TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
96ncı Birleşim
3 Haziran 2014 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak'ın, İstanbulun Fethinin
561inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
2.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat'ın, yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımızın
siyasal ve toplumsal sorunları ile Cumhurbaşkanlığı
seçimine ilişkin gündem dışı konuşması
3.-
Antalya Milletvekili Sadık Badak'ın, 1/10/2014te, Kanadada, Moncton
Üniversitesinde yapılacak Ermeni Soykırımı ve Kitle
Suçları konulu konferansa ilişkin gündem dışı
konuşması
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Sinop Milletvekili Engin Altay'ın, Sinopun Boyabat ilçesinin
Aşağı Seyricek köyünde çıkan yangında oluşan
yaraların bir an önce sarılması için Hükûmetin devreye girmesi
gerektiğine ve Nazım Hikmet Ranın ölüm yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Avusturya
Federal Konseyi Başkanı Michael Lampelin beraberinde bir Parlamento
heyetiyle birlikte ülkemizi ziyaret etmesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanının 26/5/2014 tarih ve 71 sayılı
Kararıyla uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/1503)
2.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Millî
Savunma Komisyonu üyesi ve Niğde Milletvekili Alpaslan
Kavaklıoğlunun, 4-6 Haziran 2014 tarihlerinde
Hırvatistanın başkenti Zagrebde düzenlenecek olan
RACVIAC-Bölgesel Savunma ve Güvenlik Komiteleri Yıllık
Toplantısına katılmasına ilişkin tezkeresi (3/1504)
3.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının,
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Başkanı Oya Eronat başkanlığında Komisyon
üyelerinden oluşan bir heyetin, Hırvatistan Parlamentosu Turizm
Komisyonu Başkanı Goran Beus Richemberghin vaki davetine icabet
etmek üzere Hırvatistana resmî bir ziyarette bulunmasına
ilişkin tezkeresi (3/1505)
B)
Önergeler
1.-
Kocaeli Milletvekilleri Mehmet Ali Okur, Fikri Işık, Azize Sibel
Gönül, Muzaffer Baştopçu, Zeki Aygün ve İlyas Şekerin, (2/1135)
esas numaralı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu
ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin geri
alındığına ilişkin önergesi (4/162)
2.-
İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebinin, (2/1938) esas numaralı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/163)
C)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Muş Milletvekili Demir Çelik ve 22 milletvekilinin, 6/6/2012 tarihinde,
Muş E Tipi Kapalı Cezaevinde tutuklu bulunan Aydın
Kayanın ölüm nedeninin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/957)
2.-
İzmir Milletvekili Hülya Güven ve 41 milletvekilinin, kadına yönelik
şiddetin nedenlerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/958)
3.-
Mersin Milletvekili Vahap Seçer ve 22 milletvekilinin, hileli ve
sağlıksız gıda üretiminin ve bu tür ürünlerin insan
sağlığına etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/959)
D)
Duyurular
1.-
Başkanlıkça, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği, Kamu
İktisadi Teşebbüsleri ile Avrupa Birliği Uyum
Komisyonlarında siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerine
düşen birer üyelik için aday olmak isteyen siyasi parti grubu mensubu
olmayan milletvekillerinin yazılı olarak müracaat etmelerine
ilişkin duyuru
2.-
Başkanlıkça, (10/937, 938, 939, 940, 941, 942, 943, 944, 945, 946 ve
947) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun
başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yapmak üzere
toplanacakları gün, saat ve yere ilişkin duyuru
VI.-
ÖNERİLER
A)
Siyasî Parti Grubu Önerileri
1.-
HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan tarafından, 5/7/1993 tarihli MGKye sunulan raporlarla birlikte o
gün alınan kararları da kapsayan, bu tarihten sonra
gerçekleştirilen ve bir dönemin kaybına neden olan tüm olayların
araştırılması amacıyla 13/12/2013 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 3 Haziran 2014 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.-
MHP Grubunun, MHP Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili Oktay Vural
tarafından, vatandaşların artan borçları ve bunun yol
açtığı sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 14/2/2014
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
3 Haziran 2014 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
3.-
CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Sedef Küçük ve arkadaşları
tarafından, ülkemizde basın özgürlüğünün durumu ve basın
özgürlüğünün engellenmesiyle ilgili sorunların ve alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 23/5/2014 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 3 Haziran 2014 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
4.-
AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin
yeniden düzenlenmesine; bastırılarak dağıtılan 592
sıra sayılı Kanun Tasarısının kırk sekiz
saat geçmeden gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmının 4üncü
sırasına, yine bu kısımda bulunan 591, 90, 554, 163, 10,
244 ve 335 sıra sayılı Kanun Tasarılarının ise bu
kısmın 3, 5, 6, 7, 8, 9 ve 10uncu sıralarına
alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesine; gündemin Özel Gündemde Yer Alacak
İşler kısmında bulunan ve görüşmelerinin 29
Mayıs 2014 Perşembe günkü birleşimde yapılması
kararlaştırılan 381 ve 489 sıra sayılı Meclis
Araştırması Komisyonu Raporlarının görüşmelerinin
Genel Kurulun 24 Haziran 2014 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına; 3 Haziran 2014 Salı günkü birleşiminde sözlü
soruların görüşülmemesine; 592 sıra sayılı Kanun Tasarısının
İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde
görüşülmesine ilişkin önerisi
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Antalya Milletvekili Mehmet Günal'ın, Isparta Milletvekili Süreyya Sadi
Bilgiçin MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
2.-
Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin'in, Isparta Milletvekili Süreyya
Sadi Bilgiçin MHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
3.-
Kocaeli Milletvekili Zeki Aygün'ün, Kocaeli Milletvekili Haydar Akarın AK
PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
4.-
Kocaeli Milletvekili Haydar Akar'ın, Kocaeli Milletvekili Zeki Aygünün
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
5.-
Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu'nun, Çevre ve
Şehircilik Bakanı İdris Güllücenin 591 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 1inci maddesi üzerinde
Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
1.-
İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 Milletvekilinin;
Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 Milletvekilinin; Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 26 Milletvekilinin; Tekirdağ
Milletvekili Candan Yüceer ve 24 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal ve 24 Milletvekilinin; İzmir Milletvekili Hülya Güven ve 22
Milletvekilinin; Mersin Milletvekili MHP Grup Başkanvekili Mehmet
Şandır ve 19 Milletvekilinin; Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl ve 37
Milletvekilinin; Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve 22 Milletvekilinin
ve Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 20 Milletvekilinin;
Sağlık Çalışanlarına Yönelik Artan Şiddet
Olaylarının Araştırılarak Alınması Gereken
Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması
Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu (10/49, 113, 118, 252, 253, 254,
255, 256, 257, 258) (S. Sayısı: 454)
B)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.-
Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı:
287)
3.-
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/919) (S.
Sayısı: 591)
IX.-
SEÇİMLER
A)
Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.-
Plan ve Bütçe Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
B)
Komisyonlara Üye Seçimi
1.-
Manisanın Soma ilçesinde başta 13 Mayıs 2014 tarihinde olmak
üzere meydana gelen maden kazalarının araştırılarak bu
sektörde alınması gereken iş sağlığı ve
iş güvenliği tedbirlerinin belirlenmesi amacıyla kurulan
(10/937, 938, 939, 940, 941, 942, 943, 944, 945, 946 ve 947) esas numaralı
Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi
X.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Muğla Milletvekili Nurettin Demir'in, Fethiyespor'un antrenman
sahasında yapılan inşaata ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor
Bakanı Akif Çağatay Kılıç'ın cevabı (7/40214)
2.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, kurulduğu iddia edilen
Cenaze Nakil Fonuna ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Emrullah İşler'in cevabı (7/40280)
3.-
Balıkesir Milletvekili Namık Havutça'nın, Balıkesir ili
Bandırma ilçesinde bulunan bir futbol tesisine ilişkin sorusu ve
Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç'ın
cevabı (7/40314)
4.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2014 Şubat ayı
itibarıyla Türkiye'de bulunan spor federasyonu sayısına
ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay
Kılıç'ın cevabı (7/40316)
5.-
Muğla Milletvekili Nurettin Demir'in, Muğla'nın Kavaklıdere
ilçesinde yapımına başlanan bir spor salonunun
inşaatının durdurulmasına ilişkin sorusu ve Gençlik ve
Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç'ın cevabı
(7/40477)
6.-
İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel'in, THY'nin bir Afrika ülkesine silah
ve askeri malzeme taşıdığı iddialarına
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin
cevabı (7/41523)
7.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2002-2014
yılları arasında şahsının ve ailesinin mal
varlığındaki değişime ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/41681)
8.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, vakıflara
yapılan bağış ve tahsislere ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı
(7/42422)
9.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, bir vakfa
yapılan bağışlara ve vakfın faaliyetlerine
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı (7/42423)
10.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, RTÜK tarafından yeni frekans
tahsisi ve boşalan frekans bantlarının diğer mobil
haberleşme hizmetlerine tahsis edilmesi ile sayısal
yayıncılığa geçiş konularında yürütülmekte olan
çalışma ve projelere ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/42442)
11.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, TRT'nin 50nci yılı
kutlamaları kapsamında satın alınan mal ve hizmetlere
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı (7/42443)
12.-
İstanbul Milletvekili Sedef Küçük'ün, büyükşehir ve il belediye
başkanları hakkında Kamu Görevlileri Etik Kuruluna yapılan
başvurulara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınçın cevabı (7/42446)
13.-
Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın, siber saldırılara
ve alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/42448)
14.-
İstanbul Milletvekili Umut Oran'ın, kapanan bir gazeteye ve kamu
kurumlarının gazetelerde yayımlanan reklamlarına
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı (7/42452)
15.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, bağlı
kurum ve kuruluşlarda çalışan taşeron işçilere ve
taşeron işçilerin kadroya alınmasına ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı
(7/42453)
16.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, bir vakfa yurt
dışından yapılan bağışlara ilişkin
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın
cevabı (7/42454)
17.-
Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu'nun, 2003-2014
yılları arasında kayıp kaçak elektrik kullanım
oranlarına ve yapılan kontrollere ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/42589)
18.-
Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın, Bilgi Edinme Hakkı
Kanunu kapsamında yapılan başvurulara ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/42590)
19.-
Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın, görevden alınan ve görev
yeri değiştirilen bürokratlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/42591)
20.-
Ankara Milletvekili Sinan Aydın Aygün'ün, Ankara'da doğal gaz
satımına kota uygulanmasına ve ön ödemeli doğal gaz
sayaçların yol açtığı mağduriyetin giderilmesine
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/42592)
21.-
Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın, siber saldırılara
ve alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/42593)
22.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, radyoaktif kaynak ve radyoaktif kaynak
içeren cihazların ithalat, ihracat ve taşınmalarına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/42594)
23.-
İstanbul Milletvekili Celal Adan'ın, İstanbul'a yönelik proje ve
yatırımlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/42595)
24.-
Mersin Milletvekili Ali Öz'ün, Bakanlık tarafından AR-GE konusunda
yürütülmekte olan çalışmalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/42596)
25.-
Adana Milletvekili Ümit Özgümüş'ün, Suriye'den ülkeye kaçak akaryakıt
sokulduğu iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/42597)
26.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, bağlı
kurum ve kuruluşlarda çalışan taşeron işçilere ve
taşeron işçilerin kadroya alınmasına ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/42598)
27.-
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk'ün, Akkuyu'da yapılması
planlanan nükleer enerji santraline ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/42599)
28.-
İstanbul Milletvekili Celal Adan'ın, İstanbul'a yönelik proje ve
yatırımlara ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı
Hayati Yazıcının cevabı (7/42625)
29.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Türk Dil Kurumu
Başkanlığı tarafından Türkçeyi bilim, kültür, edebiyat
ve öğretim dili olarak geliştirmek ve yaygınlaştırmak
adına yürütülen çalışmalara ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/42801)
30.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Türk Dil Kurumu
Başkanlığı tarafından yürütülen Türk İşaret
Dili Eğitim Sisteminin oluşturulması projesi ile Türk
İşaret Dili Sözlüğü ve Türkiye Türkçesinin Köken Bilgisi
Sözlüğünün hazırlanması projelerine ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı
(7/42802)
31.-
Van Milletvekili Nazmi Gür'ün, Van'ın Çatak Belediyesi'ne VEDAŞ
tarafından sokak aydınlatma gideri adı altında borç
çıkarılmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/42830)
32.-
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın, Borçka Muratlı
Barajı'na ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı (7/42831)
33.-
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın, Artvin Deriner
Barajı'na ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı (7/42832)
34.-
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın, Borçka Barajı'nda
üretilen enerjiye ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı (7/42833)
35.-
Muş Milletvekili Demir Çelik'in, yok olma tehlikesi ile karşı
karşıya bulunan dillerle ilgili yapılan çalışmalara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınçın cevabı (7/42893)
36.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, bir TV
kanalına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınçın cevabı (7/42895)
37.-
İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin, Merkezi Uzlaşma
Komisyonu tarafından yapılan vergi cezası indirimlerine
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin
cevabı (7/42942)
38.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, RTÜK tarafından yürütülmekte olan
bazı çalışmalara ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/43211)
39.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Türkiye'deki medya hizmet
sağlayıcı kuruluşlara ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/43212)
40.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, RTÜK tarafından kullanılan
Sayısal Kayıt Arşiv ve Analiz Sistemi ile ilgili çeşitli
hususlara,
RTÜK
tarafından kullanılan Sayısal Kayıt Arşiv ve Analiz
Sisteminin kapasitesinin artırılması ile ilgili
çalışmalara,
Analog
televizyon yayınlarının hangi tarihte tamamen
sonlandırılacağına,
2002-2013
yılları arasında Türkiye'de yayın yapmakta olan ve
yabancı sermayedarı bulunan radyo ile televizyonların
sayısına,
İlişkin
soruları ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı (7/43214), (7/43215), (7/43217), (7/43218)
41.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları
arasında RTÜK tarafından bastırılan kitaplara ilişkin
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın
cevabı (7/43216)
42.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 18.04.2014
tarihinde gerçekleştirilen bir operasyonla ilgili iddialara ilişkin
sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcının
cevabı (7/43305)
43.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, 2011-2014 döneminde temsil ve
ağırlama ödeneğinden yapılan harcamalara ilişkin
sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcının
cevabı (7/43307)
44.-
İstanbul Milletvekili Umut Oran'ın, siyasî parti kurma
başvurularına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Efkan Alanın cevabı (7/43313)
45.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, 2011-2014 döneminde temsil ve
ağırlama ödeneğinden yapılan harcamalara ilişkin
sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmazın cevabı
(7/43346)
46.-
İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz'ün, bazı kişiler
hakkındaki mal varlıklarının dondurulması
kararının kaldırılmasına ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/43379)
47.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, son üç yıl
içerisinde gerçekleştirilen temsil, ağırlama, tören ve
tanıtım harcamalarına,
Son
iki yıl içerisinde yapılan temsil, ağırlama, tören ve
tanıtım harcamalarına,
İlişkin
soruları ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı (7/43419), (7/43563)
48.-
Kastamonu Milletvekili Emin Çınar'ın, Genel Kurul
çalışmalarının yayımlanması için bir televizyon
kanalı kurulmasına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı (7/43488)
49.-
Kastamonu Milletvekili Emin Çınar'ın, yeni Halkla İlişkiler
Binasında milletvekillerinin kullanımı için alınan
bilgisayarlara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan
Vekili Sadık Yakutun cevabı (7/43489)
50.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, çalıntı nüfus cüzdanı,
ehliyet ve pasaport bilgileriyle kurulan şirketlere ve yaşanan
mağduriyetlere ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcının cevabı (7/43636)
3 Haziran 2014 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: İsmail KAŞDEMİR
(Çanakkale), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
----- 0 -----
BAŞKAN Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 96ncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı
ilk söz, İstanbulun Fethinin 561inci yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen
İstanbul Milletvekili D. Ali Torlaka aittir.
Buyurun Sayın Torlak.
(MHP sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili D. Ali
Torlak'ın, İstanbulun Fethinin 561inci yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
D. ALİ TORLAK
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbulun
Fethinin 561inci yıl dönümü sebebiyle Milliyetçi Hareket Partisi
adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, ortaya çıkardığı siyasal, sosyal ve
kültürel sonuçları itibarıyla dünya tarihinin dönüm
noktalarından biri olan İstanbulun Fethinin 561inci yıl
dönümüne ulaşmış bulunuyoruz. Tarih sahnesinde birçok devleti
etkileyen ve çağların belirlenmesine yön veren gelişmelerden
birisi de İstanbulun Türkler tarafından fethedilmesidir. Fetih,
Sultan Alparslan ve Ertuğrul Gaziyle yüzyıllar öncesinde
başlayan atılımın ve büyüme ülküsünün zirveye
yükseldiği, gelecek asırların önünün açıldığı
çok önemli bir hamlenin adı olmuştur.
İstanbulun Fethi
sadece bir şehrin fethi olarak görülmemelidir. İstanbulun Fethi,
yeni bir uygarlığın, yeni bir çağın, yeni bir dünya ve
insanlık anlayışının yükselişi olarak
kavrandığı zaman gerçek anlamını bulacak bir
hadisedir. İstanbulun Fethi, Sultan Fatihin insanlığın
üzerine çökmüş kasvetli ve karanlık bulutları
dağıttığı gündür. İstanbulun Fethi, Türk
devletini lider ülke yapmak üzere Yesiden, Malazgirtten, Söğütten
itibaren gönüllerde saklı duran kutlu öykünün zirveye
ulaştığı, nesilleri aşan, millî hedeflerin ve millî
sabrın bir zaferi olarak ortaya çıktığı tarihî bir
andır. İstanbulun Fethi, tarihin akışını
değiştirerek insanlığın gelişimine yeni ufuklar
açmış büyük bir ülkünün, disiplinli ve sistemli bir
çalışmanın, tartışılmaz bir inancın ürünü
olarak İstanbulu bir kültür, inanç ve medeniyet merkezi hâline
getirmiştir. Sultan Fatihin, genç yaşına rağmen
ulaştığı bu başarıda, Anadolunun fethinden
başlayarak İstanbulun Fethine ulaşan, bayraklaşan vatan
sevgisini burçlarına diken Ulubatlı Hasanları,
Akşemseddinleri, Molla Güranileri yetiştiren büyük Türk milletinin
azim ve kararlılığını unutmamamız gerekir.
Fetihten sonra
İstanbul, farklı etnik ve inanıştaki insanların huzur
ve barış içinde bir arada yaşadıkları örnek
alınacak bir uzlaşma
kültürünün de beşiği olmuştur. Tarihin derinliklerinde
anlam bulan tam bir adalet içinde ve bir arada yaşama ideali bugünlere de
örnek olacak özelliklerdedir. Hâlâ, Osmanlı barışı olarak
anılan bu üstün yönetim ve paylaşım ortamını
sağlayan unsur, şüphesiz ki Türk milletinin kudreti, asaleti ve
adalet anlayışı olmuştur.
Değerli
milletvekilleri, milletlerin hafızaları tarihleridir. Tarihlerini
unutan milletler, kimliklerini bir gün elbet kaybederler, aynı, günümüzde
yapılmak istenen gibi. O nedenle, insanlık için yeni bir çağ
açan büyük Türk milleti bugün ne durumdadır? Bugün milletimizin, vatan
toprağımızın karşı karşıya
kaldığı sorunlar nelerdir? Milletimiz, içinde bulunduğu
çıkmazları nasıl aşabilir? Bunlar, fethin 561inci yıl
dönümünde cevabını aramamız gereken en önemli sorular olarak
karşımızda durmaktadırlar.
Avrupa ve Balkan
devletlerinin, Osmanlıyı Balkanlardan atma çabaları sonuçsuz
kalırken, bugün Türk milleti Anadoluda bölünme tehlikesi yaşamaktadır.
Asırlardır, Türke, düşman tarafından
yapılamayanların bugün siyasi irade eliyle yapılmakta
olduğu utanç verici bir tabloyla karşı
karşıyayız. Bugün geldiğimiz noktada ise tarihî
güzelliğinden, anlamından, maalesef, çok uzaktır. Sürekli ve
istikrarsız artan nüfusu, siyasi iradenin doğal ve tarihî
zenginliğe yaptığı tahribat ve artan asayiş sorunu,
İstanbulu bir kültür başkenti olmaktan hızlıca
uzaklaştırmaktadır.
Dileğimiz,
İstanbulun tüm sorunlarının bittiği, giderek silinmeye yüz
tutan millî ve manevi değerleri ile doğal güzelliklerini yeniden
kazanması, huzur, barış ve kalkınmanın sembolü olarak
dünyaya yön veren bir merkez hâline gelmesidir.
Bu duygu ve
düşüncelerle, başta Fatih Sultan Mehmet olmak üzere, fetihte yer alan
ecdadımıza Cenab-ı Allahtan rahmet diliyor, yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündem
dışı ikinci söz, yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın siyasal ve toplumsal sorunları ile
Cumhurbaşkanlığı seçimi hakkında söz isteyen
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolata aittir.
Buyurun Sayın
Özbolat. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu
Özbolat'ın, yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın siyasal ve toplumsal sorunları ile
Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin gündem
dışı konuşması
DURDU ÖZBOLAT
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yurt dışında yaşayan yurttaşlarımızın
siyasal ve toplumsal sorunlarıyla ilgili ve
Cumhurbaşkanlığı seçimleri hakkında gündem
dışı söz aldım, o vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, yurt dışında yaşayan
yurttaşlarımızın siyasal, toplumsal ve sosyal
sorunları henüz tam olarak çözümlenememiştir. Geçici, kısmi ve
bölgesel çözümler, var olan sorunları ortadan
kaldırmadığı gibi, karmaşık ve yeni sorunlar
yaratmaktadır. Bu nedenle, yurt dışında yaşayan
kardeşlerimizin karşılaştığı sorunlara çözüm
üretmek ve bu sorunları ortadan kaldırmak, yüce Meclisin en önemli
görevlerinden birisidir.
Hâlen yurt
dışında 4 milyonu AB ülkelerinde, 300 bini Kuzey Amerikada, 200
bini Orta Doğuda, 150 bini Avusturalyada olmak üzere 5 milyondan fazla
yurttaşımız yabancı ülkelerde yaşamaktadır. Buna
karşın, göçmen vatandaşlarımızın Türkiye
tarafından çözülmesi gereken sorunları hâlâ
varlığını koruyor. Çifte vatandaşlık, Türkiye'de
siyasal temsil hakkı, emeklilik hakkı, vize sorunları,
öğretmen ihtiyacı, iki dilli eğitimin sağlanması,
eğitimde fırsat eşitliği, pasaport harçları, dövizli
askerlik, vatandaşlık hakları, konsolosluk hizmetleri ve resmî
temsilci statüsünde olan kurum ve kuruluşlarda görülen partizanlık
gibi birçok sorun ortadan kalkmamıştır.
Avrupada elli
yılı aşkın bir göç tarihi olmasına rağmen
vatandaşlarımız hâlâ eşit haklara sahip değil. Bu
durum, Avrupadaki demokrasi açısından da kabul edilemez. Maalesef,
eğitimde, iş yaşamında, kamu görevinde başta olmak
üzere, hayatın birçok alanında ayrımcılık sürmektedir.
Avrupa Birliği ülkelerinde birtakım bürokratik engellerin
kaldırılması gerekir.
Aile birleşimi
anayasal bir haktır ve bu konuda Anayasayı ihlal eden engelleyici
unsurlar kaldırılmalıdır.
Avrupanın
birçok ülkesinde işsizlik artmaktadır. Bunun nedeni, uygulanan
denetimsiz neoliberal ekonomik politikalardır. Göçmen işçilerin
yaşanılan işsizlikten ve ekonomik krizden sorumlu tutulması
büyük bir çarpıtmadır. Bu görüş ve tutumlarla hem
uluslararası toplumun hem de Türkiye Cumhuriyeti devletinin daha etkin
mücadele etmesi gerekiyor.
Hükûmetin yurt
dışında yaşayan yurttaşlarımıza yönelik
politikaları son derece tutarsız, çözüm üretmeyen,
dışlayıcı ve göstermelik politikalardır.
Yurt
Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı, göçmen işçilerin sorunları ve bu
sorunları çözmeye yönelik bir kurum olarak görülmektedir. Bu kurum,
maalesef, iktidarın arka bahçesi olmaktan öteye gidememiştir.
Türkiye,
göçmenlerimizi yaşadıkları ülkelerin
vatandaşlığını almaları ve siyasi hayata aktif
olarak katılmaları için teşvik etmekle birlikte, gurbetçi
vatandaşlarımızın siyasal temsil sorununu henüz
çözememiştir.
Seçme ve seçilme ve
siyasi temsil hakkının korunması ve geliştirilmesi, tüm
demokratik rejimler açısından en önemli meşruiyet sorunudur.
Sadece seçme hakkı tanınması veya belirli bir sınıfa,
kimliğe, gruba seçilme ve siyasi temsil hakkının verilmesi,
parlamenter demokrasiyi tartışmalı hâle getireceği gibi,
demokratik hukuk devleti ilkelerini de sakatlayacaktır.
Yurt
dışında yaşayan 3 milyona yakın
vatandaşımız, sadece seçmen olarak sürece
katılmış ve mavi kartlılar bu haktan mahrum
edilmiştir. Bu sistemin tam işleyebilmesi için, yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımızın seçilebilmelerinin de önü
açılmalıdır.
Daha önce
vermiş olduğum kanun teklifinde
Özellikle de yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımızın,
seçmenin yüzde 5,3üne denk gelmesi göz önünde bulundurularak, sadece yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımızın
Parlamentoda temsil edilmesinin önü açılabilir.
Ayrıca, 298
sayılı Kanunun 95inci maddesine göre, oyların hazır
bulunanların huzurunda tasnif edilmesi gerekir. Şimdi, ne yazık
ki, yurt dışında oylar kullanılacak, dört gün boyunca devam
edecek, odalarda saklanacak, sonra bir uçakla, kargoyla Türkiyeye getirilecek.
Değerli arkadaşlar, 100 metre mesafede bile oyların
tartışmalı olduğu bir ülkede, oyların 3-4 bin
kilometre mesafeden getirilmesi, bir tartışmaya neden olacaktır.
O yüzden, oyların, kullanıldığı ülkelerde sayılması
şarttır ve bu problemin bir an önce çözülmesi lazım. Aksi
takdirde, özellikle Avrupada, Türkiye bu konuda sonucu ne olursa olsun çok
tartışmalı bir sürece girecektir.
Ben, yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımızın bütün
problemlerinin çözüleceği bir dünya umuduyla hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı
üçüncü söz, Kanadada, Moncton Üniversitesinde yapılacak Ermeni
Soykırımı ve Kitle Suçları konulu konferans hakkında
söz isteyen Antalya Milletvekili Sadık Badaka aittir.
Buyurun Sayın Badak.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
3.- Antalya Milletvekili Sadık Badak'ın,
1/10/2014te, Kanadada, Moncton Üniversitesinde yapılacak Ermeni
Soykırımı ve Kitle Suçları konulu konferansa ilişkin
gündem dışı konuşması
SADIK BADAK (Antalya)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 1 Ekim 2014te, Kanada Moncton Üniversitesinde
1915 yılına atıfta bulunularak Ermeni Soykırımı
ve Kitle Suçları başlığıyla bir konferans yapılacağı
öğrenilmiştir. Tek taraflı hazırlanmakta olan
konferansın barışa katkı
sağlamayacağını, aksine, radikal
ırkçılığı cesaretlendireceğini Kanada Dostluk
Grubu Başkanı olarak ifade etmek isterim.
Yedi yüz yıl
boyunca Anadoluda komşularıyla kardeşçe yaşayan, ortak
tarım, ticaret, esnaflık yapan Ermenilerden bir kısmına
1870li yıllardan itibaren bulaşan radikal ırkçılık
virüsü, onları etraflarına saldıran davranışlara
sürüklemiştir. Irkçı ideolojiye dayanan Taşnak ve Hınçak
partilerinin kayıtlarında Büyük Ermenistan hayaliyle
komşularını yok ederek hedeflerine terör yoluyla varma
amaçları açıkça görülmektedir. Bugünkü Ermenistan Cumhuriyetinin ilk
Başbakanı olan Kaçaznuninin, Taşnak Partisinin 1923
Kongresinde söylediği Ermenilerin başlarına gelen felaketlerin
başlıca sorumlusu, doğrudan doğruya Taşnak
Partisidir. sözleri tutanaklardadır.
Radikal,
ırkçı, ayrımcı ideolojiyle kurulan Ermeni komitaları
1890-1915 arasında yirmi beş yıl boyunca 40 civarında isyan
ve terör olayı gerçekleştirmiştir. Savaş
yıllarında Ermenilerin, Rus ordusunun desteğiyle Erzurum,
Yozgat, Van, Ardahan, Kars ve çevrelerinde 500 binden fazla Müslümanı
çeşitli yöntemlerle katlettikleri, kullandıkları yöntemlerden
biri olan ekmeklerine siyanür koyarak Vanda 8 bine yakın Müslümanı
öldürdükleri yerli ve yabancı kaynaklarda yer almaktadır.
Osmanlı Devleti, saldırıya uğrayan Türkleri, Kürtleri,
Arapları, Süryanileri ve sivil Ermenileri korumak için 24 Nisan 1915te
ırkçı Taşnak ve Hınçak partileri ile Ermeni
komitalarını kapatmış, Göç ve İskân Kanununu
uygulamaya koymuştur. Fakat, radikal Ermenilerin saldırı
amaçlarının hâlâ değişmediği, 1990lı
yıllarda yaptıkları Nahçıvan, Karabağ ve Hocalı
katliamlarıyla da üzülerek takip edilmektedir.
10 milyon
insanın öldüğü Birinci Dünya Savaşıyla 40 milyondan fazla
insanın hayatını kaybettiği İkinci Dünya Savaşını
tetikleyen sebeplerden birinin radikal ırkçılık olduğu
açıkça bilinmektedir. Ne yazık ki son dönemde müttefik ülkelerde de
geliştiği görülen ırkçılık ve
ayrımcılık, Batı değerleriyle de Türk ve İslam
değerleriyle de bağdaşmamaktadır. Modern dünya veremle,
sıtmayla, kanserle, vebayla mücadele ettiği gibi toplumlara musallat
olan radikal ırkçılıkla da ortak mücadele etmelidir.
Uzun
yıllardır ırkçı ayrılıkçılarla mücadele eden
ve radikal ırkçı değerleri
paylaşmadığını bildiğimiz dost Kanada
yetkililerinin ve Kanadalı siyasi meslektaşlarımın 1910lu
yıllarda Anadoluda yaşananlarla ilgili tüm devletler ve taraflarda
bulunan arşivlerin bilim adamlarının incelemesine
açılmasına öncülük etmesini temenni etmekteyim.
Bu konularda
ülkemizde tasnif çalışmaları süren 95 milyon belge olup,
bunların 40 milyonu hizmete sunulmuştur. 2013 yılında yurt
dışından 530 araştırmacı arşivlerimizden
yararlanmıştır. Bilim adamları özgürce çalışmalı,
bulgularını konuşabilmeli, mukayese edebilmelidir. Ancak sadece
Ermeni tarihçiler değil, diğer toplumların tarihçileri de
radikal Ermeniler ve onlar üzerinden politika geliştirenlerin
sansürleriyle ve hapsetme, cezalandırma tehditleriyle baskı
altındadır. Tek taraflı iddialarla yapılacak konferanslar,
bilgi kirliliğini artırmaktan başka bir işe yaramayacak,
buna karşılık, belgelere dayanan ortak çalışmalar,
çözüm yolunda daha çok katkı sağlayacaktır.
Son olarak,
Sayın Başbakanımızın 23 Nisan 2014 tarihinde
yayınladığı mektupta işaret ettiği gibi, Birinci
Dünya Savaşı esnasında yaşananların hepimizin ortak
acısı olduğu fakat 1915 olaylarının Türkiyeye
karşı bir siyasi çatışma konusu hâline getirilmesinin kabul
edilemeyeceğini, bilimsel bir tarih komisyonunda Türk, Ermeni ve uluslararası
tarihçilerin yapacağı çalışmanın, olayların
aydınlatılmasında önemli bir rol oynayacağı ve bu
çağrımıza bağlı olduğumuz vurgularını
bir kez daha dikkatlere sunmak isterim.
Bu
düşüncelerle, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Altay,
söz talebiniz var.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Sinop Milletvekili Engin Altay'ın, Sinopun
Boyabat ilçesinin Aşağı Seyricek köyünde çıkan
yangında oluşan yaraların bir an önce sarılması için
Hükûmetin devreye girmesi gerektiğine ve Nazım Hikmet Ranın
ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY
(Sinop) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; geçtiğimiz cumartesi günü Sinop
ili Boyabat ilçesi Aşağı Seyricek köyümüzde çıkan
yangın neticesinde toplam 31 ev tamamen kül olmuştur. Köyde zaten 42
hane olduğu düşünüldüğünde çok trajik, vahim bir manzarayla
vatandaşlarımız karşı karşıya
kalmışlardır. Tek tesellimiz, can kaybının
olmayışıdır. Bu da yangının gündüz
çıkmasından kaynaklanmıştır. Genel Kurulda Hükûmet
üyesi bir sayın bakan göremiyorum ama bu yangın sonrasında
yaraların sarılması noktasında Hükûmetimizi çok acil
devreye girmeye, yaraların bir an önce sarılması için katkı
sunmaya davet ediyorum. Bu vesileyle, Boyabat ilçesi Aşağı
Seyricek köylülerimize büyük geçmiş olsun dileğinde bulunuyorum.
Yine, Sayın
Başkan, vatan ve özgürlük şairi Nazım Hikmet Ranın ölüm
yıl dönümünde kendisini rahmetle, minnetle, şükranla anmak istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi
vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Avusturya Federal Konseyi
Başkanı Michael Lampelin beraberinde bir Parlamento heyetiyle
birlikte ülkemizi ziyaret etmesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanının 26/5/2014 tarih ve 71 sayılı
Kararıyla uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/1503)
30 Mayıs 2014
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Avusturya Federal
Konseyi Başkanı Michael Lampel'in beraberinde bir Parlamento heyeti
ile birlikte ülkemizi ziyaret etmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanının 26 Mayıs 2014 tarih ve 71
sayılı Kararı ile uygun bulunmuştur.
Söz konusu heyetin
ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı
Kanunun 7nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Kanun teklifinin geri alınmasına dair önerge
vardır, okutuyorum:
B) Önergeler
1.- Kocaeli Milletvekilleri Mehmet Ali Okur, Fikri
Işık, Azize Sibel Gönül, Muzaffer Baştopçu, Zeki Aygün ve
İlyas Şekerin, (2/1135) esas numaralı Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanunu ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin geri alındığına ilişkin önergesi (4/162)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
10/01/2013 tarihinde vermiş olduğumuz 2/1135
esas numaralı Kanun Teklifimizi geri çekiyoruz.
Gereğini saygılarımızla arz ederiz.
27/05/2014
Mehmet Ali Okur Fikri
Işık Azize
Sibel Gönül
Kocaeli Kocaeli Kocaeli
Muzaffer Baştopçu Zeki Aygün İlyas
Şeker
Kocaeli Kocaeli Kocaeli
BAŞKAN Millî, Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonunda bulunan teklif geri verilmiştir.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
C) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Muş Milletvekili Demir Çelik ve 22
milletvekilinin, 6/6/2012 tarihinde, Muş E Tipi Kapalı Cezaevinde
tutuklu bulunan Aydın Kayanın ölüm nedeninin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/957)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
19 Ocak 2012 tarihinde tutuklanarak Muş E Tipi
Kapalı Cezaevine gönderilen Muş Bulanık Liz (Erentepe) BDP
Başkanı Aydın Kaya, 6 Haziran 2012 tarihinde, kesin olmamakla
beraber, geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetmiştir.
Aydın Kayanın, tutuklu bulunduğu Muş E Tipi Kapalı
Cezaevinde gerçekleşen ölümünde cezaevi yönetiminin ihmalinin tespiti ve
ölümü üzerindeki şüphelerin aydınlatılması için
Anayasanın 98inci, İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasını arz
ederiz.
1) Demir Çelik (Muş)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı
Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat Ata (Batman)
8) İdris Baluken
(Bingöl)
9) Hüsamettin
Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine Ayna (Diyarbakır)
11) Nursel
Aydoğan (Diyarbakır)
12) Adil Zozani (Hakkâri)
13) Esat Canan (Hakkâri)
14) Sırrı
Süreyya Önder (İstanbul)
15) Altan Tan (Diyarbakır)
16) Sebahat Tuncel (İstanbul)
17) Mülkiye Birtane (Kars)
18) Erol Dora (Mardin)
19) Ertuğrul
Kürkcü (Mersin)
20) İbrahim
Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi Gür (Van)
22) Özdal Üçer (Van)
23) Leyla Zana (Diyarbakır)
Gerekçe:
Uzun süredir
gerçekleşen imha, inkâr ve siyasi soykırım operasyonları
sonucu, aralarında halk iradesi ile seçilmiş milletvekillerinin de
bulunduğu 190ı seçilmiş toplam 8 bini aşkın siyasi
tutuklu ve hükümlü, hâlen cezaevlerinde insanlık dışı
koşullarda yaşama mücadelesi vermektedir. Yaşam
koşullarının çok ağır ve yetersiz olduğu
cezaevleri, yatak kapasitelerinin üzerinde hizmet vermekle beraber, tutuklu ve
mahkûmlar bu yetersiz koşullarda insanlık dışı
muamelelerle karşılaşmaktadır. Son on yılda yüzde 200
artan tutuklu sayısı mevcut cezaevleri kapasitesinin çok üzerindedir.
On bir yıl önce "hayata dönüş" operasyonlarında
katledilen 28 mahkûma ve geçtiğimiz günlerde Pozantı Cezaevinde
meydana gelen çocuk mahkûmlara karşı uygulanan kötü muameleye ve
işkenceye bakıldığında, devletin adalet anlayışında
ve dolayısıyla insan haklarına bakışında dünden
bugüne bir ilerleme olmadığı görülecektir. Adalet
Bakanlığının verilerine göre 1997 yılında eceli
ile ölen mahkûm sayısı 123 iken bu rakam 2011 yılında 268'e
yükselmiştir. Dolayısıyla bu durum göstermektedir ki devlet,
yaşatmakla mesul olduğu tutuklu ve mahkûmlara karşı insan
hakları ihlallerini artırmış ve insan hayatını
hiçe saymıştır.
Cezaevindeki
yaşam koşullarının yetersizliği ve en önemlisi
sağlık ihtiyaçlarının giderilmesinde ciddi eksikliklerin
bulunması, yaşam hakları devlet güvencesinde olan tutuklu ve mahkûmları
her gün yeni bir insan hakları ihlali ile karşı
karşıya bırakmaktadır. Özellikle sağlık personeli
ve tıbbi yardım anlamında yaşanan eksiklikler insan
yaşamına mal olacak kadar büyük bir sorunu beraberinde getirmektedir.
Türkiye cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısındaki rekor
artışın sağlık problemlerini de beraberinde
getirdiği bir gerçektir.
Türkiye'deki
cezaevlerinde hasta tutuklu ve hükümlülerin yaşadığı
sağlık sorunları ve meydana gelen ölümler, cezaevlerindeki
sağlık hizmetlerinin yetersiz kalmasından
kaynaklanmaktadır. Hâlen cezaevlerinde 248 ağır hasta tutuklu
bulunurken, bunlardan 42'si ise ölüm sınırında yaşam
mücadelesi vermektedir. Ölüm sınırında olan ve cezaevinde
tedavisi yapılmayan hasta tutuklular için Adli Tıp Kurumunun
"Cezaevinde kalmasında bir sakınca yoktur." raporu vermesi
ise tutuklu ve hükümlüleri âdeta ölüme terk etmektedir.
19/01/2012
tarihinde tutuklanarak Muş E Tipi Kapalı Cezaevine gönderilen BDP
Muş Liz (Erentepe) Belde Başkanı Aydın Kaya, 6 Haziran 2012
tarihinde kesin olmamakla beraber, cezaevinde geçirdiği kalp krizi sonucu
hayatını kaybetmiştir. 29/03/2012 tarihinde rahatsızlanarak
nöbetçi doktora başvuran Kaya, doktor tarafından muayene edildikten
sonra nöroloji servisine sevk edilmiş ve medikal takibe
alınmıştır. Geçen sürede şikâyetleri artan Kaya
31/05/2012 tarihinde tekrar doktora gitmek istemiş ve tahlil, röntgen, MR
gibi tıbbi tetkikleri yapılarak tekrar cezaevine geri
gönderilmiştir. Tetkik sonuçlarının 4 Haziran 2012 tarihinde
hastaya iletileceği söylenmiş olmasına rağmen hastanın
hayatını kaybettiği tarih olan 6 Haziran tarihine kadar sonuçlar
gelmemiştir.
Cezaevi kamera
kayıtlarından alınan görüntülere göre Kaya'nın saat 17.00
civarı rahatsızlandığı tespit edilerek 17.09'da
koğuş kapısı açılmış ve hastanın acil
müdahaleye ihtiyacı olduğu tespit edilmiştir. Cezaevinde kadrosu
olmasına rağmen doktor olmadığı için Kaya'ya acil
müdahale yapılamamıştır. İğne yapmaya bile
yetkisi olmayan cezaevinin 2 sağlık memuru da müdahalede
bulunamamış, sedye üzerinde taşınması gereken hasta
basit bir battaniye üzerinde taşınarak saat 17.13'te
koğuşundan dışarı
çıkartılmıştır. Saat 17.20 itibarıyla ambulansa
nakledilen Kaya, 17.26'da Muş Devlet Hastanesine sevk edilmiş fakat
hastanede hayatını kaybetmiştir.
Cezaevinde kadrosu
bulunmasına rağmen doktorun olmayışı, sağlık
memurlarının iğne yapmaya dahi yetkilerinin bulunmaması ve
böylesi acil durumlarda cezaevi revirinin yetersiz oluşu bir insanın
canına mal olmuştur. İlk müdahale gerçekleştiğinde
yaşama şansı olan Kaya, âdeta ihmaller zinciriyle ölüme mahkûm
edilmiştir. Hâlen Muş E Tipi Kapalı Cezaevinde tutuklu bulunan
900'ü aşkın tutuklu ve mahkûm, gerekli modern sağlık
koşullarından yoksun, Aydın Kaya'nın maruz kaldığı
yetersizlik ve ihmallerle karşı karşıyadır.
6 Haziran 2012 tarihinde
yaşamını yitiren Aydın Kaya'nın, tutuklu
bulunduğu Muş E Tipi Kapalı Cezaevinde gerçekleşen
ölümünde başta Adalet Bakanlığı olmak üzere, cezaevi
yönetiminin ihmalinin tespiti ve ölümü üzerindeki şüphelerin
aydınlatılması için Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde bir
araştırma komisyonu kurulması gerekmektedir.
2.- İzmir Milletvekili Hülya Güven ve 41
milletvekilinin, kadına yönelik şiddetin nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/958)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Kadını
şiddetten koruma amaçlı, 1998 yılında çıkarılan
ilk yasa olan 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun'un
ardından 2007 yılında düzenlemeler yapılmış ve
kadına yönelik şiddet konusunda 11 Mayıs 2011 tarihinde
Türkiye'nin de aralarında bulunduğu 18 ülke tarafından imzalanan
ve ilk olarak Türkiye tarafından onaylanan "İstanbul
Sözleşmesi" adı da verilen Kadına Yönelik Şiddet ve
Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin
Avrupa Konseyi Sözleşmesi yürürlüğe girmiştir. 4320
sayılı Kanunla yapılan düzenlemelere rağmen, hâlâ kadına karşı şiddetin
önlenemediği ve yetersiz kaldığı gerekçesiyle 20/03/2012
tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6284 sayılı
Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine
Dair Kanun çıkartılmıştır.
Ülkemizde yasal
haklar konusunda kadının insan haklarında kâğıt
üzerinde ilerleme olduğu görülse de, yayınlanan istatistikler
kadınların haklarını kullanma konusunda dünya
sıralamasında gerilerde yer aldığını
göstermektedir. Dünya Ekonomi Forumunun 2010 yılı raporuna göre,
Türkiye'nin Avrupa ülkeleri arasında sonuncu, 134 ülkenin genel
sıralamasında ise 126ncı olduğu gösterilmiştir.
Sayın Bakan
Fatma Şahin 24 Mayıs 2012 tarihinde Kütahya'da Aile İçi
Şiddetle Mücadele konulu sempozyumda yaptığı
konuşmasında "Artık derhâl müdahale denilen kolluk
kuvvetinin yetkisini güçlendirdik ve mahkeme kararına gerek kalmadan derhâl
korumayı anında yapabiliyoruz." demiştir. Bu açıklamaya
rağmen kadına karşı gerçekleşen şiddet
vakaları her geçen gün gazetelerde artarak haber olmaya devam etmektedir.
Örneğin, İzmir'in Buca ilçesinde yaşanan olayda maruz
kaldığı şiddet nedeniyle eşinden boşanan
kadın daha sonra yakınlarının araya girmesi ve
çocuğunun babasız büyümesini istemediği için tekrar eşiyle
bir araya gelmiş fakat üzerine kızgın yağ dökülerek
eşi tarafından şiddet görmeye devam etmiştir.
Küçükçekmece'de
şiddetli geçimsizlik nedeniyle babaevine dönen ve dört aydır
eşiyle ayrı yaşayan kadın daha önce de eşi
tarafından ölümle tehdit edilmiş, suç duyurusunda bulunmuş ancak
eşinin karakolda ifadesi alınıp serbest
bırakılmış, daha sonra ise eşi tarafından 23
Nisan törenlerinde okul çıkışı çocuğunun gözü önünde
17 defa bıçaklanarak öldürülmüştür.
Yine, basına
yansıyan bir haberde, Konya'da eşinden kurtulmak isteyen
kadının Uyuşturucu ticareti yapıyorum. diyerek kendini
ihbar etmesi, hapis cezasını tercih etmesi, kadına
karşı şiddetin devam ettiğinin ve kadınların
çaresiz kaldığının, yeterli koruma desteği
almadığının birer göstergesidir. Örneklerini çoğaltmak
mümkündür.
Kadına
şiddetin önlenmesi için kanunların çıktığı ve bu
konuda polis ve hâkimlerin eğitim aldıkları belirtildiği
hâlde (Sayın Bakan Fatma Şahin 24/01/2012 tarihinde TBMM Genel
Kurulunun 55inci Birleşiminde (6/48) esas numaralı Soru Önergesine
verdiği cevapta "Kolluk kuvvetlerine, yaklaşık 40 bin
polisimize şiddetle mücadelede gelen şikâyetler üzerine şiddete
maruz kalmış bir kadına nasıl davranılacağı,
neler yapılması gerektiği eğitimi verilmiştir,
ayrıca uygulamalar da bizim takibimizdedir." demiştir.)
kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılması,
yaşamsal öneme sahip bu sorunun önüne geçilmesi, nedenlerinin ve hâlâ
neden devam ettiğinin araştırılması amacıyla
Anayasa'nın 98inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddeleri
uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz
ve teklif ederiz.
