TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
97nci Birleşim
4 Haziran 2014 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Mardin Milletvekili Erol
Dora'nın, gözaltındaki kayıplara ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Uşak Milletvekili
Dilek Akagün Yılmaz'ın, Uşakın sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Malatya Milletvekili
Mustafa Şahin'in, Malatyaya yapılan yatırımlara
ilişkin gündem dışı konuşması
V.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İzmir Milletvekili
Alaattin Yüksel ve 27 milletvekilinin, belediyelere sağlanan olanaklar ile
belediyelere yönelik soruşturma ve denetimlerde farklı uygulamalar
yapılmasının yarattığı sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/960)
2.- İzmir Milletvekili
Oğuz Oyan ve 25 milletvekilinin, Tarım Satış Kooperatifleri
ve Birlikleri (TSKB) ile ortaklarının sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/961)
3.- Muğla Milletvekili Nurettin
Demir ve 24 milletvekilinin, İstanbul Arnavutköy Devlet Hastanesindeki
hastaların ölüm nedenlerinin ve sağlık
çalışanlarının sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/962)
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasî Parti Grubu
Önerileri
1.- HDP Grubunun, Mardin
Milletvekili Gülser Yıldırım ve arkadaşları
tarafından, Mardin ilinin Derik ve Kızıltepe ilçelerinde Dicle
EDAŞ tarafından Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Çiftçi Kayıt Sistemi kaydında tarımsal faaliyetlerini sulu
olarak bildiren bölge çiftçilerine kuyu aboneliği olmamasına
rağmen kaçak/usulsüz elektrik kullanımı ile ilgili düzenlenen
elektrik borçlarının tüm boyutlarıyla
araştırılması amacıyla 28/5/2014 tarihinde verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 4 Haziran
2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2.- MHP Grubunun, Erzurum
Milletvekili Oktay Öztürk ve arkadaşları tarafından, 30/3/2014
tarihinde gerçekleştirilen mahallî idareler genel seçimlerindeki gerek
sandık kurullarının gerekse seçim kurullarının iş
ve işlemlerinden kaynaklanan usulsüzlükler ile mevzuat kaynaklı
düzensizliklerle ilgili olarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla 30/4/2014 tarihinde verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 4 Haziran 2014
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun, Giresun
Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu ve arkadaşları
tarafından, tarım alanlarımızda yaşanan kuraklık
ile 29-30-31 Mart 2014 tarihlerinde yurdumuzun bazı bölgelerinde meydana
gelen don afetinin üreticimize ve tarımsal üretimimize vereceği
zararların tespit edilerek çözüm önerilerinin
araştırılması amacıyla 7/5/2014 tarihinde
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
4 Haziran 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
VII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan'ın, Kırıkkale Milletvekili Ramazan
Canın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan'ın, Nevşehir Milletvekili Ebu Bekir
Gizligiderin HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
3.- İstanbul
Milletvekili İhsan Özkes'in, Sakarya Milletvekili Ali İhsan Yavuzun
MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
4.- Kayseri Milletvekili
Yusuf Halaçoğlu'nun, Sakarya Milletvekili Ali İhsan Yavuzun MHP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında
Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Türk Ceza Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun; Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün; İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprakın;
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin; Bursa Milletvekili Sena
Kalelinin; Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker ve 7 Milletvekilinin;
Antalya Milletvekili Yıldıray Sapanın; Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt ve İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun;
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın; İstanbul Milletvekili
Sebahat Tuncelin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın; Bursa
Milletvekili Aykan Erdemirin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın;
Ankara Milletvekili Levent Gökün; Barış ve Demokrasi Partisi Grup
Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Balukenin; İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun; Van Milletvekili Aysel
Tuğlukun; İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve Ankara Milletvekili
Cevdet Erdöl ile 69 Milletvekilinin; Tokat Milletvekili Reşat Doğru
ve 2 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın; Malatya
Milletvekili Veli Ağbabanın; Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun; Gaziantep
Milletvekili Mehmet Şekerin; Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can
ve İstanbul Milletvekili Bülent Turan ile 1 Milletvekilinin Benzer
Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/918, 2/14,
2/25, 2/67, 2/214, 2/218, 2/335, 2/542, 2/571, 2/577, 2/876, 2/960, 2/1060,
2/1087, 2/1369, 2/1648, 2/1675, 2/1830, 2/1864, 2/1883, 2/1941, 2/1973, 2/1982,
2/2115, 2/2149) (S. Sayısı: 592)
IX.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran'ın, bir elektrik şirketi ihalesine
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/41682)
2.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık'ın, Bakanlığa ait bazı
taşınmazların bir vakfa devredileceği iddiasına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/41687)
3.- Kocaeli Milletvekili Mehmet
Hilal Kaplan'ın, 2003 yılından itibaren muhtaç ailelere
yapılan kömür yardımlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/42908)
4.- Manisa Milletvekili Hasan
Ören'in, elektrik ithalatı ile ilgili bir açıklamasına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/42909)
5.- Manisa Milletvekili
Sakine Öz'ün, mevcut doğal gaz dağıtım bölgeleri lisans
kapsamı dışında kalan ilçeler için öngörülen başvuru
şartlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/42910)
6.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel'in, orman alanları ile ilgili
yönetmeliklerde yapılan değişikliklere ve etkilerine
ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/43162)
7.- Tekirdağ
Milletvekili Emre Köprülü'nün, Millî Parklar Yönetmeliği'nde yapılan
değişikliğe ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/43163)
8.- Antalya Milletvekili
Gürkut Acar'ın, Millî Parklar Yönetmeliği'nde yapılan bir
değişikliğe ve millî parkların imara
açılacağı iddiasına ilişkin sorusu ve Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/43164)
9.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt'ün, toprak işleme işi ihalelerine ilişkin sorusu
ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
(7/43165)
10.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık'ın, Bakanlığa bağlı kurum ve
kuruluşların harcamalarının seçim dönemleri öncesinde
artış gösterdiği iddialarına,
Seçim dönemleri öncesinde
taşeron şirketler aracılığıyla işçi alımlarının
artış gösterdiği iddialarına,
Giriş
sınavlarında usulsüzlük yapıldığı gerekçesiyle
bazı kamu personeline ait dosyaların incelemeye
alındığı iddiasına,
İlişkin
soruları ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/43166), (7/43167), (7/43402)
11.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek'in, sulama kooperatiflerinin borçlarına
ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/43396)
12.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık'ın, 2011-2014 döneminde temsil ve ağırlama
ödeneğinden yapılan harcamalara ilişkin sorusu ve Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/43403)
13.- Mersin Milletvekili Ali
Öz'ün, AR-GE faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/43404)
14.- İstanbul Milletvekili
Faik Tunay'ın, Türkiye Jokey Kulübünün özelleştirileceği
iddiasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet
Şimşekin cevabı (7/43534)
15.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, son iki yıl içerisinde
yapılan temsil, ağırlama, tören ve tanıtım
harcamalarına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/43710)
16.- Balıkesir
Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş'ün, Bakanlık ve bağlı tüm
kurumların binalarının engellilerin kullanımına uygun
olup olmadığına ilişkin sorusu ve Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/43712)
4 Haziran 2014 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK
(Erzincan), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)
----- 0 -----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 97nci
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır.
Görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, gözaltındaki
kayıplar hakkında söz isteyen Mardin Milletvekili Erol Doraya
aittir.
Buyurun Sayın Dora.
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Mardin Milletvekili Erol Dora'nın, gözaltındaki kayıplara
ilişkin gündem dışı konuşması
EROL DORA (Mardin)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gözaltında kayıplar
konusu üzerine gündem dışı konuşma yapmak üzere söz
almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
İnsan
hakları savunucuları ve kayıp yakınları
tarafından yaklaşık on dokuz yıldır sürdürülen
gözaltında kayıplar için mücadelede dünyada belirli bir aşama
kaydedildi. Birleşmiş Milletler Kişilerin Gözaltında
Kayıptan Korunmaları ile İlgili Uluslararası Sözleşmesi,
20 Aralık 2006 tarihinde kabul edilip imzaya ve onaya
açılmıştır. Bugüne kadar 91 ülke bu sözleşmeyi
imzalamış olup, onaylayarak yürürlüğe koyan ülke
sayısı 38'dir. Sözleşmeyi onaylayan ülkeler arasında
Arjantin, Ermenistan, Bosna Hersek, Ekvador, Irak, Kazakistan, Nijerya, Peru,
Sırbistan, Tunus, Uruguay ve Zambiya da bulunmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, insan hakları savunucuları ve kayıp
yakınlarının defalarca çağrı yapmasına
karşın, AK PARTİ iktidarının Birleşmiş
Milletler Kayıplar Sözleşmesi'ni henüz gündemine almamış
olması insan haklarına dair yüzeysel ve popülist
bakışının ifadesidir. Türkiye'nin uluslararası
yükümlülükleri Kayıplar Sözleşmesiyle sınırlı
değildir. Bunun yanı sıra, Uluslararası Ceza Mahkemesinin
yargı yetkisini düzenleyen Birleşmiş Milletler Roma Statüsünün
onaylanarak yürürlüğe konması ve Cenevre Sözleşmesi ek
protokollerinin yürürlüğe konması gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'nin benzer suçların işlenmemesi
bakımından irade beyanını göstermesi gerekmektedir. Bu
irade beyanı ortaya konmadığı sürece tüm ülke
yurttaşlarının kaygılarının devam edeceği
ortadadır. İnsan Hakları Derneğinin verilerine göre,
Türkiye'de 940 civarında gözaltında kayıp vakası tespit
edilmiştir. Bu vakalardan yarısından fazlasının
akıbetine hâlâ ulaşılamamıştır. Geçtiğimiz
yıl yaşamını yitiren Berfo Ana'nın oğlu Cemil
Kırbayır'ın akıbetini araştırmak için
sürdürdüğü mücadele hafızalarımıza
kazınmıştır. Bir önceki dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi
İnsan Haklarını Araştırma Komisyonunun Cemil
Kırbayırla ilgili yaptığı araştırma
sonucunda yayınladığı raporda, Cemil
Kırbayır'ın gözaltında işkenceyle öldürüldüğü ve
cenazesinin kaybedildiği belirtilmiştir. Ancak, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin raporlarının üzerinden dört yıl geçmesine rağmen,
Cemil Kırbayır'ı 9 Ekim 1980 tarihinde Kars'ta öldürenler
hakkında etkili soruşturma yapılmamış ve bir kamu
davası da açılamamıştır.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'de cezasızlık politikası maalesef devam
etmektedir. 1992-1994 tarihleri arasında Mardin ili Derik ilçesinde
gözaltına alınıp kaybedilen ve daha sonra kaybedilen
insanların kemiklerinin toplu mezarda bulunması üzerine hakkında
dava açılan Musa Çitil, yargılandığı Çorum 2.
Ağır Ceza Mahkemesince beraat ettirilmiştir. Çitil dosyası,
Türkiye'de cezasızlığın bir devlet politikası olarak
uygulandığının çok tipik bir örneğini
oluşturmaktadır. Gözaltında kayıpların akıbetinin
araştırılması ve sorumlularının yargı önüne
çıkarılmasındaki en önemli sorun, sürekli olarak cumhuriyet
savcılarının cezasızlık politikasının bir
gereği olarak zaman aşımı taktiğine
başvurmalarıdır. Zaman aşımına girmeyen
dosyalarda ise Çitil örneğinde görüldüğü gibi cezasızlık
uygulanmaktadır. Gözaltında kaybetme insanlığa
karşı suçtur. İnsanlığa karşı suçlarda zaman
aşımı kavramı uygulanamaz.
Değerli
milletvekilleri, unutturulmaya çalışılan anaların,
babaların, kardeşlerin akıbeti açığa
çıkarılmadıkça ve bize bu sonsuz acıları yaşatan
karanlık güçlerden hesap sorulmadıkça insanlığın
vicdanı hep yaralı kalacaktır. Toplumsal muhalefeti
bastırmak amacıyla yargısız infazlar ve katliamların
bir parçası olarak başvurulan bu yöntemle toplumda korku ve
belirsizlik yaratılmak ve böylece muhalif güçler
dağıtılmaya ve sisteme karşı mücadele etmekten
vazgeçirilmeye çalışılmaktadır.
Geçmişin
bütün hukuksuzluğunu toplumsal belleğin unutkanlığına
havale ederek demokratik bir devlet ve toplum inşa etmek
imkânsızdır. Bu vesileyle başta iktidar partisi olmak üzere,
Mecliste grubu bulanan tüm partilere sesleniyorum: Gözaltında kaybetme
insanlığa karşı suçtur. Bu suçun etkili
soruşturulabilmesiyle ilgili Birleşmiş Milletler
Sözleşmesinin bir an önce onaylanması ve yürürlüğe girmesi
gerekmektedir. Sözde değil ama gerçekten demokratik, laik bir sosyal hukuk
devleti olabilmenin yolu, geçmişle
yüzleşme ve sorumluları yargı önüne çıkarabilme iradesini
göstermekten geçmektedir. Bunları tekrar bütün Genel Kurulumuza
hatırlatıyor, bu anlamda gereken duyarlılığın
gösterileceğini bekliyor, tekrar Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı ikinci söz, Uşakın
sorunları hakkında söz isteyen Uşak Milletvekili Dilek Akagün
Yılmaza aittir.
Buyurun Sayın Akagün.
2.-
Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz'ın, Uşakın
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; bugün milletvekili olduğum
Uşak ilinin sorunlarını sizlerle paylaşmak için gündem
dışı söz almış bulunuyorum.
Öncelikle Somada 301 insanımızın,
emekçimizin iş cinayetinde hayatını kaybetmesi nedeniyle ve
onlardan bir tanesi de Uşakta olan Karahallı ilçesindeki
İbrahim Çırak olması nedeniyle hem bütün Türkiye'deki
vatandaşlarımıza hem de Uşaktaki hemşehrilerimize
başsağlığı diliyorum.
Biz Kütahyadaki
ve Uşaktaki ailelerin yanına gittiğimizde bu cinayetlerin,
iş cinayetlerinin sorumlularının bulunması için ve hem
siyaseten hem de işletme sorumlularından hesap sorulması için ve
bundan sonra da iş güvenliği önlemlerinin alınabilmesi için her
türlü mücadeleyi yapacağımıza söz verdik. Ben yeniden bu Meclis
kürsüsünden bütün hemşehrilerime bu sözümün arkasında olduğumu
söylemek istiyorum.
Uşak deyince
ne aklınıza geliyor sevgili milletvekilleri, onu bir gözden geçirelim
isterseniz, biliyor musunuz, tanıyor musunuz Uşakı? İlk
elektriğin kullanıldığı Anadolu ilidir Uşak.
İlk şeker fabrikası Nuri Şeker Fabrikası 1926
yılında kurulmuştur cumhuriyetten hemen sonra. Yunan
Başkomutanı Trikopisin esir alındığı ildir
Uşak yani resmî olarak Kurtuluş Savaşımızın
başarıya ulaştığı yerdir Uşak. Aynı
zamanda Karun hazinelerinin bulunduğu ve sergilendiği ildir. Yine,
halısı, kilimi, tarhanası
Aslında Uşak
keşfedilmemiş bir mücevher gibidir. Tanıtımını
yeterince ne yazık ki yapamadığımız bir ildir
Uşak. Aynı zamanda dünyanın ikinci uzun kanyonu Ulubeydedir,
Uşaktadır, bu kanyonun tanıtımı için olağanüstü
mücadele veren Ulubey Belediye Başkanımız ve
Kaymakamımızı ben buradan saygıyla selamlıyorum, hafta
sonu olan Ulubey Kanyon Festivaline bütün milletvekillerimizi de davet
ediyoruz.
Uşakın
en önemli konularından bir tanesi ve aynı zamanda belki hiçbirinizin
yeterince bilmediği şeylerden bir tanesi üzerine değinmek
istiyorum: Ulusal sermayenin temsilcisi müteşebbis ruha sahip
Uşaklı iş adamlarımız ne yapıyor, neyi üretiyor
bugün size onlardan biraz bahsetmek istiyorum. Tarlasız pamuk üretiyoruz
sevgili arkadaşlar, tekstil teleflerinden bu iplikler üretiliyor
Uşakta. Yine aynı şekilde, koyunsuz yün üretiyoruz. Pet
şişeden -özellikle dikkatinizi çekmek için bu malzemeleri getirdim-
elyaf üretiyoruz. Aynı zamanda görmüş olduğunuz gibi araba
tekerlerinden şu şekilde ürünler üretiyoruz özellikle yerlerde
kullanabilmek için, işlenmiş hâli olan tartan zeminler üretiyoruz.
Bunların pek çoğunu belki hiçbiriniz bilmiyorsunuz. Biz
yaklaşık yüz yıldır yünleri yeniden dönüştürüyoruz ve
ekonomiye katkı koyuyoruz. 1980den bu yana tekstil teleflerini üretiyoruz
ve yeniden ekonomiye kazanılmasını sağlıyoruz. On
yıldır pet şişeden elyaf üretiyoruz, araba lastiğinden
biraz önce gösterdiğim ürünleri üretiyoruz. Aynı zamanda bu tekstil
teleflerinin iplerini kullandığımız battaniyeler
üretiyoruz, Türkiye üretiminin yüzde 90ını Uşakta
gerçekleştiriyoruz. Yani Uşak geri dönüşümde günlük üretimi
1.045 ton olan bir ildir. Türkiyenin geri dönüşüm üretiminin yüzde 80ini
Uşakta biz üretiyoruz. İtalya, İspanyadan sonra dünyada 3üncü
merkezdir Uşak geri dönüşüm konusunda. Geri dönüşüm sektöründe
18 bin kişiyi Uşakta istihdam ediyoruz.
Bunlarla
yetinmiyoruz ithal ipliğe daha fazla ihtiyaç olmaması için işte
bu geri dönüşüm ürünlerini biz kullanıyoruz, aynı zamanda
çevreye duyarlı bir geri dönüşüm ürününü yapıyoruz ama yeterince
destek alamıyoruz. Burada Hükûmet yetkilileri de yok, onların
asıl duymasını isterdim. Biz sadece Uşak için değil,
her yer için sektörel destek istiyoruz. Ne istiyoruz? Eski ve yeni demeden
enerji desteği istiyoruz, sigorta primi desteği istiyoruz, vergi
indirimi istiyoruz. Hurdanın geri dönüşümünde o ürünlere yüzde
sıfır KDV uygulanırken tekstilden yeniden ürettiğimiz
ürünlere yüzde 8 KDV uygulanıyor; bunun kaldırılmasını
istiyoruz. Eğer, Türkiyede, geri dönüşümde ileriye giden diğer
illerde olduğu gibi, Uşaka da yeterince destek verilirse
Türkiye ekonomisine çok ciddi anlamda
destek verileceğini ve ihracatın daha çok artacağını,
cari açığın daha da azalacağının bilinmesini
istiyoruz. Aynı zamanda tekstil ve hazır giyim ürünlerinde geri
dönüşüm için depolama yerlerinin olması gerektiğini ve tekstil
tedarik zincirinin oluşturulması gerektiğini düşünüyoruz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) Aslında, ben
bunları söylerken Sayın Bakanların burada olması
gerektiğini ve Uşaktaki geri dönüşümle beraber tüm Türkiyedeki
geri dönüşüm sektörüne yeterince destek verilmediğinin onlar
tarafından burada bilinmesini isterdim. Ama umarım iktidar
milletvekili arkadaşlarım bu işin takipçisi olacaklardır.
Hep beraber bu işi takip edeceğiz ve Uşaka daha fazla destek
verilmesi konusunda çaba sarf edeceğimize inanıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı üçüncü söz, Malatyada
yapılan yatırımlar hakkında söz isteyen Malatya
Milletvekili Mustafa Şahine aittir.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak)
Başkanım, yerimden kısa bir açıklama yapabilir miyim?
BAŞKAN Sayın Vekilim, böyle bir uygulamam
yok, biliyorsunuz.
Sayın Şahin, buyurun.
3.-
Malatya Milletvekili Mustafa Şahin'in, Malatyaya yapılan
yatırımlara ilişkin gündem dışı
konuşması
MUSTAFA ŞAHİN (Malatya) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Özellikle Malatyamıza yapılmış olan
ve yapılmaya devam eden yatırımlarla alakalı söz
almış bulunmaktayım.
AK PARTİ iktidarları dönemlerinde ülkemizde ve
Malatyamızda ekonomi, sosyal, eğitim, sağlık,
ulaşım, turizm ve kültür alanlarında birbirinden değerli
çalışmaların gerçekleştiğini görmekteyiz.
Doğu ile batı arasında bir köprü görevi
gören Malatya ilimiz, devlet yatırımlarında 2002den bu tarafa 9
katrilyon civarında yatırım alarak bölgesinde her geçen gün
cazibe merkezi olmaya yönelen, Büyükşehir olan bir ilimizdir. Türkiyede
ve Malatyamızda bahsettiğimiz bu somut adımları atarken,
aynı zamanda, insanımızın daha iyi koşullarda insanca
yaşaması için temel hak ve özgürlükler, din ve vicdan hürriyeti,
düşünce ve ifade özgürlüğü alanında yapmış
olduğumuz çalışmalarla dil, din, ırk, mezhep ayrımı
yapmaksızın her kesimden insanımızı rahatlatacak
sessiz devrimleri de gerçekleştirmekteyiz. Temel hak ve özgürlükler
konusunda şüpheci değil, insanına güvenen,
kısıtlayıcı değil, özgürlükçü bir
yaklaşımı ne mutlu ki hayata geçirmekteyiz. Bizler tüm bu çalışmaları
yaparken uluslararası kuruluşlar istediği için değil, insanımız
bu hak ve özgürlüklere layık olduğu için yapmaktayız.
