TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
71inci
Birleşim
1
Mart 2014 Cumartesi
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Kanada
Parlamentosu Avam Kamarası Başkanı Andrew Scheerin beraberinde
bir parlamento heyetiyle birlikte ülkemizi ziyaret etmesinin Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlık Divanının 27/2/2014 tarih ve 67
sayılı Kararıyla uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi
(3/1443)
2.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
Başkanı ve Gaziantep Milletvekili Halil
Mazıcıoğlunun, Avrupa Birliği Konseyi Yunanistan
Başkanlığı tarafından 16-17 Mart 2014 tarihlerinde
Yunanistanın başkenti Atinada düzenlenecek olan Parlamento Üretim,
Ticaret ve Denizcilik Komisyonu Başkanları Toplantısına
katılmasına ilişkin tezkeresi (3/1444)
3.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek ve beraberindeki
heyetin, 17-19 Mart 2014 tarihleri arasında Cenevrede düzenlenecek olan
Parlamentolar Arası Birlik (PAB)ın 130uncu Genel Kuruluna
katılmak üzere İsviçreye ziyarette bulunmalarına ilişkin
tezkeresi (3/1445)
4.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin
ara vermesi sırasında çalışabilmesine dair talebine
ilişkin tezkeresi (3/1446)
B)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Erzincan Milletvekili Muharrem Işık ve 21 milletvekilinin, Kyoto
Protokolünün Türkiye tarafından uygulanabilirliğinin ve bu protokole
uyulmadığı takdirde uygulanacak yaptırımların
ekonomimize etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/889)
2.-
İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu ve 33 milletvekilinin, TOKİ
tarafından yapılan ihalelerdeki mevzuata aykırı
hususların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/890)
3.-
Bursa Milletvekili İlhan
Demiröz ve 25 milletvekilinin, Bursa
Yenişehir Havalimanının
işlerlik kazanması için yapılması gerekenlerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/891)
V.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesine; gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmında bulunan 559 sıra
sayılı Kanun Tasarısının bu kısmın 3üncü
sırasına alınmasına ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine;
bastırılarak dağıtılan (11/31) esas numaralı
Gensoru Önergesinin Genel Kurulun 1 Mart 2014 Cumartesi günkü gündeminin Özel
Gündemde Yer Alacak İşler kısmına alınmasına ve
Anayasanın 99uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı
hususundaki görüşmelerinin Genel Kurulun 1 Mart 2014 Cumartesi günkü
birleşiminde yapılmasına; 1 Mart 2014 Cumartesi günkü
birleşiminde 559 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerinin tamamlanması hâlinde 2, 3,
4, 5 ve 6 Mart 2014 tarihlerinde toplanmamasına; 1, 8, 15, 22 ve 29 Nisan
2014 Salı günkü birleşimlerinde bir saat süreyle sözlü soruların
görüşülmesini müteakip diğer denetim konularının
görüşülmeyerek gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmında yer alan
işlerin görüşülmesine; 2, 9, 16 ve 30 Nisan 2014 Çarşamba günkü
birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 559 sıra
sayılı Kanun Tasarısının İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine
ilişkin önerisi
B)
Danışma Kurulu Önerileri
1.-
Danışma Kurulunun, 30/3/2014 tarihinde yapılacak mahallî
idareler genel seçimleri nedeniyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin
çalışmalarına 11 Mart 2014 Salı gününden başlamak
üzere on beş gün ara verilmesine ilişkin önerisi
VI.-
GENSORU
A)
Ön Görüşmeler
1.- MHP Grubu adına, grup başkan vekilleri İzmir Milletvekili
Oktay Vural ve Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun, rüşvet
ve yolsuzluk iddialarıyla ilgili soruşturmaları yürüten adli
kolluk ve yargı mensupları üzerinde baskı
uyguladığı, soruşturmalara müdahale ettiği ve
bazı bakanlar hakkında düzenlenen fezlekelerin gereğini yerine
getirmediği iddiasıyla Adalet Bakanı Bekir Bozdağ
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/31)
VII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplanın, Eskişehir Milletvekili Bedii Süheyl
Batumun (11/31) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde CHP Grubu
adına yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Eskişehir
Milletvekili Bedii Süheyl Batumun, Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplanın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
3.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun, Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplanın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında MHP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
4.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebinin, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
5.- Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplanın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında BDP
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
6.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebinin, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında CHP Grubuna tekraren sataşması nedeniyle
konuşması
7.- Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplanın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında BDP Grubuna tekraren sataşması nedeniyle konuşması
8.-
Konya Milletvekili Faruk Balın, Çankırı Milletvekili İdris
Şahinin (11/31) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
9.-
Çankırı Milletvekili İdris Şahinin, Konya Milletvekili
Faruk Balın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına ve AK PARTİ Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
10.-
Konya Milletvekili Faruk Balın, Çankırı Milletvekili İdris
Şahinin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
11.-
Konya Milletvekili Faruk Balın, Adalet Bakanı Bekir
Bozdağın (11/31) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde
Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına ve Milliyetçi Hareket Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
12.-
Eskişehir Milletvekili Bedii Süheyl Batumun, Adalet Bakanı Bekir
Bozdağın (11/31) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde
Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
13.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, Adalet Bakanı Bekir
Bozdağın (11/31) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde
Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında Barış ve Demokrasi Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
14.-
Çankırı Milletvekili İdris Şahinin, Konya Milletvekili
Faruk Bal ile Eskişehir Milletvekili Bedii Süheyl Batumun sataşma
nedeniyle yaptıkları konuşmaları sırasında Adalet
ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
15.-
Batman Milletvekili Bengi Yıldızın, Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın 559 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 13üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
16.-
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun, Batman Milletvekili Bengi
Yıldızın 559 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 16ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
17.-
Batman Milletvekili Bengi Yıldızın, Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlunun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
18.-
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun, Batman Milletvekili Bengi
Yıldızın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
VIII.-
AÇIKLAMALAR
1.- Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlunun, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın (11/31)
esas numaralı Gensoru Önergesini fason olarak nitelendirmesini
kınadığına ilişkin açıklaması
2.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Adalet Bakanı Bekir
Bozdağın (11/31) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde
Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
3.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesini, yabancı silahlı
kuvvetlerin Türkiyede bulunmasını ve Türkiye üzerinden bir
başka ülkeye gönderilmesini amaçlayan 1 Mart tezkeresinin Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından kabul edilmeyişinin 11inci yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
4.-
İstanbul Milletvekili Ali Özgündüzün, Bartın Milletvekili
Yılmaz Tunçun 559 sıra sayılı Kanun
Tasarısının tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
5.-
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalayın, Kayseri
Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun 559 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 16ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
2.-
Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı:
287)
3.-
Temel Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Ağrı Milletvekili Halil Aksoyun; 2820
Sayılı Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Yasa Teklifi, Antalya Milletvekili Gürkut
Acarın; Milletvekili Seçim Kanunu ile Siyasi Partiler Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi,
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri Yalova Milletvekili Muharrem
İnce ve İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin; Siyasi
Partiler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi, Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın; 2820 Sayılı
Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik Yapılmasına dair Kanun
Teklifi, İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin; 2820
Sayılı Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulunun; Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporu
(1/869, 2/445, 2/567, 2/624, 2/936, 2/1630, 2/1666) (S. Sayısı: 559)
4.-
Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/676) (S. Sayısı: 380)
X.-
KOMİSYONLAR BÜLTENİ
1.-
01/07/2013-31/12/2013 tarihleri arasında komisyonlara gelen,
komisyonlardan çıkan ve 31/12/2013 tarihinde komisyonlarda bulunan kanun
hükmünde kararnameler, tasarılar, teklifler, tezkereler
1 Mart 2014
Cumartesi
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
14.02
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Muharrem IŞIK (Erzincan), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71inci
Birleşimini açıyorum.
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi
vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, Kanada Parlamentosu Avam
Kamarası Başkanı Andrew Scheerin beraberinde bir parlamento
heyetiyle birlikte ülkemizi ziyaret etmesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanının 27/2/2014 tarih ve 67 sayılı
Kararıyla uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/1443)
28 Şubat 2014
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Kanada
Parlamentosu Avam Kamarası Başkanı Sayın Andrew Scheer'in
beraberinde bir parlamento heyeti ile birlikte ülkemizi ziyaret etmesi, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 27/2/2014 tarih ve
67 sayılı Kararı ile uygun bulunmuştur.
Söz konusu heyetin
ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı
Kanunun 7nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır.
Okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Erzincan Milletvekili Muharrem Işık ve 21
milletvekilinin, Kyoto Protokolünün Türkiye tarafından
uygulanabilirliğinin ve bu protokole uyulmadığı takdirde
uygulanacak yaptırımların ekonomimize etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/889)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye küresel
ısınmanın durdurulmasına ilişkin bütün dünya ülkeleri
tarafından alınacak önlemlere katkı vermelidir. Küresel
ısınmanın önlenmesi için ve göreceği zararı azaltmak
için enerji yatırımlarında güneş ve rüzgâr enerjisine
yönelmek, tarım politikalarında ekolojik dengenin gözetilmesi ve
küresel ısınmadan dolayı yaşayacağımız
kuraklık ve buna bağlı sorunlara ilişkin önleyici tedbirler
alınmalıdır. Bu alanda ülkemizin geleceğini düşünen,
ekonomik büyümeyi engellemeyen çevreye duyarlı çalışmalar
yapılmalıdır.
Türkiye Kyoto
Protokolünü 2009 yılında imzalayarak karbondioksit ve sera etkisine
neden olan gazların salınımını
azaltacağını ve bunun için tedbirler alacağını
taahhüt etmiştir. Tüm bunların yapılmasının
yaratacağı maliyetler, imzalanan Kyoto Protokolünün
uygulanabilirliği ve bu protokole uyulmadığı takdirde
uygulanacak yaptırımların ekonomimize etkilerinin
araştırılması amacıyla Anayasanın 98'inci, TBMM
İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ederiz.
1)
Muharrem Işık (Erzincan)
2)
Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
3)
Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
4)
Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
5)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
6)
Sedef Küçük (İstanbul)
7)
Mevlüt Dudu (Hatay)
8)
Ali Serindağ (Gaziantep)
9)
İhsan Özkes (İstanbul)
10) Mehmet S.
Kesimoğlu (Kırklareli)
11) Bülent Tezcan (Aydın)
12) Ali
Sarıbaş (Çanakkale)
13) Mahmut Tanal (İstanbul)
14) Aylin
Nazlıaka (Ankara)
15) Hasan Ören (Manisa)
16) Ali İhsan
Köktürk (Zonguldak)
17) Mehmet Şeker (Gaziantep)
18) Namık Havutça
(Balıkesir)
19) Refik
Eryılmaz (Hatay)
20) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
21) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
22) Rahmi Aşkın Türeli (İzmir)
Gerekçe:
Dünyamız
oluşumundan günümüze kadar iklimlerde görülen değişimler
doğal süreçlerle meydana gelmiştir. Dünyanın mevsimlik
hareketleri, eksen eğikliğinde görülen değişimler,
atmosferdeki değişimler ve yüzey değişiklikleri, kıta
hareketleri, dağ oluşumları iklimlerde görülen kısa veya
uzun süreli değişikliklerin belirleyicisi olmuştur.
İklimler dünyanın var oluşundan bu yana hep değişken
olmuştur. Ekosistemler ve canlı türleri geçmiş dönemlerde
görülen bu değişikliklere bağlı olarak bugünkü biyolojik
çeşitliliğin de ortaya çıkmasını
sağlamışlardır.
Ülkemiz,
bulunduğu coğrafi konum ve fiziki coğrafya koşulları
nedeniyle iklim çeşitliliği açısından elverişli ve
aynı zamanda hassas bir konumda bulunmaktadır. Sanayideki
hızlı gelişimin günümüzde çevre sorunlarının
artmasına ve atmosfere verilen sera gazlarındaki artış
sonucu küresel ısınmaya dayalı iklim
değişikliğine neden olmuştur. Küresel ısınmaya yol
açan sera gazları, esas olarak, fosil yakıtların
yakılması, sanayi, ulaştırma, arazi kullanımı
değişikliği, katı atık yönetimi ve tarımsal
etkinliklerden kaynaklanmaktadır. Sera gazlarının
salımı açısından dünyada öne çıkan devletlerin
başında bilindiği gibi ABD gelmektedir. ABD'nin yıllık
salınım miktarı 7 milyar tonu geçmektedir. BM raporlarına
göre 41 sanayileşmiş ülkenin sera gazı salımı
2000-2004 döneminde yüzde 2,4 artış göstermiştir. 1997
yılında imzalanan ancak 2005 yılında yürürlüğe giren
Kyoto Protokolü de istenen sonuçlara ulaşamamıştır.
Türkiye'nin 1990 - 2004 yılları arasındaki toplam sera gazı
salımı 170,1 Mton'dan 296,6 Mton eşdeğeri düzeye
çıkarak yüzde 74,4'lük bir artış göstermiştir. Bu
artış BM İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesi Ek-1 listesinde olan 41 ülke içindeki en yüksek artış
değeridir. Bu yüksek artış fosil yakıt tüketimiyle elde
edilen enerji üretimine aittir.
İklim
Değişikliğinin Küresel çapta 2 derecelik sıcaklık
artışının Türkiye'yi de içine alan Akdeniz havzası
üzerinde pek çok önemli etkisi olacaktır. Küresel sıcaklık
artışı 2 dereceye ulaşırsa Akdeniz iklimi daha da
ısınacak, kuraklık geniş bölgelerde hissedilecek,
yağış miktarında düşüş, tarımda su
tüketiminin giderek artması, yüzey sularının kaybedilmesi Kuzey
Akdeniz'de bitkilerin yüzde 50 oranında kaybedilmesine yol açacaktır.
İklim
değişikliği insanların her türlü yaşamsal faaliyeti
üzerinde ciddi değişiklikler meydana getirmektedir. İklim
değişikliklerinin en rahatsız edici yönü, bu
değişiklikler sonucu ortaya çıkan sorunlardan yoksulların
diğer kişilere göre daha orantısız bir biçimde etkilenmesi
ve gelir dağılımındaki mevcut farklılıkların
artmasıdır. Global iklim değişiklikleri sonucunda
oluşacak su kıtlığı ve kuraklık sonucu belirli
bölgelerin insan yerleşimine uygun bir yer olmaktan çıkması
kıtasal göçleri ve su savaşlarını gündeme getirecektir.
2.- İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu ve 33
milletvekilinin, TOKİ tarafından yapılan ihalelerdeki mevzuata
aykırı hususların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/890)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi
Başkanlığına
Toplu Konut
İdaresi, Bayındırlık ve İskan
Bakanlığına Konut Müsteşarlığı olarak
bağlı iken 16/01/2004 tarihli Başbakanlık Kararıyla
3046 sayılı Kanunun 10 uncu maddesi çerçevesinde
Başbakanlığın bağlı kuruluşu haline
gelmiştir.
Başkanlık,
2008 yılına kadar konut inşa ederken, bu yıldan itibaren
kamu kurum ve kuruluşlarının ihtiyacı olan hizmet binası,
hastane, okul, cami ve ticaret merkezi inşası görevlerini de
üstlenerek çok ciddi kamu kaynağı kullanan kurum haline
gelmiştir.
Başkanlık,
bu yükümlülüklerini yerine getirmek için ihtiyaç duyduğu finansmanı
2007 yılına kadar elinde bulunan arsa ve arazileri satarak
karşılamış, 2007 yılından itibaren finansman
ihtiyacını karşılamak için banka kredisi kullanmaya
başlamıştır. Bu bağlamda, 2007 yılında 407
milyon lira, 2008 yılında 1,5 milyar lira, 2009 yılında 292
milyon lira, 2010 yılında ise 629 milyon lira tutarında banka
kredisi kullanmıştır.
Başkanlık
4734 sayılı Kamu İhale Kanununa tabidir. Konut ve kamu kurum ve
kuruluşlarının yukarıda sayılan yapım
işlerinin inşası için yüklenici seçimini 4734 sayılı
Kanun çerçevesinde yaptığı ihaleler ile belirlemekte ve 4735
sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu kapsamında
yaptığı sözleşmelerle de yapım sürecini
denetlemektedir.
2009 ve 2010
yılı Sayıştay raporları incelendiğinde, söz
konusu yapım işlerinin ihale ve edimin ifası süreçlerinde
ihaleye ve edimin ifasına fesat
karıştırıldığına ve
Başkanlığın zarara uğratıldığına
dair şüpheden uzak ciddi emarelere rastlanmıştır.
Örneğin;
1- Yaklaşık maliyeti 14.041.564 TL olan
"Ordu ili, Gölköy ilçesi 208 adet konut, ticaret merkezi, camisi, 16
derslikli okul ada içi genel alt yapı ve çevre düzenleme ikmal
inşaatı" ihalesi 27/10/2009 tarihinde
4734 sayılı Kanunun 21/b maddesi gereğince pazarlık
usulünde 13.700.000 TL'ye,
2- Yaklaşık maliyeti 9.746.900 TL olan
"Ankara ili Güdül ilçesi 144 adet konut ve ticaret merkezi,
Çankırı ili, Çerkeş ilçesi 324 adet konut ve sosyal donatı
(16 derslikli ilköğretim okulu, cami, şadırvan, ticaret merkezi)
ile ada içi genel yapı ve çevre düzenleme ikmal inşaatı"
ihalesi 04/07/2010 tarihinde 4734
sayılı Kanunun 21/b maddesi gereğince pazarlık usulünde
9.647.000TL'ye ihale edilmiştir.
Söz konusu bu ve benzeri ihalelerin 4734 sayılı
Kanunun 21/b maddesine göre pazarlık usulü ile ihale edilmesi
olanaklı değildir. Şöyle ki: Kanunun 21/b maddesinde
"doğal afetler, salgın hastalıklar, can veya mal kaybı
tehlikesi gibi ani ve beklenmeyen veya idare tarafından önceden
öngörülmeyen olayların ortaya çıkması üzerine ihalenin ivedi
olarak yapılmasının zorunlu olması hâlinde ihalenin
pazarlık usulünde gerçekleştirilebileceği kabul edilmiştir.
İhalelerde
esas olan açık ihale usulüdür. Yukarıda ifade edilen
koşulların oluşmaması hâlinde ihalenin 4734
sayılı Kanun 21/b maddesine göre pazarlık usulünde
yapılmasına olanak bulunmamaktadır. Söz konusu yapım
işlerinde bu koşullar mevcut değildir. İhalelerin Kanunun
19uncu maddesine göre "açık ihale usulü" ile
gerçekleştirilmesi gerekirdi.
4734
sayılı Kamu İhale Kanununun "Temel İlkeler"
başlıklı 5inci maddesi "İdareler, bu kanuna göre
yapacakları ihalelerde saydamlığı, rekabeti, eşit
muameleyi, güvenirliği, gizliliği, kamuoyu denetimini,
ihtiyaçların uygun şartlarda ve zamanında
karşılanmasını ve kaynakların verimli
kullanılmasını sağlamakla sorumludur." hükmündedir.
Kurum tarafından yapılan ihalelerde temel ilkeler
gözetilmemiştir. Bu ilkelerin gözetilmemiş olması ihaleye fesat
karıştırma suçunun unsurlarını
oluşturmaktadır.
Diğer
taraftan, Sayıştay raporlarıyla geçici kabule hazır olmayan
işlerin geçici kabullerinin yapılarak hak ediş ödendiği
tespit edilerek edimin ifasına fesat
karıştırıldığı, cezalı
çalışması gereken yüklenicilerin hak edişlerinden ceza
kesintisi yapılmayarak menfaat temin edildiği tespit edilmiştir.
Bütün bu
hususların açıklığa kavuşturulması amacıyla
Anayasamızın 98inci maddesi, İç Tüzükümüzün 104üncü ve
105inci maddeleri gereğince "Meclis araştırması"
açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Aykut
Erdoğdu (İstanbul)
2) Ali
Sarıbaş (Çanakkale)
3) Birgül Ayman
Güler (İzmir)
4) Mehmet
Şeker (Gaziantep)
5) Kamer Genç (Tunceli)
6) Haydar Akar (Kocaeli)
7) Mevlüt Dudu (Hatay)
8) Tufan Köse (Çorum)
9) Turgay Develi (Adana)
10) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
11) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
12) İhsan
Özkes (İstanbul)
13) Ali Rıza
Öztürk (Mersin)
14) Bülent Tezcan (Aydın)
15) Kazım
Kurt (Eskişehir)
16) Namık
Havutça (Balıkesir)
17) Kadir Gökmen
Öğüt (İstanbul)
18) Mehmet Volkan
Canalioğlu (Trabzon)
19) Mehmet Şevki
Kulkuloğlu (Kayseri)
20) Ali Özgündüz (İstanbul)
21) Candan Yüceer (Tekirdağ)
22) Mehmet Ali Susam (İzmir)
23) Sabahat Akkiray (İstanbul)
24) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
25) Sedef Küçük (İstanbul)
26) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
27) Ali Serindağ (Gaziantep)
28) Mahmut Tanal (İstanbul)
29) Aylin Nazlıaka (Ankara)
30) Hasan Ören (Manisa)
31) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
32) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
33) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
34) Rahmi Aşkın Türeli (İzmir)
3.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz ve 25 milletvekilinin, Bursa
Yenişehir Havalimanının işlerlik kazanması için
yapılması gerekenlerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/891)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Bursa
Yenişehir Havalimanının 3 Kasım 2000 tarihinde resmî
açılışı yapılmıştır. Aydınlatma ve
benzeri eksiklerinin tamamlanmasını müteakiben faal olarak
açılması 01 Haziran 2001 tarihinde olmuştur. Aynı gün
Yunuseli'deki Bursa Havalimanı hava trafiğine
kapatılmış ve Havalimanı Hava Kuvvetleri
Komutanlığına teslim edilmiştir. Bugün itibarıyla da
Yunuseli'deki eski Bursa Havalimanı hava trafiğine
kapalıdır. Ancak 21/02/2011 tarihinde bu havalimanının
tekrar açılması için çalışmalara başlamak üzere
Büyükşehir Belediyesi ve DHMİ arasında protokol
yapılmıştır.
21/05/2001
yılında Bakanlar Kurulu, 2001/2444 sayılı karar ile Bursa
Yenişehir Havalimanı'nı daimi yolcu
giriş-çıkış hava hudut kapısı olarak tespit
etmiştir. Böylece Yenişehir Havalimanı uluslararası hava
trafiğine de açılmıştır.
Yenişehir
Havalimanı'na ilk yolcu seferleri 28/12/2002 tarihinde Rusya ve
Ukrayna'dan Uludağ'a yılbaşını geçirmek üzere gelen
turistleri taşıyan uçaklarla başlamıştır.
Tarifesiz olarak yapılan bu seferler bugün de aynı dönemlerde
yapılmaya devam etmektedir. Bunu müteakiben 2004 hac mevsiminde,
Yenişehir Havalimanı ilk hacılarını da uğurlamaya
başlamıştır.
6 Ağustos
2004 tarihi itibarıyla ilk tarifeli yolcu seferleri THY tarafından
Ankara'ya başlamıştır. Ancak talebin düşük olması
sebebiyle bu seferler iptal edilmiştir.
Bursa tarifeli iç
hat seferlerine 26/03/2007 tarihinde tekrar kavuşmuştur. Trabzon
seferleri yine THY tarafından icra edilmiştir. Bunu Erzurum seferleri
izlemiştir. Sun Express'in uçaklarının devreye girmesiyle de
Diyarbakır, İzmir ve Antalya seferleri başlamıştır.
Daha sonra THY uçuşları tamamen Sun Express'e devretmiştir.
Ancak önce İzmir ve Diyarbakır, sonra ise Antalya ve en son
18/02/2010 tarihinde Erzurum ve Trabzon seferleri iptal edilerek
havalimanındaki bütün tarifeli seferler son bulmuştur.
2009
yılında ise umre seferleri ilk kez havalimanımızdan yapılmaya
başlandı. Bu seferler hâlen devam etmektedir. Yine 2009
yılı içerisinde MNG Havayolları tarafından Mısır
Kahire'ye civciv ihracatı amacıyla tarifesiz seferleri 14.4.2009'da
başlamıştır.
Havalimanımızda
2/4/2010 tarihinden itibaren THY'nın alt kuruluşu olan Anadolujet,
tarafından Ankara seferleri başlatıldı. Haftada 4 kez
(Pazartesi, Çarşamba, Perşembe, Cumartesi)
karşılıklı yapılan seferlerle havalimanımız
tekrar iç hat tarifeli seferlere kavuştu. Bu şekilde Bursa'dan,
Ankara aktarmalı olarak, yurdun dört yanına ayrıca kimi
uluslararası noktaya gitmek mümkün oldu. Bu seferler 31/10/2010 tarihinden
itibaren haftada yedi güne yapılmaya başlandı.
Bunun yanı
sıra 30/3/2010 tarihinden beri Öger Tur tarafından, Germania
Fluggesellschaft'a ait uçaklarla sezonluk olarak haftada 1 kez (Salı)
karşılıklı Düsseldorf seferleri yapılmaktadır.
20/7/2010 tarihinde Borajet Bursa'dan öncelikle on noktaya tarifeli iç hat
seferlerine başladı. Ancak bir dizi değişiklik ve
iptallerin ardından 27/2/2011'de Erzurum'a yapılan son seferle
birlikte Borajet'in bütün Bursa uçuşları durdurulmuş oldu.
2/8/2010 tarihinde
Lufthansa tarafından haftada 3 kez karşılıklı Münih
seferleri yapılmaya başlandı. Bu uçuşlar 28/10/2011
tarihinde sona erdi.
23/5/2011 tarihinden itibaren yukarıda zikredilen
Anadolujet'in her gün gerçekleştirdiği Ankara uçuşları,
Anadolujet-Borajet işbirliğiyle Borajet'e ait ATR 72-500 tipi
uçaklarla her gün iki kez yapılmaya başlandığı kurumun
İnternet sitesinde paylaşılmaktadır.
Ancak Bursa
İli, tarihine ve bugünkü durumuna baktığımızda;
Osmanlı Devletinin Başkentliğini yapmış, tarihi
abideler şehri, tabii güzellikleri ve binlerce yıllık bilinen
şifalı kaplıcaları ile turizm potansiyeline sahip olan ve
Türkiye'nin 4üncü büyük ili olarak ülkemizin önemli sanayi ve tarım
kentidir. Ayrıca son yıllarda Bursa'ya olan göçler sebebiyle
nüfusunda da ciddi artışlar meydana gelmiştir.
Bütün bu gerçekler
göz önüne alındığında Bursa'nın ekonomisine,
turizmine, sanayisine ve sosyal durumuna çok önemli katkılar
sağlayacak olan havayolu hizmetlerinin düzenli olarak
sağlanamadığı gerçeğinden hareketle, Bursa
Yenişehir Havalimanının işlerlik kazanmış
düzenli seferlerle her yöne aktif olarak hizmet verebilmesi için gerekli
incelemelerin yapılması ve gereken önlemlerin alınması
amacıyla, Anayasamızın 98inci TBMM İç Tüzükünün 104 ve
105inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) İlhan Demiröz (Bursa)
2) Turhan Tayan (Bursa)
3) Sena Kaleli (Bursa)
4) Aykan Erdemir (Bursa)
5) Sakine Öz (Manisa)
6) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
7) Musa Çam (İzmir)
8) Namık Havutça (Balıkesir)
9) Vahap Seçer (Mersin)
10) Aytun Çıray (İzmir)
11) İhsan Özkes (İstanbul)
12) Mahmut Tanal (İstanbul)
13) Rıza Türmen (İzmir)
14) Hülya Güven (İzmir)
15) Mustafa Moroğlu (İzmir)
16) Turgut Dibek (Kırklareli)
17) Ensar Öğüt (Ardahan)
18) Mehmet Şeker (Gaziantep)
19) Sedef Küçük (İstanbul)
20) Hasan Ören (Manisa)
21) Uğur Bayraktutan (Artvin)
22) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
23) Mehmet Ali Susam (İzmir)
24) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
25) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
26) Rahmi Aşkın Türeli (İzmir)
BAŞKAN Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması hususundaki konuşmalar sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının iki adet tezkeresi vardır,
ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
A) Tezkereler (Devam)
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanı ve Gaziantep
Milletvekili Halil Mazıcıoğlunun, Avrupa Birliği Konseyi
Yunanistan Başkanlığı tarafından 16-17 Mart 2014
tarihlerinde Yunanistanın başkenti Atinada düzenlenecek olan
Parlamento Üretim, Ticaret ve Denizcilik Komisyonu Başkanları
Toplantısına katılmasına ilişkin tezkeresi (3/1444)
25/2/2014
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Avrupa Birliği Konseyi Yunanistan
Başkanlığı tarafından 16-17 Mart 2014 tarihlerinde
Yunanistan'ın başkenti Atina'da düzenlenecek olan Parlamento Üretim,
Ticaret ve Denizcilik Komisyonu Başkanları Toplantısı'na
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
Başkanı ve Gaziantep Milletvekili İbrahim Halil
Mazıcıoğlu'nun katılımı hususu, 28/3/1990 tarihli
ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 9'uncu maddesi
uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek ve
beraberindeki heyetin, 17-19 Mart 2014 tarihleri arasında Cenevrede
düzenlenecek olan Parlamentolar Arası Birlik (PAB)ın 130uncu Genel
Kuruluna katılmak üzere İsviçreye ziyarette bulunmalarına
ilişkin tezkeresi (3/1445)
27/2/2014
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Sayın Cemil Çiçek ve beraberindeki heyetin, 17-19 Mart
2014 tarihleri arasında Cenevre'de düzenlenecek olan
Parlamentolararası Birlik (PAB) 130. Genel Kuruluna katılmak üzere
İsviçre'ye ziyarette bulunmaları hususu Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında
3620 sayılı Kanun'un 9uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun
tasviplerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Sayın Başkan, Danışma Kurulu önerisi
oylanmadı. Danışma Kurulu önerisi vardı, öncelikle onun
görüşülmesi, oylanması gerekmez mi?
BAŞKAN Daha sonra
AK PARTİ Grubu önerisini
okutuyorum:
V.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatlerinin
yeniden düzenlenmesine; gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmında bulunan 559
sıra sayılı Kanun Tasarısının bu
kısmın 3üncü sırasına alınmasına ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine;
bastırılarak dağıtılan (11/31) esas numaralı Gensoru
Önergesinin Genel Kurulun 1 Mart 2014 Cumartesi günkü gündeminin Özel
Gündemde Yer Alacak İşler kısmına alınmasına ve
Anayasanın 99uncu maddesi gereğince gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmelerinin Genel Kurulun 1
Mart 2014 Cumartesi günkü birleşiminde yapılmasına; 1 Mart 2014
Cumartesi günkü birleşiminde 559 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerinin tamamlanması hâlinde 2, 3,
4, 5 ve 6 Mart 2014 tarihlerinde toplanmamasına; 1, 8, 15, 22 ve 29 Nisan
2014 Salı günkü birleşimlerinde bir saat süreyle sözlü soruların
görüşülmesini müteakip diğer denetim konularının
görüşülmeyerek gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmında yer alan işlerin
görüşülmesine; 2, 9, 16 ve 30 Nisan 2014 Çarşamba günkü birleşimlerinde
sözlü soruların görüşülmemesine; 559 sıra sayılı Kanun
Tasarısının İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
1/3/2014
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu 01.03.2014 Cumartesi günü (bugün) toplanamadığından,
İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Nurettin
CANİKLİ
Giresun
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında bulunan 559 sıra sayılı
Kanun Tasarısının bu kısmın 3üncü sırasına
alınması ve diğer işlerin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesi,
Bastırılarak
dağıtılan (11/31) esas numaralı gensoru önergesinin Genel
Kurulun 01 Mart 2014 Cumartesi günkü gündeminin "Özel Gündemde Yer Alacak
İşler" kısmına alınması ve Anayasanın
99uncu maddesi gereğince gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmelerinin Genel Kurulun 01
Mart 2014 Cumartesi günkü birleşiminde yapılması;
Genel Kurulun;
1 Mart 2014
Cumartesi günkü (bugün) birleşiminde 559 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerinin tamamlanması hâlinde 2, 3,
4, 5 ve 6 Mart 2014 tarihlerinde toplanmaması,
1,8, 15, 22 ve 29
Nisan 2014 Salı günkü birleşimlerinde bir saat sözlü soruların
görüşülmesini müteakip diğer denetim konularının
görüşülmeyerek gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer
alan işlerin görüşülmesi,
2, 9, 16 ve 30 Nisan 2014 Çarşamba günkü
birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesi,
1, 8, 15, 22 ve 29 Nisan 2014 Salı günkü
birleşimlerinde 15:00 - 21:00 saatleri arasında,
2, 3, 9, 10, 16, 17, 24 ve 30 Nisan 2014
Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde 14:00 -21:00 saatleri
arasında,
Yukarıda belirtilen
birleşimlerde gece 24:00'te günlük programın tamamlanamaması
hâlinde günlük programın tamamlanmasına kadar
çalışmalarını sürdürmesi,
559 sıra
sayılı Kanun Teklifinin İç Tüzükün 91inci maddesine göre
temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki
şekliyle olması önerilmiştir.
559 sıra sayılı Temel Hak ve Hürriyetlerin
Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/869) |
||
Bölümler |
Bölüm Maddeleri |
Bölümdeki Madde Sayısı |
1.Bölüm |
1 ila 10 uncu maddeler |
10 |
2.Bölüm |
11 ila 18 inci maddeler |
8 |
Toplam Madde Sayısı |
18 |
BAŞKAN
Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Mehmet
Doğan Kubat, İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET DOĞAN
KUBAT (İstanbul) Sayın Başkanım, çok değerli
milletvekilleri; grubumuzun vermiş olduğu öneri lehinde
görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlarım.
Değerli
arkadaşlar, grup önerimizde Türkiye Büyük Millet Meclisinin önümüzdeki
hafta ve bu hafta yapacağı çalışmalara ilişkin gün ve
çalışma saatleri, yine nisan ayına ilişkin
çalışma gün ve saatlerine ilişkin düzenlemeler önerilmektedir.
Ayrıca, gündemde 559 sıra sayılı Temel Hak ve Hürriyetlerin
Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının da
bugün gündemin 3üncü sırasına alınması suretiyle
görüşmelerine başlanması; öte yandan, (11/31) esas numaralı
Adalet Bakanımız Sayın Bekir Bozdağ hakkında verilen
gensoru görüşmelerinin bugün Özel Gündemde Yer Alacak İşler
kısmına alınarak yine Anayasanın 99 ve İç Tüzükün
106ncı maddeleri gereğince görüşmelerinin bugün yapılması;
Genel Kurulun bugün 559 sıra sayılı demokratikleşme paketini bitirmesi
durumunda da pazar gününden itibaren önümüzdeki perşembe gününe kadar
toplanmaması önerilmektedir.
Önerimize
desteklerinizi bekler yüce heyetinizi saygılarımla selamlarım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Adalet ve
Kalkınma Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Mehmet Akif Hamzaçebi,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın
Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir demokraside parlamentonun gündemi halkın gündemiyle
ne kadar örtüşürse o demokrasi o kadar iyi işliyor demektir ve
parlamento halkın sorunlarına o kadar iyi çözümler getiriyor
demektir.
Şimdi,
Türkiyeye baktığımızda, Türkiyede Parlamentonun
gündemiyle, Hükûmetin gündemi ile halkın gündeminin birbirinden tamamen
farklılaştığını görüyoruz. Halkın gündeminde
temel birtakım sorunlar var. Birinci sorun, 17 Aralıktan sonra ortaya
çıkan rüşvet ve yolsuzluk iddialarının soruşturulması,
bu iddiaların açıklığa kavuşturulmasıdır.
Halkın isteği, birinci gündem maddesi bu şekilde iken Hükûmetin
gündemi bunun tam aksi yönde, bu rüşvet ve yolsuzluk iddialarına
ilişkin soruşturmanın nasıl
kapatılacağıdır. Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosu, 17 Aralık
2013 tarihinden bu yana Hükûmetin bu gündem maddesiyle meşgul
edilmektedir. Bu çerçevede Hükûmet birçok yasayı Parlamento
çoğunluğuna dayanarak buradan çıkardı,
yasalaştırdı. Bugün yine o yasalardan bir tanesini
görüşeceğiz. Demokrasi karşıtı, hak ve özgürlükleri
kısıtlayan, Hükûmetin demokrasi ve özgürlük karşıtı
politikalarını yasalarla uygulamaya intikal ettiren, yasalara
dönüştüren düzenlemeler bütün bunların hepsi.
17 Aralık
tarihinden bu yana çıkan yasaları şöyle bir gözden geçirirsek:
Önce, yasa öncesi uygulamayı dikkatinize sunmak istiyorum. Hükûmet HSYKya
bilfiil müdahale ederek dairelerin üye yapısını
değiştirdi ve değişen üye yapısıyla, bir daire
hâkim ve savcı tayinlerinde bulundu. Daha sonra HSYK Yasa
Tasarısı Parlamentoya geldi. Demokrasi karşıtı,
kuvvetler ayrılığı ilkenin yok eden, HSYKyı Adalet
Bakanlığına bağlayan bir yasa Parlamento tarafından
kabul edildi. Hukuk devleti, o yasayla Türkiyede ortadan
kaldırılmıştır, tahrip edilmiştir.
Bir başka
yasa özel yetkili mahkemelerin ve Terörle Mücadele Kanunun 10uncu maddesinin
kaldırılmasına ilişkin yasayı konu alan bir
düzenlemeye sahipti, o da Parlamentodan geçti ama dikkatinize sunuyorum,
Terörle Mücadele Kanunun 10uncu maddesinin kaldırılması, özel
yetkili mahkemelerin kaldırılması gibi topluma son derece
hoş gelecek bir söylemin, bir düzenlemenin ardına Hükûmet yolsuzluk
ve rüşvet soruşturmasını kapatacak düzenlemeleri koydu ve o
yasa, Parlamentodan o şekilde çıktı. Oradaki düzenlemeler
olağanüstü ölçüde vahimdir. Otuz gün içinde bir kara para soruşturmasına
ilişkin olarak mahkemenin karar verebilmesi için MASAK, BDDK gibi kurumların burada
kara para var raporu olması o yasayla şart koşuldu. Bu rapor yok
ise mahkeme bu konuda herhangi bir şekilde kara para vardır
kararını veremeyecektir. Yani doğrudan doğruya
bilirkişi müessesini yürütmenin, hükûmetin emrine veren bir düzenleme.
Buna paralel bir başka düzenleme, yine buna paralel olarak, yürütülen
soruşturmalarla ilgili olarak mahkemelere, savcılara otuz gün
içerisinde bu Kara para vardır. veya yoktur şeklindeki bir raporu
MASAKtan alma zorunluluğu getirildi. Otuz gün içinde MASAKtan bu rapor
gelmezse o soruşturma kendiliğinden ortadan kalkacak.
Bu
düzenlemelerin amacı, 17 Aralık sonrası savcıların,
mahkemelerin soruşturduğu, yargıladığı,
kovuşturduğu olayların Hükûmet tarafından kapatılmasıdır.
Birçok düzenleme var. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Yasasıyla,
hiç şaşırtıcı olmayan bir şekilde, o HSYKdaki
tetkik hâkimlerinin, genel sekreterin, genel sekreter yardımcılarının,
teftiş kurulu başkanının görevi sona erdi ve onların
görevinin sona ermesini takip eden bir iki saat içinde Hükûmet, Adalet
Bakanı yeni atamaları yaptı. Yasa, özellikle Resmî Gazetede geç
yayımlandı, geç yayımlandı. Çarşamba günü saat on bir
gibi Cumhurbaşkanı onayından iki yasa çıktı. Bunlardan
birincisi bir torba yasaydı. O torba yasa aynı günün akşamı
Resmî Gazetede yayımlandı ama HSYKyla ilgili yasa
yayımlanmadı. Ne zaman yayımlandı? Perşembe akşam
saatlerinde ve cuma sabahı da Hükûmet, HSYKda atamaları yaptı.
Özel yetkili mahkemeler kaldırıldı o yasayla, Terörle Mücadele
Kanununun 10uncu maddesi kaldırıldı.
Bütün
bunlar Cumhuriyet Halk Partisinin savunduğu görüşlerdir ama bütün
bunlar yapılırken biraz önce sözünü ettiğim şekilde
yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasını kapatacak maddeler oraya
yerleştirildi ve dün, Sayın Bakanın atama yaptığı
saatlerde, HSYKda
atamaları gerçekleştirdiği saatlerde İstanbulda bir
mahkeme rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasındaki son
tutukluların da tahliyesine karar verdi. Rıza Zarraf ve bakan
çocukları tahliye edildi.
Mahkeme kararı son derece ilginç. Dikkatinize
sunuyorum, mahkeme şöyle söylüyor: Şüphelilerin rüşvet almaya
ve vermeye aracılık etmek, suç işlemek amacıyla örgüt
kurmak ve rüşvet vermek suçlarına yönelik delillerin, iletişim
tespiti, dinlenilmesi, kayda alınması ve teknik araçlarla izleme
neticesinde görüntülerin kayda alınması suretiyle elde edildiği,
bu şekilde elde edilen delillerin yan delillerle desteklenmediği
sürece tek başına esasa ilişkin delil mahiyetinde
bulunmadığı açıktır.
Evet, çok güzel, ama Balyozla Türkiye Cumhuriyeti
Silahlı Kuvvetlerinin o şerefli subayları, komutanları,
Ergenekonda yine Türkiye Cumhuriyetinin aydınları, bilim
adamları, siyasetçileri, gazetecileri, evet, tek başına delil
oluşturmayacak şekilde dijital delillerle, telefon kayıtlarıyla
mahkûm edildiler. Ve siz bu mahkûmiyetler nedeniyle buna yönelik olarak
mahkûmların, sanıkların şikâyetlerini savunan,
yakınmalarını savunan Cumhuriyet Halk Partisinin söylemleri
karşısında Türkiye, bağırsaklarını
temizliyor. dediniz, seyirci kaldınız.
17 Aralık sonrasında Başbakan şunu
söyledi İçeride dünya kadar günahsız var. diyerek Balyoz ve
Ergenekon davası hükümlülerine selam verdi, onların duygularıyla
oynadı. Amaç: 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk
soruşturmasını kapatmak için o kesimi arkasına
almaktı.
Peki, şimdi, bakın, İstanbuldaki mahkeme
Rıza Zarraf ve bakan çocuklarını serbest bırakıyor.
Hani, hani Başbakanın verdiği sözler? İçeride dünya kadar
günahsız adam yatıyor. sözünün uygulaması nerede?
Sapasağlam
insanlar serbest bırakılıyor, gencecik, varlıklı
insanlar ama Şener Eruygur yıllardır cezaevinde koma durumunda.
Adli tıpta raporu var, çıkmasını bekliyor ki
dışarıda tam teşekküllü bir hastanede tedavi edilsin.
Şener Eruygura Hükûmet seyirci, onun umurunda değil.
Fatih
Hilmioğlunun oğlu öldü, oğlunun cenazesine gidebilmek için bir
izin verildi. Küçükesat civarında bir ev, ben de evine gittim Sayın
Genel Başkanımızla. Akşam 17.00 gibi onu alıp Sincan
Cezaevine götürdünüz. Neden? Kaçabilir, yurt dışına gidebilir,
delilleri karartabilir
Rıza
Zarrapla ilgili mahkeme kararında şunlar da var, diyor ki: Tüm
deliller elde edildiğinden delillerin toplandığı
dolayısıyla delil karartması diye bir durum söz konusu
değil. Oysa onların babaları Hükûmette, Parlamentoda ama Delil
karartması söz konusu değildir. diyor. Ama her nasılsa koma
vaziyetteki Şener Eruygur Delil karartacak. diye cezaevinde tutuluyor.
Türkiye Cumhuriyetinin Genelkurmay Başkanı cezaevinde tutuluyor,
feryadı duyulmuyor. Neden? Delil karartabilir. diye. Ama Bu bakan
çocukları, Rıza Zarrap delil karartmaz. diyor. Bunların sabit
ikametgâhı var, kaçma şüphesi yoktur. diyor. Ayrıca, üzerine
atılı suçlar o kadar ciddi değil, yani bunlar ceza alsa bile çok
çok az ceza alabilirler. yönünde bir değerlendirme çünkü Deliller, içeride
kalmalarını gerektiren deliller değildir, tahliyelerine
diyor.
Değerli
milletvekilleri, böylesi bir gündem maddesiyle Türkiye 17 Aralıktan bu
yana meşgul ediliyor. Bu tutumu, bu politikayı kınıyorum.
Sözlerimi burada
bitirirken, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Bu okuduğun politika mı, mahkeme kararı
mı, anlayamadım.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Adalet ve
Kalkınma Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Yusuf Halaçoğlu,
Kayseri Milletvekili.
Buyurun Sayın
Halaçoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, uzun bir süredir gündemimiz çok yoğun olarak
geçti, âdeta bir maratona çıkmış gibi Türkiye Büyük Millet
Meclisi birçok yasa çıkardı. Bu çıkarılan yasalar içerisinde
toplumu doğrudan doğruya ilgilendirenlere
baktığımızda çok fazla olduğunu göremiyoruz.
Çıkarılan yasaların birçoğu özellikle 17 Aralıktan
sonra birtakım yeni yapılanmaların temelini atan yasalar oldu.
Dolayısıyla, bu çerçeve içerisinde baktığımızda,
Meclis âdeta Hükûmetin kendisini korumaya yönelik yasalar çıkardığı
durumunu ortaya koyuyor.
Nitekim, en başta HSYKyı ele
aldığımızda, 17sinden önce düşünülmeyen bir
mahkemenin yapısının 17sinden sonra birdenbire, akla kâr
olarak nitelendirilecek biçimde değiştirildiğini görüyoruz.
Aslında belki Hükûmet buna çok fazla ihtiyaç duymayacaktı çünkü
HSYKnın 1. Dairesinin üyelerini değiştirmekle zaten HSYKda
istediği sonuca ulaşabilecek bir durum elde etmişti. Nitekim, 1.
Dairedeki kişilerin, üyelerin 2sinin değiştirilmesiyle gerek
savcı gerekse hâkimler üzerinde büyük bir operasyon
başlatıldı ve bunlar yer değiştirdi. Aslında yer
değiştirenlere baktığınızda bunun hangi sebeple
yapıldığını da görmeniz gayet tabiiydi çünkü 17
Aralıkta iddia edilen birtakım bakanların çocuklarının
suistimalini, yine bakanların suistimalini ve birtakım yine
kişilerin suistimalini yürüten savcı ve hâkimlerin yer
değiştirildiğini görüyorduk. Nitekim, en son olarak zaten bu değişiklik
kendisini gösterdi; İstanbul Sulh Ceza Mahkemesi Hâkimi Metin Çelikin
yıllık izinde bulunmasından faydalanarak diğer bir hâkim,
nöbetçi olmasına rağmen kendisi, özellikle ön planda duran 5
kişiyi tahliye etti. Tahliye sebeplerini de çok güzel bir biçimde
açıkladı; delil karartma imkânlarının
olmadığından, yurt dışına da kaçmak gibi bir
durumları olmadığı için tahliye edildiğini belirtti.
Doğrudur, doğru olabilir ama ne gariptir ki, aynı pozisyonda
olan başka kişilerle ilgili kararlar böyle yürümedi. Yani
mahkemelerimizdeki çifte standardın insanların mahkemelere olan
güvenini büyük ölçüde sarstığını, adalet
duygularını zedelediğini çok açık ve net şekilde,
eğer halkla doğrudan temasa geçerseniz görürsünüz.
Dolayısıyla, 17 Aralıktan sonra yürütülen ve Türkiye Büyük
Millet Meclisinde kabul edilen yasaların çoğunlukla bu yönde
olduğunu görmek yanlış olmaz.
Değerli
milletvekilleri, aslında bugün getirilen yasada da doğrudan
doğruya yine Hükûmetin yürüttüğü bir politikanın neticesini
göreceğiz ve onunla ilgili önümüzdeki saatlerde görüşmeler
yapacağız. Fakat, atamalarda meydana gelen birtakım
değişikliklerde, zannediyorum ki, bir şeye herkesin dikkat
etmesi gerekir; hakikaten adalet tarafsız olmak zorundadır, adalet
tarafsızlığını ortaya koymak zorundadır, hukuk
adamları tarafsızlığını ortaya koymak zorundadır.
Zira, toplumun hukuka güveni, devlete güveni adaletle mümkündür. Şöyle
söyleyeyim bakın arkadaşlar: Dünyanın bütün geçmişteki
tarihlerine bakın, ülkelerin
tarihlerine bakın, devletlerin yıkılışları,
genellikle hukuk sistemlerinin laçka hâline gelmesinden kaynaklanır,
adalete güvenin sarsılmasından meydana gelir.
Tarih olarak
1464te bile, o tarihte bile -1464 de Osmanlı devletinin Fatih Sultan
Mehmet dönemine rastlar- modern hukuk sistemleri, çizgileri çizilmiştir ve
uygulanmaktadır. Şöyle ki: O döneme ait önemli bir yazar olan Tursun
Bey, Târîh-i Ebül-Feth isimli kitabında şöyle söyler: Ülül emrin
yani yönetimin ortaya koyduğu hüküm örftür. Örfün kanun hükmüne
girebilmesi için iki temel şart gerekir. Bunlardan birinde, verilen
hükmün uygulanması hâlinde, uygulayan kişileri suçlu duruma
düşürmemesi söz konusu edilir. İkinci şart olarak da Verilen
hükmün kanun hâline gelebilmesi için başka kanunlara ve anayasaya -o zaman
şeri şerîf deniyor ona, teamül ve uygulanan hukuk sistemi, hukuki
maddeler demektir- zıt olmaması gerekir. der. Aslında bugünkü
modern hukukumuzun temeli de bunlara dayanır ama dikkat ederseniz, birçok
çıkarılan yasada Anayasaya aykırı hükümler yer
almıştır.
Söz gelimi, dün bu
Meclisten geçen, dershanelerin kapatılmasından söz ettik. Evet,
aslında bir ülkede eğitim sistemi sağlam temeller üzerine
oturmuşsa dershaneye ihtiyaç olmaması gerekir, dershane olmaması
gerekir ama Anayasanın 48inci maddesi Herkes özel iş yeri açabilir
ve ticaret yapabilir. der. Şimdi, ihtiyaç varsa, bir kişi, kendisi
böyle düşünüyorsa dershane açabilir ve bunu istediği şekilde de
yürütebilir. Siz, devlet olarak, dershaneyi kapatmak yerine dershaneye
öğrencinin gidip gitmemesiyle ilgili tedbirleri almak
zorundasınız. Yani eğitimi, adil ve gerçekten eşit biçimde
bütün ülke sathına yaymak zorundasınız. Aksi takdirde,
Dershaneleri kapatıyorum. demekle adil bir devlet sistemi
kuramazsınız. Çünkü, bir metropol şehirde bile yani
İstanbul veya Ankarada bile merkezdeki birtakım okullarla,
eğitim kurumlarıyla taşradaki eğitim kurumları
arasındaki eğitim düzeyinin aynı biçimde olduğunu
söylemeniz mümkün değildir. Dolayısıyla -sizin bu eğitim
çarpıklığından kaynaklanan- çocukların üniversiteye
gitmeleri için kendilerini daha iyi yetiştirecekleri bir yere
başvurmaları da gayet tabiidir. Siz bunu engellemeye
çalışıyorsanız hâliyle Anayasanın 48inci maddesine
aykırı davranıyorsunuz demektir.
Dolayısıyla,
bu gibi konularda devletin çıkardığı kanunların
diğer kanunlara ve şeri şerîfe zıt olmaması ilkesini
de yürütmek zorundasınız, göz önüne almak zorundasınız. Yarın
bunlar Anayasa Mahkemesinden döndüğü takdirde ne diyeceksiniz? Efendim,
yanlış yapılmış, düzelttik. Yani burası
çadır devleti değil. Gerçek devletseniz
çıkardığınız yasaların kalıcı
olmasını sağlamak zorundasınız ve yapboz
tahtasına çevirmemeniz gerekir.
Bir düşünün
ki herhâlde Guinness Rekorlar Kitabına girecek bir duruma imza atmıştır
Türkiye Büyük Millet Meclisi. İnternet yasasını
çıkardığı gün, İnternet yasasından 4 maddenin
değiştirilmesi için tekrar teklif vermiştir. Yani daha
imzalanmadan İnternet yasasının değiştirilmeye
kalkışılması aslında Meclisin ne kadar ciddiyetsiz çalıştığının
göstergesidir. Peki, siz Millet Meclisinin onurunu, Millet Meclisinin toplum
üzerindeki etkisini kırma hakkına sahip olduğunuzu nasıl
düşünebilirsiniz?
Dolayısıyla,
devlet olmanın en önemli prensibi, yaptığınız işi
daha soğumadan bozmaya kalkmanız gibi bir durum ortaya
çıkarmışsınız ki, dolayısıyla böyle bir
yapı Türkiye'ye yazık edilmekte olduğunu göstermektedir,
Türkiye'nin düşeceği durum değildir, buna herkesin dikkat etmesi
gerekir.
Saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Adalet ve
Kalkınma Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Hasip Kaplan,
Şırnak Milletvekili.
Buyurun Sayın
Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Artık
biliyoruz, uzun bir süredir AK PARTİnin gündemi ile Türkiye'nin gerçek
gündemi farklı. AK PARTİ kendine göre bir gündem
oluşturmuş; torba kanunlar getiriyor, iki saat sonra
değiştiriyor, tekrar torbaya koyuyor. Torbalı demokrasiye
döndük. Ama, çok vahim şeyler oluyor, ülkenin itibarı
sarsılıyor dışarıda, rüşvet, yolsuzluk;
dış politikada Suriye olayı, Suriyeyle ilgili terör örgütlerine
finans sağlama gibi ciddi suçlamalar; ABDnin insan hakları raporunda,
güvenlik güçlerinin aşırı güç kullanması, demokratik
gösterilere yapılan saldırılardan yargının
siyasallaşmasına kadar.
Tabii -bütün
bunlara baktığımız zaman- AK PARTİ Grubunun
verdiği öneriye bakıyoruz: Mart ayında seçim, nisan ayında
ne getirmiş Türkiye'nin gündemine? Arkadaşlar çok mu sevdiniz 12
Eylül darbe Anayasasını hakikaten? Bundan kurtulmak istemiyor
musunuz? Bütün hastalıkların, adaletsizliğin,
hukuksuzluğun, bütün bu
Yani, bu aracı, Parlamento
arabasını istediğiniz kadar toplamaya çalışın
-şasisi darbeden oluşan bir otomobili düşünün- ne kadar
kapısını, boyasını değiştirseniz, işte
80 model demokrasisi Anayasayla belirlenen bir ülke. O 80 model demokrasiye de
2014 model yeni arabaların markalarını taksanız,
şasisi Kenan Evrenin Anayasası, ana ekseni bu. Bundan kurtulmak
istemiyorsunuz yani garip bir şey. Yani, demokrasiyi sevmiyor musunuz
arkadaşlar? Özgürlükleri sevmiyor musunuz, eşitliği sevmiyor
musunuz, insan haklarını sevmiyor musunuz, hukuku sevmiyor musunuz
arkadaşlar? Temel hak ve özgürlüklerden niye bu kadar korkuyorsunuz?
Oysaki hiçbir siyasi iktidar sizin kadar, tek parti dönemi hariç, 60tan bu
yana bu kadar hüküm sürmedi.
Bakın, bir
gerçektir bu, Fatih Sultan Mehmet fethetmiş İstanbulu, Ayasofyada
namaz kılıyor ve çıkıyor. Atıyla giderken,
muhteşem beyaz atıyla, iniyor, bir avuç toprak alıyor ve yüzüne
sürüyor, tekrar atına binip devam ediyor. Rivayet edilir işte,
Akşemsettin yanında der ki: Mağrur olma padişahım,
senden büyük Allah var. Ve şöyle denir: Yani, o toprak hepimizin sonudur,
o toprağın altına gideceğiz ve sizlerin de sonu o
topraktır, iktidarınızın sonu da bir insan yaşamı
kadar değil arkadaşlar. Niye bu kadar asılıyorsunuz bu
darbe Anayasasına, mevzuatına?
Yani, sadece,
tabii, biz kendimize özdeyişleri bağlarız. Derler ki eski
Romada bir komutan fethetmiş bazı yerleri, gelmiş,
şaşaayla karşılamışlar. O komutanın
yanında da mütemadiyen bir danışmanı varmış. O da
demiş komutanına: Unutmayın, siz Tanrı değilsiniz.
AK PARTİ Hükûmetine ve AK PARTİnin ta kendisine söylemek istiyorum:
Siz tek başınıza Parlamento değilsiniz, siz tek
başınıza demokrasi değilsiniz. Bu gündemleri bu
şekilde belirlerseniz, 4 parti grubuyla konuşmazsanız
Yani, bir İçtüzük Uzlaşma Komisyonumuz
vardı, çok da güzel, yüzde 90larda da uzlaştık. Yani, bu
İç Tüzükü hayata geçirmek bir haftalık bir iş, onu niye
yarım bıraktık? O kadar, iki dönem onun
çalışmasını yaptık arkadaşlar. Meclise bir renk
gelecekti. Niye savsaklıyorsunuz, onu getirmeyi düşünmüyorsunuz?
Yeni anayasa çalışmalarımızda, belli
bir noktada, 60 maddede anlaşmıştık. Yeni anayasa
çalışmalarını nisan ayında tekrar
hızlandıralım. diye niye düşünmezsiniz arkadaşlar?
Yani, her gün önünüze çıkan duruma göre hareket edip kanunlar
yaparsanız, inanın, insanlar şeşbeş olur, partiler de
olur, iktidarlar da olur, yetiştiremez ben size açık söyleyeyim. Çok
telaş hâlindesiniz ve çok müthiş bir belirsizlik içinde, bir
kaygı içindesiniz. O kaygılar size o kadar büyük yanlışlar
yaptırıyor ki arkadaşlar, bir şeyi düzelteyim derken çok ciddi
yanlışlar yapıyorsunuz.
Bu
yanlışlarınızdan birini söyleyeceğim, bunu bir not
edin, ne dediğimi anlayacaksınız. 17 Aralık
yaşandı, arkasından, 22 Aralıkta TİBin
başına yeni bir başkan getirdiniz. Şimdi, bakın, yeni
başkan geldikten sonra ne olmuş? TİB yasasını daha
görüşürken biz, İnternet yasasını görüşürken -daha
yeni onaylandı biliyorsunuz, daha bunlar olmadan, torbada o yokken- ne
olmuş? Rivayet edilir -öyle kabul edin arkadaşlar, bazen Siz
iktidarsınız size gelir her şey derler ya- MİTten bir
uzman ekip gider TİBe, 3 tane mühendis vardır içlerinde ve bu 3 tane
mühendis iyi bir çalışma yapar; bu, emniyet, jandarma, kolluk
güçleri, mahkemelere ait bütün dinleme kararlarını şöyle bir
tararlar, toplarlar, alırlar -hükûmetle, partilerle, neyle ilgili varsa-
bir torbaya koyarlarmış onları da. Rivayettir, biri
anlatıyor, öyle kabul edin. Sonra bunları toplayıp çok rahat bir
biçimde, biz araştırma komisyonu olarak gittiğimizde Ya,
milletvekillerini dinliyor musunuz? diye sorduğumuzda, bize gülen, pişkin
pişkin hi, hi, hi
diye gülen memurları, görevlileri gördük biz.
Meclisle dalga geçildiğini gördük, Meclisle; milletin
iradesiyle,iradesiyle, milletin seçtikleriyle, bu yüce çatıyla dalga
geçildiğini gördük arkadaşlar; o atanan memurların, nasıl
sırıtarak dalga geçtiklerini gördük. İnanmıyorsanız,
aha Zeyid Aslan buradadır; gidin, vallahi -dobra insandır-
aynısını söyler size. Ben size söylüyorum.
Sonra, 5 eski
daire başkanının bilgisayarları bir incelemeye
alınır -biri işte; merak, merak; arkadaşlar, merak- o 5
daire başkanının bilgisayarında neler vardır diye ve
sonra istihbaratın hedef listeleri alınır; derecesi yüksek
mahkeme kararları falan, hard disklerinde gizlilik dereceleri olsun
olmasın hepsi alınır.
Ne olur sonra?
Hukuk dairesi vardır TİBin, hukukçular var orada. O hukukçular da
gelen mahkeme kararları, hani şekle, usule uygun mu diye bir inceleme
yaparlardı. O hukukçuları alırlar arkadaşlar, yerine
bahçıvanları koyarlar. Ben bahçıvan dedim yani hukukçu
olmayanlarını koyarlar; siz öyle anlayın. Onları getirip
koyarlar yerlerine ama bunlar sağlam adamlardır ha; sağlam,
böyle, merkeze doğru, hemen anında bilgi verecek insanlar. Sonra da
-bunların çoğu açık öğretim mezunu zaten, dışarıdan
diploma- ne kadar bir adli karar varsa alarm çalmaya başlıyor
-Hükûmetle ilgili- ve TİB, daha yasa çıkmadan, AK PARTİnin kendi
dinleme örgütüne dönüşüyor.
Şimdi bu
dinleme için de ben size son söz şunu söyleyeceğim: Tarih, doğru
adımları zamanında atamayan milletlerin, yönetimlerin gelecek
fırsatlarını nasıl kaçırdıklarını, iç
sorunlarıyla nasıl boğuştuklarını ve
bağımlı devlet hâline nasıl geldiklerinin ibret dolu
örnekleriyle var, yakın tarih. Biz sizi uyarıyoruz: Gelin, bu ülke
hepimizin, birlikte yapalım bazı şeyleri. Birlikte bir gündem
belirleyemiyorsa bu Parlamento, yazıklar olsun, yazıklar olsun!
Yazıklar olsun bizim de bu kürsülerde oturmamıza. Bir parlamento,
gündemini ortaklaştıramıyorsa yazıklar olsun diyorum.
Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini
oylarınıza sunacağım
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Yoklama
istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Yoklama talebi var, yerine
getireceğim.
Sayın Hamzaçebi, Sayın Özdemir, Sayın
Çelebi, Sayın Serindağ, Sayın Eyidoğan, Sayın Çetin,
Sayın Aydın, Sayın Acar, Sayın Serter, Sayın Çandar,
Sayın Öğüt, Sayın Danışoğlu, Sayın Özgündüz,
Sayın Onur, Sayın Güler, Sayın Ekşi, Sayın Korutürk,
Sayın Atıcı, Sayın Pavey, Sayın Öz.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
V.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatlerinin
yeniden düzenlenmesine; gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmında bulunan 559
sıra sayılı Kanun Tasarısının bu
kısmın 3üncü sırasına alınmasına ve diğer
işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine;
bastırılarak dağıtılan (11/31) esas numaralı
Gensoru Önergesinin Genel Kurulun 1 Mart 2014 Cumartesi günkü gündeminin Özel
Gündemde Yer Alacak İşler kısmına alınmasına ve
Anayasanın 99uncu maddesi gereğince gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmelerinin Genel Kurulun 1
Mart 2014 Cumartesi günkü birleşiminde yapılmasına; 1 Mart 2014
Cumartesi günkü birleşiminde 559 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerinin tamamlanması hâlinde 2, 3,
4, 5 ve 6 Mart 2014 tarihlerinde toplanmamasına; 1, 8, 15, 22 ve 29 Nisan
2014 Salı günkü birleşimlerinde bir saat süreyle sözlü soruların
görüşülmesini müteakip diğer denetim konularının
görüşülmeyerek gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmında yer alan
işlerin görüşülmesine; 2, 9, 16 ve 30 Nisan 2014 Çarşamba günkü
birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 559 sıra
sayılı Kanun Tasarısının İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN AK PARTİ
grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Danışma
Kurulunun bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
B) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, 30/3/2014 tarihinde yapılacak
mahallî idareler genel seçimleri nedeniyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin
çalışmalarına 11 Mart 2014 Salı gününden başlamak
üzere on beş gün ara verilmesine ilişkin önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
1/3/2014
Danışma
Kurulunun 1/3/2014 Cumartesi günü (bugün) yaptığı
toplantıda, aşağıdaki önerinin Genel Kurulun onayına
sunulması uygun görülmüştür.
Sadık
Yakut
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili
Nurettin Canikli Mehmet
Akif Hamzaçebi Adalet ve Kalkınma
Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkan
Vekili Grup Başkan Vekili
Yusuf
Halaçoğlu Pervin
Buldan
Milliyetçi Hareket
Partisi Barış ve Demokrasi
Partisi
Grup Başkan Vekili Grup
Başkan Vekili
Öneri:
30 Mart 2014
tarihinde yapılacak mahallî idareler genel seçimleri nedeniyle Türkiye
Büyük Millet Meclisinin çalışmalarına 11/3/2014 Salı
gününden başlamak üzere 15 (on beş) gün ara verilmesi,
Önerilmiştir.
BAŞKAN
Öneri üzerinde söz talebi? Yok.
Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul
edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım.
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A) Tezkereler (Devam)
4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin ara vermesi
sırasında çalışabilmesine dair talebine ilişkin
tezkeresi (3/1446) (Devam)
28/02/2014
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna
İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ara vermede olduğu süre
içinde çalışabilmesine dair bir talebi olmuştur.
Başkanlığımızca uygun görülen bu talep İçtüzük'ün
25'inci maddesi gereğince Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Cemil Çiçek
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince, gündemin "Özel
Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.
Bu kısımda yer alan, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına, grup başkan vekilleri İzmir Milletvekili Oktay
Vural ve Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun; rüşvet ve
yolsuzluk iddialarıyla ilgili soruşturmaları yürüten adli kolluk
ve yargı mensupları üzerinde baskı uyguladığı,
soruşturmalara müdahale ettiği ve bazı bakanlar hakkında
düzenlenen fezlekelerin gereğini yerine getirmediği iddiasıyla
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ hakkında bir gensoru açılmasına
ilişkin (11/31) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme
alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere
başlıyoruz.
VI.- GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.- MHP Grubu adına, grup başkan
vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlunun, rüşvet ve yolsuzluk iddialarıyla ilgili
soruşturmaları yürüten adli kolluk ve yargı mensupları
üzerinde baskı uyguladığı, soruşturmalara müdahale
ettiği ve bazı bakanlar hakkında düzenlenen fezlekelerin
gereğini yerine getirmediği iddiasıyla Adalet Bakanı Bekir
Bozdağ hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi
(11/31)
BAŞKAN Hükûmet? Yerinde.
Önerge daha önce bastırılıp
dağıtıldığı ve Genel Kurulun 28/2/2014 tarihli
70inci Birleşiminde okunduğu için tekrar okutmuyorum.
Sayın
milletvekilleri, Anayasa'nın 99'uncu maddesine göre bu görüşmede
önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti grupları adına birer
milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz
verilecektir.
Konuşma
süreleri, önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer
dakikadır.
Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini
okuyorum: Önerge sahibi Yusuf Halaçoğlu, Kayseri Milletvekili; gruplar
adına; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Faruk Bal, Konya
Milletvekili; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hasip
Kaplan, Şırnak Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Bedii Süheyl Batum, Eskişehir Milletvekili; Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına İdris Şahin, Çankırı Milletvekili;
Hükûmet adına Adalet Bakanı Bekir Bozdağ.
İlk söz,
önerge sahibi olarak Kayseri Milletvekili Sayın Yusuf Halaçoğluna
aittir.
Buyurun.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Faruk Bal konuşacak.
BAŞKAN
Faruk Bal, Konya Milletvekili; buyurun.
Sayın Bal,
grup adına da söz istemişsiniz; dolayısıyla
birleştiriyorum, süreniz yarım saat.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
FARUK BAL (Konya) Peki, teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, grubumuz adına, Adalet Bakanı Sayın Bekir
Bozdağ hakkında verilen gensoru önergesi nedeniyle, hem önerge sahibi
olarak hem de Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek
üzere huzurunuzdayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Buraya nereden
geldik, nasıl geldik? sorusunun cevabını verebilmek için, küçük
bir başlangıç yapmak istiyorum. Bu çerçeve içerisinde, değerli
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen, salonda uğultu var.
Buyurun.
FARUK BAL
(Devamla) Buraya nereden geldik ve nasıl geldik? sorusunun
cevabını verebilmek için sizi biraz geriye götürmek istiyorum. Son
iki yüzyılda dünyada çok ciddi gelişmeler olmuştur. Bu
gelişmeler, özetle, tarım toplumundan sanayi toplumuna, oradan da
bilgi ve bilişim toplumuna geçiş sürecidir. Türkiye bu süreci
başarılı olarak atlatamamıştır ve iç içe
geçmiştir tarım toplumunun özellikleriyle sanayi toplumunun özellikleri,
sanayi toplumunun özellikleriyle bilgi ve bilişim çağının
özellikleri. Köklü sorunlar birikmiştir, her alanda birikmiştir ama
en yoğun sorun, bugün görüşeceğimiz, demokrasi, hukuk,
yargı, yargı bağımsızlığı, hâkim
teminatı gibi konular üzerinde birikmiştir.
Adalet ve
Kalkınma Partisi on bir yıldır iktidarda olan bir partidir. On
bir yıl boyunca bu sorunlara köklü çözüm bulması ve Türkiyeyi
birtakım sıkıntılardan kurtarması beklenirdi. Adalet
ve Kalkınma Partisinin bunu yapabilmek için, objektif şartlar dâhilinde,
yeterli imkânları vardı. Parlamenter demokratik sistem içerisinde
güçlü bir Meclis çoğunluğu vardı ve o güçlü Meclis
çoğunluğu Meclisi iyi çalıştırmak suretiyle
demokratikleşme, yargının sorunlarını hâlletme gibi
çareleri üretebilecek durumdaydı. Koalisyon sorunu yoktu ve muhalefet
partileri de Adalet ve Kalkınma Partisini bu noktada teşvik etmeye
gayret etmişlerdi. Ancak Adalet ve Kalkınma Partisi on bir
yılı heder etmiştir. On bir yıl boyunca demokrasi sorunu
olmadığı anlaşılan Adalet ve Kalkınma Partisi
demokrasiyi bir tren olarak değerlendirmiştir -Bunu ben söylemiyorum,
bunu Adalet ve Kalkınma Partisinin kurucusu ve Sayın Genel
Başkanı söylüyor- demokrasiyi bir tren olarak kabul etmiştir,
hedefe gidilene kadar ve varılan istasyonda inilecek bir hedef olarak görmüştür.
Demokrasi böyle
bir tren olarak görülünce, demokrasinin iki tane ayağına da -birisi
hukukun üstünlüğü, diğeri piyasa ekonomisi dediğimiz alanlarda-
Adalet ve Kalkınma Partisinin fikriyatının yansıması
sirayet etmiştir. Nasıl? Piyasa ekonomisinin tüm
şartları ortadan
kaldırılmıştır on bir yıllık iktidar
döneminde, piyasa ekonomisinde serbest rekabetin şartları ortadan
kaldırılmıştır. Bunun yerine, yandaş olanlar,
kendi partisine yakın olanlar, kendi partisine çıkar
sağlayanlar, kendi partisinin bakanlarına çıkar
sağlayanlar, kendi partisinin yandaşlarına yardım edenler
bu piyasa ekonomisi şartları içerisinde rekabette üstün
tutulmuş, onun dışında kalanlar ise iktidar gücü
kullanılmak suretiyle tehdit edilmiş, baskı altına
alınmış, bunların hakkını koruyabileceği
parlamenter demokratik sistemin yasaları değiştirilmiştir,
Kamu İhale Yasası değiştirilmiştir, Özelleştirme
Yasası değiştirilmiştir. Dolayısıyla, tek parti
devletine giderken tek partinin hükümdar olabileceği bir ekonomik alan
yaratılmıştır. Bu ekonomik alan yaratılırken haram
sofraları kurulmuştur, bu haram sofralarından nemalananlar,
nimetlenenler kendi aralarında örgütlenmiş ve kendilerine yandaş
siyasi kişiler aramaya başlamışlardır. İşte,
bugünkü yolsuzluk operasyonlarının kökünde yatan sebeplerden bir
tanesi budur.
İkinci olarak, hukukun üstünlüğü kavramı
üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisinin aynen demokratik değerlere
bakışı gibi bir bakışı vardır. O
bakış belliydi, nasıl, demokrasiyi hedefe giderken
varılacak istasyona kadar binilecek tren olarak değerlendiriyorsa Adalet
ve Kalkınma Partisi, hukukun üstünlüğünü de kendi
yaratacağı üstünlere hizmet edecek bir hukuk olarak
anlamıştır ve bu kapsam içerisinde de, yargı içerisinde
müthiş bir kadrolaşma, müthiş bir siyasallaşma ve o
siyasallaşmanın ortaya koyduğu sonuçları da işte bugün
burada bu gensoruyla değerlendireceğimiz acı bir noktaya
getirmiştir.
Değerli arkadaşlarım, bu iki temel konuyu
ifade ettikten sonra genel olarak bir hususu daha sizlerle paylaşmak
istiyorum. Dünyada medeniyetler inşa edilmiştir, inşa edilmiş
medeniyetler vakti saati geldiğinde, sebepleri ortaya
çıktığında dünya medeniyetler ailesi içerisinde kaybolup
gitmiştir. İşte, medeniyetlerin yok olmasında o vakti,
saati getiren en önemli özellik, adalet duygusunun yok olmasıdır,
adalet duygusunun o medeniyet içerisinde yeterli
karşılığı bulamamasıdır.
Dünyada kültürler oluşmuştur, bu kültürlerin
evrensel değerlere katkısı olmuştur, ancak o kültürler de
zaman olmuş dünya kültürü içerisinde ömrünü tamamlamış,
bitmiştir. Ömrünü tamamlamasına en büyük sebep, o kültür
değerlerini yaratan adalet kavramının ortadan
kalkmasıdır.
Devletler kurulmuştur dünya var olduğu tarihten
itibaren. Bu devletler büyümüş, gelişmiş ama gün gelmiş
ortadan kalkmıştır. Kalkma sebepleri çok farklıdır ama
en önemli sebeplerden bir tanesi adaletsizliktir.
İktidarlar kurulmuştur bu devletler içerisinde,
iktidarlar gelmiş geçmiştir. Demokratik değerleri
benimsemiş olan ülkelerde iktidarlar demokrasi değerinin
karşılığı olarak muhalefetle yer değiştirmesinin
kuralını belirleyen bir sistem içerisinde gelmiş gitmiştir.
İşte, Adalet ve Kalkınma Partisinin sorunu buradadır.
Demokrasinin bu önemli değerini bir kenara atarak gitmemek üzere iktidar
olmuş bir partidir. Oysa, gitmemek üzere iktidar olan bir parti,
demokrasiyi nasıl amaca varılana kadar binilecek bir tren olarak
görüyorsa, yargıyı nasıl amaca varılana kadar
kullanılacak bir güç olarak görüyorsa, aynı şekilde, amaç elde
edildikten yani iktidara varıldıktan sonra bir daha gitmemek üzere
kullanmaya başlamıştır. Değerli
arkadaşlarım, bu kullanmanın vahametini anlayabilmek için size
ve bundan sonra ifade edeceklerimi anlayabilmeniz için- yeni 3 tane YouTube ve
Twitter çıktısını paylaşmak istiyorum.
Bunlardan bir
tanesi, -en son gösterecektim ama dikkatinizi toplamak için ilk göstermeye
karar verdim- Zarrab dâhil, bakan çocuklarını tahliye eden Hâkim
İsmail Çiçek YouTube sayfasında paylaşıyor, beğeniyor.
Neyi beğeniyor? Size okuyorum: Allah uzun ömür versin uzun adam. diyor
Tayyip Erdoğan Beyin fotoğrafıyla beraber. İşte,
yargı bu hâle gelmiştir. Biz de diyoruz Sayın Başbakana
Allah uzun ömür versin çünkü biz canını alacak hâlde değiliz,
Cenab-ı Allah ecelini verir, vakti saati gelir, hepimiz gidiciyiz ama
böyle bir hâkim, Başbakanın taraf olduğu bir davada, YouTube
sayfasında böyle bir reklama ihtiyaç duyuyorsa onun verdiği
kararı, biz muhalefet partisi olarak ve Türk milleti de haklı olarak
kaygıyla, endişeyle ve şüpheyle karşılaması
gerekecektir.
İkincisi,
değerli arkadaşlarım, dün Başbakan Burdurda mitingdeydi,
değil mi, hepimiz biliyoruz. Bütün valiler yaptı da ben bir tanesini
ortaya çıkarabildim; İsmail Kalkan, Vali Adına Vali
Yardımcısı, Isparta Valiliği Özel Kaleminden devlet
dairelerinin tamamına tamim gönderiyor, Başbakanın Burdurda
yapılacak mitingine bütün araçlarınızı -ama logosuz
araçları diyor, yani gizleyecek güya, akıllı vali ya- logosuz
araçları valilik emrine verin. Bunları ben mitingde
kullanacağım. diyor.
Üçüncüsü, Sizin
parmaklarınızda akıl yok. diyen İyimayayı haklı
çıkarırcasına tekrar ifade ediyorum: Sizin akıl
yüklemediğiniz parmaklarınızla kabul ettiğiniz kanunun
sonucu ortaya çıktı. O kanuna göre, İstanbul
Başsavcılığı büyük yolsuzluk operasyonuyla ilgili
soruşturmayı yapan adli kolluk kuvvetlerine yazılı emir
verdi. Yazılı emir şu: İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığının yürütmekte olduğu filanca
sayılı, soruşturma no.lu, suç işlemek amacıyla örgüt
kurmak ve ihaleye fesat karıştırmak suçlarıyla ilgili dosya
15 Aralık 2013 tarihinde emniyet müdürlüğünüz tarafından
fezlekeye bağlanarak gönderilmiş olmaklaaa
Uzun bir a, bundan
sonrasına dikkat edin. Ya, hiç dikkat eden milletvekili de yok!
Bunların yani yine parmaklarda karar olmayacağı belli. Evet,
uzun bir adan sonra, buraya dikkatinizi çekiyorum: Daha önce
Başsavcılığınızın talebiyle mahkeme kararlarına
istinaden yapılan telefon dinleme
Duydunuz mu?
telefon dinleme,
iletişim tespiti
Duydunuz mu?
fizikî takip işlemlerinin 15
Aralık tarihi itibarıyla sonlandırılarak buna ilişkin
işlemlerin Başsavcılığımızca, bizim
nezaretimizde -yani Başsavcılığın nezaretinde- imha
edilmek üzere gelin buraya. diyor.
Değerli
arkadaşlar, yani bu nedir biliyor musunuz? Türkçesini anlatayım:
Telefonların mesaj sistemlerinde, tweetlerde, Facebook sayfalarında
-çünkü diğer yandaş ve candaş, korkutulmuş basın
artık bunları söyleyemiyor- görmüş olduğunuz, duymuş
olduğunuz Başbakanın oğluyla yapmış olduğu
telefon tapeleri, oğlunun El Kadı adlı uluslararası terör
şüphelisi olarak hakkında birtakım müeyyideler uygulanan bu
kişiyle yapmış olduğu görüşmeler, onunla ilgili ortaklıkları,
iş adamlarının, basının bir bölümünü daha satın
alabilmek ve AKPnin kontrolüne sokabilmek için zorla alınan veya para
vermeye zorlanan, havuzda para toplamak için sıkıştırılan
tapeleri, sıfırlama operasyonu dediğimiz
Cebirden sonra
yepyeni bir terim daha girdi Türkçeye. Sıfır, bildiğiniz cebir
denklemidir ama bu para işi, parayı sıfırlama işi.
Hangi parayı sıfırlama işi? Hesaplayanlar var 2 milyar
dolar olarak yani şu kadarı gitti, şu kadar küçük bir bölüm
kaldı filan derken, o cebir işleminden yararlanarak, matematik
işleminden yararlanarak bunu sıfırlamanın ne kadar bir
miktara baliğ olduğunu hesaplayanlar var. Buna göre 1 milyar dolar
diyenler var, 2 milyar dolar diyenler var. İşte, bu 1 milyar dolar,
2 milyar dolar civarındaki
Başbakanın oğlu Bilal
Erdoğanın ifadesine göre Benim evimde bir şeyim yok
babacığım, sadece kasada senin paran var. diyor. İşte
o senin paran diye tanımladığı Bilal Erdoğanın,
bu paranın sağa sola dağıtılmasına, mutemet
kişilere teslim edilmesine ilişkin tape kayıtlarının
delil olarak silinmesi için cumhuriyet başsavcısının
vermiş olduğu emir.
Değerli
arkadaşlarım, işte, Adalet ve Kalkınma Partisi Türkiyenin
zaten sorunlu olan yargısını bu hâle getirmiştir.
İnşa etmiş olduğu AKP ekonomisi, inşa etmiş olduğu
AKP basını, inşa etmiş olduğu AKP yargısı
ile birbirlerini kollayarak, kontrol ederek, birbirlerini koruyarak Türkiyeyi
bu hâle getirmiştir.
Şimdi
geldiğimiz noktada, 17 Aralıkta ne oldu değerli
arkadaşlarım? 17 Aralık Türk siyasi tarihinin en büyük siyasi,
sosyal, adli ve demokratik krizinin yaşandığı tarihtir. 17
Aralık, bütün bunları toplarsak, cumhuriyet tarihinde görülmemiş
bir devlet krizinin ve bunun akabinde de görülmemiş bir şekilde,
mevcut demokratik değerlerin yok edilmesi için bizzat iktidar
tarafından başlatılmış olan bir operasyonun
adıdır. Niçin bu iktidar tarafından operasyon
başlatıldı, niçin yargı bu hâle getirildi? sorusuna cevap
olmak üzere, çünkü o tarihte asrın yolsuzluk operasyonu
başlamıştı. Bu yolsuzluk operasyonunda ortaya çıkan
rakamlar asrın yolsuzluk operasyonu tanımını kullanmaya
elverişliydi. Elde edilen deliller, asrın yolsuzluk operasyonu
demeye yeterliydi ve buradaki şüphelilerin, Hükûmetin 4 tane bakanı
ve onun çocuklarıyla ve oradan da Sayın Başbakana, onun çocuklarına
kadar uzanmış olması itibarıyla, şüphelilerin siyasi
kimlikleri itibarıyla asrın operasyonu olarak tanımlanmaya
müsaitti.
Değerli
arkadaşlarım, bu iddialarla ortaya çıkan 4 tane bakanın, 4
tane bakan çocuğunun, 61inci Hükûmetin çok yakınında bulunan
Reza Zarrab -zadeler diyeyim artık, biraz biz de yüceltelim bu
zatımuhteremi- onun ortak olduğu iş adamları, El
Kadılar, bazı belediye başkanları, Halk Bankası Genel
Müdürü, TÜRGEV adı altındaki, Başbakanın kontrolünde olan
ve bazı kamu kuruluşlarından ve iş adamlarından zorla
gelir elde edilen vakıf, işte bu operasyonun dâhili içerisindeydi. Bu
kadar büyük ve kapsamlı asrın operasyonu ortaya
çıktığında başta Başbakan ve Hükûmet üyeleri olmak
üzere büyük bir telaşa ve büyük bir korkuya kapıldılar. Bunun
neticesinde de bugünkü duruma gelebileceğimiz, Türkiyeyi demokrasi
değerlerinden uzaklaştıran, yargı
bağımsızlığını ortadan kaldıran
sonuçlar doğurmaya başladı.
Değerli
arkadaşlarım, bu operasyonda şüphe altında bulunan 4 tane
bakan demokratik teamüller ve hukuk gereği derhâl görevlerinden
ayrılması gerekirken sekiz gün boyunca görevlerinde kaldılar ve
delillerin karartılması için, delillerin yok edilmesi için, delilleri
bulan kamu görevlerinin, adli zabıtanın görevlerinden
alınması için imza attılar, bakanlık yetkilerini
kullandılar. Dolayısıyla, bunlardan sadece Erdoğan
Bayraktar Ben ne yaptımsa Başbakanın talimatıyla
yaptım. diyerek istifa etme haysiyetini gösterdi ama bir buçuk ay sonra
-ne oldu bilinmez, bizim tahmin ettiğimiz şekle göre Başbakan
tarafından tehdit edildi- bu istifasından ve yapmış
olduğu açıklamadan geriye çark ederek Başbakandan özür dilemek
zorunda kaldı.
Değerli
arkadaşlarım, bu korku, bu telaş, bu panik neticesinde, 17
Aralık günü itibarıyla başta İstanbul Emniyet Müdürü
değiştirildi; yerine Sayın Başbakan özel uçağıyla
Aksaraydan bir valiyi aldı, götürdü, İstanbul Emniyet Müdürü
olarak görevlendirdi.
Bu valiye sordu
basın mensupları: Ne yapacaksınız? Yani, doğruyu
söyledi adamcağız: Ben de bilmiyorum ne yapacağımı,
öğreneceğiz. dedi ama eline tutuşturulan, önceden
hazırlanmış listelere göre ilk önce bu kaçakçılık,
organize suçlar, mali suçlarla ilgili operasyonu yapan birimlerin müdürlerini,
amirlerini, memurlarını çaycısına kadar aynı gün
görevden uzaklaştırdı; onun yerine iktidar yanlısı,
biraz önce gösterdiğim vali gibi, biraz önce gösterdiğim savcı
gibi, biraz önce gösterdiğim hâkim gibi mutemet insanları
atadılar.
Bununla işin
biteceğini zannettiler, bitmedi. Bu defa soruşturmayı yapan
savcıların yanına ek savcı ilave ederek onların
işlerini sulandırmaya çalıştılar fakat ortaya
çıkan deliller o derecede güçlü ve ciddiydi ki bu da olmadı. O zaman
ne yaptılar? Savcının elinden dosyaları geri aldılar.
Bu da yetmedi, savcıları sürdüler sağa sola.
Değerli
arkadaşlarım, işte, İstanbulda yapılan bu işler
yani polislerin sağa sola sürülmesi, savcıların, hâkimlerin
elinden dosyaların alınması, onların tayin edilmesi
yetmedi. Yetmedi, niye? Çünkü bunlar biliyordu ki daha başka yerlerde de
pis işleri var. Dolayısıyla, bu sürgün operasyonunu 17 ayrı
ile daha yaydılar, 17 ayrı ilin emniyet müdürlerini ve adli
zabıta görevi ifa eden, yolsuzluklarla ilgili araştırma yapan
kamu görevlilerini, polislerini de sürdüler sağa sola. 7 bin civarında
polis bu şekilde görevlerinden uzaklaştırılmış
oldu. Aynı zamanda, buna paralel olarak, 25 Aralık tarihinde göreve
başlayan Sayın Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, önce 20
Aralıkta, bu operasyonlar ortaya çıktığında bir
celallendi, hırsızlığı, yolsuzluğu kamuoyuna
duyuran basın mensuplarının sorularını cevaplarken Bu
bilgileri, gizli soruşturmayı açığa çıkaran,
onları yayan savcılar hakkında suç duyurusunda bulunuyorum.
dedi. Arkasından, 25 Aralıkta HSYKya karşı böyle, boy
gösteren, tehdit eden bir beyanatta bulundu. 28 Aralıkta
operasyonları durdurma talimatı verdiği şeklinde kamuoyuna
basın marifetiyle bilgiler düşürüldü ve aynı zamanda da
Sayın Adalet Bakanı Bekir Bozdağın İstanbuldaki
operasyonda savcıların elinden dosyaların alınmasına,
savcıların sağa sola gönderilmesine ilişkin birtakım
hukuksuz tasarruflarda bulunduğuna dair bilgiler kamuoyuna
yansıdı.
Sayın Bakan
Adalet Bakanlığı görevini üstlendikten sonra, 15 Ocakta HSYKyla
bir toplantıya katıldı. Bu toplantının hemen akabinde
yani aynı gün, HSYKnın kalbi olan, hâkimler ve savcılarla
ilgili atama, nakil gibi bütün önemli işleri yapan 1. Dairesinin zülfüyâre
dokunan 2üyesi bu daireden uzaklaştırıldı. Yerine, 2
mutemet üye getirildi ve bu şekilde AKPnin
siyasallaştırdığı 1. Daire ilk icraatını
bundan bir gün sonra yaptı. 16 Ocak tarihinde, İstanbulda
operasyonları yapan savcılar ve hâkimler muhtemelen 16 ayrı ile
de bunun sirayet etmesi ihtimali vardır. diyerek o illerde de hâkim ve
savcılarla ilgili bir kararname çıkardı. Bu, tabii, 16 Ocakta
çıkarılan kararname çok acil bir işti, burada 20 hâkim ve
savcı görevliydi ama akabinde bunun peşin devamı geldi. 21
Ocakta 97 hâkim ve savcıyı içeren bir kararname
çıkarıldı. Bu kararname mazeret kararnamesi biliyorum ama bu
kararnamenin içerisine zülfüyâre dokunacak, talimatlara uymayacak hâkimler,
savcılar da konuldu. Bu da yetmedi, 12 Şubat tarihinde 166
kişilik bir kararname daha çıkarıldı ve böylece yargı
içerisindeki yolsuzlukla ilgili operasyon, nasıl emniyetteki kolluk
kuvvetleri, adli zabıta bertaraf edilmiş, tam
yandaşlaştırılmış ise aynen hâkim ve
savcılarla ilgili operasyon da bu şekilde tamamlandı.
Buraya gelene
kadar, Adli Zabıta Yönetmeliği, sanıyorum 18 veya 19 Aralık
günü Anayasayı değiştirecek şekilde değiştirildi
yani yönetmelikle Anayasa değiştirildi. Suç delillerini ortadan
kaldıran kanuni düzenlemeler yapıldı, özel yetkili mahkemeler
kaldırıldı. Onların toplamış olduğu
delilleri, işte Şu savcının eline silah olarak verilsin.
diye onların toplamış olduğu yolsuzluk operasyonundaki
delilleri etkisizleştiren,
değersizleştiren ve yok hükmünde sayan maddeler gizlendi. Bütün
bunlar sizlere deşifre edildi, açıklandı ama sizin akla uygun
olmayan parmak çoğunluğunuzla bunlar Türkiyede oldu maalesef.
İnternetle ilgili yayınların önüne geçebilmek için
İnternet kanunu değiştirildi. MİTle ilgili bir
değişiklik yapılarak, her ihtimale karşı, bu polisler
de bir halt ederse, bu yargı da bir halt ederse diye, bir üçüncü güç
olarak, polisten ve Silahlı Kuvvetlerden ayrı, operasyon yetkisiyle
donatılmış bir MİT Kanunu yapılmaya
çalışıldı ve bunun hukuki düzeni de Sayın Adalet
Bakanının hazırlamış olduğu taslaklarla geldi.
Sonuç
itibarıyla, 4 tane bakan hakkında fezlekeler geldi. Bu fezlekeler,
61inci Hükûmetin 4 tane bakanının yolsuzluk operasyonunda suç
işlediğine ilişkin delillerle birlikte Adalet
Bakanlığına geldi. Adalet Bakanının kendi
ikrarına göre, kırk beş gün boyunca bu dosyalar incelendi. Niye
inceledin kardeşim? Hâkim misin sen, niye inceliyorsun dosyaları?
Savcı mısın, niye inceliyorsun dosyaları? Niye kırk
beş gün inceledin? Kırk beş gün sonra bu dosyaları geri
gönderdi. Neye göre gönderdi? Kırk beş gün sonra, Adalet
Bakanlığının çıkardığı bir genelgeye
uymadığı için gönderildi.
Değerli
arkadaşlarım, Adalet Bakanlığının genelgesi iki
sayfa, hepimiz biliyoruz o genelgeyi. Buna uyup uymadığını,
Adalet Bakanlığında onca bürokrat var, çağırıp
birini sorduğunuz zaman uyar veya uymaz der, aynı gün
gönderirsin. Gönderilmez çünkü kırk beş gün boyunca bu yolsuzluk
dosyalarının içerisinde ne var, hangi deliller var, bu deliller kimleri
şüpheli olarak riske atıyor ve hangi illeri kapsıyor, bunun
araştırması, bunun incelemesi yapıldı. İşte,
bu kırk beş gün boyunca bu inceleme yapılırken 16 tane ilin
emniyet müdürü öyle değiştirildi. Kırk beş gün boyunca bu
incelemeler yapılırken, bir ay içerisinde, hatta on gün içerisinde 3
defa hâkim kararnamesi çıkarılırken buradan alınan
bilgilerle çıkarılmıştı ve netice itibarıyla
Türkiyede maalesef, Adalet Bakanlığı, yargının
bağımsızlığı, tarafsızlığı,
hâkimin teminatını sağlamak üzere oluşmuş bir
demokratik temsil organı olmasına rağmen yargıyı
bağımlı hâle getirecek, yolsuzlukların üstünü kapatacak,
ortaya çıkmış delilleri bertaraf edecek, bu delillere göre
nerelerde operasyon yapılacaksa oranın polisini, hâkimini,
savcısını dizayn edecek bir hâle düşmüştür 21inci
yüzyılda.
Değerli
arkadaşlarım, tabii, bununla yetmiyor, bunların niye bu kadar
olduğunu anlayabilmek için şu İzmir olayına kısaca
bakmak lazım. İzmirde -ve
Adanada da aynısı oluyor- Sayın Bakan deklare ediyor Evet, ben
konuştum bu savcılarla, savcılarla konuşmayan Adalet
Bakanı mı var? Savcılarla konuşmayan Adalet Bakanı
yok, ben de biliyorum ama sizin gibi konuşanı yok! Ben 4 tane, en
azından 4 tane Adalet Bakanıyla bürokrat olarak
çalıştım, belki 50-60 tanesiyle de hâkim, savcı olarak
çalıştım; hiçbir tanesinden hiçbir şekilde yargıya
sizin kadar müdahale edenini görmedim. Bakın siz nasıl müdahale
etmişsiniz: İzmir Emniyet Müdürü Ali Bilkay, operasyonu yapacak olan
Şube Müdürü Bora Köprülüye telefon ediyor, diyor ki: O konuyla ilgili
bir şey sorarsa savcı Çalışıyoruz. diyeceksin ama
herhangi bir operasyon yapmayacaksın. Mali Şube Müdürü: Efendim,
savcı bu işi takip ediyor, bu adli bir iştir. Yani, sen ne
karışıyorsun demeye getiriyor; haklı. Emniyet Müdürü Ali
Bilkay: Tamam, tamam. Çalışıyoruz, gereğini
yapmıyoruz, tamam mı? Çalışıyoruz, gereğini
yapmıyoruz, tamam mı? Çalışıyoruz ama operasyona adam
çıkartmıyoruz, adam göndermiyoruz, tamam mı? İzmir Valisi
araya giriyor: Kesinlikle. Arkadaki güç! Ali Bilkay: Vali Beyin
talimatı, kesinlikle biliyoruz. Bir dakika
diyor, valiye veriyor. Vali
diyor ki: Şimdi, şöyle: Bu iş artık ülke meselesi hâline
geldi. İstanbulda da aynı şeyler oldu. Aynı şeyi
İstanbulda da yapmışlar demek ki! Savcıya diyeceksiniz ki:
Efendim, talimatınız ulaştı, üzerinde
çalışıyoruz. Bora Köprülü itiraz ediyor: Mahkemenin
vermiş olduğu talimatlar var, kararlar var. Savcı şimdi
bizzat kendisi konuyu takip edecek. Ortada bir idari konu var, siz ne
karışıyorsunuz; bir de yargı konusu var. diyor, doğru
söylüyor. Vali Mustafa Toprak alıyor telefonu: Nasıl-yani ben taklit
yapamıyorum ama burada öyle yapmayı da gerektiriyor- gelecek,
anlamadım ben. Savcı kendisi takip yaparsa yapsın,
kapımız açık, gelir çayını içer ve gider
kardeşim. Talimatı vereceksin tüm personeline Talimat
ulaştı, üzerinde çalışıyor. diyeceksin.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK BAL
(Devamla) Tüm iller var, savcı kalkıp tüm illere mi gidecek?
Ankara'nın çok net tavrı bu. Anlatabildim mi? Ankara'nın çok net
tavrı bu.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Ankara kim? Bakan.
FARUK BAL
(Devamla) Değerli arkadaşlarım, vakit yetmedi ama bunu hepiniz
bir yerlerden okursunuz. İşte, bu, Sayın Bekir
Bozdağın Adalet Bakanı olarak yargıya müdahalesini,
Anayasanın 138inci maddesini askıya alışını,
kuvvetler ayrılığı ilkesini, yargının
bağımsızlığını, yargının
tarafsızlığını, hâkim teminatını kısa
süre içerisinde ortadan kaldırma başarısını
gösterdiğini ortaya koymaktadır.
Meclisin
İçtüzüğü ve Anayasanın hükmü gereği hakkında gensoru
açılması amacıyla Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuzun
verdiği önergeyi değerli milletvekillerinin vicdanlarına havale
ediyorum.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Efendim, beş dakika ilave süre verin.
Sayın Bakana verirsiniz nasıl olsa. Dinleyemiyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bal.
FARUK BAL
(Devamla) Bu defa, Cenab-ı Allahın bahşettiği vicdanla o
parmakları hareket ettirirsiniz dilerim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Hasip Kaplan,
Şırnak Milletvekili.
Buyurun Sayın
Kaplan.
BDP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Gensoruyla ilgili
partimizin görüşlerini açıklamaya çalışacağım ve
tabii ki bu açıklamaya başlamadan önce, cumhuriyet tarihinin en
kısa sürede gensoru yemiş Bakanı olarak Sayın Bozdağ
herhâlde tarihe geçecek.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Bak, böyle bir şey de var yani!
HASİP KAPLAN
(Devamla) HSYK görüşmelerinde hep burada, bakanlık koltuğuna
da oturmadan gensoru yemiş bir Bakan olarak da geçebilir.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Daha yoldayken hazırdı gensoru. Evden Bakanlığa
giderken gensoru hazırdı.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Gensoru önergesine şöyle bir baktım, bir
İçişleri Bakanlığının yaptığı
kolluk düzenlemeleri var, İçişleri Bakanlığını
ilgilendiren bir konu, onunla ilgili yok. Sonra, Sayın Bakanın 25
Aralıkta Adalet Bakanı olmasından sonra HSYK
toplantısı ve HSYK Yasasının gelmesi var; orada hâkim,
savcıların yerlerinin değişmesi konusu. Doğrusu
şaşırdım; binlerce polisin, şube müdürünün görev
yerleri değiştirildi. Kimse, böyle İçişleri Bakanı
hakkında bir gensoru vereyim demedi. Özel yetkili mahkemelerde birkaç
hâkim, savcının yeri değişti, sonra da mahkemeler de kapandı
zaten, biliyorsunuz. Yani aciliyet sırası itibarıyla neden,
hangisi geliyor diye baktığımız zaman...
Yarın
kapanacak Meclis, seçime gidecek herkes ve ciddi mekanizmaları
işletirken muhalefet partileri olarak bizim oturduğumuz
dayanakların çok sağlam olması lazım. Ancak adalet ve hukuk
söz konusu olunca -ki bu gensorunun içeriğine
baktığımız zaman bağımsız yargı
çerçevesi var- bizim kaygılarımızın olduğu
noktaları açıklayacağız elbette. Bu kaygılarımız hangi noktalarda?
Ancak böyle bir gensoru için doğrusu
Barış ve Demokrasi Partisi olarak biz,
yaşadığımız süreci dikkate alarak, bütün
hassasiyetlerimizi de ortaya koyarak şunu açık ifade ediyoruz: Bugüne
gelinmesinde kimlerin sorumlu olduğunu açıkladıktan sonra neden
Barış ve Demokrasi Partisi böyle konjonktürel gensoruların
yanında olmadığını da ifade edecektir, bunu
açıklayacağız.
Ancak, size bir
şey söylemek istiyorum: Değerli milletvekilleri, siz, burada, şu
arkada bir park var, bahçede, Meclis başkanları parkına hiç
gittiniz mi? Hiç şöyle biraz yürüyüş yapayım diye şu
arkadaki parka gideniniz oldu mu arkadaşlar? İnanıyorum,
gitmemişsiniz çünkü yoklamadan iktidar partisi fırsat bulamıyor
ama biz muhalefetin biraz şansı olabiliyor, biz gittik. Orada ne
yazıyor? Bir pirinç levha var, o levhanın üzerinde şöyle bir
şey yazıyor: Parkın odak noktasında yer alan dinlenme
alanı içerisindeki fıskiyeli havuzda bulunan 3 adet siyah granit küp
demokrasinin vazgeçilmez üç unsuru yasama, yürütme ve yargı
organlarının her biri, ortasında kaynayan su erkler
arasında kuvvetler ayrılığını, küplerin
arasından fıskiyelerin fışkırması da
bağımsızlığını ifade ediyor.
BENGİ YILDIZ
(Batman) Fışkırıyor mu Hasip?
HASİP KAPLAN
(Devamla) 3 tane granit küp var arkadaşlar.
Bu ufak, kusura
bakmayın, şey edemedim, Meclis TV zoomlamıyor herhâlde,
göremez ama.
Bu muhteşem 3
tane granit olayını merak ettim ve gittim, gördüm arkadaşlar
-yakındakiler görebilirler- 3 tane granit küp var. Bu granit küpler var ya
3 tane sandığa benziyor yani küp falan değil, sandık, sandık,
granit. Fakat vahim olanı, fıskiyeler yerde, kablolar birbirine
geçmiş durumda, ne fışkıran var sudan ne güçler
ayrılığı
Hakikaten tam da bizim güçler
ayrılığına dönmüş, buradaki güçler ayrılığına
benzemiş, aslında karmakarışık olmuş. Bu resmi,
basın mensupları gidip o parkın içinde daha iyi görebilirler.
Çok üzüldüm ben bunu sabah gördüğüm zaman. Demokrasimiz
paslanmış arkadaşlar, kabloları çürümüş,
fıskiyeleri fısmıyor, su atmıyor artık, içinde damla
su yok. Mavi ladinin altında Birinci Meclis Başkanı Gazi Mustafa
Kemalin ismi var, sonradan, çınarlar falan var, bir şeyler ifade
ediliyor.
Ben bunu niye
söyledim? Eğer koskoca Meclis buna, güçler ayrılığına
bu kadar önem veriyorsa ve orada da bu olay yaşanıyorsa durum vahim.
Çünkü, cumhuriyet tarihinden bugüne bağımsız yargı ve
adalet nerede sekteye uğramış, hangi siyasi iktidarların
elinde güç olmuş, bunun üzerinde durmak gerekiyor.
Cumhuriyet
tarihinden başlayacağız. Cumhuriyet tarihinden, istiklal
mahkemelerinden, Üç Alilerden buraya geleceğiz. Orada, kendine muhalif
kimi gördüyse isyancı demiş, idam ettirmiş, Seyit
Rızanın yaşını küçültmüş, torunun
yaşını büyütmüş, Erdal Erenin yaşını,
günümüze gelen mahkemelerde, sıkıyönetimlerde olduğu gibi,
yakın zamana kadar
Bu olağanüstü mahkemelerde dehşet kararlar
verilmiş.
Şimdi,
cumhuriyet tarihinden, geldiğimiz 60lı yıllara,
Yassıadaya gelelim. Yassıadada, Yassıada
yargılamalarında Hâkim Başolun sözlerini bir daha
hatırlatmak istiyorum. Sanıklara, rahmetli Menderese,
bakanlarına, hâlâ sağ olan, şu an Meclise de gelip giden, o
dönemin yargılanan siyasetçilerine şöyle demişti: Sizi buraya
tıkan kuvvet böyle istiyor. Anladınız mı arkadaşlar?
Türkiye'nin adaleti budur. Bu tıkan kuvvet bazen milliyetçi olmuş, bu
tıkan kuvvet bazen ulusalcı olmuş, bu tıkan kuvvet, sonradan,
dinî motifleriyle güçlü bir iktidar olmuş. Fark eden bir şey yok.
