - Boşuna uğraşıyorsunuz; aç tavuk kendini
darı ambarında görür, boşuna uğraşıyorsunuz.
Eğer, bizle hesaplaşacaksınız
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Abbas yolcu!
METİN KÜLÜNK
(Devamla) - Bak, bizi buradan ikide bir tehdit etmeye kalkmayın. Hodri
meydan diyoruz size! Aha sandık! Aha 30 Mart! Gelirsiniz
sandığa
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Göreceksiniz 30 Martta, göreceksiniz!
METİN KÜLÜNK
(Devamla) - Biz, ya Allahın önünde boyun eğeriz ya da sandıkta
milletin iradesinin önünde.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Dürüst olmak lazım.
METİN KÜLÜNK
(Devamla) - Üzülerek ifade ediyorum ki, paralel örgütten iktidar umuyorsunuz.
(CHP sıralarından gürültüler) Sizin, daha üç yıl evvel, iki
yıl evvel, grup başkan vekiliniz böyle bir ağır
travmayı yaşamadı mı? Sizin arkadaşlarınız
yaşamadı mı? Şimdi, yapılması gereken
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Rıza Sarrafla irtibatını anlat.
METİN KÜLÜNK
(Devamla) Eğer siz devleti önceleyen bir siyasi hareketseniz
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Bırak bu hikâyeleri, Rıza Sarraf kim? Anlat, anlat.
METİN KÜLÜNK (Devamla)
-
siz, bu topraklarda bu milletin kurduğu -devletin bekasını
savunduğunuzu iddia ediyorsanız- Türkiyeyi çeteler üzerinden -hangi
noktada olursa olsun, dün bizim yanımızda olsun ya da olmasın-
küresel finans oligarklarının emrine vermek isteyen ve millî devleti
yok etmek isteyen, bu topraklardaki Türklerle Kürtlerin ittifakını
bozmak isteyen bu operasyonun karşısında, siyasetin yanında
dururdunuz. (CHP sıralarından gürültüler) Ama sizde bu basiret de
yok, bu feraset de yok, üzülerek ifade ediyorum ki.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Yarın da başka şeyden şikâyet
edersiniz ha.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Bırak o hikâyeleri.
METİN KÜLÜNK
(Devamla) Onun için, saygıdeğer milletvekilleri, çok şükür
Allaha, bu operasyon da, bu darbe girişimi de savuşturulmuştur.
Bu millet bireylerin yolsuzluğunun arkasında hiçbir zaman
durmamıştır.
Bir kez daha
söylüyoruz: Bizi bu kürsüden iki de bir itham etmekten, hakaret etmekten
vazgeçin.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Paralar nerede?
METİN KÜLÜNK
(Devamla) - Unutmayın ki, AK PARTİ Grubu bütün bireyleriyle, Genel
Başkanı ve Başbakanı, tüm teşkilatlarıyla bu
ülkenin yükselen Türkiye olma yolunda kararlılıkla yürüyen, millet
sevdalısı olan bu kadroları itham etmekten vazgeçin.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Hırsızları mı koruyacaksınız,
hırsızları mı? Fezlekeler niye gelmiyor Meclise, onu
anlatın.
METİN KÜLÜNK
(Devamla) Bizimle bu anlamda hesaplaşma duygunuzu terk edin.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Meclis soruşturması açılması önergesini
verdik, hadi bakalım.
METİN KÜLÜNK
(Devamla) Bizimle hesaplaşacaksanız sandıkta
İkide bir
bu kürsü üzerinden bizi itham edecek
alışkanlıklarınızdan vazgeçin.
Hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Külünk.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, sayın konuşmacı konuşmasında
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunu doğrudan itham eden değerlendirmeler
yapmıştır. Söz istiyorum efendim.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Hamzaçebi.(CHP
sıralarından alkışlar)
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, İstanbul Milletvekili Metin Külünkün CHP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşması sırasında CHP
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Değerli milletvekilleri, Türkiye 17 Aralıkta bir rüşvet ve
yolsuzluk operasyonuyla uyandı, o tarihten bu yana da Türkiye'nin gündemi
değişti. Hükûmetteki 4 bakan istifa etmek zorunda kaldı. İstifa eden
bakanlardan birisi Ben istifa etmeyeceğim, asıl Sayın
Başbakan istifa etmelidir. açıklamasında bulundu, Çünkü benim
bütün yaptıklarım Sayın Başbakanın talimatıyla
olmuştur. dedi.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ)
Hukukidir. dedi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Sayın
Başbakanın talimatıyla olmuştur. dedi. Siz onlara
bakın
FARUK IŞIK (Muş) Kendi kasetinizden de
bahsedin isterseniz.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) Başka
ne dedi?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Hayır,
Sayın Başbakanın talimatıyla, kanunun bana verdiği
yetkileri kullanarak yaptım.
FARUK IŞIK (Muş) Kendi kasetinizden de
bahsedin, kendi kasetinizden.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Yani
sayın bakan şunu demek istiyor: Sayın Başbakan bu
talimatı ne için verdi, kimin için verdi; o talimatı bana vermesi
için ona kimler gitti, onunla Başbakan arasında ne oldu ben bunu
bilemem. anlamında bir değerlendirme yaptı.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) Talimat
demedi, onayladı dedi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Aynen, talimatı
açın, okuyun. Başbakanınızı savunacaksanız onun
demeçlerini, bakanın demeçlerini okuyun.
Değerli milletvekilleri, konu budur. Bakın, biz
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunu, Hükûmetteki bu yolsuzluk
iddialarına bulaşmış kimselerden ayırıyoruz.
Hükûmetin diğer mensuplarını yine, o yolsuzluk iddiasına
bulaşmış bakanlardan ayırıyoruz. İnanın,
Cumhuriyet Halk Partisi iktidar olsa, bakanları böyle bir işe
bulaşsa biz o bakanları partimizden ihraç ederiz ve
yargının önüne çıkarırız. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sarıgülü ne
yaptınız, Sarıgülü?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Benim, Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubuna tavsiyem şudur
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sarıgülü niye
aldınız?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Kimse Türkiye'nin Ukrayna olmasını
istemiyor ama sizin içinizden birileri Marcos olma yolunda, Marcos. (AK
PARTİ sırlarından gürültüler)
MEHMET MUŞ (İstanbul) Ya, ihracı
bırak. Sarıgülü niye aldınız? Yapacağını
bırak, yaptığına bak, yaptığına!
BAŞKAN Lütfen, sessizce dinleyiniz.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Marcoslara destek vermeyin. Bir gün sokağa
çıkamayacaksınız korkarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
FARUK IŞIK
(Muş) Sizin kendi kasetinizden de bahsedin biraz! Sizin de bir kasetiniz
vardı, ondan da biraz bahsedin!
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Faruk Bey, Faruk Bey
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Bana terbiyesizlik yapıyor.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Hamzaçebi.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Manisa Milletvekili Hasan Ören ve
21 milletvekili tarafından yolsuzluk ve rüşvet olayları ile bu
olayların ülkeye verdiği zararların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 27/1/2014
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 26 Şubat
2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 17.55
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.08
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır),
Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68inci
Birleşiminin Beşinci Oturumu açıyorum.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve
daha sonra oylarınıza sunacağım:
4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun
çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmında bulunan 562 sıra sayılı Kanun
Tasarısının bu kısmın 3üncü sırasına
alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesine; 562 sıra sayılı Kanun
Tasarısının İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 26/02/2014 çarşamba günü (bugün) yaptığı
toplantıda siyasi parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince, grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Mahir Ünal
Kahramanmaraş
AK PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri :
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında bulunan 562 sıra sayılı
Kanun Tasarısının bu kısmın 3üncü sırasına
alınması ve diğer işlerin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun;
Haftalık
çalışma günlerinin dışında 28 Şubat, 1, 2 ve 3
Mart 2014 cuma, cumartesi, pazar ve pazartesi günleri saat 14.00'te toplanarak,
bu birleşimlerinde gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer
alan işlerin görüşülmesi;
26 Şubat 2014 Çarşamba günkü (bugün)
birleşiminde 562 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
27 Şubat 2014 Perşembe günkü
birleşiminde 455 sıra sayılı Kanun Tasarısına
kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
28 Şubat 2014 Cuma günkü birleşiminde
377 sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan
işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
1 Mart 2014 Cumartesi günkü birleşiminde
538 sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan
işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
2 Mart 2014 Pazar günkü birleşiminde 471
sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
3 Mart 2014 Pazartesi günkü birleşiminde
462 sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan
işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
Yukarıda
belirtilen birleşimlerde gece 24.00'te günlük programın
tamamlanamaması hâlinde günlük programın tamamlanmasına kadar;
çalışmalarını
sürdürmesi;
562 sıra
sayılı Kanun Tasarısının İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki
cetveldeki şekliyle olması,
Önerilmiştir.
562 sıra sayılı Millî Eğitim Temel
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/884) |
||
BÖLÜMLER |
BÖLÜM MADDELERİ |
BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI |
1.
BÖLÜM |
1 ila 15inci maddeler |
15 |
2.
BÖLÜM |
16 ila 29uncu maddeler (Çerçeve
16ncı madde ile ihdas olunan 15/A ve 15/B maddeleri çerçeve 27nci maddeye bağlı (1), (2),
(3) ve (4) numaralı fıkraları, (5) numaralı fıkranın
(a), (b) ve ( c) bentleri, (6) numaralı fıkrası ile ( 7 ve 8)
numaralı fıkraları dâhil) |
23 |
TOPLAM MADDE SAYISI |
38 |
BAŞKAN
Lehinde, İstanbul Milletvekili Bülent Turan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Turan.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan AK PARTİ grup önerimiz lehinde partimiz adına
söz aldım. Öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, sabahtan beri, hatta dünden beri hepinizin şahit
olduğu, zaman zaman Meclisin gerildiği, zaman zaman birbirimizi daha
iyi anladığımız, zaman zaman üst perdeden, zaman zaman daha
makul bir tarzda konuşmalarla özellikle 17 Aralık sonrası
operasyonları ve daha da özelde Sayın Başbakana ithaf edilen,
dün basında çıkan malum kasetle ilgili âdeta yargılamanın
yapıldığı, savunmanın alındığı,
hatta hâkim ve savcı olmaktan öte infaz memurluğuna
başlandığı, infazın başladığı bir
süreci yaşıyoruz. Keşke hukuk herkes için eşit olabilse,
keşke herkes kendi fikrinde olmayan insanlarla ilgili daha makul
davranabilse, keşke daha prensipli olabilsek.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Bunu şimdi mi anladınız? Ergenekonda,
Balyozda bize darbeci diyordunuz.
BÜLENT TURAN
(Devamla) Ben hiç germeyeceğim, Sevgili Vekilim, ben hiç
germeyeceğim.
Biliyorsunuz,
hurdacı bağırır, sarraf susar. Ben sakin
konuşacağım. sözümüz var, konuşacağımız var.
İzin verin, konuşayım.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Ergenekonda çıkıp paralel yapının
televizyonlarda konuşuyordun.
BÜLENT TURAN
(Devamla) Bak, sabahtan beri siz konuşuyorsunuz, izin verin,
konuşacağım. Yine buradayız, konuşuruz.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Ne oldu?
BÜLENT TURAN
(Devamla) Değerli arkadaşlar, benim üzüldüğüm şu -madem
öyle bir giriş yapmamı talep ettiniz- 17 Aralıktan bugüne olan
süreçlere baktığımızda artık 75 milyonun
anladığı, Türkiyede çöreklenmiş bir yapının,
Türkiyede devlete rağmen iş yapmak iddiası olan bir yapının
nasıl partilere yön verdiği, nasıl siyaseti
şekillendirdiği herkesçe malum hâle geldi.
Gönlüm isterdi ki
doksan yıllık, bu ülkenin en kadim partilerinden CHPli
arkadaşlar da çıkıp Bu, devlete karşı bir komplodur.
AK PARTİ dün kuruldu, belki yarın olmayacaktır ama Türkiye dün
de vardı, yarın da olacaktır. Bu operasyon Recep Tayyip
Erdoğana olmaktan başka, bir devletin başkanına, bir
devletin Başbakanına yöneltilen bir ithamdır, bir
politikadır. Buna karşı durmak boynumuzun borcudur. deselerdi.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) On bir yıldır siz niye görmediniz de bizim
bir ayda görmemizi istiyorsunuz?
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Öyle değil ama, öyle değil. Yargının
önünü açın, soruşturma komisyonu kuralım.
BÜLENT TURAN
(Devamla) Bu, siyasetin kalitesini yükseltirdi, bu sizi de yüceltirdi. Ama
maalesef daha dün Genel Başkanınız, birkaç sene önce sahte
kasetlerden şikâyet ederken, montajdan şikâyet ederken gecenin bir
yarısında gündeme gelen kasetle ilgili hiçbir mahkeme kararı
yokken, hiçbir inceleme yokken âdeta
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Mahkeme kararı verdirmiyorsunuz ki, nasıl olsun?
Hâkimleri, savcıları görevden alıyorsunuz.
BÜLENT TURAN
(Devamla) -
o kaset sizin tarafınızdan incelenmiş, mahkeme bunu
doğru kabul etmiş, infaza başlamış gibi bir tablo
yaratmanız Millet Meclisini küçük duruma düşürüyor.
Bakınız,
istikrarda, oy istikrarında en sağlam parti sizlersiniz. Neden bu
kadar sıkıntıya rağmen -tırnak içerisinde- millet size
bu konuda Yürüyün arkanızdayız. demiyor?
Bakınız,
dün bu kürsülerden siz kasete karşıydınız. Kasetin
mağduru sizdiniz, mahcup olan sizdiniz.
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) O zaman elinizi açıp oynuyordunuz.
BÜLENT TURAN
(Devamla) Ama bugün buraya çıkıyorsunuz, kaset mağdurları
olarak Hayır, bu yapılan yanlıştır. demeniz
gerekirken
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Hiç dediniz mi? Üç yıldır dediniz mi?
Kaset çıktığında dediniz mi?
BÜLENT TURAN
(Devamla)
çetecilerle beraber, sözüm
ona cemaatçilerle beraber oluyorsunuz. Milletimiz ariftir, izan sahibidir;
bunları görüyor. O yüzden bir daha söylüyorum: AK PARTİnin on iki
yıldan beri başarılı olmasının tek sebebi AK
PARTİnin başarısı değil, keşke daha prensipli
olabilsek.
Bakınız,
kabul edin veya etmeyin, dün Genel Başkanınızın, grup
toplantısında o kasetin tapelerini yayınlıyor
olmasından bir hukukçu olarak, bir genç olarak -AK PARTİyi bir yana
bırakın- bu ülkenin bir evladı olarak ben mahcup oldum.
Geceleyin yayınlanmış, sabahleyin Mecliste bunlar
doğruymuş gibi yargılanmaya başlandı.
Arkadaşlar,
yarın sizin Genel Başkanınızın
karşısında kongrede bir aday çıksa Genel
Başkanınızla beraber bazı kasetleri ortaya koysa ne
diyeceksiniz?
KAMER GENÇ
(Tunceli) Bizim partimiz o olayların içinde değil.
BÜLENT TURAN
(Devamla) Daha öte söylüyorum: Eski Genel Başkanınız bir daha
aday olsa, şu anki Genel Başkanınız eski Genel
Başkanınızın kasetlerini yayınlamaya devam mı
edecek? Böyle bir siyasi ahlak olabilir mi? TCK 134 şunu demiş,
136da bunu demiş, cezaymış; hiç bunlar beni ilgilendirmiyor; o,
savcıların işi.
TANJU ÖZCAN (Bolu)
Başkanım, önergeyle ilgili konuşmuyor.
BÜLENT TURAN
(Devamla) Bir daha diyorum: Yayınlamak suçtur, TCK bağlamında
iki yıldan beş yıla kadar
suç işlenmiştir. Ama konu bu değil. Suç olsun olmasın,
siyaset ahlakı bunu gerektirir.
TANJU ÖZCAN (Bolu)
Önergeyle ilgili konuş Bülent.
KAMER GENÇ
(Tunceli) TÜRGEVe sen ortak değil misin, TÜRGEVe, TÜRGEVe? Sen,
TÜRGEVin yönetiminde değil misin?
BÜLENT TURAN
(Devamla) Kaldı ki, Kamer Genç bağırsa bile, içinizdeki
bazı insaflı, hukuka saygılı milletvekili
arkadaşlarımız dediler ki arkadaşlar: Dünkü tablo
yanlıştır. Doksan yıllık bir partiye
yakışmaz. Sizler bunu söylediniz.
TANJU ÖZCAN (Bolu)
Önergeyle ilgili konuş, önergeyle ilgili.
BÜLENT TURAN
(Devamla) Bakın, bir şeyi tespit etmek lazım: Ankarada düne
kadar size hakaret eden, küfreden, sembol isimlerinizi
aşağılayan eski ülkücü birisini aday yaptınız.
TANJU ÖZCAN (Bolu)
Sana ne ya, sana ne!
BÜLENT TURAN
(Devamla) İstanbulda düne kadar hırsızlıktan
attığınızı iddia ettiğiniz, klasörlerle poz
verdiğiniz birisini İstanbula aday yaptınız. Bunlarla
mutlaka hesaplaşması olacak kendi aranızda. Fakat bir şey
daha söylüyorum: Bu hesaplaşma bununla bitmeyecek, artık bu saatten
sonra, Atatürkün İki eserimden biri CHPdir. dediği doksan
yıllık CHPnin daha makul, daha hakkaniyete uygun olan
milletvekilleri o dünkü kötü tablonun, hukuka aykırı tablonun
hesabını mutlaka onlardan soracaktır. İnsanlar
utandılar o kasetlerden.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Akşama Haramzadelerin İnternet sitesini takip edin.
Twitterdan yeni yeni şeyler öğreneceksiniz, mahcup olursunuz.
BÜLENT TURAN
(Devamla) - Bakınız, bir daha söylüyorum, 7 bin kişilik kaset
yayınlandı; genel merkezinizin dinlendiği ortaya
çıktı, toplanmadınız; kendi arkadaşlarınızla
ilgili kasetler yayınlandı, toplanmadınız ama montaj
olduğu, sahte olduğu her türlü hâliyle belli olan bir kasetten
dolayı tuttunuz olağanüstü bir toplantı yaptınız.
TANJU ÖZCAN (Bolu)
Sen sadece paralardan bahset.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Meclis soruşturması açalım, sahte mi, gerçek
mi araştıralım. Böyle atıp tutmakla olmaz.
BÜLENT TURAN
(Devamla) - Ama, bir daha diyorum: Milletimiz irfan sahibidir, Tayyip
Erdoğanı da tanır, Kemal Kılıçdaroğlunu da
tanır.
SAKİNE ÖZ
(Manisa) Hiç merak etmeyin, kaygı duymayın.
BÜLENT TURAN
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, bir daha, bir daha söylüyorum: Bu
kavganın kaybedeni önce CHP olacaktır. Bu kaybedenin kim
olduğunu çok kısa süre içerisinde, bir ay sonraki seçimlerde hep
beraber göreceğiz.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Abbas yolcu, bir ay sonra gider.
TANJU ÖZCAN (Bolu)
Paralar, paralar
Paralar neredeyse onu söyle.
BÜLENT TURAN
(Devamla) - Milletimiz sahte kasetlere itibar etmiyor, etmeyecek. TRT
yalanladı, bu konuyla ilgili bilirkişiler yalanladı,
Bakanlık yalanladı, Başbakanlık yalanladı, illa gerçek
diyorsunuz, gerçekse mahkeme hesabını sorar, bir daha söylüyorum.
Ama, doğru veya gerçek olacağının kanaatini sizler
yapmayacaksınız değerli arkadaşlarım.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Kim soracak? Siz Yüce Divana gönderecek misiniz? Milletin
vekili mi olacaksın, hırsızların mı onu söyle.
Gerçekse Yüce Divana gönderecek misin, bu adamı gönderecek misiniz?
BÜLENT TURAN
(Devamla) - Ali Bey, Söyleyecek sözü olan söyler ya da susar. diyor Hazreti
Ebubekir.
BAŞKAN
Lütfen, karşılıklı konuşmayınız.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Gerçekse Yüce Divan için parmak kaldıracak
mısın, onu söyle bana.
BÜLENT TURAN
(Devamla) Söz söylerseniz dinleriz ama bağırarak olmaz diye her
zaman söylüyorum değerli arkadaşlar.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Bir şey soruyorum, bir şey soruyorum.
BÜLENT TURAN
(Devamla) - İnsan ne kadar az konuşursa o kadar çok
düşündüğü ortaya çıkar; ne kadar çok bağırıyorsa
o kadar az düşündüğü ortaya çıkar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Sakin olacaksınız,
düşüneceksiniz, konuşacaksınız; bu ülkenin parametreleri
eskisi gibi değil.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Bir şey soruyorum sana: Sen milletin vekili mi
olacaksın, hırsızların mı vekili? Gerçek çıkarsa
Yüce Divana gönderecek misin? Onu söyle bana, burası hikâye anlatma yeri
değil!
BÜLENT TURAN
(Devamla) - Eski vesayetçilerle -sizlerle- yeni vesayetçilerin -kim
olduğunu biliyorsunuz- evlenmesinden, beraber olmasından ortaya
çıkacak bu ülkenin lehine bir tablo yoktur. Bir daha diyorum:
Aranızdaki insaflı vekillerle tartışın; bu tabloya, bu
darbecilere karşı beraber savaşalım diyorum.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Savaşalım, hırsızlarla
savaşalım.
BÜLENT TURAN
(Devamla) - Tayyip Erdoğan bugün var, yarın yok ama bir daha
söylüyorum: Bu ülkenin Başbakanına karşı yapılan
operasyon, bu ülkede Hükûmete karşı yapılan operasyon sözüm ona
iktidara en yakın muhalefet partisine de yakışır diye
düşünüyorum arkadaşlar, kötü bir şey söylemiyorum.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Ben hırsızlarla ilgileniyorum.
BÜLENT TURAN
(Devamla) - Bakınız, bir daha söylüyorum, üç yıl önce tutup da
Sahte bunlar. diyeceksiniz, Montaj olabilir. diyeceksiniz, 7 bin
kişilik kaset dinlemesini hiç gündeme getirmeyeceksiniz, CHP Genel
Merkezinin dinlenmesi iddiasını hiç gündeme
taşımayacaksınız, mal bulmuş mağribi gibi, sözüm
ona bir kasetten yola çıkarak her şeyi söyleyeceksiniz.
Bakın, bir
sürü belge var elimde, o kasetin montaj olduğunu gösteren dünya kadar
belge çıktı. Hangi sahnede ne girmiş, kimin sesi
değişmiş, hepsi var ama arkadaşlar, konu bu değil.
Doğru da olsa diyorum, yalan da olsa diyorum, bu ülkenin ana muhalefet
partisinin tavrı, çetecilerin karşısında, cemaatçilerin karşısında
bu ülkeye siyasi şantaj yapanların karşısındaki
tavrı bu olmamalı diye söylüyorum.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Allahtan kork ya, daha düne kadar cemaati
BÜLENT TURAN
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız, biz bunlara
tarihten şahidiz, ne olduğunu biliyoruz. Bakınız
Polatkanın zimmetinde 4 milyon para. diyorlar. Siz bunun ne
olduğunu bilirsiniz. Polatkanın zimmetinde 4 milyon para.
diyorlar. Hepsinin bunların yalan olduğu sonra ortaya
çıktı. 12 uçak dolusu altın. diyorlar Menderesle ilgili, 12
uçak dolusu altın. Bu iddianın sizin kasetinizden farkı yok. O
kaseti dinlerseniz ne kadar komik olduğu ortaya çıkar. Sayın
Başbakan güya diyor ki: Oğlum, dinleniyoruz. Arkadan Şu para
ne oldu? diyor. Buna kargalar güler be, kargalar güler buna! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Hâlâ bunu söylüyorsunuz. Adam gibi
bir daha okuyun, bir daha dinleyin, mahcup olacaksınız.
Değerli
arkadaşlarım, ne yaparsanız yapın, bununla ilgili örnekler
çok. Menderesin kasasında şu kadar para çıktı.
Bırakın bunları. Menderes dönemi geçti, darbeciler dönemi geçti,
kasetçiler dönemi de geçecek. Bu ülkenin kodları eski kodlar değil,
bu ülkenin parametreleri eski parametreler değil. Yeni Türkiye için
uyanın artık, ayağa kalkın artık, yakalayın
artık bu milletin yürüyüşünü.
TANJU ÖZCAN (Bolu)
Önerge neydi?
BÜLENT TURAN
(Devamla) - Biz, değerli arkadaşlar, kasetle gelmedik, kasetle
gitmeyeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Biz, kasetle sevmedik Genel Başkanımızı, kasetle nefret
etmeyeceğiz.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Cemaatle geldiniz, cemaatle mi gideceksiniz?
BÜLENT TURAN
(Devamla) - Biz, bu ülkeye ne yaptığını biliyoruz, bu
milletin onurlu duruşuyla beraber nasıl yol yürüdüğünü
biliyoruz, yetim hakkına olan hassasiyetini biliyoruz. Sonuna kadar
çatlasanız da patlasanız da arkasındayız. Millet getirdi,
millet Yeter. dediği zamana kadar da milletimizle beraber yürümeye söz
verdik.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sağ olun, var
olun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Turan.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın konuşmacı
konuşmasında baştan sona kadar Cumhuriyet Halk Partisini hedef
alarak sataşmada bulunmuştur efendim. Söz istiyorum.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Grubumuz adına Sayın Sezgin
Tanrıkulu İstanbul Milletvekili.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Tanrıkulu. (CHP sıralarından
alkışlar)
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
5.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, İstanbul Milletvekili Bülent Turanın AK
PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
MUSTAFA SEZGİN
TANRIKULU (İstanbul) Değerli arkadaşlar, biraz önceki hatip
haddini aşarak partimize ve Genel Başkanımıza sözler
söylemiştir.
Önce şunu
ifade edeyim değerli arkadaşlar: Bu grubun hiçbir tanesinin cemaatle,
çetelerle falan ilgili bir söz söyleme hakkı yoktur. İki buçuk
yıllık pratiğiniz ortadadır, iki buçuk yıllık.
Hiçbirinizin bir hakkı yoktur değerli arkadaşlar. Bakın,
dün onu dinlettik, yarın başkasına dinletiriz. Bunlar dava
dosyalarında olan tapeler. Hepsi bir mahkeme kararıyla
alınmışlar, hepsi yasal olarak alınmışlar.
Ama siz ne yaptınız?
Savcıları görevden aldınız, hâkimlerin yerini
değiştirdiniz ve soruşturma dosyalarını gizli hâle
getirdiniz yani halkın bilgi alma hakkının önüne geçtiniz. Biz
şu anda aynen yapacağız, yapmaya devam edeceğiz.
Halkın bilgi alma hakkı önündeki bütün engelleri bu kürsü önünden
kaldıracağız, tümünü kaldıracağız. (CHP
sıralarından alkışlar) Orada da dinleteceğiz, burada
da dinleteceğiz, seçim meydanlarında da dinleteceğiz. O zaman ne
yapacaksınız, ne yapacaksınız size soruyorum. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Gelin, bakın, beraber adil
yargılama hakkı dâhil olmak üzere bütün güvenceleri
sağlayalım, basın ve medya önündeki engelleri
kaldıralım, hiç bu tapeleri burada göstermeyelim. Ama ne
yapıyorsunuz? Yolsuzluğun, rüşvetin,
ahlaksızlığın önüne geçmek için ilk önce gizlilik
kararı alıyorsunuz, HSYK Yasasını yapıyorsunuz,
MİT Yasasını yapıyorsunuz, İnternet
Yasasını yapıyorsunuz, panik atak yasaları
çıkartıyorsunuz, sonra ana muhalefet partisi burada yolsuzluğu,
rüşveti saklayacak, yok öyle yağma. Her tarafta göstereceğiz,
her tarafta bunları da açığa çıkartmaya devam
edeceğiz. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
Değerli
arkadaşlar, bakın, bu hesabı gidin Genel
Başkanınıza sorun. Bu hesabı gidin, 30 milyon avroyu
saklayamayan arkadaşlarınıza sorun. Gidin bunları yapmaya
çalışın değerli arkadaşlar. Bakın, sizin burada
bu masaların altına girmeniz lazım, masaların altına
girmeniz lazım. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Sizi
bütün Türkiye izliyor. Gerçekten de, arkadaşlar size söylüyorum,
masaların altına girmeniz lazım. (CHP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tanrıkulu
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz
Sayın Halaçoğlu.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) Demin hatip kasetlerle ilgili birtakım partimizi de
doğrudan hedef alan konuşmalar yaptı.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Asla Sayın Başkan, lütfen tarafsız olun, asla
böyle bir şey demedim. Sadece CHPye konuştum.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Asla söylemedi efendim MHPyle ilgili.
BAŞKAN Lütfen
sessiz olunuz.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) Sataşmadan dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN Partiyle
ilgili
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Asla söylemedim Sayın Başkan.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) Hayır, Sizin kasetlerinizi gündeme
diyor, hâlbuki
kasetlerle ilgili biz bazı kendilerine bilgiler verdik. Bu konuda
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Hocam, yanlış anlamışsın Hocam, öyle
bir şey yok.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Sevgili Hocam, öyle değil.
AHMET YENİ (Samsun)
Hocam, üzerine alma sen. Bir şey yoktu.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Konuşmak istiyorsa konuşsun da
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Sayın Hocam, öyle bir şey demedim, söylesem
Söyledim. derim.
AHMET YENİ (Samsun)
Hiçbir şey yoktu sizinle ilgili. Hiç şık olmadı.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) Şimdi çok şık olacağını göreceksiniz.
BAŞKAN Tamam,
buyurunuz Sayın Halaçoğlu.
6.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun,
İstanbul Milletvekili Bülent Turanın AK PARTİ grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşması sırasında
Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hukuka
saygılı olunmasını söyleyenlerin önce kendilerinin hukuka
saygılı olmaları gerekir. Üç yıl önce çıkan kasetlerle
ilgili biz size, Hükûmete suç duyurusunda bulunduk, isim verdik, kredi
kartı numarası verdik ama hiçbir şey yapmadınız.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Kim yapmadı?
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla)
Yine, genel merkezde
İHSAN ŞENER
(Ordu) Kim yapacak, parti mi yapacak? Olur mu öyle şey!
YUSUF HALAÇOĞLU
(Devamla) Bakın, siz Hükûmet olarak üzerine düşmek
zorundaydınız.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Yargı bağımsızlığı var.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla)
Bize diyorsunuz ki: Niye bunları konuşuyorsunuz?
İHSAN ŞENER
(Ordu) Ondan sonra Yargıya müdahale. diyorsunuz.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Yargı bağımsızlığı
Yargıya müdahale mi edelim!
YUSUF HALAÇOĞLU
(Devamla) Aynı şekilde, siyah bir minibüsten bahsettik genel
merkezimizin etrafında dolaşan ve bunun açıktan istihbarat ve
dinleme yaptığını söyledik, size plaka numarası
verdik, yine ilgilenmediniz.
Şimdi, diyorsunuz ki:
Bu çıkan tapelerle ilgili karşı çıkın.
İHSAN ŞENER
(Ordu) Çıkmayın, çıkmayın!
YUSUF HALAÇOĞLU
(Devamla) Şimdi ben size şunu sormak istiyorum: On bir yıl
önce başlayan ve cemaatle geldiniz, cemaatle gideceksiniz demek ki. Hani
Kasetle gelmedik, kasetle gitmeyeceğiz." diyorsunuz ya
İSMAİL
GÜNEŞ (Uşak) Cemaatle gelmedik, halkla geldik.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Devamla)
demek ki cemaatle geldiniz, cemaatle birlikteydiniz, her
şeyiniz cemaatle iç içeydi ama cemaat bugün tu kaka oldu. Ancak on bir
yıl sonra mı anladınız? Bize diyorsunuz ki: Bir ayda
anlayın siz bunları. Siz on bir yılda ancak
anladınız. 7 bin kişi dinleniyor. diyorsunuz. Peki siz
neredesiniz, ne iş yapıyorsunuz? Hükûmet değil misiniz? Uzayda
mı yaşıyorsunuz? Ayrıca, mahkemeye giderseniz -Allah
aşkına- bir şeyler ortaya çıkar diye korkuyor musunuz?
Madem paralel yapılanma var, kim olduğunu biliyorsunuz, versenize
mahkemeye.
İHSAN ŞENER
(Ordu) Sakin olun, o da olacak o da. Sakin olun.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) Çıkarın
şunları, herkes kurtulsun, siz de kurtulun biz de kurtulalım.
RECEP ÖZEL (Isparta) Sabır, kardeşim,
sabır, sabır.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Devamla) Ama
Yok, sabır
meselesi değil, aradan kaç zaman geçti.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Sabır, sabır.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Devamla) Bunlarla ilgili gerekli çalışmayı
yapın, ortaya koyun ama bir türlü bunu yapamıyorsunuz.
Bunun tek bir yolu
vardır, bu iddiaların ortadan kaldırılmasının,
Efendim montajdı. falan demek yerine doğrudan doğruya bunun
üzerine gidilmesi ve bunun çözümlenmesi için mahkemeye başvurmaktır,
araştırma komisyonu oluşturmaktır.
Hepinize
saygılar. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Halaçoğlu.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, biraz önceki konuşmacı benim ismimden
bahsederek Kamer Genç de iftira atıyor. dedi. Sataşmadan söz
istiyorum.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Demedi efendim.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Hiç ağzına almadı efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN
Şimdi, size yönelik tam bir şey söylemedi, Siz oradan konuşun.
dedi, o kadar.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hayır efendim, ben dinledim. İsmimden bahsederek Kamer
Genç de iftira atıyor. dedi.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Yanlış duymuş efendim, böyle bir şey yok.
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Böyle bir şey yok. Zabıtlara bakın
Sayın Başkan.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hayır efendim, ismimden bahsetti. Hayır efendim,
hayır.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Tutanaklara bakın, yok öyle bir şey.
BAŞKAN
Hayır Siz oradan istediğinizi söyleyebilirsiniz. gibi bir şey
dedi.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, siz orayı dinlememişsiniz. Dedi
ki: Kamer Genç de iftira atıyor. dedi. O konuşmasında öyle
dedi.
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Hayır, öyle demedi.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Öyle bir şey demedi.
BAŞKAN
Tutanaklara bakayım efendim, ben öyle duymadım ama bakayım
efendim.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Ben de duymadım Sayın Başkan!
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hayır, o zaman şimdi ispat edeyim
BAŞKAN
İsteyeyim de bakayım.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Televizyonların yayın saatinde söyledi, ben de iftira
atmadığımı izah etmek istiyorum.
BAŞKAN Ama
tutanaklara bakayım, İftira attı. deyip demediğini tespit
edeyim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ama duymadıysanız yani
İsmimden bahsederek Kamer
Genç de iftira attı. dedi.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Başkanım, yok öyle bir şey.
BAŞKAN
Bakayım efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ya, siz duymamışsınız.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Hayır efendim
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ya sen demedin mi Kamer Genç? Kamer Genç dedin mi demedin mi?
BAŞKAN
Sayın Genç, İftira atıyor. deyip demediğine
bakacağım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Efendim, Kamer Genç iftira atıyor. dedi. Siz nasıl
duymadınız?
BAŞKAN Kamer
Genç dedi ama İftira atıyor. dediğini duymadım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hayır efendim, yani olur mu?
BAŞKAN Siz
oradan
KAMER GENÇ
(Tunceli) Yani, ismimi zaten ağzına almakla sataştı bana.
BAŞKAN
Sayın Genç, lütfen, çok rica ediyorum!
Tutanaklara
bakacağım, böyle bir söz varsa size söz vereceğimi biliyorsunuz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ama Sayın Başkan, yani bana da iki dakika söz verseniz ne
olur ya!
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun
çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmında bulunan 562 sıra sayılı Kanun
Tasarısının bu kısmın 3üncü sırasına
alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesine; 562 sıra sayılı Kanun
Tasarısının İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
Aleyhinde Muş Milletvekili Sırrı Sakık.
Buyurunuz
Sayın Sakık. (BDP sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de AK
PARTİ Grubunun önerisiyle ilgili aleyhte söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sevgili
arkadaşlar, hepimiz bu mevcut sistemden ciddi şekilde
rahatsızız. Yani, buraya çıkıyoruz, konuşuyoruz ama
çözümle ilgili bir ortak noktada buluşmuyoruz. Yani, dinlemelerden tutun,
montaja, bilmem neye kadar bir bütün, herkes bu sistemde, bu ülkede
mağdur. Peki, bu mağduriyeti ortadan kaldıracak görev kime
düşüyor? Türkiye Büyük Millet Meclisine düşmüyor mu? Niye
yapmıyorsunuz? İlk günden beri biz söylediğimizde Bakın,
bunlar, şu kasetlerden dolayı binlerce insan içeride.
dediğimizde kılınız kıpırdamıyordu. Yani ne
iktidarın ne muhalefetin kılı kıpırdamıyordu ve
gerçekten bugün, bu ülkede binlerce insan bu şekilde mağdur
edilmiştir. Şimdi, eğer bunu ortadan kaldıracaksanız,
eğer, gerçekten hepimizin sığınabileceği bir
yargı sistemini inşa edeceksek, buyurun, buradan bir arınma
yaşayabiliriz, hep birlikte bağımsız bir yargıyı
oluşturabiliriz ama sizin böyle bir derdiniz yok.
Bakın, geçen
gece burada gündeme getirdiğim, Muş E Tipi Cezaevinde Hasan Alavi
diye biri, 1930 doğumlu. Yani bu, 84 yaşında bir
vatandaşımız, Bingöllü bir amca. 84 yaşında örgüt
üyeliğinden dolayı ceza almış, Muş Cezaevinde,
şu anda hasta ve perişan bir hâlde. Şimdi, 84 yaşında
bir örgüt üyesi varsa bu ülkede, o zaman bu ülke bitmiştir ama sizin
hukukunuzda çifte standart var. Yani, darbeyi gerçekleştiren Kenan Evren
ve arkadaşları GATAda, orada keyif çatıyorlar ve bu ülkede kimi
canı istiyorsa yargıçların, Anayasa Mahkemesinin, özel yetkili
mahkemelerin derhâl tahliyelerini gerçekleştiriyor. Darbeci Kenan Evren
GATAda ama 84 yaşındaki Hasan Amca, Muş Cezaevinde; işte,
hukuk sisteminiz bu.
Onun dışında,
bakın, dün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bir mahkûmiyet
kararı daha verdi. Yani, Uğur Kaymaz, Mardinde babasıyla
birlikte bir saldırıya maruz kaldı. Uğur Kaymaz, 13
kurşunla Kızıltepenin göbeğinde katledildi. Ne
yaptınız? Sizin mahkemeleriniz, özel yetkili mahkemeleriniz ne
yaptı? Davayı Eskişehire aldı. Eskişehir zaten bu tür
cinayetlerin aklanma yeridir. Uğur Kaymazın failleri beraat etti.