İşkence, gözaltında ölüm, kayıp, faili meçhul cinayetler
gibi demokratik hukuk devletinde kabul edilmez uygulamaların üstüne
ciddiyetle gidilerek şeffaflık sağlanmıştır.
Değerli milletvekilleri, özgürlükler demokrasinin
özünü ve temelini oluşturur. Bizden önceki hükümetler bu ülkede temel hak
ve özgürlükler, din ve vicdan hürriyeti, düşünce ve ifade özgürlüğü
gibi alanlarda insanlarımızı kamplaştırıp
ayrıştıran, herkesi birbirinden şüphe edecek bir duruma
getiren, insan hakları ve özgürlükler adına hiç de
yakışmayacak nahoş, bir o kadar da çirkin uygulamaların
yapıldığını bilmekteyiz.
Değerli
arkadaşlar, insanların inançlarına, yaşam tarzlarına,
hak aramalarına hukuki olmayan müdahale türleriyle
karşılaşıp
Bir kesim, ikna odalarında
geleceğimize, geleceğimizin teminatı olan sevgili gençlerimize
yapılan psikolojik baskıları gerçekleştirirken, bir kesimin
de inançları gereği üniversitelerde başörtüyle eğitimlerine
devam etmek için yaptıkları demokratik hak
arayışlarına Başörtüsü füruattır. diyerek
insanlarımızın inançlarını hafife
aldıklarını da gördük.
Malatyamızda
düşünce, özgürlük ve insan hakları alanında mütedeyyin,
muhafazakâr insanların bu dönemde adını dahi
koyamadıkları silahlı terör örgütü olmakla suçlanarak
özgürlükleri çalınan Zekeriya Şengöz, Fahri Memur, Nurettin Kayan ve
yüzlerce insanımız istiklal mahkemelerini bile aratmayacak türden
adil olmayan hukuk ve insanlık dışı zulümlerden ve işkencelerden
sonra yerel mahkemenin beraat kararına rağmen dönemin malum
Yargıtay 8. Dairesinin huzur kenti olan Malatyamıza haddini
bildirmek adına terör örgütü liderliği yaftasıyla mahkûm
edildiler. O dönemde Malatyamızda insanlarımızın demokratik
hakkı olan inanç özgürlüklerine karşı yapılan bu zulme
karşı bir dik duruş
sergilenmiş ve demokratik çerçevede haklarını
aramışlardır. Hiçbir zaman silahlı eylem, molotof, sapan ve
bilyeyle tanışmayan bu mütedeyyin yüzlerce insanımızın
şu an suça bulaşmamış olsalar bile burası çok
manidar- ileride ülke için, devlet için tehlike ve tehdit oluşturabilme
ihtimaliyle özgürlükleri maalesef gasbedildi. Bu mütedeyyin
insanlarımız, yapılan tüm bu baskılara rağmen ne
yeraltına inmeyi düşündüler, ne illegal herhangi bir oluşuma
meydan verdiler.
Evet,
yukarıda ifade etmiş olduğum eylem türlerine sarılmadan
vatanına, milletine, inancına sadık birer nesil yetiştirmek
için hayatlarını bu uğurda dizayn etmeye
çalışmaktalar. Çünkü bu insanlarımız inanmış
olduğu değerler gereği kendi asil duruşlarına
yakışanı yaptılar ve yapmaya da devam etmekteler.
Geçen hafta
denetimli serbestlik kapsamında hapishaneden çıkan Zekeriya
Şengöz ve arkadaşları, gerçekten daha önce af kapsamına
alınması için gündeme gelen teklifleri ellerinin tersiyle iterek,
Kesinlikle biz bu konuda suçlu değiliz, biz insanlarımıza,
ülkemize hizmet için adanmış insanlar olmamıza rağmen
Evet, halkımız tarafından kendilerine iade edilen
itibarlarının devlet tarafından da mutlaka iade edilmesini
beklemekteler. Gerçekten Malatyamız bugüne kadar bu arkadaşlarımızın
göstermiş oldukları o dik duruş sayesinde, yapmış
oldukları güzel kültürel faaliyetler neticesinde gençler, bugün sokaklarda
hiçbir zaman için ne polisine ne devletine ne de insanlığa
karşı zarar vermemektedirler.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündeme geçiyoruz
.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, okutuyorum:
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel ve 27 milletvekilinin, belediyelere
sağlanan olanaklar ile belediyelere yönelik soruşturma ve
denetimlerde farklı uygulamalar yapılmasının
yarattığı sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/960)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Belediyelere
sağlanan olanaklar ve belediyelere yönelik soruşturma ve denetimlerde
farklı uygulamalar yapılmasının yarattığı
sorunların tespiti, belediye denetimlerinde objektif ilkelerin geçerli
kılınmasını sağlayacak önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasa'nın 98, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105'inci
maddeleri kapsamında Meclis araştırması açılması
konusunda gereğini arz ederiz.
1) Alaattin Yüksel (İzmir)
2) Mustafa
Moroğlu (İzmir
3) Hülya Güven (İzmir)
4) Ali Haydar Öner (Isparta)
5) Celal Dinçer (İstanbul)
6) Veli Ağbaba (Malatya)
7) İhsan Özkes (İstanbul)
8) Namık Havutça
(Balıkesir)
9) Ali Serindağ (Gaziantep)
10) Uğur Bayraktutan (Artvin)
11) Emre Köprülü (Tekirdağ)
12) Ali Demirçalı (Adana)
13) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
14) Mahmut Tanal (İstanbul)
15) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
16) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
17) Binnaz Toprak (İstanbul)
18) Bülent Tezcan (Aydın)
19) Melda Onur (İstanbul)
20) A. Haluk Koç (Samsun)
21) Mevlüt Dudu (Hatay)
22) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
23) Sakine Öz (Manisa)
24) Özgür Özel (Manisa)
25) Ramis Topal (Amasya)
26) Selahattin Karaahmetoğlu (Giresun)
27) Haluk Ahmet Gümüş (Balıkesir)
28) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
Gerekçe:
Belediyelerin görev, sorumluluk ve yetkileri Anayasa ve
kanunlarla belirlenmiştir. Belediyeler, bölgelerindeki tüm
vatandaşlara, dil, din, ırk, cinsiyet ve siyasi görüş
ayrımı yapmaksızın hizmet götürmekle yükümlüdürler. Bu
nedenle merkezî yönetim, tüm belediyelere, belediye yönetimlerinin hangi
partilerde olup olmadığına bakmaksızın, objektif
ilkelere göre eşit olanaklar sağlamalıdır. Aynı
zamanda, sağlanan bu olanakların verimli ve yerinde
kullanılıp kullanılmadığının da yine
objektif ilkeler doğrultusunda denetlenmesi merkezî yönetimin ve ilgili
denetim kuruluşlarının sorumluluğundadır.
Ancak son dönemde yaşanan olaylar belediyeler
arasında hem sağlanan olanaklar açısından hem de denetim ve
soruşturmalar açısından ciddi bir çifte standart
yaşandığını ortaya koymaktadır. İktidar
partisinden seçilmiş belediyelerin yöneticileriyle ilgili soruşturma
izni istemlerine genellikle izin verilmediği görülmektedir. Yolsuzluk
olayları kamuoyuna yansıyan belediyelerle ilgili de yine yasal
denetim yolları işletilmek yerine, iktidar partisinin Genel
Merkezinde kararlar alındığı iddia edilmektedir. Buna
karşın, muhalefet partisinden seçilmiş belediyeler ise
operasyonların hedef tahtası hâline getirilmiştir. İsimsiz,
imzasız ihbar mektuplarıyla başlatılan ve devam ettirilen
birçok soruşturmayla belediye başkanları ve yöneticileri
yıpratılmaya çalışılmıştır.
Bu tür uygulamaların somut örneklerinden biri de
İzmir Büyükşehir Belediyesinde yaşananlardır.
Yaklaşık bir yıldır İzmir Büyükşehir
Belediyesinde 8 mülkiye müfettişi, 8 Sayıştay denetmeni, 52
vergi denetmeni, 8 özel yetkili savcının görevlendirdiği
bilirkişi, 20 müfettiş olmak üzere 96 kişi denetim ve inceleme
yapmaktadır. Halkın oylarıyla seçilmiş Belediye
Başkanı "suç örgütü lideri", belediye yöneticileri
"örgüt üyesi" olarak yargılanmakta, neredeyse İzmir
Büyükşehir Belediyesi suç örgütü olarak görülmektedir. Bu
uygulamaların denetim sistemi ve demokrasiyle açıklanabilir tarafı
yoktur.
Kamuoyunda belediyelere yönelik operasyonların
siyasi amaçlarla yapıldığı görüşü yaygındır.
Bu görüşü destekleyen örnekler de fazlasıyla mevcuttur.
Operasyonların amacı her ne kadar belediye yönetimlerini
başarısız göstermek, çalışmalarını
engellemek, itibarsızlaştırmak ise de sonuçta bundan en büyük
zararı vatandaşımız görmektedir. Belediyeler
çalışamaz hâle gelmekte ve vatandaşa sunulan hizmetin
niteliği ve niceliği düşmektedir. Bu nedenle siyasi
operasyonlara bir an önce son verilmelidir.
Ayrıca mali
konularda da belediyeler arasında ayırımcılık
yapılmaktadır. Devlet kaynaklarının ve uluslararası
hibe programlarının belediyelere eşit şekilde
aktarılmadığı bilinmektedir. Ankara Büyükşehir
Belediyesinin hazineye ve diğer kamu kurumlarına olan
borçlarının yapılandırılması, borçların
hazineye devrinde veya silinmesinde tanınan ayrıcalıklar,
bazı belediyelerin kentsel dönüşüm projeleri onay beklerken, Ankara
Büyükşehir Belediyesinin projelerinin kısa sürelerde Bakanlar Kurulu
onayından çıkması, iktidarın yalnızca Ankara'daki
ayırımcı uygulamalarına örnektir. İstanbul
Büyükşehir Belediyesiyle ilgili pek çok örnek de kamuoyunun
hafızasındadır.
İktidar ve
muhalefet belediyeleri arasındaki farklı uygulamaların
yarattığı olumsuzlukların belirlenmesi, belediyelere
eşit olanakların sağlanması, olanakların yerinde ve
verimli şekilde kullanılıp
kullanılmadığının objektif denetiminin
sağlanması amacıyla Meclis araştırması
açılması gerekli görülmektedir.
2.-
İzmir Milletvekili Oğuz Oyan ve 25 milletvekilinin, Tarım
Satış Kooperatifleri ve Birlikleri (TSKB) ile ortaklarının
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/961)
11/06/2012
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Tarım
Satış Kooperatif ve Birlikleri (TSKB) ile ortaklarının
ihtiyaçlarının karşılanması, olumsuzlukların
gerçek boyutuyla ortaya konulması için gerekli politikaların
belirlenmesi ve yasal düzenlemelerin yapılabilmesi amacıyla
Anayasanın 98 ve İç Tüzükün 104 ve 105inci maddelerine göre Meclis
araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1)
Oğuz
Oyan (İzmir)
2)
Ali
Demirçalı (Adana)
3)
Özgür
Özel (Manisa)
4)
Emre
Köprülü (Tekirdağ)
5)
Mahmut
Tanal (İstanbul)
6)
Kadir
Gökmen Öğüt (İstanbul)
7)
Ahmet
İhsan Kalkavan
(Samsun)
8)
Mustafa
Serdar Soydan (Çanakkale)
9)
Gökhan
Günaydın (Ankara)
10)
Binnaz
Toprak (İstanbul)
11)
Ali
Haydar Öner (Isparta)
12)
Celal
Dinçer (İstanbul)
13)
Bülent
Tezcan (Aydın)
14)
A.
Haluk Koç (Samsun)
15)
Mevlüt
Dudu (Hatay)
16)
Ali
Özgündüz (İstanbul)
17)
İhsan
Özkes (İstanbul)
18)
Durdu
Özbolat (Kahramanmaraş)
19)
Sakine
Öz (Manisa)
20)
Haydar
Akar (Kocaeli)
21)
Ramis
Topal (Amasya)
22)
Selahattin
Karaahmetoğlu (Giresun)
23)
Haluk
Ahmet Gümüş (Balıkesir)
24)
Mehmet
S. Kesimoğlu (Kırklareli)
25)
Ali
Serindağ (Gaziantep)
26)
Namık
Havutça (Balıkesir)
Gerekçe:
IMF ile 09/12/1999
tarihli ilk Niyet Mektubuyla başlatılan kapsamlı stand-by
programı çerçevesinde tarımsal destekleme politikalarının
ve tarımsal destekleme kuruluşlarının yeniden
yapılandırılması özel olarak vurgulanmış ve TSKB
için yeni bir çerçeve kanunun çıkarılması öngörülmüştü.
Dünya Bankasına 10/03/2000 tarihinde verilen Niyet Mektubuyla da bu
kararlılık vurgulanmış ve tarımda öngörülen yeniden
yapılandırma, Tarım Reformu Uygulama Projesi (ARIP) olarak
adlandırılarak Dünya Bankasının gözetimine
bırakılmıştı. Alışılmışın
dışında bir uygulamayla, ön taslağı Dünya Bankası
öncülüğünde hazırlanan TSKB taslağı, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığınca son şekli verilerek TBMM'de 1/6/2000 tarihinde
4572 sayıyla kabul edilmişti. TSKB için yeni bir model öngören 4572
sayılı Kanunla, bir de Yeniden Yapılandırma Kurulu (YYK)
oluşturulmuştu.
Kanunun
yürürlüğe girmesinden sonraki süreçte öngördüğü modelin
uygulanabilirliğinin bulunmadığı ortaya
çıkmış ve dolayısıyla yeni modelin faaliyet ve
sürekliliği için bir gözetim ve denetim birimi olarak öngörülen YY
Kurulunun çalışmaları da başarısızlıkla
sonuçlanmıştır. 7 kişiden oluşan üyelerinden
yalnızca birinin TSKB temsilcisi olduğu, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığının yönlendiriciliğinde çalışan ama
Dünya Bankası uzmanlarının telkinlerine de açık olan YYK
modeli, birlikleri, verimli tarımsal sanayi tesislerini de elden
çıkarmaya zorlayan ve TSKB'lerin dikey tümleşme çabalarını
aksatan bir rolde olmuştur.
Sonuçta, 28 Ekim
2007 tarihli ve 26684 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 2008
Yılı Programında "Tarımsal Yapının
Etkinleştirilmesi" ana başlığı altında ve
"3. Politika Öncelikleri ve Tedbirler" alt
başlığında, "Birliklerin, sürdürülebilir mali ve idari
yapılara sahip olması yönünde düzenlemelerin yapılması ve
4572 sayılı Kanunda yeniden yapılandırma dönemiyle ilgili
olarak yer alan geçici maddelerin kaldırılması amacıyla
4572 sayılı Kanunda değişiklik yapan bir kanun
çıkartılacaktır." tedbirine yer verilmiştir. Ancak
bugüne kadar bu yönde bir düzenleme ne yazık ki
yapılmamıştır. 4572 sayılı Kanun on iki
yıldır yürürlükte olmasına, geçici süreli YYK işlevini
bitirmesine, TSKB'ler DFİF borçlulukları üzerinden yeni bir mali
krizle karşı karşıya kalmalarına,
dolayısıyla yeni bir düzenleme gereksinimi yıllardır had
safhaya varmış olmasına karşın, Hükûmet kanadındaki
hareketsizlik sürmektedir. Araştırma önergemizin ana gerekçesi de
buradan kaynaklanmaktadır. Bu çerçevede 4572'nin Geçici 1/D maddesinin de
yürürlükten kaldırılması uygun olacaktır.
Birliklerin
sürdürülebilir mali yapıya kavuşturulması için ürün alım
dönemlerindeki finansman sorunları da mutlaka giderilmelidir. Bu
bağlamda, 4572 sayılı Kanunun Geçici 1inci maddesinin (E)
fıkrasının üçüncü bendinde yazılı olan
"Kooperatif ve birliklere, (...) Devlet veya diğer kamu tüzel
kişilerinden herhangi bir mali destek sağlanamaz"
anlayışının mutlaka değiştirilmesi
şarttır. Bu anlayış, TSKB'leri tedricen tasfiyeye
sürükleyen bir anlayıştır ve Anayasa'nın
"Kooperatifçiliğin geliştirilmesi"ni düzenleyen 171inci
maddesine esastan aykırıdır. Bu nedenle, Geçici 1/E'nin
yürürlükten kaldırılması gerekmektedir.
Bu nedenle
TSKB'lerin Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu'na olan kredi
borçlarının ilk, anapara tutarlarının uzun vadeli faizsiz
bir ödeme planıyla yeniden yapılandırılması ve bunun
dışında kalan borçlarının, faizler ve ferîlerinin
tamamının Hazinece üstlenilerek tasfiye olunmasının
sağlanması yerinde olacaktır.
Bütün bu sorunlar
ve yasal boşluklar ile gecikmeler göz önüne
alındığında, TSKB'lerin ürün alım sisteminin
yukarıda açıklanan sakıncaları giderecek şekilde
yenilenmesinin tartışılması, 5488 sayılı
Tarım Kanununda öngörülen ama bir türlü uygulanamayan fark ödeme
sisteminin ayrıntılarının belirlenebilmesi, çiftçilerin bir
destekleme sisteminden neler beklediklerinin saptanabilmesi açısından
bir Meclis araştırma komisyonunun çalışmasına ihtiyaç
olduğu düşünülmektedir.
3.-
Muğla Milletvekili Nurettin Demir ve 24 milletvekilinin, İstanbul
Arnavutköy Devlet Hastanesindeki hastaların ölüm nedenlerinin ve
sağlık çalışanlarının sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/962)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
İstanbul
ilindeki Arnavutköy Devlet Hastanesinde 28/01/2012 ve 30/01/2012 tarihleri
arasında otuz altı saat içinde peş peşe ölen 5
hastanın ölüm nedenlerinin araştırılması ve bu kurumda
sağlık çalışanlarına mobbing
yapıldığı iddialarının önlenmesi için gerekli
tedbirlerin ivedilikle alınması amacıyla, Anayasa'nın 98 ve
İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri uyarınca Meclis
araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1) Nurettin Demir (Muğla)
2) Özgür Özel (Manisa)
3) Emre Köprülü (Tekirdağ)
4) Mahmut Tanal (İstanbul)
5) Kadir Gökmen
Öğüt (İstanbul)
6) Ali
Demirçalı (Adana)
7) Uğur
Bayraktutan (Artvin)
8) Ahmet İhsan
Kalkavan (Samsun)
9) Mustafa Serdar
Soydan (Çanakkale)
10) Binnaz Toprak (İstanbul)
11) Ali Özgündüz (İstanbul)
12) Ali Haydar Öner
(Isparta)
13) Bülent Tezcan (Aydın)
14) A. Haluk Koç (Samsun)
15) Mevlüt Dudu (Hatay)
16) İhsan
Özkes (İstanbul)
17) Celal Dinçer (İstanbul)
18) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
19) Sakine Öz (Manisa)
20) Haydar Akar (Kocaeli)
21) Ramis Topal (Amasya)
22) Selahattin
Karaahmetoğlu (Giresun)
23) Haluk Ahmet
Gümüş Balıkesir)
24) Mehmet S.
Kesimoğlu (Kırklareli)
25) Ali
Serindağ (Gaziantep)
Genel gerekçe:
İstanbul
Arnavutköy Devlet Hastanesinde gerekli şartları oluşturulmayan
yoğun bakım ünitesine hasta kabul edildiği, üçüncü basamakta
tedavisi gereken hastaların sevk edilmediği, yaklaşık 40
metrekare alanı olan birime 6 yoğun bakım yatağı
konduğu, enfeksiyon amili olan hastaların
alındığı izolasyon odasının
olmadığı, yeterli temizlik personeli olmadığı ve
yeterli malzeme sağlanmadığından hastaların eks
olduğu yani öldüğü belirtilmiştir. Sayıştayın
2005-2008 yıllarında verdiği raporlara rağmen gerekli
düzenlemelerin zamanında yapılmadığı tespit edilmiştir.
a) Sağlık Bakanlığı
Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanan
"yoğun bakım ünitelerinin standartları" 2008/53 no.lu
Genelge -25/07/2008 tarih ve 28223 sayı- ile belirtilmiştir.
b) 20 Temmuz 2011 tarih ve 28000 sayılı
Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Yataklı
Sağlık Tesislerinde Yoğun Bakım Hizmetlerinin Uygulama Usul
ve Esasları Hakkında Tebliğ'in 5inci ve 6ncı maddesine,
Sağlık Bakanlığına bağlı kurumlarda
uyulmadığı ve gerekli metrekare alanların ve nitelikli
personellerin bulunmadığı tespit edilmiştir. Ayrıca,
üçüncü basamak hastaların ikinci basamakta kabul edildiği
görülmüştür.
c) Sağlık Bakanlığı
Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanan,
yoğun bakım servislerine hasta yatırılması
hakkındaki 2011/26 sayılı Genelge 01/04/2011 tarih ve 14712
sayı ile yayımlanmıştır. Bu maddede belirtilen, Sağlık
Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından
yayımlanan, yoğun bakım servislerine hasta
yatırılması hakkındaki 2011/26 sayılı Genelgeye
uyulmadığı kaydedilmiştir.
Sayıştayın
2005-2008 yıllarında verdiği raporlara rağmen, gerekli
düzenlemelerin zamanında yapılmadığı tespit
edilmiştir.