Her üç dönemde
istiklal mahkemesinde bize vurdunuz; cezaevine attınız,
astınız. 60 ihtilali geldi, yine biz bulduk. 12 Mart oldu, yine biz.
Arada bazı kesimler... 12 Eylül oldu, biraz sağ, çokça sol, yine biz.
Olağanüstü mahkemelerde özel yetkili mahkemeler dönemi geldi, yine biz.
Bakın,
milletvekili arkadaşlarımızın, seçilenlerin hepsi bir
telefon kaydı, yasal olmayan bir telefon kaydından dolayı
içerideydiler yani kanun dışı, hukuk dışı, ahlak
dışı kayıtlar nedeniyle. Binlerce sayfa iddianameler yap,
kes, yapıştır sistemiyle yapıldı ve mahkemeye üç sene
çıkarılmadılar ve senelerce tutuklu kaldılar. Hâlâ bizim
belediye başkanlarımız hiçbir haklı neden
olmaksızın içeridedirler. Şırnak Belediye Başkanı
Ramazan Uysal, Batman Belediye Başkanımız Sayın Atalay,
Diyarbakır İl Meclis Başkanımız, Viranşehir
Belediye Başkanımız Leyla Güven -Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler
Komisyonu üyesiydi- ve şu an 34 mevcut, eskilerle beraber 50nin üstünde
belediye başkanımız içeride. Neden? Neden arkadaşlar
biliyor musunuz? Bir basın açıklamasından, birisi 8 Martı
kutlamaktan, birisi Nevrozda konuşmaktan ve her nedense bu tahliyeler
bizim tarafa gelmiyor. Bakın, Genelkurmay Başkanı İlker
Başbuğ eğer çarşamba gününe kadar tahliye olmazsa
göreceksiniz.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Ayıp olur olmazsa, doğrusu o. Hatayı düzeltirsiniz.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Ayıp olur bir, arkasından da Pişman olduk. diye
diğer tahliyeler zincirleme gelmeye başlar.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Biraz da Rezadan bahset. Ya biraz da Rezadan
bahset.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) KCKlılar serbest kaldı buraya geldi, İlker
Başbuğ gelmiş çok mu?
HASİP KAPLAN
(Devamla) Dikkat edin, bize sıra gelmeyecek. Bakın çünkü
iktidarın da, muhalefetin iki partisinin de zihniyeti Siz kalabilirsiniz,
yatabilirsiniz, siz bölücüsünüz, siz yatın, diğerleri
çıksın, diğerleri zaten es kaza gariban, vatan millet Sakarya
uğruna içeriye düşenlerdi. diyeceksiniz. Kahraman ordumuz köy
yakmış, birkaç kişi öldürmüş, 20 bin kişi faili meçhul
cinayet işlemiş, ne olacak canım? Ne olacak, sandıklarda
milyarlar çıkmış, ne olacak
canım? Bu havanın içinde olduğunuz sürece bu ülkeye
adalet gelmez, hukuk devleti olmaz, insan hakları olmaz, istediğiniz
kadar bağımsız yargı deyin arkadaşlar.
Bakın, bizim
Anayasanın 90ıncı maddesi ne diyor? Yargı yetkisini
bağımsız mahkemeler kullanır değil mi? Yargıç
teminatı var. diyor. Var mıdır yargıç teminatı?
Vallahi billahi, bütün hâkimler, savcılar artık Sayın
Bozdağın insafına kalmış ama Allahtan vicdanlı
bir insandır yani hâkim, savcıların tek
sığınacağı vicdanıdır.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Ya, o arada yağ da çekiyorsun Bakana Hasip! O arada yağ
da çekiyorsun Bakana ama Hasip!
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Nereden biliyorsun?
HASİP KAPLAN
(Devamla) Hukuk değil, Anayasa değil, tek
sığınağı Sayın Bozdağın
vicdanıdır, kızdırırlarsa ne olacaklarını
bilemem.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Nerede vicdan, nerede? Herkesin yerini
değiştirdi, vicdan nerede kaldı?
HASİP KAPLAN
(Devamla) Hayır, şimdi o özel yetkili mahkeme, 20 tane hâkim
savcı gitti. Bundan sonrası daha kaç bin hâkim, savcı var.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Zımni bir anlaşma mı var Hasip Bey?
HASİP KAPLAN
(Devamla) Yani tek sığınacakları liman Bakanın
vicdanıdır. Eğer vicdanını biraz tersine
işletirse gitti o hâkim, savcılar. Bu HSYK Bakana bağlandı
artık arkadaşlar, kıskıvrak bağlandı artık,
kıpraşacak hâli yok yargının. Bu HSYK geçti, Sayın
Köşk de onayladı. E, siz de kardeşim, usulüne uygun
yapamadınız. Çok tecrübelisiniz de niye geri geldi AYMden? Sizin
iptal başvurusu da sanırım pazartesi tekrar gidecek.
Şimdi,
buradan şu noktaya gelelim: Anayasanın 138inci maddesi
uyarınca hiç kimse yargıya müdahale edemez. Evet, değil mi?
Görülmekte olan bir dava hakkında hiç kimse konuşamaz. Bu kürsüde
sabahtan akşama kadar bu milletvekilleri konuşmuyor mu?
Konuşuyoruz, soru önergesi veriyoruz, araştırma önergesi
veriyoruz, Mecliste yapıyoruz bunu. Yapmıyor muyuz arkadaşlar?
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Ya konuşamaz değil, talimat
veremez, genelge gönderemez.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Yapıyoruz Yapıyoruz. diyeceğiz, hukukçuyuz,
doğru konuşacağız; hukukçuyuz biz, mağduriyetleri dile
getireceğiz ama Anayasanın 139uncu maddesindeki
Yani,
şaşırıyorum size, hepinize, gerçekten. Her buraya
geldiğinizde şu sıraya hep böyle dönersiniz, yemini
hatırlatırsınız bize. Ben de size bir yemini
hatırlatayım: İnsan hakları, hukuk ve demokrasi üzerine
yemin etmediniz mi? Yemininize sadık kalmayan sizi gidiler sizi! Ne insan
hakları, ne hukuk, ne adalet, ne demokrasi kaldı. Yemin ettiniz hani.
Bize hatırlatırsınız değil mi? Biz Dilimiz özgür
olsun. deyince yeminimizi hatırlatıyorsunuz bize. Yok
arkadaşlar, bu, size adalet, ona adalet, buna adalet, biraz adalet, çok
adalet, yok; adalet ya vardır ya yoktur. Adaletin olmadığı
bir ülke hukuk devleti değildir. Vatandaşın
sığınacağı bir liman, Hazreti Ömerin adaleti
olmadıktan sonra siz istediğiniz kadar bakanları değiştirin,
yeni bakanlar getirin, hâkimleri değiştirin, yenilerini getirin.
Sistemi değiştireceksiniz, sistemi. Kökünden sistemi
değiştirmediğiniz zaman Anayasadan başlayıp
yasalarına kadar, eğitimine kadar hâkim ve savcıların,
mülakatı da kaldırıp doğru dürüst, göreve kabul ederken de
ayrımcılık yapmadan; barolarıyla, hukuk fakülteleriyle,
yurtdışı eğitim kurumlarıyla akademik
çalışmalarını yapmadan bu ülkeye adalet gelmez
arkadaşlar. Herkes bir gün adalet arayışına çıkar,
çıkar, gördük.
Bu ülkede hâlâ
kasetlerle seçimi almak isteyen siyasi zihniyetler var. Bu siyasi zihniyet,
yanlışlar, kimse, geçen seçimlerde yaptı bunu. Bunun bundan
sonra yapılmaması, buna prim verilmemesi Parlamentoda her
milletvekilinin görevi değil mi arkadaşlar? Peki, soruyorum size: Hukuk
devletinin en değerli varlığı olan bağımsız
yargı, adil yargılanma hakkı bu vatandaşların
hakkı değil mi arkadaşlar? Gerçekten, bu ülkede en çok
konuşulan şey adalet, olmayan şey de adalettir arkadaşlar,
çok açık söylüyoruz.
Bakın, Medeni
ve Siyasi Haklar Sözleşmesini kabul etmedik mi üç sene önce? Adil
yargılanma hakkı yok mu içinde onun? Ekonomik, Sosyal
Sözleşmede yok mu? Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin
6ncı maddesini -sözleşme- Anayasanın 90ıncı
maddesine koymadık mı? Hangi düzenlemenin hangisi, Allah
aşkına, bu sözleşmelere uygundur? Bana bir tanesini söyleyebilir
misiniz?
Yemin edersiniz
ama hiçbiriniz yemininizi tutmazsınız vallahi. Yeminini
tutmayanların sonu siyasette de hukukta da başka yerlerde de iyi
değil arkadaşlar, benden söylemesi.
Eğer bu
ülkeye bir şey armağan etmek istiyorsanız; gıcır
gıcır yeni bir anayasa 21inci yüzyılda, demokratik yasalar,
düşünce, örgütlenme özgürlüğü, demokratik bir seçim sistemi yani
milletin kendi adaylarını özgürce seçebileceği bir seçim
sistemi, barajların olmadığı, engellerin
olmadığı, liderlerin eteklerine kimsenin
tutunmadığı, parti içinde demokrasinin olduğu
Bakın,
eğer bunu yapmazsanız vatandaş sonra, birden bire, çok fazla
aynı tipleri görmekten bıkıyor, bir seçimde hepsini gönderiyor;
2002de yapmıştı onu. Hatırladınız mı?
Siyasetin bütün yüzleri gitti 2002 seçimlerinde partileriyle beraber, yenileri
geldi. 2014e geldik, on iki sene geçti, sizler de eskidiniz arkadaşlar,
bizler de eskidik. Gençlere yer verelim, açalım. Siyaset iradesini dinamik
güçlere bırakalım artık. Biz yapamıyoruz. Bu ülkede
doğru dürüst bir bağımsız yargı kanunlarını
çıkaramıyoruz, beceremiyoruz işte. İktidarı da
beceremiyor, işine geldi mi yapıyor, muhalefetiyle de
yapmıyoruz. Hepimiz hukuk adına konuşuyoruz. Hepimiz de
doğru konuşmuyoruz arkadaşlar. Doğruysa bunun
kuralları çok basit: HSYK bağımsız olacak, Anayasada
güvencesini koyacaksın. Geleceksin, sonradan, güvenliğe, silaha
ayırdığın bütçenin sadece yüzde 1lik kalemini veya
sandıklara, kutulara konan paraların yüzde 1i kadarını da
Adalet Bakanlığı bütçesine vereceksin. 8 bin tane açık var,
hâkim, savcı, personel açığı var. Bina, araç, gereç
Bakın,
arkadaşlar, ayıptır. 2004ten beri bölge mahkemelerini
açamıyorsunuz. Bina yok. dediniz, Hâkim yok. dediniz. Ayıptır,
günahtır. Adli kolluğu oluşturamadınız. Ama
maşallah operasyonlar olunca adli kolluk
Sabah da kalktık, gazeteyi
açtık, adli kolluğun yine yetkilerini maşallah hemen -yönetmelik
ya- değiştirivermişsiniz. İstanbul savcısı
Ankarada soruşturma yapamayacak, Ankaradaki Şırnakta
yapamayacak. Oh, işte ondan sonra görürsünüz siz! Ankaradaki Ankarada
kalsın, İstanbuldaki İstanbulda. Peki suç
soruşturmaları il sınırı tanıyor mu
arkadaşlar? Jandarma kolluğunun alanı var, polis kolluğunun
alanı var.
Şimdi,
bakın, yine 21inci yüzyılda hasta hükümlüleri ölüm derecesinde olup
bunun önlemini almayanların hepsi cehennemliktir, cehennemlik!. Tek
kelimeyle bunu söylüyorum. Hasta hükümlüsüne sahip çıkmayanın ne
Allahı var ne peygamberi var ne adaleti var ne insanlığı
var ne vicdanı var.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN
(Devamla) Bunu da söylüyorum işte. Ölümü bekliyorlar.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Sorumlu burada.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Herkes için söylüyorum arkadaşlar.
Arkadaşlar,
öyle eften püften gensoruların yanında yer almayız. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Doğru dürüst gensoru
getirin, harbiyen yanınızda yer alalım, grubumuzla alalım.
Ciddi söylüyorum.
Teşekkür
ederim. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Evet, teşekkür ediyorum.
Önerge üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Bedii Süheyl Batum,
Eskişehir Milletvekili.
Buyurun Sayın
Batum. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ hakkında verilen
gensoru önergesiyle ilgili olarak CHP Grubu adına söz almış
bulunuyorum.
İlk önce
şu son iki ayda yaşadıklarımıza bir bakalım: Ben
Sayın BDP temsilcisi gibi yapmayacağım. Bugüne kadar gelirken
zamanı bitti, bugüne gelemedi. Bekir Bozdağın da vicdanına
bıraktı, gensoru önergesi ile ilgili görüşlerini 1930-1920lerle
tamamlayabildi.
Şimdi,
bakın, değerli arkadaşlar, 17 Aralık 2013 tarihinde
İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği
koordinasyonunda yolsuzluk, rüşvet, kara para aklama gibi suçlarla ilgili
bir soruşturma başlatıldı. 61inci Hükûmette görev yapan
bazı bakanları ve o bakanların yakınları ile
diğer bazı yöneticiler ve iş adamlarının da
şüpheli olarak yer aldığı soruşturma basın
yayın organlarına yansıdı. Hakkında soruşturma
olan İçişleri Bakanı, aynı gün tarihin en büyük cadı
avını başlattı. Soruşturmada görev yapan adli kolluk
amirleri görevden alındı, bütün kolluk yetkilileri görevden
alındı. Böylece, bu soruşturmada elde edilmiş delillere ve
şüpheli listesine ulaşılmak istendi. 25 Aralık 2013
tarihinde de Bekir Bozdağ, Adalet Bakanı olarak göreve
başlatıldı. Hemen ilk yaptığı iş, 1.
Dairenin 2 üyesinin -kanuna ve teamüle aykırı şekilde- 1.
Daireden uzaklaştırılması, siyasi etki altına
alabilecek 2 üyenin derhâl 1. Dairede görevlendirilmesiyle bir süreç
başlatıldı. Arkasından, Adana ve İzmir Cumhuriyet
Başsavcıları tarafından hazırlatılan fezlekeler
ve onların kırk beş gün
süreyle Adalet Bakanı tarafından bekletilmesi, inceletilmesi ve
tekrar geri döndürülmesi. Aynı anda
da, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ve dünyanın hiçbir demokrasisinde
görülmeyecek bir yasa bombardımanı başlatıldı; hem de
ne yasalar
İnternette aleyhimizde yazıyorlar. Koy iki üç madde
torba kanunun içine, engelleyelim. HSYK, ah, başka savcılara
başka hâkimlere geçmiş. Hemen HSYKya el koyayım. Derhâl, HSYK
yasası. Yolsuzlukları örtme, delilleri yok etme, bakanları,
bakan çocuklarını, Bilal oğlanı, Reza Zarrabları
kurtarma yasası dediğimiz; onların da Özel yetkili mahkemeleri
kaldırıyoruz, demokratikleşiyoruz. dedikleri yasa. Hemen
arkasından MİT yasası, dershaneler yasası -şimdi
birazdan tartışacağımız- toplu gösteri yürüyüşlerini,
toplu gösterileri biraz daha zorlaştıracak bir yasa. Bunlar gidiyor.
Tamamı nokta atışı, tamamı kişiye özgü, duruma
özgü yasalar.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, HSYK yasası çarşamba günü
imzalanıyor. Demin Sayın Grup Başkan Vekilimiz de söyledi,
perşembe günü bekleniyor, listeler hazırlanıyor, bütün
hazırlıklar tamam, perşembe günü Resmî Gazetenin mükerrer
sayısında yayımlanıyor, aynı gün tümüyle tasfiye
hareketi başlatılıyor ve açıkça söyledikleri gibi, F tipi
dedikleri yargıç ve savcıların yerine RTE tipi yargıç ve
savcıları yerleştirme operasyonu ve bu operasyonun başında
da şimdiki sorumlusu Bekir Bozdağ, Adalet Bakanı yani
birilerinin ipini çekmek görevini üstlenen kişi, Adalet Bakanı Bekir
Bozdağ. Şimdi her zaman söyledik ve biz söylerken sizler de görmezden
gelmeye devam ettiniz, gözlerinizi sıkı sıkıya
kapattınız, bir gün çocuklarınıza bile Aa, ne oldu ben görmedim o sırada,
ben değil miydim, neydim orada? diyebilin diye.
Şimdi, biz
Bekir Bozdağa sorduk, HSYK Yasası sırasında da sorduk, bu
yolsuzlukları örtme, birilerini kurtarma yasasında da sorduk, dedik ki:
Bunlar, bu nokta atışlar, kişiye özgü yasalar, bakanlar için,
Başbakan için, Bilal için, Reza Zarrab için çıkarılan yasalar
bırakın, hukuku, adaleti, insafla bağdaşır mı,
vicdanla bağdaşır mı? Aynen bize şöyle dedi:
Amacımız demokratikleşme, biz çok demokratikleşmeyi
istiyoruz. Başka şey de söyledi bize, açık açık: Bir
mensubiyetin eline geçmişti, o mensubiyetten kurtarmak istedik, başka
bir mensubiyetin eline geçti. dedi. Bu ne demek, bir mensubiyetten başka
bir mensubiyete geçmek? dedik. İdeoloji? dedim, İdeoloji dedi.
Siz tamam kötü bir bakan olabilirsiniz ama Türkçeyi bu kadar kötü
kullanmazsınız; ideolojinin mensubiyeti olur mu, bir insan ideolojiye
mensup olur mu? İdeolojiye sahip olur, mensubiyet başka bir şeydir.
dedik. Sustu. Her zaman söylüyorum: 2007, 2008, 2009, 2010, 2011, 2012, 17
Aralığa kadar 2013ün on bir buçuk ayı
Sayın Bakan
Ugandanın siyasetçisi miydi o sırada, demokratikleşme
aklına gelmedi mi? Sayın Bakan Papua Yeni Ginenin Bakanı
mıydı? Hayır, o sıralarda Başbakan o talimatı
vermemişti, buranın siyasetçisiydi ama daha talimat vermemişti.
O mağduriyetler
İnsaf! O mağduriyetler, o sadece telefon
kayıtlarına dayanan suçlamalar, iddianameler, yargılamalar,
düzmece kanıtlarla verilen kararlar ne oldu, ne olacak? O insanlar, bu ses
kayıtlarında, telefon kayıtlarında düzmece delillerle,
gizli tanıklıklarla yedi yıl, altı yıl, beş buçuk
yıl, dört buçuk yıl içeride
Ne oldu, nerenin
Bakanıydınız, nerenin Adalet Bakanı oldunuz?
Sıra geldi 17
Aralığa, bakanların, hatta Başbakanın çocuğuyla
yaptığı ses kayıtlarına, a, bir dakika, Bekir
Bozdağ nöbete, Bekir Bozdağ iş başına! Hani bir
şey vardı, gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım! Buna
Sayın Bekir Bozdağ iki mısra daha ekledi, vicdanımı
kanatırım, bakanlığı da kaparım!
Değerli arkadaşlar,
düstur bu, düstur bu, gözlerimi kaparım, bakanlığı
kaparım! Şimdi, gerçekten inanıyorum, Bekir Bozdağ tipi bir
siyaset anlayışının düsturu bu olabilir de bir demokratik
ülkenin siyasetçisinin, bakanının düsturu bu olabilir mi? Ne olursa
olsun, 2007de susarım, 8, 9, 10, 11, 12, 13
Başbakanım
isteyince gözlerimi kaparım, vazifeyi kaparım, bakan diye otururum!
Değerli
arkadaşlar, özellikle şunu söylemek istiyorum: Devlet eskiden
tanımlanırken, ne dersek diyelim, gözümüzü kapayalım,
sımsıkı kapatalım
İsterse Sayın BDP temsilcileri
1920lerde de öyleydi, Atina demokrasisinde de böyleydi. desinler.
Şimdiye baktığımız zaman
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sataşırsan
karşılığını alırsın, bak, onu
söyleyeyim.
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) Devlet eskiden tanımlanırken üç unsurla
tanımlanırdı, üç unsurla. Denirdi ki: Bu devletin bir ülkesi
olacak, bir nüfusu olacak, insan topluluğu olacak millet ya da halk
dediğimiz, bir egemenlik olacak. Çağdaş devlet tanımlarına
bakın, çağdaş kitaplara baktığımız zaman
şunu görüyoruz: Artık devletin dördüncü unsuru var, hukuk. Hukuksuz
bir devlet diğer üç unsuru anlam ifade etmeyen devlet demek.
Çağdaş devletin en temel unsurlarından biri artık devletin
hukukla bağlı olması, hukuk devleti olması. Hukuk
devletinde adalet çok önemli, yargı
bağımsızlığı çok önemli, adalet kavramına
duyulan güven çok önemli yani kısacası, açık söyleyeyim, hukuk
devletinde birileri sahte delillerle, bırakın sahte delilleri,
aynı telefon tapeleriyle yedi yıl tutuklu kalırken vicdanı
sızlamayan, oralı bile olmayanlar, söz konusu Başbakana
geldiğinde Aa, bir dakika, bir dakika, neler yapılıyormuş?
Dur bakayım, durdurayım. Hadi bakayım, birileri nöbete. Hadi ara
savcıları. demesi hukuk devletinde adalete olan güveni tamamen
ortadan kaldırır. Yani kesinlikle hukuk devletinde adalete duyulan
güven çok önemli diyorum. Valla kısacası şunu söyleyeyim: Hukuk
devletinde Sayın Bekir Bozdağ gibi Bana ne, boş verin hukuku
filan, gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım, bakanlığı
da kaparım. diyen siyasetçilerin Adalet Bakanı olmaması, Adalet
Bakanı ise de kalmaması zorunludur diye düşünüyoruz.
Bir kere,
değerli arkadaşlar, daha önce de söyledim -demin Sayın Bal
söyledi Tarihe geçtiniz. dedi- tarihe geçtiği Sayın Bekir
Bozdağın bir tek bu değildir. Dünyada Sayın Bekir
Bozdağ Tutukluluk süresi beş yıl az. deyip On yıl
olsun. diye önerge verip bu Mecliste bu önergeyi kabul ettirerek bu önergeyle
insanları on yıl içeri atmanın yolunu açan dünyadaki tek Adalet Bakanıdır,
tek, tek. (CHP sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Hocam, beş yıla indirildi.
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) - İki: Fezlekeleri kırk beş gün bekleten
ve savcıları değiştirdikten sonra iade edip üstünü örten
dünyadaki tek bakandır. Adanada, İzmirde -demin Sayın Faruk
Bal anlattı, uzun uzun anlatmamıza gerek yok- fezlekeye konu olan,
burada tutanağa konu olan şekilde doğrudan doğruya
savcıları arayıp müdahale eden, o müdahalenin de müdahale
olduğunu saklamak için inanılmaz şeyler ileri süren dünyadaki
tek bakandır. Hiç olmazsa derdi ki: Ben gözlerimi kapıyorum,
vazifemi yapıyorum, patron memnun, o yüzden ne gereği var, hiç
aramadım, aramadım derim. Boşver, nasıl olsa tapeler de
çıkmaz. diyebilirdi. Çok açıklıkla Evet, aradım. Ne var?
dedi çünkü öyle zannediyor. Tabii, açık söyleyeyim, çok güzel söyledi
Bakan geçen gün, basına da söyledi, dedi ki: Aradım, aradım ama
eğer O savcıyı görevden al. filan diyorsam,
Soruşturmayı durdur. diyorsam Allah canımı alsın,
şerefsizdir, namussuzdur bunu söyleyen. Peki, ne dedin? dedik.
Görevini iyi yap dedim, MİT yasasını
hatırlattım." dedi. Şimdi, Sayın Bakan koskoca Adalet
Bakanı, Ceza Kanununun 277nci maddesini hiç okumamış olabilir
mi? 288inci maddesini hiç okumamış olabilir mi?
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Haberi yoktur Hocam!
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla)
Vardır, vardır da Aliciğim, vardır da, boşver.
Gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım, bakanlığı
kaparım!ın içinde bu da yer alıyor.
Değerli arkadaşlar, bu,
Sayın Bakan, dünyada tutukluluğu en uzatan bakan, on yıla
çıkartan önergeyi veren bakan, fezlekeleri bekleten bakan, fezlekeleri
geri gönderen bakan, yetkisi yokken, savcıları da görevden alıp
Hop, tamam. diyen, arkasından da o savcıları arayıp:
Bana bakın, sizi bilgilendireyim, hukuku anlatayım. diyen, buna da
inanmamızı bekleyen dünyadaki tek bakan.
Değerli arkadaşlar, gensoru
muhalefetin önemli bir silahıdır, aracıdır çünkü bizim
sayısal çoğunluğumuz yok. Biz kamuoyu bilgilensin, kamuoyu bu
ülkede neler yapılıyor duysun istiyoruz.
ALİ ŞAHİN (Gaziantep)
Her silah her zaman çekilmez.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla)
Şimdi, her silah her zaman çekilir de sizin gibi çoğunlukların
gözlerini kapadığı yerlerde hiç olmazsa duyuralım
diyebiliriz. Ama şuna inanıyoruz: Gensoruyu iyi kullanmak
lazımdır, yerinde kullanmak lazımdır. Her zaman, her
koşulda kullanmamak lazımdır. Bu nedenle de şuna
inanıyoruz: Bırakın Türkiye'yi samimiyetle söylüyorum- dünyada
gensoruyu hak eden birkaç bakan varsa onların başında Bekir
Bozdağ gelir.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Hadi hocam ya, hadi yapma ya!
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla)
En önemli bakanlardan bir tanesidir gensoruyu hak eden. (CHP
sıralarından alkışlar) Var mı, var mı?
Birilerini içeri
alıp, tutukluluk süresini on yıla çıkartıp, onları
ilanihaye içeride tutacaksınız. Böyle biri mi lazım? Bekir
Bozdağ, buyurun orada!
Eğer, nokta
atışı yapıp yolsuzluklara özgü bir yasa mı
çıkarmak lazım? Bekir Bozdağ orada!
Delilleri
karartmak, yok etmek, buna da Ne güzel demokratikleşiyoruz. diye
biteviye cümlelerle cevap vermek mi lazım? Bekir Bozdağ orada!
Bu tür yasalara
hiç yüzü bile kızarmadan ve Ne yapıyorsunuz? deyince
Demokratikleşiyoruz canım, yazık değil mi insanlara? diye
cevap verebilen dünyada tek bakan Bekir Bozdağ!
Yargıçları
tasfiye mi edeceksiniz? Yeni RTE tipi yargıç, savcı mı
lazım? Bekir Bozdağ orada!
Fezlekeleri
durdurup Anayasaya aykırı olarak geri gönderdim, ilk önce
savcıları değiştirdim. demek mi lazım? Sayın
Bekir Bozdağ orada!
Savcılara
telefon edip müdahale etmek mi lazım? Yargı görevi yapanı
açıkça 277nci maddeye aykırı olarak etkilemek mi lazım?
Sayın Bekir Bozdağ orada!
Değerli
arkadaşlar, bu gensoru, bir kere şunu söyleyeyim, gerçekten,
haklı olarak düzenlenmiş ve dünyada gensoruyu hak eden
bakanların başında gelen Bekir Bozdağ için önemli bir silah
olarak muhalefetin kullanabileceği bir gensorudur.
Şunu
özellikle vurgulamak istiyorum: Görmezden geldim ben, boş ver, ne olacak,
beni seçecek kişi daha önemli. diye hepimiz düşünebiliriz,
yanlış da yapabiliriz.
Geçen gün söylediğim
bir şeyi özellikle söylemek istiyorum: Bekir Bozdağlar çok
bulunabilir, eskiden de vardı, hatta ben size örneğini de
söylemiştim; Kırşehiri ilden -Demokrat Parti o sırada çok
kızdığı için Bölükbaşına- ilçe yapalım, bu
adam buraya gelmesin. diye Kırşehir ilçe yapılırken,
tasarıda, hiçbir adalet düşüncesiyle bağdaşmayan bugünkü
Sayın Bekir Bozdağ türü, Bekir Bozdağın getirdiği
tür, nokta atışı, kişiye özgü yasalar yapılırken
o dönemin Demokrat Partili Muhlis Tümayı şöyle diyor: Ben istifa
ediyorum komisyondan, böyle bir yasayı kabul edemem. Bu, adalet
düşüncesiyle bağdaşmaz. Beğenmediğimiz 50-60 dönemi.
Şimdi, tabii, ama siyaset bu, her yerde Sayın Bekir Bozdağ
yönünde görev ifa edenler bulunur. Hemen buluyorlar onlar da, Nevşehir
Milletvekili Hasan Hayati Ülkünü buluyorlar, diyorlar ki: Sen yap komisyon
başkanlığını. Gözlerimi kaparım, vazifemi
yaparım, komisyon başkanlığını kaparım!
diyor o da ve komisyonun başkanı oluyor. Tabii, o dönemde de
Bölükbaşı Ah, neyse, ipimizi bir Nevşehirliye çektirdiler.
diyor. O gün de söylemiştim, Nevşehirliye ip çektirmişlerdi,
şimdi de Sayın Bekir Bozdağa birilerinin, eski suç
ortaklarının ipini çektiriyorlar.
Ben umuyorum, biz
Söyledim, Sayın Bekir
Bozdağın mutlaka yargılanması gerektiğine
inanıyorum, mutlaka yargılanacağına da inanıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
RAMAZAN ÇAN (Kırıkkale) Yapma Hoca ya.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) Ama yine de
ipini çektirmek şeyi ağır oldu, Bölükbaşının
oradaki şeyini kabul etmiyorum. Biz, birilerinin ipini çeken bile olsa onu
demokratik hukuk devletinde adil, bağımsız yargıyla
yargılayacağız ve suçunun gereğini mutlaka üstlenecek.
Tutukluluğu on yıla çıkaran Bakan olarak üstlenecek.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Beş yıla
indiren kim?
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) Ama şunu
söyleyeyim değerli arkadaşlar, özellikle şunu vurgulayarak
bitireyim: O dönemde yapılan iki kanun var aynı bugünkü gibi,
aynı bugünkü gibi. Abana ilçesi merkezinin Bozkurta
taşınması ve CHPnin Haksız İktisaplarının
İadesi Hakkında Kanun. Şimdi bunu özellikle bir daha
vurguluyorum çünkü söyleyince sizin grubunuzdan çok değerli
arkadaşlarım gelip bana dediler ki o gün
Öğrencimdi
bazıları da o zaman demek ki anlatamamışız,
öğretememişiz. O yüzden söylüyorum, 50-60 arasında
yapılmıştı bu yasalar, o sırada Anayasa Mahkemesi
olmadığı için tabii bunları iptal ettiremedik. 62den sonra
Anayasa Mahkemesi kurulunca Anayasa Mahkemesine başvuruldu ve Anayasa Mahkemesi
1967 yılında bu iki yasayı da Böyle amaç mı olur, böyle
kamu yararı mı olur, böyle kanun mu olur? diye iptal etmişti.
Şimdi
söylüyorum
O sırada değerli arkadaşlarımdan bana gelip
şöyle diyen oldu: Hocam, herhâlde karıştırdın, 54te
yapılanı 67de Anayasa Mahkemesi mi iptal etti? dediler. Şimdi,
bir kere o dönemi anlatamamışım demek ki. Hayır, o
sıra Anayasa Mahkemesi olmadığı için iptal etmemişti,
67de iptal etti. Bu getirdiğiniz yasaları da mutlaka iptal
edecektir, hiç merak etmeyin. Ama bu arada siz tarihin bu nedenlerle gensoru
önergesi yiyen, ileride de mutlaka yargılanacak olan tek
Bakanısınız.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, sayın hatip ismimi zikrederek
1930larda kaldığımızı ve başka şeyler de
söyleyerek sataşmadan bulundu, ona cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Ne
söyledi sataştı, isminizi zikretti?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) İsmimi zikrederek 1930larda
kaldığımızı, bugüne gelemediğimizi ifade ederek
sataşmada bulundu.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Kaplan, sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, Eskişehir Milletvekili
Bedii Süheyl Batumun (11/31) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde CHP
Grubu adına yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Hatip,
çok yerinde bir gensoruysa siz ana muhalefet partisisiniz, niye uyudunuz da siz
getirmediniz? (BDP sıralarından alkışlar) Söyler misiniz?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Bravo!
HASİP KAPLAN
(Davamla) - Bizi konuşturtmayınız.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Konuş, konuş!
HASİP KAPLAN
(Devamla) Doğru konuşunca alınıyorsunuz. 30larda
kaldık! Ben bugüne getirdim, bugün olmadığını söyledim
hukukun, adaletin ve bunda üç partinin de günahı olduğunu söyledim.
Gelin, sistemi değiştirelim. dedim. Şimdi soruyorsunuz Hasip
Kaplan niye karşı? Bu gensoruda hasta mahkûmlar var mı? Bu
gensoruda uzun tutukluluk var mı? Bu gensoruda yeniden yargılama var
mı? Bu gensoruda veren partinin tutuklu milletvekili Engin Alan bile yok.
Şimdi,
bakın, bu gensoruda, gensoru Adalet Bakanıyla ilgili geliyorsa
adaletle ilgili bütün sorunları yatırırsınız ve bunda
sorumluluğu varsa üstüne gidersiniz. Ben bu saatten sonra paralel sevici
değilim, olmayacağım, olamam da bir hukukçu olarak.
Arkadaşlar,
yanlış yapmaya gerek yok. Birinin ipini mi çekmek istiyorsunuz,
sehpayı bizden istemeyiniz. Gidin sehpanızla gelin.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Ya, ne güzel anlaştınız
işte!
HASİP
KAPLAN (Devamla) Sayın Hatip, ip çekmekten, idamdan bahsediyorsunuz.
İdamı kaldıralı çok oldu, farkında değil misiniz?
Size yakışıyor mu aslan sosyal demokratlar adına böyle bir
konuşma?
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) AKPyi eleştirmiyorsun da CHPyi mi
eleştireceksin? AKPyi eleştirme, tamam!
HASİP
KAPLAN (Devamla) Bir hukukçu adına, bir öğretim üyesi adına ip
çekmekten bahsediyorsunuz; nasıl ip çekiyormuşsunuz? Sehpa
istiyorsunuz. Sizin altınıza sehpa koymamızı mı
istiyorsunuz? Binlerce siyasetçim içeride benim, özgürlük için mücadele
veriyor. Hasta, 542 tanesi ölüm döşeğinde. Biz bunların
mücadelesini veriyoruz. Biz mücadele ede ede, vere vere bugünlere geldik.
Gelin, doğru dürüst adalet sistemi isteyin, bütün partilerin yanında
yer alırım. Hiç ayrım yapmadan, grubumuzla yer alırız
çünkü bağımsız yargı hepimiz için geçerlidir ama bu kadar
zayıf kalıyorsunuz ki Bozdağ da gelir, 100 tane Bozdağ daha
gelir gider, ben size söyleyeyim.
Teşekkür
ederim. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Eskişehir) Sayın Başkan, bir konuyu tashih
etmemiz lazım. Sataşma var. İpi çekmek filan falan konusunda ne
kastettiğimizi
HASİP
KAPLAN (Şırnak) İp çekmedin mi kardeşim?
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Eskişehir) Orada bir sataşma var. Onu bir
açıklamamız lazım.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Batum.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) İp çekmedin mi? Yoksa ip atlama mı
oynuyorsunuz?
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Ne zaman çekti? Adil yargılamadan bahsetti
sayın hatip. Adil yargılamadan bahsetti.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) İp atlama mı oynuyorsun Hocam? Hocam, ip
çekmek asmak demektir, infaz etmek demektir, biliyor musun?
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Adil yargılamadan bahsetti. Doğru
konuşmuyorsunuz.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Hukuk literatüründe onun adı odur. Menderesi
asan iptir.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Batum.
2.-
Eskişehir Milletvekili Bedii Süheyl Batumun, Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplanın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Eskişehir) Değerli arkadaşlar, şimdi
Parlamentoya anlattık, bir de Sayın Kaplana anlatmamız
lazım geliyor. Hani demişler ya Bölük dur, sen de dur! diye,
şimdi Sayın Kaplana da şunu anlatmamız lazım: İp
çekme, orada Bölükbaşı idam edilmedi. Öyle zannetti Sayın
Kaplan.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) İpini çekeceğiz. dediniz.
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) Bölükbaşının ili ilçe hâline
dönüştürüldü. Bu kanunu yapacak komisyonun da başkanı bir
milletvekili oldu. Diyor ki: İpimizi çekecekse Nevşehirli
çeksin. Şimdi, Sayın Hasip Kaplanın herhâlde bu olaydan çok
haberi yok.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Var, var
Biliyorsun.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) - O yüzden
zannediyor ki, Bölükbaşını idam ettiler, ipini de bir
Nevşehirli çekti. Bana da diyor ki: İp çekmekten bahsettiniz. Siz,
bir anayasa hukukçusu, bir akademisyen ip çekmekten bahseder mi? Hayır,
oradaki mecazi
Ama şimdi anladım ben.
Sayın Parlamento, sayın üyeler, Sayın
Kaplan; -sizden de özür diliyorum- bundan sonra mecaz kullanırken ipi
çekmek yönünde ben Parlamentoya anlatacağım, bir de Sayın
Kaplana dönüp diyeceğim ki: Efendim, burada mecaz kullandım.
İpini çektim. (Gürültüler)
HASİP KAPLAN (Şırnak) İp çektim.
derken Menderesin ipi aklıma gelir, Deniz Gezmişin ipi aklıma
gelir
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Hadi cevap ver
şimdi.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) Şimdi,
sevgili arkadaşlar
HASİP KAPLAN (Şırnak) 12 Eylülde
asılanlar aklıma gelir! Öyle ip çekmek kolay değil.
Konuştuğunuz laflara dikkat edeceksiniz, öğretim üyesisiniz.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) Sevgili
arkadaşlar, bunların hepsi mugalatadır.
HASİP KAPLAN (Şırnak) İp çekmek ne
demek?
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Burada otur,
burada otur!
HASİP KAPLAN (Şırnak) Ben
buradayım. Onurlu yerdeyim ben!
PERVİN BULDAN (Iğdır) Ne alakası
var orayla ya!
HASİP KAPLAN (Şırnak) İp çekmekle
ne alaka? Siz ip çekmekten bahsediyorsunuz 21inci yüzyılda. Ayıp,
ayıp!
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) Şunu
söyleyeyim: İpini çekmenin ne olduğunu anlatabildikten sonra bir gün
Deniz Gezmişleri de biz onlarla konuşuruz, Abdullah Öcalanı da
konuşuruz, PKKyı da konuşuruz, her şeyi konuşuruz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Kimin ipini
çekiyorsunuz?
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) Cumhuriyeti de
konuşuruz ama ilk önce şunu anlasınlar: Cumhuriyet Halk
Partisinin milletvekili ipi çekti dediği zaman
Bölükbaşının anlayışıyla söyler, hiçbir zaman ip
çekmekten bahsetmez, adam öldürmekten bahsetmez.
Bunu anlatayım da sonrasını tekrar
konuşuruz. (CHP sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) Her zaman
Her
zaman
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN - Buyurun Sayın Halaçoğlu.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Kaplan bizim
verdiğimiz gensoruyu farklı şekilde yorumlayıp bize
sataşmada bulundu. Onu açıklamak istiyorum.
BAŞKAN Ne söyledi Sayın Halaçoğlu?
Nasıl farklı şekilde yorumladı?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Gensorunun yerinde
olmadığını, Engin Alanın içerisinde
bulunmadığını ifade etti. Bizim gensorumuz onlarla
alakalı değil.
BAŞKAN Buyurun, sataşma nedeniyle size de iki
dakika söz veriyorum.
3.- Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlunun, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında MHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; burada bağırarak çağırarak
bir şey halletmemiz de mümkün değil, öncelikle bunu söyleyeyim.
Şimdi, biz, gensoruyu verirken hangi bakan
hakkında verdik?
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Adalet Bakanı
YUSUF
HALAÇOĞLU (Devamla) - Şu anki Adalet Bakanı. Hükûmet
hakkında vermedik veya bundan önceki bir adalet bakanı hakkında
da vermedik, şu anki Adalet Bakanı hakkında verdik.
Dolayısıyla şu anki Adalet Bakanının icraatıyla
ilgili olarak ancak verebiliriz. Engin Alan Beyefendinin hapishanede
bulunması şimdiki Adalet Bakanıyla alakalı değil.
Dolayısıyla
biz, adaleti tenkit ederken, Türkiyedeki hukuk sistemini tenkit ederken Engin
Alan hakkında verilen kararlarıdan veya ondan öncekilerden söz ederiz
ama Engin Alandan dolayı şimdiki Adalet Bakanına bir gensoru
veremeyiz. Dolayısıyla adaletsiz davranışları burada
ifade etmek başka bir şeydir, şimdiki Adalet Bakanının
icraatlarıyla ilgili verdiğimiz gensoru farklı bir şeydir.
Biz diyoruz ki, şimdiki Adalet Bakanı daha bakan olmadan veya olur
olmaz hukukta büyük bir skandallar zinciri ortaya çıkardı;
savcılar ve hâkimlerin yerlerini anında değiştirdi, bir
yolsuzluğun önüne geçti. Biz, bundan dolayı Sayın Adalet
Bakanı hakkında gensoru verdik. Yoksa, Balyoz, Ergenekon veya orduya
kumpas düzenlenmesi, millî orduya kumpas düzenlenmesi -ki bunu sonunda
Hükûmetin kendisi de kabul etti- bunlarla ilgili vermedik. Aslında,
yapılması gereken şey, tabii ki, Hükûmetin -mademki millî orduya
kumpas düzenlendi- bu kumpası da ortaya çıkaracak tedbirleri
alması gerekir ve o insanların, içeride yatan insanların
vebalinden kurtulması gerekir.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın
Hamzaçebi.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Kaplan konuşmasında
Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu gensorudan söz ederek
Cumhuriyet Halk Partisi asıl gensoruyu vermeliydi, o getirmedi.
anlamında bir değerlendirme yaparak bize sataşmada
bulunmuştur efendim.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Hayır, Çok savunuyorsanız niye getirmediniz?
dedim.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
İki dakika
söz veriyorum sataşma nedeniyle.
4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin,
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gensoru anayasal bir
müessesedir, Meclis soruşturması anayasal bir müessesedir ve 17
Aralıktan bu yana Hükûmet, Sayın Başbakan, bazı eski
bakanlar bir rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasının konusu
durumundadır; böylesi ciddi günler yaşıyoruz. Böylesi ciddi bir
süreçte gensoru elbette ciddi bir müessesedir, Meclis soruşturması
yine ciddi bir müessesedir; ancak bunları seçime doğru giderken,
sıkıştırılmış bir takvim içerisinde biz
Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmeyi doğru bulmadık, zaman olarak
doğru bulmadık ama bunlar Cumhuriyet Halk Partisinin gündemindedir.
Bunları verdiğimiz zaman biz sonuç alacağız Parlamentoda.
Reddedilmek üzere bir gensoru vermeyi düşünmüyoruz, reddedilmek üzere bir
Meclis soruşturması önergesi vermeyi düşünmüyoruz; sonuç alacağımız
zaman bunları Parlamentoya getireceğiz, hepiniz göreceksiniz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Yeni bir operasyon
var öyleyse.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) İkinci
söyleyeceğim şudur: Burada Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Yasasını günlerce görüştük, sabahlara kadar Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu Yasasını görüştük ve geçen
cumartesi günü sabah onda onun oylamasını yaptık;
buradaydık Cumhuriyet Halk Partisi olarak. Sayın Hasip Kaplan benim
çok beğendiğim, sevdiğim bir siyasetçidir, bu kürsüyü heyecanla
doldurur, ben de kendisini heyecanla gerçekten izlerim ama sormak istiyorum:
Biz o yasaya hayır oyu verirken Barış ve Demokrasi Partisi
neredeydi acaba?
HASİP KAPLAN (Şırnak) Tutanaklara
bakın Sayın Hamzaçebi.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Kaç kişiyle
hayır dediniz?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Neredeydi?
Acaba hangi oyu kullandılar?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) İki parti 18
kişiydiniz, iki parti.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın
Hamzaçebi, tutanaklara bakın, sizin muhalefetin 2 katı yok mu,
bakın bakayım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Elektronik
oylamada hangi oyu kullandılar, ben merak ediyorum.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) İki parti 18
kişiydiniz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Kaç oy verdiniz, kaç oy?
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın
Hamzaçebi bizi HSYK oylamasında neredeydiniz? diye
BAŞKAN Neredeydiniz?
HASİP KAPLAN (Şırnak) İşte ona
cevap vereceğim.
BAŞKAN Buyurun.
İki dakika süre veriyorum Sayın Kaplan.
5.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında BDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
HASİP KAPLAN (Şırnak) Arkadaşlar,
135 milletvekiliniz var ana muhalefet olarak, Allah artırsın, bir
şey demiyorum; milletin teveccühünü kazanırsınız,
artarsınız, gelirsiniz. 50 tane buradan alacağınıza
kendiniz artırsanız daha iyi olur.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Hasip Bey, buradan ne
alacaklar?
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Ne alacaklar
oradan?
HASİP KAPLAN (Devamla) HSYK tutanaklarına
yurttaşlarımız İnternetten bir girseler en etkili muhalefeti BDPnin
yaptığını görürsünüz, en etkili muhalefeti. Bakın,
sonuna kadar
Şimdi, Allah aşkına, biz
referandum oylamasında da boykot diyen partiyiz, HSYK referandumunda da
boykot diyen partiydik. Her maddede önergemiz vardır, her tutanakta
adımız okunmuştur, her maddede muhalefetimiz sizinkinin 10
katı daha etkili olmuştur. Şimdi, 135 kişiydiniz de -ben
hadi MHPyi saymıyorum- niye 20de kalıp
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
18
18
HASİP KAPLAN (Devamla) 18de mi
kaldınız? Niye? Niye? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Böyle muhalefet olursa bunlar daha yirmi sene iktidar olur.
(AK PARTİ sıralarından gülüşmeler, alkışlar)
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Hasip Bey, yirmi sene çok fazla!
HASİP KAPLAN (Devamla) Vallahi
billahi, Barış ve Demokrasi Partisini göreceksiniz bu seçimlerde
bölgede, bir de sizi göreceğiz arkadaşlar. Yani sizin sayenizde
iktidar yaşıyor, ne yapayım ben şimdi? Vallahi billahi
Yani
gidip aşağıda 2 rekât namaz sizin için de kılıyorlar
Allah böyle muhalefetten bizi mahrum etmesin. diye. Yani kardeşim, bir
gün görmedim şu koltuklarınızın dolduğunu.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir)
Sen destek verdiysen
HASİP KAPLAN (Devamla)
Doldursanız, el kaldırsanız belki reddettireceksiniz ama
gelmiyorsunuz, Meclisi sevmiyorsunuz. Anlamıyorum ama gelip bana
yükleniyorsunuz. (CHP sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Hasip Bey, bir daha sataşmazlar.
HASİP KAPLAN (Devamla) Ben
90lara kadar sizinle çalıştım arkadaşlar, sonra
anladım ki yanlış yoldayım, barış ve demokrasi
yoluna geçtim. İş yapıyoruz, mesele bu yani kusura bakmayın.
Teşekkür ederim. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın
Hamzaçebi.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın
Başkan, Adalet ve Kalkınma Partisine söz vermeyin, Hasip Bey yeter,
AKPnin konuşmasına gerek yok.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Buna
verilecek bir cevap yok ki Sayın Başkan ya!
BAŞKAN Bir saniye sayın
milletvekilleri.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, Sayın Kaplan yeniden bir
sataşmada bulunmuştur efendim.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Ne cevap
verecek merak ediyorum yani.
BAŞKAN Sayın Hamzaçebi,
buyurun, lütfen sataşma nedeniyle son söz isteme olsun.
Buyurun.
6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin,
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna
tekraren sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Değerli milletvekilleri, ben bir soru sordum: Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanun Teklifinin oylamasında
Barış ve Demokrasi Partisi neredeydi?
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Boykotçuyuz kardeşim, Allah Allah!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Yani Her maddede önerge verdim., Önergemizin gerekçesi okundu.
Bunlar gerekçe değil; oylamada oy kullandınız mı,
kullanmadınız mı?
ÜNAL KACIR (İstanbul) Siz ne yaptınız?
Bunu sormaya ne hakkın var?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Siz kaç oy kullandınız?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Kullanmadınız, bıraktınız, gittiniz.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Ya, boykot ettik Sayın Hamzaçebi.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Siz kaç oy verdiniz?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) - Yani Barış ve Demokrasi Partisi gerçekten
o yasaya karşı çıkmış olsaydı burada oylamada
bulunur, hayır oyunu verirdi. Bir kişi bile hayır oyu
verseydiniz ben Barış ve Demokrasi Partisinin hayır oyu
vermiş olduğunu kabul edecektim.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Biz boykotçuyuz, boykotçu.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Ben, şimdi, sizin o yasa
karşısında olduğunuzu düşünmüyorum çünkü oy
vermediniz. Türkiye 17 Aralıktan bu yana rüşvet ve yolsuzluk
soruşturmasıyla çalkalanıyor,
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) 18 kişi o yasaya
karşıymış.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) -
bu kürsüden bir kez olsun bu konuda bir
değerlendirme yapmadınız, bir kez olsun onunla ilgili aleyhte
konuşmadınız
(CHP sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Aşk olsun! Ya, dün yolsuzluklarla ilgili
araştırma önergesi indirdik.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) -
bu yolsuzluk iddialarıyla ilgili
değerlendirme yapmadınız, hatta şunu söylediniz, bir
arkadaşımız şunu söyledi: Bu paralar çalınıyorsa
Türk hazinesinden çalınıyor, bizi ilgilendirmiyor.
değerlendirmesi yaptı.
Değerli
milletvekilleri, bakın, samimi olalım, açık olalım. Bu
gensoru, elbette Milliyetçi Hareket Partisinin takdiriyle gelmiştir.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Çok ağır oldu, çok.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) - Önemli bir konuyu görüşüyoruz ama Sayın
Kaplan bir yandan diyor ki: Bu gensoruyu niye Cumhuriyet Halk Partisi
getirmedi? Öte yandan diyor ki: Bu gensoruda Engin Alan yok, bizim tutuklu
arkadaşlarımız yok. Doğru. Bir yandan Bu gensoruyu niye
getirmediniz? diyorsunuz ama Gensoruda da bunlar yok. diyorsunuz.
Bunları birer çelişki olarak görüyorum. Sanırım Sayın
Kaplana bir konuşma fırsatı yarattım, bunun için bana teşekkür
edecektir.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Kaplandan önce ben teşekkür ediyorum.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Teşekkür ederiz. Bu işe yarıyorsunuz
gerçekten, sağ olun.
Sayın Başkan, çok ağırdı
sataşması.
BAŞKAN -
Buyurun Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Çok ağır sataştı. Yolsuzluk konusunda
BDPnin bu kürsüde tek laf etmediğini söyledi.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Kaplan, sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum.
7.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında BDP Grubuna
tekraren sataşması nedeniyle konuşması
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Şimdi, değerli milletvekilleri, bu ana muhalefet
partisine şaşırıyorum ben bazen arkadaşlar. Ya, daha
dün -Allahtan korkun- yolsuzluklarla ilgili araştırma önergesi
indirmedik mi buraya?
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Evet, evet, biz şahidiz.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Yolsuzlukları araştırma önergemizin hepsi bu
konularla ilgili değil miydi? Gelip bu kürsüde sizin hatip,
tutanaklarını çıkarın, başka şeyler
anlatıyordu, yolsuzlukları konuşmamıştı. Biz
araştırma önergesi indirdiğimiz zaman sizin konuşmacı
gelip bunun üstünde başka şeyler konuşuyordu, bu bir.
Bakın,
Sayın Hamzaçebi sizi çok seviyorum, Ofluları da çok seviyorum.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Ben Oflu değilim.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Bakın, yeni önergeyi görüyor musunuz, Hasip Kaplan
imzalı? Bu, Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun. Paralel
yapı, Türkiyede araştırılması en önemli, acil gündem
maddesidir. Bu da yolsuzlukla ilgilidir kurban, etme eyleme!
Bizim üstümüze
samimiyet testiyle gelemezsiniz. Samimiyet testiyle niye gelemezsiniz? Siz,
hâlâ daha 30lardasınız, hakikaten. Kürt deyince
zıplıyorsunuz, inkâr. Dil deyince inkâr. Biraz farklı kimlik,
kültür, türkü, halay deyince inkâr. İnkâr, inkâr, inkâr. Kendi içinizdeki
inkârcılarla didişmekten siz burada muhalefet yapmayı
beceremiyorsunuz. Yani Türkiyenin gerçek kimliğine, eşit
yurttaşlarına, kardeşliğine bir katkı sunan
SAKİNE ÖZ
(Manisa) Bu yolsuzluklar sizi ilgilendirmiyor mu, doğruyu söyleyin.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Sizi tenzih ederim, sizi iyi biliyorum, içinizde çok değerli
arkadaşlar da var, biliyorum ama birazdan demokratikleşme paketini
konuşacağız, sizi tekrar test edeceğiz. Ben Samimiyetinizi
test edeceğiz. demiyorum, sizin içinizde bazı
arkadaşlarınızı test edeceğiz. Biz bunu çok iyi
biliyoruz ama bizi test edemezsiniz arkadaşlar. Biz gümbür gümbür
geliyoruz, geleceğin partisiyiz arkadaşlar, bunu söyleyeyim. (BDP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN
Evet, teşekkür ediyorum.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, yolsuzlukla ilgili
bütün araştırma önergelerinde bizi temsilen kürsüye çıkan
arkadaşlarımız yolsuzluk üzerine konuşurlar, başka bir
konuda konuşmazlar. Bunu Genel Kurulun bilgisine sunuyorum.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Alın, okuyun bakayım.
BAŞKAN
Peki, teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
16.34
İKİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
16.51
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Muharrem IŞIK (Erzincan), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
(11/31) esas
numaralı Gensoru Önergesinin görüşmelerine devam edeceğiz.
VI.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- MHP Grubu adına, grup başkan vekilleri İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun,
rüşvet ve yolsuzluk iddialarıyla ilgili soruşturmaları
yürüten adli kolluk ve yargı mensupları üzerinde baskı
uyguladığı, soruşturmalara müdahale ettiği ve
bazı bakanlar hakkında düzenlenen fezlekelerin gereğini yerine
getirmediği iddiasıyla Adalet Bakanı Bekir Bozdağ
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/31) (Devam)
BAŞKAN
Hükûmet yerinde.
Önerge üzerinde
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz isteyen İdris
Şahin, Çankırı Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA İDRİS ŞAHİN (Çankırı) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Bakanımız Bekir
Bozdağ hakkında verilen gensoru önergesi hakkında AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamı
iki bölüm hâlinde Genel Kurula arz edeceğim. Bu, öncelikle, AK PARTİ
iktidarı döneminde yargıda gerçekleşen düzenlemelere kısaca
değinmek; sonrasında, gensoruda iddia edilen ve gerekçedeki hususlara
cevap vermek suretiyle olacak.
Elbette ki,
burada, bağımsız ve tarafsız yargının
oluşabilmesi için on iki yıllık AK PARTİ iktidarı
boyunca, hiçbir cumhuriyet hükûmetine nasip olmayacak köklü ve kapsamlı
değişikliklerin altına imza attık. Yargı alanında
âdeta Rönesans etkisi yapan ve ülkemizin hukuk sistemini çağdaş
demokrasiler seviyesine taşıyan bu değişiklikleri görmemek,
iyi niyet ve insaf sınırlarını aşan bir anlam
taşımaktadır.
AK PARTİ
hükûmetleri öncesinde yargımızın içinde bulunduğu hâli,
daha doğrusu yargının hâli pürmelalini, yargı erkinin bir
ayağı olan avukatlık mesleğini yıllarca onur duyarak
icra etmiş biri olarak yargı camiasının içinde yakinen
izleme ve görme fırsatı bulanlardanım. Bugüne kadar,
yargının sorunlarının tespiti ve çözümü konusunda teorik
tartışmaların dışında kalarak, gerçekçi bir gözle
problemleri analiz etmenin ve atılacak adımları planlamanın
doğru olacağını hep söyledim.
Demokratik modern
devletlerin yasama, yürütme ve yargı olarak ifade edilen temel
fonksiyonları, ülkeler arasındaki ilişkilerin gelişmesiyle
birlikte değişime uğramaya başlamıştır.
Küreselleşme olarak vücut bulan uluslararası değerler ulusal
hukuk sistemlerini de etkilemiş ve bu husus, ulusal yasa koyucuların
yasama fonksiyonlarını icra ederken göz ardı edemeyecekleri bir
etken hâline gelmiştir. Bu sebeple, küresel değerleri
uluslararası toplumla uyum içerisinde ulusal hukuk sistemlerinin bir
parçası hâline getiremeyen ülkeler, genel dünya sisteminden izole olma
tehlikesiyle karşı karşıya kalmışlardır. Bu
tehlike, gerçek anlamda tüm fonksiyonlarıyla varlığını
devam ettiren demokratik hukuk devletinin önemini
artırmıştır.
3 Kasım 2002
genel seçimleri sonrasında tek başına iktidara gelen AK PARTİ
Hükûmetimiz, ülkemizi vesayet rejiminden kurtarmak ve demokratik bir hukuk
devleti inşa etmek amacıyla demokratik reform sürecine güçlü bir ivme
kazandırmıştır. Kendi coğrafyasında lider ülke
olma iddiası ve çabası bulunan Türkiyenin, bu hedefi gerçekleştirme
amacı doğrultusunda kalkınmasını ilerletme, dünya
standartlarında üretme, katılımcı demokrasiyi işler
kılma, gelir adaletini sağlama gibi siyasi, ekonomik ve toplumsal
reformlar yanında, hukukun üstünlüğünü sağlama ve bir bütün
olarak insan haklarını uluslararası standartlara
ulaştırma zorunluluğu da bulunmaktadır. Bu zorunluluklardan
hareketle, ülkemiz, zamanında
Özellikle buradaki biraz önce konuşan
hatibin bilgisine arz ediyorum bu cümleleri çünkü Demokratikleşme
noktasında AK PARTİ hiçbir adım atmadı, hiçbir şey
yapmadı. diyenlerin, kısaca vereceğim örnekler kulaklarına
küpe olmalı. Devlet güvenlik mahkemelerinin ve bilahare özel yetkili
mahkemelerin kaldırılması, Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru hakkının tanınması, Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunun daha çoğulcu ve daha eşitlikçi bir yapıya
büründürülmesi, ceza ve hukuk alanındaki mevzuatımızın
çağın gereklerine uygun olarak yeniden kodifiye edilmesi,
yargının fiziki imkânlarının çağın gereklerine
uygun olarak yeniden düzenlenmesi, mahkemelerin teknik
altyapılarının geliştirilmesi, tutukluluk sürelerinin
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ihlal kararlarına konu
olmayacak düzeye çekilmesi gibi birçok hizmet ve ilerleme, çok şükür,
Hükûmetimize nasip olmuştur.
2002 yılından sonra, Türkiyenin insan
hakları standardını önemli ölçüde yükselten Avrupa Birliği
uyum yasa paketleriyle, özellikle, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında, Türk
Ceza Kanununda, Ceza Muhakemesi Kanununda, Ceza İnfaz Kanununda,
Dernekler Kanununda, Basın Kanununda, Türk Medeni Kanununda,
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununda, Terörle Mücadele
Kanununda ve Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu ve
diğer kanunlarda önemli değişiklikler ve ilerlemeler kaydedilmiştir.
Hükûmetimizin yapmış olduğu reformlar ve
uyum çalışmalarıyla, çağdaş uygarlıkla
bütünleşme vizyonu doğrultusunda, daha özgürlükçü, daha
katılımcı bir demokrasiye ulaşma iradesi ortaya
konulmuştur. Hükûmetimiz, yargı alanında, daha önce cumhuriyet
hükûmetlerinin hiçbirine nasip olmayan pek çok köklü
değişikliğin de mimarı olmuştur.
Hepimiz şöyle bir hatırlayalım: Hükûmet
konaklarının altına sıkışmış, köhne ve
harap binalarda yargı hizmeti veren bir Türkiyeden, bugün, modern
teknolojik altyapıya sahip adliye saraylarında yargı hizmeti
üretilen bir Türkiye görmekteyiz.
SAKİNE ÖZ (Manisa) Binalar mı önemli?
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) Elbette, yapılan altyapı
harcamalarını daha da artırmamız gerektiğinin
farkındayız. Tüm bu yapılanları görmemek, yapılan her
yeniliği sadece ve sadece politik hesaplarla insafsızca
eleştirmek artık gerçekçi bir siyasi duruşu ifade etmemektedir.
Sağduyusuna ve bizlere olan güvenine her zaman
inandığımız yüce milletimizde bu hizmetlerin
karşılık bulduğuna ve bundan sonra da bulacağına
yönelik inancımız da tamdır.
Ülkemizdeki insan
hakları standartlarının çağdaş uygarlıklar
seviyesine çıkarılabilmesi ve insan haklarının mevzuatta ve
pratikte tam olarak sağlanabilmesi için, evrensel hukuk normları, AB
ilerleme raporları ve özellikle de Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi içtihatları doğrultusunda pek çok yasal düzenlemeyi bu
süreç içerisinde hayata geçirdik.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün de aynı prensip ve
kararlılıkla, yargının 2002 öncesi ve AK PARTİ
hükûmetleri sonrasındaki durumunun resmini çekip Sayın Adalet
Bakanımız Bekir Bozdağ Beyefendi hakkında verilen gensoru
önergesinin gerçeklerle ve hukuk normlarıyla nasıl
bağdaşmadığı hakkındaki düşüncelerimi de
sizlerle kısaca paylaşacağım:
Birileri laf
üretirken biz çağdaş hukuk sistemlerini analiz ettik. Yargının
tarafsızlığı ve
bağımsızlığını sağlamak adına
Avrupa Birliği Anlaşmasını, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesini, Hâkimlerin Statüsü Hakkında Avrupa
Şartını, Venedik Komisyonu raporlarını, Avrupa
Yargı Kurulları Ağının ilkelerini,
Birleşmiş Milletlerin yargı
bağımsızlığı hakkındaki temel prensiplerini,
konuyla ilgili -başta Kıta Avrupası ve Anglosakson hukuk
sistemleri olmak üzere- mukayeseli hukuk sistemlerini ve evrensel hukuk
tarafından kabul edilen çağdaş hukuk ilkelerini hep göz önünde
bulundurduk.
Hukuk
alanındaki yapısal reformlarımızı, kendi sosyal
yaşantımızı, tarihimizi ve hukuk pratiğimizi de
dikkate alarak millî menfaatlerimize ve uluslararası taahhütlere uygun,
gerçekçi ilkeler üzerine inşa ettik. Bizim dönemimizde Türkiye, daha
demokrat, daha şeffaf, yargı alanında tam
bağımsız bir ülke hâline geldi. Millî iradeyi vesayet
altına alan, geçmişin kirli alışkanlıklarıyla
bunu devam ettirme arzusunda olan tüm yapılarla hukuk kuralları
içerisinde mücadele eden bir ülke hâline geldik. Hamdolsun, bugün için ülkemiz,
kendisine yön verilen değil, büyüyen ekonomisi ve gücünü aziz milletimizin
desteği ve duasından alan istikrarlı siyasi yapısıyla
bölgesel ve küresel sorunlara yön veren prestijli bir aktör hâline geldi. Her türlü
engellemeye, aslı olmayan isnatlara, karalamalara ve millî iradeye
saygı duymadığı aşikâr olan girişimlere
rağmen asla yolumuzdan vazgeçmedik. Çünkü, bu yol, demokrasi yoludur; bu
yol, ezilen mazlumların yoludur; bu yol, millî iradenin tüm kurumlarıyla
hayat bulduğu büyük Türkiyenin yoludur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada Sayın Adalet
Bakanımız hiçbir hukuki temeli olmayan birtakım afaki ve soyut
isnatlarla karşı karşıyadır. Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu başkan vekilleri tarafından verilen gensoru önergesinde,
Adalet Bakanımız Sayın Bekir Bozdağ hakkında,
İzmir, İstanbul ve Adana cumhuriyet
başsavcılıklarınca yürütülen soruşturmalarda adli
kolluk görevlileri ve yargı mensupları üzerinde baskı
uyguladığı, görevden alınmaları
sağladığı, yeni atanan adli kolluk görevlileri ve
yargı mensupları üzerinde nüfuzunu kullanarak soruşturmalara
müdahale ettiği ve bazı şüpheliler lehine sonuç almak
amacıyla yargı makamlarını etkilediği iddia
edilmektedir. Ayrıca, gensorunun gerekçesinde, Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunun 15 Ocak 2014 tarihinde yapılan toplantısında,
HSYKnın 1. Dairesinin 2 üyesinin kanuna ve teamüle aykırı
şekilde değiştirilerek dairenin siyasi etki altına
alındığı ve 20 cumhuriyet savcısının görev
yerlerinin değiştirildiği belirtilmiştir. Özellikle, burada
MHP Grubu adına konuşmalarını yapan değerli hatip,
geçmişten beri tanıdığımız bir hukukçu
kimliğine sahiptir ve HSYKnın yapısının ne
şekilde tecelli ettiği, dairelerin çalışma usullerinin
nasıl olduğunu fevkalade iyi bilen birisidir. Sonuç itibarıyla,
Sayın Adalet Bakanımızın buradaki kararlar
alınırken dairede görev yapmadığını ve yine HSYK
Genel Kurulunun 15 kişiyle toplanıp salt çoğunlukla karar
aldığını da fevkalade iyi bilmektedir ve HSYK kanun
düzenlemesi Meclis Genel Kurulundan çıkmadan da bu tür tasarrufların
yapıldığı aşikâr ve açıktır.
Dolayısıyla, her zaman hukuk devleti ilkelerini savunan, tam
bağımsız ve tarafsız yargıyı burada savunmakla
geldiğimiz süreç içerisinde, bu noktadaki bir telkini ve böyle bir tespiti
asla ve asla kabul etmemiz mümkün değil.
Anayasanın
2nci maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk
devleti olduğu, Yargı yetkisi başlıklı 9uncu
maddesinde de yargı yetkisinin Türk ulusu adına
bağımsız mahkemelerce kullanıldığı net
olarak ifade edilmiştir. Hâkim teminatı, savcı teminatı da
yine Anayasada öngörülmüş olan düzenlemelerden biridir. Hukuk devleti
ilkesinin temel bileşenlerinden olan yargı
bağımsızlığı, insan haklarının ve
özgürlüklerinin başlıca en etkin güvencesidir.
TUFAN KÖSE (Çorum)
Allahtan kork ya!
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) Mahkemelerin
bağımsızlığı, genellikle hâkimlerin
bağımsızlığı kavramıyla eş anlamlı
olarak kullanılmakta ve biri diğerinin nedeni ve doğal sonucu
olarak anlaşılmaktadır.
TUFAN KÖSE (Çorum)
İnanıyor musun bunlara?
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) Hâkimlerin görevlerine ilişkin
bağımsızlığı onlara tanınan bir
ayrıcalık olmayıp, bunun amacı, adaletin dolaylı,
dolaysız her türlü etki, baskı, yönlendirme ve kuşkudan uzak
dağıtılacağı yolundaki güven ve inancı
yerleştirmektir.
TUFAN KÖSE (Çorum)
İnanıyor musun bunlara?
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) Evrensel hukukta ceza muhakemeleri usulü hukukuna
egemen olan temel strateji, sosyal düzenin korunması ile bireyin temel hak
ve özgürlüklerine saygı arasında bir denge kurulması suretiyle
gerçeği ortaya çıkartmak ve adil yargılanma ilkesine uyarak adil
yaptırımlara hükmedip uygulamaktır. 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanununun 2nci maddesinin (1)inci fıkrası da
soruşturmanın kanuna göre yetkili mercilerle suç şüphesinin
öğrenilmesinden, iddianamenin kabulüne kadar geçen evreyi ifade eder ve bu
süreç içerisinde savcının gözetmekle yükümlü olduğu hadiselerden
birisi de temel hak ve özgürlüklere saygı gösterilmesidir. Ceza hukuku
sistemimize göre soruşturma aşamasında tek yetkili merci cumhuriyet
savcılarıdır. Dolayısıyla, cumhuriyet
savcısı maddi gerçeğin araştırılması ve adil
bir yargılamanın yapılabilmesi için emrindeki adli kolluk
görevlileri marifetiyle şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri
toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını
korumakla yükümlüdür. Soruşturma işlemleri cumhuriyet
savcısının emir ve talimatları doğrultusunda öncelikle
adli kollukla yapılır. Adli kolluk görevlileri cumhuriyet savcısının
adli görevlere ilişkin emirlerini yerine getirmekle yükümlüdür. Bu görevi
yerine getirirken, cumhuriyet savcıları, maddi gerçeğin
araştırılması ve adil bir yargılamanın
yapılabilmesi için emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle
şüphelinin veya mağdurun lehine ve aleyhine olan tüm delilleri
toplayarak muhafaza altına almakla ve şüpheli ve
mağdurların haklarını korumakla yükümlüdür.
Burada bir değerli hatip özellikle şunu ifade
etti: Son atanan cumhuriyet başsavcısının, bir genelge
yayımlamak suretiyle, adli kolluğun elinde bulunan belgeleri imha
etmesi yönünde bir genelge verdiğini ifade etti. Böyle bir durumun
olması kesinlikle söz konusu olamaz. Çünkü, adli soruşturmanın
esaslarında var olan hadisede eğer bir delil varsa soruşturma
dosyasına intikal etmiştir. Dolayısıyla, bunun
dışında elindeki bir bilgi ve belgenin soruşturmanın
selametine veya yönlendirilmesine etki edecek durumdaysa da asla ve asla bunu
karartamazsınız. Bu, delilleri karartmaya girer ve kanunda bir
suçtur. Suç olan bir hadiseyi İstanbul Cumhuriyet Başsavcısının
yapmasını da olağan bir vatandaşın yapmış
olduğu bir davranış gibi beklemek asla ve asla mümkün
değildir. Bunu, buradan özellikle altını kalın çizgilerle
çizerek ifade etmek istiyorum. Çünkü, yargılama aşamasında bir
delili karartmaya yönelik her türlü işlemin suç olduğunu hukuk fakültesinin
1inci sınıfındaki bir öğrenci de çok netliğiyle bilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge
Adliye Mahkemelerinin Kuruluşu Hakkında Kanunda cumhuriyet
başsavcılarına bir kısım yetkiler vermiştir.
Hani, deniliyor ya: Adalet Bakanın etkisiyle başsavcı,
savcıların önünden dosyaları aldı, başka yerlere
verdi. Şimdi, kanundan doğan bir hakkı var
başsavcının, diyor ki: Cumhuriyet başsavcısı
tarafından verilen adlî ve idarî görevleri yerine getirmek. Bu,
savcının görev alanına giren konulardan birisi ve yine, 18inci
maddesinde, kanunlarla verilen diğer görevleri yapmakla birlikte,
başsavcılığın verimli, uyumlu ve düzenli bir
şekilde çalışmasını sağlamak, iş bölümünü
yapmak gibi bir yükümlülüğü söz konusudur ve yine, o bölgenin
başsavcısının, maiyetinde çalışan
savcıların elindeki evrakların tamamını alıp
incelemek, istediği şekilde, savcılar önündeki bu
hazırlık dosyalarını başka birine teslim etmek gibi
hak ve yükümlülükleri de vardır. Bunları hiç görmeden, sadece
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
yürütülen soruşturmada Başsavcılık görevini ifa eden
Sayın Turan Çolakkadının, yürütülen soruşturmanın
niteliği ve tespit edilen mevzuata aykırı hususlarda kamuoyu
tarafından da takip edilen ve bilinen beyanları dikkate
alındığında, kanun tarafından kendisine verilen görev
gereği, soruşturmayı yürüten cumhuriyet savcıları
hakkında, adliye içerisindeki işleyiş ve kanun gereği
birtakım tasarruflarda bulunmuş olması kendi takdirindedir;
kanundan almaktadır bu yetkiyi ve bu yetkisini
kullanmıştır. Yine, bu konuda Sayın Çolakkadı, yasal
yetkisini kullandığını da her şekliyle ifade
etmiştir.
Ayrıca, 1.
Dairedeki görev değişikliğinin yapıldığı
tarihteki düzenlemede de kurul üyelerinin hangi dairede görev
yapacağını belirleme yetkisinin de HSYKnın Genel Kurulunda olduğunun da
bilinmesinde fayda vardır. Buradaki üyelerin, 20 üye, Müsteşar ve
Bakan hariç, illaki 1. Dairede, 2. Dairede, 3. Dairede çalışacak
diye, zorunlu olarak orada bulunacak diye bir yetki söz konusu değildir.
20 üyenin 20si de birbirinden değerlidir. Sonuç itibarıyla daireler
arasındaki bu değişikliği de normal karşılamak,
bu noktada herhangi bir etki alanında, Bakanlığın etki
alanında kaldığını söylemenin de o genel kurulun
ruhuna aykırı düştüğünü özellikle ifade etmek istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Bakanının, ne
cumhuriyet savcılarına ne de hâkimlere soruşturma
işlemleriyle ilgili talimat verme yetkisi bulunmamakla birlikte, adalet
politikalarının belirlenmesi ve bu bağlamda
soruşturmaların hukuka uygun olarak yürütülmesi, adaletin doğru
tecelli etmesi yönünde topluma karşı siyasi sorumluluğu
vardır. Nitekim, yargısal konularda ortaya çıkan sorunlar
bakımından sorumluluk ilk olarak Adalet Bakanına yüklenmekte ve
bu sorunlara çözüm bulması da öncelikle Adalet Bakanından
beklenmektedir.
Yine bir
başka iddiayla alakalı, özellikle burada şu hususları da
ilave etmek istiyorum: Sayın Bakanın kendisine gelen fezleke
dosyalarını iade etmek gibi bir yetkisinin
olmadığını, kırk beş günlük süre içerisinde
inceleme gibi bir lüksünün bulunmadığını burada
değerli hatipler ifade etti. Oysa, 4 bakan hakkında Adalet
Bakanlığına gelen 32 klasör intikal eden fezlekeler içerisinde
iddia edilen eylemlerin kişisel suç olup olmadığı, yasama
sorumsuzluğu veya dokunulmazlığı kapsamında kalıp
kalmadığı, Bakanlar Kurulunun genel siyasetiyle, bakanların
görevleri nedeniyle işlendiğine ilişkin suçlar kapsamında
olup olmadığı yönlerinden makul bir inceleme süresi
olduğunu özellikle ifade etmek istiyorum.
Sonuç
itibarıyla, eğer görevlerinden dolayı bir suç varsa dosya
Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmekle yükümlüdür ancak şahsi
suçlarından dolayı bir sıkıntı varsa cumhuriyet
savcılıkları fezleke düzenlemek suretiyle bunu Adalet
Bakanlığına göndermekle yükümlüdür.
Sonuç olarak, iddia edilen eylemlerin görevle
alakalı olup olmadığı ve şahsi suçlara ilişkin
eylemleri içerip içermediği yönünden inceleme yapma yetkisi elbette ki,
bağlı bulunduğu cumhuriyet
başsavcılıklarındadır. Bu konuda titiz bir irdeleme
yapıp, eğer şahsi sorumlulukları varsa bunu Adalet
Bakanlığına, görev suçuyla alakalı bir sorumluluğu
varsa bunu da Türkiye Büyük Millet Meclisine göndermekle yükümlüdür.
Buradan şunu
ifade etmek istiyorum: Sözün özü, gerek demokratikleşme adına gerekse
de yargının tarafsızlığı ve
bağımsızlığı adına, AK PARTİ
iktidarı
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS
ŞAHİN (Devamla)
on iki yıldır üzerine düşen her
türlü sorumluluğu bihakkın yerine getirmiştir. Bundan dolayı
da vatandaşa karşı siyasi sorumluluğu olan Sayın
Adalet Bakanının HSYKnın
sıkıştığı noktada HSYKnın
sorunlarını çözmeye dair kanun tasarısı da teklifi de
getirmeye hakkı vardır.
Bunun
dışında, özel yetkili mahkemelerde olan düzenlemeler de bu ülkenin
daha demokratik normlarla yürüyüşüne devam etmesi için yapılan
düzenlemelerdir diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
FARUK BAL (Konya)
Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bal.
FARUK BAL (Konya)
Sayın Başkan, sayın hatip konuşurken benim
konuşmalarıma atfen verdiği bilgiler yanlıştır
-üç noktada yanlıştır- onu düzeltmek için söz istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun, sataşma nedeniyle iki dakika
söz veriyorum.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
8.- Konya Milletvekili Faruk Balın, Çankırı
Milletvekili İdris Şahinin (11/31) esas numaralı Gensoru
Önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabii, burada konuşurken millet adına
konuşuyoruz ve doğrusunu ifade etmek lazım.
Evet, ben HSYKnın içini dışını
en iyi bilenlerden bir tanesiyim. Şunu gayet iyi bilirim, herkes de bilir:
HSYK 2 tane kararname çıkarır yılda; biri büyük kararname
dediğimiz yaz kararnamesi, ikincisi ise kış kararnamesi
dediğimiz mazeret kararnamesi, bunun içerisine disiplin suçları da
girer.
Ama Sayın Bakan, yolsuzluk operasyonlarında
ortaya çıkan ve zülfüyârına dokunan birtakım yerlerdeki
hâkimleri, savcıları değiştirebilmek için 15 Ocak günü
HSYKya başkanlık yaptı. Aynı gün HSYKnın 1.
Dairesinden 2 tane üye ihraç edildi, başka yerlere gönderildi, kendi tarafında
oy kullanabileceğini düşündüğü 2 tane üye de 1. Daireye
getirildi. Bu operasyondan bir gün sonra, İstanbulda yolsuzluk
operasyonlarını yapan hâkim ve savcılar darmadağın
edildi. Bu operasyondan dört gün sonra 21 Ocakta, yine, 97 tane mazeret
kararnamesinin içerisine, muhtelif yerlerde, 16 tane büyük ilde -kolluk
kuvvetlerinin darmadağın edildiği illerde-
soruşturmaları yapacak olan veya yapmakta olan hâkim ve savcılar
da tayin edildi. Devamında, 166 kişilik bir kararname daha
çıkarıldı.
Dolayısıyla, kış kararnamesi
dediğimiz bir kararname yerine, bu operasyonlarda görev alacak ve o
görevlerinin gereğini de şuradaki hâkimler gibi benzer hâkimleri
işin başına getirip, kürsüye oturtup yandaş yolsuzluk
yapanları koruyabilmek için hâkim ve savcıları belirli yerlere
görevlendirdiler.
İşte, bu gensorunun asıl amacı da,
Adalet Bakanı olarak yargının içerisine girip yargıdaki
bağımsızlığı, tarafsızlığı
ve
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FARUK BAL (Devamla) -
hâkim teminatını ortadan
kaldırmasıyla ilgilidir. Diğer taraftan, İstanbul
savcısının böyle bir iş yapması mümkün değildir.
Ben sana suretini vereceğim;
işte bu, Delilleri yok et. diyor. Bu savcı da aslında
haklı. Neye göre haklı? Sizin aklı olmayan
parmaklarınızla çıkarılmış olan kanunla
Delilleri yok et. diyor.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Bu nasıl bir ifadedir Sayın Bal ya! Bu
nasıl bir ifadedir, aklı olan, olmayan parmak ifadesi? Rica ederim
ya!
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Bizim parmaklarımızın aklı
yok sadece, onu söyleyeyim; öbür türlü aklımız var bari!
İDRİS
ŞAHİN (Çankırı) Sayın Başkan, müsaade eder
misiniz?
BAŞKAN
Buyurun Sayın Şahin.
İDRİS
ŞAHİN (Çankırı) Sayın hatip sizin aklı olmayan
parmaklarınız diyerek hem grubumuza hem şahsımıza da
sataşmış oldu. Müsaade ederseniz, sataşmadan, iki dakika söz
istiyorum.
BAŞKAN
Sayın Şahin, Sayın Bakan yirmi dakika konuşacak zaten,
cevap verecek.
İDRİS
ŞAHİN (Çankırı) Bir iki dakika lütfederseniz,
açıklama gereği duyuyorum.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, lütfen.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Şahin, iki dakika
(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İDRİS
ŞAHİN (Çankırı) Teşekkür ederim.
9.- Çankırı Milletvekili İdris Şahinin, Konya
Milletvekili Faruk Balın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına ve AK PARTİ
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS
ŞAHİN (Çankırı) Sayın Başkanım,
teşekkür ediyorum.
Ben burada, dikkat
ederseniz, üslubumda hiçbir grubu incitmeden, olan hadiseleri hukuk
temelinde, demokratikleşme temelinde ve on iki yıllık AK
PARTİ iktidarında yaptıklarımızı anlatmak suretiyle
yirmi dakikalık konuşmamı tamamladım ve orada sadece
şunu söyledim: Hukukçu kimliğiyle bildiğimiz bir hatibin
Kanuna
aykırı olarak hiçbir başsavcının emir ve talimat
veremeyeceğini ifade ettim. Şimdi, oradaki genelgeyi görmedik,
genelgenin içeriğinde şu denilebilir: Eğer sayısızca
hukuka aykırı dinlemeler söz konusuysa, bir kısım tapeler
söz konusuysa
Dosya içeriğini bizler bilmiyoruz ve dosyada bir gizlilik
kararı olduğu hepimizin malumu ama maalesef, o dosyada gizlilik
kararı bulunmasına rağmen Sayın Balın elinde bu
genelge var.
FARUK BAL (Konya)
İnternette bu genelge, İnternette.
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) - İşte, AK PARTİ Hükûmetinin
yargıda taraf olanlarla mücadelesi bu yüzdendir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bu genelgeler muhalefetin eline nasıl
geçiyor, basının eline nasıl geçiyor? Bizim
araştırdığımız, soruşturduğumuz ve
Sayın Bakanımızın da yapmak istediği budur ama bunun
dışında, Kurul Başkanı olarak HSYK Genel Kuruluna
katılır Sayın Başkan, Bakan sıfatıyla ve
Başkan sıfatıyla katılır ancak hiçbir dairenin
çalışmasına katılmaz Sayın Bal. Bunu siz de çok iyi
biliyorsunuz. O günkü atamaların hiçbirinde de imzası da söz konusu
değildir.
Diğer hâkimin
ifadesine gelince, bunlar tutuklanırken, bahsettiğiniz isimler
tutuklanırken, bu ülkede hukuk devletinin varlığına
inanıyorduk, bugün tahliye edildiğinde de bu ülkenin hukuk devleti
olduğuna inanıyoruz.
Sonuç
itibarıyla, tutuklayan da bir hâkim, salıveren de bir hâkim.
İtiraz müessesesi de var, yasa yolu açık, itiraza tabidir. 3. Sulh
Ceza tahliyesine karar vermişse savcı itiraz edebilir, farklı
bir karar da çıkabilir.
FARUK BAL (Konya)
İtiraz edecek savcı yok ki, hepsi değişti.
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) Nereden, hangi konuda farklı karar
çıkarsa çıksın, bizim hukuk devletine olan inancımız
her zaman devam edecektir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Şahin.
FARUK BAL (Konya)
Sayın Başkan, sayın hatip benim her yerde bulunan şu
yazıyı ele geçirmemi gizli olan bir soruşturmada bilgi
edinmiş kişi gibi ifade etti. Bu konuyu açıklamak için söz
istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bal.
Anlaşılan
Sayın Bakana söz gelmeyecek.
Buyurun.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Gensoru fason olduğu için
10.- Konya Milletvekili Faruk Balın, Çankırı Milletvekili
İdris Şahinin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
FARUK BAL (Konya)
Biz de Sayın Bakanın ne söyleyeceğini ciddi bir şekilde
bekliyoruz.
Değerli
arkadaşlar, bu belgeden suret göndereceğim dedim ama fırsat
olmadı, tekrar konuşma fırsatı yarattığı
için değerli hatibe teşekkür ediyorum.
Benim ifade
ettiğim husus sizin yanlış değerlendirdiğiniz
şekilde gizli bir belge değildir. Bunun üzerinde gizli herhangi bir
damga yok.
İki: Bu belge
İnternet sitelerinde dolaşıyor. Herkesin elinde, sadece benim
elimde değil.
Üç: Sizin ifade
ettiğiniz gibi bu belgede yani bu talimatta hukuksuz olarak
yapılmış dinlemelerle ilgili tapeleri ortadan kaldırın
demiyor, 15 Aralık tarihinden itibaren ortaya çıkmış olan
delilleri kaldırın diyor. Yani kastettiği, Başbakan
Erdoğanla oğlu Bilal arasında geçen soruşturmalar,
bunların tapelerini ortadan kaldırın diyor
İDRİS
ŞAHİN (Çankırı) Kim dosyaya intikal etmiş delilleri
kaldırın diyebilir? Böyle bir şey mümkün mü ya? Milleti
kandırıyorsunuz.
FARUK BAL
(Devamla)
iş adamlarının havuzlarla ilgili milyon
dolarları toplamayla ilgili tapeleri kaldırın diyor. Yani,
birtakım villaların
İDRİS
ŞAHİN (Çankırı) İşte diyorsun ki
İnternete takılmış. Bizim İnternet düzenlemesi
yapmamızın gereği de bu zaten.
FARUK BAL
(Devamla) Bir dinleyin beni.
Üzerinde
inşaat yapılması mümkün olmayan sit alanları içerisine
Hükûmet gücü kullanılmak üzere, Başbakanlık gücü
kullanılmak üzere yapılmış villalarla ilgili tapeleri
kaldırın diyor. İşte bu emir, o emirdir. Bu
yargının emridir.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Ya, böyle bir şey olur mu Sayın Bal?
Yapmayın lütfen ya!
FARUK BAL
(Devamla) Bu yargıyı bu hâle getiren de Sayın Adalet
Bakanıdır. Gensorunun temeli de budur.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Resmî bir yazıyla Bunları
kaldırın. diyor öyle mi? Olur mu böyle bir şey ya?
FARUK BAL
(Devamla) Efendim?
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Böyle bir şey olur mu?
FARUK BAL
(Devamla) Ben size olduğunu gösteriyorum, işte imzası var;
İsmail Uçar, İstanbul Cumhuriyet Savcısı; İrfan Fidan,
İstanbul Cumhuriyet Savcısı; Murat Çağlar, İstanbul
Cumhuriyet Savcısı.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Tamam, öyle bir belgeyi üretmek zor değil ki!
İDRİS
ŞAHİN (Çankırı) Böyle bir şey varsa,
yapacağınız ilk iş, bu kişi hakkında suç
duyurusunda bulunmaktır, bunu getirip burada okumak değil. Madem
böyle bir şey varsa
FARUK BAL
(Devamla) Bunu yaratan siyasi güç sizsiniz, sizi muaheze edecek olan
muhalefet gücü de benim. İşte bu nedenle buradayım.
BAŞKAN
Evet, teşekkür ediyorum.
Önerge üzerinde
Hükûmet adına
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Halaçoğlu.
VIII.- AÇIKLAMALAR
1.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın (11/31) esas numaralı Gensoru
Önergesini fason olarak nitelendirmesini kınadığına
ilişkin açıklaması
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Şimdi, sayın konuşmacımız
kürsüye çıkarken, AKP grup başkan vekili fason gensoru
şeklinde bir ifadede bulundu. Şimdi, biliyorsunuz ki gensoru
Anayasanın Türkiye Büyük Millet Meclisinde partilere verdiği bir
haktır. Bunun fason şeklinde adlandırılmasını
kınıyorum, özür dilemesini istiyorum.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Allah Allah!
MEHMET ŞÜKRÜ
ERDİNÇ (Adana) Fasona fason denir!
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
VI.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- MHP Grubu adına, grup başkan vekilleri İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun,
rüşvet ve yolsuzluk iddialarıyla ilgili soruşturmaları
yürüten adli kolluk ve yargı mensupları üzerinde baskı
uyguladığı, soruşturmalara müdahale ettiği ve
bazı bakanlar hakkında düzenlenen fezlekelerin gereğini yerine
getirmediği iddiasıyla Adalet Bakanı Bekir Bozdağ
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/31)
(Devam)
BAŞKAN
Şimdi, önerge üzerinde Hükûmet adına söz isteyen Adalet Bakanı
Bekir Bozdağ.
Buyurun Sayın
Bozdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi grup başkan vekillerinin
hakkımda vermiş olduğu gensoru açılması önergesi
hakkında söz aldım. Bu vesileyle saygıdeğer heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bir bakan hakkında gensoru açılmasını
istemek son derece ciddi bir husustur; anayasal teminatı vardır,
İç Tüzükümüzde bunun karşılığı vardır.
Yalan yanlış bilgilerle veya rivayetler üzerine veya siyasi
karşıtlık üzerine gensoru verilirse, bu, gensoru müessesinin
kıymetini azaltır, hakkında gensoru verilen bakan için
değil ama çalakalem gensoru verenler bakımından bir nakisa
oluşturur, bunu özellikle huzurlarınızda ifade etmek istiyorum.
Çünkü bu gensorunun her tarafı lime lime dökülmektedir.
Hakkımda
gensoru açılması istemi, esasında, kötü bir rüya tabirinden
ibarettir. Hani, rüya tabirleri olur ya; ölü görürsünüz, diri görürsünüz,
gündüz görürsünüz, karanlık görürsünüz, sonra da Bunun anlamı
şudur: Bak, karanlık görürsen böyle, gündüz görürsen böyle. Âdeta el
yordamıyla, rüya tabiri yaparak bir bakan hakkında gensoru önergesi
veriliyor. Bu, gensoru müessesesinin itibarını azaltır, gensoru
verenlerin itibarını azaltır ama hakkında rüya tabiri gibi
gensoru verilen bir bakan olarak da eminim ki benim itibarımı
yükseltecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Tabii, gensoru
içerisinde olanlarla ilgili de kısa kısa değerlendirmede
bulunmak istiyorum. Burada şahsiyat yapanlarla ilgili bir
değerlendirmede bulunmayacağım. Çünkü bu, ciddi bir iş. Bu
ciddi işin üzerinde polemik yapanlarla ilgili bir değerlendirme
yapmayacağım. Onu, dinleyenler yaptı, ayrıca
girmeyeceğim.
Adli Kolluk
Yönetmeliğinin değişikliğini yapan düzenleme, Anayasa ve
yasaya uygun bir düzenlemedir, bir defa, bunun altını özellikle
çizmek isterim. Çünkü CMKnın 167nci maddesinin
başlığı yönetmeliktir. Adli kollukla ilgili
yönetmeliğin Adalet ve İçişleri Bakanlığı
tarafından müştereken tanzim edileceği ifade ediliyor. Bu
yönetmelik bu kapsamda çıkarılmış bir yönetmeliktir, bu
bir.
İki: Polis,
adli kolluk görevini yaparken ne Adalet Bakanının emrindedir ne de
İçişleri Bakanının emrindedir. Yasalarımız çok
açık. Adli kolluk görevini yapan kolluk görevlileri, görev süresince
cumhuriyet savcısının emirleri ve talimatları
doğrultusunda hareket eder. Herhangi bir kolluk amiri -bu, ilin emniyet
müdürü olabilir veya başkası olabilir- bunlara emir ve talimat
veremez. Bunu ben söylemiyorum, kanun söylüyor. Kimsenin talimat
veremeyeceği bir adli kolluğa eğer hiyerarşik bir
bağlantı olursa ki Adalet Bakanlığıyla adli
kolluğun herhangi bir bağlantısı yoktur. Adli kolluk, esasında,
idari bakımdan baktığınızda İçişleri
Bakanlığıyla ilgili bir husustur ama buna talimat verme yetkisi
de ne İçişleri Bakanına aittir ne Adalet Bakanına aittir.
Benimle hiç alakası olmayan bir konuyu siz getirir, buradan Bakan da
böyle talimat vermiştir. yorumunu yaparsanız bu Gündüz mü, gece
mi? rüya tabirine benzer; doğru bir şey olabilir mi? Biraz ciddiyet
olsun lütfen.
Bakın, öte
yandan, birtakım, kollukta görev yapan polislerin, müdürlerin yerlerinin
değişmesiyle ilgili tasarruflar oldu; bunu Adalet
Bakanlığı değil İçişleri Bakanlığı
yaptı ama doğru tasarruflar mı? Doğru tasarruflar çünkü bu
tasarrufların hepsi usule ve yasaya uygun tasarruflardır. Bir yere il
müdürü atadığınız zaman, il müdürü kendisiyle
çalışacak yardımcıları, şube müdürlerini veya
hangi polislerin nerede çalışacağını Türkiyede bütün
ilk atamalardan sonra kendileri belirlemiştir. Sadece yeni İstanbul
İl Emniyet Müdürü ve yeni atanan emniyet müdürleri değil, bundan önce
atanmış bütün emniyet müdürleri de aynısını
yapmış.
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) - Talimatı kim verdi?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Örnek olsun diye söylüyorum: Sayın
Hüseyin Çapkın İzmir İl Emniyet Müdürü olduğu
yıllarda, 2008 yılında tam 2.500 kişiyle ilgili,
görevlendirmede değişiklik yapmış. Arkasından Ercüment
Yılmaz İzmir Emniyet Müdürü olmuş, 2.298 polisle ilgili veya
emrinde çalışanlarla ilgili yer değişikliği
yapmış. Rakamlara baktığınızda, her emniyet
müdürü atanışında bunu yapar. Neden? Beraber
çalışacağı kadroyu elbette kendisi belirleyecek, bundan
daha doğal olan ne olabilir?
Onun için, rutin
olan işlemleri 17 Aralık sürecinin cazibesine kapılanlar
farklı bir değerlendirmeye tabi tutabilirler ama işin
gereği her daim yapılan yeni atamalar çerçevesinde yapılan
değerlendirmelerdir, bu hususu özellikle ifade etmek isterim.
ALİ HAYDAR
ÖNER (Isparta) Kendin inanıyor musun bunlara Sayın Bakan?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Tabii, değerli milletvekilleri,
HSYKnın dairelerinde görev yapacak üyelerin kanun ve usule, teamüle
aykırı olarak belirlenmesi iddiası
Bu da hem kanuna
aykırı belirlendi hem de teamüle aykırı belirlendi
denildi. Ben merak ettim, acaba kanuna aykırı nasıl olmuş
bu iş, bu konuda nasıl bir teamül var da Adalet Bakanı HSYK
Başkanı olarak bu teamülü ayaklar altına alan bir iş
yapmış. Arkadaşlara da sordum, Ya, ben ne
yapmışım, haberim yok, söyleyin bana. Bu gensoruda bir şey
var ama benim haberim yok bu işten. Nasıl yapmışım,
bir söyleyin, haberim olsun. dedim.
SAKİNE ÖZ
(Manisa) Haberin olsa yapmazsın zaten.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Kanunu getirdiler, diyorlar ki
Kanun
açık, HSYK Kanununun 8inci maddesinin ikinci fıkrası
birtakım esaslar koyuyor dairelerde görev yapacak üyelerle ilgili.
Altında diyor ki: Genel Kurul, yukarıdaki esaslara göre üyelerin
hangi dairede asıl ve tamamlayıcı üye olarak görev
yapacağına, seçimle karar verir. Yapılan toplantıda ne
olmuş? Genel Kurul konuyu gündemine almış. Nasıl bir seçim
yapmış? Yukarıdaki esaslara göre bir seçim yapmış,
hangi üyenin hangi dairede görev yapacağına karar vermiş.
Yapılan iş, kanunun özüne, esasına uygun bir iş, teamüle de
uygun bir iş. Çünkü daha 1 defa seçim yaptı, ortada
oluşmuş, böyle, hani çok yapılan bir iş olup da bir teamül
de yok. Ama siz o 1 defayı teamül bile kabul etseniz ona da uygundur.
Çünkü başlangıçta da dairelerde kimlerin
çalışacağına yine aynı şekilde Genel Kurul karar
vermiştir, yapılan şey de tamamen buna uygundur. Burada da ne
kanuna ne de teamüle aykırı bir durum yoktur. Nasıl
yapıyoruz? Dairelerde üyelerin görevi değişti ya, buradan bir
anlam çıkarıyoruz. O zaman, biz böyle bir anlam çıkarmaya
başlarsak herkes birbirini kolaylıkla itham edebilir. Hukuk, anlamlar
üzerinden değil, objektif deliller üzerinden hareket eder. Hukuk, rüya
tabirleri üzerinden değil, somut deliller üzerinden hareket eder,
rüyalarla, subjektif değerlendirmelerle amel etmeyi de yasak eder. Onun
için de bizim yaptığımız, hukuka uygun ve usule, teamüle tamamen
uygun bir düzenlemedir.
Tabii, hâkimlerin,
savcıların atanmasıyla ilgili de değerlendirmeler
yapıldı. Hâkim, savcıları atamak, kurulun bir dairesinin
görevi dâhilinde olan bir iştir; 1. Daire bu görevi yapıyor, 1. Daire
her daim atama kararnameleri çıkarmıştır. Yıl
içerisinde bir tane büyük kararname ama
onun dışında da mazeret kararnameleri çıkarabilmektedir.
Geçenlerde, 1. Dairenin Başkanı bir televizyon programında Biz,
hâkimlere sorduk: Mazeret kararnamesi bir tane mi olsun, yoksa çok mu olsun?
Bize döndüler, dediler ki: Büyük kararname tek olsun ama mazeret kararnamesi
çok olabilir çünkü ihtiyaç olduğunda bu mazerete binaen atamalar
yapılabilsin. ve biz ona uyduk. Onun için de 2011 yılında 20
kararname çıkmış, 2012 yılında 16 kararname
çıkmış, 2013 yılında 11 kararname
çıkmış. Bu kararnameler normaldir. Bizim bakan olmamızdan
sonraki süreçte çıkan kararnamelerin -siz de ifade ettiniz- büyük bir
kısmı mazeret kararnamesidir. Hâkimlerin, savcıların
talepleri doğrultusunda yapılan kararnamelerdir. Hizmet gereği
yapılan atamaların sayısı çok azdır. Bunların
hepsini de bu olaylarla irtibatlandırırsanız, o zaman,
Diyarbakırda Cumhuriyet Başsavcısı değişti, onu
nereye koyacaksınız? Yalovada Başsavcı değişti,
Kocaelide Başsavcı değişti. Orada hangi soruşturma
vardı?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) . Kocaelideki Başsavcı emekli oldu Sayın Bakan, değişmedi.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Bir defa, başsavcıların
yürüttüğü bir soruşturma da yok. İzmirde Başsavcı
değişti, İzmirde Başsavcının yürüttüğü bir
soruşturma yok. Adanada Başsavcının yürüttüğü bir
soruşturma yok. Adanada süren, savcıların yürüttüğü
soruşturma da başka bir soruşturma. Ama, her şeyi birbirine
bağladığınızda doğru bir sonuç
alacağınızı düşünüyorsanız yanlış düşünüyorsunuz.
Bunu özellikle ifade etmek isterim.
Değerli
kardeşlerim, ben Adalet Bakanı olarak hiçbir cumhuriyet
başsavcısına veya cumhuriyet savcısına
soruşturmaların üzerini örtün, soruşturmaları durdurun, bu
işi kapatın demedim. Kim ki bunu dediğimi iddia ediyorsa bunu
ispat etmesi lazım.
TUFAN KÖSE (Çorum)
İma ettin, bunu söylemedin tabii.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Ben bunu söylemedim, daha önce de Genel
Kurulda ifade ettim.
TUFAN KÖSE (Çorum)
İma ettin, ima!
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bunu yapan namussuzdur, şerefsizdir.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama bunu
yaptığımı birileri iddia edip de ispat etmiyorsa onlar da
namussuzdur, şerefsizdir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) İnsanların haysiyetiyle öylesine kolayca hiç
kimse oynamamalıdır.
TUFAN KÖSE (Çorum) İma ediyorsun, ima!
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Soruşturmalar, kovuşturmalar, usul
çerçevesinde elbette yürümelidir. Neden kanunlar var? İnsanlar
soruşturulurken bir kural çerçevesinde bu yapılsın.
Soruşturmanın gizliliği niçin var? Deliller sağlam
toplansın, gerçekler bulunsun, failler yakalansın ve hak edilen ceza
neyse onu alsın suç işleyenler ama öte yandan,
soruşturmanın gizliliğinin ana bir nedeni de insanların
hukukunu, insanların onurunu, insanların masumiyetini, lekelenmeme
hakkını korumak ve kollamaktır. Siz soruşturmayı
açtınız, belki ilerletmeden dosyayı işlemden
kaldıracaksınız, belki daha işin başında bir
işlem yapılmasına gerek olmadığına karar
vereceksiniz veya devam ettiniz, soruşturmanın sonunda
kovuşturmaya yer olmadığına karar vereceksiniz.
Televizyonların önünde evleri aranırsa, üstleri aranırsa,
birtakım şeyler yapılırsa, soruşturmanın
gizliliğine rağmen soruşturma dosyasında
varlığı iddia edilen evrak televizyonlarda, gazetelerde
çarşaf çarşaf yayınlanırsa, bu savcılardan herhangi
birisi, sadece bu olay değil, başka olaylara da alın, hangi kararı
verirse versin, toplumun bir kesimi onu itham edecektir. Baskı gördü bu
kararı verdi veyahut da itham edecek iş yapmadı, dava açtı,
beraat etti, o insanlar başka noktaya evrilecektir. Onun için de
soruşturmanın gizliliği konusunda hepimizin hassas olması
lazım.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Her zaman olmak lazım, her zaman!
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Lekelenmeme hakkı çok önemli.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Bakanım, her zaman hassas olmak
lazım; Ergenekonda, Balyozda, her zaman.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Lekelenmeme, bir iddia, kişinin
hakkında bir iddia olmadan onun suçlu ilan ediliyor olması,
insanların lekelenmeme hakkını ihlal eder ama masumiyet ilkesi,
soruşturma yapılırken, bir isnat adı altında
yapılırken
VELİ
AĞBABA (Malatya) Ucu size dokununca değil, her zaman olması
lazım, her zaman.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
o ilkeyi zedelememek için de bir hassasiyet
lazımdır.
Bakın,
geçmişte, bu ülkede, soruşturmanın gizliliğinin ihlali
nedeniyle
VELİ
AĞBABA (Malatya) Türkan Saylanı hatırlıyor musunuz,
Türkan Saylanı?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
nice yargısal infazlar
yapıldı daha yargılama bitmeden.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Türkan Saylanı hatırlıyor
musunuz -saat dört buçukta- kanser
hastası?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) İnsanlar, şüpheli olmadan
sanık, sanık olmadan mahkûm ilan edildiler.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) En çoğunu da siz yaptınız, o infazların en
büyüğünü siz yaptınız.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Türkan Saylanı hatırlıyor musun?
BAŞKAN
Sayın Ağbaba, lütfen!
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Mahkemeler, savcılar ne karar verilirse
versin
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Adamlara darbeci dediniz.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
bu mahkûmiyetten insanların kurtulma
imkânı yok.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Adamlara darbeci dediniz.
BAŞKAN
Sayın Türkkan!
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Dün birileri farklı
değerlendirmiş olabilir, biz de yapmış olabiliriz, ben
geçmişte de söyledim.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Türkan Saylanı hatırlıyor musunuz,
Türkan Saylanı?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ama bakın, siyaset kurumunun bir
şeyi düzeltmesi lazım, soruşturmanın muhatabı
değiştikçe savcıları
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Bakan, İlhan Selçuku, Türkan
Saylanı hatırlıyor musun?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
yargılama yapanları kutsamaya
veya yerin dibine geçirmeye başlayan tavırları biz sürdürürsek o
zaman hukukun dışına çıkanları hukukun içinde
tutmayı asla başaramayız.(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
VELİ
AĞBABA (Malatya) Soruşturma aç, geçmiştekilere soruşturma
aç!
