TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
94üncü Birleşim
28 Mayıs 2014
Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMA
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Adana Milletvekili Necdet Ünüvar'ın, Azerbaycan Cumhuriyetinin
96ncı kuruluş yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
2.-
Samsun Milletvekili Cemalettin Şimşek'in, Karadeniz Bölgesinde
yaşanan don olaylarına ilişkin gündem dışı
konuşması
3.-
Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın, Ankaranın sembollerine
ilişkin gündem dışı konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu'nun, Azerbaycan Cumhuriyetinin
96ncı kuruluş yıl dönümüne ilişkin açıklaması
2.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, Azerbaycan
Cumhuriyetinin kuruluşunun 96ncı, Bülent Ecevitin doğumunun
89uncu ve Sayıştayın kuruluşunun 152nci yıl
dönümlerine ilişkin açıklaması
3.-
Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu'nun, Azerbaycan Cumhuriyetinin
96ncı kuruluş yıl dönümüne ve Konyada
açılışı yapılan 12nci Uluslararası Tarım,
Tarımsal Mekanizasyon ve Tarla Teknolojileri Fuarına ilişkin
açıklaması
4.-
İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır'ın, Azerbaycan
Cumhuriyetinin 96ncı kuruluş yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
5.-
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın, Sarp Sınır
Kapısında yaşanan sorunlara ve Batum Havaalanından Ankara
seferlerinin başlatılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
6.-
Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer'in, Bülent Ecevitin doğumunun
89uncu yıl dönümüne ve taşeron işçilerinin durumuna
ilişkin açıklaması
7.-
Balıkesir Milletvekili Namık Havutça'nın, Adalet Bakanı
Bekir Bozdağın, Anayasa Mahkemesi üyelerinin nasıl karar
vermesi yönündeki telkinleriyle Anayasa suçu işlediğine ve Somadaki
maden kazasından yaralı kurtulan Balıkesirli maden
işçilerinin bugüne kadar hiçbir yardım alamadıklarına
ilişkin açıklaması
8.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, PKKnın güneydoğuda
açılım adına yaptıklarına karşı, AKP
Hükûmetinin teröristlere müdahale etmediğine ilişkin
açıklaması
9.-
Adana Milletvekili Ali Halaman'ın, ilgili bakanlıkların, ithal
buğday girişini engelleyerek buğday piyasasının
oluşmasına yardımcı olmaları gerektiğine
ilişkin açıklaması
10.-
İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca'nın, Azerbaycan Cumhuriyetinin
kuruluşunun 96ncı ve İstanbulun fethinin 561inci yıl
dönümlerine ilişkin açıklaması
11.-
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı'nın, Başbakanın,
Alevi inancını kötüleyerek kışkırtma ve
kutuplaştırma yaptığına ve kendisini daha
insancıl davranmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması
12.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu'nun,
Kahramanmaraşın ilçelerinde yolların ve altyapının
yenilenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
13.-
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt'ün, Kızılay
İstanbul Şube Başkanı İlhami
Yıldırımın, Twitter hesabından Uğur Kurtun
ölümüyle ilgili yazdığı sözler nedeniyle istifa etmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
14.-
Manisa Milletvekili Sakine Öz'ün, Hükûmeti, kadına karşı
şiddeti aile çatısı altında mazur göstermeyecek somut
önlemler almaya davet ettiğine ilişkin açıklaması
15.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Hükûmetin ve İstanbul
Büyükşehir Belediyesinin, İstanbulun Üsküdar ilçesi Yavuztürk
Mahallesinin ve Maltepe ilçesi Gülsuyu, Gülensu ve Başıbüyük
Mahallelerinin ulaşımla ilgili sorunlarını çözmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
16.-
Malatya Milletvekili Öznur Çalık'ın, 27 Mayıs 1960 askerî
darbesinin 54üncü yıl dönümüne ve darbelerin bir kez daha
yaşanmamasını temenni ettiğine ilişkin
açıklaması
17.-
Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan'ın, Kocaelide çalışan
taşeron işçilerinin sorunlarına ilişkin
açıklaması
18.-
Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş'ın, 24/5/2014 tarihinde
Çanakkale ve ilçelerinde meydana gelen deprem sonrası yaşanan
sorunlara ilişkin açıklaması
19.-
İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz'ün, Azerbaycan Cumhuriyetinin
96ncı kuruluş yıl dönümüne ilişkin açıklaması
20.-
İzmir Milletvekili Musa Çam'ın, Sağlık Bakanı Mehmet
Müezzinoğlunun biber gazıyla ilgili sözlerini
kınadığına ve kendisini daha dikkatli cümleler kullanmaya
davet ettiğine ilişkin açıklaması
21.-
Elâzığ Milletvekili Sermin Balık'ın,
Sayıştayın kuruluşunun 152nci ve Azerbaycan
Cumhuriyetinin kuruluşunun 96ncı yıl dönümlerine ilişkin
açıklaması
22.-
Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Bülent Ecevitin doğumunun 89uncu
yıl dönümüne ilişkin açıklaması
23.-
Amasya Milletvekili Ramis Topal'ın, Amasyanın köylerinin yol ve içme
suyu sorunlarına ilişkin açıklaması
24.-
Ankara Milletvekili Mehmet Emrehan Halıcı'nın, Bülent Ecevitin
doğumunun 89uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması
25.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Isparta Milletvekili Süreyya Sadi
Bilgiçin CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
26.-
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı'nın, CHP Grubunun
önergeleri görüşülürken Meclis TVde ses problemi
yaşandığına ve Başkanlıktan gereğinin
yapılmasını rica ettiğine ilişkin açıklaması
27.-
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı'nın, Gümüşhane
Milletvekili Kemalettin Aydının 454 sıra sayılı
Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerinde AK PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
28.-
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı'nın, Sağlık
Bakanı Mehmet Müezzinoğlunun 454 sıra sayılı Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
29.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, AK PARTİ Grubunun
454 sıra sayılı Meclis Araştırması Komisyonu
Raporu üzerindeki görüşmelerin devam etmesi için verdikleri önergenin
asıl nedeninin, maden iş kolundaki taşeron işçiliğinin
kaldırılmasını hedefleyen kanun teklifinin
görüşülmesini engellemek olduğuna ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Erzincan Milletvekili Muharrem Işık ve 23 milletvekilinin, kara
paranın ekonomiye getirdiği olumsuz etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/954)
2.-
Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve 24 milletvekilinin, süt ve süt ürünleri
sektörünün sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/955)
3.-
Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve 23 milletvekilinin, güvenlik
kuvvetlerince uygulanan orantısız gücün nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/956)
VII.-
ÖNERİLER
A)
Siyasî Parti Grubu Önerileri
1.-
CHP Grubunun, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve arkadaşları
tarafından, değerli taşlar vergiye tabi olmazken çiftçilerin
kullandığı yakıttan yüksek oranda vergi
alınmasının nedenlerinin araştırılarak üreticilerimizin
sorunlarının giderilmesi konusunda alınması gereken
önlemlerin tespiti amacıyla 6/5/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 28 Mayıs 2014
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak'ın, Isparta Milletvekili
Süreyya Sadi Bilgiçin CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
2.-
Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiçin
CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
1.-
İstanbul Milletvekili Halide İncekara ve 27 Milletvekilinin; Konya
Milletvekili Kerim Özkul ve 25 Milletvekilinin; Ankara Milletvekili Tülay
Selamoğlu ve 21 Milletvekilinin; Adana Milletvekili Ali Halaman ve 20
Milletvekilinin; Yalova Milletvekili Temel Coşkun ve 23 Milletvekilinin;
BDP Grubu adına Grup Başkanvekili Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplanın ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve 22 Milletvekilinin;
Üstün Yetenekli Çocukların Keşfi, Eğitimleriyle İlgili
Sorunların Tespiti ve Ülkemizin Gelişimine Katkı Sağlayacak
Etkin İstihdamlarının Sağlanması Amacıyla Bir
Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin
Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/136, 176,
177, 178, 179, 180, 181) (S. Sayısı: 427)
2.-
İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 Milletvekilinin;
Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 Milletvekilinin; Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 26 Milletvekilinin; Tekirdağ
Milletvekili Candan Yüceer ve 24 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal ve 24 Milletvekilinin; İzmir Milletvekili Hülya Güven ve 22
Milletvekilinin; Mersin Milletvekili MHP Grup Başkanvekili Mehmet
Şandır ve 19 Milletvekilinin; Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl ve 37
Milletvekilinin; Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve 22 Milletvekilinin
ve Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 20 Milletvekilinin;
Sağlık Çalışanlarına Yönelik Artan Şiddet
Olaylarının Araştırılarak Alınması Gereken
Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması
Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu (10/49, 113, 118, 252, 253, 254,
255, 256, 257, 258) (S. Sayısı: 454)
X.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli'nin, Merkez Bankası
tarafından faizlerin yükseltilmesi kararı alınmasına
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Ali
Babacanın cevabı (7/42462)
2.-
Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın, Bilgi Edinme Hakkı
Kanunu kapsamında yapılan başvurulara ilişkin sorusu ve
Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcının cevabı
(7/42620)
3.-
Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın, görevden alınan ve görev
yeri değiştirilen bürokratlara,
Siber
saldırılara ve alınan önlemlere,
İlişkin
soruları ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcının
cevabı (7/42621), (7/42624)
4.-
Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, kuru üzüm ihracına ilişkin sorusu
ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcının cevabı
(7/42622)
5.-
Adana Milletvekili Ümit Özgümüş'ün, Suriye'den ülkeye kaçak akaryakıt
sokulduğu iddiasına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret
Bakanı Hayati Yazıcının cevabı (7/42626)
6.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, bağlı
kurum ve kuruluşlarda çalışan taşeron işçilere ve
taşeron işçilerin kadroya alınmasına ilişkin sorusu ve
Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcının cevabı
(7/42627)
7.-
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın, Sarp Sınır
Kapısında yaşanan yoğunluğa ilişkin sorusu ve
Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcının cevabı
(7/42914)
8.-
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın, Borçka Muratlı
Sınır Kapısının açılmasına ilişkin
sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcının
cevabı (7/42915)
9.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, seçim dönemleri öncesinde
taşeron şirketler aracılığıyla işçi
alımlarının artış gösterdiği iddialarına
ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcının cevabı (7/43087)
10.-
Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın, 2011-2014 yılları
arasında şube müdürü ve üzerindeki yönetici personel hakkında
açılan davalara ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı
Hayati Yazıcının cevabı (7/43091)
28 Mayıs 2014 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 94üncü
Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem dışı
ilk söz, Azerbaycan Cumhuriyeti kuruluş günü nedeniyle söz isteyen Adana
Milletvekili Necdet Ünüvara aittir.
Buyurunuz Sayın
Ünüvar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Adana Milletvekili Necdet Ünüvar'ın,
Azerbaycan Cumhuriyetinin 96ncı kuruluş yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
NECDET ÜNÜVAR
(Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bugün 28
Mayıs, Azerbaycan Cumhuriyetinin 96ncı kuruluş yıl dönümü
münasebetiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, acılarla dolu o dönemi kısaca hatırlarsak 1917
Bolşevik İhtilalinden sonra 11 Kasım 1917de Bolşevik
karşıtı Transkafkasya Komiserliği kurulmuştu, Gürcü,
Ermeni ve Türklerden oluşan bir komiserlik; Bakûde ise Bakû Sovyet
Hükûmeti kurulmuştu. Osmanlı Devleti ile Transkafkasya
Komiserliği arasında birtakım diyaloglar oldu ama kısa
zamanda Gürcüler ve Ermenilerle sınır ihtilafı
yaşanması sonucunda bu birlik dağıldı. Bu
birliğin dağılmaması için Trabzon Konferansı
yapıldı, Batum Konferansı yapıldı ama en sonunda
Gürcistan Almanya himayesi altına girdi ve bu birlik
dağılmış oldu.
28 Mayıs
1918de ise Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti kuruldu. Bakûde Sovyet
işgali olduğu için o dönemde kurulan bu cumhuriyet Tifliste
kurulmuştu ve bu cumhuriyetin, Azerbaycan Demokratik Cumhuriyetinin ilk
anlaşması yine Osmanlı Devletiyle oldu, 4 Haziran 1918. Ama 12
Haziran 1918de Sovyetler Bakûden Genceye, daha sonra Tiflisten Genceye
gitti ve Genceye doğru saldırmaya başladılar.
Almanlar,
Bolşevikler, Ermeniler, İngilizler petrolden zengin bölgenin Türklere
kalmasını arzu etmiyordu ve o yaz dönemi yani 28 Mayıstan sonra
başlayan yaz dönemi gerçekten Bakû civarında çok şiddetli
tartışmaların yaşandığı bir döneme denk
geliyor. Nuri Paşa idaresinde tam 8 bin iyi yetişmiş
Osmanlı ordusunun mensupları Bakûnün kurtuluşu için orada
mücadele ettiler ve nihayetinde, 15 Eylülde Bakû kurtuldu ve 17 Eylülde de Bakû
Azerbaycan Demokratik Cumhuriyetinin başkenti oldu. Nuri
Paşanın ordusundan 1.300 askerin şehit olduğunu biliyoruz
ve orada Baküye gittiğimiz zaman ilk şehitlik ziyaretinde bulunuruz
ve oradaki askerlerimize Fatihalar okuruz.
Daha sonraki
dönemde, 9 Kasımda, 3 renk, 8 köşeli yıldızdan oluşan
Azerbaycan Bayrağı oluştu. Bildiğiniz gibi, Azerbaycan
Bayrağının üstteki mavi rengi Türkçülüğü, ortadaki
kırmızı rengi çağdaşlaşmayı, alttaki
yeşil rengi de İslamcılığı temsil etmektedir.
7 Aralıkta
Azerbaycan Parlamentosu kuruldu. O Parlamentonun ilk konuşmasını
da Millî Şûra Başkanı sıfatıyla Mehmet Emin Resulzade
yapmıştı ve Mehmet Emin Resulzadenin hâlâ bütün Türk
dünyası tarafından ezbere bilinen, o balkondan, 3 renkli bayrağa
hitaben Bir kere yükselen bayrak bir daha inmez. ifadesi hâlâ zihinlerdedir,
hâlâ dillerdedir.
28 Mayıs
1918de, ecdadımızın uğrunda seve seve can verdiği
Azerbaycanda, cumhuriyet idealinin gerçekleştiği tarihî gün hâlâ
hatırlanır, hâlâ Azerbaycanda Türklerin o dönemdeki
kahramanlıkları şiirlerle, hikâyelerle, romanlarla
anılır ve gerçekten her 28 Mayısta da o şehitlikteki
Azerbaycan Cumhuriyeti uğruna can veren kardeşlerimiz
anılır.
Tabii, o günlerden
bugünlere kolay gelinmedi, bugünlerden sonra da kolay gidilmeyecek ama Türkiye
ve Azerbaycan ilişkisi, hamdolsun, şu anda son derece üst düzeydedir.
Bakınız, bugün 28 Mayıs vesilesiyle İstanbul, Ankara ve Karsta
resepsiyonlar düzenlenecekti. Azerbaycan Hükûmeti bu resepsiyonları iptal
etti ve resepsiyonlar için harcayacağı paraları da Somadaki
maden şehitlerinin yakınlarına gönderecek.
Yine, dünyanın
en büyük bayrağı Azerbaycanda ve o bayrak Türkiyede millî yas ilan
edildikten hemen sonra yarıya indirildi. Gerçekten biz Azerbaycana, dost
ve kardeş Azerbaycana bu anlamda teşekkür ediyoruz.
Ben bu vesileyle
Azerbaycan Cumhuriyetinin kuruluşunu kutluyorum.
Bu arada, bu sabah
Ermenistan-Azerbaycan sınırında çarpışmalarda
şehit olan 2 Azerbaycanlı şehidimize Cenab-ı Haktan
rahmet, ağır yaralı kardeşimize de tez zamanda şifa
diliyor, Azerbaycan millî gününü kutluyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Ünüvar.
Gündem
dışı ikinci söz, Karadeniz Bölgesinde yaşanan don
olayları hakkında söz isteyen Samsun Milletvekili Cemalettin
Şimşeke aittir.
Buyurunuz
Sayın Şimşek. (MHP sıralarından alkışlar)
2.- Samsun Milletvekili Cemalettin
Şimşek'in, Karadeniz Bölgesinde yaşanan don olaylarına
ilişkin gündem dışı konuşması
CEMALETTİN
ŞİMŞEK (Samsun) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 29-31 Mart tarihleri arasında Karadeniz Bölgesinde
meydana gelen don afeti nedeniyle fındık tarımının ve
üreticinin uğradığı zararları dile getirmek
amacıyla gündem dışı söz aldım. Bu vesileyle hepinizi
saygılarımla selamlarım.
Tabii,
konuşmama başlamadan evvel ben de Somada meydana gelen maden
kazasında hayatını kaybeden şehitlerimize Allahtan rahmet,
yakınlarına ve milletimize başsağlığı
diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, esasen bu konuşma yaklaşık bir ay kadar önce
yapılacaktı ancak birtakım olumsuzluklar nedeniyle bugüne
kaldı. Gecikmiş de olsa milletimiz için önemli bir konu olan bu
konuyu, özellikle orada yaşayanlar için önemli bir konu olan bu konuyu
Meclisimize getirip çözüm üretilmesi gerektiğine inanıyorum.
Değerli
milletvekilleri, tarihî belgelerde günümüzden iki bin üç yüz yıl önce
Türkiyenin kuzeyinde, Karadeniz kıyılarında fındık
üretildiği belirtilmekte ve fındığın son altı
yüzyıldan beri Türkiyeden diğer ülkelere ihraç edildiği
bilinmektedir. Dünyanın fındık üretimi için gerekli uygun hava
koşullarına sahip birkaç ülkesinden biri olan Türkiye, toplam dünya
üretiminin yüzde 75ini gerçekleştirmektedir. Ülkemiz dünyanın en
büyük fındık üreticisi olmasının yanı sıra
fındıkta en büyük ihracatçı ülke konumuna da sahiptir.
Fındık ihracatımızda Avrupa Birliği ülkeleri en önemli
yeri tutmakta ve bu ülkelerin payı ihracatımızdaki
artışa paralel olarak artış göstermektedir. AB ülkelerinin
toplam ihracatımızdaki payı yıllar itibarıyla
değişmekle beraber genelde yüzde 80-85 düzeyindedir. 2013
yılı verilerine göre yaklaşık 274 bin ton fındık
ihraç edilmiş ve 1 milyar 767 milyon dolar girdi
sağlanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'nin millî ürünü olan fındık sektörü 29, 30,
31 Mart 2014te don afeti nedeniyle sarsılmış ve üretici büyük
zarara uğramıştır. Öyle ki bazı bölgelerde iki üç
yıl daha ürün alınamayacağı ifade edilmektedir.
Yaşanan bu olayın pek çok sosyoekonomik etkilerinin olacağı
kaçınılmazdır. Türkiye normal yıllarda 500-600 bin ton fındık üretmektedir
fakat bu yıl bu rekoltenin yüzde 60-70 seviyelerinde düşeceği
söylenmektedir. Fındık gibi katma değeri yüksek bir üründeki bu
rekolte kaybı bölgemiz ekonomisi açısından son derece olumsuz
sonuçlar doğuracağı gibi, bu durumdan hem üretici hem tüccar hem
de fabrikacı olumsuz etkilenecektir; ayrıca, fındığa
bağlı birçok sektör de ekonomik olarak darboğaza girecektir. En
önemli ihraç ürünlerimizden olan fındıktaki rekolte kaybı
ihracatımızı da olumsuz etkileyerek ülke ekonomisine de büyük
zarar verecektir.
Değerli
milletvekilleri, arazilerini TARSİM sigortası tarafından sigorta
ettiren üreticilerin zararı bir nebze olsun karşılanacak fakat
2/B arazileri üzerinde fındık üreten ve tapu tespitleri yapılan
ancak hâlen tapusunu teslim alamadığı için ÇKS sistemine
kayıt yaptıramayan fındık üreticilerimiz zarar ziyan
tespiti yaptırmakta zorluk çekmekte ve dolayısıyla, en çok
mağdur olan kesim olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sigortası olmayan üreticilerimizin de afet kapsamına alınarak
devlet tarafından mutlaka desteklenmesi gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, 2014 yılında yaşanan don afetinde Giresun,
Ordu, Trabzon ve Samsun illerinde toplam 136.924 fındık üreticisi
zarar görmüştür. 2014 yılında yaşanan don afeti
sonrası hasar tespit çalışmaları sonucu 1 milyar TL hasar
tahmini yapılmakla birlikte 2090 sayılı Tabii Afetlerden Zarar
Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanun
kapsamında il ve ilçelerde oluşturulan heyetlerden 633 milyon 437 bin
lira ödenmesine karar verilmesine rağmen devlet bugün, o gün taahhüt
ettiği borçlardan bir kısmını hâlen ödememiştir. 2014
yılındaki don afeti ardından 31 Mart 2014 tarihinde yaşanan
don afeti, fındık üreticisini önceki tecrübeleri nedeniyle
kaygılandırmaktadır.
Karadeniz
Bölgesinde önemli bir kesimin gelir kaynağı olan, ayrıca
istihdam yaratan fındık, ülke ihracatında da önemli bir yer
tutmaktadır. Bütün olumsuzlukların ortadan
kaldırılması için Hükûmet acilen tedbir almalı ve
bölgemizde zarar gören yerler afet bölgesi ilan edilmeli, üreticimiz ve
piyasalar rahatlatılmalıdır.
Yaşanacak
mağduriyetlerin giderilmesi için gerekli çalışmalar bir an önce
yapılmalı ve mutlaka kaynak ayrılmalıdır diyor, bu
vesileyle tekrar hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Şimşek.
Gündem
dışı üçüncü söz, Ankaranın sembolleri hakkında söz
isteyen Ankara Milletvekili Aylin Nazlıakanındır.
Buyurunuz
Sayın Nazlıaka. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Ankara Milletvekili Aylin
Nazlıaka'nın, Ankaranın sembollerine ilişkin gündem
dışı konuşması
AYLİN NAZLIAKA
(Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Ankaranın sembolleriyle ilgili olarak gündem dışı
konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla
selamlarım.
Değerli
arkadaşlar, cumhuriyetin ve aynı zamanda da aydınlanmanın
başkenti olan Ankara, son yirmi yıldır her geçen gün
doğasının, geçmişinin, tarihinin, dokusunun
gasbedildiği bir dönem yaşıyor maalesef. Âdeta dokunulmazlığı
olan bir Büyükşehir Belediye Başkanı sayesinde önce Atatürkün
bize emaneti olan Atatürk Orman Çiftliğini gasbettiniz; yetmedi,
Ankaranın kültürel hafızası, ormancılığın
kültürel hafızası olan ve Ankaranın akciğeri olan Gazi
yerleşkesini talan ettiniz; o da yetmedi, bir gece yarısı
ansızın, âdeta bir hırsız gibi Orta Doğu Teknik
Üniversitesinin ormanlarındaki ağaçları söküp attınız;
o da yetmedi, gene hesaplaşmanız bitmedi hiçbir zaman sanatla,
tiyatroyla ve gene bir gece yarısı, Cumhuriyet Dönemi sonrasında
kurulmuş olan, devlet tiyatrolarının kalbi olan İrfan
Şahinbaş Atölye Sahnesine girdiniz ve buradaki ağaçları ve
binaları yok ettiniz, yıktınız, mahvettiniz. İşte,
şimdi, tabii, bunlarla da kısıtlı kalmadı. Beş
dakika içerisinde neleri yakıp yıktığınızı
anlatmaya tabii zamanım elvermeyecek ama hedefinize yeni bir sembolü daha
yerleştirdiniz. Şimdi de Atakuleyle bir hesaplaşmaya
başladınız değerli arkadaşlar.
Bakın,
Atakule, Mimar Ragıp Buluş tarafından tasarlanmış olan
ve 1989 yılından bu yana Ankara'nın sembolü hâline gelmiş
olan bir yapıdır. Kentin dokusuyla son derece uyumlu olan ve dönemin
modern mimari anlayışıyla tasarlanmış olan çok önemli
bir değeridir Ankara'nın. Ama şimdi siz ne yapıyorsunuz,
mimarın izni olmamasına rağmen Atakuleyi yıkmaya
kalkıyorsunuz. Üstelik de altında imzamızın olduğu
Bern Sözleşmesine rağmen bunu yapıyorsunuz. Gene, altında
imzamızın olduğu Fikir ve Sanat Hakları Sözleşmesinin
16ncı maddesine rağmen bunu yapıyorsunuz. Bakın,
Atakuleyle ilgili olarak, 25 yaşındaki Gizem ne demiş: Atakule
benim için bir ölçü birimi oldu. Etrafımdaki uzun boylu
arkadaşlarıma hep Atakule gibisin. derim. Atakuleden uzun
değilse bence hiçbir şey uzun değildir. Atakule sadece bir kent
hafızası değil, aynı zamanda bir kuşağın da
anılarıdır. İşte, değerli arkadaşlar,
Atakule Ankaralılar için bunu ifade ediyor, bizler Atakule deyince bunu
anlıyoruz ama sizler Fikir ve Sanat Eserleri Kanununu da yok sayıyorsunuz,
mimarın bu konudaki görüşünü de âdeta yok sayıyorsunuz. Ne yapmayı
planlıyormuşsunuz? Sanki Ankaranın yeni bir
alışveriş merkezine çok ihtiyacı varmış gibi, 25
bin metrekarelik yeri yıkıp oraya 2 katı büyüklüğünde bir
alışveriş merkezi yapacakmışsınız. Güya 128
metre boyutundaki kuleyi yıkmayacakmışsınız ama
nasıl olacaksa 6 bodrum katına sahip olacakmış yeni
yapı, aynı zamanda 20 kotuna kadar da inecekmiş yani Atakulenin
temellerinin altına kadar inecekmişsiniz. Bakın, değerli
arkadaşlar, bu, Atakulenin yıkılma tehdidiyle karşı
karşıya kalması demek. Hatta açık konuşalım, bu,
Atakulenin ilerleyen günlerde yıkılması demek.
Ayrıca, tabii,
bu projeyle birlikte, doğal sit alanı olarak
tanımlanmış olan Atakulenin hemen yanında
konuşlanmış Botanik Parkını besleyen yer altı su
kaynaklarının akıbeti de belirsiz, onlar ne olacak ve orası
nasıl beslenecek? Bu konu da ayrı bir muamma konusu.
Bakın, Çankaya
Belediyesi üzerine düşeni yapmış, mimarın izninin
olmaması nedeniyle projeyi onaylamamış, yıkım
kararını reddetmiş ama ne yapmışsınız? Hemen
Çevre ve Şehircilik Bakanlığını devreye sokup
ansızın projeyi onaylatmışsınız. Ama hukuki
yollara başvurulmuş ve 30 Nisan tarihinde, yani bundan neredeyse bir
ay önce bir karar çıkmış ve bu karara göre de durdurma
kararı alınmış. Demiş ki Ankara Bölge İdare
Mahkemesi 30 Nisan tarihinde: Yıkımın hukuka aykırı
olduğu ve uygulanması hâlinde telafisi güç ve imkânsız zarara
yol açacağı nedeniyle durdurulması gerekiyordur. Fakat bir
aydır inşaat çalışmaları, yıkım
çalışmaları hâlen devam ediyor değerli arkadaşlar. Elbette
Neden devam ediyor? sorusunun cevabı çok açık çünkü Ankaranın
bir valisi yok, Ankaranın neredeyse dokunulmazlığı olan
bir Büyükşehir Belediye Başkanı var. Ama bu işler
sandığınız gibi değil değerli arkadaşlar,
bakın, sizler tarihe, doğasını, geçmişini, tarihini,
çevresini yok eden, talan eden milletvekilleri olarak geçeceksiniz.
O yüzden bu
yıkım kararına dur diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Nazlıaka.
Gündeme geçmeden
önce, sisteme girmiş milletvekillerimize söz vereceğim.
Önce grup
başkan vekillerimizden başlıyorum.
Sayın
Halaçoğlu, buyurunuz.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu'nun,
Azerbaycan Cumhuriyetinin 96ncı kuruluş yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Azerbaycanın
28 Mayıs 1918de kuruluşunu yürekten kutluyorum. Kardeş
Azerbaycanın 28 Nisan 1920de tekrar Sovyetler Birliğinin hükmüne
girmiş olması, özellikle Taşnakların desteğiyle
onların hükmüne girmiş olması sonrasında 1991de yeniden
bağımsızlığına kavuşan Azerbaycanın
bir daha bağımsızlığının hiçbir şekilde
ayaklar altına alınmamasını diliyorum.
Kardeş
Azerbaycan Türk devletinin ve bütün Azerbaycandaki Türk kardeşlerimizin
bağımsızlıklarını kutluyorum, hepsine sevgiler
gönderiyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın
Halaçoğlu.
Sayın
Hamzaçebi
2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi'nin, Azerbaycan Cumhuriyetinin kuruluşunun 96ncı, Bülent
Ecevitin doğumunun 89uncu ve Sayıştayın kuruluşunun
152nci yıl dönümlerine ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün ilk
Azerbaycan Cumhuriyeti olan Demokratik Azerbaycan Cumhuriyetinin kuruluş
yıl dönümü. Bu vesileyle dost ve kardeş Azerbaycan ülkesini,
kardeşlerimizi, sevgiyle saygıyla selamlıyorum, kendilerini Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak kucaklıyoruz.
Bugün yine, eski
Başbakanlarımızdan, Cumhuriyet Halk Partisinin eski Genel
Başkanlarından büyük devlet adamı Sayın Bülent Ecevitin
89uncu doğum yıl dönümü. Hem siyaset olarak hem üslup olarak hem
nezaket olarak Türk siyasetinde örnek bir insan olan, bürokrasi
yıllarımda da benim Başbakanlığımı
yapmış olan Sayın Bülent Eceviti Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak bu doğum yıl dönümünde saygıyla, şükranla
anıyoruz.
Yine bugün, Türkiye
Cumhuriyetinin demokratik devlet olmasında çok temel bir kurum olan
Sayıştayın 152nci kuruluş yıl dönümü. Hükûmetin Sayıştay denetimlerinden
rahatsız olduğu bir dönemde Sayıştayın kuruluş
yıl dönümünü saygıyla kutluyorum. Sayıştay gibi bir
demokrasiyi demokrasi yapan kurumlara
şiddetle ihtiyacımız olduğunu bu vesileyle ifade ediyorum.
Çok teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Hamzaçebi.
Sayın
Türkmenoğlu
3.- Konya Milletvekili Ayşe
Türkmenoğlu'nun, Azerbaycan Cumhuriyetinin 96ncı kuruluş
yıl dönümüne ve Konyada açılışı yapılan 12nci
Uluslararası Tarım, Tarımsal Mekanizasyon ve Tarla Teknolojileri
Fuarına ilişkin açıklaması
AYŞE
TÜRKMENOĞLU (Konya) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Ben de
Azerbaycanın kuruluş yıl dönümünü kutluyorum; nice yıllar
diliyorum, temenni ediyorum.
Konyamızda
dün açılışı gerçekleştirilen 12nci Uluslararası
Tarım, Tarımsal Mekanizasyon ve Tarla Teknolojileri Fuarına 20
ülkeden 978 markanın temsilcisi katıldı. Fuarda son
geliştirilen teknoloji ürünlerinin sergilenmesinin yanında 20den
fazla ülkenin yüzlerce firma ve temsilcileri tarafından ticari
bağlantı görüşmeleri de yapılmaktadır.
Türkiyedeki
tarım sektörü son on yılda gerçekleştirilen projeler ve
tarımsal destekleme politikası sayesinde daha iyi noktalara
ulaşmıştır. Bitkisel üretim ve tarımsal üretimin
değeri hayvancılıkla birlikte 23 milyar dolardan 62 milyar
dolara çıkmıştır. Bu, uygulanan politikalarla ve
desteklemelerle sağlanmıştır, emeği geçen herkese
teşekkür ediyorum. Konya Tarım Fuarının hayırlara
vesile olmasını temenni ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Türkmenoğlu.
Sayın
Satır
4.- İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma
Satır'ın, Azerbaycan Cumhuriyetinin 96ncı kuruluş
yıl dönümüne ilişkin açıklaması
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Dünya Türkleri içinde ilk demokratik cumhuriyet
olan Azerbaycan Demokratik Cumhuriyetinin temelleri, mezarı Ankarada
olan Mehmet Emin Resulzade ve
arkadaşlarının yüksek millî şuuruyla
atılmıştır. 1920de Sovyet yönetimince yıkılan bu
cumhuriyetin kurucuları bütün güçlüklere rağmen, onlarca yıl
Azerbaycan dışında millî demokratik mücadelesini sürdürerek
1991de elde edilen bağımsızlığın yapı
taşlarını oluşturmuşlardır. 1991de yeniden
bağımsızlığını kazanan Azerbaycan
Cumhuriyeti bugün Kafkasyanın ve Hazar havzasının önemli ve
kilit devleti konumundadır.
AK PARTİ Grubu
olarak kardeş Azerbaycanın İstiklal ve Hürriyet
Bayramını, Azerbaycan Cumhuriyetinin 96ncı kuruluş
yıl dönümünü de kutluyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Satır.
Sayın
Bayraktutan
5.- Artvin Milletvekili Uğur
Bayraktutan'ın, Sarp Sınır Kapısında yaşanan
sorunlara ve Batum Havaalanından Ankara seferlerinin
başlatılması gerektiğine ilişkin açıklaması
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Türkiye ile
Gürcistan arasındaki önemli bir sınır kapısı
niteliğinde olan ve Türkiyenin en önemli kara sınır
kapılarından olan Sarp Sınır Kapısı aşırı
yoğunluktan dolayı birtakım sorunlar yaşamaktadır.
Bilindiği üzere, nüfus cüzdanıyla geçişin olduğu tek
kapı özelliğini taşımaktadır.
Bu
kapının yanında geçen yıl kabul etmiş olduğumuz
milletlerarası anlaşmayla Muratlı Sınır
Kapısının açılmasına yönelik çalışmalar ne
yazık ki bugüne kadar sonuçsuz kalmıştır. Bu konuda
yapmış olduğumuz Dışişleri
Bakanlığı nezdindeki girişimlerde ne yazık ki sonuç
alınamamıştır. Bu nedenle bu kapıdaki, Sarp
Sınır Kapısındaki yoğunluğun bir anlamda ortadan
kaldırılmasında ve geçişlerdeki rahatlığı
yeniden ortaya koyacak Muratlı Sınır Kapısının
da açılmasında zaruret ortaya çıkmıştır.
Bunun yanında,
ortak kullanmış olduğumuz Batum Havaalanı, birçok
uyarılarımıza rağmen, İstanbul seferleri olmasına
rağmen Ankara seferleri Batum Havaalanına Türk Hava Yolları
tarafından konulmamıştır. Ankara seferlerinin olmaması
nedeniyle orada yaşayan yurttaşlarımız ve Gürcü
vatandaşlar büyük sorunlar yaşamaktadır. Ulaştırma
Bakanlığının ve ilgili kurumların bu konuda
duyarlı olmasını, Batum Havaalanına Ankara seferlerinin
bir an önce başlatılması için gerekli emir ve
talimatlarının verilmesini rica ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Bayraktutan.
Sayın Yüceer
6.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer'in,
Bülent Ecevitin doğumunun 89uncu yıl dönümüne ve taşeron
işçilerinin durumuna ilişkin açıklaması
CANDAN YÜCEER
(Tekirdağ) Öncelikle vefasıyla sosyal demokrasi mücadelesi ve
devlet adamlığı kültüründe yerine doldurulamayacak bir
boşluk bırakan Türk siyasetinin Karaoğlanı Bülent Eceviti
doğum gününde sevgi, saygı ve rahmetle anıyorum. Haktan, emekten
yana olan merhum Ecevitin fikirleri, savunduğu tüm değerler,
demokratik duruşu ve aydın kimliği sonsuza kadar bize yol
göstermeye devam edecektir.
Manisanın
Soma ilçesinde derin üzüntü yaratan 301 işçinin hayatını
kaybettiği maden faciasının ardından iş
kazalarının acilen çözülmesi gereken toplumsal bir gerçek olduğu
bir kez daha ortaya çıkmıştır. Hızla sanayileşen
bir il olan seçim bölgem Tekirdağda ağır sanayi ve
fabrikaların sayısının fazla olması iş
kazalarını da beraberinde getirmektedir. Son bir hafta içerisinde
Tekirdağın Çerkezköy ilçesindeki Veliköy Organize Sanayi Bölgesinde
bir fabrikada meydana gelen yangında taşeron olarak çalışan
bir işçi hayatını kaybetmiştir.
Çorlu ilçesinde
Trakyabirliğe ait 1.500 ton kapasiteli ayçiçeği silosuna temizlik
yapmak için giren 24 yaşındaki işçi 600 ton ayçiçeğinin
altında kalarak yaşamını yitirmiştir.
Yine Saray
ilçemizde fabrikada üzerine kumaş balyası devrilmesi nedeniyle bir işçi
düşerek ölmüştür.
Ölen işçi
kardeşlerime Allahtan rahmet diliyorum, yakınlarına da
başsağlığı diliyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yüceer.
Sayın Havutça
7.- Balıkesir Milletvekili Namık
Havutça'nın, Adalet Bakanı Bekir Bozdağın, Anayasa Mahkemesi
üyelerinin nasıl karar vermesi yönündeki telkinleriyle Anayasa suçu
işlediğine ve Somadaki maden kazasından yaralı kurtulan
Balıkesirli maden işçilerinin bugüne kadar hiçbir yardım
alamadıklarına ilişkin açıklaması
NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Dün, Adalet
Bakanı Bekir Bozdağ, Anayasa Mahkemesine yönelik ağır bir
hukuk devleti ihlali işlemiştir. Anayasa Mahkemesi üyelerine
neredeyse talimat verircesine onların nasıl karar vermesi
gerektiği yönündeki telkinleri açık bir Anayasa suçudur ve hukuk
devletinde, demokratik bir hukuk devletinde âdeta siyasal bir skandaldır.
Adalet Bakanını görevini yapmaya ve hukuk devletini korumaya davet
ediyorum.
Sayın
Başkan, Soma kazasında Balıkesir İvrindi, Savaştepe,
Dursunbey ve Bigadiçte de birçok yurttaşımızı kaybettik ve
yaralılar var geride kalan. Bize bildirilen, meydana gelen Soma
kazasında yaralı olarak bulunan yurttaşlarımız,
hemşehrilerimiz, kaymakamlıklara bugüne kadar başvurmuşlar
ve ancak hiçbir maddi ve ayni bir yardım alamamışlar.
Şimdi, bu yurttaşlarımız hem madenden yaralı
çıkmışlar hem de bugün bir sürü atıp tutmalara rağmen
bugüne kadar karınlarını doyuracak bir tek yardım
alamamışlar. Ben buradan Hükûmet yetkililerine sesleniyorum: Bir
haftadır, on gündür Soma konuşuyoruz burada. Savaştepe Karacalar
köyündeki yurttaşımız karnını nasıl doyuracak?
Şu anda köyünde para bekliyor.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Havutça.
Sayın
Yeniçeri
8.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin,
PKKnın güneydoğuda açılım adına
yaptıklarına karşı, AKP Hükûmetinin teröristlere müdahale
etmediğine ilişkin açıklaması
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ülkemizin
güneydoğusunda silahlı teröristler yol kesiyor, yol kapatıyor,
yollara hendek açıyor, kimlik kontrolü yapıyor, vergi topluyor,
yargı yapıyor; iktidar uyuyor. İktidar teröristlere müdahale
edilmesine izin vermiyor. Silahlı teröristlerin 100 metre
yakınına askerler geliyor, karşılıklı
bekleşiyorlar. Terör örgütü 351 çocuğu dağa
kaldırıyor. Feryat figan isyan eden aileler valilikten yani devletten
değil, BDPden umut bekliyor. Başbakan Erdoğanın
yapacağı iş: HDPye, daha doğrusu PKKya Çocukları
al, gel. çağrısında bulunmaktır. Vatana kastediliyor, devlet
bereleniyor, iktidar, süreç zarar görmesin diye olanı biteni seyrediyor.
Bölücülük gemi azıya almış, anneler ağlıyor. AKP
iktidarı ise devletin elini kolunu bağlamış PKKya
dövdürüyor. AKP, anneler ağlamasın diye diye vatanın ve devletin
anasını ağlatıyor. PKK-AKP açılımı budur,
kamuoyuna bir daha duyurulur.
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Yeniçeri.
Sayın Halaman
9.- Adana Milletvekili Ali Halaman'ın, ilgili
bakanlıkların, ithal buğday girişini engelleyerek
buğday piyasasının oluşmasına yardımcı
olmaları gerektiğine ilişkin açıklaması
ALİ HALAMAN
(Adana) Başkanım, teşekkür ederim.
Şimdi,
Sayın Başkanım, son zamanlarda özellikle kuraklıktan,
dondan dolayı çiftçi zaten perişan. Dolayısıyla,
memleketimizin her köşesinde ciddi manada buğday da yok. 2013
yılının ödemeleri, teşvikleri, desteklemeleri zaten
ödenmedi soyada, mısırda, pamukta. Yani, alt yazıyla geçiyorlar,
Ödendi. diyorlar ama ödenmedi. Dolayısıyla, ofisler
açılmadı, taban fiyat yok. Piyasanın oluşması için
Tarım Bakanlığının veya ilgili bakanlıkların
ithal buğday girişini engelleyip yeni hasat olan buğdayların
piyasasının oluşmasına yardımcı
olmalarını bekliyor, teşekkür ediyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Halaman.
Sayın
Kaynarca
10.- İstanbul Milletvekili Tülay
Kaynarca'nın, Azerbaycan Cumhuriyetinin kuruluşunun 96ncı ve
İstanbulun fethinin 561inci yıl dönümlerine ilişkin
açıklaması
TÜLAY KAYNARCA
(İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Öncelikle
Azerbaycan Cumhuriyetinin 96ncı kuruluş yıl dönümünü tebrik
ediyorum.
29 Mayıs
İstanbulun fethinin 561inci yıl dönümü. İstanbulun fethiyle Avrupa
Orta Çağ karanlığından çıkmış Yeni
Çağa başlamıştır. Yine fetihle halkla
bütünleşebilen, halkla bire bir ilişki kurabilen bir yönetim
anlayışı gelmiş ve dünyada yeni ufuklar
açılmıştır ve yine fetihle dil, ırk ve mezhep
farklılıkları ortadan kalkmaya başlamış, Türk
medeniyetinin engin hoşgörüsü hâkim olmaya başlamıştır
dünyaya. Dolayısıyla bu vesileyle, İstanbul gibi dünyanın
en güzel şehrini fetheden, bugün bizlere böylesi güzel bir şehir
bırakan başta Fatih Sultan Mehmet Han olmak üzere aziz atalarımızı
rahmetle anıyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kaynarca.
Sayın
Atıcı
11.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı'nın, Başbakanın, Alevi inancını
kötüleyerek kışkırtma ve kutuplaştırma
yaptığına ve kendisini daha insancıl davranmaya davet
ettiğine ilişkin açıklaması
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, Cumhurbaşkanlığı seçimi
yaklaşırken Başbakan yine inançlar üzerinden siyaset yapmaya
hız verdi. Bu kez kendi inancını övmekten çok daha tehlikeli bir
iş yapıyor, Alevi inancını kötülemeye
çalışıyor. Alisiz Alevilik diyerek Aleviliği Tanrı
tanımazlıkla bir tutmaya çalışarak kendi tabanına
şirin görünmeye çalışıyor ve inanç temelli oyları
tutmaya çalışıyor.
Sayın
Başbakan, sizin zihniniz de, ruhunuz da, kapasiteniz de Aleviliği
anlamaya yetmez. Anlayamayacağınız konularla
uğraşmaktan vazgeçin. Yapmaya
çalıştığınız kışkırtma ve
kutuplaştırma bir Cumhurbaşkanlığı makamı
için değmez, değmemeli. Cumhurbaşkanlığı bir tek
candan bile daha değerli değildir. Sizi daha insancıl davranmaya
davet ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Atıcı.
Sayın
Dedeoğlu
12.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu'nun, Kahramanmaraşın ilçelerinde yolların ve
altyapının yenilenmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
MESUT DEDEOĞLU
(Kahramanmaraş) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Kahramanmaraşımızın
ilçelerinden Elbistan, Afşin, Göksun, Andırın, Nurhak, Ekinözü,
Pazarcık, Çağlayancerit, Türkoğlu ilçelerimizin mahalle
yolları, asfaltları, altyapıları, su şebekeleri
maalesef ki bazılarında yok bazılarının da acilen
ıslah edilip yenilenmesi lazım. İlgili bakanlıklardan
ricamız şudur ki, bu yollarımız,
altyapılarımız ve su şebekelerimiz bir an önce yenilensin,
halkımız orada daha rahat yaşayabilir bir hâle gelsin.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Dedeoğlu.
Sayın
Öğüt
13.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen
Öğüt'ün, Kızılay İstanbul Şube Başkanı
İlhami Yıldırımın, Twitter hesabından Uğur
Kurtun ölümüyle ilgili yazdığı sözler nedeniyle istifa etmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
KADİR GÖKMEN
ÖĞÜT (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Kızılayın
İstanbul Şube Başkanı İlhami Yıldırım
Twitter hesabından Okmeydanı Cemevinin bahçesinde vurularak
hayatını kaybeden Uğur Kurtun ölümüne tepki gösterenlere
ağır hakaretler içeren sözler yazmış ve
yazdıkları büyük tepki toplamıştır. Türk
Kızılayı vizyon ve misyonu gereği tarafsız, adilane ve
insani yardım yapması gereken bir yardım kuruluşudur.
Uluslararası platformlarda nice önemli görevler üstlenen kurumun kendi yöneticisinin
akıl almaz açıklamalarının cevabını kamuoyuna
vermek zorundadır. Yıldırım neden hemen görevden
alınmamıştır?
Şu bilinsin
ki: Bu halk, tıpkı Gezide olduğu gibi, susmayacaktır.
Haksızlıklar karşısında susan, tarif ettiği gibi,
hayvan olabilir. Bir yandan da hâkim zihniyetin halkı nasıl
gördüğünü gösterdiği için Yıldırıma teşekkür
etmek gerektiğini düşünüyorum, bir an önce de istifa etmesi
gerektiğini bir daha vurguluyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.
Sayın Öz
14.- Manisa Milletvekili Sakine Öz'ün, Hükûmeti,
kadına karşı şiddeti aile çatısı altında
mazur göstermeyecek somut önlemler almaya davet ettiğine ilişkin
açıklaması
SAKİNE ÖZ
(Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, Somada bir iş cinayeti yaşadık, bu cinayetin
arkasından yaralar sarılmaya çalışılırken Manisa
bir acıyla daha sarsıldı. Henüz yaşamının
baharında, 22 yaşında ve yedi aylık hamile gencecik
kadın, Burcu Akyol Çapar eşi tarafından hunharca öldürüldü. Önce
otomobilden düşerek başını yere çarptığı öne
sürülen Burcunun nasıl bir vahşete uğradığı
sonradan anlaşıldı. Başının ayakkabı
topuğuyla ezildiği belirlenen ve beyin kanaması geçiren, on bir
gündür hastanede yaşam mücadelesi veren Burcu, eşler tarafından
işlenen vahşetin son kurbanı oldu. Burcuya Allahtan rahmet,
kederli ailesine başsağlığı diliyorum.
Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı başta olmak üzere, Hükûmeti bir kez
daha kadına karşı işlenen şiddeti aile
çatısı altında da mazur göstermeyecek somut önlemler almaya ve
ağır yaptırımlar uygulamaya çağırıyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Öz.
Sayın Tanal
15.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal'ın, Hükûmetin ve İstanbul Büyükşehir Belediyesinin,
İstanbulun Üsküdar ilçesi Yavuztürk Mahallesinin ve Maltepe ilçesi Gülsuyu,
Gülensu ve Başıbüyük Mahallelerinin ulaşımla ilgili
sorunlarını çözmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İstanbul ili
Üsküdar ilçesi Yavuztürk Mahallesinde akşam saat on ikiye kadar belediye
otobüsleri çalışamamaktadır. Bu konuda Hükûmetin bir tedbir
almasını talep ediyorum.
