TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
8inci
Birleşim
23
Ekim 2013 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğütün, İstanbulun sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı
2.- Erzurum
Milletvekili Fazilet Dağcı Çığlıkın,
İsviçre Cenevrede gerçekleşen Parlamentolar Arası Birliğin
129uncu Genel Kurul Toplantısına ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Manisa Milletvekili
Hasan Örenin, Manisa Somada yaşanan maden ocağı kazasına
ilişkin gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
ziraat mühendislerinin bekledikleri kadrolara bir an önce atanmaları
konusunda Hükûmeti göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması
2.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin,
vatandaşların, Selanikte Atatürkün doğduğu evde daha önce
sergilenen kişisel eşyalarının ve anı defterinin niçin
kaldırıldığını öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
3.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın,
Çoruh Nehri üzerinde yapılacak barajlar nedeniyle Yusufeli ilçesinde
kamulaştırma işlemlerine gecikmeksizin başlanması
gerektiğine, Kamulaştırma Kanunundaki bir hüküm nedeniyle
vatandaşların mağduriyetinin söz konusu olduğuna ve bu
hükmün değiştirilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
4.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplanın,
Van depreminin 2nci yıl dönümünde, depremde yaşamını yitiren
604 yurttaşımızı rahmetle andığına,
yakınlarına başsağlığı dileğinde
bulunduğuna ve Vanda konteynerlerde yaşayanların durumuna
ilişkin açıklaması
5.- Adana Milletvekili Ali Halamanın, Adanada
kurbanlık olarak beslenen keçilere alıcı
bulunmadığına ve Et ve Balık Kurumunun bu keçileri
alabilmesine izin verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
6.- İstanbul Milletvekili Haluk
Eyidoğanın, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktarın gündem dışı konuşmaya cevabındaki
bazı ifadelere ilişkin açıklaması
7.- Çanakkale Milletvekili Ali
Sarıbaşın, Çanakkalede yapılması planlanan termik
santrale ilişkin açıklaması
8.- Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, Tunceli
TEDAŞta çalışan işçilerin durumuna ve Tuncelinin
köylerine elektrik verilememesi nedeniyle yaşanan sorunlara ilişkin
açıklaması
9.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün
Yılmazın, Van depreminin 2nci yıl dönümüne ve Vanda
konteynerlerde yaşayan vatandaşların durumuna ilişkin
açıklaması
10.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen
Öğütün, emeklilik ve sigorta şirketleri tarafından kesilen ve
Büyük Mükellefler Vergi Dairesine ödenen vergilerin sigorta sisteminden
ayrılırken hak sahiplerine iadesi konusuna ilişkin
açıklaması
11.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüzün, Van
depreminin 2nci yıl dönümünde, depremde yaşamını yitiren
604 yurttaşımızı rahmetle andığına,
yakınlarına başsağlığı dileğinde
bulunduğuna ve Van depreminde yıkılan Bayram Otelle ilgili
davaya ilişkin açıklaması
12.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan
Canalioğlunun, Trabzonsporun eski futbolcularından Kadir Özcana
Allahtan rahmet, yakınlarına başsağlığı
dilediğine ilişkin açıklaması
13.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, Trabzonsporun eski futbolcularından Kadir Özcana
Allahtan rahmet, yakınlarına başsağlığı
dilediğine, Van depreminin 2nci yıl dönümüne ve Vanda
konteynerlerde yaşayan vatandaşların durumuna ilişkin
açıklaması
14.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret
Akovanın, zeytin sineğine karşı uçakla ilaçlamanın
yasaklanmasının zeytin üretiminde verimliliği düşürdüğüne
ilişkin açıklaması
15.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun,
Trabzonsporun eski futbolcularından Kadir Özcana Allahtan rahmet,
yakınlarına başsağlığı dilediğine ve
Tokattaki çiftçilerin sorunlarına ilişkin açıklaması
16.- Çanakkale Milletvekili Mustafa Serdar
Soydanın, Kaz Dağlarında altın arama ve işletme
ruhsatlarının iptal edilmesi gerektiğine ve Çanakkalede
yapılması planlanan termik santrale ilişkin açıklaması
17.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcının, Mersin-Adana Çevre Düzeni Planına Akkuyu Nükleer
Santralinin işaretlediğinin halktan gizlendiğine ve bu plana
itiraz edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
18.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akarın, kent
merkezinde yapılan sanayi tesislerinin Kocaelini yaşanabilir
olmaktan çıkardığına ilişkin açıklaması
19.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülünün,
Tekirdağın köy ve beldelerinde bulunan ilköğretim
okullarının sorunlarına ilişkin açıklaması
20.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, Van
depreminin 2nci yıl dönümüne, Manisa Somada meydana gelen maden
ocağı kazasına ve Trabzonsporun eski futbolcularından
Kadir Özcana Allahtan rahmet, yakınlarına
başsağlığı dilediğine ilişkin
açıklaması
21.- Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının, Trabzonsporun eski futbolcularından Kadir Özcana
Allahtan rahmet, yakınlarına başsağlığı
dilediğine, Van depreminin 2nci yıl dönümüne ve Hükûmetin Vanda
yaptığı çalışmalara ilişkin açıklaması
22.- Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktarın, Van depreminin 2nci yıl dönümüne, bazı
milletvekillerinin çevre konusundaki açıklamalarına ilişkin
açıklaması
23.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüzün, Çevre
ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
24.- Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, Van
depreminin 2nci yıl dönümüne ve Van halkının deprem nedeniyle
yaşadığı sorunlara ilişkin bir araştırma
komisyonu kurulması gerektiğine ilişkin açıklaması
25.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, Çevre
ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer ve 21
milletvekilinin, çalışma hayatında yaşanan iş
kazalarının ve meslek hastalıklarının
artmasının temel nedenlerinin, yasal ve teknik eksikliklerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/741)
2.- BDP Grup Başkan Vekili Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplanın, ülkemizde uygulanan teşvik
politikalarının iktisadi ve sosyal yapı üzerindeki etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/742)
3.- İzmir Milletvekili Rıza Türmen ve 22
milletvekilinin, 12 Eylül askerî darbesi ile sivil vesayetin Türkiye
demokrasisine olan etkisinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/743)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun, Muş Milletvekili Demir Çelik ve
arkadaşlarının cezaevlerinde ağır hasta durumunda
bulunan mahkûmların hastalık durumlarının göz önünde
bulundurulması amacıyla 7/5/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 23 Ekim 2013
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2.- MHP Grubunun, Tokat Milletvekili Reşat
Doğru ve arkadaşlarının uyuşturucu kullanma
yaşının 11 yaşlara yani ilköğretim çocuklarına
kadar yaygınlaştığının araştırmalarda
ortaya konmasına rağmen okullarımızda uyuşturucu
kullanma ve madde bağımlılığı durumunun tespiti,
varsa alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
13/11/2012 tarih ve 2012/6735 sayı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 23 Ekim 2013
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun, Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet
Toptaş ve arkadaşlarının Afyonkarahisarda bulunan mühimmat
deposunda meydana gelen patlamayla ilgili sabotaj ve terör
saldırısı olasılıklarının ortaya
çıkartılması amacıyla 10/10/2013 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 23 Ekim 2013
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484)
(S. Sayısı: 287)
3.- Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel
Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ile Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu
ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/498) (S. Sayısı:
173)
4- Güneydoğu Avrupa Savunma Bakanları Süreci
Çerçevesinde Koordinasyon Komitesi Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/390) (S. Sayısı: 322)
IX.- OYLAMALAR
1.- (S. Sayısı: 173) Orta Asya ve Kafkaslar
Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği
Komisyonu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul Milletvekili Celal Adanın, soru
önergelerine ve bunların cevaplandırılmasına ilişkin
sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmazın cevabı (7/26897)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
-----
0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8inci
Birleşimini açıyorum.
III.-Y O K L A M A
BAŞKAN
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, İstanbulun sorunları hakkında söz
isteyen İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüte aittir.
Buyurunuz
Sayın Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğütün, İstanbulun sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı
KADİR
GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İstanbulun Maltepe ilçesinde yaşanan sorunlar ve
özellikle Gülsuyu ve Gülensuda meydana gelen olaylar ile ilgili söz
almış bulunmaktayım.
Maltepe
ilçemizin yüzlerce sorunundan en önemli bir ikisine değinmek istiyorum.
Maltepe uzun yıllardan beri trafik sorunuyla mücadele etmektedir.
Maltepeliler diğer ilçelere yapılan yatırımların
kendilerine yapılmadığını, belediyeden, hak ettikleri
hizmeti alamadıklarını dile getirmektedirler. Sayın Kadir
Topbaş 2009 yerel seçiminden birkaç gün önce Maltepe Meydanında
yaptığı mitingde merkez araç trafiğini yer altına
alma, Bağdat Caddesini -Maltepe
merkezde Beyoğlu gibi- yayalara tahsis etme vaadinde bulunmuştur.
Aradan dört yıl geçmesine rağmen verilen söz yerine
getirilememiş, 12 yerde yapılması planlanan zemin altı
otopark projesi hayata geçirilememiştir. İktidarın Maltepede
oluşan bu trafik yoğunluğunu da Gezi ruhuna bağlaması
şaşırtıcı olmayacaktır.
Maltepe
sahilinde, yine, bütün Maltepelilerin, sivil toplum örgütlerinin, belediyenin
itirazına rağmen, ÇED raporları olmamasına rağmen,
imar plan ve projesi yine olmamasına rağmen bir dolgu alanı
yapılmıştır. Dolgu alanları özellikle sahil
kenarında büyük bir ekolojik yıkıma yol açmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, 2009 tarihinden itibaren sorunları gün yüzüne çıkan
Gülsuyu Mahallesindeki olaylar ise son günlerde çok ileri boyutlara, öyle ki
uzun süredir devam eden yaralamalar, darplar, tehditler, tacizler, ölüm
olaylarının yaşanmasına kadar varmıştır.
Maltepe Gülsuyu Mahallesinde üç hafta önce uyuşturucu çetelerine yönelik
protestolarda Hasan Ferit Gedikin başından üç kurşunla
vurularak ölmesi ve 1i ağır 4 kişinin yaralanmasıyla
neticelenen olaylar günlerce gündemin ilk sıralarında yer
almıştır.
Hemen
akabinde, ölen gencimiz ile ilgili yapılan yürüyüşe ait afiş
asmak isteyen 2 kişi, 3 kişinin saldırısına
uğramış, darp sonucu yüzleri tanınmaz hâle gelmiştir.
Yaralama olayının ardından mahallede arabayla dolaşan
çetenin Katliam yapacağız. dediği, mahalle sakinlerinin
ifadelerinde yer almaktadır. Bunca sıkıntılı süreçte
tek olumlu gelişme, yaklaşık bir aydır tedavi gören Gökhan
Aktaşın yoğun bakımdan çıkarılması ve
sağlık durumunun iyiye gitmesi olmuştur. Hasan Ferite de
buradan bir kez daha rahmet, yaralılara da acil şifalar diliyorum.
Değerli
milletvekilleri; muhtarlar, dernek temsilcileri ve belediye meclisi üyeleri
bire bir yaptığım görüşmelerde büyükşehir
belediyesinin imar ve mülkiyet sorununu çözememiş olmasının
sıkıntılarını anlatmışlardır.
Önlerinde, en büyük sıkıntının bu mülkiyet sorununun, imar
sorununun ana kent tarafından çözülememesi özellikle dile
getirilmiştir. Anlatılanlar, ortada dolaşan iddialar, hele ki
hukuk devleti olduğunu iddia eden bir ülkede oldukça vahimdir. Bu
haberler, birkaç gün manşetlerde kalıp sonra unutulacak türden
değildir. Mağdurlar ve yakınları, şikâyetçi
oldukları takdirde can güvenliklerinin tehlikeye gireceğinden
endişe ettiklerini tarafıma iletmişlerdir. Daha önceki gün
23.00ten sonra minibüslerin bile yukarı çıkması polis
tarafından engellenmeye başlanmış, Olağanüstü Hal
Yasası yarı resmî olarak devam etmiştir. Bu polis
ablukasına rağmen, plakasının sahte olduğu tahmin
edilen bir aracın içindekiler, mahalle arasında sloganlar atarak
ortamı germişlerdir ve buna polis maalesef seyirci
kalmıştır. Esnafın önünün büyük polis araçları
tarafından kapatıldığı söylenmekte,
alışveriş sekteye uğratılmaktadır. Mahalledeki
tedirginlik esnafın işlerini bozmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bakınız buradaki olaylar sadece uyuşturucu
meselesi değildir, mahallede kadınlar evlerinde dahi taciz edilmekte,
fuhuş ve çocuk pornosu pazarı yaratılmaya
çalışılmaktadır. Çetelere karşı direnen onlarca
genç gözaltına alınırken, Hasan Ferit Gedikin ölümü
sonrası gözaltına alınan zanlıların birçoğunun
serbest bırakılmasının gerekçesi nedir? Ağustosta
CHPli 3 milletvekilinin hazırladığı raporun dikkate
alınmamasının ve araştırma önergemizin reddedilmesinin
sebebi nedir? İHDnin açıklamış olduğu rapor ve çözüm
önerileri ciddiye alınacak mıdır? MOBESElerin her ne hikmetse,
saldırı anında çalışmamasının gerekçesi
nedir? Sosyal medyada en ufak eleştirileri dahi suç unsuru sayarak
insanları gözaltına alanlar, evlere baskın düzenleyenler, Hasan
Ferit Gedikin ölümünün ardından yayınlanan sosyal medya
fotoğraflarını ve hayli ilginç isim ve
bağlantıları neden araştırma gereği dahi
duymamaktadırlar?
Değerli
milletvekilleri, bu gerginlikler yeni ve önüne geçilemeyecek olaylara gebedir; sorumluluk
iktidarındır. Polis birilerini korumayı kesip halkı
korumalı ve olayların bir an önce önüne geçmelidir. Zorbalık
yoluyla bölgenin terk ettirilmesinin mümkün olmadığını rant
için ağızlarının suyu akarak bekleyenler de dâhil herkesin
bilmesi gerekmektedir.
Saygılarımla.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.
Hükûmet
adına Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar cevap
verecektir.
Buyurunuz
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÇEVRE
VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon)
Sayın Başkan, çok değerli milletvekili
arkadaşlarımız; sayın milletvekilimizin özellikle
İstanbul Maltepeyle ilgili sorunları dile getirmesinden dolayı
kendisine özellikle teşekkür ediyorum.
Maltepe
sahilindeki dolgu tamamen rekreaktif amaçlı bir dolgudur, imar planı
vardır, ÇED raporu da vardır. Burası tamamen yeşil alan
olacak, İstanbula ve Maltepe halkına kazandırılacak.
Dolguların yüzde10, yüzde 20 ekolojik bakımdan mahzurları olsa
da, dünyanın her tarafında, özellikle metropol ve megapol
şehirlerde dolgu yapılmak suretiyle, şehirlere,
büyükşehirlere, nüfusu 5 milyondan, 7 milyondan, 10 milyondan fazla olan
şehirlere nefes aldırmak için yeni mesire alanları, rekreasyon
alanları, halkın nefes alabileceği, tatilde, cumartesi, pazar
günleri çocuklarının dinlenebileceği alanlar oluşturmak
için yaptığı işlemlerdir. İstanbul Belediyesinin de
Bakanlığımızdan böyle bir talebi olmuştur. Bu talep
doğrultusunda biz bunu değerlendirdik, ÇED raporunu verdik, imar
planlarını yaptık, ekolojik bakımdan mahzurları
nelerdir onları inceledik ve izni verdik. Bu izin doğrultusunda
yaklaşık 1 milyon metrekareye yakın bir alanın dolgu
işlemi bitmiştir. Bundan sonra da İstanbula çok güzel bir
yeşil alan kazandırılacaktır.
Yine,
İstanbulda özellikle son dönemde otopark yapımı için çok ciddi
bir gayret vardır. Fakat bildiğiniz gibi, ülkemiz demokratik bir ülke
ve mülkiyet hakkı önde olan bir ülke. Bu bakımdan ciddi
zorluklarımız var, İstanbula aşırı yoğun
bir göç var. Yeni otoparkların yapılması için İmar
Kanununa yeni maddeler koyacağız. Vatandaşımızın
da istifadesi doğrultusunda, vatandaş tarafından da özel otopark
yapılmasını teşvik edeceğiz. Bu doğrultuda
Maltepe Belediyemizle de şifahi görüşmelerimiz oldu, imar planı
görüşmelerimiz oldu.
İstanbulun
metrosu da çok hızlı bir şekilde yürütülmektedir,
İstanbuldaki metroda istediğimiz seviyeyi yakaladığımız
zaman gerek otopark konusunda gerek ulaşım konusunda İstanbulun
dünyanın en büyük megapollerinden çok daha rahat bir ulaşıma,
trafik yoğunluğu, inşallah, azaltılan bir konuma
kavuşacağı da çok açıktır. Bu bakımdan
Maltepelilere de buradan sevgilerimi, selamlarımı,
saygılarımı gönderiyorum. En kısa süre içerisinde
Maltepede de trafiği rahatlatacağız. Kadıköy, Maltepe ve
Tuzla metrosu, yine Maltepede yapmış olduğumuz tünel alt geçitler
ve ulaşım yolları, köprülü kavşaklar bundan sonra da olanca
hızıyla devam edecektir.
Bu
bakımdan bilgilendirmek için yüce Mecliste söz aldım. Tekrar
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bayraktar.
Gündem
dışı ikinci söz, İsviçre Cenevrede gerçekleşen
Parlamentolararası Birliğin 129uncu Genel Kurul Toplantısı
hakkında söz isteyen Erzurum Milletvekili Fazilet Dağcı
Çığlıka aittir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar.
Buyurun
Sayın Çığlık.
2.- Erzurum
Milletvekili Fazilet Dağcı Çığlıkın,
İsviçre Cenevrede gerçekleşen Parlamentolar Arası Birliğin
129uncu Genel Kurul Toplantısına ilişkin gündem
dışı konuşması
FAZİLET
DAĞCI ÇIĞLIK (Erzurum) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Parlamentolar Arası Birlik Türk Grubu olarak PABın
129uncu Genel Kuruluna katılmak üzere gittiğimiz Cenevrede
yapılan çalışmalar ve görüşmelerimiz hakkında bilgi
vermek üzere gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle sizleri saygıyla selamlıyorum.
PAB,
bağımsız 163 ülkenin parlamentolarının üye olduğu
uluslararası bir örgüttür. Birleşmiş Milletlerle çok yakın
iş birliği içinde çalışmalarını yürütmektedir. Bu
çerçevede PAB, genel kurullarında uluslararası gündemde yer alan
güncel, siyasi ve ekonomik meseleleri görüşmektedir. Her genel kurul
toplantısı sonunda da, aldığı kararları dünya
kamuoyunun dikkatine sunmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; birliğin 129uncu Genel Kurul Toplantısı
için 9 acil gündem maddesi önerilmiştir. Bu öneriler üzerinde yapılan
oylama sonucunda Nordik ülkeleri olan Danimarka, Finlandiya, İzlanda,
Norveç ve İsveç delegasyonlarının ortak önerisi olan kimyasal
silahların imhası ve kullanımlarının
yasaklanmasının denetlenmesinde parlamentoların rolü kabul
edilmiş ve gündeme alınmıştır.
Malumlarınız
olduğu üzere, 20 Ağustos gecesinde Suriyede dünya
barışını ve güvenliğini tehdit eden bir insanlık
dramı yaşanmıştır. Suriye rejim güçleri
tarafından kimyasal silah kullanılması sonucunda yüzlerce sivil,
hayatını kaybetti. Suriyenin tüm insanlığı tehdit
eden bu saldırısının ardından PAB Genel Kurulunda
konunun ele alınması büyük önem arz etmektedir. Türk delegasyonu
olarak bu gündem maddesine tam destek verdik, Suriyedeki kimyasal silah
saldırısının kabul edilemez olduğunu vurguladık
ve bu saldırıyı gerçekleştirenleri şiddetle
kınadık. Bu konu hakkında alınması gereken
yaptırımlara ilişkin görüşlerimizi ve endişelerimizi
1.200 milletvekilinin katıldığı genel görüşmede
aktarma fırsatı da bulduk. Özellikle, Türkiyenin kitle imha
silahlarıyla ilgili tüm antlaşmalara taraf olduğunu da vurguladık.
Bu
gelişmelerin hemen akabinde Parlamentolar Arası Birlikte, kimyasal
silahların kullanımını kınayan ve kimyasal silahlara
sıfır tolerans gösterilmesi gerektiğini vurgulayan bir
kararı oy çokluğuyla aldık. Ayrıca, aynı kararda,
Suriye Arap Cumhuriyetinin kimyasal silah konvansiyonuna
katılımı ve bu konvansiyonun tüm hükümlerinin yerine getirilmesi
için çağrıda bulunuldu.
Parlamentolar
Arası Birlik, parlamenter farkındalığının
oluşturulması, dünya barışını ve güvenliğini
tehdit eden kimyasal silahların her boyutta ele alınması
gerektiğini bilmekte ve önem vermektedir. Bu nedenle, genel kurul
sırasında yapılan gerek daimi komite toplantılarında
gerekse panel toplantılarında konu titizlikle ele
alınmıştır. Bununla birlikte, 2014 Mart ayında
yapılacak 130uncu Genel Kurul Toplantısında da görüşülecek
ve karara bağlanacak raporların genelinde bu konu özellikle ele
alınacaktır. Türk delegasyonu olarak bu görüşmelerde de gerekli
olan katkıyı yapmak üzere çalışmalarımız devam
etmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, 2011
yılında 10 bin kişinin katıldığı En Az
Gelişmiş Ülkeler Konferansına İstanbulda ev
sahipliği yaptık. Bu konferansın sonunda kabul edilen İstanbul
Eylem Planına Türkiyenin sağladığı katkı hâlâ
devam etmektedir.
Konferansın
parlamenter boyutunun hazırlanmasında PAB Türk Grubu olarak
Birleşmiş Milletlerle birlikte çalıştık. Bu nedenle
her PAB genel kurulunda İstanbul Eylem Planının
uygulanmasına ilişkin toplantılar düzenlenmektedir. Biz de bu
görüşmelere katılarak Türkiyenin bu eylem programına
yaptığı katkıları anlatmaktayız. Özellikle bu
genel kurul esnasında, yapılan toplantıda, Birleşmiş
Milletlerin TİKA ile ortak hareket etme kararı almasının
Türkiyenin konuya gösterdiği önemin ve katkının sonucu
olduğunu vurguladık.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 129uncu PAB Genel Kurulu
esnasında toplantıya katılan birçok ülke delegasyonuyla ikili
görüşmeler yaptık. Ancak, İngiltere, Fransa ve Pakistan
delegasyonlarıyla yaptığımız geniş kapsamlı
görüşmelerde başta Türkiye olmak üzere dünyanın gündeminde olan
önemli gelişmelerle ilgili görüş alışverişinde
bulunduk ve muhataplarımıza önerilerimizi iletme fırsatı
bulduk.
Bu
vesileyle, yüce Parlamentomuza çalışmalarımızı
aktarmaktan memnuniyet duyduğumu belirtir, aziz milletimizi saygıyla
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Çığlık.
Gündem
dışı üçüncü söz, Manisanın Soma ilçesinde yaşanan
maden ocağı kazası nedeniyle söz isteyen Manisa Milletvekili
Hasan Örene aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Ören.
3.- Manisa Milletvekili
Hasan Örenin, Manisa Somada yaşanan maden ocağı kazasına
ilişkin gündem dışı konuşması
HASAN
ÖREN (Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Manisanın Soma ilçesinde yaşanan maden ocağındaki kazayla
ilgili gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, emeğin ve alın terinin yoğun olduğu
Soma ilçesinde bu ölümlü kazalar bitmek tükenmek bilmiyor.
Yine,
20 Ekim Pazar sabahı, gerçekten, Somalıların ve bizlerin
yüreğini yakan ölümlü bir kaza daha gerçekleşti. Cumhuriyet Halk
Partisinin milletvekilleri olarak sabah erken saatlerde Somaya vardık ama
artık Somadaki bu kazaların bir kader
olmadığını, bir alın yazısı
olmadığını Soma halkı da biliyor, Manisada siyaset
yapan 10 milletvekili arkadaşımız da biliyor. 8 kazanın 7
tanesi aynı madende gerçekleşiyor.
Bölge
müdürüne soruyoruz: Madenle ilgili, madeni suçlayıcı açıklamalar
yapıyorlar. Evet, Uyar Madencilik diye anılan, Somada görev yapan
maden şirketi sahibinin gerekli iş güvenliği tedbirlerini
almadığından kaynaklandığını söylüyorlar.
TKİ Genel Müdürüyle görüşüyoruz: TKİ Genel Müdürü yıl
sonunda bu şirketin mukavelesinin biteceğini, gerçekten şirketin
iş kazalarıyla ilgili, iş güvenliğini
almadığını söylüyor. Enerji Bakanıyla bu
sıralarda görüşüyorum: Bu madenin, bu iş kazalarıyla ilgili
sabıkalı olduğunu söylüyorum; daha ileriye götürüyorum, Manisa
milletvekillerinden bazı arkadaşlarımızın siyasi
desteğini aldığından dolayı, hayatlarını
kaybeden bu insanların acısını Soma ve ailelerin çekmek
durumunda olmadığını söylüyorum ama tınlayan yok.
Değerli
arkadaşlarım, siyaset işverene baskı yapmaktan elini
çeksin. Maden ocakları sahiplerinin görevleri, Manisada AKP mitinglerine,
Somada AKP toplantılarına baretlerini takmış işçi
taşımak değildir. Buraya taşıyacakları
işçilere ödeyecekleri paraları, tutacakları otobüslere
ödeyecekleri paraları
Kendi şirketlerinde, kendi ocaklarında
tedbir almaları gerekli.
Ayın
20sinde Yunus Güçlü diye bir arkadaşımızı 49
yaşında, yangından dolayı kaybettik. 6 çocuk babası.
Şu an artık onun evinde Ramazan Bayramı olmayacak, Kurban
Bayramı olmayacak, o ev, bütün bayramların hepsini o acıyla yaşayacak.
Siyaset bu kadar duyarsız mı?
Adalet
ve Kalkınma Partisinin milletvekilleri, Manisa milletvekilleri bu
şirketin arkasında durmak mecburiyetindeler mi? Bu şirkette 2011
yılından 2013 yılına kadar 11 ölümlü vaka
gerçekleşmiştir. Diğer şirketlerde aynı olaylar
geçerli değildir. Oradaki işçilerden gidip de kendisiyle
görüştüğümüz şu an yaralı olan Zeynel Özbek diyor ki: Ben
işimi bitirdikten sonra evimin kapısını
çaldığımda çocuklarım ve eşim benim boynuma
sarılıyor, Allaha dua ediyorlar bugün de evime sağ salim geldim
diye. Bunları konuşuyorlar. Orada devletin madeninde
çalışan işçilerin söylediği de çok önemlidir, diyorlar ki:
Devletin madeninde iş güvenliğiyle ilgili bir konu üzerine
yöneticilere bir bilgi sunarsanız, bir eksiklik olduğunu söylerseniz
o yöneticiler eksikliği söyleyen işçiye prim verirler, ödül verirler
ama bu sabıkalı olan madende işçiler iş güvenliğiyle
ilgili bir konu üzerinde bir bilgi sunmaya kalktıklarında
işlerine son veriliyor.
Değerli
arkadaşlarım, Soma, maden ocaklarında çalışan
taşeron işçilerin alın yazısı değildir, kaderi
değildir. Adalet ve Kalkınma Partisi Somada, burada
çalışan işçilerin yanında olmak mecburiyetindedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASAN
ÖREN (Devamla) Patronların yanında olmakla o 11 canın
kaybolmasından Adalet ve Kalkınma Partisinin Manisa
milletvekillerinin bir kısmı sorumludur. Bunun acilen çözülmemesini
ve Sayın Enerji Bakanının -defalarca söylememe rağmen-
konuya duyarsız olmasını da huzurlarınızda
kınıyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Ören.
Gündeme
geçmeden önce sisteme girmiş sayın milletvekillerine birer dakika söz
vereceğim.
Sayın
Işık
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
ziraat mühendislerinin bekledikleri kadrolara bir an önce atanmaları
konusunda Hükûmeti göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bilindiği
gibi her yıl üniversitelerimizden mezun olan çok sayıda gencimiz
iş bulma sıkıntısıyla karşı
karşıyadır. Bu işsiz genç gruplarından birisi de
ziraat mühendisleridir. Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı tarafından 2013 yılı için defalarca söz
verilmesine rağmen yaklaşık 6 bin civarındaki
sözleşmeli kadroya ne hikmetse, bugüne kadar bu gençlerimiz
atanamamışlar ve iş sahibi
yapılamamışlardır. Maliye ve Tarım
Bakanlıkları arasında gidip gelmekten yorulan bu gençlerimiz,
Hükûmetin kendileriyle alay ettiğini düşünmektedirler. Her iki
bakanlığın da bu konuyla ilgilenip bu verilen sözün yıl
sonuna kadar mutlaka yerine getirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Ziraat
mühendislerinin onay beklediği hakları olan bu kadrolara bir an önce
atanmaları konusunda Hükûmeti göreve davet ediyor, size de teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Işık.
Sayın
Dibek
2.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin,
vatandaşların, Selanikte Atatürkün doğduğu evde daha önce
sergilenen kişisel eşyalarının ve anı defterinin niçin
kaldırıldığını öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
TURGUT
DİBEK (Kırklareli) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın
Başkanım, cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürkün
doğduğu ev, Selanikteki evle ilgili olarak çok sayıda
şikâyet geliyor vatandaşlarımızdan. Bilindiği üzere, o
ev müze olarak kullanılıyordu, üç yıl evvel restorasyona
alınmıştı, tadilat yapılmıştı.
Ağustos ayı içerisinde Sayın Bakanın, Kültür ve Turizm
Bakanının da katılımıyla yeniden
açılmıştı fakat gelin görün ki açıldıktan sonraki
hâli vatandaşlarımız tarafından çok tepkiyle
karşılanıyor. Atatürkün kişisel eşyalarının
hiçbiri evde kalmamış yani zemin katta, Atatürk ve çocuk odası
olarak geçen zemin katta, kullandığı hiçbir eşya yok.
Kendisiyle ilgili olan eşyaların tümü dışarı
çıkarılmış, slayt ve panolar var.
Hatta,
hatırlarsınız, sanıyorum 2006 yılıydı, bir
vatandaşın yazdığı, anı defterine
yazdığı yazıya kızan Sayın Başbakan o
sayfayı yırtmıştı. O anı defterinin de
kaldırıldığını görüyoruz.
Şimdi
vatandaşlarımız şunu soruyor: Atatürke ait bu kişisel
eşyalar yani çocuklukta beşik dâhil olmak üzere çok sayıda
eşyası niye kaldırılmıştır? Bu eşyalar
niçin sergilenmemektedir? Anı defteri niye kaldırılmıştır?
Bunu vatandaşlarımız soruyorlar.
BAŞKAN
- Teşekkür ederiz Sayın Dibek.
Sayın
Bayraktutan
3.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın,
Çoruh Nehri üzerinde yapılacak barajlar nedeniyle Yusufeli ilçesinde
kamulaştırma işlemlerine gecikmeksizin başlanması
gerektiğine, Kamulaştırma Kanunundaki bir hüküm nedeniyle vatandaşların
mağduriyetinin söz konusu olduğuna ve bu hükmün
değiştirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bilindiği
üzere, Artvinde Çoruh Nehri üzerinde yapılan barajlar nedeniyle Yusufeli
ilçemiz baraj suları altında kalacaktır. Yusufelinde
yaşayan halkımız bir an önce kamulaştırma
işlemlerine gecikmeksizin başlanmasını, bu
belirsizliğin giderilmesini önemle talep etmektedirler.
Bunların
haricinde Kamulaştırma Kanunundan kaynaklanan çok ciddi bir sorundan
dolayı vatandaşla devlet Yusufelinde, Artvinde karşı
karşıya gelmiştir. Devlet, vatandaşa ne yazık ki icra
takibi yapmak zorunda kalmıştır. Daha önceki yasaya göre
ihtilaflı bedeli kabul etmeyen vatandaş mahkemeye gidiyordu, ilk
bedelden sonra ikinci artış olduğu zaman da bunu alıyordu ama
şu anda, Kamulaştırma Kanununda yapılan
değişiklikle kıymet takdir komisyonunun verdiği bedeli
kabul etmeyen vatandaş, arkasından bu bedelin
artırılması için idari dava açınca aradaki ihtilafsız
bedel ilk mahkeme kararıyla beraber ödeniyor Yargıtaydan geçmeden ama
Yargıtay, alt mahkeme kararını bozduğu zaman ne yazık
ki bedele yönelik kısmı icraya veriliyor. Bu nedenle devletle
vatandaş karşı karşıya kalıyor. Ağır
bir mağduriyet durumu söz konusudur. Bir an önce Kamulaştırma
Kanununun bu hükmünde değişiklik yapılması zaruret hâline
gelmektedir. Bunu Hükûmetin dikkate almasını talep ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bayraktutan.
Sayın
Kaplan
4.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplanın,
Van depreminin 2nci yıl dönümünde, depremde yaşamını
yitiren 604 yurttaşımızı rahmetle andığına,
yakınlarına başsağlığı dileğinde
bulunduğuna ve Vanda konteynerlerde yaşayanların durumuna
ilişkin açıklaması
MEHMET
HİLAL KAPLAN (Kocaeli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bugün
23 Ekim. İki yıl önce bugün Vanda yaşanan deprem neticesinde
yaşamını yitiren 604 yurttaşımızı rahmetle
anıyor, yakınlarına geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Ancak üzücü olan bir nokta var: 22 Ağustos 2013 tarihinde Cumhuriyet Halk
Partisi komisyonu olarak Vana gittiğimizde ve bugünlerde de basında
takip ettiğimiz bir konuda, konteynerlerde kalan yaklaşık
150-200 ailenin elektrik ve suyunun kesildiği, insanlık
dışı ortamda yaşamlarıyla baş başa
bırakıldıkları bir noktada olduğumuzu, TOKİden
sorumlu Sayın Çevre ve Şehircilik Bakanı buradayken bu
ayıbın bir an önce giderilmesi noktasında, lütfen, gerekenin
yapılmasını saygılarımla arz ediyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.
Sayın
Halaman
5.- Adana Milletvekili Ali Halamanın, Adanada
kurbanlık olarak beslenen keçilere alıcı
bulunmadığına ve Et ve Balık Kurumunun bu keçileri
alabilmesine izin verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
ALİ
HALAMAN (Adana) Başkanım, teşekkür ederim, sağ olun.
Şimdi,
Sayın Başkanım, Kurban Bayramı geçti. Bu Kurban
Bayramında genelde piyasada, pazarlarda, özellikle bizim bu Adana
bölgesinde, yani kayıt dışı dediğimiz Suriyeli,
Iraklı, İranlı, neyse, bu hayvanlar satıldı, piyasaya
hâkim oldular ama orada kurbanlık olarak beslenen keçi özellikle,
diğer ismi davar, bunlara alıcı bulunmadı. Bu Et ve
Balık Kurumu Ben büyükbaş hayvan alıyorum. diyor. Bu keçi ve
davar alımını Sayın Tarım Bakanı serbest etmez
mi? Bunu bir düşünmesi açısından söyledim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Halaman.
Sayın Eyidoğan
6.- İstanbul Milletvekili Haluk
Eyidoğanın, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktarın gündem dışı konuşmaya cevabındaki
bazı ifadelere ilişkin açıklaması
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) Teşekkür ederim Başkan.
Biraz önce Sayın
Bakan Bayraktarın Maltepe deniz dolgu alanıyla ilgili verdiği
bilgiler doğru değildir. Bizzat kendileri tarafından soru
önergeme verilen cevapta aynen tırnak içinde söylüyorum- ÇED raporu
gerekli değildir. ibaresi vardır. Dolayısıyla 1,5
kilometrekarelik bu deniz dolgu alanının tsunami ve beklenen büyük
İstanbul depremi sırasındaki deprem sarsıntısına
dayanacak bir mühendislik tasarımı yoktur. Bunun vebali Sayın Bakanlığa
aittir.
Ayrıca bugün 2nci
yılı geçen Van ve Erciş depreminden sonra hâlâ konteynerlerde
yaşamak zorunda kalan 280-300 hane vardır. Türkiyenin hak
etmediği mağduriyetler, insanlık dramı hâlâ sürmektedir. Ev
sahibi olamadıklarından
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Eyidoğan.
Sayın
Sarıbaş
7.- Çanakkale Milletvekili Ali
Sarıbaşın, Çanakkalede yapılması planlanan termik
santrale ilişkin açıklaması
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) Sayın Başkan, Çevre ve Şehircilik
Bakanımız da buradayken özellikle sormak istiyorum.
Çanakkalede Kaz Dağları,
verimli, sütün ve sebzenin bol olduğu bir bölge ama buna rağmen, on
bir tane, dışa bağımlı, taşınan kömürle ve
deniz suyuyla çalışabilecek santral kurumu için izin verilmesi
hakkında müracaatlar olmuştur. Özellikle son Ayvacıktaki
Babadere Köyünde, Çanakkale domatesinin meşhur olduğu ve yeni
kapalı sulamaların bittiği, Türkiyede ve dünyada
balığın bol olduğu ve sebzeciliğin dünyaya
tanıtıldığı ve peyniriyle meşhur olan ve
özellikle bir taraftan böyle ürün verirken, böyle doğa harikası,
böyle bir tarımın bulunduğu yerde böyle dışa
bağımlı bir termik santrale ÇED raporu verecek misiniz? Çünkü Çanakkale ilinin
emisyon hacmi, Çanda kurulan diğer termik santrallerin
dışında hiçbir termik santral yeterli
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Sarıbaş.
Sayın Genç
8.- Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, Tunceli
TEDAŞta çalışan işçilerin durumuna ve Tuncelinin
köylerine elektrik verilememesi nedeniyle yaşanan sorunlara ilişkin
açıklaması
KAMER GENÇ (Tunceli)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
dün de dile getirdim. Maalesef, bu Tuncelideki elektrik dağıtım
şirketine bağlı işçilerin işi yavaşlatma
konusunda başlattıkları eylemler devam ediyor, işveren de
bu konuda hiçbir gayret sarf etmiyor. Bugün Ovacık ilçemizde, birçok
ilçemizde, Mazgirt ve köylerinde, merkeze bağlı birçok köylerde
elektrik günlerce kesik. Bu vatandaşlara bir çare bulmak lazım. Ne
yapacak bu insanlar? Ellerindeki
malzemelerin hepsi harap olmuş, attılar. Bunların
zararlarını kim ödeyecek? Daha önce Ovacıkta İbrahim Atan
diye bir arkadaşı çıkarmışlar, kaçak direkte elektrik
verildiği için maalesef arkadaşımız şehit oldu.
Şimdi, kime derdimizi anlatacağız? Bu Hükûmetin buraya el
atması lazım. Bir aya yakındır elektrik verilmiyor buraya.
Yani ne olacak bu insanların hâli? Boyuna, bu vatandaşların
kışlık ihtiyaçları, hepsi çürümüş, attılar.
Bunların zararını kim karşılayacak? Böyle bir sağır
Hükûmet olur mu? Çıksın bu insanlara bir destek versin.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Genç.
Sayın
Yılmaz
9.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün
Yılmazın, Van depreminin 2nci yıl dönümüne ve Vanda
konteynerlerde yaşayan vatandaşların durumuna ilişkin
açıklaması
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çevre
ve Şehircilik Bakanımız da buradayken ben kendisine bazı
fotoğraflar göstermek istiyorum. Sayın Bakan, bugün 23 Ekim, Van
depreminin 2nci yıl dönümü. Vanda konteynerlerde bulunan
vatandaşlarımız konteynerlerden çıkartılmak
istendiği için, elektrikleri kesildiği için şu anda açlık
grevindeler. Çocuklarını okula gönderemedikleri için, suları
kesildiği için açlık grevindeler. Sizler bu konuda TOKİden ev
yapacağınızı söylediniz ama bu TOKİ evleri bu
insanlara neden çıkmamıştır? Neden bu insanlar şu anda
bu konteynerlerden atılmak durumundadırlar? Önümüz kış, bu
insanların sorunlarının çözümüyle ilgili neler
düşünüyorsunuz? Bunları ölüm oruçlarına mahkûm mu edeceksiniz?
Bu vatandaşlarımızın sorununu çözmek boynunuzun borcudur.
Bu konteynerler vatandaşlarımızdan alındıktan sonra
kimlere verilecektir? Suriyelilere mi verilecektir? Bu türden söylentiler var.