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - İnsanların onurunun, haysiyetinin
lekelenmesinin önüne geçemeyiz.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Yapanlara soruşturma aç.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bazı soruşturmalar nedeniyle
insanların içeride bulunmasını değerlendirirken orada
savcıları suçlayacaksınız, Delilleri sahte. diyeceksiniz;
mahkeme kararları var, bunları yok sayacaksınız
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Şimdi siz söylüyorsunuz onların sahte
olduğunu, siz!
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
öte yandan, insanlar hakkında henüz
iddianame tanzim edilmeden, soruşturmanın seyrinin ne
olacağı belli olmadan mahkûmmuş gibi konuşacaksınız
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Fezlekeleri getirmiyorsunuz, getirin fezlekeleri.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
ondan sonra da Biz hukuk devletiyiz, biz
doğru yapıyoruz. diyeceksiniz, böyle bir şey olmaz.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Fezlekeler nerede Sayın Bakan? Kime iade ettiniz
fezlekeleri?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Gelin, diyorum ki dün AK PARTİ Grubu,
bugün CHP, MHP, BDP, hangi grup olursa olsun, hukukun dışına
çıkan, hukuk devletini ihlal eden
VELİ
AĞBABA (Malatya) Geçmişin hesabını sor!
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
insan haklarını ihlal eden, insan
onurunu ve haysiyetini ihlal eden
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sor, arkandayım, sor! Samimiysen sor!
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
ne tür uygulama varsa, siyasal rekabeti bir
tarafa bırakıp onun karşısında bu Parlamento bir
olmadıkça, dik durmadıkça bunların önüne geçemeyiz. (AK
PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) Gelin
beraber olalım!
VELİ
AĞBABA (Malatya) Samimiysen sor! Bugün sor, bugün sor, hazırız
biz!
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bakın, Adanada yürüyen MİTe
dönük soruşturmayla ilgili -çok ilginçtir- cumhuriyet savcısı
müzekkere yazıyor kolluğa: Suriye tarafına geçin, orada
şu, şu, şu adli işlemleri yapın. diyor.
BÜLENT TURAN (İstanbul)
Duydun mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Hepiniz bilirsiniz, savcıların
yetkisi nerede başlar, nerede biter!
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Gereğini yapın, gereğini yapın!
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - İlçede, ilde, bölgede, sınırları
var ama il, ilçe, bölge sınırlarını tanımayıp
Türkiyenin sınırları dışında doğrudan
işlem yapılması talimatını verirse, bu talimatlar
böyle hukukun dışında olan
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Gereğini yapın, şikâyet etmeyin!
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
işler olduğunda, şikâyet
olduğunda -işte şikâyetler var, HSYK inceliyor- o zaman bizim
burada kalkıp dememiz lazım ki: Bu hukuku
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Biraz fezlekelerden bahsedin. İade ettiğiniz
fezlekeler
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
böylesine pervasızca çiğneyenler
bu gücü hukuktan almıyorlarsa nereden alıyorlar? Hep beraber
sormamız lazım, eleştirmemiz lazım.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sizden alıyorlar, sizden. Siz beslediniz,
büyüttünüz. Şimdi gözünüzü oyuyor.
ADALET BAKANI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Değerli kardeşlerim
Kusura
bakmayın kardeşlerim dedim ama buradaki herkes kardeşim zaten.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Fezlekeler nerede?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Saygıdeğer milletvekilleri,
fezlekelerle alakalı birkaç hususu ifade etmek isterim. Fezlekeler geldi,
Adalet Bakanı fezlekeleri tuttu, inceledi; delilleri aldı,
baktı; soruşturmayı, devamını, şunu bunu
engelledi. Bunların hepsi yanlıştır, büyük bir
çarpıtmadır, asılsızdır.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Ne yaptınız kırk beş gün?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Bakın, fezlekeler Adalet
Bakanlığına 3/1/2014te geldi.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Evet, evet
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) İadesi 29/1/2014tür.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Niye beklettiniz?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Yirmi altı gündür. Ama herkes Adalet
Bakanı kırk beş gün bunu tuttu. diyor.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Ya, yirmi altı gün olsun. Niye beklettiniz?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Ben fezlekeyi geldiği gün iade etseydim
bu sefer ne denecekti? Jet hızıyla, Bakan, geldiği gibi
gönderdi. denecekti.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Yirmi altı gün neyi beklediniz? Ya, böyle bir şey
olur mu? Savcıları aldınız, ondan sonra niye beklediniz?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Ne yapacağız? Geldiği zaman
göndersek başka, biraz bekletip göndersek başka.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Göndermeyeceksin, buraya getireceksin Sayın Bakan. Buraya
getireceksin, buraya!
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Size bizim bir şeyi beğendirme
imkânımız yok. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Göndermeyip buraya getireceksin. O zaman yiğit olursun.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Ama burada doğru olan şey nedir, o
da şudur: Bizim yaptığımız iş usule uygun mu,
uygun; yasaya uygun mu, uygun.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Yirmi altı gün hangi gerekçeyle beklettiniz?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Bizim bu fezlekeleri inceleme yetkimiz yok,
içeriğine girme yetkimiz yok. Ama sanki incelenmiş gibi,
içeriğine girilmiş gibi takdimler yapılıyor. Bunların
tamamı gerçek dışıdır.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Sayın Bakan, yiğitlik o fezlekeleri buraya getirmek,
orada konuşmak değil. Fezlekeler buraya gelecek, o zaman
konuşacaksınız.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Ağzı açılmadan
gitmiştir. Çünkü, bu genelge bakanların görevleriyle, Hükûmet
politikalarıyla ilgili fezlekelerin Bakanlığa değil,
Meclise gönderilmesini söylüyor. Ben göndererek Dolambaçlı yoldan gitme,
daha hızlı gönder; Meclise gönder, daha erken baksınlar
Niye
dolandırıyorlar oradan buradan? (AK PARTİ sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar)
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Siz gönderseydiniz Meclise.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Bakın, benimle ilgili fezlekenin ekinde
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığından gelen fezlekede
orada devam eden soruşturmayla alakalı 32 klasörü de ekine koyup
göndermişler, 32 klasör. Peki, benimle bunun ne alakası var?
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Belki siz de varsınız içinde, bir
baksaydınız.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Müsteşar niye telefon açıyor?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Benimle alakalı olan kısmı
üst yazıda yazıyor ne olduğunu. O klasörlerle alakası yok.
Meclis Başkanı farz edin Genel Kurula sunsaydı oradaki her
şey aleni hâle gelecekti. O zaman demezler mi Sayın
Başsavcı, hukuk önünüzde, yasa önünüzde, kural elinizde; Bekir
Bozdağla ilgili olmayan bu kadar dosyayı ekleyip Adalet
Bakanlığına... Sonra iade ediliyor, Meclise gönder. deniyor.
Aynı dosyaları ekleyip Bakanla ilgili olmayanları Meclise
göndermenize hangi hukuk izin veriyor, hangi madde buna izin veriyor? Var
mı öyle şey? Yok. Ama bu hukuksuzluklar karşısında
bizim susmamız da hukuksuzlukları çoğaltır.
Sayın
Balın ifade ettiği bir
hususa, Sayın Başkan sürem doldu ama izin verirseniz cevap
vermek istiyorum. İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığından yazılan bir yazıyla ilgili
burada önemli bir iddiayı dile getirdi. Başsavcılık bir
yazı yazıyor. Ne zaman yazıyor? 8/1/2014 tarihinde aynen
Sayın Balın ifade ettiği şekilde bir yazı
yazıyor. Peki, niçin yazıyor? Yazıya dikkatle
baktığınızda diyor ki: 15/12/2013 tarihinde Emniyet
Müdürlüğünüz tarafından fezlekeye rapten gönderilmiş olmakla...
O cümle çok önemli çünkü bir
soruşturma sırasında eğer adli kolluğun
soruşturmada görevi var, birtakım iş ve işlemler
yapıyorsa, bu soruşturma bittiği zaman fezlekeye
bağlıyor, bütün delilleri ekine koyuyor, bu fezlekeyi Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderiyor. Buradaki yapılan
işlem de aynısı. Daha önceki...
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bakan, bir saniye.
Sayın grup
başkan vekilleri müsaade ederse ve aynı süreyi de kendilerine vermek
şartıyla Sayın Bakana süre verebilirim.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Olur, tabii, tabii.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) İstediği kadar konuşsun Bakan ya, son söz
sanığın!
BAŞKAN - Kaç
dakika süre istiyorsunuz Sayın Bakan? Ona göre sayın grup başkan
vekillerine de vereyim.
Buyurun.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - İstanbul Cumhuriyet
Başsavcıları yazıyı yazıyorlar ve bununla ilgili
fezleke 10/2/2013 tarihinde geldiğine göre bununla ilgili kayıt var
mı elinizde, bilgi var mı vesaire? Bunu öğrenmek için oraya
yazı yazıyorlar,
kapatılması
vesairesi, elimde de
İstanbul Başsavcılığının
açıklaması var.
FARUK BAL (Konya)
İptal diyor Sayın Bakan, iptal. İptal diyor,
öğrenme değil.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Bakın, İstanbul
Başsavcılığının açıklaması var, diyor
ki: 2012/656 soruşturma sayılı dosya 25/12/2013 tarihinde
Cumhuriyet Savcısı Muammer Akkaşın uhdesinden
alındıktan sonra soruşturmayı sürdürmek üzere 4 cumhuriyet
savcısı görevlendirilmiştir. Soruşturma evrakıyla
ilgili bu cumhuriyet başsavcıları yazışmalar
yapıyorlar. Bu yazışmalar çerçevesinde Bu
yazışmalarla ilgili olarak yapılan dosya tetkikinde
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2012/256
soruşturma sayılı evrakıyla ilgili büro amirliğinin
servisinde herhangi bir belge ve dosya bulunamamıştır.
şeklinde savcılığın yazdığı yazıya
cevap veriliyor, Herhangi bir bilgi, belge bizim elimizde yok. Bu
yazının içerisinde de yine bu soruşturmanın
evraklarının ilgisiz olanlarının imha edilmesi ve hepsinin getirilmesine
ilişkin Muammer Akkaş tarafından 17/12/2013 tarihinde
yazılmış bir yazı var, o yazı çerçevesinde. Bu
yazıyı ne zaman öğreniyor? Taa, ayın 24ünde, cevap
geldikten sonra öğreniyor Cumhuriyet
Başsavcılığı. Dolayısıyla, yazının
yazılış tarihi bunun öğrenilmesinden, bir defa çok çok
önceki bir tarihtir. Oradan gelen cevap da Burada herhangi bir bilgi, belge
yoktur. şeklinde cevaptır ve fezleke geldiği için orada zaten
ayrıca bir dinlemenin, başka başka belgenin bulunması
mümkün değildir. O saatten sonra, fezlekeden sonra yeni bir dinleme
kararı yoksa devam eden işlemler hukuksuz işlemlerdir. Bunu siz
bizden, en az bizim kadar, iyi biliyorsunuz, bildiğinizi düşünüyorum
ve Soruşturma kapsamında elde edilen deliller üst yazıda
gönderilmiştir. diye aynı şekilde devam ediyor ve bu
dosyanın içerisinde hiçbir delil kalmadığı da ifade
ediliyor. Fezleke tarihi olan ve tüm soruşturma evrakı ile o tarihe
kadar elde edilen delillerin gönderildiği belirtilen 15/12/2013 tarihi
itibarıyla dosyada mevcut olan tüm deliller aynen muhafaza edilmekte olup
bugün itibarıyla dosyada var olan hiçbir yasal delil hiçbir şekilde,
hiçbir kişi veya merci tarafından imha edilmemiştir.
Dolayısıyla, soruşturmayı hâlen sürdüren cumhuriyet
savcıları tarafından herhangi bir imha işlemi de
yapılmamıştır.
28/2/2014
Hadi
Salihoğlu
İstanbul
Cumhuriyet Başsavcısı
Açıklama
burada, imha edilen bir şey yok.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Ne zaman açıklandı Sayın Bakan? Açıklanma
tarihi ne zaman, bugün mü?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Ayrıca da bu işlemin geçenlerde
Parlamentonun kabul ettiği, TMK 10u kaldıran ve diğer bazı
düzenlemeleri içeren kanun teklifiyle de uzaktan yakından bir alakası
yoktur çünkü o kanun henüz Sayın Cumhurbaşkanı tarafından
onanmamış, yürürlüğe girmemiştir. Kaldı ki
onanmış, yürürlüğe girmiş olsa dahi bu delilleri etkisiz
kılacak, anlamsız kılacak, yok sayacak, o teklifin içerisinde, o
kanunun içerisinde herhangi bir düzenleme yoktur. Bunu siz bizim kadar iyi
biliyorsunuz.
Değerli
milletvekilleri, sonuç itibarıyla, bu gensoru içerisinde yer alan
hususların hiçbirisinin gerçekle uzaktan yakından ilgisi,
alakası yoktur. Gazetelerde yazan kimi rivayetler, aslı astarı
olmayan birtakım değerlendirmeler üzerinden yapılmış
rüya tabirine benzemektedir. Ben biliyorum ki Türkiye Büyük Millet Meclisi
rüyalarla değil hakikatlerle her zaman hareket eder.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
İsteyen
gruplara beşer dakika süre vereceğim.
FARUK BAL (Konya)
Sayın Başkan
BAŞKAN Siz
mi kullanacaksınız Sayın Bal?
Buyurun.
FARUK BAL (Konya)
Ayrıca Sayın Başkan, Sayın Bakan konuşmalarında
benim ifademde geçen hususların yalan yanlış, rüya tabiri,
fezlekelerle ilgili olarak
BAŞKAN
Tamam, sataşma nedeniyle iki dakika veriyorum.
Ayrıca, grup
için de siz mi konuşacaksınız?
FARUK BAL (Konya)
Evet.
BAŞKAN Yedi
dakika süre veriyorum.
Buyurun.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
11.- Konya Milletvekili Faruk Balın, Adalet Bakanı Bekir
Bozdağın (11/31) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde
Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına ve Milliyetçi Hareket Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sayın Adalet Bakanının burada yapmış
olduğu konuşmalara canıgönülden inanmak isterdim.
Canıgönülden, basına düşmüş olan birtakım bilgilerin,
belgelerin yanlış olduğunu ispatlamasını veya bizi
ikna etmesini isterdim. Ancak Sayın Adalet Bakanı, hakkında
verilmiş gensoru önergesinin ciddiyetini müdrik ancak bunun
sonuçlarını idrak edemeyecek şekilde bir savunma yaptı.
Gensoru önergesinin rüya tabiriyle, yalan yanlış, çalakalem
düzenlendiğini ifade ederek bizi
itibarsızlaştırdığını, kendisini de
itibarlı hâle getirdiğini beyan etti. Bakalım itibar kimde?
Bu gensoru
önergesinin adı besbelli bellidir. 17 Aralıkta ortaya çıkan
ayakkabı kutularının, para kasalarının içerisinde
bulunan, sağa sola saçılan milyon dolarların, milyon
euroların, yargı eliyle, yargı eğilip bükülerek düz bir
hâle getirilip sanıkların aklanması, şüphelilerin
aklanması için Adalet Bakanlığı aracı olarak
kullanılmıştır. Bunu tespit amacıyla verilmiştir.
Bunu ben biliyorum, bunu Türkiye biliyor, Türk milleti biliyor. Sayın
Adalet Bakanı idrak edememiş demek ki. Anlamasını temenni
ederim.
Bu gensoru
önergesi, sonucu itibarıyla, Zarrab denilen bir İran asıllı
şahsın, Hükûmetin 4 Bakanını nasıl teslim
aldığını ispatlamak için verilmiştir. Milyon
dolarlarla 4 Bakanı, 4 Bakan çocuklarını nasıl satın
aldığını ispatlamak için verilmiştir. Bunu idrak etmesini
beklerdim bir Adalet Bakanından.
Bu gensoru
önergesi, El Kadı adı altında uluslararası terörle iş
birliği yapan bir şahsın Başbakanlık
korumalarıyla ve Başbakanın çocuklarıyla iş
tuttuğunun ve bu iş tutma çerçevesi içerisinde Türkiyede
şirketler kurduğunun, bu şirketlerin Başbakan
talimatıyla, Başbakan yardımıyla ve AKP Hükûmetinin
desteğinde birtakım faaliyetlerde bulunduğunu ortaya koymak için
verilmiştir. Adalet Bakanının bunu görmesini beklerdim, bunu
anlamasını beklerdim bir hukukçu olarak. Bir hâkimin hakikaten
peygamber postunda oturan kişi olduğunu idrak eden bir kişi
olarak üzerine yürümesini beklerdim, ancak kendisini savunmaya kalktı.
Kendisini savunurken de rüyayı, çalakalemi ve yalan yanlış gibi
bilgilerle; cılız, basit bir savunmaya girdi.
Asıl
savunmasında beklediğimiz şudur: İzmir
Başsavcısına telefon ettim. diyor. Ne konuştuğunu
bilmeyiz. Adana Başsavcısına telefon ettim. diyor. Ne
konuştuğunu bilmeyiz. Kendisi eğer buraya rüyayı değil
gerçeği anlatacak ise o takdirde hakkında düzenlenmiş olan
fezlekeler niçin buraya gelmiyor? Meclis Başkanı iade etti. Meclis
Başkanı farz edelim ki -dediği doğru olabilir- Bunun
içerisinde gizli saklı bilgiler var, şunu ayıkla da gönder.
demiştir. İşte Adalet Bakanının vermesi gereken hesap
şu: İzmir Başsavcısını değiştirdin.
Nereye? Adı var, kendi olmayan bir mahkemeye, istinaf mahkemesine
başsavcı. Yerine mutemet bir adamını atadın, giden
fezlekeyi o adam aldı, sümen altı etti, gelmiyor geriye. Adana
Başsavcısını
Dediğin doğru olabilir ama fezleke geri gönderildi Sayın Meclis
Başkanı tarafından. Niye geri gelmiyor? Çünkü oranın
başsavcısını da değiştirdin çünkü kendine göre
bir yargı yaratmak istiyorsun çünkü AKPnin Adalet Bakanlığına
vermiş olduğu misyon, vermiş olduğu mesele, vizyon bu. Yargıyı
eğ, bük, yolsuzlukları kapat, ortaya saçılmış milyon
dolarların, euroların fotoğraflarıyla, görüntüleriyle,
tapeleriyle ortaya çıkmış olan milyon dolarlık
yolsuzlukları kapat. Nasıl kapatacaksın? Ancak böyle
yargıyı eğerek, bükerek, siyasallaştırarak.
1. Daireyle ilgili
olmak üzere, Anayasaya, yasaya ve teamüllere aykırı dedik. 2010
tarihinden bu yana 1.Dairede niye üye değişikliği olmadı da
siz HSYKnın başına gidip toplantı yaptığınız
gün bu üye değişikliği gerçekleşti? Düşün, bunun
hesabını verin. Üye yapısı değiştikten sonra
niçin, ikinci gün yani 16 Ocak tarihinde yolsuzluk operasyonunu yapan
savcılar görevden alındı? Evet, doğru, üçüncü 97 hâkimli
kararname mazeret kararnamesidir. Onun içinde niçin yolsuzluk operasyonuna
girmiş olan kişileri, görevli savcıları,
savunmasını almadan, hakkında disiplin soruşturması
yapmadan tayin ediyorsunuz, bunun hesabını ver. Üçüncü 166
kişilik hâkim kararnamesi mazeretli de olabilir, doğru olabilir ama
bunların içerisine niçin yolsuzluk operasyonunu soruşturan hâkimler,
savcılar konuldu, onun hesabını ver.
Sayın Bakan
demeseydi bunu size söylemezdim, Bu namus ve şeref meselesidir. dedi.
Namus ve şeref meselesiyse Sayın Bakanın namusunu, şerefini
kurtarın. Bizim açımızdan öyle değil. Sayın Bakan
diyor ki: Bana bunlar iftiradır, bu namus meselesi. Eğer iftiraysa
bunun yolu belli hukuk düzeninde, parlamenter demokratik düzende. Bu fezlekeler
gelsin, bu gensoru araştırmasıyla ilgili olmak üzere evet oyu
verin, Sayın Bakanı beraber aklayalım eğer dedikleri
doğruysa ama dedikleri yanlış ise hesabını burada
gelsin, burada versin.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Müddei iddiasını ispata mecburdur,
sen iddia ediyorsun!
HÜSEYİN BÜRGE
(İstanbul) 17 Aralıktan beri kararı verdiniz zaten!
FARUK BAL
(Devamla) Sayın Bakan bunu namus meselesi yapıyorsa, Sayın
Bakanın bu ifadesini ben Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli
milletvekillerinin vicdanına havale ediyorum.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Biz de iftira atalım, siz de cevap verin!
FARUK BAL
(Devamla) Onun bu talebini doğru değerlendireceklerine
inanıyorum.
Ve geçtiğimiz
süreç içerisinde cumhuriyet tarihinin en ağır krizini yaratan,
yargı alanında en ciddi sorunları yaratan, yargıyı
eğip büken, sadece siyasallaştırmayan; Anayasaya
aykırı, demokratik parlamenter sisteme aykırı, hâkimlerin
bağımsızlığı, tarafsızlığı ve
hâkimlik teminatı ilkelerine aykırı iş yapmış
olan Sayın Adalet Bakanı hakkındaki gensorunun
açılması ve bu şekilde aklanacaksa yine aklayın,
parmaklarınız neredeyse; yok, hakkında vaki şüpheler sizin
vicdanınızda da bir anlam ifade ediyorsa o takdirde gereğini
yapın diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Evet, teşekkür ediyorum.
Adalet Bakanı
Bekir Bozdağ hakkında gensoru önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmeler
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, bizler de gruplar olarak söz
istemiştik.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, bir dakika, söz
verecektiniz efendim.
BAŞKAN El
kaldırmadınız Sayın
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, biz işaret etmiştik,
görmediniz.
BAŞKAN Kim
konuşacak?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Süheyl Batum.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Batum, sataşma nedeniyle, buyurun.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sataşma değil, beş dakika değil.
Sataşmaya ayrı söz alacağız Sayın Başkan.
12.- Eskişehir Milletvekili Bedii Süheyl Batumun, Adalet
Bakanı Bekir Bozdağın (11/31) esas numaralı Gensoru
Önergesi üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi, demin Sayın Bakan, burada, rüya
tabirlerinden, rüya görmekten söz etti. Tabii ki rüya görmek, bu ciddi
Mecliste, yüce Meclis çatısı altında, rüyalarını anlatmak
kötü. Ama Alice Harikalar Diyarında misali, nasıl olsa Sayın
Başbakanım talimat veriyor, arkadaşlarım da bu
talimatları nasıl uyguladığımı görmezden geliyor,
gözlerini kapıyorlar diye düşünerek, bundan itibar
kazanırım zannederek bunu burada dile getirmek çok daha kötü, çok
daha vahim.
Burada
söylenenler, dünyanın hiçbir bakanına -her ne kadar, nasıl olsa
çoğunluk bende, istediğimi söylerim, arkadaşlarım da
oralı değil zaten diye düşünerek- burada yapılanları
görmezden gelmek hiçbir bakana, dünyanın hiçbir yerinde, itibar
kazandırmayacağı gibi Bekir Bozdağa da hiçbir şekilde
itibar kazandırmayacaktır. Bunu kesinlikle biliyoruz. Tam tersine,
adalet bakanlarının kazanması gereken, kendilerinde olması
gereken güven ve itibar duygusunu, maalesef, törpüleyecektir.
Değerli
arkadaşlar, 17 Aralık sonrası yasa bombardımanı
başladı. dedik. Bakan buna şöyle cevap verdi: Ben ne
yapayım, İçişleri Bakanının yaptıklarından
bana ne. Kolluk görevlilerini ben mi görevden aldım, benim ne alakam var
onlarla. dedi. Biz gensoruları onun üzerine filan kurmadık,
onları söylemedik, İçişleri Bakanlarından bahsetmedik. Biz,
Bakanın yaptıklarının üzerine, gensoru konusunda
konuşmalarımızı yönelttik. Yaptığınız
yasalar, arka arkaya, İnternet yasası, HSYK yasası, yolsuzlukları
örtme, delilleri saklama yasası, bakan çocuklarını, bakanı,
Reza Zarrabları, Bilal oğlanları kurtarma yasası değil
mi? dedik. Şöyle dedi: Çok güzel yasa yaptık, Anayasaya çok
uygun. Sayın Bakan bu söylediklerinin kendine itibar getireceğini
zannediyor.
Şimdi herkes,
herkes, gerek komisyonda
Değerli arkadaşlar, sizler de biliyorsunuz,
her gelen, HSYKnın Başkan Vekili bile Bu yasa Anayasaya
aykırı. dedi. Komisyonda ne yaptınız? HSYK temsilcilerini
çağırmadınız. Bakan temsil eder, yeterdir. dediniz. Bakan
da orada oturdu. Evet, evet, ben buradayım, HSYKdan başka kimseye
gerek yok. dedi. Oysa 2010da siz HSYKda bakanı protokoler hâle soktuk
artık, hiçbir yetkisi yok. diyordunuz. Sadece o, gösteride, protokoler
olarak başkanı. demiştiniz. Şu HSYK gibi önemli bir yasa
tartışırken Bakanın Yok, yok, ben baktım, Anayasaya
çok uygun. demesini yeterli gördünüz.
Bakana sorduk:
Neden aradın? Niçin aradın savcıları? Böyle önemli bir
adli soruşturmada niçin aradın?
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Cevabını verdi ya.
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) Verdi. İtibar kazandıracağını
zannediyor Sevgili Ramazan, itibar.
Diyor ki:
Aradım, aradım. Ama Hukuka uygun davranın, güzel
davranın, iyi davranın, gözaltına almayın, masumiyet
karinesine dikkat edin. dedim. Şimdi o yüzden söylüyoruz biz:
Sayın Bakan, sen Ugandanın siyasetçisi miydin? Papua Yeni Ginenin
siyasetçisi miydin? 2007den beri insanların haysiyetleri,
vicdanları, çoluğu çocuğu
Yedi yıldır tutukluluk
sürerken orada ağzını açmadan oturdun.
Şimdi,
arkadaşlar, bunları, gensoru, bırakın
Zaten ben Sayın
Başkandan, Sayın Bakandan başka bir şey beklemiyordum. O
kendine itibar kazandırdığını zannediyor. O zaten öyle
bakan oldu, Bunlar bana itibar kazandıracak. diye.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Yapma Hocam!
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) Ama ciddiyetli, 2007, 2008, 2009, o yatan insanlar,
aynı delillerle, aynı, hatta daha kötü, düzmece delillerle yatanlar
hiçbirinizin peşinizi bırakmayacaktır. Ona gitmeyeceklerdir
çünkü ona zaten gidecek insan da yoktur ama sizlere gelecektir yedi
yıldır bekleyenler. Onlara hiçbir zaman şöyle diyeceğinizi
tahmin etmiyorum: Ne bileyim, Bakanımız bize Demokratikleşme
bu. dedi, biz öyle anladık.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) Sayın Başbakanımız da
demeyecektir.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Bir
saniye Sayın Tanal.
Sayın Kaplan,
buyurun, size de sataşma nedeniyle beş dakika süre veriyorum
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Yok, yok efendim, belgesini vereceğim ben,
konuşacağım.
BAŞKAN Öyle
bir usulümüz yok yalnız, grup başkan vekilleri
Buyurun Sayın
Kaplan.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Şimdi, efendim, usul değil. Sayın Bakan ne
dedi? Belgesini göstermeyen şerefsizdir. Belgeyi göstereceğim ben,
tutanak, resmî tutanak.
BAŞKAN
Sürenizi yeniden veriyorum Sayın Kaplan, buyurun.
13.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, Adalet
Bakanı Bekir Bozdağın (11/31) esas numaralı Gensoru
Önergesi üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında Barış ve Demokrasi Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir
gensoru daha görüşüyoruz. Kusura bakmayın, ne yanınızda yer
alacağız ne evet diye muhalefetin yanında yer
alacağız. Neden?
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Şaşırırdık zaten öyle bir şeye.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Nedeni çok açık arkadaşlar. 2007de bu Meclise geldik.
Fezlekeleri konuşuyorsunuz, fezlekeler, değil mi? 945 tane fezleke
bize gelmiş, Barış ve Demokrasi Partisine, 945 tane. Bunlar
neyle ilgili biliyor musunuz? Düşünceyi ifade hürriyeti, kendi dilimizde
konuştuğumuz için, alfabenin harflerine aykırı
davrandığımız için, hatta ve hatta, bu fezlekelerde, yasak
yayın bulundurduğumuz için, bu fezlekelerde, propaganda suçu
işlediğimiz için.
Ama fezlekeler,
son 20 tane daha bugün gelmiş herhâlde; CHPnin 121, AK PARTİnin 90,
MHPnin 26 tane var. Şimdi, siz üç partiye gelen, fezlekelerin konusunu
konuşacağım, bakın size gelen fezlekelerde ne var:
Sahtecilik, ihaleye fesat karıştırma,
karşılıksız çek keşide etme, cinsel taciz, yetkili
olmadığı iş için yarar sağlama, zimmet,
kalpazanlık, resmî evrakta sahtecilik, cürüm işlemek için
teşekkül oluşturmak, kara paranın aklanmasına dair yasaya
muhalefet, soruşturmanın gizliliğini ihlal, yargı görevini
yapanı etkileme, GDOlu ürünleri ithal, üretme ve çevreye bırakma,
Kaçakçılıkla Mücadele Yasasına muhalefet,
dolandırıcılık.
Şimdi, 945
fezlekenin sahibi olarak başımız dik, alnımız ak
burada konuşabiliyoruz, bu kadar net konuşabiliyoruz; bizim
farkımız bu, Barış ve Demokrasi Partisinin. Özel yetkili
mahkemelerin yaptığı hukuksuzluğun, adaletsizliğin,
yaptığı rezaletin ve o kadar çok siyasetçiyi uzun süre
tutuklayıp içeride tutan -özel yetkili mahkemelerin 3 tane, 20 tane en
fazla, sanıyorum, alınandı- özel yetkili mahkemelerin
yargıçlarının arkasından gözyaşları dökmeyiz biz,
gözyaşları dökmeyiz biz!
VELİ
AĞBABA (Malatya) Biz hiç dökmeyiz!
HASİP KAPLAN
(Devamla) Bu, yapılmasın, yapıldı, adalet gitti
değil, adalet bu değil, adaleti iyi anlayacaksınız.
Arkadaşlar,
bakın, Türkiyede yasama var, yasama işlemiyor, işlemiyor
işte. Dört tane grubuz, işleseydi bize 945 fezleke gelmezdi.
Yargı var, işlemiyor işte yargı, yargı işlemiyor.
Terörle Mücadele Kanununun arkasında devletin güvenliği,
bütünlüğü diye diye durduğunuz sürece bu ülkeye adalet gelmez; bunu yazın
kafanıza.
Yürütme var;
vallahi iyi çalışıyor, yürütüyor arkadaşlar, aman dikkat.
Aman dikkat, yürütürken insanın başına çok şeyler gelir,
hukuk devletlerinde gelir. Onun için bu gensoruda, ne burada olacağız, ne orada
olacağız. Referandumda nasıl biz boykot demiştik, biz,
çekimserliğimizi kullanacağız. Yeri gelince, gerektiğinde
bizim vereceğimiz şeyler olabilir.
Biz burada, gizli
soruşturmaları, gizli dinlemeleri, gizli tanıkları; bunlara
dayanılarak yapılan yargılamaları, binlerce Kürt siyasetçi
içerideyken kılı kıpırdamayanları çok iyi biliyoruz
ama içinizde çok vicdanlı, bu davaları takip edenleri, cezaevlerine
gidenleri de sevgiyle burada selamlıyorum. Onlar onurlu bir görev
yapıyorlar, bununla yerini ayırıyorum, siyaseten nasıl
durdukları önemli insanların, yoksa Silici filminde olduğu
gibi, insanlar ve yalancı tanıklar yeni yüzlere sahip olurlar. Onun
için, doğru duracağız, bu fezlekelerde bizim dik durduğumuz
gibi. Fezlekelerimiz onurumuzdur arkadaşlar, fezlekelerinden utananlar
utansın, gereğini yapsınlar, adalet hepimize lazım.
Hepinizi bu
duygularla selamlıyorum. Vaktimiz biraz boşa gitti, kaç saattir
tartışıyoruz, tartışıyoruz, bir gensoru bitecek.
Sayısal çoğunluk burada belli ama dilerim ki diğer
demokratikleşme paketinde biraz daha hayırlı işler
yaparız.
Saygılarımla.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN -
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Efendim, Sayın Mahmut Tanal biraz önce
69uncu maddeden söz talebinde bulundu.
HALİDE
İNCEKARA (İstanbul) Konuşmacılarına verselerdi
Başkanım.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Bulunma gerekçesi, Sayın Bakan,
Yargıya müdahale ettiğime yönelik olarak bir belgesi olup da bunu
açıklamayan
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Dediğimiz çok nettir: Ben yargıya
müdahale etmedim, soruşturmaları örtün demedim, durdurun demedim,
soruşturmayı kapatın demedim, buna dair böyle bir şey yok.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Savcılarla görüşmedim, ispat etmeyen de
şerefsizdir. dedi.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, grup olarak konuşma
sırası bizde, müsaade ederseniz biz de konuşmamızı
yapalım.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Peki, ben cümlemi bitireyim, sonra
arkadaşımız konuşsun.
BAŞKAN
Sayın Ünal, ben diğer konuşmacılara sataşma nedeniyle
söz verdim, Sayın Bakanın konuşmasından dolayı;
Anayasanın 99uncu maddesi net efendim.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Ha, bize söz vermeyecek misiniz Sayın Başkan?
Sayın Başkan, bizim gruba beş dakika söz vermeyecek misiniz?
BAŞKAN
Evet, Sayın Tanala bir dakika yerinden söz veriyorum. Yerinizden
Sayın Tanal, yerinizden efendim. Kabul ediyorsanız böyle, yerinizden,
çünkü 69uncu madde açık.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, anlamadım, özür diliyorum.
VELİ
AĞBABA (Malatya) MHPye kürsüden verdin Sayın Başkan.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, bizim gruba söz
vermeyeceğinizi mi ifade ettiniz, anlamadım.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Sizin adınıza Hasip Kaplan konuştu!
VIII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Adalet Bakanı
Bekir Bozdağın (11/31) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde
Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum ben.
Sayın Bakan
dedi ki: Belgeyi eğer göstermeyen varsa şerefsizdir. Bakın,
Sayın Bakan, Müsteşar sizin neyiniz, siz Müsteşarın
neyisiniz? Bu, sizin Müsteşarınız, siz onun ita amiri değil
misiniz? Hukukta, ita amiri olarak, müsteşarın tüm eylem ve
işleminden siz sorumlu değil misiniz?
Netice
itibarıyla, bir müsteşarınız, Anayasanın 138inci
maddesi uyarınca sizin namı hesabınıza İzmir
Cumhuriyet Başsavcısını arıyorsa, İzmir
Cumhuriyet Başsavcısı bunu resmî tutanağa döküyorsa, burada
şerefsiz, namussuz, haysiyetsiz kim olur? (CHP sıralarından
alkışlar) Bunun cevabını vermek lazım. Burada sükût,
ikrardan gelir. Eğer o müsteşarınız bu suçu
işlemişse, hâlen siz o makamda tutuyorsanız, onun hakkında
gereği yapılmıyorsa buna biz ne deriz? Buna ikrar deriz biz,
suça iştirak deriz.
Onun için, benim sizden istirhamım, siz eğer bu
suçtan kurtulmak istiyorsanız, suça iştirak hükümlerinden kurtulmak
istiyorsanız, ita amiri olarak derhâl o görevden onu almanız
lazım.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Tanal.
HALUK AHMET
GÜMÜŞ (Balıkesir) Sayın Bakan, gülme,
ağlayacağın günler de olur! Gülünür mü ya buna? Nasıl gülüyorsunuz
ya? Hiç olmazsa kız yani, hiç olmazsa kız! Sen orada Bakansın ya!
BAŞKAN
Sayın Şahin, buyurun, sataşma nedeniyle size de söz veriyorum
beş dakika.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
14.- Çankırı Milletvekili İdris Şahinin, Konya
Milletvekili Faruk Bal ile Eskişehir Milletvekili Bedii Süheyl Batumun
sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmaları
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
İDRİS
ŞAHİN (Çankırı) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
Elbette ki çok
önemli bir konuda, gensoruyla alakalı bir görüşmede seviyenin
buralara kadar düşmüş olmasını, AK PARTİ Grubu olarak,
emin olun, büyük bir hayretle ve şaşkınlıkla
karşıladığımızı ifade etmek istiyorum.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Seviyeye bak!
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) Öyle bir seviyeye düşürdünüz ki
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) İdris Bey, seviyeyi düşürene bak!
SAKİNE ÖZ
(Manisa) - Belge göstermek seviyesizlik mi oluyor?
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) - Ama şunu özellikle bilmenizde ve
hatırlatmamızda da fayda olduğunu düşünüyorum: Burada
kürsüye çıktığımızda hem Sayın
Bakanımız hem de AK PARTİ Grubu adına ben, sadece
gensoruyla alakalı konuşacağımızı ve orada iddia
edilen hususlara cevap vereceğimizi ifade etmemize rağmen, burada kürsüye çıkan
arkadaşlarımız On bir yıldır AK PARTİ
demokratikleşme noktasında ne yaptı? dediğinde,
okuduğum metinden Birilerinin kulağına küpe olsun. diye
yaptıklarımızı ifade etmemize rağmen, hâlâ bir
şeyleri
anlayamamışsınız. Maalesef, emeklerimize üzülüyoruz
ama siz istediğiniz kadar AK PARTİnin demokratikleşme
adına yaptıklarını anlamayın, bu aziz millet çok iyi
anlıyor
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Faşizmi getirdiniz, daha ne olsun?
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) -
ve
meydanlarda da bunu çok netliğiyle gösteriyor.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Ancak totaliter rejime doğru bir şeyler
yaptınız, demokrasi adına hiçbir şey yapmadınız
çünkü demokrasiye inanmıyorsunuz!
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) - Gelelim şu 17 Aralıkla alakalı
meselelere. Tamamen bağımsız ve tarafsız yargının
ilgi alanına giren bir konuda, maalesef, her konuyu burada, kürsüde
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) - Bütün dünya
öğrendi sizi, bütün dünya!
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) Getirdiğiniz her kanun, af kanunu.
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) -
dile getirmek
suretiyle, özellikle Adalet Bakanımızın kendi hukuki yetkisi
çerçevesinde yapmış olduğu görüşmeleri dahi yargıya
müdahale şeklinde nitelendirmiş olmanız son derece vahim.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) - Ayıp ya İdris Bey. Bakanın
konuşmalarıyla ilgili tapeler var ya.
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) Yine, şunu özellikle ifade etmem lazım
ki, burada bir değerli hatibimizin 2007 yılındaki yapılan
dinlemelerle, aynı delillerle pek çok kimse mahkûm edildi, onları
görmediniz. Oh işte, şimdi aynı delillerle bunlar size de
yapılıyor. noktasındaki söylemi
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) - Mugalata yapma, mugalata yapma.
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) -
tam bir
hukuk garabetidir, tam manasıyla hukuk devleti ve hukukun ilkelerine
sadık durmamaktır.
VELİ
AĞBABA (Malatya) - Elinizde Ali Tatarın kanı kurumadı,
kanı! Elinizde kan var hâlâ. Elinizde Ali Tatarın kanı var,
Türkan Saylanın kanı var,
İlhan Selçukun kanı var!
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) - Şimdi biz, her zaman, o gün de hukukun
üstünlüğünden bahsediyorduk, tam bağımsız ve tarafsız yargıdan
bahsediyorduk, bugün de aynı şeyleri söylüyoruz. Bu hukuk hepimize
lazım, masumiyet karinesi hepimize lazım ve sonuç itibarıyla,
iddia edilen suç tipleriyle alakalı bağımsız yargı,
birileri hakkında mahkûmiyet kararı veriyorsa sonuna kadar buna saygı
duyacağımızı ifade ettik.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) - Bağımsız yargı, bağımsız
yargı
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) - Ve aynı mahkemelerin
bağımsızlığından ve
tarafsızlığından eğer şüpheniz varsa sizin, o
zaman hukuk devleti ilkelerinden bahsetmeye hakkınız yok.
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) - Gemileri anlat, gemileri.
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) - 2007de yaşadıklarınız bugün
başkalarının üzerine geldi diyerek eğer bir teşbih
yapıyorsanız vay sizin hâlinize diyorum çünkü o gün de biz, orada
masum insanların hak ve hukukunun korunması gerektiğini ifade
ediyorduk, bugün de aynı şeyleri ifade ediyoruz.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) - O yüzden mi seçim meydanlarında kullanıyordunuz!
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) Yine, başsavcıların aranıp
soruşturmanın bir kısım yerlere sevk edildiğine yönelik
iddialarınıza ilişkin de: İdari yönden savcıların
tamamı, Adalet Bakanına bağlı olan kimselerdir, bunlar
hukuk normları içerisindedir. Ve demin de ifade ettim, bu işin bir
siyasal sorumlusu vardır, o da Adalet Bakanıdır. HSYK düzgün
çalışmıyorsa bunu çözecek olan anahtar Parlamentodur, yüce
Meclistir. Eğer hâkim ve savcılar
bağımsızlığını ve
tarafsızlığını yitirmişse onlarla alakalı
önlem almak yine bu Parlamentonun görevidir ama sizler, millet iradesinin
tecelligâhı olan milletten umudunuzu kesmiş
AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Millet iradesini
hırsızlıklara kılıf yapmayın!
İDRİS ŞAHİN (Devamla) -
Parlamentodan umudunuzu kesmiş sadece yalan yanlış bilgilerle
İnternetten yapılan yayınlarla ve elinizdeki gizlilik
teşkil edecek, soruşturmanın gizliliğini ihlal teşkil
edecek bir kısım bilgileri burada eksik olarak milletimize anlatmaya
çalışıyorsunuz ama asla ve asla bu millet size taviz vermiyor,
sizin yüzünüzün, gerçek yüzünüzün ne olduğunu biliyor.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Gelsin fezlekeler, gerçeği öğrenelim!
İDRİS ŞAHİN
(Devamla) Milletten umudunu kesenlerin, hak arayışını
nerede aradıklarını bu aziz millet son derece iyi biliyor.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Fezlekeler gelsin
okunsun, herkes öğrensin!
İDRİS ŞAHİN
(Devamla) Sayın Bakanım, son derece rahat olun. (CHP
sıralarından gürültüler) Bu millet ve bu grup, sonuna kadar sizin
yapmış olduğunuz işlemlerin kanun çerçevesinde
olduğunu, hukuk çerçevesinde olduğunu ve bu millete yakışan
bir üslupla hareket ettiğinizi biliyor. [CHP ve MHP sıralarından
alkışlar (!)]
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Eyvah,
bağlılığını bildiriyor!
İDRİS ŞAHİN
(Devamla) Burada size sataşanlara cevap vermediniz, bu, sizin
olgunluğunuzdur. Emin olun, burada, sataşanlara cevap vermeye de
gerek yoktur.
Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, söz talebiniz
vardı
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Vazgeçtim.
BAŞKAN Peki.
VI.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- MHP Grubu adına, grup başkan vekilleri İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun,
rüşvet ve yolsuzluk iddialarıyla ilgili soruşturmaları
yürüten adli kolluk ve yargı mensupları üzerinde baskı
uyguladığı, soruşturmalara müdahale ettiği ve
bazı bakanlar hakkında düzenlenen fezlekelerin gereğini yerine
getirmediği iddiasıyla Adalet Bakanı Bekir Bozdağ
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/31)
(Devam)
BAŞKAN Adalet Bakanı Bekir
Bozdağ hakkındaki gensoru önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmeler
tamamlanmıştır. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
karşılıklı laf atmalar)
Şimdi, gensoru önergesinin gündeme
alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza
sunacağım: Gensoru önergesinin gündeme alınmasını
kabul edenler
Kabul etmeyenler
Gensoru önergesinin gündeme alınması
kabul edilmemiştir. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.14
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
18.26
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Muharrem IŞIK (Erzincan), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71inci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Alınan karar
gereğince, gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada
yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile
Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün
Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada
yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S.
Sayısı: 287)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada
yer alan, Temel Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Ağrı Milletvekili Halil Aksoyun; 2820
Sayılı Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Yasa Teklifi, Antalya Milletvekili Gürkut
Acarın; Milletvekili Seçim Kanunu ile Siyasi Partiler Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi,
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri Yalova Milletvekili Muharrem
İnce ve İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin; Siyasi
Partiler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi,
Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın; 2820 Sayılı Siyasi
Partiler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi, İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin; 2820
Sayılı Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulunun; Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
3.- Temel Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Ağrı Milletvekili Halil Aksoyun; 2820
Sayılı Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Yasa Teklifi, Antalya Milletvekili Gürkut
Acarın; Milletvekili Seçim Kanunu ile Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Cumhuriyet Halk Partisi
Grup Başkanvekilleri Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin; Siyasi Partiler Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Diyarbakır
Milletvekili Altan Tanın; 2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanununda
Değişiklik Yapılmasına dair Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin; 2820 Sayılı Siyasi Partiler
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi,
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun; Siyasi Partiler
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ile Anayasa Komisyonu Raporu (1/869, 2/445, 2/567, 2/624, 2/936, 2/1630,
2/1666) (S. Sayısı: 559) (x)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu
559 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu tasarı, İç
Tüzükün 91inci maddesi kapsamında temel kanun olarak
görüşülecektir. Bu nedenle tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı
ayrı oylanacaktır.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
VIII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesini, yabancı
silahlı kuvvetlerin Türkiyede bulunmasını ve Türkiye üzerinden
bir başka ülkeye gönderilmesini amaçlayan 1 Mart tezkeresinin Türkiye
Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilmeyişinin 11inci yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün, 1 Mart 2003
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilmeyen 1 Mart
tezkeresinin on birinci yıl dönümü. Bu nedenle çok kısa bir
şekilde bu konudaki görüşlerimi Genel Kurula ifade etmek istiyorum.
O tarihte,
Hükûmet, gerek Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere
gönderilmesine gerekse yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiyede
bulunmasına ve Türkiye üzerinden bir başka ülkeye gönderilmesini
amaçlayan bir tezkereyi Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmişti. Türkiye
Büyük Millet Meclisi, o tarihte yapmış olduğu tarihî oturumda bu
tezkereyi yeterli oyu bulamadığı için reddetmiştir. Salt
çoğunluk sağlanamayan bu tezkere reddedilmiş sayıldı.
O günkü
Parlamento, Adalet ve Kalkınma Partisi ile Cumhuriyet Halk Partisi
gruplarından oluşuyordu ve bu iki grubun, siyasi parti
kaygılarının ötesine geçerek Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
ret oyu yanında Adalet ve Kalkınma Partisinden de aynı
görüşü benimseyen arkadaşlarımızın vermiş
olduğu ret oyları sonucu, kabul edilmeyen tezkereyle Türkiye
Cumhuriyeti Parlamentosu tarihî bir sınav vermiştir. Ben o günkü
Parlamento mensuplarını buradan saygıyla anıyorum, o günkü
Genel Başkanımız Sayın Deniz Baykala da buradan
saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet
teşekkür ediyorum.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Temel Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Ağrı Milletvekili Halil Aksoyun; 2820
Sayılı Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Yasa Teklifi, Antalya Milletvekili Gürkut
Acarın; Milletvekili Seçim Kanunu ile Siyasi Partiler Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi,
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri Yalova Milletvekili Muharrem
İnce ve İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin; Siyasi
Partiler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi, Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın; 2820 Sayılı
Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik Yapılmasına dair Kanun
Teklifi, İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin; 2820
Sayılı Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulunun; Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporu
(1/869, 2/445, 2/567, 2/624, 2/936, 2/1630, 2/1666) (S. Sayısı: 559) (Devam)
BAŞKAN Teklifin tümü üzerinde
Hükûmet adına söz isteyen Beşir Atalay, Başbakan
Yardımcısı.
Buyurun Sayın Atalay. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; önce hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Uzun bir
çalışma döneminden sonra, bugün inşallah demokratikleşme
paketiyle ilgili tasarının kabulünden sonra Parlamentodaki arkadaşlarımız
seçim meydanlarına gidecek. İnşallah seçimler de ülkemiz için
hayırlı olsun. Demokrasinin güzelliği bu ve ben de doğrusu,
Parlamentomuzun seçime gitmeden önce son tasarı olarak demokratikleşme
alanında bir çalışmayı gündemine almasından dolayı
memnuniyetimi ifade ediyorum. Bu, ülkemiz için, doğrusu, özgürlüklerin
arttırılması anlamında önemli bir tasarı.
Kısaca,
huzurunuza getirdiğimiz, Hükûmet olarak getirdiğimiz bu
tasarıdan sizlere bazı bilgileri sunmak istiyorum. Bilindiği
gibi -önceki konuşmalarda da ifade edildi- bu on bir yılda,
doğrusu, sivilleşme, normalleşme adına Türkiye'de önemli
reformlar yapıldı, bu Meclis bunların tamamını
gerçekleştirdi. Millî iradeye, sandığa, demokrasiye yönelik her
türlü saldırıya, her türlü riske, millî iradeden, sandıktan ve
demokrasiden taviz vermeyerek karşı konuldu. Millet bize bir emanet
yükledi. Biz de bu emanetin hakkını vermek, bu emanetin gereğini
yerine getirmek için cesaretle, kararlılıkla, dimdik durarak,
aldanmayarak ve aldatmayarak Türkiyeyi bu seviyelere taşıdık ve
gerçekten Türkiye bu on bir yılda demokratikleşme anlamında,
sivilleşme, normalleşme anlamında büyük kazanımlar elde
etti. Özellikle temel hak ve özgürlük alanlarını genişleten,
vatandaşlarımızın gündelik hayatını
kolaylaştıran, toplumda karşılıklı güveni
pekiştiren çok sayıda reform paketi bu sürede gerçekleştirildi.
Toplumun tüm kesimleri düşünülerek gerçekleştirilen bu reformlar, çok
boyutluluğu, ilgilendirdiği geniş siyasal yelpaze ve derin
etkileri itibarıyla sessiz devrim olarak da nitelendirilmeyi hak
etmiştir. Burada ifade ediyorum, bunu kitaplaştırdık da.
Bütün milletvekillerimiz için ifade ediyorum. Hangi tarihte, hangi reform
yapıldı bu on bir yılda, bunun bir envanteridir.
Son on bir
yılda, hukuk ve demokrasi alanında yaşadığımız
sessiz devrimle birlikte, yukarıdan dayatmacı, buyurgan, ceberut,
kibirli bir devlet ve siyaset anlayışı artık gerilerde
kaldı. Bugün Türkiye'de insanıyla, vatandaşıyla var olan,
insanı için var olan, bütün vatandaşlarına karşı
aynı mesafede duran bir devlet anlayışı vardır ve
meşruiyetin kaynağı artık sadece ve sadece millettir,
herhangi bir vesayet makamı da söz konusu değildir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 30 Eylül 2013 tarihinde
Başbakanımız tarafından kamuoyuyla paylaşılan ve
sonradan eklenen düzenlemelerle daha da zenginleşen demokratikleşme
paketi, AK PARTİ Hükûmetinin son on bir yıllık süreç içerisinde
almış olduğu siyasi kararlar, uyguladığı mali,
ekonomik, sosyal, kültürel politikalar, temel hak ve özgürlüklerin
genişletilmesine yönelik gerçekleştirdiği düzenlemeler, insan
odaklı güvenlik yaklaşımı ve terörle mücadeleye
ilişkin paradigma değişimi çerçevesinde toplumun tüm kesimlerine
daha çok demokrasi ve daha çok özgürlük sunmayı hedeflemektedir. Bu paket üzerinde
doğrusu çok çalışıldı -dört ay kadar- ve çok
kesimlerle görüşüldü. Daha sonra, Meclise intikal ettikten sonra Anayasa
Komisyonumuz, üzerinde verimli çalışmalar yaptı, alt komisyona
havale etti, alt komisyon olgunlaştırdı ve Anayasa Komisyonunda
da doğrusu çok seviyeli değerlendirmeler oldu.
Bugün
görüşülecek olan tasarının hazırlanmasındaki temel
amaç, insan haklarının güçlendirilmesi ve demokrasinin temellerinin
sağlamlaştırılmasıdır ve ön yargısız
biçimde ele alındığında, bu paketin on yılların
tortusunu kaldırdığı, on yılların
sorunlarına çözüm ürettiği, kardeşliğimizi daha da
güçlendirdiği açık bir şekilde görülecektir.
Demokratikleşme
paketinin kapsamı, bugüne kadar farklı nedenlerle mağduriyete
uğramış değişik toplum kesimlerinin ihtiyaçlarına
cevap veren paketin içerdiği hususlar, mağduriyetlerin giderilmesi açısından
anlamlı ve işlevsel bir görünüm arz etmektedir.
Paket,
düzenleme getirdiği konuların sayısı, içeriği, hitap
ettiği geniş kesimler düşünüldüğünde bugüne kadarki bir
defada yapılan en kapsamlı çalışmadır. Pakette yer
alan sorunlar, çoğunluğu son otuz yılın olmak üzere
cumhuriyet tarihimiz boyunca var olan ve sürekli konuşulan
konulardır. Bu paket, on bir yıl önce hayal dahi edilemeyen,
kurulamayan, telaffuzu dahi yasak olan hak ve özgürlükleri getiren bir
pakettir. Paket, özel okullarda farklı dil ve lehçelerde eğitim,
siyasi hakların genişletilmesi, toplantı ve gösteri
yürüyüşü haklarının güçlendirilmesi, nefret ve
ayrımcılık suçlarına ilişkin düzenleme
yapılması, yaşam tarzına saygının güvence
altına alınması gibi bir dizi güncel toplumsal talebe de cevap
vermektedir.
Ve
demokratikleşme paketinin dayanakları, referansları
şunlardır, onları da kısaca arz etmek isterim. Bütün
reformlarımızda olduğu gibi bu reform paketimizde de referans
noktamız önce millettir. Demokratikleşme paketi
hazırlanırken her bir sorun alanıyla ilgili olarak tüm
tartışmalar, görüş, öneri, tavsiyeler dikkate
alınmış, çözümler ona göre şekillenmiştir.
Paket,
geçmiş dönemlerde açıklanan diğer paketlere nazaran çok daha
geniş yelpazede bir dizi referans metne dayanmaktadır. Bunları
şöyle sıralayabiliriz: AK PARTİ Programımız, 2023
Vizyon Belgemiz, 61inci Hükûmet Programımız, çözüm sürecinde
ayrı ayrı komisyonlar hâlinde yedi coğrafi bölgede görev yapan
Akil İnsanlar Heyetinin nihai olarak tek bir rapor hâline getirilen
raporlarındaki ortak veya öne çıkan önerileri; ülkemiz yargı
yetkisinin ve kararlarının
bağlayıcılığını kabul ettiği Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları; ülkemizin katılım
yolunda müzakere sürecini yürüttüğü Avrupa Birliği ilerleme
raporlarında dile getirilen bazı hususlar; mevzuatımız ile
adli ve idari makamlarımızın uygulamalarına ulusal ve
uluslararası kamuoyunda insan haklarının korunması ve
geliştirilmesi bağlamında dile getirilen eleştiriler;
ülkemizin gelişiminde her zaman için büyük değer ve katkısı
olan sivil toplumun ve kamuoyunun demokratik talep ve beklentileri.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
paket, demokratikleşme paketi üç unsurdan meydana geliyordu: Birincisi,
idari tasarruflardı açıklandığında
hatırlarsanız. Bunları, biz, paketi açıkladıktan sonra
Hükûmetimizin yetkisi içinde olan bu hususları düzenledik. Bunlar nelerdi,
tekrar hatırlatırsam: 1) Okullarda andın kaldırılması.
2) Kamu kurumlarında kılık kıyafet özgürlüğünün
sağlanması. 3) Süryani vatandaşlarımızla ilgili, Mor
Gabrieldeki arazilerinin iadesiydi. Onları idari tasarruflarla,
yönetmeliklerle gerçekleştirmiş olduk.
İkinci kısmı, müstakil yasalardır. Bu
müstakil yasalar -bir yerde daha önce ifade etmiştim, komisyonda-
kişisel verilerin korunması yasası, ayrımcılıkla
mücadele yasası -ayrımcılıkla mücadele kurulu
oluşturuyoruz- ve bir de kolluk gözetim mekanizması. Bunlar, üçü
bağımsız yasalar olarak gelecek.
Peki, bu pakette neler var? Bu pakette değişik
yasalardaki maddelerden oluşan -bir anlamda üçüncü kısmıdır
bu paketin- özellikle Ceza Kanunu ağırlıklı olmak üzere,
Seçim Kanunu ağırlıklı olmak üzere, Siyasi Partiler Kanunu
ağırlıklı olmak üzere bazı değişiklikler
öngörüyoruz.
Burada, aslında, grupladığımız
zaman bugünkü görüşeceğimiz paketi, başlıca dört gruba
ayırabiliriz: Birinci grup, siyaset yapmayı kolaylaştıran
hükümler. Yani siyaseti destekleyen, siyaset alanını biraz daha
genişleten maddelerimiz var.
Bunlar neler? Hem yerel hem de genel seçimlerde her türlü
propagandanın Türkçenin yanı sıra farklı dil ve lehçelerde
de yapılabilmesi.
Siyasi partiler, tüzüklerinde yer almak ve ikiden fazla
olmamak koşuluyla eş genel başkanlık sistemini
uygulayabilirler.
Siyasi partilerin bir ilçede teşkilatlanmaları
için beldelerde teşkilat kurma zorunluluğu
kaldırılıyor.
Siyasi partilere
hazine yardımı, devlet yardımı yapılabilmesi için
milletvekili genel seçimlerinde alınması gereken oy oranı yüzde
7den yüzde 3e düşürülüyor. Birinci grup bunlar.
Aslında,
burada çok tartışılan seçim barajı da vardı
biliyorsunuz. Seçim barajında biz, bu paketin içinde üç alternatif sunduk.
Yani Bunu diğer partilerimiz de değerlendirsin, hangisi üzerinde
mutabakat sağlanırsa biz üçüne de katılırız. dedik.
Birincisi, seçim barajının yüzde 5e düşürülmesi ve
daraltılmış bölge sistemi; seçim barajının
sıfırlanması ve dar bölge sistemi ve bir de, şimdiki
uyguladığımız yüzde 10 sistemi. Doğrusu, bu
tartışılmadı, üzerine gidilmedi, siyasi partilerimizden de
çok fazla bu konuda bir karşılık alınmadığı
için bu pakette tabii barajla ilgili bir konu yer almıyor. Ama o bizim
gündemimizde. Ne zaman bunun üzerinde mutabakat sağlanırsa biz onu
yine yürütmeyi arzu ediyoruz.
Diğer grup,
toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının
kullanılacağı yer ve güzergâhın belirlenmesi ile
toplantı ve gösteri yürüyüşü saatleri ve bir de toplantı ve
gösterilerdeki hükûmet komiserliğinin kaldırılmasıdır.
Burada yer belirlemede mevcut uygulama şudur: İllerde valiler,
ilçelerde kaymakamlar miting alanlarını belirliyorlar ve miting veya toplantı
ve gösteri yapacak olanlar o meydanlardan birini tercih ediyor. Mesela,
Ankarada valilik belirlemiş, Tandoğan Meydanı veya Sıhhiye
Meydanı miting alanlarıdır. Şimdi, yeni bir madde
getiriyoruz. Bir ilde, ilçede bu alanları belirlerken valilik, kaymakamlık,
oradaki siyasi partilerin il, ilçe başkanlarının, meslek
örgütlerinin temsilcilerinin sendikaların da görüşünü alacak. Onlarla
istişare içinde belirlenecek ve ondan sonra toplantı ve gösteri
yürüyüşü yapacaklar veya o alanları kullanacaklar bunlardan birini
seçmiş olacak.
Toplantı
saatleri
Özellikle açık yerlerde toplantı ve yürüyüşler gün
batmadan önce dağılacak, kapalı yerlerdekiler ise -23.00tü-
gece 24.00e kadar uzatılıyor.
Bir de, hükûmet
komiseri uygulaması kaldırılıyor. Bunu sivil toplum
kuruluşları arzu ediyorlar, karışıklıklara sebep
oluyor. Yani bir de onlar şunu arzu ediyor: Toplantıyı
düzenleyenler sorumluluğunu da alsın. Biliyorsunuz, her
toplantının organizasyonunu bir organizasyon grubu, bir heyet
düzenler, toplantıyla ilgili bütün konulara da onlar karar verecekler.
Bundan sonrakiler
ise Ceza Kanununda bazı maddeler
Pardon, Ceza Kanunu değil.
Farklı dil ve lehçelerle eğitim öğretim yapmak amacıyla
özel okullar açılması, bu, Özel Öğretim Kurumları
Kanununda. Biliyorsunuz, bu çok tartışılan bir konuydu. Dünya
örneklerini inceledik ve ana dillerde, farklı lehçelerde özel
okulların açılması da ilk defa ülkemizde bu şekilde gündeme
gelmiş oluyor.
Ayrıca,
eğitim ve öğretim hakkının kullanılmasının
engellenmesi, kamunun sunduğu hizmetlerden
yararlanılmasının engellenmesi, bireysel ibadetlerin
engellenmesi Ceza Kanununda suçları
ağırlaştırılan hususlar ve bir de yaşam
tarzına ilişkin tercihlere müdahale, yine, cezası
ağırlaştırılan bir husus. Bir anlamda hem düşünce
özgürlüğünü hem de yaşam tarzını daha da özgür kılan,
rahatlatan maddeler.
Önemli bir
kavramı getiriyoruz ilk defa Ceza Yasasına, nefret suçları
diye bir kavramı. Uluslararası alanda çok zikredilen bir ifadedir bu,
onu da buraya getirmiş oluyoruz. Nefret suçlarıyla ilgili bazı
konularda cezalar ağırlaşıyor.
Diğer bir
konu, köy ve yer isimlerinin değiştirilmesiyle ilgili. İl
İdaresi Kanununda bir madde var, 49 yılında konulmuş,
Türkçe olmayan yer isimlerinin değiştirilmesi diye. Kamuya görev
verilmiş, pek çok yer ismi de değiştirilmiş,
yaklaşık 12 bin yer ismi. Şimdi o maddeyi
kaldırıyoruz. Yine, köylerin falan yer ismi
değiştirilmesinde, tabii, o köydekilerin referandumu yapılacak,
onlar karar verdikten sonra da İçişleri Bakanının
onayıyla yer ismi değişiyor. Biliyorsunuz, il ve ilçelerde zaten
yasa gerekiyor.
Her nevi fitre,
zekât, kurban derisi gibi konularda müdahalenin kaldırılması
Vatandaş istediği şekilde tasarruf edecek. Bu da doğrusu
önemli tartışma konularından birisiydi.
Ayrıca, Türk
Harflerinin Kabulü ve Tatbiki Hakkında Kanun var biliyorsunuz, bunlar
inkılap kanunları statüsünde. Bir de Şapka İktisâsı
Hakkında Kanun var. Bu iki kanuna dokunmuyoruz ama bunların Ceza
Kanununda müeyyidesiyle ilgili 222nci maddeyi kaldırıyoruz.
Böylece, bu kanunlar duruyor ama bunların müeyyidesi -zaten uygulamada da
alanları yok- ortadan kalkmış oluyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, bu yasanın bir
özelliği de çözüm süreciyle de ilgili bir boyutu var yani çözüm süreciyle
irtibatlı, onunla ilgili konular bunun içinde. Bilindiği üzere 2002
yılından itibaren kararlı bir şekilde uygulanan
demokratikleşme adımlarının bir devamı olarak daha
güçlü, demokratik, özgür ve huzurlu bir Türkiye için, çözüm süreci olarak
adlandırılan bir süreç şu anda yürüyor ve çözüm sürecinin nihai
hedefi terörün tamamen sonlandırılması. Ülkemizde silahı
aradan çıkarma; sözü, düşünceyi, siyaseti devreye alma sürecidir
çözüm süreci. Çözüm süreci çok büyük bir hassasiyetle, büyük dikkatle,
yaralı duyguları tamir etme, karşılıklı güven
tesis etme ve kardeşlik hukukunu yüceltme süreci olarak devam ediyor ve
şu anda da milletimiz tarafından da büyük onay görüyor. Özellikle,
Doğu, Güneydoğu bölgeleri, on yıllardır özledikleri
normalleşme görüntülerini bu süreç sayesinde şu anda
yaşıyorlar ve doğrusu, bu yönde hem
vatandaşlarımızın, milletimizin büyük desteği var hem
de Hükûmetimizin büyük bir kararlılığı var.
Bugün
geldiğimiz noktada, çözüm sürecinin tıkandığı,
kilitlendiği eleştirileri dile getiriliyor. Farkındayız ama
yüce Parlamentoya ben şunu ifade edeyim: Benzer sorunları
yaşayan ülkelere bakıldığında, bu tür süreçlerin
inişli çıkışlı olduğu, hiçbir şekilde düz
gitmediği görülmektedir. Bu nedenle, süreçteki hızlanmaları,
yavaşlamaları olağan karşılamak gerekir. Bunlara
bakarak umutsuzluğa kapılmamak, telaşa düşmemek gerekir
yani bizim burada hem samimiyetimiz hem de
kararlılığımız devam ediyor. Unutulmamalıdır
ki bu, tabii, kökü yaklaşık yarım asırdır devam eden
terör problemini çözebilmek anlık bir mesele değil; sabır, zaman
ve emek istiyor bu. Ve çözüm sürecini yürütme konusunda şu anda
kararlılık tamdır. Tekrar yüce Mecliste bunu ifade etmek
isterim.
Doğrusu, bir
başka açıdan bakıldığında da, bu çözüm süreci
siyasetin çözüm kabiliyetinin de önemli göstergelerinden birisi olacaktır
yani silahın, şiddetin sorun çözmesi değil, siyasetin sorun
çözmesi bir anlamda yürürlüktedir ve bizim de hedefimiz zaten budur. Yani,
eminim, çözüm süreci hedeflerine ulaştığında siyaset kurumu
da ülkemizde daha güçlenmiş olacaktır ve bundan sonra sorunlar
siyaset kurumu içinde konuşulacaktır.
Esasen, bu paket
vesilesiyle şunu da ifade etmek isterim: Yani, biz, bu sürece muhalefetten
daha fazla destek almayı hep arzu ettik ve ediyoruz, bu konuda gene
elimizden geleni yapma kararlılığı içindeyiz.
Netice olarak,
ben, sizlere kısaca bu paketi ve önemini arz etmiş oldum.
Doğrusu, seçime doğru giderken, Parlamentonun,
vatandaşlarımıza umut veren, daha geniş alanlar açan,
özgürlük alanları açan böyle bir düzenlemeyle gitmesi gerçekten bütün
partilerimiz açısından önemlidir. Ben, hem komisyonlara, Anayasa
Komisyonu Sayın Başkan ile üyelerine, alt komisyona çok teşekkür
ediyorum -orada da olgunlaştı bu- ve bütün partilerimizin
katkılarına teşekkür ediyorum.
Hepinizi en derin
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Teklifin tümü
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Faruk Bal,
Konya Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz
önce Sayın Bakanı dinledik.
Benim üzerinde
durmak istediğim konu, eğer gerçekten bu demokratikleşme, temel
hak ve hürriyetlerin genişletilmesi, vatandaşlarımızın
hak ve özgürlüklerinin hem derinleştirilmesi hem genişletilmesi anlamında
olsaydı, biz elbette ki Milliyetçi Hareket Partisinin sahip olduğu
demokratlık vizyonu ve hürriyetçilik prensibi çerçevesi içerisinde buna
destek verirdik. Ancak, Adalet ve Kalkınma Partisinin son aylarda ortaya
çıkan iki tane ciddi sorun üzerinde yoğunlaştığını
görüyoruz. Bunlardan bir tanesi yolsuzluklar. İkincisi ise ülkenin, devlet
ve millet bütünlüğü çerçevesi içerisinde örselenmesi; Osloda
başlayan, İmralıda devam eden ve müzahir bir ülke gözetiminde
devam eden Büyük Orta Doğu Projesi kapsamı içerisinde
şekillendirilmesine ilişkin, bizim yıkım planı
dediğimiz bir planın peşine düşmesi, buna ilişkin
kademe kademe yasalarla yüce Meclisin huzuruna gelmesidir. Asıl bu
Mecliste konuşulması gereken, on bir yıllık AKP Hükûmeti döneminde
ortaya çıkan fakirlik, yoksulluk, garip ve gurebanın derdi,
işsizlik, sıcak para, cari açık, bununla ilgili ortaya
çıkan riskler. Ekonomik çöküntü, kriz ve en son
yaşadığımız kuraklıkla ilgili tedbirlerin
konuşulması gerekirken, maalesef, bu iki konuya odaklandı ve
Meclisin son aylardaki bütün gündemi, birinci olarak yolsuzluğu kapatma
kanunları, bunlarla ilgili adli zabıtanın yönetmeliğinin
Anayasaya aykırı bir şekilde değiştirilmesi. Hatta,
iddia ediyorum ki Adli Zabıta Yönetmeliği ile Anayasanın
değiştirilmesi, Anayasanın fiilen askıya
alınması, demokratik parlamenter sistemin genleriyle oynanması,
yürütme organının yargıya tahakküm etmesi sağlandı.
Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu ve Adalet Akademisinin içi boşaltılarak,
orada Bakanın en güçlü kişi, en yetkili kişi hâline getirilmesi,
böylece AKPnin şapkasının yargının başına
geçirilmesiyle ilgili kanun tamamlandı.
İnternet
yasası ile
Daha önce yazılı basında ortaya çıkan
100-200e yakın -Gazeteciler Cemiyetinin verdiği rakama göre-
köşe yazarının, muhabirinin işten atılması;
görsel basında Alo Fatih hatlarının ortaya çıkması
suretiyle Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanının bir
televizyonun alt yazısında geçen iki cümlesine dahi tahammül
gösteremeyecek bir anlayışın, dikta anlayışının
hâkim kılınması ve yazılı ve görsel basının
bu şekilde kontrol altına alınmasından sonra ortaya
çıkan, İnternet alanında, sanal medyada
vatandaşlarımızın tepkilerinin kısıtlanabilmesi,
seslerinin kısıtlanabilmesi, ifade hürriyetlerinin kısıtlanabilmesi
için İnternet yasasının getirilmesi; demokratikleşme
adı altında, yolsuzluk operasyonunda tespit edilmiş, tescil
edilmiş tapelerin, kayıtların, görüntülerin delil olmaktan
çıkarılmasına ilişkin kanun teklifleri ve
tasarılarıyla Meclis son aylarda oyalandı ve bunların hepsi
de AKPnin milletvekillerinin parmaklarını kaldırması
suretiyle gerçekleşti. Bunlar millî irade miydi? Hayır, değil.
Bu, AKPnin iradesidir çünkü millî irade olabilmesi için bir millî mutabakatla,
bir toplumsal mutabakatla bunların yapılması lazımdı.
Diğer üç partinin mutabakatı olmadığına göre, bunlar AKPnin
iradesiyle ortaya çıkmış kanunlar olarak
karşımıza geldi.
Geldik bizim yıkım projesi dediğimiz,
Sayın Bakanın çok alındığı bu konuda ama özünde
doğru olan bu projeyle ilgili gelişmelere. Bu kanun
tasarısı da aynen yıkım kanunlarında olduğu gibi,
burada da izlerini göstermektedir. Birinci iz, Sayın Bakan ifade etti Bu,
çözüm projesinin bir parçasıdır. dedi; yararlandığı
kaynaklardan bahsetti, yararlandığı görüşlerden bahsetti.
Milliyetçi Hareket Partisinin hiçbir görüşünden
yararlanmamıştır. Bu tasarıya, Milliyetçi Hareket
Partisinin hiçbir katkısı olmamıştır. Anayasa
Komisyonunda yaptığımız konuşmaya Sayın Bakan
sert bir üslupla cevap verip, bizi anlamadan, korumak istediğimiz değerleri
anlamadan, idrak etmeden, ondan sonuç çıkarmaya çalışmadan,
fevri bir hareketle ters bir konuşma yapmıştır ve eğer
ifade ediyorsa, katkı bundan ibarettir.
Özü itibarıyla, bu kanun, değerli
milletvekilleri, Osloda başlayan, İmralıda devam eden,
milletvekillerini postacı hâline getirip İmralıyla Kandil
arasında dolaştıran
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Barışın postacılığını yapmaktan gurur
duyuyoruz Sayın Bal.
FARUK BAL
(Devamla) -
bir kanun hükmü hâline getirilmek istenen tekliftir.
Bunun özü BOP
projesinde vardır. BOP projesi, Türkiye'nin
istikrarsızlaştırılarak 23 ülkeyle birlikte Orta
Doğunun, Orta Doğuda bulunan zengin doğal zenginliklerin yani
gaz ve petrolün, enerji hatlarının geçiş yollarının ve
bunların bulunduğu kaynakların üç şekilde düzenlenmesi
projesidir. Bu üç şekilde düzenleme, bir, ya sınırları değiştirilecektir
bu 23 ülkenin ya siyasi yönetim şekilleri değiştirilecektir veya
iktidarları değiştirilecektir. İşte bu projeye
Sayın Başbakan Biz bu projenin eş başkanıyız.
dedi. Sonra işin içerisinde farklı bir durum ortaya
çıkınca, en az 8-10 defa kayden tespit edilmiş, görüntüsüyle
tespit edilmiş olan eş başkanlık görevini inkâr etti,
Benim böyle hiçbir beyanım yoktur. Kim söylüyorsa bunu, yalan söylüyor.
dedi.
Başbakanın
git gelleri burada da durmadı, bu projeyi yani açılım adı
verilen -bizce yıkım olan- projeyi önce Kürt açılımı
diye ilan etti. Habur görüntüleriyle milletin tepkisini görünce, cismi
aynı kaldı, ismini değiştirerek Bu, demokratikleşme
paketi. dedi. Demokratikleşme paketine de tepki milletin infiali boyutuna
ulaşınca, bu defa, Milliyetçi Hareket Partisinin Millî birlik ve
kardeşliği bozuyorsunuz. iddiasını, sanki bu projeye kesip
yapıştırmakla millî birlik ve kardeşliği
sağlayacağını zannederek millî birlik ve kardeşlik
projesi olarak ilan etti. Bu, millî birliği ve kardeşliği
kökünden yok eden, ayrıştıran, ötekileştiren, bin
yılda oluşmuş olan kardeşlik hukukunu yok eden bir
projedir.
Değerli
arkadaşlarım, bu kapsam içerisinde, bizim, Milliyetçi Hareket
Partisinin demokratikleşme, temel hak ve hürriyetleri genişletme,
derinleştirme konusundaki görüşleri Anayasa Uzlaşma Komisyonuna
sunulmuştur ve diğer partilerin de büyük bir oranda katkı
vermesiyle Türkiyeye vizyon veren bir görüş hâline gelmiştir ancak
burada ifade etmek istediğim, millet bütünlüğünü bozacak, bin
yılda yarattığımız kardeşlik hukukunu bozacak,
milletin evlatlarını birbirine düşürerek onlar arasında
çatışmaları körükleyecek bir anlayışın hâkim
olmasıdır. Bunu Sayın Başbakan da zamanında
düşündü, dedi ki açılım projesinden bir çark ettiğinde:
Bizim Kürt meselesi diye bir meselemiz yoktur, Türkiyenin terör meselesi
vardır ve terörle sonuna kadar mücadele edeceğiz. Kürt
kardeşlerimiz de bütün vatandaşlarımız gibi eşit,
birinci sınıf vatandaştır. Sanki Milliyetçi Hareket
Partisinin sözcüsü gibi konuştu. Ancak, ne olduysa oldu, ondan sonra
tekrar çark ederek bu açılım projesini akil adamların
aklına havale edip sonra da Meclisin huzuruna kadar getirdiler.
Değerli
arkadaşlarım, burada ifade etmek istediğim hususu Sayın
Başbakanın Kürt meselesi yoktur. şeklindeki ifadesine dönerek
söylemek istiyorum: Biz -bin yıl diyorlar da bin yıldan da eski ama
tabir olduğu için söylüyorum- bin yıl boyunca beraber
ağladık, beraber güldük. Bin yıl boyunca biz
açlığı paylaştık, tokluğu paylaştık.
Bin yıl boyunca biz aynı Allaha inandık, aynı kaderi
paylaştık. Bin yıl boyunca aynı Peygamberin akidelerine
uygun davranmaya çalıştık. Bin yıl boyunca biz
çoluğumuzu çocuğumuzu bu değerlerle büyüttük, besledik. Bin yıl
boyunca aile hukukumuz buna göre gelişti. Bin yıl boyunca bizim komşuluk
hukukumuz buna göre gelişti, toplumsal hoşgörü
anlayışımız buna göre gelişti. Bin yıl boyunca
buna göre geliştiği için her 3 Ben Kürtüm. diyen
insanımızdan 2 tanesi 1 Türkle akraba hâline geldi. Kültürümüz
bununla geliştiği ve hoşgörü kapsamı içerisinde
oluştuğu için, ayrışma olmadığı için her
Ben Türküm. diye kendini ifade eden insanlardan, 3 kişiden 1i 1
Kürtle akraba oldu. Bin yıl boyunca bizim sosyal hayatımız
böyle oldu; soframız aynı, sofrada pişirilen yemekler aynı.
Bin yıl boyunca bizim kadınlarımızın el örgüsü
aynı, oyası aynı, halısı aynı, kilimi aynı
hâle geldi. Bin yıl boyunca kızlarımızın saç örgüsü
hâline geldi. İşte bu, bin yıllık kardeşlik hukukunun
somut gerçeğidir. Bu, bin yıllık kardeşlik hukukunun
müştereğidir. Bin yıl boyunca biz aynı cephede
savaştık, bin yıl boyunca aynı cephede mağlup
olmanın acısını, sıkıntısını,
üzüntüsünü yaşadık.
Şimdi, bu
bin yıl boyunca denildiği zaman ortaya rakamları da dökmek
gerekmektedir. Bin yıl boyunca beraber olduğumuz kitlenin yüzde 85i
Ben Türküm. diyor, yüzde 15i de farklı etnisiteleri kastederek kendini
ifade ediyor. Neye göre? Benim ifadem değil, Amerikan Etnoloji
Enstitüsünün rakamlarına göre. Neye göre? Avrupa Birliğinin
etnisitelerle ilgili komisyonunun rakamlarına göre. Neye göre? 1925
yılından beri, Türkiye İstatistik Enstitüsünün 1965
yılına kadar yapmış olduğu beyan ifadelerine göre ve
1990 yılından sonra da KONDA gibi, ANAR gibi birtakım, sivil
olarak bu konuları araştıran şirketlerin sonuçlarına
göre.
Şimdi, bu
bütünlüğün, bu birliğin, bu birlikteliğin içerisinden Kürt
tanımını alarak, onu ayrı bir varlık olarak, ayrı
bir hâkimiyet unsuru olarak, ayrı bir parça olarak ayırıp
Türkiye Cumhuriyeti topraklarından parça bölmek üzere kurulmuş PKK
terör örgütü, bu ülkenin başına uluslararası güçler
tarafından musallat edilmiş bir terör örgütüdür. Otuz yılı
bulan bir zaman parçası içerisinde bunun lojistik desteğini veren,
eğitimini yaptıran, bilgisini veren, istihbaratını
sağlayan yabancı güçler, Türkiye üzerindeki, ilerleyen süreçte, Büyük
Orta Doğu Projesi kapsamı içerisinde, kendi stratejik hedeflerine
ulaşabilmek için kullanmışlardır. Adalet ve Kalkınma
Partisinin açılım projesi kapsamı içerisinde Osloda
başlayıp İmralıda devam eden süreçte, PKK terör örgütü
Kürt kardeşlerimizin temsilcisiymiş gibi varsayılarak,
doğrudan onlar muhatap kabul edilerek bu sorunun çözülmesi Türkiyenin
yıkımı demektir. Biz onun için bu projenin adına
yıkım projesi diyoruz. Niçin? Çünkü, PKK terör örgütü otuz yıl
boyunca 40 bine yakın insanımızı şehit ederken
bunlardan sadece 7 bin civarındaki asker, polis, hâkim, savcı, imam,
öğretmendi, geriye kalan 33 bin civarındaki kardeşimiz
PKKnın terör faaliyetlerine karşı çıkan ve kendini Kürt olarak
ifade eden, o bölgede yaşayan aşiretlerdir, o bölgede yaşayan
vatandaşlarımızdır. PKK, terör örgütü olarak, bu bölgede
hâkimiyetini kurabilmek için 33 bin kişinin canına
kıymış ancak başaramamıştır. İşte,
yıkım projesidir bu proje. Çünkü, 21 Mart 2013 tarihinde,
PKKnın başı olduğu mahkeme kararıyla tescil
edilmiş olan Öcalanın mesajını Diyarbakırda okutmak
suretiyle orada yüz binlerce insanı toplayarak
PERVİN BULDAN (Iğdır) Milyon, milyon
100 bin değil, 1 milyon.
FARUK BAL (Devamla) -
sanki Sizin lideriniz artık
budur. diyerek Hükûmetin kontrolünde ve desteğinde bir organizasyon
yapılması, bu millî birliğin ve kardeşliğin
yıkımı için verilmiş, el ele ve birlikte
davranışın en güzel örneğidir.
Yıkım projesinden sonra ne oldu? Evet,
şehitler gelmiyor, siz teslim olursanız şehit gelmez.
Karşınızda eline silah almış olan kişiye elinizi
kaldırır Tamam, teslim oluyorum. derseniz, elbette size bir
şey yapmaz. İstediklerini yaparsanız, elbette ki bir zarar
görmezsiniz. İstedikleri ne? Silahlı olan güçleri -öyle ifade
ediliyor- yurt dışına çıkacak denildi, çıkmadı.
Sadece, hastaları ve birtakım kendilerince değerlendirdikleri
küçük bir grup çıktı. Geriye kalanı ne oldu? Geriye kalanı,
değerli milletvekilleri, mezralara indi, silahıyla birlikte; köylere
indi, silahıyla birlikte; şehirlere indi, silahıyla birlikte.
Orada ne oldu? Orada olan şu: Orada, vergi toplamaya başladılar,
Türkiye Cumhuriyeti devletine değil PKKya vergi toplamaya
başladılar. Asayiş birimleri kurdular. Asayiş birimleri,
orada vatan hizmetini yapan askerlere dahi kimlik soracak hâle geldi ve özel
kıyafetler giymek suretiyle, oradaki vatandaşların üzerinde
asayiş uygulamaları yapmaya başladılar.
Seçim süreci içerisine girdik. Şimdi, dağdan
inip köye, mezraya ve beldelere, ilçelere, illere inen PKKnın
unsurları Seçimlerde kimin aday olacağına ben karar
vereceğim. diyerek orada bulunan kişileri, kuruluşları
tehdit etmektedir; kimlerin aday olmasına, kimlerin olmamasına karar
verir hâle gelmektedir. İşte, bu, Türkiye'nin son yıllarda yaşamış
olduğu PKK terör örgütüne teslimiyetin tam bir fotoğrafı, tam
bir görüntüsü olarak karşımıza çıkmaktadır.
Elbette ki
değerli milletvekilleri, Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesinde
sorun vardır. Ben o bölgede uzun yıllar çalışmış
olan bir kardeşinizim, hem asker olarak çalıştım hem hâkim
olarak görev yaptım. O bölgenin sorunları etnik bir temel içerisine
oturtulamaz ve etnik bir dar görüşün içerisine
sığdırılamayacak kadar büyüktür.
O bölgede iklim
sorunu vardır; kar, kış, kıyamette o bölge
insanının yaşam şartları zorlaşmaktadır.
Buna çare bulmak, demokratik hukuk devleti içerisinde Türkiye Cumhuriyeti
devletinin görevidir. O bölgede Türk de olsa, Kürt de olsa, Çerkez de olsa,
Çeçen de olsa, bu sorunu çözmek bu Hükûmetin görevidir, bu devletin görevidir.
Bunu bir etnik kimlik adı altında izah etmek, yıkım için
ortaya konulan dinamitin patlatılması demektir.
Güneydoğu
Anadolu Bölgesinin coğrafi sorunu vardır; dağları daha
yüksek, ovaları daha dar ve platolarla çevrilidir. Bundan dolayı, yol
yapımında veya birtakım yatırımların
yapılmasında güçlük vardır. Bu güçlüğün giderilmesi,
elbette ki Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerinin görevi ve Türkiye Cumhuriyeti
devletinin görevi. Orada farklı etnik yapıda oturan
insanlarımızın bulunması, bunun şeklini, niteliğini,
özünü değiştirmemektedir.
Elbette ki ekonomik
olarak sorun vardır orada. Ekonomik olarak sorun, üretim kapasitelerinin
düşük olması ve tüketim alanlarına, pazarlarına
ulaşmakta zorluk olması. Bu elbette ki kârlılığı
azaltmakta, bundan dolayı da özel sektörün yatırımını,
terör tehdidi dışında, engelleyen bir ekonomik sebep olarak
karşımıza çıkmaktadır. Bunun da çaresi, bölgedeki
ekonomik yatırımların teşviki, bu olumsuzlukların
giderilmesi çerçevesi içerisinde Hükûmetin alacağı ekonomik tedbirlerle
ilgilidir. Bütün bunları bir kenara bırakarak, bu bilimsel
değerlerin dışında, bu objektif değerlerin
dışında, bu sorunların adını Kürt sorunu olarak
koyup başına da PKK terör örgütünün şapkasını geçirmek
suretiyle Buna çare bulacağım. demek, işte, projenin
adını demokratikleşme olmaktan çıkarıyor, temel hak
ve hürriyetlerin geliştirilmesi olmaktan çıkarıyor, tam
anlamıyla Türkiye Cumhuriyeti devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğünü yok etme sonucunu doğurabilecek bir yıkım
projesi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, bu başarılı olamayacaktır. Çünkü,
Kurtuluş Savaşı öncesine döndüğümüz zaman, bu ülkenin
insanları, farklı etnisitelere sahip olsalar bile, kan dökerek vatan
hâline getirdikleri bu topraklar tehlikeye girdiği anda; birleşmeyi,
bütünleşmeyi, bir araya gelmeyi anlamış ve yedi düvele
karşı Kurtuluş Savaşını birlikte
verebilmiştir. Çünkü, o döneme geri dönersek, Kurtuluş
Savaşından önceye geri dönersek, Kuvayımilliye ruhunun
canlanabilmesi için bu ülkeye, bu ülkenin toprağına terini
dökmüş, emeğini vermiş, alın teriyle toprağı
yoğurarak vatan hâline getirmiş olan kitle, Türküyle ve farklı
etnisiteleriyle birlikte, bu toprağı koruyabilmek için bir araya
gelmiş, omuz omuza vermiştir. Yine, bu ülke, yaşamış
olduğu acı hezimetler, Osmanlı İmparatorluğunun yedi
cephede vermiş olduğu aynı andaki savaşlarda
uğramış olduğu o mağlubiyetler nedeniyle gözünün
yaşını dökmüştür. Akan gözyaşı, hepimizin
gözyaşı, bu toprağı yoğurmuş, vatan hâline
getirmiştir. İşte, bütün Anadolu insanı, Kurtuluş
Savaşı öncesinde, döktüğü gözyaşının
hakkını vermiştir ve
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK BAL
(Devamla) -
onu da bir mücadele şekline dönüştürmek suretiyle
Kuvayımilliyeye destek olmuştur.
Bu proje,
Kuvayımilliye ruhunu ortadan kaldırma projesidir, yıkım
projesidir. Maddeleriyle ilgili düşüncelerimizi elbette ki sizlerle
paylaşacağız ama köküne tümüyle karşı olduğumuzu
ifade eder, hepinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati:
19.11
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
20.11
BAŞKAN:
Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER:
Muharrem IŞIK (Erzincan), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71inci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
559 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine devam
edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet burada.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Iğdır Milletvekili Pervin Buldan
konuşacak.
Buyurun Sayın
Buldan. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
PERVİN BULDAN (Iğdır) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Temel Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının tümü üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bugün burada
görüşmekte olduğumuz bu paket dolayısıyla ülkedeki temel
demokrasi sorunlarının bir kez daha masaya
yatırılması, Parlamentonun bu sorunlarla yüzleşmesi ve
çözüm için doğru bir tutum alması gerekmektedir. Her şeyden önce
şu açıkça görülmelidir ki Türkiyenin karşı
karşıya bulunduğu demokrasi, özgürlük ve adalet
sorunlarının günübirlik paketlerle, kısmi düzenlemelerle
çözülmesi mümkün değildir. Belki bugüne değin yüzlerce paket
çıkarıldı ama hiçbiri çözüm olmadı. Türkiyenin bugün
yaşadığı temel krizin kaynağında yapısal
sorunlar yatmaktadır. Toplumsal talepleri karşılamaktan uzak
olan mevcut tekçi, otoriter, vesayetçi sistem sürekli kriz ve çatışma
üretmekte, ülkedeki demokrasi açığını her geçen gün
derinleştirmektedir. Darbe anayasası, antidemokratik yasalar, darbe
kurumları ve katılımcılıktan uzak,
aşırı merkeziyetçi yönetim modeli devrede olduğu sürece, bu
ülke demokrasi ve özgürlükler alanında ilerleme sağlayamayacaktır.
Yapısal bir
değişimi öngörmeyen, antidemokratik sisteme dokunmayan hiçbir
yaklaşım, gerçek anlamda bir demokratikleşmeye, köklü bir
değişim ve dönüşüme yol açmayacaktır. Demokratik
yapısal reformların bu denli aciliyeti karşısında ne
yazık ki Hükûmetin ortaya koyduğu tutum, toplumsal talep ve
beklentileri karşılamaktan oldukça uzaktır.
Bugün
görüşülmekte olan paket de bunun somut örneğidir. Paket,
yasakçı, antidemokratik uygulamaları ortadan kaldıracak,
demokratik siyaset kanallarını açacak, özgürlükleri
genişletecek, adalet ve eşitliği tesis edecek düzenlemelerden ne
yazık ki yoksundur. Bu pakette yer alan sınırlı
düzenlemelerin, elbette, demokrasiye küçük de olsa katkısı
olacaktır. Ancak bu, hastayı tedavi etmeyecektir çünkü demokrasi
açığı çok daha büyüktür. Sadece demokratikleşme
açısından değil, bir yıldır sürmekte olan çözüm süreci
açısından da bu paketin bir siyasal
karşılığı yoktur. Çözüm sürecini ilerletmesi için
atılması gereken önemli yasal demokratik adımlar ne yazık
ki bu pakette yer almamıştır.
Toplumun,
halkımızın, demokratik kamuoyunun, aslında, beklentisi bu
değildir. Halkın demokrasi ve özgürlük talepleri bu paketi katbekat
aşan bir düzeydedir. Çağdaş, çoğulcu demokrasilerde
olması gereken neyse halk da onu talep etmektedir ama paket buna ne
yazık ki yanıt vermemektedir.
Bugün, Türkiyede
temel özgürlükler, temel haklar baskı altındadır. Farklı
kimlik, inanç ve kültürlerin özgürlükleri anayasal güvence altında
değildir. Siyaset özgür değildir. Demokratik siyaset kanalları
kapalıdır. Düşünce ve örgütlenme özgürlüğü baskıyla
karşı karşıyadır. Demokratik
katılımcılık ve temsiliyet engellenmektedir. Temsilde
adalet imkânı yoktur. Basın özgürlüğü baskı altındadır.
Yargı, bağımsızlığını ve
tarafsızlığını yitirmektedir.
Buradan sormak
istiyoruz: Seçilmiş belediye başkanlarının, siyasetçilerin,
gazetecilerin, avukatların tutuklu olduğu, siyaset, düşünce ve
örgütlenme özgürlüğünün baskı altına
alındığı, hak taleplerinin engellendiği, demokratik
siyaset kanallarının tıkalı olduğu, seçim barajı
engelinin devam ettiği bir ülke yapısı daha ne kadar devam
edebilir? Toplumsal barış ve güven ortamı nasıl
sağlanabilir?
Bakınız,
biz, çözüm süreciyle de bağlantılı olarak,
demokratikleşmenin hız kazanması için kısa vadede
atılması gereken adımlar konusunda Hükûmete defalarca öneri
paketleri sunduk. TMKnın kaldırılması, kamusal alanda ana
dil kullanımı, uzun tutukluluğun üç yıla indirilmesi,
tutuklamanın zorlaştırılması, hasta tutsakların
bırakılması, koruculuk sisteminin sona erdirilmesi, seçim
barajının yüzde 3e çekilmesi, demokratik gösterilerin önündeki tüm
engellerin kaldırılması, cemevlerinin ibadete
açılması, Yerel Yönetimler Özerklik Şartı başta olmak
üzere uluslararası sözleşmelere çekincelerin kaldırılması,
yasalardaki milliyetçi, ayrımcı ifadelerin ayıklanması,
eğitimde din özgürlüğünün sağlanması, vatandaşlık
tanımı ve kriterlerinin düzenlenmesi, vicdani ret hakkının
tanınması gibi alanlarda çok önemli yasal değişiklik
önerileri sunduk. Bu öneriler demokrasinin ve özgürlüklerin önünü açacak, çözüm
sürecini ilerletecek adımlardır ama Hükûmet bu yasal
adımları gündemine almamış, pakette bu anlamda bir
düzenlemeye ne yazık ki yer vermemiştir.
Meclisten ihale
yasalarını, alkol yasasını, torba yasaları,
sınır ötesi operasyon tezkerelerini, HSYK Kanununu, İnternet
yasasını, yargı paketini çıkartan Hükûmet kendi iktidar
önceliklerini esas alırken halkın taleplerini, demokratikleşmeyi
ise ötelemiştir. Kendi iktidar güvenliğini sağlamak için antidemokratik
düzenlemeleri sayısal çoğunluğuna dayanarak bu Meclisten
çıkartan Hükûmetin demokrasiyi, özgürlükleri güvence altına alacak
köklü reformlara yönelmemesi, iktidarın demokrasiyle kurduğu
bağın ne denli zayıf olduğunu gözler önüne sermektedir.
Aslında,
çözüm sürecinin başladığı bir yıldan bu yana demokratikleşme
açısından çok büyük fırsatlar ortaya
çıkmıştı. Her şeyden önce, başlayan sürecin
herkese demokratikleşme açılımı olarak yansıması
gerekirdi ama Hükûmet, bu fırsatı doğru değerlendirmedi, bu
süreci demokratikleşmeye evriltmedi; tam tersine, özgürlükleri
sınırlandıran, yaşam hakkı başta olmak üzere her
türlü ihlale yol açan otoriter uygulamalara yönelen, demokratik hak taleplerini
devlet şiddetiyle bastırmaya çalışan bir politika izledi.
Böylesi bir tablo karşısında Hükûmetin kendisini çok ciddi bir
biçimde sorgulaması, gözden geçirmesi ve bu yanlış
pratiğiyle bir an önce yüzleşmesi gerekir. Demokrasi söylemine
sarılıp ancak bunun gereğini yerine getirmeyen bir zihniyet bu
ülkeyi ileriye değil geriye götürür, nitekim de götürmektedir.
Bugün her
tarafı kuşatan demokrasi ve hukuk dışı paralel
örgütlenmelerin bu denli güç kazanmasının nedenini Türkiyenin
demokratik bir hukuk devleti olmayışında aramak gerekmektedir.
Demokrasi ve özgürlükler azaldığı oranda demokrasi
dışı güçler etkinlik kazanmaktadır. Dolayısıyla
Hükûmetin hem Kürt sorununun çözümü hem de demokratikleşme konusunda
sergilediği isteksiz, kararsız ve oyalayıcı tavır
paralel örgütlenmelerin güçlenmesine zemin sunmuştur ve sunmaktadır.
Aynı şekilde, katılımcı demokrasiden, denetimden uzak
bir yönetim anlayışı yolsuzluk ve hırsızlık
üretmekte, siyaseti kirletmektedir. Hükûmetin bu gerçeği çok açık ve
net görmesi ve doğru bir tutum alması gerekir.
Bugün, Orta
Doğu kaynıyor, rejimler birer birer çöktü, yerine yeni demokratik
sistemler inşa edilemiyor. Aynı şekilde, Türkiyenin diğer
yakın komşu ülkelerinde çok ciddi toplumsal hareketlenmeler söz
konusu. Kendi iç demokrasisini geliştiremeyen, iç
barışını tesis edemeyen, yurttaşına eşit ve
özgür bir yaşam koşulu sağlayamayan vesayetçi, statükocu sistemlerin
ne hâle geldiği ortadadır. Hükûmet, bu olup bitenlerden gerekli dersi
çıkartmak zorundadır. Demokratikleşme yerine otoriter
yapıya hizmet edecek her adım krizi daha da derinleştirecek, toplumsal
çatışmayı körükleyecektir. Bu nedenle buradan bir kez daha
çağrı yapıyoruz: Bu krizlerden tek bir çıkış yolu
vardır; o da hızlı bir biçimde radikal demokrasiye yönelmek
olmalıdır. Hem demokratikleşme hem de Kürt sorununun çözümü
konusunda atılacak adımlar Türkiye'nin önünü açacak, barış
ve istikrarı sağlayacaktır. Bu ülkenin ihtiyacı tekçi,
otoriter anayasa ve aşırı merkeziyetçi yönetim yapısı
başta olmak üzere tüm sistemde köklü, radikal demokratik reformların
vakit kaybetmeden hayata geçirilmesidir. Kürt sorununun çözümü de, paralel
örgütlenmelerle, yolsuzluklarla mücadelenin yolu da demokratikleşmeden,
yasal, anayasal reformlardan geçmektedir.
Bu paketi burada
müzakere ederken Hükûmeti, AK PARTİ Grubunu ve muhalefeti halkın daha
fazla demokrasi ve özgürlük taleplerini dikkate almaya, yine bununla
bağlantılı olarak çözüm ve barış sürecinin gereklerini
gözeterek hareket etmeye çağırıyoruz. Bu bağlamda,
grubumuzun sunduğu teklifler ve vereceği önergelerin hassasiyetle ele
alınmasını bekliyoruz.
Değerli
milletvekilleri, başından bu yana ifade ettiğim üzere, bu paket,
demokratik talepleri karşılama noktasında ileri düzenlemeler
içermemektedir. Ancak sınırlı da olsa bu paketin
demokratikleşmeye katkısı tabii ki olacaktır. Bunu, en
azından daha kapsamlı bir demokratikleşme sürecinin küçük
adımları olarak değerlendiriyoruz fakat buna bile
karşı çıkan, en ufak bir demokratik açılımı
engellemeye çalışan bir zihniyetin de devrede olduğunu
biliyoruz. Bu paketin geçmesiyle kıyametin kopacağını ileri
süren muhalefet zihniyetiyle Türkiye
nasıl demokratikleşebilir?
Şimdi, bu
paketin içeriğiyle ilgili hem iktidara hem de bu pakete karşı
çıkan bir kısım muhalefete sormak istiyoruz: Cezaevleri bir
ülkenin aynasıdır. Bugün 163ü ağır, 66sı ölüm
sınırında, toplam 522 hasta tutuklu ve hükümlü var.
Cezaevlerinden her an ölüm haberleri gelebilir. Son zamanlarını
aileleriyle geçirmesi gereken bu insanlara bir veda hakkı bile
tanınmıyor; bu insanlar serbest bırakılırsa,
tedavileri dışarıda yapılırsa kıyamet mi kopar?
Biz, Hükûmete teklif sunduk ama bu paketin içerisinde yok, buraya bir düzenleme
konulsaydı kıyamet mi kopardı? Bakan çocukları iki ay
dayanabildi, dün tahliye edildiler. Peki, hasta tutsaklar, onlar insan
değil mi? Bu, vicdansızlık değil mi? Hasta tutsakları
bırakmak kıyameti koparmaz ama yarın cezaevlerinden çıkacak
her bir cenaze, her bir tabut aynı zamanda kıyametin kopmasına
da sebep olacaktır değerli arkadaşlar.
Sayın
Başbakan dünkü tahliyeler için Adalet yerini buldu. demiş. Biz
adaletin ayaklar altına alındığını ifade etmek
istiyoruz. Adalet, ancak ve ancak haksız yere, hukuksuz yere şu anda
cezaevinde bulunan insanların tahliye edilmesiyle birlikte yerini
bulacaktır diye ifade etmek istiyoruz.
Bu pakette seçim
barajıyla ilgili bir düzenleme yok. Yüzde 10luk seçim barajı darbe
ürünüdür, çağ dışıdır, antidemokratiktir, demokratik
temsiliyetin önünde en büyük engeldir. Seçim barajı
kaldırılırsa, bu ülkedeki bütün siyasi renkler Parlamentoda
temsil edilirse kıyamet mi kopar? Seçim barajını
kaldırmayan bir AKP darbelerle hesaplaştığını
söyleyebilir mi?
Paketteki bir diğer
düzenleme hazine yardımıyla ilgili. Pakette yüzde 3 olarak
öngörülüyor, biz yüzde 1 olarak teklif ettik. AKP, CHP ve MHP hazineyi kendi
aralarında paylaşmışlar, ne güzel yardım
alıyorlar. Peki, BDP de hazine yardımı alsa kıyamet mi
kopar? Bu aldığınız hazine yardımlarının
içinde BDP seçmeninin vergisi yok mu? Halkımız vergi verecek ama
hazine yardımından 3 parti yararlanacak. Bu adaletsizliğin,
eşitsizliğin bir an önce son bulması gerektiğini bir kez
daha ifade etmek istiyoruz. Bu eşitsizliği sürdürmek vicdansızlıktır,
siyasi yolsuzluktur.
Bir başka
düzenleme farklı dil ve lehçelerde propagandayla ilgili. Zaten, uygulamada
bu yasaklar halkımızın mücadelesiyle çoktan
aşılmıştır. Şimdi, paketle yasa hâline
getiriliyor ama diğer yasa maddelerinde dil yasakları devam ediyor.
Burada ana dilde siyaset tanımlaması getirilse, tüm yasalardaki dil
yasakları kaldırılsa kıyamet mi kopar?
Bu hâliyle bile
düzenlemenin geçmemesini isteyen MHPye hatırlatmak istiyoruz: Ana dil
ülkeyi bölmez, tam tersine ana dil yasakları böler ve bir halkın
kendi ana dilinde örgütlenmesi, siyaset yapması, eğitim hakkı
talep etmesi kadar demokratik ve meşru bir talep yoktur. Bu ülkedeki bütün
dillerde, sadece Kürtçe değil, Lazca, Arapça, Çerkezce, Rumca,
Hemşince olmak üzere bütün ana dillerde siyaset yapılabilmeli,
önündeki engeller kaldırılmalıdır.
Bir başka
madde ana dil öğrenimiyle ilgili. Düzenlemede ana dil denilmiyor. Bir
dilin farklılığı kabul ediliyor ama ana dil olduğu
gerçeğiyle yüzleşmekten kaçınan bir iktidar gerçeğiyle karşı
karşıyayız. Şimdi, düzenlemede özel okullarda farklı
dillerin öğrenilebileceği belirtiliyor ve paralı eğitim
hâline getiriliyor. Madem farklı bir dil var ise, bunu kabul
ediyorsanız niye ana dilde eğitimin önündeki engelleri
kaldırmıyorsunuz; özel okullarda değil de kamusal alanda niye
yapılmıyor, yapılsa kıyamet mi kopar? Bu ülkenin
yurttaşları kendi ana dili olan Türkçeyi özel, paralı okullarda
mı öğrendi? Farklı ana dillerde eğitim yapan ülkelerde
kıyamet kopuyor mu?
