TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
93üncü Birleşim
27 Mayıs 2014 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Diyarbakır
Milletvekili Cuma İçten'in, Diyarbakırın fethinin 1375inci
yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Aydın Milletvekili
Ali Uzunırmak'ın, bazı yerlerde iptal edilen yerel seçimlerin 1
Haziranda yenilenmesine ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Bursa Milletvekili Sena
Kaleli'nin, Bursanın Mustafakemalpaşa ilçesinde faaliyet gösteren
Bükköy maden ocağına ilişkin gündem dışı
konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Mihrimah Belma Satır'ın, 27 Mayıs 1960 askerî
darbesinin 54üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması
2.- Bingöl Milletvekili
İdris Baluken'in, 27 Mayıs 1960 askerî darbesinin 54üncü, 57 Alevi
vatandaşın Çorumda öldürülmesinin 34üncü yıl dönümlerine ve
Türkiye-Rojava sınırında askerlerin rastgele ateş açmaları
sonucu insanları öldürmelerini Halkların Demokratik Partisi olarak
kınadıklarına ilişkin açıklaması
3.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, 27 Mayıs 1960 askerî darbesinin
54üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması
4.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel'in, Manisanın Soma ilçesinde meydana
gelen maden kazasından sonra işçilerin durumuna ilişkin
açıklaması
5.- İzmir Milletvekili
Oktay Vural'ın, 27 Mayıs 1960 askerî darbesinin 54üncü yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
6.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Atatürk Havaalanında dış
hatlarda yaşanan sorunlara, pasaportunun süresi biten
vatandaşların durumuna ve Mavi Kart sahibi Türk
vatandaşlarının sorunlarına ilişkin
açıklaması
7.- Çanakkale Milletvekili
Mustafa Serdar Soydan'ın, 24 Mayıs 2014 Cumartesi günü Çanakkale ve
ilçelerinde meydana gelen depreme ilişkin açıklaması
8.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutan'ın, Artvin-Ardanuç-Ardahan dere yolunun bitirilmesi
için Hükûmetin duyarlı olmasını dilediğine ilişkin
açıklaması
9.- Çanakkale Milletvekili Ali
Sarıbaş'ın, 24 Mayıs 2014 Cumartesi günü Çanakkale ve
ilçelerinde meydana gelen depreme ilişkin açıklaması
10.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt'ün, Cumartesi Annelerinin örgütlü
bekleyişinin 19uncu ve 27 Mayıs 1960 askerî darbesinin 54üncü
yıl dönümlerine ilişkin açıklaması
11.- Kocaeli Milletvekili
Mehmet Hilal Kaplan'ın, TÜBİTAKta yapılan personel
değişikliklerinin siyasi olduğuna ilişkin
açıklaması
12.- Tunceli Milletvekili
Kamer Genç'in, Van depreminden sonra okullarda çalışan
vatandaşlar ile TOKİ inşaatlarında çalışan
taşeron işçilerin durumuna ve 57 Alevi vatandaşın Çorumda
öldürülmesinin 34üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması
13.- Kocaeli Milletvekili
Haydar Akar'ın, Derince Limanının özelleştirme ihalesine
ilişkin açıklaması
14.- Sivas Milletvekili Hilmi
Bilgin'in, Necip Fazıl Kısakürekin 31inci ölüm yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
15.- İstanbul
Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin, İstanbulun Gazi ve Armutlu
Mahalleleri ile Arnavutköy ilçesinde çocuklara uyuşturucu
satışı yapıldığına ve ilgililerin duruma el
koyması gerektiğine ilişkin açıklaması
16.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut'un, Bosna-Hersekteki sel felaketi nedeniyle
Türkiyenin daha fazla yardım yapmasını dilediğine
ilişkin açıklaması
17.- Muğla Milletvekili
Tolga Çandar'ın, Yatağan Termik Santrali ile kömür
ocaklarının özelleştirilmesine ve Bafa Gölünün yok
olmasının sorumlularından hesap sorulması gerektiğine
ilişkin açıklaması
18.- Mersin Milletvekili Ali
Öz'ün, Gün Sazakın 34üncü ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması
19.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan'ın, 27 Mayıs 1960 askerî darbesinin
54üncü, 57 Alevi vatandaşın Çorumda öldürülmesinin 34üncü yıl
dönümlerine ve Somalide Türk Hava Yolları aracına yapılan saldırı
konusunda Hükûmeti dikkatli olmaya davet ettiğine ilişkin
açıklaması
20.- Iğdır
Milletvekili Sinan Oğan'ın, Iğdır ve Ardahanın il
olmaları ile Gün Sazakın ölüm yıl dönümlerine ve
Azerbaycanın Cumhuriyet Gününü kutladığına ilişkin
açıklaması
21.- İzmir Milletvekili
Oktay Vural'ın, (2/1210) esas numaralı Kanun Teklifinin
doğrudan gündeme alınmasını Adalet ve Kalkınma
Partisinin de kabul ettiğine ve teklifin hiçbir görüşme yapmadan
yasalaştırılmasını önerdiklerine ilişkin açıklaması
22.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, (2/1210) esas numaralı Kanun
Teklifinin doğrudan gündeme alınmasını Adalet ve
Kalkınma Partisinin de kabul ettiğine ve teklifin hiçbir görüşme
yapmadan yasalaştırılmasını önerdiklerine ilişkin
açıklaması
23.- İstanbul
Milletvekili Mihrimah Belma Satır'ın, Genel Kurulun bu haftaki
çalışma programında (2/1210) esas numaralı Kanun Teklifi
bulunmadığından bu konuda mutabakatlarının
olmadığına ilişkin açıklaması
24.- Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcı'nın, Mersinin Yenişehir ilçesinde bulunan
Bahçelievler İlköğretim Okulunun kapatılmaması konusunda
Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcının gerekli hassasiyeti
göstermesini istirham ettiğine ilişkin açıklaması
25.- Millî Eğitim
Bakanı Nabi Avcı'nın, Mersinin Yenişehir ilçesinde bulunan
Bahçelievler İlköğretim Okulunun kapatılması konusunu
araştıracağına ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Tunceli Milletvekili
Hüseyin Aygün ve 22 milletvekilinin, HES barajlarının çevreye
zararlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/951)
2.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran ve 21 milletvekilinin, havacılık sektörünün
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/952)
3.- Erzincan Milletvekili
Muharrem Işık ve 22 milletvekilinin, Erzincanda sağlıkta
dönüşüm sonucu yaşanacak sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/953)
B) Duyurular
1.- Başkanlıkça,
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği, Kamu İktisadi
Teşebbüsleri, Plan ve Bütçe ile Avrupa Birliği Uyum
Komisyonlarında siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerine
düşen birer üyelik için aday olmak isteyen siyasi parti grubu mensubu
olmayan milletvekillerinin yazılı olarak müracaat etmelerine
ilişkin duyuru
C) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Meral Akşenerin Polonya Parlamentosu Alt Meclisi
Başkanı Eva Kopacz ile Senato Başkanı Bogdan Borusewiczin
vaki davetine icabetle Polonyanın demokrasiye geçişinin 25inci
yıl dönümü münasebetiyle 4/6/2014 tarihinde düzenlenecek Özgürlük
Bayramı Kutlamalarına katılmak üzere Varşovaya resmî bir
ziyarette bulunmasına ilişkin tezkeresi (3/1502)
D) Önergeler
1.- Niğde Milletvekili
Doğan Şafakın, (2/1138) esas numaralı 5620
Sayılı Kamuda Geçici İş Pozisyonlarında
Çalışanları Sürekli İşçi Kadrolarına veya
Sözleşmeli Personel Statüsüne Geçirilmeleri, Geçici İşçi
Çalıştırılması ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna Geçici Bir Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi (4/161)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasî Parti Grubu
Önerileri
1.- CHP Grubunun, Genel
Kurulun çalışma saatlerine; gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmında bulunan
(2/1210) esas numaralı Kanun Teklifinin bu kısmın 3üncü
sırasına alınmasına ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine ilişkin önerisi
VIII.- USUL HAKKINDA
GÖRÜŞMELER
1.- CHP grup önerisinin
oylanmasında yanlışlık yapılıp
yapılmadığı hakkında
IX.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş'ın, İzmir Milletvekili Oktay Vuralın usul
tartışması üzerinde yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
X.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler
1.- İstanbul
Milletvekili Halide İncekara ve 27 Milletvekilinin; Konya Milletvekili
Kerim Özkul ve 25 Milletvekilinin; Ankara Milletvekili Tülay Selamoğlu ve
21 Milletvekilinin; Adana Milletvekili Ali Halaman ve 20 Milletvekilinin;
Yalova Milletvekili Temel Coşkun ve 23 Milletvekilinin; BDP Grubu
adına Grup Başkanvekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın
ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve 22 Milletvekilinin; Üstün
Yetenekli Çocukların Keşfi, Eğitimleriyle İlgili
Sorunların Tespiti ve Ülkemizin Gelişimine Katkı Sağlayacak
Etkin İstihdamlarının Sağlanması Amacıyla Bir
Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin
Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/136, 176,
177, 178, 179, 180, 181) (S. Sayısı: 427)
XI.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, TRT yayınlarında siyasi partilere ayrılan sürelere
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın
cevabı (7/42191)
2.- Antalya Milletvekili
Gürkut Acar'ın, Dünya Enerji Konseyi Türk Millî Komitesine ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/42214)
3.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel'in, asbest yataklarının denetimi
ve asbestin insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri ile
ilgili çalışmalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/42343)
4.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan'ın, Bakanlığın merkez ve
taşra birimlerinde kadın yönetici sayısının
artırılması yönündeki çalışmalara ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/42344)
5.- Diyarbakır
Milletvekili Nursel Aydoğan'ın, Diyarbakır'ın Sur ilçesine
bağlı bir köyün petrol arama ve çıkarma
çalışmalarından kaynaklanan sorunlarına ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/42345)
6.- Hakkâri Milletvekili Adil
Zozani'nin, yerel yönetimlere yeraltı ve yerüstü enerji
kaynaklarından pay aktarılmasına ilişkin sorusu ve Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/42346)
7.- Manisa Milletvekili Hasan
Ören'in, Bakanlar Kurulunda elektrik borcu bulunan çiftçilere destekleme
ödemesi yapılmayacağı yönünde karar alınmasına,
- Adana Milletvekili Ali Demirçalı'nın,
tarımsal veriminin artırılmasına yönelik
çalışmalara,
- İstanbul Milletvekili
Umut Oran'ın, 29-31 Mart 2014 tarihleri arasında yaşanan don
vakaları nedeniyle fındık, zeytin ve kayısı
üreticilerinin yaşadığı mağduriyete,
İlişkin
soruları ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehmet Mehdi Ekerin cevabı (7/42349), (7/42350), (7/42351)
8.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan'ın, 2002-2014 yılları arasında
Samsun ilinde alınan teşvik belgesi sayısına ilişkin
sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci'nin cevabı (7/42373)
9.- Ankara Milletvekili Aylin
Nazlıaka'nın, görevden alınan ve görev yeri
değiştirilen bürokratlara ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı
Nihat Zeybekci'nin cevabı (7/42578)
10.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri'nin, bilgi teknolojileri hizmetleri ve yazılım
alanında kalite standardizasyonu ve sertifikasyonunun desteklenmesi
adına yürütülmekte olan çalışma ve projelere ilişkin sorusu
ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci'nin cevabı (7/42580)
11.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri'nin, bilgi teknolojileri alanında faaliyet gösteren
şirketlerin uluslararası piyasada etkili olmaları adına
yürütülmekte olan çalışma ve projelere ilişkin sorusu ve Ekonomi
Bakanı Nihat Zeybekci'nin cevabı (7/42581)
12.- İstanbul
Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın, ithalat hacmi ile
ithalatın içindeki ara mal ithalatına ilişkin sorusu ve Ekonomi
Bakanı Nihat Zeybekci'nin cevabı (7/42582)
13.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, bağlı kurum ve
kuruluşlarda çalışan taşeron işçilere ve taşeron
işçilerin kadroya alınmasına ilişkin sorusu ve Ekonomi
Bakanı Nihat Zeybekci'nin cevabı (7/42586)
14.- İzmir Milletvekili
Rahmi Aşkın Türeli'nin, kamuda 4/C'li olarak çalışanlara
kadro verilmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet
Şimşekin cevabı (7/42703)
15.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Milli Saraylar bünyesindeki
binaların depreme dayanıklılığına ve bu binalarda
yapılan restorasyon ile konservasyon çalışmalarına
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili
Sadık Yakutun cevabı (7/42795)
16.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran'ın, kuraklık, don ve aşırı
sıcakların tarıma ve çiftçiye etkilerine,
- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 17 Aralık operasyonu sonrasında
haklarında soruşturma açılan personele,
İlişkin soruları
ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi
Ekerin cevabı (7/42912), (7/42913)
17.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık'ın, görev yeri değiştirilen veya
haklarında soruşturma açılan kamu personeline ilişkin
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın
cevabı (7/42967)
18.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık'ın, Bakanlığa bağlı kurum ve
kuruluşların harcamalarının seçim dönemleri öncesinde
artış gösterdiği iddialarına ilişkin sorusu ve Ekonomi
Bakanı Nihat Zeybekci'nin cevabı (7/43060)
19.- Ankara Milletvekili
Aylin Nazlıaka'nın, 2011-2014 yılları arasında
şube müdürü ve üzerindeki yönetici personel hakkında açılan
davalara ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci'nin
cevabı (7/43062)
20.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık'ın, 2011-2014 döneminde temsil ve ağırlama
ödeneğinden yapılan harcamalara ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/43197)
27 Mayıs 2014
Salı
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
15.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER:
Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93üncü Birleşimini
açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN Elektronik
cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı yoktur.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
15.04
İKİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
15.16
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER:
Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93üncü
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN -
Açılışta yapılan yoklamada toplantı yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi
yoklamayı yineleyeceğim.
Üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Diyarbakırın fethinin 1375inci
yıl dönümü nedeniyle söz isteyen Diyarbakır Milletvekili Cuma
İçtene aittir.
Buyurunuz
Sayın İçten. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.-
Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten'in, Diyarbakırın
fethinin 1375inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
CUMA İÇTEN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
miladi 627 senesi, Hazreti Peygamber (SAV) ve ashabı saldırı
hazırlığındaki Mekkelilere karşı Medineyi
müdafaa etmişler ve Hendek Savaşı çileli, meşakkatli, zor
bir süreçten sonra kazanılmıştır. En zor anlarında, en
ümitsiz zamanında, Cebrail (AS), Efendimizin yanına gelmiş ve
eline bir balta alarak vurduğu kayaların parçalanması sonucu
Efendimize -şu müjdeyi vermiştir- İran, Şam ve Bizans
sarayları gösterilmiş ve buraların Müslümanlar tarafından
fethedileceği müjdelenmiştir. Allahın Resulü, bu sevindirici
haberi ashabıyla paylaştı, onlar da mutlu oldular.
Bu olayın
üzerinden çok zaman geçmemişti ki Efendimizin ashaba verdiği
müjdeler, bir bir gerçekleşmeye başladı. Hazreti Ömerin
hilafeti devrinde önce İran fethedildi. Şam da alındıktan
sonra sıra Bizansa gelmişti. İlk hedef, Bizansın kalbi,
sınır boylarında en önemli kenti, şehr-i Diyarbekirdi.
Hazreti Peygamber (SAV)in Hendek günü verdiği müjdenin üçüncü
ayağı, 639da gerçek oluyordu. Zira aylar süren zorlu bir savaş
sonrasında iman gücü galip geliyor, tarihler 27 Mayıs 639u
gösterdiğinde Diyarbekir, kapılarını İslama açıyordu.
Şehir
alındığında fethimübîne tanıklık eden sahabeler,
on iki sene öncesini yani Hendek gününü birbirlerine hatırlatıyor,
Sadaka Resulullah. yani Allahın Resulü doğru söyledi. diyerek
Allaha hamdediyorlardı.
İlkler
önemlidir. Diyarbakırın fethi, ilk olduğu kadar bazı
yönleriyle de tek olma özelliği taşıyor. Bir defa daha, bu
fetihle, Diyarbekir, Anadolunun İslama açılan ilk büyük
kapısı oluyordu. Bir fetih ki asrısaadetten sadece yedi sene
sonra ve sahabe eliyle gerçek oluyordu. Bir fetih ki ordusunda Halid Bin Velid,
Muaz Bin Cebel gibi büyük sahabeler birer nefer olarak duruyor, Medinede
sevinç dalgaları estiriyordu. Hazreti Ömere, Hazreti Osmana, Hazreti
Aliye, Hazreti Bilale, cennetle müjdelenen büyük sahabelere kıvanç
vesilesi oluyor. Öyle bir tarih ki 639, kurtuluşun, özgürlüğün,
barışın, sevginin ve İslam kapılarının
açıldığı gün oluyor.
27 Mayıs 639,
Diyarbekirin Bizans zalimlerinden kurtulduğu gündür. 639, Amid
şehrinde, fethe katılan sahabelerin Diyarbekir bölgesinde
yeşeren güllerle karşılandığı özgürlük günüdür.
541 sahabenin fethe
bizzat katıldığı ve fetihten aylar öncesi Hazreti Süleyman
ve 27 şehit sahabenin aynı mekânda defnedildiği topraktır
Diyarbekir. İşte bu yüzden Diyarbekire abdestsiz girilmez. sözü
vardır. Bunun anlamı, her adımda, Sur ilçesinde sahabelerin ve
evliyaların olmasıdır, onlara olan saygı ve hürmettir.
Bu fetihle
birlikte, dış surlar içerisinde yaşayan milletler, etnik grup
olmaktan çıkmış, ümmet bilinciyle binlerce yıl birlikte ve
kardeşçe yaşamışlardır.
Hendek zaferi,
Diyarbekirin zaferidir. Mekkenin fethi, Diyarbekirin fethidir. 639,
Diyarbekirin fethi, aslında İstanbulun fethidir.
Bizler, Viyanaya
kadar dayanan ecdadın torunlarıyız. Bizler, her bir fetihle
barışı, kardeşliği, sevgiyi gittiğimiz
coğrafyalara hâkim kıldık. Herkesin, inandığı
dine saygı gösterdik, dinlerini, dillerini, kültürlerini
yaşamasına müsaade ettik. Efendimizin Veda Hutbesindeki insan
hakları evrensel beyannamesini, fetihlerdeki sevgi ve
kucaklayıcı imanla üç kıtaya o tarihlerde yaydık.
Diyarbekir
nasıl ki 1375 yıl önce bugün fethedildiyse, şimdi yeniden
fethediyoruz. Şimdi kırık kalpleri fethetme zamanı.
İşte çözüm süreci bunun için var. Kalpleri ve gönülleri yeniden hep
birlikte fethediyoruz. Biz sevgi ikliminin hâkim olduğu, barış
ve kardeşlik türkülerinin her kalpte yankı bulduğu bir Türkiye
istiyoruz. Biz, Diyarbekir ve Türkiye sevdalısıyız ve bu gönül
fethinin 1375inci yılında herkesi sevginin, kardeşliğin ve
hoşgörünün şehri Diyarbekirimize bekliyor, bugünün anlamına
binaen 27 Mayıs askerî darbesini ve buna ihtilal diyenleri
kınıyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın İçten.
Gündem
dışı ikinci söz, iptal edilen seçimlerin 1 Haziranda yenilenmesi
hakkında söz isteyen Aydın Milletvekili Ali Uzunırmaka aittir.
Buyurunuz
Sayın Uzunırmak. (MHP sıralarından alkışlar)
2.-
Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak'ın, bazı yerlerde iptal
edilen yerel seçimlerin 1 Haziranda yenilenmesine ilişkin gündem
dışı konuşması
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bazı
bölgelerde iptal edilen seçimlerin 1 Haziranda yenilenmesiyle ilgili
uygulamalar hakkında Meclisimizi bilgilendirmek ve dikkat çekmek için söz
aldım. Hepinize en derin saygılarımı sunuyorum.
Aydın ilinde
Buharkent ilçesinde de seçimler iptal edildi, orada seçimler yenileniyor ve
değerli milletvekilleri, hepimiz demokrasinin nimetleri
vasıtasıyla buradayız. Demokrasi, bütün kurum ve
kurallarıyla uygulandığı zaman siyaset kurumunun mensupları
ayakta kalır ve kurallarla ancak eşitlik sağlanır. Bugün
-benim seçim bölgemde gördüğüm- gaddarca ve acımasızca,
insafsızca ve bütün bunların toplamı, ahlaksızca bir
siyaset sürdürülmeye çalışılmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, Hükûmet elbette ki bazı imkânlarını vadederek
ilçelerde seçim kazanmayı amaçlayabilir ama bunun hiçbir zaman, ama hiçbir
zaman bu istismarlara, şovlara ve hatta hatta birtakım emeği
geçmiş insanların bile ümitlerini kırarak seçim kazanmanın,
sisteme ve kazananlara bir fayda getirmeyeceğini akıldan
çıkarmamak gerekir.
Değerli milletvekilleri,
hafta sonu Aydındaydım ve Buharkentteydim. Orada
yaşadığımız bir hadiseyi sizlerle paylaşmak
istiyorum. Bir iktidar bu kadar gaddar olamaz ve bu kadar ahlaksızca
yollara başvuramaz. Orada, 2000li yıllarda Adnan Menderes
Üniversitesine bir fakülte, bir yüksekokul yaptırmak için
hayırseverler bir dernek kurdular ve bu dernek öncülüğünde, bir
yüksekokul yaptırma, yaşatma derneğiyle orada bir yüksekokul
vücuda getirildi ve bizim de, şahsımın da bizzat
katkılarıyla, rahmetli olan Belediye Başkanımız Kadri
Ölçenoğlu ve hâlihazırda seçilmiş ve eski Belediye
Başkanı olarak, iptal edilmiş seçimin galibi Yusuf Vuralın
katkılarıyla oradaki o yüksekokul, hayırseverler
vasıtasıyla vücuda getirildi. Ama gelin görün ki bu akademik
yılda öğrenci alması mümkün değilken, gelin görün ki
Cumhurbaşkanımız, Sayın Başbakan dâhil, o okulun
açılmasını istemiş olsa bile bu eylül ayında
orası öğrenci alamaz, alması mümkün değilken, sayın
bakanlar, sayın milletvekilleri, Hükûmet mensupları oraya gelip bunun
üzerinden orada ümit vadederek halkın kanaatlerini değiştirmeye
çalışmakta; hatta ve hatta oraya emeği geçen dernek yöneticileri,
belediye başkanları, vefat edenlerin aileleri bile olmadan orada iki
hafta boyunca şovlar yapılmakta ve ümit aşılanmaya
çalışılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bu, ayıptır; bu,
yanlıştır; bu, bütün toplamı içerisinde
ahlaksızlıktır. Artık, bir iktidar, parayı çalarak,
şöhreti çalarak, emeği çalarak, her şeyi çalarak,
kleptomanlık sıfatına yakışacak şekildeki
davranışlarla seçmen iradesini de çalmaya kadar Türkiyeyi
zorlamamalıdır.
Değerli milletvekilleri, bu, toplumun her kesimine
yayılmıştır. Şu anda yaşadığım bir
olayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Değerli milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisine girerken -ben Divan Üyesiyim- Türkiye Büyük
Millet Meclisi plakasını taşıyan arabamız var,
durduruluyor, Başbakanın konvoyu gelecek, şuraya giremezsiniz
Türkiye Büyük Millet Meclisinin sınırları içerisinde eğer
Sayın Başbakan bu kadar korumaya ihtiyaç duyuyorsa
Namaza gidiyoruz,
cenaze namazına; cenaze namazında koruma terörü, musalla taşına
yaklaşamıyoruz. Anıtkabire gidiyoruz, Anıtkabirde
Aslanlı Yolda yürüyemiyoruz, koruma terörüne yakalanıyoruz. Türkiye
Büyük Millet Meclisinin içerisine geliyoruz, Meclis üyesi olarak burada koruma
terörüne
Cinnah Caddesine çıkıyoruz, yollarda giderken
Başbakanın geçeceği güzergâh üzerinde bütün araçlar
kaldırılıyor; bütün vatandaşlar şikâyetçi.
Değerli milletvekilleri, bir
ülkede millet iradesine inandığını söyleyen bir
Başbakan halktan bu kadar korkamaz. Bu korku, belli ki bazı
şeylerin endişesinden kaynaklanmaktadır. Öyleyse bu kadar korku
niyedir? Halka bu kadar zulmediliyor ki halktan bu kadar korkuluyor, başka
mecralardan bu kadar korkuluyor. Türkiye bu kadar gerilmemelidir. Seçim
bölgelerine Hükûmet iktidar imkânlarıyla, yanlış vaatlerle bu
kadar yüklenmemelidir, toplum bu kadar gerilimi yaşamamalıdır.
Buharkent Meslek Yüksekokulu mutlaka açılacaktır ama bunu dürüstçe
yapmalıdır ve şükranlarını, minnetlerini sunarak
yapmalıdır.
Hepinize çok teşekkür ediyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Uzunırmak.
Gündem dışı üçüncü söz,
Bursanın Mustafakemalpaşa ilçesinde faaliyet gösteren Bükköy maden
ocağı hakkında söz isteyen Bursa Milletvekili Sena Kaleliye
aittir.
Buyurunuz Sayın Kaleli. (CHP
sıralarından alkışlar)
3.-
Bursa Milletvekili Sena Kaleli'nin, Bursanın Mustafakemalpaşa
ilçesinde faaliyet gösteren Bükköy maden ocağına ilişkin gündem
dışı konuşması
SENA KALELİ (Bursa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
ENGİN ALTAY (Sinop) Tutanaklara
geçir Hükûmetten kimsenin olmadığını Genel Kurulda.
SENA KALELİ (Devamla) Değerli
milletvekilleri, Somada kaybettiğimiz maden emekçilerimiz ve merhum Ferit
Mevlüt Aslanoğluna Allahtan rahmet diliyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizde, insana ve doğaya
rağmen vicdansız ve acımasız sözde büyüme, adaletsiz, hesap
sorulamayan, izan dedikçe uzanan insafsız kalkınma her alanda
şiddet yaratmaktadır. Yüz karası, yürek yarası, kara
vicdanlı sorumsuzluk, seri ve nitelikli cinayete dönüşmektedir.
2009 yılında Bursa
Mustafakemalpaşa Bükköy kömür ocağında patlama sonucu 19 maden
işçisinin yanarak ölmesi Somanın öncü işaretidir. Soma
faciasının akabinde Mustafakemalpaşa İlçe
Başkanımızla birlikte Bükköye giderek
yaptığımız ziyarette, kapatılan bacada işçilerin
55 tabanın altına indirilerek
çalıştırıldığını, yeni bir giriş
açılmaya başlandığını, patlayan bacaya geçici
perdeleme yapılarak müfettişlerce sadece ana taban yolun kontrol
edildiğini, el sensörüyle mühendisin kontrolünden sonra işçilerin
giriş yaptığını, gaz sensörlerinin söküldüğünü,
vak vak denilen gösterge panosunun işlevsiz olduğunu, gaz maskesi
ölçümlerinin, el cihazlarının bakımlarının
zamanında yapılmadığını, mesleki eğitimlerin
yetersiz olduğunu, işçilerin sendikaya güvenmediğini, kamera
sistemi ve yaşam alanının yeterince yer olmadığı
ve pahalı olduğu gerekçesiyle yapılmadığını,
altı ay önce Gaz var. uyarısı yapan işçinin işinden
edildiğini, bordroların eksik gösterildiğini, patlamada kusur ve
ihmali görülen yöneticilerin yeniden işlerine
başlatıldığını, kazadan sonra aynı
işverene ödül olarak hidroelektrik santral verildiğini, kömür
tozlarının toplandığı ve ilaçla
yıkandığı havuzlardaki suyun yeterince
arıtılmadan dereye deşarj edildiğini öğrendik.
Ayrıca,
Kütahyada Soma mağduru ailelere İl Başkanımızla
yaptığımız ziyarette ailelerin bazı üyelerinin Gedizde
aynı işverene ait maden ocağını su basması sonucu
haklarını alamadıklarını, Kütahyadan Somaya
çalışmaya gitmek zorunda kaldıklarını, sorumsuzluk
sonucu can verdiklerini öğrendik. Riskli iş kollarının
fıtratında olması gereken işçi güvenliğinin yetkili
sorumsuzlarca ihmali, yaklaşan felakete ve sayısı belirsiz cana
mal olmuştur.
Nazım Hikmet
der ki:
Neyi bildirir
sayılar,
Neyi bildirmeli?
Yaklaşan
nedir size,
Uzaklaşan
nedir bizden?
Bursanın
11.900 kilometrekarelik alanının 6.900 kilometrekaresi yer altı
ve yer üstü ocaklarla, saha ve işletme ruhsatlı ocaklarla talan
edilmektedir. Pasaların yarattığı basınçla,
oluşturduğu fay hatlarıyla, toprak işlenemez, kirlenen su
insana ve tarıma zarar verir hâle getirilmiştir. Birçok
ocağın ruhsatı işçilerin üstüne olduğundan sorumlu
bulunamamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, belletilmiş çaresizlik bir Türkiye gerçeğidir.
Eğer biz hâlâ tarlasını işleyemeyen, borçlu
insanlarımızın madene erken emekli olabilmek için girdiği
gerçeğini anlayamıyorsak, duygularımızı
kaybetmiş, gerçeklikten ve insanlıktan
uzaklaşmışızdır. Hisseden, sorgulayan insanların
niyetlerini okuyarak kendi gücümüzü tahkim edecek şiddeti besliyorsak
vicdan devrimi yapma zamanı gelmiştir.
Soma bir
milattır. Bükköy ve diğer maden işletmelerinde derhâl önlem
alınmalıdır.
Sözlerimi
bitirirken Cannes Film Festivalinde Kış Uykusu filmiyle Altın
Palmiye Ödülünü kazanan Nuri Bilge Ceylanı kutluyor, yalnız ve
güzel ülkemin acilen kış uykusundan uyanmasını diliyorum.
Saygılarımla.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kaleli.
Gündeme geçmeden
önce sisteme girmiş sayın milletvekillerine bir dakika kısa söz
vereceğim.
Önce, sisteme
girmiş olan grup başkan vekillerine söz vereceğim.
Buyurunuz
Sayın Satır.
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır'ın, 27 Mayıs
1960 askerî darbesinin 54üncü yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tarihimizin utanç
sayfalarından birisini oluşturan 27 Mayıs 1960 darbesinin
yıl dönümünde, demokrasiyi, millî iradeyi askıya alan ve
seçilmiş bir başbakan ile 2 bakanını darağacına
gönderen darbeyi tekrar tekrar kınıyoruz.
Gücünü millet
iradesinden almadan, meşru iktidarın cebir, desise ve silah zoruyla
yerle bir edildiği tarihtir 27 Mayıs 1960. Kurgu mahkemelerde
seçilmişlerin idam fermanının imzalandığı,
insanların bir partinin üyesi, delegesi, seçilmişleri oldukları
gerekçesiyle sürüldüğü, zindanlara atıldığı,
işkencelerden geçirildiği ve asıldığı
karanlık bir dönemdir. Bu darbeye, utanç verici şekilde, sivil
siyasetin bir kısmının da destek verdiği görülmüştür.
27 Mayıs
Hürriyet ve Anayasa Bayramı diye sunulmaya çalışılan bu
askerî darbe, aynı zamanda darbelerin anası olarak
nitelendirilebilir. Cumhuriyetin ilk darbesidir. Anayasası ve
kurumları yapılandırmasıyla, ardından gelen darbelere
de bir nevi zemin hazırlamıştır.
AK PARTİ,
kuruluş felsefesinde ortaya koyduğu gibi, meşruiyetini
sandıktan alan, evrensel insan haklarına saygılı, hukukun
tarafsızlığına ve
bağımsızlığına vurgu yapan bir partidir. Dün
yaşanan gayrimeşru müdahaleleri kınadığımız
gibi, bugün ve yarın ülkemizin aynı acılara düşmemesi için
demokrasi mücadelesini kararlılıkla sürdürmekteyiz.
Bu acı
tarihin yıl dönümünde, darbecilerin emriyle asılan merhum
Başbakan Adnan Menderes, bakanlar Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan
ve tüm hakları gasbedilerek işkencelere maruz kalmış
demokratları saygı ve rahmetle anıyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Satır.
Sayın
Baluken
2.-
Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in, 27 Mayıs 1960 askerî darbesinin
54üncü, 57 Alevi vatandaşın Çorumda öldürülmesinin 34üncü yıl
dönümlerine ve Türkiye-Rojava sınırında askerlerin rastgele
ateş açmaları sonucu insanları öldürmelerini Halkların
Demokratik Partisi olarak kınadıklarına ilişkin
açıklaması
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, bugün 27 Mayıs 1960 askerî darbesinin 54üncü yıl
dönümü. Türkiye demokrasi tarihinin kader çizgisi maalesef hep askerî
darbelerle şekillendi. 27 Mayıs askerî darbesini de demokrasiyi
kesintiye uğratan, hak ve adalet taleplerini baskı ve zulümle
sindirmeye çalışan bir darbe olarak görüyoruz. Biz, 27 Mayıs
askerî darbesinin 54üncü yıl dönümü vesilesiyle, halk iradesine ve
demokrasiye yönelik darbe girişiminde bulunanları ve bunların
bugüne kadar yargı önüne çıkarılması için engel
oluşturanları buradan kınadığımızı
ifade etmek istiyoruz.
Yine, resmî
rakamlara göre 57 Alevi vatandaşımızın öldürülmesine sebep
olan, karanlık eller ve derin devlet tarafından planlandığı
açık bir şekilde ortada olan Çorum katliamının 34üncü
yılında bulunuyoruz. Bugün, maalesef Çorum katliamıyla ilgili
bir yüzleşmenin yapılmamış olması ve hâlâ Alevi
halkımıza karşı, solcu muhalif Kürt halkımıza
karşı aynı ayrımcı yaklaşımın,
aynı provokasyonu tetikleyen politikaların iktidar partisi
tarafından devreye konduğuyla ilgili
kaygılarımızı belirtmek istiyoruz. Biz, Çorum
katliamıyla bir yüzleşme yapılması gerektiğini ve
ülkedeki tüm bu derin katliamlar tarihiyle ilgili bir hakikatleri
araştırma ve yüzleşme komisyonunun kurulması
gerektiğini ifade etmek istiyoruz.
Yine, bundan
birkaç gün önce, 18 Mayısta, Türkiye-Rojava sınırında
askerlerin rastgele ateş açması sonucu 2 küçük çocuğunun
yanında katledilen 28 yaşındaki anne Saada Darwichin durumunu
burada bütün Meclis Genel Kuruluna iletmiştik.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Baluken.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, süre sınırlamamız
genelde olmuyordu grup başkan vekili konuşunca.
BAŞKAN Daha
önce de söylemiştim, tekrarlayayım: Grup başkan vekilleri için
iki dakika, milletvekillerimiz için birer dakikaydı.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) O zaman, ben hemen, sözlerimi tutanaklara geçsin diye
hızla toparlayayım.
BAŞKAN
Buyurunuz.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Maalesef, aktardığımız o bilgilerden
sonra dün de Rojava sınırından Türkiyeye geçmek isteyen 4
kişinin askerlerce kötü muamele ve alıkonulmasına tepki gösteren
Şuâ Hüseyin El Ubeyt adlı bir kadın vatandaş, yine
askerlerin rastgele ateş açması sonucunda katledilmiştir. Rojava
sınırındaki bu tehlikeli yaklaşımları hem
Hükûmetin hem Genel Kurulun tekrar bilgisine sunuyoruz. Silahsız
insanları katleden bir zihniyeti buradan Halkların Demokratik Partisi
olarak kınadığımızı ifade etmek istiyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Baluken.
Sayın
Hamzaçebi
3.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, 27 Mayıs 1960 askerî darbesinin
54üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, bugün, demokrasimize karşı ilk askerî müdahale, ilk
askerî darbe olan 27 Mayıs 1960 darbesinin 54üncü yıl dönümü.
Demokrasiler daima toplumsal uzlaşma olarak nitelendirdiğimiz bir
anayasa metni üzerinde yükselirler ve Türkiyenin gerek anayasa konusunda
gerekse demokrasinin en temel kurumu olan parlamento konusunda oldukça büyük
bir tecrübesi vardır. Anayasa konusunda ta Osmanlıdan başlayan
hazırlıklar, tatbikatlar, cumhuriyetle birlikte, 1921, 1924, 1961 ve
1982 Anayasalarıyla devam etmiştir. Ancak, böyle ciddi bir anayasa
geleneği olan bir kurumda ve yine 1920 yılında kurulan Türkiye
Büyük Millet Meclisiyle birlikte, demokrasinin temel kurumu olan Parlamentonun
ilk oluşumuyla birlikte, bu tarihten sonra Türkiye, demokrasiye ciddi,
güvenli bir şekilde devam edebilecekken zaman zaman askerî müdahalelerle
bu süreç kesintiye uğramıştır. 27 Mayıs bunlardan
ilkidir ve askerî müdahaleler, askerî darbeler bizim cumhuriyet tarihimizin,
demokrasi tarihimizin çok üzüntü veren sayfalarıdır.
Bu darbeleri,
demokrasiye yönelik her türlü müdahaleyi, her türlü askerî darbeyi Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak şiddetle kınıyoruz, reddediyoruz.
Millet iradesinin temsil edildiği kurum olan Parlamento hiçbir zaman,
hiçbir şekilde kesintiye uğramamalıdır.
Askerî darbeler,
yine, yargının, siyasetin, gücün emrine girdiği dönemlerdir.
Bunun sivil yönetimlerde de örneğini yaşıyoruz.
Yargının siyasi gücün emrine girdiği dönemler demokrasinin en
kötü dönemleridir ve bu dönemlerde alınan kararlar gerçekten milletin
vicdanına oturmayan kararlar olmuştur.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) 27 Mayıs döneminin kararları da bu
şekilde milletin vicdanında yer bulmamıştır.
Darbenin yıl
dönümünde bütün askerî darbeleri, demokrasiye yönelik bütün müdahaleleri
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak reddettiğimizi bildiriyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Hamzaçebi.
Sayın Tüzel
4.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel'in, Manisanın Soma ilçesinde meydana
gelen maden kazasından sonra işçilerin durumuna ilişkin
açıklaması
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Soma maden
katliamı sonrası işçilerin acısı da öfkesi de
dinmiyor; hem Soma Meydanından hem de hafta sonu İstanbul
Kadıköy Meydanından işçilerin sesleri yükseldi. Hafta sonu emek
örgütlerinin yaptığı mitingde konuşan Soma işçisi
Hidayet Merdanın sözlerini tutanaklara geçmesi için hatırlatmak
istiyorum.
İşçi
Merdan, Öncelikle Türkiye Cumhuriyetine başsağlığı
dilemiyorum, işçi ve emekçilere başsağlığı
diliyorum. dedi, Çünkü cumhuriyeti yönetenler bu acıyı
yaşamıyorlar, bu acıya neden oldular. dedi. Köle gibi
çalışıyoruz. diye birkaç sefer üst üste vurguladı,
ölmüş işçilerin yüzlerine maske takıldığını
söyledi ve Şilidekiler kurtarılırken biz niye
kurtulmadık. diye yakındı.
Aynı şekilde, yer altında
yaşayan işçilerin gökdelenlerde yaşayanlar tarafından
seslerinin duyulmayacağını söyleyen Hidayet Merdan, sermayedar
patronların acımasızlığından ve kölelik
düzeninden yakındı ve işçiler, görüyoruz ki bugün
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (İstanbul)
birleşerek, mücadele ederek haklarını
kazanacaklar.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tüzel.
Sayın Vural
5.- İzmir Milletvekili
Oktay Vural'ın, 27 Mayıs 1960 askerî darbesinin 54üncü yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Milliyetçi Hareket
Partisi olarak, 27 Mayısın bu yıl dönümünde, demokrasiye, millet
egemenliğine yönelik her türlü müdahaleyi reddettiğimizi ve
kararlılıkla hukukun üstünlüğüne, millet egemenliğine ve
özgürlüklere sahip çıkacağımızı ifade etmek istiyorum.
Türk milleti yaşadığı müddetçe millet egemenliği hâkim
olacaktır, hem de kayıtsız şartsız milletin
olacaktır.
27
Mayısın bir başka önemi de Milliyetçi Hareket Partisi olarak,
gerçekten, millî kimlik, millî devlet ve cumhuriyet üzerine oynanan oyunlar
karşısında, ona karşı engel görenlerin 27 Mayıs
günü o zamanın Gümrük ve Tekel Bakanı Gün Sazak Beyefendiyi
şehit ettikleri gündür. Dolayısıyla, Milliyetçi Hareket Partisi
olarak biz, aynı zamanda Türk milletinin birliği ve bütünlüğü
üzerinde mücadele etmiş bir parti olarak bu günü Gün Sazak ve ülkücü
şehitleri anma günü olarak belirledik. Bu gün münasebetiyle, başta
Başbuğumuz Alparslan Türkeş olmak üzere ebediyete intikal
etmiş Gün Sazak ve bütün ülkücü şehitleri rahmetle, minnetle
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak andığımızı
ifade etmek istiyorum ve demokrasi içerisinde Türk milletinin birliğine,
bütünlüğüne, millî devletimize, üniter devletimize, özgürlüklerimize,
millet egemenliğine kararlılıkla sahip
çıkacağımızı teyiden ifade etmek istiyorum efendim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Vural.
Sayın Tanal
6.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Atatürk Havaalanında dış
hatlarda yaşanan sorunlara, pasaportunun süresi biten
vatandaşların durumuna ve Mavi Kart sahibi Türk
vatandaşlarının sorunlarına ilişkin
açıklaması
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, keşke
Hükûmet sıralarında bakanlar olsaydı. Bazı önemli sorunlar
var. Bir dakikalık soru sormanın amacı, önemli hususları
bakanlığa, Hükûmete duyurmaktır.
Şu anda
Atatürk Havaalanında dış hatlarda 20 tane kabin var, ancak yaz
sezonu olması nedeniyle 4 tane kabin çalışmakta, gelen vatandaşlarımız
saatlerce kuyrukta beklemekte. Bu sorunu acilen Bakanlığın
halletmesini talep ediyorum.
İki: Yurt dışında pasaportunun süresi
biten vatandaşlarımız için pasaport bedeli olarak 200 veya 300
avro alınırken diğer ülkeler kendi vatandaşlarından 15
avro alıyor. Türk vatandaşları âdeta pasaport ücretiyle
soyulmakta.
Üçüncü konu: Mavi Kart sahipleri Türkiyede seçme ve
seçilme hakkını kullanamıyor. Bu büyük bir
tezatlıktır. Mavi Kart sahibi olan Türk
vatandaşlarımız, kadın ve erkek evlendiği zaman, kadın
ve erkekten doğan çocuk da Türk vatandaşlığını
kaybediyor, Türk vatandaşlığını kazanamıyor.
Bir başka sorun: Yine, Türkiyede bir fakültede, bir
hukuk fakültesinde okuyan Mavi Kart sahibi Türkiyede avukatlık
yapamıyor, savcılık yapamıyor, hâkimlik yapamıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TANAL (İstanbul) -
Vatandaşlarımız mağdur, bu mağduriyetin giderilmesini
talep ediyorum.