Kira yardımı yapılacağı söylenmektedir ama ne kadar
yapılacağı ve ne miktarda yapılacağı belli
değildir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.
Sayın
Öğüt
10.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen
Öğütün, emeklilik ve sigorta şirketleri tarafından kesilen ve
Büyük Mükellefler Vergi Dairesine ödenen vergilerin sigorta sisteminden
ayrılırken hak sahiplerine iadesi konusuna ilişkin
açıklaması
KADİR
GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
29 Haziran 2012
tarihinde yürürlüğe giren kanun ile emeklilik ve sigorta şirketleri
tarafından kesilen ve Büyük Mükellefler Vergi Dairesine ödenen vergilerin
sigorta sisteminden ayrılırken hak sahiplerine iadesiyle ilgili
başvurular 29 Ağustos 2013 tarihinde sona ermiştir. Ne var ki
ödeme alınamadığına ilişkin şikâyetler
tarafıma iletilmektedir. Hâlâ ödemesini alamamış binlerce
kişi mevcuttur. Ödeme yapılamayan kaç kişi vardır? Bu
kişilere ne zaman ödeme yapılması planlanmaktadır? Bu
gecikmenin gerekçesi nedir? Başvuruda bulunmamış olanlara ek bir
süre ya da başka bir kolaylık tanımayı düşünmekte
misiniz? Son olarak, ödemelerde yaşanan gecikmenin sisteme olan güveni
azaltacağı eleştirileri hakkındaki görüşünüz nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.
Sayın Özgündüz
11.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüzün, Van depreminin
2nci yıl dönümünde, depremde yaşamını yitiren 604
yurttaşımızı rahmetle andığına,
yakınlarına başsağlığı dileğinde
bulunduğuna ve Van depreminde yıkılan Bayram Otelle ilgili
davaya ilişkin açıklaması
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Evet, arkadaşlar
değindi, bugün Van depreminin 2nci yıl dönümü. İlk depremde 604
kişi hayatını kaybetti, 4.152 kişi yaralandı. Ölenlere
tekrar Allahtan rahmet, yakınlarına
başsağlığı diliyorum. Ama birinci depremden sonra,
biliyorsunuz, ikinci bir deprem oldu 9 Kasımda. Bu birinci depremden sonra
Sayın Bakan Beşir Atalay, AFAD yetkilileri ve Van Valisi halka
Evinize girebilirsiniz." dedi, halk da bunun üzerine evine girdi ve
ikinci depremde, biliyorsunuz, Bayram Otel yıkıldı, orada da 24 kişi,
içlerinde Japon yardım kuruluşundan gelen kişiler de olmak üzere
hayatlarını kaybettiler ve bu Bayram Otel davası on beş gün
önce sonuçlandı, tek kişi, Bayram Otelin sahibi Tevfik Bayram on bir
yıl üç ay on gün hapis cezasına mahkûm edildi ancak bu işin
asıl sorumluları olan yani tedbirsizlik ve dikkatsizlikle ölüme
sebebiyet veren kamu görevlileri, Van Valisi, AFAD yetkilileri haklarında
işlem yapılmadı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Özgündüz.
Sayın Canalioğlu
12.-
Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlunun, Trabzonsporun eski
futbolcularından Kadir Özcana Allahtan rahmet, yakınlarına
başsağlığı dilediğine ilişkin
açıklaması
MEHMET VOLKAN
CANALİOĞLU (Trabzon) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Trabzonspora ve Türk futboluna uzun yıllar
gerek futbolcu olarak ve gerekse teknik adam olarak hizmet vermiş ve benim
de takım arkadaşım olan ve son olarak da 1461 Trabzon takımını
çalıştıran Sayın Kadir Özcan dün akşam geçirdiği
kalp krizi sonucu hayatını kaybetmiştir. Kendisine Allahtan
rahmet, ailesine, yakınlarına ve arkadaşlarına
sabırlar dilerim, Türk futbolunun başı sağ olsun.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Canalioğlu.
Sayın Hamzaçebi
13.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Trabzonsporun eski
futbolcularından Kadir Özcana Allahtan rahmet, yakınlarına
başsağlığı dilediğine, Van depreminin 2nci
yıl dönümüne ve Vanda konteynerlerde yaşayan vatandaşların
durumuna ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Dün vefat eden,
Trabzonsporun efsane futbolcularından, 1461 Trabzon
takımının da teknik direktörlüğünü yapan Sayın Kadir
Özcana Allahtan rahmet diliyorum, ailesine, yakınlarına, sevenlerine
sabır diliyorum, başsağlığı diliyorum.
Bugün,
23 Ekim 2011 tarihinde yaşanan Van depreminin 2nci yıl dönümü. Hem
23 Ekim 2011 tarihinde hem de onu takip eden 9 Kasım 2011 tarihinde
meydana gelen ikinci depremle, Van depremlerinde toplam 644 vatandaşımız
hayatını kaybetti, çok sayıda vatandaşımız
yaralandı, mal kayıpları oldu, büyük bir acı
yaşadık. Ancak, hâlen bu acıların üstesinden
gelinebilmiş değildir. Gazetelere de yansımış olan
haberlere göre, en az 160 aile, hâlen, Van depreminin etkisiyle o zaman
yerleştirildikleri konteynerlerde yaşamlarına devam
etmektedirler. Elektrikten, sudan veya medeni hayat şartlarından
yoksun bir şekilde ve kış yaklaşırken bu kadar
ağır şartlar içerisinde bu vatandaşların
konteynerlerde yaşamaya devam etmesi ve bu konuda herhangi bir çözüm
bulunamamış olması gerçekten üzüntü vericidir. Ben bu konuda
Sayın Bakanı, Hükûmeti göreve davet ediyorum. Kendilerinin
çözümlerini, görüşlerini burada öğrenmek istiyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Hamzaçebi.
Sayın
Akova
14.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret
Akovanın, zeytin sineğine karşı uçakla ilaçlamanın
yasaklanmasının zeytin üretiminde verimliliği
düşürdüğüne ilişkin açıklaması
AYŞE
NEDRET AKOVA (Balıkesir) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Balıkesir
ilimizde, Körfez bölgemizde zeytin hasat günleri
başlamıştır. Uçakla ilaçlama olmazsa üreticilerimiz
zeytinciliğin biteceğini söylemektedir. Zeytin sineğine
karşı uçakla yapılan ilaçlamanın 2012 yılından
itibaren yasaklanması zeytin üretiminde verimliliği
azaltmaktadır. Bu yıl üreticilerimiz verimliliğin çok
düştüğünü, hasadın kötü geçeceğini söylemektedirler.
Devletin organik ilaçlama için destekleme yapması ve bilinçlendirmesi,
zeytin hastalıkları ve zararlılarıyla mücadele için de çok
önemlidir.
Uçakla
havadan ilaçlama yeniden serbest bırakılacak mıdır?
Doğaya zarar vermeyen organik ilaç kullanımının teşvik
edilmesi için devlet destek verecek midir? İlaçlama organik
yapılacaksa aradaki farkın devlet tarafından
karşılanması için çalışma yapılacak
mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Akova.
Sayın
Doğru
15.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun,
Trabzonsporun eski futbolcularından Kadir Özcana Allahtan rahmet,
yakınlarına başsağlığı dilediğine ve
Tokattaki çiftçilerin sorunlarına ilişkin açıklaması
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Önce,
Trabzon 1461 takımının antrenörü ve Trabzonsporun efsane
futbolcusu Kadir Özcana Allahtan rahmet diliyorum, sevenlerine
başsağlığı diliyorum.
Ayrıca,
Tokatta çiftçilik sezonu Anadolunun birçok
yerinde olduğu gibi bitmiştir, insanlar önümüzdeki sezona
hazırlanmaktadır. Ancak, Tokat ilinde Kazova başta olmak üzere
Kelkit Vadisi, Zile, Artova ovalarında sebze ve meyvecilikle
uğraşan insanlar, üretim yapan insanlar ürettikleri ürünleri ederinde
ve değerinde satamadıkları için çok büyük borç yükü içerisinde
kalmışlardır. Bu insanlar özel sektöre, bankalara, tarım
kredi kooperatiflerine çok büyük borçla karşı karşıyadırlar.
Bu yönlü olarak da icra takipleri de başlamıştır.
Hükûmetten icra takiplerinin durdurulması ve borçların ertelenmesi
veyahut yapılandırılmasıyla ilgili çalışma
beklemektedirler. Bunu arz etmek istedim.
Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Doğru.
Sayın
Soydan
16.- Çanakkale Milletvekili Mustafa Serdar
Soydanın, Kaz Dağlarında altın arama ve işletme
ruhsatlarının iptal edilmesi gerektiğine ve Çanakkalede
yapılması planlanan termik santrale ilişkin açıklaması
MUSTAFA
SERDAR SOYDAN (Çanakkale) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, biliyorsunuz, Çanakkale ili dünyada tarih yazmış bir ildir.
Doğasıyla, deniziyle, özellikle Kaz Dağlarıyla
dünyanın en önemli illerinden birisidir. Kaz Dağlarında
Hükûmetinizce verilmiş olan altın arama ve işletme
ruhsatları Kaz Dağlarını yaşam için bir cehenneme, altıncılar
için bir cennete dönüştürmektedir. Bu ruhsatların derhâl iptal
edilmesi gerekmektedir.
İkincisi,
yine Çanakkale ilinde şu anda yaklaşık 8 bin megavat gücünde
termik santral izni verilmiştir, kurulmuş ve kurulacak olan.
Çevredeki Çanakkaleyi etkileyen termik santrallerle birlikte bu 14 bin
megavata ulaşmaktadır ki bu Çanakkale için tam bir felakettir.
Çanakkalede bundan sonra kurulacak olanların ruhsatlarının
derhâl iptal edilmesi gerekir. Eğer bu yolu seçmiyorsanız size bir
önerim var: Çanakkalenin ismini ya altın termik ya da termik
altın olarak değiştiriniz.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Soydan.
Sayın
Atıcı
17.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcının, Mersin-Adana Çevre Düzeni Planına Akkuyu Nükleer
Santralinin işaretlediğinin halktan gizlendiğine ve bu plana
itiraz edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
AYTUĞ
ATICI (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, 1/100.000 ölçekli Mersin-Adana çevre
düzeni planı askıya çıkarılmıştır.
Planı bayramdan hemen önce askıya çıkaran Hükûmet Akkuyu Nükleer
Santralini bu plana işaretlediğini halktan gizlemeye
çalışmıştır. Buradan tüm Mersinlilere sesleniyorum,
hiçbir parti ayrımı yapmadan diyorum ki: Sizi ve
çocuklarınızı öldürecek, kanser yapacak olan bu nükleer
santralin işaretlendiği plana itiraz edin. Bu santralden çıkacak
ışınlar, hiçbir parti ayrımı yapmadan, AKPlinin de
CHPlinin de MHPlinin de BDPlinin de çocuklarını kanser
yapacaktır. Ben Mersin Milletvekili olarak bu plana itiraz edeceğim.
Şu anda burada bulunan Çevre ve Şehircilik Bakanını da
çevreyi katleden bu santrale destek verdiği için kınıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Atıcı.
Sayın
Akar
18.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akarın, kent
merkezinde yapılan sanayi tesislerinin Kocaelini yaşanabilir
olmaktan çıkardığına ilişkin açıklaması
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan, tüm Türkiyede bilindiği gibi,
Kocaeli Türkiyenin sanayi başkentidir. Sayısız organize sanayi
bölgeleri ve Türkiyenin 500 büyük firması içerisinde hatırı
sayılır derecede firması bulunan Kocaelide, kent merkezinde
kurulan, soğuk haddelemeyle paslanmaz çelik üreten fabrikadan üretime
geçeli henüz üç ay olmasına rağmen metal toz yağmaktadır
yani yaşayanların üzerine metal toz yağmaktadır. Bunu
fabrika üretime geçmeden, kuruluş aşamasında defalarca
belirtmiş olmamıza rağmen, fabrika ÇED raporu almadan bu kentin
bakanı olan Sanayi Bakanı orada temel atma törenine
katılmış, ÇED raporu alınmadan fabrikanın temeli
atılmış ve yapımına geçilmiş. Bugün de üretime
geçtikten üç ay sonra ÇED raporunda belirtilen görevler yerine
getirilmediği için toz yağmuru devam etmektedir. Bu, tabii,
yatırım ve istihdam adı altında yapılan ve
İzmit kentinin katledilişinin bir örneğidir çünkü kent
merkezinde yapılan bu sanayi tesisleri kenti yaşanabilir olmaktan çıkarmakta
ve kanser ovası hâline dönüştürmektedir. Buna izin veren bakana,
valiye ve büyükşehir
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Akar.
Sayın
Köprülü
19.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülünün,
Tekirdağın köy ve beldelerinde bulunan ilköğretim
okullarının sorunlarına ilişkin açıklaması
EMRE
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Seçim
bölgemde yaptığım ziyaretler sırasında halktan gelen
şikâyetler gereğince özellikle köy ve beldelerde bulunan
ilköğretim okullarımızda, ilkokullarımızda bazı
incelemelerde bulundum ve gördüğümüz manzara gerçekten de millî
eğitim sisteminin çöktüğünün bize habercisi oldu. Özellikle köylerde
bulunan bazı okullarımızda tek vekil öğretmenle 1inci,
2nci, 3üncü, 4üncü sınıflar aynı sınıf içerisinde
öğrenim görmeye çalışmakta. Özellikle öğretmen
yetersizliği, okulların hizmet alma noktasındaki teknik
donanım eksiklikleri ciddi bir sıkıntı hâlinde
Tekirdağ ilinde gözükmektedir. Ben burada Hükûmetin -Tekirdağ
ilindeki ya da Türkiyenin benzer konumundaki diğer okullarda da- özellikle,
Andımızla uğraşmaktansa, okullarda eğitim alabilecek
öğrencilerin sorunlarını çözme noktasında adımlar
atmasını diliyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Köprülü.
Sayın
Vural...
20.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, Van
depreminin 2nci yıl dönümüne, Manisa Somada meydana gelen maden
ocağı kazasına ve Trabzonsporun eski futbolcularından
Kadir Özcana Allahtan rahmet, yakınlarına
başsağlığı dilediğine ilişkin açıklaması
OKTAY
VURAL (İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün
Van depreminin 2nci yılı. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, iki
yıl önce hayatını kaybeden vatandaşlarımıza
öncelikle Allahtan rahmet diliyorum. Cenabıhak bir daha böyle bir afet ve
acı göstermesin elbette. Tüm Vanlılara da huzur ve güvenli bir hayat
geçirmelerini diliyorum. Ancak, depremin üzerinden iki yıl geçmesine
rağmen, maalesef, daha yaralarının
sarılmadığını müşahede ediyoruz. Sayın Bakan,
özellikle bu yaraların sarılması konusunda daha etkili tedbirler
alınması gerektiği kanaati bulunmakta.
Diğer
taraftan, ikinci depremde özellikle gazetecilerimiz, maalesef, depremde
ölmüştü 2 gazetecimiz. Bununla ilgili dava sırasında kamu
görevlileri hakkında soruşturma izni verilmemişti. Tek bir imkân
var, Meclis soruşturması imkânı var. Bu konuda sorumluların
hesap vermesini temin edecek şekilde, AKP Grubunun Meclis soruşturması
imkânını açmak suretiyle varsa bu konuda sorumlulardan hesap
sorulmasının önünü açmasını diliyorum.
Ayrıca
Manisa Somada maden ocağında meydan gelen kazada kaybımız,
yaralılarımız var. Yani gerçekten İnsanı yaşat
ki devlet yaşasın. diye ahkâm kesenler, maalesef, insanı
yaşatacak güvenlik tedbirlerini alma konusunda son derece cimri
davranıyorlar. Bu vesileyle, hayatını kaybeden
vatandaşımıza Allahtan rahmet, yaralılara acil şifa
diliyorum.
Ayrıca
Trabzon 1461 antrenörü, Trabzonspor futbolcusu Sayın Kadir Özcanın
vefatı münasebetiyle tüm Trabzonlulara, Trabzonspora, ailesine
başsağlığı diliyorum ve kendisine de rahmetler
diliyorum efendim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Vural.
Sayın
Aydın
21.- Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının, Trabzonsporun eski futbolcularından Kadir Özcana
Allahtan rahmet, yakınlarına başsağlığı
dilediğine, Van depreminin 2nci yıl dönümüne ve Hükûmetin Vanda
yaptığı çalışmalara ilişkin açıklaması
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Biz
de AK PARTİ Grubu olarak 1461 Trabzonsporun Başkanı ve
aynı zamanda Trabzonsporun efsane futbolcusu Kadir Özcana Allahtan
rahmet diliyoruz, ailesine ve tüm spor camiasına
başsağlığı diliyoruz.
Yine
aynı şekilde, bundan tam iki yıl önce Vandaki deprem, felaket
tüm ülkemizin, tüm milletimizin yüreğini burktu, acılar
yaşandı. Rabbim öncelikle o depremde vefat edenlere rahmet eylesin.
Ailelerine ve aziz milletimize bir kez daha başsağlığı
diliyorum ve böyle bir felaketin bir daha tekerrür etmemesi adına da
dualarda, niyazlarda bulunuyoruz.
Hükûmet
olarak, depremin ilk saatlerinden itibaren, neredeyse Hükûmetimizin büyük bir
bölümü, Sayın Başbakanımızın talimatıyla birlikte
Vandaydı ve uzun süre orada kalıcı bir şekilde
yaraları sarmak adına tüm imkânlarını seferber etti.
Sayın Başbakanımız, hakeza, defalarca oraya gidip geldi ve
âdeta Vanın yeniden inşası noktasında hiçbir bedelden de
kaçınmadı, kaçınılmayacak da. Bu süreç içerisinde gerek
ekonomik anlamda, eğitimde, sağlıkta, ulaşımda,
özellikle konutta, yapılaşmada, barınma ve iaşe
noktasında ne gerekiyorsa yapıldı, yapılmaya da devam
ediliyor.
Tabii
ki Vanlılar için, tüm Türkiyemiz için büyük bir felaketti. Hepsine bir
kez daha geçmiş olsun diyorum ve bu felaketlerin olmaması için de
duaların yanında aynı zamanda Hükûmet olarak da başta Çevre
ve Şehircilik Bakanlığımız olmak üzere tüm
birimlerimiz âdeta seferber olmuş durumda ve bu manada da özellikle
sağlıklı yapılaşma noktasında, kentsel
dönüşümler noktasında, TOKİnin yeniden oralarda barınma
ihtiyacını karşılaması noktasında da ne
gerekiyorsa yapılıyor, yapılmaya da devam edilecek diyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Aydın.
ÇEVRE
VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) - Sayın
Başkan
BAŞKAN
Sistemi açabilirseniz ya da yerinizden de cevap verebilirsiniz Sayın
Bakan.
ÇEVRE
VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon)
Müsaade ederseniz oradan cevap vereyim.
OKTAY
VURAL (İzmir) Yerinden lütfen Sayın Başkan.
BAŞKAN
Yerinizden de cevap verebilirsiniz çünkü yerinden sordu herkes, cevap
hakkınız da yerinizden.
Buyurunuz
efendim.
22.- Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktarın, Van depreminin 2nci yıl dönümüne, bazı
milletvekillerinin çevre konusundaki açıklamalarına ilişkin
açıklaması
ÇEVRE
VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon)
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle, Van
depreminin 2nci yılında bu acımızı dile getiren ve
rahmetli olan insanlarımıza rahmet dileyen milletvekillerimize çok
çok teşekkür ediyorum. Cenabı allah bir daha ülkemize böyle
felaketleri, deprem, sel gibi tabii afetleri göstermesin.
Van
depreminin üzerinden iki yıl geçti. Özellikle çokça dile getirilen bir
hususu burada tekrar açıklama ihtiyacını duydum. Buradaki otelde
23 Ekimdeki depremde bir hasar olmamıştı, hasar olan bir otel
değildi ve bizim hasar tespiti yaptığımız binalar
kapsamında değildi burası ve Vandan sonra bilimsel olarak
yapılan açıklama ve bizim de yaptığımız
açıklama çok nettir. Ve ondan sonra oradaki kamu kuruluşları,
diğer kuruluşlar hakkında -milletvekili olsun, bakan olsun-
soruşturma yapılmayacak diye bir şey yok; savcılık
talep ederdi, milletvekili hakkında soruşturma açılmayabilirdi
dokunulmazlığı olduğu için. Fakat, savcının
yapmış olduğu tahlilde kimler hakkında soruşturma
yapılacağı tadat edildi, kamu mensupları hakkında gerekli
soruşturma yapıldı ve neticesi de ortadadır.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) İzin istedi, verilmedi.
OKTAY
VURAL (İzmir) Hayır, izin verilmedi.
ÇEVRE
VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) -
Şimdi, burada yine 280 vatandaşımızla ilgili, bunların
konteynerlerde kaldığı ve şu anda elektriklerinin
kesildiği şeklinde ifade olundu.
Çok
değerli milletvekilleri, bu depremde, kiracı olsun, hak sahibi olsun,
mal sahibi olsun veya hak sahibi olmasın, ruhsatlı evde,
ruhsatsız evde gerek kendi evinde otursun gerekse de işgalci olarak
otursun, deprem sırasında depremden zarar gören evlerde oturan tüm
insanlarımızı biz hak sahibi kabul ettik hiçbir ayrım gözetmeksizin.
Şu anda konteynerlerde oturanlar depremde evleri zarar gören
insanlarımız değil, Vandaki evsiz kalan
insanlarımızdır ve bunlara da gerekli yardımları
yapıyoruz.
Vanda
yapılanları müsaadenizle ben bir daha, hafızaları tazelemek
adına ifade etmeye çalışacağım. Deprem sebebiyle Vana
gittiğimiz günden itibaren gerekse bina yapımı gerekse imar
planı yapımı gerekse altyapı yapımı gerekse su
getirme, ta Gürpınar Şamrandan yine Ercişe 50 kilometreden su
getirmeye varıncaya kadar yapılan hizmetleri kısaca ifade etmek
gerekirse Vanda 104 şantiyede 25.172 konut inşaatı
yapılmaktadır. Bunların bir kısmı teslim edildi, bir kısmının da
inşaatları devam ediyor. Bu kapsamda 12 lise, 29 ilköğretim
okulu, 80 ahır ve bunun mütemmimi yurt binaları, ısı
merkezleri, 34 cami, 17 ticaret merkezi,
3 pansiyon, 3 sosyal tesis, belediye hizmet binası, 10 aile
sağlık merkezi, 3 eczane, 17 büfe, 4 küçük çaplı hastane, 2
sağlık ocağı, engelsiz yaşam merkezi, 34 karakol,
arıtma tesisleri, 3 köy konağı ve yine çeşitli kamu
binaları yapıldı ve yapılmaya da devam ediyor. Köylerde de
şu anda 6 bin tane konut, vatandaş tarafından, evini yapana
yardım metoduyla yapılıyor ve bunlar da yine benim
Bakanlığım tarafından denetleniyor. Bunlar da
hızlı bir şekilde devam ediyor.
Van
depreminden sonra tüm Türkiyenin muhalefetiyle iktidarıyla, tüm
kesimleriyle, 80 vilayetiyle, Vanı da katarsak 81 vilayetiyle
gösterdiği alicenaplık ve bu depreme karşı gösterdiği
duyarlılık bütün dünya tarafından takdir edilmiştir ve
takip edilmiştir. Bu bakımdan Türkiye halkını, Türk
halkını ben de buradan bir defa daha tebrik ediyorum.
Van
halkımıza da buradan yine
26-27 Ekimde -önümüzdeki cumartesi, pazar
günü- Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, ilgili bakanlarla birlikte -ben
de iştirak edeceğim- Vanda olacağız. Vanda
yapılması gereken bundan sonraki kentsel dönüşüm faaliyetleri,
sosyal donatılar, yine Van Gölünün etrafındaki kuşaklama
kolektörü, Vanın şehirleşme adına büyükşehir olduktan
sonra gereken işlemlerin yapılması adına ne gerekiyorsa
Vanda yapmak için bir kez daha Vanı check edeceğiz.
Yine
aynı şekilde, Maltepedeki projenin ÇED raporu
Biz planları
yaparken çevresel etki değerlendirme raporlarını yaptık ve
valilikten de, toplantılar yapmak suretiyle, bildiğimiz, normal, resume niteliğinde olan veyahut da izin
niteliğinde olan bir rapor vermedik ama bunun dışında ÇED
gerekli değildir diye raporu imar planlarına dercettik.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÇEVRE
VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) -
Zannediyorum ki sürem bitti.
Süre
veriyor musunuz bir dakika?
BAŞKAN
Otomatik kapanmış efendim. Bir dakika, süre vereceğim.
ÇEVRE
VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) Çok
teşekkür ediyorum.
Buradaki,
yine, imar planlarını gerekli incelemeleri yaptıktan sonra
verdik.
Kurban
Bayramından sonra Hükûmet olarak tüm canlı hayvanları
alacağımızı da taahhüt ettik. Bunu da ifade etmek
istiyorum.
Çanakkalede
Nurol tarafından yapılması gereken çevrim santralinin ÇED raporu,
iadesi istenmişti, vazgeçilmişti oradan. Yine, Türkiyede,
artık, bundan sonra, Hükûmet olarak karar aldık, ithal kömüre
dayalı çevrim santrali yapılmasına izin vermeyeceğiz ama
Mersin Akkuyuda gerekli çalışmalar yapılmıştır;
Türkiye için bir gerekliliktir, bunu imar planlarına işledik. Orada
da valilikle ve halkla gerekli toplantıları yaparak o projeyi
yürütüyoruz.
Tuncelide
olan elektrik sıkıntıları için bizim, özelleştirmeden
sonra yeni bir düzenleme yaparak, özelleştirme olsa dahi oradaki
dağıtımı doğru dürüst yapmayan özelleştirmeyi
alan dağıtım şirketlerinin elinden almak suretiyle devlet
olarak bu hizmetleri halkımızın menfaati doğrultusunda
yürüteceğimizi de burada ifade etmek istiyorum.
Tekrar
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın
Bayraktar.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Sayın Başkanım, müsaade ederseniz,
Sayın Bakan eksik bilgiye dayalı Genel Kurula bilgi verdi, o konuda
bir açıklama yapayım. Benim konuşmam üzerine burada Sayın
Bakan
BAŞKAN
Bir dakika Sayın Özgündüz.
Oturursanız,
bir dakika süre vereceğim.
Buyurunuz.
23.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüzün, Çevre
ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, doğru, birinci depremde Bayram Otelde hasar yoktu, o
nedenle de
Hatta TOKİ mühendisleri de orada kalıyordu, yardım
kuruluşlarından gelenler de orada kalıyordu. Bakın, bu
durumda Bayram Otelin sahibi Tevfik
Bayramın da mahkûm edilmemesi, yargılanmaması gerekir
sizin mantığınıza göre.
İkincisi,
orada AFAD yetkilileri ve Vali hakkında savcılık, evrakı
ayırarak -soruşturma dosyasını- soruşturma izni istedi
fakat ilgili soruşturma mercileri, İçişleri
Bakanlığı soruşturma izni vermedi. Sorun buradan
kaynaklanıyor. Bu konunun etraflıca konuşulması için biz
bir Meclis araştırması komisyonu kurulmasını istedik.
Getirelim, neler yapmışsınız çıkın anlatın,
halk da bunu duysun. Hâlen konteynerde kalan elektriksiz, susuz insanlar var,
orada hâlen mağdurlar.
Siz
bu kadar şey yaptınız, doğru, Türk milletinin
katkısıyla, uluslararası kuruluşların
katkısıyla yaptınız. Elbette yapacaksınız,
hükûmetsiniz yani bunu başa kakmanın da bir anlamı yok.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Özgündüz.
Sayın
Baluken, siz söz istememiştiniz daha önce.
Buyurunuz.
24.- Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, Van
depreminin 2nci yıl dönümüne ve Van halkının deprem nedeniyle
yaşadığı sorunlara ilişkin bir araştırma
komisyonu kurulması gerektiğine ilişkin açıklaması
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, biz de hepimizi acıya boğan Van depreminin 2nci
yıl dönümü vesilesiyle tekrar bu acıyı halkımızla
paylaşmak istiyoruz.
Öncelikle,
bu ağır depremde yaşamını yitiren bütün Van
halkımıza, yaşamını yitiren
yurttaşlarımıza Allahtan rahmet, hâlen yaralarını
sarmak üzere büyük bir gayret gösteren yaralılarımıza acil
şifalar diliyoruz.
Maalesef,
Van depreminden sonra yaşanan tablolar son derece kötü tablolardı.
Hükûmetin sosyal devletin gereklerini yerine getirmeyen pratikleriyle Van
halkı ağır mağduriyetler yaşadı bu süreç
içerisinde. Her şeyden önce, kentin tamamını etkileyen bir
doğal afette, bir depremde Van afet bölgesi ilan edilmedi ve Vandaki
halkımız, Hükûmetin ve devletin duyarsız
yaklaşımları neticesinde, bir kışı ağır
kış koşulları altında, kar altında geçirmek
zorunda kaldılar. Çadırlarda meydana gelen yangınlar, süregelen
ağır zatürre salgınları, bulaşıcı
hastalık salgınları pek çok vatandaşımızın
yaşamını yitirmesine neden oldu.
Vanın
yaralarının sarılmasıyla ilgili bir çalışmadan
çok TOKİ üzerinden yürütülen bir emlakçılık faaliyeti Van
halkının önüne götürüldü ve biz başından beri bu süreçlerin
hiçbirinin kabul edilemez olduğunu burada ifade ettik. Hükûmete, Meclise
duyarlılık çağrıları yaptık. Defalarca bu
kürsüden Van halkının sorunlarını dile getirmemize
rağmen bunlarla ilgili ciddi çalışmaların
yapılmadığına maalesef, yüreğimiz kanayarak
tanıklık ettik.
Her
şeyden önce Meclis şunu yapmalıydı: Bu kadar ağır
bir doğal afetin yaşandığı, bir şehrin tamamen
harabeye döndüğü Vanla ilgili bir araştırma komisyonu kurup
bütün sorunların tespiti ve bu tespit edilen sorunların çözümü noktasında
bir irade ortaya koymalıydı. Yaşanan sorunlar bugün de aynı
ağırlıkta devam ediyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Bir dakika daha alabilir miyim?
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, şunu bilmenizi isterim: Grup başkan vekillerine iki
dakika süre veriyorum, diğer milletvekillerimize birer dakika süre
veriyorum, grup başkan vekili olduğu için sözü daha çoktur diye.
Onun
için, Sayın Vural, buyurunuz. En son tekrar size söz vereceğim, bir
ek açıklamanız var herhâlde.
25.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, Çevre
ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
OKTAY
VURAL (İzmir) Efendim, Sayın Bakanın ifadeleriyle ilgili iki
hususu hatırlatmak istiyorum.
Sayın
Bakan, sizin burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Van depreminden sonra Vatandaşlara
binalara girin de demedik, girmeyin de demedik. diye bir ifadeniz
olmuştu. Daha önce de Sayın Van Valisinin Otellere girebilirsiniz,
hiçbir şey yok. diyerek yaptığı bir açıklama
vardı. Maalesef, otellerde kalanlar ve girenler daha sonraki depremde
biliyorsunuz hayatını kaybetti. Şimdi, o davayla ilgili husus
geldiği zaman, maalesef, kamu görevlileri hakkında soruşturma
izni verilmediği için gerçek sorumluların tespiti imkânı
bulunmuyor. O bakımdan, bunu aşabilecek tek yol Meclis
soruşturması yoluyla, bu konuda kamu görevlilerinin
sorumluluklarının tespiti yoludur. Bu bakımdan, siz de bu konuda
sorumluluğu olanları korumama konusunda bir adım atarak -AKP
Grubuyla birlikte- bir Meclis soruşturması açılmasını
gerçekleştirirseniz, bu konuda kamu görevlilerinin sorumlu olup
olmadığı konusunu Türkiye Büyük Millet Meclisi
değerlendirir.
Bu
hususu ifade etmek istedim,
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Vural.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır; önergeleri ayrı ayrı okutacağım.
3ncü
sırada okutacağım Meclis araştırması 500
kelimeden fazla olduğu için, önerge özeti okunacaktır. Ayrıca,
önergenin tam metni Tutanak Dergisinde de yer alacaktır.
Okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer ve 21
milletvekilinin, çalışma hayatında yaşanan iş
kazalarının ve meslek hastalıklarının
artmasının temel nedenlerinin, yasal ve teknik eksikliklerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/741)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Dünyada
ve buna bağlı olarak ülkemizde, iş kazaları
çalışma hayatının en önemli sorunlarından biridir.
Dünyada her gün ortalama 1 milyon iş kazası yaşanmaktadır
ve her yıl 2,3 milyon çalışan iş kazası ya da meslek
hastalıkları nedeniyle hayatlarını kaybetmektedir. Ülkemize
baktığımızda ise iş sağlığı ve
güvenliği tablosunun tüyler ürpertici olduğunu görebiliriz. ILOnun
rakamlarına göre, Türkiye'de her gün ortalama 176 iş kazası
meydana gelmekte, her gün 4 çalışanımız hayatını
kaybetmekte, 6 çalışan ise sürekli iş göremezlik raporu
almaktadır. Rakamlar olayın ciddiyetini ortaya koymaktayken Türkiye,
ILOnun kabul ettiği 20 uluslararası sözleşmenin yalnızca
6'sını onaylamıştır. Bu sözleşmelerin biri de
2005 yılında onaylanan iş sağlığı ve güvenliğiyle
ilgili olan sözleşmedir. Ancak,. bu sözleşme hâlâ iç hukuka
yansıtılamadığı için, işçilerin can
güvenliği kaderlerine terk edilmiştir. Bu nedenle, Tekirdağ'da
fabrikalarda iş makinelerine sıkıştığı,
Adana'da baraj kapakları açıldığı, Zonguldak'ta maden
ocağında yeterli havalandırma olmadığı ve Tuzla
tersanelerinde gemi inşaatında önlem alınmadığı
için, hemen her gün bir çalışan iş kazası nedeniyle
hayatını kaybetmektedir. Tekirdağ da hızla sanayileşen
bir il olduğu için, ağır sanayi ve fabrikaların
sayısının fazla olması nedeniyle iş
kazalarının yoğun olarak yaşandığı bir
yerdir.
İş
kazaları, basit bir sağlık sorunu veya üretime ilişkin
teknik bir mesele olarak görülemez. İş kazası, insanla ilgili
sosyal yanı ağır basan bir sorundur. İşçiler, iş
kazalarının nedeni değil korumasız tarafıdır.
İşçinin değeri emeğinin fiyatı ile ölçüldüğünden,
işçinin bir insan olarak taşıdığı yaşama
hakkı bu üretim sürecinde dikkate alınmamaktadır. Çok
sayıda işçi, iş kazası ya da mesleğe bağlı
hastalıklar nedeniyle hayatlarını kaybetmektedir. Meslek
hastalıklarının ortaya çıkmasında çevre faktörü,
hastalığın esas ve vazgeçilmez tek nedenidir. O nedenle,
başta büyük sanayi işletmeleri olmak üzere, çoğu iş kolunda
çalışan yurttaşlarımızda kimyasal kaynaklı
ağır metallere, gazlara maruz kalmaktan, fiziksel kaynaklı
sıcak-soğuk ortamlarda çalışmaya bağlı,
düşük-yüksek basınçlı ortamda çalışmaktan ve
radyasyona maruz kalmaktan kaynaklı birçok hastalık ortaya
çıkmaktadır. İş kazalarının ve meslek
hastalıklarının en önemli sonucu, ölüm, ağır
sakatlık, iş göremezlik, meslek hastalıkları gibi insani
kayıplardır. Ölümler, iş kazalarının en
onarılamaz boyutunu oluşturmaktadır. Ağır sanayide çalışan
emekçilerimizin uzun çalışma süreleri, Bakanlığa
bağlı müfettiş sayılarının az oluşu ve
denetim yetersizliği, âdeta ölümlere davetiye çıkarmaktadır.
Oysa
iş kazalarının ve meslek hastalıklarının büyük
bir kısmı önlenebilir. Üretim sürecinin merkezine insan, işçi
konulmadığı ve işçi sağlığı sorunu
toplumun genel sağlığının bir parçası olarak
görülmediği sürece, bu soruna kalıcı çözümler üretilmemektedir.
İş kazalarının ve meslek hastalıklarının
önlenebilmesi için Bakanlığın, işverenlerin ve
çalışanların aynı bakış açısında
olması, iş birliği yapması önem
taşımaktadır. Uygun önlemlerin alınması, doğru
politikaların geliştirilmesi ve bu politikaların doğru
uygulanması, iş kazasına uğrayan ve meslek
hastalıklarına yakalanan çalışan sayısının
düşmesinde büyük rol oynayacaktır.
Ülkemizde,
uygulanan özelleştirme, taşeronlaştırma, işletme
kârları, ihracat ve benzeri olgular, temel başarı ölçütleri
olarak benimsenmekte, hiçbir şekilde bu unsurların arka
planındaki üretici emeğe yani çalışanlara değer
verilmemektedir. Bu anlayış, sorunun ana noktasını
oluşturmaktadır.
Bu
nedenle, hızlı sanayileşmenin gölgesinde kalan ve sanayinin
belkemiği olan emekçilerimizin iş yerlerinde
karşılaştıkları sorunlar göz ardı edilmemelidir.
Çalışma hayatında yaşanan iş kazalarının ve
meslek hastalıklarının oluşu ve artmasının temel
nedenlerinin tespiti, yasal ve teknik eksikliklerin giderilerek
kalıcı çözüm yollarının bulunması amacıyla
Anayasanın 98inci ve Meclis İçtüzüğünün 104 ve 105inci
maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz
1)
Candan Yüceer (Tekirdağ)
2)
Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
3)
Mehmet Şeker (Gaziantep)
4)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
5)
Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
6)
Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
7)
Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
8)
Mustafa Serdar Soydan Çanakkale
9)
Ayşe Nedret Akova Balıkesir
10)
Süleyman Çelebi İstanbul
11)
Birgül Ayman Güler İzmir
12)
Emre Köprülü Tekirdağ
13)
Malik Ecder Özdemir Sivas
14)
Engin Özkoç Sakarya
15)
Sedef Küçük İstanbul
16)
Haluk Eyidoğan İstanbul
17)
İhsan Özkes İstanbul
18)
Ali Haydar Öner Isparta
19)
Metin Lütfi Baydar Aydın
20)
Mahmut Tanal İstanbul
21)
Veli Ağbaba Malatya
22)
Haydar Akar Kocaeli
2.- BDP Grup Başkan Vekili Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplanın, ülkemizde uygulanan teşvik
politikalarının iktisadi ve sosyal yapı üzerindeki etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/742)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde
uygulanan teşvik politikalarının iktisadi ve sosyal yapı
üzerindeki etkilerinin açığa çıkarılması ve daha sonuç
alıcı teşvik politikalarının saptanması için
Anayasa'nın 98inci ve İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasını arz
ve talep ederiz.
Hasip
Kaplan
BDP
Grup Başkan Vekili
Gerekçe
Teşvik
uygulamaları, bir ülkede ekonominin geliştirilmesi ve istihdamın
arttırılması için önemli iktisat politikası
enstrümanlarından biridir. Teşvikler, yatırımı
özendirmek, ülkenin uluslararası rekabet gücünü arttırmak, bölgeler
arası endeks farklılıklarını gidermek amacıyla cumhuriyet
tarihinden önce başlamış ve günümüze kadar
uygulanagelmiştir.
Osmanlı'da
1863 yılında Islahat Sanayi Komisyonunun kurulması ile
başlayan teşvik çalışmaları, cumhuriyetin kurulmasıyla
birlikte 1923 İzmir İktisat Kongresi'nde alınan kararlarla devam
ettirilmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında özel sektöre yönelik
teşviklerin ağırlık kazanmasına rağmen, bu
politikaların başarıya ulaşmaması KİT'leri
ekonomik kalkınmanın ana gücü hâline getirmiştir. 1950'li
yıllarla beraber devam eden teşvikler Marmara Bölgesinde
yoğunlaşmış, kamu yatırımlarının ülke
geneline yayılmamasından kaynaklı, ülkenin doğusu yeterli
yatırımları alamamıştır.
1960'lı
yıllarla beraber geçilen planlı kalkınma dönemi 1980'lere kadar
sanayiyi teşvik edici birtakım önlemler ve düzenlemeler
getirmiş, 1980'den sonra yeniden özel sektörün ekonomik
kalkınmanın öncülüğünü yapmasına yönelik tedbirler
geliştirilmeye çalışılmıştır. Özellikle
bölgesel kalkınmışlık farklarının giderilmesine
yönelik geliştirilen önlemlerden bir sonuç alınamamış ve
her plan döneminde ya bir önceki plan terk edilmiş ya da daha önce terk
edilen planlara geri dönüş yapılmıştır.