1) Hülya Güven (İzmir)
2) Ömer Süha Aldan (Muğla)
3) Aytun Çıray (İzmir)
4) Hasan Ören (Manisa)
5) Sedef Küçük (İstanbul)
6) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
7) Ali Serindağ (Gaziantep)
8) Bihlun Tamaylıgil (İstanbul)
9) Osman Faruk
Loğoğlu (Adana)
10) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
11) Turhan Tayan (Bursa)
12) Haluk Koç (Samsun)
13) Mahmut Tanal (İstanbul)
14) Musa Çam (İzmir)
15) Bedii Süheyl Batum (Eskişehir)
16) Namık Havutça (Balıkesir)
17) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
18) S. Sencer Ayata (Ankara)
19) Vahap Seçer (Mersin)
20) Birgül Ayman Güler (İzmir)
21) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
22) Sakine Öz (Manisa)
23) Celal Dinçer (İstanbul)
24) Mustafa Moroğlu (İzmir)
25) Ahmet İhsan
Kalkavan (Samsun)
26) Dilek Akagün
Yılmaz (Uşak)
27) Aykut Erdoğdu (İstanbul)
28) Özgür Özel (Manisa)
29) Veli Ağbaba (Malatya)
30) Aydın Ağan
Ayaydın (İstanbul)
31) Mehmet Volkan
Canalioğlu (Trabzon)
32) Selahattin Karaahmetoğlu (Giresun)
33) Sena Kaleli (Bursa)
34) Süleyman Çelebi (İstanbul)
35) Osman Oktay Ekşi (İstanbul)
36) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
37) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
38) Doğan Şafak (Niğde)
39) Binnaz Toprak (İstanbul)
40) Ramis Topal (Amasya)
41) Haluk Ahmet Gümüş (Balıkesir)
42) Mehmet S.
Kesimoğlu (Kırklareli)
3.- Mersin Milletvekili Vahap Seçer ve 22
milletvekilinin, hileli ve sağlıksız gıda üretiminin ve bu
tür ürünlerin insan sağlığına etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/959)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Hileli ve
sağlıksız gıda üretiminin ve bu tür ürünlerin insan
sağlığına etkilerinin araştırılması,
üretici ve tüketicilerin bilinçlendirilmesi amacıyla Anayasa'nın 98
ve İç Tüzükün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince bir Meclis
araştırma komisyonunun kurulmasını arz ve teklif ederiz.
1) Vahap Seçer (Mersin)
2) Haluk Ahmet Gümüş (Balıkesir)
3) Gürsel Tekin (İstanbul)
4) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
5) Ali Serindağ (Gaziantep)
6) Atilla Kart (Konya)
7) Selahattin
Karaahmetoğlu (Giresun)
8) Ömer Süha Aldan (Muğla)
9) Malik Ecder
Özdemir (Sivas)
10) Namık
Havutça (Balıkesir)
11) Ali Özgündüz (İstanbul)
12) Sena Kaleli (Bursa)
13) Ramis Topal (Amasya)
14) Ümit
Özgümüş (Adana)
15) Hüseyin Aygün (Tunceli)
16) Aykut
Erdoğdu (İstanbul)
17) Sinan
Aydın Aygün (Ankara)
18) Doğan
Şafak (Niğde)
19) Ali
Sarıbaş (Çanakkale)
20) Haydar Akar (Kocaeli)
21) Faik Öztrak (Tekirdağ)
22) Süleyman Çelebi (İstanbul)
23) Bihlun
Tamaylıgil (İstanbul)
Gerekçe:
Son yıllarda
uygulanan çarpık politikalar sonucu tarım iflas etme noktasına
gelmiştir. Üretici, yüksek girdi maliyetlerine karşılık
düşük fiyat kıskacıyla üretim yapamaz, tüketiciler ise tükettikleri
gıdanın güvenilirliği konusunda endişeli bir hâle
gelmiştir.
Hileli ve
sağlığa zararlı ürünlerin serbestçe satılabildiği
Türkiye, bu konumuyla diğer ülkeler arasında neredeyse ilk
sıraya yerleşmiştir. Oysa, gelişmiş ülkelerde
gıda güvenliği konusu çok sıkı kurallara
bağlanmış, tüketicilerin sağlığının
korunması için her türlü tedbir ve önlem alınmıştır.
Son günlerde
halkın temel tüketim maddeleri arasında olan et ve et ürünleri,
yumurta, bal ve ekmekte tehlikenin arttığına yönelik haberler
yazılı ve görsel basında geniş olarak yer almaya
başlamıştır.
Kırmızı
ette domuz eti; sucuk, sosis gibi yiyeceklerde tek tırnaklıların
eti, deri, kıkırdak, böbrek; rakıda metil alkol; domates, çilek,
ıspanak, kabak, biber ve salatalıkta zirai ilaç kalıntıları;
margarinde benzoik, sorbik asit; yoğurt, peynir, tereyağında
bitkisel yağlar; balda şeker şurupları, glikoz, su ve
nişasta; kepekli ekmek görünümü vermek için una kakao, ekmek esmer
görünsün diye boya ve renklendirici, tatlandırıcı
karıştırıldığı, bayatlamış
tavukların çamaşır suyuyla beyazlatıldığı,
içerisinde genetiği değiştirilmiş organizma (GDO) tespit
edilen fındık kremaları, süt tozunun içine tebeşir tozu,
küflenmiş çayların piyasaya sürülmesi gibi bilgiler kamuoyuna
yansıyan bilgiler arasındadır.
Hileli ve
sağlığa zararlı üretimi yapan firmalara ilişkin
sırlar açığa çıktıkça halk
sağlığının nasıl bir tehdit altında
olduğu bütün çıplaklığıyla ortaya
çıkmaktadır. Ancak, yapılan açıklamaların buz
dağının sadece görünen kısmı olduğu bilinmelidir.
Türkiye'deki
gıda sektörü ve bu sektöre temel girdileri sağlayan tarım
sektöründe çok sayıda küçük ve eğitimsiz işletmenin var
olduğu, bu işletmelerin önemli bir miktarının
"merdiven altı" yani kayıt dışı olduğu
da bilinmektedir.
Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının gıda
denetim ve kontrolleri 81 il ve yetkilendirilmiş ilçe müdürlüklerindeki
kontrol görevlileri tarafından yapılmaktadır.
Bakanlığın verilerine göre Türkiye genelinde 2011 yılı
itibarıyla sadece 4.635 kontrol görevlisi görev yapmaktadır. Laboratuvarlarda
nitelikli eleman eksikliği önemli boyutlardadır. Gıda
mühendisleri gibi konu uzmanlarının kamuda yeterli sayıda
istihdam edilmesinin zorunlu bir hâl almasına rağmen gerçekte bunun
böyle olmadığı açıktır.
Açıklanan
nedenlerle, üretici ve tüketicinin doğru bilgilendirilmesi ve
bilinçlendirilmesi ve hileli/sağlıksız gıda üretiminin ve
bu tür ürünlerin insan sağlığına etkilerinin
araştırılması amacıyla Anayasanın 98 ve İç
Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri gereğince Meclis araştırma
komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
D) Duyurular
1.- Başkanlıkça, Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği, Kamu İktisadi Teşebbüsleri ile Avrupa
Birliği Uyum Komisyonlarında siyasi parti grubu mensubu olmayan
milletvekillerine düşen birer üyelik için aday olmak isteyen siyasi parti
grubu mensubu olmayan milletvekillerinin yazılı olarak müracaat
etmelerine ilişkin duyuru
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği, Kamu
İktisadi Teşebbüsleri ile Avrupa Birliği Uyum
komisyonlarında, siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerine 1
üyelik düşmektedir. Bu komisyonlara aday olmak isteyen siyasi parti grubu
mensubu olmayan milletvekillerinin, 9 Haziran 2014 Pazartesi günü saat 18.00e
kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
yazılı olarak müracaat etmelerini rica ediyorum.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkan, kimse müracaat etmezse biz tekrar
müracaat edebilir miyiz?
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının iki
tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım.
Okutuyorum:
A) Tezkereler (Devam)
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Millî Savunma Komisyonu üyesi ve
Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlunun, 4-6 Haziran 2014
tarihlerinde Hırvatistanın başkenti Zagrebde düzenlenecek olan
RACVIAC-Bölgesel Savunma ve Güvenlik Komiteleri Yıllık Toplantısına
katılmasına ilişkin tezkeresi (3/1504)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
4-6 Haziran 2014
tarihlerinde Hırvatistan'ın başkenti Zagreb'de düzenlenecek olan
RACVIAC-Bölgesel Savunma ve Güvenlik Komiteleri Yıllık
Toplantısına Milli Savunma Komisyonu üyesi ve Niğde
Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu'nun katılması hususu,
28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un
9'uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Cemil Çiçek
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
İkinci
tezkereyi okutuyorum:
3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Başkanı Oya Eronat
başkanlığında Komisyon üyelerinden oluşan bir heyetin,
Hırvatistan Parlamentosu Turizm Komisyonu Başkanı Goran Beus
Richemberghin vaki davetine icabet etmek üzere Hırvatistana resmî bir
ziyarette bulunmasına ilişkin tezkeresi (3/1505)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Başkanı Oya Eronat
başkanlığında Komisyon üyelerinden oluşan bir heyetin,
Hırvatistan Parlamentosu Turizm Komisyonu Başkanı Goran Beus
Richemberghin vaki davetine icabet etmek üzere Hırvatistana resmî bir
ziyarette bulunması hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 6ncı maddesi uyarınca Genel
Kurulun tasviplerine sunulur.
Cemil Çiçek
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Halkların
Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasî Parti Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili
Iğdır Milletvekili Pervin Buldan tarafından, 5/7/1993 tarihli
MGKye sunulan raporlarla birlikte o gün alınan kararları da
kapsayan, bu tarihten sonra gerçekleştirilen ve bir dönemin kaybına
neden olan tüm olayların araştırılması amacıyla
13/12/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 3 Haziran 2014 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 3/6/2014 Salı günü (bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
İdris Baluken
Bingöl
Grup Başkan Vekili
Öneri:
13 Aralık 2013
tarihinde Iğdır Milletvekili Grup Başkan Vekili Pervin Buldan
tarafından verilen (4589 sıra no.lu) 5 Temmuz 1993 tarihli MGK'ye
sunulan raporlarla birlikte o gün alınan kararları da kapsayan, bu
tarihten sonra gerçekleştirilen ve bir dönemin kaybına neden olan tüm
olayların araştırılması amacıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin,
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak 3/6/2014 Salı günlü Birleşiminde sunuşlarda
okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşimde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Halkların Demokratik Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Mülkiye
Birtane, Kars Milletvekili.
Buyurun Sayın
Birtane. (HDP sıralarından alkışlar)
MÜLKİYE
BİRTANE (Kars) Teşekkürler Sayın Başkan.
Grup önerimize
geçmeden önce, 1 Haziranda tekrarlanan ve halkımızın
başarısıyla sonuçlanan Ağrı ve Norşin seçimlerini
buradan bir kez daha kutluyorum, diğer yerlerde tekrarlanan ve herhangi
bir soruna neden olmadan selamet içerisinde geçen seçimlerde
halkımızı da buradan kutluyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 5 Temmuz 1993 tarihli MGKye sunulan
raporla birlikte, o gün alınan kararları da kapsayan, bu tarihten
sonra gerçekleştirilen ve bir dönemin kaybına neden olan tüm
olayların araştırılması hakkında verdiğimiz
önerge üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün 3 Haziran,
hepimizin yüreğinin tekrar tekrar yandığı gün. 3 Haziran
1994te, Kürt iş adamı Savaş Buldan ve yakın
arkadaşları Adnan Yıldırım ve Hacı Karay, Düzce
Yığılca yakınlarında hunharca katledilmişlerdir.
Onlar şahsında tüm faili meçhul cinayetlerle hayatını
kaybeden insanlarımıza Allahtan rahmet diliyor ve hepsinin
anıları önünde saygıyla eğiliyorum. Yine, başta
sevgili arkadaşım ve Grup Başkan Vekilim Pervin Buldana ve yakınlarını
bu faili belli cinayetlerden kaybeden tüm ailelere başsağlığı
dileklerimizi tekrarlıyorum.
Evet, Tansu
Çiller-Mehmet Ağar dönemi olarak da
adlandırdığımız bu dönemi, PKKnin kitle
tabanını hedef alan bir dönem olarak görüyoruz. Bu dönem, hepimizin
bildiği üzere, 93 konsepti olarak da adlandırılıyor.
Araştırma önergemizde de dile getirdiğimiz gibi, bu konsept
kapsamında sivil toplum kuruluşlarına, yasal derneklere ve
sendikalara yapılan taktiksel operasyonlar genel stratejinin en önemli
parçasını oluşturmuştur. İşçi sendikaları ve
radikal sol örgütler üzerinde de denenen politik kontrol operasyonları ve
tekniklerindeki yenileşme ağırlıklı olarak
Kürdistanda uygulanmıştır. Bu uygulamalar, Kürtlerin özgürlük
mücadelelerine yönelik bir dönemi oluşturuyor. Şeyh Sait
İsyanı, Koçgiri, Zilan katliamlarından, 80lerin katı
asimilasyon politikalarından dağda verilen bir özgürlük hareketine
vardırılan PKK hareketine karşı Kürdistan başta olmak
üzere Türkiyede yaşayan Kürtlere karşı bir katliam konseptidir.
TRTnin
öncülüğünde Anadoludan Görünüm programının
başını çektiği medya hareketiyle psikolojik bir savaş
başlatılırken köy yakmalar, köy boşaltmalar, karakollarda
infazlar, gece evlerinden alınıp asit kuyularına atılan
Kürtler. Asker, kontrgerilla çeteleriyle yol kesme, köylülerin yiyeceklerine el
koyma, köylülere ait hayvanların katledilmesine kadar varan, bir
halkın kendi topraklarında zulümle, asimilasyonla, katliamla, yok
edilmeyle karşı karşıya
bırakıldığı nadir örneklerden biridir Kürtlerin çektiği
acılar.
14 Ağustos
1993 Digor katliamı, 1992 Nevrozunda Cizre ve Şırnakta
yaşanan katliamlar, devletin resmî görevlileri tarafından 93
konsepti çerçevesinde uygulamaya konulan strateji kapsamındadır.
Bu dönem
-Türkiye'nin- Kürtleri yok etmek, sindirmek, onlara Türk olmayı kabul
ettirmek için insanlık dışı yöntemlere maruz
bırakıldığı dönemlerdir. Bir taraftan kimyasal
silahlarla, savaş hukukuna aykırı yöntemlerle PKKye
karşı savaş yürütülürken diğer taraftan da PKKnin
tabanını yok ederek Kürt sorununu canlı tutacak tüm
damarları kesme hareketi yürütülüyordu. Kürdistanın halkı ya
katledilecek ya da yerlerinden edilerek başka coğrafyalara
sürülecekti. Faili meçhul cinayetler olarak Türkiye devletinin tarihinin en
kirli sayfalarından birini oluşturan bu dönem, aynı zamanda binlerce
köyün boşaltılmasını, çocuk katliamını, Kürt
iş adamlarının katliamını da kapsamaktadır.
Devlet terörü Kürdistan coğrafyasıyla birlikte metropollere,
Kürtlerin yaşadığı tüm kentlere kadar
yayılmış, aynı zamanda Kürt politikacılara, askerlere
kadar varan bir katliam amaçlanmıştı. Kürtlerle barış
yapmayı amaçlayan merhum Turgut Özalın âdeta bir darbeyle ortadan
kaldırılması, Eşref Bitlis suikastı ve benzer birçok
faili meçhul cinayet bu konseptin bir parçasıdır. Ardından
Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir darbeyle Kürt siyasi hareketi yok edilmeye
çalışılmıştır, Kürt milletvekilleri yaka paça
gözaltına alınmış, yıllarca zindanda
tutulmuşlardır. 1999 yılına kadar sürdürülen bu konsept
Sayın Abdullah Öcalanın uluslararası bir komployla Türkiyeye
getirilişinin ardından yeni bir döneme girmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu anlattığım süreç
Kürtler kardeşimizdir, bu ülkenin birinci sınıf
vatandaşlarıdır. diyen bu devlette
yaşanmıştır. Ancak, Kürt sorunu bugün de bütün
yakıcılığıyla devam ettiği gibi, AKP de 1993
konseptinin bir başka versiyonu olmuştur. Kürt sorununa dönük en
önemli adımını Cezaevlerinde artık Kürtçe
konuşulabiliyor. şeklinde somutlayan AKP, demokratik siyaset
kanallarını tıkayarak 10 bini aşkın Kürt siyasetçiyi
cezaevine koymuştur, Kürt milletvekilleri yıllarca cezaevinde
kalmıştır. 1993 konseptinde gizlice yapılan katliamlar
bugün aleni olarak devletin üniformasıyla işlenmektedir.
Başbakanın açıkça fermanını yazdığı
2006 Diyarbakır katliamı, Türk savaş uçakları ile
bombalanan Roboskili 34 genç, sokak ortasında katledilen öğrenciler,
çocuklar ve Kürtlerle birlikte Türkiye'deki tüm demokratik güçlere
karşı başlatılan bir yok etme harekâtı hâlâ devam
etmektedir.
AKP, 93 konsepti
ile yaşanan katliamları karanlıkta bıraktığı
gibi, kendi döneminde de Türkiye'nin karanlık sayfalarına yeni
sayfalar eklemiştir. Kürtlerin barış taleplerine savaşla
karşılık verilmiştir. 14 Nisan 2009 siyasi kırım
operasyonu ile Kürt siyasi hareketini tamamen boğmayı
hedeflemiştir. Buna karşın, Sayın Abdullah Öcalan'ın
çabaları ile kan ve göz yaşına son verilerek demokratik siyaset
kanallarını açmak için oluşturulan yol haritası ile tek
taraflı yürütülen bir süreç başlatılmıştır. Çözüm
süreci hakkında Hükûmet üzerine düşen görevi yerine getirmemesine
rağmen, sürecin devam ettirilmesi yönünde bir irade genel olarak Kürt
tarafında oluşmuştur.
Sonuç olarak, 93
konseptinden günümüze kadar karanlıkta kalan tüm faili meçhul cinayetlerin
aydınlatılması ve o dönemde atanmış ve seçilmiş
sorumluların, İçişleri, Emniyet, istihbarat bürokrasisinin ve
paralegal iç harp örgütlenmesinin ortaya çıkarılmasını
sağlamak ve yargılamaların önünü açabilmek için devlet içinde
gizli savaş örgütünün varlığı yönündeki iddiaların
hiçbir istisnaya yer bırakmayacak şekilde
araştırılıp hakikatlerin ortaya çıkarılması
demokratik çözüm sürecinin selameti için aciliyet arz etmektedir.
Artık acı
çekmeye doyan bir toplum olarak, bu olaylara tahammülümüz
olmadığını bir kez daha dile getiriyor ve hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN -
Teşekkür ediyorum.
Halkların Demokratik
Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Alpaslan Kavaklıoğlu,
Niğde Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ALPASLAN KAVAKLIOĞLU
(Niğde) Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
HDP Grubunun, 5 Temmuz
1993 tarihli Millî Güvenlik Kuruluna sunulan raporla birlikte o gün alınan
kararlarını da kapsayan, bu tarihten sonra gerçekleştirilen ve
bir dönemin kaybına neden olan tüm bu olayların araştırılması
için vermiş olduğu Meclis araştırması teklifi üzerine
söz almış bulunuyorum.
Değerli
arkadaşlar, bilindiği üzere, Millî Güvenlik Kurulu tarihi 1933te
Yüksek Müdafaa Meclisi Umumi Kâtipliğinin kurulmasıyla
başlamıştır. MGK, 12 Eylül darbesinden sonra ise iç tehdit
üzerine yoğunlaşmış, kendi halkına karşı
mücadele eden, halkıyla kavga eden, halkına karşı
psikolojik harekât yapan bir yapıya dönüşmüştür. Herkesin
yakından bildiği üzere, MGK, geçmişte devlet üstünde devlet
olarak algılanan, millî iradenin üzerinde bir kurumdu. MGK bazen Meclise
direktif veren fiilî yasama organı, bazen de Bakanlar Kurulu üstü bir
vesayet mercisi olarak ön plana çıkmıştır.
Değerli
arkadaşlar, bugün görüşmekte olduğumuz HDP Grubunun önergesine
gerekçe olarak MGK'nın 1993 yılında aldığı PKKya
karşı topyekûn ve kesintisiz savaş kararının
ardından meydana gelen gelişmeler gösterilmiştir. MGK'nın
geçmişteki yapısından ve aldığı kararlardan
duyulan şikâyetler hepimizin malumudur.
MGK'nın her zaman
şikâyetçi olunan bu antidemokratik ve millî iradeyi yansıtmayan
yapısı AK PARTİ döneminde tamamen
değiştirilmiştir. AK PARTİ iktidarının 1inci
döneminde, 30 Temmuz 2003 tarihli ve 4963 sayılı Kanunla,
MGK'nın yapı ve işleyişinde devrim niteliğinde kapsamlı
değişiklikler yapılmıştır. Eskiden, orgeneral,
oramiral olan Genel Sekreterin sivillerden atanmasına imkân
sağlanmıştır. Bugün 4üncü sivil Genel Sekreter görev
yapmaktadır. Genel Sekreterliği bütün devlet kurumları içinde
üstün ve emir verici bir konuma getiren geniş görev alanı
daraltılmıştır. Görevleri sayılırken Bakanlıklar
ve ilgili kurum ve kuruluşlarla müşterek çalışmalar yapar,
uygulamaları takip ve kontrol eder, düzenleyici, yönlendirici ve koordine
edici işbirliğinde bulunur. ifadeleri çokça tekrar edilmekteydi.
Genel Sekreterliğin eski kanunda 9 madde olan görevleri sadece 2 maddeye
indirilmiş, bu görevler Millî Güvenlik Kurulunun sekretaryasını
yapmak ve kanunların verdiği görevleri yapmak. olarak
değiştirilmiştir. Millî Güvenlik Kurulunun kararlarını
takip etme yetkisi de Genel Sekreterlikten alınarak bir Başbakan
Yardımcısının uhdesine verilmiştir. Bakanlıklar
ve diğer kamu kurumlarının her türlü bilgi ve belgeyi,
istenildiğinde Genel Sekreterliğe verme yükümlülüğü
kaldırılmıştır. Buna benzer şekilde, MGK Genel
Sekreterliğine sadece afet ve güvenlikle ilgili kriz zamanlarında
değil, sair zamanlarda da olağanüstü yetkiler veren
Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi Yönetmeliği uygulamadan
kaldırılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, kamuoyuna da yansıdığı üzere, Millî
Güvenlik Siyaset Belgesindeki iç
tehdit kavramı tarihe karışmıştır. Kendi
vatandaşını tehdit olarak gören anlayış tümüyle terk
edilmiştir. Ayrıca, kendi insanlarına psikolojik harekât yapan
bir birim konumundaki Toplumla İlişkiler Daire
Başkanlığı ve kararları takip eden, fişleme
faaliyetlerinin merkezi olan Bilgi Toplama, Araştırma ve
Değerlendirme Başkanlığı lağvedilmiştir.
Yine, antidemokratik yapısıyla tepki çeken Başbakanlık
Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu ve benzeri mekanizmalar
iktidarımız döneminde ortadan
kaldırılmıştır. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz
ki MGK ve MGK Genel Sekreterliği AK PARTİ iktidarları sayesinde
demokratik dünyada örneklerini gördüğümüz çerçeveye oturtulmuş,
olması gereken konuma gelmiştir.
Değerli
arkadaşlar, AK PARTİ olarak vesayet baskılarına sonuna
kadar göğüs gerdik, siyasi istikrarın bozulmasına izin vermedik,
vatandaşlarımızı sıkıntıya düşürmedik,
gerilimin taraftarı olmadık, Türkiye'de darbe dönemlerinin ürünü olan
vesayetçi yapıyı yıktık, giderek daha demokratik ve hayat
standardı daha yüksek olan bir ülke olduk. MGKda şikâyetçi olunan
yapıdaki değişimleri de bu bağlamda değerlendirmek
gerekmektedir.
HDP Grubunun
vermiş olduğu teklifte atfedilen söz konusu dönemin tarihimizde kara
bir sayfa olduğu herkesçe kabul edilmektedir. Demokratik
mekanizmaların tıkandığı bir dönemdir. Siyaset kurumu
işlevsizleştirilmiş ve sistem üstündeki etkisini
kaybetmiştir.
AK PARTİ
olarak hakikatlerin ortaya çıkartılmasına önem ve değer
vermekteyiz. Önergede bahsedilen ölümleri faili meçhul olarak
değerlendirmek daha uygun olacaktır. Bilindiği gibi Darbeleri
Araştırma Komisyonu ve Çözüm Süreci Komisyonları kurulmuş,
bu hadiseler ve bu ölümler oralarda irdelenmiştir.
Hepimizin
bildiği gibi Meclisimizde daimî ve ihtisas komisyonu olan İnsan
Hakları Komisyonu vardır. Bu olaylar konusunda İnsan
Hakları Komisyonuna müracaat edilmesi hâlinde konunun çok detaylı
olarak ele alınacağı malumdur.
HDP Grubunun, 5
Temmuz 1993 tarihli MGKya sunulan raporla birlikte o gün alınan
kararlarını da kapsayan, bu tarihten sonra gerçekleştirilen ve
bir dönemin kaybına neden olan tüm olayların
araştırılması için Anayasanın 98 ve İç
Tüzükümüzün 104 ve 105inci maddeleri gereği Meclis
araştırması açılması teklifini uygun bulmadığımı
belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkan, hatip yanlış bir bilgi
verdi, Devlet şu anda vatandaşa psikolojik baskı ve
saldırı yapmıyor. dedi. Taksim Meydanında, Gezide
çocukları öldürdü
MEHMET DOĞAN
KUBAT (İstanbul) Ne alakası var!
MAHMUT TANAL
(İstanbul)
12 insan gözünü kaybetti ve 8 insan da yaralandı
BAŞKAN
Sayın Tanal, biliyorsunuz Tüzükte böyle bir usulümüz yok, gündem
dışı konuşuyoruz ve
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Ama yanlış bilgi veriyor
BAŞKAN
Şimdi söz sırası Halkların Demokratik Partisi grup önerisi
lehinde söz isteyen Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygünde.
Buyurun Sayın
Aygün. (CHP sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN AYGÜN
(Tunceli) Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Esasen HDPnin
önerisini de kısmen eleştirerek neden kontrgerillayla
yüzleşilmesi gerektiği üzerine bir konuşma yapacaktım ama
AKP adına konuşan milletvekili arkadaşımız,
söyledikleriyle bu konuşmayı başka bir tarihe ertelememiz
gerektiğini ortaya koydu. AKP adına yani Hükûmet adına
konuşan milletvekili, Mecliste, Darbeleri Araştırma Komisyonu ve
Çözüm Komisyonu diye 2 komisyon kurulduğunu, bunların zaten bu
karanlık dönemleri araştırdığını, raporlar
yazdığını söyleyerek bu, 90lı yılların
karanlığının aslında aydınlandığı
yönünde tümüyle gerçek dışı bir imada bulundu. Sözlerini
İnsan Hakları Komisyonu zaten Meclis bünyesinde
çalışmalarını sürdürüyor, oraya başvurursanız bu
karanlık dönemi de araştırmak için harekete geçecektir.
şeklinde tamamladı. Tabii, bu arada, MGKnın
yapısının değiştiğinden, sivil Genel Sekreterin
geldiğinden, alınan kararları Bakanlar Kurulunun takip
ettiğinden, MGKnın psikolojik harp yapmadığından dem
vurarak aslında burada bizi izlemekte olan milyonlarca yurttaşı
yanıltıcı, aldatıcı bilgiler verdi. Şöyle ki:
MGKnın psikolojik harp yapmadığı baştan
aşağı bir yalandır. MGKnın pek çok kararı
Alevilere karşı, solculara karşı, sendikacılara karşı
bu son on iki yılda alınan kararlarla doludur. En son MGK
toplantılarından birinde de paralel yapı denilerek MGK bir
örgüt icat etmiştir ve devlet içindeki kimi kadrolara dönük cadı
avının işaretlerini vermiştir. Adanada savcıya ve
Suriye savaşını finanse etmeye gönderilen yasa dışı
MİT tırlarını durduran askerlere müebbet hapis istemiyle dava
açılmasının sebebi MGK kararıdır.
Daha spesifik bir
örnek vereyim: Gölcükte, bir ay evvel, Donanma Komutanlığında,
kendi kadrolarını Alevi diye, babası 12 Eylül
devrimcilerindendir diye, sendika kökenlidir diye, ailesi solcudur diye
fişleyen subayların olduğu gazetelere yansıdı,
subayların adları açıklandı. Genelkurmay bu subaylarla
ilgili açıklama yaparak soruşturma
başlatıldığını duyurdu. Bir ay evvel olmuş
olaylar bunlar. Daha yakın bir zamana geleyim, düne geleyim. Hani, on iki
yıl önceye gitmeyelim, AKPnin uzun tarihindeki ihlalleri saymak zaman
açısından zor olabilir. Dün, bu Meclisin en şerefli
milletvekillerinden biri olan, Manisadaki madenci katliamı konusunda
Parlamentoyu ve ulusumuzu uyaran ve çok saygıdeğer bir
arkadaşımız olan Özgür Özelle ilgili, sizin öve öve
bitiremediğiniz, MGKnin en önemli süjelerinden biri olan General Necdet
Özel suç duyurusunda bulunacağını açıkladı. Özgür Özel
ve arkadaşları 150 sayfalık bir hukuk raporu açıkladılar.
Bu raporda Özelin içeride yatan askerlere dair bazı özel
anılarını dile getirince, açıklayınca, General Özel
hemen akşamüzeri bir açıklama yaparak bunları külliyen
yalanladığı gibi, hukuk yollarına başvurduğunu
söyledi. Şimdi neyi sivilleşmiş bunun? AKPye karşı
dava açmadığında veya Hükûmete karşı
konuşmadığında sivil, muhalefeti tehdit edip
milletvekillerine, 4 milletvekilline hukuk yollarını
kullanacağını koskoca General Necdet Özel ilan ettiğinde,
demokratik ve vesayetten uzak bir MGKniz mi oluyor? Eğer siz biraz
demokrat olsanız, samimi söylüyorum, General Özeli önce siz
kınarsınız. Çünkü, General Özel tapu kadastro müdüründen
farksız bir devlet yöneticisidir; maaşlarını biz veriyoruz.
Bugün bütün celalliğini, cesaretini muhalif milletvekillerine yapıyor
ve siz de bundan çok mutlusunuz. Vesayet bitmiş, ülke
demokratikleşmiş, MGK ve askerler kontrol
altındaymış
Arkadaşlar, bu yalanlara hiç kimse inanmaz.
Şimdi, bu
Darbeleri Araştırma Komisyonu ve Çözüm Komisyonu raporları
yayımlandı, o dönemler aydınlandı. yalanına dair bir
iki şey söyleyeyim. Arkadaşlar, bu raporları ben aldım,
inceledim. Komisyonların üyesi değildim, İnsan Hakları
Komisyonu üyesi olarak, orada hangi tahliller yapılmış, neler
önerilmiş, bu karanlık dönemlerin çözümü için hangi yöntemler
geleceğe dair öngörülüyor, merak ettim; kendimizin komisyondaki
çalışmalarına da ışık olması için inceledim.
Bu dönemlere dair bu raporlarda, soyut değerlendirmeler haricinde ve
AKPnin işine yarayan görüşlerin
art arda dizilmesi haricinde doğrusu hiçbir şey göremedim. Yani,
mesela 2 cilt Darbeleri Araştırma Komisyonu Raporu
yayımlandı, sağ olsun Komisyon, milletvekillerine gönderdi. Ama
ne elde ettik? Bundan sonraya dair ne yaptık? İşte, az evvel
özetledim, MGKnin ve General Özelin neler yaptığını söyledim, siyaset üzerinde ve Parlamento üzerinde
vesayetin General Özel ve arkadaşları eliyle nasıl devam
ettiğini size örneklerle gösterdim. Fişlemeler de sürüyor.
İnsan
Hakları Komisyonuna gelince, üyesiyim, o yüzden ona dair de bir iki
şey söyleyeyim. Özellikle AKPli milletvekili Oraya başvurulursa bu
Altındağ Nüfus Müdürlüğünün de içinde olduğu
İzmit-Sapanca üçgenindeki cinayetler aydınlanabilir. dediği
için değineceğim.
Arkadaşlar,
ben 27 Aralık 2012de Ayhan Çarkınla bir görüşme
yapmışım Sincanda; notlarıma baktım. Bu Ayhan
Çarkın, Altındağ Nüfus Müdürünün öldürülmesinde görev
almış bir kontrgerilla üyesi. Bu adam dört buçuk saat bana
yaptığı cinayetleri anlatmış. Üç saat, 28 Aralık
2012deki görüşmenin notlarını 3 sayfalık bir rapor olarak
Ayhan Sefer Üstüne sunmuşum -buraya gelince baktım- ve rapor
şöyle bitiyor: Bu adamı ya biz Meclise çağırıp
dinleyelim veya -bu adam tetikçi, tehlikeli bir adam, kötü bir adam, bütün
günahları onun sırtına atıp, siyaset kurumunu,
Parlamentoyu, generalleri, herkesi akladık- biz gidip cezaevinde dinleyelim.
diye öneride bulunmuşum, Komisyon cevap bile vermemiş.
Dolayısıyla, burada İnsan Hakları Komisyonuna
başvurun. derken aslında çıkmaz bir yol önerildiğini
tahmin ediyorum ki bu öneride bulunan AKPli milletvekilli de biliyor.
Şimdi, BDPnin
önerisine dair aklıma ilk gelenler şunlar: Arkadaşlar, bu
öneriyi sadece çözüm ve barış sürecinin selameti açısından
yapmanızı eksik buluyorum. O dönem öldürülenler sadece Kürt iş
adamları değil, gazeteciler, sendikacılar, sosyalistler,
öğrenciler, hâlâ öldürülmüş, herhangi bir yere gömülmüş,
İstanbulda, Edirnede, Trakyada insanlar var. O dönemki zulüm
politikalarının herkesi etkilediğini düşünüyorum. Bu
bakımdan, önerge Sadece çözüm ve barış sürecinin selameti için
o dönemi araştıralım. derken aslında eksik bir şey
söylüyor. Bence Türkiye'nin demokratikleşmesi için bu öneriyi dile
getirmek ve önergeyi bu şekilde gerekçelendirmek gerekirdi çünkü sivri ucu
Kürtlere dokunsa da -bunu kabul ediyorum, bunu biliyorum orada yaşayan
biri olarak- çok sayıda muhalifi, solcuyu, Hükûmete karşı olan,
askerî rejimi eleştiren insanı yok etti. Kimilerinin arabaları
havaya uçtu, kimileri asit kuyularına atıldı, kimileri de
bilinmez bir yere gömüldü, hâlâ aileleri -cumartesi günleri- onları
arıyorlar. Dolayısıyla, gerekçenin bu şekilde
yazılması kanımca daha uygun olurdu.
Bir de önergenin
ruhunda şöyle bir şey gördüm: Sanki bu kontrgerilla, gizli savaş
örgütü bitmiş gibi bir izlenim edindim okuduktan sonra. Ben kontrgerilla
denen kurumun yerini Türkiyede MİTin aldığını düşünüyorum.
Eğer böyle olmasaydı bu Meclis 17 Mart günü MİTe yurt
dışında operasyon yetkisi vermezdi. MİT şu anda kendi
üyelerinin kimliğini açıklayan bir gazeteciye on yıl hapis
isteme yetkisine sahip bir kuruma dönüşmüştür. Yine, MİT, bütün
herkesin kişisel bilgilerinden tapu kayıtlarına, banka
kayıtlarına dek girip bütün bilgileri alabilme yetkisini yeni
düzenlemeyle elde etmiştir.
Yeni dönemin gizli
savaş örgütü, yasa dışı operasyonel gücü bence
MİTtir. Bunun en çok zararını gören hareket de Barış
ve Demokrasi Partisidir; dürüst bir şekilde söylememiz lazım çünkü bu
KCK operasyonlarını MİT üyelerinin manipüle ettiğini,
otobüslere bomba attığını, İstanbuldaki özel yetkili
mahkemelerde Biz MİT ajanıyız, MİT bize görev verdi, o
yüzden bomba attık, molotof attık. diyerek tahliyelerini
istediğini en iyi siz biliyorsunuz. Dolayısıyla, Hacı
Karayları, Buldanları, diğer masum insanları katleden yasa
dışı güç, gizli savaş örgütü bence bugün de başka
biçimler altında sürmektedir. Zaten, Ayhan Çarkınla İnsan Hakları
Komisyonu görüşmeyi kabul etseydi Ayhan Çarkın ikimizin
görüşmesinde bana söylediği şeyi tahmin ediyorum Meclise
söyleyecekti. O da şudur, yüce Meclisin huzurunda söyleyeyim:
Kontrgerilla denen örgütü operasyonel yapan şebeke sadece biçim
değiştirdi, Hükûmetle anlaştı, şimdi Hükûmetle
çalışıyorlar. dedi benim sorum üzerine. Bugün de işte
Licede olanlar, Diyarbakırda olanlar, kaçırılanlar, meydana
gelen olaylar tahmin ediyorum 1990lardan kalma bu profesyonel ekibin işi.
AKP, tabii, bu
Ergenekon davasıyla çok övünüyor Biz tarihî karanlıkları
aydınlattık, Türkiye'yi düze çıkardık. falan diyor. Sadece
bir şey söyleyeyim, sizin önergenizle de bağlantılı: Bu
ölüm üçgenindeki cinayetlerden sorumlu tutulan General Veli Küçük, Ergenekon
davasında Sapancadaki cinayetlerle ilgili tek bir soruyla
karşılaşmamıştır. Tümüyle AKP
karşıtı olduğu için cezaevine
atılmıştır. O dönemle ilgili
sorgulanmamıştır.
Hepinize çok
teşekkür eder, saygılarımı sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Halkların
Demokratik Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Yılmaz Tunç,
Bartın Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup
önerisinin aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu
saygılarımla selamlıyorum.
HDP grup
önerisiyle, 5 Temmuz 1993 tarihli Millî Güvenlik Kuruluna sunulduğu iddia
edilen raporla birlikte o gün alınan kararları da kapsayan ve bu
tarihten sonra gerçekleştirilen faili meçhul olayların ve
sorumlularının araştırılması için verilen
araştırma önergesinin bugünkü Genel Kurul gündemine
alınması talep edilmektedir.
Ülkemizde özellikle
1990'lı yılların başından 2000'li yıllara kadar
geçen dönem, faili meçhul cinayetlerin ve terör olaylarının zirveye
çıktığı yıllar olarak tarihimize geçmiştir.
Özellikle yakın tarihimize baktığımızda 1993
yılı faili meçhul cinayetler yılı olarak
hafızalarımıza kazınmıştır. 1993
yılının öncesinde ve sonrasında
aydınlarımız, gazetecilerimiz, bilim adamlarımız faili
meçhul cinayetler neticesinde, maalesef, hayatlarını
kaybetmişlerdir. Suikastlar, ihmaller, ölümler ardı ardına
gelmiştir. Sonraki süreçte de Susurluk olayı ve ardından 28
Şubat postmodern darbesine götüren süreç ve otuz yıllık bir
terör gerçeğiyle ülkemiz karşı karşıya kalmıştır.
Terör, faili meçhuller, demokrasi eksikliği ekonomimize de
yansımış, bir taraftan cinayetler devam ederken diğer
taraftan da hazinenin kasası boşaltılmaya, bankalar
batırılmaya devam etmiş, bunun faturası da milletimize
çıkarılmıştır. Ülkeyi yöneten koalisyon partileri,
ortalama ikişer yıl dönüşümlü olarak iktidarı
paylaşmışlar, ne teröre ne faili meçhullere ne de demokrasiye
çare olabilmişlerdir. Ülkemiz hem demokraside hem de ekonomide kan
kaybetmiştir.
İşte
90'lı yılların karanlık tablosundan kurtulmak isteyen
milletimiz, 2000'li yılların başında bir karar vermiş
ve yeni bir dönemin kapılarını aralamıştır.
Toplumda kaos ve güvensizlik ortamı oluşturmak isteyenlerin ve
demokrasi karşıtı hedeflerini gerçekleştirmek isteyen kirli
odakların en önemli silahı olan faili meçhuller AK PARTİ
iktidarıyla birlikte son bulmuştur. Son on iki yılda Türkiye'de
faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmaya
çalışıldığına, çetelerin, mafyanın, karanlık
odakların üzerine kararlılıkla gidildiğine, hiçbir
şeyin üzerinin örtülmesine izin verilmediğine şahit oluyoruz.
Türkiye çok önemli
bir süreçten geçmektedir değerli milletvekilleri. 2002 yılından
itibaren kararlı bir şekilde uygulanan demokratikleşme
adımlarının bir devamı olarak daha güçlü, demokratik, özgür
ve huzurlu bir Türkiye için çözüm süreci olarak adlandırılan süreç
başlatılmış. 2009 yılında başlatılan
Millî Birlik ve Kardeşlik Projesinin devamı niteliğinde olan
çözüm sürecinin nihai hedefi terörün tamamen
sonlandırılmasıdır. Çözüm süreci sayesinde ülkemizin özellikle
Doğu ve Güneydoğu Bölgeleri on yıllardır özledikleri
normalleşme görüntülerine kavuşmaya
başlamışlardır. Bu bölgelerde gidilemeyen yerlere gidilir,
çıkılamayan yerlere çıkılır olmuştur. Eskiden
güvenlik nedeniyle kapalı olan alanlarda artık piknik yapılmaktadır.
Bölgede ekonomi ve turizm canlanmaya, olağan manzaralar görülmeye
başlanmıştır.
Çözüm sürecine çok
geniş toplumsal kesimlerden ciddi bir destek verildiği ve toplumda
sürece ilişkin olumlu bir beklentinin hâkim olduğu gözlenmektedir.
Esasen, giderek artan kamuoyu desteği, bu sürecin başarıya
ulaşmasının en önemli teminatıdır.
Son günlerde çözüm
sürecini baltalamaya dönük girişimleri üzülerek görmekteyiz. Bir buçuk
yılı aşkın bir süredir devam eden, bölge halkını
huzura kavuşturan bu süreç içerisinde, özellikle son günlerde terör
örgütünün çocuk kaçırma, asker ve kamu görevlilerini kaçırma, yol
kesme, kamu ve özel araçları yakma girişimlerinin olduğunu
görüyoruz. Bu durum, bölgede yaşayan vatandaşlarımızı
tedirgin etmektedir. Çocukları kaçırılan anneler,
Diyarbakırda günlerdir eylem yapmaktadır. Annelerin eylem
yapmalarına, seslerini duyurmak istemelerine bile tahammül edemeyen bir
siyasi anlayışı bölge halkı ibretle izlemektedir.
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi yönetiminin, çocukları
kaçırılan anneleri çeşitli bahanelerle eylem
yaptıkları yerden kaldırmak istemesine maalesef Gezi sürecinde
şiddet kullanan vandallara sahip çıkan siyasilerin bu konuda sessiz
kaldıklarını da milletimiz ibretle izlemektedir.
Araştırma
önergesinde bahsedilen -1993 yılında meydana gelen- olayların
aydınlatılması şüphesiz önemlidir. Bu hususta geçmişte
de Mecliste araştırma komisyonları kurulmuştur. Ülkemizin
son otuz yılına damgasını vuran karanlık
olayların AK PARTİ iktidarında bir bir ele
alındığı hepimizin malumudur. Güneydoğuda yaşanan
faili meçhul olaylar, bu olaylarla ilgili açılan soruşturma ve
kovuşturmalar, Şemdinli davası gibi önemli
kovuşturmaların yeniden ele alınması, faili meçhullerle
ilgili başlatılan soruşturma ve devam eden davalar,
kazılar, karanlıkta kalmış onlarca olay yargının
önüne bu dönemde çıkarılmıştır. Ancak, şu anda
önümüzde bekleyen en önemli sorun, çözüm süreci devam ederken
Diyarbakırda ağlayan annelerin feryadına kulak vermektir.
HDP grup önerisiyle
faili meçhul olayların sorumlularının bulunması için bir
araştırma komisyonu kurulması istenmektedir. Geçmişte
yaşanan bu karanlık olayların arkasındaki gerçek
aslında artık herkes tarafından bilinmektedir. Bu gerçeğin
araştırılması için Darbe Komisyonu dediğimiz ve
görevini başarıyla sonuçlandırarak raporuyla önemli bir kaynak
oluşturan Meclis araştırma komisyonu ülkemizde demokrasiye
müdahale eden girişim ve süreçleri tüm boyutlarıyla
araştırmış ve alınması gereken önlemlerle ilgili
olarak çok önemli bir rapor oluşturmuştur. Ortaya çıkan kaynak
gerçekten geleceğimize ışık tutan bir kaynaktır. Yine,
faili meçhul cinayetlerin en önemli amacı toplumsal barışı
bozarak ülkede kaos oluşturmaktır, teröre ve antidemokratik
müdahalelere zemin hazırlamaktır.
Son olarak, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde toplumsal barış yollarının
araştırılması ve çözüm sürecinin değerlendirilmesi
amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu da tam bu
amaca yöneliktir. Bu Komisyon da faili meçhul olayların arka
planının araştırılmasında tıpkı Darbe
Komisyonunda olduğu gibi toplumsal barışı bozmaya yönelik
faaliyetlerin araştırılmasında çok önemli rol
oynayacaktır. Meclis İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu da bazı faili meçhul olaylarla ilgili olarak yapmış
olduğu araştırmalar neticesinde cumhuriyet
savcılıklarına suç duyurusunda bulunmuştur. Bu nedenle, bu
komisyonların işlevsiz olduğu yönündeki eleştirilere
katılmak mümkün değildir.
Aynı mahiyette
ve benzer durumda, aynı amaca yönelik komisyonların kurulmuş
bulunması ve raporlarını da Meclis Genel Kuruluna sunmuş
olmaları nedeniyle HDP grup önerisine
katılmadığımı belirtiyor, Genel Kurulu
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Halkların
Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum sayın milletvekilleri.
Kapanma Saati: 16.16
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.23
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: İsmail KAŞDEMİR
(Çanakkale), Muharrem IŞIK (Erzincan)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96ncı Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
2.- MHP Grubunun, MHP Grup Başkan Vekili
İzmir Milletvekili Oktay Vural tarafından, vatandaşların
artan borçları ve bunun yol açtığı sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla 14/2/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 3 Haziran 2014 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Tarih: 3/6/2014
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 3 Haziran 2014 Salı günü (bugün) toplantısında siyasi
parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Yusuf Halaçoğlu
Kayseri
MHP Grup Başkan Vekili
Öneri:
14 Şubat 2014
tarih ve 3518 sayı ile MHP Grup Başkan Vekili ve İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, vatandaşların artan borçları
ve bunun yol açtığı sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlemesi amacıyla TBMM
Başkanlığına vermiş olduğu Meclis
araştırma önergemizin 3/6/2014 Salı günü (bugün) Genel Kurulda
okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşimde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Mehmet Günal,
Antalya Milletvekili.
Buyurun Sayın
Günal. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, burada yeni bir torba getirmişsiniz, öncelikle onunla
başlayalım istiyorum çünkü burada bazı alacakların yeniden
yapılandırılması yani yeni bir mali af gibi bir şey
var. Yine, komisyonumuzda bekleyen bir torba var. Ama, bu arada, acaba bu
affettiğimiz borçlar, birikmiş borçlar nasıl oluştu,
vatandaşın durumu nedir? Daha önce de bu gibi konuları söyledik,
araştıralım, bunların üzerinde duralım, önlemler
alalım dedik ama maalesef, birtakım kısır
çekişmelerle, sanal gündemlerle Meclisin gündemini de
oyaladığınız için bunlar hep bekliyor,
sıkışıp sıkışıp bitince tekrar
getiriyorsunuz. Niye sıkışınca? Vatandaş bu ekonomik
gidişattan aşırı derecede etkilendiği için
borçlarını da ödeyemez hâle geliyor, geliri de
artmadığı için sıkıntıya düşüyor. Netice
itibarıyla da birkaç senede bir o sıkıntıyı burada
gidermek üzere bir çalışma yapılıyor. Maalesef yapısal
önlemler alınamadığı için de bu sorunlar sürekli olarak
devam ediyor.