Uğur Kaymazın ailesi ve avukatlar, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine başvuruda bulundular ve dün, AİHM, yaşam
hakkını ihlalden, 140 bin euro, Türkiyeyi mahkûm etti.
Benim elimdeki
verilere göre, 2012de tam 16.700 dava açılıyor AİHMde ve
toplam 23 milyon 424 bin 794 euro bir mahkûmiyet kararı var. Ben de
onlarca kez bir mağdur olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
gitmişim, onlarca kez Türkiyeyi mahkûm etmişim ve Türkiye bu konuda
sürekli mahkûmiyet ve son dönemlerde yapılan
Hocam da burada, tabii,
bağışlasın beni, bu konunun uzmanı ama
Bakın
sizin yargınız, burada Uğur Kaymazın katillerini kolluyor,
koruyor ama Uğur Kaymazın ailesi, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde bunları götürüp, mahkûm ediyor. Şimdi, gelin, hep
birlikte bu süreçten bir şeyler çıkaralım.
Bakın,
biraz sonra, bir saat sonra yeni kasetlerin yeniden
yayınlanacağına dair sosyal medyada haberler var. Peki, bu kadar
korkunun kuşattığı bir ülkede, Parlamentonun bu kadar
baskı altında olduğu bir ülkede, siyasetin bu kadar baskı
altında olduğu bir ülkede biz siyaseti nasıl dizayn
edeceğiz? Yani bırakın, korkudan insanlar siyaset üretemez,
nefes bile alamazlar. Onun için burada iktidarı ve muhalefetiyle bir
bütünlük içerisinde biz yeni bir süreci başlatabiliriz. Bakın, bizim
konumumuzda olan ülkeler vardı. Yani Franko döneminde İspanyada, o
dönem Franko sonrası gelenler de dönüp bir yüzleşmeyle Acaba bir
sorunu çözebilir miyiz? diye
Ama dönüp baktılar ki herkesin eli
kanlı, herkes o süreçte kirlenmiş ve paslanmış ve emin
olun, ülkemiz de böyle; otuz yıllık bir savaşta ve doksan
yıllık ret ve inkâr politikalarında herkes kirlenmiş ve
paslanmıştır. Onun için Türkiyenin, bir
helalleşme dönemi yaşaması gerekir ve onun için bir toplumsal
uzlaşıya ihtiyaç vardır. Bunu acilen Parlamento hayata
geçirebilir. Bunu geçirebilirse, Türkiye, evet, bu konudaki
sıkıntılarını da bir tarafa bırakarak yoluna
devam edebilir.
Bizim
acılarımız var. Bakın, ben bu acılarda sadece
Uğur Kaymazı değil, Ali İsmailin
Bakın, ne
günahı vardı Ali İsmailin? Aldılar, katlettiler ve o
katliamcıları oradaki Vali, aklamak için elinden ne geldiyse
yaptı. Sonra ne yaptı? Mahkemeyi alıp bu sefer Kayseriye
gönderdi. Kayseride katilleri aklamak için ara formüller aranıyor.
Şimdi, ülkemizde Ali İsmaillerin durumu bu, Uğur
Kaymazların durumu bu, Eren Şahinlerin durumu bu.
Yani biz, acılar
arasına ayrım koymadan bütün acıları ortaklaşarak,
ortaklaştırabilirsek sorunlarımızı birlikte
çözebiliriz. Buna inanıyoruz ve biz hayata bu pencereden bakıyoruz ve
bunun böyle olması gerektiğine inanıyoruz. Eğer
varsanız, buradan, işte, bir arınma böyle çıkabilir. Yoksa
gerisi, buraya çıkar herkesin kendisine göre söyleyebileceği o kadar
çok sözü var ki ama sözün para etmediği bir süreci hep birlikte yaşıyoruz.
Evet, sevgili arkadaşlar, biz
diyoruz ki, bakın, gelin, yeni bir süreç var, yeni bir sürecin ruhuna
uygun bir demokratikleşme sürecini hayata geçirelim. İşte size,
AK PARTİye önemli görevler düşüyor. Bu hafta, iki gün içerisinde
yeniden bir demokratikleşme paketi. diyorsunuz. Bu demokratikleşme
paketi bir güven paketi de olabilir. Yani seçimlerden önce, eğer siz bir
süreci götürüyorsanız, bir süreçle ilgili -yani uzun süredir hep
söylüyoruz- müzakereleri başlatan
Ama biz sadece diyalogların
olduğunu, hâlâ müzakere noktasında
olmadığımızı söylüyoruz. Onun hayat bulabilmesi için
bu önümüzdeki son iki üç gün içerisindeki demokratikleşme paketiyle, biz,
bu Hasan Amca gibi, hasta tutsaklar gibi ve buna benzer, yirmi iki
yıldır içeride, haksız bir şekilde özel yetkili mahkemelerde ve devlet güvenlik mahkemelerinin
mahkûmiyetiyle içeride olan insanlarla -içinde Balyozundan Ergenekonuna, bu
ülkede kim ki mağdur olmuşsa- ilgili bir adım atabiliriz. Ancak
toplumsal uzlaşı bu şekilde sağlanabilir. Ama biz
birbirimize, yani gardımızı alarak birbirimizi
Efendim, sadece
kendimizi kurtarmak adına yasal düzenleme yaparsak, bu yasal
düzenlemelerin hiç kimseye fayda getirmediğini bu tarihî süreç hepimize
gösterdi. Biz onun için diyoruz ki, ortaklaşarak bunları hayata
geçirebiliriz.
Ya, hâlâ, bu
ülkenin ayıbı değil mi? Bakın kaçıncı
çağdayız, hâlâ, cezaevlerinde açlık grevi varsa, hâlâ, insanlar
cezaevinde kanser hastası, tedavisini ve oradaki ihtiyaçlarını
arkadaşlarının vasıtasıyla sağlayabiliyorsa -ve
biz buna seyirciysek, bu Parlamento- yani eğer Anayasa Mahkemesinde
tanıdığı hâkimler yoksa veyahut da diğer mahkemelerde,
bu insanların özgürleşmesi bizim görevimiz değil mi? Hâlâ
cezaevlerinde işkence varsa ve insanlar bu işkenceyi, bu
insanlık onurunu rencide eden işkenceyi, hâlâ aramayı protesto
için eğer cezaevlerinde açlık grevi yapıyorsa, gerçekten bu da
bu Parlamentonun ayıbıdır.
Gelin birlikte bu
yasal düzenlemeyi yapın. Hep birlikte bunları yapalım, yoksa bu
dinlemeler, yoksa bu kasetler, bilmem neler valla her gün çıkar. Ama
önemli olan hepimizin buna karşı birlik oluşturması
lazım, bu birliğin ruhuna uygun bir yasal düzenleme
yapmalıyız ve dediğim gibi yani İspanyadaki o süreci
Türkiye de yaşayabilir- karşılıklı bir helalleşme
dönemi kaçınılmazdır. Türkiye'nin ihtiyacı olan tek
şey de bir helalleşme sürecidir.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Sakık.
Lehinde,
İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubat.
Buyurunuz
Sayın Kubat. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET DOĞAN
KUBAT (İstanbul) Sayın Başkanım, çok değerli
milletvekili arkadaşlarım; grubumuzun vermiş olduğu
önerinin lehinde görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla
selamlarım.
Değerli
arkadaşlar, grup önerimizde, Meclisimizin bu hafta yapacağı çalışmalara
ilişkin gün ve saatlere dair öneriler yer almaktadır. Ayrıca,
bir kısım kanunların ön sıralara çekilmesini önermekteyiz.
Bunlardan 562 sıra sayılı Kanun Teklifinin -ki Millî Eğitim
Temel Kanunu bu kanun- gündemin 4üncü sırasına
alınmasını ve görüşmelerine bugün, inşallah, grup
önerilerinden sonra başlanması önerilmektedir. Bu kanun, temel kanun
olarak görüşülecektir. 38 maddedir. 27nci maddedeki teknik bir
düzeltmeden sonra oradaki fıkralar da madde şeklinde
görüşüleceği için sayı artmıştır.
İnşallah,
pazartesi gününe kadar Meclisimizin çalışmasını öneriyoruz.
Gündemdeki bazı kanunlar da şu anda komisyondan çıktı.
Tüzük gereği bekleme süresini doldurmasını beklediğimiz
kanunlar da var. Bugün itibarıyla Millî Eğitim Kanununa
başlayıp, ümit ediyorum, huzurlu ve verimli bir çalışmayla
o kanun görüşmelerini de tamamlayacağız.
Önerimize
desteklerinizi bekliyor, yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kubat.
Aleyhinde, Ankara
Milletvekili Levent Gök
Buyurunuz
Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Adalet ve
Kalkınma Partisinin getirmiş olduğu grup önerisi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım. Hepinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum.
Adalet ve
Kalkınma Partisinin önerisinde bugünle birlikte önümüzdeki 3 Mart
Pazartesi gününü de dâhil eden bir çalışma düzeni öngörülüyor.
Aslında, seçim sürecine girdiğimiz ve herkesin tatile girip bir an
önce seçim çevrelerine gitmesi gereken bir dönemde 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonundan
başlayan süreçte, bugüne değin ve bugünden sonra da süreceği
anlaşılan süreçte AKPnin sürekli olarak getirdiği yasalarla
rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarını engelleme, örtme, karartma
faaliyetlerinin ardı arkası kesilmiyor.
Demokratik bir
ülkede iktidarlar, halkın özgürlük alanını genişletirken
iktidarın gücünü sınırlar, iktidarın hesap verme
olanaklarını artırır ve saydamlığı
geliştirirken Türkiyede tam tersi uygulamalar gerçekleşiyor.
Değerli milletvekilleri, 4 bakan hakkında fezleke geldi bu Meclise.
Cumhuriyet tarihinde ilk defa bir Adalet Bakanı hakkında iki tane
fezleke geldi. Nerede bu fezlekeler, nerede? İktidarın hesap
verebilirliği ortada mı kalmıştır, yoksa iktidar hesap
vermekten mi kaçmaktadır?
İktidar
sözcüleri burada konuşuyorlar. İktidarın her türlü sözü,
Başbakanın her türlü konuşması, attığı her
adım birçok televizyondan canlı yayınlanırken, siz ta
Fastan, MHP Genel Başkanının bir altyazısına dahi
tahammül mü ettiniz de bunları söylüyorsunuz? Bir ana muhalefet partisinin
liderinin, demokrasilerin vazgeçilmez unsuru olan bir siyasi partinin genel
başkanının söylediklerini kesmek, Meclis TVyi kesmek kimin
haddinedir? Burada konuşan bir milletvekilimizin sözlerini kesmek, onu
ekranda karartmak kimin haddinedir? Neden korkuyorsunuz? Niçin korkuyorsunuz?
İnternete
düşen ses kayıtlarından bizler aylar öncesinden, yıllar
öncesinden rahatsız olduk, bunu ifade ettik ama o zaman siz çok
memnundunuz. Bırakın sorgulamaları, insanları bu
görüntülerle mahkûm ettiniz, hayatlarını çaldınız.
İnsanlarımızın hepsini hapishanelerde çürür hâle getirdiniz
ama o zaman Başbakan hâlinden memnundu. Çünkü muhalefet hapse girince Başbakan
memnundu ve İnternetten çıkan sesleri, görüntüleri görünce miting
meydanlarından şunu söylüyordu: Neler neler ortaya
çıkıyor, görüyorsunuz. Her şey ortaya saçılıyor,
pislikler ortaya çıkıyor. Daha neler ortaya çıkacak,
göreceksiniz. Çeteler, mafyalar, karanlık güçlerin faaliyetleri bir bir
ortaya saçılıyor. Bunu diyen ben miyim? Bu ülkenin
Başbakanı söylemiştir bunları. O zaman aklınız
neredeydi? O zaman -şimdi şikâyet ediyorsunuz paralel devletten-
sizler, Başbakan miting meydanlarında Beraber yürüdük biz bu
yollarda. derken bizimle mi beraber yürüdünüz?
RECEP ÖZEL
(Isparta) Milletle beraber yürüdük.
LEVENT GÖK
(Devamla) - Yağan yağmurda bizimle mi beraber
ıslandınız? Kiminle ıslandıysanız, kiminle
yürüdüyseniz onlardan hesap sorun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Benim özgürlük
alanıma girmeyin, ben yurttaşım, ben talep ederim, ben hükûmeti
şikâyet ederim, hükûmet, şikâyet etme makamı değildir.
Eğer siz on iki yıldır, iktidarda olduğunuzu farz edip de
bu paralel devleti keşfedemediyseniz zaten sizlere geçmiş olsun
değerli milletvekilleri. Kaldı ki eğer korkacak bir şeyiniz
yoksa, Binali Yıldırım ne demişti zamanında:
Yanlış işiniz, yasal olmayan işiniz yoksa dinlenmekten
korkmayın, istediğiniz kadar konuşun. Konuşun değerli
arkadaşlarım, biz de çetelerle, her türlü yasa dışı
işle mücadeleye varız ama siz bu işi çözmekle mükellefsiniz. Biz
mağdur olduk, mağdur olduğumuz zaman söylediklerimizi
dinlemediniz, yerine getirmediniz. O nedenle, şikâyet etmeye
hakkınız yok.
Bakın, ortaya
çıkan iddialar vahim. Ortaya çıkan iddialar konusunda soruşturma
komisyonu kuralım diyoruz, reddediyorsunuz. Gelin
araştıralım hepsini bunların, işin içine siz de girin
biz de girelim. Neden korkuyorsunuz? Her şeyi karartarak, ekranları
kapatarak, milletvekillerini susturarak, medyayı susturarak, Meclis TVyi
susturarak bunları kapatamazsınız. Bakın, bunları
yaptığınız zaman neler oluyor değerli
arkadaşlarım? Bunları yaptığınız zaman
Avrupada yolsuzluk sıralamasında sonuncu sırada yer
alıyorsunuz. Demokrasi sıralamasında sonuncu sırada yer
alıyorsunuz. Ne yapmanız lazım?
Bakın, ne yapmanız lazım: Şimdi,
geçtiğimiz aylarda, Fransa Maliye Bakanı, İsviçredeki banka
hesaplarında normal olmayan hareketleri açıklayamamaktan dolayı
istifa etti değerli arkadaşlarım. Demokrasi mi? Alın size
demokrasi. Peki, 2007 yılında Japonya Tarım Bakanı ne
yaptı? Kira vermeden kullandığı ofisinde su, elektrik gibi
bedava hizmetler için devlete 236 bin dolar fatura ettiği için, seçim
öncesinde kampanyasına bağış yapan iş adamlarına
ihaleler verdiği için suçlandı, soruşturma aşamasında
bunlara dayanamadı ve intihar etti. Aralık 2013te Tokyo Valisi, 5
bin dolar rüşvet aldığı iddia edilince halk arasındaki
şüpheyi gideremediğini belirterek çıktı
televizyonların karşısına özür diledi ve istifa etti.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Sarıgül, kendini astı mı?
LEVENT GÖK
(Devamla) Demokrasi mi istiyorsunuz? İşte size demokrasi.
İnsan hakları mı istiyorsunuz? İşte, size insan
hakları. Bunları yaparsak demokrasi olur.
Bakın, her
türlü iddiayı gidermek hepimizin görevi. Gelin, burada soruşturma
komisyonları kuralım, fezlekeleri getirelim; onlar hakkında da
hepimiz bir komisyon kuralım. Bizim hakkımızda da varsa bizim
hakkımızda da getirin; onları da koyalım buraya, birbiri
ardına koyalım. (CHP sıralarından alkışlar)
Yolsuzlukların üzerine, AKPli demeden, MHPli demeden, CHPli demeden
birer birer gidelim. Meydan okuma böyle olur. Meydan okuma, muhalefetin
iddiaları gündeme geldiği zaman onu örtmekle olmaz; tam tersine,
hesap verilebilir olacaksınız.
Bütçe
görüşüyoruz, Sayıştay raporları gelmiyor. Nerede bu
Sayıştay raporları, fezlekeler nerede? Bu fezlekelerin
peşindeyiz biz değerli arkadaşlarım. Bunları yapmadan
hiçbir zaman aklanamazsınız.
Bakınız,
geçtiğimiz günlerde burada konuştum, pek çok
arkadaşınız şikâyet etti. Ankarada tam 4 milyon
insanı ilgilendiren bir arama kararı verildi. dedim, ayağa
kalktınız; Ankarada olağanüstü hâl ilan edildi. dedim,
ayağa kalktınız. Bunu takip ettim, ısrarla takip ettim;
nitekim, mahkeme, çok güzel bir kararla, hakikaten hukuk tarihine geçecek bir
kararla bu kararı kaldırdı. Fena mı oldu şimdi?
Muhalefetin gücünü gördünüz mü? Muhalefet lazımdır değerli
arkadaşlar. Muhalefet hesap soracaktır, iktidar hesap verecektir; bu
işin kuralı bu. Yarın biz de iktidar olduğumuz zaman, siz
de bizden hesap soracaksınız, siz de bizden soracaksınız.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Ne zaman?
ÜLKER CAN
(Eskişehir) Ne zaman?
RECEP ÖZEL
(Isparta) Levent Bey, ne zaman olacak o iş? Vakti saatini bir söylesene.
LEVENT GÖK
(Devamla) Hesap sormak sizin hakkınızdır, hesap vermek de
bizim hakkımızdır. Biz hesap vermeye açığız ama
siz hesap vermiyorsunuz.
Bakın,
değerli milletvekilleri, siyaset, bir zenginleşme aracı
değildir. Bakanlar, milletvekilleri, Başbakan, hepimiz her zaman
malımızın mülkümüzün değerini, bedelini ve nereden
aldığımızı kanıtlamak durumundayız.
Siyasetçiler, bu dünyadan Harun gelip Karun gitmeyecektir değerli
arkadaşlarım, gitmeyecektir. Benim de bir yolsuzluğum varsa
ortaya koymak sizin görevinizdir.
Bakın, bugün
İnternete resimler düştü. İslam âlimleri, hadislerden yola
çıkarak Hazreti Muhammedin evinin temsilî bir resmini
yapmışlar. Bakın şu sadeliğe; bir tek yatak, üç dört
tane çanak çömlek ve Hazreti Muhammedin zenginlikten son derece ari, son
derece gönül içerisinde
RECEP ÖZEL
(Isparta) Çok iyi ilerleme var sizde, maşallah, maşallah!
LEVENT GÖK
(Devamla)
son derece insanlarla barışık ve hiçbir
zenginliğe tevessül etmeyen şu fotoğrafı bugün ibret verici
bir şekilde İnternette yayınlandı. Bakın, bize yol
gösteren, hepimizi aydınlatan, dürüstlüğüyle, hesap
verebilirliğiyle hepimize örnek olmuş Hazreti Muhammedin
RECEP ÖZEL
(Isparta) Çok iyi gelişme var vallaha.
LEVENT GÖK
(Devamla)
yaşam tarzının ne kadar mütevazı olduğunu
hepimiz bir kez daha ibretle gördük.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Çok iyi gelişme var Levent Bey sizde.
LEVENT GÖK
(Devamla) Din adına söz edenler, eğer zenginseniz, Harun
gelmiş Karun çıkıyorsanız, Hazreti Muhammed sizin
yolunuzdan değildir. Bizler, her zaman siyasette geldiğimiz gibi
gitmenin yollarını aramalıyız. Siyaset, zenginleşme
aracı değildir, siyaset, tam tersine, topluma hizmet
aracıdır. Bu nedenle, bugün getirdiğiniz bu teklif, sizlerin
bugünlerde iddialarla gündeme gelen rüşvet, yolsuzluk ve tüm iddiaları
aklamak, karartmak ve üstünü örtmek için gösterdiğiniz çabalardan
başka bir şey değildir. Elbette bunun hesabını
halkımıza vereceksiniz, halkımız hesabını
sizlerle paylaşacak ve 30 Martta mutlaka ama mutlaka gereğini
yapacaktır.
RECEP ÖZEL
(Isparta) İnşallah, inşallah.
LEVENT GÖK
(Devamla) Çünkü, biliniz ki Türk halkındaki namuslular, namussuzlardan
daha cesaretlidir. (CHP sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL
(Isparta) Vay be, İnönünün sözünü söyledin sonunda.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Gök.
Adalet ve
Kalkınma Parti Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, orada gelen şeyi okudum ben. Diyor ki:
Kamer Genç bağırsa bile, içinizdeki insafa ve hukuka
saygılı kişiler, bizim düşündüğümüz gibi
düşünüyorlar. Yani, benim insafımın
olmadığını, saygısız olduğumu her
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sataşma yok.
BAŞKAN
Şimdi, bunda bir sataşma görmüyorum Sayın Genç,
bağırsa bile deyince bunda bir sataşma yok.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Anlamadım Sayın Başkan, arkadaş söz attı,
anlamadım.
BAŞKAN
Arkadaşlarınızla ikili konuşacaksanız kuliste
konuşunuz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hayır, hayır yani arkadaş bana müdahale etti de
Yani, burada sataşma var.
BAŞKAN Ben
sataşma görmüyorum efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) O zaman oylayın, oylayın, hayır, ısrar
ediyorum. İç Tüzük böyle canım, ben ısrar edersem oylamak
zorundasınız.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Sayın Başkan, bana laf atmış, ben de sus
demişim. Ne var bunda?
BAŞKAN
Şimdi, Sayın Genç, diyor ki
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hanımefendi, bakın, İç Tüzükte diyor ki: Eğer
sataşma
BAŞKAN
Şimdi, diyor ki
Bir dakika, müsaade ederseniz ben bir izah edeyim. Bir
dakika müsaade ediniz.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Evet, tamam.
BAŞKAN
Kaldı ki Kamer Genç bağırsa bile
diyor,
içinizden bazı
insaflı, hukuka saygılı
diye devam ediyor.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Bağırmasaymış ben konuşurken
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Şimdi, sizin orada ne söylediğinizi bilmiyoruz, o, tutanaklara
geçmemiş. Bağırsa bile diyor. Bunda bir sataşma
görmüyoruz.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Bağırmamaya davet ediyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, ben burada sataşma var diyorum.
İç Tüzüke göre, siz, eğer bana sataşma yok diyorsanız,
Genel Kurulun oyuna sunmak zorundasınız.
BAŞKAN
Tamam, o zaman Genel Kurulun oyuna sunacağım. Burada sataşma
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ben ısrar ediyorum, bana sataşma var burada.
BAŞKAN Evet,
Sayın Kamer Gençe sataşmadan dolayı söz verilmesini kabul
ediyor musunuz
KAMER GENÇ
(Tunceli) Karar yeter sayısını arayın, karar yeter
sayısını da istiyorum.
BAŞKAN -
kabul etmiyor musunuz diye soruyorum: Söz verilmesini kabul edenler
KAMER GENÇ
(Tunceli) Karar yeter sayısı da diyorum, karar yeter sayısı.
BAŞKAN Kabul
etmeyenler
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Ben oy vermiyorum.
BAŞKAN Karar
yeter sayısı vardır. (Gürültüler)
O zaman, sayın
milletvekilleri, İç Tüzükte ne yazıyorsa onu uyguluyorum, çok rica
ediyorum.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkan, demokratik temel hak ve özgürlükler
oylamaya sunulamaz. Kamer Beyin sözünü kesmek...
BAŞKAN
İç Tüzükü değiştirin o zaman Sayın Tanal. İç Tüzük
böyle söylüyor, Sayın Genç de bunu talep etti.
Alınan karar
gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada
yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci
sırada yer alan Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği
Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı
ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları
(1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sıraya
alınan Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
3.- Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/884) (S. Sayısı: 562) (x)
BAŞKAN
- Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
Komisyon
Raporu, 562 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar
gereğince, bu tasarı, İç Tüzükün 91inci maddesi
kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine
geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve
bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının
tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Fatma Nur Serter konuşacaktır.
Buyurunuz
Sayın Serter... (CHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, aslında, bu kanunun görüşülmemesi
lazım çünkü burada Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilen kanunla Millî
Eğitimdeki bütün personelin görevine son veriliyor. Son vermek idari bir
işlemdir, kanunla, yasama faaliyetiyle kamu personelinin görevine son
verilemez. Dolayısıyla, getirilen kanun görüşülemez, Anayasaya
aykırı efendim. Bu konuda usul tartışması istiyorum.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Konuşmacı, kürsüye geçti efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ama yok yani söz vermeden önce
Bu kanun görüşülemez.
BAŞKAN
Sayın Serteri kürsüye davet ettim efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ama yani siz bir dinleyin milletvekilini, ondan sonra davet edin.
Yani, bu kanun görüşülemez çünkü burada
BAŞKAN Ben
onu davet ettikten sonra siz konuştunuz efendim.
Buyurunuz
Sayın Serter.
CHP GRUBU ADINA
FATMA NUR SERTER (İstanbul) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 562 sıra sayılı
Tasarıyla, yine ülkemizde bütün paydaşlarının
karşı olduğu yeni bir yasal düzenleme daha
yapılmaktadır. Eğitim sendikaları bu düzenlemeye
karşıdır, öğretmenler bu düzenlemeye
karşıdır, dershaneler bu düzenlemeye karşıdır ve
bildiğim kadarıyla, en az iki muhalefet partisi -sanıyorum- BDP
de dâhil bu düzenlemeye karşıdır.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Kesinlikle karşıdır, sanıyorum
değil.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) - Yine her zamanki gibi ne yazık ki bu karşı
görüşler dikkate alınmaksızın bu yasa tasarısı
Meclise sunulmuştur.
Neden
karşı olduğumuzu Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
kısaca özetlemek istiyorum: Bir kere, AKP iktidar olduğundan bu yana
eğitimle ilgili yapılan bütün düzenlemeler temelinde siyasi
amaçlıdır. Eğitimin niteliğini artırmaya,
sorunlarını çözmeye dönük, eğitimle ilgili ciddi hiçbir uygulama
şu Meclisten geçirilmemiştir. Bugün görüşülecek olan,
görüşmekte olduğumuz tasarı ise AKPnin cemaatle
hesaplaşmasının ve tasfiye ve kadrolaşma amacının
ürünü olarak hazırlanmış bir tasarıdır.
Yasa, iki temel
alanda düzenleme getiriyor. Birincisi, dershaneleri kaldırıyor,
tasfiye ediyor; ikincisi, Millî Eğitim Bakanlığının
Müsteşar ve Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı
dışındaki tüm yönetici kadrolarını, okul müdürleri ve
müdür yardımcıları dâhil olmak üzere, tasfiye ediyor, görevden
alıyor. Niye tasfiye edersiniz? Yerine yenilerini atamak için.
Dolayısıyla, önce tasfiye, sonradan da kadrolaşmayı
hedefleyen bir tasarı var karşımızda.
Şimdi, önce
dershanelere gelelim. Başbakan şöyle açıklamalar yaptı,
dedi ki: Biz iktidara geldiğimizden beri, biz 2007den beri sürekli
olarak zaten dershaneleri kaldırmayı düşünüyorduk ama ben bundan
önceki bakanlara ismini de vererek ve sayarak- Hüseyin Çelike söyledim, yapmadı; Nimet Çubukçuya söyledim
-pardon, Başa söyledim, o zamanki adıyla- yapmadı; Ömer
Dinçere söyledim, yapmadı ama şimdi Nabi Bey yapacak. diye
açıklama yaptı.
Şimdi, acaba, bu bakanlar, bu dershanelerin
kaldırılmasıyla ilgili, gerçekten var idiyse,
Başbakanın istediklerini niye yapmadılar? Vallahi, niye
yapmadıklarını açıklayan bir önceki Sayın Millî
Eğitim Bakanı var, Sayın Nimet Baş. 2 Kasım 2013te
bir dergiyle röportaj yapıyor ve diyor ki: Merkezî sınavla
yükseköğretime geçiş olduğu sürece, dershane, işlevini
sürdürmelidir. Şimdi, buradan ne anlıyorum? Şunu
anlıyorum: Demek ki Adalet ve Kalkınma Partisinde bakanlık
yapmış, Millî Eğitim Bakanlığı yapmış
olanlar da aslında buradaki mantıksızlığın
farkındalar.
Şimdi, dershanelerden madem ki Başbakan
kurtulmak istiyordu, şunu sormamız lazım: O zaman ne
yapması gerekirdi? Dershanelerin sayısını en azından
öncelikle sabitlemesi gerekirdi. Peki, ne yapılmış? AKP iktidara
geldiğinden bu yana dershane sayısı yüzde 100
artmıştır değerli milletvekilleri. 2.100ken 4.200e biz mi
çıkardık? Hayır, siz çıkardınız. Siz, AKP olarak,
dershane sayısını, hani, kimi zaman Ne istediler de vermedik?
dedikleriniz için, kimi zaman cemaat dışı dershanelerin
talepleri üzerine ama Türkiyedeki talebi dikkate alarak
arttırdınız. Demek ki, gerçekten Dershaneler kapansın.
zihniyetinde bir siyasi parti dershane sayısını 2 katına
çıkarmazdı. O zaman, Başbakan ne kadar doğru söylüyor,
takdirlerinize bırakırım.
İkincisi, Başbakan bir açıklama yaptı
ve dedi ki: Canım, Türkiyede dershanelere gidenler zaten
öğrencilerin çok küçük bir kısmı, yüzde 15i falan. Bakınız,
12nci sınıftaki öğrencilerin yüzde 61i dershaneye gidiyor;
8inci sınıftaki öğrencilerin yüzde 44ü dershaneye gidiyor, ki
ara sınıflarda gidenler de var. Demek ki, gidiyorlarsa, herhâlde
Spor olsun, eğlenelim, canım, hafta sonu bir de dershaneye gidelim.
falan diye, bir de üstüne dünya kadar para ödeyerek gitmiyorlar. Bu dershaneye
gidişin bir nedeni var.
Şimdi bu
nedene bakıyoruz, acaba, hani, gereklilik ortadan kalktı mı
diye: Merkezî sınavlar. Duruyor mu sayın milletvekilleri? Yerli
yerinde duruyor. Bunlar bir yarışma sınavı mı? Bir
yarışma sınavı. Yani, 1 puan üstüne
çıktığın anda bir yerlere kapağı atıp bir
üniversiteye ya da bir Anadolu lisesine gidebiliyorsun. Peki, buna kim
hazırlıyor, okul mu? Hayır. Niye okul hazırlamıyor?
İki nedeni var:
1) Okulların eğitim sistemiyle dershanelerin,
daha doğrusu sınavların talep ettiği sistem birbiriyle
örtüşmüyor; bu bir.
2) Değerli milletvekilleri, Türkiyede bütün okullar
aynı seviyede mi? Bütün okulların eğitim kalitesi aynı
mı? Hayır.
Türkiye'nin belli yerlerinde çok iyi eğitim veren okullar var,
hatta aynı kentin bir okuluyla diğer okulu arasında büyük bir
uçurum var. Peki, bu farkı, merkezî sınavların olduğu bir
sistemde bu farkı kim kapayacak? Okullar arasındaki farkı kim
kapayacak? İşte, bu farkı kapamak için aileler özveride
bulunuyor, cebinden kıt kanaat biriktirdiklerini çocuğu için
harcıyor, dershaneye veriyor ve böylece, çocuğunun geleceğini
güvence altına almaya çalışıyor.
Şimdi, siz ne yapıyorsunuz? Sırf cemaatle
hesaplaşmak için dershaneleri kapatıyorsunuz. Cemaat
kısmına ayrıca geleceğim. Bunu yaparken göz ardı
ettiğiniz çok önemli bir konu var. Siz dershaneleri kapatsanız da bu
dershaneler merdiven altına inecek, kayıt dışı olarak
çalışacak, devlet vergi kaybına uğrayacak ama daha da
önemlisi, zengin aileler, varlıklı aileler para ödeyerek
öğretmen tutacak, evine getirecek, çocuklar özel öğretmenlerle bu
sınavlara hazırlanacak çünkü, bir sürü dershane öğretmeni
açığa çıkıyor şimdi- buna karşılık,
orta gelirli ve düşük gelirli ailelerin çocukları bu imkândan tamamen
yoksun kalacak. Yani, siz, zengine hizmet eden de bir düzenleme getiriyorsunuz;
yoksulu dışlayan, yoksulun eğitim görme şansını
ortadan kaldıran, geleceğini güvence altına alma
fırsatını engelleyen de bir düzenleme getiriyorsunuz.
Öte yandan, hani,
cemaatle hesaplaşıyorsunuz dedik ya, acaba şunu hiç
düşündünüz mü? Bu cemaatin ışık evlerinin her birinin
ayrı bir üniversite hazırlık kursu hâline dönüşüp
dönüşmeyeceğinden emin misiniz? Bunu engelleyebilir misiniz? Bunu
engelleyemezsiniz. Her ev bir dershane olacak, 10 çocuk birleşecek, bir
evde özel öğretmen tutup bu dersi alacak, ama devlet vergi kaybedecek.
Yoksul, orta gelirli aile bu imkândan yoksun kalacak, varlıklı
ailelerin çocukları da yaşamlarını bundan sonra güvence altına
alacak. Sosyal adaleti sıfırlayan bir yasa getirmektesiniz.
Şimdi, gelelim
cemaatle hesaplaşmaya. Bazı arkadaşlar, AKP milletvekilleri
diyorlar ki Canım, ne alakası var, bu yasanın cemaatle hiçbir
alakası yok. Bu yasa tamamıyla cemaatle ilgili bir yasadır.
Bakın,
Başbakanın bu konuda çok açık olarak söyledikleri var.
Başbakan diyor ki: Biz, kalkıp da bütün eğitimi sadece cemaatin
dernek ve kurumlarına teslim edemeyiz. Dershanelerle ilgili
konuşurken açıkça cemaati hedef aldığını,
dershaneler aracılığıyla ve okullar
aracılığıyla tabii, cemaate teslim edemeyeceğini
eğitimi açıkça söylüyor.
Şimdi,
cemaatle bu kavga başlamadan önce hepiniz çok cemaat severdiniz
değerli arkadaşlar. Yani burada, bu kürsüde cemaatle ilgili iki cümle
eden insanları neredeyse linç ederdiniz.
Ben çok iyi
hatırlıyorum, ben burada konuşma yaparken 2007
yılında, bir konuşmamda, o zamanın Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelikin cemaatle ilgili yazdığı şu
satırları okumuştum, o satırları şimdi tekrar
hatırlatmak istiyorum. Bir makale yazmıştı Hüseyin Çelik ve
cemaat için şunları söylüyordu: Fethullah Hoca -Fethullah Hocaya hitap ediyor- devrimci,
yıkan, döken, elinde bıçak, belinde silah bir nesildense, tamir eden,
elinde kalem, kalbinde iman, vatanperver bir gençlikten söz ediyorsun. Allah
diyorsun, peygamber diyorsun, Ebubekir, Ömer Sahabe diyorsun Muhterem
Hoca Efendi, okullar açmak, dershaneler açmakla katkıda bulunuyorsun.
Bunu biz demedik, hiçbir zaman demedik. (CHP sıralarından
alkışlar) Bunu şu anda Başbakan Yardımcısı
olan, AKP Hükûmetinin Başbakan Yardımcısı Hüseyin Çelik söyledi.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Genel Başkan Yardımcısı
FATMA NUR SERTER
(Devamla) Genel Başkan Yardımcısı
Ben, bunu burada
okuduğum zaman Hüseyin Çelik buraya çıktı, bana şu sözlerle
cevap verdi: Siz eleştirdiniz. Sizin gibi düşünmediğim için
şükrediyorum. demişti o tarihte. Bilmiyorum hâlâ aynı
şükür içinde midir?
KADİR GÖKMEN
ÖĞÜT (İstanbul) Fark etmez!
FATMA NUR SERTER
(Devamla) Şimdi, gelelim tarihe bir not düşmek gibi olan, o gün
benim cemaatle ilgili söylediklerime. Çünkü, bazılarınız
cemaatle CHPyi ilişkilendirmeye pek bir meraklısınız da!
Şimdi, ben ne
demişim? Demişim ki
Fethullah Gülen ışık evlerini
açarken, Allahın kendisine bu konuda verdiği izinle giderek büyüyüp
yayılacağını ve bir gün yer yüzünün bir mescit olacağını
söylüyor. Fethullah Gülenin televizyon konuşması bu. Gençlerimizin
beyni yıkanmakta ve gizli bir örgüt gibi cemaat faaliyet göstermektedir.
demiş. Ne oldu biliyor musunuz? Böyle, üstüme yürüdünüz burada,
buralardan, bu sıralardan, dövmek için üstüme yürüdünüz. Ne oldu? Cemaatle
sarmaş dolaştınız, kol kolaydınız, el eleydiniz.
Ne zaman düşman oldunuz da şimdi çete diyorsunuz,
Haşhaşi diyorsunuz. Hepsini bir yana bırakın, cemaatle
hesaplaşmak ve cemaatten intikam almak için çocuklarımızı
kurban ediyorsunuz, gençlerimizi kurban ediyorsunuz, bütün dershaneler sanki
cemaatin dershanesiymiş gibi insanların ekmeğiyle oynuyorsunuz,
orada çalışan öğretmenlerin geleceğiyle oynuyorsunuz. (CHP
sıralarından alkışlar) Ne için? Hesaplaşmak için. Kim
için? Öç almak duygularıyla.
VAHAP SEÇER
(Mersin) Pire için yorgan yakıyorlar.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) Bu da yetmedi, bu da size yetmedi, siz bununla yetinmediniz. Hani,
cemaat dershaneleri kapanıyor ama Millî Eğitimde de birtakım
kadrolar var, onları ne yapacaksınız? O zaman Millî
Eğitimde bugüne kadar tarihin yazmadığı bir yasa
çıkardınız. Bütün yöneticiler -Müsteşar, Talim ve Terbiye
Kurulu Başkanı hariç olmak üzere- çıkan yasayla görevden
alınıyorlar, görevleri sona eriyor. Ne yapacaksınız?
İşte, öğretmen olarak onları kullanacaksınız,
başka amaçlarla kullanacaksınız. Onun yerine tabii ki birilerini
atayacaksınız.
Şimdi, tabii,
insanlar bazı soruları soruyorlar, diyorlar ki: Acaba cemaatler mi
yer değiştiriyor yani bir cemaat giderken başka bir cemaate mi
yer açılıyor? Bu sorular gündemdeki sorulardır, bunları da
biliniz.
Bu görevden
alınan, görevleri sona eren insanlar yaklaşık 100 bin kişi.
Neden 100 bin kişi? Çünkü 55 bin okul var. 55 bin okulun müdürü ve müdür
yardımcıları dâhil. Bunlar kimdir biliyor musunuz? Bunlar
geçmişte yazılı sınavdan geçerek alınan ekiptir.
Şimdi, Millî
Eğitim Bakanlığı
Bakana teşekkür etmek istiyorum bu
arada; bu düzenlemede, göreve almalarda, özellikle öğretmen
atamalarında sözlü veya yazılı sınav diye bir madde
vardı, bizim de talebimiz üzerine bunu sözlü ve yazılı
sınav olarak değiştirmiş. Yazılı
sınavın önemini orada koruyacak bir düzenlemeye kendisinin gücünü,
ağırlığını koymasıyla ciddi bir düzeltme
gerçekleşmiştir ama -aması var- daha ağırlık
belli değil yani sözlü sınavın ağırlığı
belli değil. Sözlü sınavın ağırlığı
yüzde 40 ya da yüzde 50 olursa sözlü ve yazılı olmasının
pratikte hiçbir anlamı kalmayacaktır.