İkinci konu:
Maltepe ilçemiz Gülsuyu, Gülensu ve Başıbüyükte belediye otobüsleri
çalışmamakta, halk ulaşımını
sağlayamamaktadır. Ulaşım bir insan hakkıdır. Bu
insan hakkının ihlal edilmemesi için İstanbul Büyükşehir
Belediyesinin bu yerlere de belediye otobüslerini sıklıkla ve yeni
araç tahsis etmelerini talep ediyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
Sayın
Çalık
16.- Malatya Milletvekili Öznur Çalık'ın,
27 Mayıs 1960 askerî darbesinin 54üncü yıl dönümüne ve darbelerin
bir kez daha yaşanmamasını temenni ettiğine ilişkin
açıklaması
ÖZNUR ÇALIK
(Malatya) Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet
tarihimizde, maalesef, birçok kez darbe deneyimi yaşamış bir
ülkeyiz ve bu darbe deneyimlerinin en kötüsü ve en acısı 27
Mayıs 1960 darbesi. Tanrı uludurdan Allahuekber e dönebilmek için
bir Başbakan feda ettiğimiz 27 Mayısı bir kez daha utançla
hatırlıyorum. Ve diyorum ki: 27 Mayıs 2014 gününde bir
özgürlüğe şahitlik ettik. Biz bu özgürlüğe milletvekili
arkadaşlarımızla birlikte şahitlik ettik ve Meclisimizle de
bunu paylaşmak istedim. 28 Şubat darbesinde Malatya pilot il olarak
seçilmiş, hedefine de Zekeriya Şengöz ve dindar, Müslüman bütün
insanları koymuşlardı. İşte, ihtimale binaen
cezaevinde tutulan Zekeriya Şengöz
ve Fahri Memur maalesef 28 Şubat ürünü uydurma örgütün
mağdurları olmuşlardı. 27 Mayıs 2014 günü
namıdiğer Zeki Baba, Zekeriya Şengöz özgürlüğüne
kavuştu.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZNUR ÇALIK
(Malatya) Bir kez daha bu darbelerin yaşanmamasını temenni
ediyorum ve bu utanç tablolarının ortadan kalkmasını
diliyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Çalık.
Sayın Kaplan
17.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal
Kaplan'ın, Kocaelide çalışan taşeron işçilerinin
sorunlarına ilişkin açıklaması
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Kocaeli bölgesi
sanayi olarak hep anımsanır. Sanayinin en yoğun olduğu
ilimiz ama aynı zamanda da bu bölgede işçi
kıyımlarının en yoğun olduğu illerimizin
başında. Kapatılan iş yerleri gerekçe gösterilerek daha
düne kadar 480 işçimizin sokağa bırakıldığı
Feniş, bunun yanı sıra çalışma ortamındaki
örgütlenmeleri gerekçe göstererek, performans düşüklüğünü ve iş
daraltmalarını gerekçe göstererek Pakmaya, DHL, bugün de M&T
reklam şirketinde 45 işçi eylem yapmak için sokakta.
Son dönemlerde
taşeronlaşmanın getirdiği sorunları konuşurken,
taşeronlaşmanın çalışma hayatının üzerindeki
olumsuzlukları konuşurken, Kocaelimizde TÜPRAŞa
bağlı bir taşeron şirketteki 55 işçi üç aydır
alamadıkları maaşlarını protesto etmek
hakkını kullanarak eylem başlatırken, bunları bugün
işsiz olarak sokağa bıraktılar. Yetkilileri bu konuda,
işçi kıyımlarını durdurmaları yönünde
uyarıyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.
Sayın
Sarıbaş
18.- Çanakkale Milletvekili Ali
Sarıbaş'ın, 24/5/2014 tarihinde Çanakkale ve ilçelerinde meydana
gelen deprem sonrası yaşanan sorunlara ilişkin
açıklaması
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Depremin merkezi
Gökçeadanın deprem sonrası sorunları;
1) Kentsel sit
alanında bulunan köyler tarihî taş evlerden oluşmaktadır.
Bunların küçük tadilatları -KUDEBin izniyle- çatı
aktarımı, vesaire en azı altı ay sürmektedir. Bu tadilatlar
Koruma Kurulu izniyle oluyor, bu da çok uzun zaman alıyor. Yani bir an önce
toplu izin çıkarılması ya da belli süreler tanınması
mutlaka lazım. Hasarlı evlerin izin almadan bu sürelerle
yapılabilmeleri gerekmektedir. Taş ustası sayılı
olduğu için bu süre mutlaka uzun tutulmalıdır. Hasarlı ev
sayısı gün geçtikçe daha da artabilir.
2) Hasarlı
evlerin çoğu köy sınırlarında, köylerde de DASK zorunlu
değildir. Bu evlerin onarılması hayli külfetli ve DASK çok az
evde var. Devletten maddi destek bekleniyor ve bu arada da sürekli olarak
artçı depremler oluyor.
Ayrıca da,
tehlike arz eden yapılara öncelikle çözüm bulunması ve önlemlerin
alınması, ayrıca acil maddi yardımın gönderilmesi
mutlak zorunluluktur.
Bu evlerin
bulunduğu kentsel sit alanlarındaki evlerin korunması
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Sarıbaş.
Sayın
Özgündüz
19.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz'ün,
Azerbaycan Cumhuriyetinin 96ncı kuruluş yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Efendim, bugün
Müslüman ve Türk toplumlarının tarihte kurdukları ilk laik ve
demokratik cumhuriyet olan Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti ya da Azerbaycan
Halk Cumhuriyetinin 96ncı kuruluş yıl dönümü.
Bu cumhuriyeti
kuran başta Mehmet Emin Resulzade ve cumhuriyetin kuruluşunda
emeği geçen tüm kahramanları saygıyla, sevgiyle yâd ederken,
daha sonra, şu andaki Azerbaycan Cumhuriyetinin kuruluşunda
emeği geçen başta Haydar Aliyev olmak üzere tüm Azerbaycan
yöneticilerinin ve Azerbaycan halkının bu millî gününü kutluyor,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Özgündüz.
Sayın Çam
20.- İzmir Milletvekili Musa Çam'ın,
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlunun biber gazıyla
ilgili sözlerini kınadığına ve kendisini daha dikkatli
cümleler kullanmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması
MUSA ÇAM
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
76 milyonluk
ülkemizin nüfusunun sağlığı, Sağlık Bakanı
Sayın Mehmet Müezzinoğluna teslim edilmiş durumda. Bu makamda
bulunan bir Sayın Bakanın ağzından çıkan cümlelere,
kelimelere çok dikkat etmesi gerekirken biber gazının
sağlığa hiçbir zararının
olmadığını ve sağlığa yararlı
olduğuyla ilgili cümleleri telaffuz etmektedir. Bir Sağlık
Bakanına yakışan bir tutum ve davranış değildir.
Buradan cesaret alan emniyet güçleri de çeşitli öğrenci
etkinliklerinde, sendikal hareketlerin etkinliklerinde ve eylemlerinde polis
aşırı derecede biber gazı kullanmaktadır ve bunlar
insan sağlığını tehdit etmektedir. Bugün Türkiye'de
Tabipler Odası biber gazının insan sağlığına
son derece zararlı olduğunu ve çok tehlikeli olduğunu açık
ve net bir şekilde belirtmiş olmasına rağmen, ülkemizin
Sağlık Bakanının sorumsuz tutum ve
davranışlarını bir kez daha burada kınıyor ve
Sayın Bakanı daha dikkatli cümleler
kullanmaya davet ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Çam.
Sayın
Balık
21.- Elâzığ Milletvekili Sermin
Balık'ın, Sayıştayın kuruluşunun 152nci ve
Azerbaycan Cumhuriyetinin kuruluşunun 96ncı yıl dönümlerine
ilişkin açıklaması
SERMİN BALIK
(Elâzığ) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Devletimizin en
köklü, en yetkin kuruluşlarından biri olan ve demokratik hukuk
devletinde kamu yönetiminin olmazsa olmaz nitelikleri arasında yer alan,
şeffaflık ve hesap verilebilirlik ilkelerini benimseyen
Sayıştay, kamu kurumlarının hukuka uygunluğunu
denetlemek suretiyle halkımızın refahına önemli bir
katkı sağlamaktadır. Kamu yönetiminin mali yönden daha verimli,
daha kaliteli, daha doğru yönetilmesi bakımından değerli
bir kamu hizmeti üreten Sayıştayın 152nci yıl dönümünü
kutluyor, değerli üyelerine ve tüm çalışanlarına başarılar
diliyorum.
Kuruluşunun
96ncı yılında dost Azerbaycanla kardeşlik hukukumuzun
devamını diliyorum.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Balık.
Sayın Özel
22.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Bülent
Ecevitin doğumunun 89uncu yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün partimizin
3üncü Genel Başkanı, Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı
Bülent Ecevitin doğum günü. Bülent Ecevit: Toprak işleyenin, su
kullananın. diyebilen, Ne ezen ne ezilen, hakça bir düzen. söylemini
sürdüren bir siyasetçi ve eşsiz bir devlet adamıydı. Zonguldak
ve Somadaki madenciler kendisine Madenci Babası Karaoğlan ismini
takmışlardı. Bugün Somada yerin altındaki raylara,
vagonlara, ahşap direklere adı yazılan bir Başbakandan,
Somaya geldiğinde yere düşen madenciyi tekmeleten, protestolardan
dolayı sokağa çıkamayan, sığındığı
markette madenciye tokat atan bir Başbakan noktasına gelinmiştir.
Bülent Ecevitin nezaket ve beyefendiliğini bir kez daha özlemle anıp
hatırası önünde saygıyla eğiliyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Özel.
Son olarak
Sayın Topal
23.- Amasya Milletvekili Ramis Topal'ın,
Amasyanın köylerinin yol ve içme suyu sorunlarına ilişkin
açıklaması
RAMİS TOPAL
(Amasya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
21inci
yüzyılda Amasyada yolları asfalt olmayan köylerimiz var.
Yolları asfalt olan köylerimizde de artık bu asfalt özelliğini
yitirmiş, bozuk derin çukurlar oluşmaktadır. Ben buradan
Hükûmete önce bu yolların ne zaman yapılacağını köyler
adına soruyorum.
Yine,
Amasyamızda bütün köylerimizde içme suyu sıkıntıları
var; ya suları yok ya da içme suları temiz değil, arsenikli
sular. Birçok köyümüzde çeşitli hastalıklar olmaktadır. Ben
buradan bütün Amasya köylüsü adına Hükûmete sormak istiyorum: Bu yolları
bozuk olan köylerimin yolları ne zaman asfaltlanacak? İçme suyu
sıkıntısı olan köylerime ne zaman temiz içme suyu
getirilecek?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Topal.
Şimdi gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Erzincan Milletvekili Muharrem Işık ve
23 milletvekilinin, kara paranın ekonomiye getirdiği olumsuz etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/954)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Kara paranın
uzun vadede ülke ekonomilerine hiçbir faydası yoktur. Türkiye bir an önce kara
parayla mücadele ederek, kara paranın ülkemiz ekonomisine getirdiği
olumsuz yüklerden kurtulup Türkiye ekonomisi rekabet gücü yüksek ve ticaret
pazarlarıyla dünya gündemine gelmelidir. Bu amaçla Anayasanın
98'inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince
Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Muharrem Işık (Erzincan)
2) Candan Yüceer (Tekirdağ)
3) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
4) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
5) Sakine Öz (Manisa)
6) İhsan Özkes (İstanbul)
7) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
8) Veli Ağbaba (Malatya)
9) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
10) Haydar Akar (Kocaeli)
11) Celal Dinçer (İstanbul)
12) Ali
Sarıbaş (Çanakkale)
13) Bülent Tezcan (Aydın)
14) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
15) Ali Serindağ (Gaziantep)
16) Ali Özgündüz (İstanbul)
17) Mehmet Şevki
Kulkuloğlu (Kayseri)
18) Kadir Gökmen
Öğüt (İstanbul)
19) Namık Havutça (Balıkesir)
20) Emre Köprülü (Tekirdağ)
21) Ali Demirçalı (Adana)
22) Uğur
Bayraktutan (Artvin)
23) Mahmut Tanal (İstanbul)
24) Mehmet Ali
Ediboğlu (Hatay)
Gerekçe:
Kara para aklayıcılar, aklama konusunda
kolaylık sağlayan veya önlem almayan ülkelerde aklama faaliyetini
gerçekleştirip temizlenmiş paralarını hiçbir şüpheye
yer bırakmadan ülke ekonomisine sokabilmektedirler. Bu
nedenle kara para ve aklama konusunda uluslararası örgütlerin ve
devletlerin tavırları önemlidir.
Araştırmalara
göre dünyadaki toplam kara para tutarı 700 milyar ile 1 trilyon dolar
arasındadır. Bu tutar yaklaşık olarak her yıl 100
milyar dolar artmaktadır. Yine dünya kayıt dışı
ekonomisinin 7-8 trilyon dolar büyüklüğünde olduğu tahmin
edilmektedir. Kayıt dışı ekonominin GSMH'ya oranı
USA'da yüzde 12,5, İngiltere'de yüzde 13,5, Japonya'da yüzde 12, İtalya'da yüzde 26'dır.
Bu oranın ülkemizde yüzde 25 ile
yüzde 50 arasında olduğu iddia edilmektedir.
Türkiye'ye
en yoğun kara para akımının hayali ihracat yoluyla
olduğu belirtilmektedir. Türkiye kara para aklamada, özellikle Orta Asya
ve Kafkasya'nın yanı sıra Orta Doğu ve Doğu Avrupa
için bölgesel finans merkezi konumunda bulunuyor. Türkiye, Güney Batı
Asya'dan Avrupa'ya hareket eden uyuşturucu ürünleri için önemli bir
geçiş rotası olmaya devam ediyor. Türkiye'de uyuşturucu
dışında, fatura sahtekârlığı ve vergi
kaçırma, kaçakçılık, sahte mal ve sahtecilik, terörizmin
finansmanı da önemli kara para kaynakları olarak dikkat çekiyor.
ABD
Dışişlerinin raporunda Türkiye'nin Avrupa'ya akan eroinde,
önemli bir güzergâh ve depolama, üretim ve durak yeri olmayı
sürdürdüğü belirtilmektedir. Türkiye'ye taşınan
uyuşturucunun büyük bölümünün kaynağı Afganistan'dan, morfin ve
baz eroin Pakistan'dan İran üzerinden getirildiği, tonlarca
uyuşturucu ve haşhaşın Pakistan'dan deniz yoluyla Akdeniz,
Ege ve Marmara kıyısındaki yerlere
kaçırıldığı tespit edilmiştir. Uyuşturucu ve
haşhaş Türkiye'ye Afganistan'dan Türkmenistan, Azerbaycan ve
Gürcistan üzerinden kara yoluyla da taşındığı
saptamaları yapılmıştır.
Türkiye'de
aklanan kara paranın önemli bir bölümünün vergi
kaçakçılığıyla bağlantılı olduğunu
belirten gözlemcilere göre, Türk ekonomisinin yüzde 50'si kayıt
dışıdır. Kara para hem bankalarda hem de bankalar
dışındaki finans kurumlarında aklanıyor. Türkiye'deki
kara para aklama yöntemleri genellikle, sınırdan döviz
kaçakçılığı, ülke içine ve dışına banka
transferleri ile gayrimenkul, altın ve lüks otomobil alımı
yoluyla olmaktadır.
Hükûmet
ekonominin ihtiyaç duyduğu sıcak para nedeniyle, Türkiye'nin kara
paranın bölgesel merkezi olmasına ses çıkarmamaktadır.
Yabancı yatırımcının Türkiye'ye
yatırımına engel olmasından korkulduğu ve Türkiye'ye
gelecek milyar dolarlık sabit yatırımların
kaçabileceği düşüncesiyle düzenlemelerin geciktirildiği
düşünülmektedir. Ancak, bu durum Türkiye'nin diğer ülkelerle
arasında yeni sorunların oluşmasına neden olacaktır.
Bu nedenle, daha yol yakınken, Türkiye'nin kapılarını
kaynağı belli olmayan, vergilendirilmeyen kara paraya kapatması
gerekmektedir.
2.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve 24
milletvekilinin, süt ve süt ürünleri sektörünün sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/955)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye gerek coğrafi konumu gerekse
bulunduğu iklim kuşağı nedeniyle
süt ve süt ürünleri sektöründe önemli bir yere sahiptir. Sektör, ekonomimizin
önemli üretim dallarından birisidir.
Bilindiği
gibi süt özellikle protein, yağ, vitamin (C vitamini hariç) ve mineraller
(başta kalsiyum ve fosfor olmak üzere) gibi beslenmede çok önemli olan
toplam 85 besin öğesini içermesiyle sağlıklı beslenmenin
temel unsurudur. Günümüzde son zamanlarda çok geniş bir sektör olan süt
sektöründe yatırımlar hız kazanarak üretimde artışlar
yaşanıyor. Geleneksel metotlardan ziyade modern tesislerde
işlenen daha sıhhi ve uzun ömürlü süt ve süt ürünlerine yönelik talep
de artıyor.
Verimli
arazilerimiz, bitki çeşitliliğimiz ve geniş hayvan
varlığımızla sektörde avantajlı konumda yer
alıyoruz. Ancak bol bulunan ve kolaylıkla tüketilebilen süt,
ülkemizde bilinçli ve verimli bir şekilde tüketilemiyor. Süt ve süt ürünleri
tüketimimiz komşu ülkelere göre çok alt seviyelerde kalıyor. Bununla
birlikte, ülkemizde özellikle modern süt üretim ve işleme tesislerine
ihtiyaç var ve bu alanda yatırım potansiyeli bulunmaktadır.
Ancak
sektör bu gelişmelerin yanında genel olarak pek çok sorunla baş
etmek zorunda kalmaktadır. Sektörde karşılaşılan
engeller arasında hijyenik olmayan koşullarda gerçekleşen ve
denetlenmeyen süt üretimi, sağlıklı süt üretimi için
altyapı eksikliği, sağlıklı koşullarda hayvan bakılamaması
nedeniyle yaşanan hayvan kaybı, süt hayvanlarının veriminin
düşük olması, üreticilerin çok az bir bölümünün birlik veya
kooperatif çatısı altında örgütlenmiş olması, sektörde
küçük aile işletmelerinin yer alması, sokak sütçülüğünün hâlen
var olması, süt sanayisinde kapasite kullanımının,
pazarlama sorunları, araştırma ve geliştirme faaliyetleri
için yeterince kaynak ayrılamaması, kaynak kullanım
yetersizliği, kaliteli ham madde temin edilememesi, ham madde temini ve
pazarlamasındaki mevsimsel dalgalanmalar gibi nedenlerle yetersiz
olması, nitelikli iş gücünün sektörde az yer alması, teknoloji
eksikliği yer almaktadır.
Sektörün
sorunlarında kilit nokta ise fiyatların dalgalı bir seyir
izlemesidir. Süt üreticileri mevsimsel olarak fiyatların oynaması
nedeniyle önlerini göremediklerini ve bu durumdan zarar gördüklerini belirtmektedirler.
Bolu
ilimizde de süt ve süt ürünleri sektöründe yukarıda sayılan sorunlar
bulunmaktadır. Özellikle Mengen ilçesinde süt alımlarında
diğer bölgelere göre düşük fiyat verilmesi üreticiyi zor duruma
düşürmektedir. Yem ücretlerinin bölgede pahalı olması da tüm
ülkemizde olduğu gibi Mengen ilçemizde de önemli bir sorun
oluşturmaktadır.
Tüm
bu verilerin ışığında Bolu ili Mengen ilçemiz
başta olmak üzere, üretim aşamasından pazarlamaya kadar olan
süreçte süt ve süt ürünleri sektörünün sorunlarının ve çözüm
önerilerinin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98'inci, İç
Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri uyarınca Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Tanju Özcan (Bolu)
2) Ali Serindağ (Gaziantep)
3) Celal Dinçer (İstanbul)
4) Mehmet Şeker (Gaziantep)
5) Ali Özgündüz (İstanbul)
6) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
7) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
8) Candan Yüceer (Tekirdağ)
9) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
10) İhsan Özkes (İstanbul)
11) Veli Ağbaba (Malatya)
12) Sakine Öz (Manisa)
13) Haydar Akar (Kocaeli)
14) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
15) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
16) Bülent Tezcan (Aydın)
17) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
18) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
19) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
20) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
21) Namık Havutça (Balıkesir)
22) Emre Köprülü (Tekirdağ)
23) Ali Demirçalı (Adana)
24) Uğur Bayraktutan (Artvin)
25) Mahmut Tanal (İstanbul)
3.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve 23 milletvekilinin,
güvenlik kuvvetlerince uygulanan orantısız gücün nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/956)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Yalova'da bir kavgayı
ayırmaya çalışırken polisin biber gazı
sıkması sonucu fenalaşan 31 yaşındaki Çayan Birben'in
hayatını kaybetmesi polis şiddetini tekrar Türkiye gündemine
taşımıştır.
Emniyet
görevlilerinin kontrolsüz şekilde gaz bombası ve biber gazı
kullanması sonucu Hatice İdin, İbrahim Sevindik, Musa Dağ,
Mehmet Uytun, Hacı Zengin, Kazım Şeker, Metin Lokumcu da
hayatını kaybetmiştir.
Hükûmetin muhalefet
odaklarını polis zoruyla yıldırmaya
çalışmasına, polisin orantısız güç kullanmasına
Uluslararası Af Örgütünün 2012 yılı raporunda da yer
verilmektedir.
Uluslararası
Af Örgütü 2012 yılı raporunda, özellikle haziran ayındaki genel
seçimler öncesi ve sonrasındaki eylemlerde, gösteriler sırasında
polisin düzenli olarak aşırı güç kullandığı belirtilmiştir.
Raporda, polis müdahalesinin biber gazı, tazyikli su
fışkırtma aracı ve plastik mermi
kullanımının ardından şiddetli bir hâle geldiği,
çoğu olayda, emniyet görevlilerinin göstericileri copla dövdüğünün belgelendiği
vurgulanmıştır.
Bu bağlamda,
daha fazla yaralanmanın ve ölümün yaşanmaması için güvenlik
kuvvetlerince uygulanan orantısız gücün nedenlerinin ve nasıl
önlenebileceğinin araştırılması amacıyla TBMM
İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddeleri ve Anayasanın 98inci
maddesi gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz.
1) Bülent
Tezcan (Aydın)
2) Haydar
Akar (Kocaeli)
3) Ali
Rıza Öztürk (Mersin)
4) Sena
Kaleli (Bursa)
5) Mehmet
Şeker (Gaziantep)
6) Mehmet Ali
Ediboğlu (Hatay)
7) Ali
Serindağ (Gaziantep)
8) Candan
Yüceer (Tekirdağ)
9) Sakine Öz (Manisa)
10) Veli
Ağbaba (Malatya)
11) Ahmet
İhsan Kalkavan (Samsun)
12) Mustafa
Serdar Soydan (Çanakkale)
13) Celal
Dinçer (İstanbul)
14) Ali
Sarıbaş (Çanakkale)
15) Ramazan
Kerim Özkan (Burdur)
16) Mehmet
Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
17) Mehmet S.
Kesimoğlu (Kırklareli)
18) Kadir
Gökmen Öğüt (İstanbul)
19) Namık
Havutça (Balıkesir)
20) İhsan
Özkes (İstanbul)
21) Emre
Köprülü (Tekirdağ)
22) Ali
Demirçalı (Adana)
23) Uğur
Bayraktutan (Artvin)
24) Mahmut
Tanal (İstanbul)
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Buyurunuz Sayın
Halıcı, sisteme girmişsiniz.
MEHMET EMREHAN HALICI
(Ankara) Çok kısa bir söz talebim var Sayın Başkanım,
uygun görür müsünüz?
BAŞKAN Buyurunuz
efendim.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
24.- Ankara Milletvekili Mehmet Emrehan
Halıcı'nın, Bülent Ecevitin doğumunun 89uncu yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
MEHMET EMREHAN HALICI
(Ankara) Teşekkürler Sayın Başkanım.
Bugün 28 Mayıs. Bugün
Başbakanımız ve Genel Başkanımız Bülent Ecevitin
doğum günü; ülkemizin bütünlüğü,
bağımsızlığı konusunda taviz vermeyen, ilkeli,
kararlı bir devlet adamının doğum günü; Atatürk ilkelerine,
demokrasiye, hukukun üstünlüğüne gönülden bağlı bir siyasetçinin
doğum günü; sevgiyi, barışı, özgürlüğü seslendiren bir
şairin doğum günü; toprak reformunu, inançlara saygılı laiklik
kavramını, teknokentleri, köykentleri tasarlayan bir devrimcinin
doğum günü; işçinin alın terinin, göz nurunun savunucusu bir
emekçinin doğum günü; nezaketin, hoşgörünün, uzlaşmanın,
dürüstlüğün timsali, örnek bir insanın doğum günü. Bu doğum
gününde Bülent Ecevitimizi saygıyla, özlemle, rahmetle anıyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Halıcı.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve daha sonra
oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasî Parti Grubu Önerileri
1.- CHP Grubunun, Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt ve arkadaşları tarafından, değerli taşlar
vergiye tabi olmazken çiftçilerin kullandığı yakıttan
yüksek oranda vergi alınmasının nedenlerinin araştırılarak
üreticilerimizin sorunlarının giderilmesi konusunda
alınması gereken önlemlerin tespiti amacıyla 6/5/2014 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 28 Mayıs
2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
28/05/2014
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu
28/05/2014 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından,
grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Mehmet
Akif Hamzaçebi
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt ve arkadaşları tarafından, Değerli
taşların vergiye tabi olmazken, çiftçilerin kullandığı
yakıttan yüksek oranda vergi alınmasının nedenlerinin
araştırılarak, üreticilerimizin sorunlarının
giderilmesi konusunda alınması gereken önlemlerin tespiti
amacıyla 06/05/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırma
önergesinin (1360 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 28/05/2014 Çarşamba
günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin
lehinde Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt.
Buyurunuz Sayın
Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar)
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; vermiş
olduğum önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygılarımla selamlarım.
Öncelikle Soma
madenindeki 301 şehidimize Allahtan rahmet diliyorum.
Daha sonra
Azerbaycan Cumhuriyetinin kuruluş yıl dönümünü kutluyor, selam ve
saygılarımı sunuyorum Azerbaycana.
Ardahanda
havaalanının yapılması için bize katkı sunan
Sayın Valimiz Seyfettin Azizoğluna da çok teşekkür ediyorum.
Ardahana da acilen bir havaalanı istiyoruz çünkü Ardahan havaalanı
hem Artvin hem Ahıska hem Erzurum hem Ardahanı
kapsadığı için çok acil bir havaalanı yapılması
gerekiyor.
Değerli
arkadaşlar, burada gördüğünüz bu yatı size getirdim. Bir, bu
yatta kullanılan mazot var, bir de çiftçilerimizin
kullandığı mazot var. Bu lüks yatın sahiplerinin
kullandığı mazottan maalesef vergi alınmıyor. Bu lüks
yata mazot aldığın zaman 1,5 küsur lira, çiftçi mazot aldığı
zaman 5 liraya yakın. Bir traktörün deposu 500 liraya doluyor. Çiftçi
perişan, mazota para yetiştiremiyor, hayvanını
satıyor, yine mazotçuya borçlu, yine mazotçuya borçlu. Sadece çiftçi
değil ki, sanayici, esnaf, şoför, herkes devlete 3 misli vergi ödüyor
ama şu lüks yata binen zenginler ÖTV ve KDV, vergi ödemiyorlar arkadaşlar.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Yazıklar olsun!
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) Bravo, yazıklar olsun!
Sadece lüks yata
binenlerden değil, gemisi olanlardan da vergi almıyorlar.
Şimdi,
bitmedi. Buradaki hanımlarımızda elmas, pırlanta var
mı veya sizin eşlerinizde elmas, pırlanta var mı? Yok.
Evet, şimdi,
değerli arkadaşlar sıkı durun. Bakın, bu
pırlanta, bunlar pırlanta Oktay Bey. Bilmiyorum sizin eşinizde
var mı? Ben görmedim, bir defa uçakta
karşılaşmıştık.
OKTAY VURAL (İzmir)
Yok efendim.
OSMAN BOYRAZ (İstanbul)
Nereden getirdin?
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Sahici pırlanta mı?
ENSAR ÖĞÜT (Devamla)
Şimdi, değerli arkadaşlar bakın, bu
pırlantaları ben kiraladım, 3 bin lira verdim kiraladım bu
pırlantayı. Niye kiraladım biliyor musunuz? Bu pırlanta
taşı dışarıdan geldiği zaman vergi yok ama
gariban çiftçiden bu mazot için üç misli vergi alıyorlar.
OSMAN BOYRAZ
(İstanbul) - Mazot patlamasın.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla)
Mazot patlamaz, korkmayın, merak etme değerli komşum, mazot
patlamaz.
Şunu söylüyorum: Bu
mazottan çiftçi, esnaf, şoför herkesten üç misli para alıyorlar.
1.500-1.600 lira civarında çıkışı var; 4.700 liraya,
4.800 liraya mazotu satıyorlar, bu mazotu ama bu pırlantayı kullanan,
alanlar, getirenler karşılığını ödemiyorlar. Ama
bir şey daha söyleyeyim. Diyelim ki bunları Türkiyede imal
ettiğiniz zaman ondan KDV alıyorlar. Bakın, Türkiyede imal
edenlerden, üretenlerden ÖTV, KDV alıyorlar; yurt dışından,
Hong Kongtan getirdiğin zaman ondan almıyorlar. Arkadaşlar, bu,
kul hakkı yemektir, başka bir şey değil.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, zamanınızı fazla almak istemiyorum ama
şimdi konuşuyoruz konuşuyoruz boş oluyor ama bunları
gösterdiğimiz zaman insanların aklında kalıyor. Evet, ben şimdi
soruyorum: Türkiyenin yüzde 27si kırsal kesimde yaşıyor, köyde
yaşıyor. Çiftçilerimiz, bu çiftçilerimiz gece gündüz
çalışıyorlar. Dışarıdan getirdikleri hayvanla
hayvancılığı batırdılar. 7 milyon liraya hayvan
sattılar, evet, 7 milyon liraya çiftçilerimize hayvan sattılar.
Şu anda aynı hayvan 2,5 milyona indi arkadaşlar. Bu mazot 5 bin
liraya yakın, 4.800 lira; bu pırlanta bedava kardeşim.
Evet, bu yaz, lüks
yatları olan zenginlere
Bu yata binenlerden vergi alınmazken -tekrar
ediyorum- köylüden alınıyor. Bizim burada bir çarpıklık var
değerli arkadaşlar. Bu önergeye şimdi AK PARTİlilerin de
oy vermesini istiyorum. Eğer bunlara oy vermezseniz, köy köy
gezeceğim, sizi bütün çiftçilere şikâyet edeceğim
arkadaşlar.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Ben vereceğim.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) Aslanım. Bak, Mehmet Metiner Ben vereceğim. diyor.
Teşekkür ederim. Gayet güzel.
ALİ
AYDINLIOĞLU (Balıkesir) Ben de vereceğim.
OKTAY VURAL
(İzmir) Hepsi verecek, hepsi!
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) Arkadaşlar çünkü burada -hepimiz Müslümanız
elhamdülillah- kul hakkı var. Yani, fakirin hakkını zengin
yiyor, fakirden alıyor zengine veriyorlar. Ya, kardeşim, böyle bir
zulüm olabilir mi?
Değerli
arkadaşlar, bu anlamda benim önerim şudur: Türkiye'de kırsalda
yaşayan çiftçilerimiz, köylülerimiz yani Edirneden Ardahana kadar -bu,
İzmirde de var, Mersinde de var, Amasyada da var, Türkiye'nin her
yerinde var- çiftçiler bu sene ekin ektiler, tarlasına traktör
koşacaklar. Samimi söylüyorum, büyük traktörün bir deposu 500 liraya
doluyor, 500 TLye doluyor. 500 TLyi de adam
Tabii ki mümkün değil.
HÜSEYİN BÜRGE
(İstanbul) Büyük bir traktör.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) Evet, büyük traktör 500 lira; doğru, ben de onu söylüyorum.
Arkadaşlar, küçüğü daha az alıyor ama 500 lirayı
verdiği zaman çok az bir tarla sürüyor.
Şimdi,
girdiler fazla yani mazot pahalı, yem pahalı, gübre pahalı ama
Et ucuz olsun. diyorlar. Ya, kardeş, et nasıl ucuz olacak? Yani,
sen şimdi mazotu vatandaşa 5 liraya veriyorsun, Eti ucuz yap.
diyorsun. Yem yüzde 40 artmış bir yılda, gübre ona göre
artmış, sen Ucuz et yoksa ben dışarıdan
getireceğim. diyorsun.
Değerli
arkadaşlar, bu sizin Hükûmetiniz aile işletmeciliğini öldürdü.
Bakın, Doğu Anadoluda aile işletmeciliği öldü
arkadaşlar, Allahın rahmetine kavuştu. Özellikle 90lı
yıllarda, güneydoğuda 4 bine yakın köy
boşaltıldı, o köylerde yaşayan 2 milyona yakın insan
perişan oldu, büyük şehirlere gitti ve o büyük şehirlerde
insanlar hâlen daha işsiz, güçsüz, perişan bir şekilde
yaşıyorlar. Ne oldu o zaman? Tarım üretimi azalınca bu defa
dışarıdan ithal etmeye başladık. Çünkü, adamın
hayvanı yok, üretmiyor, ne yapacak o zaman, yiyor devamlı? O zaman
dışarıdan getirilmek mecburiyetinde kalındı,
dışarıdan getirince de çiftçimiz battı, köylümüz battı.
Şu anda, benim
arkadaşım var, hayvancılık yapıyor, hatta İsmimi
de söyleyebilirsin. dedi, sizin de partilinizmiş, Adanalı Mehmet
Bey, soyadını söylemeyeyim, soyadını sen bulursun. Mehmet
Bey dedi ki: Kardeşim, ben 7 bin liraya hayvan aldım, şu anda
2.500 lira. Gelsin, versinler, ben banka borcunu kapatamıyorum. Onu da
nasıl kandırdılar biliyor musunuz? İki yıl ödemesiz,
beş yıl sıfır faizle arkadaşlar. İki yıl
ödemesiz, beş yıl sıfır faizle hayvan sattılar 7 bin
liraya, 8 bin liraya, bu hayvanlar şu anda 2.500e düştü.
Şimdi, sizden
rica ediyorum, bu önergeyi kabul edelim, hiç olmazsa o 4-5 bin lira hayvan
başı zarar eden adam, insanlar, onlar bu defa banka kredilerini
ertelesinler. Eğer onların banka kredileri ertelenmezse, samimi
söylüyorum, Türkiyeye en yakın zamanda ithal et gelir. İthal et
geldiği zaman köylümüz batıyor ve çiftçimiz batıyor.
Bu anlamda, benim
sürem de çok geçti, değerli arkadaşlar, konuyu toparlıyorum.
Diyorum ki: Pırlantadan, lüks yattan ÖTV, KDV almazken, vergi almazken,
gariban köylüden, çiftçiden mazota
Yani, mazotun çıkış
fiyatı 1.600 lira civarında; 5 bin liraya satıyorsanız, bu
kul hakkıdır. Kul hakkını yemeyelim, bu önergeyi kabul
edelim, çiftçilerimize destek verelim.
Hepinize
saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.
Aleyhinde, Isparta
Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç.
Buyurunuz
Sayın Bilgiç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi
Ardahan Milletvekilimiz Sayın Ensar Öğüt ve
arkadaşlarının vermiş oldukları bu araştırma
önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu önergeye baktığımızda
ağırlıklı olarak şunu görüyoruz: Neden
çiftçilerimizden KDV alınıyor ama bunun
karşılığında kıymetli taşlardan alınan
hiçbir vergi yoktur? Bunu söylüyor Sayın Öğüt.
Değerli
arkadaşlar, müsaade ederseniz size bir soru önergesi okumak istiyorum:
Aşağıdaki
sorularımın Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek
tarafından sözlü olarak cevaplandırılması konusunda
gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.
22/07/2011
Mücevher üretiminin ham
maddesi sayılan pırlanta ithalatındaki yüzde 20 Özel Tüketim
Vergisi kaldırılmalı, dünyanın hiçbir yerinde ham hâldeki
pırlantaya vergi uygulanmıyor. Türkiyede bir inat uğruna
pırlantaya yüzde 20 ÖTV uygulanıyor. Bu durum da sektörün
gelişmesini engellemektedir. Bugün dünyada 250 milyar dolar büyüklüğe
ulaşmış çok büyük ve önemli bir sanayi dalı olan mücevher
üretimi, Türkiyede ne yazık ki ışıltılı
vitrinler ve zenginlerin ilgi alanı olarak görülüyor.
1) Mücevher sektörü
2023 yılında bütün dünyada 650 milyar dolar büyüklüğe
ulaşacak, sektörün önü açılmazsa Türkiye bu sektörden milyarlarca
lira zarar edecek. Sektörün önünün açılması için bir
çalışmanız var mı?
2) Mücevher sektöründe ÖTV
uygulamasına son verilmesi durumunda 700 bin kişiye iş
sahası açılacak. Bunun için ÖTV kaldırılacak mı? diye
soruyor.
Ve diyor ki: Hiçbir dünya
ülkesinde ham maddeden vergi alınmamaktadır.
Kim soruyor arkadaşlar?
Sayın Ensar Öğüt, Sayın Ensar Öğütün önergesi.
RECEP ÖZEL (Isparta) O
zaman başkaydı.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) Müsaade edin Sayın Özel, rica ediyorum.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Bizi yanılttın Ensar Ağabey. Biz seni
destekleyecektik.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) Şimdi, şöyle bir şey var
değerli arkadaşlar: Dünyadaki genel uygulamalara
baktığınızda, kıymetli taşlardan aslında KDV
alındığını görüyoruz fakat Türkiyede kıymetli
taşlardan KDV alınmıyor, onun yerine yüzde 20 özel tüketim
vergisi alınmaktadır.
Şimdi, Hiç
vergi yok. diye bir şey yok; değil, vergi var. Tabii, bununla ilgili
bir değişiklik düşünüldü. Bir torba yasa görüşmemiz
vardı geçtiğimiz aylar içerisinde ve bu torba yasada bir önerge
vardı; bu, kıymetli taşlara da yüzde 18 bir KDV
uygulamasının gündeme getirileceğine dair, daha doğrusu
uygulanmasına yönelik bir önergeydi. Bu önergeyi, şöyle söylersek:
Kıymetli taşların -işte elmas, pırlanta, yakut,
zümrüt, topaz- hepsini koyuyoruz ve borsaya teslim, borsada el
değiştirmesi hariç olmak kaydıyla katma değer vergisi
istisnasının kapsamından çıkarılmasına ve genel
oranda katma değer vergisine tabi tutulmasına yönelik bir
düzenlemeydi ve kıymetli taşların borsadan çekilecek
olanlarının da teslimi hâlinde ise katma değer vergisine tabi
tutulmasına yönelik bir önergeydi.
İkinci bir
önerge daha vardı. Bu önergede de Borsa İstanbul Anonim Şirketi
Elmas ve Kıymetli Taşlar Piyasasında işlem görecekler için
bu sınırlar dâhilinde farklı oranları belirlemeye Bakanlar
Kuruluna bir yetki veriliyordu yani KDVnin getirilerek ÖTVnin
kaldırılması noktasında. Fakat başta Cumhuriyet Halk
Partili milletvekili arkadaşlarımız olmak üzere bizler de bu
önergeye karşı çıktık çünkü bizim böyle bir KDVyi
getirmiş olmamız şöyle bir sıkıntı yapacaktı:
Bu, sektörü son derece zor bir duruma sokacaktı çünkü dünyada bunlar borsa
işlemi görüyor. Borsa işlemi, altına da bir KDV getiriyordu. Bu
şu anlama geliyordu: Otomatik olarak devlet yüzde 18 almış
olduğu KDVyle altın fiyatlarını Türkiyede dünya piyasalarının
yüzde 18 üzerine çıkarıyordu. Bu da son derece
sıkıntılı ve problemli bir husus
oluşturacağı için bu önerge oradaki, Komisyondaki
görüşmelerle
Ki zabıtları da buradadır; Komisyonda
Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımızın da,
bizlerin de bu konuda vermiş olduğu görüşler ortadadır.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, yani bu konuyu bir geçelim. Demek ki vergi yok
değildir, kıymetli taşlarda, pırlantada yüzde 20 özel
tüketim vergisi vardır ve bu hâlâ da yürürlüktedir. Burada bir eksik bilgi
var, bunu düzeltelim.
Şimdi
tarım sektörüne gelelim, onu vurgulamak istiyorum. Önce bir iki tane rakam
vereceğim müsaade ederseniz. Tarım hasılasına
baktığımızda yani millî gelir içindeki tarımın
payına baktığımızda, bu, 23,7 milyar dolardan 62
milyar dolara geldi değerli arkadaşlar. Yani, millî gelirin
tarım içerisindeki aldığı pay yüzde 7,9la 112 milyar TL
olarak gerçekleşti. Tarımda kişi başı gelir son on
sene içerisinde 1.064 dolardan 3.591 dolara geldi ve sabit sermaye
yatırımları içerisinde -ki, on yıl içerisinde gelinen
gelişimi söylüyorum yıllık bazda- sabit sermaye
yatırımlarında tarımın almış olduğu pay
2,4 milyardan 14,8 milyara yükseldi. Üst üste altı yıl tarım
sektöründeki büyüme bundan elli sene önce bir tek 1955-1960 döneminde, Demokrat
Parti döneminde gerçekleştirilmişti Menderesin, rahmetlinin
liderliğinde. Elli yıl sonra tarımda altı yıl üst üste
büyüme ilk defa AK PARTİ döneminde gerçekleşmiş oldu.
Şimdi,
destekler
Burada, evet, KDV yüksek, bunu kabul ediyorum ama burada
sıkıntı -KDVnin yüksek olmasının
sıkıntısı başka bir şey- KDVnin
sıfırlanması meselesi değil, bunu doğru vurgulamak
lazım. Burada, çiftçilerimiz, maalesef, gerçek mükellef değil yani
onların KDV mükellefiyetleri yok, onlar götürü mükellefler. Böyle olunca
da kendileri mal aldıklarında bu yüzde 18 KDVyi ödüyorlar ancak
fatura kesemedikleri için bunu hiçbir şekilde bir indirim konusu
yapamıyorlar ve bu KDV bir nihai tüketiciymiş gibi çiftçimizin,
köylümüzün üzerinde kalıyor. Bunun mutlaka düzeltilmesi gerekiyor
değerli arkadaşlar. Yani, bir tarafta söylenilen
yanlışları söyleyeceğiz ama öbür taraftaki bir meseleyi
ortaya koyarken de bunun çözümüyle, nasıl olması gerektiği
şekliyle ortaya koymamız lazım.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) KDV değil sadece, ÖTV de var mazotta.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) Pek çok kanun görüşmeleri esnasında da,
ağırlıklı olarak bütçe görüşmeleri sırasında
Maliye Bakanına, Maliye Bakanlığı temsilcilerine bizler bu
konudaki görüşlerimizi iktidar milletvekilleri olarak da çok net bir
şekilde ifade etmişizdir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Sonuç, sonuç? Dünyanın en pahalı mazotu
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) Müsaade edin kardeşim, bakın
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Daha pahalı var mı dünyada?
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) Evet, doğru söylüyorsunuz ama bunun
yanında AK PARTİyle beraber tarım nasıl böyle ileri gitti
diye baktığınızda şunu görüyorsunuz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Neresi ileriye gitti tarımın?
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) 58 tane yeni destek getirmişiz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Gel bir Manisayı gezelim seninle.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) Değerli arkadaşlarım, bakın,
on yıl önce
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Dünyanın en pahalı mazotunu kullanıyoruz.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla)
hibe olarak, destek olarak çiftçimize, köylümüze,
tarımla uğraşan kesime yılda 186 milyon TL hibe yardım
yapılırken bugün bu rakam, 2012 yılında, 2 milyar 166
milyon olarak gerçekleşmiştir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Sonuç, sonuç?
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) Sayın Özgür Özel, sizin matematiğiniz
fena değil, eczacısınız ama
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Borcunu ödeyemeyen çiftçi, borcunu.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) -
yani bunun nereden nereye geldiğini herhâlde
çarpar bölerseniz -iPhonelarınızda da var o hesap makineleri- onu
bulursunuz, orada bir sıkıntı yok.
OKTAY VURAL (İzmir)
Ürün para etmiyor, ürün para etmiyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) On
sene önceki fiyata ürün satıyorlar.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) Çiftçimiz ve köylümüz eğer bugün,
geçmişte ürettiğinden katbekat fazlasını üretebiliyorsa,
orada bir katma değer yaratabiliyorsa
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Yalan bunlar, yalan.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) Sayın Uzunırmak, vallahi sahaya
çıktığımızda köylü kardeşlerimiz, çiftçi
kardeşlerimiz bunların hepsinin gerçek olduğunu bize
söylüyorlar.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Şimdi söyleyeceğim, bürodan çiftçilikle olmaz bu
iş, yalan bunlar.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) Burada, siz kendinize bir dünya kurmuşsunuz,
bir hayal dünyası, o hayal dünyasının içerisinde
yaşıyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Yok, yok, o yaşadığımızı
yaşayamıyoruz, çiftçi olarak
yaşadığımızı yaşayamıyoruz.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) Avrupada tarımda 1inci.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Allahtan kork, Allahtan kork.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) Yani, daha on sene önce, bu ülkeyi, içinde
bulunduğunuz iktidarla, koalisyonla ne durumlara düşürdüğünüzü
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) O modelleri o Hükûmet getirdi.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) -
bu milleti ne hâle getirdiğinizi insanlar,
vatandaşlarımız son derece iyi biliyorlar ve
hatırlıyorlar.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) - Nankörlük yapma, o modelleri o Hükûmet getirdi, sizin
aklınızda yoktu o modeller.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) Yani, insanların, ülkeyi
düşürdüğünüz hâli, on sene önce bu memleketi ne noktaya
getirdiğinizi vatandaşlarımızın unuttuğunu
zannetmeyin. Vatandaşlarımızın zihinlerinde taptaze o
günler orada saklı olarak duruyor.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) O modelleri o Hükûmet getirdi.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) Onun içindir ki her zaman için muhalefette kalmaya
devam edeceksiniz.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Cevabını bulursun şimdi.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) - Ve siz böyle gittiğiniz müddetçe bu
kafayı değiştirmediğiniz müddetçe bu şekilde de bu
devam edecek.
OKTAY VURAL (İzmir)
Senin kafanı biliyoruz.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) Allah sizleri, her iki muhalefet partisini de
başımızdan eksik etmesin.
OKTAY VURAL (İzmir)
Gövdeniz farklı, kafanız farklı.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) Siz burada olduğunuz müddetçe bu millet bize
destek vermeye devam edecektir. Her seferinde her sandıktan daha da
güçlenerek bizleri çıkartmaya devam edecektir.
OKTAY VURAL (İzmir)
Onun için 2 milyon oyunuz azaldı, öyle mi?
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) Değerli arkadaşlar, bu duygu ve
düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Daha
süre var, konuş ağabeyciğim!
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) Ve bu araştırma önergesinin
açılmasına gerek olmadığını da
saygılarımla ifade ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Daha
süre var, 33 saniye süre var, bitti mi sözün?
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bilgiç.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Kürsüyü bırakıp kaçtı AKPli vekil!
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Sayın Başkan
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Başkan, bu kadar yalana bir doğru gerekiyor herhâlde
efendim.
BAŞKAN Bir dakika
Buyurunuz Sayın
Uzunırmak.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) -
Çiftçiyi konuşamadı, kürsüyü bırakıp kaçtı.
RECEP ÖZEL (Isparta)
Nasıl bıraktı, kaçtı!
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Bizim Hükûmetimizle ilgili yanlış bir bilgilendirmede
bulundular.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bir
dakika süre var daha, 38 saniye.
RECEP ÖZEL (Isparta) Yok
canım.
BAŞKAN Bir dakika,
sessiz olursanız
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) 22
saniye ilave veriyor, bir dakika yapar. 22 saniye ilave var, 38de bu, bir
dakika erken bırakıp kaçtınız kürsüyü.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Özgür Özel, biz kürsü meraklısı
değiliz sizin gibi.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Bizim Hükûmette olduğumuz dönemi yanlış bilgiye
dayalı eleştirdi. Kürsüden bir açıklama istiyorum.
BAŞKAN
Açıklama istiyorsunuz.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) - Bir değerlendirmede bulunmak istiyorum, müsaade ederseniz.
BAŞKAN -
Buyurun, iki dakika
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Sayın Başkan, hangi maddeye göre söz
verdiniz?
OKTAY VURAL
(İzmir) - 69a göre
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Sataşmadan
RECEP ÖZEL
(Isparta) Neyi sataştı ya?
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Sataştım, sataştım!
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Uzunırmak.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Aydın Milletvekili Ali
Uzunırmak'ın, Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiçin CHP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşması sırasında
Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, her şeyden önce, geçmişi eleştirirken, günü
kıyaslarken bir aklı ortaya koymak lazım. Destek modelini
sayın arkadaşım bilmiyor. Tabii ki 70li, 80li yıllarda
destekler üretici birlikleri vasıtasıyla verilirdi ve böyle bir prim
sistemi yoktu tarımda. Tarımda
prim sistemi olmadığı için, TARİŞ gibi, Marmarabirlik
gibi üretici birliklerine destek verilir, destek alımları
yapılır ve bütün fiyatlar onun içerisinde olurdu. Çiftçi o destek
alımlarının fiyatlarından memnun olduğu zaman
şapkayı havayı fırlatırdı. Destekleri, dün ile
bugün kıyaslarken rakamları, önce bunu bilmeli çiftçi. Bürodan
çiftçilikle olmuyor bu iş. Dolayısıyla, bugün savunduğunuz
o prim destekli sistem, 57nci Hükûmet
zamanında, bizzat benim de önderlik yaptığım komisyonlarda
o sistem yerleştirilmiştir ve bugün geliştiriliyor.