Değerli
arkadaşlarım, son yıllarda vatandaş tamamıyla borç
batağına saplanmış durumda; size bazı rakamsal
bilgiler de vereceğim. Öncelikle, Türkiye KAMU-SENin
yaptırmış olduğu bir araştırma var, oradan
bazı rakamlar aktarayım çünkü arkadaşlarımız,
söylediğimiz şeyleri sürekli olarak pembe tablolar çizmek için
çarpıtıyorlar. Burada baktığımız zaman,
yaklaşık her iki dakikada bir 14 kişi borç batağına
saplanıyor, vatandaşlarımızın durumu maalesef çok da
sağlıklı değil. Tabii, burada birçok şey
konuşulabilir ama öncelikle size rakamları vereyim. Acaba söylenenler
nereden nereye gelmiş, sürekli olarak bakanlarınızın,
konuşmacılarınızın yaptığı Nereden
nereye... diye tabirleri var ya, şimdi on yılda acaba nereden nereye
gelmişiz, hızlıca bakalım: Burada, karşılıksız
çek ve protestolu senetler var, daha önce Merkez Bankasındaydı,
şimdi Risk Merkezi bunları toparlıyor. Değerli
arkadaşlar, 2002 yılında sadece 499 iken, şimdi Nisan 2014
itibarıyla 321 bine çıkmış. Senet tutarı ise daha
vahim durumda, 816dan 2,4 milyara çıkmış. Karşılıksız
çek miktarına bakıyoruz, sadece 700lerdeyken bir anda binlerin üzerine
çıkmış. Maalesef, burada, tabii, vatandaşın asıl
borcunu, bireysel borcunu gösteren ise negatif nitelikli kredi göstergeleri.
Burada vatandaşın bireysel kredilerine, tüketici kredilerine ve kredi
kartına bakmamız gerekiyor. Şu anda Risk Merkezinin ve Merkez
Bankasının verilerinde 2009dan sonrası var. Geriye doğru
baktığımız zaman da son on yıl içerisinde 3,9 milyon
kişinin bu sıkıntıya düştüğünü görmüş
oluyoruz. Aylık olarak bakarsak değerli arkadaşlar, toplamda üç
aylık süre içerisinde de -yine bu dönemde- ayda 133 bin, diğer ayda
aşağı yukarı 402 binlik bir toplam kredi kartı ve
kredi borcunu ödeyemeyen kişi sayısı var ve geçen senenin,
2013ün rakamında da 1 milyon 82 bin kişi maalesef kredi borcunu ve
kredi kartı borcunu ödeyememiş. Yani vatandaşımız
ciddi bir sıkıntı içerisinde. 2009dan bu yana bakınca da
3,1 milyon kişi kredi borcunu, kredi kartı borcunu ödeyememiş
durumda. Tabii, burada defalarca sayın bakanlara ve BDDK
Başkanına da sordum, komisyonda da sordum. Bunlar hiçbir şekilde
yenilenememiş olanlar yani normalde canlı gözüken kredilerin de büyük
bir kısmı yenilenerek, sanki ödenmiş gibi eski bakiyesi
kapatılarak yeniden yapılandırılıyor, bunlarda da
hiçbir sorun yokmuş gibi gözüküyor.
Yani sorun, bu rakamlara yansıyandan çok daha ciddi bir durumda.
Öbür taraftan,
çiftçilerimize bakıyoruz, yine aynı şeyi görüyoruz,
tarımsal kredilere baktığımız zaman da bu gözüküyor.
Tabii, burada 2006 yılında çıkan Tarım Kanunuyla ilgili
desteklerde gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 1inin destek olarak
ayrılması lazım ama uygulamada maalesef yarısını
ancak buluyor. Geçen yılın rakamı 8,5 milyar olmuş
yaklaşık 17 milyarlık bir
destek beklenirken. Tabii, ne yapıyor çiftçi? Mecburen bunun 3-4
misli kredi kullanmak zorunda kalıyor. Burada başka bir sorun var:
Çiftçi bu krediyi kullandığı zaman ödeyemeyince banka arazisini,
tarlalarını ipotek altına aldığı için de o
bankaya bu tarlaların mülkiyeti geçiyor, çiftçinin elinden
tarlasını ve tarımsal makinalarını almış
oluyoruz. Bu, başka bir sorun. Tabii burada söylediğimiz, bütün
bunlar, vatandaş borç batağında ama sadece, kısmen
birtakım prim ödemelerine, birtakım gecikmelere af getirmek sorunu
çözmüyor. Bu yaşanan borç krizinin sonunda, ki bu borç krizinin bu
şekliyle yaşanmasının nedeni vatandaşın gelirinin
artmamasıdır. Burada defalarca pansuman tedbirler getirdiniz, taksitleri
sınırlandıralım, kredi kartına sınır
koyalım, faiz koyalım
Mesele orada değil. Efendim, tasarruf
açığımız var, artmıyor. diyorsunuz ama mesele
nerededir? Mesele, önce vatandaşın gelirini artırmaktan geçiyor.
Geliri artmadan vatandaş bu borçlarını nasıl ödeyecek?
Vatandaş her şeye muhtaç hâle gelmişse, kömüre, erzaka,
yardıma muhtaç hâle gelmişse burası övünç yeri değil. Tam tersine,
onların gelir düzeyinin artırılması gerekiyor.
Şimdi, bunun
sosyal sonuçları var. Sadece ekonomik olarak burada birtakım
şeyleri iyice sıkıştıktan sonra af noktasına
getirmek maalesef sorunumuzu çözmüyor değerli arkadaşlar. Sosyal
etkileri var. Ben bu konudaki haberlere bakarken enteresan haberler gördüm. Diyor
ki: 2014 yılı içerisinde bir ayda 11 kişi cinnet geçirmiş
borcunu ödeyemediği için veya kredi kartıyla ilgili sorunu
olduğu için, kredisini ödeyemediği için. Değişik illerde,
sadece bir yerde de değil, Adana, İzmir, Iğdır, Samsun
Şimdi bakıyorum burada: Borçlarını ödeyemediği için
cinnet geçiren 70 yaşındaki iş adamı eşini ve
kızını öldürüp canına kıydı.
Şimdi bizim
söylediğimiz işin sadece ekonomik boyutu değil. Gelin
bunları araştıralım. derken, bunlara önlem alalım.
Vatandaşın sadece birikmiş borcuna kısmen burada af çıkarmak yetmiyor,
vatandaşı o borcu ödeyemez hâle gelmekten kurtarmak lazım. Onun
için de ekonomik anlamda burada yapısal önlemlerin alınması
gerekiyor. Maalesef, şimdi yine geliyor, birtakım pazarlıklar
devam ediyor, birkaç gün boyunca Ceza Kanunuyla ilgili bir torba
görüşeceğiz. Peki, öbür tarafta bekleyenler var. Birazdan
görüşmeyi düşündüğünüz Tapu Kadastroyla ilgili kanun
tasarısının -döner sermaye- 22 Mayısa kadar çıkmış
olması lazımdı.
Şimdi, bu
yapısal önlemler beklerken biz sanal gündemlerle
uğraşıyoruz maalesef. Onun için gelin
Burada Sayın
Başbakanın kalkıp Merkez Bankası Başkanına
çaktığı gibi Efendim, biz faizleri düşüreceğiz,
diyoruz, onlar düşürmüyor
Birisi frenci birisi gazcı, yeniden eski
yere bizi götürüyorsunuz. Yani bir de kalkıp Sayın Başbakan
diyor ki: Efendim, bu milletle dalga geçiyor, yarım puan
düşürmüş. Ben de günaydın diyorum. Sayın
Başbakanın yardımcısı olan Sayın Babacanın
adı Başbakan Yardımcısı değil midir? Yani faiz
politikası doğrudan Başbakanın söylediğiyle mi
belirleniyor? O hedefleri kim belirledi? Enflasyon hedeflerini kim belirledi?
Hükûmet belirledi. Dolayısıyla, aynı şekilde Gezi
olayları olduğunda kızarak faiz lobisi diyen Sayın
Başbakan, Biz 10 misline çıkardık sizin döneminizde
kârımızı. diyen bankalar hangi dönemde bu faiz
kârlarını acaba elde etmişlerdi? Ondan haberi yok muydu
Sayın Başbakanın?
Bir de sormak
lazım. Sayın Başbakan iki haftadır söyleniyor. Peki, bu iki
hafta gelmeden önce Hazine kaç tane ihale yaptı? Bunların faizleri
kaç oldu? Zaten reel anlamda faizi o yatırımcılara
aktarmış olmadık mı?
Onun için
değerli arkadaşlar, bu konularda milletle dalga geçmeyi
bırakıp, gerçek anlamda sorumluluğu üstlenip bu ekonomik ve
sosyal sorunların çözümü için yapısal önlemler alınması
gerekir. Bu çerçevede de bu araştırma önergemizi desteklerseniz bunun
sosyal etkilerini de beraberce gözden geçiririz ve bir an önce bu
sorunları çözeriz diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket
Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Süreyya Sadi Bilgiç, Isparta
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Bilgiç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Ne diyecek ki anlamadım. Vatandaşın durumu çok mu
iyi de
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Sayın Günal, biraz sabredeceksiniz,
dinleyeceksiniz.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Sen beni dinlemedin de onun için.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, değerli arkadaşlar,
doğru, tüketici kredileri ve kredi kartı borçlarına
baktığımızda ve geçmişle 2002 yılını
mukayese ettiğimizde ciddi artışlar olduğunu görüyoruz.
Tabii şunu söylemek lazım: Aralık 2002 yılında 2
milyar 325 milyon 910 bin düzeyinde olan toplam tüketici kredilerine takipteki
tüketici kredilerinin oranının yüzde 2,42 olduğunu görüyoruz.
Nisan 2014e geldiğimizde, kredi hacmi bu kadar artmış
olmasına rağmen, takipteki tüketici kredilerinin toplam tüketici kredilerine
oranının ise yüzde 2,27 olarak gerçekleştiğini görüyoruz.
Bu, BDDKnın kendi verisidir.
Tabii, değerli
arkadaşlar, şunu vurgulamak lazım: Endüstri toplumundan bilgi
toplumuna geçiş noktasında halkın tüketim
alışkanlıklarında da ciddi şekilde
değişimler yaşandı. İnsanlar sürekli daha iyiyi ve
daha yeniyi talep eder hâle geldiler. Son yıllarda yaşanan düşük
faiz ve krediye erişimin de kolaylaşmasıyla birlikte
hanehalkı borçluluk oranlarında hızlı bir artış
yaşanmıştır. Esasen, ekonomideki uzun süreli büyüme,
gelişme ve iyi gidişat da tüketimi tetiklemektedir çünkü
vatandaşlarımızın ekonominin iyi gideceğine dair
beklentileri onları tasarruf yerine tüketime doğru yönlendirmektedir.
Evet, Milliyetçi
Hareket Partisinin önergesine baktığımızda, önergenin
gerekçesini okuduğumuzda sadece yasal düzenlemelerle bunun önünün
alınamayacağını söylüyorlar. Doğrudur, sadece yasal
düzenlemelerle bu konuyu, sorunu çözmeniz tabii ki mümkün değil ancak
kredi kartı kullanımının
sınırlandırılması, taksit sayılarının
azaltılması -doğru söylediniz- bir sorunu ortadan kaldırmaz
ama ne yapar?
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Geliri artıralım, geliri.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) Ancak, büyümeyi, buradaki gelişmeyi
yavaşlatır.
Şimdi, bununla
ilgili olarak da burada Merkez Bankasının bu konuya ilişkin
yayınlamış olduğu rapora baktığımızda
raporda şunu ifade ediyor: Son dönemde hanehalkı yükümlülükleri
içinde payı en hızlı gerileyen kalem kredi kartları
olmuştur. Son beş yıldır bireysel kredi kartı
bakiyesindeki artışı sürükleyen ve toplam bakiyenin yarısından
fazlasını oluşturan taksitli işlemlerde son dönemde
kaydedilen gerileme bu gelişmede belirleyici olmuştur. diyor. Demek
ki alınan önlemlerin belli ölçüde faydalı olduğunu da bizim
peşinen görmemiz ve kabul etmemiz, buna göre de bu tedbirleri almamız
gerekiyor. Ama temelinde sadece bunlarla sorunu çözemezsiniz,
halkımızın tüketim alışkanlıklarının
mutlaka değişmesi gerekiyor. Eskiden evde bir televizyon olurdu,
şimdi bakıyorsunuz neredeyse her odada bir televizyon. Benim
çocukluğumda -hatırlıyorum- Ankarada bizim sokakta 3 tane araba
vardı, şimdi her evde 3 tane araba var. Yani, burada cep
telefonları; sürekli olarak modelini yeniliyorsunuz. Yani, siz
yapmıyorsunuz galiba güldüğünüze göre, sizin o şeyle
alakanız yok, kullanmıyorsunuz herhâlde.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) 60larda cep telefonu mu vardı? 60larda cep telefonu mu
vardı yani?
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) - Ama ihtiyaca binaen değil, tamamen
farklı tatminler içerisinde hepimiz aynı hatayı yapıyoruz,
sürekli olarak ihtiyaçlar doğrultusunda değil ama işte yeni
modeller, yeni şeyler, gidiyoruz sürekli olarak bu alımları
maalesef yapıyoruz. Normalde
ADNAN
ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) Yani, Sayın Vekilim, suçlu
millet mi? Ben onu demek istedim. Alınmayın yani suçlu millet mi oldu
şimdi?
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) - Siz öyle anlıyorsanız zaten
yapabileceğim bir şey yok ama dediğim gibi, siz hiçbir zaman
fotoğrafın tamamını göremiyorsunuz, belli bir noktaya
focus oluyorsunuz. O focusun içerisinde, o noktanın içerisinde
kaldığınız için zaten bu hâldesiniz yani Sayın
Vekilim.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Sen güzel görüyorsun focusu!
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) - Burada problem sadece hanehalkında
değil, gerek kamu gerek özel sektör gerek hanehalkına
baktığınız zaman zaten temel problemin Türkiye'de
tasarrufların azalması noktasında
yoğunlaştığını görüyorsunuz. Bu sadece
kişilerle ilgili değil. Ama tüm bunlara rağmen
Sayın Günal
da birtakım veriler verdi ama ben de bir iki şey söylemek istiyorum.
Bakın, tüm bunlara rağmen Türkiye'de hanehalkı borcunun
gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 21 ile avro bölgesi ortalaması
olan yüzde 65in üçte 1i bile değil. Bununla ilgili o kadar
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Peki, millî gelirimiz avro bölgesinin kaçta kaçı? Kişi
başına gelirimiz kaçta kaçı, bir de onu söyle bakayım.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) - Bakın, Türkiye Merkez Bankasının bu
noktada bir açıklaması var: Gayrisafi yurt içi hasıla ve
harcanabilir gelire oranla hanehalkı borçluluğu diğer G20
ülkelerine oranla düşük seviyesini korumaktadır. diyor. Ayrıca,
faiz ve kur riski de taşınmıyor. Neden? 2009 senesinde hanehalkının
dövizle borçlanmasının önüne birtakım setler getirildiği
için -ki bu oran toplam yükümlükte binde 2ye kadar geriledi- bu sonuçları
alıyorsunuz.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) - Yani araştırmayalım mı bunu?
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, aynı
şekilde 2008-2013 yılları arasındaki borçluluk seviyelerine
de baktığınızda -sürekli olarak BRICS ülkeleriyle mukayese
ediyorsunuz ya- BRICS ülkelerindeki bu borçların değişim
hızı ortalamasının yüzde 7,4, Türkiyede ise yüzde 7,1
olarak gerçekleştiğini görüyorsunuz. Çinde bu oranın yüzde 13,6
olduğunu görüyorsunuz. Tabii Endonezyada 3,2. Değişim
hızı 2008-2013 yılları arasındaki
MEHMET GÜNAL
(Antalya) - Neyin değişimi?
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) 2002ye göre kıyaslayın.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) - Sayın Günal, siz akıllı bir
insansınız anlarsınız ama bugün herhâlde bir sorun var.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) - Sen resmin tamamını göstermiyorsun.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) - Toplam yükümlülüklerde konutun
MEHMET GÜNAL
(Antalya) - Sayın Başkanım, duyuyorsunuz değil mi bunu?
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) - Bakın değerli arkadaşlar
Sataşmadır Sayın Başkanım.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) - Sayın Hatip, sen bize
çatma da millete konuş, millete! Bize laf atıp durma.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) - Evet, toplam yükümlülüklerdeki konutun
almış olduğu payın, konut kredilerinin yüzde 33e,
taşıtın yüzde 4e, tüketici dediğimiz ihtiyaç ve diğer
kredilerin aldığı payın yüzde 36,8e, bireysel kredi
kartlarıyla ilgili olan borçlanmada ise yüzde 22,7ye geldiğini görüyorsunuz.
Yükümlülüklerde kredi kartlarının oranı alınan tedbirlerle
ciddi manada düşüş göstermeye devam etmekte.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Yani düşmesi çözüyor mu meseleyi?
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) - Ayrıca gene araştırma önergesine
baktığımızda buradaki vergi ve SSK borçlarından ve
genel sağlık sigortasıyla ilgili prim borçlarından
bahsediliyor. Gelen torba teklif ile de hanehalkı borçlarını
azaltmaya yönelik olmak üzere genel sağlık sigortası primleri,
sigorta ve vergi borçları yeniden yapılandırılacak.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Yani silince azalıyor!
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) - İnşallah yarından itibaren de
komisyonda bunları biz görüşmeye başlayacağız.
Burada şunu
söylemek istiyorum: Yani Hükûmet ve AK PARTİ iktidarı meselelere
hâkimdir, meseleleri takip etmektedir. Sizler iktidara geldiğinizde bu
konuyu kendiniz değerlendirirsiniz.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Evet,
teşekkür ediyorum.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Günal.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Sayın hatip hem öngörüsüzlükle hem resmini görememekle hem de
aklımızla sataşmada bulunmuştur. Söz hakkı istiyorum.
ENGİN ALTAY
(Sinop) - Aklını yitirdiğini iddia etti Sayın Günal.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Günal, sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum.
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Antalya Milletvekili Mehmet Günal'ın,
Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiçin MHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, Sayın
Bilgiç doğru söylüyor, resmin her tarafını
sakladıkları için biz görebildiğimiz kadarını ancak
görebiliyoruz. Doğru söylüyor yani hakkını teslim etmek
lazım, biz resmi göremiyoruz. Bizim gördüğümüz resimde sadece
ayakkabı kutuları var, 17 var, 25 var ama içini bir türlü
açamıyoruz! Nereden görelim yani bize gösterilen yok.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) - Gol atma be, ya gol atma be!
MEHMET GÜNAL
(Devamla) Bize fezlekenin başı var, ekleri yok, nasıl göreceğiz
şimdi biz bunu? Yani ben anlayamıyorum. Şimdi, sen onu getirip
göstermezsen, Meclisteki personel görürse, onlar incelerse, ben fezlekenin
içine bakamazsam resmin ayrıntısını nereden göreyim? Bana
polislerin sunduğu şeyi görürüm ben.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) İşte bak, verecek cevabın olmadığı
için konuları başka yere taşıyorsun. İstediğin
yere taşı. Bizim verilecek her türlü cevabımız var
Sayın Günal.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) Ee, şimdi burada ben de bakıyorum resmin tamamına.
Bak, diyor ki, bireysel kredilerin tamamı 338 milyar olmuş, tasfiye
olunacak kısmı 11,8 milyar Sayın Bilgiç.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Hırsız, havraya da gitse hırsızdır
haberiniz olsun, hacca da gitse hırsızdır.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Sayın Günal, kendi grubuna hitap et.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) Aynı, BDDKnın aldığı rakamlar, Merkez
Bankasının, 338 milyar kredinin 11,8i yüzde 37
Toplam krediler
içerisinde bireysel tasfiye olunacak kredi oranını veriyorum; yüzde
37si, 37,4ü bireysel kredi yani vatandaşın kredisi. Yani el insaf
bunu sorun olarak görmüyorsan. Resmin tamamı değil sadece sen bu
kadarını gör, ben ona razıyım yani. Şimdi, bu resim
Aklımız bizim yetiyor da sizin yaptığınız
akıl oyunlarına, az önce söylediğim gibi milletin aklıyla
siz dalga geçerseniz
Önünüzde Merkez Bankasının her şeyini siz
belirlerken, içinizde bakanlar varken Merkez Bankası Başkanı bir
şey diyor, Sayın Babacan başka bir şey diyor, Sayın
Şimşek çıkıyor başka, Sayın Başbakan da
tribünlere oynuyor. Kim dalga geçiyor? Dalga geçilen biri var, doğru;
vatandaş. Resmi göremeyen biziz, doğru, çünkü aklımızla
dalga geçiyorsunuz.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Ama vatandaş görüyor, sorun yok, bir
göremeyen sizsiniz.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) Burada maalesef vatandaşla dalga geçen birileri varsa o da AKP
Hükûmeti ve başta Sayın Başbakandır. Resmi bize
gösterirseniz biz hepsini göreceğiz diyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
ADNAN
ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) Sayın Başkanım
BAŞKAN
Buyurun Sayın Çirkin.
ADNAN
ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) Sayın hatip
şahsımı da olaylara tek bir noktaya bakmakla, tek bir noktaya
sadece dikkat etmekle, başka tarafları dinlememekle suçladı.
BAŞKAN Sizin
isminizi zikretti mi Sayın Çirkin?
ADNAN
ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) Evet.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Çirkin. (MHP sıralarından alkışlar)
Sataşma
nedeniyle size de iki dakika söz veriyorum.
2.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin'in,
Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiçin MHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ADNAN
ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Efendim, ben teknolojiyi takip etmemekle
suçladım ama siz sataşmadan söz verdiniz.
ADNAN
ŞEFİK ÇİRKİN (Devamla) Teknolojiyi takip etmemekten
değil efendim.
Şimdi,
sayın milletvekilleri, yani tek bir noktaya odaklanmak değil bizimki,
biz odaklanacağımız yere odaklanıyoruz. Yani şöyle bir
baktığınız zaman son on iki yıla, AKP iktidarının
son on iki yıldaki icraatına -biraz evvel rakamlar verildi- memurun
borcu, daha doğrusu kredi kartı borcu kaç kat artmış?
Onlarca kat. Bakın, bu bir nokta, odaklandığımız.
Çiftçinin borcu kaç kat artmış? Onlarca kat. Bu da başka bir
nokta. On iki yıllık dönemde icraya düşen senet sayısı
hem rakamsal hem oransal olarak kaç kat artmış?
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Taşeron işçi, taşeron işçi
ADNAN
ŞEFİK ÇİRKİN (Devamla) Bakın, bu da başka bir
nokta. Ve vatandaş borçlanıyor, cinnet getiriyor, intihar ediyor; bu
da bir nokta. Tabii ki bir iktidar olarak bunları kalben istemezsiniz ama
netice bu, yani biraz da böyle bakmak lazım.
Şimdi, tabii,
demin Sayın Tarım Bakanına teşekkür ettim, onu da burada
ifade etmek istiyorum; çiftçinin uğradığı
kuraklığı afete soktu ve Ziraat Bankası borçları ertelendi.
Bakın, ne güzel değil mi? Kendisine huzurlarınızda
teşekkür ediyorum ama şunu da ifade etmek istiyorum: Bizim
dönemimizde çiftçinin 550 trilyon borcu vardı, şimdi 13,5 katrilyon
var; bu da bir nokta.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Çiftçi batmış, çiftçi.
ADNAN
ŞEFİK ÇİRKİN (Devamla) Bunu da zatıalinizin
anlayışına ve takdirlerine bırakıyorum Sayın
Milletvekili; dinlemiyorsunuz ama dinleyecek yüzünüz de yok yani.
FARUK BAL (Konya)
Dövizzedeler var, dövizzedeler.
ADNAN
ŞEFİK ÇİRKİN (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet,
teşekkür ediyorum.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasî Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- MHP Grubunun, MHP Grup Başkan Vekili
İzmir Milletvekili Oktay Vural tarafından, vatandaşların
artan borçları ve bunun yol açtığı sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla 14/2/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 3 Haziran 2014 Salı
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
(Devam)
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Müslim Sarı,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın
Sarı. (CHP sıralarından alkışlar)
MÜSLİM SARI
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Milliyetçi Hareket
Partisinin vatandaşın borcuna ilişkin,
araştırılmasına dair vermiş olduğu önergeyle
ilgili lehte söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekili arkadaşlar, ekonomiye ilişkin algılar var,
gerçekler var, bir de yalanlar var. Bazı gerçekleri bazı rakamlardan
anlayabiliriz ama bazı rakamların başka yanlarını
göstererek birtakım algılar da yaratabiliriz ve bu algıları
gerçekmiş gibi sunabiliriz. Bunu hep yapıyor AKP. Biraz önce AKPden
değerli milletvekili ağabeyimiz de buraya geldiğinde benzer
şeyler söyledi.
Şimdi,
bakın, Sayın Başbakan çıkıyor kürsülere ve
televizyonlara, diyor ki: Nereden nereye!.. Borcumuzun millî gelire oranı
buradan başladı, buraya geldi. Biz aldığımızda
yüzde 70lerin ortasındaydı, bugün 30lara geldik. Maastricht
Kriterini tutturduk, IMFye borcumuzu ödedik. Bunlar doğru mu? Bir
boyutuyla doğru ama bir de meselenin öbür tarafı var. Nedense
Sayın Başbakan meselenin öbür tarafıyla hiç ilgilenmiyor, AKP
milletvekilleri meselenin öbür tarafıyla hiç ilgilenmiyor, ekonominin
toplam borçluluğunun ne olduğuna ilişkin hiçbir şey
söylemiyor, sadece kamu borcundan bahsediyor.
Bakınız,
siz bir ekonomik model uyguluyorsunuz, bu ekonomik model cari işlemler
açığı veriyor ve cari işlemler açığını
finanse etmek için de borç yaratmak zorundasınız, borçlanmak
zorundasınız; böyle bir ekonomik modelimiz var. Türkiye ekonomisinin
borç yaratma dinamikleri azalmıyor çünkü cari işlemler
açığının millî gelire oranı artıyor. Bir balon
gibi düşünün, kamuyu sıkıyorsunuz bir tarafından ama
balonun öbür tarafı şişiyor. Eğer kamu borçlanmayacaksa
cari işlemler açığını finanse etmek için kim
borçlanacak? İşte burada özel sektör ve hanehalkı devreye
giriyor, özellikle özel sektör. Bunları hiç konuşmuyoruz, özel sektör
borçluluğundan hiç bahsetmiyoruz, ekonominin toplam borçluluğundan
hiç bahsetmiyoruz.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Borç kalitesinden bahsetmiyoruz, vadelerden
bahsetmiyoruz, faiz oranlarından bahsetmiyoruz.
MÜSLİM SARI
(Devamla) Bakın, ben size birkaç tane rakam vereyim. AKP iktidara
geldiğinde, 2002 yılında Türkiyede özel sektörün dış
borcu 43 milyar dolardı yani 1923ten 2002ye kadar stok olarak
gelmiş bütün hükûmetlerin biriktirdiği borçların toplamı 43
milyar dolar; millî gelire oranı yüzde 18. AKP iktidarında, 2013ün
sonu itibarıyla bu rakam 267 milyar dolara çıkmıştır.
Yani, Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasından AKP iktidarına kadar
geçen süre içerisinde bütün hükûmetlerin biriktirdiği borcun en az 5
katı kadar AKP Hükûmeti son on yılda reel sektör, özel sektör olarak
borç biriktirmiştir. Şimdi bunu göreceğiz, bunları
konuşacağız, sadece kamu borcundan bahsetmek olmaz.
Şunu
diyebilirsiniz, şunu söyleyebilirsiniz: Özel sektörün borcundan bize ne?
Türkiyeyi değerlendirenler, Türkiyeye kaynak aktaranlar, Türkiyeye
ilişkin ekonomik değerlendirme yapanlar ekonominin toplam
borçluluğuna bakarlar. Bir sabah kalkarsınız, tıpkı
2001de olduğu gibi, özel sektörün borçları devletin borcu
oluvermiş. Bunu yapabilirsiniz, bu olabilir. Dolayısıyla, özel
sektör borcunu göreceğiz. Reel sektörün döviz pozisyon
açığı bunun doğal bir sonucu, bunu hiç konuşmuyoruz.
Bakın
arkadaşlar, biz 2001 krizine 20 milyar dolar finansal sektör döviz
pozisyon açığıyla yakalandık. Şu anda bu rakam 174
milyar dolar. İktidara geldiğinizde bu 6,5 milyar dolardı. Millî
gelire oranı artmış değerli arkadaşlar; 2,8den yüzde
21e çıkmış.
Türkiyenin finansman
ihtiyacına hiç girmeyeceğim.
Şimdi, bir başka
borç göstergesi, araştırmanın asıl konusu olan bir
başka borç göstergesi: Hanehalkı borçluluğu. Şimdi, buraya
gelen sayın hatip, Sayın Bilgiç, hanehalkı borçluluğuyla
ilgili birtakım rakamlar verdi ama şunu görmek gerekiyor: 2002den
2013e nereye geldik? Türkiyede hanehalkının tüketici kredisi ve
kredi kartı borcu nereden nereye gelmiş? Şimdi, bakın,
devletin resmî rakamları.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) - Burada da var, burada da var.
MÜSLİM SARI (Devamla)
- Biraz önce Merkez Bankasından verdiniz, ben de Merkez Bankası
İstikrar Raporundan veriyorum. Efendim, 2002 yılında devri
iktidarınız başladığında 6,6 milyar lira borcu
varmış Türkiyede hanehalkının, tüketici kredisi, kredi
kartı borcu toplam 6,6 milyar. Millî gelire oranı kaç? Yüzde
1,9-yüzde 2.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) - Kim söylüyor 6,6 olduğunu?
MÜSLİM SARI (Devamla)
- Merkez Bankası Finansal İstikrar Raporu.
Şimdi kaç? Şimdi
kaç? Aradan on iki yıl geçmiş, 2013e gelmişiz, 318,1 milyar
mevduat bankalarına hanehalkının tüketici kredisi ve kredi
kartı borcu. Finansman şirketlerini de eklediğinizde bu rakam 326
milyar oluyor yani 6 milyardan 326 milyara. Kaç kat? 48 kat.
Değerli
arkadaşlar, son on iki yılda hanehalkı borcu 48 kat
artmış. Millî gelire oran olarak yüzde 1,9dan yüzde 20,4e
çıkmış. Şimdi, bu sorun değil mi? Yani buraya gelip
bunu şöyle anlatamazsınız: Ya, kredi olanakları
gelişti, faiz oranları düştü, insanların kredi
potansiyelinde önemli gelişmeler var, insanlar tüketiyor, tükettikçe mutlu
oluyor. Evet, insanlar tükettikçe mutlu olur ama bu tüketimin
karşılığına bir üretim ve gelir koymak
zorundasınız; geliriniz büyümezse, geliriniz büyümüyorsa tüketimle
bir yere gidemezsiniz.
Bakınız, bu
hanehalkının borçlarının harcanabilir gelire oranı ne
olmuş? Yüzde 47ye ulaşmış, son üç yılda
yaklaşık 7 puan artmış; son on yılda, on iki
yılda 30 puan artmış. Yani hanehalkının harcanabilir
gelirinin içinde borçları, stok borçları, tüketici kredisi ve kredi
kartı borçları 30 puan artmış.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Neredesin ama neredesin? G20 ülkeleriyle mukayese
ettiğinde Türkiye olarak nerede duruyorsun, onu söyle.
MÜSLİM SARI (Devamla)
- Şimdi, Bu sorun değil. diyebilirsiniz, burada şöyle rakamlar
verebilirsiniz: Avrupa Birliği ülkelerinde hanehalkının
borçları oranı bu kadar, bizde bu kadar. Arkadaşlar, o
ülkelerde borç ödeme kapasitesi Türkiye'nin 10 katıdır. Çünkü
kişi başına gelir 30 bin dolardır, sizin ülkenizde
kişi başına gelir 10 bin dolar. Sizin
hanehalkınızın borç edinebilme kapasitesi Avrupa
Birliğindeki herhangi bir ülkenin hanehalkının borç ödeme
kapasitesinden düşüktür. Bu çok önemli, bunu görmek gerekiyor, bu bir.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) Rakama değil orana bakıyorsun.
Oranı mukayese ediyorsun Müslim.
MÜSLİM SARI (Devamla)
- İkincisi: Bu oranı çok hızlı kapattınız, yüzde
2lerden yüzde 40lara geldiniz, çok hızlı kapattınız ve
taşınabilirliği yoktur artık. Gelirinizi artırmadığınız
sürece hanehalkının borçlarının
taşınabilirliği yoktur.
Buradan sesleniyorum
Sayın Başbakana ve sayın AKP milletvekillerine.
Bakınız Sayın Başbakan bir iktisat dehası gibi
demeçlerde bulunuyor, Faiz oranlarını sert bir biçimde
aşağı indirelim. diyor. Üniversite 1inci sınıf makro
öğrencisinin bile öğrendiği şeylerin tersini söylüyor
Sayın Başbakan. Bu koşullarda bu kadar büyük
kırılganlıklarımız varken, Türkiye ekonomisinin
önümüzdeki bir yılda 225 milyar dolar dış finansmana
ihtiyacı varken Faizleri yükselttiğiniz gibi aynı hızla
aşağı indirin. demek Türkiye'ye krizi davet etmek demektir; çok
açıktır ve nettir. Bütün yabancı kuruluş raporları,
iktisadı bilen herkes bunu söylüyor.
Bu ekonomik model bu
süreçte bu şekilde devam ederse Türkiyeyi ciddi şekilde
sıkıntıya sokacaktır, özellikle hanehalkını
sıkıntıya sokacaktır. Önümüzde büyüme oranlarının
düşeceği kesindir, son iki yıl büyüme oranlarımız
yüzde 3lerde. Paranın yönü değişiyor, konjonktür
değişiyor, para yeniden güvenli limanlara doğru gidiyor. Para
yeniden güvenli limanlara doğru giderken bu kadar yüksek cari
işlemler açığını finanse etmekte
zorlanacağız, büyüme oranlarımız düşecek.
İşte, büyüme oranlarımız düşünce hanehalkı
gelirimiz düşecek. Hanehalkı gelirimiz düşünce
hanehalkının borç ödeme kapasitesi
düşecek ve bu rakamlar, özellikle yüklenilen son on yıldaki
rakamlar, hanehalkının borç seviyesinin gelmiş olduğu yere
ilişkin rakamlar önümüzdeki dönem ciddi sıkıntıları
beraberinde getirebilir.
Bakın, tahsili
gecikmiş alacaklarda çok ciddi artışlar gözükmüyor. Bugün,
baktığımız zaman, kabaca 10 milyar liralık bir tahsili
gecikmiş alacak var ancak büyüme oranları geçmiş dönemden daha
düşük olacağı için ya da Türkiyenin büyüme kapasitesi
önümüzdeki dönem düşeceği için ben iddiayla şunu söylüyorum:
Önümüzdeki birkaç yıl daha Türkiye 0 ila 3 arası bir büyümeye
razı olmak zorundadır. Bu, Türkiyede işsizliğin
artması demek.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) - 2,44ten 2,27ye geldi on senede. Yapma
Allahını seversen Müslim!
MÜSLİM SARI
(Devamla) - Çünkü biz biliyoruz ki ekonominin yüzde 5in altında
büyüdüğü her dönem Türkiyede işsizlik artmıştır.
Türkiye genç bir ülkedir, her yıl 500 bin, 600 bin insan istihdam havuzuna
girmektedir. Dolayısıyla, ekonomik büyümenin düşmesi
işsizliğin büyümesiyle ve çoğalmasıyla
karşılaşacak. Bu, hanehalkının gelirinde ciddi zafiyetlerin ortaya çıkması
anlamına gelir. Ekonomide bir bomba var. Mutlaka ve mutlaka hanehalkı
borçları araştırılmalıdır, bununla ilgili bir
komisyon kurulmalıdır. Cumhuriyet Halk Partisi buna her türlü
desteği vermeye hazırdır.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket
Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen İlknur Denizli, İzmir
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Denizli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İLKNUR
DENİZLİ (İzmir) Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; özel borçların artışına ilişkin
olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubunca Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilen araştırma önergesi
hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlarım.
Değerli
arkadaşlar, tıpkı devlet borçlarının
yorumlanmasında olduğu gibi özel borçların
değerlendirilmesinde de esas olan mutlak rakamlar değil, o
rakamların bağlı olduğu ana parametrik değer içindeki
nispi pozisyonlarıdır. Türkiyenin servetini temsil eden gayrisafi
yurt içi hasıla önemli ölçüde artarken borçlarının daha az bir
artış oranıyla yükseliş göstermesi ekonominin temel
mantığı açısından bir zafiyet değildir. Nitekim,
ülkemizin gayrisafi yurt içi hasılası 2002 yılında 230
milyar dolarken bugün 820 milyar dolara çıkmıştır;
artış oranı yüzde 256dır. Bu artış
rakamları tabii ki bireysel gelirlerde yani kişi başına düşen
millî gelir rakamlarında da kendini göstermektedir. Buna göre, 2002
yılında bu rakam 3.358 dolarken, bugün kişi başına
10.782 dolar olarak hesaplanmaktadır; artış oranı yüzde
221dir.
Türkiye son on iki
yılda bir dönüşüm süreci yaşamaktadır. AK PARTİ
hükûmetleri 2008-2009 krizi öncesinde bankacılık, sağlık ve
sosyal güvenlik alanında çok önemli reformlar yapmıştır.
Bütçe açığımız düşmüş, kamu borç stokumuz
aşağıya çekilmiştir. Krizde birçok ülkeyi vuran alanlar
bankacılık ve kamu maliyesi iken ülkemiz her iki alanda da bu kriz
dönemine son derece sağlam bir biçimde girmiştir. Bunun için, Türkiye
ekonomisi krizden en az etkilenen ve en hızlı çıkan ülkelerden
biri olmuştur.
Değerli
milletvekilleri, büyümenin aynı zamanda kaliteli bir büyüme olması
gerektiği kamu ekonomisinin en önemli kriterlerindendir. Özellikle
kısa süreli hükûmetlerin olduğu, siyasi kadronun hızlı
değiştiği dönemlerde, ekonominin en önemli konu
başlığı olan büyüme kısa vadeli bakış
açısının hâkim olduğu politik yaklaşımlarla şekillenmektedir.
Ancak, AK PARTİ hükûmetleri döneminde Türkiyenin büyümesinin
kucaklayıcı ve kapsayıcı bir büyüme olduğu
gerçeğini de görmek gerekiyor.
Türkiyede büyüme
var ve bu büyüme aynı zamanda istihdam üretmektedir, yoksulluğu
azaltmakta, gelir dağılımını düzeltmektedir. Nitekim,
2002 yılında en zenginler ile en fakirler arasındaki oran 9,5
kat iken, son veriler bu oranın 8 kata düştüğünü göstermektedir.
Buna paralel olarak, gelir dağılımı katsayısı
0,44ten 0,40a düşmüştür.
FARUK BAL (Konya)
32 tane dolar milyarderi!
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Paralel deme, aklımıza başka şeyler geliyor!
İLKNUR
DENİZLİ (Devamla) Bu, dünyada çok ender bir tablodur. Bu
düşüş rakamlarının en önemli yönü de büyümenin finansal ve
sosyal sürdürülebilirliğine destek olmasıdır ki büyümenin
başarısı da burada görülmektedir.
Bütün dünyada var
olan aşırı tüketim eğiliminin yansımalarını
ülkemizde de sosyal ve ekonomik hayat itibarıyla görmekteyiz. Bu durumun
genel tüketim alışkanlıkları bakımından
yaşanan bir değişim süreci olduğu açıktır. AK
PARTİ hükûmetleri bu sürecin sağlıklı bir şekilde
yaşanması için gerekli önlemleri almaktadır. Bu doğrultuda
Ekim 2013te, Aralık 2013te ve Şubat 2014te yürürlüğe giren
düzenlemeler yapılmıştır. Bugün itibarıyla bu
düzenlemelerin olumlu sonuçları da alınmaya başlanmıştır.
Tüketici kredilerinin toplam bilançodaki payına getirilen yüzde 25lik
limitten kredi kartı uygulamalarına kadar çok geniş alanda
yapılan bu düzenlemeler neticesinde, kredi artış
oranının 2011 yılındaki 34,2lik hızı şu
anda yüzde 21,5e düşmüştür. Bireysel kredilerde, Temmuz 2011de
yüzde 38,5a çıkmışken, en son geldiğimiz nokta yüzde
15,7dir. Kredi kartında Aralık 2011de artış
hızı yüzde 30,9a yükselmişken alınan önlemler sonucunda,
şu anda yüzde 2 oranındadır. Özellikle taksitli kredi kartı
bakiyesinde yılbaşına göre
9 milyar gibi bir düşüş söz konusu olmuştur. Bu rakamsal
değişiklikler, yapılan düzenlemelerin hem proaktif hem de
isabetli olduğunu göstermektedir.
Yine, aynı
hedefe hizmet edecek şekilde komşu düzenlemeler için de
girişimler başlamıştır. Yatırım
ortamının iyileştirilmesi, özel sektörün kamuya olan borç
yükünün azaltılması, maliye ve para politikalarının daha
etkin şekilde kullanılmasını sağlamak amacıyla
kamunun alacaklarının yeniden yapılandırılması da
gündemimize alınmıştır.
Ayrıca,
ödenmemiş olan sigorta primi, emeklilik keseneği, kurum karşılığı,
işsizlik sigortası primi, sosyal güvenlik destek primi gibi TEFE, ÜFE
oranları esas alınarak hesaplanacak tutarın ödenmesi hâlinde, bu
alacaklara uygulanacak gecikme cezası ve gecikme zammı gibi
alacakların tamamının tahsilinden de vazgeçilecek bir
yapılanma hedeflenmektedir.
Özel kesimin borç
yüküyle ilgili olarak önemli bir rahatlama sağlayacağını
düşündüğümüz bu düzenlemelerin en iyi sonuçları vermesi için
çalışmalarımızı aralıksız olarak
sürdürmekteyiz. İnancımız odur ki, önceki düzenlemeler gibi bu
yapılandırma düzenlemesi de kendinden beklenen sonucu verecektir.
Ancak, bir şey
daha eklemek istiyorum. Az önce Sayın Bilgiçin söylediği gibi,
tüketim alışkanlıklarımız çok hızlı
değişiyor, gerçekten çok hızlı değişiyor.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Tüketim toplumu hâline dönüştük. Üretim yok, üretim!
FARUK BAL (Konya)
Her mahalleye AVM açarsanız olur.
İLKNUR
DENİZLİ (Devamla) Bizim, ülke olarak tasarrufla ilgili yepyeni bir
bakış açısına sahip olmamız gerekiyor. Evet, bireysel
olarak harcamalarımızda
MÜSLİM SARI
(İstanbul) On yıldır iktidardasınız, yapın. Kim
yapacak?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Kim yapacak bunu?
İLKNUR
DENİZLİ (Devamla) Bunu Meclis olarak yapacağız, hep
birlikte yapacağız efendim.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Yok, siz
yapacaksınız. Çok iyi!
İLKNUR
DENİZLİ (Devamla) Sonuç itibarıyla, Hükûmet yapsın.
demek değil. Bir algı operasyonundan bahsediyoruz ki bu
algıyı sizlerle birlikte düzelteceğiz. Tasarrufu muhalefet
milletvekillerimizle hep birlikte artırma yoluna gideceğiz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) - Ama dinlemiyorsunuz.
İLKNUR
DENİZLİ (Devamla) - Bununla ilgili olarak halkımızın
harcamalarını yönlendirme konusunda çeşitli çalışmalar
yapacağız.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Efendim, tasarruf yapmak yetmiyor, üretim yapmak lazım,
üretim.
İLKNUR
DENİZLİ (Devamla) - Hep birlikte şunu görüyoruz: 1.500 lira
geliriniz var, karı-koca çalışıyorsunuz, gidin
Bir
restoranda 4 kişilik bir aile oturuyor, masanın üstünde tanesi 1.500
lira olan 4 tane telefon duruyor. Şimdi, burada bununla ilgili olarak bir
önlem almamız gerekiyor
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Geliri artıralım işte.
İLKNUR
DENİZLİ (Devamla) -
ama sadece Hükûmetin aldığı
önlemlerle değil hep birlikte tasarrufu artırma yolunda adım
atmamız gerekiyor.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Yani, lüks arabalarda geziyorsunuz bir telefonu çok gördünüz ya!
İLKNUR
DENİZLİ (Devamla) - Bunları hep birlikte halletmemiz gerekiyor
diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) O 1.500 liralık telefonda 1.000 TL vergi var, almayın o
vergiyi.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza
sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.06
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.19
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: İsmail KAŞDEMİR
(Çanakkale), Muharrem IŞIK (Erzincan)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96ncı Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi
grup önerisinin oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Öneriyi kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı vardır, öneri kabul
edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
3.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Sedef
Küçük ve arkadaşları tarafından, ülkemizde basın
özgürlüğünün durumu ve basın özgürlüğünün engellenmesiyle ilgili
sorunların ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
23/5/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
3 Haziran 2014 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun
03/06/2014 Salı günü (bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Engin Altay
Sinop
Grup Başkan Vekili
Öneri:
İstanbul Milletvekili
Sedef Küçük ve arkadaşları tarafından, Ülkemizde basın
özgürlüğünün durumu ve basın özgürlüğünün engellenmesi ile
ilgili sorunların ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla 23/05/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin (1363 sıra no.lu) Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak
03/06/2014 Salı günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisi lehinde söz
isteyen Sedef Küçük, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Küçük.
(CHP sıralarından alkışlar)
SEDEF KÜÇÜK
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin
lehinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün, Türkiyenin ve
Türkçenin büyük şairi Nazım Hikmetin 51inci ölüm yıl dönümü.
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi
kardeşçesine. diyen büyük şairi ve bir ağaç gibi özgür ve bir
orman gibi kardeşçe barış içinde yaşamaya
çalışan, bu uğurda canlarından olan tüm gençlerimizi
saygıyla anıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bir ülkedeki demokrasinin kalitesini ölçmek istiyorsanız
o ülkenin ifade özgürlüğüne bakış açısını kriter
olarak almanız gerekir. Basını özgür mü, iktidarı özgürce
eleştirebiliyor mu, insanlar haber alma haklarını yeterince kullanabiliyorlar mı, bunlara
bakarak o ülkede demokrasinin ne düzeyde olduğunu görebilirsiniz.
Eğer bir ülkede basın üzerinde baskı varsa, açık veya
örtülü sansür bulunuyorsa, otosansür normalleşmiş hatta zorunlu hâle
gelmişse, basın mensupları gerçekleri yazamıyorsa, yani
basın demokrasinin bekçiliğini gereği gibi yapamıyorsa veya
yaptırılmıyorsa o ülkede demokrasinin işlemediği
rahatlıkla söylenebilir.
