TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
80inci
Birleşim
23
Nisan 2014 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Çeşitli İşler
1.-
Cumhurbaşkanı Abdullah Gülün
Genel Kurulu teşrifleri
IV.- ÖZEL GÜNDEM
A) 23 Nisan Görüşmeleri
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun
94üncü yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının
kutlanması, günün anlam ve öneminin belirtilmesi görüşmeleri
23 Nisan 2014 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Cemil ÇİÇEK
KÂTİP ÜYELER :
Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Dilek YÜKSEL (Tokat)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80inci Birleşimini
açıyorum.
Şimdi
İstiklal Marşımız okunacaktır.
(İstiklal
Marşı)
III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Çeşitli İşler
1.- Cumhurbaşkanı
Abdullah Gülün Genel Kurulu teşrifleri
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanımız
dinleyici locasındaki yerlerini alarak yüce Meclisimizi
onurlandırmışlardır. Kendilerine Meclisimiz adına
Hoş geldiniz. diyorum. (Alkışlar)
Sayın
konuklarımıza da Hoş geldiniz. diyorum.
IV.- ÖZEL GÜNDEM
A) 23 Nisan Görüşmeleri
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisinin
kuruluşunun 94üncü yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramının kutlanması, günün anlam ve öneminin belirtilmesi
görüşmeleri
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, gündemimize göre, Genel Kurulun 16/4/2014 tarihli
77nci Birleşiminde alınan karar uyarınca, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin kuruluşunun 94üncü yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve
Çocuk Bayramının kutlanması ve günün anlam ve öneminin
belirtilmesi amacıyla yapacağımız görüşmelere
geçiyoruz.
Sayın
milletvekilleri, Türk milleti olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
açılışının 94üncü yıl dönümünü coşku ve
heyecanla kutluyoruz. Bu vesileyle, o kutlu destanın
yazıcıları, başta Millî Mücadelemizin önderi Gazi Mustafa
Kemal Atatürk ve ilk Meclisimizin gazi milletvekilleri olmak üzere tüm gazi ve
şehitlerimizi saygı ve şükranla anıyorum. Millî
Mücadelemizin bu kahramanları bize onurlu bir tarih ve şanlı
bir geçmiş bırakmışlardır, yüreğimize daima büyük
umutlar ve heyecanlar armağan etmişlerdir.
23 Nisan
1920, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
açılış tarihi olduğu kadar Anadoluda yeni Türk devletinin
de miladıdır. Milletimiz doksan dört yıl önce Anadoluda yeni
bir başlangıç yapmış, 23 Nisanın
taşıdığı derin anlamı milletimizin her ferdinin
doğru anlaması gerekmektedir. Her türlü tehdit ve zorluk göze
alınarak bayrak düştüğü yerden kaldırılmış
ve Türk milletinin istikbalinde yeni ufuklar açılmıştır.
Hürriyet ve bağımsızlığımızdan asla
vazgeçemeyeceğimiz bütün dünyaya ilan edilirken, emperyalist ve müstevli
kuvvetlere karşı verilen kahramanca mücadele sonrasında Anadolu
yeniden barış ve huzura kavuşmuştur. Gazi Mustafa Kemalin
liderliğinde Samsundan başlayan Millî Mücadelemiz, İzmirde
düşmanın denize dökülmesiyle kutlu bir zaferle
sonuçlanmıştır. İstiklal mücadelemizin kahramanları o
zor şartlarda büyük bir destan yazmışlardır. Bu
destanın kahramanları daima yüreklerimizde ve tarihimizde
yaşayacaklardır. Anadolunun üzerine kara bulutların
çöktüğü o dönemde umut meşaleleri tutuşturup milletimizi karanlıktan
aydınlığa çıkarmışlardır. Ankarada
yaktıkları kandiller Anadolunun çeşitli köşelerinde,
Sakaryada, İnönüde birer ateş topu gibi düşmanın üzerine
yağmış ve işgalcileri hezimete
uğratmışlardır. Son bir buçuk asırdır tökezleye
tökezleye yürümeye, kendisine güçlü bir istikamet çizmeye çalışan
Türk milletini yeniden ayağa kaldırmanın çabasında
olmuşlardır. Bağımsızlık, cumhuriyet ve
demokrasinin zenginliklerini ülkemize kazandırmanın, Türkiyeyi
kalkınmış modern bir ülke yapmanın gayretini
göstermişlerdir. Modern dünyanın kazanımlarını
ülkemize getirmenin, ülkemizde bilimin, üretimin, sanayinin, zenginlik ve
kalkınmanın hâkim olmasının mücadelesini vermişlerdir.
Değerli
milletvekilleri, doksan dört yıl önce Meclisimiz büyük heyecanlarla
açılmıştır. Hacı Bayram Camisinde kılınan
namazın ve edilen duaların ardından Meclisimiz
çalışmalarına başlamıştır. Yürekleri buruk,
kulakları Anadolunun dört bir yanından gelecek haberlerde olan 115
milletvekili gözyaşları eşliğinde ilk toplantısını
yapmıştır. O gün, en yaşlı üye sıfatıyla
Sinop Milletvekili Şerif Avkan Bey, milletimizin iç ve dış tam
bağımsızlık içinde, alın yazısının
sorumluluğunu doğrudan doğruya yüklenip kendi kendisini
yönetmeye başladığını bütün dünyaya ilan ederek Büyük
Millet Meclisini açıyorum. hitabı ve tevfikiilâhiyle Meclisin
açılışını yapmış, milletvekilleri de
gözlerinde ve yüreklerindeki ışıkla bu tarihî olaya eşlik
etmişlerdir.
Gazi Meclisimiz
Millî Mücadelemizi yönetmiş ve başarıya
ulaştırmıştır. İlk Meclisimizin kahraman
milletvekilleri zaman zaman cephede zaman zaman Mecliste milletimizin
geleceği için çalışmışlardır. Milletimizin
umutlarına ve menfaatlerine asla halel getirmemiş, millî bir
duyarlılıkla kendilerini ateşe atarak o yangın
ortamında mücadele etmişlerdir. Milletvekilleri bir yandan cephede
mücadele ederken bir yandan da bağımsızlığa olan
inançla yeni devletin altyapısını oluşturmuş,
kanunları çıkarmış, millî marşımızı
kabul etmişlerdir.
Millî
Mücadelemizin kahramanlarının, dönemin zor şartlarında
Ankaraya gelebilen 115 milletvekilinin ve İstiklal
Savaşımızın isimsiz kahramanlarının büyük
başarılarıyla gurur duyuyoruz. Onların yaptıkları
tarihimizde hep söylenecek, anlatılacak ve işaret taşları
olarak bize yol gösterecektir. Biz, onların bu yaptıklarından ve
düşüncelerinden dersler almaya, demokrasimizi geliştirmeye ve ülkemizin
modern ülkeler safında yer alması için gayret göstermeye devam
edeceğiz.
Değerli milletvekilleri, Türkiye muasır
medeniyet yolunda önemli mesafeler almıştır. Demokrasisini
geliştirmiş, kurumsallaştırmış, millî iradenin
üstünlüğü anlayışını güçlendirmiş, işleyen
bir sisteme dönüştürmüştür. Fakat, tarihin akışında
gelişmenin durmadığı, demokrasilerin de tekâmül
kaydettiği, daha özgürlükçü yorum ve uygulamalara doğru
evrildiği bir gerçektir. Bizim de bunu yakalamamız gerekmektedir,
yoksa çağın gerisinde kalma riskiyle karşı
karşıya kalabiliriz. Demokrasimizi nasıl daha fazla
geliştirebileceğimiz, hukukun tam anlamıyla egemen olduğu,
katılımcı, çoğulcu ve temsil gücü yüksek bir siyasi yapıyı
nasıl inşa edebileceğimiz önümüzde duran en önemli
problemlerdendir. Toplumsal sorunlara daha fazla demokrasi ve özgürlükçü bir
anlayış içerisinde, hukuku esas alarak çözüm bulabiliriz. Ortak
aklın işlediği, saygı, güven ve hoşgörü
anlayışının, uzlaşı ve iş birliği
kültürünün üst düzeyde olduğu bir zemin içerisinde sorunlarımızı
çözebiliriz. Buna ihtiyacımız vardır ve bunu hep birlikte
inşa edebiliriz. Demokrasimizi ancak bu şekilde daha ileriye
taşıyabilir, toplumsal barışımızı bu
şekilde güçlendirebiliriz.