Daha gelişmesi
mutlaka ki bizim talebimizdir ama ben saygıdeğer milletvekillerinin
şuna dikkatini çekmek istiyorum: Kendileri Plan Bütçe
Komisyonundadırlar. Dünyada, petrol üretmeyip petrolden bütçesinde Türkiye
kadar gelir kaydeden bir ülke göstersinler bana. Yani, ülke petrol üreticisi
değil ama dünyadaki, bütçesindeki, petrol gelirleri en yüksek olan ülke
Türkiye. Böyle bir şey var mı değerli arkadaşlar? Bu bile
petrolün ne kadar insafsızca, vatandaşın sırtına
bindirildiğinin bir işaretidir, fazla söze gerek yok. Çiftçinin
petrolünün üzerindeki, ÖTV gibi, işte, birtakım farklı vergiler
kaldırılmalıdır, bu sisteme oturtulmalıdır.
Yoksa, bugünkü Türkiyedeki tarımın büyüme rakamları, büyük
çiftçilerin, büyük işletmelerin büyümesidir; orta hâlli çiftçiler
perişan hâldedir Türkiyede. Bunu herkes görmektedir ve
yaşamaktadır. Buradan ezbere, rakamları takla attırarak bu
işleri ifade etmenin çiftçiye kazandıracağı bir şey
yoktur. Sistem değişmiştir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) Eski sistemle yeni sistemi
karşılaştırırken rakamlar mutlaka doğru
değerlendirmelidir.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Uzunırmak.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
- Sayın Başkanım
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Sayın Bilgiç kürsüden doğrudan ismimi zikrederek sataşmada
bulundu. Cevap vermek istiyorum.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Ne dedim?
BAŞKAN Ne
söyledi efendim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Önce Sayın Özgür Özel, sen
eczacısın. hesap kitap bilirsin.
sonra da Sen bu işlerden anlamazsın. dedi efendim.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Matematiğin kuvvetli. dedim,
Matematiğin kuvvetli. demek bir hakaretse hakaret ettim yani.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Özel.
2.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Isparta
Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiçin CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Yeni
sataşmalara mahal vermeyiniz.
ÖZGÜR ÖZEL
(Devamla) Efendim, sataşsam da cevap talebi olmayacağına emin
olunuz çünkü hatip daha bir dakika süresi olmasına rağmen, çiftçiyle
ilgili söyleyecek bir sözü bulunmadığı için kürsüyü terk etti.
Sataşsam da cevap talep etmez zaten.
Ben şimdi
şunu çok açıklıkla söyleyeyim: Biz Manisada düğünlere
gidiyoruz. Bir düğüne gittim, Hacıhaliller köyünden bir teyze, elini
öptüm, torununun düğünü, ağlıyor. Neden ağladığını
sordum. Evladım, hâlimize bak: Bir limonata, bir kuru pastayla düğün
yapıyoruz. Bundan önceki zamanlarda üç gün üç gece düğün
yapardık. Misafirimiz gelirdi, etini yerdi, en iyi şekilde kendisini
ağırlardık. Kazandığımız parayla
çocuğumuzu evlendirmek bir yana, 3-5 dönüm daha yer alır onu da
kenara koyardık ama on sene önce zeytini hangi fiyata satıyorsak
bugün aynı fiyata satıyoruz, mazot 5 kat artmış durumda.
dedi.
Dünyanın lif
uzunluğu en yüksek, Çukurovayla yarışan pamuğu beyaz
altınımızı mahvettiniz, kimse artık pamuk üretemiyor.
Darı üretiyor, toprağın değerini düşürüyor. Her sene
birbirinden daha düşük fiyatlara satılıyor.
Tütün
dediğinizde, böyle sizin gibi
ak sakallı bir hacı amca bana dedi ki: Bırak şimdi onu
bunu, 70lik rakı kaç para oldu? Dedim ki: Amcacığım, sen
rakıyı ne yapacaksın? Hacı oğlu hacıyım,
ömrümde ağzıma koymadım ama eskiden tütünü de TEKEL
alırdı, rakıyı da TEKEL satardı. Bir 70lik
rakıyla 1 kilo tütün aynı fiyattı. Şimdi bir 70lik
rakı 56 lira, 1 kilo tütün 9 lira. Hacı amcanın hâlini oradan
oku da anla. dedi bana.
Sayın Bilgiç,
gelin Gölmarmaraya, Akhisara, Kırkağaça, Manisaya gidelim.
Somaya gelemezsiniz. Somanın tütüncüsü perişan oldu, yer
altındaki madenlere ucuz işçi hâline getirdiniz. Orada ölen
çocukların taşerona dayıbaşı demesi tarım
kültüründen gelmektedir.
Saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -
Teşekkür ederiz Sayın Özel.
Lehinde, Adana
Milletvekili
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan)
Sayın Başkanım
BAŞKAN - Buyurunuz
Sayın Öğüt.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan)
Benim soru önergemle ilgili bir açıklama yaptı, onu bir
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Ben soru önergesini okudum efendim Sayın
Ensar Öğütün.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan)
Okudu işte, ben de niçin bu soru önergesini verdim, onu
anlatacağım.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Niçini mi olur, soru önergesi önergedir,
altında gerekçesi
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan)
Tamam. O soru önergesi niye verildi?
Ben soru önergemi niçin,
hangi amaçla verdiğimi açıklamak istiyorum efendim.
BAŞKAN - Buyurun,
açıklayın kürsüden.
RECEP ÖZEL (Isparta)
Başkanım, on dakikalık konuşmaya altı dakikalık
cevap hakkı ya.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Sayın Ensar Öğüt, verdin mi vermedin mi
o soru önergesini?
BAŞKAN Buyurun,
Sayın Öğüt.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
25.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün,
Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiçin CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan)
Evet, arkadaşlar ben soru önergesini verdim.
Beni kuyumcular ve
mücevher dernekleri aradılar sık sık, dediler ki:
Dışarıdan getirenden ÖTV alınmıyor da bizden niye
alıyorsunuz? Bakın, ben de dedim ki, Türkiye'de üretiliyor,
istihdama imkân katıyorsa, yani işsizliği gidermek için
üretiyor, orada insanlara iş veriliyorsa o zaman dışarıdan
getirdiğinizden almıyorsanız içerdekinden de almayın, benim
demek istediğim budur, doğrusu da budur.
Arkadaşlar,
bakın, dışarıdan getirdikleri taşlardan
almıyorlar. Bakın, bir şey söylüyorum: Türkiye'ye
yıllık 600 milyon dolarlık taş getiriliyor, 600 milyon
dolarlık. Yüzde 20 ÖTV 120 milyon tutuyor, yüzde 18 KDV 108 milyon, toplam
228 milyon. Ama bu, 2 milyon değer gösteriliyor, devlet 226 milyon dolar
zarar ediyor, bundan haberiniz var mı? Ama Türkiye'ye
dışarıdan getirenden ÖTV, KDV ödemeyelim; Türkiye'de üretilirse ÖTV,
KDV ödeyelim; bu bir haksızlıktır. Türkiye'de imal ediliyorsa,
Türk işçisi çalışıyorsa, orada emek teriyle evine ekmek
götürüyorsa o zaman ondan da almayın diyorum.
İkincisi, Sayın
Bilgiç, Türkiye Cumhuriyeti devletinde ilk defa kurbanlık hayvan sizin
Hükûmetiniz tarafından getirildi, hangi tarımı siz düzelttiniz
Allah aşkına ya! Milleti batırdınız, yani
ziraatçıyı da batırdınız hayvancıyı da
batırdınız. Bunu bütün köylü biliyor. Ama şunu da
söyleyeyim: Bunu diyemezsiniz bana. 7 milyona satmış olduğunuz
hayvan şu anda 2,5 milyon lira, şu anda
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Boğaz köprüsünden kurbanlık geçirmeye
benzemiyor bu işler.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) Nasıl?
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasî Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- CHP Grubunun, Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt ve arkadaşları tarafından, değerli taşlar
vergiye tabi olmazken çiftçilerin kullandığı yakıttan
yüksek oranda vergi alınmasının nedenlerinin
araştırılarak üreticilerimizin sorunlarının
giderilmesi konusunda alınması gereken önlemlerin tespiti
amacıyla 6/5/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 28 Mayıs 2014 Çarşamba günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
Lehinde, Adana Milletvekili Muharrem Varlı.
Buyurunuz
Sayın Varlı. (MHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM VARLI
(Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP grup
önerisinin lehinde söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, benim burada
konuşacaklarımı, benim burada sizlerle ve milletimizle
paylaşacaklarımı hobi bahçesinden başka toprağı
görmemiş, toprağa bir damla alın teri düşmemiş
insanların anlaması çok zor çünkü onlar toprağın, topraktan
para kazanmanın, alın teriyle para kazanmanın ne demek
olduğunu çok iyi bilemezler, anlayamazlar, onların yaşadığı
sıkıntıları da çok iyi bilemezler. Dolayısıyla,
ben bir çiftçi kardeşinizim, bizzat tarla ekip diken, kardeşlerinin
köyde bizzat çiftçilikle uğraştığı bir
arkadaşınızım. Onun için, ancak burada yüreği yanan,
çiftçilikten zarar eden insanlar buna anlam verebilirler, bunu
anlamlandırabilirler.
Onun için, böyle
rakamlarla, Şurada şunu verdik, burada bunu verdik. demekle bir
şey elde edilmiyor. Şu ana kadar, aslında yağlı
tohumların, yağlı tohum üreticilerinin, mısır, pamuk,
soya fasulyesinin primlerinin verilmesi lazımdı ama hâlâ ödenmedi.
Her çıkan, burada İşte şu kadar prim veriyoruz, bu kadar
destek veriyoruz. gibi çiftçiyi, efendim, güya hoş tutmak adına,
çiftçiye büyük destekler veriliyormuşçasına konuşmalar
yapıyorlar. Şu ana kadar verilmesi gereken destekler verilmedi.
Hükûmeti uyarıyorum: Çiftçinin en zor günleri, en
sıkıntılı günleri, bir an önce bu destekleri verin,
çiftçilerimiz de gübrelerini alsınlar; pamuklarına,
mısırlarına gübrelerini atıp bir an önce işlerine
baksınlar. Yoksa, gidip tefecinin eline düşecekler; yoksa, gidip
bankalardan faizli para almak zorunda kalacaklar. Onun için, bu desteklerin bir
an evvel verilmesi lazım.
Yine, bu önerge
mazot fiyatlarındaki KDV, ÖTV oranıyla alakalı. Benim
pırlantayla ilgili herhangi bir önergem yok ama mazotta ve gübrede
KDVnin, ÖTVnin kaldırılmasıyla ilgili birkaç tane önergem ve
kanun teklifim var ama Maliye Bakanlığından gelen cevapta
Efendim, devlete ek yük getirir. gerekçesiyle bunların hepsi reddedildi.
Peki,
pırlantadaki KDV, ÖTV devlete ek yük getirmiyor mu? Onları ithal
edenler, onlar üzerinden ihracat yapıp para kazananlar, burada da bir ek
gelir elde etmiyorlar mı? Onlar devletin sırtından para
kazanmıyorlar mı? Ee, orada birileri üretiyor, birileri
çalışıyor, iş yapıyorsa, çiftçi ne yapıyor o
zaman?
Çiftçi bu ülkenin
insanlarını doyuran kesimdir. Sabahın beşinde
tarlasına gidip, akşamın dokuzuna kadar tarlasında
alın terini toprağa döken, alın teriyle para kazanmaya
çalışan insanlar, ama bugün mazot girdileriyle, gübre girdileriyle
inim inim inleyen çiftçilerimiz var. Kaç defa burada gündeme getirdim, dilimde
tüy bitti; ben söylemekten usandım, siz dinlemekten usanmadınız,
Hükûmet dinlemekten usanmadı.
Gelin, şu
gübredeki KDVyi kaldıralım. dedim, ama gübredeki KDVyi
kaldırmıyorsunuz, mazottaki KDVyi kaldırmıyorsunuz; lüks
yata binen, lüks yattaki mazotlar ile çiftçinin kullandığı
traktördeki mazot aynı para, lüks yatlardaki mazot yarı
fiyatına, çiftçinin kullandığı mazot onun 2 misli, 3 misli.
Şimdi, lüks yata binen adamın kullandığı mazot ile
köylünün tarlasını ekip, dikmek için traktörüne koyduğu mazot
aynı para. Bu Allahtan reva mıdır ya? Allahtan reva
değil.
Süs
eşyasında, altında
Yani şimdi parası olan insan gider
süs eşyası alır, altın alır, değil mi? Onu ziynet
eşyası olarak veya bir yatırım olarak saklayabilir.
Parası olduğu için yapar bunu. Parası olmayan insan kolay kolay
altın alır mı, kolay kolay süs eşyası alır
mı? Alamaz. Ama çiftçi gübreyi almak zorunda, çiftçi traktörünü
çalıştırıp tarlasını sürmek için mazot almak
zorunda. Bu zorlukları gördüğünüz hâlde çiftçiye mazotta KDV, ÖTV,
efendim, pırlanta alanlara, pırlanta işi yapanlara KDV, ÖTV yok,
gemi işletmeciliği yapanlara KDV, ÖTV yok, lüks yatlara, kotralara
binenlere KDV, ÖTV yok.
Çiftçi, bu ülkede
Suriyeliler kadar bile değer göremedi ne yazık ki. Onlara
harcadığınız parayı çiftçiye verseydiniz çiftçi çok
daha iyi üretim yapardı, çok daha güzel şeyler ortaya koyardı
ama çiftçi hep üvey evlat, hep ikinci sınıf vatandaş.
Şimdi, bir
tarımsal kuraklık yaşandı ülkemizde. Tarım Bakanı
diyor ki: Hiç korkmayın, buğday üretiminde sıkıntı
olmayacak. Ben de diyorum ki rekolteler çok düşük, Çukurovadan
biliyorum. Çukurovada, geçmiş yıllarda dönüme 600 kilo, 700 kilo
veren buğday şu anda en kral, en iyi veren yerde 300 kilo veriyor, o da
yüzde 10u değil Çukurovanın, yüzde 10u değil. İç
Anadoluda buğday yok denecek kadar az, kuraklıktan dolayı.
Elbette ki Cenab-ı Allahın bahşettiği bir şey, buna
bir şey demeye hakkımız yok ama Hükûmet olarak çiftçimizi de korumak
zorundayız, devlet olarak çiftçimizi korumak zorundayız. Her yerin,
her bölgenin geçen yılki rekoltesi belli. Alalım geçen yılki
rekolteleri, Ofisin belirleyeceği fiyat üzerinden çiftçimize destek
olalım.
Ziraat Bankası
borç erteliyormuş, kaç kişinin borcunu erteliyor? Bir de faizli
erteliyor ertelediği borcu. Tarım kredi borç erteliyormuş, kaç
kişinin borcunu erteliyor? Bir de faizli erteliyor borçları. Gelin,
faizsiz, hatta Ziraat Bankası vasıtasıyla yeni krediler verelim.
Özel bankalardan bir sürü faizli borç almış çiftçilerimiz. Bunlar
nasıl edecekler peki, nasıl ödeyecekler? Elinde buğday yok,
hayvancılık bitmiş, yem alamıyor, sütünü satamıyor,
yoğurdunu satamıyor, nasıl ödeyecek bunları? Nasıl
öderse ödesin tabii, sizin umurunuzda değil.
Arkadaşlar,
bakın, yine bu desteklerle alakalı, şimdi, özellikle
Adananın Ceyhan ilçesinde yeni bir uygulama başlatıldı.
Bu, eskiden ÇKS dediğimiz, şimdi Tarım Bilgi Sistemi
dediğimiz bir sistem. Aslında, sistem doğru bir sistem,
yanlış bir sistem değil. Bakın, tekrar altını
çizerek söylüyorum, sistem doğru bir sistem, yanlış bir sistem
değil ama sistemin altyapısı yok, altyapısı
olmadığı için çiftçilerimiz mağdur oluyor. Geçen yıl,
Ceyhanda 1 milyon 117 bin dönüm işlenebilir arazinin 740 bin dönümü prim
desteği alabilmiş. Eğer bu sistem devam ederse -Haziranın
30una kadar uzatıldı, daha şu ana kadar hiçbir dosya ortaya
çıkmadı- 400 bin dönüm ancak destek alabilecek. Ya bu, Allahtan reva
mıdır? Yarı yarıya destek gidecek? Her
çıktığınızda, burada destek vermekle övünüyorsunuz,
sanki cebinizden veriyormuş gibi. Milletin parasını alıp
millete veriyorsunuz yani cebinizden vermiyorsunuz ki bu parayı.
Şimdi, burada,
köy bazlı muhtar ve uydu sistemiyle birbirini teyit eden, devletin zarara
uğramayacağı bu eski sisteme tekrar bu yıl dönülüp, bu
yılı bu şekilde geçirip önümüzdeki yıl altyapısı
oluşturulduktan sonra ada parsel sistemine geçilmesi lazım. Yoksa
birçok çiftçimiz mağdur olacak, yüzde 50ye yakın prim
desteğinden zarar görmüş olacak, alamayacak. Bunu Sayın Bakana
da söyledim. Sayın Bakan 30 Hazirana kadar süreyi uzattık. diyor.
Süreyi uzatmak çözüm değil. Daha şu ana kadar bir tek dosya
çıkmadı. Bunun altyapısının oluşturulup seneye
alınması lazım, bunu özellikle rica ediyoruz, Hükûmetin bu
konuyu mutlaka düzeltmesi lazım.
Yine, değerli
arkadaşlarım, bakınız, şu anda buğday hasadı
başladı, bitti Çukurovada, Amik Ovasında, işte,
yakında İç Anadoluda başlayacak; Ofisin fiyatla alakalı
bir politikası yok, Çiftçinin buğdayını nasıl
koruruz? derdi de yok yani. Geçen yıl, burada haykırarak söyledim,
dedim ki: Dışarıdan mısır getirmeyin, çiftçiyi
perişan edersiniz, çiftçinin mısırı elinde kalır.
Dinlemediniz, dışarıdan 1,5 milyon ton mısır
getirdiniz. Geçen yıl mısır getirenler, şu anda Romanyada
40 bin dönüm, 50 bin dönüm arazi eken çiftliklerde yeni bağlantılar
yapıyorlar yani bu yıl da mısır ithalatı yapacaklar. E
şimdi, buğday ithalatının önünü mü açacaksınız?
Yani,
arkadaşlar, bakın, biz çiftçimizi korumak zorundayız. Eğer
çiftçimizi koruyamazsak bu ülkenin -ekmeğiyle, unuyla, sebzesiyle,
meyvesiyle üretim yapan- insanlarını besleyen
insanlarımızı perişan etmiş oluruz, onları
şehirlerin varoşlarına itmiş oluruz, işsizler
ordusunun içerisine katmış oluruz. Onun için, çiftçi
kardeşlerimizi, çiftçilik yapanları korumamız lazım.
Ben tekrar
altını çizerek söylüyorum: Hobi bahçesinden başka toprak
görmemiş, alnından bir damla ter toprağa düşmemiş
insanlar benim bu söylediklerimi anlayamazlar. Ben yüreği yanan bir çiftçi
kardeşinizim. Onun için, burada haykırarak söylüyorum: Çiftçimizi
koruyalım, çiftçimizin arkasında duralım. Suriyelilere
verdiğimiz desteği çiftçilerimize verelim, çiftçilerimizi mağdur
etmeyelim çünkü onlar üretiyorlar, çalışıyorlar, gece gündüz
demeden bu ülkenin insanlarını doyurmaya çalışıyorlar,
hatta bu ülkenin ekonomisine katkı sağlıyorlar domates ihracatıyla,
narenciye ihracatıyla. Onun için, çiftçimizi korumak bizim boynumuzun
borcu. Kuraklıktan zarar gören çiftçilerimize destek vermemiz lazım,
onları korumamız lazım, üretimlerini yapmalarını
sağlamamız lazım. Üretim yapamazlarsa çiftçiler şehirlerin
varoşlarına gider ve orada işsizler ordusuna dâhil olurlar.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Varlı.
Aleyhinde
İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel.
Buyurunuz
Sayın Tüzel. (HDP sıralarından alkışlar)
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun üretici köylülerin sorunlarıyla ilgili Meclis
araştırması açılması konusundaki önergesini destekliyorum.
Elbette, işçi
sınıfımızın yanında, her gün hayatı
karartılan, tarım alanları tahrip edilen, kirletilen, ekip
biçtiği toprakları elinden alınan köylülerimizin
haklarını savunmak öncelikle bizim görevimiz. Onları buradan
selamlıyorum. Bu sorun dahi, üretici köylülerin örgütlenmesi
gerektiğine, mücadele etmesi gerektiğine olan ihtiyacı
vurguluyor.
Sorun ne,
nasıl dile getiriliyor? Pırlanta, elmas, yakut gibi kıymetli
taşların KDV, ÖTV oranları sıfır olurken milyonlarca
insanımızın tükettiği peynir, zeytin, süt, yumurta, ekmek,
bilumum tüketim maddelerindeki KDV oranları yüzde 18in üzerinde.
Şimdi, soru
basit: Değerli taşları bu ülkede kimler kullanır, nüfusun
ne kadarı kullanır? Onun dışında, ekmeği, sütü,
peyniri, zeytini kimler kullanır? Milyonlarcası kullanır. Yani,
Türkiye Cumhuriyeti, bir sermaye egemenliği altında, her tür
eşitsizliğin, her tür adaletsizliğin, üzerine vergi
adaletsizliğinin tüy diktiği bir ülke durumundadır. Yatlara,
yatlarda kullanılan mazota sıfır vergi ama üretici köylünün kullandığı
mazota, traktöre yüzde 55lere varan ÖTVsi, KDVsiyle vergi! Bu
eşitsizlik bilinmez değil ve bu, sorunların en görünür biçimi.
Aslında, bu, Somada yaşanan maden faciasının
ardındaki nedenleri araştırdığımızda da
karşımıza çarpıcı bir şekilde çıkıyor.
Yani, özelleştirmeler, taşeronlaştırmalar, bütün bu esnek
çalışma modelleri, işçileri köle yerine koyma, buralarda
Hükûmetin vahşi bir sorumluluğu var elbette. Ama, bu ortama
gidilirken Somada, Akhisarda, Egenin o verimli tarım alanlarında
çalışan üretici köylüler niye ekemez, biçemez oldu da o yerin
yüzlerce metre altında çalışmak zorunda kaldılar?
İşte, bu tarımın bitirilmesinden; köylünün emekli olmak
adına traktörünü satmak zorunda kalması, mazotun ha bire
vergilendirilip ücretinin arttırılması, pamuğa, tütüne
getirilen kotalar
Şimdi, işte, köylü önce işçileşiyor,
sonra işsizleşiyor, tarım bitiriliyor, dışa
bağımlı hâle getiriliyor ama toplumdaki eşitsizlik,
adaletsizlik çok daha uçurum hâlini alıyor.
Değerli
milletvekilleri, bakın, sadece dokunduğumuz, sızlayan yer
burası değil, toplumun büyük bir nüfusunun hâli içler
acısı. İki gündür, Mecliste
Elbistan Kalealtı Sulama
Birliği işçileri -14ü kadrolu, 6sı mevsimlik işçi- iki yıldır maaş
alamıyorlar, bu insanlar ne yiyip ne içecekler? Bunlar Ankarada çocuk
okutuyorlar. Geliyorlar, AKP Grubundan yardım istiyorlar, sözler veriliyor
Kadrolu yapacağız, yasa çıkartacağız, şu, bu.
Değişen hiçbir şey yok. Mevsimlik işçi, sözleşmeli işçi,
taşeron işçi ve milyonlarca işsiziyle Türkiye Cumhuriyeti,
modern bir kölelik sisteminin sürdürüldüğü, sefaletin arşa
çıktığı bir sistem hâlindedir.
Somayla birlikte bir kez
daha iş cinayetlerini ve katliamları gündemimize aldık.
Bakın, daha dün Maslak 1453 adı altında, ünlü müteahhit,
adı yolsuzluk soruşturmalarında geçip gözaltına alınan
Ali Ağaoğlunun inşaatında, yine bir işçi üzerine
demir blok düşerek hayatını kaybetti. Bu kaçıncı ölüm,
bu kaçıncı cinayet! Bunlara kim göz yumuyor? Kim bunlarla içli
dışlı? Kim bu imara, işçi sağlığına
aykırı inşaatlara izin veriyor? Bunların müsebbibi,
sorumluları ortadadır ve bu sorumlular siyaseten de bu halka hesap
vermek zorundadırlar.
Değerli
arkadaşlar, bugün 28 Mayıs; Türkiyede bütün illerde ayağa
kalkan halkın yani Gezi direnişinin, haziran direnişinin
yıl dönümü. Hazirandan bu yana
Sayın Başbakan dün yine grup
konuşmasında Geziyi lanetledi, Geziye olmadık laflar etti: 13
ağaçla başladılar, onların niyetleri başkaydı;
Hükûmete darbeydi, komploydu. 17 Aralık, 25 Aralıkta aynı
şeyi denediler. dedi. Şimdi de lafı getirdi, Soma madeninde hak
arayan, adalet arayan, iş cinayetlerinden hesap soranları kendilerine
karşı husumet beslemekle suçladı, yine Hükûmeti burada temize
çıkartmaya çalıştı. Nedendi bu Gezi direnişi? Nedendi
8 gencin ölümüne yol açan, sokakları polis şiddetiyle, devlet
terörüyle susturmak, bastırmaya çalışmak? Bir yıl sonra
Sayın Başbakan ve Hükûmet hâlâ neyin ne olduğunu anlamıyor,
sonra çıkıyor halkın karşısına Siz diktatör
görmemişsiniz. diyor. Diktatör görmemişsiniz. dediği
saatlerde, Okmeydanında 2 insan hayatını veriyor.
Polis, Polis Vazife
ve Salâhiyet Kanunu ve Başbakandan aldığı gaz ve
talimatlarla birlikte, her hak arayanı, her demokratik gösteriyi, her
talepkâr olanı bastırmak için şiddeti kendinde hak görüyor.
Bakın,
İzmirde Soma madencilerinin ölümünü protesto eden binlerce insanın
-en önde DİSKin Başkanı gidiyordu- üzerlerine gaz
sıkıldı, su atıldı -kulağından ameliyat
olmak zorunda kaldı DİSK Başkanı, Konfederasyon
Başkanı- hiçbir ihtar yapılmadan, uyarı yapılmadan.
Toplumsal gösterileri, demokratik arayışları İş
cinayeti olmasın, işten atılmalar olmasın, madenler bu
şekilde işletilmesin. diyenleri daha nereye kadar
susturacaksınız?
Bakın,
yalanla, zorbalıkla gerçeklerin üzeri örtülemez. Sayın Başbakan
dün grup konuşmasında, yine bu Gezi olaylarına atıf yaparak
bir kez daha hak arayanları suçlamak istedi ve Somada
araştırmacı gazetecilik yapanları yine dış
güçlerin -haziranda olduğu gibi- uzantısı olmakla âdeta itham
etti. O söylemedi ama biz söyleyelim. BBCnin buradaki muhabiri Rengin Arslan
Somada madenci ailesi, başörtülü iki kadınla röportaj yapıyor
ve o iki kadın: Biz bu Hükûmetten şikâyetçiyiz. Biz bu Hükûmete oy
verdik ama pişmanız. Bu Hükûmet bizim istediklerimizi yerine
getiremedi. mealinden sözler söylüyorlar, bunu içtenlikle söylüyorlar.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Nasıl içtenlikle ya!
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (Devamla) Ama, daha sonra yandaş medya harekete geçiyor ve hiç
alakası olmayan insanların, SES üyesi Birgül Çongar Salman ile
EĞİTİM-SEN üyesi bir öğretmen kadının
fotoğrafları iki türbanlı kadınla bir araya getiriliyor ve
sonradan, Başbakanın önüne bir yalan ve çarpıtma haber olarak
sunuluyor, sanki bu insanlar -başı açık olan kadınlar- sonradan
türbana büründürülmüş gibi. Bakın, hâlâ inançlar üzerinden, din,
ibadet üzerinden nasıl bir kara siyaset yapılıyor.
Sonrasında da
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Müftü karısını da gördük, bunlar işe
yaramadı! Asıl bunlara bakın.
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (Devamla) Bırakın müftü karısını, şimdi
önümüzde somut örnek var.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Var tabii! Başörtülü provokatör, provokatör!
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (Devamla) Geriye gidip bunları çarpıtmaya gerek yok.
Başbakan çıkıyor halkın önüne, ne diyor ondan sonra?
İki kadını figüran olarak kullandılar, bütün dünyaya
servis ettiler.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Haberi yapan belli.
HÜSEYİN BÜRGE
(İstanbul) Gözünde bir damla yaş yoktu.
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (Devamla) Bunu yapan yandaş medya.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Olur mu ya! Gözünde yaş yoktu. Daha önce Somada
görmemişler onu, daha önce Manisaya gitmemiş! Daha önce Manisaya
gitmemiş, Manisaya!
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (Devamla) Bunu yapan Soma halkının acısına
saygısızlık gösteren ve hiçbir şekilde madencilerin
yarasına derman olmak istemeyen bir iktidar anlayışı. Bunu
görmemiz gerekiyor.
HÜSEYİN BÜRGE
(İstanbul) Sokakları savaş alanına
dönüştürecektiniz, ondan sonra da
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (Devamla) Bakın, Gezide 8 canın daha hesabı verilmedi.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Nerede bir hareket, bir olay var, orada!
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (Devamla) Ama, Bu ülkede iş, aş, özgürlük olsun, demokrasi,
barış olsun; kentler insanca yönetilsin -hani, sizin dediğiniz
gibi- insan merkezli bir yaşam olsun. diyen milyonlarca insan sokaklarda
terörize edildi ve onlar şimdi yargılanmak isteniyor.
Yargılanması gereken çok açık.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Çiçek mi atıyorlar! Ne atıyorlardı?
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (Devamla) Demokratik hakkı kullanmak isteyenlere karşı
bir yandan devlet terörü, öbür taraftan da bir nefret dili. Yani, meydanlara
çıkıp Alevi inancından yurttaşları hâlâ tu kaka etmek
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Polise çiçek mi veriyordu gençler, polise çiçek mi
veriyordu!
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (Devamla)
hâlâ onlara dönük ayrımcı bir dili ifade etmek
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Aşırı uçlar ne veriyordu, çiçek mi
veriyordu?
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (Devamla)
bu toplumda kutuplaştırma,
ayrımcılık, nefret dili siyaset tarzı oldu bu AKP Hükûmetinin.
Baktı ki iyi iş yapıyor; toplumu bölerek yönetmek, bu
şekilde iktidarı güçlendirmek
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Maskeliler kim, maskeliler? Çiçek atan maskeliler kim,
çiçek atan! Molotof atan maskeliler kim?
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (Devamla)
12 Eylül rejimini bu şekilde, tek adam
anlayışıyla despotik, diktatör bir şekilde yönetmek ve
önümüzdeki seçimlere, Cumhurbaşkanlığı seçimine bu
şekilde gitmek, işte bu -iyi bir iş yapıldığı
düşünülerek- hâlâ sürdürülüyor ama bu ülkeye de yazık ediliyor.
İşte, üretici köylünün bitirilmesindeki mantık, insanların
hak arayışına bu şekilde, despotik bir şekilde gitmek
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ABDULLLAH LEVENT
TÜZEL (Devamla) Sonuçta geldiğimiz nokta ortadadır. Bu
canların elbette hesabı da, bedeli de verilmelidir. Yalan,
baskı, tehdit, örtbas etmek, demokratik bir ülkenin kitabında bunlar
yazmaz. Eğer darbecilerle hesaplaşmak istiyorsanız 12 Eylülün
düzenini ortadan kaldırın. İnsanlar bırakın
hakkını arasın, adalet gerçek bulsun ve iş sahipleriyle de
hesaplaşılsın
HÜSEYİN BÜRGE
(İstanbul) Hakkını arasın ama terörist olarak sokaklarda
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Hakkını arasın, hakkını
arasın da maskeyle çiçek mi atıyor, molotof mu atıyor, taş
mı atıyor? Maskeyle ne atıyor? Niye maske takıyor?
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (Devamla) KDVyle, ÖTVyle üretici köylü mağdur edilmesin.
Saygılar
sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN BÜRGE
(İstanbul) İnsan öldürerek, sokakları terörize ederek olmaz
bu.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Sokakları kim terörize ediyor?
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Tüzel.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Şimdi, on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
15.47
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 94üncü
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Gündemin Özel
Gündemde Yer Alacak İşler kısmına geçiyoruz.
IX.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler
1.- İstanbul Milletvekili
Halide İncekara ve 27 Milletvekilinin; Konya Milletvekili Kerim Özkul ve
25 Milletvekilinin; Ankara Milletvekili Tülay Selamoğlu ve 21
Milletvekilinin; Adana Milletvekili Ali Halaman ve 20 Milletvekilinin; Yalova
Milletvekili Temel Coşkun ve 23 Milletvekilinin; BDP Grubu adına Grup
Başkanvekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın ve Yalova
Milletvekili Muharrem İnce ve 22 Milletvekilinin; Üstün Yetenekli
Çocukların Keşfi, Eğitimleriyle İlgili Sorunların
Tespiti ve Ülkemizin Gelişimine Katkı Sağlayacak Etkin
İstihdamlarının Sağlanması Amacıyla Bir Meclis
Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve
Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/136, 176, 177, 178, 179,
180, 181) (S. Sayısı: 427) (x)
BAŞKAN - Bu
kısmın 1inci sırasında yer alan, Üstün Yetenekli
Çocukların Keşfi, Eğitimleriyle İlgili Sorunların
Tespiti ve Ülkemizin Gelişimine Katkı Sağlayacak Etkin
İstihdamlarının Sağlanması Amacıyla Kurulan
Meclis Araştırması Komisyonunun 427 sıra sayılı
Raporu üzerinde dünkü birleşimde yapılan görüşmelerin İç
Tüzükün 72nci maddesine göre devamına ilişkin verilen önerge geri alınmıştır.
Bu durumda Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki genel
görüşme tamamlanmıştır.
Şimdi, 2nci
sırada yer alan, Sağlık Çalışanlarına Yönelik
Artan Şiddet Olaylarının Araştırılarak
Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis
Araştırması Komisyonunun 454 sıra sayılı Raporu
üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz.
2.-
İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 Milletvekilinin;
Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 Milletvekilinin; Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 26 Milletvekilinin; Tekirdağ
Milletvekili Candan Yüceer ve 24 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal ve 24 Milletvekilinin; İzmir Milletvekili Hülya Güven ve 22
Milletvekilinin; Mersin Milletvekili MHP Grup Başkanvekili Mehmet
Şandır ve 19 Milletvekilinin; Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl ve 37
Milletvekilinin; Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve 22 Milletvekilinin
ve Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 20 Milletvekilinin;
Sağlık Çalışanlarına Yönelik Artan Şiddet
Olaylarının Araştırılarak Alınması Gereken
Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması
Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu (10/49, 113, 118, 252, 253, 254,
255, 256, 257, 258) (S. Sayısı: 454)x
BAŞKAN Komisyon?
Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
İç Tüzükümüze göre
Meclis araştırması komisyonu raporu üzerindeki genel
görüşmede ilk söz hakkı önerge sahiplerine aittir. Daha sonra,
İç Tüzükümüzün 72nci maddesine göre siyasi parti grupları
adına birer üyeye, şahısları adına iki üyeye söz
verilecektir. Ayrıca, istemleri hâlinde Komisyon ve Hükûmete de söz
verilecek, bu suretle Meclis araştırması komisyonu raporu
üzerindeki genel görüşme tamamlanmış olacaktır.
Konuşma süreleri
Komisyon, Hükûmet ve siyasi parti grupları için yirmişer dakika,
önerge sahipleri ve şahıslar için onar dakikadır.
Komisyon raporu 454
sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Rapor üzerinde söz alan
sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum:
Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcı, Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu, Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı, Tekirdağ
Milletvekili Candan Yüceer, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, İzmir
Milletvekili Hülya Güven, Konya Milletvekili Mustafa Baloğlu, Hakkâri
Milletvekili Adil Zozani; gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Mersin Milletvekili Ali Öz, Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına Bingöl Milletvekili İdris Baluken, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Mehmet Hilal Kaplan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydın; Komisyon
adına Adana Milletvekili Necdet Ünüvar, şahıslar adına
Manisa Milletvekili Muzaffer Yurttaş konuşacaktır.
Şimdi, önerge
sahipleri adına ilk konuşmacı, Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı.
Şimdi,
Sayın Atıcı, iki konuşma hakkınız var, ikisini
birleştiriyorum talebiniz üzerine. Yirmi dakika.
Buyurunuz efendim.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Sağlık Çalışanlarına Yönelik Artan
Şiddet Olaylarının Araştırılarak
Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu üzerine söz almış
bulunuyorum. Yurt içinde, yurt dışında, özellikle de milletin
kürsüsünde konuşanlara şiddet uygulamayan ve şiddet
uygulayanları aklamayan milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, şimdi sizlere iki soru soracağım ve bazı
şıklar vereceğim.
Soru 1) AKP
milletvekillerinin özgür iradeleriyle veya talimatla bir araştırma
önergesine kabul oyu vermeleri için aşağıdakilerden hangisi
gerekir?
a) Birilerinin
ölmesi gerekir.
b) Bu işten
bir çıkar elde edilmesi gerekir.
c) Kamuoyunun
oyalanması gerekir.
d)
Yukarıdakilerden herhangi biri, hatta mümkünse birden fazlası
gerekir.
Cevabınız
elbette ki (d) şıkkıdır.
Şimdi 2nci
soruyu soruyorum değerli arkadaşlar: Herhangi bir konuda verilen
araştırma önergesi kabul edildiğinde ne olur?
a) Komisyon
çalışması olabildiğince ötelenir.
b) Tarafların
ve toplumun gazı alınır.
c) Büyük bir
çoğunluğu uygulanmamak üzere çeşitli kararlar alınır.
d)
Yukarıdakilerden herhangi biri, hatta mümkünse birden fazlası
Evet, cevabımız
yine (d) seçeneği.
Şimdi 1inci
sorumuzu irdelemek istiyorum. 1inci sorumuzda Milletvekillerinin özgür
iradeleriyle veya talimatla kabul oyu vermeleri için ne gerekiyor? diye
sormuştum. Niye bu soruyu sordum?
Bakın
arkadaşlar, tarih: 14 Mart 2012 yani Tıp Bayramı.
Sağlık çalışanlarına yönelik giderek artan
şiddetin araştırılması ve çözüm üretilmesi için
Türkiye Büyük Millet Meclisinin devreye girerek bir araştırma
komisyonu kurmasını istedik. Ne oldu? Henüz daha kimse
ölmemişti. Tabii ki AKP milletvekillerinin oylarıyla bu komisyonun
kurulması reddedildi. AKP milletvekili kürsüye çıkarak şu
açıklamayı yaptı, tutanaklardan okuyorum: Şimdi bilinç
arttığı için artık sağlık çalışanlarına
şiddet daha da azalmıştır. Hekim ile vatandaş
bütünleşmiştir. Bu sözlerinizin üzerinden sadece otuz üç gün geçti,
sadece otuz üç gün ve ne yazık ki bir meslektaşımız
Operatör Doktor Ersin Arslan öldürüldü. Allah rahmet eylesin. Yeniden
araştırma önergesi verildi. Bu sefer aynı iktidar, aynı
milletvekilleri bu kürsüye çıkarak dedi ki: Basının, meslek
örgütlerinin samimi desteğine ihtiyacımız var. Elbette
muhalefetin de desteğine ihtiyacımız var. Sorun böylesine kadim
bir sorundur. Siz dediniz bunu. Otuz üç gün önce Sorun yok. demiştiniz,
birisi öldürüldü, sorunu ortaya çıkardınız hem de kadim sorun
olarak.
Peki, başka
araştırma komisyonları için benzer olaylar yaşandı
mı? Hemen çok canlı bir örnek vereceğim size: Doping
olayları için yine benzer olaylar yaşandı. Sporcumuzun ölümünden
önce, yine bu kürsüye çıkıp dedik ki: Doping zararlıdır,
doping sporcularımızı öldürür, doping yüzümüzü kara
çıkartır; gelin, bir komisyon kuralım. Ne yaptınız?
AKP oylarıyla reddettiniz. Şimdi de hemen arkasından bir sporcumuz
aşırı doz dopingden ölünce derhâl bir araştırma
önergesi vererek, yine o mübarek ellerinizi kaldırarak bu
araştırma önergesini kabul ettiniz ve kabul ederken de bizim
sözlerimizi kullanarak bu kürsüden konuşmalar yaptınız. Peki,
ders aldınız mu bunlardan? Hayır.
Üçüncü
örneğini Somada yaşadık. Nisan ayında, Somada maden
cinayetleri olabilir, araştıralım diye bir önerge verdik, yine
reddettiniz, yine insanlar öldü, 301 canımız gitti ve
araştırma önergesi verdiniz. Katliamdan önce, iktidar
milletvekilleri, bu kürsüden Somadaki maden işletmelerinin madencilik
sektörü açısından dünyadaki ve Türkiyedeki pek çok madene göre çok
iyi konumda olduğunu söyledi ama katliamdan sonra yine aynı insanlar
çıkıp burada Enerji ve madencilikle ilgili politikalar mutlak surette
masaya yatırılmalı. dedi. İşte,
yaptığınız bu ikircikli politikalar yüzünden, sizin
yüzünüzden siyaset kurumuna olan güven iyice azaldı.
İşte,
size verdiğim bu üç örnek nedeniyle size 1inci soruyu sordum. Bu üç
örnekten bir özet çıkarıp iki kelime söyler misiniz? diye
sorarsanız, evet söylerim, iktidar acizdir derim.
Şimdi, 2nci
sorumuzu irdeleyelim. 2nci sorumda da size demiştim ki:
Araştırma önergesi kabul edildiğinde ne olur? Bakın
canlı örnekleriyle sizlere anlatacağım ve bundan sonra özellikle
Soma için verilen araştırma önergesinde neler olabileceğini
sizlere aktarmaya çalışacağım.
25 Nisan 2012
tarihli ve 1014 sayılı, Komisyonun kurulmasına ilişkin TBMM
Kararı yani Şiddet Komisyonunun kurulmasına ilişkin karar 3
Mayıs 2012 tarihinde Resmî
Gazetede yayımlandı. Bu Komisyon yani Sağlık Çalışanlarına
Yönelik -altını çiziyorum- Artan Şiddet Olaylarının
Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi
Amacıyla Kurulan Komisyon Ocak 2013te çalışmalarını
tamamladı ve çok güzel bir çalışma yaptı, o
çalışmada hepimizin emeği vardı ve çok iyi bir
iletişim örneği sergileyerek
Komisyon üyeleri bu kararın altına oy birliğiyle imza
attı arkadaşlar. Oy birliğiyle dedik ki: Bu kararın, bu
raporun altında hepimizin imzası var çünkü şiddet ve ölümler,
özellikle halkın kendini emanet ettiği sağlık
çalışanlarına yönelik şiddet kesinlikle partilerüstü bir
kavramla ele alınmalıdır. Evet, sizin sağlık
politikalarınızı beğenmiyoruz, sizin sağlık
politikalarınız halkımızı mağdur etti ama bütün
bunları bir kenara bırakacağız, konumuz şiddettir.
Şiddet konusunda bütün partilerin milletvekilleri oy birliğiyle bir
karar aldı. Ne zaman aldı? Ocak 2013. Bugün 28 Mayıs 2014,
hiçbir muhalefetimiz olmadığı hâlde Komisyon kurulduktan tam iki
yıl kırk üç gün sonra Komisyon Raporu ancak buraya gelebiliyor.
İşte, sizin samimiyet dediğiniz şey bu; işte, sizin
arkasına sığındığınız komisyonlar
bunlar. Yani Gerçek amacınız bunlar mı acaba, toplumun
gazını almak mı acaba, toplumu oyalamak mı acaba? diye
Allah rızası için kendi kendinize sorun. Yani a
şıkkı işliyor.
Peki, bu kadar
geciktirdiniz raporu, şiddet durdu mu acaba hani Yok. falan diyordunuz
ya? Hayır, tam tersi, sağlık çalışanlarına
şiddet giderek artmaya devam etti. Bakın, şimdi size
dudaklarınızı uçuklatacak rakamlar vereceğim şiddetle
ilgili. Sağlık Bakanlığı Alo 113 Beyaz Kod sistemini
devreye soktu ve buradan aldığım rakamları sizlerle
paylaşacağım. 14 Mayıs 2012de kuruldu bu sistem,
Aralık 2013e kadar yani bir buçuk yıl içerisinde toplam bakın,
15.137 sağlık çalışanı sözel veya fiziksel olarak
şiddete maruz kaldı. Bunun bu kadar olduğunu zannetmeyin, bunlar
sadece ve de sadece Beyaz Kod sistemine bildirilen şiddetlerdir.
Korkusundan veya gereksizliğinden bildirmeyenlerin sayısını
bilmiyoruz yani bu, buz dağının görünen bir parçasıdır
sadece. Bu süre içerisinde 5.165 fiziksel şiddet var değerli
arkadaşlarım, bakın, 5.165. 10.572 sözel şiddet, küfür
vakası yaşanıyor. Şiddete maruz kalanların
yaklaşık 10 bini hekim. Canını, malını emanet
ettiği evladını, karısını, namusunu emanet
ettiği hekime doğrudan şiddet uygulamaya başladı
vatandaşımız. Nedenlerini birazdan sizlerle
paylaşacağım.
Peki, hani biz Ocak
2013te raporumuzu yayınlamıştık, tam 66 tane karar
almıştık, bunlar uygulansaydı acaba değişiklik
olur muydu, şiddet azalır mıydı? İnanın
azalırdı. Peki, uygulanmadı diye
Bakın, Beyaz
Koddan aldığım rakamlar: 2012 yılında ayda 721 vaka
bildiriliyor. 2013 yılında 721 çıkıyor 890a. 2014
yılında -çok yeni veriler bunlar- 721, 890 çıkıyor ayda 976
şiddet bildirim vakasına. E, insaf!
Biz keşke bu
Komisyonu kurmasa mıydık acaba? diye şimdi düşünüyorum.
Komisyonu kurmuşuz, şiddet artmış yani sanki insanlara
Gidin, şiddet uygulayın. demişiz gibi bir kavram ortaya
çıkıyor ama aslında böyle değil. Şiddetin
artmasının bir tek nedeni var, bu raporda oy birliğiyle
verdiğimiz kararların bir ikisi dışında hiç ama hiçbir
tanesi uygulanmadı.
Peki, toplumda AKP
çalışıyor. algısı yaratıldı mı? Evet,
yaratıldı yani sorumdaki (b) şıkkı da işlemeye
başladı. O nedenle dönüp kendi kendimize şimdi soracağız.
Diyeceğimiz şu ki: İktidarın daha önce kurulan bu
Sağlıktaki Şiddeti, Artan Şiddeti Araştırma
Komisyonunda yaptıkları yapacaklarının göstergesidir.
Ben buradan iddia
ediyorum, aynı olaylar doping için de, Soma için de yapılacak
araştırma önergelerinde karşımıza çıkacaktır.
Ben bunu deyince acaba abartmış mı oluyorum? Hayır, daha
dün bu yüce Mecliste ne yapacağınızı gösterdiniz. Geçen
hafta görüşülmesini kabul ettiğiniz ve taşeron sistemini yani
sizin Çalışma Bakanınızın söylemiyle kölelik
sistemini bitirecek kanun teklifini görüşmek için el
kaldırdınız. Dün ne yaptınız? Dün gözümüzün içine baka
baka hiç utanmadan sıkılmadan Hayır, bunu şimdi
görüşmemize gerek yok. dediniz. Tutanaklar var.
Şimdi, sizin
güvenirliğiniz kaldı mı Allah aşkına? Sizin
aldığınız bu 66 tane sağlıkta şiddetin
azaltılması için gerekli olan kararları
bürokratlarınız uygular mı acaba, halk size inanır mı
acaba? İnanmaz çünkü bir yaptığınız bir
yaptığınızı tutmuyor.
Şimdi,
bakın, birkaç tane örnek okuyacağım size
aldığımız kararlardan ve ne olduğunu hep birlikte
göreceğiz.
Aldığımız
kararda demişiz ki: Şiddetle karşılaşan
sağlık çalışanına hukuki, tıbbi ve sosyal destek
sağlanmalıdır. İyi mi? İyi, çok güzel. Hukuki destek
sağlansın diye çeşitli temaslarda bulunulmuştur.