1980-2008
yılları arasında teşvik belgesi alan sektörlerin
dağılımına baktığımızda, tarım
sektörü yüzde 1,45lik oranda faydalanabilmiştir. Yine bu dönemde enerji,
madencilik ve tarım sektörü teşviklerle yaratılan toplam
istihdamın ancak yüzde 7,6'sını alabilmiş, hizmetler ve
imalat sektörü yaratılan istihdamın yüzde 92sini almıştır.
Ülkemizde
sanayi büyük oranda montajcılık düzeyinde tutulmuştur. Yeterli
AR-GE çalışmalarının yapılmaması ve dâhil olunan
bölgesel ve uluslararası toplulukların çıkarlarının
ülkenin iktisadi politikalarını şekillendirmesi sonucu emek
yoğun bir nitelikte kalan imalat sektörü, bugün emek gasbının en
fazla yaşandığı çalışma alanlarından
biridir. Son yıllarda daha da geliştirilen hizmetler sektörü de ucuz
işgücünün yoğun olarak kullanıldığı
alanların başında gelmektedir.
Bölgesel
gelişmişlik farklarını gidermeye yönelik uygulanan
teşvik paketleri de bu sorunu giderememiş, tam aksine bölgesel
farklılıkları daha da derinleştirmiştir. Yine
1980-2008 yılları arasında çıkarılan teşvik
yasaları sonucunda alınan yatırım teşvik belgelerinin
bölgesel dağılımında Doğu Anadolu Bölgesi'nin toplam
teşvik belgelerinin sadece yüzde 4,53'ünü aldığı,
Güneydoğu Anadolu Bölgesinin de yüzde 7,42'de kaldığı
görülmektedir. Bu bölgeler, teşviklerin parasal büyüklükleri
noktasında da aynı kaderi paylaşmıştır. Öngörülen
istihdam alanında da Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin
sırasıyla yüzde 3,65 ve yüzde 6,75 oranında
kaldığı görülmektedir. Resmî veriler, bugüne kadar uygulanan
teşvik politikalarının bölgesel endeksler arasındaki
uçurumu daha da derinleştirdiğini göstermiştir.
4
Haziran 2009 tarihinde çıkarılan Teşvik Yasasından da
genel ve bölgesel düzeyde nitelikli bir sonuç alınamadığı,
Başbakanın 5 Nisan 2012 tarihinde açıkladığı yeni
teşvik yasasının tanıtım konuşmasından da
anlaşılmaktadır.
Başbakan
tarafından açıklanan son teşvik paketinin cari açık
üzerindeki etkileri uzun vadede görülebileceği gibi, bu politikanın
enerjinin yarattığı cari açık üzerindeki etkisi,
ülkemizdeki tasarruf oranlarının yatırım yapma düzeyinin
çok altında oluşu ve dış tasarruflara yönelmenin sonuçları
açısından bir analizi yapılmamıştır. Ayrıca,
bir kamu hizmeti olan ve yurttaşların ücretsiz alması gereken
eğitim hizmetlerinin özelleştirilmesi bu teşvik
yasasının sorunlu alanlarından biridir.
Teşvik
paketlerinin emeğin haklarını yok sayma pahasına sadece
sermayenin yatırım yapma kararlılığını
arttırmaya dönük çıkarılması oldukça ideolojik bir tutum
olup ithal ikameci bir politika ile neoliberal ideolojinin buluştuğu
yerde ortaya çıkacak emek gasbını önlemek Türkiye
halklarının tek çıkar noktasıdır. Sadece sermayeyi
desteklemeye dönük çıkarılan teşviklerin, istihdamı
arttırmaktan ziyade, asgari ücret gibi bir sefalet ücretini
yaygınlaştıracağı ve toplumdaki gelir uçurumunu daha
da arttıracağı açıktır.
Ülkemizde
bugüne kadar uygulanan teşvik politikalarının gözden geçirilerek
toplumun her kesimini memnun edecek yeni politika tespitleri yapmak için Meclis
araştırmasının açılması önem arz etmektedir.
3.- İzmir Milletvekili Rıza Türmen ve 22
milletvekilinin, 12 Eylül askerî darbesi ile sivil vesayetin Türkiye
demokrasisine olan etkisinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/743)(x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
12
Eylül askerî darbesinin araştırılması ile müştereken
değerlendirilmesi zorunlu olan sivil diktatörlüğünün ve vesayetin
Türkiye demokrasisine olan etkisinin araştırılarak gerekli
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 ve İç Tüzükün
104 ve 105inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
1)
Rıza Türmen (İzmir)
2)
Emine Ülker Tarhan (Ankara)
3)
Levent Gök (Ankara)
4)
Osman Taney Korutürk (İstanbul)
5)
Ali Özgündüz (İstanbul)
6)
Refik Eryılmaz (Hatay)
7)
Hasan Akgöl (Hatay)
8)
Gürkut Acar (Antalya)
9)
Osman Aydın (Aydın)
10)
Ömer Süha Aldan (Muğla)
11)
Bedii Süheyl Batum (Eskişehir)
12)
Hurşit Güneş (Kocaeli)
13)
Erdoğan Toprak (İstanbul)
14)
Kazım Kurt (Eskişehir)
15)
Turgut Dibek (Kırklareli)
16)
Mehmet Şeker (Gaziantep)
17)
Engin Altay (Sinop)
18)
Doğan Şafak (Niğde)
19)
Haydar Akar (Kocaeli)
20)
Veli Ağbaba (Malatya)
21)
Malik Ecder Özdemir (Sivas)
22)
Müslim Sarı (İstanbul)
23)
Erdal Aksünger (İzmir)
Özet
Gerekçe:
12
Eylül askerî darbesinin araştırılmasının Türkiye için
taşıdığı önem kadar sivil diktatörlüğünün ve
vesayetin Türkiye demokrasisine olan etkisinin araştırılarak
gerekli önlemlerin belirlenmesi, Türkiye demokrasisine olan etkisinin de
araştırılması zorunludur.
Sivil
vesayetin Türkiye'de birden fazla görünümü vardır. Sivil vesayet ilk
olarak sistematik bir şekilde yargı üzerinde oluşumunu
tamamlamıştır. Yargının sivil vesayetin bir
bileşeni hâline gelmesi kamuoyunun birinci yargı reformu olarak
bildiği düzenlemelerin yasalaşması ile
başlamıştır.
Yargı
hakkında yapılan eleştirileri hâlihazırda sadece Cumhuriyet
Halk Partisi tarafından yapılan eleştiriler olarak nitelendirmek
mümkün değildir. Nitekim, Avrupa Parlamentosu tarafından 20/3/2012
tarihinde kabul edilen kararı ve Avrupa Konseyinin İnsan Hakları
Komiseri Thomas Hammarberg de Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini
paylaşmaktadır.
Basın
özgürlüğü üzerinde sivil vesayetin etkisi otosansür olmuştur.
Otosansür uygulayan gazeteciler bakımından işlerine devam etmek
mümkün olmuşken otosansüre direnen ve siyasi iktidarı eleştiren
veya siyasi iktidar tarafından yazılması istenmeyen konularda
yazmaya devam eden gazeteciler bakımından sonuçlar işten
atılma veya işlerinden ayrılmaya zorlanma, haklarında terör
örgütüne üye olmak başta olmak üzere, çeşitli suç isnatlarıyla
davalar açılmasına, özgürlüklerinden yoksun
bırakılmalarına yol açmıştır.
Yayın
sorumluları bakımından ise süreç, mevcut ceza mevzuatı ve Terörle
Mücadele Kanununun baskı aracı olarak kullanılmasıyla
otosansürün tüzel kişiler
bakımından yerleşmesini sağlaması,
sağlamadığı takdirde özel yetkili mahkemelerde
yargılama veya mali denetimler aracılığı ile yüksek
rakamlarla cezalandırılma ile ilerlemiştir.
Sivil
vesayetin günlük hayatımıza olan etkisi ise genel olarak korku
toplumu yaratılması olmuştur. Korku toplumu
tanımlamasından kastedilen, herkesin telefon konuşması
yaparken frekans oynaması yapılarak dinlenildiği, bulunduğu
dernek ve benzeri yasal örgütlenme yapılarının merkez veya
şubelerinin ortamının dinlenildiği, Kültür
Bakanlığı destekli yayımlanan kitaptaki veya TÜBİTAK
tarafından 1.048 personelin fişlenmesi gibi somut göstergeleri
deneyimlenmektedir.
8
kurum gibi Türkiye'nin gelişmesinde önemli rollere sahip kurumların
özerkliğinin kaldırılarak denetimlerinin bakanlıklara
verilmesi, TÜBA ve TÜBİTAK atamalarının doğrudan kendi
tarafından yapılması gibi düzenlemelerle kurumların
özerkliği kaldırılarak kurumlar sivil vesayetin denetimine
girmiştir.
Sivil
vesayet, iktidarın kadrolaşması, Türkiye'deki tüm idari ve adli
yapıları kuşatmıştır. Yolsuzlukların
soruşturulmaması, soruşturulsa dahi yeterli ve gerekli özenin
gösterilmemesi kendisini Kayseri Belediyesindeki yolsuzluklarda ve Deniz Feneri
dosyasında aleni olarak göstermiştir.
Askerî
darbenin soruşturulmasını isteyen AKP iktidarı, 1980-1983
tarihleri arasında çıkarılan kanunlardan, bu kanunların
yarattığı sistemlerden ve yapılardan en çok yararlanan
iktidar olmuştur. Askerî darbeyi soruşturmak veya
araştırılmasını sağlamak demek, askerî müdahalenin
Türkiye demokrasisi üzerine yarattığı etkiyi ve insanların
yaşantıları üzerinde bıraktığı etkiyi
soruşturmak ve araştırmak demektir. Askerî müdahalenin
yarattığı olumsuz etkinin izlerinin silinmesi o dönemde
yürürlüğe giren mevzuatın tamamının özgürlükçü, insan hak
ve onurunu esas alacak şekilde yeni baştan düzenlenmesi demektir.
AKP
iktidarı askerî müdahalenin izlerini silmek istiyorsa ve bu isteğinde
samimiyse Cumhuriyet Halk Partisi tarafından verilen teklifleri
desteklemelidir.
Hükûmetin
son yıllarda bulunduğu dış temaslar ve bazı
uluslararası sorunlar karşısındaki tutumuna
bakıldığı zaman, diktatörlükle yönetilen ülkeler ya da
terörizmle bağlantıları olan siyasal otoritelerle yakın
ilişkiler geliştirmekten kaçınılmadığı
görülmektedir. Şüphe yok ki, binlerce insanın ölümünden sorumlu bir
iktidara sahip çıkmak, kendisini demokrasi olarak tanımlayan bir
devletin görevi olmamalıdır.
Bütün
darbelere karşı ve bu bağlamda şimdiki mevcut sivil
diktatörlük ve vesayete karşı direnmek gerekir.
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
daha sonra oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun, Muş Milletvekili Demir Çelik ve
arkadaşlarının cezaevlerinde ağır hasta durumunda
bulunan mahkûmların hastalık durumlarının göz önünde
bulundurulması amacıyla 7/5/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 23 Ekim 2013
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
23/10/2013
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 23/10/2013 Çarşamba günü (bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin, İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Pervin Buldan
Iğdır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
7 Mayıs 2013
tarihinde, Muş Milletvekili Demir Çelik ve arkadaşları
tarafından (3281 sıra no.lu) cezaevlerinde ağır hasta
durumunda bulunan mahkûmların hastalık durumlarının göz
önünde bulundurulması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak
23/10/2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunması
ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin
lehinde Bingöl Milletvekili İdris Baluken
Buyurunuz Sayın
Baluken. (BDP sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; vermiş olduğumuz grup önerisi üzerine
söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri, kötü muameleler,
işkenceler ve ölümlere varan uygulamaları defalarca bu kürsülerden
dile getirdik, defalarca bulunduğumuz her platformda sizlerle birlikte
tartıştık, bugüne kadar Meclisin çözüm bulması
noktasında defalarca halkın tepkileriyle birlikte, halkın ortaya
koyduğu demokratik eylemselliklerle birlikte duyarlılık
çağrıları yaptık ama maalesef, bugüne kadar cezaevleri
konusuna duyarsız yaklaşan bir
Meclis pratiği, daha doğrusu bir iktidar pratiğiyle
karşı karşıyayız. Biz sorunu her dile
getirdiğimizde, bırakın iktidar partisinden bir duyarlılık
görmeyi, tam tersine, iktidar partisinin cezaevlerini tıka basa dolduran
uygulamaları ve ülkenin her tarafında devam eden yeni cezaevi
inşaatları gibi bir durumla karşı karşıya
kaldık. Sadece bu durum bile, doldurulmuş olan cezaevleri ve
yetmiyormuş gibi yeni cezaevi inşaatlarının yapılmış
olması bile AKPnin bu konuya ne kadar duyarsız
yaklaştığını, bu cezaevlerinde yaşanan
insanlık dramıyla ilgili kör, sağır, dilsiz pozisyonunu her
geçen gün nasıl artırarak devam ettirdiğini ortaya koyması
açısından son derece çarpıcıdır.
Özellikle,
cezaevlerinde yaşanan hasta tutuklu ve hükümlülerin, hasta
mahpusların durumu ise toplumun vicdanını her geçen gün kanatan,
çok ağır, tarihî bir trajedi boyutuna maalesef çoktan
varmıştır. Uzun süredir cezaevlerinde ölümü bekleyen
ağır hastalar var. Sivil toplum örgütlerinin, insan hakları
kuruluşlarının hazırlamış olduğu raporlar
var. Şu anda, cezaevlerinde 156sı ağır olmak üzere,
156sı her an ölme riski taşıyan hastalardan oluşmak üzere,
526 ağır kronik hasta bulunmaktadır. Bu hastaların
tahliyeleriyle ilgili bugüne kadar yapmış olduğumuz
girişimlerin tamamı maalesef sonuçsuz kalmıştır.
Cezaevlerinden neredeyse her ay tabutlar çıkmaya ve her tabutla birlikte
de insanlığımızı öldüren bir durum yaşanmaya
devam etmektedir.
Bugün,
buraya bu önergeyi getirmemizin sebebi, yine, ölmek üzere olan
insanlığımızı kurtarmanın beyhude bir
çabasıdır. Biz, buradan tekrar, hepinize, duyarlılık
çağrısında bulunuyoruz. İçinizde vicdanlı olan
milletvekili arkadaşlarımız var, içinizde hekim olan, insan
sağlığını, insan yaşatmayı her şeyden
daha değerli gören arkadaşlarımız var. Gelin, bu
yaşanan sorunlarla ilgili bir an önce bu Meclis bir komisyon kursun, bu
komisyon zaman kaybetmeden, acil olarak bütün cezaevlerinde hasta
mahpusların durumuyla ilgili bir çalışma ortaya koysun ve bu
hasta mahpusların tedavi süreçleri ve tahliye süreçleriyle ilgili
yaşanan ağır insanlık suçu da bir an önce ortadan
kaldırılsın diyoruz.
Değerli
milletvekilleri, bu hasta mahpusların tahliyesiyle ilgili en büyük engelin
Adli Tıp Kurumu olduğunu defalarca söyledik. Adli Tıp Kurumu, 12
Eylül faşizminin bütün ruhunu taşıyacak şekilde,
sağlıktan çok âdeta ölüme davetiye çıkaran bir kurum
niteliğine çoktan dönüşmüş durumda. Bilimsel, tarafsız,
objektif, sağlıkla ilgili kararlar alması gereken adli tıp,
siyasi değerlendirmeler yaparak, siyasi kararlar alarak yaşamla
ölümün ince sınırında bekleyen hasta mahpusları
yaşamın tarafına çekmesi gerekirken, maalesef, ölümün
kıyısına iten kararların altına imza atmaya devam
etmektedir. Adli tıbbın kurumsal yapısının da
değiştirilmesi için defalarca burada araştırma önergeleri
verdik, konuşmalar yaptık, o konuya da duyarsız
yaklaştınız. Ama, en azından şöyle bir uygulamayı
gelin hep birlikte yapalım dedik: Bu hasta mahpuslarla ilgili karar verme
süreçleri 12 Eylül ruhunu taşıyan bir kurumun insafına
bırakılmamalıdır. dedik. Bu ülkedeki üniversite
hastaneleri, eğitim ve araştırma hastaneleri, tam
teşekküllü devlet hastaneleri bu hasta mahpusların sağlık
durumlarıyla ilgili objektif süreçler yürütsün, objektif kararlar versin.
dedik. Yaptığımız çağrıların hiçbir tanesini
dikkate almadınız.
Yani
öyle bir durum ortaya çıkıyor ki sizler, bu ülkede referans olarak
gösterilen üniversite hastanelerine, eğitim ve araştırma
hastanelerine, tam teşekküllü devlet hastanelerine güvenmediğinizi
ortaya çıkardınız. Çünkü pek çok
hasta mahpus için, örneğin üniversite hastanesi Cezaevinde kalamaz.
raporu vermiş, örneğin devlet hastanesi Tek başına cezaevinde yaşamını
idame ettiremez. raporu vermiş ama Adli Tıp Kurumuna gidince oradan,
siyasal bir kararla bu insanlar tekrar cezaevlerine gönderilmişler.
Böylesi bir tabloyla karşı karşıyayız.
Bakın,
biz tıp fakültesine girdiğimizde bize ilk önce Hipokratın
Primum non nocere: Her şeyden önce, zarar verme ilkesi
öğretildi. Adli Tıp Kurumu
tıpla ilgili eğitimden geçen insanların görev
yaptığı bir yer ama verdiği her kararda hastalara zarar
veriyor, hastaların yaşam hakkını gasbeden kararların
altına imza atıyor. Onlarca tutsak, sadece bir yıl içerisinde
yaşamını yitirdi. Defalarca buraya bizler getirdik.
Şehabettin Yücelin durumunu bu kürsüden konuştuk. Hacı
Nasır, İrfan Eskibağ, Gürgün Kurt, Mehmet Aras, Latif Bodur,
Mahmut Karataş, Mahmut Çakan, Nurettin Soysal, Gülay Çetin
Bütün bu
arkadaşlarımızın durumunu bu kürsüden, deyim yerindeyse,
canlı yayında olacak şekilde sizlere aktardık ve bu
kürsülerden, henüz bizim konuşmamız devam ediyorken onların ölüm
haberlerini Genel Kurula verdik. Böylesi bir tablodan bile sizin
rahatsızlık duyup bununla ilgili bir çalışmayı önünüze
koymanız gerekiyordu.
Kaldı
ki dokuz aydır, neredeyse sizin duyarsız
yaklaşımınızla sonuna getirmiş olduğunuz, bir
çözüm sürecinden de bahsediyorduk. Bu çözüm sürecinin en önemli güven
artırıcı adımının bu hasta tutsaklarla ilgili,
hasta mahpuslarla ilgili alınacak kararlar olduğunu söyledik.
Bu
Mecliste bir Çözüm Komisyonu oluşturuldu. Çözüm Komisyonu cezaevlerine
giderek yerinde, bu hasta mahpusların durumunu inceledi. Sonrasında,
Adalet Bakanıyla görüşmeler yaptılar, iktidar partisiyle
görüşmeler yaptılar ama sonuçsuz kaldı. Akil insanlar, cezaevlerinde ya da
cezaevlerinde bulunan hasta mahpusların aileleriyle görüşmeler
yaptı, sizlere raporlar sundu, kendi görüşlerini aktardı ama
bugüne kadar, ne Çözüm Komisyonunun ne de akil insanlar heyetinin
göstermiş olduğu hiçbir çözüme siz yanaşmadınız.
İşte, yanaşmadığınız için de her geçen gün
fiilî ölüm cezasına dönüşen ağır bir insanlık
trajedisiyle karşı karşıyayız. Her an, bu
konuşmayı yaparken bile yaşamını yitirebilecek
insanların, mahpusların trajedisiyle karşı
karşıyayız. Bakın, on gün önce, ben seçim bölgeme, Bingöle
gittim. 42 yaşındaki Hasan Kaya -ağır diyabetik hasta-
yeterli tedavi almadığı için, ilaçları zamanında
verilmediği için, hastaneye kaldırılmadığı için
Bingöl Cezaevinde yaşamını yitirdi. Sorumlular hakkında
bugüne kadar tek bir soruşturma yapılmadı. 42
yaşındaki bir insanın yaşama ihtimali varken maalesef,
duyarsız yaklaşımınız neticesinde, tıpkı
diğer hasta mahpuslarda olduğu gibi, o
arkadaşımızı da kaybedecek ağır bir acıyla
karşı karşıya kaldık. Bizler, bu hasta mahpuslarla
ilgili durumun siyasi olarak değerlendirilmemesi gerektiği, insani ve
vicdani açıdan değerlendirilmesi gerektiği
çağrısını tekrar yapıyoruz.
Konuşma
süremiz sınırlı olduğu için, bu
arkadaşlarımızın her birinin hangi hastalıktan muzdarip
olduğunu, şu anda hangi ağır sağlık problemlerini
yaşadığını burada ifade edecek zamanımız yok
ama gelin, bu sefer vicdanınızın sesini dinleyin, bu sefer
insanlığınızı kurtaracak bir kararın altına
imza atın, burada bir araştırma komisyonu kuralım.
Hızla, bütün cezaevlerindeki hasta mahpusların durumuyla ilgili bir çalışma
ortaya koyup çözüm önerileriyle beraber, bütün toplumun vicdanını
rahatlatacak bir çalışmanın altına imza atalım
diyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Baluken.
Aleyhinde,
Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin.
Buyurun
Sayın Bilgin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HİLMİ
BİLGİN (Sivas) Teşekkür ediyorum Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi
Meclis Grubu tarafından verilen, cezaevlerinde ağır hasta
durumunda bulunan mahkûmların hastalık durumlarının göz
önünde bulundurularak durumlarının tespiti ve salıverilmesinin
önündeki engellerin kaldırılması amacıyla, Anayasanın
ve İç Tüzükün ilgili maddeleri uyarınca Meclis
araştırması açılması önergesinin gündeme alınmasına
dair grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızın 17nci
maddesi, Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. hükmünü içermektedir.
Yaşam
hakkı insan haklarının en temeli ve başında gelenidir.
Bu hak, Anayasamız ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesiyle
güvence altına alınmıştır. Bu manada, cezaevlerinde
bulunan tüm tutuklu ve hükümlüler de insan olmalarının doğal
gereği olarak diğer özgür insanlar gibi bu haklara sahiptirler. Bu
kesimin sağlıklarını korumak, tedavilerini yaptırmak
da devletin ve hükûmetlerin asli görevidir.
Bu
duruma paralel olarak biz, bugüne kadar, gerek parti programımızda
gerekse kurulmuş olan hükûmet programlarımızda hizmetlerin
merkezine insanı almış bir partiyiz. Biz, parti olarak insan
merkezli siyaset yapmaktayız. Kurulduğumuz günden bugüne kadar
yaptığımız her hizmette, attığımız her
adımda İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. anlayışıyla
hareket ettik, hizmetin ve icraatın odağına insanı ve
milletimizi koyduk, bu hareketle hizmet ettiğimiz için de bugüne kadar
hedeflediğimiz, insanımızın kaliteli bir sağlık
hizmeti almasını, gerek tutuklu olsun gerek özgür olsun, tüm
insanımızın kaliteli ve güçlü bir hizmet alarak
yaşamasını amaçladık.
Değerli
milletvekillerimiz, hükûmetlerimiz döneminde, her alanda olduğu gibi ceza
infaz kurumları ve tutukevlerinde kalan hükümlü ve tutukluların hayat
şartlarının iyileştirilmesi, sağlık
sorunlarının çözümü noktasında önemli ve ciddi adımlar
atılmış, bu alandaki çalışmalar hız kesmeden de
devam etmektedir. Bu kapsamda, cezaevlerinde sağlık sorunu
yaşayan tutuklu ve hükümlüleri kapsayan uygulamalar hakkında sizlere
kısaca bilgi vermek istiyorum.
Hükümlü
ve tutukluların beden ve ruh sağlığının
korunması, hastalıkların tanısı için ilk muayene ve
tedavi hizmetleri kurumda verilmekte, ileri tetkik, tedavi ve rehabilitasyon
gerekenler devlet hastanelerine, daha ileri sağlık hizmeti gerekenler
ise üniversite hastanelerine sevk edilmekte, yasa gereği gerekli olan her
türlü muayene ve tedavi devletin teminatı altında, ücretsiz olarak
yapılmaktadır.
Yine,
ceza infaz kurumlarında tetkik, tedavi ve sağlık takipleri
yapılamayan ve hastanede yatarak tetkik, tedavi ve sağlık
takiplerinin yapılması gereken hükümlü ve tutuklular için yasalar
gereği ihtiyaç duyulan mahkûm koğuşları, devlet hastaneleri
ve üniversite hastaneleri de insan ve hasta hakları çerçevesinde
tıbbi gereklilik ve mevzuata uygun olarak tahsis edilerek düzenlenmektedir.
Ceza
infaz kurumunda bulunan ve fiziki rehabilitasyon ihtiyacı olan tutuklu ve
hükümlüler hakkında da ilgili hastaneler tarafından düzenlenen
sağlık kurulu raporu doğrultusunda hareket edilmektedir.
Bedensel engelli tutuklular ve hükümlüler hakkında hastanede yatarak
tedavi görmesi uzman hekim tarafından gerekli görülenler, hastanelerin
mahkûm koğuşuna alınarak tedavi ve takibi burada
sürdürülmektedir. Tedavi yapan hekimin raporuyla zorunlu olduğu
bildirilmesi hâlinde, ilgili şahsın yanına refakatçi
verilmektedir.
Aile
hekimliği uygulamasına henüz geçilmemiş olan ceza infaz
kurumlarında sağlık hizmetleri il sağlık
müdürlüklerince görevlendirilen hekimlerce veya Sağlık
Bakanlığına geçiş yapmamış olan kurum hekimlerince
yürütülmektedir.
Yine,
ceza infaz kurumlarının büyük bir kısmında diş ünitesi
bulunmakta olup tamamında diş tabipliği hizmeti verilmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz üzere 24 Ocak 2013
tarihli ve 6411 sayılı Kanun ile 5275 sayılı Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 16ncı
maddesinde değişiklik yapılarak maruz kaldığı
ağır bir hastalık veya sakatlık nedeniyle ceza infaz kurumu
koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ve
toplum güvenliği bakımından tehlike
oluşturmayacağı değerlendirilen mahkûmların
cezalarının infazının iyileşinceye kadar geri
bırakılacağı düzenlenmiştir. Anılan düzenlemenin
hemen akabinde, Adalet Bakanlığınca tüm cumhuriyet
başsavcılıklarına ve ceza infaz kurumu müdürlüklerine
yazı yazılarak ceza infaz kurumunda hayatını yalnız
idame ettiremeyen hükümlü ve tutukluların hastane sevk işlemlerinin
acilen gerçekleştirilmesi ve alınacak raporların derhâl Adli
Tıp Kurumuna gönderilmesi istenilmiştir. Ayrıca, bu konuya
ilişkin Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü bünyesinde bir hâkim
başkanlığında bir ekip oluşturulmuş ve günlük
olarak bu hastaların sevk ve işlemleri tek tek takip edilerek
aksaklık olan hususların giderilmesi için gerekenler
yapılmıştır.
Öte
yandan, Adli Tıp Kurumu işlemlerinde ve gerektiğinde tahlil ve
tetkik işlemlerinin daha seri yerine getirilmesi için mahallinde rapor
aldırılan hükümlü ve tutuklular Metris R Tipi Ceza İnfaz
Kurumuna nakledilerek işlemlerin süratle gerçekleştirilmesi
sağlanmıştır. Bu bağlamda, 42 hükümlü ve tutuklunun
nakli gerçekleştirilmiştir.
Sağlık
kurumlarındaki işlemlerin hızlı yürütülmesi, Adli Tıp
Kurumundaki sürecin hızlandırılması amacıyla
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Ya Vekilim, metne değil de vicdanına bakarak
konuş, vicdanından konuş, vicdanından.
HİLMİ
BİLGİN (Devamla)
Adli Tıp Kurumu ve Kamu Hastaneleri
Birliği yetkilileri ile Adalet Bakanlığı yetkilileri
arasında toplantılar yapılarak sürecin
hızlandırılması ve gerekli
bilgilendirmenin yapılması sağlanmıştır.
Tüm bu yapılanlar sonucunda 419 hükümlü ve tutuklu hakkında Adli
Tıp Kurumu tarafından rapor verilmiş, bunlardan 260 kişi
hakkında muhtaç olmadığı veya hastane ortamında
infazına devam olunabileceği kararı verilmiştir. Adli
Tıp Kurumu tarafından bakıma muhtaç oldukları kabul edilen
159 hükümlü ve tutuklunun 148i hakkında cumhuriyet
başsavcılıklarınca infazın tehiri kararı
verilmiştir. Hâlen 85 dosyanın Adli Tıp Kurumunda işlemleri
devam etmekte, 79 mahkûmun ise mahalli devlet hastanelerinde tetkikleri devam
etmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Meclisimiz bünyesinde bulunan
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesinde
oluşturulan alt komisyon sürekli bir komisyondur. Bu komisyonda Mecliste
grubu bulunan tüm parti temsilcileri mevcuttur. Yine bu dönemde de komisyon
oluşturulmuş, çalışmalarına devam edecektir. Geçen
yıl, yıl boyunca 22 tane cezaevinde her alanda, gerek
sağlık alanında gerekse orada bulunan mahkûm ve
tutukluların karşılaştıkları sorunlar
noktasında inceleme yapılmış, buradan elde edilen raporlar
ilgili kurumlara tebliğ edilerek, ilgili kurumlara bildirilerek tespit
edilen sorunların çözümü noktasında da çalışmalar devam
etmektedir komisyon bünyesinde. Bu komisyonumuzun yapmış olduğu
çalışmalar sonucunda etkin ve sonuç alıcı odak bir
çalışma yapılmıştır. Yine bu dönemde de bu
çalışma devam edecektir.
Değerli
milletvekilleri, on bir yıl boyunca, aziz milletimize ve ülkemize her
alanda hizmet eden hükûmetlerimiz döneminde milletimizin her alanda yaşam
kalitesi artırılmış, millet olarak geleceğe daha
güvenle bakar hâle gelinmiştir. Bu dönemde ister özgür olsun ister tutuklu
veya hükümlü olsun, insan onur ve haysiyetini koruyacak her türlü düzenlemeler
yapılmış ve tedbirler alınmıştır. Bu
alandaki çalışmalar da hız kesmeden devam edecektir. Biz, her
türlü baskıdan, vesayetten arındırılmış, özgüveni
oluşmuş bir ülkede, kardeşçe, barış ortamında
yaşamak için tarihî misyonumuzun bize vermiş olduğu,
yüklediği sorumlulukla çalışmaya devam edeceğiz.
Bu
konuda muhalefet partilerinin de vereceği her türlü olumlu katkıya ve
eleştiriye açık olduğumuzu bildirir, bu vesileyle grup
önerisinin aleyhinde olduğumuzu bildirir, hepinizi saygıyla
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bilgin.
Lehinde,
Erzincan Milletvekili Muharrem Işık. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Işık.
MUHARREM
IŞIK (Erzincan) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; BDPnin cezaevlerinde ağır
hasta durumunda bulunan mahkûmların hastalık durumlarının
göz önünde bulundurularak durumlarının tespiti ve
salıverilmelerinin önündeki engellerin kaldırılması
amacıyla vermiş oldukları Meclis araştırması
önergesi lehinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii,
değerli milletvekilleri, biraz önce konuşan sayın hatibin,
AKPli hatibin konuşmasında insanın neredeyse cezaevine gitmesi,
orada kalması geliyor, cezaevleri övülüyor. Tabii, bütün şehirlerde
cezaevlerinin ne kadar çok yapılmasını, sayısının
artırılmasını, bir de adliyelerin çok
yapılmasını övüyoruz. Bu da aslında geldiğimiz
noktanın göstergesi.
Tabii,
cezaevlerinde yatan mahkûmların özellikle en büyük
sıkıntıları bu hasta olan ya da cezaevine girdiği
zaman hastalanan mahkûmların durumu. Burada çıkarılan yasalarda,
maruz kaldığı ağır hastalık veya sakatlık
nedeniyle hayatını yalnız idame ettirememesi ve toplum
güvenliği bakımından tehlike
oluşturmayacağının değerlendirilmesi
koşulları aranıyor. Tabii, şimdiye kadar yapılan
başvurularda hastaneye giden ya da adli tıbba veya üniversite
hastanesine, devlet hastanesine giden mahkûmların çoğunluğuna Kendine
bakamaz. diye, rapor verildiği hâlde, ne yazık ki toplum
güvenliği bakımından tehlike oluşturacağı
söylenerek bırakılmıyor, salıverilmiyorlar, resmen içeride
ölmeleri bekleniyor. Tabii, Adli Tıp Kurumunun çoğu zaman verdiği
raporları nasıl verdiğini de kamuoyunda, özellikle basında
takip ediyoruz. Verilen raporların çoğunda, hastalığın
sebepleri tam belirtilmemekte ve
hastanın -mahkûm da olsa hasta kabul ediyoruz- orada numara
yaptığı söylenmekte ve böylece verilen raporların
geciktirilmesi, günlerce, aylarca bekletilmesi, ne yazık ki bu
insanların çoğunun ölümüne sebep olmaktadır.
Tabii,
özellikle müebbet hapis almış mahkûmlar hakkında, eğer
hastalığı belli ise bunların bir an önce
bırakılması gerekir müebbet almış olsalar bile. Ama ne
yazık ki özellikle, biliyorsunuz, daha önce yaşanan açlık
grevlerinde Wernicke-Korsakoff sendromu dediğimiz vitamin
eksikliğine bağlı olarak rahatsızlanan birçok mahkûm
serbest bırakılmadı.
Daha
önce, Sayın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer zamanında
sorulan bir soru önergesine verilen cevapta 2000 yılında 12 tane,
2001de 15, 2002de 93, 2003te 123, 2004te 9, 2005te 5 ve 2006da 2
hükümlünün serbest bırakıldığını görüyoruz.
Yalnız, ne hikmetse daha sonra, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül olduktan
sonra serbest bırakılan kişi sayısı 26, siyasi mahkûm
dediklerimizden yalnızca 1 kişi serbest
bırakılmış. Tabii, burada bakmak istenen nokta, buradaki
insanlara bakış açısı çok önemli. Siz buradaki
insanların hepsini tehlikeli olarak ve size karşı olarak
gördüğünüz için çoğunu serbest
bırakmadığınız görülüyor. Tabii, basında
çıkan bazı haberler var, inanmak istemiyoruz ya da bazı
avukatların söylediği bazı haberler var, bunlara fazla inanmak
istemiyoruz ama herhâlde gerçektir.
Onlarca
hasta mahkûmun zor koşullarda yaşamak zorunda kaldığı
Metris Cezaevinde, özellikle Sivas katliamı ve diğer
gerçekleştirilen birçok olaydaki katilin ayrıcalıklı ve
konforlu yaşadığı söyleniyor. Ayrıca bazı
avukatlar, burada, Aziz Yıldırımın da
kaldığı söylenen yerde, R tipi cezaevinde bulunan
koğuşlarda birçok olanağın
barındırıldığı ve burada revir özelliği
taşıyacak şekilde oradaki hükümlülerin bekletildiği
söylenmekte. Tabii, bu kamuoyunda duyuldu. İnşallah bu doğru
değildir diye biz kabul ediyoruz.
Tabii
en önemli şey, bir tutuklunun ya da hükümlünün cezaevine girdikten sonra
orada hastalanması. Özellikle genç çocukların -biz bazen cezaevi
komisyonuyla geziye gittiğimiz zaman gördük- orada özellikle
hastalandıktan sonra hastaneye gitmeleri resmen affedersiniz- deveye hendek
atlatmaktan daha zor bir mesele.
İnsanlar
bir sürü yollara başvurdukları hâlde Sevk alınmadı,
savcıdan izin alınmadı, savcıdan haber gelecek, savcı
haber verecek. diye bekletiliyor. İşte, basit bir gripse zaten kendi
kendine geçiyor ama önemli bir hastalıksa bu hastalığı,
bekle ki ne zaman gelecekse ona göre Karar çıksın, götürülsün.
deniyor.
Gittikten
sonra ilaçların alınmasında da bir sürü sorunlar var.
İlaçlar geldiği zaman reçete gidecek, reçete gelecek. Epilepsi
hastası olan hastalar gördük, bu hastaların günlük ilaçları
alması gerekiyor ama ne yazık ki ilaçlarının gecikmesinden
dolayı sık sık nöbet geçirdikleri görülüyor. Bunların da
ilaçlarının yine geciktirildiği
Tabii bunda da art niyet
aramayalım ama sanki aranması gerekiyor gibi görülüyor.
Özellikle,
tabii, cezaevlerinde kalma koşullarının burada ne kadar önemli
olduğu, güzel yapıldığı anlatılsa da ne kadar
kötü olduğu, güneş girmesin diye camlarının
boyandığı, güneş girmesinin engellendiği; özellikle
Silivride en son çıkan haberlerde birbirlerini görmesin diye
camların boyandığı ve güneşin girmediği
söyleniyor.
Biz
Edirnede bir çocuk cezaevine gittik. Çocuk cezaevinde kalan o genç çocuklar
18, 19, 20 kişilik koğuşlarda kalıyorlar ve gittiğimiz
zaman, yaz olduğu hâlde, çoğunun üst solunum yolu
enfeksiyonlarından dolayı muzdarip olduğunu gördük. Orada
çocuklar büyük sıkıntı yaşıyorlar ve maalesef
aynı zorlukları çekmeye devam ediyorlar.
Sayın
Başbakan Yardımcımız Bülent Arınç bir
konuşmasında Fatih Hilmioğluyla ilgili bir soru
sorulduğunda Aynı durumda olan insanlar için, en son sanıyorum
Fatih Hilmioğlu için bu fazla söz konusu oluyor, başkaları da
mutlaka vardır. Onların da bu sürecin hızlı tamamlanarak
eğer gerçekten hastalıkları cezaevlerinde daha da ilerleyecekse -ki
raporlar elinde- tedavileri cezaevi şartlarında mümkün olmayacaksa
süratle tahliye edilmeleri lazım. Zannediyorum ki adli tıbbın bu
işe onay vermediği anlaşılıyor şu aşamada,
buradan da onları uyarmış olalım. Yani, siz, tabii,
tıbbi görüşünüzde özgürsünüz, bizim buna karışma
hakkımız yok ama bu kişilerin durumları bir benzerlik arz
ediyorsa, tedavileri noktasında dışarıdaki şartlar çok
daha iyiyse bunları tahliye edin. Bu insanların ailelerini de
kendilerini de toplumu da rahatlatın diyebiliriz. Biz bunların
tahliye olmalarını gönülden arzu ediyoruz çünkü sağlık
şartları buna elvermiyor. diyor ve Sayın Bülent Arınç bu
konuda kendisinin vicdan azabını çektiğini söylüyor. Ama ne
yazık ki hep söylemlerde kalıyor, birileri birilerinin
vicdanını rahatlatıyor ama diğer taraftan çıkıp
tutukluların aynı şekilde devam etmesine müsaade ediliyor.
Tabii,
hasta tutukluların serbest bırakılması için dört merci
olduğunu görüyoruz. Bunlardan bir tanesi: Rapor vermesi gerekiyor hastanelerin; ki raporlar
veriliyor ama ne yazık ki bu raporların sonucu alınamıyor,
merciler çoğu zaman karar vermiyor. Bir diğer merci Sayın
Cumhurbaşkanı; Cumhurbaşkanımızın da bu konuda
çok cimri davrandığını görüyoruz. Anayasa Mahkemesi zaten
bu konuyla ilgilenmiyor. En son AİHMe gidiyor; AİHMe gittiği
zaman da zaten çoğu davalarda ceza aldığımız da bir
gerçek.
En
son olarak, Reyhanlıda yaşanan ve 52 canımızın
katledildiği olayda bilgileri sızdırdığı
dolayısıyla tutuklanan er Utkunun yanına
uğramıştık Erzurumda Hüseyin Aygün arkadaşımla birlikte.