Bu pakette eş
başkanlıkla ilgili düzenleme var. Bu olumlu bir gelişmedir. Buna
karşı çıkmak lider sultasını kabul etmek anlamına
gelir ki bunun da demokrasilerde yeri olmaz. Ancak buradaki eksiklik
şudur: Biz, eş başkanlıklardan birinin kadın
olması koşulunu öneriyoruz ancak bu tasarı böyle bir koşulu
öngörmüyor. Bu da kadının siyasetteki eşit temsiliyetini dikkate
almayan erkek egemen bir yaklaşımdır. Biz kadınlar bunu
kabul etmiyoruz.
Bir başka
düzenleme toplantı ve gösteri yürüyüşleriyle ilgili. Burada
demokratik eylem ve etkinliklere geniş bir özgürlük alanı
yaratılmıyor. Kaldı ki polis yasası
değişmediği sürece eylem ve etkinliklere müdahaleler devam
edecektir. Gezi eylemlerinde 9 insan hayatını kaybetti. Bugüne
değin toplumsal gösterilerde yüzlerce kişi hayatını
kaybetti. Milletvekilleri olarak bizler saldırılara uğradık
ve yaralandık. En son geçen aralık ayında Yüksekovada 3
insanımız katledildi. Siz, polisin bu orantısız müdahale
yetkisini daraltmazsanız insanlar ne yazık ki ölmeye devam edecek.
Sonuç
itibarıyla, bu düzenleme, yeterli, kapsayıcı ve
kucaklayıcı değildir ama sınırlı da olsa olumlu
bir adımdır. Demokrasiyi ve özgürlükleri sadaka
dağıtır gibi gıdım gıdım verme
anlayışı asla kabul edilemez. Hükûmet, bu
yaklaşımını terk etmelidir. Halkımız meydanlarda,
alanlarda mücadele ede ede kendi demokratik haklarını bugüne kadar
kazandı, bundan sonra da kazanmaya devam edecektir. O yüzden, Hükûmetin
getirdiği düzenleme halkın mücadelesinin gerisindedir. Demokratik
ülkelerde olduğu gibi hak ve özgürlüklerin şartsız,
koşulsuz, eksiksiz tanınması gerekir. Hak ve özgürlükler siyasi
pazarlık konusu değildir, olamaz da. Herkesin bu gerçeği
doğru anlaması gerekir. Bütün bunlarla birlikte,
sınırlı düzenlemelere dahi tahammül göstermemek bu ülke
demokrasisine verilen en büyük zarardır. Biz, bu düzenlemenin daha
geniş açılımlar içerecek şekilde genişlemesi için
demokratik muhalefetimizi yapacağız ama düzenlemeyi de
destekleyeceğiz.
Değerli
milletvekilleri, benden önce MHP Grubu adına Sayın Faruk Balın
yaptığı konuşmada özellikle Milletvekilleri
İmralı Adasında postacılık yapıyor. sözünü ben
şöyle değerlendiriyorum: Sayın Bal, evet, doğru; biz
postacılık yapıyoruz ama biz
barışın postacılığını
yapıyoruz ve barışın postacılığını
yapmaktan da gurur duyuyoruz. (BDP sıralarından alkışlar)
Kandile gidiyorum, İmralı Adasına gidip Sayın Öcalanla
görüşüyorum ama aynı zamanda gelip Hükûmetle de görüşüyorum. Bu
görüşmelerime devam edeceğim çünkü biz barış için
uğraşıyoruz, barış için mücadele ediyoruz.
Dolayısıyla, eğer bir senedir bu coğrafyaya cenazeler
gelmediyse, bu coğrafyada kan akmadıysa, bu coğrafyada anneler
ağlamadıysa, bu coğrafyada gencecik insanlar toprağın
altına girmediyse ne mutlu bize, bunu başarabiliyorsak ne mutlu bize
değerli arkadaşlar. Bunun için savaş
aracılığı değil, barış aracılığı
yapıyoruz, bundan da gurur duyuyoruz.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyoruz, paketi de destekliyoruz. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın
Başkan, sayın hatibin özellikle Faruk Balı -kendisi de burada
olmadığı için- itham altında bırakan bazı
cümleleri oldu.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) MHP Grubunu
da itham eden
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunu da itham eden
Kayıtlara geçmesi
açısından
BAŞKAN Şimdi Sayın
Faruk Bal burada değil.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Müsaade
buyurun, kayıtlara geçmesi açısından, söz istemiyorum.
Efendim, barış olabilmesi
için barışın iki tarafında da hukuki, meşru güçlerin
olması lazım. Bir tarafta Hükûmet var, Türk milletinin seçmiş
olduğu meşru bir otorite, öbür tarafta da 40 bin kişinin katili
bir terör örgütü var. Dolayısıyla ikisinin arasında
barışın olmasını bizim tasavvurlarımız zaten
almamaktadır
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Korkmaz.
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Kimlerle savaş peki?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
bunu
şiddetle reddediyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ederiz,
böyle bir usulümüz yok.
Teşekkür ederiz, kayıtlara
geçti.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Müsaade
buyurun ama bir saniye
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Barış, savaşan taraflar arasında olur.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Abdullah
Öcalan terör örgütünün başı değilse dediğiniz doğru.
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Barış kiminle yapılır?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Zaten
Faruk Bey de
BAŞKAN Faruk Bey
cevabını verir sataşmadan dolayı, teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Sayın Ali Özgündüz konuşacak.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, kanunun
ismi Temel Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı. Aslında, tabii, bunu okuyan insan sanki Türkiye'de
temel hak ve özgürlükler genişletiliyor, Hükûmet bu yönde bir adım
atıyor. gibi düşünebilir. İçeriğine
baktığımızda alakası yok. Bu kanun özü itibarıyla
Hükûmetin PKKyla yürüttüğü müzakereler sonucu Meclis kapanmadan önce getirdiği
bir tasarı.
Değerli arkadaşlar,
aslında orayı da yani Apoyu da kandırıyorlar, Avrupa
Birliğini de kandırıyorlar, kamuoyunu da kandırıyorlar
çünkü ne diyorlar orada? Efendim, işte, ana dilde eğitimle ilgili
taleplerinizi yerine getiriyoruz. diyorlar. Gerçekte öyle
olmadığını görüyoruz. Başlangıçta komisyona
sunulan tasarıda özel eğitim kurumları iken -yani Türkçeden
başka dil ve lehçelerin eğitimde kullanılması özel
eğitim kurumları olarak sunulmuşken- Komisyonda yapılan
değişikliklerle bu daraltıldı, sadece özel okullara
indirgendi. Bu şekilde, dolayısıyla, efendim, işte, ne
şiş yansın ne kebap misali bir orta yolla gidiyorlar, samimi
değiller.
Bir başka
şey: Burada, bu farklı dil ve lehçelerin kullanılmasına
ilişkin maddede Efendim, hangilerinin olacağına Bakanlar Kurulu
karar verecek. diyor. Yani, siz, bir taraftan Bu bir temel insan hakkıdır,
hak ve özgürlüktür. Bunun için getirdik. derken kendi kendinizle
çelişkiye düşerek Nelerin olacağına, yani hangi insan
hakkının nasıl kullanılacağına Hükûmet karar
verir. diyorsunuz.
Değerli
arkadaşlar, eğer bir şey temel insan hakkıysa bu artık
başka bir makamın izniyle
verilebilecek bir lütuf değildir, bir inayet değildir. Siz, demek ki,
aslında, İmralıyı da kandırıyorsunuz, onu da
aldatıyorsunuz.
Bir başka
şey: Efendim, toplantı, gösteri yürüyüşleriyle ilgili biz
genişletiyoruz, özgürlük alanı açıyoruz. diyerek aslında
Avrupa Birliğini kandırıyorsunuz, yine hile yapıyorsunuz.
Bugün, Türkiyenin taraf olduğu AİHMde, şiddet içermeyen, kamu
düzenini bozmayan toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkının
ihlaliyle ilgili altmış civarında dosya var. Buralardan, ne
yazık ki ülkemiz mahkûm olacak. Tabii, sizin
yaptığınız kanuna göre polisin müdahalesi meşru
olabilir, yasal olabilir ama siz şunu unutuyorsunuz ki siz kendiniz
Efendim, Anayasaya uygundur, ben bu kanunu yaptım, benim de
mantığıma uygundur. diyerek kanun yapamazsınız
aslında çünkü Türkiyeyi bağlayan uluslararası İnsan
Hakları Sözleşmesi vardır, yapacağınız kanunlar
öncelikle bu uluslararası temel İnsan Hakları Sözleşmesine
uygun olmak zorundadır. Yani, AİHM diyor ki: Senin iç hukuk
düzenlemen benim temel aldığım, senin de altına imza
atığın bu İnsan Hakları Sözleşmesine uygun
olacak. Biz, bunun üzerine zaten Anayasanın 90ıncı maddesinde
değişiklik yaparak 90a son fıkrasında diyoruz ki: Temel
insan haklarına ilişkin uluslararası sözleşmeler ile iç
hukuk hükümleri çatıştığı zaman uluslararası
sözleşme hükümleri esas alınır.
Peki, AİHM ne
diyor bu konuda, toplantı ve gösteri özgürlüğüne ilişkin?
Buradaki tek meşru sınırlama, toplantı ve gösteri
yürüyüşleriyle ilgili, bu hakkın kullanılmasıyla ilgili tek
meşru sınırlama gösterinin şiddet içermemesi, sadece bu.
Yani, toplantı ve gösteri yürüyüşü barışçıl
olduğu sürece, bunun, bildirim gibi formalitelerde bulunmamasını
ya da efendim, saatin geçmiş olması nedeniyle
dağıtılmasını, polisin müdahalesini Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi ihlal olarak görüyor. Nitekim, 2006 yılında
ülkemiz aleyhine Oya Atamanla ilgili verilen kararda bunu açıkça Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi söylemektedir. Orada, Sultanahmet
Meydanında yapılan bir gösteride polis: Burada izin vermedik,
toplantı, gösteri yürüyüşü yapamazsınız. diyerek gösteriyi
dağıtıyor. Konu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
gittiğinde Göstericiler şiddet eylemlerine
başvurmadıkları sürece ilgili makamların hoşgörü
göstermeleri gerekir, aksi takdirde toplantı hakkının özü
ortadan kaldırılmış olur. diyor.
Dolayısıyla,
değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri, eğer biz
hakikaten, gerçekten Avrupa standartları, Kopenhag Kriterleri, altına
imza attığımız Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesindeki
toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını, özgürlüğünü -ki bu,
ifade hürriyetiyle ilgilidir, 10uncu maddeyle bağlantılı bir
haktır- eğer gerçekten o standartta bir şey düzenlemek
istiyorsak sizin getirdiğiniz bu tasarı kandırmacadır,
kimse kusura bakmasın.
Burada siz güya,
efendim, bu güzergâhı belirlerken, işte, biz burada ilgili siyasi
partilerin il ve ilçe temsilcileri, oradaki kamu kurumu niteliğindeki
meslek kuruluşlarının temsilcileri
Bizim talebimizle belediye
başkanını bu komisyona yani güzergâh belirleme komisyonuna sokmuş
olmamıza rağmen, aslında, sonuçta yine diyorsunuz ki:
Kararı mülki amiri verir. Kim verir? Vali veya kaymakam. E, nedir, siz
Avrupaya nasıl pazarlayacaksınız? İşte, efendim, biz
güzergâh belirlerken çeşitli sivil toplum kuruluşları, siyasi
partileri de bu işin içine kattık, böyle bir komisyon oluştu.
diyorsunuz. E, o zaman, eğer samimiyseniz, biz diyoruz ki: O zaman bu
kurulun salt çoğunluğu karar versin. Yani vali bey diyecek ki geçen
sene olduğu gibi- 1 Mayıs Taksimde yapılmasın. Hayır,
Taksimde yapılacak 1 Mayıs. Efendim, buraya ben izin vermedim,
güzergâh, toplantı yeri değil. diyemezsiniz ki.
Yine Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi bir başka kararında,
Bulgaristanla, Stankov, Bulgaristan davasıyla ilgili kararında diyor
ki: Bulgaristandaki Makedonyalıların tarihsel bir yıl dönümünü
anmak için yaptıkları toplantı, bunun için zaman ve yer
önemlidir, yani semboliktir bazı şeyler. Siz şiddet olabilir
düşüncesiyle önemli olan zamanda ve yerde yapılmasını
ertelerseniz, bu insan hakları ihlalidir. Dolayısıyla, Taksim,
İşçi Bayramı için, emekçilerin bayramı için, 1 Mayıs
için geçmişte bedel ödenen, şehit verilen, sembolik anlam
taşıyan bir meydandır. Yok, efendim, git
Kazlıçeşmede yap. diyemezsiniz. Getirdiğiniz düzenlemeyle bunu
sağlayacaksınız. Hâlbuki orası sembolik açıdan
önemlidir. Dolayısıyla, bunu yasakladığınız anda
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini de ihlal etmiş
olacaksınız.
Değerli
milletvekilleri, yine bu tasarı da, efendim, siyasi partilere milletvekili
genel seçimlerinde toplam yüzde 3 ve daha fazla oy alan siyasi partilere hazine
yardımı yapılmasına dönük bir düzenleme. Mevcut düzenlemede
yüzde 7 biliyorsunuz, bunu yüzde 3e çekiyorsunuz. Bu da uygun değildir
yani yüzde 3 ciddi bir rakamdır. Biz dedik ki hiç olmazsa bunu ya yüzde
1e çekelim ya da Mecliste siyasi parti grubu oluşturan partilere
yapılsın. Çünkü işte, bugün Parlamentoda olan Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu var ancak hazineden yardım alamıyor.
Topladığınız anda bu arkadaşların,
bağımsız olarak Parlamentoya giren bu arkadaşların
toplam oyunu yüzde 3ü de geçiyor, yüzde 7ye yaklaşıyor. Siz
eğer bunu onun için getiriyorsanız yine samimiyetten uzak bir durum
vardır. Israrla parti olarak seçime girmeye zorluyorsunuz ama bir taraftan
yüzde 10 barajını koruyorsunuz. Yani millî irade, millî irade
diyorsunuz. Şu anda sizin, iktidar partisi grubunun aldığı
oy normal koşullarda yüzde 49. 550 milletvekillinin 276sını
çıkarmanız lazımken 320 küsura ulaştınız. Yani
haksız yere siz 50 milletvekili çıkardınız bu seçim
sisteminin sonucu. Bu, aslında millî iradeye haksızlıktır.
Bu, yani vatandaşın size oy vermediği bir yerde sizin
haksız yere milletvekili çıkarmanız sonucunu doğuran bir
düzenlemedir. Bu düzenleme orada kaldığı sürece sizin burada hazine
yardımıyla ilgili yüzde 3e getirmeniz de bir
kandırmacadır. O zaman, gelin, bir bütün olarak koyalım bunu
ortaya yani milletvekilliği seçiminde uygulanacak baraj sistemini siz
düşürmediğiniz sürece, buna paralel hâle getirmediğiniz sürece
bu da bir kandırmacadır. Dolayısıyla hem dünyayı
kandırıyorsunuz hem kamuoyunu kandırıyorsunuz hem de
aslında BDPyi kandırıyorsunuz.
Değerli
arkadaşlar, yine, bu toplantı ve gösteri yürüyüşünün
güzergâhını belirleyecek komisyona Mecliste grubu bulunan siyasi
partilerin temsilci verebilmesini öngörüyorsunuz. Bir taraftan hazine yardımını
yüzde 3e düşürürken bir taraftan toplantı ve gösteri
yürüyüşünün nerelerde yapılacağına ilişkin kurulan
komisyona -ki size göre son kararı yine vali verecektir- burada yüzde 3 oy alan siyasi partinin
temsilcisini buraya sokmuyorsunuz. O da ayrı bir çelişki
doğuruyor. Bazı zaman, bazı illerde bir parti yüzde 65-70inin,
yani o halkın üçte 2sinin, yüzde 80inin, efendim yüzde 90ının
oyunu alabilir ama ülke genelinde barajı aşamadığı
için ya da başka nedenlerle Parlamentoya üye sokmayabilir, grubu olmayabilir.
Dolayısıyla, o ilde yapılacak toplantı ve gösteri
yürüyüşlerinde aslında o partinin yani sadece o ilde yüksek oy alan
partinin temsilcisinin birinci öncelikle bulunması gerekiyor. Öyle
değil mi? Yani orada en büyük kitleyi sürükleyen bir siyasi partinin
temsilcisi olmayacak, yüzde 5lerde oy alan bir siyasi parti -sırf grubu
var diye Parlamentoda- orada olacak. Bu da ayrı bir çelişkidir.
Dolayısıyla bence samimiyetten uzaktır.
Değerli
arkadaşlar, yine bu kanunla birlikte, efendim, Türk Ceza Kanununda
bazı maddelerde değişiklik yapıyorsunuz. Cebir, tehdit ya
da hukuka aykırı başka bir davranışla
diye devam
ediyor. Şimdi gelip diyeceksiniz ki: Önceki kanunda da var.
Değerli
milletvekilleri, hukuka aykırılık kavramı ceza hukuku
açısından uygulanan bir kavram değildir; bu, daha çok özel
hukuk, medeni hukuk, borçlar hukuku anlamında bir anlam ifade etmektedir. Hukuka
aykırılık kavramı çok geniş bir kavramdır. Hukuka
aykırılık kavramına her türlü mevzuat girer. Hâlbuki bizim
Anayasamıza göre, yine altına imza attığımız
uluslararası insan hakları sözleşmelerine göre suç ve ceza ancak
kanunla ihdas edilebilir. Yani kanun hükmünde kararnameyle bile siz suç ihdas
edemez iken, getirip bir tamim çıkararak, bir valinin genelgesi, bir
rektörün genelgesiyle Efendim, bu da hukuksal bir mevzuattır, geniş
anlamda hukuka aykırılığa girer, sen valinin bu genelgesine
aykırı davrandın, sen rektörün bu yazısına
aykırı davrandın. diyerek özgürlükleri
kısıtlayabileceksiniz. Daha doğrusu, suç ihdas ediyorsunuz yani
burada kısıtlamadan sonra cezai müeyyide sonucunu
doğuracak bir düzenleme yapıyorsunuz.
Hak ve özgürlükleri diyorsunuz, yine yasanın
14üncü maddesiyle düzenlenen 5237 sayılı Kanunun 115inci
maddesinin (3)üncü fıkrasında enteresan bir şey getiriyorsunuz,
Cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı başka bir
davranışla bir kimsenin inanç, düşünce veya kanaatlerinden
kaynaklanan yaşam tarzına ilişkin tercihlerine müdahale eden
kişi bu şekilde cezalandırılır. diyorsunuz.
Bir defa hukuka aykırılık kavramı
ayrı bir mesele, gelelim meselenin öbür tarafına. Siz bunu niye
getiriyorsunuz? Efendim, açıkça söyleyelim, türbana müdahaleyi suç hâline
getiriyorsunuz. E, peki, siz samimiyseniz eğer, demokratsanız,
özgürlükçüyseniz, ya Allahtan korkun, bugün Alevi canların, bu ülkenin
üçte 1 yurttaşlarını temsil eden Alevi canların, bu ülkenin
Türk ve İslam yurdu olması için en çok bedel ödeyen ilk gelenler
Alevi canların ibadethanelerini hâlen, cemevlerini hâlen ibadethane kabul
etmezken bu ne biçim bir çelişki? Siz samimi misiniz hakikaten?
Yani bir taraftan tek bir inanca, Sünni inanca herkesten
topladığınız vergiden bu sene için 5 katrilyon lira bütçe
ayırırken bir taraftan cemevinin elektrik parasını sanayi
tarifesinden alırken bu ne biçim bir adalet anlayışı? Bu ne
biçim bir hukuk anlayışı? Bu ne biçim bir özgürlük
anlayışı?
Efendim, yapıyoruz. Alevilerle ilgili de
yapacağız. Kaçıncı paketiniz oldu? Ne zaman
yapacaksınız? E, zamana yayıyorsunuz. Yani kim engelliyor bu
konuda sizi?
Bir taraftan müftüler, benim vergimle beslenen müftüler,
Türkiyedeki, Iğdırdaki Caferi kesimi aşağılayan,
horlayan, haddini aşan raporlar yazıyor ve hâlen görevde bu müftü
efendi. Ben vergi vereceğim, benim vergimle beni asimile edeceksin, beni
aşağılayacaksın, bir taraftan ben özgürlükçüyüm,
demokratım diyeceksin. Bu çelişkidir, bu samimiyetsizliktir, bu
riyakârlıktır.
Bir başka
konu değerli arkadaşlar, nefret suçu. Nefret suçunu getiriyorsunuz,
sadece dil, ırk, milliyet, renk, cinsiyet, engellilik, siyasi
düşünce, felsefi inanç, din veya mezhep farklılığından
kaynaklanan; bir kişiye kamuya arz edilmiş olan bir
taşınır veya taşınmaz malın
satılmasını, kiraya verilmesini; kamuya arz edilmiş belli
bir hizmetten yararlanmasını, işe alınmasını ve
ekonomik bir etkinlikte bulunmasını engelleyen kimse
cezalandırılır. diyorsunuz. Yani nefret söylemini
cezalandırmıyorsunuz.
Bir başka
konu, buraya cinsel kimliği koymuyorsunuz. Cinsel kimliği niye
koymuyorsunuz? Cinsel kimlik, yaş, medeni durum, fiziksel ve zihinsel
engellilik, sağlık durumunu niye koymuyorsunuz? Bunlar sizin
açınızdan ayrımcılık sebebi değil mi? Yani cinsel
kimlikten dolayı bir kişiye karşı ayrımcılık
yapıldığı zaman bu suç olmayacak, sizin getirdiğiniz
düzenleme. Bu mudur özgürlük anlayışınız? Efendim, ben
kiraya vermem. Bu benim tercihim. Niye? Cinsel yöneliminden, cinsel
kimliğinden dolayı. Bunu mu diyorsunuz siz? Açık açık
söyleyin.
Efendim, medeni
durum
Ben bekâra ev vermem, bekârı işe almam. Bunu mu demek
istiyorsunuz? Açık açık söyleyin.
Bir başka
konu, en çok nefret suçu söylemlerle işleniyor. Meydanlarda
çıkıp Sayın Genel Başkanımıza Bilirsiniz, bu
Alevidir ha. diyerek halka yuhalatırken nefret suçunu işliyorsunuz.
Bu cezalandırılmayacaksa siz işe alma, kiraya verme konusuyla
mı bu işin üstünü kapatmaya çalışıyorsunuz? Bu
samimiyetsizliktir.
Dolayısıyla
biz diyoruz ki: Herhangi bir kişi veya grubun, o kişi veya grupla
bağlantılı kişi veya grupların, ırk, milliyet,
etnik köken, renk, din, inanç, inançsızlık, siyasi görüş, dil, cinsiyet,
cinsel yönelim, cinsel kimlik, fiziksel veya zihinsel engellilik,
sağlık durumu, medeni durumu veya yaş nedeniyle bu şekilde
ayrımcılığa tabi tutulması; ayrıca, etnik köken,
din, mezhep, dil gibi unsurlar kullanılarak bir kişi ya da grubun
küçük düşürülmesi amacına yönelik söz, yazı, görüntü ya da
başka bir materyalle bu grubu, bu kişiyi aşağılarsan
bu nefret suçu olsun. Bu, uluslararası belgelere de uygundur. Siz, bir
grubu-söylemek istemiyorum buradan- çeşitli iftiralarla, tevatürlerle
aşağılayacaksınız, o grup üzerinden fıkralı
anlatımla ha, ha, ha, hi, hi, hi güleceksiniz, bu, nefret suçu olmayacak
ama Evimi kiraya vermiyorum., bu, nefret suçu olacak. Bu, çelişki
değil mi arkadaşlar? Dolayısıyla, Hükûmetin getirdiği
bu tasarı, özgürlük, demokrasi anlamında hiçbir anlam ifade etmiyor.
Demokrasi, hak ve
özgürlüklerin olabilmesi, etkin kullanılabilmesi için bir ülkede
bağımsız yargının olması gerekmektedir. Bugün
ülkede mahkeme kararları uygulanmıyorsa, yargı kararları
uygulanmıyorsa siz bana özgürlükten bahsedemezsiniz, hepsi
palavradır. Ne olursa olsun, bir mahkeme kararı uygulanmak
zorundadır. Aksi takdirde, siz, vatanseverleri Silivride
tutamazsınız. Dün tahliye edilen, rüşvet dağıtan,
konvoyla karşılanan adamınız -bakanlarınıza
rüşvet dağıtan Reza Zarrab- neyle tahliye edildi? Efendim,
deliller toplanmıştır, kaçma şüphesi yoktur, bakan
çocukları da konumları itibarıyla kaçmayacaklar, bu nedenle
tahliye ediyorum. Her gün tahliye dilekçesi verirsen bir gün birine rast
gelir, nöbetçi mahkeme değişir. İşte, ne tür numaralar
döndü, tahliye edildi. Peki, ülkenin Genelkurmay Başkanı kaçacak
mı? Niye tutuyorsunuz içeride? Bu insanı kovsanız da kaçmaz,
kaçamaz, yurt dışına gidemez.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(Devamla) Gitse zaten yabancı istihbarat servislerinin, terör
örgütlerinin hedefi olur. Bunları yapmayacaksınız, öbür taraftan
tahliye edeceksiniz, bu da bir çelişkidir.
Genel Kurulu
saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Bartın Milletvekili Sayın
Yılmaz Tunç konuşacak.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Temel Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz
aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
18 maddeden
oluşan, temel hak ve hürriyetlerin geliştirilmesi açısından
çok önemli reformlar içeren demokratikleşme paketinin ülkemiz ve
milletimiz için hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, AK PARTİ, 2001 yılında daha kurulurken
programının adını Demokratikleşme ve Kalkınma
Programı olarak koymuştur; iktidara geldiğinde ülkemizin
demokrasi çıtasını yükselteceğini ve
kalkınmışlık seviyesini artıracağını
taahhüt etmiştir; iktidara geldiği 2002 yılından bu yana,
on iki yıllık süre içerisinde de milletimize vadettiği bu iki
ana başlık üzerinde büyük reformlara imza atmıştır.
İnsan
haklarının ve demokrasinin güçlendirilmesi: Büyük kalkınma
hamlesi bakımından tarihimize altın harflerle geçen bu on iki
yıllık dönem, demokrasimizin sağlam bir zemine oturtulması,
her kesimden insanın temel hak ve özgürlüklerden en geniş
şekilde yararlanması açısından önemli adımların
atılmasına sahne olmuştur. Atılan bu demokratikleşme
adımları, devlet ile toplum arasındaki mesafeyi kısaltmış,
milletimizin devletine güvenini pekiştirmiştir. Daha önceki süreçte,
güvenlikçi bakış açısı ve vesayet kurumları nedeniyle,
hak ve özgürlükler başta olmak üzere talepleri duymazdan gelinen
halkımızın sesine kulak verilmiş, güvenlik ve özgürlük
arasında bir denge yakalanmış, aralarında hiçbir
ayrıma gidilmeksizin insanlarımızın meşru taleplerinin
en geniş şekilde karşılanmasına çaba
harcanmıştır.
AK PARTİ
hükûmetleri tarafından bu süreçte atılan adımlar, geleceğin
büyük ve güçlü Türkiyesine ulaşılması noktasında tarihî
bir dönemeçten geçildiğine işaret etmektedir. Etnik, kültürel, dinî
ve siyasal farklılıklarına bakmaksınız tüm
vatandaşlarımıza eşit mesafede duran ve hepsini ülkemizin
eşit ve özgür vatandaşları olarak gören bir anlayışla
demokratikleşme alanında düzenlemeler yapılmış ve
geçmişin yaralarının sarılmasına da büyük önem
verilmiştir.
İnsan
odaklı yönetim anlayışının esas
alındığı bu demokratikleşme hareketinde, her türlü
vesayetin tasfiye edilmesi ve yerine millet iradesinin egemen olduğu bir
sistemin tesis edilmesi hedeflenmiştir. Bu hedef doğrultusunda
atılan adımlarla vatandaşlarımızın temel hak ve
özgürlüklerden evrensel standartlarda yararlanmasının önü
açılmıştır.
Son on iki
yılda Türkiyede yaşanan geniş kapsamlı değişim
ve dönüşüm sürecini sessiz devrim olarak nitelemek doğru bir
yaklaşım olacaktır. Zira, 2002-2014 arasında, her biri
Türkiye'de demokrasinin ve insan haklarının çıtasını
yükseltmeyi hedefleyen reformlar ardı ardına hayata
geçirilmiştir. Geçen hafta görüştüğümüz ceza hukuku paketi,
bugün görüşmekte olduğumuz demokratikleşme paketi, bu
adımlara kararlılıkla devam edildiğinin en önemli
göstergeleridir.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde, demokrasiye geçiş sonrasında yaşanan
gelişmelere ve demokratik rejimin işleyişine
bakıldığında, göze çarpan önemli bir özelliğin vesayet
olduğu görülmektedir. Seçimle gelen iktidarları hedef alan 27
Mayıs ve 12 Eylül darbeleri ile 12 Mart ve 28 Şubat
muhtıraları vesayet aktörlerinin gücünü göstermiş, 1961
Anayasasıyla düzenlenen Millî Güvenlik Kurulu vesayet bağlamında
en önemli kurumlardan biri olmuştur. Silahlı Kuvvetler
dışındaki erkler ve bürokratik aktörler de vesayet olgusu
bağlamında unutulmamalıdır. Bunlar içerisinde yargı
önemli bir yer almaktadır. Zira, verdiği kararların
bağlayıcı olması ve başka bir kamu erkinin denetimine
tabi olmaması dolayısıyla, yargı daha farklı bir
konumdadır. Özellikle konjonktürel olarak vesayet aktörlerinin etkin
olduğu dönemlerde veya vesayetçi anlayışın baskın
olduğu durumlarda yargı, hukuk ve özgürlüklerden ziyade ideolojik
tercihler doğrultusunda karar verebilmekte ve hukukun üstünlüğü
zedelenmektedir. İşte, AK PARTİ hükûmetleri ve 22nci, 23üncü
ve 24üncü Yasama Döneminde Türkiye Büyük Millet Meclisi, her türlü vesayetin
aşılması, demokrasi standardının yükseltilmesi ve
sivilleşme için büyük bir gayretin içerisinde olmuş ve önemli
reformlara imza atmıştır.
Ülkemizde, bu
dönemde güvenlik paradigması değiştirilmiş, önemli
yargı reformları gerçekleştirilmiştir. Bu bağlamda,
devlet güvenlik mahkemelerinin ve ardından özel yetkili mahkemelerin
kaldırılması, Anayasa Mahkemesi ve Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunun yapısının değiştirilmesi, Millî
Birlik ve Kardeşlik Projesinin başlatılması ve
ardından çözüm süreci olarak devam ettirilmesi ve otuz yıl süren
terörün sona erdirilmesi, vatandaşlıktan çıkarılanlara
haklarının iadesi, gündelik hayatın
kolaylaştırılması ve bürokrasinin azaltılması,
yerleşim birimlerine eski isimlerinin verilmesi ülkemiz için önemli
reformlar ve kazançlar olarak tarihe geçmiştir.
On iki
yıllık dönemde güvenlik paradigmasını değiştiren
AK PARTİ, gerçekleştirdiği reformlarla da sivilleşmeyi
sağlamıştır. Bu bağlamda da
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterinin sivil olması, askerî yargının yetki
alanının daraltılması, EMASYA Protokolünün
kaldırılması, bazı kamu kurum ve kuruluşlarında
askerî üye uygulamasının kaldırılması, Yüksek Askerî
Şûra kararlarına yargı yolunun açılması, 12 Eylül
darbecilerine yargı yolunun açılması, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde bu konuda araştırma komisyonlarının
kurulması gibi her biri ayrı bir reform niteliğinde
sivilleşme çalışmaları hayata geçirilmiştir.
Son on iki
yıl insan haklarının geliştirilmesi açısından da
çok büyük reformlara sahne olmuştur. İşkenceye sıfır
tolerans politikası, ifade ve basın-yayın özgürlüğünün
genişletilmesi, mafya ve çetelerin çökertilmesi, faili meçhullere son
verilmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları
doğrultusunda yeniden yargılamaların yapılması, Bilgi
Edinme Kanununun çıkarılması, toplantı ve gösteri
yürüyüşleri, azınlık vakıflarının
haklarının iadesi, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru
hakkının getirilmesi, Kamu Denetçiliği Kurumunun kurulması,
Türkiye İnsan Hakları Kurumunun kurulması, çocuk ve kadın
hakları konusundaki reformlar, sanık ve tutuklu haklarının
iyileştirilmesi, denetimli serbestlik ve adli kontrol sistemlerinin
geliştirilmesi, standarda uymayan cezaevlerinin kapatılması
insan hakları konusunda son on iki yılda gerçekleştirilen önemli
iyileştirmeler olarak uygulamaya geçmiştir.
Bugün
görüşmekte olduğumuz tasarı da bize gösteriyor ki
demokratikleşmeye hız kesmeden devam eden bir Türkiye var. Sayın
Başbakanımızın ekim ayında
açıkladığı, önemli bir kısmı idari düzlemelerle
hayata geçirilen demokratikleşme paketinin yasal düzenlemelerle hayata
geçirilecek olan bölümünü de bugün gerçekleştiriyoruz. Bu tasarıyla,
temel insan haklarından olan ifade özgürlüğüyle seçme ve seçilme
hakkı, toplantı ve gösteri yürüyüşü haklarının
kullanımının genişletilmesi ve kişinin sahip
olduğu özelliğinden dolayı ayrımcılığa
uğramaması için kanunlarımızda önemli
değişiklikler yapılıyor.
Görüşmekte olduğumuz tasarıyla,
toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının
kullanılmasında zaman aralığı genişletilmekte,
seçim propagandalarında farklı dil ve lehçelerin kullanılabilmesine
imkân sağlanmakta, beldelerde teşkilat zorunluluğu
kaldırılmakta, siyasi partilerin eş başkan seçebilmeleri
sağlanmakta ve siyasi partilerimizin devlet yardımından
yararlanabilmesi için yüzde 7lik olan oy oranı, yüzde 3e
indirilmektedir.
Farklı dil ve lehçelerde özel okulların
açılması, eğitim ve öğretim hakkını
engelleyenlere, kişi hangi inanca sahip olursa olsun, -ki biraz önceki
konuşmacı Buna Aleviler dâhil değil. dedi; buna Aleviler de
dâhil- kişinin o inancının gereğini yapmasını
engelleyenlere hapis cezası getirilmesi, kişilerin yaşam
tarzına müdahale edenlere cezai yaptırımlar getiren düzenlemeler
yasalaştığında ülkemiz insan haklarının
gelişmesinde önemli yer tutacaktır.
Diğer yandan, nefret suçu, günümüzde mücadele
edilmesi gereken en önemli olgulardan biri olarak uluslararası gündemde
yerini almıştır. Nefret suçlarında hedef, mağdurdan
öte, mağdurun üyesi olduğu sosyal gruptur. Fail için ise, ön
yargı, açık veya örtülü şekilde suçun işlenme motivasyonunu
oluşturmaktadır. Ayrımcılık temelli olması
nedeniyle, nefret suçu, fail ve mağdur ile birlikte tüm toplumu
yakından etkilemektedir. Bu kapsamda, Türk Ceza Kanununda
ayrımcılık suçuyla birlikte nefret suçu da getirilerek Türk ceza
adalet sistemine daha uygun olacak şekilde, ayrımcılık
suçunun nefrete dayalı ayrımcılık olduğuna vurgu
yapılmıştır.
Tasarının
hayata geçmesiyle birlikte, ülkemiz insan hak ve özgürlüklerinin
iyileştirilmesi yolunda önemli bir mesafe daha katedilmiş
olacaktır.
Bugün
görüşmekte olduğumuz ve bundan önceki paketlerle de hayata
geçirdiğimiz her biri sessiz devrim niteliğinde olan bu önemli
reformları
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Karşı devrim.
YILMAZ TUNÇ
(Devamla) -
gönül isterdi ki muhalefet partileriyle birlikte oylayarak oy
birliğiyle geçirseydik ama bu mümkün olmuyor, bu nasip olmadı.
Keşke, özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasına hep
birlikte burada el kaldırabilseydik. Uzun tutukluluk sürelerinin
indirilmesinde hepimizin oyu olsaydı kötü olmazdı. Tutuklu
vekillerin, bireysel başvuru hakkını kullanarak serbest
kaldığı Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru düzenlemesini
birlikte gerçekleştirseydik daha güzel olmaz mıydı? Kişinin
en doğal hakkı olan ana dilde savunmaya hepimizin evet demesi daha
şık olmaz mıydı? Terörün bitirilmesi için başlatılan
çözüm sürecine hepimiz destek verseydik, ülkemiz ve milletimiz için daha
hayırlı bir iş yapmış olmaz mıydık?
Demokrasi
tarihimiz boyunca sürekli sorun olarak önümüzde duran, gerçekleşmesi için
güçlü bir iradeyi bekleyen bu büyük reformları hayata geçirirken
yanımızda destekçi olarak yalnızca milletimizi bulduk. Gerek
demokratikleşme reformlarının hayata geçirilmesinde gerekse
büyük kalkınma hamlesinde dünyaya meydan okuyan projelerin bir bir
uygulanmasında, on iki yıllık süreçte güllük gülistanlık
bir yolda da ilerlemedik. Bu süreçte, eski Türkiye özlemiyle yanıp
tutuşan, vesayet anlayışının devamını
isteyen güç odaklarınca hep engellenmeye çalışıldık.
AK PARTİ olarak bu reformları, bu büyük başarıyı,
ülkemizi 4 kat büyüten ekonomik kalkınma hamlesini, milletimizin
refahını artırma mücadelesini hep engelli koşuyla
yaptık. Bu engelli koşuda muhalefet partilerinin rolü de hep engel
olmak yerine yapıcı bir muhalefet şeklinde olsaydı, bundan
muhalefet de kazançlı çıkardı, milletimiz ve ülkemiz de daha
fazla kazanç sağlardı.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; on iki yıllık süreçte
biraz önce saydığım devrim niteliğindeki reformların
gerçekleşmesinden rahatsız olanlar, ülkemiz insanının
müreffeh bir hayat sürmesini istemeyenler darbe girişimleriyle, 27 Nisan
bildirileriyle, 367 krizleriyle, kapatma davalarıyla bu demokrasi
mücadelesinin önünü kesmeye çalışanlar her zaman milletimize mahcup
olmaya devam edeceklerdir, ülkemizin hızını kesemeyeceklerdir.
Türkiyenin enerjisini montaj siyasetiyle kimse azaltamayacaktır. AK
PARTİnin millete hizmet yolundaki şevkini sahte dinleme
kayıtlarıyla kimse kıramayacaktır. Bu milletin gönlünden
Recep Tayyip Erdoğan sevgisini kirli oyunlarla kimse silemeyecektir. (AK
PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
İşte,
seçime gidiyoruz, fazla da telaşa gerek yok. 30 Mart çok yakın. 1
Nisanda da hemen hepimiz buradayız, Meclis tekrar açılacak ve yine
yüz yüze geleceğiz, hep konuştuklarımızı
hatırlayacağız. O nedenle buradaki
konuşmalarımızda da gerçekçi olmak durumundayız. 30 Martta
milletimiz, bundan önceki 5 seçim ve 2 referandumda olduğu gibi, bu kez
daha yüksek bir sesle, iftira siyasetine, karalama siyasetine, vesayetçi
anlayışa Hayır. diyecek ve yeni Türkiye yolunu tıkamak
isteyenleri elinin tersiyle bir kenara itip yoluna devam edecektir.
Bu duygu ve
düşüncelerle, demokratikleşme paketinin hayırlı uğurlu
olmasını diliyor, Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tunç.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Sayın Başkanım, az önceki konuşmacı
benim konuşmama atfen Aleviler bu kapsamda sayılmadı. dedi. O
konuda bir yanlış anlaşılma var, müsaade ederseniz bir
açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun, yerinizden bir dakika
VIII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
4.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüzün, Bartın Milletvekili
Yılmaz Tunçun 559 sıra sayılı Kanun
Tasarısının tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, az
önce iktidar partisi adına konuşan arkadaşımız, benim
konuşmama atfen, Efendim, Aleviler de bu kapsamdadır. dedi. Benim
orada demek istediğim budur yani bir defa, Alevilerin ibadethanesi olan
cemevlerine yasal statü tanımadan, bugün Hükûmetin resmî görüşü,
Diyanetin resmî görüşü Efendim, Müslümanların bir ibadethanesi,
Hristiyanların bir ibadethanesi, Musevilerin bir ibadethanesi var.
Dolayısıyla, Alevi kardeş, sen de İslamın tasavvufi
bir yorumusun. Buyur, gel camiye, benim gibi ibadet et yani asimile ol.
diyorsun. Dolayısıyla, bu anlamda bir ayrımcılık
varken siz yalandan, bir inancın bir cüzünü -o da
tartışmalı olan bir kısmını- getirip ona
müdahaleyi ceza tehdidi altına sokarsanız bu bir çelişkidir, bu
samimiyetsizliktir. Bunu demek istemiştim.
Teşekkür
ediyorum.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Bu inanç
Bütün inançları kastediyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Temel Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Ağrı Milletvekili Halil Aksoyun; 2820
Sayılı Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Yasa Teklifi, Antalya Milletvekili Gürkut
Acarın; Milletvekili Seçim Kanunu ile Siyasi Partiler Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi,
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri Yalova Milletvekili Muharrem
İnce ve İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin; Siyasi
Partiler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi, Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın; 2820 Sayılı
Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik Yapılmasına dair Kanun
Teklifi, İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin; 2820
Sayılı Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulunun; Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporu
(1/869, 2/445, 2/567, 2/624, 2/936, 2/1630, 2/1666) (S. Sayısı: 559) (Devam)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, şahıslar adına konuşmalarda
birinci sırada Eskişehir Milletvekili Sayın Süheyl Batum var.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Eskişehir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, şimdi, arkadaşlarımızın bu yeni
demokratikleşme paketiyle ilgili söylediklerini dinledim, Sayın
Bakanın da dinledik demin. Biz komisyonda da bunları konuştuk ve
gerçekten, iktidar bir şeyler söyler, muhalefet tersini söyler; bu,
parlamenter rejimlerin, demokratik rejimlerin bir unsurudur ama bu kadar farklı
algılamak, bu kadar, bir anlamda yapamadığını ifade
etmek çok zor olur diye düşünüyorum. Neyi söylemek istiyorum? Şimdi,
AKP iktidarı zamanında en çok duyduğumuz söz, gerçekten
söylüyorum, demokratikleşme sözü ve demokratikleşme, reform ve
demokratikleşme paketleri. Şimdi, bir tanesini alayım.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Hakkını veriyorsunuz yani.
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) Sevgili Bülent, bir tanesini alayım. Birinci
yargı paketi, pardon, demokratikleşme paketi; ikinci
demokratikleşme paketi, yargı; üçüncü yargı paketi, dördüncü
yargı paketi, sonunda da geçen gün getirdiğiniz beşinci
yargı paketi. Şimdi, amaç neydi, ne için söylediğiniz?
Yargının uzun karar vermesini engelleyelim, hukuksuzlukları
ortadan kaldıralım, uzun tutuklulukları ortadan kaldıralım.
5 yargı paketinde vardığınız nokta, kendi
koyduğunuz beş yıla Anayasa Mahkemesinin kararından sonra
dönelim. Bunun için 5 paket açıtınız, 5 tane paket.
Değerli arkadaşlar, peki, bu arada ne oldu?
Düzmece kanıtlar, sehven kanıtlar, onlarla yapılan mahkûmiyetler
-e, ortada bunlar- yedi yıllık tutukluluklar, beş
yıllık tutukluluklar. Allah rızası için ne getirdiniz,
bunlara karşı ne getirdiniz? Hadi, iyi niyetle diyelim ama iyi
niyetle demek istemiyorum çünkü o zaman beceriksizlik olacak. 5 tane yargı
paketiyle, bir insanın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
normlarına uygun, evrensel normlara uygun olarak suçu varsa
tutuklanması ve eğer kaçma tehlikesi, delilleri karartma tehlikesi
yoksa tahliye edilmesi bu kadar zor muydu?
Sevgili arkadaşlar, en son ÖYMleri
kaldırdık. diyorsunuz, Demokratikleştik. Ne oldu? Hep beraber
yaşadık. ÖYMleri kaldıralım. Peki.
Soruşturmaları kaldıralım. Peki. Delilleri yok edelim.
Peki. Şu andaki soruşturmalara ve kovuşturmalara bu
uygulansın. Tamam. E, peki, yedi senedir yaşayanlar? Daha oraya
gelmedik arkadaşlar, onu daha öğrenmedik, bundan sonra
öğreneceğiz! Şimdi, buna çok rahatlıkla
Sevgili
Yılmaz Tunç da çıkıyor, diyor ki: Demokratikleştik
işte, harika şeyler yapıyoruz. diyor.
Şimdi, bu yasada 3 tane önemli husus var. Bu
demokratikleşmeyi
Hep beraber oradaydık, bunları konuştuk.
Bir kere toplantı gösteri yürüyüşü
Değerli arkadaşlar,
toplantı gösteri yürüyüşü, Anayasanın 34üncü maddesi, 2001 yılında
değişti. Buna uygun bir yasa yapmamız lazımdı, hâlâ güzergâhı
vali belirliyor, hâlâ güzergâhı mülki amir belirliyor. Şimdi, bunun
için orada da konuştuk, dedik ki: Gelin, yapmayalım bunu,
demokratikleşelim. Hayır. dediniz. Üstelik de harika, demokratik
bir formül koydunuz. Vatandaşların günlük yaşamını zorlaştırmayacak
şekilde
Oh, ne güzel! Toplantı gösteri yürüyüşünün esası
bu zaten, esası bu. Adam bir yerden geçerken bakacak bir şey var; Ne
oluyor? diyecek, Toplantı gösteri yürüyüşü yapıyorlar, bir
şeyi beğenmediler. diyecek. Hayır... Bunu eklediniz:
Vatandaşların günlük yaşamını
zorlaştırmayacak şekilde
Bu konuda açılan davaları
biliyoruz. Otobüs duraklarının yanında yürüdün diye,
yakınında yürüdün diye... Bilmiyorsanız ben size göstereyim,
Eskişehirde...
İDRİS ŞAHİN (Çankırı)
Otobüs duraklarını parçaladınız diye.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) Vallahi tallahi,
parçaladınız değil, yakınında yaptınız diye.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Çiçek veriyorlar,
çiçek!
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) Ah
Hocam, ah!
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) Değerli arkadaşlar,
şimdi, toplantı gösteri yürüyüşünde Hadi, gelin, bunu mülki
amire bırakmayalım; sivil toplum kuruluşlarından, parti
temsilcilerinden o ilde bir kurul oluşturalım, kurul versin. dedik.
İHSAN ŞENER (Ordu) Kaos istiyorsun, kaos!
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) Yok. dediniz.
O kadar
İHSAN ŞENER (Ordu) O kaos, kaos!
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) Şimdi daha da ilgincini gördüm.
Bakın, sevgili kardeşim ne diyor? Diyor ki: Aman, demokrasi isteme
kaos olur.
İHSAN ŞENER (Ordu) Yok, demokrasiyle hiç
alakası yok!
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) Yani
diyoruz.
Yani, demokrasinin ölçüsünü bizim mülki amirimiz, valimiz belirler. diyor.
İHSANŞENER (Ordu) Öyle mi
anladınız?
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) Şimdi, hep
beraber, dedik ki: Gel, parti temsilcilerini koyalım, bir kurul
koyalım, o karar versin. Hayır. dediniz. Çok
demokratikleştik! Ne yaptık? Görüşleri alınarak
E,
görüşlerini aldı, uymadı. Olsun, bizim demokrasimiz o kadar. Zaten,
yargı anlamında yaptığımız ortada olduğu
için, bugün bunun da yanlış olduğunu söylüyoruz.
Sevgili arkadaşlar, bu yasa aykırı. Hadi,
gelin -demin Sayın Bakan da anlattı- 11inci maddeye bakalım.
Arkadaşlar, böyle bir şeyin dünyada örneği filan yok ya.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Örnek ülkeyiz
Başkanım.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) Anayasa
Uzlaşma Komisyonu kurduk. Oturduk. İki yıl oturduk. İki
yıl otururken BDPden arkadaşlar -Bengi Bey de orada, biliyor-
haklı olarak dedi ki: Gel, özel okulları bu esasların
dışında bırakalım. Ya, madde getirdiler iki sene
önce. BDP o konuda dürüst; dedi ki: Benim istediğim bu, bunu
koyalım. Faruk Bey de oradaydı, ben de oradaydım, AKPli
dostlarımız da oradaydı. Hayır, olmaz, böyle bir şeyi
kabul edemeyiz. Özel okullar, resmî okul diye ayrım yoktur Türk hukukunda,
okullar aynı esaslara tabiidir. dediler.
FARUK BAL (Konya)
AKP de kabul etmedi.
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) Onlar da kabul etmedi, Hayır, olmaz böyle bir
şey. dediler. Tutanaklar bizde, Özel okul, resmî okul diye bir
ayrım yapılmaz. dediler. Sonra bir baktık,
demokratikleşiyoruz! Peki, Özel okullarda eğitim başka dilde
yapılabilir. Arkadaşlar, bunun namuslu yolu, gelin, Anayasada
değişiklik yapın. Hadi gelin, değişiklik yapın.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Kiminle?
İHSAN
ŞENER (Ordu) Kiminle, sizinle mi Hocam?
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) Benimle değişiklik yapma, sen öner de
Bak,
BDP de istedi. Hayır, seninle mi yapacağım? Peki, ne
yapacağım? Yani hoop
dolandıracağım. Nasıl dolandıracaksın? Ne
bileyim ben, Başbakanım söyledi, herhâlde doğrudur. Biz
anlaştık.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Buna evet diyorsanız biz yaparız. Evet diyor
musunuz?
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) Şimdi, eveti filan bırak, sen getir
Bülent, yeter ki Uyanıklık yapıyorum. deme.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) 60 maddede uzlaştınız, onu niye kabul
etmediniz?
BAŞKAN
Karşılıklı konuşmayalım lütfen.
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) Cevabını verirsin. İki sene burada, iki
sene Anayasa Komisyonunda ağzını açma Olmaz özel okullar. de,
özel okul
Şimdi, hep beraber oradaydık, Sayın Bakan söylerken.
Aynen şöyle söylüyor: Ne var, çocuklarımız Kürtçeyi de
öğrensin, başka dilleri de öğrensin. Sayın Bakan, peki, bu
özel okuldan anladığın nedir senin? Ya, ilkokul mu, ortaokul mu, lise mi, üniversite mi,
şoför kursu mu, nedir? Onu söyleyemem. Yoksa oyun ortaya çıkar. Biz
öyle özel okul dedik geçiyoruz. Buraya da gelip biz gerektiği zaman da
Bu izni verir miyiz? deriz. Öbür tarafa da gider, Karadenizde onu söyleriz,
Orta Anadoluda, Güneydoğuya da gidip Bak, getirdik. deriz, böylece
herkesten bir şeyler, gönlünden kopana göre oy alırız. diyor. Şimdi, Anayasayı böyle bir
uyanıklıkla açık açık çiğniyorsunuz. Hadi gelin
Anayasayı değiştirin, hadi gelin Anayasayı
değiştirin, hadi gelin.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Toplantıya gelmediniz, toplantıya.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Hocam, 60 maddede uzlaşmıştınız,
onu niye kabul etmediniz?
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) Sevgili kardeşim, o 60 madde içinde o yoktu, emin
ol.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Olabilir, 60 taneyi yapalım, ona da sonra
bakalım. Niye anlaşamıyoruz?
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) Yoktu, yoktu.
BAŞKAN
Karşılıklı konuşmayın lütfen.
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) Şimdi, gelelim, bu yasanın inanılmaz
maddeleri de var, açık söyleyeyim, bunun dışında.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Hocam, kendi aranızda anlaşamadınız
komisyonda. Toplantıya gelmiyordunuz.
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) - Nokta atışı, demokratikleşiyoruz
arkadaşlar, siyasi partilerde demokratikleşiyoruz. Tamam dedik, ne
güzel ya.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Oy veriyor musunuz ki?
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) - Belki barajla oynayacaklar, belki partide seçimleri ön
seçime bağlayacaklar
Getirdikleri şu: Partilerde eş
başkan olur, eş başkan diğer başkanların
yetkilerine hâkimdir. Bu ne için getirilmiş? Dur bakalım,
ağustosta ne olur ne olmaz, üçüncü defa seçilemezsek açıkta
kalırız. Dur bakalım, biz acaba Abdullah Güle mi verelim bu
işi yoksa biz mi başında oturalım? Oturursak da bu
arkadaşların listesini belirleme işini kime vereceğiz?
Olay bu. Açık, eş başkan, eş başkan.
HÜSEYİN BÜRGE
(İstanbul) Niyet okuyorsun. Yıllarca niyet okudunuz.
İHSAN
ŞENER (Ordu) Size versin, size.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Eş başkan derken biz kadın temsiliyetini
önemsiyoruz. Kadın olacak, kadın!
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) - Bizi de kandırıyorlar, diyorlar ki:
Efendim, Öcalan için mi getirdi, Ahmet için mi getirdi, Mehmet için mi
getirdi? Yok, yok, bunların başkanı için, Başbakan için.
HÜSEYİN BÜRGE
(İstanbul) CHPnin Genel Başkanına verelim, çok
başarılı ya!
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) - İki, değerli arkadaşlar son
söyleyeceğim şu: Şunun bir 16ncı maddesine bakın. Ne
diyorlar biliyor musunuz?
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Batum.
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) Sayın Başkanım, müsaade
BAŞKAN
Sayın Batum, teşekkür ederim.
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) Hırsız, zimmetine para geçiren herkes
BAŞKAN
Süreniz bitti.
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) Hemen bitirdim.
partilere üye
olsun diyorlar. Artık zaten bu siyasete insanlar laf ediyordu, açık
açık kızıyorlardı bazen, hırsızlar partisi
dediğimizde şimdi bu değişiklikle
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Niye oraya bakıyorsunuz Hocam?
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) Sizin için değil, hepimiz için. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Batum, süreniz bitti, lütfen
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Hocam, sizin dönemi Sarıgüle soracaklar,
Sarıgüle, Sarıgüle soracaksınız.
BAŞKAN
Şahsı adına ikinci konuşmacı Sayın Fatih
Şahin, Ankara Milletvekili.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
FATİH
ŞAHİN (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Temel Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının tümü üzerinde şahsım adına söz
almış bulunmaktayım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
3 Kasım
2012den bu yana ülkemize, milletimize olan eksilmez sevdamızla her alanda
çok önemli hizmetler, çok önemli yatırımlar ve köklü reformlar
gerçekleştirdik. Hiç şüphesiz ki son on bir-on iki yıl
içerisinde Türkiyeye kazandırdıklarımız arasında
demokratik reformların ayrı ve özel bir yeri bulunmakta. Türkiyenin
daha demokratik, daha özgür, daha müreffeh, daha huzurlu, daha güvenli bir ülke
olması için attığımız bu adımlar sayesinde,
gerçekleştirdiğimiz bu reformlar sayesinde ülkemizin çehresi
değişti. Demokratikleşme adımları ekonomimizi,
dış politikamızı, sosyal hayatımızı
doğrudan etkileyerek ülkemizin her alanda güçlü ve istikrarlı bir
şekilde büyümesini sağladı. Devleti milletimizin hizmetkârı
yapabilmek, devlet ile millet arasındaki mesafeyi kapatabilmek, devlet ile
millet kucaklaşmasını sağlamak amacıyla çok önemli,
çok ciddi adımlarımız, gayretlerimiz, reformlarımız
oldu.
Yeni bir güvenlik
paradigması geliştirerek, tabiri caizse sessiz bir devrimi
gerçekleştirdik iktidarımız döneminde. Örneğin, iktidara
gelişimizin daha on ikinci gününde, on beş yıllık süren ve
tam 46 kez uzatılan Kaldırılamaz. denen olağanüstü hâli
kaldırarak Hükûmet etmeye başladık bu ülkeye. Devlet güvenlik
mahkemelerini kaldırdık ve daha yakın bir zamanda da özel
yetkili mahkemeleri kaldırdık. Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığını kurduk.
Millî birlik ve
kardeşlik projesiyle bir zihniyet devrimini gerçekleştirdik bu
topraklarda. Cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin, yakınlarıyla
ana dillerinde, istedikleri dilde iletişim kurmalarını,
görüşmelerini sağladık.
GÜRKUT ACAR
(Antalya) İnsanlar cezaevinde ölüyor hastalıktan!
FATİH
ŞAHİN (Devamla) Kamu Denetçiliği Kurumunu, Türkiye İnsan
Hakları Kurumunu kurduk. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkını
getirdik. Millî Güvenlik Kurulunun daha özgür, daha demokratik, daha sivil bir
hüviyet kazanmasını sağladık.
GÜRKUT ACAR
(Antalya) Orduyu tasfiye ettiniz!
FATİH
ŞAHİN (Devamla) YAŞ kararlarına karşı
yargı yolunu açtık. Sizin muhalefetinize, sizin direnmenize
rağmen milletimizin desteğiyle yaptık bunu.
GÜRKUT ACAR
(Antalya) Kandırarak, kandırarak!
FATİH
ŞAHİN (Devamla) Millî Güvenlik Bilgisi dersini müfredattan
çıkardık, tek parti iktidarının faşizan
kalıntılarından olan Andımız uygulamasına son
verdik.
FARUK BAL (Konya)
Türküm, doğruyum, çalışkanım. demek faşizan
mı oluyor ya?
FATİH
ŞAHİN (Devamla) 12 Eylül darbecilerinin
yargılanmasının önündeki yasal engelleri kaldırdık.
Devlet memurlarının yargıya başvurmasının
önündeki engelleri ortadan kaldırdık ve yargısal güvenceyi daha
da genişlettik. Memurların sendikal haklarını güçlendirdik
ve kamu görevlilerine toplu sözleşme imkânı tanıdık. Kamu
kurumlarındaki başörtüsü yasağı utancına bu
topraklarda çok şükür ki bizler son verdik.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; her biri milletimizin talepleri,
milletimizin ihtiyaçları doğrultusunda atılmış olan bu
adımlar sayesinde toplumsal barışımız
güçlendirilmiş, birlik ve beraberliğimiz pekiştirilmiş,
akan kan ve gözyaşına son verilmiştir. Anne babaların
evlatlarını teröre kurban verme endişeleri izale edilmiş,
ortadan kaldırılmıştır.
Temel hak ve
hürriyetlerde sağlanan bu iyileştirmeler sayesinde, ülkemiz, özgüveni
yüksek, geleceğe güvenle bakabilen bir ekonomik zemine
kavuşmuştur. Bu sayede millî gelirimiz on bir yılda 3 kattan
daha fazla artmıştır, ihracatımız 4 kattan daha fazla
artmıştır; devlet borçlanma faizleri düşmüş,
faizlerdeki bu düşüş sayesinde 642 milyar TL -eski parayla 642
katrilyon- bu topraklar, bu millet, bu devlet kazanmıştır. Bu,
yıllık gelir bütçemizin yaklaşık 2 katına tekabül
etmektedir.
Ülkenin
bankaları hortumlanırken, devletin kasası
boşaltılırken, ülke bir günde fakirleştirilirken tüm bu
olup bitenleri seyredenlerin ülkemizin geldiği bu noktayı idrak
etmelerini elbette ki beklemiyoruz.
Gençlerin
eğitim hakları, inançları, düşünceleri nedeniyle ellerinden
alınırken, usulsüz yargılamalar yapılırken, en temel
hak ve hürriyetler ayaklar altına alınırken sesini
çıkarmayanların, AK PARTİnin demokrasi ve özgürlük vizyonundan
rahatsız olmasını anlayabiliyoruz. O günlerde, hatta bugünlerde
de çetelerin, mafyaların, cuntaların, vesayet odaklarının,
sermaye gruplarının karşısında el pençe divan
duranlardan başka türlü bir tavır geliştirmelerini de zaten
beklemiyorduk.
Çözümsüzlüğün
bir siyaset tarzı olarak benimsendiği bir dönemde bu reformları
yapmak son derece zordur ve cesaret ister. Biz, on bir yıl boyunca,
işte bu zorluklara, bu dirence rağmen bu reformları
gerçekleştirdik. Bugün gerçekleştirmeyi
arzuladığımız yeni reformlar, atmayı istediğimiz
yeni adımlar on bir yıllık demokratikleşme
yolculuğumuzun tabii bir sonucudur. Türkiye artık geri döndürülemez
bir biçimde demokrasi istikametinde ilerlemektedir. Bu doğrultuda,
görüşülmekte olan bu tasarıda, atmayı
planladığımız, Meclisin takdirine sunduğumuz bazı
hususları da örnekleme yoluyla sizlerle paylaşmak istiyorum.
Toplantı ve
gösteri yürüyüşlerinin daha özgür bir ortamda yapılabilmesi için
Hükûmet komiserine verilen görev ve yetkileri, düzenleme kuruluna
devretmekteyiz. Farklı dil ve lehçelerde eğitim ve öğretimin
önündeki engelleri kaldırmaktayız. Eğitim ve öğretim
hakkının kullanımının engellenmesi suçuna verilen
cezayı daha da artırmaktayız. Kamu hizmetlerinin
sürekliliği ve vatandaşlarımızın bu hizmetlerden
faydalanmasını güvence altına almaktayız.
Ayrımcılık suçunun tanımını
değiştirmekte, nefrete dayalı ayrımcılık suçunun
cezasını artırmaktayız. Yardım toplamadaki
kısıtlamaları kaldırmakta,
vatandaşlarımızın, özgür iradeleriyle, istedikleri yere
yardımlarını verebilmelerini mümkün hâle getirmekteyiz. Köy
isimlerinin değiştirilmesinin önündeki yasal engelleri
kaldırmaktayız. Q gibi, w gibi, x gibi harflerin
kullanımını cezai müeyyideye bağlayan hükümleri
kaldırmakta, tabiri caizse klavyelere özgürlük getirmekteyiz.
GÜRKUT ACAR
(Antalya) Alfabeyi bile bozdunuz.
FATİH
ŞAHİN (Devamla) Farklı dil ve lehçelerde propaganda
yapmayı suç olmaktan çıkarmaktayız. Siyasi partilere eş
genel başkanlık sistemini uygulanabilir, mümkün hâle getirmekte ve
yasal güvence altına almaktayız.
GÜRKUT ACAR
(Antalya) Kendi devletinizi kuruyorsunuz, AKP devleti.
FATİH
ŞAHİN (Devamla) Siyasi partilere yapılan devlet
yardımı için öngörülen yüzde 7lik sınırı yüzde 3e
çekmekteyiz.
GÜRKUT ACAR
(Antalya) Lütfettiniz!
FATİH
ŞAHİN (Devamla) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; attığımız bu adımlar, geldiğimiz
bu nokta hiç şüphesiz ki bir son değildir. İnsanoğlu var
oldukça, hayat devam ettikçe değişim ve tekamül devam edecek,
şartlar değiştikçe yeni ihtiyaçlar ortaya çıkacaktır.
Ülkemizi daha demokratik, daha özgür, daha müreffeh, daha güvenli, daha huzurlu
kılma ülkümüzden asla vazgeçmeyecek, bu ideale ulaşmak için bugüne
kadar olduğu gibi bundan sonra da kararlı bir şekilde,
milletimizin desteğini arkamıza alarak yeni ve güçlü adımlar
atmaya devam edeceğiz. Ülkemizin 2023 hedeflerine ulaşabilmesi,
bölgesinde ve dünyada daha etkin ve itibarlı bir konuma yükselmesi için
yeniden büyük Türkiye için reformlarımızı kararlılıkla
sürdürmeye devam edeceğiz. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da
tüm bu adımları milletimizin desteği, ihtiyaçları ve
talepleri doğrultusunda gerçekleştireceğiz.
Bu paket ve bundan
önce attığımız adımların hiçbirisi bir mutabakat,
bir görüşme, bir pazarlığın sonucu değildir. Tamamen
milletimizin bize çizdiği istikamet ve rota doğrultusunda
atılmış adımlardır.
Sözlerimin
sonunda, görüşülmekte olan tasarının ülkemize, milletimize,
devletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
şimdi soru cevap işlemine başlayacağız. Süremiz yirmi
dakika. On dakika içinde sayın milletvekillerinin sorularını
alacağım, diğer on dakikada ise Sayın Bakana söz
vereceğim.
Sisteme giren
milletvekillerine sırasıyla söz veriyorum:
Sayın Öztürk
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Bakan, Başbakanın oğlu Bilal
Erdoğan hakkında açılmış soruşturma var
mıdır? Varsa bu soruşturmanın konusu nedir? Soruşturma
hangi suçu işlediği iddiasıyla açılmıştır?
Bilal Erdoğan bu soruşturma kapsamında ifadeye çağırılmış
mıdır, ifade vermiş midir? Bilal Erdoğan hangi suçları
işlediği iddiasıyla ifadesi alınmıştır?
Soruşturma hangi aşamadadır?
BAŞKAN
Sayın Acar
GÜRKUT ACAR
(Antalya) Sayın Bakan, Gezi Parkı olayları AKP
iktidarının asla demokratik bir yönetim
olmadığını dünyaya duyuran halk hareketleridir. 6 ölü,
60ı ağır olmak üzere 7.832 yaralı var, bunların
arasında 17 genç insanın gözü çıkarıldı. Silahsız
ve saldırısız bu halk tepkisini saptırmak için
aralarına sivil polisler, ajanlar soktunuz. Sanki kamu malına
saldırı varmış gibi mizansen kurdunuz. Toplantı ve
gösteri hakkını kullanan 15 yaşındaki çocuklar için ceza
davaları açtırdınız. Kalabalığın üzerine 45
derece açıyla atılması gereken biber gazı kapsülünü
doğrudan yurttaşların kafalarına sıkan kaç polis
hakkında soruşturma ve ceza davası açıldı, bunun
miktarını öğrenmek istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN Sayın Köse
Sayın Köse yok galiba.
Sayın Dinçer
CELAL DİNÇER
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başbakan Yardımcım, Gezi olaylarını protesto etmek
amacıyla Eskişehirde düzenlenen gösteriler sırasında
dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmazın darbedildiği sokakta
bir esnafa, güvenlik güçlerince, kamera olup olmadığının
sorulduğu, kameranın olduğunun söylenmesi üzerine de derhâl
şalterin kapatılmasının istendiği iddiası
doğru mudur? Bu polisler hakkında herhangi bir işlem yapılmış
mıdır?
İkinci sorum:
Gezi Parkı protestoları sonrasında İstanbul Emniyetince
hazırlanan değerlendirme raporunda, eylemlere katılanların
yaklaşık yüzde 70ine yakınının belli bir mezhebe
mensup olduğu iddia edilmiştir. Bu tespit, hangi kriterlere ve
bilimsel verilere dayanılarak yapılmıştır?
İnsanların mezheplerini ölçen bir alet mi icat edilmiştir yoksa
devletin güvenlik örgütü vatandaşlar arasında mezhep ayrımı
yapıp nefret suçu mu işlemiştir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN Sayın Özgündüz
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
daha önce Hükûmetinizin açıkladığına göre, Alevi kesimin
inanç ve ibadet sorunlarıyla ilgili ayrı bir çalışma
yapıldığı söylenmişti. Bu konu hangi
aşamadadır, ne tür çalışma yapıyorsunuz ve o
çalışmayı yaparken ülkedeki Alevi, Caferi, Bektaşi kesimin
temsilcileriyle, diğer siyasi partilerle bir istişareniz var mı?
İki, Gezi
olayları sırasında Kamu Başdenetçiliği tarafından
hazırlanan raporda, çok ciddi insan hakları ihlalleri olduğu
tespit edilmiştir. Bu konuyla ilgili yine, İstanbul Valisinin
yaptığı bir açıklamayla ilgili olarak hak ihlali tespit
edilmiştir. Bu konuyla ilgili Hükûmetiniz ne yaptı yani Kamu
Başdenetçiliğinin raporu var ancak siz rapor gereğince ne tür
işlemler yaptınız vali ve diğer kamu görevlileri
hakkında?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Çelebi
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, çok açıkça şunu sormak
istiyorum ve cevap istiyorum özellikle: 1 Mayısa tam iki ay var,
biliyorsunuz, Taksimin 1 Mayıs alanı olduğu AİHM
tarafından 22 Kasım 2012 tarih ve 38676/08 no.lu DİSK ve KESK
kararıyla tescil edilmiş durumdadır.
Şimdi, Gezi olaylarına giden sürece
bakıldığında Türkiye aslında
Bu kürsüden ifade ettim,
Bir gün Taksimde yeniden halk orada olacak ve kutlayacak. dedim.
Şimdiden soruyorum ve öğrenmek istiyorum: Bu çıkan demokratikleşme
yasası ve benzeri uygulamalar içerisinde Taksimde işçiler, emekçiler
özgürce 1 Mayısı kutlayacaklar mı, iki ay önceden soruyorum
Sayın Bakan, cevabını da çok net istiyorum.
BAŞKAN Sayın Bayraktutan
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu getirdiğiniz
değişiklikle siyasi partilere yardıma ilişkin bir düzenleme
var, buradaki oranı yüzde 3e indiriyoruz. Bu seçim barajıyla
ilişkin esas problem yani yüzde 10luk barajla ilişkin Hükûmetin bir
çalışması var mıdır? 2013 yılında
yapılan açıklamalarda Başkanlıkla ilişkin şeyi
kabul edin, seçim barajını düşürelim, hatta Silivrideki
tutukluları bile serbest bırakalım. şeklinde Hükûmetin
açıklamaları oldu. AB ülkelerinde hiçbir ülkede yüzde 10a ilişkin
bir baraj yok. Türkiye bu utancı ne kadar taşıyacaktır? 12
Eylül darbesiyle aramızda problem olduğunu söylüyorsunuz, o mirasa
niye sahip çıkıyorsunuz merak ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Kaplan
HASİP KAPLAN (Şırnak) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başbakan Yardımcım, neden
kamusal alanda ana dilde eğitime karşısınız; bir.
İkincisi, siyasi temsil, demokrasi
demokratikleşmenin ana temasıdır. Neden darbe Siyasi Partiler
Yasasını, seçim sistemini değiştirmiyorsunuz ve neden
seçim barajını hâlâ yüksek tutmakta ısrar ediyorsunuz,
indirmiyorsunuz?
Yine, bu
toplantı, gösteri yürüyüşleriyle ilgili valilere tanınan
geniş yetki sonucu demokratik hakların engellenmesi, parti önündeki
toplanmaların gaz bombalarıyla dağıtılması gibi
antidemokratik bir durum yaratmayacak mı?
Başbakan
sabaha karşı havaalanında VIP mitinglerine son verecek mi bu
yasadan sonra? Çünkü kimilerine ayrıcalıklı mitingler
yapılıyor istenilen saatte, istenilen yerde. Muhalefet olarak da biz
TOMAyla gaz bombasını karşımızda görüyoruz yani bu
ayrımcılığı nasıl
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN -
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tasarının
14üncü maddesinde dinî inancın gereğinin yerine getirilmesinin veya
dinî ibadet veya ayinlerin bireysel veya toplu olarak yapılması hâlinde
hukuka aykırı bir şekilde engellenmesini suç sayıyorsunuz.
Namaz vaktinde ben
gelip burada ibadetimi yapsam, seccademi sersem buraya ve ibadetimi yapsam, siz
burada gayet rahat benim ibadetimi yapmamı engelleseniz bu maddeye göre
suç işlemiş olmaz mısınız?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Halaçoğlu
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, şimdi, bizzat Fastan Başbakan tarafından aranmak
suretiyle Habertürk TVde sansür uygulanması, İnternette
fişleme yapılması, 2004 yılında sizin
tarafınızdan kurulan ÖYMlerin bütün hukuksuzluklarına göz
yumulup on sene sonra iş size yönelince kaldırmanız demokrasinin
neresine uymaktadır?
Yine özel
emirlerle gazete satın alındığı, köşe
yazarlarının gazeteden atıldığı bir ortamda sizin
getirdiğiniz bu demokratikleşme paketi ne işe yarayacaktır?
BAŞKAN
Sayın Erdoğdu
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Sayın Atalay, Yasin El Kadı isimli şahsın
Türkiyeye girmesi yasaklanmış mıdır,
yasaklanmışsa hangi tarihte yasaklanmıştır,
kaldırıldıysa hangi tarihte
kaldırılmıştır? Yasin El Kadı yasaklıyken
Türkiyeye girmiş midir?
Reza Zarrab isimli
şahısla alakalı olarak bundan aylar önce bir MİT raporu
düzenlenmiş midir ve bu MİT raporunda Reza Zarrabın
birtakım bakanlarla olağan dışı ilişkilere, maddi
ilişkilere girdiği tespitleri var mıdır? Yurt
dışına Başbakanlık tahsisli uçaklarda 10 milyon
doların üzerinde olmak üzere döviz taşınması, yurt
dışına çıkarılması veya yurt
dışından getirilmesi bilgisi size ulaşmış
mıdır, böyle bir durum var mıdır?
Bir de kabineden
herhangi bir bakan ve ailesinin son dönemde Malezyadan sığınma
hakkı talep ettiğine ilişkin bir bilgi elinizde var
mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN Son
soru, Sayın Yılmaz
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
17 Aralıkla beraber Sayın Başbakan miting meydanlarında bu
17 Aralık operasyonunu yapan savcılara, bunu uygulayan polislere çete
diye, vatan haini diye birtakım hitaplarda bulunuyor. Bunlarla ilgili, bu
savcılarla ilgili açılmış bir dava var mıdır?
Herhangi bir soruşturma var mıdır? Yoksa önce suçlu üretip
sonradan mı suç isnat edilecek bir aşamaya doğru geliyor?
Gerçekten oraya dışarıdan baktığımızda öyle
gözüküyor.
İkincisi de,
bu Hükûmet eliyle devletin soyulduğu bir süreçten geçiyoruz tapelere göre
yani şimdi, ben, buradan soruyorum: Gerçekten tapelere
baktığımızda -devamlı yayınlanıyor-
şunu bunu bir kenara bırakıyoruz ama devletin bu kadar
soyulduğu bir ortamda bunların hiç mi gerçeklik payı yok?
Eğer azıcık gerçeklik payı varsa Hükûmetin o koltukta
oturması doğru mudur?
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
on dakikanız var ve otuz dört tane sorunuz var.
Buyurun.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, bazı
sorular var ki benim cevap vermem mümkün olmayan sorular, onları
geçiyorum. Yani özellikle bu Gezi Parkı olaylarıyla ilgili - tabii o
şeyleri bilmem mümkün değil- veya Eskişehirle ilgili,
Eskişehirde polisin uygulaması vesaire. Yani bakmamız
lazım. Bunlar tabii İçişleri Bakanının
bilebileceği şeyler.
Burada Alevi kesimle ilgili
çalışma var mı? sorusu var Sayın Özgündüzün. Bu
çalışmamız var, şu anda yürüyor. Bu konuda, doğrusu,
samimiyetle şunu ifade edeyim, biz tabii, şu anda
görüştüğümüz paket içinde onun olmasını çok arzu ettik,
yani bu, Türkiye'nin şu anda bir toplumsal meselesidir. Bunun mutlaka en
geniş şekilde görüşmelerle çözülmesi gerekir. Çok da
görüşme de yapıldı ama yani ben kendim de görüştüm bu
paketi çalışırken dört ay falan çalıştık bunu-
çok arzu ettik, son günlere kadar da hep böyle ajandada durdu ama kendi
aralarında da şey olamadı yani biraz daha olgunlaşmaya
ihtiyacı var. Yani, özellikle burada ana konu cemevlerinin statüsü, yani o
belki en önemli konulardan biriydi
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Sayın Bakan, bütçeden pay alma var, ders kitapları var.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale)
ama bu konuda bizim taahhüdümüz
var, inşallah sizlerin de desteğiyle mutlaka kendileriyle tabii
görüşerek, görüşmeden olmaz bu konu
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Biz
kanun teklifi verdik Sayın Bakan, onu çıkarabiliriz yani
samimiyseniz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Tamam.
Bu, Sayın Çelebinin tabii, 1
Mayısla ilgili yani o konu çözüldü ve son yıllarda sorunsuz gidiyor.
İnşallah gene sorunsuz gider.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
Nerede çözüldü Sayın Bakan, Taksimde kutlattınız mı? Gezi
ondan oldu.
BAŞKAN Sayın Çelebi,
sorunuzu sordunuz, cevabı bekleyeceksiniz, lütfen
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
Çözüldü." diyor ama doğru cevap vermeli.
BAŞKAN Sizin istediğiniz
gibi cevap vermek zorunda değil Sayın Bakan, lütfen
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
Ama yanıltmamalı efendim. Çözüldü." diyor, neyi çözüldü!
BAŞKAN Buyurun Sayın
Bakanım.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Şu anda tam bilemiyorum ama
benim İçişleri Bakanlığım döneminde çözüldü o ve
normal olarak yürüyordu, inşallah gene öyle yürür.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
Geçen sene niye yasakladınız?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Burada, siyasi partilere baraj
konusu
Konuşmamda da, ben arz ettim onu değerli milletvekilleri,
tabii, onun ciddi şekilde burada partilerimiz arasında çalışılması
lazım. Yani biz samimiyetle üç alternatif koyduk ama başka
alternatifler de çıkabilir. Yani yüzde 10 barajı bizim
getirdiğimiz bir uygulama değil, biz de buna teslim olduk, bununla
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Ama
bunu savunamazsınız Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Ama şu anda yüzde 5
olabilir, sıfır baraj olabilir diye başka partilerimizden
başka teklif de çıkabilir. Bu hâlen
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Hayır, getirin konuşalım.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Getirdik, bakın
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Burada yok.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Bu paket
açıklandığında -Başbakanımız 30 Eylülde
açıkladığında- bu üç alternatif vardı. Bir anlamda
bunu siyasi partilere sunduk, şu kitapçıkta hâlen vardır.
Dolayısıyla, birazcık onun tartışma zemini
gelişmedi, kendiliğinden gelişseydi
Ama şu anda da biz
hazırız.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) O zaman getirin, siyasi partilerle anlaşılır.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Yani seçim
barajıyla ilgili -en azından genel seçime bir yıldan fazla zaman
var- siyasi partilerimiz, ben burada söylüyorum, işte
gruplarımız bu konu üzerinde çalışsınlar. Biz bu
konuda hazırız.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Şimdi çalışalım.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Yani biz üç
alternatif getirdik
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Teklifimiz var zaten.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Siz dördüncü bir
alternatif de getirebilirsiniz.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Hemen konuşalım, hemen.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Teklif ettik Sayın Bakan.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Bunu bütün partiler
birlikte çözmeli. Yani bunu biz -diğer konularda- buradaki gibi Baraj
şu olacak. diye getirsek yanlış olur. Sadece burada
tartışmaya açabiliriz bunu. Yani o tartışmaya da açmaya
çalıştık.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Hayır, samimiyseniz bir haftada çözülür bu konu.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Hadi üç olsun.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Şimdi, kamusal
alanda ana dile niçin karşısınız? Bakın, değerli
milletvekilleri, yani biz bu konularda samimiyetle çalışıyoruz.
Hem ülkemizin birlik, bütünlüğünü koruma hem bütün
farklılıkları zenginlik olarak görme, bütün
farklılıklara saygı duyma, bütün değerleri birlikte
yaşatma; hepimizin amacı bu. Yani bu toplumda gerçekten o
kardeşliği kurma ve onun için de herkesin hak ve hukukunu
sağlama. İnanın dünyada nerede ne uygulama varsa
araştırdık -o kitabı isteyene ben gönderebilirim- yani
birden fazla resmî dili olan ülkeler, resmî dili bir olan ama eğitimde
değişik uygulamaları yapan ülkelerin çoğunda, bakın,
genelde önce özel okulda bir başlıyor. Ama uygulamada doğrusu
şu
Özel okul nedir? diye soranlar oldu -bir konuşmacı- özel
okul, ilkokul, ortaokul, lisedir yani ortaöğretimdir özel okul. Üniversite
zaten o şeye girmez.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Niye girmez?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Şimdi, genelde
uygulamada zaten biz daha önce resmî okullarda ana dilin öğretilmesini
getirmiştik.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Seçmeli olarak.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Yani, bir okulda eğer öğrenciler Ben şu
dili de öğreneceğim. diyorsa onlar için özel sınıf
açılıyor. Bu, şu anda bütün ana diller için geçerli; Kürtçe,
Zazaca, Arapça, hangisi olursa olsun; hakkıdır, ana dil çok
değerlidir. Dolayısıyla devlet ana dili öğretsin ama
eğitim, özel eğitim, eğitim dili farklı bir şey arkadaşlar
yani çok mesai sarf etmek gerekiyor. Kolayca konuşulabiliyor,
konuşması kolay ama bunun üniversite eğitimi, istihdam
hayatı falan pek çok boyutunu düşündüğünüzde kolay çözüm
bulamıyorsunuz. Yani, burada diyor ki: Samimi misiniz? Biz bu
sorunları çözmede samimiyiz. Yani, çok renklilik, hepsi, millî birliğimizin,
bütünlüğümüzün içinde bütün renkler değer bulsun, onu istiyoruz ama
bütünlüğü de koruyalım. Yani, bunun hepsini birden sağlamak
kolay değil ve herkesin bunda samimi olması lazım.
Yani, burada -seçim barajı da sordunuz, biraz önce
söyledim- hepimizin doğrusu düşünmemiz lazım. Yani, bu
Parlamento, partiler burada daha farklı çözümler öneriyorsa biz
tartışmaya da açığız.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Çözüm öneriyoruz,
getirin, üç olsun, beş olsun. Biz de öneriyoruz, BDP de öneriyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Bir de burada bir soru var, işte 14üncü madde
dinî inancın yerine getirilmesi, engelleme, işte burada seccade
Arkadaşlar, bu öyle değil. Bakın, zaten daha önce o maddede dinî
inanç özgürlüğüyle ilgili ve engellemeyle ilgili ceza vardı, burada
sadece bireysel getirildi, bireysel. Yani, o da önemlidir, yoksa her kurumun
kendi uygulamaları vardır. Bütün bu özgürlükler o kurumların
kendi uygulamalarından sonra gelir, onu da ifade etmek istiyorum.
17 Aralık savcılarıyla ilgili ben de
doğrusu o konuda yani sizlere bilgi verecek kadar bir şey, bilgi
içinde
Yanlış bilgilendirebilirim. Sayın Yılmazın
sorusu.
Şimdi, arkadaşlar, şu kalan bir buçuk
dakikada da şunu söyleyeyim: Yani, tabii, burada konuşmalarda
değinilen bir iki husus var, ayrıca söz almamak için.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Bakan, ben birinci soru sordum, cevap vermediniz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Yani Türkiye'de
demokratikleşme olmadı, Türkiye hiç değişmedi, işte,
bu paketin de bir değeri yok. falan gibi sözler. Yani ben bazen hayret
ediyorum. Eski Türkiyeyi hiç mi bilmiyorlar, kendileri yaşadılar
eski Türkiyeyi. Eski Türkiye dediğinizde: İşkenceler var, faili
meçhuller var, toplu ölümler var, tabular var, yasaklar var. Arkadaşlar,
geldiğimiz yeri neden inkâr ediyoruz? Lütfen, lütfen
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Yeterli değil Sayın Bakan.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Daha fazlasına
ihtiyacımız var, daima var.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Daha fazla, biz de daha fazla olsun diyoruz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Ama Türkiye çok
değişti, eski Türkiye değil.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) İyi de dünya değişti.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Bu on bir yılda
bakın, yasaklar, tabular gitti, her şeyi konuşuyoruz en
azından.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Sayın Bakan, dünya değişti, dünya.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Ve bu
konuşmalarla biz çok iyi yerlere gideceğiz, bundan emin olun, iyi
yerlere gideceğiz.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Siz samimiyseniz olur.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Yeter ki
şiddetin olmadığı, siyaset ortamında her şeyin
konuşulduğu zemini yakalayalım.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Ama toplantı, gösteri yürüyüşünü
kısıtlıyorsunuz, özgürlükleri kısıtlıyorsunuz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Bakın o zaman
çok farklı bir yere geleceğiz.
Ben çok
teşekkür ediyorum Sayın Başkan, değerli milletvekilleri.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Bitmedi daha Sayın Bakan, benim soruma cevap
verin Sayın Bakan.
BAŞKAN
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
Karar yeter sayısı arayacağım.
Maddelere
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Karar yeter
sayısı yoktur.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
21.49
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
21.59
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Muharrem IŞIK (Erzincan), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71inci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
559 sıra
sayılı Kanun Tasarısının maddelerine geçilmesinin
oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi,
tasarının maddelerine geçilmesini tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, maddelerine
geçilmesi kabul edilmiştir.
Tasarının
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Şimdi,
birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci
bölüm, 1 ila 10uncu maddeleri kapsamaktadır.
Birinci
bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Süleyman
Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin
başında, Ukraynadaki karışıklıklardan sonra
başlayan olayların, Kırım özerk bölgesine
sıçradığı, başkanlık binasının
işgal edildiği, binaya Rus Bayrağının çekildiği
iddia edilmektedir. Kırım, yakın tarihimizde acı ve
gözyaşlarıyla anılmıştır hep. Geçtiğimiz
yüzyılda yaşanan sürgünlerin ve soykırımların tekrar
yaşanmaması adına Hükûmetin bu konuda çok hassas davranması
gerektiğini hatırlatmak istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, bilinen ismiyle demokratikleşme paketi denen kanun
tasarısının birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz aldım.
Değerli
arkadaşlar, dikkat ediyor musunuz, kanun yapma süreci, kanun yapma
tekniği, özellikle 24üncü Dönemde AKP tarafından felç
edilmiştir. Yıllar var ki Genel Kurul, Anayasada ve İç Tüzükte
belirtilen normal bir yasa yapma sürecini unutmuştur. Gelen kanunlar
artık ya temel kanun yahut da torba kanun şeklinde
görüşülmektedir. Bu, muhalefet haklarının yahut milletin
iktidarı denetleme hukukunun açık bir ihlalidir. Muhalefet, mümkünse
hiç konuşmasın ama eğer konuşacaksa da az konuşsun
iradesinin bir tezahürüdür.
Son
derece önemli bir kanun. Anayasada çizilen devletin ve egemenliğin
sınırlarını zorlayan bir kanun. Acelesi var mı?
Olmaması lazım. Bu kanun yerel seçimlerden önce mi görüşülsün,
sonra mı görüşülsün diye yaşanan tartışma da
açıkça bunu gösteriyor. Aciliyet olsa, bu tartışma
yaşanmazdı. Ancak dediğim gibi, bir acelesi var Hükûmetin. 30
Mart seçimlerinden önce, anlaşılıyor ki, Oslo
görüşmelerinde PKKya vermiş olduğu siyasal sözlerin, kanun
hükümleri, kanun maddeleri olarak hayata geçirilmesiyle karşı
karşıyayız. Dolayısıyla, bu kanun, Türkiye'nin
demokratikleşmesine, özgürlüklerin genişlemesine değil de
PKKnın siyasallaşmasına hizmet eden bir tasarıdır.
Değerli milletvekilleri, Hükûmetin acelesi var
dedik. Çünkü kanunda yer alan hükümler, Siyasi Partiler Kanunu, Toplantı
ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, Yabancı Dil ve Öğretimi
Hakkında Kanun, Türk Ceza Kanunu, İl İdaresi Kanunu, Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Kanunlarında
değişiklik öngörüyor. Ama bu kanun görüşmelerinde ihtisas
komisyonları olarak İçişleri, Adalet, Millî Eğitim, Aile,
Sağlık ve Sosyal İşler ve Çalışma Komisyonu ile
mali hükümler içerdiği için Plan Bütçe Komisyonunun tali komisyon olarak
dinlenilmesi, çalıştırılması gerekiyordu. AKP
döneminde komisyonlar usulen çalıştırıldığı
için, tali komisyonlara ya hiç sorulmamakta ya da onlardan alınan
İşimiz çok, görüşemeyiz. yazılarıyla
savuşturulmaktadır.
Tasarının açıkça Anayasaya
aykırı olduğu ifade edildi hem komisyonlarda hem de Genel
Kurulda. Doğrudur, burada Anayasanın, Anayasa Mahkemesine
götürülebilmesi şartlarına baktığımızda, 1/5
nisabın da, doğrusu, yeniden değerlendirilmesi gerektiğini
ifade etmek istiyorum.
Sayın
milletvekilleri, bu kanun, temel kanun olarak görüşülüyor ama aynı
zamanda beş altı kanunu da içerdiği için bir nevi torba kanun.
İçinizde hukukçu arkadaşlar var, gerçekten, bu işin artık
şirazeden çıktığını, Meclisin son derece
itibarsız bir yöne doğru götürüldüğünü, hakikaten, görmüyorlar
mı diye merak ediyorum ve soruyorum: Bu düzenleme kimi demokratik
iyileştirmeleri içeriyor mu? Belde teşkilatları kurma
zorunluluğunun ortadan kaldırılması gibi, toplantı ve
gösteri yürüyüşleri meydan ve güzergâhlarının belirlenmesinde
ortak aklın alınması gibi, evet, kimi iyileştirmeler var.
Ancak değerli arkadaşlar, bu taslakta Anayasaya, millî ve üniter
devlet yapısına aykırı hususlar içeren düzenlemeler de var.
Ayırın bunları birbirinden, üzerinde mutabakat
sağlayacağımız hükümlerin arkasına Genel Kurulun
tamamının iradesini koyun, diğerlerini de ayrı bir
düzenlemeyle getirin. Dolayısıyla, her partinin duruşu, sözleri,
söyledikleri net olsun. Burada biraz önce Bartın Milletvekilimiz
Yılmaz Bey muhalefete dönerek İşte, destek vermiyorsunuz,
bunları biz yalnız yapıyoruz. derken
E nasıl destek
verelim arkadaşlar? Siz, âdeta, zehir ile balı birbirine
karıştırmış bizim yememizi istiyorsunuz. Bakın,
bunları ayırdığınız zaman göreceksiniz birçok
tasarının, teklifin belki de mutabakatla geçirildiğini
göreceksiniz.
Tasarının
1inci maddesine baktığımız zaman, Türkçenin yanı
sıra farklı dil ve lehçelerle de siyasi propaganda
yapılabileceğine onay vermektedir. Bu durum, ülkenin
egemenliğinin millet temelinden alınıp etnik temellere
doğru götürülmek istendiğinin ve belli bölgelerde sadece yerel dili
bilenlerin temsilci seçilebileceği, diğerlerinin ise bir
şansının çok fazla olmayacağı gibi bir sonucu
doğuracaktır ki, bu durum, seçilen milletvekilinin, seçildikten sonra
Türkiyeyi temsil etme vasfını zedeleyeceği ve artık Türkiye milletvekillerinin yerine bölgesel
temsilciler hâline dönüşeceği açıktır.
2nci maddedeki
partilerde eş başkanlık hususu, siyasi partilerin kendi
takdirleriyle yapacakları tüzükleriyle hayat bulacaktır ki
aslında cari mevzuatta da bunun önünde bir engel bulunmamaktadır.
3üncü maddede
belirtilen belde teşkilatlanmaları zorunluluğunun
kaldırılması, siyasi hayata ve siyasi parti teşkilatlanmalarına
bazı kolaylıklar getirebilecektir.
Siyasi partilere
yapılan hazine yardımlarının asgari yüzde 3 oy
almış partilere kadar genişletilmesi, bilindiği üzere, bir
partinin talebidir. Bu hususun, Hükûmetin terör örgütüyle müzakerelerinin devam
ettirildiği bir süreçte ve yerel seçimlerin gölgesinde gündeme
getirilmesi, bunların daha önceden müzakere edilmemesi de gerçekten
manidar bulduğum bir husustur.
Tüm ülkelerin,
Birleşmiş Milletler sözleşmelerinde de ülkelere tanınan bir
hak olarak ifade edilen, ülkelerin
milletiyle birlikte bölünmez bütünlüğü ve anayasal sistemlerini koruma
reflekslerinin mevcudiyeti bilinmektedir. Hem hazine yardımı
alınıp hem de anayasal sistemi ve ülkeyi, milleti, bölünmez
bütünlüğünü ortadan kaldırmak iddiası gibi bir garabete hiçbir
devlet müsaade edemez.
Terörü,
silahı siyasetin aracı olarak gören ve bununla ilgili birçok kez
görüş ifade eden bir partinin demokrasiden nemalanması da trajikomik
bir çelişkidir. Biz, madem böyle bir genişletme öngörüyoruz, hiç
olmazsa, Anayasada belirtilen temel ilkeler ve çerçeveye uygunluk
şartının getirilerek bunun her yıl Anayasa Mahkemesince
denetlenmesi gibi bir mekanizma oluşturulmalıdır.
5inci, 6ncı
maddede, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin meydan ve
güzergâhlarının ortak akıl ile belirlenmesi, efendim,
kapalı yer toplantılarına verilen izin süresinin 23.00ten
24.00e çıkarılması öngörülmektedir. Ortaklaşa belirleme
-biraz önce Cumhuriyet Halk Partisindeki arkadaşlar da söyledi- aslında
eksik bir tanımadır. Onların görüşlerini alıp
kararı mülki idareye bıraktığınız zaman, sadece
mülki iradenin kararının arkasına bir dayanak koymuş
olursunuz yani bunun demokratikleşmeyle, bunun özgürleşmeyle bir
alakası olduğunu düşünmüyorum. Palyatif bir adımdır
23.00ten 24.00e çıkarmak da çünkü zaten uygulamaya
baktığınız zaman, oradaki yerel birimler bu esnekliği
gösteriyorlar. Bunun dışında, Avrupa Birliği
uygulamalarını göz önüne almak, şiddet olmayan toplantı,
gösteri ve yürüyüşlerin önünü tamamen açmak gibi bir düzenleme de
getirmediğinize göre, söylediğim gibi bunlar palyatif
adımlardır.
Kolluk güçlerince
çekilen resim ve fotoğrafların üzerinde kurumun amblemi ve logosunun
olması iyi bir düzenlemedir. Çünkü, bunun üzerinden hak ihlallerinin
yapılmasının önüne geçileceğini düşünüyorum. AKPnin
ülke ve millet hayrına olmayan birtakım hususları, incir
çekirdeğini doldurmayan bazı hak ve özgürlükleri,
iyileştirmelerin içine serpiştirerek halkın, Meclisin önüne
getirmesi ilk kez rastladığımız bir durum değildir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) Klasik AKP siyasi manevraları. Dolayısıyla, millî
birlik için tuzak hükümler içeren bu tasarıya bizim olumlu
yaklaşmadığımızı, olumlu oy vermeyeceğimizi
ifade ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Akif Hamzaçebi,
İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tasarının adı çok güzel: Temel Hak
ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı. Sayın Bakan da Hükûmet adına
yaptığı konuşmada, bu tasarının
amacının bireyin özgürlük alanını genişletmek
olduğunu ifade etti ama tasarıya baktığımızda,
birkaç ufak tefek düzenleme dışında, bireyin özgürlük
alanını genişleten değil, tam tersine devletin, hükûmetin
birey karşısında gücünü artıran düzenlemeler olduğunu
görüyoruz.
Anayasaların
tarihî gelişimine baktığımızda iki unsurun öne
çıktığını görürüz. Başlangıçta, anayasalar,
devletin kuruluşunu, devletin yürütme, yargı, yasama gibi
organları arasındaki ilişkileri, bunların
işleyişini düzenleyen metinler hâlindeyken, sonraki tarihlerde,
özellikle 20nci yüzyılın ikinci yarısından itibaren
anayasaların, devlet karşısında bireyin hak ve
özgürlüklerini koruyan metinlere dönüştüğünü görüyoruz, bu, çok
önemlidir. Artık, anayasaların temel özelliği, bireyin devlet
karşısındaki özgürlük alanını genişletmek, onun
özgürlüklerine devletin müdahalesini önlemektir çünkü devlet, bir yandan
özgürlükleri korumakla görevli olan kurum iken, öte yandan bireyin özgürlük
alanına müdahale edebilecek en büyük güçtür. Şimdi bu çerçevede bu
tasarıya baktığımızda, bunların düzenlemelerini
görmüyoruz burada.
Şimdi örnek
vereceğim: Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunuyla ilgili
olarak yapılan düzenlemeler, hem Anayasa'mıza
aykırıdır hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
kararlarına aykırıdır. Bu, kamuoyuna, güya Toplantı ve
Gösteri Yürüyüşleri Kanununda toplantı ve gösteri yürüyüşünün
önü açılıyor diye sunulmuştu. Sayın Başbakan 30 Eylül
2013 tarihinde Demokratikleşme paketi nasıl olacak? şeklinde
bir basın toplantısı yapmıştı. O basın
toplantısı, toplam 65 dakika sürmüştü; bunun 40 dakikası
genel cümlelerden, genel değerlendirmelerden ibaretti, paketin
içeriğiyle ilgili de 25 dakikalık bir
sunum vardı yani işin cila kısmı, anlatım kısmı
içerikten daha öne çıkmıştı tıpkı bu tasarı
gibi. İçinde özgürlük adına olan düzenlemeler çok az.
Toplantı ve
Gösteri Yürüyüşleri Kanunuyla ilgili düzenlemeyi söylüyorum şimdi.
Buraya, mevcut Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununda olmayan üç
tane kısıt getiriliyor: Birincisi, yapılacak toplantı veya
gösteri yürüyüşü kamu düzenini bozmayacak; ikincisi, genel asayişi
bozmayacak; üçüncüsü, vatandaşların günlük yaşamını
zorlaştırmayacak. Bu üç unsuru koyduğunuz zaman, toplantı
ve gösteri yürüyüşünün yapılmasını engelliyorsunuz
demektir.
Hani Başbakan
açıklamıştı, Sayın Bakan da açıklıyor;
valinin başkanlığında komisyon kurulacak, burada sivil
toplumun temsilcileri olacak, siyasi partilerin temsilcileri olacak, bu
komisyon toplantı ve gösterinin nerede yapılacağına karar
verecek güya ama son kararı yine vali verecek, vali onlardan sadece görüş
alacak.
Şimdi ben
size, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiyeyle ilgili
verdiği bir karardan söz etmek istiyorum. DİSK ve KESK, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinde dava açtı 1 Mayısla ilgili
olarak, 1 Mayısta Taksimde gösteri yapma isteklerinin kabul edilmemesine,
sınırlandırılmasına ilişkin olarak. Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi, 27 Kasım 2012de Türkiye hakkında
karar verdi ve Türkiyeyi mahkûm etti, Uygulamanız yanlış.
dedi. Şunu söylüyor Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi:
Toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmak, ifade özgürlüğünün bir
parçasıdır. Dolayısıyla, buna sınır getirirseniz,
ifade özgürlüğünü, düşünce özgürlüğünü
sınırlandırmış olursunuz. Bu, çok temel bir kural, bu
tasarı bunu ihmal etmiş durumda.
Yine,
toplantı ve gösteri yürüyüşünün bir parçası,
tartışmasız bir şekilde, mekân seçimidir. Yani,
toplantı nerede yapılacak? Bunun seçimi, o toplantıyı
yapacak olan insanlara aittir. Diyeceksiniz ki: Bu, sınırsız
bir hak mıdır? Mahkeme şunu da söylüyor, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi: Her toplantı ve gösterinin mutlaka kamu
hayatını, genel hayatı etkileyen bir tarafı vardır,
bu, çok normaldir. diyor. Ama, öte taraftan, o toplantı ve gösteri
yürüyüşünü yapmak isteyenlerin bellek hakkı dediğimiz bir
hakkı vardır. Yani, Taksim Meydanında 1 Mayısı ele
alırsak, 1 Mayıs 1977 tarihinde o meydanda meydana gelen 37
kişinin ölümü olayı nedeniyle bu meydan, bir trajik olayın
sembolüdür. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bu sembol kavramına
saygı duyuyor ve orada o insanların gösteri yapma hakkının
olduğunu teyit ediyor, bunu kabul ediyor, Bu, çok doğaldır.
diyor, bellek hakkı bunu gerektirir ve Bu hakkın
kullanılması nedeniyle Taksim Meydanında kamu hizmeti
aksayabilir, genel hayat aksayabilir, bunu da tespit ediyorum. diyor, bu
kadar.
Şimdi, bu
tasarı neyi getiriyor bu maddesiyle, Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanununa ilişkin düzenlemeleriyle? Taksim
Meydanının bir daha toplantı ve gösteri yürüyüşüne
kapatılmasını, onlara izin verilmemesini düzenliyor. Yani, bu,
bu düzenlemeleriyle Geziden intikam paketidir, başka bir şey
değil, özgürlük getirmiyor. Meydanlardan Hükûmet korkuyor. Ancak otoriter
yönetimler, statükocu yönetimler meydanlardan korkarlar çünkü meydanlar daha
önce hiç bir araya gelmemiş insanları bir araya getirirler
tıpkı Gezide olduğu gibi; sağcı-solcu,
muhafazakâr-modern, türbanlı-başı açık, bütün bu kavramlar
altında isimlendirdiğimiz kişiler, kesimler Taksim
Meydanında, 1 Mayıs Meydanında bir başka talebin altında
birleştiler: Özgürlük. Bütün kitleler özgürlük için orada birleştiler.
Sayın Başbakan özgürlük talep eden kitlelerin önünü açmak, gerçekten
onlara özgürlük getirecek paketler sunmak yerine, tam tersine, 1 Mayıs
için Taksim Meydanını ve Türkiyenin bütün meydanlarını
göstericilere kapatmanın hazırlığında ve bu
hazırlık, buraya, bu tasarıyla geldi. Bunu kabul etmek mümkün
değildir. Bu düzenlemeler, demokrasiye, insan haklarına, ifade
özgürlüğüne, düşünce özgürlüğüne aykırıdır.
Meydanlardan korkanlar, demokratikleşme paketi hazırlayamazlar.
Taksim Meydanındaki insanlara güvenlik güçleri
şiddet kullandığı zaman Benim polisim kahramanlık
destanı yazdı. diyenler, öte taraftan, o olaylarda
hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allahtan bir
rahmet dilemeyi bile esirgiyor ise, bu anlayış, Türkiyeye demokrasi
getiremez, özgürlük getiremez.
Ve toplantı ve gösteri yürüyüşü yapanların
kamu hayatını aksatacak olmaları nedeniyle, bir belediye otobüsü
seferi bile aksamış olsa, onlara verilecek olan ceza burada
artırılıyor, yasaklama.
Bir de şunu da söyleyeyim: Taksim Meydanı
yeşillendiriliyor. diye bir haber vardı gazetelerde, İstanbul
Büyükşehir Belediyesi böyle bir faaliyetin içerisinde. Hiç ilgisi yok,
yeşillendirme adı altında yapılmak istenen, o
meydanı göstericilere kapatmaktır. Şimdi, Taksim
Meydanıyla hesaplaşma anlayışı içinde olanın,
bir demokrasi paketi getirmesi mümkün müdür? Değildir.
Seçimle ilgili
düzenlemeler, bakın, seçim barajı yüzde 10da duruyor. Sayın
Başbakan 30 Eylül 2013 tarihindeki demokratikleşme paketine
ilişkin sunumunda 3
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Önerinizi söyleyin de bilelim.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Bizim önerimiz açık, yüzde 3; baraj yüzde 3.
Siz ama korkuyorsunuz yüzde 3lere gelmekten; yüzde 3lere gelmekten
korkuyorsunuz.
Başbakan dedi
ki: Ya yüzde 10luk barajı muhafaza edelim ya 550 seçim bölgesine
Türkiyeyi ayıralım
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Tamam. Hadi var mısınız?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla)
ya da daraltılmış, beşer
kişiden oluşan seçim bölgesi.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Hadi ona var mısınız? Yoksunuz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) Yani yüzde 10luk seçim barajını indirirken
Kaybettiğimi, beşer kişilik daraltılmış bölgeyle
geri alayım. kurnazlığı.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Barajı kaldırıyoruz, baraj
sıfır, sıfır.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Gelin, er meydanı burası. Baraj teklifimiz
yüzde 3 ama gelemiyorsunuz.