Sağlandı, sağlanmadı ama size bir örnek vereceğim.
Bakın, vereceğim bütün örnekler, tamamı, bizim Komisyon raporu
yayınlandıktan sonra ortaya çıkan örneklerdir. Yani, burada
hamasi nutuk atıp ta sizin iktidarınızın başından
beri söylediklerinizi konuşmayacağım; sadece ve de sadece rapor
yayınlandıktan sonra gereken önlemleri alsaydınız neler
olacaktı, şiddet nasıl olmayacaktı, bunu
anlatacağım.
Hani şiddetle
karşılaşana hukuki, tıbbi destek sağlanmalı dedik
ya, tarih: 29 Ekim 2013, Cumhuriyet Bayramı kutlamaları. Kargaşa
çıkıyor ve polislerden de, vatandaşlardan da yaralananlar
oluyor. Yer: Ankara Numune Hastanesi. Polisler buraya getiriliyorlar ve muayene
ediliyor bir doktor tarafından. Sağlık Bakanlığından
üst düzey bir yetkili açık, net bir şekilde geliyor, başhekim
marifetiyle Bu polislere rapor vereceksin, istirahat raporu vereceksin. diye
doktora emrediliyor yani mobbing de uygulanıyor, her türlü sözel
şiddet de uygulanıyor. Arkadaşımız direniyor, raporu
vermiyor ve başhekimi dava ediyor ve başhekim suçlu bulunarak
tazminata mahkûm ediliyor. Peki, bu başhekime ne oluyor
arkadaşlarım? Şu anda hâlâ başhekim, şu anda hâlâ
başhekim. Şimdi, siz böyle yapan bir adamı ödüllendirirseniz
şiddeti nasıl azaltacaksınız? Yani, bir söylediğiniz
diğerini hiçbir şekilde tutmuyor.
Aldığımız
bir diğer karar, demişiz ki: Sağlık personelinin dengesiz
dağılımı ve sayılarının yetersizliği
giderilmeli. Hastalara ayrılan süre arttırılmalı. Ne kadar
insani bir şey değil mi? Hastaya ayırdığın
süreyi arttırsan şiddet olmaz. demişiz.
Sonra demişiz
ki: Hasta ve hasta yakınlarının bilinçlendirilmesine özel önem
göstermeliyiz. Sonra bakmışız ki bu sistemin işlememesinin
bir tek nedeni var: Performans sistemi. Aynı Komisyon karar alıyor
-ve ben tebrik ediyorum bütün Komisyon üyelerimizi- cesaretle bir karar
alıyor, diyor ki: Performans uygulamasının çalışma
barışını ve ekip anlayışını
bozduğu yönündeki eleştiriler dikkate alınmalı ve
performans sistemi yeniden gözden geçirilmelidir. Bakın, bu kolay
alınacak bir karar değil. Yani, size On iki yıllık
uygulamanızı bir noktada yeniden değerlendirin. diyor AKPli
milletvekilleri, CHPli, HDPli, MHPli arkadaşlarım. Hepsi diyorlar
ki: Bu sistem kötüdür. Ne yaptınız? Hiçbir şey
yapmadınız. Hâlâ kaç kelleye baktıysa o kadar para alıyor
doktor. Yani, doktor hastaya daha çok zaman ayırırsa aç kalacak,
evine ekmek götüremeyecek, o yüzden de süreler hâlâ son derece düşük
kalıyor.
Sonra demişiz
ki: Sağlıkta Dönüşüm Programı halka iyi
anlatılamamış. Şiddetin nedenleri arasında
sayılan hastaların ve toplumun beklenti düzeyini yükseltecek
yanlış bilgilendirmeler yapılmamalı. Yani ne demek
istemişiz? Ayağınıza profesörler gelecek. demeyin
demişiz. Yani Doktor efendi dönemi bitti. demeyin, bunlar şiddeti
çağrıştırıyor demişiz. Yani Hadi hastayı
bir geri çevirsinler bakalım, ben gösteririm onlara. demeyin demişiz
Sayın Başbakan, Sayın Sağlık Bakanı. Bunları
yapmayın demişiz. Peki ne oldu? Aynı söylemler devam ediyor.
Sağlık
yöneticileri
Bakın, burada çok
Yani Başbakan diyemiyor
arkadaşlarım, haklılar ya da Sağlık Bakanı diyemiyor,
haklılar, başlarına iş gelir ama açıkça diyorlar ki:
Sağlık yöneticileri, özellikle sağlık
politikalarını belirleyen siyasetçiler şiddeti kınayan ve
sağlık çalışanlarının verdiği hizmetin
önemini ve vazgeçilmezliğini vurgulayan söylemler
geliştirmelidir. Bunu biz
söylemişiz hep beraber, bütün milletvekilleri, partilerüstü
söylemişiz. Sonra ne yapmışız? Gelmişiz, sanki
bunları hiç söylememişiz gibi aynı şiddet
uygulamalarına devam etmişiz. Kürsülere
saldırmışız, milletvekillerini burada yine
dövmüşsünüz; kalkmışsınız ondan sonra Şiddet
acaba niye artıyor? demişsiniz.
Ondan sonra
demişiz ki: Sağlık çalışanlarına yönelik
şiddet toplumdaki genel şiddet eğiliminden ayrı olarak
düşünülmemeli ve toplumdaki genel şiddet eğilimini azaltmaya
yönelik politikalar oluşturulmalı. Mesaj çok açık, diyoruz ki:
Ey siyasetçiler, özellikle ülkeyi yönetenler; toplumdaki şiddeti azaltmaya
yönelik politika oluşturun.
Şimdi, biz
size kalkıp da Başbakana yuh çekersen tokadı yersin." de
mi dedik, bunu mu söyledi size Komisyon ey Başbakan?
Kalkıp biz
size Yerdeki vatandaşa tekme atın. mı dedik, toplumdaki genel
şiddeti azaltın derken bunu mu yapın dedik? Biz size Tekme atan
müşaviri savunun. mu dedik ey AKP sözcüleri? Siz bunları
yaparsanız başımıza daha neler gelecek?
Peki, biz size
İnsanlara mezar soyguncuları deyin. mi dedik? Şiddeti niye
çağrıştırıyorsunuz; bunları mı yapın
dedik, yoksa toplumdaki şiddeti azaltın mı dedik?
Biz sizlere
Yazarlara sürüngen deyin. mi dedik?
Bakın, bunlar
son birkaç haftada mübarek ağızlarınızdan çıkan
laflar. Başbakanın, parti sözcünüzün ve Türkiye'yi yöneten
bakanların ağızlarından çıkan laflar bunlar.
Biz sizlere Yurttaşa
gidin İsrail dölü diyerek nefret suçu işleyin. mi dedik,
şiddeti azaltırken bunu mu yapın dedik?
Değerli
arkadaşlarım, bunların hepsini gözden geçirmeniz lazım.
Biz size Somadaki
insan acısını yaşarken gidin tokat atın. mı
dedik Sayın Başbakan, bunu mu yapın dedik size, toplumdaki genel
şiddeti azaltın derken bunları mı söyledik?
Berkin Elvan öldü
diye her gün tören mi yapacağız, ölmüştür gitmiştir. deyin
mi dedik? Bu, şiddeti çağrıştırmaz mı?
Polisi
vatandaşa karşı âdeta kışkırtarak Bu olaylar
karşısında polis nasıl sabrediyor anlamıyorum. deyin
mi dedik Sayın Başbakan? Açıkça şiddete davet değil
midir, açıkça insanları öldürmeye yönelik, yaralamaya yönelik bir
davet değil midir?
Sayın
Başbakan, ben şimdi, kalkıp size desem ki: Ben de vatandaşı
anlamıyorum bunca yıldır sizin zulmünüze nasıl
katlanıyorlar, size nasıl dayanıyorlar, hâlâ oy veriyorlar ben
de bunu anlamıyorum mu diyeyim yani ben de mi şiddet dili
kullanayım? Hayır.
Soma
katliamının acıları yaşanırken kendi
sorumluluğundan kaçarak, sizin gibi düşünmeyenleri suçlayarak
Vicdanınıza beton dökülmüş. mü deyin dedik Sayın
Başbakan?
Kızılayın
İstanbuldaki Müdürü Ya bu ülkede eşek gibi
yaşayacaksınız ya da defolup gideceksiniz. diyecek ve bir
bakanın kardeşi olan bu insan -tırnak içinde bir soruşturma
açılmış- hâlâ şu anda görevinin başında olacak.
Biz size bunları koruyun mu dedik Sayın Başbakan? Yapmayın.
Genel şiddeti
azaltın. dedi bu Komisyon bütün milletvekilleriyle, Toplumdaki genel
şiddet azalmazsa sağlıkçılar da, milletvekilleri de, herkes
de bu şiddetten nasibini alır, bunlara dikkat edin. dedi. Umarım
bundan sonra dikkat edersiniz.
Saygıyla selamlıyorum.
(CHP, MHP ve HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Atıcı.
Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeeoğlu
Buyurunuz Sayın
Dedeoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
MESUT DEDEOĞLU
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
454 sıra sayılı Sağlık Çalışanlarına
Yönelik Artan Şiddet Olaylarının Araştırılarak
Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu hakkında söz aldım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, sağlık hizmetleri ülkemizin en önemli hizmetlerinden
biridir. Bu alanda yapılan her çalışma toplumun hemen hemen
bütün kesimlerini ilgilendirmektedir. Tüm dünya ülkeleri bu nedenle
sağlık hizmetlerini daha iyi sunmak ve insan
sağlığını korumak için köklü çalışmalara
yönelmektedir.
Türkiyede, tüm
dünyada olduğu gibi, dönem dönem sağlık hizmetlerinin kaliteli
ve verimli, daha etkili bir şekilde sunulması konusunda
çalışmalar yapılsa da on iki yıldır maalesef bir çözüm
bulunamamıştır. Başlatılan çalışmalar
sağlık alanında şiddet olaylarını da
önleyememiştir. Sağlık çalışanları şiddete
maruz kalma konusunda bugün büyük bir endişe yaşamaktadırlar. Bu
endişenin boyutu bölüm, meslek ve bölgelere göre de değişiklik
göstermektedir. Hastaneler artık sağlık
çalışanları için riskli alanlar hâline gelmiştir.
Hastanelerde acil nöbeti tutan personel büyük bir risk altında görev
yapmaktadır.
Ülkemizde 2013
yılında, sekiz aylık bir dönem içeresinde sağlık
alanında 7.287 şiddet olayı meydana gelmiştir. Büyük
çoğunluğu devlet hastanelerinde meydana gelen bu şiddet
olayları karşısında sağlık personeli ve
hastaneler çok büyük zarar görmüşlerdir, hayatını kaybedenler
olmuştur. Gece gündüz demeden çalışan sağlık
çalışanı personelimizin olaylar karşısında moral
ve motivasyonu bozulmaktadır. Türkiyenin her yerinde sağlık
çalışanlarına şiddet olduğu gibi,
Kahramanmaraşta da birçok yaşanmış örnekleri
bulunmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde sağlık
alanında yaşanan şiddet, zaman zaman bazı alanlarda da
kendini göstermektedir. Ülkemizde sağlık alanında olduğu
gibi eğitim alanında da şiddet maalesef yaşanmaktadır.
Öğrencilerin öğretmenlerine şiddet gösterdiğine ve bazen de
öğretmenlerin öğrencilerine şiddet gösterdiğine ülkemizde
sık sık şahit olmaktayız.
Ülkemizde en büyük
şiddet olayı sağlık hizmetleri alanında maalesef
kadınlara karşı da gösterilmektedir. Türkiyede kadınlar
gördükleri şiddet karşısında ağır yaralanmakta ve
bazen de ne yazık ki hayatlarını kaybetmektedirler. Ülkemizde
kadına karşı gösterilen şiddetin boyutu da
artmıştır. Hemen hemen her gün ülkemizde bir şiddet
olayı, bir cinayet yaşanmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şiddet konusunda Hükûmet
nedense çaresiz kalmıştır. Ülkemizde sadece on aylık bir
dönemde aile içi şiddet nedeniyle 30.254 kadın yaralanmış
ve 125 kadın da maalesef hayatını kaybetmiştir. Kadına
karşı gösterilen şiddetin yanı sıra çeşitli spor
etkinliklerinde de zaman zaman ülkemizde şiddet olayları
yaşanmaktadır.
Kısaca,
Türkiyede her yerde şiddet yaşanmaktadır. İşte bütün
bu yaşanan şiddet olayları ülkemizde toplumsal bir sorun hâline
gelmiştir ve bunun mutlaka irdelenmesi gerekmektedir. Bu toplumsal
sorunlar hiçbir zaman kendiliğinden ortaya
çıkmamıştır. Bu toplumsal sorunlar hiçbir zaman
kendiliğinden de ortadan kalkmayacaktır. Ortada bir toplumsal sorun
varsa bu sorunun uygulanan Hükûmet politikalarıyla yakinen ilgisi var
demektir. Bu nedenle toplumda pek çok alanda yaşanan şiddet
olaylarını ortadan kaldırma konusunda Hükûmet politikaları
yeniden gözden geçirilmelidir. Aksi taktirde ne sağlık alanında
ne eğitim alanında ne spor alanında ne de her yerde şiddet
olaylarını önleyemeyiz, ülkemizde çocukları ve
kadınları koruyamayız, sağlık
çalışanlarına da sahip çıkamayız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sağlıkta şiddetin
önlenmesi konusunda bizler muhalefet olarak, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
olarak üzerimize düşün her türlü görevi yapmaya hazır olduğumuzu
buradan bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Fakat bu konuda büyük görev ve
sorumluluk yine Hükûmete düşmektedir. Sağlık alanında
uygulanan Sağlıkta Dönüşüm Programı yeniden mutlaka gözden
geçirilmelidir. Sağlık çalışanları mutsuzdur,
huzursuzdur. Aksayan yönleri acilen ele alınmalı ve mutlaka çözüm
üretilmelidir. Bu alanda bugüne kadar yapılan çalışmalar,
hastanelerde kuyrukları azaltmak bir yana daha da artırmış
durumdadır.
Hükûmet
hastanelerde artan kuyruklara mutlaka bir çözüm bulmalıdır. Nöbet
konusunda aile hekimlerine yüklenilmesi de hiç doğru değildir. Gece
nöbetten çıkan aile hekimleri ve uzman hekimlerin büyük
çoğunluğu gündüzleri de mesaiye devam etmek zorunda
bırakılmaktadır. Bu tip düzenlemeler sağlık
alanında hem iş yükünü artırmakta hem de sağlık personeli
arasında huzursuzluğa sebebiyet vermektedir. Bütün bu çalışma
şartları karşısında hekimler, dünyada ve ülkemizde
ortaya çıkan tıbbî gelişmeleri de takip edemezler.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sağlık
çalışanları cephesinde bütün bunlar yaşanırken hastane
kapılarında da kuyruklar ve problemler artmıştır.
Hastalar bugün verimli ve kaliteli sağlık hizmetini özler hâle
gelmişlerdir. Hastane birleşmelerine ilk günlerde çok yakinen sevinen
vatandaşlarımızın bu sevinçleri, artan kuyruklar ve ortaya
çıkan yeni problemler nedeniyle çok kısa sürmüştür. Hükûmet tarafından
büyük umutlarla başlatılan Sağlıkta Dönüşüm Projesi
ülkemizde sağlık sorunlarını
artırmıştır. Uygulanan sağlık politikaları
yüzünden hastalar zamanlarının büyük bir bölümünü poliklinik ve
tetkik kuyruklarında geçirmek zorunda kalırken sağlık personeli
de hastanede mesailerinin büyük bir bölümünü geçirmeye devam etmektedir.
Sağlık çalışanları izin kullanamaz hâle
gelmişlerdir. Hükûmet tarafından uygulanan sağlık
politikaları yalnızca hastane kuyruklarını artırmakla
kalmamış, aynı zamanda, hastaların cebinden çıkan
sağlık harcamalarını da çok büyük bir ölçüde
artırmıştır. Ülkemizde muayene katkı ve
katılım paylarının sürekli olarak artışı
vatandaşı zor durumda bırakmaya devam etmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bütün bu gelişmeler ülkemizde
sağlık hizmetlerine ulaşımı iyice
zorlaştırmıştır. Sağlık hizmetleri herkes
için ulaşılabilir olmalıdır. Sağlık
çalışanlarının bütün sorunları ele alınarak en
kısa sürede mutlaka çözüme kavuşturulmalıdır.
Sağlıkta şiddet sorunu sadece bir güvenlik sorunu değildir,
bu sorun toplumsal bir sorundur; ekonomik sıkıntıların
dışa yansımasıdır, toplumun bütün kesimlerini yakinen
ilgilendirmekte ve etkilemektedir. Bu nedenle toplumsal bir sorun anlayışı
içinde ele alınmalı ve mutlaka sağlıkta şiddet
önlenmelidir.
Bütün bu duygu ve
düşüncelerle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (MHP
ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Dedeoğlu.
Tekirdağ
Milletvekili Candan Yüceer
Buyurunuz
Sayın Yüceer. (CHP sıralarından alkışlar)
CANDAN YÜCEER
(Tekirdağ) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Büyük Millet Meclisinde 25 Nisan 2012 tarihinde sağlık
çalışanlarına yönelik artan şiddetin
araştırılıp gereken önlemlerin alınması için bir
komisyon kurulması kararı alındı. Bu karar, Doktor Ersin
Arslanın ameliyat ettiği bir hasta yakını tarafından
görevi başında öldürülmesinden tam sekiz gün sonra alındı.
Bir sağlık çalışanı ilk kez mi cinayete kurban
gidiyordu, ilk kez mi şiddete uğruyordu? diye sorabilirsiniz.
Maalesef hayır. Birçok sağlık çalışanı görevini
yapmaya çalışırken, hastaların hayatını
kurtarmaya çalışırken hayatından oldu ve şiddete maruz
kaldı. Doktor Göksel Kalaycı, Doktor Ali Menekşe, Doktor Ersin
Arslan sembolleşen bu isimlerden birkaçı.
Ekranları
başında bizleri izleyen yurttaşlarımız, En birinci
görevi toplumun sağlıklı kalması için gerekli önlemleri ve
koşulları gerçekleştirmek olan, devlet durumunda bulunan siyasi
kuruluşların arasında sağlık çalışanları
neden şiddete uğruyor sağlık çalışanları
neden cinayete kurban gidiyor? diyen bir Allahın kulu
çıkmamış mıdır da bu konuyu araştırmak için,
gereken önlemler alınması için bir sağlık
çalışanının daha hayatını kaybetmesini
beklemişlerdir diye düşünebilirler. Ne acı benzerliktir ki
tıpkı Soma faciasından yirmi gün önce ve daha öncesinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Manisa milletvekillerinin maden kazalarının
araştırılıp önlemlerinin belirlenmesi için verdiği
önergenin AKP Grubu tarafından eften püften bulunarak reddedilmesi gibi,
301 canımızı kaybettikten sonra benzer önergeyi gidip vermeleri
gibi, 2011 genel seçimlerinden sonra seçilip Parlamentoda çalışmaya
başladığımız ilk günlerde, geçtiğimiz haftalarda
kaybettiğimiz -Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun, nur içinde
yatsın- yiğit, çalışkan ağabeyimiz, İstanbul
Milletvekilimiz Ferit Mevlüt Aslanoğlu tarafından ilk olarak
verilmiş. Akabinde ben ve birçok milletvekili tarafından bu talep
yenilenmiş ve tıpkı daha önce reddettikleri önergeyi Soma
faciasından üç gün sonra vermeleri gibi, Ersin Arslanın ölümünden
sonra da daha önce reddettikleri önergeyi iki gün sonra vermeleri gibi.
Halkımız,
Uluderede, Gezide ölen insanlar için kılını
kıpırdatmayanların, rahmet bile dilemeyenlerin samimiyetini,
vicdanını burada da, Somada da sorgulayacaktır. Vicdan
vardır ya da yoktur. Vicdan varsa herkes için vardır; bir tek can
için de 301 can için de Uludere için de Gezi için de Reyhanlı için de Soma
için de Mavi Marmara için de olmalıdır. Vicdan doza, sayıya,
kişiye, olaya, duruma bağlı değildir. Bağlı
olursa, bunun adı vicdan değildir, bunun adı stratejidir,
bunun adı samimiyetsizliktir. İktidarınız için, iktidarda
kalmak için her şeyi yapıyorsunuz; insanlar
kutuplaşmış, insanlar ayrışmış, insanlar
ölmüş, insanlar yoksullaşmış umurunuzda değil.
Ben, Somada
hayatını kaybeden yurttaşlarımıza Allahtan rahmet,
geride kalan acılı ailelerine sabır diliyorum, faciadan kurtulan
emekçilere Geçmiş olsun. diyorum.
Kaza geliyorum
demez. demiş atalarımız, çok da doğru söylemiş. Çünkü
yaklaşık bir aydır gaz ölçümlerinin normalden çok yüksek
seyretmesine, ısının artmasına, daha önce birçok kez kömür
kızışmasından dolayı yangın çıkmasına
ve bunların külle, suyla, betonla kapatılmasına bakarsak bu
olayın adı kaza değil. Ve madende güvenlik
cihazlarının uyarısına rağmen çalışmaya
devam ediliyorsa, en tehlikeli, en ağır işlerin
başında olan madenciliği dayıbaşı,
ekipbaşı, çavuş adıyla özelleştirip madencileri
yaptıkları kazı kadar para alan taşeronların eline
veriyorsak, madende karbonmonoksit ölçüm cihazları yeterli aralıklarla
yerleştirilmiyorsa, ocakta bir tane yaşam odası, kaçış
odası yoksa, müfettişler denetimleri kapıdan yapıp
gidiyorlarsa, yani iş güvenliği sağlanmıyorsa ve bu
denetlenmiyorsa, bunun adı kader de değildir, bunun adı
cinayettir, bunun adı katliamdır. Buradaki sorumluluğunuzdan
kader diyerek, fıtrat diyerek, ölen madencileri şehit ilan
ederek kurtulamazsınız. 301 vatandaşımızın vebali
boynunuzdadır, bu dünyada da ahirette de hesap vermekten
kurtulamazsınız.
Sadece maden
şirketi sahiplerinin ve yöneticilerinin göstermelik tutuklanması
yeterli değil, Soma katliamının asıl sorumluları
madene ruhsat verme yetkisini kendine bağlayan Başbakan, asıl
işveren TKİnin, Türkiye Kömür İşletmelerinin
bağlı olduğu Enerji Bakanı ve iş güvenliği denetimini
yapmaktan sorumlu olan Çalışma Bakanıdır, birinci derecede
sorumludur.
Ben, burada,
milletin kürsüsünden, sayın sorumluları hesap vermeye ve istifaya
davet ediyorum. Aslında tüm yaşadıklarımız
insanınıza, vatandaşınıza verdiğiniz değerle
ilgili. Ülkemizde ne öğretmenin ne işçinin ne memurun ne madencinin
ne de doktorun ve hemşirenin değeri var. Ülkemizde yaşamın
her alanında şiddet, evet, gerçek ancak sağlık
çalışanlarının uğradığı şiddet
diğer çalışma yerlerinin alanlarına göre tam 16 kat fazla.
Biz, bu çatı
altında 2012de biraz önce söyledim- sağlıkta dönüşüm
performans uygulamasıyla yöneticilerin, siyasetçilerin hedef gösterici
söylemlerinin, uzun çalışma saatlerinin, yetersiz istihdamın,
iş yoğunluğunun, insan sağlığına hizmet gibi
kutsal bir görev yürüten sağlık çalışanlarına
şiddete yol açtığı ve sağlık
çalışanlarının şiddete uğrayacağı
düşüncesiyle çalışma şevklerinin kırılıp
âdeta hastaları ellemekten korkar hâle gelmesinin, kaliteli
sağlık hizmetinin sunumunu tehdit etmeye
başladığı görüşleriyle verilen 10 önergenin
birleştirilip bu Komisyonun kurulması oldu. Tüm iyi niyetimizle
Komisyonun sağlıkta çalışanlara yönelik şiddetin
önlenmesi için bir umut olacağını düşündük. Komisyon olarak
yaklaşık dört aylık süreçte pek çok toplantı yaptık,
sosyal tarafları dinledik. Ancak yüz binlerce sağlık
kuruluşunun, sağlık mensubunun beklediği rapor herkes için
bir hayal kırıklığı oldu. Beklentimiz bu hayati
durumun siyaset üstü ele alınıp hiçbir alınganlık
gösterilmeden, konu istismar edilmeden, nedenlerinin ve çözüm önerilerinin rapora
yansıtılması ve sonuçta da sonuç alıcı gereken adımların
atılmasıydı. Ancak rapora bu görüşler açık
yüreklilikle, samimiyetle yansıtılmadı. Onu yazmayalım,
bunu yazalım. mantığı ve siyasi kaygılarla
bunların içinden uygun bulunanlar alındı.
Taslak rapora
itirazlarımız üzerine oluşturulan raporun Öneriler
kısmına sağlıkta dönüşüm ve performansa ait birer
madde eklendi; geldiğinde yoktu taslak raporda ama bizim
itirazlarımızla konuldu, aynen okuyorum: Sağlıkta
Dönüşüm Programının sağlık hizmetlerinin
işleyişine yansıyan bölümleri halka tam olarak anlatılmalı.
Yani Sağlıkta Dönüşüm Programının hiçbir kusuru yok,
halka anlatılmamış!
Değerli
milletvekilleri, birer madde var koskoca sağlığı
baştan aşağı değiştiren Sağlıkta
Dönüşüm Programı ve performansa dair ki 24 ayrı toplantıda
tüm sosyal tarafların hemen hemen hepsinde bu alanlardaki
yanlışlara dikkat çekilmesine rağmen, birer madde ile
bunları geçiştirip medyanın olumsuzlukları, kusurları,
yanlışları üzerine 8 madde konuldu.
Bakın, Komisyon 25
Nisan 2012de kuruldu, bir yıl sonra rapor tamamlandı ve bir yıl
bir ay sonra bugün Genel Kurula geldi, görüşüyoruz. Bu sürede, önerilen 66
öneriden dişe dokunur hiçbir madde yerine getirilmedi. Sadece Tam Gün
Yasasıyla buraya eklenen bir maddeyle şiddet uygulayanların
tutuklu yargılanmasına dair bir madde
O da zaten şiddeti
önleyici değil, şiddetten sonra önlem alıcı bir madde.
Maalesef üzülerek ifade
ediyorum ki sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin
engellenmesine katkı sağlamayacak bu rapor da, tıpkı
kayıp çocuklar raporu gibi, tıpkı madenciler raporu gibi,
İç Tüzükte komisyon raporlarının akıbeti konusunda denetim
mekanizması olmadığı için, bulunmadığı için,
çözüm önerileriyle birlikte Meclisin tozlu raflarında yerini
alacaktır.
En çok acilde şiddet
görüyoruz, yüzde 79unun acil servislerde olduğunu gösteriyor bize. Çok
önemli bir konu da var: Şiddete uğrayan sağlık
çalışanı şikâyet etmiyor, bunu rapor etmiyor. Yüzde
60larda bu oran. Bu gerçekten çok düşündürücü ve sonuç almaya da engel
olucu.
Ben konuşmama son
verirken şunu söylemek istiyorum: Siyasilerin, yöneticilerin bu kadar
yıkıcı, yıpratıcı propagandasına rağmen
sağlık çalışanlarına sevgi, saygı duyan, minnetle
bizlere, sağlık çalışanlarına teşekkür eden tüm
yurttaşlarımızdan Allah razı olsun. Onların bu
sevgilerine, saygılarına layık olmaya çalıştığından
eminim sağlık çalışanlarının.
Hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yüceer.
İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal
Buyurunuz Sayın
Tanal. (CHP sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sağlık
çalışanlarına yönelik şiddetin
araştırılmasıyla ilgili kurulan Komisyon, evet, 292
sayfadan oluşan bir rapor elimize sundu ama -bunun özeti daha
Sağlık Bakanının eline de ulaştı mı,
bilemiyorum- sağlık sendikasının yapmış
olduğu bir araştırma var. İkisini
karşılaştırdığımız zaman arada
dağlar kadar bir fark var. Yani, evet, araştırma yapmak güzel
bir şey, bu bir ilerlemedir. Emeği geçen herkese ben teşekkür
ederim. Biraz önceki hatiplerin bahsettiği gibi, keşke bu
konuşmayı
Burada yazılanlar kitap arasında, rapor
arasında kalmasa, uygulamaya geçse, temennimiz bu ama bu konuda da mahcup
olmak isteriz. Sayın Sağlık Bakanımız da burada,
eğer kitaplar arasında bir rapor veya bir düzenleme kalmazsa, insan
unsuruyla birlikte hayata geçerse esas anlam ve manasını o zaman
ifade eder.
Şimdi, tabii,
şiddet ne demek? Şiddet; kendine, bir başkasına, grup ya da
topluluğa yönelik olarak ölüm, yaralama, ruhsal zedelenme, gelişimsel
bozukluğa yol açabilecek ya da neden olacak şekilde fiziksel zorlama,
güç kullanımı ya da tehdidin amaçlı olarak
uygulanmasıdır. İş yerlerinde şiddet ise
çalışanın işiyle ilgili durumlar sırasında bir
kişi veya kişiler tarafından istismar edildiği veya
saldırıya uğradığı olaylar olarak
tanımlanmıştır. Sağlık kurumlarındaki
şiddet; hasta, hasta yakınları ya da diğer herhangi bir
bireyden gelen, sağlık çalışanı için risk
oluşturan tehdit davranışı, sözel tehdit, fiziksel
saldırı ve cinsel saldırıdan oluşan durum olarak
tanımlanmıştır.
Yapılan
araştırmalara göre şiddetin diğer iş yerlerine göre en
çok sağlık alanında görüldüğü ortaya
çıkmıştır. Sağlık kurumlarında
çalışmanın diğer iş yerlerine göre şiddete
uğrama yönünden 16 kat daha riskli olduğu belirtilmiştir. En
yüksek şiddete maruz kalınan yerler en yüksek oranla acil servisler
olarak bulunmuştur, bu oranı yataklı servisler izlemektedir.
Tabii, neden en fazla acil servislerde şiddete maruz kalınmakta?
Tabii ki acil bölümler ücretsiz olduğu için ve bu anlamda, tedavi olamayan
vatandaşlarımız mecburiyet karşısında, ekonomik
sıkıntılar karşısında acil bölümlerde tedavi
olmakta, o anlamda, acil bölümlerde, bu olaylarda çok fazla şiddete maruz
kalınmakta.
Hekim ve
hemşire şiddet oranlarıysa yapılan bir
araştırmada: Hemşirelerde sözel şiddete maruz kalma
oranı yüzde 86, fiziksel şiddete maruz kalma oranı yüzde 50,4.
Hekimlerin yüzde 60a yakın bir bölümü hem fiziksel hem de
sözel/psikolojik şiddete maruz kalmaktadır. Şiddet
olaylarının yüzde 21 oranında rapor edildiği belirlenmiştir.
Ancak, sağlık kurumlarındaki şiddetin az oranda
belirlenmesinin nedeni olarak da sadece yaralanma gibi ciddi olayların
şiddet olarak algılandığı, diğerlerinin
önemsenmediği görülmektedir. Bunun nedeni ise hastalarla ilk
karşılaşılan ve sürekli bire bir ilişki içinde olan
sağlık personelinden önemli bir kesimin hemşire grubu
olması şeklinde açıklanmıştır. Hekimlerin büyük
bir bölümü, tedavinin yapıldığı mekânlarda, hastayla
temasın yoğun olduğu alanlarda şiddete maruz
kalmaktadır. Her yıl 25 milyon kişi iş ortamında
şiddete maruz kalmaktadır.
Kişilerin
şiddete başvurma nedenleri sorulduğunda: Tedaviden
memnuniyetsizlik, ihmal edilme düşüncesi, kurum yetersizlikleri yani bu
ilaç, yatak, cihaz ve benzeri yetersizlikler, ülkede uygulanan sağlık
politikaları ve prosedürlerden kaynaklanan sorunlar, bencillik,
kişiler arasındaki ilişkilerde mevcut olan saygı sevgi
ilişkisi, ailenin toplumsal etkisinin azalması.
Sağlık
çalışanlarına göre şiddetse: Hasta yoğunluğu,
sağlık çalışan sayısının yetersizliği,
ortam güvenliğini sağlamadaki zorluklar.
Bu konuyla ilgili
tabii ki siyasal iktidar hep şunu söyler: Evet, siz bunları
eleştiriyorsunuz ama bununla ilgili önerileriniz nedir? Bununla ilgili
önerilerimiz de şunlardır Sayın Bakan:
1)
Çalışma ortamında, şiddetle ilgili risklerin belirlenip
güvenlik sisteminin etkin ve sistemli bir şekilde
çalışmasının sağlanması.
2) Personele,
şiddet konusunda eğitim verilmesi.
3) İş
yerinde suçu önlemeye yönelik değişiklikler yapılması.
4)
Çalışanların katılımıyla
hazırlanmış bir yazılı politikanın
geliştirilmesi.
5) Hasta ve hekime
ferah muayene ve bekleme salonlarının sunulması.
6) Hastanelerin
otelcilik hizmetlerinin artmasının sağlanması.
7) Kişi
başına düşen doktor sayısı ve sağlık
personel sayısının artırılması.
8) Günlük
bakılan hasta sayılarının
sınırlandırılması.
9) Sistemin olumlu,
olumsuz her türlü sıkıntısının sağlık
çalışanına fatura edilmemesi.
10) Hastanelerin
daha düzenli hâle getirilmesi. (Burada, aşırı yük altında
kalan hekimler hasta ve hasta yakınlarına yeterince bilgi
verememekte.)
11) Hastanede ve acilde
özel eğitimli güvenlik elemanlarının bulunmasının
sağlanması.
12) Şiddet
uygulayanlara adli cezalar verildiğinin duyurulması.
13) Şiddetin
önlenmesinde önce sağlık personelinin güvenliğinin
sağlanması ve bunun zorunlu hâle getirilmesi.
14) Hem
çalışanların hem de hastaların güvenini sağlamak
amacıyla hastanelerde kilitli kapıların olması, alarm
sisteminin olması, kapalı devre kameranın olması,
elektronik kapıların olması, özel gözlem/izolasyon
odalarının olması, güvenlik personelinin bulundurulması, kör
alanlara ayna konulması ve bunun gibi yöntemlerin uygulanması.
15) İş
ortamındaki olayların önlenmesine yönelik pilot uygulamaların
yapılması.
Tabii, burada
medyanın da görevleri var, sorumluluğu var. Medya, sağlık
sistemiyle ilgili, sağlık çalışanlarıyla ilgili
doğru bilgi aktarıp ve sorunun sağlık sisteminden
kaynaklandığını ifade ederek toplu bilinçlendirme
yapması gerekir.
Tabii, burada
güvenlik önlemleriyle ilgili de baktığımız zaman, gerçekten
bunlar önemli.
Sağlık
çalışanlarına yönelik şiddeti önlemek için ne tür önlemler
alınmalıdır? sorusuna verilecek cevabı da şöyle
başlıklar altında sıralayabiliriz:
Güvenlik
önlemleriyle ilgili öneriler ise;
1) Şiddet anında güvenliğe haber vermek
için acil çağrı butonunun olması gerekir; bunlar yok.
2) Şiddet olasılığı yüksek
birimlerde acil ilaç kullanımına bağlı yan etkilerin
olduğu birimler, kötü haber alma olasılığı yüksek olan
birimler gibi ekstra güvenlik önlemlerinin alınması.
3) Güvenliğin, olaydan sonra değil, olay
esnasında müdahale edebilmesi için her serviste, hatta katlarda gezici
güvenlik görevlilerinin bulunması.
4) Hastane
girişlerinde x-ray cihazlarının bulunması.
5) Güvenlik
kameralarının artırılması ve sesli hâle getirilmesi.
6) Güvenlikçi
sayısının artırılması.
7) Güvenlikçi
yetkilerinin artırılması.
8) Hastane
polislerinin olması.
9) Korumalı
banko sistemlerinin oluşturulması.
10)
Sağlık çalışanlarına koruma teknikleri
öğretilmesi.
Bu konuda, tabii,
bu önlemlerin alınması lazım, başlıklar altında
yine eğitim ve sosyal hizmetlerinin olması lazım,
çalışma şartlarıyla ilgili düzenlemelerin olması
lazım. Yasal düzenlemeler yapıldı ancak bunlar yetersiz. Hatta,
burada -yasal düzenlemelerle ilgili- şiddete başvuranlarla ilgili
caydırıcı yasal düzenlemelerin getirilmesi lazım. Bunlar
kanunla olur, yönetmelikle olur ama mevcut olan düzenlemeler bu konuda
yetersiz.
Peki,
sağlık uygulamalarıyla ilgili öneriler ne olur? Sağlık
Bakanlığının hasta haklarını hastaneyi
kışkırtacak boyuta getirmemesi gerekir. Bugüne kadar, gerçekten,
Başbakan da, Sağlık Bakanı da, mümkün olduğunca,
hastaları doktorlara karşı kışkırtıcı
bir vaziyete getirdikleri için bu olaylar -büyük bir sebebi de- buradan
kaynaklanmış durumda.
Peki,
hastanelerdeki durumumuz nedir? Doktor performans sistemine göre
çalıştırılıyor, çalışıyor. Buradaki
performansa dayalı sistemin âdeta parayla ölçülmesi sağlık
hizmetlerinde kalitenin düşmesine sebebiyet vermekte, hasta-müşteri
ilişkisi başlamakta. Hasta ve müşteri ilişkisinin
başladığı yerde de bu sorunları bitirebilmek biraz
önce getirmiş olduğumuz önerilerle mümkündür.
Temennimiz o ki en
azından bu önerilerimizi siyasal iktidar nazara alır. Ülkemizde
sağlık mensuplarına yönelik olan bu şiddetin son
bulmasını arzu eder, hepinize teşekkür ederim,
saygılarımı sunarım. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
İzmir
Milletvekili Hülya Güven
Buyurunuz
Sayın Güven. (CHP sıralarından alkışlar)
HÜLYA GÜVEN
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, 454 sıra sayılı Sağlık
Çalışanlarına Yönelik Artan Şiddet Olaylarının
Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi
Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu raporu hakkında
söz almış bulunuyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, ülkemizde AKPnin iktidar olduğu on iki yıldan bu
yana, şiddetin her türlüsüne maruz kalanlarda hızlı bir
artış olduğunu görüyoruz; bu, çok açık bir şekilde
görülüyor. Kadına, çocuğa, gençlere şiddet; emekçilere
şiddet; engellilere, yaşlılara şiddet. Aslında örnekler daha da
artırılabilir. Yalnızca geçtiğimiz hafta içinde polis
şiddetiyle 2 gencimizi kaybettik.
Bizlerin bu Mecliste
bulunduğumuz dönem süresince verdiğimiz şiddetle ilgili
araştırma önergelerine maalesef AKP iktidarı sıcak
bakmadı, hep reddedildi. Soru önergelerine de zaten cevap verilmiyor. Yine
de, sağlık çalışanlarına şiddet konusunun Meclis
gündemine gelebilmesini, bir buçuk yıllık bir gecikme de olsa olumlu
bir adım olarak değerlendiriyoruz. Umuyorum ki diğer konular da
acilen gündeme getirilerek çözüm ve önlemleri tartışılabilir, bu
fırsat tanınır.
Hatırlarsınız,
çok yakın zamanda Manisa Milletvekilimiz Özgür Özelin Somayla ilgili
araştırma önergesi reddedilmişti. Hem de siz AKPli
milletvekilleri tarafından. Sonuç ne oldu? 301 kayıp, en az 400
çocuğun babasız kalması, onlarca anne babanın evlatsız
kalması ve bebek bekleyen genç annelerin, eşlerin bir anda
yapayalnız, sorunlarla baş başa kalması.
Somada
yaşadıklarımız şiddetin en büyüklerinden değil
mi? Yine, sayısı giderek artan diğer iş kazaları da
birer şiddet değil mi? Bugün, yine, basında iş
kazalarının haberlerini okuduk.
Sağlık
emekçilerinin karşılaştıkları şiddetin de
toplumsal bir sorun olarak karşımıza
çıktığını görüyoruz. Tabip odaları, sendikalar,
milletvekilleri, sağlık emekçilerine yapılan şiddetin
durdurulması için çırpınırlarken iktidarın önem
vermediğini, hatta hedef olarak gösterildiklerini yaşıyoruz.
Hekim, hemşire ve diğer sağlıkçıların bu durumu,
aslında 76 milyon 667 bin yurttaşımızı çok
yakından ilgilendirmektedir.
Her koşulda
tüm yurttaşlara hiçbir ayrımcılık yapmadan hizmet verme
çabası içinde olan sağlık emekçilerini Hükûmet yok
saymaktadır. Çok değil, iki gün önce, sağlık
çalışanlarının
itibarsızlaştırıldığı bir televizyon dizisi
izledim. Yılda 365 gün, 24 saat yalnızca hastalarını
düşünen sağlık emekçilerinin çalışma
koşulları nasıl düzeltilir, nasıl kamuoyuna duyurulabilir
diye uğraşmak yerine dizilerle şiddet körüklenmekte, sağlıkçılara
karşı düşmanlıklar yaratılmaktadır.
Aslında
sağlıkta şiddetin Sağlıkta Dönüşümle
başladığını hepimiz biliyoruz çünkü Sağlıkta
Dönüşüm Projesiyle yurttaşların sağlık hakkı
ellerinden alınmıştır. Nasıl mı?
Sağlıkta Dönüşümle getirilen ve tam gün olmayan bir tam gün
yasasıyla, uygulanan performans sistemiyle; acil servislerde uzman
olmayan, servisi tanımayan elemanların, aile hekimlerinin nöbet
tutmaya zorlanmasıyla ve hastanelerde de az sayıda hekim ve
hemşirelerin istihdam edilmesiyle.
Aslında pek
çok neden sayılabilir. Vazgeçilmeyen performans sistemi, hekimleri belirli
zamanlara çok şey sığdırmaya çalışan bir makineye
dönüştürerek iyi olması gereken hasta-hekim ilişkisini yok
etmektedir. Buna hepimiz şahidiz. Bu da şiddete yol açan etkenlerden,
nedenlerden biridir zaten.
Hekim ve diğer
tüm sağlık çalışanları bugün iş doyumsuzluğunu
ve tükenmişliği yaşamaktadır. Bütün bunlar aslında göz
ardı edilmekte.
Sağlıkta
şiddet gören emekçilerin oranının diğer iş
kollarına göre -maden emekçilerini ben hariç tutuyorum- 16 kat daha fazla
olduğu saptanmıştır.
Aslında
özetlersek, iktidar sağlık sistemindeki çarpıklıkların
üstünü, sağlık emekçilerini hedef göstererek örtmeye
çalışmaktadır.
Yine, Hükûmet, Somada ve
diğer tüm iş alanlarında sistem kuramadığı,
taşeronluğu kaldıramadığı için kazalardan ne
kadar sorumlu ise sağlık hizmeti verilmesi sırasında
şiddetin ortaya çıkmasından da o kadar sorumludur. Eğer
sağlıkta şiddet gerçekten önlenmek isteniyorsa öncelikle
Sağlıkta Dönüşüm Projesi gözden geçirilmelidir. Esas olarak da
tüm yurttaşlara eşit, bedelsiz ve kaliteli sağlık hizmeti
verilmesinin yolları açılmalıdır. 2011 seçimlerinden önce
Sayın Başbakan ne demişti? Tüm özel hastaneler bedava.
demişti, değil mi? Şimdi yurttaşlar özel hastanelerin
kapılarının önünden bile geçemiyorlar.
Yine, acil hizmette
kırmızı, sarı gibi alan kodları geldi yani gerçek acil
hasta, yalancı acil hasta diye. Bu tanımı da hekim yapmak
zorunda ve her gelene de acil teşhisi koyması yasak ve Acil
değildir. diyerek evine gönderilen hastaların hayatlarını
kaybettiği haberleri az değil. Baş ağrısı
nasıl basit görülebilir ki! Bir hasta acile geldiyse mutlaka acildir ama
başka amaçla geliyorsa o amacın da ortadan
kaldırılması gerekiyor.
Aslında
yurttaşlarımız ilaçlarını rahatlıkla
alamıyorlar çünkü katkı payını ödeyemiyorlar. Sürekli Bakanlık
ilaç maliyetlerinin artışından bahsediyor. Aslında en az
kişi başı ilaç harcaması bizde, biliyor musunuz? Örnek
vereceğim birkaç tane: Amerika Birleşik Devletleri 995 dolar, Almanya
632 dolar, ekonomik kriz var dediğimiz Yunanistanda ise 673 dolar, bizde
ise 105 dolar. Bu rakam da aslında adil bir dağılım sonucu
değil çünkü yurttaşlarımız zaten katkı payı
nedeniyle ilaçlarını alamamaktadırlar.
Yine, sağlıkta
uygulanan paket bedellerinin düşük olması da hasta için sorun
yaratmaktadır. Hastanın ödediği katkı payının
artması ya da tıbbi malzemeleri almak zorunda
bırakılması da şiddete yol açabilen bir
ayrıntıdır ve bu sıklıkla da karşımıza
çıkmaktadır.
Bugün, hastalar tedavi
için ilaç da bulamıyorlar ve bunun sorumlusu olarak da sağlık
emekçilerini görüyorlar. Kaç tane lösemi hastası var, kemik iliği
nakli bekliyor. Sayın Bakan kemik iliği nakillerinin
yapılabilmesi için Kızılay ile yakın zaman bir protokol
imzalamış. Şimdiye kadar neredeydiniz? diye sormak istiyorum.
Bu da seçimden sonra unutulacak bir seçim yatırımı herhâlde.
Sayın
milletvekilleri, sağlık emekçilerinin de insan hakları
vardır ve unutulmaması gerekir. Birçoğunun özlük hakları
sümen altı edilmiş durumda, tümüyle taşeronluğa doğru
gidiş görünüyor. Sağlık emekçilerinin haklarını, hasta
haklarını iyi tanımlamak, kesin çözüme ulaşmak ve en
önemlisi de uygulamak gereklidir.
Araştırma
önergesine ait önerilerde cezaların artırılması isteniyor.
Doğru, cezalar artırılmalı ancak tazminatların ya da
cezaların şiddeti azaltmayacağı da unutulmamalıdır.
Bu araştırma
önergesi sonucunda, sağlık emekçilerine şiddetin son bulacak
sonuçlara ulaşmasını ve sonuçların kâğıt üstünde
kalmamasını dileyerek saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Güven.
Konya Milletvekili Mustafa
Baloğlu
Buyurunuz Sayın
Baloğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA BALOĞLU
(Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sağlık çalışanlarına yönelik artan şiddet
olaylarının araştırılması ve gerekli önlemlerin
belirlenmesiyle ilgili kurulan Komisyon raporu hakkında söz aldım.
Heyeti saygıyla selamlıyorum.
Günümüz dünyasında
sıkça karşımıza çıkan iş yerinde şiddet
küresel bir sorun hâline gelmiş fakat problemin gerçek boyutu henüz netlik
kazanamamıştır. Bunun yanında, iş yeri şiddetinin
kişi, kurum ve toplum açısından büyük bedelleri olduğu
aşikârdır. Günümüzde şiddet vakasıyla hemen hemen her
iş yerinde karşılaşılıyor olmasına rağmen,
özellikle bazı sektörlerde şiddet olaylarının daha sık
yaşandığı görülmektedir. Bu sektörlerin en
başında sağlık sektörü gelmektedir. Dünya genelindeki
araştırmalara bakıldığında, tüm iş yeri
şiddeti vakalarının neredeyse dörtte 1inden fazlasını
sağlık sektörü vakaları oluşturmaktadır.
Ülkemizde sağlık
çalışanlarına yönelik şiddetin artmasının
nedenlerinin üzerinde düşünüp çözüm üretmek son derece önem arz
etmektedir. Şiddet vakaları daha tehlikeli boyutlara ulaşmadan
da bazı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi öncelikle şiddetin
analizi yapılmalı ve sonrasında da gereken önlemlerin
alınması yolunda adımlar ivedilikle atılmalıdır.
Diğer ülke
örneklerinden de anlaşıldığı üzere, problem ulusal
değil globaldir. Tüm dünyada sağlık alanında şiddet
vakaları yaşanmakta ve önlemler üzerinde tartışmalar
yapılmaktadır çünkü biliyoruz ki genel anlamıyla şiddet
olgusu günümüz toplumlarının temel sorun alanlarından birini
oluşturmaktadır. Aslında bulgular, tüm dünyada olduğu gibi,
ülkemizde de aynıdır. Yapılan bazı çalışmalarda
şiddetin, diğer iş yerlerine göre en çok sağlık
alanında ortaya çıktığı, sağlık
alanındaki iş yeri şiddetinin diğer sektörlerdeki
şiddetten farklılıklar gösterdiği ifade edilmiştir.