Saygılarımla.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
Sayın Soydan
7.- Çanakkale Milletvekili
Mustafa Serdar Soydan'ın, 24 Mayıs 2014 Cumartesi günü Çanakkale ve
ilçelerinde meydana gelen depreme ilişkin açıklaması
MUSTAFA SERDAR SOYDAN (Çanakkale) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
24 Mayıs Cumartesi günü, saat 12.25te,
Çanakkalenin 90 kilometre açığında, Gökçeadanın 40
kilometre batısında 6,5 büyüklüğünde gerçekleşen deprem
nedeniyle Çanakkale ve çevresinde yaşayan vatandaşlarımıza
geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Depremde Çanakkale ve ilçelerimizde toplam 321
vatandaşımız yaralanmış, 13ü cami, 2si kilise ve 8i
okul olmak üzere toplam 299 binamızda hasar meydana gelmiştir.
Yirmi iki gün önce Gökçeadada
yaşadığımız sel felaketi ardından depreme maruz
kalmamız özellikle ada halkımızı ciddi tedirginliğe
sürüklemiştir. Son bir ayda iki afet yaşayan Gökçeadada yaşayan
vatandaşlarımızın sorunlarının çözülmesi ve ada
halkının normal yaşantısına dönmesi için tedbirlerin
bir an önce alınması gerekir. Yirmi iki gün arayla yaşanan iki
afetten sonra ciddi ekonomik kayıplara uğrayan esnaf ve üreticimizin
sorunları bir an önce giderilmelidir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Soydan.
Sayın Bayraktutan
8.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutan'ın, Artvin-Ardanuç-Ardahan dere yolunun bitirilmesi
için Hükûmetin duyarlı olmasını dilediğine ilişkin
açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
1994 yılında, dönemin SHP-Doğru Yol
Hükûmeti döneminde başlatılan Artvin-Ardanuç-Ardahan dere yolu 62
kilometreden oluşuyor. Ne yazık ki, yirmi yılı
aşkın süren bir çalışmaya rağmen henüz bitirici bir
noktaya gelmemiştir. Özellikle, son beş altı yılda Artvin
milletvekillerinin ilgili Ulaştırma Bakanına soru
sormalarına rağmen, her Ulaştırma Bakanı, sorulan
soruya Bir dahaki yıl bu yol bitirilecektir, bir dahaki yıl
bitirilecektir. diye yazılı cevaplar vermişlerdir. 2013
yılında da dönemin Ulaştırma Bakanına soru
sorduğumda, 2014 yılında Artvin-Ardahan-Ardanuç dere yolunun
bitirileceğine ilişkin yazılı cevap vermiştir ama ne
yazık ki bugün, kamulaştırma işlemlerindeki problemler
devam etmekte, gerekli ödenek ayrılmadığı için
Ardanuç-Ardahan dere yolu bitirilmemektedir. 2014 yılında da bu yolun
bitirilmeyeceğine ilişkin emareler çoğalmıştır. O
yöre halkı, bu yolun bir an önce bitirilmesini, gerekli ödeneğin
aktarılmasını beklemektedir. Ardanuç-Ardahan dere yolu büyük bir
elzem ve büyük bir aciliyet teşkil etmektedir. Hükûmetin bu konuda
duyarlı olmasını diliyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bayraktutan.
Sayın
Sarıbaş
9.- Çanakkale Milletvekili
Ali Sarıbaş'ın, 24 Mayıs 2014 Cumartesi günü Çanakkale ve
ilçelerinde meydana gelen depreme ilişkin açıklaması
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
24 Mayıs 2014
Cumartesi günü, saat 12.25 sularında, merkezi Gökçeadada bulunan,
Gökçeadanın 40 kilometre batısında bulunan Ege Denizinde
meydana gelen depremde
Kendim de orada Belediye Başkanlığı
binasındaydım. Bu vesileyle orada gördüğüm manzara, gene,
Türkiyede depremle ilgili hâlâ tedbirlerin alınmadığı ve
deprem gerçeğinin Türkiyede, on iki yıllık AKP iktidarında
da hâlâ daha ciddiye alınmadığını bizzat kendim
yaşayarak gördüm.
Anında
elektriklerin kesilmesi gerekirken hiçbir ilde, özellikle Gökçeada da dâhil
olmak üzere, kesilmediği; hava gazı ve doğal gazların
kesilmediği; iletişim hatlarının olabildiğince
kesilerek insanların ilk
Depremde ilk alınması gereken
tedbirlerin alınmadığını gördüm. Bu vesileyle
Gökçeadada çok sayıda eski Rum evlerinde çatlaklar oluşurken
oturulamayacak hâle gelmiştir. Bu vesileyle, başta Gökçeada olmak
üzere, Çanakkale ve diğer, İstanbul, İzmir ve Tekirdağda
da, Balıkesirde de meydana gelen, 276 kişinin
yaralandığı deprem
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale)
dolayısıyla geçmiş olsun diyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Sarıbaş.
Sayın
Öğüt
10.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt'ün, Cumartesi Annelerinin örgütlü
bekleyişinin 19uncu ve 27 Mayıs 1960 askerî darbesinin 54üncü
yıl dönümlerine ilişkin açıklaması
KADİR GÖKMEN
ÖĞÜT (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bugün, 1995ten bu
yana her cumartesi günü Galatasaray Meydanında toplanarak gözaltında
kaybolan yakınlarını ve faili meçhul siyasi cinayetlere kurban
giden eşlerini, çocuklarını, babalarını ve
onların faillerini arayan annelerin örgütlü bekleyişinin 19uncu
yıl dönümüdür. İçleri yanan bu insanların bazıları on
dokuz yıldır her hafta aynı yerde buluşup, ellerinde
evlatlarının fotoğrafıyla, yılmadan, kendilerini
yaşatan o umuda sarılarak beklerler. Tüm Cumartesi Annelerine
saygılarımı sunuyor, kayıplarının bir an önce
bulunup gözlerindeki yaşların dindirildiği günlerin gelmesini bekliyorum.
27 Mayıs ve
diğer darbeleri hep birlikte lanetleyelim ama bir yıl önce
başlayan ve tüm yurtta halkın sahip çıktığı Gezi
gibi direnişleri de darbe diye yaftalamayalım; darbeleri
hafifletmeyelim, direnişin yerini ayrı koyalım.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.
Sayın Kaplan
11.- Kocaeli Milletvekili
Mehmet Hilal Kaplan'ın, TÜBİTAKta yapılan personel
değişikliklerinin siyasi olduğuna ilişkin
açıklaması
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
TÜBİTAKta
her bakan ve başkan değişikliği sonrası personel
kıyımı yaşanıyor ve yaşanmaya devam ediyor. Son
bakan değişikliğinden bu
yana geçen iyi aylık süre içerisinde Gebze yerleşkesi başta
olmak üzere 110 ve toplamda 250 kişi işten atıldı.
Stratejik bir kurum
olan TÜBİTAKın, işe
alımlarda siyasi yandaşlık ve akraba ilişkilerinin
oluşturulduğu bir şirket hâline getirilen,
çalıştırmak istemediklerinde ise paralel yapı ya da
güvenlik iddialarıyla cadı avına başlandığı
bu kurumun, bilimsel ve teknolojik araştırmalar yapan bu kurumun
siyasi rüzgârlara bu derece kapılarak yüzlerce personelin görev yerlerinin
değiştirilmesinin, işten atılmaların ne kadar
doğru olduğunu ülkemize hatırlatmak istiyorum.
Bilim ve teknoloji
araştırmalarının günlük siyasete kurban edilmemesi
adına Sayın Bakanı ve yetkilileri uyarıyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.
Sayın Genç
12.- Tunceli Milletvekili
Kamer Genç'in, Van depreminden sonra okullarda çalışan
vatandaşlar ile TOKİ inşaatlarında çalışan taşeron
işçilerin durumuna ve 57 Alevi vatandaşın Çorumda
öldürülmesinin 34üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması
KAMER GENÇ
(Tunceli) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, Vandan telefon eden bir vatandaş Van depreminden sonra
bizi, 7 bin kişiyi okulların açılmasıyla beraber işe
alıyorlar -okullar kapandıktan sonra görevlerine son veriliyor ve
kendilerine asgari ücretle ödeme yapılıyor- ancak, biz geçen sene
beş ay açıkta kaldık, bu sene de kaç ay
kalacağımız belli değil. Zaten asgari ücretle, çok zor
şartlarla hayatımızı devam ettiriyoruz. diyor. Hükûmetten
onları en az on bir, on iki ay çalıştırmasını
rica ediyorlar.
Yine,
TOKİnin inşaatlarını alan -özellikle bugün yine bir
vatandaş telefon ediyor- Şehircilik Bakanlığının
işlerini yapan TOKİ taşeronları işçileri
çalıştırıyorlar, paralarını ödemiyorlar.
Onları da ilgilileri varsa dikkatlerine sunuyorum.
Ayrıca, Çorum
katliamı nedeniyle, o katliamı yapanları şiddetle
kınıyorum. Bu katliamın kimler tarafından, hangi zihniyete
mensup insanlar tarafından yapıldığı belli. Buna
rağmen Tayyip Erdoğanın çıkıp da, işte Bu
katliamı yapanlar
, CHPnin iktidarı zamanında oldu. demesini
de şiddetle ve nefretle kınıyorum, çünkü bu katliamlar Tayyip
Erdoğanın
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Genç.
Sayın Akar
13.- Kocaeli Milletvekili
Haydar Akar'ın, Derince Limanının özelleştirme ihalesine
ilişkin açıklaması
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Yarın, Derince ilçemizde bulunan, 1904
yılında kurulan Derince Limanının özelleştirmesi var,
özelleştirme ihalesi yapılıyor. Bu da yetmiyormuş gibi,
Gölcükün güney yönüne 450 metre, kıyıya da 1 kilometrelik bir dolgu
alanı, yani yaklaşık 450 bin metrekarelik bir dolgu alanı
da bu özelleştirme şartnamesinin içerisine konuyor.
Yaklaşık 5 milyon metreküplük bir dolgu olacak ve konteyner
limanı hâline dönüştürülecek.
Türkiye'de madenlerden sonra en çok iş
kazalarının yaşandığı alan olan limanlarda,
özellikle özelleştirildikten sonra, iş kazaları ve ölümlü
iş kazaları hızla artmaktadır ve bu son, Derince
Limanında yapılan ihale
Aynı zamanda, Derince, orada bir denge
unsuru olarak duruyor, piyasanın belirlenmesine de katkı sunuyordu.
Bu özelleştirmenin gerçekleşmemesi, limanların tekrar devletin
malı hâline dönüştürülmesi çok acil olarak gerekmektedir hem işi
kazalarının önlenmesi hem de
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN -
Teşekkür ederiz Sayın Akar.
Sayın Bilgin
14.- Sivas Milletvekili Hilmi
Bilgin'in, Necip Fazıl Kısakürekin 31inci ölüm yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
HİLMİ BİLGİN (Sivas) Teşekkür
ediyorum Başkanım.
25 Mayıs 1983 tarihinde vefat eden Türk
edebiyatının Sultan-üş
Şuara Ödülüyle ödüllendirilmiş fikir, sanat ve dava
adamı Necip Fazıl Kısaküreki vefatının seneidevriyesinde
rahmetle ve şükranla anıyoruz.
Üstat Necip Fazıl Kısakürek, cumhuriyet
devrinin en büyük düşünür ve şairlerinden birisi olmasının
yanında, aynı zamanda büyük bir dava ve çile adamıdır.
Üstat, ruh kökümüzü en iyi anlayan ve ifade eden kalemlerin başında
gelmektedir. Fikirleriyle her zaman ülkesinin siyasi ve kültürel
gelişimine hizmet eden, Türk edebiyatının yapı
taşlarından olan, inançlı, azimli yapısıyla demokratik
gelişimimize öncülük eden Necip Fazıl Kısaküreki,
vefatının 31inci yılında onu anlamaya, anlatmaya ve
başlattığı güzellikleri devam ettirmeye vesile
olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bilgin.
Sayın
Ekşi
15.- İstanbul
Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin, İstanbulun Gazi ve Armutlu Mahalleleri
ile Arnavutköy ilçesinde çocuklara uyuşturucu satışı
yapıldığına ve ilgililerin duruma el koyması
gerektiğine ilişkin açıklaması
OSMAN OKTAY
EKŞİ (İstanbul) Sayın Başkan, çok teşekkür
ederim.
Maalesef,
sayın bakanlardan hiçbirini burada göremiyorum ama izninizle seçmenlerimin
bir feryadını sizlerle paylaşmak gereğini duydum.
İstanbul Gazi
Mahallesi, Armutlu Mahallesi ve Arnavutköy ilçesinde 9 yaşındaki
çocuklara dahi uyuşturucu satışı
yapıldığından şikâyet ediyor seçmenlerim. Polis buna
göz yumuyor. Uyuşturucu çetelerine birileri sahip çıkıyor, genç
kız ve erkekler çetenin elinden kurtulamıyor. Genç kızlar
fuhşa zorlanarak eğlence sektöründe birilerine kölelik
yaptırılıyor. Aileler çocuklarına sahip çıkmak
istediklerinde çeteler tarafından tehdit ediliyor. Ailelerin İstanbul
dışına çıkmaları dahi yeterli olmuyor. Lütfen, bu
konuya ilgililer el koysun. diyorlar. Ben de sizlerle paylaşıyorum.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Ekşi.
Sayın Bulut
16.- Balıkesir Milletvekili
Ahmet Duran Bulut'un, Bosna-Hersekteki sel felaketi nedeniyle Türkiyenin daha
fazla yardım yapmasını dilediğine ilişkin
açıklaması
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Avrupanın
ortasında aşırı yağışlar nedeniyle
taşan nehirler sebebiyle 1 milyon insan Bosna-Hersekte mağdur
olmuştur. 50nin üzerinde can kaybı vardır. Bizim kültürel,
tarihî bağlarla aynı inanca sahip olduğumuz bu insanların
mağduriyetleri karşısında Avrupa Birliği,
Sırbistana aday ülke olduğu için yardım etmekte, Saraybosnaya,
Bosna-Herseke yardım etmemektedir.
Avrupa
Birliğinin bu çifte standartlı tavrını kınıyorum.
Türkiyenin Bosna-Herseke bir an önce daha fazla yardım
yapmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bulut.
Sayın Çandar
17.- Muğla Milletvekili
Tolga Çandar'ın, Yatağan Termik Santrali ile kömür
ocaklarının özelleştirilmesine ve Bafa Gölünün yok
olmasının sorumlularından hesap sorulması gerektiğine
ilişkin açıklaması
TOLGA ÇANDAR
(Muğla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Defalarca Meclis
gündemine taşımamıza rağmen bir türlü sonuç
alamadığımız Yatağan Termik Santrali ve kömür
ocaklarının özelleştirilmemesi konusunu Meclis gündemine, yüce
Meclisimize bir kere daha hatırlatmak isterim. Yatağan işçileri
direnmeye devam ediyor ancak Hükûmetten kulaklarını
tıkamış izlenimi dışında bir izlenim
alamıyoruz.
İkincisi:
Dünyanın antik aşklarından en önemlilerinden birinin
yaşandığı Bafa, Selene ile çoban Endymionun
aşkını yaşadığı Bafa Gölü çürümüş
durumdadır. Devlet Su İşlerinin ve Söke Sulama Birliğinin
yanlış politikaları yüzünden o güzelim balıkların,
yılan balıklarının, o muhteşem kuşların
barındığı Bafa Gölü artık yok, bunun
sorumlularından hesap sorulmasını bekliyoruz.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Çandar.
Sayın Öz
18.- Mersin Milletvekili Ali
Öz'ün, Gün Sazakın 34üncü ölüm yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
ALİ ÖZ
(Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Şimdi elek
olan sınırlarımızdan kuş uçurtmayan gün yüzlü devlet
adamı, değerli bakanımız merhum Gün Sazak Beyi,
şehadete yürüyüşünün 34üncü yıl dönümünde rahmetle ve minnetle
anıyorum.
Gün Sazak Beyin,
gerek devlet gerekse siyaset hayatındaki ayrıcalıklı yeri
gerekse de özel hayatındaki sadeliği bugün herkes tarafından takdir
edilmektedir. Bu yönüyle, millet âşığının nasıl
olması ve nasıl yaşaması gerektiği konusunda örnek
olduğu gibi, bir faninin yıllarca sevenlerinin yüreğinde
yaşamaya devam etmesinin manevi sırrını da hepimize
işaret etmiştir. Bu tip devlet adamlarından herkesin ders
çıkarması gerektiğine inanıyor, yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Öz.
Sayın Kaplan
19.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan'ın, 27 Mayıs 1960 askerî darbesinin
54üncü, 57 Alevi vatandaşın Çorumda öldürülmesinin 34üncü yıl
dönümlerine ve Somalide Türk Hava Yolları aracına yapılan
saldırı konusunda Hükûmeti dikkatli olmaya davet ettiğine
ilişkin açıklaması
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Darbe yıl
dönümü; darbeleri kınıyor, burada, her on yılda bir yapılan
bu darbeleri ve bu darbelerin mevzuatına sığınarak
saltanatını sürdürenlerin, nemalananların
duruşlarını ahlaki bulmadığımızı,
değiştirmeyerek bunlara sığınanların da
demokrasiden nasibini almadığını ifade etmek istiyoruz.
Yine, Çorum
katliamının yıl dönümü. Bu konuda devletin kendisiyle
yüzleşmesi, gerçeklerle yüzleşmesi gerektiğine dikkat çekiyoruz.
Bu yapılmadığı takdirde, inanç ayrımı ve
çatışmaların son bulmayacağını ifade etmek
istiyoruz.
Ayrıca,
Somalide bugün bir saldırı olmuş Türk Hava Yolları
aracına, daha önce de elçiliğe yapılan saldırılar
olduğunu biliyoruz. Hükûmeti bu konuda dikkatli olmaya davet ediyoruz ve
geçmiş olsun diyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.
Son olarak
Sayın Oğan
20.- Iğdır
Milletvekili Sinan Oğan'ın, Iğdır ve Ardahanın il
olmaları ile Gün Sazakın ölüm yıl dönümlerine ve
Azerbaycanın Cumhuriyet Gününü kutladığına ilişkin
açıklaması
SİNAN
OĞAN (Iğdır) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
27 Mayıs
1992de Iğdır ve Ardahan, Karstan ayrılarak il olmuştur.
Dolayısıyla, Kars, Ardahan ve Iğdır doğunun üç hilali
olarak, üç şehrimiz, orada, sınırda âdeta bekçilik
yapmaktadır. Iğdır ve Ardahan AKPden önce il oldu ama maalesef,
AKP döneminde bu sınır şehirlerimiz el olmuştur. İl
olmasında emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
27 Mayıs
aynı zamanda, şehit Gümrük Bakanımız Gün Sazak ve ülkücü
şehitleri anma günüdür. Bu vesileyle, bütün şehitlerimizi rahmet ve
minnetle anıyorum.
Bu arada, 28
Mayıs -yarın- dost ve kardeş ülke Azerbaycanın Cumhuriyet
Günüdür. Dost ve kardeş ülke Azerbaycanın da Cumhuriyet Gününü
tebrik ediyorum.
Sağ olun.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Oğan.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, okutuyorum:
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Tunceli Milletvekili
Hüseyin Aygün ve 22 milletvekilinin, HES barajlarının çevreye
zararlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/951)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Son on
yıldır Türkiyenin tartışılan gündem maddelerinden
biri HESlerdir. Kamuoyuna çokça yansıdığı üzere, HESler
bir yanıyla çevre halkının ve hukukun konusu olmaya devam
ederken, diğer yandan artan tepkiler ve iradenin orantısız
kuvvet kullanımı sonucunda ortaya çıkan hak ihlallerinin de
konusu olmuştur. İnsanların yaşam alanlarından zorla
edinmesinin yanı sıra doğal çevrenin flora faunası
acımasızca tahrip edilmektedir. Bugün Anadolunun her yerinde,
örneğin Hopada, Fındıklıda, Loçda, Solaklı
Uzungölde, Amasya Taşovada, Senozda, Yeşilırmak Vadisinde,
Munzurda, Peri Suyunda, Manavgatta, Fethiyede, Erzurum Tortumda,
Fırtına Deresinde inşa edilen HESler insanların temel
yaşam ve çevre hakkını açık bir şekilde ihlal
etmektedir.
2942
sayılı Kamulaştırma Kanununun Acele
kamulaştırma başlıklı 27nci maddesinde "3634
Sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulanmasında yurt
savunması ihtiyacına veya aceleliğine Bakanlar Kurulunca karar
alınacak hallerde veya özel kanunlarla öngörülen olağanüstü
durumlarda gerekli olan taşınmaz malların
kamulaştırılmasında kıymet takdiri
dışındaki işlemler sonradan tamamlanmak üzere ilgili
idarenin istemi ile mahkemece yedi gün içinde o taşınmaz malın
10uncu madde esasları dairesinde ve 15inci madde uyarınca seçilecek
bilirkişilerce tespit edilecek değeri, idare tarafından mal
sahibi adına 10uncu maddeye göre yapılacak davetiye ve ilanda
belirtilen bankaya yatırılarak o taşınmaz mala el
konulabilir." kuralına yer verilmektedir.
3634
sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu'nun 1inci maddesinde ise
"Seferberlik ve savaş hali ile bu hallerin henüz ilan edilmemiş
olduğu ancak savaşı gerektirebilecek bir durumun meydana
geldiği gerginlik ve kriz dönemlerinde yapılacak seferberlik
hazırlıkları ile kıtaların toplanması
esnasında, alelade vasıtalarla temin edilemeyen bütün askeri
ihtiyaçları veya hizmetleri bu Kanun hükümleri dairesinde vermeye veya
yapmaya her şahıs borçludur." denilmek suretiyle kanunun hangi
koşullarda uygulanacağı belirtilmektedir.
"Savaş
hukuku" içinde istisnai bir kamulaştırma yolu olarak getirilen
"acele kamulaştırma" uygulaması, 2004
yılında TBMM'nin iradesi yok sayılarak Bakanlar Kurulu
kararı ile EPDK'ya acele kamulaştırma yetkisi
devredilmiştir. EPDK enerji, madencilik, doğal gaz ve petrol
sektörlerinde bu yetkiyi hiçbir yasal sınırlama ve denetim olmadan
kullanmaya devam etmektedir.
HES
barajlarının inşa edildiği bölge/yörede yaşayan
halkın yerlerinden yurtlarından edilmesi sonucunda tamamen insandan
arındırılmış ve doğal çevredeki flora ve
faunanın tahrip edilmesi sonucu talan edilmiş bir coğrafya
parçasını inşa etme projesi T.C. Anayasası'nın ilgili
maddeleri ve 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun 28inci maddesine tamamen
aykırı olmasının yanı sıra HES projeleri
kapsamında inşa edilen barajlar ile ilgili yürütülmekte olan
çalışmalar suç niteliği taşımaktadır.
T.C.
Anayasası'nın 166ncı maddesi "Yapılacak
yatırımlarda toplumun yararı ve gereklerinin gözetileceği";
17nci maddesi "Herkes, yaşama, maddî ve manevî
varlığını koruma ve geliştirme hakkına
sahiptir.; 56ncı maddesi "Herkes, sağlıklı ve
dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir."
Yine, 2872
sayılı Çevre Kanununun 28inci maddesi "Çevreyi kirletenler ve
çevreye zarar verenler sebep oldukları kirlenme ve bozulmadan doğan
zararlardan dolayı kusur şartı aranmaksızın
sorumludurlar. Kirletenin, meydana gelen zararlardan ötürü genel hükümlere göre
de tazminat sorumluluğu saklıdır."
Türkiye'de HES kapsamında
inşa edilen barajların sonuçları dikkate
alındığında, barajların inşa edildiği
bölge/yörenin tamamen kamulaştırılması sonucu insanlar
yerlerinden yurtlarından zorla edinilmesinin yanı sıra
doğal çevredeki her türlü flora, fauna, biyolojik çeşitlilik ve
endemik türler yok olma tehlikesi ile karşı karşıya
kalacaktır. Bu nedenle, Anayasa'nın 98inci ve TBMM
İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddeleri gereği Meclis
araştırması açılmasını arz ederim.
1) Hüseyin Aygün
(Tunceli)
2) Celal Dinçer
(İstanbul)
3) Gürkut Acar
(Antalya)
4) Mehmet
Şeker
(Gaziantep)
5) Ali
Serindağ
(Gaziantep)
6) Candan Yüceer
(Tekirdağ)
7) Ahmet
İhsan Kalkavan
(Samsun)
8) Mahmut Tanal (İstanbul)
9) Sena Kaleli (Bursa)
10) Mehmet Ali
Ediboğlu (Hatay)
11) Ali Rıza
Öztürk (Mersin)
12) Sakine Öz (Manisa)
13) Veli
Ağbaba (Malatya)
14) Haydar Akar (Kocaeli)
15) Bülent Tezcan (Aydın)
16) Ali
Sarıbaş (Çanakkale)
17) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
18) Ali Özgündüz (İstanbul)
19) Mehmet
Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
20) Mehmet S.
Kesimoğlu (Kırklareli)
21) Kadir Gökmen
Öğüt (İstanbul)
22) Namık
Havutça (Balıkesir)
23) İhsan
Özkes (İstanbul)
2.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran ve 21 milletvekilinin, havacılık sektörünün
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/952)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Ulaştırma
sektörü ve onun bir parçası olan havacılık, bir çok faaliyet
alanıyla bağlantılı, Türkiye açısından kritik
turizm sektörünün önemli bir parçası ve toplumsal yaşam
açısından hayati öneme sahip seyahat özgürlüğünün de görünüm
şekillerinden bir tanesidir.
Nitelikli,
kaliteli ve herkesin erişebileceği fiyatlarla hizmet sunan bir
havacılık sektörü, getirdiği taşıma
kolaylıklarının yanı sıra ülke tanıtımı
açısından da büyük bir önem arz etmekte, bu bakımdan
uluslararası bir prestij kaynağı olarak da gözükmektedir.
Buna
karşın, özellikle THY'nin 2006'da özelleştirilmesi ve hemen
ardından AKP iktidarından kaynaklanan kural dışı
müdahaleler nedeniyle havacılık sektöründe özellikle son on
yılda ciddi sorunlar yaşanmış, Türkiye'nin en büyük
havalimanı olan İstanbul Atatürk Havalimanında yaşanan
aksaklıklar, özellikle iç hatlar trafiğini ve yolcularını
olumsuz etkilemiş, binlerce vatandaşımız mağdur
olmuştur.
Bütün bu
sorunların yanı sıra havacılık sektöründe
çalışan her türlü emekçi mağdur edilmiş,
haklarını aramak için Anayasamızda, ILO ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi ile diğer uluslararası mevzuatta bulunan
haklarını kullanmak isteyenler bir kısa SMS mesajla
işlerinden edilmiş, düzensiz, plansız ve ön görüşsüz
yönetimler sebebiyle rötarlar kronik hâle gelmiş, Türk havacılık
sektörü işleyemez bir pozisyona düşmüştür.
12 Eylül 1980
darbesi sonrasında dönemin sıkıyönetim ortamında dahi
havacılık sektörüne grev yasağı getirilmemişken AKP
Hükûmeti bu adımı da atarak çalışma hayatına bir darbe
daha vurmuştur. 12 Eylül 2010 referandumunda çalışanlara 2
sendika üyeliği hakkı getirilmiş ancak pratikte, diğer sektörlerde
olduğu gibi, özellikle havacılık
çalışanlarının tek sendika üyeliğinde dahi büyük
engellemeler yaşanmaktadır.
Bütün bu
gerekçelerle, 2012 yılı itibarıyla sektörün içerisinde
bulunduğu sorunların tespiti, kronikleşmiş sorunların
giderilmesi, havacılık sektöründe faaliyet gösteren şirketler
ile emekçilerinin haklarının korunarak geliştirilmesiyle
alınması gereken tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasa'nın
98 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105inci
maddeleri gereğince Meclis araştırılması
açılmasını saygılarımla arz ederim.
1)
Umut Oran (İstanbul)
2)
Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
3)
Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
4)
Celal Dinçer (İstanbul)
5)
Ali Serindağ (Gaziantep)
6)
Ali Rıza Öztürk (Mersin)
7)
Mahmut Tanal (İstanbul)
8)
İhsan Özkes (İstanbul)
9)
Gürkut Acar (Antalya)
10)
Mehmet Şeker (Gaziantep)
11)
Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
12)
Candan Yüceer (Tekirdağ)
13)
Sakine Öz (Manisa)
14)
Veli Ağbaba (Malatya)
15)
Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
16)
Haydar Akar (Kocaeli)
17)
Bülent Tezcan (Aydın)
18)
Ali Sarıbaş (Çanakkale)
19)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
20)
Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
21)
Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
22)
Namık Havutça (Balıkesir)
3.- Erzincan Milletvekili
Muharrem Işık ve 22 milletvekilinin, Erzincanda sağlıkta
dönüşüm sonucu yaşanacak sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/953)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Erzincan'daki
mevcut hastaneler için sağlıkta dönüşüm adı altında
yapılması düşünülenler ve kapatılmaya
çalışılan hastanelerin Erzincan'da yarattığı kaos
ve bu süreçte topluma verilen sağlık hizmetlerinin topluma
yansımaları ile Hükûmetin sağlıkta dönüşüm ve Kamu
Hastaneleri Birliğinin ne gibi sakıncalar
yaratacağının açılacak Meclis araştırması
ile Erzincan'daki araştırmaların sonucunun tüm Türkiye'yi
yansıtacağı düşüncesiyle Anayasanın 98'inci, İç
Tüzükün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ederiz.
1)
Muharrem Işık (Erzincan)
2)
Celal Dinçer (İstanbul)
3)
Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
4)
Candan Yüceer (Tekirdağ)
5)
Ali Rıza Öztürk (Mersin)
6)
Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
7)
Sakine Öz (Manisa)
8)
Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
9)
İhsan Özkes (İstanbul)
10)
Veli Ağbaba (Malatya)
11)
Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
12)
Haydar Akar (Kocaeli)
13)
Ali Serindağ (Gaziantep)
14)
Bülent Tezcan (Aydın)
15)
Ali Sarıbaş (Çanakkale)
16)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
17)
Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
18)
Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
19)
Namık Havutça (Balıkesir)
20)
Emre Köprülü (Tekirdağ)
21)
Ali Demirçalı (Adana)
22)
Uğur Bayraktutan (Artvin)
23)
Mahmut Tanal (İstanbul)
Gerekçe:
Erzincan'da
topluma hizmet veren sağlık kuruluşları 2002
yılından sonra mekân olarak daraldı. Kızılay Tıp
Merkezini hastane yapmak için tüm işlemler yapılmışken
çeşitli nedenlerle yaptırılmadı. Eski SSK hastanesi ki B Blok
devlet hastanesi kapatıldı. Devlet hastanesi yani A Blok iyice
küçültüldü. Araştırma Hastanesi olarak açılan Mengücek Devlet Hastanesi
ise hem şehir merkezine olan uzaklığı hem de yetersiz
kapasitesi ile Erzincan halkının ihtiyaçlarını
karşılayacak seviyede değildir. Yeni 160 ya da 200 yataklı
hastane yapılması yeterli olmayacaktır. Oysaki istenirse
eski SSK yani B Blok devlet hastanesi atıl durumda
bırakılacağına kadın doğum, FTR ve çocuk
hastanesi yapılarak Erzincan'daki çok önemli bir açık
kapatılmış olur. Devlet hastanesine yani A Blok yer müsait
olduğu için yapılacak bir ek bina ile diğer branşların
sorunlarına çözüm bulunabilir.
Eğer
araştırma hastanesi, gerçekten bu amaçla ve 3üncü basamak olarak
çalışacak ise bölgeye yani tüm komşu illere gerçek bir
araştırma hastanesi olarak hizmet verebilir. Araştırma
hastanesine ayda bir gelen veya hiç gelmeyen profesörler sorunu çözülürse
işte o zaman Erzincan'da sağlık sorunu çözülmüş olur. Bu
amaçlarla Erzincan'daki sağlık sorununu gerçekten çözmek isteyen her
siyasi irade bu konuda gerçekten kalıcı çözümler önermelidir.
Öncelikle yapılacak araştırma ile Erzincan'daki sağlık
sorunlarının ne olduğu ortaya çıkarılırsa daha
rahat sonuca gidilir.
Erzincan'ın
mevsim şartları ve ulaşım kolaylığı ile
çevre illere vereceği sağlık hizmetleri göz önüne alınarak
ve bu sayede Erzincan'a ekonomik olarak sağlayacağı artı değerleri
de göz önüne alarak ne yapılması gerektiği düşünülmelidir.
Erzincan'da
profesörlerim var diye her gün gazetelere manşetler attıranlar
gerçeğin ne olduğunu açıklamalıdırlar. Buradaki
asıl amacın Erzincan'daki sağlık sorununu çözmek mi yoksa
birilerine özel profesörlük unvanı vermek mi olduğu da
açığa çıkmış olur. Çünkü yapılan bu
atamaların hangi amaçla yapıldığı
açıklanırsa toplumda bunun hoş
karşılanmayacağından endişe edilmektedir.
Araştırma hastanesindeki uygulamalar da bu amaçla
araştırılmalıdır. Doktor arkadaşların
yanına bir sekreter vermeden çalıştırılması ne
gibi zorluklara yol açacağı da araştırılmış
olur. Hangi mantığa göre bu uygulamanın
yapıldığı da açıklığa kavuşturulur.
Ayrıca, Erzincan'ın kaç hastaneye ihtiyacı olduğu ve devlet
hastanelerine ihtiyaç var mı, yok mu bu ortaya çıkmış olur.
Yukarıda
belirttiğim sebeplerden dolayı mevcut tüm hastaneler açık
kalmalıdır. Bu hastanelere ihtiyaç olup olmadığı halka
da sorulmalıdır. Sağlıkta kâr mantığı
mı yoksa insanların sağlığının mı daha
önde olduğu da ortaya çıkmış olur. Devlet hastanesinin yeni
A Blokun ileride başka bir amaç için kullanılıp
kullanılmayacağı da belirlenir.
Bu konuda Meclis
araştırması açılmasıyla aynı zamanda tüm ülkede
kaosa neden olan ve olmaya devam edecek olan sağlıkta dönüşüm ve
Kamu Hastaneleri Birliğinin ne gibi sakıncaları olduğu da
araştırılmalıdır. Sağlıkta dönüşüm
derken tüm sağlık hizmetleri paralı hâle gelmiş olacak.
Kamu Hastaneleri Birliğinin kurulmasıyla birlikte kâr amaçlı
hastaneler olacağı için birçok hastane kapanacak.
Dolayısıyla, Erzincan'daki sağlık sorunları
araştırılırken tüm Türkiye'nin sorunları da
araştırılmış olacaktır. Özellikle bölge
hastanelerinin kurulmasıyla daha çok otelcilik hizmeti verilmesi
amaçlanmakta ve bunun getireceği sonucun da özelleştirme
olacağı görülmektedir. Sağlık turizmini canlandırmak
için yabancı sermaye ile iş birliği
yapıldığı ve sonuçta sağlık
kurumlarımızın da yabancı sermayeyle
özelleştirileceğini ve bunun alt zemininin
hazırlandığını görmekteyim. Ayrıca, bölge hastaneleri
neden devlet eliyle değil de özel sektörce
yaptırıldığı ve kâr zarar
araştırmasının tartışılması gerekir.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
B) Duyurular
1.- Başkanlıkça,
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği, Kamu İktisadi
Teşebbüsleri, Plan ve Bütçe ile Avrupa Birliği Uyum
Komisyonlarında siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerine
düşen birer üyelik için aday olmak isteyen siyasi parti grubu mensubu
olmayan milletvekillerinin yazılı olarak müracaat etmelerine
ilişkin duyuru
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri Kadın Erkek Fırsat Eşitliği,
Kamu İktisadi Teşebbüsleri, Plan ve Bütçe ile Avrupa Birliği
Uyum Komisyonlarında siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerine
de bir üyelik düşmektedir. Bu komisyonlara aday olmak isteyen siyasi parti
grubu mensubu olmayan milletvekillerinin, 2 Haziran 2014 Pazartesi günü saat
18.00e kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına yazılı olarak müracaat etmelerini
rica ediyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım:
C) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Meral Akşenerin Polonya Parlamentosu Alt Meclisi
Başkanı Eva Kopacz ile Senato Başkanı Bogdan Borusewiczin
vaki davetine icabetle Polonyanın demokrasiye geçişinin 25inci
yıl dönümü münasebetiyle 4/6/2014 tarihinde düzenlenecek Özgürlük
Bayramı Kutlamalarına katılmak üzere Varşovaya resmî bir
ziyarette bulunmasına ilişkin tezkeresi (3/1502)
27/5/2014
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan Vekili Meral Akşener'in, Polonya Parlamentosu
Alt Meclisi Başkanı Eva Kopacz ile Senato Başkanı Bogdan Borusewicz'in
vaki davetine icabetle; Polonya'nın demokrasiye geçişinin 25inci
yıl dönümü münasebetiyle 4 Haziran 2014 tarihinde düzenlenecek
"Özgürlük Bayramı Kutlamalarına katılmak üzere
Varşova'ya resmî bir ziyarette bulunması hususu, 28/3/1990 tarihli ve
3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 6'ncı maddesi
uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım:
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasî Parti Grubu
Önerileri
1.- CHP Grubunun, Genel
Kurulun çalışma saatlerine; gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmında bulunan
(2/1210) esas numaralı Kanun Teklifinin bu kısmın 3üncü
sırasına alınmasına ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine ilişkin önerisi
27/5/2014
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu 27/05/2014 Salı günü (bugün) toplanamadığından,
grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç Tüzükün 19uncu
maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Mehmet
Akif Hamazçebi
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında bulunan (2/1210) esas numaralı
Kanun Teklifinin bu kısmın 3üncü sırasına
alınması ve diğer işlerin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun;
27/5/2014 Salı günkü (bugün) birleşiminde 89 sıra
sayılı Kanun Tasarısı'na kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
Yukarıda
belirtilen birleşimde gece 24.00'te günlük programın tamamlanamaması
hâlinde günlük programın tamamlanmasına kadar
çalışmalarını sürdürmesi önerilmiştir.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkanım
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Vural.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
21.- İzmir Milletvekili
Oktay Vural'ın, (2/1210) esas numaralı Kanun Teklifinin
doğrudan gündeme alınmasını Adalet ve Kalkınma
Partisinin de kabul ettiğine ve teklifin hiçbir görüşme yapmadan
yasalaştırılmasını önerdiklerine ilişkin
açıklaması
OKTAY VURAL
(İzmir) Efendim, bu, daha önce 37nci maddeye göre doğrudan gündeme
alınmıştı, Adalet ve Kalkınma Partisi de kabul
etmişti ve o gün de Sayın Bakan Olumludur, destekliyoruz, Adalet ve
Kalkınma Partisi olarak bunun kanunlaşmasını istiyoruz.
demişlerdi. Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisinin bunun
kanunlaşması için gündemin ilk sırasına alınması
önerisi var. Eğer bu konuda bir mutabakat varsa benim çağrım
odur ki gelin, konuşmadan hemen bu öneriyi kabul edelim ve bu kanunla
ilgili görüşmeleri yapmaksızın hemen kanunu geçirelim. Böylelikle,
maden iş kolunda taşeron işçiyle ilgili uygulamaya son verelim.
Çağrım budur. Eğer bu konuda bir mutabakat varsa dün olan
mutabakatı bugün gerçekleştirip bu konuşmaları yapmadan
hemen kanunlaşma vetiresine girmemizde fayda var diye mülahaza ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Vural.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Hamzaçebi
22.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, (2/1210) esas numaralı Kanun
Teklifinin doğrudan gündeme alınmasını Adalet ve
Kalkınma Partisinin de kabul ettiğine ve teklifin hiçbir görüşme
yapmadan yasalaştırılmasını önerdiklerine ilişkin
açıklaması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hatırlanacaktır,
Soma maden kazasında, daha doğrusu maden cinayeti olarak
isimlendirdiğimiz o olayda 301 vatandaşımızın hayatını
kaybetmesinden sonra maden iş kolunda taşeron sistemine son
verilmesine ilişkin Sayın Haydar Akar ve Sayın Mehmet Hilal
Kaplanın kanun teklifini Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
getirdik ve bu teklifin görüşülmesi, gündeme alınması 4 siyasi
parti grubunun ve bağımsız milletvekillerinin desteğiyle
kabul edildi. Bugünkü önerimizin konusu o gün kabul edilen bu işlem
uyarınca, o günkü mutabakat uyarınca bu teklifin gündemin 3üncü
sırasına getirilerek, yarım kalan işlerden sonraki ilk
sıraya alınarak bir an önce görüşülmesinin ve
yasalaşmasının sağlanmasıdır. Bu amaçla bugün
Danışma Kuruluna önerimizi getirdik, ancak Danışma Kurulu
toplanamadı. Burada gerçekten Adalet ve Kalkınma Partisi uygun
görürse, bunu destekliyorsa hiç görüşme yapmaksızın bu teklifi
hemen yasalaştırabiliriz. Hiç zaman kaybetmeyelim, bu kadar önemli
bir konuyu o günkü mutabakatın bir devamı olarak bugün hemen
yasalaştıralım, hiçbir görüşmeyi yapmayalım. Ben bu
öneriyi yapıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Hamzaçebi.
Sayın
Satır, mutabakatınız var mıdır bu iki öneriye de?
23.- İstanbul
Milletvekili Mihrimah Belma Satır'ın, Genel Kurulun bu haftaki
çalışma programında (2/1210) esas numaralı Kanun Teklifi
bulunmadığından bu konuda mutabakatlarının
olmadığına ilişkin açıklaması
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Efendim, sayın grup başkan vekillerinin
hassasiyeti için teşekkür ediyorum.
Evet, Somada bir
facia yaşandı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığımız bu konudaki çalışmaları
tamamlıyorlar. Bu haftaki çalışma programımızda bu
kanun yoktu. Dolayısıyla, maalesef mutabakatımız yok, biz
normal gündemimize devam edeceğiz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Mutabakatınız yok.
Peki, o zaman,
konuşmalara başlıyoruz.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkanım, bu nasıl bir
çalışma. Dün Tamam. dediler, Bakan burada, kürsüde dedi ki: Çok
hayırlı bir iş yaptık. Bizim de katkımız oldu.
Şimdi Adalet ve Kalkınma Partisi diyor ki: Biz yan çiziyoruz.
Efendim, siyaseti
BAŞKAN
Sayın Vural, siz dile getirdiniz, onlar da mutabakatın olmadığını
söylediler.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkanım, ama buranın ismi Türkiye
Büyük Millet Meclisi, millet adına konuşuyoruz burada. Dün böyle
bugün böyle olmaz yani. Değerli milletvekillerinin katkısı oldu.
Ne diyecekler bu milletvekilleri? Yani böyle, Mecliste mutabakatla olmuş
bir konuyu bile kanunlaştıramıyorsa Parlamento,
milletvekillerinin iradesinin üzerinde bir irade var demek ki. Hangi bürokratik
oligarşi müdahale ediyor?