Ayrıca,
hastanede diyaliz cihazları olmasına rağmen cihazların
kurulmadığı, hastane başhekiminin arkadaşı olan
Özel Arnavutköy Hastanesine hastaların yönlendirildiği, hastanede 5
kadın doğum uzmanı olduğu dönemlerde bile doğumhanenin
açılmadığı ve hastaların dışarıya
yönlendirildiği belirtilmiştir. Arnavutköy Devlet Hastanesinde
doğum yaptırılmadığı, sadece özel durumlarda
hastaların "seksiyo"ya alınarak doğum
yaptırıldığı görülmüştür.
200 yataklı
olarak planlanarak açılmasına rağmen hâlen yaklaşık 90
yatak kapasitesi ile çalıştığı, hastanenin diğer
yatak katlarının açılmadığı, hastane
başhekiminin hasta bakmadığı, sağlık
çalışanları üzerinde sürekli baskı kurduğu ve hakaret
ettiği, gereksiz yere savunmalar isteyerek sağlık
çalışanlarına ceza verdiği, fiziki şiddete yönelen
eylemler yapıldığı iddia edilmektedir.
Bahsedilen
hastanenin "borçluluk katsayısı" belirtildiği gibi ise
kurum çalışanlarına şu an dağıtılan döner
sermaye ödemesini gerçekleştirmesi mümkün olmadığından, bu
durumda daha sonradan çalışanlara geri ödemek üzere zimmet
çıkartılabileceği belirtilmektedir.
34 GA 1224
plakalı, kuruma hizmet için kiralanan aracın hastanenin
otoparkında olmadığı, her sabah başhekimi evinden
işe ve akşam işten eve götürdüğü de belirtilmektedir.
Adı geçen Arnavutköy Devlet
Hastanesi ile Özel Arnavutköy Devlet Hastanesi başhekimlerinin
arkadaş olmaları nedeni ile doğum hastaları ve diyaliz
hastalarının buraya yönlendirilmesinin "tesadüf olmadığı"
da iddialar arasındadır. Arnavutköy Devlet Hastanesi Başhekimi
Operatör Doktor Yaşar Doğan'ın göreve geldiği tarih
itibarıyla Özel Arnavutköy Hastanesinin kadın doğum ve diyaliz
hastalarındaki artış da merak konusudur.
Hastanenin giderinin-gelirinin
oranı arasında büyük farklılık olduğu ve 90
yataklı bir hastaneye göre 2012 yılı ilk beş aylık
hizmet alım rakamının 4 milyon 596 bin 10 TL 20 kuruş
olduğu ifade edilmektedir. Buna karşılık hizmetlerin kaliteli
verilmediği ifade edilmektedir. Ayrıca, yapılan ihalelerin
kuruma edinimi sırasında uygunsuzluklar olduğu ifade
edilmektedir.
Yukarıdaki bilgiler dâhilinde
İstanbul Arnavutköy Devlet Hastanesiyle ilgili olarak araştırma
yapmak, sağlık çalışanlarının
sıkıntısını çözmek ve hastaların basit
nedenlerden hayatını kaybetmelerini önlemek adına Meclis
araştırması açılması kaçınılmaz
olmuştur.
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak
ve Meclis araştırması açılıp açılmaması
konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Halkların Demokratik Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
Okutuyorum:
VI.-
ÖNERİLER
A)
Siyasî Parti Grubu Önerileri
1.-
HDP Grubunun, Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım ve
arkadaşları tarafından, Mardin ilinin Derik ve
Kızıltepe ilçelerinde Dicle EDAŞ tarafından Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Çiftçi Kayıt
Sistemi kaydında tarımsal faaliyetlerini sulu olarak bildiren bölge
çiftçilerine kuyu aboneliği olmamasına rağmen kaçak/usulsüz elektrik
kullanımı ile ilgili düzenlenen elektrik borçlarının tüm
boyutlarıyla araştırılması amacıyla 28/5/2014
tarihinde verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin,
Genel Kurulun 4 Haziran 2014 Çarşamba günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
04/06/2014
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 04/06/2014
Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında
siyasi parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
İdris
Baluken
Bingöl
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
28 Mayıs 2014 tarihinde Mardin
Milletvekili Gülser Yıldırım ve arkadaşları
tarafından verilen (188 sıra no.lu), "Mardin ilinin Derik ve
Kızıltepe ilçelerinde Dicle EDAŞ şirketi tarafından
Tarım Bakanlığı sistemine kayıtlı Çiftçi
Kayıt Sistemi kaydında tarımsal faaliyetlerini sulu olarak
bildiren bölge çiftçilerine kuyu aboneliği olmamasına rağmen
kaçak/usulsüz elektrik kullanımı ile ilgili düzenlenen elektrik
borçlarının" tüm boyutlarıyla
araştırılması amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine
verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin, Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
04/06/2014 Çarşamba günlü birleşiminde sunuşlarda okunması
ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
Halkların Demokratik Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen İbrahim
Binici, Şanlıurfa Milletvekili.
Buyurun Sayın
Binici. (HDP sıralarından alkışlar)
İBRAHİM
BİNİCİ (Şanlıurfa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; grubumuzun vermiş olduğu
araştırma önergesi üzerine partim adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bildiğiniz üzere, Tarım Kanunu AKP Hükûmeti
tarafından 2006 yılının Nisan ayında
çıkarılmış ve yürürlüğe girmiştir. Bu kanunun
tarımsal desteklerle ilgili 21inci maddesinde Tarımsal destekleme
programlarının finansmanı, bütçe kaynaklarından ve
dış kaynaklardan sağlanır. Bütçeden ayrılacak kaynak,
gayrisafi millî hasılanın yüzde 1inden az olamaz. hükmü yer
almaktadır.
AKP bu yasayı
çıkarmakla iyi etti, hoş etti de ancak, kendi
çıkardığı Tarım Kanununun bu hükmünü de hiçbir zaman
uygulamadı, uygulatmadı. Kanunda apaçık yazılı olan
Verilecek destekler gayrisafi millî hasılanın yüzde 1inden az
olamaz. hükmüne rağmen AKP hükûmetleri döneminde çiftçilere verilen
destekler yüzde 0,5 ile yüzde 0,6 bandında kalmış ve yukarı
çıkmamıştır. Yani verilmesi gereken desteklerin neredeyse
yarısı ödenmemiş, çiftçilerimizin yasal hakları alenen
gasbedilmiştir. Aslında bu durum AKPnin konumlandığı
siyasal, sosyal ve ekonomik sistemin bir sonucudur. Öyle ya, kılavuzu özel
sektör, mabetleri sermaye olanların, alın teri dökerek
nafakasının peşindeyken can veren işçiler, yatağa aç
giren çiftçiler, siftahsız kepenk kapatan esnaflar, milyonlarca yoksul
emekçiler neden umurlarında olsun ki?
Değerli
milletvekilleri, biliyorum, şimdi AKP sözcülerinden birisi kürsüye
gelecek, çiftçiye verilen destekleri bizlere bir anlatacak, bir anlatacak,
belki de verdiklerini iddia ettikleri rakamlarla çiftçileri borçlu bile
çıkaracaktır. Ama hiç zahmet etmeyin, çiftçilerimize verdiğiniz
destekleri bizzat Tarım Bakanının ifadelerinden
yapacağım alıntılarla ben sizlere aktarayım.
Bakınız
değerli arkadaşlar, geçtiğimiz bütçe konuşmasında
Sayın Bakan neler demiş: Kırsal kalkınma desteklerine 291
milyon, tarım sigortaları desteklerine 263 milyon, sertifikalı
tohum, fide ve benzeri desteklere 219 milyon, telafi edici ödemeler
kapsamında ise 98 milyon TL ödenmiştir. 2012 yılında
çiftçilerimize nakit olarak verdiğimiz tarımsal destek miktarı
toplamda 7 milyar 600 milyon lira olmuştur. Biraz önce de arz ettiğim
destekler, nakdî ve hibe olarak üreticilere ödenen desteklerdir. Ancak, bunun
dışında tarım sektörüne yönelik önemli kaynaklar
aktarılmaktadır. diyerek konuşmasına devam eden Sayın
Bakan, aslında bu cümlede bile kendisini ele veriyor. Neyse, biz
Bakanın konuşmasıyla devam edelim: Örneğin, Toprak
Mahsulleri Ofisinin ürün alımlarındaki ödemeleri 1,5 milyar,
tarımsal kredilerin faiz sübvansiyonu 1 milyar 296 milyon, tarımsal
ürün ihracat desteğine 391 milyon, balıkçı gemilerine mazot
desteği 156 milyon -bu kısma lütfen dikkat edin- üretimde
verimliliği artırmaya dönük destekler ve altyapı hizmetleri
kapsamında yer alan arazi toplulaştırma ve tarla içi
geliştirme hizmetleri için 331 milyon ve tarımsal sulama
yatırımlarına 3 milyar 700 milyon kaynak
sağlanmıştır. diyor Sayın Bakan. Ve 2012
yılına dair verdiği bu rakamları toplayan Sayın Bakan
15 milyar liraya ulaştığını aktarıyor. Sonra da,
bu rakamın gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 1,06sı
olduğunu söyleyerek yasaya atıfta bulunuyor.
Sayın
Bakanın aklımızla alay edercesine yaptığı bu
hesaptaki ayrıntılar, inanıyorum ki dikkatli gözlerden
kaçmamıştır. Sayın Bakan tarımcı olması
hasebiyle, herhâlde elmalar ile armutları toplamıştır. Bakan,
çiftçinin Ofise sattığı malın bedelini, faiz indirimlerini,
arazi toplulaştırma, kadastro hizmetlerini, DSİnin
yaptığı altyapı yatırım harcamalarını
da desteklerin içinde saymıştır. Ayrıca, büyük
şirketlere çiftçinin üzerinden doğrudan transfer ettiği miktarları
da bu toplama dâhil etmiştir. Örneğin, sigorta şirketlerine,
tarımsal ürün ihraç eden şirketlere, sertifikalı tohum üreten
şirketlere yapılan ödemeleri de çiftçilere verilmiş destek
olarak sunmuştur. İşte tüm bu kalemleri genel toplamdan
çıkardığınızda, iddia edilen destekleme
miktarının 7 milyarın altına indiğini sizler de göreceksiniz.
Ayrıca, çiftçilere kullandırılan dünyanın en pahalı
mazotu ve gübresi üzerinden alınan vergiler hesaba
katıldığında ise verilmiş gibi görünen desteklerin
sıfırlandığını, hatta çiftçinin devletten
alacaklı duruma geçtiğini de hesap edebilirsiniz.
Değerli
milletvekilleri, yasaya rağmen eli titreye titreye çiftçilerimize
verdiği destekleri nasıl olur da sermaye sahiplerine transfer ederim
diye dertlenen AKP Hükûmeti, yeni icadını da uygulamaya koydu.
Bildiğiniz üzere, Bakanlar Kurulu geçtiğimiz mart ayının
4ünde bir karara imza attı. Mart ayının 9unda Resmî Gazetede
yayınlanarak yürürlüğe giren karar gereğince, 2014
yılında tarımsal sulamaya ilişkin elektrik borcu bulunan
çiftçilere bu borçları ödeninceye kadar destekleme ödemesi
yapılmayacak. Karara göre, elektrik dağıtım şirketleri
kendi abone kayıtlarıyla Çiftçi Kayıt Sisteminin
kayıtlarını eşleştirerek alacaklı olduğu
tutarı bankaya iletecek, banka da bu tutarları bloke edecek ve
ödemeyecektir. Yani, daha anlaşılır bir ifadeyle izah edecek
olursak, AKP Hükûmeti elektrik dağıtım şirketlerine
tahsilatçılık yapacaktır. Burada AKPnin yetkililerine sormak
istiyorum: Yok pahasına peşkeş çektiğiniz
dağıtım şirketlerine başka hangi sözleri verdiniz?
Mesela, gerekirse polis veya jandarma gücüyle tahsilat
yapılacağına dair bu şirketlere söz verilmiş midir
acaba? Ya da dağıtım şirketlerine İstediğin
saatte istediğin kadar kesinti yapabilirsin. Bu kesintilerle özellikle
Kürtleri terbiye edebilirsin. denmiş midir acaba?
Bakınız
değerli arkadaşlar, dağıtım şirketlerinin
gönderdiği fahiş faturalar bir yana, su kuyusu bulunmayan veya
elektrik aboneliği olmayanlara da binlerce liralık fatura
gönderildiğine dair çok yoğun şikâyetler almaktayız. Deli
Dumrul misali her karış toprağa fatura gönderen şirketler
hızını alamamış ve Mardinin Fesliğen köyündeki
mezarlığa bile fatura kesilmiştir.
Ben buradan
Hükûmeti ve sayın bakanlarını uyarmak istiyorum. Eğer bu
politikalarda ısrarcı olmaya devam ederseniz, tarımdan
koparacağınız insanlarla yeni Somalar
yaratırsınız, sayıları bugün itibarıyla 1,5
milyona dayanmış olan mevsimlik tarım işçilerini
çığ gibi büyütürsünüz, kule inşaatlarının tepelerinde,
çöken iskelelerde daha çok kurban verirsiniz, sermaye ilahlarına kurban
ettiğimiz 3 cana her gün yeni canlar eklersiniz. Başta iş
kapılarında bekleyen işsizler ordusuna, sonra da sizden cesaret
alanların kurdukları ölüm işletmelerine tabut
yetiştiremezsiniz diyorum ve saygılarımı sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisi aleyhinde
söz isteyen Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Can.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi aleyhinde söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle de Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
HDP grup önerisi, Mardin ilinin Derik ve
Kızıltepe ilçelerinde, Dicle EDAŞ şirketi tarafından
Tarım Bakanlığı sistemi yani ÇKSye kayıtlı,
tarımsal faaliyetini sulu olarak bildiren bölge çiftçilerine, herhangi bir
kuyu aboneliği olmamasına rağmen kaçak, usulsüz elektrik
kullanımıyla ilgili düzenlenen borçların
araştırılması ve çiftçilerin mağduriyetinin
giderilmesi noktasında bir öneri.
Şimdi, eğer gerçekten abone değilse
Bu
Bakanlar Kurulu kararının uygulaması noktasındaki
tebliğe göre abonelik kavramı belirlenmiştir. Abonelik
kavramını burada, madde 3te -aynen okuyorum- Tarımsal sulamada
elektrik kullanan, şirketle abonelik sözleşmesi olan çiftçi veya
tüzel kişilik olarak değerlendirmektedir. Bu noktada, grup
önerisinin verilmesinden dolayı da HDPye teşekkür ediyorum.
Gerçekten, burada,
abone olmadığı hâlde yani şirketle bir elektrik tüketim
sözleşmesi imzalamadığı hâlde -Bakanlar Kurulu
tebliğinde de abonelik kavramı belirlendiğine göre- elektrik
borcu olan kişiye Şirkete bu borcu kapat, sonra gel destekleme
primini al. demek doğru değil bu tebliğe göre. Bu önergede
belirtilen maddi gerçek doğruysa, burada hukuki bir sıkıntı
var. Bakanlar Kurulunun çıkarmış olduğu tebliğdeki
abonelik kavramına uymadığından dolayı burada
çiftçilere böyle bir yaptırım getirilemez. Fakat bir kuyu vurulurken
abone olmak gerekiyor Tarım Bakanlığı anlamında,
DSİ anlamında. Eğer burada bir abonelik yok ise, diğer taraftan
elektrik tüketimi var, bir abonelik sözleşmesi yapılmadı ise,
burada kullanılan elektrik de kaçak ise, kaçak tüketim var ise bununla
ilgili yaptırım Türk Ceza Kanununda belirlenmiştir. Burada bir
cürüm vardır, bu cürüm takip edilmelidir. Bu ayrı meyanda
değerlendirilmeli ama grup önerisinde, gerçekten abone olmadığı
hâlde bu tebliğnameye göre Git borcunu öde kardeşim, gel ondan sonra
desteklemeni al. demek doğru değildir hukuken. Fakat şu da
doğru değildir: Elektriği kullan, bedelini ödeme. Herkes tükettiği
enerjinin bedelini ödemek zorundadır.
Burada tebliğnamenin
çıkarılmasındaki maksat ise elektrik abonesi olması
anlamında bir zorlama, diğer taraftan, abone olduğu hâlde
elektrik borcunu ödemiyorsa bunu devam ettirmemesi açısından da bir
yaptırım getiriyor.
Bu
yaptırım nedir? ÇKS kapsamında bir sözleşmesi varsa,
kayıtlı sistemde gözüküyorsa, aynı zamanda elektrik
şirketiyle de sözleşmesi varsa, diyoruz ki buna Kardeşim, git
elektrik borcunu kapat, gel desteklemeni al. Burada hukuken bir
sıkıntı yok ama tebliğnamede abonelik kavramı
geliştirildiğinden dolayı bu tebliğnamenin
uygulanmasında bir problem varsa ben bu konuyu ilgili bakanlarıma
takdim edeceğim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; burada, gerçekten, grup önerisinde
de değinildiği üzere, 2014 tarih 6052 sayılı Bakanlar
Kurulu kararının uygulandığı, bu nedenle
mağduriyetlerin yaşandığı ifade edilmekte.
Her şeyden
önce, ilgili Bakanlar Kurulu kararına göre
Yani (2014/9) sayılı
Tarımsal Sulamaya İlişkin Elektrik Borcu Bulunan Çiftçilere Bu
Borçları Ödenene Kadar 2014 Yılında Tarımsal Destekleme
Ödemesi Yapılmayacağına Dair Bakanlar Kurulu Kararı
Uygulama Tebliği çıkarılmıştır. Demin de arz
ettiğim üzere, 28936 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak
yürürlüğe giren bu tebliğe göre amaç, madde 1- sulamada
kullandığı elektrik borcunu ödemeyen çiftçilere bu borcu
kapatıncaya dek destekleme ödemesi yapılmayacaktır. Bu bir
yaptırımdır.
Dayanağını
nereden almaktadır bu yaptırım? Dayanağını ise bu
yaptırım 4/3/2014 tarih 2014/6052 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararından almaktadır. Yani, bu tebliğin hukuki bir
dayanağı vardır, bu dayanak da Bakanlar Kurulu
kararıdır. Çiftçilere destekleme ödemesinin
yapılmayacağına dair hukuki dayanak -demin de söylediğim
üzere- abonelik sözleşmesinden kaynaklanan bir sıkıntıysa
bu sıkıntının da giderilmesi gerekir; bu noktada grup
önerisine de katıldığımı söylüyorum.
Yine,
tebliğin 3üncü maddesine göre, ilgili çiftçinin abone olması
lazım, ancak çiftçi ve tüzel kişi olarak tanımlanan bu abonenin
aynı zamanda EDAŞ şirketiyle de bir sözleşme yapması
gerekiyor, bu sözleşmeyi yaptıysa bu tebliğnameyle muhatap
olacaktır. Ancak, bu sözleşmeyi yapmamış, kuyudan su
çekiyor, kuyunun da ruhsatı yok, burada bir kaçak elektrik var, kaçak kuyu
var; bununla ilgili yaptırım ise -demin de söylediğim üzere- bir
cürüm vardır, bu cürmün de Ceza Kanunu anlamında
yaptırımı vardır. Bizim buradaki, bu tebliğnamedeki
maksadımız, kuyular için aboneliği olmayanları elektrik
şirketiyle ilgili sözleşmeye zorlamak.
Şimdi, burada
elektrik tüketimiyle ilgili bazı bilgiler vereceğim, ki sebep, bu
tebliğname niye çıkarılmış, ona da değinmek
istiyorum. Dicle Elektrik AŞ 2012 yılında 242 milyar kilovatsaat
elektrik üretmiş ve bunu o bölge tüketmiş.
OKTAY VURAL
(İzmir) Özel şirket mi bu?
RAMAZAN CAN
(Devamla) Evet.
Abone
başına böldüğümüzde kişi başı elektrik tüketimi
1.237 kilovatsaat, Türkiye ortalaması ise kişi başı 468
kilovatsaat, neredeyse 3 katı bir tüketim var.
Yine, değerli
arkadaşlar, burada elektrik kullanımıyla ilgili örnekler vermeye
devam edeceğim. Yine çarpıcı bir örnek var: Bu bölgede 297 kilovatsaat
kişi başı tahakkuk var. Tüketim, meskenlerde bile -sulu
değil- Türkiye ortalaması 131 kilovatsaatken bölgede 418 kilovatsaat
yani 3 katı. Türkiye ortalaması mesken abonesi başına 43 TL
tüketim varken Dicle bölgesinde bu oran 138 TL. Bu tablo her şeyi ortaya
koymakta.
Diğer yandan
tahsilatlarla ilgili örnek vermek istiyorum: Türkiye ortalaması kişi
başı 43 TL elektrik tahakkuk ederken 42 TL tahsilat
yapılıyor, Dicle bölgesinde ise bu rakam 15 TL. Bu bölgede,
meskenlerde tüketilen elektriğin ancak yüzde 10u tahsil edilmektedir.
Arkadaşlar, yani, ne özel şirket ne devlet, hiç kimse bu işin
altından kalkamaz. Netice itibarıyla, elektrik
kullanılıyorsa bunun bedeli ödenmelidir. Bunun bedeli diğer
vatandaşlardan da çıkartılmamalıdır.
Yine, burada bir örnek vermek istiyorum: Dicle bünyesinde
toplam 26.200 tarımsal sulama abonesi mevcut. Bu abonelerin 23.819
kadarı, yani yüzde 91i Dicleye borçlu. Toplam alacak miktarı 1,37
milyar TL, dikkatinizi çekiyorum, gecikme bedeli hariç. Devir sonrasında
tarımsal sulama abonelerinden yapılan tahsilat 28,3 milyon TL, yani
yüzde 2 seviyesinde. Dolayısıyla da burada kaçak yoğun bir
şekilde uygulanmakta. Artık meşru bir yol olmuştur, bunu da
engellememiz gerektiğine inanıyorum.
Diğer bir konu da elektrik kesintileriyle ilgili.