İşte,
bizim ülkemizde de durum tam bundan ibarettir. İleri demokrasi diye
çıkıldığı söylenen yolda varılan yer tam bir
üçüncü dünya demokrasisidir. Basın, prangalarından kurtulacak. diye
çıkıldığı söylenen yolda varılan yer sahibinin
sesi bir medyadır ve durum maalesef özgürlükler açısından
giderek daha da vahim bir hâl almaktadır. Neredeyse her basın
kuruluşunun bir Alo Fatih hattı mevcuttur. Ne yazılıp ne
çizileceğine, kimin ve hangi haberin ne ölçüde medyada yer
bulacağına bu Hükûmet komiserleri ve onları görevlendirenler
karar vermektedir. Bu durum, sırf medya dünyasının değil,
tüm demokrasimizin hastalıklı bir yapıya sahip
olmasını da beraberinde getirmektedir. Bu hastalıklı
yapı yalnızca iktidarın baskısından ve demokrasi
hazımsızlığından kaynaklı değildir;
basın içindeki kraldan çok kralcı kalemlerden de, medya sahiplerinden
de kaynaklıdır.
Gözlendiği
kadarıyla bazı basın mensuplarının birer Alo Fatih hattına
ihtiyaçları yoktur çünkü zaten içlerinde birer Alo Fatih mevcuttur.
Anlaşılan,
Basın Ahlak İlkeleri arasında yer alan Gazeteci görevini,
taşıdığı sıfatın
saygınlığına gölge düşürebilecek yöntem ve tutumlarla
yapmaktan sakınır. ilkesinden haberdar olmayan basın
mensupları vardır ya da gazetecinin temel görevleri ve ilkeleri
arasında yer alan Halkın bilgi edinme hakkı uyarınca,
gazeteci, kendi açısından sonuçları ne olursa olsun, gerçeklere
ve doğrulara saygı duymak ve uymak zorundadır. ilkesini
görmezden gelen gazeteciler vardır.
Ne yazık ki bu
dönem medya açısından tarihe kara bir dönem olarak
geçecektir. Sular durulduğunda ve gerçek demokrasi bir gün işlemeye
başladığında, bu dönemde yazılanlar veya
yazılması gerektiği hâlde yazılmayanlar utançla
hatırlanacaktır. Penguen gazeteciliği, hasıraltı
edilen haberler, sorulmayan sorular, cadı kazanlarına odun
taşıyan medya, ileride üniversitelerde basın etiği
derslerinin konusu olacaktır.
Kimi
medya mensupları her türlü baskıya rağmen kalemlerinin onurunu
korudukları için, kimi basın mensupları da kalemlerinin bir
onuru olduğundan bihaber oldukları için hatırlanacaklar.
Kaleminin onurunu koruyanlara hem bugün için hem geleceğimiz adına
huzurunuzda teşekkürü borç biliyorum. Çünkü bir gazeteci için asıl
iş, zor zamanlarda doğruyu söyleyebilmek, zor zamanlarda halk
adına konuşabilmektir. Çünkü basın özgürlüğü sadece
gazetecinin kendini ifade edebilme özgürlüğü değildir, aynı
zamanda halkın haber alma özgürlüğüdür ve bu özgürlük demokrasilerin
ve hukuk devletlerinin olmazsa olmazıdır. Onun içindir ki halka
doğruları söyleyen her basın mensubu, demokrasi kültürünü
kurmamızda ve hukuk devletini korumamızda yeri doldurulamaz bir rol
üstlenmektedir. Bu yüzden kaleminin namusuna sahip çıkan her basın
mensubu gönülden teşekkürü hak etmektedir.
Değerli
milletvekilleri, basın, çağının
tanıklığını yapar, muhakkak ki bu
tanıklığı dürüstçe yapmıyorsa, geleceğe
yalanları bırakıyorsa tarih bunu affetmez ve affetmeyecektir.
Ama tarih asıl Muhalefet ediyor, istenmeyenleri ortaya döküyor. diye
basını korkunç bir abluka altına alanları affetmez. Meclis
televizyonunun yayınını bile engelleten, muhalefet liderlerinin
sözünü sansürleten, gazeteciliği hakkıyla yapanlara Batsın bu
gazeteciliğiniz. diyenleri tarih affetmez. Basının denetleyici
rolünü görmezden gelen Yalnızca benim istediklerimi yazacaksın, beni
eleştirmeyeceksin, eleştirirsen bedelini ödetirim. diyen
iktidarları tarih affetmez;
şimdiye kadar dünyanın hiçbir ülkesinde affetmemiştir,
Türkiye'de de affetmeyecektir. Şimdiden zaten iktidar Twitterı,
YouTubeu yasaklayan, basını sansürleyen bir iktidar olarak tarihte
yerini almıştır. Bu baskıyı dünya üzerindeki
özgürlüklerle, basın haklarıyla ilgili her kuruluş da ortaya
koymaktadır. Gazetecileri Koruma Komitesi, Uluslararası Gazeteciler
Federasyonu, Sınır Tanımayan Gazeteciler, Dünya Basın
Özgürlüğü Komitesi, Freedom House gibi kuruluşların
raporlarında Türkiye basın özgürlüğü alanında hep son
sıralarda. Ama ne zaman bu gerçekler dile getirilse Şu kuruluş
şöyle., Bu kuruluşun başkanı böyle., Zaten bizi
çekemiyorlar., Bizdeki basın özgürlüğü kimsede yok. gibi
akıllara zarar açıklamalar yapılıyor.
Kafaları kuma
gömmek ne yazık ki Türkiye demokrasisini bir adım daha ileri
götürmüyor. Siz istediğiniz kadar Türkiye'de basın özgür; işte,
isteyen istediğini yazıyor. deyin, işten attırılan ve
attırılmak istenen gazeteciler, Alo Fatihler, hapisteki
yazarçizerler, telefonda ağlatılan medya patronları, haksız
yere kesilen astronomik vergi cezaları orada duruyor.
Değerli
milletvekilleri, hangi açıdan bakarsanız bakın, bu dönem,
basın özgürlüğü başta olmak üzere bütün özgürlükler için
karanlık bir dönemdir ve emin olun her karanlık çağ gibi
nihayetinde bitecektir ve emin olun gelecek kuşaklar bu karanlık
çağı, bu karartmayı, bu baskıyı hiç de hayırla
yâd etmeyecektir. Gerçekleri gizleyerek, doğruların üstünü örterek
bir dönem insanları yanıltabilirsiniz. Bakın, Lincoln yüz elli
yıl önce ne demiş? Bazı kimseleri her zaman, herkesi bazen
aldatabilirsiniz ama herkesi her zaman aldatamazsınız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; meselemiz sadece basın
özgürlüğü meselesi değildir, meselemiz demokrasidir ama gerçek
demokrasidir; meselemiz insan haklarıdır ama herkes için ayrım
gözetmeden uygulanacak insan haklarıdır; meselemiz konuşan,
tartışan bir Türkiye'dir ama her istediğini özgürce, baskı
görme korkusu olmadan konuşan bir Türkiye'dir, gençlerinin sokaklarda
sürüklenmediği bir Türkiyedir.
Basını özgür,
medyası bağımsız olmayan bir ülkenin eninde sonunda her
baskıcı rejimin arzuladığı bir suskunlar toplumuna
dönüşeceğini, bunun da kimse için hayırlara vesile olmayacağını
hatırlatıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi
grup önerisi aleyhinde söz isteyen Altan Tan, Diyarbakır Milletvekili.
Buyurun Sayın Tan.
(HDP sıralarından alkışlar)
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
basın özgürlüğü, basın hürriyeti yüz yıldan fazla bir
zamandır maalesef hâlâ tartışılıyor. Sultan Abdülhamit
döneminden itibaren başlayan sansür, sınırlama, takip, belli
kelimelerin yasaklanması, belli kavramların kullanılması
aradan yüz yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen maalesef hâlâ
devam ediyor. Cumhuriyet döneminde de hiçbir zaman istenilen ölçüde özgür bir
basın faaliyeti olmadı ve nitekim bundan dolayıdır ki
Hüseyin Cahid Yalçından Necip Fazıl Kısaküreke kadar
Türkiye'nin solda, sağda, dindar, laik, seküler, Kürt, Türk, Sünni,
Şii, Alevi her kesiminden basın mensubu maalesef devletin
tokadını yedi.
Değerli
arkadaşlar, tabii, bu kadar bir yol katettikten sonra gönül isterdi ki
bugün doğru düzgün bir mesafe alalım. Ama, işte Az gittik, uz
gittik, dere tepe düz gittik, bir de dönüp baktık ki bir arpa boyu yol
gittik. hikâyesi gibi, darbımeseli gibi bugün geldiğimiz noktada da
bu tekerlemeye uygun olarak bir değerlendirme
yaptığımızda ortaya çıkan durum maalesef iç açıcı
değil. Şu an yine Türkiyede öyle bir medya var ki birinin ak
dediğine, öbürü kara diyor, birinin göklere
çıkardığını öbürü yerin dibine batırıyor.
Evrensel basın ilkelerine göre bu kadar çelişkinin, bu kadar
kamplaşmanın olması mümkün değil, böyle bir şey mümkün
değil. Çünkü gazeteciliğin, basının birinci kuralı
şudur: Önce doğru haber, birincisi doğru haber. Doğru
haberden sonra yorum serbest. Önce siz olanı doğru düzgün bir ortaya
koyarsınız, haberi doğru olarak en yalın şekliyle
vatandaşın, halkın önüne getirirsiniz, ondan sonra herkes bu
doğru haberden, bu yalın gerçeklikten kendine göre bir netice
çıkarır. O neticeyi nasıl çıkarırsa çıkarır,
ona müdahale edemezsiniz ama öncelikle, o getirdiğiniz haberin doğru
olması lazım.
Benim babam da
gazeteciydi, Diyarbakırda, Batmanda yıllarca yerel gazetecilik
yaptı. Ben çocukluğumdan itibaren bugüne kadar o mürettiplerin
harfleri tek tek elle dizdikleri ortamlarda büyüdüm. Sonra hasbelkader ben de
yayın hayatının bir şekilde içinde oldum yazar olarak
dergilerde, gazetelerde ama değerli arkadaşlar, belki de hiçbir zaman
ülke bu kadar kamplaşmadı diyebiliriz.
Şimdi gelinen
noktada bir yandan basın özgürlüğü diyeceksiniz, bir yandan
işte İletişim çağıdır, hiçbir şey
gizlenemez, artık halkın bilgi alma özgürlüğü
kısıtlanamaz. diyeceksiniz, öbür taraftan İnternete baskı
uygulayacaksınız, YouTubeu yasaklayacaksınız,
Batsın bu gazetecilik. diyeceksiniz, bilgi alma özgürlüğünü her
yönden kısıtlayacaksınız, sorulan sorulara cevap
vermeyeceksiniz ve bir şekilde de basın bir haberi elde ettiği vakit,
bir gerçekliği yakaladığı vakit de kıyameti koparacaksınız
Bu devlet sırrıdır. diyeceksiniz, Vatan hainliğidir.
diyeceksiniz de diyeceksiniz...
Gazetecinin görevi
vatan kahramanı veya devlet savunucusu olmak değil. Tekrar
söylüyorum, dünyanın bütün ülkelerinde gazeteci haber
kaynağını açıklamak zorunda değildir,
basının en önemli ilkelerinden birisi de budur. Siz
oturacaksınız, devletin en önemli yetkilileri,
Dışişleri Bakanı, Millî İstihbarat
Müsteşarı, onun yardımcısı, bunun sorumlusu,
Suriyeye harp ilanı nasıl olur, klasik kontrgerilla eylemleri nasıl
yapılır? bunu tartışacaksınız; bir şekilde
bu medyaya düşecek, kıyameti koparacaksınız, Bu, vatan
hainliğidir. diyeceksiniz, fail aramaya
çalışacaksınız. Gazetecinin görevi mahkûm olmak değil.
Bu haberler sızar. Aynı şekilde, telefonla konuşacaksınız,
talimatlar vereceksiniz, 1 milyar dolar nasıl iç edilecek? bunun
hesaplarını yapacaksınız; öbür taraftan, medyaya
düştüğü zaman da kıyameti koparacaksınız. Bu işin
medyada yayımlanması ayrı bir şey, sizin
açınızdan bunun hukuki sızdırılması, verilmesi,
dışarı çıkarılması başka bir şey.
Gazeteci devletin kozmik odası değil, gazeteci Millî İstihbarat
Müsteşarı değil, gazeteci Kamu Güvenliği
Müsteşarı değil. Gazetecinin, medya mensubunun görevi,
bulduğu, ulaştığı, halk için önem arz eden bir
şeyi halkın önüne koymaktır.
Değerli
arkadaşlar, bu örnekleri artırabiliriz, örnekler verildi. Yere
göğe sığmayan, burnundan kıl aldırmayan, halkın
anasını ağlatan medya patronları telefonlarda ağlamaya
başladılar. Bu da ayrı bir ilahî adalet diyelim, men dakka dukka.
Demek ki dışarıda efelenmek yetmiyormuş, sen Başbakana
karşı, devlet yetkililerine karşı yiğitçe durup da
yazdığını, çizdiğini, yaptığını
savunabiliyorsan işte delikanlılık oymuş. Bu da anlayana
sivrisinek saz, anlamayana mehter takımı da az.
Değerli arkadaşlar,
bugünlerde, Türkiyede, özellikle buğday hasadının, arpa
hasadının bazı yörelerde başladığı, ülke
genelinde de başlamak üzere olduğu bir dönemde en önemli
sorunlarımızdan biri de elektrik meselesi, sulamalarla ilgili kuyular
ve bu kuyularda kullanılan elektriğe gelen cezalar. Feryat figan yeri
göğü inletiyor, kimsenin umurunda değil. Tarım
Bakanımız Diyarbekir Milletvekili, tarım yapan bir bölgenin
çocuğu; buğday tarlalarının içinde büyüdü,
kulağını tıkamış, Bismilde kıyamet kopuyor,
Kızıltepede kıyamet kopuyor, Batmanda, Nusaybinde
kıyamet kopuyor. Ne oldu da kıyamet kopuyor? Özelleştirme
yapıldı, elektrik bir firmaya satıldı, yıllık
yüzde 65 kaçak üzerinden protokol yapıldı. Şimdi, firma diyor
ki: Efendim, 72 kaçak var. Öbürü diyor: Şu kadar kaçak var. Her ay
diyelim ki 100 lira devlete verecek, 80 topluyorum, 20sini
toplayamıyorum. Peki, ne yapmam lazım? Deli Dumrul misali, şu
an vatandaşa, önüne gelene 50, 60, 80, 120, 200 milyar lira ceza
yazılıyor. Benim kendi akrabalarım
Yani Bunlar hayalî yahu,
200 milyar elektrik cezası mı olur? diyebilirsiniz. Benim bir
akrabama 160 milyar ceza kesildi, yeni parayla 160 bin TL ceza kesildi ve
bunlar bir kişi, iki kişi değil.
Neye göre ceza
kesiliyor peki? Neye göre tahakkuk yapılıyor? Adamın
tarlasında kuyu yok, kuyu olmadığı için elektrik yok, suyu
yandaki tarladan alıyor, ona da 80 milyar ceza kesiliyor.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Daha su parası vermeye başlayacak Büyükşehir
Yasasıyla beraber.
ALTAN TAN (Devamla)
Peki, niye böyle yapılıyor? ÇKS dediğimiz, Tarım
Bakanlığından bu çiftçinin aldığı primler esas
alınarak beyan etmiş, 500 dönüm sulu arazim var. Pamuk primine,
mısıra, şuna buna
O beyan üzerinden diyor ki: Senin 500 dönüm
sulu tarlan varsa burada 5 tane kuyun vardır, 5 tane kuyu da şu kadar
elektrik kullanır. O hâlde, al sana, 150 milyar ceza. Değerli
arkadaşlar, bunu Deli Dumrul da yapmadı.
Peki, her şeyi
zapturapta aldınız. Birincisi: Kuyu kazılması yasak.
Şu an Mardin Ovasında ne kadar kuyu var biliyor musunuz, yasak
dediğiniz? Çünkü yer altı suları 35 metreden, 40 metreden
çıkıyordu, şu an 450-500 metreye indi, Midyat kalkerinin
altına indi. Kuyuya para harcıyor. Kuyu yasak sözde, 3 bin kuyu var,
3 bin kuyu. Peki, niye izin verdin? E, verdim. Elektrik
bağlanılması yasak bunlara, niye bağladın? E,
bağladım. Peki, vatandaş sana senede 50 milyar, 60 milyar
elektrik parası verirse 100 dönüm bir arazi için, kendi ne yiyip içecek?
E, ben onu bilmem. Getirsin versin. Peki, sulama kanallarını niye
bitirmiyorsun? Atatürk Barajı su tutalı on iki sene oldu, nerede
kanallar? GAPın yüzde 86sı bitmiş, kanalların yüzde 15i
bitmiş. Getir kanalımı, ver suyumu, sen evine, ben evime.
Değerli arkadaşlar, buna devlet el atmazsa... Şirket de şu
an diyor ki aynen eski Osmanlı mültezimleri gibi: Ben bunu ihaleyle
aldım. Her ay -misal- 100 trilyon vereceğim. Ben bunu senden
alırım kardeşim. Bunu Tepedelenli Ali Paşa da
yapmadı, Celâlî isyanlarında da olmadı. Bu gidişat
gidişat değil. Bilginiz olsun.
Saygılar
sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Hatip, Bakanlar Kurulu kararı var elimde.
Bakanlar Kurulu yapmış böyle bir şeyi.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Evet.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Lütfü Türkkan, Kocaeli Milletvekili.
(MHP sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet
Halk Partisinin vermiş olduğu öneri hakkında söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Basının
en önemli işlevi haber ve bilgileri topluma doğru ve tarafsız
biçimde sunmak. Hep öyle bilinir, değil mi? Ama, bu, Türkiyede böyle
değil; bu, basının diğer ülkelerde, dünyadaki
tanımı. Türkiyede birkaç istisna dışında basın kuruluşları
haber veremiyor. Basın kuruluşları iktidarın
şakşakçılığını yapıyor. Son on
yıldır iktidarın yandaşı olan gazetelerde köşe
yazısı yazanlara bakın, önemli bir kısmı gazeteci
değil; bunlara biz gaz tenekeci diyoruz yani içi bomboş, hiçbir
şey yok. Basın aslında bir kamu görevini yerine getiriyor. Bu
özelliklerinden dolayı da demokratik ülkelerde basın
kuruluşları demokrasilerin güvencesi. Cumhuriyet tarihinde hiç
görülmemiş bir şekilde bir baskı var şu anda
basının üzerinde. Vergi cezalarıyla tehdit ediliyor mesela.
Köşe yazarları talimatla işten çıkarılıyor. Gezi
olaylarından sonra işten atılan ya da baskı yapılarak
istifaya zorlanan benim bildiğim 100den fazla gazeteci var. Örneğin,
Can Dündar, Ali Kırca, Tuba Atav bunlar arasında sayılır.
NTVnin Ankara temsilcisi Nilgün Balkaç Hanımefendi, aynı kanalda
görev yapan, program yapan Çiğdem Anad Hanımefendi, Milliyet gazetesi
Genel Yayın Yönetmeni Derya Sazak aynı dönemde istifa etmek zorunda
kalan gazeteciler arasında. Yine, geçtiğimiz günlerde yandaş
kanallarından biri olan SKY 360da yönetim çok tartışılacak
bir karara imza attı, kanalın ana haber sunucusu Korcan Kararın
işine son verdi. Yine, Beyaz TVnin Haber Koordinatörü Bülent Çöltekinin
işine son verildi. Bu insanlar gazetecilikten başka iş
yapmıyorlar, bu insanlar evlerine ekmeklerini emekleriyle götürüyorlar ama
bunların çoluklarını çocuklarını, ailelerini
açlığa terk ediyorsunuz. Hükûmet aba altından sopa gösteriyor,
diyor ki: Ya bize yakın olacaksınız ya da işsiz
kalacaksınız. Türkiye genelinde işsizlik oranı yüzde 10
civarındayken gazetecilerde bu oran yüzde 20leri aşıyor.
Tutuklu gazeteciler
listesinde Türkiye iki yıldır birinciliği hiçbir ülkeye
kaptırmıyor. Bugün hâlâ Türkiyede 40a kadar gazeteci cezaevinde
yatıyor. Gazetecileri Koruma Komitesinin Raporuna göre Türkiyeyi
İran ve Çin izliyor. Sayın Başbakan da ısrarla
basının özgür olduğundan bahsediyor. Sayın Başbakanın,
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü tarafından
yayınlanan 2014 Dünya Basın Özgürlüğü Raporundan haberi yok.
Aslında haberi var ama işine gelmiyor. Rapora göre Türkiye, 180 ülke
arasında 154üncü sırada, Afganistan, Ürdün ve Irak gibi ülkelerin
bile gerisinde. Raporda Türkiye için söylenen sözlere bir bakarsanız
Türkiyedeki basının ne hâlde olduğunu görürsünüz. Türkiyede
basın özgürlüğü konusunda hiçbir gelişme görülmedi. Türkiye, en
büyük gazeteci hapishanelerinden biri. deniliyor. Siz, hangi basın
özgürlüğünden bahsediyorsunuz? On yılda 56 sıra gerilemiş
bir gazetecilikten, basından bahsediyorsunuz.
Ben bir soru
önergesi vermiştim Sayın Başbakana bu konuyla ilgili, Sayın
Bülent Arınçtan cevap geldi, diyor ki: Tutuklu gazeteciler, gazetecilik
mesleğiyle ilgisi olmayan suçlardan dolayı bağımsız
mahkemelerde yargılanarak hüküm giymişlerdir. Neymiş bu suçlar?
Terör örgütüne üye olmak, emniyet görevlilerine ateş açmak. Ben buradan
sormak istiyorum şimdi: Mustafa Balbay bugün burada yok- terörist miydi?
Tuncay Özkan hangi silahlı soygunu gerçekleştirdi? Nedim Şener,
Ahmet Şık hangi emniyet görevlisine ateş açtı? Yani kendi
kendinize güldürüyorsunuz. Ama diktatörler hep böyledir biliyor musunuz, bütün
ülkelerde böyle. Ben diktatöryal bir rejimden, totaliter rejimden
kaçmış bir ailenin çocuğuyum. Bana çocukken
anlatılanları 55 yaşımdan sonra tekrar dinlemeye
başladım. Çocukken, totaliter rejimlerde, eski Yugoslavyada neler
yapılıyorsa şu anda burada onu yapıyorsunuz. Yani çok
bağırıyorsunuz ya Komünistler böyle, sosyalistler böyle.
sizden daha büyük bir komünist yok. Komünistlere, o Staline rahmet okutacak
hâle geldiniz siz.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Ya, faşist deseydin bari, komünistliği nereden
çıkardın hocam?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Devamla) Yani size de
Zülfüyâre mi dokundu arkadaş? Siz geçmişten
ders aldınız diye düşünüyorum. Dolayısıyla, size
dokunmayacağını düşünmüştüm. Size rahmet okutur
bunlar.
Türkiye ilk kez
basının kısmen özgür olduğu ülkeler listesinden
çıkarıldı, basının özgür olmadığı
ülkeler listesine yerleştirildi arkadaşlar.
Yakın zamanda
İnternete sızan, Başbakan Erdoğan ile yine Erdoğan
Demirören arasındaki konuşmayı arkadaşlar
hatırlattı. İmralı tutanakları haberi nedeniyle
Başbakan Erdoğan, Milliyet-Vatan grubunun patronu Erdoğan
Demiröreni telefonda resmen fırçalıyor, hem de ağlatana kadar.
70 yaşındaki Erdoğan Demirören de utanmadan ağlıyor,
boyuna posuna, servetine, geçmişine bakmadan da ağlıyor. Buradan
yuh diyorum kendisine, gerçekten yuh diyorum. Üzdüm mü seni patron?
diyor. Patron dediği kim? Başbakan. İlişkiye bakın,
medya patronu bir tarafta, Başbakan bir tarafta; medya patronu,
Başbakana patron diyor. Ya, bu gazetenin sahibi sen misin Başbakan
mı? Arada böyle bir ilişki mi var, ekonomik bir ilişki mi var?
Kendinizi kandırmayın arkadaşlar. Duman ettiniz her
tarafı, rezil ettiniz. diye cevap veriyor Sayın Başbakan.
Milliyet gazetesinin eski Yayın Yönetmeni Derya Sazak ve haberin muhabiri
Namık Durukana da Başbakan diyor ki: Adi, namussuz, kepaze!
Hakaretler ediyor. Başbakan Erdoğan Vatan ve Milliyetten hiç
kimseyi uçağa almayacağım. diye de tehdit ediyor. Bu
konuşma üzerine Demirören, Milliyetin Yayın Yönetmeni Derya
Sazakın işine son vermek zorunda kalıyor. Namık Durukan
içinse Sayın Başbakan diyor ki: İyi niyetliyse kimin ona
söylediğini söylesin. Bizden birisiyse icabına bakarız, BDPden
birisiyse onların da icabına bakarız. Yani, Sayın
Başbakan eline kılıcı almış, onu kesiyor, bunu
kesiyor ama bu kılıç bir gün kendini kesecek, farkında
değil, üzüntümüz de bundan aslında.
Erdoğan
Demirören, Başbakan Erdoğana Akşama kadar bilgiyi kimin
sızdırdığını bildireceğim. diyor, sonuna
doğru da Nasıl girdim ben bu işe ya, kimin için? diyerek
ağlamaya başlıyor. Şu hâle bakın. Bir medya patronu bu
hâle düşer mi arkadaş ya? Velev ki servetini 10a katla,
Başbakanın himmetiyle bir 50 kat daha servet kazan; torununa sen
yarın nasıl izah edeceksin, o telefon konuşmalarını
nasıl izah edeceksin, nasıl anlatacaksın? Bir davette yüzüne
baktığımda ona söyleyeceğim Utanmadın be adam!
diyeceğim, gerçekten söyleyeceğim.
Haberlere medya
patronları karışmamalı, aslında doğrusu bu ama
patronlar esas patrona yani Başbakana hesap vermek zorunda kaldıkları
için Başbakan bütün gazeteleri idare ediyor. Sabah Sayın Yalçın
Akdoğan haber müdürleriyle toplantı yapıyor, o günkü
atılacak manşetleri kendilerine iletiyor, onlar da haber
yapıyor. Bakın Sahibinin Sesi Köpek Marka vardı, eskiden bir
plak markası, hatırlar mısınız, bu hâle
getirdiğiniz basını. Günah oldu. Yani, Pravdadan daha kötü hâle
geldi Türkiyede basın.
Başbakanın
Danışmanı Yalçın Akdoğan, NTVnin Medya Direktörü
Nermin Yurteriyi arıyor, bir sürü de fırça atıyor Niye böyle
yaptınız? diye. Nermin Yurterinin patronu Ferit Şahenk midir,
Başbakan Erdoğan mıdır, oradaki o ilişkiyi de
gerçekten incelemek lazım.
Alo Fatih
hattına girmeyeceğim. Zavallı Fatih Saraç şimdi neler
yapıyor bilmiyorum, Allah uzun ömürler versin. Bugün Habertürk kanalı
Sayın Genel Başkanımızın grup konuşmasında
tam iki defa kesti. Neyi verdi biliyor musunuz? Başbakanın Ankara
Ticaret Odasındaki toplantısını. Yahu arkadaşlar,
bakın, bu Başbakan ilanihaye bu ülkeyi yönetmeyecek, ömrü de sonsuz
değil. Bir gün bu ülke sizi bu dalkavukluğunuzla anacak, bu
şahsiyetsizliğinizle anacak, bu
omurgasızlığınızla anacak.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Düzgün konuş, ifadelerini düzgün kullan, orası
milletin kürsüsü! (AK PARTİ sıralarından Ayıp, ayıp!
sesleri, gürültüler)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Devamla) Ben, evet, medya patronlarına söylüyorum, bu
omurgasızlıklarıyla anılacak.
BAŞKAN
Sayın Türkkan, Sayın Türkkan
AHMET YENİ
(Samsun) Ayıp, ayıp!
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Devamla) Sen bağırma orada. Sen dalkavukluk yaparak üç dönem
milletvekili olmuş adamsın, hiç senin hakkın yok.
BAŞKAN
Sayın Türkkan
AHMET YENİ
(Samsun) Ahlak diye bir şey yok sende, dalkavuğun ta kendisisin.
İade ediyoruz sana. Sana iade ediyoruz
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Sayın Başkan, sözünü geri alsın.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla)
Gezi Parkı protestolarının yıl dönümünde CNN muhabirinin
gözaltına alınması görüntülerini izlediniz değil mi?
Bugünkü grup konuşmasında Watson için CNNin dalkavuğu. diyor.
Yahu, Türkiyedeki gazetecilere hakaret etmekten yılmadınız
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Sen CNN ajanının dalkavuğusun.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Devamla)
geldiniz, uluslararası basın
kuruluşlarının muhabirlerine de başladınız Ali
kıran baş kesen gibi davranmaya.
Bakın, bir
şey söyleyeceğim, diktatörün sonu iyi değil. Bu adama bu
gazı vere vere diktatör hâline siz getirdiniz. Yağcılık
yapa yapa, dalkavukluk yapa yapa siz getirdiniz.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Hadi oradan, CNNin dalkavuğu seni!
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Devamla) Evet, siz.
BAŞKAN
Sayın Türkkan
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Sensin dalkavuk, sen CNN ajanının dalkavuğusun.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Devamla) Dalkavukluk yapa yapa, yağcılık yapa yapa bu
adamı diktatör yaptınız. Ülkeyi basına cehennem hâline
getirdiniz, yazıklar olsun hepinize!
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Sen CNN muhabirinin dalkavuğusun.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Devamla) Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Yazık be, dalkavuk!
BAŞKAN Evet,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi aleyhinde söz isteyen Tülay Kaynarca.
Buyurun Sayın
Kaynarca lütfen.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Sayın Başkan, nasıl Başbakana dalkavuk diyebilir.
TÜLAY KAYNARCA
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhine söz aldım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, 1
Haziran seçimlerinin 14 seçim bölgesindeki vatandaşlarımız ve
Türkiyemiz için hayırlı olmasını yürekten diliyorum.
Göreve gelen tüm başkanlarımızın bölgelerinde önemli
hizmetlere, projelere imza atabilmelerini de yürekten diliyorum.
Aslında,
konuşmaya geçmeden önce bir cevap vermem lazım son
konuşmacıya, o da şu: Hayretle dinledim, gerçekten hayretle
dinledim çünkü medya patronlarından bahsederken, medyadan bahsederken,
unutmuş olmalı pijamayla, eli cebinde karşılanan
başbakanları. Ya, bu ülkede bunlarla karşı
karşıya gelindi.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) O Başbakanın yanındaki Bakan Meclis
Başkanı şu anda.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Mesut Yılmaza söyleyeceksin onu.
TÜLAY KAYNARCA
(Devamla) Böyle medya patronları, böyle başbakanlar dönemi
yaşandı.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) O Bakan Meclis Başkanı şu anda.
S.NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Şimdi intikam mı alıyorsunuz?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Onu Mustafa Elitaşa söyleyeceksiniz, onun patronu, Mustafa
Elitaşın patronu o, bana değil.
TÜLAY KAYNARCA
(Devamla) O yüzden, değerli milletvekilleri, değerlendirme yaparken
her birini göz önüne almak lazım.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Cemil Çiçeke de söyleyelim.
TÜLAY KAYNARCA
(Devamla) Siz konuştunuz, biz sataşmadık Sayın Vekil.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Mustafa Elitaşın patronu o, benim değil.
TÜLAY KAYNARCA
(Devamla) O yüzden, lütfen, saygıyla dinlemesini de öğrenebilirsek
mutlu olacağız.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Gördüm ne kadar saygıyla dinlediğinizi.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Saygı ne gezer onda ya!
MEHMET ERSOY
(Sinop) Onların huyudur.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Gördüm saygıyla ne kadar dinlediğinizi
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Yeter be! Sus ya!
TÜLAY KAYNARCA
(Devamla) Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Ya, bir hanımefendi konuşuyor, en azından
kürsüdeki hanımefendiye saygılı ol!
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Gruba da söyleyeceksiniz Başkan, ben konuşurken bana
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sen ne konuştuğunun farkında
değilsin, orada neler söylediğini bilmiyorsun sen.
BAŞKAN Sayın
Türkkan, lütfen
TÜLAY KAYNARCA
(Devamla)
basın özgürlüğüyle ilgili, basın özgürlüğünü
içeriyor.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Sayın Başkan, ikaz edin, oturduğu yerden
konuşup duruyor. (Gürültüler)
BAŞKAN
Sayın Türkkan
Görev mi
öğreteceksiniz? Lütfen
Görev mi öğretiyorsunuz burada?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Arkadaşlar, susarsanız konuşacak.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Sayın Başkan, Sayın Türkkanı ikaz edin,
oturduğu yerden
BAŞKAN Al
tutanakları, oku.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Al, sataşmadan söz iste, bir şey yok.
BAŞKAN Görev
mi, diyorum, öğreteceksiniz burada?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Bravo Başkan.
BAŞKAN
Buyurun.
TÜLAY KAYNARCA
(Devamla) Evet, teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisi basın özgürlüğünü
içeriyor. Sedef Hanım ayrıntılarıyla hangi gerekçeyle öneri
sunulduğunu ifade ettiler.
Önce, basınla
ilgili bir iki hususa dikkat çekmek isterim. Basın, ilgi, ilke ve
değerler çerçevesinde fikir üretir; basın, haber ve bilgileri
doğru ve tarafsız sunmakla mükelleftir ve basın, yukarıda
işaret edip çerçevesini sınırlamaya
çalıştığım çerçevede önemli bir kamu görevi icra eder
ve yerine getirir. Yani bu, şu demek: Basın, demokrasinin
güvencesidir aynı zamanda, o yüzden özgür olmalı, o yüzden tarafsızlığını
koruyabilmeli, o yüzden güven vermeli, güven duyulabilmeli. Bunu çok
önemsiyoruz, özellikle güvenin altını da dikkatle çiziyorum.
Türkiyede bugün
hiçbir gazetecinin işini yapmamasından ötürü
tutuklanmadığını söyleyebiliyorum, çünkü bu konudaki yasal
altyapıyı sağlayan birçok düzenlemeyi getiren de Adalet ve
Kalkınma Partisi olmuştur. Hemen bundan birkaç örnek vermek isterim:
Türkiyede basın özgürlüğü konusunda kanun değişikliği
yaparak düşünce açıklamaktan basın ve yayın yoluyla
fikirleri açıklamaktan dolayı mahkûm olanlara beş
yıllık erteleme cezası getirerek bu sayede birçok gazeteci
kardeşimizin de bundan istifade etmesini sağlamıştır.
Şu anda yine hepsi tahliye edilmiş, propaganda suçundan dolayı
içeride olanlar da yine aynı kapsamda bundan faydalanabilmiştir.
Türkiye, AK PARTİ
Hükûmeti öncülüğünde, propaganda olarak da son on yıllık zaman
diliminde de demokratikleşme noktasında tarihî reformlar
gerçekleştirmiştir ve bunda büyük mesafeler katedilmiş. Medya ve
ifade özgürlüğü Türkiyenin Avrupa Birliği üyeliğinin de
ayrılmaz unsurlarından bir tanesidir. Bu konuda aksi söylemleri de
dikkate alırız elbette, aksi söylemleri de önemseriz elbette çünkü
buna bakıp, inceleyip eksiklik varsa da yine bunu giderecek olan parti
Adalet ve Kalkınma Partisidir. Ama inanıyorum ki bizim ülkemizdeki
basın özgürlüğüyle ilgili diğer ülkelerde de çok farklı
fotoğraflar çizilmekte. Bir örnek mesela: Almanyada, Hamburg
olaylarını gösteriyor diye bizim televizyonumuz TRT kablolu
yayından çıkarılmadı mı? Kimse bunu konuşmuyor,
niye susuyorlar sizce? Sonra, Gezi olaylarıyla ilgili -ben gazeteciyim,
sarı basın kartı sahibiyim ve sürekli basın kartı
sahibi olacak kadar bu mesleğe yirmiden fazla yıl emek verdim- bir
ülke aleyhine tam sekiz saat canlı yayın, bütün dünyaya -var yok-
böylesi aleyhte bir propaganda yapabilen herhâlde dünyada başka televizyon
örnekleri yok. Peki, Türkiyede bununla ilgili muhalefetin herhangi bir
şey söylediğine tanık olduk mu? Ne yazık ki hayır.
Keşke olabilse, keşke bunu da görebilseler, keşke diğer
ülkelerle bizim ülkemiz arasındaki bu farkı da, bunu da görebilseler.
Türkiye artık eski Türkiye değil. Türkiye, demokratikleşme
anlamında da çok önemli adımlar attı ve basın da bu
süreçten elbette payını aldı.
Bir başka
konu, Türkiyede 44 gazetecinin hapiste olduğuyla ilgili söylemi hemen
hemen bütün muhalefet farklı farklı kanatlardan sürekli
dillendiriyor. Ee, bakıyorsunuz adli rakamlara, 44 kişiden 19u
tahliye olmuş mu? Olmuş. 6sının yargılaması
devam ediyor, sonuç belli değil. Bir tanesi ifade edilen isimlerde,
kayıtlarda hiç yok, varlığı yok. Ee, geri bakıyorsunuz
18 kişi hüküm giymiş ve yargılanmış, hüküm
almış. Peki, nedir suçları hüküm giyenlerin? Az önce sayın
vekil de ifade etti, silahlı yaralama, tehlikeli madde bulundurma, polis
memuru öldürme, bombalı saldırıda bulunma, banka soyma, DHKPC
üyesi olma ve yüz kızartıcı suçlar. Bunun
sayısını artırabilirsiniz; hüküm giyenlerin suç
isnadını söylüyorum.
Peki, bunları
neden görmezler? Neden bunların varlığını biliyorken
Türkiye aleyhine ısrarla özgürlükler aleyhineymiş gibi yansıtmak
isterler? Bu, Türkiye aleyhine olmanın vatanperverliğiyle bir
alakası, muhalefet yapıyor olmakla bir alakası olabilir mi?
Bence olamaz. Bu gerçek karşısında üç maymunu oynayanlara sordum
bu soruyu elbette ve bu sorunun cevabını bilen milletimizse bu
anlayışa her seferinde olduğu gibi seçimlerde cevabını
sandıkta veriyor, en son bu 30 Martta da verdiği gibi.
Diğer
taraftan, Türkiyede sosyal medya engelinden de bahsedildi, az önce de
dillendirildi. Twitter eleştirildi Özgürlük düşmanı. denildi
Twitterle ilgili davalara bakıldığında. Şimdi yine
çifte standart var; biz Twitteri eleştirince özgürlük düşmanı
oluyoruz, diğer ülkelerde Twitteri eleştirme mahkeme kararı,
uygulanan mahkeme kararlarını görünce Orada hukuk var. diyorlar.
İşte bir çifte standart daha.
Diğerini de
söyleyeceğim hemen: Şimdi, bu ülkenin Sayın
Başbakanına, Saygıdeğer Cumhurbaşkanımıza
basın yoluyla hakaret edildiğinde onlar da doğal olarak cevap
hakkı ve hukuka, tazminat hakkına başvurduğunda hemen bu
baskı olarak nitelendiriliyor ama başka ülkelerdeki örnekte yine neye
sarılıyorlar? Orada demokrasi var, orada hukuk var. deniliyor.
İşte bir standart, çifte standart daha.
Ve İnternet, aslında
bununla ilgili, İnternet sansürü konusu çok işlendi bu kürsüde, çok
dillendirildi. Ben ona güvenli İnternet diyorum. Çünkü tercihe
bağlı, ailesini korumak, çocuklarını korumak, zararlı
bazı porno, şiddete yönelmiş birtakım yerlerden korumak
amacıyla güvenli İnternet işini başlatmak için yola
çıktığımıza işaret ediyorum. Ona da sansür
dendi. Kim tarafından? Yine aynı zihniyet tarafından.
Yine sansür diye
nitelendiğinde, düğme sizin elinizde, basarsınız hepsi
biter ve bakıyorsunuz, gürültü geçti, hepsi geçti, gitti. Güvenli
İnterneti kullanan sayısı kaç? 2 milyon Türkiye'de.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Tülay Hanım, kaç abone var?
TÜLAY KAYNARCA
(Devamla) - Yani milletimiz ne istiyor? Güvenli İnterneti.
Bakış açısı ne? Sansür. Doğru olan, milletimizin
bakış açısı, milletimizin ne dediği.
Değerli
milletvekilleri, bu konuda söyleyecek çok söz var. Elbette basın
özgürlüğü demokrasimizin vazgeçilmezidir, hepimize düşen
sorumluluklar vardır ama bugünkü Meclis gündemimiz 591 sayılı
Tapu Kadastro Kanunuyla ilgilidir.
Bu nedenle ve
düşünceyle grup önerisi aleyhine görüş belirttiğimi ifade
ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım
ve karar yeter sayısı talebi var, onu arayacağım.
Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.01
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.16
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul), Muharrem IŞIK (Erzincan)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96ncı
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisinin oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Öneriyi kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, öneri
kabul edilmemiştir.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun
çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine;
bastırılarak dağıtılan 592 sıra sayılı
Kanun Tasarısının kırk sekiz saat geçmeden gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının 4üncü sırasına, yine bu kısımda
bulunan 591, 90, 554, 163, 10, 244 ve 335 sıra sayılı Kanun
Tasarılarının ise bu kısmın 3, 5, 6, 7, 8, 9 ve 10uncu
sıralarına alınmasına ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; gündemin Özel
Gündemde Yer Alacak İşler kısmında bulunan ve
görüşmelerinin 29 Mayıs 2014 Perşembe günkü birleşimde
yapılması kararlaştırılan 381 ve 489 sıra
sayılı Meclis Araştırması Komisyonu
Raporlarının görüşmelerinin Genel Kurulun 24 Haziran 2014
Salı günkü birleşiminde yapılmasına; 3 Haziran 2014
Salı günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine;
592 sıra sayılı Kanun Tasarısının İç
Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde
görüşülmesine ilişkin önerisi
3/6/2014
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 03/06/2014 Salı günü (bugün) yaptığı
toplantıda siyasi parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince, grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Mahir Ünal
Kahramanmaraş
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Bastırılarak
dağıtılan 592 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının 4üncü sırasına, yine bu kısımda
bulunan 591, 90, 554, 163, 10, 244 ve 335 sıra sayılı Kanun
Tasarılarının ise bu kısmın 3, 5, 6, 7, 8, 9 ve
10uncu sıralarına alınması ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
Gündemin "Özel
Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında bulunan ve
görüşmelerinin 29/05/2014 Perşembe günkü birleşimde
yapılması kararlaştırılan 381 ve 489 sıra
sayılı Meclis Araştırması Komisyonu Raporlarının
görüşmelerinin, Genel Kurulun 24 Haziran 2014 Salı günkü
birleşiminde yapılması;
Genel Kurulun;
Haftalık
çalışma günlerinin dışında 06, 07 ve 08 Haziran 2014
Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri saat 14.00'te toplanması ve bu
birleşimlerinde "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin
görüşülmesi;
03 Haziran 2014 Salı günkü (bugün)
birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesi ve 591 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar,
04 Haziran 2014 Çarşamba günkü
birleşiminde 90 sıra sayılı Kanun Tasarısına
kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
05 Haziran 2014 Perşembe günkü
birleşiminde 163 sıra sayılı Kanun Tasarısına
kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
06 Haziran 2014 Cuma günkü birleşiminde 10
sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
07 Haziran 2014 Cumartesi günkü birleşiminde
244 sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan
işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
08 Haziran 2014 Pazar günkü birleşiminde 335
sıra sayılı Kanun Tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
Yukarıda
belirtilen birleşimlerde gece 24.00'te günlük programların
tamamlanamaması hâlinde günlük programların tamamlanmasına
kadar;
çalışmalarına
devam etmesi,
592 sıra
sayılı Kanun Tasarısının İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki
cetveldeki şekliyle olması;
Önerilmiştir.
592 Sıra Sayılı Türk Ceza Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/918)
BÖLÜMLER |
BÖLÜM
MADDELERİ |
BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI |
1. BÖLÜM |
1 ila 28 inci
maddeler |
28 |
2. BÖLÜM |
29 ila 55 inci
maddeler |
27 |
3. BÖLÜM |
56 ila 82 nci
maddeler |
27 |
4. BÖLÜM |
83 ila 104 üncü
maddeler |
22 |
TOPLAM MADDE |
SAYISI |
104 |
|
|
|
BAŞKAN
Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Recep Özel,
Isparta Milletvekili.
Buyurun Sayın
Özel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL
(Isparta) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Parti grubumuzun,
Danışma Kurulunda oy birliği sağlanamadığı
için, İç Tüzükün 19uncu maddesine göre Genel Kurul gündemine
getirmiş olduğumuz önerimizle bu hafta gündemimize
alacağımız kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla, 591 sıra sayılı Tapu Kanunu
Tasarısını Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmının 3üncü
sırasına alıyoruz ve bugün -görüşmelerini bitimine kadar
da- inşallah, bu yasa tasarısını geçirmeyi
düşünüyoruz.
592 sıra
sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısını da kırk sekiz
saat geçmeden gündemimizin 4üncü sırasına alıp temel kanun
olarak görüşmeyi ve dört bölümde görüşmeleri tamamlamayı; bunu
da, çarşamba, perşembe, cuma ve önümüzdeki pazar gününe kadarki
çalışma takvimi içerisinde de bitirmeyi düşünüyoruz.
8 tane de
uluslararası anlaşmayı gündemin 5inci sırasından
10uncu sırasına kadar alıyoruz. Cumhurbaşkanımız
ve Meclis Başkanımız tarafından gündeme alınması
arzu edilen önemli uluslararası sözleşmeler bunlar.
Ayrıca, geçen
hafta perşembe günü görüşmemiz gereken 381 ve 489 sıra
sayılı Araştırma Komisyonu Raporlarını da, 24
Haziran 2014 Salı günü, Meclisin Özel Gündemde Yer Alacak
İşler arasına almayı teklif ediyoruz.
Tabii,
çalışma saatlerimizin de gece 24.00e kadar günlük takvim
bitmediği zaman da 24.00ten sonra da çalışmayı; cuma,
cumartesi ve pazar günleri de çalışma günlerine dâhil edilmesini
İyi bir çalışma
günü, iyi bir çalışma haftasını, muhalefetiyle
iktidarıyla uyumlu bir şekilde, güzel bir şekilde bu
haftayı geçirmeyi ümit ediyor, hepinize saygılar sevgiler sunuyorum
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Adalet ve Kalkınma
Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Haydar Akar, Kocaeli Milletvekili.
(CHP sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve
Kalkınma Partisinin grup önerisi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Adalet ve
Kalkınma Partisinin grup önerisi deyince aklınıza Türkiye'nin
temel problemleriyle ilgili bir öneri gelmiş olabilir, bunu ümit edenler
olabilir ama böyle bir şey yok. Adalet ve Kalkınma Partisinin grup
önerisi deyince Gündemi nasıl değiştiririz? diye, ilk
aklımıza gelen şey budur, bildim bileli de bunu
yapıyorsunuz ve bugün de aynı şeyi yapıyorsunuz. Bazen her
hafta başı yapıyorsunuz, bazen her gün yapıyorsunuz bunu
ama bir türlü karar veremiyorsunuz neyi konuşacağımıza,
neyi gündeme taşıyacağımıza.