Şimdi, siyasi
partilere yapılacak olan hazine yardımını düzenliyorsunuz.
Şu an seçimlerde yüzde 7 oy alan partiye bu yardım
yapılıyor, yüzde 3e indiriyorsunuz ama baraj, yüzde 10da duruyor.
Yani diyorsunuz ki, Hükûmet diyor ki: Parayı al, sesini çıkarma,
otur oturduğun yerde. Böyle bir şey kabul edilebilir mi?
Ayrıca
şunu niye yapmıyorsunuz: Yani seçimlerde insanlar,
bağımsız olarak Parlamentoya girebilir, daha sonra bir grup
oluşturabilir. Niye bu? Yani bir siyasi parti grubu Mecliste iki
yıldır, üç yıldır, dört yıldır var ise bu, neden
hazine yardımına layık olmasın? Demokrasiyse, getirin
bunları yapalım.
Kısaca,
paketin demokratikleşmeyle, insan hak ve özgürlüklerini genişletmeyle
hiçbir ilgisi yoktur.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Evet, sürem bitti.
Sizlere
saygılar sunuyorum.(CHP sıralarından alkışlar)
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Sayın Başkan, müsaade ederseniz, sadece
şuradan, zabıtlara geçmesi açısından birkaç şey
söylemek istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun.
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Sayın konuşmacı, Meydanlardan
korkuyorsunuz. dedi Taksimden bahsederek. Herhâlde, son iki üç gündür miting
alanlarını izlemediler. Biz her gün meydanlardayız; seçim olsun
olmasın, milletvekillerimiz veya teşkilat mensuplarımızla
meydanlardayız. Bugün özellikle Denizli meydanını da
izlemelerini istiyorum. Asla taşıma falan değil
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Montaj da değil.
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul)
sadece o bölgenin insanlarının
katıldığı bir mitingdi. Kendilerini de bu meydanları
görmeye ve bizimle birlikte coşkuya davet ediyorum.
Teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Satır, teşekkür ediyorum.
Biz de her gün
Genel Kuruldayız.
Şimdi,
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Erol Dora,
Mardin Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
EROL DORA (Mardin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 559
sıra sayılı Temel Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi
Hakkında Kanun Tasarısının birinci bölümü üzerine
Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Tasarının
1inci maddesinde Siyasi partiler ve adaylar tarafından yapılacak
her türlü propaganda, Türkçenin yanı sıra farklı dil ve
lehçelerde de yapılabilir. biçiminde bir değişiklik
öngörülmektedir. Özetle, bu maddede denilmektedir ki: Ey halkımız,
sen dört yılda bir genel seçimlerde ve beş yılda bir yerel
seçimlerde senden oy istemeye gelen milletvekili ya da belediye başkan
adaylarının miting konuşmalarını Türkçe haricinde
başka dillerde de dinleyebileceksin. Bu maddeyle, ikinci olarak,
partilerin muhtemelen seçimlerde bastıracakları yazılı
afiş, broşür ve kitapçıklarda da Türkçe haricinde Kürtçe, Lazca,
Arapça, Çerkezce gibi dillerde yazılı beyanlarda
bulunmalarının önü açılacaktır. Ancak şöyle bir trajik
durum var ki, seçmenlerin çok büyük bir kısmı bu dillerde
basılacak yazılı metinleri okuyamayacaklardır. Neden mi?
Çünkü halkın çoğunluğu bu dillerde ancak konuşabilmekte,
konuşulanları anlayabilmekte fakat bu dillerde okuyup yazma,
eğitim alabilme imkânları devletçe yasaklanmış
olduğundan, yurttaşların çoğunluğu, kendi ana
dillerinde okuma yazma bilmemektedirler. Dolayısıyla, düzenlemenin
fiilî bir karşılığı olmayacaktır. Bir dil, ancak
o dilde eğitim, öğretim, kısaca her türlü bilimsel ve edebî
faaliyetler yapılmasının önü açılabildiğinde
özgürleşebilir. Bir dilde seçim propagandası izni vermeye lütufta
bulunmanın o dile doğrudan bir katkısından söz edilemez.
Değerli
milletvekilleri, tasarının 2nci maddesiyle, hâlihazırda
partimizin zaten yıllardır uygulamakta olduğu eş
başkanlık sistemi yasal hâle getirilmektedir. Demokrasilerde
temsiliyetin en önemli göstergelerinden biri de, hiç şüphesiz,
cinsiyetlere tanınan fırsat eşitliğidir. Hepinizin takip
ettiği gibi, partimiz, eş başkanlık uygulamasını
sadece parti genel başkanlığı düzeyinde değil,
partinin diğer tüm yönetim organlarında başarılı bir
biçimde uygulamaktadır. Son olarak, gerek Barış ve Demokrasi
Partisi gerek Halkların Demokratik Partisi, önümüzdeki yerel seçimlerde
tüm belediye başkanlıklarında eş belediye
başkanlığı uygulamasını hayata geçirmektedir.
Dolayısıyla, demokratikleşme paketi adıyla sunulan bu kanun
tasarısının, eş başkanlık uygulamasını
sadece parti genel başkanlığına hapsetmesini, bizim
kadın hakları konusundaki ilkelerimiz ve evrensel demokrasi ilkeleri
açısından olumlu, ancak oldukça yetersiz bir düzenleme olarak
görmekteyiz. Siyaseti hâlâ bir erkek işi olarak algılayan bu ve
benzer yaklaşımlar, demokrasiden söz eden ama kadına yönetme
hakkı tanımayan anlayışların devam ettiğinin de
göstergesidir. Oysa sadece partiler düzeyinde değil, devletin bütün
yönetim organlarında eş başkanlık sistemi
uygulanmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, tasarının 4üncü maddesi, siyasi partilerin
hazineden alacakları yardımları düzenleyen bir maddedir.
Milletvekili genel seçimlerinde toplam geçerli oyların yüzde 3ünden
fazlasını alan siyasi partilere de devlet yardımı
yapılır. şeklinde bir düzenlemeye gidilmektedir. Öncelikle
belirtmek gerekir ki, partilere yapılacak hazine yardımı için
genel seçimlerde yüzde 3 gibi bir oran, parti olarak destekleyebileceğimiz
bir standart değildir. Bu tasarıyla yüzde 3ün altında oy alan
partiler âdeta cezalandırılmak istenmektedir. Dolayısıyla,
bu partilerin seçmenleri de cezalandırılmak istenmektedir. Doğru
olan yöntem, seçimlere giren partilere adaletli biçimde hazine
yardımlarının yapılmasıdır.
Tasarıda
seçimlere bağımsız girip de seçim sonrası bir siyasi parti
çatısı altında birleşen ve Mecliste grubu bulunan siyasi
partiler açısından bir düzenleme de bulunmamaktadır. Seçimlere
bir parti çatısı altında girmeyi koşul olarak sunan bir
düzenlemenin, demokrasi açısından olumlu bir katkı
sunmadığı açıktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; genel seçimlerde uygulanan seçim
barajının bir örneği de hazine yardımlarında
uygulanmaktadır. Hazin, tüm toplumun ortak birikimiyse ve bu birikim, tüm
toplumların katkılarıyla oluşturuluyor ise, siyaseten
temsil eden partilere hazine yardımı için yüksek barajlar
konulması adil bir yöntem değildir.
Değerli milletvekilleri, tasarının 5, 6,
7, 8, 9 ve 10uncu maddelerinde Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri
Kanununa dair kimi değişikler öngörülmektedir. Toplantı ve
gösteri yürüyüşü özgürlüğü hakkı, demokratik hukuk devletinin en
temel unsurlarından birisini teşkil etmektedir. Bu hak, aynı
zamanda düşünceyi açıklama özgürlüğü hakkının en
önemli araçlarından biri olma özelliğini taşımaktadır.
Bütün demokratik ve hukuk ülkelerinde bir düşünceyi açıklamak,
yaymak, duyurmak veya tepki göstermek için gösteri ve yürüyüş
hakkının kullanılabilmesi güvence altına
alınmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası da bu hakla
ilgili bir düzenlemeye sahiptir.
Anayasaya göre, herkes önceden izin almaksızın
silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. Gösteri ve yürüyüş
hakkı en temel insan haklarından biri olmasına rağmen,
Türkiyede bu hak, Anayasa ve evrensel hukuka aykırılık
teşkil eden kimi kanun, kararname ve yönetmelikler doğrultusunda
çoğu zaman siyasi irade tarafından yasaklanmakta ve kolluk güçleri
aracılığıyla da sık sık engellenmektedir.
Değerli milletvekilleri, tasarıda,
toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde bir iki saatlik uzatmalar
yapılabileceğiyle ilgili düzenlemelerden söz edilmektedir.
Toplantı ve gösterilerin saatleri istenirse sınırsız da
tutulabilir. Ancak, meselenin bizce asıl önemli olan kısmı bu
değildir. Önemli olan, bireyler ve kolektif topluluklar bir konuyla ilgili
tepkilerini görünür kılmak istediklerinde devletin kolluk kuvvetlerinin bu
gösteriler karşısında nasıl
konumlandığıdır. Örneğin, süresi çok kısa olan on
beş dakikalık bir basın açıklamasında kolluk güçleri
nasıl davranmaktadır? Öncelikle bunu gözden geçirmek gereklidir.
Dolayısıyla, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin sorunlara
yol açması, süresinin kısalığıyla ilgili değil,
polisin şiddet ve silah kullanma yetkisinin genişliğiyle
ilgilidir. Söz konusu yetkiyi düzenleyen başlıca kanunlar ise, 2559
sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ve 3713 sayılı
Terörle Mücadele Kanunudur.
Değerli milletvekilleri, uluslararası hukuk,
meşru gösteri hakkının kullanımı konusunda devletlerin
negatif yükümlülüğü bulunduğunu, üçüncü kişilere
saldırı, zarar verme, cebir ve şiddet unsuru içermedikçe, kamu
düzenini açık bir biçimde ihlal etmedikçe, şiddet içermeyen,
barışçıl protesto eylemlerinin devletlerce hiçbir şekilde
engellenemeyeceğini, bu tür gösterilere kolluk güçleriyle doğrudan
müdahale edilemeyeceğini vurgular. Türkiyede ise, kolluk güçlerinin
barışçıl gösterilerde basınçlı su, plastik mermi,
kimyasal silah, gösteri kontrol ajanları kullanarak şiddete
başvurması önceki yıllara oranla büyük bir artış
göstermektedir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiyenin toplanma ve gösteri hakkı ile güvenlik
güçlerinin müdahalesiyle ilgili yasalar ve bunların uygulanması
konusunda Avrupa standartlarının gerisinde olduğu 2013 Avrupa
Birliği Türkiye İlerleme Raporunda da açıkça
belirtilmiştir. Polisin silah kullanma yetkisinin genişliği,
yaşam hakkı ihlali olasılığını son derece
artırmaktadır; bu nedenle sınırlandırılması
gereken bir yetkidir. Kaldı ki bu uygulama Birleşmiş Milletlerin
1990 yılında kabul ettiği Kolluk Kuvvetlerinin Zor ve Silah
Kullanımına Dair Temel Prensiplerinin 9uncu maddesine de
aykırıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; polise isnat edilen suçların ya
hiç kovuşturmaya uğramaması ya da yeterli
kovuşturulmaması da insan hakları ihlallerinin
tekrarlanmasında etkili olan unsurlardan biridir. Kanun tasarısı,
bu mevcut, can yakmaya devam eden sorunları da görmezden gelerek
hazırlanmıştır. Unutmamak gerekir ki, eğer bireylerin
ve halkların her türlü özerkliği ve özgürlüğü gerçekleşiyor
ise, gerçekten halk kendi kendini yönetebiliyor ve kendi kaderine sahip çıkabiliyor
ise, velhasıl, bireysel ve kolektif haklar özgürce kullanılabiliyor
ise, ancak o zaman bir rejimin gerçek anlamda demokratik olduğundan söz
edilebilir.
Gerçekten, bu
yapılan son düzenlemelerde kısmi düzenlemeler vardır ama
Türkiye'nin gerçek anlamda demokratikleşmesi ve özgürleşmesi
noktasında atılması gereken daha çok adım olduğunu
belirtiyor, bu duygularla tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerine
şahsı adına söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin
Milletvekili.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sayın Nevzat Korkmaz
BAŞKAN
Süleyman Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; tekrar saygıyla selamlıyorum. Birinci bölüm
üzerinde şahsım adına konuşma yapmak üzere
huzurlarınızdayım.
Biraz önceki
konuşmamın sonunda da belirtmiştim, Adalet ve Kalkınma
Partisi zaman zaman bu tür siyasi manevraları yapıyor ve maalesef,
halkın belki faydasına olabilecek birtakım şeyler ile
halkın, milletin istiklalini, istikbalini karartacak bazı
hususları bir araya getirerek, âdeta acı olan bir hapı millete
kolayca yutturabilmek için etrafının tatlandırıcılarla
çevrilmesi gibi bir oyunu sürekli milletimizin önüne getiriyor. İşte,
bu tasarı da böyle bir şey. Biraz önce söylediğim gibi, klasik
AKP siyasi manevrası, Millî
iradeyi acaba nasıl arkadan dolaşırım? taktiği.
Şimdi, tabii,
buna niye karşı çıkıyoruz değerli arkadaşlar?
Bunun bir evveliyatı var. Milliyetçi Hareket Partisi Oslo
görüşmelerini, Oslo görüşmelerindeki o tutanakları okudu,
Türkiyenin başına nasıl bir çuval geçirilmek istendiğini
gördü. Bakın, oradaki olan biteni kısaca hatırlatmak istiyorum:
Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın özel talimatıyla, o zaman
Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı, şimdi
MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve dönemin MİT Müsteşar
Yardımcısı Afet Güneş, PKK terör örgütü adına Kandil
temsilcisi Mustafa Karasu, Avrupa temsilcisi Sabri Ok ve Zübeyir Aydarla
birlikte Osloda bir görüşme yapıyor. Bu görüşmede MİT
Müsteşarı Hakan Fidanın şu sözleri milletin
arşivinde, diyor ki: Her sene 10 bin tane öğretmen alınır.
Adamı alıyorsun Güneydoğuda öğretmen açığı
var- adam ertesi sene gitmek istiyor; dört sene, beş sene duruyor, batıya gitmek istiyor. Niye? Benim orada
yaşam şartlarım iyi değil. İktidar beş sene önce
dedi ki: Biz yerel yönetimler yasasını geçiriyoruz, belli
şeylerin mahallî teşkilatlarını kaldırıyoruz,
Millî Eğitim, şunlar bunlar, bakanlıklarını
kaldırıyoruz, valiliklere ve belediyelere veriyoruz. İlk önce
valiliklere, uzun vadede belediyelere gidecek. Biz bunu yapamadık. Yani,
Cumhurbaşkanı iki defa geri çevirdi, aldı Anayasa Mahkemesine
götürdü, o zaman kaldı gitti. Yani, aslında, Adalet ve Kalkınma
Partisi, iktidara geldiği ilk andan itibaren bu tür rüyaların,
hülyaların peşinde. Onun böyle olduğu
anlaşılıyor.
Artık bu
görüşmeleri Hükûmetin inkâr etmediği ortada. Önceleri bir inkâr etme
girişiminde bulundular, Biz görüşmedik, devlet görüştü,
devletin kurumları görüştü. dediler, şimdi bizzat Başbakan
da, bakanlar da, AKPnin sözcüleri de söylüyor, Görüşüyoruz. diyor. Ama
bazen şöyle söylüyor: Eğer sıkıntılı bir konuysa
Devlet görüştü. diyor ama bölgede oya tahvil edebileceği, siyasi
istismar konusu yapabileceği bir şey ise İşte
şunları yaptık, bunları yaptık, biz başardık.
diyor.
Değerli
arkadaşlar, zaten PKK ile siyasi müzakere yapıldığı
için şu anda devletin güçleri ile PKK orada çatışmıyor
gözüküyor ama bu demek değildir ki bu mesele bitti. Bunun böyle
olmadığını herkes biliyor. Niye saldırsın ki?
Otuz beş yıldır hayal ettiği ama bir türlü
gerçekleştiremediği birtakım hususlar şu anda iktidar
partisi tarafından Meclis kürsüsüne getiriliyor, uygulamaya bir bir
geçiriliyor.
PKK artık
çıtayı yükseltmiştir. PKK demokratik özerklik dillendirmektedir.
Yani, bütün bu dillendirmeleri artık sağır sultan duymuştur
ama buna bir cevap vermesi gereken ne Sayın Başbakan ne de huzur ve
asayişi teminle görevli İçişleri Bakanı bir cevap
vermemektedir.
Tutturmuş bir
paralel yapı, artık aldı başını gidiyor. Paralel
yapıyla oturuyoruz, paralel yapıyla kalkıyoruz. İki tane
paralel yapı var benim gördüğüm. Bir tanesi Adalet ve Kalkınma
Partisinin içerisinde. Buradaki 320 milletvekilinden 300 milletvekili aynen
diğer milletvekilleri gibi hizmet için gelmişler buraya ama 20-25
kadar -ben bu sayıyı bilmiyorum- onlar da kendi gemilerini yürütmeye
gelmişler. İşte bakın, AKP içerisinde bir paralel
yapı. Hep, sürekli söylüyoruz o 300 arkadaşa: Yani onların veballerini
çekmek zorunda mısınız?
Bakın, bir
paralel yapı bu. İkinci paralel yapı da PKK-KCK
yapısı, bölgedeki. Orada bir devlet kurma çalışmaları,
devlet yapısı oluşturma çalışmaları var.
Bakın, dikkat edin, Sayın Başbakan bu iki yapıyı da
gördüğü hâlde susuyor. Şu anda tek üzerine gitmek istediği,
hizmet erbabı sınıf.
Değerli
arkadaşlar, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Evet, teşekkür ediyorum.
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Sayın Başkan, bu konuya yine cevap
vermem gerekiyor.
BAŞKAN
Sayın Bakan söz istedi zaten, verecek galiba Sayın Satır.
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Ama benim buna milletvekili
arkadaşlarım adına cevap vermem lazım.
BAŞKAN
Sayın Bakan söz istedi Sayın Satır.
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Müsaade ederseniz, benim milletvekili
arkadaşlarım adına da düzeltmem lazım.
20 milletvekili
kendi gemisi için burada bulunuyorlar. dedi. Bu çok kötü bir cümle, kendisini
kınıyorum. Biz burada halkın temsilcileriyle,
halkımızın taleplerini yerine getirmek için bulunuyoruz. Bütün
milletvekillerimiz aynı hedef için burada.
Kendisini
kınadığımı tekrar belirtiyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Evet, teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
söz talebiniz var.
Buyurun,
yerinizden kısa bir açıklama.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekillerimizin konuşmalarında
işaret ettiği bir iki hususu doğrusu düzeltmek istiyorum.
Birincisi,
Sayın Korkmazın ifade ettiği, son görüşmelerle ilgili
husus. Yani, ben tekrar değerli arkadaşlarımıza ifade
edeyim nasıl görüşmeler oluyor.
Çözüm sürecindeki
görüşmelerde, biliyorsunuz, Millî İstihbarat
Teşkilatımız örgüt kesimiyle, İmralıyla
görüşmeleri yürütüyor; biz kendimiz siyaset ve Hükûmet kesimi olarak
siyaset kesimiyle görüşüyoruz ve yani siyaset kesiminin bu konuda çok daha
yapıcı rol almasını istiyoruz. BDPli
arkadaşlarımız hem İmralıya gidiyorlar hem diğer
görüşmeleri yürütüyorlar, biz de onlarla görüşüyoruz. Yani, bu
süreçte tabii ki bunlar görüşmelerle yürüyecek. Yani bu sorunları
çözeceksek
Her ülke bu sorunları çözerken bu görüşmeleri
yapmış. Tabii, burada partilerimiz, gruplarımız sorunlara
yaklaşırken biraz öyle bakmalı.
İkincisi de
yani bu toplantı, gösteri yürüyüşüyle ilgili konulara değindi
arkadaşlarımız.
Bakın, bizim
burada konuştuğumuz, değerli arkadaşlar, basın açıklaması
falan değil. Bak, her gün, gidin, Sakarya Caddesinde, Ankarada
basın açıklaması yapılır, hele cumartesi günleri.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
Bu akşam gaz yediler.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Sadece büyük toplantı ve
mitingler için
Yani biz burada sadece İstanbulu falan konuşmuyoruz.
Bakın, ben Ankara örneğini verdim. Bir şehirde mülki idarenin
STKları, parti başkanlarını, belediye
başkanını çağırarak Oturun arkadaşlar,
şehrimizin toplantıyla ilgili konularını görüşelim.
demesi, bu makul değil mi? İçimizde mülki idareden gelen
arkadaşlar var.
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) En son
kararı kim veriyor?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Yani bunları, böyle, tabii,
şeyin dışına çıkarmak yanlış. Bakın,
Ankarada, örneğini verdim, herkes biliyor ki birkaç tane meydan var. Ama
yani ellerinde pankart Meclise kadar gelir, efendim, Sakarya Caddesi, onlar
ayrı. Yani onu ifade etmek istiyorum.
Bir de burada, Cumhuriyet Halk Partisi
sözcüsü Yani bu muydu paket? falan diye
Ben ifade ettim. Sizlere de
sunabilirim. Başbakanımızın açıkladığı
paket çok geniş bir pakettir. Bunun bir kısmı idari
tasarruflardır, kılık kıyafet özgürlüğü gibi,
Andımız gibi vesaire; bir kısmı bağımsız
yasalardır -bunlar gelecek- yani kişisel verilerin korunması
gibi. Burada sadece bir kısmı vardır. Onu özellikle arz etmek
istedim.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN Evet, teşekkür
ediyorum.
Bölüm üzerinde şahsı
adına söz isteyen Sakine Öz, Manisa Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
SAKİNE ÖZ (Manisa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; özgürlük ve adaleti ortadan
kaldıran, demokraside reform yapma iddiası taşıyan kanun
tasarısı üzerine şahsım adına söz aldım. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizde, muhalif gördüğü her
kesime, şu an bile, Ankarada Kızılayda, İstanbulda
Hırsız var. diyen eylemcilere karşı acımasızca
saldıran, yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet belgeleriyle
varlığını yitirmiş bir yürütmenin, Meclisi yasa
değil, yama yapma organına dönüştürdüğü bir gündemle
yaşıyoruz. Gezide özgürlük ve adalet arayışı içindeki
gençlerimize şiddette sınır tanımayanların
sırtını sıvazlayan, hesap vermekten kaçan, her sözüyle
toplumumuzun farklı gruplarına, kimliklerine açıkça
ayrımcılık uygulayan bir partinin paraları
sıfırlamakla meşgul genel başkanının utanç verici
sözlerine meydanlarda devam ettiği bir dönemde sözüm ona
demokratikleşme paketini tartışıyoruz. Demokrasi ve
özgürlükten özenle uzak duran AKPnin seçim yatırımına dönük
paketini görüşüyoruz.
Sayın milletvekilleri, demokratik
ve adil bir ülkede hesap veren bir devletle yaşama ilkesinden her geçen
gün uzaklaşırken, tutuklu öğrenci, gazeteci, bilim insanı
ve asker sayısında dünyada başa güreşiyoruz. Uzun
tutukluluk süresiyle adil yargılanma hakkı açıkça
çiğnenenler bir tarafa, eski bakan çocukları ve Reza Zarrab toplumun
beklediği adaleti çiğneyip geçmekte, Tayyip Erdoğan ise kendi
adaletinin yerini bulmasına sevinmektedir.
Çok açık bir gerçek var ortada: Bu
yasa tasarısı geçtiğimiz aylarda
açıkladığımız 17 maddelik demokrasi paketinden çok
uzaktır. Seçim barajını düşürmeyen, yüzde 5e çekemeyen
hiçbir paket demokrasiden ve ifade özgürlüğünden bahsedemez. Kutularla
anılan bir hükûmet, süslü paketlerle demokrasiye ve adalete
yanaşamaz. Biz yüzde 1 oy almış bir partiye hazine
yardımı yapılsın dedik, önerdik ama AKP sıraları
hazine yardımını yüzde 3 oy alan partiyle sınırlı
tutmuş, marjinal diyerek yaftaladığı toplum güçlerine
sırtını dönmeye devam etmiş, millet iradesinden çoktan
vazgeçmiştir.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde
farklı din, mezhep ve görüşleri üzerinde açıkça
ayrımcılığa uğrayan yurttaşlarımız kamu
hizmetlerinden adil ve eşit faydalanma, devlette görev alma ve yükselme
olanaklarını özellikle bu Hükûmet döneminde daha fazla kaybetmiştir.
Tayyip Erdoğanın meydanlarda nefret suçu içeren sözleri, Gezide
yaşamını yitiren gençlerimizin arkasından
konuştukları, bu Hükûmetin özgürlüğe ve demokrasiye
karşı duruşunu açıkça ortaya koymuştur. Alevilerin
inanç ve taleplerini büyük ölçüde görmezden gelen, Diyanetten eşit hizmet
vermekten kaçınan Hükûmet, Alevi köylerinin en tabii hakları olan
yol, su ve köprü taleplerine bile sırtını dönmektedir. Bu tutum
yaşadığımız hizmet ve inanç adaletsizliğinin
açık kanıtı, Alevilerle güya akıllarınca dalga
geçmenin somut örneğidir. Sırf Hükûmete yakın bir inanç ya da
mezhepten olmadığı için, farklı bir etnik kimliğe ait
olduğu için yok sayılan, kamu görevlerinden dışlanan, kamu
hizmetlerinden uzak tutulan, isimleri etiketlenen, evleri işaretlenen
birçok inanç grubunu ve etnik kimliği düşündüğümüzde, bu
paketten, bu Hükûmetin demokrasi paketinden beklemek kuru bir hayalcilik olur.
Sayın milletvekilleri,
yaşımıza, cinsiyetimize, etnik kimliğimize, mezheplerimize,
rengimize, dilimize, dinimize, çocuk sayımıza, ne giyip ne
giymeyeceğimize, yaşam tercihlerimize, boyumuza posumuza, hatta hatta
medeni durumlarımıza dahi dil uzatan Recep Tayyip
Erdoğanın konuşmaları ortadayken bu Hükûmetten ne
demokrasi ne de adalet beklenir. Direnen gençlerine ateist ve terörist
diyerek dil uzatan Hükûmetin uygulamaları ortadayken, adalet ve özgürlük
tümüyle rafa kalkmışken demokratikleşme paketi adı
altında çıkacak yasaların hiçbir anlamı olmayacaktır.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
On beş dakika süreyle soru-cevap
işlemi yapılacaktır.
Sayın Köse
Yok.
Sayın Nazlıaka
AYLİN NAZLIAKA (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, aslında
sorduğumuz ama yanıt alamadığımız bir soruyu
tekrar sormak istiyoruz: Bilal Erdoğanla ilgili olarak
açılmış olan bir soruşturma var mıdır? Gerekçesi
nedir?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Çelebi
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
Sayın Bakan, demin de sordum soruyu ama siz O zamanın
İçişleri Bakanıydım, ben de o zaman serbest
bıraktım 1 Mayıs Taksim alanını. demiştiniz.
Sizinle o zamanlarda da muhatap olmuştuk ve en çok gaz bombasını
da sizin döneminizde DİSK binasına atılarak yemiştik; onu
hatırlarsınız.
Şimdi, ben sorumu soruyorum: İki ay sonra 1
Mayıs; Taksim, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine göre açılacak mı? Birinci sorum bu.
İkinci sorum da: Bugün bir
operasyon yine başladı; hırsızlığa
karşı, yoksulluğa karşı eylem yapan, Ankarada,
İstanbuldaki vatandaşların üzerine gaz bombaları yağdırılıyor.
Bir yandan burada bu yasa görüşülüyor, bir yandan demokratikleşme
deniliyor. Sizin demokratikleşme anlayışınızda gaz
bombaları, tazyikli su ve benzeri baskılar ve zulümler mi devam
edecektir? Bunu soruyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Halaman
ALİ HALAMAN (Adana) Başkanım,
teşekkür ederim. Sorumuz Sayın Bakanımıza.
Sayın Bakanımız
özellikle Demokratik açılım, halklara dayalı yeni Türkiye
oluşturacağız sosyal, siyasi, ekonomik
diyor sürekli olarak.
Şimdi, bunları derken
-geçmiş dönemde de diyenler oldu- Kırımın hâli ortada.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde son gelişmeler var. Bunlarla
ilgili bir bilgi verirseniz memnun oluruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Öztürk
Yok.
Sayın Serindağ
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 2911 sayılı
Yasanın 6ncı maddesinde toplantı ve gösteri yürüyüşü yer
ve güzergâhı belirtilmiş. Buna göre, toplantı yerlerinin
tespitinde, gidiş gelişi, güvenliği bozmayacak ve
pazarların kurulmasına engel olmayacak biçimde, toplantıların
genel olarak yapıldığı -dikkatinizi çekiyorum- elektrik
tesisatı olan yerler tercih edilir; kısıtlama bu.
Getirdiğiniz değişikliğe bakıyoruz, diyorsunuz ki:
Kamu düzenini, genel asayişi bozmayacak ve vatandaşların günlük
yaşamını zorlaştırmayacak şekilde ve 22nci
maddenin birinci fıkrasında sayılan sınırlamalara
uyulması kaydıyla
Yani,
sizin getirdiğiniz değişiklik, eskiye göre daha sert bir
düzenlemeyi öngörmektedir. Hâl böyle iken buna Temel Hak ve Özgürlüklerin
Geliştirilmesine Dair Kanun Tasarısı demek acaba
samimiyetinizin bir ifadesi olarak görülebilir mi?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Köktürk
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
Sayın Bakan, ABD yönetimi 27 Şubat 2014 tarihinde 2013
yılı geleneksel insan hakları raporunu açıkladı.
Türkiye bölümünün bu sene 48 sayfadan 51 sayfaya çıktığı
görülen rapora, Gezi protestoları sırasında Hükûmetin
uyguladığı aşırı şiddet ve 17 Aralık
rüşvet operasyonu sonrasında yaşananların damga
vurduğu görüldü ve ABD yönetimi, 17 Aralık operasyonu sonrasında
ortaya çıkanları skandal olarak nitelendirdi. ABD yönetiminin
yolsuzlukları skandal olarak değerlendirmesine yönelik
yaklaşımınız ve yorumunuz nedir?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Acar
GÜRKUT ACAR (Antalya) Sayın
Bakan, Türkçede bulunmayan x, q, w harflerinin kullanılmasını
serbest bıraktınız. Bu kanunla da Türk Ceza Kanununun 222nci
maddesini kaldırarak, Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında
Kanunun koyduğu yasaklara veya yükümlülüklere aykırı hareket
edenlere verilen ceza kaldırılmaktadır. Bu madde
Anayasamızın 174üncü maddesini korumaktadır. Bu madde Türk
toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarmak ve
Türkiye Cumhuriyetinin laiklik niteliğini korumak amacı güden devrim
kanunlarını korumaktadır.
Size iki sorum var. Bir: Türkçenin
düşmanı mısınız, değilseniz ne yapmayı
amaçlıyorsunuz? İki: Laikliği kaldırmanın ön
hazırlığını mı yapıyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Ekşi...
OSMAN OKTAY EKŞİ
(İstanbul) Teşekkürlerimi sunuyorum.
Sayın
Başkan, sekiz ay önce takdim ettiğim fakat
yanıtlanmamış bir soruyu huzurunuzda tekrar etmek
ihtiyacını duyuyorum Sayın Başbakan
Yardımcımın yanıtlaması istirhamıyla. Taraf
gazetesi 10 Haziran 2013 tarihli sayısında, Millî İstihbarat
Teşkilatı ile Millî Eğitim Bakanlığı ve Millî
İstihbarat Teşkilatı ile Tapu Genel Müdürlüğü ve keza,
Millî İstihbarat Teşkilatı ile Türk Hava Yolları ve PTT
idaresi arasında bu kurumların normal işlemler sırasında
elde ettikleri kişisel veri türü bilgileri MİTe
aktarmalarını öngören bir protokol imzalanmış
mıdır, imzalandıysa bundan güdülen amaç nedir? Böyle bir
protokol var ise bunun uygulanmasına ne zaman başlanmış,
bugüne kadar kaç kişiyle ilgili bilgiler MİTe aktarılmış?
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum.
Sayın Erdoğdu
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul)
Sayın Atalay, milletvekillerinin size soru sorması İç Tüzükten
gelen bir hak, sizin de cevap vermeniz İç Tüzükten gelen bir
yükümlülüktür ama ne yazık ki siz ve diğer bakanlar bizim bu
sorularımıza cevap vermemektesiniz ve biz bu
sorularımızı kendi özel işlerimizle veya sizinle ilgili özel işlerle ilgili
sormayıp kamu işleriyle ilgili soruyoruz. Demin dört soru sordum,
cevap vermediniz, yazılı bildireceğinizi de söylemediniz.
Bilal Erdoğan hakkında
yürütülmekte olan bir soruşturma var mıdır?
Reza Zarrabla ilgili bir MİT
raporu düzenlenip aylar öncesinden Başbakana ve Hükûmete verilmiş
midir?
Yurt dışında
Başbakanlığa tahsis edilen uçaklarla nakit
taşınmış mıdır?
Malezyadan sığınma
hakkı isteyen Hükûmet üyeleri var mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bayraktutan
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bunu Komisyonda da
görüşmüştük. 6ncı maddede toplantı ve gösteri
yürüyüşlerine ilişkin düzenlemede Mecliste grubu bulunan siyasi
partilerin, il ve ilçe temsilcileri ile güzergâhın geçeceği il ve
ilçe belediye başkanlarının, sendika temsilcilerinin görüşü
alınır. şeklinde bir ibare var. Bu ibarenin sonunda asıl
yetkilinin vali olduğu gözüküyor. Eğer bu konuda vali kesin karar
mercisi ise bu istişari görüşün bir önemi olmadığı kanısındayız.
Bu konuda, bir oylama sonucunda, bir oylama yapılarak gerçek iradenin
ortaya çıkması konusundaki düşünceniz nedir? Bu konudaki
düşüncenizi merak ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Son soru, Sayın Çelebi...
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
Çok teşekkürler Sayın Başkan.
Şimdi, biraz
önce de ifade ettim, bir kez daha, bu konuda en çok canı yanan bir insan
olarak da söylüyorum -bu demokratikleşme paketini biraz önce Grup
Başkan Vekilimiz de söyledi- çayırda çukurda mı bundan sonra
eylemleri yapacaklar? Bunu çok net öğrenmek istiyoruz çünkü bu
tasarıyla, aslında, toplumdan bu süreç gizlenerek, başka yere
taşınarak bir yere yükümlülük getirilmek isteniyor. Çok net şunu
öğrenmek istiyorum: Çayırda çukurda mı kutlanmak isteniyor? Ve
demokratik haklarını kullanmak isteyenlerin, -bu gece- arkadaşların
bu haklarının kullanılması bu yasayla daha da
kısıtlanacak mı? Çok açık cevap istiyorum.
Çok teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sorularla ilgili, tabii, burada biraz
önce de söyledim, Bilal Erdoğan konusu gibi konular şu anda benim
bilebileceğim ve cevaplayacağım hususlar değil.
1 Mayısla ilgili konuyu biraz önce
cevapladım.
Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetiyle ilgili konu da, tabii, geniş bir konu ama herhâlde son
müzakere sürecini kastediyor arkadaşlarımız. Yani Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile ilişkilerde tabii Türkiye
Cumhuriyeti daima Kuzey Kıbrısın yanında. Mali
protokolleri biliyorsunuz, buradan geçti anlaşması. Yani üç
yılık bir ekonomik kalkınma programı uyguluyoruz ve
Türkiyenin şu anda yıllık oraya desteği 1 milyar TLnin
üzerindedir, 1 milyar 100 gibi. Bunu hükûmetlerimiz döneminde her yıl
biraz daha yükselttik.
Doğrusu, su projesi tamamlanmak
üzere yani Anamurdan karşı
tarafa, barajlar tamamlandı, borular da döşeniyor, inşallah mart
ayında barajları bitmiş olacak, eylül ayında da su akmaya
başlayacak. İçerideki dağıtım projesinde
çalışıyoruz.
Enerji projesi var. Yani elektrik de
Türkiyeden gidecek. Biz, doğrusu, Türkiye olarak
Elektrik ve su
bağlantısının Ada üzerinde çok önemli etkileri olacak.
Tabii, eğer ileride orada eşit, adaletli bir sistem -tek devletli,
iki taraflı- kurulursa, Türkiye, Türk tarafının, Türk kesiminin
üstünlüğü olacak. Eğer olmazsa da, doğrusu Türk tarafı çok
büyük avantajlar kazanacak. Doğrusu, biz Kıbrısla ilgili
çalışmalarımızı bu çerçevede yürütüyoruz.
Müzakere sürecine gelince:
Biliyorsunuz, şu anda Türkiye ve Yunanistan da bu konuda rol aldı,
Avrupa Birliği daha olumlu bir bakış içinde yani onlar da
artık bunun yürümeyeceğini görüyor. Biz 21 Ocakta Sayın
Başbakanla Brüksele gittiğimizde bu çok konuşuldu.
Uluslararası alanda Birleşmiş Milletlerin de burada şu anda
bir baskısı var. Yani, bir yeni gelişme bu. Müzakereciler,
işte, Türk müzakereci dün Yunanistana gitti, Güney
Kıbrısın müzakerecisi bize geldi, bu çalışmalar da
sürüyor ama yani hemen, çok hızlı gideceğe de benzemiyor. Benim
kendimin, doğrusu, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanından aldığım bilgiler de o yönde.
Kıbrısla ilgili, tabii, çok şey söylenebilir ama diğer
sorulara kısa kısa değineyim.
Toplantı, gösteri yürüyüşüyle
ilgili sorular var burada, Sayın Serindağın, diğer
arkadaşların.
Değerli arkadaşlar, daha önce
de ifade ettim, yani toplantı, gösteri yürüyüşünde acaba çok mu
şehir dışı falan, öyle bir şey yok. Bugüne kadar vali,
kaymakam kendisi belirliyordu, tebliğ ediyordu; şimdi şehrin
ileri gelenlerini çağırıyor ve birlikte istişare ediyor. Bu
önemli bir katkıdır, onu ifade edeyim, birlikte
kararlaştırıyorlar. Burada illa olumsuz bir şey görmeyi ben
doğrusu pek anlayabilmiş değilim. Ankara örneğini verdim.
Yani, tabii ki toplumun huzuru çok bozulsun istemiyoruz. Yani yürüyüş
yaparak, ticarethanelerin camları falan kırılsın istemiyoruz.
Herkes hem özgürce toplantısını yapsın, sesini
çıkarsın
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Biz barışçıl toplantılardan bahsediyoruz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Biz de yapıyoruz, biz de
miting yapıyoruz, yani iktidar partisi de yapıyor sadece muhalefetin
işi değil ki toplantı, gösteri yürüyüşü.
Dolayısıyla bunları
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Sadece partiler açısından düşünmemek lazım.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Yani, makul
baktığımızda herkes burada neyin getirildiğini görüyor
aslında ama tabii illa bir eleştirel bakış getirirsek
farklı şeyler söylenebilir.
GÜRKUT ACAR (Antalya) 12 Eylül
yasası bu, 12 Eylül yasası Sayın Bakan
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
12 Eylülden geri, geri. Ne yasası!
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Tabii, burada, inkılap
kanunlarıyla ilgili, bu harflerle ve şapkayla ilgili yasalar duruyor.
Biz bunların, zaten uygulama alanı kalmamış, cezasını
kaldırıyoruz. Zaten günlük hayatta da bu harfler
kullanılıyor Türkçe düşmanı gibi falan şeyleri
reddederiz. Yani bizim ana dilimizdir Türkçe, resmî dilimizdir Türkçe. O tür
nitelemeleri de bu Parlamentoya yakıştıramam. O tür şeyleri
bizim sizlere söylememiz daha kolaydır ama söylemiyoruz.
GÜRKUT ACAR (Antalya) Anayasa 174ü
nasıl koruyacaksınız?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Dolayısıyla, o tür
soruları ben ayıp olarak görüyorum.
GÜRKUT ACAR (Antalya) Anayasa 174 ne
olacak Sayın Bakan?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Sayın Ekşi,
doğrusu, bilemiyorum. Sizin
sorunuzu cevaplayabilecek durumda değilim ben.
Sayın Erdoğdu, işte
Zerrabtır, diğer konulardır, benim bilemediğim konular;
buradaki tasarımızla da ilgili değil bunlar.
HASAN ÖREN (Manisa) - Türkiye
gerçeği değil mi bunlar?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale)
Yani bana çok genel diğer konuları soruyorsunuz, o konularda
benim şu an bir şey söylemem mümkün değil.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
Tasarıyla ilgili sorduk Sayın Bakan.
D. ALİ TORLAK (İstanbul) Ne
istiyorsan onu soralım Sayın Bakan!
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Sayın Bayraktutana ise
şunu söylüyorum: Biraz önce söylediğim gibi yani bir valinin
-Kırıkkale Valisinin, seçim bölgem- ilinin siyasi parti il
başkanlarını, STKlarını, ticaret odasını
vesaire, ondan sonra belediye başkanını çağırıp
Arkadaşlar, gelin oturalım, ilimizin neresinde miting
yapılabilir, birlikte görüşelim ve karar verelim. demesi güzel bir
şey.
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Oylama
yapsınlar Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Yani, niye valinin illa hepsinin
görüşünün zıddına bir karar içinde olmasını
bekliyorsunuz?
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin)
Sayın Bakan, oylama yapsınlar, oylama.
GÜRKUT ACAR (Antalya) 12 Eylül
döneminde yaşadık bunu biz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Yani bu görüşmeyi niye
değerli görmüyorsunuz, ben onu anlamıyorum.
GÜRKUT ACAR (Antalya) İhtilalden
sonra yaşadık bunu biz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Bakın, bu sadece
İstanbul değil, bir Taksim takıntısı var. Biz, bütün
illeri konuşuyoruz, bütün illeri.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
Takıntı değil, hukuksuzluğu konuşuyoruz, mahkeme
kararını konuşuyoruz .
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Ankaranın -5 milyonu
aşkın- neresinde miting yapacaksınız? Nerede miting
yapılacak?
GÜRKUT ACAR (Antalya) Issız
yollarda yapılacak, ıssız yollarda Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Yollarda yapılamaz miting.
GÜRKUT ACAR (Antalya) Şehrin dışında, ıssız
yollarda, fabrikaların arasında yapılacak. Aynı 12 Eylül
kanunu bu.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Dünyanın hiçbir yerinde
yollarda miting yapılmaz. Mitingin yapılacağı yerler
vardır.
GÜRKUT ACAR (Antalya) Aynı 12
Eylül dönemini mi getiriyorsunuz? 12
Eylül kanunu bu.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Ayrıca, biz ne meydanlardan
korkarız ne milletten. Biz millete sığınırız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Taksimden
korkuyorsunuz ama Taksimden korkuyorsunuz.
GÜRKUT ACAR (Antalya)
Korkmasaydınız HSYKyı değiştirmezdiniz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) O milletten korkanlar
kendilerini bilirler.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Taksimden
korkuyorsunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) 30 Mart geliyor, milletten kim
korkacak, o zaman da göreceğiz.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Taksimden
korkuyorsunuz.
GÜRKUT ACAR (Antalya) Korku
içindesiniz.
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin)
Sayın Bakan, oylamayla çıkartın kararları oylamayla.
BAŞKAN Evet, teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Birinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi birinci bölümde yer alan maddeleri,
varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra,
ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
1inci madde üzerinde biri Anayasaya
aykırılık olmak üzere üç adet önerge vardır. Önergeleri
okutacağım ve İç Tüzükün 84üncü maddesi gereğince Anayasaya
aykırılık önergesini öncelikle işleme alacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 sıra
sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin 2 nci fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
"Radyo, televizyon ve her türlü
iletişim aracı ile yapılacak propaganda yayınlarıyla,
Siyasi partiler ve adaylar tarafından yapılacak her türlü propaganda
diğer seçim propagandalarında, Türkçe'nin yanı sıra farklı
dil ve lehçeler de kullanılabilir."
Pervin Buldan Leyla Zana Hasip
Kaplan
Iğdır Diyarbakır
Şırnak
Sırrı Süreyya Önder Bengi
Yıldız
İstanbul Batman
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
559 Sıra Sayılı Temel Hak ve Hürriyetlerin
Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 1. maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
MADDE 1- 26/4/1961 tarihli ve 298 sayılı
Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 58 inci
maddesinin başlığı "Propaganda yayınlarına
ilişkin yasaklar ve propagandada kullanılacak dil:"
şeklinde ve ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Siyasi partiler ve adaylar tarafından
yapılacak her türlü propaganda, Türkçe'nin yanı sıra farklı
dil ve lehçelerde de yapılabilir."
Levent Gök Celal
Dinçer Ali
Özgündüz
Ankara İstanbul İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 Sıra Sayılı
Kanun Tasarısının 1. Maddesinin Anayasaya aykırı
olması sebebiyle Tasarı metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Yusuf
Halaçoğlu Ali
Öz
Konya Kayseri Mersin
Ruhsar Demirel S. Nevzat Korkmaz Mehmet Günal
Eskişehir Isparta Antalya
Hasan
Hüseyin Türkoğlu
Osmaniye
BAŞKAN
Komisyon Anayasaya aykırılık önergesine katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Seyfettin Yılmaz, Adana Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 559
sıra sayılı Kanun Tasarısının 1inci maddesi
üzerine verdiğimiz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan,
demokratikleşmeden bahsedenlerin öncelikle kendilerinin demokratik
olması gerekir. Demokrasi nedir? Hukuk devleti nedir? Hukuk devletinin
demokrasiyle İlişkisi nedir? Yargının
tarafsızlığı ve bağımsızlığı
nedir? Mahkemelerin bağımsızlığı nedir? Kuvvetler
ayrılığı neye denir? Basın ve ifade özgürlüğü ne
anlama gelmektedir? Bu soruların cevaplarını vermeden
demokratikleşme paketinden bahsetmek mümkün değildir.
Türkiye, kendine demokrat ve kendine
çalışan bir iktidar tarafından yönetilmektedir. Şu sözleri
Başbakan Erdoğan gazetecilere söylemiştir:
Tasmalarını biz çıkardık, şimdi ise boyunlarına
uluslararası tasmaları taktılar. Bu sözleri eden bir
Başbakan, demokratik ülkede bir gün dahi Başbakanlık yapamaz.
Şu sözleri de yine Erdoğan gazete patronlarına yönelik olarak
söylemiştir: Ne yapayım, köşe yazarına hâkim
olamıyorum. diyemezsiniz. Kusura bakma kardeşim, bizim dükkânda
sana yer yok. demelisiniz. Başbakan, böylece muhalif gazetecilerin
gazete patronları tarafından işten atılmalarını
emrediyor. Böyle bir örneğe ancak faşist ve totaliter sistemlerde
rastlanabilir.
Bir haberle ilgili olarak Başbakan
Erdoğan Milliyet gazetesine: Batsın sizin gazeteciliğiniz.
diyor. Bunun üzerine gazetenin patronu: Sizi çok üzdük, Milliyeti hemen uygun
görürseniz birine satmaya hazırım. diyor. Baskının
şiddetini varın siz hesaplayın.
Başbakan Erdoğan televizyon
yetkilisini arayarak Geçmeyin, o alt yazıyı. diyerek müdahale
ediyor. Bu talimat ve sözleri ancak faşist bir rejime sahip ülkelerin
yöneticileri edebilir. Tayyip Erdoğan anket şirketinin
araştırmalarına müdahale ediyor. Dahası, Başbakan, MHP
lideri Devlet Bahçelinin grup toplantısını canlı olarak
veren televizyon kanalını arıyor. Devlet Bahçeli bir manifesto
açıklıyor. Siz de bunu canlı olarak veriyorsunuz. diyor.
Muhatabı da İki üç dakikaya kestiriyorum efendim. diyor ve
kestiriyor. Siz bu yetkiyi nereden ve kimden alıyorsunuz ve hangi
demokrasiden bahsediyorsunuz?
Gazetede Bu mu sağlıkta
çağ atladı iddiasında olan Türkiye? başlıklı bir
haber çıkıyor. Başbakan Erdoğan hemen Alo Fatih
hattıyla devreye giriyor. El insaf edin, yani böyle başlık
nasıl atıyorsunuz ya? diyor. Muhatabı, buna
karşılık Kaçak olmuş, bu bir ayıptır efendim.
dedikten sonra derhâl durumu telafi eden manşetler atılıyor.
Haberi yapan 3 gazeteci de görevden alınıyor ve siz burada
demokratikleşmeden bahsediyorsunuz. Bu tavrıyla Tayyip Erdoğan,
basın ve ifade özgürlüğünün önündeki en büyük engeldir. Erdoğan,
televizyon ve gazeteleri maskaraya çevirtmiş, İnterneti sansürlemiş,
HSYKyı hegemonyası altına aldırmış, Adli Kolluk
Yönetmeliğine müdahale ettirmiştir.
AHMET YENİ (Samsun) Siz
meydanları görmez misiniz, meydanları? Meydanlara bakın,
meydanlara.
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla)
Böylece, Tayyip Erdoğan medya dünyasında patronların patronu
hâline gelirken AKP de yalan, yağma ve yolsuzluk sarmalında bocalar
hâle gelmiştir. Bu paket demokratikleşme paketi değil Türkiyeyi
bölünmeye ve çözülmeye uygun hâle getirme paketidir. İktidar
yolsuzluğu değil yolunanı cezalandırarak, İnterneti
sansürleyerek, HSYKyı denetim altına alarak, savcıyı ve
polisi sürerek, bakanlar hakkındaki fezlekeleri iade ederek, Alo Fatih
hattı kurarak, Adli Kolluk Yönetmeliğini değiştirerek Türkiyeyi
zaten demokratikleşmiştir! Siz hangi demokratik paketten
bahsediyorsunuz?
Sayın Bakan, ben size açıkça
söylüyorum; 28 Şubat postmodern darbesinin yapamadıklarını
yapıyorsunuz ve bize demokrasi nutku atıyorsunuz. 28 Şubatta
askerin andıççıları vardı, bugün Sayın
Başbakanın ve sizin andıççılarınız var. 28
Şubatta asker gazetelerin genel yayın yönetmenlerini
çağırıyordu, talimat veriyordu, o talimatlar doğrultusunda
manşet atılıyordu. Bugün, sizin talimatlarınızla
aynı anda 7-8 tane gazete aynı manşeti atıyor ve
demokrasiden bahsediyorsunuz. Sayın Başbakan adımbaşı
konuşuyor, 40a yakın televizyon veriyor, nerede konuşursa ondan
bahsediyor. Ondan sonra kalkıyorsunuz, siz demokrasiden bahsediyorsunuz.
Siz demokrasiden ne anlarsınız, demokrasi paketinden ne anlarsınız
da bu paketi getirerek demokratikleşmeden bahsediyorsunuz?
AHMET YENİ (Samsun) Meydanlara
bakın, meydanlara.
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) Yani
bu milleti kandırmaya hakkınız yok. Ancak kendinize yönelik
demokrat olabilirsiniz, kendinize demokrat olursunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) Onun
için, sizin getirdiğiniz demokratikleşme paketi kabul edilir bir paket değildir.
Ahmet Yeni, sen de ikide bir oradan laf etme, gel buradan
laf et. Bildiğin, konuşacağın bir şey varsa buradan
konuş. (MHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) Ahmet Yeni olarak
kaçmıyorum, gel!
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
III.- Y O K L A M A
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Yoklama
istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Yoklama talebi var, yerine
getireceğim.
Sayın Hamzaçebi, Sayın Bayraktutan, Sayın
Ören, Sayın Serindağ, Sayın Çelebi, Sayın Öztürk,
Sayın Acar, Sayın Gök, Sayın Öz, Sayın
Danışoğlu, Sayın Öner, Sayın Oyan, Sayın Haberal,
Sayın Köktürk, Sayın Aydın, Sayın Aygün, Sayın
Ekşi, Sayın Cihaner, Sayın Erdoğdu ve Sayın Onur.
İki dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
IX.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Temel Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Ağrı Milletvekili Halil Aksoyun; 2820
Sayılı Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Yasa Teklifi, Antalya Milletvekili Gürkut
Acarın; Milletvekili Seçim Kanunu ile Siyasi Partiler Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi,
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri Yalova Milletvekili Muharrem
İnce ve İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin; Siyasi
Partiler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi, Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın; 2820 Sayılı
Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik Yapılmasına dair Kanun
Teklifi, İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin; 2820
Sayılı Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulunun; Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporu
(1/869, 2/445, 2/567, 2/624, 2/936, 2/1630, 2/1666) (S. Sayısı: 559) (Devam)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
559 Sıra Sayılı Temel
Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın 1. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Levent
Gök (Ankara) ve arkadaşları
MADDE 1- 26/4/1961 tarihli ve 298
sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında
Kanunun 58 inci maddesinin başlığı "Propaganda
yayınlarına ilişkin yasaklar ve propagandada kullanılacak dil:"
şeklinde ve ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Siyasi partiler ve adaylar
tarafından yapılacak her türlü propaganda, Türkçe'nin yanı
sıra farklı dil ve lehçelerde de yapılabilir."
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Levent Gök, Ankara Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun
teklifinin 1inci maddesi üzerine söz aldım, hepinizi sevgiyle
saygıyla selamlıyorum.
Kanun
başlığı Temel Hürriyetler ve Temel Haklar olunca,
doğal olarak bunların da anayasa metinleri gibi bütün siyasi partiler
tarafından ortak bir mutabakatla görüşülmesi ve ortak bir mutabakatla
Meclise getirilmesi gerekirken, yine Adalet ve Kalkınma Partisinin,
diğer torba yasalarda olduğu gibi, böyle bir uzlaşmayı ve
mutabakatı sağlamadan getirdiği bu kanun teklifinde Cumhuriyet
Halk Partisi olarak kimi maddelerde uygun gördüğümüz teklifler var ama pek
çoğunda da antidemokratik gördüğümüz hükümler var. Keşke
değerli milletvekilleri, böylesine temel hak ve hürriyetler gibi önemli
bir konuda hepimizin bütün maddelerde ortaklaşa görüş
bildireceği ve uyum sağlayabileceği maddeleri birlikte burada
konuşabilsek çünkü bütün bunların hepsi bütün
yurttaşlarımızı ve hepimizi ilgilendiren maddeler.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, devletin
görevini bütün etnik kimliklerin, din ve mezhep
farklılıklarının üzerine çıkarak insanı odak
yapan yaklaşımları ortaya koymak, ortak değerleri bulup
çıkartmak olarak görüyoruz. Ancak, etnik kimliğine bireysel olarak
vurgulama yapmak isteyenleri de saygıyla karşılıyor ve
etnik kimliği insanların bir şerefi sayıyoruz. Devletin
vatandaşlarının etnik kökenini, dinini ve mezhebini görmeden
bütün vatandaşlara eşit davranan bir yapıya sahip
olmasını savunuyoruz. Sorunların sadece yasalardaki eksiklikler
değil, uygulamadaki bazı yanlışlıklardan da
kaynaklanabileceğini düşünerek bu evrensel insan hak ve
özgürlüklerinin, değerlerinin hayata geçirilmesinin üzerinde önemle
duruyoruz. Yurttaşlarımızın farklı etnik kökenden
gelmeleri, farklı kültürel, mezhepsel, dinsel özellik
taşımaları, birlikte olmalarına ve ortak bir ulus
oluşturmalarına engel değildir; tam tersine bu
farklılıklar ulus olarak zenginliğimizdir, güç
kaynağımızdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüştüğümüz madde Siyasi partiler ve adaylar
tarafından yapılacak her türlü propaganda Türkçenin yanı
sıra farklı dil ve lehçelerde
yapılabilir. teklifini getirmekte. Biz de buna benzer bir önergeyi
koyduk, her ne kadar Sayın Bakanımız Katılmıyoruz.
dese de niçin katılmadığını anlamış
değilim. Çünkü, Cumhuriyet Halk Partisi olarak daha önce Meclise
vermiş olduğumuz kanun teklifinde, 2820 sayılı Siyasi
Partiler Yasasında değişiklik teklif ettiğimiz metnin,
2010 yılında kabul edilen ve 298 sayılı Yasadaki dil
yasaklarını ortadan kaldıran bir kanun olduktan sonra,
artık bu kanun teklifinde dile getirilen maddenin zaten gerekli
olduğunu biz daha önce de ifade ettik. Kaldı ki bunun, sadece 298
sayılı yani şu anda görüştüğümüz kanunda değil,
Siyasi Partiler Yasasındaki muadil maddelerde de değişikliğinin
yapılmasının, kanun ve maddeler arasında bir uyum
sağlamasının da zorunlu olduğunu düşünüyoruz.
Değerli milletvekilleri,
dolayısıyla, bizim daha önce vermiş olduğumuz kanun
teklifine uygun -Siyasi Partiler Yasasındaki kanun teklifine uygun- ve
burada getirilen teklifteki 2nci maddeyle paralel bir şekilde uyum
gösteren bu teklif de Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim görüşlerimizi
de yansıtan bir metindir. Biz, sadece, verdiğimiz önergeyle bir de
maddesi getirerek daha da zenginleştirmek istedik, bence uygun olanı
buydu ama Sayın Bakanın niçin karşı
çıktığını anlamış değilim.
Dolayısıyla, bir ortak
cumhuriyet duygusu içerisinde ve ortak bir ulus duygusu içerisinde, üniter
devlet yapısı içerisinde ve büyük bir devlet olma iddiası
içerisinde, kimseden korkmadan, herkesin konuşabildiği ve
anlayabildiği bir dili kendi yurttaşlarıyla seçimlerde bir
propagandada kullanması, Anayasada, insan hakları
sözleşmelerinde ve uluslararası sözleşmelerde tanınan bir
temel haktır.
Biz, bu maddeye bu anlayışla
bakıyor ve destekleyeceğimizi ifade ederek hepinizi sevgiyle
saygıyla selamlıyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Başkan,
bir söz talebiniz var galiba önergeyle ilgili.
Buyurun.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) Sayın Başkanım, eldeki
basılı metinde lehçelerle de deniyor, Levent Beyin
yaptığı açıklama ise lehçelerde de şeklinde.
İkisi de benziyor ama belki Türkçe olarak bu daha vurgulayıcı
olur. Olumlu görüşle takdire sunabiliriz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 sıra
sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin 2 nci fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
"Radyo, televizyon ve her türlü
iletişim aracı ile yapılacak propaganda yayınlarıyla,
Siyasi partiler ve adaylar tarafından yapılacak her türlü propaganda
diğer seçim propagandalarında, Türkçe'nin yanı sıra
farklı dil ve lehçeler de kullanılabilir."
Hasip
Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) Katılmıyor Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın milletvekilleri, aslında bizim önergemiz, seçim döneminde
farklı dil ve lehçeler de kullanılabilir olayının radyo,
televizyon ve her türlü iletişim aracıyla yapılması
konusunda.
Bakıyoruz, sınırlama
konusunda herkes mutabık. Yani, Şırnak milletvekili adayı
olarak 2007de Şırnaka gittiğim zaman Günaydın,
(x)
demiştim ve
(x) dedikten sonra valilik hemen bir
ceza kararı gönderdi, seçim yasaklarına aykırı
davranmışım, sonra da fezlekeler geldi.
Açık söyleyeyim, buradan, hiç
şey yapmadan söyleyeceğim: Bu cumhuriyetin çatısı, bu
Meclis kurulduğu zaman İstiklal Savaşında kimseye, dönüp
yanındaki şehide Sen Kürtsün, Kürtçe türkü söylüyorsun.
denmiyordu, Sen Arapsın, sen Çerkezsin. denmiyordu. Biz bu Meclisi
kurduğumuz zaman, Osmanlı Devletinden yeni bir cumhuriyet
kurulduğu zaman bu Meclisin çatısı altında bütün renkler
vardı. Şimdi onları soldurup teke indirmeye çalışan
bir anlayışa karşı biz direniyoruz ve bu yasaklara
karşı başkaldırdık, sivil itaatsizlik olarak
geliştirdik ve istediğiniz kadar sınırlama da
koysanız, seçim dönemi de dâhil, seçim dönemi dışında da
gittiğimiz yerlerde halk kendi ana diliyle konuşuyor. Onlarla onların
anladığı dilden konuşacağız. Yani, benim,
tamamı Kürtçe konuşan bir köye gittiğim zaman onlarla
İngilizce konuşmam doğru mu? İngilizce mi siyaset
anlatacağım veya Türkçe resmî dil diye Türkçe mecburiyetim mi var?
21inci yüzyılda buna takılmak utanç verici bir şeydir, biliyor
musunuz arkadaşlar.
Bizim seçim müziğimiz öyle
Dombra gibi değil; her dilde var, Kürtçesi de var, Türkçesi de var,
farklı dillerde de var, Karadenize gider, Lazcası da var.
Kardeş Türkülerin dillerindeki bütün müzikleri biz seçim döneminde
kullanıyoruz. Bunu da kullanmak gerekir, niye bundan korkuluyor? 21inci
yüzyılda korkuluyor, niye? Bakın, size çok zor gelebilir, bilmiyorum
ama
(Hatip tarafından cep telefonundan
bir ses kaydı dinletildi)
HASİP KAPLAN (Devamla) Bu resmî,
BDPnin resmî seçim müziğinin bir tanesi. Kadınlar kendileri için
ayrı bir müzik yapmışlar, batıda Türkçe farklı
müzikler yapılmış. Yani, siz Dombrayı sevebilirsiniz.
Bizde halk kendi dilinde farklı havaları seviyor, farklı
türküleri seviyor, farklı şeyleri söyleyebilir. Zaten sosyolojik
olarak farklı farklı tabanlara oturmuyor mu partiler? Yani, illa da
bir tarafa, bir söze... Bir çiçek bahçesinde tek çiçek istemek gibi bir
şey bu.
Burada görüyoruz, bir seçim dönemine
ilişkin propaganda, sınırlı bir hak bile geliyor, bir
tartışma konusu açılıyor. Bu Meclis, demokratikleşmek
için, her demokratikleşilecek basit bir adım atılmasında
niye bu kadar direnç gösteriyor, anlamış değiliz. Yani, gerçekten,
bu ülke farklılıkları yaşamayacak mı? Yani, bu
farklılıkların kendisi, hepsi inkâr edilip, asimile edilip resmî
ideoloji çerçevesinde, tablolar çerçevesinde yok sayıldığı
zaman mı bu ülkede birlik ve dirlik sağlanacak?
Arkadaşlar, uydudan
-zapladığımız zaman- şu an 35 tane kanal bulduk sadece
Kürtçe yayın yapan. Yasaklar devri bitti arkadaşlar. Bu yasaklar da,
bu siyasi partilere isteyen
Avrupanın bütün gelişmiş
ülkelerinde var, kim ne anlıyorsa o dilde yapacak, başka yolu yok. Bu
sınırlı yasağa demokratikleşme adımı
deniyor, ben bu sınırlı şeye demokratikleşme
demiyorum. Dilim doğuştan hakkım benim yani kimse buna
sınırlama getiremez. Bunu biz sınırlama olarak kabul
ediyoruz ve itiraz ediyoruz. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda
1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
2nci madde üzerinde üç adet önerge
vardır, birisi Anayasaya aykırılık önergesidir.
Buyurun.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 sıra
sayılı kanun tasarısının 2 inci maddesinin 2 inci
cümlesinden sonra gelmek üzere,
Eş Başkanlardan birinin
kadın olması zorunludur. ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Leyla Zana
Hasip
Kaplan
Iğdır Diyarbakır Şırnak
Sırrı Süreyya Önder Bengi
Yıldız
İstanbul Batman
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
559 Sıra Sayılı Temel
Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 2. maddesinin aşağıdaki gibi
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 2- 22/4/1983 tarihli ve 2820
sayılı Siyasi Partiler Kanununun 15 inci maddesine
aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
Siyasi partiler, tüzüklerinde yer
almak ve iki kişiden fazla olmamak kaydıyla eş genel
başkanlık sistemini uygulayabilirler. Eş genel başkanlar,
bu Kanunda genel başkan için öngörülen hak ve yetkilere tabidir.
Celal Dinçer Ali
Özgündüz Bedii
Süheyl Batum
İstanbul İstanbul Eskişehir
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 2. Maddesinin Anayasaya
aykırı olması sebebiyle Tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Yusuf
Halaçoğlu Ruhsar
Demirel
Konya Kayseri Eskişehir
Ali Öz Hasan Hüseyin
Türkoğlu S.
Nevzat Korkmaz
Mersin Osmaniye Isparta
Mehmet
Günal
Antalya
BAŞKAN Komisyon Anayasaya
aykırılık önergesine katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) Katılmıyor Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)- Lütfü
Türkkan.
BAŞKAN Lütfü Türkkan, Kocaeli
Milletvekili.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanunun adı Temel Hak ve
Hürriyetlerin Geliştirilmesi diye geçiyor ama bu paket, Sayın
Başbakanın daha önce açıkladığı
demokratikleşme paketi olarak önümüze sunuldu.
Her ne kadar adında Hak ve
Hürriyetlerin Geliştirilmesi geçse de, bu kanunun, diğer adıyla
demokratikleşme paketinin, içeriği itibarıyla
demokratikleşmeyle pek ilgisi yok. Bu paket için söylenebilecek net bir
şey vardır: Bu, bir seçim yatırımı olarak
hazırlanmıştır.
Paket, sınırlı
düzenlemeler getirmekte, insan hakları açısından sorunlara çözüm
amaçlı yaklaşmaktan uzak kalmaktadır. AKP iktidarı, on bir
yıl boyunca tüm uygulama ve politikalarında demokrasiyi geri
götürmüş, bu tanımı kendine göre yorumlayarak etnik kimliklere
indirgemek amacıyla kullanmıştır.
Bakanların rüşvet ve
yolsuzlukla itham edilerek haklarında fezleke
hazırlandığı ancak bu fezlekelerin iade edildiği bir
ortamda, siz nasıl demokrasiden bahsediyorsunuz?
Partimizin sesini kısmak için Alo
Fatih hatları kuruyorsunuz, Başbakanın talimatlarıyla
basına müdahale ediyorsunuz, sonra kalkıp burada demokrasiden
bahsediyorsunuz. Kimseyi kandırmaya çalışmayın. Kendinizi
çok akıllı, aziz Türk milletini de saf zannetmeyin.
Bu paket, doğrudan doğruya,
PKK terör örgütüyle yapılan görüşmelerin, teröristbaşı
Öcalanın taleplerinin meşrulaştırılması, yasal
zemine oturtulması amacıyla Meclise getirilmiştir. Bu pakette
asıl amaç, adında Türk yazan her şeyin silinmesine yöneliktir.
Türkçeyi dışlamak, Türk adını dışlamak için
demokratikleşme paketi adıyla her şey kılıfına
uydurulmuştur.
Hükûmet,
Andımızın kaldırılmasıyla
başladığı Türk milleti kimliğinin silinmesine yönelik
çalışmaları daha da genişleterek sürdürme gayreti
içindedir. Hükûmetin esas amacı, Türkiyede bir Kürdistan kurmaktır.
Şimdi Hükûmete soruyorum: Bu kadar
mı rahatsızsınız Türk kelimesinden?
Yaşadığınız coğrafyadan, Türk vatanından bu
kadar mı rahatsızsınız? Eli kanlı terör örgütünün
çoluk çocuk, genç yaşlı demeden katlettiği canlara, aziz
şehitlerimize, yaşadığınız vatana, Türk
topraklarına ihanet ettiğinizin farkında mısınız?
Bence farkındasınız ama öyle pazarlıklar yaptınız
ki artık geri dönüşünün olmadığını siz de
biliyorsunuz.
İktidar partisi tarihî bir hata
yapmaktadır. Türkiyeyi siyasal bir çözülmeye götürüyorsunuz. Hedefiniz
belli; Türkiyeyi tek millet, tek egemenlik, tek vatan, tek dil, tek bayrak ve
üniter devlet hukukundan uzaklaştırmak.
Az evvel, Kosovadan arayan Demokratik
Türk Partisi yöneticisi bir arkadaşımla sohbet ettim,
görüştüğümüz kanunu anlattım. Bana çok güzel bir benzetme
söyledi: Desenize, sizin geçirmek istediğiniz bu paketin ismi belli
olmuş. dedi. Nedir, dedim. Yugoslavyalaşma paketi bu. dedi.
Gerçekten öyle. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Türkiyeyi Yugoslavyalaşmaya
götüren -yabancıların deyimiyle- Balkanlaştırma projesine
hizmet eden bir kanun bu.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Kosovada 20 bin Türk var, resmî dil orada.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Bu
tasarının maddeleri incelendiğinde görülecektir ki tasarı
sorunları çözmekten uzak, tamamen, yapılan pazarlıkların
neticesinde hazırlanmıştır. Örneğin, siyasi partilere
yapılan yardımların yüzde 3e çekilmesi de özellikle bir
partinin talebidir. Bunun, Hükûmetin terör örgütüyle müzakereleri devam
ettirdiği sürecin ardından, yerel seçimlere çok az bir zaman kala
gündeme getirilmesi de -sizin deyiminizle- manidardır.
Tasarıdaki maddelerden biri,
coğrafi yerleşim birimlerinin isimlerinin Türkçe olması ve
iltibasa meydan vermemesi şartının
kaldırılmasıdır. Bölücü çevrelerin sözde Kürdistan
coğrafyası gibi tanımlarda bulunduğu bir ortamda isimlerin
tamamen eski hâle döndürülmesi, bu çevrelerin cesaretlendirilmesinin ve yeni
siyasi bölücü taleplerin önünü açacaktır. İstediğiniz kadar
uğraşın, Türk kelimesini, gerçeğini silmeye
çalışın, bu yaptıklarınız konusunda tarih sizi
affetmeyecek.
Sözlerime burada son verirken, bir kere
daha bu kürsüde Ne mutlu Türküm diyene! diyor ve hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
559 Sıra Sayılı Temel
Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 2. maddesinin aşağıdaki gibi
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 2- 22/4/1983 tarihli ve 2820
sayılı Siyasi Partiler Kanununun 15 inci maddesine
aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
Siyasi partiler, tüzüklerinde yer
almak ve iki kişiden fazla olmamak kaydıyla eş genel
başkanlık sistemini uygulayabilirler. Eş genel başkanlar,
bu Kanunda genel başkan için öngörülen hak ve yetkilere tabidir.
Bedii
Süheyl Batum (Eskişehir) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Süheyl Batum, Eskişehir Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun.
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
konuşmama başlarken özellikle bir noktayı vurgulamak istiyorum:
Bizler, milletin vekilleri olduğumuzu iddia ediyoruz, öyleyiz fakat
milletin hiçbir ferdi ya da meslek grubunun imkânı olmayan, hakkı
olmayan, elinde olmayan bir ayrıcalıktan yararlanıyoruz. O da
şu
Ve bunu ben şaşkınlıkla da izliyorum, özellikle
AKP iktidarı döneminde. Başka hiçbir meslek grubunun şöyle bir
hakkı yok: Ben marangozum, bir masayı yapıyorum ama 4
ayağını bir türlü oturtamıyorum; olsun ama işte,
niyetin iyi. Ben denetçiyim ama bugüne kadar denetlediğim 4 dosyadan
3ünde hiçbir şey bulamadım, denetleyemedim ama arada sırada 1
tane denetliyorum; böyle bir hakkı yok. Bir tek siyasette böyle bir
hakkın olduğunu gördüm: Bir yargı paketi yaptım,
tutmadı; iki yaptım, tutmadı; üç yaptım, tutmadı; dört
yaptım, tutmadı ama beşte demokratikleşeceğiz.
BÜLENT TURAN (İstanbul)
Bunların devamı var.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla)
Herkes çok memnun, Harika, demokratikleştik! diyor, herkes
anlatıyor. Şimdi, içi boş ama herkes memnun. Tabii, biz
değil, iktidar memnun.
Şimdi, toplantı ve gösteri
yürüyüşlerinden demin bahsettik. Bir örnek vereyim. Toplantı ve
gösteri yürüyüşlerinde değiştirdiğimiz en önemli nokta
şu: Eskiden 23.00e kadar toplanılıyordu, şimdi 24.00e
getirdik; çok mutluyuz, demokratikleştik! Peki, o arada diğer
unsurların hiçbirine dokunmadık. Olsun canım; iki, üç, dört,
beşte onu da yaparız. Bizde beceri bu kadar.
Şimdi, arkadaşlar, 2nci
maddede baktığımız zaman, Türkiyede, Siyasi Partiler
Kanununda değişiklik yapılması dediğimizde, Türkiye
Cumhuriyetindeki 75 milyon adama tek tek sorun; öyle milletvekili filan
olmasına da gerek yok, ilkokulu bitirmesine bile gerek yok; makul, anlayışı,
idraki olan bir insana sorun. Biz bula bula 3 tane madde bulduk
arkadaşlar, 3 tane madde bulduk: Eş genel başkan seçiyoruz, bir
de tüzüklerinde belde teşkilatı kurmaları zorunlu değil.
Ya, arkadaşlar, Siyasi Partiler Kanununda, araya, araya, araya, araya
demokratikleştik diye eş başkanı söyleyebilen dünyada tek
iktidar olma imkânına sahipsiniz, dünyada daha başka örneği yok.
(CHP sıralarından alkışlar) Partilerin iç
işleyişleri, demokratik esaslar, seçimler
Hayır, hayır,
onlar yok; eş başkan
Tekrar söylüyorum: Bu eş
başkanın da niçin getirildiğini hepimiz biliyoruz. Kimileri
diyor ki: Efendim, BDP filan. Hayır, hayır; onların zaten
eş başkanı var, zaten eş başkanlık sistemini
uyguluyorlar. Kim Eş başkanlık sistemini uygulama. dedi
tüzüğünde? Hayır, bizim amacımız o değil. Yazıyoruz
oraya: Eş başkanlar, genel başkan için öngörülen hükümlere
tabidir. Tekrar söylüyorum, bugün de söylüyorum, her zaman da
söyleyeceğim: Hiç öyle demokratikleşme falan değil. Recep Tayyip
Erdoğan, Cumhurbaşkanı olmadığı ya da olduğu
zaman bir tek şey amaçlıyor, Eyvah, bu listeyi nasıl
tutarım ben? diyor, Listeyi yapma yetkisini elimde tutamazsam ben bu
çoğunluğu tutamam. En iyisi ne yapayım? Ben, listeyi yapma
yetkisini alayım. Anayasada da yazıyor Partinden
ayrılacaksın. diye. Olsun şimdilik eş
başkanlığı getirelim, sonra buluruz. diyor. Tabii, bunda
bir samimiyet olsaydı, BDP güzel bir teklif getirmiş, 1 tanesi
kadın olsun. demiş; hiç olmazsa bari onu uygulayın, 1 tanesi
kadın olsun. deyin kadın-erkek eşitliği
açısından. Yok, yok; ilk önce, siz, en iyisi Sayın
Başbakana sorun, ondan sonra karar verirsiniz.
Özellikle sonda da şunu vurgulamak
istiyorum: Böyle bir demokratikleşme
Sevgili arkadaşlar, ben, tahmin
ediyorum ki herhâlde bir şeyler söylemezler ve Yahu görmedik,
olmadı, idare et işte. derler. Çünkü, dünyada partiler sisteminde
Demokratikleşme getiriyoruz. diye 3 maddeyi bulabilen, toplantı ve
gösteri yürüyüşünü de 24.00e kadar çıkartıp Yeter yahu,
işte bu kadar demokratikleştik, daha ne istiyorsunuz? deyip
Sayın Bakanın da söylediği gibi Yahu, bu vali iyi adamdır.
Boşverin yani ne var, hiç olmazsa görüş sor. dedik diyen dünyada tek
iktidarsınız, kusura bakmayın ama böyle de
kalacaksınız.
Hepinize saygılar. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 sıra
sayılı kanun tasarısının 2 inci maddesinin 2 inci
cümlesinden sonra gelmek üzere,
Eş Başkanlardan birinin
kadın olması zorunludur. ibaresinin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Pervin Buldan
(Iğdır) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) Sayın Başkanım, uygulamada bir
engel çıkarmaz, bu gerekçeyle katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Iğdır Milletvekili Pervin Buldan.
Buyurun. (BDP sıralarından
alkışlar)
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; eş başkanlık sistemi aslında bizim parti
olarak yıllardır fiiliyatta uyguladığımız bir
sistem. Sayın Gültan Kışanak, iki dönemdir partimizin Eş
Genel Başkanlığını yapan bir
arkadaşımız. Tabii ki biz, daha önce, kadınların karar
mekanizmalarında temsiliyetinin, eşit temsiliyetinin önemli
olduğunu ifade ederek bir kadın kotası uygulamasına
gitmiştik, yüzde 40 kadın kotamız vardı ama bu dönem,
artık kadın kotasının bir anlamının
kalmadığını gördük ve tüm alanlarda eş
başkanlık sisteminin hayata geçmesi konusunda bir karar aldık ve
bu yaklaşan yerel seçimlerde, aday gösterdiğimiz bütün il, ilçe ve
beldelerimizde eş başkanlık sistemini uygulamaya
başladık. Kadın başkan adaylarımızın
yanında bir erkek eş başkan adaylar, erkek başkan
adaylarımızın yanında da bir kadın eş başkan
adaylarımız var. Yani, illerde, ilçelerde ve beldelerde kazanacak
olan erkek belediye başkanlarımıza, aynı zamanda,
kadın eş başkan arkadaşlarımız, hem temsiliyette
hem karar mekanizmalarında hem de yönetim biçimlerinde temsiliyet
sağlayarak yardımcı olacaklar.
Dolayısıyla, eş
başkanlık sisteminin, biz, bugün, sadece BDP tarafından
değil, aynı zamanda, Türkiyedeki bütün siyasi partilerin bu sistemi
uygulaması gerektiğini ve hayata geçirmesi gerektiğini ifade
etmek istiyoruz. Çünkü, kadınlar, eşit temsiliyet düzeyinde
Türkiyede karar mekanizmalarına yerleştikleri düzeyde kadın
sorunlarını daha çok aşma yönünde adım atacaklardır.
Çünkü, bugün, Türkiyede, gerçekten, kadınlara yönelik çok büyük
sorunların yaşandığı bir ülkedeyiz, bir
coğrafyadayız; kadın katliamlarının, kadın
cinayetlerinin, kadınlara baskı ve şiddetin, kadınlara cinsel
taciz ve tecavüzlerin çok yoğun yaşandığı bir
coğrafyadayız. Hem bunlara bir cevap olabilme hem de aynı
zamanda kadınların eşit temsiliyeti açısından eş
başkanlık sistemini uygulamaya bütün partileri davet ediyoruz.
Eş
başkanlık sisteminin, siyasetin tüm alanlarında, karar
mekanizmalarında, aynı zamanda örgütlü katılımın
olması açısından da önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu
anlamda, tüm kadınların, kadın adayların siyaset sahnesine
kitlesel katılım iddiası, ezilen, emekçi kadınların
gücünün iradeleşmesi de bu anlamda sağlanacaktır.
Ben, bütün
kadın milletvekili arkadaşlarımdan bu konuda destek istiyorum,
oylarını istiyorum, önergemize destek istediğimizi ifade ediyor,
teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
3üncü madde üzerinde üç adet önerge
vardır, birisi Anayasaya aykırılık önergesidir,
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 sıra
sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinde yer alan
"Siyasi partilerin ilçe teşkilatı" ibaresinden sonra gelmek
üzere , (virgül) işaretinin ; (noktalı virgül) işareti
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Leyla Zana Hasip
Kaplan
Iğdır Diyarbakır Şırnak
Bengi Yıldız Sırrı
Süreyya Önder
Batman İstanbul
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
559 Sıra Sayılı Temel
Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın 3. maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 3- 2820 sayılı Kanunun
20 nci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Siyasi partilerin ilçe
teşkilatı, ilçe kongresi, ilçe başkanı, ilçe yönetim kurulu
ve kurulmuş ise belde teşkilatından meydana gelir. Parti
tüzüğünde belde teşkilatı ve ilçe disiplin kurulu teşkili
de öngörülebilir. Beldelerde teşkilat kurulması zorunlu
değildir."
Ali Rıza Öztürk Celal Dinçer Ali
Özgündüz
Mersin İstanbul İstanbul
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 3. Maddesi ile
değiştirilen 2820 sayılı Kanunun 20 nci maddesinin birinci
fıkrasının son cümlesinin Anayasaya aykırı olması
sebebiyle Tasarı metninden çıkartmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Mehmet
Günal Ali
Öz
Konya Antalya Mersin
Yusuf Halaçoğlu Ruhsar Demirel Hasan Hüseyin
Türkoğlu
Kayseri Eskişehir Osmaniye
Mehmet Şandır S. Nevzat Korkmaz Lütfü Türkkan
Mersin Isparta Kocaeli
BAŞKAN
Komisyon Anayasaya aykırılık önergesine katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) -
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) - Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Lütfü Türkkan, Kocaeli Milletvekili.
Buyurun.(MHP
sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakan
Erdoğan demokrasi paketi dedi ama bize göre demokrasinin dsini bile
taşımayan bu paket beş ay önce açıklandı kendisi tarafından.
Başbakan ve çevresindekiler paketi öyle büyüttüler ki toplumda büyük bir
beklenti oluştu demokrasi adına. Duyanlar, demokrasi liginde
liderliğe yükseleceğini düşünmeye başladı Türkiyenin.
Bırakın liderliğe yükselmeyi, Türkiyeyi amatör kümeye düşürdüler
demokraside. Çünkü, paket de fiyasko çıktı. Ona baktık, bu paket
demokratikleşme paketinden başka her şeye benziyor.
Bu pakette de uyanıklık
yapmaya çalışmışsınız. Maddelerin arasına
çok güzel düzenlemeler serpiştirmişsiniz. Örneğin, Siyasi Partiler
Yasasının 11inci maddesinin (b) fıkrasının 6
maddesini kaldırıyorsunuz. Başbakan bunu
açıkladığında sadece memurların siyaset
yasağını kaldırıyormuş gibi anlattı.
İşin aslı öyle değil tabii. Siz bu maddeyle
hırsızların, arsızların, dağdaki teröristin,
tecavüzcülerin de siyaset yasağını kaldırıyorsunuz.
Adam devleti soyup soğana çevirecek, sonra da aleni bir şekilde
siyaset yapacak.
Bu teklifi
yasalaştırdıktan sonra kabinenin yaşam koçluğunu yapan
Rıza Sarrafı bence partinize artık üye yapın. Hazır hapisten
de çıktı, bugüne kadar az soymuş, biraz daha soysun ülkeyi.
Sayın Başbakana bir önerim
var: Sarrafı dışarıdan bakan olarak atasın. Bu Maliye
Bakanı bu kabineye -burada mı- çok yakışmıyor
-Rıza Sarraf bile beğenmemişti, bir türlü irtibat kuramamıştı-
onun yerine Maliye Bakanı yapsın Sarrafı mesela. Ekonomi
Bakanlığını da iyi yapar. Paranın döndüğü tüm
bakanlıkları rahatça emanet edebilirsiniz. Paylaşmayı da
güzel yapıyor çünkü; birisine saat, birisine kutu, birisine elbise ama
içinde hep dolarlar var.
Öncelikle şunu kabul edin: Bu
paket, bebek katili ve onun eli kanlı terör örgütünün istediği bir
pakettir. Çünkü, Öcalanın ve Murat Karayılanın siyaset
yapmalarının önü açılmaktadır. Oslo görüşmelerinde
mutabakata varılan tüm maddeler adım adım uygulanmaktadır.
Yavaş yavaş sıra bebek katilinin serbest kalmasına
gelmektedir. Öcalana önce ev hapsi, ardından özgürlük, daha sonra siyaset
ve en sonunda da Türkiye Büyük Millet Meclisi yolu açılacaktır, daha
doğrusu açılması planlanmıştır ama bu emelinize
ulaşamayacaksınız. Tarihte Türklerin aleyhine olan
anlaşmalar nasıl bozulmuş ise PKKyla sürdürülen bu müzakere ve
pazarlık süreci de bozulacaktır. Vatanseverler, milliyetçiler bu
vatanın bölünmesine, parçalanmasına asla izin vermeyeceklerdir.
Türkiye Cumhuriyeti, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürkün dediği gibi,
ilelebet payidar kalacaktır.
Bu paket asla milletin taleplerini
içermemektedir. Eş başkanlık, üç tane harfin alfabemize girmesi,
ana dilde eğitim, farklı dillerde propaganda, gösteri yürüyüş
saatlerinin değişmesi, hazine yardımının yüzde 3e
düşürülmesi tam anlamıyla birer seçim
yatırımıdır. Bu yasayı alelacele, Meclis kapanmadan
önce hafta sonunda Genel Kurul gündemine getirmeniz de bunun
ispatıdır. Bunlar bayat numaralar beyler. Bu tarz seçim taktikleri
artık çok eskilerde kaldı, takvim yaprakları 2014ü gösteriyor.
O baktığınız takvim yaprakları 2054ü de gösterse
yaptığınız yolsuzluklar, hırsızlıklar
unutulmayacak.
Başbakan 2014 yılı için
Milat olacak. diyordu. Yanlış söylemiş Sayın
Başbakanın ve Hükûmetin miladı 2013
Aralığının 17sidir. Artık hiçbir şey eskisi gibi
olmayacak. Saltanat bitti, kara göründü. O yüzden istediğiniz yasayı
çıkartın, taklalar atın, amuda kalkın, sahte gülücükler
atın, timsah gözyaşlarınızı akıtın, durum
çok farklı olacak. Hatta, ayakkabı kutularında
sakladığınız, kasalarda sakladığınız,
kamyonlara yüklediğiniz avroları, paraları sokakta halka
dağıtsanız bile sonucu değiştiremeyeceksiniz. Siyasi
ömrünüzün sonuna geldiniz. Adan Zye gittiğimiz her yerde sizin
yolsuzluklarınız, hırsızlıklarınız
konuşuluyor. Millet size "
ve
leddâllîn. Âmin." demek için gün sayıyor.
Özetle, bu millet artık sizi de
demokrasinizi de istemiyor. Sizin demokrasiniz ile bizim demokrasimiz, milletin
demokrasisi çok farklı. O yüzden artık bize demokrasiden bahsetmeyin.
Alın demokrasi paketinizi başınıza çalın.
Saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
559 Sıra Sayılı Temel
Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın 3. maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
MADDE 3- 2820 sayılı Kanunun
20 nci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Siyasi partilerin ilçe
teşkilatı, ilçe kongresi, ilçe başkanı, ilçe yönetim kurulu
ve kurulmuş ise belde teşkilatından meydana gelir. Parti
tüzüğünde belde teşkilatı ve ilçe disiplin kurulu teşkili
de öngörülebilir. Beldelerde teşkilat kurulması zorunlu
değildir."
Ali Rıza
Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) Katılmıyor Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF
ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasa koyucunun
demokratikleşmesi, demokrasinin de serüvenidir. Ancak, bugünkü
görüştüğümüz bu kanun ve bundan önce
çıkardığımız HSYK ve özel yetkili mahkemelerle ilgili
kanun ve bundan önceki paketler, maalesef, yasa koyucunun
demokratikleşmesinin göstergelerini değil; tam aksine, bir
adamın, tek adamın, her şeye kadir tek adamın
uygulamalarını, politikalarını ve onun otoriter yönünü bize
göstermektedir.
Adalet ve Kalkınma Partisi hem
23üncü Dönem hem bu dönem çıkardığı tüm kanunları,
demokratikleşme adı altında ya da reform adı altında
topluma sunmuştur. Aslında, çıkarılan kanunların
demokratikleşme adı altında topluma sunulmuş olması
dahi, Türkiye'nin demokratikleşemediğinin, Türkiyede demokrasinin
olmadığının somut göstergesidir. Siz İngilterede,
Fransada ya da Avrupanın diğer bir ülkesinde, İsviçrede
parlamentonun çıkardığı kanunları,
demokratikleşme kanunlarıdır diye topluma sunduklarını
gördünüz mü?
2002 yılından bu yana geçen
sürede, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı Türkiyeyi
demokratikleştirememiştir, devleti
demokratikleştirememiştir. Çünkü her çıkardığı
kanun Türkiye Cumhuriyeti devletinin demokratikleşmesi yerine otoriter bir
gidişe işaret etmiştir, kuvvetler
ayrılığını sağlamlaştıracağı
yerde kuvvetler birliğini gerçekleştirmiştir.
Demokratikleşebilmek için önce demokrasiyi savunmak gerekiyor.
Demokrasinin özü hukuk devletidir. Hukuk devleti de kuvvetler
ayrılığı ilkesi üzerine oturmuştur. Siz bir ülkede
kuvvetler ayrılığını yok edecek kanunlar
çıkartırsanız, siz ülkede Parlamentodaki çoğunluğunuz
eliyle, yasama organının eliyle gerçekten yargıyı yürütmeye
teslim ederseniz, o ülkede kuvvetler ayrılığını
ortadan kaldırırsanız hukuk devletini ortadan
kaldırmışsınız demektir. Hukuk devletini de ortadan
kaldırırsanız demokrasiyi ortadan kaldırıyorsunuz
demektir. Hukuk devletinin olmadığı bir ülkede
demokratikleşmeden bahsedilemez çünkü demokrasi yok demektir.
Değerli milletvekilleri, bugün
özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasını,
demokratikleşme adı altında, tabii ki önemsiyoruz. Buraya
gelen AKP sözcüsü arkadaşımız özel yetkili mahkemelerin
kaldırılmasını bir iftihar vesilesi olarak sundu.
İsterdim ki muhalefete bu konuda teşekkür etsin. 23üncü Dönemden
beri o özel yetkili mahkemelerin kaldırılması için mücadele
veren bir arkadaşınızım ben. Kanun teklifleri verdik,
komisyonda reddettiniz, Türkiye Büyük Millet Meclisinde reddettiniz. Daha
üçüncü yargı paketi çıkarken siz 74üncü maddede önerge vererek özel
yetkili mahkemelere tanınan özel soruşturma ve kovuşturma
yetkilerini Terörle Mücadele Kanununun 10uncu maddesine
taşıdınız. Daha o kanunun görüşülmesi
sırasında 104üncü maddede Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak
verdiğimiz önergede Terörle Mücadele Kanununun 10uncu maddesinin
kaldırılmasını talep ettik ve bundan önceki özel yetkili
mahkemelerin görüşülmesi sırasında hukuk devletinde
olmaması gereken bu mahkemeler mademki kaldırıldı, o zaman
bu mahkemelerin verdiği kararlar da hukuk devletinde olması gereken
kararlar değildir. Başbakan da yeniden yargılamaya sıcak
baktığını açıkladığına göre ve bu
mahkemelerin hukuk devletinde olmaması gerektiği nedenle
kaldırıldığına göre, bu mahkemelerce verilen
kararların yeniden gözden geçirilmesi, yapılan
yargılamaların yeniden yapılması gerektiğini söyledik.
Yani, bugün, bu yeniden yargılama müessesesi işletilmediği
takdirde, Terörle Mücadele Kanunu bu ülkede
kaldırılmadığı müddetçe, Siyasi Partiler
Yasasındaki baraj aşağı indirilmediği müddetçe, siyasi
partilere tanınan yardımdaki eşitsizlik devam ettiği
müddetçe, Ceza Kanununun 220nci maddesinin (5)inci fıkrasından
ibaret hükümler kaldırılmadıkça, Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Yasası demokratikleştirileceği yerde daha da
faşist bir yasa hâline getirildiği müddetçe siz adına
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) -
ister
Ali deyin ister Veli deyin, demokratikleşme yapamazsınız.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunacağım
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Karar yeter sayısı
BAŞKAN Karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar
yeter sayısı yoktur.
Sayın milletvekilleri,
birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
23.56
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati:
00.05
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Muharrem IŞIK (Erzincan), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71inci Birleşiminin
Altıncı Oturumunu açıyorum.
559 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 3üncü maddesi üzerinde Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk ve arkadaşlarının verdiği önergenin
oylanmasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar
yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Tasarının görüşmelerine
devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 sıra
sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinde yer alan "Siyasi
partilerin ilçe teşkilatı" ibaresinden sonra gelmek üzere ,
(virgül) işaretinin ; (noktalı virgül) işareti olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan
(Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) Sayın Başkanım, bir düzeltmedir,
doğrudur, takdire bırakıyorum.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Hasip Kaplan,
Şırnak Milletvekili.
Buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Değerli milletvekilleri, çok çalışıyorsunuz, yirmi dört
saat, noktalara, virgüllere de dikkat etmiyorsunuz; bari dedik, o konuda biraz
katkı sunalım.
Burada, demokratikleşme derken
neyin anlaşıldığı konusunda sanıyorum bir
sıkıntı var. 12 Eylül darbesinin getirdiği bir Siyasi
Partiler Yasası var, bir seçim sistemi var ve bu Siyasi Partiler
Yasası 12 Eylülde siyaset kurumunu tasfiye ederek o konjonktürde refleks
olarak yapılmış bir Siyasi Partiler Yasası. Bunun içinde
değiştirilen bu maddelerin dışında o kadar bilim
dışı, o kadar gerçeğe aykırı maddeler var ki;
örneğin, sosyolojik azınlık yaratmak. Sanki sosyolojik
azınlıklar tarihsel olarak gelişmiyor, binlerce
yılın birikiminden
gelmiyormuş gibi.
Burada, bakıyorum, gerçekten
Şapka Kanununa takılan durumlarla
karşılaşıyorum. Devrim kanunlarına çok sadık
olanlar sekiz köşeli kasketlerini yanlarından ayırmasınlar ama bir tek
milletvekilinde de kasket görmedim. Yani toplantı gösteri yürüyüşleri
sadece siyasi partilere özgü bir olay değil arkadaşlar. Sivil toplum
örgütleri de, farklı kesimden gruplar da bunu yapıyor. Yani bu
açıdan da bakıldığı zaman, belki propaganda dönemi için,
belli bir dönem siyasi partiler belli bir düzen kurabilirler yerleri belirleme
konusunda. Ancak, genel olarak bakmak lazım, toplantı gösteri
yürüyüşlerinin bir anayasal hak olduğu konusunda çok dikkat etmek
gerekiyor.
Tabii, burada iktidar olmanın
olanakları kullanılmıyor değil. VIP mitingler düzenleniyor,
biliyoruz, Sayın Başbakan üçte gelir, sabah namazında on binler
gider havaalanına, miting yapılır. Havaalanı miting yeri mi
mesela arkadaşlar? Şimdi bir düzen, bir değişiklik
getirdiğiniz zaman, bütün siyasi partilerin buna uygun davranması
gerekiyor. Eğer Ben iktidarım. deyip istediğiniz saatte,
istediğiniz yerde, istediğiniz meydanda gösteri yapmaya
kalkarsanız, e, diğerlerine de TOMAları, panzerleri dikip bol
bol gaz sıkarsanız vallahi yanlış olur. Yani bu,
demokratikleşmeyle ilgili sadece mevzuat olayı değil, bu,
zihniyet olayı.
İlginç bir fotoğraf
vardı basında bugün. Kırklarelide Sayın
Başbakanı karşılama töreni vardı, sanıyorum
Trakyadaki bütün Romanlar oradaydı çünkü sağ cenahta 100 davul
vardı, 100 de zurna vardı. Yani bilmem izlediniz mi, gördünüz mü
karşılama fotoğrafını?
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul)
Siz gidin, sizi de karşılasınlar.
İSMAİL KAŞDEMİR
(Çanakkale) Seviyorlar, seviyorlar.
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Yani vallahi bu sevgi, bu davul, bu zurna, siyaset, bu seçim
hoş şeyler, bir şey demiyorum. Ama, onun yanında bir
fotoğraf daha vardı, o fotoğrafın yanında devlet
araçlarının kullanılması, mitinge insan
taşınması
Bu olmadı işte arkadaşlar!
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) Ne
alakası var?
HASİP KAPLAN (Devamla)
Bakın
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) Ne
alakası var?
HASİP KAPLAN (Devamla)
Olmadı
Bakın, valilik, araçların
mitinge taşınması için, eğer seçim çalışması
mitingine insan taşıyorsa
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul)
Kiralanmıştır araçlar.
HASİP KAPLAN (Devamla) Bakın,
arkadaşlar, biz her gün görüyoruz, her gün yaşıyoruz. Valiler,
kaymakamlar, eğitim, sağlık, bütün memurlar,
katılmayanı, Başbakanın geldiği mitinge, seçim
çalışmasına gelmeyeni anında mimliyorlar, takip çizelgesi
yapıyorlar. O zaman bundan da kaçınacaksınız.
Demokratikleşme bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Eğer buna
da siz uyarsanız biraz katkı sunmuş olursunuz. Yani hiç size gaz
sıkıldığını görmedik arkadaşlar. Bir gün size
de polisin gaz sıktığını zevkle görmek istiyorum
izinsiz gösteriden. Vallahi yani hasret kaldık, size gaz
sıkıldığını görmedik yani. Bir gün de size
sıksınlar ya.
HASAN ÖREN (Manisa) Dayanamazlar
onlar, dayanamazlar
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Yakında muhalefet olacaklar Hasip Bey, işte o zaman
HASİP KAPLAN (Devamla) Neyse...
Bakın
Neyse, bir şey demeyeyim, daha
sonraki maddelerde söyleyeyim. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet, teşekkür
ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde
kabul edilmiştir.
4üncü madde üzerinde üç adet önerge
vardır. Biri Anayasaya aykırılık önergesidir, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı'na
Görüşülmekte olan 559 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 4 üncü maddesinin 5
inci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini ve maddeye bir fıkra eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
"Milletvekili genel seçimlerinde
toplam geçerli oyların %1'inden fazlasını alan siyasi partilere
de devlet yardımı yapılır. Bu yardım en az devlet
yardımı alan siyasi partinin milletvekili genel seçimlerinde
almış olduğu yardım miktarı esas alınarak en az
devlet yardımı alan partinin aldığı toplam geçerli
oylarla orantılı olarak yapılır. Ancak bu yardım 1
milyon Türk Lirasından az olamaz, bunun için her yıl Maliye ve Gümrük
Bakanlığı bütçesine yeterli ödenek konulur.
Türkiye Büyük
Millet Meclisinde 5 veya daha fazla milletvekili bulunup da devlet
yardımı alamayan ve seçimlere girme hakkını elde edecek
şekilde teşkilatlanmasını tamamlamış siyasi
partilere bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra Siyasi Partiler
Kanunun Ek Madde 1 'de öngörülen esaslar dairesinde en az devlet
yardımı alan siyasi partiye yapılan yardımın bu
partinin milletvekili sayısına bölünerek elde edildiği rakam
esas alınarak yardım alacak en az beş milletvekili
şartını taşıyan partinin milletvekili sayısı
ile çarpılması sonucu çıkan miktar kadar yardım
yapılır."
Pervin Buldan Sırrı
Süreyya Önder Leyla
Zana
Iğdır İstanbul Diyarbakır
Bengi Yıldız Hasip
Kaplan Mülkiye
Birtane
Batman Şırnak Kars
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
559 Sıra Sayılı Temel Hak ve Hürriyetlerin
Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 4. maddesinin
aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 4- 2820 sayılı Kanunun ek 1 inci
maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:
"Bu madde uyarınca yapılacak
yardımlar sadece parti ihtiyaçları veya parti çalışmalarında
kullanılır.
Milletvekili genel seçimlerinde toplam geçerli
oyların % 1inden fazlasını alan siyasi partilere de Devlet
yardımı yapılır. Bu yardım en az Devlet
yardımı alan siyasi partinin ikinci fıkra gereğince
almış olduğu yardım ve genel seçimlerde
aldığı toplam geçerli oy esas alınarak
kazandıkları oyla orantılı olarak yapılır. Bu
fıkra uyarınca yapılacak yardım bir milyon Türk
Lirasından az olamaz. Bunun için her yıl Maliye
Bakanlığı bütçesine yeterli ödenek konulur."
Hüseyin Aygün Celal Dinçer Ali
Özgündüz
Tunceli İstanbul İstanbul
Uğur Bayraktutan
Artvin
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 559 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 4.
Maddesinin Anayasaya aykırı olması sebebiyle Tasarı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Mehmet
Günal Seyfettin
Yılmaz
Konya Antalya Adana
Ali Öz Yusuf
Halaçoğlu Ruhsar
Demirel
Mersin Kayseri Eskişehir
Hasan Hüseyin Türkoğlu Mehmet
Şandır S.
Nevzat Korkmaz
Osmaniye Mersin Isparta
BAŞKAN
Komisyon Anayasaya aykırılık önergesine katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU
(İstanbul) - Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Seyfettin Yılmaz,
Adana Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 559 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 4üncü maddesiyle ilgili
verdiğimiz önerge hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu maddeyle siyasi partilere
yapılacak hazine yardımıyla ilgili özel hükümler
getirilmektedir. Ülkemizde 200 civarında yasal olarak kurulmuş parti
bulunmaktadır. Bunlardan yaklaşık 20 tanesi seçimlere girme hakkı
elde etmektedir. Bu getirilen maddeyle de adalet nasıl sağlanacak o
da ayrı bir konu.
Değerli milletvekilleri, Mithat
Paşa hazırladıkları anayasaya da imparatorluktaki her
milletin kendi dillerini resmen kullanabileceklerini koydurtmak
istemiştir. Mithat Paşanın hazırladığı
Kanun-i Esasinin dil konusundaki hükmü şöyleydi: Osmanlı ülkesinde
yaşayan unsurların her biri kendilerine ait dil ile eğitim ve
öğretimde muhtardır fakat devlet hizmetinde bulunmak için devletin
resmî dili olan Türkçeyi bilmek şarttır. Bu metne sadece Eğinli
Sait Paşa itiraz eder ve Sultan Abdülhamite bir rapor verir. Durumdan
haberdar olan Sultan Abdülhamit Mithat Paşayı
çağırtıp şu uyarıda bulunur: Bilmeliydiler Paşa,
nasıl Kur'an-ı Kerimi Arapça okumaktan vazgeçmezsem devletimin
toprakları üzerinde de Türkçe konuşulmasından ve Türk
lisanından başkasını kabul edemem. Böyle bir maddenin yer
almayacağı Kanun-i Esasiyi bana getirmeyin. der. Böylece
Teşkilat-ı Esasiye Türkçenin tek resmî dil olduğu hususu
konulur.
Başbakan Erdoğan ana dilde
eğitim konusunda ne dedi ve ne yaptı, şimdi bunlara bir bakmak
lazım.
Millî birlik ve beraberliğimizi
yavaş yavaş, sindire sindire bölüp parçalama politikası öyle
vahim noktalara ulaştı ki iktidar partisinin hukukçu bir milletvekili
şunları söylüyor, yetkili bir makamda: Bana sorarsan ana dilde
eğitim doğru olmaz. Ana dilde eğitim ülkeyi de, huzuru da bozar.
Bu ülkede 18 etnik grubun olduğu varsayılır. Bir tek Kürtün
anası yok ki, 18 tane etnik grup anasını alıp gelirse ne
olacak? Ben de anamı getirdim, ben de dilimi istiyorum. derse ne
yapacağız? Bunları iyi düşünmek gerek. Sonra diyorlar ki:
Biz bölünmek istemiyoruz, böyle bir niyet yok. Ya, yok da sonu oraya gider.