Bu nedenle, Meclisinin
açılışını çocuklarına bayram olarak armağan
eden tek ülke olarak onlara daha güzel bir gelecek ve gelişmiş bir
demokrasi bırakmak ortak sorumluluğumuzdur, bu bizim üzerimizde bir
vebaldir. Geçmişimizden bize intikal eden miras ölçüsünde en iyisini
yapmak, çocuklarımıza güzel bir ülke bırakmak zorundayız.
Onlar da bizden daha iyisini yapacak, daha gelişmiş ve müreffeh bir
ülkeyi inşa edeceklerdir. Yoksulluk, siyasi, ekonomik ve dinî kayıt dışılık
gibi sorunların olmadığı, demokratik kanalların özgür
bir şekilde işlediği bir yapıyı inşa
edeceklerdir. Çünkü devletimizin devamı, milletimizin bekası, Türkiye
Cumhuriyetinin ilelebet payidar olmasının güvencesi
çocuklarımız ve gençlerimizdir. Geleceğimiz onların
ellerinde şekillenecektir. Yarının daha huzurlu ve
aydınlık Türkiyesini onlar yönetecek, aramızdaki
kardeşliği onlar daha da derinleştirecek ve
ebedileştirecektir.
Bu düşüncelerle, tüm milletimizin
ve geleceğimiz olan çocuklarımızın Ulusal Egemenlik ve
Çocuk Bayramını en içten dileklerimle kutluyor, Meclisimizin ilk
Başkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah
arkadaşlarını, ilk
Meclisimizin gazi milletvekillerini, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bugüne
kadar görev yapmış, demokrasimize, ülkemize hizmet etmiş tüm
milletvekillerini, Millî Mücadelemizin isimsiz kahramanlarını, gazi
ve şehitlerimizi saygı ve şükranla anıyorum.
Sayın milletvekilleri, şimdi,
alınan karar gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilen
siyasi parti gruplarının grup başkanlarına ve grubu
bulunmayan siyasi partinin genel başkanına onar dakika süreyle söz
vereceğim.
Söz sırasını okuyorum:
Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı ve Meclis Grubu
Başkanı İstanbul Milletvekili Sayın Recep Tayyip
Erdoğan, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ve Meclis Grubu
Başkanı İstanbul Milletvekili Sayın Kemal
Kılıçdaroğlu, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı
ve Meclis Grubu Başkanı Osmaniye Milletvekili Sayın Devlet
Bahçeli, Barış ve Demokrasi Partisi Genel Başkanı ve Meclis
Grubu Başkanı Hakkâri Milletvekili Sayın Selahattin
Demirtaş'ın yerine Grup Başkan Vekili Iğdır
Milletvekili Sayın Pervin Buldan, Halkların Demokratik Partisi Genel
Başkanı Mersin Milletvekili Sayın Ertuğrul Kürkcü.
İlk söz,
Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı ve Meclis Grubu
Başkanı İstanbul Milletvekili Sayın Recep Tayyip
Erdoğan'ındır.
Buyurun Sayın
Erdoğan. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından ayakta
alkışlar)
ADALET VE KALKINMA
PARTİSİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Cumhurbaşkanımız,
değerli milletvekilleri; heyetinizi sevgiyle, saygıyla
selamlıyor, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 94'üncü kuruluş yıl
dönümünü en kalbi duygularla kutluyorum. Türkiye'nin ve dünyanın tüm çocuklarının
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının hayırlara vesile
olmasını diliyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisinin ilk Başkanı olan Gazi Mustafa Kemal'i,
Kurtuluş Savaşı'mızı sevk ve idare eden ilk Meclisteki
tüm milletvekillerini bu vesileyle bir kez daha rahmetle ve minnetle yâd
ediyorum.
Doksan dört
yıl boyunca Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında
millet için hizmet üretmiş tüm parlamenterlerimize de ülkemiz ve
milletimiz adına şükranlarımı sunuyorum.
Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; Birinci Dünya Savaşı
sona erip Osmanlı Devleti'nin toprakları işgal edildiğinde,
en son da başkent İstanbul düştüğünde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Ankara'da bir kurtuluş umudu olarak tesis edildi. 23 Nisan 1920de
Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldığında Meclisin bir
kurucu meclis mi yoksa Osmanlı Devleti içinde olağanüstü yetkilerle
donatılmış bir meclis mi olduğu belirsiz
bırakılmıştı. Gazi Mustafa Kemal, Meclisin
açılışını duyurduğu telgrafta Türkiye Büyük
Millet Meclisinin sivil ve askerî makamların üzerinde olduğunu ifade
etmişti. O günün Türkiye'sinde daha cumhuriyet ilan edilmeden Meclisin en
üst makam ve merci olarak belirlenmesi başlı başına çok
büyük bir hadise, çok büyük bir yenilikti. Gazi Mustafa Kemal,
hayatının her safhasında Türkiye Büyük Millet Meclisinin en üst
merci olduğunu defalarca vurgulamış, her meselenin çözüm yeri
olarak da daima Meclisi işaret etmişti.
Açıkça ifade etmeliyim ki aslında Türkiye Büyük
Millet Meclisinin doksan dört yıllık tarihi işte bu büyük
inkılabın çetin münakaşasına sahne olmuştur. Halk,
Türkiye Büyük Millet Meclisini çok büyük bir heyecanla benimsemiş, ona
daima inanmış ve güvenmiştir. Halk, Türkiye Büyük Millet
Meclisini kendi kurumu olarak, kendisinin temsil edildiği makam olarak her
zaman kucaklamış ve her zaman muhabbet beslemiştir. Ancak Meclis
tek adam olma, diktatör olma heveslileri için, halka ve halkın
tercihlerine tepeden bakan kişi ve zümreler için âdeta
iktidarlarını paylaşmak zorunda oldukları bir makam olarak
kalmıştır. Mutlu ve imtiyazlı bazı kesimler
egemenliğin bir kişiden, bir zümreden alınıp Türkiye Büyük
Millet Meclisine devredilmesini hazmedememiştir. Doksan dört yıl
işte bunun mücadelesiyle geçmiştir.
Askerî darbeler, bürokratik darbe girişimleri,
postmodern darbeler, yargı darbeleri, halkın meclisini
zayıflatmak, halkın iktidarını gasbedip kendi
iktidarlarını tesis etmek amacıyla
yapılmıştır. Şunu gururla ifade etmeliyim ki: Meclis,
bütün bu darbe ve darbe girişimlerine rağmen dimdik ayakta
kalmış, milletin egemenliğini tecelli ettiren bir makam olarak
yine bizzat millet tarafından muhafaza edilmiştir.
Aradan doksan dört
yıl geçmiş olmasına rağmen bugün hâlâ millî
egemenliği, halkın iktidarda olmasını, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin tüm makam ve mercilerin üzerinde olmasını kabullenemeyen
kesimler olduğunu biliyor, bunun yansımalarını da maalesef
bugün dahi yaşıyoruz. Darbeler sonrası tesis edilen kimi
kurumların kendilerini Meclisin, yani millî iradenin üzerinde görmek
istediklerine şahit oluyoruz. Çetelerin, illegal yapıların,
karanlık örgütlerin Meclisi hiçe sayarak kendi şahsi ve örgütsel
çıkarları adına Meclise ve millî iradeye kastettiklerini görüyor
ve yaşıyoruz. Aynı şekilde, kendisini elindeki kalemiyle ya
da elindeki sermayesiyle her şeyin üzerinde görenlerin Meclise ve millî
iradeye hükmetme sevdası içine girdiklerine de şahit oluyoruz. Doksan
dört yıl boyunca zaman zaman olduğu gibi, bugün de yargı,
bürokrasi eliyle ya da sokakta şiddet üretmek suretiyle Meclisin sesinin
kısılmak, Meclisin baskı altına alınmak
istendiğini de görüyoruz.
Türkiye Büyük
Millet Meclisine tepeden bakmak doksan dört yıl öncesine ait bir
alışkanlıktır; Türkiye Büyük Millet Meclisini tahkir etmek,
zayıflatmak, cumhuriyeti yok saymaktır, cumhuru
dışlamaktır.
23 Nisan 1920de
bu Meclis bir kurucu meclis olarak tesis edilmiş.
Nitekim cumhuriyeti kuran da işte bu Meclis olmuştur.
Bu Meclisin içinde
ve dışındaki herkesin Meclisin en yüksek merci olduğunu
kabullenmesi, bunu artık sindirmesi, Meclis dışı yollara
tevessül etmekten de özenle kaçınması gerekmektedir. Meclisi yok
saymaya, Meclisi zayıflatmaya yönelik girişimler artık sadece
silahlı darbe girişimleriyle olmuyor, modern dünyada silahların
yerini başka araçlar alabiliyor ve bu araçlar Meclis ve millî irade
hazımsızları tarafından Meclise karşı bir
saldırı aleti olarak kullanılabiliyor. Daha birkaç hafta
öncesine kadar bunu tecrübe ettik. Sosyal medyanın kötü niyetlilerin
elinde millî iradeye saldırı aracı olabileceğini gördük.