Şimdi, bugün
bu gündem değişikliğini niye getirdiniz? Hepinizin de
bildiği gibi, bir facia yaşadık, bir cinayet yaşadık
Somada. Evet, Somanın o sıcak günlerinde burada benim bir kanun
teklifim görüşüldü. Sizlerin de oylarıyla, muhalefet partilerinin ve
AKP Grubunun da oylarıyla bu kanun teklifinin gündeme alınması
hep birlikte kararlaştırıldı. Ben de Bu arkadaşlar
gerçekten iyi niyetli, Türkiyedeki madenlerdeki taşeron sistemini,
köleliği, emek hırsızlığını kaldırmak
istiyorlar. diye düşündüm ve bir hafta sonra -çünkü perşembe
günüydü- salı günü -üşenmedik- buraya bir grup önerisi olarak
getirdik kanunun öne alınmasıyla ilgili... Aslında bunun öne
alınması -yine, bu, Mecliste anlaşıldığı
gibi- Danışma Kurulunda yapılması gereken bir şeydi
ama Adalet ve Kalkınma Partisi adına Danışma Kuruluna
katılan arkadaş bu önerimizi kabul etmediği için bir grup
önerisi olarak getirdik.
Grup önerisi neydi?
Bizim, madenlerdeki alt yüklenicilerin işçi
çalıştırmasına karşı çıkan tek maddelik bir
kanun teklifimizdi. Bunu niye getirmiştik biz? Çünkü Kozluda 2013
yılında, yılbaşında yaşanan maden kazasından
sonra 10 Ocakta sizin Çalışma Bakanınız bu kürsüde
madenlerde taşeron işçi çalıştırmanın bir cinayet
olduğunu söylüyordu. Evet, 10 Ocakta bunu söyledi, 29 Ocakta ben bu kanun
teklifini verdim. 2013 yılında o kanun teklifini verdim, bir de Meclis
araştırma önergesi verdim. Meclis araştırma önergesinde
yaptığım konuşmada şunu söylüyordum: Buraya
geliyorsunuz İnşallah. diyorsunuz, Allah göstermesin. diyorsunuz,
bütün insanların dinî duygularını sömürüyorsunuz, ona yönelik
bir algı yaratıyorsunuz ama hiçbir teklif getirmiyorsunuz, tedbir almıyorsunuz.
Bunu da üç ay sonra, beş ay sonra unutacağız. Türkiyede çok
büyük maden kazaları yaşayacağımızı ifade
etmiştim ve bu kazayı Somada yaşadık. Bunu ben bir cinayet
olarak adlandırıyorum. O tarihte o teklifim görüşülmüş
olsaydı, o tarihte o araştırma önergem görüşülmüş
olsaydı belki bugün Somada o can veren kardeşlerimiz
yaşıyor olacaktı ama kabul etmediniz. Gündemin önüne
alınmasını kabul etmediniz ama Mecliste yatarken muhalefetin
oylarıyla bunlar geçti ve gündemin önüne alındı. Gündemin önüne alınınca
iki tane seçeneğiniz vardı: Bir tanesi, komisyonu yerine
oturtmayacaktınız; diğeri, bir grup önerisiyle bunu tadil
edecektiniz ya da gerilere itecektiniz ama siz üçüncüyü yaptınız,
Meclisi çalıştırmadınız.
Diyorsunuz ki:
Türkiyenin büyük problemleri var. Meclisin çalışması
gerekiyor, cumartesi çalışması gerekiyor, pazar
çalışması gerekiyor. Biz varız, cumartesi de varız,
pazar da varız ama siz bir Somayı, taşeron işçiliğin
kaldırılmasını görüşmemek için perşembe günü
Meclisi saat 14.00te tatil ettiniz. Bu, doğru bir davranış
değil. Ya insanları aldatmayacaksınız ya da bu kürsüye
çıktığınızda Biz taşeron işçiliğine
karşıyız. demeyeceksiniz. Bu kürsüye çıkıp Daha iyi
bir kanun getiriyoruz, taşeron işçiliğini
kaldırıyoruz. demiyorsunuz, Eşit ücretle
çalıştıracak bir kanun getiriyoruz. diyorsunuz. Türkiyedeki
tüm asıl işleri taşeronun yapacağı bir kanun teklifi
getiriyorsunuz, komisyonlara da getirdiniz. O kanun teklifi de buraya gelince
gerçek yüzünüz ortaya çıkacak.
Evet, bugün, üçüncü
şey: Diğer saydığım iki şeyden birini
yapıyorsunuz, grup önerisiyle 590 sıra sayılı -benim- Kanun
Teklifimi geri atıyorsunuz, hatta görüşülecek konular arasına
da almıyorsunuz, önemsemiyorsunuz. Önemsediğiniz 5, 6 tane
uluslararası anlaşma mutlaka önemlidir Türkiye Cumhuriyeti için ama
daha önce madende ölen arkadaşlarımız için, bundan sonra
başımıza gelecek maden kazalarının önlenmesi için
taşeron işçiliğinin kaldırılması çok daha önemliydi
diye düşünüyorum.
Her seferinde
buraya geldiğinizde halkın iradesinden bahsediyorsunuz. Belki
seçimlerde halkın iradesi size oy veriyor ama bu madende ölen
kardeşlerimizin ve ailelerinin sizin üzerinizdeki vicdan muhasebesini
gelecekte çok iyi yaptıracaklarını düşünüyorum.
Soma
görüşülmedi. Peki, geçen hafta ne yaptık? Raporları
görüşüyorduk. En önemli raporlardan biri de bilişim raporuydu, yine
tatil ettiğiniz için -hani herkesin İnternet Komisyonu dediği,
yaklaşık üç ay çalıştığımız bir
komisyon raporu vardı- bu komisyon raporunu da görüşemedik burada.
Binlerce bilişim ve teknoloji öğretmeninin problemi var. FATİH Projesiyle
bir rant sağladınız ama baktığınız zaman,
incelediğiniz zaman, gidip baktığınızda okullarda FATİH
Projesinden eser olmadığını göreceksiniz. Milyarlarca
dolar parayı yine peşkeş çektiniz diye düşünüyorum ama bu
rapor görüşülmüş olsaydı bunları da konuşmuş
olacaktık.
Geçen haftanın
önemli olaylarından bir tanesi de Gebzede kurulması gereken bir
üniversitenin AKP Grubu tarafından verilmiş teklifinin geri
çekilmesiydi. Seçim döneminde, AKP milletvekilleri de biz de Gebzeye söz
verdik. Gebze dediğiniz 600 bin nüfusa sahip bir ilçe, bölge. Burada bir
üniversite kurulması gerektiğini hem siz söylediniz hem biz. Biz
Meclise geldik, üniversite teklifimizi verdik, AKP Kocaeli milletvekillerinin
de dâhil olduğu oylamayla reddedildi. Biz getireceğiz. dediler,
getirdiler teklifi ama perşembe günkü gündemde bu teklifi geri çektiler,
çekemediler çünkü ertelendi.
Şimdi, bir
arkadaşıma bununla ilgili soru soruyorlar bölgede, diyor ki: Haydar
Akar Meclisi takip etmiyor, ne olduğunu da bilmiyor. Böyle bir beyanda
bulunmuş. O arkadaşım hangi Mecliste ben merak ediyorum,
gerçekten çok merak ediyorum. Ben üniversiteleri
karıştırdım ama o da Meclisleri karıştırdı
galiba, herhâlde fark edemedi Türkiye Cumhuriyetinin Meclisinde olduğunu.
Yine, Kocaelinin
en büyük problemlerinden bir tanesi, bugünlerde yaşıyoruz, Derince
Limanının özelleştirilmesi arkadaşlar. Kocaelindeki
milletvekilleri diyor ki: İşçiler yan gelip yatıyor Derince
Limanında. Derince Limanında işçiler yan gelip yatmıyor
arkadaşlar, Derince Limanında işçiler yan gelip yatmıyor.
Hatta bu arkadaşım şöyle de demiş, çok güzel ifadelerde
bulunmuş aslında: Bizden önceki siyasiler Derince Limanının
belirli bölümlerini kiraya verdiler. Bu beyanı veren arkadaşımın
gerçekten dünyadan haberi yok diyeceğim. Niye yok? Eğer Derince
Limanının son yıllarda kime kiraya verildiğine ve
nasıl verildiğine bakarsa bir medya grubuna, Derince
Limanının üçte 2sini, metrekaresi 0,80 dolardan, diğer ufak
tefek şirketlere de metrekaresinin 1,30 dolara verildiğini
görecektir. Hangi siyasilerin onları pazarladığı da çok
açık ve nettir.
Yine bir başka
problemimiz, Kocaelinin Körfez ilçesinde kurulan amonyak tankıyla ilgili.
Bakın, şu anda orada 300 metreküplük bir amonyak tankı var. 17
Ağustos 1999 depreminde sırf amonyak tanklarından sızma
olacak diye Körfez bölgesi boşaltıldı, kurtarma
çalışmaları yapılmadı; yüzlerce insanımız
öldü 300 metreküplük amonyak tankı için. Şu anda 37.500 metreküplük
amonyak tankı kuruluyor. Yine bölgenin AKP milletvekilleri diyor ki: ÇED
raporu alındı. Evet, ÇED raporu alındı ama Kocaeli
Valiliğinin üç ay içerisinde vermiş olduğu 2 tane ayrı olur
yazısı elimde: Biri Olmaz. diyor, üç ay sonra diğeri Olur.
diyor. Olmaz. derken de gerekçesi, yerleşim alanlarına çok
yakın olduğunu, E-5 kara yoluna 50 metre, otoyola 300 metre
olduğunu söylüyor. Böyle bir tankın Kocaeli Körfez bölgesine
kurulmasının bir faciaya yol açacağını, bir Soma değil,
binlerce Somayı yaratacağını, en ufak
sızıntıda, en ufak patlamada bunlara şahit
olacağımızı söylüyoruz ama bu arkadaşlarım dalga
geçiyorlar, geliyorlar diyorlar ki: Kocaeli bölgesinde her şeyi
yaptık. Hiçbir şey yapmadınız. Kocaeli, bugün, Türkiye'ye
en çok vergi veren kent olarak, devlet yatırımı olarak merkezî
bütçeden bir Gümüşhane kadar, bir Rize kadar pay almıyor ve
Kocaelinin sorunları her geçen gün büyüyerek artıyor.
Satılacak
arazi bırakmadınız, şimdi denizleri satmaya
başladınız. Derince Limanını özelleştirirken
denizin içinde 450 bin metrekarelik bir dolgu yapıyorsunuz. 5 milyon
metreküp dolgu yapılacak, 392 bin kamyonla hafriyat taşınacak.
Günde bin tane tırın, 2 bin tane tırın girdiği bölgeye
12 bin tır girecek. Bölgede ne bir kara yolu bağlantısı var
ne bir demir yolu bağlantısı var.
Evet, arkadaşlar,
Kocaeli AKP milletvekillerini göreve çağırıyorum, onları
Kocaelinin problemlerine sahip çıkmaya çağırıyorum.
Gerçekten incelemelerini, sırf popülizm olsun diye gidip beyanlar
vermemelerini, burada gerçekten Kocaeline sahip çıkmalarını
istiyorum. Evet, kendi geldikleri kentlere sahip çıkabilirler ama Kocaeli
de önemli bir kent, Türkiye'nin sanayi başkenti diyor, hepinize
saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın
Aygün.
ZEKİ AYGÜN (Kocaeli)
Sayın milletvekili isim vermedi ama söylemiş olduğu ifade
tarafıma söylenmiştir.
BAŞKAN Ne
ifadesi söyledi, ne söyledi Sayın Aygün?
ZEKİ AYGÜN
(Kocaeli) Derince Limanıyla ilgili söylenen söz
Bizi göreve davet
etti. Yan gelip yatıyor. ifadesini ben kullandım orada.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Zeki Bey, işçiler düşman olmasın diye isminizi
vermedim.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Aygün. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sataşma
nedeniyle iki dakika söz veriyorum.
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
3.- Kocaeli Milletvekili Zeki Aygün'ün, Kocaeli
Milletvekili Haydar Akarın AK PARTİ grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ZEKİ AYGÜN
(Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgi
ve saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce Kocaeli
Milletvekilimiz Haydar Akarın söylemiş olduğu ifadeler
içerisinde, Derince Limanının özelleştirilmesiyle ilgili ve
oradaki işçilerimiz için Yan geliyor, yatıyor. ifadesini kullanan
benim. Ancak, tabii, bu ifadeyi bu şekilde kullanmadım. Bunu
şöyle yaptık: Biliyorsunuz, hafta sonları, biz ilimizde dört gün
çalışıyoruz. Geçen sabah, cumartesi sabahı basın
mensubu arkadaşlarla kahvaltılı bir toplantı yaptık;
haftada, ayda bir yapıyoruz bunu. Arkadaşların sorduğu
sorular üzerine ben cevap verdim. Dediler ki: Bu Derince Limanı için ne
diyorsunuz? İnsanlar orada tepki gösteriyor, diğer milletvekilleri
orayı destekliyor. Biz de dedik ki: Devlet işletmeci olarak bugüne
kadar hiçbir işletmeyi rantabl çalıştıramadı, bana bir
tane örnek gösterin. Yok. En iyisi bugün TÜPRAŞtı, otuz yıl
içerisinde bulunduğum bir TÜPRAŞtı ama devlet iyi bir
işletmeci değil. Devletin malı deniz, yemeyen şöyle,
şöyle. diye toplum içerisinde bir laf var. Demek ki işletmeci olarak
bu milletin kendi insanı olan özel sektördür. Bunu özel sektöre vermekten
niye kaçınıyorsunuz? dedim. Bugün de oradaki insanların
çalışmadığını,
çalıştırılamadığını
Orada, liman
bölgemizdeki tek limandı, 42 tane daha liman oldu; bu limanlar içerisinde
hepsi rantabl çalışırken burası
çalıştırılamıyor. Evet, biz oradaki yöneticileri
görevden aldığımız zaman idari mahkemeye gidiyor, tekrar
orada görevine devam ediyor; böyle bir hukuk devletinde de
yaşadığımız için oradaki işler yürümüyor.
Ben şunu
söylüyorum: İnternet sitesinden baktığınız zaman
oradaki yorumların, evet, çoğu olumsuz ama olumlu olanların
hepsi bana dönüyor. Bugün beni İskenderundan arayan bir avukat
arkadaşım İskenderun Limanının da aynı bu
şekilde olduğunu söyledi ve Gelin, ben size İskenderunda
kahveleri göstereyim
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ZEKİ AYGÜN
(Devamla) -
1 numaralı kahve, 2 numaralı kahve şeklinde
gösteriyorlar. dedi.
Ben buraya bu
gerçeği ifade etmek için çıktım ama gerçek emeği olanlar
için demiyoruz ama emeği sömürenler için maalesef bu özelleştirmenin
şart olduğunu söylüyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
ZEKİ AYGÜN
(Devamla) - Hepinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Akar.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Emeğin sömürüldüğünü, gerçek emeği verenlerden ve
emeği sömürenlerden olmadıklarını ifade etti.
Ben de söz
istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Akar.
Size de
sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
4.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar'ın,
Kocaeli Milletvekili Zeki Aygünün sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Evet, on iki yıllık iktidarınız döneminde
hiçbir şey yapmadığınız, seksen yıllık
cumhuriyet tarihinde yapılan tüm endüstriyel faaliyetleri,
kuruluşları, fabrikaları sattığınız bir
gerçek. Bu sizin siyasi çalışma tarzınız olabilir, siyasete
bakış, ekonomiye bakış tarzınız olabilir ama
insanları Yan gelip yatıyorlar. diye suçlarsanız, sizin de
arka sıralarda uyuduğunuza, burada sadece el kaldırıp
indirdiğinize şahit olduğumuzda bu işçi
kardeşlerimizin de bizi aynı şekilde suçlama haklarına
sahip olduklarını düşünüyorum.
Şimdi, Zeki
Bey -Zeki Bey diyorum, demin adınızı söylememiştim-
işçiler gerekli çalışmayı yapıyorlar Derince
Limanında.
Derince Limanı
bir de pilotaj limanı olarak oradaki borsayı düzenliyor yani liman
borsasını düzenliyor diyebiliriz. Onun için çok önemli. Eğer
Derince Limanı olmazsa veya liman devletin elinden başka bir özel
sektöre, oradaki tekel konumundaki limancılara geçerse oradaki faaliyetler
çok daha sakıncalı hâle gelir.
Devlet endüstriyel
kuruluşlar yönetmesin ya da yapmasın. diyoruz. Kocaelinde
yapmasın, Bursada yapmasın ama gitsin Tokatta yapsın,
Bayburtta yapsın. Niye siz Kocaeliye geldiniz, niye geldiniz? Niye
insanlar Kocaeline akın akın geliyorlar? Çünkü sizin bölgenizde,
sizin kentinizde, sizin sermayeniz olsa bile gidip bir tesis kurmuyorsunuz.
Kocaelinde beyaz yakalı var, Kocaelinde mavi yakalı var,
Kocaelinde liman var, Kocaelinde yan sanayi var, onun için geliyorsunuz.
Ne zaman
gelmiş bunlar? Devletin yaptığı SEKAyla gelmiş,
PETKİMle gelmiş, İGSAŞla gelmiş, TÜPRAŞla
gelmiş.
Başka bir
şey daha söylemişsiniz: SEKAyı kapattık, kötü mü oldu?
demişsiniz, Kim arıyor. demişsiniz. Bugün 1 milyar
dolarlık gazete kâğıdı ithal ediyoruz.
Cari açık diye de
bağırıyorsunuz, değil mi? Bugün devlet gazete üretiminden,
kâğıt üretiminden çekildiği için 1 milyar dolarlık ithalat
yapıyoruz diyor, hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasî Parti Grubu Önerileri (Devam)
4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun
çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine;
bastırılarak dağıtılan 592 sıra sayılı
Kanun Tasarısının kırk sekiz saat geçmeden gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının 4üncü sırasına, yine bu kısımda
bulunan 591, 90, 554, 163, 10, 244 ve 335 sıra sayılı Kanun
Tasarılarının ise bu kısmın 3, 5, 6, 7, 8, 9 ve
10uncu sıralarına alınmasına ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; gündemin Özel
Gündemde Yer Alacak İşler kısmında bulunan ve
görüşmelerinin 29 Mayıs 2014 Perşembe günkü birleşimde
yapılması kararlaştırılan 381 ve 489 sıra
sayılı Meclis Araştırması Komisyonu
Raporlarının görüşmelerinin Genel Kurulun 24 Haziran 2014
Salı günkü birleşiminde yapılmasına; 3 Haziran 2014
Salı günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine;
592 sıra sayılı Kanun Tasarısının İç
Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde
görüşülmesine ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN -
Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Ramazan Can,
Kırıkkale Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın
Can.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Grup önerimize
geçmeden önce, İş Kanunu ve Sosyal Güvenlik Kanunu Mevzuatında
Değişiklik Yapan Kanun Tasarısı Meclise sevk edildi ve
komisyon da çalışmalara başladı. Bu kanun
tasarısıyla alt işveren ve taşeron düzenlemesi, iş sağlığı ve
güvenliği, kıdem tazminatı, yer altında çalışan
işçilerin günlük çalışması sekiz saatten altı saate
düşürülüyor, toplamda da yani haftalık kırk sekiz saatten otuz
altı saate düşürülüyor, vatandaşlıktan
çıkarılanlara yurt dışında borçlanma, Soma
kazasında ölenlerin ailelerine maaş bağlanması,
muhtaçlık şartının kalkması,
çalışamadıkları dönemde İşsizlik Fonundan
yararlanma, madencilikte emeklilik yaşının 55ten 50ye
düşürülmesi, vergi ve SGK borçlarında yeniden yapılandırma
Dolayısıyla, Meclis olaya el koymuştur ve bu manada ciddi,
toplumun ihtiyaçlarına cevap verecek bir tasarı Meclise sevk
edilmiş ve komisyonda çalışıp inşallah hep beraber
Genel Kurulda da kanunlaştırma gayretinde bulunacağız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; grup önerimizle 592 sıra
sayılı Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapan
Tasarının kırk sekiz saat geçmeden gündemin 4üncü
sırasına alınmasını öneriyoruz. Yine, 591 sıra
sayılı Tapu ve Kadastro Teşkilat Kanununun gündemin 3üncü
sırasına alınmasını öneriyoruz. Grup önerimizle 90,
554, 163, 10, 244, 335 sıra sayılı uluslararası
sözleşmelerin gündemin 5, 6, 7, 8, 9, 10uncu sıralarına
alınmasını öneriyoruz. Ayrıca, 592 sıra
sayılı Kanun Tasarısının toplam dört bölümden
oluşmasını ve 104 maddeden oluşan bir temel yasa
çerçevesinde görüşülmesini grup önerimizle öneriyoruz ve yine, Türk Ceza
Kanunu ve Ceza Kanunu haricindeki bazı kanunlarda değişiklik
yapılmasına dair tasarıda cinsel istismar, cinsel taciz , cinsel
saldırı, uyuşturucu, kaçakçılık, nitelikli
hırsızlık, Ceza Muhakemesi Kanununda değişiklik,
idari istinaf, Anayasa Mahkemesinin HSYK Kanunuyla ilgili iptal ettiği
hükümlerde düzenlemeyi ve 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasasında
değişiklik öneren teklifle birleştirilen kanun metnini de burada
görüşmeyi planlıyoruz. Hafta sonu, cuma, cumartesi, pazar da
inşallah gündemde belirlenen kanunların görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar Genel Kurulun çalışmasını
öneriyoruz.
Önerimizin kabulü
meyanında tekrar hepinizi saygı ve muhabbetle selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Adalet ve Kalkınma
Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Süleyman Nevzat Korkmaz, Isparta
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi aleyhinde konuşmak üzere ve
Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz
aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Her hafta
başında yaşanan bir AKP klasiğiyle yine karşı
karşıyayız. Meclis gündemi sil baştan
değiştiriliyor. AKP, yine, diğer siyasi parti
gruplarının bu konudaki düşüncelerini almadan, yine bir emrivaki
yaparak adeta Meclis gündemine yeni gündemini dayatmış gözüküyor.
Ben çoğunluğum,
istediğimi yaparım, istediğimi Meclis gündemine getiririm,
istediğimi kaldırırım. gibi bir mantıkla
karşı karşıyayız. 591 sıra sayılı Tapu
ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı getirilip görüşmemiz isteniyor. Bu alanda muhalefetin
Genel Kurulda sunacağı katkının AKP açısından
hiçbir kıymetiharbiyesi yok. Maksat, hızlı bir biçimde kanunu
geçirmek. İçeriği ne olursa olsun; doğru yanlış, eksik
fazla AKP açısından hiç önemi yok. Niye? Efendim, aceleymiş. 22
Mayıstan itibaren tapuda sıkıntı varmış. E, bu
gecikmenin müsebbibi zaten AKP. Bu ülkeyi AKP yönetiyorsa, Meclis Genel
Kurulunun gündemini AKP belirliyorsa, dolayısıyla bu gecikmenin
müsebbibi AKP. Bu kusurunu Genel Kurulda muhalefete başka bir
nezaketsizlik yaparak başka bir kusurla örtbas etmek istiyor.
Değerli
arkadaşlar, hani bütçe birliği, bütçe denkliği? Hani bütçe
disiplini? Ne çabuk unuttunuz, âlây-ı vâlâlarla getirip
kanunlaştırdığınız Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanununda yaptığınız, ettiğiniz koca koca
lafları? Nerede Maliye Bakanı, nerede Ekonomi Bakanı, nerede
Maliye bürokratlarınız? Ne oldu, deniz bitti mi? Siyasal amaçlarla
harcamak üzere yeni fonlara, yeni döner sermayelere mi ihtiyaç duymaya
başladınız? Bu, aslında bir U dönüşüdür, geri
çekilmedir. Bunun için yeteri kadar tartıştınız mı? Bu
konuda muhalefetin uyarılarının bir önemi yok da yangından
mal kaçırırcasına gündeme getirmeyi mi uygun gördünüz? Cuma,
cumartesi, pazar çalışacağız. diyorsunuz, gören de sizi
çalışa çalışa öldü sanır. Günler, saatler yetmiyor da
hafta sonu için de gündem koyuyorsunuz. Geçen hafta perşembe günü
toplantı yeter sayısı
sağlayamadığınızı ve bu yüzden Genel Kurulun
çalışmadığını hatırlatmak istiyorum. Bugüne
kadar yüzlerce kez karar yeter sayısı, toplantı yeter
sayısı sağlayamadığınız için milletin
zamanından çaldınız, Meclisin zamanından
çaldınız. Kulis dolu, Meclis boş; bugün de öyle. Yani
dışarıda oturmayı millet için çalışmaya, Genel
Kurulda çalışmaya tercih ediyorsunuz. Gerçekten hızlı bir
yasama mı yapmak istiyorsunuz? Bunun yolu belli arkadaşlar, sizlere
anlata anlata yorulduk ama siz hâlâ inat etmekte devam ediyorsunuz. Hızlı
yasama, hem gündemi belirlemede hem de kanun tasarı ve tekliflerini Genel
Kurulda müzakere etmede muhalefeti önceden bilgilendirmek ve onların da
katkı vermesini temin etmek için uyum ve uzlaşma ortamını
sağlamaktan geçiyor. Bu alanda hiçbir gayret gösterme, yumurta kapıya
geldikten sonra ee, Acelem var. diyerek, efendim, getir, gündemi
değiştir.
Değerli AKP
Grubu, Meclis gündemini bu kadar sıkıştırmak, muhalefeti
hazırlıksız yakalama amacıyla sık sık gündem
değiştirmek ve Genel Kurul çalışmalarındaki
organizasyon ve planlama beceriksizliğini Genel Kurula emrivaki yaparak
örtbas etmekten, merak ediyorum, acaba ne zaman vazgeçeceksiniz?
Milliyetçi Hareket
Partisi olarak, her gün yirmi dört saat çalışmaktan şikâyet
etmeyiz, ama bu çalışmaların daha katılımcı, daha
çoğulcu, daha demokratik olmasının yeterli tartışma
ortamı ve zamanını sağlamaktan geçtiğini bir kez daha
sizlere hatırlatmak istiyorum.
Üstelik, bir büyük
nezaketsizlik daha yapıyorsunuz muhalefete değerli milletvekilleri.
Bu Mecliste, Meclisin mehabetine uygun müzakere niye yapılamıyor,
işte bu yapmış olduğunuz nezaketsizlikte gizli.
Muhalefetin en
önemli denetim aracı, hepinizin bildiği gibi soru mekanizması ve
salı günleri sadece bir saat soru-cevap yapılabiliyor. İptal
ediyorsunuz değerli AKP milletvekilleri. Bu, benim muhalefet olarak
anayasal ve İç Tüzükte belirtilen en tabii hakkım. Bir görüşünü
alma yahut muhalefetin bir rızasını almadan, Efendim,
soru-cevabı kaldırdım. diyebiliyorsunuz. Niye? Parmak
çoğunluğunuz var. Eller kalkacak, muhalefetin bir hakkı daha
gasbedilecek. İşte, sizin anladığınız millî
iradeye saygı, maalesef bu kadar.
Sayın Meclis
Başkanına da defalarca söyledik, antidemokratik uygulamalarda, Ne
yapalım, Genel Kurul böyle istiyor. diyemezsiniz, çünkü Sayın Çiçek,
siz sadece iktidar çoğunluğunun değil, muhalefetin de
başkanısınız.
Bakın,
başından beri, yasamanın onur, haysiyeti, çoğulcu
demokrasinin yaşatılması için dik duruşu eğer
sergileyebilmiş olsaydınız, bugün 17, 25 Aralık
hırsızlık ve yolsuzluk meselelerinin
soruşturulmasını sağlamak üzere kurulacak olan komisyona
AKP üye vermiyor, bildirmedi. Ne yapalım, topum tüfeğim mi var?
demezdiniz. Bu sözler, Sayın Başkan, artık şirazeden
çıkmış bir iktidar gücüne karşı bir aczin ifadesidir.
İç Tüzük ve Anayasa Uzlaşma Komisyonlarının
yıkılması, dağıtılmasında Ne yapalım,
gruplar bilir. demiyordunuz. Ortaya cengâver gibi çıkıp bu
komisyonları sırf AKP istiyor diye ortadan
kaldırdınız, lağvettiniz. Sayın Çiçek, bu Meclis
iktidar ve muhalefetten oluşuyor, hepimizin hukukunu korumakla
mükellefsiniz. Etkisiz eleman değilsiniz, olmamanız gerekiyor.
Demokrasimizin en şerefli makamında oturuyorsunuz ve artık
inisiyatif almak zorundasınız, inisiyatif kullanmak
zorundasınız, durumdan vazife çıkarmak durumundasınız.
Meclis çoğunluğunun parmak hesabıyla muhalefeti yok etmesine
daha fazla müsaade etmemelisiniz.
Değerli
milletvekilleri, geçen hafta bir Meclis araştırma komisyonu raporunu
görüşecek idik. Bu, kanunsuz dinlemeler ve haberleşme hürriyeti ile
özel hayatın gizliliğiyle ilgili kurulmuş bir Komisyonun raporu
olacaktı ancak getirmiş olduğunuz bu önergeyle bunu da
öteliyorsunuz. İnsanlarımız tedirgin. Ceplerindeki, evlerindeki
telefonlardan, önlerindeki bilgisayarlardan korkar hâle geldiler. Özel
hayatın gizliliği ve haberleşme hürriyeti diye bir şey
kalmadı sayenizde ey AKP milletvekilleri! Bu hususla ilgili Komisyonun
araştırma raporunu da görüşmemek üzere 24 Hazirana
erteliyorsunuz.
Bu önergenizle hakikaten
bizlere de şu soruyu sorma hakkını doğuruyorsunuz: Nedir bu
telaş? Bu korku, bu kaygı nedir, anlamadım gitti. Bu konu biraz
sonra görüşeceğimiz Tapu ve Kadastro Kanunundan daha mı az
önemli? Ama muhalefetin sorduğu suallere verecek cevabınız yok.
Ne yapıyorsunuz? O hâlde görüştürmeyelim. gibi bir yol
seçiyorsunuz. Bu tavrınız bu önergeniz kadar
sıkıntılıdır, antidemokratiktir. Artık bu
haklı şikâyetlerimiz hususunda sağır ve dilsiz kalmayı
tercih ettiğinizi maalesef üzüntüyle görüyoruz. Dolayısıyla,
bizim Meclis kürsüsünden sözümüz artık halkımıza, sözümüz
milletimizin yüce iradesine.
Bu gerekçelerle AKP
grup önerisi aleyhinde olduğumuzu belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Adalet ve
Kalkınma Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İç Tüzükün
37nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma
önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
B) Önergeler (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebinin,
(2/1938) esas numaralı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/163)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
(2/1938) esas
numaralı Kanun Teklifimin İç Tüzükün 37nci maddesi uyarınca
doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını arz ve talep
ederim.
Süleyman
Çelebi
İstanbul
BAŞKAN
Teklif sahibi Süleyman Çelebi, İstanbul Milletvekili.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Konuşacaksınız
değil mi Sayın Çelebi?
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Mutlaka konuşmam lazım, sözün
bittiği yerdeyiz.
Sayın
Başkan, çok teşekkür ederim.
Saygıyla,
sevgiyle hepinizi selamlıyorum.
Sosyal Sigortalar
ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifimin doğrudan
görüşülmesi için söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi bir kez
daha saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, biliyorsunuz, Soma sürecinden sonra, Somada yaşanan
iş cinayetinden sonra bolca yasa teklifleri Hükûmetçe ortaya konuluyor. Bu
yasa tekliflerinin önemli bir bölümünü, değerli arkadaşlarım,
biz daha önce bu Meclisin önüne getirdik. Hatta, fark ettiyseniz torbayla
çıktım buraya. O torbanın içinde taşeronlaşmanın
tamamen kalkmasına ilişkin düzenleme vardı. O torba yasanın
içerisinde 4/C statüsünde çalışan, intihar eden
vatandaşların sorununun çözümü vardı. O yasa teklifinin
içerisinde iş kazalarının önlenmesine ilişkin teklifimiz
vardı. O teklifimizin içerisinde, yine, intihar eden, emeklilikte
yaşa takılanların sorununun çözümünün düzenlemesi vardı.
Yine, bu yasa teklifimizin içinde çocuk işçiliğinin önlenmesi
vardı. Yine, bu yasa teklifimizin içinde, değerli
arkadaşlarım, bu intibak yasasıyla ilgili, emeklilerin sorununun
çözümü vardı.
Şimdi, yeniden
palyatif tedbirlerle günü kurtarmak adına yasa teklifleri ortaya koymak
yerine, buyurun, bu kanun teklifine bu Mecliste evet deyin. Yani
taşeronlaşmayı da ortadan kaldıran bir düzenlemeyi
yalnız madende, yalnız maden sektöründe ele alan bir düzenleme yerine
tümüne çözüm üreten, palyatif çözüm değil, gerçekten iş
kazalarını önleyecek düzenlemelere evet deyin değerli
arkadaşlarım.
Bakın,
değerli arkadaşlar, biz çoğunlukla, insanlar öldüğü zaman
birkaç ağıt yakıyoruz, 10 kişi öldüyse farklı, 20
kişi öldüyse farklı, 30 kişi öldüyse farklı, 300 kişi
ölünce farklı tepkiler ortaya koyuyoruz. Bu kürsüden söylüyorum, her 73
günde 301 tane insan yaşamını yitiriyor, her 73 günde, Türkiyede
iş kazası diye ifade edilen, aslında iş cinayeti diye
tanımlayacağımız, bu ülkede 301 kişi ölüyor. Ama
bunların bazıları inşaatta yoğunluklu olarak,
bazıları başka sektörlerde. Bunlar öldüğü zaman, tek tek
öldüğü zaman, hani, fark edilmiyor. Bunların önlenmesine ilişkin
bu kanun teklifini verdik, bu teklife evet demenizi istiyorum.
Dolayısıyla,
şimdi arkadaşlar, bu sektörde, maden sektöründe elbette
iyileştirmeler yapılmasına biz evet diyoruz, onu ayrı bir
kanun olarak görüşebiliriz ama çalışma yaşamını,
çocuk işçiliğini ilgilendiren düzenleme, sendikal hak ve özgürlükler
önündeki engelleri yapan düzenleme bu kanun teklifinde var. Bugün palyatif
tedbirler yerine gelin hep beraber, bu kanun teklifimizde bir kez daha
Oylarınızla bugün bir sınav verecekseniz, sizin sınavınız
-gerçekten samimiyse, gerçekten içtenlikliyse- bizim verdiğimiz kanun
teklifine buradan evet demenizdir, bunu bekliyorum.
Bu duygularla,
iş yaşamında ölen, Somada ölen arkadaşlarımın
önünde saygıyla eğiliyorum, Gezi şehitlerinin önünde
saygıyla eğiliyorum. Bugün Nazım Hikmetin ölüm yıl dönümü,
ünlü şairimizin önünde saygıyla eğiliyorum.
Yüce Meclisi
saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Bir milletvekili
adına söz isteyen Musa Çam, İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın
Çam. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSA ÇAM
(İzmir) Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
saygıdeğer üyeleri; (2/1938) esas no.lu Kanun Teklifi üzerine söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
İstanbul
Milletvekili Sayın Süleyman Çelebinin, vermiş olduğu bu kanun
teklifiyle bizler emeklinin, emekçinin hakkını talep ediyoruz ve istiyoruz.
Biz bu yasayla,
yasaksız, barajsız Sendikalar Yasası talep ediyoruz ve
istiyoruz.
Biz bu yasayla,
işçilerin birliğini, örgütlülüğünü, özgürlüğünü istiyoruz.
Biz bu yasayla,
Kıdem tazminatı hakkımıza dokundurmayız. diyoruz, ne
kadar çalışırsa çalışsın, ister taşeron
olsun ister sözleşmeli, ister geçici işçi olsun, herkese kıdem
tazminatı hakkı öneriyoruz ve talep ediyoruz.
Biz bu yasayla,
esnek, güvencesiz çalışan, örgütlenme özgürlüğü olmayan, iş
kazalarında ölüme mahkûm edilen taşeron işçisine iş
güvencesi, kadro istiyoruz.
Sendikasızlaşmadan
güvencesiz çalışmaya, iş güvenliğinden ücretlerin
düşüşüne kadar birçok sorunun yaratıcısı taşeron
sistemidir.
Önerdiğimiz
değişiklikle işçilerin bütün hak ve alacaklarına dair
eksiklikler giderilerek işçilerin haklarının güvence altına
alınmasını talep ediyoruz.
Biz bu yasayla,
Taşeron çilesine son. diyoruz.
Biz bu yasayla,
güvencesiz, sendikasız, sosyal haklardan mahrum, çalışmaya
mahkûm edilen 4/Clilere kadro talep ediyoruz.
Biz bu yasayla, son
on yılda 12.723 işçinin öldüğü Türkiye'de iş cinayetleri
son bulsun diyoruz.
Biz bu yasada,
çocuk emeği kullanımının doğrudan
yasaklanmasını ve buna ilişkin sonuç alıcı
düzenlemeler getirilmesini, bu konunun sermayenin duvarlarını
aşıp Meclis gündemine gelmesini, çocuk işçiliğinin son
bulmasını talep ediyoruz ve istiyoruz.
Biz bu yasada,
işçinin kazanılmış hakkı olan grev hakkını
talep ediyoruz, grev yasaklarının kaldırılmasını
öneriyoruz ve istiyoruz.
Biz bu yasada,
polislere, Emniyetteki sivil memurlara sendikalaşma hakkını
talep ediyoruz ve istiyoruz. Sendikalı oldukları için işten
atılan 6 polis memurunun göreve geri dönmesini ve işe iade edilmesini
talep ediyoruz.
Biz bu yasada, Her
yurttaş insanca yaşama hakkına sahiptir. ilkesi gereğince
emeklilere millî gelirden pay verilmesini talep ediyoruz ve istiyoruz.
Biz, bu yasada
Yurt dışı intibak öneriyoruz. diye kandıranlara
karşı gerçek intibak verilmesini, emeklilerin hak kaybının
giderilmesini talep ediyoruz.
Biz bu yasada,
Anayasanın 60'ıncı maddesinin "Herkes, sosyal güvenlik
hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli
tedbirleri alır ve teşkilatı kurar." hükmü dikkate
alındığında, sigortalıların ve işverenlerin,
kendi namına bağımsız çalışanların,
BAĞ-KURluların genel sağlık sigortası primlerinin
Sosyal Güvenlik Kurumuna olan pirim borçlarının yeniden
yapılandırılmasını talep ediyoruz ve istiyoruz.
Biz bu yasayla,
yıllarca çalışan, emek veren, primlerini ödeyen, emeklilik
hakkı kazanmasına rağmen yaşı doldurmayı
bekleyen, emeklilikte yaşa takılanların emeklilik
hakkını talep ediyoruz ve istiyoruz.
Emekliliğe hak
kazanmalarına rağmen yaşı bekleyenler, yaşları
sebebiyle yeni işlerde çalışmakta zorlanmakta, sigortalı
işlerde çalışamadığı için sağlık
giderlerini dahi karşılayamamaktadırlar. Biz, bu
adaletsizliğin son bulmasını istiyoruz.
"Siz
yardım edilmiş yoksullar istiyorsunuz, biz de ortadan
kaldırılmış yoksulluk." Victor Hugonun söylemiş
olduğu gibi, yoksulluğa, yolsuzluğa son; emeğe saygı
diyoruz.
Sayın
milletvekilleri, vermiş olduğumuz bu önergenin
karşısında, yarın Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan Bütçe
Komisyonunda taşeronlaşmaya karşı ve Somada
hayatını kaybeden 301 işçi arkadaşımız için ve
sosyal güvenlik sistemine getirilecek olan düzenlemeleri
konuşacağız ama oraya gelmeden önce, Sayın İstanbul
Milletvekili Süleyman Çelebinin vermiş olduğu bu kanun teklifine
vereceğiniz destek yarın getirilecek olan, Plan Bütçe Komisyonunda
görüşülecek olan kanun teklifinde sizin ne kadar samimi, ne kadar içten
olduğunuzun da bir göstergesidir. Biraz sonra yapılacak olan bu
oylamada vereceğiniz oylar ne kadar samimi, ne kadar içten
olduğunuzun bir referandumu olacaktır. Onu da birazdan burada
göreceğiz. Vereceğiniz oylarla bu teklifin yasalaşmasını
talep ediyoruz.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunacağım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Karar yeter sayısı
BAŞKAN Karar
yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Evet, sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı
yoktur.
Birleşime
yarım saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.01
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.38
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muharrem
IŞIK (Erzincan)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96ncı
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
İstanbul
Milletvekili Süleyman Çelebinin İç Tüzükün 37nci maddesine göre
vermiş olduğu doğrudan gündeme alınma önergesinin
oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım. Önergeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Gündemin Özel
Gündemde Yer Alacak İşler kısmına geçiyoruz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
1.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 22 Milletvekilinin; Tokat Milletvekili Reşat Doğru
ve 20 Milletvekilinin; Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 26
Milletvekilinin; Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer ve 24
Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal ve 24 Milletvekilinin;
İzmir Milletvekili Hülya Güven ve 22 Milletvekilinin; Mersin Milletvekili
MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır ve 19 Milletvekilinin; Ankara
Milletvekili Cevdet Erdöl ve 37 Milletvekilinin; Bingöl Milletvekili İdris
Baluken ve 22 Milletvekilinin ve Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı
ve 20 Milletvekilinin; Sağlık Çalışanlarına Yönelik
Artan Şiddet Olaylarının Araştırılarak
Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis
Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve
Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/49, 113, 118, 252, 253,
254, 255, 256, 257, 258) (S. Sayısı: 454)(x)
BAŞKAN
1inci sırada yer alan, sağlık çalışanlarına
yönelik artan şiddet olaylarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis
Araştırması Komisyonunun 454 sıra sayılı Raporu
üzerinde 28/5/2014 tarihli 94üncü Birleşimde görüşmelerinin İç
Tüzükün 72nci maddesine göre devamına ilişkin verilen önerge geri
alınmıştır. Bu durumda rapor üzerindeki genel görüşme
tamamlanmıştır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince özel gündemde yer alan, 381
ve 489 sıra sayılı Meclis Araştırması Komisyonu
Raporlarının genel görüşmesi 24 Haziran 2014 tarihli
birleşimde yapılacaktır.
Gündemin Seçim
kısmına geçiyoruz.
IX.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Plan ve Bütçe Komisyonunda açık bulunan
üyeliğe seçim
BAŞKAN Plan
ve Bütçe Komisyonunda boş bulunan ve siyasi parti grubu mensubu olmayan
bağımsız milletvekillerine düşen 1 üyelik için
İstanbul Milletvekili İhsan Barutçu aday olmuştur.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
B) Komisyonlara Üye Seçimi
1.- Manisanın Soma ilçesinde başta 13
Mayıs 2014 tarihinde olmak üzere meydana gelen maden kazalarının
araştırılarak bu sektörde alınması gereken iş
sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinin
belirlenmesi amacıyla kurulan (10/937, 938, 939, 940, 941, 942, 943, 944,
945, 946 ve 947) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonuna üye seçimi
BAŞKAN -
Manisanın Soma ilçesinde başta 13 Mayıs 2014 tarihinde olmak
üzere meydana gelen maden kazalarının araştırılarak bu
sektörde alınması gereken iş sağlığı ve
iş güvenliği tedbirlerinin belirlenmesi amacıyla kurulan
(10/937, 938, 939, 940, 941, 942, 943, 944, 945, 946 ve 947) esas numaralı
Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine siyasi parti
gruplarınca gösterilen adayların listesi bastırılıp
sayın üyelere dağıtılmıştır.
Şimdi listeyi
okutup oylarınıza sunacağım, okutuyorum:
Adı
Soyadı Seçim
Çevresi
AK
PARTİ (10)
Fatoş Gürkan (Adana)
Ali Rıza
Alaboyun (Aksaray)
Ali
Aydınlıoğlu (Balıkesir)
Yılmaz Tunç (Bartın)
Canan Candemir
Çelik (Bursa)
Nesrin Ulema (İzmir)
Ayşe
Türkmenoğlu (Konya)
Vural Kavuncu (Kütahya)
Selçuk Özdağ (Manisa)
Muzaffer
Yurttaş (Manisa)
CHP
(4)
Namık Havutça (Balıkesir)
Hasan Ören (Manisa)
Sakine Öz (Manisa)
Özgür Özel (Manisa)
MHP
(2)
Erkan Akçay (Manisa)
Necati Özensoy (Bursa)
HDP
(1)
Faysal
Sarıyıldız (Şırnak)
BAŞKAN
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
D) Duyurular (Devam)
2.- Başkanlıkça, (10/937, 938, 939, 940,
941, 942, 943, 944, 945, 946 ve 947) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonunun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini
yapmak üzere toplanacakları gün, saat ve yere ilişkin duyuru
BAŞKAN
Meclis Araştırması Komisyonuna seçilmiş bulunan sayın
üyelerin 4/6/2014 Çarşamba günü, yarın saat 15.00te Ana Bina 2nci
kat 386 numaralı Meclis Araştırması Komisyonu toplantı
salonunda toplanarak başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimini
yapmalarını rica ediyorum.
Komisyonun
toplantı yer ve saati ayrıca plazma ekranda ilan edilmiştir.
Alınan karar
gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1'inci sırada
yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
B) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2'nci sırada
yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı
ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları
(1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada
yer alan, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine başlayacağız.
3.- Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/919) (S. Sayısı: 591) (x)
BAŞKAN -
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu 591
sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz isteyen
Adil Zozani, Hakkâri Milletvekili.
Buyurun Sayın
Zozani.
HDP GRUBU ADINA
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tapu ve Kadastro
Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda
yapılan değişiklikle ilgili olarak grubumuz adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime bugün
Şırnakta meydana gelen göçük faciasında yaşamını
yitiren işçimize Allahtan rahmet, yakınlarına
başsağlığı dileyerek başlamak istiyorum. Maalesef
bu sorun gündemimizden bir türlü hiç çıkmıyor, her gün yeni
işçilerimizi yitirmek durumunda kalıyoruz.
İkinci önemli
husus: Bugün 3 Haziran. 3 Haziran bizler açısından maalesef iyi
anıları olan bir gün değil. 3 Haziran 1994te 3 Kürt iş
adamı İstanbulda kaçırılarak katledildiler ve
katledilişlerinin üzerinden tam yirmi yıl geçti. Dönemin hükûmetleri,
Kürt iş adamlarıyla ilgili olarak başlattıkları
tasfiye politikasının bir parçası olarak bir
kısmının malına mülküne el konulması suretiyle, bir
kısmını korkutarak, sindirerek geri çekilmelerini
sağlayarak, bir kısmını da bu tarz uygulamalarla katlederek
onları Türkiye iş
dünyasından bertaraf etme gayreti içerisinde oldular. O dönemin hiçbir
aktörünü, bu insanların katlinde payı olan hiçbir aktörü onurla yâd
etmemiz mümkün değildir. Biz her zaman onları lanetle
anacağız ve mutlaka ama mutlaka günün birinde hak ettikleri
cezayı adalet karşısında, ilahî adalet
karşısında vereceklerini umut ediyoruz, bunun için de
mücadelemizi sürdüreceğiz.
Savaş Buldan,
biliyorsunuz Grup Başkan Vekilimiz Sayın Pervin Buldanın
eşi, iş ortağı Hacı Karay, yine iş
ortağı Fevzi Aslan ve daha nice Kürt iş adamı bu şekil
uygulamalarla bertaraf edildiler, katledildiler. Behice Cantürkü ve daha
birçok iş adamını sayabiliriz.
Daha önce de bu
Meclis kürsüsünde ifade ettim, bir kez daha ifade etmek istiyorum: Bu
insanların katledildiği dönem hiç tesadüfi bir dönem değildir.