Elektrik kesintilerinin niye olduğu noktasında ise, burada şöyle
örnekler vermek istiyorum arkadaşlar: Bir bölgede normal ölçekte abone
sayısı belirleniyor ve oraya abone sayısına göre trafo
konuyor. Fakat, kaçak olduğu için, bedel ödenmediği için, abone
sayısının 3-4 misli orada bir harcama, bir tüketim oluyor.
Dolayısıyla, orada trafonun o enerjiyi kaldırması mümkün
olmuyor ve patlıyor, arızalar meydana geliyor. Özellikle,
TEİAŞın verilerine göre, Hakkâri bölgesinde yüzde 70
oranında kayıp ve kaçak var. Kesinti oranına
baktığımızda da Hakkâri 1inci sırada gelmekte. Bunun
nedeni: Kaçak elektrikle 4 bin kilovatlık bir elektrik tüketimi
olduğu zaman trafolar patlıyor, hatlar çekmiyor, bundan dolayı
da sık sık elektrik kesintileri yaşanıyor. Bunları
aşabilmenin yolu özelleştirmeden geçer. Özelleştirme
yapıldığı zaman bunlar daha dikkatli yapılacak ve
şirket yatırım yapacak ama bedelini de tahsil etmeye devam
edecek.
Netice itibarıyla, elektrik tüketiliyorsa bu bir
bedeldir, bu bedelin karşılığı ödenmelidir, aksi
takdirde başka sıkıntılara neden olur.
Yine, özellikle, abonelik sözleşmesi
olmadığı hâlde Bakanlar Kurulu tebliğnamesi
uygulanıyorsa -grup önerisine aynen katılıyorum- bu doğru
değildir, bunun farklı yaptırımları
olmalıdır diye düşünüyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Buyurun.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, sayın hatip konuşması
sırasında, abonesi olmayanların elektrik bedellerini ödememesini
istediğimizi ve bunun bedelini elektrik bedelini ödeyenlerin
karşılamasını istediğimizi dile getirdi, grubumuza
sataşmada bulundu.
BAŞKAN
Buyurun, iki dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Altan Bey grubumuz adına cevap verecek.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Diyarbakır Milletvekili Altan Tan'ın, Kırıkkale
Milletvekili Ramazan Canın HDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
ALTAN TAN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; defalarca bu elektrik
mevzusunu konuştuk. Özet ne? Özetin özeti, iki dakikada ne söyleyebilirsem
o kadarını söyleyeceğim. Elektrik kullanıyorlar,
parasını versinler. Çok haklı bir laf değil mi? Biraz
evvel de sayın hatip böyle söyledi. Kardeşim, hangi elektrik, kim
kullanıyor, ne kadar kullanıyor, niye kullanıyor? Mardin
Ovasında 3 binin üzerinde kaçak kuyu var, 3 binin üzerinde. Niye kaçak?
Yer altı suları bitecek. diye devlet izin vermiyor, haklı
olarak da vermiyor. Çünkü pipet gibi, batırıyorsunuz, 35 metreden
çıkan su, şu anda, Midyat kalkerine geldi, 400 metre, 500 metre...
Bir kuyunun maliyeti 120 milyar. Burada inşaat mühendisleri, ziraat
mühendisleri var, hesap yapın; 120
milyar. Senede de bu adam 100 dönüm için -1 kuyu 100 dönümlük pamuk
tarlasını sulayabiliyor- 50 milyar elektrik parası verecek.
Alın, tarla sizin olsun, sen ek.
Sulama
kanalları: On iki senedir Urfa Barajında su tutulmuş, Mardin
Ovasında su yok, daha Derik yol ayrımını geçmemiş ana
kanal, sen kanalların yüzde 15ini, suyun yüzde 85ini bitirmişsin,
toplamışsın. Niye kanalımı bağlamıyorsun?
Kaçaksa bu kuyular niye göz yumuyorsun? Kaçak kuyuya niye elektrik
bağlıyorsun? Aynen Osmanlıdaki mültezimler gibi oldu bu.
Mültezim ne? Vergi toplamayı ihaleye çıkarıyordu, sadrazama da
20 bin akçe rüşvet veriyordu, 100 bin akçe de taahhüt ediyordu, 120 bin
akçe köylünün canına düşüyordu. Bu mültezimlik sistemiyle bir yere
gidemezsiniz. Yapın kanalları, sulama kanallarını bitirin,
vatandaşın suyunu verin, vatandaş da kurtulsun siz de kurtulun.
Buna bir çözüm bulun, yoksa bütün traktörler gelip vilayetlerin önüne
konulacak, arazi tapuları da size verilecek; ee, alın, kurtulun.
Saygılar sunarım. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
VI.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasî Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.-
HDP Grubunun, Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım ve
arkadaşları tarafından, Mardin ilinin Derik ve
Kızıltepe ilçelerinde Dicle EDAŞ tarafından Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Çiftçi Kayıt
Sistemi kaydında tarımsal faaliyetlerini sulu olarak bildiren bölge
çiftçilerine kuyu aboneliği olmamasına rağmen kaçak/usulsüz
elektrik kullanımı ile ilgili düzenlenen elektrik
borçlarının tüm boyutlarıyla araştırılması
amacıyla 28/5/2014 tarihinde verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 4 Haziran 2014
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi grup
önerisi lehinde söz isteyen Hasan Akgöl, Hatay Milletvekili.
Buyurun Sayın Akgöl.
HASAN AKGÖL (Hatay) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; çiftçilerimizi doğrudan ilgilendiren bir
konunun Meclis gündemine grup önerileriyle getirilmiş olması
vesilesiyle, araştırma önergesi üzerinde grubum adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Aslında, ben konuşmama farklı
başlayacaktım ama iktidar partisine ait deminki hatip
arkadaşım bizim söylediğimizi teyit etti, kendisine buradan çok
teşekkür ediyorum. Bizim hep savunduğumuz buydu zaten. Biz Bu
Hükûmet çiftçiye karşı. diyorduk, Bu Hükûmet çiftçinin
karşısında. diyorduk,
Bu Hükûmet çiftçinin batması için elinden geleni yapıyor.
diyorduk, hatip arkadaşım da onu söyledi, dedi ki: Elektrik
parasını ödeyeceksin kardeşim, bunun çaresi yok; kaçak kuyu
vurmayacaksın kardeşim, bunun çaresi yok; yaktıysan bunu ödemek
zorundasın. Hatip arkadaşım Hükûmetin düşüncelerini bize
aktardı, biz de bunu savunuyoruz zaten. Çiftçi Elektrik parasını
ödemeyeceğim. demiyor ki, Bana ödeyeceğim miktarda fatura
çıkart. diyor.
Bundan on yıl önce mazotun beşte 1i
kadardı elektrik fiyatı, sizin iktidarınızdan önce mazot
maliyetinin beşte 1i kadardı. O zaman çiftçi ödüyordu, bir sorun
yoktu. Niye sorun sizinle başladı? Çünkü, siz çiftçiyi gözden
çıkarttınız, elektrik parasını mazotun üstüne
çıkarttınız, bunun için ödeyemiyor çiftçi. Peki, çiftçinin
kullandığı elektrikteki artışla üründeki
artış paralel mi, onu da bir kontrol edin.
Demin, HDP Grubundaki hatip arkadaşım çok
doğru söyledi. Siz, kuyu ruhsatı olayını getiriyorsunuz.
Ee, adama baraj mı yaptın, adama kanalet mi yaptın ki kuyulara
yasak koyuyorsun?
VAHAP SEÇER
(Mersin) Baraj yaptılar, kanallarını yapmadılar.
HASAN AKGÖL
(Devamla) - Adama bir alternatif sun, adama de ki: Alternatifin budur senin.
Adama de ki: Bak, ben sana suyu getirdim, bundan sonra kuyu vurmana gerek
yok. Adam da kuyuyu vurmasın, barajdan suyunu çeksin. Adam, 300, 400
metreden su çekip sulama maliyetinin barajdan sulayanın 5 katı, 10
katı olmasına çok mu meraklı; 100 milyar, 150 milyar kuyusuna,
elektriğine, trafosuna para verip kendisiyle eş değerdeki
çiftçinin kat kat üstünde maliyetle üretim yapmaya çok mu meraklı? Sen adama
önce alternatif sun, ondan sonra, adam
gelsin, senin enerji borcunu ödemiyorsa kes elektriğini. Adam gelsin,
senin barajından su çekmiyorsa kes desteklemesinden. Hatip
arkadaşım şunu unutuyor herhâlde: Bu memlekette çiftçi zaten
ürettiği üründen şikâyetçi, üretim girdileri çok pahalı,
sattığı ürünün fiyatı çok ucuz, bunu biliyor. Peki, sen, bu
arkadaşımın, çiftçi kardeşimin gözünü açıp tek
dayanağı olan o desteklemeyi beklediğini bilmiyor musun?
VAHAP SEÇER
(Mersin) 1,5 milyon hektar tarla su bekliyor. On yıl önce
HASAN AKGÖL
(Devamla) - Alacağı o desteklemeyle ayakta kalmaya
çalışacağını bilmiyor musun? Ama, sen, enerji
borcundan dolayı o desteklemeyi de kesip Git, ne hâlin varsa gör.
diyorsun. Çiftçiye bu zulmü yapmaya hakkın yok arkadaşım, sonra
kursağınızda durur. Oy aldığınız kesimin
büyük bir oranı çiftçi. Peki, sen bunların hakkını
nasıl ödeyeceksin, bunların yüzüne nasıl bakacaksın? Bir de
çıkmış diyorsun ki: Yaktığın elektriği
ödeyeceksin. Abonelik şartlarını yerine getireceksin. Abonelik
şartlarının ne olduğunu biliyor musun sen? Önce, ona bir
bak. Bugün, Hatayda, özelleştirdiniz, verdiniz, Enerjisaya verdiniz.
Adam işini bitirmiş, kabule çıkartacak adam bulamıyor,
teknik eleman bulamıyor orada. Adamın pamuğu yanmış,
tarlası yanmış, bir tane eleman bulamıyor.
Özelleştirme yaparken bunları düşünmediniz mi? Bu sistemin
nasıl yürüyeceğinin farkında değil miydiniz? Önce
altyapı oluşturulup
özelleştirilir. Siz önce bunları yapın, ondan sonra
elektriğini ödemeyen çiftçinin elektriğini kesmekle
uğraşın, desteklemenin kesilmesiyle uğraşın arkadaşlar.
Siz önce paralelini verin, adama bir alternatif sunun kardeşim, ondan
sonra
Bu çiftçi Borcumu ödemeyeyim. demiyor, Ben borcumu ödemeye
razıyım. diyor. Bu çiftçi namusludur, haktan yanadır ama diyor
ki Nasıl geminin mazotunu, uçağın mazotunu indirimli fiyatla
veriyorsan, benim de kullandığım enerjiyi, benim de
kullandığım mazotu ödeyebileceğim şekle getir, gel
benden hakkını iste. Almadan vermek Allaha mahsustur, bunu en iyi
bilmesi gereken de sizlersiniz.
Ha, başka bir
konu daha var. Destekleme dağıtıyorsunuz. Hangi banka
aracılığıyla dağıtıyorsunuz? Devletin resmî
bankası Ziraat Bankası aracılığıyla
dağıtıyorsunuz.
Demin Manisa
Milletvekili Sakine arkadaşım bana hatırlattı, sen,
devletin bankası, devletin ödediği desteklemeden komisyon kesiyorsun.
Ee, bunu yüzde 2 eksik ver, niye komisyon kesiyorsun? Lütfen
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) İlk üç aylık kârı 930 milyon lira!
HASAN AKGÖL
(Devamla) Bine bine, zaten, bir tek çiftçi mi kaldı sırtına
binebileceğiniz? Elektriğin, mazotun, gübrenin, ilacın
fahiş fiyatlarla satılıyor olduğu bir memlekette,
girdilerin bu kadar yüksek olduğu bir memlekette, sen elektrik
parasından dolayı bir de adamın elektriğini keseceksin.
Sen ne diyorsun
çiftçiye o zaman kardeşim, ne diyorsun? Diyorsun ki Çiftçilik yapma, sat
tarlanı, sapanını sat kardeşim, senin çiftçilik yapmaya
hakkın yok. Ben saman ithal etmeye alıştım zaten.
Bakanlar Kurulu
yok burada, sayın bakanlarım çok iyi bilir, saman ithalatı için
Bakanlar Kurulundan karar çıkarttıklarını çok iyi bilir. Diyor
ki: Sen üretme samanı, sen üretme buğdayı. Senin bunlarla
işin yok, ben bunları ithal ederim. Gel, ben sana 3 kuruş
maaş veririm. Bu mantığın değişmesi gerekir
arkadaşlar.
Ne diyoruz?
Önceden olduğu gibi enerjide KDVyi kaldırın veya KDVyi yüzde 8e
çekin, çiftçi borcunu ödeyebilsin, ama yok. Zaten bu sene kurak geçti, kurak
bir sene, mahsuller bitti, mahsul gelmedi. Bölgemde, 600 kilo veren dönümler
150-200 kilo veriyor. E, bunun üstüne bir de sen elektriği keser isen
çiftçi bu mevsimde neyle pamuğunu, mısırını sulayacak?
Üretme. diyorsun. Neyle ektiği tohumu yeşertip ürün alacak? Sen
Alma! diyorsun. Kuyuyla sulama yapan, sulu tarım yapan çiftçiye diyorsun
ki Allahutaala bu sene kuraklık verdi, bir kuraklık da benim
Hükûmetten, bir kuraklık da benden. Diyorsun ki: Ben de elektriğini
keserim, kuyunu keserim, ben de seni sulandırmam. Dolayısıyla,
kurak geçen bir sezonun arkasında Hükûmet de bunu katmerlice katmerlice
artırarak çiftçinin evine ekmek götürmemesini sağlıyor.
Arkadaşlar,
aklımızı başımıza toplayalım. Bu yasayı
çıkaran sizlersiniz, bizleriz; hitap ettiğimiz köylü
vatandaşlarımız. Biz eğer bu koltuklarda oturuyor isek
onların oylarıyla oturuyoruz, onların yüzü hürmetine oturuyoruz.
Şu maaşları alıyorsak onların yüzü hürmetine, onların
verdiği vergilerle bu maaşları alıyoruz. Biz, bakmakla
yükümlü olduğumuz, sorumlu olduğumuz çiftçinin, köylünün
hakkını korumayacaksak bu koltuklar hepimize haram olsun. Bu
koltuğun hakkını vermek lazım. Burada oturup da bana, grup
başkan vekillerinin, genel başkanın verdiği kâğıt
doğrultusunda, çıkıp birkaç kelime söylemek hak değil.
Çıkacaksın, bölgene hangi yüzle gideceksin, kendi bölgenin çiftçisine
hangi yüzle bakacaksın? Ben, elektrik borcundan dolayı desteklemenin
kesilmesine okey verdim. mi diyeceksin? Hangi yüzle bakacaksın bölgene?
Sen, kendi bankandan, devlet bankasından komisyon kestiriyorsun. Bunu
kendi çiftçine nasıl anlatacaksın?
Lütfen,
arkadaşlar, biz oralardan geldik. Buradaki klimalı odalarda oturarak
Mecliste el kaldırıp el indirmek kolay. Bir pamuk tarlasında,
bir mısır tarlasında nasıl
çalışıldığını, nasıl üretim
yapıldığını gidin orada görün. Bir çocuktan farkı
yok; bir ürünün yetişmesi için bir çiftçi çocuğuna göstermediği
özeni ürününe gösterir, çocuğunu doktora götürmez, ürününe ilaç alır
ve siz bu emeğin karşılığını hiçe
sayıyorsunuz. Yok efendim Kanun. Kanunu kim çıkarıyor? Sizler
çıkarıyorsunuz, bizler çıkarıyoruz. Yasayı kimler
koyuyor? Bizler koyuyoruz. Ee, kusura bakmayın yani, kusura bakmayın,
hem burada oturacaksınız çiftçinin alın terinden
faydalanacaksınız hem burada oturacaksınız çiftçinin
boğazındaki, kursağındaki ekmeği almaya
çalışacaksınız.
Onun için
arkadaşlar, son olarak şunu söylüyorum tekrar tekrar: Çiftçinin
ürettiği ürünün üretim maliyetlerinin düşürülmesi ve çiftçinin
ürettiği ürünün değerinin verilmesi gerekir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
HASAN AKGÖL
(Devamla) Çiftçi ayakta kalırsa piyasa ayakta kalır. Bunun
başka türlü çözümü yoktur.
Hepinize
teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Halkların
Demokratik Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Ebu Bekir Gizligider,
Nevşehir Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
EBU BEKİR
GİZLİGİDER (Nevşehir) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Elimizde,
Sayın Gülser Yıldırım tarafından verilmiş, Mardin
ilinin Kızıltepe ilçesinde Dicle EDAŞ şirketi
tarafından, Tarım Bakanlığı sistemine
kayıtlı, ÇKS kaydında tarımsal faaliyetini sulu olarak
bildiren bölge çiftçilerine herhangi bir kuyu aboneliği olmamasına
rağmen kaçak, usulsüz elektrik kullanımıyla ilgili düzenlenen
borçların araştırılması ve çiftçilerimizin bu
mağduriyetinin giderilmesiyle ilgili tedbir alınması
amacıyla Anayasanın ve İç Tüzükün ilgili maddeleri
gereğince bir Meclis araştırması açılması
önergesi var.
Öncelikle
şunu söylemek isterim ki bu önergeyi şu yönüyle yadırgadım:
Sadece Dicle bölgesiyle ilgili verilmiş bir önerge. AK PARTİ bütün
Türkiyenin partisi ve ben de Orta Anadolunun ortasından gelen ve
geçmişte, avukatlık mesleğimiz sebebiyle MEDAŞ
şirketinin beş yıl avukatlığını
yapmış bir kardeşiniz olarak, tam da bahsedilen sorunun
ortasından gelen bir kardeşiniz olarak konuşmak istiyorum.
Şu
doğrudur: Şu anda, özellikle tarımsal sulama yapan
çiftçilerimiz, aynı şekilde Orta Anadoluda da en önemli girdi olarak
enerji girdisiyle karşı karşıyadır. Ancak,
bunların palyatif çözümlerle, palyatif önergelerle çözülmesi mümkün değil.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Önergenizi palyatif olarak değerlendirdi Sayın Baluken.
Bu, açık bir sataşmadır.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Evet, Türkiye partisi olup olmamayla
EBU BEKİR
GİZLİGİDER (Devamla) - Bu kapsamda, AK PARTİ iktidarı,
iktidara geldiği günden beri sadece bu sorunu değil, toplamda Türkiyenin
çok büyük enerji kaynaklarının israfına sebep olan ve
yanılmıyorsam, yılda 60 milyar doları aşkın bir
dövizimizin yurt dışına gitmesine sebep olan bu enerji
açığını çözmeye çalışıyor. Bu noktada ne
yapıyoruz? İlk kez alternatif enerji kaynakları dedik,
yıllarca konuşuldu ama bizim iktidarımızda
gerçekleşmeye başladı. Sadece bizim bölgemizde,
Kızılırmakın üzerinde 10a yakın HES kuruldu şu
anda mesela.
Yine, şunu
anlatmak isterim: Bölgeyle ilgili olarak GAP Eylem Planı kapsamında,
yine, yaklaşık 15 milyar lira harcandı ki bunun çoğu
sulamaya dair ve bu sulamanın da çoğu cazibeli sulama yöntemiyle
sulamaya dair.
Şimdi, burada
amacımız tabii ki milyar dolarlarımızın artık
Türkiyede kalması. Bu kapsamda, tüm Türkiyeyi düşünecek olursak,
sadece o bölgeyi değil ve o bölgeyi de çok ilgilendiren güneş enerji
sistemlerinin devreye alınması ve bunların uzun vadeli
kullanımlarının artık hepimizin gündeminde olması çok
önemli bir kazanç.
Yine,
amacımız burada bizim, enerjide verimlilik ilkesi yani eğer bedelsiz
bir kullanımın önünü açacak olursak israfın önünü açıyoruz
ve bir haksızlığa sebep oluyoruz. Defaatle, Hükûmetimiz
döneminde taksitlendirmeler yapıldı, bizzat avukat olarak onlarda
görev yaptım. En son -6111 sayılı Kanun- geçtiğimiz Meclis
döneminde bir yasa çıkarıldı ve bizim bölgede en çok
karşılaştığımız, bir yandan da ödeyen
çiftçilerin durumu var ki adaletsizliğe sebep olup olmaması.
Dolayısıyla, bir karşılıklılık esası,
bir hak hukuk esası, bir kul hakkı esasının
tarafımızdan benimsenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu
zamana kadarki uygulamalarda bu kapsamda olmaya çalışıldı.
Yine, bu kapsamda
söylememiz gereken en önemli şeylerden biri üretim maliyeti yani önergenin
bir başka eleştiri kısmı da bu olacaktır. Yine, az
önce Kırıkkale Milletvekilimiz Sayın Ramazan Canın
açıklamaları vardı. Ben bunların hepsini tek tek anlatmak,
tekrara düşmek istemiyorum. Tüm bu sebeplerle önergenin aleyhinde
olduğumuzu, aleyhinde oy kullanacağımızı bildiriyorum.
Ayrıca,
hepimizce de malumdur ki artık, gazete haberlerine konu olan ve Türkiyede
hepimizin canını yakan, Türk Ceza Kanununda değişiklik
yapmamızı gerektiren çok önemli hususlar var, bunların gündeme
alınması gerekiyor. Sadece bölgeyle ilgili değil tüm
Türkiyeyle, çünkü her bölgenin kendine has ama toplamda ortak olan
sorunlarımızın uzun vadeli çözümünü konuşmamız
gerekiyor. Bunların daha ayrıntılı ve daha verimli
konuşulması ve çözülmesi noktasında bu zamana kadar sayın
bakanlarımızın gösterdiği performans için teşekkür
ediyoruz. Türk Ceza Kanunundaki değişikliklerin ve diğer gündem
maddelerinin görüşülmesi gereğini ifade ediyorum.