İllegal yoldan elde edilmiş ses kayıtlarının, ses
montajlarının, insanların mahremine girmek ve gözetlemek
suretiyle oluşturulmuş şantaj görüntülerinin Türkiye Büyük
Millet Meclisini nasıl hedef aldığını gördük. Ne
acıdır ki siyasi patilerin Türkiye dışından odaklarla
iş birliği ve ittifak yaptıklarını, Türkiye Büyük
Millet Meclisine tarihleri boyunca defalarca yaptıkları gibi bir kez
daha kastettiklerine şahit olduk. 23 Nisan 1920nin öncesinde ve
sonrasında yaşanmayanlar işte şu son birkaç ay içinde
yaşandı. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı, Başbakanı,
Genelkurmay Başkanı, bakanları hedef alındı. Siyasi
partilerin genel merkezlerinin, il başkanlıklarının
hukuksuzca dinlendiği ve bu dinlemelerin tehdit ve şantaj aracı
olarak kullanıldığı ortaya çıktı.
Sanatçılarımızın, gazetecilerimizin, yazarlarımızın
dinlenmeler yoluyla şantaja maruz kaldıkları açıkça ortaya
çıktı. Hatta, bu ülkenin Dışişleri
Bakanlığındaki çok gizli devlet görüşmesi dinlendi ve ses
kaydı yayınlandı. Milletimiz tıpkı 23 Nisan 1920de
olduğu gibi bu saldırının mahiyetini anladı ve âdeta,
yeniden bir istiklal mücadelesi verircesine sandığa gitti, bir kez
daha demokrasiye, millî iradeye, Meclisimize güç verdi. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Halkımız bir kez daha
tercihini millî iradeden, demokrasiden ve Türkiye Büyük Millet Meclisinden yana
koydu. Doksan dört yıl boyunca şahit olduğumuz olumsuzluklar bir
yana, halkımız demokrasiyi, millî egemenliği, seçim ve
sandığı artık vazgeçilmez bir idare şekli olarak
benimsemiştir. Halkın millî iradeye
bağlılığı ve inancı daha da güçlenmiştir.
1947 yılında Sandık namusumuzdur. diyen Mersin Arslanköylü
kadınlar şu anda artık 77 milyonun Sandık namusumuzdur.
dediği bir atmosferin oluşmasını
sağlamışlardır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Meclisimiz, doksan
dört yıllık tecrübenin yanında, 23 Nisan 1920nin
heyecanına, umuduna, dinamizmine sahiptir. İşte, 100üncü
yıl kutlamalarına böyle bir heyecanla yürüyoruz. İnşallah,
2020 yılında Meclisin açılışının 100üncü
yıl dönümünü, ardından da 2023te cumhuriyetimizin kuruluşunun
100üncü yıl dönümünü hep birlikte idrak edeceğiz. Cumhuriyetimize
yaraşır şekilde, 100üncü yıla dünyanın en büyük, en
güçlü, en huzurlu ve istikrarlı ülkelerinden biri olarak
ulaşacağız.
Son on iki
yılda çok çalıştık ve Türkiyeyi çok büyük hayallerle
buluşturduk. Eğitimde, sağlıkta, adalet ve emniyette,
ulaştırmada, konutta, enerjide, tarım ve sanayide, sosyal politikalar
ve kültürde Türkiyeye ilkleri yaşattık. Türkiye ekonomisini on iki
yılda 3 kattan fazla büyüttük. Dış politikada aktif,
barışçı, haklının ve mazlumların yanında
duran bir politika izledik. On yıllardır teröre ağır
bedeller ödeyen bir ülkeden 77 milyonun kardeşçe geleceğe
yürüdüğü bir Türkiyeye ulaştık. Önümüzdeki dokuz yıl
boyunca da daha çok çalışarak, daha çok üreterek, demokrasiye ve
kardeşliğimize daha çok sahip çıkarak cumhuriyetimizi güçlendirmeyi
sürdüreceğiz.
Bu aziz millet her
şeyin en iyisini ve en güzelini hak ediyor. Bu aziz millet kanla, canla,
fedakârlıkla kurduğu bu Meclise, canı gibi, evladı gibi
sahip çıkıyor ve ona güveniyor. Milletimizi hayal
kırıklığına uğratmadan, bir ve beraber olarak,
tıpkı istiklalimiz gibi istikbalimizi de inşa etmeye devam
edeceğiz.
Bir kez daha ilk
Meclisin aziz hatırasını muhabbetle yâd ediyorum. Bütün
şehit ve gazilerimize Rabbimden rahmet niyaz ediyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisinin açılışının 94üncü yıl dönümü
kutlu, mübarek olsun. Heyetinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından ayakta alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Erdoğan.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Sayın Başkan...
BAŞKAN
Buyurun Sayın Altay.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Sayın Başkan, Sayın Başbakanın biraz önce
yaptığı konuşmada hem her vesileyle millî iradeye
saygıdan bahsedip hem millî iradenin yansıması olarak bu
Parlamentoda bulunan, iktidar partisi de dâhil, siyasi partileri
Yabancılarla, dış odaklarla iş birliği yaptılar.
şeklindeki ithamını kendisine ve günün anlamına
yakıştıramadım. (CHP sıralarından
alkışlar)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Böyle bir usul yok Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, şimdi söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı İstanbul Milletvekili
Sayın Kılıçdaroğluna aittir. (CHP sıralarından
ayakta alkışlar)
CUMHURİYET
HALK PARTİSİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, Sayın
Cumhurbaşkanı, değerli milletvekilleri, değerli
yurttaşlarım, sevgili çocuklar; Cumhuriyet Halk Partisi adına 23
Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutluyor ve bu büyük günün
ülkemiz için aydınlık ve huzurlu günlerin müjdecisi
olmasını yürekten diliyorum.
Cumhuriyetimiz,
bütün dünyaya bir bayram hediye edecek kadar ufku geniş, ulusal
egemenliği baş tacı yapacak kadar halkına güvenen ve
saygı duyan devrimci kadroların ve ruhun eseridir. Mustafa Kemale
atıfla söylemek isterim ki, ulusal egemenliğin
ışığı karşısında zincirler erimiş,
taç ve tahtlar batmış ve yok olmuştur.
Sayın
milletvekilleri, cumhuriyeti kuran devrimci kadroların ulusal egemenlik
kavramıyla neyi ifade ettiklerini iyi anlamak gerekiyor. Günümüzde bu
kavram çarpıtılarak bir dikta rejimi kurmaya
kalkışanların öncelikle Mustafa Kemal Atatürkün 7 Şubat
1923 tarihinde Balıkesirde yaptığı konuşmayı iyi
öğrenmeleri gerekir. Şöyle der Mustafa Kemal Atatürk: Millî emeller,
millî irade yalnız bir şahsın düşünmesinden değil
bütün millet fertlerinin arzularının, emellerinin bileşkesinden
ibarettir. Bir halkın var olma mücadelesini
bağımsızlıkla taçlandırmış bu yüce Meclisin
fikri hür, vicdanı hür üyeleri bugün de zorlu bir mücadele içine
girmişlerdir. Bu zorlu mücadelenin halkın egemenliğini
yansıtan gerçek bir demokrasi ve özgürlüklerle
taçlandırılacağından eminim.
Değerli
milletvekilleri, ulusal egemenlik, çoğulcu bir rejim, temsilde adalet ve
hukukun üstünlüğü meselesidir. Çoğunluğun güçlü, güçlünün de
haklı olduğu, yurttaşların baskı, korku, yasaklar,
kin, yoksulluk ve istikrarsızlık tehditleriyle yönlendirildikleri bir
sistem çoğulcu değildir. Sandıktan çıktım, ne
istersem yaparım. anlayışı ulusal egemenlik
kavramıyla bağdaşmaz çünkü ulusal egemenlik sandıktan
çıkan oy sayısına bağlı bir kavram değildir.