Bu insanların katledildikleri o dönemde Türkiyedeki ekonomik panoramaya
bakıp, Türkiye ekonomisinin zirve isimlerine
baktığınız zaman esasında onlara yönelişin
sebeplerini de bir şekilde anlamış olursunuz. O dönem
Türkiyenin 10 büyük holdingi içerisinden 6 tanesi işte bu tarz uygulamalarla
tasfiye edilen iş adamlarına aitti. Geride
bıraktığımız yirmi yıl içerisinde Türkiye
ekonomisinin zirve isimleri, o dönemin zirve isimleri tek tek tasfiye oldular.
İlk 100 içeresinde sayılan isimler zaman içerisinde, kimisi
korkutularak, kimisi baskıya maruz bırakılarak, kimisi bu
şekilde katledilerek Türkiye ekonomisinden tasfiye edildiler. 1994
yılına ait Türkiyenin 100 büyük zengini listesine bir bakın. O
100 büyük zengin listesiyle bugünkü listeyi kıyaslayın, o dönemden
bugüne bu ilk 100ün içerisinde bir tek isim dışında ismin
kalmadığını göreceksiniz. Hepsi bir şekilde tasfiye
edildiler. İşte, Behice Cantürk bunlardan bir tanesiydi, Savaş
Buldan bunlardan bir tanesiydi, daha pek çoğunu saymak mümkündür.
Yine, 3 Haziran,
merhum, büyük şair Nazım Hikmetin ölüm yıl dönümü. Büyük
şairimizi burada bir kez daha onurla anıyoruz, yâd ediyoruz,
Mekânı cennet olsun. diyoruz. Onun şiirlerinde, dizelerinde,
mısralarında verdiği mesajları Türkiyenin yeni
kuşakları okuyor, yeniden anlamaya çalışıyor ve
Türkiyenin geleceğini onun mısralarında gizli olan doğru
mesajlar üzerinden inşa etmeye başladıklarını ifade
etmek istiyorum.
Şimdi, bugünün
güncel yaşananlarını bir şekilde masaya yatırıp,
sayfaları karıştırdığımızda düne
ilişkin olarak esasında neden söz ettiğimizi bugün de üç
aşağı beş yukarı aynı şeylerle, aynı
sorunlarla cebelleştiğimizi bir şekilde görmüş
olacağız.
Bakın, bir
buçuk yıldan fazla bir süredir Türkiyede çok şükür ki kan
akmıyor, çok şükür ki insanlar ölmüyor, hiçbir ailenin
kapısına cenaze gitmiyor. Bundan daha değerli bir şeyin
olabileceğini düşünemiyorum. Üç yıllık
milletvekilliğimi iki evreye ayırarak bu sürecin ne anlama
geldiğini bir şekilde analiz edebiliyorum: Haziran 2011den
Aralık 2012ye, benim parlamenteri olduğum bölgeden Türkiyenin
değişik kentlerine asker, polis, gerilla yaklaşık 300
cenaze kalktı. Hiç abartılı bir rakam ifade etmiyorum,
yaklaşık 300 cenazeye tanıklık ettim, parçalanmış
bedenlere tanıklık ettim, yanmış bedenlere
tanıklık ettim. Son bir buçuk yıllık yani Aralık
2012den sonraki süreci değerlendiriyorum, trafik kazasından
yaşamını yitiren güvenlik güçleri dışında
herhangi bir asayiş olayının olmadığına
tanıklık ediyoruz ve biz bu süreci sahiplenmeye
çalışıyoruz, bu süreci güçlendirmeye çalışıyoruz.
Her türlü, bu süreci sabote edecek davranışın önüne geçiyoruz.
Nerede bir askerî operasyon yapılıyorsa, nerede yeni bir karakol
yapma girişimi varsa ve bu süreci sabote edecek bir eğilim ve fiil
ise bu, önünde durmaya çalışıyoruz.
Bu ülkenin
dağlarına, bu ülkenin insanları piknik yapmaya gitsin diye
istiyoruz, bunun için çaba sarf ediyoruz. Licenin Birkleyn
mağaralarına insanlar turizm amacıyla gidebilsin istiyoruz. Ama
hangi koşullarda gidebilirler Birkleyn mağaralarına? -Sayın
Bakanım çok iyi bilir oraları- Sükûnet olursa, bu
çatışmalar son bulursa, bu sorunlar çözülürse gidebilir. Eminim pek
çoğunuz belki bu ismi bile ilk defa duyuyor olabilirsiniz ama gidip
baktığınızda, gördüğünüzde, dünyanın belki de
sayılı doğa harikalarından bir tanesi olduğuna
tanıklık edeceksiniz sizler de. İnsanlar Meskan
Dağına piknik yapmaya gitsin, yaylada eğlensin diye gitmesini
arzu ediyoruz. Ama bugün, bu ifade ettiğim iki noktada da maalesef
çatışma riskinin olduğu bir atmosfer vardır. Ortaya
çıkacak bir kıvılcım, bakın, her şeyi ters yüz
edebilecektir, burada birbirimizle konuşmamızı
anlamsızlaştıracaktır. Bu süreç öyle siyaset malzemesi
yapılamayacak kadar önemli bir süreçtir. Sorunlarımıza eğer
ki oturup karşılıklı olarak çözüm yolları üzerinde
kafamızı yormaz isek ve çözüm yolları bulamaz isek -şimdi
bir ifade kullanacağım, belki tehdit ifadesi olarak da
algılanabilir ama asla o anlamda kullanmıyorum-
sorunlarımızı çözmez isek Orta Doğunun kaosa
sürüklenmesini arzu eden güçler için meydan boş kalmış olacak,
onlara meydanı bırakmış olacağız ve Türkiye Orta
Doğunun en kaotik ülkesi durumuna gelebilir. Sorunun büyüklüğünün,
ciddiyetinin farkında olalım diye ifade ediyorum. Biz, biz bize
konuşursak sorunlarımızı çözebiliriz, biz bize kafa
yorarsak sorunlarımızı çözebiliriz ama bu coğrafya kaotik
bir ortama evrilir ise kaos egemen olursa hepimizi yönetecek gizli eller
açığa çıkacak ve yine bu coğrafyayı, yine bu bölgeyi
kendi istekleri ve emelleri doğrultusunda yeniden dizayn edeceklerdir,
hepimize rağmen bunu yapabileceklerdir.
Bu Parlamentonun,
bu ülkenin insanlarının kendi sorunlarını çözme erdemi yok
mudur? Vardır. Biz, bu erdemin var olduğuna inanıyoruz, bu
kabiliyetin varlığına inanıyoruz. O yüzden bütün
görüşlerimizi tüm çıplaklığıyla masaya koyuyoruz.
Gizli saklı hiçbir şeyi kenarda tutmadan, her şeyi açık
şekilde, ajandamızda ne yazılıyorsa, fikriyatımız
neyse -çözüm önerilerine ilişkin olarak- ortaya koyuyoruz ve
tartışmaya davet ediyoruz. Şimdi, yarın çok geç olabilir.
Bugün siyaset atmosferi içerisinde birbirimizi sıkıştırmanın
argümanlarını bulmak yerine, onlara kafa yormak yerine bence çözümün
argümanlarına kafa yoralım. Biz, dağlara gençlerin,
çocukların gitmesini istemiyoruz, hiçbir şekilde de tasvip etmiyoruz.
Tersine -ne kadar süredir burada dilimizde tüy bitti, her seferinde de ifade
ediyoruz- gelin, dağdakileri ovaya indirecek, normalleşmeyi
sağlayacak düzenlemeler yapalım diyoruz; bırakın yeni
gidişleri, oradakileri geri getirecek normalleşme
adımlarını atalım diyoruz.
Hükûmet bu
adımları atmadıkça bize yönelik yaptığı hiçbir
eleştirinin kıymetiharbiyesi yoktur. BDPyi, HDPŭi, aileleri
yönlendirerek, belediyelerin önüne yığarak politika üretme
gayretinden vazgeçin. Bu politika politika değildir. Kimse inanmıyor.
İnanmış olsaydı Ağrıda sonuç
alırdınız. Ağrıda her gün aileler bize geldi, dertlerini, serzenişlerini bizimle
paylaştı. Çocuklara dahi BDP adayı çocuk kaçırtıyor,
kaçırıyor. propagandası yaptırdılar. Bizzat
tanıklık ettim. Para etmedi. 1i 273le artırdık. 11 fark
vardı, 2.900 farka çıktı. 1e 273 artırdık.
Norşinde aynı propagandayla karşılaştık.
İnandırıcı olmuş olsaydı sonuç
alırdınız. 1i 37yle çarptı Norşin,
arttırdı. Demek ki bu politikalar politika değildir, vazgeçmeniz
gerekir bu politikalardan. Gerçekten, mümkün olduğunca bu süreçte negatif
bir üslup içerisinde olmama gayreti içerisindeyiz.
Medeni
Yıldırım bir çocuktu. Bir barışçıl eylemde, daha
bir yıl önce asker kurşunuyla yaşamını yitirdi. Ne
dedi? Ben bu coğrafyada karakol değil, fabrikaların kurulmasını
istiyorum. Böyle bir eylemin içerisinde olan bir çocuktu. Kürt
çocuklarına bu kadar sevdalıydınız niye Medeni
Yıldırımı hiç anımsamıyorsunuz?
Bir
fotoğrafı sizinle paylaşacağım. Ben bu çocuğun
son nefesine tanıklık ettim. 9 yaşında, Enes Ata. Gazeteci
olarak o güne tanıklık ettim. 28 Mart 2006 olaylarında
göğsünden kurşunlanan Enes Atadır. 9 yaşındaydı.
Kameralar son nefesini çektiler. Son nefesini kamera kaydında verdi.
Üzerinden ne kadar süre geçti? 2006 nere bugün nere? Bu çocuğun failine ilişkin,
bu çocuğu katleden, silahın tetiğine basan polisle ilgili ne
yaptınız?
Ceylan Önkol.
Sürekli suç yakanızda bir leke olarak duruyor, önünüzde bir leke olarak
duruyor. İktidarı muhalefeti hepimiz bir daha Ceylanlar ölmesin diye
ne yaptık?
Uğur Kaymaz,
12 yaşında 13 kurşunla öldürüldüğünde o günün
Başbakanı -bugünün Başbakanı- akşam televizyonlarda ne
söyledi? Mardin Kızıltepede terörist öldürüldü. dedi.
İşten dönen babasını kapısının önünde
bekleyen Uğur Kaymaz, 12 yaşındaki Uğur Kaymaz, terörist Uğur
Kaymaz oldu.
Şimdi sormak
istiyorum: Biz mi çocukları dağa kaldırıyoruz? Gerçekten
böyle mi düşünüyorsunuz? İktidarı muhalefeti, bu ülkenin
insanı, batı yakası bizi böyle mi düşünüyor, böyle mi
biliyor?
Birçok örnek
vardı, getirmiştim buraya. Son dönemlerdeki bu kirli propagandalardan
gına geldi. Bu, çözüm dili değil. Biz dağdakilerin yerini
bilmiyoruz, sadece dağda olduğunu biliyoruz. Devletin istihbarat
güçleri vardır. Mesele eğer yer bilme meselesiyse, eminim, Hükûmet
bizden daha iyi yerlerini biliyor.
Buyursun, hep beraber gidelim, hep beraber; davet ediyoruz, birlikte gidelim,
birlikte getirelim. Ama yerini çok iyi bildiğimiz çocuklar var. Uğur
Kaymazın nerede yattığını çok iyi biliyoruz, Adem
Durmazın nerede yattığını çok iyi biliyoruz, Enes Atanın,
Ceylan Önkolun, daha nicesinin nerede yattığını çok iyi
biliyoruz; bunların mezar taşlarını çok iyi biliyoruz.
İstanbuldaki
bir anmadan buraya geldim. Savaş Buldanın ve beraberindeki 2
arkadaşının katledilişinin yıl dönümünde onların
anmasına katılarak buraya geldim. Emin olun, o saatten bu saate
kadar, o anmadan şimdiye kadar düşünüyorum; son bir hafta, on
beş gün içerisinde Türkiyede siyaset dünyasında, siyaset
arenasında konuşulanları yan yana koyuyorum, pozitif hiçbir
şey bulamıyorum. Çoğu zaman umutsuzluğa
kapılıyorum. Bu ülkenin geleceği açısından
kaygılanıyorum. Tehlikenin büyüklüğünün farkında
değiliz. Bu kadar tehlikenin olduğu bir yerde ateş çemberi
içerisinde konuşurken eğer biz birbirimizden destek almazsak, pozitif
bir dil, bir üslup kullanmazsak, emin olun, hepimiz çok şey
kaybedeceğiz. Burada birbirimizin yüzüne bakarak çok şeyi artık
konuşamayacak duruma geliriz. Yüz yıl önce, iki yüz yıl önce bu
coğrafya nasıl birileri tarafından şekillendirildiyse bugün
de aynı şeyler söz konusu olabilir. Eğer ki biz kendimize
çekidüzen verip kendi sorunlarımızı çözemezsek, birileri
sorunlarımızı kendi istediği gibi çözecektir. O zaman da
hepimiz kaybedeceğiz. Öyle bir ülke hiçbirimizin ülkesi olmayacak.
İsterseniz tam demokratik bağımsız bir Türkiye olsun,
isterseniz tam demokratik bağımsız Kürdistan olsun, öyle bir
ülke ne sizin olur ne bizim olur. Başkalarının dizayn
ettiği bir coğrafya bize ait coğrafya olmaz. O zaman kendi
sorunlarımızla kendimiz cebelleşelim, kendi çözüm önerilerimizi
kendimiz bulalım.
Bu tasarıyla
ilgili, bu maddeyle ilgili düzenlemeye ilişkin olarak çok şey ifade
etmeyeceğiz, muhalefet şerhimizde de belirtmişiz.
Hayırlı
olmasını diliyorum, hepinize teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Tasarının
tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Erkan
Akçay, Manisa Milletvekili.
Buyurun Sayın
Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
591 sıra sayılı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan evvel Hükûmetin dikkatini çekmek istediğim, dikkate sunmak
istediğim bir husus var, gerçi Tarım Bakanlığını
ve tarım müdürlüklerini kısmen ilgilendirmekle birlikte asıl
Çevre ve Şehircilik Bakanlığını ilgilendiren bir
husus. Fakat, tabii, Hükûmet sıralarında Sayın Çevre ve Şehircilik
Bakanını göremiyoruz ancak Sayın Bakanın -kendisini
kısmen de olsa ilgilendirdiği için- gerekli istişareyi
yaptıktan sonra yüce Meclise bu konuyla ilgili mutlaka bilgi vermelerini
hassaten talep ediyorum.
Konu şu:
Malumunuz 15/5/2014 tarihli Resmî Gazetede 6537 sayılı Toprak Koruma
ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun yayımlanmıştı ve bu yürürlüğe
girdi. Bu kanuna göre de asgari tarımsal arazi büyüklüğüyle yeter
gelirli tarımsal arazi büyüklüğü biçiminde iki yeni temel kavram
getirildi ve buna ilişkin sınıflandırma ve
tanımlamalar yapıldı. Devir, ifraz ve bölünmelerin tarım
arazilerinde önlenmesi amaçlanıyor bu kanunla ve bugün itibarıyla, bu
kanun nedeniyle bütün Türkiyede arazi alım satımı
yapılamamaktadır, bütün işlemler tıkanmış
durumdadır. Bu yapılacak satış işlemlerinde mutlaka
5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununa
uygun olup olmadığına ilişkin ilgili tarım
teşkilatlarının görüşü istenmektedir, kanun gereğince.
Fakat bu cevaplar da büyük ölçüde gelmiyor ve şu anda işlemler
tıkanmış durumda. Arazisini satan vatandaş satamıyor,
alan vatandaş alamıyor, birçoğunun parası da ödenmiş.
Bu konuda çok önemli bir sorun olarak Hükûmeti uyarıyorum ve cevap
bekliyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 25 Kasım 2010 tarihli 6083
sayılı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunun da döner sermaye işletmeleriyle ilgili 8inci
maddesinin (5)inci fıkrası, oradaki ile gelirlerine ibaresi
Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Bu fıkrada Döner sermaye
işletmelerinin yönetimi, faaliyet alanları, işleyişi,
sermaye kaynakları, her türlü idari ve mali işlemleri ile gelirlerine
ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığının da
görüşü alınarak çıkartılacak yönetmelikle belirlenir.
deniyordu. Anayasa Mahkemesince bu ile gelirleri ibaresinin Anayasaya
aykırı olduğu ve bu döner sermaye gelirlerinin harç
niteliğinde olduğundan bunun mutlaka kanunla düzenlenmesi
gerektiği gerekçesiyle iptal edilmiştir ve bu kanun
tasarısıyla ilgili düzenleme de buna ilişkin yapılmaktadır.
Anayasa
Mahkemesinin iptal kararı, AKP iktidarının hukuk tanımayan,
ilke gözetmeyen, ben yaptım oldu anlayışının bir
tezahürüdür. Hukuk tanımazlığın bir başka
örneğiyse düzeltmeyle ilgili bir maddelik tasarının bile
zamanında Meclise sevk edilememesidir.
Anayasa Mahkemesi
kararı çok geç yayımlanmasına rağmen ve yayımlanma
tarihinden itibaren altı ay gibi uzunca bir süre geçmesine rağmen
tasarının mayıs ortasında Meclise sevk edilmesi ve
komisyonda ancak süre dolduktan sonra görüşülmesi de AKP Hükûmetinin
maalesef lakayıtlığının ve beceriksizliğinin bir
göstergesidir. Gerçi, siz Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı olarak
Anayasa Mahkemesi kararlarına saygı duymadığınız
için bu düzenlemeyi kerhen yaptığınızı anlıyorum
ve lakayıtlık ve beceriksizlik de bu Anayasa Mahkemesi
kararlarına olan saygı sorunundan kaynaklanıyor diye
düşünüyorum. Neticede, Hükûmet hukuk tanımaz icraatlarına hâlen
ve behemehâl devam etmektedir.
Şu anda, 22
Mayıs 2014 tarihinden bu yana vatandaşlarımızdan tahsil
edilen tapu hizmet bedellerinin yasal dayanağı yoktur ama bu bedeller
de tahsil edilmeye şu ana kadar devam etmektedir.
Plan ve Bütçe
Komisyonunda bu tasarının görüşmeleri sırasında, 2nci
maddede iktidar partisinin önergesiyle bu kanunun 22 Mayıs 2014te
yürürlüğe gireceği hükmünün eklenmesi de bu garabeti açıkça
ortaya koymaktadır.
Anayasa
Mahkemesinin karar gerekçesinde, döner sermaye ücreti harç benzeri mali
yükümlülük olarak nitelendirildi. Buna göre Anayasa'nın Vergi ödevi
başlıklı 73üncü maddesinde, verginin, harcın ve benzeri
mali yükümlülüklerinin kanunla konulup kaldırılacağı ve
değiştirileceği öngörülüyor. Anayasa Mahkemesinin bu kararı
ve harç benzeri mali yükümlülük tanımı dikkate
alındığında, kamuda mevcut olan 2.900 döner sermaye
işletmesini disiplin altına alacak genel bir çerçeve kanun
tasarısı hazırlanmasının ne kadar elzem olduğu da
ortaya çıkmaktadır. Uzun yıllar üzerinde
çalışılan döner sermayelere ilişkin bir çerçeve kanun
taslağının Maliye Bakanlığında hazırlandığını
ve Başbakanlığa gönderildiğini biliyoruz ancak
akıbetinden haber alamıyoruz. Buradan Hükûmete soruyorum: Bu döner
sermaye kanun taslağı ne durumdadır, hangi safhadadır?
Maliye Bakanı, 2012 Ekim ayında, 2013 yılının bütçe
sunuşunda Döner sermaye kanunu hazırlığındaki
çalışmalara son noktayı koyuyoruz. demişti.
Anlaşılan bu son nokta bitiş noktası değil de üç
noktanın noktası olmalı ki Hükûmet noktalamaya devam etmektedir.
Döner sermaye kanun tasarısı bir an önce Meclise sevk edilmelidir.
Tapu ve Kadastro
Genel Müdürlüğü, döner sermaye uygulamasında bütçenin birliği ve
genelliği ilkesinden sapmıştır. Tapu Kadastro Genel
Müdürlüğünün döner sermaye faaliyetlerini yüzeysel olarak
incelediğimizde dahi bu durum ortaya çıkmaktadır. Bazı kamu
kuruluşlarının döner sermaye gelirlerini bir finansman
aracı olarak görmeye başlaması bütçe sisteminin bozulmasına
yol açmıştır.
Kamu hizmetleri
görülürken ortaya çıkan fazla kapasiteleri piyasa kurallarına göre
değerlendirmek üzere kurulan küçük sermaye ünitelerine döner sermaye
diyoruz. Döner sermayeli işletmeler, devletin temel hizmet ve görevlerinin
yürütülmesi sırasında bir ihtiyaç olarak ortaya çıkabilmektedir.
Bu işletmeler aracılığıyla ticari, sınai,
tarımsal, kültürel ve mesleki faaliyetler yapılabilmekte, böylece
boş olan bir kapasite kullanılmakta, belli bir talep
karşılanmakta, ayrıca devlete ek bir gelir de
sağlanmaktadır. Bütçenin genellik ilkesinin önemli sapmalarından
birisi olan bu döner sermayeli işletmeler, bir işletme sermayesi
verilerek, asıl amaçları olan kamu hizmetinin yanı sıra,
küçük çapta ticari, sınai ve tarımsal faaliyetlerini kâr amaçlı
olarak yürüten ve sermayenin tamamının bağlı olduğu
kuruma ait olan işletmelerdir.
6083
sayılı Teşkilat Kanununda öngörüldüğü üzere, kuruma yani
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne, ülkenin kadastrosunu yapmak, tapu
planlarının yenilenmesini ve güncellenmesini sağlamak, bunlara
ilişkin kontrol ve denetim hizmetlerini yürütme görevleri
verilmiştir. Kurumun asli görev ve yetkileri arasında olan
işleri için ayrıca döner sermaye ücreti alınması kamu hizmeti
anlayışına uygun düşmemektedir. Bu anlayış, kamu
kuruluşunu bir özel ticari şirkete dönüştürmektedir. Kaldı
ki, bu hizmetlerden illa ki ücret alınacaksa ve bu ücretlerin de Anayasa
Mahkemesi kararıyla harç niteliğinde olduğu tescil edildiğine
göre, tahsil edilen bu harçların merkezî yönetim bütçe gelirlerine dâhil
edilmesi ve döner sermayeden yapılan bu harcamaların da genel
bütçeden yapılması gerekir.
Değerli
milletvekilleri, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü personeli düşük
ücret, aşırı iş yükü ve fazla çalışma
altında ezilmektedir. 31 Temmuz 2009 tarihindeki Resmî Gazetede kamu
hizmetlerinin sunumuna ilişkin standartlar bir yönetmelik hâlinde belirlenmiş
ve yayımlanmıştır. Bu yönetmelik uyarınca Tapu Sicil
Müdürlüğü hizmet standartları da belirlenmiştir. Buna göre,
örneğin, bir satış işlemine iki saat, mirasın intikali
işlemine iki saat, ayırma yani ifraz işlemine iki saat,
birleştirme yani tevhit işlemine dört saat süre verilerek hizmetin
tamamlanma süreleri belirlenmiştir. Ancak, tapu sicil müdürlüklerindeki
iş ve işlem yükü bu standartların çok çok üzerindedir.
Örneğin, bir memurun bir satış işlemi için iki saat
üzerinden günde 4 işlem yapması gerekirken, uygulamada, günde bir
memur 8-9 işlem yapmaktadır. Bu standartlara hiçbir yerde
uyulmamaktadır. İş yükü her geçen gün artıyor. Bu, insan
haklarına aykırıdır ve angaryadır. Hepimizin
bildiği üzere Anayasamıza göre de angarya yasaktır.
Bir işlem
başına ortalama 100-180 lira arasında da döner sermaye geliri
elde ediliyor. Bu döner sermaye gelirinden de Tapu Kadastro personelinin fazla
bir çalışma ücreti alması da söz konusu değildir.
Maliye
Bakanlığı, 2/B çalışmaları nedeniyle
çalışanlarına fazla çalışma ücreti ödemesine
rağmen, 2/B işlemlerinin altyapı
çalışmalarını yürüten Tapu Kadastro personeline herhangi
bir ücret ödemesi de, fazla çalışma ödemesi de
yapılmamıştır.
Değerli
arkadaşlar, Türk Medeni Kanununun 1007nci maddesine göre tapu sicilinin
tutulmasından doğan bütün zararların devlet sorumluluğunda
olduğu ve kusurlu bulunan görevlilere rücu edeceği
belirtilmiştir ancak mahkemelerde dahi sahteliği zor
anlaşılan belgelerle işlem yapan tapu memurlarının
aşırı iş yükü ve fazla çalışmalarından dolayı
yaptıkları bazı hatalarda zaman aşımı
konulması veya döner sermaye gelirlerinden oluşturulacak bir sigorta
fonundan ödenmesi de uygun olacaktır. Aksi takdirde, Tapu Kadastro
memurları vefat etseler dahi borçları devam etmekte ve varisleri
reddimiras talebinde bulunmaktadırlar. Bu konuda çok sayıda da sorun
ve dava bulunmaktadır.
Kadastro
müdürlüklerinde çalışan personel işini bitirebilmek için mesai
kavramını göz ardı etmekte ve öğle arası ile
akşam geç saatlere kadar çalıştırılmaktadır.
Gerçekten fazla mesai yapan memurların hak ettikleri mesai ücretlerini ne
zaman, nasıl alacakları, hâlâ Hükûmet tarafından cevabı
beklenen bir sorudur.
Tapu ve Kadastro
Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının bu görüşmeleri vesilesiyle değerli
milletvekilleri, yabancılara toprak satışına da kısaca
değinmemizin yararlı olacağına inanıyorum.
Devlet, toprak
bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş
tüzel bir varlıktır. Dolayısıyla, toprak bir ülkenin egemenliğinin
asli unsurudur. Bütün ülkelerde toprak satışıyla ilgili belli
sınırlamalar vardır. Özellikle bu ülkelerin güvenlik arz eden
bölgelerinde, tarım alanlarında, sulama alanlarında
yabancıya toprak satışında sınırlamalar
getirilmiştir. Gelişmiş ülkelerin yeni enerji kaynaklarına,
tarım alanlarına ve su kaynaklarına sahip olma mücadelesi
verdiğini göz önüne alırsak bu sınırlama da
kaçınılmazdır. Şehit kanlarıyla sulanmış bu topraklar
bizim için kutsal vatan toprağıdır. Ancak vatan, toprak, devlet
ve millet kavramlarının anlamını henüz kavrayamayan AKP
Hükûmeti bu aziz vatan topraklarına bir bedel biçmekte ve yabancılara
satarak şehitlerimizin kemiklerini sızlatmaktadır.
442
sayılı Köy Kanununun 87nci maddesiyle yabancı gerçek ve tüzel
kişilerin köylerde taşınmaz edinmesi yasaktır. Ancak AKP
Hükûmetinin 2003 yılında çıkardığı 4875 ve 4916
sayılı Kanunlarla yabancılara ait gerçek ve tüzel kişilerin
Türkiyede taşınmaz edinmesi serbest
bırakılmıştır. Bu kanunlarla Köy Kanununun 87nci
maddesi ile Tapu Kanununun en fazla 30 hektar sınırının
yer aldığı 36ncı maddesi yürürlükten
kaldırılmıştır. Ancak Anayasa Mahkemesi bu
düzenlemeleri 2005 yılında iptal etmişti. AKP Hükûmeti
tarafından çıkarılan 3 Temmuz 2008 tarihli, 5782
sayılı Kanunla Tapu Kanununda değişiklik yapılarak
yabancıların Türkiyede mülk edinmesine dair yüz ölçümünün binde
5iyle sınırlanan hüküm ilçe merkezlerinde yüz ölçümünün ve
nâzım imar planlarının yüzde 10una çıkartılmıştır.
2008 yılındaki bu düzenlemenin ardından, özellikle turizm
bölgeleri başta olmak üzere, ülkemizin kıyı kesimlerinde çok
ciddi toprak satışları yapılmış ve yapılan
bu satışlar sonunda ülkemizin önemli bir bölümü yabancı gerçek
ve tüzel kişilerin mülkiyetine geçmiştir. Tabii bu konuyla ilgili
söylenecek çok söz var fakat bu toprak satışlarına ilişkin
eleştiri getirildikçe Hükûmet yetkilileri genellikle Toprakları
satın alanlar sırtında mı götürüyor? diyerek sığ
bir anlayışın temsilcisi olmuşlardır.
Değerli
milletvekilleri, 2 Aralık 2013 tarihinde Çevre ve Şehircilik
Bakanına yabancılara toprak satışıyla ilgili bir soru
önergesi vermiştim. Bu soru önergesini sizlerle paylaşıyorum:
2010 yılında valiliklerden alınan bilgilere göre, ülkemizin
imarlı alanı 2 milyon 263 bin hektardır. Dolayısıyla,
3 Mayıs 2012 tarihli 6302 sayılı Kanun çıkmadan önce Tapu
Kanununun 35inci maddesine göre yabancılara satılabilecek toplam
arazi miktarı 226 bin hektardır. 3 Mayıs 2012 tarih ve 6302
sayılı Tapu Kadastro Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunun 1inci maddesiyle 2644 sayılı
Tapu Kanununun 35inci maddesi Özel mülkiyete konu ilçe yüz ölçümünün yüzde
10unu geçemez. şeklinde değiştirilmiştir. Bu
değişiklikle yabancılara satılacak toprak miktarı ne
kadar artmıştır? diye sorduk. Çevre ve Şehircilik
Bakanı Sayın İdris Güllüce 17 Şubat 2014 tarihinde
verdiği cevapta Bakanlığımızca Türkiyenin özel
mülkiyete konu ilçe yüz ölçümleri 957 ilçe için hesaplama
çalışmalarına başlanmış olup
çalışmaların bitirilmesini müteakiben yabancılara
satılabilecek toprak miktarının ne kadar olacağı ve ne
kadar artacağı net olarak hesaplanabilecektir. diyor yani bir
hesaplama yapılmamış. Yani, Hükûmet bir kanun
çıkarıyor, yabancılara toprak satışını
artırıyor ancak yaptığı kanun
değişikliği ile yabancılara satılacak toprak
miktarının ne kadar artacağını, ülkemizin ne
kadarını yabancılara satacağını bilmiyor.
Hesapsızlık
ve kitapsızlık dedikleri de bu olsa gerektir diyor, bu
düşüncelerle muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Tasarının
tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Vahap Seçer,
Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın
Seçer. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA VAHAP
SEÇER (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Az önce Sayın
Akçayın söylediği önemli bir konu. Sayın Tarım Bakanı
buradaydı, bunları dinleme fırsatı buldu, yalnız
Sayın Güllüce yoktu. Gerçekten son zamanlarda yapılan birtakım
yasal düzenlemeler şu anda çiftçilerimizi önemli
sıkıntılarla karşı karşıya getirdi.
Özellikle, Toprak Koruma Kanununda yapılan değişiklikler, yine
tarım topraklarına ilişkin miras hukukunda yapılan
değişiklikler şu anda üreticilerimizin arazilerini elden çıkartma
ya da satış noktasında bazı sıkıntılarla
karşı karşıya getirdi. Sayın Bakanın bu konuda
bir tedbir almasını istiyoruz. Bu konuda şikâyetler de
alıyoruz üreticilerimizden. Malumunuzdur, tabii ki, konuştuğumuz
sektör ya da bu sektörde faaliyet gösteren sosyal sınıf Türkiyenin
en sorunlu sınıfı; üretici, çiftçi. E, zaten önemli
sıkıntılarla karşı karşıya. Belki de
insanlar borucunu ödeyecek, harcını ödeyecek ya da üretimi devam
ettirmek için işletme sermayesi yaratacak; arazi satmak istiyor ama
maalesef bunu şu anda gerçekleştiremiyorlar. Bu konunun ivedilikle
çözülmesini sizlerden talep ediyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, geçtiğimiz hafta Plan ve Bütçe Komisyonunda konu
olan bu yasa değişikliği, kanun tasarısı
görüşüldü. Bu, 2010 yılında çıkan 6083 sayılı
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanunla ilgili yapılan bir düzenleme, orada bir düzenleme
yapılmış. Döner sermaye işletmesi
başlığı altında 8inci maddede yapılan
düzenlemede, döner sermaye işletmelerinin yönetimi, faaliyet alanları,
işleyişi, sermaye kaynakları, her türlü idari ve mali işlemleri
ile gelirlerine ilişkin usul ve esasların Maliye
Bakanlığının da görüşü alınarak
çıkartılacak yönetmelikle belirlenmesi hükme
bağlanmış. Bu kanunun, o günlerde, bazı maddelerinin iptali
istemiyle partimiz tarafından Anayasa Mahkemesine götürülüyor ve Anayasa
Mahkemesinin 27/9/2012 tarihli kararı gereğince bu madde iptal
ediliyor. Gerekçesi de şu, diyor ki Anayasa Mahkemesi: Siz, özellikle
gelirlere ilişkin, döner sermaye gelirlerine ilişkin usul ve
esasları yürütmeye bırakamazsınız. Bunu yasamanın
yapması gerekiyor. Bunun çerçevesinin çizilmesi gerekiyor. Gerekçesinde
şöyle diyor Anayasa Mahkemesi: Döner sermaye ücretini harç benzeri mali
yükümlülük olarak nitelendiriyor. Harç benzeri mali yükümlülük
taşıyan döner sermaye gelirlerinin kanunla düzenlenmesi
gerektiği, iptale konu kuralda döner sermaye gelirlerinin miktar ve
oranına ilişkin düzenleme yapma yetkisinin yürütmeye
bırakıldığı, miktar ve oranı kanunla
belirlenmeyen harç benzeri mali yükümlülüğün her an
değiştirilebilir nitelikte bulunmasının hukuk
güvenliği ve hukuk devleti anlayışıyla
bağdaşmayacağı belirtiliyor ve bozuluyor.
Dolayısıyla bu düzenleme, Anayasa Mahkemesinin gerekçeli
kararına baktığınız zaman, uygun gibi görünse de
bazı çekincelerimiz var. Özellikle bu düzenlemelerle tek bütçe
uygulamalarından Hükûmetin hızla
uzaklaştığını görüyoruz ve bu yasaya da muhalefet
edeceğimizi belirtmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Çevre ve Şehircilik Bakanımız Sayın
Güllüce burada. Tabii ki değerlendirmelerimizin daha çok çevreyle ilgili,
şehircilikle ilgili olması gerekiyor. Yanıt bekleyen bazı
sorular var, çözüm bekleyen sorunlar var. 5 Haziran Dünya Çevre Günü.
Doğal olarak o gün, özellikle çevre hassasiyeti olan insanlar bu konuda
belli toplantılar yapacaktır, anayasal haklarını,
Anayasadan doğan haklarını, temiz bir çevrede, temiz ve
sağlıklı bir çevrede yaşama taleplerini dile
getireceklerdir ama çevreye ilişkin sorunlar devam edecek, çevre
kirliliği devam edecek, çarpık kentleşme devam edecek, yine,
plansız tesisleşme, birtakım enerji kaynakları, HESler,
nükleer santral yapımları devam edecek, ranta kurban edilen doğa
katliamları maalesef devam edecek.
Çevre deyince
benim aklıma Sayın Başbakan geliyor, hani söylemişti ya:
Ben çevrecinin daniskasıyım, yeşilin hastasıyım.
Allahtan, çevrecinin daniskası, yeşilin hastası! Bunun tersini
düşündüğüm zaman neler olurmuş yani Başbakan çevrecinin
daniskası olmasaymış ya da yeşilin hastası
olmasaymış?
AKP
iktidarının on üç yıllık devri iktidarı süresince
gerçekten önemli çevre sorunlarıyla Türkiye karşı
karşıya kaldı. Bakın, uluslararası
kuruluşların yaptığı çalışmalarda çevre
performansıyla Türkiye 132 ülke arasında 109uncu sırada.
Şimdi, üçüncü
köprü tartışması var. Çevreciler, çevre hassasiyetiyle
yaklaşanlar bu konuya karşı çıkıyor ama ilginç
paradoksal bir durum var, bir çelişki var. Sayın Başbakan
Belediye Başkanlığı döneminde böyle bir projeye
ilişkin neler söylemiş bir bakalım, 27 Nisan 1995 tarihinde,
üçüncü köprü için şunu söylüyor: Üçüncü köprü bir cinayettir. Böyle bir
teşebbüs İstanbulun çağdaş kentleşmesi ve şehir
içi ulaşım sistemi için ölümcül sonuçlar doğurur. Ama bugün
bakıyoruz, üçüncü köprü için o bölgede binlerce ağaç
katledilebiliyor. Tabii ki hesapsız kitapsız Yol açıyorum.
diye ağaçları talan eden belediye başkanları var günümüzde.
Bakın, önemli
bir değişiklik yapıldı yönetmeliklerde. Hükûmetin, ÇED
Yönetmeliğinde yaptığı değişiklikle, 23 Haziran
1997den önce yatırım programına alınan ve 5 Nisan 2013
itibarıyla planlama aşaması geçmiş, ihalesi
yapılmış ya da üretim veya işletmeye
başlamış olan projeler için ÇED raporu zorunluluğu
kaldırıldı. Biliyorsunuz, bu, yargı sürecine gitti, iptal
edildi, tekrar çıkarıldı, sonra geçtiğimiz yıl bir
torba yasaya ilave edilen bir maddeyle bu da halledilmiş oldu. Bunlar,
tabii ki büyük projelerin, özellikle toplumsal muhalefetin yoğun
olduğu projeleri kanunu dolaşarak aşma yöntemleri.
Yine, 2011
yılında maden arama faaliyetlerine ÇED süreci muafiyeti getirildi.
Bunu yargı bozdu ama bu süre içerisinde birçok işletme bundan faydalandı.
Yine, 2011 yılında kanun hükmünde kararnameyle Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kurulları Kültür ve Tabiat olarak
ikiye ayrıldı. Kültür varlıkları Kültür ve Turizm Bakanlığına, tabiat
varlıkları ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığına
bağlandı. Dolayısıyla, kurulların özerkliği
ortadan kaldırılmış oldu. Bu süreç içerisinde cennet
köşelere termik santraller yapıldı: Amasrada, Çanakkale Bigada,
Çanda, Yenicede, Zonguldak Kireçlik Koyunda, benim seçim bölgem Mersin Yeşilovacıkta,
Trakyanın Karadenize sahili olan İğneadada -o cennet longoz
tipi orman alanlarının olduğu bölgede- gerçekten içimizi
acıtan, içimizi sızlatan çevre katliamları yapıldı ve
bunlara imza atıldı.
Biliyorsunuz
geçtiğimiz hafta Gezi Parkı olaylarının yıl dönümüydü.
O olaylar da bir çevre hassasiyetiyle başladı. Nitekim,
İstanbulun belki de nefes alınabilecek müstesna yerlerinden bir
tanesi olan Gezi Parkına Hükûmet, Hükûmet dışında, belediye
dışında Sayın Başbakan -sadece Sayın
Başbakan- büyük bir ısrarla, büyük bir inatla, büyük bir gayretle
Hayır kardeşim, ben burada ağaç istemiyorum, burada park
istemiyorum, buraya AVM yapacağım, buraya rezidans
yapacağım ya da bir başka tesis oturtacağım. diye
O
inatla Türkiye ve gençlerimiz büyük bedeller ödedi, geçlerimiz katledildi orada
gerçekten. Orada onlarca, yüzlerce yurttaşımız yaralandı,
Türkiye'nin morali, motivasyonu bozuldu. Türkiye bunu günlerce
tartıştı. Sadece çevre hassasiyetinden doğan bir
karşı çıkış bakın Türkiye'yi hangi noktalara getirdi.
Şimdi,
Sayın Bakanım, 1 Mart 2014 tarihinde Mersinin Adana
sınırında olan bir bölgede bir çevre sorunu yaşandı.
Çevre hassasiyeti olan, çevreci örgütlerde faaliyet gösteren bir yurttaş
beni aradı, dedi ki: Seyhan Nehri ile Berdan Nehri arasında kalan
bir bölge var, Dipsiz Lagünü dediğimiz sulak bir bölge var; oradan,
köylülerden şikâyet geldi; biz aracımıza bindik gittik;
ortalık perişan. Ne oldu? Nedenini bilmediğimiz bir
şekilde -affedersiniz- ot yiyen inekler zehirlenmiş ölmüş.
Balıklar nehrin dışına vurmuş, zehirlenmiş
ölmüş. Onları, ölü balıkları yiyen -affedersiniz- köpekler,
onlar da ölmüş. Bir çevre katliamı. Ne yapmak gerekiyor? Hemen 181i
aramak gerekiyor. Vatandaşlar bunu yapmış. Yalnız,
vatandaşlar diyor ki: Bu şikâyetimizi onlara ulaştırmakta
zorlandık. Bunu araştırabilirsiniz, vatandaşın
iddiası. Ben bunu soru önergesi de yaptım, siz Hayır, böyle bir
şey olamaz. demişsiniz. Ancak altını çizmem gereken şu:
Danışmanım Bakanlığınızı aradı,
yetkili daireyi aradı. Nereyi aradı? Çevresel Etki
Değerlendirmesi İzin ve Denetim Genel Müdürlüğünü. Bu konuyu
aktardı. Ben milletvekiliyim, yurttaşlarımın sorununu takip
etmek zorundayım. Ben yurttaşlarımla sizin yani yürütme
arasında bir aracıyım, bu sorunların çözümü için sizlerden
talepte bulunurum, ricada bulunurum. Bakın, 1 Mart, bugün 3 Haziran,
aradan kaç ay geçmiş, bir
bürokratınız bize dönüp de Ya, değerli milletvekilim, orada
böyle böyle sorunlar yaşanmış, bundan bundan kaynaklı,
şöyle şöyle müdahale ettik. demedi. Böyle bir şey olamaz. Bu en
küçük bir tabirle, en hafif bir tabirle saygısızlıktır;
milletvekiline saygısızlıktır, onun temsil ettiği
halka saygısızlıktır. Şimdi, ben bunu soru önergesi
yapıyorum, size gönderiyorum, iki buçuk ay sonra, 20 Mayısta bana
cevap gönderiyorsunuz.
Bakın, bu bir
çevre felaketi, bu bir çevre katliamı -adını ne koyarsanız
koyun- iki buçuk ay sonra beni haberdar ediyorsunuz. O süreç zarfında
neler yaptınız neler yapmadınız, gerçekten incelemeler
yaptınız mı yapmadınız mı? Ben orada herhangi bir
işlem yapıldığını da görmedim. Ve diyorsunuz ki
cevabınızda: Kimyasal atık yok. Ee, peki bu hayvanlar
nasıl telef oldu, nasıl öldü? Diğer taraftan basit bir cevap,
geçiştirici bir cevap: O bölgelerde tarımsal üretim var, tarım
bölgeleridir. Doğrudur. Orada zirai ilaçlama yapılmıştır.
Doğrudur. Efendim, onlardan kaynaklı bir ölüm olabilir. Bu,
işi baştan savmadan başka bir şey değildir.
Şimdi,
Sayın Bakan, gerçekten, oturduğunuz makam çok önemli bir makam,
Türkiye'nin geleceği, çevre ve şehircilik. Her konuda hata
yapabilirsiniz, sağlık konusunda, tarım konusunda, diğer
konularda, ama çevreyi katlettiğiniz zaman gelecek jenerasyonların yaşam
hakkını elinden alırsınız, onlara yaşam
hakkı tanımamış olursunuz.
Şehirleri,
kentleri, yerleşim yerlerini çarpık kentleşmeyle ranta
boğarsanız sizin orayı tekrar düzeltmek için ne yapmanız
gerekir biliyor musunuz? Yukarıdan uçaklar bombalayacak şehri, yerle
bir edecek, sonra tekrar orayı imar edeceksiniz. Bu da uygulamada mümkün
değil. Dolayısıyla, bu konulara çok daha fazla hassas
eğilmeniz gerekiyor.
Şimdi,
Sayın Bakan özel bir mülakat yapıyor, aşka dair çok güzel
şeyler söylüyor. Katılmamak mümkün değil. Orada
çarpıcı bir cümlesi var, diyor ki: Gençlerimiz AVMde dolaşmak
yerine martıları izlemeli. Detayına girmiyorum. Gayet de güzel
bir söyleşi olmuş, nostalji yapmış, gençliğini yaşamış.
Kısmen, zaman zaman bizler de yapıyoruz o nostaljiyi. Ama diyor ki:
AVMde dolaşmak yerine de martıları izlemeli. Şimdi,
sanki Hükûmet park yaptı da bizim gençlerimiz,
âşıklarımız, âşık gençlerimiz o parkta oturdular,
martıları izlediler.
Şimdi, az önce
Gezi Parkı olayını anlattım. Çevreciler, gençler diyor ki:
Ya bırakın burası park olarak kalsın -Sayın
Bakanın da belirttiği gibi- martıları, kuşları
izleyelim, sevgililerimizle oturalım, hoş sohbetler edelim. Ama
sizin aklınız fikriniz parada pulda, rantta: Hayır, burası
AVM olsun, burası rezidans olsun.
Mersinde Tevfik
Sırrı Gür Stadı var, Sayın Başkanım iyi bilir.
MEHMET VOLKAN
CANALİOĞLU (Trabzon) Oynadım orada futbol.
VAHAP SEÇER
(Devamla) Futbol da oynadınız orada.
Orada, Mersinde
Akdeniz Oyunlarıyla ilgili gerçekten çok müstesna tesisler
yapıldı. Burada elbette ki Hükûmetinizin de payı var, o dönemde
CHPli Belediye Başkanının da payı var. Herkese
teşekkür ediyoruz; Cumhuriyet Halk Partisine de, AKP katkı
yapmışsa AKPye de, MHP katkı yapmışsa MHPli
belediyeye de, şimdi de aynı Belediye Başkanımız, o
dönemin BDPli Akdeniz Belediye Başkanına da. Buraya kadar her
şey güzel. Çok da güzel bir stadyum oldu ama bir taraftan Stadyumu Mersin
halkına armağan ettik. diye bağırıyorlar, siyasi
propaganda yapıyorlar, diğer taraftan da Tevfik Sırrı Gür
Stadını alıyorlar.
Tevfik
Sırrı Gür Stadı sahile nazır, denize nazır, âdeta
kentin akciğeri. Şimdi oraya bir AVM yapılacak. Sayın
Başbakan geliyor Mersine 9 Haziranda, Mersin halkına basıyor
kalayı, diyor ki: Neymiş efendim -bir cümlesini okuyorum
zamanım daraldığı için- Orası park olsun. Onu git
sen Belediye Başkanına söyle, o sana park yapsın. AVM yapacak
orayı. TOKİ marifetiyle AVM yapacak, Allah bilir kimler oradan
nemalanacak. Şimdi, dönüyor, mart seçimlerinden, yerel seçimlerden önce
geliyor 13 Martta, aynı Sayın Başbakan şunu söylüyor:
Şu Mersinin bir meydanı bile yok ya. Miting yaptığı
yer stadyumun yanı. Biz bu mitingi böyle bir yerde mi
yapmalıydık? Buraya büyük bir kent meydanı yapacağız.
Yani Mersinli hem bu meydanda mitingi yapabilecek ama aynı zamanda da
gelip bu meydanda gezebilme imkânı bulacak. Bunu da söyleyen Sayın
Başbakan. Şimdi, hangisi doğru? Çevre ve Şehircilik
Bakanı olarak sizden bunun cevabını bekliyorum.
Değerli
arkadaşlarım, sürem daraldı ama iki konuya temas etmek istiyorum,
özellikle çevre konusunda iki önemli konu var. Türkiye cari açık
sıkıntısı çeken bir ülke. Türkiye 60 milyar dolar ortalama
-son zamanların rakamını veriyorum- cari açık veriyor.