BAŞKAN
Sayın Vural, böyle bir şey söz konusu olamaz tabii.
OKTAY VURAL (İzmir)
Oldu ama.
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Sayın Başkan, müsaade ederseniz bir
cümle edebilir miyim.
Millet adına,
buradaki partimizin fikrini beyan ettim. Yan çizmek tabirini Meclisin
saygınlığına
yakıştırmadığımı söylemek istiyorum.
Görüşmelere başlayalım.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasî Parti Grubu
Önerileri (Devam)
1.- CHP Grubunun, Genel
Kurulun çalışma saatlerine; gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmında bulunan
(2/1210) esas numaralı Kanun Teklifinin bu kısmın 3üncü
sırasına alınmasına ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine ilişkin önerisi
(Devam)
BAŞKAN
Önerinin lehinde Kocaeli Milletvekili Haydar Akar.
Buyurunuz
Sayın Akar.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce
yaşanmış olan tabloya gerçekten üzüldüm. Evet, geçen hafta,
Somadaki cinayetten sonra -iş kazası demiyorum çünkü bir cinayet
yaşandı- Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili olarak Parlamentoya
vermiş olduğum kanun teklifini burada bütün parti grupları ve
bağımsız milletvekili arkadaşlarımızla birlikte
oy birliğiyle, hep beraber kabul etmiştik ve bunun
kanunlaşması gerektiğini hep birlikte söylemiştik. Bunu
söyleyenler içerisinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı da
vardı. Bunu ilk defa söylemiyordu, daha önce de söylemişti, daha önce
de çalışmalar yapacağını ifade etmişti.
Şimdi, biraz
sonra açacağım konuyu ama bugünkü tavrınıza gerçekten
üzüldüm. Bizi, şu anda, Somadaki madenci kardeşlerimiz, sağ
kalan madenci kardeşlerimiz, Kozludaki madenci kardeşlerimiz,
Üzülmezdeki madenci kardeşlerimiz, Afşin-Elbistandaki madenci
kardeşlerimiz, Şırnaktaki madenci kardeşlerimiz ve
Türkiye'nin her tarafında madende çalışan madenci
kardeşlerimiz ve aileleri izlemektedir. Evet, geçen hafta bir mutabakat
sağlamıştık. Bu kanunun yasalaşması
gerektiğine hep beraber karar vermiştik. Peki, ne zaman
yasalaştıracağız? İşte, bugün Meclis
toplandı. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak görevimizi yerine getiriyoruz.
Milliyetçi Hareket Partisi bize destek veriyor, Halkların Demokratik
Partisi bize destek veriyor, yine bağımsız milletvekili
arkadaşlarımız bize destek veriyor ama geçen hafta AKP Grubu
destek vermiş olmasına rağmen bugün diyor ki: Normal prosedürümüze
devam edeceğiz. Bu lafı ilk defa duymuyorum, Normal
çalışmamıza devam edeceğiz. lafını ilk defa
duymuyorum. Ne zaman duydum biliyor musunuz arkadaşlar? Bu lafı yine
10 Ocak 2013 yılında duydum. Niye duydum bu lafı? Kozlu
cinayetinden sonra. Kozlu iş kazasından sonra vermiş
olduğumuz araştırma önergesine sizin bir milletvekili
arkadaşınız bu kürsüye gelip Daha önemli işlerimiz var.
demişti. Daha önemli işlerimiz uluslararası sözleşmelerdi.
O gün o araştırma önergemizi reddetmiştiniz yani bu olaydan bir
buçuk yıl evvel. Ne demiştik o araştırma önergemizde?
Türkiyedeki maden kazaları her yıl artıyor. Yanlış
anlaşılmasın, Türkiye kömür üreten bir ülke değil. Yani,
dünya sıralaması yaptığınızda, Türkiye, kömür
üretiminde, kömür rezervlerinde ilk 10a giren bir ülke değil.
Bırakın rezervlerinde ilk 10a giren ülke olmayı, kömür
üretiminde de ilk 10a giren ülke değil. Ama bir şeyde ilk 10larda,
bir şeyde ilklerde. Neyde ilklerde? İş kazalarında ilklerde,
ölümlü iş kazalarında ilklerde. Şimdi, hele, son Soma
faciasından sonra bu ölümlü iş kazalarında da 1inci sıraya
yükselmiş bulunuyor.
Bu kanun teklifimizin bugün -evet, Meclis gündemine
alınmıştı- görüşülebilmesi için ön sıralara
alınması gerekiyor. Bugünkü grup önerimiz de bunun 3üncü sıraya
alınarak Meclis kapanana kadar, bu kanunlaşana kadar Meclisin
açık tutulması konusundaydı.
OKTAY VURAL (İzmir) İki dakikada bitiririz,
kapanana kadara gerek yok.
HAYDAR AKAR (Devamla) Evet.
Eğer mutabakat sağlanmış olsa idi
yani AKP, vatandaşın gözlerinin içine bakarak söylemiş
olduğu, madenlerdeki taşeron işçiliğinin
kaldırılması gerektiği ve bunun arkasında durmuş
olsaydı, geçen hafta verdiği sözün arkasında dursaydı, bir buçuk
yıl önce Bakan ameliyat olmuş, Allahtan şifalar diliyorum-
vermiş olduğu sözün arkasında durmuş olsaydı bugün bu
konuşmayı ben de yapma gereği duymayacaktım, diğer
gruplar da yapma gereği duymayacaklardı ve
yasalaştırmış olacaktık.
Arkadaşlar,
taşeron nedir? Hiç düşündünüz mü Türkiyede taşeron
işçiliği ne zaman yasallaştı? AKP iktidarı döneminde
yasallaştı. 22/5/2003te Türkiyede taşeronluğu
yasallaştıran bir iktidarsınız. Yani Türkiyede
köleliği, emek hırsızlığını
yasallaştıran bir iktidarsınız siz. Şimdi,
bunları söylemek zorundayım. Yine Bakanınızın
verdiği rakamlara göre özel sektörde 34 bin firma, kamu sektöründe de 275
firma taşeron işçisi çalıştırıyor. Kamuda 661 bin
kişi, özelde de 572 bin kişi taşeron işçisi olarak
çalışıyor. Peki, Taşeron işçisi ne yapar? diye
sorduğumuzda, taşeron işçisinin yapması gereken şey,
yasalar gereği uzmanlık gerektiren yardımcı işlerde
geçici olarak çalışmaktır. Ama bizde böyle mi
çalıştırılıyor? Hayır, bizde asıl işçi
olarak çalıştırılıyor Soma örneğinde olduğu
gibi. Soma bir taşeron işçiliğidir, Soma bir hizmet
alımıdır. Enerji Bakanı verdiği beyanatlarda Somada
nasıl bir yöntemin uygulandığını bilmeyen bir
muhalefet. demiş ama geçen gün kendisine gidip sorduğumda, Hangi
yöntemle Somada kömür çıkartıyorsunuz? dediğimde, telefon
açıp TKİnin Genel Müdürüne sormak zorunda kalmıştı.
Böyle bir Enerji Bakanımız var.
Bizde
taşeronlar asıl işi yaparlar. Örgütsüzdürler. Örgütlü olanlar da
Somadaki gibidirler.
Somadaki maden
işçisi kardeşlerimi kutluyorum, göstermiş oldukları
yüreklilikten dolayı kutluyorum, o sarı sendikanın Somadaki
temsilcilerini istifa ettirdikleri için kutluyorum ama asıl istifa etmesi
gereken, o sarı sendikaların başı olan,
TÜRK-İŞin başı olan, HAK-İŞin Başkanı
olan vatandaşların istifa etmesi gerekiyor çünkü bekliyorlar,
diyorlar ki: Hükûmet taşeron işçiliği konusunda bir düzenleme
yapıyor. Hükûmet taşeron işçiliği konusunda düzenleme
yapamaz arkadaşlar. Hükûmetin yapması gereken, Türkiyedeki bu insan
köleliğini kaldırmaktır, taşeron işçiliğini kaldırmaktır.
Taşeron
işçisi düşük ücretle çalıştırılır. Somadaki
işçi kardeşlerim biraz daha şanslı. Şanssız
olanlar asgari ücretle çalışıyorlar, şanslı olanlar da
1200 liraya çalışıyorlar. Hani sizin çocuklarınız gibi
gemicikler alamıyorlar o 1200 lirayla, 700 bin TLlik kol saatleri
takamıyorlar, maden işçisinin çocuklarının evlerinde
kasalarla para bulunmuyor ve bu maden işçilerinin, taşeron
işçilerin hafta sonları yoktur, bayram izinleri yoktur -ne zaman
işletme tatil olsa- bu taşeron işçileri orada çalışmak
zorundadır.
Peki, taşeron
işçileri çalışıyor da iş kazalarında ne
durumdadırlar? Bakın son yıllarda oluşan iş
kazalarına, taşeron işçilerinin daha çok hayatlarını
kaybettiğini, daha çok iş kazası geçirdiklerini görüyoruz.
Bunlar iş sağlığı, işçi
sağlığı ve iş güvenliği yasalarının bu
emekçi kardeşlerimiz üzerinde uygulanmaması, tedbirler alınmamasından
kaynaklanmaktadır.
Evet, şimdi
sıra geldi taşeron işçiliğinden kurtulmaya. Kozlu
kazasından sonra Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
çıktı -hemen sizle bunu paylaşmak istiyorum- bu kürsüden
Madenlerde taşeron işçiliği ölüme davetiyedir. dedi ve
kalkması gerektiğini söyledi, birkaç defa da yeniledi. Peki, biz ne
yaptık bu konuda? Her seferinde bir teklif verdik, 29 Ocak 2013te de bu
kanun teklifini verdik. Tam bir buçuk sene sonra, geçen hafta indirdik sizlerin
de kabul oylarıyla ama bugün bunun görüşülmesini engelliyorsunuz,
bugün o vermiş olduğunuz desteğin arkasında durmuyorsunuz,
işi soğutmaya, daha önce olduğu gibi, Kozluda olduğu gibi,
Karadonda olduğu gibi, Afşin-Elbistanda olduğu gibi
soğutmaya götürüyorsunuz. Her çıkışınızda
Sorumlulardan hesap soracağız. diyorsunuz. Şimdi ben de size
hesap soruyorum: Kozlu da hesap sordunuz mu, Afşin-Elbistanda hesap
sordunuz mu, Karadonda hesap sordunuz mu? Bunların hiçbirinin
hesabını sormadınız ve sormamaya da devam ediyorsunuz çünkü
siz burada sermayenin temsilcisisiniz, insan emeğini hiçe sayan bir
anlayışın bu Meclisteki temsilcilerisiniz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Evet, yine,
iş kazalarındaki en büyük nedenlerden bir tanesi, biliyorsunuz,
özelleştirmedir. Yarın da Derince Limanı özelleştiriliyor;
devletin elinde az kalan limanlarından bir tanesi. Yine,
özelleştirmeler sonucunda madenlerden sonra limanlar da en fazla iş
kazası yaşadığımız alanlardır.
Zamanım az
kaldı, tekrarlıyorum size: Eğer gerçekten sözlerinizin
arkasında duruyorsanız, hiç görüşmeden, biraz evvel grup
başkan vekillerimin yapmış olduğu öneriye
katılır, maden işçilerimizi kurtarırız, onların
emeklerinin sömürülmesinin önüne geçeriz, onları yoksul birer
vatandaş gibi yaşamaktan, ikinci sınıf gibi yaşamaktan
kurtarırız, siz de buna destek olmuş olursunuz. Yine, sizin
2003te getirmiş olduğunuz taşeron yasasına yine sizin
oylarınızla son veririz. Diğer iş sektörlerinde,
ağır iş sektörlerinde çalışan
arkadaşlarımıza örnek olur ve onların da örgütlenme ve
insan gibi yaşama haklarını vermiş oluruz. Biz bunun için
buradayız arkadaşlar. Biz sermayeyi temsil etmek
Tabii ki sermaye de
olacak ama öncelikli olarak insanın yaşam kalitesini artırmak
için buradayız, onların sosyal haklarını verebilmek için buradayız,
onların sendikal haklarını sonuna kadar kullanabilmeleri için
buradayız.
Sizi bir kez daha
davet ediyorum, bu teklifi kabul ederseniz maden işçilerimizi
kurtarmış oluruz diyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Akar.
Manisa
Milletvekili Erkan Akçay, aleyhinde. (MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Cumhuriyet Halk
Partisinin İş Kanununda değişiklik öngören ve maden
iş kolunda taşeronlaşmaya son verilmesini öngören kanun teklifi
üzerine ve lehinde olmak üzere söz aldım. Çünkü böyle bir kanun teklifi
hakkında aleyhinde söz almak kesinlikle mümkün değildir. Ve maalesef
şu görüşme süreçlerinde de üzülerek görüyoruz ki Karakolda
doğru söyler, mahkemede şaşar. misali Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu daha bir hafta geçmeden verdiği sözden
caymıştır ve bugün şimdi de bu Danışma Kurulu
önerisini kabul etmeyeceğini peşin peşin ifade ederek başka
hesaplar ve başka düşünceler peşinde olduğunu ortaya
koymuştur.
Ayrıca,
kamuoyuna yansıyan bilgilerden de öğreniyoruz ki meğerse Adalet
ve Kalkınma Partisi iktidarı, Hükûmet, bırakın taşeron
işçiliğini kaldırmayı, sınırlandırmayı,
bilakis kamuda ve özelde taşeronlaşmayı daha da
yaygınlaştıran ve taşeronlaşmanın önünü tamamen
açan, kanunlardaki bazı sınırlamaları da ortadan
kaldıran düzenlemeler peşindedir. Adalet ve Kalkınma Partisinin
bu tutumunu kınıyorum. İnsanları, vatandaşlarımızı
kandırmayınız ve verdiğiniz sözlerde durunuz ve dönmeyiniz.
Geçen hafta bu mutabakatı sağladınız, ancak zamana
bırakarak, beklentisi olan yüz binlerce vatandaşımızı
oyalayarak bu konuyu unutturmak istiyorsunuz, ancak biz bunun unutulmasına
fırsat vermeyeceğiz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bilhassa maden işçileri,
işçi sağlığının ve iş güvenliğinin hiçe
sayıldığı maden ocaklarında düşük ücret, uzun
mesai saatleriyle çalışmakta ve pek çok hukuk güvenliğinden ve
teminattan da yoksun bulunmaktadır. Özelleştirme,
taşeronlaşma ve redevans gibi hepsi de aynı kapıya
çıkan bu yanlış uygulamalar, yeterli iş güvenliği
tedbirlerinin alınmaması ve bilhassa denetimin yeterince
yapılmaması iş kazalarının artmasına neden
olmaktadır. Madenlerdeki ve diğer iş kazalarındaki kaza
artışlarının en önemli nedenlerinden biri bu taşeronlaşma
ve redevans dediğimiz sistemdir. Somada 13 Mayısta meydana gelen
maden faciası da, bu taşeronlaşmanın, redevans sisteminin
ve özelleştirme gayretlerinin ne gibi facialara yol açabileceğini
bize en acı şekilde gösteren birer turnusol kâğıdı
görevi görmüştür. Türkiye, iş kazalarında Avrupada 1inci,
dünyada 3üncü. Bu utanç verici bir durumdur ve artarak da devam etmektedir.
Türkiyede maden
ocaklarında meydana gelen patlamalar, yangınlar ve kazaların
nedenleri araştırıldığında üretim yönteminin
gereklerinin tam olarak yerine getirilmemesi, iş düzeninin,
çalışma düzeninin bozuk olması, üretim plan ve projesinin
bulunmaması, havalandırmalardaki aksaklıklar ve kurtarma
altyapılarının noksanlığı yer almaktadır.
Türkiyede
özelleştirmeler sonrası maden alanlarının
satılması, kiralanması ve özellikle de iktidara yakın
iş adamları tarafından işletilmesi, bu denetimlerin
eksikliğini ve taşeron sisteminin de
acımasızlığı göstermiştir.
6331
sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği
Kanunu çıkarılmıştır. Başta Soma olmak üzere
yaşanan kazalar sonunda meydana gelen ölümlerin işçi
sağlığı ve iş güvenliği konusundaki
noksanlıklar ve uygulamalardan kaynaklandığı da çok
acı bir şekilde ortaya çıkmıştır. Bu iş
kazalarında -tekrar ediyoruz- taşeronlaşmanın rolü
büyüktür. Maden kazalarının meydana gelmesinin en önemli
nedenlerinden biri de bu iş güvenliği, işçi
sağlığı denetimlerinin etkin bir şekilde
yapılmamasıdır. Bir madendeki işçi sağlığı
ve iş güvenliğine ilişkin bir uzman o madenin patronundan,
işletmesinden maaş alırsa, işe giriş ve
çıkışı o maden işletmesinin iki dudağı
arasındaysa gerekli denetimlerin yapılamayacağı
aşikârdır ve bu konuda da bu denetmenin ısrarcı olması
beklenemez. Nitekim Soma Kömür İşletmelerindeki işçi
sağlığı ve iş güvenliği uzmanlarının
taşeron şirket ve taşeron denilen ekip başılar karşısında hiçbir hükmü
kalmamıştır.
Çalışma
hayatıyla ilgili çözüm bekleyen birçok sorun bulunmaktadır ancak her
geçen gün daha da yaygınlaşan taşeron işçilik
çalışma hayatının en temel sorunu hâline gelmiştir.
İnsan onuruna yaraşır, düzgün işlerin sunulması esas
olması gerekirken evrensel normlardan uzak kalınarak kâr
mantığıyla fazla çalıştırılan ancak
karşılığı ödenmeyen, bir nevi kölelik sistemini
andıran taşeronlaşma kabul edilemez. Türkiyede 1 milyondan fazla
işçi alt işveren bünyesinde yani taşeron işçi statüsünde
çalışmaktadır. Bunun yaklaşık 600 bini kamu
kurumlarında çalıştırılmaktadır. Ve Somadaki
maden kazasında da gösterdik ki kömür işletmeleri şirketi bir
taşeron şirket olmasına rağmen, âdeta bir alt taşeronluk
verilerek -ekip başı gibi- ayrı bir taşeronluk sistemi de
oluşturulmuştur. Taşeron işçilerin yıllık ücretli
izni yok, fazla mesai ücreti yok, döner sermaye yok, ek ödeme yok, kıdem
tazminatı yok, iş güvencesi yok, iş garantisi yok, örgütlenme
hakkı yoktur. Üstüne üstlük taşeron işçiler
aşağılanmakta, küçümsenmekte ve ezilmektedirler. Milliyetçi
Hareket Partisinin devletin asli ve sürekli hizmetlerinde
çalıştırılan taşeron işçilere kadro verilmesini
öngören kanun teklifi de maalesef Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde
beklemektedir.
Değerli
milletvekilleri, Soma özelinde örnekleyecek olursak, Türkiye Kömür
İşletmeleri ile Soma Kömür İşletmeleri Anonim Şirketi
arasında bir hizmet alım sözleşmesi
yapılmıştır. Bu hizmet alım sözleşmesi
İş Kanununa aykırıdır ve hileli bir sözleşmedir.
İş Kanununun 2nci maddesi Asıl iş taşerona
verilemez ancak yardımcı işler veya asıl işin bir
bölümü, teknolojik zorunluluk nedeniyle uzmanlık gerektiren işler
taşerona verilebilir. diyor.
Ayrıca Kamu
İhale Kanununun 4üncü maddesinde, bu maddede sayılan hizmet
alımı işlerinde kömür işleri, maden işleri
bulunmamaktadır ve bu kanun da açıkça hileli bir şekilde
çiğnenmiştir.
Kömürün ton
maliyetini 134 dolardan 24 dolara indirmekle övünen kömür işletmelerinin
sahipleri bu tasarrufu işçiden taşeron sistemiyle sağlamakta,
işçi ücretleriyle, iş ve işçi sağlığından ve
güvenliğinden kısarak sağlamaktadır ve kazanın
yaşandığı maden ocağında da bu taşeron
şirketin 40 civarında alt
taşeronu vardır yani ekip başı dedikleri bir
çalışma düzeni vardır.
Değerli
milletvekilleri, bu Soma maden kazasıyla ilgili olarak bir örnek de vermek
istiyorum. Hükûmet yetkilileri üç ay boyunca maden
çalışanlarının maaşlarının devlet
tarafından ödeneceğini söylemektedir ancak madencilerimiz üç ay sonra
ne olacağını merak etmektedir. Üç ay sonra bu işçilerimize
İşsizlik Fonundan maaş verileceği yönünde iddialar
vardır. Eğer üç ay sonra maaşlar işsizlik
sigortasından verilecek olursa bankalara düzenli ödemeleri olan bu
insanların maaşları düşecek ve madenciler ödemelerini
yapamayacaklardır. Bu nedenle, maden kazasının sorumlusu olan
şirket, madende güvenlik önlemleri alana kadar maden
çalışanlarının maaşlarını otuz tam gün
üzerinden prim dâhil olmak üzere mutlaka ödemelidir.
Şimdi, 6331
sayılı Kanunun 25inci maddesinin son fıkrasını
Hükûmete hatırlatıyorum. Diyor ki bu son fıkra:
İşveren, işin durdurulması sebebiyle işsiz kalan
çalışanlara ücretlerini ödemekle veya ücretlerinde bir düşüklük
olmamak üzere meslek veya durumlarına göre başka bir iş vermekle
yükümlüdür.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY
(Devamla) - Şimdi, bu olayda dahi Hükûmet hâlâ işvereni
korumaktadır. Bu 6331 sayılı Kanunun 25inci maddesinin son
fıkrasını uygulamaya davet ediyorum Hükûmeti ve hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Akçay.
Lehinde
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.
Buyurunuz
Sayın Kaplan. (HDP sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Konuşmama
başlamadan önce darbeleri yapanları, ülkeyi bugünkü
karanlığa götürenleri lanetliyoruz ve aynı zamanda Çorum
katliamını yapanları da lanetliyoruz. Bu ülkenin
yurttaşlarına ayrımcılık yapıp öteki, sözde
vatandaş, beriki muamelesi çeken bütün zihniyetleri de lanetliyoruz.
Arkadaşlar,
Halkların Demokratik Partisi olarak geçen hafta burada, Somanın
acısı daha tazeyken, burada Sayın Akar ile Sayın
Kaplanın madencilik sektöründe taşeron işçilerle ilgili kanun
teklifi İç Tüzük 37ye göre görüşülürken bu salon doluydu ve herkes
ellerini kaldırmıştı ve ertesi gün medya Tarihî bir gün yazmıştı,
4 parti grubu tarih yazdı. demişti. Şimdi, bu kanun teklifi
geldi, bugün bu mantıkla bakıyorum sol tarafıma, şöyle
karşıdan iktidar tarafına, 40 civarında milletvekili var.
Muhalefet şu an oylama yapılsa size fark atar. Yani, dün heyecanla el
kaldırdığınız bir konuda bugün
karşısınız. Nasıl bir şey bu? Nasıl bir ruh
hâli bu? Nasıl bir iş sağlığı, güvenliği,
sendikal haklar, kanun
Bu Mecliste bunları görüşeceğimize göre
Madencilik sektörüyle ilgili bir konuda, bakın, aslında
taşeronlukla ilgili bizim parti grubumuzun verdiği, partili
arkadaşlarımızın verdiği birden fazla kanun teklifi
var. Çünkü taşeronluk artık sadece maden sektörüne değil
hayatın her alanına, kılcal damarlar gibi Türkiyenin her
alanına, sağlığa, eğitime, yerel yönetimlere, savunmaya
her alana yayıldı ve ulaşımda var, iskânda var,
denizcilikte var, her alanda. Şimdi taşeron sistemi, bu
sayıyı 2 milyona çıkartma imkânı kimin sayesinde oldu? AK
PARTİ iktidara geldiği zaman çıraklık döneminde
taşeronlar 300 bindi, ustalık döneminde sayıyı 2 milyona
çıkardılar. Şimdi burada elimizi vicdanımıza koyarak
doğru dürüst konuşacağız. Nasıl oluyor? AK PARTİ
iktidar olmadan önce
Sendikalı işçi sayısı, örgütlü
işçi sayısı on iki yıl iktidarından sonra
artmasına rağmen işçi sayısı nasıl dörtte 1
oranında düşebiliyor? Sendikal hak ve örgütlenmeler
Şimdi, bu
çok vahim bir durumdur. Eğer madencilik sektöründe
Maden iş kolunda
getirilen bir kanun teklifi bu. Somanın acıları taze. Eğer
siz çare aramazsanız, çözüm aramazsanız
Dün Somada maden işçileri
sendikanın üstüne yürüdü, sonra TKİnin, işletmeyi verenlerin
üstüne yürüdü, sonra Kaymakamlığın üstüne yürüdü. Öyle sizin
tekmenize, tokadınıza bakmaz gün gelir üstünüze yürür. Açık
söylüyorum, uyarmak benden burada. Yani sınıf mücadelesinde sendikacılığın
sarısını bilirdik ama iktidarların kendilerine
bağlı yavşak sendikacılık tarzını da
geliştirip tamamen işverenlerin emrine alacağını
hiçbir güç ve kuvvet düşünemezdi arkadaşlar. Böyle bir
sendikacılık anlayışını getirip patronun emrine
tamamen veren bir anlayış kabul edilir bir anlayış
değildir.
Bakın, çok
açık konuşayım, ben iş kolu sektörü üzerinden size birkaç
kelime anlatacağım. Elinizi vicdanınıza koyun, asgari ücret
ne demek? Tehlikeli iş kollarında çalışan birisiyle millî
park ve bahçelerde çalışan, çiçek böcekler arasında sekiz saat
mesai yapanın, Soma maden sektöründe 2 kilometre gidip, 2 kilometrenin 1
kilometresinden sonra da yürüyerek değil sürünerek kazmasıyla giden
işçinin on saat, üstelik on saat boyunca
çalıştığı üç yüz altmış beş günde 4
mevsimde, 4 mevsimin hangisi olduğunu bilmeden
çalıştığı koşullarla masa başında
çalışan birinin durumu aynı olabilir mi? İkisinin tehlike
iş kolu bir olabilir mi? İkisinin aldığı risk pirimi
bir olabilir mi, işvereninin ödediği risk pirimi bir olabilir mi?
İkisi 65 yaşında emekli olabilir mi? İkisi 65
yaşında emekli olur. derseniz çinko iş kolunda -işte
Kayseride çinkur fabrikası var, gidin bakın- on beş yıl
çalışabilecek babayiğit yoktur çünkü tarih boyunca on beş
yıl çalışmış, oradan emekli olan bir işçi yoktur.
Çünkü on beş yıl çalışan mutlaka zehirlenir, vücut buna
dayanamaz ve ölür. Siz buna 65 yaş şartı koyabilir misiniz?
Adalet bu mudur?
Burada gerçekleri
konuşmak zorundayız. ILOnun 176 sayılı Sözleşmesini
getirmeyenlere şunları hatırlatmak istiyorum: Bakın,
sizlerin muhalefetinizle iktidarınız birbirine benzemiyor. Bülent
Arınçın Manisa Milletvekili olarak 2002de Somayla ilgili
önergesini okuyayım mı size, neyi soruyor? Özelleştirmeyi
soruyor, Somadaki çalışmaları soruyor, ithal kömürün
miktarını soruyor. Ondan sonra -sormadığı yok-
Rezervi ne kadardır, ne kadar işçi çalışıyor? diyor
ve Santrallerin üretiminin düşme sebebi nedir? gibi sorular soruyor.
Şimdi Sayın Arınç Başbakan Yardımcısı,
ustalık döneminde. Her ne kadar Bursaya kaydırılmışsa
da Manisadan üç dönem Milletvekilliği yaptı. O dönemin Bakanı
Zeki Çakan 7sayfa cevap veriyor arkadaşlar. Size sorduğumuz, sizin
bakanlarınıza sorduğumuz hiçbir sorunun cevabının
karşılığı yarım sayfayı geçmemiştir
arkadaşlar. Bu ne ciddiyetsizlik Allah aşkına, bu ne
sorumsuzluk! Bakın, sormuşuz Çalışma Bakanına,
Çalışma Bakanı da cevap vermiş. Size Çalışma
Bakanının verdiği cevabı aynen okumak istiyorum. 176
sayılı Sözleşmeyi on dokuz yıldır niye
imzalamıyorsunuz? Çalışma Bakanının cevabı
OKTAY VURAL (İzmir) İmzalamadık.
HASİP KAPLAN (Devamla) Hayır,
aynısını okumak istediğim için arkadaşlar.
Faruk Çelik 176 sayılı Sözleşmeyi
imzalamadık çünkü güvenliklerimiz ve yönetmeliklerimiz onun paralelinde.
diyor. Allah Allah! Bakanlığın yönetmeliği ILO
Sözleşmesinin paralelinde olacak! Paralel işleri daha o zaman
başlamış arkadaşlar, bu paralel işleri yeni
değil. Yeni değil, derine inin, paralelin, kıyametin
Haşhaşiden kopuş noktası ak kuruşlara doğru
inin, iyice paraya inin, ihaleye inin, yap-işlet-devrete inin, kentsel
dönüşüme inin, kiralamaya inin, hazine arazilerinin tesciline inin, inin
inin inin, vallahi geliş sebebini yakalarsınız arkadaşlar.
Ee, şimdi, burada CHPnin kanun teklifi var, geçen hafta kabul ettik.
Şimdi dediniz ki: Maden sektöründe taşeronlaşma olmasın.
Şimdi hangi yüzle, hangi yüzle ret oyu vereceksiniz bana söyler misiniz?
Vallahi adınızda AK da olsa Soma kömürünün kapkarası
alnınızda var. Bunu çıkarabilmeniz için size çok çok sorumluluk
düşüyor, çok çok görev düşüyor, çok fazla düşüyor.
İnsanı, çalışanı insan unsuru olarak
alacaksınız, o insan unsuru üzerinden, onuru üzerinden
kalkacaksınız, hukuku üzerinden kalkacaksınız ve burada
hepsinin acısını yekten azaltacak bir düzenlemeyi hep beraber
yapacağız. Sizi yalnız bırakmayacağız. Gelin
beraber yapalım. diyoruz. Onun için bu acıları hafifletmenin
başka bir yolu da yoktur.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Destekliyoruz arkadaşlar. Biz dün evet dediğimize asla
bugün hayır demeyiz. Bizim alnımızda, sözümüzde böyle şey
yok. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -
Aleyhinde Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Kaçar.
Buyurunuz
Sayın Kaçar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT KAÇAR
(Şanlıurfa) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Kanun teklifiyle
ilgili söz almadan önce, bugün, demokrasi tarihimize kara bir gün olarak geçen
27 Mayıs askerî darbesinin 54üncü yıl dönümü, demokrasiyi kesintiye
uğratan, halkın iradesine yönelik darbenin 54üncü yıl dönümünde
merhum Adnan Menderes ve beraberinde idam edilen demokrasi şehitlerini
rahmetle yâd ediyor, darbeyi, darbecileri, darbeciye alkış
tutanları da lanetliyorum.
Değerli
arkadaşlar, bizden önce konuşan muhalefet partisi milletvekilleri
gerçekten Meclisin ve milletvekili hukukunun da dışına
çıkarak milletvekillerimize yönelik olarak çok ağır ifadeler
kullanarak kendilerince politika yapmaya çalıştılar. Önce
şunu açık ve net ifade edeyim: Geçen hafta Kocaeli milletvekillerinin
vermiş olduğu Maden hizmet kolunda faaliyet gösteren
işletmelerde alt işveren marifetiyle işçi çalıştırılamaz.
noktasındaki kanun teklifinin, komisyonlarda görüşülmeden gündeme
alınmasıyla ilgili bir teklif. Biz AK PARTİ Grubu olarak geçen
hafta, bu teklifin komisyonlarda görüşülmeden direkt olarak gündeme
alınması noktasında olumlu bir kanaat bildirerek destekledik.
Bugün getirilen
konu, bugün itibarıyla bu kanun teklifinin yasalaşmasıyla ilgili
tekliftir. AK PARTİ olarak geçen hafta durduğumuz yerde duruyoruz.
Maden hizmet koluyla ilgili, iş koluyla ilgili alt işveren
uygulaması yapılmaması noktasında geçen hafta
söylediğimiz sözün arkasındayız. Ama bütün muhalefet partisi
milletvekilleri kurmuş oldukları cümlelerde meselenin yalnız
maden iş koluyla çözülmediğini, maden iş kolundaki alt
işverenliğe son verilmekle bu ülkede iş
sağlığı ve güvenliğiyle ilgili meselenin
çözülmediğini de aynı zamanda ifade ettiler. Bizim burada bugün
itibariyle bu tek maddelik konunun yasalaştırılmasının
aslında meseleyi tamamen ötelemekten başka bir işe
yaramayacağını, işin esastan görüşülmesi
gerektiğini
Maden hizmet kolunun yanında mutlaka ağır
çalışma koşulları içeren hizmet kollarıyla ilgili -ki
az önce bir milletvekili arkadaşımız çinko iş kolundaki bir
fabrikadan bahsetti, buna benzer- bizim mutlaka müdahale etmemiz gereken, bu
alandaki, başta alt işverenlik olmak üzere iş sağlığı
ve güvenliğiyle ilgili yasal düzenlemeler gibi yeniden masaya
yatırmamız gereken birçok husus var. Biz geçen yıl hep birlikte
iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili bir yasal
düzenleme yaptık.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Somadaki müteahhidin ödeyeceği para 2 bin lira.
MAHMUT KAÇAR
(Devamla) - Risk değerlendirilmesini mecburi hâle getirdik ama uygulamayla
ilgili Soma başta olmak üzere birçok alanlarda ciddi anlamda problem
olduğunu hep beraber gördük. O zaman mesele, yalnız bir tek maddelik
kanunla bu sorun çözülemez.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Çözülür.
MAHMUT KAÇAR
(Devamla) Bizim maden iş kolundaki yalnız alt işverenlikle
ilgili konuyu değil maden iş kolundaki diğer problemleri de
ayrıntılı bir şekilde masaya yatırıp bununla
ilgili yasal düzenlemeleri Meclisten hep birlikte geçirmemiz gerekiyor.
Konu yalnız
alt işverenlikle ilgili de değil. Bakın, şu anda mevcut
olan bizim 4857 sayılı Kanunun 2nci maddesi aslında alt
işverenliği yasaklıyor, alt işverenliğin hangi
konularla ilgili uygulanacağıyla ilgili belli alanlar belirliyor ama
maalesef uygulamaya baktığınız zaman alt
işverenliğin artık bazı alanlarda genel bir uygulamaya
döndüğünü görüyoruz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Kim yönetiyor?
MAHMUT KAÇAR
(Devamla) O zaman bizim bu yasal düzenlemelerle ilgili tek bir maddelik bir
yasal düzenleme yapma yerine gerek iş sağlığı ve
güvenliğiyle ilgili tedbirlerin yeniden masaya yatırılması
gerek hepimizin ortak iradesi, oylarıyla kurulan Somadaki facianın
nedenlerinin araştırılması ve maden iş kolundaki
kazaların engellenmesiyle ilgili meclis araştırması komisyonunun
çalışmalarının ortaya koyacağı
değerlendirme
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sevgili Kardeşim, dün Maliye Bakanı Olmaz. diye
açıklama yaptı.
MAHMUT KAÇAR
(Devamla) Diğer yandan da Çalışma
Bakanlığının, bundan önce verilmiş olan önergelerde de
bizim üzerini önemle vurguladığımız, şu anda
hazırlamış olduğu ve Başbakanlıktaki kanun
tasarılarını hep birlikte değerlendirmemiz gerekiyor.
Bir yandan bu
taşeron çalışmalarla ilgili yapılan hazırlıklar,
diğer yandan maden hizmet kolundaki iş kazalarının
nedenlerini ortaya koyan ve bunlarla ilgili yasal düzenlemeleri ortaya koyan
düzenleme ve diğer yandan da değerli Kocaeli milletvekili
arkadaşlarımızın vermiş olduğu yasal düzenleme,
bütün bunları harmanlayıp bunun içerisinden gerçekten uzun soluklu ve
artık Soma ve benzeri acıları yaşamamıza sebebiyet
verecek olan bütün alanların bertaraf edildiği, eğer bu konuda
ILO sözleşmesinin hükümlerini yerine getirmemiz gerekiyorsa ILO
sözleşmesiyle ilgili gereken hukukun iç hukukumuza dercedilmesiyle ilgili
bizim genel bir düzenleme yapmamız gerekiyor. Onun için dün, geçen hafta
nerede duruyorsak, geçen hafta hangi hassasiyetlerle biz milletvekili
arkadaşlarımızın
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sevgili Kardeşim, sendikacısın; on üç yıl
geçti.
MAHMUT KAÇAR
(Devamla)
madenlerle ilgili alt işverenliğin
kaldırılmasıyla ilgili tekliflerinin gündeme alınması
konusuna Evet. dediysek, bugün de hem sizin bahsetmiş olduğunuz
yasa teklifi hem diğer taşeronlarla ilgili bütün düzenlemelerin
harmanlanarak bir yasal düzenleme şeklinde yasalaştırılması
ve bunun da Meclis tatile girmeden kesinlikle
yasalaştırılması noktasında ortak irademiz
olduğunu özellikle buradan ifade etmek istiyorum.
KADİR GÖKMEN
ÖĞÜT (İstanbul) Maliye Bakanı Olmaz. diyor ama.
MAHMUT KAÇAR
(Devamla) Değerli arkadaşlar, buradaki konuşmalarda alt
işverenlikle ilgili bazı cümleler kuruldu. Bunlarla ilgili de bir iki
cümle kurayım. Önce şunu ifade edeyim: Alt işverenlik konusu AK
PARTİ iktidarıyla başlayan bir uygulama değil. Şu
açık
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Değil ama kanunlaştı sizinle beraber.
MAHMUT KAÇAR
(Devamla) Hayır, hayır. Bakın, ilk olarak yasal düzenleme 1936
yılında yapıldı. Alt işverenlikle ilgili ilk uygulama
1936 yılında.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Hatta 1860a kadar gidebilirsin.
MAHMUT KAÇAR
(Devamla) Ardından 1967 yılı, ardından 1970deki Anayasa
Mahkemesinin iptaliyle birlikte 1971
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Yapma gözünü seveyim ya!
MAHMUT KAÇAR
(Devamla) Mevcut olan iktidarımız dönemindeki uygulamalarla ilgili
yanlışlıkları saygıyla karşılar, bunu
doğru bir yol haritası belirlememizde önemli bir şey olarak
görürüz ama Taşeronlaşma sizin iktidarınız döneminde
başlatıldı. diye bir cümle kurarsanız bunu kabul etmeyiz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Yasallaştı diyoruz.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Kamuda var mı?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Bakın, grup başkan vekiliniz avukat, hukukçu. Böyle
bir cümle çok yanlış dostum ya!
MAHMUT KAÇAR
(Devamla) Değerli arkadaşlar, bakın, taşeronlarla ilgili,
biz, maden iş kolundaki taşeronlaşmayı
kaldırmanın yanında diğer iş kollarını ne
yapacağız?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Hadi yap, onları da kaldıralım, gel.
MAHMUT KAÇAR
(Devamla) Maden iş kolu dışında ağır çalışma
koşulları, ağır risk taşıyan hizmetler var.
Bunları da masaya yatırmamız gerekiyor.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Gel, kaldıralım. Bir önerge verip
değiştirebilirsiniz.
MAHMUT KAÇAR
(Devamla) Bunlarla ilgili de yasal düzenleme yapmamız gerekiyor.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Bir önerge verip değiştirebilirsiniz. Bütün
ağır iş kollarında taşeron işçiliğin hepsini
kaldıralım.
MAHMUT KAÇAR
(Devamla) Bunların dışında ağır risk
taşıyan iş kolunun dışında kalan
taşeronları ne yapacağız?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Tamam, hepsini kaldıralım.
MAHMUT KAÇAR
(Devamla) Bunların da problemleri var, kıdem tazminatı
problemleri var, örgütlenmeyle ilgili problemleri var.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Önce taşeronluğu kaldıralım, hepsini
hallederiz.
MAHMUT KAÇAR
(Devamla) Bu arkadaşlarımızın çalışma
koşullarıyla ilgili, ücretlerini zamanında alamamayla ilgili
problemleri var. Bu arkadaşlarımızın sendikal örgütlenmeyle
alakalı problemleri var. Alt işverenin tanımlamasının
yeniden yapılmasıyla ilgili sorunları var.
Değerli
arkadaşlar, bakın, bizim
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Tanım doğru da uygulanmıyor Sevgili Kardeşim.
Siz iktidar değil misiniz, siz Hükûmet değil misiniz?
MAHMUT KAÇAR
(Devamla) Bizim şu anda çalışması yapılan,
Başbakanlıktan şu anda Meclise sevk edilme aşamasında
olan yasal düzenleme hem Soma faciası gibi
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Taşeronluk garanti altına alınıyor değil
mi?
MAHMUT KAÇAR
(Devamla)
ağır hizmet kollarındaki çalışma
koşullarıyla ilgili bir düzenleme hem de bunun dışında
kalan kıdem tazminatı, sendikal örgütlülük
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Taşeronluğu garanti altına alıyor değil
mi?
OKTAY VURAL
(İzmir) Mahkeme kararı var.
MAHMUT KAÇAR
(Devamla)
maaşların zamanında alınamaması, grup
başkan vekilinin bahsetmiş olduğu bazı yargı
kararlarının uygulamasıyla ilgili birçok alanı
kapsamaktadır. Bu yasal düzenlemeyle birlikte sizin bahsetmiş
olduğunuz tek maddelik kanun teklifi birlikte
değerlendirildiğinde çalışma koşullarıyla ilgili
çok daha doğru ve sağlıklı bir yasal düzenleme
yapmış oluruz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Samimi söylüyorum bunları inanarak söylemiyorsunuz.
MAHMUT KAÇAR
(Devamla) Bu manada bugüne kadar çalışma koşullarıyla
ilgili birçok yasal düzenlemeyi hayata geçiren AK PARTİ Grubu olarak
Meclis tatile girmeden önce yapacağımız alt işverenlikle
ilgili düzenlemeyle de birlikte çok önemli problemi çözmüş
olacağımızı ifade ediyor
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Bunda taşeronluğu kaldırma var mı? Yok.
MAHMUT KAÇAR
(Devamla) Taşeronlar var tabii ki bu yasal düzenlemede.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Taşeronluğu kaldırma yok ama. Taşeronluğu
garanti altına alıyorsunuz.
MAHMUT KAÇAR
(Devamla) Taşeronlarla ilgili yasal düzenleme geldiğinde de bunun
ayrıntılarını görüşür ve inşallah, bununla ilgili
önemli bir yol almış oluruz.
Ben, yüce Meclisi
saygıyla selamlayarak sözlerime son veriyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kaçar.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir. (CHP ve MHP sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar; AK PARTİ sıralarından gürültüler)
RECEP ÖZEL
(Isparta) Kabul edilmemiştir efendim!
FATİH
ŞAHİN (Ankara) Sayın Başkan, sayar mısınız
lütfen!
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Sayın Başkan, saymadınız ama!
HİLMİ
BİLGİN (Sivas) - Kâtip üyelere sormadan karar veriyorsunuz!