Egemenlik en son ferdine kadar bütün ulusundur. (CHP sıralarından
alkışlar) Sayısal çoğunluğu egemenlik olarak anlamak
ve kullanmaya kalkışmak ulusal iradenin inkârıdır ve
istismarıdır. Böyle bir yönetim tarzına demokrasi ve
cumhuriyet kelimeleri de yakışmamaktadır. Demokrasi, özgür
yurttaşların, özgür medyanın, oy sandığına
hapsolmayan bir iktidar anlayışının rejimidir. Demokrasi,
iktidarların egemenliğin kaynağı olan halka belirli
aralıklarla ve sandıktan sandığa değil, her gün hesap
verdikleri rejimin adıdır.
Uygulanan yüzde 10 seçim barajı, ulusal egemenliği
hiçe sayan, yurttaşlarımızın tercihlerini görmezden gelerek
temsiliyet haklarını çalan ve iktidarda kalmak için her şeyi
reva gören bir çarpık zihniyetin ürünüdür. Ne var ki seçim
barajını düşürmeyi son derece adaletsiz temsil sonuçları
yaratacak yeni bir seçim sistemini kabul etme şartına bağlamak
millet egemenliğine açıkça saygısızlıktır.
Kayıtsız ve şartsız millete ait olan egemenlik milletin
iradesini gasbetmek ve toplumun belirli unsurlarını
dışlamak için bir silah gibi kullanılamaz.
Değerli milletvekilleri, üstünlerin hukukunun egemen
olduğu yerde milletin egemenliği yoktur. Halkımızın
ulusal egemenliği yasama, yürütme ve yargı organları
aracılığıyla kullandığını biliyoruz.
Yürütme organına Bu yetkiyi tek başına kullan.
denmemiştir, denmeyecektir. Tarafsız ve bağımsız
yargının olmadığı, yasama organının
etkisizleştirildiği bir düzeni sürdürmek ulusal egemenliğin
kaynağı olan milletimizi hiçe saymak demektir. Toplumu ve
hasımlarını sindirmek için özel mahkemeler oluşturanlar,
kararlarını beğenmedikleri zaman Anayasa Mahkemesine bile meydan
okuyanlar ve yolsuzluk soruşturmalarına hukuku dinamitleyerek cevap
verenler sadece Anayasayı değil ulusal egemenliği de
çiğnemişlerdir. (CHP sıralarından alkışlar)
Kuvvetler ayrılığını ayak bağı olarak görenler,
halkın iradesine saygı duyduklarını nasıl iddia
edebilirler? Bu bayram günündeki burukluğumuzun sebebi de işte
bunlardır.
Üzülerek ifade
edeyim ki varlığını ve
saygınlığını hukuk ve meşruiyet ilkelerine
bağlılığına borçlu olan Meclisimizin bütçe denetim
yetkileri elinden alınmıştır. İki yıl önce bu
Parlamentoda bugün yaptığım konuşmamdaki bir ifadeyi tekrar
bilginize sunmak isterim: Türkiye Cumhuriyetinin demokratikleşme tarihi
bu Meclisin yetkilerini savunma ve genişletme tarihidir. Bugün dahi bu yüce
Meclisin yetkilerine göz dikenler bu hususu hiçbir zaman akıllarından
çıkarmasınlar.
Değerli
milletvekilleri, 23 Nisan aynı zamanda dünya çocuklarına armağan
edilmiş ilk ve tek bayramdır. Özgürlüğe, eşitliğe ve
bilime bağlı olan toplumlar Mustafa Kemalin işaret ettiği
gibi fikri hür, vicdanı hür nesiller yetiştirebilirler.
Çocuklarımızın ufkunu kin ve nefretle değil sevgi ve
dürüstlükle çizdiğimiz takdirde ülkemiz kalkınır, ülkemiz
ilerler. Biz çocuklarımızı bilime dayalı, sevgiyle dolu,
nefretten uzak, yüzünü geleceğe dönmüş bir eğitim sistemiyle
yetiştirmek istiyoruz. Biz çocuklarımızı küreselleşen
dünyayla uyumlu, haberleşme ve iletişim olanaklarını etkin
bir şekilde kullanan ve yaşadıkları dünyayı sorgulayan
bireyler olarak yetiştirmek istiyoruz. Çünkü biliyoruz ki özgür ve
eşit bir gelecek özgürce yetişen nesillerle mümkündür.
Değerli
milletvekilleri, sözlerime son verirken, bu yıl grubum adına 23 Nisan
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını temel hak ve özgürlükleri için
canlarını feda eden gençlerimizin ve bir sabah evinden çıkarak
Türkiye halkının kalbine gömülen Berkin Elvanın güzel
anısına adıyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından ayakta
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Aydın.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Efendim, dikta rejiminden bahsedenlerin, öncelikle dönüp
aynaya bakmasını tavsiye ederim.
ALİ ÖZ
(Mersin) Otur yerine be!
KEMALETTİN
YILMAZ (Afyonkarahisar) Allah Allah, ayıp denilen bir şey var!
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Geçmişine dönüp baksınlar, asıl dikta rejimini
o zaman görecekler. (CHP sıralarından gürültüler)
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Laf olsun diye konuşma.
BAŞKAN Bir
dakika arkadaşlar
Arkadaşlar, bir dakikanızı rica
edeceğim. Bugün özel bir gündem yapıyoruz.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayısal çoğunluğu sağlayan milletin
iradesidir ve hepimiz milletin iradesine saygılı olmak
durumundayız. Asıl saygısızlık milletin iradesini hiçe
sayan, sandığı, seçimi hiçe sayanlardır. Biz birileri gibi
halka rağmen değil, halk için siyaset yapıyoruz ve halk için
varız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkanım, böyle bir usul yok ki,
nasıl bir şey bu ya!
BAŞKAN
Peki, teşekkür ediyorum.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Efendim, bakın
BAŞKAN Söz
vereceğim Sayın Hamzaçebi.
Arkadaşlar,
bugün özel bir gündem, başka gündemlerden farklı, başka
günlerden farklı bir müzakere yapıyoruz. Bu hassasiyeti
takdirlerinize sunuyorum. Lütfen, bugün bayram olduğunu hesaba katarak
birbirimizi kırmadan, incitmeden düşüncelerimizi ifade edersek
bayramın anlamına da uygun olacaktır.
Buyurun Sayın
Hamzaçebi.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Efendim, Sayın Başbakan,
konuşmasında muhalefet partilerini dış odaklarla iş
birliği yapmakla itham etti. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Buna yönelik
olarak da Sayın Engin Altay kalktı, bir açıklama yaptı,
Ben bunu yakıştıramadım. dedi. Genel
Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu genel
bir değerlendirme yaptı, herhangi bir parti ismi zikretmedi. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Lütfen arkadaşlar
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Yani bunu siz demek ki Bu diktayı biz
kurduk. diye mi anlıyorsunuz Sayın Aydın. Ben size
yakıştıramadım bunu.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Söyleyeceğimi söyledim.
BAŞKAN
Lütfen
Şimdi söz
sırası Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı ve Meclis
Grubu Başkanı, Osmaniye Milletvekili Sayın Devlet Bahçeliye
aittir. (MHP sıralarından ayakta alkışlar)
Buyurun Sayın
Bahçeli.
MİLLİYETÇİ
HAREKET PARTİSİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI
DEVLET BAHÇELİ (Osmaniye) Sayın Cumhurbaşkanım,
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin
94üncü kuruluş yıl dönümü münasebetiyle bu özel birleşimde bir
araya gelmiş bulunuyoruz. Sözlerimin başında, sizleri ve
ekranları başında bizleri izleyen aziz
vatandaşlarımızı saygılarımla selamlıyorum.
Doksan dört
yıllık bir maziden süzülerek gelen gazi Meclisimizin kutlu hatıralarını
sevinç, dua ve hürmetle yâd ediyorum. Bu aziz millet eserinin, bu yüksek
demokrasi mabedinin anlamı ve özellikleri üzerine tekraren ve samimiyetle
düşünüyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisi her şeyden önce Türk
milletine duyulan sevgi ve saygının eşsiz bir tezahürü, çok
kıymetli bir ürünüdür; millî iradeye sadakatin, millî egemenliğe
bağlılığın, meşruiyete verilen önemin çok
açık ve net kanıtıdır.
Büyük Millet
Meclisinin açılması, döneminin şartlarını dikkate
aldığımızda destansı bir atılım,
kararlı bir adımdır. Milletimiz kendi geleceğine bizatihi
kendisinin yön vereceğini 23 Nisan 1920 itibarıyla göstermiş,
temsilcileri eliyle tüm dünyaya duyurmuştur. Gazi Mustafa Kemal Atatürkün
sözleriyle ifade edecek olursak Büyük Millet Meclisi bizi yaşatmamak
isteyenlere karşı yaşamak hakkımızı müdafaa etmek
üzere toplanmıştır. Çorak, bakımsız ve kerpiç evli
Ankaranın göbeğinde
bağımsızlığımızın rotası
şekillenmiş, istikbalimizin haritası çizilmiştir. 23 Nisan
1920, Mondrostaki aldatmaya ve işgal planlarına en etkili
cevaptır. 23 Nisan 1920, Boğaza demirleyerek toplarını
devrim başkentine çeviren, şımarıklığa ve
cüretkârlığa rest çeken, isyan ve itiraz eden millî direniştir.