Bir başka çalışmada, sağlık kurumlarında
çalışmanın diğer iş yerlerine göre şiddete
uğrama yönünden 16 kat daha riskli olduğu belirtilmiştir.
Sorunun global olması şiddetin önlenmesi konusunda
çalışmalar yapmış ve başarılı sonuçlar elde
etmiş ülkeleri örnek almak açısından önemlidir. Bu
bakımdan, ülke örnekleri üzerine daha çok eğilmeli ve
araştırmalar genişletilmelidir.
Yapılan
çalışmalarda ülkemizde sağlıkta şiddet
denildiği zaman üzerinde durulması gereken en önemli konu
iletişimdir. Hasta ile hekim ve sağlık
çalışanları arasındaki kötü iletişim şiddetin
nedenleri arasında en üst sırada yer almaktadır. Bunun
yanında hastalık psikolojisi, sağlık çalışanlarının
ilgisizliği, uzun bekleme süreleri, sağlık
çalışanlarının aşırı iş
yoğunluğu ve diğer konular sırayla şiddetin
kaynağını oluşturmaktadır. Burada önemli olan nokta
sağlık kurumlarında gözlenen şiddetin toplumdan
bağımsız değerlendirilmemesi gereğidir çünkü
şiddet, toplumdaki bir profilin yansımasıdır.
İşte bu amaçla, Meclisimizde tüm grubu bulunan partilerimizin ortak
iradesiyle bir Meclis araştırması komisyonu kurulmuş ve
Komisyonumuz çok yoğun ve verimli
bir çalışma sonucunda, 17 üyesinin imzasıyla raporunu
Meclis Başkanlığımıza sunmuştur.
Komisyonumuz dört
aylık çalışma süresince 24 resmî toplantı yapmış
ve araştırma konusunda bilgi sahibi olmak için ilgili kamu kurum ve
kuruluşları, akademisyenler, ilgili sivil toplum kuruluşları
ve şiddet mağduru sağlık çalışanlarıyla
görüşmüş, bilgi ve önerilerine başvurmuştur. Ayrıca,
yerinde dört ayrı ziyaret gerçekleştirilmiştir.
Komisyon
çalışmaları sırasında ve sonunda öneri ve taleplerimiz
Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere ilgili
kurumlara iletilmiştir.
Şiddet
insanlık tarihi kadar eski bir olgudur ve birçok bireysel ve toplumsal
ögeyle birlikte irdelenmesi gerekmektedir. Sağlık kurumlarında
şiddet hasta, hasta yakınları ya da herhangi bir bireyden gelen,
sağlık çalışanı için risk oluşturan tehdit davranışı,
sözel tehdit, ekonomik istismar, fiziksel saldırı ve cinsel
saldırı olarak tanımlanmaktadır.
Sağlık
çalışanlarına iletişim ve gerginlik azaltma tekniklerinin
verildiği bir eğitim programının oluşturulması
şiddeti uygulayanlara ceza ve yaptırımların
artırılması kadar önemlidir çünkü bu şekilde
sağlık çalışanı şiddet olaylarının
yönetimini öğrenecek, olay gerçekleşmeden sonlandırma
imkânı bulabilecektir.
Bunun yanında,
sağlık personelinin maruz kaldığı her bir şiddet
olayının raporlanması ve belgelenmesini sağlamak
gerekmektedir. Bakanlığımız, mevzuat
çalışmaları kapsamında Sağlık
Çalışanlarına Karşı Hasta ve Hasta Yakınları
Tarafından Uygulanan Şiddet Olaylarını Önlemek Konusunda
Çalışan Güvenliğinin Sağlanması Genelgesini 14/5/2012
tarihinde yayımlamıştır. Bakanlık ve bağlı
kuruluşlarınca yapılacak hukuki yardıma ilişkin usul
ve esasları belirlemek amacıyla
Sağlık Bakanlığı Personeline Karşı İşlenen
Suçlar Nedeniyle Yapılacak Hukuki Yardım Usul ve Esasları
Hakkında Yönetmelik yine aynı tarihte Resmî Gazetede
yayımlanmıştır. Tüm sağlık
çalışanları yapılan bu mevzuat çalışmaları
doğrultusunda, şiddete maruz kaldığı durumlarda
Bakanlığımız tarafından gerekli destek ve hukuki
yardımı alabilmektedir.
Tüm
sağlık kurumlarında başhekim
yardımcısının doğrudan takip edeceği,
çalışan güvenliği birimleri kurulmuştur. Bağlı
birimlerdeki çalışan hakları ve güvenliğine ilişkin
iş ve işlemleri yürütmek üzere halk sağlığı müdürlükleri
ve il sağlık müdürlüklerinde bir müdür
yardımcısının doğrudan takip edeceği Beyaz Kod
Koordinatörlükleri kurulmuştur. Şiddet olaylarının hukuki
aşamalarının takip edilmesi amacıyla her ilde Beyaz Kod
İl Koordinatörleri görevlendirilmiştir. Bakanlık bünyesinde
Beyaz Kod birimi kurulmuş ve tüm sağlık
çalışanlarının anında ulaşabilmeleri için yirmi
dört saat hizmet veren "Alo 113" telefon hattı tahsis
edilmiştir.
Sağlık
kurum ve kuruluşlarındaki güvenlik görevlisi sayıları
arttırılmış, gerçek zamanlı takip kamera sistemlerinin
kurulması sağlanmış ve kamera sayıları
arttırılmıştır. Sağlık çalışanlarına,
çalışan güvenliği ve Beyaz Kod uygulamaları
anlatılmış, iletişim, öfke kontrolü, zor insanla başa
çıkma konularında eğitimler verilmiştir. Yine, hasta ve çalışan
güvenliği sempozyumları düzenlenmiştir.
Sağlık
çalışanlarına şiddetin azalmasına yönelik toplumsal
farkındalık çalışmaları kapsamında "Sevgi En
İyi İlaçtır" temalı kampanya düzenlenmiş, Emeğe
Saygı Şiddete Sıfır Tolerans Sempozyumu, hasta ve
çalışan güvenliği sempozyumları
gerçekleştirilmiştir.
Yine Özel
sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personel, bu
görevleriyle bağlantılı olarak kendilerine karşı
işlenen suçlar bakımından 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununun uygulanmasında kamu görevlisi sayılır. Eklenen bu
maddeyle, sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan
personele karşı görevleri sırasında veya görevleri
dolayısıyla işlenen kasten yaralama suçu tutuklama nedeni
varsayılan suçlar arasına alınmıştır. Buna göre,
hâkim, sağlık personeline karşı kasten yaralama suçunun
işlendiği kanaatine varır ise tutuklama kararı
verebilecektir. Ayrıca, özel sağlık kurum ve
kuruluşlarında görev yapan personel de bu görevleriyle
bağlantılı olarak kendilerine karşı işlenen
suçlar bakımından Türk Ceza Kanununun uygulanmasında kamu
görevlisi sayılmaktadır.
Komisyonumuz
raporuna göre, şiddet nedeni olarak şiddeti uygulayanlar
bakımından, doktora önyargı, özellikle sağlık hizmeti
sunucularına karşı olumsuz önyargılar; acil hasta
kavramının açık olarak belirlenmemesi; yüksek beklenti;
akıl hastalığı ve madde bağımlılığı
öne çıkmaktadır.
Mağdurlar
bakımından ise, Sağlık Bilgi İletişim Merkezi
hakkında yeterli bilgilendirme yapılmadığından amaç
dışı başvuruların yapılması, olumsuz fiziki
ortam koşulları; uzun, yorucu çalışma süreleri, hizmet
sunumunda çalışan personelin nicelik olarak yetersizliği, geç
karar veren yargı sistemine genel güvensizlik, sağlık hizmetine
özgü önleyici ve caydırıcı mevzuatın eksikliği olarak
görülmektedir.
Raporda, medyada
sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti teşvik
eden haberlerin ve şiddeti içeren yapımların
varlığı, sağlık çalışanları konusunda
olumsuz haberlerin ilgi görmesi nedeniyle sürekli alana ilişkin olumsuz
haber yapılması şiddeti tetikleyen ve artıran bir unsurdur.
Bunun önlenmesi için ise başta sağlık alanında medyada yer
alacak haberler için izleme ve denetim sistemi kurulması olmak üzere, kamu
spotları yapılması, dizi filmler ve sinema filmlerinde
sağlık çalışanlarına yönelik şiddet sahnelerinin
kullanılmaması gibi önlemler getirilmelidir.
Rapora göre,
olaylarda şiddete maruz kalanların yüzde 56'sı kadın,
saldırganların çoğu hasta yakını ve erkek.
Alkol, madde bağımlıları ve
psikiyatrik bozuklukları olanlar daha çok şiddete başvurdu.
Şiddet uygulayanlar daha çok 30 yaş altı, eğitimsiz ve
işsiz kişiler.
Çözüme yönelik ise,
kamu-özel sektör ayrımı yapılmadan tüm sağlık
kurumlarında standart bir şiddet yönetimi politikası
oluşturulması, çalışana yönelik şiddetin önlenmesi
için her türlü idari ve hukuki tedbirin alınması, sağlık
çalışanının dengesiz dağılımı ve
sayısal yetersizliğinin giderilmesi, performans
uygulamasının çalışma barışı ve ekip
anlayışını bozduğu yönündeki eleştiriler
doğrultusunda bu konuda yeni düzenlemeye gidilmesi, SABİMi
tanıtan bilgi ve farkındalık artırıcı
çalışmalar yapılması, çalışanlar hakkında
yapılan şikâyetleri etkili bir ön değerlendirmeye almak,
toplumun ve hastanın beklenti düzeyini artıracak yanlış
bilgilendirmeler yapılmaması gibi önlemler sayılabilir.
Toplumdaki genel
şiddeti azaltmaya yönelik politikalar oluşturulması, silaha
erişimin zorlaştırılması, sağlık
haberciliğinin uzmanlaşmış kişilerce
yapılmasının temini, suç oranı ve madde kullanımı
yüksek olan bölgelerin belirlenmesi ve bu bölgelerde sağlık kurumlarında
ve gezici sağlık hizmetlerinde daha etkin güvenlik önlemlerinin
alınması tedbir olarak öngörülmüştür.
Komisyon
raporumuzun bu toplumsal yaramıza şifa olması için bir araç
olacağına inancımla hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Baloğlu.
Hakkâri
Milletvekili Adil Zozani.
Buyurunuz
Sayın Zozani. (HDP sıralarından alkışlar)
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, araştırma komisyonunun raporu üzerine grubumuz
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii,
sağlıkta şiddet konusu deyince, hep kriminal vakalarla
değerlendirilen ve kriminalize edilen bir vakadan söz ettiğimizi
bilmek gerekiyor. Açıkçası, sağlıkta şiddetin
temellerine, kaynaklarına inmeden, onlara kalıcı ve gerçekçi
çözümler üretmeden bu sorunu bertaraf etme şansının
olmadığını ifade etmek gerekiyor.
Şimdi, sadece
son dönemlerde kriminalize edilmiş birkaç vaka üzerinden, olay üzerinden
bu olayı değerlendirdiğiniz zaman, sağlıktaki bu
vakayı değerlendirdiğiniz zaman, etkili bir sonuç çıkarma şansı
var mıdır? Bizce yoktur.
Şimdi, 400
küsur sayfalık bir komisyon raporu var, ben de incelemeye
çalıştım, bol bol şiddet tarifi yapılmış;
ülkelere göre şiddet tarifi yapılmış, bilim adamlarına
göre şiddet tarifi yapılmış, şiddete ilişkin
ansiklopedik bilgiler, ne varsa hepsi oraya konulmuş. Öğreniyoruz,
orada şiddetin her türlü tarifini görüyoruz.
Çözüm önerilerine
gelince, çözüm önerileri konusunda atılacak adımlara gelince,
şimdi, bir buçuk yıldan bu yanadır Meclisin gündeminde var olan
bir olaydan söz ediyoruz. Öncesi de var ama Meclisin gündemine bu konuyu
aldığından bugüne kadar Sağlık
Bakanlığı, Hükûmet bu konuda ne yaptı? Sorunun cevabı
bu. Yani raporda öngörülen başlıklara ilişkin, çözüm önerilerine
ilişkin olarak bu süre içerisinde bir şey yaptı mı?
Yapmadı. Butondan söz edildi, onun dışında bir şeyden
söz edilemiyor. Burada bol bol suçlamalar ve bol bol popülist
yaklaşımlardan dem vuruldu, ancak bu sorun, bir buçuk yıl önce
olduğu gibi, iki yıl önce olduğu gibi hâlâ gündemde mevcut ve
hâlâ hastanelerde, maalesef, sağlık çalışanlarına
yönelik şiddet vakalarıyla karşı karşıyayız.
Şimdi, sağlıktaki şiddet vakalarının gündemimize
gelebilmesi için Ersin doktorların ölmesi mi gerekiyor? Tabii ki
hayır, önce önleyici tedbirleri almak gerekiyor. Sadece doktorlar mı?
Doktorlar değil. Burada sağlık politikalarını
konuşurken de doktor merkezli, hekim merkezli bir değerlendirme
yapılıyor, bu da yetersiz.
Şimdi, orada
çalışan, sağlık sektörü içerisinde çalışan
hemşirelerin sorunlarına, sağlıkta çalışan
memurların sorunlarına, taşeronlar marifetiyle
çalıştırılan insanların sorunlarına
değiniliyor mu, onlara bir çözüm önerisi geliştiriliyor mu? Yok. Bir
bütün olarak oradaki güvenliğin kendisi dahi özelleştirildi. Şimdi,
bu konuda bir karar vermeniz gerekiyor. Siz Avrupanın birçok ülkesinde
olduğu gibi kamu marifetiyle sağlanan, oradaki bir güvenliği mi
esas alıyorsunuz, özel sektör marifetiyle sağlanan -ki Amerika modeli
biraz daha bunu çağrıştırıyor- Amerikancı bir
model mi esas alıyorsunuz bu konuda? Güvenliğinden tutun da işte
hekimine kadar birçok alanda artık sözleşmeli
taşeronlaştırma sistemini baz aldınız, esas
aldınız. Sorunun kaynağı, bir parçası bu. İkinci
önemli parçası şu: Şimdi, sağlıkta dönüşümü siz
bir reform olarak ifade ediyorsunuz, ancak, bu reform sağlıkta darbeye
dönüştü. İçini doldurursanız, sorunları bertaraf etmeye
dönük bir politikayla soruna yaklaşırsanız bu reform olur. Ama
adına reform deyip sağlık sistemini yerle bir edecek
politikalar geliştirirseniz bunun adı -siz reform koysanız
bile- sağlıkta darbedir, yaşanan budur. Performans sistemi hemen
hemen bütün hatiplerin burada dillendirdiği konuların
başında geliyor. Bu bir faciadır ve Sağlık
Bakanlığı bu performans sistemine ilişkin olarak hâlâ kendi
politikalarının doğruluğunu savunur burada: Hükûmet bunun
reform niteliğinde bir girişim, bir uygulama olduğunu savunur
burada. Kesinlikle böyle değil.
Üçüncü önemli
sorun: Sağlıkta belirli kentlerde merkezîleşme
yarattınız, sağlık hizmetlerini Türkiye'nin belirli
kentlerine yoğunlaştırdınız, sağlıkta taşra
kavramını gündemleştirdiniz. Artık taşra diye tarif
edilen bölgelerde bu merkezler dışında kalan diğer
yerlerdeki sağlık hizmetine erişim, vatandaş
açısından tartışmalı bir konu durumuna geldi.
Sağlık hizmetine etkili erişim, verimli sonuç alma bakımından
Türkiye'nin neredeyse dörtte 3ü atıl duruma düştü. Taşradaki bu
hastanelerdeki sağlık uygulamaları vatandaşı tatmin
edemeyecek duruma geldi.
Şimdi,
düşünün ki Ağrıdan bir vatandaş alıyor
hastasını, buraya geliyor 3 refakatçisiyle; zaman zaman oluyor. Dün
Numune Hastanesinde karşılaştık, kanser hastası, 4
refakatçisiyle birlikte burada duruyor. Pekâlâ, bu merkezileşme
politikasına gidilmemiş olsaydı aynı tedaviyi,
Ağrı veya Ağrıya yakın ya da Muşa yakın
bir merkezde bu hizmeti verme olanağı olurdu çünkü buradaki hekim ile
oradaki hekimin aldığı eğitim aynı. Olanak
sağlanmış olsa, oradaki hastanelere olanak
sağlanmış olsa, tedavi olanakları güçlendirilmiş olsa
hastayı Ağrıdan kaldırıp, Ankaraya getirip burada
hastayla birlikte hasta refakatçilerinin de eziyet çekmesine vesile olmuş
olmazdınız. Bu pozisyonda diyorsunuz ki: Hasta yakınları
sağlık çalışanlarına niye saldırıyor? E,
niye saldırıyor; saldırmasın, iyi hoş da böyle bir
psikolojik atmosfer içerisinde insanların içine düştüğü ruh
hâlini hesaba katmanız gerekmiyor mu? Katmanız gerekiyor.
Ayrıca,
hekimlerin hastaya yaklaşımlarını burada masaya
yatırmadan da bu sorunu enine boyuna, sağlıklı bir
şekilde değerlendirme şansına sahip değiliz. Raporda
sadece sağlık çalışanlarının maruz
kaldığı şiddet faktörü değerlendiriliyor. Ayrıca,
hasta yakınlarının, hastaların kendilerinin hastanelerde
maruz kaldığı kötü muamele yok mudur? Bu sorunun
cevabını herkes biliyor, pekâlâ da vardır. Ayrımcı
yaklaşımlar yok mudur? Pekâlâ vardır. Bütün hekimler Hipokrat
yeminine bağlı olarak mı sağlık hizmeti veriyor,
tedavi uygulaması yapıyor? Buna hiçbiriniz burada Tamamıyla
böyledir. diyemezsiniz. Kelepçeyle tedavi edilen mahkûmları, kelepçeyle
ameliyathaneye sokulan mahkûmları siz hiç sorgulama konusu yapıyor
musunuz burada? Yapmıyorsunuz.
Toplumsal
olarak bizim psikolojimiz bozuldu. Şimdi, bir bütün olarak sadece bir
alanda kategorize edilerek çözüm bulmak mümkün değildir. Düşünün, çok
övündüğünüz bir konudur, artık kimse reçetesiyle hastanenin
kapısında durmuyor. Doğru, hastanenin kapısında
durmuyor ama eczaneleri vezneye dönüştürdüğünüz için vatandaş
eczanenin kapısında durmaya başladı. Orasının
gözden ırak bir yer olduğu düşünülmüş. Eczaneler vezneye
dönüştürüldü, vatandaş orada eziyet çekiyor, ilacını
alamayacak bir noktaya geldi. Galiba toplumsal olarak bir psikolojik
travmanın içerisindeyiz ama bu travmayı en ağır bir
şekilde de Hükûmet yaşıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ADİL ZOZANİ
(Devamla) Hükûmetin son dönemlerde
bayağı psikolojisi bozuldu. Galiba onlar için de bir
araştırma komisyonuna ihtiyaç vardır.
Teşekkür ediyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Zozani.
Tunceli Milletvekili Kamer
Genç.
Buyurunuz Sayın Genç.
(CHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli)
Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan,
AKPnin boş sıralarını görüyorsunuz, hiç kimse yok, Hükûmet
denilen işte bir tane kişi var, o da önemli değil.
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) Terapiye gitmişler, terapiye.
İHSAN ŞENER
(Ordu) Nasıl yok? Buradayız, burada.
Gözleriniz uzağı
da görmüyor!
KAMER GENÇ (Devamla) Ben
anlamıyorum, eğer, siz, hakikaten, bu Parlamentoya gelip de
çalışmıyorsanız, ayrılın buradan gidin. Zaten siz
bu memlekete her türlü kötülüğü getirdiniz.
Şimdi, Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; tabii ki sağlıkta
şiddetin araştırılmasıyla ilişkili verilen
araştırma önergesi
Arkadaşlarımız ciddi bir
araştırma yapmışlar. Deminden beri konuşan
arkadaşlarımızı da dinliyoruz. Ama, tabii,
sağlıktaki şiddet yalnız sağlıktan değil,
ülkenin bütününde şiddet var. Yani, evvela, devletin Başbakanlık
makamında oturan Tayyip Erdoğanın her konuşması
şiddet, herkese karşı şiddet uyguluyor, konuşuyor,
ikilik yaratıyor, ötekileştiriyor.
İşte, bu hafta
sonu, Okmeydanında vatandaşın birisi cemevine gidiyor ve orada
bir yakınının cenazesine katılıyor. Şimdi, tam
cemevinin kapısında, dışarıda bu arkadaşa bir tek
kurşunla ateş ediliyor ve ölümcül bir yerden, başından
vurmak suretiyle öldürülüyor.
Şimdi,
arkadaşlar, biliyorsunuz, Gezi olayları sırasında Tayyip
Erdoğan birtakım insanlara dedi ki: Bunlar camiye gitmişler,
camiye ayakkabıyla girmişler, orada içki içmişler.
Bunların hepsi iftira idi, yalandı, ortaya çıktı. Cemevi de
Alevi vatandaşların ibadethanesidir. Yani, şimdi, Alevi
vatandaşın ibadethanesine yapılan bir saldırı
değil midir bu? Orada bir vatandaşı öldürmek, cemevine ve Alevi
inançlı vatandaşlara karşı bir saldırı değil
midir? Yani, şimdi Türkiye öyle bir hâle getirildi ki herkeste bir
endişe var, herkeste bir Acaba yarın ne olacak? gibi büyük bir
şey var, hayati tehlikesi var.
Şimdi, bakın, sayın milletvekilleri,
Somada vicdanı olan, biraz insanlık duygusu taşıyan her
kimse, orada, 301 tane işçinin, tamamen patronu kayırmaya yönelik
olarak, güvenlik tedbirleri alınmayan bir ortamda, o insanların bile
bile katledilmesi karşısında, yani bırakın Türkiye
Cumhuriyeti devleti vatandaşı olmayı insanlık duygusu
taşıyan her kişi bu olay karşısında büyük bir
üzüntü duyar, kahrolur, acı duyar ama acı duymamak için, kahrolmamak
için çok insanlık dışı bir statüde olması lazım.
Şimdi, Tayyip Erdoğan diyor ki: Efendim, Alevileri topladılar,
Somaya getirdiler. Ya, bu nasıl bir mantık arkadaşlar; böyle
basit, bu kadar ilkel böyle bir düşünce olabilir mi? Yani, Somada 301
tane vatandaşını kaybeden
Onlar da 301 midir, değil midir
o da daha ortaya çıkmadı. Çünkü, karanlık bir Hükûmet yani her
şey vatandaştan gizleniyor. Bir 782 tane işçi girdi oraya.
deniliyor, ondan sonra 350 kişi kurtarıldı. Nereye gitti?
Şimdi, niye yani, kim bu Alevi vatandaşları toplamış
da Tayyip Erdoğanın getirmiş karşısına
dikmiş? Böyle bir şey olmaz arkadaşlar. Yani, bir memlekette
şiddetin olmaması için devleti yöneten insanların insanlık
duygularıyla mücehhez olması lazım. Evvela insan sevgisi
taşıması lazım, insana karşı bir kin ve nefret
taşımaması lazım, yönetici olan insanların herkesi
kucaklayıcı olması lazım. E, sen şimdi
çıkıyorsun, diyorsun ki: Efendim, Alevileri taşıdılar
Somaya. Efendime söyleyeyim, neymiş: Somaya Tayyip Erdoğan
gelecekmiş, ona karşı tepki
gösterecekmiş. Arkadaşlar, Orta Çağ karanlığında
yetişen bir zihniyetin taşıdığı düşünce bile
bu olamaz ya! Böyle bir şey olmaz arkadaşlar! Nedir yani? Bizden
önce
Bu AKPlilerin boş sıralarına konuşalım da bu
boş sıraları
Sorun ya... Yani böyle bir düşünce
tarzı, olur mu böyle bir şey insanlarda?
Şimdi,
efendim, Almanyaya gidiyor. Almanyada 60 bin kişi Tayyip Erdoğana
karşı yani neden dolayı? Bu insanlar durup dururken buna
karşı kin, nefret ve kızgınlık duyguları
taşımıyorlar ki. Bunun yaptığı uygulamalardan
dolayı yapıyorlar. Şimdi, sen Somaya gitmişsin, 301 tane
vatandaş ölmüş. Ondan sonra gideceksin, vatandaşa tokadı
atacaksın. Ondan sonra buradaki o vatandaşlar da Tabii ya. Tayyip
tokat atmış da Tayyipin eli ağrımış arkadaşlar.
Eli ağrıdığı için kendisine acımamız mı
lazım? diyecek ve ona karşı tepki duymayacak. Bunu Türkiyede
göstermiyor ki. Senin özel kalem müdürün, danışmanın gidiyor,
arabaya tekme atan bir vatandaşı yakalıyor, tekme atıyor.
Bunu dünya televizyonları yayınlıyor. Buna yalnız Almanlar
değil ki dünyanın her tarafından tepki gösteriyorlar ve orada,
Türkiye Cumhuriyeti devletinde, bu kadar kin, nefret, acı içinde olan
insanlara karşı bu kadar insanlık dışı terör
uygulayan bir kişiye dünyanın her tarafından tepki gelir. Şimdi,
orada -biz de telefonla konuştuk yani birtakım insanlar bize dedi- 60
binin üzerinde, arkadaşlar, bir gösteri yürüyüşü düzenliyorlar. Yani
bununla da bağlı değil ama ondan sonra diyor: Vay efendim,
orada Alisiz Aleviler toplandılar, bize karşı tepki gösterdiler.
Ya, sen şimdi Alisiz mi, Alili mi Aleviyi nereden biliyorsun Tayyip?
Sen bir defa, Alevi
Arkadaşlar, bakın, ben, insan olarak
Bakın, hem ben, partimizin insanları, Genel Başkanımız
diyoruz ki: Kardeşim, biz kimsenin ırkına, mezhebine, inancına
bakmayız. Bizim için en kutsal varlık insanın kendisidir, bizim
temel hedefimiz bu. Ama sen ille ayrım üzerine siyaset yapan bir
kişisin. Ya, böyle bir şey
olur mu arkadaşlar? Yani Alisiz Aleviler geldi, bana oradan tepki
gösterdiler. diyor. Yani, böyle bir şey de yok. Yani, bugüne kadar ben
hayatımda gelmiş geçmiş siyaset adamları içinde Tayyip
Erdoğan kadar yalanlarına karşı tepki düzenleyen, formül
bulan bir adam görmedim.
17 Aralık ve 25
Aralıkta
Arkadaşlar, mahkeme kararları var. Mahkeme
kararıyla savcılık bunları dinliyor, 4 tane bakanın oğlunu.
Tabii, Reza Zarrabı dinliyorlar, Reza Zarrabla konuşanlar da bu
dinlemelere takılıyor ve burada büyük soygun
yapıldığı ortaya çıkıyor.
Şimdi,
arkadaşlar, bu kadar soygun yapan bir kişi yani kendi oğlu
TÜRGEV vakfı
Söylesin bakalım, devletin hangi kurumlarında buna
ne kadar bağışta bulunulmuş, Türkiye'nin hangi
belediyelerinde devletin arazilerine yüzlerce oda büyüklüğünde yurtlar
yapılarak bedava verilmiş? Bir gün bakıyorsunuz, kendi
hesabına dışarıdan 100 milyon dolar geliyor. Bize deniliyor
ki: Bu 100 milyon dolar nereden geldi? İşte, efendim, Sevda
Tepelerine imar planı izni çıkmıyordu, işte Tayyip Beyin
araya girmesiyle Sevda Tepelerine imar çıktı, bu para geldi. Ha,
doğru mu, yanlış mı, bunu tespit edecek kimdir
arkadaşlar? Mecliste seçilecek sağlıklı bir Meclis
araştırma komisyonudur.
Şimdi, 17 Aralık
ve 25 Aralıkta
Mahkeme kayıtları ortada. Mahkemenin
verdiği karara istinaden polisler Reza Zarrabı dinliyorlar, Reza
Zarraba bağlı olarak bu 4 bakanı dinliyorlar ve bunların
aldıkları rüşvetleri tespit ediyorlar.
Şimdi, Tayyip
Erdoğan diyor ki: Bana darbe yapıldı. Peki, Tayyip
Erdoğan, sana darbe yapıldıysa o zaman bu bakanlar niye istifa
etti kardeşim, madem darbe yapıldıysa bu bakanlar niye istifa
etti? Peki, sana darbe yapıldıysa bu bakanlar hakkında senin
grubuna Bunlar yolsuzluk yaptı, Türk Ceza Kanununa göre görevleri
suistimal ettiler, yolsuzluk yaptılar. diye sen soruşturma
önergesini verdirtmedin mi? Yahu, arkadaşlar, vallahi, Kargalar güler.
demeyeyim. de kargalara da hakaret etmeyeyim çünkü bu kargalardan da
aşağılık bir düşünce tarzının ortaya konulan
bir manzarasıdır. Ya böyle bir şey olur mu yani sen kendi
bakanlarını istifa ettireceksin, ondan sonra onlar Suistimal
yaptı. diye onlar hakkında soruşturma önergesini vereceksin,
sonra çıkıp diyeceksin ki: Ya, yok bana darbe yaptılar. Yahu
arkadaşlar, böyle bir ilkel düşünce Türkiyeyi nasıl yönetir?
Böyle ilkel kafa nasıl bu Türkiyeyi yönetir ya? Ya bu millete yazık
değil mi? Ben soruyorum bu millete: Yahu siz, ey vatandaşlar,
AKPliler, Tayyip Erdoğana oy verenler yani bu verdiğiniz oy
sayesinde bu Tayyip Erdoğan gidiyor, Somada yakınını
kaybeden vatandaşı tokatlıyor. Sen tasvip ediyor musun bunu?
Vatandaşa tekme atıyor ya. Bu yolsuzlukları tasvip ediyor musun?
Neyse
zamanımız da kalmadı.
Yani
arkadaşlar içimiz kan ağlıyor, kendimizi zor tutuyoruz ama
maalesef işte şiddet buralarda uygulanıyor. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Genç.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Ali Öz. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Öz.
MHP GRUBU ADINA
ALİ ÖZ (Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce
bugün dost ve kardeş ülkemiz Azerbaycanın 28 Mayıs Cumhuriyet
Bayramını kutluyorum.
Yine sıkça
elimize ulaşan bir bilgi, özellikle Hükûmetinizin 9 Mayıs 2014
tarihinde afetten zarar gören çiftçilerin borçlarının ertelenmesiyle
alakalı olarak borç ertelemesini bir yıl yapmış olması
olumlu olmakla beraber, özellikle toplumumuzda önemli bir sorun olan 2/B
arazilerinin satışında çiftçilerimizin büyük
çoğunluğu, hâlâ birinci taksitini ödedikten sonra diğer
taksitlerini bu afetler münasebetiyle ödeyemez duruma gelmişler. Dolayısıyla
Hükûmetinizden bu konuda da acil yardım beklemekte olduklarını
ifade ederek başlamak istiyorum.
Sağlık
Çalışanlarına Yönelik Artan Şiddet Olaylarının
Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi
Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu üzerine
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi, bizleri izleyen sağlık
çalışanlarını ve vatandaşlarımızı
saygılarımla selamlıyorum.
Tabii ki burada,
aslında konuyu çok detaylı değerlendirmenin gerekliliğine
inanıyorum. Sağlık hizmetinde, gerçekten sunumu son derece zor
olan, hasta yakınları ve sağlık çalışanları
arasında geleneksel olarak karşılıklı saygıya
dayanan bir ilişki yaşandığını bilerek işe
başlamak lazım.
Son yıllarda
-zaten komisyonumuzun kurulma amacı da buydu- artan şiddet
olaylarını önlemek, alınması gereken tedbirleri belirlemek
amacıyla, Çaldığımız çaldık, biz ne dersek o
doğrudur. anlayışında yaşanmış olaylardan
ders almayarak 17 Nisan 2012 tarihinde Gaziantepte Ersin Arslan
kardeşimizi, bir operatör doktorumuzu şiddet sonucu kaybettikten
sonra bu komisyonun kurulmasına karar verildiğini hepimiz biliyoruz.
Bu Parlamento,
aslında, gerçekten, millî irade noktasında, millî iradenin
tanımını doğru yaparak, sadece iktidarın millî
iradenin temsilcisi olmadığı gerçekliğini kabul ederek
muhalefet partilerinin de millî iradenin bir parçası olduğunu,
başta Başbakan olmak üzere siz bu sıralarda oturan
milletvekilleri kabul etmiş olsanız belki ülkemizde yaşanan
sorunların büyük çoğunluğuyla alakalı önceden muhalefet
tarafından teklif edilen komisyonları kurmakta bu kadar çekingen, bu
kadar kararsız davranmayabilirdiniz. Bunu özellikle sizlere vurgulamak
istiyorum.
Tabii ki bu
komisyon kurulduktan sonra komisyonda görev alan çoğunluğu hekim
kaynaklı meslektaşlarımız, tıp doktorları,
eczacılar, hukuk insanları; diğer taraftan, konunun sosyal
paydaşları, sivil toplum örgütleri, medya temsilcileri ve bu
komisyonun görüşmeleri aşamasında görüşlerini ifade eden,
olumlu katkı sağlayan herkese teşekkür etmeyi de buradan bir
borç olarak bildiğimi ifade etmek isterim. Ancak, şunu da üzülerek
ifade etmek isterim ki Öneriler kısmında 66 maddelik bu
şiddetin önlenmesi ve alınması gereken önlemlerle alakalı
bu Parlamentonun, işin asıl sahibi ve sorumlusu olan Hükûmetin hiç
olumlu bir adım atmamasını da
kınadığımı ifade etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, sağlık hizmetlerinin yerine getirilmesinde risk ve
belirsizlik yüksektir. Dolayısıyla, sağlık hizmeti tüketimi
rastlantısaldır. Kimin ne zaman hastalanacağı,
hastalandığında kime ve hangi kuruma başvuracağı,
hangi sağlık ve mal hizmetlerini talep edeceği ve
kullanacağı önceden bilinemediğinden sağlık
hizmetlerinin tüketimi belirsiz ve tesadüfidir. Sağlık hizmetinin
ikamesi yoktur. Sağlık hizmetleri kişiye ve hastalığa
özgü olduğundan, ihtiyaç duyulan sağlık mal ve hizmetleri
dışında başka bir sağlık mal ve hizmeti
kullanmak, onun yerine kullanmak mümkün değildir. Sağlık
hizmetlerinin tüketimi normal şartlarda ertelenemez. Sağlık
hizmetlerinin depolanma özelliği olmadığından yerinde
üretilmesi ve anında tüketilmesi gerekmektedir. Sağlık hizmeti,
talep edildiği anda olanaklar ölçüsünde verilmelidir çünkü ucunda ölüm
kalım meselesi ve hastalığın ilerlemesi söz konusudur. Bu
açıdan, sağlık hizmetlerinin büyük kısmı acil ve
ertelenemez niteliktedir. Bu ölüm kalım meselesi ve
hastalığın iyileşmeme ihtimaliyledir ki sağlık
hizmetlerini alan, kullanan kişiler ve yakınları agresif,
kırılgan, endişeli, çökkün bir ruh hâline sahiptirler. Sağlık
hizmetlerini talep eden hasta ve yakınları bu ruh hâliyle
sağlık hizmetlerinin üretim sürecine dâhil olurlar. Bu nedenledir ki
hizmet alan ve hizmeti verenler arasında yoğun bir etkileşim
süreci yaşanır.
Sağlık
hizmetlerinin boyutunu -yoğun bir etkileşim süreci
yaşanmasına rağmen- kapsamını hizmetten yararlanan
değil süreci asıl olarak hekim belirler. Hasta ile hekim
arasında yazılı olmayan ancak oldukça güçlü bir vekâlet
ilişkisi vardır. Hizmetten sağlanan doyum ve kaliteyi önceden
belirlemek çok zordur. Çok genel olarak kalite, hasta ve
yakınlarının beklentilerini karşılayabilme
kapasitesidir. Sağlık hizmetlerinin üretimi ve tüketimi eş
zamanlı olarak gerçekleşmektedir. Dolayısıyla,
sağlık hizmetlerinde kalite, sağlık hizmeti tüketildikten
sonra belirlenebilmektedir.
Şimdi, bu
gerçekler önümüzdeyken Sağlıkta şiddete sıfır
tolerans. diye yola çıktığımız bir yerde, on iki
yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı döneminde
Sağlıkta Dönüşüm Programıyla başlayan, belki bu
ülkenin daha önce tanışmadığı, sağlık
alanında yapılan birtakım iyileşmeler olduğunu
çekinmeden bir muhalefet milletvekili de olsak ifade etmenin gerekli
olduğuna inanıyorum. Yani, yaptığınız her
şey için, bu memleketin menfaatine ve faydasına ne
yapmışsanız onlar için müteşekkir olduğumuzu ve
teşekkürü de bir borç bildiğimizi her defasında ifade ediyoruz.
Ancak şunu da
unutmamak lazım ki bizler sizleri bazı olaylar ortaya çıkmadan
önce uyarmak görevimizi sık sık yerine getirmiş olmamıza
rağmen, bunlara kulak kapatmanızın kabul edilemez olduğu
gerçeğini de ifade etmek istiyorum.
Tabii ki, bizim,
aslında, on iki yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi
iktidarı döneminde sağlıkta kaliteyi nasıl yok
ettiğimizi, nasıl
düşürdüğümüzü, sağlık harcamaları konusunda
insanların Sosyal Güvenlik Kurumunun
karşıladığının dışında kendi
ceplerinden ne kadar katkı sağlamak zorunda olduklarını,
Türkiye'nin hekim ihtiyacı olması gerçeği bir tarafta dururken
bu hekim ihtiyacını karşılama ve kapatma adına
altyapısı, fiziki şartları ve öğretim elemanları
kadrosu tamamen yerine gelmeden fakülte üzerine fakülte açarak aslında gelecekteki
sağlıkla alakalı büyük
sorunları da davet ettiğimiz gerçeğini hepimizin bilmesi
gerekmektedir. Bugün, Anadolunun her tarafına, dört duvar arasına
bir üniversite açıp adını fakülte olarak koymak marifet
değildir. Önemli olan, bu fakülteden yetişecek olan özellikle
tıp fakültesi öğrencilerinin, tıp fakültesini bitirdikten sonra,
ben bir hastayla karşılaşırsam acaba ona nasıl
yardımcı olabilirim, onun derdini nasıl gideririm
noktasında bu konuyla bilinçli bir şekilde mezun olması
gereği vardır. Ama bugün üzülerek ifade ediyorum ve görüyoruz ki
sağlıktaki dönüşüm programlarıyla ortaya koyduğunuz,
özellikle üniversite hastanelerindeki tam gün yasası garabetiyle, tıp
fakültesindeki eğitimin niteliğini nasıl yok ettiğinizi,
sadece tıp fakültesi eğitiminin teorik bir süreç olarak
öğrencilere bol bilgi yüklemekten ibaret olduğu
anlayışınızın doğru
olmadığını ifade etmek istiyorum. Tıp fakültesi
eğitimi, teorik ve pratik yan yana giden bir eğitimdir.
Başlangıçta bu gerçeği kabul etmek zorundayız. Yoksa, yetiştirdiğimiz
öğrenciler dünyanın en gelişmiş bilgi ve
donanımına sahip de olsunlar, eğer teorik olarak eksik
kalıyorlarsa bu hiçbir anlam ifade etmez. Burada hekim kökenli
meslektaşlarım, değerli milletvekilleri çok iyi bilirler ki
bazen ciltler dolusu kitap okursunuz, ondan hiçbir şey sizde kalmaz ama
pratik eğitimde... Çünkü tıptaki genel kaide olan Hastalık
yoktur, hasta vardır. ifadesinden yola çıkarak siz bir hastanın
tüm özelliklerini bir vakada gördüğünüz zaman hayatınızın
sonuna kadar onu unutmanız mümkün değildir.
Toplumda her alanda artan
bir şiddet olduğunu hepimizin net bir şekilde görmesi lazım
yani Türkiye gerçekten bir cinnet geçiriyor. Sayın Başbakanın,
bu ülkeyi yöneten Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının özellikle
Soma ziyaretindeki ülkemizin ve dünyanın kabul etmediği görüntüleri
buradan şiddetle kınadığımı da ifade etmek
istiyorum. Bunlar bize yakışmıyor. Bunların demokratik bir
ülkede, sosyal bir hukuk devletinde görülmemesi gerektiğine ve hele ki
bunlar olduktan sonra hiçbir şey olmamış gibi bunların
savunulmasının daha büyük haksızlık olduğuna, yüce
Türk milletinin bunları hak etmediğine inanıyorum.
Tabii ki
Sağlıkta Dönüşüm Programını konuşurken en fazla
eleştirdiğimiz, sağlıkta artık hizmet kalitesi
dışında hekimleri ne hâle getirdiğiniz noktasında her
defasında bu kürsüden bir şeyler ifade ettik. Artık ülkemizde
hekimler neredeyse yoldan geçen her insanı alıp defterine kaydedip
onu döner sermayeden alacağı gelirin bir mükellefi olarak görme yoluna
gidiyorlar. Bu alışkanlığınızdan vazgeçin. Daha
önceki Sağlık Bakanına da benzer şekilde konuyu
ilettiğimizde, özellikle performans sisteminin gözden geçirileceği,
döner sermaye dağıtımı konusunda sabit bir ücret, çok az
bir kısmının döner sermaye içereceği ifade edilmiş
olmasına rağmen maalesef olumlu hiçbir adım
atılmamıştır. Özellikle döner sermaye
dağıtımı konusunda Kamu Hastaneler Birliğiyle merkez
ve taşra teşkilatında yeni kurmuş olduğunuz
yapılanmadan sonra, başta genel sekreterleriniz olmak üzere
aşırı siyasallaşan bu yapıya döner sermayede,
komisyonlarda hastanedeki toplam döner sermaye
dağıtılanların yüzde 5i kadarına yüzde 20 ile yüzde
80 oranında fazla puan verme hakkını lütfen ellerinden
alınız çünkü bunlar objektif kriterlere dayanmamaktadır.
Dolayısıyla da her şeyden önce, on iki yıllık Adalet
ve Kalkınma Partisinin iktidarı hekimler arasındaki iş
barışını bozmuştur. Hekimler âdeta Kim ne kadar döner
sermaye alıyor? Ben bu ay kaç puan topladım? Ayın sonuna
doğru da puanım eksikse hangi uygunsuz işleri yapabilirim bu
puanı toplarım? derdine düşmüştür. Bunlar maalesef ülkemizde yaşanan gerçeklerdir.
Bu konuşmalarımızla hekimlerin tamamını
suçladığımızı hiç kimse bize izafe etmesin; derdimiz o
değil ama böyle bir gerçeğin olduğunu, hekimlerin artık
yavaş yavaş ekmek parası için bu noktaya doğru adım
adım gönderildiği, yönlendirildiği gerçeğini de göz
ardı etmemek durumundayız.
Yine, sağlıktaki
dönüşümle alakalı olarak bakın
bir şey yaptınız, dediniz ki: Sözleşmeli olarak
verimli bulduklarımızla devam edeceğiz. Biz sizin o sözleşmeli
kadrolarınızı nasıl teşekkül ettirdiğinizi
açık ve net bir şekilde gayet iyi biliyoruz. Ancak orada şunu da
yaptınız: Hem sözleşmeli olarak perifere, taşraya doktor
veya öğretim görevlisi
atadınız, daha sonra oradan yüksek oranda döner sermaye almasını
temin ederek getirdiniz Bakanlıkta onları görevlendirdiniz. Bunlardan
vazgeçiniz Sayın Bakanım.
Türkiyede eğer samimi olacaksak, Türkiyedeki sağlıktaki
dönüşümün, yaptığınız çok orijinal, milletin de takdirine mazhar olan işlerin üzerine
gölge düşmesini istemiyorsanız iş barışını
mutlak surette kurmak ve mağdur olan insanları gözetmek zorunda
olduğunuzu ifade etmek istiyorum.
Tabii ki sağlık
çalışanlarına şiddetin uygulanmasında en çok
karşılaştığımız yerler devlet hastanelerinin
acilleri. Hem Sağlığı ücretsiz hâle getiriyoruz. deyip
daha sonra da sağlıkta her gün cepten harcamayı
artırdığınız zaman insanlar doğal olarak bir
reçete yazdıracaklarsa bile acillik vaka olmamalarına rağmen
acillere gitmek zorunda kalıyorlar. Orada gerçek acil olan, çok sayıda
ihmal edilen, vebalini taşıdığınız çok
sayıda insan olduğunu unutmayınız. Gerçek manada acil olanları son bazı hastanelerde
uygulamaya koydunuz, bu triaj sistemiyle yeni yeni düzeltmeye
başlıyorsunuz ama bunlara hızlı bir şekilde el
atılması gerektiğine inanıyorum.
Ülkemizin gerçekten
sağlık çalışanları noktasında büyük
açığı olduğu, büyük eksiği olduğu bir gerçek.
Yani, Türkiyede Avrupa ülkeleriyle
karşılaştırdığımız zaman 35 Avrupa
ülkesi arasında sonuncu durumda olduğumuz, ciddi manada bir hekim
açığımız olduğu aşikâr. Türkiyenin 100 bin
kişiye düşen doktor sayısında Avrupa ortalamasını
yakalaması için doktor sayımızın 250 bine çıkması
gerekiyor ancak bu ihtiyacı karşılamak adına, başta da
söylediğim gibi, altyapısı, öğretim kadrosu ve
şartları tam sağlanmadan yeni açılan tıp fakülteleri
ve kontenjan artışı bir çözüm elbette ki değildir.
17 Nisan 2012
tarihinden sonra sağlıkta şiddet bu kadar öneriye rağmen,
benden önce ilk grubu adına konuşmasını yapan Sayın
Aytuğ Atıcının da ifade ettiği gibi, maalesef,
rakamları siz de görüyorsunuz ki azalmamış ve giderek
artmış durumdadır. Tabii ki, başlangıçta bize
sağlıktaki şiddet rakamlarını verirken ülkemizde
neredeyse sözel olarak hakaret etmenin, şiddet uygulamanın yok
sayıldığını, insanların ve hekimlerin,
sağlık çalışanlarının bunları bir
fıtrattanmış gibi, kadermiş gibi kabul etmek zorunda
olduğunu bizlere kabul ettirmeye çalışmanızı
yadırgadığımı da ifade etmek istiyorum. Türkiyede
sağlık çalışanlarının çalışma
hayatındaki sorunlarını araştıran sendikaların
ortaya koymuş olduğu rakamları hepimizin bilmesi gerekiyor.
Şiddete gerçekten sağlık çalışanlarının
büyük çoğunluğu meslek hayatları boyunca en az bir kez, bazen
birkaç kez mutlaka fiilî şiddete de maruz kalıyorlar. En fazla
şiddete uğrayan meslek grubunun hekimler olduğunu ifade etmek
istiyorum. En az şiddete uğrayanlar ise yüzde 44le memurlar ve
hizmetliler; hemşire ve ebelerin yüzde 69u, sağlık
memurlarının yüzde 62si, sağlık teknisyenlerinin yüzde
60ı şiddet yaşıyorlar.
Bizde, bu normal hekim
ve hastanın karşılaşması dışında bir de
kurum içerisinde uygulanan mobbing olarak ifade ettiğimiz şiddetin
de Türkiyede her geçen gün arttığını ve bunun aynı
zamanda hekimin karşısına gelen bir hastayla olan
ilişkisine olumsuz yansıması olduğunu, karşısındaki
insana belki hekim normalden daha farklı davranarak onun da daha agresif
bir hâle geldiğini de ifade etmek lazım. Ama kurum içerisinde bu son
zamanlardaki iktidarınızla beraber artan sarı sendikacılıkla liyakatten uzak öyle
kadrolaşmalar yaptınız ki bunlar özellikle sağlık
alanında hiç de kabul edilebilir düzeyde değil. Bunlardan bir an önce
vazgeçmeniz gerekiyor.
Döner sermaye
dağıtımı aşamasında, başta da bahsettim,
gerçekten adaletsiz bir dağıtım yapıyorsunuz. Sadece
partinizin adında Adalet varsa o zaman bu işleri
sonlandırmamız, çözmemiz gerçekten mümkün değil.
Daha son on
yıl öncesine kadar hekimin yanına gittiğinde bir
vatandaşın davranış tarzını herkesin gözden
geçirmesi lazım. Hekimlik mesleğinin son derece zor,
şartları çok ağır ancak insanlar tarafından da
saygı duyulur bir meslek olmasına rağmen bugün özellikle
iktidardaki siyasilerin, Başbakanın ve Sağlık
Bakanının söylemleriyle hekimlerin âdeta hepsinin
azarlanmasının doğalmış gibi
karşılandığını ve dolayısıyla onlara
ağır hakaretler etmenin, küfretmenin, fiilî saldırıda
bulunmanın nasıl olsa bir talimat gibi
algılandığını
hiç kimsenin unutmaması lazım.