Şimdi, yeni
yasayla, değerli milletvekilleri, valiler okul müdürlerini atıyor.
Düşünebiliyor musunuz? Okul müdürü eskiden sınava girerdi, sınav
kalkıyor -hatta Sayın Bakan bile zannediyorum tam farkında
değildi, umarım bir önergeyle şimdi düzeltme yaparlar- okul
müdürü vali tarafından atanıyor. Vali okul müdürünü atıyor, okul
müdürü müdür yardımcılarını belirliyor ve millî
eğitimde eğitimin niteliğini ölçmek açısından çok önem
taşıyan teftiş müessesesi, müfettişlik sistemi, maalesef,
il eğitim müdürlerinin emrine veriliyor. Yani il eğitim müdürünün
boyunduruğu altında bir teftiş mekanizması sergilenecek.
Yani isteyen öğretmen başarılı, isteyen öğretmen
başarısız bulunabilecektir. Bu nedir biliyor musunuz? Bu,
köşeleri tutma ve köşelerden köşe vuruşu yapma
hazırlığıdır. Valinin okul müdürünü
atadığı bir sistem emsali görülmemiş bir sistemdir.
Gelelim yasadaki
fırsat eşitsizliklerine. Bakınız, aday öğretmen olan
bir kişinin başarısız olması hâlinde geçmişte
başka yöntem uygulanıyordu, şimdi memuriyetle ilişiği
kesiliyor, yasa bunu getiriyor. Yani başarısız. Şimdi, bu
çocuk kim? Bu, eğitim fakültesini bitirmiş -hani 300 bin tane var ya
çocuklarımız, gençlerimiz, öğretmen olmak için bekliyor-
sınavlara girmiş, KPSSye girmiş filan, bir yere aday
öğretmen yapılmış. Başarısız olduğu
takdirde memuriyetle ilişkisi kesilip kapının önüne konuyor. Ama
dershane öğretmeni -dershaneler kapandığında- KPSS
sınavına sokulmadan, sadece sözlü sınavla öğretmen olarak
atanabiliyor, öğretmen kadrosuna atanabiliyor. Bu nasıl bir çifte
standarttır. KPSSye girmiş, bütün koşulları yerine
getirmiş olan bir çırpıda kapının önüne konurken,
KPSSye girme zorunluluğu olmaksızın, sözlü sınavla,
dershane öğretmeni öğretmen atanıyor, dört yıl da oradan
kıpırdamıyor, atandığı yerde de kalıyor. Bu
bir.
İki: Talim
Terbiye Kurulunun varlığını, yasa, eğitimde bir karar
organı olarak, çift başlılık olarak değerlendiriyor.
Sayın Bakan, gerekçeden çıkarmadınız, duruyor gerekçede.
Çıkaracağım. demiştiniz.
Şimdi,
Talim-Terbiye Kurulu karar organı, müsteşar da karar mercisi.
İktidar çatışması varmış, gerekçede başka
üslupla bu anlatılıyor.
Peki, o zaman
soruyorum: Müsteşar var, Bakan Yardımcısı var. Bu çift
başlılık olmuyor da, Talim-Terbiye gibi eğitimle
simgeleşmiş, Türk millî eğitimiyle simgeleşmiş bir
kurumun istişari bir organ şekline dönüştürülmesi mi çift
başlılık oluyor?
Şimdi,
değerli arkadaşlar, dönüşüm, dershanelerin dönüşümüyle
ilgili yasada söylenenler -hani bunun reklamı yapıldı, Biz
dershanelere arazi vereceğiz, bina vereceğiz, öğrenci
başına yardım yapacağız., bu bir masaldır.
Fiiliyatta dershanelere verilmiş hiçbir artı avantaj yoktur. Bütün
özel okullar kurulurken ne veriliyorsa, ne alınıyorsa aynı
şey dershanelere de veriliyor. Bir fark var, önemli bir fark: Millî
Eğitim Bakanlığı hakkında davan varsa geri çekip bütün
mahkeme giderlerini ödersen veririm. diyorlar, Sen benim
toprağımı, arazimi aldın, üstüne okul yaptın, dava
açarsan geri alırım. Sopanın ucu, dönüşecek olan
dershanelerin üzerinden eksik edilmiyor.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
FATMA NUR SERTER
(Devamla) Her yönüyle adaletsiz, eşitsiz ve siyasi amaçlı bir yasayla
karşı karşıyayız diyorum, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Serter.
Sayın
milletvekilleri, bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.16
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 20.18
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır),
Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68inci
Birleşiminin Altıncı Oturumu açıyorum.
562 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Tasarının
tümü üzerinde söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna
gelmişti. Ankara Milletvekili Zühal Topcu konuşacak.
Buyurunuz
Sayın Topcu. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ZÜHAL TOPCU (Ankara) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Millî Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu kadar önemli bir
kanunda ve Türkiyenin gerçekten en önemli alanlarından bir tanesi olan
eğitimde ve eğitim sisteminde yapılacak
değişikliklerin böyle bir sıkışmaya getirilmesini ve
burada bulanan birkaç kişiyle çalışılmasını
gerçekten Türkiye açısından kara bir gün olarak alıyorum, onu
özellikle belirtmek istiyorum. Seçim döneminde, böyle sıkışık
bir ortamda, bir gün gibi, üzerinde düşünülmeden,
tartışılmadan böyle bir tasarının getirilmesi
gerçekten bizi üzmüştür. Şu anda da aynı şekilde ben bunun
özellikle öğretmenler, eğitim camiası personeli ve
öğrenciler üzerinde de hiç olumlu etki yaratacağını
düşünmüyorum; bunu da belirtmek istiyorum.
Bugün özellikle önemli
bir gündü biliyorsunuz. 6.613 soydaşımızın
katledildiği Hocalı katliamında ölenleri rahmetle anıyoruz,
yapanları nefretle kınıyoruz ve hiçbir zaman da
unutmayacağımızı ve bu acıyı yüreğimizde
saklayacağımızı da belirtmek istiyoruz.
Şimdi, millî
eğitim üzerinde özellikle baktığımızda, millî
eğitimde Ömer Dinçer zamanında, 2011 yılında yapılan
652 sayılı Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnameyle önemli değişiklikler
yapılmıştır. Özellikle AKP İktidarının on
bir yılda millî eğitim
üzerinde yaptığı tahribatı artık saymaktan biz
yorulduk ama bu tahribatı yapmaktan AKP İktidarı hiçbir zaman
yorulmamıştır; bunu paylaşmak istiyoruz. Şimdi, tekrar
madde değişikliğine gidilerek millî eğitimde büyük bir
değişiklik yapılmak isteniyor. Bu kararnameyle beraber teşkilat yapısı
tamamen değiştirilmiş ve Millî Eğitim
Bakanlığının yetkileri, görevleri değiştirilmiştir.
Özellikle Ömer Dinçer, bir önceki Millî
Eğitim Bakanlığının atadığı
yöneticileri bir kenara elinin tersiyle itmiş, eğitimden anlayan
anlamayan herkesi yönetici olarak atamıştır. Eğitime en
büyük darbeyi de o zaman kendisi vurmuştur çünkü özellikle
öğretmenlerin şikâyet edilmesi üzerine bir şikâyet hattı
kurulmuştur. Forma veya serbest kıyafet
tartışmasını getirmiş, ondan sonra geri adım
atılmıştır ve özellikle öğretmenlerin
itibarının düşürülmesinde gerçekten çok önemli adımlar
atmıştır ve bu itibarın düşürülmesinde de kendisinin
bizzat katkıları olmuştur. Öğretmenleri, yem bekleyen
güvercinlere benzetmiş, aynı zamanda, yine yalnızca
maaşlarını düşünen, maaş artışını
düşünen bir grup olarak telakki etmişti. Aradan iki yıl
geçmesine rağmen bir bakıyoruz
ki aynı hataların Sayın Nabi Avcı tarafından ve ekibi
tarafından da yapıldığına hepimiz şahitlik
ediyoruz aslında. Yine, bu dönemde de yapılan hatalardan pardon
diyerek geri adım atıldığına da hep birlikte
şahit oluyoruz ve işte, bugün burada
tartıştığımız tasarıya baktığımızda
da yine Millî Eğitim Bakanlığının merkez
teşkilatı ve il teşkilatını tamamen değiştirecek
yeni bir taslak getirilmiştir. Bunlar aynı zamanda çok büyük
haksızlıkları da beraberinde getirecektir, bunları hep
birlikte göreceğiz zaten. Böyle giderse Millî Eğitim
Bakanlığı sürekli acemiler birliği tarafından
yönetilen bir kurum hâline getirilecektir. Çünkü, tecrübe çok önemlidir, her
zaman diyoruz. Burada insana hizmet veriyoruz, insana hizmetin de en önemli
adımını tecrübe oluşturmaktadır, liyakat
oluşturmaktadır. Fakat, AKP iktidarıyla beraber partizanlığın
ve yandaşlığın önemli mesafeler katettiği ve
liyakatin, tecrübenin hiçbir zaman dikkate alınmadığına hep
birlikte şahit olduk.
Şimdi,
baktığımızda biz hâlâ soruyoruz Sayın Bakana ama biz
bunun gerekçesini anlayamadık: Buna neden ihtiyaç duyuldu? Özellikle
seçimlere çok az bir süre kala insana yapılan bir yatırımda
öğretmenlere sormadınız, velilere sormadınız, bu
vatandaşa sormadınız, bizlere bile sormadınız,
akademisyenlere sormadınız ve görüş almadan böyle bir
değişikliğe gittiniz hâlâ bizim mantığımız
bunu anlamadı ve Bakandan da hâlâ izahat istiyoruz ama kendisi de bu
konuda izahat vermemekte galiba kararlı. Yani neden ısrarla bu
değişiklik gündeme gelmektedir, neden ihtiyaç duyuldu? Acaba bu
değişikliklerle yöneticilikten alacağınız insanlar
kimler, tekrar onların yerine atayacağınız insanlar kimler,
bunları çok iyi tespit ettiniz mi, özellikleri nedir bunların; bu
alanda yapılan bölmenin, kutuplaştırmanın,
ötekileştirmenin anlamı var mı? Özellikle yoğun
tartışmaların yaşandığı ve
ayrışmanın yapıldığı bugünlerde millî
eğitimden de gelen böyle bir yapılanma inanın herkesi çok
rahatsız etti. Şu anda buraya gelmeden önce, Türkiyenin her bir
tarafından o kadar çok telefon, mail, faks aldık ki inanın haddi
hesabı yok; herkes kalplerinin kırıldığını,
kendilerinin de bunu anlamadığını ve bu kadar birikimin, bu
kadar tecrübenin kendilerini çok üzdüğünü de özellikle burada herkesin
huzurunda, Bakanın ve yönetimin huzurunda belirtmemizi de istediler.
Liyakattan ve tecrübeden çok, özellikle AKP iktidarının
referansıyla iş yapılır hâle gelmeye başladı.
Sadece müsteşar kalıyor, diğer herkes değiştiriliyor
ama Talim ve Terbiye Kurulu Başkanının üzerinde de değişlik
yapıldığını Komisyondan biliyoruz.
Şimdi sormak
istiyoruz: Acaba bu değişiklikte etkili olan kritik bir dönüm
noktası var mıydı? Biz, evet, düşünüyoruz, kritik bir dönem
noktası olduğunu düşünüyoruz. Acaba Osloda verilen sözler
burada etkili oldu mu? Bu kanunda Okul ve kurum müdürlerinin vali
tarafından dört yıl süreyle görevlendirileceği ifadesi bulunmaktadır.
Bu değişiklik acaba Oslo görüşmesinde kayda geçen ve
İnternete düşen Millî eğitim, şunlar bunlar
bakanlıklarını kaldırıyoruz, valiliklere ve
belediyelere veriyoruz. ifadesinin temel alınma şekli midir acaba,
bunu sormak istiyoruz. Özellikle AKP iktidarı döneminde valilerin önemli bir
bölümünün artık devletin valisi vasfının ortadan
kalktığını ve âdeta AKPli il başkanlarının
bürokrasiden sorumlu yardımcısı gibi hareket ettiğini
paylaşmak istiyoruz. O zaman söz konusu görevlendirmelerin ne ölçüde
adaletsiz olacağını da sizlerin vicdanına
bırakıyoruz.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Adalet arama onlarda Hocam, adalet
ZÜHAL TOPCU
(Devamla) Yani, evet, onlar artık tartışılır hâle
geldi. Özellikle demokrasinin şu gece vakti bir parmak kaldırma
olayına indirgendiği bir durumda hakikaten birçok kavramın
içinin boşaltıldığını da paylaşmak
istiyoruz.
Bu süreçte
örneğin valilerin paşa gönlüne göre görevlendirilecek olanların
en belirleyici kıstaslarından birkaçı malum-sene üyelik
olacaktır -bu malum-seni, herkes biliyor aslında- veya vali beyle
hemşehrilik ya da her türlü takas alışverişi burada temel
olacaktır.
Tasarının
önemli boyutlarından birini de millî güvenlik boyutu
oluşturmaktadır. Çözüm süreci olarak yutturulmaya
çalışılan çözülme ve ihanet süreci içerisindeki
tartışmalardan hatırlanacağı üzere, valilerin merkezî
idare tarafından atanması, yerel halk tarafından seçilmesi
pazarlık konusu olarak gizli ajandalarındaki yerini hâlâ
korumaktadır. Hâl böyle iken söz konusu hain pazarlığın
hayata geçmesi ihtimalinde Millî Eğitim teşkilat yapısına
ilişkin söz konusu kanun tasarısı daha bir anlam kazanmaya
başlayacaktır. Daha açık bir ifadeyle, böyle bir durumda müdür
ve müdür yardımcıları seçilmiş vali tarafından
görevlendirilecektir. Dolayısıyla, söz konusu kanun
tasarısı için üniter devletin tasfiyesi ve özerk devlet
yapılanmasının ön hazırlığı olabileceği
de söylenebilir.
Burada, yine,
kanunda verilen şeylerden bir tanesi de: İnanın oradan oraya
vurulmuş, oradan oraya geçilmiş, başlıkların
birbirleri içerisinde hiçbir tutarlığının da olmadığını
görmekteyiz. Şimdi, Bakan onayıyla açılan proje
okullarından veya teşkilata bağlı, Millî Eğitim
Bakanlığı merkez teşkilata bağlı kurumlarda
yapılacak öğretmen atamalarının bizzat Bakanlık
tarafından yapılacağı, Bakan tarafından
yapılacağı da veriliyor. Burada keyfiyetin alabildiğince
had safhaya vardığını da paylaşmak istiyoruz.
Evet, değerli
milletvekilleri, yani siz her ne kadar Teşkilat Kanununu
değiştirseniz de motoru eski bir arabanın kilometre
göstergesinin sıfırlanması hiçbir zaman yeni bir durum ortaya
çıkarmayacaktır. Önemli olan ortaya koyduğunuz vizyondur, önemli
olan hedeflediğiniz gerçeklerdir, nereye varmak istediğinizdir,
insanı algılama tarzınızdır, insana biçtiğiniz
değerdir. Ama biz burada görüyoruz ki insan unsurunu bir kenara bırakarak
Acaba daha uzun süre nasıl bu iktidarda kalıp kendi menfaatlerimiz
doğrultusunda nasıl bir eylem sunabiliriz... Bunların çok daha
fazla önem arz ettiğini görebiliyoruz. Millî Eğitim
Bakanlığının hâlihazırdaki personelini elinin tersiyle
bir gecede görevden alacak olması ve kendi yandaş ekibini buralara
getirecek olması kendine başarı sağlamayacaktır, onu
paylaşmak istiyoruz ve burada artık had safhaya çıkan
partizanlıkta fişlemelerin de bu çalışanları
üzdüğünü de belirtmek istiyoruz. Basına düşen haberlere göre
burada yapılan fişlemeler gerçekten ne liyakatle ne tecrübeyle ne de
objektiflikle ifade edilmemektedir ve bunu da yapılan bir ayıp olarak
paylaşmak istiyoruz.
Millî Eğitim
Bakanlığında başarı liyakat ve kalite
tutarlılığıyla ancak sağlanabilmektedir. Eski, hantal,
vizyonsuz ve eğitim sorunlarını bilmeyen bir ekip
tarafından yapılan bu düzenlemenin biz hiçbir işe
yaramayacağını söylemek istiyoruz. Dün yapılan
altmış yetmiş iki aylıklardan geri vazgeçilme sürecindeki
pardon ifadesinin bunlarda da kullanılabileceğini biz baştan
belirtmek istiyoruz çünkü yaptığınız bu
değişikliklerle görevden aldığınız yöneticilerle,
il millî eğitim müdürlerinden tutun, okul müdürleri, müdür muavinleri veya
merkez teşkilatı çalışanlarının ailelerini
düşünün, kendi yerleştikleri ortamı düşünün, kendilerine
uzun yıllardan beri hazırladıkları geleceği
düşündüğünüzde nasıl bir hareketlenmeye ve mutsuzluğa yol
açacağınızı da hatırlatmak istiyoruz. Ama artık
bu milletin gerçekten tahammülü kalmadı, yıprandı, yoruldu,
artık inanın mecali kalmadı, mücadele etmeye mecali kalmadı
artık, onu belirtmek istiyoruz.
Tasarının
yasalaşması hâlinde hâlen görevde bulunan 100 binden fazla müdür,
müdür yardımcısı görevi kendiliğinden sonra erecektir.
Böylelikle ömrünü eğitime ve idareciliğe adamış olan
gerçekten 100 binden fazla idarecimiz bir anda görevlerinden olacaklar. Buna
gerek var mıydı? Ama buradaki kadrolar kime verilecek gerçekten çok
iyi tahlil edildi mi? Eğer bir başarısızlık var ise bu
başarısızlık nereden kaynaklanıyordu? Keşke
bundan önce bir değerlendirme veya bir fizibilite çalışması
yapılsaydı da ondan sonra böyle, şurada birkaç tane
milletvekilinin katılımıyla yapılan bu çalışma
olmasaydı. Bütün partilerin ortak çalışması sonucunda ve
etkilenenlerin de katıldığı bir çalışmayla belki
çok daha güzel bir tasarı ortaya çıkabilecekti. Bu durum,
yıllardır vefakârca ve cefakârca hizmet etmiş idarecilerimize
karşı büyük bir vefasızlık ve adaletsizliktir.
Bunların ötesinde de gerçekten zulümdür.
110 bin yöneticiyi değiştirmenin sebebi
başarısız okul yöneticilerini değiştirmek için midir?
Eğitim sorunlarımız okul yöneticilerini görevlendirerek ve
bunları alarak mı çözülecektir? Millî Eğitim
Bakanlığının denetim sistemi
çalışmadığı için böyle bir çözüm mü üretildi?
Görevlendirilmesi yeniden yapılmayan yöneticiler acaba
başarısız mı görülmektedir? Acaba, bu tasarı Millî
Eğitim Bakanlığında kimler tarafından
hazırlandı? Bunların da paylaşılmasını
istiyoruz.
Yine, Talim ve Terbiye Kuruluna geldiğimizde, bu,
gerçekten Millî Eğitim Bakanlığının beyni olarak kabul
edilen ve uzun yıllar da bu görevleri yerine getirecek şekilde
çalışmış olan bu kurulun böyle pasifize edilmesi ve bu
görevleri yapmaktan alıkonar hâle getirilmesi de bu Millî Eğitim
Bakanlığının daha şimdiden yenik başlamasını
da gündeme getirmektedir. Çünkü, Millî Eğitimdeki temel politikaların
belirlenmesinde gerçekten önemli işlere imza attığını
da paylaşmak istiyoruz Talim Terbiye Kurulunun.
Evet, özellikle maarif müfettişliği adı
altında müfettişlerin toparlanması önemli bir adım olarak
görülmelidir. Denetim
mekanizmasının işletilmesi Millî Eğitim
Bakanlığına önemli kazanımlar sağlayacaktır ama
atanacak müfettişlerin ve bunların çalışma
alanlarının ne kadar açılacağı da tartışma
konusudur.
Özellikle, bu
tasarıda önemli adımlardan bir tanesi ve ana nedenlerden bir tanesi
olarak dershaneler konusuna geldiğimizde çok daha vahim tablo
karşımıza çıkıyor. Evet, bu dershaneler konusu
özellikle birileriyle hesaplaşma için gündeme getirilen, çözümü uzun
soluklu çalışmalarla, bunu hazırlayan nedenlerin ortadan
kaldırılmasıyla çözüm üretilebilecek bir konuyken, bıçak
gibi keserek veya gerçekten hiç mantıklı olmayan alternatifler
üreterek çözüm yolu aranmak istenmiştir ki bunu da görebiliyoruz. Burada,
dershaneler konusuna çözüm getirilmek istenirken bir gördük ki açık lise
kapanıyor, bu yılın sonunda kapanıyor. denildi ve aceleyle
getirilen, çalışılan bir konu olduğu için ben hâlâ
netleştiğini de söyleyemeyeceğim bu durumda.
Şimdi,
baktığımızda ortaöğretim kurumlarına
geçişte, bu dershanelerin dönüştürülmesinde inanın o kadar çok
tutarsız şeyler var ki neredeyse özel okulların yarı
kontenjanları boş dururken, hâlâ bu dershanelerin özel okullara
dönüştürülmesi gibi bir gerekçe, ön teklif sunulmaktadır. Bunun
nasıl yapılacağı hâlâ tartışma konusudur.
Özellikle buralara gidecek öğrencilere para desteği
yapılacağı, ücret ödemesi yapılacağı konusu
gerçekten çok komik bir durum olarak karşımızda
bulunmaktadır. Çünkü şu andaki okullara
baktığımızda Millî Eğitim Bakanlığı
okullara destek çıkamamaktadır. Kırık camlarını
bile okul yöneticileri, okul müdürleri kendi kurdukları kişisel
iletişimleriyle sağlamaktadırlar. Özellikle Ankarada su ve
doğal gaz paraları kartlı geldiği için, bunlar
bittiğinde tekrar vakit dolana kadar dolum yapılmamaktadır. Yani
bunları bile bile hâlâ bu şekilde özel okula gönderilecek,
dönüşecek okullara gönderilecek çocukların paralarının
devlet tarafından ödenmesinin yapılması gerçekten bir komedi
olarak karşımızda durmaktadır.
Özellikle bu
dershaneleri, hem üniversite hazırlık hem de lise hazırlık
dershanelerini kapatırken, bu kursları kapatırken sosyal,
sanatsal, sportif, kültürel ve mesleki alanlardakileri açık tutuyorsunuz.
O zaman soruyoruz: Acaba bu kurslara gidecek çocukların
paralarını verecek misiniz, bu kurslar bedava mı yapılacak
yoksa? Bunu eğer netleştirirseniz çok daha iyi olacak.
Şunu belirtmek
istiyoruz ki: Sistemde sınav olduğu müddetçe, yarışma
olduğu müddetçe dershaneler devam edecektir. Bunlar merdiven altına
inecektir. Adı şu olur, bu olur; evlerde olur, özel dersler
şeklinde ve hem de fiyatları artarak devam edecektir. Eğer siz
dershaneleri hazırlayan gerekçeleri
Bu sınav sisteminin ortadan
kaldırılması olur, ki uzun soluklu çalışmalardır,
o zaman bu dershaneleri ortadan kaldırabilmeniz çok daha kolay
olabilecektir.
Özellikle dershane
öğretmenlerinin atamasına geldiğimizde, zaten atanamayan 300
binden fazla öğretmen dururken dershane öğretmenlerinin özellikle
belirli kriterler çerçevesinde sözlü sınavla atanması soru
işaretlerini gündeme getirmektedir. Sözlü sınavda acaba kriter ne
olacaktır? Getirilen referans mektupları mı, referans
kartları mı veya birileriyle yapılacak pazarlıklar mı
önemli olacaktır? Öğretmen sözlü sınavlarının
kriterleri ne? Gereken ihtiyaç alanları nasıl belirlenecek? Ne kadar
öğretmen alınacak? Sözlü sınavı geçemezse bu
öğretmenler alınamayacak mı? gibi daha birçok sorular var
aslında ve böyle çift başlı seçme sistemi Türkiyeyi kaosa
sürükleyecektir, bunları belirtmek istiyoruz.
Hele hele
öğretmenlerin stajyerlikten, KPSS puanıyla alınan
öğretmenlerin stajyerliklerinin kaldırılmasında performans
değerlendirmesinin gündeme getirilmesi, gerçekten hani önemli bir hap gibi
sunulan performans değerlendirme sistemini yeniden gündeme getiriyor ama
daha sonra sözlü veya yazılı sınav olayı iyice burada
şüpheleri artırmaktadır. Eğitim sistemine
uzattığınız eli lütfen çekin. KPSSyle almak
istiyorsanız öğretmenlerimizi alın. Bir yıl -en
azından- bunları mahrum etme yerine tecrübeli öğretmenlerle
eğiterek eğitimlerine devam etme yolunu seçmenizde fayda var. Sözlü
veya yazılı sınavlardaki subjektiflik her zaman gündemde
olduğu için, lütfen öğretmenlerin cebinden elinizi çekin.
Teşekkür
ediyoruz. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Topcu.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Ben sizden özür dilerim. Şimdi, bu yasayı biz
görüşüyoruz ancak mevcut olan bu düzenleme bizim Anayasamızın
48inci maddesindeki müteşebbis özgürlüğüne aykırı olan bir
hüküm. Aynı zamanda buradaki öğretmenlerin, müdürlerin görevlerinin
sona ermesi hukuki güvenlik ilkesi dediğimiz ölçülülük ilkesine, yine
Anayasaya aykırılık teşkil ediyor. Dershanelerin
kalkması, komple, mevcut olan Anayasamızdaki fırsat
eşitliğini sağlama açısından -sosyal adaleti
düzenliyor çünkü fırsat eşitliği- sosyal eşitlik ve sosyal
adalet ilkelerine de aykırı. Yani bu açıdan şahsi
düşünceme göre Anayasaya aykırı olan bu düzenlemenin Sayın
Başkan görüşülmemesi lazım. Bu konuda yetkinizi
kullanmanızı istirham ediyorum.
Saygılarımı
sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
Ama sanıyorum
ki, Komisyonda, Komisyon Başkanı bunun Anayasaya aykırı
olup olmadığı konusunda inceleme yapıp bir karara
varmışlardır.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Yok efendim.
BAŞKAN Onun
bir raporu olması gerek. Eğer böyle
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Böyle bir tartışma, Anayasaya
aykırılık tartışması Komisyonda
yaşanmamış ve böyle bir rapor da yok. Eğer varsa sizden
istirham ediyorum, aracılığınızla bize tebliğ
etmelerini istirham ediyorum. Yani Sayın Bakan da burada, onların da
görüşlerini almak isteriz. Yani böyle bir rapor yok.
BAŞKAN
Biliyorsunuz, komisyonlar bunu tartışmasalar bile teklifler ve
tasarılar Anayasaya uygunluk ilkesi açısından incelenirler.
Bunun incelenmiş olduğunu varsayıyoruz ve bunun
incelendiğine dair de Komisyonun kendisinin bir bilgisi olması
gerekir.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) O zaman bize bilgi versinler, yani böyle bir rapor bize
sunulmadı. Raporlarda yok.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sayın Başkanım, Kanunlar Kararların bir inceleme raporu olması lazım.
BAŞKAN Evet.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Anayasayla ilgili olarak, bu gelen kanunu öncelikli olarak bir
gözden geçirdiğine dair bir raporu olması lazım. Öyle değil
mi?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Yok, öyle bir rapor yok.
MEHMET DOĞAN
KUBAT (İstanbul) Efendim, gerek yok, zımni olarak kabul etmiş
demektir Sayın Başkan. Olur mu böyle şey ya?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Efendim, yasama organının zımnen kabulü olmaz.
MEHMET DOĞAN
KUBAT (İstanbul) Ya üstat, her raporda elli kere
tartıştık burada ya.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Efendim, bakın, resen oradaki bürokrat arkadaşların
bu ön incelemeyi yapması lazım. İddiaya gerek yok.
MEHMET DOĞAN
KUBAT (İstanbul) Böyle bir şey varsa rapora bağlar, iade eder,
yoksa zımni olarak kabul etmiş demektir.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Bakın, Hocam, resen oradaki bürokrat arkadaşların
bunu incelemesi lazım. İddiaya, talebe gerek yok.
MEHMET DOĞAN
KUBAT (İstanbul) Ya Nevzat Başkan, elli kere görüştük bunu ya,
bunu tekrar gündeme getirmenin hiçbir gereği yok. Lüzumsuz bir
tartışma ya.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Efendim, bu konuyu isterseniz bir inceleyin.
BAŞKAN Evet,
on dakika ara veriyorum. Bir bakacağım efendim.
Kapanma
Saati: 20.41
YEDİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 21.13
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
-----
0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68inci
Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
462 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine devam
edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Şimdi,
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Değerli Başkanım, mevcut olarak bu
görüşülen teklifle ilgili Anayasamızın 48inci maddesinde Özel
teşebbüsleri kurmak serbesttir. diyor. Anayasanın 48inci
maddesinin gerekçesini aynen okuyorum: Özel teşebbüsleri ortadan
kaldırıcı düzenlemeler yapılamaz. Ancak bununla birlikte,
yine Anayasamızın 13üncü maddesi de der ki: Demokratik hak ve
özgürlüklerin özüne dokunucu, ortadan kaldırıcı şekilde
düzenlemeler de yapılamaz. Yani bu açıdan, bir de
Anayasamızın yine 5inci maddesi Devlet, kişilerin
gelişimi için önündeki tüm tedbirleri kaldırmakla yükümlüdür. diyor.
Bu bakmış
olduğunuz düzenleme, tabii, bu şekliyle açıkça Anayasaya
aykırı çünkü dershaneleri ortadan kaldırıyor, bir de
müdürlerin hepsinin görevlerine son veriyor. Bu da hukukta bilmiş
olduğumuz hukuki güvenlik ilkesine, hukuk devleti ilkesine
aykırı.
Bu anlamda,
Sayın Başkanlığınızın bu kanun teklifinin
görüşülmemesini, eğer Komisyonda Anayasaya
aykırılıkla ilgili veya Kanun Kararlarda Anayasaya
aykırılıkla ilgili rapor varsa, bu raporları bize
versinler. Biz de bu görüşlerimizi tekrar yine gözden geçirelim. Ama bu
rapor bu saate kadar bize tebliğ edilmedi.
Bu açıdan, bu
belirtmiş olduğumuz itirazlar nedeniyle
Başkanlığınızın gözden geçirmesini arz ediyorum.
Ama eğer usul tartışması da açılacaksa, Sayın
Grup Başkan Vekilimiz tutumunuzun aleyhine söz almış olacak. Ben
de aleyhte almış olacağım. Artık lehte de kim alacaksa
bilemiyorum.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Lehte Sayın Başkan.
MEHMET DOĞAN
KUBAT (İstanbul) Lehinde
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Şimdi mi? Özür diliyorum Sayın Başkan
BAŞKAN
Şimdi, bir dakika
İç Tüzük 63e
göre ben bu konuda usul tartışması açacağım.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Şimdi mi efendim, yoksa konuşmalardan sonra mı?
BAŞKAN
Şimdi yapacağım efendim.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Lehte...
MEHMET DOĞAN
KUBAT (İstanbul) Lehinde
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Bir dakika arkadaşlar
Orada bir centilmenlik
anlaşması
Her gruba birer tane söz verilecek, öyle
anlaşıldı.
BAŞKAN Evet,
tamam.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Aleyhte Özcan Yeniçeri konuşacak.
BAŞKAN -
Aleyhte Sayın Yeniçeri.
Siz?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Ben aleyhte
BAŞKAN -
Aleyhte
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Lehte Başkanım.
BAŞKAN - Siz
lehte
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Usulen lehte
Sayın Baluken,
siz mi konuşacaksınız? Tamam.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Yani ben açtım. Beni hesaba katmayacak
mısınız Sayın Başkan?
BAŞKAN - Siz
açtınız ama söz hakkını diğerleri aldı.
Şimdi, lehte
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, buyurunuz.
Beş dakika
süre vereceğim. Anayasaya uygundur. diye düşünüyorsunuz.
Buyurunuz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
XI.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- 562 sıra sayılı Kanun
Tasarısının Anayasaya aykırı olduğu
gerekçesiyle Genel Kurulda görüşülüp görüşülemeyeceği
hakkında
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli
milletvekilleri, değerli arkadaşlar; tabii, aslında Anayasaya
aykırılık iddialarıyla ilgili teklif ve tasarının
tümüne ilişkin bu tür iddialar bugüne kadar usul
tartışmasının da konusu olmadı aslında. Bu
iddialara karşı zaman zaman muhalefet partilerinden yerli yersiz,
toplantının, Genel Kurulun açış durumlarında grup
önerileri görüşülürken ya da ilgili tasarı, teklif metninin geneli
üzerindeki görüşmelere başlarken bu iddialarda bulunuldu. Bu iddialar
Başkanlık Divanı tarafından bugüne kadar haklı bir
şekilde, eğer varsa böyle bir iddianız İç Tüzük gereği
ilgili madde geldiğinde o madde üzerinde bu aykırılık
iddiasında bulunursunuz ve bu aykırılık iddiaları
öncelikle o zaman görüşülür. Dolayısıyla aslında
tasarı ve teklifin tümü üzerindeki Anayasaya aykırılık
iddiaları buranın konusu değil, burada görüşülmemesi lazım
şu aşamada. Geneli üzerindeki görüşmeler yapılırken
burada tartışmalar yapılır, konuşmalar
yapılır. Daha sonra ne yapılır? Tümü üzerindeki
görüşmeler bittikten sonra, zaten maddelere geçilmesi Genel Kurulun
onayına sunulur. Genel Kurul böyle bir iddianın varit
olmadığı gerekçesiyle maddelere geçilmesini kabul eder ya da
böyle bir iddiayı eğer gerçek görürse Genel Kurul maddelere
geçilmesini oylamayabilir.
Dolayısıyla
bugün burada bu tartışmanın usul tartışması
konusu olması bile çok doğru bir konu değil diye
düşünüyorum. Zira, değerli arkadaşlar, bakın, İç
Tüzükün 38inci maddesi çok açık. Açın, bakın, burada ne diyor?
Anayasaya uygunluğun incelenmesi diyor başlığı.
Komisyonlar, kendilerine havale edilen tasarı veya tekliflerin ilk önce
Anayasanın metin ve ruhuna aykırı olup
olmadığını tetkik etmekle yükümlüdürler. Yani her komisyon
hangi komisyon olursa olsun- önüne gelen bu teklifi Anayasaya
aykırılık yönünden incelemek zorundadır.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Komisyon ön inceleme yapmamış.
AHMET AYDIN
(Devamla) Dolayısıyla, Millî Eğitim Komisyonu da bunu
incelemiştir. Devamında ne diyor? Bir komisyon, bir tasarı veya
teklifin Anayasaya aykırı olduğunu gördüğü takdirde
gerekçesini belirterek maddelerin müzakeresine geçmeden reddeder. Yani ne diyor?
Eğer Anayasaya aykırı ise o teklif, gerekçesini yazarak zaten
maddelerin müzakeresine geçilmez. diyor. Bizim ilgili komisyon, Millî
Eğitim Komisyonumuz bu konuda inceleme yapmış, Anayasaya
aykırı görmeden maddelere de geçilerek görüşülmüş ve Komisyon
raporunu tamamlamıştır, şu anda önümüzdedir.
Dolayısıyla, bunun burada müzakere edilmesi de çok doğru
değildir şu aşamada.
Yine, İç
Tüzükümüzün 84üncü maddesi çok açıktır yani yoruma mahal vermiyor.
Bakın, Anayasaya aykırılık önergeleri madde 84: Bir
kanun tasarı veya teklifinin Genel Kuruldaki görüşülmesi
sırasında tasarı veya teklifin belli bir maddesinin Anayasaya
aykırı olduğu gerekçesiyle reddini isteyen önergeler, diğer
önergelerden önce oylanır. Ne diyor burada? Tasarı ve teklifin tümü
değil, tasarı veya teklifin belli bir maddesinin Anayasaya
aykırı olduğu gerekçesiyle reddini isteyen önergeler diğer
önergelerden önce oylanır. Dolayısıyla, görüşmelerin tümü
üzerindeki görüşmeler biter, bu görüşmeler bittikten sonra maddelere
geçilmesi oylanır. Maddelere geçildikten sonra tek tek maddeler müzakere
edildiğinde, bu maddelerden hangisinin Anayasaya aykırı
olduğunu görürseniz o maddeye ilişkin Anayasaya
aykırılık önergesini verirsiniz ve o önerge diğer
önergelerden önce görüşülür.
Yani burada İç
Tüzükün gerek 38inci gerekse de 84üncü maddesi çok açık bir
şekilde, yoruma meydan vermeden, teamüllere bile girmeden burada konuyu
düzenliyor. Böyle tümü üzerindeki Anayasaya aykırılık
iddialarının bir şekilde tümü üzerindeki görüşmeler
sırasında görüşülemeyeceğini ifade ediyor. Böyle bir
şey mümkün değil. Meclis Başkanlık Divanı bu konuda
karar vermek durumunda değil hatta. Bakın, biz bu konuyu
görüşeceğimizi bugünkü grup önerisinde de oyladık, öyle
değil mi? Bu, dershanelerle ilgili Millî Eğitimden geçen komisyon
raporunun, ilgili tasarının burada görüşüleceğini biz zaten
grup önerisiyle Genel Kurulun huzuruna getirdik, orada da böyle bir
tartışma yok. Genel Kurul, oylamasıyla bu kanunun
görüşülebileceğine karar verdi.
Dolayısıyla,
hiçbir hâlde, hiçbir şekilde tümü üzerindeki görüşmeler
esnasında, değerli arkadaşlar, Anayasaya
aykırılık iddiası ne Meclis Başkanlık Divanı
tarafından değerlendirilebilecek bir konudur ne de gündeme
gelebilecek bir konudur. Tartışırsınız,
konuşursunuz ama ilgili maddeler geçtiğinde önergeler verirsiniz. Hâl
bu iken, zaten ilgili kanun tasarısında da Anayasaya
aykırılıkla ilgili de en ufak bir şey yok. O maddelere
geçildikten sonra da zaten bu görüşmeler yapılacaktır.
Gerek grup
önerisinin Genel Kurulun oyuyla kabul edilmesi gerek İç Tüzükümüzün
38inci ve ilgili yine 83, 84üncü maddelerine
baktığımızda, değerli arkadaşlar, Anayasaya
aykırılık iddialarının ne şekilde
değerlendirildiğini çok açık bir şekilde ifade etmiştir
diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Aydın.