FATİH
ŞAHİN (Ankara) Sayın Başkan, sayar
mısınız!
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Saymadınız ama!
BAŞKAN
Saydık
FATİH
ŞAHİN (Ankara) - Kâtip üyelere sorun.
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri, lütfen yerinize oturunuz.
İç Tüzükün
37nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma
önergesi vardır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Sayın Başkan!
FATİH
ŞAHİN (Ankara) Sayın Başkan, lütfen sayar
mısınız!
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Sayın! İtiraz ediyoruz!
HİLMİ
BİLGİN (Sivas) Kâtip üyelere sormadan karar veremezsiniz!
BAŞKAN
Tekrar oylama yapamam efendim.
Kabul
edilmiştir.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 17.04
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
17.40
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER:
Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93üncü
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
Şimdi
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Elitaş.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) İç Tüzükümüzün 13üncü maddesine göre, biraz
önce ara vermeden önceki yaptığınız oylamada bir
yanlışlık olduğu konusunda iddia ediyoruz. Bu konuda oylamanın yeniden
yapılmasını talep ediyoruz.
BAŞKAN
İç Tüzük 60a göre tartışma mı açıyorsunuz,
anlayamadım.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) 63e göre usul
Sayın Başkan, İç
Tüzük 13üncü maddeye göre yapılan oylamada bir yanlışlık
olduğunu iddia ediyoruz, bu oylamanın yeniden
yapılmasını talep ediyoruz. 13üncü maddeyi okuyayım
isterseniz.
BAŞKAN
Evet, biliyorum.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Genel Kuruldaki oylamalarda ve seçimlerde önemli
bir yanlışlık olduğu iddia edilirse, Başkan usul
görüşmesi açabilir.
Usul
görüşmesi açacak mısınız Sayın Başkan, yoksa
iddiamızı kabul edecek misiniz? Sayın Başkan, 13ü bir daha
okuyayım mı?
BAŞKAN
Biliyorum efendim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) - Efendim, bir karar verin ne yapacaksanız.
Yeniden mi oylama yapacaksınız, usul tartışması
mı açacaksınız?
BAŞKAN Usul
tartışması açıyorum.
Buyurun.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Aleyhte
OKTAY VURAL
(İzmir) Aleyhte
FATİH
ŞAHİN (Ankara) Aleyhte
HİLMİ
BİLGİN (Sivas) Lehte
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Aleyhte
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Aleyhte
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, burada uygulanması gereken 141inci madde. Bu
yanlış söylüyor.
BAŞKAN - Usul
tartışması açmak istedi efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hayır efendim, oylama
Bakın, 141inci maddeye göre
oylama yapılmış. Hata yapıldıysa 5 kişi
ayağa kalkacaktı, oylama sonucuna itiraz edecekti.
BAŞKAN
Evet.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Bunun 13üncü maddeyle ilgisi yok efendim. Öyle bir şey yok
efendim. Burada usulsüzlük yok Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Genç, lütfen
Usul tartışması arzu ediyor.
Buyurun.
VIII.- USUL HAKKINDA
GÖRÜŞMELER
1.- CHP grup önerisinin
oylanmasında yanlışlık yapılıp
yapılmadığı hakkında
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, biraz önceki
yaptığınız işlem İç Tüzüke kesinlikle
aykırı bir işlemdir ve görevinizin, yetkinizin ihlali işlemidir.
Bakın, size
İç Tüzükü hatırlatmak istiyorum. İç Tüzükün 16ncı
maddesi diyor ki: Kâtip üyelerin görevleri şunlardır:
1.
Tutanakların tutulmasını denetlemek;
2. Tutanak
özetlerini yazmak;
3. Genel Kurulda
evrak okumak;
4. Yoklama yapmak;
5. Oyları
saymak
Siz kâtip üyelere
bunları sormadan Ben saydım. diyorsunuz.
İki: 141inci
madde
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sayın Elitaş, burada yoktunuz siz.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Salonda yoktu, kendi de yoktu.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) İşaretle oylamada usul
İşaret
oyuna başvurulması gereken hallerde Başkan oylama
yapılacağını bildirerek önce oya sunulan hususu kabul
edenlerin, sonra kabul etmeyenlerin el kaldırmasını ister.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Siz burada, salonda yoktunuz Sayın Elitaş.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla)
Kâtip üyeler, kendi oylarını Genel
Kuruldaki oyların sayımı bittikten sonra Başkana
bildirirler
İZZET
ÇETİN (Ankara) Başkan görüyor zaten.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla)
İşaretle oylama sırasında
oya sunulan hususun lehinde ve aleyhinde el kaldıranları, Başkan
ile kâtip üyeler beraberce sayarak tespit ederler. Aralarında
anlaşamadıkları veya oyları tespit edemedikleri hallerde,
Başkan, oylama usulünü nasıl yapacağını ifade eder
Sayın
Başkan, siz bunların hiçbirini uygulamadınız. (CHP
sıralarından gürültüler)
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Darbe yaptı, darbe!
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Hepsini uyguladı, hepsini.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Sen burada yoktun.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Kâtip üyelerin yapması gereken görevi
yaptınız. Siz kâtip üye misiniz, Meclis Başkan Vekili misiniz;
bir kere ona karar vermeniz gerekir.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Hayır, sen burada yoktun, ezbere konuşuyorsun!
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Bu, Meclise karşı yapılan bir
darbedir.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Solunuzda oturan Kâtip Üye Sayın Fehmi Küpçü
sizi uyarmasına rağmen
İZZET
ÇETİN (Ankara) Kim uyardı? Göz var, izan var!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla)
Sayın Başkan, bu tarafta 70 kişi
var, bu tarafta 50 kişi var. demesine rağmen onları duymadan
Kabul edilmiştir. dediniz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Nerede 50 kişi var be! Sizden fazlaydık burada, sen
nereden biliyorsun?
BAŞKAN
Lütfen, sakin dinleyiniz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Sayın Başkan
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sizden fazlaydık, fazla.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Sayın Başkan, siz orada Meclis
Başkanı adına görev yapıyorsunuz.
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) Sen neredeydin?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Meclis Başkanı adına görev yaparken
İç Tüzüke uymakla mükellefsiniz. İç Tüzükte açık ve net bir
şekilde kâtip üyelerin görevleri sayılmışken, siz Meclis
Başkan Vekilliği yapmıyorsunuz, kâtip üyeliğe
soyunuyorsunuz. 141inci madde işaretle oylamanın nasıl
yapılacağıyla ilgili.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Sen dâhil, salonda yoktunuz. Sen dâhil, salonda
değildiniz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Net bir şekilde ve kâtip üyelere sorarak bu
kararı vermeniz emredici hükümken, kâtip üyelere hiç sormadan ve kâtip üye
de sizi uyarmasına rağmen, Kabul edilmiştir, ben
kararımı verdim. diyorsunuz.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Göz var, izan var; muhalefet fazlaydı.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Onun için, Sayın Başkan, İç
Tüzükün 13üncü maddesine göre Genel Kuruldaki oylamalarda ve seçimlerde
önemli bir yanlışlık olduğu iddia edilirse
Biz önemli
yanlışlık olduğunu iddia ediyoruz, usul
tartışması da açıyorsunuz, bu usul tartışması
çerçevesinde yeniden oya başvurmanızı teklif ediyoruz;
kararınızı, yanlış verdiğiniz kararı
düzeltmenizi tavsiye ediyoruz.
Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İZZET
ÇETİN (Ankara) Salonda yoktunuz. Sen dâhil, salonda değildiniz.
BAŞKAN
Sayın Hamzaçebi, buyurunuz.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Kamer Genç konuşacak efendim.
BAŞKAN
Sayın Genç, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; aslında konunun İç
Tüzükün 13üncü maddesiyle ilgisi yok. Konu, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
müzakere edilen ve müzakere sonucu alınan bir kararın
oylamasıyla ilgilidir. Biz burada grup olarak bulunuyorduk, sizin grupta
çoğunluk yoktu.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Nereden biliyorsunuz ya?
HİLMİ
BİLGİN (Sivas) Nereden biliyorsun?
FATİH ŞAHİN
(Ankara) Saydın mı?
KAMER GENÇ
(Devamla) Ya, neyse, filmleri koyalım buraya. Çoğunluk yoktu,
sayıldı. Ondan sonra Sayın Başkan
(AK PARTİ
sıralarından Sen misin kâtip üye! sesi, gürültüler)
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Burada mıydın sen?
KAMER GENÇ
(Devamla) Bir konuşmayın be, bir konuşmayın ya.
Cehaletinizi ortaya koymayın, size doğruları söylüyoruz,
öğrenin bunu ya.
Şimdi,
İç Tüzükün 141inci maddesine göre işaretle yapılan oylamalarda
tabii ki Divan kâtibiyle Başkan beraber sayar. diyor. Şimdi,
Başkan da saydı.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Neyi saydı, neyi?
KAMER GENÇ
(Devamla) Ya, bir dakika be! Şimdiye kadar öyle mi yapıyorsunuz?
HİLMİ
BİLGİN (Sivas) Beraber sayar
Oku bakalım, Kâtip üyeler
sayar. diyor.
BAŞKAN
Sayın Milletvekili, lütfen sessiz dinleyiniz.
KAMER GENÇ
(Devamla) Bugüne kadar bu Mecliste Sadık o kadar keyfî yönetiyor,
Ayşe Nur o kadar keyfî yönetiyor. Niye size şey etmiyor? Niye burada
nazara almıyorsunuz? Ya, bir durun da size söyleyelim.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Sayın Başkan görevini suistimal
etmiştir.
KAMER GENÇ
(Devamla) 141inci maddeye göre Başkan dedi ki: Kabul edilmiştir.
Şimdi, siz o sırada içinizden 5 milletvekili ayağa kalkıp
diyebilirdiniz ki: Efendim, oylama yanlış
yapılmıştır. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
HİLMİ
BİLGİN (Sivas) Kalktık.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Ayaktaydık, kalktık, sen yoktun burada.
KAMER GENÇ
(Devamla) Hayır, kalkmadınız efendim.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Buradaydık be!
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Ya, tutanakları getirtip bakalım. 5 kişi
çıkıp da itiraz etmediğinize göre oylama sonucu
kesinleşmiştir, tekrarlamaya da gerek yok.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Üyeler kalktı Kamer Bey, sen yoktun.
KAMER GENÇ
(Devamla) Arkadaşlar, yıllarca burada çalıştık.
Şimdi, siz, tabii, çoğunluğunuzla hukuk
tanımıyorsunuz, Anayasa tanımıyorsunuz, kanun
tanımıyorsunuz, İç Tüzük tanımıyorsunuz.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Darbecilik yapıyorsunuz ya, ne hukuku!
KAMER GENÇ
(Devamla) Burada çoğunluğunuz yoktu, daha doğrusu muhalefet
çoğunluktaydı. Saydı, Başkan dedi ki: Kabul
edilmiştir. Yani niye bu kadar sizi rahatsız ediyor. Zaten Hükûmet
ve komisyon sıraya oturmadıktan sonra kanun çıkarmayacaksınız.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Ya, Somaya üzülmüyorlar mı Kamer Abi, sorsana.
KAMER GENÇ
(Devamla) Ya, bu kadar bu işi büyütmenin de bir anlamı yok. Hâlâ
siz bu kadardır Meclistesiniz, bu Meclisin çalışma usulünü
öğrenmediniz. Yazık ya, şu Mustafa gibi hiç aklı ermeyen
birisini getirip buraya grup başkan vekili seçerseniz
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Ya, Kamer Ağabey, Somaya üzülmüyorlar mı bunlar ya,
vicdanları sızlamıyor mu?
KAMER GENÇ
(Devamla) -
ondan sonra gelir böyle şey olur. Yani şimdi burada
Başkan çıktı Kabul edilmiştir. dedi, 5 milletvekili
çıkıp da ayağa kalksalardı, Efendim, itiraz ediyoruz
oylama sonucuna. deselerdi
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Kalktık biz, burada itiraz ettik be!
KAMER GENÇ
(Devamla) Ya, tutanaklar burada kardeşim, böyle bir itiraz da
yapılmadığı için bana göre oylama kesinleşmiştir.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Burada itiraz ettik, sen görmedin mi? Dinlemedi bile!
KAMER GENÇ
(Devamla) - Başkanın da oylamayı tekrarlamasına gerek yok.
Zaten komisyon ve Hükûmet oturmayacağına göre çıkarmayacaksınız.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -
Teşekkür ederiz Sayın Genç.
Buyurunuz
Sayın Şahin. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
FATİH
ŞAHİN (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun
çalışmalarına başlayabilmesi için ön
koşullarından bir tanesi de Başkanlık Divanının
teşekkülüdür. Başkanlık Divanı, Başkan, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı veya başkan vekillerinden birisiyle kâtip
üyelerinin Divanda yerini almasıyla teşekkül eder ve tüm bu Divan
üyelerinin görevleri vardır ve bunlar İç Tüzükte açıkça
belirtilmiştir.
Kâtip üyelerin
görevleri, İç Tüzükümüzün 16ncı maddesinde
sayılmıştır. Bu görevlerinden bir tanesi de -16ncı
maddenin 5inci fıkrası- Oyları saymak. olarak ifade
edilmiştir. Ancak, ara vermeden önce Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisinin oylamaya sunulmasında Genel Kurulu yöneten Başkan
kesinlikle kâtip üyelere görevlerini yapma imkânı tanımadan
açıkça burada hayır oyları fazla olmasına rağmen
kâtip üyelerin görüşünü, kanaatini, görevlerini yapmasına fırsat
vermeden Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin kabul edildiğini ifade
ederek Genel Kurul çalışmalarına ara vermiştir. Bu
açıkça İç Tüzüke aykırıdır.
Ayrıca,
İç Tüzükün 141inci maddesi, işaretle oylamayı çok açık
bir şekilde ifade ederek düzenlemiştir. İkinci
fıkrasında Kâtip üyeler, kendi oylarını Genel Kuruldaki
oyların sayımı bittikten sonra Başkana bildirirler.
demektedir. Oylama sonucu, Başkan tarafından Genel Kurula Kabul
edilmiştir. veya Kabul edilmemiştir. denmek suretiyle ilan
olunur. Başkanın bunu yapmazdan önce kâtip üyelere oyları
saydırması, görüşlerini alması gerekmektedir. Bu da İç
Tüzük'ün ikinci ihlalidir.
Benden önceki
konuşmacı, 141inci maddenin son fıkrasında burada bize verilen
imkânın, fırsatın kullanılmadığından
bahsetti ancak Sayın Başkan, lütfen tutanakları getirtin.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Başkan, tutumun doğru, değiştirme, boşver.
FATİH
ŞAHİN (Devamla) Sizin Kabul edilmiştir. ifadenizden sonra burada
en az 15-20 milletvekili -bendeniz de dâhil olmak üzere- Grup Başkan
Vekilimiz Sayın Satır, Sayın Bilgin, Sayın Macit,
Sayın Kacır ve daha birçok milletvekilimiz ayağa kalkarak
oylamanın yanlış yapıldığını ifade
etmiş, oylamanın tekrarlanmasını sizden istemiştir.
Ancak, Sayın Başkan, bizim bu talebimizi yerine getirmediniz, bundan
dolayı tutumunuz yanlıştır. Bir tutumla, bir hareketinizle
İç Tüzük'ün -yerinden- en az 3 maddesini ihlal etmiş
bulunmaktasınız.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Bizim irademize saygısızlık ne olacak
ya?
FATİH
ŞAHİN (Devamla) Burada, Genel Kurula ilk bakışta dahi
hayır oylarının açıkça fazla olduğu
anlaşılmakta. Eğer bu tutumunuz kabul edilirse, böyle bir teamül
oluşursa -burada 200 milletvekili olmuş, 300 milletvekili olmuş,
iradesi hiç önemli değil- farklı bir iradeyi burada siz Kabul
edilmiştir. deyip Meclis çalışmalarına devam etme
imkânınızın yolu açılmış olur.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Öyle bir şey yok, Başkan çoğunluğa göre karar
verdi.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Buradaki iradeye saygısızlık yapamaz!
Meclisin iradesine saygısızlık!
FATİH
ŞAHİN (Devamla) Bundan dolayı tutumunuz doğru
değildir, aleyhinizdeyiz, lütfen tutumunuzu değiştirin.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MEHMET
METİNER (Adıyaman) İrade saygısızlığı!
ENGİN ÖZKOÇ
(Sakarya) Taşeronluk gelmesin diye mi yapıyorsunuz?
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Şahin.
Sayın Vural,
buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aslında bir
hafta önce burada Sayın Elitaş vardı, bu kanunun gündeme
alınmasına evet dedi. Sayın Çelik de buradan Evet, çok olumlu
bir adım attık, biz de katkı sağladık. Bunun bir an
önce kanunlaşması gerekir. dedi. Ama bir hafta önce böyleydi, bugün
hayır demek için çırpınıyor.
Muhtemelen, ilk
oylamada, bir kere -biz saydık- kesinlikle muhalefet çoğunluk
partisinden fazlaydı. Muhtemelen, içinizdeki milletvekilleri de bu tutum
değişikliğinden dolayı rahatsız olacak ki oylamaya
katılmamış olabilirler. (MHP ve CHP sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar) Şüphesiz yani bunu da görmek
lazım ve hâlen de böyle oldu. Doğrudur yani bu tavır
doğrudur çünkü dün evet dediğine bugün hayır demenin
gerekçesi doğru değil.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Hayır demiyoruz ki.
OKTAY VURAL
(Devamla) Şimdi, burada yapılması gereken ne var? Bizim
muhatabımız Divandır. Bizim, Divan içerisinde kâtip üyeler filan
gibi parti taassubuyla meseleye bakmamız doğru değil. Divanda
Başkan sonucu açıkladı mı? Açıkladı.
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) İtiraz ettik mi?
OKTAY VURAL
(Devamla) Burada itirazınız var mı?
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Var.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Var.
OKTAY VURAL
(Devamla) Usul tartışması açılıyor mu?
Açılıyor. Başkan bu konuda kararı verecek ama şunu
ifade etmeliyim ki burada muhalefet sizden fazlaydı, hatta açık
oylama talebi vardı da fazla olduğu için açık oylama talebini
geri aldı.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Evet, bravo!
OKTAY VURAL
(Devamla) Bu yönde bakıldığı zaman Kâtip üyeler
oyları saymalı. diyorsunuz. Peki, ben size soruyorum: Meclis
açıldığı zaman yoklamada toplantı yeter
sayısı olması gerekmiyor mu? Ama, yönetenler Toplantı
yeter sayısı vardır. diyor.
HİLMİ
BİLGİN (Sivas) O ayrı maddede düzenlenmiş.
MUHAMMET
BİLAL MACİT (İstanbul) O ayrı madde.
OKTAY VURAL
(Devamla) Peki, her bir evet ya da hayırda Kabul edenler
ya da
Etmeyenler... diye ayırdığı zaman
HİLMİ
BİLGİN (Sivas) O ayrı maddede düzenlenmiş, 57de
düzenlenmiş o.
OKTAY VURAL
(Devamla)
karar yeter sayısı istenmemesine rağmen karar yeter
sayısını kâtip üyelerin sayması gerekmiyor mu? Gerekiyor
ama saymadan evet deniyor.
MUHAMMET
BİLAL MACİT (İstanbul) Hayır, ayrı madde, ayrı
madde.
HİLMİ
BİLGİN (Sivas) O ayrı madde, 57de düzenlenmiş o.
OKTAY VURAL
(Devamla) Dolayısıyla, bugün bakıldığında,
burada yapılacak iş gayet açık ve nettir.
MUHAMMET
BİLAL MACİT (İstanbul) Ayrı madde, İç Tüzüke
bakmanız lazım, 57nci maddeye bakın.
OKTAY VURAL
(Devamla) Yapılması gereken iş, burada bunun görüşülmesiyle
ilgili komisyon oturmaz, ertelenir, ondan sonra da yarın bir grup önerisi
getirirsiniz, bu kanun görüşülmesini 29 Şubata atarsınız,
ondan sonra da bu işi ötelersiniz, yapacağınız iş budur.
O bakımdan, Sayın Başkan, bu konuda bir tartışma yapmak
yerine İç Tüzük çerçevesinde zaten işlemler devam ediyor. Bu devam
eden işlemler neticesinde siz bir karar vereceksiniz
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Biz irademizin yok sayılmasına seyirci
kalamayız.
OKTAY VURAL
(Devamla)
ama muhalefet burada fazlayken Adalet ve Kalkınma Partisinin
az olması
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Hayır, hayır, hayır, hiç öyle
değil.
OKTAY VURAL
(Devamla)
bizim muhalefetin fazla olduğundan değil, Adalet ve
Kalkınma Partisi milletvekillerinin içindeki belki bir vicdan isyanıdır;
bunu da olumlu gördüğümü ifade etmek istiyorum.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Hiç de öyle bir şey yok ya.
OKTAY VURAL
(Devamla) Dolayısıyla, İç Tüzükte bunu izale edecek, ortadan
kaldıracak imkânlar çoğunluk iradesinde vardır. Bu irade kendi
iradesini kullanmalıdır, bizim irademizi yok sayması doğru
değildir. Tavsiyem odur ki kendi iradelerini kullanarak bu işe bu
şekilde çözüm bulmaları daha sağlıklı olur.
Teşekkür
ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Vural.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Elitaş.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Vural ismimden de bahsederek
Perşembe günü kabul ettiği şeyi bugün vazgeçti. diye
MEHMET
METİNER (Adıyaman) İrademizi yok varsaydınız.
BAŞKAN
Duyamıyorum, arkadaşlar bağırıyorlar çünkü, sizi
anlayamıyorum.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Kimseyi dinlemek gibi bir niyetiniz yok.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Vural
ismimden de bahsederek Perşembe günü kabul ettiğimiz bir konuda bugün
farklı davrandığımızı ifade ettiler.
BAŞKAN Evet.
İZZET ÇETİN (Ankara) Doğru.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Müsaade ederseniz o
konuda, sataşmıştır,69a göre söz istiyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sataşma yok ki burada.
İZZET ÇETİN (Ankara) Doğru söylüyor.
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) Doğru
söylemiş.
BAŞKAN Buyurunuz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sataşma yok burada.
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş'ın, İzmir Milletvekili Oktay Vuralın usul
tartışması üzerinde yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bakın,
yaptığımız konuşma tamamen kurallarla
alakalıdır. Şu anda Meclis Başkan Vekilinin
yaptığı iş kuralsızlıktır, İç Tüzüke
aykırı bir uygulamanın teamül hâline gelmesini önlemektir. Ne
ben ne de Fatih Bey konuşmasında bu konuyla ilgili, kanun teklifinin
sıraya alınıp alınmamasıyla ilgili herhangi bir
beyanda bulunmadık. Perşembe günkü sözümüz neyse onun
arkasındayız, aynen ifade ediyoruz. Sayın Bakan da dâhil olmak
üzere bunu söylüyoruz.
Sayın Başkan, yaptığınız
ikinci kural ihlali: Kırmızı gündemde bu yok, bu kanun teklifi
yayınlanmamış. 52nci maddeye bakarsanız, kırk sekiz
saat geçmeden bunun görüşülebilmesi için Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisinin Bunun kırk sekiz saat geçmeden görüşülmesi diye ifade
edilmesi gerekir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) 37ye göre, 37ye.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Yani, burada, biz
gruplara da herhâlde bunu anlatacak değiliz. (CHP sıralarından
Ooo sesleri, gürültüler)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Hiç de bilmiyorsun Elitaş,
hiçbir şey bilmiyorsun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bunu sizin kontrol
etmeniz gerekir.
İkincisi, Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bakın, taşeron işçilerin maden ocaklarında
çalışmamasıyla ilgili kanun teklifini perşembe günü olumlu
gördük. O gün burada teşekkür konuşması yapan arkadaşımız
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Haydi, söyle burada.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) -
sanki kanun
teklifini kabul etmiş gibi teşekkür konuşması yaptı.
İlk defa sıraya girmesiyle ilgili bir milletvekili geldi, burada
teşekkür konuşması yaptı. Dedik ki biz Cumhuriyet Halk Partisi
Sayın Grup Başkan Vekiline, diğer arkadaşlara da ifade
ettik: Bakın, bu tepeden inmeyle olmaz. Sosyal Güvenlik Kanununa ek
maddeyle bunu ilave ederek olmaz. Yapılması gereken doğru
iş, bunu Komisyona çekin, biz de bunu kabul ediyoruz, itirazımız
yok ama bunu esas maddeler içerisinde, kanunun esası içerisinde
değerlendirelim diyoruz.
Tekrar teklif ediyorum. Burada popülizm yapmaya gerek
yok. Açıkça diyoruz ki: Taşeron işçilerle ilgili
kısmı değerli milletvekili Komisyona çeksin, Komisyonda bunu
görüşelim, ilgili kanunda ilgili yerlerine koyalım
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla)
ek maddeyle gelip de yani günün anlam ve önemine
binaen burada popülizm yaparak hiç kimsenin fırsatçılık
içerisinde bulunmasının doğru olmadığını
ifade ediyorum.
Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Elitaş.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Kaplan, daha önce söz istemişti, ona vereceğim.
Lütfen buyurunuz
Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Tutanaklara geçmesi açısından şunu ifade
etmek istiyorum: İç Tüzükte işaretle oylama konusu olan bir öneriyi
konuştuk ve sordunuz Kabul edenler. diye. Muhalefetten çoktu.
MUHAMMET
BİLAL MACİT (İstanbul) Size göre çoktu.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - AK PARTİliler, Orhan Velinin dediği gibi Bu
havalar beni mahvetti. misali bahçedeydiler, hepsi bahçeye gitmişti ama
inanın, üçte 1i de vicdanen el kaldırmadı; vicdanen.
FATİH
ŞAHİN (Ankara) Buna siz değil, kâtipler karar verir.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Aklı başına gelip de -İç Tüzükte- 5
kişi de kalkmadı, itiraz etmedi 5 kişi.
FATİH
ŞAHİN (Ankara) Kâtipler karar verecek.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Olabilir, grup başkan vekili ayağa
kalkmamış olabilir.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Yani bu tartışmayı boşuna
yapıyoruz Sayın Başkan.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sen havalarda uyuyordun, bu havalarda. Belma
Hanım ayağa kalktı, 20 milletvekili de arkasından
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Zaman öldürüyorlar. Sayınız çoktur, her
şeyi reddediyorsunuz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sen bu havalarda uyuyordun.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sonra, kırk sekiz saate gelince; kırk sekiz saat
geçmeden bin tane yasa görüştünüz.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan, Sayın Elitaş, milletvekillerinden
rica ediyor, hiç buna gerek yok. Esas komisyon, şu andan itibaren bu kanun
tasarısını İç Tüzüke göre geri isteyebilir. Bunu
kullanın, elinizdeki yetkileri kullanın.
ENGİN ALTAY
(Sinop) O vermedi ki istesin. Hayır, isteyemez.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Hamzaçebi, siz ne söyleyeceksiniz?
Buyurun.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Efendim, şimdi Sayın Elitaş,
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin İç Tüzüke aykırı
olduğunu söyleyerek bize sataşmada bulunmuştur yani Kırk
sekiz saat geçmeden Cumhuriyet Halk Partisi bunu getiremez. diye. Oysa, bizim
yaptığımız işlem tamamen İç Tüzüke uygundur,
İç Tüzüke aykırı bir şey yoktur. Bunu tamamıyla
çarpıtmak suretiyle sataşmada bulunmuştur efendim.
Söz istiyorum.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Gündemde yok, gündemde yok.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, aslında ben bu tartışmayı son derece
yadırgıyorum. 13 Mayısta Somada büyük bir facia meydana geldi
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) - Usulü tartışıyoruz, usulü.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) -
301 vatandaşımız hayatını
kaybetti.
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Sayın Başkan, usulü
tartışıyoruz, keyfî verilen kararı
tartışıyoruz, içeriği tartışmıyoruz şu
anda.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) - 20 Mayısta Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak
biz buraya Sayın Haydar Akarın kanun teklifini getirdik, maden
iş kolunda taşeronluğa son verelim dedik.
ALİ
ERCOŞKUN (Bolu) Konu bu değil ki şu anda, sayı
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) - Oy birliğiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurulu bunu kabul etti, bütün milletvekilleri kabul etti, tarihî bir gün
olarak bundan mutlu olduk. Ondan bir hafta sonra Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak diyoruz ki: Bu teklifi son sıradan alalım gündemin 3üncü
sırasına getirelim, bir an önce görüşelim. ve siz buna itiraz
ediyorsunuz. Bu kabul edildi, Hayır, bu görüşülemez. diyorsunuz.
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Kabul edilmedi, kabul edilemedi, kusura bakmayın.
ALİ
ERCOŞKUN (Bolu) - Şu anda onu tartışmıyoruz.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) - Yani, bu bir samimiyet testi oldu, biz sizin bu
konuda samimi olmadığınızı anladık.
MUHAMMET
BİLAL MACİT (İstanbul) Samimiyet polisi mi oldun? Samimiyet
polisi misin?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) - İstiyorsunuz ki biz bunu oyalayalım,
gerilerde kalsın, tarihin karanlıklarına gömelim, Soma aynı
şekilde devam etsin. Evet, niyetiniz buydu.
İkinci olarak
söyleyeceğim şudur: Sayın Başkan burada salonu gördü, ben
de burada salonu izliyorum.
MUHAMMET
BİLAL MACİT (İstanbul) Biz de gördük.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Kâtip üyeler de gördü.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) - Grubumuza baktım, muhalefete baktım,
Milliyetçi Hareket Partisine baktım, Halkların Demokratik Partisine
baktım, sayınız yoktu burada.
FATİH
ŞAHİN (Ankara) Sizin göreviniz değil, kâtip üyelerin görevi.
MUHAMMET
BİLAL MACİT (İstanbul) Siz Grup Başkan Vekilisiniz, kâtip
üye değil.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) - Sizin derdiniz muhalefetin çok olması
değil, sizin az olmanız ve mahcup oldunuz Genel
Başkanınıza karşı, nasıl hesap vereceğinizi
düşünüyorsunuz. Bence böyle bir hesap verme endişesine
kapılmayın, göğsünüzü gere gere deyin ki: Somayla ilgili
Cumhuriyet Halk Partisinin önergesi kabul edildi. Tutumumuzu
değiştirelim, hemen yarın bunu görüşmeye
başlayalım.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Yok canım!
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) - Var mısınız, yarın
görüşmeye başlayalım?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Kılıçdaroğlu öyle bir talimat
mı verdi sana?
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Popülizm mi var, popülizm mi?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) - Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Hamzaçebi.
Sayın
milletvekilleri, bu
FATİH
ŞAHİN (Ankara) Sayın Başkan, özür dilerim,
konuşmamda tutanakları getirmenizi istemiştim. Şu anda
tutanaklar geldi.
Bakın, 141in
sonunda Oylamanın tekrarlanması istenirse oylama salon ikiye
bölünmek suretiyle tekrar yapılır. diyor. Tutanaklara
baktığımızda:
Recep Özel
(Isparta) Kabul edilmemiştir efendim.
Fatih Şahin
(Ankara) Tekrar sayar mısınız?
Hilmi Bilgin
(Sivas) Sormadan karar veriyorsunuz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Ee, ne olmuş?
FATİH
ŞAHİN (Ankara) Mihrimah Belma Satır 4, Osman Aşkın
Bak 5 kişi. Tutanaklara göre 5 kişi itiraz etti. (CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
Salonu ikiye bölüp
yeniden saymanız gerekirdi. Lütfen tutumunuzu değiştirin
Sayın Başkan.
MUHAMMET
BİLAL MACİT (İstanbul) Ya da elektronik cihazla
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) O tutanaklar burada Başkanım, tutanaklar
burada.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri
FATİH
ŞAHİN (Ankara) Tutanaklar burada, lütfen gereğini yerine
getirin.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Lütfen yerinize
oturunuz, lütfen.
FATİH
ŞAHİN (Ankara) Tutanakları istetin lütfen Sayın
Başkan, itirazımız burada, lütfen tutanakları istetin.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Gerek görmüyor.
VIII.- USUL HAKKINDA
GÖRÜŞMELER (Devam)
1.- CHP grup önerisinin
oylanmasında yanlışlık yapılıp
yapılmadığı hakkında (Devam)
BAŞKAN
Tutanaklara ben de bakacağım efendim ve önerinin oylamasında
herhangi bir düzeltmeyi gerektirecek hususun olmadığını
değerlendiriyorum.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Oya sunar mısınız Sayın
Başkan?
BAŞKAN
Görüşmelerimize devam ediyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar)
MUHAMMET
BİLAL MACİT (İstanbul) Zaten hatayı siz
yaptınız, kendiniz değerlendiremezsiniz, hatayı zaten siz
yaptınız.
ALİ
ERCOŞKUN (Bolu) Saygısızlıktır,
saygısızlık!
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
D)
Önergeler
1.- Niğde Milletvekili
Doğan Şafakın, (2/1138) esas numaralı 5620
Sayılı Kamuda Geçici İş Pozisyonlarında
Çalışanları Sürekli İşçi Kadrolarına veya
Sözleşmeli Personel Statüsüne Geçirilmeleri, Geçici İşçi
Çalıştırılması ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna Geçici Bir Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi (4/161)
BAŞKAN
Şimdi, İç Tüzükün 37nci maddesine göre verilmiş bir
doğrudan gündeme alınma önergesi vardır. Okutup işleme
alacağım ve daha sonra oylarınıza sunacağım.
BAYRAM
ÖZÇELİK (Burdur) Kabul et Başkan, gerek yok.
MUHAMMET
BİLAL MACİT (İstanbul) Onu da kabul edin.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Oylamaya lüzum yok Başkan, kabul et.
FATİH
ŞAHİN (Ankara) Oya sunmayın, kabul edin, direkt kabul edin.
Hiç boşuna oya sunmayın. Hiç okutmayın da hatta Sayın
Başkan, yormayın kendinizi. Okutmayın da oya da sunmayın.
Böyle Meclis mi yönetilir!
BAŞKAN
Lütfen, sakin olunuz, çoğunluğu sağlayınız, lütfen.
FATİH
ŞAHİN (Ankara) Olur mu, böyle Meclis mi yönetilir!
MUHAMMET
BİLAL MACİT (İstanbul) Okutmanıza gerek yok!
ALİ
ERCOŞKUN (Bolu) Yani, böyle bir şey olabilir mi Sayın
Başkan, resmen katlettiniz Meclisi.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, okutmanıza gerek yok,
devam edin!
FATİH ŞAHİN
(Ankara) Hayır, devam edin, okutmayın, niye okutuyorsunuz!
BAŞKAN
Lütfen sakin olunuz.
Buyurunuz,
okuyunuz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
(2/1138) Esas
numaralı Kanun Teklifimin İç Tüzük 37ye göre Genel Kurulda
görüşülmesini saygılarımla arz ederim.
Doğan
Şafak
Niğde
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Şafak. (CHP sıralarından
alkışlar)
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Tutanaklara bakın, tutanaklara.
FATİH
ŞAHİN (Ankara) Tutanakları niye istetmiyorsunuz Sayın
Başkan?
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Tutanaklara niye bakmıyorsunuz?
MUHAMMET
BİLAL MACİT (İstanbul) Oylamaya siz karar veriyorsunuz zaten,
ne gerek var.
DOĞAN
ŞAFAK (Niğde) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
başlamadan önce, çok sayıda talep geldi bu konuyla ilgili, kara
yolları işçilerinden, şeker fabrikası işçilerinden,
kamuda çalışan üniversite mezunu işçilerden çok sayıda
talep geldi ancak ben 5620 sayılı Kamuda Geçici İş Pozisyonlarında
Çalışanların Sürekli İşçi Kadrolarına Veya
Sözleşmeli Personel Statüsüne Geçirilmeleri, Geçici İşçi
Çalıştırılması İle Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna geçici bir madde
eklenmesine dair kanun teklifimin doğrudan gündeme alınmasıyla
ilgili söz aldım.
Bilindiği
üzere, Kamuda Geçici İş Pozisyonlarında
Çalışanların Sürekli İşçi Kadrolarına veya
Sözleşmeli Personel Statüsüne Geçirilmeleri, Geçici İşçi
Çalıştırılması ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında 5620 Sayılı
Kanun 04/04/2007 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Bu kanunla ilgili, 2006 yılı içerisinde usulüne
uygun olarak vizesi yapılmış geçici iş pozisyonlarında
toplam altı ay veya daha fazla süreyle çalışmış olan
geçici işçilere sürekli işçi kadrolarına veya istekleri hâlinde
sözleşmeli personel pozisyonlarına atanma hakkı
tanınmıştır.
O tarihte bazı belediyelerde -başta Niğde
Belediyesinde olmak üzere birçok belediyede- belediye
başkanlarının hatalı işlemlerinden dolayı kadro
alması gereken 1.500-2.000e yakın işçi kadro
alamamıştır. Burada çalışan işçilerin ve
emekçilerin hiçbir kabahati yoktur. Tamamen belediye
başkanlarının hatalarından kaynaklanan mağduriyetin
işçiler, emekçiler ve onların çocukları, aileleri, gelecekleri
adına giderilmesi gerekmektedir. Ayrıca, kapanan belediyelerdeki
binlerce geçici işçinin de işlerine son verildiğini ve sokakta
bırakıldığını, özel idarelerin
kapılarının işçilere kapatıldığını
belirtmek isterim.
Değerli milletvekilleri, Anayasamızın
49uncu maddesi çalışma hürriyetini belirlemiş, bu noktada
devlete temel ödevler ve görevler yüklemiştir.
Ayrıca, Anayasamızın 55inci maddesinde
yer verilen düzenlemeyle de, eşit işe eşit haklar prensibiyle
işleyen bir Anayasa esastır, Devlet, çalışanların
yaptıkları işe uygun, adaletli bir ücret elde etmeleri ve
diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri
alır. demektedir.
Yerel yönetimler ile merkezî yönetim arasındaki
siyasal çekişmeler işçiyi ve emekçiyi mağdur etmektedir.
İşçiye çalışma vizesi alma konusunda belediyeler ile
merkezî yönetimler uyuşamamakta, bu durum işçiye sirayet etmekte,
telafisi mümkün olmayan hak kayıplarına sebep olmaktadır.
İdari ilişkilerin hak kayıplarına sebep olmaması ve
sosyal devletin temel esaslarının korunması için söz konusu
kanuna geçici bir madde eklenmesi gereği doğmuştur.
Madde Gerekçeleri
Madde 1- Maddeyle,
5620 sayılı yasa ile kadroya geçirilen işçilere verilen
haklardan vize sorunları sebebiyle yararlanamayan; 01.01.2006 tarihinden
önce Belediyelerde işçi olarak çalışanların vizeden muaf
tutulması amaçlanmıştır.
Değerli
arkadaşlar, 5620 Sayılı Kamuda Geçici İş
Pozisyonlarında Çalışanları Sürekli İşçi
Kadrolarına veya Sözleşmeli Personel Statüsüne Geçirilmeleri, Geçici
İşçi Çalıştırılması ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna Geçici Bir Madde
Eklenmesine Dair Kanun
Madde 1-
04.04.2007 tarihli 5620 Sayılı Kamuda Geçici İş
Pozisyonlarında Çalışanları Sürekli İşçi
Kadrolarına veya Sözleşmeli Personel Statüsüne Geçirilmeleri, Geçici
İşçi Çalıştırılması ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun Geçici 4.
Maddesinden sonra gelmek üzere geçici bir madde eklenmiştir.
Geçici Madde 5-
Bu kanun uygulanmasında 01.01.2006 tarihinden önce Belediyelerde işçi
kadrosunda geçici süreli işlerde 3 yıl kıdeme sahip işçilerin
kadroya alınmasında vize şartı aranmaz.
Madde 2- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Madde 3- Bu kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
Bu kanun teklifine
destek vereceğinizi umut ediyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teklifi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
FATİH
ŞAHİN (Ankara) Ne gerek var!
İZZET ÇETİN (Ankara) Ben söz
istemiştim. Sayın Başkan, benim söz hakkım vardı.
BAŞKAN
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Şimdi,
alınan karar gereğince
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Edildi, edildi!
BAŞKAN -
Lütfen sayın milletvekilleri, çok rica ediyorum.
Alınan karar
gereğince, gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler
kısmına geçiyoruz.
Bu
kısmın 1inci sırasında yer alan, üstün yetenekli çocukların
keşfi, eğitimleriyle ilgili sorunların tespiti ve ülkemizin
gelişimine katkı sağlayacak etkin istihdamlarının
sağlanması amacıyla kurulan Meclis araştırması
Komisyonunun 427 sıra
sayılı Raporu üzerindeki genel görüşmeye
başlıyoruz.
X.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler
1.- İstanbul
Milletvekili Halide İncekara ve 27 Milletvekilinin; Konya Milletvekili
Kerim Özkul ve 25 Milletvekilinin; Ankara Milletvekili Tülay Selamoğlu ve
21 Milletvekilinin; Adana Milletvekili Ali Halaman ve 20 Milletvekilinin;
Yalova Milletvekili Temel Coşkun ve 23 Milletvekilinin; BDP Grubu
adına Grup Başkanvekili Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplanın ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve 22 Milletvekilinin;
Üstün Yetenekli Çocukların Keşfi, Eğitimleriyle İlgili
Sorunların Tespiti ve Ülkemizin Gelişimine Katkı Sağlayacak
Etkin İstihdamlarının Sağlanması Amacıyla Bir
Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin
Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/136, 176,
177, 178, 179, 180, 181) (S. Sayısı: 427) (x)
BAŞKAN
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
İç
Tüzükümüze göre
OKTAY VURAL
(İzmir) - Sayın Başkan,
şu anda o kanuna geçmemiz gerekmiyor mu?
Sayın
Başkan, Genel Kurul, bugünkü
çalışmasını bugün kabul ettiği önergeyle tespit etti.
Dolayısıyla Bu kanunun tamamlanmasına kadar diyor. O zaman
kanunu görüşmemiz gerekmiyor mu?
RECEP ÖZEL
(Isparta) Hayır.
BAŞKAN Önce
bunu görüşmemiz gerekiyor, sonra kanunu görüşeceğiz.
OKTAY VURAL
(İzmir) Efendim, ama bakın, bundan önceki Danışma Kurulu
önerisi Özel gündemde yer alacak işlerin tamamlanmasına kadar
diyor. Peki, nasıl görüşeceksiniz? Danışma Kurulu
kararı bunun tamamlanmasına kadar diyor. Şimdi bu kabul
edildiğine göre bunun görüşülmesine başlanması gerekiyor.
BAŞKAN Bu
daha önce kabul edildiği için o onu kaldırmıyor efendim. Bu
bittikten sonra yasayı görüşeceğiz.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, bir şey söyleyeceğim.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Geçen dönemin bütün Meclis araştırması
komisyonu raporlarının -2012nin- hepsini bugün görüşüyoruz.
BAŞKAN
Evet, birincisini görüşüyoruz.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Benim hepsinde önergem var ama bir de maden
araştırması komisyonunun raporu vardı. Orada da hem
komisyon üyesiydik hem önergemiz vardı yani Sayın Bakan veya Komisyon
bir açıklama getirmeli. Niye bütün araştırma komisyonu
raporları görüşülüyor da maden komisyonu bugün görüşülmüyor?