Tüm bu sebeplerle
önergenin aleyhinde olduğumuzu beyan ediyor, saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın hatip konuşması sırasında,
sadece Derik ve Kızıltepedeki çiftçilerin sorunlarını dile
getirdiğimiz için dar yaklaştığımızı,
Türkiye partisi olmadığımızı kasteden bir konuşma
yaptı.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Baluken.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Altan Bey grubumuz adına cevap verecek.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Tan.
Sataşma
nedeniyle iki dakika söz veriyorum.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.-
Diyarbakır Milletvekili Altan Tan'ın, Nevşehir Milletvekili Ebu
Bekir Gizligiderin HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu
işte, tabii, böyle detaya doğru inildikçe başka sorunlar
çıkıyor ortaya.
Şimdi,
sayın hatip güneş enerjisinden bahsetti, alternatif enerjilerden
bahsetti. E, tamam, güzel, bunlar güzel. Peki, bunları kim yapacak?
Hükûmetinizin böyle bir programı var mı? Diyarbakır, Urfa,
Mardin, Batman, bugün Türkiye'nin en fazla güneş enerjisinden istifade
etmesi gereken bölgeleri yani üç yüz altmış beş gün üzerinden
bir hesaplama yapılırsa, gün sayısı olarak en yüksek verim
oradan alınıyor. Kim yapacak bunları, niye yapmıyorsunuz?
Hadi kanalları bitirmediniz, suyu aldınız, hapsettiniz, elektrik
yaptınız, ovaya vermiyorsunuz; bari Allahın güneşinden
bize enerji verin, o da yok.
Değerli
arkadaşlar, kul hakkından bahsetti arkadaşımız.
İşte Elektrik kullanıyorlar. Hazreti Hüseyini, biliyorsunuz,
Yezidin ordusu Kerbelada katletti, bir damla suya muhtaç etti,
bırakmadı çocuklar su içsin. Hazreti Hüseyinin tek bir oğlu
kurtuldu Kerbeladan, İmam Zeynelâbidin, ölene kadar ibadetle geçirdi
zamanını. Mekkede hac zamanı bir Kûfeli, Hazreti Hüseyine
sahip olmayanlardan biri geldi, dedi ki: İmam, mahvolduk, kul hakkı,
ahiret hakkı, hepsi gitti. Ne oldu? İhramlıyken, ihram
içerisindeyken bir pire öldürdük, bunun hükmü ne? Dedi ki: Süphanallah,
Peygamberin torununu öldürdünüz, hükmünü sormadınız, bir pirenin
hükmü için feryat ediyorsunuz. Değerli arkadaşlar, kul
hakkını konuşurken de dikkat etmek lazım.
Yine, AK
PARTİli sayın hatip 1 milyar TL yani 1 katrilyon kaçak var. dedi.
İki firmayı affettiniz, biri Cengiz İnşaat, öbürü de yine
onun yakını. Biri 600 trilyon, biri 424 trilyon, iki firma kadar
bütün bölge etmiyor.
Saygılar
sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)
Cevap verin!
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
VI.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasî Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.-
HDP Grubunun, Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım ve
arkadaşları tarafından, Mardin ilinin Derik ve
Kızıltepe ilçelerinde Dicle EDAŞ tarafından Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Çiftçi Kayıt
Sistemi kaydında tarımsal faaliyetlerini sulu olarak bildiren bölge
çiftçilerine kuyu aboneliği olmamasına rağmen kaçak/usulsüz
elektrik kullanımı ile ilgili düzenlenen elektrik
borçlarının tüm boyutlarıyla araştırılması
amacıyla 28/5/2014 tarihinde verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 4 Haziran 2014
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
(Devam)
BAŞKAN
Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sayın Başkan, sataşma var, biri cevap versin.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) 1 milyar 24 milyon yani 1 katrilyon 24 trilyon vergi borcu
affedildi. Bütün bölgedeki kaçak 1 milyar. Varlığım
varlığınıza armağan olmasın!
BAŞKAN Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Kabul etmeyenler
diye sormadınız Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Sordum efendim, sordum. Tutanakları istersiniz efendim.
OSMAN BOYRAZ
(İstanbul) İyi uykular!
BAŞKAN
Okutuyorum:
2.-
MHP Grubunun, Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk ve arkadaşları
tarafından, 30/3/2014 tarihinde gerçekleştirilen mahallî idareler
genel seçimlerindeki gerek sandık kurullarının gerekse seçim
kurullarının iş ve işlemlerinden kaynaklanan usulsüzlükler
ile mevzuat kaynaklı düzensizliklerle ilgili olarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 30/4/2014 tarihinde verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 4 Haziran
2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 4 Haziran 2014 Çarşamba günü (bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Yusuf
Halaçoğlu
Kayseri
MHP Grup
Başkan Vekili
Öneri:
30 Nisan 2014
tarih ve 5056 sayıyla TBMM Başkanlığına vermiş
olduğumuz, Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk ve
arkadaşlarının 30 Mart 2014
tarihinde gerçekleştirilen mahallî idareler genel seçimlerindeki
gerek sandık kurullarının gerekse seçim kurullarının
iş ve işlemlerinden kaynaklanan usulsüzlükler ile mevzuat
kaynaklı düzensizliklerle ilgili olarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla verdiği Meclis
araştırması önergesinin 04/06/2014 Çarşamba günü (bugün)
Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi
lehinde söz isteyen Oktay Öztürk, Erzurum Milletvekili.
Buyurun Sayın
Öztürk. (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 30 Mart 2014 tarihinde yapılmış
olan mahallî idareler seçimlerinde yaşanan aksaklıklar ve usulsüzlüklerin
tespiti ve çözümleriyle ilgili araştırma komisyonu kurulması
teklifimiz hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
İptal seçimlerinin de yapılmasıyla
beraber, tüm yurt genelinde zorlu geçen bir seçim sürecini atlatmış
bulunmaktayız. Ama, üzülerek ifade etmeliyim ki yapılan seçimler
cumhuriyet tarihimizin en şaibeli, tartışmalı ve
itirazların en fazla olduğu bir seçim olmuştur. Tüm bu
olumsuzluklara rağmen sorunların asgariye indirilmesi noktasında
yoğun çaba sarf eden başta Yüksek Seçim Kurulu Sayın Başkan ve üyeleri olmak üzere, bu
süreçte önemli emekleri bulunan ve görevlerini layıkıyla yerine
getirmeye çalışan Seçim Kurulu hâkimlerine, seçim müdürleri ve personeline
teşekkürlerimi sunmak istiyorum.
Bilinmelidir ki gerek seçim öncesi iş ve
işlemlerde gerek seçim günü ve sonrası itiraz süreçlerinde bazı
ilçe seçim kurulları tarafından alınan yanlış
kararlarla seçimlerin kaderi aksi yöne doğru yönlendirilmiştir.
Seçmen listelerinin oluşturulma aşamasında yaşanan sorunlar
Yalova gibi yerlerde seçimlerin iptal edilmesine neden olmuştur. Seçmen
listeleri oluşturulurken ilçe seçim kurulu hâkimleri bulunulan yerdeki
sulh hukuk hâkimlerinden kısıtlı kişilerin listelerini
istemişlerdir ancak ne yazık ki sulh hukuk hâkimleri tarafından
bu listeler duyarlı ve dikkatli biçimde hazırlanmadığı
için oy kullanma yeterliliğini haiz olmayan birçok kişi seçmen
listelerinde yer almış, oy kullanmış ve seçimlerin kaderine
etki etmiştir. Bu durumu iyi kullanan iktidar partisi, seçimleri az oy
farkıyla kaybettiği yerlerde emrine amade olan bu yapı sistemini
kullanarak kısıtlı kişileri tespit etmiş ve
itirazlarla seçimlerin iptali cihetine gitmiştir. Bu anlamda, takdir
edilmelidir ki UYAP sistemine ulaşma hakkı ve yetkisi bulunmayan
partimiz ve diğer muhalefet partileri bu şartlarda eşit
yarış imkânını kaybetmiştir.
Şimdi
sorulması gereken soru şudur: Oluşturdukları eksik
listelerle seçimin sonuçlarına doğrudan etki eden sulh hukuk
mahkemesi hâkimleri, seçimlerin iptali nedeniyle oluşan trilyonlarca zararı,
hak mahrumiyetini ve demokrasinin işleyişini sekteye
uğratmaları sebebiyle sorumlu tutulacaklar mıdır? Bunun
hesabını kim, nasıl verecektir? Bu vebal elbette ki iktidar
partisinin omuzlarındadır.
İktidar
partisinin omuzlarında halledilmesi gereken daha birçok iş
vardır. Mesela, illerden aldığımız birtakım
bilgilerde muhtarlıkta kaydı olmayan ancak YSKnın seçmen
listesinde var olan ve oy kullanan seçmenlerden bahsedilmekte; muhtarlıkta
kayıtlı gözüken ancak o adreste ikamet etmeyen seçmenlerden bahsedilmekte;
muhtarlık adresinde gözüken ancak olmayan binalarda veya boş
arsalarda adres gösterilen ve oy kullanan seçmenlerden bahsedilmektedir.
Seçmen
listelerinin oluşumu açısından bir diğer husus: On binlerce
seçmenimiz seçmen kayıtları dondurulduğu için sandığa
gidememişlerdir. Uygulamada, seçmen listeleriyle ilgili bir itiraz vaki
olduğunda ilçe seçim kurullarınca kolluk araştırması
yaptırılmaktadır ancak kolluk güçleri tarafından bu
araştırma sağlıklı
yapılmadığından, sorgu esnasında evinde bulunmayan
birçok kişi hakkında oturmuyor tutanağı tanzim
edilmiş ve bu kişiler seçim kurulları tarafından seçmen
listesinden çıkartılmışlardır.
Önceki seçimlerde
yapılan uygulamaya göre, kişilerin adresinde
oturmadığı tespit edildiğinde, sistem tarafından
kayıtları eski adreslerine gönderiliyor ve bu seçmenler yine de eski
adreslerindeki sandıklarda oy kullanabiliyordu. Yüksek Seçim Kurulu
kararıyla bu seçimlerde yapılan kayıt dondurma uygulaması
on binlerce seçmenin demokratik hakkı olan seçme hakkını
kullanamamasına yol açmıştır.
Değerli milletvekilleri, bir diğer husus: Seçim
döneminde, propaganda sürecinde aday olan mevcut belediye başkanları
açık kanun hükümleri ve Yüksek Seçim Kurulunun genelgelerine rağmen,
tüm reklam alanlarını sınırsızca
kullanmışlardır. Normal şartlar altında kura çekilmek
suretiyle partiler arasında eşit olarak
paylaştırılması gereken reklam alanları, haksız
ve adaletsiz biçimde mevcut belediye başkanlarının emrine
sunulmuştur. Bu durum, eşit bir şekilde yapılması
gereken propaganda sürecini başından sonuna kadar menfi bir
şekilde etkilemiştir.
İktidar partisi bu süreçte devlet
imkânlarını sonuna kadar kullanmıştır. Seçim
bölgelerine giden bazı sayın bakanlar, başta seçim hâkimleri
olmak üzere seçim çalışanları üzerinde baskı oluşturmaya
çalışmışlardır. Propaganda sürecini denetlemeyle
görevli mülki idare amirleri haksız propagandayı görmezlikten
gelmişler, açık kanun hükümleri bulunmasına rağmen,
kendilerine yönelen itirazları Yüksek Seçim Kuruluna görüş sorma
bahanesiyle sürekli ertelemişler, zaman geçmesini
sağlamışlardır. Seçim sonrasında, AKPnin
başarısız olduğu illerdeki valileri değiştirmesi
bu anlamda oldukça manidardır.
Seçimlerin bitimiyle birlikte
kıyımlar da başladı. Bu çerçevede hareket eden iktidar
partisine yandaşlık yapmayan ya da oy vermediği kanaatine
varılan birtakım memurlarımız sürgün edilmeye
başlanmıştır. Erzurumun İspir ilçesinden bir memuru,
Hasan Ceylan isminde bir memuru alıp da Karsın Çıldırına
verdiğin vakit ya da Bursanın Keles ilçesinde MHP belediye
başkan adayının yakınlarının seçim sonrası
belediyedeki işlerine son vermek suretiyle demokrasiye hangi katkıda
bulunacağınızı zannediyorsunuz? Bu
davranışınızla memleketin huzuruna, birliğine
katkıda bulunma iddiasında bulunabilir misiniz? Seçim sonunda
görevden aldığınız valiler Hükûmetin valisi değil de
devletin valisi olduğu için mi görevden alındı? Böyle bir
anlayışın bu memlekete ne kazandıracağını
düşünmekte zorlanıyoruz.
Bir ilimizin herhangi bir beldesinde
-ismini vermiyorum- seçim var, sayın vali oy devşirmek üzere beldeye
gidiyor. Vatandaş kravatlı, takım elbiseli görünce diyor ki:
Bey, siz iktidar partisinin il başkanı mısınız?
Hayır kardeşim, valiyim. Kusura bakma, bugüne kadar hiç vali görmedik
de onun için soruyorum. diyor. Maalesef, valilerimiz böyle acziyet içerisine
düşmüşlerdir.
Seçim gününde, on binlerce seçmen,
hatalı bir biçimde muhtarlık pusulalarını belediye
başkanlığına ait zarflara koymuşlardır. Tabii, burada esas
hatalı olan, yeterli biçimde eğitime tabi tutulmayan ve seçmenleri uyarmayan
sandık kurullarıdır.
30 Mart tarihinde
yapılan seçimlerde büyükşehir belediye başkanlığı
için kullanılan 1 milyon 527 bin 252 oy geçersiz
sayılmıştır. Bu sayı belediye
başkanlığı seçimleri için 1 milyon 840 bin 140tır. Bu
rakamlar geçersiz oy sayılarının oldukça fazla olduğunu
göstermektedir. Bu oylardan binlercesi, oy pusulası ve zarfına mühür
vurulmadığı için geçersiz sayılmıştır.
Sandık kurulu başkanlarının yeterli eğitimden
geçirilmemesi nedeniyle on binlerce seçmenin iradesi geçersiz sayılmıştır.
Oyların
sayımı, dökümü esnasında birçok oyun farklı partilere
geçtiğini veya hatalı biçimde geçersiz
sayıldığını üzülerek tespit etmiş
bulunmaktayız.
Sandık kurulu
sonuç tutanaklarında doldurulması gereken alanların
fazlalığı ve karmaşıklığı, Türkiye
genelinde oluşturulan tutanakların neredeyse yüzde 80inin
hatalı biçimde tutulmasına yol açmıştır.
Oy tasnif
işlemleri sona erdikten sonra kilolarca ağırlıktaki oy
torbalarının sandık kurulu başkanlarının
sırtlarında ilçe seçim kurullarına götürülüşünü ve orada,
saatlerce, torba teslimi için bu vaziyette sıra beklediklerini üzülerek
gördük. Ülkemizin artık, bu çağ dışı görüntüden
kurtulması gerekmektedir. Bu torbaların, oluşturulacak teslim
heyetleri tarafından teslim alınarak topluca ilçe seçim kurullarına
götürülmesi elbette ki daha yerinde olacaktır.
Bu seçimlerde,
sandık başlarında birçok usulsüzlüğün
yaşandığına şahit olduk. Seçmeni yönlendiren, hatta
tehdit eden sandık kurulu başkanlarından tutun oy verme kabinine
ikişer, üçer kişi giren seçmenlerden ve hatta sandık
başında yaşanan kavgalara kadar birçok şeyi gördük.
Yaşanan bunca usulsüzlüğe rağmen, iddiaları ispat
noktasında sıkıntılar yaşandığı için bu
konuların üzerine gidilmedi. Bu konuda, partimiz olarak her sandık
başına, oy verme kabini hariç, diğer yerleri görecek
şekilde kamera sistemi kurulmasını teklif ediyoruz. Maliyet
anlamında belli bir yük getirebilir ancak ülkemizde seçimlerin şeffaf
ve dürüst bir ortamda geçmesi de her şeyden önemlidir.
Değerli
milletvekilleri, önümüzde cumhurbaşkanlığı seçimleri
bulunmaktadır. Bu seçimler de ilk defa yapılacak olması
açısından büyük önem taşımaktadır. Bu konuda
hazırlanan Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu, üzülerek görmekteyiz ki
aceleyle geçirilmiş olduğundan önemli eksiklikler içermektedir. Bu
seçimlerin ilk defa yapılacak olmasının yanı sıra,
yurt dışında yaşayan yaklaşık 2 milyon 750 bin
vatandaşımız da ilk defa bu seçimlerde bulundukları
yerlerde oy kullanacaklardır. Yurt dışında oy verme
işlemlerinin bitmesini müteakip oy pusulaları sayım yapılmadan
Ankaraya ulaştırılacak ve sayım işlemleri Türkiyede
oy verme işlemlerinin sona ermesiyle beraber başlayacaktır. Yurt
dışında yaşayan seçmenlerimizin önemli kısmı
seçimlerde ilk defa oy kullanacak ve bu anlamda yeterli şekilde
bilgilendirilmeleri gerekmektedir. Bu nokta da oldukça eksiklerimizin
olduğunu ifade ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz
isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun Sayın Kaplan. (HDP sıralarından
alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin grup
önerisi üzerinde söz aldım. Halkların Demokratik Partisi olarak
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Seçim sistemi, seçim hileleri, adil bir seçimin
yapılması; bunlar, maalesef gündemimizden hiçbir zaman
çıkmayacak. Ne zaman 12 Eylülde Kenan Evren, 5 general darbe yaptı,
bu Meclisi kapattılar, üniformalarıyla da gelip şuraya oturdular,
üniformalarıyla oturduktan sonra hükûmeti de Zincirbozana gönderdiler, o
zaman bir seçim yasası, bir siyasi partiler yasası yaptılar. O
gündür, bu gündür bu seçim yasası ve siyasi partiler yasası, yüzde 10
seçim barajı, yüzde 7 hazine barajı, yüzde bilmem kaç ne barajı;
sistem böyle geliyor.
Şimdi, Milletin iradesi
Milletin iradesi
Sandıktan çıktık. Vallahi, bir şey söyleyeyim, bu seçim
sistemiyle ister sandıktan çıkın ister yerin yedi kat dibindeki
bir sandıkta bütün herkes kuyruk olup oy kullansın çıkın,
siz milletin iradesine saygılı bir seçim yapmış
olamazsınız. Yasa, engel; mevzuat, engel; uygulama, engel. Yüksek
Seçim Kurulunca Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemine göre kütükler
oluşturulmuş ve bu kütüklere göre seçim yapıyorsunuz. Nereden
alıyor adrese dayalı sistemi? TÜİKten alıyor. Nereden
alıyor? Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel
Müdürlüğünden. Kime bağlı? İçişleri
Bakanlığına bağlı. E, neresi bu? Hükûmet. Seçimler
kimin gözetiminde yapılıyor? Efendim, bağımsız
yargının gözetiminde yapılıyor, YSK yapıyor. Peki, ne
oluyor? Para harcamaları kontrol ediliyor mu? Yok. Kullanılan oylar
kontrol ediliyor mu? Yok. Kimlik numarası var mı? Var.
Adrese dayalı
sistemde kayıt
yapılıyor. Bu seçimlerde Şırnakta bir ahırda 30 tane
memuru kaybettiler arkadaşlar; 30 tane, iddia ediyorum. Ayıp yahu!
İnsan utanmaz mı bundan? Bunun itirazını yaptık, bunun
şikâyetini yaptık. Memurları seyyar seyyar getiriyorlar bir köye
birlikte, belediye başkanlığı seçimi yok, getirip beldede
kaydediyorlar.
Sonra asıl
daha vahimi şu: Seçim propaganda dönemine bakın, devletin polisleri
afiş asıyor, devletin valileri seçim kampanyası yapıyor,
devletin kaymakamları ilçe başkanlarının yerine geçmiş
çalışıyor. Hazine yardımı alıyorsunuz, yetmiyor.
İşverenlerin özel uçakları emirlerine giriyor. Devletin
uçağını kullanıyor, devletin trenini kullanıyor,
devletin aracını kullanıyor, devletin memurunu kullanıyor,
devletin parasını kullanıyor, devletin askerini kullanıyor,
her şeyi kullanıyorsunuz. Dürüst bir seçim değil bu; ahlaki bir
seçim, etik bir seçim yarışı değil bu, milletin iradesine
saygı değil bu, adil bir sistem değildir bu, adil temsili
getiren bir sistem değildir bu. Bu adil temsilde eğer 3 oyla, 5 oyla,
10 oyla seçimlere itiraz edip, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu
değiştirip onları da Adalet Bakanlığına bağladıktan
sonra o zavallı hâkimler ve savcılar da korkudan her
itirazınızı kabul edince başladılar bizim
belediyelerde 5-10 oy farkla aldığımız zaman iptal etmeye.
Hasankeyfi böyle aldınız, gasbettiniz -açık konuşuyorum-
Ceylanpınarda bu oyunu oynadınız, Bingölde, birçok yerde bu
oyunu oynadınız, birçok yerde oynadınız. Yetmedi,
Ağrıda oynadınız; 15 defa seçim sayılmış,
doymadınız, Ağrıyı iptal ettiniz. Ettiniz, geldik 3
bin küsur oyla fark atarak alın size milletin iradesi dedik. Ama,
kardeşim, Ağrı Ağrı olalı bu kadar polis
görmemişti, bu kadar özel uçak görmemişti, Ağrı
Ağrı olalı cumhuriyet tarihi boyunca bu kadar bakan
görmemişti, Ağrı Ağrı olalı bu kadar milletvekili
görmemişti, Ağrı Ağrı olalı evlerin
kapısı bu kadar çalınmamıştı, Ağrı
Ağrı olalı bu kadar ilgi ve şey görmemişti. Niye, niye
arkadaşlar? Ya, normal bir seçim yapamıyor muyuz?