Aleyhte,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz efendim.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi, ihtilaf konusu olan husus, görüştüğümüz
dershanelerle ilgili yasa tasarısının bazı maddelerinin
Anayasaya aykırılığı nedeniyle bu tasarının
Genel Kurulda görüşülüp görüşülemeyeceği.
Arkadaşlarımız İç Tüzük maddelerinden örnekler verdiler.
Evet, doğru, İç Tüzükün 38inci maddesine göre komisyonlar
kendilerine gelen bir tasarı veya teklifi öncelikle Anayasaya uygunluk
yönünden denetime tabi tutarlar, eğer Anayasaya aykırılık yönünde
bir tespitte bulunurlarsa maddelere geçilmeksizin o teklifin görüşülmesini
reddederler. Bu teklifte, bu tasarıda, böyle bir değerlendirmenin
komisyon tarafından yapılmadığı
anlaşılıyor.
İç Tüzükün
yine 84üncü maddesine göre Genel Kurul, maddelerle ilgili bir
değerlendirme yapabilir, daha doğrusu Anayasaya
aykırılıkla ilgili önergeler maddelerde verilir ve o önergeler
sırasında görüşler ifade edilir ve Genel Kurul, yine, Anayasa'ya
aykırılık değerlendirip değerlendirmediğini, o
önergeleri kabul veya reddetmek suretiyle belli eder. Yine, tümüne ilişkin
görüşmeler yapıldıktan sonra eğer Genel Kurul Anayasa'ya
aykırılık yönünde bir kanaate ulaşırsa, yine maddelere
geçilmesini reddedebilir. Bunlar, bugüne kadar hem İç Tüzükte yer almış
hem de gelenekselleşmiş olan kurallar.
Ancak deyip bir
parantez açmak istiyorum: Genel Kurulda, zaman zaman, gerek Başkanlık
Divanının uygulamasıyla gerekse Genel Kurulun almış
olduğu kararlar sonucunda bu uygulamalar değiştirilebilmektedir;
bunun örneklerini geçmişte gördük. Örneğin, bir tasarının
burada görüşülmesi sırasında, daha doğrusu
görüşülmesine başlamadan, bir siyasi partinin karşı
oyundaki bir kelimenin, bir cümlenin Anayasa'ya aykırı olduğu
değerlendirilerek görüşmelere geçilmedi. O cümle gerekçeden
çıkarıldı, sıra sayısı yeniden basıldı,
görüşmeye ondan sonra başlandı; bu da Parlamento tarihinde bir
ilkti ama ilk kez oldu. Muhtemelen, bundan sonra benzeri bir talep olursa
Geçmişte böyle bir örnek yapılmıştır. diyerek
Başkanlık makamı, Kanunlar Kararlar
Başkanlığı bunu emsal alıp uygulamayı ona göre
yönlendirecek.
Şimdi ben bir
örnek vermek istiyorum. Varsayalım ki bu teklifte, bu tasarıda bir
madde yer almış olsun, madde de şöyle olsun: Türkiye devleti
bir şeriat devletidir. Biz bunu görüşecek miyiz arkadaşlar? Bu
tasarının görüşülmesine geçebilir miyiz, mümkün müdür? Bu kadar
açık bir şekilde Anayasa'ya aykırılığı sabit
olan bir maddeyi içeren bir teklifi, bir tasarıyı görüşemeyiz.
Bu tasarıda,
Anayasa'nın 2nci maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesini ilga eden,
kaldıran bir düzenleme var. Tasarının 25inci maddesinin (3) ve
(8) numaralı fıkraları, çok açık bir şekilde hukuk
devletini ortadan kaldırmaktadır. Kanunun yürürlüğe girmesiyle
birlikte, Millî Eğitim
Bakanlığında, Müsteşar ve Talim Terbiye Kurulu Başkanı
dışında müsteşar yardımcıları, genel
müdürler, Strateji Daire Başkanı, yine taşrada okul müdürleri,
il millî eğitim müdürleri, okul müdürlerinin
başyardımcıları, belki belli bir süre sonra ama görevleri
sona erecek. Bu ne demektir? Muhtemel bir yargı denetimini ortadan
kaldırmak amacıyla kanun zoruyla insanlar görevden
alınıyor. Hukuk devleti, idarenin işlem ve eylemlerinin
yargı tarafından denetlendiği devlettir; hukuk devleti,
vatandaşlarına hukuk güvenliği sağlayan devlettir. Çok
açık bir şekilde Anayasaya aykırı bu madde nedeniyle
şimdi Parlamento burada kendi hukukunu yaratabilir, bir uygulamayı
başlatabiliriz, bu da bundan sonra emsal olur, gelenek olur, bundan sonra
da iktidarlar Anayasaya aykırı kanun çıkarma geleneğinden
vazgeçerler. Görüşüm budur, bu yolu deneyebiliriz.
Görüşümü bu
şekilde ifade ettikten sonra Sayın Başkanı ve Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum, iyi akşamlar diliyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Hamzaçebi.
Lehte Bingöl
Milletvekili İdris Baluken.
Buyurunuz
Sayın Baluken.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle saygıyla
selamlıyorum.
Aslında, burada tartışılması
gereken konu samimiyet olayı. Elimizde bir İç Tüzük var, bu İç
Tüzük her tarafa doğru esnetilebilir, yoruma açık bir İç Tüzük
ve yine bu İç Tüzükün de dayandığı bir darbe
Anayasası var. İşimize geldiği zaman kendi görüşümüz
doğrultusunda İç Tüzükü yorumluyoruz, işimize gelmediği
zaman da bu İç Tüzükü örnek göstererek burada belli şeyleri
savunuyoruz, bütün sıkıntı oradan kaynaklanıyor.
Aslında, bugün bu gelen tasarı ya da teklifin burada
görüşülmesinde bir sakınca yok çünkü İç Tüzükün 38inci
maddesinde, zaten Anayasaya aykırılık açısından
komisyon gündemine gelmeden önce bir durum varsa komisyon bunu tespit eder ve
reddeder diyor. Dolayısıyla, komisyon bunu eğer
reddetmemişse ve görüşmelerden sonra Genel Kurula göndermişse
bunda herhangi bir sıkıntı yok. Ama, burada sıkıntı
şuradadır: Özellikle, Sayın Akif Hamzaçebi Beyin de belirttiği
gibi, AKP Grubunun buradaki daha önceki uygulamalarında buna tam tezat
uygulamalar yapıldı. Plan ve Bütçe görüşmeleri
sırasında, bizim muhalefet şerhimize Plan ve Bütçe
görüşmelerine başlamadan önce, gündemde olmadan önce, bir gün önce,
CHPyle, MHPyle ortaklaşarak ve ortak oy kullanarak o muhalefet
şerhinde Kürdistan sözcüğü geçtiği için müdahale edildi.
Şimdi, Ahmet Bey diyor ki: Anayasaya
aykırılık durumu burada görüşülemez, usul
tartışmasının yeri burası değildir. E,
doğru. O zaman niye peki bizim muhalefet şerhimizi, üstelik gündemde
olmadan bir gün önce burada diğer partilerle ortaklaşarak
görüştünüz ve Parlamento tarihlerinde, dünya Parlamento tarihinde olmayan
bir utancın altına imza attınız? Bir partinin muhalefet
şerhinde ne yazıp yazılmamasına siz karar verdiniz,
muhalefet şerhimizi çıkardınız.
Burada, bu muhalefet şerhinin
çıkarılmasına dayanak yaptığınız
Anayasayı savunacak tek bir milletvekili yoktur. Militarist, faşist
bir darbe Anayasasından bahsediyoruz. Biz, bu durumla ilgili konuyu
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine de götürdük. Bununla ilgili hukuki
süreci tamamen takip edeceğiz ve Parlamento tarihindeki bu utanç
sayfasını 82 Anayasasına değil, uluslararası Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin standartlarına göre ortadan
kaldıracağız.
Anayasaya
aykırılık durumuyla ilgili şeyler varsa, zaten burada,
İç Tüzük 84te belirtiliyor: İlgili madde sırasında
Anayasaya aykırılık önergesi verilir, bu önerge diğer
önergelerin önüne alınır ve Genel Kurul tarafından da bu
oylanır. deniyor. Dolayısıyla, aslında bu tasarı ve
komisyon raporunun Genel Kurula gelmiş olması zaten Anayasaya
aykırılık açısından gerekli tetkik, denetim
mekanizmasından geçtiğini gösterir ve burada, Genel Kurulda
görüşmelere geçilmesi gerekir. Ama tekrar ediyorum: Her üç siyasi partinin
de, özellikle Plan Bütçe görüşmesi sırasında bizim muhalefet
şerhimize yapmış oldukları müdahale böylesi bir
tartışmayı da beraberinde getiriyor.
Bu İç Tüzükü
de bir an önce değiştirmek gerekiyor; bu 3 siyasi parti, 4 siyasi parti hâlâ bir İç Tüzükü
değiştiremiyorlar, bir darbe Anayasasını
değiştiremiyorlar. Bu İç Tüzükün aynı maddesini okuyan iki
kişi farklı yorumlar ve kendisine göre onu uygulamaya koyar.
Sıkıntı ve sorun da biraz oradadır.
O nedenle, ben,
diğer bütün siyasi partilerin hem İç Tüzükle ilgili
tartışmalarında hem de Anayasaya uygunluk
tartışmalarında daha samimi ve ciddi olmalarını
temenni ediyorum, bu çağrıyı yapıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Baluken.
Aleyhte
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkan, ben özür dilerim. Yani belki Genel
Kurulun en azından fikrini değiştirme açısından veya
sizin fikirlerinizi değiştirme açısından
Benim buradaki
talebim, bir maddenin veya bir teklifin, bir kanun maddesinin, tasarı
maddesinin Anayasaya aykırı olduğunu söylemiyorum, toptan,
komple Anayasaya aykırıdır. Örnek, mesela dershanelerdeki
öğretmenler sınava tabi tutulmadan öğretmen olarak atanacak.
Anayasanın eşitlik ilkesine aykırıdır. O açıdan
açtık.
BAŞKAN
Sayın Tanal, zaten biz de sizin bu talebiniz üzerine tümü üstüne
açtık; zaten onun için açtık.
Aleyhinde, Özcan
Yeniçeri.
Buyurunuz
Sayın Yeniçeri. (MHP sıralarından alkışlar)
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi görüştüğümüz yasa, gerçekten Millî
Eğitim Bakanlığının teşkilatında çok ciddi
ve köklü bir değişimi öngörüyor. Yani görüştüğümüz yasa bir
teşkilat yasası. Teşkilat yasası olunca bu yasanın Anayasaya
aykırı olup olmadığının her şeyden önce tali
komisyon olan Plan ve Bütçe Komisyonundan geçmesi gerekirdi. Eğer bu
komisyonlar önemli değilse, asli komisyon, tali komisyon ayrımı
neden yapılmıştır, bunu bir sorgulamak lazım.
Şimdi,
herhangi bir tasarı ya da teklif, 38inci maddeye göre Anayasaya uygunluk
bakımından incelenir. Ne diyor bu madde? Komisyonlar, kendilerine
havale edilen tasarı veya tekliflerin ilk önce Anayasanın metin ve
ruhuna aykırı olup olmadığını tetkik etmekle
yükümlüdürler. Peki bu tetkik nasıl yapılacak? Ya Anayasaya uygun
olmadığı iddiası orada ortaya çıkacak, onun üzerine
yapılacak ya da buna hiç gerek olmadan, aslında görüşülen
yasanın Anayasaya uygun olup olmadığını komisyon
başkanının resen irdelemesi, irdeletmesi, inceletmesi ve bunu bir
rapora bağlayarak komisyona göndertmesi gerekiyor. Bu inceleme raporunda
incelemenin yapıldığına dair herhangi bir cümle yoktur.
Demek ki Anayasaya uygunluk bakımından Anayasa Komisyonundan giden
ya da gelen herhangi bir bilgi söz konusu değildir.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Hocam, Aykırı görürse gerekçesini yazar. diyor,
38in ikinci paragrafını oku.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla) Ama gitmedi ki aykırı olup
olmadığını görsün, hayalen karar verecek durumda değil
ki.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Aykırı gördüğü takdirde
Aykırı
görmezse problem yok zaten, maddelere geçilir. Çok açık.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla) Şimdi, bakın, ikincisi, komisyona
gelince, komisyon başkanı bunu yine resen Anayasaya uygunluk
bakımından gözden geçirir. Bununla ilgili uygun olduğuna ya da
tartışıldığına dair de bir ibare Genel Kurula
gönderilen raporda da yoktur. Usul olarak Anayasaya uygunluk denetiminin
yapılmadığı açıktır. Peki, acaba bu metinde
Anayasaya uygunluk bakımından bizim ifade ettiğimiz bir
AHMET YENİ
(Samsun) Hocam, CHPnin peşine takıldınız gidiyorsunuz.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla) Dinlerseniz ne söylediğimi
anlayacaksınız.
Biz, şimdi,
buraya muhalefet şerhi yazdık. Bu muhalefet şerhinde bakın
aynen şu cümle var: Kaldı ki hür teşebbüse dayalı piyasa
ekonomisi modelinin uygulandığı bir ülkede dershane kuran bir şahsa
Kuramazsın. demek mümkün değildir. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 48inci maddesi şöyledir: Herkes, dilediği
alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel
teşebbüsler kurmak serbesttir. Hürriyet temeline dayalı bir
toplumda irade serbestliği çerçevesinde ferdin sözleşme yapma, meslek
seçme ve çalışma hürriyetinin garanti olması tabiidir. diyor ve
bunu biz yazmışız muhalefet şerhinde. Bunun da
Anayasanın özellikle hür teşebbüs ve aynı zamanda hak arama
hürriyetine aykırı bir nitelik taşıdığı ifade
edilmesine karşın, yine, Anayasaya uygunluk bakımından bir
denetim yapılmamıştır.
Şimdi, siz
öyle bir yasa getiriyorsunuz ki bu yasayla bütün Millî Eğitim
Bakanlığında yönetim kadrosunu Maonun kültür devrimi gibi bir
anda düşürüyorsunuz. Bütün millî eğitim müdürleri düştü, müdür
yardımcıları düştü, okul müdürleri düştü. E,
düşecek bir şey kalmadı ki. Şimdi bir de çıkalım,
şey yapalım, Tarım Bakanı da çıksın, desin ki:
Bu yasa yürürlüğe girdiği andan itibaren Türkiyedeki bütün
tarım il müdürlerinin görevi düşer, tarım kadastro müdürlerinin
görevi düşer, bütün teşkilatın görevi düşer.
Arkadaşlar, bu bir aşiret işidir. Bunda, hukuk içerisinde
olabilecek bir şey yoktur. Biraz sonra açıklayacağız
onları ama bir şey söyleyeyim: Burada, bunların önünün bir de
kesilmesi var, kişilerin hak arama hürriyetinin de önlerini kesen hükümler
var bu tasarıda. Ne diyor? Hak arama hürriyeti de Anayasanın
36ncı maddesinde: Herkes, meşrû vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Bunun
da önünü kesiyor.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla) Dolayısıyla, kökten Anayasaya
aykırıdır bu. Bu nedenle burada bu görüşülemez.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yeniçeri.
Şimdi,
sayın milletvekilleri, bu yapılan görüşmeler sonucunda,
tasarının Anayasaya aykırı olduğu iddiasından
dolayı görüşülemeyeceğine ilişkin olarak yapılan bu
usul tartışmasının ardından, İç Tüzükün 63üncü
maddesinin son fıkrasında yer alan Bu görüşme sonucunda oya
başvurmak gerekirse, oylama işaretle yapılır. hükmüne
dayanarak tasarının görüşmelerine devam edilip edilmemesi
hususunu oylarınıza sunuyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Karar yeter sayısı
MEHMET DOĞAN
KUBAT (İstanbul) Efendim, devam edilmesini mi sunuyorsunuz
Başkanım?
BAŞKAN Karar
yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Anayasaya aykırı olduğu kabul edildi.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın
Başkanım, Anayasaya aykırı olduğu kabul edilmiş
oldu.
BAŞKAN Karar yeter sayısı
Bir dakika
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Zaten düştü
Başkanım.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın
Başkanım, Genel Kurula neyi sordunuz?
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Sayın
Başkan, düştü zaten, Anayasaya
aykırılığını kabul ettiler.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Kabul etmiş oldular
Anayasaya aykırı olduğunu.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Kâtip üyelerin 2si de Var.
diyor.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Yahu, Anayasaya
aykırılığı kabul edildi efendim.
BAŞKAN Tasarının görüşmelerine
devam edilip edilmemesi hususunu oyladık.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Peki efendim.
BAŞKAN - Anayasaya aykırı olup
olmadığı konusunda fikirleri oldu. Aykırı olsa da
görüşmek isteniyor.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkan,
böyle bir şey olur mu aykırı olsa!
KAMER GENÇ (Tunceli) Siz Anayasaya aykırı
mıdır, değil midir? diye oyladınız, Anayasaya
aykırı olduğunu kabul ettiler.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Sayın
Başkan, size göre Anayasaya aykırı mı, onu mu ifade
ettiniz?
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, tutanaklara bakın,
tutanaklara bakın.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Sayın
Başkan, tarafsız değilsiniz.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sayın
Başkan, siz doğru söylediniz.
BAŞKAN Ben, İç Tüzüke göre işlemi
yaptım.
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) Fikrinizi beyan
edemezsiniz Anayasaya aykırıdır. diye.
BAŞKAN Ben, beyan etmedim; ben, buradaki metni
okudum.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/884) (S. Sayısı: 562)
(Devam)
BAŞKAN Evet, şimdi, Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Ağrı Milletvekili Halil Aksoy.
Buyurunuz efendim. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA HALİL AKSOY (Ağrı)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
562 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerine söz aldım.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Türkiyede eğitim sistemi, cumhuriyet tarihi
boyunca, Türklüğün ve asimilasyon politikalarının aracı
olarak kullanılmıştır.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sayın
Başkan, önemli bir konu görüşülüyor, çok yüksek bir uğultu var,
duyamıyoruz.
BAŞKAN Lütfen sakin olalım.
Buyurunuz Sayın Aksoy.
HALİL AKSOY
(Devamla) Değerli milletvekilleri, Türkiyede eğitim sistemi,
cumhuriyet tarihi boyunca, Türklüğün ve asimilasyon
politikalarının aracı olarak kullanılmıştır.
Özellikle, 80 askerî darbesi sonrası benimsenen neoliberal politikalarla
da eğitim sistemi küresel kapitalizmin ihtiyaçlarına uyarlanarak
piyasacı bir doğrultu almıştır. Son otuz
yıllık süreçte de, piyasa koşullarına göre, eğitimin
finansmanı ve müfredatı sürekli değişmiştir. Bu
değişiklikler özellikle AKP iktidarıyla birlikte hız
kazanmış ve bu politikalar sonucunda eğitim ticarileşmiştir.
Kamu okulları güçsüzleştirilmiş, eğitim
eşitsizliği gittikçe artmıştır. AKP iktidar
olduğu 2002 yılından bugüne, eğitim biliminin en temel
ilkeleri ve sistemin acil ihtiyaçları göz ardı edilerek eğitimin
sorunları çözülmek bir yana, daha da ağırlaştırılmıştır.
Bunun yanında AKP, on iki yıllık iktidarı boyunca
eğitimi hem işlevsel hem de örgütsel açıdan piyasa merkezli bir
işletmecilik mantığıyla sürekli olarak dönüşüme tabi
tutmuştur. Geldiğimiz noktada, AKP Hükûmeti, görüştüğümüz
yasa tasarısıyla birlikte, dershanelerin özel okullara
dönüştürülmesi ve kamu kaynaklarının özel okullara
aktarılması tartışmasını bahane ederek
eğitimde tarihinin en büyük ve en kapsamlı tasfiye operasyonunu da
başlatmıştır.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye, dil ve kültürün çeşitliliği
açısından oldukça zengin bir ülkedir. Kürtçe, Gürcüce, Hemşince,
Lazca, Çerkezce, Pontusça, Süryanice, Abazaca, Ermenice, Rumca, Arapça,
Çeçence, Acemce, Mıhallemice ve Pomakça bunlardan yalnızca bir
kaçıdır. Anadolu ve Mezopotamyanın biokültürel
çeşitliliğinin ve zenginliğinin göstergesi olan kültür ve
dillere yönelik anayasal ve yasal engeller
çıkarılmıştır. Bölünme paranoyasıyla bu zenginlik
yok edilmek istenmiştir. Bugün, bu kültür ve diller, Anayasa güvencesi
altına hâlâ alınamamıştır. Bu temelde hak talep eden
kişi, kurum ve kuruluşlar hedef hâline getirilmiştir. Tüm bu
politikalara karşı en fazla direnen halk, dün olduğu gibi bugün
de Kürtler olmuştur. Gerek nüfuslarının büyüklüğü gerekse
belli bir coğrafi bölgede yaşıyor olmaları ve siyasal bir
bilince sahip olmaları dillerine sahip çıkmalarına neden
olmuş ve asimilasyon politikaları büyük ölçüde boşa
çıkarılmıştır.
Türkiyede Kürtler
ve Kürtçe uzun yıllar inkâr edilmiştir. Kürtlerden ve Kürtçeden söz
etmek bazen vatan hainliğiyle eş değer kabul edilmiştir.
2000li yıllarda bir bakan Kürtçe eğitim istemek vatan
hainliğidir. derken, Kürtçenin bir medeniyet dili olmadığı
zaman zaman bu yakın tarihlerde de ifada edilmiştir.
EĞİTİM-SEN hakkında, tüzüğünde ana dili destekleyen
bir hüküm olduğu için, kapatma davası açılmıştır.
Tüm bunlara rağmen Kürtlerin ana dillerinde eğitime ilişkin
talepleri artarak devam etmiştir. Bugün Kürtlerin yürüttükleri ana dilde
eğitim hakkı mücadelesi, Türkiyedeki diğer halkları ve
demokratik kamuoyunu da içine alarak genişlemekte ve büyümektedir. Resmî
ideolojinin bu ülkedeki farklı dilleri yok etme politikaları
nasıl iflas etmişse, günümüzde de Hükûmetin; özel kurslar, haftada
bir iki saat seçmeli ders ya da özel okullarda ana dilde eğitim öngören
palyatif, günü kurtarmaya dönük yaklaşımları da iflas etmeye
mahkûmdur. Ana dilde eğitim hakkı, bugün bütün gelişmiş
demokratik ülkelerin üzerinde ortaklaştığı,
tartışmasız, pazarlıksız, temel bir insan hakkı
olmaya devam ediyor. Bugün Türkiyede de, Kürtler başta olmak üzere, ana
dili resmî dil dışında olan tüm halklar, ana dillerinde kamusal
eğitimin bir an önce hayata geçirilmesini talep etmektedirler. Bu konuda
Hükûmet, acilen ana dilinde kamusal parasız eğitim ve öğretimin
önünü açacak yasal ve anayasal düzenlemeler hayata geçirmek zorundadır. Bu
hizmetin Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının hepsi için bir
devlet görevi olduğu gereği göz önüne alınarak sayıya
bakılmaksızın talep eden, farklı dil konuşan her
yurttaş için kullanılabilir bir hak olarak tanzim edilmelidir. Bu
temelde, talepler dikkate alınarak üniversitelerde ilgili dillerde kürsüler
açarak gerekli eğitim personelinin hızla yetiştirilmesine olanak
sağlanmalıdır. Söz verildiği hâlde atanamayan Kürtçe
öğretmenleri bir an önce göreve başlamalıdırlar.
Değerli
milletvekilleri, görüştüğümüz bu yasa tasarısı
dershanelerin kapatılması adı altında kamu
kaynaklarını özel okullara peşkeş çeken, sayılar 100
bini bulan bütün eğitim yöneticilerine yönelik tarihin en kapsamlı
tasfiye planı ve yine en büyük kadrolaşma hamlesini içeriyor. Bu tasarı,
yıllardır uygulanan piyasa merkezli politikaların ve siyasal
kadrolaşma hamlelerinin çok daha ilerisini ifade etmektedir.
Yasa
tasarısından anlaşıldığı üzere, AKP
iktidarı, kendi döneminde dershane sayısının yüzde 200
artışla 4.262'ye kadar yükseldiğini görmezden gelmektedir.
Yıllardır cemaate alan açmak için yaptığı dershaneleri
teşvik edici politikalarını yok saymaktadır.
Ayrıca,
eğitim kurumları arasındaki nitelik
farklılıklarını, öğrenciler arasındaki
sınıfsal, cinsel, bölgesel, etnik ve inançsal eşitsizlikleri
görmezden gelmektedir. Mevcut merkezî sınavlar olduğu gibi ortada
dururken, bu nitelik farklılıklarını ve eşitsizlikleri
hangi politikalar ve uygulamalarla kapatacağı açıkça
belirsizdir.
Dershanelerin
kapatılması olumlu bir düzenleme olmakla birlikte, eğitim
kurumları arasındaki sınıfsal ve bölgesel
eşitsizlikler bir realite olarak karşımızda
durmaktadır.
Türkiye'nin son
yıllarda katıldığı uluslararası
karşılaştırma çalışmalarında, PISAnın
çalışmalarında, özellikle aynı tür ve düzeydeki okullar
arasındaki bölgesel eşitsizlikler açıkça görülmektedir.
Okulların ortalama başarı puanları açısından
değerlendirildiği zaman, bölgesel eşitsizliğin iki
yılı bulduğu da görülmektedir.
Bu duruma ek
olarak, özellikle Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgelerde
ve illerde, bir devlet politikası olarak yıllardır düşük
nitelikli eğitimin sürdürüldüğü, önceliğin öğrencinin
akademik başarısına değil asimile süreçlerine
verildiği, ana dillerinin yok sayıldığı,
ağırlıklı olarak deneyimsiz eğitim emekçilerin
gönderildiği bilinmektedir.
Bu politikalarla
bölge okullarında eğitimin niteliği düşürülerek, Kürt
öğrencilerin bir üst eğitim düzeyine geçmeleri, daha nitelikli
eğitim alabilmeleri önüne engeller çıkarılmaktadır. Bu
durum, uluslararası karşılaştırma çalışmalarından
da açıkça anlaşıldığı üzere, bölgeler arası
derin eşitsizliklerin doğmasına neden olmuştur. Bu nitelik
farklılıkları ve eşitsizliklerin etkisini azaltmak için
özellikle sosyoekonomik açıdan az gelişmiş bölgelerde
yaşayan öğrenciler destekleyici eğitime ihtiyaç
duymaktadırlar. Yani, şimdi, Ankara Çankayada eğitim gören bir
çocuk ile Ağrıda, Hakkâride, Şırnakta bir okulda
eğitim gören çocukların eşit koşullarda eğitim
aldıklarını kim öne sürebilir? Keza, bırakın
Ağrıyı, Hakkâriyi, Şırnakı, o kadar uzağa
gitmeye de gerek yok, zaten onlar üvey evlat kabul ediliyor, Ankaranın
varoş semtlerine gidin bakın, Mamaka gidin, Türközüne gidin,
Şentepeye gidin, Şentepe Mahallesine gidin, oradaki
farklılıkları göreceksiniz. Arada çok fark var şüphesiz.
Peki, tüm bu eşitsizliklere rağmen, sınav sistemli eğitim
sistemini de kaldıramıyorsunuz, o hâlde bu çocuklar arasındaki
farkı siz nasıl kapatacaksınız? Bu konuda bir
düşünceniz var mı? Bu anlamda dershanelerin kapatılması
desteklenmekle birlikte aynı tür ve düzeydeki eğitim kurumları
arasındaki nitelik farklılığından dolayı sadece
yerel yönetimlere kamu hizmeti niteliğinde okulu destekleyici
eğitim-öğretim amaçlayan belediye kursları açma yetkisi
belediyelere verilmelidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz bu yasa
tasarısı her anlamda büyük mağduriyetler yaratacaktır. AKP
iktidarı kendi döneminde ataması yapılmayan öğretmen
sayısının 60 binden 400 bine
tırmandığını görmezden gelemez. Başbakan, iktidar
koltuğuna oturmadan önce meydanlarda verdiği vaatlerde ataması
yapılmayan öğretmenleri âdeta ülkenin kanayan yarası olarak
niteleyip göreve geldiklerinde ilk işlerinin tüm öğretmenleri göreve
başlatacaklarını belirtmişti. Oysa bugün resim
ortadadır. Sadece çok az sayıda dershane öğretmeninin kadroya alınmasının
bu gerçeği kapatamayacağı da açıktır.
Ataması
yapılmayan öğretmenler ortada dururken, AKP, ayrıca ataması
yapılmış aday öğretmenleri görevden el çektirilmesini
kolaylaştıran düzenlemeleri hayata geçirmek istemektedir. AKP
iktidarı, bu tasarıyla kamu kaynaklarını da ayrıca
sermayeye peşkeş çekmektedir. Hazine arazileri yirmi beş
yıllığına, Millî Eğitim Bakanlığına
tahsisli taşınmazlar üzerindeki okul binalarının
tamamı veya bir kısmı ile bu binaların eklenti ve bütünleyici
parçaları eğitim ve öğretim faaliyetlerinde kullanılmak
üzere on yıla kadar sermayenin hizmetine sunulacaktır. Bunlar
yetmiyormuş gibi, kamu kaynaklarını özel okullara eğitim
öğretim desteği adı altında aktaracaklardır. Bu
durum, kamusal eğitime yönelik, iktidarın en büyük darbesi
anlamını da taşımaktadır. Yapılması gereken,
halkın ödediği vergilerden oluşan kamu kaynaklarının
kamusal eğitim için kullanılmasıdır.
Kamu
kaynakları özel çıkarlar için değil halkın yararı
gözetilerek değerlendirilmeli ve sadece eğitimde değil bütün
hizmet alanlarında kamu harcamaları
artırılmalıdır. Halktan toplanan vergilerin içler
acısı durumda olan on binlerce kamu okulları için
harcanmayıp çeşitli yöntemlerle özel okullara aktarılmak
istenmesi kabul edilemez ve karşısında durulması gereken
bir durumdur.
Dershaneleri
kaldırmanın bahane olduğu, asıl meselenin
sağlıkta olduğu gibi eğitimde de neoliberal politikalar
temelinde özelleştirme politikalarının hayata geçirilmek
olduğu da anlaşılmaktadır.
Kamu
kaynaklarının özele aktarılmasıyla kamusal eğitimin
niteliği daha da düşürülecek, aileler özel okullara mahkûm
edilecektir. Bugün Türkiyede 2013-2014 Eğitim Öğretim Yılı
özel okul ücretleri ilkokullarda ortalama 16 bin, ortaokullarda 18 bin ve
liselerde ise 20 bin liradır. Türkiyede kaç milyon aile bu şartlarda
çocuğunu özel okula gönderebilecektir? Bu uygulama beraberinde derin ve
telafisi imkânsız sınıfsal ve bölgesel eşitsizlikler
doğuracaktır.
Değerli milletvekilleri, AKP iktidarı bu
tasarıyla Millî Eğitim Bakanlığında müsteşar
yardımcısından müdür yardımcısına kadar tüm
yöneticileri görevden el çektirecek, tarihin en büyük tasfiye ve
kadrolaşma operasyonuna imza atacaktır. Eğitim emekçilerinin
kazanılmış tüm hakları yok sayılacak, yönetici
atamalarına ilişkin tüm yetkiler Hükûmetin il başkanları
gibi çalışan valilere ve Bakanın kendisine verilecektir.
Kısa bir süre
önce, Millî Eğitim Bakanı Müsteşarının tüm Millî
Eğitim Bakanlığı personelini fişlediği haberleri
basına yansımıştı, hatırlıyorsunuz. Anlaşılan,
Hükûmet, güvenebileceği tek bir müdür yardımcısı dahi
bulamadığı için tamamına görevden el çektiriyor. AKP'nin,
valiler ve Bakan eliyle, yeni yönetim kadrolarını partizanca bir
yaklaşımla hiyerarşik olarak inşa edeceği de
artık gün gibi ortadadır. Bugüne kadar cemaat ve yandaş
sendikaların kadrolaştığı alanı, bugün
doğrudan doğruya Başbakan dolduracaktır.
AKP, bu tasarı
ile, Millî Eğitim Bakanlığına doğrudan ya da özerk bir
şekilde bağlı olan kurum ve kuruluşlardaki kurulların
görevlerini de tırpanlamaktadır. Bu kurulları daha demokratik,
çoğulcu ve katılımcı hâle getirecek uygulamalar yerine,
yetkilerinin doğrudan Bakana devredilmesi öngörülmektedir.
Merkezîleşme tavan yapmış durumdadır. Süper bakan dönemi
başlatılmıştır. Bakana verilen yetkiler sadece
bunlarla da sınırlı değildir.
Yurtdışında
görevlendirilecek tüm personeli doğrudan belirleme, görevden alma yetkisi
de Bakana verilmektedir. Ayrıca, yurt dışına lisansüstü
eğitim için gönderilecek öğrencilerin belirlenmesinde hiçbir
kaydın yapılamayacağı sözlü sınavlar ile Bakana
istediği kişiyi hesap verme kaygısı duymadan kayırma
yetkisi de tanımıştır.
Tasarıda yer
alan düzenlemeyle, Bakanlık, Ben yurtdışına gidecek
kişileri seçerken istediğim gibi sınav yaparım,
istediğim sınav sonucunu hesaba katarım, sözlü sınav
komisyonunu istediğim gibi belirleyebilirim, komisyona istediğim
adayı seçtirebilirim, bu konuda da hiçbir kimseye de hesap vermem.
demektedir. Maddede yer alan Sözlü sınav ile ilgili herhangi bir
kayıt sistemi kullanılamaz. ibaresi, Anayasanın 125'inci
maddesinde belirlenen İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine
karşı yargı yolu açıktır. hükmüne açıkça
aykırıdır. Yurtdışına gidecek kişilerin
belirlenmesinde uygulanacak sınavlar net bir şekilde belirlenmeli,
kayıt altına alınmalı ve itirazlarda da yargı yolu açık
olmalıdır.
Sözlü
sınavlarda hiçbir ahlaki, bilimsel ve etik ilke hesaba katılmamakta,
tam bir keyfiyet oluşturulmaktadır. Bu tasarıdan da
anlaşılacağı üzere, AKP, kendi adamlarını göreve
getirmek için herkesin her işi yapabileceği şiarıyla
hareket etmektedir. Yani bir mühendisin açık kalp ameliyatı
yapabileceği, bir avukatın bir yolcu uçağını
kaldırabileceği düşünülmektedir. Eğer öyle olmasa
işletme mezunlarının, fen-edebiyat mezunlarının, hukuk
mezunlarının eğitim denetmeni olarak görevlendirilmesini teklif
etmezdi. Keza Talim-Terbiye Kurulunda eğitim ile ilgili alanlar
dışında tüm öğretim üyelerinin görevlendirilebileceği
bir düzenlemeyi önümüze de koymaktadır.
Değerli
milletvekilleri, yine, tasarının 5inci maddesiyle öğretmenlerin
bir yıl fiilen çalıştıktan sonra -performans
değerlendirmesinde başarılı olmak ve disiplin cezası
almamak koşuluyla tabii- asaleten atanmaları için yazılı
veya sözlü sınava girme zorunluluğu getirilmektedir. İlk
sınavda başarılı olamayan aday öğretmenler başka
bir ile ya da ilçeye sürgün edilecekler ve ikinci sınavda da
başarılı olamazlarsa memuriyetten ilişikleri kesilecektir.
İlk
bakışta, bu düzenlemenin sadece aday öğretmenlere özgü
olduğu düşünülse de, düzenlemenin Millî Eğitim
Bakanlığının Ulusal Öğretmen Stratejisi Belgesi'ne
uygun bir şekilde yapıldığı
anlaşılmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığı,
Ulusal Öğretmen Strateji Belgesi ile öğretmen yetiştirme sistemi
ve öğretmen istihdamını günümüzün piyasa değerleri olan
rekabet, verimlilik, kariyer, performans, stratejik hedefler vb. gibi
kavramlar üzerinden şekillendirmek istemektedir; ilk adımı, aday
öğretmenlerin asli kadrolara atanması aşamasında uygulamak
istemektedir. Bu uygulamanın bir sonraki adımı, önce eğitim
yöneticilerinin, ardından tüm eğitim emekçilerinin iş
güvencelerinin kaldırılması ve eğitimde sözleşmeli
istihdamın hızla yaygınlaştırılmasıdır.
Aday
öğretmenlerin daha nitelikli bir hâle getirileceği gerekçesiyle
yapılan bu düzenleme ile öğretmenlikte niteliğin sadece
sınav başarısına indirgenmesi de bir
haksızlıktır.
Mevcut uygulamada
KPSS, KPSS Eğitim Bilimleri ve KPSS Alan sınavı olmak üzere üç
sınavı geçmek zorunda olan öğretmen adaylarının
atandıktan sonraki ilk yıl asli kadroya geçiş yapabilmeleri için
bir sınav zorunluluğunun daha getirilmesi doğru değildir.
Öğretmenlikte
niteliği artırmak eleme sınavlarıyla değil, daha
bütüncül politikalarla mümkündür. Öğretmenlik mesleği AKP
iktidarı tarafından tamamen sınava dayalı teknik bir meslek
hâline dönüştürülmektedir. Adaylıktan asil kadroya geçiş
koşulu sınav odaklı değil, uygulama ve süreç odaklı
olmak zorundadır. Eğitimde her türlü güvencesiz istihdam
uygulamasına derhâl son verilmelidir, bu, ücretli öğretmen, vekil
öğretmen, taşeron öğretmen vesaire.
AKP, eğitime
yönelik piyasacı ve hegemonik müdahalelerden bir an önce vazgeçip
eğitimin kamusal niteliğini öne çıkaran uygulama ve
düzenlemeleri hayata geçirmelidir.
Bu temelde herkesin
ana dilinde, bilimsel, demokratik, laik, kamusal, parasız eğitim
hakkını gözeten, düzenleyen ve sağlayan politikalar
geliştirmelidir.
Bu duygu ve
düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Aksoy.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancı
Buyurunuz
Sayın Bostancı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın Başkan, çok
teşekkür ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dershanelerin ve
Millî Eğitim Bakanlığının yapılanmasına
ilişkin bu tasarıyı iki gün boyunca konuştuk,
tartıştık, cuma ve cumartesi günleri enine boyuna tartıştık.
Bu tartışmalara katılan bütün arkadaşlara öncelikle
teşekkür ediyorum. CHPden, MHPden, BDPden ve AK PARTİden
katılan arkadaşlarla birlikte, Komisyona ilgi gösteren vekillere,
bürokratlara ve basına teşekkürlerimi bir kez daha buradan ifade ediyorum.
Doğrusu
muhalefet orada son derece ayrıntılı itirazlar getirdi, bu
enine boyuna tartışmak dediğim konuya çok önemli katkılar
sundu. Kendilerine muhalefet olarak bir kez daha teşekkür ederken, bu
kadar ayrıntılı itirazlar ve izahatların içinde Anayasaya
aykırılık olmadığını, böyle bir
tartışma
yapmadığımızı bir kez daha buradan beyan
edeyim.