Bu sorunun çok
önemli olduğunu belirtmekle beraber, burada ortaya konulan önerilerde
gerçekten komisyondaki özellikle hekim kökenli milletvekili
arkadaşlarımız da benzer şeyleri, 17 Nisandan önce söylemeseler
de, aslında orada söylediler. Onun için, orada, Meclis Araştırma
Komisyonu Raporunda yer alan, gerek sağlık
çalışanlarının kendisine gerekse iktidara, siyasi partiye,
medyaya, sendikalara, herkese, neler yapılması gerektiği
konusunda çok ayrıntılı bilgiler 66 madde olarak rapor edildi.
Ben ümit ediyorum ki, burada ifade edilen bu maddelerin her zaman olduğu
gibi Meclisin raflarında beklemeye kalmadan uygulamaya geçmesini temenni
ediyorum.
Bu
sağlıktaki emeklilik haklarında her defasında düzeltme olacağını
ifade ediyorsunuz. Bakın, sağlık çalışanları
özellikle mesleğinin belli verimlilik dönemini tamamladıktan sonra
Emekliye ayrılırsam yaşamımı ve hayatımı
nasıl idame edeceğim? sorusunu kendisine sık sık sormakta.
O yüzden, Hemşireler Gününde Sayın Başbakanın da ifade
ettiği gibi, hekimlerin yıpranma payını beş yılda
bir yıl olarak öneriyorsunuz. Bakanlara Sayın Başbakan talimat
verdiğini ifade etti. Bunu hiç gecikmeden, ivedilikle önümüze gelecek olan
ilk torba yasa içerisinde bu yıpranma payını, fiilî hizmet
zammını mutlaka yerine getirmenizi ve bunu
yasalaştırmanızı sizden beklediğimi ifade etmek
istiyorum.
Performans
sisteminin kesinlikle gözden geçirilmesi gerektiği, performans sisteminde
sabit ödeme olması, eğer illaki performansa ait bir ödenek
ayrılacaksa bunun yüzde 15, yüzde 20 gibi sembolik bir oranda
kalmasının gerekli olduğunu ifade etmek istiyorum.
Sağlık
çalışanları arasındaki huzur ve barışın,
meslekteki dayanışmanın, sağlığın bir ekip
ruhu içerisinde eğer hizmete yansıtılırsa verimli olacağını
herkesin bilmesini istiyoruz. Bugün neredeyse hastanelerde hekimler
birbirleriyle yarışır, komplike ve kompleks vakalardan kaçar
hâle geldiler. Çoğu hastanelerde hekim bulma zorlukları var.
Bunları biz seçmenlerimizden aldığımız telefonlarla
her gün yaşıyoruz. Evet, diyorsunuz ki: İnsanlara hekim seçme
özgürlüğü getirdik. Doğru, getirdiniz ama vatandaş maalesef
seçeceği hekimi gittiği hastanelerde bulamıyor. Yapmış
olduğunuz uygulamalarla hekimlerin büyük çoğunluğunu özel
sektöre kaçırdınız. Dolayısıyla, özel sektörde de
başlangıçta övünerek ifade ettiniz, O kapıları size
açıyoruz. Sizden oralarda kimse fark istemeyecek. dediniz ama son
yaptığınız uygulamayla yüzde 100e kadar alınan
farkları yüzde 200 noktasına getirdiniz.
Onun için,
sağlıkta şiddetin bundan sonraki süreçte önerilen maddelerle de
beraber önlenmesi noktasında herkesin, Parlamentonun, siyasilerin,
medyanın, sağlık çalışanlarının kendine ait
de sorumlulukları varsa bunları yerine getirmesini talep ediyor, yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Öz.
Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Bingöl Milletvekili İdris Baluken.
Buyurunuz
Sayın Baluken. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 454 sıra sayılı
Sağlık Çalışanlarına Yönelik Artan Şiddet
Olaylarının Araştırılarak Gereken Önlemlerin
Belirlenmesi Konusunda Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu
üzerinde grubumuzun görüşlerini aktarmak üzere söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten çok
önemli bir komisyon. Uzun bir süre mücadelesini verdiğimiz, muhalefet
partileri olarak defalarca buraya araştırma önergeleri
getirdiğimiz, sizin vicdanlarınıza seslenmeye
çalıştığımız ama hiçbir şekilde
başaramadığımız, en son, Doktor Ersin Arslan
adındaki bir arkadaşımızın yaşamını
yitirmesi üzerine bir zorunluluk olarak Meclis tarafından ele alınan
bir komisyonun raporundan bahsediyoruz. Bu komisyon raporunun görüşülmesi
sırasında Meclisteki milletvekillerinin bu kadar ilgisiz olması,
özellikle, hekim olan, sağlık çalışanı olan
arkadaşlarımızın bile bu saat itibarıyla bu
sıralarda olmamasını büyük bir talihsizlik olarak
değerlendiriyoruz. Bu çalışma yapılırken çok önemli
tartışmalar yapıldı, çok önemli öneriler sunuldu ve
komisyonun çalışma süresi boyunca da genellikle siyasi parti
kimliğinden arınmış olarak hekim kimliğinin ya da sağlık
çalışanı kimliğinin ön plana çıkarılması ve
gerçekten var olan sorunların çözülmesine yönelik bazı ciddi
sonuçlarla önümüze çıkan bir rapordan bahsediyoruz.
Bu raporu
incelediğiniz zaman raporun en önemli hususlarından bir tanesinin de
Meclisin sağlıkta yaşanan bu şiddet olaylarına el
atması, bununla ilgili toplumda bir farkındalık yaratması,
toplum üzerinde bu konunun gerçekten
siyasiler tarafından ciddiye alınmasıyla ilgili bir
ağırlığın oluşturulması olduğunu fark
edersiniz. Ancak dün geceden beri, bu görüşmelerin Meclis TVnin
canlı yayın saatleri içerisinde olması için bile, maalesef, emek
harcamak zorunda kaldık. Anlamsız bir şekilde, iktidar partisi,
dün gece geç saatler itibarıyla birkaç milletvekilinin olduğu bir
oturumda, canlı yayının olmadığı bir saatte bu
raporun görüşülmesini, maalesef, kendi gündemine almıştı.
Yine de işte bu yanlışlardan dönerek -bu saat itibarıyla-
yaklaşık birkaç saattir bu konunun burada görüşülmüş ve
canlı yayında verilmiş olmasını biz son derece
önemsiyoruz.
Aslında
bugünkü tartışmalardan başlayarak da sağlıkta
şiddetin önlenmesine yönelik bütün toplumsal kesimlere ve en başta da
siyasi partilere ve onların liderlerine düşen bir bilinçlendirme
kampanyasının bir startı olmasını temenni ediyoruz.
Çünkü bu sağlıkta şiddet olaylarını, maalesef,
tetikleyen en önemli hususlardan birinin de özellikle siyasi liderlerin,
sağlık çalışanlarına yönelik kullanmış
olduğu özensiz ve dikkatsiz dil ve üslubun olduğunu burada tekrar
belirtmek istiyoruz. Sağlık çalışanının ensesini
karartmaktan tutun da alnını karışlamaya kadar, iğne
yaptırmamaya kadar kullanılan dil ve üslup, sağlıkta
çalışanlara yönelik, toplumda belli bir önyargının
açığa çıkmasına ve daha sonra da şiddet şeklinde
yansımasına neden oluyor.
Değerli
milletvekilleri, bu komisyon raporu incelenirse, orada da görülecektir ki ön
plana çıkan birkaç husus var, bu şiddetin kökeninde, temelinde yatan
belli başlı önemli noktalar var. Her şeyden önce, AKPnin on iki
yıllık iktidarı döneminde gündeminde olan Sağlıkta
Dönüşüm Projesinin bu şiddetin temelindeki, bu şiddeti besleyen
ve büyüten bazı uygulamaları önümüze getirdiğiyle ilgili ciddi
tespitler var. Yine, özellikle, bu Sağlıkta Dönüşüm Projesinin
bir boyutu olan performans sisteminin çok önemli bir boyut
taşıdığı, çok önemli bir yer tuttuğu yine
sağlık çalışanlarına yönelik, demin ifade ettiğim
gibi, bugüne kadar kullanılmış olan dil ve üsluptan tutalım
da yaklaşım tarzına kadar pek çok noktanın ele
alınması gerektiği gibi bir husus önümüze çıkıyor.
Sağlık
Bakanı da buradayken ifade edelim, son yapılan bir
araştırmada şöylesi bir tablo var önümüzde
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) Sağlık Bakanı burada değil.
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Burada değil mi? Demin buradaydı ama demek ki
kaşla göz arasında, maalesef, Sayın Bakan gitmiş ama en
azından Komisyon üyeleri de kendisine aktarırlar.
Bakın, 1.300
sağlık çalışanı üzerinde yapılan bir
araştırmada yüzde 81,9 oranındaki sağlık
çalışanının şiddetle karşılaşma
endişesi yaşadıkları tespit edilmiş. Yine, bunlardan
yüzde 86,8i meslek hayatları boyunca en az bir kez şiddetle
karşılaştıklarını, tecrübe ettiklerini ifade
etmişlerdir. Yine, bu araştırmada yüzde 81,4 oranındaki bir
sağlık çalışanı kitlesi de sağlıkta herhangi
bir şiddet türüyle her an karşılaşabileceklerine dair bir
kaygıyı ifade etmişlerdir. Yani uygulamaya
çalıştığınız, uygulamaya koyduğunuz
Sağlıkta Dönüşüm Projesi, başlı başına,
şu anda zaten sağlık çalışanları arasında
şiddetle ilgili çok büyük bir kaygıyı ve endişeyi önümüze
getirmiş durumda. Biz bu anlamda bu Sağlıkta Dönüşüm
Projesinin gözden geçirilmesi gerektiğini buradan tekrar ifade etmek
istiyoruz. Çünkü Sağlıkta Dönüşüm Projesiyle ifade
ettiğiniz pek çok şeyin ayaklarının havada
kaldığını, gerçek hayattaki sorunların farklı
olduğunu defalarca bu kürsüden ifade ettik, bugün de ifade edelim.
Bakın, hekime
ulaşmayla ilgili, hizmet alanların, hasta, hasta
yakınlarının hekimlere ulaşmasıyla ilgili burada
tozpembe tablolar yaratıyorsunuz ama bugün üniversite hastaneleri
başta olmak üzere, istediği hastanede istediği hekime muayene olmakla
ilgili çok ciddi sıkıntılar bu Sağlıkta Dönüşüm
Projenizin bir cevabı olarak, bir sonucu olarak önümüze gelmektedir.
Sosyal Güvenlik
Kurumu üzerinden özel hastanelerle anlaşmalar yaptık ve isteyen
herkes istediği hastanede tedavi alabilir. şeklinde propaganda
yaptınız ama bakın gelmiş olduğumuz aşama
itibarıyla özel hastanelere başvurup borç batağında
debelenen hasta ve hasta yakınları gerçeğiyle karşı
karşıyayız. Artık, hastalar borçlarından dolayı
rehin alınmıyor. gibi bir söylemde bulundunuz. Bu söyleminizin
doğru olduğunu ifade edelim; hastalar rehin alınmıyorlar,
çünkü onlara senetler imzalatılıyor. O imzalatılan senetlerle
hasta ve hasta yakınları, karşılarında icra
memurlarını görüyorlar ve ödeyemedikleri, zaman da cezaevlerindeki
odaların, maalesef, yollarını tutuyorlar.
Sadece son üç gün
içerisindeki bir örneği ben size vereyim: Diyarbakırdan gelen bir
hasta, Ankaradaki bir özel hastaneye başvuruyor. Bu hastaya birkaç
operasyonun yapılacağı ifade ediliyor ve bu operasyonlardan,
bahsedilen operasyonlardan sadece bir tanesi yapılıyor ve kalan iki
operasyon için de hasta evine gönderiliyor. Yaklaşık yirmi günlük bir
süre içerisinde yatan Diyarbakırlı hastaya 135 bin lira gibi korkunç
bir fatura çıkarılıyor. Bunu Sağlık
Bakanlığı yetkilileriyle de görüşmemize rağmen, bu
getirilmiş olan uygulamalar neticesinde Bakanlık olarak
yapabilecekleri herhangi bir hususun olmadığını
belirtiyorlar. Yapılan pazarlıklar neticesinde, belli bir miktar
peşinat alınıyor, hastaya senetler imzalatılarak kalan
miktarını yirmi gün sonra almak ve kalan iki ameliyatını da
iki ay sonra değerlendirmek üzere hasta Diyarbakıra geri
gönderiliyor. Böylesi bir uygulamanın savunulabilir hiçbir yeri yoktur ve
bu da sizin uygulamış olduğunuz sağlıkta dönüşüm
projelerinin sonucudur.
Bakın, burada,
sağlıkla ilgili her görüşmeden sonra Genel Sağlık
Sigortasıyla biz herkese ücretsiz sağlık hakkı
tanıdık. diye yine propagandalar yaptınız ama Genel
Sağlık Sigortası uygulandıktan sonra da bu söylemlerinizi
kendiniz yine buraya gelip çürüttünüz. Sigortalı vatandaşlara
verilecek olan hizmetlerin kapsamı, miktarı ve süresinin Sosyal
Güvenlik Kurumu tarafından sınırlanabileceğini sizler
belirttiniz ve bu teminat paketi dışında kalanlar için de
tamamlayıcı sigorta uygulamasını ya da
vatandaşın cebinden alabileceğiz gibi uygulamaları, maalesef,
yine sizler önümüze getirdiniz. Genel Sağlık Sigortasını
yürürlüğe koyduğunuz zaman da muayene ücretlerine, neredeyse, yüzde
650ye varan zamlar getirdiniz; devlet hastanelerinde 8, özel hastanelerde 15
TL olacak muayene ücretleri getirdiniz. Aile hekimliğiyle ilgili
getirmiş olduğunuz muayene ücretlerinin, katılım
paylarının da yargı tarafından iptal edildiğini burada
vurgulamak gerekir.
Bütün bu
tartışmalar yaşanırken ya da bütün bu hoşnutsuzluklar
hem hizmet alanlar hem hizmet verenler hem hasta ve hasta yakınları
hem sağlık çalışanları arasında
yaşanırken sağlıkla ilgili harcamaları da diğer
hükûmetler döneminde görülmeyecek düzeyde artırdınız. Sadece
2014 yılında Ocak ve Nisan ayları içerisinde sağlık
harcamalarını yüzde 3,24 oranında artırdınız.
Böylesi bir pratikle karşı karşıya olduğumuzu ifade
etmek istiyorum.
Genel olarak
sağlıkta uyguladığınız bütün bu dönüşüm
projesinin amacının özelleştirmeye alan açmak olduğunu,
özel sektöre, sermayeye alan açmak olduğunu buradan vurgulamak istiyoruz.
SGK üzerinden özel hastanelere aktardığınız paralarla
ilgili birtakım tedbirler alma yoluna gittiniz ama vatandaşın
cebinden özel hastaneye giden paylar, maalesef, sizin iktidarınız
döneminde yüzde 7lerden 30lara, yüzde 70lere ve en son yüzde 200lere
çıktı. Siz, 18 yaşın altındaki çocuklar için hiçbir
ücret talep etmediğinizi, bunu esas alan bir düzenleme
yaptığınızı ifade ettiniz ama maalesef biz biliyoruz
ki, pratikte, 18 yaşın altında olan bütün hastalar için de bu
ilave ücretler, katılım paylarının da alınması
gibi bir durumu önümüze getirdiniz.
Aile hekimliği
uygulamasına geçerken Sağlık ocaklarında var olan
yığılmayı bitireceğiz. dediniz ama diğer
ülkelerdeki uygulamalara baktığımızda bir aile hekiminin
bakacağı bölgedeki hasta sayısının Avrupadaki
ülkelere göre 2 kat daha fazla olduğu gibi bir sorunlar
yumağını getirdiniz; aile hekimlerine nöbet uygulaması gibi
birtakım, gündemde olmayan bazı uygulamaları getirdiniz ve her
geçen gün sağlık çalışanları üzerindeki bu
kaygıları artıran uygulamaları maalesef gündeminize
aldınız.
Değerli
milletvekilleri, bu performans sistemi, başlı başına
tartışılması gereken bir konudur. Performans sistemiyle
ilgili, hemen hemen, bu sağlıkta şiddeti artıran boyutuna
dikkat çekmeyen bir komisyon üyesi yoktu. AK PARTİ adına o komisyonda
bulunan değerli vekil arkadaşlarımız da bu performans
sisteminin sağlıkta şiddeti artıran bir uygulama
olduğunu ifade ettiler. Biz, bunun önlenmesi, sağlık
çalışanlarına, insan onuruna yaraşır, kendi mesleki
gelişimini sağlayacak ve emekliliğe yansıyacak bir
ücretlendirme sisteminin, mutlaka, Hükûmetin ve Bakanlığın
gündeminde olması gerektiğini ifade ettik. Performans sistemiyle,
birbirine rakip olan hekimlerin, birbirine rakip olan sağlık
çalışanlarının iç barışının, iç
huzurunun bozulduğunu defalarca ifade ettik. Hastaya puan gözüyle bakan
bir anlayışın, sağlık hizmetini
metalaştırdığını defalarca ifade ettik ama bütün
bu önerilerimiz ortada olmasına rağmen, maalesef, bugüne kadar da bu
performans sistemiyle ilgili farklı bir politika ya da farklı bir
yasa teklifinizi de bugüne kadar görmedik.
Demin dediğim
gibi, özellikle sağlıkta özel sektöre alan açan
uygulamalarınız da çok ciddi verileri önümüze getirdi. 2008
yılında özel hastanelere vatandaşlar tarafından
verilmiş olan miktarlar yüzde 30 iken, 2010da yüzde 90a, 2013te yüzde
200e çıktı. Özel hastanelere aktarılan para miktarı
iktidarınız döneminde tam 16,5 kat artış gösterdi ve
sağlıkta özel sektörün almış olduğu pay da yüzde 6dan
yüzde 30a çıktı. Yani bu şekilde sağlığı
özelleştiren, sağlıkta özel sektöre alan yaratan bir uygulama
yaptınız.
Bununla beraber,
aynı zamanda taşeronlaştırmayı sağlık
alanına taşıdınız. Hükûmetiniz döneminde, 387 bin
civarında olan kayıtlı taşeron işçi sayısı,
çalışan sayısı 2 milyona ulaştı ve bunun en fazla
hayata geçirildiği alan da sağlık sektörü oldu. Yani bir bütün
olarak bu neoliberal politikanın, güvencesiz çalıştırma,
esnek çalıştırma, taşeronlaştırma ve
özelleştirme uygulamalarını sağlığa
taşıdınız ve bütün bu yapmış olduğunuz
uygulamalar da, maalesef, şiddet olarak hasta, hasta yakınları
ve sağlık çalışanları arasında bir sorun
alanı olarak önümüze döndü.
Bakın, bu
özelleştirme, taşeronlaştırma, güvencesiz
çalıştırmayla ilgili daha yakın dönemde
yaşadığımız Soma faciasından bir ders
çıkarmanızı umut ettik ama, maalesef, görüyoruz ki hâlâ o
konuyla ilgili tutarsız bir yaklaşım içerisindesiniz. 301
insanımızın yaşamını yitirdiği, aslında
öncesinde de sadece, bakın, 2010, 2011 ve 2012 yılında 293
madencinin bu özelleştirme ve taşeron uygulamasıyla ilgili
yaşamını yitirdiği bir tablo karşısında bile
bu politikalarınızı tekrar gözden geçirme ihtiyacı
hissetmediniz. Dolayısıyla böylesi bir yaklaşım üzerinden
sağlıkta şiddeti önlemenin mümkün olmadığını
burada biz tekrar vurgulamak istiyoruz.
Tabii, bu
Komisyonun hazırlamış olduğu önerileri inceleyecek
olursanız, gerçekten çok değerli öneriler var. Örgütsel ve kurumsal
faktörlere ve cezalara yönelik önerilerin yanında, bir de toplumsal ve
çevresel faktörlere yönelik öneriler var. Burada sağlık
çalışanlarına yönelik şiddetin toplumdaki genel şiddet
eğilimiyle beraber ele alınması ve bu toplumdaki genel
şiddet eğilimini azaltmaya yönelik tedbirlerin alınması
önerilmişti. Ama, maalesef, bakın, Soma faciasından sonra bile
siz, halkımızın ortaya koyduğu bütün demokratik tepkilere
şiddetle cevap verdiniz. TOMAyla, gazla, copla, yumrukla, müşavir
tekmeleriyle toplumsal taleplere, demokratik tepkilere yaklaşan bir
Hükûmetin, sağlıkta şiddeti bitirmeyeceğini ifade etmek
istiyoruz. Özellikle, bu tepkiler üzerine yaşamını yitiren vatandaşlarımızla
ilgili Başbakanın kullanmış olduğu dil ve üslup da
hepimizde çok ciddi kaygı yaratmıştır. Uğur Kurtun
cemevi bahçesinde yaşamını yitirmesini Polis nasıl
sabrediyor, anlamıyorum. demek suretiyle, âdeta,
meşrulaştıran bir yaklaşım içerisinde olması,
Vur emri anlamına gelebilecek bir beyanatta bulunmasını çok
büyük bir talihsizlik ve düzeltilmesi gereken bir demeç olarak
değerlendiriyoruz.
Yaşamını
yitirenler için GBTlerine baktık. GBTlerinde bir şeye
rastlamadık. O nedenle yanlışlık olmuştur. gibi bir
anlayışın ortaya konmasını, GBTsinde bir şey
olanların, âdeta, öldürülmesinin, neredeyse, mübah
sayılacağı, meşru sayılacağı bir pencereden
değerlendirildiğini, toplumun değişik kesimleri
tarafından bu pencereden değerlendirildiği
uyarısını size buradan hatırlatmak istiyoruz. Siz de yıllarca
baskı gören ve bu sistemin baskılarından nasiplenen bir
gelenekten geldiğinizi söylüyorsunuz. Pek çoğunuzun GBTsinde de bu
şekilde notlar olduğunu size hatırlatmak istiyoruz.
Dolayısıyla, bu anlayışların bir an önce düzeltilmesi
gerektiğini ifade ediyoruz.
Hele hele polis
kurşunuyla yaşamını yitiren 15 yaşındaki gençler
hakkında, Berkin Elvan hakkında Öldü, gitti, arkasından
törenler mi düzenleyeceğiz? diyen bir anlayışın,
şiddeti önleme gibi bir durumunun olmadığını ifade
etmek istiyoruz.
Ben burada konuyla
bağlantılı olarak, özellikle -Sağlık Bakanı da
geldi- bir konuya da dikkatinizi çekmek istiyorum. Uzun süredir muhalefet
sıralarından gelen bir hasta tutuklular sorununu burada sizin
vicdanınıza seslenecek şekilde gündemleştirmeye
çalışıyoruz. Türkiye cezaevlerinde şu anda 239u
ağır, 650 kronik hasta tutuklu var. Bu hasta tutuklulardan 230u her
an yaşamını yitirebilecek, ölümcül bir hastalığa
sahipler ve neredeyse her gün cezaevlerinden bir cenaze çıkıyor.
Bugüne kadar -ben rastlamadıysam Sayın Bakan düzeltsin- bu ülkenin
Sağlık Bakanından bu hasta tutuklularla ilgili tek bir cümle
duymadık, böyle bir şey olabilir mi? Siz bütün bir ülkenin, 76
milyonun sağlığından sorumlu bir Bakansınız ve bu
konuyla ilgili Sağlık Bakanlığının ortaya
koyacağı bir duruşun, bir tutumun, Hükûmete sunacağı
bir önerinin olması gerekiyordu. Mevcut durumda, Sağlık
Bakanlığına bağlı hastanelerden, tam teşekküllü
hastanelerden bile alınan raporları dikkate almayan adli tıp
süreçleri ve hasta tutukluları ölüme götüren duyarsız politik
süreçlerle karşı karşıya olduğumuz bir dönemde
Sağlık Bakanının da bu konuda duyarlı olması ve
kamuoyuna bir açıklama yapması gerektiğini ifade ediyorum.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Bu raporun Sağlık Bakanlığı ve
Hükûmet tarafından dikkate alınması gerektiğini, rapordaki
önerilerden yola çıkılarak yasalaşması gereken hususlarla
ilgili hızla yasal hazırlıkların yapılması,
pratik sahada Bakanlığın yapması gereken
çalışmalarla ilgili de bir an önce bu çalışmaların
başlatılması gerektiğini ifade ediyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (HDP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Baluken.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan.
Buyurunuz
Sayın Kaplan. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 454 sıra sayılı
Sağlık Çalışanlarına Yönelik Artan Şiddet
Olaylarının Araştırılarak Alınması Gereken
Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması
Komisyonu Raporu üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sağlık
hizmetinin kaliteli ve kolay ulaşılabilir bir şekilde
sunulması halk sağlığı açısından son derece
önemlidir. Bu hizmetin sunumunda, hastalar, hasta yakınları ve
sağlık çalışanları arasında geleneksel saygı
ve güvene dayalı bir ilişkinin olduğu öteden beri bilinmektedir.
Ancak, son yıllarda sağlık çalışanlarına yönelik
şiddet vakalarının arttığı görülmekte ve
sağlık çalışanları saldırıya
uğrayacakları endişesiyle hizmet veremez duruma
gelmişlerdir.
Değerli
milletvekilleri, 24üncü Yasama Döneminde farklı siyasi partilerdeki
milletvekili arkadaşlarımızın bu konuda vermiş
oldukları önergelerin değerlendirilmesi, ne yazık ki Somadaki
maden cinayetinde olduğu gibi büyük bir acının
yaşanmasından sonra kararlaştırıldı. 17 Nisan
2012 tarihinde Gaziantepte yaşanan menfur bir olaydan sonra değerli
meslektaşım Doktor Ersin Arslanın yaşamını
yitirmesi sonrası ve bir daha benzer olayların oluşmaması
adına 25/4/2012de komisyonun kurulmasına ancak karar verildi.
Hiç düşündünüz
mü değerli milletvekilleri, amaçları insana hizmet etmek olan,
hastalara şifa dağıtan ve onların iyi olmalarından başka
bir şeyi düşünmeyen, bunu yaparken eşinden, çocuklarından
ve sosyal çevresinden fedakârlık ederek kendilerine ve ailelerine yeteri
kadar zaman ayırmayan doktor ve hemşirelerin yani sağlık
çalışanlarının şiddete maruz kalmasının,
hakaret edilmesinin nedenini hiç sordunuz mu? Şunun bilinmesini istiyorum:
Hiçbir hekim veya hemşire, hastalarına asla zarar vermek istemez.
Hastanın başına herhangi bir şekilde bir olumsuzluk
gelmesini asla istemez. Peki, o zaman neden şiddete maruz kalıyorlar?
Sağlık çalışanlarının bu vakalarda suçu
olmadığına göre, bu vakalarda suçu olan vatandaş mı,
hasta mı, hasta yakınları mı? Elbette ki hayır.
Ülkedeki ekonomik zorlukları iliklerine kadar hisseden, çocuklarının
ekmek parasını denkleştirmeye çalışan vatandaş,
kendisine sağlık hizmeti sunan çalışana neden şiddet
uygulasın, neden hakaret etsin, hiç düşündünüz mü? O hâlde sorun
nerede? Sorun şu: Eksiklik kimde?
Elbette ki her iki
tarafın da -insan olmasından kaynaklanan- zaman zaman
yanlış davranış içerisinde olması doğaldır.
Ancak, asıl sorun sistemdedir, asıl sorun, vatandaş ile
sağlık çalışanlarını karşı
karşıya getiren, onların birbirine düşman gibi
davranmalarına neden olan sağlık alanındaki
uygulamalardır. Asıl sorun, sağlık alanındaki
hızlı değişmeler, karşılanmayan yükseltilmiş
beklentiler ve siyasilerin söylemleridir. Sistemin getirmiş olduğu
fizikî şartların yetersizliği,
ağırlaştırılmış çalışma
koşulları, her gün değiştirilen yeni uygulamalar,
siyasilerin oy uğruna popülist ve ayrıştırıcı
söylemleri ve en önemlisi de bu olumsuzlukların doktor ve
hemşirelerden olduğunun algısını yaratmış
olmaları değil midir? Öncelikle bunların düzeltilmesi gerekir.
Değerli
milletvekilleri, sağlıkta şiddet olaylarının,
Hükûmetinizin başlattığı Sağlıkta Dönüşüm
Programından sonra da artması, ayrıca üzerinde düşünülmesi
gereken bir konudur. Sağlık çalışanlarına yönelik
artan şiddet olayları hakkında konuşurken toplum olarak
nasıl bir şiddet kültürü içerisinde olduğumuzu da size ifade
etmek istiyorum.
Savaşçı
bir zihniyete sahibiz. Sorunlarımızı şiddet yöntemiyle
çözme anlayışıyla hareket ettiğimizi ifade etmek
zorundayım. Evde, iş yerinde, okulda, sokakta, trafikte, statta,
hatta bu Meclis çatısı altında dönem dönem birbirimize gücü
gücüne yeten kuralının işlediği bir anlayışa
sahip olduğumuzu, maalesef, iletmek zorundayım.
Ailesinden sürekli
dayak yiyen bir çocuk, gelecekte aynı yöntemi kendi çocuklarına
uyguluyor, burada bitmemiş olan öfkesini sokağa ve iş yerine
taşıyor.
Değerli
milletvekilleri, sağlık alanında şiddetin diğer meslek
alanlarından fazla olması ayrı bir çelişki konusu.
Amacı, sağlık sorunu yaşayanları tedavi etmek,
sorunlarını ortadan kaldırmak olan bu sektörde,
yaptığınızın karşılığı
olarak, doğalı, daha az bir şiddetin olması beklenir ancak
deminki konuşmacı arkadaşlarımın da ifade ettiği
gibi, sağlık çalışanlarına yönelik artan şiddet
olguları, diğer meslek gruplarına göre 16 kat daha
fazladır.
2005
yılından bu yana, Profesör Doktor Necip Kalaycı, Doktor Ali
Menekşe, Doktor Günaydın Dağdeviren, Doktor Ebru
Taşçı, Doktor Ersin Arslan, Doktor Melike Erdem, Hemşire
Rahşan Bakan, Hemşire Meral Arslan; yitirdiğimiz bu değerli
meslektaşlarımızı bir kez daha saygıyla anıyor,
başka arkadaşlarımızın olmaması adına
hepimize görev düştüğünü hatırlatmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
insanın kendisi ve yakınının sağlığıyla
ilgili bir sorunun olduğunu düşünmesi elbette kaygı
içermektedir. Hayatı tehdit edebilecek sorunları da bu kaygıya
ilave ettiğinizde, insanların bu kaygısının, bu
korkusunun saldırgan bir noktaya gelebileceği herkes tarafından
bilinmektedir. Bu nedenle, sağlık hizmeti verilen ortamların
potansiyel şiddet yüklü ve sağlık alanında
çalışanların son derece hayati bir işle uğraştıkları
göz önüne alındığında, şiddetin aslında burada
olmaması ve buradan uzaklaştırılması lazım. En
temel ve en hayati hizmet olan sağlık hizmetinin güvenlik
kaygıları içerisinde yürütülmesi, yalnızca ortamın
konforunu bozmakla kalmıyor, aynı zamanda hizmet kalitesini de düşürüyor.
Değerli
milletvekilleri, şimdi size soruyorum:
Öncelikle sağlık hizmeti almaya çalışan hasta ve
hasta yakınlarını hekimlerimize, sağlık
çalışanlarına karşı şiddet uygulamaya iten dürtü
veya cesaretlendiren olay nedir?
Şunun
bilinmesini istiyorum, şu bilinen bir gerçek: Şiddetin ortaya
çıktığı her yerde ilke olarak karşılanmayan
beklentiler vardır. İnsanların sağlık alanındaki
beklentilerini yükseltmek aslında doğru bir durumdur ancak halk
sağlığı hizmetlerindeki beklentilerin yükseltilmesi,
sağlık kuruluşlarının fiziki, teknik ve personel
yetersizliklerinin göz ardı edilerek yapılması söz konusu
değildir.
Sayın
Bakanım, özellikle dinlemenizi istiyorum. Altyapı
sorunlarını, personel sayısını çözümlemeden toplumdaki
beklentiyi yükseltirseniz, bu karşılanmadığında hasta
ve hasta yakınları hayal kırıklığına
uğrarlar. Bu hayal kırıklığının nedenini de
sağlık çalışanları, özellikle hekimler olarak kabul
ederler. Hakkı olanın kendisine verilmediği ön
yargısına kapılan bu kaygılı insanlar, söz konusu
beklentileri sağlıkla ilgili olduğu zaman ve
karşılanmadığında rahatlıkla şiddet uygulama
hakkını kendinde bulmaktadırlar.
Değerli
milletvekilleri, aslında, sağlık alanında
uyguladığınız politikalarla vatandaşa şunu
söylediniz: Bundan sonra sağlık hizmetini daha ucuza, daha kaliteli
ve daha erişilebilir kılacağız. Ancak bunların
gereklerini yerine getirmediniz. Öyle bir algı oluşturdunuz ki
Hükûmetiniz döneminde vatandaş istediği hastaneye, istediği
doktora rahatça gidecek, istediği zaman tedavi olacak, bununla ilgili
herhangi bir zorlukla karşılaşmayacak. Peki, soruyorum size
Sayın Bakanım: Bunun için ne yaptınız? Geldiğiniz
dönemden beri yeni kamu hastaneleri mi açtınız? Yetersiz olan doktor,
hemşire ve personel sayısını mı
artırdınız? Yoksa, sağlık
çalışanlarının çalışma koşullarını
mı düzelttiniz? Sağlık Bakanlığının
verilerine, iktidara geldiğinizden bu yana kamu ve özel hastanelerinin
sayısına ve buradaki hastaların, yatan hastaların, ameliyat
olan hastaların sayısına bakmanızı istiyorum.
Ben bir doktorum,
sizlerin de içinizde değerli doktor ve meslektaş arkadaşlarım
var. Değerli Bakanım, dönem dönem size ve
müsteşarınıza kadar iletişim kurmaya
çalışıyorum. Bana -gelen telefonların yarısı-
üniversitelerden, hastanelerden, hocalardan sıra alma, ameliyatlarını
öne çekme, muayene olma, yoğun bakımlarda yer olup olmadığıyla
ilgili telefonlar gelmektedir. Bir meslektaşıma, milletvekili olan
herhangi bir partiden meslektaşıma eğer bir günde 50 telefon
geliyorsa 20-30u budur. Şimdi -eminimdir ki içinizde de olanlar
vardır- adama kanser tanısı koyuyorsunuz, üç yıl sonra, 2017
yılına ameliyat günü veriyorsunuz. Şimdi size soruyorum: Hani
getirdiğiniz sistemde vatandaş istediği hastaneye, istediği
zaman daha kolay gidecekti? Bu sizleri rahatsız etmiyor mu?
Değerli
milletvekilleri, bakın, bunun başındaki sistemin
sağlıkta dönüşüm sistemi olduğunu vurguladık. Biz
Getirdiğiniz bu sistemle sağlığı
piyasalaştırıyorsunuz. dedik, Özelleştiriyorsunuz.
dedik, bizi dinlemediniz. Bu sistemde hasta ile hekim arasındaki güveni
ortadan kaldırıyorsunuz. dedik, bizi dinlemediniz.
Üstüne üstlük bir
de iyilik yapmak adına, sağlık
çalışanlarının ekonomik durumunu düzeltmek adına,
performansa dayalı, ne olduğu belirsiz sistemle hekimleri ve
sağlık çalışanlarını da bu getirdiğiniz
kısır döngü sistemin içine koydunuz.
Gelinen nokta
şu: Getirdiğiniz Sağlıkta Dönüşüm Programıyla ve
uygulamalarınızla sağlık hak olmaktan ve bir kamu hizmeti
olmaktan çıktı, parası olanın hizmet alacağı bir
alana maalesef Hükûmetiniz döneminde geldi.
Değerli
milletvekilleri, hatırlatmak istiyorum: Bu bir özelleştirmedir.
dedik, Bu bir piyasalaştırmadır. dedik, inanmadınız.
Özel hastanelerinizin sayısı Hükûmetiniz döneminde yüzde 120
arttı. Özel hastanelerdeki yatak sayısı Hükûmetiniz döneminde
yüzde 300 arttı. Ha, yatan hasta sayısı 10 kat arttı.
Bütçeden -demin değerli milletvekilimin bahsettiği gibi- özel
hastanelere ayrılan payı yüzde 6dan, yüzde 30a
çıkardınız. Gün geçtikçe artan bu sıkıntının
içinde olacağınızı, kamu-özel ortaklığıyla
getirdiğiniz sistemle çözmeye
çalıştığınızı, bunda
zorlanacağınızı söyledik, bize inanmadınız ve
öyle bir gün geldi ki katkı paylarını almaya
başladınız ve bu katkı paylarıyla vatandaşın
cebine el uzatmaya başladınız.
Dünya
Sağlık Örgütündeki verileri söylüyorum: Türkiyede kişi
başına kamu sağlık harcamaları 750 dolar. Yine
aynı veriler, toplam sağlık harcaması 1.000 dolar. Fark 250
dolar yani yüzde 25. Kim veriyor Sayın Bakanım, kim veriyor
değerli milletvekilleri? Ben söyleyeyim: Vatandaş veriyor katkı
payını, cebinden vatandaş veriyor. Hani sizin getirdiğiniz
sistemde vatandaş hizmeti daha ucuza alacaktı, ne oldu?
Değerli
milletvekilleri, övündüğünüz bir başka nokta daha var sizin.
Diyorsunuz ki: Biz geldiğimizden beri uyguladığımız
alanlarda vatandaş yüzde 70 memnunluk oranına sahip.
Şimdi
soruyorum size, hem milletvekillerime hem Sayın Bakanıma soruyorum:
Yüzde 70 memnun olan vatandaş, kendisine hizmet vermek durumunda olan
sağlık çalışanlarına sizin döneminizde 5 kat fazla
şiddeti niye uyguluyor? Acaba sizin döneminizde aynı hastaneye bir
yılda 5 kat fazla gitmesi sık hastalandığından
dolayı mı, yoksa teşekkür etmek için o hastaneyi ziyarete mi
gidiyor? Bunu takdirinize bırakıyorum.
Şiddetin
artmasında, yaygınlaşmasında başka önemli bir nokta
daha var: Hekimlik mesleğinin, hekimlerin değersizleştirilmesi
ve yaşanan sorunların tek nedeni hekimler olarak algı
oluşturulması sizin Hükûmetiniz döneminde oldu.
Yoksullaştırma, tayin ve geçici görevlendirmeler, SABİM, mobbing
uygulamalarıyla baskı, performans ağırlıklı
maaş, emekliliğe yansımayan ücret ve gelecek kaygısı
Bunları çözmediğiniz sürece hekimlerin ve sağlık
çalışanlarının şiddete maruz kalmasını
önleyemezsiniz.
Bir iki şey
hatırlatmak istiyorum Sayın Bakanım. Siz de Cerrahpaşa
Tıp Fakültesi mezunusunuz. Bakın, hemşirelerle ilgili bir veri
vereyim: Türkiyedeki hemşire sayısının yetersiz
olduğunu siz de biliyorsunuz ama Avrupa Birliği ülkeleriyle
karşılaştırdığınızda bizim
hemşirelerimizin yükü Avrupa Birliği ülkesindeki bir hemşireden
7 kat daha fazla, ancak maaşları üçte 1 oranında
düşmektedir. Uzun çalışma süreleri, altmış saate varan
nöbet tutma, ekstra iş, mobbing ve şiddetle hemşireler
tükenmişlik sendromu yaşıyor, görev yapmak istemiyor.
Cerrahpaşadansınız, iki gün önce olan haberi sizinle paylaşmak
istiyorum. Çapa ve Cerrahpaşa Tıp Fakültelerinde 14 bölüm
kapatıldı. Son olarak iki gün önce çocuk beyin cerrahi bölümü
hemşire yetersizliğinden kapatıldı. Lütfen, takip etmenizi
istiyorum bir Cerrahpaşalı olarak.
Bakın,
hemşireler üzerinde yapılan bir anketi size söyleyeyim: Yüzde 37si
amir baskısı gördüğünü söylüyor, yüzde 68i mobbing
uygulandığını söylüyor, yüzde 62si şiddete maruz
kaldığını söylüyor -hani memnuniyetten hep övünüyorsunuz
ya- yüzde 62si mesleğinden memnun olmadığını söylüyor.
Bir şeye daha dikkatinizi çekmek istiyorum bu konuda. Yüzde 68i ailesine
yeteri kadar vakit ayıramadığından dolayı
tükenmişlik sendromu yaşıyor ve mesleğinden huzursuzluk
içerisinde bahsediyor.
Değerli
meslektaşlarım, artan bu şiddet vakalarının büyük bir
kısmının bir türlü düzeltmeyi beceremediğiniz, uygun
çalışma ortamı yaratamadığınız hastanelerin
acil servisinde olduğunu birçok
konuşmacı arkadaşım söyledi.
Uyguladığınız
yöntemlerle, önce, hastaların altından kalkamayacakları
katkı payını istediniz. Sonra Katkı payları -mevcut poliklinikler yerine- acillerden alınmayacak.
dediniz. Acillerde zaten fiziki şartlar yetersiz, siz de biliyorsunuz; doktor sayısı
yetersiz, siz de biliyorsunuz; hemşire sayısı yetersiz, siz de
biliyorsunuz. Bir de katkı payı almayarak acillerin yükünü 10 kat
artırdınız. Eksikliklerin sağlık emekçilerine
yüklenmesinin, şiddete maruz kalmalarının en önemli
nedenlerinden biri budur.
Değerli
milletvekilleri, katkı paylarının yarattığı acil
servislerdeki bu yığılmayı düzeltmek için
vatandaşı hekim ve sağlık çalışanıyla
karşı karşıya getirdiniz. Bunu gidermek için, aile
hekimlerine, yasal olmayan bir zeminde, acil servislerde nöbet tutturup geçici
görevlendirmelerle çalışma şartlarını
ağırlaştırdınız. Sonuçta, acil servislerde
şiddetin artması söz konusuysa, bizzat Bakanlığın bu
konuda yapmış olduğu uygulamalardandır diyorum.
Değerli
milletvekilleri, bunlar yetmiyormuş gibi bir başka uygulamayı
sizlerle paylaşmak istiyorum. Şiddetin artmasında önemli bir
faktör, yöneticilerin, sağlık yöneticilerinin, Hükûmet sözcülerinin,
özellikle Sayın Başbakanın sağlık
çalışanlarını vatandaşla karşı
karşıya getirdiği söylemlerdir.
Bakın, bir iki
tanesini paylaşmak istiyorum. Ben hastanın cebinden doktorun elini
artık çekeceğim. Artık doktor efendi dönemi bitti, öyle yok.
Ben profesörü vatandaşın ayağına getireceğim.
Şimdi ben hastaları göndereceğim, hadi çevirsin de ben
alnını karışlarım. diyerek vatandaşı sağlık çalışanlarına
karşı ön yargılı, kaygılı, her an şiddet
uygulamaya hazır bir potansiyel hâline getirdi. Bence şiddetin
asıl nedeni budur. Oy uğruna, popülist söylemler uğruna,
sistemden kaynaklanan eksikliklerin sağlık
çalışanlarına yöneltilmesinin ve şiddete maruz
kalmalarının en önemli nedeni bu dili kullananlardır. Toplumu
ayrıştırmayı, ötekileştirmeyi, Benden olmayanın
ne hâli varsa görsün. algısını yaratanların
sağlıkta şiddetin artmasında önemli
katkılarının olduğu kanaatindeyim.
Değerli
milletvekilleri, ne yazıktır ki Sayın Başbakan bu tarz
düşünce ve söylemlerinden bir türlü vazgeçmiyor. Daha birkaç gün önce,
Okmeydanında yaşanan bir olayda muhtemel polis kurşunuyla
yaşamını yitiren Uğur Kurtun cenaze törenleri sonrası
insanların protesto haklarını şu cümlelerle ifade ediyor:
Doğrusu şaşırıyorum ben bu polise. Polis nasıl
olur, bu eylemcilere tahammül ediyor? Sayın Bakanım, bu söylem polisle
vatandaşı karşı karşıya getiriyor, polisin daha
çok şiddet, daha çok orantısız güç kullanmasını, hatta
adam öldürmesini teşvik ediyor. Hukukçu arkadaşlarımız
vardır, bu bir suçtur. Eğer eyleme alınmak istiyorsa, buradan
duyuruyorum: Bu bir suçtur. Sayın Başbakanı buna benzer
toplumsal olaylardaki söylemlerinde, bu ülkenin bir Başbakanı olarak,
daha sağduyulu, daha yapıcı söylemleri kullanmaya davet
ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, şiddeti tetikleyen bir başka önemli konu da
performans ağırlıklı ücret politikasıdır.
Sağlık çalışanlarına uygulanan performans
ağırlıklı ücret, hasta ile hekim arasındaki güveni
ortadan kaldırmıştır. Hastalar, performansın
olduğu bir zeminde, kendisine sunulan, önerilen tedavinin acaba
gerekliliğinden mi, yoksa bunun performans koşullandırması
mı olduğu kaygısını taşımaktadır. Bu
yöntemle gereksiz iş yükü artmıştır, bu yöntemle gereksiz
müdahale ve işlemler artmıştır. Performansa dayalı,
ağırlıklı maaş olması nedeniyle, sağlık
çalışanları, maaşının bir kısmını
buradan elde etmek için, zamanının büyük bir kısmını
bu işlere harcamaktadırlar. Bu durum, sağlık
çalışanlarının, gelirini koruyabilmek için daha çok
çalışmasına, daha çok puan getiren işler tercih etmesine
sebep olmuştur. Bunun sonucu olarak, ağır çalışma
koşulları altında tahammül düzeyi azalmış, yorgun ve
mümkün olduğu kadar hızla iş yapmaya çalışan
sağlık çalışanları ortaya
çıkmıştır.
Sayın
Bakanım, bu rapor düzenlenip sizlere sunulduktan sonra son bir yıl
içerisinde sağlık çalışanlarına yönelik artan
şiddet vakalarının sayısını biliyorsunuz.
Ortalama, bir ayda 920 yani bir yıl içerisinde 10.800 civarında
şiddet olayı sizin Sağlık Bakanlığının
verilerinde var. Nasıl bir yöntemle önlem almayı düşünüyorsunuz?
Polisiye yöntemlerle önlem almak mümkün değil. CMKda yapacağınız
değişiklikler elbette ki önemlidir ama asıl sorun, demin de
ifade ettiğimiz performans sisteminin, algı oluşturma
yönteminin, vatandaşla sağlık çalışanını
karşı karşıya getirme yönteminin üzerinde düşünmeniz
ve bununla ilgili ciddi tedbirler almanız.
Bir hekim olarak,
sağlık çalışanlarına, doktorlara ve hemşirelere
yeteri kadar değer vermenizi bekliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.
Sayın
Atıcı, sisteme girmişsiniz, buyurunuz.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
26.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı'nın, CHP Grubunun önergeleri görüşülürken Meclis
TVde ses problemi yaşandığına ve Başkanlıktan
gereğinin yapılmasını rica ettiğine ilişkin
açıklaması
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, aracılığınızla duyurmak istiyorum, dünden
beri Meclis televizyonu TRT 3te de ciddi ses problemi yaşanıyor.
Özellikle de bana aktarılan problem, Cumhuriyet Halk Partisinin
önergeleri görüşülürken görüntü var, ses yok. diye iletiyorlar. Ben olaya
müdahil olmanızı ve gerekeni yapmanızı rica ediyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Atıcı. Bakalım, sorduralım.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
(Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 22 Milletvekilinin; Tokat Milletvekili Reşat Doğru
ve 20 Milletvekilinin; Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 26
Milletvekilinin; Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer ve 24
Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal ve 24 Milletvekilinin;
İzmir Milletvekili Hülya Güven ve 22 Milletvekilinin; Mersin Milletvekili
MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır ve 19 Milletvekilinin;
Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl ve 37 Milletvekilinin; Bingöl Milletvekili
İdris Baluken ve 22 Milletvekilinin ve Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı ve 20 Milletvekilinin; Sağlık
Çalışanlarına Yönelik Artan Şiddet Olaylarının
Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi
Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin
Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/49, 113,
118, 252, 253, 254, 255, 256, 257, 258) (S. Sayısı: 454) (Devam)
BAŞKAN
Şimdi Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Gümüşhane
Milletvekili Kemalettin Aydın.
Buyurunuz
Sayın Aydın. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, 454 sıra sayılı
Sağlık Çalışanlarına Yönelik Artan Şiddet
Olaylarının Araştırılarak Alınması Gereken
Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması
Komisyonu Raporu üzerine görüşlerimizi grubum olan AK PARTİ Grubu
adına bildirmek istiyorum ve sizlerle de bundan önceki konuşmalar
üzerine de görüşlerimi paylaşmak istiyorum.