Bunu siz diyorsunuz. Tayyip Erdoğan ne diyor? Özel okulların
yasalarla ya da Anayasayla bağlı olmadığını
düşünüyor olacak ki Anayasaya aykırı, bölücü ve
ayrıştırıcı işlemleri önce oradan
başlatıyor. Tayyip Erdoğan ana dilde eğitimin ülkeyi bölecek
dinamikleri tetikleyeceğini söyleyen muhalefete karşı
şunları söylüyor: Türkiye bölünüyor, parçalanıyor,
dağılıyor. iddiasını dile getiriyorlar. Göreceksiniz,
bunlar bugün de aynı şeyleri söyleyeceklerdir. Hâlbuki, Tayyip
Erdoğan, Türkmenistan dönüşü, uçakta, Ana dilde eğitim pakette
yer alıyor mu? şeklindeki soruya Hayır, yok, özel okullarda da
yok. O konu bizim için şu anda ele alınacak durum değil. Biz,
ülkemizi bölecek konular üzerinde AK PARTİ olarak adım atamayız.
Biz, zaten, okullarda ana dili öğrenme imkânı sağladık. Ama
ana dille eğitimin önünü açarsanız resmî dili zedelersiniz. diye
yanıt vermişti. Demek ki Tayyip Erdoğanın kendisi de, özel
ya da kamu okulunda ana dilde eğitimi ülkemizi bölecek bir süreç olarak
görüyor ve Bu konuda adım atmayız. diyordu. Şimdi ne oldu?
Bunu bir düşünmek lazım.
Etnik değil millet temelinde,
bölgesel değil ulus temelinde, farklılıkları kutsayarak
değil farklılıklar içinde birlik temeline bakış;
Türk milliyetçiliği için demokrasi
ve özgürlükler bir yönetim biçiminden daha fazlasını anlatır.
Demokrasi, millet iradesi, temel hak ve özgürlükler, Türk milleti için
aynı zamanda bir millî güvenlik sorunudur. Milletiyle
bütünleşmiş siyaset ve düşünceler, milletin de, devletin de
geleceğinin teminatıdır. Milletine, onun rızasına,
gerçekleri ve değerleri üzerine bina edilmeyen bir düşünce ya da
siyaset her şeyden önce demokrasiye ihanettir. Bizim
anlayışımız, etnisiteler, mezhepler, bölgeler, cinsiyetler
arasını açmayı değil bütünleştirmeyi,
uzaklaştırmayı değil yakınlaştırmayı,
çatıştırmayı değil uzlaştırmayı esas
alır. Toplumun tamamını ve bu tamamiyet içindeki bütün
farklılıkları müktesebatı olarak kabul eder. Bizim
anlayışımız milletini bütünüyle, etnik, mezhep, bölge ya da
cinsiyet ayrımı yapmadan kapsar; Aleviyi Sünnisiz, Doğuyu
Batısız, kadını erkeksiz, milliyeti maneviyatsız ya
da Türkü Kürtsüz düşünmeyi yanlış görür,
farklılıkları ne kutsar ne de yok sayarız.
Hayırlı akşamlar. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
559 Sıra Sayılı Temel
Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın 4. maddesinin aşağıdaki gibi
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 4- 2820 sayılı Kanunun
ek 1 inci maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:
"Bu madde uyarınca
yapılacak yardımlar sadece parti ihtiyaçları veya parti
çalışmalarında kullanılır.
Milletvekili genel seçimlerinde toplam
geçerli oyların % 1inden fazlasını alan siyasi partilere de
Devlet yardımı yapılır. Bu yardım en az Devlet
yardımı alan siyasi partinin ikinci fıkra gereğince
almış olduğu yardım ve genel seçimlerde
aldığı toplam geçerli oy esas alınarak
kazandıkları oyla orantılı olarak yapılır. Bu
fıkra uyarınca yapılacak yardım bir milyon Türk
Lirasından az olamaz. Bunun için her yıl Maliye
Bakanlığı bütçesine yeterli ödenek konulur."
Uğur
Bayraktutan (Artvin) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) -
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) Katılamıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde konuşacak olan Uğur Bayraktutan, Artvin
Milletvekili.
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, çok değerli değerli milletvekilleri; 559 sıra
sayılı Temel Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 4üncü maddesinde verilen önerge üzerinde söz
aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi,
bu 4üncü maddedeki getirilen önergede yüzde 7 olan barajın, yüzde 7 olan
miktarın yüzde 3 olarak indirilmesi öngörülüyor. Burada, aslında,
Anayasa Uzlaşma Komisyonundaki miktarlar ve bizim de ileri sürmüş
olduğumuz, önergeyle vermiş olduğumuz miktarların yüzde 1e
indirilmesine ilişkin bir önerge var. Ama, şimdi, siyasi partilere
yapılan mali yardımlara ilişkin bu önergeye baktığımız
zaman -biraz önce Sayın Bakana sormuş olduğum seçim
barajının yüzde 10dan aşağıya indirilmesine
ilişkin siyasi partilerin- bu konuda bir çelişkinin olduğunu
görüyoruz. Yani, biz burada yüzde 3e indiriyoruz, mali yardım
yapıyoruz, onu kabul ediyoruz ama partilerin seçim barajına
ilişkin o yüzde 10a dokunmuyoruz. Öncelikle bu aradaki çelişkiyi
gidermemiz gerektiğini düşünüyorum. Neden? Çünkü, yüzde 10 seçim
barajı, değerli milletvekilleri, bilindiği üzere 12 Eylülün bize
bırakmış olduğu bir miras. 12 Eylülde getirilen bu düzenlemeye, ne
yazık ki aradan geçen otuz, otuz beş yıla rağmen yüzde 10
konusuna, iktidara gelen siyasal partiler bu konuyu sanki bir tabu olarak
görüyorlar, hiç o tarafa doğru bakmıyorlar.
Şimdi, yüzde 10 neye yarıyor?
Avrupa ülkelerindeki sistemleri buraya gelmeden evvel inceledim. Bütün Avrupa
ülkeleri sistemlerinde barajın en yüksek olduğu miktar yüzde 5lerde,
yüzde 4lerde, yüzde 3lerde. Bu, temsilde adalet ile siyasi istikrar
arasındaki ince çizgiyi de bir anlamda anlatıyor. Kanun koyucu 80den
sonra siyasal istikrarı sağlarız diye, siyasal istikrarla ülkeyi
yönetiriz diye, koalisyonlara gitmeyiz diye bu tip bir baraj sistemini getiriyor. Aradan geçen
yıllar içerisinde, hükûmetler, iktidar oldukları zaman bir anlamda hiç
o tarafa girmiyorlar. Neden? Bu baraj olduğu için seçimlerde oy kullanan
vatandaşlar da kendi oy kullandıkları, oy kullanmayı
düşündükleri partilere, oylarının çöpe gideceğinden bahisle
oy kullanmıyorlar. Bu ne demektir? Siyasal sistemlerde iktidarların temsilde
adaleti sağlaması açısından bir eksikliğin olduğunu
da gösteriyor.
Bakın, değerli
arkadaşlarım, 2002, 2007 ve 2011 seçimlerini
karşılaştırdığımız zaman, özellikle
2002 milletvekili seçiminde, o dönemdeki Parlamentoda siz yüzde 34le
Parlamentonun yüzde 65 çoğunluğunu ele geçirdiniz. Bu anlamda temsilde
adalet var mıdır, diyebilir misiniz? Bakın, o tarihteki
yapılan seçimlerde AKP 11 milyon oy aldı, CHP 6 milyon oy aldı
ama Parlamento dışında kalan oy sayısı 15 milyon; oy
kullanan 32 milyon kişi var. Yine 2007 seçimlerinde 8 milyon oy çöpe
atıldı değerli arkadaşlarım. Yani 2002 seçimlerinde 15
milyon oy, 2007 seçimlerinde 8 milyon oy. Bu ne demektir? Demek ki yüzde 10
barajından kaynaklanan bu ülkede gerçekten temsilde adaleti
sağlayabilecek çok ciddi bir sorun vardır. Bu sorunu gidermeden, bu
sorunu yok sayarak, hiç böyle bir sorun yokmuş gibi, bir sorunu bir
anlamda görmezden gelerek mali yardımlarla -siyasi partilere olan
yardımı- aşarız diye düşünmek bir anlamda
yanlıştır.
Demokrasiler, siyasi partiler olmadan
yaşayamaz, siyasal partiler demokrasilerin vazgeçilmez
unsurlarıdır ama unutmayacağımız bir şey daha vardır; siyasal partiler
demokrasileri yaşatırlar ama demokrasiler siyasal partiler yüzünden
de sona erebilir. Bu ince çizgiyi de iyi görmek zorundayız. O nedenle
sadece mali yardım açısından yüzde 7yi yüzde 3e indirerek
bizim önergemize göre yüzde 1e de inmelidir- sadece o gözlükle bakarak bu
sorunu halletmemiz mümkün değildir. Bize göre, biraz önce de ifade
ettiğim gibi, bir garabet olarak duran, bugün demokrasinin önündeki en
büyük engellerden bir tanesi olan bu yüzde 10 denen heyulayı da bir
anlamda ortadan kaldırmalıyız. Niye? Çünkü biraz önce de ifade
etmiş olduğum gibi hem 2002 seçimlerinde hem 2007 seçimlerinde hem de
2011 seçimlerinde
2011i de göz ardı etmemeliyiz. Neden? Yüzde 50
civarında oy alan bir siyasal partinin aslında temsildeki adalete
göre Parlamentonun yüzde 50 çoğunluğunu sağlaması
gerekirken, 275 milletvekiliyle temsil edilmesi gerekirken yaklaşık
51 milletvekili civarında fazla milletvekili kendi hanesine artı
olarak yazılmıştır. Bunun, demokrasiye
baktığımız zaman, demokrasinin işlerliği
açısından bir eksiklik olduğunu da göz önüne almak
durumundayız.
O nedenle, bu önergemizin kabulü
hâlinde tek başına yeterli olmadığını da ifade
etmek istiyorum çünkü bunu, sadece mali hakları siyasal partilere
sağlayarak belki geçici olarak bir düzenleme yapmış olabiliriz
ama esas sorunun kaynağının siyasal partilerden
kaynaklandığını, Anayasanın eşitlik ilkesinden
kaynaklandığını, demokrasinin vazgeçilmez unsurları
olan siyasal partilerin bu açıdan da çok önemli bir dönemeçten
geçtiğini ifade etmeliyiz.
Biz, daha önce, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak bu konuda, seçim barajının indirilmesine ilişkin kanun
teklifleri yaptık, milletvekili arkadaşlarımız Parlamentoda
konuştular ama ne yazık ki bu konuda herhangi bir
duyarlılık görmedik. Bu konudaki önergemize destek vereceğinizi
umuyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
MURAT BOZLAK (Adana) Sizin
önergenizin AKP tasarısından farkı yok ki.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı'na
Görüşülmekte olan 559 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 4 üncü maddesinin 5
inci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini ve maddeye bir fıkra eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
"Milletvekili genel seçimlerinde
toplam geçerli oyların %1'inden fazlasını alan siyasi partilere
de devlet yardımı yapılır. Bu yardım en az devlet
yardımı alan siyasi partinin milletvekili genel seçimlerinde
almış olduğu yardım miktarı esas alınarak en az
devlet yardımı alan partinin aldığı toplam geçerli
oylarla orantılı olarak yapılır. Ancak bu yardım 1
milyon Türk Lirasından az olamaz, bunun için her yıl Maliye ve Gümrük
Bakanlığı bütçesine yeterli ödenek konulur.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde 5 veya
daha fazla milletvekili bulunup da devlet yardımı alamayan ve
seçimlere girme hakkını elde edecek şekilde
teşkilatlanmasını tamamlamış siyasi partilere bu
kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra Siyasi Partiler Kanunun Ek
Madde 1'de öngörülen esaslar dairesinde en az devlet yardımı alan
siyasi partiye yapılan yardımın bu partinin milletvekili
sayısına bölünerek elde edildiği rakam esas alınarak
yardım alacak en az beş milletvekili şartını
taşıyan partinin milletvekili sayısı ile
çarpılması sonucu çıkan miktar kadar yardım
yapılır."
Hasip
Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU
(İstanbul) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Bengi
Yıldız, Batman Milletvekili, buyurun.
BENGİ YILDIZ (Batman) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu madde hazine yardımını
düzenleyen bir madde. Yüzde 7 oy alandan yüzde 3e indirilen bir düzenleme
tabii ama gerçek sorunu görmekten gerçekten uzak ve sorunu çözen bir
yaklaşım değil. Sayın HEP Genel Başkanımız,
HEP, HADEP gibi siyasal gelenekten gelen Genel Başkanımız
Sayın Murat Bozlak biraz önce bana hatırlattı. 1990dan beri bu
siyasi hareketin önünün kapatılması için âdeta bir engelli atlama
gibi yasal düzenlemeler getiriliyor. Eskiden hazine yardımından
yararlanmak için bu kadar güçlükler yoktu. Sonra yüzde 7 civarlarına
getirildi. O yüzde 7ye yaklaştığı için oy oranları
yüzde 7 hazine... O zamana kadar gruplara yardım yapılıyordu.
Biz Parlamentoda grup kurduktan sonra bu sefer de gruplara da yardımı
kesen bir düzenleme yapıldı değerli arkadaşlar.
Çokça burada tekrarlanıyor Siyasi partiler siyasal
hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır, millî iradenin üstünde
başka bir irade tanımıyoruz. diye ama bu Parlamentonun
pratiğine baktığımızda, bu Parlamentoda bulunan siyasi
partiler kendi durumlarından çok memnun gözüküyorlar. Başka
bir parti buraya gelmesin, gelenler de bin bir türlü engelle buraya gelebilsin.
Değerli arkadaşlar, bu, tam
da bir samimiyet sınavıdır. Yani demin bazı arkadaşlar
çıktı konuştu, bu düzenleme sanki olağanüstü bir şey
getiriyormuş gibi, işte, bazı partilerin isteği üzerine
yüzde 3 barajı getirildi şeklinde yaklaşımlar. Yedi sekiz
yıldır bu Parlamentodayız. Hâlen bizim burada olmamızı
hazmetmeyen bir siyasal anlayışla karşı
karşıyayız. Bununla da demokrasiyi hazmetmediğini,
farklılıkların Parlamentoda temsiline henüz hazır olmayan
bir Parlamentoyla karşı karşıya olduğumuz ortaya
çıkıyor.
Değerli arkadaşlar, bu bir
reform mudur? Bu bir demokratikleşme adımı mıdır?
Siyasal çoğulculuğun Parlamentoya yansımasını
sağlayan bir düzenleme midir? Lider sultasına son veren bir düzenleme
midir? Bunların hepsine Hayır. diyoruz.
İlginçtir, ülkemizin
yıllardır tartışılan meselesi seçim barajıyken,
AKP Hükûmeti bu adaletsizliği gidermek yerine hazine
yardımını ön plana çıkarıyor. Hâlbuki
halkımız verdiği her oyun karşılığını
Parlamentoda bir temsiliyet şeklinde görmek istiyor. Dünyanın hiçbir
ülkesinde ülkemizdeki gibi bir seçim barajı yoktur.
Beğenmediğimiz Rusya bile yüzde 7 barajı önerdiği için
bütün Avrupa ülkeleri tarafından eleştirilmektedir.
Biz parti olarak, hem seçimlerde hem de
hazine yardımında baraj olmasın diyoruz. Ama illaki olacaksa
yüzde 1lik bir barajın yeterli ve adil olacağını
düşünüyoruz.
Seçim barajı yerinde dururken
hazine yardımını önermek tam bir AKP klasiğidir. Yani Emek
yoksa pasta yeyin. meselesi gibi bir durum. Üstüne üstlük, bu hazine
yardımını alırken de İllaki genel seçimlere
katılacaksınız ve oradan yüzde 3 oy alacaksınız.
deniliyor. Bağımsız seçime girelim çünkü seçim barajı
yüksek. diyenlere, O zaman hazine yardımı yok. deniliyor. Yani ya
parayı tercih edeceksin ya da Parlamentoya bağımsız
girmeyi. Bağımsız girelim, sonra Parlamentoda bir grup
kuralım. dediğimizde buna da hazine yardımı
olmadığını görüyoruz.
Sayın milletvekilleri, bu
düzenleme, gerçekten halkımızın Parlamentoda, özellikle de bu
demokratikleşme paketindeki en önemli düzenlemelerden biri olabilirdi.
Özellikle bugün CHPnin de olumlu önermeleriyle birlikte, eğer iktidar
partisi samimi olsaydı, çok kısa bir zamanda, beş dakikalık
bir düzenlemeyle sadece BDPnin değil bütün Türkiyedeki siyasi partilerin
çoğulculuğunu sağlayacak bir düzenlemeyle bu Parlamentoyu daha
renklendirebilirdik ama
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BENGİ YILDIZ (Devamla)
ne yazık ki AKPnin henüz buna
hazır olmadığını, istikrar adı altında
hâlen bu halkın iradesinin Parlamentoya yansımasını engellediğini
görüyoruz. Dolayısıyla daha buna hazır olmayan bir
iktidarın demokratikleşme ve özgürlükleri getireceğini
söylemesi, aslında yani tabiri caizse -o sözü kullanmak istemiyorum,
bağışlasınlar arkadaşlarımız beni ama- bir
safsatadan ileri gitmez diye düşünüyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Karar yeter sayısı Başkanım.
Bundan sonra Elitaş görecek. Sana
demokratikleşmeyi göstereceğim Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Demokrasinin bir gereği bu, ne yapalım.
MURAT BOZLAK (Adana) Kardeş
kardeş üç parti paylaşacak devlet yardımını.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Kabul edenler
diyor bak.
BAŞKAN - Kabul etmeyenler
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Kardeş kardeş paylaşacaksınız değil mi? Vay sizin
demokrasinize! Ne kadar akıllısınız!
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Ayıp valla ha! Çok ayıp!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Kabul eden yok.
BAŞKAN - Karar yeter
sayısı yoktur.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Valla ha utanma yok sizde, utanma!
BAŞKAN - Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 00.34
YEDİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
00.40
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71inci Birleşiminin
Yedinci Oturumunu açıyorum.
559 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 4üncü maddesi üzerinde Batman Milletvekili Bengi
Yıldız ve arkadaşlarının verdiği önergenin
oylanmasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar
yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Tasarının görüşmelerine
devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
4üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
5inci madde üzerinde üç adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 5. Maddesi ile
değiştirilen; 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanununun 6 ncı maddesinin;
1) 2.
Fıkrasında bulunan görüşleri alınarak ibaresinden sonra
gelmek üzere, "ortaya çıkan eğilime uygun şehrin merkezi
yerlerinde" ibaresinin eklenmesini,
2)
2. Fıkrasında bulunan dikkate alınarak ibaresinden sonra gelmek
üzere, "şehrin merkezi yerlerinde" ibaresinin eklenmesini,
3) 3.
Fıkrasında bulunan halka duyurulur ibaresinden sonra gelmek üzere,
"teşkilatı bulunan siyasi partilere tebliğ edilir."
ibaresinin eklenmesini,
Arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Yusuf
Halaçoğlu Ruhsar
Demirel
Konya Kayseri Eskişehir
Mehmet Şandır Mehmet Günal Ali Öz
Mersin Antalya Mersin
Hasan
Hüseyin Türkoğlu S.
Nevzat Korkmaz
Osmaniye Isparta
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 sıra sayılı
kanun tasarısının çerçeve 5 inci maddesiyle
değiştirilen 2911 s. Kanunun 6 ncı maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
"Toplantı ve gösteri yürüyüşleri; tüm il
veya ilçe sınırları içerisinde her yerde yapılabilir. Mülki
idare; hakkın demokratik işlevine zarar vermeyecek biçimde gerekli
tedbirleri alır."
Pervin Buldan Leyla
Zana Hasip
Kaplan
Iğdır Diyarbakır Şırnak
Sırrı
Süreyya Önder Bengi
Yıldız
İstanbul Batman
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
559 Sıra Sayılı Temel Hak ve Hürriyetlerin
Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 5. Maddesi
aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 5 - 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 6 ncı maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 6- Toplantı ve gösteri yürüyüşleri,
tüm il ve ilçe sınırları içerisinde aşağıdaki
hükümlere uyulmak şartıyla her yerde yapılabilir.
İl ve ilçelerde toplantı ve
gösteri yürüyüşü yer ve güzergâhı, 22 nci maddenin birinci
fıkrasında sayılan sınırlamalara uyulması
kaydıyla en son yapılan Milletvekili genel seçiminde geçerli
oyların yüzde 1 ini alan siyasi partilerin il ve ilçe temsilcileri ile
güzergâhın geçeceği ilçe ve il belediye başkanlarının,
en çok üyeye sahip üç sendikanın ve kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluşlarının il ve ilçe temsilcilerinin oylarına
başvurulur. Oylamada salt çoğunlukla karar verilir ve bu karar
uygulanmak üzere mahallin en büyük mülki amirine iletilir. İl ve ilçenin
büyüklüğü, gelişmişliği ve yerleşim özellikleri
dikkate alınarak birden fazla toplantı ve gösteri yürüyüşü yer
ve güzergâhı belirlenebilir.
Belirlenen toplantı ve gösteri
yürüyüşü yer ve güzergâhı yerel gazeteler ile valilik ve
kaymakamlık internet sitelerinden ilan edilerek halka duyurulur.
Toplantı ve gösteri
yürüyüşleri yer ve güzergâhı hakkında sonradan yapılacak
değişiklikler de aynı yöntemle yapılır. Bu
değişiklikler duyurudan onbeş gün sonra geçerli olur.
Birden fazla toplantı ve gösteri
yürüyüşü yer ve güzergâhının belirlendiği il ve ilçelerde
düzenleme kurulu kamu düzenini ve genel asayişi bozmayacak şekilde
belirlenen yer ve güzergâhlardan birisini tercih edebilir.
Ali Haydar Öner Celal Dinçer Ali Özgündüz
Isparta İstanbul İstanbul
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Ali Haydar Öner, Isparta Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Öner.
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Temel Hak ve
Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair 559 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 5inci maddesini görüşüyoruz.
Önergemizle, toplantı yer ve
güzergâhının, milletvekili genel seçimlerinde en az yüzde 1 oy alan
siyasi parti temsilcileriyle sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin
ve belediye yetkililerinin salt çoğunluğuyla belirlenme yetkisinin
verilmesi, vali ve kaymakamların tek belirleyici olmaktan çıkarılmasının
uygun olacağını değerlendiriyoruz.
Değerli milletvekilleri, bu
yasayla birkaç olumlu adım atılıyor. Bunlardan birisi, yüzde 3
oy alan partilere yardım yapılması. Grubumuzun
yaklaşımı, yüzde 1e kadar düşürülse daha iyi olur
şeklinde. Nefret suçlarıyla ilgili birtakım düzenlemeler var,
keşke uyulsa. Kapalı yer toplantılarının 23.00ten
24.00e kadar uzatılması da olumlu. Ancak, kanunun adına
aldanmamak lazım, çok sakıncalı maddeler var. Cilalı
Taş Devri misali, kanun tasarısının adını
cilalayınca millet temel hak ve hürriyetlerinin geliştirildiğini
zannedecek. Bu tasarıyla demokratik haklar gelişiyor mu yoksa
geriliyor mu?
Gençleri yıldırma, özellikle
üniversite öğrencilerinin hayatlarını karartma maddeleri var.
12nci maddede, 5237 sayılı Yasanın 112nci maddesindeki
cezayı bir yıldan üç yıla yerine iki yıldan beş
yıla çıkarıyoruz; 13üncü maddede de, bir yıldan üç
yıla olan ceza hükümlerini iki yıldan beş yıla
çıkaracağız. Gençler toplantı yapamayacak, gösteri
yapamayacak; silahsız, saldırısız olarak her yerde
toplantı ve gösteri yapma hakkını kullanamayacaklar. Böylece,
iki yılı aşan cezalar nedeniyle bir tutuklanma nedeni
yaratılacak; at içeriye, unut içeride. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde yeni davalar açılacak, Türkiye yine birinciliğini koruyacak.
Sayın milletvekilleri,
Ergenekonda, Balyozda sahte deliller, oynanmış CDler, yalancı
gizli tanıklarla mağdur edilmek istenen sanıkları tahliye
eden hâkimler bulundukları kürsülerden tahliye edilmişlerdi.
Şimdilerde, yolsuzluğa, rüşvete bulaşanları tahliye
edecek hâkimler, savcılar, HSYK Başkanı Sayın Bakanın
buyruğuyla bulunur, baş tacı edilir oldu.
Bir eğitim bakanının
ifadesiyle Şu okullar olmasa ne güzel olurdu. dendiği misal, son
dönem hükûmetler de Demokrasinin kırıntıları olmasa ne iyi
olur. diye düşünüyor. Meclis kürsüsü dokunulmaz olmaktan çıktı,
gerçekler dile getirildiğinde gocunanlar çoğaldı.
Değerli arkadaşlar, demokrasi
varsa şeffaflık vardır. Kısıklıdaki paralar
nasıl sıfırlandı? Dolarlar nerelere götürüldü? Eritilemeyen
avrolar Şehrizar Konaklarından villalar alınmasında
kullanıldı mı? Hesap verebilirlik
Hangi icraatın
hesabı verilebildi? Verimlilik
Ankara kafesi kaça mal oldu?
Bir de Sayın Hükûmet
Başkanından bir çirkinliğin sonucunu sormak lazım.
Kabataş meydanında bir kadın bebeğiyle saldırıya
uğramıştı. Güpegündüz, bellerinin üstü çıplak, elleri
eldivenli magandalar bir kadını taciz etmişlerdi ancak hâlâ
failleri bulunamadı.
Aynı şekilde, Ali İsmail
Korkmaz gösteri hakkını kullanırken, canını kurtarma
peşindeyken öldürüldü, MOBESEler karartıldı. Vali iftira
çalmaya kalkıştı, sonra da Ben güvenliği
sağlayamıyorum. diye mahkemenin yeri değiştirildi. Emaneti
ehline ne zaman vereceksiniz? Emaneti ehline vermeyenlerden bu millet emaneti
alır.
Saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 sıra sayılı
kanun tasarısının çerçeve 5 inci maddesiyle
değiştirilen 2911 s. Kanunun 6 ncı maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
"Toplantı ve gösteri yürüyüşleri; tüm il
veya ilçe sınırları içerisinde her yerde yapılabilir. Mülki
idare; hakkın demokratik işlevine zarar vermeyecek biçimde gerekli
tedbirleri alır."
Pervin Buldan (Iğdır) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) Katılmıyor Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; aslında,
demokratikleşme paketi adı altında buraya getirip, hazine
yardımı konusunda, samimiyetsizliğin ve gerçekten ayrımcılığın
ruhunuza, iliklerinize kadar işlediğinin demin resmini,
fotoğrafını verdiniz. Sizin, özgürlüklerle, siyasi temsille,
siyasi partiler arasında eşitlikle zerre kadar, zerre kadar ama
bağlantınız yok. Eğer olsaydı
Aslında korkuyorsunuz siz çünkü
sizin partinizden istifalar başladı, ola ki yarın bir grup
kurarlar. Daha önce de sizin partiden ayrılan bir grup, burada, Mecliste
grup kurmuştu. O grup, hazine yardımı almıştı,
Erkan Mumcunun yanılmıyorsam. Şimdi
İSMAİL AYDIN (Bursa) Hazine
yardımı alamadı
HASİP KAPLAN (Devamla) O zaman
Kenan Evrenin çıkardığı yasada, seçimlerde yüzde 7 almak,
bir de artı, grubu olan partiler hazine yardımı alıyordu.
Siz, oturdunuz, CHPyle o dönemde iki partiydiniz, bunu, grubu
çıkardınız ki başkaları sizden ayrılmasın,
istifa etmesin, grup kurmasın.
Bugün, CHP bir
önergeyle sizden fersah fersah ileride, diyor ki: Yüzde 1lerde oy alan
partiler de temsil edilsin hazine yardımından. Hazine
yardımı sanki Elitaşın cebinden çıkıyor,
cüzdanından çıkıyor. Sanki AK PARTİnin milletvekillerinin
cebinden çıkıyor, sanki sizin seçmenleriniz yalnız hazineye bu
yardımın vergisini yatırıyorlar. Ve siz,
ayrımcılığı iliklerinize kadar o kadar
işlemişsiniz ki, o kadar işlemişsiniz ki, bunu
getirdiğiniz zaman genel seçimler diyorsunuz. Yerel seçimler seçim
değil midir beyler, bayanlar? Bunu söyler misiniz, seçim değil midir
yerel seçimler? Türkiye genelinde olmuyor mu? Niye onun yüzde 3ünden
korkuyorsunuz, kaçıyorsunuz? Niye? Çünkü sırf BDP kazanmasın
diye. Hani meşhur hikâyedir; Kürtle, bilmem kim gitmiş ipe, Kürte sormuşlar:
Son diyeceğin nedir? Anamı görmek istiyorum. demiş.
Diğer taraftan da sizin gibi düşünenler de demiş ki: Son
sözümüz, Haso anasını görmesin. Bakalım, Haso anasını
mı görecek, başkaları mı anasını görecek, bu
demokratikleşmenin ölçütlerinde daha çok konuşacağız.
Yalnız şunu çok iyi bilin: Bu
toplantı, gösteri yürüyüşleriyle başlayan 5inci maddeden
itibaren, Taksim Meydanındaki korku ruhunuza işlemiş, onun
maddeleri geliyor arkadan. Gezi Parkı direnişinin korkusu
sarmış yüreklerinizi. Öyle ki valilerle oturup
-atanmışlarınıza, emrinizdeki valilere- tutup seçim, miting
meydanları belirleyeceksiniz. Koskoca İstanbul metropolünde 3-4 yer.
Ondan sonra 5 kişiyi bir arada
gördü mü başlayacaksınız gazı sıkmaya, TOMAlarla
sıkmaya, saldırmaya. Birisi iktidara karşı en ufak bir muhalefet
gösterdi mi başlayacaksınız saldırmaya. Saldırgan
demokrasi denir buna, saldırgan demokrasi! Bu, AK PARTİnin yeni
demokrasi modelidir. Sizin, toplantı ve gösterilerden,
vatandaşın kendini ifade etmesinden korkunuzun başlaması,
aslında ne kadar önlem alsanız da boştur. Niye valilere
bırakıyorsunuz bütün karar mekanizmasını, mercisini?
Anayasal bir hak değil mi? Anayasada toplantı, gösteri hürriyeti yok
mu? Orada İzin alınmadan yapılır. demiyor mu? Yani siz,
bu Anayasaya aykırı bu düzenlemeyi yaparken nasıl Anayasaya
rağmen valilerin inisiyatifine verirsiniz? İşinize gelirse
değil mi, işinize gelirse...
Bakın, sizin demokrasi
anlayışınız kendi tarzınızdır. Evrensel
demokrasiyle hiçbir bağınız yok arkadaşlar. Kendi kendinizi
kandırıyorsunuz. Karşınızda da birilerini
kandıracağınızı zannediyorsunuz.
Kandıramazsınız arkadaşlar. Yanlış
yoldasınız, yanlış yoldasınız; samimi
değilsiniz, samimi değilsiniz. Samimi olmayanların
barışa da demokrasiye de hayrı dokunmaz. Size bunu açık
söylüyorum, uyarıyorum.
Karar yeter sayısıyla beraber
oylama yapın Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 00.55
SEKİZİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
01.08
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muharrem IŞIK (Erzincan)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71inci Birleşiminin
Sekizinci Oturumunu açıyorum.
559 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 5inci maddesi üzerinde Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan ve arkadaşlarının verdiği
önergenin oylanmasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar
yeter sayısı var, önerge kabul edilmemiştir.
Tasarının görüşmelerine
devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 5. Maddesi ile
değiştirilen; 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanununun 6 ncı maddesinin;
1) 2.
Fıkrasında bulunan görüşleri alınarak ibaresinden sonra
gelmek üzere, "ortaya çıkan eğilime uygun şehrin merkezi
yerlerinde" ibaresinin eklenmesini,
2)
2. Fıkrasında bulunan dikkate alınarak ibaresinden sonra gelmek
üzere, "şehrin merkezi yerlerinde" ibaresinin eklenmesini,
3) 3.
Fıkrasında bulunan halka duyurulur ibaresinden sonra gelmek üzere,
"teşkilatı bulunan siyasi partilere tebliğ edilir."
ibaresinin eklenmesini,
Arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) Katılmıyor Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Faruk Bal, Konya Milletvekili.
Buyurun Sayın Bal.
FARUK BAL (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakanın ve
Sayın Komisyon Başkanının
katılmadığını ifade ettiği Milliyetçi Hareket
Partisinin vermiş olduğu önerge üzerinde söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu kanun tasarısının iki
tane önemli özelliği vardır: Biri, demokratikleşme adı
altında -muş gibi yaparak bir şeyler yapmak; ikincisi ise,
millî birlik ve kardeşlik hukukunu bozmak. Sayın Hükûmet ve
Sayın Komisyon Başkanı eğer bizim önergemizi dinlemiş
olsalardı, eğer gerekçesini ve önergeyi okumuş olsalardı ve
amaçları da demokratikleşme olsaydı Katılıyoruz.
demesi lazımdı. Niçin? Çünkü, 5inci maddeyle, toplantı ve
gösteri yürüyüşleriyle, vatandaşın en tabii hakkı olan
toplantı ve gösteri yürüyüşüyle ilgili belirlenecek alanları
siyasi iradenin tek başına belirlemesinden ziyade, yani siyasi
iradenin temsilcisi durumundaki mülki amirlerin belirlemesinden ziyade, bu
toplantıyı yapmayı arzu eden kuruluşların da fikrinin
alınmasıyla ilgiliydi.
Bizim önerimiz şuydu: Mademki
valinin, kaymakamın ayağına siyasi partileri
çağırıyorsun; mademki valinin, kaymakamın ayağına
sendikaları, sivil toplum örgütlerini çağırıyorsun,
görüşünü alıyorsun, arkasından niye sadece valiye
bırakıyorsun? O toplantıda belirlenmiş olan eğilime
uygun olarak toplantı gösteri ve yürüyüşünün
yapılacağı yeri belirle diyorum. Bunu reddediyorsun çünkü
demokratikleşme değil adı; amaç, demokratikleşme
değil; amaç, demokratikleşme adı altında yine siyasi
iktidarın sesi durumunda olan mülki amirlerin kararını
uygulamak.
Yine, ikinci fıkramızda ifade
ediyoruz ki dikkate alınarak ifadesinden sonra gelmek üzere belirli bir
kriter koyuyoruz, şehrin merkezî yerinde bu gösteri ve yürüyüşün yeri
belirlensin. Öyle uygulamalar var ki, şehir burada duruyor,
dışarıda hayvan pazarı var, kaymakam uygun görmüyor;
beğenmediği grupların, sendikaların, derneklerin veya
gösteri yürüyüşü yapacak olan kitlelerin hayvan pazarında gösteri
yapmasına veya toplantı yapmasına karar veriyor.
Bir de Halka duyurulur. diye bir
ifade var. Bu halka duyurma işini
-buralarda en önemli olan husus siyasi partilerdir- mademki belirleniyor
böyle bir yer, bunu siyasi partilere tebliğ et ki, siyasi partiler nerede
ne toplantı yapılacağını, nasıl bir gösteri
yapılacağını bilsin, onlar da toplumu buna göre
şekillendirebilsin. Tabii, amaç bu değil. Amaç,
demokratikleşiyormuş gibi göstererek ipin ucunu elden bırakmamak
yani valileri, mülki amirleri tek yetkili olarak kabul etmek.
İşte,
bırakacağınız valilerden birkaç tane örnek vermek
istiyorum:
Bu valilerden bir tanesi Isparta Valisi.
27 Şubat 2014 tarihinde Sayın Başbakan Burdura AKP mitingi
yapmak için gidiyor. AKP mitingine AKPlileri taşımak üzere, Isparta
Valisi, şehirde bulunan bütün resmî araçları tahsis ediyor, bunun
için de resmî yazı yazıyor. Bu demokratikleşme mi Sayın Bakan?
Eğer, hakikaten demokrat ruhunuz varsa derhâl bu Sayın Vali
hakkında bir soruşturma açmanız lazım. Kamu
araçlarının bir siyasi partinin mitingine
MİHRİMAH BELMA SATIR
(İstanbul) Başbakana eşlik eder.
FARUK BAL (Devamla) Efendim,
Başbakan olarak değil AKP Genel Başkanı olarak gidiyor;
mitingine gittiği zaman da AKP propagandası yapıyor. Bunun
hakkında bir tahkikat yapmanız lazım.
Bu sayın valilerden bir tanesi
daha var. Vatandaşa, affedersiniz kavat diye hitap eden bir Adana Valisi
var, bunun emrine veriyorsunuz. Bu yetkiyi -biraz önce ifade ettiğim- bu
toplantı, gösteri yürüyüşü yapma yetkisini bu Valinin iradesine
bırakıyorsunuz.
Bir başkası, Van Valisi var.
Kamuoyuna düştü, basına düştü; vali muavinlerini çekiyor Benim
dediğim dedik, çaldığım düdüktür, bunun
dışına çıkmayacaksınız
4 tane vali muavini
istifa ediyor. Bu mu demokratikleşme?
Bir başkası Ne mutlu Türküm
diyene! tabelası eskidiği için indiriyor; yenisini, aylar geçti,
yıl geçiyor, bu tabelayı yerine asmıyor. Devletin valisi, Türkiye
Cumhuriyeti devletinin valisi olmaktan çıkmış sizin Türklükle
hesaplaşma şeklindeki
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FARUK BAL (Devamla) -
...politikalarınızı uygulayan bir vali hâline gelmiştir.
Dolayısıyla, bu örnekler, sadece aklımıza gelen bu
örnekler, seksen küsur ildeki ve 600 küsur ilçedeki kaymakamlar marifetiyle,
iradesine terk edilemez. Eğer demokratikleşmeyse, önergemizi kabul
etmeniz gerekir diyor, Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
6ncı madde üzerinde üç adet
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 6. Maddesi ile
değiştirilen; 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanununun 7 nci maddesinde bulunan
"yapılabilir." kelimesinden sonra gelmek üzere;
, kaymakamlar güneşin saatini
ilçelerinde internet sitesinde ve mutat ilan vasıtaları ile ilan
eder, seçim dönemlerinde siyasi partilere tebliğ eder. ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Mehmet
Günal Ali
Öz
Konya Antalya Mersin
Yusuf Halaçoğlu Ruhsar Demirel Hasan Hüseyin
Türkoğlu
Kayseri Eskişehir Osmaniye
Mehmet Şandır S. Nevzat Korkmaz
Mersin Isparta
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 6 ıncı
maddesiyle değiştirilen 2911 S. Kanunun 7 nci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Açık yerlerdeki toplantılar
gece 24.00a kadar yapılabilir, kapalı yerlerdeki toplantılar
açısından zaman sınırlaması bulunmamaktadır.
Pervin Buldan Leyla Zana Hasip
Kaplan
Iğdır Diyarbakır Şırnak
Bengi Yıldız Sırrı
Süreyya Önder
Batman İstanbul
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
559 Sıra
Sayılı Temel Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın 6. maddesi aşağıdaki gibi
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 6- 2911 sayılı Kanunun
7'nci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir:
"Açık yerlerdeki
toplantılar ile yürüyüşler güneş batmadan önce
dağılacak şekilde, kapalı yerlerdeki toplantılar ise
saat 24.00'e kadar yapılabilir. Araç trafiğine kapalı caddeler,
parklar, meydanlar ve stadyumlar da kapalı yerlerden
sayılır."
Celal Dinçer Ali
Özgündüz
İstanbul İstanbul
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) -
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyor.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Celal Dinçer, İstanbul Milletvekili.(CHP
sıralarından alkışlar)
CELAL DİNÇER (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, 559 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 6ncı maddesi üzerinde vermiş
olduğumuz önerge hakkında söz almış bulunuyorum, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Anayasanın 34üncü maddesine göre
Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız
toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. Medeni
dünyada toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı temel hak ve
hürriyetlerin en başında gelmektedir. Bu hakkın şiddete
başvurmaksızın barışçıl bir şekilde
serbestçe kullanılmasının önündeki tüm engellerin
kaldırılması da temel ilkedir.
Toplantı ve gösteri
yürüyüşleri bir hak arayışıdır ve idarenin eylem ve
işlemine karşı yapılmaktadır. Dolayısıyla,
demokratik bir ülkede bu hak ve özgürlüğün kullanımı
doğaldır ve yürütme organına düşen, bu tür toplantı ve
gösterileri yasaklamak değil bu hakları kullananların özgürce ve
güvenli bir şekilde kullanmalarına imkân sağlamaktır.
Görüştüğümüz
tasarının 6ncı maddesiyle 2911 sayılı Kanunda
değişiklik yapılmakta, bu değişikliğe göre
açık alanlarda toplantılar ile yürüyüşler güneş batmadan
önce dağılacak şekilde, kapalı alanlardaki toplantılar
ise saat 24.00e kadar yapılabilir şeklinde düzenlenmektedir.
Kapalı yer
toplantılarının 23.00ten 24.00e çıkarılması
uygulamada önemli bir yenilik değildir. Barışçıl bir
gösteri sırf formalitelere uyulmadı, zaman aşıldı diye
kanunsuz sayılmamalıdır. Açık ve kapalı alanlar
ayırımı da net değildir. Tasarıda öngörülen bu
değişiklikler iktidar tarafından reform olarak sunulmaktadır
ki bu, doğru bir iddia değildir.
Değerli arkadaşlar,
tasarıdaki düzenlemeler toplantı ve gösteri yürüyüşü
hakkıyla ilgili temel sorunlara çözüm getirmemektedir. Kamu düzenini
bozmayacak şekilde şiddet içermeyen toplantı ve gösterilerin yapılmasında
özgürlük alanının genişletilmesi daha doğru ve demokratik
bir yaklaşım olacaktır.
Türkiye, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi nezdinde en çok ihlali Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri
Kanunu nedeniyle almaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi,
barışçıl nitelikteki toplantı ve gösterilerde kamu
otoritelerinin orantısız güç kullandığını,
orantısız güç kullanan güvenlik görevlileri hakkında etkin
soruşturma yapılmasını öngörmektedir. Avrupa Konseyi
Bakanlar Komitesi de Türkiyede toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına
yönelik ihlallerin çok arttığına dikkat çekerek
barışçıl gösterilere müdahale edilmemesini, biber gazı
kullanımının kurallara bağlanmasını, güvenlik
güçlerinin kuvvet kullanırken gereklilik, ölçülülük ve makuliyetin göz
önünde bulundurulmasını önermiştir. Bu iktidar ise tam tersini
yapmıştır; Taksimi, Ulus Meydanını,
Tandoğanı, hatta Anıtkabire giden yolları bile yasak alan
ilan etmiştir. Taksim yasağı hukuki bir mesele değildir;
Taksim yasağı, AKPnin, Taksim Meydanı üzerinden güç
gösterisinin bir ifadesidir. Hiç kimse yukarıdaki ilkeleri görmezlikten
gelip toplantı hakkını olanaksız hâle getiremez, buna
hakkı yoktur.
Değerli arkadaşlar,
vatandaşların günlük yaşamlarını etkilemeyecek
yerlerde toplantının yapılması hükmü ne demektir? Sadece bu
hüküm bile tek başına toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını
anlamsız kılmaktadır. Hukuki bir araç olarak kullanıp
ülkeye nizam vermeye çalışanlara, ifade özgürlüğünün toplu
kullanımı bağlamında sınıfta kalanın
kendileri olduğunu belirtmek istiyorum.
Gezi Parkı dolayısıyla
iktidarın tutumunu Türkiye ve dünya kamuoyu net olarak görmüştür.
Bilindiği gibi, orada 7 kişi hayatını kaybetmiş,
binlerce kişi gözaltına alınmış, 60ı
ağır olmak üzere 8.041 kişi yaralanmıştır, 11
kişi de gözünü kaybetmiştir. Tazyikli suya kimyasal katılarak
insanların üzerine sıkılması, dünyada eşi benzeri
görülmedik bir şekilde 150 binin üzerinde biber gazı fişeğinin
göstericilere karşı kullanılması büyük insan hakkı
ihlalidir ve AKP iktidarının insan hakları karnesinin de bir
yansımasıdır. Bu karneye baktığımızda
toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkının
kullandırılmasında AKP iktidarının notunun çok
zayıf olduğunu görmekteyiz. Bu tasarıyla da iktidar notunu iyice
sıfırlamaktadır. Zamanı geldiğinde bu
halkımız da iktidarınızı
sıfırlayacaktır.
Tekrar yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 6 ıncı
maddesiyle değiştirilen 2911 S. Kanunun 7 nci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Açık yerlerdeki toplantılar
gece 24.00a kadar yapılabilir, kapalı yerlerdeki toplantılar
açısından zaman sınırlaması bulunmamaktadır.
Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili. (BDP
sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Değerli arkadaşlar, size bugün demokrasinizden bir resim göstermek
istiyorum şöyle. Toplantı, gösteriye gerek yok, artık
TOMAlardan apartmanlara, dershanelere gördüğünüz gibi
Bayağı
terakki eylemişsiniz. Toplantı ve gösteri yürüyüşüne de gerek
yok, binaların içine artık su sıkmaya başladınız.
Şimdi, bu anlayışla siz
demokrasi getireceğinizi düşünüyorsunuz bu ülkeye değil mi?
Bunun adına da demokratikleşme paketi diyorsunuz. Siz çok büyük
adımlar attığınızı düşünebilirsiniz, belki
de öyle düşünüyorsunuz, belki Başbakan da
Ama sizin çok çok büyük
adım olarak gördüğünüz şeyleri biz bir civciv adımı
kadar görmüyoruz demokrasi açısından, biliyor musunuz, civciv
adımı kadar.
Gerçekten, samimiyetle söylüyorum: Bu
çözüm sürecinde barış ve kardeşliği temin etmek için
gerçekten yolun demokrasiden geçtiğini bile bile bu yola taş
koyuyorsunuz. Onun için, bundan sonra her maddede size demokrasi dersi vermeye
karar verdim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Ders bir; isterseniz
dışarıdan, isterseniz içeriden dinleyin ama demokrasi bir,
birinci ders
ALİ ŞAHİN (Gaziantep)
Bu mu demokrasi!
HASİP KAPLAN (Devamla) Evet,
dinleyeceksiniz. Bu kürsüden demokrasiyi size anlatacağım,
öğreneceksiniz. Biraz faydalanırsınız.
ALİ ŞAHİN (Gaziantep)
Demokrasiyi siz AK PARTİden öğreneceksiniz.
HASİP KAPLAN (Devamla) Çünkü
sizin zorbalık dediğiniz, dikta dediğiniz, baskı
dediğiniz şeylerin demokrasi olmadığını
göreceksiniz.
Demokrasinin üç süjesi vardır
ALİ ŞAHİN (Gaziantep)
AK PARTİ öğretti demokrasiyi size. Burada konuşuyorsanız,
AK PARTİ
HASİP KAPLAN (Devamla) Lak lak
etme, lak lak etme, sus.
BAŞKAN Sayın Kaplan,
lütfen
HASİP KAPLAN (Devamla) Sen lak
lak etme.
Sayın Başkan, siz susturun.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen söz atmayın.
HASİP KAPLAN (Devamla) Öyle
işte Sayın Başkan, görevinizi yapın. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Demokrasi dersi, bir: Siyasal demokrasi
olmadan demokrasi olmaz. Üç tane süjesi var. İkinci süjesi ekonomik
demokrasidir. Üçüncü süjesi kültürel, çoğulcu demokrasidir. Bu önergede
size siyasal demokrasiyi anlatacağım arkadaşlar.
Siyasal demokrasi milletin iradesine
değer biçmektir, saygılı olmaktır. Hani diyor ya Egemenlik
kayıtsız şartsız milletindir., bu millete kazık
atmamaktır, doğru durmaktır, iradesine saygı göstermek için
onun önüne seçim barajları koymamaktır, hazine barajları
koymamaktır.
O Siyasi Partiler Yasası ki Kenan
Evren diktatöründen kalmış ve lider sultası yaratmış.
O siyasal demokraside lider sultasının yeri yoktur arkadaşlar. O
lider sultasının olduğu partilerde, yine, darbe döneminde
çıkarılan bir yasayla, Siyasi Partiler Yasasında parti içi
demokrasi kaldırılmıştır. Parti içi demokrasi kaldırıldığı
için biat kültürü aşılanmıştır. Biat edenler lider
partilerinde istenen yerlere gelebilirler. Biat etmeyenlerin önünde bütün
kapılar kapanır, bir dahaki döneme aday bile olamazlar. Ve o zaman
liderler kendilerine uygun prototipte insanları aday yapmaya
başlarlar ve bu adaylarla meclislere gelmeye başlarlar. Ondan sonra
susturmaya başlarlar karşılarındakini. Nasıl? Demin
resim Ada görüldüğü şekilde, TOMAyla apartmanlara su sıkmaya
başlarlar, gazla kırmızı elbiseli kadına sıkmaya
başlarlar, insanların kafasına gaz fişeklerini
sıkıp Ali İhsan Korkmazı öldürdükleri gibi öldürür, sonra
da failleri korumaya başlarlar. İşte, onların, o rejimin
adı demokrasi değildir arkadaşlar, o tür rejimlerin adı
diktatöryal rejimlerdir. Hukukun işlemediği, faillerin, canilerin
korunduğu, kollandığı, yargıdan
kaçırıldığı, davaların sürgüne gönderildiği,
göz göre göre kayıtların, delillerin silindiği ve siyasi
iktidarların da katilleri koruduğu dönemlerdir. Bu siyasal
demokrasilerde bunun yeri yok arkadaşlar.
Size siyasal demokrasiden bu kadar.
İnşallah diğer önergede ekonomik demokrasi ve kültürel
çoğulculukla ilgili devam edeceğiz. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 6. Maddesi ile
değiştirilen; 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanununun 7 nci maddesinde bulunan
"yapılabilir." kelimesinden sonra gelmek üzere;
"Kaymakamlar güneşin batma
saatini ilçelerinde internet sitesinde ve mutat ilan vasıtaları ile
ilan eder, seçim dönemlerinde siyasi partilere tebliğ eder."
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) Katılmıyor Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Faruk Bal, Konya Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
FARUK BAL (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Başbakan
İstanbulun silüetini bozan gökdelenlerin sahiplerine küstüm.
demişti ya, ben de Sayın Kuzuya küstüm. Yani şu önergeye dikkat
etse anayasa profesörü olarak Evet, doğrudur bu, yapalım. demesi
lazım ama maalesef olmuyor.
Önerge ne?
Değerli arkadaşlarım, önerge şu: Güneşin batma saati
diye bir saat belirleniyor. Güneşin batma saati meridyenlere göre her
meridyende iki dakika, üç dakika fark eden bir durum. Dolayısıyla her
ilçede değişecektir güneşin batma saati ama bu güneşin
batma saatine hüküm bağlıyoruz, Siyasi partilerin
propagandalarının bittiği zamandır. diyoruz,
Toplantı, gösteri ve yürüyüşünün bittiği zamandır.
diyoruz. O zaman, değişken
olan bu hükme bir açıklık getiriyoruz, diyoruz ki: Kaymakamlar,
ilçesindeki güneşin batma saatini tespit etsin, mutat vasıtalarla
ilan etsin, İnternet sitesine koysun. Seçim zamanlarında da siyasi
partiler kargaşaya gitmesin. Bir uzman çavuşun veya jandarmanın,
polisin baskısı altında, güneş ne zaman battı, ne
zaman batacak kaygısına kapılmasın.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Diyanet takviminde bunların hepsi
var.
FARUK BAL (Devamla) Kış günlerinde hava bulutlu
olduğu zaman, kapalı olduğu zaman güneşin batıp
batmadığı belli olmaz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Diyanette var, telefonda var.
FARUK BAL (Devamla)
Dolayısıyla, buna bir açıklık getirilsin. Bunun
demokrasideki tam adı: Hukuk kuralları, güvenilir bir şekilde
kanun hâline getirilir. Sayın Kuzuya küstüm. derken, profesör
unvanı ile Anayasa Komisyonu Başkanlığı görevini
yürütürken, bu kadar hukukun üstünlüğü kavramına riayet etmesi
gerekirken, hukukun güvenilir bir şekilde kanunlaştırılması
ilkesine hayır dediği için küsüyorum. Dolayısıyla,
demokratikleşme gibi bir amacı olmadığını
biliyorum. Dönüyorum başka bir sayfaya.
Değerli arkadaşlarım, bu
kanun, millet bütünlüğü kavramını ortadan kaldırmayı
amaçlamış bir kanundur. Tarihin aydınlatıcı
projektörünü sizin vicdanlarınızın üzerine tutarak, buradan bir sonuç çıkarmanızı
temenni ederek sözlerime o açıdan devam edeceğim.
Osmanlı İmparatorluğu,
400 çadırlık kayı boyundan 3 kıtada altı yüz yıl
hüküm süren bir cihan imparatorluğudur. Bu cihan imparatorluğu hâline
gelmesinin en önemli iki tane temel unsuru vardır: Biri, İslamiyet;
diğeri, Türklük. Bu iki kavrama
sarıldığı, bilimi, teknolojiyi ön planda tuttuğu
müddetçe Osmanlı yükselmiş, bu kavramlardan
uzaklaştığı müddetçe de Osmanlı
İmparatorluğu önce duraklamış, sonra gerilemiş, sonra
çökmüştür. Çöküşü, 19uncu yüzyılda dramatik bir noktaya
ulaşmıştır.
İşte, o 19uncu yüzyıla
geldiğimizde Osmanlı aydınlarında şu kavram
karşımıza çıkıyor: Etrâkıbîidrâk, eski bir
tabirdir, açıklamak istiyorum. Etrâkıbîidrâk şu demektir:
Etrâk, Arapçada Türkün çoğulu yani Türkler, bîidrâk ise idrak
kelimesini olumsuz kılan bî ekiyle olmakta ve tam Türkçe anlamı da
idraksiz Türk. İşte, bu idraksiz Türk kavramı,
Osmanlıyı var eden, yücelten, yükselten, altı yüz yıl
boyunca 3 kıtada hüküm sürmesini sağlayan o muhteşem cihangir
imparatorluktan yavaş yavaş çökmeye ve arkasından da
dağılmaya gelindiği noktada ortaya çıkmış ve
Osmanlı İmparatorluğunun -altmış yıl
civarında- 1850 yılından itibaren bütün topraklarını
kaybederek Anadoluya çekilme ve orada da bir Kuvayımilliye ruhu ile,
imparatorluğun dağılmasından sonra, külleri üzerinde bir
devlet yaratmaya çalışmasının ifadesidir. Şimdi, bu,
Osmanlı İmparatorluğunun millet bütünlüğünün, idraksiz
Türk anlayışının imparatorluğa hâkim olmasıyla
gerçekleşmiş, tarihî bir gerçektir. Bugüne yansıması ise
-devam edeceğiz ama- Türk millet bütünlüğünün etnisitelere bölünerek
bu topraklarda da, Türklük kavramının, nasıl Osmanlı
çökertildiyse, bu Anadoluda Kuvayımilliye ruhuyla kurulmuş olan
Türkiye Cumhuriyetinin nasıl çökertileceğinin işaretidir ve
hepimizin üzerinde ciddi bir sorumluluktur. Bu, bir partinin sorunu değil,
Türk milletinin sorunudur. Bu konuya devam edeceğiz.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Karar yeter sayısı Sayın Başkan
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
01.35
DOKUZUNCU OTURUM
Açılma Saati:
01.41
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muharrem IŞIK (Erzincan)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71inci Birleşiminin
Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.
559 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 6ncı maddesi üzerinde Konya Milletvekili
Faruk Bal ve arkadaşlarının verdiği önergenin
oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Tasarının görüşmelerine
devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
6ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
7nci madde üzerinde üç adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 7. maddesinin 3.
Fıkrasında bulunan "kullanılamaz." kelimesinden sonra
gelmek üzere ve bir kopyası düzenleme kuruluna tutanakla teslim edilir.
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Mehmet
Günal Ali
Öz
Konya Antalya Mersin
Yusuf Halaçoğlu Ruhsar Demirel Hasan Hüseyin
Türkoğlu
Kayseri Eskişehir Osmaniye
Mehmet Şandır S. Nevzat Korkmaz
Mersin Isparta
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
559 Sıra Sayılı Temel
Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın 7. maddesinin aşağıdaki gibi
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 7- 2911 sayılı Kanunun
11 inci maddesinin birinci fıkrasının üçüncü cümlesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Bu yükümlülüğün yerine
getirildiğine dair tutulan tutanak düzenleme kurulu tarafından
hazırlanarak yetkili kolluk amirine teslim edilir."
Mahmut Tanal Celal Dinçer Ali Özgündüz
İstanbul İstanbul İstanbul
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı'na
Görüşülmekte olan 559 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 7 inci maddesi ile
eklenen fıkranın tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Leyla Zana Hasip
Kaplan
Iğdır Diyarbakır Şırnak
Sırrı Süreyya Önder Bengi
Yıldız
İstanbul Batman
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) -
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Değerli milletvekilleri, sizin demokrasiniz fişleme, izleme,
görüntüleme, kayıt altına alma üzerine kuruludur. Bu madde de aynen
böyledir. Yani toplantı ve gösteri yürüyüşünün ses ve görüntülerini
alacaksınız, kolluk tarafından yapıldığı
belli olacak şekilde kaydedilecek, elde edilen kayıt ve görüntüler
üzerinden de işinize ne gelirse yapacaksınız. Demokrasi
anlayışınız budur, hep takip, izlemek.
Sizin
toplantılarınızı peki polis nasıl kaydedecek,
görüntüleyecek? Siz iktidarsınız. Alimallah, birisi bir kamera
doğrultsun
6 bin polisi
aldınız, bütün müdürleri, şube
başkanlarını. Güç, kudret sizde. Güç, kudret taşıyor
sizden. Şimdi, böyle bir yanlış yapacak birisi size
Bir
milletvekiliniz yapmıştı zaten, çocuğuna bir
yanlış yapılmıştı, bütün polisleri dizmişlerdi.
Aynen böyle, istavritleri dizerler ya çiroz yapmak için ipe, aynen böyle
dizmiştiniz. Bravo size, iktidar sizin, sizden başka iktidarlık
yapan olmadı.
Sizin demokrasi
anlayışınız var ya demokrasi
anlayışınız siyasal boyutuyla eksik. Siz barajlara
sığınırsınız, siz barajlara ve Kenan Evrenin
yasalarına sığınırsınız. Biz de inadına
inadına başkaldırırız, o duvarlarınızı,
o barajlarını yıkar, geliriz, burada grup kurarız,
konuşuruz. Bu sesimizi kısmak istiyorsunuz ama gücünüz yetmez.
Bakın, demiştim size,
demokrasinin bir diğer sacayağı da ekonomik demokrasidir.
Demokrasinin olabilmesi için o ülkede adil bir bölüşüm olması
lazım. Birilerinin çok yiyip birilerinin az yemesi, birilerinin çok
çırpıp birilerinin geçinemeyip kirasını ödeyemez duruma
düşmesi, bir toplumda kabul edilir bir durum değildir, sosyal
patlamalara yol açar. Onun için, gelir elde ederken hazineye, vergileri adil
alacaksınız. İşçiden, emekçiden yüzde 27 artı yüzde 80
de dolaylı vergi alıp kurumlardan, holdinglerden yüzde 20 vergi
alırsanız bir tarafta çok azınlık bir zengin yaratıp
diğer tarafta milyonlarca fakir bırakırsanız, o ülkede
demokrasi gelişmez arkadaşlar. Demokrasinin vazgeçilmez
unsurlarından birisi ekonomidir. Eğer ekonomide herkes kendi
verdiği vergisinin nereye gittiğini takip edemiyorsa, denetleyemiyorsa,
bütçeyi Sayıştayıyla takip edemiyorsa,
Sayıştayıyla takip edemediği o paracıklar birilerinin
cebine gidiyorsa, demokrasi işlemiyor demektir.
Bakın, bu ayağını
hiç düşünmüyorsunuz, oysaki demokrasinin en önemli ayağı
ekonomik demokrasidir. Ekonomik demokrasi olmadığı zaman süje
olarak bir demokraside, birilerinin yaptığı yanına kâr
kalır. Eğer siz bunun hukukunu yaratmazsanız, nereden buldun
yasalarını getirmezseniz, herkes nereden bulurum
yasalarının peşine düşerse, o ülkede demokrasi olmaz
arkadaşlar. Her şey özel değildir, kamusal alanlarda
yapılması gerekenler vardır, bütün bunların hayata
geçirilmesi gerekiyor.
Şimdi, bunu dikkate
aldığımız zaman, şöyle düşünün, bir ulusun
yarısı özgür, yarısı tutsak olabilir mi? Yani özgür
olmadığı hâlde bazen yurttaşlar, insanlar kendini özgür
hissedebilir mi? Oluyor, bunun farkındayız. Özellikle,
gelişememiş demokrasilerde bu var. Yine, insanlar özgür olmadan mutlu
olabilir mi arkadaşlarım, var mı bunun bir ölçüsü? Yoktur. Onun
için her taraf TOMA, her taraf gaz, her taraf kokuyor arkadaşlar. Gaz kokan
bir demokrasiden hayır gelmez memlekete, biz size açık
konuşalım. Gaz kokan demokrasinin yerine bahar geliyor,
bırakın Kızılay bulvarında parfüm koksun, yeni
açmış bahar çiçekleri koksun. Ne bu tutmuşsunuz tık
tık tık oraya, pencerelere, kapılara, eve, 3 tane insan bir
arada görseniz durmadan sıkıyorsunuz. Böyle bir demokrasi
koruması var mı? Yok. O zaman yanlış bir iş
yapılıyor. Bu yanlışı yaparken Bu paketin
içindekilerle demokrasi getiriyoruz, Türkiyeyi uçuruyoruz, uzaya
götüreceğiz
Bu hikâyeleri de bize yutturmayın diyoruz.
İnşallah, bir dahaki önergede
kültürel çoğulcu demokrasiyle devam ederiz.
SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan)
Çok istifade ettik!
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Vallahi, edersiniz etmezsiniz, belki kulağınızda kalır bir
iki kelime.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Karar yeter sayısı
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Karar yeter sayısı istemiştik.
BAŞKAN Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
559 Sıra Sayılı Temel
Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın 7. maddesinin aşağıdaki gibi
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 7- 2911 sayılı Kanunun
11 inci maddesinin birinci fıkrasının üçüncü cümlesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Bu yükümlülüğün yerine
getirildiğine dair tutulan tutanak düzenleme kurulu tarafından
hazırlanarak yetkili kolluk amirine teslim edilir."
Mahmut
Tanal (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Mahmut Tanal, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Yasası
Tabii, dünyada iki sistem vardır: Bir, izne
tabi olan; iki, izne tabi olmayan. Ancak, bizim Anayasamızın 34üncü
maddesinde, izne tabi olmayan bir sistem kabul edilmiş durumda. Ancak,
mevcut olan yeni düzenleme nedir? Esas olan, kural olan, özgürlüklerin serbest
bırakılması, özgürlüklerin kısıtlanması ise
istisnai bir durumdur. Ancak, mevcut olan bu düzenlemede, tamamen, bir
toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılan her vatandaş
fişlenecek, izlenecek, takip edilecek. Hakikaten, bu, otoriter olan
rejimlerde göze çarpan bir husustur, korkan iktidarlarda göze çarpan bir
husustur. Halkından korkmayan, halkından çekinmeyen sistemlerde gayet
rahat yapılan toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin bu kadar
kayıt ve zabıt altına alınması sisteme
aykırı.
Şimdi, tabii, burada, dikkat
ettiğimizde, hukuk fakültelerinde toplantı ve gösteri
yürüyüşüyle ilgili, Türk hukukunda bir ders en azından idare
hukukunda okutulur, ceza hukukunda okutulur ve bunlar da kaynak kitap olarak
gösterilir. Sayın Burhan Kuzu Hocamın eğer üniversiteyle hâlen
bağlantıları devam ediyorsa
Aynen burada örnek olarak
geçirilir, denilir ki: Eğer bir toplantı ve gösteri yürüyüşü
yapılacaksa mümkün olduğunca
Örneğin, Taksimde toplantı
ve gösteri yürüyüşü yapılacak, oradan geçen sürücüler veya
vatandaşın şunu düşünmesi lazım: Bugün bu trafik niye
kilitlendi? Bugün acaba burada olağanüstü bir durum mu var? Yani, bu
toplantı ve gösteri yürüyüşünün amacının halk
tarafından hissedilebilir olması lazım, duyulabilir olması
lazım, oradan geçen insanların Burada bugün ne oldu, acaba niçin
insanlar toplandı? bu gerekçeyi bilmesi lazım. Mevcut olan bu
düzenlemeyle bu temel hak ve özgürlüğün özünü ortadan kaldırmış
oluyoruz. Nedir bu da? Bunun yasaklanması, sınırlanması
Anayasamızın 13üncü maddesine hem burada ölçülülük ilkesi
uyarınca aykırı hem de demokratik hakkın özünü ortadan
kaldırıcı bir düzenleme olduğu için buna da aykırı.
Peki, aynı şekilde yine nerede bu düzenleme var? 15inci madde de
yine bu sınırlamayı getiriyor yani burada 15inci madde de böyle
bir düzenlemenin getirilmesini yasaklıyor. Nedir 15inci madde de? Temel
hak ve özgürlükleri ortadan kaldırıcı mahiyette bir durdurma
yapamazsınız. Yani, buradaki mevcut olan düzenlemelerin tamamı temel
hak ve özgürlükleri ortadan kaldırıcı, demokratik toplum
düzeninin gereklerine aykırı olan bir düzenlemedir.
Tasarıya
baktığımız zaman, tabii ki Burhan Hocanın bu
Komisyonun Başkanı olmasına biz bazen güvence diyoruz ama
hakikaten artık güvence diyemiyoruz, tam güvencesiz durumda. Örnek
vereceğim ben sizlere madde 12den, 13ten, 14ten, 15ten. Hukuk
fakültesinde -Allah rızası için- anayasa hukuku dersinde bizlere ne
öğrettiniz? Çocuklar, kanun düzenlemesi yapılırken aynı
cümleyi tekrar etmekten kaçının. denilmesi lazım. Aynen
okuyorum ben, burada cebir ve şiddeti, cebir veya tehdit
kullanılarak ya da hukuka aykırı başka
davranışlarla
Aynı düzenleme içerisinde, aynı kanunda
12de, 13te, 14te ve 15te aynı tekrarı
yapmışsınız. Bu, doğru bir düzenleme değil
Değerli Hocam. Sizden istirham ediyorum, yani o ders
kitaplarınızda bunu yazacaksınız ve bu Komisyonun
Başkanı olacaksınız, bu düzenlemeyi yapacaksınız.
Şimdi, söz sırası geldi
Meclis Başkan Vekilimizden
Benim sizden istirhamım şu: Önergeyi
oylamaya sunarken hem değerli arkadaşlarımızın da
zamanını alıyoruz, dışarıda bulunan
arkadaşlarımız da toplantılara katılamıyorlar.
İç Tüzükün 149uncu maddesi diyor ki: Her oylamadan önce milletvekilleri
zil çalınmak suretiyle çağırılır. Sizden rica
ediyorum, ben şimdi, burada, karar yeter sayısı
isteyeceğim, siz Başkan Vekili olarak, İç Tüzükün 149uncu
maddesinin bu son fıkrasını, istirham ediyorum, yani burada
zaman ekonomisi açısından hem de doğru uygulanmayan bir
olayın tatbiki açısından bunu uygulamanızı arz eder,
hepinize teşekkür ederim, iyi çalışmalar diliyorum hepinize.
Karar yeter sayısı istiyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
Zil de çalacak mısınız Sayın Başkan?
BAŞKAN Çalındı efendim,
çalındı.
Önergeyi oylarınıza
sunacağım karar yeter sayısı arayacağım:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Karar yeter sayısı var, önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 7. maddesinin 3.
Fıkrasında bulunan "kullanılamaz." kelimesinden sonra
gelmek üzere
"ve bir kopyası düzenleme
kuruluna tutanakla teslim edilir." İbaresinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Faruk Bal Konya Milletvekili.
Buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar)
FARUK
BAL (Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanunun
başlığı, temel hak ve hürriyetlerin genişletilmesine
ilişkin bir demokratikleşme paketi. Şimdi, temel hak ve
hürriyetler dediğimiz zaman toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkı
çekirdek haklardandır, anayasa hukukçuları bunu bilir. Bu çekirdek
hak kullanılırken devlet olarak diyorsunuz ki: Ben hepinizi kayda
alıyorum, çekiyorum, filme alıyorum. Bunu niye yapıyorsunuz?
Devlet olarak, ortaya çıkabilecek birtakım suçların faillerini
filan tespit etmek için ama demokratikleşen bir ülkede,
demokratikleşme iddiasında olan bir kanunla karşımıza
gelirseniz, devlet tarafından inin, bir de sivil toplum örgütü
tarafına bakın. Eğer hakikaten demokratikleşiyor iseniz, bu
takdirde, yapmış olduğunuz işlemlerin karşı
tarafa da bir nüshasını vermek ve onların da kendilerine göre
çekidüzen verme, içlerinde varsa provokatörler, varsa kanun dışı
faaliyetler, bunları ayıklayıp, çıkarıp ortaya
koymaları ve kendilerini buna göre kanuna uygun hâle getirmelerine...
Önerge bu amaçla verildi.
Şimdi, bu amaçla verilmiş
olan bir önergeyi reddetmek ile demokratikleşme arasında bir bağ
kurabiliyor musunuz? Kuramıyorsunuz, demek ki bu, demokratikleşme
değil, bu, demokratikleşmiş gibi görünerek insanları
aldatmak, uyutmaktır. O zaman, biz biraz önceki maddeden kalan tarih
dersimize geçeceğiz.
Değerli arkadaşlarım,
Etrâkıbiidrak dediğimiz kavram
Osmanlı
İmparatorluğunu çökertirken bir viraj dönüldü; o viraj, 1856 Paris
Anlaşmasıdır. Paris Anlaşmasıyla Osmanlı millet
bütünlüğünün bozulması için içerisine gerekli birtakım
malzemeler konuldu ve Osmanlı İmparatorluğuna Bir anayasa
yap. denildi. İşte, o Anayasanın mimarlarından
Sayın Seyfettin Yılmazın ifade ettiği konu, bizim bugün
gündemimizde olan konudur. O da Osmanlı milletini meydana getiren
milliyetlerin kendi dilleriyle konuşabilmelerine ilişkin bir öneri.
Ulu Hakan Sultan Abdülhamit Han bunu fark etti ve reddetti ama Meclisin ilk
toplantısında yine ana dille konuşma mevzusu gündeme geldi. O
zamanın Meclis Başkanı Osmanlı tebaasından olan
herkes lisan-ı Türkçeyi bilmek mecburiyetindedir. dedi, reddetti fakat
bu, çok geç fark edilen bir çareydi çünkü o
Etrâkıbiidrak dediğimiz kavram, imparatorluğun bütün hücrelerine
yansımıştı ve devlet Türklük ve İslamiyet
dediğimiz kavramlardan uzaklaşarak farklı bir noktaya
sürüklenmişti.
O sürüklenişin tabii sonucu şu olmuştur:
Değerli arkadaşlarım, 1876 Osmanlı Anayasasının
yapıldığı tarihte Osmanlı İmparatorluğunun
hudutlarında Kuzey Afrikadaki devletler vardı, Arap
Yarımadası vardı, Basra Körfezi Osmanlı körfeziydi,
Kırım ve Kafkaslarda Osmanlının geniş bir
toprağı vardı ve Balkanlar, bugün, Kosovaya kadar
Osmanlınındı. 1879dan tarihi 1920 yılına
taşıyın ve Osmanlının düştüğü hâle
bakın. Osmanlının payitahtı İstanbul işgal
edilmişti. Kimler işgal etmişti? İngiliz, Fransız ve
İtalyanlar. Kimdi bunlar? Osmanlıya Sen böyle bir anayasa yap.
diyen ve Etrâkıbiidrak dediğimiz o hastalığı
Osmanlının hücrelerine kadar yansıtabilen üç tane Avrupa
devleti. Osmanlının Kuzey Afrikadaki toprakları işgal
edilmişti. Kim bunu yapan? Aynen, Paris Anlaşmasında
imzası bulunan İngilizler ve İtalyanlar. Arap Yarımadası
işgal edilmişti. Kimdi bunlar? Paris Anlaşmasında
Osmanlıya dayatmada bulunan İngilizler, Fransızlar. Bunun
yanı sıra Balkanlarda milliyetler çatışması ortaya
çıktı ve bunları komitalar hâline dönüştüren,
Osmanlıya karşı ayaklandıran devletlerin arkasında bir
tarafta Avrupa devleti dediğimiz İngiliz, Fransız,
İtalyanlar, diğer tarafta ise Slav ve Ortodoks nüfuzunu kendilerine
siyaset alanı olarak kullanan Çarlık Rusyası.
Dolayısıyla burada fakir kalan, burada öksüz kalan bir Türklük
kavramı vardı; evli evine, köylü köyüne gitti, Türk kitlesi de
Anadoluya sıkıştı, Kuvayımilliye denilen bir güçle,
bağımsızlık mücadelesi yapabilmek için. Şimdi,
Osmanlının millet bütünlüğünü bozanlar
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FARUK BAL (Devamla)
bugün Türk millet bütünlüğünü
bozmak istiyorlar. Derse devam edeceğiz. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Karar
yeter sayısı
BAŞKAN Maddeyi
oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı
arayacağım:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar
yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.
8inci madde üzerinde üç adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 8. Maddesi ile
değiştirilen; 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanununun 12 nci maddesinin birinci fıkrasının
üçüncü cümlesinde bulunan "kararı alır" ibaresinden sonra
gelmek üzere ", bu kararı ilan eder" ibaresinin eklenmesini arz
ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Yusuf
Halaçoğlu Ruhsar
Demirel
Konya
Kayseri
Eskişehir
Mehmet
Şandır Mehmet
Günal Ali
Öz
Mersin
Antalya
Mersin
Hasan
Hüseyin Türkoğlu S.
Nevzat Korkmaz
Osmaniye
Isparta
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 8 inci maddesi ile
değiştirilen 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanunun 12 inci maddesinin 1 inci fıkrasının 3
üncü cümlesinde yer alan "alır" ibaresinin "alabilir",
"bildirir" ibaresinin "bildirebilir" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Leyla Zana Hasip Kaplan
Iğdır Diyarbakır
Şırnak
Sırrı Süreyya Önder Bengi
Yıldız
İstanbul Batman
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
559 Sıra Sayılı Temel
Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın 8. maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Serindağ Celal Dinçer
Ali
Özgündüz
Gaziantep İstanbul
İstanbul
MADDE 8- 2911 sayılı Kanunun
12 nci maddesinin birinci fıkrasının üçüncü cümlesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Toplantının amacı
dışına çıktığı veya düzen içinde
gerçekleşmesini imkânsız gördüğü takdirde Kurul veya
toplanamadığı taktirde Kurul Başkanı dağılma
kararı alır ve durum Kurul Başkanı tarafından derhal
yetkili kolluk amirine bildirilir."
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR
ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Ali Serindağ, Gaziantep Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu değişiklik hükûmet komiserinin görevini
düzenleme kurulu başkanına veriyor. Bu kadar, başka bir
değişiklik yok yani bunun demokratikleşmeyle falan alakası
yok. 2911 sayılı Yasada yapılan değişikliğin
temel nedeni, Gezi protestolarının bir daha tekrarlanmaması,
böyle bir durumun zapturapt altına alınmasıdır. Getirilen
değişiklik ve bugüne kadar getirilen değişiklikler
diktatöryal ölçüde otoriter ve Hükûmete muhalif tüm nefes borularının
tıkanmasına ilişkindir. O nedenle, bunun demokratikleşmeyle
falan ilgisi yoktur.
Şimdi, toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme hakkı Anayasanın 34üncü maddesinde
belirtilmiş ve Anayasa diyor ki: Herkes, önceden izin almadan,
silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkına sahiptir. Toplantı ve gösteri yürüyüşleriyle
ilgili Anayasa maddesi, biliyorsunuz, 2001 yılında, sizin çok
eleştirdiğiniz üçlü koalisyon döneminde değişti ama siz
yasayı değiştirmediniz. Bu yasa Anayasanın şimdiki
hâline aykırı. Bakın, o değişiklikle mülki idare amirinin
toplantı ve gösteri yürüyüşünü erteleme ve yasaklama yetkisi
kaldırıldı ama bu yasada hâlâ o yetki duruyor. Şayet sizin
demokratikleşmeyle ilgili bir probleminiz olsaydı, öncelikle bunu
düzeltmeniz lazımdı, o düzeltilmedi. Toplantı ve gösteri yürüyüşüne
getirilen kısıtlama aynı zamanda, sayın milletvekilleri,
düşünce ve ifade özgürlüğüne getirilen bir
kısıtlamadır. Bu açıdan da Anayasamız ihlal ediliyor.
Siz, Anayasanın bu hükümlerine aykırı herhangi bir
değişiklik yapmadan Biz demokratikleşiyoruz. diye bu
değişikliği getirirseniz kimse size inanmaz, kimse size
güvenmez.
Bakın, tüm demokratik ülkelerde
gösterilerin çoğu parlamento binalarının hemen
yakınında yapılır. Niye yakınında
yapılır? Çünkü parlamentoda bulunan parlamenterlere o toplantı
ve gösteri yürüyüşünü düzenleyenler seslerini duyurmak isterler ama bizim
mevcut kanunda Türkiye Büyük Millet Meclisine 1 kilometreden daha yakın
mesafede siz toplantı yapamazsınız. Bununla ilgili bir düzenleme
yok. Demokratikleşme gibi bir kaygınız olsaydı, siz bunu
öncelikle düzenlerdiniz. Bakın, İngiltere ve Amerika Birleşik
Devletleri gibi ülkelerde, düşünceler özgürce ifade edilsin diye parklar
tahsis ediliyor, en geniş parklar toplantılar için tahsis ediliyor,
oysa siz, Türkiyede, ağaç kesilen parka dahi protestocuların
girmesine izin vermiyorsunuz. Demokratikleşme diye bir kaygınız
olsaydı, siz bunu öncelikle değiştirirdiniz. O nedenle, bu
yasanın demokratikleşmeyle, şununla bununla ilgisi yok. Bu yasanın
getiriliş amacı, daha doğrusu 2911 sayılı Yasanın
değiştiriliş amacı -demin de ifade ettiğim gibi- Gezi
protestolarıdır. Gezi protestoları maalesef Hükûmetin
kimyasını bozmuştur ve Gezi protestolarının bir daha
tekrar etmemesi için, benzeri gösterilerin bir daha olmaması için Hükûmet
kendine göre bazı tedbirler alıyor ama bunun demokratikleşmeyle
ilgisinin olmadığını öncelikle herkesin kabul etmesi
lazım.
Bir de yasada eksikler var. Efendim,
toplantının bitiş saati belli de başlangıç zamanı
ne zaman? Eski yasada diyor ki: Güneş doğmadan başlanamaz.
Şimdi, siz ne zaman başlatacaksınız? Saat üçte bir grup
toplantı düzenlemek istese, siz neye dayanarak Yok. diyeceksiniz? Çünkü
toplantının ne zaman başlayacağıyla ilgili bir hususu
burada düzenlememişsiniz, eski yasada var ama yeni yasada bunu düzenlemiyorsunuz.
Niye? Çünkü bu yasayı düzenleyenlerin belki bu yasayla herhangi bir
tanışıklıkları olmamış, bu yasayı
düzenleyenlerin demokratikleşmeyle herhangi bir
tanışıklıkları olmamış. Ne olmuş? Tek
sebep var, o da Gezi benzeri protestoların önlenmesi, vatandaşların
bir araya gelmesinin önlenmesi ve Hükûmet icraatlarının protestolarla
önlenmemesi, bu kadar. Başka bir amacı yok bu yasanın.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Karar yeter sayısı
BAŞKAN -
Önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar
yeter sayısı yok.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati:02.08
ONUNCU OTURUM
Açılma Saati:
02.11
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muharrem IŞIK (Erzincan)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71inci Birleşiminin
Onuncu Oturumunu açıyorum.
559 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 8inci maddesi üzerinde Gaziantep Milletvekili Ali
Serindağ ve arkadaşlarının verdiği önergenin
oylanmasında karar yeter sayısı bulanamamıştı.
Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar
yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar
yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Tasarının görüşmelerine
devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 8 inci maddesi ile değiştirilen
2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunun 12 inci
maddesinin 1 inci fıkrasının 3 üncü cümlesinde yer alan
"alır" ibaresinin "alabilir", "bildirir"
ibaresinin "bildirebilir" şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan (Iğdır) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, 1829 yılında İngilterede başbakan
düelloya davet edilir. Bunun da nedeni, bir Katolik milletvekilinin
parlamentoya alınmasıdır. Oranın lortları der ki:
Nasıl olur Protestan anayasasını ihlal eder bir Katolik
milletvekilini alırsınız? Ve düelloya davet eder. Derler ki: O
düello, tarihsel olarak, düellonun sonudur.
Türklerin geleneğinde düello yok,
bir Anglosakson, hatta Amerikada biraz var. Bizde pusu kurma vardır
biliyor musunuz; pusu kurma, arkadan vurma, Nasıl tuzağa
düşürdüm? diye böbürlenme
Bunun ne anlama geldiğini aslında
çok iyi biliyorsunuz, çok çok iyi biliyorsunuz.
Bakın, Sayın Başbakan
Almanyaya gittiği zaman iki dillilikten bahsediyordu, Burada 1 milyonun
üstünde Türkiyeden gelen yurttaş var. diyordu. Tabii ki Türkiye gibi
imparatorluk bakiyesi olan ülkelerde -işte, resmî olarak
açıklanıyor, önümüzdeki maddelerde de gelecek- 36 farklı dilin
konuşulduğu, farklı etnisiteden insanların olduğu
bilinen bir gerçek. Eğer siz demokrasinizde kültürel çoğulculuk
süjesini yaşamın içine oturtmadığınız zaman, o
demokrasi tekli demokrasi olur, teklemeye başlar arkadaşlar, tekleyen
demokrasi olur. Hani tek, tek, tek, tek diye başlanır ya, o tekleme
çoğulculuğa karşıdır, farklı dillerin
olmasına karşıdır, farklı türkülerin olmasına
karşıdır, farklı halayların çekilmesine bile
karşıdır. Onun için, demokrasilerde, o çoğulculuğu, o
kültürel yapıyı, o kimliği kabul edeceksiniz, demokrasi
olmanın şartı bu. Bu şartı yerine getirmediğiniz
zaman, o toplumda huzur olmaz, o toplum güvenliğine erişmez, o
toplumda barış olmaz, o toplumda adalet olmaz. Hayatın
gerçeği bu.
Kültürel çoğulculukla ilgili
olarak, vazgeçilmez bir unsur olarak demokrasilerde bahsedilir. Fakat, bunu hep
anlatmaya çalıştığımız zaman,
arkadaşlarımız, tabii, sabırsız, anlamak istemiyorlar
veya geçen zamanın farkında değiller. Yani, yeni çareler
bulamayanların yeni olumsuzluklara da hazır olması lazım,
böyledir gerçekten. O kadar kolay değil. Yani, oyalayarak, öteleyerek,
kandırarak, sallayarak, insanlarla dalga geçerek, insanların,
yurttaşların hakkına, hukukuna riayetsizlik kabul edilir bir
olay değil arkadaşlar.
Çağımızda,
21inci yüzyılda vatandaşlık artık evrensel bir insan
hakkıdır. Onun bir kısmı çok makbul, bir kısmı
çok daha az makbul yok; eşitlik herkes içindir. Bu eşitliği
oturtmak zorundayız. Bunu oturtamadığımız zaman,
eşitliği, vatandaşlığı bir sadaka
sertifikası gibi algılayan rejimlerin adı inanın demokrasi
değil, onların adı zorbalık yönetimidir. Farkında
olmadan zorba bir yönetim icra ettiklerinin bilincinde değillerdir, onlara
göre her şey normaldir. Onlara göre, daha önce bir darbe olmuştur,
ondan önceki on yıl olmuştur, ondan önceki on yıl olmuştur,
o tortularla gelmiştir, E, ben bir iki tane rötuş yapıyorum,
demokrasi maşallah... Maşallahla, inşallahla bu demokrasi
yürümez arkadaşlar. Bununla da kimseyi kandıramayız. Kimse
kimseyi kandırmasın. Böyle bir demokrasi anlayışıyla
çözüm, barış olmaz. Sadaka verir gibi gıdım
gıdım, bir adım adım, ondan sonra da lanse edeceksiniz
Korkunç demokrasi paketi. Ne demokrasi paketi? Ayrımcılık
dolu, ırkçılık kokuyor. Yani bu paketin içinde her yetkiyi
kendine bağlayan bir anlayışı kurduğunuz zaman bir
şeyi çözmüyor.
Bunu diğer maddelerde de anlatmaya
devam edeceğiz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 8. Maddesi ile
değiştirilen; 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanununun 12 nci maddesinin birinci fıkrasının
üçüncü cümlesinde bulunan "kararı alır" ibaresinden sonra
gelmek üzere ", bu kararı ilan eder" ibaresinin eklenmesini arz
ve teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Faruk Bal, Konya Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
FARUK BAL (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu 8inci madde, gösteri ve
toplantı yürüyüşünü düzenleyen kurulun, toplantının
amacı dışına çıkması hâlinde ne
yapacağını ifade ediyor. Biz de bu öneride
Dağılma kararı
aldığı takdirde kurul -kanunda ifade ettiği şekle
göre- güvenlik güçlerine haber verir. diyor. Kurul dağılma
kararı aldı, güvenlik güçleriyle birlikte göstericiler
karşı karşıya geldi; bu çatışma demek, bu yeni
asayişsizlik demek, bu devlet gücünün, kendisini ifade etmek isteyen
topluluğa karşı kullanılması demektir.
Bunun önlenmesi lazım. Nasıl?
Gayet basit: Dağılma kararı alan düzenleme kurulu -iki kelime
ilave ediyor- bu kararı ilan eder. İlan ettiği zaman, oradaki
iyi niyetle gitmiş olan insanlar anlar ki toplandıkları gösteri
ve yürüyüş kendilerini oraya çağıran, organize eden güç
tarafından kapatılmıştır,
dağıtılmaktadır ve çeker evine gider. Bu kadar basit, bu
kadar açık bir şekilde kanunu yapmayı öneren önergemizin
reddedilmesini ben hayretle karşılıyorum.
Dolayısıyla, bizim hayretimiz
bunun iyi bir şekilde sonuçlanmasına çare olmadığına
göre dönelim tarihin projektörünü sizin vicdanlarınızın üzerine
yansıtmaya. Evet, Etrâkı biidrak. Etrâkı biidrak, Osmanlı
İmparatorluğunu dağıtan bir hastalıktı ve
dağıldıktan sonra, evli evine, köylü köyüne gitmişti.
Osmanlı İmparatorluğunun toprakları üzerinde ve buna
ilaveten Osmanlı İmparatorluğunun nüfuzu, himayesi altında
bulunan alanlarda tam 62 tane devlet kuruldu. Devleti olmayan bir tek Türk
milleti kaldı. Onlar da dünyanın dört bir tarafından, üç
kıtadan geldiler, Anadoluya toplandılar. Başlarına bir
kış daha geldi, bir değil iki kış birden geldi. Balkan
Savaşıyla birlikte 5,5 milyon insan sadece Balkanlardan yola
çıktı Anadoluya gelmeye. Yarısından fazlası yollarda
heder oldu; kimi karda, kışta kıyamette, kimi salgın
hastalıkta, kimi de Ermeni, Rum, efendim, Bulgar
komitacılarının yaptığı saldırılarla
heder oldular. Geldiler ki Anadoluda buldukları insan, netice
itibarıyla, Galiçyasında, Yemende, Fizanında şehit
olmuş, geriye kalanların büyük bir bölümü kadın, erkeklerinin
büyük bir kısmı askerlik çağının
dışında, askerlik çağının içinde olanlar da ya
gazi ya kolunu bacağını kaybetmiş olan kitle.
İşte bunların arasında sadece o ruhu canlandırabilecek
bir küçük grup var ki adı Halaskâran Zabitandır. Bunlar Mesele
vatan ise gerisi teferruat. deyip candan geçen, maldan geçen, yârdan geçen,
serden geçen kitledir. İşte o kitle, Ziya Gökalpin ortaya
koymuş olduğu, harsta, kültürde ve medeniyette mensubiyet
anlamındaki Türk milliyetçiliği fikrinden hareketle
Kuvayımilliyeyi oluşturmuş ve bu Kuvayımilliye bakın
neler yapmış.
Değerli arkadaşlarım,
tekrar 1876ya dönüyoruz. O Anayasayla Osmanlı İmparatorluğuna
vadederek Sizi Avrupa devleti yapacağız. Avrupa devletleri olarak,
güçlü devlet olarak, İngiltere, İtalya ve Fransa olarak biz senin toprak
bütünlüğünü koruyacağız. diyen bu ülkeler ile Halaskâran
Zabitanın ortaya koymuş olduğu Kuvayımilliye ruhu,
Kahramanmaraşta Fransızlara karşı mücadele ediyor, onun
için biz Kahramanmaraşa kahraman unvanını veriyoruz. Bu
Halaskâran Zabitanın organize etmiş olduğu Kuvayımilliye
ruhu Urfada mücadele ediyor, biz onun için Urfada İngilizlere
karşı mücadele eden Urfaya Şanlıurfa diyoruz. Şehit
Kamil ve önderliğindeki Antepliler Fransızlara karşı
Antepte mücadele ediyor, biz onun içindir ki Antepe gazi diyoruz.
İşte, o Halaskâran ruhunu siz, bugüne
taşıdığımız zaman, hâk ile yeksan ettiniz.
Artık bugün Halaskâran ruh değil, Silivride,
köşebaşında teröre karşı mücadele etmiş olan, her
taşın altında terörist arayan Engin Alan gibi paşalarda ve
onu takip edecek Türk subaylarında Halaskâran ruh mu
bıraktınız?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FARUK BAL (Devamla) Yargıyı
paramparça ederek Uzun adam, uzun yaşa ilanı ile
yolsuzlukları, rüşveti, kara parası ortaya çıkmış
olan kişileri tahliye ettiren yargıdan mı Halaskâran ruh bekleyeceğiz?
Devam edeceğiz tarihe. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
9uncu madde üzerinde üç adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan "Temel Hak
ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı"nın çerçeve 9 uncu maddesiyle
değiştirilmesi öngörülen 2911 sayılı Kanunun 23 üncü
maddesinin birinci fıkrasının (j) bendinde yer alan "kurul
tarafından" ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mahir Ünal Mehmet
Doğan Kubat Osman
Aşkın Bak
Kahramanmaraş İstanbul İstanbul
Hacı Bayram Türkoğlu Ali
Şahin
Hatay Gaziantep
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 559 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 9
uncu maddesinde yer alan "kurul" ibaresinin "düzenleme
kurulu" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Leyla
Zana Hasip
Kaplan
Iğdır Diyarbakır Şırnak
Sırrı Süreyya Önder Bengi
Yıldız
İstanbul Batman
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
559 Sıra
Sayılı Temel Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın 9. maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 9- 2911
sayılı Kanunun 23 üncü maddesinin birinci fıkrasının
(j) bendi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
j) 12 nci madde
gereğince kurul tarafından toplantının
dağılmasına karar verilmesi durumunda,
Aylin Nazlıaka Celal
Dinçer Ali
Özgündüz
Ankara İstanbul İstanbul
Ali
Serindağ
Gaziantep
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) -
Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Aylin Nazlıaka.
BAŞKAN
Aylin Nazlıaka, Ankara Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 559
sıra sayılı Kanun Tasarısının 9uncu maddesine
yönelik olarak sabaha karşı iki buçukta söz almış
bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlarım.
Bakın
değerli milletvekilleri, aslında kendi içinde çok çelişkili bir
tabloyla karşı karşıyayız. Bizler bu akşam burada
2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa
yönelik olarak konuşmalar yaparken Ankara Güvenparkta ve
Kızılayın çeşitli sokaklarında
vatandaşlarımız gazlandı, coplandı ve polis
şiddetine maruz kaldı, bazı basın mensupları
yaralandı. Bakın, iş o kadar ilerledi ki artık, 5inci
kattan eylemcilere destek verenlere dahi tazyikli sular sıkıldı.
Yani, utanç verici bir tabloyla karşı karşıya kaldık
bir kez daha.
Biz toplantı
ve gösteri yürüyüşü dediğimizde aklımıza gelen kelimeler;
özgürlük, adalet, eşitlik, ifade özgürlüğü olurken sizin
aklınıza gelen kelimeler, Akrep, TOMA, biber gazı ve tazyikli su
oluyor. Soru önergelerimize çok ender yanıt veriyorsunuz ama nasıl
olduysa bir önergemize verdiğiniz yanıttan biliyorum, Türkiye
Cumhuriyeti, son on iki yıl içerisinde toplam 21 milyon dolarlık
biber gazı aldı değerli milletvekilleri yani 628 tonluk biber
gazından bahsediyoruz.
Tabii, biz bundan bahsettiğimizde,
toplantı ve gösteri yürüyüşlerinden korkuyorsunuz, halkın
meydanlara çıkmasından korkuyorsunuz dediğimizde Yok
canım, biz de mitingler yapıyoruz. diyorsunuz ama o mitinglerin
nasıl yapıldığını herkes biliyor değerli milletvekilleri.
O mitingler, devlet imkânlarıyla, devletin ulaşım
araçlarıyla ve devletin personeline psikolojik baskı uygulanarak ve
taşıma insanlar götürülerek yapılıyor. Biz o mitinglerde
sizin dağıttığınız konuşma metinlerini
biliyoruz. O konuşma metinlerinin hangi bölümünde hangi sloganların
atıldığını yazdığınızı
biliyoruz. Bütün bunlar bizim elimize geçti değerli milletvekilleri.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Vay anasına, dinleme
yapıyorsunuz!
AYLİN NAZLIAKA (Devamla) Ama,
şu konuda hakkınızı yememek lazım: Gerçekten de
bazı konularda, Türkiyeyi, dünyada bazı şeyleri ilk kez
deneyimleyen ülke hâline getirdiniz. Mesela, bugün, dünyada ilk kez, bir ülkede
vatandaşlar sokağa çıkıp Hırsız var. diye bağırırken
onları gözaltına aldınız ama hırsızları serbest
bıraktınız. Tabii, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde
toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ihlalleri nedeniyle en fazla
ceza alan ülke olduğumuzdan hiç bahsetmek dahi istemiyorum. En fazla,
dünyada en fazla tutuklu gazetecilere sahip olan ülke olduğumuzdan
bahsetmek dahi istemiyorum. Avrupanın, iş kazaları konusunda
ilk sırada yer alan ülkesi olduğundan gene bahsetmek dahi istemiyorum
çünkü bunlar beni utandırıyor, sizin adınıza
utandırıyor.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Bizim adımıza konuşmayın lütfen!
AYLİN NAZLIAKA (Devamla)
Bakın, biz sizin demokrasiyi ne kadar içselleştirdiğinizi 1
Mayısta gördük, Gezi olaylarında gördük, ODTÜ yolunda gördük. Öyle
bir belediye başkanınız var ki Ben ne zaman halka sordum ki
şimdi sorayım? diyor. Yani kendisi öyle bir zihniyete, öyle bir
demokrasi anlayışına sahip ki
İSMAİL AYDIN (Bursa) Mansur
Yavaşa söyle, o yapar.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Danışmanlık yap ona.
AYLİN NAZLIAKA (Devamla) -
halka
sormayı bir zafiyet olarak görüyor ama tabii, bunların her birinin
hesabı 30 Martta kesilecek.
Gelelim Gezi olaylarına.
İHSAN ŞENER (Ordu) Geziye
takılma, Geziye.
AYLİN NAZLIAKA (Devamla) - Gezi
olaylarını birkaç kelimeyle anlatacak olsam aklıma gelen
kelimeler şunlar: Gezi sınıfsızdı; Gezi
hiyerarşisizdi, Gezi hem dağınık hem de bir başka
yönüyle de topluydu ama toparlayıcıydı.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Ders al
o zaman, ders al!
AYLİN NAZLIAKA (Devamla) Ama,
Gezide en önemlisi şuydu: Orantısız polis şiddetine
karşı orantısız bir zekâ vardı. Öyle bir ince mizah anlayışıyla o gençler yürüdüler ki, öyle güzel
sözcükler kullandılar ki, söyleyecek hiçbir şey bulunamadı ve
otoriteye karşı kahkahalar yarıştı.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Birini
söyler misin, birini?
AYLİN NAZLIAKA (Devamla) -
Bakın, o gençler ne dedi biliyor musunuz: Sizin şu 3 çocuk yetmez, 4
çocuk; 4 çocuk da yetmez, 5 çocuk. söyleminiz var ya
NUREDDİN NEBATİ
(İstanbul) 5 de yetmez, 5 de yetmez, 7 tane!
AYLİN NAZLIAKA (Devamla) -
sokaklarda Bizim gibi çocuklar ister misiniz? diye bağırdı o
gençler. Her o yürekli genci bir kez daha kutluyorum.
Bakın, değerli
arkadaşlar, Goethe der ki: Her kuşakta yeniden kazanılmak
zorunda kalınan bir şeydir özgürlük. İşte, şu anda,
gene bizim kuşaklarımız bunların savaşını veriyor
ama şurası bir gerçek: Sizler adaleti
sıfırladınız, vicdanları
sıfırladınız, paraları
sıfırladınız
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AYLİN NAZLIAKA (Devamla) -
30
Martta da halk sizi sıfırlayacak. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa)
Hadi bakalım!
İSMAİL AYDIN (Bursa) Hadi
bakalım, hodri meydan!
ÜNAL KACIR (İstanbul) Sizler de
oyları sıfırladınız. Ne olacak şimdi?
İSMAİL AYDIN (Bursa) 1
Nisanda da bekleriz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Ankara) Karar yeter sayısı
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar
yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 559 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 9
uncu maddesinde yer alan "kurul" ibaresinin "düzenleme
kurulu" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin
Buldan (Iğdır) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) -
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Arkadaşlar, kaç TOMA var Türkiyede biliyor musunuz?
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) Ne
kadar?
HASİP KAPLAN (Devamla) Kaç tane
zırhlı araç var, kaç tane Akrep var
ALİ ŞAHİN (Gaziantep)
Kaç tane hain var?
HASİP KAPLAN (Devamla) Say, bir
daha say.
BAŞKAN Sayın Milletvekili,
lütfen
HASİP KAPLAN (Devamla) Senin
gibi hainler çok, çok, çok!
ALİ ŞAHİN (Gaziantep)
Asıl hain sensin!
BENGİ YILDIZ (Batman)
Terbiyesizlik yapıyorsun, biliyor musun! Terbiyesizlik yapıyorsun!
Konuşmaya bile tahammül edemiyorsun, geri zekâlı!
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul)
Asıl hainliği sen yapıyorsun.
HASİP KAPLAN (Devamla) Senin
gibi hainler çok.
BAŞKAN Sayın Kaplan,
karşılıklı konuşmayalım, Genel Kurula hitap edin
siz.
HASİP KAPLAN (Devamla) Ülkesine
de hain, yurttaşına da hain, ülkesinin parasına da hain, hainlik
akıyor sizden hainlik.
BAŞKAN Lütfen
Sayın
milletvekilleri
HASİP KAPLAN (Devamla)
İşte, tahammül edemiyorsunuz. Sizin gibilerden öyle hainlik
aktığı için, siz tahammül edemiyorsunuz aykırı bir
sese.
ALİ ŞAHİN (Gaziantep)
Haini millet biliyor.
HASİP KAPLAN (Devamla) İlla
sizin düdüğünüz ötecek değil mi, illa siz söyleyeceksiniz, illa siz
konuşacaksınız, illa böyle olacak değil mi?
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul)
Halkın düdüğü ötecek.
HASİP KAPLAN (Devamla) Biraz
burada konuşunca batıyor değil mi? Demokrasi deyince
rahatsız oluyorsunuz, eşitlik, özgürlük deyince rahatsız
oluyorsunuz değil mi?
Paraları götüreceksiniz, ihaleleri
götüreceksiniz, sandıkları dolduracaksınız ve burada sesi
çıktığı zaman milletvekilinin rahatsız
olacaksınız, Hain. diyeceksiniz! Hain kimdir biliyor musun?
Hırsızlardır hain, vatanı soyanlardır hain, askeri
ölüme gönderenlerdir hain, ırkçılık yapanlardır hain,
kafatasçılık yapanlardır hain
ALİ ŞAHİN (Gaziantep)
Askeri öldürenlerdir hain.
HASİP KAPLAN (Devamla)
faşizmi besleyenlerdir hain. Biliyor musunuz hain kimdir?
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Sen!
HASİP KAPLAN (Devamla) Hain, bir
insanın dilini inkâr edendir, kimliğini inkâr edendir, söylemini
inkâr edendir, halayını inkâr edendir, kendi
zorbalığını dayatmaktır hainlik. Hainlik de
değil, insanlık bile değil onun adı. Siz, hainin ne
olduğunu biliyor musunuz?
ALİ ŞAHİN (Gaziantep)
Bilmez miyiz!
BENGİ YILDIZ (Batman) Kendinden
biliyorsun sen, kendinden biliyorsun hainliği!
HASİP KAPLAN (Devamla)
Nazım Hikmet çok güzel demişti
Eğer dolarlarınızsa
Biliyorsunuz, daha yeni değil
Hainlik nedir biliyor musun? Bu ülkenin
uçuruma sürüklenmesidir, biliyor musunuz?
ALİ ŞAHİN (Gaziantep)
Bu ülkeye silah doğrultmaktır, bu ülkeye namlu
doğrultmaktır.
HASİP KAPLAN (Devamla) Bu ülkeyi
uçuruma sürüklemektir ve siz uçuruma sürüklüyorsunuz. Buradan
ayırımcı bir davranışınıza karşı
tavır koyduğumuz zaman zıplıyorsunuz hemen, Hain. diyorsunuz.
Siz vatanseversiniz değil mi? Vatansever olduğunu söyleyip köyleri
yakanları gördük. 4 bin tane köy yakıp Kahramanız. dediler,
Vatanseveriz. dediler, Terörle mücadele ettik. dediler, 17.500 faili meçhul
cinayet işlediler, asit kuyularına attılar, kimsesiz
mezarlıklarına attılar insanları. Hain onlardır, bak!
ALİ ŞAHİN (Gaziantep)
Onları kim soruşturuyor şimdi?
HASİP KAPLAN (Devamla) - Onlarla
beraber yürüyenler haindir, onlarla beraber ihale alanlar haindir, onlarla
beraber iş tutanlar haindir, onlarla beraber çalanlar haindir, onlarla beraber
iş kurup arkasından Bu milletin anasını bilmem ne
yapacağız. diyenler haindir! Siz hain
tanımamışsınız!
ALİ ŞAHİN (Gaziantep)
Biz biliyoruz, bu millet biliyor haini.
HASİP KAPLAN (Devamla)
Konuş, konuş! Konuş da sana demokrasinin hainlerinin nerede
olduğunu göstereyim.
Senin hain dediklerin senin
içindedir, ruhundadır. On iki sene paralel paralel yürümüşsün de
ruhun duymamış senin! Hain arıyorsan kendi içinde ara!
Kalleş arıyorsan kendi içinde ara! Kuyunu arayan istiyorsan kendi içinde
ara! Ara da üstüne düş!
ALİ ŞAHİN (Gaziantep)
30 Martta görürsün haini!
HASİP KAPLAN (Devamla) Bizim
gibi böyle direnişini gösteren, başkaldıran özgürlük
sevdalılarına, halkı için bedel ödeyenlere hain diyecek en son
kişi sizsiniz, önce kendi hainliklerinizin üstünü örtün. Yazık oluyor
size. Böyle söylemlere de prim verdiğiniz için size yazık oluyor.