Tabii, izin almadığımız için görüşemedik ama orada
aldığımız bilgiler şuydu, er aynen şu lafı
söylüyor, diyor ki: Beni askerî cezaevinde tutun, sivil cezaevine
göndermeyin. Yani, askerî cezaevlerine şu anda dışarıdaki
diğer cezaevlerinden daha rahat bakılıyor, daha rahat görülüyor
ve insanların orada yaşaması isteniyor. Tabii, er Utku travma
sonrası sendrom yaşıyor. Bunun özelliklerini hekim olan
arkadaşlarımız bilir. Bunun baskı altında
kalmaması, özellikle tedavisinin çok iyi yapılması gerekirken ne
yazık ki hastanede bile tecrit edilerek orada baskı altında
tutulduğunu görüyoruz ve orada da aynı şekilde yine
hastalığının devam etmesi ve yıllarca cezaevinde
kalması isteniyor. Ki bu er arkadaşımıza aslında
madalya verilmesi gerektiğini söyledi arkadaşlarımız, ben
de katılıyorum. Çünkü en azından bu ülkedeki bazı
gerçekleri gün yüzüne çıkardılar, birileri neyin ne olduğunu
anladı, Reyhanlıda yaşanan o katliamın nelere mal olduğunu
da gösterdi. Ama biz her şeyin en iyisini kendimiz bildiğimiz için
aynı şekilde devam ediyoruz.
Burada
bizim talebimiz şu: Bu grup önerisine kesinlikle destek verilmesi
gerekiyor çünkü sonuçta mahkûm da olsa, eğer sosyal devletiz, hukuk
devletiyiz diyorsak bizim buradaki bu mahkûmlara da, tutuklulara da
bakmamız gerekir. Bu insanlar orada keyif için yatmıyorlar. Kanser
olanlar var, felç olanlar var, beyin tümöründen dolayı kendine
bakamayanlar var, kolu kopmuş olanlar var, prostat kanseri olanlar var; bunların
hepsi gördüğümüz kişiler. Bunların bir an önce serbest
bırakılması lazım. Bunu özellikle işte, BDP, MHP ya da
CHP getirdi diye hemen defans gösterip Yok, böyle bir şey olmaz. dememek
lazım. Çünkü sonuçta burada çıkıp konuştuğunuz zaman
reklamları izliyoruz, çok güzel şeyler olduğunu
anlatıyorsunuz ama size tavsiyem bir de cezaevlerine gidin, bu
mahkûmları orada görün, onların ne durumda olduklarını
gördükten sonra bu kararı verin. En son İnsan Hakları
Komisyonundaki cezaevi komisyonu raporunun nasıl
çarpıtıldığını, nasıl yanlış
yazıldığını da biliyoruz çünkü bizim cezaevi
komisyonundaki arkadaşlarımız gerçeklerin böyle
olmadığını söylediler.
Bu
öneriye destek vermenizi arzu ediyor, selamlarımı sunuyorum. (CHP ve
BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Işık.
Aleyhinde
Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Çavuşoğlu.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; BDPnin hasta tutuklu ve
yükümlülerin durumlarının araştırılmasıyla ilgili
vermiş olduğu grup önerisi hakkında söz aldım. Bu
vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, bildiğiniz gibi, çağdaş ceza infaz hukuku
sistemi, insani düşüncenin etkinlik kazanmasına paralel olarak
cezaevlerinde cezalarının infazı sürecinde bulunan hükümlülerin
aynı zamanda sadece cezaevlerinde özgürlüklerinden yoksun
bırakılmasına matuf bir durum değil, onların yeniden
topluma kazandırılması, ıslah edilmesi, gerek bedensel
gerekse ruhsal anlamda sağlıklı koşullarda
yaşamlarını temin maksadına matuftur. Onun için,
cezaevlerinde bulunan tutuklu ve mahkûmların, hasta mahkûmların,
öncelikle sağlıklı koşullarda infazlarının
gerçekleştirilmesi gerektiği düşüncesindeyim. Bu nedenle de
çağ dışı kalmış, geçmişte kalmış,
zor koşullar altında infazlarını çekmekte olan ve bu
cezaevlerinde bulunmakta olan hükümlü ve tutukluların daha
çağdaş formlarda, daha sağlıklı ortamlarda
cezalarını çekmeleri, aynı zamanda onların
sağlıklı kalmalarına da vesile olacaktır diye
düşünüyorum. Bunun içindir ki iktidarımız ve Hükûmetimiz, ilk
tarihlerinden itibaren, cezaevlerindeki fiziki koşulların
geliştirilmesi, sağlıklaştırılması ve yeni
ceza infaz kurumlarının oluşturulması yönünde adım
atmıştır. Bu nedenledir ki bir taraftan hükümlü ve tutukluların
sağlıklı olması gerektiği hususunun altını
çizerken diğer taraftan da yeni cezaevlerinin inşa edilmesini
eleştirmek, doğru bir yaklaşım tarzı değildir.
Değerli
arkadaşlar, biraz evvel, çok değerli milletvekili arkadaşım
da izah etti; geçtiğimiz yasama yılı içerisinde, biz, 5275
sayılı Yasanın 16ncı maddesinde bir
değişikliğe gitmek suretiyle, ceza infazının
ertelenmesine ilişkin koşullara bir yenisini ilave ederek farklı
bir alternatif de sunmuş olduk. Bu da şuydu: Ağır bir
hastalık veya sakatlık nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında
hayatını yalnız idame ettirememe hâlinde cezaların infazının
ertelenmesine olanak sağlamıştık. Hâlbuki bu, eski
düzenlemeye, daha önceki yürürlükte bulunan düzenlemeye göre bir ileri
aşamadaydı. AK
PARTİ iktidarları kurulduğundan bu yana demokratik reflekslerle
ve insanı merkeze alan reflekslerle hareket etmeye devam ediyor. Hâl böyle
olunca, bizim ceza infaz sistemini de, ceza infaz kurumlarını da
öncesine nazaran daha sağlıklı, daha uygun bir ortama
getirmiş olduğumuz konusunda hiçbir şek ve şüpheye mahal
yoktur.
BDP grup önerisinin
gerekçesini incelediğimizde de farklı başka etkenlerin de
dercedildiğini görüyoruz. Mesela bunlardan bir tanesi, Kürtçe
konuşmadan kaynaklanan sıkıntılarla alakalı olarak bir
husus izah ediliyor, açıklanıyor.
Değerli
arkadaşlar, 2009 yılında yönetmelikte bir değişiklik
yapmak suretiyle, mahkûmun ya da hükümlünün başka dilde kendisini daha iyi
ifade edebileceğini söylediği yakınıyla telefon
görüşmesinin önünü açtık. Aynı şekilde, bunu takiben de
yönetmelikte bir değişiklik yapmak suretiyle, aynı düzlemde, yüz
yüze görüşmelerinde de yine bir başka dilde konuşmalarına
olanak sağlayan düzenlemeyi getirdik.
Sayın
milletvekilimizin biraz evvel açıklamış olduğu
hususları burada tekrar etmenin gereğinin de
olmadığını düşünüyorum.
Bu vesileyle, bizim grup
önerisinin aleyhinde olduğumuzu belirterek huzurlarınızı
işgal etmeden hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş)
Sayın Başkan, hatip işgalden bahsediyor. Neyi işgal
etmişler acaba?
.
III.-
YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunacağım ama yoklama talebi vardır, önce
onu yerine getireceğim.
Sayın Hamzaçebi,
Sayın Öğüt, Sayın Ağbaba, Sayın Canalioğlu,
Sayın Işık, Sayın Acar, Sayın Küçük, Sayın Özel,
Sayın Ekşi, Sayın Özkan, Sayın Öner, Sayın Korutürk,
Sayın Susam, Sayın Öz, Sayın Ayaydın, Sayın Öztürk,
Sayın Toptaş, Sayın Gümüş, Sayın Akar, Sayın
Sapan.
İki dakika süre
veriyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.52
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.06
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN
Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu
maddesine göre verilmiş önerisinin oylamasından önce yapılan
yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi
yeniden elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama
için iki dakika süre veriyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- BDP Grubunun, Muş Milletvekili Demir Çelik ve
arkadaşlarının cezaevlerinde ağır hasta durumunda
bulunan mahkûmların hastalık durumlarının göz önünde bulundurulması
amacıyla 7/5/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 23 Ekim 2013
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Öneri kabul edilmemiştir.
Şimdi
de Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup daha sonra oylarınıza
sunacağım.
2.- MHP Grubunun, Tokat Milletvekili Reşat
Doğru ve arkadaşlarının uyuşturucu kullanma
yaşının 11 yaşlara yani ilköğretim çocuklarına
kadar yaygınlaştığının araştırmalarda
ortaya konmasına rağmen okullarımızda uyuşturucu
kullanma ve madde bağımlılığı durumunun tespiti,
varsa alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
13/11/2012 tarih ve 2012/6735 sayı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 23 Ekim 2013 Çarşamba
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 23/10/2013 Çarşamba günü (bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisini İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Yusuf Halaçoğlu
Kayseri
MHP Grup Başkan Vekili
Öneri:
13
Kasım 2012 tarih, 2012/6735 sayı ile TBMM
Başkanlığına vermiş olduğumuz Tokat Milletvekili
Reşat Doğru ve arkadaşlarının uyuşturucu kullanma
yaşı 11 yaşlara yani ilköğretim çocuklarına kadar
yaygınlaştığı araştırmalarda ortaya
konmuştur. Buna rağmen okullarımızda uyuşturucu
kullanma ve madde bağımlılığı durumunun tespiti
varsa alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması önergemizin 23/10/2013 Çarşamba günü (bugün)
Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Lehinde Tokat Milletvekili Reşat Doğru.
Buyurunuz
efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizde
ve okullarımızda özellikle, uyuşturucu kullanma ve madde
bağımlılığı durumunun tespiti ve
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
arkadaşlarımızla vermiş olduğumuz araştırma
önergesi üzerine söz almış bulunuyorum.
Akıl
ve beden sağlığının en büyük düşmanı olan
uyuşturucu ve madde bağımlılığını,
başta gençler arasında olmak üzere herkesi etkileyebilen, biyolojik,
ruhsal, psikolojik ve sosyal boyutları olan bir sağlık sorunu
yanında toplumu ve geleceğimizi çürüten bir sorun olarak da
tanımlamak mümkündür. Ülkemizde uyuşturucu madde kullanımı
dünyada birçok ülkede olduğu gibi her geçen gün artmaktadır,
uyuşturucu kullanım yaşı da 11 yaşlara kadar da inmiştir
yani ilköğretim çocuklarına kadar yaşın inmiş
olduğunu görüyoruz. Bu, çok vahim ve ağır bir tablodur.
Okullarımızda bu yönlü araştırmaların
yapılıp gerekli önlemlerin alınmasının zamanı
geçmektedir. Araştırma önergemiz de zaten bu amaçla tanzim
edilmiştir.
Günümüzde
madde kullanımının önüne geçilmediği takdirde ülkelerin en
önemli sorunu olarak karşımıza geleceği açıktır.
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının sosyal düzende
yapmış olduğu tahribatlar maalesef aileleri birçok problemlerle
karşı karşıya bırakmıştır. Ülkemizde
çiftçi, memur, emekli, işçi, iş adamı, esnaf çok büyük
sıkıntı ve problemlerle karşı
karşıyadır. Bunlara bağlı olarak borçlar ödenememekte,
her geçen gün icralarla karşılaşılmaktadır. Bu da
toplumun psikolojisini bozmakta, insanları umutsuzluğa itmektedir. Sonuçta
da insanlarda madde kullanımı her geçen gün artmaktadır. Gençler,
erişkinler, kadınlar, yaşlılar, madde
bağımlısı hâline, her geçen gün, maalesef gelmektedir. AKP
iktidarı bu gençleri görmelidir, bu insanları mutlaka görmelidir.
Başta büyük şehirler olmak üzere birçok ilimizde uyuşturucu ve
diğer madde bağımlısı sayısı her geçen gün
artmakta, aileler dağılmaktadır.
Millî
Eğitim, Aile ve Sosyal Politikalar, Sağlık
Bakanlığı yetkilileri gençlere ve halka neden sahip
çıkmamaktadır? Bakanlıklar, özellikle, pansuman tedbirlerle bu
önemli konuyu maalesef geçiştirmektedir. Ancak bugüne kadar genel nüfusta
madde kullanım yaygınlığı alanında ülke genelini
kapsayan çok ciddi çalışmaların da devlet tarafından
yapılmış olduğunu görmüyoruz. 2003 yılında,
Birleşmiş Milletlerin desteklediği, Türkiyede hane
halkını, öğrenciler ve hapishanedeki nüfusu kapsayan bir
örnekleme tasarımı ile 6 ilde bir araştırma
yapılmıştır. Bu araştırmaya göre 15 ile 64
yaş arasında afyon ve türevi maddelerin en az bir kez deneme
oranı yüzde 0,5lerde; solvent ve yapıştırıcı
maddelerin en az bir kez denenme oranı ise yüzde 0,6 olarak tespit
edilmiştir.
2010 yılında
TUBİMin Ankara ilinde yapılan pilot araştırmasında
ise esrarın en az bir kere denenme oranı yüzde 1,6lardadır. Son
bir yılda kullanım oranının -yüzde 0,8 olarak- yüzde 1lere
doğru çıkmakta olduğu görülmüştür.
Yine, 2010
yılında TUİK tarafından yapılan araştırmada
ise herhangi bir uyuşturucuyu en az bir kere deneme oranı yüzde 1ler
seviyesine doğru yükselmektedir.
Erkeklerde madde
kullanımı en az bir kere deneme oranı yüzde 1,26; bayanlarda ise
bu oran yine yüzde 0,61 olarak belirlenmiştir.
Ayrıca,
öğrenciler arasında yapılan araştırmalarda da herhangi
bir, yasa dışı, bağımlılık yapan maddenin en
az bir kere denenme oranı ortalama yüzde 1,5 olarak görülmektedir. Bu oran
erkeklerde yüzde 2,3, kızlarda yüzde 0,7 olarak görülmüştür.
Öğrencilerin yüzde 1,1inde de ailesinde, tütün ya da alkol
dışında başka madde kullanan birisinin olduğu da
tespit edilmiştir.
Maddeyi ilk kez kullanma
yaşı ortalaması ise 14 civarındadır.
Bu araştırma
sonuçlarına bakılınca konunun ne kadar önemli olduğu bir
kez daha göz önüne alınmalıdır. Anayasamızın 58inci
maddesinde Devlet, gençleri uyuşturucu maddelerden korumak için gerekli
tedbirleri alır. ibaresi bulunmaktadır. Bundan dolayı da
devlet, önleme faaliyetlerini süratle yapmalıdır.
Koruyucu hekimlik yani
maddeye hiç başlamamak korunmanın temeli olmalıdır. Madde
bağımlılığı tedavisi ve topluma yeniden
kazandırılması için harcanan emek ve maliyet, önleme boyutunda
harcanan emek ve maliyetten çok fazladır. Bundan dolayı da çevresel
önleme çalışma grupları mutlaka oluşturulmalıdır.
Okul, aile, toplum odaklı çalışmalar mutlaka
yapılmalıdır.
Uyuşturucunun
hedefinde çocuk ve gençler başta gelir. Bundan dolayı da risk
altındaki gruplara yönelik çok yönlü değerlendirmeler yapılmalıdır.
Ankarada yine 7
farklı lisede yapılan araştırmada, lise öğrencileri
arasında yüzde 13,2 sigara, yüzde 23,5 alkol, yüzde 2,3 hayatta
en az bir kere uyuşturucu madde kullanılmış olduğu
tespit edilmiştir. Bu büyük tehdide rağmen okullarımızda
uyuşturucu madde kullanımı konusunda dokuz yıldır
maalesef araştırma yaptırılmamaktadır.
Avrupada
uygulanan ve ülkemizde uygulanması istenen ESPAD yani Avrupa Genelinde
Madde Kullanımı Değerlendirme Projesi, 2003 yılından
itibaren, Millî Eğitim Bakanlığı izin vermediğinden
dolayı maalesef yapılmamıştır yani
okullarımızda gençler arasında istatistiki genel bilgiler 2003
yılının öncesine dayanmaktadır. Bu, doğru
değildir. Bugünkü zamanda ülkemizde birçok şehirde, özellikle
bazı semtlerde gençler arasında bali, tiner, uyuşturucu
kullanımından dolayı neredeyse yürünemez, gezilemez durumlar
vardır, hatta bazı yerlerde öldürme vakalarına yani masum
insanlara saldırılara bile rastlanmaktadır.
Çocuklarımız, gençlerimiz kötü
alışkanlıklarının kurbanı olmaya devam etmektedir.
Bunun da en önemli sebeplerinin başında ailelerdeki işsizlik,
yoksulluk, çocuklara ilgisizlik, fakirlik gelmektedir. AKP iktidarında
işsizlik ve yoksullukla yeterli mücadele ne denirse densin
sağlanamamıştır. Emekliler, memurlar, esnaf ve çiftçiler,
iş adamları, engelliler çok zor şartlar altında yaşam
mücadelesi vermektedir.
Evde
geçim zorluğu aile bağlarını etkilemekte ve çocuklar
ilgisiz, sahipsiz kalabilmektedir. Ayrıca, aile bireyleri arasındaki
çeşitli diyalogsuzluk da çocukları dışarıya,
dış dünyaya sevk etmekte, kötü alışkanlıklarla
maalesef baş başa bırakmaktadır.
Sonuçta,
çocuklarımız kabul edilemeyecek çok kötü durumlarla
karşılaşmaktadır. Bundan dolayı da başta
siyasiler olmak üzere, toplumun her ferdi bu konuda sorumlu olduğunu
düşünmelidir. Onun için de Sağlık Bakanlığına,
Millî Eğitim Bakanlığına, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığına, Gençlik ve Spor Bakanlığına,
İçişleri Bakanlığına çok önemli görevler
düşmektedir. Konu basit önlemlerle maalesef çözülecek gibi değildir.
Gençler
üzerinde çeşitli projeler yapılıp meşguliyetleri
arttırılmalıdır, yönlendirilmelidir. Aile bağları
mutlaka kuvvetlendirilmeli, bu yönlü projeler Aile Bakanlığı
vasıtasıyla mutlaka gündeme getirilmeli ve uygulamaya
konulmalıdır.
Bugün
dış dünyada, özellikle Batıda, gelişmiş ülkelerde
madde bağımlılığı ve uyuşturucu
kullanımı her geçen gün artıyorsa bunun analizi ülkemiz
yetkilileri tarafından çok yönlü olarak da yapılmalıdır.
Madde temininden tutun da uyuşturucu kullanımına kadar her yerde
devlet mutlaka müdahil olmalıdır.
Özellikle
PKKnın ve diğer terör örgütlerinin gelir kaynaklarının
birçoğu uyuşturucu ticaretinden olmaktadır, bu
unutulmamalıdır. Yaklaşık olarak 10 milyar doların
üzerinde paranın bu piyasada döndüğü ve gelir olarak da bu örgütlerin
elinde bulunduğu da unutulmamalıdır.
Ülkemiz
uyuşturucu olayları konusunda da sıkıntı
içerisindedir. 2011 yılında ülkemizde 67.099 uyuşturucu
olayı meydana gelmiş, bu olaylarda 105.665 kişi yakalanıp
adliyeye sevk edilmiştir. Bu olayların yüzde 87si uyuşturucu
madde kullanma ve bulundurma, yüzde 13ü ise satma ve kaçakçılık
suçlarından oluşmaktadır. Cezaevlerinde uyuşturucu suçundan
yatanların oranı her geçen gün maalesef artmaktadır.
Bugün
ülkemizde TUBİM yani Türkiye Uyuşturucu ve Uyuşturucu
Bağımlılığı İzleme Merkezi çok yönlü
çalışmalar yapmaktadır. Geçtiğimiz günlerde TUBİM,
ulusal uyuşturucu madde kullanımı ile mücadele konusunda
uluslararası bir konferans tertiplemiştir. Yani o konuda TUBİM
yetkililerine candan tebriklerimi sunmak istiyorum. Hakikaten, bu yönlü olarak
tek başlarına işleri götürmeye yani mücadele yapmaya
çalışıyorlar. Ama sorun onların sorunu değil, sorun
devletin sorunudur. Sorun bir sağlık sorunudur, herkesin sorunudur.
26
Haziran, Dünya Uyuşturucu Kullanımı ve
Kaçakçılığıyla Mücadele Günü olarak kabul edilmiştir.
En azından bu günler, bu haftalar Türkiyenin her tarafında
farklı şekilde değerlendirilmeli, okullarımız
başta olmak üzere her yere ulaşılarak insanlarımız
korunmalıdır.
STKlara
etkinliklerini yapmaları noktasında destekler verilmelidir, halk
aydınlatılmalıdır. Ancak gördüğümüz kadarıyla bu
iş sadece Emniyet Genel Müdürlüğü ve üç beş tane STK
kuruluşunun elinde kalmaktadır, bu da doğru değildir.
Ayrıca,
bunların yanında, Türkiyenin dışında, Avrupada da
yaşayan 5 milyonun üzerinde insanımız vardır. Bunların
çocukları üzerinde de çok ciddi manada uyuşturucu
kullanımıyla ilgili sıkıntılar vardır.
Avrupadaki hapishanelere bakıldığı zaman, özellikle
Almanyada 30 binin üzerinde genç insanımız hapishanelerde
yatmaktadır ve bunların birçoğunun da uyuşturucu suçundan
dolayı yatmış oldukları görülmektedir. Yani ülkemizin
içerisinde ve dışındaki, Türk dünyasındaki, Türkiyenin
dışındaki gençlerimize ve insanlarımıza sahip
çıkma görevinin de herhâlde bizim olduğunu söylememiz gerekmektedir.
İnanıyorum
ki bu araştırma önergemiz bu yönlü olarak değerlendirilir ve
geçen dönemde kurmuş olduğumuz komisyonun bir benzerini de bu konuda
kurarız, gerekli önlemleri alırız diyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederiz Sayın
Doğru.
Aleyhinde,
İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Domaç.
MEHMET
DOMAÇ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Trabzonsporlu
efsane millî futbolcu, örnek insan Kadir Özcanın vefat ettiği
duyumunu aldık, kendisine Allahtan rahmetler diliyorum. Ailesine,
sevenlerine, Trabzonlulara başsağlığı dileklerimi
iletiyorum.
Değerli
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisinin araştırma önergesi
hakkında görüşlerimi ifade etmeye çalışacağım.
Madde bağımlılığı, bildiğiniz gibi dünyada
oldukça yaygın ve herkes tarafından önlenmesi için çaba harcanan bir
konu. Biyolojik, ruhsal ve sosyal boyutları olan bir sorun. Madde
bağımlılığına yol açanlar başta tütün,
alkol, uçucu maddeler, uyuşturucular olarak sıralanabilir. Sentetik
daha birçok madde var. Uyuşturucu olarak adlandırılan maddenin
kullanımı oransal olarak düşük olmasına rağmen toplumsal
olarak oldukça büyük sorunlara yol açıyor ve bağımlılık
yaratıyor ve ciddi bağımlılıklar oluşturuyor.
Türkiye,
bildiğiniz üzere Asya ile Avrupayı birbirine bağlayan önemli
bir transit güzergâhta bulunuyor, tarihî İpek Yolu ülkemizden geçiyor. Ne
yazık ki uyuşturucu maddeleri ve kaçakçılık da bu alanda
hareket ediyor. Afganistanda, İranda üretilen baz morfin, eroin, esrar
gibi maddelerin kaçakçıları, doğudan batıya doğru
hareket ederek ülkemizi bir yol olarak kullanmaya çalışıyorlar.
Psikotroplar, sentetik ürünler de bunun tersine, batıdan ülkemize
doğru hareket ediyor. Bu konuda oldukça deneyimli bir emniyete sahibiz ve
bu transit yolu değerlendiren kaçakçılara karşı büyük
önlemler alınıyor ve çok sayıda bağımlılık
yapıcı madde emniyetimiz tarafından engelleniyor,
yakalanıyor ve çok sayıda kişi bu konuda gözaltına
alınıyor. Bu, ülkemizde ne yazık ki yaygın bir şekilde
son zamanlarda çocuklar arasında kullandırılmaya
zorlanıyor.
Değerli
milletvekilleri, psikologlar, sosyologlar, sosyal çalışma
uzmanları bu bağımlılığı bir
davranış bozukluğu olarak, bir hastalık olarak
tanımlıyorlar; güvenlik güçleri, hukukçular, hâkimler, savcılar
açısından da yasaklanan davranışlar olarak
değerlendiriliyor. Uyuşturucuyla mücadele, başta aileler olmak
üzere emniyet güçleri ve toplumun her kesimini yakından ilgilendiriyor. Bu
mücadelede öncelikli olarak gençlerimizi ve çocuklarımızı
uyarmamız ve maddeden korumamız gerekiyor.
Ülkemizde uyuşturucu
ve uyarıcı madde kullanan kişilere uygulanan tedavi
programları Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri
Genel Müdürlüğünce yürütülüyor. Ülkemizde 2005 yılında 2.078,
2006 yılında 2.853 olan yatarak tedavi gören madde
bağımlısı kişi sayısı 2007 yılında
2.492, 2012 yılında da 8.696 olarak kayıtlara geçmiş
durumda.
Madde
bağımlılığı tedavisindeki en önemli gelişme
ise ayakta tedavi alanında yaşanıyor. Özellikle tütün
mamullerine olan bağımlılığa karşı yürütülen
etkili politikalar neticesinde 2007 yılında 38 bin olan ayakta tedavi
gören hasta sayısı 2012 yılında 218 bine yükselmiştir.
2008 yılında madde bağımlısı tedavisine yönelik
493 adet yatak sayısına sahip 20 adet tedavi merkezi bulunmakta iken
2012 yılında tedavi tesisi sayısı 25e
çıkmış, yatak sayısı 688 adede yükselmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, madde kullanımı, bağımlılık,
kaçakçılıkla ilgili sorunların tespit edilmesi ve çözüm
önerileri üretilmesi amacıyla 2008 yılında, Meclisimizde,
uyuşturucu başta olmak üzere madde
bağımlılığı ve kaçakçılığı
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir komisyon kurduk. Bu komisyon 23üncü
Dönemde dört aylık bir çalışma yaptı, 34 toplantı ve
37 oturum gerçekleştirdi. Konu hakkında bilgi edinmek üzere
akademisyenler, ilgili kuruluşlar, sivil toplum kuruluşları
davet edilerek görüşleri alındı.
26
Şubat 2009 tarihinde rapor Meclisimizde görüşülmüş ve bu
görüşme sonunda öne çıkan konular şöyle belirlenmişti:
Madde kullanımının önlenmesi ve kontrol altına
alınmasını amaçlayan etkinliklerin tanımında standart
bir terminoloji kullanılmalı, sektörler arası ortak bir
politikanın temel ilkelerinden biri olarak bu lisan
yaygınlaştırılmalı, madde
bağımlılığının bir sağlık sorunu
olduğu mesajının topluma daha yoğun ve vurgulanarak
verilmesi sağlanmalı, özellikle medyanın bu konuda
sorumluluğu ortaya çıkarılmalı.
Bu
mesaj içinde, madde bağımlılığının tedavi
edilebilen bir sorun olduğu ve sağlık kuruluşlarına
başvurmanın önemiyle ilgili vurgulamaların da yer
almasının sağlanması ortaya çıkarıldı.
Uyuşturucu ve psikotrop maddelerle ilgili suçları ihbar edenlerin
kendi rızaları olmadıkça kimliklerinin gizli tutulması,
tanık veya başka sıfatla dinlenmemeleri, bu suçların
unsurunu ya da cezalarını etkileme ihtimali bulunanlar
dışında başka suçlarla ilgili davaların bu suçlarla ilgili
davalarla birleştirilmemesinin sağlanması için önerilerde
bulunuldu. Bu suçların tümünün muhbirlerinin ve
tanıklarının Tanık Koruma Kanunu kapsamına
alınması dile getirildi. Okullarda, sosyal ve psikolojik olarak
destek programlarının temel sorumlusu olan psikolojik
danışmanlık ve rehberlik öğretmenlerinin kadrolarının
artırılması ve her çocuğun ulaşabileceği
şekilde yerleştirilmesinin sağlanması konusunda
çalışma yapılması rapora geçirildi.
Hem
medya aracılığıyla hem de sinemalarda gösterilen alkol ile
ilgili reklam filmlerinin kaldırılması veya
kısıtlanması ile ilgili yasal bir düzenleme yapılması
için öneride bulunuldu; bu, hayata geçti.
Uyuşturucu
ve madde bağımlılığı konusunun yazılı
ve görsel medyanın sürekli gündem maddelerinden biri hâline getirilmesi
konusunda raporda öneriler sunuldu.
Çocuk
polisi
Çocuk şubesi bünyesinde sürekli görev yapan sosyal hizmet
uzmanı, psikolog ve sosyolog istihdam edilmesi için öneriler
geliştirildi. Amaç çocukların topluma yeniden
kazandırılması ise, olayın ekonomik, sosyal, psikolojik,
pedagojik boyutunun bir bütün içinde kavranması gerektiği ortaya
getirildi.
Türk
Ceza Kanununda madde bağımlılığı ile mücadele
konusunda cezaların yeniden düzenlenmesi gibi çok sayıda öneride
bulunuldu.
Değerli
milletvekilleri, özellikle gençler arasında yapılan
araştırmalarda gençlerde uyuşturucu kullananların büyük bir
kısmının öncelikle tütün ve alkol kullanımına
başladığı, sonrasında uyuşturucu madde
kullandığı görülmektedir. Bu yüzden özellikle gençlerimizi
uyuşturucudan korumanın en etkili yolu, onları tütün ve alkol
gibi bağımlılık yapıcı maddelerden
korumaktır.
Bu
amaçla tütün mamullerinin üzerlerine sağlığa zararlı
olduklarını belirten ibarelerin eklenmesi zorunlu
kılınmış, tütün ve alkol ürünlerinin reklam ve
tanıtımlarının yapılması
yasaklanmıştır. Özellikle tütün mamullerinin sağlığa
zararlarının anlatımına yönelik programlar, televizyonlarda
yayınlanan kamu spotları ile halkımızı ve gençlerimizi
bilinçlendirme faaliyetlerinde bulunulmaktadır.
Üniversitelerimizde
yapılan araştırmalarda son yıllarda tütün ve alkol
mamullerinin kullanımına başlama oranlarında
düşüş yaşandığı, bu mamulleri kullanan
gençlerimizin de bağımlılıklarından kurtulmak
istediği açıkça görülmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin
verdiği araştırma komisyonu kurulmasına yönelik önergenin
içeriğine katılmakla birlikte bu konu hakkında kurulmuş ve
raporunu sunmuş olan Meclis araştırma komisyonu ve madde
bağımlılığına karşı verilen etkin
mücadeleler nedeniyle önergeye katılamıyoruz.
Sizleri
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Domaç.
Lehinde
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Öğüt.
ENSAR
ÖĞÜT (Ardahan) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
uyuşturucu madde hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş
olduğu önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce, Trabzonspor taraftarı olarak, vefat eden
Trabzonsporun efsane futbolcusu ve aynı zamanda 1461 Trabzon Antrenörü
Kadir Özcana Allahtan rahmet, ailesine ve tüm sevenlerine
başsağlığı diliyorum.
Değerli
arkadaşlar, dünyada olduğu gibi Türkiyede de son derece
uyuşturucu bağımlılığı var. Bu
uyuşturucu bağımlılığı öyle bir hâle geldi
ki -biraz önceki sayın konuşmacı rakamlar verdi, ben de
vereceğim- Türkiyede felaket bir durumda. Gençlerimiz hatta
çocuklarımız, özellikle ilkokulda okuyan çocuklarımız dahi
uyuşturucu kullanmaya başlamış. Bunların yaş
sınırı da -demin Reşat Bey de söyledi- 11e inmiş.
Yani 11 yaşındaki çocuk uyuşturucu kullanmaya
başlamış ve bu sayı gittikçe artmış, okullarda,
ortaokulda, lisede, üniversitede ve toplumun bütün kesimlerinde korkunç
derecede bir uyuşturucu kesimi artmış ancak uyuşturucu
hastası olan bazı hastalar yatarak tedavi olması gerekirken,
AMATEMler var, bu AMATEMler yani uyuşturucu madde
bağımlılarının tedavi merkezleri, bu tedavi merkezleri
sıfır noktasında
Sayın Bakan burada, Hükûmet burada, ben
rica ediyorum, Türkiyede kaç tane uyuşturucu madde
bağımlılıklarını tedavi eden merkez var? Bu merkezde
insanlar, hastalar rahat gidip tedavi olabiliyor mu? Uyuşturucuya
bağımlı olan çocuklarımız burada kurtuluyor mu?
Hayır. Arayın şimdi Bakırköyü, arayın
Balıklı Rum Hastanesini, arayın Erenköyü, arayın
Elâzığı, çocuk yatırmaya kalkın, hastanın psikolojisi
bozuk, zaten uyuşturucu almış, bu çocuklar felaket bir durumda,
hastanelere kabul etmiyorlar, Yer yok. diyorlar, altı ay sonraya, üç ay
sonraya randevu veriyorlar. Böyle randevu verdikleri zaman da hastalar ya
intihar ediyor ya da ölüyor.
Değerli
arkadaşlar, sosyal devletin görevi bu mu olması lazım? Yani koca
bir Türkiye Cumhuriyeti devletinde dört beş tane uyuşturucu
bağımlılığı merkezleri, AMATEMler olursa bunun
altından kalkabilir miyiz? 80 milyona nüfusumuz yaklaştı.
Değerli arkadaşlar, bu anlamda mutlak surette Hükûmetin ve ilgili
bakanlığın tedbiri alması lazım ve uyuşturucu
maddelilerin tedavi olması için merkezlerin çoğaltılması
gerektiğine inanıyorum.
Değerli
arkadaşlar, uyuşturucunun temel kaynağı, ana vatanı
Afganistan. Afganistandan İran, bu, İran üzerinden Türkiye,
Türkiyeden Avrupa Birliği ve Amerikaya gidiyor.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Ardahana uğruyor mu, Ardahana?
ENSAR ÖĞÜT (Devamla)
Ardahana yoktur Allaha şükür, Ardahanda kullanan da yok.
Efendim, böyle bir durumda
Türkiye burada hiçbir tedbir almamış gözüküyor ve Adalet ve
Kalkınma Partisinin döneminde rakamların ne kadar
arttığını, uyuşturucu kullanan insanların
sayısının ne kadar arttığını Emniyet Genel
Müdürlüğünün raporlarına göre şimdi söyleyeceğim.
Değerli
arkadaşlar, son beş yılda uyuşturucu
kaçakçılarına yönelik operasyonlar yüzde 48, gözaltına
alınan şüphelilerin sayısı ise yüzde 55 arttı; yüzde 55 artmış. Önceki yıla
göre operasyon sayısı yüzde 30, şüpheli sayısı ise,
yüzde 19luk şüphelilerin sayısı ise yüzde 55 artmış
arkadaşlar. Yüzde 19dan yüzde 55e çıkmış şüpheli
sayısı, uyuşturucu kullanan şüpheli sayısı. Ele
geçirilen eroin miktarı 6 ton 412 kilo. 2011e göre bu yüzde 72 artarak 11
ton 27 kilo olmuş arkadaşlar. Yani 6 ton 11 ton olmuş
arkadaşlar. Demin arkadaş diyor ya: Tedbir aldık. Nerede hani
bu tedbirler sayın konuşmacı? İşte bu, emniyetin
vermiş olduğu rakamlar. Eroin kaçakçılığı 6
tondan 11 tona çıkmış; yüzde 72 artmış AKPnin
döneminde, yani 2010 ile 2011 arasında. Buyurun buradan yakın
bakalım! Bu nasıl iş? Bir cevap verin bakalım.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) - Ya, o
zararına, yakma, yakma! Zararına, yakma oradan!
ENSAR
ÖĞÜT (Devamla) Evet, şimdi, bakın, bir rakam daha
vereceğim Sayın Kacır. Bir önceki yıla göre gözaltına
alınanların sayısı yüzde 13 artmış. Bakın,
geçen seneyle bu sene arasında yüzde 13 artmış uyuşturucu
kullanan sayısı. Ele geçirilen esrar miktarı ise -iyi dur
Sayın Ünal Kacır, bunu iyi dinle, sen zorla kaşındın,
dur- 46 ton 918 kilo olan miktar, 2011e göre yüzde 59 artarak 74 ton 605
kiloya ulaştı.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Ünal Beyi kaşıyacak
mısın? Ne diyorsun?
ENSAR
ÖĞÜT (Devamla) Evet, kaşınıyor!
Şimdi,
46 ton 74 ton olmuş. Sayın Ünal Kacır, söyle bakalım, 46
mı büyük, 74 mü büyük? (CHP sıralarından Yakalayabilirsen. sesi)
Yakalandı, yakalandı; çok kötü yakalandı.
Şimdi
Sayın Bakanım, bunun tedbirlerini almamız lazım. Bu,
Türkiyeyi zehirliyor, insanlarımızı zehirliyor.
Şimdi,
bu aynı zamanda Hollandadan, Belçikadan bize esrar ve onun içeceği
olarak, ecstasy olarak da geliyor. Bakın, o ne oluyor biliyor musunuz?
Geçen yıl düzenlenen 1.182 operasyonda 1 milyon 649 bin 379 ecstasy hap
bulundu, 2.195 kişi gözaltına alındı arkadaşlar.
Değerli
arkadaşlar, süremiz azalıyor, Türkiye Uyuşturucu ve
Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezine
ben huzurunuzda teşekkür ediyorum. Kısaltılmış
adı TUBİM. Bunlar korkunç derecede bir mücadele veriyorlar. Herkes
mücadele veriyor ama daha sıkı tedbirler almamız lazım. Bu
tedbirlerin alınması Sayın Bakanım, Hükûmetin elinde. Siz
Gümrük Bakanısınız. Gümrüklerden geçiyor ve Türkiye'yi
zehirliyor, zehirlediği gibi gençlerimiz zehirleniyor, zehirlenen gençlere
de yatak bulamıyoruz, hastane yok. İsterseniz ben adreslerini de
vereyim, çoğu da intihar ediyor. Bunun üzerine
Biz karalamak için,
kötülemek için söylemiyoruz, bunu bir uyarı olarak söylüyorum.
Bunları not alın, tutanakları alın, bu tutanaklar
doğru mu, doğru değil mi? Bunu ben Emniyet Genel
Müdürlüğünden aldım.
Değerli
arkadaşlar, en yüksek ölüm oranları, sırasıyla yüzde 42,9
ile İstanbul; yüzde 8,6 ile Adana; yüzde 5,7 ile Mersin; yüzde 4,8 ile
Antalya; yine yüzde 4,8 ile Ankara; yüzde 3,8 ile Gaziantep; yüzde 2,9 ile
Nevşehir; yüzde 2,9 ile Van geliyor. Bu iller en çok uyuşturucu
kullanan iller. Bu rakamları Emniyet Genel Müdürlüğünden aldık.
Şimdi, burada Yoktur, tedbir aldık. falan filan değil, bu
rakamlar kardeşim, gerçek rakamlardır. Türkiye gençliği
zehirleniyor, çocuklarımız zehirleniyor, okullarda zehirleniyor.
Millî Eğitim Bakanlığı, Gençlik ve Spor
Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalardan sorumlu
Bakanlığımız mutlak suretle bir koordinasyon kurarak hem bu
gelen uyuşturucuların gelmemesi için tedbir alması lazım,
hem okullarda hem hastanelerde tedbir alması lazım hem de en
azından uyuşturucuya yakalanan gençlerimizin ve
insanlarımızın tedavi olması için hastanelerin
çoğaltılması lazım diyor, Meclis araştırması
önergemi arz ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.
Aleyhinde
Eskişehir Milletvekili Salih Koca. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Koca.
SALİH
KOCA (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli
milletvekillerimiz; Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben
de sözlerimin başında, kaybetmiş olduğumuz 1461 Trabzon
Teknik Direktörümüze Allahtan rahmet ve camiamıza
başsağlığı dileklerimi iletmek istiyorum ve aynı
zamanda bugün gerçekten önemli bir yıl dönümünü yine birlikte
yaşıyoruz; Van depremi dolayısıyla kaybetmiş
olduğumuz vatandaşlarımız var. Bu anlamda da kaybetmiş
olduğumuz vatandaşlarımıza Allahtan rahmet diliyoruz. Bu
anlamda da gerçekten ciddi adımlar atıldığını ben
burada özellikle belirtmek istiyorum. Bu ülke bugüne kadar çok ciddi depremler
yaşadı ve coğrafi konumumuz gereği de doğal afetlerle
karşı karşıya olan bir ülke konumundayız. Gerek sel
felaketleri gerek deprem felaketleriyle sürekli karşı
karşıya durumdayız çünkü bizim coğrafi konumumuz bunu
öngörüyor ama tabii bu anlamda da ciddi adımlar atıldı ve
atılıyor da. Özellikle depremler konusunda kurulmuş olan
komisyonlarla birlikte bundan sonraki depremlerde ve Van depreminde de
Hükûmetimiz gerçekten elinden gelen tüm tedbirleri en kısa süre içerisinde
aldı. Özellikle Düzce depremi konusunda,
bizler de bu depremi hep birlikte yaşadık ve o sabah
Eskişehirden Düzceye hareket edip Düzcede bulunduk ve
vatandaşlarımızın acılarını hep birlikte
paylaşmaya çalıştık. Ama özellikle Van depreminde deprem
olmasından sonraki birkaç saat içerisinde Başbakanımız,
bakanlarımız ve Hükûmetimiz tüm kamu kurum ve
kuruluşlarıyla birlikte bir anlamda soluklarını Vanda
aldılar ve gerekli tedbirlerde bulundular, gerekli mücadeleler konusunda
adımlar atılmış oldu. Türkiyenin karşı
karşıya olduğu tehlikelerin en başında belki deprem
geliyor ama bir o kadar da önemli, bu doğal felaketler kadar da önemli ve
özellikle mücadele edip tedbir almamız gereken konuların
başında da uyuşturucu konusu ve madde bağımlılığı
geldiğine inanıyoruz.