23 Nisan 1920, asırlarca vatan topraklarının
istilasını hedefleyen, Türksüz Anadolu özlemiyle yanıp
tutuşan, vesayetçi ve sömürgeci güçlere en kalıcı mesaj, en
tutarlı duruştur. Devletini kurmadan, Meclisini açacak kadar cesaret
ve öngörü sahibi olan Türk milleti, Türkiye Büyük Millet Meclisinin vasıtasıyla
köleliğe meydan okumuş, tutsaklığa
başkaldırmıştır. Acı ve ızdırap verici
geri çekilmeleri durdurabilmek, yeni bir atılganlığa, yeni bir
dirilişe ve yeniden bir başlangıca hevesle ortam açmak için
Ankaranın kutlu bağrında bağımsızlık
hedefine odaklanmış, milletin sinesini tek yol olarak
kabullenmiştir.
23 Nisan 1920 Cuma
günü Ankarada Hacı Bayram Veli Camisinde kılınan cuma
namazının hemen ardından Kuran tilavetleriyle, salavatışeriflerle, hatmişeriflerle ve büyük
umutlarla ilk Meclisin kapısı aralanmıştır. Ulustaki
taş binaya milletimizin bütün özlemleri, bütün hayalleri
yansımış, âdeta ete kemiğe bürünmüştür.
Bağımlı yaşamayı, parya olmayı, onursuzca
yürümeyi aklının ucundan dahi geçirmeyen millet evlatları Ankarada
tek vücut hâline gelmiştir. Esareti reddeden, şuna buna boyun eğmektense
ölmeyi tercih eden milliyetçi vatansever yürekler yurdumuzun dört bir
yanından Ankaraya akın etmiştir.
İlk Meclisin
açılış konuşmasını en yaşlı üye
sıfatıyla yapan ve aynı zamanda Maarif Müdürlüğünden emekli
olan Sinop Mebusu Şerif Beyin şu sözleri aslında her şeyi
tümüyle gözler önüne sermektedir: Tam bağımsızlık ile
yaşamak kararlılığında olan, ezelden beri hür ve
bağımsız yaşayan milletimiz, bu esaretini kesin ve kararlı
bir biçimde reddetmiş ve derhâl vekillerini toplamaya başlayarak yüce
Meclisi vücuda getirmiştir.
Büyük Millet
Meclisi, içinden çıkıp vekâletini üstlendiği milletinin
tercümanı ve sözcüsü olarak beklentileri çok iyi şekilde
seslendirmiştir. Savaş şartlarının
ağırlığına rağmen ilk Meclis, demokrasinin
erdemine, katılım ve çoğulculuğun önemine
inanmıştır. Aynı zamanda bu kutlu çatı, kurtuluş
mücadelesinin sevk ve idare merkezi olarak gazilik unvanına layık
görülmüştür.
Toprakları
istila edilmiş, ordusu dağıtılmış, insanı
yorgun, yoksul ve bitkin düşmüş bir ülkenin, bir milletin demokrasiye
bağlı kalarak, Meclisi açık tutarak varlık mücadelesine
atıldığı, tarihte çok nadir, çok ender görülen bir
gerçektir. Bu açıdan Türkiye Büyük Millet Meclisi, yalnızca
meşruiyetini ve iradesini milletten alan kurumsal bir yapı
değil, aynı zamanda büyük Türk milletinin yaşama, var olma,
bağımsızlık ve özgürlük coşkusunun temsil
edildiği millî ruhun ta kendisidir.
Değerli
milletvekilleri, bu toprakları vatan yapan ecdadımızdan
devraldığımız ve omuzlarımıza yüklenen görevlerin
ne denli ağır olduğunu çok iyi biliyoruz. Bilmeyenlere
hatırlatırım ki, üstlendiğimiz vazifeyi yerine getirmek
için ihtiyacımız olan cesaret ve ilham tarihimizin şanlı
sayfalarında fazlasıyla vardır.
Birinci Mecliste
görev alan vekillerin, geçmişle gelecek arasındaki bağı
sorumluluk bilinciyle ve büyük bir özveriyle kurduğunu
tartışmasız söyleyebiliriz. İçlerinde Meclisi Mebusandan
gelen sayıca kalabalık bir grup vardı. İçlerinde toplumun
her kesiminden, vatanımızın her yöresinden, sosyal ve ekonomik
hayatın her veçhesinden çıkıp gelenler bulunuyordu. Buna
rağmen ilk Meclis, Türkiye Cumhuriyetinin harcını
karmış, temellerini kazmış, duvarlarını
örmüştür. Azımsanmayacak farklılıklar bulanmasına
rağmen, aralarından vatan ve millet konularında hiçbir
farklı ve aykırı ses çıkmamıştır. Birinci
Meclis, bu sayede, yıllarca süren savaşlarla, bitmeyen
kayıplarla, kesilmeyen baskı ve dayatmalarla içten içe çürüyen,
eriyen ve çözülen imparatorluğumuzdan ulus devlet çıkarmayı
başarmıştır.
İsli gaz
lambaları ışığında kaleme alınan kararlara
kardeşliğin çıkmayan mürekkebi damlamıştır.
Taş binadaki odaların soğuğu inanç ve sevda ateşiyle
kırılmıştır. Telgraf masalarında, tahta
sıralarda, dar koridorlarda hep birlikte kurtuluşun, kutlu günlerin
düşü kurulmuştur. Sabahlara kadar süren, ayaz geceleri yaran
ateşli toplantılarda şeref ve namus müdafaasına
ortaklaşa ant içilmiştir.
Biz ilk Meclise
bakınca, etnik koalisyonu, 36nın 1de buluşmasını
değil, Türk milletini görüyoruz, onun yüksek haslet ve emanetlerini fark
ediyoruz. Biz ilk Meclise bakınca, mecburen bir araya gelmiş, yerel
aidiyetleri kolektif ruha dökme gayesine yabancı kalmış yapay
bir kalabalık değil, Türk milletinin bekası için peşinen
kefene sarılan gerçek istiklal kahramanlarını görüyoruz. Ve elbette
biz ilk Meclise bakınca Türk milliyetçiliğinin yüksek erdem ve
başarısını fark ediyoruz. Herkese de Türkiye Büyük Millet
Meclisine bu nazarla yaklaşmasını tavsiye ediyorum. Demokrasi
dışında, millî egemenlik haricinde başka yol ve mecra
arayanları Meclisin anlam ve mesajları üzerine kararlıca
tefekkür etmeye davet ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu vesileyle, sevgili
çocuklarımızın ve bugünün kendilerine ithaf edildiği
dünyadaki bütün çocukların bayramını en içten dileklerimle
kutluyorum. Gerçek ve kalıcı barış, huzur, mutluluk ve
kardeşlik diliyorum. Bu kutlu Meclisi emanet eden Büyük Atatürke, dava
arkadaşlarına, ilk Meclisin muhterem üyelerine ve Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bugün hayatta olmayan aziz mensuplarına şükran
duygularımla Cenab-ı Allahtan rahmet diliyorum.
Konuşmama son
verirken sizleri ve aziz milletimizi saygılarımla selamlıyor,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 94üncü yıl dönümünün kutlu
olmasını diliyorum. (MHP sıralarından ayakta
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bahçeli.
Söz
sırası Barış ve Demokrasi Partisi Genel Başkanı
ve Meclis Grup Başkanı Hakkâri Milletvekili Sayın Selahattin
Demirtaşın yerine Grup Başkan Vekili Iğdır
Milletvekili Sayın Pervin Buldana ait.
Buyurun Sayın
Buldan. (BDP sıralarından alkışlar)
BARIŞ VE
DEMOKRASİ PARTİSİ GRUP BAŞKAN VEKİLİ PERVİN
BULDAN (Iğdır) Sayın Başkan, Sayın
Cumhurbaşkanımız, saygıdeğer milletvekilleri,
değerli konuklar ve sevgili çocuklar; hepinizi Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Bugün 23 Nisan
1920de çoğulcu bir anlayışla, büyük bir coşku ve umutla
kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisinin 94üncü yılını geride
bırakıyoruz. Buruk da olsa bütün çocuklarımızın ve
Türkiye halklarının Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını
kutluyorum.