Böylesine önemli
bir konunun tabii ki orada gündeme gelmesi gerekirdi, gündeme gelmediğini
ifade etmek için söylüyorum ama Genel Kurulda gündeme geldi ve bunun üzerinde
de konuşuldu.
Öncelikle
dershaneler konusuna ilişkin, onların dönüştürülmesine
ilişkin bir değerlendirmede bulunacağım: İlk gün
görüşmelere başlarken değerli bir muhalefet vekilimiz
Çocuğunu dershaneye göndermeyen vekil arıyorum. diye pankart
asmıştı. Ben de Komisyon
Başkanı olarak bir gün sonra beyanda bulundum, dedim ki:
Çoğunu göndermeyen bir vekilim. Benim oğlum dershanelere gitmedi,
dershanelere gitmemesine rağmen ODTÜ elektroniği kazandı ve
orayı bitirdi. Zannediyorum tek vekil ben değilim. Benim
zamanımda da dershaneler vardı, ben de dershanelere gitmemiştim
ama Mülkiyeye girdik ve orayı okuduk. Sanıyorum burada dershanelere
gitmeyen başka vekil arkadaşlar, çocuklarını göndermeyenler
de vardır.
Dershaneler niçin
ortaya çıktı? İşin piyasaya tekabül eden bir yanı var
mı? Var. Sınav sistemi, yarışma, test biçiminde
yapılması; bütün bunlar dershaneleri ortaya çıkarttı ve
geliştirdi, doğru. Dershanelerin bir eğitim kurumu olmadığını
hepimiz biliyoruz. Eğitimden kastettiğimiz öğrencinin bilgilendirilmesidir
yani hayata ilişkin, yaşadığı ortama, kültüre
ilişkin, insanlığın ortak kültürel birikimine ilişkin
bilgilendirilmesidir ki, dershaneler böyle bir fonksiyonu yerine getirmiyorlar.
Dershanelerin yaptığı bilgi değildir yöntem
öğretmektir yani test sınavlarında nasıl
başarılı olacaklarına ilişkin bir yöntem. Bildiğim kadarıyla
buradaki bütün siyasi partiler de devletin eğitim kurumunun yanı sıra
ikinci bir böylesine kurumun oluşmasından rahatsızlar ve öteden
beri buna ilişkin itirazlarını ortaya koyuyorlar. Gerekçeleri
farklı olabilir, çözümleri farklı olabilir ama dershanelerin
varlığından rahatsızlık ve bunların eğitime
bir katkı yapmadığına ilişkin itirazda herhâlde bir
ortak anlayışımız var. Sonuçta, bu işlerin nasıl
çözüleceği muallak bırakılmaz, zamanı geldiğinde veya
zamanı geldiğini düşünen iktidar bir çözüm yolu ortaya koyar,
müzakere edilir, bir sonuca bağlanır; beğenilmezse daha sonra,
şartlar değiştiğinde başka bir irade çıkarsa o
başka bir yöntemle başka bir gelişme sağlayabilir. Mesele,
dershanelere ilişkin işin piyasa tarafına dair indirgeme ve
bütünüyle piyasanın çıkardığı bir kurum olma
iddiası yanıltıcı yanlar da taşıyor, şu
bakımdan: Dershanelerin öğrenci talep etmek için, öğrencileri
kendi kadrolarına katmak için nasıl bir reklam ve propaganda
sürecinden geçtiklerini biliyoruz. Kocaman afişlerle, 1inci, 2nci,
3üncü olarak nerelere girdiklerine dair öğrencileri oraya asıp
Başkaları için de teşvik edici olsun. diye ayartıcı
ve baştan çıkarıcı bir dille bu işi propaganda ettiklerini
biliyoruz.
Yine aynı
şekilde, on ikiden iki türlü vurulur bilirsiniz. Bir: Atarsınız,
tam on ikiden vurursunuz. İki: Atarsınız, kurşun nereye
düşerse oraya 12 yazarsınız on ikiden vurmuş olursunuz.
Dershaneler biraz da ikinci türden çalışıyor, şöyle ki:
Ortaokullarda ve liselerde başarılı olan, kazanacağı
önceden görülen, performans sahibi çocukları kendi kadrolarına katmak
için özel bir çaba gösteriyorlar. Böylelikle daha sonra dışarıya
astıkları afişlerde kimin başarılı
olacağına ilişkin kendi performanslarının ötesinde o
çocukların dehalarını ve
çalışkanlığını da kendi piyasa ilişkilerinin
bir parçasına dönüştürüyorlar. Zaten bu reklam ve propaganda meselesi
malum 20 ve 21inci yüzyılda çok değişti, ayartıcı ve
baştan çıkarıcı diyorum ya reklam böyle bir anlam
kazandı. Dershaneler de benzeri modda reklamcılıkla piyasa
ilişkilerini manipüle ediyorlar ve esasen Ceketimi satarım,
çocuğumu okuturum. diye bir anlayış vardır ya,
dershanelerin bu rekabetçi stratejileri, reklam ve propaganda yoluyla
piyasayı inşa etme çabaları karşısında veliler
olarak kendilerini çaresiz gördükleri için, o yatırım
yaptıkları çocuklarının daha başarılı
olabilmesi için hakikaten kimileri ceketlerini ve pantolonlarını
satıp çocuklarını o dershanelere gönderme lüzumunu hissediyorlar.
Dershanelerin hiç
mi faydası olmadı? Bu sosyal mobilite için, fakir fukara
çocuklarının orta ve üst sınıflara eğitim yoluyla
çıkması için bir faydası olduğu söylenebilir, böyle bir
yorum yapılabilir ama eminim ki Türkiyede bu fakir fukara çocuklarının
sosyal mobilizasyonunda en büyük pay cumhuriyetin ve demokrasinindir. Bu
Mecliste bulunan insanlar da öyle zannediyorum ki bir araştırma
yapılsa hepsi sıradan işçi, memur çocukları olarak
buradadırlar. Benim babam da bir postacıydı, annem de ümmi idi.
Okuduk, uğraştık, cumhuriyet ve demokrasi sayesindedir ki
üniversitede hoca olduk, sonra da bugün buraya geldik. Türkiyede asıl
sosyal mobilizasyonun kaynağı cumhuriyet ve demokrasidir. Bunun
altını çizmek için söylüyorum.
Dershaneler özel
okullara dönüştürülüyor. Buna şöyle bir itiraz yapılıyor:
Türkiyede özel okulların kapasiteleri zaten yarım kapasite
çalışıyor. Dolayısıyla böyle bir dönüşüm
neticesinde dershaneler kimi bulacak?
Değerli
arkadaşlar, istatistiklere baktığımızda, Avrupa
Birliğinde özel okullaşma oranı ortalaması yüzde 11, kimi
ülkelerde yüzde 25, yüzde 30a kadar çıkıyor, Türkiyede yüzde 2,6.
Özel okullar konusunda son derece düşük bir oran söz konusu ve öyle
anlaşılıyor ki Avrupa Avrupa diyoruz, Avrupa Birliğine
ilişkin çeşitli parametreleri
esas alıyoruz ya, bu
okullaşma meselesinde de kamunun okulları, özel okullar çerçevesinde
bir muhakeme yaptığımızda buradaki referansların bize
bir şey söylemesi lazım. Devlet otoritesi ne yapıyor?
Dershaneleri dönüştürürken aynı zamanda çocukların bu özel
okullara gidebilmesi için kimi teşviklerde bulunuyor. Bu teşvikler de
son derece normal yani niçin özel okullara gidilmesine ilişkin teşvik
veriliyor, kamu kaynakları niçin böyle harcanıyor -daha pejoratif bir
kelime seçilirse- kamu kaynakları
peşkeş çekiliyor diye konuşulabilir, söylenebilir ama
eğitimin önemi ve kalitesi için kamu-özel arasındaki rekabetin
-özelin kendi içindeki rekabetin, kamunun da aynı şekilde- ne kadar
önemli olduğunu bir kere daha burada ifade etmek istiyorum, sizler de
katılırsınız. İkincisi: Zaten siyasal iktisat diye bir
şey vardır malum. Siyasi otorite kamu kaynaklarını kendi
anlayışı, yaklaşımı, toplumla kurmuş
olduğu sosyal sözleşme çerçevesinde gerçekleştirir. Zaten bu
kamu kaynakları, piyasa ilişkilerine göre değil, iktisadın
o homoekonomikus, kâr-zarar eğrileri çerçevesinde değil siyasal
anlayışı istikametinde bu harcamaları yapar. Eğer
kamuoyu, halk seçime gittiğinde siyasal iradelerin bu tür teşviklerini
ve desteklerini uygun görmezse onu cezalandırır, uygun görürse de
yüceltir. Herhâlde AK PARTİnin siyasal iktisada tekabül eden bu tür
harcamaları, teşvikleri, destekleri uygun görüldüğü içindir ki
siyasetin de stratejik yeri burasıdır, on iki yıllık bir
iktidarla karşı karşıyayız. Yarın başka bir
parti iktidar olduğunda yahut da geçmişte iktidar olan başka
partilerin yaptığı da budur. Siyasal iktisat çerçevesinde karar
vermek ve harcamaları belirlemek.
Öğretmenlere
ilişkin tartışma yapılıyor. Deniliyor ki: Yasa
tasarısına göre altı yılı tamamlayan ve 40
yaşın altında olan, dershanelerde çalışan
öğretmenler bir sınav neticesinde -sınavsız değil-
Millî Eğitim Bakanlığına alınacaklar. Burada itiraz
eden arkadaşlar şunu diyorlar: Atanamayan öğretmenler varken
niçin dershanedeki bu öğretmenleri siz bu kadrolara alıyorsunuz?
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) - Sözlü sınav, sözlü.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla) - Emin olun, biz Ne hâliniz varsa görün kardeşim, dershaneler
dönüşüyor, kendi istihdamınızı da kendiniz yapın.
desek, değerli muhalefetimiz bu defa Niçin o öğretmenleri
sokağa bırakıyorsunuz, onlara karşı hiç mi kamusal bir
sorumluluğunuz yok, vicdanınız yok? diye benzer bir
eleştiriyi dile getirecekti. Bir tane fıkra vardır, bilirsiniz, hoca
ile çocuğu eşeğin yularından tutmuş götürüyor, ne
yapsalar muhakkak birisine kendilerini beğendiremiyorlar. Siyasal
tercihlere itiraz etmek ve sürekli o işin
yanlışlığına dair birtakım iddialar ortaya koymak
mümkündür. Mukabil iddialar da mümkündür. Bu sonsuza kadar gidebilir, birbirine
bakan aynalar gibi. Ama bir yerde noktayı koymak, kararı vermek, bir
tercihte bulunmak gerekir. İktidarın yapmış olduğu da
budur.
KEMALETTİN YILMAZ
(Afyonkarahisar) Seni bakan yapmayacaklar Naci!
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla) Öğretmenler meselesinde öteden beri söylendi, bir sınav
çerçevesinde öğretmenler de Millî Eğitim
Bakanlığının kadrolarına alınıyorlar. En çok
öğretmen de bu dönemde alınmış. Üniversite eğitim
sistemine tamamen istihdam odaklı bakmak ve bu işten de sorumlu
olarak sadece siyasi otoriteyi görmek yanlıştır, yanıltıcıdır.
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) Muhalefetteyken böyle konuşmuyordunuz ama!
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla) Tabii, bu bakış Türkiye'nin iktisadi gücü, siyasi
otoritenin çok geniş bir kamu kaynağına sahip olduğu gibi
varsayımlara yaslansa anlarım ama öyle bir şey söz konusu
değil, sadece...
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) O kaynaklar boşa gidiyor. Ayakkabı kutularına
gidiyor o kaynaklar.
KEMALETTİN YILMAZ
(Afyonkarahisar) Ne değişti?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Şöyle bir
anlayış var tabii. Muhalefet elbette görüşlerini ortaya koyacak
ama her tür mağduriyet iddiasında bulunan, kendini bu şekilde
ortaya koyan, kendi aralarında da rekabet bulunan, öbekleri
itibarıyla ihtilafları bulunan çevrelere karşı, tabiri
caizse, halk deyimiyle, hepsini gönülleyen ve sanki hepsinin
temsilcisiymiş gibi davranarak buradan bir netice çıkarmak isteyen
akılla karşı karşıyayız. Mesela felsefe
öğretmenleri Bizleri atayın." diyor, sosyoloji
öğretmenleri Bizleri atayın." diyor, matematikçiler Bizleri
atayın." diyor. Tabii, talep edecekler ama Bakanlık da
ihtiyaçları ve maliyenin imkânları çerçevesinde bir atama yapacak,
bunu da normal karşılamak lazım. Eğer Atanamayan diye
başlarsak bütün üniversitede okuyan çeşitli bölümlere ilişkin
öğrencilerin de atanmalarını siyasi otoriteden bekleriz ki
herhâlde siyasete böyle bir yük yüklemek hani o hep itiraz edilen otoriter
anlayış var ya Her şeyden siz sorumlusunuz, her şeyi siz
yapmalısınız, kim üniversiteden mezun olursa onu hemen kolundan
tutup bir işe yerleştirmelisiniz. siyasi otoriteye bir tür kadiri
mutlaklık atfetmek anlamına gelir ki bu mümkün değil. Siyasi
otorite elbette elindeki imkânlar ve güç nispetinde bunu yapacak.
Bakanlık dönüşümüne gelince. Evet,
Bakanlık klasik Türk idari sistemine uygun bir dönüşüm gerçekleştirmek
istiyor. Grup başkanlıkları daire başkanlığı
oluyor, yurt dışı eğitimine ilişkin bir genel müdürlük
kuruluyor, ölçme ve değerlendirme genel müdürlüğü kuruluyor. Talim
Terbiye Kurulu dün ne yaptıysa, merak etmeyin, yarın da onu yapacak.
Yani, istişare edecek, bilgi toparlayacak, sonuçta, bürokratik
hiyerarşi çerçevesinde bunlar pratiğe yansıyacak.
Bu, Bakanlık dönüşümüne ilişkin görevleri
süreli hâle getirmek, müdür, müdür yardımcılığı gibi
görevleri süreli hâle getirmek itiraz edilen konulardan birisi. Son derece
uygun, yerinde ve kesinlikle oturulan koltuk ile insanın
özdeşleşmesine mani olucu, Millî Eğitimde de bu işe
ilişkin asıl vurguyu öğretmene yapıcı bir
yaklaşım olarak görmek gerekir bunu. Siz bu insanları
alıyorsunuz, Bakanlıktakileri değiştiriyorsunuz, yerine
yandaşlarınızı getireceksiniz. diyorlar. Ben, bu
mantığın kendi içinde çelişkili olduğu kanaatindeyim.
Eğer AK PARTİ iktidara yeni gelmiş olsa diyebilirsiniz ki: Siz
bu işi kendi yandaşlarınızı getirmek için
yapıyorsunuz. On iki yıllık bir iktidara bunu
söylediğinizde bu mantıklı bir değerlendirme olmaz. Zaten,
dediğiniz gibi davranıyorsa bu iktidar, yandaşlar gitti,
yandaşlar geldi! Sizin söyleyeceğiniz bir şey olmaz yandaş
anlayışı çerçevesinde konuşuyorsanız. Eğer bunu
diyorsanız demek ki AK PARTİ iktidarı adil davranıyor,
yandaşlık anlayışıyla hareket etmiyor. Bugün, siz
hukukunu korumak için Yandaşları getiriyorsunuz. diye itiraz
ederken hakikaten o insanların hukukunu koruyan bir siyaseti on iki
yıldır zaten uyguluyor. O yüzden bu yandaşlık meselesini
çok politik, spekülatif bir laf olarak görüyorum.
Sözlü sınavlar
meselesine gelince. Yazılı sınavlar yapılacak, sözlü
sınavların da yapılmasında ne tür bir beis var? Bugün biz
yaparız, buradaki bürokrasi yapar, yarın belki siz yaparsınız.
İnsanlar makine değil, insanların da alınlarında
partileri yazmıyor. Öğretmenlik gibi bir meslekten bahsediyoruz.
Nasıl konuşuyor, kendisini nasıl anlatıyor. Üstelik
Komisyonda da konuştuk, buna ilişkin birtakım somut kategoriler
de ortaya konuldu. Yani bu güvensizlik
Bu güvensizlik iyi bir şey
değil, size söyleyeyim. Maalesef, bence Türkiye'nin temel meselelerinden
birisi de bu güvensizlik işi. Aslında kısmen şu
konuştuğumuz, tartıştığımız
Daha önceki
meseleye de değineceğim bu vesileyle. Güvensizlik diye
başlarsak arkadaşlar, bu güvensizliğin sonu gelmez. Şöyle
ki: Benim adım Naci Bostancı, değil mi, AK PARTİ adına
çıktım buraya, konuşuyorum. Hiçbiriniz benden kimlik sordunuz mu
Gerçekten Naci Bostancı mısın? diye.
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) O konuda gerçekten şüphemiz var!
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Devamla) Gerçekten AK PARTİ adına konuşuyor musun?
diye. Sormadınız, sormaya gerek görmediniz. Ama diyelim ki
güvensizlik oldu, birbirimizi sürekli kolluyoruz. Belki de
Bostancının dublörüyüm. Kimliğimi sordunuz, kimlik gösterdim.
Dediniz ki: Kimliğin sahte, ona da güvenmiyoruz. Şahit getirdim.
Şahitleri ayarladınız. dediniz. Toplumsal hayat birtakım
güvenler üzerine kuruludur. Sürekli güvensizliğe dayalı bir
şekilde davranırsak bu güvensizliğin ucu bucu bulunmaz,
toplumsal hayatı da tahrip etmiş oluruz. O yüzden, evet, makul ölçüde
bir güvensizliği anlarım, o güvensizliği giderici tarzda nesnel
kriterlerin ortaya konmasını anlarım ama insana dayalı her
tür sınav sistemini Siz yandaşları getireceksiniz.
şeklinde bir güvensizliğe bağlamayı anlamam.
Şu tapeler
mapeler meselesine ilişkin aslında biraz daha geniş
konuşacaktım ama üç beş cümle de izniniz olursa ona dair
konuşmak istiyorum.
ALİM IŞIK
(Kütahya) Yeniler geldi yeniler, haberin yok!
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Devamla) O konuda da söyleyeceğim şu arkadaşlar:
Birileri karanlıkta bir iş çeviriyor, açıkta değiller. Kim
yapıyor?
KEMALETTİN
YILMAZ (Afyonkarahisar) Seni bakan yapmazlar, o kadar yağ çekme
kardeşim.
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Devamla) Benim bakanlıkta filan gözüm yok. Hiç merak etme.
KEMALETTİN
YILMAZ (Afyonkarahisar) Bakan yapmazlar.
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Devamla) Hiç gözüm yok.
MUHYETTİN
AKSAK (Erzurum) Yakışır yakışır, siz niye
rahatsız oluyorsunuz!
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Devamla) Karanlıkta birileri ateş ediyor. Kim ateş
ediyor, niçin ateş ediyor? Bunları sormanız gerekir. Sadece
bizim değil, sizin de sormanız gerekir.
ALİM IŞIK
(Kütahya) Yağlamana gerek yok.
KEMALETTİN
YILMAZ (Afyonkarahisar) Bakanlık yok.
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Devamla) Çünkü adresi belli değil, yapanın kim
olduğu belli değil. Bir gazete yazdığında ondan
sorarsınız, bir siyasi konuştuğunda ondan
sorarsınız ama karanlıkta ateş açarak siyasi manipülasyon
yapmak her şeyden önce şaibeli bir iştir, ahlaksızca bir
iştir, ne olursa olsun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Churchill 1896da
Kübaya gidiyor, İspanyollar davet ediyor. Kübalılar ile
İspanyollar çatışıyor o sırada. Beni İspanyollar
çağırdı ama kalbim Kübalılardan yanaydı. diyor Churchill.
Genç bir teğmen. Oradaki olayları izliyor. Hatıralarında
şöyle diyor: Evet, İspanyolların biraz zalim bir tarafı
var, Kübalılar da onlara direniyor. Kübalı direnişçiler bazen
çalıların arkasında, gecenin karanlığında ortaya
çıkıp askerî birliklere saldırı düzenliyorlar; vurup
kaçıyorlar, yöntemleri biraz haydutça. Ama şunu söyleyeyim:
Karanlığın içinde böyle pusu kurarak, haydutluk ederek,
eşkıyaca yöntemlerle onurlu bir devlet kuramazsınız. Bunu
Kübalılara söylüyor.
Ben de diyorum ki
eşkıyalıkla, karanlıkta, adresi belli olmayan
ateşlerle, kimin neyi niye yaptığına ilişkin
analizlerin ortaya konmadığı, sadece ortadaki resme
bakıldığı bir muhakemeyle biz Türkiyeye ve demokrasiye kesinlikle
destek vermeyiz. Mesele bugünün meselesi değil, mesele hepimizin meselesi.
Türkiye demokrasisi zaten naif bir demokrasi. Biz zengin bir ülke değiliz.
Biliyorsunuz, yüzyılın başında demokrasi zenginlerin
işi görülürdü. Bu demokrasi konusunda hepimizin ihtimam göstermesi
lazım. Sadece güncel tartışmalara boğulmak ve bazen kimi
sembolleri -ayakkabı kutusu gibi- başımıza geçirmek bizi
körleştirebilir.
Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Bostancı.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Yeniçeri.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Sayın Başkan, sayın hatip
konuşmasında
MUHYETTİN
AKSAK (Erzurum) Bu konuşmaya daha ne denilir ya? Ders verdi, ders.
AHMET YENİ
(Samsun) Ya, bunun üzerine bir şey denir mi?
BAŞKAN Bir
dakika
Ne olduğunu bir öğreneyim efendim.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara)
Komisyonda ifade ettiğimiz hususlar
konusunda yanıltıcı bilgi verdi.
BAŞKAN
Efendim?
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Yanıltıcı bilgi verdi,
bunları düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN Hangi
konuda?
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Muhalefet dedi
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Böyle bir yöntem var mı Başkanım
yanıltıcı bilgi diye?
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Ya, nesi yok? Adam
BAŞKAN Ya, bir
dakika müsaade eder misiniz sayın milletvekilleri.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Muhalefet dershanedeki öğretmenlerin Millî
Eğitime aktarılması konusunda bu konuya karşı
çıktılar, işte atanamayan öğretmenler var diyerek
onların hukuklarını çiğniyorlar. şeklinde ifadede
bulundu. Bu doğru değildir. Biz dedik ki
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Tamam, ne alakası var Özcan Beyle bu konunun?
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Ben orada söyledim bunları Beyefendi. Açar
tutanaklara bakarsanız onu görürsünüz.
BAŞKAN Siz
komisyon üyesi olarak yanıltıcı bilgi verdiğini
söylüyorsunuz.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Bunu düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun, düzeltin.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Komisyon Başkanı burada Başkanım. Ama
böyle bir sataşma yok ki.
BAŞKAN Ama ona
atfen söylemiş. Çok rica ederim, düzeltsin, bir zararı yok.
Buyurunuz.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
7.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının 562 sıra sayılı
Kanun Tasarısının tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Ölmezsin, iki dakika anlatayım ne demek
istediğimizi. Canınız çıkmasın.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Tamam Hocam. Sen de biraz sabret ya.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla) Yirmi dakika burada yanılttı, iki
dakika düzelteceğiz, diyorsunuz ki şudur budur.
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Amasya) Özcancığım, konuş, konuş.
Konuş Özcancığım.
BAŞKAN Devam
ediniz lütfen.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla) Bakın şimdi, aynen ifadelerim
şudur. Sayın Bakan da burada, Sayın Komisyon Başkanı
da burada. Aynen şu cümleleri kullandık: Dershanelerdeki birikimin,
deneyimin ve değerlerin millî eğitim sisteminin içerisine dâhil
edilmesi millî eğitimin bir kazancıdır. dedik, nokta.
AHMET YENİ
(Samsun) Caymak yok.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla) Bu dershanedeki öğretmenlerin
tamamını alamayacağınıza göre burada bir
kısmı da alınamayacak. Bunların arasında da bir
huzursuzluk çıkacak. Bunu da dikkate almak gerekir. dedik, iki.
Bunları, yani
dershanedekileri sınavsız bir biçimde yalnız bir mülakatla
aldığımızda bir izafi durum ortaya çıkacak, bir indilik
ortaya çıkacak, buna dikkat etmek gerekir. dedik, üç.
Sonra da arkasından Bunları
aldığınızda diğer taraftan Millî Eğitime
atanamayan olarak bekleyen binlerce, 300 bin civarındaki öğretmenin
de bu konuda itirazları olacak ve bu konuda hareketlenmeler olabilir. Bunu
da dikkate almak gerekir. dedik. Fakat siz diyorsunuz ki bize burada:
İşte muhalefet dershanelerdeki öğretmenlerin
alınmasına karşı çıkıyor, buna şu veya bu
biçimde direniş gösteriyor sırf muhalefet yapmak için. Böyle bir
şey yok. Muhalefet sağduyuyu davet etmiştir, aklıselimi davet etmiştir. Aynı
şekilde hata yapmayalım, bütünsel olarak bakalım, herkesin ortak
çıkarları doğrultusunda haksızlık olmasın diye
katkı vermeye çalıştık fakat saptırdın. Bunu
düzeltmek istedim.
Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yeniçeri.
Konu
anlaşılmıştır.
Buyurun Sayın
Bostancı, siz?
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Amasya) Efendim, hangi sebepten söz isteyeceğimi
düşünüyordum, Özcan Bey Saptırdın. dedi.
Saptırdın.dan söz istiyorum.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Saptırmadığını ifade edecek.
BAŞKAN
Şimdi, sayın milletvekilleri, siz söylediniz, Sayın Yeniçeri de
bu konuya açıklık getirdi. Ama siz neyi daha
saptırmadığınızı söyleyeceksiniz?
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Amasya) Saptırmadığımı
anlatacağım.
BAŞKAN - Peki,
buyurun siz de saptırmadığınızı söyleyin. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
8.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Amasya) Teşekkürler.
Hakikaten
düşünüyordum Özcan Beyin bu kıymetli konuşmasından ne tür
bir sataşma çıkarabilirim diye. Teşekkür ediyorum, sonunda
Saptırdın. dedi, böylelikle bana da vesile çıktı. Ben de
saptırmadığımı söyleyeceğim.
Tabii muhalefet
deyince, niçin Özcan Bey bütünüyle kendi üzerine alındı? Bütün
muhalefeti temsil ettiğine ilişkin bir kanaati mi var acaba? Böyle
bir şey söz konusu değil.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Ana muhalefet de o zaman.
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Devamla) Tabii, orada üç tane muhalefet partisi vardı.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) O zaman açıkla.
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Devamla) Üçünün temsilcileri vardı. Onlar konuştular.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Ama benim söylediklerimden
Tutanaklarda var
bunlar ama Naci Bey.
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Devamla) Eğer ben burada tek tek filan şöyle
konuştu, falan böyle konuştu, onların şu tür meseleleri
şöyle değerlendirmek gerekir diye bir ayrıntılı
konuşma yapabilme imkânım olsa, yani saatlerce konuşabilsem,
Özcan Beyin bir alınganlık göstermesini anlarım. Ama isim
zikretmemişim ve genel olarak muhalefetten bahsetmişim.
Üstelik bu
görüşler, benim bu dershanedeki öğretmenlerin atanmasına
ilişkin, onların bir sınavla birlikte millî eğitim
kadrosuna alınmasına ilişkin itiraza dair vermiş
olduğum bir cevaptı. Siz böyle söylemediğinize göre zaten
alınmanız gerekmezdi Değerli Özcan Kardeşim. Ama siz de bu
vesileyle konuşmuş oldunuz, bana da bir vesile
çıkardınız.
Teşekkürler,
saygılar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bostancı.
Sayın
Hamzaçebi, sizin için ne var?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, efendim, şöyle
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Bütün muhalefet bizi göstermiş.
BAŞKAN
Şimdi, sayın milletvekilleri, Sayın Yeniçeri, siz söylediniz,
konu kapandı.
Sayın
Hamzaçebi
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) Bizi kastetmiş.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın hatip daha önceki
konuşmasında muhalefet diyerek genel bir değerlendirme
yaptı ve Sayın Özcan Yeniçeri bu yüzden de söz aldı, siz ona
sataşmadan dolayı söz verdiniz. Sayın Bostancı tekrar
çıktı Sayın Yeniçeri neden üzerine alındı ki, 3 tane
muhalefet partisi var, ben o partiyi, Milliyetçi Hareket Partisini
kastetmemiştim. anlamında bir değerlendirme yaptı. Demek
ki geriye 2 muhalefet partisi kalıyor. Onlardan birisi Cumhuriyet Halk
Partisidir. Grubumuza sataşmadan dolayı söz istiyorum efendim.
Sayın Nur Serter konuşacak efendim, İstanbul Milletvekilimiz.
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Amasya) Efendim, ne dedim de sataşma söz konusu oldu?
Alınganlığa ilişkin bir durum yok.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Efendim, gayet açık, gayet açık
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Amasya) Sadece dershanedeki öğretmenlerin atanmasına
itiraz ki burada var, kayıtlarda var yani o itiraz.
BAŞKAN
Şimdi, konu son derece açık ve net sayın milletvekilleri fakat
Buyurunuz
Sayın Serter. (CHP sıralarından alkışlar)
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Ne oldu? Fakat nereye gitti orada?
BAŞKAN Fakat
böyle sataşmaya meydan verecek üsluplar kullanılınca böyle
oluyor.
Buyurunuz
Sayın Serter.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Hangi üslup bu? Ne dedi de öyle oldu?
9.- İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serterin,
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının 562 sıra
sayılı Kanun Tasarısının tümü üzerinde AK PARTİ
Grubu adına yaptığı konuşması sırasında
CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) Evet, teşekkür ediyorum.
Kapıda 300
bini aşkın atama bekleyen öğretmen varken dershanelerden
çıkacak olan öğretmenleri KPSSye sokmadan -yaptığım
vurgu buydu- sözlü sınavla, üstelik dört yıl süreyle aynı yerde
kalmak koşuluyla atamak adil midir? diye sordum. Değildir, adil
değildir. Eğer onları da 300 bin atama bekleyen öğretmen gibi
KPSSyi alarak bu atamayı yapsanız bu adildir. İkisi arasındaki
farklılığı belirttim. Hiç kimse de sözlü sınavla
alınanı sözlü ve KPSSsiz
alınanla eş değer tutamaz. Sözlü sınavların ne kadar
güvenilmez olduğu konusunda söylediklerime komisyonda herkes
katıldı, Sayın Bakan da katıldı. Verdiğim
örneklere hepiniz başınızı salladınız. O nedenle
yazılı veya sözlü sınav ibaresi yazılı ve sözlü
sınav olarak değiştirilmiştir.
Onun için, lütfen,
söylediklerimi amacının dışında kullanmayın.
Dershane öğretmenlerine karşı bir tavrımız olsa, bu
öğretmenlerin özellikle özel okullarda devlet öğretmenlerinden daha
düşük bir maaşla sömürülerek
çalıştırılmasına karşı çıkmazdık.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Serter.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/884) (S. Sayısı: 562)
(Devam)
BAŞKAN -
Şahsı adına İzmir Milletvekili Oğuz Oyan. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Oyan.
OĞUZ OYAN
(İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında bugün bizim burada
konuşabileceğimiz tek mesele erken genel seçimler olmalıydı.
Yani düşününüz, eğer bir ülkede büyük bir yolsuzluk olursa hükûmetin
ve yargının yapması gereken şey nedir? Üstüne gitmek. Peki,
hükûmetin karıştığı, başbakanın
karıştığı bir yolsuzluk olursa yapılması
gereken şey nedir demokrasilerde? İstifa etmek ve yargının
önünü açmaktır. 4 bakanın istifa etmesi yetmez. 4 bakanın birden
istifa etmesi -ki başkaları da var- doğrudan doğruya
Hükûmetin başının sorumluluğunu gösterir. (CHP sıralarından
alkışlar) Dolayısıyla, burada bizim bir erken seçimi
konuşuyor olmamız gerekirdi. İstifa etmiş bir Hükûmet,
geçici bir hükûmetin kurulmuş olması ve bunu konuşuyor
olmamız gerekirdi. Yani bugün burada Başbakanın
İSMET UÇMA
(İstanbul) Az kaldı, az.
OĞUZ OYAN
(Devamla) Hayır, istifaen seçimlere gitmek
Öyle hiçbir şey
olmamış gibi burada biz yasa yapamayız, hiçbir şey
olmamış gibi burada böyle düzenlemeleri konuşamayız.
Değerli
arkadaşlarım, Başbakan kendisi ile oğlu arasındaki
görüşmeleri inkâr etmiyor. Başbakan ses kayıtlarına
dublaj demiyor, dikkatinizi çekerim. Dublaj yani Başkası benim
sesimi taklit etmiştir. demiyor. Montaj diyor, dublaj demiyor.
Başka bir şey daha söylüyor
-ikrardır, dolaylı ikrardır hukukta- diyor ki: Kriptolu
konuşmalar bile dinlenmiş. Kripto, iki kriptolu telefona sahip,
kaydına sahip iki kişi arasında yapılır. Eğer
Başbakan oğluna kriptolu telefon verdiyse bir kere suç
işlemiştir. Bu ancak Başbakanda, Genelkurmay
Başkanında, Cumhurbaşkanında olabilir. Bir kriptolu
telefonla konuştuğu güvencesiyle konuşmuş ve bu
ikrardır. Diyor ki: Yani nasıl olur? Burada bütün meseleyi
şuna getiriyor: Usulsüz dinleme var, izinsiz dinleme var. Kriptolu
telefon bile dinlenmiş. İtiraftır bu. Bu, itiraftır
değerli arkadaşlarım. Bunun üzerine gitmek gerekiyor. Bugün
Sayın Adalet Bakanı çıkmış diyor ki: Teknik analize
gerek yok, biz zaten onun montaj olduğunu biliyoruz. Ee ne güzel,
karşıdan bakarak anlayan bir hukukçu arkadaşımız,
delillere bakmayan bir hukukçu, nasıl diploma aldıysa, nasıl
Adalet Bakanıysa?
Değerli
arkadaşlar, böyle bir şey olamaz. Bunun kanıtlanması
gerekiyor, yargı önünde aklanması gerekiyor. Türkiye
İletişim Başkanlığından kayıtların
istenmesi gerekiyor. O gün, Başbakanın İstanbuldaki evinin
önündeki hareketin görüntülerinin buraya sunulması gerekiyor. Yani o
telefon gittikten sonra, çıkarın komutu verildikten sonra hangi
kamyonlarla neler çıkarıldı? Bu görüntüleri biz ve yargı
görmek zorundadır değerli arkadaşlarım. Bundan
aklanamazsınız, bundan aklanamazsınız.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, Başbakan bugün kendisiyle birlikte
sizin partinizi de aşağı çekiyor. İtibar ve irtifa
kaybettirdiği sadece partiniz değildir.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Ya bir olaydan bu kadar emin konuşulabilir mi?
OĞUZ OYAN
(Devamla) Türkiyeye itibar ve irtifa kaybettiriyorsunuz, Türkiyeyi
aşağı çekiyorsunuz. (CHP sıralarından
alkışlar) Buna biz üzülüyoruz değerli arkadaşlarım,
Türkiye adına üzülüyoruz sizin adınıza değil ama Türkiyeyi
de çukura çekiyorsunuz.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Siz kaseti çıkaranlarla ortak çalışıyorsunuz
herhâlde Hocam.
OĞUZ OYAN
(Devamla) Başbakan ve Hükûmet meşruiyetini yitirmiştir
değerli arkadaşlarım. Bugün, ona destek vermeyi sürdürürseniz
AKP Grubu olarak bütün sorumluluğun paydaşı hâline gelirsiniz.
Dolayısıyla,
bugün burada bu iktidarı konsolide edecek birtakım yasalarla, üstelik
de iktidarın gene, sadece bu değil işte yarın MİT
Yasası, dün HSYK, İnternet
Bütün bu örneklerle gördüğümüz gibi
zorbalık rejiminin inşasına dönük, kendisini korumaya dönük
yasal düzenlemeleri alan, 17 Aralıkta delil karartmayla yetinmeyip bütün
bir polis teşkilatını altüst eden, 6 bin emniyet mensubunu
yerinden eden, yargıyı altüst eden, yetmeyip yetinmeyip bütün bir
hukuki düzenlemelerle koruma zırhlarını kendine ören bir iktidarla
karşı karşıyayız. Böyle bir iktidarı mı
savunacaksınız? Demokrasilerde, partiler kendi genel
başkanlarını istifaya davet ederler, demokrasinin asgari
gereği budur. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, ama emin olun bu dönem bitmiştir. Bunu yeniden ayağa
kaldırmaya hiç kimsenin gücü yetmez. Burada AKP dönemi bütün
günahlarıyla tarihe karışmıştır, hukuken
değil henüz ama fiilen son bulmuştur. Bundan sonrası
zorlamadır, zorlama.
Bakın,
şimdi bir başka konuya değineyim. Mecliste, dün, bizim Genel
Başkanımızın konuşması kesildi burada yani
kapalı devrede bile kesildi bırakın dışa
yayını. Bugün Meclis Başkanı açıklama yapıyor,
diyor ki: Meclis saati 15.00 ile 19.00 arasında dışa yayın
yapıyor, onun dışında yapmıyor. Doğru
söylemiyor. Dün, Başbakanın konuşmasını ben
çıkmadan -evimdeydim- evimde görüyordum, TRT 3te izliyorduk. Yalan bir
Meclis Başkanına yakışır mı?
Bir başka
şey daha söyleyeyim, Meclis Başkanı diyor ki: Anayasanın
28inci maddesi basın hürriyetidir. İşte Genel
Başkanınızın konuşmasını, zaten, bakın,
Meclis TV dışında sadece iki tane televizyon vermiş; demek
ki itibar görmüyor. Acaba itibar görmediği için mi, yoksa havuz
medyasıyla, ihale medyasıyla, sindirilmiş medyayla bu
iktidarın medyayı oyuncak hâline getirmesi, sustalı maymun
hâline getirmesi midir? Bunu bilmemek bu ülkede yaşayan bir Meclis
Başkanının işi olabilir mi? Utanç verici bir yorumdur.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, burada jet hızıyla
yasalaştırmaya çalıştığınız düzenlemeye
gelelim. Burada, bu tasarı, bir kere dershaneleri kapatma adına büyük
bir tasfiye yazısıdır. Burada benden önce konuşanlar
dediler ki: On iki yıldır iktidardayız, tasfiye etseydik
Yaptık şimdiye kadar. O zaman soruyorum, 2 kişi dışında
bütün bir Bakanlık personelini, on binlerce kişiyi niye yer ve unvan
değişikliğine götürüyorsunuz?
Şimdi, yeni
atamalar yapacaksınız, liyakat dışı
yapacaksınız. Okul müdürlerini, devletin değil, artık
iktidarın valisi olmuş mülki amirlere tayin ettireceksiniz. Üstelik,
denetimi il müdürlüklerine bırakacaksınız yani kendin pişir
kendin ye, dikensiz gül bahçesi.