Elinizde
-Hükûmetsiniz- yasaklar listesi var. Bakın, şurada çok güzel bir
nokta var: Silah altında olanlar, kısıtlı olanlar, mahkeme
kararı olanlar, devletten maaş alanlar özürlü olduğu için
Kimde
bu bilgiler var? Hükûmette. Yüksek Seçim Kurulunda var mı? Yok.
Oturmuş bir bilgisayar merkezi var AK PARTİnin, genel merkezinden
hemen talimat veriyor Bakan, bürokratı bilgiyi getiriyor. Kaç tane
kısıtlı var orada? 15. Kaç oyla kaybetmişiz? 8.
Tamam, getir gözüm. 15i veriyor, hadi bakalım. Hâkim iptal etmese ne
yaparlar, hâkimi nereye sürerler biliyor musunuz? Ağrıdan da ötesi
var arkadaşlar, Ağrıdan da öte sürülecek yer var, sürerler.
Ve muhalefetin yaptığı
bütün itirazlara Ret. AKPnin yaptığı bütün itirazlara Evet.
Bu adalete de, bu hâkimlere de, bu vicdana da insan isyan etmesin de ne desin?
Ne lüzum vardı Yalovada
İnsan 1 oyla seçim alamaz mı? Bu
ülkede devlet başkanı bile olunur. Ya, Cumhurbaşkanlığı
seçimi yapacağız. Avrupada 3 milyon seçmen var, yüzde 7 eder
Türkiyeye göre. Ne yapacaksınız? Arkadaşlar, o
sandıkları F-16 uçaklarıyla mı getirelim? Bu seçimde size
koşturulan özel uçaklar var, sandıkları onun içine mi
koyalım, tarifeli Türk Hava Yolları uçağıyla mı
getirelim? Mesele bu. Aynı hileler
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Roboskideki uçaklarla getirsinler, Roboskideki uçaklarla!
HASİP KAPLAN
(Devamla) Yani, sonuçta bir uçakla gelecek bu. Bu uçağın
güvenliği kimde? Bu uçağa 3 müşahit koyacaklar. Biri AK
PARTİli olacak, biri CHPli, biri MHPli. O zaman, Barış ve
Demokrasi Partisi olarak bu yasa burada görüşülürken çıktık.
Ayıptır, bu utanç size yeter. Niye -4 parti var- 4 parti grubundan birer
müşahit olmasın bu sandıkların başında?
Kardeşim, niye Barış ve Demokrasi Partisi olmasın diye
sesinizi çıkarmadınız? Aha, şimdi bu sandık size
teslim. CHP, MHP artık ittifak peşinde koşturuyor.
OKTAY ÖZTÜRK
(Erzurum) Sen de ittifak peşindesin.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Aha, bu sandığın emaneti sizde. Bu sandıklar
uçarsa, bu sandıklar düşerse, bu sandıkların dibi
açılırsa, bu sandıklardan oylar çalınırsa, bu
sandıklardan çıkan oylarla Başbakan veya birisi 20 oyla
Cumhurbaşkanı olursa alın size bir Türkiye krizi daha. Bizi niye
koymadınız? Sanki biz Almanyada HPGli koyacağız
sandık başına müşahit. Kölnde gerillayı
getireceğiz; Hamburgda, Stuttgartta, Mannheimde, Londrada -işimiz
yok- zannediyorlar bir tane savaşçı koyacağız.
Kardeşim, bizim de orada partililerimiz var, sivil toplum var. Ben haftada
bir gidip katılıyorum, binlerce kişiye konuşuyorum, seçim
çalışması yapıyorum. Yani, şimdi, böyle bir demokrasi
anlayışı olur mu arkadaşlar? Bu seçim hilelerini, bu
barajları, bu Kenan Evrenin seçim yasasını, demokratik paketini
almayan ve uygulamayanların demokrasiden bahsetmesi vallahi
ayıptır, billahi ayıptır. Demokrasiyle diktatör
yasalarına sığınmak, rant sağlamak, kâr etmek, onun üzerinde
iktidar olmak nasıl bir etik konusu? Bu bilimsel olarak incelenmesi
gereken bir konu.
Bu seçim hileleri
konusunda sizi uyarıyoruz. Biz artık piştik. Norşinde ve
Ağrıda bunun ispatını yaptık. Biz artık
sandığa sahip çıkmasını öğrendik avukatıyla,
herkes. Sandık müşahidine, kurul üyesine eğitim veriyoruz, hepsinin
kontrolünü sağlıyoruz. Bilgisayar kullanıyoruz, uydu üzerinden
dijital... Hırsızlık olmasın diye projektörlerimizi
yaktık ama yine hile olacak. Bu sistem açık veriyor arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Aha, bu sandığa, Avrupadaki oylara AKP, CHP, MHP, her
üçünüz sahip çıkmazsanız, eğer bir oy çalınırsa bu
kürsüye gelip bunun hesabını sormazsam da bana Hasip Kaplan
demesinler, size söylüyorum. Bence araştırılmalı ki
Cumhurbaşkanı seçimleri karakolluk, mahkemelik olmasın.
Saygılarımla.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan, bir açıklama yapabilir
miyim?
BAŞKAN
Buyurun Sayın Halaçoğlu.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Şimdi, Sayın Hatip Hasip Kaplan Bey,
CHP-MHP ittifakından bahsetti. Ama ben şunu söyleyeyim: Asıl,
kamuoyu, Türk kamuoyu kimin, kiminle, ne kadar iş birliği ve ittifak
yaptığını çok iyi biliyor. Onu özellikle belirtmek
istiyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
15.39
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.53
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK
(Erzincan), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 97nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz
isteyen İhsan Özkes, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Özkes. (CHP sıralarından
alkışlar)
İHSAN ÖZKES (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin
seçimlerdeki yolsuzluklarla ilgili grup önerisi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, seçimler geldi gitti ama üzerindeki şaibeler,
üzerindeki haksızlık, yolsuzluk, hile, entrika, desise, her türlü kanunsuzluk
hâlen konuşuluyor ve konuşulmaya da devam edilecek. Tabii, bir söz
var: Nasrettin Hoca damdan düşmüş, işte Doktor moktor
denilince demiş ki: Hayır, hayır, benim gibi damdan düşeni
getirin. Şimdi, seçimlerde bu yolsuzluklara, bu şaibelere, her türlü
kanunsuzluğa, hukuksuzluğa bizzat uğrayanlardan birisi de benim.
Ve gerçekten de Üsküdar, seçimler de Türkiyede -belki üzerinde gereği
kadar durulmadı ama- en çok kanunsuzluğun ve hukuksuzluğun
yaşandığı bir ilçe olarak yerini almıştır.
Ben Üsküdarla ilgili konulara geçmeden önce Üsküdardaki
ve Türkiye genelindeki bu hukuksuzlara, kanunsuzluklara âdeta kucak açan
Diyanet İşleri Başkanlığının
uygulamalarından da biraz bahsetmek istiyorum. Örneğin, 17
Aralık rüşvet ve yolsuzluklar operasyonundan sonra rüşvet ve
yolsuzluklarla ilgili ayetlere ve hadislere Türkiye genelinde bir sansür
konuldu, âdeta, hırsızlık, rüşvet, yolsuzlukla ilgili ayet
ve hadisler rafa kaldırıldı. Hırsızın elinin
kesilmesiyle ilgili Mâide Suresinin 38inci ayeti, kamu malını
yemekle ilgili Âl-i İmrân Suresinin 161inci ayeti, yine Hazreti Muhammed
Mustafa (AS) Efendimizin Hırsızlık yapan kızım
Fatıma da olsa mutlaka cezalandırırdım. ve Rüşveti
alan da veren de cehennemdedir, melundur. gibi hadisleri rafa kalktı,
bunlara sansür konuldu, 17 Aralıktan sonra bu ayet ve hadisler okunmaz
oldu. Bu durum ne 12 Eylülde ne de 28 Şubatta yaşanmadı.
Şimdi, bakınız, İstanbul
Müftülüğünün web sitesinde 20 Aralık 2013 Cuma günü okunacak hutbe
konusu olarak rüşvet belirleniyor ancak 17 Aralıkta rüşvet ve
yolsuzluklar operasyonu olunca -üç gün kala- belirlenen ve yayımlanan
rüşvet konulu hutbenin okunmaması için İstanbul Müftülüğü
imamlara hemen bir SMS gönderiyor, diyor ki: O hutbe okunmayacak, yerine
Kur'anı anlamak konulu hutbe okunacak. Bununla ilgili elimizde
belgeler var. Yani resmen, fiilen, İstanbul Müftülüğü daha önceden
belirlenen ve 20 Aralık Cuma günü okunacak rüşvet konulu hutbeyi 17
Aralık nedeniyle tedavülden kaldırıyor. Şimdi, bu durumu
gerçekten de Türkiyede üzerinde çok durulması gereken bir konu
olarak belirtiyorum.
Yine 8 Ocak 2014te bir televizyon programında
Hüseyin Çelik şunları söylüyor: Biz hep beraber bir gemide seyahat
ediyoruz. Recep Tayyip Erdoğan süvari kaptan, mürettebat var, bir taraftan
da yolcular. Bunun çaresi gidip geminin dibini delmek değil. Gemi su
aldığı zaman hep birlikte helak olursunuz. Bunu ne zaman
söylüyor Hüseyin Çelik? 8 Ocakta bir televizyon programında söylüyor.
Gelelim 30 Mart seçimlerinden önce 28 Mart Cuma günü
okunan hutbeye. Hutbe, gemi hutbesi. Aman Bilalin gemilerini deldirmeyin.
hutbesi gibi âdeta. Şimdi, bakınız, hutbe çok garip. Ben emekli
bir müftüyüm. Hutbede bir ayet yazılır, bir hadis yazılır
başa, o ayetin ve hadisin de Türkçe meali yazılır alta, ondan
sonra da hutbede neler anlatılacaksa onlar anlatılır ancak 28
Mart Cuma günü okunan hutbede Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa hadisin
Türkçesi yazılmıyor yani metin zaten yok, metnin altında
olması gereken Türkçe de yok. Ne var? Tamamen hadisi çarpıtan, zorlamayla
yapılan yorumlar var. Ben hadis masteri yapmış bir kişiyim,
hadis uzmanıyım yani. Şimdi, hadisi incelediğiniz zaman
bakıyorsunuz ki Hazreti Muhammed orada şunu anlatıyor, diyor ki:
Cenab-ı Allah -işte- hırsızlığı haram
kılmıştır, rüşveti haram kılmıştır,
zinayı haram kılmıştır, şunu haram
kılmıştır, bunu haram kılmıştır. Bu
nedir? Allahın hudududur. Bu Arapça bir tabirdir, dinî terminolojide
vardır; hadler vardır, hudutlar vardır, Allahın
çizdiği sınırlar vardır. Siz ne yapın yapın bu
sınırları delmeyin, bu hududu delmeyin, bu haddi
aşmayın.ı anlatıyor Hazreti Muhammed (AS), örnek olarak da
gemiyi veriyor, diyor ki: Gemiyi delerseniz nasıl gemi batarsa
Allahın koymuş olduğu, Peygamberin koymuş olduğu
kanunları da delerseniz İslam batar. Hadisin anlamı bu ama
Diyanet İşleri Başkanlığı öyle bir hadis
hazırlıyor ki Ne yapın yapın, bu AKP gemisini
batırmayın. Yani Allahın gemisiyle, İslam gemisiyle hiç
alakası olmayan ve İslama ters olan AKP gemisi
eşleştiriliyor ve AKP gemisiyle ilgili hadis okunuyor.
Şimdi,
bununla bitmiyor tabii. Benim de Üsküdarda tespit ettiğim konular var
ama
Şuna bakınız Allah aşkına: Bu, Vanda Sayın
Bakanın cami avlusunda yaptığı bir siyaset, hatta caminin
balkonunda. Bakın şuna, caminin balkonunda. Ne yapıyor Allah
aşkına bu adam! Bir bakan bu ya! Allahın evi ama AKPnin siyasi
bürosu olmuş, seçim propaganda yeri olmuş.
KADİR GÖKMEN
ÖĞÜT (İstanbul) Bakanlar Kurulu da orada toplanacak artık.
İHSAN ÖZKES
(Devamla) Bunun gibi yüzlerce ama yüzlerce örnek var. Hiç sizde Allah korkusu
yok mu Allah aşkına ya! Allah sizi çarpacak arkadaşlar,
çarptı zaten de.
SONER AKSOY
(Kütahya) Seni de çarpmış.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Ya, seni çarpmış, onu düşün be! Seni
çarpmış.
İHSAN ÖZKES
(Devamla) İnanın buna, Allah size öyle bir sille indirecek ki ne
yapacağınızı, ne edeceğinizi
şaşıracaksınız.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Ne dediğini bilmiyorsun be! Seni çarpmış.
İHSAN ÖZKES
(Devamla) Şimdi, gelelim Üsküdar seçimlerine. Üsküdar seçimlerinde tam
bir kanunsuzluk
Ya, ne var Allah aşkına! Üsküdar sizin
karargâhınız olabilir, Tayyip Erdoğanın kalesi olabilir,
oturduğu yer olabilir. Elhamdülillah, ben de Müslümanım, ben de bu
memleketin evladıyım, Üsküdarda yedi yıl müftülük
yapmışım. Yani benim seçilme hakkım yok mu ya! Benim
seçilme hakkımı aldınız elimden, benim seçilme
hakkımı aldınız elimden.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Üsküdarı su bastı.
İHSAN ÖZKES
(Devamla) Şimdi, bakın, Başbakan
SONER AKSOY
(Kütahya) Seni Üsküdarlı seçmedi, seçmedi.
İHSAN ÖZKES
(Devamla) Seçti, seçti, Üsküdarlı seçti. Üsküdara buradan teşekkür
ediyorum, Allah razı olsun hepsinden. Beni seçti ama onların
oylarını çaldınız, çaldınız.
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) İftira yapma, iftira yapma.
İHSAN ÖZKES
(Devamla) Onu, o hırsızlığın bedelini ahirette
ödeyeceksiniz inşallah. Hakkım haram olsun, Allah yedirtmesin size!
(CHP sıralarından alkışlar)
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Senin demenle olmaz. İyi yolda ilerliyorsun,
yakında uçarsın, uçarsın!
İHSAN ÖZKES
(Devamla) Şimdi, bakınız, ben Üsküdarda belediye
başkanı adayıyım; Tayyip Erdoğan çıkıyor,
Bursa mitinginde beni hedef alıyor. Ya, Bursa ile Üsküdarın
arasında yüzlerce kilometre var. Aklı fikri Üsküdar, aklı fikri
müftüde kalmış. Bana diyor ki: Müftü müsveddesi.
ZEKİ AYGÜN
(Kocaeli) Aynen öyle!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
İHSAN ÖZKES
(Devamla) Şimdi, sevgili kardeşlerim, bakın, ben
ENGİN ALTAY
(Sinop) Kim o milletvekili müsveddesi? Terbiyesiz!
İHSAN ÖZKES
(Devamla) Bir dakika
Ben yirmi altı buçuk yıl üzerinden müftülük
yaparak, imamlık yaparak, Kuran kursu öğretmenliği yaparak,
vaizlik yaparak emekli olmuş bir kişiyim. Yedi yıla yakın
Üsküdarda müftülük yapmışım. Sayın Başbakan
Ağzımdan sayın çıktı, kusura bakmayın.
Başbakan bana diyor ki: Müsvedde. Ya, ben yedi yıla yakın
Üsküdarda müftülük yapmışım. Ben nasıl müsvedde oluyorum
ya?
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
İHSAN ÖZKES
(Devamla) Şimdi, bir ara, Başbakan, İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanıyken dedi ki: Ben İstanbulun
imamıyım. E, bir gün imamlığı yok ya adamın! Bir
gün imamlığı olmadığı hâlde Ben imamım.
diyor da
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Git işine ya!
İHSAN ÖZKES
(Devamla)
ben Üsküdarda yedi yıla yakın
KADİR GÖKMEN
ÖĞÜT (İstanbul) Peygamber diyenler oldu.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) Sen var ya, uçmuşsun, uçmuşsun! Uçmuşsun sen!
İHSAN ÖZKES
(Devamla)
müftülük yaptım, ben nasıl müsvedde olurum?
Şimdi,
bakın
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Uçmuşsun sen, yakında yukarıdan inersin!
BAŞKAN
Sayın Özkes, teşekkür ediyorum.
İHSAN ÖZKES
(Devamla) Şimdi bakın, niye öyle dedi, biliyor musunuz? Birisi
çıktı, dedi ki: Her cuma günü bir ayet sallıyorum.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Git işine ya! Böyle bir şey olabilir mi ya?
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Üsküdar kurtardı seni!
ALTAN TAN
(Diyarbakır) O da bakan müsveddesi!
İHSAN ÖZKES
(Devamla) Bu Bakara iyi makara. dedi. Türkiye Cumhuriyeti hudutları
içerisinde buna ses çıkaran tek bir müftü vardı, ona da
müsvedde dediniz, müsvedde. Allah
sizi kahretsin ya! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Seni
kahretsin, seni! Ne olduğun belli oluyor işte, konuştuğuna
bak!
BAŞKAN
Sayın Özkes, lütfen ama
İHSAN ÖZKES
(Devamla) Ne biçim insansınız ya! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
SUAT ÖNAL
(Osmaniye) Seni kahretsin! Yazıklar olsun!
BAŞKAN
Sayın Özkes
Sayın Özkes, lütfen
İHSAN ÖZKES
(Devamla) Türkiye Cumhuriyetinde Allahın ayetlerine Bakara makara
diyen
(Kürsü önünde toplanmalar)
BAŞKAN
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:16.04
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.17
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK
(Erzincan), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 97nci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi Hareket
Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Ali İhsan Yavuz, Sakarya
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ
İHSAN YAVUZ (Sakarya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 30 Mart 2014 tarihinde gerçekleştirilen mahallî idareler
genel seçimlerinde gerek sandık ve gerekse seçim kurullarının
iş ve işleyişinden kaynaklanan usulsüzlükler ile mevzuat
kaynaklı düzensizliklerle ilgili Milliyetçi Hareket Partisinin Meclis
araştırması açılmasına dair grup önerisi hakkında
AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Esasen, yeni bir
milletvekiliyim, 2011de seçilerek Meclise geldim. Polemiklerden de elimden
geldiği kadar uzak durmaya çalıştım bugüne kadar. Bu sözüme
bakan sanki bugün polemik oluşturacak bu konuşmacı diye
düşünebilir. Hayır, asla niyetim polemik oluşturmak, polemik
çıkarmak, kargaşa oluşturmak değil ama buradan
konuşulanlara, hem araştırma önergesine konu olan hususlara
ilişkin hem de diğer dile getirilen hususlara ilişkin bir parça
cevap vermek bizim de hakkımız olduğunu düşünüyorum.
İnşallah, bunun bir cevap olduğu düşünülerek, polemik
oluşturuyor gibi kabul edilerek bana cevap verilmeye
kalkışılmaz ama eğer söylediğim hususlarla ilgili bir
polemik oluşacaksa da elimde yeteri kadar belgenin, bilginin olduğunu
söylemek istiyorum.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Ne varsa açıkla kardeşim, ne varsa açıkla!
ALİ
İHSAN YAVUZ (Devamla) Evet, birazdan açıklayacağım.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Bu nasıl üslup böyle ya! Böyle üslup mu olur ya!
ALİ
İHSAN YAVUZ (Devamla) Şimdi, ben daha ne
ENGİN ALTAY
(Sinop) Buyur açıkla, ne varsa açıkla! Elimde belge var,
konuşursam
ALİ
İHSAN YAVUZ (Devamla) Bakın, benim daha ne anlatacağım
belli olmadan
ENGİN ALTAY
(Sinop) Açıklamazsan namertsin! Açıklamazsan namertsin!
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Açıkla varsa.
BAŞKAN
Sayın Altay, lütfen ama
Sayın Altay
Sayın Altay, böyle bir tarz olur mu?
ALİ
İHSAN YAVUZ (Devamla) Bir parti grup başkan vekilinin
Benim daha
ne açıklayacağım belli değil
ENGİN ALTAY
(Sinop) Elimde belge var. diyor, varsa açıkla kardeşim! Öyle
şey olur mu ya?
ALİ
İHSAN YAVUZ (Devamla)
bir parti grup başkan vekilinin bana bu
şekilde laf atması gerçekten hayretimi bir kat daha
artırmış bulunuyor.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Evet, sen daha çok hayrette kalırsın bu Mecliste.
ALİ
İHSAN YAVUZ (Devamla) Birazdan söyleyeceğim Allahın izniyle.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Söyle.
ALİ
İHSAN YAVUZ (Devamla) Ama öncelikle şunu söylemek istiyorum:
Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekili Sayın İhsan Özkes
Beyi dikkatlice dinledim. Sanki hutbenin bir şartı da aktarılan
hadisişerifin mealini vermekmiş gibi bir söylem gördüm burada; bunun
doğru olmadığını söylemek istiyorum. Hutbenin bir
şartı da bu değil.