Elbette böylesine
anlamlı günleri sadece kutlamalarla geçiştirmemek gerekir. Demokrasi,
adalet, eşitlik, özgürlük bağlamındaki en temel sorunları
ve eksiklikleri bütün yönleriyle ele almak, doğru sonuçlar çıkartmak
tarihî bir sorumluluktur. Bu 23 Nisanı da, öncekilerde olduğu gibi,
demokrasi ve özgürlüklerin yeterince yerleşmediği, çoğulcu,
sivil, demokratik yeni bir anayasanın yapılmadığı,
demokratik siyaset kanallarının tümüyle
açılmadığı, çözüm sürecinin henüz barışa evrilmediği
bir ortamda karşılıyoruz. Oysa bundan doksan dört yıl önce
Büyük Millet Meclisi, Türkleri, Kürtleri, bütün farklılıkları
kucaklayan çoğulcu bir temsiliyet ilkesine göre kurulmuş ve bu ilke
1921 Anayasasıyla güvence altına alınmıştı.
Bugün en fazla ihtiyaç duyduğumuz ademimerkeziyetçilik
anlayışı da temel bir prensip olarak 1921 Anayasasında
açıkça yer almıştı. Ancak, ne var ki 1924 Anayasasına
geçişle birlikte bu çoğulculuk esası terk edildi. Bunun yerine
tek tipçi, retçi ve inkârcı bir sisteme geçildi. Bu sistem üzerine inşa
edilen katı ulus devlet yapısı bu ülkenin kuruluşunda omuz
omuza mücadele veren bütün kimlikleri ve kültürleri dışladı,
farklılıkları birer birer yok etmeye çalıştı.
Bunun faturası ise çok ağır oldu. Ret ve inkâra dayalı
sistem bu ülke halklarına çok büyük felaketler yaşattı. Bu
felaketlerin en ağırını 1938deki Dersim katliamında
yaşadık. Kürt sorunundan kaynaklı çatışmalarda 50 bin
insanımızı kaybettik. Binlerce köy yakılıp
yıkıldı, on binlerce faili meçhul cinayet işlendi, hiçbirinin
hesabı sorulmadı. Peş peşe darbeler yaşandı,
insanlar işkencelerden geçirildi, partiler, sendikalar, gazeteler
kapatıldı. Bu ülkenin özgür ve eşit geleceği için sosyalizm
mücadelesi yürüten genç fidanlar, Deniz Gezmişler, Hüseyin İnanlar,
Yusuf Aslanlar idam edildi. Kürt halkının temsilcileri,
aydınları, Mehmet Sincarlar, Muhsin Melikler, Vedat Aydınlar,
Ape Musalar katledildi. Ülkemizin en güzel renklerinden birini oluşturan
Ermeni halkının güzel insanı Sevgili Hrant Dink katledildi.
Herkesin özlemini duyduğu adalet hiçbir zaman mülkün temeli olmadı.
Devlet için işleyen hukuk hak arayan insanlar için işlemedi.
Yargı hiçbir zaman adalet dağıtan bir yer olmadı.
Roboskide çoğu çocuk 34 insanımız bu ülkenin savaş
uçakları tarafından bombalanarak paramparça edildi, hesabı
sorulmadı, hukuk işletilmedi. Darbe döneminin ürünü olan yüzde 10luk
antidemokratik seçim barajıyla Kürtlerin, muhaliflerin Parlamentoda
demokratik temsiliyeti sürekli engellendi. Terörle Mücadele Kanunu başta
olmak üzere, çıkarılan tüm otoriter devletçi yasalarla düşünce,
örgütlenme ve siyaset özgürlüğünün önüne set çekildi. Kadınlar bu
ülkede eşitsizliğin ve ayrımcılığın en
katmerlisini yaşadı. Seçme ve seçilme hakkı tanınan
kadınların siyasette eşit ve demokratik temsiliyeti yine bu
sistem ve bu sistemin ürünü olan erkek egemen anlayışıyla
engellendi. Ekonomik ve sosyal alanda da bu ülke çok ağır krizler ve
sorunlar yaşadı, yaşıyor. Yoksulluk, yolsuzluk,
işsizlik, gelir adaletsizliği her geçen gün artıyor. Kamu
kaynaklarını kötüye kullanma, daha fazla rant uğruna çevreyi,
doğayı katletme, ormanlık alanı yok etme neredeyse bir
politika hâline getirildi. Bütün bu yaşananlar demokratik, adil,
eşitlikçi ve paylaşımcı olmayan, katılımı
hiçbir zaman esas almayan, sürekli denetime kapalı, asla hesap vermeyen,
mevcut tekçi, vesayetçi sistemin ürettiği sonuçlardır. Çağımız
dünyasının gereklerine ve kendi çoğulcu yapısının
temel taleplerine göre demokratik yapısal reformlarını
gerçekleştirmeyen, kendisini dönüştürmeyen bir Türkiye krizlerle iç
içe yaşamaya devam edecektir, böylesi bir yapıyla bölgesinde de model
olamayacaktır.
Bir diğer
önemli nokta da şudur ki, demokrasi açığının giderek
büyüdüğü bir ortamda demokrasi ve
siyaset dışı meşru olmayan yapıların güç
kazanacağını da görmek
gerekir. Eğer güçlü bir demokrasi, aynı zamanda eşit, adil ve
özgür bir ülke hedefleniyorsa bunu yaratmanın yolu cumhuriyetten günümüze
kriz ve çatışma üretmekten başka bir sonuç yaratmayan tekçi,
milliyetçi, otoriter zihniyetle hesaplaşmaktan geçer. Katı ulus
devlet çizgisi aşılıp demokratik katılımcı ulus
modeline geçilmediği sürece tarihsel sorunlarımız artarak devam
edecek ve çok daha büyük siyasal, sosyal krizleri beraberinde getirecektir.
Değerli
milletvekilleri, 23 Nisan dolayısıyla üzerinde durmamız gereken
bir diğer önemli nokta da çocuklarımızın karşı
karşıya bulunduğu sorunlardır. Düşünün ki bir yanda
renkli 23 Nisan kutlamaları, rengârenk elbiseli çocuklar, diğer yanda
ise her türlü baskıya, şiddete maruz kalan, sömürülen çocuklar.
Böylesi bir ortamda hangi kutlamalardan söz edebiliriz.
Bakınız, Roboskide 19
çocuğun bedeni savaş uçaklarınca paramparça edildi, onların
adı bu 23 Nisanda yok. Cezaevlerinde tecavüze ve işkenceye maruz
kalan çocukların adı 23 Nisanda yok. Yolları kapalı
olduğu için hastaneye yetiştirilemeyen, cenazesi babasının
sırtında bir torbayla taşınan Muharrem bebeğin;
annesinin eteğinde parçalanmış cesedi adliyeye götürülen Ceylan
Önkolun; bedenine 13 kurşun saplanan Uğur Kaymazın; gaz
fişeğiyle vurularak iki yüz altmış dokuz gün hayat
mücadelesi verdikten sonra bizlere veda eden Sevgili Berkin Elvanın da adı
23 Nisanda yok. Bugün her türlü şartlarda kayıt dışı
olarak çalıştırılan 1 milyon dolayındaki çocuk kalem
yerine çekiç tutuyor, tornavida tutuyor, onların da adı bu 23 Nisanda
yok. Sokakta mendil satan, boyacılık yapan, her türlü tacize ve
şiddete maruz kalan çocuklar, onlar da bu 23 Nisanda yoklar.
Eğitimde, okulda olması gerekirken çocuk yaşta evlendirilen
çocuk gelinler de 23 Nisanda yoklar. Anneleri Mülkiye Kılıçla
birlikte cezaevine girecek olan beş aylık ikiz kardeş Özgür ve
Lorin için de 23 Nisanın bir anlamı olmayacak. Sormak isterim:
Çocuklara böyle bir ülke mi armağan edeceğiz? Çocuklarımıza
bu uygulamaları mı reva göreceğiz? Çocuklar, bunun
hesabını bu ülkeyi yönetenlerden sormayacak mı? Herkesin,
başta da yöneticilerin bir kez daha oturup düşünmesi, kendisini
sorgulaması ve çocuklara eşit ve özgür bir dünya yaratmanın
koşullarını yaratmak için derhâl harekete geçmesi gerekir. Bu,
tarihî ve vicdani bir sorumluluktur.