BAŞKAN
Herhâlde tamamlanmamış, bilmiyorum.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Hayır, verdik efendim, 2010da Meclis
Başkanına bizzat iktidar partisinin milletvekilleriyle verdik fakat o
komisyonda
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Geçen dönem geçti Sayın Kaplan.
BAŞKAN
Şimdi, bugün, daha önce alınmış olan karar gereğince
bu ikisini görüşeceğiz, perşembe günü de bir başka raporu
daha görüşeceğiz efendim. Onun için, onun da sırası
herhâlde haftaya gelecektir diye düşünüyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Haftaya niyetleri
varsa gelir.
BAŞKAN - Şimdi, efendim, İç Tüzükümüze
göre Meclis araştırması komisyonunun raporu üzerindeki genel
görüşmede ilk söz hakkı önerge sahiplerine aittir. Daha sonra,
İç Tüzükümüzün 72nci maddesine göre, siyasi parti grupları
adına birer üyeye, şahısları adına 2 üyeye söz
verilecektir. Ayrıca, istemleri hâlinde komisyon ve Hükûmete de söz
verilerek bu suretle Meclis araştırması komisyonu raporu
üzerindeki genel görüşme tamamlanmış olacaktır. Madde 104
ve 103e göre
Konuşma süreleri, komisyon, Hükûmet ve siyasi parti
grupları için yirmişer dakika, önerge sahipleri ve şahıslar
için onar dakikadır.
Komisyon raporu 427 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Rapor üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin
isimlerini okuyorum:
Önerge sahipleri olarak, Ankara Milletvekili Tülay
Selamoğlu, Adana Milletvekili Ali Halaman, Mersin Milletvekili Çiğdem
Münevver Ökten, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, İstanbul
Milletvekili Fatma Nur Serter; gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut, Hakların Demokratik
Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Emrehan
Halıcı, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Hüseyin Bürge; komisyon olarak, İstanbul
Milletvekili Halide İncekara; şahısları adına da
İstanbul Milletvekili Şirin Ünal konuşacaktır.
Şimdi, önerge sahibi olarak ilk konuşmacı
Ankara Milletvekili Tülay Selamoğlunu çağırıyorum.
Buyurunuz Sayın Selamoğlu
Yok.
İkinci konuşmacıyı
çağırıyorum: Adana Milletvekili Ali Halaman
(MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Halaman, süreniz on dakika.
ALİ HALAMAN (Adana) Sayın Başkanım
teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi ve
şahsım adına hepinizi saygı, sevgiyle selamlarım.
Sayın
milletvekilleri, ülkemizin daha müreffeh bir geleceğe sahip olması
açısından gerekli olduğuna inandığımız üstün
zekâlı ve yetenekli çocukların ileride önemli roller oynayacak
yetişkinler hâline getirilmesi için ve ülkemizin gelişimine
katkı sağlayacak olmaları nedeniyle bu üstün yetenekli
çocuklarla ilgili geçmiş dönemde, yani biz 57nci Hükûmet döneminde de bir
Meclis araştırması önergesi vermiştik. Komisyonlar kuruldu,
çalışmalar oldu fakat aradan zamanlar geçti, memleketimizin içinde
bulunduğu durumlardan dolayı -Millî Eğitim
Bakanlığı başta olmak üzere- bu üstün yetenekli çocuklarla
ilgili öne çıkan çok ciddi bir faaliyet olmadı. Bugün de, on senedir
AKP iktidar olmasına rağmen, yani üstün yetenekli veya Millî
Eğitim Bakanlığında ilim ve bilimi organize etme
noktasında, yani üniversitelerden mezun olan çocukların öğretmen
olarak atanmadığı, en az 300 bin öğretmenin ortada
gezdiği bir dönemde üstün yetenekli çocukları fark ettirmek için
geçmiş dönemde bir Meclis araştırması önergesi verdik. Bu
önergemizden dolayı ben söz almış bulunmaktayım. Mecliste
grubu bulunan diğer -AKP,
Cumhuriyet Halk Partisi, BDP- milletvekilleri de bu mevzuyla ilgili bir önerge
verdikleri için bu önergeleri Meclis birleştirerek bir komisyon kurdu. Bu
Komisyonun Başkanı iktidar olan partiden- İstanbul
Milletvekilimiz Halide İncekara oldu. Halide Hanım Komisyonu üç ay
çok ciddi çalıştırma noktasında, hem yurt içinde hem yurt
dışında, ilim, irfan veya nanoteknoloji deniliyor son
zamanlarda, bu alanlarda öne çıkan bütün isimleri, yani TÜBİTAK
dâhil, fen liseleri dâhil, üniversiteler dâhil, yüksekokullar dâhil, daha çok
üstün yetenekli çocukları eğitme noktasında, bilim ve sanat
merkezleri -epeydir Türkiye'nin hemen hemen 60 ilinde var olan- üzerinden,
üstün yetenekli çocukların zekâları nasıl fark edilir kanaatiyle
uzun dönem düşüncelerini fiziki olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde
aldı. Bunun ötesinde kurum, kuruluşları aşarak, bu kendi
dallarında marka olmuş, öne çıkmış, kendini fark
ettirmiş isimleri Meclise davet edip, onları komisyon üyelerine
dinletme, dolayısıyla onların kendilerini ilgili dalda -sanatta,
sporda, ilimde, icatta, mucitlikte- nelerin yapılması gerektiği
noktasında komisyona hep anlattırdı.
Bununla
yetinmeyip, Meclisin imkânlarını kullanarak zaman zaman
İstanbul, zaman zaman Ankaranın içerisinde öne çıkmış
okulları, bilim, sanat merkezlerini, fen liselerini, Anadolu liselerini,
bazen öne çıkan üniversiteleri, milletvekili, raportör arkadaşlarla
bizatihi ziyaret ederek bunun nasıl yapılması gerektiğini
anlattırdı, rapor ettirdi ve milletvekili olan
arkadaşlarımız kendi düşünceleriyle katkıda bulunma
imkânlarını da buldu.
Bununla
yetinmeyip, yine Türkiye Büyük Millet Meclisinin imkânlarını
kullanarak, yani maddi imkânlarını bu mevzuda seferber ederek, yurt
dışı dediğimiz, yani Avrupa ülkesinde, dünya milletleri
ailesi içerisinde, insanların ihtiyaçlarına cevap verme
noktasında ileriye taşınan -yani teknolojide daha çok- üstün
yetenekli olarak kabul edilen, Avrupada Almanyayı, son günlerde, son
elli yıllık tarihimiz içerisinde bilişim, iletişim,
dolayısıyla otomotiv sanayisinde ileriye giden -heyetler hâlinde-
Güney Koreyi ziyaret ettirdi. Güney Koreye ekip olarak gittiğimizde
-içinde ben de vardım- yani oradaki üniversiteleri, iki yıllık
enstitüleri, dolayısıyla kâşif noktasında, mucit
noktasında ileri giden ticari kuruluşları, kurumları,
müesseseleri on gün, dinlenmeden, komisyon üyesi
arkadaşlarımızı da çalıştırarak, gayet iyi
bulduğum ve Türkiye ile mukayese yaparak bir
farklılığı ortaya çıkartma noktasında bir rapor
yani fikir jimnastiği dediğimiz, think tank dediğimiz
amaçları yaptırarak bugüne gelmiş bulunmakta.
Dolayısıyla,
ben, bugün, 427 sıra sayılı bu Raporun Türkiye Büyük Millet
Meclisinde görüşülmesini, bu raporda tespit edilenleri Millî Eğitim
Bakanlığı bünyesinde -belki ilgili bakanlık gibi gözükür-
okulların, eğitimin, üstün yetenekli çocukların ortada
kaldığı bir dönemi inşallah bu Meclis -bu çok
kıymetli, çok uğraş verilen raporu- icraat ve yürütme
noktasına getirmesini -yani bu Hükûmetten, bu Hükûmetin millî
eğitimle ilgili ne kadar da dibe vurduğu anlaşılmasına
rağmen, kendi yetiştirdiğini, hem sosyal hem sayısal
üniversitelerden, atamadığını görmeme rağmen- yani,
Türkiyenin bu, araç veya nanoteknoloji dediklerinde geri
kaldığımızı, biraz daha ileriye taşıma
noktasında Hükûmetin politikasını bu rapor üzerinden icraya
koymasını bekliyor, bu raporun hazırlanmasında emek
verenlere teşekkür ediyor, hepinizi saygı, sevgiyle selamlıyorum.
Sağ olun.
(MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Halaman.
Ankara
Milletvekili Tülay Selamoğlu...
Buyurunuz
Sayın Selamoğlu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
TÜLAY
SELAMOĞLU (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Üstün yetenekli
çocukların keşfi, eğitimleriyle ilgili sorunların tespiti
ve ülkemizin gelişimine katkı sağlayacak etkin
istihdamların sağlanması amacıyla kurulan Meclis
araştırması komisyonu raporu üzerinde bu komisyonun üyesi olarak
ve önerge veren biri olarak söz aldım.
Toplumda üstün
yeteneklilik eğitimine önem verilmesi ve yeteneğin desteklenmesi
bireyin potansiyelini en üst düzeyde kullanmasına fırsat vererek
bireysel mutluluğunu artırırken, toplumsal gelişime ve ülke
kalkınmasına katkı sağlayacaktır. Meclisteki tüm
siyasi partilerin ortak duyarlılığında, hepsinin
önergeleriyle kurulan üstün yetenekliler komisyonunun
çalışmalarında, özellikle bu alanda çalışan tüm
akademisyenleri çağırarak bilgilendirmelerini aldık,
yazarların eserlerini dinledik, kamu ve özel sektöre ait uygulamaları
inceledik ve ziyaret ettik, bu konuyla ilgili kanuni sorumlulukları olan
veya olması gerektiğini düşündüğümüz kamu kurum ve
kuruluşlarının yetkilileriyle görüştük, üç grup hâlinde, üç
ülkenin -Güney Kore, Yeni Zelanda ve Almanya- uygulamalarını görmek
ve incelemek için ziyaretlerde bulunduk. Bu ziyaretler içerisinde Almanya
ziyaret heyetindeydim. Almanyadaki örneklerden bahsedeceğim ve sonuçta,
özellikle, diğer ülkelere giden arkadaşlarımızın
raporlarıyla genel düşüncelerimizi aktardığımız
bölümle de bitireceğim.
Almanyada
eğitim uygulamaları eyalet meclislerinin kararıyla oluyor. Her
eyalet kendi müfredatını, kendi kurallarını kendisi
belirliyor. Ortak olan tek şey var: 4+4+4. Özellikle Düsseldorf, üstün
yeteneklilerle ilgili seçimleri 4üncü sınıftan sonra yapıyor.
Biz şunu gördük: Tüm eyaletler bedensel gelişimi tamamlaması
için 4üncü sınıfa kadar rahat bırakıyor, özel
eğitimlerle devam ediyor. 4üncü sınıftan sonra
sınıflar karma olduğu hâlde dörtte 3 ek dersler geliyor. En önemli
konu, tatil akademileri ve kampların düzenlenmesi Düsseldorfta.
Yaratıcılık, doğa bilimleri, robotik ve matematik üzerine
bu yetenekli çocuklar yaz dönemlerinde kampa alınıp ilgi
alanları üzerinde takip ediliyorlar, grup çalışmaları takip
ediliyor.
Frankfurtun
özelliği ve bizde bazı dönemlerde, bazı bölgelerde uygulanan bir
sistem aslında: Fleksi sınıflar. İlk dört yıl için 1,
2 ve 3, 4üncü sınıflar bin okuldan 100ünde karma ve Frankfurt
Eğitim Bakanlığı tüm okullarda fleksi
sınıfları aktif hâle geçirmeye çalışıyor, bunu
eğitimde başarı olarak görüyor ve yine özel öğretmenlerin
eşliğinde -daha doğrusu, onlara öğretmen denmiyor,
eşlik edici deniyor- öğrenmeyi öğretmeye çalışıyorlar.
Aşağı
Frankonya bölümünde değişik bir uygulama var. 6ncı
sınıftan sonra üst sınıflarda ilgi alanları ve
becerilerinin olduğu noktalarda çocuklar birlikte ders yapıyorlar
yani 7nci sınıf öğrencisiyle 12nci sınıf
öğrencisi aynı dersi, matematik dersini ya da ilgi alanına göre
sosyal bir dersi ya da spor çalışmalarını birlikte
yapıyorlar.
Münihte sistem
6ncı sınıftan itibaren başlıyor ama
zenginleştirme eğitimi yapılıyor. Öğrencileri
farklı yaş gruplarında 6ncı sınıftan sonra da
yan yana getiriyorlar.
Bu gezdiğimiz
eyaletler ve diğer eyaletlerdeki uygulamalara baktığımızda
sistem 4+4+4 üzerinden ve aktif çalışma, yoğunluk takip sistemi
4üncü sınıftan sonra.
Biz, bütün
akademisyenlerin bize verdiği bilgiler, tüm çalışmalar,
kurumlar, diğer ülkelerdeki uygulamaları inceledikten sonra
Türkiyedeki en büyük sorunun tanılamayla
başladığını gördük. Çünkü başta şunu tespit
etmemiz gerekiyor: Üstün zekâlı çocuklarımız var, üstün
yetenekli çocuklarımız var ama bunları nasıl
keşfedeceğiz? Özellikle bireysel başvuru, ailenin farkında
olması ya da bulunduğu okul içerisinde okulların bunları
takip etmesi veya okul notlarıyla direkt takip şeklinde olabilecek
çalışmalar bunlar.
Tanılamayı
yaptık diyelim, tanılamayı yaptık, peki,
tanılamayı yapacak ekipte görevliler kim olacak? Yani,
tanılamada kimler görev alabilir diye baktığımızda
-ülke uygulamaları ve uzmanların tavsiyelerinde- pedagoglar,
psikologlar, eğitimciler, sanat ve spor dalında uzmanlar tavsiyesi
geldi.
Peki, aile diyor
ki: Benim çocuğum üstün yetenekli. Biz bunu hangi metotla
tanılayacağız? Bu sefer yetenek, motivasyon ve beceri sistemleri
giriyor ama Türkiyede şunu fark ettik: Türkiyeye has mantık ve test
sistemi yok. Genelde çeviri şeklinde uygulanıyor. Çeviriler
Başka ülkelerin uyguladıkları metotlar Türkiyede çeviriye dönüşüyor,
hatta bu çevirilerde yanlışlıklar yapılıyor. Galiba
1980lerde, bir olay gerçekleşmiş. Çocuğa verilen, sorulan soru:
İngilizce house kelimesinden 2 tane yeni sözcük üretin. 5 harfli bir
kelimeden bahsediyoruz. Bunu çeviri yapan direkt şöyle yapmış:
Ev kelimesinden 2 tane yeni kelime üretin. Yani, bazen bu çeviricilerin de
zekâ seviyelerini ölçmek gerekiyormuş o dönemde.
Ama, bunların
tespitleri yapıldıktan sonra biz baktık ki Türkiye için,
Türkiyeye has, kendi mantık, bakış açımızla zekâ
testinin oluşturulması gerekiyor yani kurumsal olarak. Peki, sadece
mantık, şekil dediğimiz matematiksel zekânın
ölçüldüğü bir test mi? Hayır, 77 milyon için... Bizim yetenekli
sporcularımız, yetenekli sanatçı çocuklarımız da var,
onlarla ilgili beceri, mantık ve yetenek testlerinin yapılması gerekiyor.
Genelde sadece bu da yetmiyor, psikolojik değerlendirme ve grup izlemeler
gerekiyor.
Peki,
tanıladık ama kaç yaşında tanılamaya
başlayalım da
Genel tavsiyeler 3 yaşından başlayarak
4üncü sınıfın sonuna kadar tespiti yapıyor.
Eğitim
uygulamalarıyla ilgili, tamam, tanıladık, nasıl
uygulayacağız noktasına baktığımızda,
zorunlu eğitim modeli içinde nasıl bir uygulama gelecek? Belli bir
müfredat var, belli kurallar var ama bunun daha ilerisinde, bazı alanlarda
yetenekli çocuklar var. Bu alanda da erken okula alma, sınıf atlama,
sınıf birleştirme, eğitim zenginleştirme, günlük ders
saatleri sonrası özel programlar, bireysel yeteneklerin desteklenmesi ama
en önemlisi, üniversitelerde ortak ders. Genelde uygulamalar: Almanyada 12nci
sınıfta üniversitelerde ortak sisteme geçerken, bir uygulamada da
11inci sınıfta üniversiteden ders alma ve destek bölümüne geçiliyor.
Zorunlu eğitim süresi içerisinde, okul öncesi tespit olduğunda, 3
yaşında tespit edilen bir çocuk için, okul öncesinden 12nci
sınıfın sonuna kadar takip edilmesi gereken bölümler var.
Ama bu çocuklar
bizim için çok önemli çünkü bu çocuklar sadece bizim geleceğimiz
değil, ailesinin geleceği değil, dünyanın,
insanlığın geleceği. Bu alanda yapılan, Komisyonumuzun
yapmış olduğu çalışmalar için Komisyon
Başkanımız başta olmak üzere tüm milletvekillerimize
teşekkür ediyorum çünkü ahenk içinde ve aynı ruhta
yaptığımız çalışmalardı.
En önemli konu, bu
grupta, eğiticiler meselesi Türkiyede çünkü bu aynı, her ülkede
geçerli. Eğiticilerin eğitimi denen bir sistem var çünkü üstün
yetenekli çocuklara öğretecek misiniz yoksa yol gösterici mi
olacaksınız? Yol gösterici olmak esas olan. Bununla ilgili Millî
Eğitimin mutlaka çalışması gerekiyor, buna YÖKün sistem içerisinde
destek vermesi gerekiyor. Çünkü bu sadece Millî Eğitimi ilgilendiren bir
konu değil, bu konu danışmanlık hizmetleriyle Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığını, Gençlik ve Spor
Bakanlığını ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığını ilgilendiren bir konu. Bireysel yeteneklerin
desteklenmesi için mutlaka bütün kurumlar ve ülke olarak elimizden geleni
yapacağız Eflatunun altın çocuklar dediği bu
çocuklarımızı kazanmak için. Hem ülkemiz hem uygarlık
kazansın arzu ediyoruz. Biz biliyoruz ki şiddete maruz kalan, erken
evlendirilen, dağda eline silah verilen çocukların içerisinde de
Einsteinlar, Mozartlar olabilir. Biz bunları bu sistem içerisinde kazanmak
için uğraşıyoruz. Bu konuda o çocuklarımıza her grubun
da destek vermesi gerektiğine inanıyorum.
Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Selamoğlu.
Mersin Milletvekili Çiğdem Münevver Ökten.
Buyurunuz Sayın
Ökten. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÇİĞDEM MÜNEVVER ÖKTEN (Mersin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; üstün yetenekli çocukların
keşfiyle ilgili yapmış olduğumuz komisyon
çalışmalarının raporunu sunmak için
karşınızda bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, bir kez daha, Manisanın Soma ilçesinde
meydana gelen elim maden kazasında rahmetli olan görev şehitlerine
Allahtan rahmet, ailelerine de sabır diliyorum.
Sayın
milletvekilleri, bizim gibi genç nüfusu 30 milyonun üzerinde olan ve
üstün yetenekli sayısı nüfusun yüzde 2sini oluşturan bir
topluluğun devlet desteği alması en temel insani hakkıdır.
Üstün yetenekli, kendi çağında gezegenlerin
yolunu aydınlatan bir kuyruklu yıldız gibi parlar; kültürün
normal seyriyle el ele gitmez, tam tersine, çalışmalarını
önündeki yolun çok ilerisine savurur. Aslında,
baktığımızda, dünyayı da şekillendiren bu üstün
yetenekliler değil midir? Okulda başarısız olan Einstein
hayata küsüp hayallerinde ışık hüzmesine binip aynı
hızla yolculuk yapmayı düşlemeseydi; yine, Michelangelo mermer
bloğun içinde saklı olduğuna inandığı meşhur
Davut heykelini eğer o yolda eğitim imkânı bulmasa
çıkarır mıydı? Yine, Mimar Sinan eğer
imkânsızı başarmak için yola çıktığında
engellenseydi o şaheserler ortaya çıkar mıydı?
Bizlerin yapması gereken onların
yollarını aydınlatmak ve gelişmelerine destek olmak.
İşte, bu yüzden, yalnız ülkemizde değil, yurt
dışında da bu anlamda incelemelerde bulundum. Bu nedenle,
Avrupanın çeşitli ülkelerine gittik. Arkadaşımız da
bahsetti Almanyadaki çalışmalardan, ben de Almanyanın Kuzey Ren-Vestfalya
eyaletindeki çalışmadan bahsetmek istiyorum. Çünkü, bu eyaletin
Eğitim Bakanlığının Bakan Yardımcısı
bir Türk. Beyefendiden aldığımız bilgilere göre, federal
yapı nedeniyle eyaletten eyalete bazı farklılıklar
oluşuyor fakat genel eğitim yapısının birbirine benzer
olduğunu görüyoruz Almanyada. Üstün yetenekli çocukların
bulundukları sınıflarda, ortamlarda desteklendiklerini
belirterek, ayrı eğitim yapılmaması yönünde Eyalet Okul
Meclisinin karar aldığı vurgulanıyor. Yine, üstün
yeteneklilere özgü bir okul bulunmamakta, tanılama bireyin, velinin veya
öğretmenin talebi doğrultusunda yapılmamaktadır.
Düsseldorfta ise
yerel yönetimler bu konuda çok etkin. Yerel yönetimlere bağlı
eğitim dairesine ait üstün yeteneklilerle ilgili merkezdeki yetkililerle
görüşüldüğünde, buranın, bütün siyasi partilerin ortak önergesiyle
kurulduğunu ve 2003te de faaliyete geçtiğini görüyoruz ki bunun
aslında bizim ülkemize de örnek olabilecek bir çalışma
olması gerekir. Çünkü, merkezde anaokulundan liseye kadar
çalışma grupları oluşturulmakta ve merkez üstün
yeteneklilikle ilgili danışmanlık yapmakta ve tanılama
çalışmalarını yürütmektedir, broşürler ve
İnternet aracılığıyla halkın bilinçlenmesini
sağlamaktadır. Merkez, tanılama ve rehberlik hizmetini 4
yaşından üniversiteye kadar vermekte olup ayrıca
öğretmenlere de hizmet içi eğitim sunmaktadır. Çocuk, aile,
öğretmen eğitimleri de beraberinde yapılmaktadır.
Merkeze
başvuran tüm çocuklara zekâ testi uygulanmamaktadır; bu çok önemli
bir şey çünkü öğrencinin ürün dosyası denilen bilgileri ve
öğretmenin görüşlerini kapsayan dosyası bu çocuğun
tanılaması için ön koşuldur.
Üstün yetenekli
çocuklar ayrı okul ya da sınıflarda eğitilmemektedir,
yeteneklerine göre öğrencilere destek eğitimi verilebilmektedir.
Ücretsiz kamplarda çocuklar için zenginleştirme programları
uygulanmakta ayrıca çocuklara -burası çok önemli- felsefe dersleri
başta olmak üzere destek dersleri verilmektedir.
Eyalet Okul
Meclisi özel yetenekli çocuklar için ayrı eğitim kurumu
açılmaması için karar almış olup eğitim sistemindeki
uygulamaları ise şunlardır:
Bir: Okul içinde
veya dışında uygulamalı eğitim vardır.
İki: Üstten
ders alma, üniversiteden ders alma imkânı verilir bu çocuklara.
Sınıf atlama ve sınıf
birleştirme yapılmaktadır ki bu da çok önemlidir. Bütün
bunların bizim eğitim sistemimizde değişikliklerle birlikte
göz önüne alınması gerektiğini düşünüyorum.
Bunun dışında,
Deutschhaus Gymnasium Lisesinde ise üstün yetenekli olarak tanılanan
öğrencilere özel sınıflarda
ayrıştırılmış eğitim verilmektedir. Okulda
zekâ ve spor yeteneği olmak üzere iki temel yetenek ayrımı
yapılmaktadır. Okul öğrencileri için Abitur (lise bitirme
sınavı) temel amaç olmayıp öğrencilerin hızlı
öğrenmelerine yönelik farklı programlar uygulanmakta ve kişilik
gelişimi önemsenmektedir.
Yine, Frankfurt Goethe Üniversitesi Main
Kind Enstitüsünde ise çocuklar okul tarafından yönlendirilmekte,
tanılamada standardizasyonu yapılmış zekâ testi
kullanılmaktadır ve 4 yaşından 18 yaşına kadar
yapılan testler sonucunda ilgili okulda öğrenciye sınıf
atlama, hızlandırma ya da zenginleştirme programı dâhilinde
üsten ders alma, üniversiteden ders alma hakkı verilmektedir. Ailelere de
bu noktada özel seminerler verilmektedir ve zenginleştirme
programının içeriğine ise -bunun nasıl olacağına-
mentorlar karar vermektedir.
Sayın milletvekilleri, ruhsal
yönden sağlıklı çocuk, öz değerleri keşfedilmiş
çocuktur. Üstün yetenek dediğimiz şey ancak keşfedilip
anlaşıldığında bir yük olarak gözükmez çünkü
anlaşılmamış ve değer bulmamış zekâ önce o
şahsın ruhuna, daha sonra da topluma zarar verir hâle gelir. Ancak
keşfedilip anlaşıldığında çocuklar ailelerine ve
eğitim kurumlarına yük olmaktan çıkar.
Tüm Türkiyede genç nüfusun yüzde 2sini oluşturan üstün
yetenekli çocuklar ne yazık ki bugüne kadar gerekli desteği
görememişlerdir ama bu Araştırma Komisyonu umarım
imkânsızı başarır.
Bu Komisyon başlangıcın
yolunu açmıştır arkadaşlar. Bunların en önemlisi de
Millî Eğitim Bakanlığı, YÖK, TÜBİTAKla birlikte
ortaklaşa yürütülen Üstün Yetenekli Bireyler Strateji ve Uygulama
Planının hayata geçirilmesidir. Bu plan dâhilinde üstün yetenekli
bireylerin tanılanması, eğitimleri, personelin
yetiştirilmesi, eğitim ortamlarının düzenlenmesi gibi
konularda yapılacak çalışmalar yer almaktadır.
Ayrıca, ülkemizde üstün yetenekli
bireylere yönelik olarak örgün ve yaygın eğitimde tek tip uygulamalar
yerine bilgi ve deneyim paylaşımını esas alan, bireyin
ilgi, yetenek ve potansiyeline göre
farklılaştırılmış, bireyselleştirilmiş
ve zenginleştirilmiş, hızlandırılmış çoklu
modeller öngörülmektedir. Böylece, örgün ve yaygın eğitimde üstün yetenekli
bireyler için yeni bir dönemin başlaması söz konusudur. Önerilen
eğitim modelleri bilimsel araştırmaya dayalı, esnek,
farklılıkları göz önüne alan, kaynakları en etkin
şekilde kullanan, bireylerin yaratıcılıklarını
kullanarak bir ürün ortaya koymalarına fırsat sağlayan
etkinliklerin planlanması, uygulanması ve değerlendirilmesine
dayalıdır.
Zekânın tek
başına hiçbir zaman bir işe yaramayacağı
Çocuklarımızın öğrenme ve beraberinde yaratıcı
potansiyellerini açığa çıkarması yönünde de
gelişimlerinin takip edilmesi gereklidir. Tanılama dediğimiz
sistemin bizim toplumumuzun kültürel, etnik, sosyolojik yapısıyla
doğrudan orantılı olması gerekir. Ne zaman biz kendi
ülkemizin zekâ tanılama sistemini oluştururuz, o zaman biz
gençlerimize yabancılaşmayız ve onları anlamaya
başlarız. Çünkü, üstün yetenekli çocuklar ülkenin stratejik
hedeflerini gerçekleştirmek için kullanılacak birer araç
değillerdir. Evlatlarımız, Türkiye Cumhuriyeti devletinin
geleceğini şekillendirecek, bu ülkeye güvenen ve ait hisseden mutlu bireyler
olmalıdırlar. Yaratıcılık dediğimiz şey
ancak böyle şekillenir. Deha dediğimiz o ince çizgiyi böylelikle
verimli bir hatta oturtabiliriz. Çünkü, üstün yetenekliler keşfetmeye,
üretmeye, sorgulamaya ve duygularını kullanmaya
yaşıtlarından önce başlarlar, adalet duyguları ve
vicdanları çok gelişmiştir. Onların psikolojik olarak
değerler manzumesiyle desteklenmeleri gerekir ve şarttır.
Değerler eğitimi almayan, uygun yönlendirilmeyen üstün yetenekliler,
yüksek enerjilerini verimli hâle dönüştürecek ortam ve ilgiden yoksun
kalmaları hâlinde ruhsal yönden hastalanırlar ve toplumun
dışına itilirler.
Arkadaşlar,
biz kayıp gençlik için değil, kazanılmış gençlik için
bütün devletin birimleriyle eş güdümlü olarak
çalışmalıyız. Bu ülke ancak böyle kalkınabilir.
Çok teşekkür
ediyorum, sağ olun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Ökten.
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.
Buyurunuz Sayın Kaplan. (HDP sıralarından
alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, o zaman BDP adına bu
önergeyi vermişiz, şimdi Halkların Demokratik Partisi adına
sizleri selamlıyorum.
Verdiğimiz önergede, genç nüfusumuzun,
çocuklarımızın, yarınımızın,
geleceğimizin gerçekten eğitim ve istihdamında üstün
zekâlılar başta olmak üzere, hızlı öğrenebilme ve
öğrendiklerini daha uzun süre akılda tutabilme yetisi başta
olmak üzere çok farklı alanlarda bir araştırma komisyonu
kurulmasında yarar görmüştük. Bu Komisyonda dünyadaki oranın
yüzde 2,5-3 civarında olduğu
söyleniyor, bu kategoriye girenlerin. Bu konuda diğer parti gruplarının
da benzer önergeleri var.
Bu Komisyonda çalışan
arkadaşlarımıza teşekkür etmek istiyorum. Ancak bir iki
noktada da olsa eksikliklerini, göremediği noktaları burada,
Sayın Bakanın huzurunda açmak istiyorum. Neden açmak istiyorum? Çünkü
bu güzel çalışmanın içinde eğitimcilerin olduğunu
biliyoruz. Fakat bu özellikle Yedinci Bölümde ulusal ve uluslararası
mevzuat ve üstün yetenekli çocuklar, insan hakları hukuku ve hak
kavramı yönünden ele alındığı zaman bir gerçek
unutulmuş: Türkiye'nin 76 milyon nüfusu olduğu, bu nüfusun büyük bir
kesiminde farklı kültürlerin, dillerin yaşadığı, ana
dil gerçeğinin olduğu ve -bu ana dil gerçeğinin- maalesef
Anayasanın 42nci maddesi uyarınca sadece devletin resmî dili
çerçevesinde eğitim imkânı tanıdığı, özel
okullarda ise Lozanla azınlık okullarına belli düzeyde
verildiğini görüyoruz.
Şimdi,
buradan ben şuna girmeyeceğim: Somanın acısıyla
yanıyoruz ve tabii ki Somada eğer sahte plakalı, siyah bir
Doblo araç çocuk kaçırmak için dolaşıyorsa o ülkede siz önce
neyi sağlamaya çalışırsınız?
Çocuklarınızın yaşam hakkını garantiye almaya, bu
asli görev. Eğer ekmek almaya giden bir çocuğun kafasına gaz
fişeği isabet ediyorsa onun yaşam hakkını garantiye
alırsınız.
Burada cezaevine
giden arkadaşlarımız var. Elinizi vicdanınıza koyun,
Pozantı Cezaevindeki çocuk tecavüzleri tutuklu ve hükümlülere, Sincan,
daha başka yerlerde, yeni Adanada... O konu vicdan sızlatıyor
mu, sızlatmıyor mu; buna da girmeyeceğim fazla.
Ama şuna
girmek istiyorum: Ana dil eğitimine yer vermeyen bir rapor, bir tekçi
rapor değil midir arkadaşlar? Ana dil eğitimine... Ki
yasayı kendiniz çıkardınız, okulda bazı dillerde
eğitim yapılıyor. Sayın Bakana defalarca söyledim, dedim
ki: Ne olur, Artuklu Üniversitesinde dil eğitimi alan 400-500
öğretmen tayin bekliyor, Allah aşkına! Bakın, 20 milyon
için böyle bir rakam.
Şimdi, ben
bunu niye söylemek zorunda hissediyorum kendimi? Çünkü ulusalüstü hukuk ve
sözleşmelere dikkat çekilen bir rapor var burada, kapsamlı bir
şekilde. Şimdi, bu raporda hak ve eşitlik açısından
bakılmış, insan hakları, temel insan hakları ve bunun
içinde üstün yetenekli çocuklarla ilgili evrensel beyannameler.
Peki, Türkiye
G20nin içinde yer alan bir ülke olarak, el vicdan... Gelişmiş 20
ülkeden 1iyiz, 17 veya 16ncı ekonomiyiz. Peki, Allah aşkına,
Çocuk Hakları Sözleşmesini imzalarken sırf dilini
konuşmasın diye çekince koymak zulüm değil midir? Hangi
zekâyı geliştireceksiniz birisinin ana dilini öğrenmesini
yasaklayarak? Birleşmiş Milletlerin Medeni ve Siyasal Haklar
Sözleşmesine çekince koymak zulüm değil midir, yine dille ilgili?
Ekonomik ve Sosyal Sözleşmeye çekince koymak zulüm değil midir, yine
bununla ilgili? Çocuk Hakları Sözleşmesinin bütün çekinceleri dille
ilgili arkadaşlar. Bu ülkede Türk olmayan ölsün, büyümesin, zekâsı
gelişmesin, okumasın, fazla gelişmesin, öğrenmesin. Bu
zulümdür arkadaşlar. Bunların bu raporda yer alması lazım.
Türkiye, Avrupa Birliği sürecinde, çerçeve sözleşmesini niye
ısrarla imzalamıyor? Azınlık haklarını statü
altına alınan bir dil
Peki, Allah
aşkına, buna rağmen şunu söylemek istiyorum: Ana dil
öğretimindeki temel ilkeleri aldığınız zaman -bunun
evreleri var, eğitim, pedagoji ve diğer konularda- düşünün, bir
çocuk öğretimde kendi dilini
Bütün derslerden yararlanması,
değişik dil çalışmaları, çeşitli ders araç ve
gereçleri, bütün bunlar bir bütündür, hepsini sayıyorum. Şimdi,
bunları saydığım zaman şöyle bir şey çıkıyor
karşıma: Koydukları bir kriter var dil bilimi
uzmanlarının ve şunu söylüyorlar, çocukları
yaşlarına ve kategorilerine göre ayırdıktan sonra, iyi bir
eğitim alabilmeleri için diyorlar ki: İşte, evreleri var ana dil
eğitiminin -14, 15 yaşından tutuyorlar- belli yaşlarda
belli eğitimlerden geçmesi lazım.
Şimdi, burada
eğitim dilini yasaklayan bir Anayasa, yasaklayan yasalar,
uluslararası sözleşmelere konan çekinceler ve arkasından, biz
gelip burada çocuklarımızın geleceğini
konuşacağız, zekâsını konuşacağız,
üstün yetenekli olacaklar. Sayın Bakan, Cizre Fen Lisesinde bir
öğrencimiz, Miryem Bayram, bir proje geliştirdi. Bu proje,
polimerlerin doğada çözünme süresini düşürmek için alternatif bir
yöntem. Yani, bu plastik torbalar falan atılıyor ya çöp olarak, yüz
yıl yaşıyor, bunun sürecini...
Sayın Kuzu,
dinlersen çok faydalı bir şeyden bahsediyorum, polimerlerin
çözünürlüğünden bahsediyorum. Yüz yıl tabiatı
kirleteceğine, Cizrede fen lisesinde okuyan bir öğrenci, bunu üç
yıla, dört yıla indiren bir proje geliştiriyor. Gürcistanda da
-Faysal kardeşimiz Cumhurbaşkanıyla oradayken-
yarışmada dünya 2nciliği alıyor 43 ülke, 124 finalist
proje arasında. Ana dili Kürtçeydi.
İnanın,
ana dilden ikinci bir dile, iki dil eğitimi, çok dillilik, iki dillilik
konusunda çok şey biliyoruz. Aslında bunun uzmanı olan
arkadaşlarımız, eğitimcilerimiz var burada. Amin Maaloufun
gidip Fransızca roman yazması veya başka dilde roman
yazanların karşılaştığı kavram
olaylarını... Ancak şunu ifade etmek istiyorum: Tabii ki bu
proje olimpiyatlarında böyle bir keşif mutlaka
Bakanlığımızın da ilgisini çekmiştir. Buna benzer
projeler var, programlar var ama siz bir şeyin hukuk
altyapısını oluşturmadığınız zaman ve
eşitlik sağlamadığınız zaman ve ülkede o
insanlara Sen de eşit yurttaşsın, bu ülkenin
evladısın, bu ülkeye vergi veriyorsun, sen de bu ülkenin bütün
nimetlerinden yararlanabilirsin. demediğiniz sürece ve ülkenin
insanlarının nüfusu milyonlarla olduğu zaman, milyonlarca
çocuğun kendi geleceğini hem ana dilinde hem resmî ortak
kullanacağı bir dilde, ikisinde de... Ki bütün okullarda artık
iki dil ve üç dil var arkadaşlar.
Bundan korkmamak lazım. İnanın, Orta Doğuda, Suriyede,
Irakta, İranda, Başurda, Rojhilatta, Rojavada 50 milyona
yaklaşan bir Kürt nüfus hem kendi
resmî dilini hem kendi ana dilini öğrendiği zaman kendisini daha iyi
geliştirme imkânına sahip olacaktır.
Burada davet
ediyorum: Sayın Bakanım, bu raporun tuzu eksik; tuz, tuz eksik bu
raporda. Her şey güzel de tuzu koymadığınız zaman bu
yemek tuzsuz olacak. Eşitlik tuzu eksik. Bunun içine biraz eşitlik
tuzu serpmenizi diliyorum.
Saygılar
sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.
İstanbul
Milletvekili Fatma Nur Serter.
Buyurunuz
Sayın Serter. (CHP sıralarından alkışlar)
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; üstün yetenekli çocuklarla ilgili
hazırlanan bu rapor, gerçekten çok büyük özveriyle
yapılmış, çok ciddi, geniş kapsamlı ve değerli
bir çalışmanın ürünüdür. Ben konuşmama başlarken Komisyon
Başkanı Sayın Halide İncekaraya sergilediği yönetim
üslubu nedeniyle teşekkür etmek istiyorum. (CHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Çok verimli, çok eşitlikçi, her
türlü görüşün çok rahatlıkla paylaşıldığı
bir çalışma yaptık. Bunda en büyük pay da Komisyon
Başkanına aittir, hakkını teslim etmek gerektiğine inanıyorum.
Şimdi, rapor
hazırlandı ancak, ne yazık ki bu kadar önemli bir konudaki
rapor, ilk defa Türkiyede üstün yetenekli çocuklarla ilgili önemli
atılımlar gerektiren uygulamalara, çözüm önerilerine yer veren bir
rapor, bir yıl yedi ay sonra Genel Kurul gündemine geldi. Bir kere bu
kayıptan üzüntü duyduğumu ifade etmek istiyorum.
Raporlarda
tespitler yer alır, öneriler yer alır. Bu raporda da çok geniş
kapsamlı, son derece bilimsel, yurt içi ve yurt dışını
da kapsayacak nitelikte ciddi çalışmalar ve tespitler vardır,
bir de gerçekten uygulamaya dönük öneriler vardır. Ancak raporlar,
kütüphane raflarında durduğunda ve o uygulamalar yaşama
geçirilmediğinde hiçbir anlam ifade etmez. Onun için, büyük bir umutla ve
heyecanla hazırlamış olduğumuz bu raporun içinde yer alan
önerilerin uygulamaya geçmesini ve gerçekten ülkemiz açısından çok
büyük önem taşıyan üstün yetenekli çocukların tanılama
sürecinden başlayarak onların eğitimi ve istihdamıyla
ilgili gerekli düzenlemelerin bir an önce yapılmasını diliyorum.
Değerli milletvekilleri, tanılama
dediğimizde, tanılamanın yapılacağı yani bu
çocukların keşfinin yapılabileceği en uygun alan, en uygun
ortam kuşkusuz okul ortamıdır ancak okul ortamında bu
tespitlerin yapılabilmesi için o ortamın öncelikle elverişli
olmasına ihtiyaç vardır.
Sayın Bakanım, sizin Türkiyede eğitimin
koşullarını bazılarını tabii ki Bakan
olduğunuz için dile getirmiyorsunuz ama- çok yakından
bildiğinize inanıyorum. Okulların fiziksel şartlarının
yeterli olmadığı, öğretmen sayısının ve
niteliklerinin yeterli olmadığı ve sınıf
mevcutlarının yüksek olduğu bir öğretim modeli içerisinde
-gerçekçi olalım- biz, üstün zekâ ve yetenekteki çocukları nasıl
saptayacağız, nasıl bulacağız? Hâlâ
okullarımızın, okul sayısı itibarıyla, yüzde
30unda birleştirilmiş sınıfta eğitim
yapılıyor. 1inci, 2nci, 3üncü ve 4üncü sınıf bir arada
eğitim yapıyor, tek bir öğretmen. Şimdi, bu öğretmen
bakacak, o çocuklar içinde Şu üstün zekâlıdır, şunun şu
konuda üstün yeteneği vardır. diye tespit yapacak.
Bir üçüncü
şey, ders çizelgeleri. Eğer yetenek tespit etmek istiyorsak ne
vereceğiz öğrenciye? O yeteneğini belirleyeceği ders
sunacağız. Var, ilkokula bakıyoruz, bir saat haftada görsel
sanatlar dersi var. O bir saatlik derste konunun uzmanı olmayan
sınıf öğretmeni bakacak ve çocuğun hangi görsel sanatlarda
yeteneği olduğunu ya da üstün yeteneği olduğunu saptayacak
diye bekliyoruz. Bir saat müzik dersi var. Hangi müzik odasında, hangi
enstrümanlarla bu ders yapılacak da çocuğun o konudaki üstün
yeteneği saptanacak diye soruyoruz. İlkokulda beden eğitimi ve
spor dersi yok, onun yerine işte, fiziki etkinlik vesaire diye bir ders
konmuş. Ortaokulda beden eğitimi ve spor dersi başlıyor.
Hangi spor salonunda, hangi araçlarla, eğitim araçlarıyla bu ders
görülecek de çocuğun örneğin jimnastiğe, yüzmeye, işte
basketbola, futbola yetenekli olduğu -bu çeşitlilik içinde
eğitim sunulacak da- bu yetenekler nasıl tespit edilecek diye
soruyoruz. Bütün bunları sorarken, bu rapor hazırlandıktan sonraki
bazı kararları ve uygulamaları da elbette sorgulamak
zorundayız. Örneğin 5/11/2013 tarihinde Okul ve Spor Kulüpleri
Yönetmeliği kaldırıldı. Bu yönetmelik ne işe
yarıyordu? Okula top alınmasına, basket potası
alınmasına, gerekli spor malzemelerinin teminine yarıyordu.