Keyfîlik ve
haksızlık
Biraz önce söylendi, dershane öğretmenlerini KPSSye
girmeden sözlü sınava
İki türlü haksızlık var: Bir:
KPSSden muaf tutarak KPSSye soktuğunuz o öğretmenlere
haksızlık. İki: Kendi aralarında haksızlık. Çünkü
sözlü sınava aldığınız andan itibaren keyfîliğin
bütün yolları açılmıştır. Yazılı sınav
yok, sadece sözlü sınav burada dershane öğretmenlerine yani Sözlü
sınavla bizim oğlanları, bizim kızları alalım,
öbürlerini almayalım. tavrıdır bu. Bu, bir hukuk devletine
yakışan bir uygulama olamaz.
Başka bir
şey söyleyeyim, 1416 sayılı Kanunla yurt dışına
öğrenci gönderme
Ben de o programla yurt dışına gittim ve
doktora yaptım. Biz yazılı sınavla gittik, sadece
yazılı sınavla, şimdi buna da yazılı ve sözlü
getiriyorsunuz. Bu da yazılının yanında sözlüyü getirip
onun ağırlığını da
koymadığınız zaman açık kayırmadır yani
kayırma kapılarının açılmış olması.
Güvenilecek bir iktidar olsanız amenna, şimdiye kadarki bütün
kadrolaşma çabalarınız güvenilmez olduğunuzu gösteriyor.
AHMET YENİ
(Samsun) Millet güveniyor, millet; millet güveniyor bize.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Onu Moğultaya sor, Moğultaya! Ona sor, ona!
OĞUZ OYAN
(Devamla) Değerli arkadaşlarım, Meclis iktidarın intikam
operasyonlarının aracı yapılamaz. Siz burada bu dershane
kapatma işiyle Meclisi bir intikam aracı hâline getiriyorsunuz,
yasama organını böyle bir şeye alet edemezsiniz, alet
edemezsiniz.
SITKI GÜVENÇ
(Kahramanmaraş) Biz her türlü darbeleri püskürttük.
OĞUZ OYAN
(Devamla) Bu tasarı, bir kere, ortaöğretime ve yükseköğretime
giriş sınavları korunurken, hatta AKP iktidarı döneminde bu
sınavların sayısı olağanüstü
artırılmışken, ki bu dershanelerin sayısını
da olağanüstü artırdı; burada rakamlar verildi, yüzde 100
dendi, başka rakamlar, yüzde 80, en düşük rakam yüzde 80
Bu arada,
tabii, şeyi katmadan, yasal olmayıp da çalışan dershaneler
var, onları da katmadan bu rakamlar.
Değerli
arkadaşlarım, siz bu sınavları sürekli
arttırıyorsunuz bir taraftan, öbür taraftan Dershane
kapatacağım
Ya, böyle bir şey olabilir mi? Sınavsız
bir sistem mümkündür. Biz 2007 seçimlerinden başlayarak sınavsız
bir üniversiteye giriş sisteminin nasıl olabileceğinin programını
verdik. Sınavsız sistem mümkündür ama bunu yapacaksınız
önce, zaten o zaman dershane kapatmak diye Anayasaya da aykırı
olan bir süreç karşımıza gelmez. Siz zaten bu
sınavları ortadan kaldırdığınız zaman
kendiliğinden ihtiyaç azalır, piyasa kanunu, arz-talep ve bunlar
zaten kapanır. Bunu yapmamak
Bugün Anayasaya dayanaktan yoksun bir
şeyle, bilimsel gerekçelerden yoksun bir şeyle, bütünüyle
haklılıktan yoksun bir tasarıyla karşımıza
gelemezsiniz. Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım,
burada ancak dershanelere olan ihtiyacı yok ederek bundan kurtulmak mümkündür.
Öbür taraftan, dönüşüm şartı olarak,
mülkiyet tahsisi şartı olarak Millî Eğitim
Bakanlığı dava açma ve şeylere gitmeliyiz
Bunlar tamamen
hukuk sistemi dışındadır, bütün bir keyfîlik manzumesidir.
Dolayısıyla, burada emek sömürüsünün de yolunu açan, özel
dershanelerde -şimdi eğitim şeyi özel okula dönüşecekler-
asgari ücret düzeyinde ücretlere getirilmesi işin, tamamen yeni bir sömürü
sisteminin de oluşturulmasıyla ilişkilidir. Yani, bu,
cumhuriyetin en önemli kazanımlarından olan eğitim sistemini tarumar
eden, öğretim birliğinin içini boşaltan, Talim ve Terbiye
Kurulunun yetkilerini daraltan iktidarın sadece kendi kimliğini ve
gerici kimliğini gösterir. Bu nedenle, buna dur demek zorundayız.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Oyan.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Aydın.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın hatip,
konuşmasında, özellikle Grup Başkanımızla,
Başbakanımızla alakalı olarak, işte, bu
yapılanların dolaylı ikrar olduğu, suçunu itiraf ettiği
gibi çok anlamsız ifadeler kullanmıştır. Sataşmadan
söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Aydın. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
10.- Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının, İzmir Milletvekili Oğuz Oyanın 562
sıra sayılı Kanun Tasarısının tümü üzerinde
şahsı adına yaptığı konuşması sırasında
AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
AHMET AYDIN (Adıyaman) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Çok değerli arkadaşlar, 17 Aralıktan beri,
gerçekten, bu kürsüden hiç de hak etmediğimiz, çok haksız, çok
mesnetsiz birtakım iddialarla
KAMER GENÇ (Tunceli) Ya, daha neyi hak edeceksiniz?
AHMET AYDIN (Devamla) -
bütün bir grubu bir karalama
çabası var
GÜRKUT ACAR (Antalya) Her şeyi örtbas ediyorsunuz
da...
AHMET AYDIN (Devamla) -
ve âdeta iktidarın
meşruiyetini yolsuzluklar üzerine tartışmaya açtırmak gibi
bir gayret var.
GÜRKUT ACAR
(Antalya) Neyi tartışacağız burada başka?
AHMET AYDIN
(Devamla) - Ama şundan emin olun ki halkımızın ferasetiyle
bu gayretleriniz de beyhude kalacaktır.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) - Dersinizi alacaksınız!
AHMET AYDIN (Devamla) - Çok önemli, çok güzel bir söz
vardır: Hırsız, herkesi hırsız zanneder. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler) Siz tutup aynaya bakın, kendinize
bakın, geçmişinize bakın, kimin hırsız olduğunu
göreceksiniz.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Allahtan korkun ya!
FATMA NUR SERTER (İstanbul) İnsaf ya!
AHMET AYDIN
(Devamla) - Ana muhalefet, siyaset üretememenin çok ciddi bir acziyeti
içerisinde.
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Bir sözlüğe bak Yavuz
hırsız ev sahibini bastırır.
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) Aynen.
AHMET AYDIN
(Devamla) - Toplumun hiçbir meselesiyle ilgilenmeyen, toplumun hiçbir sorununun
çözümüne katkı sunmayan, geleceğe dair proje üretemeyen ana
muhalefet, maalesef, dedikodular üzerinde, gazete kupürleri üzerinde
tuttuğu birtakım malzemelerle, varsaydığı
birtakım malzemelerle burada siyaset yapmaya çalışıyor.
Kusura bakmayın arkadaşlar; bunu halk yemez, bunu bu millet yutmaz.
Siz, kaset üzerinden parti içinde iktidar devşirmiş olabilirsiniz
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Kaset değil, soruşturma dosyası.
AHMET AYDIN
(Devamla) -
kaset üzerinden Genel Başkanınızı
değiştirmiş olabilirsiniz ama kaset üzerinden bu iktidarı
değiştirmeye tevessül etmeyin, yeltenmeyin.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Kaset değil, kaset değil, soruşturma
dosyası.
AHMET AYDIN
(Devamla) - Bu halk buna mâni olacaktır, bu halkın sağduyusu
buna engel olacaktır.
HALUK AHMET
GÜMÜŞ (Balıkesir) Hukuki olarak belgelenince ne
yapacaksınız?
AHMET AYDIN
(Devamla) - Biz, değerli arkadaşlar, bu milletle geldik, milletle
gideriz. Söz de, karar da artık milletindir ve milletin dediği
olmuştu, bundan sonra da milletin dediği olacaktır.
Bakın, erken
seçimden bahsediyorsunuz. Hani derler ya Yenilen pehlivan güreşe
doymazmış. Kaç seçim yaptık? Siz kaç zaman bu kürsüden hep
seçim dediniz? Bugüne kadar hep seçim dediniz ve gittiğimiz her
seçimde de AK PARTİ oylarını artırarak büyüdü. (CHP
sıralarından gürültüler) Niçin büyüdü? Sizin bu siyasetiniz yüzünden
ve siz bu siyaseti yaptığınız müddetçe AK PARTİ
büyüyerek iktidar olmaya devam edecektir, bizim başka bir şey yapmaya
ihtiyacımız yok diyorum.
Teşekkür
ediyorum, sağ olun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Aydın.
OĞUZ OYAN
(İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Oyan.
OĞUZ OYAN
(İzmir) Gayet açık; konuşmasının
başlangıcında Hırsız herkesi hırsız
zanneder. dedi. Bu, sadece bir sataşma ve hakaret değil, bu,
aynı zamanda kınanmasını gerektiren bir suçtur. Cevap
hakkı istiyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) 17 Aralıktan beri her şeyden
alınıyorsunuz.
MUHYETTİN
AKSAK (Erzurum) Niye üzerinize aldınız?
BAŞKAN Söz
istiyorsunuz?
OĞUZ OYAN
(İzmir) Evet.
BAŞKAN
Buyurunuz.
11.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyanın,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
OĞUZ OYAN
(İzmir) Değerli arkadaşlarım, bir grup başkan vekili
haddini bilecek. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUHYETTİN
AKSAK (Erzurum) Siz haddinizi bilin!
OĞUZ OYAN
(Devamla) - Ben burada grup başkan vekilliği yaptım, hiç kimseye
hakaret etmedim.
MUHYETTİN
AKSAK (Erzurum) Siz haddinizi bileceksiniz.
OĞUZ OYAN
(Devamla) On iki yıldır burada parlamenterim, hiç kimseye hakaret
etmedim.
BAŞKAN
Lütfen sakin olunuz.
OĞUZ OYAN
(Devamla) Bu ayıptır ve kınanması gereken
davranıştır.
Bakın, ben
size bir şey söyleyeyim: Başbakan, TÜRGEV yolsuzluğu ortaya
çıktığında, TÜRGEVe 100 milyon dolar
aktarıldığı ortaya çıktığında ne dedi,
hatırlıyor musunuz? Ha, dedi ki: Devletin kasasından para
çıkmazsa yolsuzluk sayılmaz.
RECEP ÖZEL (Isparta)
Sizin rakamlardan, paradan haberiniz yok ya!
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Aynen öyle dedi.
OĞUZ OYAN
(Devamla) Değerli arkadaşlarım, bundan daha büyük bir
yolsuzluk itirafı olur mu? Bundan daha büyük bir halkı aldatma sözü
olabilir mi? Yolsuzlukların çok büyük bölümü devletin kasasından 1
kuruş çıkmadan yapılır; ben kamu maliyesi profesörüyüm. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Kamu maliyesinde, bakın,
devletin kasasından 1 kuruş para çıkmadan en fazla imar
yolsuzluklarında yapılır, kentsel rantların peşkeş
çekilmesiyle yapılır
CUMA İÇTEN
(Diyarbakır) Bak, bu işi iyi biliyorsun.
OĞUZ OYAN
(Devamla) ...kamu arazilerinin, kamu taşınmazlarının
peşkeşiyle yapılır tıpkı bu yasada şimdi
yapılacağı gibi, kamu mameleğinin devredileceği gibi.
Dolayısıyla, bugün Başbakan o konuşmasıyla da ikrar
etmiştir. Yani, savunma pozisyonu bile şecaat söylerken sirkatindir.
Yani, dolayısıyla, Başbakan bugün savunulamaz bir
pozisyondadır.
MUHYETTİN
AKSAK (Erzurum) Hadi oradan, hadi oradan, bu yalanlarınıza millet
inanmıyor!
OĞUZ OYAN
(Devamla) - Onu savunarak aynı batağa bütün ülkeyi sürüklüyorsunuz.
Yazıklar olsun! (CHP sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL
(Isparta) Size yazıklar olsun, size!
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Oyan.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/884) (S. Sayısı: 562)
(Devam)
BAŞKAN
Şahsı adına Ankara Milletvekili Mustafa Erdem. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Erdem.
MUSTAFA ERDEM
(Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 562 sıra
sayılı Yasa Tasarısı üzerine şahsi görüşlerimi
beyan etmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, şu anda çıkmakta olan veya çıkarılmak
istenen yasa, dershanelerin kapatılması, orada çalışan
elemanların bir eğitim kurumunda istihdamı, Millî Eğitim
Bakanlığı bürokratlarının bir şekilde görev
değişimi ve özel okullara destek verilmesi şeklinde
özetlenmektedir.
Öncelikle size
şunu arz etmek isterim ki, İnsana sadakat yaraşır görse de
ikrah. Doğruların yardımcısıdır Hazreti Allah.
der Ziya Paşa. Durup dururken, on bir sene hiçbir tehdit ve tehlike
oluşturmadığı beyanıyla, son dönemlerde bir tehdit
algısının sonucu olarak kapatılmak istenen dershanelerin
kapatılması konusundaki iradeniz samimi mi, yoksa bir defakto durumun
gereği olarak şu anda bunu tartışıyor mu
görünüyorsunuz?
İkinci bir
soruyu arz etmek istiyorum: Sayın Bakanımız ve sizler, bu
yasayı daha önceden tasarlıyor, üzerinde düşünüyor,
tartışıyor, araştırıyor, sonra da ülkemizin ve
millî eğitimimizin ali menfaatleri uğruna böyle bir yasa
çıkarılmasına karar mı veriyorsunuz, yoksa
dışişlerinde uzman, maliyede kompetan, tarımda her
şeyi bilen, millî eğitimde daha daha fazlalarını bilen bir
Sayın Başbakanın Ben falan bakanıma şöyle yap dedim,
filan bakanıma şunu ifade ettim, filan bakanımdan şunu
istedim. ifadeleriyle allameicihan kesilen konumundan kaynaklanan bir talimat
algısının Sayın Bakanımıza veya Bakanlık
görevlilerine bir dayatmasının ürünü müdür? Burada bugüne kadar
birtakım yasalar çıkarılıyor ama ben, siz sayın
milletvekillerimizin, hatta ve hatta komisyon üyelerimizin bile hangi
yasayı niçin çıkardıkları konusunda kaygıları
olduğunu, şüpheleri olduğunu ve bilgi sahibi
olmadıklarını üzülerek görüyorum.
Şimdi, bir
yasa çıkarılıyor, ertesi gün bu yasayla ilgili olarak bir
kaygı gündeme geliyor: Efendim, yanlış
anlaşılmış, olmaması lazımdı. Sayın
Komisyon Başkanımız buyuruyorlar ki: Efendim,
yanlışları, mahzurları görülürse tekrar düzeltilir.
Değerli milletvekilleri, on bir yıllık iktidar döneminde 5 tane
Millî Eğitim Bakanının değiştiğinde hangi
istikrardan söz edeceğiz, hangi eğitimden söz edeceğiz ve bu
ülkenin geleceğini kimlere, nasıl teslim edeceğiz? (MHP
sıralarından alkışlar) Öncelikle süreklilik lazım
geliyorsa ve devlet kurumu olarak buna ihtiyacımız varsa, AKP
iktidarı olarak nasıl bir eğitim
planladığınızı ve bu yavrularımız size
emanetse bu emanete nasıl sahip çıkmamız gerektiğini önce
bir düşünelim. Bunun üzerine imal-i fikirde bulunalım ve gelin, o
zaman sizinle birlikte oturup kafa yoralım. 40 tane profesörün olduğu
söylenilen bir grupta, Allah için bana söyler misiniz, hangi profesörümüz buna
müdahil oldu da bu eğitim yasasının çıkarılmasına
katkıda bulundu?
Beyler, sayın
milletvekilleri, dün bu yasanın çıkma ihtiyacı yokken eğer
birilerini terbiye, birilerini tedip, birilerini tecziye veya birilerinden
intikam alınması için böyle bir yasaya ihtiyaç çıkıyorsa o
zaman bu, baştan ahlaki değildir. Ahlaki olmayan bir yasanın
çıkarılmasıyla da bu milletin milyonlarca evladının
geleceği mağdur edilemez.
Burada dikkatinizi çekmek isteğim husus şu: Bir
kurum, bir şekilde, bütünüyle nasıl iptal edilebilir? Bizim millî
eğitim olarak ülkenin geleceğini gençlerimize emanet etmemiz
gerekiyorsa, soruyorum size: Hangi ülküyü, hangi ideali, hangi hedefi bu öğrencilere
öğrettik de, hangi doğruyu bu öğrencilere öğrettik de
şimdi sadece ve sadece -hiçbir gündem yok- ülkenin tek derdi dershanelerin
kapatılması, Gelin, şu dershaneleri bir kapatalım,
çözelim... Peki, soruyorum sizlere: O zaman, on bir yıl neredeydiniz? On
bir yıl bu dershaneler bizim başımıza belaysa, niye
bunları kaldırma noktasında bir gayretiniz olmadı da 17
Aralık öncesi birtakım vehimlerin ürünü olarak böyle bir şeyi
uygulamaya kalktık?
Değerli vekiller, burası yapboz tahtası
değildir. Eğitim bu ülkenin kaderini, hatta mukadderatını
belirleyen bir kurumdur. Dolayısıyla, biz, bu konuda biraz fikir
yürütmeye kalkarsak o zaman yapmamız gereken şeylerin ne
olduğunu düşünürüz.
Size buradan samimi olarak söylüyorum, Sayın
Komisyon Başkanı da az önce ifade etti: Dün, sizler değil
miydiniz dershanelerin bütün toplantılarına davet edildiği zaman
protokolde oturan? Onlarla birlikte resim çektirme yarışına
giren, medyaya el sallayıp bir şekilde gülücük dağıtan, siz
değil miydiniz? Şimdi, nasıl oldu da dershaneler birdenbire
kötülendi, tu kaka denildi ve yuhalandı. Burada, dershanenin elbette
kapatılması veya bir şekilde onun alternatif üretimlerinin
yapılması lazım gelebilir. O zaman, önce siz, dershaneye ihtiyaç
olmayacak bir eğitim düzeyi hazırlar ve insanlar bu dershanelere
çocuklarını göndermeme konusunda bir irade ortaya koyar, o zaman
zaten dershaneler kendiliğinden kalkar.
Sayın Komisyon
Başkanımız ifade ettiler: Ben dershaneye gitmedim. Biz de
dershaneye gitmedik. Ama baban açlıktan öldü. demişler,
Zavallı buldu da yemedi mi? demiş. Şimdi, ben soruyorum size:
O zaman dershane mi vardı? Ama o zaman eğitim eğitim gibiydi ve
herkes eğitimi eğitim olarak görüyordu. Fakat, bugün, ikisi
arasındaki paydaşlık, ikisi arasındaki paralellik,
dershaneyi eğitime, eğitimi de dershaneye muhtaç hâle getirdi. O
zaman, biz, bu ülkenin sorumluları olarak, Millî Eğitim
Bakanlığı sıfatını
taşıdığımız sürece, bu eğitim kurumlarının
niçin başarısız olduğunu, bunun başarılı
hâle getirilebilmesi için nelerin yapılması gerektiği hususunu
ortaya koyalım ve ondan sonra, zaten dershaneler nereye gidecekse gider ve
bu konuda hiç kimse kimseyi suçlamaz.
Bir hususa daha
dikkatinizi çekmek istiyorum: Dershanelerin eğiticileri sözlü
sınavla sınava alınacak... Şimdi, elinizi vicdanınıza
mı koyarsınız, şakağınıza mı
dayarsınız, yapmak istediğiniz tayinlerde bugüne kadar
menşe arama, ideoloji arama gibi bir duygusallıktan kendinizi
kurtarabildiniz mi, kurtaramadınız mı? Eğer buna doğru
cevap verecek biriniz varsa gelsin, burada açıkça söylesin. Ben bu ülkenin
bir vekili, bu Meclisin bir mensubu olarak liyakat sahibi, ehliyet ve irade
sahibi, bilgi sahibi olduğuna inandığım ve bulunduğu
kademede şerefiyle, namusuyla o makamı temsil edeceğine
inandığım kimseleri içinizden bazı dostlara önerdiğim
zaman Efendim, ideolojik yönü çok belliyse, bir siyasi görüşe mensup
olduğu alenen ifade ediliyorsa, lütfen, bize bunu söylemeyin; bizim onu
savunma şansımız yok
Soruyorum size, bunlar uzaydan mı
geldi? Bunlar bu milletin çocukları değil mi?
RECEP ÖZEL
(Isparta) Sakin, sakin!
MUSTAFA ERDEM
(Devamla) - Onlar bu eğitim kurumlarında yetişmedi mi? Onlar
sizin önerdiklerinizden daha mı geri zekâlı? Onlar bu milletin
çocuğu olarak bu devlete ihanet mi ediyor? O zaman siz, elinizi
vicdanınıza koyun, yapmış olduğunuz atamalarda nelere
dikkat ettiğinizi düşünürseniz, haklı olarak bir kuşkuya
sahip olmamız gerektiğini de unutmayın. Âyinesi iştir
kişinin lafa bakılmaz/ Görünür rütbei aklı eserinde. diyorlar.
Biz bugüne kadar yapılan atamalardan bundan dolayı
rahatsızlık duyuyoruz ve bunun, gelecekte, eşit kriterlerde
yapılmış bir sınav olmaması hâlinde, hakkaniyet,
adalet ve liyakat ilkelerine uymayacağını, bundan dolayı da
insanların, bu konuda, eşit bir şekilde
değerlendirilemeyeceğini düşünüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, şu anda, Millî Eğitim
Bakanlığımız olarak, bu ülkenin geleceğinde hepimizin
sorumluluğu vardır ama bir şeye dikkat etmemiz gerekiyor.
Şimdi, bakınız, Bakanlık, bu yasayla bütün kadroları
değiştiriyor. Niye? Çünkü daha önce değiştirdiğimiz
kanun hükmündeki yasalarla, elde ettiğimiz sözüm ona siyasi yapılanma
iradesini bir şekilde büyük bir kazanım olarak kabul ettik. Diyanet
İşleri Başkanlığında böyle olmadı mı?
Tarım Bakanlığında böyle olmadı mı? Eğitim,
Ekonomi, Bilim bakanlıklarında benzerleri olmadı mı?
Soruyorum size, o insanların hak zayilerini nasıl telafi ettiniz? Üç
günlük dünyada, bunların kendinizi tatmin eden birtakım çözümlerini
düşünebilirsiniz ama yarın ebedî olduğuna
inandığınız bir âlemde Allahın huzuruna
çıktığınızda sizi koruyacak ne
Başbakanınız çıkar ne bakanınız çıkar ne de
bir yanınızda kimse bulabilirsiniz diyor hepinizi Allaha emanet
ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Erdem.
Sayın
milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.53
SEKİZİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 23.08
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
-----
0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68inci Birleşiminin
Sekizinci Oturumunu açıyorum.
562 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine devam
edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Şimdi
soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Yirmi dakika; on
dakika sorulara ayıracağım, on dakika cevaplara.
Sayın Yılmaz
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
bu yasa tasarısıyla millî eğitimin üst bürokrasisi tamamen
değişiyor. Yine millî eğitim müdürü, millî eğitim müdür
yardımcıları, okul müdürlerinin görevleri sona eriyor. Böyle bir
uygulamaya niye ihtiyaç duydunuz? Bu ihtiyaç, bakanlık bünyesinde bir
grubu toptan tasfiye etmek amacıyla ve bu tasfiyeyi yaparken de
bunların mahkeme kararlarıyla geri dönmesine yönelik bir girişim
mi, yoksa bir ihtiyaca binaen mi buna ihtiyaç duydunuz?
İkinci sorum, yine, üniversiteyi kazanamayan
öğrencilerin durumu tam olarak net değildir. Örneğin geçen
yıl sınava girmiş, istediği bölümü kazanamamış,
ilk 10 bine girmiş bir öğrencinin hayali Hacettepe Üniversitesi
Tıp Fakültesinde okumaksa, öğrenciyi halk eğitim merkezindeki
kurslarla mı hazırlayacaksınız? Parası da yok, özel
ders de alamıyor. Bunu adaletsizlik olarak değerlendiriyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Yılmaz.
Sayın Genç
KAMER GENÇ
(Tunceli) Teşekkür ederim.
Hükûmet
sırasında oturan Nabi Avcı, Türk eğitimini öldürmek için
özel görevli bir kişi. 4+4+4te geldi -komisyon başkanı idi-
komisyondaki o maddelerin 20sini müzakeresiz geçirdi, biz orada söz
istediğimiz hâlde söz isteyen yoktur diye getirdi buraya. Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarihine geçen kara bir leke.
Ayrıca da
şimdi getirmiş özel dershaneleri kapatıyor. Zaten kendilerinin
istedikleri molla eğitimi, medrese eğitimidir Türkiyede;
eğitimi buna çevirmek için. İşte, özel dershanelerde matematik,
fizik, kimya okutuluyor. Amacı, Türkiyedeki gençleri, okuyanları
tamamen bilimden, teknolojiden ayırıp çağ dışı,
okumayan, çalışmayan, düşünmeyen bir gençlik yaratmak istiyor.
Dolayısıyla, ben bu kişiye soru sormaya tenezzül etmiyorum.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) O da size cevap vermeye tenezzül etmiyor.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Genç.
Sayın Topcu
ZÜHAL TOPCU
(Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
dönüştürdüğünüz, bizce kapattığınız dershaneler
yarın mahkemelere gidip tazminat kazanırlarsa Başbakan ve Bakan
olarak siz cebinizden mi vereceksiniz bu tazminatları?
Bir diğeri,
dershanelerden özel okula dönüşecek olan kurumlara gidecek olan
öğrencilere parasal destek vermeyi düşünüyorsunuz; parasal destek
verme planlaması yapıldı mı, planlama şekli
nasıl?
Bir diğer
sorumuz: Okul müdür ve müdür yardımcılarının görev süresi
olan dört yılı tamamlamış ise görev süreleri sona
erecektir. Sayın Bakan, sizce 16 bin, bizce 100 bine yakın
yöneticinin ortalama görev süreleri ne kadardır? Şayet on yıl ve
üzeri ise bu insanların tekrar öğretmenliğe dönmesini nasıl
karşılıyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Topcu.
Sayın
Çınar
EMİN ÇINAR
(Kastamonu) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
dershane öğretmenlerini KPSS olmadan atayacaksınız. Atama için
kullanacağınız sözlü sınavların kriterleri bile belli
değil. KPSS puanları olan öğretmenlere bu durumu nasıl izah
edeceksiniz? Çift başlı atama sisteminin oluşturacağı
kaosu nasıl yönetmeyi düşünüyorsunuz?
Bir diğer
sorum da, seçim bölgem olan Kastamonunun eğitimde pilot il olarak
seçildiği ifade edildi, eğitim veren kurumların bir alana
toplanması hedeflendi. Bu proje ne aşamadadır, bunu
öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Çınar.
Sayın Havutça
NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
4+4+4 yasasıyla Türkiyede zaten millî eğitimde büyük bir kaosa sebep
oldunuz, hâlâ onun sancıları devam ediyor. Küçük yaş grubu
öğrencilerin okula gitmesinde ciddi sıkıntıların olduğunu
eğitim sendikaları rapor olarak yayınlıyorlar. 4+4+4
yasasının yürürlüğe girmesinden sonra kaç öğrencinin rapor
alarak ilkokula başlamadığını incelediniz mi?
Şimdi de yine 200 bine yakın, hatta onu aşan sayıda
atanamayan öğretmen var iken, dershanelerde altı yıl görev
yaparak KPSSsiz bir şekilde o öğrencilerin, o öğretmen
adaylarının önüne geçecek bir adaleti nasıl adalet olarak
kendinize tanımlıyorsunuz? Bu Anayasaya aykırılık çok
açık bir şekilde ifade ediliyor. Bu konuda, atanamayan
öğretmenlerle ilgili bir çalışmanız var mı?
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Havutça.
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
dünyada dershaneciliğin yasaklandığı kaç ülke vardır?
Bu ülkeler hangileridir?
Soru iki: Niçin
acaba öğrenciler üniversite hazırlık kurslarına giderler?
Soru üç:
Dershaneleri ortaya çıkaran sebepler nelerdir?
Soru dört:
Türkiyede dershane sayısı nedir? Türkiyede dershaneye giden
öğrenci sayısı nedir? Türkiyede dershanede çalışan
öğretmen sayısı nedir? Türkiyede dershanede çalışan personel
sayısı nedir? Türkiyede dershaneye giden öğrencilerin kaç
velisi icralık olmuştur, icra dosya sayısı nedir?
Son soru:
Dershanelerde ücreti ödenmediği için açılan alacak
davalarının sayısı ne kadardır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
Sayın
Yeniçeri
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
başarılı başarısız demeden, soruşturma
geçirmiş geçirmemişe bakmadan, bir yasayla bütün okul müdürlerinin,
yardımcılarının, eğitim müdürlerinin görevden alınmasının
nasıl bir mantığı var, biz bunu anlayamadık, bize bunu
bir açıklar mısınız?
İkincisi:
Millî Eğitim Bakanlığının öngördüğü
sınavları geçerek, şartları taşıyarak yönetici
olmuş insanların kazanılmış hakları bu durumda ne
olacak? Bu, insanların vicdanlarını sızlatmaz mı?
Üç: Bu yasa
sonrası oluşacak yönetim zaafını, millî eğitimde,
nasıl aşmayı düşünüyorsunuz?
Dört: Bu,
hafıza, deneyim ve birikimi yok sayan bir anlayış değil
midir?
Beş: Bu yasa
millî eğitimde büyük bir moral bozukluğu ve çöküş yaratmıştır
hâlâ. Bunu nasıl aşmayı düşünüyorsunuz?
Altı: Görevden
alma, görevden atmanın dışında, eğitim
mensuplarının ücretleri ve maaşlarının
artırılması gibi bir çalışmayı ne zaman
yapmayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yeniçeri.
Sayın
Işık
ALİM IŞIK
(Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
eğer bu tasarı yürürlüğe girerse, bir gecede görevine son
vereceğiniz aile bireyi sayısı kaçtır? Bu bireylerdeki
yavruların psikolojisiyle ilgili hiçbir çalışma
yaptınız mı? Yani babası müdürken öğretmen olan
çocuğu nasıl eğitime katmayı düşünüyorsunuz?
İki,
Hükûmetinizin PKK terör örgütüyle yaptığı müzakereler
sırasında dershanelerin kapatılması konusunda
anlaşmaya varıldığı iddiaları doğru mudur?
Doğruysa, KCKnın kontrolündeki eğitim destek evlerinde
öğrenim gören öğrencilerin sayısı nedir? Bu evler de
kapatılacak mıdır bu kanunla? Bu konuda bir açıklama
yapabilecek misiniz Türk milletine?
Bir diğer
konu: Hâlen dershanelerde çalışan toplam personel sayısı ve
bunların öğretmen ve yardımcı personel olarak
dağılımı nedir? Bunların ailelerine bakabilecek
misiniz, bütçeniz buna yetecek mi?
Bir başka
konu: Eğitim denetmenleriyle Bakanlık denetçilerinin isimlerini
birleştirerek maarif müfettişi yapıyorsunuz. Acaba bunların
özlük hakları da eşitleniyor mu?
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Işık.
Sayın Belen
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
bu kanunla, bazı kadroları iptal ederek Anayasanın 36ncı
maddesine göre hak arama özgürlüğünü ortadan kaldırdığınızı
düşünüyor musunuz?
Dünyanın
gelişmiş ülkelerinde, öğretmenler yüksek ücret alan kamu
görevlileri arasında yer alırken -AKP hükûmetleri olarak ekonomide ve
her konuda ülkemizi güçlü hâle getirdiğinizi iddia ediyorsunuz ama-
öğretmenlerimiz aldıkları ücret yetmediği için ikinci bir
iş aramak zorunda kalıyorlar ve bu durumdan, yaptıkları
ikinci işte öğrencileriyle
karşılaştıklarında büyük üzüntü yaşıyorlar.
Ben de bir öğretmen çocuğu olarak
Öğretmenlerin
maaşlarında düzeltme yapacak mısınız, hakikaten
ülkemiz iddia ettiğiniz gibi gelişmiş bir ülke ise
gelişmiş ülkelerdeki öğretmenlerin maaş seviyesine
yükseltecek misiniz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Belen.
Sayın
Danışoğlu
AYŞE ESER
DANIŞOĞLU (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
aralık ayında yapılması gereken 30 bin kişilik
pedagojik formasyon yerleştirmeleri ocak ayında
yapılmıştır. Bu yerleştirmeler sonucunda
yaklaşık 4 bin kişilik boş kontenjan ortaya
çıkmıştır. Pedagojik formasyonla ilgili esas ve usullerin 5inci
maddesi 11inci fıkrasına göre, Gerek görüldüğünde ek
yerleştirme yapılabilir. denmektedir. Ancak YÖK, iki gün önce
yaptığı duyuruda, zaman
kısıtlılığı ve sağlıklı bir
formasyon eğitimi verilemeyeceğini öne sürerek ek yerleştirme
yapılmayacağını açıklamıştır. Bu
kararın değiştirilmesi için çabanız olacak mıdır?
Bu açıklama 37 bin kişi tarafından dört gözle beklenmektedir.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Danışoğlu.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Aşağı
yukarı bütün, bütün değilse bile sorularda ortak olan temel
konulardan bir tanesi özellikle dershanelerde şu anda görev yapmakta olan
öğretmen ve diğer çalışanların istihdamı ve
bunların diğer öğretmen adaylarıyla farklı bir seçim
yöntemiyle seçilmesinin doğurabileceği adaletsizlikler.
Önce
sayıları arz edeyim: Bizdeki son rakamlara göre dershane
sayısı 3.550, dershanelere devam eden öğrenci sayısı 1
milyon 220 bin, dershanelerde görev yapan öğretmen sayısı 53
bin, yardımcı personel, eğitim dışı kategorideki
personel sayısı 14 bin.
Şimdi, bu
dershane öğretmenlerinin, eğiticilerinin Millî Eğitim
Bakanlığı sistemine entegre edilmesine ilişkin
endişeler haklı endişeler. Onunla ilgili olarak
geliştirdiğimiz tedbir de
Ama önce bunların nasıl seçileceğini
bir kere daha vurgulamakta yarar var. Biliyorsunuz,
arkadaşlarımız da vurguladılar konuşmalarında,
dershaneler genellikle ve çok büyük bir çoğunlukla bu öğretmenleri
sürekli sigortalı olarak çalıştırmıyorlar; genellikle
kıdem tazminatı taleplerinden kurtulabilmek için sekiz aylık, on
aylık sözleşmelerle, periyodik olarak yenilense de geçici on
aylık sözleşmelerle istihdam ediyorlar. Dolayısıyla biz
tasarımızda kesik kesik de olsa, toplandığında
altı yıl sigortalı çalışmış olmak
koşulunu yerine getirenlerin Millî Eğitim
Bakanlığının ihtiyaçları göz önünde bulundurularak
istihdam edilebileceğini, bunun bir sınavla
yapılacağını vurguladık.
Bu atanacak olan
veya görevlendirilecek olan öğretmenlerin şu anda atanmamış
öğretmen adaylarının haklarına tecavüz ettiği
iddiası işleyişte tersine de çalışabilir diye
bekliyoruz, hesaplamalarımız o yönde. Eğer tasarı
yasalaşırsa ve özel okullaşma süreci öngördüğümüz biçimde
gerçekleşirse o zaman, hem bu insanlar dönüştükleri yeni kurumlarda,
yani daha önce dershane olan ama şimdi başka bir eğitim
kurumuna, başta özel okullar olmak üzere başka eğitim kurumuna
dönüşmüş olan kurumlarda istihdam edilmeye devam edecekler.
Ayrıca, özel
okullaşma oranının bu yolla artırılması
sayesinde, inşallah, atanamayan öğretmen adayları için de kamu
okullarının dışında özel okullar alanında yeni
bir istihdam imkânı da, bir istihdam genişlemesi de olacak.
Dolayısıyla çok sınırlı sayıdaki kamu talebini
paylaştırmaktan ziyade özel sektörün, özel girişimin, özel
okulların öğretmen ihtiyacının genişlemesiyle hem bu
sektörde, dershane sektöründe çalışan öğretmenlerin hem de atama
bekleyen diğer öğretmen adaylarının istihdam
imkânlarının gelişeceğini öngörüyoruz.
Bir diğer
ortak konu da Millî Eğitim Bakanlığında çalışan
yönetim kademelerindeki ve özellikle okul yöneticileri, okul müdürleri ve
yardımcılarıyla ilgili endişeler. Önce onunla ilgili
rakamları da vereyim çünkü bu konuda hem Mecliste, burada, hem de
dışarıda kamuoyunda, medyada çok sağlıksız
bilgiler dolaşıyor;100 bin, 100 binin üzerinde okul yöneticisinin
değişeceği iddiaları dile getiriliyor. Gerçek durum
şu: Bakanlığımıza bağlı eğitim
kurumlarında 25.855 okul müdürü, 5.849 müdür
başyardımcısı, 42.181 müdür yardımcısı olmak
üzere 73.885 eğitim kurumu yöneticisi görev yapıyor. Bunları
hizmet yıllarına göre değerlendirdiğimizde, ki biz
tasarımızda dört yıldan fazla yöneticilik yapmış
olanlara ilişkin bir düzenleme öngörüyoruz, bu durumda olan okul müdürü,
-dört yıldan az, henüz dört yılı doldurmamış okul
müdürü- sayımız 9.134; dört yıldan fazla görev yapmış
olan okul müdürü sayımız 16.721. Müdür
başyardımcılarında bunlar 3.522 dört yıldan az görev
yapanlar, dört yıldan fazla görev yapmış olanlar 2.327.
Asıl büyük sayı müdür yardımcısı pozisyonunda olan
arkadaşlarımızda; bunlardan da dört yıldan az görev
yapanlar 21.359, dört yıldan fazla görev yapmış olanlar,
yapmakta olanlar 20.822; dolayısıyla, toplamda dört yıldan az
süre görev yapan yönetici sayımız -müdür, müdür baş yardımcısı,
müdür yardımcısı olmak üzere- 34.015, dört yıldan fazla
görev yapmış olan yönetici sayımız da 39.870. Bunların
yıllara göre dökümleri de var, onu vaktinizi almamak için söylemiyorum.
Büyük çoğunluk on yıl etrafında toplanıyor ama bu arada
otuz yıl görev yapmış olan müdürlerimiz de veya yöneticilerimiz
de var, yirmi yıllıklar var, yirmi beş yıllıklar var.