17 Nisan 2012
tarihinde Gaziantepte yaşanan menfur bir olayda hayatını
kaybeden hem kardeşim hem öğrencim hem meslektaşım çok
değerli Ersin Arslanın ve tüm sağlık şehitlerinin
rahmet içerisinde olmasını Yüce Rabbimden temenni ederek
konuşmama başlamak istiyorum.
Sağlık
çalışanlarına yönelik şiddetin toplumsal bir sorun
olduğunu ve ulusal değil, global olduğunu bütün
konuşmacılarımız, konuyla ilgili olan bütün
arkadaşlarımız, birçok milletvekili arkadaşımız
bilerek bu konuda Meclis araştırması önergesi verdi. Özellikle
de Meclis araştırması önergesi veren kardeşlerimizden
birisi olan İstanbul Milletvekili Sayın Mevlüt Aslanoğlunun da
rahmete ulaşmış olduğunu biliyoruz ve tüm
yakınlarına başsağlığı diliyoruz. Kendisini
de buradan bu vesileyle sağlıktaki şiddet konusunda gösterdiği
hassasiyetlerden dolayı da şükranla yâd ediyoruz.
Sağlık,
biliyoruz ki, Dünya Sağlık Örgütü tanımlamalarında -tüm
herkes konuşmalarında rahatlıkla söyleyebiliyor- bedenen, ruhen
ve sosyal yönden tam iyilik hâlidir. Ülkemizde yaşayan ve tüm dünyada yaşayan
insanların bedenen, ruhen ve sosyal yönden tam iyilik hâlinin
bozulması durumlarında bunların ilk müracaat ettiği yerler
de sağlık kurumlarıdır ve sağlık
çalışanlarıdır. Elbette ki bedenen, ruhen ve sosyal anlamda
iyilik hâli bozulmuş bir kişinin müracaat ettiği yerdeki
çalışanların da yine bedenen, ruhen ve sosyal anlamda da
sağlıklı olması gerekmektedir.
Maalesef, diğer
çalışma alanlarında olduğu gibi sağlık
çalışma alanında da diğer alanlardan daha yüksek oranda bir
şiddet uygulamasıyla tüm dünya karşılaşmaktadır.
Komisyon raporunu incelediğimizde zaten ülkeler arası büyük bir
farklılık olmadığını, sözel şiddetin önde
olduğunu, fiziksel şiddetin ve hatta cinsel içerikli sözel
şiddetin önemli bir oranda yer aldığını
Tüm
sağlık çalışanlarının bunu arzulamasının
yanında, bir insan olan hepimizin de böyle bir şiddetin
olmamasını, toplumumuzun hiçbir yerinde şiddetin
olmamasını, bu konuda tüm toplumun gerekli kültürel ve sosyal
değişimlerini sağlayarak kendisine yapılmasını
istemediği bir şiddet unsurunu başkasına yapmayacak bir
kültüre ulaşmasını bir sağlık çalışanı
ya da bu ülkenin bir evladı olarak arzu ediyoruz.
Bu sağlık
tanımlamasını yaptığımız bir yerde, bedenen,
ruhen ve sosyal olarak bozulmuş bir kişinin eski hâline
dönüştürülmesini sağlamaya çalışan bir sağlık
çalışanları kadrosu, sağlık emekçileri -doktor, ebe,
hemşire ve hatta temizlik elemanına kadar bu insanlar- son
yılların ya da son zamanların tabiriyle 7/24, üç yüz altmış
beş gün, bu bahsettiğimiz, Dünya Sağlık Örgütünün
tanımındaki sağlığı bozulmuş insana bir
hizmet sunma adına çalışmaktadırlar. Bu vesileyle
sağlık çalışanlarının tümünün, bütün zaman
dilimlerini, eşinden, çocuğundan veya dostuyla olan sohbetinden zaman
ayırarak, gecenin üçünde ya da beşinde herhangi bir şekilde
arandığı takdirde bütün o anki yaşam alanını terk
ederek karşı taraftaki sağlığı bozulmuş
insana o sağlığını düzeltme adına emek sarf
etmeye giden bir kadro söz konusudur. O nedenle de sağlık
çalışanlarına
Elbette ki tüm mesleklerin kendi adına
konuşulduğu zaman bir değeri vardır, bir takdiri söz
konusudur ama bugün sağlıkta şiddeti konuştuğumuz bir
yerde, özellikle meslektaşlarımızın ve diğer tüm
sağlık çalışanlarının sağlık üzerine bu
emeklerini yâd etmek ve onların ödenemez ve şükranla anılmadan
geçilemez bir meslek icra ettiklerini kendileriyle paylaşmamız
gerekiyor.
Sağlık
hizmetlerinin sunumunda hasta, hasta yakınları ve sağlık
çalışanları arasında karşılıklı
saygıya dayanan bir ilişki yaşanmaktadır ama maalesef, bu
ilişki belirli bir noktada bozulabilmektedir. Bu bozulma üzerine verilen
önerge, bugün, bir Meclis araştırması olarak
tamamlanmış ve güzel bir rapor olarak sunulmuştur.
Sağlığı bozulmuş kişinin ölüm kalım meselesi
ve hastalığın iyileşmeme ihtimali karşısında
hasta ve hasta yakınları, bazen, tüm bu sorunları çözecek
kişiye, kutsadığı doktora ya da sağlık
çalışanına zarar vermek gibi bir ruha bürünmektedirler. Böyle
bir durumda, stresli, kırılgan, endişeli, çökkün, agresif ve
yüksek beklentileri olan hasta ve hasta yakınları,
karşısındaki sağlık çalışanından, o
sağlığı bozulmuş olanın tüm sorununun
giderilmesini beklemekte ya da giderilemeyen bu sorunun sorumlusunu
sağlık çalışanı olarak bazen görebilmektedir. Hiçbir
zaman onaylamayacağımız, sadece sağlık
çalışanlarına olan şiddet değil, hiçbir alanda onaylamayacağımız
bu şiddet, baskı, eziyet, korkutma, sindirme, öldürme,
cezalandırma, tehditler, sözlü hakaretler ve fiziksel saldırılar
şeklinde olabilmektedir. Tabii, olabilmektedir derken -bunu yumuşattığımda-
hiç kimse algılamasın ki bunun olmasını hoş
karşılıyoruz. Hiçbir insanın bir başka insana bu
saydığımız şiddet unsurlarından hiçbirisini
uygulamaması en büyük dileğimizdir ve arzumuzdur. Bu
davranış değişiklikleri zaman içerisinde şiddete
dönüşebilmektedir ve bu şiddetlerin sonucu olarak da bu araştırma
komisyonu karşımıza gelmektedir.
Elbette ki sağlıktaki şiddetin nedenleri
içerisinde ana nedendir dememekle beraber
Biraz sonra bütün
konuşmacıların konuşmalarına ayrıntılı
bir şekilde cevap vermeye çalışacağım. Ama bütün
konuşmacılarımız, sağlıktaki dönüşümü
anlatırken ve şiddet olgusuyla bunu pekiştirmeye ve
bağdaştırmaya çalışırken sağlıktaki
dönüşümün performans sistemi üzerine bütün kurguyu kurmuşlardır.
Elbette ki sağlıkta dönüşüm sistemi içerisinde raporda yer alan
cümlelerin tümüne saygı duymakla
Ama sağlıktaki dönüşümün
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisindeki herkes
tarafından nasıl algılandığını ve bu
dönüşümle de millete hangi hizmetlerin götürüldüğünü iyi
konuşmak gerekiyor.
Birçok
konuşmacımız
. Yeri geldiğinde konuşacağız.
Hekime müracaat oranının artmış olmasını dahi
eleştirebilecek konuşmalarla karşı karşıya
kaldık. Bundan on sene önce, on beş sene önce yine bir
sağlık çalışanı olarak burada konuşan
sağlıkçı arkadaşlarımız Hekime müracaat
oranı Türkiye'de 3,2yken Avrupada 8,2. Bu anlamda çok geri
kalmış bir ülkeyiz. diye
Hekime ulaşma oranının, sağlığa
erişebilirlik oranının artmasını arzu edecek bütün
arkadaşlarım, burada, 8,2ye ulaşılmış
olmasını, sağlıktaki şiddetin bir unsuru ya da
sağlıktaki bozulmanın bir nedeni olarak sunabilmektedirler.
İnsaf diyecek kadar bir noktaya gelen bu konuda
Ama -toplum biliyor ki-
bir kişi, bir yılda, istediği zaman sağlığa ve
istediği yerde, istediği yörede, istediği hastanede ve
istediği tetkiki yaptırabilecek bir noktaya ulaştıysa bunun
memnuniyeti de elbette yansımaktadır.
Bununla ilgili kendi bölgesel örneklerimizi
vermeyi çok sevmemekle beraber Anadolunun küçük, unutulmuş bir
şehrinin son on iki yılda sağlıkta aldığı
hizmetlerin önemli bir oranda il dışına sevk
MRdı,
tomografiydi, fako cihazıydı, taş kırmaydı, nitelikli
yatak sayısıydı ya da bir yılda 1.331 ameliyat
yapılırken bugün 6.500 ameliyata ulaşırken
Komşu
ilimizin milletvekilinin gülerek baktığı ve bir başka
konuşmalarında, ilimizin bir ilçe hastanesindeki sağlık
kalitesini örnekleyerek kendi ilini anlatmaya
çalıştığı konuşmayı da
hatırlıyorum. İlimizin
Kelkit ilçesinin de, Kürtün ilçesinin de, Torul ilçesinin de, Şiran ve
Kösesinin de dört dörtlük hastaneleri söz konusudur. Hekim ihtiyaçları da
2002ye göre son derece iyi karşılanmıştır. Özellikle
hasta memnuniyeti de Türkiye ortalamasının üzerinde, yüzde 84 olarak
bizlere yansımaktadır.
Sağlıkta
dönüşümde başka neler olmuştur? Sağlıkta
dönüşümde bebek ölüm hızı hızlı bir oranda
düşmüş, anne ölüm hızı -yüz binde
baktığımız zaman- önemli bir oranda düşmüştür.
Yine,
sağlıkta şiddeti araştırırken veya
sağlıkta şiddeti konuşurken, bundan on iki yıl önce
6.076 muayene odası varken yani hasta Türkiye'de bir gün içerisinde 6.076
odada doktorla karşılaşırken, bugün 20 binin üzerinde bir
karşılaşma söz konusudur. 2002 yılında bir yılda
200 milyon civarında muayene varken yani bir hasta bir doktorla bir
yılda 200 milyon kez karşılaşırken, bugün Türkiye'de
600 milyon kez karşılaşmaktadır.
Yine aynı
şekilde, 2002 yılında ambulans sayısı 618 iken bugün
3.464e ulaşması ve istasyon sayısının artmasıyla
beraber bu acil hizmetlerinde kırsalda da yüzde 100e ulaşılarak
acil ve ambulans transferindeki hasta ile sağlığın
buluşması önemli bir oranda artmıştır.
Elbette ki bu
artışların oluşturduğu sonuç olarak
sağlıktaki şiddeti tanımlamak doğru değildir,
hiçbir zaman da bu tanımlamanın içine
sığınmayacağım ama sayısal olarak bir
artış söz konusuysa da hekim ile sağlık
çalışanlarının karşılaşması
arasındaki artışın da bununla
kıyaslanmasının gerekli olduğunu söylemek gerekmektedir.
Tabii ki
sağlıktaki dönüşümde hastane yatak kapasitelerinin, nitelikli
yatak oranının artması yoğun bakım yatak
sayılarının 850lerden 11 binlere ulaşması, yanık
tedavisinde yatak sayılarının 35lerden 400lere ulaşması
ve hastanın sağlık hizmetinde istediği hizmeti
istediği bölgede alabilmesi önemlidir.
1990-1992
yılları arasında Diyarbakırda üniversite hastanesinde
hekimlik yapmış bir kardeşim olarak HDP milletvekili
arkadaşımızın da bu anlamda söylediklerine cevap vermemiz
gerekmektedir. Sağlıktaki dönüşümün en fazla
yararlanıldığı ya da sağlıktaki dönüşümün
pozitif çıktılarının en fazla alındığı
yer Güneydoğu Anadoludur; hekim sayısıyla, sağlık
çalışanı sayısıyla, sağlıktaki hasta
sevklerinin ileri merkezlere sevkiyle. 1990-1992 yılları
arasında yanıklı bir hasta güneydoğuda, Diyarbakırda
bize geldiği zaman, biz o zaman otomatikman, hastayı dahi görmeden
Balcalı Devlet Hastanesi diye Adanaya sevk ediyorduk. Yüzlerce
hastanın sevki ya da koruyucu hekimliğin birincil ayağı
olan halk sağlığının, bulaşıcı
hastalıklar açısından yüzlerce vakanın -şahsen,
bizatihi kendimin gördüğü sıtmanın, tüberkülozun, dizanterinin-
bugün tüm Türkiyede, onlar, yüzler ya da sıfırlar düzeyinde
olduğu bir Türkiyede sağlıktaki dönüşümün bu taraflarını
da elbette konuşmamız gerekiyor.
MEHMET HİLAL KAPLAN
(Kocaeli) Tüberküloz mu sıfır oldu?
KEMALETTİN AYDIN
(Devamla) - Aşılama programlarının dünyadaki en yüksek, en
fazla olduğu ülkelerden birisi olduğumuzu, beş kuruş ücret
dahi alınmadığını ve aşılama oranlarının
önemli bir oranda yükseldiğini ve bunların ücretsiz olduğunu,
yeni doğan birçok yavrumuza tarama metotlarının
uygulandığını, fenilketonürinin, hipotiroidi
taramalarının Sağlık Bakanlığı
tarafından yapıldığını, yine erişkinlerde
obezite, diyabet, tütün gibi birçok uygulamanın Sağlık
Bakanlığı tarafından yapıldığını,
yine birçok koruyucu hekimliğin ve sanitasyon hizmetlerinin
Sağlık Bakanlığı tarafından iyi bir şekilde
yapıldığını da sağlıktaki dönüşümün
birer yansımaları olarak konuşmamız gerekmektedir. Elbette
ki bunların yansıması olarak da, iller bazında
değişmekle beraber, yüzde 75ler, yüzde 79lar civarında bir
sağlıkta memnuniyet söz konusudur.
Birkaç konuşmacı
arkadaşımızın bu sağlıktaki şiddet
konuşulan bir ortamda mimikleriyle, ses tonlarıyla ve vücut
dilleriyle şiddeti içerir tarzda konuşmuş olduklarını
da burada sizlerle paylaşarak özellikle bazı konulara cevap vermek
istiyorum. Sağlık politikalarınızı
beğenmiyorum. diyor ama milletin memnuniyetinin yüzde 80lerde
olduğunu bir kısım milletvekili arkadaşlarımıza
iletmek istiyorum ve özellikle Cumhuriyet Halk Partisinden bir milletvekili
arkadaşımızın konuşmasında şu kelimenin
tutanaklardan çıkarılmasını istirham ediyorum: Kaç kelleye
baktıysa o kadar para alacak doktor. Özellikle buradan kişinin
kendisinin de -söyleyen kendisini bilir anlamında- bu kelle kelimesinin tutanaklardan çıkarılması
adına, Sayın Başkanın biraz önce söz verdiği gibi,
yine kendisinin şifresini girerek aldığı sözden, bu
milletin kelle muhabbetini düzeltmesini arzu ediyorum.
Yine Sayın
Başbakanımızla ilgili konuşmasında klasik siyasetin
içerisinde çok kullanılan bir cümleyi burada sizlerle paylaşmak
istiyorum: Ben de bu vatandaşa size nasıl bu kadar oy veriyor mu
diyeyim? diyerek buradan dolaylı bir yolla sayın milletvekili, vatandaşlara,
AK PARTİye, AK iktidarlara ve AK icraatlara nasıl bu kadar oy
verdiğini -dolaylı bir yönde- soruyor. Vatandaşa zaten, seçim geldiğinde sandıkta
gidilip iradesi soruluyor ve iradesini de orada dile getiriyor. Herhangi bir
şekilde, buradan, Meclisin milletvekili olarak çıkıp Meclisin
kürsüsünden vatandaşı,
milletin iradesini böyle sorgulamasını da yine
arkadaşlarımızın değerlendireceğini umuyorum.
Yine Milliyetçi
Hareket Partisinden bir milletvekili arkadaşımız,
polikliniklerde beklemenin olduğunu, kuyrukların
arttığını... Sağlık hizmetlerine
ulaşım iyice zorlaşmıştır. gibi bir
tanımlama yaptı. Biraz önce anlattığımız gibi, 6
binlerden 20 binlere çıkan poliklinik odasını, 90 binlerden 130
binlere ulaşan hekim sayısını, uzaktan randevu sistemiyle
kuyrukların önemli bir oranda ortadan kalktığını ve
sağlık hizmetlerinin de -hekime 8,2 ulaşılarak-
ulaşılabilir olduğunu hatırlatarak geçmek istiyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisinden bir milletvekili arkadaşımız -ki doktor
olduğunu öz geçmişini okuyarak anladım-
konuşmasının yüzde 60ını sağlıkta
şiddet dışında konuşmuştur. Bugün burada
sağlık çalışanlarına olan şiddeti konuşurken
hekim kökenli bir arkadaşımızın sağlıktaki bu
konuda konuşmasının yüzde 60ını bu konunun
dışına ayırmış olması... Ve Cumhuriyet Halk
Partili milletvekili arkadaşların bu komisyon raporunu, 300
sayfalık bu komisyon raporunu okuyarak bir arada
tartışmalarını istiyorum çünkü birisi güzel rapor
olduğunu, güzel sonuçlar alındığını, 66 maddenin
iyi olduğunu ve özellikle AK PARTİ milletvekillerinin bazı
maddeleri buraya koydurarak iyi davrandıklarını söylerken yine
Cumhuriyet Halk Partisinden doktor kökenli bir
arkadaşımızın aynı komisyon raporunu hayal
kırıklığı olarak değerlendirmesi ve 66 maddenin
anlamsız olarak oraya yazılmış olduğunu söylemiş
olması da yine
Partinin kendi içerisinde sağlık
politikaları anlamında bir araya gelerek, gelecek yıllarda
milletin önüne giderken hangi sağlık politikalarını
belirlemenin gerekli olduğunu iki doktor arkadaşımızın
konuşacağını umuyorum.
Yine, Cumhuriyet
Halk Partisinden bir arkadaşımız öyle bir konuşma
yaptı ki bu konuşmayı sizlere sadece kendimi imtihan etmek için
soruyorum. AK PARTİ grup sıralarından hiçbir cümlesini
dinlemelerini istemiyorum, özellikle Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlardan
AK PARTİ milletvekili olarak şu önerileri getirdiğimde bana ne
cevap vereceklerini merak ediyorum. Cumhuriyet Halk Partisindeki hukukçu bir
arkadaşımız -iki tane öneri buraya getirdi- bu raporun hiç
olmadığını söyledi, bütün konuşmasını
buradan yaptı ama güvenliğe yönelik önerilerini sizlerle
paylaşmak istiyorum. Bir hastanede güvenliğe yönelik olarak
söylediği önerilerde diyor ki: Her serviste, hatta katlarda gezici
güvenlik görevlilerinin bulunması, hastane girişinde x-ray
cihazlarının bulunması, güvenlik kameralarının
artırılması ve sesli hâle getirilmesi, güvenlikçi
sayısının artırılması, güvenlikçi yetkilerinin
artırılması, hastane polislerinin olması, korumalı
banko sistemlerinin oluşturulması -ve daha da gitmiş- sağlık
çalışanlarına koruma tekniklerinin öğretilmesi. Ben bu
önerileri bir AK PARTİ milletvekili olarak size bir kanun teklifinde
getirdiğimde Cumhuriyet Halk Partili milletvekili
arkadaşlarımın bir hastaneyi F tipi cezaevine dönüştürme
önerisi olarak buna nasıl karşı koyacaklarını buradan
tahmin ediyorum. Burada eğitim söylenebilir, sosyolojik analizler
söylenebilir, psikososyal destekler söylenebilir, memnuniyet
tartışmaları yapılabilir, her şey söylenebilir ama bir
hastane, hastane koridorları için F tipi cezaevinde dahi olmayan
bunları söyleyen bir Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili de özellikle
Sağlık Bakanlığına dönerek Hasta hakları,
hastaları kışkırtıcı hâle getirmektedir. diyor.
Bir insan hakkı olan hasta hakkını, hasta haklarını anlatan,
2005ten beri bunu kuran bir Hükûmete dönüp Bu vermiş olduğunuz
haklar, kusura bakmayın, hastaları
kışkırtıcı bir hâl almaktadır. diyebilmektedir.
Tüm bunları özellikle bilgilerinize sunmak istiyorum.
AK PARTİ
adına konuşan arkadaşımız on dakika boyunca
önerilerini sunmuş...
Özellikle de
doğu ve güneydoğu için bir konuyu sizinle paylaşmak isterim
değerli arkadaşlar. 2002den önce orada sorunlar vardı,
şimdi merkezîleşti, hastalar buraya geliyor. derken şunu
söyleyebilirim: 2002de Ağrıda 26.883 kişiye 1 hekim
düşerken bugün Ağrıda 3.631 kişiye 1 hekim
düşmektedir.
Yine, bir milletvekili
arkadaşımızın -genç mi, yaşlı mı
olduğunu bilmiyorum, uzaktan görünmüyor- konuşmalarında ak bir
Hükûmete karanlık bir Hükûmet diyebilen bir kişinin, karanlık
bir yüz ve karanlık bir bakışa sahip olan bir kişinin
söyleyeceği hiçbir karanlık kelime ak hükûmetlerimizi ve AK
PARTİmizi bağlamayacaktır.
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) Bunlar yakışmıyor size değerli
meslektaşım.
KEMALETTİN
AYDIN (Devamla) - Değerli kardeşlerim, değerli milletvekili
arkadaşlarım; sağlıkta sağlıklı
iletişimin kurulacağı, şiddetin azaltılacağı
günleri diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Aydın.
Sayın
milletvekilleri, on beş dakika ara veriyorum .
Kapanma Saati: 19.01
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.21
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 94üncü
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
454 sıra
sayılı Meclis Araştırması Komisyonu Raporunun
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN Evet,
buyurunuz Sayın Atıcı.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Sayın Başkan, gerçi, ara verdiniz, sataşmadan söz
veremeyeceksiniz muhtemelen ama
BAŞKAN Evet.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) En son konuşan milletvekili arkadaşımızın
sözleri doğrudan beni ilgilendirdiği için bir söz hakkı
istiyorum, nasıl bir çözüm bulursunuz bilmiyorum ama ister yerimden ister
kürsüden, nasıl uygun görürseniz.
BAŞKAN
Yerinizden lütfen. İki dakika süre veriyorum.
Buyurunuz,
yerinizden açıklamanızı yapınız.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
27.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı'nın, Gümüşhane Milletvekili Kemalettin
Aydının 454 sıra sayılı Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu üzerinde AK PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, bu kaç kelleye baktıysa o kadar parayı ben çok
bilinçli bir şekilde kullandım ve tutanaklarda da aynen
kalmasını istiyorum çünkü şehitleri kelle yapan zihniyet
aynı zamanda, hastaları da kelle hâline getirmiştir.
Hastalığınızı eğer reddederseniz o zaman çare
bulamazsınız. Bu Hükûmet kaç kişiye bakıyor isen o kadar
para vermektedir, aksini iddia eden arkadaşım varsa buyursun,
söylesin. Performans sistemi, evet, kelle başı para verme sistemidir,
açık, net konuşuyorum. Bunu asla hastalara bir
saygısızlık olarak kimsenin yorumlamaması gerekiyor.
Şehitleri nasıl kelle hâline getirdiyse bu Hükûmet, aynı
şekilde, hastalarımızı da maalesef, kelle hâline
getirmiştir. Bu yetmemiştir, sağlığı da
alınır, satılır bir mal hâline getirmiştir.
Şimdi, biz
burada söz verdik birbirimize Sağlık sistemini
eleştirmeyeceğiz. dedik. Yani Şiddeti konuşuyoruz, sağlıkta
çok fazla bir şey konuşmayalım. diye birbirimizle
konuşmuş idik ama sayın milletvekili kalkıp böyle
şeyler söyleyince de insan tabii, duramıyor.
Efendim,
sağlıkta dönüşüme her şeyi atfetti sayın milletvekili.
Hayır, efendim, bebek ölüm hızı Türkiyede en sert
düşüşünü sağlıkta dönüşümden önce
yapmıştır, rakamlara kendisi de bakabilir. Ben bir çocuk
hekimiyim, üstelik yeni doğan uzmanıyım.
Doktora gitme
oranıyla övünen tek ülke Türkiyedir. Herkes koruyucu hekimlikle doktora
gitmeyi azaltır, övünür, biz doktora giderek mutlu olmaya
çalışıyoruz.
İstediğin
hizmeti istediğin bölgede alıyorsun. Sayın Milletvekilim, yok
böyle bir şey. Yani istediği hizmeti istediği yerde
alamıyor. Biz hekimler, sağlık çalışanları el
birliğiyle iyi şeyler yaptık, hem bu Hükûmet döneminde
yaptık hem geçmiş hükûmetler döneminde yaptık. Biz bu ülkede
tüberkülozu azalttık, biz bu ülkeden kızamığı kovduk,
polioyu, çocuk felcini kovduk ama sizin sayenizde, maalesef, polio geri geldi,
kızamık geri geldi. Bunları istatistiklere bakarak söyleyin.
Allah aşkına, hangi hükûmet aşıdan para aldı da siz
diyorsunuz ki Sağlıkta dönüşümde aşıdan para
almadık!
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
KEMALETTİN
AYDIN (Gümüşhane) 3 aşı veriyordunuz, şimdi 12 tane
aşı veriliyor.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Allah aşkına, yani hükûmetlerin hangisi koruyucu
aşılardan para aldı da siz bununla övünüyorsunuz? Bunlara dikkat
etmek lazım.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Atıcı.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
(Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 22 Milletvekilinin; Tokat Milletvekili Reşat Doğru
ve 20 Milletvekilinin; Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 26
Milletvekilinin; Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer ve 24
Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal ve 24 Milletvekilinin;
İzmir Milletvekili Hülya Güven ve 22 Milletvekilinin; Mersin Milletvekili
MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır ve 19 Milletvekilinin; Ankara
Milletvekili Cevdet Erdöl ve 37 Milletvekilinin; Bingöl Milletvekili İdris
Baluken ve 22 Milletvekilinin ve Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı
ve 20 Milletvekilinin; Sağlık Çalışanlarına Yönelik
Artan Şiddet Olaylarının Araştırılarak
Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis
Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve
Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/49, 113, 118, 252, 253,
254, 255, 256, 257, 258) (S. Sayısı: 454) (Devam)
BAŞKAN -
Komisyon adına Adana Milletvekili Necdet Ünüvar.
Buyurunuz Sayın
Ünüvar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(10 / 49, 113, 118, 252,
253, 254, 255, 256, 257, 258) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI
KOMİSYONU BAŞKANI NECDET ÜNÜVAR (Adana) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sağlık çalışanlarına
yönelik şiddet olaylarının araştırılması ve
gerekli önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu raporu hakkında Komisyon
Başkanı sıfatıyla söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, sağlık gerçekten çok önemli, şiddet de çok önemli.
Belki sözümün en başında ifade etmem gerekir, yeni bir polemik konusu
açmak istemiyorum ama her şey siyasetin ilgi alanındadır,
siyaset her konuyla ilgilenir, şiddet de yine siyasetin ilgi
alanındadır; sporda, sağlıkta, kadına şiddet,
çocuğa şiddet, sokaktaki şiddet, her türlü şiddetle siyaset
ilgilenir ama şiddet üzerinden bir siyaset yapmanın doğru
olmadığını düşünüyorum.
Biz açıkçası,
dört aylık Komisyon çalışmalarımız esnasında,
iktidarıyla muhalefetiyle, şiddetle ilgili gerçekten çok verimli
çalışmalar yaptık. Şüphesiz tartıştık,
şüphesiz anlaşamadığımız noktalar oldu,
şüphesiz birbirimizi yanlış anladığımız
noktalar oldu ama en son birleştiğimiz husus şu oldu: Sağlıktaki
şiddetin son derece önemli olduğunu ve her bir şiddet
hadisesinin istatistiklerden bağımsız bir şekilde önlenmesi
gerektiğini ifade ettik ve yine ediyoruz.
Tabii, esasında, bizi
takip eden yüz binlerce sağlık çalışanı da vardı.
621.286 kişi bu Komisyon çalışmalarının en son
görüşmelerini de takip ediyordu. Maalesef, benim konuşmam Meclis
televizyonunun yayında olmadığı bir saate denk geldi.
Onlara, mensup olmaktan gerçekten şeref duyduğum, onur duyduğum
sağlık çalışanlarına şükranlarımı ifade
etmek isterdim. Onlar çok fedakârca, cefakârca çalışıyor ve 77
milyon insanımıza, hatta zaman zaman, yurt dışından
gelen başka ülkelerin vatandaşlarına da gerçekten büyük bir
saygıyla, büyük bir fedakârlıkla sağlık hizmeti sunuyorlar.
Keşke, onlara da canlı yayın devam ederken
şükranlarımızı sunabilseydik ama her ortamda, onlara
medyunuşükran olduğumuzu da ifade etmemiz gerekiyor.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Sayın Başkanım, önerelim, açsınlar lütfen. Sizi
de dinlesinler, mutlu oluruz.
NECDET ÜNÜVAR
(Devamla) Efendim, kuralı bozmayalım bence. Kuralı bozmamak
adına ben bu konuşmamı kendi İnternet siteme de
koyacağım. Onun için
SAKİNE ÖZ
(Manisa) Bozalım, bizce sakıncası yok.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Bizce bir sakıncası yok, memnun oluruz.
NECDET ÜNÜVAR
(Devamla) Kuralı bir kişi için bozmak bence doğru değil,
o da başka bir konudaki sıkıntıyı beraberinde
getirebilir. Ama, biz onlara olan sevgimizi, saygımızı her
ortamda ve her durumda ifade ediyoruz gerçekten. Ben de siyasetten sonra, yine,
sağlık mensubu olmanın onurunu, gururunu bugüne kadar
taşıdığım gibi bundan sonra da
taşıyacağım.
Şimdi,
aslında, hepimiz, sağlık çalışanları olarak bir
aileyiz ve 77 milyon insana din, dil, ırk, mezhep ayrımı
gözetmeksizin, onları herhangi bir ayrıma tabi tutmaksızın
hizmet veriyoruz onurla, gururla. Sağlık hizmetleri gerçekten çok
önemli bir hizmet değerli arkadaşlar, ertelenemez bir hizmet. Yani,
sağlık hizmeti verilmesi gerektiği zaman, o hizmetin en uygun
şartlarda, en hızlı ve en kaliteli şekilde verilmesi
gerekir. Özelliği, yüz yüze verilmesi yani uzaktan kumandayla
sağlık hizmetinin verilemeyeceğini hepimiz biliyoruz. Belki
yardımcı olmak mümkün ama gerçek bir sağlık hizmeti yüz
yüze ancak verilebilir ve bütün dünyada kutsal bir hizmet olarak görülür çünkü
acıları paylaşmak, acıları dindirmek çok zor, çok
zahmetli ama bir o kadar da mukaddes, kutsal bir görevdir.
Ben şimdi,
olaya farklı bir cepheden yaklaşmak istiyorum. Hepimiz, burada doktor
olmayan dostlarımız da var, onlar hasta olduğu zaman veya bir
yakını hasta olduğu zaman mutlaka hastaneye gitmişlerdir.
Ama, acaba hasta olmadan da hastaneye gitme, orada olan biteni gözleme
fırsatı bulduk mu? Belki bulamamış olanlar için ifade etmek
isterim şöyle küçük bir ufuk turuyla: Hastaneye gittiğimiz zaman, o
mesai saatleri içerisinde, özellikle poliklinik hizmetlerinin verildiği,
laboratuvar ve görüntüleme hizmetlerinin verildiği yerlerde bir
koşuşturmaca olduğunu görürüz, herkesin işin bir ucundan
tutmaya çalıştığını görürüz. Ama, özellikle mesai
sonrasında acil servislerin veya acil hizmetlerin verildiği
polikliniklerin yoğunlaştığını görürüz ve orada
artık hiç kimsenin uykusundan fedakârlık etmediği zaman
fedakârlık yapan az sayıdaki sağlık
çalışanının fedakârca o hizmetleri vermeye
çalıştığını görürüz.
Bunu bir rakamla
ifade etmemiz gerekirse yani bu yoğunluk nedir diye ifade etmek gerekirse
belki Türkiye çapında da rakam vermek mümkün ama ben Ankara Numune
Hastanesinin 2013 yılı verilerini aldım. Ankara Numune
Hastanesinde 1 milyon 542 bin muayene yapılmış 2013
yılında, bir yıl içerisinde. Bunların 196 bini acil
servislerde yapılmış, yüzde 12,7 civarında; 52 bin
kişi de hastaneye yatmış, yani yüzde 3,3 civarında vatandaş
da hastaneye yatmış.
Tabii, bu kadar
yoğun bir hizmetin olduğu noktada, şüphesiz her bir hadisenin
bile canımızı son derece sıktığı ve
gerçekten büyük bir ızdırap duyduğumuz şiddet hadiseleri de
karşımıza çıkabilmektedir. Tabii, burada şöyle bir algı
oluşmasın: Her eline bıçağı alan âdeta doktora,
hemşireye saldırıyor değil, Allaha şükür ki öyle
değil ama saldıran var mı? Var. Zaman zaman çok ciddi ölçüde
yaralanan kardeşlerimiz oluyor, sağlık
çalışanlarımız oluyor; doktorumuz, hemşiremiz oluyor
ve zaman zaman da hayatını kaybeden kardeşlerimiz oluyor.
Nitekim, bu Komisyonumuz da pek çok önerge sahibi
arkadaşımızın ifade ettiği gibi, rahmetli Ersin
Arslanın 17 Nisan 2012 tarihinde, tedavi ettiği bir dedenin torunu
tarafından bıçaklanarak katledilmesinden sonra kuruldu, bu Komisyon
-pek çok önerge verildi- daha sonra kuruldu.
Daha çok acillerde
şiddet oluyor demiştik, yüzde 79u acil ve polikliniklerde oluyor.
Daha çok doktorlara, daha sonra hemşirelere şiddet oluyor ve Komisyon
raporumuzu yaptığımız sırada, yazdığımız
sırada şiddetin yüzde 29unun yalnızca sözlü, yüzde 15inin yalnızca
fiziksel, yüzde 56sının da hem fiziksel hem sözel nitelikte bir
şiddet şeklinde olduğunu tespit etmiştik. Sözel
şiddetin daha çok kadın sağlık
çalışanlarına, fiziksel şiddetin ise daha çok erkek
sağlık çalışanlarına yönelik olduğunu ve
şiddetin daha çok 18.00-24.00 saatleri arasında olduğunu ifade
etmiştik. Yani, hem acilde çok fazla hem 18.00-24.00 saatleri
arasında çok fazla.
Yine, hastaneye
gittiğimiz zaman yani özellikle acil durumlarda gittiğimiz zaman en
çok yoğunluğun, en çok koşuşturmacanın o saatlerde ve
acillerde olduğunu görürüz.
Tabii bütün bunlar
bize neyi gösteriyor? Bütün bunlar şiddetin aslında sebeplerinin,
özellikle bazı sebeplerinin çok öne çıktığını
gösteriyor. Nedir onlar? Uzun bekleme süreleri, sağlık
çalışanının yetersizliği, iletişim problemleri,
stresli hasta yakınları ve kalabalık, gürültülü ortamlar; hasta
ve hasta yakınlarının aşırı istekte
bulunması, mental ve davranış bozuklukları olan hasta veya
yakınlarının olması.
Tabii şiddet
her alanda var. Sağlıkta, sporda, sokakta kadına yönelik
şiddet var. Birkaç konuşmacı arkadaşımız ifade
etti -uluslararası bir ifadedir- sağlıktaki şiddet
diğer alanlardan 16 kat daha fazla. Bu, işin hassasiyetinden
kaynaklanıyor, birazcık da sektörün içindeki hizmetin tabiatından kaynaklanıyor ve
insanların herhangi bir hizmeti
alması gerektiği zaman bir saniye bile bekleme tahammüllerinin
olmadığı bir noktadan kaynaklanıyor.
Bütün dünyada
şiddet oluyor. En fazla İngilterede
çalışılmış, yüzde 90 civarında sağlık
çalışanlarına yapılan anketlerde, ömründe, meslek
hayatlarında 1 kez şiddete uğrama oranı yüzde 90
civarında. Ama Türkiyeyi diğer ülkelerden ayıran, ayırt
edici bir özellik var, o da şu: Diğer ülkelerde daha çok şiddeti
uygulayan hastalar iken Türkiyede yüzde 91 oranında hasta yakınları.
Birazcık bizim cümbür cemaat hastaneye gitmemiz veya daha kalabalık,
yakınlarla beraber hastaneye gitmemiz de mutlaka bu sebeplerden birisi
olabilir.
Şimdi,
bazı arkadaşlarımız rakamlar verdiler, şiddetin 5 kat
arttığını ifade ettiler ama bu ifadelerin tam olarak
gerçeği yansıtmadığını söyleyebilirim. Bunun bir
sebebi, daha önceki kayıt sistemlerinin maalesef şiddeti tam olarak
tespit edebilmemize imkân tanımamasıdır. Özellikle 2012den
itibaren Beyaz Kod uygulaması
Yani, 113 kodlu telefona veya bir butona
basarak -ki daha çok butona basarak sağlık çalışanları
şiddete uğradığını ihbar ediyorlarmış
Sayın Bakanımızdan biraz önce öğrendim- Beyaz Kod sistemine
müracaat ediyor ve orada herhangi bir şiddete maruz kalma durumunda olay
hem idari hem adli açıdan bir soruşturmaya tabi tutuluyor. O Beyaz
Kodla ilgili, tabii, bendeki son rakam 1 Haziran 2012 ile 5 Mayıs 2014
tarihleri arasında yani yaklaşık iki yıllık dönemde
yargı mercilerine intikal eden 14 bin vaka var, toplam 19.655. Muhtemeldir
ki bazıları idari veya adli soruşturmaya tabi
tutulmaksızın hasta hakları biriminde -bizim Komisyon
çalışmalarımız esnasında sağlık
iletişim merkezi hâline dönüştürmüştü Sağlık Bakanlığı,
ki başarılı bir uygulama- belki bir kısmı çözülüyor.
Şimdi, Beyaz
Kod sisteminde net olarak kayıtlarımız var yani şayet
herhangi bir mukayese yapılacaksa o mukayeseyi daha sonraki dönemlerde
yapmanın daha sağlıklı olacağını
düşünürüm. Yoksa sayıdan ziyade niteliğin çok önemli
olduğunu ifade etmeliyim yani sayı ne olursa olsun, az veya çok,
sayıları yarıştırmanın çok anlamsız bir
durum olduğunu ifade etmeliyim. Çünkü, şiddetin ne iktidarla ne
muhalefetle alakası var, asıl o hizmeti alacak
vatandaşlarımızın hizmeti alıp alamamasıyla
alakasının olduğunu ifade etmeliyim, yoksa sayıları
yarıştırmak çok da sağlıklı değil. Mühim
olan o sağlık hizmetini fedakârca yapan kardeşlerimizin huzur
içerisinde o hizmeti yapabilmesini sağlamaktır. O yüzden,
sayılara çok fazla takılmaktan ziyade, özellikle o şiddetin en
ücra köşede bile uygulanan şeklini azaltmanın bizim asıl
amacımız olması gerektiğini çok rahatlıkla
söyleyebilirim.
Tabii, değerli
arkadaşlar, Komisyonumuzun rahmetli doktor arkadaşımız
Ersin Arslanın vefatından sonra kurulduğunu, dört parti
grubunun da önergeler verdiğini ifade etmiştim. Ama burada belki
dikkatten kaçtı, önerge sahibi arkadaşlarımızın birisi
en azından söyler mi diye bekledim ama önerge sahiplerinden bir tanesi
rahmetli Mevlüt Aslanoğluydu. Mevlüt Aslanoğlu gerçekten
vefatından büyük üzüntü duyduğum, benim de çok değer verdiğim
bir kardeşimdi, insan sevgisi çok yüksekti, sağlık
çalışanlarına muhabbeti de hakikaten çok yüksekti; ilaveten,
sağlık yatırımlarının bir kısmına da
öncülük ettiğinin, bir kısmına da gerçekten bizzat önderlik
ettiğinin yakinen şahidiyim. Rahmetle anıyorum Mevlüt
Aslanoğlunu da bu vesileyle. Kendisinin de sağlıkla ilgili pek
çok problemi olmuştu ama sağlık çalışanlarına
olan derin muhabbetini sık sık gördük ve birlikte yaşadık.
Komisyonumuz bu
önergelerden sonra kuruldu ve ilk çalışmasını rahmetli Ersin
Arslanın ailesini ziyaret ederek, Gaziantepi ziyaret ederek yaptı.
24 toplantı yaptı; pek çok kurum, kişi ve STK temsilcilerini,
meslek örgütü temsilcilerini dinledi, gazetecileri dinledi, hasta hakları
derneklerini dinledi, şiddet mağdurlarını dinledi,
Sağlık Bakanlığı Müsteşarını dinledi.
Gerçekten onlara çok teşekkür ediyorum. Burada bütün
uzmanlarımız da Komisyon sıralarında. Onlar da sağ
olsunlar burayı teşrif ettiler, çok fedakârca
çalıştılar.
İktidarı
muhalefeti birlikte güzel bir iş yaptığımız
kanaatindeyim ve 292 sayfalık Komisyon raporumuzun 66 tane önerisi ne
kadar hayata geçerse kendimizi o kadar mutlu hissedeceğiz, yoksa raporu
yazmanın veya bir kitap hâline getirmenin çok da önemli
olmadığını düşünüyorum yani ne kadarı hayata
geçerse o kadarı önemlidir.
Bazı
konuşmacı arkadaşlarımız bir buçuk yıl sonra
gündeme getirildiğini ifade ettiler. Doğrudur, Ocak 2013te biz
Komisyon raporunu Sayın Meclis Başkanımıza takdim
etmiştik ama aynı zamanda Sağlık Bakanımıza da
takdim ettik. Ve Komisyon raporumuzu takdim ettiğimiz sıralarda yeni
bir Sağlık Bakanı değişimi olmuştu, Sayın
Mehmet Müezzinoğlu göreve başlamıştı. İlk
ziyaretimde bu kitabı takdim ettim ve sık sık ziyaret
ettiğim zaman da her zaman masasının üzerinde ve gündemde
olduğunu bizzat gördüm.
Ve nitekim
değerli arkadaşlar, bu Komisyon
çalışmalarımızın içerisindeki çok değerli
uzmanlarımızın, Komisyon üyelerimizin, bize sunum yapan kurum
temsilcilerinin önerilerinin önemli bir kısmının da, en
azından önemsenebilecek bazı önerilerinin de hayata geçtiğini
memnuniyetle ifade etmeliyim. Onların en başında şiddetin
caydırıcılığının ön planda olması
gerektiğini hep vurguladık yani biz şiddetin önlenmesi gerektiğinin
daha önemli olduğunu ifade ettik. Onlardan en önemlisi, bir şiddet
hadisesi olduğu zaman o şiddeti uygulayan kişinin tutuklu
yargılanması önerisiydi ki hem Sayın Sağlık
Bakanımız hem Sayın Adalet Bakanımız konuya
duyarlı yaklaştılar ve bu konuyla ilgili bir kanuni düzenleme
yapıldı. Ve daha sonraki dönemlerde de özellikle mahkemelerin, hâkim
ve savcıların sağlık çalışanlarına yönelik
şiddet olaylarında daha az müsamahakâr
davrandığını da memnuniyetle görüyoruz. Tabii, bu kültür
meselesi. Yani, toplumda, maalesef, özellikle bazı dizilerde falan da yani
işte Hastayı iyileştirmedi. Bunun kafasına
vuracaksın, sıkacaksın. gibi esasında basit bir replik
gibi görünen ama toplumda geniş yankılar uyandıran birtakım
algıları değiştirmek çok kolay değil. O hâkim ve savcılarımızda
da -belki bir kısmında olabilir ama- bu algının giderek
sağlık çalışanı lehine, dolayısıyla
sağlık hizmetlerinin daha uygun şartlarda verilmesi
noktasında değiştiğini memnuniyetle görüyorum.
Sağlık
Bakanlığı, tabii o önerilerimiz doğrultusunda pek çok
sempozyum yaptı, pek çok yönetmelik değişikliği yaptı,
Çalışan Hakları ve Güvenliği diye bir birim
oluşturdu ki öteden beri Sağlıktaki Şiddeti
Araştırma Komisyonundaki doktor arkadaşlarımız,
özellikle Hasta Hakları Biriminin şiddeti teşvik ettiğini,
dolayısıyla sağlık çalışanlarının da
haklarının olduğunu ifade etmişti. Onları biz
raporumuza dercettik ve sağlık iletişim merkezi hâline gelmesi
gerektiğini, hastaların hakları olduğu kadar
sorumluluklarının da olduğunun özellikle ortaya konulması
gerektiğini ifade ettik. Sağlık
Bakanlığımız, çok sevinerek ifade etmek istiyorum ki bu
konularla ilgili de gerçekten çok önemli adımlar attı.
Ben rakamlar da
verebilirim yani rakamlar da aldım ama rakamları, Sayın
Bakanımız da burada, belki onun ifade etmesi çok daha doğru
olur. Yani, fiziki şartların düzeltilmesiyle ilgili güvenlik mensubu
sayısının artırılması, belli noktalardaki
kapılarda, en fazla şiddete yol açan noktalarda özellikle
birtakım tedbirlerin alınması, güvenlik kameralarının
sayısının artırılması ve uygun
aydınlatmanın yapılması noktalarında
açıkçası Sayın Bakanımızın vereceği
bilgilerin çok daha doğru ve çok daha sağlıklı
olacağını ifade ediyorum.
Ben
konuşmamın sonunda, gerçekten 17 milletvekilimizin her birine
ayrı ayrı teşekkür ediyorum, onlar çok gayret ettiler, zaman
zaman bazı görüşlere muhalefet etseler bile o ettikleri muhalefetin
sağlık hizmetlerinin daha iyi verilmesi, sağlık
çalışanlarının daha huzurlu hizmet etmesi noktasında
olduğunun her zaman bilincinde olduk. Onu raporumuzda o şekilde ifade
etmeye çalıştık. Uzmanlarımız vardı.
Uzmanlarımız çok gayret sarf ettiler bu raporun oluşmasında.
Hem eski Sağlık Bakanımız Sayın Profesör Doktor Recep
Akdağa hem mevcut Sağlık Bakanımız Doktor Mehmet
Müezzinoğluna hem rapora olan katkıları hem de raporun hayata
geçmesine katkıları sebebiyle çok teşekkür ediyorum. Medya
mensuplarımız çok ilgi gösterdiler.
İnşallah
raporumuz bundan sonraki süreçte sağlık
çalışanlarımızın daha az şiddete maruz
kalmasına vesile olur temennisiyle hepinizi saygıyla selamlıyor
ve hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Ünüvar.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Atıcı.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Sayın Başkan, Sayın Komisyon Başkanı,
sağlık çalışanlarına yönelik bir şiddet durumunda
kişilerin tutuklu yargılanacağını söyledi. Evet,
temennimiz buydu, bu şekilde istiyorduk fakat çıkan yasa böyle
değil; çıkan yasa, ancak ve de ancak iki yıl ceza gerektiren bir
suç olursa o da sadece sağlık çalışanlarına
değil, tüm kamu çalışanlarına
yaygınlaştırılan bir uygulamadır. Sayın Komisyon
Başkanını bu konuda uyarmak isterim. Sayın Sağlık
Bakanı da sanırım aynı şeyi söylemez diye ümit ederim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Atıcı.
Hükûmet adına
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu.
Buyurunuz
Sayın Müezzinoğlu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle, sağlık
çalışanlarına yönelik artan şiddet olaylarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinde 25 Aralık 2012 tarihinde
alınan karar çerçevesinde oluşturulan Araştırma
Komisyonumuz, bizler için son derece yol gösterici bir çalışmaya imza
atmıştır.
Hükûmetimiz
adına konuyla ilgili görüşlerime geçmeden önce Araştırma
Komisyonumuz üyelerine emeklerinden ve ortaya koydukları bu değerli
rapordan dolayı teşekkürlerimi sunuyorum.
Bir teşekkürü
de rapor üzerinde söz alan gerek iktidar gerek muhalefet gerekse önerge sahibi
milletvekili arkadaşlarıma yapmak istiyorum. Zaman zaman popülist,
zaman zaman siyasi bakış açılarıyla da olsa bütün konuşmacıların
önerilerini, eleştirilerini önemle değerlendireceğimizi ifade
ederek kendilerine özellikle teşekkür etmek istiyorum.