Bakınız,
değerli milletvekilleri, Sakaryada merkez ilçe
başkanlığı yaptığım dönemlerde şunu
sık sık duydum: Avrupa Birliği kapsamında hutbelerde
(x) Allah katında tek din
İslamdır. ayetikerimesi yasaklanmışmış. Her
gittiğim yerde de okunuyor gördüm ama böyle bir söylentiyi sık
sık da duymuştuk. Birçok kez müftülerle görüştüm, hocalarla
görüştüm Yok böyle bir şey. dediler. Bakın, söylüyorum
buradan, bunu tonlarca kez duymuş birisi olarak söylüyorum, bir
kısmınız da buna şahit olmuştur: Gidin, isterseniz
cuma günleri, bakın, hutbelerden aynı ayetikerime okunmaya devam
ediyor. Ama, bu, o zaman söylendi. Şimdi de sandıklarda istenilen
sonuç alınamayınca tam bir manipülasyon, tam bir dezenformasyon
örneği ortaya konulmak suretiyle kendi başarısızlıkları
örtülmeye, AK PARTİnin başarısı da bir anlamda gölgede
bırakılmaya çalışılıyor. Tam böyle bir şeyin
resmidir bu.
Yine
bakınız, İhsan Bey, cevap vermek istemiyorum ama yani
BAŞKAN
Vermeyin o zaman cevap vermek istemiyorsanız.
ALİ
İHSAN YAVUZ (Devamla) -
yedi yıl müftülük yapmış bir arkadaşımız,
bize daha önce de Taifte Peygamber Efendimizin yolculuğunda her
şeye rağmen beddua etmediğini defalarca anlatan bir
arkadaşımız. Şimdi de Peygamber Efendimizin o hususunu
bilmesine rağmen, burada beddua etmeye kalkışmasını
gerçekten son derece yadırgadım.
Bakınız,
Taif yolculuğunu hatırlar mısınız bilmiyorum.
Peygamber Efendimiz Mekkenin o zor şartları altında kendisini
Taife atıyor, yanında evlatlığı Zeyd (RA) ve oradan
yardım görmek istiyor ama sonunda kendisi taşlatılıyor, kan
içerisinde kalıyor, hatta giydiği ayakkabıların kan
içerisinde kaldığı rivayet ediliyor. Çocuklara
taşlatıyorlar, kendisini zar zor bir bağa atıyor ve
bağda kendisini kurtarmaya ve orada bir parça dinletmeye
çalışıyor ama yoldayken rivayet odur ki Cebrail (AS) Dile, buranın altını
üstüne getireyim. diye kendisine hitap ediyor. O da Olur ya, bu beni
taşlayanların neslinden Allaha iman eden, Allaha ibadet eden bir
zümre çıkar. diyor ve bunun için beddua etmiyor. Bu husus bu kadar
açıkken ve müftülüğüyle bu derece övünen sayın vekilimizin bunu
bir kenara koyarcasına ve görmemek suretiyle bedduaya
kalkışmasını gerçekten bir milletvekili olarak son derece
yadırgadığımı ifade etmek istiyorum.
Sayın
İhsan Özkesle ilgili daha fazla bir şey söylemek istemiyorum ama Milliyetçi
Hareket Partisinin konuşmacılarına özellikle bazı
hususları dile getirmek ve bazı hususlara ilişkin vurgularda
bulunmak istiyorum. Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekilimizin,
belge, bilgi derken hemen bana dönük, yeniyim de biraz ya, hani alabora da
olmam mümkün açıkçası, bu kürsüye çok fazla da konuşma yapmak
üzere çıkmıyorum, hemen taarruza geçmesini anlamadım. Hâlbuki
benim vereceğim belge, bilgi daha çok Milliyetçi Hareket Partisiyle
ilgiliydi.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sen hazır ol o zaman bizim taarruzumuza!
ALİ
İHSAN YAVUZ (Devamla) Evet, çok güzel!
Bakınız,
bir sürü şey söylendi... Tabii, ben zaman var diye girdim, zaman çok fazla
yok.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sen hakikaten acemisin kardeş yani. Uğraşma sen en
iyisi.
ALİ
İHSAN YAVUZ (Devamla) O zaman atlayarak geçiyorum.
Bakınız,
itirazlar, şikâyetler, Yüksek Seçim Kurulunun yaptıkları
sandık kurulları vesaire. Zamanımın çok
azaldığını şimdi fark ederek, bütün bunları
atlayarak sonuca gelmek istiyorum.
Bakınız,
birkaç yerde özellikle yapılan itirazlara ilişkin size belge ve bilgi
ortaya koymak istiyorum. Sanki AK PARTİ birçok yerde yolsuzluk
yapmış, usulsüzlük yapmış ve bundan dolayı
başarı elde etmiş. Bir kere, tüm konuşmacılar buna
vurgu yapıyor.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Kedi giriyor trafoya, kedi, kedi!
ALİ
İHSAN YAVUZ (Devamla) Oysa Yüksek Seçim Kurulunun nasıl
oluştuğuna, 298 sayılı Yasanın 17nci maddesine bir
bakmalarını öneriyorum, 18inci maddesine bakmalarını
öneriyorum, 108inci maddesine bakmalarını öneriyorum. Bu Yüksek
Seçim Kurulunun 138 sayılı Genelgesini baştan sona bir
okumalarını istiyorum. Bu sayın konuşmacıların
kendilerinin nelere ilişkin haklarının olduğuna dair bir
bilgileri yoksa benim yapacak olduğum hiçbir şey yok ama tüm bu
söylediğim maddeleri ve bu genelgeyi baştan sona okumuş olsalardı esasen seçim
kurulunda da, sandık kurulunda da, sandık başında da AK
PARTİnin daha zorda kaldığını, AK PARTİnin
aleyhine bir durum olduğunu çok açık ve net bir şekilde
göreceklerdi.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Trafoya niye kedi giriyor, bir anlat bakalım?
ALİ
İHSAN YAVUZ (Devamla) Daha sonraki süreçte inşallah bunları da
konuşuruz ama bakın ben başka bir şey
vurgulayacağım. Ankarada seçime gölge düşürmek isteyenler,
biliyorsunuz, burada birtakım dezenformasyonlara giriştiler. Bir
tanesi şuydu: Özgür Güven diye birisi var, Özgür Güven. Yüksek Seçim
Kurulu Başkanı Sadi Güven. Nesi olabilir? Hiç araştırmaya
gerek yok; eşi olabilir, büyükşehirde de danışman. 10 bin
TL maaş alıyormuş, Yüksek Seçim Kurulu Başkanının
eşiymiş. Ya, böyle büyük bir velvele kopartıldı. Hâlbuki bu
bir beyefendi, bir bay. Evet, böyle bir danışman var ama Yüksek Seçim
Kurulunun Başkanıyla alakası yok. Bayan da değil zaten, bu
bir beyefendi. Ama bunları
S. NEVZAT KORMAZ (Isparta) Kim dedi bu iddiayı?
ALİ İHSAN YAVUZ (Devamla) Size değil
Sayın Vekilim, size değil bu, ortaya konuşuyorum bunları.
S. NEVZAT KORMAZ (Isparta) Ama ortaya konuşma
lütfen. Milliyetçi Hareket Partisine dediniz, sonra ortaya konuşuyorum
diyorsunuz.
ALİ İHSAN YAVUZ (Devamla) Bakınız,
bunlar yapıldı. Peki, size gelelim o zaman. Hayhay, size gelelim.
Bakınız, Kastamonu Çatalzeytin, Yozgat Sorgun, iki tane örnek vermek
istiyorum ve belgeleriyle konuşmak istiyorum ama vaktim yetmez diye
sadece
FARUK BAL (Konya) Adanayı ver, Adanayı.
Adanayı örnek ver. Adanaya gel.
ALİ İHSAN YAVUZ (Devamla) - Adanaya da
gelebiliriz, Yalovaya da gelebiliriz.
Kastamonu Çatalzeytinde ne oldu? Oy pusulaları
çamura atıldı. Biz 10 oyla kazanmıştık, seçimin iptali
sağlandı. Ne olmuştu orada? Ben size söyleyeyim. Milliyetçi
Hareket Partisinin sandık kurulu üyesinin verdiği beyanı okumak
istiyorum. Bir de aynı sandığın sandık kurulu
başkanının ifadesini okumak istiyorum. Şu anda
yargılama devam ediyor. Bakınız, isterseniz, sandık
başkanınınkini okumayayım, ben sadece Milliyetçi Hareket
Partisinin beyanını okuyayım size.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) İkisini de oku,
ikisini de.
ALİ İHSAN YAVUZ (Devamla) Abdurrahman Özcan
da bir ara bizim bulunduğumuz odaya girdi. Abdurrahman Özcan 1inci
sıra Milliyetçi Hareket Partisi Meclis üyesi. Odaya girdi. Oy
pusulalarının bulunduğu sıranın önüne çömeliyor gibi
yaptı ve aniden masada bulunan Milliyetçi Hareket Partisine ait oy
pusulalarını kaptı ve açık olan camdan
aşağıya doğru attı. Ben hemen müdahale etmek istedim
ancak başarılı olamadım ve oy pusulalarını
aşağıya atmasını engelleyemedim. Abdurrahman Özcan
oyları camdan aşağıya attıktan sonra odayı hemen
terk etti. Bir başkası küfretti, bir başkası
yırttı, bir başkası sandık kurulu
başkanını darbetti. Bunların hepsinin Milliyetçi Hareket
Partili olduğuna dair belgeler elimizde var. Dolayısıyla, orada
ve başka yerlerde olan bu ve benzeri hususlar son derece açık, son
derece nettir ama işte, sonuçta mağlup olan başka şeylere
tevessül ediyor ve bir yerleri, birtakım kişileri günah keçisi olarak
ilan etmek istiyor. Durum bundan ibarettir.
Tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
İHSAN ÖZKES
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN -
Buyurun Sayın Özkes.
İHSAN ÖZKES
(İstanbul) Sayın Başkan, konuşmacı
konuşmasının birçok yerinde bizzat ismimi söyleyerek beni
eleştiren ve çarpıtma yapan konuşmalar yaptı, müsaade
ederseniz
BAŞKAN
Mesela ne söyledi Sayın Özkes?
İHSAN ÖZKES
(İstanbul) Ne söyledi: Hutbenin bir şartı da bu değil
(x) ayeti yasaklandı. diye söyledi.
Halbuki böyle değilmiş, onu anlattı.
Yine
BAŞKAN
Buyurun Sayın Özkes, iki dakika sataşma nedeniyle söz veriyorum.
Lütfen yeni sataşmalara mahal vermeyin.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Yeni sataşma olmasın ama.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.-
İstanbul Milletvekili İhsan Özkes'in, Sakarya Milletvekili Ali
İhsan Yavuzun MHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
İHSAN ÖZKES
(İstanbul) - Teşekkür ederim. Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi,
bakınız ben bir kitap yazdım AKPnin Gerçek Yüzü diye. Bu
kitapta o hutbe konusu işleniyor. Belgeleriyle cuma hutbelerinde
okunması âdet olan
(x)
ayetinin yasaklandığını ben bu kitapta anlatıyorum.
Şimdi, o konuya girersem iki dakika ona yetmez bile.
Şimdi
Hutbenin bir şartı değil hutbenin Türkçesinin verilmesi. diyor
Şimdi yani hutbede
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Ya, niye beddua ediyorsun, onu söyle? Niye beddua
ediyorsun?
İHSAN ÖZKES
(Devamla) -
Allahın ayetinin anlamı Hazreti Muhammedin (ASV)
hadisinin Türkçesi verilmeyecek de Allah aşkına Tayyip
Erdoğanın sözlerini mi vereceksiniz hutbede ya! Allahtan korkun
artık ya! Bu kadar da olmaz ya!
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Kürsüden niye beddua ediyorsun?
BAŞKAN
Sayın Bak, lütfen
Sayın Bak
İHSAN ÖZKES
(Devamla) - Gerçekten bu kadar da olmaz.
ENGİN ALTAY
(Sinop) - Osman, haydi döv adamı!
Çıldırtma beni ya! Yapma ya!
BAŞKAN
Sayın Altay
İHSAN ÖZKES
(Devamla) - Beddua konusuna gelince: Ya kardeşim, adam çıkıyor
-iddia bu- Her cuma günü bir ayet sallıyorum. diyor, Bu Bakara iyi
makara. diyor. Ben de diyorum ki
RECEP ÖZEL
(Isparta) Yanlış yanlışla şey olmaz.
İHSAN ÖZKES
(Devamla) -
bunu söyleyen kişi eğer söylediği kesinse bunu
söyleyen kâfir olur.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Evet.
İHSAN ÖZKES
(Devamla) - Bunu söyleyen kişi kesinlikle tövbe etmelidir ve
Müslümanların oylarıyla gelip Müslümanların inancına,
ayetine, kitabına dil uzatamaz diyorum. Siz bunu savunmaya
çalışıyorsunuz. Ben de bu zihniyeti Allah kahretsin diyorum.
Benim kahretsin dediğim bu zihniyettir. Şimdi, bunun
GÜLAY DALYAN
(İstanbul) Özgür irade var, özgür irade!
İHSAN ÖZKES
(Devamla) Hırsızlık haramdır.
Hırsızlığı savunanı Allah kahretsin diyorum ya!
RECEP ÖZEL
(Isparta) Allah Allah, sen mi savunuyorsun?
GÜLAY DALYAN
(İstanbul) Demokrasi var, özgürlük var; sen nasıl düşünüyorsan
biz de onu düşünüyoruz.
İHSAN ÖZKES (Devamla)
Şimdi, benim bunu söylememde ne beis var Allah aşkına?
Şimdi, ben kendi şahsım için bir şey istemiyorum ki.
Allahın dinini savunuyorum, savunurken bana hücum ediyorsunuz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
İHSAN ÖZKES
(Devamla) Ben de diyorum ki: Allahtan korkun, Tayyipten değil. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
MEHMET ERSOY
(Sinop) Sana mı kaldı? Sana mı kaldı be?
BAŞKAN
Sayın Özkes, teşekkür ediyorum.
İHSAN ÖZKES
(Devamla) Allahtan korkun, Tayyipten değil diyorum ya.
BAŞKAN
Sayın Özkes
MEHMET ERSOY
(Sinop) Allahın dini kim, sen kimsin! Allahın dini sana mı
kaldı! Yazıklar olsun!
ENGİN ALTAY
(Sinop) İyi, size kaldı. Sanki siz Allahın
tahsildarısınız anasını satayım ya! Tahsildar
mısınız siz?
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Halaçoğlu.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Biraz önce konuşan hatip grubumuza
sataşmada bulundu.
BAŞKAN Ne
söyledi Sayın Halaçoğlu?
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Milliyetçi Hareket Partisinin Çatalzeytinde yolsuzluk
yaptığını söyledi.
BAŞKAN
Sayın Halaçoğlu ifade eder Beyefendi, lütfen.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Onun dışında, usulsüzlük
yaptığımızı ifade etti.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Halaçoğlu, iki dakika söz veriyorum sataşma
nedeniyle. (MHP sıralarından alkışlar)
4.-
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu'nun, Sakarya Milletvekili Ali
İhsan Yavuzun MHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Şimdi,
Çatalzeytinde meydana gelen olaylar zaten mahkemeye intikal etmiş
oluğu için onun sonuçlarını hep birlikte göreceğiz. Onun
için onun üzerinde konuşmanın pek gereğini duymuyorum. Yani hep
bize söylersiniz ya Mahkemedeyse niye konuşuyorsunuz?" diye, o zaman
mahkemedeki olayların ne olacağını göreceğiz.
Onun
dışında, tabii ki bakın, siz de biliyorsunuz, siz de birçok
seçim bölgesinde itirazda bulundunuz Bunlar yanlış oldu, şunlar
yanlış oldu." diye. Gayet tabii, ama siz iktidarsınız.
İktidar olduğunuz için seçim güvenliğini sağlamak
zorundasınız, sandık güvenliğini sağlamakla
mükellefsiniz. Eğer bunları sağlayamamışsanız o
zaman suçu başkasına yükleme hakkına sahip değilsiniz çünkü
dediğim gibi, iktidarsınız, muktedir olmak
zorundasınız. Ama burada belediye oylarında, siz ne derseniz
deyin 2,5 milyon oy kaybettiniz. Yani 4 milyon yeni seçmenin
katılmasına rağmen
SALİM USLU
(Çorum) Sen sayı saymasını bilmiyorsun.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Devamla) Ya, kardeşim, bundan önce 21 milyon oy
almıştınız, 19 milyon küsura düştünüz, bunu siz de
biliyorsunuz, biz de biliyoruz. Bunun karşılığını
vermenin gereği yok.
Kaldı ki biz
önergemizde bunun araştırılmasını isterken şunu
söyledik, dedik ki: Yüksek Seçim Kurulu üyelerine, yine seçim kurulunda
diğer görev yapan hâkimlere, görevlerini hakkıyla yapmış
olanlara teşekkür ediyoruz. Ama
bunun ötesinde layıkıyla görevini yerine getirmemiş olanlar için
yaptığımız konuşma bizim ve bunun
araştırılmasını istedik. Yani eğer bundan
herhangi bir çekinceniz yoksa, parti olarak kendinize güvenceniz
sarsılmamışsa bunun karşısına
çıkarsınız.
Yalnız
Taifle ilgili verdiğiniz örneğe bir cevap vermek istiyorum.
Şimdi,
doğru söylüyorsunuz, Taberide de yazar Kısas-ı Enbiyada da
yazar. Peygamberimiz taşlanmıştır ve beddua
etmemiştir, ola ki içlerinden imana gelenler olabilir diye. Siz öyle bir
şey söylediniz ki, size beddua edilmemesini istiyorsunuz, yani ola ki
AKPlilerden imana gelen tipler olur mu demek istiyorsunuz? (MHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET SÜLEYMAN
HAMZAOĞLU (Diyarbakır) İmanımızdan şüphemiz yok
bizim. Hiç merak etmeyin.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Devamla) Hayır yani kendi sözünüzle söylediniz
OSMAN AŞKIN
BAK (İstanbul) Ya, Hocam, ne alakası var?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
VI.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasî Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.-
MHP Grubunun, Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk ve arkadaşları
tarafından, 30/3/2014 tarihinde gerçekleştirilen mahallî idareler
genel seçimlerindeki gerek sandık kurullarının gerekse seçim
kurullarının iş ve işlemlerinden kaynaklanan usulsüzlükler
ile mevzuat kaynaklı düzensizliklerle ilgili olarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 30/4/2014 tarihinde verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 4 Haziran
2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır; okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım:
3.-
CHP Grubunun, Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu ve
arkadaşları tarafından, tarım alanlarımızda
yaşanan kuraklık ile 29-30-31 Mart 2014 tarihlerinde yurdumuzun
bazı bölgelerinde meydana gelen don afetinin üreticimize ve tarımsal
üretimimize vereceği zararların tespit edilerek çözüm önerilerinin
araştırılması amacıyla 7/5/2014 tarihinde
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
4 Haziran 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
04/06/2014
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun, 04/06/2014 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Engin Altay
Sinop
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Giresun
Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu ve arkadaşları
tarafından, tarım alanlarımızda yaşanan kuraklık
ile 29-30-31 Mart 2014 tarihlerinde yurdumuzun bazı bölgelerinde meydana
gelen don afetinin üreticimize ve tarımsal üretimimize vereceği
zararların tespit edilerek, çözüm önerilerinin
araştırılması amacıyla 07/05/2014 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırma önergesinin (1342 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 04/06/2014 Çarşamba
günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN -
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Selahattin
Karaahmetoğlu, Giresun Milletvekili.
Buyurun Sayın
Karaahmetoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
SELAHATTİN
KARAAHMETOĞLU (Giresun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kuraklık, don, sel ve son olarak dolu tarım
ürünlerimize büyük oranda zarar vermiştir.
Yaşadığımız kuraklıkla birlikte, buna eklenecek
aşırı sıcak havalar neticesinde tarım sektöründe
yaşanan felaketin etkisi katlanarak artacak ve gelecek yılları
etkilemesi muhtemel bir gıda krizine dönüşebilecektir.
Küresel ısınmanın
etkilerinin son yıllarda ülkemizde de belirgin şekilde kendini
göstermeye başladığını söylemek bu konudaki veriler
ışığında bir kehanet olmayacaktır. Türkiye
genelinde yağış miktarının, geçen yıl
ortalamalarına göre yüzde 37,5 oranında azaldığı görülmektedir.
Geçtiğimiz yüzyılda Türkiye'de her on yılda sıcaklık
0,2 santigrat derece arttı ve yağışta da yaklaşık
yüzde 10 azalma yaşandı. Geçtiğimiz kırk yılda Türkiye
2,5 milyon hektar sulak alanın yarısını ne yazık ki
kaybetti. Yirmi yıl içerisinde, 4 bin metreküp olan kişi
başına düşen su miktarı 1.400 metreküpe düştü.
Küresel
ısınmanın etkileri ülkemizde sanılandan daha
hızlı şekilde kendini göstermeye
başlamıştır. Küresel ısınma, tarımsal alanda
toplam ürün miktarının azalmasıyla kendisini göstermektedir.
Tarım arazilerinin korunması ve amacı dışında
kullanılmaması gerekmektedir. Gıda ve tarım örgütü FAO'ya
göre son yıllarda kişi başına düşen tarım arazisi
gelişmiş ülkelerde yüzde 14,3, gelişmekte olan ülkelerde yüzde
40 oranında azalmıştır. Kişi başına
düşen tarım arazisi miktarı 0,23 hektar olup, 2050
yılında 0,15 hektara düşecektir.
Kıtlık
ve açlığın dünyayı ciddi olarak tehdit ettiği 21inci
yüzyılda, toprak ve su en önemli stratejik maddeler olarak kabul
edilmektedir. Kurak ve susuz geçen bir kışın ardından
29-30-31 Mart 2014 geceleri büyük don felaketi yaşanmıştır.