Şimdi,
öncelikle şu ilkesel tutumumuzu bir kere daha vurgulamakta yarar
görüyorum. Bu düzenlemeden etkilenme potansiyeli olan, etkilenebilecek durumda
olan toplam yönetici sayımız -müdür, müdür yardımcı, baş
yardımcı sayısı- 39.870. Biz bu düzenlemeyi yaparken
bunların hepsinin yasanın öngördüğü biçimde 2013-2014
eğitim öğretim yılının sonunda yani 2014
Haziranından itibaren yerini başkalarına
bırakacağını öngörmüyoruz, böyle bir öngörümüz yok, bu,
mümkün de değil. Peki, o zaman böyle bir düzenleme nereden
kaynaklanıyor? Bir: Sizin de vurguladığınız gibi,
4+4+4 düzenlemesiyle de, okul türlerinin azaltılması düzenlemesiyle
de ve şu tasarının öngördüğü düzenlemelerle de eğitim
sistemimizdeki kurumsal kültür ciddi manada değişiklik gösteriyor,
gösterecek. Dolayısıyla, bu yeni kültürü oluşturacak bir
yapılanmaya ihtiyaç duyuyoruz ancak bunun bir de bir bu tarafı var
yani bunun arkasında okullarımızın her birinin âdeta
ayrı bir tüzel kişilik gibi değerlendirmeye alınması
hem akademik altyapı başarısı, akademik performansı
hem fiziki altyapısı, beşeri altyapısı itibarıyla
değerlendirilmesi ve bir kurumun, bir okulun nereden gelip nereye gittiğinin
ölçülebilir hâle gelmesini öngörüyoruz. Bu ne demektir? Bu, yöneticilerimizin
performansının değerlendirilmesi anlamına geliyor,
değerlendirilebilir hâle gelmesi anlamına geliyor. Bunu
gerçekleştirebildiğimiz takdirde biz dört yıllık hizmet
süresiyle
Daha önceki uygulamada, yasal altyapıda dört yıllık
süre yok yani bir kere bir müdür atandığınız takdirde süre
şartı olmaksızın ilanihaye müdürlük
yapılabileceği gibi bir uygulama var. Oysa biz bu düzenlemeyle
kurumlarımızı bütün bu saydığım özellikler
itibarıyla başarısını veya
başarısızlığını ve dolayısıyla
kurum yöneticilerinin sorumluluklarını ölçülebilir hâle getirmek
istiyoruz. Yapmak istediğimiz bu. Bu, işin bir tarafı. Bir de bunu mesela destekleyen
bir başka düzenlememiz de SBS sınavının
kaldırılıp 8inci sınıflarda 6 dersten 1er
yazılının merkezden yapılması örneğinde
Ve bunu
genişletmeyi düşünüyoruz. İnşallah, bunu bütün
ortaokullarımızda ve özellikle liselerimizde bütün
sınıflarda ve bütün derslerde ölçülebilir hâle getirdiğimiz
zaman, o zaman biz hem sınıf düzeyinde hem okul düzeyinde
eğitimcilerimizin, öğretmenlerimizin
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) Sayın Bakan, sorulara cevap vermiyorsunuz.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Neyi
cevaplıyorum?
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) Anayasa 36ya göre dava açma hakkını
gasbediyorsunuz.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Oraya da
geliriz. Bu sorduğunuz
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) Bunlara cevap vermiyorsunuz, masal anlatıyorsunuz
deminden beri!
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Dolayısıyla performansı ölçülebilir hâle getirdiğimiz zaman
yöneticilerin değiştirilmesi rasyonel, ölçülebilir nesnel ölçütlere
dayanmış olacaktır. Bu,
işin bir tarafı. Bir diğer tarafı da
BAŞKAN
Süremiz bitti Sayın Bakan.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Şunu da söyleyeyim
Bir dakika müsaade eder misiniz.
BAŞKAN Peki.
Bir dakika süre
vereyim.
Buyurunuz.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Bu düzenlemenin
arkasında bir de hukuki bir sorun var. O da şudur: 657
sayılı Devlet Memurları Kanununun ilgili maddesine göre okul
yöneticiliği, müdürlük, müdür
başyardımcılığı, yardımcılık
ikinci görevdir, aslolan öğretmenlik görevidir. Bu yöneticilik görevleri
ikinci görevdir, tıpkı başhekimlik gibi, üniversitelerdeki
dekanlık vesaire gibi, aslolan öğretmenliktir. Nitekim Anayasa
Mahkemesinin bu konudaki içtihadı da 657ye uygun olarak bunların
ikinci görev olarak değerlendirilmesi yönündedir ama idare mahkemeleri bu
konuda ciddi bir karışıklık içinde farklı yorumlara
göre hüküm veriyorlar; bir kısmı bunları müktesep hak ve
kazanılmış kadro hakkı olarak yorumluyor.
Dolayısıyla, biz, çok nesnel gerekçelerle, ölçülebilir gerekçelerle
bir yönetici değişikliği yapma imkânına bile sahip
değiliz bugünkü mevzuat hükümlerine göre
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) - Özlük hakları değişecek mi Sayın Bakan?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Değişmeyecek. Yani, bu tip görevlendirme 657 sayılı Devlet
Memurları Yasasının talep ettiği görevlendirmedir.
Dolayısıyla, yaptığımız düzenleme
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) - İyice karıştırdınız
Bakanım, siz de çıkamayacaksınız içinden. Altıncı bakan nasıl yapacak,
çok merak ediyoruz.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) - AİHMe gittiklerinde ne yapacaksınız?
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Karar yeter sayısı istiyoruz Sayın Başkan.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) - Dershaneler AİHMe giderse ne
yapacaksınız? Yapacağınız hiçbir şey yok.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Bu bir tasfiye
değildir, yöneticilerimizin rasyonel ölçütlerle değerlendirilmesidir
ve ona göre mükâfatlandırılmasıdır; mevzuata da
aykırılık oluşturmaz. Ayrıca sayı da 100 bin
falan değildir 39 bindir, müdür de 16 bindir.
Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Karar yeter sayısı
BAŞKAN - Karar
yeter sayısı arayacağım.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, kabul edilmiştir.
Şimdi, birinci
bölüm üzerindeki görüşmelere başlıyoruz.
Birinci bölüm 1 ila
15inci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili
Namık Havutça. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Havutça.
CHP GRUBU ADINA
NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Millî Eğitim Temel Kanununun birinci bölümü üzerinde
grubum adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Bakan,
eğitim sendikaları, EĞİTİM-İŞ,
EĞİTİM-SEN ve diğer bütün sendikalarımız şu
anda alanlarda ve grev yapıyorlar. Grevlerinin gerekçesi de millî
eğitim alanında en kapsamlı değişiklikleri
yaptığınız bu yasa tasarısının millî
eğitimde büyük bir kaosa yol açacağını ve bununla birlikte
bu yasanın bir intikam yasası olduğunu, bu yasa
tasarısıyla on iki yıldan beri daha önce kol kola, el ele
olduğunuz, bugün de paralel devlet diye Pennsylvania diye
tanımladığınız dershaneleri kapatma
tasarısının bir intikam tasarısı olduğunu ifade
ediyorlar.
Gerçekten de 17
Aralıktan sonra Türkiye'de bir milat oldu. Mızrak çuvala
sığmıyor ve halkımız soruyor bize ve herkese soruyor,
Genel Başkanımız grup toplantısında da sordu, 700 bin
dolarlık saati Sayın Bakanın koluna paralel devlet mi
taktı? Efendim, bakanın çocuğunun evine para
kasalarını paralel devlet mi koydu? Halk Bankası Genel Müdürünün
evine 4,5 milyon dolar parayı paralel devlet mi koydu? Bu soruların
cevapları gerekiyor. Savcıları görevden alarak, polisleri
sürdürerek, bağırarak, çağırarak bunun üzerini örtemeyiz.
Evet, biz de hukukta
masumiyet karinesine kesinlikle inanıyoruz, asla ve asla, ancak
gerçeğin ortaya çıkması için gerekli şartları
hazırlamak da bizzat Adalet Bakanlığının görevidir.
Gerçeklerin ortaya çıkmasını, delillerin ortaya çıkmasını
sağlamamız gerekiyor. Maalesef, geldiğimiz noktada Türkiye'de
tartışılan hâlâ Türkiye Avrupa devletleri gibi açık bir
şekilde yargısına, hukukuna inanarak neden bunların üzerine
gidemiyor? Bu soruların cevabını istiyor.
Şimdi gelinen noktada Millî Eğitim
Bakanlığının, öğretmenlerin, öğrencilerin,
velilerin dünya kadar sorunları var; Türkiye'nin gündeminde dershaneler mi
var Sayın Bakan? Türkiye'nin gündeminde siz on iki yıldan beri,
bakın, 4+4le ilgili, sadece millî eğitim mevzuatıyla ilgili
size çarpıcı örnekler vereceğim değerli milletvekilleri.
İlk kez Türkiye tarihinde Millî Eğitim Bakanlığı 652
sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 44 maddeyle millî eğitimi
düzenlediniz. Bu, dünyada örneği olmayan bir şey. Koskoca bir Millî
Eğitim Bakanlığının Görev ve Teşkilatları
Hakkındaki Kanunla, sadece kanun hükmünde kararnameyle burada hiç
tartışılmadan, görüşülmeden çıkardınız.
Şimdi aynı şekilde getirip torba kanunlara
Bakın, örnek
veriyorum, sizin döneminizde, on iki yılda millî eğitim
yasalarında 22 kez değişiklik yapılmış, 22 kez.
2002 yılına kadar Türkiyede 35 yönetmelik
çıkarılmış, sadece sizin döneminizde 87 yönetmelik
çıkarılmış. Yani, Millî Eğitim Bakanlığı,
Millî Eğitim Bakanlığı değil, millî keyfiyet
bakanlığı hâline getirilmiş, her gelen bakan nasıl
canı istiyorsa öyle yasa çıkarmış.
Bakın, 4+4+4le ilgili, demin size sordum,
şimdi ben buradan söylüyorum size: Okul öncesi eğitim
çağına gelen 555 bin öğrenci, ön kaydı yapılan, her 4
öğrenciden 1i okula gelmemiş, kaydını yaptırmamış,
rapor almış ya da başka bir şey yapmış. Yine bu
sistemde, sizin getirdiğiniz bu sistemde ortaöğretime devam etmeyen
kız öğrenci sayısı tam 2 kat artmış, 16 binden 37
bine çıkmış. Yine 8inci sınıftan sonra okula devam
etmeyen öğrenci sayısı 50 bin artmış. 2012-2013
öğretim yılında 1.111 genel lise kapatılmış.
Yine, 537 olan imam hatip lisesi sayısı
çıkmış ve
öğrenci
Fiziki yetersizlikleri saymıyorum, okullarda zaten
öğretmenler aynı zamanda müstahdem hâline geldi. Taşeron
şirketlere okulun temizliğini
Hatta okullar temizlenemez hâle geldi.
Şimdi, bakın Sayın Bakan,
okullarımızda 100 binden fazla dersliğe ihtiyaç var şu
anda. Bu fiziki yetersizliği karşıladınız mı?
Derslik başına öğrenci sayısı ortalaması OECD
ülkelerinde 21, bizde, İstanbulda 46, Balıkesirde 30. Türkiye
ortalaması bunun çok çok üzerinde. Yani, siz hâlâ
257 bin öğrencimiz
birleştirilmiş sınıflarda öğretim görüyor,
çocuklarımız. Şimdi, eğitimdeki yatırım
tablomuzda bu, 4+4+4 de bu, yatırım tablomuz da bu.
Öğretmenlerin
yoksulluğuna zaten gelmeyeceğim. Avrupa ülkelerinin, OECD
ülkelerinin
Bakın, TUİKin açıkladığı yoksulluk
rakamları 3.100 lira, öğretmenlerin maaşları ortalama 2.200
lira. Yani, Türkiyede çalışan yaklaşık 400 bin
öğretmenimiz yoksulluk sınırının altında
çalışıyor. Bu öğretmenlerimiz ona da razılar. 200 bin
öğretmen de yoksulluk sınırında çalışmak için
-anasını, babasını, sülalesini, soyu, sopunu- bize durmadan
mesaj gönderiyor. Türkiye'de eğitimdeki tablo bu.
Bakın,
Sayın Bakan, siz dershaneleri kapatmak yerine bugüne kadar dershaneleri
üreten eğitim sistemini, üretkenliğini,
şeffaflığını, bilimselliğini, Türkiye'nin
gündemine getirdiniz mi? Hayır, getirmediniz. Çocuklarımız âdeta
bir yarış atı. Elbette ki biz de, ben de evladımın
hafta sonlarında -cumartesi, pazar günü spor yapmak varken, sanat
eğitimi almak varken, arkadaşlarıyla sosyal alanlarda sanat
eğitimi görmek varken- cumartesini, pazarını dershanelerde
geçirmesini bir baba olarak, bir veli olarak ben de kabul etmiyorum ama bunun
yöntemi dershaneleri kapatmak değil ki. Siz okullarımızda
Hakkâride, İzmirde aynı eğitim koşullarını ve
niteliklerini sağlayabiliyor musunuz?
Bakın,
değerli milletvekilleri, bizim öğrenciliğimiz döneminde sadece
dershaneler İzmirde, İstanbulda, Ankarada vardı. Türkiye'nin
saygın okullarına, hukuk fakültelerine, siyasal bilgiler
fakültelerine, tıp fakültelerine ayrıcalıklı
öğrenciler girerdi. Kimler yani? İstanbulda oturanlar, Ankarada
oturanlar, İzmirde oturanlar çünkü dershane ayrıcalığından
sadece onlar yararlanıyordu. Şu anda, işte, sistemin
yarattığı, eğitim sistemindeki
Hatta oralardaki derslerin
birçoğu boş geçerdi. İngilizce öğretmeni yok, tarih
öğretmeni yok, matematik öğretmeni yok. Yani veliler öğretmene
hasret. Ben hatırlıyorum, Adanada bir lisede İngilizceyi ben
konuşamıyorum, İngilizce derslerine giriyordum. Böyle bir
şey olur mu? Hâlâ bunlar geçerli, bakın, bunlar fantezi değil,
bunları örnek olsun diye söylüyorum. Bugün gidin Giresun
dağlarına birçok lisede İngilizce derslerine beden eğitimi
öğretmeni, beden eğitimi derslerine de fen bilgisi öğretmeni
giriyor. Bunları sağladınız mı? Hayır
sağlamadınız. Şimdi, kalkıp sanki Türkiye'nin bütün
her yerinde eşit, nitelikli, bilimsel bir eğitim sağlamışsınız
gibi dershaneleri kapatarak sistemi düzelteceğinizi zannediyorsunuz. Hayır,
kesinlikle doğru değil, yanılıyorsunuz. Evet, çarpık
eğitim sistemini düzeltelim birlikte ama bunun yöntemi birilerine
kızarak, birilerinden intikam alırcasına okulları, o
dershaneleri kapatmak değil, dershaneleri kapatarak siz Türkiye'deki
eğitimde bozuk olan fırsat eşitliğini daha da
derinleştireceksiniz, bakın, bu çok önemli. Yarın, zengin aile
çocukları -Türkiye'de zaten bir ayrıcalıklı sınıf
var- villalarda, havuzlarda yaşıyor, onların evlerine
öğretmenler geliyor zaten, matematikçisi, İngilizcecisi; zaten onlar
ayrıcalıklı. Ama ailesi asgari ücretle çalışan
öğrenci onunla nasıl yarışacak? Bu çocuğun özel
matematik öğretmeni evine gelmiyor, İngilizce öğretmeni
gelmiyor. Bu çocuğun annesi, babası her şeye rağmen, anne
temizliğe gidiyor ama çocuğunu dershaneye gönderiyor yine. Neden?
Ya, benim yaşadığım kaderi yaşamasın. Benim
çocuğum hiç olmazsa iyi bir fakülteye girsin, devlet fakültesine, iş
ve aş sahibi olsun. diye bir fedakârlıkta bulunuyor.
Gelin, bunu bir kez
daha gözden geçirelim. Esasında paralel devlet
cezalandırılırken Türkiye'deki tüm fakir
çocuklarımızı, ailesi eğitime muhtaç
çocuklarımızı cezalandırıyorsunuz.
Öğretmen
arkadaşların, o açıkça Anayasaya aykırı olan, kendi
özlük hukuklarıyla sınava girmiş, müdür olmuş,
yıllarca müdürlük yapan arkadaşlarımızın bir gecede,
sabaha karşı müdürlük statüsünü yok etmenize girmiyorum, o zaten
Anayasa Mahkemesinden dönecek, birçok örnekleri var. Ama Sayın Bakan,
gelin, Türkiyeyi ikinci bir kaosa sürüklemeyin. Bunu tüm eğitim
akademileriyle, sendikalarımızla bir kez daha gözden geçirerek
Türkiye'de gerçekten eğitimde özgürlüğü, üretkenliği,
bilimselliği ve üreten bir gençlik yaratmak adına yeniden
değerlendirelim diyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Havutça.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Erol Dora. (BDP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Dora.
BDP GRUBU ADINA EROL
DORA (Mardin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 562
sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının birinci bölümü
üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, son iki
aydır Genel Kurulda görüşülen tüm kanun tekliflerinin dikkat çeken en
büyük ortak özellikleri, antidemokratik olmaları, katılımcı
olmamaları, tüm yetki ve karar mekanizmalarını tek elde
toplamaya dönük olmaları, Anayasa ve evrensel hukuk ilkelerine
aykırılıklar teşkil ediyor olmaları biçiminde
sıralanabilir. Hükûmetçe hazırlanan ve üzerinde
görüştüğümüz Millî Eğitim Temel Kanunu üzerinde çeşitli
değişiklikler öngören bu kanun teklifi de az önce
saydığımız nitelikteki kanun teklifleri
arasındadır.
Değerli
milletvekilleri; konuşmamda özellikle teklifin ilk maddesinden son
maddesine kadar sıkça telaffuz edilen ve kulağa estetik bir
kavrammış gibi gelen "sözlü sınav" uygulamasına
dair birkaç noktaya dikkat çekmek istiyorum. 2, 3 ve 4'üncü maddelerde söz
edilen "Yurt dışına gönderilecek öğrencilerin
seçiminde", 5 ve 6'ncı maddelerde düzenleme getirilen "Aday
öğretmenlerin kadro atamalarında ve 12'nci maddede bahsedilen
"Dershanelerin kapatılmasıyla işlerini kaybedecek
öğretmenlerin devlet memurluğuna atanmaları" gibi, son
derece tarafsız karar verme mekanizmalarının işletilmesi
gereken kritik süreçlerde, Millî Eğitim Bakanlığı, hâlen
devam eden, her türlü keyfiyeti ve kayırmacılığı
ortadan kaldıracak düzenlemelere gitmek yerine, hileli karar verme
süreçlerini daha da pekiştirecek olan özgün bir sözlü sınav
yöntemiyle hareket etmeyi planlamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, teklife göre sözlü sınav komisyonu, Bakanlıkça
seçilen 1 başkan ve 2 asıl üyeden oluşacak. Tercüme edersek,
sözlü sınavları Millî Eğitim Bakanı yürütecek. İkinci
olarak Yazılı sınav ve sözlü sınav not ortalamaları,
Bakanlıkça belirlenecek ağırlıklarla dikkate
alınacaktır. Bu ibareye göre de teklif yasalaştıktan sonra
Millî Eğitim Bakanı, puan ortalamaları hesaplanırken,
yazılı sınavın mı yoksa sözlü sınavın
mı ağırlıklı puan olacağına bir yönetmelik
çıkararak karar verecek.
Değerli milletvekilleri, sözlü
sınav uygulamasının, karikatür dergilerine kapak olacak,
eğitim sisteminin tükenmiş olan
ciddiyetini yerle bir edecek, uluslararası camiada Türkiyeyi küçük
düşürecek, özelde eğitimcilerin ve öğrencilerin, genelde ise tüm
yurttaşların adalet, hakkaniyet, liyakat, Millî Eğitim
Bakanlığı, hükûmet gibi kavramlara olan güvenini
sıfırlayacak bir düzenleme olacağı aşikârdır.
Şöyle ki,
kanun teklifinde denilmektedir ki: Sözlü sınavla ilgili herhangi bir
kayıt sistemi kullanılmaz. Sözlü sınav soru ve
cevaplarının önceden hazırlanması zorunlu değildir.
Değerli
milletvekilleri, öyle bir sınav düşünün ki o sınavla herhangi
bir yurttaşın ya da çocuğunun öğrencilik kariyeri, iş
kariyeri, gelecek kariyeri belirlenecek. Bu sınavı yapacak 3
kişilik komisyonu Bakan seçecek. Bu sınavla ilgili herhangi bir
kayıt tutmak gerekmeyecek ve bu sınavın soru ve
cevaplarının önceden hazırlanması gerekmeyecek.
Değerli
milletvekilleri, sözlü sınav ile ilgili bir kayıt tutulmayacaksa o
sınavın yapılıp yapılmadığını kim
nereden bilecek? Sınavda kimin kime ne sorduğu, kimin kime ne cevap
verdiği nereden bilinecek? Kimin hangi soruyu doğru
cevapladığı, kimin yanlış cevapladığı
ve puanlamanın neye göre yapıldığı nereden bilinecek?
Kişi haksızlığa uğradığında bunu
nasıl ispat edebilecek?
Değerli
milletvekilleri, Soruların önceden hazırlanma zorunluluğu
bulunmamaktadır." denilmektedir. Sınav komisyonu, sınava
girecek kişiyle karşılaştığında, önceden
tespit edilmiş sorular yok ise ne soracaktır? Sorduğu soruların
kişinin göreve liyakatini tespit etmeye yönelik olacağına kim,
nasıl kefil olabilecektir? Bu, kaydı tutulmayacak olan sözlü
sınavların denetimi nasıl yapılacaktır?
Sayın Bakana
sormak istiyorum: Bu puan hesaplamaları konusuyla ilgili 2013 Kasım
ayında Millî Eğitim Bakanlığına yazılı bir
soru önergesi vermiş idik. Bu soru önergesinde şunları
söylemiştik: Ortaöğretime geçiş ortak sınavlarında,
azınlık okullarında okuyan öğrenciler ile resmî devlet
okullarında okuyan din kültürü ve ahlak bilgisi dersinden muaf olan
öğrencilerin, mevcut sınav puanı hesaplama yöntemleriyle
sınava eşit fırsatlarda girme hakları engellenmekte,
kısa ve uzun dönemli hak kayıplarının önü açılmakta ve
açıkça mağduriyetlere sebebiyet verilmektedir.
Bu bağlamda,
azınlık okullarında okuyan öğrenciler ile resmî devlet
okullarında okuyup din kültürü ve ahlak bilgisi dersinden muaf olan
öğrencilerin herhangi bir hak kaybı ve mağduriyet
yaşamalarını engellemek için söz konusu sınav puanları
hesaplanırken nasıl bir yöntem izlenecektir?
Azınlık okullarında okuyan
öğrenciler ile resmî devlet okullarında okuyup din kültürü ve ahlak
bilgisi dersinden muaf olan öğrencilerin bu dersi alan öğrencilere
göre sınav puanları hesaplanırken dezavantajlı duruma
düşecekleri açık iken bakanlık ilgili yurttaşların
durumlarıyla ilgili neden bir açıklama veya düzeltme
yapmamaktadır?
Millî Eğitim
Bakanlığı, mevcut Anayasanın hangi maddesini referans
alarak öğrencilerimizin genelinin kariyerlerini etkileyecek bir
sınavda farklı inançlara mensup öğrencilere yönelik sistematik
olarak eşitsiz sonuçlara yol açacak bürokratik, politik ve pratik
uygulamalar gerçekleştirebilmektedir?
Söz konusu
sınavda ortaya çıkacak hak kayıpları ve mağduriyetlere
sebebiyet veren ayrımcı yaklaşımlar Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'nin 14üncü maddesinde belirtilen "Hak ve
özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya
diğer kanaatler başta olmak üzere herhangi bir duruma dayalı
hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin sağlanmalıdır."
ifadesiyle çelişmemekte midir?
Azınlık
okullarında okuyan öğrenciler ile resmî devlet okullarında
okuyup din kültürü ve ahlak bilgisi dersinden muaf olan öğrencilere
negatif ayrımcılık yapılmasına müsaade eden
yöntemlerin, bu çocuk öğrencilerde yaratacağı
dışlanmışlık, güvensizlik hislerine bağlı
olarak ortaya çıkacak psikososyal travmalar konusunda ne
düşünüyorsunuz?
Değerli
milletvekilleri, evet, önergemizde sorularımız bunlardı. Aradan
dört ay geçmiş olmasına rağmen bakanlık
tarafımıza henüz bir cevap vermemiştir. Cevap vermemiş ama
şimdi tüm yurttaşları etkileyecek, haksız uygulamaları
daha da derinleştirecek bir uygulamayı daha kanunlaştırma
konusunda yol almaktadır.
Milli Eğitim
Bakanlığı, ortaöğretim geçiş sınavı gibi
yazılı bir sınavda yaşanan mağduriyetleri giderme
konusunda âdeta kulaklarını tıkamış ve gözlerini
kapamışken yapacağı
sözlü sınava bizlerin ve yurttaşların güvenmesini beklemektedir.
Buna güvenebilmek için maalesef hiçbir somut gerekçe bulunmamaktadır.
Devlet, hükûmet, bakanlık gibi kurumlar, yurttaşlar arasında
genel adaleti sağlamak için vardırlar ve bunu sağlayabildikleri
ölçüde uzun ömürlü olurlar.
Bu bağlamda, Hükûmet ve Bakanlık yetkililerine,
getirdikleri kanun teklifiyle mevcut darbe Anayasasının bile çok
gerisine düştüklerini hatırlatarak, kanun teklifleri hazırlarken
evrensel hukuk ilkelerini dikkate almaya çağırıyor, bu
düşüncelerle tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Dora.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kütahya
Milletvekili Alim Işık. (MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Işık.
MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 562
sıra sayılı Kanun Tasarısının birinci bölümü
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu
vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu tasarı Türkiye
Cumhuriyeti devletini parti devletine dönüştürme sürecinin bir
parçasıdır. Bundan önce, yargıda yapılan düzenlemeler, HSYK
değişiklikleri ve şimdi de Millî Eğitim
Bakanlığının Teşkilat Kanunu ve ilgili bazı kanun
hükmünde kararnamelerde yapılan değişikliklerle millî
eğitim ordusunun kökten değişmesini öngören bir tasarıyla
karşı karşıyayız.
Bunun sebebinin ve
nereden kaynaklandığının bilinmesi elbette ki hepimizin en
doğal hakkıdır ama bugüne kadar Sayın Bakan sadece 17
Aralık depremi öncesinde, dershanelerin kapatılacağıyla
ilgili tartışmalar sırasında bir beyanatta bulundu; mevcut
dershanelerin ancak yüzde 20sinin özel okula dönüştürmeye yönelik altyapıya
sahip olduğunu söyledi ama bugün Sayın Bakan mevcut dershanelerin
kapatılmasıyla ilgili konunun -bu altyapı eksikliği de
dikkate alındığında- savunucusu hâline geldiyse gerçekten
çok hızlı bir değişim yaşanıyor demektir.
Şimdi, geriye kalan yüzde 80 ne olacak, nasıl olacak? Onları
zaman gösterecek.
Biraz önceki
sorular bölümünde birçok arkadaşımız sordu, cevabını
alamadı, ben de alamadım. Acaba bu değişikliklerin Oslo
sürecinde, PKK terör örgütüyle Hükûmet arasında yapılan
görüşmelerde, yüzde 90-95 oranında anlaşmaya varılan
konular içerisinde yer alıp almadığı kamuoyunun çok merakla
beklediği bir cevaptır Sayın Bakan. Bu konuya ilişkin
defalarca soru önergeleri vermemize rağmen maalesef hiçbir açıklama
olmadığı gibi, cevap gelmediği gibi aksine bir tekzip de
yer almamıştır. Eğer böyleyse o zaman bu dershaneler
konusuyla birlikte, KCKyla birlikte, onun denetiminde açılan EDEVlerin
de burada yer alması lazım. Eğitime Destek Evleri bugün kadar,
son birkaç yılda sizin Oslo sürecinden sonra ki dönemde hızla
geliştiğine göre bu işin PKK terör örgütü ve AKP müzakeresinin
bir sonucu olduğu gerçeğini bu yüce Meclise
açıklamanızı bekliyoruz.
Buradan konuya
baktığımız zaman ve 17 Aralıktaki yolsuzluk ve
rüşvet operasyonlarıyla birlikte değerlendirme
yapıldığında anlaşılan o ki şu anda
eğitim kurumlarında ve Millî Eğitim Bakanlığı
bünyesinde yönetici durumunda olan tüm müdür ve üst yöneticilerin belge, bilgi
sızdırmasından korkmanın bir sonucu olarak Bir an önce
bunları bir gecede alalım, tedbirini ondan sonra düşünelim.
telaşının bir sonucu olduğunu düşünmekteyiz.
Şimdi, size
sormak isterim bir eğitimci olarak: Düne kadar müdür olan, müdür
yardımcısı olan, şube müdürü olan bir babanın
çocuğu eve gittiğinde babasına sorduğunda
Babacığım seni niçin müdürlükten aldılar? diye sorulan
soruya bir babanın cevabı ne olabilir? Bu öğretmenler -ki,
sayısını biraz önce verdiniz, 39.870 kişi- dört yıldan
daha fazla müdürlük veya yöneticilik yaptığı için doğrudan
öğretmen olarak atanıyor.
Şimdi, ben de
size soruyorum: Sekiz yıldır, on yıldır, on beş
yıldır müdür görevinde bulunmuş, müdür yardımcısı
görevinde bulunmuş bir hoca sınıfa gittiğinde,
sınıftaki öğrencinin sorusu Hocam, ne oldu da siz müdürlükten
şimdi öğretmenliğe atandınız? olduğunda bunun
cevabı ne olabilir?
Bir eğitimci
olarak ve pedagojik formasyonun önemine inanan birisi olarak, bir
öğretmenin sınıfında düşeceği durumu, herhâlde,
bir bakan olarak bizden daha önce sizin düşünmüş olmanız
gerektiği kanaatindeyim. Bunların cevabı verilmeden, kamuoyunda,
kesinlikle bu işin makul, mantıklı bir değişim
olduğunu açıklayamazsınız. Ya açıkça şunu
söyleyin: Biz paralel yapılanma olarak
tanımladığımız ve AKP Hükûmetine karşı
başlatıldığına inandığımız bir
darbe girişimcisinin, çetenin üyelerini almak istiyoruz; onları
ayıramıyoruz, hepinizi alıyoruz, sonra öbürlerini
alacağız. Bunu söyleyin. Size göre eğer böyleyse, darbenin veya
çetenin oluşturucusu olan üst yöneticiler olarak, Bakanlar Kurulu olarak,
çete kurmaktan ileride sizin yargılanmanız gerektiğini de
düşünüyor olmanız lazım.
On iki
yıldır bu öğretmenleri siz atadınız, bu müdürleri siz
atadınız, bu müdür yardımcılarını siz
atadınız. O zaman, bunlar çeteyse siz bu çetenin başı
olarak yargılanmak durumunda kalacaksınız. Böyle bir şey
olamaz.
Şimdi,
dershaneleri kapatıyorsunuz. Peki, bu dershanelerin ne kadarı mülk,
ne kadarı kira? Kiralık olanlar için insanların ne kadarı,
hangi bankalardan, ne miktarda para çektiler? Bunların
borçlarını nasıl kapatacaksınız? Bu insanlar buraya
ömrünü vermiş, geleceğe yönelik bir planlama yapmışlar.
Şimdi diyorsunuz ki: Biz sizin borcunuza da bakmayız,
malınızın mülk olmasına veya kiralık olmasına da
bakmayız, kapatın, gitti, kapattık
Böyle bir şey olamaz?
Bunlar nasıl ödenecek? Zaten insanlar ekonomik sıkıntılar
yüzünden sosyal patlamanın eşiğine gelmiş.
Buradan bir sözüm
de EĞİTİM-BİR-SENcilere. Sarı sendika olarak müdür,
müdür yardımcısı atanmak için öğretmenleri diğer
sendikalardan istifa ettirip Bizim sendikaya gelirseniz, üye olursanız
müdür yapacağız, müdür yardımcısı
yapacağız. diye söz verdiğiniz öğretmenlerin yüzüne
yarın nasıl bakacaksınız? Ya
EĞİTİM-BİR-SEN olarak sizler referansı doğru
vermediniz ya da Hükûmet ve Sayın Başbakan sizi de çizdi, siz de
çetenin üyesi oldunuz. EĞİTİM-BİR-SENin yöneticilerinin bu
konuyu diğer sendikalardan çok daha önce ve çok ciddi bir şekilde ele
alıp protestonun başını çekmesi gerektiğini
düşünüyorum. Bu görevden alınacak olanların neredeyse
tamamına yakını bu sendikanın referansıyla müdür oldu,
müdür yardımcısı oldu. Şimdi, bu sendikacılar
eğer bunu da görmezden gelirse o zaman sendikacılığı
bırakmaları lazım.
Müdürlerin özlük
haklarının değişmeyeceğini söylediniz, bu güzel; yeni
atanacak müdürlere de yeni haklar vereceksiniz. Bu paraları kim ödeyecek?
Yani, o seviyeye gelinceye kadar müdürlükten aldığınız
insanlar yüksek maaş almaya devam edecek, yenilerini müdür
yaptınız, yeni maaş ödeyeceksiniz, bu milletin kasası bu
kadar zengin falan değil. Yani, müdürlük yapacaksa, o yüksek
maaşı veriyorsanız müsaade edin de müdürlüğe devam etsin.
Hem oradan yüksek maaş ödemeye devam edecek hazine hem yenilerine yüksek
maaş verecek. İyi de bu herhâlde ciddi anlamda
sıkıntıya yol açacak bir konudur, bunun da mutlaka bu kanun
görüşmeleri sırasında düzeltilmesi gerektiğini
düşünüyorum. Kimsenin özlük hakkını geriye götüremezsiniz.
Elindeki hakkı aldıysanız, bunun yargı yolu açık
olmalı, geriye döndüğünde de mutlaka bu hakkını geri
alabilmelidir.
Diğer taraftan, il eğitim denetmenleriyle
Bakanlık denetçilerini birleştirerek tek bir isim altında maarif
müfettişi olarak topluyorsunuz. Aynı görevi yapacaklarına göre,
Bakanlık denetçileri ile il eğitim denetmenlerinin
maaşlarının ve özlük haklarının, sosyal
haklarının da eşit seviyeye getirilmesi gerekiyor, bunu da
düzenlemiyorsunuz. İl eğitim denetmenleri, diğerlerine göre daha
düşük maaşla çalışmaya devam edecekler ama isimleri maarif
müfettişi olacak, eğitim müfettişi olacak. Bu da hakkaniyetli
değil, hukuki olarak sıkıntılara yol açacak bir konudur.
Konuşulacak bir çok konu var ama sonuç olarak bu
yasayla dershanelerin kapatılması ve 100 bine yakın -ki
sayılarının 80 bin olduğunu gördük, 79 bin civarında-
insanın mağdur edilmesinin vebalinin başta Millî Eğitim
Bakanı olarak sizde ve kabine üyelerinde olacağını da
unutmamanızı diliyor, bu konunun müzakereler sırasında
tekrar ele alınmasında ve düzeltilmesinde yarar olduğunu
söylüyorum.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Işık.
Şahsı adına Amasya Milletvekili Avni
Erdemir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Erdemir.
AVNİ ERDEMİR (Amasya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 562 sıra sayılı Kanun
Tasarısının birinci bölümü üzerinde şahsım adına
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, AK PARTİ iktidarı
olarak kurulduğumuz ilk günden beri, ülkenin kalkınmasında ve
milletimizin refahında asli unsurun eğitim olduğuna inandık
ve hep bu anlayışa uygun politikalar ürettik.
Bakın, 2002
yılında Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi 7,4 milyar
lira iken, Millî Savunma Bakanlığı bütçesi 8,2 milyar
liraydı. Evet, 2014 yılına geldiğimizde, Millî Eğitim
Bakanlığı bütçesi 56 milyar liraya yükseldi, Millî Savunma
Bakanlığı bütçesi ise 22 milyar liraya yükseldi. Evet, 2002de
Millî Savunma Bakanlığı bütçesi Millî Eğitim Bakanlığı
bütçesinin üstünde bir rakama sahipti. Bugün Millî Eğitim
Bakanlığı bütçesi, Millî Savunma Bakanlığı
bütçesinin 2,5 katı daha üstündedir. Bu, AK PARTİ
iktidarının eğitime verdiği önemi göstermesi
bakımından çok önemlidir.
Bugün
çalışan 800 bin öğretmenin 420 bini yine AK PARTİ
iktidarı döneminde atandı. 210 binin üzerinde dersliği yeniden
inşa ettik. Eğitim öğretim gören öğrenci sayımız
arttı, evet, okuma oranları yükseldi, buna karşılık
derslik başına düşen öğrenci sayıları hep
aşağılara düştü. Bugün artık eğitimde
altyapı sorununu büyük oranda çözmüş bir Türkiye var değerli
arkadaşlar.
Allaha şükür,
biz hep bu ülkenin geleceğini düşündük ve onun için hep eğitim
dedik. Bakın, hep eleştirilen PISA sınav sonuçlarına
değişik bir açıdan şöyle bir bakalım: 2003te en alt
gelir grubuna sahip öğrenciler ile ülkemizdeki en üst gelir grubuna sahip
öğrenciler arasındaki 2003 PISA sonuçlarında 122 puan fark
vardı. 2012 PISA sonuçlarında, bu 122 puanlık fark 86ya düştü.
Değerli
arkadaşlar, OECD ülkelerinde en alt gruptaki gelire sahip öğrenciler
ile üst grup öğrenciler arasındaki fark 90 puandır. Yani
2003ten 2012ye OECD ülkelerinden daha iyi bir noktaya geldik. Bu
gelişte, elbette fırsat eşitliğine dayalı uygulanan
politikaların çok önemli katkısı vardır.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Biz kaçıncı sıradayız Sayın Milletvekili?
AVNİ
ERDEMİR (Devamla) Değerli arkadaşlar, bugün
görüştüğümüz tasarının en fazla tartışılan
konularından birisi de dershaneler meselesidir. Hiçbir eğitimci ve
siyasetçi dershaneye dayalı bir eğitimi savunamaz ve savunmuyor da
zaten, bunu da görüyoruz. Eğitimde amaç, öğrencileri yarış
atına çevirip öne geçmesini sağlamak mı? 16 milyon
öğrencimizin hepsi 100 sorunun 100ünü çözmüş olsa acaba biz
eğitim sorununu çözmüş anlamına mı geliriz? Eğitimin
amacı bu mudur?
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Yeni mi anladınız Hocam, yeni mi anladınız
bunları yani? Allah Allah, on bir senedir memleketi siz idare ediyorsunuz.