Tabii, burada
teşekkürde bulunmayı çok arzu ettiğim ama ancak Rabbim ona
gani gani rahmet eylesin. demek durumunda kaldığım, otuz iki
yılı aşan insani dostluk hukukum olan değerli dostum Mevlüt
Aslanoğluna Rabbim gani gani rahmet eylesin. Sağlık
sorunlarıyla uğraşmasıyla rağmen, ailesinin,
evladının sağlık sorunlarıyla uğraşmasına
rağmen buradaki çalışmaları hiç aksatmadan, kendi
alanı olmasa bile bu Sağlıkta Şiddet Komisyonunun
kurulması için önerge verme duyarlılığını da
gösterecek kadar hassas çalışmalar yapan değerli
milletvekilimize rahmet diliyorum, ailesine başsağlığı
diliyorum.
Tabii, sağlıkta
memnuniyetin yüzde 75lere geldiği bir konumu konuşuyoruz. Bu konumda
bu memnuniyetin esas sahipleri olan hekimlere, hemşirelere,
sağlık çalışanlarına buradan teşekkür etmek
istiyorum. Onların zaman zaman muhatap oldukları şiddet
eyleminden de gerek Meclisin bütününün gerekse kamuoyu vicdan sahiplerinin
üzüntü duyduğunu da ifade etmek istiyorum.
Bakanlığımızın
ilk günlerinden itibaren en çok yüreğimizi sızlatan, en çok içimizi
burkan
Daha fazla sağlık hizmetinin sunumunu daha ileri noktalara
nasıl taşıyabiliriz, vatandaşımızın hak
ettiği sağlık hizmetlerini daha ideal noktalara nasıl
taşıyabiliriz? Bu anlamda hekimlerimizden hemşirelerimizden daha
çok fedakârlık isterken onların şiddete maruz kalmaları
açıkçası bizleri derinden üzüyor, yaralıyor. Bu anlamda da
gerekli her türlü tedbiri alma sorumluluğumuzun olduğunu sizlerle
paylaşmak isterim.
Tabii,
sağlık zor bir alan. her gün tıbbi gelişmelerin hızla
arttığı, bilimsel gelişmelerin, tıbbi teknolojilerin
her gün hızla arttığı bir alanı konuşuyoruz ve
her gün bu yeni gelişmelerle, bilimsel gelişmelerle vatandaşımızı
hızla buluşturma derdini de yaşayan bir yönetim
anlayışının mensuplarıyız. Onun için zaman zaman
2002-2014 kıyaslamalarını yapıyoruz ambulans sayısı
630lardan 3.900lere çıktığında, ambulans helikopteri,
ambulans uçak hizmetleri geldiğinde. Tabii ki bunlar bizim yapmamız
gereken görevler, sorumluluklar. Buralarda da zaman zaman yaşanabilecek
sıkıntılar ee on yıl önce yoktu. Ee, on yıl önce
bunlar da yoktu. Dolayısıyla sıkıntılara ve sorunlara
reel analizleri yapabilirsek reel çözümler üretebiliriz. Bu anlamda, yine ben
değerli arkadaşlarımızın reel analizlerini mutlaka
gündemimize alacağımızı, mutlaka onları samimiyetle
değerlendireceğimizi ifade etmek isterim.
Dünya
Sağlık Örgütü 2002 yılında yayınladığı
Şiddet ve Sağlık Raporunda şiddetin önlenmesini halk
sağlığı mücadelesinin önceliklerinden biri olarak ilan
etmiştir. Müzakere ettiğimiz raporda da temas edildiği üzere,
şiddet olgusu ülke farkı gözetmeksizin küresel
yaygınlığa erişmiş önemli bir psikososyal sorun olarak
ülkemizi de ciddi bir biçimde etkilemektedir. Sağlık
kurumlarında yaşanan şiddet aile içinde, sokakta, stadyumlarda,
trafikte, okul bahçelerinde veya başka sosyal alanlarda baş gösteren
şiddetin bir parçası. Dolayısıyla şiddet olgusunu,
şiddeti doğuran nedenleri ve bu halk sağlığı
sorunuyla mücadelede takip edilecek temel politikaları bir bütün olarak
değerlendirmemiz gerektiği kanaatindeyim. Sağlıkta
şiddet olaylarının kamuoyunda farkındalığın
ve duyarlılığının arttığı 2012
yılından bugüne kadar Bakanlık olarak şiddeti önleme
amaçlı yapısal, hukuksal nitelikte çeşitli çalışmalar
yaptık. Çalışan sağlığı ve güvenliği
tedbirlerini şiddetin önlenmesi cihetiyle de geliştirme gayreti
içinde olduk, olmaya devam ediyoruz.
Bilindiği
gibi, sağlık kurumlarında şiddet olaylarının
takibi ve hukuksal destek sağlamak amacıyla Beyaz Kod
uygulamasını başlattık, şiddete uğrayan
sağlık çalışanlarının veya kurum yöneticilerinin
ulaşabilecekleri Alo 113 hattını kurduk. 14 Mayıs 2012
tarihi itibarıyla Beyaz Kod uygulamasının başlamasıyla
şiddet vakalarının kayıtları ve istatistikleri merkezi
kayıt sistemiyle tutulmaya başlanmıştır. Beyaz Kod
birimine 1 Haziran 2012-20 Mayıs 2014 tarihleri arasında gelen toplam
şiddet başvuru sayısı 20.159dur. Bu başvuruların
Beyaz Kod birimine bildirimi ve takibinin yüzde 76sı kurum yöneticileri
tarafından yapılmaktadır. Şiddet birimlerinin ve
takiplerinin yıllara göre artan bir oranda kurum yöneticisi
tarafından yapılması, yöneticilerimizin sağlık
çalışanlarımıza sahip çıkmasını ifade etmesi
açısından önemlidir.
Yargı
mercilerine intikal eden vaka sayısı 14.066dır. 14.066 davadan
fiziksel şiddet nedeniyle açılan dava sayısı 4.706, sözel
şiddet nedeniyle açılan dava sayısı ise 9.360tır.
Mahkûmiyetle sonuçlanan dava sayısı 881, beraatla sonuçlanan dava
sayısı 107dir. Sonuçlanan davalarla ilgili rakamlar sonuçları
itibarıyla büyük anlam taşımaktadır. Karar verilen
yaklaşık 900 davanın yüzde 85e yakını mahkûmiyetle
sonuçlanmıştır. Gerek sağlık mevzuatında gerekse
Türk Ceza Kanununda caydırıcılığı artırmak
amaçlı gerçekleştirdiğimiz mevzuat düzenlemeleri
sonrasında, mahkemelerin, hâkimlerin, savcıların konuya olan
duyarlılıklarının arttığını
görmekteyiz. Bu vesileyle sağlıkta şiddete tolerans göstermeyen
yargı mensuplarına buradan teşekkür etmek istiyorum.
Bu tedbirlerin
yanı sıra, şiddete uğrayan sağlık
çalışanlarına, acil hizmetler dışında hizmetten
çekilme hakkı tanıyan genelgeyi yayınladık.
Sağlık Hizmetleri Temel Kanunumuzda bu yılın
başında yaptığımız düzenlemeyle, kamu ve özel
sektör sağlık kurumlarında görevi başında
sağlık çalışanına yönelik kasten yaralama suçunu
tutuklama nedeni varsayılan suçlar arasına aldık.
Sağlık çalışanı şikâyetçi olmasa bile şiddet
olaylarının kamu davası cihetiyle hukuki zemine
taşınmasını sağladık. Şikâyetçi olan
sağlık çalışanımızın adına vekâlet
vermesine gerek olmadan hukuki süreci takip edebileceğimiz düzenlemeleri
yaptık. Bakanlığımız, bir taraftan bu ve buna benzer
tedbirleri alırken diğer taraftan şiddeti doğuran
nedenlerin tespiti ve ortadan kaldırılması hususunda kısa,
orta ve uzun vadeli projeksiyonlar üzerinde çalışmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; sağlık
kurumlarında şiddetin önlenmesi amacıyla alınan bütün
tedbirlerin tek başına kalıcı bir sonuç
doğurmasını beklemeyi arzu ederiz ama mümkün
olmadığını da görmemiz gerekir. Her şeyden önce
sağlıkta şiddetle mücadelemiz toplumsal şiddeti önlemedeki
başarımızla doğru orantılı olarak seyredecektir.
Bunun yanı sıra, sağlıkta onlarca yılın
plansızlığının birikimi olan fiziksel yetersizlikler,
insan kaynağı kısıtlılığı ve iş
yükü artışı gibi sorunların şiddete ortam
oluşturucu etkisi inkâr edilemez. Gerek sağlık
çalışanlarımızın gerekse hasta ve hasta
yakınlarının şiddet algısını ölçen
araştırmalar bu tespitimizi desteklemektedir.
Kamu, özel,
üniversiteler dâhil, bütün sağlık kuruluşlarında yılda
yaklaşık 619 milyon insanımız muayene ve tedavi
olmaktadır. Yani günlük 1 milyon 690 bin vatandaşımız
sağlık kuruluşlarına başvurmaktadır.
Sağlık sektöründeki -kamu, özel, üniversite- toplam insan kaynağımız
ise 621 bindir. İş yükümüz oldukça fazla, buna mukabil
sağlık insan kaynağımız da oldukça
kısıtlı. Sağlık sektörünün bu yoğunluğu
sebebiyle hasta-çalışan iletişimi de bir hayli önem arz etmekte.
Gerek
çalışanlarımızın iletişim konusunda
bilgilendirilmeleri gerekse hastalarımızın hak ve
sorumluluklarının sınırlarının belirlenmesi
hususunda da gerekli çalışmaları yapmaktayız. Bakanlık
olarak bir taraftan çalışanlarımızı güvenli
çalışma ortamlarına kavuşturacak yeni hastanelerimizi ve
şehir hastanelerini inşa ederken bir taraftan da imkânlar ölçüsünde
iş yükünü çağdaş standartlara kavuşturacak en doğru
insan kaynağı stratejilerini uygulamaya çalışıyoruz.
Önümüzdeki birkaç yıl içinde ulaşmayı hedeflediğimiz nokta,
sağlık çalışanlarımızın beden ve ruh
sağlığı ile çalışma güvenliğini üst düzeye
taşımak olacaktır.
Sağlık Bakanı
olarak görevi devraldığım andan itibaren üzerinde en çok
hassasiyet gösterdiğim konulardan birisi de sağlıkta
şiddetin önlenmesi konusu olmuştur. Bu konuya bir hekim olarak
yaklaşırken biraz önce ifade ettiğim tedbirlerden daha çok,
halkımız ile sağlık çalışanımız
arasında güçlü iletişim ve empati köprüleri oluşturmanın
önemine inandığımı pek çok yerde ifade ettim, ifade etmeye
devam ediyorum. Zira, hekim ile hasta ilişkisi bir baba-oğul,
anne-kız ilişkisinden çok öte bir mahremiyet ilişkisidir.
Çoğu zaman insanımız annesiyle, babasıyla, hatta
eşiyle paylaşamadığı sorununu hekimiyle
paylaşmakta. Böyle bir güven ilişkisini güvenlik gücüyle, kolluk
gücüyle korumak, güçlendirmek ilk eylem planımız olmasın
istiyoruz.
Evet, tedbirler
alınılmalıdır, alıyoruz da ancak
insanımızdaki hekim algısının, sağlık
çalışanı algısının
saygınlığını destekleyecek adımlara daha çok
ihtiyacımız var olduğuna inanıyorum. Bir sağlık
çalışanı sözlü bir tacize ya da saldırıya
uğradığında ona karşı ilk duyarlı tepkiyi
gösteren, itiraz eden sağlık hizmeti alan insanımız
olabilmeli. Zira, sağlık çalışanımıza
yapılan şiddet, orada sağlık hizmeti almak için bekleyen
vatandaşlarımızın hizmet almasını da
engellemektedir. Bu duyguyu güçlendirmek için bütün kurumların, başta
biz siyasetçiler olmak üzere sivil toplum kuruluşlarının ve
özellikle medyamızın sorumluluk bilinciyle hareket etmesi
gerektiğine inanıyorum.
Şiddet
algısını değiştirmek için
hazırladığımız kamu spotları önümüzdeki birkaç
gün içinde yayınlanmaya başlayacak.
Meclis araştırması
raporunun önemli tespitlerinden biri de medyada çıkan sağlık
haberlerinin toplumsal algıya yaptığı olumsuz etkilerdir.
Olduğundan farklı, çoğu zaman gerçeklerle ve bilimsel kriterlerle
uyuşmayan haberler sansasyonel amaçlı servis edilmektedir. Bu tarz
haberler, toplumda sağlık çalışanını kötü
gösteren, ihmalkâr gösteren algı üretimine katkı
sağlamaktadır.
Burada, son
günlerde medyada sık yer bulan ve sağlık
çalışanını kötü gösterme algısına katkı
sağlayan olayı paylaşmak isterim: Adanada 6 Mayısta, akut
batın ön tanısıyla takip edilen bir hastanın
yakını, hekimin tedavi sürecini beğenmeyerek, planlamayı
eleştirerek hastane yönetiminden habersiz ama medya muhabirlerinin
haberleri dâhilinde, hastane yatağıyla hastasını başka
bir hastaneye göstererek olayı ajite etti, bir nevi şov yaptı.
Medyamız da konunun içeriğini, detaylarını bilmeden ya da
görmezden gelerek sağlık çalışanlarına ve hekime
karşı yargısız infazla konuya yaklaşımlar
gösterdi.
Biz, gerek hastane
yönetimi gerekse hekimlerimizle ilgili inceleme veya soruşturma
başlattığımız andan itibaren bugüne kadar ne
yazık ki bu hasta yakınının yaptığı
yanlışlıkla ilgili hiç kimse, gerek siyasiler gerek yöneticiler
gerekse sivil toplum örgütlerinden Bu hasta yakının
yaptığı kamu hizmetine bir yanlıştır; hekimin
planlama, teşhis koyma anlayışına
yanlıştır. şeklinde ne yazık ki bu kürsüden de böyle
bir ifade duymadık. Hâlbuki, hastanın tedavisini hasta
yakınları yapmaya veya medya veya bu konunun
dışındakilerin yapmaya ve planlamaya
başladığı zaman korkarım ki
sıkıntılarımız azalmayacak, artacaktır. Biz bir
taraftan kendi eksikliklerimizi görürken diğer taraftan bu eksikliklerin
kapatılma alanını bu işin dışındaki
insanlarla veya bu hizmetin taliplerinden alacak olursak buradaki bir
kargaşaya zemin hazırlarız ki son yıllarda ne yazık ki
medyada bu anlamdaki sıkıntıları sık sık
yaşadığımıza şahit oluyoruz. Bu nedenle,
sağlık iletişiminde vazgeçilmez bir önemi olan
medyamızın sağlık haberlerinde tıbbın genel
ilkesi olan önce zarar verme prensibiyle hareket etmesini bekliyor, bunun
hayati bir sorumluluk olarak görülmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Meclis Araştırması
Komisyonumuzun hazırladığı içerikli raporda, önemli
tespitlerin yanı sıra başta Bakanlığımız olmak
üzere sorumlu kesimlere sunduğu çok değerli öneriler de bulunmakta.
Bu önerilerden birçoğunu süreç içerisinde gerçekleştirdik.
Yine,
Bakanlığımız Sağlık Araştırmaları
Genel Müdürlüğünün finansal destek verdiği ve Kırıkkale
Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalıyla ortak,
geniş kapsamlı şiddet araştırmasını
yaptık. Bu araştırmanın sonuçları bize önemli yol
gösterici bilgiler vermiştir. Çalışma sürelerine ilişkin öneri
gibi bazı hususlar da, konuşmam içinde ifade ettiğim üzere,
plansızlığın birikimi olarak ve çözümü belirli bir zaman
isteyen konulardır.
Kurum içi
iletişim eksiklikleri, yönetimsel problemler, güvenlik zafiyeti
oluşturan yapısal eksiklikler, sağlık iletişimi, risk
ve kriz yönetimlerinde kapasite geliştirici eğitimler ve bunun gibi
başlıklarda bugüne kadar atılan adımları daha
hızlı ve etkin hâle dönüştürme gayreti içinde
olacağız.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) Bir dakikam daha olabilir mi?
BAŞKAN
Buyurunuz.
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) Çok teşekkür ederim.
Meclis
araştırması raporunu değerli kılan önemli
özelliklerden biri de sağlık hizmetinin bütün
paydaşlarının ve bilim adamlarının
sağladığı katkılardır. Bu rapora katkı
sunarak sorumlu bir tavır sergileyen sağlık
bileşenlerimizin hem şiddetin önlenmesi mücadelemizde hem de
insanlığımız sağlığını koruma,
geliştirme mücadelesinde aynı sorumluluk bilincinde hareket
edeceğine inanıyorum. Bütün katkısı olanlara teşekkür
ediyorum.
Burada vicdanen
konuşulması zor da olsa bir konuya temas etmek istiyorum. Ne
yazık ki konuşmacılarımızdan biri ilkel bir yönetim
anlayışı cümlesini burada sarf etti. Bu ülkeyi on iki
yıldır yöneten bir anlayışa ilkel yönetim
anlayışı diye hitap etmek bu iktidara destek veren milyonlara
da bence
İlkellik kelimesini bile yakıştırmakta
zorlandığımı ifade ediyor, bunun Cumhuriyet Halk Partisi
grup başkan vekili tarafından da açıkçası düzeltilmesi
gerektiği inancıyla hepinize teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Müezzinoğlu.
Şahsı
adına, Manisa Milletvekili Muzaffer Yurttaş.
Buyurunuz
Sayın Yurttaş. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUZAFFER
YURTTAŞ (Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugün çok önemli bir konuda Meclis Araştırması Komisyonu
raporunu görüşmek üzere toplanmış bulunuyoruz. Sağlık
çalışanlarını şiddete karşı en güçlü biçimde
nasıl koruruz, bunun yollarını konuşuyoruz. Komisyonumuz
güzel bir çalışma ortaya koydu, Sayın Başkana, üyelere,
katkıda bulunanlara, herkese teşekkür ediyorum. Konu, siyasi
polemiklerin kısırlığına kurban edilmemeli, muhalifini
yıpratmak için bir fırsat gibi görülmemeli. Şiddet gibi evrensel
ve geçmişten beri devam eden köklü ve önemli bir problemle karşı
karşıyayız. Bu problemi çözmeye odaklanmak gerekiyor. Bir tek
sağlık çalışanına bile şiddete tahammülümüzün
olmadığını ifade ediyorum.
Bir doktor olarak
şunları söylemek istiyorum: Milletimizin bugün verilen
sağlık hizmetlerini takdir ettiğini, bu hizmetleri veren
sağlık ailesinden, hekimlerden büyük ölçüde razı olduğunu
biliyoruz. Elimizdeki araştırmalar da bunu söylüyor,
vatandaşın hayır duasıyla sık sık
karşılaşmamız da bunu gösteriyor. Elbette memnun olmayanlar
olacaktır ve vardır ama bunu resmin bütününe şamil olarak gösteremeyiz.
Hâl böyleyken zaman zaman kendini bilmez, haddini aşan kişilerin
sağlıkçılara sözlü, fiilî saldırılarda bulunduğu
da bir gerçektir. Bu düşüncede olanlar bilmelidir ki hekimlerimiz,
sağlık çalışanlarımız sahipsiz değildir.
Onlara dokunanlar karşılarında sadece bizleri ve
Sağlık Bakanlığımızı değil,
sağduyulu bütün toplumu bulacaktır.
Sağlık
çalışanına şiddeti önlemek ve gerekli tedbirleri almak için
Sağlık Bakanlığımız, emniyet güçlerimiz gerekli
hassasiyeti göstermeli ve şiddet uygulayacak kadar ileri gidenler mutlaka
gerekli şekilde cezalandırılmalıdır.
Yargımız da sağlıkçıya karşı bir
saldırıya büyük bir hassasiyetle yaklaşmalı, kesinlikle iyi
hâl gözetmeksizin, adil biçimde gereğini yerine getirmelidir. Emniyetin ve
yargının tutumu maganda ruhlu saldırganlara haddini bildirmekte
hızlı ve kararlı olmalıdır, bütün sağlık
ailesinin beklentisi budur. Burada basınımıza da önemli bir
sorumluluk düşüyor. Hiçbir sağlık çalışanı ya da
sağlık kuruluşu için yargısız infaz
yapılmamalıdır.
Meslek örgütlerine
düşen önemli bir görev, problemlere dikkat çekmek için yapılan
eylemlerde halkın sağlık hizmeti alma hakkını ihlal
etmeden toplum duyarlılığının oluşması ve
yetkililerin dikkatini çekmeye çalışmak olmalıdır. Hekim
saygınlığını tekrar elde etmek için gayret sarf
edilmelidir. Hepimizin ama özellikle iktidarıyla, muhalefetiyle biz
siyasetçilerin bu konuda sertliğin, çatışmanın dili yerine
mümkün olduğunca sevginin, anlayışın dilini
kullanmamız önemli hâle geliyor.
Biliniz ki
sağlık çalışanları büyük bir iş yükü altında
çalışıyor. Doktor ve hemşire sayımız son
yıllardaki artışa rağmen hâlâ yetersizdir. Sağlık
çalışanları işlerinin bütün
ağırlığına rağmen sağlıkta
dönüşümün insana kıymet veren anlayışıyla hizmette
kusur etmemeye çalışmaktadırlar.
Vatandaşlarımızdan
da sağlıkçılara karşı anlayış, saygı,
sevgi ve empati bekliyoruz. Sağlık çalışanları gayret,
samimiyet ve fedakârlıklarıyla ancak takdire layıktır.
Gecesini gündüzüne katarak hayat kurtarmak için yorulmak nedir bilmeyen
sağlık çalışanlarının yaptıkları çalışmalar
her türlü takdirin üzerindedir. Sağlıkta dönüşüm ve
gelişimin mimarları hekimler ve tüm sağlık
çalışanlarıdır.
Son yıllarda
sağlık hizmetlerinden memnuniyeti üst seviyelere çıkaran,
cumhuriyet boyunca yaşanmamış, ertelenmiş, bazen
düşünülmüş ama cesaret edilememiş köklü değişimleri
bünyesinde barındıran Sağlıkta Dönüşüm
Programı'nın başarılı bir şekilde hayata
geçirilmesinde emeği geçenlere herkes şükran borçludur.
AK PARTİ
iktidarının sağlığa verdiği önem ve gayretler
neticesinde ülke genelinde hasta memnuniyeti yüzde 39'dan yüzde 75lere
yükseldi. Hatta bazı illerimizde daha yüksek seviyelerdedir. Avrupa
ülkelerinde bu memnuniyet düzeyine çıkan ülkelerdeki kişi
başı sağlık harcaması 4.500 dolar civarındadır.
Biz bu memnuniyeti kişi başı 950 dolar ila 1.000 dolar
harcayarak gerçekleştirdik.
Türkiye, Dünya
Sağlık Örgütü tarafından yapılan sınıflamada orta
üst gelir grubu ülkeleri arasında olmasına rağmen
ulaştığı sağlık göstergeleri üst gelir grubu
ülkelerle karşılaştırılacak düzeydedir. Özellikle anne
ve bebek ölüm hızları, sigara içme oranları ve aşılama
kapsamı gibi alanlarda çok etkileyici iyileşmeler
sağlanmıştır.
Yıllarca,
insanımız hastanede, muayene kuyruklarında, ilaç
kuyruklarında hizmet alabilmek için sırada bekledi; şimdi, uçak
ambulanslar, helikopter ambulanslar, kar paletli ambulanslar ve deniz ambulansları millete hizmet için
sıraya girdiler. Koğuş sisteminden modern odalara,
aşının bulunmadığı günlerden 14 çeşit ve
Avrupanın en başarılı aşılamasının
yapıldığı sisteme, basit bir diş dolgusunun bile
yapılamadığı günlerden ağız ve diş
sağlığı hastanelerinin açıldığı bir
hâle gelen sağlık sistemi tüm dünya tarafından gıptayla
izlenmekte ve Bu işi nasıl başardınız? diye fikir
sorulan örnek bir ülke konumuna gelmiş bulunmaktayız.
İnsanımız
her konuda olduğu gibi, sağlık hizmeti konusunda da en iyisine
layıktır. Personel memnuniyetini sağlamadan hasta memnuniyetini
tam olarak sağlamak mümkün değildir. Sağlığın
içinden gelen bir milletvekili olarak özellikle bu konudaki
çalışmalara daha fazla ağırlık verilmesi
gerektiğine inanıyorum.
Nedeni
ne olursa olsun, şiddetin asla haklı gerekçesi olamaz.
İnsanlıktan nasibini alamamış kendisini bilmezlerin
yaptıkları, asla yanlarına kâr kalmamalıdır. Bu konuda
adalet mekanizması da emniyet mensupları da sağlık
idarecileri de üzerlerine düşenleri yapmalıdır. Sağlık
çalışanlarına yönelik şiddetin önlenmesi için şiddete
Sıfır tolerans söylemine herkes inanmalı ve ortak tavır
gösterilmelidir. Yöneticiler, siyasiler, toplum el birliğiyle çözümden
yana tavır göstermelidir. Gerçekçi ve samimi bir yaklaşım
sergilenmelidir. Tüm taraflar elini taşın altına
koymalıdır. Toplumsal şiddetin azaltılmasına yönelik
olarak çalışmalar yapılmalı ve uygulamaya geçirilmelidir.
Bu konuda üniversitelere, yazarlara, eğitimcilere büyük görevler
düşmektedir. Şiddet kimden gelirse gelsin, el birliğiyle
karşı durulmalı, ortak olarak kınanmalı ve şiddet
konusunda kanuni takibat yapılmalıdır.
Mobbing,
psikolojik taciz ve yıldırma konusunda tüm bakanlıklar
çalışmalar yapmalı ve bu konuda kurullar oluşturularak bu konu takip edilmelidir. Kamu
spotları, afişler ve broşürlerle toplumun şiddet konusunda
duyarlılığı artırılmalıdır. Hasta
hakları tabelalarının yanına hastaların
sorumlulukları, sağlık çalışanlarının
hakları tabelaları da asılmalıdır.
Hasta hakları
birimleri kadar Çalışanların Hakları ve Güvenliği
birimi de aktif görev yapmalı ya da birimin adı hasta ve
sağlık çalışanları iletişim birimi olarak
değiştirilmelidir.
Bakanlığın
Beyaz Kod uygulama birimleri daha aktif ve daha yaygın hâle getirilmeli,
sağlık idarecileri ciddiyetle konunun üzerine gitmelidir.
Basın
kuruluşları haber yaparken dikkatli davranmalı, sağlık
çalışanları hakkında ön yargılı haberler
yapılmamalıdır. Haberler kontrol süzgecinden geçirilmeli,
televizyonlardaki dizilerde sağlık çalışanlarını
rencide eden sahnelerden kaçınılmalıdır.
Güvenlik
birimleriyle ilgili olarak acil servislerde ve riskli bölgelerde güvenlik
personeli sayısı artırılmalı, hastanelerde görev
yapacak güvenlik personelleri ayrıca özel eğitime tabi
tutulmalıdır.
Hastane güvenlik
kurulları oluşturulmalı ve düzenli toplantılarla
alınması gereken önlemler rapor edilmeli ve bu raporlar
doğrultusunda gerekenler yapılmalıdır.
Şiddete maruz
kalan sağlık personellerinin hizmetten çekilme haklarının
olduğu konusunda halkın bilgilendirilmesi
sağlanmalıdır.
Silahsızlanma
politikaları desteklenmeli ve silaha erişim
zorlaştırılmalıdır.
Acil servislerde
performans sistemi yerine kaliteyi artırıcı yöntemler ve
sistemler uygulanmalıdır.
Uzman hekim, acil
hekimi ve personel sayısı artırılmalı ve iş
yükünün azaltılması sağlanmalıdır.
Yöneticilerin
olaylara anında müdahale ederek görevlerini adil ve gereği gibi
yerine getirmesi sağlanmalıdır. Bakanlık ve idareciler dava
süreçlerini başlatmalı, takip etmeli ve sonuçlardan kamuoyu ve
basına bilgi vermelidirler.
Sağlık
bir ekip işidir, ekip ruhu oluşturulmalı ve ekibin bir bireyine
yapılan saldırı tüm bireylerine yapılmış gibi
şiddete karşı duyarlı olunmalıdır.
Sağlık
hizmeti hasta merkezli değil, insan merkezli olarak organize edilmelidir.
Hasta memnuniyeti kadar çalışan güvenliği ve memnuniyeti de ön
planda tutulmalıdır.
Tüm önerilerin
dikkate alınmasını, uygulanmasını ve gerekli
önlemlerin alınmasını sağlıkçılar olarak talep
ediyoruz. Artık bundan sonra şifa dağıtan ellere
teşekkür edilmelidir. Şiddete asla müsamaha gösterilmemelidir.
Sağlık
çalışanlarının hizmetlerini en iyi şekilde
yapmalarını sağlayacak ortamı oluşturmak bizlerin
görevidir.
Sonuç olarak, sağlık alanında küresel
değişime ayak uyduran değil, insana hizmeti amaç edinerek
küresel değişime öncülük eden bir Türkiye hedefliyoruz.
İnsanı
yaşat ki devlet yaşasın. düsturuyla hareket ederken
insanımızı yaşatmak için gece gündüz demeden
çalışan, fedakârca hizmet eden sağlık
çalışanlarını ve yüce Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yurttaş.
Şahsı
adına, Kayseri Milletvekili İsmail Tamer.
Buyurunuz
Sayın Tamer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İSMAİL
TAMER (Kayseri) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sağlık
çalışanlarına yönelik artan şiddet olaylarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesiyle ilgili Komisyon raporu üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında, başından beri burada sabır gösteren tüm
arkadaşlarıma da ayrıca teşekkür etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, evet, şu anda sağlıkta şiddeti
konuşuyoruz. Aslında bu şiddet, hepimizin, muhalefet, iktidar ve
tüm milletin, tüm doktor arkadaşlarımızın, toplumun her
kesiminin kabul ettiği bir olay. Bunu, sağlıkta şiddeti
yapanı baştan kınamak istiyorum. Benden önce konuşan,
muhalefet de dâhil olmak üzere tüm arkadaşlarımın konuşmalarına
saygı duyduğumu önce ifade ediyorum ama -yapılması gereken-
bazı gerçekleri ifade etmemeleriyle ilgili de bir konuşmam olacak,
onu da mazur görmelerini özellikle rica ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, biliyorsunuz, Türkiye sağlıkta bir dönüşüm
yaşadı. Aslında her arkadaşım, özellikle muhalefetteki
arkadaşlarım, tüm bu olayları, sağlıktaki şiddeti
getirip bu sağlıktaki dönüşüme mal etmeye
çalıştılar, özellikle performansa mal etmeye
çalıştılar, sağlığın diğer
şeylerine mal etmeye çalıştılar. Yalnız ben şunu
ifade etmek istiyorum: Olabilir, ona da saygı duyuyorum çünkü siyaseten
böyle bir şey de yapabilirsiniz, öyle de düşünüyor olabilirsiniz ama
bir gerçek var ki bu gerçekleri burada ben bir kez daha ifade etmekten
kaçınmayacağım.
Değerli
arkadaşlar, biliyorsunuz, 2002
yılı öncesinde Türkiye'deki sağlık sistemini şöyle bir
hatırlayacak olursak hastaneler ayrıydı, her türlü
kurumların hastaneleri vardı, üniversite hastaneleri vardı,
devlet hastaneleri vardı ve bir tarafı eksik kalan hizmetler söz
konusuydu. Hele SSKlı hastaların SSK hastanelerindeki
aldıkları hizmeti şöyle bir gözümüzün önüne getirecek olursak
bir doktor günde 200 hastaya bakıyordu.
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) Şimdi de 500 kişiye bakıyor.
İSMAİL
TAMER (Devamla) Hatta, karşısına geldiğinde
adını sormadan daha Sizin şikayetiniz ne? dediğinde,
karşıdaki hastanın Midem ağrıyor. dediğinde
direkt 4-5 kalem ilaç yazdığını ve bu ilaç için
aldığı reçeteyle de doğru gidip eczanede de sıraya
girdiğini, üç dört gün sonra ancak ilaçlarını aldığı
gerçeğini hepimizin hatırlamasında fayda görüyorum. Onun
yanında, zaten yazılan ilaçların büyük bir
kısmını da yine temin edemiyordu, hastalar mağdurdu.
Yine, aynı
şekilde, sıralar, hasta kuyrukları ön plandaydı. Çekilecek
basit bir röntgen filmi için dahi günlerce sıra verildiği,
yapılan tahlil ve tetkiklerin kalemlerinin çok düşük olmasına
rağmen yapılamadığı gerçeği hepimiz
tarafından biliniyor.
Benden önce
konuşan doktor arkadaşlarıma hatırlatmak istiyorum. Onlar
da benim gibi eminim ki doktorluk mesleğinden büyük onur
duyuyorlardır, ben de her zaman onur duydum ve onur duymaya da devam
edeceğim. Ancak, o dönem çalışmalarını bir kez daha
hatırlatmak istiyorum. Polikliniğe gelen hastalardan istediğiniz
tahlil ve tetkiklerin günler sonra önünüze geldiğini ve onlara
yazacağınız doğru dürüst ilacın
olmadığını da tekrar hatırlatmakta fayda var. Tüm
bunların, bu kaos ortamının içerisinde hastaneler tek çatı
altında birleştirildi. Birkaç arkadaşımın
bahsettiği gibi, özellikle İdris arkadaşın bahsettiği
gibi, genel sağlık sigortası devreye girdi ve artık, geliri
olan, geliri olmayan herkese sosyal devlet anlayışının
bilinci doğrultusu içerisinde sağlık hizmeti en iyi şekilde
verilmeye başlandı.
Hastanelerdeki
kalitenin arttığını, poliklinik sayılarının
arttığını yine hatırlatmak istiyorum. Üniversite
hastaneleri yine hakeza öyle. Hepimiz asistan olduk, hepimiz doktorluk
mesleğini alabilmek için gecemizi gündüzümüze kattık,
çalıştık. Ama, oradaki çektiğimiz meşakkatleri
şöyle bir hatırlatmak lazım. Mesela, ben cerrah olarak cerrahide
bir siyah ipliğin dahi olmadığı dönemleri yaşadım
arkadaşlar.
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Bugün de aynı.
İSMAİL TAMER
(Devamla) Hayır, öyle değil, öyle değil.
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Bugün de aynı.
İSMAİL TAMER
(Devamla) Lütfen, sabırla dinleyin, inanın, sabırla dinleyin
öyle olmadığını hepiniz de çok iyi biliyorsunuz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) O
tarihte sağlık müdürüydünüz İsmail Bey.
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Bugün de aynı, hâlâ iplik bulamıyorlar.
İSMAİL TAMER
(Devamla) Hele Aytuğ Hocam sen başhekimlik de yaptın,
hastanendeki eksiklikleri lütfen hatırla diyorum, başka bir şey
demiyorum size.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) O
tarihte sağlık müdürüymüşsünüz.
İSMAİL TAMER
(Devamla) Bakın, doğrudur, ben sağlık müdürlüğü de
yaptım, hastane başhekimliği de yaptım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) E,
sağlık müdürlüğünüz döneminde bir siyah iplik bulunmuyor.
İSMAİL TAMER
(Devamla) Benim yaptığım her dönemi rahatlıkla
araştırabilirsiniz. Büyük bir özveriyle, işte olmayan imkânlar
dâhilinde neleri yaptığımızı o zaman daha iyi
göreceksiniz, inanın öyle.
Tabii,
sağlıktaki şiddeti
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Hayır, Kemal Beyin genel müdürlüğünün hesabını biz
veriyoruz ya, sen de sağlık müdürlüğünün hesabını ver,
başhekimliğinin hesabını ver.
İSMAİL TAMER
(Devamla) Bakın, doktor olmak o kadar kolay bir iş değil
değerli arkadaşlar, sağlık çalışanı olmak
kolay bir olay değil, kolay değil değerli arkadaşlar.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Perişan ettiniz, bir siyah ipliğe muhtaç bıraktınız
Kayserili hastayı.
İSMAİL TAMER
(Devamla) Ona da örnek vereyim. Benden önceki
Biz o dönem
çalıştığımızda bir uzman hekimin
aldığı rakamı ben hemen size söyleyeyim,
çıkarttırdım biraz önce yanlışlık olmasın
diye de, 2002de özellikle bir uzman hekimin aldığı maaş
1.300 lira, 1.300 TL.
MEHMET HİLAL KAPLAN
(Kocaeli) - Şimdi kaç lira ağabey?
İSMAİL TAMER
(Devamla) Şimdi ek ödemeyle 4.300 lira.
MEHMET HİLAL KAPLAN
(Kocaeli) Ek ödemesiz ne kadar alıyor, onu da söyleyin! Ek ödemesiz ne
kadar alıyor söyleyin onu da!
İSMAİL TAMER
(Devamla) Bakın, 1.730 lira. Şu anda aldığı
maaşı söylüyorum, 2.280 lira maaş, 5.500 lira ek ödeme, 7.780
lira bugün maaş alıyor.
MEHMET HİLAL KAPLAN
(Kocaeli) Doğru değil! Doğru değil!
İSMAİL TAMER
(Devamla) - Burada bir şey söyleyebilirsiniz, bir şey de haklı
olabilirsiniz. O hak nedir biliyor musunuz, o hak nedir?
ALİ ÖZ (Mersin)
Doğru değil, vallahi doğru değil ya! Yapma! Yüzde kaçı
alıyor?
İSMAİL TAMER
(Devamla) O da performansın belki de özlük haklarına
yansımasıyla ilgili çok açık, net bir şekilde bunu
yapmamız lazım.
ALİ ÖZ (Mersin) Bu
rakamları yüksek söylemeyiniz, böyle bir şey yok! Emekli
maaşlarını söyle, boş maaşlarını söyle!
Yapma ya!
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) Ya, öyle bir şey yok; o kadar maaş verin, biz de kabul
edelim. 7.700 maaş verin, kabul edelim.
İSMAİL TAMER
(Devamla) Değerli arkadaşlar, bakın, ben sizi rahatlıkla
dinledim, lütfen siz de dinleyin.
Hasta haklarıyla
ilgili Türkiyedeki gelişmelerden arkadaşlarım bahsettiler.
Türkiyedeki sağlığın gelişmesini bebek ölüm
hızıyla, anne ölüm hızıyla ifade ettiler. Bugün
gelişmiş bir ülkenin, gelişen bir ülkenin bebek ölüm
hızını ve anne ölüm hızını bizim seviyemize
çektiği yıl otuz sene, en az otuz yıl, biz on yıl içinde
bunu başardık.
Değerli
kardeşim belirttiler...
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) Bebek ölüm hızları sizden önceydi yine.
İSMAİL
TAMER (Devamla) Lütfen, öyle de söylemeyin.
Benim ihtisas
dönemimdeki binde 34lerdeki bebek ölüm hızı bugün binde 9lara
gelmiştir. Ya, bu güzellikleri söylememek için niye böyle siyasi bir
şeye giriyorsunuz, ben de anlamıyorum onu.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Hocam, siz ihtisas yaparken Kadıköyde faytonla geziyorlardı,
onunla bugünü karşılaştırın.
İSMAİL
TAMER (Devamla) Anne ölüm hızı da aynı, yüz binde 64ten bugün
yüz binde 16lara inmiş. Ambulans helikopterler ortaya
çıkmış. Ve yine ben size ifade edeyim: Yoğun bakım
oranları, erişkinlerde bugün için söylüyorum- 26.043 yoğun
bakım yatağı söz konusu, o zamanlar 6 binler
civarındaydı bu rakam. 17 bini erişkin ve çocuk, 9 bini de
yenidoğan olmak üzere.
Değerli
Aytuğ Hocam siz daha iyi değerlendirirsiniz çünkü bir çocuk
profesörüsünüz, yenidoğan yoğun bakımlarının hangi
noktadan nereye geldiğini ben sizin takdirinize bırakıyorum.
Değerli
arkadaşlar, tabii ki tüm bunlar içerisinde yapmamız gereken,
sağlıktaki şiddeti konuşmamız lazım. Görüyorum ki
ve inanıyorum ki sağlıktaki şiddeti birlik, beraberlik içerisinde,
bu güzellik içerisinde çözebileceğimizi buradan ifade etmek istiyorum. O
açıdan, hepimizin aynı şekilde, düşünme özgürlüğüyle
birlikte birleştirirsek çok daha iyi bir yola geleceğimiz
kanısındayım. İstediğiniz şekilde geçmiş
dönemdeki sağlık hizmetleri ile şimdiki arasındaki
farkı siz ifade etmeseniz de saygıdeğer halkımın hepsi
ifade ediyor, biliyor zaten.
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) Değerli Milletvekilim, siz kürsüdeyken bir şey
öğrenmek istiyorum.
İSMAİL
TAMER (Devamla) Yüzde 39lardan yüzde 76lara çıkan hasta memnuniyet
oranını hepimiz söyledik, ben de ifade edeceğim. O açıdan
değerli arkadaşlar...
ALİ ÖZ
(Mersin) Bir de sağlık çalışanlarının
memnuniyet anketini yapalım İsmail Ağabey.
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) Bir şey öğrenmek istiyorum: Bir şiddeti...
Sayın Vekilim...
İSMAİL
TAMER (Devamla) Bakın, biz burada şiddeti konuşuyoruz,
şiddet yapmayalım lütfen, saygılı olalım. Öyle
değil mi, şiddet yapmayalım?
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) Hayır, hayır, şiddet yapmıyorum,
öğrenmek istiyorum. Biz şiddeti performansa, sisteme
dayandırdık, siz neye dayandırdınız, merak ediyorum?
İSMAİL
TAMER (Devamla) Bakın, hepinize saygı duyduğumu ifade ettim,
hepinizin fikirlerine saygı duyduğumu söyledim. Lütfen dinleyelim,
zaten süremiz de bitmek üzere. Ama akşamın bu saatinde şunu
ifade edebilirim ki: Sağlıktaki şiddeti birlikte
çözebileceğimizi, hepinizin katkılarıyla çözebileceğimizi
ifade ediyorum.
Hepinize, tüm
sağlık çalışanlarımıza, başta
doktorlarımız olmak üzere, hemşirelerimize, sağlık memurlarımıza,
yardımcı sağlık personelimize
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Eczacılara
İSMAİL
TAMER (Devamla) -
eczacılara, diş hekimlerine, tüm herkese
saygı ve sevgilerimi iletiyorum ve herkese iyi akşamlar diliyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Tamer.
Sayın
Atıcı, buyurunuz.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Efendim, devam önergemiz var, orada konuşur.
BAŞKAN
Kısa bir açıklama talebi var.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
28.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı'nın, Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlunun
454 sıra sayılı Meclis Araştırması Komisyonu
Raporu üzerinde Hükûmet adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, Sayın Bakan bizim 66 önerimizin büyük bir çoğunluğunu
gerçekleştirdiğini söyledi. Herhâlde dili sürçmüştür çünkü
kendisi yalan söylemez. Sadece 3 tanesi gerçekleşti Sayın
Bakanım, onu hatırlatmak isterim.
Basına, evet,
bir suçlamada bulundu ama bunu asla ve de asla Sağlıkta çağ
atladık. diyerek basının sağlıktaki
aksaklıkları yazmasını engellemek olarak
algılamıyorum. Bunu da net olarak açıklamak istiyorum.
Sağlıkta
güzel şeyler hep oldu geçmişten bu zamana kadar. Bütün
sağlık çalışanlarının
başarısıdır. Bugünkü Hükûmete rağmen hâlâ bebek ölüm
hızları düşmeye devam etmektedir, bugünkü uygulamalara
rağmen devam etmektedir. Bunlar hepimizin ortak
başarısıdır.
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Çok doğru, Cenab-ı Allah
nasip ediyor, ne yapalım.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Bakın, bu hepimizin ortak başarısını son on
yıla sıkıştırmak çok mantıklı değildir,
vicdani de değildir. O yüzden bütün başarıları ortak olarak
yaptığımız zaman, evet, anlamlıdır ama bunu on
yıl derseniz karşınızda beni bulursunuz.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Atıcı.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
(Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 22 Milletvekilinin; Tokat Milletvekili Reşat Doğru
ve 20 Milletvekilinin; Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 26
Milletvekilinin; Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer ve 24
Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal ve 24 Milletvekilinin;
İzmir Milletvekili Hülya Güven ve 22 Milletvekilinin; Mersin Milletvekili
MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır ve 19 Milletvekilinin;
Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl ve 37 Milletvekilinin; Bingöl Milletvekili
İdris Baluken ve 22 Milletvekilinin ve Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı ve 20 Milletvekilinin; Sağlık Çalışanlarına
Yönelik Artan Şiddet Olaylarının Araştırılarak
Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis
Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve
Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/49, 113, 118, 252, 253,
254, 255, 256, 257, 258) (S. Sayısı: 454) (Devam)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, 454 sıra sayılı Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu üzerinde İç Tüzükün 72nci
maddesine göre verilmiş bir önerge vardır, önergeyi okutup
oylarınıza sunacağım:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 454 sıra sayılı Meclis Araştırma Komisyonu Raporu
üzerindeki görüşmelerin İç Tüzükün 72. maddesine göre devam
etmesine, siyasi partilerin ve milletvekillerinin
katılımının sağlanması ve tekrar konuşma
yapma imkânı temini zımnında önergemizin kabulünü arz ederiz.
Saygılarımızla.
Hilmi Bilgin Ramazan Can Recep Özel
Sivas Kırıkkale Isparta
Orhan Karasayar Durdu Mehmet Kastal
Hatay Osmaniye
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Karar yeter
sayısı
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı da arayacağım
fakat Sayın Hamzaçebi bir söz talebinde bulundu.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) İktidar kaçmaya
çalışıyor Sayın Başkan.
RECEP ÖZEL (Isparta) Oylamaya başladık
Sayın Başkan.
BAŞKAN Sunacağım dedim.
Buyurunuz.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
29.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi'nin, AK PARTİ Grubunun 454 sıra sayılı Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki görüşmelerin devam
etmesi için verdikleri önergenin asıl nedeninin, maden iş kolundaki
taşeron işçiliğinin kaldırılmasını
hedefleyen kanun teklifinin görüşülmesini engellemek olduğuna
ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Çok göz yaşartıcı bir tabloyla
karşı karşıyayız. Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu görüşmelerin devam etmesini istiyor. Zannedersiniz ki, herkes
zanneder ki gerçekten görüşmeler devam etsin.
HİLMİ
BİLGİN (Sivas) Milletvekilleri özgürdür Başkanım.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Oysa, niyetleri, şimdi bir karar yeter
sayısı isteyip kendi önergelerini Mecliste çoğunluk
olmadığı için reddettirmek ve bu Meclisi böylece bugün kapatmak.
Bunun arkasındaki neden de, eğer kapatılmasaydı, devam
etseydik, dün gündemin 3üncü sırasına alınmış olan ve
maden iş kolunda taşeron işçiliği sona erdirmeyi
hedefleyen, Kocaeli Milletvekillerimiz Sayın Haydar Akar ve Sayın
Mehmet Hilal Kaplanın teklifinin görüşülmesini engellemek. Devam
etseydi bu teklif görüşülecekti. Bu teklife sıra gelmesin diye
şimdi Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Meclisi kapatıyor.
Milletimizin
dikkatine sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Hamzaçebi.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
(Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 22 Milletvekilinin; Tokat Milletvekili Reşat Doğru
ve 20 Milletvekilinin; Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 26
Milletvekilinin; Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer ve 24
Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal ve 24 Milletvekilinin;
İzmir Milletvekili Hülya Güven ve 22 Milletvekilinin; Mersin Milletvekili
MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır ve 19 Milletvekilinin;
Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl ve 37 Milletvekilinin; Bingöl Milletvekili
İdris Baluken ve 22 Milletvekilinin ve Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı ve 20 Milletvekilinin; Sağlık
Çalışanlarına Yönelik Artan Şiddet Olaylarının
Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi
Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına
İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu
Raporu (10/49, 113, 118, 252, 253, 254, 255, 256, 257, 258) (S.
Sayısı: 454) (Devam)
BAŞKAN -
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Karar yeter
sayısı yok ama anlaşılamadı.
Beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 20.31
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.35
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 94üncü
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
454 sıra
sayılı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerinde
İç Tüzükün 72nci maddesine göre verilen önergenin oylanmasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 20.35
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.39
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 94üncü
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
454 sıra
sayılı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerinde
İç Tüzükün 72nci maddesine göre verilen önergenin oylanmasında iki
defa karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi
önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur. [CHP sıralarından alkışlar(!)]
Yapılan üç
oylamada da bulunamadığından, alınan karar gereğince,
özel gündemde yer alan Meclis araştırması komisyonu
raporlarını görüşmek için 29 Mayıs 2014 Perşembe günü
saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 20.40