Özellikle
uyuşturucu ve madde bağımlılığıyla ilgili
olarak mücadele adına da bugüne kadar gerçekten önemli
çalışmalar yapıldı, önemli adımlar atıldı.
Bu amaçla uyuşturucuyla mücadele konusunda belki ilk adım olacak olan
gerek sigarayla ve gerekse uyuşturucuya giden yollarla ilgili her aşamasıyla
ciddi adımlar atıldı. Özellikle okullarımızda
psikolojik danışmanlık birimlerimizce öğrencilerimiz ve
aileleriyle ilgili devamlı görüşmeler yapıldı ve bu konuda
ailelerin çocuklarımızı bilinçlendirmeleri hususunda
bilgilendirmeler yapıldı ve yapılmaya da devam ediliyor. Zaten değerli
milletvekilimiz konuyla ilgili olarak biraz önce geniş açıklamalarda
bulundular. Hükûmetimiz de yapmış olduğu çalışmalarla
birlikte bu gündem doğrultusunda uyuşturucuyla mücadele konusunda hem
adımların atılması hem de yasal düzenlemelerin
yapılması konusunda çalışmalarını sürdürüyor.
Aynı zamanda Meclisimizde de bu konuyla ilgili atılmış olan
adım ve yapılmakta olan çalışmalarımız söz konusu.
Burada gerçekten gurur veren bir durum var, tüm siyasi partilerimizin, tüm milletvekillerimizin
uyuşturucuyla mücadele konusunda hemfikir olduğunu görüyoruz, madde
bağımlılığıyla mücadele konusunda hemfikir
olduğunu görüyoruz ve hep birlikte bu konudaki mücadelemizde de bu birlik
ve beraberlik olduğu sürece başarıya
ulaşacağımıza da ben inanıyorum.
Yapılan
çalışmalar doğrultusunda, atılan adımlar
doğrultusunda bu grup önerisinin içeriğiyle ilgili birçok şeyi
paylaşmakla birlikte Genel Kurulumuzun bundan sonraki
çalışmalarına belirlenen gündem doğrultusunda devam
etmesinin daha doğru olduğunu düşünüyor, grup önerisinin
aleyhinde olduğumuzu belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Koca.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup daha sonra oylarınıza
sunacağım:
3.- CHP Grubunun, Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet
Toptaş ve arkadaşlarının Afyonkarahisarda bulunan mühimmat
deposunda meydana gelen patlamayla ilgili sabotaj ve terör
saldırısı olasılıklarının ortaya
çıkartılması amacıyla 10/10/2013 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 23 Ekim 2013
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
23.10.2013
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun, 23.10.2013 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Mehmet
Akif Hamzaçebi
İstanbul
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Afyonkarahisar
Milletvekili Ahmet Toptaş ve arkadaşları tarafından,
10.10.2013 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Afyonkarahisarda bulunan mühimmat deposunda
meydana gelen patlamayla ilgili sabotaj ve terör saldırısı
olasılıklarının ortaya çıkartılması
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (1051
sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak, 23.10.2013 Çarşamba günlü birleşimde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Önerinin lehinde Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Toptaş.
Buyurunuz
Sayın Toptaş. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET
TOPTAŞ (Afyonkarahisar) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Afyonkarahisarda bulunan Mete Saraç Kışlası 41.
Mühimmat Bölük Komutanlığındaki cephanelik patlamasıyla
ilgili Meclis araştırması önergemiz üzerine görüşlerimi
belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi bu vesileyle
saygılarımla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, hepimizin bildiği üzere bundan bir yıl kadar önce 5
Eylül 2012 tarihinde saat 21.15 sıralarında Afyonkarahisarda bulunan
mühimmat deposunda büyük bir patlama olmuş, patlama sonucu 25 askerimiz de
şehit düşmüştür. Şehit düşen askerlerimizden 15
şehit patlamanın olduğu deponun bulunduğu birliğe
henüz üç ila yedi gün arasında intikal etmiş kısa dönem
askerlerdir. Patlama haberi duyulur duyulmaz bütün Türkiye büyük bir acı
ve infial içinde olayı izlemiş, bugüne kadar da süreci takip
edegelmiştir. Patlamada şehit düşen askerlerin aileleri de
hiçbirimizin hayal bile edemeyeceğimiz acılar içinde süreci ibretle
izlemeye devam etmektedirler çünkü olay başından beri ibretliklerle
doludur.
Bakınız,
değerli arkadaşlar, patlamanın olduğu gecenin sabahı 6
Eylül günü saat dokuz civarında yani patlamadan henüz on iki saat
geçmiş ve patlamanın yangını sürüyor, patlama alanına
girmek mümkün değil, böyle bir saatte Afyon Milletvekili, Orman ve Su
İşleri Bakanı Sayın Veysel Eroğlu aynen şunu
söylüyor, Olayın yerini ben gördüm, el bombalarının tasnifi
yapılırken bir el bombası kaza sonucu patlamış,
dışarıdan sabotaj falan söz konusu değil. Ben de kesinlikle
kaza olduğuna kanaat getirdim. şeklinde bir açıklama
yapıyor, henüz olay yerinde yangınlar tüterken ve hiçbir kimsenin
olay yerine yaklaştırılmadığı bir saatte.
Yine,
Sayın Başbakan, bundan bir gün sonra 7 Eylül günü sabahleyin bir
televizyon kanalına verdiği bir mülakatta Önceki gün
Afyonkarahisarda Türk Silahlı Kuvvetlerine ait bir mühimmat deposunda
kaza neticesinde
diyerek olayın bir kaza olduğuna hükmetmiş.
Yani henüz şehitlerimizin kimlikleri belli değil, henüz patlama
alanına girmek mümkün değil, hiç kimsenin girmesi, hiç kimsenin yaklaştırılması
mümkün değil ama Başbakanımız ve Bakanımız bu
olaya bir kaza kararı vermişler.
Değerli
arkadaşlar, Bakan ve Başbakanın aksine konunun uzmanları da
bu konunun sabotaj olma ihtimalinin kaza olma ihtimalinden daha yüksek
olduğunu belirtmişler, mutlaka sabotaj olma ihtimalinin araştırılması
gerektiğini telkin ve tavsiye etmişlerdir. Bu cümleden olarak,
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal
Kılıçdaroğlu uzmanların kendisine verdiği bilgiler
ışığında bu konunun büyük bir ihtimalle sabotaj
olduğu, sabotaj konusunun araştırılmasını
istemiştir. Biz de, olay zamanı, Afyonda bulunan
hemşehrilerimizden edindiğimiz bilgilere göre olayın sabotaj ve
bir terör eylemi olabileceği ihtimalini gündeme getirmişiz, defalarca
basın toplantılarıyla Meclis konuşmalarımızda
bunu anlatmaya çalışmışız.
Sayın
Başbakan ve Bakan olaya kaza hükmü verdikten sonra olayı
soruşturması ve sabotaj olup olmadığını
araştırması gereken Antalya Cumhuriyet
Savcılığı harekete geçebilir mi? Çünkü görevli ve yetkili,
özel yetkili savcı, Antalya özel yetkili savcısı harekete
geçmemiştir.
Bakın,
değerli arkadaşlar, 25 tane şehit vermişiz, büyük bir
patlama meydana gelmiş, Türkiye infial hâlinde, sabotaj ihtimalini herkes
söylüyor ama Antalya özel yetkili savcısı bir müzekkereyle Afyon
Cumhuriyet Savcılığına Orada ne oluyor? diye sorma
gereği bile duymamıştır çünkü Sayın Başbakan
kaza demiştir bu olaya. Değerli arkadaşlar,
Başbakanın kaza demesi kâfi gelmiştir, iddia ediyorum.
Bir
sahte hahamın ihbarıyla bu ülkenin Genelkurmay Başkanı,
komuta kademesi, aydınlar içeriye tıkılmış, bir sahte
hahamın ihbarıyla, ama ana muhalefet partisi liderinin sabotaj
iddiası hiç duymazlıktan gelinmiştir çünkü duyulmaması
gerekiyordu, altından çapanoğulları çıkabilirdi. Afyonlu
insanların konuştuğu gibi, burada bir cephanelik tanzimi
değil, buradan Suriyeye bir cephanelik nakli şüphesi herkesin
kafasındaydı. Soruşturulursa altından bunlar
çıkabilirdi.
Değerli
arkadaşlar, sonra ne olmuş? Soruşturma kaza üzerine devam
etmiş, askerî savcılık kaza üzerine bir iddianame tanzim etmiş,
kaza üzerine tanzim edilen iddianameyle de yargılamaya geçilmiş,
şimdi askerî mahkeme kaza yargılaması yapıyor. Umarım
yanılırım, ama sonuçta mahkemenin vereceği karar da bir
kazayla kapatılacak hâldedir. Ama kaza ile kapatılamaz, Kaza.
denilerek kapatılamaz, kapatılmamalıdır,
kapattırmamalıyız.
Değerli
arkadaşlar, olay araştırılmamıştır, ciddi
soruşturulmamıştır. Bakın, olay yerinde şüpheli
bir şahıs Afyonlular tarafından kovalanmıştır.
Şüpheli şahsı kovalayanlar valiliğe müracaat etmiştir.
Valilikten sordum, Şüpheli şahsı ihbar eden ve bu konuda bilgi
veren şahısların ifadeleri ne oldu? diye. Bana bugün döndüler,
edindiği bilgi şu Sayın Valinin, bana aktardığı
bilgi: O şahıs patlamanın etkisiyle tel örgünün
dışına fırlamış, yaralanmış, onu
hastaneye getirmişler. Böyle bir şahıs hastaneye gelmemiş.
Araştırılmış olsaydı, bu şahsın
şüpheli şahıslardan birisi olduğu ortaya
çıkacaktı. Şekli sorulmamış, şemali
sorulmamış, eşgali tarif edilmemiş, kamera
kayıtları incelenmemiş ve bu şahıs
kapatılmış. Bu şahıs kapatılmış ama
dosyada kapatılamayan başka deliller var.
Değerli
arkadaşlar, MİTin gönderdiği bilgi notu var, diyor ki: Afyonda
askerlik yapan, bu mühimmat deposunda askerlik yapan 2 şahsın
birisinin DHKP-C Hatay yapılanması içerisinde olduğunu söylüyor;
birisinin de, yine askerlerden birisinin de Mardin Dargeçit ilçesinde milisler
arasında bulunduğu bilgi notu geliyor. Bu şahıslarla ilgili
hiçbir araştırma yapılmamıştır.
Yine,
Jandarma Genel Komutanlığının dosyaya yansıyan bir
belgesine göre İstanbul parsellerde ikamet ettiği
değerlendirilen 1i kadın 3 terör örgütü mensubunun öncelikle
İzmir ilinde, başaramadıkları takdirde Afyonkarahisar
ilinde bombalama eylemi yapacakları olaydan bir ay önce bilgi notu olarak
gelmiştir. Bu deliller nasıl açıklanacaktır? Olayı
kaza ile kapatacaklara soruyorum.
Adli
Tıp Kurumunun raporu vardır. Adli Tıp Kurumu doku örnekleri
üzerinde yapılan incelemede PETN yani plastik patlayıcı
kimyasalı tespit etmiştir. Depoda plastik patlayıcı
kimyasalını açıklamak mümkün değildir. HMX kimyasalı
yani depoda derin çukur açmaya müsait bir patlayıcı tespit
ettiğini söylemiştir. Bunu bu dosyanın içerisinden nasıl
çıkaracaksınız? İnsanlara kaza olduğunu nasıl
anlatacaksınız?
Değerli
arkadaşlar, bu araştırma önergesine destek vermenizi istiyorum.
Başka bir şey
söylemek istiyorum. Duruşmaları izledim, soruşturmayı
izledim, mahkemelere gittim. Ne dediler biliyor musunuz şehit aileleri?
Şehit annesi: Oğluma kına yakıp askere gönderdim, bir avuç
kül teslim ettiler. Şehit babası: Oğluma yemek yedirdim,
yanımda gezdiremedim, birliğine, arkadaşlarının
yanına çalışmaya gitmek için dönmek istedi, bir daha göremedim.
Bir şehit eşi Ben öksüz büyüdüm, çocuklarım öksüz büyüyecek.
Bana ne olduğunu birisi anlatsın. dedi. Bir şehit anası Mısırdaki
Esmaya, Muhammede ağlayan Sayın Başbakan bana lütfedip bir
telefon bile açmadı. dedi. Demek ki bizim çocuklarımız
Müslüman Kardeşlerden çok daha değersizmiş bu ülke için.
Nasıl Vatan sağ olsun. dememi bekliyor benden? dedi. Değerli
arkadaşlar, şehitlerin kanları yerde kalıyor. İki
elim yakanızda. diyor, Araştırın, gerçeği bulun;
kazaysa kaza, sabotajsa sabotaj. Bana gerçeği açıklayın. diyor.
Bir gariplik daha
söyleyeceğim size değerli arkadaşlar. Bu şehit annesi ve
babası başvurmuş, Şehitlik Kanunu çıktı,
çocuklarım önce doğal afet kaybıydı, şimdi şehit
oldular; seyahat kartı verin. diye. Yasa 2 Ağustosta
onaylanmış. İki ay sonra verdikleri cevapta Henüz yönetmelik
çıkmadığı için seyahat kartı veremiyoruz size.
denilmiş. Yani bir şehit ailesine iki ayda yönetmelik
hazırlayamayacaksınız, seyahat kartı veremeyeceksiniz ama
dünyayı yönetmeye devam edeceksiniz.
Hepimiz vebal
altındayız değerli arkadaşlar. Şehitlerin kanı
yerde kalacak. Bu araştırma önergesine destek verin, lütfen
araştıralım, kazaysa kaza, sabotajsa sabotaj; ortaya
çıksın gerçek.
Teşekkür ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Toptaş.
Aleyhinde Muş
Milletvekili Demir Çelik. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Çelik.
DEMİR ÇELİK (Muş)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Cumhuriyet Halk
Partisinin Afyonkarahisardaki mühimmat deposu patlamasıyla ilgili
verdiği araştırma önergesi aleyhine söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün
ikinci yıl dönümüne girdiğimiz Van depreminin üzerinden yirmi dört
ayı aşkın bir zaman geçti. Van depreminin yaraları
sarılmamışken, Van depreminin konut ve konteyner ihtiyacı
gibi meşru ve temel bir talebi yerine getirilmediği gerekçesiyle 20
civarında aile açlık grevinden ölüm orucuna yatmışken,
duyarsızlık, ilgisizlik, taleplerini karşılamama yönlü
ısrar anlaşılmazdır. Ama biz bu tavrın, bu
duyarsızlığın gerekçesini sadece Vanda görmüş, izlemiş
değiliz. Dünyanın herhangi bir yerinde ya da başka ülkelerde
olup bitene el uzatılırken, yardımseverlikte kendi
vatandaşı, ötekinin vatandaşı olmaya
başladığından hemen ötekileştirilip
iradesizleştirmenin arayışı içerisine girildiğinden
biz bu anlayışı çok iyi tanıyoruz. Bu manada da ben
öncelikle bu meşru talebin bir an önce karşılanması gerektiğini,
bu ve benzeri anlayışla hareket eden zihniyetin de aşılarak
en azından vatandaş olmaktan ileri gelen haklarının iadesi
yönlü bir çabanın, gayretin Meclis tarafından devreye konulması
ihtiyacını dile getiriyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Afyonkarahisarda, evet, on üç ay
öncesinde sabotaj ya da ihmal olduğu henüz açığa
kavuşturulamamış gerekçelerden mühimmat deposu patlar, 21i er
olmak üzere toplamda 25 asker hayatını yitirir. On üç ay geçmiş
olmasına karşın soruşturmada yetkili olan Antalya Özel
Yetkili Savcısı soruşturmaya yer olmadığı
kanaatine varır, herhangi bir yaptırım, herhangi bir
araştırma ihtiyacı duymaksızın âdeta ölenlerin
ardı sıra dökülen gözyaşlarıyla yetinmemiz istenmekte, bu
da bize tek seçenek olarak dayatılmaktadır. Ama biz bu
anlayışı da biliyoruz. Bu anlayışın
yabancısı olmadığımızın Roboskisinde,
Sivasında, Gazisinde yaşanan ve yüzleşemediğimiz,
yüzleşmekten kaçındığımız Dersimden bu yana ulus
üniter devletin ötekileştirdiği anlayışların ortaya
çıkardığı inkârcı bir yaklaşım ve zihniyetin
ürünüdür ama aynı zamanda iktidar biriktirmenin, sermaye biriktirmenin hem
hiyerarşik hem enine ve genişleyen bir hegemonik güçle toplumu
hiçleştiren, toplum ve toplumun özgürlükleri yerine devleti büyüten,
iktidarı büyüten anlayışın ürünüdür. Bunun için sınırı
kollamak ve korumak adına savaşlar yapılır, bunun için
ulusal pazarlar kavgası verilir. Bu anlamıyla da yoksul halk
çocukları -Kürtünden Türküne- ölüm savaş makinelerinin hedefine
konulur; yetinmez, iradeleri dışında zoraki askere
alındıklarının hemen ardından, ilk on gününde nedeni
bilinmeyen patlamalarla yaşamını yitirirler.
Bu her şeyden önce bu
Meclisin üstüne gitmesi gereken, Roboski katliamında olduğuna benzer
araştırmaya muhtaç bir konudur. Ama ne yazık ki kirli
ilişkilerin dönüp dolaştığı iktidar odaklarının
hükümranlığının sürdüğü bu alanda gerçeği
açığa çıkarma, gerçekle yüzleşmek yerine üstünü örtmek,
iktidarın sürdürülebilirliği için olmazsa olmazdır çünkü söz
konusu olan iktidarın, devletin hegemonik gücün ikbalidir,
geleceğidir. Oradan El Nusraya, El Kaideye aktarılacak olan silahlarla
Suriye halklarının kendi öz gücüne dayalı öz yönetimleri
seçeneğini bertaraf etmenin, ora insanlarının özgürlüklerini
çalmanın bir yoluna bakılmak istenmektedir. Bu nedenle
açıklanmayacaktır, açıklanmaya
çalışılmayacaktır, üstü örtülecektir çünkü biz Ceylan
Önkoldan biliyoruz. Suçsuz, günahsız, henüz yaşamının
baharında, henüz doymadığı yaşamın arkada
bıraktıklarının merakıyla gözleri açık giden Ceylan Önkol,
aslında onlarca Kürtün dağlarda unutulmuş,
bırakılmış savaş artıkları ve
mühimmatlarıyla canlarını, yaşamlarını nasıl
yitirdiklerini biz biliyoruz. Ama onda da yine özel yetkili, yetkisiz
savcılarla ne olayın aydınlatılması ne de faillerinin
yakalanıp hukuk karşısına çıkarılması
duyarlılığı görülmemiştir. Bu da 90lı
yılların o kendini bilmez, kontrol dışı bir
kısım derin devlet, paralel devlet uzantılarının
yaptıklarına benzer bir olay olmaya devam ediyor.
Bugün, nasıl ki
Antalya Özel Yetkili Mahkemesi Afyonkarahisarda, Diyarbakır Özel Yetkili
Mahkemesi Ceylan Önkol ve Lice olaylarıyla yüzleşmemizi engelleyen,
onu karartan bir noktada gerçekle buluşmamızı engelliyorlarsa
1920lerde istiklal mahkemeleri, sıkıyönetim mahkemeleri, devlet
güvenlik mahkemeleri ve özel yetkili mahkemelerle iktidara hizmetle mükellef
olan bu kurumlar, devletin gizli ellerini kollayan, koruyan ama insanı,
toplumu, halkları da hiçleştiren bir noktada
yaklaşmaktadırlar.
Bu zihniyet, kendisini
kışlada asker ölümleriyle sonlandırıyor. Kürt çocuğu
ana diliyle konuştuğundan dolayı ya işkence ve kötü
muameleyle karşı karşıya kalıyor ya psikolojik
depresyonla, ölümle, tek seçenek intiharla karşı karşıya
bırakılıyor ya da Alevi olduğu için, farklı bir inanca
mensup olduğu için, Hristiyan, Musevi, Yahudi olup Ramazan orucunda oruç
tutmadığı için, bırakın kışlada, sokakta
oruç tutmadığı, namaz kılmadığı için katli
vacip fetvalarla cezalandırılan zihniyetten, anlayıştan
biliyoruz.
İnsanı
insan olarak görmeyen, insanı ekosistemin sürdürülebilirliğinin, o
doğal dengesinin olmazsa olmazı görmeyen, ötekileştirip
iradesizleştirerek insanı hükümranlığı altına
almaya çalışan zihniyet, on binlerce yıldır
doğayı, toplumu da hükümranlığı altına almaya
çalışan zihniyetle aynıdır. O zihniyet, kötürüm olan,
kötülük olan ve bütün kötülüklerin anası olan iktidardır, devlettir,
o da savaşı isteyendir; savaş ise yoksulluktur,
açlıktır, sefalettir. Bunun yerine, vatandaşıyla
çatışacağına, savaşacağına,
ötekileştirme muamelesine tabi tutacağına vatandaşıyla
barış içerisinde bir arada yaşamanın fırsatı
varken işte savaşın gerekçesi olacak olan mühimmatlar,
savaş araçları depolanır, patlatılır, günahsız,
suçsuz halk çocukları aynen savaşta ve cephanede olduğu gibi
cephane gerisinde de, savaş gerisinde de ölüm makinelerinin kustuğu
birer denek hâline getirilir.
Bu
yönüyle Afyonkarahisar mühimmat deposundaki patlama, ama aynı zamanda
Kırıkkale, sayamadığımız, adını
hatırlayamadığımız birçok kışlada olan
ölümler, adına intihar denilen birçok vaka aydınlatılmaya
muhtaçtır.
Meclis
tarihin kör, karanlık sayfalarında kalmış nice faili
meçhulleri, nice siyasal ve tarihsel olayları aydınlatamayacaksa,
Meclis Afyonkarahisar, Kırıkkaledeki patlamaların faillerini,
Ceylan Önkolun faillerini açığa çıkaramayacaksa o kendi
tarihsel rolüne de, tarihsel görev ve sorumluluklarına da ihanet eder.
O
nedenle, biz halktan aldığımız siyasal temsiliyetin
gereği, halkın ulaşamadığı, ulaşmakta
zorlandığı engeller ve barikatlarla
karşılaştığı günümüz Türkiyesinde onun dili, kolu,
gözü olabilmeliyiz ki onun bize verdiği temsiliyet hakkını
layıkıyla yerine getirebilmenin erdemliğini, onurlu insan
olmanın erdemliğini de yerine getirebilelim diyorum.
Bu
anlamıyla da biz araştırma amaçlı önergenin lehinde oy
kullanacağımızı ifade ediyor, hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Çelik.
Önerinin
lehinde Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz.
Buyurunuz
Sayın Yılmaz.
KEMALETTİN
YILMAZ (Afyonkarahisar) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Afyon ili Mühimmat Depo
Komutanlığı Şehit Mete Saraç Kışlasında 5
Eylül 2012 tarihinde yaşanan patlamayla ilgili olarak verilen Meclis
araştırması istemi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 5 Eylül 2012 tarihinde saat 21.15 sıralarında
Afyonkarahisarda konuşlu Kara Kuvvetleri Lojistik
Komutanlığına bağlı Mühimmat Depo
Komutanlığı Şehit Uzman Çavuş Mete Saraç
Kışlasında, şehrin birçok ilçe ve beldesinden bile
duyulabilen büyük çapta, büyük bir patlama meydana gelmiş ve bunun
neticesinde 25 askerimiz maalesef şehit olmuştu, 4 askerimiz ve
birçok sivil vatandaşımız ise yaralanmıştı.
Patlamanın
yaşandığı kışla, şehir merkezinde,
yerleşim yerlerine oldukça yakın bir bölgede bulunmaktadır. Bu
patlamanın sonrasında hem askerî yetkililerin hem de Hükûmetin
yaptığı açıklamalar bütün kamuoyunda ciddi şüpheler
ortaya çıkarmıştır. Patlamanın kesin nedeninin ne
olduğu konusunda kamuoyunu ve acılı şehit ailelerini tatmin
edecek bir bilgi hâlâ verilememiştir.
Patlamanın
yaşandığı saat ve patlayan mühimmatın türü
hakkında ciddi spekülasyonlar ortaya atılmıştır.
Hükûmet yetkilileri tarafından kaza olarak yapılan
açıklamalar, askerî yetkililer tarafından nedeni bilinmeyen bir
patlama olarak yapılan açıklamalar kamuoyunu aydınlatmaktan ve
ikna etmekten uzak kalmıştır.
Yaşanan
patlamanın ardından açılan davaların işleyişi ve
şehitlerimizin ailelerinin avukatları tarafından tespit
ettirilen ve Adli Tıp Kurumunun son günlerde ortaya çıkan
raporları akıllarda yeni sorular yaratmıştır. O denli
büyük bir patlamadan sonra bulunabilen doku parçalarının
incelenmelerinin sonucunda, patlamanın gerçekleştiği depoda o
depoda bulunduğu iddia edilen el bombalarında katiyen bulunmaması
gereken plastik patlayıcı kimyasalı ve çukur imha kimyasalı
bulunmuştur.
Adli
Tıp Kurumuna gönderilen dokular arasında eşleştirilemeyen
dokuların bulunup bulunmadığı hâlâ
araştırılmamıştır.
Kimya
İhtisas Dairesinin raporunun tamamı kamuoyuyla hâlâ
paylaşılmamıştır. Kimya İhtisas Dairesinin tespit
ettiği bu patlayıcıların kendi başına veya
dış fiziksel etki olmadan patlama olmasının mümkün
olmadığı söylenmektedir. Bu yönde bir inceleme de henüz
yapılmamıştır. Mühimmat depolarında uyulması
gereken standartların birçoğu maalesef göz ardı edilmiş, âdeta
patlamaya zemin hazırlanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyetinin önemli cephane depolarından olan
Şehit Mete Saraç Kışlasında nizamiye ve gözetleme
kulelerinde sahte vazcay kameralarının
kullanıldığı bilirkişi raporlarında ve tanık
ifadelerinde de açıkça belirtilmiştir. Milyarlarca lira bütçe
ayrılan Türk ordusunun, 20 tane kamera olan bir sistemi kurmaya gücü mü
yetmemiştir?
Değerli
milletvekilleri, askerî mahkemenin dava görülürken davadan çekilmesi,
iddianamelerde ve savunmalarda kamuoyuna yansıyan olay yeri
görüntülerindeki ifade ve anlatımlarda çok ciddi çelişkilerin
olması bütün toplumu derinden yaralamakta, bu bilgi kirliliği ise
şehitlerimizin ailelerinin haklı tepkilerine sebep olmakta, hatta
zaman zaman isyanlarına neden olmaktadır. Bunun yanında,
patlamanın yaşandığı seçim bölgem Afyonda olayın
birinci yılında okutulan mevlidi şerif ve anma programında,
patlamanın ardından gazete manşetlerine Genelkurmay
Başkanına verdiği halı ve kilimle manşet olan ve
olayın magazinleşmesine sebebiyet
veren, devletin temsilcisi olan valinin dahi bulunmaması şehit
ailelerinin tepkilerinin artmasına neden olmuştur. Bir yıl önce
olayın çözümünden acıların hafifletilmesine kadar pek çok vaatte
bulunan devletin yetkililerini ve valisini karşılarında görmek,
sorularını sormak, endişelerini, şikâyetlerini
anlatacakları devlet yetkililerini yanlarında görmek tabii ki
şehit yakınlarımızın en tabii haklarıydı.
Sayın
milletvekilleri, malumunuzdur ki doğal afet kaybı olarak kamuoyuna
onur kırıcı ve üzücü olarak lanse edilen şehadet
mertebesini dahi hafife alan Hükûmet, muhalefet olarak
yaptığımız yoğun baskı ve kamuoyundan yükselen
tepkiler karşısında geri adım atarak şehitlerimizin
hak etmiş oldukları hakları iade etmek zorunda
kalmıştır. Kaçakçılık yapanlara, suç işleyenlere
dahi haddinden fazla değer veren bu Hükûmet, nedenini dahi
belirleyemediği, bir yıl geçmesine rağmen verdikleri sözleri
unutan bu Hükûmet, söz vermiş olmasına rağmen 25
şehidimizin anısını yaşatacak bir anıtın
dahi yapılmasını sağlayamamıştır.
Şehitlik makamını çok gördükleri gibi, bir anıtı bile
yapamamışlardır.
Biz Afyonlular olarak,
şehrimizde şehadet şerbetini içen evlatlarımızı
bağrımıza basıyor, ailelerin acılarını
paylaşıyoruz, ve bir an önce, olayın her yönüyle, şeffaf
olarak açıklığa kavuşturulmasını,
sorumluların bulunmasını, suçluların
cezalandırılmasını, ayrıca patlamanın
yaşandığı alanda şehitlerimizin manevi hatıralarının
yaşatılması için bir anıtın yapılmasını
istiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, patlamanın sebebi mutlaka araştırılıp
bulunmalıdır. Konuyla ilgili olarak, 2 Ekim 2013 tarihinde, yine bu
kürsüden, gündem dışı bir konuşma yaparak konuyu Türkiye
Büyük Millet Meclisine taşımış idim. Bu konuya yüce
Meclisin sahip çıkarak araştırma komisyonu kurulması büyük
önem arz etmektedir.
Bu duygu ve
düşünceler içerisinde yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.
Aleyhinde Niğde
Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu.
Buyurunuz Sayın
Kavaklıoğlu.
ALPASLAN KAVAKLIOĞLU
(Niğde) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan,
yüce Meclisin değerli üyeleri; Cumhuriyet Halk Partisinin,
Afyonkarahisarda bulunan mühimmat deposunda meydana gelen patlamayla ilgili,
sabotaj ve terör saldırıları olasılıklarının
ortaya çıkarılması amacıyla, Anayasanın 98inci ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddeleri
uyarınca Meclis araştırması teklifi üzerine söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hatırlanacağı
üzere, Afyonkarahisar Ataköydeki 500. İstihkam Ana Depo
Komutanlığı Şehit Uzman Çavuş Mete Saraç
Kışlasındaki mühimmat deposunda 5 Eylül 2012 tarihinde meydana
gelen patlamada 25 asker şehit olmuş, 8i asker 11 kişi yaralanmıştır.
Öncelikle, meydana gelen kaza neticesinde ebediyete uğurladığımız
şehitlerimize, elim olayın yıl dönümünü geride
bıraktığımız bugünlerde, Yüce Allahtan rahmet
diliyorum, milletimizin başı sağ olsun.
Değerli
milletvekilleri, patlama sonrası, olayla ilgili mercilere ciddi biçimde
yaklaşım sergilenmiştir. Hükûmetimiz ve Genelkurmay
Başkanlığımız ilk günden beri hassasiyetle olayın
neden ve sonuçları üzerinde durmuştur. Patlama askerî yasak bölgede
vuku bulmuştur. Ayrıca, aylarca süren bomba arama ve tarama çalışmaları
sonrasında askerî savcılığın
tamamladığı soruşturma dosyası 18 Haziran 2013
tarihinde Eskişehir 1. Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askerî
Mahkemesine gönderilmişti. Hâlen bu mahkemede görülmeye devam eden davada
en son 8 Ekim 2013 tarihinde duruşma olmuştur, bir sonraki
duruşma ise 3 Aralık 2013 tarihinde olacaktır. Yargı süreci
devam eden olayla ilgili değerlendirme ve iddialarda bulunmak için adli
soruşturma sonuçlarının beklenmesinin sağduyulu bir
davranış olacağını düşünüyorum.
Değerli
milletvekilleri, milletimizi ve Türk Silahlı Kuvvetlerini büyük acıya
boğan elim olayla ilgili olarak 7 Eylül 2012 tarihinde Genelkurmay
Başkanı ve Kara Kuvvetleri Komutanının yerinde
yaptığı incelemeler neticesinde kamuoyuna
aydınlatıcı bilgiler sunulmuştu. Genelkurmay
Başkanlığımızdan yapılan açıklamayı
hatırlamamızın ve olayı değerlendirirken dikkate
almamızın faydalı olacağını düşünüyorum.
Susurluk Mühimmat Depo Komutanlığının lağvedilmesi
üzerine 284.550 adet el bombası Afyonda konuşlu mühimmat depo
komutanlığına nakledilmiş ve mühimmat geçici olarak
depolanmıştır. Mühimmatın sayımı, tasnifi ve
yeniden depoya yerleştirilmesi işlemine bölük komutanı
nezaretinde 4 Eylül 2012 tarihinde başlanmıştır. Bu
faaliyet 5 Eylül 2012 tarihinde de devam ederek aynı gün saat 21.15
sıralarında depoda peş peşe 2 patlama vuku bulmuştur.
Sayın üyeler, görgü tanıklarının ifadelerine göre,
patlamanın depo içinde olduğu, o esnada depoda 2 astsubay, 2 uzman
erbaş ve 3-4 uzun dönem askerimizin bulunduğu, istifleme
işleminin yetkili ve uzman olan bu personel tarafından
yapıldığı, diğer askerlerin ise depo içinde
olmayıp deponun önünde ve dışında oldukları
anlaşılmıştır. Görevin başlangıcında,
erbaş ve erlere şehit Sürveyan Astsubay Bakım Kıdemli
Başçavuş Bedri Naim tarafından gerekli ikaz ve
hatırlatmaların yapıldığı
öğrenilmiştir. Hava karardıktan sonra dışarıda
kalan az sayıda mühimmatı da emniyete alalım ve faaliyetleri
bitirelim düşüncesiyle çalışmanın sürdürüldüğü ancak
patlamanın nasıl meydana geldiği hakkında bilgilerin
olmadığı öğrenilmiştir.
Şunu
da eklemek gerekir ki: Kara Kuvvetleri Komutanlığının 2010
basımlı Mühimmatın Depolanması ve Emniyet Standartları
Teknik Talimatnamesinde Hafif silah mühimmatı, el bombası dâhil
açıkta depolanamaz. hükmü yer almaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bazı görsel medyada şehit olan askerlerimizin yeni
asker olduğu kamuoyuna açıklanmıştı ancak Genelkurmay
Başkanlığımızın ilk incelemesinde bunun gerçekle
bir ilgisinin olmadığı anlaşılmıştır.
Asker şehitlerimizin 15i kısa dönem askerdi. Kısa dönem
askerler, üç haftalık temel askerlik eğitimi aldıktan ve
askerlik yemini yaptıktan sonra birliklerine
dağıtımları yapılmaktadır. Şehit olan bu
kısa dönem 15 askerimiz bir aylık askerlerdi. Bunlar mühimmatın
tasnif ve istiflemesiyle değil, mühimmatın sandıktan depo içine
girmeden depo dışına taşınmasıyla görevlendirilmişlerdir.
Depo içinde tasnif ve istiflemeyi ise 2 astsubay, 2 uzman çavuş, 3-4 uzun
dönem asker birlikte yapmaktaydı. Uzun dönem askerlik olarak
isimlendirilen ve on beş ay olarak vatani vazifesini yaparken şehit
olan 6 askerimizden 2si on iki aylık, 1i dokuz aylık, 2si
altı aylık ve 1i üç aylık askerdi.
Değerli
milletvekilleri, bu olayın üzerinden geçen bir yılda gerek
Hükümetimiz gerekse Genelkurmay Başkanlığımız
duyarlı bir yaklaşım sergilemiş ve sergilemeye devam
etmektedir. Olayda kaybettiğimiz şehitlerimizin ailelerinin
acılarını paylaşıyoruz.
Geride
bıraktığımız yasama döneminde yasalaşan torba
kanundaki düzenlemeyle Afyonkarahisarda patlamada zarar gören siviller de
şehit veya terör mağduru gibi Tazminat Kanunu kapsamına alınmış,
aynı kanunda Afyonkarahisarda hayatını kaybeden 25 askerimiz de
vazife malulü statüsüne alınmıştı, yakınlarından
2sine iş imkânı sağlanmıştı.
Sayın
Başkan, değerli üyeler; hatırlarsak, Eskişehirdeki 1. Hava
Kuvvetleri Komutanlığı Askerî Mahkemesinde 18 Haziran 2012de
görülen ilk duruşmasında bilirkişinin patlamanın kaza
olduğuna ilişkin raporu açıklanmıştı.
Mahkeme
süreci devam eden olayla ilgili sabotaj
veya terör örgütü bağlantısı olduğu şeklinde
iddialarda bulunmak doğru olmayacaktır. Bu yönde iddialara delil
olabilecek bilgi ve belgelerin davanın sürdüğü mahkemeye
sunulması gerekmektedir. Şu anda askerî mahkemede devam eden bir dava
vardır. Bu davada, delillerin
değerlendirilmesi ve sonradan ortaya çıkan delil olduğu takdirde,
mahkeme soruşturmanın genişletilmesine karar verebilecektir;
sabotaj ve terör saldırısı ihtimali de dava konusu
olabilecektir. Mahkemesi devam eden bir
hususta Meclis araştırmasını açmak uygun olmayacaktır.
Cumhuriyet
Halk Partisinin Afyonkarahisarda bulunan mühimmat deposunda meydana gelen
patlamayla ilgili sabotaj ve terör saldırısı
olasılıklarının ortaya çıkarılması
amacıyla verdiği Meclis araştırması teklifine
katılmadığımı belirtiyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kavaklıoğlu.
AHMET
TOPTAŞ (Afyonkarahisar) Sayın Başkan, bir yanıltma var.
Değerli
hatip, belki bilerek ya da bilmeyerek
Bu
yargılamanın, askerî mahkemedeki yargılamanın
yapılması nedeniyle, İşte, sonucu bekleyin... diyor.
Biz
diyoruz ki: Askerî mahkemede bu yargılama yapılamaz. Kendisi
iddianameyi okudu. Bu iddianameyi biliyoruz zaten. Bu iddianame bu hâle getiren
iddianamedir. Buradaki, dosyadaki patlayıcıları
açıklayın, MİTin
raporunu açıklayın, Jandarma Genel Komutanlığının
raporunu açıklayın. diyoruz yani bunlar ortada yokmuş
gibi. Bunları mahkemeye verin.
diyor. Haberi yok sayın konuşmacının.
Bunlar mahkeme dosyasında ama göz ardı ediliyor, bunu da
getirin.
BAŞKAN
Evet, anlaşıldı.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
Karar yeter sayısı arayacağım.
Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur.
On
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.23
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.39
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi
öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım. Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri
kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Alınan
karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin
Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu Raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484)
(S. Sayısı: 287)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan, Orta Asya
ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri
Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri
Komisyonu Raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel
Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ile Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu
ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/498) (S.
Sayısı: 173(x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet?
Yerinde.
13.06.2013 tarihli 120nci
Birleşimde tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu ile Hükûmet adına
yapılan konuşmalar tamamlanmıştı. Tümü üzerinde
başka söz talebi de bulunmamaktadır. Böylece, tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
ORTA ASYA VE KAFKASLAR BÖLGESEL
BALIKÇILIK VE SU ÜRÜNLERİ
YETİŞTİRİCİLİĞİ KOMİSYONU
ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUNBULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) Orta Asya ve
Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği
Komisyonu Anlaşmasının onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan
konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Özkan. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının 1inci maddesiyle ilgili grubum adına söz
aldım.
Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel
Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu
Anlaşmasının onaylanmasını uygun bulduğumuzu
belirtmek isterim çünkü gerekçelerini sıralarsak, bu gerekçeler de:
Balık gıdadır, balık emektir, balık
yemektir, balık kozmetiktir, balık oltadır, ağdır, süs
eşyasıdır, beslenmenin en doğal yağıdır, nakliyedir,
teknedir, gemidir, soğuk hava deposudur. Kısaca istihdamdır
çünkü günümüzde en çok konuştuğumuz konu istihdam yani işsizlik.