Şimdi, beden eğitimi öğretmenleri bana geliyorlar, Okulda beden
eğitimi dersi yaptıramıyorum çünkü eğitim araç ve gereci
kalmadı. diyorlar. O zaman ben de Sayın Bakan, bunu size soruyorum:
Lütfen, bu konuyu çözerseniz yeni yeteneklerin keşfedilmesine katkı
vermiş oluruz.
Bir başka
sorum: Mesleki ve teknik okullarda acaba spor alanında yetenekli
öğrenci bulunmayacağı kararını kim vermiştir?
28/1/2014 tarihinde Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü beden
eğitimi derslerinin mesleki okullarda kademeli olarak
kaldırılmasına ilişkin bir karar almıştır.
Bu okullardan spor alanında yetenekli öğrenci
yetişmeyeceğine kim, nasıl, neden karar vermiştir, bunu da
soruyorum Sayın Bakan.
Gelelim
BİLSEMlere; bilim ve sanat merkezleri, üstün yetenekli
çocuklarımızın yegâne eğitim alabildiği merkezler. Bu
merkezlere baktığımızda çok üzüntü verici bir
değişiklikle karşılaştığımızı
görüyorum.
Bakın,
engellilerin eğitim gördüğü gökkuşağı okullarına
gittim. Fevkalade güzel, devlete ait bir okul. Engelli olan ve olmayan
öğrenci bir arada eğitim görüyor. Şunu gördüm: Tek bir engelli
öğrencinin sorunu için bir öğretmen tahsis edilmiş ve o rehber
öğretmen odada bir tek öğrenciyle ilgileniyordu. Gerçekten iftihar
ettim.
Şimdi,
gelelim, BİLSEMe, üstün yetenekli çocuklara eğitim veren kuruma.
BİLSEMlerde rehber öğretmen sayısı 1, 1, Sayın
Bakanım, 1e indirildi. BİLSEMlerde, öğrenci sayısı
200 öğrenciden az olan BİLSEMlerde müdür
yardımcılığı kaldırıldı. Bu okullarda
bir branşa tek bir öğretmen atanıyor. Şimdi, biz, engelli
öğrencilerimize katkı verdiğimiz kadar acaba üstün yetenekli
öğrencilerimize katkı vermeyi neden düşünmüyoruz?
Geliyoruz Millî
Eğitim Bakanlığı İç Denetim Raporuna. Millî
Eğitim Bakanlığı İç Denetim Raporunda alt zekâ
grupları için genel bütçeden ayrılan payın binde 1i üstün
zekâlı öğrenciler için ayrılmaktadır. Bu da Millî
Eğitim Bakanlığı İç Denetim Raporunda rakamsal olarak
belirtilmiştir.
Şimdi,
gelelim yetenek tespiti için getirdiğiniz 4+4+4le diğer imkânlara.
Seçmeli ders dediniz. En az 10 öğrenci olması lazım o seçmeli
derste öğrencinin yeteneğini kanıtlayabilmesi için.
Öğretmen bulunamadığı için çoğu yapılamıyor.
Bu ve benzeri
zamanım bittiği için ayrıntıya giremiyorum- pek çok
uygulamadan umutsuzluğa kapılmak istemiyoruz. Ancak rica ediyorum,
Millî Eğitim Bakanlığı İç Denetim Raporunda
BİLSEMlerle ilgili ne gibi eksiklikler olduğuna tekrar bir göz
atın. Dileğim, amacım, Türkiye'nin geleceği için üstün
yetenekli çocukların kazanılmasıdır. Ama bu
çalışmada katkı yapan bütün milletvekili arkadaşlarıma
tekrar teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Serter.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut.
Buyurunuz
Sayın Bulut. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Üstün yetenekli
çocukların tespiti, eğitimi, sorunlarıyla ilgili
hazırlanmış olan komisyon raporunu görüşüyoruz. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimizi arz ediyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Türkiyede 11 milyon çocuğumuz ilkokul ve ortaokulda
okumaktadır. Yüzde 3ü üstün zekâlıdır bu çocukların; Alman
uzmanların tespiti, dünya literatürü de böyle. Yani yaklaşık 330
bin üstün zekâlı, üstün yetenekli çocuğumuz var. Sistem bunların
içerisinde sadece 15 binini tespit etmiş, 15 binini eğitim
altına almış, diğerleri
Bir bıçak neşter olur,
bir doktorun elinde can kurtarır; bir bıçak bir katilin eline geçer,
hayat yok eder, insan öldürür. Bu çocuklar çok özel çocuklar. Yani bizim
zenginliğimiz, altınımız, madenimiz petrolümüz değil;
emin olun, en büyük zenginliğimiz bu çocuklar. Bunun farkına
varılmış olması, farkına varılsın diye bu çalışmanın
yapılmış olması, bu Komisyonun kurulması çok büyük bir
ilerleme, büyük bir başarı.
Yaş nedeniyle
Komisyona ilk ben Başkanlık yaptım fakat oy sayımıyla
Sayın İncekara Komisyon Başkanı oldu; iyi ki de oldu,
tanıdığım -o vesileyle kendisini tanımış
oldum- çalışkan, nezaketli, başarılı, herkesi
işin içerisine katan yapısıyla, davranış biçimiyle
Komisyonda bir ahenk meydana getirdi. Ben de huzurlarınızda
Sayın İncekaraya, Komisyon Başkanımıza teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, zekâ kader değildir. Evet, bu çocuklara Allah zekâ vermiş.
Bizim çocuğumuz olabilir, bir başkasının çocuğu
olabilir; bu çocukların bu zekâsı zengin, fakir, şu dilde, bu
dilde değil; Allah vermiş. Biz bunları tespit edemiyoruz ama
bilimin geldiği bir nokta var ki zekâ kader değil, biz istersek
bilimsel yollarla bir çocuğun zekâ seviyesini yükseltebiliriz. Parası
olanlar özel okullarda, özel kurslarda çocuklarına bunu
sağlıyorlar. Benim devletim elindekinin kıymetini bilemiyor;
hantal yapısı içerisinde, bu 330 bin çocuğumuz bu Millî
Eğitim Bakanlığının bünyesi içerisinde, onun
karanlık dehlizleri içerisinde, kör gözlerin görmediği, fark
edemediği; okulda öğretmenin verdiğini kabullenmeyen, az gelen,
o yüzden dersle ilgilenmediği için öğretmen tarafından
azarlanıp dışarıya atılan, dışarıda
çete reisi olan, dışarıda örgütler kuran, polisle, devletle,
kanunla alay eden -kendilerine göre- dâhiler oluyor.
Dünyanın
bütün ülkeleri bu insanlara, bu değerli varlıklara önem veriyor,
farkındalar. Bakın, dağılmış, bitmiş diye
dünyanın baktığı Sovyetler, Başkanı Putin,
Başbakanı Medvedev vasıtasıyla son yıllarda gözle
görülür, fark edilir bir birleşme, bir toparlanma hâlinde. Bu ikisi de çok
küçük yaşlarda sistemin tespit edip eğitime aldığı
üstün yetenekli insanlar. Önemli liderlerin çıkabileceği, bilim
adamlarının çıkacağı bu değerlerin mutlak surette
iyi, planlı, programlı tespit edilerek sisteme, devreye
sokulması lazım.
Millî Eğitim
Bakanlığımızda bu çocuklarımızla ilgilenen özel
bir genel müdürlük yok. Bu çocuklar, Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri
Genel Müdürlüğü bünyesi içerisinde özürlü çocuklarımızla hemen
hemen aynı şekilde değerlendirilmekteler. Bunlara, özürlü
çocuklara ayrılan bütçenin dörtte 1i ayrılmakta. İsrailde
üstün yetenekli bir çocuk için aylık 800 euro ödenek ayrılmakta. Biz
bunları istemiyoruz. Özürlü çocukları taşıyan
taşımacılara, özürlü çocukları okula getiren
vasıtalara devlet katkıda bulunuyor. Ancak bu üstün yetenekli
çocuklar -birçoğu fakir aile çocukları- okullara gelmekte güçlük çekiyorlar.
Anne babaları zaten panik hâlinde; çocuk 2 yaşında
başlamış sorular sormaya, 3 yaşında okuma yazmayı
öğrenmiş, 4 yaşında bir başka ülkenin devlet
başkanıyla chatleşen çocuğunu görmüş,
şaşkınlık içerisinde.
Şimdi,
böylesine değerlerin, böylesine üstün zekâlı çocukların var
olduğu ülkemizde önce bunların bir değerlendirmesi, tespiti
gerekiyor. Kim yapacak tespiti? Tabii, anne babalar, farkında olanlar, bu
konuda ilgili olan insanlar bunun takibindeler. Kime anlatacaklarını
bilemiyorlar, çocuk 3 yaşında, sorular soruyor, şaşkına
dönüyor anne baba. Çocuk okula gelecek, 1inci, 2inci, 3üncü
sınıfları geçecek, 4üncü sınıfta bu konuyla
alakalı, bu konuyla ilgili, bu konuyla bilgili, eğitim
almış bir öğretmen varsa diyecek ki: Bu çocuk böyle.
Sınava alacak ve bu çocuk bilim ve sanat merkezleri dediğimiz, ülkemizde
64 ilimizde, 72 bilim ve sanat merkezi bünyesinde eğitim görecek.
Değerli
milletvekilimizin demin de ifade ettiği gibi, yönetim zafiyeti ortada. 200
kişiyi bulacak ki okul müdürü ve müdür yardımcısı bir ekip
hâline gelebilsin. Her branşta bir öğretmen
2007 yılına
kadar bu okullara sınavla öğretmen alınırdı yani bu
okullara seçilen öğretmenler özellikli öğretmenlerdi. Kendileri bu
özelliğin farkındaydılar, mesai falan gözetmeksizin bu çocuklarla
iyi ilgilenmek adına kendilerini yetiştirme gayret ve çabası
içerisindeydiler, seçilmiş öğretmendiler. Belirli kişilerin
tavsiyesiyle gelen kişiler değildiler, sınavla gelmişlerdi.
2007
yılından sonra, bu öğretmenlerin sınavları
kaldırıldı. Artık falancanın gelini, falancanın
hanımı, filanca arkadaşımızın yakını,
köyden şehre getirebilmek adına bu okullar birer onları getirme
yani işe adam değil de adama yer bulma noktasında
kullanılan merkezler hâline getirildi. Tabii ki verim, Millî Eğitim
Bakanlığında olduğu gibi, diğer normal okullarda
olduğu gibi buralarda da giderek düşmekte. Bunların takibi,
eksikliklerinin tespiti, bu konuda ciddi uzmanlık gerektiren eğitim
almış insanlar marifetiyle olacaktır. İstanbulda, bir
üniversitede, bu okullarda öğretmenlik yapacak öğretmenlerin
yetiştirildiği bir bölüm var.
Türkiye'de mantar
gibi üniversiteler bitiyor. Burada, gelip kaldırıyoruz
parmakları, üniversiteleri kuruyoruz. Eğitim fakültesi hepsinde ana
fakülte ama bunlar içerisinde bu tarz uzmanlık gerektiren bölümlerin
açılması konusunda hassasiyet göstermiyoruz. Bunu getiren
milletvekilleri, milletvekillerine getiren kişiler bunu belki bir zahmet,
bir zor, bir masraf gibi değerlendiriyorlar. Bir müdür, bir mühür, al sana
üniversite. Çıkan çocuklar, 300 bin öğretmen adayı Bizi
öğretmen yapın. diye kapılarımızda. Oysaki,
Türkiye'de, maalesef öğretmen yetiştiren bir kurum
bırakmadık.
Bir köy
enstitüleri örneği vardı, Türk modeliydi; Türkiye'nin
kaynaklarını değerlendiren, bilen, Anadolunun her
tarafından yoksul çocukların, her sınıftan insanın
gelip orada eğitim alabildiği yerlerdi. Öğretmen okulları
vardı, onları aynı şekilde öğretmen liselerine
çevirdik. Şimdi eğitim fakülteleri adı altında,
birçoğunun da branşları itibarıyla mezun olduktan sonra
pedagojik formasyon almadığı takdirde
atanamadığı, bir resim öğretmenine İngilizce,
matematik sorularının sorularak KPSS puanlarında
diğerlerini aşmak zorunda kaldığı, üniversiteyi
bitirmek için bir çaba sarf edip, ondan sonra bir de KPSS üniversitesini
bitirmek gibi bir mecburiyetin içerisine girdiği, insanların morallerinin
bozulduğu, çaresizlik girdabına girdikleri bir sürece biz zemin
hazırlıyoruz, bunlara bizler sebep oluyoruz değerli
milletvekilleri.
İşte bu
330 bin çocuğun -350 bin de, 400 bin de olabilir- içerisinden sadece 15
binine biz el uzatabilmiş, onları bir çatının altına,
BİLSEM merkezlerine koyabilmiş, onlara eğitim vermeye
çalışıyoruz. Bu çocukların bu merkezlere gelebilmelerindeki
masrafların devlet tarafından mutlaka karşılanması
Bu
çocuklar artık ailelerinden de öte bu milletin çocukları, devletin
çocukları. Bu çocukları özel bir korumaya almak, bu çocukların
eğitimine, görgüsüne, giyimine, yaşantısına, devlet fuzuli
birçok yerlere yaptığı masraftan kısarak kaynak
ayırdığı takdirde, ülkemizin geleceğinde çok parlak
dâhilerin çıkacağı noktasında emin olmamız gerekiyor.
Değerli
milletvekilleri, bu gençlerin, BİLSEMdeki çocukların tabii ki birçok
sorunları da var. Bursluluk sınavlarına, gelir durumlarına
bakılmaksızın bu çocuklar girebilmeliler. Bursluluk sınavı
oluyor, çocuğun babası, annesi öğretmen, gelir durumu yüksek
görünüyor; öbür taraftaki, farklı bir şekilde burs alamıyor bu
çocuk. Bu çocuklara burs verilmesi lazım sınava falan girmeksizin,
sınavla zaten seçilmiş, seçilmiş insanlar. Bunda da adaleti
elden bırakmamak gerekir.
Fen liseleri
kuruldu, çok önemli okullardı, ülkede bilimin artmasına, büyümesine
çok önemli katkısı vardı. Falan bakanın çocuğunu,
filan milletvekilinin çocuğunu, filan genel müdürün çocuğunu
alabilmek adına katakullilerle oraların giriş şeklini
bozduk, kalitesini düşürdük, Anadolu liseleri gibi normal liseler hâline
getirdik. Ülkede seçkin okulların olması lazım, bu seçkin
okullarda seçkin öğretmenlerin olması lazım. Bu
öğretmenlerin iyi eğitilmesi, dünyada, değişik ülkelerdeki
uygulamaları görüp bu özel çocuklara özel mesai harcamaları
gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bu okullarda çocuklara projeler yaptırılıyor.
Kimi zaman öyle eften püften projeler oluyor ki, mesela Fransaya bir gezi
tertipliyorlar, velilerden 200 euro para alıyorlar, Fransada sadece bir
barajı gezdiriyorlar. Oradaki bu tarz okulları, böyle eğitim
merkezlerini görmek, göstermekten çok uzak, öğretmenler kendilerine gezi
olsun diye, velileri de zora sokacak böyle bir masrafın içerisine
giriyorlar.
Farklı bakanlıklarda çalışan
öğretmenlerin çocukları farklı muamele görüyor. Yani, Millî
Eğitim Bakanlığında çalışan bir öğretmenin
çocuğu öğretmen çocuğu olması hasebiyle kontenjandan
faydalanıyor ama Çocuk Esirgeme Kurumunda görev yapan bir öğretmene
bu hak tanınmıyor. Bu konuyla ilgili dernekler kuruluyor, üstün
yetenekli çocuklarla ilgili dernekler kuruluyor. Bu dernekler bu
çocukların iyi eğitilmesi adına mı? Hangi amaca hizmet
ediyor? Fark edemediğimiz, birçoğumuzun haberdar
olmadığı, keşfetmediğimiz ama gelecekte çok önemli
birer kaynak olacak bu değerlerin devlet kontrolünde olması, bu
derneklerin gelişigüzel kurulamaması, mutlaka devletin denetim ve
gözetimi içerisinde
Gerçekten, bu kıymetlerimizin heba edilmemesi
gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, eğitimde sürekli
yönetim ve program değişikliği yapılıyor. Yani,
bakın, on bir yıllık AKP iktidarları döneminde Sayın
Bakanım 5inci bakan. Her gelen bakan kendi kafasına göre bir sistem
ortaya koyuyor. Bakın, 4+4+4 sistemi getirdik, oy verildi burada. Bu kanun
gereği ilkokula altmış aylık iken girebilme yolunu
açtık. Burada Tıp diyor ki, bir çocuğun el kasları
yetmiş iki ayda gelişir. Zekâ gelişimini tamamlamadan bu
çocukları buralara göndermeyin, bu yanlış. dedik. Ne oldu
biliyor musunuz sayın milletvekilleri? Buralara giden
çocuklarımızın yüzde 82si okuma yazmayı öğrenemedi,
altmış aylıkken bu okullara giden çocuklarımızın
yüzde 82si okumayı sökemedi. Çocuklar, deney faresi gibi iktidar
laboratuvarlarında kullanılan kişiler hâline getirildi. Bu,
eğitimden anlamayan, eğitimle alakası olmayan, Bakanlıkta
kadroları oluşturan, buralara tasarıları getirirken
uzmanlara danışmayan, Ben bilirim, verdiğim oylarla kabul
ettiririm. anlayışı içerisinde eğitime yanlış
bir bakışın neticesinde bu kaynaklarımızın, bu
değerlerimizin heba edildiğinin bir göstergesidir.
Değerli
milletvekilleri, benim danışmanım Balıkesirde oturuyor,
eşi Polatlıda. Bir yıldır eşinin tayinini
kocasının yanına yaptıramıyorum. Kendi personelinin
moral ve motivasyonunu gerçekleştiremeyen, öğretmenini hakir, hor
gören bir bakanlığın normal öğrenciyi bırak, bu
çocuklara nasıl bakacağı konusunu sizin takdirlerinize arz
ediyorum.
Bu noktadaki
mağduriyetler birçok konuda had safhadadır. İnsanlar kendi
kurumunda, ayakların baş, başların ayak
yapıldığı, atama yapılırken bir hakkaniyete
değer verilmediği, atamayla belirli bir puan çerçevesinde olması
gereken, atanması gereken kişiler yerine vekâleten Senin
adamın, benim adamım. diye eğitim kurumlarının,
başlarına getirilen zihniyetin Türkiyede eğitimi getirdiği
nokta, maalesef Dünya Ekonomik Forumu 2014 Global Bilgi ve Teknolojileri
Raporuna göre eğitim kalitesinde 91inci sıradayız sayın
milletvekilleri.
148 ülke
içerisinde okullarda İnternet erişimi konusunda 63üncü sıradayız.
Kısa adı OECD olan Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma
Teşkilatının PISA 2012 Öğrenci Performans Raporunda
ülkemiz matematik alanında 65 ülke içerisinde 42nci sırada; okumada
471 puanla 41inci sırada; fen bilimlerinde ise 463 puanla 45inci
sırada yer alıyor.
Değerli
milletvekilleri, 29 Martta yapılan -yaklaşık 2 milyon
öğrencinin katıldığı- YGSde 900 bin öğrenci fen
testinde bir tane doğru cevap yapmamıştır; 420 bin
öğrenci matematik sorularında tek bir soruya doğru cevap
vermemiştir. Böyle bir yapı içerisinde Türkçede 4.500, sosyal
bilimlerde 83 bin şeklinde gidiyor bunlar.
Hata kimde? Mutlak
surette Sayın Bakan durumunuzu gözden geçirin. Millî Eğitim
Bakanlığını iktidarlarınız kötü yönetti.
İktidarın bir eğitim politikası yok.
Bu rapora
emeği geçen tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bulut.
Sayın
milletvekilleri, kırk beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
19.23
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
20.16
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER:
Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93üncü
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Üstün yetenekli çocukların
keşfi, eğitimleriyle ilgili sorunların tespiti ve ülkemizin
gelişimine katkı sağlayacak etkin istihdamlarının
sağlanması amacıyla kurulan Meclis Araştırması
Komisyonunun 427 sıra sayılı Raporunun görüşmelerine devam
edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Şimdi söz
sırası Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhana aittir.
Buyurunuz
Sayın Ayhan. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA
İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; üstün yetenekli çocukların tespiti,
eğitimi ve istihdamıyla ilgili Meclis araştırması
komisyonu raporu üzerine Halkların Demokratik Partisi adına söz
almış bulunmaktayım. Bu çerçevede sözlerime başlamadan önce
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Üstün yetenekli çocukların tespiti, eğitimi ve
istihdamıyla ilgili rapor hakkındaki görüş ve
düşüncelerimize başlamadan önce, raporla ilgili Komisyonun
hazırlamış olduğu mevcut incelemeye ilişkin
eleştirilerimizi öncelikle ifade etmek ve aktarmak istiyorum.
Bilindiği üzere, Anayasanın 98inci maddesi ve
İç Tüzükün 104 ve 105inci maddelerine göre, Meclisi ve kamuoyunu
bilgilendirmek adına farklı konularda araştırması
komisyonları kurulabilmektedir. Maalesef ki bu komisyonların
kurulması da iktidar partisinin tekelindedir. Kurulan Meclis
araştırması komisyonu raporlarının içeriği,
kapsamı, sonuç ve önerilerinin de birçoğu
ağırlıklı olarak iktidar partisinin görüşlerini
yansıtmaktadır.
Az önce de değindiğimiz gibi, bu
araştırma süreçlerinin işletilmesi, iktidar partisinin siyasal
gündeme dair amaçlarına paralel yürütülmektedir. Diğer bir
deyişle Hükûmet, Meclis araştırması
komisyonlarını siyasal olarak sıkıştığı
alanlarda gündemi yumuşatmanın bir aracı olarak
işletmektedir. Bu anlayışla, muhalefet partilerince verilen çok önemli
araştırma komisyonu önergelerinin de neredeyse tamamı AKP
iktidarı tarafından reddedilmektedir.
Araştırma komisyonu süreçlerine ilişkin
ikinci önemli eleştiri noktamız ise rapor sonuçlarının
bakanlıklar ve Hükûmet yetkilileri başta olmak üzere, kamu kurum ve
kuruluşlarınca dikkate alınmamasıdır, komisyon
raporlarında dile getirilen değişikliklerin ve düzenlemelerin
yürütme erki tarafından hayata geçirilmemesidir. Buna dair, geçmişten
beri, aslında, komisyon raporlarının dikkate
alınmadığına dair çokça örnekler de mevcuttur.
Biz bunun en
acı örneğini de geçtiğimiz günlerde Somada yaşanan maden
faciasında gördük. Eğer 2010 yılında madenlerde
yaşanan sorunları araştırmak üzere kurulan Meclis
araştırması komisyonu raporunun sonuç ve önerileri ilgili bakanlık
ve Hükûmet yetkilileri tarafından dikkate alınsaydı bu facia
yaşanmamış olacak, resmî rakamlara göre 301 insanımız
da ölmemiş olacaktı. Benzer bir durum, çocuk istismarının
önlenmesine dair kurulan Meclis araştırması komisyonu raporunun
dikkate alınmaması nedeniyle yaşanmaktadır. Bu örnekleri
artırmak mümkündür.
Bu durum da bize
açıkça göstermektedir ki, artık, Hükûmet, araştırma
komisyonu süreçlerine kendisine siyasal çıkar sağlayıcı
yaklaşımından bir an önce, derhâl vazgeçmelidir. Bu anlamda,
demokrasinin gereği olarak muhalefetin de önerilerini dikkate alarak bu
çalışmaları ortaklaştırmalıdır.
Çalışmaları sadece kendisinde merkezîleştiren tutum ve
yaklaşımlardan da vazgeçmelidir ve kurulan Meclis
araştırması komisyonu raporlarının sonuçlarından
hareketle gerekli düzenlemelerin de ivedilikle hayata geçirilmesi
gerekmektedir.
Bu anlamda, ümit
ediyoruz ki bu rapor önceki raporlar gibi unutulup sadece yazılı bir
belge olarak değerlendirilmez. Eğitim Bakanlığı ve
ilgili bakanlıklar komisyon raporunu dikkate alır, tüm eksikliklerine
rağmen, gerekli değişiklik ve düzenlemeleri de bir an önce
gerçekleştirir.
Değerli
milletvekilleri, komisyon raporu incelendiği zaman, üstün yetenekli
çocukların keşfi, eğitimi ve istihdamıyla ilgili
değerlendirmelerin bütüncül bir yaklaşımdan uzak olduğunu
görmekteyiz. Konuyu diğer toplumsal ve politik bağlamlardan
kopararak, sadece teknik bir soruna indirgemiştir. Sorun, daha çok bir
mevzuat sorunu, aile içi eğitim, sermaye, eğitim ve bilim ve sanat
merkezlerinin yaşadıkları sorunlar bağlamında ele
alınmıştır, Türkiyede çocukların içinde
bulundukları koşullar dikkate alınmamıştır.
Yoksulluk, şiddet, siyasal ve kültürel gerilimler ve çatışmalar,
adaletsizlik ve eşitsizlik, ayrımcılık, ötekileştirme,
asimilasyon, inkâr ve benzeri kavramların hiçbirine esaslı bir
şekilde yer verilmemiştir.
Türkiyede temel
sorun üstün yetenekli çocukların keşfedilmesi sorunu değildir.
Temel sorun, sosyoekonomik durumu iyi olan çok az sayıdaki ailelerin
çocuklarının dışında kalan milyonlarca çocuğun
bilgi, ilgi, beceri ve yeteneklerini ortaya çıkarabilecekleri
koşullardan yoksun olmalarıdır.
Üstün yetenekli
çocuklara gelmeden önce bu ülkenin yakıcı bir gerçeği de çocuk
yoksulluğudur. Türkiyede 46 milyon kişi açlık
sınırının altında yaşamaktadır. Bu durum
bize milyonlarca çocuğun sağlıklı bir gelişim için
asgari düzeyde dahi beslenme ihtiyacını karşılayamadığını
göstermektedir. Üstün yeteneğin keşfini, ortaya
çıkmasını, ülke gelişimine etkin bir şekilde
katkı sunmasını istiyorsak önce bu sorunla mücadele etmeliyiz,
bu temelde sosyoekonomik politikalar geliştirmeliyiz.
Yine çocuk
yoksulluğuyla bağlantılı olarak çocuk işçiliği de
bu ülkenin çok acı bir gerçeğidir. Türkiyede, resmî rakamlara göre
893 bin çocuk temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek ve
ailesine katkı sunmak amacıyla çalışmak zorunda
kalmaktadır. Kayıt dışı çocuk işçiliğini de
bu rakamlara eklersek Türkiyede milyonları geçen sayıda çocuk
işçi yaşamaktadır. Bu çocukların, bırakın üstün
yeteneklerini keşfedecekleri imkânları olmasını,
çocukluklarını yaşayabilecekleri, oyun oynayabilecekleri bir
zamanları bile bulunmamaktadır.
Çocukların içinde bulunduğu koşullardan
bir diğeri de Türkiye'de çocuklara yönelik şiddet ve
istismardır. Türkiye'de sadece 2013 yılında 80 binin üzerinde
çocuk cinsel istismara uğramış ve yüz binlercesi de aile içi şiddete
maruz kalmıştır. Ayrıca, Türkiye'de çocukların yaşam
hakkı bizzat devlet tarafından ihlal edilmektedir. Sadece son yirmi
beş yılda 500ün üzerinde çocuk güvenlik güçlerinin kasti tutumu ya
da ihmali sonucu yaşamını yitirmiştir. Roboskide de
eğitim masraflarını çıkarmak için sınır ticareti
yapmak zorunda kalan 22 çocuğun üzerine bombalar
yağdırılmıştır. Sosyal olaylar
karşısında tepkisini dile getirmek isteyen Berkin Elvan gibi
onlarca çocuk polis tarafından katledilmiştir. 12 yaşındaki
Uğur Kaymaz evinin önünde 13 kurşunla öldürülmüştür. Bu
çocukların üstün yeteneklerinin ortaya çıkarılması
gerekirken bizzat devlet tarafından, güvenlik güçleri tarafından
katledilmişlerdir.
Yine, son yıllarda yüzlerce çocuk devletin ihmali
nedeniyle yaşamını yitirmiştir. 2013 yılı haziran
ayına kadar taşımalı eğitim sistemindeki servis
kazaları nedeniyle 65 çocuk yaşamını yitirirken okullardaki
ihmaller yüzünden 2010-2012 yılları arasında 26 çocuk
yaşamını yitirmiş, 2013 yılında ise Bingöl
depreminde Çeltiksuyu Yatılı Bölge İlköğretim Okulunun
çökmesi sonucu 84 çocuk yaşamını yitirmiştir. 2008
yılında Konyada Kuran eğitimi verilen yurt binasının
çökmesi sonucu da 18 çocuk ne yazık ki yaşamını
yitirmiştir. Buradan da bu hususla ilgili olarak Eğitim Bakanlığına
açıkça sormak istiyoruz: Bu çocukların yaşam hakları ihlal
edilirken siz neredeydiniz? Tek bir açıklamanız ve incelemeniz
bulunmakta mıdır bu konularla ilgili?
Değerli
arkadaşlar, çocukların üstün yeteneklerinin ortaya
çıkmasındaki en büyük engellerden biri de hiç kuşkusuz, ana
dilde eğitim hakkının yok sayılmasıdır. Dünyada
birçok ülke ana dilde eğitime geçeli uzun bir zaman olmuşken ve bu
konuda ciddi bir yol alınmışken, Türkiyede hâlen ana dilde
eğitim bölünme paranoyalarıyla ele alınmakta ve ana dilde
eğitime ilişkin ciddi bir direnç ve tavır söz konusudur. Oysaki
çocuklar ilk bilgilerini ana dilleriyle edinirler. Bu bilgiler ileriki
aşamalar için bir temel olur. Okul öncesi yaşadığı
altı yıl, öğrendiği şeyleri ana dil yoluyla
öğrendiği için yeni öğreneceklerini de ancak ana dil yoluyla
canlandırabilir, diğer bir deyişle, ana dil düşünce
temelinin de düşünce gelişiminin de temelidir. Ana diliyle
eğitim görmeyen, ana diliyle düşündüklerini aktaramayan, hâliyle ne
zekâsını ne de yeteneğini kullanabilme imkân ve olanağına
sahip olamaz. Okulun görevi de aslında bu yetenekleri desteklemek ve bunun
gelişimi yönündeki çabaları ve olanakları sunmaktır.
Eğer bir çocuk 7 yaşında, hiç bilmediği bir dilde
dünyayı anlamaya ve anlamlandırmaya, konuşmaya zorlanırsa
iç dilini yitirir, içsel diyalog sonlanır. Bu, bir yapının içe
çöküşüne benzer. Yedi yıllık kişilik oluşturma
çabası, kimlik kurgusu, dünyayı anlamlandırma ve onun içinde
kendi yerini bulma süreci sıfırlanır. Yeni bir dilde
eğitime başlaması, yeni doğan bir çocuğun hayata
başlaması gibidir.
Öğrenmeyi kolaylaştırdığı ve böylece çocuğun
yeteneklerini ortaya çıkarmasını sağladığı
konularda da hemfikirdir. Ortada bu kadar araştırma ve bilimsel sonuç
dururken, çocukların ana dilde eğitim almasını engellemek,
onların yeteneklerinin ortaya çıkmasını engellemek
demektir. Oysaki yapılması gereken, okul öncesi eğitimden
başlayarak devlet okullarında çocukların ana dilde eğitim
alabilmelerinin yolunu açmak ve böylece yeteneklerini geliştirmelerinin de
fırsatlarını yaratmaktır.
Türkiye
çocuklarının yeteneklerinin üstün bir şekilde gelişmesinin
en büyük engellerinden biri de hiç kuşkusuz eğitim sisteminin
sınav merkezli olmasıdır. Eğitim kurumlarında çocuklar
birer yarış atı gibi ilkokuldan başlayarak üniversite,
hatta üniversite sonrasına kadar
yarıştırılmaktadırlar. Sizlerin dikkatini buraya
çekmek ve gerçekten bu konuda yürütülen politikaların ne kadar
kişisel gelişime, kişinin yeteneklerinin gelişimine ket
vurduğunu ifade etmek istiyorum. Öğrencileri birbirinin rakibi hâline
getiren bu sistem kesinlikle dayanışmacı bir toplumu oluşturmaz
ve dayanışmacı bir toplumun gelişiminin de önünü keser diye
ifade etmek gerekiyor.
Ayrıca, her
eğitim ortamı o ortamda var olan koşullara özgündür. Eğitim
müfredatı oluşturulurken, ders içerikleri belirlenirken, ölçme ve
değerlendirme yöntem ve esasları belirlenirken bu özgün koşullar
göz önünde bulundurulmalı ve her eğitim ortamı kendi
özgünlüğünde değerlendirilmelidir.
Örnek vermek
gerekirse, Çankayadaki bir okulun ortamının koşullarıyla
Şanlıurfadaki bir okulun içerisinde bulunduğu ortamın
koşulları kesinlikle bir değildir. Dolayısıyla, burada
oluşturulacak olan eğitim müfredatlarının da kesinlikle
yerellerdeki sosyal ve toplumsal koşullara uygun bir şekilde
düzenlenmesi gerekmektedir.
Herkese
fırsat eşitliği sunulduğu iddia edilmektedir. Herkesin bu
sınavlara girme ve bu sınavları kazanma şansının
olduğu argümanı ileri sürülmektedir. Lakin bölgesel,
sınıfsal koşullardan kaynaklı bazıları daha
şanslı ve bu şans her zaman yerele göre merkezde bulunanlarda ne
yazık ki daha fazladır. Bunun çokça örneğini hepimiz, burada
bulunan arkadaşlar da dâhil olmak üzere Türkiyede çok örneklerini
görmekte ve bunu yaşamaktayız. Merkezde yaşayan, merkezde
eğitim gören daha fazla olanaklara, daha fazla imkânlara sahip olurken
yerellere doğru bu olanak ve imkânlar ne yazık ki daha az, daha
yetersizdir. Hakkârideki bir öğrencinin sınavlara giriş
koşullarıyla Ankara Çankayadaki öğrencilerin sınava
giriş koşulları ne yazık ki aynı olmadığı
için yetenekleri de zekâları da bu koşullar tarafından
engellenmekte ve bu koşulların baskısı altında
gerçekleşmektedir.
Saydığım
bu sorunlar ve eksiklikler yanında Türkiyede çocukların
yeteneklerinin üstün bir şekilde geliştirilmesinin önündeki en büyük
engellerden biri de okullardaki fiziksel yetersizliklerdir. Türkiyede kaç okulda
spor salonu bulunmaktadır, kaç okulda tam teşekküllü müzik atölyesi,
resim atölyesi bulunmaktadır? Bugün, üstün yetenekli çocukların
gittiği bilim ve sanat merkezlerinin bile birçoğunun kendi
binası bulunmamaktadır. Bu okullar başka kurumların
binalarını kullanmakta ve fiziksel yetersizliklerle baş
başa kalmaktadırlar. Bütün bu sorunlar Türkiyede
çocuklarımızın yüz yüze olduğu gerçekliği
yansıtmaktadır. Bu rapordaki en temel eksiklik de bu yapısal
sorunlara yer verilmemiş olmasıdır. İlk başta da ifade
edildiği gibi, maalesef, bu rapor da iktidar partisinin çocukların
içinde bulunduğu gerçeği ve eğitimin yapısal
sorunlarını ıskalayan bir yaklaşımla
hazırlanmıştır. Ayrıca, saymış
olduğumuz yapısal sorunların yanında, üstün yetenekli
çocukların keşfi, eğitimi ve gelişimine ilişkin
bazıları da raporda yer alan görüş ve önerilerimizin Eğitim
Bakanlığı başta olmak üzere ilgili bakanlıklarca
dikkate alınması temennisiyle, özellikle bilim ve sanat merkezleriyle
ilgili bazı hususlara değinmek istiyoruz.
Komisyon raporunda
belirtildiği gibi 2011-2012 eğitim-öğretim yılında
toplam 58 ilde, 64 bilim ve sanat merkezinde 11 bin öğrenciye eğitim
verilmektedir. Oysa ki TÜİK verilerine göre Türkiyede 0-24 yaş
arasında 620 bin üstün yetenekli birey olduğu bilinmektedir. Yani,
yaklaşık 610 bin çocuk ve genç bu merkezlerden
faydalanmamaktadır. Bu hususta Millî Eğitim
Bakanlığının acil olarak yapması gereken ilk iş
bu merkezlerin yaygınlaştırılması ve
geliştirilmesidir.
Bu amaçla,
BİLSEMlerde tamamlayıcı, zenginleştirici, yaratıcılığı
özendiren, gerçek yaşamla ilişkilendirilmiş bir eğitim
verilmelidir. Tanılama çalışmaları ilkokul 1inci
sınıfta yapılmalı ve 2nci sınıfın ilk günü
eğitime başlanmalıdır. Eğitim etkinlikleri özerk ve
özgün biçimde planlanabilmeli, yürütülebilmeli ve
değerlendirilebilmelidir.
Bu merkezlerde
verilen eğitim hizmeti içinde eleştirel ve yaratıcı
düşünce, bağımsız öğrenme becerileri,
araştırma becerileri, problem çözme ve mantık yer
almalıdır. BİLSEMlerdeki planlama, uygulama ve
değerlendirme aşamalarına öğrenciler aktif bir şekilde
katılmalı ve dâhil edilmelidir. Buralarda üstün yetenekli
öğrencilerin gerçekleştirdikleri projeler TÜBİTAK
tarafından destek fonları üzerinden desteklenmelidir.
Bilim ve sanat
merkezleri yönetmeliği hazırlanmalıdır. Hukuksal
işleyiş daha sağlam bir zemine oturtulmalıdır.
Merkezlerin yönetici sayıları ve taşıdıkları
nitelikler daha bilimsel ölçütlere bağlanmalıdır. Alanında
uzmanlaşmış yeteri sayıda yönetici ataması
gerçekleştirilmelidir. Bu alanda öğretmen yetiştiren bölümlerin
sayısı çoğaltılmalıdır.
Eğitim-öğretim
yılı başlamadan bilim ve sanat merkezlerindeki açık
branşlara öğretmen ataması için öğretmen seçimi
kursları açılmalı, bu merkezlerin bilimsel
çalışmalarına uygun ortamlara kavuşmaları
sağlanmalı, öğretmen normları güncellenmeli ve buralarda
görev yapan öğretmenlerin sayısı
artırılmalıdır.
Üstün yetenekli
öğrenciler ve bu alanda görev yapan çalışanlar için servis ve
yemek hizmeti desteği verilmelidir. BİLSEMlere ulaşım
sorunu çözülerek bu okullardaki tüm öğrencilere ücretsiz ulaşım
imkânı sağlanmalıdır.
Sonuç olarak, bu
merkezlere devam eden öğrencilerin ve çalışanların
çözülmesi gereken pek çok sorunu olduğu anlaşılmaktadır.
Toplumsal yaşantımızın içinde yer alan bu önemli
farklılığın farkındalığını yükseltmek,
toplumda var olan bu bireyleri araştırıp, bulup çıkarmak ve
destekleyerek cesaretlendirmek toplumun gelişmesi ve ilerlemesine önemli
katkılar yapacaktır. Bu bağlamda sorunların çözümü yolunda
adımlar
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Devam edin.
İBRAHİM
AYHAN (Devamla)
atılırken velilerin duygularının,
bütçelerinin ve çocuk emeğinin sömürülmesine asla izin verilmemelidir.
Daha keşfedilmemiş yüz binlerce dâhi çocuk ve genci keşfetmek ve
topluma kazandırmak için hepimize büyük sorumluluklar düşmektedir.
Ayrıca, bu
merkezlerde üretilen bilimsel çalışmaları, icatları ve
bilgileri belli çevrelerin çıkarına değil, bütün toplumun
yararına kullanmak gerekir. Bu tutum, başta ülkeyi yönetenler ve
Millî Eğitim Bakanlığı olmak üzere kurumlarda görev
yapanlar için etik bir ilke olmalıdır. Bu anlamda ümit ediyoruz ki bu
rapor önceki raporlar gibi unutulup sadece bir yazılı belge olarak
değerlendirilmez, Eğitim Bakanlığı ve ilgili
bakanlıklar komisyon raporunu dikkate alır, tüm eksikliklerine
rağmen gerekli değişiklik ve düzenlemeleri yapar, bir an önce
gerçekleştirilir.
Bu temenni ve
duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Ayhan.
Şimdi,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Emrehan
Halıcı.
Buyurunuz
Sayın Halıcı. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
MEHMET EMREHAN HALICI (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime başlarken Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Üstün zekâya ve
yeteneğe sahip çocukların belirlenmesi ve desteklenmesi, daha sonra
takip edilmesine dönük olarak son yıllarda önemli gelişmeler
yaşanmıştır. Üniversiteler, eğitim kurumları,
sivil toplum kuruluşları tarafından düzenlenen toplantıların
yanı sıra Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunda konuyla ilgili bir
strateji oluşturma kararı alınmıştır.
Geçtiğimiz yılın aralık ayında Türkiye Zeka Vakfı
tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi salonlarında Zekâ ve Yetenek
Kongresi düzenlenmiştir. Bu umut veren çalışmaların en
önemlisi Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulan araştırma
komisyonudur. Kısır siyasi çekişmelerden uzak, uyum ve
uzlaşı içerisinde çalışan Komisyonun Sayın Başkanı
Halide İncekara başta olmak üzere tüm üyelerine
huzurlarınızda şükranlarımı sunarım.
Kuşkusuz görüşlerimizde ve önerilerimizde
farklılıklar yaşadık ancak bunları demokratik bir
biçimde tartıştık, birbirimizi dinledik, anlamaya
çalıştık. Bu olumlu atmosferin Meclisin diğer
ortamlarına da yansıması en önemli temennimdir.
Farklılıklar yaşadık diyorum, aslında bu çok
doğal çünkü Komisyon çalışmaları sırasında
dinlediğimiz akademisyenler, konunun uzmanları, aileler, bürokratlar
hep birbirinden farklı görüşler ortaya koydular. Sorunlar da, çözüm
önerileri de birbirlerinden çok farklıydı.
Çalışmalar sonucunda benim şahsi olarak
iki tane temel tespitim oluştu. Bir: Bu konuya ülkemizde çok önem
veriliyor. İki: Ne yapılması gerektiği konusu ne yazık
ki belirsiz. Eğer bir konu hem önemliyse hem de ne
yapılacağı bilinmiyor ise siyasete görev düşüyor demektir.
İktidar partisi başta olmak üzere tüm partilerin, raporda
değinilen konularla ilgili düzenlemelerin yapılması için gayret
göstermeleri gerektiğini hatırlatmak isterim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tarihimize bakıldığında bu konuyla ilgili özel bir
konumumuz olduğu görülür. Üstün yeteneklilerin eğitiminde dünyadaki
ilk örnek enderundur. Özel yeteneğe sahip çocukların seçilmesi,
farklılaştırılmış eğitim verilmesi, performansa
göre eğitimin sürdürülmesi, ders veren hocaların da üstün meziyetlere
sahip olması gibi yaklaşımlar enderunun ayırt edici
özellikleridir. 18inci yüzyıldan başlayarak bu özelliklerin
gevşemesiyle maalesef başlangıç vasfını
kaybetmiştir.