Yaklaşık olarak da 60 milyar dolara yakın enerji ithalatı
yapıyor. Petrol ithalatı yapıyor, komşulardan elektrik
satın alıyorsa elektrik enerjisi ithalatı yapıyor vesaire,
vesaire.
Şimdi, bize
şu eleştiri yapılıyor. Hani diyoruz ki: Ya, HESleri
yapmayın. Bakın 1.400 küsur proje var. Bunun bir kısmı
tamamlanmış, bir kısmı inşaat aşamasında,
bir kısmı proje aşamasında. Siz önünüze gelen yere HES
yapmayın. Tamam, Türkiyenin su kaynakları önemlidir. Su zengini
değiliz ama fena da bir kullanılabilir su kapasitemiz yok. 100 milyar
metreküp gibi bir su varlığımız var. Bunlardan faydalanalım.
HESler yapalım, bir sıkıntı yok ama kardeşim siz bunu
rant kapısı hâline getirdiniz. Bir dönem Sayın Başbakan da
söyledi, eli çantalılardan bahsetti Ankarada dolaşan, hani bu HES
lisansları satanlar. Şimdi, bunlara biraz dikkat edelim.
Bakın, bir gün
Sayın Genel Başkanımız grup toplantısında da
Rizede meydana gelen bir olayı anlattı. Vatandaş suyuna sahip
çıkıyor, vatandaş kuşuna sahip çıkıyor,
vatandaş böceğine sahip çıkıyor, vatandaş
ağacına sahip çıkıyor; siz asker marifetiyle
Şimdi
askeri de kafaya aldınız. Ben o askerlere de
şaşıyorum. Yani bu milletin evladı, davulla zurnayla askere
gönderiyoruz; eline veriyorsunuz copu, kendi vatandaşınızı
dövdürüyorsunuz. Kadının ayağının resmi çekilmiş,
gazetelerde, itiraz eden bacımızın resmi var, o başörtülü
bacımızın. Hani Gezi olaylarında da Başörtülü
bacımıza saldırıldı. dediğiniz başörtülü
bacımızın hâli perişan. Niçin bunu yapıyorsunuz? HESe
karşı çıktığı için.
Bunlar
yanlış işler. Kafanızı ranttan kaldırın
çevreye bakın. Kafanızı ranttan kaldırın gözünüzü
yeşile dikin, yeşili ve çevreyi korumaya dikin.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Soru-cevap
işlemi yapacağız.
Sayın Halaman,
buyurun.
ALİ HALAMAN
(Adana) Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Şimdi bu kanun
tapuyla ilgili. Tasarı 1 maddelik, diğerleri yürütme ve yürürlük
maddeleri. Tabii, Anayasa Mahkemesi de iptal etmiş vesaire. Şimdi onu
kanun hâline getirip Bakanlar Kurulunu biraz da işte -aralıklı-
yetkili hâle getiriyor.
Ben Sayın Bakanıma
şöyle söylüyorum: Bunları gündeme getirirken
Bu tapu dairelerinde
müthiş harç parası alınıyor. Yani alan, satan, veren,
tapuya ayak basandan bu kadar yüksek para alınırken harç
parası- Ya, bunu biraz düşürsek. demeyi akıl etmiyor mu? Böyle
bir kanun hazırlamayı gündeme getirmiyor mu?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Şanlıurfada yazın günde on-on iki saat elektrik kesiliyor,
kışın da yine aynı şekilde kesiliyor.
Şanlıurfanın bu elektrik sorunu ne zaman düzelecek? Bu birinci
sorum.
İkinci sorum:
Urfada, yine, üretim yapan köylülerimize, işte 100 dönümü olan
vatandaşa en azından 30-40 bin TL elektrik para cezası gelmekte.
Kaldırdığı hasılatı
topladığımız zaman, buğday ekerse buğdayı
satsın veya pamuk ekerse pamuğu satsın, sattığı
buğday veya para gelen elektrik parasını
karşılamıyor. Bu konuda sosyal devlet ilkesi uyarınca ne
tür bir tedbir almayı düşünüyorsunuz? Yani vatandaş elindeki bu
toprakları satsın mı yoksa köyden göç mü etsin? Sizin köylüye
öneriniz nedir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Özgündüz
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
25 Aralık soruşturmasıyla birlikte Çevre ve Şehircilik Bakanlığının
İstanbul Bölge Müdürlüğünde bulunan birçok bürokrat görevden
alındı, görev yerleri değiştirildi; bir kısmı
hakkında savcılık tarafından soruşturma sürmektedir.
Fakat sizin Bakanlığınızın Teftiş Kurulu, bu
görevden alınan bürokratlarla ilgili herhangi bir soruşturma yapmakta
mıdır? Görevden alınma gerekçeleri,
Bakanlığınız tarafından 25 Aralık
soruşturmasında ortaya konulan iddialar ciddi görüldüğü için mi
bu tasarrufta bulunulmuştur?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Acar
GÜRKUT ACAR
(Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
son günlerde PKK terör örgütünün eylemlerinde, saldırılarında
bir artış gözlenmektedir. Yollar kesiliyor, askerler,
yurttaşlar, çocuklar kaçırılıyor, karakol
inşaatları yıkılıyor, iş makineleri
yakılıyor, yollarda kontroller yapılıyor. Sanki devlet
doğu ve güneydoğudan çekilmiş, bölge PKK terör örgütüne teslim
edilmiş gibi bir hava var. Bunu kabul etmek mümkün değil. Bu konuda
Hükûmet ne yapmaktadır? PKKnın etkinliği nedeniyle Türkiye
kendi ülkesinde karakol inşaatı yapamayan bir devlet durumuna mı
düşürülecektir? Bölge PKKya teslim mi edilmiştir?
Bir de,
üreticilerin tarımsal desteklerinin verilmesi için elektrik
şirketlerine borç olmaması şartı getirilmiştir. Bunu
kınıyorum. Sayın Bakan, Hükûmet özel elektrik şirketlerinin
tahsildarlığını mı yapmaktadır? Özel
şirketler kendi alacaklarını tahsil etmekten aciz midir?
Onların tahsildarlığını niye üstlenmektedir ve bu
köylülerimiz neden mağdur edilmektedir? Üreticiyi perişan eden bu
uygulamaya son verecek misiniz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
buyurun.
ÇEVRE VE
ŞEHİRCİLİK BAKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul)
Efendim, Sayın Ali Beyin sorduğu soruya önce cevap veriyorum:
İlave bir harç alınmıyor. Daha önce zaten alınan, zaten
uygulanan harçlar Anayasa Mahkemesince
rakamlaştırılmadığı için,
rakamlaştırın dedikleri için yeniliyoruz, yoksa ilave bir
şey getirilmiyor.
Sayın Tanal
Şanlıurfanın elektriğiyle ilgili Ne zaman düzelecek? Niye
çok kesiliyor? diyor. Bu benim konum değil ama ilgili Bakana
ileteceğim bunu.
Urfa köylülerinin
elektrik parası da keza benim alanım değil. Bunu Sayın
Bakana, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımıza
ileteceğim.
Sayın
Özgündüzün söylediği
Teftiş Kurulumuz tabii ki gerekeni yaptı.
Hukuk ne diyorsa bunlar yapılıyor. Zaten yargı devam ediyor.
Gürkut Acar Bey
Yollar kapatılıyor, bölge PKKya teslim edilmiş midir? diyor.
Türkiye Cumhuriyeti 77 milyonluk dev bir ülke, öyle bir terör örgütüne teslim
olmaz, teslim edilemez, edilmemiştir. Otuz kırk yıldır
terör devam etmektedir. Bu terörle amansız mücadele edilmektedir.
Devletimiz oldukça güçlüdür, bu millet 3 tane eşkıyaya prim vermez.
Terörle, terörü yok etmek için Hükûmetimiz ve devletimiz otuz senedir mücadele
ediyor ve edecektir. O olayları da tabii ki kınıyoruz.
Özel
şirketlerin elektrik parasıyla ilgili
Gene benim konum değil
ama bu konuda herkesin bir uzlaşmaya varması lazım. Elektrik
kullananların elektrik parasını ödeyip ödememesi gibi bir
tartışmaya götürür bu. O zaman Kim elektrik parasını
verecek, kim vermeyecek? diye bir
tartışmaya gider bu iş. Onun için bu da siyasi bir
tartışmadır. Benim cevap verme şansım yok buna ama
yani elektriği kullananların elektrik parasını ödememesi
gibi bir teklifte bulunamayız, düşünemeyiz de.
GÜRKUT ACAR
(Antalya) Tarımsal destekler kesiliyor Sayın Bakan.
ÇEVRE VE
ŞEHİRCİLİK BAKANI
İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) Yani elektrik
parasını hangi üretici ödeyecek hangi üretici ödemeyecek, hangi köylü
ödeyecek hangi köylü
Hangi standarttakilerin ödememesi lazım, bu yasa
mevzusu ama şu andaki mevzuat, elektriği kim kullanıyorsa yasal
olarak ödemesini amir hükümler var ama yasa koyucu öyle bir kanun
çıkartır ki, elektrik kullananlar parasını ödemesinler
diyebilir.
GÜRKUT ACAR
(Antalya) Hayır efendim, tarımsal desteği niye kesiyorsunuz?
Benim sorduğum budur Sayın Bakan, anlamamışsınız.
Tarımsal destek niye kesiliyor? diye soruyorum Sayın Bakan?
ÇEVRE VE
ŞEHİRCİLİK BAKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul)
Efendim, Tarım Bakanlığı onu
Yani elektrik
parasının ödenmemesi söylenemez.
Teşekkür
ediyorum.
GÜRKUT ACAR
(Antalya) Ödenmemesi nedeniyle kesiliyor.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Tanal,
buyurun.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
biraz önceki, para tahsilatıyla ilgili sorun şu: İcra İflas
Kanununda açık hüküm var. Ne deniliyor? Devlet tarafından verilen
desteklemeler haczedilemez. diyor. Bakın, 4 Mart 2014 tarihinde Bakanlar
Kurulu kararı var, sizin de imzanız var. Bu benim konum
değildir. diyorsunuz. İmzanız bulunan Bakanlar Kurulu
kararından bir bakanın haberi olmaz mı? Ben bu Bakanlar Kurulu
kararını size ibraz ediyorum.
Şimdi, kanun
Bu desteklemeler haczedilmez. diyor. Siz Bakanlar Kurulu kararı
alıyorsunuz, Vatandaşın elektrik borcuna
karşılık destekleme primi ödenmeyecek. diyorsunuz. Bu, kanuna
karşı hile değil midir? Bu bir ihkakıhak suçu değil
midir? Siz özelleştirmeyi yaptığınız zaman diğer
firmalara biz böyle bir Bakanlar Kurulu kararı çıkaracağız,
siz de katılabilirsiniz demiş olsaydınız gerçekten
haklı olmuş olurdunuz. Ama bu aynı zamanda, Bakanlar Kurulu
kararıyla ihaleye fesat karıştırma suçu değil midir
Sayın Bakan?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Tanal.
Sayın Zozani
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Söz almayacaktım ama deminki gerçekle alakası
olmayan ve biraz da provokatif bulduğum bir soruya karşılık
cevap vermek için
Soru mahiyetinde cevap vereceğim.
BAŞKAN
Sayın Zozani, siz soru soracaksınız Sayın Bakana.
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Soru soruyorum Sayın Başkan.
Bölgede PKKnin yol
kestiği, yollarda eylem yaptığı bilgisi külliyen
yalandır. Bu amaçlı sarf edilen ifadeler provokasyon amaçlı
ifadelerdir. Yirmi dakika boyunca demin kürsüden bu olayı anlattım
ama Sayın Gürkut Acar eğer yirmi dakikalık konuşmadan hiç
bir şey anlamamışsa deminki sorusuna da söylenecek hiçbir
şey yok. Doğrusu, Sayın Bakanın da bu bilginin
yanlış bilgi olduğu ifade etmesini beklerdim. Otuz yıl
Devlet büyüktür. teranesini çok duyduk, çok ifade edildi ve eğer
geldiğimiz noktada hâlâ Sayın Gürkut Acar gibi düşünenler varsa
o da onların ayıbıdır.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Tanal, soru soracaksınız yalnız. Lütfen
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Efendim, soru-cevap faslı değil mi?
BAŞKAN Evet,
ama soru soracaksınız.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Biraz önce soru sordum ben. Yani soru değil de neydi
sorduğum Sayın Başkanım?
BAŞKAN
Buyurun.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Şimdi, soru şu: Şanlıurfada 355 kişilik
bir çocuk hastanesi var. Burada günde 70 bebek dünyaya geliyor ve yılda 24
bin doğum gerçekleşiyor.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Yasayla ilgili sorsun efendim, yasayla ne alakası var?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Bu hastane Şanlıurfalılara yetmiyor, yetersiz.
Siz tekrar bir başka çocuk hastanesi yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Acar,
buyurun.
GÜRKUT ACAR
(Antalya) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, ben soruyu Sayın Bakana sormuştum ama cevabını
Sayın Zozaniden aldım.
Yani burada
gazetelerin yazdığı ve bölgeden gelen haberlerin hepsi yalan
mı? Yani çocuklar kaçırılmıyor mu, karakol
inşaatları yıkılmıyor mu, iş makineleri
yakılmıyor mu? Yani neyi yanlış anlamışız?
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Hepsini yanlış anlamışsın,
hepsini yanlış biliyorsun Sayın Acar.
GÜRKUT ACAR
(Antalya) Sayın Zozaninin konuşmasını yirmi dakika
dikkatle dinledim, bize gerçekten oradaki acıları anlattı. Biz
de bu acılara aynen iştirak ediyoruz.
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Hepsini yanlış biliyorsun.
GÜRKUT ACAR
(Antalya) Gerçekten Kürt yurttaşlarımıza
yapılmış devlet baskısını ve terörünü buradan
kınıyoruz ama ortada bir gerçek var.
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Sizin derdiniz çözüm bulmak değil, provoke etmek.
GÜRKUT ACAR
(Antalya) Bütün bunları yalanladı. Yani biz hayal mi görüyoruz? Bu
gazetelerin hepsi yalan mı yazıyor? Bu haberlerin hepsi yalan
mı?
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Buyurun gidelim, götürelim sizi oraya, orada ne olup
bittiğini kendi gözünle gör!
GÜRKUT ACAR
(Antalya) Yani ben o Kürt yurttaşlarımın öldürülmesine sonuna
kadar karşıyım ama Türkiyenin bölünmesine sebebiyet verecek bir
uygulamaya da karşıyım.
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Gel yarın seni Liceye götüreyim, gözünle gör!
GÜRKUT ACAR
(Antalya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN -
Teşekkür ediyorum Sayın Acar.
ADİL
ZOZANİ (Hakkâri) Gel seni Liceye götüreyim yarın, buyur gel!
GÜRKUT ACAR
(Antalya) Gideriz Sayın Zozani.
BAŞKAN -
Sayın Akar, buyurun.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sayın Başkan, Soma maden faciasından sonra
taşeron işçiliği gündeme oturmuş vaziyette ve ülkenin bütün
bölgelerinde, özellikle kamu hastanelerinde ve üniversite hastanelerinde
çalışan sağlık personeli, geçici sağlık personeli
veya taşeron çalışan sağlık personeli bir günlük grev
yapmıştır. Bu bir günlük grev yapan
arkadaşlarımızın, bugün o hastanelerdeki sendika
temsilcilerinin işlerine son verilmeye başlanmıştır.
Bunların bir örneği de Kocaeli Üniversitesi Hastanesinde
yaşanmıştır. 5 işçi temsilcisi ya da taşeron
işçisi temsilcisinin iş akitlerinin feshedildiğine dair bir
tebligat yapılmıştır. Evet, işçi
sağlığı ve iş güvenliği yasalarının ne
kadar sağlıklı olduğu bu yapılan davranıştan
da görülmektedir! Getirmek istediğiniz veya getirilmek istenen taşeron
işçilikle ilgili kanunun da bu işlere çözüm olmayacağı
komisyona gelen kanun teklifinde görülmektedir. Bunların bir an önce
düzeltilmesi konusunda gerekli girişimlerin yapılmasını
rica ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Serindağ
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Gaziantepten aldığımız pek çok telefonda tapu sicil
müdürlüklerinin işlem yapmadığı ifade edilmektedir. Gerekçe
olarak da tapu sicil müdürlükleri ile Tarım Müdürlüğü arasındaki
bir işlem nedeniyle bu işin geciktiği ifade edilmektedir. Bu
konuyu çözmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Akar,
buyurun.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sayın Bakan, aynı telefonları, biraz evvel Ali
Serindağın Gaziantepten örnek vermiş olduğu telefonları
biz de Kocaeli bölgesi tapu sicil müdürlüklerinde işlem yaptırmaya
çalışan vatandaşlardan almış bulunuyoruz. Yine, tapu
sicil müdürlüklerine giden vatandaşlar Tarım İl
Müdürlüğüne, Tarım İl Müdürlüğüne giden vatandaşlar
tapu sicil müdürlüklerine yollanmaktadır. Bunun bir an önce çözüme
kavuşturulması konusunda gereken çalışmaların
yapılmasını rica ediyorum.
BAŞKAN -
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
buyurun.
ÇEVRE VE
ŞEHİRCİLİK BAKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul)
Efendim, Sayın Tanalın hastaneyle ilgili sorduğu soruya cevap
veriyorum: Biz Hükûmet olduğumuzdan beri Türkiye'de sağlık
alanında otuz sene, kırk sene ileriyi gören bir vizyonla
inanılmaz bir değişiklik yaptık. Eğer hastane ihtiyacı
varsa planlanıyordur bu. Sağlık Bakanlığına bu
konuyu ileteceğimi söylüyorum ama beş sene, on sene, on beş sene
önceki Türkiye'nin sağlık politikalarıyla bugünü herkes bir
mukayese etsin dileğinde bulunuyorum ben de. Yeterli midir? Bunun tahkik
edilmesi ve ölçülmesi lazım. Sağlık Bakanlığı bu
konuda oldukça donanımlı bir bakanlık. Zaten
yaptığı işlerden de belli ve vatandaşın en çok
takdir ettiği, dua ettiği bir bakanlığımız.
Hastane ihtiyacı varsa, gerekiyorsa, hesaplanmışsa, sayın
milletvekilimizin söylediği orandaysa mutlaka planlamaya alınır
diye düşünüyorum.
Sayın
Serindağın söylediği tapu sicil müdürlükleriyle ilgili konu
şöyle: Şimdi, 5403 sayılı Kanun uyarınca biz bu
arazinin satılıp satılmayacağına tapu olarak karar
veremeyiz. Biz bunu Tarım Bakanlığına sormak
durumundayız çünkü Tarım Bakanlığı bu noktada yetkili
ve tarım arazilerinin korunması için de böyle bir mekanizmanın
çalışması lazım. Burada haklı olarak şu
eleştiride bulunabilirsiniz. Bunun hızlanması, bu
tahkikatın, bu soruşturmanın, bu cevap vermenin çok
hızlı olması lazım, vatandaşın zaman kaybetmemesi
lazım. Ama behemehâl Tarım Bakanlığına, Tarım
Bakanlığı yetkililerine bu sorunu sormak zorundayız,
ileride başka türlü problemlerin olmaması bakımından sormak
zorundayız. Tapu müdürlüklerimizin ve Tarım Bakanlığı
yetkililerimizin bu konuda hızlı hareket etmesi konusunda
çalışmalar yapacağımızı söyleyebilirim.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birleşime
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Karar yeter sayısı istedim.
BAŞKAN
Hayır, ben kabul ediyorsunuz diye el kaldırdınız zannettim,
duymadım.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Yapmayın efendim ya.
BAŞKAN -
Duymadım sizi.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) - Benim söylediğimi herkes duydu, kayıtlarda da var.
BAŞKAN
Anladım da, duymadığımı söylüyorum. Karar yeter
sayısının istenme şekli: Ayağa kalkılır,
seslice Karar yeter sayısı istiyorum. denir. Ben sizin el
kaldırdığınızı kabul ettiğiniz
anlamında değerlendirdim doğrusu.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Peki peki, tamam.
BAŞKAN
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.59
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.09
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muharrem
IŞIK (Erzincan)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96ncı
Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
591 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine devam
edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
1inci maddeyi
okutuyorum:
TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUNDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- 25/11/2010 tarihli ve 6083
sayılı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanunun 8 inci maddesine aşağıdaki
fıkralar eklenmiştir.
(6)
Birinci fıkra uyarınca elde edilecek gelirler bu Kanuna ekli (III)
sayılı tarife cetvelinde gösterilmiştir. Tarife cetvelindeki
yöresel katsayılar; il ve ilçelerin coğrafi ve ekonomik durumu,
nüfusu, gelişmişlik seviyesi, işlem hacmi ve
taşınmazların değeri dikkate alınmak suretiyle
Bakanlıkça 0,30-3,00 arasında belirlenir. Tarife cetvelinde belirlenen
döner sermaye hizmet bedeli tutarlarını veya oranlarını
yarısına kadar indirmeye veya en fazla üç katına kadar
artırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir. Döner sermaye hizmet bedelleri, her
takvim yılı başından geçerli olmak üzere o yıl için
4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu uyarınca tespit
ve ilân edilen yeniden değerleme oranında artırılarak
uygulanır.
(7) Genel yönetim kapsamındaki kamu idareleri,
köy tüzel kişileri ve kalkınma ajanslarının kanunlarla
sayılan görevleriyle ilgili yapılacak tapu işlemlerinden ve veri
paylaşımından döner sermaye hizmet bedeli tahsil edilmez.
Ayrıca, tapu müdürlüklerince gerçekleştirilen her türlü terkin ve
bedelsiz yol ve yeşil alan gibi yerlere terk işlemlerinden, Genel
Müdürlük birimlerince sebebiyet verilmiş hataların düzeltilmesi işlemlerinden,
tapu müdürlüklerince resen yapılan işlemlerden, aile konutu
şerhi işlemlerinden ve kat irtifakından resen kat mülkiyetine
geçiş işlemlerinden döner sermaye hizmet bedeli tahsil edilmez. Veri
paylaşımına ilişkin protokol veya sözleşmelerde, döner
sermaye hizmet bedellerinin ödenmesine ilişkin usul ve esaslar
düzenlenebilir.
BAŞKAN Madde
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Günal,
Antalya Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MEHMET GÜNAL (Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu kanun, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat
ve Görevleri Hakkında Kanunda bir maddelik bir değişiklik
içeriyor. Az önce arkadaşlarımız genel hatlarıyla
değindiler ama burada -bir
kısmınız belki yemek arası sonrası
duymamış olabilirsiniz- önemli bir garabet var. Evet,
arkadaşlarımız getirdi, kanunun gerekçesinde yazıyor. Ne
yazıyor? Buradaki kanunun 8inci maddesinin 5inci fıkrasında
yer alan ücretlerle ilgili kısmın Anayasa Mahkemesi tarafından
iptal edilmesi nedeniyle zaruret oluştu, biz de bu kanunu tasarı
olarak getirdik. derler.
Şimdi, tasarı,
bildiğiniz gibi Bakanlar Kurulundan geliyor. Burada bir garabet var.
dedim, neresi diye arkadaşlar bakıyor, 1 maddelik bir kanun. Evet,
çıkması gerektiğini biliyoruz da garabet nerede biliyor musunuz?
Bu iptal kararı 22/11/2013te yayınlanmış, Anayasa
Mahkemesinin iptal kararı ki bu da kararın belli olmasından çok uzun
süre beklenerek Resmî Gazetede yayınlanmasında da yine zaman
kazandırılmış. 22/11/2013ten bugüne kadar altı
aylık bir süre geçmiş olmasına rağmen, 22 Mayıs
itibarıyla, maalesef bu bizim Komisyonumuza, bir türlü Meclis Genel
Kuruluna gelememiş. Bakıyoruz, bir de, 12 Mayısta ancak
gelmiş, bir haftada çıkacak gibi ama Komisyonumuzda da 18
Mayısta ancak görüşebilmişiz. Yani, altı aylık bir
süre var, bunu, sizin aldığınız gelirleri yönetmelikle
belirlediğiniz için, ücretleri, değiştirmeniz lazım ama
bekliyorsunuz burada birtakım, sabaha kadar, demin de söylediğim
işte Ceza Kanunu gibi maddelerle bizi oyalıyorsunuz. Ee, peki, bu
çıkması gereken bir şeyse, bu gelirlerin zaten kanunda
belirlenmesi gerekiyorsa neden yönetmelikle yaptınız da şimdi
böyle saat gösteriyorsunuz? Daha günler var, saati bıraktık, cuması
var, cumartesisi var, önümüzde daha çok var. Bugün bitti, gittik, yarın ne
yapacaksınız?
RECEP ÖZEL (Isparta)
Anlaştık.
MEHMET GÜNAL (Devamla)
Öbür gün ne yapacaksınız? Yarın nasıl
anlaşacaksınız, bugün anlaştık diyorsunuz?
RECEP ÖZEL (Isparta) Onda
da anlaşırız.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) Şimdi, burada hakikaten bir garabet var dediğim bu.
Eğer bunun çıkması gerekiyorsa -değerli arkadaşlar,
başka konular da var- yapısal olarak alınması gereken
ekonomik, sosyal ne varsa bunları bu tartışma gündemlerinin
dışına, Sayın Başbakanın yarattığı
böyle kısır çekişmelerin dışına alıp buradan
çıkarmak lazım, onu anlatmaya çalışıyorum, onun için
Garabet var. diyorum; birinci kısmı bu.
İkincisi;
burada, tabii Böyle olmaz. dedik. Bu şekliyle gelirse -Komisyonda da
arkadaşlarımıza- bu sürekli olarak döner. Yani, Sayın Bakan
da oradaydı, Maliye Bakanlığı temsilcisi
arkadaşımız dedi ki: Biz zaten bir çerçeve kanun
tasarısı taslağı üzerinde çalışıyoruz. İşte
onu çıkarmamız lazım nasıl ki yap-kirala-devrette
olduğu gibi, yap-işlet-devrette olduğu gibi çerçeve
kanunları atıyorsunuz. Niye? Ya, falanca bakan bir işlem
yapacak, ona ayrı bir kanun çıkaralım. Ee, sonra da bu
sıkıntıları yaşıyoruz. Ya, bir efradını
cami, ağyarını mâni, şöyle hepsini içeren bir kanun
çıkar, onun içerisinde ayrıntıları yönetmelikle düzenlenir.
Ee, şimdi aynısını yapıyoruz. Bu döner sermayeler
bütçe birliğini, bütçenin genelliği ilkesini bozan
uygulamalardır. Yeniden bunların bir ele alınması
lazım. Şimdi hadi bunu çözdük. Anayasa Mahkemesi iptal etmiş,
gelirler geliyor. Ee şimdi, gündüz konuştuk
arkadaşlarımızla, birçok tapu dairesinde işlemler
yapılmıyor. Neden? Garabet dediğim zaman gülüyorsunuz ama
22sinde dolduğu için gülüyoruz.
Bakın, bir
sonraki maddede yürürlük tarihi gelecek.
Ne yazıyoruz? Geçmişe yönelik, 22 Mayıs itibarıyla
Ya nasıl olur kardeşim, haziran gelmiş. Yani...
RECEP ÖZEL
(Isparta) Olur, olur.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) Ha oluyor, oluyor, aynen, aynen. Recepin dediği gibi oluyor,
yani AKP iktidarında bunlar oluyor. Sonra biz burada kanunla düzeltiyoruz.
Ne yapacağız? Peki, 22sinden bu yana alınanlar ne olacak?
Bazı tapu daireleri doğru yapıyormuş. Vatandaş
mağdur oluyor ama ortada mevzuat yoksa o parayı neye göre alacak?
Peki şimdi, tahsilatı yapan döner sermayeler nereye kaydedecek, ne
olacak bu? Yani şu anda kanuni değil tahsilat ama 22sinde de
dolmuş, vatandaş da tapu işlemi bekliyor. Onun için Garabet
var. diyorum.
Arkadaşlar,
yani zaman güzel ama garabet var çünkü vatandaşın şu anda
tapudaki işlemleri yapılmıyor, yapılmaması gerekiyor,
yapanlar da nereye kaydedeceğini bilmiyor. Onun için Sayın Bakan, bir
an önce hazır bu vesileyle -sadece tapunun değil başka yerlerin
döner sermayesi de var- arkadaşlarımızın söylediği
döner sermayelerle ilgili genel kanun tasarısı
taslağını Bakanlar Kurulundan geçirerek buraya alalım.
Aksi takdirde ne
oluyor arkadaşlar? Ben ayrıntısına girmeyeceğim.
Anayasa Mahkemesi gelmiş Bunlar harç benzeridir. demiş.
Dolayısıyla, harç benzeri olduğu için de kanunla düzenlenmesi
lazım elhak doğru düzenleniyor. Ama bu vesileyle döner sermayelerin
genel mantığını da tartışmamız lazım.
Bütçe dışı birtakım farklı büyüklükler olmaya
başladığı zaman bütçe disiplini kayboluyor. Döner
sermayelerde, şartlı bağışlarda bütçenin
genelliği ilkesi ve burada bütçenin genelliğini bozan birtakım
uygulamalar
Birtakım bütçe ilkelerine baktığımız
zaman bunların bütçeye işlenmesi gerekir. Sürekli olarak normal
tahsisat yapılmadığı zaman da ne yapıyor arkadaşlarımız?
Döner sermaye üzerinden yapılan tahsilatlarla belli harcamalarını
karşılamaya çalışıyorlar veya personelin özlük
haklarını geliştirmediğimiz için, döner sermayeden o
personele bir şey verebilmek için bir işletme daha kuruyoruz, bir
işletme daha kuruyoruz. Bu doğru bir sistem değil. Bunu
baştan ele almak lazım, bütün döner sermayeleri bir gözden geçirmek
lazım. Eğer personelin özlük haklarından
farklılaştırma yapmak gerekiyorsa onu da oturup -kamu personel
rejimini en az 10 defa bu kürsüden ben söylemişimdir, bütün
arkadaşlarımız tartıştı- liyakate göre, hizmete
göre yani Herkesin unvanı şudur. diye eşitleyerek değil,
eşit unvana değil, eşit işe eşit ücret vererek
Unvana
koyduğunuz zaman yapılan iş farklıysa, mesai saati
farklıysa onu da farklılaştırmak lazım. Onun için
böyle hep bölük pörçük olduğu zaman bu sorunlarla
karşılaşıyoruz. Bu döner sermaye işletmelerinin bu
vesileyle asli işi kamu görevini yerine getirmekse bunların da elden
geçirilmesi ve normal bütçe içerisinde değerlendirilmesi lazım. Bu
işletmelerin fonksiyonlarını o zaman bütçeden yapılan
tahsisatlarla hizmeti kılar hâle getirmek lazım ve onlar da kamu
eliyle yapıldığına göre bu bütçenin içerisine gelirini de
ama giderini de- o idareye yetecek kadar gider de vermek lazım. Yani,
farklı yollardan dolaşıp döner sermaye
aracılığıyla bunları yapmaya çalışalım
diye kanunun arkasına dolanmanın bir anlamı yok.
Dolayısıyla, bugün bunu çözeceğiz, tamam, bu maddeyi kabul
edeceğiz, eğridir doğrudur; peki diğer sorunlar ne olacak,
bütün döner sermayeleri çözmüş olacak mıyız? Hayır. Onun
için bunu vesile edelim. Burada bütçenin denkliğiyle ilgili birtakım
çalışmaları elden geçirmemiz lazım. İşte,
getirdiniz mali kural önceki yıl, paldır küldür burada
başladık, bir sihirli el dokundu, gitti. Yani nasıl sağlayacağız?
O gün onu kaldır, bugün gel döner sermaye istisnalarını devam
ettir. Değişik kurumlarda bunları çalışırsak
olmaz. Dolayısıyla, bütün bu çalışmalar kapsamında biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, yapılması gereken bir kanun
çalışması varsa, alınması gereken önlem varsa
bunları öncelikli olarak, özellikle de ekonomik ve sosyal sorunların
çözümünde yapıcı, yol gösterici bir muhalefet anlayışı
içerisinde olacağımızı tekraren vurgulamış
oluyoruz.
Bu vesileyle
Sayın Bakana da tekrar bu kanun tasarısı
taslağını bir an önce -bunu bugünlük çözdük ama- ele alıp
sonraki bütçe yılına kadar en azından bütçenin ilkelerine uygun,
genellik ilkesine uygun bir şekilde bunları da çıkaralım
diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Volkan Canalioğlu,
Trabzon Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, elbette ki mülkiyet çok önemli ve toprak hakkı çok
önemli, su hakkı çok önemli ancak bu mülkiyet olayına
baktığımız zaman, geçmişten bugüne şöyle bir
değerlendirme yapmamız lazım: Ne yazık ki bilhassa
Karadenizde ormanlarda, köylerde kadastro işi çok geç
kalmıştır ve bu geç kalma nedeniyle vatandaş devlete olan
güvenini kaybetmiştir. Örnek vermek gerekiyorsa, Karadenizde kendi
köyümde, şimdi rahmetli olan bir amcamızı -90
yaşlarında- biz evine ziyarete gittiğimizde, evin
kapısında oturmuş, taze fidanları orakla kestiğini
görünce dedik ki: Amca ne yapıyorsun? Dedi: Uşaklar -kendi
tabiriyle- düşman kesiyorum. Dedik ki: Ya sen ağacı seversin,
ağaç dikmeyi seviyorsun; bak, burada bir sürü ağaç diktin, korudun.
Dedi: Doğru diyorsunuz uşaklar ama bu ağaçları ben diktim.
Şimdi şu fidanlar evin önünde. Bu arsa kimin? Senin. Tapun var
mı? Var. Peki, benim bu tapulu arazide ağaçlar büyüyüp orman
olduğu zaman ne olacak? Biz de Ne olacak? dedik geçmişte. Gelecek
orman kadastrosu benim arazimi orman arazisi olarak kendi arazisine yazacak. O
nedenle düşman kesiyorum. dedi. Çok enteresan bir tabir değerli
arkadaşlar ve ne oldu biliyor musunuz? Orman kadastrosu bundan üç dört
sene önce geldi ve bu rahmetli amcamızın arazisi ve bunun durumunda
olan bütün insanların, bütün köyün arazisi orman arazisi olarak
yazıldı ve elindeki araziler ormana gitti. Ormana gittikten sonra
mahkemelere gidildi ancak bir sonuç alınmadı. Yapmış
oldukları masraf da yanlarına kâr kaldı. O nedenle tapu kadastro
işi çok önemli ama zamanında, verimli olması lazım.
Şimdi, Trabzona
baktığımız zaman, Trabzon Uzungöl hepimizin bildiği,
çoklarınızın da, burada herkesin herhâlde gördüğünü
umduğum, görmeyenlere de mutlaka gitsinler, görsünler diye tavsiye
ettiğim, hatta biz Trabzondayken gelsinler, onları biz
ağırlayalım, biz gezdirelim dediğim bir yerdir. Dünya
harikası bir yer olan ve turizm merkezi olan Uzungöldeki -Sevgili
Bakanımız, bilmiyorum, görmüşsünüzdür, siz de
hemşehrimizsiniz yakın kentten- o çarpık yapılaşma ne
yazık ki her geçen gün artmış ve artmasının sonucunda
insanlar buraya geldiği zaman hayal kırıklığına
uğramaktadırlar.
Yine bununla ilgili
olarak bir anımı anlatayım. Turizm müdürlüğüm döneminde
Uzungöl Belediye Başkanı Kadir İnan -o da rahmetli oldu-
şöyle bir anısını, genel koordinasyonda,
bakanımızın da, valinin de ve diğer kurum müdürlerinin
olduğu bir toplantıda anlattı. Niye bunu anlattı?
Şunun için: Çünkü Uzungöle hem Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı -o zamanki adıyla- Orman Bakanlığı,
Belediye Başkanlığı ve Millî Emlak Müdürlüğü gibi
çeşitli kurumlar buraya dâhil olmuşlardı ve herkes kendi
kanununa göre burada bir yapılaşma yapıyor ve vatandaşa
müsaade etmiyordu.
Kadir İnan
rahmetli Belediye Başkanımız şunu anlattı: Bir gün
sabah belediyeye geldim, balkondan etrafa bakarken genç bir
arkadaşımızın sevinerek, gülerek koştuğunu
görünce Ali ne yapıyorsun, nereye gidiyorsun? dedim, Sayın
Başkanım, oğlum oldu, onu nüfusa kaydettirmeye gidiyorum.
deyince, Ya kime sordun da çocuk yaptın? dedim. Bu sefer durdu, Ali durunca
Başkan şöyle bir espride bulunmuş, demiş ki: Evladım,
bak burası Uzungöl. Burada belediyeye soracaksın, Orman
Bakanlığına soracaksın, Çevre Bakanlığına
soracaksın, Valiliğe soracaksın, Millî Emlak Genel
Müdürlüğüne soracaksın. Yani böyle tek elden yürümemesi sonucunda,
gerçekten Uzungölde baktığınız zaman çarpık
yapılaşma, betonlaşma ve oranın sivil mimari örneği
evlerin çok kötü durumda olduğunu ve turizme de önemli bir getiri
sağlayan bu alanın süratle çok kötüleşmeye doğru
gittiğini görmekteyiz.
Yine, Araklı
Turup dediğimiz alan dünya harikası bir alan, yeşillik,
ağaçlık ama ne yazık ki -burada çok konuştuk, yine
konuşuyoruz- burayı Trabzon belediyeleri, ortaklaşa olarak,
katı atık depolama tesisi yapmak istemektedirler yani çöp alanı
yapmak istemektedirler.
Sayın
Bakanımızın açıklamasını biraz önce Sayın
Vahap Seçer söyledi: Martıları seyredin. Martıları
seyretmek istiyorsanız o alanı çöp alanı yapın,
martılar gelsin onun üzerinde uçsun, siz de keyifli, o koku içerisinde,
martıları seyredin. Ama böyle değil. Buralara sahip
çıkmamız gerekiyor.
Yine, Tonya
Livalobo mevkisinde -gerçekten turizm merkezi, dünya harikası olan bir
yer- burada çimento fabrikası yapılmak istenmektedir Sayın
Bakanım. Geçmişteki, sizden önceki Çevre Bakanımız,
hemşehrimiz de bu konuda ilgili, çok meşgul oldu ve oranın
insanı, Tonyalı hemşehrilerimiz Trabzonda, Ankarada gelip
eylem yaptılar, yasal yönden, hukuki yönden seslerini duyurmak istediler,
Burayı turizm merkezi yapalım, burayı
betonlaştırmayalım, çimento fabrikası yapmayalım.
dediler. Ancak ne yazık ki o aşamada ÇED raporları
alınmıştır. denilerek bu işin arkasında
durmadan, yapılması yönünde teklifler geliyor ve olaya
bakışları bu şekilde oluyor. Sayın Bakanımız,
lütfen, siz yeni Bakan olarak bunu dikkate alınız ve Tonya Livalobo
mevkisini -ki gelin, beraber çıkalım, görün, gerçekten dünya
harikası bir yer- betonlaştırmaktan ziyade, fabrika yapmaktan
ziyade -ki sahile de çok uzaktır- orayı turizm merkezine çevirelim
diyoruz.
Şimdi,
HESler
Bu HESleri vatandaş istemiyor. Sayın Bakan dedi ki: Elektrikle
benim işim yok. Ama HESlere ÇED raporunu kim veriyor? Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı veriyor. Demek ki orada koordineli
çalışmak lazım. Vatandaş ne diyor? Vatandaş diyor ki:
İstemiyorum. Vay, istemiyor musun? O zaman 1 kadına 3 tane asker
düşer, seni coplar. Ne diyor kadın? Benim Rizeli hemşehrim,
bacım, ablam, kardeşim ne diyor? Benim devlete, polise, askere
güvenim kalmadı. diyor. Bu güveni sağlamak hükûmetlerin görevidir.
Sevgili
Bakanım, sevgili milletvekillerim
Bakın sevgili diyoruz, birbirimize
yaklaşıyoruz. Birbirimizi sevmemiz, anlamamız ve dinlememiz
lazım. Biz burada konuşurken, sağ olsun, AKPli milletvekilleri
üçerli, ikişerli gruplar hâlinde sohbetlerini yapıyorlar.
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) Cankulağıyla dinliyoruz.
MEHMET VOLKAN
CANALİOĞLU (Devamla) Dinleyenleri tenzih ediyorum Sevgili Vekilim
ama elbette ki bu konuşmaları, bu kentin, bizim kentlerimizin,
ülkemizin yararı için de uyarıcı konuşma olarak
düşünüyoruz.
Ve bakın
elektrik diyoruz. Bu devirde -Bayburt Milletvekilim Bünyamin Bey bilecektir-
Bayburtun Çavdar Yaylasında elektrik yok. Niye? Özelleştirdik.
Çaykara Uzunderede elektrik yok. Niye? Biz özelleştirdik, ilgili kurum gelip yatırım yapacak.
Ya, böyle bir şey olur mu? Devletin görevi bunu organize etmek değil
midir? O nedenle, bu devirde elektriksiz kalan köyleri, yaylaları bir an
önce ele almak gerekiyor.
Kıyıları
dolduruyoruz. Vahap Seçer kardeşim dedi. Bizim de bir Avni Aker
Stadımız var. Üç dönemdir AKP bundan oy aldı ama burayı
yapma noktasında yeniden temel attılar. Yaparken de ne yaptılar?
Bizim Yavuz Selim Stadımızı, Orman Bölge Müdürlüğünün
lojmanlarını, spor salonumuzu ve Avni Akeri, yetmedi Akçaabat Fatih
Stadını TOKİye veriyor. Devasa gelir getirecek, rant getirecek
binalar yapıyor, sözde, Trabzonspora da stadyum yapıyor. Artık
bunların ranta dönüştürülmemesi lazım.
Bir de Sayın
Bakanım -sözlerimi bitireceğim, süre daralıyor ama- şunu
söylemek istiyorum: Bakın, Trabzon kamuoyunu gerçekten yürekten yaralayan
Ben sizin hemşehrinizim, ben Erzurumsporun formasını giydim,
Erzurumda öğretmenlik yaptım, Şair Nefî Ortaokulunda. Siz,
şimdi, Trabzona çok yakınsınız, Trabzon ve Erzurum iç
içedir. Siz bizim deniz görmemişimizsinizdir, biz de sizin dağ
görmemişiniz, böyle anarız. Fakat niye bizim
bürokratlarımızı görevden alıyorsunuz Sayın
Bakanım? Yani bunların suçları ne? Yani hadi iktidar
değişse deriz ki, tamam, A gitti, B geldi ama aynı partinin
aynı milletvekilleri, aynı bakanı.
Bizim 25
bürokratımızı görevden alıyorsunuz, yetmiyor, 180 öğrencimizin
burslarını kesiyorsunuz. Günah değil mi? Bu öğrenciler
okula giderken yani okurken yurt dışında
Her birimiz
öğrenci olduk, hepimiz yaya gittik. Gaz lambası altında -ben
okuduğum için biliyorum- okuyanlarınız var. Niye bunların
burslarını kesiyorsunuz? Bunlara bir cevap veriniz, lütfen Trabzonu
dışlamayınız. Yalnız siz değil, diğer
bakanlar da sizi görerek Trabzonlu bürokratları ki Trabzonlular
Burada
hepimiz ülkenin birliğine beraberliğine bağlıyız ama
Trabzonlular olarak gittiğimiz her yere katma değer sağlayan
insanlarız, bilimde, iş hayatında, siyasette, spor
hayatında, kültürde, sanatta katma değer sağlayan
insanlarız. Bunların alınmasının gerekçesini de
herhâlde bize söylersiniz çünkü gerçekten bu, Trabzon kamuoyunu yürekten
yaralamıştır. Aynı Bakanlığın
elemanlarının, bilgi birikimli, yetişmiş
elemanlarının alınmasının bir gerekçesi vardır
diyorum ve yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
ÇEVRE VE
ŞEHİRCİLİK BAKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul)
Sayın Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun.
ÇEVRE VE
ŞEHİRCİLİK BAKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul)
Değerli milletvekili arkadaşlarım, Değerli
Başkanım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu konuyu daha önce
de sayın vekilimiz sormuş Mecliste. Tabii, bu arada 2 milletvekili
aranızda anlaşacaksınız. Biraz önce Teftiş Kurulu
görevini yaptı mı? diye sordu, siz de Niye aldınız? diye
soruyorsunuz, aynı partinin 2 milletvekili bu. Bir milletvekili Niye aldınız?
diye soruyor, diğeri de Teftiş Kuruluna gönderdiniz mi? diye
soruyor. O zaman anlaşacaksınız, soruyu biriniz
soracaksınız. Yani ben Savcılığın el
attığı olaylarda Teftiş Kurulu da gereğini
yapıyor. diye cevapladım.
Biz, Türkiyede
yaşayan 77 milyon insanın hangi şehirli olduğuna
bakmayız; Türkiyenin, 77 milyonun kardeş olduğuna bakarız.
Bu, Trabzonlu da olabilir, Edirneli de olabilir, Ardahanlı da olabilir,
şurası da olabilir. Kimin damadı olduğuna bakarak onu
görevden alıp ya da göreve tayin etmeyiz. Biri görevden
alınmışsa alınırken Kimin damadı aman dikkat
edelim, falancanın damadıysa alınmasın, aman yaya
kalsın. da demeyiz. Türkiyedeki bir il karşıtı
olmamız da mümkün olmaz. Bu topraklarda bunu yapmak bölücülük ve
çirkinliktir, bunu da binlerce kere reddederim. Ama ben Bakan olduktan sonra -17
Aralığı biraz önce söylediler- soruşturma
açılmış insanlar varsa ben bunları görevden
alırım.
Bir de, hepsi böyle
midir? Hayır, hepsi öyle değildir ama benim beraber
çalışacağım insanlar da vardır, beraber
çalışamayacağım insanlar da vardır. Performansını
düşük görmüşümdür, daha uygun çalışacağım
insanlar görmüşümdür. Kusura bakmayın, bakanlığa
gelmiş bir insan da kendi bakanlığı bünyesinde bazı
değişiklikler yapar, bu değişiklikleri yaparken de Bu
nereli? Trabzonluysa olmasın, Trabzonluysa olsun. diyemezsiniz buna,
böyle bir mantık olmaz.
MEHMET VOLKAN
CANALİOĞLU (Trabzon) Sayın Bakanım, hep Trabzonlulara
rastladığı için.
ÇEVRE VE
ŞEHİRCİLİK BAKANI İDRİS GÜLLÜCE (Devamla) - Yani,
bu bir kere Türkiyede başka siyasi partilerin yaptığı bir
duruma düşürür sizi. Türkiyede il milliyetçiliği yapayım derken
bölücülük yapacak bir noktaya götürür.
MEHMET VOLKAN
CANALİOĞLU (Trabzon) Trabzonlular bölücülük yapmaz Sayın
Bakan, biz Karadenizliler bölücü değiliz, asla.
ÇEVRE VE
ŞEHİRCİLİK BAKANI İDRİS GÜLLÜCE (Devamla) - Biz
Trabzona karşı olmaktan Allaha sığınırız
ve ben bu toprağın bütünlüğü, birliği için
hayatımı vermiş bir insanım. Çocukluğumda da
Trabzonluların kucağında büyümüşümdür. Trabzonlulara
karşı bizim kinimiz de olmaz, canımız kadar da severiz ama
ben Bakanlıkta birilerini değiştireceksem onun nereli
olduğuna bakmam, benim önceliğim o olmaz. Performansına
bakarım, hukukla ilgili, kanunlarla ilgili sorunu var mı yok mu ona
bakarım.