Değerli
milletvekilleri, 23 Nisan dolayısıyla hem demokrasi
açığımızın kapatılması hem de temel
sorunlarımızın çözüme kavuşturulması
açısından somut çözüm önerilerimizi bir kez daha bu kürsüden
yinelemek istiyoruz.
Türkiye'nin en
temel ihtiyacı çoğulcu, sivil, demokratik, yeni bir anayasaya
kavuşmaktır. Parlamento tarihî bu görevle karşı
karşıyadır. Halk iradesinin Parlamentoda temsil edilmesini
engelleyen antidemokratik yüzde 10 seçim barajı ve düşünce
özgürlüğünün önündeki engel olan TMK kaldırılmalıdır.
Bu ülkenin kanayan
yarası olan cezaevlerindeki hasta tutsaklar başta olmak üzere,
düşüncelerinden ve siyasi faaliyetlerinden dolayı tutuklu, hükümlü
olan tüm tutsaklar özgürlüklerine kavuşturulmalıdır.
Aşırı
merkeziyetçi, otoriter yönetim sistemi artık aşılmalı ve
demokratik katılımcılığı esas alan
ademimerkeziyetçi bir sisteme geçiş için reformlara
başlanmalıdır.
Kürt sorununun da
çözüm imkânları her zamankinden çok daha fazladır. Sayın
Öcalanla geçtiğimiz yıl İmralıda başlatılan
diyalog süreci artık müzakereye dönüştürülmeli ve demokratik siyasal
çözüm adımları zaman kaybetmeden atılmalıdır.
Demokratik çözüm süreci yasal bir statüye ve çerçeveye
kavuşturulmalıdır.
Aleviler
başta olmak üzere, bu ülkedeki tüm farklı inanç ve kimlikler
üzerindeki baskılar artık son bulmalı, tüm farklı kültürler
anayasal, yasal güvence altına alınmalıdır. Ana dilde
eğitim yasağı kaldırılmalı, çocukların kendi
ana dillerinde eğitim almaları sağlanmalıdır.
Faili meçhuller
başta olmak üzere, geçmişte yaşanan tüm karanlık
olayların aydınlatılması için hakikat ve adalet komisyonu
kurulmalıdır.
Kadına
yönelik şiddet ve tecavüzü önleyecek etkili politikalar ve çözümler
üretilmeli, kadın cinayetleri önlenmelidir.
Yolsuzluklarla
yüzleşilmeli, yargısal süreç işletilmelidir.
Doğayı,
çevreyi katleden yağmacı
anlayış terk edilmeli, kaynakların eşit ve adil
dağılımı için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
Çocuklarımıza
eşit fırsatlar sunulmalı, kendilerine, özgür bir geleceği
hazırlayabilecekleri imkânlar yaratılmalı, güvenli ve
barışçıl bir ortam oluşturulmalıdır.
Geleceğimiz olan çocuklarımıza yönelik her türlü
ayrımcı uygulamaya, şiddete, sömürüye, çocuk
işçiliğine ve çocuk tutukluluğuna son verilmelidir. Çocuk
haklarıyla ilgili uluslararası sözleşmelerdeki çekinceler
kaldırılmalıdır.
Bu vesileyle,
gerek Türkiyedeki gerekse dünyadaki bütün çocukların daha
barışçıl bir dünyada yaşayabilmelerini temenni ediyor,
onlara özgür bir ortam yaratmak için mücadele edeceğimizin sözünü veriyor,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Söz
sırası, Halkların Demokratik Partisi Genel Başkanı
Mersin Milletvekili Sayın Ertuğrul Kürkcüye ait.
Buyurun Sayın
Kürkcü.(BDP sıralarından alkışlar)
HALKLARIN
DEMOKRATİK PARTİSİ EŞ GENEL BAŞKANI ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Mersin) Sayın Başkan, Sayın Cumhurbaşkanı,
sevgili arkadaşlar, saygıdeğer konuklar; resmî takvime göre
bugün bayram. Türkiye Büyük Millet Meclisinin bundan doksan dört yıl önce
kurulmuş olmasına ve çocuklarımıza adanmış bir
bayram. Bayramınız kutlu olsun.
Çocuklar bugün
biraz olsun eğlendiriliyor olabilirler belki ama çoğumuz, Meclise de
baktığımızda görüyoruz, neşe doluyor değiliz,
tekerlemede olduğu gibi.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi kuruluşunun birinci yılında saltanatı
ortadan kaldırmış, ikinci yılında Anadolunun itilaf
devletlerince işgaline son vermeyi başarmış, üçüncü
yılında Osmanlı Devletini dünya hakimiyeti iddiasıyla
girdiği Birinci Dünya Savaşının
yıkıntıları içinde bırakmış, enkazdan
cumhuriyeti ilan ederek çıkmıştı.
23 Nisanı
bayram ilan edenler toplumu bir umutsuzluk deryasından kurtaran
başarılarını kutlamakta hiç de haksız
sayılmazlardı. Ancak, bu kurtuluşun nimetlerini o gün de, bugün
de bu toplumun üyeleri arasında eşit olarak paylaşmıyoruz.
Cumhuriyetçi ütopyanın sürekli beslediği yanılsamaya
karşın, hiçbir zaman kederde, tasada ve kıvançta bir,
imtiyazsız, sınıfsız bir kitle değiliz. Dünyada
gelir dağılımı adaletsizliğinde 3üncü sırada yer
alan bir ülkede bu yanılsama da sadece kuru laftan ibaret değil. Bu
klişeler Osmanlıdan miras yetmiş iki buçuk milletten tek bir
Türk milleti yaratmaya; milleti bir iç pazar oluşturacak şekilde bir
Türk sermaye sınıfı çevresinde birleştirmeye; sermaye
yetersizliğinin, işçi ve köylülerin acımasızca
sömürülüşü ve ağır vergilerle ikamesini
meşrulaştırmaya hizmet eden resmî öğretinin özetiydi.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün tarihi boyunca bir sınai ve teknik
devrime, bir tarım ve toprak devrimine dayanmaksızın büyük
toprak sahipleri ve geleneksel eşrafın ağır, uzun ve
sancılı bir süreçte burjuvalaştırılmasını
hedefleyen bu yukarıdan modernleşme ve çağdaşlaşma
hamlelerinin sahnesi oldu. Kendisi modern olmayan, bir ayağı toprakta
öbür ayağı ticaret ve faizcilikte duran bir toplumsal ucubenin
modernleşme hamlelerinin her krizi Türkiye Büyük Millet Meclisinin de
kriziydi.
Bu fantastik
doktrin doksan dört yıl boyunca her askerî darbe ve müdahaleyle kendisini
yeniden üretmeyi sürdürdü. Benzer bir tıkanmanın pençesindeki
Hükûmetin bugün de rakiplerine karşı aynı öğretiyi hizmete
çağırdığını görmek hiç
şaşırtıcı değil: Milletimize karşı
fesat, yabancı güçlere hizmet
Çare, millî birlik ve beraberlik.
Cumhuriyetin, İttihat ve Terakki rejiminden tevarüs
ettiği ve bugünün Türkiyesine miras bıraktığı
açmazların kaynağında bu yukarıdan modernleşme ve ulus
inşasının yol açtığı hâlâ kanayan ve
kapanmamış yaralar, büyük trajediler ve onların siyasi ve insanî
yükleri var. Bugün Anadolu Kaplanları diye anılan taşra
eşrafına sermaye transferi ihtiyaçlarıyla
ilişkilendirilmedikçe 1915te Ermeni, Asuri ve Süryanilerin
uğradıkları katliamlar açıklanamaz. Kürtlerin 1920lerde
daha Türkiye Büyük Millet Meclisi teşekkül ederken uğrayageldikleri
ve günümüze kadar süregiden tenkil, tedip, katliamlar ile inkâr ve asimilasyon
da İttihat ve Terakkiden devralınan Türk unsurunun hâkim olduğu
etnik olarak türdeş bir millet kurma hırsından besleniyordu.
Anadolunun otokton halkı Rumların bu topraklardan
kazınması da aynı etnik arındırma siyasetinden türedi.
Devlet adamlarımızın onların adını
ağızlarına aldıklarında Affedersiniz, Ermeni, Rum
diye konuşmaları işte bu kültürün yansısı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, bugün halklarımızın
kaderini değiştirmek üzere geçmişin bu yüklerinden kurtulmak
için harekete geçebilecek mi, 1920ler ve 30lardan devralınan bu
sorunları çözme iradesini ele alacak mı, savaşa son vererek Kürt
halkına ve bütün halklarımıza barış ve özgürlük içinde
bir yaşam sunacak mı? Günümüzün sorusu bu.