Cumhuriyet döneminde konuyla ilgili ilk kanun 1929
yılında çıkarılan 1416 sayılı Ecnebi Memleketlere
Gönderilecek Talebe Hakkında Kanundur. Daha sonra, 1948 yılında
5245 sayılı İdil Biret ve Suna Kanın Yabancı
Memleketlere Müzik Tahsiline Gönderilmesine Dair Kanun
çıkarılmıştır. Özel yeteneklilerle ilgili olarak
çıkartılan ilk kanun olan bu kanun, daha sonra, 1956
yılında 6660 sayılı Güzel Sanatlarda Fevkalade İstidat
Gösteren Çocukların Devlet Tarafından Yetiştirilmesi
Hakkındaki Kanuna dönüşmüştür. Kanun ve daha sonra 1963
tarihinde çıkarılan bir yönetmelikle bu durum hâlâ yürürlüktedir.
İdil Biret ve
Suna Kandan sonra kanundan çeşitli sanatçılar
yararlanmıştır. Bunlar arasında Bedri Baykam, Fuat Kent,
Ateş Pars, Gülsin Onay, Hasan Kaptan, Hüseyin Sermet, İsmail
Aşan, Nevbahar Aksoy, Neveser Aksoy, Selman Ada, Tunç Ünver, Vedat Çizer,
Verda Erman gibi önemli isimler sayılabilir.
1976
yılında Özel Statü Yönetmeliği çıkarılmış,
özel yetenekli çocukların devlet konservatuvarlarında yoğun bir
eğitim görmeleri ve konservatuvarın yüksek bölümünü bitiren
gençlerden bir kısmının da yurt dışına
gönderilmeleri sağlanmıştır. Bu özel statüden de yararlanan
sanatçılar şunlardır: Burçin Büke, Çağıl Yücelen,
Çağlayan Ünal, Ertan Torgul, Fazıl Say, Muhiddin Dürrüoğlu, Oya
Ünler, Özgür Balkız, Şölen Dikener ve Yeşim Alkaya. Bu isimlerden
sonra Millî Eğitim ve Kültür Bakanlığı komisyon
oluşturamadığı için yasa ne yazık ki
uygulanamamıştır. Bu durum kabul edilemez. Çok az sayıda
ismin yararlandığı bu yasa ve yönetmelikler bir an önce
işlerlik kazanmalıdır. Komisyonlar toplanmalı, uygulamalarla
ilgili esaslar kamuoyuna duyurulmalı ve yeteneği kanıtlanan
çocuklarımıza, gençlerimize düzenli olarak destek
sağlanmalıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; araştırma komisyonunun
adı Üstün Yetenekli Çocuklar ifadesiyle başlamaktadır. Bu
ifadenin üstün zekâlı çocukları da kapsadığı
belirtilmektedir. Bazı uzmanlar, bazı yöneticiler üstün zekâlı
ifadesini itici bulduklarını söylemektedir. Bazı uzmanlar ise
üstün sözcüğünü de doğru bulmayıp bunun yerine özel
sözcüğünü kullanmayı önermektedirler. Bu konudaki görüşüm,
ifadeyi tam ve doğru olarak yani üstün zekâlı ve üstün yetenekli
çocuklar olarak kullanmaktır. Eğer bu kişileri bulmayı,
topluma ve insanlığa kazandırmayı hedefliyor isek onlara
hak ettikleri değerleri vermemiz gerekir. Bu konuda ürkek olmaya, çekingen
olmaya gerek yoktur. Üstün zekâya ve üstün yeteneğe sahip olan insanlar,
hem o ülkenin hem de bütün dünyanın hazineleridir. Hele bunların
arasından bazıları daha da öne çıkarlar. Dünyanın
çehresini değiştiren, bilimde, teknolojide, sanatta devrimler yapan;
iyiyi, doğruyu ve güzeli görmemize katkı sağlayan bu az
sayıda insanlardır. Milyarlarca insan arasında binlerle ifade
edilebilen bu farklı insanlara, başka bir deyişle dâhilere çok
ama çok şeyler borçluyuz.
Değerli milletvekilleri, zekânın pek çok
tanımı var. Zekâ, öğrenme yeteneğidir; zekâ, daha önce
karşılaşılmayan problemleri çözebilme yeteneğidir;
zekâ, anlama ve anlatma yeteneğidir; zekâ, çevreye ve koşullara uyum
gösterebilme yeteneğidir; zekâ, akıl yürüterek sonuçlar ve karar
üretme yeteneğidir. Zekâ tabii ki tek bir alanda tanımlı
değildir, değişik birçok alan vardır. Örneğin,
Gardnerin çoklu zekâ kuramına göre sözel, sayısal, mekânsal,
bedensel, müziksel, sosyal ve içsel zekâ alanları vardır.
Ülkemizde üstün zekâya ve yeteneğe sahip
öğrencilerin tanılama süreçleri Millî Eğitim
Bakanlığı tarafından yürütülmektedir. İllerde bulunan
rehber ve araştırma merkezleri ve bilim, sanat merkezleriyle iş
birliği içerisinde yapılmaktadır. Komisyon üyeleri olarak
rehberlik ve araştırma merkezleri ve bilim, sanat merkezlerinde
yaptığımız incelemelerde birçok eksikliğe şahit
olduk. Bu kurumlar yeniden ele alınmalı ve amaçlarına uygun
biçimde çalışmalarını sağlayacak düzenlemeler acilen
yapılmalıdır. Verilen eğitimler, çocuğun bilişsel,
duyuşsal ve psikomotor gelişimine uygun olmalıdır.
Yeteneklere yönelik eğitim programlarını belirlemek için
yapılacak tanılama işlemlerinde zekâ testlerinin yanı
sıra yetenek testleri, yaratıcılık, karar verme, problem
çözme, müzik, iletişim gibi becerileri ölçen uygulamalar da muhakkak
kullanılmalıdır.
Zekâ çok değerli olduğu ve kıymet
verildiği için suistimallere de çok açık bir durumdadır.
Ülkemizde zekâ ve yetenek konusu daha çok gündeme gelmeye başlayınca
üstün zekâlılar okulu, üstün yetenekliler sınıfı, dâhiler
okulu, dâhiler sınıfı gibi adlarla çeşitli girişimler
de ortaya çıkmaya başlamıştır. Çocukları için her
şeyi feda etmeye hazır olan aileler için bu çok ciddi bir risktir. Bu
tür faaliyetlerde bulunacak kurumlara Millî Eğitim
Bakanlığı tarafından onay verilmeli, faaliyetleri
titizlikle incelenmeli ve sürekli olarak denetlenmelidir. Ailelerin
yanıltılması, çocukların hayal
kırıklığına uğratılması kesinlikle
önlenmelidir.
Ülkemizde aileler
genellikle üstün zekâ ve yeteneği sadece derslerde ve sınavlardaki
başarıyla ölçmektedir. Bu, yanlış bir tutumdur. Dâhilerin
bir çoğu eğitim hayatlarında özel bir üstünlük göstermemelerine
rağmen, ilgi duydukları alanlarda olağanüstü
başarılara ve eserlere imza atmışlardır.
Sınavlarda başarıyı hedefleyen, ezbere dayalı bir
eğitim sistemi yerine farklı beceri ve yetenekleri ortaya
çıkarmayı ve geliştirmeyi hedefleyen bir eğitim sistemi
oluşturulmalıdır. Farklı becerilere sahip olanların
olabildiğince erken tespit edilmelerini, doğru yönlendirilmelerini,
desteklenmelerini ve takip edilmelerini sağlayacak bir program ne
yazık ki şu an için mevcut değildir. Komisyon
çalışmaları sırasında böyle bir programa alınacak
öğrencilerin nitelik ve nicelikleriyle ilgili değişik
görüşler dile getirilmiştir. Bizim düşüncemiz, böyle bir
programı gerçekten üstün zekâya ve yeteneğe sahip olduğu
belirlenen az sayıda kişiyle başlatmaktır, bu sayede destek
ve takip olanakları daha büyük olacaktır. Az sayıda ve
odaklanmış uygulamalardan elde edilen sonuçlar ve birikim
doğrultusunda program daha çok kişiyi kapsayacak biçimde
büyütülebilir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
rapora da yansıtmaya çalıştığımız
önerilerimizi kısaca özetleyecek olursak, ilk önerimiz, üstün zekâ ve
üstün yetenekle ilgili olarak bir ana plan hazırlanmasıdır. Bu
planda hedefler tanımlanmalı, ilgili kurumların görev,
sorumluluk ve etkinlik alanları belirlenmelidir. Ayrıca, planı
yürütmekten sorumlu olacak olan özerk ve bağımsız bir yapı
oluşturulmalıdır. Üstün zekâ ve üstün yetenek konusunda bir
tanım yapılmalı, bu tanımda yer alacak kriterler net olarak
belirlenmelidir. Tanılama süreçlerinde kullanılacak yöntemler ve
araçlar ilgili kişi ve kurumların da görüşleri alınarak
belirlenmelidir. Bu süreçler adil, şeffaf ve denetlenebilir
olmalıdır. Üstün olarak tanımlanan çocukların
eğitiminde zenginleştirme, farklılaştırma,
sınıf atlama gibi uygulamalar muhakkak yapılmalıdır.
Üstün yeteneklilik konusu aile, kamu ve
toplumun ortak sorumluluğundadır. Ailenin erken yaşta
çocuğun yüksek potansiyelini fark etmesi çok önemlidir. Erkenlik ilkesi
çerçevesinde doğumdan itibaren Sağlık Bakanlığı
tarafından gelişimsel takip yapılmalı, çocuğun
potansiyelini nasıl destekleyebileceğine ilişkin olarak ailelere
yol gösterilmelidir. Zekâ ve yetenekte yüksek potansiyelin belirlendiği
andan itibaren gelişim verileri kayıt altına alınmalı
ve kurumlar arasında bilgi akışı
sağlanmalıdır. Sağlık Bakanlığında
doğumla başlayan gelişimsel takip bilgileri, okul
çağının başlamasıyla birlikte sistem üzerinden Millî Eğitim
Bakanlığına aktarılmalıdır.
Üstün zekâya ve üstün yeteneğe
sahip olanların eğitimini veren eğitmenlerin nitelikli
olmaları gerekmektedir. Bu kişiler akademik seviyede iyi bir alan
eğitimi almış olmalı, araştırmacı, yaratıcı,
gelişmelere açık, kendini yenileyebilen ve lider özelliklerine sahip
bulunmalıdır. Oysa gene yaptığımız Komisyon
çalışmalarında öğrenci ve aile şikâyetlerinin
çoğunun eğitmenler ve yöneticilerle ilgili olduğunu gördük. YÖK,
öğretim üyesi yetiştirme programı kontenjanları ve yurt dışı
burslarında bu alanda akademisyenlerin yetiştirilmesi için pozitif
ayrımcılık uygulamalıdır. Ayrıca, üstün
zekâlı ve üstün yeteneklilerin eğitiminde görevlendirilecek
öğretmenlerin yetiştirilmesi için yüksek lisans, doktora ve üç ile
altı aylık kısa dönemli sertifika programları
açılmalıdır. Bu özelliklere sahip gençlerimizin
eğitimlerini tamamladıktan sonra kendi alanlarında istihdam
edilmelerini sağlayacak ve beyin göçünü ve bunların olumsuz
etkilerini önleyecek politikalar muhakkak oluşturulmalıdır.
Bir bilgiyi de sizlere iletmek isterim:
Zekâ ve Yetenek Kongresinin 2ncisi 29-30 Kasım 2014 tarihlerinde Orta
Doğu Teknik Üniversitesinde yapılacaktır. Kongrenin temel
bileşenlerinden biri İyi Uygulamalar ve Projeler başlığı
altındaki oturumlar olacak. Bu oturumlarda, Türkiyede ve dünyada üstün
zekâlı ve üstün yetenekli bireylerin potansiyellerinin yaşama
geçirilmesine yönelik olarak geçmişte ve son dönemde
yapılmış kayda değer nitelikteki uygulama örnekleri, projeler
ve yine aynı amaç çerçevesinde gerçekleştirilmiş olan
akademik çalışmalarla ilgili taraflarla bilgi
paylaşımı yapılacak.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; zekâ ve yetenek konusu sadece
çocuklarımız, gençlerimiz için değil her yaştaki
insanlarımız için önemlidir ve her yaştaki insanlarımız
için muhakkak ele alınmalıdır. Geleceğimiz
çocuklarımızdır, gençlerimizdir ama onların
yarınlarını bugün bizler yani yetişkinler
biçimlendiriyoruz. Bizler zeki olmaya, sorunları doğru anlamaya,
etkin çözümler üretmeye mecburuz. Sadece çocuklarımızın
değil, kendi zihinsel becerilerimizi de geliştirmek için çaba sarf
etmeliyiz.
Beynimiz
Allahın bize verdiği en değerli hazinedir. Eğer etik
değerler çerçevesinde bilgiye, akla, düşünmeye gereken önemi verirsek
sağlıklı beyinlere sahip oluruz. Sağlıklı beyinlerin
olduğu yerde haksızlıklar, adaletsizlikler olmaz;
sağlıklı beyinlerin olduğu yerde açlıklar,
yoksulluklar olmaz; sağlıklı beyinlerin olduğu yerde
yolsuzluklar, usulsüzlükler olmaz; sağlıklı beyinlerin
olduğu yerde doğa ve çevre tahribatı olmaz; sağlıklı
beyinlerin olduğu yerde kavga olmaz, savaş olmaz;
sağlıklı beyinlerin olduğu yerde tedbirsizliklerden,
ihmallerden kaynaklanan kazalar, felaketler olmaz.
2000
yılında zekâyla ilgili düzenlediğimiz bir toplantıya
Başbakanımız rahmetli Bülent Ecevit
katılmıştı ve çok güzel bir konuşma
yapmıştı. Ben ondan kısa bir bölümü size aktarmak
istiyorum. Rahmetli Ecevit şöyle diyor: Zekâ düşünce
aracıdır. Doğal olarak her araç gibi zekâ da
insanlığın hayrına olduğu kadar zararına da
kullanılabilir. Nitekim, tarihte de çağımızda da
insanlığı felakete sürüklemiş zeki fakat akılsız
yöneticiler az değildir. Onun için, zekâ eğitimini belirgin bir ahlak
eğitimiyle bütünleştirmenin uygun olacağını
düşünüyorum. Zekâ ve akıl birbirini çağrıştıran,
birbirine yakın ama birbirinden farklı kavramlardır. Zekâda
cesaret ve cüretkârlık vardır, akılda ise sağduyu ve
ihtiyatlılık vardır. O nedenle, akıl zekâyı
denetleyebilir. İdeal birleşim, bir insanda zekâ ve aklın
dengeli olarak bulunmasıdır. Atatürk'ün
başarısının sırrı da gerek komutan gerek yönetici
olarak her adımında ve her atılımında bu dengeyi
kurabilmiş, cesaret ve sağduyuyu bütünleştirebilmiş
olmasındadır. Zekâ ile aklın uzaktan bir akrabası ise
kurnazlıktır. Tabii, kurnazlıkta zekânın da aklın da
saygınlığı yoktur. Ancak kurnazlık bazen bir savunma
yöntemi de olabilir. Taoizmin kurucusu büyük Çin bilgesi Lao Tzu bu tür kurnazlık
olgusunu şu özdeyişle anlatmıştır: Yumuşak yönetilen
ülkenin halkı yalındır, sert yönetim ise halkı
kurnazlaştırır. Ecevit, Ben de buna şunu eklemek
istiyorum. diyor ve devam ediyor: Yöneticilikte hüner, insanları
kurnazlığa zorlamamaktır. Bunun yolu ise zekâ ile aklı
bağdaştırarak bulunur.
Rahmetli Ecevitin
sözlerinden herkesin, hepimizin ve özellikle de şu an ülke yönetiminde
bulunan değerli dostların ders çıkarmaları gerekir.(CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; zekâ bireyler için ne kadar
önemliyse üstün zekâlı insanlar da toplumlar için o kadar önemlidir. Hem
bireylerin zekâ ve yeteneklerinin geliştirilmesi hem de üstün zekâ ve
yeteneğe sahip olan kişilerin topluma kazandırılarak
kolektif bir zekânın oluşturulması ancak bir reformla
gerçekleştirilebilir. Bilim, teknoloji ve sanat üretimini hedef alacak
olan bu reformun temel ögesi düşünen, sorgulayan, zekâ ve yeteneğinin
kıymetini bilen ve sürekli geliştirmeye çalışan
yaratıcı insanlardır. Bu reform, aynı zamanda ülkemizi
bilgi toplumuna dönüştürmemiz için gerekli olan bilgi reformunun bir
parçasıdır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu reformu
gerçekleştirmeye kararlıyız.
Bu duygularla
komisyon raporumuzun daha sonra yapılacak olan çalışmalara ve
atılacak olan adımlara ışık tutmasını
diliyor, hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Halıcı.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Hüseyin
Bürge.
Buyurunuz
Sayın Bürge. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; üstün yetenekli çocukların keşfi,
eğitimi, öğretimiyle ilgili sorunların tespiti, etkin
istihdamın sağlanması amacıyla kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu üzerinde AK PARTİ Grubum
adına Komisyon üyesi olarak Genel Kurulu saygıyla sevgiyle
selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan evvel Somadaki kardeşlerimize rahmetler diliyorum.
27 Mayıs
olması hasebiyle de Menderese ve arkadaşlarına minnet
duyduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, eğitim, bireyin doğumundan ölümüne süregelen bir
olgu olduğundan, politik, sosyal, kültürel ve bireysel boyutları
aynı anda içinde bulundurduğundan tanımı
yapılması zor bir kavramdır. Eğitim, önceden
saptanmış esaslara göre insanların
davranışlarında belli gelişmeler sağlamaya yarayan
planlı etkiler dizesidir. Eğitim, bireyin
davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla
kasıtlı olarak istendik değişme meydana getirme süreci
olarak ifade edilir.
Eğitim,
Çiçeroya göre çocuğu insan hâline getirme sanatı; Eflatuna göre
beden ve ruha yetenekli olduğu güzelliği vermek; Rousseauya göre
insanı doğasına göre yetiştirmek; Spencera göre
insanı mükemmel bir hayata hazırlamak; Durkheima göre
yetişmiş nesiller tarafından henüz sosyal hayat için olgun hâle
gelmemiş bulunan nesiller üzerine yapılan her çeşit etkidir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, öğretim ise öğrenmeyi kolaylaştıracak
etkinlikleri düzenleme, gerekli araç ve gereçleri sağlama ve rehberlikte
bulunma eylemidir.
Tarih boyunca
insanların yaşamlarını değiştiren, medeniyet
dediğimiz gelişimi sağlayan, hiç şüphe yoktur ki üstün
beyin gücüne sahip insanlardır. Bu yaklaşım açısına
göre, yıllar boyunca insanların yaşamlarında bugünü daima
dünden farklı kılan, birçok insanın hayret ve
şaşkınlıkla seyrettikleri ve bahsettikleri teknik, fen,
bilim, sosyal, eğitim alanında birçok değişiklikler ve
gelişmeler olmalıdır. Toplum hayatında bu hızlı
değişiklikleri ve gelişmeleri sağlayan kişiler, o toplumda
üstün beyin gücüne sahip insanlardır ancak üstün yetenekli bireyler yeterince
eğitilmedikleri durumlarda sahip oldukları yüksek potansiyeli
yeterince değerlendirememektedirler. Bazen, normal zekâ düzeyine sahip bir
bireyin olağanüstü başarılarıyla
karşılaşırken üstün yeteneğe sahip kimi bireylerin
değil büyük bir buluş ortaya koymak, kendi kendilerine yetemedikleri
durumları da görmek mümkündür. Bu itibarla, üstün yetenekliler için özel
bir eğitim programına ihtiyaç duyduğumuzun altını
çizmek istiyorum.
Devletleri ve
milletleri oluşturan tüm kadim toplumlarda eğitim ve öğretim her
daim en hayati konuma sahip olmuştur. Başta bilim ve teknikte olmak
üzere, edebiyatta, sanatta, sosyal bilgilerde; kısaca, medeniyetlerin
gelişmesine vesile olacak her alanda eğitim ve öğretim temel
aktör olmuştur. Eğitim ve öğretim, bir toplumun en asli unsuru
olan insanı geliştirerek toplumun kendi içinde daha müreffeh bir
yaşam sürmesini, bilim ve teknikteki gelişmelerle yaşam
standartlarını artırmasını, çeşitli teknolojik
yeniliklerle diğer toplumlara karşı önde olmasını
sağlama çalışmasıdır.
Kadim bir
medeniyete sahip olduğumuz bu topraklarda eğitim ve öğretim,
kurmuş olduğumuz tüm devletlerde en asli unsur teşkil
etmiş, Selçuklularda Nizamiye medreseleri, Osmanlıda enderun mektebi
gibi örnekler güçlü bir imparatorluğun inşasında yer alacak
kalifiye elemanlar için âdeta dinamo görevini yerine getirmişlerdir.
Osmanlı İmparatorluğu devletin her kademesinde, ilmiye, seyfiye,
mülkiye, kalemiye ve benzeri sınıflarda gerekli olan
yetişmiş insan ihtiyacını enderun mektepleri sayesinde
gidermiştir. Aday gençlerin soylu ya da önde gelen ailelerin tercihen ilk
çocuğu olmasına, sağlıklı, güzel,
yakışıklı olmasına varıncaya kadar tespit
ettikleri unsurları öne koymuşlardır. Enderunda beşerî
bilimler, savaş sanatı, mesleki eğitimden oluşan bir güçlü
sacayağı modeliyle yetiştirmişlerdir. Beşerî bilimler
programında tüm öğrenciler için zorunlu olarak Türkçe, Arapça, müzik
ve Kur'an dersleri konulmuş, seçmeli dersler arasında ise Farsça,
Türkçe ve Farsça edebiyatı, Arapça dil bilgisi, İslamla ilgili
çalışmalar, hukuk, tarih ve matematik gibi dersler yer almakla
beraber, savaş sanatları içinde okçuluk, güreş, koşu, uzun
atlama, halter ve savaş oyunları da seçenek olarak önlerine
konulmuştur.
Saygıdeğer
milletvekilleri, enderun mezunları yetenekleri ve eğitimleri, üstlendikleri
görevleri itibarıyla yüzyıllar boyunca içinde
yaşadıkları toplumun seçkin ve güzide elemanları olarak
Osmanlı İmparatorluğunun güvencesi olmuşlardır.
Tabii, eğitim
ve öğretim insanla başlayıp insanla sona erecekse, insan her
dönemde birinci öncelikli olacaksa cumhuriyet döneminde de üstün yeteneklilere
eğitim formatına elbette ki kıymet verilmiştir. Ama
üzülerek ifade ederim ki... 1950li yıllarda, hatta 56da 6660
sayılı Müzik, Resim ve Diğer Güzel Sanat Dallarında
Olağanüstü Yetenek Gösteren Çocukların Devletçe Eğitilmesini
Düzenleyen Yasayla başlar. Ankara
Fen Lisesi bunu takip eder. Ankara Rehberlik ve Araştırma Merkezinin
öncülüğüyle bazı ilkokul ve ortaokuldaki denemeler, devlet ortaokul
ve lise parasız yatılılık sınavları,
öğretmen okulları ve yüksek dereceli öteki meslek
kuruluşları gibi saymam mümkün. TÜBİTAK burslarının,
Millî Eğitim Bakanlığının Yüksek Öğrenim Kredi ve
Yurtlar Genel Müdürlüğü yoluyla verdiği yükseköğrenim
burslarının, üniversite ve akademilere giriş sınavlarının,
Türkiye'nin ilk fen lisesinin eğitime başladığı
1963-64 yıllarının, 1989-90 Anadolu Güzel Sanatlar Lisesinin
açıldığının da altını çizmek istiyorum.
Tabii ki üzerinde
durmamız gereken en önemli konulardan bir tanesi bilim, sanat merkezleri.
Türkiyede ilk bilim ve sanat merkezi 1995te Ankarada
açılmıştır. 2003 yılına kadar sayıları
17 olan bilim ve sanat merkezlerinin sayıları bugün 72ye
yükselmiştir. Eleştiriyorken düne de bakmanızı özellikle
tavsiye ediyorum. 2003 yılında 17, şimdi ise 72 olmuştur.
Yeterli mi? Elbette ki yeterli değil. Ülkemizde hâlen 64 ilde 72 bilim
sanat merkezi yetenekli öğretmen arkadaşlarımız
vasıtasıyla 15 bine yakın öğrencimize hizmet etmektedir.
Katedilecek mesafe çok uzun çünkü özel eğitimden bahsediyoruz.
Edebiyat ve sosyal
bilimler alanında ihtiyaç duyulan bilim insanlarının
yetiştirilmesi amacıyla Türkiyenin ilk sosyal bilimler lisesi 2003
yılında açılmıştır. Millî Eğitim
Bakanlığı, Marmara Üniversitesi, Çocuk Vakfı iş
birliğiyle 23-25 Eylül tarihlerinde 1inci Türkiye Üstün Yetenekli
Çocuklar Kongresi gerçekleştirilmiştir. 2004-2005 yılları
arasında spor liseleri açılmaya başlanmış, 2008
yılında Bayrampaşa Belediyesi Bilim Merkezi faaliyete
geçmiştir. 2009 yılında Üstün Yeteneklilerin Eğitimi
Çalıştayı (BİLSEM MODELİ) düzenlenmiş,
çalışma sonrası Üstün Yetenekli Bireyler Strateji ve Uygulama
Planı ortaya konmuştur. Anadolu Üniversitesinde 2nci Ulusal Üstün
Yetenekli Çocuklar Kongresi yapılmıştır. 2011
yılında 652 sayılı Millî Eğitim
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnameyle Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel
Müdürlüğü bünyesinde başkanlık oluşturulmuştur. 2012
yılında Genel Kurulumuzun 6/3/2012 tarihli 74üncü Birleşiminde
17 üyeden oluşan Üstün Yetenekli Çocukları Araştırma
Komisyonu kurulmuştur. Sırası gelmişken Komisyon
Başkanımıza, buradaki bütün milletvekillerimize, böyle bir
komisyonun oluşmasında emek veren bütün arkadaşlarıma ben
de teşekkür etmek istiyorum. Bu bir başlangıç ama kesinlikle son
olmayacağını düşünüyorum. 2012 yılında Hacettepe
Üniversitesi iş birliğiyle 3üncü Türkiye Üstün Yetenekli Çocuklar
Kongresi yapılmıştır.
Yani üstün
yeteneklilerle ilgili yapılanları söylememe rağmen
eksikliklerimizi de söyleyecek kadar siyasi boyut içerisinde bir tespit olarak
sunmak istiyorum.
Eğitsel değerlendirme ve tanılamada
kullanılan yeterli ve güncel araçların (gözlem formları,
zekâ/yetenek testleri, müzik, resim, yaratıcılık ve liderlik
testleri) yetersizliğinin de altını çizmek istiyorum.
Ülkemizde özel yetenekli öğrencilerin büyük bir
bölümünün tanılanmamış olması.
Farklı eğitim modelleri içeren akademik
çalışma sayısının azlığı ve özel
yetenekli öğrencilerle çalışabilecek eğitimcilerin nitelik
ve nicelik konusunda yetersiz olması.
Kamu kurum ve kuruluşları, yerel yönetimler,
STKlar arasında iş birliğinin yeterli düzeyde
sağlanamaması.
Özel yeteneklilerle ilgili
yapılandırılmış bir aile rehberliği
programının olmamasını da eksiklik olarak ifade etmek
istiyorum.
Ancak, başta Sağlık
Bakanlığı olmak üzere bütün belediyeler, STKlar, engelli
kardeşlerimizle alakalı, AK PARTİ iktidarında engelli
kardeşlerimizi sokağa, gün yüzüne çıkarabilmek adına, özel
eğitim kurumları yapmak adına -milletvekili
arkadaşlarımızın da altını çizdiği üzere-
özel eğitim kurumları engelli kardeşlerimizle
buluşturulmuştur. İşte konuştuğumuz üstün
yeteneklilerin eğitimi de özel eğitime tabidir.
Üstün yetenekli çocuk, genel veya özel yetenekleri
açısından yaşıtlarına göre yüksek düzeyde performans
gösterdiği konunun uzmanları tarafından belirlenmiş
çocuklar olarak ifade edilir. Yani konumuz, önce cevheri bulmak, cevheri
bulabilmek adına testlerin hazırlanması, bulduktan sonra cevheri
-kastettiğim parantez içerisinde insanımızı,
çocuğumuzu- işlemek, topluma kazandırabilmek, gelecekte de onun
yaptığı çalışmalardan toplum olarak istifade etmeyi
amaçlamaktır.
Türkiyede üstün
yeteneklilere yönelik çalışmalar bu kadarla da sınırlı
değildir. Bilim ve teknoloji merkezleri her yaşta farklı
birikime sahip insanları bilimle buluşturmak, bilgiyi
kaynağından öğrenmelerini sağlamak ve bilime olan
merakı tetiklemek üzere tasarlanmış deneysel ve uygulamalı
merkezlerdir. Bu anlamda, Türkiyede ilk bilim merkezi Ankarada 1993te
kurulan Feza Gürsey Bilim Merkezidir. Belediyecilikte ilk olduğu için de
söylemek istiyorum: Bayrampaşa Belediyesi Bilim Merkezi de 2008 yılında
ilklerden birisidir.
Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığının kurulması, AK PARTİ
iktidarının bence en önemli yaptığı
çalışmalardan bir tanesidir. 03/06/2011 tarihinde Bilim, Teknoloji ve
Teknoloji Bakanlığının kurulmasının ardından
dönemin Bakanı Nihat Ergün Beyefendinin 81 ilde bilim merkezleri
açılacağını ilan etmesi yadsınamayacak kadar önemli
bir hadisedir. Yeni Bakanımızla ilk olarak başta Konya olmak
üzere Bursada, Kocaelinde, Sakaryada, Kayseride ve büyükşehir belediyelerinde
de bilim merkezleri açılmaya başlanmıştır.
Büyükşehir
belediyelerinin TÜBİTAK desteğiyle kurduğu bilim merkezleri
genellikle dünyadaki örnekleri gibi interaktif sergi alanlarından ve
bilimsel konularla ilgili hazırlanmış görsel deney setlerinden
oluşmaktadır. İlçe belediyelerine ve bütün belediyelere örnek
olması hasebiyle Bayrampaşa Belediyesinin Bilim Merkezi
öğrencilerinden Adem Noktacı ve Sevcan Altundalın 43üncü
TÜBİTAK Ortaöğretim Öğrencileri Araştırma Projeleri yarışmasında
fizik dalında 2012 yılında Türkiye birincisi, Avrupa Birliği
Genç Bilim Adamları Proje Yarışmasında Orijinallik Ödülü
aldığının da altını çizerek bu genç
kardeşlerimizi tebrik ediyor, yetiştiren öğretmen
arkadaşlarımı da kutluyorum.
Çocuk üniversitesi
deyip geçmeyin. Çocuk üniversiteleri, çocuklara keşfetme mutluluğu
veren bir ortam sunarak onlara bilim, sanat, spor etkinliklerini sevdirmeyi;
etkinlik yapma sürecinde el becerilerini, zihinsel becerilerini
geliştirmeyi, grup ile çalışma sorumluluğu
kazandırmayı amaçlayan yapılanmalardır. 2009
yılında Çocuk Üniversitesi adıyla faaliyet göstermeye
başlayan Ankara Üniversitesini de kutlamak gerek.
Türkiye Bilim
Merkezleri Platformu kurulmuş olmasını, bilim merkezleri
yöneticilerinin, bu merkezlerin sorunlarını ele almak ve çözüm
yollarını tartışmak amacıyla 2013 tarihinde
Gaziantepte bir araya gelmiş olmalarını önemsemeden geçebilir
miyiz? Platformun amacı,Türkiyedeki bilim merkezlerinin birbirlerinin
tecrübelerinden faydalanmalarını sağlamak, daha etkili metotlar
bularak halka ve özellikle çocuklara bilimi sevdirmektir.
Platformda, ayrıca, bilim merkezlerinin
sorunları ve çözüm yolları konuşulmaktadır.
Saygıdeğer milletvekilleri, AK PARTİ
iktidarında bunu, konuşan milletvekillerimiz için söylüyorum-
elbette ki eksikliklerimiz vardır, olacaktır da. İnsanın
eğitim ve öğretiminde, dünden bugüne, Âdem (AS)'dan kıyamete
kadar yapılacak eğitim çalışmalarının bir
tarafının mutlaka eksik kalacağının altını
çizmek istiyorum çünkü malzemeniz insandır. Marangoz belki de
yaptığının yanlış olduğunu bir kenara koyup
ondan bir başka malzeme çıkarmanın mücadelesini verebilir ama
insan farklı bir boyuttur, hele hele bu çocuk üstün zekâlıysa.
Bu çocuklarımızla alakalı özel
eğitimin gerekliliğinin altını çizmek açısından,
Komisyondaki arkadaşlarımızın, parti farkı gözetmeksizin,
bilgi ve becerilerimizi ortaya koyduğu bence çok anlamlı, belki de
geleceğe yol haritası çizecek kadar önemli bir rapor olduğunu
düşünüyorum. Bu itibarla, raporun hazırlanması noktasında
gelecek dünyamızla alakalı, gelecek günlerimizle alakalı bu yol haritasından
paydaşların istifade edeceğine inanıyorum.
Elbette ki önerilerimizi söylemiştik,
birkaçını da sizlerle paylaşmak istiyorum: Konuyla ilgili olarak
çalışmalarda Millî Eğitim Bakanlığı,
Sağlık Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı,
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı, Kalkınma
Bakanlığı, YÖK, üniversiteler, belediyeler, STKlar mutlaka
koordine edilerek çalışmalı ve senkronize olmalı diye
düşünüyorum.
Üstün yeteneklilerin keşfi için yeterli test ve
benzeri imkânların oluşturulması
Eğitim fakültelerinde
üzerinde en fazla durulması gereken hususlardan birisi -bunu yıllarca
öğretmenlik yapmış birisi olarak söylüyorum- üstün
yeteneklilerin keşfi ve yetiştirilmesiyle alakalı gözlem
yeteneğine sahip nitelikli öğretmen yetiştirilmesi
şarttır.
Üstün yetenekliler için özel, uygulamalı bir
müfredat oluşturulmalı ve uygulama imkânları
sağlanmalı, laboratuvar, gerekli malzemeler, üniversiteler ve sanayi
kuruluşları tarafından desteklenmelidir.
Üstün yetenekli
çocuklar için yatılı okullar kurulmalı, lise bitene kadar
çocukların devamı sağlanmalı ve yurt dışında
eğitim imkânları verilmeli.
Üstün
yeteneklilerin, kaçırdığımız bir husus olarak ifade
etmek istiyorum ki, velilerine çok önemli görevler düşüyor. Bu da
şunun için geçerli: Üstün yetenekli çocukların anne babalarına
da rehberlik ve destek faaliyetleri mutlaka verilmeli.
Bu konuda
yatırım yapan kurumların, (belediyeler, üniversiteler, STKlar)
devlet tarafından teşvik edilmesi, devam eden kurumların
korunması ve daha verimli hâle getirilmesinin gerekliliğine
inanıyorum.
Üstünler
geleceğimizdir. ilkesinden hareketle bir an önce çalışmalara
başlanmalı. Bütün bu çalışmalar yapılıyorken de
-hızlandırılmış bir sistem geçmişte vardı,
bir sınıf atlama- çocuğun geleceğini çocuğun
karartmamak adına üstün zekâlı ve yetenekli çocuklara böyle imkânlar
sağlanmalı.
Yetiştirilen
üstün yeteneklilerin uygun alanlarda istihdamı sağlanmalı. Bilim
merkezlerinin yasal bir zemine oturtulmasının da gerekli
olduğunu düşünüyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, hazırlanan raporda arkadaşlarımızın
çok ciddi emeklerinin olduğunu düşünüyorum. Bu emeklerin
karşılığında paydaşların senkronize olarak
çocuklarımız adına, geleceğimiz adına
hazırladığı önemli bir rapor olduğunu düşünüyor,
hazırlamada emeği geçen bütün arkadaşlarıma teşekkür
ediyor, sizlere saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bürge.
Buyurun Sayın
Atıcı, sisteme girmişsiniz.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
24.- Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcı'nın, Mersinin Yenişehir ilçesinde bulunan
Bahçelievler İlköğretim Okulunun kapatılmaması konusunda
Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcının gerekli hassasiyeti
göstermesini istirham ettiğine ilişkin açıklaması
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Millî
Eğitim Bakanı eğer beni dinlerlerse
Sayın Bakanım,
Mersinde Yenişehir ilçesinde Bahçelievler İlköğretim Okulunu
kapatma kararı aldınız. Bahçelievler İlköğretim Okulu
yirmi beş yıldır birçok üstün yetenekli ve üstün zekâlı öğrenciyi
yetiştirdi. Millî Eğitim Bakanlığının okul
kapatma kararlarının hiçbirine uymayan bir uygulama
yapılıyor Mersinde. Taşımalı öğrenci fazla
yapay gerekçesiyle bir okulun kapatılmasını içimize
sindiremiyoruz.
Sayın
Bakanım, bu konuya ilgi göstermenizi ve Bahçelievler İlköğretim
Okulunun kapatılmaması için gerekli hassasiyeti göstermenizi istirham
ediyorum. Daha önce Müsteşarınızı aradım, Bakan
Yardımcısıyla görüştüm; hep aynı, basmakalıp
cevapları alıyorum, hiçbirisi tatmin edici değil. Siz de bir
eğitimcisiniz, lütfen bu okulun kapatılmasını engelleyiniz.
Çok teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Atıcı.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Ben kısa
bir cevap verebilir miyim?
BAŞKAN
Soru-cevap değil ama siz de bir açıklama
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Açıklama
olarak
BAŞKAN
Buyurunuz, bir dakika.
25.- Millî Eğitim
Bakanı Nabi Avcı'nın, Mersinin Yenişehir ilçesinde bulunan
Bahçelievler İlköğretim Okulunun kapatılması konusunu
araştıracağına ilişkin açıklaması
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Bu konuyla
ilgili olarak Sayın Ali Özden de bir bilgi notu geldi, arada da
söylemişti. Oturumdan sonra bakacağım, konuyu bilmiyorum,
araştıracağım.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz.
X.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler (Devam)
1.- İstanbul
Milletvekili Halide İncekara ve 27 Milletvekilinin; Konya Milletvekili
Kerim Özkul ve 25 Milletvekilinin; Ankara Milletvekili Tülay Selamoğlu ve
21 Milletvekilinin; Adana Milletvekili Ali Halaman ve 20 Milletvekilinin;
Yalova Milletvekili Temel Coşkun ve 23 Milletvekilinin; BDP Grubu
adına Grup Başkanvekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın
ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve 22 Milletvekilinin; Üstün
Yetenekli Çocukların Keşfi, Eğitimleriyle İlgili
Sorunların Tespiti ve Ülkemizin Gelişimine Katkı Sağlayacak
Etkin İstihdamlarının Sağlanması Amacıyla Bir
Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin
Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/136, 176,
177, 178, 179, 180, 181) (S. Sayısı: 427) (Devam)
BAŞKAN
Komisyon adına İstanbul Milletvekili Halide İncekara
(AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın İncekara.
(10/136, 176, 177,
178, 179, 180, 181) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI HALİDE İNCEKARA (İstanbul) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
akşamın bu saatinde yine ben bir fıkra anlatayım,
fıkrayla başlayayım. Sayın Bakanım demin bana anlattı
eski bir karikatürden. Muhlis otobüse binmiş, başlamış
otobüs şoförüne bağırmaya, Ben bu otobüse bindim ama sor
bakalım benim biletim var mı? demiş. Şimdi, Sayın
Bakan, ben bu çalışmayı yaptım ama şimdi sorayım
bakayım ki bunun sonuçları hayata geçecek mi?
Evet,
konuştuğumuz konu özel bir konu; anlatmak için de, anlamak için de
-bunu Komisyon çalışmaları sırasında fark ettik ki-
gerçekten özel bir ilgi alanınızın olması lazım çünkü
hep konuya bakarken Memleketin bu kadar derdi varken, kimisi yanarken, kimisi
ağlarken, kimisi açken, kimisi bekarken şimdi bu çocukların
sırası mı? Zaten Allah bunları övmüş
yaratmış, onlar zaten zeki, akıllı ve bir problemleri varsa
da çözerler. diye bakılmış, onun için hiç gündeme
gelmemiş. Ayıpmış, sanki günahmış, sanki
memleketin bu kadar problemi varken üstün zekâlı ya da yetenekli
çocukları konuşmak kusur olurmuş gibi ki
konuşmacılarımızın bir kısmında da
haklı olarak bu refleksleri gördük, Yani bunu konuşuyorsak şunu
da
Değerli
dostlar, değerli meslektaşlarım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; evet, bu çocukları konuşamazsak memleketin
bir sürü sorununu çok uzun yıllar konuşmak zorunda
kalacağız, hep sonuçları konuşacağız, hep
Somaları konuşacağız, hep siyasetteki gerginlikleri
konuşacağız. Niye konuşacağız biliyor musunuz?
Benim bir teklifim var: Bu üstün zekâlı çocuklardan birkaç tane
serpiştiriversek kurumlara, kuruluşlara, siyasete, emin olun çok
sonuç değişecek. Sebepleri, sonuçları herkes konuşabilir.
İşte, şimdi bu konuştuğumuz alanda
ayıracağımız emek, zaman, vakit, para, neyse, hayatı
bize kolaylaştıracak, hayatı bize hızlandıracak,
hayatı bize rahatlatacak. Bir sürümüz için kahır olan, zahmet olan
şeyler o gençler ve çocuklar için öyle değil. Bizim günlerce
çalışıp öğrenebileceğimiz şeyler onlar için öyle
değil.
Kim bu çocuklar?
dediğimizde özellikle birkaç tane Avrupa Birliği ülkesinin nüfusu
kadar genç bir nüfusu olan Türkiyenin üstün zekâlı çocuklarından
bahsediyoruz. Hiç düşünmemiş mi siyaset bunu? Düşünmüş.
1929dan itibaren düşünmeye başlamış. Kurumlar kurmuş,
kuruluşlar kurmuş, kanunlar çıkarmış ama devletin
yapılanması içinde, kendi personel ve kurumsal yapısı
içinde bu üstün yeteneklilerden biraz serpiştirmedikleri için konuları
anlamak, kavramak, hayata geçirmek ve bunları okullarda ve sokakta
yaşanılır kılmak maalesef olmamış.