Bu konuda balıkçılık hem göllerimizde hem
ırmaklarımızda hem denizlerimizde çok büyük bir istihdam
kaynağı. Yalnız bunu yeterince kullanabilmiş değiliz
bugüne kadar. Bu konuda uyarı ve önerilerimiz sizlere olacaktır. Bu
konuda balıkçılarımız Türkiye Büyük Millet Meclisinden çok
şey bekliyor. Örneğin mazot diyoruz, mazot en büyük girdileri.
Bunda bir iyileştirme, teknelerine ucuz mazot verilmesi yönünde talepleri
var, kota uygulaması yönünde talepleri var, teknelere faizsiz kredi
anlamında destek beklentileri var. Bunlar saymakla bitmiyor. Onun için bu
konuyu biz önemsiyoruz.
Türkiyenin
üç tarafının denizlerle çevrili olmasına, Anadolumuzun
göllerle, çaylarla, barajlarla donanımlı olmasına rağmen
balıkçılarımız istedikleri gibi hizmet alamıyorlar,
istedikleri gibi de halka hizmet sunamıyorlar. Yani, denizlerimizden ve iç
sularımızdan yeterince yararlanamıyoruz, balıkçılara,
teknelere emanet konumda.
Alabalık
işletmeleri feryat ediyor. Bunlar, biliyorsunuz, özel idare olan yerlerde
özel idarelerle kiralama sözleşmeleri yapıyorlar,
bütünşehirlerde kiralama yapıyorlar ama bu kiraların
fazlalığından şikâyetçiler. Çünkü, bunların yem
girdileri var, enerji girdileri var, enerji pahalı. Hâlâ bunlardan
enerjide yüzde 18 KDV alıyoruz. Bu enerjide yüzde 1lik bir KDV
istiyorlar. Yemde pahalılık söz konusu. Hatta zaman zaman dile
getiriliyor İthal her şey yapılıyor niçin ithal yem
yapılmıyor? diye. Biz buna karşıyız, ithal yeme de,
ithal samana da, ithal gıda ürünlerine de karşıyız ama bu
bir feryat çıkışı. Yemde arpayı ucuza alıyoruz
vatandaştan, mısırı ithal ederken ucuz ithal ediyorsunuz.
Mısır üretimimiz var. diyoruz fakat yemdeki artışı
bir türlü regüle edemiyoruz. Bunun için üreticiler bizlerden yemdeki
En
azından Hükûmetin elinde bir yetki var yemdeki KDVnin düşürülmesi
anlamında. Bunun yüzde 1e çekilmesi için
Çünkü kontrollü üretim
yapıyoruz. Kayıt dışılıktan kurtulma adına
bir vergi olmasını istiyoruz. Bunun en makul seviye, yüzde 1e
çekilmesi yönünde talepleri var, bunu değerlendirmesini talep ediyorum.
Balıkçılar
bizlerden destek bekliyor dedim. Işık ile avcılık
balıkçılığı bitiriyor. Denizlerde balık
stokları her geçen yıl artarak azalıyor çünkü bir doğal
kaynak. Yanlış avlanmalar var, her yıl artarak azalıyor.
Ülkemizde bilinçli, sürdürülebilir balıkçılık
yapılamıyor. Balıkçılar âdeta bindikleri dalı kesiyor.
Sivil toplum örgütleri Balığa kota gelmeli. taleplerini dile
getiriyorlar. Stok tespitleri acilen yapılmalıdır. Stok tespiti
olmadan kota koymak da yanlıştır. taleplerini yineliyorlar.
Kota olmadan sürdürülebilir balıkçılık, sürdürülebilir
balıkçılık olmadan da arz-talep dengesi kurulamaz yani ülkemizde
balık var, vatandaşımız balığa
ulaşamıyor, balıkçımız para kazanamıyor. Hâlbuki
bunun rantabl olması için arz-talep dengelerinin korunup soğuk hava
zincirlerinin korunması, soğuk hava depolarının
bunların lehine ayarlanması gerekiyor. Soğuk hava
depolarında da enerji girdisi var, biliyorsunuz. Onda da yine,
tarımsal amaçlı olduğu için bunun, enerjideki yüzde 18lik
KDVnin yüzde 1e çekilmesi yönünde talepleri var.
Yine,
kontrolsüz olarak trol avcılığı yapılıyor. Bu
trol, gözü dönmüş bir balıkçı elinde denizlere ciddi zarar
veriyor. Ancak, dürüst bir balıkçı elindeyse ülke ekonomisine
katkı yapıyor. Bunu iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Geçende bir
yazı okudum, o yazıda gayet güzel bir açıklama yapmış
balıkçılıkla iştigal eden biri. Bir bıçak yeri
gelirse doktorun elinde neşter görür, sağlık verir ama bir cani
elinde hayat alır. diyor. Trol de aynı şekilde. Yerinde
kullanırsak balıkçılığımızı ilerletiyor
ama yerinde kullanmazsak da balıkçılığa zarar veriyor.
Bunlar saymakla bitmiyor.
Yine,
sizlerle paylaşmak istediğim, değerli arkadaşlarım, de
-ülkemizde irili ufaklı göllerimiz var- yaklaşık 10 bin
kilometrekare. Yine, baraj göllerimiz var 3 bin kilometrekare. Akarsularımız
178 bin kilometrekare. Bizim ülkemizde, denizlerimizde hamsimiz var,
toriğimiz var, palamudumuz var, uskumrumuz var, istavritimiz var,
kefalimiz var, kalkanımız var, lüferimiz var, barbunumuz var. Bunlar ülkemizin gelir ve getiri
kaynakları ama bunları yeterince sahiplenip üretimlerini sürdürebilir
olmaktan arınıyoruz.
Göllerimiz
ve tatlı sularımızda sazanımız var, gümüş
balığımız var, bıyıklı
balığımız var, çapağımız var, tatlı su
kefalimiz var, inci balığımız var, tatlı su
levreğimiz var, yayınımız var, turnamız var,
alabalığımız var, karabalığımız var ve
aynalı sazanımız var. Bunlar bizlerden üretim anlamında bir
destek bekliyor. Bunların nesillerinin bitmemesi gerekiyor. Bu gen
kaynakları bizim ortak değerlerimiz.
Yine,
su ürünlerinde kerevitimiz, ıstakozumuz ve kalamarımız var.
Bunun için iş birliğine ihtiyaç var değerli
arkadaşlarım. Üretime sahip çıkacağız, tüketime sahip
çıkacağız, kontrollü, sağlıklı gıdayı
mutlaka vatandaşımızla buluşturacağız çünkü
düşünen, üreten beyinleri protein yaratıyor. Yüce Önder Mustafa Kemal
Atatürk ne diyor: Türkiye Cumhuriyetinin temeli kültürdür. Kültürün temeli
de beslenmeden geçiyor. Bunun da en büyük kaynağı hayvansal ürünler;
yani balık ve balık ürünleri, tavuk, kanatlı ürünleri, et, süt.
Bu ürünler olduğu sürece bu beyinlerimiz düşünüyor, insanlar
sağlıklı konuma geliyor. Bunun için bu anlaşmayı uygun
buluyoruz. Hem Orta Doğuda hem Asya ülkelerinde,
Kırgızistanda, Kazakistanda, Ermenistanda, Azerbaycanda bu su
ürünleriyle ilgili karşılıklı ticari anlaşmaları
geliştirip Avrupa Birliği ülkelerine bu bölgelerden ihracat
yollarını açmamız gerekiyor.
Yalnız
günümüzde, bu yaşadığımız bayram arifesinde
bölgelerimizde vatandaşlarımız doğu ve güneydoğuda
öğretmenlik yapan, görev yapan arkadaşlardan aldığım
izlenimleri sizlerle paylaşmak isterim. Şu anda Doğu ve
Güneydoğu Anadoluda bizim ürettiğimiz kivi giriş yapıyor,
bizim ürettiğimiz ceviz, badem giriş yapıyor, kaçak
girişler. Balık, balık ürünleri, balığın
larvasından yumurtasına kadar gümrüklerden gümrüksüz girişler,
kontrolsüz girişler var, bunların kontrol olması gerekiyor çünkü
bu kontrolsüz girişler ülke içindeki üreticiyi mağdur ediyor,
haksız rekabete yol açıyor. Bunlar girsin, gelsin ama gümrüklemesi yapılsın,
bizim içerideki vatandaşımızın ürettiği ürünlerle
haksız rekabet yapmasın taleplerimiz var. Bu konuda, Hükûmetimizi
ciddiyete davet ediyorum. Canlı hayvanı bıraktık,
bakın, tekrar ediyorum, ceviz,
kivi, badem bugün hudutlardan gümrüksüz giriş yapıyor. Biz bu
ürünleri geçtiğimiz dönemde destek vererek elde ettik. Birçok
vatandaşımız Karadenizde kivi üretimine geçti. Bağlar
bozuldu, yeni yeni topraklarda kivi üretimi yapıldı ama haksız
rekabet anlamında Karadeniz üreticileri kividen muzdarip. Yine,
bölgelerimizden İç Anadoluda, Batı Anadoluda cevize destek verildi,
ceviz üretiminin ülkemizde -çünkü cevizin ve bademin anavatanı Anadolu-
artışı sağlandı fakat şu anda kontrolsüz
girişler var. Bu kontrolsüz girişleri bir an önce kontrol etmeniz dilekleriyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor, kanunun da hayırlı,
uğurlu olmasını temenni ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Özkan.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına, Kütahya Milletvekili Alim Işık.
Buyurunuz
Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve
Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının 1inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyor, kanunun ülkemize, ülkemiz
balıkçılığına ve su ürünlerine hayırlı
olması temennilerimle sözlerime
başlamak istiyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak bugüne kadar birkaç uluslararası anlaşma hariç
tüm uluslararası anlaşmalara olumlu
baktığımızı ve bunu desteklediğimizi
hatırlatmak istiyorum. Özellikle, nükleer santralle ilgili ikili uluslararası
sözleşmenin dışında iki dönemdir bu yüce Mecliste tüm getirilen
uluslararası sözleşmelere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
destek verdiğimizi bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Bu
anlaşmaya da olumlu baktığımızı ve bu vesileyle
ülkemizin bu konudaki bazı sorunlarının çözümünü de hep beraber
yapmamız gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu anlaşmayla ülkemizin bir uluslararası komisyona
üye olması sağlanmış olacak ama üyeliğin kendi
başına bir şey ifade etmediğini, bunun gereğinin
yapılması gerektiğini de yüce Meclisin takdirlerine sunmak
istiyorum. Özellikle su ürünleri ve balıkçılık konusunda
ülkemizin bugün içinde bulunduğu en önemli sorunlardan birisi kendi iç
kaynaklarını maalesef yeterince ve verimli
değerlendiremediği konusudur. Bunun için gerekli olan personel
altyapısı yetersizdir, sektörün içinde bulunan, özellikle
balıkçılık teknolojileri ve su ürünleri mühendislerinin bu
konudaki feryadı inanıyorum ki yüce Meclisteki tüm
milletvekillerimize ulaşmış ve ulaşmaya devam etmektedir. Bugün
20 bine yaklaşan su ürünleri mühendisi mezunu varken maalesef Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımızın
verilmiş olan sözleri unutarak, örneğin 2013 yılı
bütçesinde Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına
ayrılmış kadroları bile kullanamaz hâle gelmiş
olması eminim ki sizleri de düşündürmelidir. Bugün birleşimin
başında ziraat mühendislerinin istihdamıyla ilgili bu konuyu
gündeme getirmiş olmama rağmen özellikle su ürünleri mühendisi ve
gıda mühendisi arkadaşlarımızın feryatlarını
da sizlerle beraber şu vakte kadar duymaya devam ettim. Bugün itibarıyla
yaklaşık 800 civarında su ürünleri mühendisinin Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bünyesinde görev
yaptığı, yine Bakanlık kayıtlarına göre
belirtilmektedir. Ancak en önemli sorunlardan
birisi olan özellikle 639 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameyle yeniden yapılandırılan Bakanlık
teşkilatı bünyesinde, maalesef, su ürünleriyle ilgili
yapılanmanın yetersiz olduğudur. Yine, 1380 sayılı Su
Ürünleri Kanununun günümüz şartlarına ve dünyadaki diğer
ülkelerdeki yapılanmaya uygun olarak değiştirilemediği gerçeğini
de sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bu
konuyla ilgili, gerek 2012 yılı Ocak ayında gerekse 2013
yılı Şubat ayında ilgili bakanlığa vermiş
olduğumuz soru önergelerine verilen cevaplar da ne yazık ki aynı
elden çıkmış matbu cevaplardan öteye geçememektedir. Sayın
Bakana sormuşuz: Personel planlamasında ne düşünüyorsunuz?
Şu anda 15 binin üzerindeki su ürünleri mühendisi ve
balıkçılık teknolojisi mühendisini nasıl istihdam etmeyi
düşünüyorsunuz? diye sorduğumuzda, aynen diğer
bakanlıklarda olduğu gibi Önümüzdeki dönemde bütçe
imkânlarının el verdiği ölçüde, Maliye
Bakanlığınca verilen izinler doğrultusunda personel
alımı düşünülmektedir. Yıl, 2013 yılı Şubat
ayı ama 2013 yılında, defalarca, Sayın Bakan televizyonlarda
açıklamış olmasına rağmen, bugüne kadar 6 bin
dolayındaki kadronun onayını alıp da gerek gıda
mühendisi gerek su ürünleri mühendisi gerekse ziraat mühendisi
istihdamını maalesef başaramamıştır,
becerememiştir. Bu kadrolar, Tarım Bakanlığında
serbest olan kadrolardır. Kullanım izni alınacak ve dengeli bir
şekilde bu dağıtım yapılarak gençlerimize istihdam
sağlanacak. Daha birkaç gün önce, başka bakanlıklarda 5 bin-7
bin personel alımı hemen gerçekleştirilebilirken maalesef,
Sayın Tarım Bakanı, personel istihdamını çok
önemsememekte, dolayısıyla Türkiye'nin tarımını, su
ürünlerini ve balıkçılığını bitirmeyi kafaya
koymuş bir edayla son gaz yürümektedir. Buradan, sizlerin önünde,
Sayın Bakana bir kez daha çağrıda bulunuyorum: Bakanlık
bünyesinde boş olan ve istihdam edilmeyi bekleyen bu kadroları,
lütfen, Sayın Maliye Bakanıyla beraber bir araya gelin, aynı
Hükûmetin iki
bakanı olarak çözünüz diyorum. Çözmemeyi düşünüyorsanız, o zaman
daha önce ekranlarda verdiğiniz sözler için bu gençlerimizden özür
dileyiniz. Ben bu işi beceremiyorum, dolayısıyla başka
becerecek bir arkadaşıma burayı devrediyorum. deyiniz çünkü bu
iş şaka götürecek bir iş değildir. Seçimler öncesi
çıkıyorsunuz ekranlara, şu kadar istihdam edeceğim diye söz
veriyorsunuz ama son iki aya girmişsiniz, bu yılın
başından beri verdiğiniz sözü yerine getiremiyorsunuz.
Diğer
taraftan, söz konusu Bakanlıkta su ürünleri ve hayvan
sağlığı şube müdürlüğü birlikte
yapılandırılmıştır. Bunun uygulamada
karşılığının olmadığı ve
diğer ülkelerde bu iki kolun ayrı ayrı
yapılandırıldığı, dolayısıyla Teşkilat
Kanununda bunun yeniden gözden geçirilmesi gerektiği yine sektörde
çalışan bu işin uzmanları tarafından dile
getirilmektedir. Bunun da mutlaka düşünülmesi gerektiğini
hatırlatıyorum.
2012
yılı içerisinde 3 bine yakın personel alımı gerçekleşmiş,
ancak bunun içerisinde sadece 20 balıkçılık teknolojisi
mühendisi, 77 de su ürünleri mühendisi ataması yapılarak işe
başlayabilmiştir. Diğer taraftan -tabii ki bu meslekler de,
meslek grupları da oldukça önemli- veteriner istihdamına
baktığınız zaman toplam kadronun yüzde 60ını
oluşturuyor. Yani Sayın Bakanın veteriner kökenli olması
O
Bakanlıkta veterinerlere öncelik hakkı tanımamalıdır.
Bu ülkenin tüm gençleri en az veteriner kardeşlerimiz kadar önemlidir,
iş beklemektedir. Toplam sayı içerisinde dağılıma
baktığınız zaman yine bugünkü Bakanlık bünyesindeki
personel içerisinde oranının çok fazla değişmediğini
görüyorsunuz. Son Sayın Bakan döneminde bu yığılmanın
arttığı da dikkat çekmekte, bunu da bu vesileyle
hatırlatmak istiyorum. Çünkü bu kaynakların doğru
değerlendirilmesi, özellikle su kaynaklarımızın ve
balıkçılık üretiminin artırılarak daha etkin bir
şekilde değerlendirilmesi, inanıyorum ki bu
işin uzmanlarının bu bakanlık bünyesinde istihdamıyla
yakından ve doğrudan ilgilidir.
Sayın
Bakana bugüne kadar yaptığı çalışmalar için elbette ki
teşekkür ediyorum ama yanlı ve özellikle bölgesel bazda çok
taraflı atamalarından dolayı kendi bakanlık personelinin de
çok ciddi rahatsızlık duyduğunu bir kez de ben hatırlatmak
istiyorum.
Bu
vesileyle tekrar uluslararası anlaşmanın hayırlı
olmasını diliyor, ülkemiz balıkçılık sektörünün
inşallah bu anlaşmadan sonraki dönemde daha iyi olacağı
temennisini de sizlerle paylaşmak istiyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Işık.
Söz
talebi yok.
1inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2nci
maddeyi okutuyorum:
Madde
2 - (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün.
(CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Aygün.
CHP
GRUBU ADINA HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli) Çok teşekkür ederim.
Sayın
Başkanım, uluslararası sözleşmeler genelde bütün partilerin
üzerinde ittifak ettiği konulara dayanıyor ve çok kısa zamanda
görüşülerek geçiyor. Ben de balıkçılığı
ilgilendiren bu yasayla ilgili fikirlerimi söylemeden evvel, bazı kamu
görevlilerinin yaptığı açıklamalar ve kamu görevliliği
konusundan hareketle er Utku Kalı hakkında konuşacağım.
Çünkü er Utku Kalının tutuklanmasının, bugün 151inci günü
bulan hasta tutukluluğunun ve birkaç saat evvel İstanbul GATAdan
taburcu edilerek zorla Sivastaki askerî hapishaneye götürülmesinin kamu
görevliliği kavramıyla derin bağlantıları bulunuyor.
Şimdi,
çok ilginç bir şey oldu, Genelkurmay Başkanı birkaç gün evvel
Kamu görevlisiyim, konuşamam. mealinde bazı sözler etti. Yine,
aynı gün, aynı saatlerde Iğdırda başka bir kamu
görevlisinin, Iğdır Müftüsünün Caferiler ve Iğdırdaki
Kürtlerle ilgili, etnik ayrıştırmaya hizmet eden, bu kesimlerin
inançlarını aşağılayan, bu kesimleri potansiyel tehdit
ve terörist ilan eden 2 sayfalık bir raporunun Iğdır Valisi
tarafından onaylanarak Ankaraya gönderildiği ortaya çıktı.
Şimdi, Iğdır Müftüsü ve Iğdır Valisi de kamu
görevlisi, Genelkurmay Başkanı da. Genelkurmay Başkanı
hiçbir şekilde konuşmayacağını kamu görevliliği
kavramıyla konuşmanın bağdaşmayacağını
düşünüyor ama adlarını bu kriz vesilesiyle duyduğumuz 2
tane kamu görevlisi olan Iğdırdaki Müftü ve Vali, bırakın
konuşmayı, halkları birbirine kışkırtan resmî
raporları hazırlayıp altına imza atarak Ankaraya
göndermekte hiçbir sakınca görmüyorlar. Demek ki kamu görevliliği Hakan
Fidan olunca başka bir anlam, Necdet Özel olunca bambaşka bir anlam, Iğdırdaki
Vali ve Müftü olunca bambaşka anlamlar kazanıyor. Biliyorsunuz, bu
Hakan Fidanın aslında kamuoyunun önünde olmaması gereken, bir
casus örgütünün başkanı olarak çok fazla tartışmalara malzeme
olmaması gereken bir pozisyonu bulunuyor ama bu ara, maşallah,
beyefendiyle ilgili skandallar İsrailden Washingtona kadar büyük
gazetelerin, İnternet sitelerinin gündeminden düşmüyor. Keşke
Necdet Özel gibi bu kamu görevlisi de biraz kendisine dikkat etse,
yaptığı işleri dikkatli yürütse ve memleket bu tür krizler
yaşamasa. Gerçi bugün Sayın Cumhurbaşkanının da ona
kefil olan beyanlarını okuduktan sonra, İsrail ve ABD
gazetelerinde iddia edilen konularla ilgili olarak o casusluk örgütünün
başından alınmamasını savunan bir yurttaş ve
milletvekili olarak, Roboskiyi çözememiş, kendisine tevdi edilen ÖSYM
sorularının nasıl çalındığını bile
tespit edememiş, yine Türkiye'nin Suriye ile olan
sınırlarının delik deşik olması ve El Kaidenin
Türkiye'nin güneyindeki resmî komşusu olmasının
yarattığı sakıncaları bir istihbarat örgütünün
başkanı olarak yeterince takip edememiş ve Türkiyeyi son bir
hafta içerisinde El Kaidenin top atışlarına, silahlı
mukavemetine maruz bırakmış bir kişi olarak görevden
alınmasını canıgönülden destekliyorum. Bu bakımdan,
Hakan Fidana bu kadar kefil olunmasının aslında Türkiye'nin
güvenliğiyle ilgili de başka bazı
sıkıntıları beraberinde getirdiğini yüce Meclisin
huzurunda arz etmek istiyorum.
Şimdi,
çok duyulmuş, bilinen, Fransada 1894te açılmış ama
etkileri yüz yılı aşkın bir süredir devam eden bir dava var
Dreyfus davası diye. Yüzbaşı Dreyfus o zaman Türkiye'deki
koşullara benzer bir siyasal iklim içerisinde birden düşman ilan
edildi ve kısa bir zamanda tutuklanarak Fransaya bağlı bir
sömürge adasına gönderildi. Beş yıl bu adada kaldı.
Apoletleri söküldü, kılıcı kırıldı. Daha sonra,
Emile Zolanın ünlü Suçluyorum mektubundan sonra Fransanın
yaşadığı sert tartışmaların ardından
davası yeniden görülerek adadan Fransaya geri getirildi ve onuru iade
edildi. Bu olaya yol açan ünlü edebiyatçı Zola ise 1905te Fransada
defnedildiğinde Fransa eğitim bakanı Fransız
düşüncesinin ve kültürünün güçlü bir savunucusu, büyük bir edebiyatçısı
olarak onu anmakla kalmadı, aynı zamanda, Dreyfus davasındaki
mektubunun ne derece önemli olduğunu anlatarak bir yerde hakkını
teslim etmiş oldu.
Dreyfus,
Fransız ordusunda yüzbaşıydı ve Pariste bulunan Alman
Askerî Ataşesine Fransız ordusunun bazı gizli bilgilerini
sızdırmakla suçlandı. Oysa, ataşelikte bulunan el
notları Dreyfusun el yazısına benzemiyordu ve bu konuda
davanın ilk günlerinde samimi bilirkişiler, bizde tıpkı
Balyoz ve Ergenekonda olduğu gibi namuslu bazı raporlar,
görüşler ileri sürdüler ama sonra hükûmetin ve güçlü çevrelerin
müdahalesiyle dava içinden çıkılmaz bir hâle geldi. Gizli tanıkların
da desteğiyle Dreyfus aslında Yahudi olduğu için o zaman siyasal
gericiliğin hedefi oldu ve göstermelik bir yargılamayla mahkûm
edildi. Bizdeki dijital devlet terörüne benzeyen bir dava aslında. Yüz
küsur yıl evvel olsa da bugünkü davalara çok benziyor.
Konumuzla
ilgili olarak er Utku Kalı davasını ve orada yargılamaya
konu olan klasörü inceleyince Dreyfus davasına çok benzediğini
gördüm, Balyoz ve Ergenekonun yanı sıra. Çünkü, bu davada da er Utku
RedHacke bilgi sızdırdığı için
yargılanıyor. RedHackde aslında Türkiye'de her
vatandaşın ilgiyle takip ettiği bir İnternet örgütlenmesi
ve gerçek haberleri yayınlıyorlar. Herhâlde Egemen
Bağış buralarda olsa gerek. Bu ara onunla ilgili de skandal bazı
belgeler yayımladılar. RedHacke Reyhanlıda saldırı
olacağına dair belgeleri sızdırmakla suçlandı er Utku
Kalı. Er Utkunun 151inci günkü tutukluluğunda, geçtiğimiz gün,
pazartesi günü, üç gün evvel Samsunda duruşma oldu ve biz o
duruşmaya katıldık. Tahliye kararı verilmedi,
tutukluluğu sürecek, 11 Kasım günü Samsunda 3. Ağır Cezada
yeniden buluşacağız.
Şimdi,
garip bir şey var bu davada. Gizli belgeleri sızdırmakla er
Utkuyu suçluyor savcı ve Türkiyedeki egemen AKP medyası ama gizli
belge denen şeyde yazılanlar bizzat Muammer Gülerin ağustos
ayında -İçişleri Bakanının- bu
Mecliste verilen bir soru önergesine verdiği yanıtta pek de gizli
değilmiş, dosyaya da girdi bu. İstihbari nitelikte bazı
haberlerin derlenmesinden oluşan belgelerdir. diyor İçişleri
Bakanı. Buna rağmen er Utku gizli belge sızdırmaktan
yargılanıyor ve tutuklu. O gizli belgelerde de -çok enteresan- Reyhanlı
katliamını El Nusra cephesinin yapacağı, bu tür katliamlar
yaptığı, plakaları da verilmek suretiyle, bazı araçlar
da somut olarak işaret edilmek suretiyle ortaya konuluyor. Şimdi, biz
bu dava başladığından beri şunu söyledik: Yani, yasa
bu belgeleri gizli olarak niteleyebilir. Bu mahkemede görüşü alınan
bir deniz yüzbaşısı bu belgelerle ilgili gizli bir rapor da
verebilir, Muammer Gülerin soru önergesindeki cevabına aykırı
olarak. Ama acaba bir ülkenin ulusal çıkarlarını tehdit eden bir
terör örgütüyle ilgili gizli olarak hazırlanmış olsa bile
jandarma istihbaratın hazırladığı raporları ulusu
tehdit eden böyle büyük bir tehlikeyle ilgili olarak kamuoyunu uyarmak üzere
aleniyete çıkarmak, onun gizliliğine son vermek ne derece suç
olabilir? Ben Utkunun yaptığı eylemin şeklî anlamda ceza
yasasına göre suç olsa da aslında bir kahramanlık olduğunu
düşünenlerdenim. Bu sözlerimi de devam eden mahkemeyi etkilemek için
söylemiyorum. Ceza yasasında da, askerî istihbarat örgütünde de
düzenlemeler yapılabilir ama buradaki olay çok ilginç, 52
yurttaşımızın Reyhanlıda katledilmesine yol açan
bombaları deşifre eden 20 yaşındaki bir askerin linç
edilmesi, onun cezaevinde türlü baskılarla terörize edilmesi, belki kendi
canına kıyması için ittifak hâlinde çalışma
yürütülüyor. Er Utku aslında bir kahraman, onun El Nusranın katliam
yapacağına dair belgeleri açıklaması suç olsa bile,
ulusumuzun güvenliğini savunan bir kahraman ve bu kürsüden o
kahramanı, yirmi iki yıl ceza istenen o kahramanı selamlamak
gerekiyor aslında.
Günümüzün
Enver Paşası olan, sanırım burada da olmayan
Davutoğluyla ilgili de şunu söyleyeyim: El Nusrayı getirip
Türkiyeye komşu yaptı. Türkiyeyi, lütfen, onların top
atışları karşısında, Batıyı
rahatlatmak üzere TSK aracılığıyla son bir hafta içinde iki
defa El Nusra mevzilerine de bomba atmaya yönlendirdi. Türkiye'nin
anlaşabileceği hiçbir komşu bırakmadı Yeni
Osmanlı denen deli saçmalığı adına. Tıpkı
Enver Paşanın Pantürkizmi 20nci yüzyılın
başında ne idiyse bugün Yeni Osmanlıcılık adına
yapıyor. Davutoğlu, tabii, artık Orta Doğuda gidecek bir
ülke, selam verecek bir komşu da bırakmadı. Günümüzün Enver
Paşasına şunu söylemek lazım: Er Utku tahliye olacak,
gelecek, kahraman olacak ama sen ileride vatana ihanetten mutlaka
yargılanacaksın.
Çok
teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyoruz Sayın Aygün.
Söz
talebi yok.
2nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN
Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili
Osman Kaptan.
Buyurunuz
Sayın Kaptan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA OSMAN KAPTAN (Antalya) Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 173 sıra sayılı
uluslararası ikili anlaşmaların onaylanması konusundaki
tasarının 3üncü maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlarım.
Sayın
arkadaşlarım, bu kanun tasarısının kabul edilmesini
biz uygun görüyoruz, destekliyoruz çünkü bu anlaşmanın
onaylanması hâlinde Orta Asya ve Kafkasya ülkelerinde
balıkçılık ve su ürünlerindeki yetiştiricilik faaliyetlerine
etkinlik ve işlevsellik kazandırılacaktır, o nedenle de
destekliyoruz. Ancak ikili ilişkilerdeki anlaşmalar yerine kendimizin
yapabileceği işleri zamana yaymadan, savsaklamadan yapmamız
gerektiğine de inanıyoruz.
Sayın
arkadaşlarım, hepimizin bildiği gibi su hayattır. Suyun
azı da çoğu da sıkıntı yaratmaktadır. Suyun
olmaması, yağmurun yağmaması kıtlığa neden
oluyor, onun için hükûmetler büyük sulama projeleri yapmak zorunda
kalıyorlar. Suyun bolluğunda ise önlem alınmazsa dereler,
nehirler taşıyor ve sel felaketlerine neden oluyor, can ve mal
kaybı oluyor; tarlalardaki, bahçelerdeki, seralardaki tarımsal
ürünler, sebzeler, meyveler su altında kalıyor ve çürüyorlar, zaten
para etmeyen, üreticinin maliyetini bile karşılayamayan ürünler
hepten yok oluyor. Anadolunun dört bir yanından, Malatyadan, Mardinden,
Erzincandan, Elâzığdan, Adıyamandan, Urfadan, Hataydan,
Doğu Anadoludan, Karadenizden Antalyanın ilçelerine, Kumlucaya,
Kaşa, Finikeye, Serike, Manavgata, Antalyanın merkezine,
Alanyaya, Gazipaşaya işçi olarak gelen mevsimlik tarım
işçileri, bunlar daha çok yarıcı olarak
çalışıyorlar veyahut dörtte 1 oranında ürüne ortak
oluyorlar. Selde bunlar ellerinden gittiği için ellerinde hiçbir şey
kalmıyor, çoluğuyla çocuğuyla perişan oluyorlar.
Değerli
arkadaşlarım, sadece sel felaketinde değil tarımın
Türkiyede içinde bulunduğu durum aslında içler acısı.
Biraz önce Sivastan bir arkadaşımız arıyor. Kendisini
tanımıyorum, telefonla görüştük. Sivasın Gürün ilçesinin
Reşadiye köyünde, Hüseyin Koç, Adımı da verebilirsiniz. diyor.
50 ton nohut ürettim, evvelki sene 140 bin liraya sattım. Bir önceki sene
140 bin liraya sattığım nohudu, geçen sene 110 bin liraya
sattım, bu sene de 70 bin liraya sattım. diyor. 50 ton nohudun
maliyeti 85 bin lira. diyor arkadaşlar. Bunun için güney Anadoludan
gelen 30 tane mevsimlik işçi çalıştırıyorum. Bu
işi benim bırakmam önemli değil, 30 tane işçiye de
yazık olacak, bir iş yaratıyorum. diyor. Türkiyenin her
yerinde buna benzer olaylar oluyor tarımda.
Sayın
arkadaşlarım, bol yağışlar Antalyadaki doğal
güzelliklerin de, doğal afetlerin de nedeni oluyor. Antalyanın
aldığı yağış uzun yıllar ortalamasına
göre metrekareye 1.067 kilogramdır. Bu, Avrupa Birliği
ortalamasının 4-5 kat üstündedir, Türkiye ortalamasının da
yaklaşık 2 kat üstündedir. Antalya devletten
aldığının fazlasını devlete veren bir il
olmasına rağmen devlet vergi toplamasını çok iyi biliyor
ama doğal afetleri önlemek için para harcamasında ya bilmiyor ya da
cimri davranıyor.
Devlet,
GAP, KOP, DAP gibi bir projeyi Antalyada da hayata geçirmelidir. Antalyada AP
gibi Antalya Projesi ya da BAP (Batı Akdeniz) adında bir proje... Bu
projede Toroslardan gelen seller etkisiz hâle getirilmelidir. Antalyada bu
konularda bitirilen ve devam eden birtakım projeler yok değildir,
aslında vardır. Bu konuda görev
yapan kamu görevlilerimiz, bölge müdüründen, müdür
yardımcılarına kadar, bütün kamu görevlilerine kadar gecesini
gündüzüne katarak insanlar orada çalışmaktadırlar. Onları
kutluyoruz ve başarılarının sürekli olmasını
diliyoruz. Ancak bunlar yetmiyor, yetmiyor, yetmiyor! Çünkü neden?
Gecikmişlik var, yılların geçikmişliği var. Antalya
demek küçük Türkiye demek. Antalya turizmde başkent, tarımda
başkent, doğal felaketlerde de neredeyse son yıllarda başkent
oluyor sayın arkadaşlarım.
21/10/2009
tarihinde yine bu kürsüden Kumlucadaki sel felaketini gündem
dışı konuşmuştum. Orada demiştim ki:
Beşikçi köyünde ve Beykonaktaki 2 bin dönüm sera 1 metre su altında
kalmış, zaten para etmeyen sebzeler çürümeye terk edilmiştir. Bu
sel bir doğal felakettir ancak yedi yıl Beşikçi göletini
yapmayanlar da siyasi afettir. Yine aynı şekilde, Ekim 2011de
Gebizin Haskızılören köyünden gelen selde 6 kişi
hayatını kaybetmiş, 2 kişinin cenazesi hâlen
bulunmamıştır. Bu konuşmamdan da üç yıl sonra Ocak
2013te Yine durum aynı. diye bu kürsüden konuşmuştum,
şimdi de aynıdır diyorum arkadaşlar.
Antalya
doğal afetler bölgesi
GÖKCEN
ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Yapılıyor Osman Ağabey, yapma bunu
ya!
OSMAN
KAPTAN (Devamla) Sayın Vekilim
İşte böyle milletvekili
arkadaşlarımız olduğu sürece Antalyaya da bir şey
yapılmıyor, Türkiyeye de bir şey yapılmıyor.
Arkadaşlar, bir dinlemesini öğrenin önce ya! (CHP sıralarından
alkışlar)
Antalyanın
doğal afet bölgesi ilan edilmesi -Antalyanın içini demiyorum
arkadaşlar- ve koruma altına alınması gerekiyor. Küçük Aksu
Barajının programa alınmış olması -dinler
misiniz Sayın Vekilim- Aksu Çayının dere ıslahının
yeni başlamış olması takdire şayandır, takdir
ediyoruz, kutluyoruz ancak geç kalındığını da ifade
etmek istiyoruz. Geç kalınmasaydı, Aksu Çayının
kollarında bu şeyler olmasaydı Gebizdeki 6 tane
insanımız can vermezdi. Ancak, geç kalınmıştır
diyoruz, buralar eskiden bitirilmeliydi diyoruz. Boğaçayı Deresinin
ıslah çalışmasının yüzde 90-95inin
yapılması da, ıslah edilmiş olması da yine memnuniyet
verici bir olaydır. Kumlucadaki Alakır Barajı esasen sel önleme
amacıyla yapılmış bir barajdır. Gâvur Deresi
ıslah çalışması ise bu yıl sonu bitirilecektir.
Kumlucada ilçe merkezinin su taşkınlarına ilişkin yer
teslim çalışmaları yapılmadığı için
birtakım ıslah çalışmalarına
başlanamamaktadır. Bunun nedeni: Belediyenin yeri teslim etmesi
gerekiyor.
Şimdi,
sayın arkadaşlar, belediye Hükûmet partisinin belediyesidir. Oradaki
o belediyeyle Hükûmet, kamu görevlileri en kısa zamanda anlaşarak bu
projeleri hayata geçirebilirler diye düşünüyoruz.
Finikedeki
Kapıçay Barajının 2004
yılında ihalesi yapılacaktır. Bunun da gecikmeden
yapılması gerekir.
Yine,
Demre ilçemizdeki dere yataklarının, özellikle de Kaş, Kasaba ve
Karadağ yöresindeki dere yataklarının ıslahı için
kalıcı önlemler alınmalıdır, köylerin mağduriyeti
önlenmelidir.
Yine,
Manavgattaki Karpuz Çayı ıslahının bitirilmesi memnuniyet
verici. Bu Naras Barajının bu yıl sonuna bitirilmesi söz
konusu. Eğer bitirilirse Manavgat konusunda da selden korunma
açısından önemli adımlar atılmış olacaktır.
Şimdi,
burada, yine, Manavgatta da yer teslim çalışmaları gerekli
oluyor. Gazipaşada Gökçeler Barajı devam ediyor. Bunlar önemli
şeyler ama alınması gereken tedbirleri
Dere
yataklarının iskâna açılmış olması -tüm Türkiyede bu, sadece Antalyada
değil- kum, çakıl ocaklarının dere yataklarında
olması sel felaketlerine bir bakıma da davetiye çıkarıyor.
Sayın
arkadaşlar,
1)
Hasarlar daha olmadan, önceden tedbir alınmalı.
2)
Antalyanın tüm ilçelerindeki nehir, dere, çay yataklarının
ıslah edilmesi çalışmalarına hız verilmelidir.
3)
Yapılmakta olan barajlar ve göletler öncelikle bitirilmelidir ve buna
benzer tedbirler alınmalıdır. TARSİMin tüm çiftçilere
sigorta yapması yaygınlaştırılmalıdır.
Efendim,
doğal afetlerden korunmak için Hükûmetten tedbir, Allahtan da
esirgemesini diliyoruz.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kaptan.
Söz
talebi yok.
3üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Elektronik
oylama için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel
Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
Oy
Sayısı |
: |
219 |
|
Kabul |
: |
218 |
|
Ret |
: |
1 |
Kâtip Üye Mine Lök Beyaz Diyarbakır |
Kâtip Üye İsmail
Kaşdemir Çanakkale |
Böylece
tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Şimdi,
4üncü sırada yer alan, Güneydoğu Avrupa Savunma Bakanları
Süreci Çerçevesinde Koordinasyon Komitesi Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
4- Güneydoğu Avrupa Savunma Bakanları Süreci
Çerçevesinde Koordinasyon Komitesi Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/390) (S. Sayısı: 322)(xx)
BAŞKAN
- Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon
Raporu 322 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Balıkesir
Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş konuşacaktır.
Buyurunuz
Sayın Gümüş. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 322 sıra sayılı uluslararası
anlaşmanın onaylanmasının uygun bulunması
hakkındaki kanun tasarısı üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına konuşma yapmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlarım.
20nci
yüzyılın başları dünyamızda olağanüstü
değişikliklerin yaşanacağı bir dönem olarak tarihe
geçecektir. 20nci yüzyılın sonunda dünya bloklaşması
farklılaşmış, çok kutuplu dönemin sona ermesi
doğrultusunda gelişmeler olmuştur. Geçen zaman içerisinde
dünyada güç ağırlıklarının coğrafyalar arasında
dağılımı açısından yeni gelişmeler
yaşanmıştır. Gerçekte, geçen yüzyılın
başında bazı ülkelerin dünya ticaretinden giderek daha fazla pay
aldığı ve bu sürecin de devam edeceği öngörülebiliyordu. Aynı görüntü son on
yılda daha da netleşmiş hâlleriyle millî gelirlerde görüldü.
Özellikle bize daha sağlıklı bilgi veren satın alma
paritesi yöntemi ile hesaplanan millî gelir rakamları dünyada yeni bir
dönemin başlayacağını haber veriyordu. Tabii ki satın
alma paritesi hesaplama yöntemleri de gelişmiş ülkeler
tarafından değiştirildi manidar olarak. İşte dünya
coğrafyasının farklı yerlerinde yaşanan bu
gelişmeler yeni çağın yeni dengelerinin habercisiydi çünkü
dünyamızda kalkınmışlık ve uluslararası yeni güç
merkezlerinin varlığı sadece ekonomide olmayacak, siyasi
alanlara yansıyacak, savunma dengelerinde kendisini gösterecektir.