Savcılık
mahkemeye vermiş, KPSSye uygun olmayan adamlar alındı.
diyerek savcılık el koymuş. Ben savcıya müdahale edemem ama
bu müdahale ettiği insanlar Trabzonlu da olur, Trabzonsuz da olur. Ben
bunu belirleyemem ki, onu savcıya soracaksınız, benimle ilgisi
yok.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sayın Bakanım, sizden önceki atama amiriyle ilgili suç
duyurusunda bulundunuz mu?
ÇEVRE VE
ŞEHİRCİLİK BAKANI İDRİS GÜLLÜCE (Devamla)
Dolayısıyla, sizin bu söyledikleriniz, Trabzona hoş görünmek
için yaptığınız bu konuşma aslında Trabzona
hoş görünmek gibi olabilir ama ülke bütünlüğü için, memleket için
doğru bir konuşma değildir, zararlıdır.
Bursa gelelim, burs
konusunu açıklıyorum: Değerli arkadaşlar, Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı bir karar aldı. Ben bursu kimin
aldığını, kimin almadığını da
bilmiyorum, nereli olduğunu da bilmem. İnsanların nereli
olduğu bizim ilgilendiğimiz bir konu olmaz. Biz, Türkiye'yi de
bırak, dünya insanlarını kucaklamak gibi ideallerle
donanmışız. Demişiz ki: Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
yüksek lisans ve doktora bursu versin, ortaokul ve liseyi başka kurumlar
versin. Bize eleman lazım, şehircilik uzmanları lazım,
çevrecilik uzmanları lazım; bunların doktora ve yüksek lisans
yapması lazım. Dolayısıyla, bir karar
almışız: Bundan böyle biz hiç kimseye burs vermeyeceğiz.
Kime vereceğiz? Üniversitelere müracaat etmişiz: Bize öğrenci
gönderin. Ardahan Üniversitesine söylemişiz, Kars Üniversitesine
söylemişiz, falan üniversiteye söylemişiz: Bizim verdiğimiz
alanlarda doktora yapacak, bizim verdiğimiz alanlarda yüksek lisans
yapacak yetişmiş insana ihtiyacımız var. Bu konularda
yüksek lisansa 600 lira, doktoraya 900 lira burs vereceğiz. demişiz.
Şimdi bana bunu söyler misiniz, bunun yanlış tarafı
neresidir? Ama bu burs alanlar sadece bir şehirdense o zaman başka
bir soru sormak lazım: Niye sadece bir şehirden? diye de ben size
soru sorarım ve sizin şöyle bir şey demeniz lazımdı:
Bu kadar bursun bir şehirden verilmemesi lazım. Türkiye 81 il, bizim
81 ili kucaklamamız lazım. diye sizin o 180 kişinin o bir
yerden olmamasının daha doğru olacağını bana söylemeniz
lazımdı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ve
ilime verdiğim hizmetten dolayı, Türkiye'de 81 ile eşit
davrandığımdan dolayı, üniversite ve akademisyenleri
desteklediğimden dolayı beni kutlamalıydınız. Yoksa
bizim bursu falan kestiğimiz yok, biz bursun istikametini
değiştirdik. Kime? Buyurun, bu Bakanlığa lazım olan
mütehassıs insanlara değiştirdik. Bizim Trabzonla derdimiz olur
mu? Bizim dünyanın insanıyla derdimiz olmaz. Türkiyeyi bırakın,
biz dünyadaki insanlarla dertli olmayan milletiz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Kusura bakmayın, bu cümle, bu
eleştiri beni çok rahatsız ediyor.
5 tane gazeteye yazı
yazdırıyorsunuz Trabzon düşmanlığı diye, her
gün gazetelere yazı yazdırıyorsunuz Trabzonda.
MEHMET VOLKAN
CANALİOĞLU (Trabzon) Hiçbir gazeteye vermedim.
ÇEVRE VE
ŞEHİRCİLİK BAKANI İDRİS GÜLLÜCE (Devamla)
Yakışıyor mu Sayın Başkanım size bu?
MEHMET VOLKAN
CANALİOĞLU (Trabzon) Ben hiç yazdırmadım, ben
yazdırmadım.
ÇEVRE VE
ŞEHİRCİLİK BAKANI İDRİS GÜLLÜCE (Devamla)
Trabzonda yerel gazetelere Trabzon düşmanlığı
yapılıyor. diye yazdırmanız yakışıyor mu
size Sayın Başkan?
MEHMET VOLKAN
CANALİOĞLU (Trabzon) Ben yazdırmadım, yazdırana sor.
Ben yazdırmadım.
ÇEVRE VE
ŞEHİRCİLİK BAKANI İDRİS GÜLLÜCE (Devamla) Siz
belediye başkanlığı yaptınız, sizi
kınıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
O Trabzonda benim adıma çıkan, yerel gazetelerde çıkan,
çıkarttırdığınız o gazeteleri
desteklediğinizi biliyorum ve kınıyorum. Bizim Trabzonla,
Türkiyenin 81 iliyle hiç problemimiz olmaz, hepsi kardeşimizdir,
canımızdır, ciğerimizdir.
Saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın
Canalioğlu.
MEHMET VOLKAN
CANALİOĞLU (Trabzon) Sataşmadan söz istiyorum Sayın
Başkan. Bizi Karadenizde, Trabzonda bölücülük yapmakla...
BAŞKAN Ne söyledi
de sataştı Sayın Canalioğlu?
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Daha ne söyleyecek Sayın Başkan, yapmayın Allah
aşkına ya, sataştı işte.
BAŞKAN
Sabırlı olacaksınız, sabırlı
olacaksınız, söyleyecek söylediğini.
MEHMET VOLKAN
CANALİOĞLU (Trabzon) Gazetelere yazı
yazdırdığımı, desteklediğimi söyledi, yalan bilgi
verdi.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Canalioğlu.
Sataşma nedeniyle iki
dakika söz veriyorum.
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
5.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan
Canalioğlu'nun, Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris
Güllücenin 591 sıra sayılı Kanun Tasarısının
1inci maddesi üzerinde Hükûmet adına yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET VOLKAN
CANALİOĞLU (Trabzon) Teşekkürler Sayın Başkan.
Şimdi, Sayın
Bakan burada bir heyecanla, bir sinirle
Biz dedik ki: Bunları niye
kestiniz? Gel, burada çık, anlat kardeşim, teftiş kurulu raporu
vardı, onu söyle. Ben yazılı soru önergesi verdim, bana cevap ver,
de ki: Bunları ben teftişe verdim, o nedenle bunlar bunu, bunu, bunu
yaptılar ve bu nedenle aldım. Tamam. Geldim, çocukların
bursunu kestik, şu nedenle kestik. Onu söyle. Burada gelip hekelenmenin,
Erzurum, Dadaş hekelenmesi yapmanın bir anlamı yok. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
Bir ikincisi, Trabzonlu
ADNAN YILMAZ (Erzurum)
Spor yaptık, spor yaptık, beraber top oynadık.
MEHMET VOLKAN
CANALİOĞLU (Devamla) Ben de Dadaşım, ben
Çırçırlıyım. Anlamı yok.
Bir ikincisi, Trabzonlular
asla bölücülük yapmamıştır.
ADNAN YILMAZ (Erzurum)
Öyle bir şey söylemedi.
MEHMET VOLKAN
CANALİOĞLU (Devamla) Trabzonlular bu ülkenin Kurtuluş
Savaşında en önde olmuşlardır, Atatürkü Samsunda
karşılayanların ön safında olmuşlardır. Atatürk
bunu şunun için söylemiştir
Arkadaşlar, Samsuna ilk defa
çıktığım zaman beni karşılayanların ön
safında kahraman Trabzonlular vardır. demiştir, bunu Atatürk
söylemiştir.
OSMAN BOYRAZ
(İstanbul) Ne alaka?
MEHMET VOLKAN
CANALİOĞLU (Devamla) Sayın Bakan, burada hekelenmenin,
kızmanın bir anlamı yok. Gel, anlat, bunlar, bunlar
Peki, o
zaman sizden önceki Bakanı teftişe verdiniz mi? Sizden önce
yapılan bu işlere soruşturma açtınız mı, suç
duyurusunda bulundunuz mu? Madem bu bizim bir önceki hemşehri Bakanımız
bu işleri yaptı, siz ne yaptınız Sayın Bakan? Bununla ilgili
savcılığa suç duyurusunda bulundunuz mu? Burada fezlekeye evet
mi verdiniz, ret mi verdiniz? Komisyon önerisine ne verdiniz, onu da -lütfen-
açıklamanız gerekiyordu.
Ben sizi
kınıyorum. Sinirlenmenize gerek yok. Sizler, devleti yönetenler sakin
olur. Ve asla ben gazetelere -şurada açık ve net söylüyorum- onu
pompaya verip de basında aleyhinize yazdıran bir tavırda
olmamışımdır. Bunu da bilmenizi istiyorum ve Trabzondaki
yerel basının da kimlere destek verdiğini tapelerden siz de
takip edin, öğrenin.
Teşekkür ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
B) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Teşkilat
ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/919) (S.
Sayısı: 591) (Devam)
BAŞKAN Madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
tasarının 1. m.sinde yer alan
3 katına kadar ibaresinin
...bir katına kadar olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Yusuf Halaçoğlu Mustafa Kalaycı S. Nevzat Korkmaz
Kayseri Konya Isparta
Mehmet Günal Ali Halaman Ali
Uzunırmak
Antalya Adana Aydın
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ÇEVRE VE
ŞEHİRCİLİK BAKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Evet, önerge
üzerinde söz isteyen Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili.
Buyurun Sayın
Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize iyi
akşamlar diliyorum.
Tabii, Trabzon
Milletvekilimiz kendi hemşehrilerinin hakkını savunurken burada
bir iddiada bulundu. İddiayı cevaplandırmak üzere
Sayın Bakan çıktı,
savunmasını yaparken gerçekten iki husus bizim de dikkatimizi çekti.
Bir: Dedi ki: O görevden
aldığımız bürokratlar yahut soruşturma
açtığımız insanlar içerisinde KPSSli olmayanlar
vardı.
İkincisi: Dedi
ki: Burs verilen öğrencilerin neredeyse tamamı tek bir ildendi.
Yani bunu ima etti en azından. Dolayısıyla, şimdi, biz
bunun takipçisiyiz Milliyetçi Hareket Partisi olarak. Burada, siz, kendinizden
önceki yönetimle ilgili çok ciddi iki iddiada bulundunuz. Bu yönetimle ilgili
siyasal anlamda ne yapacağınızı Milliyetçi Hareket Partisi
olarak takip edeceğiz Sayın Bakan.
Değerli
arkadaşlar, toprak sahipliği bağımsızlık ve
istikbali yakından ilgilendiren bir husustur. Efendim, devlet kimin
elindeyse mühür ondadır, Sultan Süleyman odur. Dolayısıyla,
toprağın sahipliğinin kimde olduğunun önemi yoktur.
diyebilirsiniz ama öyle değil değerli milletvekilleri. Şayet
öyle olsaydı, bütün ülkeler yabancıların toprak satın
almasıyla ilgili birtakım sınırlamaları getirmezlerdi.
Uluslararası hukuk, kaldı ki artık bu satılan
toprakların geri alınabilmesiyle ilgili gerçekten çok ciddi mekanizmalar
getirmiş. Dolayısıyla, Efendim, yarın iktidar
değişir, tekrar bu mülkiyet yeniden el değiştirir. gibi
bir düşünce tamamen yanlış bir düşünce. Ülkeler
şizofren mi, ruh hastası mı da bu engellemeleri getiriyorlar?
Herhâlde bir bildikleri var. Ancak, sadece Adalet ve Kalkınma Partisi, bu
toprakların satışını bir kazanç kapısı, bir
gelir kapısı olarak görüyor. Türkiyeden başka herhâlde bir
başka ülkede bu kadar kolay toprak satış rejimi yoktur.
Mirasyedi evlat gibi Adalet ve Kalkınma Partisi âdeta fütursuzca
topraklarını satıyor.
Bakın, bu
Mecliste, İsrailin, Yahudilerce, Araplar ve Filistinlilerden toprak
satın alınmak suretiyle kurulduğunu bilmeyenimiz yok.
Rakamları veriyorum değerli arkadaşlar: 2003-2013
yılları arasında 247.384 yabancıya yani yaklaşık
250 bin yabancıya 190 milyon 265 bin 84 metrekare büyüklüğünde
yaklaşık 250 bin adet taşınmaz satılmış.
Doksan yıllık cumhuriyet tarihinin neredeyse 1 misli toprak
satışı.
Yirmi dokuz ya da
kırk dokuz yıllığına 150 bin kilometrekarelik ki bu,
Türkiye yüzölçümünün yüzde 17sine tekabül ediyor- maden alanının
işletme hakkı verilmiş. Bugün ülke toprakları artık
öyle büyük bir hızla elden çıkıyor ki en az 7 il ve 11 ilçede
yüzde 10 sınırı aşılmış, yabancılara 1
milyon metrekarenin üzerinde toprak satılan il sayısı 15i
bulmuş. Bu iller arasında, efendim, Muğla, Antalya ve Ankara ilk
3 sırada; Hatay, İstanbul, İzmir, Mardin, Aydın,
Kırşehir, Bursa, Konya, Adana, Nevşehir, Kayseri ve Kahramanmaraş
diğer iller olarak takip ediyor.
Durum böyleyken AKP
ne yaptı? AKP bir önlem mi geliştirdi, bir tedbir mi üretti?
Hayır, toprakların daha çok satılabilmesi için âdeta
çıldırdı. Çıkardığı bütün yasalarda
konulmuş olan engellemeler kaldırıldı. Neymiş bunlar?
Mütekabiliyet şartını kaldırmış,
karşılık esasını kaldırmış. Efendim,
yüzde 10 sınırı şartı fiilî olarak, fiiliyatta
kaldırılmış, kişi başına 30 hektar yani 300
dönüm toprak satın alabilme hakkı tanınmış. Efendim,
köylerdeki taşınmazların yabancılara
satışına da imkân verilmiş. Alınan arazinin iş
yeri ve mesken olarak kullanılması şartı
kaldırılmış, dolayısıyla tarım alanları
da satışa açılmış. Bu satışlar
karşısında efendim sormak lazım: AKP niye
çıldırdı da böyle bir satış hâletiruhiyesine
kapıldı? Çaresiz, mecbur çünkü finansman açığını
satarak savarak kapamaya çalışıyor.
Bunun yol
olmadığını, üreterek, alın teri dökerek, efendim, bir
ekonomi tesis etmemiz gerektiğini hatırlatıyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
2nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- Bu Kanun
22/5/2014 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN Madde
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mustafa
Kalaycı, Konya Milletvekili. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Bu tasarıyla
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce sunulan hizmetlerden alınan döner
sermaye ücretlerine ilişkin yasal altyapı
oluşturulmaktadır. Döner sermaye ücretlerine ilişkin bir
düzenleme yapılmasına karşın, döner sermaye gelirlerinden
personele yapılan ek ödemeyle ilgili herhangi bir
değişikliğe gidilmemektedir. Tapu ve Kadastro personeli
yoğun bir iş ortamında, yüksek risk ve sorumluluk altında
çalışmaktadır. Sayıca yetersiz personelle çok iş
yapılmaktadır. Tapu ve Kadastro personelinin yaptıkları
iş ve sorumlulukları dikkate alınarak özlük hakları mutlaka
iyileştirilmelidir. Tapu müdürlükleri ve kadastro müdürlüklerinde
çalışan personel, işini bitirebilmek için mesai
kavramını göz ardı etmekte, geç saatlere kadar
çalışmaktadır. Bu şekilde fazla mesai yapan personel hak
ettikleri mesai ücretlerini alabilmelidir. Bu açıdan, Bakanlar Kurulu
kararıyla Maliye Bakanlığı çalışanlarından
taşra teşkilatına ödenen fazla çalışma ücretinin Tapu
ve Kadastro çalışanlarına da ödenmesi gerekmektedir.
Tapu ve Kadastro
personeli stresli ve yorucu çalışmalar yapmasına rağmen hak
ettiği ücreti alamadığı gibi, yaptığı
işlemlerle ilgili sınırsız hukuki sorumluluğu
bulunmaktadır. Bu mali sorumluluğun zaman aşımı süresi
yoktur. Hatasız kul olmaz. derler ama tapu çalışanı
hatasız kul olmak zorundadır. Türk Medeni Kanununun 1007nci
maddesine göre, tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan
devlet sorumlu olup devlet bu zararı tapu çalışanlarına
rücu etmektedir. Bu madde uyarınca, tapu dairesinde çalışanlar
yapmış olduğu yanlış işlemden dolayı
kıyamete kadar sorumlu olmaktadır. Bu sorumluluktan dolayı büyük
bedeller ödenmekte olup geçmişte yaptığı hatalı
işlemlerden dolayı milyonlarca lirayla yargılanan tapu
çalışanları bulunmaktadır. Tapu dairesinde çalışanlar
akşam eve gittiklerinde gün boyu yaptıkları işlemlerin
muhasebesini yapmaktadır. Tapu çalışanları emekli de olsa,
ölse de sorumlulukları bitmemekte, çocuklarına ve torunlarına
işlerinde yaptıkları hata ve yanlışlıkların
bedeli miras olarak kalmaktadır. Yani, hata ve yanlışların
faturası birkaç nesil sonra bile vârislerinden tahsil edilmektedir. Bu
nedenle tapu çalışanları çocuklarına reddimirasta
bulunmalarını tembih etmektedir. Eğer çocuklar mirası
reddetmezse bir gün babasından hatta dedesinden yüklü bir borçla
karşılaşabilmektedir. Her meslekte doğan zararlardan
sorumluluk bir zaman aşımı süresine
bağlandığı hâlde, örneğin benzer durumunda olan
noterlerde zaman aşımı süresi beş yıl olmasına
karşın, tapu memurunun mali sorumluluğu için bir zaman
aşımı süresi öngörülmemiştir. Tapu kadastro
çalışanlarının Türk Medeni Kanununun 1007nci maddesinden
kaynaklanan bu sorumluluğunun bir zaman aşımına tabi
tutulması, hatalı işlemlerden doğan zararın tapu
işlemlerinden alınan döner sermaye ücretlerinden oluşturulacak
bir fon tarafından karşılanması, bu işlemlerin mesleki
sorumluluk sigortası kapsamına alınması gibi yollarla bu
soruna mutlaka bir çözüm getirilmelidir. Hükûmet geçen yılki toplu
sözleşme görüşmelerinde tapu çalışanlarının bu
problemine çözüm getirmeyi kabul etmesine karşın bu konuda henüz bir
düzenlemeye gitmemiştir. Bu tasarıda da böyle bir düzenleme
bulunmamaktadır. Hükûmet verdiği sözü bir an önce yerine
getirmelidir. Tapu çalışanlarının yıllardır
beklediği düzenlemenin bu tasarıya alınması konusunda
Milliyetçi Hareket Partisi gerekli desteği ve katkıyı vermeye
hazırdır.
Değerli
milletvekilleri, tasarı metninde Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce
sunulan hizmetlerden alınan döner sermaye ücretlerinin yarısına
kadar indirilmesi veya 3 katına kadar artırılması konusunda
Bakanlar Kuruluna yetki verilmektedir. Döner sermaye ücretlerini 3 kat
artırma yetkisi verilmesinin hiçbir izahı yoktur, olamaz. Bu, Deli
Dumrul anlayışının bir tezahürüdür. Vatandaşımız
tapu idarelerinde zaten alım satımdan dolayı bir dünya harç
yatırmakta, bunun yanında döner sermayeye de para aktarmaktadır.
Üstelik, tapu harç oranlarının yükseltilmesi, belediyelerce emlak
vergi değerlerinin artırılması nedeniyle
vatandaşlarımızın ödediği vergi, harç ve döner sermaye
miktarları büyük boyutlara yükselmiştir. Bu vergiler
vatandaşın canını yakmaktadır. Mesela, Konya Selçuklu
ilçesinde, bu yıl, emlak vergisi değerlerine, insafsızca, 10
kata varan artış
yapılmıştır. Emlak vergisi ödemek için Selçuklu
Belediyesinin kapısını çalanlar kendilerinden istenen
fahiş, zamlı vergi karşısında neye
uğradıklarını şaşırmıştır.
Değerli arkadaşlarım, hiç, 10 kat vergi artışı
olur mu? Ama oldu. Dar ve sabit gelirli vatandaş bunu nasıl öder, hiç
düşünülmemektedir. AKP zihniyeti, bu şekilde, vatandaşı
resmen soymaktadır. Enflasyonun yüzde 9-10 olduğu dönemde emlak
değerinin yüzde bine yani 10 kata varan oranlarda
artırılmasının hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Vergi,
harç ve döner sermaye ücretlerindeki artışlar makul düzeyde
olmalı, yapılan her artışın da mutlaka hesabı
verilmelidir. Ben yaptım, oldu. anlayışına artık son
verilmelidir.
Değerli
milletvekilleri, tapu sicilini oluşturmak üzere yapılan kadastro
çalışmaları sonucunda bazı hatalı ölçümler ve
tespitler nedeniyle vatandaşlarımız ciddi mağduriyetlerle
karşı karşıya kalmaktadır.
Vatandaşlarımız kendi mülküyle ilgili tapu sorunu
yaşamakta, atalarından kalan ve yıllardır
kullandıkları yerlerin hazine ve ormana yazılması nedeniyle
mülklerinin ellerinden alındığından şikâyet
etmektedir. Düşünün değerli arkadaşlarım, bir tarlanız
var, bir eviniz var, bir bahçeniz var; dedeniz kullanmış,
babanız kullanmış, siz kullanmışsınız;
torunlara bırakacaksınız; bir gün geliyor Kardeşim, kusura
bakma, burası hazine yeri, burası orman, burası senin
değil. deniliyor, vatandaşa mahkeme yolu gösteriliyor. Sayın
Bakan, gerek Tapu gerek Maliye gerekse Orman idaresi
vatandaşımızın kendi mülküyle ilgili
yaşadığı bu sorunlara çözüm getirmeli; mağduriyetleri
giderilmelidir.
Değerli
milletvekilleri, vatandaşımızın mülkleriyle ilgili bir
başka sorun da kamulaştırma faaliyetlerinde düşük
değer tespiti yapılması, takdir edilen değerler
arasında büyük çelişkiler ve tutarsızlıklar
olmasıdır. AKP zihniyeti alırken kepçeyle almakta, verirken
kaşıkla vermektedir. Toroslar üzerinde Bağbaşı ve
Bozkır Barajının yapıldığı bölgede yer alan
Bozkır ve Hadim ilçemizde Bolat, Dereiçi, Dedemli, Korualan ve
Yalınçevreliler başta olmak üzere tüm köylülerimiz büyük
mağduriyet yaşamaktadır. Kamulaştırma
işlemlerinde evlere, kiraz bahçelerine, kuyulara, bağlara, tarlalara
çok düşük ve adaletsiz değerler biçilmiştir. Aynı bölgede
hem baraj hem de karayolu için kamulaştırma yapılmaktadır
ancak kamu kurumlarının belirlediği kamulaştırma
değerleri arasında uçurum bulunmaktadır. Yaşanan
gelişmeler hakkaniyetle bağdaşmamaktadır,
hemşehrilerime büyük haksızlık yapılmaktadır, âdeta
zulüm uygulanmaktadır.
Hükümetin
ilgisizliğinden yakınan vatandaşlarımız sadece
haklarını istemektedir. Hükûmet yetkilileri vatandaşın
şikâyetlerini kale almamakta, sorunlarına çözüm getirme konusunda
hiçbir gayret sarf etmemektedir.
AKP Hükûmeti
vatandaşı mağdur eden bu uygulamalardan vazgeçmelidir.
Kıymet takdirleri doğru ve tutarlı bir şekilde yeniden
yapılmalı, vatandaşımızın hakları
verilmelidir.
Sayın
Bakanım, Bakanlığınız sorumluluk alanında bulunan
iskân konusu da bir çözüme kavuşturulmamış olup, hâlen
belirsizlik sürmektedir.
Evleri baraj
altında kalacak olan Dedemlili hemşehrilerimden, bekâr
olanların, kıraç arazide yerleri olanların ve nüfus
kaydını kısa süreli başka yere kaydıranların hak
sahipliği kabul edilmemiştir.
Dedemlili
vatandaşlarımızın iskân sorunu bir an önce çözülmeli, hak
sahipliği konusundaki mağduriyetleri giderilmelidir.
Teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Mahmut Tanal, İstanbul
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Tanal. (CHP sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL
(İstanbul) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, Çevre ve
Şehircilik Bakanlığını bugün yanımızda
görmüşken, ben biraz çevre konusuyla hemen konuya girmek isterim.
Sayın Bakan,
Atatürk Barajına sınır olan il ve ilçelerden, gerek
Şanlıurfa ilinin Hilvan ilçesi, Adıyaman ilinin Kâhta ilçesi,
Siverek, Bozova ilçesi, bu ilçelerin ve illerin pis, atık suları
arıtılmadan, olduğu gibi Atatürk Barajına verilmekte ve o
bölgede bulunan arazilerin çoğu sulu üretim yapmakta,
dolayısıyla, o suya bulaşan mikrop ürüne, üründen vatandaşa
hakikaten -bulaşıcı hastalıklar- geçmekte. Bu anlamda
-benim Bakanlığınızdan istirhamım- pis, atık
suların arıtılmadan ham vaziyetiyle Atatürk Barajına
verilmesiyle hem Türk Ceza Kanunu 184üncü madde anlamında belediye
başkanlıkları suç işliyor hem de bu konuda Bakanlığınızı
göreve davet ediyorum.
Şanlıurfayla
ilgili konuşacağım konular
Bir, GAPın başkentiydi
geçmişte, şu anda GAPın başkenti değil, mevsimlik
işçilerin başkenti. Aşağı yukarı okullar kapanmadan
iki ay önce oradaki öğrencilerin çoğu veliler tarafından
alınıp tarım işçisi olarak Urfa dışına
götürülmekte, Malatyaya götürülmekte, Yozgata götürülmekte, Orduya
götürülmekte, Ankaranın Polatlısına, Haymanasına
getirilmekte. Bu anlamda bu öğrencilerimiz hakikaten mağdur. Mümkün
olduğunca hem velilerin hem de öğrencilerin bu mağduriyetlerinin
giderilmesini sizden istirham ediyorum.
Biraz önce,
elektrikle ilgili soruları sorduğumda
Bakın, Sayın Bakan,
ben size hemen şurada
32.224 dekar alanda pamuk üretimi yapıyor
vatandaş, gelen para cezası 13.180 TL. Pamuğu
sattığınız zaman zaten bu 32 bin dekar alanın toplam
bedeli aşağı yukarı 12 bin lira paraya tekabül etmekte,
bunun gübresini, sulamasını, ilaçlamasını,
işçiliğini hesaba kattığınız zaman hakikaten
mağdur durumda.
Bir başka
örnek, yine, aynı şekilde, 126.175 dekar alan pamuk ekim alanı
var, buna da gelen ceza 60.992 TL. Bunların birer fotokopilerini ben
konuşmamdan sonra size ibraz edeceğim.
Şimdi, bu
cezalar nereden geliyor? Karşımda hukukçu arkadaşlarım var;
evet, sizin mesleki alanınız olmayabilir, ona ben saygı
duyarım. Yani netice itibarıyla, eğer burada elektrik
şirketleri
Siz bu ihaleyi yaptığınız zaman
özelleştirmeyle ilgili, o şartnamenin içerisinde Biz bir Bakanlar
Kurulu kararı alacağız, devletin vatandaşa vereceği
destekleme primini biz kaynaktan keseceğiz. diye böyle bir güvence
verilmiş olsaydı belki özelleştirmeyle ilgili TEDAŞın
oradaki elektrik idaresi, daha yüksek bir rakamla üçüncü şahıslar da
ihaleye katılabilirdi, kamunun kasasına daha yüksek bir rakam
girebilirdi ama bu, şartnamede gösterilmediği için daha ucuza
satıldı ve sizin de imzanızın bulunduğu 9 Mart 2014
tarihli 28936 sayılı Resmî Gazetede yayınlanan Bakanlar Kurulu
kararı uyarınca, efendim
Elektrik
parasını kim ödememişse vatandaşa verilecek olan bu
destekleme prim ücretlerinin ödenmemesi hususunda bir Bakanlar Kurulu
kararı aldınız, gayet rahat. İcra ve İflâs Kanununda
açık hüküm var bu tür desteklemelerle ilgili, Vatandaşın
borcundan dolayı haczedilemez. deniliyor. Şimdi, haczedilemez
ilkesini bertaraf etmek için siz böyle bir Bakanlar Kurulu kararı
aldınız. Bu Bakanlar Kurulu kararı hakikaten, tüm
Urfalıları, Mardinlileri, Gazianteplileri, Siirtlileri, hepsini o
bölgede mağdur ediyor. Benim sizden istirhamım, kimse size
Parasını almayın. demiyor, bu bir kamu hizmetidir. Buralarda
olay şu: Susuz olan arazileri sulu göstermişler. Sulu arazinin primi
yüksek, susuzun düşük. Bunu yapan sizin memurlarınızla birlikte
iş ve eylem birliği içerisine girmişler. Gelin, bir tespit
yapalım, orada sizin sulu gösterdiğiniz arazilerin çoğu susuz.
Bunun içerisinde, sizin ağa olan milletvekilleriniz varsa onların da
arazileri bunun içerisine dâhildir. Bu kadar iddialı konuşuyorum.
Yani burada hakikaten devlet de mağdur, vatandaş da mağdur.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT TANAL
(Devamla) Bunun mağduriyetinin giderilmesinin yolu bunu yerinde tespit
yapmaktan geçer.
Hepinize
teşekkür ederim, saygılar sunarım. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- Bu kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Madde
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Süleyman
Nevzat Korkmaz
Yok.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen Kocaeli Milletvekili Haydar Akar.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
3üncü maddede Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum.
Şimdi nereden
başlayayım, on dakika mı, beş dakika mı
kullanayım diye hesap ediyorum ama on dakika da yetmeyecek, öyle
düşünüyorum çünkü hem Kocaelinin çevreyle ilgili çok fazla problemi
olduğu için
Her ne kadar Başbakan Kocaelini Türkiye'ye örnek kent
gösterse de kararmış, kahverengiye dönüşmüş Körfez
deniziyle ve balıkların yaşamadığı bir denizle
meşhur Kocaeli. Şimdi, dağlarımız ve
dağlarımızda bulunan kestane, ıhlamur ve yine çevrede
bulunan kiraz ağaçlarının kurumasıyla gündeme gelmiş
bir Kocaelinden bahsetmek istiyorum. Ama bu konuya geçmeden evvel de biraz
evvelki konuşmamda bir amonyak tankından bahsetmiştim,
zamanın kısıtlı olması nedeniyle bu amonyak
tankını çok anlatamadım.
Yine, sizin
milletvekillerinizden bir arkadaşım, kentte verdiği demeçte Haydar
Akar mı bu kentte yaşıyor yoksa biz mi bu kentte
yaşıyoruz? diye bir soru sormuş yerel gazetelerde. Çok merak
ediyorum, o arkadaşım Erzurumdan gelip Kocaeline yerleşti ama
hâlâ kafası Erzurumda kalmış, Kocaeliyle ilgili çok fazla bir
şey de gündeme getirmiyor, sadece Kocaelinde bize muhalefet ediyor,
Kocaelinin problemlerini dile getirip, Kocaelinin problemlerini çözmek için
gayret göstermek yerine Kocaelinde bize muhalefet etmeye
çalışıyor.
Şimdi,
arkadaşlar, yine örnek vermiştim, 17 Ağustos 1999 depreminde en
çok vatandaşımızın öldüğü bölge Körfez bölgesiydi.
Körfez bölgesi de gerçekten bomba üzerinde olan bir bölge; işte,
TÜPRAŞın tankları, diğer tesislerin tankları ve bu
arada gübre fabrikasının, İGSAŞın amonyak
tanklarının bolca olduğu, yerleşimle iç içe geçmiş,
nüfusu yüz binlere yaklaşan bir ilçeden bahsediyoruz. Biraz evvel yine
örneğini verdim, orada bir fabrika var ve gübre üretiminde amonyak
kullanıyor. 300 metreküplük bir amonyak kendisine yetiyor. Bu fabrika
acaba yeni tesisler mi kuruyor, yeni yatırımlar mı yapıyor,
yeni istihdam sahaları mı yaratıyor diye bakıyoruz; böyle
bir şey de yapmıyor ama 37.200 metreküplük bir tank izni için ÇED
raporu alıyor; ÇED olumlu değerlendirme raporu veriliyor.
Sayın Bakan,
bu rapor verilirken Kocaeli Valiliğinden görüş sormuşsunuz,
demişsiniz ki Kocaeli Valiliğine: Böyle bir talep var Körfez
bölgesindeki GÜBRETAŞ fabrikasından, bu talebi nasıl
değerlendiriyorsunuz? Kocaeli Valiliğinden bir vali
yardımcısı cevap vermiş size O bölge çok yoğun konut
alanının olduğu, yerleşim alanının olduğu,
yine E5 Karayoluna 50 metre, otoyola 350 metre, bugün hızlı tren
güzergâhının -ki banliyö güzergâhı aynı zamanda, güzergâh
değişmedi- olduğu bölge. Bu nedenle de amonyak
tanklarınızın
Amonyak tankına gaz olarak girilip orada
likitleştirme işlemi, sıvılaştırma işlemi
yapılıyor. Bu arada transferde ve bu işlem sırasında
oluşabilecek bir gaz kaçağının insanlara çok büyük boyutlarda
zarar vereceği -1e 850 oranında genleşme katsayısına
sahip bir gazdan bahsediyoruz- söylenmiş ve depremde o bölgedeki insanlar
bölgeyi terk etmek zorunda kalmıştır, alarm verilmiştir
Valilik tarafından bölgeye girilmemesi konusunda. TÜPRAŞ
yangınıyla beraber, gaz sızıntısına
karşı bölgeye girilmemesine karar verilmiş ve insanlar hayatlarını
kaybetmişlerdir kurtarma çalışmaları
yapılamadığı için. Şimdi, bu kadar tehlikeli bir tank,
300 metreküplük bir tanka karşılık 37.200 metreküplük bir tank
kuruluyor, gerçekten bir bomba. Şimdi, birinci vali
yardımcısı diyor ki size: Mümkün değil, burada bu
tankın kurulmasının çevreye çok büyük bir zararı olur.
Allah korusun, bir tehlikeyle karşı karşıya
kaldığımızda Körfez ilçesini toptan öldürürüz. Bu kadar
açık söylemiyor belki ama olumsuz diyor sizin için. Sonra, üç ay sonra
Çevre Bakanlığı bir görüş sormamış, bir
başka vali yardımcısı diyor ki: Efendim, gerekli tedbirler
alınırsa o tank yapılabilir. Şimdi, düşünüyorum,
gerekli tedbir nedir? Ya o yerleşim alanlarını
boşaltacaksınız, ya kara yollarını oradan
kaldıracaksınız, ya demir yollarını oradan
kaldıracaksınız, gerekli tedbir budur. Ama gerekli tedbir yok.
Buna rağmen siz bir de halka da sormamışsınız. Bu üç
ay sonra gelen yazıdan on beş gün sonra ÇED olumlu raporu
vermişsiniz, Bu tankı yapabilirsiniz. demişsiniz.
Şimdi merak
ediyorum, siz hangi görüşe, hangi dayanağa, hangi kritere istinaden
bu görüşü verdiniz, niye verdiniz? Bu tanka gerçekten Kocaelinin veya
Türkiyedeki endüstrinin ihtiyacı mı var, yoksa bu fabrika
İranda amonyak üreten bir tesis satın almış da bu tesiste
üretilen amonyağı Türkiyeye transfer edecek ve Türkiyenin
çeşitli bölgelerinde ticari faaliyetlerde mi bulunacak, bunun için mi
vermiştiniz? Bunu gerçekten merak ediyorum. Mutlaka Türkiyenin bu
tesislere ihtiyacı var ama bu tesisleri yaparken, Somada
karşılaştığımız olayla
karşılaşmamak için, 17 Ağustos depreminde Kocaelinde
yaşadığımız gibi bir olayla
karşılaşmamak için tekrar, ne yapmamız lazım? Bunun
çevreden uzak yerlerde inşasına izin vermemiz lazım. Ama ne
yapıyoruz? Kentin göbeğinde buna izin veriyoruz.
Derhâl bu konunun
araştırılıp tekrar bir gözden geçirilmesini sizden rica
ediyorum. Gerçekten, Soma gibi sonradan ah vah etmeyelim. Biz deprem
kuşağında yaşayan, deprem bölgesinde yaşayan, deprem
bölgesinde olan bir kentiz. Allah korusun, yarın böyle büyük bir felaketle
karşılaştığımızda binlerce insan ölür,
yüzlerce Somayla karşı karşıya kalırız. Onun
için sizden ricam -biraz sonra depremle ilgili bilgileri de vereceğim- o
konunun tekrar gözden geçirilmesi.
Şimdi,
gerçekten, arkadaşlar, Kocaeli mağdur edilen bir kent. 17
Ağustos 1999 depreminden sonra 3.756 bina hasarlı olarak duruyor
hâlâ. Çok önemli bu
Bana beş
dakika işareti yapma! Gerçi sizi bu konular ilgilendirmiyor.
9.971 konut şu
anda orta hasarlı ve bu konutların tümünde kiracılar oturuyor
arkadaşlar. Belki birkaçında ev sahibi oturuyor olabilir. Tümünde
kiracılar oturuyor ve yüzde 70ine yakın da öğrenciler oturuyor,
başka kentlerden gelmiş, sizin çocuklarınız, sizin
evlatlarınız bu kentte, bu orta hasarlı binalarda oturuyor. Biz
Kocaeli Milletvekiliyle beraber her yıl da Gölcükte anmaya
çıktığımızda, depremle ilgili anma töreninde
yaptığımız konuşmada tedbirlerin alınacağını,
en kısa zamanda bu orta hasarlı binaların
yıkılacağını, kentsel dönüşüm çerçevesinde,
çıkan kanunlar çerçevesinde bunların yerine getirileceğini
söylüyoruz ama Kocaeline bir çivi çakmıyorsunuz. Yazıktır,
günahtır. Kocaeli bunu hak etmiyor. Yarın öbür gün bir felaketle
karşılaştığımızda çok daha büyük ölümlere
neden olabilir. Sadece Kocaeli mi?
Bakın, resmî
kayıtlara göre 17.480 kişi öldü, 23.781 kişi yaralandı, 500
kişi de sakat kaldı ama Kocaelinde kentsel dönüşüm projesi
nereye uygulanıyor, biliyor musunuz Sayın Bakan? Boş arazilere.
Askeriyeden, askerlerden almış olduğunuz arazilerde kentsel
dönüşüm projesi uyguluyorsunuz, bir de fuar alanında kentsel
dönüşüm projesi uygulanıyor. Orada yanan bir AVM vardı, Van
Milletvekilinin kardeşinin AVMsi. Orada kentsel dönüşüm uygulayarak
10 bin metrekare daha fazla bir inşaat yapmasına izin verildi ve onu
resmîleştirdiler. Kentsel dönüşümü Kocaeli Belediyesi böyle
uyguluyor. Yine buna da yazıktır, günahtır diyorum, buna da bir
bakın diyorum.
Onun için ben
burada Kocaeli için bağırdığımda sizin milletvekiliniz
kente gidip Haydar Akar Kocaelinde yaşamıyor galiba. diyor.
Haydar Akar yirmi
dört saatini Kocaelinde geçiriyor. Haydar Akar yaz tatillerinde başka bir
memlekete gitmiyor. Haydar Akar yaz tatilini de Kocaelinde geçiriyor.
Kocaelinin problemlerini elimden geldiğince buraya getirmeye
çalışıyorum. Niye getirmeye çalışıyorum?
Gerçekten Kocaeli örnek gösterilecek bir kent değil çünkü Türkiyenin
değil, Avrupanın en borçlu büyükşehir belediyesine de sahibiz.
Diyecekler ki, Yuvacık Barajından diyecekler
İLYAS
ŞEKER (Kocaeli) Doğrudur,
doğru, doğru, CHPden kalma.
HAYDAR AKAR
(Devamla) Değil, değil. Palavrayı bırak!
Çıkacaksın buraya, aslanlar gibi konuşacaksın. İkide
bir oradan CHPden demeyeceksin.
İLYAS
ŞEKER (Kocaeli) CHPden kalma, doğru.
HAYDAR AKAR
(Devamla) 5,4 trilyonu bize ait, bize,
aslanlar gibi bize ait; 13,8 katrilyonla Avrupa rekoru sizde. Ne yaptın
çiçek böcekten başka? Hiç konuşmayacaksın.
İLYAS
ŞEKER (Kocaeli) Dünyanın en borçlu belediyesi ve CHPden kalma.
HAYDAR AKAR
(Devamla) Evet, dünyanın en borçlu belediyesi sayenizde oldu. Çiçek
böcekten başka, sabah kahvaltılarından başka bir iş
yapmıyorsunuz Körfezde, Körfezde yapmıyorsunuz.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) 30 Martta niye oy verdiler ya?
HAYDAR AKAR
(Devamla) Evet, niye oy verdiklerini ben açıklarım biraz sonra,
biraz daha zamanım olsa, oradan işaret etmezse üç beş dakika
kaldı diye, onları da açıklarım.
Kocaeli ihmal
ediliyor. Kocaeli 70inci, 80inci sırada devlet yatırımı
alıyor. Sizden rica ediyorum: Beni eleştireceğinize bu problemleri
buraya taşıyorum diye, bu problemlerin çözümüne katkı sunun, ben
de size teşekkür edeyim Kocaelinde, diyeyim ki bu arkadaşlarım
Kocaelinin eğitim problemine katkı sunmuşlardır.
Bakın, Fikri Işık Komisyon Başkanı olduğunda ilk
defa Kocaeline bin öğretmen atanmıştır. Her yıl bir
Bayburt kadar büyüyen Kocaelinde yeni dersliklere, yeni öğretmenlere
ihtiyaç vardır. Biz bunu da söyleyebilecek kadar yürekli insanlarız
ama yapmadığınız işleri burada algı yaratıp
da Yapıyorum. diye söylemenin çok doğru olduğunu
düşünmüyorum.
İLYAS
ŞEKER (Kocaeli) Yapılanları göreceksin.
HAYDAR AKAR
(Devamla) Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
İç Tüzükün
86ncı maddesi gereğince oyunun rengini belli etmek üzere ve aleyhte
söz isteyen Aytuğ Atıcı, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın
Atıcı. (CHP sıralarından alkışlar)
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Hükûmetiniz Mersine bir nükleer santral kurmaya kararlı görünüyor. Siz de
göreve yeni geldiniz ama geldiğiniz günden beri Çevre ve Şehircilik
Bakanı olarak bu konuda gıkınız çıkmadı.
Şimdi, bir
yere nükleer santral yapmak hükûmetin tasarrufu olabilir Benim parmak
çoğunluğum var, istediğimi yaparım. da diyebilir; bize
uymaz ama diyebilir ve dedi. Fakat istediğini yapabilmesi için sizin
Hükûmetinizin de onay verdiği uluslararası anlaşmalara göre
çevre etki değerlendirme raporunun olumlu olması gerekir. Peki. Firma
geldi, size bir ÇED raporu sundu Sayın Bakan, dedi ki: Ey Bakanlık,
işte ÇED raporum budur, bana onay verin. Biz de o sırada
kalktık, bu kürsüden Mersine niçin nükleer santral
kurulmamalıdır, Türkiyenin nükleer enerjiye neden ihtiyacı yok,
enerji ihtiyacımızı, büyüyen Türkiyenin enerji
ihtiyacını nasıl karşılayabiliriz; rakamlarla size
anlattık. Siz bizi dinlemediniz. Sonra bir de baktık ki ÇED raporunu
iptal etmişsiniz, reddetmişsiniz. Sevindik, dedik ki: Güzel, iyi
işler oluyor. ve size, Bakanlığınıza bir yazı
yazdım, Bilgi Edinme Kanunu çerçevesinde sizin kurumlara sorduğunuz
ve size verilen cevapları istedim. Bana dediniz ki: Hayır,
bunları vermeyeceğim, git bunları kendi kurumlarından
iste. Tam 54 kuruma yazı yazdım Sayın Bakan, aynı
kanundaki hakkımı kullanarak 54 kurum ve kuruluşa yazı
yazdım. Dedim ki: Siz Çevre ve Şehircilik Bakanının sizden
istediği raporu bana gönderir misiniz? Bunların büyük bir kısmı cevap dahi
vermediler. Suç duyurusunda bulundum. Bir kısmı dedi ki: Cevabı,
git Çevre ve Şehircilik Bakanından al. Diyorum ki: O, beni size
gönderdi. O da diyor ki: Hayır, git oradan al. Bir kısmı
Cevabı verdim ama ben sana cevabımı göndermiyorum. dedi.
Birazdan bu kurumları söyleyeceğim, dudağınız
uçuklayacak Sayın Bakan. Bir
kısmı da dedi ki: Ya ben, Çevre ve Şehircilik
Bakanına verdiğim cevabı sana verip vermeyeceğimi Bakana
soracağım. Hangi kanunda yazıyor Sayın Bakan? Bunları
tek tek size anlatacağım.
Bakın
TÜBİTAK, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu diyor ki:
Ben raporumu açıklamam. Sayın Bakan Boğaziçi Üniversitesi
Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırma Enstitüsü diyor ki: Ben
nükleer santral kurulacak yerle ilgili raporumu sana vermem. Açıkça, net,
hepsini size gönderirim. Kalkınma
Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı diyor
ki: Ben size raporumu göstermem. Sayın Bakan neyi gizliyorsunuz Allah
aşkına? Neden bu raporları halktan gizliyorsunuz? Bu bir devlet
sırrı değil. Bunların hiçbirine ben ulaşamıyorum.
Diyorum ki: Acaba TÜBİTAK vicdana geldi, size, Ey Bakan, buraya nükleer
santral yapmak iyi bir şey değil, çocuklar kanser olur. mu dedi?
Dediyse bana açıklamak zorundasınız veya Kandilli Rasathanesi, Sayın
Bakan, burada Ecemiş fay hattı var. Enerji Bakanı buraya nükleer
santral yapmaya çalışıyor, vebali alıyor, sen buna ortak
olma. Burada yeni bir fay hattı keşfettim. Bu fay hattı
hareketlidir, deprem olur, sen de vebal altında kalırsın. dedi
mi? Ben bunu bilmek istiyorum, Mersin halkı bunları bilmek istiyor.
Hazine
Müsteşarlığı, Kalkınma Bakanlığı Sayın
Bakan, eğer buraya nükleer santral kurulursa tarım biter, turizm biter, balıkçılık biter,
buranın halkı fakirleşir. dedi mi? Neden ÇED raporunu iade
ettiniz, iptal ettiniz? Ben bilmiyorum, ben bu kentin milletvekiliyim ve sizin
bu ÇED raporunu niçin iade ettiğinizi bilmiyorum; bilmeye hakkım var.
Oradaki 1 milyon 100 bin seçmen, 2 milyon insan adına sizin bu bilgileri
kentin milletvekiline verme mecburiyetiniz var.
Bir mecburiyetiniz
daha var: 2nci ÇED raporu geldi elinize. Çalmadığım kapı
kalmadı, 2nci ÇED raporunu da bana vermiyorsunuz.
Şimdi, ben
sizi halkıma havale ediyorum, halkımıza diyorum ki: Çevre ve
Şehircilik Bakanı bizden her şeyi gizliyor. Çıkın,
cevap verin Sayın Bakan.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Tasarının
tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Alınan karar
gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 4 Haziran 2014
Çarşamba günü saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 22.19