AVNİ
ERDEMİR (Devamla) Değerli arkadaşlar, biz biliyoruz ki
eğitimin amacı, yeteneklerin keşfi ve keşfedilen bu
yeteneklerin geliştirilmesidir. Bu sınava ve dolayısıyla
dershaneye dayalı bir eğitim anlayışıyla hem ülkemize
hem de çocuklarımızın geleceğine zarar verdiğimizin
elbette farkındayız.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) En büyük zararı AKP veriyor.
AVNİ
ERDEMİR (Devamla) Dershane ile okul arasına
sıkışmış, yetenekleri köreltilmiş bir nesille mi
biz aklı hür, vicdanı hür, dünyayla rekabet edebilecek bir nesil
yetiştireceğiz? Bu yapıyla mı olimpiyatlarda
şampiyonluklar kazanacağız? Bu yapıyla mı ulusal
düzeyde tiyatrocu, romancı, hikâyeci, şair, yazar, sanatçı
yetiştireceğiz? Unutmayalım, ister spor olsun ister sanat, zekâ
ile başarı arasında bir ilişki vardır. Bugün hangi
anne baba zeki ama yeteneği olan çocuğunu dershaneden alıp
spora, sanata yöneltiyor? Ya çocukları dershane ile okul arasına
sıkıştırıp onları ve ülkenin geleceğini
kaybetmeye devam edeceğiz ya çocukların yeteneklerinin keşfi ve
gelişmesine dayalı yeni bir sistemi inşa edeceğiz. Dershane
konusuna biraz da böyle bakmak gerektiğine inanıyorum.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
AVNİ
ERDEMİR (Devamla) Değerli arkadaşlarım, diyeceksiniz ki:
Dershane sebep değil, sonuçtur. Bu görüşe sonuna kadar
katılıyorum.
Hep birlikte
dershaneye ihtiyaç duyulmayan bir eğitim sistemini mutlaka inşa etmek
zorundayız diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Erdemir.
Şahsı
adına Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Köprülü.
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
beş dakika içerisinde düşüncelerimizi paylaşmaya
çalışacağız. Tabii, 30 Mart öncesi yine panik yasalardan
biriyle karşı karşıyayız. Amaç, tabii ki eğitimin
temel sorunlarına çözüm sağlamak değil; amaç, herkesin
bildiği gibi, AKPnin siyasi hedeflerine hizmet edecek bir şekilde
tasfiye operasyonlarını yönetebilmek. Millî Eğitim
Bakanlığı zaten her bakan değişikliğinde, sonra
gelenin bir önceki döneme ilişkin mazeretler ürettiği bir yapı
hâline dönüşmüş. Millî eğitim, hesapsız, adalet ve
liyakatten uzak, sadece siyasi bir amaç güden bir anlayış ile
yönetilmeye çalışılıyor. Bakanın 4+4+4 Komisyon
görüşmelerindeki tutumu, bugün, bu yasa kapsamındaki tutumu bunun en
bariz örnekleri.
Tabii, ne oldu, ne
oldu da bu yasa Genel Kurul gündemine geldi, ne oldu da eski dostlar
düşman oldu, aralarında kavga çıktı ve bu yasa gündeme
geldi? Tabii, şu önemli: Bu yasa sadece dershanelerin
kapatılmasından ibaret değil, içinde birçok tasfiye
alanını barındırıyor ancak şunu söylemekte fayda
var: Toplumun en çok meşgul olduğu bölüm dershanelerin
kapatılması.
Şimdi,
şunu soralım önce, bütün vatandaşların sorduğu soruyu
biz de bu Meclis kürsüsünden soralım: Şimdi, Başbakan başta
olmak üzere, AKPnin üst yönetimi senelerce cemaatle kol kola gezdi,
teşvik etti. Bütün açılışlarda, organizasyonlarda hep
başroldeydi. Dershanelere de yurt dışı okullarına da
övgüler düzdü. Türkçe Olimpiyatlarında, bu yapının şirket birliklerinin
toplantılarında boy boy pozlar verildi hep, hep desteklenildiği
söylendi. Hatta en son katıldığı toplantıda,
Başbakan bu yapıyı barış elçileri olarak
tanımladı. Ne kadar enteresan, değil mi? Şimdi ise
barış elçisi olarak tanımladığı kuruma yasa
dışı örgüt tanımlaması yapıyor. Adama sormazlar
mı, demezler mi: Eğer dediğin doğruysa, doğruysa bu
anlattıkların, geçmişte sen bu örgütün neresindeydin? Neresinde
bu örgüt yapısının görevliydin, bu örgütle nasıl bir
ittifak içerisindeydin? İşte, bugün, AKP bu çelişkileri
içerisinde boğuluyor. Sadece bu alanda değil, diğer bütün
alanlarda çelişki içinde boğuluyor ve çabaladıkça daha da
batıyor. AKP batabilir ama biz AKPyle bu ülkenin de dibe doğru
sürüklenmesine izin vermeyeceğiz, halk da buna izin vermeyecek.
Bugün dershaneler bu ülkede 4 binin üzerinde. En çok
açıldığı dönem de AKP iktidarı. AKP iktidarında
en çok dershane sayısında artış olmuş. Hangi
ihtiyaçtan doğmuş? E, tabii ki, bugün, ortaöğretim de de
yükseköğretime girişte de sınav sistemi devam ediyor.
Eğitim sistemi yetersiz, okulların arasında eğitimin
kalitesi denk değil ama herkes aynı sınava giriyor.
Dershanelerin varlığı tabii ki bir sonuç, belli sebeplerin
yarattığı bir sonuç. Sizlerin de çok iyi bildiği gibi,
dershaneleri bugün kapatmak hiçbir sorunu çözmeyecek, bilakis sorunu
derinleştirecek. Okullardaki öğretmen açığı, okul ve
derslik eksiklikleri, okullar arasında denk olmayan eğitim kalitesi,
veliler arasında para toplanmazsa okulların kömür bile
alamadıkları, yüz binlerce öğretmenin atama beklediği
sorunu bu yasayla çözülmeyecek. Bu sorunları çözmek adına bu yasada
hiçbir düzenleme yok. Tek derdi, dershaneleri kapatmak.
Sayın Bakan, Bakanı olduğunuz Millî
Eğitim Bakanlığının okullarına ve eğitimine
halk güvenmiyor. Güvenmediği için de, bu yarış sistemi
içerisinde, çocuklarını dershanelere gönderiyor. Şimdi, siz,
kendi üzerinizde bir sorumluluk hissedip bu problemleri gidermekle
uğraşacağınıza, dershaneleri kapatma ve tasfiye
sürecinde görev almakla meşgulsünüz ve bu dershaneleri kapattıktan
sonra doğabilecek mağduriyetleri hiç düşünmüyorsunuz. 250 bin
atama bekleyen öğretmen var; 50 bin öğretmen işsiz duruma
düşecek, siz bunları sözlü sınavla memur kadrosuna
alacağınızı söylüyorsunuz. Yahu, bu insanlar sizin
yazılı sınavlarınıza güvenmiyor, sözlü
sınavınıza nasıl güvenecekler? Devamında, bu nasıl
çelişkili bir uygulama olacak; KPSSye giren, atama bekleyen
öğretmenlerle bugün için sözlü sınavla atayacağınız
dediğiniz öğretmenler arasında çelişkiyi nasıl
gidereceksiniz?
Dediğimiz gibi, beş dakika içinde
anlatabilmemiz zor. Ancak, maddeleri üzerindeki düşüncelerimizi daha sonra
tekrardan belirteceğiz. Bu vesileyle, Genel Kurulu bir kez daha
saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Köprülü.
Şimdi, on beş dakikalık soru-cevap
bölümüne geçiyoruz.
Sayın Acar
GÜRKUT ACAR
(Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
bu yasayla keyfî uygulamaların önünü açacak olan sınavlar
getirilmektedir; kamu arazileri ve okul arsaları ve binaları kiraya
açılmaktadır; sınavlar ortadan kaldırılmadan
dershaneler kapatılmaktadır; özel okullarda emek sömürüsünün önü
açılmaktadır; hiçbir gerekçe göstermeden okul yöneticileri görevden
alınmaktadır; kamuya öğretmen alımında, mevcut
uygulamaya alternatif, sözlü sınav modeli getirilmektedir; Talim Terbiye
Kurulunun yetkileri sınırlandırılmaktadır; denetim
sistemi siyasallaştırılmaktadır. Bütün bunlar hukuka
aykırı değil midir? Bu durumda, personel uygulamaları
içinden çıkılmaz hâle gelmeyecek midir? Okul müdürlerini valilerin
ataması, Osloda kabul ettiğiniz eğitimin yerel yönetimlere
devri için bir hazırlık mıdır? Millî eğitimi yerel
yönetimlere devretmeyi taahhüt ettiniz mi? Bu konuda ne düşünüyorsunuz
Sayın Bakan?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Acar.
Sayın
Ekşi
OSMAN OKTAY
EKŞİ (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, hepimizin de yaygın bir şekilde bildiği bir gerçek
yüzünden eski bir soruyu Sayın Bakana yöneltmek ihtiyacındayım.
Bir buçuk sene önce sorduğum soruya Sayın Bakanın selefi Ömer
Dinçer yanıt vermemişti. Şimdi Sayın Bakana o soruyu sormak
ihtiyacını duyuyorum. Sorum şu: Konya Selçuklu ilçesindeki Bosna
Hersek Lisesinin Bosna Hersek İmam Hatip Lisesine dönüştürüldüğü
doğru mudur? Genel lisenin 10uncu sınıf öğrencilerinden kız
ile erkeklerin birbirini görmelerine engel olmak için, okul müdürlüğünün,
çocukları paravanla ayırdığı doğru mudur?
Paravanın yeterince engel oluşturmadığı
düşüncesiyle daha sonra kız ve erkek öğrencilerin ayrı
katlara alındığı doğru mudur? Bu uygulamanın laik
eğitim anlayışıyla açıklaması nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Ekşi.
Sayın Köprülü
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
bilindiği üzere, özel okullarda çalışan öğretmenlerle
devlet okullarında çalışan öğretmenler arasında ücret
denkliği vardı, devlet okullarından daha az maaş
alamıyorlardı ama siz, bu düzenlemeyle özel okullardaki
öğretmenlerin daha az maaş alabilmesinin önünü açıyorsunuz. Her
yasanın belli bir kamu yararına, belli bir toplumsal faydaya hizmet
etmesi gerekmektedir, özel okullarda okuyan öğretmenlerin
maaşlarını azaltmanızdaki toplumsal fayda ve kamu
yararı nerededir, açıklayabilir misiniz?
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Köprülü.
Sayın
Atıcı
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
cumhuriyet tarihi boyunca millî eğitimimize en büyük kötülüğü
yapmış Bakan olarak tarihe geçtiniz. 4+4+4 uygulamasıyla en
büyük darbeyi siz vurdunuz. Şimdi, bu yetmezmiş gibi, bütün
yöneticileri görevden alıyorsunuz ve millî eğitime ikinci büyük
darbeyi vurmaya hazırlanıyorsunuz. Ben çok merak ediyorum, PISA
rakamlarına, sonuçlarına baktığınızda, sizin
döneminizde ülkemiz adım adım geriye gidiyor. Allah aşkına,
geceleri nasıl rahat uyuyabiliyorsunuz gerçekten merak ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Atıcı.
Sayın
Halaçoğlu
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, müsteşar ve TTK dışında -Talim Terbiye Kurulu
dışında- müdürler dâhil tüm yöneticilerin
değiştirildiği bir başka ülke var mıdır? Yani bir
çırpıda böylesine bir başka örnek ülke var mıdır?
İkincisi,
Anayasanın 48inci maddesindeki özel teşebbüse rağmen
dershanelerin kapatılması sonucu ki bir sürü tazminattan, vesaireden
yoksun bırakılması söz konusu- AİHMe gittiklerinde ve
kazandıklarında bunların tazminatlarını kim
ödeyecektir? Siz cebinizden mi ödeyeceksiniz, devlet cebinden mi ödeyeceksiniz?
Bu, görevi kötüye kullanmak olmaz mı?
Diğer yandan,
görevden aldığınız bütün müdürlerin özlük
haklarını devam ettireceğinizi söylüyorsunuz. Zaten görevden
aldığınız pek çok bürokrat, çeşitli kurumlarda
müşavir olarak görev yapıyor ve bu kadar fazla, görev yapmayan, hiç
iş yapmayan insana bu kadar maaş vermenizin bedeli kim
tarafından karşılanacak? Bu, haksızlık değil midir?
Ülkeye zarar değil midir?
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Halaçoğlu.
Sayın Tanal
Yok.
Sayın
Yılmaz, buyurun.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi,
Sayın Bakan, bu Öcalanın talimatıyla BDPli belediyeler
Eğitim Destek Evleri, yani EDEV açıyor bölgede.
Şimdi, bizdeki
bilgilere göre, Diyarbakırda yaklaşık 15-16 civarında, tüm
Güneydoğuda da 100-150 civarında bu tür EDEVlerin faaliyet
gösterdiği belirtiliyor. Bunların gerçek sayısı nedir?
Şimdi, burada
dershaneler dönüştürülürken, bu bölgede Eğitim Destek Evlerinin
açılmasının amacı nedir? Yani burada, bu birimler dağa
eleman taşıyan unsurlar mıdır? Bununla ilgili herhangi bir
çalışmanız var mıdır? Bu bilgiler doğru mudur?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Yılmaz.
Sayın
Işık
ALİM IŞIK
(Kütahya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
özellikle sizin bakanlık görevine geldiğinizden bu yana -son bir yılda diyeyim- hangi
gerekçelerle kaç üniversitedeki öğretim elemanı öğretim
üyeliği görevinden, mesleğinden
çıkartılmıştır? Bu tasarının 7nci
maddesinde yaptığınız düzenlemeyle neyi
amaçlıyorsunuz? Üniversiteleri tam bir baskı rejimi altında
yönetmeyi mi hedefliyorsunuz? Üniversitelere de el
attığınıza göre, artık Türkiye'de kim, nerede
konuşacak? Zaten konuşamıyorlardı, bugüne kadar hiçbir
rektör, bir ülke meselesi konusunda bir yönetim kurulu veya senato kararı
alamazken, bu suçlarla öğretim elemanlarını da mı
baskı altına almayı düşünüyorsunuz? Bu değişiklik
biraz ağır olmamış mı? Bu konudaki düşüncenizi
almak isterim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Işık.
Sayın
Yeniçeri
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
size bir özel soru soracağım.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Özel soru olur mu? Mecliste özel şey olmaz Sayın
Başkan!
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Siz, meslek hayatınızda hiç tepeden
inmeci bir tarzda -yani sizin yaptığınız gibi- görevden
alındınız mı? Alındıysanız neler
hissettiniz, bir?
On binlerce
yöneticinin görevden alınması, eğitimde bir zafiyet meydana
getirmeyecek midir, iki?
Size göre millî
eğitimin en önemli sorunu dershane dönüştürmek, özel okula çevirmek
midir, üç?
Öğretmenlerin
ücret ve maaşlarıyla ilgili -demin de sordum cevap alamadım-
düzenleme yapmak için daha neyi bekliyorsunuz, dört?
Bu tasarı,
eğitimde kurumsallaşmayı yok ediyor, örgüt kültürünü imha
ediyor. Eğitimde sürekliliği ve kurumsallığı
sağlamak için neler yapmayı düşünüyorsunuz?
Bu yasa
tasarısı hazırlanırken demokratiklik,
katılımcılık ve adalet kavramlarını nereye
koydunuz?
Bir de, son soru:
Güneydoğuda dershanelerin bıraktığı boşluğu
PKKnın doldurmaması için düşündüğünüz tedbirler nelerdir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yeniçeri.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Sayın
Yeniçerinin sorduğu sorudan başlayayım, özelin
dışındaki genel sorulardan başlayayım. Özele girersek
epey bir hayat hikâyesi anlatmam gerekecek, onun için genelden
başlayalım.
PKK meselesi, Oslo
meselesi: Doğrusu, bunlara dün akşam da bir televizyon kanalında
şu cevabı vermiştim: Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim
Bakanı olarak bu tür ithamlara, yakıştırmalara cevap
vermeyi bile zâit addediyorum demiştim. Ama Meclise ve sayın
milletvekillerine olan saygımız nedeniyle şunu söyleyeyim: Böyle
bir anlaşma, sözleşme, danışma, görüşme, Millî
Eğitim Bakanlığı tarafından herhangi bir gruba,
örgüte, kesime verilmiş bir söz, bir vaat, bir beklenti söz konusu
değil, olmadı.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Boşluğu nasıl
dolduracaksınız?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Zaten daha
önceden boşluk da yok, şöyle yok: Bakın, SODES diye bizim bir
uygulamamız var. Kalkınma Bakanlığı tarafından
Türkiye genelinde yürütülen ama özellikle doğuda ve güneydoğuda sivil
toplum kuruluşlarının müracaatı hâlinde Kalkınma
Bakanlığı tarafından finanse edilen, desteklenen özel etüt
eğitim merkezleri adı altında faaliyet gösteren
kurumlarımız var. Bunlar bu yasayla da faaliyetlerini sürdürmeye
devam edecekler. İşlevsel olduklarını biliyoruz. Bunlarla
ilgili bugüne kadar ödenen rakamlar şu anda elimde yok ama onu; bununla
ilgili olarak kaç tane kurum nerelerde açılmıştır, bugüne
kadar kaç öğrenci buralarda eğitim desteği
almıştır veya beceri kurslarına gitmiştir, bunlarla
ilgili ayrıntılı rakamsal bilgileri de size ayrıca veririm.
Dolayısıyla, bir boşluk yok. Oluşabilecek bir
boşluğu da dolduracak tedbirlerimiz var.
Geriye doğru
gidersek, Sayın Işıkın Hangi üniversitede kaç
öğretim üyesinin -ben göreve başladıktan sonra- görevine son
verildi? diye sorusu: Şu anda elimde o rakam yok, onu öğreneyim,
bildireyim ama bu son düzenleme, öğretim üyelerinin, üniversite
hocalarının, mensuplarının siyasi demeç vermesini
engellemek değil, herhangi bir yönetim sorumluluğu
olmadığı hâlde kurumlarını bağlayıcı
nitelikte açıklama yapmamaları. Bu her kurumun kendi halkla ilişkilerini
düzenleme hakkının bir gereği yani herhangi bir üniversite
öğretim görevlisinin, üyesinin sırf o üniversitenin üyesi olmaktan
kaynaklanan bir temsiliyet şeyi yok, yönetimi temsil kabiliyeti yok, onu
netleştiren bir düzenleme olarak bu burada.
ALİM IŞIK
(Kütahya) Ama çok ağır bu. Bundan sonra üniversite öğretim
üyeleri hiçbir konuda demeç veremezler.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Yok.
Sayın
Halaçoğlunun sorusu, bu statüsü değişen bürokratların
nerede değerlendirileceği, nasıl değerlendirileceği:
Bunlar hepimizin bildiği gibi, gerçekten deneyimlerinden, tecrübelerinden
yararlanmayı sürdüreceğimiz arkadaşlarımızdır.
Bunları öncelikli olarak hizmet içi eğitim enstitülerimizde
değerlendirmeyi düşünüyoruz.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Eski görevlerine atanacak olacak mı, olur mu?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Olabilir,
olabilir yani o performans değerlendirmesi sonucunda eski görevlerine de
Şu anda havuz diye tabir edilen, Beşevlerde daha önce görev
değişikliği yapmış arkadaşlarımızdan da
tekrar görevlendirilecekler olabilir. Yeni kurumsallaşmaya uygun olarak
onlar değerlendirilecek.
Yine, Sayın
Halaçoğlu, eğitim destek evleri ve Oslo sürecinden filan söz
etmişsiniz. Dediğim gibi, Millî Eğitim
Bakanlığının böyle bir
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Sizin yoktur da, yani sizin yoktur da
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Yok, yok. Bize
bu konuda bir söylenti bile ulaşmış değildir. Bakın,
ben size söylüyorum.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Bakan, valilere bırakacaksınız,
uygulama ne zaman?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Herhangi bir
kaynaktan bu konuyla ilgili
Bunları ben burada duyuyorum, sizlerden
duyuyorum. Böyle bir şey yok.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Büyükşehir yasasıyla
bağlantılı olarak soruyorum.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Yani çok
aşırı yorum olur bu. Dediğim gibi, SODES kapsamında
çok ciddi çalışmalar var. Bunu Sayın Yeniçeriye de söyledim.
Rakamlarını size veririm.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Dershanelerin kapatılması, AİHMle
açılabilecek davalar
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Sayın
Ekşinin sorusu: Konyadaki Bosna Hersek Lisesiyle ilgili şeyi
araştırıyoruz. Arkadaşlarımızdan, o bilgiyi
aldığım zaman, size takdim edeceğim.
Sayın Acar,
keyfî uygulamalar ve emek sömürüsünden söz etmiş ve Talim Terbiye
Kurulunun sınırlandırılması
Bu Talim Terbiyeyle
ilgili, bir kere daha açıkça ifade etmekte yarar var: Talim Terbiye
Kurulunun yapısı, işlevi değişmiyor.
Yaptığımız tek değişiklik, Yasada Talim Terbiye
Kurulu Millî Eğitim Bakanlığının inceleme,
danışma ve karar organıdır. ifadesi vardı, biz
oradaki karar organı sözünü çıkartıyoruz, danışma
organıdır biçimine getiriyoruz. Bu da, Talim Terbiye Kurulunun
işlevinin değiştirildiği, değiştirileceği
düşüncesi, bununla ilgili maddenin gerekçesinde bizim maksadını
aşan ifadeler kullanmış olmamızdandır. Ben de bunu
Millî Eğitim Komisyonu toplantısında netleştirmeye,
açıklamaya çalıştım. Millî Eğitim Komisyonunda
yaptığım açıklamada şunu söyledim: Birinci
fıkradaki
inceleme ve karar organıdır. sözünü
değiştiriyoruz çünkü müteaddit defalar
açıkladığımız gibi, bütün bakanlıklarda, Millî
Eğitim Bakanlığında da karar organı bakandır
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Süreniz bitti efendim, isterseniz yazılı cevaplayın
Bir dakika daha ek
süre veriyorum, buyurunuz.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Teşekkür
ederim.
nihai
kararları bakan verir, siyasi sorumluluğu bakan üstlenir. Onun dışında gerekçede
yer alan ifadeler biraz maksadını aşan ifadeler. Yani bakan ve
müsteşardır, ikinci bir müsteşarlık oluşturuluyor.
gibi ifadeler maksadımızı aşan ifadelerdir. O nedenle
şunu tashih ediyoruz: Yapacağımız, önerdiğimiz
değişiklikle, Talim Terbiye Kurulu danışma ve inceleme
organıdır. Buna bir ilave daha yaptık, bir
arkadaşımız onu söyledi: Talim Terbiye Kurulunun istişare
tabanını genişletmek. Şimdi, ortaöğretim, temel
öğretim gibi hizmet birimlerimizin genel müdürleri de kendileriyle ilgili
konularda Talim Terbiye Kuruluna katılacaklar, oy hakkıyla
katılacaklar.
Diğer cevap
veremediğim sorulara da bundan önce olduğu gibi yazılı
olarak cevap vereceğim inşallah.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Birinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:00.29
DOKUZUNCU
OTURUM
Açılma
Saati: 00.47
BAŞKAN:
Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP
ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
-----
0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68inci Birleşiminin
Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.
562 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine devam
edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Şimdi, birinci
bölümün maddelerinin görüşmelerine başlayacağız.
1inci maddede üç
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar
Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli
Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na
havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci
toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı
"Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının çerçeve 1 inci maddesinde yer alan
"yazılı ve sözlü sınav ibaresinin "yazılı
sınav" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Zühal
Topcu Lütfü
Türkkan Seyfettin
Yılmaz
Ankara Kocaeli Adana
Emin
Çınar Mesut
Dedeoğlu Özcan
Yeniçeri
Kastamonu Kahramanmaraş Ankara
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan, 562 sıra sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 1 inci maddesiyle
değiştirilen 1416 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin 1 inci
fıkrasına "Sözlü sınavlar kayıt altına
alınır. Öğrencilerin seçimi amacı ile düzenlenecek
yönetmeliklerde sözlü sınavın etkisi yüzde onu geçemez."
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Namık
Havutça Fatma
Nur Serter Sakine
Öz
Balıkesir İstanbul Manisa
Celal Dinçer
İstanbul
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 562 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 1 inci maddesinde
belirtilen fıkraya, 'Yapılan yazılı ve sözlü sınavlar
sesli ve görüntülü kayıt altına alınır.' ifadesinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin
Buldan İdris
Baluken Sırrı
Sakık
Iğdır Bingöl Muş
Hasip
Kaplan Selma
Irmak Erol
Dora
Şırnak Şırnak Mardin
Altan
Tan
Diyarbakır
BAŞKAN Okunan son önergeye
Komisyon katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL
KIŞLA (Artvin)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
NABİ AVCI (Eskişehir) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Türkiye'de kamu kurum ve
kuruluşlarının düzenlediği sözlü sınavlar sınava
giren adaylar başta olmak üzere tüm kamuoyu tarafından şüphe ile
yaklaşılan bir uygulama niteliği taşımaktadır. Sözlü sınavlarda adam
kayırmacılığı olduğu ve şaibelerin
yaşandığı yönünde sürekli basına ve kamuoyuna bilgiler
yansımaktadır. Örneğin İzmir Milli Eğitim
Müdürlüğü İnsan Kaynakları Hizmetleri Şube Müdürü
Tarık Uğur'un kendisinin hazırladığı sözlü
sınava girerek 99 aldığı basına yansıdı.
Maliye Bakanlığı'nın vergi müfettişliği
yazılı sınavını kazanan ve mülakata girecek olan
adaylarla ilgili mavi ve kırmızı liste
hazırladığı ve kırmızı listedeki
adayları mülakatta elendiğine dair belgeler yine medya da yer
aldı. En son kamuoyuna yansıyan haberlerden anlaşıldığı
üzere, MEB tarafından 1.700 şube müdürünün alınacağı
sınavda adaylara cevaplarını kurşun kalemle yazmaları
konusunda baskı yapıldığı belirtildi. Yine Muş'ta
Yönetici atama sözlü sınavında iktidara yakın sendika üyesi
adaylara çok yüksek puanlar verildiği halde yazılı sınavdan
yüksek puan almalarına rağmen diğer sendika üyelerine çok
düşük puanlar verildiği sendikaların belgeleri ile birlikte
yaptığı açıklamalarından anlaşıldı. Bu
örnekleri çoğaltmak mümkündür, MEB'de sözlü sınavlar tarihi siyasal
kadrolaşma ve yandaş sendika üyelerinin
kayırılmasının tarihidir. Bu temelde yapılan bu
sınavların liyakat, hakkaniyet ve eşitlik ilkeleri çerçevesinde
yapılması gerekmektedir. Ayrıca bu sınavlara itiraz ve
yargı yolu açık olmalıdır. Bu temelde bu önerge ile
sınavların sesli ve görüntülü kayıtlarının
tutulması ve olası itirazlarda bu kayıtların esas
alınması amaçlanmıştır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan, 562 sıra sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 1 inci maddesiyle
değiştirilen 1416 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin 1 inci
fıkrasına "Sözlü sınavlar kayıt altına
alınır. Öğrencilerin seçimi amacı ile düzenlenecek
yönetmeliklerde sözlü sınavın etkisi yüzde onu geçemez."
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla
Namık Havutça (Balıkesir) ve
arkadaşları
BAŞKAN
Okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSRAFİL KIŞLA (Artvin) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Sayın Sakine Öz, buyurun.
SAKİNE ÖZ
(Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, gecenin bu
saatinde hepinizi saygıyla selamlıyorum. Tasarının 1inci
maddesi üzerinde söz aldım.
Bu
tasarıyı sadece bir dershane düzenlemesi sayarsak hata ederiz.
Şimdi, size bu tasarının asıl amacını Bilal
oğlana anlatır gibi tane tane anlatacağım. Bu tasarı,
yolsuzluk ve rüşvet gündemi içinde yargı ve emniyetten sonra
eğitimi de tümüyle siyasi kadrolaşmaya terk etmeye
adanmıştır. Bu tasarı, atanamayana, aday öğretmenlere,
okul bekleyen taşımalı eğitime, üç kuruşa dershanede
emeği sömürülen genç eğitimciye çare olmayacaktır.
Bu hafta bölgemde,
Manisa Alaşehir Kavaklıderede pazar yerinde babasının
tezgâhında dizine kadar çizmeyle çalışan genç, atanamayan
öğretmen adayımızın bu tasarı da akşama eve ekmek götürme amacıyla
çalışmasını çözmeyecek, aksine adaletsizliği daha da,
bununla ilgili adaletsizliği daha da büyütecektir.
Sayın
milletvekilleri, bu tasarının ayrıntısına
baktıkça süslü sözleri pul pul dökülmektedir. Yoksul ailelerimizin
çocuklarına nitelikli, parasız ve fırsat eşitliğine
dayalı bir eğitim tümüyle hayal olacaktır. Eğitim
desteği adı altında verilecek yardım devede kulak kalacak,
halkın kursağından çalınan milyon dolarları evde zor
tuttuğu ülkemde özel okul masrafları yoksul bütçelerimizi daha da
fazla yoracaktır.
Başbakan uyku
semesine geç kavrayan oğluna milyonları sıfırlatmayla
uğraşırken milyonlarca ailemizin bütçesi özel okul
kasasındaki sıfırı tüketecektir. Bu tasarıyla, özel
okul öğretmenlerimiz daha az paraya daha çok yorulacak, sömürü katlanacak,
dershanelerinden kıdem ve ihbar tazminatını alamayacak,
eğitimde verim düşecektir. Dershaneleri kapatıp hazine arazisini
özel okullara veren bu tasarı, eğitimde arazi rantına göz dikmiş,
okul dikme adı altında devleti yeniden soymanın hesabına
girişmiştir. Bakanlığın yasadaki şantajı
hukuk tarihine geçecektir. Dershaneler, Bakanlığa dava açmamak ve
mevcut davalarını geri çekmek şartıyla araziye sahip
olacaktır.
Devlet
okullarımızın sorunları sürerken ortadan kaybolan
Bakanlık, Manisada 900 öğrencili Akhisarda Adnan Menderes Lisemizi
kapatmış, yandaş vali ise okulu 30-40 öğrenci için
imam-hatibe vermekten çekinmemiştir. Bakanlık kararıyla üç
yıl önce Manisa Güzel Sanatlar ve Spor Lisesi için yapımı
başlanan bina yine aynı valiliğin ani kararıyla imam-hatip
lisesine verilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, bu tasarı millî eğitimde sözlü sınavlar ve
atamalar yoluyla cemaat sonrası için yeni yandaş bürokrasiyi kurmaya
adanmıştır. Meclisimiz bozulan ittifaklar ve saçılan
yolsuzluklar sonrasında tümüyle çöken devleti AKP teşkilatına
dönüştürmek için yama yapmaya zorlanmaktadır. Bu tasarı, 51 bin
dershane öğretmeninden sadece 24 binini kapsayacaktır. Dershanelerde
altı yıldan az çalışan 27 bin öğretmene, 10 binlerce
idari çalışana, temizlik görevlisine, kantine kadar Size artık
ekmek yok, sigorta yok. diyerek aileler işsizliğe sürüklenmektedir.
Tasarı KPSS
olmadan sözlü sınavla atama yaparım. diyerek atama bekleyen
öğretmenle dalga geçmekte, sözlü sınavla yeni şaibelere,
eğitimde siyasi kadrolaşmaya yönelmektedir. Yargıdan ve
emniyetten sonra eğitimde de kendisine muhalif gördüğü kadroları
tümüyle hukuka aykırı biçimde görevden almaktadır. Yeni
Türkiyede iş, iş bilene değil devlet içinde bakanı
yakından bilene, ticarette ise paraları en hızlı eritene
verilecektir. Bilal, bizden duymuş olma, babacığın sanki
Sümeyyeyi senden çok seviyor. AKP sıraları, bizden duymuş
olmayın ama padişahınız parasını sizden ve
Türkiyeden çok daha fazla seviyor.
ÜLKER CAN
(Eskişehir) - Ne padişahı!
SAKİNE ÖZ (Devamla)
- Siz dinlendiğinizi bile bile çalmaya, kısık sesle
sıfırlamaya devam edin, biz dinlendiğimizi bile bile ne
pahasına olursa olsun yolsuzluğu haykırmaya devam edeceğiz.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) - Ayıp, ayıp! Böyle bir usul var mı ya!
SAKİNE ÖZ (Devamla)
- Yanlış varsa siz de bunu gelir söylersiniz. Ayıbı yok bu
işin.
Hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca
27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim
Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe
Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci
toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı
"Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının çerçeve 1 inci maddesinde yer alan
"yazılı ve sözlü sınav ibaresinin "yazılı
sınav" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
S.
Nevzat Korkmaz (Isparta) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSRAFİL KIŞLA (Artvin) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge
üzerinde Isparta Milletvekili Sayın Süleyman Nevzat Korkmaz
konuşacak, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de
hepinize hayırlı geceler diliyorum.
Biraz Meclisin de
havasını yumuşatmak üzere müsaade ederseniz bir fıkra
anlatmak istiyorum konuya uygun olarak. Fıkralar gerçek olmasa da
insanları güldürürler, fıkra bu ya: AKP Hükûmeti yine başta,
Erdoğan on bir yıldır Başbakan, on bir yılda neler
olmuş neler, yani yalan da olsa insanın inanası geliyor. Türkiye
dünyanın en gelişmiş 10 ekonomisinden birisi olmuş, ihracatını
500 milyar dolara çıkarmış.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Olacak, olacak, hepsi olacak.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) İşsizlik sıfırlanmış, artık
insanlar iş beğenmemeye başlamış. Fert
başına millî gelir 50 bin dolar olmuş, artık insanlar
paralarını nereye koyacağını bilemediği için
ayakkabı kutularında istif etmeye başlamışlar.
Dershaneler kapatılmış ama ne gam yani bütün özel okullar
ücretsiz olmuş, bütün fakir fukara çocuklarına açılmış.
Keşke gerçek olsaydı ama dedim ya fıkra bu. Başbakan
Erdoğan artık demiş ki: Artık yapacağım bir
şey yok, sıkıldım. Fakat, futbolda da işte eskisi
gibi yine kötü sonuçlar alınmaya devam ediyor Ben futbol millî
takımının başına geçmek istiyorum. Demişler ki:
Ya, siyaset başka spor başka Sayın Başbakan, ne yapıyorsunuz?
Demiş ki: Ben hesap adamıyım, nasıl siyasette
başarılı olduysam sporda da başarılı olurum.
Tabii, emir demiri keser, Başbakana hayır mı denecek?
Eşofmanlarını giymiş, futbol millî takımının
başına geçmiş. Ondan sonra, hakikaten bir bir böyle maçları
kazanmaya başlamış. Her kazandığı maçtan sonra da
Sayın Erdoğana soruyorlar, aynı cevabı veriyormuş
Efendim, ben hesap adamıyım. Avrupa şampiyonu olmuş,
dünya kupası finallerine gitmiş, birinci tur, ikinci tur, finalde
Brezilyayla oynuyoruz, tek kale maç yapıyor Türkiye. 70inci dakika,
eşofmanıyla Sayın Erdoğan yan hakeme koşmuş, bir
şeyler anlatmaya çalışmış. Yan hakem, bunu, elindeki
bayrak sopasıyla itmiş Git kardeşim ya. demiş. Sonra
tekrar gelmiş, bir şeyler anlatmaya çalışıyor, gene
yan hakem refüze etmiş. Orta hakem düdüğü çalmış ve oyunu
durdurmuş, koşarak yan hakemin yanına gitmiş.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Seviye bu işte, seviye bu. Senin seviyeni
göstermesi bakımından çok güzel bir konuşma yapıyorsun,
bravo!
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) - Demiş ki: Ne yapıyorsunuz, burada sizi izlemekten ben
maçı seyredemiyorum, ne oluyor? Yan hakem de demiş ki: Efendim,
tutturmuş bir hesap adamıyım, hesap adamıyım. Eee?
10 numarayı çıkarıp yerine oyuna 5 tane 2 numara
koyacakmış. İşte arkadaşlar, bakın, hesap
adamı Sayın Erdoğanın, bakın, devlet
adamlığı da böyle, eğitime bakışa da böyle,
dershanelere bakışı da böyle.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Ya, çok komik ya! Ya ne kadar komik!
ÜLKER CAN
(Eskişehir) Fıkraların sonunda gülünür!
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) Değerli arkadaşlar, hele hele eğitimde el attığı
her yeri kurutmuş
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Arkadaşlar,
ya, bir fıkradır, biraz tahammül edeceksiniz ya, ne var bunda?
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Ya, bak, Hoca devamını bekliyor, nereye
bağlayacağını bekliyor.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) Hakaret yok, bilmem ne yok, tahammül edeceksiniz.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Ya, tamam da Özcan Hoca bunu nereye bağlayacak diye
bekliyor. Özcan Hoca bekliyor, bunu nereye bağlayacak diye.
BAŞKAN
Karşılıklı konuşmayalım lütfen!
Sayın Konuşmacı, siz de hakaret etmeyin
lütfen.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) Bağlayacağım, müsaade edin.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Ama gülmedi Hocam.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) Hesap adamının nerelere el attığını
bağlayacağım.
5 tane bakan
değiştirmiş, 5 defa, sözde, reform yapılmış,
ortaya çıkan manzara bu. Yani işte hesap adamının
Türkiyeyi getirdiği nokta, millî eğitimi getirdiği nokta bu.
Değerli
arkadaşlar, millî eğitim şu anda gerçekten çok zor durumda, çok
kötü durumda. Bunu görmeniz lazım. Sizin hobilerinizi gerçekleştirmek
üzere millî eğitim alanında yapmış olduğunuz her bir
sıkıntı milyonlarca öğrenciyi, öğretmeni ve
öğrenci velilerini ilgilendiriyor. Yani burası -kimse kusura
bakmasın- bir siyasetçinin babasının çiftçiliği değil.
Millî eğitim politikası siyaset üstü olmalıdır. Bakın,
bu Mecliste sürekli uzlaşma komisyonları kurulur. Siyaset üstü
olması gereken millî eğitimde partiler üzeri bir uzlaşma
komisyonu kurulup, böyle beş yıllık, on yıllık
çerçeveler niye tayin edilmez? Sayın Bakan, mesela böyle bir öneri
getirebilirsiniz.
Evet, değerli
arkadaşlar, bizim, hırsları aklının önünde olmuş
ve bir inat uğruna binlerce, milyonlarca öğrenciyi ateşe atmak,
özellikle fakruzaruret içerisinde olan öğrencileri ateşe atmak demek
olan bu tasarıya destek vermeyeceğimizi ifade ediyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 01.04
ONUNCU
OTURUM
Açılma
Saati: 01.07
BAŞKAN:
Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP
ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
-----
0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68inci
Birleşiminin Onuncu Oturumunu açıyorum.
562 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine devam
edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Alınan karar
gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 27 Şubat
2014 Perşembe günü saat 14.00te toplanmak üzere Birleşimi
kapatıyorum.
İyi geceler
diliyorum.
Kapanma Saati: 01.08