İçinizde epey hain
varmış hakikaten yani siz birkaç tane zannediyordunuz. Hakikaten
dedikleri doğru, 57 tane falan daha çıkacak. demeleri boşuna
değilmiş. İyi bir kontrolünüz yok, paralel gücünüzü iyi
sağlayamamışsınız. O paralel gücün nerede ne
yapacağı belli olmaz, içinizdeki hainlerin nerede ne
yapacağı belli olmaz. Üç tane seçim var önümüzde. Böyle, durup
dururken saldıran hainlere dikkat edeceksiniz. Hainlik edebiyatından
hâlâ sermaye çıkacağını düşünenlere dikkat
edeceksiniz, onlar sizi üç kuruşa satar.
Biz sözümüzde duran,
konuştuğunun arkasında duran, bu ülkenin demokrasisi için dik
duran, yeri geldiği zaman da bunun hesabını sorabilecek bir
partiyiz. Bunu anlayamıyorsunuz, anlayamadığınız nokta
budur, yaptığınız yanlışların şeyi de
budur. Alışmışsınız memlekette istediğiniz
gibi at koşturmaya. Koşturamayacaksınız arkadaşlar,
bitti. İstediğiniz kadar TOMA, gaz alın, istediğiniz kadar
silahlı güçlerinizi kullanın ama hainlikler sizin
başınıza iş açacaktır, ben size açık söylüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla)
İçinizdeki hainliklerle önce bir yüzleşin, sonra gelin
başkasına hain deyin. İyi olur; kaç tane hain var, bir
istatistik yaparsınız, görüşürüz, ondan sonra konuşuruz
kimin haini daha çok.
ALİ ŞAHİN (Gaziantep)
Bu millet hainleri iyi bilir.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan "Temel Hak
ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı"nın çerçeve 9 uncu maddesiyle
değiştirilmesi öngörülen 2911 sayılı Kanunun 23 üncü
maddesinin birinci fıkrasının (j) bendinde yer alan "kurul
tarafından" ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mahir Ünal
(Kahramanmaraş) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) Takdire bırakıyoruz Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Mustafa Elitaş, Kayseri Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Az önce konuşmacı burada
konuşurken Kaç tane TOMAnız var, kaç tane Akrepiniz var, kaç tane
tankınız var, kaç tane topunuz var, kaç tane tüfeğiniz var?
diye saydı. Oradan arkadaşımız da dedi ki: Bu ülkede kaç
tane hain var?
ÇİĞDEM MÜNEVVER ÖKTEN
(Mersin) Hatip kendisi niye üstüne alındı?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Yani, niye üstüne aldı? Niye öyle yaptı? Biz burada
BENGİ YILDIZ (Batman) Kaç tane
hırsız var? dersek siz üzerinize almıyor musunuz? Kaç tane
hırsız var bu ülkede?
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Kaç tane hırsız var? deyince niye zıplıyorsun?
Elitaş hırsız deyince niye zıplıyorsun?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
TOMAyla ilgili hiçbir meseleyi ifade etmiyoruz. Niye hain olduğunuzu
üzerinize yapıştırdınız? Niye hainden
alındınız?
BENGİ YILDIZ (Batman) Siz niye
üzerinize alınıyorsunuz o zaman? Bugünlerde kimse sokakta bile
hırsız diyemiyor, alıyorsunuz içeriye. Niye üzerinize
alınıyorsunuz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Burada, bu TOMAyla ilgili, milletvekili arkadaşlarımızın
hiçbiri bu TOMAnın kime ait olduğunu ifade etmiyor. Bu TOMA devletin
TOMAsıdır.
BENGİ YILDIZ (Batman) Ne
dediğini bilecek! Ne dediğini bilecek! Ne dediğini bilecek
Sayın Elitaş!
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Ağzından çıkanı kulağı duyacak, sen de
duyacaksın Elitaş! Sen de duyacaksın! Sen sorumlu mevkidesin.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Dinle!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Ama Kaç tane hain var? deyince niye kendinizi hain hissediyorsunuz?
BENGİ YILDIZ (Batman) Bizi
sindiremezsiniz burada, tek kişi kalsak bile. Orada bir geri zekâlı
Burada Nazım Hikmete vatan haini dediniz, Deniz Gezmişe burada
vatan haini dediniz! Yapamazsınız! Ama, siz vatan hainisiniz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Sayın Kaplan, ben şunu soruyorum: Siz hain misiniz ki bu kadar büyük
tepki gösteriyorsunuz? Hain kim biliyor musunuz? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bu ülkenin evlatlarını
hunharca öldüren haindir. Bu ülkenin dershanelerindeki çocuklarını,
okullarındaki çocuklarını
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Hain sizsiniz, hırsızlar haindir, ülkeyi soyanlar haindir, yolsuzluk
yapanlar haindir.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Sayın Başkan, iki kişi burada
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Aynen öyle
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Bakın, bir milletvekilinin laf atmasından dolayı
BAŞKAN Buyurun. Ben
uyaracağım
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sen çıkıp... Grup Başkan Vekilisin, değil mi?
BENGİ YILDIZ (Batman) Öyle geri
zekâlıları konuşturmayacaksınız bize karşı!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Müsaade edin
Müsaade edin
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Üzerine alınma, üzerine alınma!
BAŞKAN Sayın Kaplan,
Sayın Yıldız
Lütfen, dinleyelim.
BENGİ YILDIZ (Batman) Böyle geri
zekâlıları konuşturmayacaksınız bir defa!
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Uyarın! Uyarın!
BAŞKAN Uyardım,
uyarıyorum
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Bakın, bu ülkede, annesinin karnındaki bebeği öldüren insan
haindir, terör estiren insan haindir, askerini şehit eden insan haindir,
Kürtleri koruyorum. diye Kürtleri katleden haindir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, BDP sıralarından
gürültüler)
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Hadi be oradan, hadi! Elitaş, sen kaç telde oynuyorsun, kaç telde! Sen
hırsızlıklarını kapatamazsın, onunla
hainliklerini kapatamazsın. Böyle çirkefçe saldırılarla da
susturamazsınız kimseyi.
BAŞKAN Sayın Elitaş
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Niye alınıyorsun diyorum, niye alınıyorsun? Hasip Kaplan,
niye alınıyorsun? Kürtlerin hakkını koruyorum. deyip
Kürtleri katleden haindir diyorum, niye alınıyorsun?
BAŞKAN Sayın Elitaş,
lütfen Genel Kurula hitap edin. Sayın Elitaş...
Sayın Kaplan, lütfen oturun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Bu
ülkenin millî beraberliği için gayret gösteren bütün insanları
katleden, oradaki köyleri boşaltan, Devletle beraber hareket ediyorsun.
diye köyleri boşaltan
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sizsiniz, ortaksınız şu an, ortaksınız işte!
Sizin içinizde görevli çoğu. İçinizde kaç görevli var? Kaç tane o
görevden görevli var, sayar mısınız? Kaç tane görevli var
içinizde? Haini arayacaksanız çok ararsınız!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
o insanları vatanından,
yurdundan eden insan haindir. Niye alınıyorsun diyorum. Bunları
sen mi yapıyorsun ki alınıyorsun? Bunları sen mi
yapıyorsun, alınıyorsun? Oradan Bu ülkenin bekasına ve
geleceğine kim bir şey düşündüyse, kim yanlış
yaptıysa, o hainleri biliyor musun? diyor, zıplıyorsun. Niye
zıplıyorsun? Sen hain misin zıplıyorsun?
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Siz hainlik yapmayın. Bakın
BAŞKAN Sayın Kaplan,
lütfen
Sayın Elitaş, lütfen, Genel
Kurula hitap edin.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
İşte, burada önemli soru oydu. İçinde öyle bir durum var ki o
içindeki durumla birlikte
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, İç Tüzükün gereğini yapın Sayın
Başkan. Bir grup başkan vekili görmüş kalabalığı,
burada horozlanıyor! (AK PARTİ sıralarından Otur yerine.
sesleri, gürültüler)
BAŞKAN Sayın Elitaş,
Genel Kurula hitap edin lütfen.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sizin gibi horozları çok gördük! Sizin gibi vakitsiz öten horozları
çok gördük. Konuşmayın! Yakışıyor mu!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Sayın Başkan, şu İç Tüzükün gereğini yapar
mısınız! Sayın Başkan, İç Tüzükün gereğini
yapar mısınız!
BAŞKAN Sayın Kaplan,
lütfen... Sayın Kaplan, lütfen yerinize oturun.
Genel Kurula hitap edin siz de
Sayın Elitaş
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Değerli milletvekilleri, bu yasayı inşallah
çıkaracağız. Arkadaşımız biraz önce yasanın
4üncü maddesine gelene kadarki kısımda dedi ki
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Ne istiyor
bunlar, onu söyle Başkan.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Eğer 5 kişi de dâhil olmak üzere ayrı bir grup kurabilirsek, 5
kişiyle bir araya geldiğimizde, bize imkânlardan verin.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Hangi
imkânlar?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Yani Devletin maddi -yardım
yapma- imkânlarından verin.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Öyle bir şey demedik!
BENGİ YILDIZ (Batman)
Babanızın malını veriyorsunuz!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Ya, önergeniz oydu diyorum, önergeniz oydu. Sen önergenin farkında
değilsin. Önergenin farkında değilsin diyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Hem konuştuk hem önerge verdik, öyle bir şey demedik. Şimdi onu
da saptırma!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Hayır, önergenin farkında değilsin.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Her şeyi saptırmakta üstüne yok senin!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Bakın, değerli milletvekilleri, BDPli arkadaşlara da
söylüyorum, 2820 sayılı Kanunun o maddesinde yapılacak
değişikliğin önümüzdeki seçimde uygulanma imkânı yok zaten.
Çünkü, Anayasanın 67nci maddesi buna engel. Bir yıl içerisinde
yapılacak seçimlerde uygulanma imkânı, kabiliyeti yok, ancak genel
seçimde, 2015 tarihindeki genel seçimde uygulanabilir. Ama bunu getirip de
İlla ki böyle yapacaksınız. Onu yapmazsanız ben bunun
engelini göstereceğim. Bunu Elitaş yapıyor. diye ifade etmek
NURDAN ŞANLI (Ankara)
Bildiğin şantaj bu.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Anayasayı biliyor, bildiğine de inanıyorum.
İSMAİL AYDIN (Bursa) O
kadar biliyor, o kadar.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Yani yutturduğunu zannediyorsun, değil mi?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Ama işine gelmediği için, popülizm yaptığı için,
sadece oradaki insanlara, bölgesindeki insanlara siyaset yapabilmek için bunu
yapıyor.
Tekrar şunu söylüyorum: Burada her
türlü hakareti yapacaksın, hiçbir arkadaşımız bir şey
söylemiyor. Hırsız. diyorsun, alınmıyoruz.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Üzerimize alınmıyoruz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Ama geçen, Grup Başkan Vekilimiz Ahmet Bey çok güzel bir laf
söylemiş: Yani içinde hırsızlık duygusu olan, sürekli hırsızlık
yapmayı aklından çıkaramayan, herkesi hırsız
zannedermiş.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa)
Doğru, öyle dedi Başkanım, evet.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Bakın, burada ifade ediyor: TOMA var. Kaç tane TOMA var, biliyor musun?
diye soruyor.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Demek ki içinizde de hainlik duygusu var sizin. Aristo mantığına
göre de içinizde hainlik duygusu bitmiyor o zaman.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Arkadaşımız da safça diyor ki: Bu ülkenin geçtiği durum
öyle bir zor durum ki bu ülkede kaç tane hain var, sen biliyor musun? Çünkü
sen burada demokrasi dersi vermeye çalışıyorsun, ansiklopedi
olduğunu iddia ediyorsun, o da senin bilgine müracaat etmiş Var
mı böyle bir şey? diyor.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Ne bu şimdi?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Çok üzüldüm, yazık. Çok
ayıp ediyorsunuz!
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Bu davranışlar ne? Yazıklar olsun size! Hepinize yazıklar
olsun!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Yazıklar olsun size!
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde
kabul edilmiştir.
10uncu madde üzerinde dört adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan "Temel Hak
ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı"nın çerçeve 10 uncu maddesiyle
değiştirilmesi öngörülen 2911 sayılı Kanunun 24 üncü
maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan
"Düzenleme kurulu" ibaresinden sonra gelmek üzere "veya kurul
başkanı" ibaresinin ve (b) bendinde yer alan "Düzenleme
kurulunun" ibaresinden sonra gelmek üzere "veya kurul
başkanının" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mahir Ünal Mehmet
Doğan Kubat Osman
Aşkın Bak
Kahramanmaraş İstanbul İstanbul
Hacı Bayram Türkoğlu Ali Şahin
Hatay Gaziantep
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 559 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 10
uncu maddesi ile değiştirilen 2911 Sayılı Toplantı ve
Gösteri Yürüyüşleri Kanunun 24 üncü maddesinin 1 inci fıkrasının
(b) bendinin 2 inci cümlesinin tasarı metninden karılmasını
arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Leyla Zana Hasip
Kaplan
Iğdır Diyarbakır Şırnak
Sırrı Süreyya Önder Bengi
Yıldız
İstanbul Batman
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 Sıra Sayılı
Kanun Tasarısının 10. Maddesi ile değiştirilen; 2911
sayılı Kanunun 24 üncü maddesinin birinci fıkrasının c
bendinin,
"c) Mahallin
en büyük mülki amiri toplantıyı sona erdirme kararını,
yazılı olarak veya acele hallerde sonradan yazı ile teyit
edilmek kaydıyla sözlü emirle, mahallin
güvenlik amirine ve düzenleme kuruluna bildirir. şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklifleriz.
Faruk Bal Yusuf
Halaçoğlu Ruhsar
Demirel
Konya Kayseri Eskişehir
Mehmet Şandır Ali Öz Mehmet
Günal
Mersin Mersin Antalya
Hasan Hüseyin Türkoğlu S.
Nevzat Korkmaz
Osmaniye Isparta
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 Sıra Sayılı
Temel Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın 10. maddesinin 1. fıkrasının (b) ve
(c) bentlerinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz:
"b) Düzenleme kurulunun bu görevi yerine getirmemesi
hâlinde, durum düzenleme Kurulu Başkanı tarafından mahallin en
büyük mülki amirine bildirilir. Mahallin en büyük mülki amiri tarafından
toplantının sona erdirilip erdirilmeyeceğine dair karar
alınır.
c) Mahallin en büyük mülki amiri yazılı emirle,
mahallin güvenlik amirlerini veya bunlardan birini görevlendirerek olay yerine
gönderir."
Celal Dinçer Ali
Özgündüz Ali
Rıza Öztürk
İstanbul İstanbul Mersin
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU
(İstanbul) - Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Ali Rıza
Öztürk, Mersin Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar) )
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bundan tahminen on gün
kadar önce yaptığım bir konuşmada, Silifke
Yeşilovacık beldesinde liman inşaatı nedeniyle Akdeniz
fokları denilen fokların yuvalarının
dağıtıldığını ve üreme alanlarının
tahrip edildiğini söylemiştim ve şimdi, İnternette
dolaşan bir şeyde bir Akdeniz fok yavrusunun öldüğünü görüyorum
Yeşilovacık sahillerinde. O zaman söylemiştim, Sayın
Başbakanı ve Çevre Bakanını göreve davet etmiştim.
Demokratikleşme, aslında çevre hakkını da
içeren bir kavramdır. Artık,
günümüzde demokratikleşme, temel hak ve özgürlüklerin alabildiğine
genişletildiği bir kavramdır.
Değerli milletvekilleri, bugün
görüşmekte olduğumuz bu kanun ile aslında Toplantı ve
Gösteri Yürüyüşleri Yasası
daha çok hakları kısıtlayan, daha sıkı şartlara
bağlanan bir yasadır. Aslında, toplantı ve gösteri
yürüyüşleri açısından bunun demokratikleşme
sağladığını söylemek mümkün değildir; aksine
gittikçe otoriterleşen bir yönetimin hak ve özgürlükleri
demokratikleşme adı altında nasıl
kısıtladığının somut göstergesidir.
23üncü Dönemde, kamuoyunda taş
atan çocuklar yasası olarak bilinen bir yasayla, aslolan bu Toplantı
ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasında birtakım
değişiklikleri yapmaya çalışmıştık hep
beraber. Şimdi ondan da dönülüyor, daha ağır koşullar
getiriliyor. Ben soruyorum Sayın Bakana: Yani, anayasaca güvence altına
alınmış hak ve özgürlüklerin kullanılmasının
kısıtlanması mıdır demokratikleşme? Güvenlik
kaygısıyla daha az özgürlük müdür demokratikleşme? Aslında
bu, bir içsel meseledir, insanlar demokratikleştik demekle
demokratikleşmiyor. Bu, içsel bir mesele, bunu sindirmek önemlidir. Adalet
ve Kalkınma Partisinin tarihsel misyonuna demokratikleşme uygun
değildir çünkü izlediği politikalar itibarıyla, devlet ile birey
arasındaki ilişkinin itaate dayanması gerektiği gibi bir
kültürü savunmaktadır. Oysa artık, günümüzde devlet ile birey
arasındaki ilişki, devletin haklarını güvence altına
alan değil, tam aksine kutsal devletin karşısında birey
hakkını daha çok öne çıkaran, kutsal devlet yerine korkusuz ve
özgür bireyi öne çıkaran bir kavramdır.
Değerli milletvekilleri, Balyoz
davası, Ergenekon davası, Oda TV, Poyrazköy davası pek çok savcının,
hâkimin, polisin yıldızını parlatmıştı, bu
parlayan yıldızlar birer birer kayıp gittiler. En sonunda,
biliyorsunuz, o davalarda bilirkişilik yapan TÜBİTAKta bir
zatımuhterem vardı, bu muhterem tüm CDleri alıp inceliyordu,
hatta bunun ismi il adli bilirkişi komisyonunda, bilirkişi listesinde
olmamasına rağmen o davaların savcıları ismen bu
kişiyi belirterek bilirkişi tayin ediyorlardı. Daha
savcının yazısı TÜBİTAKa gelmeden beş gün önce
bu kişi mahkemelere gidiyordu, mahkemelerden o sözüm ona dijital verileri,
CDleri alıyordu, inceliyordu. Dünyanın ve Türkiyenin en önemli 28
üniversitesinin ve özel kurumların verdiği raporlar geçerli
sayılmıyordu, bu kişinin siber güvenlikle ilgili verdiği
raporlar geçerli sayılıyordu. Bu kişinin ismi Hayrettin
Bahşi. Bu, daha sonra TÜBİTAKta siber güvenlik suçlarıyla
ilgili enstitünün başına getirildi müdür olarak, şube müdürü
olarak ama şimdi Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesi, bunun
sahte bilirkişilik yaptığından dolayı açılan
davayla yeniden yargılanmasına yer olmadığına
ilişkin kararı evvelki gün kaldırdı. Şimdi
hakkında dava açılacak ve bugün de, yanlış bir bilgi
almadıysam, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bu
kişiyi o görevden almış, hatta Başbakana bunu yapan,
başkalarına ne yapmaz? demiş ve sözleşmesini de
feshettiğini bugün duydum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) -
Değerli milletvekilleri, bu, işte o davalarda verilen kararları
ne kadar sahte delillere dayanak verdiğini gösteriyor. Bununla şunu
söylemek istiyorum: O davalarda verilen kararlar yeniden yargılama konusu
yapılmadığı müddetçe bu ülkede demokratikleşme
sağlayamazsınız.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sahtelik
davası açıldı.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Karar yeter sayısı
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum.
Karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar
yeter sayısı var, önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 Sıra Sayılı
Kanun Tasarısının 10. Maddesi ile değiştirilen; 2911
sayılı Kanunun 24 üncü maddesinin birinci fıkrasının c
bendinin,
"c) Mahallin en büyük mülki amiri
toplantıyı sona erdirme kararını, yazılı olarak
veya acele hallerde sonradan yazı ile teyit edilmek kaydıyla sözlü
emirle, mahallin güvenlik amirine ve düzenleme kuruluna bildirir.
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklifleriz.
Faruk Bal
(Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Faruk Bal Konya Milletvekili. MHP sıralarından
alkışlar)
FARUK BAL (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; eğer bu tasarının
amacı demokratikleşme olsaydı, çarpık bir mantıkla
düzenlenen bu maddedeki bizim önerimiz kabul edilirdi. Çarpıklık
şurada: Bu maddenin (a) fıkrasında Düzenleme Kurulunun toplantıyı
dağıtması düzenleniyor; (b) fıkrasında Düzenleme
Kurulu toplantıyı dağıtmadığı takdirde
mahallin en büyük mülki amirinin toplantıyı dağıtma yetkisi
düzenleniyor; (c ) fıkrasında ise güvenlik kuvvetlerinin
çağırılması hâli düzenleniyor. Ama (c) fıkrasındaki
düzenleme öyle bir kafa karışıklığıyla kaleme
alınmış ki bunun doğru anlaşılması ve
uygulamada da doğru bir şekilde tatbik edilmesi mümkün görünmüyor.
Biz de bu amaçla dedik ki: Mahallin en büyük amiri (a) fıkrasında ve
(b) fıkrasında ifade edilen toplantıyı sona erdirme
kararını yazılı olarak veya acele hâllerde sonradan
yazılı hâle getirilmek üzere sözlü emirle, bir, o bölgedeki en büyük
güvenlik amirine bildirir Gereğini yap. der; iki, bir çatışma
olmasın, oradaki Düzenleme Kurulu da dağıtma kararından
haberdar olsun, Düzenleme Kurulu yapabildiği kadar kendisi
dağıtsın diye Düzenleme Kuruluna bildirir. dedik. Buna,
şimdi -önerge olarak- eğer demokratikleşmeyse eğer düzgün
bir kanun yapmak istiyorsanız Evet demeniz lazım. Ama
anlaşılmaz bir tavırla, belki bu önerge okunmadan, gerekçesi
anlaşılmadan reddedilir. Reddetsinler, biz zaten bunun
demokratikleşmeyle alakasının olmadığını
ifade ediyorduk, bu kanaatimiz bir daha teyit edildi. Gelelim tarih dersine.
Değerli arkadaşlarım,
etrakıbiidrak hastalığının Osmanlının
millet bütünlüğünü bozmasından sonra evli evine, köylü köyüne gitti,
her millet isyanlarla, cephelerde verdiği birtakım
çatışmalarla kendi devletlerini kurdu. İşte, 62
civarında devlet kuruldu dedik, geriye Türklere devlet kurma işi
kaldı. Bunu da Halâskâran Zabitanın Anadolu topraklarında
Kuvayımilliye ruhunu canlandırarak bir
bağımsızlık savaşına, bir istiklal
savaşına nasıl dönüştürdüğünü anlatmaya çalışıyorduk.
İşte o bağımsızlık savaşının
meşalesi Diyarbakırda yakılmıştır.
Değerli arkadaşlarım
Sayın Başkan, sol tarafı
uyarır mısınız lütfen! Sohbet ediyor arkadaşlar.
O bağımsızlık
mücadelesinin basındaki meşalesi Diyarbakırda
yakılmıştır. Diyarbakırda Ziya Gökalp ve Süleyman
Nazifin çıkarmış olduğu gazeteler, Türk milletinin Anadolu
toprakları içerisinde işgallere karşı, gerek Yunan
işgaline gerek Rus işgaline gerek İngiliz işgaline gerek
Fransız işgaline ve bu işgallerin payitaht olan İstanbula
kadar gelmiş olması durumu karşısında, Türk milletini
uyarma, Türk milletini Kuvayımilliye ruhunda birleştirme ve
bağımsızlık savaşı verme konusunda meşaleyi
Diyarbakırda yakmıştır. Diyarbakırda yakılan bu
meşale, uluslararası güçler tarafından, siz diyorsunuz ya
dış güçler, o güçler tarafından kesilmek istenmiştir.
Bunlardan bir tanesi de Sevr Anlaşmasından önce Amerika
Cumhurbaşkanının -o tarihteki Cumhurbaşkanı
Wilsondır- 18 maddelik, dünyaya nizam veren
Sayın Başkan, şu
arkadaşları uyarır mısınız lütfen, benim
insicamımı bozuyorlar!
BAŞKAN Sayın Bal,
konuşmaları duyuyorlar zaten.
FARUK BAL (Devamla) Duyuluyor da ben
onlarınkini duyuyorum, ben kendimi anlatamıyorum.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
Buyurun.
FARUK BAL (Devamla) Yeni küresel güç
hâline gelen Amerika, dünyaya 18 maddelik bir, manifesto ilan eder. Buna
Wilson Prensipleri denilir. Bu 18 maddelik manifesto içerisinde 2 tane madde
vardır ki o tarihte resmen devlet Osmanlı Devleti olmasına
rağmen, birisi Türkiye, birisi de Türklerle ilgilidir. Türkiye'yle ilgili
olanı şudur: Türklerin Türkiyede yani Anadoluda yönetim yetkisi
vardır ancak diğer milletler kadar. Türklerle ilgili olanı ise
Türklerin Anadolu dışında yönetim yetkisi
kalmamıştır. İşte, bu 2 madde Sevr
Anlaşmasının alt yapısını
oluşturmuştur ve Anadoluda Türk milletini yüz yıl boyunca tahrik
edecek, meşgul edecek iki tane ciddi sorunla baş başa
bırakmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FARUK BAL (Devamla) Bu sorunlardan
bir tanesi, Ermeni açılımı sorunudur, ikincisi ise Kürt
açılımı sorunudur. Yani sizin baş başa
kaldığınız sorun, ta 1910lu yıllardan kalma Wilson
klasiklerini bugünün çağına taşıma sorunudur. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Karar
yeter sayısı
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısını
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar
yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 559 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 10
uncu maddesi ile değiştirilen 2911 Sayılı Toplantı ve
Gösteri Yürüyüşleri Kanunun 24 üncü maddesinin 1 inci
fıkrasının (b) bendinin 2 inci cümlesinin tasarı metninden
karılmasını arz ve teklif ederiz.
Hasip
Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) Katılmıyor Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Toplantı gösteri yürüyüşleri, demokratik
toplumun konuşmasıdır. Susan toplumlara karşı
konuşan toplumlarda toplantı, gösteri yürüyüşleri sadece miting
değildir, seçim meydanlarında yapılan mitinglerden
oluşmuyor; zaman zaman basın açıklamaları oluyor,
basın açıklamaları dışında bazı bildirilerin
dağıtılmasından tanıtımlara kadar, ev
ziyaretlerine kadar farklı modları vardır. Her olayı
toplantı, gösteri iznine tabi tutan anlayış totaliter rejimlerde
sıkıntı yaratıyor. Bakın, 10 bine yakın siyasetçi
Türkiyede tutuklu ve bu siyasetçilerin içinde bizim belediye
başkanlarımız var, milletvekillerimiz var ve parti
yöneticilerimiz var. Bunların hepsinde 2911 sayılı Yasaya
muhalefet var. Neden var? İzinsiz gösteri sayıyor, oradan bir ihlal
alıyor; izinsiz gösteride polis Dağılın. diyor, oradan 2
kişi taş atıyor, ah, polise mukavemet oluyor, mukavemeti bir de
ikinci suç ekliyor; gazı sıkıyor polis, bu sefer birisi taş
atınca devlet malına zarar vermekten alıyor. Yani, bir anda ceza
müeyyidesi yirmi, yirmi beş seneye kadar çıkıyor. O bir yana,
Türkiyeyi götürenler de yirmi, yirmi beş sene ne ki bir iki senelik TCK
220den yargılanıyorlar. Zaten, son torba
değişikliğiyle artık onun da araması, tedbiri
kaldırıldı. Bundan sonra siyaset yapmaya, başka şeylerle
uğraşmaya gerek yok, TCK 220 kapsamında kurarsınız bir
teşkilat birkaç ortak, götürürsünüz, yürütürsünüz, kimse size bir şey
demez, yakalasa da cezası yok. Ne olacak, iki seneye kadar ceza, zaten alt
sınırdan vurunca erteleniyor. Demek ki bu ülkede Siyasi partiler
demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. sözü hikâyedir, Anayasada da
yer alsa hikâyedir.
Eğer bir yönetim böyle
bakmıyorsa, Terörle Mücadele Kanununa göre bir siyasi partinin parti
meclisinde, merkez yürütme kurulunda aldığı kararları ve o
kararlar çerçevesindeki etkinliklerini izinsiz gösteri olarak
değerlendiriyorsa ve terör suçu sayıp Terörle Mücadele Kanununa göre
yargılıyorsa o ülkede demokrasinin zerresi yoktur. Çünkü, siyasi
partilerin faaliyetleri Anayasa Mahkemesinin denetimindedir. Anayasa
Mahkemesinin denetiminden alıp Terörle Mücadele Kanunu ve özel yetkili
mahkemeler kapsamına almak, AK PARTİ hükûmetlerinin çok kötü bir
uygulaması olmuştur.
Şimdi, çözümden bahsediliyor,
sorumluluktan bahsediliyor. Bu insanlar ne olacak peki, beş seneyi
aşkın süredir tutuklu? İçeridekini çıkarmayacaksan,
dağdaki inmeyecekse, demokratik kanalları açmayacaksanız
fikirler nasıl yarışacak söyler misiniz bize? Biraz dile
getirdiğimiz zaman, biraz konuştuğumuz zaman bakıyorum
sigortalarınız atıyor hemen. Yani sizin
sigortalarınızın da bekçisi biz değiliz, her şeyi de
bizden beklemeyiniz yani biraz da samimiyet sizde olacak, biraz da siz süreçte
sorumluluğunuzu yerine getireceksiniz. Ha getirmezseniz sonuçta herkes
kaybeder, aynı gemidesiniz değil mi? Öyle düşüneceksiniz.
Eğer bu sorumluluğu taşıyarak
değerlendiremiyorsanız bunun sonucu herkes için ağır olur.
Bizim söylemek istediğimiz bu. Bunu söylediğimiz zaman da sorun
oluyor. Bize karşı olanlar, keşke MHP kadar açık, dürüst ve
dik karşı olsalar da anlasak. Bir bakıyoruz ki karşı
olmadığını söyleyenler çok daha beter konumlarda
saldırıya geçiyor. Bu da kabul edebileceğimiz bir şey
değil. Biraz bazı şeyler güven temelinde gider, samimiyet
temelinde gider. Burada birileri şaşırırsa,
şaşıranlar kaybeder, bunu açık söylüyoruz ve tabii ki sizin
eksikliklerinizi ifade edeceğiz. Size demokrasi paketi verdik 25 maddeden
oluşan; yetmedi, barış sürecini güvence altına alacak
paketi verdik Meclise. Her şeyi atıyorsunuz bir kenara, her şeyi
siz biliyorsunuz! Siz bilmiyorsunuz, her şey sizinle yürümeyecek. Her
şeyin iki tarafı vardır arkadaşlar. Ya soğukkanlı
düşünüp bunu soğukkanlı bir şekilde çözeceğiz ya da
sonuçları iyi olmayacak, bu kadar açık.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan "Temel Hak
ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın
çerçeve 10 uncu maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 2911
sayılı Kanunun 24 üncü maddesinin birinci fıkrasının
(a) bendinde yer alan "Düzenleme kurulu" ibaresinden sonra gelmek
üzere "veya kurul başkanı" ibaresinin ve (b) bendinde yer
alan "Düzenleme kurulunun" ibaresinden sonra gelmek üzere "veya
kurul başkanının" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Mehmet
Doğan Kubat (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) Takdire bırakıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale)
Katılıyoruz.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
2911 sayılı Kanunun 12 nci
maddesinde yapılan değişiklik gereğince, bir
toplantının amacı dışına çıktığı
veya düzen içinde gerçekleşmesinin imkânsız görüldüğü durumlarda
Kurul veya toplanamadığı takdirde Kurul Başkanı
tarafından dağılma kararı alınmakta ve durumu derhal
yetkili kolluk amirine bildirilmektedir. Ancak 24 üncü maddede
yapılması öngörülen değişiklikte toplantı ve gösteri
yürüyüşünün dağıtılması konusunda belli bazı
görevlerin düzenleme kurulu tarafından yerine getirileceği
düzenlenmektedir. Bununla birlikte, 12 nci maddede yer verilen kurul başkanına
bu yetkiler tanınmamıştır. Bu nedenle, söz konusu
ibarelerin ilgili fıkralara eklenmesi suretiyle uygulamada
yaşanması muhtemel problemlerin önüne geçilmesi amaçlanmaktadır.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Karar yeter sayısı
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge
kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Böylece, birinci bölümde yer alan
maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz. İkinci bölüm 11 ila 18inci
maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde Komisyon
adına söz isteyen Burhan Kuzu, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Kuzu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; birkaç hususta açıklama yapmak üzere
kürsüye çıkmış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, bu paket tabii, bir
demokrasi paketi. Biz ismini böyle koyduk, doğru koyduğumuzu
düşünüyoruz. Demokrasi elbette ki bir göreceli kavramdır; iyi
demokrasi, kötü demokrasi şeklindeki ayrımlardan ziyade
gelişmiş, az gelişmiş, çok gelişmiş demokrasi
modelleri vardır.
VELİ AĞBABA (Malatya)
Sayın Kuzu, kimse inanmıyor, hepsi çıktı bakın.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) Bir anlamda bu yaşama biçimidir.
VELİ AĞBABA (Malatya) AKP
Grubu inanmıyor, hepsi çıktı.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) Ben zaten muhalefete anlatıyorum, bunlar konuyu
biliyorlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya)
Onlara da anlatın, demokrasiyi onlar da öğrensin. Bazıları
o derse girmemiş, onlar da öğrensin.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) Ben muhalefete anlatıyorum, onlar biliyorlar
zaten, onlar konunun ne olduğunu biliyorlar da zaten sizin için
çıktım, yoksa çıkmayacaktım da dayanamadım, ne yapayım.
Belki öğrenirsiniz dinlerseniz.
Evet, şimdi bazı noktalara aydınlatma
yapmak istiyorum. Bir: Bir defa, bu, partilere yardım meselesi çok
tartışılıyor. Dünyada da bu konu çözülmüş değil.
Partilere yardım neden gerekli değerli arkadaşlar? Birtakım
güç odaklarının güdümünde olmasın diye. Partiler çok yardım
alır, bunun güdümünde olmaz mı? O ayrı bir mesele ama asıl
konuş sebebi bu. Ölçü ne? Dünyada bu konuda birkaç ölçü var. Bir,
aldıkları oy oranına göre verilir. Bazı ülkelerde,
aldıkları oy oranı herhangi bir para birimine çarpılarak
ödenir; diyelim şu kadar oy almıştır, 1 oy şu
kadardır, çarpılır, onun karşılığı
verilir. Bazı ülkelerde, milletvekili sayısına göredir, kimi
ülkelerde grup kurmaya göredir. Dolayısıyla bunun bir ölçüsü yok. Ama
genel yaygın olan şu: Aldığı oya göredir, genel
seçimdeki oya göredir. Yüzde 10larda, yüzde 7lerdeydi aşağı
yukarı bu rakam, biz yüzde 3e çekmiş olduk bunu. Bir hayli
indirmiş olduk. Yüzde 1e çektiğiniz zaman bu tahrik eder partileri.
Doğru olmadığını düşünüyoruz ve aynı
şey içinde birkaç alternatif yok. Sanırım Hasip Beyin
kızma nedeni de o. Yani neden? Çünkü, burada bir grup durumu yok, burada
bir seçime giren parti yok. Efendim, bir anlamda bölge bölge tek kişi
şeklinde giriyorlar, bir nevi bağımsız giriyorlar, sonra
partileşiyorlar. Ona biz ayak uyduramıyoruz tabii ki. Yani o
başka bir statü çünkü burada bir kural koyuyorsunuz, o da oraya uymuyor.
Netice itibarıyla şimdilik bu böyle ama ileride nasıl olur, onu
bilemem.
İkinci bir husus bu partilerle alakalı konuda,
seçim barajı meselesi. Değerli arkadaşlar, seçim barajı
yüzde 10un yüksek olduğunu birçok defa ben söyledim ancak yüzde 10luk
barajın yüksek olmasının neden olduğu Türkiyede belli.
1980 öncesinde Türkiye perişan, perişan, perişan, perişan. Yedi
aylık hükûmet, altı aylık hükûmet; dokuz aylık yok içinde
bir tane doğru dürüst doğum yapan. Şimdi, böyle bir hükûmet
içerisinde ne yapacak o günkü darbe yapan? Mecbur kaldılar bunu
yukarı çıkardılar. Ha bunun faydası oldu mu?
HASAN ÖREN (Manisa) Daha ne yapsınlar?
Aldığınız mirasın hepsi oradan.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla)
Müsaade buyurun
HASAN ÖREN (Manisa) Daha ne yapsınlar?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla)
Müsaade buyurun.
Buna rağmen, bakın, Türkiyede
HASAN ÖREN (Manisa) Hep geriyi kötüleme, hep eskiyi
kötüleme.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Müdahale etme, dinle!
Dinliyoruz Hocam.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla)
Buna rağmen, Türkiyede, efendim, 10 tane partinin, 7-8 partinin
girdiği zamanlar oldu.
VELİ AĞBABA (Malatya) Yanlış anlatmayın,
arkadaşlar tarihimizi yanlış öğreniyorlar.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla)
Yüzde 10luk baraja rağmen dörtlü koalisyonlar kurdunuz
HASAN ÖREN (Manisa) O geçti, o.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla)
ve o koalisyonlarda da perişanlıklar yaşandı;
kalkınmamız ortada, gelişmişlik ortada, dış
politika ortada. Bunu bir genelleme olarak söylüyorum, kimse kendi
üzerine alınmasın bunları, yaşananlar bunlar. O zaman ne
yapalım? dediler, Böyle bir baraj koyalım.
Anayasa Mahkemesine, İnsan
Hakları Mahkemesine itibar eder misiniz? Edersiniz. Her ikisi de diyor ki:
Yüzde 10luk baraj yüksek değil. Bence yüksek. O, ayrı bir mesele
o. Ama bunun çözümü aşağı çekmek filan meselesi değil.
Neden konmuştur bu baraj?
Değerli arkadaşlar, bu barajın konuluşunun nedeni
Dünyada
iki tane seçim sisteminin hedefi var: Bunlardan bir tanesi istikrardır,
bir tanesi de bunun, temsildir. Şimdi, diyorlar ki: İkisini beraber
yapalım. İkisi beraber olmuyor. Dünyada bu iki ana seçim modelini
Yani çoğunluk modeli derseniz istikrar getirir, nispi temsil derseniz
adalet getirir ama tek başına uygularsanız, karma
yaptığınız zaman işte ne öyle ne böyle efendim, ne
İsa ne Musa ortada bir şey kalır. Türkiye'nin durumu bu,
dünyanın da durumu bu.
Şu anda, bakın, dünyada 80
çeşit seçim modeli var. 80 çeşit diyorum, hiç abartmıyorum. Ve
bunu matematikçiler bulmuşlardır, hukukçular değil;
matematiğin bulduğu bir formüldür bu.
Peki, ne yapıyor dünya? Şimdi
Avrupada mesela yüzde 5tir en çok baraj, Rusyada yüzde 7dir, bizde yüzde
10dur baraj. Ama orada başka bir şey daha var. Mesela diyelim ki,
efendim, Almanyada yüzde 5tir baraj ama dörtte 3ünü ya da
-yarısını diyelim Rusyayla beraber- yarısını
nispi temsil, yarısını çoğunlukla seçiyor yani hem
istikrarı hem adaleti beraber yapmaya çalışıyor, başka
bir şey bulmuş. Geçelim İtalyaya; dörtte 3ünü çoğunlukla,
dörtte 1ini de nispi temsille seçiyor.
Yani şunu anlatmak istiyorum ki
Çok partimiz var, demokrasimiz iyidir. diye bir mantık yok. Çok eskilerde
kaldı bunlar. Bugün dünyanın geldiği nokta şu: Aklı
başında bir hükûmet, adam gibi bir muhalefet ve sivil toplum
kuruluşlarının güçlü olması. Bu sağlanabiliyorsa bir
ülkede, demokrasi budur aslında. 20 tane partim var burada, kanun
çıkmıyor, millet ekmek bulamıyor; Partim çok canım. Bunun
bir karşılığı yok bana sorarsanız değerli
arkadaşlar.
BENGİ YILDIZ (Batman)
Başkanlık sisteminden bahsediyorsunuz Hocam.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) Hah, şimdi sonuç olarak çözüm bizde var, AK
PARTİ çözümü buldu. Köklü çözüm şu: Bu memlekette geçersiniz
başkanlık modeline istikrar tam sağlanır. Bakın
istikrar diyorum dikkat edin, ayırarak. Bütün barajları
kaldırırsın adalet tam sağlanır. Burada yüzde 1 mi
aldın, ona göre temsil olur; yüzde 5 mi aldın, yüzde 5le buraya
gelirsin. Çözümü bunun bu.
Efendim, bizim
Anayasa yazmış. Ne diyor Anayasada? Bununla bitireyim, başka
konular var ama vaktinizi almayayım. Bizim Anayasa diyor ki: Seçimde
adalet, yönetimde istikrar. İnan, bunu okuduğum zaman -yazıp
asıyorum, karşıda asılı bu- öyle hoşuma gidiyor
ki ah ne güzel bir şey. Yani temsilde adaleti sağlayacağız
ve istikrar sağlayacağız. Yani ne olacak bu? Aynı anda ikisi
beraber olacak. Bunun anlamı Ne olsun ne ölsün, sürünsün. demek.
İkisini beraber yapamazsınız. İşte, ondan dolayı
baraj iniyor, çıkıyor, başka şey oluyor ve sonuç
alamıyoruz değerli
arkadaşlar.
O bakımdan, yüzde 10luk
barajı çekelim 5e; açık artırma usulü. Sen ne dedin? Yüzde 2,
yüzde 1. Böyle bir yöntem olamaz dünyada, böyle bir şey de yok.
Bunu açıklamak durumunda
kaldım. Çok teşekkür ederim. Başka şeyler var ama bir
şey daha söyleyeyim: Yani demokrasi paketine yıkım paketi
demek doğru değil. Birbirimizi böyle ağır suçlamalarla ta
vatan şeyine kadar götüren
Bunları da çok doğru bulmam. Bunu da
burada bir şekilde söylemiş olayım. Yani Hükûmeti
eleştirirken de, birbirimizi tenkit ederken de sanırım
vatanperverlik ölçüsünü hepimiz
Öyle zannediyorum ki aynı şeye
çalışıyoruz, bu memleket için çalışıyoruz ama
üslubumuz farklıdır, yöntemimiz farklıdır; öyle
düşünüyorum ben, öyle olması gerekir daha doğrusu.
Bu duygu ve düşüncelerle
saygılarımı sunuyorum hepinize. Teşekkür ederim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Şimdi, bölüm üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Uğur Bayraktutan, Artvin
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA UĞUR BAYRAKTUTAN
(Artvin) Sayın Başkan, 559 sıra sayılı Kanun
Tasarısının ikinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerimin başında, konuya
girmeden önce, dün Sincan Cezaevinde MHPnin İstanbul Milletvekili Engin
Alan Paşayı ziyaret ettim. Bana bir not iletti, bunu Parlamentoda
söylememi ifade etti. Bunu burada okumak istiyorum. Engin Alan Paşa diyor
ki: Hukukun katledildiği bu ülkede Sayın Meclis
Başkanının hukukçu kimliği beni hiçbir şekilde
ilgilendirmiyor. Ancak aynı durumdaki 2 milletvekiline yapılan iki
farklı uygulamayı vicdanen içine nasıl sindirdiğini
anlamakta zorlanıyorum. Ama şunu da iyi biliyorum ki bu durum
kendisinin değil, başka bir iradenin tasarrufudur. Eğer bu
düşüncem doğruysa -ki doğrudur- çok yazık. Kendisini
dimdik ayakta gördüm, onu bir kere daha ifade etmek istiyorum.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, burada bir demokrasi paketini tartışıyoruz.
Türkiyenin, demokrasi paketine ilişkin sınavdan geçip
geçmediği, notunun ne olduğu konusunda Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesindeki mevcut tabloyu anlatmak istiyorum.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi,
bilindiği üzere, 1959 yılından bu tarafa doğru, hak
ihlalleri konusunda yargılama yetkisine sahip bir makam. 1987
yılından itibaren de Türkiye, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde adil yargılama ve ifade özgürlüğüne ilişkin
başvuru hakkını kullanmaktadır. Yani aradan yıllar
geçtikten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargı
yetkisini bir anlamda tanımış bulunmaktayız.
Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi, o tarihten bu ana kadar, özellikle 2012 yılında,
yaklaşık 1.093 karar vermiş. Bu 1.093 kararın içerisindeki
903 tane karar, sadece Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin en az
bir maddesinin ihlaline ilişkin kararlar. Bu 903 kararın içerisinde
122 tane Rusyanın ihlali var, 117 tane de Türkiyenin ihlali var yani
Türkiye bu açıdan 2nci sırada. Ama, hemen arkasından, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinde hak ihlalleri bakımından
Türkiyenin hangi pozisyonda olduğu açısından da ilginç bir
tablo var. Bakın, şimdi, sadece o tarihten bu ana kadar yani 1987den
bu tarihe gelene kadar Türkiyenin 2.870 tane hak ihlali var. Türkiye bu konuda
şampiyon, 1inci. Allahtan -Allah
yüzümüze bakmış- 1959da AİHMin yargılama yetkisini
tanımamışız, aradan yirmi yıldan fazla zaman geçtikten
sonra bu yetkiyi tanımışız ve 1inci durumdayız.
59dan bu tarafa doğru tanısaydık acaba insan hakları
ihlalleri konusundaki dosya sayımızın ne kadar olduğunu
merak ederdik.
Şimdi, gelinen noktada, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinde hangi konularda, hangi durumdayız?
Yani gerçek anlamda bir demokratikleşme var mıdır, yok mudur
diye bunu tartışmak gerekiyor değerli arkadaşlarım.
Bakın, bunlardan en önemlisi, toplantı ve gösteri yürüyüşlerine
ilişkin burada düzenlemeler var. Toplantı ve gösteri
yürüyüşlerinin ihlali konusunda Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde Türkiye 57 dosyayla 1inci, dikkat edin, 57 dosyayla 1inci.
Değerli Hocam dikkatle dinliyor, teşekkür ediyorum. Adil
yargılama hakkının ihlali konusunda Türkiye 755 dosyayla Avrupa
1incisi, mülkiyet hakkının ihlali konusunda Türkiye 639 dosyayla
Avrupa 1incisi, düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda Türkiye 215
dosyayla Avrupa 1incisi değerli arkadaşlar. Bakın, şimdi
tablo bu.
Şimdi, ben olayın bir
başka boyutuna geçiyorum. Şimdi, bir de The Economistin Türkiyeyle
ve bütün dünyayla alakalı bir demokrasi endeksi var. Muhtemelen gazetelerde
herkes okumuştur bunu. Bu demokrasi endeksine göre, Türkiye, 165 ülke
arasında 88inci sırada değerli arkadaşlarım, tablo
vahim. Şimdi, bu getirmiş olduğunuz tasarıyla bizi 88inci
sıralardan daha aşağılara çekeceğiniz iddiası
varsa Sayın Bakan, bunu takdirle karşılarız, bunu buradan
alkışlayacağız. Bu 18 madde, sabaha karşı
Parlamentodan geçtiği zaman bizi 88li rakamlardan ne kadar
aşağı çekeceksiniz, bunu merak ediyorum.
Şimdi, buradaki demokrasi endeksi
uygulanıyorken 5 temel kriter ele alınıyor, 5 temel kritere göre
bir siyasi endeks ortaya koyuluyor. Bunlar neler? Bunlardan bir tanesi,
diyorlar ki: Seçim sistemi ve çoğulculuk. En temel kriterlerden bir
tanesi bu. İkinci bir temel kriter koyuluyor, diyor ki: İnsan
hakları. İnsan haklarıyla alakalı durumunuz nedir, buna
ilişkin tablonuz nedir? Bunu koyuyorlar. Üçüncüsü: Hükûmetin
icraatı. diyorlar, hükûmetin icraatıyla alakalı bir fiilî durum
ortaya koyuyorlar. Bir dördüncü durum daha ortaya koyuyorlar: Siyasal katılımcılık.
Beşinci madde de: Siyasal kültür.
Bu 5 tane bazı alarak yeni bir
tablo ortaya koymaya çalışıyorlar ve ülkelerin demokrasi
endekslerini buna göre yorumluyorlar, 4 temel bölüme ayırıyorlar.
Bunlardan bir tanesi: Tam demokrasiler. Hangi ülkelerde uygulanıyor?
Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Büyük Britanya gibi ülkeler yani
dünyada 25 ülkede uygulanıyor değerli arkadaşlar. Onların
arkasından kusurlu demokrasiler geliyor, kusurlu demokrasilerin içerisinde
de Fransa, Yunanistan gibi Avrupa ülkeleri var. Hemen onların arkasından
melez rejimler geliyor. Melez rejimlerin içerisinde de ne yazık ki Türkiye
var. Hemen bizim arkamızdan da otokratik rejimler geliyor.
Şimdi, melez rejimlere
ilişkin 6-7 tane ibare var. Ülkemiz açısından ne kadar pratik
önemi var, ülkemiz açısından ne kadar önemli, bunları şimdi
anlatmak istiyorum değerli arkadaşlarım.
Bakın, melez rejimlerin
karakteristik özellikleri nelerdir? Aynen şöyle deniyor:
1) Kuralları sık sık
ihlal eden, seçimlerin özgür ve adil yapılmasına engel olan rejimler.
2) İktidarın muhalefet
üzerindeki baskısının belirgin şekilde artmış
olduğu rejimlerdir.
3) Politik kültür, hükûmetin
icraatı ve siyasal iktidar konusunda yaşanan aksaklıklar.
4) Yolsuzlukların
yaygınlaşma eğilimi, hukuk devletinden süratle uzaklaşma.
5) Gazeteciler üzerinde baskı ve
taciz, medyanın bağımsızlığının
zedelenmesi.
6) Yargı
bağımsızlığının yok olması.
Şimdi, biz, melez rejimlerde
Türkiye olarak hangi ülkelerle beraberiz biliyor musunuz değerli
arkadaşlarım? Üç tane örnek vereceğim: Tanzanya, Kenya ve
Moritanya. Melez rejimlerde, The Economistin yapmış olduğu
demokrasi tanımına göre biz bu ülkelerle yan yanayız ama bana
göre The Economist bir haksızlık yapmış değerli
arkadaşlarım.
Otokratik rejimlere ilişkin
tanımlamaları da şimdi size okuyorum. Bana göre burada bir
problem var yani eğer bu tanımlamayı 17 Aralıktan sonra
yapmış olsalardı, muhtemelen bizi 4üncü sıraya
koyarlardı. Otokratik rejimlerle alakalı tanımlamaları da
aynen şunları içeriyor, diyorlar ki: Siyasal çoğulculuk yoktur
eğer otokratik bir rejim varsa. Bazıları doğrudan
diktatörlükle yönetilmektedirler. Demokratik kurumları vardır ama
çalışmaz. Seçimler eğer yapılırsa ki özgür ve adil
değildir. Temel hak ve özgürlükler göz ardı edilmektedir. Medya
hiçbir şekilde bağımsız değildir, yönetime yakın
birimlerin kontrolü altındadır. Koyu bir sansür ve eleştiriye
tahammülsüzlük vardır. Yargı hiçbir şekilde
bağımsız değildir.
Şimdi buradan Sayın Bakana
soruyorum: Bu 18 maddelik tasarı hangi koşullarda getirilmiştir?
Ne olduğunu biz biliyoruz. Ben açıkça konuşayım; bu
sarı öküzdür ama bu sarı öküz yetmeyecektir değerli
arkadaşlarım. Bunu, kimin hangi amaçla getirdiğini biliyoruz,
nereye kadar gideceğini de biliyoruz ama yetmeyecektir bu sarı öküz,
bunu bilin yani.
Şimdi, gelinen noktada, böyle bir
demokrasi tanımlamasında -biraz önce de ifade etmiş olduğum
gibi- 165 ülkenin içerisinde 88inci sıraya koyan hem bu The Economistin
tanımlaması hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin biraz
önce ifade etmiş olduğum sayısal rakamları eğer bizi
yukarıya çekmiyorsa kamuoyunda Biz demokratikleşme paketi
yapıyoruz. diye manipülasyon yapmanın kime ne yararı
vardır değerli arkadaşlar? Bunu sormak bir muhalefet
milletvekili olarak bizim hakkımız değil midir? Bunlara siz
inanabiliyor musunuz? Yapmış olduğunuz bu düzenlemelerle,
işte biraz önce ifade etmiş olduğumuz mali haklardaki
düzenlemelerle, dile ilişkin problemleri çözerek daha mı demokratik
olacağınızı zannediyorsunuz? Benim yöremde, benim bulunmuş
olduğum seçim bölgesinde dile ilişkin bir problem yok, hiçbir tanesi
demiyor ki Lazca, Gürcüce veya Hemşince, bu şekilde düzenleme
yapacağız. diye. Bunun hangi ihtiyaçtan olduğunu sizler de
biliyorsunuz değerli arkadaşlarım.
Bakın, biraz önce Bakan burada
ifade etti -Sayın Akif Hamzaçebi beni uyardı- beş yıl evvel
Bakan bu sözleri söyleseydi kıyamet kopardı, Evet, terör örgütüyle
gerekli görüşmeler MİT tarafından yapılıyor, siyasal
uzantılarıyla da bizler konuşuyoruz. dedi. Kayseri
meydanında Başbakanın sözü havada duruyor değerli
arkadaşlarım, hatırlıyor musunuz? Terör örgütüyle
görüşen şerefsizdir. demişti. Kim haklı çıktı?
Bizler haklı çıktık.
Kaygımız şudur: Üniter
devlettir, Türkiye Cumhuriyetidir. Ama, unuttuğunuz bir şey var bu
topraklarda: Ne olursa olsun, koşullar ne olursa olsun, bu ülkede Mustafa
Kemal ölmez, Atatürk yenilmez.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Bengi Yıldız, Batman
Milletvekili.
Buyurun.
BDP GRUBU ADINA BENGİ YILDIZ
(Batman) Teşekkürler Sayın Başkan.
Adına demokratikleşme paketi
denilen bu pakette tüm düzenlemeler hem geç hem de eksik
yapıldığı için kamuoyunda ciddi bir
karşılığı olmamıştır. Aylar öncesinden
büyük bir gürültüyle pazarlanan bu paket, bugün itibarıyla bir
tartışma konusu bile olamıyor. Bugün gazetelere,
İnternete, köşe yazarlarına baktım, demokratikleşme
paketi Parlamentoda görüşülüyor, acaba yorumlar nedir? İnanın ki
buna ilişkin tek bir habere rastlamadım çünkü mahiyeti itibarıyla
çok gerilerde kalmış, aşınmış bir düzenleme ne
yazık ki ve Sayın Başbakanın bu paketi
açıkladığı gün, özellikle bölgedeki şehirlerde,
insanlar kahvede, televizyonların başında
sabırsızlıkla bekliyorlardı.
Bu pakette -Sayın Başbakan
Yardımcımız belirtti, özellikle Alevilere ilişkin bir
çalışmamız var- Alevilerin büyük bir beklentisi, daha
doğrusu kamuoyunun, gayrimüslimlerin beklentileri vardı ama o
beklentiler tabii ki bu pakette yer almadı.
Bu pakete ilişkin muhalefet
şerhimizde, paketin olumlu taraflarını da belirttik, olumsuz
olan taraflarını da belirtme gereğini duyduk. Türkiyeyi
yönetenlerin ne yazık ki Kürt sorunu, Kürtler ve Kürt tarihi konusunda
tabiri caizse tam bir bilgisizlik içerisinde olduklarını belirtmek
gerekir. Üniversitelerimiz, resmî tarihi yeniden üretmekte ve yönetenler de bu
resmî tarih tezlerini tekrar etmektedirler.
Bu problem nedir?
Birilerinin belirttiği gibi, son yirmi otuz yıllık bir problem
midir, yoksa tarihsel bir problem midir, ona bakmak lazım. Bu
coğrafyada, birilerinin belirttiği gibi, Kürtler, yeni ortaya
çıkmış, hak talep etmiş bir etnik yapı, bir halk
değildir. Kürtler 1800lü yıllara kadar, gerek Selçuklu
İmparatorluğu gerek Osmanlı İmparatorluğu dönemlerinde,
onlarca özerk beylik şeklinde yaşamlarını devam ettirmişlerdir.
Özellikle, o tarihi bilenler, Osmanlı tarihini bilenler, Yavuz Sultan
Selim ve Kanunî Sultan Süleyman zamanında, Kürt beylikleriyle bir
anlaşmanın yapıldığı o dönemde, özellikle de
Safevîlerle yürütülen savaşta Kürtlerin Osmanlı tarafında yer
almasıyla daha önce mevcut olan özerk yapılarını
sürdürdükleri, bunun fermanla bu beyliklere sağlandığı,
yakın tarihimiz ve özellikle tarafsız, resmî tarih
dışındaki bütün kitaplarda, bütün eserlerde
rastlayabileceğimiz bir durumdur.
Ne oldu? Özellikle Batıdaki
milliyetçilik hareketiyle beraber Osmanlı İmparatorluğunda da
belirli kıpırdamalar oldu. Osmanlı İmparatorluğu, o
zamana kadar beyliklere sağladığı özerk yapılar
yerine, tıpkı Avrupa devletleri gibi merkezî bir sisteme doğru
evrildi ve o zamana kadar özerk olan beyliklerin üzerine büyük ordular
gönderdi. Bu tarihte, özellikle 1800lerin başında, bir Alman
generalin önderliğinde -Karl Moltke önderliğinde- Kürdistana
seferler yapılıyor ve isyanlar da bununla beraber başlıyor.
Bu anlamdaki ilk ayaklanma, 1806 yılında Süleymaniyede Baban
Kürtlerinin isyanıdır.
Devletin, Kürtlerin kendi kimlikleriyle
kendilerini yönetme taleplerine yaklaşımı ise tam bir sömürgeci
devlet politikası olmuştur. Biz sömürgeci gibi davranmadık.
diyenlere somut örneklerle cevap verelim. Bir; Fevzi Çakmak, raporunda diyor
ki: Dersimli okşanmakla kazanılmaz. Dersimin yönetimi koloni yani
sömürge- yönetimi gibi ele alınmalı ve burada bir koloni idaresi
kurulmalıdır. Daha sonra da zaten bu yapılıyor, Dersim
Kanunuyla özellikle.
Türk toplumu içinde Kürtlük
eritilmeli. Ondan sonra yavaş yavaş öz Türk hukuku
uygulanmalıdır. Zorunlu iskân uygulanmalıdır. Reisler,
beyler, ağalar, seyitler bir daha gelmemek üzere batıya
gönderilmelidir. Öyle de yapılıyor. Kürt kökenli yerli memurlar
tümüyle bölgeden çıkarılmalıdır.
Bir başka devlet yetkilisi,
İçişleri Bakanı ve Tekirdağ Milletvekili o dönemde, Cemil
Uybadın, o da hazırladığı raporda diyor ki:
Kürdistan, umumi valilikle ve müstemleke -yani sömürge- usulüyle idare edilmelidir.
İsmet Paşa: Kürdistanda
genel müfettişlik doğu illeri için esas idare teşkil edecektir.
Bunların müdahale edemeyecekleri iş olmayacaktır. Bu bölgede
özel bir adliye rejimi kanunla tayin edilecektir. Kaza memurlarının
hiçbiri yerli olmayacaktır. Buradaki mahkemelerin adliye usulü basit,
özel, kesin olacaktır. İdam kararını uygulamada bu
valilikler yetkili olacaktır. Nitekim Seyit Rıza ve
arkadaşları bu şekilde asılıyorlar.
Umumi Müfettiş Avni Doğan:
Cumhuriyetin doğuya yerleşmesi, medeni milletlerin Afrikaya
yerleşmesi gibidir. Dikkatinizi çekiyorum: Cumhuriyetin doğuya
yerleşmesi, medeni milletlerin Afrikaya yerleşmesi gibidir. Yani
sömürgeci devletlerin Afrikayı işgal etmesi gibidir. Bu dilin hâlen
egemen olduğunu söyleyebiliriz.
Arkasından ne geliyor yani bu
sömürge anlayışından? Şark Islahat Planı, özetle,
bölge nüfusunun yapısına müdahale ediliyor. Kürt nüfusu batı
bölgelerine iskân ediliyor. Görkemli karakollar ve hükûmet konakları
yapımı, yatılı bölge okullarının
yaygınlaştırılması, çocukların ailelerden
alınarak Türkçe eğitimle yetiştirilmeleri, Türk Ocakları
vasıtasıyla Türklük propagandasına ağırlık
verilmesi, kadınlara Türkçe öğretilmesine önem verilmesi, Kürtçenin
yasaklanarak bu insanların Türkçe konuşturulması
Sonra mecburi İskan Kanunu
çıkıyor, on binlerce Kürt doğdukları yerleşim
yerlerinden batı illerine sürülüyor. Bu işlem sırasında
akrabalar, aşiretler birbirinden uzak yerlere serpiştiriliyorlar.
İstiklal mahkemeleri,
Olağanüstü Hâl Yasası ve bölge valiliği sistemiyle daha yakın
zamana kadar Kürtler olağanüstü bir yönetim usulü ile olağanüstü
yargılamalara tabi tutuldular. Dil yasakları, binlerce köyün
boşaltılması, milyonların yerinden yurdundan edilmesi,
binlerce köyün adının değiştirilmesi, insanların
çocuklarına kendi dillerinde isim verememesi koloni yönetimi değil de
nedir? Yukarıdaki tespitler, raporlardaki bütün tespitler tek tek
cumhuriyet hükûmetleri tarafından hayata geçirildi ve bu düzenlemeler
devam ediyor.
Bunu neden söyledim değerli
arkadaşlar? Şu anda burada hâlen belirli hatipler
çıkıyorlar yani sanki Kürtler uzaydan gelmiş, bu
coğrafyanın asli bir unsuru değillermiş gibi, tarihin
hiçbir döneminde özerk yaşamamışlar, devlet
kurmamışlar, bir dilleri, bir kültürleri, bir eğitim dili
yokmuş gibi, son seksen yılı, yüz yılı baz alarak,
üstüne üstük de bin yıllık kardeşlik hukukuna da atıfta
bulunarak bir değerlendirme yapıyorlar. Bin yıllık bir
kardeşlik hukuku varsa, bu kardeşlik hukuku herhâlde asıl ve
üvey evlat ilişkisi değildir, eşitler arasındaki bir
ilişki olur. Kürtler bu coğrafyada eğer Malazgirtten 1514e
kadar, Çanakkaleden Kurtuluş Savaşına kadar
Demin
arkadaşlar atıfta bulundu ya, Diyarbakırda, işte, ilk
özgürlük meşaleleri yakıldı, Antepte, Maraşta ilk
direnişler başladı, biliyoruz, kongreler de Sivasta, Erzurumda yapıldı. Böyle
bir tarihe atıfta bulunduğumuzda, orada, o direnişi gösteren
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BENGİ YILDIZ (Devamla)
bir kesim
vardı, bir halk vardı, bir dil vardı, bir uygarlık
vardı. Onu bugün tekleştirmek ve bunun üzerinde bir siyaset yürütmek
herhâlde o bin yıllık tarihe yapılacak en büyük
saygısızlıktır diye düşünüyorum.
Hepinizi de saygıyla
selamlıyorum, zaten kimse de yok herhâlde! (BDP sıralarından
alkışlar)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
Kimse de yok.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin
Milletvekili.
Sayın Şandır, beş
dakika da şahsınız adına söz talebiniz var, süreniz on
beş dakika.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Gecenin bu saatinde bir şekil
şartını yerine getiriyoruz. Bu, bir müzakere,
karşılıklı bir fikir teatisi, bir çalışma
değil; İç Tüzükün getirdiği bir zorunluluğu yerine
getiriyoruz. Aslında, görüştüğümüz yasa, atfedilen ismiyle
demokratikleşme paketi, temel hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi
amacıyla yapılan bir düzenleme. Yani, ülkemiz açısından,
gelecek açısından gerçekten çok iddialı bir tanımlama ve
çok önemli bir konu.
Demokratikleşme, demokrasi, bu
ülkenin en değerli ortak paydası. Birlikte yaşama iradesi, bir
gelecek iddiası demokrasi ve demokratikleşme projesi. Bu kadar
iddialı bir konuda, 18 maddelik bir kanun tasarısıyla
-ayrıca sayamadım ama zannediyorum 7-8 tane de kanun teklifi var,
birleştirilerek getirilmiş- biraz önce Cumhuriyet Halk Partisinin
sayın sözcüsünün ifade ettiği demokrasi ayıbımızın,
demokrasi eksiğimizin tamamlanabileceğini iddia edebilmek, gerçekten,
kendi kendimizle alay etmek, kendi aklımızla alay etmek anlamı
taşıyacaktır.
Değerli milletvekilleri, birlikte
düşünmeye davet ediyorum. İktidar muhalefet çekişmesi, bir
muhalefet siyaseti söylemi olarak söylemiyorum ama bazı gerçekleri ifade
etmek gerekiyor. On bir yılını tamamlayan tek başına
bir iktidarın, on ikinci yılında demokratikleşme paketi
olarak huzurumuza getirdiği ve bir proje olarak getirdiği, bir müjde
olarak getirdiği, uzun çalışmalardan sonra, Sayın
Başbakan tarafından bir müjde olarak ilan edilen demokratikleşme
paketi 18 madde.
Gerekçesine
baktığınızda, iki gerekçesi var: Biri, Türkiyeyi, ilerleme raporlarında Avrupa
Birliğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
duruşmalarında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin çok
ağır şekilde suçlaması ve Türkiye'nin ağır
tazminatlara mahkûm edilmesi. Buna cevaben, görebildiğim kadarıyla
6-7 maddesi buna cevaben hazırlandı. Ama inanıyorum ki, yani
demokratikleşeceğiz derken getirdiğiniz hususlar, yine, yeni
kısıtlamalar getiriyor; kanunun adı Temel Hak ve Hürriyetlerin
Geliştirilmesi yani bireyin önündeki temel haklarının ve
özgürlüklerinin önüne yeni kısıtlamalar getirerek
demokratikleşmenin mümkün olmadığını, yine, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinden, duvarından geri dönerek
göreceğiz; yine, bu tazminat davaları, yine, bu dosyalar bizim
ayıbımız olarak bizim hanemize yazılacak.
Bu kanunun ikinci gerekçesi, Hükûmetin
böyle bir kurtuluş çaresi gibi gördükleri, çözüm süreci diye ilan
ettikleri, aslında sonuçları itibarıyla bize göre bir
yıkım projesi olan bu proje kapsamında yürütülen müzakerelerin
mutabakatı olan hususlar. Yani bu kanunun bir gerekçesi Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin itirazları, Avrupa ilerleme raporlarında
Türkiyeye yönelttiği suçlamalara cevap, bir diğeri de, yürütülen bu
müzakerelerde varılan mutabakatın sonucu buraya gelmiştir ki o
sonucun Türkiyemizin geleceği açısından çok da
hayırlı olmayacağı kanaatindeyim.
Değerli arkadaşlar,
gerekçeniz ne olursa olsun, arzu ederdik ki on bir yılın sonunda,
kapsamlı, gerçekten bireyin temel hak ve özgürlüklerinin önündeki tüm
kısıtlamaları kaldıran, korkuların
kuşatmasında değil, istisnaları değil, geneli
tanımlayan bir demokratikleşme paketini, dört dörtlük, kapsamlı
bir bütünlük içerisinde buraya getirebilseydiniz muhalefetle de anlaşarak.
Burada hiçbir muhalefet partisi, hiçbir milletvekili kendi
vatandaşının özgürlüğünü kısıtlayıcı
bir husus getirmez, onu destekler, onun özgürlüğünü destekler. Öyle bir
şey getirebilseydi ama bugüne kadar, maalesef, Adalet ve Kalkınma
Partisinin, anlaşılıyor ki gerek programında gerekse Acil
Eylem Planında vadettiği hususlarda bir
hazırlığı yok. Ancak şunu bir sonuç olarak ifade
etmemiz gerekiyor: Değerli arkadaşlar, özellikle son iki aydan bu
yana yaşanan, bu 17 Aralık süreci diye ifade edilerek yaşanan
olaylar, dünyada Türkiyeyi öyle bir noktaya taşıdı ki biz dünü
arar hâle geldik. Ben buraya gelirken, bu 17 Aralık sonrasında
Türkiyenin demokrasi, insan hakları, hukuk devleti normlarında
nasıl bir algı yarattığını, nasıl algılandığını,
nasıl suçlandığını basının üzerinden takip
ederek, çok da böyle derin bir incelemeyle değil, basını takip
ederek bir hazırlık yapmaya çalıştım.
Değerli arkadaşlar, demin
arkadaşımızın da ifade ettiği gibi, uluslararası
düzlemde geçerliliği, yetkinliği kabul edilen kuruluşların
ortaya koyduğu birtakım kriterlere göre Türkiye, gerçekten, melez
rejim ülkeleri arasında, 167 ülke -165 dedi Uğur Bey ama-
arasında 89uncu sırada yer almasıyla -zannediyorum bu 2012
şeyi, belki Uğur Beyin ki 2013 olabilir- zaten demokrasi
ayıbı olan Türkiyeye ve Türk milletine yakışmaz bir
noktada bir suçlama içindeydi ama 17 Aralıktan bu yana
yaşananların sonrasında şöyle bir bakarsanız,
Avrupada ve Amerikada Türkiyenin durumu çok daha kötü noktaya geldi.
Bakınız, kara para aklanması ve terörizmin
finansmanını önlemek adına G-7 ülkelerinin oluşturduğu
Mali Eylem Görev Gücü diye bir platform var, bu platformun skalasında
Türkiye gri listede yani yatırım yapılması riskli olan
ülkelerin listesinde.
Bir başka husus, Amerika
Birleşik Devletlerinin henüz yayınlanmış olan 2013
Yılı İnsan Hakları Raporu, Türkiyede yaşananları
insan hakları açısından skandal olarak niteliyor. Zannediyorum,
bu, Türkiyeye ilk defa yüklenen bir vasıf. Ve bu skandal kelimesi
tekrar sorulduğunda, Dışişleri Bakanlığı
sözcüsü bunu bilinçli olarak söylediklerini ve zamanını da özel
seçerek söylediklerini söylüyorlar.
Yine, bakıyorsunuz, Amerika Birleşik
Devletleri Başkanı Barack Obama Sayın Başbakanı
ararken hukuk devleti uyarısında buluyor. Yani, on bir
yılını tamamlamış bir hükûmetin, demokratikleşme
iddiasında, demokratikleşme projesi iddiasındaki bir hükûmetin
Türkiyeyi getirdiği nokta itibarıyla söylüyorum.
Bir başka husus: Bakıyorsunuz
bu 17 Aralık sonrasında yaşanan hadiselere, inanın ki neler
yaşandığını söylemeye insanın dili varmıyor.
Şu 17 Aralıktan bu yana Türkiye Cumhuriyeti devletini toplum
seyrediyor, toplumu suçlamaya hakkımız yok ama Türkiyeyi
yönetenlerin cinnet geçirdiğini falan düşünmek gerekiyor. 17
Aralıktan bu yana yaşananları şöyle alt alta, üst üste...
Hatta bu Parlamento olarak yaşadıklarımıza şöyle bir
bakacak olursak... Şimdi, zannediyorum, gecenin saat üçünde konuşuyoruz.
İDRİS ŞAHİN
(Çankırı) Dörde on var.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Dörde on
var yani şu hâl bile bir olağan hâl değil.
Dolayısıyla,
çıkarttığınız kanunlar, yargıda, adli görevde,
güvenlik güçlerinde yaşananlar, dün çıkarttığımız
Millî Eğitim Yasasında... Böyle -kanun çıkartarak, özlük
haklarını belirleyen kanun çıkartarak- kitlesel atamalar yapan
kanunlarla Türkiye gerçekten çok sıkıntılı bir noktada.
İşte bu sıkıntılı noktaya bakıyorsunuz;
Avrupa Parlamentosu Başkanı, Avrupalı liberallerin lideri,
Avrupa Konseyi Başkanı -yani şöyle saymakla bitecek gibi
değil- Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı, tamamı,
Türkiyeye yakışmaz birtakım gelişmeler olarak
değerlendiriyor ve bu yaşanan hadiselerin Türkiyeyi çok daha geriye
götürdüğünü söylüyorlar. Çok sevdiğiniz veya işte Cumhuriyet
Halk Partisi Sayın Genel Başkanıyla bir tartışma
yaşayan Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grubu Başkanı
Swobodanın bu son yaşanan hadiselerden sonra söylediği söz
gerçekten Türkiyemiz açısından üzüntü verici bir hadise.
Bakıyorsun, bugüne kadar Türkiyeyi samimiyetle kendi platformlarında
desteklemiş, bu Hükûmeti desteklemiş kişiler, kurumlar, bu son
yaşanan hadiselerden sonra Türkiyeyi İnsan hakları ihlali
noktasında, hukuk devleti olmak noktasında, demokratik olmak noktasında
Türkiyeye yakışmaz birtakım değerlendirmelerle,
suçlamalarla muhatap ediyorlar. Bu yalnız bu söylemlerde değil,
basında da aynı şey. Yani, Avrupa, Amerika basınına
bakıyorsunuz, Türkiyeyi, böyle, melez rejimlerden çıkartıp daha
da kötü bir duruma düşürmeye çalışan makaleler
yayınlanıyor. Şimdi bu, Türkiyemizi yönetenler
açısından gerçekten üzerinde durup düşünülmesi gereken bir
husus.
Değerli arkadaşlar, bu yasa,
sonuçları itibarıyla da ülkemizin geleceği açısından
çok ciddi tehdit ve tehlikeler taşıyacaktır. Bakınız,
demokratikleşme dediğiniz hadise eğer bireylerin,
vatandaşlarımızın temel hak ve özgürlüklerini
geliştirmek, kendi özgür iradeleriyle kendi geleceklerine karar vermek
rejimiyse bunun önünde hiçbir kısıtlama yok, bunu sonuna kadar destekleyelim
ama demokratikleşme adı altında, böyle,
farklılıkları kimlikleştirerek bir siyasi varlık
oluşturmaksa amaç -ki gördüğümüz de odur- yürütülen bu çözüm süreci
dediğiniz hadise bir sorunu çözmek için eğer seçtiğiniz özne bir
farklılıksa, bir farklılığı özne yaparak sorun
tartışırsanız bulacağınız çözüm o ülkeyi
ayrıştırır.
Şimdi,
arkadaşımızın ifade etmesi üzerine söylüyorum: Kürt
sorunu diyerek eğer bir çözüm oluşturmaya
çalışırsanız bu toplumu
ayrıştırırsınız. Türkiyenin demokrasi sorunu var,
bunu çözebilmek için ne gerekiyorsa yapalım. Türkiyenin yönetim sorunu
var, yargı sorunu var, güvenlik sorunu var ama eğer bu sorunları
bir farklılığı, etnik bir farklılığı,
inanç farklılığını özne yaparak
tartışırsanız bulacağınız çözüm bu toplumu ayrıştırır.
Kürt sorununu çözdünüz, Gürcü sorununu ne yapacaksınız, Arap sorununu
ne yapacaksınız? 36 tane alt kimlik var, ne yapacaksınız?
Dolayısıyla, biz demokrasiyi bu ülkenin birlikte yaşama
iradesinin zemini yapmak ve tüm insanlarımızı, tüm
vatandaşlarımızı eşit vatandaş statüsünde, bir
kabul etmek, birlikte kucaklamak ve onların sorunlarına çözüm üretmek
mecburiyetindeyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Demokrasi bu, demokratikleşme bu. Bunu gerçekleştireceğine
inanmıyorum bu kanunun. Dolayısıyla, Milliyetçi Hareket Partisi
olarak biz bu kanuna muhalefet ediyoruz ve ret oyu vereceğimizi ifade
ediyoruz.
Gecenin bu saatinde hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde şahsı
adına söz isteyen Ziver Özdemir, Batman Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ZİVER ÖZDEMİR (Batman)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 559 sıra
sayılı Temel Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı üzerine şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bu kanun,
baktığımızda, neler getiriyor? Şu kürsüde de muhalefet
sözcüleri değişik söylemlerde bulundular.
Baktığımızda, âdeta, memleket, vatan bölünecek gibi bir
izlenim bu kürsüde hep dile getirildi. Peki, Allahın insanlara
verdiği temel haklar ve özgürlükler var. Bunlara
baktığımızda, bu yasada ne var? Bu yasada olan, Türkçenin
yanı sıra farklı dil ve lehçelerde propaganda ve seçimlerde
propaganda yapmak. Buna baktığımızda, biz bölgede
Ben
bölgenin bir insanı olarak bunu dile getiriyorum. Yaşım 50ye
dayandı ve elli senedir, şu anda
kanunlaştıracağımız bu madde fiilî olarak devrede.
Bölgede her yerde Kürtçe veyahut da Arapların yoğun olduğu
yerlerde Arapça propaganda dili olarak kullanılıyor. Bizim sadece
burada yaptığımız şu anda, bir düzenlemedir. Bu
düzenlemeyi âdeta vatanın, ülkenin bölünmesi noktasına getirmek ve bu
söylemlerde bulunmak bence doğru ve isabetli şeyler değildir.
Üçüncüsüne bir
baktığımızda, bu kanunda ne getiriyor? Gösteri ve
yürüyüş; gösteri ve yürüyüş haklarını veriyor ve Avrupa
standardında bir şekle dönüştürüyoruz.
Burada nefret ve
ayrımcılıkla ilgili kanun maddesi var. Burada, Türkçenin
dışında, özel okullarda öğretim görülmesiyle ilgili bir
madde var. Bu madde de
Türkiye'nin, baktığımızda,
kalkınma ajanslarıyla ilgili kanun çıktığında, bu
Parlamentoda, bu kürsüde, ülkenin bölünmez bütünlüğüyle ilgili noktaya
getirilip âdeta ülkeyi bölüyoruz diye söylendi. Büyükşehir Yasası
geldiğinde, Büyükşehir Yasasında da aynı şekilde,
defalarca, muhalefetin sözcüleri, hatipleri bu kürsüde ülkenin bölünmesiyle
ilgili Hükûmetin adımlar attığını
Biz baktığımızda,
burada, bu ülkenin çimentosu, bu ülkenin kardeşlik hukukunu gözeten AK
PARTİ iktidarı on iki yıla yakın bir süredir bu ülkenin
birliği ve bütünlüğüyle ilgili bütün çalışmaları
yapmakta ve onun için de ülkenin her noktasında destek vermektedir.
Türkiyede bir sistem
kurgulanmış, bu sistem tekçilik üzerine kurgulandı. Bu sistemin
tekçiliğiyle, bütün insanları birbirine benzeterek, âdeta bir
tornadan çıkarmak istenircesine bir insan tipi oluşturulmak istendi
ama 21inci asra artık uymuyor bu. Gelişmiş ülkelerin demokrasilerine
baktığımızda ve Türkiyede bizim hâlen
tartıştığımız konulara
baktığımızda, hakikaten, biz
vatandaşımızın çok çok gerisindeyiz çünkü vatandaş,
sokakta
Bu Parlamentoda dile getirilen, bu siyaseti itibarsızlaştırmaya
yönelik amaçları ve hedefleri olanlara, burada bazı muhalefet
milletvekillerimiz bu kürsülere çıkıp onlara alet olmaktadır.
Bu son süreçle ilgili, 17 Aralıkla
beraber bu kürsüde bize yapılmayan hakaret kalmadı. Hâlbuki -siz
topluma baktığınızda- bu Parlamentoda yer alan bütün
insanlar kendi toplumunda, kendi yerinde belli bir statü ve belli bir seviyenin
üzerinde olan insanlar ama burada bize yapılmadık, edilmedik hakaret
kalmadı ve biz bunları sineye çekmeye çalışıyoruz.
Burada yapılan çok büyük bir haksızlıktır. Bu kürsüye
çıkan herkesin sorumluluğunu bilmesi gerekiyor ve herkesin izzeti ve
şerefini, kendisi kadar düşünmesi gerekiyor. Onun için burada bu
kanunu bütün desteğimizle destekliyoruz ve hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde on beş dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Acar? Yok.
Sayın Çelebi
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.
Sayın Bakan, adı
şimdiden, hani belki basının da yarın
demokratikleşme diyeceği, aslında antidemokratik
uygulamalarıyla da yaşama alanına geçecek bu yasa konusunda dün
akşam örnekler yaşandı zaten. Ankarada, İstanbuldaki
bütün uygulamalarınız ilk başlangıcı yaptı. Gaz
ve suyla iyice dövdünüz, sulandırdınız, gazladınız. Bu
yasa, böyle bir başlangıç yaptı. İlk başlangıcıyla, böylece, ne
kadar demokratik olduğu görüldü.
Şimdi, bu akşam biraz daha
iş farklılaştı -onun için söylemek istiyorum- 10uncu, 11inci
katlara neredeyse su ve gaz sıkıldı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
Yeni demokratikleşme paketinizin özü bundan sonra kaçınca katlara
doğru çıkacaktır; onu sormak istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Köktürk
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
Sayın Bakan, ABDnin, geleneksel İnsan Hakları Raporunda 17
Aralık operasyonu sonrası ortalığa saçılanları
skandal olarak nitelendirdiğini ilk bölüm üzerindeki soru-cevap
kısmında ifade etmiştim.
Yine, aynı raporda yolsuzluk ilk
kez Türkiyenin en belirgin insan hakları ihlallerinden biri olarak
sıralandı. Ayrıca, bu konuda yeterince gözaltı ve
soruşturma yapılmadığı, yolsuzlukların
örtüldüğü belirtildi.
Birinci sorum: Bu raporda
yolsuzluğun ilk kez Türkiyedeki en belirgin insan hakları ihlali
olarak nitelendirilmesi konusundaki değerlendirmeniz nedir?
İkinci sorum: Rapordaki
ağır yolsuzluk nitelendirmesinde istifa etmek zorunda kalan
bakanlarınızın, tutuklanan bakan çocuklarının,
Paraları sıfırla. talimatı verenler ile paraları
sıfırlayan mahdumlarının payı nedir?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Öztürk
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Sayın Bakan, Sayın Başbakan özel yetkili mahkemelerde
yapılan yargılamalarda yeniden yargılamaya sıcak
baktıklarını ve bu konuda çalışma
yapıldığını söylemişti havaalanında bir
seyahati sırasında. Yeniden yargılama konusunda herhangi bir
çalışma var mıdır, varsa ne zaman sonuçlanır?
İkinci sorum da Terörle Mücadele
Kanununu kaldırmayı düşünüyor musunuz? Terörle Mücadele Kanununun
kaldırılması konusunda herhangi bir çalışma var
mıdır? Çünkü, demokratikleşmenin en temel unsurlarından
biri, sıradan yurttaşların terör örgütü üyesi muamelesi
görmemesidir. Bu konuda çalışmaların olup
olmadığını öğrenmek istiyorum?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Burada nefret ve
ayrımcılıkla ilgili yapılan düzenlemede cinsel
eğilimleri yönünden ayrımcılık ve nefretle ilgili
işlenen suçla ilgili bir ibare yok. Tabii, burada ve benzeri ibaresi de
yok, kanunda tahdidi olarak sayılmış, tahdidi olarak
sayıldığı zaman da bu kapsamda yani sayma yöntemiyle
yazılmış. Bu kapsamın dışında olanlara
karşı suç işlendiği zaman bundan yararlanamayacak. Yani
hâlen biz şu aşamada işin başındayız, bu
eksikliği gidermeyi düşünmez misiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Ağbaba
VELİ AĞBABA (Malatya)
Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, son günlerde,
geçtiğimiz yıllarda görülen davalarda haksızlık
olduğu, kumpas kurulduğu hem Hükûmetinizin üyeleri tarafından
hem de partiniz tarafından sıkça dile getirilmekte. Acaba hem
Ergenekon hem Balyoz davalarında, askerî casusluk davalarında, Oda
TV, Devrimci Karargâh davalarında geriye dönük bir işlem yapılması
düşünülüyor mu?
Bir de bir şeyi merak ediyorum:
Sabahın dördünde kanser hastası Türkan Saylanın evine
baskın düzenlenirken, 80 yaşını aşmış
İlhan Selçukun evine gece yarısı, sabaha karşı
baskın düzenlenirken şu anda onlara karşı bir mahcubiyet
hissediyor musunuz?
Ali Tatar, biliyorsunuz, bu
baskınlardan dolayı intihar etti. Ali Tatarla ilgili bir vicdan
azabı çekiyor musunuz, onu sormak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın Çelebi
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, teşekkürler.
Sayın Bakan, bu akşam hep siz
bizlere Sandık, sandık, sandıkta işte
görüşeceğiz. diyorsunuz. Biz de daha önce söyledik, oy
çalınmaması koşuluyla ve elektrik söndürülmemesi koşuluyla
bir sorun yaşamayız. Bu akşam yakalanan oy pusulalarından
haberiniz var mı; damgalı, mühürlü oy pusulalarından haberiniz
var mı? Bu konuda bir önlem anlamayı düşünüyor musunuz?
Size göre demokrasi kaçıncı
kata su sıkıldığında daha gelişmiş olacak,
onu bir daha sormak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bayraktutan
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Deminki konuşmamda da ifade ettim,
Parlamentonun daha tutuklu milletvekili sorunu vardı. Şu anda bir
milletvekili hükümlü. Ciddi anlamda bir sorun var. Bu konuda bundan on beş
yirmi gün evvel bir iyileşme bekleniyordu. Bir tıkanmaya neden oldu
bu, herhangi bir ilerleme olmadı. Hükûmet olarak, bu konuda, bu
milletvekili konusunda, Engin Alan Paşa konusunda kendisine de söyledim-
herhangi bir çabanız veya uğraşınız var mı? Bunu önümüzdeki
günlerde Parlamentoda yasama görevini yapar hâle getirebilecek miyiz, onu
soruyorum.
Bir de arkasından, son günlerde,
bu son iki günde, 17 Aralık operasyonuna ilişkin, bu operasyonu yapan
savcıların tutuklanacağına ilişkin gazetelerde
haberler çıktı. Bu konuda bir duyumunuz var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Nazlıaka
AYLİN NAZLIAKA (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Recep Tayyip
Erdoğan Sol gazetesi yazarı Erbil Tuşalpe dava
açmıştır ve açtığı davayı ifade özgürlüğü
kapsamında kaybetmiştir. Bu dava neticesinde Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine 5 bin avroluk bir ödeme yapılması
gerekmektedir. Bu ödeme acaba hazinenin bütçesinden mi yoksa Recep Tayyip
Erdoğanın kişisel bütçesinden mi yapılacaktır?
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Son soru, Sayın Ağbaba
VELİ AĞBABA (Malatya)
Teşekkür ederim.
Bu demokratikleşme paketi acaba
bizi dünyada birçok alanda şampiyon yapan konularda çözüm getirecek mi?
Örneğin, dünyadaki en çok tutuklu siyasetçinin bulunduğu ülkeyiz,
dünyada en çok tutuklu sendikacının bulunduğu ülkeyiz; dünyada
en çok tutuklu avukatın, dünyada en çok tutuklu öğrencinin, dünyada
en çok tutuklu bilim adamının, dünyada en çok tutuklu askerin
bulunduğu ülkeyiz. Acaba bu mağduriyet konusunda bu
demokratikleşme paketi bir şey getirecek mi, onu sormak istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Öztürkün sorusu: Tabii,
benim cevap veremeyeceğim
diğer sorular var, onların zaten bir kısmı soru değil
de bazı mesaj vermek için.
Sayın Öztürk yeniden
yargılamayla ilgili bir şey sordu. Tabii, benim bildiğim
kadarıyla Adalet Bakanlığımızın bu konuda bir
çalışması var. Daha doğrusu Sayın Başbakan,
Adalet Bakanına bunun çalışılması yönünde bir talimat
vermişti ve orada yani Adalet Bakanlığının
Şöyle
bir şey var orada yani bu yeniden yargılamayla ilgili kapsam vesaire
ne kadar, yani onun bir hacmini de bilmek gerekiyor, o tür çalışmalar
olacaktı.
Terörle Mücadele Kanunuyla ilgili ise;
işin doğrusu, ben şahsen Terörle Mücadele Kanununa şu anda
ihtiyaç olmadığı kanaatindeyim. Terörle Mücadele Kanunundaki
bütün maddelerin hemen hemen karşılığı Ceza Kanununda
var. Yani 2005te Ceza Kanunu hazırlanırken öyle
hazırlanmış. Şimdi, âdeta aynı maddeler gibi, yani
Terörle Mücadele Kanununun kalkmasıyla hiçbir boşluk da
oluşmuyor. Dolayısıyla, yani ileriki bir zaman içinde onun
yapılması gerekir diye düşünüyorum.
Bu nefret ve
ayrımcılıkla ilgili
Orada sayıyor; ırk, cinsiyet
falan hepsi var, tam ne kastediliyor bilmiyorum. Irk, cinsiyet, diğer
şeyler hepsi, inanç vesaire, ana faktörler var yani temel nefret ve
ayrımcılıkla ilgili olabilecek konuların hepsi orada var.
Yani, yine kendi düşüncemi
söyleyeyim: Bir çalışma var mı, yok mu onu bilemem, ben kendim
tutuklulukla ilgili, gözaltı ve tutukluluğun bir ceza değil, bir
tedbir olduğuna inanıyorum; mümkün olduğunca en kısa
sürmeli, ona da inanıyorum. Yani, son çalışmada
payımız oldu, yani beş yıla indirilmesi en azından
kendi sistemimizde iyi bir şey ama tutuklamayı zorlaştıran
epey çalışma yaptık; yani bizim dördüncü pakette biliyorsunuz
şey vardı, tutuklamayı zorlaştıran
Şimdi de doğrusu,
yeni çıkan, daha Cumhurbaşkanımızda o, Adalet
Bakanlığının gönderdiği paket. Çünkü orada da hem
gözaltının hem tutukluluğun vesaire artık daha da
delillendirilmesini isteyen hükümler var; bütün bunların
zorlaştırılması lazım, ona inanıyorum.
Savcılarla ilgili benim bir
duyumum, bir bilgim yok.
Burada Sayın Akanın sorusuyla
ilgili bir bilgim yok.
AYLİN NAZLIAKA (Ankara)
Nazlıaka, Aka değil, efendim.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Burada tabii, bir iki şeyi
ilave edeyim, yani biraz önce konuşmalarda değinilen soruların
bir devamıdır değerli arkadaşlar. Bir milletvekilimiz
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki Türkiye'nin konumuyla ilgili,
dava sayılarıyla ilgili bilgi vermişti, o, hepimizi çok
üzüyordu, doğrusu, özellikle eski zamanlarda yani yurt
dışına falan da gittiğimizde tabii, Türkiye çok
işkenceci falan bir ülke olarak biliniyordu. Doğrusu, şu anda
sonuçlanan
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde değerli
milletvekillerimiz, süreç çok yavaş yürüyor yani davaların
sonuçlanması çok uzun zaman alıyor. Yani, bunu bilerek söylüyorum,
şu anda sonuçlananlara bakarsanız ta 90lı
yıllardandır epeycesi falan ama yine memnuniyet verici bir şey
var son yıllarda başvuru azaldı, yani sadece bu son 2013te
Anayasa Mahkemesine bireysel başvurudan dolayı azalmadı, o da
önemli bir faktör. 2013te iyice azaldı ama bundan sonra daha da azalacak
fakat son yıllarda Türkiyeden giden dava sayısı
Mesela
işkence davası hiç yok. Bunlar sevindirici şeyler. Mesela 2013
yılında biz başvuruda 5inci sıradayız.
Şimdi, sadece Avrupa Konseyi üye
ülkelere baktığımızda -47 ülkedir- yapılan başvuru
nüfus oranlamasına göre sıralandığında da nüfus
itibarıyla 30uncu sırada falanız. Yani giderek bu son
yıllardaki tedbirlerle bir azalma olduğunu doğrusu görüyoruz, bu
da memnuniyet verici.
Burada, bir konuya daha
Doğrusu,
ben, burada polemiğe hiç girmek istemem, istemedim. Yani bazı
milletvekillerimizin konuşmaları -bu son konuşmamız
olduğu için değineyim- doğrusu bazen çok rencide edici, bazen
Yani ne kadar bizlere işte hakaretimsi söz söylerse konuşmasını
o kadar makbul sayan arkadaşlarımız var.
Doğrusu, yani, değerli
arkadaşlar, sözün etkisi çok fazla. Marifet, nezaket kurallarını
koruyarak, herkese saygı duyarak yine de meramını en etkili
ifade etmektir. Yani Meclisin kalitesi bununla eminim daha da artacaktır.
Yani hakarete
Hakaret etmek kolaydır. Herkes
karşısındakine en rahatsız edici sözleri söyler, zaten
karşısındaki de onu dinlemez bile, yani o zaman dinlemeye bile
gerek görmezsiniz.
HASAN ÖREN (Manisa) İktidar için
geçerli değil mi?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Ama etkili bir şey
söylenirse, gerekçeli, ikna edici, hepimiz faydalanırız. Ben bunu çok
önemli görüyorum. Hele bir arkadaşımızın -yani,
doğrusu, o anda tansiyonu da yükseltmeyeyim diye cevap verme gereğini
duymadım- ihanet falan gibi sözleri
Bunları, tabii, herkes çok
kolayca söyleyebilir, herkes birbirini ihanetle, hainlikle suçlayabilir.
Bunları hiç kimseye yakıştırmayız.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Peki, neden vekilleriniz söylüyor Sayın Bakan?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Milletvekillerimizin hiçbirisi
için, hiç kimse için geçerli değildir bunlar, yanlıştır.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sizin vekilleriniz yanlış yapmaz! Ama, çıkıp grup
başkan vekilleriniz
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Yanlıştır, onu da
ifade edeyim.
Bir tane de bir söz son dakikamda
Bir
milletvekilimiz Demokratikleşme AK PARTİnin tarihî misyonuna uygun
düşmez. diye bir cümle söyledi. Yani, bu çok üzücüdür.
BÜLENT TURAN (İstanbul)
Şaka yapmıştır.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Ben, kendim, şahsen ilk AK
PARTİ Hükûmetinden beri görev yapan, çok yoğun, demokratikleşme
konularıyla özellikle ilgilenen birisiyim. Biraz da, sabah
söylemiştim, yani öğleyin, bir envanterini de çıkardık.
Değerli arkadaşlar, bu yüce Meclis çıkardı bunları.
İlk dönem daha verimliydi yani AK PARTİ, CHP çok iş birliği
yaptı ve bu dönem Türkiyede biz gerçekten demokratikleşme adına
şu on yılda, on bir yılda çok başarılı
adımlar attık yani çok yasalar, çok reformlar, çok şey
değişti. Türkiye bugün daha sivil, Türkiye bugün daha normal. Sonra,
AK PARTİnin misyonuyla uygun düşmez
Ben, şimdi diyelim ki
ana muhalefet partisinin tarihini de gündeme getirerek Uygun düşmez.
desem sevinir misiniz, uygun olur mu?
HASAN ÖREN (Manisa) Diyorlar ki
zaten, söylüyorlar ki.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Şimdi, ama ne AK
PARTİnin ne başka
HASAN ÖREN (Manisa) Amayla
başlamayın, biraz da kendinize
BÜLENT TURAN (İstanbul)
Şaka yapmıştır, Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Yani, böyle bir şeyi
belirleyemeyiz, bunlar iyi şeyler değil.
Sayın Başkan ben
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
İkinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci bölümde yer alan
maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan
sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
Sayın milletvekilleri,
birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 04.11
ON
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
04.20
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muharrem IŞIK (Erzincan)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71inci Birleşiminin On
Birinci Oturumunu açıyorum.
559 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
11inci madde üzerinde üç adet önerge
vardır. Bunlardan birisi Anayasaya aykırılık önergesidir,
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 11 inci maddesi ile
2923 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin (a) bendine eklenen
"Ayrıca, Özel Eğitim Kurumları Kanunu hükümlerine tabi
olmak üzere" ibaresinden sona gelen ibarelerin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Anadili resmi dilden farklı
olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına örgün ve yaygın
eğitimin tüm kademelerinde kendi anadillerinde eğitim ve öğretim
yapmak amacıyla eğitim kurumları açılabilir. Bu eğitim
kurumlarında eğitim ve öğretim görecek öğrencilerin talebi
üzerine, eğitim bedelinin tamamı hazinece karşılanır.
Bu kurumların açılmasına, denetimine ve finansmanına
ilişkin esas ve usuller, Milli Eğitim Bakanlığı'nca
çıkarılan yönetmelikle düzenlenir."
Pervin Buldan Leyla Zana Hasip
Kaplan
Iğdır Diyarbakır Şırnak
Bengi Yıldız Sırrı
Süreyya Önder
Batman İstanbul
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 Sıra
Sayılı Temel Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın
11. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Celal Dinçer Ali
Özgündüz
İstanbul İstanbul
MADDE 11- 14/10/1983 tarihli ve 2923
sayılı Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi ile Türk
Vatandaşlarının Farklı Dil ve Lehçelerinin Öğrenilmesi
Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (a)
bendinde yer alan "625 sayılı" ibaresi yürürlükten
kaldırılmış ve aynı bende aşağıdaki
cümleler eklenmiştir.
"Ayrıca, Özel Öğretim
Kurumları Kanunu hükümlerine tabi olmak üzere, Türk vatandaşlarının
günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları
farklı dil ve lehçeleri öğrenebilmelerini sağlamaya yönelik
olarak, özel okullarda anadil öğretim hizmeti sağlanır. Bu kurumların
açılmasına ve denetimine ilişkin esas ve usuller, Milli
Eğitim Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle
düzenlenir."
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 11. Maddesinin Anayasaya
aykırı olması sebebiyle Tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Yusuf
Halaçoğlu Ruhsar
Demirel
Konya Kayseri Eskişehir
Mehmet Şandır S. Nevzat Korkmaz Hasan Hüseyin
Türkoğlu
Mersin Isparta Osmaniye
Ali Öz Mehmet
Günal Seyfettin
Yılmaz
Mersin Antalya Adana
BAŞKAN Komisyon, Anayasaya
aykırılık önergesine katılıyor musunuz?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ İDRİS ŞAHİN (Çankırı)
Katılamıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Seyfettin Yılmaz, Adana Milletvekili.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
559 sıra sayılı Kanun Tasarısının 11inci
maddesinin Anayasaya aykırı olması sebebiyle tasarı
metninden çıkarılmasını teklif ediyoruz. Bu konuda söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, bu maddede ne getiriyor?
Türkçenin yanı sıra Özel Öğretim Kurumları Kanunu
hükümlerine tabi olmak üzere, Türk vatandaşlarının günlük
yaşamlarında da geleneksel olarak kullandıkları farklı
dil ve lehçelerle eğitim ve öğretim yapmak amacıyla, özel
öğretim kurumları açılabilir. Bu kurumlarda eğitimi ve
öğretimi yapılacak dil ve lehçeler Bakanlar Kurulu kararıyla
tespit edilir. hükmü kanun hâline getirilmek istenmektedir. Bu,
Anayasanın 42nci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca devletin
gözetimi ve denetimi altındadır, özel eğitim öğretim dâhil
olmak üzere. Yine Anayasanın 42nci maddesinin son fıkrası
uyarınca eğitim ve öğretim dili Türkçedir. Anayasanın
3üncü maddesi uyarınca Türkiye Cumhuriyeti devletinin dili Türkçedir.
Evet, değerli arkadaşlar,
şimdi, aşama aşama nereye gidiyoruz? Bu tespitleri yaparken,
bunlar gelirken nihai sonuç nereye gidiyor? Buraya gitmeden önce bazı
tespitleri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Şimdi, İmralıdaki
teröristbaşı PKKnın 4üncü kongresinde Politik Rapor adı
altında şunları söylüyor: Bağımsız bir kimlik
kazanılmamış ki, o kimliğe dayalı politikalar,
dolayısıyla kaderini tayin hakkı, insan hakları, kültürel
haklar, siyasi
haklar söz konusu edilsin. Öncelikle halledilmesi gereken kimlik sorunudur.
Kimlik savaşının kazanılması birincil derecede önem
kazanmaktadır. Bireysel düzeyden tutalım, ulusal düzeye kadar
geliştirmeye çalıştığımız, kazanmaya
çalıştığımız ulusal kimlik ve onun üzerinde
gelişecek toplumsal özgürlük iradesidir. demişti. Özgürlük
sosyolojisinde de sınırlara dokunmadan millet inşa etme
projesinden bahsetmiştir. Terör yaparak sınırları
değiştiremeyenlerin, sınırlara dokunmadan millet inşa
etmek, ardından da inşa edilmiş olan milletin kendi kaderini
tayin etme hakkı bağlamında harekete geçeceklerini söylemek için
kâhin olmaya gerek yoktur.
AKPnin açıkladığı
demokratikleşme paketi projesinin öncesinde Kürdistan meclisi gibi
çalışan DTK adına aynen şu değerlendirmeler
yapılmıştır: Kürdistan halkının millet olmaktan
kaynaklı hakları pazarlık konusu yapılamaz. Devamında
da talep olarak Ana dilde eğitim, Kürtlere ve diğer aidiyetlerin
haklarına ilişkin anayasal güvence, Kürdistan halkının
kendi kendini idare etmesi ve Kürtçenin resmî dil olarak kabul edilmesi,
süreçten bağımsız olarak değerlendirilmesi gerekir.
denilmiştir.
Şimdi bu değerlendirmelere
baktığımızda, bu değerlendirmeler ne zaman
yapılmış? Üç beş yıl içerisindeki yapılan
değerlendirmeler. Peki, aşama aşama nereye doğru gidiyoruz?
Özellikle açılım politikasıyla başlayan politikalar
neticesinde geldiğimiz nokta ortadadır. Bakın, bugün ne
diyorlar? 30 Marttan sonra özerklik ilan edilmesinden bahsediyor. Yine ne
söyleniyor? 30 Mart seçimlerinin Kürdistanın
sınırlarının çizildiği bir seçim olmasından
bahsediliyor.
Şimdi, biz bu açılım politikasıyla neler
yapmıştık? İşte, silahlı teröristler
sınır dışına çıkacaktı, bölgede
barış olacaktı, huzur olacaktı. Şimdi, bırakın
bunu, sizin Başbakan açıklıyor: Silahlı teröristlerin
yüzde 15i bile sınır dışına çıkmadı.
diyor. Şimdi, burada, baktığınız zaman bölgede bir
paralel devlet oluşmuş vaziyette. Yani bunu artık görmek
lazım. Sizin barış dediğiniz, ülkenin bir bölümünü
teröristlere teslim etmek ve orada bir devlet kurdurmak mıdır? Yani
burada gidilecek nihai hedef ve nihai sonuç budur. İstenilen, o bölgede
nasıl Irakta, Suriyenin belli bir bölümünde Kürt devleti kurulduysa,
bunun son aşaması ve nihai hedefi ülkenin bir bölümünde de Kürt
devletini kurmaktır. Bu Kürt devletinin kurulmasına müsaade
etmediğiniz müddetçe, işte oradaki bugün silahlı teröristlerin
bölgeye hâkim olduğu yerdeki güçler, bu talebi yerine getirmediğiniz
müddetçe, yeniden orada çatışmaları başlatacaktır.
Bunun sonu nereye gidecektir? Tavizin sonu yoktur. Gelinen nokta oraya
doğru gitmektedir.
Teşekkür ediyorum.
Hayırlı akşamlar
diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 Sıra
Sayılı Temel Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın 11. maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali
Özgündüz (İstanbul) ve arkadaşları
MADDE 11- 14/10/1983 tarihli ve 2923
sayılı Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi ile Türk
Vatandaşlarının Farklı Dil ve Lehçelerinin Öğrenilmesi
Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (a)
bendinde yer alan "625 sayılı" ibaresi yürürlükten kaldırılmış
ve aynı bende aşağıdaki cümleler eklenmiştir.