Kim bu çocuklar
Halide Hanım? Bizim evde torun vallahi çok akıllı biliyor
musunuz? Bir görsen benim kız var ya en son numara, çok zeki. diye
başlıyor hepimizin konuşmaları, doğru. Onların
kullandıklarını biz kullanamıyoruz, onların
konuştuklarını biz konuşamıyoruz, doğru. İyi
ama onlar gibi konuşmak için şimdiki televizyonlar vardı da biz
mi konuşmadık? Onların kullandığı cep
telefonları vardı da biz mi kullanmadık? Hayır. Tabii ki
zaman geliştikçe, anne baba beslenme, anne baba eğitimleri
arttıkça çocuklarımızın hızlanan bir zekâsı
olduğu kesin, bizden daha akıllılar kesin. Lakin burada
özellikle bahsettiğimiz, parlak çocuklar dediğimiz, bizden daha
hızlı öğrenen, bizden daha iyi düşünen çocuklar
olmasından ziyade akranlarının arasında diğerlerine
fark atan, yaratıcılık yanı güçlü olan,
başladığı işi mutlaka tamamlama ihtiyacı
hisseden, sorumluluk sahibi, adalet duygusu gelişmiş, empati
duyguları gelişmiş bir nesilden bahsediyoruz ve bunların
sayısı her 100 kişide ortalama 2 oldu ama biz komisyon
çalışmaları sırasında şuna kanaat getirdik ki
2yle sınırlandırmak çocuklara da bize de haksızlık
olur. Çünkü, eskiden tek zekâ ölçümüyle zeki diye tanımlanan çocuklar
şimdi artık çoklu zekâ ölçeklerinde farklı zekâlara sahip.
Sosyal zekâ, müzik zekâsı, matematik zekâsı yani bir sürü ifadelerle
tanımladığımızda bu halka genişleyebiliyor. Bu
çocuklar şanslı, bırak Halide Hanım. sakın demeyin,
bu çocuklar dertli, dertli; kanayan bir yara.
Nereden
çıktı bu bunca dert varken? Bakın, 22nci Dönemde çocuklarda
artan şiddet eğilimini çalıştık. Çünkü her çocuk
kıymetli ve her çocuk biricik kabul ettik.
23üncü Dönemde
kayıp çocukları çalıştık, çocuk mağduriyetini
çalıştık. Çalışmalarımızdaki
çıktılardan birisi de toplumun çok fark etmediği ama bu
çocukların çoğunluğunun annesinin babasının neredeyse
depresyon tedavisi gördüğü, cezaevleri ziyaretine gittiğimizde bu
çocukların bir kısmını oralarda gördüğümüz bir çocuk
nüfusundan bahsediyoruz. Evin yaramazı, hor görüleni, okulun tek ayak
üstünde tutulanı, sınıfta öğretmeninin en sevmediği,
rakibi gibi gördüğü çocuklar; tırmalıyorlar, didiniyorlar, öğrenmeye
çalışıyorlar. Tek kusurları var; arkadaşından
önce öğreniyor, filmin sonunu sizden önce görüyor. Tek kusurları var;
fark edemediklerinizi fark ediyor, çözemediklerinizi çözüyor, debeleniyor Beni
görün. diye.
Sayın
Bakanım, eğer 13 yaşında bir beslenme reçetesi veriyorsak
gençlerimize ve çocuklarımıza ve bunun altında beslenmeyle
çocuğa Eksik besleniyor. diyorsak
-özür dilerim, birden Eğitim
Bakanı, Sağlık Bakanı, Kalkınma Bakanını yan
yana görünce heyecanlandım çünkü 3ü de bu konuyla çok ilgili-
hemen
Sağlık Bakanlığı diyor ki: Bir dakika, çocuğu
besleyememişsiniz. Çocuklar sadece midelerinden beslenmiyor; çocuklar
gönüllerinden, zihinlerinden ve beyinlerinden
Bana bak, biriniz
nazar değdirdiniz bana ya! Okuyun üfleyin vallahi, gitti sesim.
İşte bu
nedenlerle 139 milletvekili kendine dert edinmiş ve yedi önergeyle
birlikte Komisyonumuz 6/3/2012 tarihinde kurulmuş. Yalnız, kendi
grubumu da kınıyorum, muhalefetin bu konuya baskı
yapmamasını da kınıyorum; bu kadar güzel bir
çalışma on yedi aydır rafta bekliyor. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
Efendim, tabii ki
o kadar konu varken bu çocuklar, bu komisyonlar görüşülür mü? Eğer bu
komisyonları görüşmezsek, bu çocukların derdine deva olmazsak
orta zekâlılarla siyaset de bürokrasi de daha uzun yıllar
sıkıntı çeker.
KADİR GÖKMEN
ÖĞÜT (İstanbul) Bravo.
(10/136, 176, 177,
178, 179, 180, 181) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI HALİDE İNCEKARA (Devamla) Evet, 22 toplantı
yapmışız, 12 uzman çalıştırmışız.
Yurt içinde millî eğitim çatısı altında 3 fen lisesi, 4
bilim sanat merkezi, 3 özel eğitim, bu arada Ankara Çocuk ve Gençlik
Kapalı Cezaevini gezmişiz fakat yetmedi çünkü Türkiye bize bu konuda
iyi çalışma ve örnekleme yapacak bir hazırlığa sahip
değildi. Üniversitelerine gidiyoruz, boş; AR-GElere gidiyoruz, sonuç
yok. Bunun üzerine -Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
çok teşekkür ediyoruz- 3 ülkede dünyanın bu konuda neler
yaptığını görmek için bir grubumuz Yeni Zelandaya, bir
grubumuz Güney Koreye, bir kısmımız da Almanyaya gidip yerinde
çalışmalar yaptı ve 27 kişiyi Komisyona davet ederek
araştırma konusuyla ilgili bilgiler aldı.
Baktık
gezilerimizde Millî Eğitim Bakanlığımız neler
yapmış. Yetenek ve zekâ konusu sadece Millî Eğitim
Bakanlığının sorumluluğu altında değil
elbette; Sağlık Bakanlığı, kalkınma ve
planlamayı öncelemek açısından Kalkınma
Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, bütün bu
bakanlıkların bunun altında ortak imzası, tavrı
olması lazım.
Türkiyede çocuk
sahipsiz. Türkiyede suça bulaşmadığı, suçun faili ya da
mağduru olmadığı, bir saldırıya muhatap
olmadığı süre içinde Türkiyede çocuğun sahibi yok.
Çocuğu ya suçun faili olduğunda ya da mağduru olduğunda
konuşmaya başlıyoruz, hep birlikte ağlaşıyoruz
vah vah diye ama sonuçta bakıyoruz ki sebeplerini ortadan
kaldıracak neler yapmışız.
Burada özellikle
Sağlık Bakanımızdan istediğimiz şu: 2
yaşına kadar çocukları çok sıkı bir kontrolden
geçirdiklerini, hiçbir aşısını
aksatmadıklarını biliyoruz. Bu safhada çocuğun tek
gördüğü annesidir ve doktorlarıdır, en yakın temasta
oldukları. Ve çocukların aşı kartları,
sağlık takipleri yapılıyor. Anne eğer aşıya
gelmediyse telefon açılıyor, hastaysa çocuk doktoru peşinden
koşuyor; gerçekten imrenilecek bir durum. Biz istiyoruz ki okula kadar
boşta kalan, 4 yaşına kadar olan çocuğun zihinsel, bedensel
gelişiminde, Sağlık Bakanlığı doktorları
yanlarında bir sosyal hizmetli, bir aile danışmanı,
bilemiyorum, birisini bulundurarak, anneye, aynı çocuğun nasıl
beslenmesi gerektiğini yazıyorsa oyuncaklarını da
yazıversin, çocuğun zihinsel gelişmesine nasıl
yardımda bulunacaksa bunları da söyleyiversin, bunlar çok zor bir
şey değil. Bizim için, özellikle çekirdek aile dediğimiz yani
annelerin, babaların 18 yaşındaki çocukların eline su,
yemek götürdüğünü düşündüğünüzde, evlendiğimizde
bırakın çocuk bakmayı, çoğumuz ev düzenini falan da
bilmeyiz. Ayıp değildir, rehberlere ihtiyacımız var.
Biz Sağlık Bakanımızdan rica
ediyoruz, hassaten rica ediyoruz çünkü bundan sonra bu sözü dinlenmeyen
araştırma komisyonları ile hayata geçmeyen araştırma
komisyonları için şuraya amuda kalkmış bir heykel getirmeyi
düşünüyorum. 4 yaşına kadar çocuklarımızla siz
ilgilenin Sayın Bakanım ve annelere rehber olun. Çocukların
zihinsel gelişimlerini -ileri ya da geri- nasıl daha
geliştirebileceklerini, hangi renkleri
Bir dakika Sayın Vekilim, ben burada Bakanıma
bir şeyler anlatmaya çalışıyorum, gözünü seveyim sen sonra
konuş.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Hep yapıyorlar bunu, ilk
defa değil. Bravo,
alkışlıyorum sizi. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
(10/136, 176, 177, 178, 179, 180, 181) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI HALİDE
İNCEKARA (Devamla) Şu çocukları ben bir kurtarayım, sen
sonra konuş.
SUAT ÖNAL (Osmaniye) Tamam.
(10/136, 176, 177, 178, 179, 180, 181) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI HALİDE
İNCEKARA (Devamla) Bu arada Kalkınma Bakanımızı
görmüşken söyleyeyim: Planlama. Hastaneleri planlayan bir Kalkınma
Bakanlığı eğer hastanede kullanacağı teknolojik
araçların, gelişmenin planlamasını yapmaz ise, bunları
AR-GEye sunacak, geliştirecek insan kaynağının
planlamasını yapmaz ise, yapacağı Kaç bin tane iğne
ithal edeyim, kaç bin tane doktor ithal edeyim, kaç bin tane sedye ithal
edeyim? Halbuki biz istiyoruz ki bütün bunları planlarken insan
kaynağını da planla ve üniversiteleri bitirdiğinde
çocuklarımız işsiz, kurumlar da elemansız kalmasın, bu
çok zor bir şey değil.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) E, niye yapmadınız on
üç senedir ya?
(10/136, 176, 177, 178, 179, 180, 181) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI HALİDE
İNCEKARA (Devamla) Planlama yapmış bunları. Planlama:
Ben yaptım. Yapmayan kim?
YÖKe gittik. Ey YÖK, bak, sosyal bilimci şu kadar,
doktorun şu kadar, hemşiren şu kadar. Bu arada yetenek ne?
Şu kadar. Ne yapıyorsun? dediğinde hareket edemiyor YÖK, orada
bir yalpalıyor. O ona diyor, bu buna diyor derken maalesef iş arada
kaybolup gidiyor. Ben YÖKten bu konuda, bu süre içinde, bu çalışmayla
ilgili hiçbir sonuç alamadığımı sizlerle paylaşmak
isterim.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Doğru bir sınav yapmayı beceremiyor ki YÖK bunu
yapsın.
(10/136, 176, 177,
178, 179, 180, 181) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI HALİDE İNCEKARA (Devamla) Çünkü şöyle ki -tabii
ki istisnalar- insanları külliyen suçlamayalım; bu kurumların
arasında ilişki ve irtibatın olmaması, her kurumun kendinin
ayrı bir devlet gibi yapılanıp kendine özel bir alan
yaratması ve ilişkilerin olmaması maalesef bu sonucu
Evvelsi gün sordum
-bak Soma acısını yaşıyoruz- sizler de
sormalısınız muhalefet olarak; üniversitelere sorun,
teknoparklara sorun. Bir memleketin gelişmişliği, neyi, nereden
ithal edeceğinizi ölçmekle değil, üniversitelerinizin AR-GE
çalışmalarına ne kadar kaynak aktardığı...
BİNNAZ TOPRAK
(İstanbul) Hep söylüyoruz.
(10/136, 176, 177,
178, 179, 180, 181) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI HALİDE İNCEKARA (Devamla) Soruyorum ben o
üniversitelere: O madenlerde iş güvenliği için
yapılmış kaç AR-GE çalışması vardı? Bunu
bana sormayacaksın, bunu akademisyene soracaksın.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Siz çıkardığınız İş
Güvenliği Yasasına baktınız mı onları sormadan
önce? 2 bin lira cezası o şirketin.
(10/136, 176, 177,
178, 179, 180, 181) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI HALİDE İNCEKARA (Devamla) Bak, şimdi bir
fıkra daha anlattı, onu şimdi anlatamam, vakitten yerim. Konuyu
getirip getirip O öyleyse, bu da böyle. değil.
KADİR GÖKMEN
ÖĞÜT (İstanbul) Doğru Hocam.
(10/136, 176, 177,
178, 179, 180, 181) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI HALİDE İNCEKARA (Devamla) Doğru bir şey söylüyoruz.
Doğru şeyi tasdikleyeceksin, evet diyeceksin.
KADİR GÖKMEN
ÖĞÜT (İstanbul) Hocam, doğru.
(10/136, 176, 177,
178, 179, 180, 181) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI HALİDE İNCEKARA (Devamla) Gideceksin, soracaksın
YÖKe, soracaksın teknoparka, soracaksın Bakanlığa On
yıldır kaç tane araştırma yaptın, kaç para istedin de
vermedi? diyeceksin. Sen Oradan mı ithal edeyim, buradan mı ithal
edeyim
Bunlarla olmaz. Benim derdim bu, gerisi değil.
Yine geldim ben
çocuklara. Evet, peki, bu çocukları ne yapar Millî Eğitim
Bakanlığı? Rehberlik araştırma merkezleri var.
Baktığınız zaman kâğıtların üzerinde
fevkalade yazıyor; rehberlik edecek, araştırma edecek. Eder
mi? Edemez. Niye edemez? Bir kere sayısı yeterli değildir,
nüfusa göre dağıtmışlardır. Yeter mi? Yetmez.
Demin dedik ya,
bizim çocukların hepsi kendimize göre çok zeki. Bize göre zeki de
öğretmene göre zeki değil mi? Öğretmenin yeni yetme, yeni
yetişen, zaten neredeyse öğrenerek doğmuş gibi olan
çocuklara yetişmesi mümkün değil.
Evvelsi gün
burada, yakın okulların birinde veliye demiş ki: Al götür bunu
Halide Hanıma, ben uğraşamam, ne yaparsa yapsın. Hâlbuki
öğretmenin görevi, Al götür Halide Hanıma. demek değil.
Alıp götürüp o çocuğu, neredeyse ihtiyacı orayla
karşılaştırmak.
Peki, soruyorum:
Bir öğretmen bunu yapmazsa kaybedeceği bir şey var mı,
yoksa niye yapsın? O zaman bizim eğitim camiasının içinden
de bu özel çocuklar için bir gönüllü güruhla birlikte çalışma
ihtiyacımız var. Bu herkesin yapacağı iş değil;
bu çocuklar, bu gençler zor çocuklar, sabır lazım, sebat lazım.
O zaman sabır ve sebat sahibi olan, Ben varım bu işte. diyen,
Beşi beş geçiyor vallahi. deyip çocuğu yarıda
bırakıp giden değil, yirmi dört saatin
Özellikle
BİLSEMler için, rehber araştırma merkezleri için söylüyorum.
Böyle eğitimcilerin sayısı çok ama kaçak göçek arasında
bunlar ziyan zebil olup gidiyor, iyi çalıştı diye neredeyse
dövülecek hâle geliyor, Niye hâlâ çalışıyorsun? Çünkü, o
çalışırsa öbürkünün de çalışması gerektiği
düşünülüyor. Yok, gerekmiyor ama bu işte gönüllü eğitimcilere
çok ihtiyacımız var.
Devlet yine
düşünmüş, fen liselerini açmış. Fen liseleri çok
önemsediğim liselerden birisi. Değerli milletvekillerimiz, Komisyon
üyelerimizle birlikte Ankara Fen Lisesine gittik. Çıkarken hepimiz
delirmiştik. Dedim ki çıkarken: Bu memleketin 500 tane fevkalade
çocuğunu sınavla alıp herhâlde bu fen liselerinin altına
bir kibrit sokmak için topluyorlar. Başka bir şey olmaz çünkü örnek
vereceğim, eğer Sincan Çocuk Cezaevine giderseniz oraya düşmek
zorunda kalmış çocuğumuzun hepsinin birer odası, 2
hizmetlisi var. Fen lisesine gidiyorsunuz, bir odada 5 çocuk, öğretmen
yok, bütün salonların damı çökmüş. Hemen o zamanın il
müdürünü aradık, Beyefendi, neredesiniz? Fen lisesinden bahsediyoruz.
Değil mi Sayın Vekilim? Vekillerimizle birlikte
Neredesiniz?
Beyefendi, her sabah o okulun bahçesine yürüyüş yaparmış
zatımuhterem ama bir gün zahmet edip içeriye girmemiş. Demek ki il
müdürlerimizin de zeki olması gerekiyor. 81i değil, 10 tanesi yeter
bana. Çünkü, iyi örnekle birlikte kaliteyi yükseltme şansımız
var. Şakası yok bunun, adam gitmiyor, okulun kapısından
içeri girmiyor, bahçesinde gezmiyor, velisini dinlemiyorsa neyin
müdürlüğünü yapıyor? Gidecek. Aynı şey, okul müdürleri için
de geçerli.
Peki, fen lisesine vermişiz bu çocukları,
olağanüstü çocuklar. 4üncü sınıfta fen lisesinde bir tek çocuk
bulamazsınız sınıflarda çünkü o çocuklar başka liseye
gittiği zaman okul birincisi. Okul birincisi olup direkt üniversiteye
girme şansı varken adam niye orayı beklesin de fen lisesinin
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Onun
sorumlusu Millî Eğitim Bakanı, ortaöğrenim başarı
puanını kaldırarak Millî Eğitim Bakanı.
(10/136, 176, 177, 178, 179, 180, 181) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI HALİDE
İNCEKARA (Devamla) Onu çalışıyorlar.
Şimdi, çocuklar dershaneye gidiyor. Hani şu
meşhur dershaneciler var ya.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Paraleller.
(10/136, 176, 177, 178, 179, 180, 181) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI HALİDE
İNCEKARA (Devamla) Bu dershaneciler kimlerle övünüyor biliyor musunuz?
Bütün dershanelerin övündüğü, aslında Millî Eğitimin
yetiştirdiği o fen lisesindeki çocukların
başarılarıdır. (AK PARTİ, CHP ve MHP
sıralarından alkışlar) O çocukları topluyorlar
yıl sonunda, dershanelere götürüyorlar, beş kuruşluk bir
katkı yapmıyorlar
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
(10/136, 176, 177, 178, 179, 180, 181) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI HALİDE
İNCEKARA (Devamla)
o çocuklara bir burs veriyorlar.
Bitti mi süre?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Devam Hocam, devam.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Biz Halide Hanımı
dinlemeye doyamadık, biraz daha süre verin.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Biraz
uzatalım vallahi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Biraz
süre verin Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
İncekara.
(10/136, 176, 177, 178, 179, 180, 181) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI HALİDE
İNCEKARA (Devamla) Ben de teşekkür ediyorum.
Efendim, değer katan bütün arkadaşlarıma
teşekkür ediyorum. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Hükûmet adına Millî Eğitim
Bakanı Nabi Avcı.
Buyurunuz Sayın Avcı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, benim elimde
arkadaşlarımızın hazırladığı uzun bir
konuşma var ama bu konuşmadaki bilgilerin büyük bir bölümü burada konuşan
her partiden Komisyon üyesi arkadaşlar tarafından müteaddit
vesilelerle zaten söylendi. Onun için, ben, bunları böyle baştan
aşağı okumayacağım, zaten çok uzun da
konuşmayacağım. Sadece, hani Millî Eğitim
Bakanlığı, bu kadar Komisyon çalışmaları yapıldı,
bu konularda kararlar alındı ama ne yapıldı? sorusuna
kısa birkaç cevap verdikten sonra genel olarak bu konuyla ilgili
düşüncelerimi sizinle paylaşacağım.
Şimdi, rapor muhtelif bölümlerden oluşuyor ve
Onuncu Bölümünde Politika Önerileri var. Burada tanılama, eğitim
uygulamaları, insan kaynağı, aile ve toplum, istihdam
başlıkları altında 70den fazla öneri getiriliyor. Biz de
bu öneriler çerçevesinde Özel Yetenekli Bireyler Strateji ve Uygulama
Planı 2013-2017yi hazırladık ve bunu 15 Ocak 2013 tarihinde
toplanan Bilim ve Teknoloji Yüksek Kuruluna sunarak bir uygulama belgesi hâline
getirdik. Bu planın; eğitim modelleri oluşturulması, insan
kaynaklarının geliştirilmesi, yaygınlaştırılabilirlik
ve sürdürülebilirlik olmak üzere 3 temel amacı ve 40a yakın alt
hedefi var. Bu stratejik planda iş birliği yapılacak
kuruluşlar detaylı olarak belirlendi. Uygulanmakta olan plan
kapsamında yürütülen bazı çalışmalardan kısaca bir
özet sunmak istiyorum.
En başta
eğitim modelleri geliştirilmiş, Özel Yetenekli Bireylere Yönelik
Çerçeve Eğitim Programı hazırlanmıştır. Bu
çocukların erken tanınması için tanı testleri
hazırlanmış ve test uygulayıcıları
yetiştirilmeye başlanmıştır.
Yine bu plan
kapsamında, bilim ve sanat merkezlerinde proje bazlı destekler uygulanmaktadır.
Ayrıca, özel yetenekli bireylerin veri tabanı Halide
Hanımın işaret ettiği, bunların önceden
belirlenmesine ilişkin veri tabanı- oluşturulmaktadır. Özel
Yetenekli Çocuklar Aile Kılavuzu -çünkü, bu konuda en fazla
bilgilendirilmeye ihtiyacı olan bu çocukların aileleri; niye öyle
olduğunu birazdan örnekleriyle açıklayacağım- ve
Eğitim Zenginleştirme El Kitabı
hazırlanmıştır. FATİH, EBA, UZEM ve AB destekli
projeler kapsamında eğitim uygulamaları devam etmektedir. 95
yılından bu yana özel yetenekli bireylerin eğitiminde yer alan
BİLSEMler ortaokul ve lise düzeyinde 81 ile
yaygınlaştırılmaktadır. Bugün itibarıyla 64 ilde
72 BİLSEM faaliyet gösteriyor. Sınıf ve branş öğretmenleri
ile eğitim fakültelerinde öğrenim gören öğretmen adaylarına
bu konulara ilişkin farkındalık
kazandırılmaktadır; özel yeteneklilerde eğitici
eğitimi kursları düzenlenmektedir. Üniversitelerle ve sivil toplum
kuruluşlarıyla iş birliği yapılmakta, çalıştaylar
düzenlenmektedir. Bunlar resmî görüşlerimiz, yaptıklarımız
ve resmî görüşlerimiz.
Şimdi, burada
konuşan arkadaşların değindiği birkaç konuya da
açıklık getirmek için birkaç şey söylemek istiyorum: Sayın
Kaplanın konuşmasında sözünü ettiği, ana dili farklı
olan veya ana dili Türkçe olmayan çocuklarımızın
yaşadıkları travmalar Millî Eğitim
Bakanlığımızca çok önemseniyor. Bu konudaki,
uluslararası sözleşmelere konmuş olan çekincelerin
kaldırılması gerektiği konusunda hemfikiriz. Raporun, bu
anlamda, tuzunun eksik olduğu teşhisi doğrudur. Bu konuda
atılmış olumlu bir adım, biz bu tanı testlerini dil
bağımlı olmaktan kurtardık yani ana dili her ne olursa
olsun, bu testler çocuklarımızın özel yeteneklerini ölçmeye,
önceden tanılamaya elverişli hâle getiriliyor.
Yine, Sayın
Kaplanın dile getirdiği bir eleştiri, BİLSEMe seçilen
öğretmenlerle ilgili. Bu doğru
değil. 2008den beri BİLSEMe seçilen öğretmenler birtakım
ön kriterlere bağlı olarak üç ayrı seçme aşamasından
geçirilerek seçiliyor. O bakımdan, öğretmenlerimizle ilgili, bu
BİLSEMlerde görev yapan öğretmenlerimizle ilgili bir
sıkıntı yok ama öğrenci seçiminde, yerelde, evet, o ilin
önde gelen yöneticilerinin veya kişilerinin, eşrafının,
etkili kişilerinin çocuklarının bu kriterlere
bağımlı olmaksızın buralara kaydedildiklerine dair
bizim de tespitlerimiz var. Bunu önlemek için de işte bu tanı
testlerinin sonuçlarına bağlı olarak öğrencileri
yönlendirecek tedbirleri alıyoruz.
Ayrıca, tek
alternatif de BİLSEMler olmaktan çıkarıldı. Ayrıca,
yetenek atölyeleri ve destek eğitim odalarıyla bunu
yaygınlaştırmaya çalışıyoruz.
En son
konuşan Sayın Komisyon Başkanının özellikle bazı
okullarımızın durumuyla ilgili eleştirileri belli bir
döneme mahsus olmak üzere çok doğru, bizim bu döneme mahsus olmak üzere de
kısmen doğru ama 1 Mart 2014te her şeye rağmen kabul
ettiğimiz 6528 sayılı Yasada yanlış
anlaşılmaya çok müsait bir hüküm vardı, proje okullar meselesi.
Bu proje okullar maddesi, hatırlayacaksınız, seçilmiş
bazı okulların gerek yönetimi gerek finansmanı gerekse
öğretmen seçimleri konusunda Bakana diğer okullarda olmayan
birtakım yetkiler veriyordu, gerek Komisyonda gerek Genel Kurulda
haklı olarak bunun çok subjektif ölçülerle kullanılabileceği ve
dolayısıyla sadece bir kadrolaşma amacına yönelik bir hüküm
olduğu biçiminde eleştirildi; böyle eleştirilebilir, böyle anlaşılmaya
çok müsaittir. Ama gerek Komisyonda gerek Genel Kurulda izah etmeye
çalıştığımız gibi, bunun amacı bazı
okullarımızı -ki Ankara
Fen Lisesi bunların başında geliyor- bu özel proje okulları
kapsamına alarak buralarda hem birtakım pilot uygulamaları
gerçekleştirmek hem de bunları mevcut mevzuatla
yapamadığımız, yapılamayan birtakım işleri
yapabilir hâle getirmekti. Nitekim, geçen hafta Ankara Fen Lisesi
Mezunları Derneği vakfı- ile görüştük ve onlar da bu hüküm
sayesinde önerecekleri bir model olduğunu, bu model üzerinde
çalışıp bize geleceklerini ve Millî Eğitim
Bakanlığıyla birlikte, vakıfla birlikte, Mezunlar
Derneğiyle birlikte buranın Halide Hanımın sözünü
ettiği görünümden kurtulması için bir girişim
başlatabileceğimizi konuştuk. Dolayısıyla, burada
eğer başarılı olursak
Ben olacağımıza
inanıyorum, çünkü gerek Mezunlar Derneği, gerek vakıf bu konuda
daha önce yaşadığı birtakım tecrübelerden de yola
çıkarak çok istekli görünüyor. Biz de Millî Eğitim
Bakanlığı olarak gereken destek, katkı ve iş birliği
için kendilerine söz verdik.
Şimdi, benim,
burada terminolojiyle ilgili
Ha, bu, hazırlanmış olan Üstün
Yetenekli Bireyler Strateji ve Uygulama Planı, Bilim ve Teknoloji Yüksek
Kurulu kararıyla alınmış, oluşturulmuş bir
doküman. Bu, Millî Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim ve
Rehberlik Genel Müdürlüğü sitesinde var -Çoğaltmak için vakit yok.
dedi arkadaşlarımız, aslında vakit olsaydı sizlere
dağıtacaktık ama orada var- oradan da bakılabilir. Zekâ
Vakfının Türkiye Büyük Millet Meclisinde düzenlediği çalıştayda
da söyledim -Sayın Halıcı hatırlayacaktır-
terminolojiyle ilgili benim bir çekincem var, o da, burada kullanılan
üstün zekâlı tabiri. Bu, pedagojik açıdan bana doğru gelmiyor,
bize doğru gelmiyor, Millî Eğitim Bakanlığı olarak biz
bunun özel yetenekli çocuk
Çünkü bir defa üstün yetenekli, üstün
zekâlı tabiri en başta, bir hiyerarşi ima ediyor, çocuklar
arasında bir hiyerarşi ima ediyor. Etsin, ne var, bunu hak etmiyor
mu bu çocuklar? denilebilir. Bu, bu çocukların ve ailelerinin çok
aleyhine işliyor çünkü en başta aileler çocuklarına sıra
dışı bir -kötü anlamda kullanmıyorum- yaratık
muamelesi yapmaya başlıyorlar ve çocukluklarını
yaşamalarını engelleyen bir tutum içerisine giriyorlar: Sen
üstün zekâlısın, bunu nasıl yaparsın? Sana
yakışır mı? Çocuğun her yaptığı, bir
anlamda kabahat hâline gelmeye başlıyor. Bunu biz okullardan,
velilerden gelen şikâyetlerden de çok sık yaşıyoruz.
Onun
dışında, geçen yıl, hatırlayacaksınız,
İstanbulda özellikle bu çocuklarımıza yönelik bir projenin
yürütüldüğü bir okul proje süresi bittiği için normal eğitime
geçti. O okulda eğitim gören özel yetenekli çocuklar ve velileri -ki 19
civarındaydı sayıları- medyayla da çok iyi ilişkiler
kurarak bunu gündeme getirdiler ve birtakım gösteriler yaptılar. O
gösterilerde taşınan 2 tane pankart ne demek istediğimi çok iyi
anlatacaktır. Pankartlardan bir tanesi: Einsteinlar burada, Millî
Eğitim Bakanlığı nerede? Şimdi, 10-12
yaşındaki çocukların ve ailelerinin kendilerini,
çocuklarını Einstein olarak görmeye başlamaları
başlı başına bir sorun. Dehalara kıymayın.
pankartlardan bir tanesi de bu. Şimdi, deha ayrı bir şey,
dehanın eğitimi yok zaten, bu çok özel, keşke bu eğilimi,
bu yeteneği olan çocuklarımızın her biri için ayrı bir
eğitim programı tasarlayabilsek. Çünkü burada bir paradoks var, hem
çok özel yetenekli olduğunu söylüyoruz bu çocukların, yani her
birinin çok özel bir yeteneği olduğunu varsayıyoruz, hem de
bunları bir araya toplayıp onlar için standart bir eğitimin
onlara uygulanabileceğini düşünüyoruz. Bu paradoksal bir şey.
Gerçekten özel
yetenekler var. Nitekim, 1916dan sonra çıkan Suna Kanla ilgili yasa da
âdeta adrese teslim. Bu, kişiye özel yasa çıkarmak yasa
tekniğine uygun değil ama bu işin pedagojisine uygun. Yani her
özel yetenekli çocuk için mümkün olsa da ayrı bir eğitim
programı tasarlanabilse.
Ha, bunu
yapamıyoruz, o zaman bunları bir araya toplayalım, bunlar için
ayrı bir fabrika modeli geliştirelim. Bu yanlış. Bunlar, bu
çocuklarımız ve aileleri için bu nimet bazen çok büyük külfete
dönüşüyor. Bu konuda ailelerden ve öğretmenlerden, özellikle bu
konudaki eğitimi yeterli olmayan eğiticilerimizden ciddi
şikâyetler alıyoruz. Onun için, bu Strateji ve Uygulama Planı
çerçevesinde, biz yine de bu çocuklarımızı olabildiğince
standardize etmeden, onların bir seri üretim nesnesi gibi muamele
görmeyecekleri birtakım kurumlarda kendi özel yeteneklerine uygun
eğitim almaları için çabalarımızı sürdürüyoruz.
Burada, özel
yetenek veya üstün zekâlı denilirken büyük ölçüde kastedilen -her zaman
değil ama- genellikle kastedilen birtakım zihinsel beceriler,
matematiksel zekâ ve yeti öne çıkartılıyor, ama biz biliyoruz ki
artık her çocuğun kendine özgü bir becerisi var. Bunun illa
matematiksel zekâda tezahür etmesi gerekmiyor; kimisi sportif alanda çok
başarılı olabiliyor, kimisi sanatsal alanda çok
başarılı olabiliyor, kimisi dil yetisi alanında çok
başarılı olabiliyor; önemli olan her çocuğun mümkün
olduğunca hangi alanda daha özel bir yeteneği olduğunu görmek,
önceden tanılamak ve sonra, onu, kendisine benzeyen başka çocuklarla
birlikte o yeteneğini olabildiğince geliştirebileceği
eğitim ortamlarında eğitmek, amacımız bu. Bu,
4+4+4teki seçmeli dersler, evet, o konuda yetersiz kalıyoruz henüz,
yeterince her seçmeli ders için bir sınıf oluşturamıyoruz
bazen. En az 10 öğrenci koşulunu onun için getirdik. Aslında
imkânlarımız elverse de o 10 öğrenci
kısıtını da kaldırsak ve mümkün olsa da her seçmeli ders
için gerçekten o dersi bihakkın verebilecek öğretmenleri de istihdam
edebilecek durumda olsak. Oraya doğru gidiyoruz, henüz orada değiliz
ama oraya doğru gidiyoruz. En azından doğrultumuz bence
doğru ama bu arada henüz ideal koşullar oluşturabilmiş
değiliz. Özel yetenekli çocuklarımız için de henüz orada
değiliz ama uygulama planı doğru bir plan, paydaşlar
doğru belirlenmiş, Millî Eğitim Bakanlığı olarak
koordinasyon görevi bizde, biz de bu görevimizi yerine getiriyoruz.
Ben, Komisyona çok
teşekkür ediyorum, başta Komisyon Başkanı olmak üzere
Komisyon üyelerine ayrı ayrı çok teşekkür ediyorum. Bizim için
gerçekten yol gösterici bir rapor var, eksiğiyle fazlasıyla. Neyi ne
kadar yaptığımızı, bundan sonra neleri öncelikli
olarak yapmamız gerektiğini bize gösteren bir çalışma var
elimizde. Biz bu çalışma doğrultusunda bugüne kadar
yaptıklarımızı gözden geçiriyoruz. Millî Eğitim
Bakanlığı Teşkilat Yasasında yaptığımız
son değişikle, 1 Mart tarihli Yasada yaptığımız
değişikle Özel Eğitim ve Rehberlik Genel Müdürlüğünde buna
ilişkin bir daire başkanlığını da
oluşturduk. Dolayısıyla, bundan sonra biraz daha hızlanarak
çalışmalarımız sürecek.
Hepinize çok
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ, CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Avcı.
Şahsı
adına İstanbul Milletvekili Şirin Ünal.
Buyurunuz
Sayın Ünal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ŞİRİN
ÜNAL (İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
üstün yetenekli veya Bakanımızın ifadesiyle özel yetenekli
çocukların keşfi, eğitimleriyle ilgili sorunların tespiti
ve ülkemizin gelişmesine katkı sağlayacak etkin
istihdamlarının sağlanması amacıyla kurulan
Araştırma Komisyonumuzun raporu hakkında şahsım
adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, başarılı ve gelecek vadeden çocuklar, anlama,
anlatma, algılama ve değerlendirme konusunda kendi akranlarından
belirgin bir şekilde farklılık ve üstünlük sergileyebilen;
beceri, yetenek, rasyonel zekâ ve liderlik alanlarında
yaşıtlarına göre daha fazla özelliğiyle nitelendirilebilen;
kendi çağının gereksinimlerini kolayca karşılayabilen;
bilgi ışığında, görgü kuralları çerçevesinde ve
eğitim-öğretim terbiyesinde yetiştirilmesinin ötesinde,
uzmanlarca sosyoloji içerisinde farklı tanımlama yapılabilecek
çocuklardır. Başarılı ve gelecek vadeden çocuklardaki bu
değişim organizmanın gelişimiyle doğru
orantılı olarak belirginleşmekte, kendi yaşıtlarından
farklılıkları kolayca fark edilebilmektedir.
Bu amaçla iki
yıl önce kurulan Araştırma Komisyonumuz vesilesiyle,
başarılı ve gelecek vadeden bir çocuğun doğuştan
var olan özelliklerinin üzerinde durularak, pozitif bir
ayrımcılık kapsamında farklı bir şekilde değerlendirilmesi,
bir çocuğu eğitim ve bilgiyle donatmaktan daha sonuç verici, daha
çabuk ve garanti sonuç elde edici olmuştur. Ülkesine ve milletine
faydalı bir neslin yetişmesinde büyük rol oynayacağı gibi,
kendinden sonrakilere de örnek teşkil ederek rekabette başarı
çıtasının yüksekte tutulmasına katkı
sağlamıştır.
Eğitimin ve
öğretimin gelişmesine önemli bir ivme kazandıracak olan bu
çalışmayla, başarılı gelecek vadeden çocukların
tespiti yapılıp örnek bir model oluşturulması,
yaklaşık 77 milyon nüfusumuz içerisindeki nice cevherlerin ortaya
çıkması adına önemli bir adım olmuştur. Tarihî,
kültürel, sosyal yapısı ve ekonomisi güçlü olan Türkiyeden dünyaya
yön verecek yöneticilerin, çağa ışık tutacak liderlerin
çıktığına tarih defalarca şahit olmuştur.
Şüphesiz, bugün dünyada itibarı olan, sözü geçen ülkenin
evlatlarına dünyaya yön vermek yakışır. Daha önce
yapılan birçok yasal düzenleme ve girişimler olsa da en geniş
kapsamda örnek ve model olacak bir çalışma henüz
geliştirilememiş ve oluşturulamamıştır. Netice
itibarıyla, gelinen noktada kurumsal bir yapı içerisinde yeni tespit
ve eğitim ihtiyacı olduğu
anlaşılmıştır. Araştırmanın hedeflenen
noktaya ulaşması büyük bir kazanç olduğu gibi,
başarılı ve gelecek vadeden çocukların tespitinin tam
anlamıyla yapılıyor olması, âdeta kaybın
korunmasını ifade eder hâldedir. Başarılı ve gelecek
vadeden çocukların tespiti, eğitimi ve izlenme
politikalarının belirlenip sürdürülebilir bir yapı içerisinde
gerçekleştirilmesi amaçlanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, ülkenin makro politikalarının etkin ve
hızlı biçimde hayata geçirilmesi, üstün yetenekli çocukların
zamanında ve potansiyelleri doğrultusunda uygun eğitim
almalarıyla yakından ilişkilidir. Bu kapsamda, üstün yetenekli
çocuklar için ülke genelinde belirlenecek politikalar ve bu politikaların
uygulanması aşamasında atılacak somut adımlar ülkenin
gelişimi ve kalkınması için bir gereksinimdir. Türkiye imza
attığı Birleşmiş Milletler İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesi, Çocuk Hakları Sözleşmesi ve Herkes İçin
Eğitim Dünya Beyannamesi ile devlet olarak çocuklarına farklı
yetenek, ilgi ve ihtiyaçları doğrultusunda eğitim vermeyi de
taahhüt etmiş durumdadır. Bu durum ülkemizi uluslararası hukuk
düzeninde üstün yeteneklilere farklılaştırılmış
bir özel eğitim hizmeti sunmada sorumlu taraf hâline getirmektedir.
Türkiye taraf olmanın gereği olarak uluslararası
sözleşmelerde sorumlu olduğu yükümlülükleri yerine getirebilmek için
kanun, kanun hükmünde kararname, yönetmelik, yönerge ve kararlarda üstün
yetenekli çocukların özel eğitim hizmeti almalarına ilişkin
hükümlere yer vermiştir. Türkiyedeki yasal dayanaklar özel gereksinimli
bireyler grubunda yer alan üstün yetenekli çocukların bireysel yetenek ve
gereksinimleri doğrultusunda özel eğitim uygulamalarına imkân
verecek kapsamda olmasına rağmen, uygulamalar tam anlamıyla
üstün yetenekli çocukların ihtiyaçlarını karşılar
nitelikte değildir. Üstün yetenekli çocukların eğitim
ihtiyacına yönelik gereklilik ve zorunlulukların yerine
getirilmesinin sonuçlarına, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde 16 Şubat 2010 tarih ve 958 karar numarasıyla
kayıp çocuklar başta olmak üzere çocukların mağdur
olduğu sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis
Araştırma Komisyonu Raporunda Çocuğu Mağdur Eden Şartlar
başlığı altında da değinilmiştir. Fakat
üstün yeteneklilik konusunda daha önce yapılan araştırma,
çalışma ve uygulamaların birey, aile, toplum ve ülke
bağlamında nicelik ve nitelik olarak sınırlı
kaldığı görülmüştür.
Değerli
milletvekilleri, 5 Nisan 2012 tarihinde çalışmalarına
başlayan Meclis Araştırma Komisyonu yerinde inceleme ve ülke
ziyaretlerinin yapılması, alan uzmanlarının dinlenmesi ve
görüşlerinin alınması, alan yazınındaki akademik
araştırmaların incelenmesi tamamlanmıştır. Bu
doğrultuda hazırlanan rapor 2012 yılının Kasım
ayında Meclis Başkanlığına arz edilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, toplumda üstün yeteneklilik eğitimine önem verilmesi ve
yeteneğin desteklenmesi, bireyin potansiyelini en üst düzeyde
kullanmasına fırsat vererek bireysel mutluluğunu
artırırken toplumsal gelişime ve ülke kalkınmasına da
katkı sağlayacaktır. Gelişimsel özellikleriyle
akranlarından farklılık gösteren çocuklar kendilerini
gerçekleştirme sürecinde, desteklendikleri ölçüde, güçlü motivasyon ve
moral değerleriyle toplumdaki diğer bireyleri de etkileyecek,
toplumun gelişimi ve refahı açısından itici gücü
oluşturacaklardır.
Sayın
Bakanım, Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığımızın, TÜBİTAKın 3 büyük
şehrimizde açmayı planladığı okulların
açılış müjdesini sizden bekliyoruz.
Sözlerime son
verirken Özel Yetenekli Çocuklar Komisyonu çalışmalarımızı
başarıyla yürüten, başta Sayın Başkanımız
Halide İncekara olmak üzere, tüm Komisyon üyesi milletvekili
arkadaşlarıma teşekkür ediyor, tüm üyelerimizi canı
gönülden tebrik ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. Raporumuz ülkemize
hayırlı olsun.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Ünal.
Sayın
milletvekilleri, Meclis araştırması komisyonu raporu
üzerinde görüşmelerin devamı hususunda İç Tüzükün 72nci
maddesine göre verilmiş bir önerge vardır.
Önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
427 sıra sayılı Araştırma
Komisyonu Raporunun görüşmelerine İç Tüzükün 72nci maddesi
uyarınca devam edilmesini arz ederim.
Oktay Vural
İzmir
Gerekçe:
Görüşülen rapor konusunda milletvekillerinin daha
fazla bilgilendirilmesini temin etmek için devamda fayda vardır.
OKTAY VURAL (İzmir) Karar yeter sayısı
BAŞKAN Karar yeter sayısı istiyorsunuz
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.06
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
22.12
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER:
Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93üncü Birleşiminin
Beşinci Oturumunu açıyorum.
İç Tüzükün
72nci maddesine göre verilen görüşmelere devam edilmesine dair önergenin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar
yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
22.13
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati:22.18
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER:
Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93üncü
Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
İç Tüzükün
72nci maddesine göre verilen görüşmelere devam edilmesine dair önergenin
ikinci oylamasında da karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar
yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Yapılan bu oylamada da karar yeter
sayısı bulunamadığından, özel gündemde yer alan 427 ve
454 sıra sayılı Meclis Araştırması Komisyonu
Raporları ile alınan karar gereğince kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek üzere 28 Mayıs 2014 Çarşamba günü saat 14.00te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 22.19