Yaşadığımız her şeyi
mukadder olduğu için yaşamıyoruz. Geçmişe bakarken
tutulmuş yollar kadar tutulmamış yolların da
yaşadıklarımız ve yaşayamadıklarımız
için bir ibret vesilesi olduğunu düşünebiliriz. Örneğin Türkiye
Büyük Millet Meclisi 1921 Teşkilatı Esasiye Kanununda öngörülen
idari teşkilat ve yönetim ilkelerini ırkçı ve tekçi anayasalara
feda etmemiş ve geliştirmiş olsa Kürtlere, Türkler ve diğer
halklarla birlikte özerk ve demokratik bir ortak yaşamın kapısı
çok önceden ve barışçı bir biçimde açılmış
olabilirdi ya da devletin İslamı kendi hizmetine sokmayı
gözeten otoriter laiklik anlayışı yerine, bütün inançlara
eşit uzaklıkta duran özgürlükçü laikliği benimsemiş
olması hâlinde inanç ve mezhep farklılıkları bugünkü gibi
gerginliklere yol açmayabilir, Alevilik de, Hristiyanlık ve Yahudilik de
korkusuzca yaşanabilirdi.
Türkiye Büyük
Millet Meclisinin kuruluşun 94üncü yılında içine sürüklenmekte
olduğumuz rövönşizmin ve sultansız sultanlık
arayışının, kindar nesiller yetiştirme reaksiyonu
cumhuriyetin bu mukadder olmayan doğum kusurlarından da besleniyor.
Nesnel koşullar ne olursa olsun, geleceğin şekillenmesinde insan
iradesinin ve bilincinin payını, geleceği öngörme ve ona uygun
hareket etme yetisinin bir maddi güce dönüşme potansiyelini ihmal
edemeyeceğimizi aklımızda tutmamız gerek.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi demokratik ve özgürlükçü bir yeni anayasayı yazarak
toplumun ve devletin yeniden kuruluşunun yolunu açma gücünü kendi
köklerinde arayabilir. 1920 Meclisinin yarım bıraktığı
işi devralmaya cesaret edebilir. 2014ün Türkiye Büyük Millet Meclisi
1920-1922 Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynasında kendisine
baktığında yürütme karşısında ne kadar büyük bir
güç yitimine uğradığını dehşetle görecektir. Hem
Meclis Başkanlığı hem Başkumandanlığı
elinden tuttuğu hâlde Mustafa Kemal Paşanın kendisini
sorgulayan milletvekillerine hesap vermek, diktatörlük eleştirilerini
sineye çekmek ve eleştiri sahiplerine saygı göstermek zorunda
kalışına bakarak vekillerimiz kendilerine değer
biçebilirler. Doksan dört yıl sonra bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisi
hâlâ demokrasinin döl yatağı, egemenliğin sahibi değil
sadece para ve güç sahiplerinin egemenliği için halktan onay üreten bir kurumsa
bunun sorumluluğunu liderlere atfedemeyiz. Her vekil layık
olduğu liderce yönetiliyor.
Ve çocuklar
Her
toplumsal ve siyasal rejimin gerçek niteliğini onların aynasında
sınadığımız çocuklarımız
Türkiyeyi
yönetenler, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşundan doksan dört
yıl sonra her türlü ihmal, zulüm, dışlama ve yoksulluğu
reva gördükleri çocuklar önünde diz çöküp özür dilemeye borçlu iken bir parodi
hâlinde koltuklarını onlara birkaç dakikalığına ikram
ettiklerinde çocukları kendilerine benzetmekten başka bir şey
yapmış oluyorlar mı? İkiyüzlülüğe son verelim. Türkiye
çocuk dostu bir ülke olarak anılmak için çocuklara 23 Nisanı
adamış olmanın ötesinde ne sunuyor?
UNICEFin 2012
Raporuna göre Türkiye'de yaşayan 18 yaşından küçük 23 milyondan
fazla çocuğun büyük bölümü insan hakları ihlalleri mağduru.
Kız çocukları cinsiyet eşitsizliğinden muzdarip. Her 4
çocuktan 1i göreli yoksulluk koşulları içinde yaşıyor.
Çocuk yoksulluğu genel yoksulluktan daha yüksek. Her 10 çocuktan 1i bodur
yani boyları yaşlarına göre daha kısa. Çocuk işçiliğinin
en kötü biçimlerinden bazıları sürüyor. 1 milyona yakın kız
ve erkek çocuk tarımda mevsimlik işlerde, diğer
milyonlarcası sokaklarda sanayi ve hizmetler sektörlerinde sürekli olarak
veya tehlikeli işlerle uğraşıyorlar.
Az
gelişmiş bölgeler ve kırsal yörelerde yaşayan çocuk ve
gençlerin önemli bir bölümü maddi yoksunlukla boğuşuyor. Bebek ve
çocuk ölümleri, bodurluk, okula gitmeme ve cinsiyet eşitsizliği gibi
sorunlar en çok kırsal kesimlerde, doğu ve güneydoğuda
görülüyor. İnternet erişimi, boş zaman ve sosyal etkinlik
fırsatları da aynı ölçüde sınırlı. Kentlerin
yoksul kesimlerinde yaşayan, ana babaları çoğunlukla
kırlardan ve az gelişmiş bölgelerden gelen çocuklar
yoksulluğa, yoksunluğa ve sosyal güvensizliğe maruz
kalıyor.
Ana dilleri Türkçe olmayan çocuklar örgün eğitimin
ilk yıllarında güçlüklerle karşılaşıp daha bu
yaşlarda diğer öğrencilerin gerisinde kalıyorlar.
Türkiye'de ilköğretimin kalitesizliğinin başta gelen
nedenlerinden biri çocukların ana dilinde eğitim ve öğrenim
göremeyişleriyle doğrudan ilişkili. Kürtçe ve Arapça
konuşanların çoğunlukta oldukları iller ve yörelerde,
Kürdistanda, Kürdistandan göç edenlerin yoğun olarak
yaşadıkları diğer kentlerde bu sorun kendisini sürekli
olarak yeniden üretiyor.
Siyasal gerilimlerin ve şiddetin ortasında
Kürdistanda yaşayan çocuklar ve gençler, maddi anlamdaki
yoksunluklarına ek olarak psikolojik stres, ayrıca ölüm ve yaralanma
gibi ciddi risklerle karşı karşıya. Ama çocuklarımız
en çok yaşam hakkı ihlalleriyle karşı karşıya.
Avrupa Birliği aday üyesiyiz. Gündem Çocuk
Derneğinin 2013 Çocuğun Yaşam Hakkı Raporuna göre, 2013
yılı içerisinde 6 yaşındaki Efe Boz gibi sağlık,
bakım, eğitim gibi kamu hizmeti alırken en az 21 çocuk; 13
yaşındaki Uğur Kaymaz gibi yargısız infaz sebebiyle en
az 4 çocuk; 14 yaşındaki Ceylan Önkol gibi kara mayınları
ve askerî mühimmat sebebiyle en az 5 çocuk; 15 yaşındaki Berkin Elvan
gibi toplumsal olaylar sırasında en az 3 çocuk; 9 yaşındaki
Mert Aydın gibi şiddet sebebiyle en az 41 çocuk; 13 yaşındaki
Ahmet Yıldız gibi iş cinayetleri sebebiyle en az 89 çocuk; 3,5
yaşındaki Pamir gibi kentsel ve kırsal alanda en az 101 çocuk
yaşamını kaybetti.
Bugün, Vanın Erçek ilçesinde,
arkadaşlarının çocuk yaşta evlendirilmesine karşı
kız çocuklarının başlattığı isyan, Türkiye
Büyük Millet Meclisine bir kez daha hatırlatmalı: Çocuklar gerçek
bayramı ikiyüzlü resmî törenlerde değil, onurlu ve özgür yaşama
iradelerini ifade edebildiklerinde yaşayacaklar.
Çocukların Türkiye Büyük Millet Meclisinden
beklediği şey, ihtiyaçlarının ne olduğunun kendilerine
sorulması ve bunun gereklerinin karşılanması.
Türkiye Büyük Millet Meclisi işe,
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesine
koyduğu çekinceleri kaldırarak ve bu hakları eksiksiz
yaşama geçirerek başlayabilir.
Çocuklarınıza nasıl
davranıyorsanız, osunuz.
Bayramınız kutlu olsun. (HDP ve BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin kuruluşunun 94üncü yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve
Çocuk Bayramının kutlanması ve günün anlam ve öneminin
belirtilmesi amacıyla yapılan konuşmalar
tamamlanmıştır.
Kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 24 Nisan 2014
Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 14.00te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 15.13