Burada kısaca
değinmekte yarar vardır: Gelişmiş ülkelerin hâlâ içinden
çıkamadıkları ekonomik bunalımın ve ekonomik
sürdürülebilirlik sorunlarının altındaki temel mesele işte
bu yeni güç dağılımlarının ortaya çıkması ve
dünyayı yeni değişimlere zorlamasıdır. Bu
değişimler neler olacaktır ve neler olmalıdır?
Tartışılacak en önemli mesele dünyadaki değişimlerin
neler olacağı ve neler olması gerektiğidir. Her şeyden
önce, içinde bulunduğumuz ve derinliği olan küresel dengesizlikler
barış içerisinde atlatılmalıdır. Bunun olmaması
hâlinde dünyamızın, insanlığın ve diğer
canlı hayatın ödeyeceği bedeller benim burada anlatmak
istemeyeceğim kadar büyüktür. Barış olmadığı
hâlde, dünyayı bekleyen ve şu anda içinde bulunduğumuz sürecin
içerisinde hazırlıklarının devam ettiği şartlar
barış olmadığı hâlde dönüştüğü takdirde
burada konuşmak istemeyeceğimiz kadar kötüdür. Ümidimiz, 20nci yüzyılın
savaşlara yol açan sonuçlarıyla karşılaşmak yerine, çalışmaların
sorunları barış içerisinde çözmek doğrultusunda devam
etmesidir çünkü silahlar da teknoloji ile birlikte korkunç bir şekilde
gelişmiştir. Sorunlar artık çağımızda silahlarla çözülmemelidir.
Bunun için çalışmak lazımdır ve bu zihniyetle
çalışmak lazımdır.
Değerli
arkadaşlar, dünya coğrafyasının belli bir bölgesinde süren
olağanüstü büyüme dünyanın ekonomik ve ticari ortamına büyük
katkılar yapmış ve hatta uygulanmak istenen bazı küresel
planlarda köklü değişiklikler yapılmasına, dünyadaki büyük
küresel planlarda köklü değişiklikler yapılmasına yol
açmıştır bu yakın tarihte yaşananlar. Elbette
planları değişen veya değişmeye zorlanan büyük güçler,
dünyanın süper güçleri olacaktır. Değişimlerden olumlu
olduğu kadar hegemonya alanlarının daraltılması açısından
olumsuz şekilde etkileneceklerdir dünyanın büyük güçleri. Bunun
yanında bizim gibi gelişmesi konjonktürel ortamlarda sürdürülebilen
ülkelerde -yönetimlerin acziyeti ve yanlış bakışı
neticesindedir bu- üretime dayalı yapılar yerine konjonktüre bağlı
yapılar geliştirilmiştir. Yaşanan gelişmelerden
ekonomik ve siyasi olarak olağanüstü ölçülerde etkilenmeye açık
olacaktır bizim gibi ülkeler. İşte, AB ve ABDnin
yaptığı serbest ticaret anlaşması, FEDin dolar
emisyonunu daraltması neticesinde bizim gibi ülkelerin hükûmetlerinin
aşırı rahatsızlığı buna en önemli örnektir,
hükûmetler âdeta titremektedirler. Yani, Transatlantik Ticaret ve
Yatırım Ortaklığı Anlaşması -ki bu belli
zorlamalar sonucunda dünyada gündeme gelmiştir, Avrupa ve ABDnin
entegrasyonu meselesidir- ve bununla doğacak ekonomik kalkınma
ortamı Amerikada çıkılmakta olan krizden farklı
politikalara doğru yönelmeyi getirmiştir ve bu politikalar sonucu
emisyondaki daralma bizim gibi ülkeleri tir tir titretecektir. Bakın,
yanlış politikalar sonucunda nelerle
karşılaşacağız, hatta hükûmetler için ne riskler
gündeme gelecektir. Yeni şartlarda görüldüğü gibi AB ve ABD
ticaretini genişletecek bir entegrasyon girişimindedir. NATO ise hem
Akdenizde hem Orta Doğuda müdahale gücünü artırmaya çalışmaktadır.
Bakınız, hem
Büyük Okyanusa kıyısı olan ülkelerde hem Atlantik
kıyısında hem Akdenizde önemli değişiklikler
olmaktadır. Bir tarafta serbest ticaret anlaşmaları
yapılırken diğer tarafta ülkelerin siyasi
yapılarının yeniden yapılandırılması için uluslararası
müdahaleler gündeme gelmektedir. Bu gelişmeler içinde olumlu
gelişmeler yanında, tabii ki, itiraz edilecek davranışlar
oldukça yaygındır. Nerede? Akdeniz ülkelerinde. Nerede? Orta
Doğunun birçok yerinde. Kim tarafından? Hem gelişmişler
tarafından hem de bizim gibi şaşkın ülkeler
tarafından.
RECEP ÖZEL (Isparta) Biz
şaşkın ülke değiliz ki.
HALUK AHMET GÜMÜŞ
(Devamla) Şaşkın ülkelerin yönetimleri tarafından,
düzeltiyorum.
RECEP ÖZEL (Isparta)
Şaşkın ülke kim ya!
HALUK AHMET GÜMÜŞ
(Devamla) Şaşkın yönetimler tarafından.
Gerçek şudur ki, dünya
giderek uluslararası bölgesel entegrasyonları hızla
geliştirirken, muhtemel kaos ortamlarına
hazırlığını yeni savunma anlaşmalarıyla
güçlendirmektedir.Buradan hareketle, geleceğin dünyasında birbirini
dengeleyen uluslararası ekonomik bölgesel entegrasyonlar ve yeni savunma
anlaşmaları olacaktır.
AKP Hükûmeti nihayet bizi
dengesizleştirme potansiyeli çok yüksek olan istikrarsız Orta
Doğu ülkelerinin iç işlerine karışma ve onlarla entegrasyon
rüyası, havucu peşinde koşma dışında bir konuya,
bu meseleyle dikkatini verebilmiştir, ara sıra iyi şeyler
oluyor.
Biz her fırsatta Hükûmete söyledik:
İstikrarsız bölge ile ilişkilerinizi artırırsanız
istikrarsızlık tıpkı bir hastalık gibi Türkiyeye de
bulaşacaktır. İstikrarsız bölgeyle entegrasyon
yapılmaz. dedik. Siz entegrasyon peşindesiniz. İşte,
entegrasyonun sonucu Orta Doğuda itibarı ne hâle gelmiştir
bunları sizler çok iyi görüyorsunuz. Bu anlamda kısmi de olsa
istikrarlı görünümde olan kuzey, batı ve doğu yönlerimizdeki
bölgeler bizim için ekonomik entegrasyona en uygun olanlardır.
Geçmişte
karmaşık etnik yapıları nedeniyle çeşitli istikrarsızlıklar
ve çalkantılar yaşamış olan Balkan ülkeleri, bugün
artık bu çağrışımın unutulması nedeniyle,
unutulması amacıyla güneydoğu Avrupa ülkeleri olarak
anılmak istemektedirler. Bu coğrafya bizim için jeopolitik ve
ekonomik açıdan olduğu kadar tarihî, kültürel ve insani
ilişkiler bakımından da büyük öncelikler
taşımaktadır. Aynı zamanda Balkanlar, Türk tarihi
açısından taşıdığı özel önem ve bölgesel
entegrasyon hedeflerimiz bağlamında geleceğe dönük içerdiği
potansiyellerle çok büyük öneme sahiptir. Özellikle Yugoslavyanın
dağılmasının ardından Balkanlardaki tüm dengeler
farklılaşmış, bu süreçte ortaya çıkan
istikrarsızlık uluslararası barış açısından
tehlikeli boyutlara ulaşmıştı. Balkanlarda büyük insani
acılar yaşanmış ve acılı etnik temizlik hareketleri
gündeme gelmişti. Yaşanan bu acılardan ve uluslararası
askerî müdahalelerden sonra 1934te imzalanan ve İkinci Dünya
Savaşının yarattığı uluslararası
konjonktürde geçerliliğini yitiren Balkan Antantından
yaklaşık altmış yıl sonra yani 1996da Güneydoğu
Avrupa İşbirliği Süreci Örgütü kurulmuştu. Bu örgütün temel
özelliği Balkanlar kaynaklı tek iş birliği platformu
olmasıdır. Bu örgüt Arnavutluk, Bosna-Hersek, Bulgaristan,
Hırvatistan, Karadağ, Makedonya, Moldova, Romanya, Sırbistan,
Slovenya, Türkiye ve Yunanistan olmak üzere 12 üyeden oluşmaktadır.
Bir 12li başlangıç daha
Örgüt, bölge ülkeleri arasında siyasi,
ekonomi ve güvenlik alanlarında iş birliğinin güçlendirilmesi ve
Balkanlar coğrafyasında bir daha insani acıların
yaşanmayacağı bir barış ortamının tesis
edilmesini amaçlamaktadır. Ben de partim adına önümüzdeki dönemde bu
örgütün kurduğu Parlamenterler Asamblesi Türk Grubunun etkin bir üyesi
olarak iş birliği sürecinin başarılı bir şekilde
devam etmesine yönelik katkılarımı sunmaya
çalışacağım.
Değerli
milletvekilleri, bugün artık parlamenter diplomasi, en az diplomatlar
eliyle yürütülen klasik diplomasi kadar önemli bir hâle gelmiştir, hatta
daha önemli bir hâle gelmiştir. Bilgi ve politika üreten, bölgenin
refahı ile istikrarı yönünde karar alan, raporlar hazırlayan,
uluslararası iş birlikleri gerçekleştiren bir Parlamenterler
Asamblesi yalnızca bölgedeki barış ortamına hizmet etmekle
kalmayacak, aynı zamanda hükûmetlerin dış politikalarına
olumlu yönde katkılar sunabilecektir, tabii eğer dış politikaları
yöneten kurum ve kişiler ortaya çıkacak bu bilgi kaynaklarından
istifade etmek isterlerse. Ne yazık ki AKP Hükûmetinin
Dışişleri birimleri dış politika konusunda
uyarılarımıza kulaklarını tıkamaya devam
etmektedirler. Bu sağır tutum ve dış politikadaki analiz
yoksunluğu, dünyada yaşanan gelişmelerin nedenlerini
sonuçlarıyla düşünmek yerine yalnızca kavramlarla yapılmaya
çalışılan dış politika anlayışı ülkeyi
bugünkü sorunlu duruma getirmiştir. Bırakın artık sadece
kavramlarla düşünmeyi, hangi gelişmeler hangi büyük dünya meselesinin
bir sonucudur, buna bakınız. Dışişleri
Bakanlığına çok değerli katkılarımız
olabilir eğer bizi dinlemek isterlerse Dışişleri Bakanını
burada göremiyoruz bile- ve görüşlerimizi değerlendirmek isterlerse
kapımız kendilerine her zaman açık olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, bildiğiniz gibi Balkanlar coğrafyası bizim
açımızdan hem çok özel hem de çok güzel bir coğrafyadır. Bu
coğrafyada tarihsel açıdan Türkiye ile çok güçlü bağları
olan ülkeler bulunmaktadır. Dillerimiz bazılarıyla benzer
kökenlerdendir; Sırpça, Bulgarca, Arnavutça ve Boşnakçada binlerce
Türkçe kökenli sözcük bulunmaktadır. Tarihsel paydaları
aradığınız zaman aşırı bir zenginlikle karşılaşacağız.
Balkanlarda karşılıklı güven ve istikrarın
sağlanması ve komşuluk ilişkilerinin kurulması ancak
Türkiyenin de içinde bulunduğu etkin bir uluslararası örgüt yoluyla
mümkün olabilecektir. Yani var olan örgütler acil bir şekilde
etkinleştirilmeli ve ciddi bir şekilde çalışılmalıdır.
Bu bölgedeki ülkelerin Avrupa Birliği ve NATO gibi kurumlarla entegrasyon
sağlaması bu ülkelerdeki demokratik yönetimlerin pekiştirilmesi
açısından önem arz etmektedir. Türkiyenin de bu sürece rahatsız
edici emperyal hedefler gözetmeksizin önderlik etmesi ve bölge ülkeleriyle daha
düzenli bir entegrasyon hedefi peşinde koşması gerekmektedir.
Gerçekte bu süreç için geç bile kalınmıştır diyebilirim.
Uluslararası
bölgesel entegrasyonların taşıdığı önemi bu
kürsüden müteaddit defalar dile getirdim. İşte bugün görüşmekten
olduğumuz örgütün kurduğu yapılar bunun en somut örneklerinden
birisidir. Hem kalıcı barışın tesis
açısından hem oluşacak uluslararası yeni dengelere destek
açısından savunma iş birliklerinin artırılması ve
ekonomik bütünleşme süreçlerinin önünün açılması yaşamsal
önemi haizdir.
Konuşmamın
başında genel olarak ifade ettiğimiz gibi, gelişmiş
ülkelerin Güneydoğu Asya ülkelerini ve özellikle de Çin ve Hindistandaki
muazzam büyüme rakamlarını dengeleyebilmek için Güneydoğu Avrupa
ve Karadeniz ülkeleri civarında kapsamlı entegrasyon ve iş
birliği olanakları aramaya başladıkları
tartışma götürmez bir gerçektir. Bu arayış çeşitli
defalar da çeşitli düşünürlerce dile getirilmiştir.
Gelişmiş
ülkelerde eğilim, Batı dünyasının yeni şartlara, büyük
ölçek ekonomileri yaratabilecek yeni uluslararası entegrasyonlara olan
ihtiyacının arttığı şeklindedir. Bizler de bu
ölçek ekonomisi yarışında öncelikle en
yakınımızla ve bize en yakın olan ülkelerle menfaat
birliklerini geliştirmek, bu konudaki fırsatları zaman
ilerlemeden, zaman geçirmeden gerçekleştirmek zorundayız. En
yakındaki ülkeler kimlerdir? 1) Balkan ülkeleridir. 2) Karadenizin
kuzeyindeki ülkelerdir. 3) Kafkasyadır. 4) Orta Asyadır. Orta
Asyada geriledik. Kafkasyada ilişkilerin ne olduğu belli değil.
Rusyayla aramızda güvensizlik var. Şimdi emeklemeye
çalışıyoruz, yapmaya çalışıyoruz; daha yeni
gündemimize geliyor, Hükûmetin 10uncu senesinde Balkanlarla iş
birliğini geliştirmek amacındayız.
İlişkiler nerede
gelişmiş? Orta Doğuda gelişmiş. Nasıl
gelişmiş? Konuşma daha iyi, düşünme daha iyi.
Geliştirdiğiniz ilişkiler işte Irakta,
geliştirdiğiniz ilişkiler Suriyede. Suriyede sizi kale bile
almıyorlar şu anda, Cenevre görüşmelerinde görüşünüzü bile
almıyorlar.
Geleceğin dünyası bölgesel
entegrasyonlar ve yeni bölgesel savunma anlaşmalarıyla bizim gibi
gelişen ülkelere önemli ve daha büyük hareket olanakları sunma
imkânını verecektir. Zaman akıllıca ve gecikmeden
kullanılmalıdır. Uluslararası bölgesel yapıların
olduğu bir dünyada bölgeler arası ilişkiler içerisinde
gelişmekte olan ülkelerin etkileri ve hareket alanları daha büyük,
daha geniş ve daha etkili olacaktır arkadaşlar. Zaman
akıllıca ve gecikmeden kullanılmalıdır. En
yakındaki dengeli ülkeler bizim yakın iş birliği
partnerlerimiz olarak algılanmalı ve bu doğrultuda
çalışılmalıdır.
Dinlediğiniz için
teşekkür eder, yüce Meclisi saygılarımla selamlarım,
hepiniz sağ olun. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Gümüş.
Şahısları
adına söz talebi yok.
Soru-cevap bölümünde
Sayın Öğüt sisteme girmişsiniz, sorunuz var mıdır?
Buyurunuz Sayın
Öğüt.
KADİR GÖKMEN
ÖĞÜT (İstanbul) Efendim, geçtiğimiz ay içinde gazetelerden
okuduğumuz kadarıyla -ve arkadaşlarla bu haber üstüne
ilişkiye geçtik- TRTde çalışan 20 kadar
arkadaşımıza Gezi olaylarıyla ilgili olarak sosyal medyada
paylaşımlarından dolayı soruşturma
açılmış. Bu soruşturmayla hem kadroya alınmaları
geciktiriliyor hem de kendilerinin iş güvencesi konusunda bir
sıkıntı var. Atamaları yapılamadı. Cuma günü
sabahleyin de onları sözlü olarak bir savunma vermeye
çağırmışlar. Bu konuda Sayın
Bakanımızın, sosyal medyadaki yazışmalardan
dolayı herhangi bir şekilde müdahale edilip edilmeyeceği
konusunda kendisinin bu arkadaşlara yönelik bir koruması var mı,
onu öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.
Sayın Ağbaba...
VELİ AĞBABA
(Malatya) Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, kamuda
çalışan geçici işçiler var geçtiğimiz yıl da
sormuştum- Devlet Demir Yollarında, şeker fabrikalarında,
birçok alanda çalışan geçici işçiler var; bunların kadro
sorununu çözmeyi düşünüyor musunuz?
Bir de taşeron işçiler var. Maalesef
özellikle bu son dönemde artan taşeron işçiler konusunda bir
çalışma yapılıyor mu? Herkes bu konuda sizden olumlu bir
haber bekliyor. Bunu sormak istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Ağbaba.
Sayın
Kaplan
MEHMET
HİLAL KAPLAN (Kocaeli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, Gebzede Feniş Alüminyum diye bir iş yerimiz var.
Feniş Alüminyum, 1970lerde, 80lerde Türkiyedeki kendi sektöründeki en
büyük şirketlerden bir tanesi. 2001 yılında
yaşadığı ekonomik krizle uluslararası sermayeye bir
miktar ve bankalara borçlandı. Bu borçlanmanın sonucu, şu anda,
işverenin ekonomik sıkıntısı nedeniyle, orada
çalışan 637 işçi ve memurun işlerine son verildi ve
kapının önüne kondu.
Siz,
Çalışma Bakanı olarak, işçilerimizin ve
memurlarımızın bu yaşadığı
sıkıntıyı gidermek adına gerek işverenle gerekse
de sendika yetkilileriyle bir görüşme yaparak bu olayın
tatlılıkla çözülmesi ve barışın sağlanması
adına bir girişimde bulunmayı düşünüyor musunuz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.
Sayın
Havutça
NAMIK
HAVUTÇA (Balıkesir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, kamuoyunda emeklilikte yaşa takılanlar olarak bilinen çok
önemli bir mağdur kesim var. Bunlar, her platformda, seçimler
yaklaştıkça size zaman zaman da ulaşarak, Ankarada,
İzmirde, değişik zamanlarda eylemlerde bulunuyorlar. Bu
insanlar gerçekten de uluslararası hukuka, çalışma
yaşamına çok aykırı bir şekilde, çok haksız bir
şekilde âdeta cezalandırılıyor.
Bakın,
elli yaşında, işsiz kalmış, emeklilik
yaşını doldurmuş ama yaşı elliyi geçtiği
için iş bulamıyor, maalesef emekli maaşı da alamıyor. Siz
Hükûmet olarak, bir insan olarak o, evladını okula gönderiyor- bu
insanların ıstırabına çare olmayı düşünüyor
musunuz? Burada bir haksızlık olduğunu görmüyor musunuz?
Bunu
Hükûmet olarak
Defalarca, biz, burada gündeme getiriyoruz ve getirmeye de
devam edeceğiz. Burada açık bir haksızlık var.
Lütfen,
bu insanların sesini, ıstırabını duyun.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Havutça.
Sayın
Özel
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, dün de çokça dile geldi, bundan sonra da Meclis çatısı
altında çokça konuşacağız. Somadaki çıkan
yangında bir işçimizi kaybettik. Ben geçen sene, üst üste 3 tane
yangın çıktığında bu konuyu yazılı bir soru
önergesiyle tarafınıza iletmiştim. Son on yılda defalarca
denetlendiğini ve 66 farklı kusurun tespit edildiğini, 2011
yılında da bir kez bir aylığına
kapatıldığını, ardından
açıldığını yazılı olarak
cevaplandırmıştınız. Hem Manisa kamuoyu hem Türkiye
kamuoyu bu şirketin sahiplerinin partinize olan
yakınlığını ve bütün eksikliklerine rağmen
sizlerin iş güvenliği müfettişlerinizin raporlarının
hilafında siyasi baskıyla buranın açık tutulduğunu
söylüyorlar. Bu tip bir baskıdan haberdar mısınız? Bu maden
ocağının faaliyetine hâlâ devam ediyor ve can alıyor
oluşunu nasıl açıklıyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Özel.
Sayın
Bayraktutan
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, bilindiği üzere, Artvinde Cerattepede çıkartılmak
istenen bir maden var. Bu madene ilişkin olarak 2001 yılında
Mecliste yapmış olduğunuz konuşma tutanaklarını
çıkarttım. O konuşma, bana göre muhteşem bir konuşma.
Bugün bu madene ilişkin olarak yapılan ÇED raporunda 50 bini
aşkın ağacın kesilerek maden çıkartılması
istenmektedir. 2001 yılında yapmış olduğunuz
konuşmada Artvinde bu şekildeki bir maden çıkartılma
işleminin büyük bir cinayet olacağını, Artvinin sonunu
getireceğine ilişkin elimde tutanaklar var. 2001 yılında
yaptığınız bu konuşmanın içeriğini bugün de
paylaşıyor musunuz? Bütün Artvinliler merak ediyor.
Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bayraktutan.
Sayın
Öğüt
KADİR
GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Meclise
geldiğimiz iki yıldan beri ve daha önceki süreçte de Diş
Hekimleri Odası ve Birliğinin çalışmalarıyla bu,
muayenehanede çalışan diş hekimlerinin kamudan hizmet satın
alınması konusundaki anlaşmasının yapılması
için Bakanlığınızla ve Sağlık
Bakanlığıyla temaslar yapılmıştı fakat bir
türlü bu hayata geçmedi. Sizin onayınızın alınmasına
rağmen, Sağlık Bakanının da onayının
alınmasına rağmen hâlâ bu muayenehanelerden hizmet satın
alınması hayata geçmedi. Bu dönemde bu konuda bir çalışma
yapmayı düşünüyor musunuz? Diş hekimi meslektaşlarımızın
çok ciddi mağduriyeti var. Bu anlamda sizden burada yine bir söz istiyorlar,
görüşünüzü istiyorlar.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.
Sayın
Akar
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sayın Bakan, geçen yıl bu kürsüde, Meclis kürsüsünde
yaptığınız bir konuşmada, Kozludaki maden
kazasından sonra yaptığınız bir konuşmada,
madenlerde galeri açma işini, yine eski usulde olduğu gibi, eski
madenlerde olduğu gibi tecrübeli madencilerin ve galeri açma işini
yapacak elemanların yetişmesi için taşerondan
alacağınızı, onunla ilgili bir kanun tasarısı
hazırladığınızı şu kürsüden ifade
etmiştiniz.
Ben,
yine o tarihte yaptığım konuşmada, Yine her zamanki gibi
bu kürsülerden iyi dileklerinizi, temennilerinizi dile getireceksiniz, fakat
sonuçta değişen bir şey olmayacak. demiştim. Aradan bir
yıl geçmesine rağmen, böyle bir kanun tasarısı, teklifini
Meclise getirmediğiniz gibi bu konuda en ufak bir çalışma da
yapmadınız ve Türkiye'deki maden kazaları, aynı diğer
iş kazalarında olduğu gibi Avrupada 1inci, belki de dünyada
2nci sırada yer almaktadır.
Bu
konuda, maden kazalarının önlenebilmesi için, maden
ocaklarındaki kazaların önlenebilmesi için herhangi bir kanun teklifi
hazırlıyor musunuz, yoksa yine
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Akar.
Sayın
Havutça
NAMIK
HAVUTÇA (Balıkesir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, Büyükşehir Belediyesi Yasası çıkmasından sonra,
biliyorsunuz, şu anda, önümüzdeki dönemde bu illerimizde il özel idaresine
bağlı olarak çalışan geçici işçi statüsünde,
sözleşmeli işçi statüsünde bulunan çalışanlarımız
var. Bunlar bize soruyorlar, Bizim durumumuz ne olacak? Biz kamu
işlerinde kadroya alınacak mıyız? Ve yine o
büyükşehir belediyelerimize bağlı olan ilçe belediyelerinde
taşeron statüde, sözleşmeli statüde ve geçici işçi statüsünde
çalışanlar var. Hükûmetiniz bunlarla ilgili herhangi bir
çalışma yapmayı düşünüyor mu? Bu
çalışanların Anayasadan kaynaklanan çalışma
haklarını güvence altına alacak kamu çalışma
haklarını verecek midir, yoksa klasik bir yöntemle, AKP
bildiğimiz klasik bir şekilde emek sömürüsüne ve
taşeronlaşmaya devam mı edecek?
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Havutça.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Çok
teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Şimdi,
TRTde çalışanlarla ilgili tevcih edilen soruya tabii ki biz de gerek
medya gerek burada soru çerçevesinde muttali olduk. Ben, TRTde hukuka
aykırı bir işlemin olacağı ihtimalini hiç vermiyorum,
hukuk çerçevesinde değerlendirme yapıldığını
belirtmek istiyorum fakat Çalışma Bakanlığı olarak
madem böyle bir sorumluluğu bize iletiyorsunuz, bizzat yetkililerle
görüşerek burada gerçekten hukuka aykırı bir işlem varsa
bunun takipçisi olacağımı ifade etmek istiyorum.
İkincisi,
geçici işçilerle ilgili olarak, altı ayın altında
çalışan yani beş ay yirmi dokuz gün çalışmakta
olanlarla ilgili bir düzenleme şu anda söz konusu değil.
Bildiğiniz gibi, geçtiğimiz yıllarda, altı ay ve üzerinde
çalışma gerçekleştiren çalışanların kadroya
alınmalarıyla ilgili işlem tamamlanmış,
yaklaşık 227 bin işçi kadroya alınmış idi. Dolayısıyla,
altı ayın altında çalışan işçilerin kadroya
alınmasıyla ilgili şu anda bir çalışmanın
olmadığını belirtmek istiyorum.
Taşeron
işçilerle ilgili inanın uzun bir süredir
çalışmamızı sürdürüyoruz. Bütün milletvekili
arkadaşlarımızın da bu konuda alt işverenin
yanında çalışan işçilerin sorunlarını
anlattıklarının, onları bilgilendirdiklerinin ve bir çözüm
aradıklarının bilincindeyim. Her gittiğimiz ilde de alt
işveren yanında çalışan işçilerimizle bir araya
geliyoruz, sendikalarla, işçilerle, işverenlerle ve kamuda
çalışan taşeronların çözüm konusu aslında binbir türlü
sıkıntıyı da içinde barındırıyor. Yani,
aldığınız bir karar işçi kesiminin aleyhine,
aldığınız bir karar işveren kesiminin aleyhine bir
tablo arz ettiğinden dolayı uzlaşmada zorluk yaşıyoruz
ama bir gerçeği de burada, huzurlarınızda vurgulamak istiyorum:
Tabii ki şu andaki taşeron uygulaması emeğin sömürüsüne
dönmüş bulunmaktadır, bunun sürdürülebilirliği yoktur. Mutlaka
bir çözüm bulma konusunda yarın yine taraflar bir araya gelecek ve kendilerine
10 Kasıma kadar bir süre verdik, bir uzlaşma noktasına
gelecekleri inancı içerisindeyim. Bu yasama yılında, seçimlere
gitmeden, bu alt işveren işçileriyle ilgili sorunu çözme gayreti
içerisinde olduğumuzu bir kez daha ifade ediyorum.
Gebzede
bir fabrika ile ilgili oluşan iflas neticesinde 637 işçimizin şu
anda gerçekten ciddi sıkıntılarla karşı
karşıya olduğu
Hatta bu işçilerle bizzat da görüşme
imkânım oldu, ilgili sendikayla da görüşme imkânım oldu,
işverenle de görüşme imkânımız oldu. Bu görüşmelerde,
tabii ki iflas gerçekleşmiş ise hareket alanımızın ne
kadar daraldığını hepiniz tahmin edersiniz. Bu konuyla
ilgili, acaba kısa çalışma ödeneği çerçevesinde
işçilere bir imkân temin edebilir miyiz diye o girişimlerimiz de oldu
ama maalesef işletmenin konumu, iş yerinin konumu bu tür
imkânları da işçilerimize sağlamaktan uzak bir tablo arz ediyor.
Bundan dolayı biz özellikle şunu ifade ediyoruz: Bahsettiğiniz
işletmede çalışan bir işçimiz on yedi gün
kaldığını emekli olmak için, bir diğer işçimiz
birkaç ay kaldığını ifade ediyor. Yani, düşünebiliyor
musunuz, on yedi gün sonra tazminatını alacak, belki de bir ev sahibi
olacak, belki de sıkıntılarını giderecek. Otuz
yıldır beklediği bir süreci tam yakalama noktasındayken,
işverenin iflası neticesinde bu işçinin karşı karşıya
bulunduğu durumu öyle tahmin ediyorum ki hepimiz görüyoruz ve
hissediyoruz. Bunun çözümü ne olabilir? Otuz yıl işçiyi beklettikten
sonra tazminatı vereceğimize, aylık
çalışmasının neticesinde bireysel hesabına acaba
tazminatını yatırsak da iş yeri iflas etse bile, bireysel
hesabında tazminat birikeceği için
bu işçimizin mağduriyetini ortadan kaldırsak diye bir
çalışmayı tarafların huzuruna getiriyoruz. Ben anlamakta
zorlanıyorum, bu kadar net ve şeffaf bir çalışmayı
yani kıdem tazminatı yerine kıdem tazminatı fonunu getirip
yılları beklemeden her ay hesaba yatması gereken bir tazminat
anlayışına neden sendikalarımız sıcak bakmaz,
neden siyasetçilerimiz sıcak bakmaz ve bunun istismarına gider, ben
bunu anlamakta zorlanıyorum. Tam otuz yıl sonra, on yedi günü kalan
işçimizin otuz yıllık birikimini alamamasını hepimiz
yüreklerimiz sızlayarak şu anda izliyoruz. Çözümü gayet nettir: Her
ay, çalışmasının sonunda nasıl ücretini alıyorsa,
kendi bireysel hesabına tazminatının yatmasıdır. Başka
türlü, işçinin ve emeğin sömürülmesini engellemek burada mümkün
değildir. Bunu da bilgilerinize sunuyorum.
Emeklilikte
yaşa takılanlarla ilgili düzenleme, 1999 yılında o günün
hükûmeti üçlü koalisyon tarafından 4447 sayılı Yasa ile
yürürlüğe girmiş olan bir düzenlemedir. Bu konu Anayasa Mahkemesine
götürülmüş ve burada, bu emeklilik yaşına takılan, bugün de
ifade edilen kesime bir haksızlığın
yapıldığı ifade edilmiş. Anayasa Mahkemesi uygulamada
ve yasada bir haksızlığın,
yanlışlığın olmadığına yasayı
iptal etmeyerek karar vermiş bulunmaktadır.
Somadaki
yangında hayatını kaybeden vatandaşımıza ben de
Allahtan rahmet diliyorum. Olaydan hemen sonra müfettişlerimiz
oradaydılar ve havalandırmada bir çöküşün neticesinde, tozda
meydana gelen yangın neticesinde bir vatandaşımız, bir
işçimiz ne yazık ki hayatını kaybetti. Bu işletmeyle
ilgili, bu iş yeriyle ilgili nisan ayında yapılan teftişte
kapatma cezası verilmiş ve daha önce de 10 bin lirayı yani 10
milyarları aşan birçok idari para cezaları da orada
uygulanmış. Bu son kapatmadan sonra, tespit edilen eksiklikler
giderildikten sonra tekrar işletme faaliyetlerine dönmüş fakat
buradaki kaza, havalandırmadaki çöküşün oluşturduğu bir
kazadır. Teknik olarak şu anda çalışmalar devam ediyor.
İlk bulgulara göre, işletmenin kusurunun olduğu şeklinde
teftiş raporlarında ön bilgi olarak bizlere de ifade edildi.
Kesinlikle ifade ettiğiniz gibi, insan hayatını bu kadar
ilgilendiren bir konuyla ilgili baskı veya benzeri bazı yandaş
yaklaştırmaların kabul edilebilir bir tarafı yoktur.
Çalışma hayatının çok daha sağlıklı bir
düzeyde sürdürülmesi konusunda bildiğiniz gibi Parlamentoda İş
Sağlığı ve Güvenliği Yasasını birlikte
çıkardık. Bunun önemli bölümleri 1 Ocak 2014 tarihi itibarıyla
yürürlüğe girecek. Burada amaç, sağlıklı bir ortamda
işçilerimizin, emekçilerimizin çalışma
yaşamlarını sürdürmeleridir.
Bu konuda başka bir
düzenlemeye, burada ifade edildiği gibi başka bir düzenlemeye, yani
Madeni kim çıkaracak? Taşeron mu çıkaracak, asıl
işveren mi çıkaracak? gibi düzenlemeye gerek yok, yasa uygulamaya
girdiğinde kurallara uyulduktan sonra tüm sıkıntıların
ortadan kalkacağı bir sürece inşallah bu yasa ile girmiş
olacağız.
Genelde
kullanılıyor, Dünyada, efendim, iş kazalarında 2nciyiz.
gibi gelişigüzel değerlendirmeler yapılıyor, bunlar
doğru değil arkadaşlar. 2002 yılında 100 bin
işçide 16 ölüm söz konusu iken 2012de 100 bin işçide 8, şu anda
ise, 2013 yılında 100 bin işçide 6 ölümlü iş
kazalarıyla karşı karşıyayız. Türkiye
hızlı bir şekilde iş kazalarını ve buradaki
ölümleri azaltmaktadır, bunu da bu vesileyle ifade etmiş olayım.
Artvindeki
Artvin,
biliyorsunuz, Yeşil Artvin diye ifade etmek doğrudur. Benim de
doğduğum bir şehirdir, çocukluğumu geçirdiğim bir
şehirdir. Tam Artvinin tepesinde bir maden arama
Tabii ki tekniğine
ve çevreyi tahrip etmeyecek bir şekilde madenlere sahip çıkmamız
doğrudur ama eğer bir tahribat söz konusuysa, ki Artvindeki
geçmiş yıllara ait bir konuşmamı sayın milletvekilim
hatırlattılar, aynen o konuşmanın arkasındayım,
onu da ifade edeyim.
Serbest diş
hekimleriyle ilgili olarak da, kamudan hizmet alımlarıyla ilgili
çalışmalarımızı biz Sosyal Güvenlik Kurumu olarak
tamamlamış bulunuyoruz fakat bu konuda takdir edersiniz ki kurumlar
arasında değerlendirmemiz devam ediyor ve neticeye bu konuda
varamamış durumdayız.
İl özel idarelerine
bağlı çalışanlardan sözleşmeli olan 100 bin
kişiyi kadroya aldık. Bunu yine yüce Mecliste hep birlikte
gerçekleştirdik. Bu 100 bin sözleşmeli kapsamına girmeyenlerin
tabii ki kadroya alınmaları söz konusu olmayacak idi. Bizim personel
rejimimizde çok farklı statüler var, bunları daha da azaltma gayreti
içerisindeyiz. Geçmiş yıllardaki kadroya alınan işçiler ve
bazı statülerde yapılan değişikliklerin amacı da bu
parçalı statüyü biraz daha derli toplu hâle getirmeye dönük olduğunu
ifade ediyorum.
Öyle
tahmin ediyorum, bütün sorulara cevap vermiş bulunuyoruz. Bütün soru soran
arkadaşlara teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Benim soruma cevap vermediniz, daha zaman var.
ÇALIŞMA
ve SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Sizin
BAŞKAN
Herhâlde sistem kapandı siz teşekkür edince.
Cevabınızı daha sonra
belki yazılı verirsiniz.
Şimdi
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
MEHMET
ŞEKER (Gaziantep) Karar yeter sayısı istiyoruz .
BAŞKAN
Karar yeter sayısı arayacağım, elektronik cihazla
yapacağım.
Bir
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Karar
yeter sayısı vardır; tasarının maddelerine geçilmesi
kabul edilmiştir.
1inci maddeyi
okutuyorum:
GÜNEYDOĞU
AVRUPA SAVUNMA BAKANLARI
SÜRECİ
ÇERÇEVESİNDE KOORDİNASYON
KOMİTESİ
ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ
UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TASARISI
Madde 1- (1) 21 Ekim
2009 tarihinde Sofyada imzalanan Güneydoğu Avrupa Savunma Bakanları
Süreci Çerçevesinde Koordinasyon Komitesi Anlaşmasının
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN 1inci
madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili
Mehmet Volkan Canalioğlu.
Buyurunuz Sayın
Canalioğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET
VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; iyi akşamlar diliyorum. Öncelikle, burada
söyleyeceğime söz verdiğim bir konuyu sizlerle paylaşmak
istiyorum. Bugünkü çalışmalarımız içerisinde Cumhuriyet
Halk Partisi Afyonkarahisar Milletvekilimiz Sayın Ahmet Toptaş,
Afyonkarahisardaki patlamada şehit olan 25 evladımızın
durumlarının araştırılmasını, ihmal mi
suikast mı noktasında araştırma noktasına gelinmesini
ve bir Meclis araştırma heyeti kurulmasını teklif
etmişti. Buradaki görüşmelerden sonra bu teklif kabul edildi ama ben
şunu söylemek istiyorum: 8 Ekim 2013 tarihinde Eskişehirdeki mahkemeye
katılmıştım ve oradaki şehit annelerinin, şehit
babalarının durumları gerçekten yürekler acısı ve
insanın içini sızlatan bir acıydı ve orada
Kırıkkaleden Kıdemli Çavuş Murat Döğerin eşi
yapmış olduğu konuşmada Ben babamı...
BAŞKAN Sayın
Canalioğlu, Teklif kabul edildi. dediniz ama edilmedi,
kayıtları düzeltiniz lütfen.
MEHMET VOLKAN
CANALİOĞLU (Devamla) Edilmedi, evet, edilseydi teşekkür
ederdim zaten, edilmedi.
Kırıkkaleden
Kıdemli Çavuş Murat Döğerin eşi şöyle seslendi
mahkeme heyetine: Ben babamı 3 yaşında kaybettim. Şu anda
yaşım 26 -ya da 27, hafızam beni yanıltmıyorsa- ve ben
de eşsiz... Çocuklarımı babasız mı büyüteyim? Siz
insan değil misiniz? Biz insan değil miyiz? Yapılan bu muamele
bize reva mıdır? Lütfen bu işi açık ve net bir şekilde
ortaya koyun. diye ağlaması gerçekten yürekler
acısıdır.
Değerli
milletvekilleri, evet, onlar insan, biz de insanız. Onların
kaybettiği çocuklarımız da bizim birer evlatlarımız,
insanlarımız. O nedenle burada isterdik ve beklerdik ki bu konuyu
araştırmak üzere bir komisyon kurulsun ve en azından şehit
ailelerinin, şehit yakınlarının da o yürek acısı
bir yerde dinsin ve sonucu onlar da açık ve net şekilde
öğrensinler. Ama ne yazık ki burada böyle bir karar alamadık.
Değerli
arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; bu noktadan
baktığımız zaman henüz şehit oldukları yerde bile
bir anıt yapamadık, 5 Eylül 2012den bu yana şehitlerimiz için
orada bir anıt yapamadık. Onlara patlamanın olduğu bu yerde
bu şehitliği yapmak, bu anıtı yapmak bu kadar mı zor?
Bizler bir gecede donanmayı Haliçe indiren ecdadımızın
torunları olarak bir gecede orada anıt dikecekken niye bir sene
bekledik ve o insanların yüreklerinin en azından ferahlamasına
yardımcı olmadık? Umuyoruz ki burada yapılan
konuşmalardan sonra mesaj alınmıştır ve süratle
davranıp hareket ederek şehit ailelerimizin beklediği
cevapları iktidar olarak verirsiniz.
Değerli
arkadaşlarım, bu girişten sonra, Doğu Karadeniz Bölgesi son
yıllarda yoğun işsizlik ve buna paralel olarak da göç veren bir
bölge hâline gelmektedir. Bölgenin millî ürünleri olan fındık ve çay,
üreticileri memnun etmemektedir. Tarım alanları giderek daralmakta,
fındık alanları sökülerek yerine toplu konutlar
yapılmaktadır.