"Ayrıca, Özel Öğretim
Kurumları Kanunu hükümlerine tabi olmak üzere, Türk
vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak
kullandıkları farklı dil ve lehçeleri öğrenebilmelerini sağlamaya
yönelik olarak, özel okullarda anadil öğretim hizmeti sağlanır.
Bu kurumların açılmasına ve denetimine ilişkin esas ve
usuller, Milli Eğitim Bakanlığınca çıkarılacak
yönetmelikle düzenlenir."
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) Katılamıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Madde hükmünün Anayasaya uyumunun
sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 11 inci maddesi ile
2923 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin (a) bendine eklenen
"Ayrıca, Özel Eğitim Kurumlan Kanunu hükümlerine tabi olmak
üzere" ibaresinden sona gelen ibarelerin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Anadili resmi dilden farklı
olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına örgün ve yaygın
eğitimin tüm kademelerinde kendi anadillerinde eğitim ve öğretim
yapmak amacıyla eğitim kurumları açılabilir. Bu eğitim
kurumlarında eğitim ve öğretim görecek öğrencilerin talebi
üzerine, eğitim bedelinin tamamı hazinece karşılanır.
Bu kurumların açılmasına, denetimine ve finansmanına
ilişkin esas ve usuller, Milli Eğitim Bakanlığınca
çıkarılan yönetmelikle düzenlenir."
Pervin
Buldan (Iğdır) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ İDRİS ŞAHİN (Çankırı)
Katılamıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Bengi Yıldız, Batman Milletvekili.
BENGİ YILDIZ (Batman) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu madde ana dilde özel
eğitimi, özel öğrenimi düzenleyen bir madde. Kürt sorunu temelinde
yatan en önemli mesele Kürtçenin inkâr edilmesidir. İlkokula
başlarken Türkçe bilmediği için, Kürtçe konuştuğu için
öğretmenden dayak yiyen çocukların hissettikleri ezikliğin
yıllar içinde nasıl isyana dönüştüğünü her Kürt bilir.
Evlatlarına Kürtçe isim koyamayan anne babaların kendi iç
dünyalarında yaşadıkları tepkileri de, kendi
memleketlerinin köy ve kasabalarının Kürtçe isimlerinin
değiştirilmesine karşı hissettikleri Kürt sorununun tam da
bir parçasıdır.
Türkiye Cumhuriyetinin
kurulmasından hemen sonra 1925 yılında Kürtçenin kamuya
açık yerlerde konuşulmasını yasaklayan Şark Islahat
Planı devreye konulmuştur. 1983te yine Kürtçeyi yasak kapsamına
alan 12 Eylül rejimi uygulamalarının da Kürtler arasında büyük
tepki ve hayal kırıklığına yol açtığı
bilinmektedir. Düğünlerinde, eğlencelerinde Kürtçe şarkı
söyledikleri için hapse atılanların, elinin altında Kürtçe
alfabe bulunduğu için mahkemeye çıkarılanların,
yazılarında Kürtçe harfler kullandıkları için mahkûm
olanların, siyaset meydanlarında Kürtçe nutuk attıkları
için hakkında dava açılanların, içeri atılanların
binlerce örneği vardır.
Türkiyede dağın yolu böyle
açıldı. Kürtçe yasaklandı, Kürt yok. denildi. Kürt,
Kürdistan hapislik sözcükler hâline getirildi. Kürtçe yasaklanırken,
Kürt kimliği inkâr edilirken Kürt çocukları okullarda her sabah vakti
Türküm, doğruyum. diye bağırtıldı. Kürt sorunu
böylece derinleşti, PKK 29uncu Kürt isyanı olarak böyle sahneye
çıktı. Türkiye maddi ve manevi bakımdan yıllar boyunca çok
kan kaybetti.
Bunca sıkıntı, bunca
bedele karşın, son yıllarda bu sorun Kürtçe kurslarla, seçmeli
derslerle ve son olarak da özel okullarda paralı eğitim
düzenlemesiyle geçiştirilmeye çalışılıyor.
Çağı anlayamadığımızın, Türkiyedeki
farklı kesimlerin taleplerini dinlemediğimizin somut örneğidir
bunlar. AKPnin sorunlara yaklaşımı, gıdım
gıdım hak verme, bu hakları sürekli oya tahvil etme
politikasıdır. Son on iki yıla bu anlayış
damgasını vurdu.
Kürtler de tıpkı Türkler gibi
kendi ana dillerinde eğitim görmek istiyor, kendi tarihlerini, kendi
edebiyatlarını ekstra para ödeyerek öğrenmek istemiyor. Bu,
eşit vatandaşlık hakkının bir gereğidir de
aynı zamanda. Kendi ana dilinde eğitim hakkı en temel insan
haklarından biridir ve evrensel nitelik taşır. Bu konuyla ilgili
uluslararası sözleşmelere Türkiyenin devlet olarak yan çizmiş
olması, çekince koyması bu gerçeği değiştirmez.
Sömürge idaresinden geçmemiş bir ülkede böylesine en temel bir hak için
bunca bedellerin ödetildiği başka bir toplum yoktur. Paran varsa ana
dilini okursun, parası olmayana da belki ileride bakarız. diye bir
mantık kabul edilemez. Ana dil, pazarlığı olacak bir
şey değildir. Temel prensip olarak ana dilin kamusal eğitim kurumlarında
herkese parasız sunulması bir gerekliliktir.
Hangi Kürtün ne zaman, ne kadar ana
dilinde eğitim göreceğini, buna erişebileceğini belirleme
yetkisini kimse kendisinde görmemelidir, bir halkın kimliğini ve
geleceğiyle ilgili kaderini belirleme hakkını kimse kendisinde
görmemelidir. Bu hakkı kendinde görmek, ancak sömürgeci devletlerin
yönetim anlayışlarında rastlanır. Bu, ulus devleti teklik
ve üniterlik üzerine inşa etme hastalığının devam
ettiğinin de bir göstergesidir aynı zamanda. Ana dilde eğitim
hakkı her vatandaşın temel hakkıdır. Bir halk Ben ana
dilimi istiyorum. dediğinde onun hizmetkârı olması gereken
yöneticilerin Versek mi vermesek mi? diye tartışma hakkı ve
yetkisi yoktur. Eğer, şurada yazıldığı gibi,
şu arkamızda yazıldığı gibi egemenlik
kayıtsız şartsız milletinse, bu söz bir gerçeği
yansıtıyorsa tabii ki o zaman gidip bir halka sormamız
lazım, bir etnik gruba, bir kimliğe sormamız lazım. Bugün,
bölgeye, Kürt insanına gittiğimde, Kürt değil Laz, Çerkez
hangisine sorarsan sor, sağcısı solcusuyla, inançlısı
inançsızıyla herkes Ana dilimde eğitim görmek istiyorum. der.
Demokrasi, bu sese kulak vermektir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BENGİ YILDIZ (Devamla) Ama ne
yazık ki ülkemiz hâlen bu sıkıntıları yaşamaya
devam ediyor. Dolayısıyla, bizim teklifimiz, çağdaş
ülkelerde olduğu gibi halkın sesine kulak verilmesi ve halkın
kendi ana dilinde eğitim görmesidir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
12nci madde üzerinde üç adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 12 inci maddesine (d)
bendinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
d) Bu suçun kamu görevlileri
tarafından işlenmesi halinde verilecek ceza yarı oranında
artırılır.
Pervin Buldan Leyla Zana Hasip Kaplan
Iğdır Diyarbakır Şırnak
Sırrı Süreyya Önder Bengi Yıldız
İstanbul Batman
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 12. Maddesi ile
değiştirilen; 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 112 nci
maddesinin:
1. Fıkrasında bulunan ya da
hukuka aykırı başka bir davranışla ibaresinin
metninden çıkarılmasını,
1. Fıkrasının c)
bendinde bulunan iki yıldan ibaresinin bir yıldan şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Yusuf Halaçoğlu Ruhsar Demirel
Konya Kayseri Eskişehir
Mehmet Şandır S. Nevzat Korkmaz Mehmet Günal
Mersin Isparta Antalya
Hasan Hüseyin Türkoğlu Ali Öz
Osmaniye Mersin
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
559 Sıra Sayılı Temel
Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 12. maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 12- 26/9/2004 tarihli ve 5237
sayılı Türk Ceza Kanununun 112 nci maddesi başlığıyla
birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Eğitim ve öğretim
hakkının engellenmesi
MADDE 112- (1) Cebir, şiddet veya
tehdit kullanılarak;
a) Devletçe kurulan veya kamu
makamlarının verdiği izne dayalı olarak yürütülen her türlü
eğitim ve öğretim faaliyetlerine,
b) Kişinin eğitim ve öğretim
hakkının kullanılmasına,
c) Öğrencilerin toplu olarak
oturdukları binalara veya bunların eklentilerine girilmesine veya
orada kalınmasına,
engel olunması hâlinde, fail
hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur.
Ali Rıza Öztürk Celal Dinçer Ali Özgündüz
Mersin İstanbul İstanbul
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ İDRİS ŞAHİN (Çankırı)
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz kanun tasarısı, aslında temel hak ve
hürriyetlerin geliştirilmesi amacıyla çeşitli kanunlarda
değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısı. Bu
kanun tasarısındaki maddelere baktığımızda, temel
hak ve hürriyetlerin geliştirilmesine ilişkin çok ciddi düzenlemeleri
ben şahsen göremedim yani aslında, bu da yine siyasal iktidarın
herhâlde belirli bir ihtiyacını karşılamak üzere
getirilmiş bir kanun tasarısı gibi geliyor bana. Bu,
aslında, Başbakanın Demokrasi araçtır, tramvaydır;
belirli bir durağa gelince inilmesi gerekir. lafının bence
gerçekleşmiş hâli. Artık son durak burası gibi geliyor
bana. Sayın Başbakan demokrasiden yeteri kadar faydalanmış,
şimdi demokrasiyi ayaklar altına alıyor ve bunu da yaparken
demokratikleşme adı altında yapıyor.
Zaten, Georgi Dimitrovun Faşizme
Karşı Birleşik Cephe kitabını okuduğumuzda,
orada, faşizmin bir ülkede kurumsallaşırken nasıl
geldiğini, kitleleri nasıl etkilediğini, her faşist
uygulamayı demokrasi adı altında topluma sunduğunu,
kitlelere gerçekten propagandası ve ajitasyonunda bir yalana
başvurduğunu ve her şeyden önce de, bu iktidar olduktan sonra
demokrasiyi ayaklar altına aldığını bize
göstermiştir. Aslında, tabii, şunu söylemek lazım: Bizim
bildiğimiz burjuva demokrasisi, sermayenin kendi arasındaki sömürü
özgürlüğünü ifade eder. Sermayenin tekelleştiği emperyalist
dönemde burjuva demokrasisinden bile bahsetmek doğru değildir.
İşte orada, sermayenin belirli kesiminin diğer kesimleri tasfiye
ettiği faşist yönetim biçimleri akla gelir. Faşizmde demokrasi
yok mudur? Tabii ki vardır. Faşizmde, sermayenin diğer
kliklerini tasfiye eden ve egemen güç olan klik açısından demokrasi
vardır, halk yığınları açısından demokrasi
olmadığı gibi, sermayenin o tasfiye edilen kesimleri
açısından da demokrasi yoktur. Bu, bir aldatmacadır aslında.
Ama, burada herhâlde bizim istediğimiz, insanların, kişisel
temel hak ve hürriyetlerini kullanırken, mevcut egemen güçlerin
baskısıyla, silahıyla, onların -ne bileyim- şu
gelişen TOMAlarıyla, Akrepleriyle
karşılaşmamasıdır.
Burada, sözüm ona, gecenin bu saatinde
demokratikleşmeden bahsediyoruz ama hukuk devletinde olmaması
gereken, mahkemelerin verdiği kararlarla ve Sayın Başbakan
tarafından da söylenilen Bir sürü günahsız insan var o cezaevlerinde
yatmakta. dediği hâlde, insanlar çoluğundan çocuğundan
ayrı bir şekilde ve gerçekten oluşturulan komplolarla
içerideler. Biz burada demokratikleşmekten bahsediyoruz, Anayasayla
güvence altına alınmış olan temel hak ve özgürlüklerin
birincisi olan, hukuk devletinin en önemli unsuru olan sokak gösterisi
dediğimiz toplantı ve gösteri yapan insanların üzerine polis
panzerleri tazyikli sular, biber gazları sıkmaktadır. Ben
1974-1980 arası üniversitede okuyan bir insanım. O günün
koşullarına baktığımda, bugünün koşullarına
baktığımda, vallahi de, billahi de bugün yüz bin kat faşizm
vardır ülkede. Bu yönetimin adı artık demokrasi falan
değildir, kim kimi kandırıyor, bugün ülkede resmen faşizm
vardır. Faşizm, illa ki de silahla, panzerle, darbeyle gelmez, ihtilalle
gelmez. Faşizm, buz gibi seçimle de gelir. Almanyada da böyle
gelmiştir, İtalyada da böyle gelmiştir; demokrasiyi
kullanmışlardır ama ondan sonra faşist yönetimi
kurmuşlardır, oturmuşlardır, gitmek bilmemişlerdir.
Değerli milletvekilleri, bu,
görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının demokrasiyle
uzaktan yakından alakası yoktur. Toplantı ve gösteri
yürüyüşlerini böylesine katı kurallara, faşist yönetim biçimine
bağlayan bir yasa tasarısının demokrasiyle uzaktan
yakından alakası olamaz. Bu, yürütmenin halk kitleleri üzerinde daha
fazla baskı uygulamasına yol açan bir tasarıdır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 12. Maddesi ile
değiştirilen; 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 112 nci
maddesinin:
1. Fıkrasında bulunan ya da
hukuka aykırı başka bir davranışla ibaresinin
metninden çıkarılmasını,
1. Fıkrasının c)
bendinde bulunan iki yıldan ibaresinin bir yıldan şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Yusuf
Halaçoğlu (Kayseri) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ İDRİS ŞAHİN (Çankırı)
Katılamıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Yusuf Halaçoğlu, Kayseri Milletvekili.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, bu maddeyi
çok ciddi şekilde şöyle değerlendirebiliriz: Her şeyden
önce, biz ya da hukuka aykırı bir başka davranışla
ibaresinin metinden çıkarılmasını istedik çünkü hukuka
aykırı başka bir davranış ibaresi ceza hukuk terimi
olmayıp idare hukuku veya tazminat hukuku terimidir her şeyden önce.
Yani, ceza hukukuyla alakası yoktur. Buna bağlı olarak da, ceza
hukuku yoruma kapalıdır. Hukuka aykırı başka bir
davranış ibaresi, yorum yoluyla suç üretme sonucunu doğurur.
Nitekim,
cezanın asgari haddinin diğer taraftan iki yıl olması, ceza
adaleti açısından ağır sonuçlar doğurabilecek her
olayın oluş şekline, şiddetine, derecesine ve kastın
yoğunluğuna göre hâkim cezayı tayin etme yetkisine sahip
olduğuna göre, cezanın alt sınırının hiç olmazsa
bir yıl olarak sınırlandırılması yerinde
olacaktır. Zira, burada maddeye baktığımızda şunu
görüyoruz: Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı
başka bir davranışla; a) Devletçe kurulan ve kamu
makamlarının verdiği izne dayalı olarak yürütülen her türlü
eğitim ve öğretim faaliyetlerine. Yani üniversiteler, fakülteler.
Kişinin eğitim ve öğretim hakkının
kullanılmasına, Öğrencilerin toplu olarak oturdukları
binalara ve bunların eklentilerine girilmesine ve orada
kalınmasına engel olunması hâlinde
Ki bu, şu anlama
geliyor: Üniversitede öğrenciler bir şekilde boykot yaparsa ve
öğrenimi engellemiş olurlarsa, böylece onlara ne kadar ceza
veriliyor? İki yıldan beş yıla kadar hapis cezası
veriliyor. Yani siz, bir öğrenci boykot etti diye veya herhangi bir
şekilde üniversitede bir protesto sebebiyle belli bir zaman içerisinde
-diyelim ki üç saat veya yarım gün- eğitimi engelledi diye, ona,
üniversiteden ihraç etmenin de ötesinde iki yıl ila beş yıl
hapis cezası vereceksiniz.
Bakın, o sıralardan hepimiz geçtik,
üniversite sıralarından. Hatta, biz o dönemlerden biraz daha 68
yılından itibaren, 67, 68den itibaren geçtik; boykotlar
yapıldı, üniversitelerde fakülteler işgal edildi vesair.
Şimdi, içinizde o tarihlerde
okumuş olan insanlar vardır, ondan sonraki 1970-1980
yılları arasında okumuş insanlar vardır. Nelere mal
olduğunu hepiniz çok iyi biliyorsunuz, birtakım
dışarıdan gelen insanların, sağ-sol
çatışmasıyla bu ülkede 5 bine yakın gencin
hayatını kaybetmesine sebep olduğunu da biliyorsunuz ama o
dönemde sağcı veya solcu denilen insanlar bugün aynı iş
yerlerinde ortaklık yapıyorlar, birbirleriyle
kucaklaşıyorlar.
Ha, şimdi diyelim ki
gençliğin verdiği bir hatayla bir harekette bulunan insana, siz, iki
ila beş yıl arasında hapis cezası verdiğinizde, bunu
da hâkimin takdirine bırakarak yaptığınızda,
zannediyorum ki bu demokratik ülkeler için ne kadar hakkaniyete uygun
olacaktır?
Dolayısıyla, burada şunu
göz önüne almak lazım: Demokrasi dediğimiz zaman, demokrasinin tabii
ki başkalarının hak ve hürriyetlerini
kısıtlayıcı hareketlerinden sarfınazar etmesi gerekir.
Ama bu demek değildir ki böyle bir harekette bulunan insanın da
tamamen, neredeyse idam edilecek derecede, tüm hayatını karartacak,
istikbalini önleyecek bir sonuca götürülmesinin de doğru olduğunu
herhâlde hiçbiriniz kabul etmeyecektir. Dolayısıyla, buradaki bizim
teklifimiz, gerçekte bu şekliyle düşünülmüş olsaydı
herhâlde reddedilmeyecekti ama gerek Sayın Bakan gerekse Hükûmet,
Komisyon, maalesef, bu konuyu bu yönüyle düşünmedi. Yani, tekrar ediyorum,
1968den itibaren üniversitede meydana gelen olaylar -ki Allah bir daha öyle
olaylara sokmasın üniversitelerimizi- ama bu şekildeki getirilecek
bir yasa ne kadar önleyici olacaktır veya ne kadar tepki doğuran bir
hüviyet taşıtacaktır, bunları tekrar göz önüne
almanızı istirham ediyorum. Desteklerinizi bu yönde buna göre
vermenizi rica ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Karar yeter sayısı
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 04.49
ON
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
04.55
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muharrem IŞIK (Erzincan)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71inci Birleşiminin On
İkinci Oturumunu açıyorum.
559 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 12nci maddesi üzerinde Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlu ve arkadaşlarının verdiği önergenin
oylanmasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi tekrar
oylarınıza sunup karar yeter sayısı arayacağım:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar
yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Tasarının görüşmelerine
devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 12 inci maddesine (d)
bendinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
d) Bu suçun kamu görevlileri
tarafından işlenmesi halinde verilecek ceza yarı oranında
artırılır.
Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen,
Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son bir yıldır
sistematik olarak, organizeli olarak, belli bir şekilde Muğladan
Kütahyaya, Afyona, Boluya, Erzuruma; Marmara Üniversitesinde ve daha birçok
üniversitede özellikle Kürt öğrencilere yönelik bir saldırı
furyası var ve bu saldırıların akabinde, sadece
üniversitede sınav dönemlerinde yapılan bu son yoğunlaşma
saldırılarında güvenlik güçlerinin de saldırılara
karıştığına dair çok ciddi olaylar bizim
tarafımıza iletildi. Kaldıkları evlere,
kaldıkları yurtlara saldırılar oluyor. Öldürmeler oldu,
ağır yaralamalar oldu ve bunların cezası Türk Ceza
Kanununda yazılı; müebbet hapisten tutun, yirmi seneye, on seneye
kadar, daha ağır cezalar da var. Burada verdiğimiz önergeyle,
eğer, bu suçu işleyen kamu görevlisiyse, zaten, kanunda mevcut olan
ve bununla artırılan cezanın artırılmasına
yönelik. Yani, kamu görevlisi devletin görevlisi olacak, silahı olacak,
üstüne üstlük orada bu suçu işleyecek, buna karşı bir önlem. Bu,
aynı zamanda, Hükûmete de bir uyarıdır. Eğer, Hükûmet, bu
alanda son dönemlerde yaşanan bu sistematik saldırıların
kaynağını tespit etmezse, kimin tarafından yönlendirildiğine,
hangi siyasi partilerle ilişkisi olduğuna ve ne şekilde
yaygınlaştırıldığına dair bir tespit içine
girip ona göre önlemini almazsa maalesef provokasyonlara açık bir durum
her yerde yaygınlaşıyor.
Peki, bütün bunlar
yaşanırken, bu saldırılar yaşanırken ve
üniversitelerde bu saldırılar yaşanırken doğuda,
güneydoğuda, Diyarbakırda, Şırnakta bir üniversitede
sırf etnik kimliği nedeniyle veya batılı diye bir gün olsun
bir saldırı haberi aldınız mı? Bir gün olsun bir
üniversitemizde, dışarıdan gelen bir öğrencinin yurdunda,
evinde, sokakta, çarşıda saldırıya uğradığına
dair
Yok. Çünkü, gerçekten, orada halkın da, orada bulunan siyasi
partilerin de buna zemin vermediği için bu olaylar yaşanmıyor.
Ama diğer taraftan, bu olayların ölümle sonuçlanan birkaç vakası
var ve yargıda korunuyorlar, deliller karartılıyor; aynı
zamanda, bu öğrencilerin okullarla ilişikleri kesiliyor; yaşam
güvenceleri olmadığı için okulu bırakıyorlar.
En son, Kahramanmaraşta
yaşandı. Mahir Ünalla konuştuk. Mahir Ünal söylemesine
rağmen, Valiyle görüşmemize rağmen, Emniyet Müdürüyle
görüşmemize rağmen saldırılar durdurulmadı; aksine,
artırıldı. Biz aradığımız zaman Bir
şey yok, kontrol altında. diye bize haber veriliyor, sonradan
öğreniyoruz ki, evler basılıyor, yaralamalar olmuş. Ha,
demek ki bazen, iktidarın, kendi emrindeki kolluğun kendi emri
dışında da bir kontrolsüzlük
yaşadığını, artık, birkaç yerde yaşanan
olayla görmesi gerekiyor. Eğer bunu görmezse, korkarız ki 80 öncesi
çatışmalardan öte, o zaman sağ-sol, ideolojik gibi gözüken
çatışmalar hem etnik hem bölgesel temelli çalışmalara döner
ki bu, çok kritik, çok tehlikeli bir durumdur. Bunun önlenmesi sadece kanunla
da olmaz, hükûmetlerin inisiyatif koymasıyla olur. Eğer Hükûmet bu
konuda dirayetli ve kararlı bir tutum sergilerse bunların önlenmesi
mümkündür; yoksa, istediğiniz kadar cezaları artırın,
sonuçta
Şerzan Kurtu Muğlada öldüren polisin elinde silahı,
kurşunu, ekspertizi, her şeyi tespit edildi, davası getirildi,
Eskişehire sürgün edildi, fail, orada tahliye edildi yani bunu
yaşıyoruz. Eğer, bu, adalet; bu, sistemse, bu, kabul edilemez
bir durumdur; buna dikkat çekiyoruz. Bu önergemizin amacı budur.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
13üncü madde üzerinde üç adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı'na
Görüşülmekte olan 559 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 13 üncü maddesine (c)
bendinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
c) Bu suçun kamu görevlileri tarafından
işlenmesi halinde verilecek ceza yarı oranında
artırılır."
Pervin
Buldan Leyla
Zana Hasip
Kaplan
Iğdır
Diyarbakır
Şırnak
Sırrı
Süreyya Önder Bengi
Yıldız
İstanbul
Batman
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 13. Maddesi ile
değiştirilen; 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 113.
maddesinin:
(1) Fıkrasında bulunan
"ya da hukuka aykırı başka bir davranışla"
ibaresinin metinden çıkarılmasını
(1) Fıkrasında b) bendinde
bulunan "iki yıldan" ibaresinin bir yıldan"
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Mehmet
Günal Ali
Öz
Konya Antalya Mersin
Yusuf Halaçoğlu Ruhsar Demirel Hasan Hüseyin
Türkoğlu
Kayseri Eskişehir Osmaniye
Mehmet Şandır S. Nevzat Korkmaz
Mersin Isparta
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
559 Sıra Sayılı Temel
Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın 13. maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 13- 5237 sayılı Kanunun
113 üncü maddesi başlığıyla birlikte
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Kamu hizmetlerinden yararlanma
hakkının engellenmesi
MADDE 113 (1) Cebir, şiddet veya
tehdit kullanılarak;
a) Bir
kamu faaliyetinin yürütülmesine,
b) Kamu kurumlarında veya kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşlarında verilen ya da kamu
makamlarının verdiği izne dayalı olarak sunulan
hizmetlerden yararlanılmasına, engel olunması hâlinde, fail hakkında
iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur."
Celal Dinçer Ali
Özgündüz
İstanbul İstanbul
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) -
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale)
Katılmıyoruz.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Gerekçe
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarının
ilgili maddesindeki düzenleme "hukuka aykırı" gibi
muğlak ve her türlü yoruma uygun bir hüküm içermektedir. Hukuka
aykırı kavramının içine bir Vali ya da Üniversite
Rektörü'nün genelgesine uymamak da girebilmektedir. Oysa madde suç ve ceza
ihdas etmektedir. 1982 Anayasası'nın suç ve cezalara ilişkin
esasları düzenleyen 38. maddesine göre kanunsuz suç ve ceza olmaz. Bu
nedenle hukuka aykırılığın madde metninden
çıkarılması gerekmektedir. Aynı zamanda kamu hizmetlerinden
yararlanma hakkının engellenmesi hususunda "cebir, şiddet
veya tehdit" olması yeterli bir ölçüttür.
BAŞKAN -
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 13. Maddesi ile
değiştirilen; 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 113.
maddesinin:
(1) Fıkrasında bulunan
"ya da hukuka aykırı başka bir davranışla"
ibaresinin metinden çıkarılmasını
(1) Fıkrasında b) bendinde
bulunan "iki yıldan" ibaresinin bir yıldan"
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) -
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın
Şandır.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, önerge
teknik bir önerge, Hükûmet Katılmıyoruz. deyince, ben onu
tartışmak durumunda değilim. Benim söz alma sebebim, biraz önce,
ikinci bölümün geneli üzerinde konuşmalar olurken burada birçoğunuz
bulunmuyordu -Her ne kadar Sayın Bakan, Sayın Başkan buradaysa
da bir itirazı olmadı- Sayın Bengi Yıldızın
konuşması
Tutanaklardan da getirdim, okudum. Bir niyet
sorgulaması yapmıyorum, öyle bir niyetinin
olmadığını düşünüyorum, umuyorum ama
konuşmasının gelecekte çok sıkıntılı
birtakım gelişmelere kapı aralayacağı endişesiyle
o konuşma üzerine üç beş cümle söylemek istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
Sayın Bengi Yıldız konuşmasında Kürt
halkının tarihiyle ilgili kendince birtakım şeyler söyledi.
Bu söylediklerini sorgulamak, irdelemek değil ama konuşmasında
Osmanlı ve Selçukluyu da katarak, Cumhuriyet Dönemini de katarak devleti
sömürgeci olmakla suçladı.
Değerli arkadaşlar,
Osmanlı Devleti hukuken de, ilmen de, Selçuklu Devleti ve Türkiye
Cumhuriyeti devleti hiçbir zaman sömürgeci olmamıştır.
Yalnız Kürtlere veya Araplara değil, tüm halklara karşı.
Zaten etnik anlamda bir vatandaşlık algısı
olmadığı için, hukuku olmadığı için, bir
imparatorluk hukuku olduğu için asla bir halk adına başka
halkları sömürmek gibi bir politikası, bir hukuku
olmamıştır.
Bakınız, sömürgeci olarak
devleti suçlarsak, cumhuriyeti suçlarsak halkların self determinasyon
hakkı doğar. Biz birlikte yaşayacağız, bu ülkeyi
bölmeyeceğiz. diyorsanız, Türkiye Cumhuriyeti devletini
sömürgecilikle suçlamamalısınız. Bu, böyle bir niyetiniz yoktur
ama ileri zamanlarda çok sıkıntılı birtakım
gelişmelere gerekçe gösterilir.
Değerli arkadaşlar, bir
devletin sömürgeci olabilmesi için vatandaşları arasında bir ayrım,
bir ayrı hukuk kurması lazım. Selçukluyu çok detay bilmiyorum
ama Osmanlıyı epey okudum. Osmanlıda vatandaşlık
hukuku Müslüman olanlar olmayanlar ayrımına tabidir. Müslüman
olanlar tebaadır, olmayanlar azınlıktır.
Azınlıkların da hukuku vardır ama Müslüman olanların
vatandaşlık hukuku eşitlik hukukuna dayalıdır. Orada,
hiçbir halkın, hiçbir farklı inanışın yani
farklılıkların ayrı bir muameleye, ayrı bir yönetime
tabi tutulması söz konusu değil. Türkiye Cumhuriyeti devletinin
kuruluşundan bu yana da vatandaşlık hukuku, eşit
vatandaşlık hukukuna dayanmaktadır. Devleti yönetenlerin,
muhtelif zamanlarda, birtakım yanlış tavırları,
yaklaşımları, uygulamaları böyle bir niteleme yapmaya
yetmemelidir.
Değerli arkadaşlar, biz bu
coğrafyada tüm farklılıklarımızla birlikte
yaşayacaksak, devleti sömürgecilikle suçladığımız
takdirde, uluslararası hukukta bunun karşılığı,
bu birlikte yaşama iradesini ortadan kaldırır.
Dolayısıyla, bunun bu niyetle söylenmediğini tahmin ediyorum ama
farklılıkları kimlikleştirerek -o
farklılıkları, işte özgürlüktü- temel hak ve özgürlükleri
hukuklaştırarak bu toplumu ayrıştırmak, bu ülkede, bu
topraklarda yaşayan hiç kimsenin çıkarına değil.
Dünyanın küreselleştiği bir süreçte Türkiye'nin böyle
farklılıklar üzerinden ayrışması ve bu
ayrışmaya demokrasi, özgürlük adına hukuk kurulması,
intihar gibi bir hadisedir. Hiç kimsenin faydasına değil.
Dolayısıyla, bu Türkiye
Cumhuriyeti devletinin, Osmanlının sömürge devleti olarak
suçlanması kabul edilemez, doğru değildir ve sonuçları
itibarıyla çok tehlikelidir. Bunu reddediyorum. Bunun tutanaklara geçmesi
için bu konuşmayı yaptım.
Teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
BENGİ YILDIZ (Batman) Sayın
Başkan, bir hususu düzeltmek için söz istiyorum.
BAŞKAN Hangi hususu düzeltmek
için?
BENGİ YILDIZ (Batman) Sayın
hatip benim ismimi anarak belirli açıklamalarda bulundu
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Düzeltmesi gerekir.
BENGİ YILDIZ (Batman)
ama
yanlış anlamış, onu düzeltmek için.
BAŞKAN Sataşma nedeniyle
iki dakika söz veriyorum.
Buyurun Sayın Yıldız.
VII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
15.-
Batman Milletvekili Bengi Yıldızın, Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın 559 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 13üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
BENGİ YILDIZ (Batman) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; konuşma metnim benim elimde.
Ben Osmanlıyı ve Selçukluyu bizim tarihimizde ayrı bir yere
koyarım, cumhuriyeti ayrı bir yere koyarım; burada yazdım,
içinde de vardır. Selçukluda, Osmanlıda Kürtler kendi kimlikleriyle,
kendi varlıklarıyla, otonom yapılarıyla
yaşamışlardır diyorum. Malazgirt Savaşında
Şeddadiler vardır, Mervaniler vardır, bu savaşa
katılmışlardır; birlikte o savaşı kazanmışız,
Anadolunun kapıları açılmış. Yavuz Sultan Selim ve
Kanuni Sultan Süleymana atıfta bulundum. İdrisi Bitlisinin
öncülüğünde, Safevi Devletine karşı 25 Kürt beyliğini
birleştirip o zaferin kazanılmasına atıfta bulundum ve
dedim ki: Kürtler 1800 yıllarına kadar hiçbir sıkıntı
yaşamadan bu süreci devam ettirdiler. 1800lü yıllardan itibaren
Batıdaki milliyetçilik hareketiyle beraber Osmanlı da döndü, o yerel
özerklikleri yok etmeye çalıştı ve isyanlar başladı.
Meselenin birincisi bu.
İkincisi: Burada, cumhuriyet
politikalarından, İsmet Paşadan Fevzi Çakmaka kadar, Avni
Doğana kadar onların bizatihi kendi raporlarında
Kürdistanın bir koloni şeklinde yönetilmesinin uygun
olacağına ilişkin açıklamaları var. Bunlar raporlarda
var, sayın hatip isterse bunları resmî belgesiyle getirip kendisine
sunarım.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Bende
var.
BENGİ YILDIZ (Devamla) Yani Biz
burayı bu şekilde yönetmeliyiz. deyip umumi müfettişlikler,
Şark Islahat Programı ve benzeri kanunlaştırmalarla,
asimilasyon politikalarıyla Kürt halkını bölgesinden göç
ettirdi, asimile etti ve kendileri de diyorlar ki
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BENGİ YILDIZ (Batman)
zaten:
Tıpkı Afrikaya giden Batılılar gibi biz de oraya
medeniyeti götürüyoruz. Kendisini sömürgeci ülkelerle
karşılaştırıyor. Bunu tespit olarak söylüyorum.
Tarihte var, bu raporlarda var. Sadece buna vurgu yapıyorum. Bu
politikanın Kürt ve Türk halklarının ve Anadolu
halklarının geçmiş mirasına uymadığını,
bu politikanın bize felaket getireceğini, bugün
yaşadığımız felaketlerin sebeplerinden birisinin de bu
politika olduğunu belirtmek isterim.
Bu şekilde
anlaşılmasını istiyorum değerli arkadaşlar.
Sağ olun.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Yıldız.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Temel Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Ağrı Milletvekili Halil Aksoyun; 2820
Sayılı Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Yasa Teklifi, Antalya Milletvekili Gürkut
Acarın; Milletvekili Seçim Kanunu ile Siyasi Partiler Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi,
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri Yalova Milletvekili Muharrem
İnce ve İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin; Siyasi
Partiler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi, Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın; 2820 Sayılı
Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik Yapılmasına dair Kanun
Teklifi, İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin; 2820
Sayılı Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulunun; Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporu
(1/869, 2/445, 2/567, 2/624, 2/936, 2/1630, 2/1666) (S. Sayısı: 559)
(Devam)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı'na
Görüşülmekte olan 559 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 13 üncü maddesine (c)
bendinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
c) Bu suçun kamu görevlileri tarafından
işlenmesi halinde verilecek ceza yarı oranında
artırılır."
Hasip
Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) -
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Bengi Yıldızın bıraktığı
noktadan ben devam edeyim: İmparatorluğun bakiyesinden geldik.
Türkiyede Sünniler var, Aleviler var, Süryaniler var, Yahudiler var, Rumlar
var, Ermeniler var, farklı inançlar var, farklı kimlik, etnisite ve
kültürler var. Böyle bir tarihî zenginlik yaşıyor, Anadolunun
tarihinden geliyor, binlerce yıldan süzülerek geliyor ama son zamanlarda
bu farklılıkların saldırıya muhatap olduğunu
görüyoruz. Zirve katliamından, Santoro cinayetinden
Düşünebiliyor
musunuz, yani Agos gazetesinin önünde yürüyüş yapılıyor, Hrant
Dinki öldüren kişi için Yaşasın! sloganları
atılıyor ve bu, hâlâ, 21inci yüzyılda, İstanbulda,
Taksimin merkezine çok yakın, en gelişmiş ilçesi Osmanbeyde,
Şişlide yaşanıyor.
Şimdi, cebir
kullanılıyor, tehdit de kullanılıyor, hukuka
aykırı davranışlarda da sınır yok. Şimdi,
kişileri felsefeleri, inançları, düşüncelerinden dolayı,
bunları açıklamaktan dolayı tehdit ediyorsunuz ve yaymaktan
menetmeye çalışıyorsunuz ama devletin güvenlik güçleri bunlara
hoşgörülü davranıyor, bunun birçok örneği var, hoşgörülü
davranıyor. Aslında, azınlık olduğu için
korunması gereken farklı dezavantaj gruplarından tutun
farklı kesimlere kadar bunlar da yurttaş. Yani güçlü olan,
zayıfı ezmek zorunda, kendini o bilinçte, o bilinci milliyetçilik,
muhafazakârlık veya ırkçı sağ bir yaklaşım
tarzı olarak görse biz buna okey mi diyeceğiz, kabul mü edeceğiz?
Dünyanın hiçbir uygar ülkesinde, hukuk devletinde bu olmaz.
Bizim buraya getirdiğimiz önerge,
bu anlamda bir yasal caydırıcılık sağlayabilir mi, o
anlamdadır. Yoksa, biz biliyoruz ki çok ağır ceza da getirseniz
zihniyet bu olduktan sonra hiçbir güvenlik görevlisi gidip bu
saldırganları tutmaz, saldırganların delillerini toplamaz,
olay tutanağını, krokisini, kamera görüntülerini almaz. Buradaki
saldırganlığın özünde Bu saldırganlığı
vatanseverlik adına yapıyorum. iddiasıyla ortaya çıkan
gruplar var, serseri mayın gibi herkes tarafından kullanılabilir
konumda olan gruplar da var. Bunları çok iyi biliyoruz. Sayın
Bahçeli, çok çok açık, sokağa çağrı yapıyor
Partililerimiz sokağa inmesin. diye. Ama çok açık görüyoruz,
Urlada iki gün üst üste
saldıranlar bozkurt işareti yaptı, ülkücü görüntüsü
verdi. Aralarında başka kesimler vardı. Dikilide yine
saldırı oldu bir siyasi partiye, bu sefer farklı bir versiyon, farklı gruplar
saldırıda bulundu.
Şimdi, bunları yan yana
koyduğunuz zaman, kim bunlar, hangi gruplar, hangi kesimler? O, Hükûmetin
görevi tabii. Fakat, Hükûmet kendisiyle meşgul olduğu zamanlarda, maalesef, bu tür
saldırıların ne önü alınabiliyor
Ve şöyle bir durumla
karşılaşılıyor: HDPnin konvoyu Urlaya girecek,
jandarma yolunu kesiyor, emniyet yolunu kesiyor giremezsin diyor. Bir siyasi
partiye Siyasi faaliyet yapamazsın. diyor. Niye? Yapamazsın,
istemiyorlar, öfkeli kalabalık var. Bu öfkeli kalabalıklara
hoşgörü ve koruma zihniyeti sürdüğü sürece bu topraklarda
barış yeşermez arkadaşlar.
Barışı korumak için
biraz özen gösterin. Bizim biraz öfkemiz bunadır, buna sinirleniyoruz,
buna kızıyoruz. Yani, bunu anlamazlıktan gelmek, kimseye bir
şey kazandırmaz; söylemek istediğimiz de budur.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum
: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
14üncü madde üzerinde üç adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 14. Maddesi ile
değiştirilen; 5237 sayılı
Türk Ceza Kanununun 115. maddesinin:
(2) Fıkrasında
bulunan "ya da hukuka aykırı başka bir
davranışla ibaresi ile
(3) Fıkrasında
bulunan "ya da hukuka aykırı başka bir
davranışla" ibaresinin Tasarı metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Yusuf
Halaçoğlu Ruhsar
Demirel
Konya Kayseri Eskişehir
Mehmet Şandır Hasan Hüseyin
Türkoğlu Mehmet
Günal
Mersin Osmaniye Antalya
Ali Öz Nevzat
Korkmaz
Mersin Isparta
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 559 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 14 üncü maddesi ile
değiştirilen 5237 sayılı
Kanunun 115 inci maddesinin 1 inci fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
"(1) Cebir veya tehdit kullanılarak
ya da hukuka aykırı başka bir davranışla bir kimseyi
dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerinin
açıklamaya veya değiştirmeye zorlayan ya da bunları
açıklamaktan, yaymaktan meneden kişi 2 yıldan 5 yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır.
Pervin Buldan Leyla Zana Hasip Kaplan
Iğdır Diyarbakır Şırnak
Sırrı Süreyya Önder Bengi Yıldız
İstanbul Batman
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 559 Sıra Sayılı Temel Hak ve Hürriyetlerin
Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 14. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz:
MADDE
14 - 5237 sayılı Kanunun 115 inci maddesinin ikinci fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı
maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"(2)
Dini inancın gereğinin yerine getirilmesinin veya dini ibadet veya
ayinlerin bireysel ya da toplu olarak yapılmasının, cebir,
şiddet veya tehdit kullanılarak engellenmesi halinde, fail
hakkında birinci fıkraya göre cezaya hükmolunur.
(3)
Cebir, şiddet veya tehdit kullanarak bir kimsenin inanç, düşünce veya
kanaatlerinden kaynaklanan yaşam tarzına ilişkin tercihlerine
müdahale eden veya bunları değiştirmeye zorlayan kişiye
birinci fıkra hükmüne göre ceza verilir."
Celal Dinçer Ali
Özgündüz
İstanbul İstanbul
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Burada
geçen "dini inancın gereğinin yerine getirilmesinin veya dini
ibadet veya ayinlerin bireysel ya da toplu olarak yapılmasının,
cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka
bir davranışla engellenmesi halinde" ve "bir kimsenin
inanç, düşünce veya kanaatlerinden kaynaklanan yaşam tarzına
ilişkin tercihlerine müdahale" oldukça muğlak ifadelerdir.
Burada sadece "cebir, şiddet veya tehdit" unsurlarının
olması, yeterli bir çerçeve çizmektedir. Tasarıdaki "hukuka
aykırı" ifadeleri de muğlak ve her türlü yoruma uygun
hükümlerdir. Hukuka aykırı kavramının içine bir Vali ya da
Üniversite Rektörü'nün genelgesine uymamak da girebilmektedir. Oysa madde suç
ve ceza ihdas etmektedir. 1982 Anayasası'nın suç ve cezalara
ilişkin esasları düzenleyen 38. maddesine göre kanunsuz suç ve ceza
olmaz. Bu nedenle hukuka aykırı ifadelerinin madde metninden
çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 559 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 14
üncü maddesi ile değiştirilen 5237 sayılı Kanunun 115 inci
maddesinin 1 inci fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"(1)
Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka
bir davranışla bir kimseyi dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç,
düşünce ve kanaatlerinin açıklamaya veya değiştirmeye
zorlayan ya da bunları açıklamaktan, yaymaktan meneden kişi 2
yıldan 5 yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır."
Hasip
Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) -
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet, katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale)
Katılmıyoruz.
BENGİ YILDIZ
(Batman) Gerekçe okunsun.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Cebir veya tehdit kullanılarak ya
da hukuka aykırı başka bir davranışla bir kimseyi
dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini
açıklamaya veya değiştirmeye zorlayan ya da bunları
açıklamaktan, yaymaktan meneden kişi için öngörülen ceza
miktarının artırılması ile caydırıcılık
sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 14. Maddesi ile
değiştirilen; 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 115.
maddesinin:
(2) Fıkrasında
bulunan "ya da hukuka aykırı başka bir
davranışla ibaresi ile
(3)
Fıkrasında bulunan "ya da hukuka aykırı başka bir
davranışla" ibaresinin Tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) -
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale)
Katılmıyoruz.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Gerekçe
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Ceza hukukunda suçun kanuni
unsurları ve cezası açık ve seçik bir şekilde
tanımlanır.
1) Hukuka aykırı başka
bir davranış ibaresi ceza hukuk terimi olmayıp idare hukuku ve
tazminat hukuk terimidir.
2)
Ceza hukuku yoruma kapalıdır. "Hukuka aykırı
başka bir davranış" ibaresi yorum yolu ile suç üretme
sonucunu doğurur.
Uygulamada meydana gelebilecek
tereddütleri önlemek amacıyla bu önerge verilmiştir.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
15inci madde üzerinde üç adet önerge
vardır, okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
558 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 15. Md. ile değiştirilen 5237 S. K. nun
122. maddesinin son fıkrasında bulunan üç yıla kadar
ibaresinin; beş yıla kadar
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Yusuf
Halaçoğlu Seyfettin
Yılmaz
Konya Kayseri Adana
D. Ali Torlak Mehmet
Şandır
İstanbul Mersin
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 559 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 15
inci maddesinin 1 inci fırkasında yer alan "cinsiyet"
ibaresinin kaldırılmasını, "milliyet" ibaresinden
sonra gelmek üzere "etnik köken, cinsel yönelim, cinsiyet
kimliği" ibarelerinin eklenmesini ve "bir yıldan üç
yıla" ibaresinin "üç yıldan beş yıla" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Leyla Zana Hasip
Kaplan
Iğdır Diyarbakır Şırnak
Sırrı Süreyya Önder Bengi
Yıldız
İstanbul Batman
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
559 Sıra Sayılı Temel
Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın 15 inci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 15- 5237 sayılı Kanunun
122 nci maddesi başlığıyla birlikte
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Nefret ve
ayrımcılık
Madde 122- (1) Herhangi bir kişi
veya grubun ya da o kişi veya grupla bağlantılı bir
kişi veya grubun, kişi veya grubun ait olduğu ırk,
milliyet, etnik köken, renk, dini inanç veya inançsızlık, siyasi
görüş, dil, cinsiyet, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği, fiziksel veya
zihinsel engellilik, sağlık durumu, medeni durum veya yaş
nedenleriyle;
a) Bir
kişiye kamuya arz edilmiş olan bir taşınır veya
taşınmaz malın satılmasını, devrini veya kiraya
verilmesini,
b)
Bir kişinin kamuya arz edilmiş belli bir hizmetten
yararlanmasını,
c) Bir kişinin işe
alınmasını,
d) Bir
kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını
engelleyen kimse;
Ayrıca; etnik köken, din, mezhep,
dil gibi unsurlar kullanılarak bir kişi ya da grubun küçük
düşürülmesi amacına yönelik söz, yazı, görüntü, resim ya da
başka materyal kullanan kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır."
Celal Dinçer Ali
Özgündüz Mahmut
Tanal
İstanbul İstanbul İstanbul
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU
(İstanbul) - Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Türkiye'de 70 civarında sivil toplum girişimini
bir araya getiren Nefret Suçları Yasa Kampanyası Platformu'nun
talepleri toplumumuzda nefret suçlarına karşı gelişen ortak
aklın yansımasıdır. Bu bağlamda, nefret ve
ayrımcılık suçunun kapsamını belirleyen madde, Nefret
Suçları Yasa Kampanyası Platformu'nun taleplerini
karşılamaktadır. Dini inanç veya inançsızlık, cinsel
yönelim, cinsiyet kimliği, fiziksel veya zihinsel engellilik,
sağlık durumu, medeni durum ve yaş gibi kavramlar
tanımın dışında
bırakılmıştır. Ayrımcılığın
ve nefret suçlarının ortaya çıkmasına yol açan saikler
arasında bireylerin yaşı, cinsel yönelimi, cinsiyet
kimliği, fiziksel veya zihinsel engelliliği ve sağlık
durumu da yer almaktadır. Söz konusu bu saiklerle işlenen suçlarla
mücadele edilmesi ve suçların önüne geçilmesi bu kavramların da
tanım kapsamına alınması gerekmektedir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 sıra sayılı
kanun tasarısının çerçeve 15 inci maddesinin 1 inci
fırkasında yer alan "cinsiyet" ibaresinin
kaldırılmasını, "milliyet" ibaresinden sonra
gelmek üzere "etnik köken, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği"
ibarelerinin eklenmesini ve "bir yıldan üç yıla" ibaresinin
"üç yıldan beş yıla" olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Pervin
Buldan (Iğdır) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Bengi Yıldız, Batman Milletvekili.
BENGİ YILDIZ (Batman) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; nefret suçu, ülkemizin en temel
problemlerinden birisidir. Nefret suçu, öncelikle, ayrımcılıkla
başlıyor, sonra önyargıyla besleniyor, sonuçta insanlık ve
savaş suçlarına kadar varıyor. Bu, bir hastalık gibi
seyrettiği için, zamanında yapılmayan müdahale, meseleyi ölümcül
hâle getiriyor. Hitlerin sıralaması gibidir bu: Önce Yahudiler,
sonra sosyalistler, sosyal demokratlar, liberaller, sıra rahiplere
geldiğinde artık ses çıkaracak kimse kalmamıştır.
Bu nedenle, nefret suçu kriterini kapsamlı tutmak lazımdır.
Hâlbuki bu düzenlemede etnik köken, cinsel yönelim gibi çok temel unsurlar
yoktur.
Avrupa Birliği düzenlemelerine
baktığımızda ırkı, dini, dili, etnik kökeni,
inancı veya inançsızlığı, cinsel yönelimi ve benzeri
kriterler getirildiğini görüyoruz. Sadece bir kişi veya bir gruba
değil, bir mal veya mülke de zarar vermek nefret suçu kapsamına girer
aslında. Mesela bir cemevine gitmişsiniz, mesela bir sinagoga
gitmişsiniz diye, tamamen o gruba aidiyetiniz yüzünden, o gruba ait
karakteristik özellikleri yüzünden işlenen suçlar nefret suçu
kapsamına alınmalıdır.
Somut olay üzerinden gidelim: Hrant
Dink cinayetini hatırlayınız; Ogün Samast vurduktan sonra ne
dedi: Bir Ermeniyi öldürdüm. Nefret suçunun temellerini medya, okul, aile ve
devletin ideolojik aygıtı bizlere zerk ediyor ve siz bunu çok normal
görüyorsunuz. Ben Türkiye Cumhuriyetinde bu sınırlar içerisinde
yaşayan bir Türküm zaten, ne mutlu Türküm diyene. diyorsunuz, bu
söylem, sizin için normalleşiyor, sıradanlaşıyor,
kanıksıyorsunuz ve bunu hak ettiğinizi düşünüp diyorsunuz
ki: Ben burada ev sahibiyim ve benim dışımda kalanlar da
misafir. Ya benim kitabıma uygun bir biçimde, onlara gösterdiğim
hoşgörüye uygun sınırlar içerisinde yaşayacaklar veyahut da
burayı terk edecekler. Hep bir ev sahibi olma havası hâkimdir.
Yahudi cemaatinin yaptırdığı
bir çalışma var, yakın bir zamanda yapıldı bu.
Komşunuzun Yahudi olmasını ister misiniz? diye sorulmuş,
yüzde 74ü İstemem. diyor. Kürtler için Kürtlerin komşunuz olmasını
istiyor musunuz?, yüzde 50 Hayır, istemiyoruz
Manisa Selendide yaşanan üzücü
olayda Çingeneye burada çay vermiyorum. denildi, olay çıktı ve
zorunlu göçe gidildi.
Yine Lezbiyenlere tecavüz edelim,
onları topluma
kazandıralım. gibi bir kampanya vardı.
Yine Kürtleri
kısırlaştıralım, nüfus artışlarını
durduralım. tarzı bir kampanya daha vardı.
Eskiden manşetlerde
gördüğümüz pis Çingene, korkak Yahudi, hatta geçmişte bir
bakanın çekinmeden söylediği Ermeni dölü
Medya, zaman zaman, olumsuz,
alaycı ifadeler, küfür, hakaret, aşağılama, abartı
taktiklerine başvurarak ötekileştirdiği ve hedef hâline
getirdiği grupları kamu güvenliğini tehdit edici potansiyel
risk ve tehdit saçan öcüler gibi sunarak toplumdaki öteki gruplara
karşı nefret söylemini ve suçları
kışkırtıyor.
Aşağıda yer alan kampanya
örnekleri nefret söylemini gösteren ibarelerdir:
Lezbiyenlere tecavüz ederek
onları topluma kazandırabiliriz.
Köpeklere giriş serbesttir. Bu
kapıdan Yahudiler ve Ermeniler giremez.
Duy ulan soysuz: Ne mutlu Türküm
diyene.
Soykırım yapsak soyunuz
kalmazdı köpekler.
Erzurumdaki sağlık
ocağında hastalara bir doktorun Pis Kürtler, hepinizi öldürmek
gerekir
İzmirdeki Türkçü Toplumcu Budun
Derneğinin yürüttüğü Kürt nüfus azaltılsın, Kürtler
kısırlaştırılsın. kampanyası yine bu
örneklerden birkaçıdır.
Değerli arkadaşlar, onun
için, bu yapıyı düzenlerken, bu maddeyi düzenlerken etnik köken,
cinsel yönelim gibi kavramları yerleştirmek lazım ki toplumdaki
bu kin, nefret söylemi giderilsin ve tabii ki siyaseten de, basınıyla,
siyasetiyle bu kampanyalara karşı yekvücut olmak gerekir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BENGİ YILDIZ (Devamla) - Demin
Hasip Bey söyledi, ben de onu çıkarmıştım Radikalden
Yaşasın Ogün Samastlar, kahrolsun Hrant Dinkler. diye.
SALİH KOCA (Eskişehir)
Tamam, bitti, bitti. Süre kalmadı.
BENGİ YILDIZ (Devamla) Ne?
SALİH KOCA (Eskişehir) Süre
bitti, süre bitti.
BENGİ YILDIZ (Devamla) Çok mu
zorunuza gidiyor, yani bizim burada bir dakika fazla durmamız sizi
zorluyor mu?
SALİH KOCA (Eskişehir)
Gereksiz, duyamıyoruz.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Hayır,
ek süre verelim.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa)
Akşamdan beri oradasın zaten.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BENGİ YILDIZ (Devamla) Bizim
görevimiz de akşamdan beri burada olmaktır yani. Her yasayı
getirip ne yapacaksınız? Bu nasıl yaklaşım! Gerçekten
ilginç bir şey!
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen!
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul)
Biz de kınıyoruz onları.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Yıldız.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum...
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Efendim, karar yeter sayısı
BAŞKAN Karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar
yeter sayısı yoktur. Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 05.33
ON ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
05.38
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muharrem IŞIK (Erzincan)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71inci Birleşiminin On
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
559 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 15inci maddesi üzerinde Batman Milletvekili Bengi
Yıldız ve arkadaşlarının verdiği önergenin
oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştır.
Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar
yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Tasarının görüşmelerine
devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
558 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 15. Md. ile değiştirilen 5237 S. K. nun
122. maddesinin son fıkrasında bulunan üç yıla kadar
ibaresinin; beş yıla kadar olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ İDRİS ŞAHİN
(Çankırı) Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI EMRULLAH İŞLER (Ankara) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Yusuf Halaçoğlu, Kayseri Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sabah, şu saatte zaman almak istemiyorum ama bir iki
konuyu gündeme getirmek zorundayım.
Şimdi,
nefret ve ayrımcılık, gerçekten bir ülkede hiç olmaması
gereken bir konu. Özellikle, hatta biraz daha ileri gitmek istiyorum, bir
ülkede azınlık statüsünde vatandaşlar da olmamalı. Her
bireyin, o ülkenin vatandaşları olarak, herkesin sahip olduğu
ortak değerlere sahip olmaları ve birlik ve beraberlik içerisinde
yaşayacak, herkesin birbirine saygı duyduğu bir ortam
yaratılmalıdır. Nefretin ikinci aşaması insanlık
suçudur, onun bir sonraki aşaması ise soykırımdır.
Şimdi, nefretin doğurduğu kin ve insanlar üzerindeki etkileri
öylesine büyük bir hâl alır ki bir toplum içerisinde hedef gözetilmeksizin
insanlara karşı yürütülen katliamlar insanlık suçu olarak
adlandırılır. Yani diyelim ki Kızılayın bir
bölgesinde -Allah korusun ama- bir bomba patlatıldı, şu kadar
vatandaşımız hayatını kaybetti. Bu, hedef
gözetilmeksizin, ulu orta yapılan bir saldırıdır ki bu
insanlık suçu olarak adlandırılır. Diğer taraftan bu
olayın daha farklı bir biçimde gelişmesi ise yani belli bir
grubu, siyasi ve etnik grubu tamamen yok etmek kastıyla yapılacak
olursa -herkesi öldürmek söz konusu değil ama- bu tamamen
soykırım olarak adlandırılır. Şimdi, burada
PKKnın yapmış olduğu bombalama hareketleri veya DHKP-Cnin
yaptığı bombalama hareketleri tamamen insanlık suçu olarak
adlandırılır. Dolayısıyla nefret suçunu bu biçimde de
değerlendirmek gerekir. Yani doğrudan doğruya kişileri
aşağılamak veya onların sahip oldukları ırki,
dinî veya renk veya cinsiyet gibi çeşitli sebeplerle onları
aşağılamak tamamen nefret suçuna girer. Bunun önüne geçmenin en
önemli yolu tabii ki sadece cezaların artırılması
değil ama caydırıcı bir unsur olması da önemlidir
çünkü çok ağır bir suç olarak nitelendirilmek zorundadır nefret
suçu. Dediğim gibi, bir sonraki aşaması insanlık suçu
olarak adlandırılır, insanlığa karşı
yapılan suçlar olarak adlandırılır, bir sonraki
aşaması ise soykırım olarak adlandırılır.
Dolayısıyla bunların çok ciddi şekilde ele
alınması gerekir ve biz, bu sebeple beş yıla çıkarılması
teklifinde bulunduk.
Değerli milletvekilleri, bu arada
bir şeyi söylemek istiyorum. Demin ifade edildi, Hrant Dink meselesi
Hrant Dink meselesi çok karmaşık bir meseledir,
sanıldığının aksine, çok farklıdır, sadece
Ogün Samastla ilgili değildir. Onun özellikle yönlendiricisi olarak bugün
tutuklanmış bulunan Erhan Tuncel, Elâzığın Temte
köyündendir ve Ermeni asıllıdır. Dolayısıyla
aslında bir Ermeninin öldürülmesinde bir Ermeninin rol
aldığını da göz önüne alması lazım herkesin.
Bunun hangi anlama geldiğini ben şu an için söylemiyorum ama bunu
ciddi şekilde ele almak gerekir ve hemen birilerini suçlamanın çok
yanlış olduğunu belirtmek için bunu ifade ettim. Yani Ogün
Samastı yönlendirenler kimlerdi, bunun ardında kimler vardı,
bunu çok iyi değerlendirmek gerekir. Dolayısıyla bu konularda
ciddi biçimde araştırma yapılmalı, mahkemeler bunları
ciddi şekilde değerlendirmeli
ve ondan sonra kamuya açıklama yapmak suretiyle özellikle nefrete
dönüşebilecek konuların önüne geçmelidir.
Diğer bir yönünü yine söylemek istiyorum.
Şimdi, Anadoluya Türkler geldiği zaman Anadoluda sadece ve sadece
Bizanslılar vardı, onun dışında herhangi bir beylik
yoktu. Bizanslıların hâkimiyeti altında olan bir toprak
Türklerin eline geçti. Özellikle şunu da belirteyim: Anadoluda -daha önce
de söyledim- hiçbir zaman Kürdistan ifadesi kullanılmadı, yoktur,
coğrafya terimi olarak da yoktur. Kürdistan coğrafyası
Süleymaniye-Erbil bölgesindedir ve bunlar ta 1090lı yıllara ait
kaynaklarda da vardır. Anadoluda sadece Kürdistan eyaleti 1847
yılında kurulmuştur, 1839 Tanzimat Fermanından sonra, o da
on yedi yıl ayakta kalmıştır Batılıların
isteği üzerine, ondan sonra da olmamıştır.
Dolayısıyla bunları, tarihi söylerken doğru yerine oturtmak
gerekir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
16ncı madde üzerinde dört adet önerge vardır.
Bunlardan birisi Anayasaya aykırılık önergesidir. Okutup
öncelikle Anayasaya aykırılık önergesini işleme
alacağım.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 16 ncı maddesinin (b) bendinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mihrimah Belma Satır Kemalettin Aydın Osman
Aşkın Bak
İstanbul Gümüşhane
İstanbul
İhsan Şener Yılmaz
Tunç Hakan
Çavuşoğlu
Ordu Bartın
Bursa
"b) 22/4/1983 tarihli ve 2820 sayılı
Siyasi Partiler Kanununun 43 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında yer
alan "ve Türkçe'den başka dil ve yazı kullanamazlar"
ibaresi,"
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 sıra sayılı
kanun tasarısının çerçeve 16 ıncı maddesinin (a)
bendinde yer alan "cümlesi" ibaresinden sonra gelen ","
(virgül) işareti kaldırılmasını ve "cümlesi"
ibaresinden sonra gelmek üzere yürürlükten kaldırılmış;
ismi değiştirilen tüm köy ve sair coğrafi yer
adlarının iadesi, talep edilmesi halinde il genel meclisince karara
bağlanır." İbaresinin eklenmesini; (b) bendinde yer alan 1
inci alt bendin "(b) bendi" ibaresinin "(a) ve (b) bendi"
şeklinde değiştirilmesini; (e) bendinden sonra gelmek üzere
aşağıdaki bendlerin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Leyla Zana Hasip Kaplan
Iğdır
Diyarbakır
Şırnak
Bengi
Yıldız Sırrı
Süreyya Önder
Batman
İstanbul
"f- 5237 Sayılı Türk
Ceza Kanunu'nun 220 inci maddesinin 6 ıncı, 7 inci ve 8 inci
fıkraları,
g-3713 Sayılı Terörle
Mücadele Kanunu
h- 442 Sayılı Köy Kanunu'nun
68 inci, 69 uncu, 70 inci, 71 inci, 72 inci, 73 üncü, 74 üncü, 75 inci, 76
ıncı, 77 inci, 78 inci, 79 uncu, 80 inci, 81 inci, 82 inci
maddeleri"
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
559 Sıra Sayılı Temel
Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın 16. Maddesinin (d) ve (e) bentleri
kaldırılarak sonraki bentler buna göre teselsül edilmesini arz ve
teklif ederiz.
Hasan Ören Celal Dinçer
Ali
Özgündüz
Manisa İstanbul
İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 16. Maddesinin Anayasaya
aykırı olması sebebiyle Tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Yusuf
Halaçoğlu Ruhsar
Demirel
Konya Kayseri
Eskişehir
Mehmet Şandır Ali Öz Hasan Hüseyin
Türkoğlu
Mersin Mersin
Osmaniye
S. Nevzat Korkmaz
Isparta
BAŞKAN Komisyon Anayasaya
aykırılık önergesine katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ İDRİS ŞAHİN (Çankırı)
Katılamıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Yusuf Halaçoğlu, Kayseri Milletvekili.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce AKPden grup
başkan vekili arkadaşlarım, 16ncı maddenin (b)
şıkkı -okumadılar ama- herhâlde çıkarılıyor
değil mi?
MİHRİMAH BELMA SATIR
(İstanbul) Önergede çıkarıldı.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) Ondan
dolayı teşekkür ediyorum.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, 16ncı maddede 5442 sayılı İl İdaresi
Kanununun 2nci maddesinin birinci fıkrasının (D) bendinde yer
alan Ancak; Türkçe olmayan ve iltibasa meydan veren köy adları, alakadar
Vilayet Daimi Encümeninin mütalaası alındıktan sonra, en
kısa zamanda Dahiliye Vekaletince değiştirilir. cümlesi
çıkarılıyor.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, eğer bir yer adını sürekli olarak
değiştirmeye kalkışırsanız zaten birçok problemle
karşılaşırsınız. Kaldı ki bugüne kadar
yapılmış ve bana göre de hatalı olan yer
adlarının değiştirilmesini, bundan sonra tekrar
değiştirmeye kalkıştığınızda ikinci
kere bir travmayla karşı karşıya kalacaksınız.
Zira, şu ana kadarki değiştirilmiş birçok yer
adının da bilinçsizce değiştirildiğini görüyoruz.
Mesela, hemen Mudanyaya bağlı Zeytinbağının adı
İçişleri Bakanlığının da onayıyla Tirilye
yapıldı. Hangi sebeple Tirilye yapıldığını
anlamak herhâlde hepiniz tarafından güçtür yani
Zeytinbağının adının Tirilye
yapılmasını anlayamayacaksınızdır. Tirilye çünkü
Yunan komutanının karargâh ismidir, karargâh merkezidir. Hangi
sebeple bunları değiştiriyorsunuz? Hangi sebeple
değiştirmek ihtiyacını hissediyorsunuz?
Şimdi, eğer Anadoluda
birtakım yer adlarını değiştirecekseniz, birtakım
uyduruk kelimelerle değiştirmemeniz gerekir. Zira, Osmanlı
dönemini herkes kabul ettiğine göre, o zaman Osmanlı Devletinin
vergi kayıt defteri olan defterlere bakalım, tahrir defterlerine.
Burada hangi köy isimleri varsa, istiyorsanız onları koyalım ama
o arada şu da ortaya çıkacaktır: O bölgede yaşayan,
zamanında ama şimdi olmayan Rum ve Ermeni köy adlarını da
koymak zorunda kalacaksınız ve bütün tapu kayıtlarını,
şimdiye kadarki nüfus kayıtlarının tümünü de
değiştirmeniz gerekir. Dolayısıyla yer adı
değiştirilmez kolay kolay.
Şimdi, Tillo adı değiştirildi,
Kürtçe diye değiştirildi.
Hâlbuki Tillo Kürtçeyle hiç alakası olmayan bir kelime. Tillo
Süryanicede yüksek ruh anlamına gelir ama kelimenin kökü Süryanice
değildir, Sümerceden gelir. Sümercede öymek, üğmek anlamına
gelir, yığmak anlamına gelir ve bugünkü Tillonun
bulunduğu yer de bu addadır. Keza Dersim denilip duruluyor sürekli
olarak. Bakın, Dersimin kelime olarak aslı Farsçadır. Der
kapı demektir, sim de gümüş demektir, gümüş kapı
anlamına gelir. Yani neyi değiştireceğinizi
zannediyorsunuz? Sürekli değiştirmenin anlamı var mı?
Dolayısıyla burada
bunların değiştirilmesi
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Tunceli nereden geliyor?
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) Tunç
eli kelimesi
El memleket demektir. Tunç olan, çıkarılan memleket
anlamına geliyor.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Operasyonun adı mı?
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla)
Hayır, operasyonun adı değil. Bakın, operasyon
yapıldığında oranın adı Dersimdir.
Yapmayın. Şimdi, Dersim harekâtı diye bilinir. O zamanın
çıkarılan kitaplarının hepsinde, 37 tarihinde
çıkarılan kitaplar da Jandarma Genel
Komutanlığının çıkardığı, yüz tane
basılan kitap da Dersim ismini taşır, kitabın ismi.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) -
Operasyonun ismi o.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) Dersim
harekâtıdır. Ya, Tunceliyle alakası yok, Tunceli daha sonra
konmuştur. Sonra, Dersim, bugünkü Tunceli zaten değildir.
Dolayısıyla, hangi ismi nasıl değiştireceğinizi
bu şekilde ortaya koyduğunuzda çok büyük bir hata işlersiniz,
şimdiye kadar yaşanmış olan travmanın bir başka biçimini
de bundan sonra yaşarsınız.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Bakan, bir
açıklama talebiniz var.
VIII.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
5.-
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalayın, Kayseri Milletvekili
Yusuf Halaçoğlunun 559 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 16ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Sayın Başkan,
Sayın Halaçoğlunun konuşmasıyla ilgili sadece bir
düzeltme
Şimdi, 1949 yılında
İl İdaresi Kanununa eklenen bu madde devlete şöyle bir görev
vermiş: Türkçe olmayan bütün yerleşim yeri isimlerini
değiştireceksin. ve 12 bin kadar yer ismi değiştirilmiş.
Bunlar sadece Kürtçe değil, çok değişik.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Türkçeden de değiştirilmiş.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Söylediğiniz gibi, yani
bazen kökeni de belli değil falan ama yıllardır insanlar,
oralarda, bu isimde bir yerleşim biriminde, köyde yaşıyor.
Şimdi böyle bir görev verilmiyor. Şimdi, sadece, bu verilen görevi
kaldırıyoruz. Bundan sonra vatandaş, kendi
yaşadığı yerin ismini eğer değiştirmek
istiyorsa orada bir referandum yapıyor ve onun sonucunu da
İçişleri Bakanlığına gönderiyor, İçişleri Bakanının
onayıyla değişiyor. Yani şu anda yer isimlerini
değiştireceğiz diye bir şey yok, oradaki insanlar
değiştirmek istiyorsa.
Sadece onu düzeltmek istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Temel Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Ağrı Milletvekili Halil Aksoyun; 2820
Sayılı Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Yasa Teklifi, Antalya Milletvekili Gürkut
Acarın; Milletvekili Seçim Kanunu ile Siyasi Partiler Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi,
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri Yalova Milletvekili Muharrem
İnce ve İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin; Siyasi
Partiler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi, Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın; 2820 Sayılı
Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik Yapılmasına dair Kanun
Teklifi, İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin; 2820
Sayılı Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulunun; Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporu
(1/869, 2/445, 2/567, 2/624, 2/936, 2/1630, 2/1666) (S. Sayısı: 559)
(Devam)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
559 Sıra Sayılı Temel
Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın 16. Maddesinin (d) ve (e) bentleri
kaldırılarak sonraki bentler buna göre teselsül edilmesini arz ve
teklif ederiz.
Hasan Ören (Manisa) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ İDRİS ŞAHİN (Çankırı)
Katılamıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Hasan Ören, Manisa Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
HASAN ÖREN (Manisa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 16ncı madde üzerinde söz
almış bulunuyorum. Hepinize hayırlı sabahlar.
Artık alıştık,
sabah giriyoruz, ertesi sabah çıkıyoruz.
Çıkardığımız yasa da demokratikleşme yasası.
Öyle değil mi Sayın Bakanım? Bakanın işi var.
Değerli arkadaşlarım,
insanların kendi evinde demokrasi olmazsa sokağına demokrasi
taşıyabilirler mi, insan haklarını taşıyabilirler
mi, mahallelerine taşıyabilirler mi, ilçelerine ve Türkiyeye
taşıyabilirler mi? Sizler şimdi iktidarsınız, halk
iradesiyle geldiniz, halk iradesinin böylesine bir zulüm yapması mümkün
müdür? İkide gireceksiniz, sabah çıkacaksınız. Pazar günü
yapalım. dediğimizde yine şikâyet ediyorsunuz. Demek ki
demokrasiyle ilgili bir düşünceniz falan yok.
Aslında bu paketin demokrasiyle
ilgili de çok fazla konuşulacak tarafı yok. Sadece içerisinde, yüzde
3 oranında oy alan siyasi partilere yardım var, doğrudur. Ama
daha geniş bir demokratik açılım istiyorsanız hepimizin
bildiği konular var. Biz etrafında dolaşıyoruz ama
içerisine girmeyi düşünmüyoruz. Mesela Yüzde 10 barajını
düşürelim. diyoruz, yüzde 10 barajı dendiğinde, yüzde 10
barajından daha kötü modeller getiriyorsunuz ve kabul etmiyorsunuz.
Geçmiş dönemlerde, sizlerin çok
fazlasıyla, bizlerden fazla ve en az bizim kadar itiraz ettiğiniz 12
Eylülün YÖKü vardı. Kaldıralım. diyoruz, şimdi
işinize geldi YÖK, kaldırmıyorsunuz. Daha da önemlisi,
Parlamentoyu, Meclisi özgürleştirelim, liderlerin iki
dudağının arasından çıkaralım. Mademki Siyasi
Partiler Kanununu dizayn etmek, Siyasi Partiler Kanunundaki
değişikliği yapmak bu kadar kolaysa -ki kolay- birçok torba getiriyorsunuz,
bu torbanın içerisine atıverelim. Artık bundan sonra bu
Parlamentoyu, yasamayı liderler şekillendirmesin. Siyasi Partiler
Kanununda yapacağımız değişiklikle
Partimizde, hele
hele Adalet ve Kalkınma Partisinde milyonlarca kayıtlı üye var.
Kayıtlı üyelerin görevi nedir? Kayıtlı üyelerin görevi,
yeri geldiğinde sandıkları hâkim huzurunda koyup, Parlamentoya
gelecek olan milletvekillerini özgür iradeleriyle seçip yasamayı
oluşturmaktır.
Ön seçime dayalı mekanizmayı
Siyasi Partiler Kanununa koyalım. diyoruz, onu da kabul etmiyorsunuz. E,
tabii, o zaman Recep Tayyip Erdoğanın, Hakan Şükür istifa
ettiğinde şu sözü söylemekte ne kadar haklı olduğunu
hepiniz biliyorsunuz: Milletvekilliğinden de istifa etsin. diyor.
Haklı çünkü milletvekilliğine getirip yazan, sevgili hocamı
yazdığı gibi Hakan Şükürü de yazan Tayyip Erdoğan. E,
Tayyip Erdoğan yazıyor ise, bu yasamadaki görevini yapıp
yapmamasıyla ilgili kararı da Tayyip Erdoğan verecek. E, peki,
bununla ilgili
BURHAN KUZU (İstanbul) Seni de
başkaları yazıyor.
HASAN ÖREN (Devamla)
Başkaları dediğiniz de yüzde 50... Cumhuriyet Halk Partisi yüzde
50, 2011 seçimlerinde yüzde 45-50 oranında hâkim huzurunda ön seçimle
parlamenterlerini belirlemiştir. Şimdi, yaptığımız
tüzük değişikliğiyle yüzde 90ı -gelecek dönem ne kadar
milletvekili getirebiliyor isek- bütün üyelerimizin katılımıyla
Parlamentoda, yasamada görev yapacak.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
Göreceğiz, göreceğiz.
HASAN ÖREN (Devamla) Eğer siz
bunu yapmıyor iseniz, siz bunu seçmiyor iseniz buraya geldiğinizde
yapacağınız bir tek görev var; koro hâlinde, Recep Tayyip
Erdoğan ne istiyor ise onu konuşmaktır.
BÜLENT TURAN (İstanbul)
Sarıgül nasıl geldi?
HASAN ÖREN (Devamla) Onun
dışında hiçbirinizin yetki kullanması, başka bir söz
söylemesi mümkün değildir.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Sarıgül nasıl geldi, Sarıgül?
HASAN ÖREN (Devamla) Bunun için de bu
Parlamentoda terör estiriyorsunuz. Bu Parlamentoda siz ne ister iseniz onun
olmasıyla ilgili beyinlerinize algı yerleştirmişsiniz.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Baronlar ne dedi, baronlar?
HASAN ÖREN (Devamla) Sabahın
altısı; bu saatte Parlamentoda, biz, insan haklarıyla ilgili,
demokrasiyle ilgili paket çıkarıyoruz. Peki, bu paketin doğru
bir yanı var mıdır?
İHSAN ŞENER (Ordu)
Vardır, hepsi doğrudur.
HASAN ÖREN (Devamla) Bunu nasıl
söyleyebilirsiniz? Ama sizin yaptığınız nedir? İki
aydan bu yana yaptığınız, bakan çocuklarını,
Rıza Zarrabları dışarıya çıkarmak için HSYK
Kanununu çıkarmak, gazetede yayınlandıktan sonra 11.30da düzenlemeyi
yapmak; 14.30da da başka bir hâkimin baktığı,
aldığı kararla, o soygunu yapanları, o
hırsızlığı yapanları
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul)
Nereden biliyorsun? Nasıl böyle karar veriyorsun?
HASAN ÖREN (Devamla)
bu memlekette
insanların alın terini ve emeğini çalanları
dışarıya bıraktınız.
İHSAN ŞENER (Ordu)
Yakışıyor mu sana?
HASAN ÖREN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, yaptığınız doğru değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
Sarıgül ne diyor, Sarıgül?
HASAN ÖREN (Devamla) Eğer
demokrasi istiyor iseniz Siyasi Partiler Kanunundaki maddeyi
değiştirelim, özgür iradenizle buraya gelin ve çok farklı
olacak. (CHP sıralarından alkışlar)
SITKI GÜVENÇ (Kahramanmaraş) Dar
bölge sistemine gel, dar bölge sistemine.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 16 ıncı
maddesinin (a) bendinde yer alan "cümlesi" ibaresinden sonra gelen
"," (virgül) işareti kaldırılmasını ve
"cümlesi" ibaresinden sonra gelmek üzere yürürlükten
kaldırılmış; ismi değiştirilen tüm köy ve sair
coğrafi yer adlarının iadesi, talep edilmesi halinde il genel
meclisince karara bağlanır." İbaresinin eklenmesini; (b)
bendinde yer alan 1 inci alt bendin "(b) bendi" ibaresinin "(a)
ve (b) bendi" şeklinde değiştirilmesini; (e) bendinden sonra
gelmek üzere aşağıdaki bendlerin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
"f- 5237 Sayılı Türk
Ceza Kanunu'nun 220 inci maddesinin 6 ıncı, 7 inci ve 8 inci
fıkraları,
g-3713 Sayılı Terörle
Mücadele Kanunu
h- 442 Sayılı Köy Kanunu'nun
68 inci, 69 uncu, 70 inci, 71 inci, 72 inci, 73 üncü, 74 üncü, 75 inci, 76
ıncı, 77 inci, 78 inci, 79 uncu, 80 inci, 81 inci, 82 inci
maddeleri"
Hasip Kaplan (Şırnak) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ İDRİS ŞAHİN (Çankırı)
Katılamıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Bengi Yıldız, Batman Milletvekili. (BDP
sıralarından alkışlar)
BENGİ YILDIZ (Batman) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; Türkler Anadoluya geldiğinde,
resmî tarihe göre, zaten orası bomboştu. Ama, biraz tarihe
baktığımda, resmî tarihin bir kısmına
baktığımda bile, Malazgirt Savaşı
anlatılırken Mervanilerden şu kadar atlı geldi,
Şeddadilerden şu kadar yardım geldi. ve Müslüman ordusu diye
nitelenir. Dolayısıyla, bu kısır tartışmalara
girmek istemem ama şunu belirtmek isterim ki millî devletler kuruluncaya
kadar bütün devletlerin tamamı ya coğrafya isimleriyle ya da baba
isimleriyle anılırdı; Selçuklular, Osmanlılar, Eyyubiler,
say sayabildiğin kadar. Milliyetçilik, millî devletler 19uncu, 20nci
yüzyılın eseridir ve ona göre de kendi milletlerinin isimlerini
almışlardır. Bunu, burada belirterek esas konumuza geçmek
istiyorum.
Yer isimleri meselesi, Kürtçe, Türkçe,
Arapça, Lazca, Süryanice meselesi değildir. Bu isimlerin meselesi, bizim
geçmişle bağımızın kopartılması, bir
toplumsal mühendislik projesiyle her şeyin tekleştirilmesi
meselesidir.
Bakın, şunu da belirteyim:
1913-1916 yıllarında Enver Paşayla başlamış,
cumhuriyetin ilk yıllarında Türkleştirme fikri, ideolojik
düzeyde ilgi ve destek görmeye devam ettiyse de pratikte isim
değişikliğine gidilmesi
İsmet Paşa dönemi de dâhil
olmak üzere, köy ve kasaba isimleri değiştirilmedi. Radikal
dönüşüm 1950lerin ikinci yarısında başladı. Bu
tarihten itibaren, Türkleştirme, âdeta siyasi iktidarları aşan
bir devlet politikası olarak benimsendi.
1957de, Türkçe olmayan yer
adlarını belirlemek ve yeni adlar önermek amacıyla,
İçişleri Bakanlığı bünyesinde, Silahlı
Kuvvetlerin, üniversitelerin ve diğer Atatürkçü devlet
kurumlarının katıldığı Yabancı Adları
Değiştirme Komisyonu kuruluyor. İl İdaresi Kanununda
1959da yapılan bir değişiklikle, İçişleri
Bakanlığına köy adı değiştirme yetkisi veriliyor.
1960 darbesiyle beraber, tespit edilen on binlerce köy, ilçe ve diğer
dağ, ova, tepe isimleri bir çırpıda
Bakın, bazıları binlerce
yıllık tarihe sahip olan 12 bin dolayında köy, 4 bin
dolayında bağlı yerleşim ile binlerce akarsu, dağ,
coğrafi şekil bürokratik zihniyetin ürünü olarak yeni Türkçe adlara
kavuştu. Eski adları unutturmak için son derece katı politikalar
izlendi. Bu adları -parantez içerisinde dahi olsa- gösteren
haritaların basılması, yurda sokulması ve
dağıtılması yasaklandı. Bu amaçla, Genelkurmay
Başkanlığı bünyesinde harita sansür kurulu işlevi
gören Harita Genel Komutanlığı oluşturuldu. Türkiyede her
türlü harita basımı ve satışı bu heyetin iznine
bağlandı.
Değerli
arkadaşlar, temel mesele, bu dönemlerde, hani 12 Eylül rejiminin yeni yer
adlarının kullanımına, yeni yer adlarını
değiştirdiğine ilişkin de bir inanış var; bu da
doğru değil. Sadece, 12 Eylül rejimi, daha önce yani 1950den 1965e
kadar değiştirilen o köy, kasaba isimlerinin bazıları
pratikte nüfusta vesairde kullanıldığı için, tekrar,
katı bir şekilde Biz buraları değiştirdik, kesinlikle
bir daha bunları isim olarak hiçbir şekilde
kullanmayacaksınız. diye bir baskıcı politika izliyor.
Yoksa, 12 Eylülün kendisi dahi köy ve kasaba isimlerini değiştirmiyor
yani yeni köy ve kasaba isimleri yapılmıyor. Bunu da bu şekilde
netleştirelim değerli arkadaşlarım.
Şimdi, gelelim bu düzenlemeye.
Sayın Bakan, biliyorsunuz, bu yer isimlerini değiştirirken o
zamanın yöneticileri kimseye sormadılar. Bir kanunla Biz
değiştiriyoruz. dediler ve bir günde veyahut belirli bir sürede işte saydığım tarihler
arasında- on binlerce yerin ismi değiştirildi. Şimdi siz,
bir hak olarak, eğer bu bir gaspsa, eğer bu bir asimilasyon ürünüyse
bu tarihler arasında değiştirilen yerleri iade edeceksiniz,
eğer yerleşen isimler varsa, benimsenen isimler varsa onlar
referanduma gidecek.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BENGİ YILDIZ (Devamla) Ama
şimdi, on binlerce yere Hadi, gidin referandum yapın, ayrıyeten
de gelin bana müracaat edin. demek, aslında olmayacak duaya âmin demek
gibi bir şeydir, sadece palyatif bir tedbirdir.
Dolayısıyla, şu
kitabı da arkadaşlara önereyim: TESEVden çıkan Hayalî
Coğrafyalar. Bu yıllar arasında, bize hayalî coğrafyalar,
hayalî isimler yaratılmış ve geçmişle bağlarımız
kopartılmıştır. Bu tespiti yapmak gerekir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Sayın Başkan
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Buyurun Sayın Halaçoğlu.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Şimdi, az önce benim söylediklerime
atıfta bulunarak sataşmada bulundu. (AK PARTİ
sıralarından Hocam yeter. sesleri)
BENGİ YILDIZ (Batman) Siz de
benim yaptığıma atıfta bulundunuz, bir sataşmadan ben
söz almadım Sayın Halaçoğlu.
BAŞKAN Fikrini söyledi
Sayın Halaçoğlu. Ne söyledi, Sayın Halaçoğlu? Ne diyerek
sataştı size? Fikrini söyledi yani Sayın Yıldız da.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Benim
söylediğim tarihle ilgili, Anadolunun fethiyle ilgili benim
söylediklerimin yanlış olduğunu söyledi. Bundan iyi sataşma
olur mu?
BAŞKAN Öyle bir cümle
kullanmadı.
BENGİ YILDIZ (Batman)
Yanlış olduğunu söylemedim, dedim ki
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Halaçoğlu, Kürdistanı da fethettiniz mi!
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Hayır, resmî tarihten bahsettiğimi, söylediklerimin doğru
olmadığını söyledi ama ben, şimdi ona gelince, onu
düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Halaçoğlu.
Sataşma nedeniyle iki dakika söz
veriyorum.
VII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
16.-
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun, Batman Milletvekili Bengi
Yıldızın 559 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 16ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşması sırasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi, Anadolunun
resmî tarihi diyor. Resmî tarihse, sadece birkaç tane soru
soracağım, cevabını versinler, bitirelim, bu kadar basit.
İki dakika da konuşmayacağım, bir dakika.
Bir: Anadoluya geldiğimizde hangi
Kürt devletleri vardı? Bunların tarihleri var mı? Kürtçe
yazılmış bir tarih var mı veya bu devletlerin mimari
yapıları, kendine özgü, Kürtlere ait mimari -özgü- bir eser var
mı? Bunun cevabını versin.
İkincisi: Anadolunun
değişik yerlerinde Türkler geldikten sonra birçok beylik kuruldu yani
Vanda kuruldu, Harputta kuruldu, Ahlatta kuruldu, Mardinde kuruldu,
Diyarbakırda kuruldu. Peki, niye o zaman bir Kürt devleti, beyliği
yoktu? Selçuklular yıkıldıktan sonra birçok Türk devleti
kuruldu, beyliği kuruldu, niye bir tane Kürt devleti, beyliği
kurulmadı? Bırakın Allah aşkına!
İdris-i Bitlisî diyor.
İdris-i Bitlisî ta Kanuni zamanında yaşamış,
Heşt Behişt diye bir kitabı vardır; sekiz cennet
demektir, sekiz padişahı anlatır. 1597de Şerefname
yazılmıştır Şeref Han tarafından. İlk Kürt
tarihidir ama Farsçadır.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Ahmed-i Haniyi unuttun, Feqiye Teyranı unuttun!
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Allah
aşkına, resmî tarih diyor. Resmî tarihse, kendilerinin resmî
tarihini yaratmaya çalışıyorlar.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
BENGİ YILDIZ (Batman) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın
Yıldız.
BENGİ YILDIZ (Batman) - Cevap
vereyim sorularına.
BAŞKAN Buyurun, cevap verin
Sayın Yıldız, siz de cevap verin.
Sataşma nedeniyle söz veriyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Sayın
Başkan, bizim burada tarihi değiştirecek hâlimiz yok, neyse o
ya.
17.-
Batman Milletvekili Bengi Yıldızın, Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlunun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
BENGİ YILDIZ (Batman)
Şimdi, resmî tarih diyorum çünkü Sayın Halaçoğlu Türkiyede
resmî tarihin temsilcisidir.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Amma
yaptınız bakın şimdi!
BENGİ YILDIZ (Devamla) - Bunu
herkes biliyor. Resmî tarihin de değil sadece, aslında inkârcı
tarihin temsilcisisiniz siz Türkiyede, biliyor musunuz?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Al
işte!
BENGİ YILDIZ (Devamla) - onu da
söyleyeyim, sataşmadan söz alırsınız siz.
Şimdi, bakınız
değerli arkadaşlar, Selçuklular, Osmanlılar, Şeddadiler,
Mervanilerin yaşadığı dönemlerde ortaya çıkan
eserlerin tamamı İslam karakterini taşır. Yani, o dönemdeki
temel çelişki ulus çelişkisi, millet çelişkisi değildir;
dinler arasındaki çelişkidir yani Hristiyanlık-Müslümanlık
çelişkisi vardır. Bu, 20nci yüzyıla kadar böyledir. Efendim,
Kürt karakterli eser gösterir misiniz? Mervaniler Kürtlerin kurduğu bir
devlettir, Şeddadiler Kürt asıllıların kurduğu bir
devlettir, Eyyubiler
Yani, kendilerine Biz Kürt devletiyiz. dememiş
hiçbirisi ama sorduğunda, Selahaddin Eyyubinin Kürt olduğunu bugün
dünya tarihçilerinin hepsi yazar ama Sayın Halaçoğluna sorarsan
Türktür, bir başkasına sorsan da Araptır.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Kardeşlerinin adı ne?
BENGİ YILDIZ (Devamla) Kimin?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Selahaddin Eyyubinin kardeşlerinin adı ne? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
ÜNAL KACIR (İstanbul) Ya,
bırakın ya!
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Ne
diyorsunuz ya!
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Nesini anlatsın?
BENGİ YILDIZ (Devamla) Yani,
birisinin Tuğrul olması
Bakın, değerli
arkadaşlar, böyle, Sayın Halaçoğlu beni imtihana tabi tutacak
bir hoca değildir, onu söyleyeyim yani. Birisinin oğlunun
adının Türkçe olması, olmaması meselesi onun karakterini değiştirmez
çünkü hepimiz hepimiz demek haksızlık olur- o coğrafyanın
büyük bir kesimi Müslümandır, aldığımız isimler de
İslam şeyleri. Mehmet, Ahmet, bunlar yani bir dilin şeyleri
midir yoksa İslami karakterden gelen
Afrikadaki Müslüman da Mehmet
koyuyor, Ahmet koyuyor, Cemil koyuyor, Kürt de koyuyor, Türk de koyuyor.
Şimdi, bunun üzerinden bir tartışma
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BENGİ YILDIZ (Devamla)
yürütmek
ırkçılığın tam da kendisidir. Ben de bu
ırkçılığa düşmek istemiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Sayın Başkan
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, buradaki usuller
Tarihçiler başka yerde
yapsınlar.
Sayın Başkan, böyle bir
şey olur mu!
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Kimse
kusura bakmasın. Hem inkârcı diyecek, ondan sonra sus
diyeceğiz...
BAŞKAN Lütfen , Sayın
Halaçoğlu. Ama, böyle bir şey olmaz ki Sayın Halaçoğlu,
karşılıklı. Şimdi, bunu şöyle yapacak
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Ama
Sayın Başkan
BAŞKAN Bir saniye Sayın
Halaçoğlu.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Hem
inkârcı diyor
BAŞKAN Hayır, hayır,
bir saniye... Bunu, bir televizyon programında,
karşılıklı
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Hayır, burada düzeltmem lazım Sayın Başkan, olmaz.
BAŞKAN Nereye kadar
gideceğiz Sayın Halaçoğlu? Bu şey değil ki...
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Kusura
bakmayın ama böyle bir hakarette bulunamaz kimse.
BAŞKAN Hayır, siz fikrinizi
söylüyorsunuz, Sayın Yıldız fikrini söylüyor; bu sataşma
değil ki.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Hayır
İnkârcı diyor. Bakın, ben kendisine böyle
demiyorum.
BAŞKAN Şimdiye kadar
verdiğim sözlerde de sataşma yok, fikrinizi söylüyorsunuz.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Hayır İnkârcı. diyor bana.
BAŞKAN Efendim?
BENGİ YILDIZ (Batman)
İnkârcısınız.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Resmî
tarihin ötesinde, inkârcı. diyor.
BENGİ YILDIZ (Batman) Kürt
yok. dersen, Kürtler bir beylik kurmamış. dersen
inkârcısın tabii, nesin?
BAŞKAN Sayın
Halaçoğlu, bir dakika söz veriyorum o zaman.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BENGİ YILDIZ (Batman)
İnkârcının da dik âlâsısın sen yahu!
BAŞKAN Lütfen ama
Bunu
bitireceğiz artık.
18.-
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun, Batman Milletvekili Bengi
Yıldızın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Bana,
Belçikada PKKlılar ile Ermeniler de İnkârcı. diyordu.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
Öyle.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) Öyle
mi? Kim diyor bunu, sen mi diyorsun?
BENGİ YILDIZ (Batman) Kürt
dilini Farsça yaparsan inkârcısın, Kürtler yok. dersen
inkârcısın.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla)
Nereden biliyorsunuz? Neyi biliyorsunuz?
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Neyi
biliyoruz!
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) Bir
şey söylesem bilmezsiniz ne olduğunu Allah aşkına yahu,
bırakın yahu.
Bakın Selahaddin Eyyubi diyor,
Selahaddin Eyyubinin kardeşinin bir tanesinin adı Börüdür, kurt
demektir; birisi Tuğtekindir; birisi de Turanşahtır. Ee, hani
İslami mi, İslami mi isimler?
BENGİ YILDIZ (Batman)
Dolayısıyla Türk oldu yani, senin akraban oldu!
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) Börü
İslami mi, Turanşah İslami mi?
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
Gayet tabii, niye olmasın!
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla)
Tabii, tabii değil mi!
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
Tabii ya, tabii!
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) Ondan
sonra, resmî tarihmiş, yok bilmem neymiş. Tarihin tsini bilmeyenler
resmî tarihten bahsediyor.
BAŞKAN Evet, teşekkür
ediyorum.
BENGİ YILDIZ (Batman) Buna
sadece gülüyorum Sayın Başkan, sadece gülüyorum.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Temel Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ile Ağrı Milletvekili Halil Aksoyun; 2820 Sayılı Siyasi
Partiler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa
Teklifi, Antalya Milletvekili Gürkut Acarın; Milletvekili Seçim Kanunu
ile Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifi, Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkanvekilleri Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin; Siyasi Partiler Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Diyarbakır
Milletvekili Altan Tanın; 2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanununda
Değişiklik Yapılmasına dair Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin; 2820 Sayılı Siyasi Partiler
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi,
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun; Siyasi Partiler
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ile Anayasa Komisyonu Raporu (1/869, 2/445, 2/567, 2/624, 2/936, 2/1630,
2/1666) (S. Sayısı: 559) (Devam)
BAŞKAN Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 16 ncı maddesinin (b)
bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
"b) 22/4/1983 tarihli ve 2820
sayılı Siyasi Partiler Kanununun 43 üncü maddesinin üçüncü
fıkrasında yer alan "ve Türkçe'den başka dil ve yazı
kullanamazlar" ibaresi,"
Mihrimah Belma
Satır (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ İDRİS ŞAHİN (Çankırı) Takdire
bırakıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılıyoruz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, sataşmadan
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar, gülüşmeler)
Gerekçe:
Mevcut Kanun hükmünün devamı
amaçlanmıştır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, sataşmadan söz istiyorum, bana
sataştınız!
BAŞKAN Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
17nci madde üzerinde iki adet önerge
vardır, okutuyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 17. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Yusuf Halaçoğlu Lütfü Türkkan S. Nevzat
Korkmaz
Kayseri Kocaeli Isparta
Özcan Yeniçeri Ali Öz D. Ali
Torlak
Ankara Mersin İstanbul
MADDE 17 Bu Kanun Resmi Gazetede
yayımlandıktan itibaren yürürlüğe girer.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
559 Sıra Sayılı Temel
Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 17. maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 17- Bu Kanunun 2 nci maddesi
yayımından 1 ay sonra, diğer maddeleri yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
Celal
Dinçer Ali
Özgündüz Levent
Gök
İstanbul
İstanbul
Ankara
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ İDRİS ŞAHİN (Çankırı)
Katılamıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor
mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Levent Gök, Ankara Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
Vazgeçti sesleri)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, haksızlık yapıyorsunuz.
BAŞKAN Biraz önce, siz
dışarıdaydınız Sayın Elitaş; Cumhuriyet Halk
Partisinden bir önergede söz vermedim efendim.
Şimdi, sıra Milliyetçi
Hareket Partisine geldi; vermeyeceğiz!
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Belli
olmaz o!
BAŞKAN Buyurun Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; temel hak ve hürriyetlerin
geliştirilmesi amacıyla hazırlanmış olan bu kanun
teklifinin 17nci maddesi üzerine söz aldım. Hepinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, kanun teklifinin
gerekçesine baktığınızda, insan haklarından ve
demokrasi ilişkisinden bahsediyor bütün paragraflarında ve Sayın
Bakan, bu kanun teklifi, tali komisyon olarak Meclis İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonuna sevk edilmiş durumda. Ben,
Meclis İnsan Hakları Komisyonunun hem üyesiyim ve Başkan
Vekilliğini sürdürüyorum ama böylesine, temel hakları, hürriyetleri
ve doğal olarak da insan haklarını ilgilendiren bir konuda, bu
konunun İnsan Hakları Komisyonunda görüşülmemesi son derece ciddi
bir eksikliktir. Niçin gelmemiştir Komisyonumuza? Yani, bizim komisyon,
özel bir ihtisas komisyonu, kanunla kurulmuş tek komisyondur Mecliste ve
insan hakları alanında bir süzgeçten geçmesi gerekirken, oradaki
arkadaşlarımızın yapacakları yapıcı eleştirilerle
ve katkılarla huzurunuza çok daha mükemmel bir teklif olarak gelmesi
mümkünken bu olanaktan maalesef mahrum olarak bu kanun bugün görüşülüyor
ve birazdan da yasalaşacak. Bu konuda eleştirilerimi iletmek
istiyorum. Böylesine önemli konuların -lütfen- komisyonlarda ciddi bir
şekilde görüşülmesini temin etmek hepimizin görevi
olmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
demokrasi-insan hakları ilişkisi sadece kimi hak ve hürriyetlerde
yapılan değişikliklerle sağlanamaz. Demokrasinin ana
temellerinden bir tanesi yolsuzlukların üzerine gidilmesi, Hükûmetin şeffaf
olması ve hesap vermesine bağlıdır. Bakın,
geçtiğimiz günlerde Cumhuriyet Halk Partisinin hazırlatmış
olduğu bir afiş Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı
tarafından -ki kendisi de reddetmedi- Başbakanın
danışmanıyla yaptığı bir görüşme sonucu,
maalesef, billboardlarda yer almadı. Ne deniliyordu bu afişimizde?
Aynen şöyle deniliyordu: Yurttaş vergisini veriyorsa Hükûmet de
hesap vermelidir. Değerli milletvekilleri, ne var bunda? Yurttaş
vergisini veriyorsa Hükûmet de hesap
vermelidir. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı bundan
rahatsız oluyor, Başbakanın danışmanını
arıyor, yaptıkları konuşmadan anlaşılıyor ki
danışman da Başbakanı arıyor ve Bu afişler
asılmasın. deniyor. Değerli arkadaşlarım, böyle bir
şey söz konusu olabilir mi? Ankara Büyükşehir Belediye
Başkanı bir de ayrıca diyor ki: O afişi astırmamak
benim için bir şereftir. Böyle bir demokrasi anlayışı
olmaz değerli milletvekilleri. Kendimizi aldatmayalım. Bu afişi
astırmamak benim için şereftir. diyen bir Belediye
Başkanını
taşıyamazsınız,
taşımamalısınız. Eğer samimiyseniz bu konularda
açıklama yapmak durumundasınız. Ne var bunda? Yurttaş
vergisini veriyorsa Hükûmet de hesabını verecek. Kimse hükûmet, o
verecek. Yani bunları atlayarak, bunları görmezden gelerek
demokrasiyi sağlayamayız.
Bu teklif son derece eksiktir.
Cumhuriyet Halk Partisi düşüncenin, ifade ve inanç özgürlüğünün
güvence altına alınmasını, seçim barajının
düşürülmesini, faili meçhul cinayetlerin araştırılmasını,
din ve vicdan özgürlüğünün sağlanmasını, cemevlerinin ibadete
açılmasını, Siyasi Partiler Yasasının
değişmesini, Diyarbakır Cezaevinin müze olmasını,
mayınlı arazilerin temizlenip topraksız köylüye verilmesini,
tutuklu siyasetçi, gazeteci ve öğrenci ayıbına son verilmesini,
özgür medyanın mutlaka tesis edilmesini, Uluderenin mutlaka ama mutlaka
aydınlatılmasını istemektedir. Bunları
yapmadığımız müddetçe bu taleplerimiz ve teklifler maalesef
eksik kalacaktır.
Umuyorum ve diliyorum ki bundan sonraki
teklifleri hep beraberce oturur, beraberce hazırlarız ve beraberce
burada tartışarak getiririz. Ülkemiz açısından, demokrasi
açısından, insan hakları açısından son derece
yararlı çalışmaları böyle bir mutabakatla yaparsak daha
verimli olur diyor, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 559 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 17. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
MADDE 17 - Bu kanun Resmî Gazetede
yayınlandıktan itibaren yürürlüğe girer.
Yusuf
Halaçoğlu (Kayseri) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ İDRİS ŞAHİN
(Çankırı) Katılamıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet önergeye katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Maddenin
daha iyi anlaşılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
18inci
madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 559 sıra sayılı Kanun Tasarısının 18.
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Yusuf Halaçoğlu Lütfü Türkkan S. Nevzat
Korkmaz
Kayseri Kocaeli Isparta
Özcan Yeniçeri Ali Öz
Ankara Mersin
MADDE
18 Bu kanun hükümleri Bakanlar Kurulu tarafından yürütülür.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ İDRİS ŞAHİN
(Çankırı) Katılamıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet önergeye katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Evet söz istiyor musunuz Sayın Halaçoğlu?
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Gerekçe.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun maddesinin daha düzgün bir Türkçe ile yazılması
amaçlanmıştır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Böylece,
ikinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları
tamamlanmıştır.
Tasarının
görüşmeleri tamamlanmıştır.
Tasarının
tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, 24üncü Yasama Döneminin 4üncü Yasama
Yılındayız. Mahallî idareler genel seçimleri nedeniyle Türkiye Büyük
Millet Meclisinin çalışmalarına ara verilmesi üzerine,
milletvekillerimizi yoğun seçim çalışması beklemektedir.
Seçimlerin şimdiden ülkemize, milletimize hayırlı
olmasını dileriz.
Bu vesileyle, bugüne kadar
gerçekleştirdiğimiz faaliyetlerde birlikte çalışma
fırsatı bulduğumuz ve birlikte yoğun mesai
harcadığımız tüm milletvekillerine, parti
gruplarımızın başkan vekillerine, birleşimleri yöneten
başkan vekillerine, kâtip üyelere, idare amirlerine ve Hükûmet üyelerine
katkıları ve katılımları için teşekkür ediyoruz.
Ayrıca,
çalışmalarımıza yasama, idari ve teknik hizmetlerle destek
veren idari teşkilatımızın Genel Sekreter ve
yöneticilerine, Divanda yakın destek sağlayan Kanunlar ve Kararlar
Başkanlığı idareci ve yasama uzmanlarına, sözlerimizi
kayda geçiren stenograflara, Genel Kuruldaki teknik sistemi sorunsuz bir
şekilde çalıştıran işletme birimi teknik personeline,
sürekli hareket hâlinde taleplerimize yetişen kavaslara, bire bir
çalıştığımız danışman ve
sekreterlerimize, tüm partilerin grup çalışanlarına,
görüşmelerimizi yansıtan Türkiye Büyük Millet Meclisi televizyonu
çalışanlarına, güvenlik hizmetlerini özveriyle yerine getiren
koruma personeline, hazırladıkları ve sundukları güzel
yemeklerle lokanta çalışanlarımıza, çay ve kahveleriyle
yorgunluğumuzu alan çay ocağı çalışanlarına ve
garsonlara, ulaşımımızı sağlayan şoförlere,
temizlik hizmetlerini veren personele, kadın ve erkek kuaförlerine ve
çalışmalarımızı kamuoyuyla paylaşan tüm
Parlamento muhabirlerine, velhasıl Meclisimizin bütün
çalışanlarına teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
Herkese sağlıklı, huzur dolu günler
dilerken milletimizin arasında, sahada çalışmalarını
sürdürecek arkadaşlarımıza başarılar diliyorum.
Sayın milletvekilleri, 4üncü sıraya
alınan, Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
4.-
Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/676) (S. Sayısı: 380)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da komisyonların
bulunmayacağı anlaşıldığından, alınan
karar gereğince, sözlü soru önergeleri ile kanun tasarı ve teklifleri
ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için 26 Mart 2014 Çarşamba günü saat 15.00te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati:
06.22
X.-
KOMİSYONLAR BÜLTENİ
1.-
01/07/2013-31/12/2013 tarihleri arasında komisyonlara gelen,
komisyonlardan çıkan ve 31/12/2013 tarihinde komisyonlarda bulunan kanun
hükmünde kararnameler, tasarılar, teklifler, tezkereler(x)