Yine, Doğu
Karadeniz ve Karadenizde hayvancılığın giderek azalmaya
başlaması, tütünün uygulanan kotalardan sonra üretimin bitmesi, TEKELin
kapatılması, KOBİlerin yeterli kapasiteye
ulaşamaması, organize sanayi bölgelerinin ise tam kapasite ile
çalışamaması, bölgeye yeni bir hareket getirecek
yatırımların yapılmasını gerektirmektedir. Bu
yeni yatırımların, 2013 yılı için hedeflenen 500
milyar dolara ulaşabilmek için, bölgenin üretim ve dış ticaret
hacmini artıracak şekilde planlanması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, biz bütün
bölgelerin dengeli olarak kalkınması ve dengeli olarak
yatırımların yapılmasından yanayız. Ama Karadeniz
Bölgesinin gelmiş olduğu bu durumda -ne yazık ki
işsizliğin çoğalması, göçün verilmesi- Karadeniz Bölgesine
biraz daha fazla ve süratli bir şekilde istihdama katkı
sağlayacak yatırımların yapılması gerekiyor. Ne
yazık ki, Karadenizde bekleyen çok önemli bir konu olan demir yolu, henüz
ne olduğu belirsiz bir şekilde, Hükûmet tarafından da sessizlik
içinde durmaktadır. Yine, Trabzonun çok önemli olduğunu
bildiğimiz ve bunu her fırsatta Sayın Bakanımız da,
Trabzonun Bakanı da söylüyor, milletvekilleri de söylüyor ama bir
adım ileri atamadığımız güney çevre yolu ki güney
çevre yolu büyükşehir olan Trabzonumuzun güneye doğru
açılmasında çok önemli bir ivme kazandıracaktır.
Değerli milletvekillerimiz,
bilindiği üzere, başta Rusya Federasyonu olmak üzere, Kafkasya, Orta
Asya ve Orta Doğu bölgesine yakınlık açısından çok
önemli stratejik üstünlüğe sahip bulunan Doğu Karadeniz Bölgemiz,
dış ticaret açısından gerekli altyapı
yatırımlarının yetersiz olması nedeniyle bu
potansiyellerden istenilen düzeyde ve sürdürülebilir şekilde istifade
edememektedir.
Tarihî İpek Yolu misyonundan gelen
Trabzon ve Doğu Karadeniz Bölgesinin Asya ve Avrupa arasında köprü
işlevi görmesi, Asya-Avrupa ve Orta Doğu üçgeninin aktarma merkezi
olma işlevinin sunmuş olduğu fırsatlar, bugün için modern
altyapı ve tesislerin olmaması nedeniyle ekonomiye
kazandırılamamaktadır.
Trabzon ilimiz, lojistikte var olan
tecrübe ve bilgi birikiminin ve coğrafi yakınlık avantajı
potansiyelinin harekete geçirilmesi için belli altyapıların
yapılarak il ve hinterlandı bölgelerin cazip hâle getirilmesi
gerekmektedir. Bu kapsamda, Trabzon ilinde yapılacak bir lojistik merkezinin
de Trabzon ilini Orta Doğu ve Asya coğrafyasının tedarik ve
aktarma merkezi hâline getirme olanağı bulunmaktadır. Bugün için
artık günümüzde lojistik potansiyelleri bulunan bütün dünya ülkelerinin
yaptığı gibi Doğu Karadeniz Bölgemizi lojistik
açısından cazip hâle getirecek ve lojistik potansiyellerini ekonomiye
kazandırmak amacıyla atıl hâlde bulunan Sürmene ilçesi Çamburnu
tersanesi dolgu alan sahasının modern lojistik merkez hâline
dönüşmesinin zaruri olduğunu söylemiştik. Ancak Sayın
Bakanımızla yapmış olduğumuz görüşmelerde kendi
gayretleriyle de buranın üç yıldır bekleyen ve 60 trilyon 322
milyar 508 milyon 69 bin TL toplam harcama yapılarak atıl hâlde üç
yıldır bekleyen bu alanın yeniden
yapılandırılması noktasında harekete geçildiğini
söylemiştir; Sayın Bakanımıza teşekkür ediyorum. Ama
yeterli midir? Değildir. En azından Gümrük ve Ticaret
Bakanımızın
Of ve Ovit-İyidere arasındaki
yapılacak olan lojistik merkezin bir an önce harekete geçirilmesi uzun
vade mi alacak? O noktada bilgi eksikliğimiz var, yazmış
olduğumuz soruya cevap verebileceklerdir. O bakımdan da bunun bir an
önce yapılması noktasında gayret sarf edilmeli ancak bu
yapılmasına kadar da Sürmene Çamburnu alanında olan belli bir
alanın da bu noktada lojistik merkez yapılması elzemdir.
Tersaneyi yaptıkları zaman 5 bin kişiye
iş bulacağız. demişlerdi Trabzon milletvekilleri ama ne
yazık ki üç yıldır değil 5 bin kişiye iş bulmak,
5 kişiye bile iş bulamamışlardır. Tersaneyi yapacak
olan firma ise şunu söylemektedir: Biz burada tersane işlemine üç
yıl sonra başlıyoruz ama burada biz 200 kişiye ancak
iş vereceğiz, onu da kademeli olarak vereceğiz. Yani, 5 bin kişiye
iş vermenin sadece siyasi anlamda oy kazanmak ve Karadeniz
insanının, Trabzon insanının oyunu kendilerine yönlendirmek
amacıyla verilmiş siyasi bir söylem olduğunu bir kez daha
anlamış oluyoruz. Ama, Trabzon insanının bunun
hesabını, sandıkta mutlaka bu söylemleri
soracağını burada bir kez daha söylemek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, elbette ki Trabzon
ve bölge her tarafa -Avrasya olarak- bağlı ama demir yolunun bir an
önce yapılması, Samsundan Batuma ve Trabzondan İç Anadoluya,
Doğu Anadoluya bağlayacak yolların yapılması
Trabzona lojistik açıdan da büyük bir önem kazandıracaktır.
Bunu biz Hükûmetten bekliyoruz ve işin takipçisi olacağız. Bana
Sayın Bakanım -Çevre ve Şehircilik Bakanımız burada-
Trabzonda organize sanayi bölgesinde yapmış olduğum
toplantıda şunu söylemişlerdi: Niye bir araya gelemiyorsunuz?
Sayın Bakanım, lütfen bizi bir araya getirin. Trabzonun
kalkınmasında biz de üzerimize düşen görevi yapmaya
hazırız ama ne yazık ki sizler muhalefeti ancak konuşur ve
konuştuğumuzdan da bir şey elde etmeyecek bir noktada bizi
dinlemiyorsunuz ve burada da yapmış olduğunuz konuşmada iki
milletvekiliniz, Sayın Bakanımız da olmak üzere çok derin
konulara girdiler. Sevgili Bakanım, umuyor ve bekliyorum ki bu ikili
konuşmanız Trabzonun kalkınmasına yapılacak
hizmetlerin görüşülmesi noktasında olur, Sayın
Seymenoğluyla beraber yapmış olduğunuz toplantı.
Trabzonun kalkınması için bize de düşen görevde
yanınızda olduğumuzu bir kez daha söylüyorum ama bir an önce
ivme kazandıralım.
Hepinizi saygı, sevgiyle
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Canalioğlu.
Şahıslar adına söz yok.
Soru-cevap bölümüne geçiyorum.
Sayın Öğüt
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
Çankırı ilimizin Kurşunlu ilçesinde bir seramik fabrikası
var. Çok büyük umutlarla, bölgedeki çok büyük umutlarla kurulan bir fabrikamız.
Fakat, bu fabrikamızın gerek yönetim gerek sermaye
sıkıntılarından kaynaklanan bölgeye bir zararı var.
Şu anda işçilerimizden 800-900 işçimiz işten
çıkarılmış durumda. İki bayramı da işsiz
geçirdiler. İki üç aylık
paraları şu anda içeride. Tazminatlarını alamamaktalar.
Yine, onun hemen yanında
Çankırımızın Çerkeş ilçesinde Aytaçın iflas
ilan etmesi ve tekrar satılmış olmasıyla bir 475
işçimiz şu anda işsiz durumda, gelecekleri belirsiz. Biliyorsunuz
okul dönemi açıldı. Bu işçilerimizin esnafa inanılmaz borcu
var. Esnaf kendini döndüremez hâle geldi. Okul
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Öğüt.
Sayın Öz
SAKİNE ÖZ (Manisa) Sayın
Başkan, birçoğu KPSS sınavıyla çeşitli kamu
kurumlarına kadrolu olarak yerleştiği hâlde kurumların
özelleştirilmesinden dolayı çalışanların hakları
kısıtlanarak 4/C statüsü olarak yerleşen
yurttaşlarımız vardır. Yerleştirildikleri kadrolarında,
kurumlarda herkesle aynı işi yapmalarına rağmen aynı
haklara sahip olmayan 4/Cliler her paket açılışında Bize
de bir şey var mı? diye merak etmektedirler. 4/Clilerin bu
mağduriyetinin giderilmesiyle ilgili çalışmalarınız
var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Öz.
Sayın Akar
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Bakan,
demin 50 saniye kalmış olmasına rağmen benim sorumu
cevaplamadınız. Yine bir kez daha sorumu tekrarlayayım
isterseniz. Geçen yıl Kozluda 8 kişi öldüğünde bu Meclis
kürsüsünden siz temennilerde bulunmuş ve bir kanun tasarısı
hazırlayarak maden işçilerimizin taşeronluktan
kurtulacağını, özellikle galeri açma işinde
çalışan taşeron işçiliğini
kaldıracağınızı ifade etmiştiniz. Ben o
tasarı teklifini getirmeyeceğinizi düşündüğüm için, her
zaman olduğu gibi, bir kanun teklifi verdim; maden ocaklarında, galeri
açılma işinde taşeron işçiliğinin
kaldırılmasıyla ilgili. Umarım, AKP Grubu olarak da bu
kanun teklifimi değerlendirirsiniz ve vermiş olduğunuz sözün de
arkasında durursunuz diye düşünüyorum.
Yine, iş güvenliği ve
işçi güvenliğiyle ilgili baktığınızda, iş
akitleri fesholunan ve mahkeme kararıyla dönen, geri döndürülmeye
çalışılan, mahkemenin geri dönmesi konusunda karar veren hiçbir
kararın uygulanmadığını görüyoruz. Ki bunca
yıldır burada sürekli işçilerin lehine kanun
çıkardığınızı ifade etmenize rağmen iş
güvenliği bir türlü sağlanamamıştır. Ne zaman
işçilerden yana bir kanun
.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kesildi)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Akar.
Sayın Demiröz
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, Artvinle ilgili,
Cerattepeyle ilgili sözlerinizi duyunca gerçekten çok memnun oldum. Önceki
seçim bölgeniz Bursada da Kozağacında termik santralin 2006
yılında sizin tarafınızdan iptal edildiğini biliyoruz
ama gelin görün ki bugünlerde tekrar bu santralin yapılmasıyla ilgili
ve 23 köyün kaldırılmasıyla ilgili çalışmalar
hızla yürütülmektedir. Seçimden dolayı da müteahhit 2014
Haziranına bu çalışmaları ertelemiştir. Bu konuda da
görüşlerinizi almak istiyorum. Çünkü 2006 yılında bu termik
santrallerin yapılacağı bu bölgedeki termik santrali iptal
ettirmiştiniz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Demiröz.
Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Çok teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, biraz önceki
soruma cevap verirken bu şirketin yandaş bir şirket olması
gibi bir şeyin söz konusu olamayacağını, iş
güvenliğinde böyle bir şeyin söz konusu
olmadığını söylediniz. Sayın Başbakanın
mitingine, işçilere Hem burada var olacaksınız hem günlük bir
yevmiye daha alacaksınız. deyip, maden işçilerini
Başbakanın mitingine götürüp, onları bir askerî nizam içinde
miting alanına dizip, sonra Başbakan Somalı işçiler
burada. deyince toplu hâlde sarı baretleriyle Başbakanı
selamlatan maden şirketinin sahibine yandaş denmezse nasıl bir
yaklaşımda bulunulabilir? Ben bunu sormak istiyorum. Ve
patlamaların, ihmallerin görmezden gelindiği şirketin de bu
şirket olduğunun bir kez daha altını çiziyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Özel.
Buyurunuz Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Çok teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Sondan başlayalım: Bir özel
şirket sahibinin bir siyasi parti mensubu olması yanlış bir
şey midir, bunu anlamakta zorlanıyorum. Yani bir vatandaş siyasi
partiye üye olamaz mı? Bir vatandaş bir siyasi partiye gönül vermiş
ise işçisine izin verip, ücretini verip götüremez mi? Bu, Cumhuriyet Halk
Partisi için de geçerlidir, AK PARTİ için de geçerlidir. Yani kamudan
mı bahsediyorsun, ben anlayamadım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ben pes diyorum,
pes diyorum!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Nasıl pes diyorsunuz?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Pes! Pes!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Yani vatandaşlar siyasi
partiye üye olamazlar mı, siyasi partiye gönül veremezler mi?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Pes diyorum, pes!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Müsaade edin.
Ben, bahsettiğiniz, Somadaki
işletmenin ne sahibini biliyorum ne sahibini tanıyorum. Ama siz
diyorsunuz ki: Somadaki bir özel şirketin sahibi siyasi partiye üye
olamaz, partiye gönül veremez.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Onu söylemiyorum.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Yani, o zaman 1 milyon 529 bin
işletmemize siyasi yasak getirelim, kimse siyasetle
uğraşmasın. Böyle bir mantık olabilir mi?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
İşçileri toplu hâlde mitinge götürüyor.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Ben size az önce cevap verdim,
dedim ki: Nisan ayında yapılan son denetimde bu iş yeri
kapatılmıştır, eksikleri 5 maddededir. Bunlar
tamamlanmıştır ve açılmıştır.
Dün meydana gelen kaza ise
havalandırmada meydana gelen bir çöküşün neticesinde 1 işçimizin
hayatını kaybetmesiyle sonuçlanmıştır. Burada
işletmenin kusuru var ise gerekli işlemlerin yapılacağını
söyledik.
Diğer konu, Keles
Kozağacındaki durum ise: Geçmiş yıllarda burada bir termik
santralin yapılmasıyla ilgili girişimlerde bulunulduğu
zaman halkın yoğun bir tepkisi vardı. Ben de Bursa milletvekili
olarak o zaman gidip ziyaret etmiş ve bunun -ağırlıklı
olarak sebze ve meyvenin, ağırlıklı kirazın
yetiştirildiği bir bölge- bizzat vatandaşlarla
görüşmüş ve Kozağacında değil, Harmanalanında
yapılabileceği konusunda bir irade oluşmuş idi. Aradan
yıllar geçti, bugün itibarıyla yöre halkında termik santralin
yapımıyla ilgili herhangi bir sıkıntı şu anda,
bakın, bulunmamaktadır. Ben bizzat Bursaya da gidip geliyorum, bunu
da ifade edeyim. Tabii ki ilgili milletvekili arkadaşlarımız
olarak siz oradaki gelişmeleri çok daha yakinen biliyorsunuz ama
şahsen ben, geçmiş yıllarda ilgilenmiş, orada vatandaştan
yana tavır almış, ülke ekonomimize katkı konusunda
alternatif çözümler üretmeye çalışmış bir
arkadaşınız olarak şimdi de bize dönük bir talebin
olmadığını belirtmek istiyorum.
Bir diğer konu: Özelleştirme
neticesinde 4/C statüsünde olan 23 bin çalışanımız var.
Bunlarla ilgili bu toplu sözleşme sürecinde Bize bir şey yok mu?
diye sordunuz. Çok ciddi iyileştirmeler yaptık, yüzde 40 düzeyinde
ücretlerinde bir iyileşme oldu. Yani şu anda ilkokul mezunu bir
4/Cli 1.033 TL alıyor, 1 Ocak itibarıyla maaşlarında
yaklaşık yüzde 40lık bir artış olacak. Ayrıca,
üniversite mezunu olan bir 4/Cli kardeşimiz 1 milyon 250 bin lira
alıyor, bunun da maaşında yaklaşık yüzde 40 düzeyinde
bir artış söz konusu olacak ve 1 milyon 750 bin TL... Ayrıca,
aile ve çocuk yardımı da yapılacak.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Aynı
işi yapan kamu görevlileri kaç para alıyor Sayın Bakan?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) Şimdi, statüyle ilgili
çalışmamızın olduğunu daha önce de ifade ettim. Yani
4/C statüsünün acaba sözleşmeli statüye dönüşüp
dönüşmeyeceği konusu bizim Bakanlığın gündeminde bir
konudur. Bu konuda ilave bir açıklama yapıp yeni spekülatif
değerlendirmelere konu olmasını istemiyorum ama Bir şey
var mı? dendi, evet, maaşlarında yüzde 40lık bir
artış olduğunu ifade edeyim.
Maden işçilerinde galeri açma, taşeron
işçi
Bakınız bununla ilgili bir düzenleme getireceğimizi
söyledik, getirdik. İş Sağlığı Güvenliği
Yasası ne taşeron alt işveren ne asıl işveren
ayrımı gözetiyor. Sağlıklı bir ortamda üretim yapma
zorunluluğu getiriyor. Bu değişikliğe bakınız,
İş Sağlığı Güvenliği Yasası asıl
işveren için geçerli bir yasa değil, bütün işverenler için
geçerli bir yasadır. Bunu dikkate aldığınız zaman asıl
olan, sorunu çözmektir, işte, sorunu çözen bir düzenlemeyi Meclisten
geçirdik.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Yine kandırdınız
işçileri.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Taşeron işçilerle ilgili
yargı kararları
BAŞKAN Süremiz sona erdi Sayın Bakan.
Teşekkür ediyoruz.
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın Başkan,
bana sıra gelmedi.
BAŞKAN Sayın Ağbaba, dikkatli takip
ederseniz on dakika sürenin beş dakikası verildi, beş
dakikası da Bakana aitti.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Daha önce girmiştim arkadaşlardan, onun için
bir yanlışlık oldu herhâlde.
BAŞKAN Yanlışlık olmadı
efendim.
1inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN 2nci madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sakine Öz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Öz.
CHP GRUBU ADINA SAKİNE ÖZ (Manisa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 322 sıra
sayılı Güneydoğu Avrupa Savunma Bakanları Süreci
Çerçevesinde Koordinasyon Komitesi Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının
2nci maddesi üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
uluslararası bir düzenlemeyi görüşüyoruz. Bu tasarı, 21 Ekim
2009da, ülkemizin de arasında bulunduğu 11 Güneydoğu Avrupa
ülkesi tarafından imzalanan anlaşmanın uygun
bulunmasını içermektedir. Hükûmete göre bu anlaşma ile Güneydoğu
Avrupa savunma bakanları süreci üyeliği ve gözlemci statüsünün
belirlenmesi amaçlanmaktadır.
Sayın milletvekilleri, gelin görün
ki ben de arkadaşım gibi Manisalı bir milletvekili olarak
Somada yaşanan maden yangınını milletin kürsüsünden
paylaşmanın, sorumlulardan hesap sormanın bugün benim için tüm
uluslararası konulardan daha fazla önemli olduğunu sizlere söylemek
istiyorum.
Soma ilçemiz hepinizin bildiği
üzere bölgemizin ve ülkemizin önemli kömür havzalarındandır. Soma
emeğin ocağıdır. Çıkarılan linyit kömürü,
ülkemizin enerji ihtiyacının karşılanmasında önemli
yere sahiptir. Gerek geçmişte gerekse günümüzde bu kömürün
çıkarılması ve işlenip elektrik enerjisine
dönüştürülmesi aşamasında Somadan ve yurdumuzun diğer
bölgelerinden gelen yurttaşlarımız burada
çalışmaktadır. Özetle, Soma emeğin ve enerjinin kalesidir.
Öyle ki Soma dışından gelen, Kütahyadan, Balıkesirden, ta
Zonguldaktan gelen yurttaşlarımız Somayı yurt edinip
Somaya yerleşmiştir. Somanın insan ve enerji kaynağı
için önemi ortadayken ilçemiz tüm bu önemine karşın işçi
güvenliği sorunlarında taşeron belasında âdeta başa
güreşmektedir.
Sayın milletvekilleri, henüz dört
gün önce, 20 Ekim Pazar günü sabıkalı maden ocağında
yaşanan yeni iş cinayetinin yarattığı tüm sorunlar
Somada canlılığını korumaktadır.
Manisamızın Soma ilçesine bağlı Darkaledeki kömür
ocağında yaşanan maden faciasında yine yüreğimiz
yanmıştır. AKPnin korumalığını
üstlendiği Uyar Madencilike ait maden işletmesinde yaşanan son
yangında maden işçimiz Yunus Güçlü yaşamını
yitirmiş, 27 işçimiz ise ölümle burun buruna gelmiştir.
İşçimiz Yunus Güçlüye Allahtan rahmet, yakınları ve mesai
arkadaşlarına başsağlığı diliyorum.
Biz bu madenin elektrik sistemindeki
sorunları konusunda Hükûmetimizi defalarca uyardık, bu madende
sağlıklı bir denetleme istedik ama çözüm hep ertelendi. Bu pazar
sabahı elektrik kontağından çıkan yangından yükselen
duman, hava bacaları tıkalı olduğu için işçilerimizi
ölümle yüz yüze getirmiştir. Devleti yanında göremeyen işçimiz
her günü ölüm tehlikesiyle geçirmektedir.
Açık konuşalım:
Somalı madencimiz canından bezmiştir. Pazar günkü
yangının mağduru işçilerimiz deneyimli olmasaydı,
kendi olanaklarıyla barikat kurmamış olsalardı,
dışarıya çıkamasalardı, o yangından nasıl
kurtulacaklardı, bugün nasıl daha acı bir tabloyu görecektik,
hiç düşündünüz mü?
AKP döneminde -devlet, denetimi
bırakmış- AKPnin Manisa mitinglerine iş baretleriyle
-işveren partili olabilir ama o işçilerin partili olup
olmadığını bilmiyoruz- yevmiyeyle gitmek zorunda bırakılan
işçilerimiz, maden kazası olunca devlet-şirket
ortaklığıyla resmen ölüme terk edilmiştir.
İşçinin canı hiçe
sayılmış, sesini çıkaranın da ekmeği elinden
alınmıştır.
Değerli milletvekilleri, 2005
yılından beri yaşanan kazalardan sonra arkasını
sürekli Hükûmete yakın güçlere ve AKPli bir milletvekiline yaslayan bu
maden, 2011deki müfettiş raporlarında Kapatılmalı.
denildikten beş gün sonra, her nedense, çalışmasını
sürdürmüştür. Maden işletmesi ufak cezalarla kârını
katlamış, iş cinayetlerine ev sahipliği
yapmıştır. Bu ölüm çukuru madenciler tarafında adı budur-
ekmeğini alın teriyle kazanan kardeşlerimizin tüm isyanına,
bizim ise Meclis kürsüsünden yaptığımız tüm uyarılara
rağmen yeterince denetlenmemiştir. 7 emekçimize mezar olan bu ocakta
60tan fazla eksik tespit edilmiş, müfettiş raporlarına
rağmen hiçbir somut önlem alınmamıştır. Sendikalı
işçiyi de yıldıran bu güvencesiz ortama, taşeron
belasına itiraz edenler işten çıkarılmıştır.
Çok acı bir tabloyla
karşı karşıyayız sayın milletvekilleri. Madende
çalışmak istememesine rağmen, 6 çocuğuna bakabilmek için
ocağa inen Yunus yeryüzüne çıkamamıştır. Bu maden
ocağında farklı zamanlarda yaşamını yitiren
ağabey ve kardeşler olmuştur. Ağabeyini toprağa
verdikten sonra madende işe başlayan kardeşlerimizin cenazesini
küçük kardeşi ve babası toprağa vermiştir.
Size hayret ediyorum, değerli
milletvekilleri, bu zulme nasıl seyirci kalabiliyorsunuz? AKP Manisa
milletvekilleri, siz bu sıralarda nasıl rahat oturabiliyorsunuz?
Sayın milletvekilleri, bakın,
bu zulme karşı biz ne yaptık: Aynı maden ocağında
eylül, ekim ve kasım aylarında yaşanan iş cinayetlerine
dikkat çektik. Bakan Taner Yıldız ile Sayın Faruk Çeliki derhâl
göreve çağırdık.
11 Kasım 2012de aynı
madendeki faciada bir işçimizi yitirdik, 8 işçimiz yaralandı.
Olayın hemen ardından, bu kez de olduğu gibi, maden
ocağına gittik. Maden ocağındaki iş ve işçi
güvenliğiyle ilgili sorunların araştırılması için
de Meclise önerge verdik. AKP sıraları yine boştu. Kendi
cinayetiyle yüzleşemedi. Biz ise ısrarımızı sürdürdük.
25 Şubattaki maden
faciasında, bu defa, 35 yaşındaki işçimiz Harun
Tufanı yitirdik. Hemen ardından, madendeki taşeron
işçilerin işçi sağlığını yok sayan
boyutlarına dikkat çektik. Yeni bir araştırma önergesi daha verdik.
Meclisteki konuşmalarımızda madencilerin taşeron
çalışma sorunlarını gündeme getirip bu haklı
isyanın hesabını sorduk. Manisanın AKPli vekilleri
sömürüye yine seyirci kaldı. Biz aylardır uğraşıyoruz,
Hükûmetin dikkatini bu madendeki işçi isyanına çekiyoruz.
Söylemediğimiz söz, göstermediğimiz çözüm yolu kalmadı. Ne var
ki madendeki utanç dolu, emek düşmanı Hükûmet-şirket
ortaklığı kirli boyutlara vardı.
Bu yıl temmuzda, ramazan
ayında maden işçilerimize zorla iftar mesaisi uygulandı. Enerji
Bakanı Taner Yıldız, işçilerimizin sorununu çözmek için
değil, siyasi şov için
Somadaki madende iftara gelecek diye, mesaisi biten maden işçilerimiz
evlerine dahi gönderilmedi. Bakan Yıldız, işçinin talebine
duyarsız kaldı, yorgun olan işçinin madende zorunlu iftar
mesaisini sadece seyretti. Mesaisi biten işçiler, akşam beşten
gece on bire kadar madende tutuldu. Bu zulme ve şova itiraz eden
işçimiz acımasızca tehdit edildi.
Sayın milletvekilleri, ülkemizde
iş sağlığı adına ne sorun varsa, Somadaki bu
madende de var. Sorumlular hesap vermedikçe, Hükûmet denetimi bırakıp yan gelip
yattıkça her gün bir canımız daha korkuyla madene iniyor. Biz
direndikçe susan, emek ve ekmek söz konusu olunca kafasını kuma
gömenler, her maden faciasında arazi oluyorlar.
Değerli milletvekilleri, Meclisimiz bu emek ve adalet mücadelesine
duyarsız kalmamalı, eksik denetimler ve taşeron zulmü son
bulmalıdır. Konuyla ilgili Meclis araştırması
önergemiz gündeme alınarak derhal bir komisyon kurulmalıdır.
Somadaki madenin girişinde yazdığı gibi Bir avuç kömür
için bir ömür veren tüm
madencilerimizin emeğini ve dayanışmasını buradan
saygıyla selamlıyorum.
Hepinize saygılar. (CHP
sıralarından alkışlar)
Başkan Teşekkür ederiz Sayın Öz.
Şahsı adına söz talebi?
Yok.
Soru-cevap bölümüne geçiyorum.
Sayın Atıcı
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, hekimlerin emekli
olduktan sonraki durumları size defalarca anlatıldı. Hayatlarını
insanlığa adayan, hayatları boyunca gece gündüz
çalışan, her ne kadar sizin Hükûmetiniz döneminde
değersizleştirilse de hâlâ halkın yüreğinde, halkın
gönlünde iyi bir yere sahip olan hekimler, sizlerin uygulamalarıyla,
emeklilik döneminde büyük ızdıraplar çekmektedir. Daha önceki
konuşmalarda -hem sizin hem Sağlık Bakanının- bu
konuda gerekli adımların atılacağı sözleri
verilmişti. Şimdi, bugüne kadar bu konuda herhangi bir
çalışmanız oldu mu, bugüne kadar herhangi bir adım
attınız mı veyahut da bu hekimlerin emekli
maaşlarını düzenleyecek, döner sermayelerini emekli
maaşlarına yansıtacak şekilde bir ayarlama yapmayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Atıcı.
Sayın Havutça
NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, az önceki sorumuzda
mevsimlik işçilerin kadroya alınmasıyla ilgili Hükûmet
çalışmaları hakkında bilgi istemiştim. Bizim
Balıkesirde 108 işçimiz var, mevsimlik işçi olarak
çalışıyor ve Bursa 2 No.lu şubeye kayıtlı bu
işçilerimiz ancak mevsimlik çalışmaların
dışında kalan sürelerde de yine hizmet alımı
yöntemiyle çalıştırılıyor bu işçi
kardeşlerimiz. Dolayısıyla bunlar muvazaalı bir
şekilde
Aslında bunlar sürekli çalışan işçiler ama
yasayı dolanarak bu işçilerimiz sanki geçici işçiymiş gibi
muamele görüyor. Şu anda da açmış oldukları bir dava var.
İşçilerimizi bu şekilde hukuksal zeminlere, masraflara
düşürmeden onların haklarını vermemiz, Hükûmet çalışmaları
bakımından daha uygun değil mi? Bu konuda Hükûmetinizin bir
çalışması olacak mı? Balıkesirdeki işçi
kardeşlerimiz sizden bir müjde bekliyor.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Havutça.
Sayın Akar
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın
Bakan, baştan sordum, sonda cevap verdiniz; sondan sordum, başta
cevap verdiniz, zaman bir türlü yetmedi. Dedim ya yıllardır,
Çalışma Bakanı olarak, işçiler lehine hangi kanunu
yaptınız dediğimde hiçbir şey söyleyemiyorsunuz, buna da
örnek olarak
Yani işçilerin en çok iş akitlerinin feshedildiği
bir dönemde veya ülkede yaşıyoruz ama mahkeme kararıyla geri
dönmelerine rağmen yine işveren bunlara bir cüzi rakam, maddi para
vererek tekrar uzaklaştırıyor ve iş akitlerini süresiz
olarak feshetmiş oluyor. Bununla ilgili hiçbir düzenlemeyi bu Meclise
getirmediniz.
Yine İş Güvenliği
İş Yasasında madenlerle ilgili bir bölüm çıkardık.
dediniz. İş Güvenliği
Yasasını çok iyi biliyoruz Sayın Bakan. Ne getirdiniz?
İş güvenliği, iş sağlığı
uzmanlarına cezai yaptırım getirdiniz, işverene bir
şey getirmediniz. Yani bir iş yerinde iş yerindeki
olumsuzlukları tespit eden, onu maddeler hâlinde işverene sunan ve
İşveren bunları yerine getirmediğinde hiçbir cezai
yaptırım uygulamıyorsunuz ama bu olumsuzluklar sonucunda
eğer bir kaza
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Akar.
Sayın Ağbaba
VELİ AĞBABA (Malatya)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Sayın
Bakan; İŞKUR Genel Müdürlüğünün toplum yararına
programları çerçevesinde illere kadrolar verildi. Büyükşehir olan
Malatya maalesef yine haksızlığa uğradı. Mardin 2.000,
Kars 2.000, Yozgat 2.300, Bitlis, Burdur, Gümüşhane 1.000, Malatyaya 500.
Bunu vicdan kabul eder mi, onu sormak istiyorum. Ayrıca, Erzuruma daha az
sayıda çıktı. Daha sonra Erzurum milletvekillerinin müdahalesiyle
bu rakam 2.000e çıkarıldı.
Benim sizden talebim, ricam Malatyada
bu sayınızı artırmanızı rica ediyoruz. Hakikaten,
Malatyadaki belediyeler bu konuda çok beklenti içerisinde, bütün belediyeler.
Bu konuda gereğinin yapılmasını sizden bir Malatyalı olarak
rica ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Ağbaba.
Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, lütfen şaka
yaptığınızı söyleyin çünkü Türkiye Cumhuriyetinin bir
sayın bakanından Evet, bir iş yeri sahibi parasını
ödedikten sonra işçiyi kendi mensubu olduğu siyasi partinin mitingine
götürdü. demek gerçekten bu çağda kabul edilebilecek bir şey
değil. Siz Çalışma Bakanısınız, köleyle işçinin
farkını bilirsiniz. O işçiler asla ve asla siyasi figüran değiller.
Alınlarının terini ekmeklerine tuz eyleyen, yeryüzü sıcak
olsun diye o soğuk madene inen onurlu işçiler onlar. O işçiler
kimsenin siyasi hedeflerinin, propagandasının parçası olmak için
o madende çalışmıyorlar.
Kaldı ki, diyelim ki yolda kaza
geçirdiler. Onların iş yeri kodu ve görev kodları yer altı
çalışması, yolda geçirdikleri kazadan sonra iş
kazasından sayacak mısınız, tazminatlarını
verecek misiniz, onların hastanedeki bakımlarını o sigorta
kapsamında sağlayabilecek misiniz?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Böyle bir
yaklaşım olur mu Sayın Bakan?
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Özel.
Buyurunuz Sayın Bakan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Şimdi, senaryoyu siz
yazıyorsunuz, siz oynuyorsunuz yani bize bir şey
bırakmıyorsunuz ki. Diyorsunuz ki: Patron şu partiden,
işçiler bu partiden, işçileri filan yere götürüyor. Yani
bunları hep siz söylüyorsunuz. Ben de diyorum ki: Ya bir patronun bir
partiye üye olmasında mahzur yok. İşçiler de gidiyorlarsa,
götürüyorsa götürüyor. Tamamını
Yani
(CHP sıralarından
gürültüler)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Herkes söylüyor.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Sizin
yazdığınız, sizin söylediğiniz senaryoyu ben size
söylüyorum. Yani ben adamı, bu Somadaki işletmenin sahibini hiç
tanımıyorum, hiç görüşmüş değilim.
SAKİNE ÖZ (Manisa)
Tanıyanlar var, bütün Manisa biliyor.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Siz tanıyorsanız, siz
gittiğini görüyorsanız, götürüldüğünü görüyorsanız, sizin
bildiğiniz bir senaryo bu. Öyleyse diyorum
SAKİNE ÖZ (Manisa) Hayır,
herkes görüyor, senaryo olur mu?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yani, makul kabul
ediyorsunuz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Ücretleri
Benim için,
işçi ücretini alıyor mu, almıyor mu; işçiye bir
haksızlık yapılıyor mu, yapılmıyor mu; hukuk
çerçevesinde işçi işletmeyle bir sorun yaşıyor mu,
yaşamıyor mu; iş sağlığı güvenliği
açısından sağlıklı bir ortamda
çalışıyor mu, çalıştırılmıyor mu; ben
bunu sorgularım. Yoksa bir siyasi düşünceye bağlıdır,
değildir, gider, gitmez, toplu giderler, ayrı giderler
Ben gidip
Manisada bunun teftişini yapmış değilim ki. Ama siz, bunu
söylüyorsunuz, ben size bu cevabı verince diyorsunuz ki: Böyle şey
olur mu? Söylemeyin o zaman. Siz söylemeyin.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Makul
karşılıyorsunuz. Gitmeyeni işten atıyorlar.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) -
İkincisi: Malatyada
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Gitmeyeni
işten atıyorlar, gitmeyeni
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Bakın böyle bir tespitiniz
varsa, hukuk devletinde yapılması gerekeni yapın milletvekili
olarak.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Yapıyoruz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Tamam, bunu yapın.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bakana
şikâyet ediyoruz, bakana söylüyoruz, daha ne yapalım?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Ya bakana şikâyet ederken
sırayı atlamaya gerek yok. Bizim kulağımız var,
duyuyoruz bak sizi güzelce
(CHP
sıralarından gürültüler)
AHMET AYDIN (Adıyaman) Böyle bir
usul var mı Sayın Başkan?
BAŞKAN Lütfen
karşılıklı konuşmayınız
Lütfen
karşılıklı konuşmayınız
Devam ediniz Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Şikâyetiniz medenî bir
şekilde alındı ama bunu daha da taşırmanın bir
anlamı yok ki. Şikâyet ediyorsanız tamam, yazılı da
yapabilirsiniz. Gereğini yapın demek hakkınızdır,
Yanlıştır diyeceğiniz şeyler vardır.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Yanlıştır deyin efendim, Doğrudur, yapılabilir.
diyorsunuz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Bilmiyorum ki yanlış
olduğunu, araştırma yapmadım ki
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Olabilir diyorsunuz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Ben, yanlış veya
doğru olduğunu bilmiyorum ki. Valla yani Allah, gruba da
kolaylık versin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, İŞKUR, Malatya,
TYÇP, toplum yararına çalışmayı -bir kadro değil bu arkadaşlar- proje bazlı
istihdamı gerçekleştiriyor. Bununla ilgili bazı düzenlemeler
yaptık. Millî eğitime endeksli, okul döneminde yani 1 Ekimle birlikte
30 Hazirana kadar, ağırlıklı olarak millî eğitimde
okullardaki ihtiyacı karşılamaya dönük bir proje ve illerin
sosyoekonomik gelişmişlik durumları dikkate alınarak bu
uğurda bir taksimat yapılıyor. Malatya ilimizde işsizlik
oranı
Mutlaka, gelişmişlik düzeyi, birçok faktör dikkate alınarak
Ben şu anda kaç rakam olduğunu bilmiyorum, siz söylediniz. (CHP
sıralarından gürültüler) Müsaade edin, müsaade edin
Yani bu çerçevede değerlendirme
yapıp bu, taksim ediliyor. Eğer gerçekten, sizin ifade ettiğiniz
gibi, sosyoekonomik gelişmişlik düzeyinde daha fazla verilmesi
gerekirken daha düşük bir rakam söz konusu ise buna bizzat
baktırıp gerekli takviyeyi, artırmayı
gerçekleştirebiliriz.
VELİ AĞBABA (Malatya)
Sayın Bakanım, 500 tane verilmiş! Malatyaya bu
haksızlığı yapmayın Sayın Bakanım.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Peki.
Diğer konu, bu işçilerin
özellikle çalıştıkları iş yerlerinde, alt işveren
vasıtasıyla çalıştıkları iş yerlerinde
oluşan muvazaa durumları. Bazı kamu kurumlarında aynı
işi yapan asıl işveren işçisi ile alt işveren
işçisi aynı işi yapıyorlar, mesela Karayolları
örneğinde olduğu gibi. Aynı işi yapan alt işveren
işçisi ve asıl işveren işçisi var. Bunlar yargıya
taşındı ve büyük ölçüde, yargının işçilerin
asıl işveren işçisi gibi kabul edilmesi veya
tazminatlarının ödenmesi şeklinde kararları var. Biz de
şu anda, bu alt işverenle ilgili yaptığımız
çalışmada bu sorunun çözümüyle ilgili
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Sayın
Başkan, devam etsin Bakan lütfen, önemli bir konu hakikaten. Daha emekli
hekimlerin maaşları var. Eğer uygun görürseniz tabii.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, herkes süresiyle konuşuyor. Bakana da ekstra bir dakika
süre daha verebiliriz.
Buyurunuz, son bir dakikanızı
konuşunuz. Ondan sonra da zaten çalışma süremizin sonuna
geldiğimiz için birleşimi kapatacağız.
Buyurunuz Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Evet, teşekkür ederim.
Şimdi, gerçekten bu alt işveren
işçileriyle asıl işveren işçilerinin muvazaa durumu çok önem arz ediyor.
Şu anda bu taslak çalışmamızın içeriğindeki en
önemli bölümlerden bir tanesi de bu işçilerin konumu, yani yargıya
konu olup yargının karar verdiği konularla ilgili,
işçilerimizin sorunlarının çözümüne dönük çok önemli bir noktada
olduğumuzu belirtmek istiyorum. İnşallah, onların
tazminatlarını, haklarını neyse tabii ki ödemek
durumundayız ve bundan sonra iş yerlerinde muvazaanın
oluşmaması konusunda da bu yasal düzenlemede bir düzenlemeyi
gerçekleştirmiş olacağız.
Balıkesirde, yanılmıyorsam, ifade edildi,
mevsimlik işçilerle belli bir süre çalışıyor altı
ayın altında ve daha sonra hizmet alımı çerçevesinde
bunların çalıştırıldıklarını
Burada da
bir muvazaa söz konusu değil ki. İfadenize göre yargıya
gidilmiş, eğer yargı söz konusu ise bunların
konumlarının da -az önce ifade ettiğim gibi eğer yargı
kararı var ise- aynı çerçevede değerlendirileceğini ifade
etmek istiyorum.
Hekimler
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) Yazılı olarak cevap vereyim.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Yarın gene
soracağım hekimleri.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Yazılı olarak cevap verirsiniz geri kalan
sorulara.
2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Çalışma süresinin sonuna geldiğimiz için
Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşleri sırasıyla görüşmek için 24 Ekim 2013
Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 14.00te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.57