Tarımsal rekolte düşüşü şimdiden gıda enflasyonu
şeklinde kendini göstermeye başlamıştır. Üreticiden başlayarak
tüketiciye kadar ve ihracat gelirlerindeki büyük kayıplar anlamında
hepimiz bu faturayı ortak şekilde ödeyeceğiz.
Buğday
üretimimizde yüzde 30, arpada yüzde 15 civarında bir kayıp
öngörülmektedir. Bu, buğday fiyatının yükselmesi ve ithalata
başvurulması anlamına gelmektedir. Mera ve otlaklardaki
kuraklık, yem ve saman üretimindeki düşüş sonucu
hayvancılıkta sorunlar yaşanacaktır. Türkiyenin hububat
ambarlarından Çukurovada yaşanan kuraklık nedeniyle rekoltenin
yüzde 50 oranında düşmesi beklenmektedir. Ayçiçeği, mısır,
pamuk gibi ürünlerde de sıkıntılar yaşanacaktır. 2013
yılında 22 milyon ton rekor buğday üretimine rağmen 4
milyon ton ithalat yapıldığı dikkate
alındığında rekolte düşüklüğünün ve
kuraklığın yaratacağı olumsuz etki daha iyi anlaşılacaktır.
Mart ayında
etkili olan don olayı Malatyada kayısıyı, Karadenizde
fındığı vururken, bazı bölgelerde dolu da meyve
ağaçlarına ve zeytinliklere zarar vermiştir. Ege Bölgesinde
dolu yağışından kirazda, üzümde, zeytinde, şeftalide,
armutta yüzde 70, yüzde 80, yüzde 90 oranlarına varan zararın
olduğu bildirilmektedir. Fındıkta yüzde 40ı aşan
zarar meydana geldi. Dünya ihracatının yüzde 80inden
fazlasını gerçekleştiren Türkiyede kayısıda zarar
yüzde 90lara vardı.
Sayın
milletvekilleri, Doğu Karadeniz ekonomisinin iki ana direği olan çay
ve fındıkta da don felaketinden büyük zarar görüldü. Özellikle
fındık, Doğu Karadeniz Bölgesinde yaşayan nüfusun önemli
bir bölümü için tek geçim kaynağıdır. Alternatif ürün kivi de
don olayından zarar görmüştür. Fındık üretiminde ve ihracatında
dünyada ilk sırada yer alan Türkiye, yılda 600-700 bin ton kabuklu
fındık üretiyor ve bunun yaklaşık yüzde 80ini ihraç
ediyor. Bu gelişmeler Karadeniz Bölgesi tarımsal üretiminde bu
yıl büyük bir kayıp yaşanacağını gösteriyor.
Geçen yıl 570 bin ton dolayındaki fındık rekoltesinin don
nedeniyle bu yıl 350 bin tona düşeceği öngörülüyor.
Fındıkta yaşanan don sebebiyle en fazla ürün kaybı
Doğu Karadeniz Bölgesinde görülmektedir. Ordu, Giresun ve Trabzon
üreticilerinin mağduriyetinin giderilmesine dönük kanun teklifi
verdiğimizi de belirtmek isterim.
Değerli
arkadaşlar, bir yıl fazla olan rekolte, düşük olan
yıllardaki ihtiyacı karşılamaktadır, fındık
elimizde kalacak iddiaları hiç gerçekleşmemiştir. Bu iddialar,
tek geçimi fındık olan üreticimizin elinden fındıkları
yok pahasına alınmak için yapılmaktadır. Yöremizde 1-2 ton
fındığı olan üretici Fındığım çok.
diye sevinir. Onun alın terinin karşılığını
almasını sağlamak hepimizin boynumuzun borcudur.
2004
yılında yaşanan don afetinden sonra fındık
üreticisinin zararının karşılanması için Hükûmet
kararlar alsa da, afetin yaralarının sarılması için verilen
sözler yerine getirilmemiştir. 1 milyar TL olduğu tahmin edilen don
hasarının Hükûmet tarafından bütçe marifetleriyle
gasbedildiğine tanık olduk. 292 trilyon lira tespit etmişlerdir,
bunun 160 trilyon lirası bütçe marifetiyle üreticiye verilmemiştir.
2004 yılında yaşanan donda Giresun'da ürün ve rekolte kaybı
daha fazla olmasına rağmen, belirlenen 35.649 fındık
üreticisine Giresun İl Hasar Tespit Komisyonu Raporu doğrultusunda
tespit edilen yardımın bile ancak yüzde 44'ü ödenmiş ve geri
kalanının ödenmesi kanunla durdurulmuştur.
2004
yılı afet yardımını alamayan fındık
üreticisine Tarım Bakanı Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesi bu
yönde karar verdi. demiştir. 4 Nisan 2004 yılındaki don afeti
ardından on yıl sonra, 29-30-31 Mart 2014 tarihinde yaşanan don
afeti fındık üreticisini oldukça endişelendirmektedir. AKP
iktidarı 2004 don afetinden üreticiye olan borcunu da hesaba katarak
düzenleme yapmalıdır. Bunun yanında geleneksel tarım
üretimi yüzde 80 oranında yağışlara bağlı olan
Türkiye'de kuraklığın hâlen tarım sigortası
kapsamı dışında tutulduğunu da hatırlatmak
istiyorum. Seçim bölgem Giresunda ziraat odaları, İl Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü, TARSİM Bölge
Müdürlüğüyle yaptığım görüşmelerde, aldığım
bilgilerde bölgemizde 250-300 metreye kadar olan yüksekliklerin altında
kalan kısımda fındıkta herhangi bir sorun yoktur. 300 metre
yükseklikten yukarıdaki fındık bahçelerinde yüzde 70-80 oranında,
bölgenin ifadesiyle don yanığı vardır. 500 metrenin
yukarısındaki fındık bahçelerinde de bu oran yüzde 100e
varmaktadır. Ordu Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ziraat Ana Bilim Dalı
Başkanı Sayın Profesör Turan Karadeniz de ifadelerinde
fındık ağaçlarının dallarının iki üç
yıl kendilerini onaramayacağını ve iki üç yıl
fındık alamayacağını belirtmektedir.
Yapılması
gereken şeyler, önerilerimiz; özellikle 2004 don afetinden
dağıtılmayan 160 milyon liranın fındık
üreticilerine dağıtılması, tarımsal ve zirai
kredilerin bir yıl faizsiz olarak ertelenmesi ve yine gerektiğinde
faizsiz olarak kredi olanaklarının sağlanması; bölgemde,
Giresunda üreticilerin ancak yüzde 25inin TARSİMden poliçe
yaptırdığını, yüzde 75inin
yaptırmadığını ya da
yaptıramadığını düşünerek zararlarının
karşılıksız hibe olarak verilmesi konusunda
yaptığımız önerilerimizin araştırma komisyonu
kurularak, dikkate alınarak üreticimizin lehine bir karar verilmesi
gerektiğini düşünüyorum.
Ayrıca
doğal afetlerden etkilenen üreticilerin mağduriyetini gidermek üzere
2006 yılında başlatılan tarım sigortası
uygulamasının don afetinin mağdur üreticilerinin
tamamını kapsaması yanında, kuraklığın bir
sigorta riski kapsamında olmaması nedeniyle kuraklığın
da risk kapsamına alınması ve bu konuda verdiğim kanun
teklifinin de gündeme getirilmesi üreticilerimiz lehine önemli bir katkı
sağlayacaktır.
Yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisi aleyhinde söz isteyen Mehmet Öntürk, Hatay Milletvekili.
Buyurun Sayın
Öntürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET ÖNTÜRK
(Hatay) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 29-30-31 Mart
2014 tarihinde yurdumuzun çeşitli bölgelerinde meydana gelen don
felaketiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin araştırma önergesinin
aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, öncelikle, doğal afetlerde zarar gören tüm
çiftçilerimizle aynı üzüntüyü ben de paylaşıyorum.
İnşallah, böyle afetleri bir daha ülkemiz görmez diye yüce Allaha
dua ediyorum.
29-30-31 Mart tarihleri arasında İç Anadolu,
Doğu Anadolu, Karadenizin yüksek bölgeleri, hatta Akdeniz Bölgesinde don
felaketi olmuştur. Sadece bu tarihlerde de don felaketiyle
karşılaşmıyoruz. Yılın değişik
aylarında sel felaketleri; işte, son dönemde
yaşadığımız kuraklık gibi, su
baskınları, dolu, bir sürü doğal afetle
karşılaşmaktayız. Burada öncelikle ne yapmamız
gerektiğini bir ortaya objektif olarak sunmamız lazım. Bunlardan
bir tanesi, çevreyle ilgili duyarlı mıyız, bununla ilgili ne tür
düzenlemeler yaptık, bunları bir ortaya koymamız lazım.
İkincisi, tarımsal kuraklıkla mücadele stratejisi ve eylem
planı hazırlanması gerekmekte, bununla ilgili neler yaptık?
Üçüncüsü, sele karşı ve kuraklığa karşı gölet,
baraj, ne tür yatırımlar yapıldı; suyun daha ekonomik
kullanılması için ne tür teknolojik yatırımlar
yapıldı, bunları incelememiz gerekir. Ayrıca en önemli
konu, tarımsal sigortanın yapılması mutlaka gerekmektedir.
Dona karşı, özellikle dona karşı teknolojik aletler
kullanılarak üreticimizin bu afetten mümkün olduğu kadar minimum
zararla ürününü kurtarması gerekmektedir.
Bir diğeri de, olmazsa olmazımız, çiftçi
için söylüyorum, devlet yardımlarının artarak devam etmesi
mutlaka gerekmektedir.
Peki, iktidarımız döneminde bu saydığımız
sorunların hangileri yapıldı, bunlara bir göz atmak gerekir diye
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, bakın, çevreyle
ilgili, Türkiyede 2000li yıllarda doğal gaz kullanımı
yüzde 17 iken bugün doğal gaz kullanımı yüzde 32 seviyelerine
çıkmıştır. Yine petrol kullanımı yüzde 41 iken
yüzde 26 seviyesine düşmüştür. Ayrıca yenilenebilir enerji
dediğimiz enerjilere hızla artarak yatırım yapılmakta
ve kullanılmakta, bu oran da yüzde 0,3ten yüzde 4 oranlarına
yükselmiştir.
Yine, atık su arıtma tesisleriyle ilgili 2002
yılında bu sayı 145 iken 2013 yılında bu sayı 412
rakamına ulaşmıştır. Atık su arıtılan
belediye nüfusu yüzde 34 iken 2002 yılında, bugün yüzde 75
seviyelerine ulaşmıştır. Katı atık düzenli
depolama tesisleriyle ilgili bu sayı 2003te 15 iken 2013
yılında 69a çıkmış, hizmet verilen nüfus 2002
yılında 23 milyon iken bugün 45 milyon seviyesine gelmiştir.
Diğer bir yapılması gereken konu, orman
alanlarının artırılması gerekir. Bu konuda da on
yıllık iktidarımızda yaklaşık 1 milyon hektar
alan ormana kavuşmuş ve 2 milyar 800 milyon civarında ağaç
ormanla buluşmuştur.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye, çevre konusunda bu işlemleri yapıyor ama
üstüne vazife olmayan birçok konuda da ciddi adımlar atmış.
Bunlardan bazılarını size saymak istiyorum: Bugün hidrolik,
rüzgâr başta olmak üzere temiz üretim teknolojilerinin
kullanılmasıyla ilgili Hükûmetimiz çok ciddi destek vermekte, çok
ciddi gayret göstermektedir. Enerji verimliliği potansiyelinin tespit
edilmesiyle ilgili çok ciddi çalışmalar yapılmaktadır.
Binalarda verimli enerjinin yaygınlaştırılmasıyla
ilgili çalışmalar yapılmaktadır. Demir yolu ve deniz yolu
payının artırılması, metro, hafif raylı sistem
başta olmak üzere toplu taşımanın geliştirilmesi,
sanayi kuruluşlarının sera gazı emisyonlarının
takibi, yenilikçi teknolojilerin teşviki, düzenli depolama tesislerine
gelen organik atıkların miktarının azaltılarak kompost
üretimine yönlendirilmesi gibi birçok konuda da ciddi adımlar
atılmaktadır. Sonuç olarak, Türkiye'nin sera gazı
azaltımı yolunda önemli mücadelesi olmuştur, bu olmaya da devam
edecektir.
Yine,
yapılması gereken işlerle ilgili ikinci bir konu: Tarımsal
kuraklıkla mücadelede strateji, teşvik ve eylem planı 2006
yılında Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe girdi. Bununla
ilgili tarımsal kuraklık il kriz merkezleri oluşturularak il
kuraklık eylem planları hazırlandı. Erken İzleme,
Uyarı ve Tahmin Komitesi kuruldu. Kuraklığa dayanıklı
çeşit geliştirmeyle ilgili çok ciddi Türkiyede adımlar
atılmakta ve önümüzdeki beş yıl içerisinde Türkiye, hem
tahıl anlamında hem pamuk, mısır anlamında hem de
narenciye anlamında kuraklığa dayanıklı çok ciddi
çeşitlerle karşılaşacaktır, bunlara
kavuşacaktır.
Yine, az önce
söyledik, maddelerden bir tanesi sele karşı ve kuraklığa
karşı önlem almamız gerekir; bunlar göletlerdir,
barajlardır. Türkiye son on yıllık iktidarında 232 adet
gölet ve baraj inşa etmiştir, 216 adet sulama kanalı, 656 adet
çevre ve taşkın koruma tesisleri inşa ederek bunlara önlem
almaya çalışmıştır.
Yine, ayrıca,
suyun daha ekonomik kullanılması gerekir çünkü Türkiye su zengini bir
ülke değil. Bununla ilgili de, hem damlama sulama konusunda hem
yağmurlama konusunda ciddi teşvikler verilmiştir, verilmeye de
devam etmektedir.
Yine, ilim, seçim
bölgem Hatayda 10 tane gölet, 3 tane baraj; bazıları bitmiş,
bazıları inşaat aşamasında, çalışmalar devam
ediyor.
Dona
karşı teknolojik aletler üreterek ürünlerimizi zararlardan
korumamız lazım. demiştik. Evet, ilk kez bizim dönemimizde
bahçelerimizde rüzgârgülleri kurarak, bunların yüzde 50sini hibe ederek çiftçimizi
dondan korumak için gayretler gösteriyoruz.
Yine, en önemlisi,
tarımsal sigorta. TARSİM 2006 yılında
çıktığında biz Tarım Bakanlığı çok
ciddi bir konuyu çözdü. diye sevindik ama maalesef, çiftçilerimiz bu konuda
duyarsız. Bugün bahçelerdeki ürünün poliçe bedelinin yüzde 67sini Hükûmet
destekliyor; diğer, normal tarla bitkilerinde yüzde 50sini destekliyor.
Yani şöyle basit bir örnek vereyim: Bugün bin dönüm buğdayın
sigortası 2 milyar para tutuyor, bunun yarısını devlet
ödüyor. Böyle bir parayı ödemekten çiftçimiz -olmadığından
değil- tembelliğinden mi diyelim veya sigortaya karşı
alışkın olmadığından mı diyelim
Maalesef,
işte, az önce sayın milletvekilimizin dediği gibi, yüzde 50
oranlarında, 60 oranlarında, sigorta yaptırmayan çiftçimizle her
yıl karşılaşıyoruz.
Tabii, orada bir
konudan bahsettiniz, çok doğru bir konu; doğal afetler bu
TARSİMle ilgili sigorta kapsamında, kuraklık dâhil değil.
Bununla ilgili de ciddi çalışmalar şu an yapıyoruz,
inşallah önümüzdeki sezona bunu yetiştiririz diye ümit ediyorum.
Yine, ben buradan
sonuç olarak şunu söylemek istiyorum: Çevremize çok dikkat etmemiz
lazım, çevremize sahip çıkmamız lazım; çevre
kirliliğini, emisyon kirliliğini azaltmak için ne gerekiyorsa, her
türlü gayreti, tedbiri göstermemiz lazım ama çiftçilerimizin de
Hükûmetimizin çıkardığı bu önemli konularla ilgili biraz
daha duyarlı olması gerektiğini düşünüyorum. Tekrar
Ha, bu ara
yapılan borç ertelemesi konusu vardı. Biliyorsunuz, Bakanlar Kurulu
kararımızla, Sayın Bakanımız ve
Başbakanımızın talimatıyla, şu an tüm illerimizde
ÇKSye kayıtlı, yüzde 30 zarar gören tüm çiftçilerimizin kredi
borçları bir yıl ertelendi hem Ziraat Bankasına hem Tarım
Krediye olan borçlarıyla alakalı.
İnşallah bir daha bu afetler olmaz. diyorum.
Çiftçimizin de Hükûmetimizin yaptığı bu hizmetlere
karşı duyarlı olmasını, en azından
sigortasını yaptırmasını temenni ediyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen
Muharrem Varlı, Adana Milletvekili.
Buyurun Sayın Varlı. (MHP
sıralarından alkışlar)
MUHARREM VARLI (Adana) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerinde söz
aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öneri; tarımsal kuraklık ve 29-30 Mart
tarihlerinde yaşanan don hadisesinden dolayı zarar gören
çiftçilerimizin zararlarının giderilmesiyle alakalı
araştırma önergesi. Bu önergeye sonuna kadar katılıyorum
çünkü Türkiye'de tarımsal kuraklıktan dolayı bu yıl çok
aşırı derecede buğday kaybına
uğrayacağız. Az önce sayın vekilimiz yüzde 30 dedi ama
ben aşağı yukarı yüzde 30un da çok üstünde
olacağı kanaatindeyim çünkü Çukurovada geçen hafta da söylemiştim-
çok verimli, mümbit arazilerde ortalama 600 kilo buğday
alınırken, bu yıl en iyi alınan yerlerde 300-350 kiloya,
yarı yarıya düşmüştür. Bu da Çukurovanın yüzde 10u
değildir, 300-350 kilo veren yer. Dolayısıyla birçok yerde 200
kilo, 150 kilo, 100 kiloya kadar buğday verimleri düşmüştür ve
bu da tabii ki tarımsal kuraklık ve 29-30 Mart tarihinde meydana
gelen dondan etkilenmiş olan buğdayın verimsizleşmesinden
meydana gelmiştir.
Dolayısıyla çiftçilerimiz çok
aşırı bir zarar görmüştür. Bunun bir an evvel Hükûmet
tarafından tespitinin yapılması lazım. Yani Ziraat
Bankasındaki borçların yüzde 3 faizle ertelenmesi, Tarım
Kredideki borçların ertelenmesi bunun çözümü değil, ki o da yeterli
değil, az sonra zaten ona da değineceğim.
Şimdi, geçen
yıl her yerdeki rekolte belli üç aşağı beş
yukarı. Konya Ovasında, Ankarada, efendim, İç Anadolunun
birçok yerinde ve Akdeniz Bölgesinde, Hatay Amik Ovasındaki rekolte
belli. Bu rekolte üzerinden Ofisin vereceği fiyatla çiftçilerin mutlaka
zararlarının giderilmesi lazım, ikisinin baz alınarak
zararlarının giderilmesi lazım, yoksa çiftçinin bu yükü
kaldıracak durumu yok. Zaten mazot girdileriyle, gübre girdileriyle inim
inim inleyen, tarlasını ekemeyecek duruma gelmiş çiftçi, bir de
böyle darbe yiyince nasıl tarlasını ekip dikecek, bunu iyi
düşünüp değerlendirmemiz lazım.
Şimdi, ben,
iktidar partisi milletvekillerimizden, özellikle de çiftçi olan
arkadaşlarımdan şunu beklerdim: Bir, şu anda kanun
tasarısı var, Plan ve Bütçede görüşülüyor; işte, vergi
borçlarının faizlerinin silinmesi, efendim, sigorta
borçlarının faizlerinin silinmesi. Ya, bu çiftçi üvey evlat mı
arkadaş ya? Bu çiftçi bu ülkenin üreten insanı değil mi, bu
ülkeyi doyuran insan değil mi? Niye çiftçi için böyle bir kanun teklifi
vermediniz veya veren arkadaşlarımıza niye demediniz
Kardeşim, sen yani fabrikatörü koruyorsun, sanayiciyi koruyorsun, zengini
koruyorsun, vergisini ödemeyeni, sigortasını ödemeyeni koruyorsun.
Niye çiftçinin borcunu faizsiz ertelettirmiyoruz? Neden yapmıyoruz bunu?
VAHAP SEÇER
(Mersin) Üvey evlat, üvey evlat.
MUHARREM VARLI
(Devamla) - Yani çiftçi üvey evlat mı bu ülkede ya? Allahtan korkar insan
biraz. Yani burada bağırmaktan ben usanmadım, siz de
usanmadınız ya dinlemekten. Birazcık kulak verseniz
anlayacaksınız bazı şeyleri ama kulak da vermiyorsunuz
yani. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi,
bakın, yüzde 3 faizle Ziraat Bankası borçları erteleniyor
ÇKSsinde buğday gözüküyorsa, buğday gözükmeyen de var. Zaten bu sene
ÇKS sistemi de değişti, Tarım Bilgi Sistemi oldu. Ha, doğru
bir sistem, yanlış bir sistem değil ama altyapısı
hazır olmadığı için bundan dolayı da birçok çiftçi
mağdur olacak. İşte, özellikle de şu anda Adananın
Ceyhan ilçesinde bir tek uygulanıyor. Geçen yıl 1 milyon 100 bin
dönüm araziden 700 küsur bin dönümü bundan faydalanırken, prim
desteğinden faydalanırken, bu yıl eğer bu sistem böyle
giderse, bu şekilde uygulanırsa 400 bin dönüm ancak faydalanabilecek
yani yarı yarıya, hep o övündüğünüz primlerden çiftçilerimiz
destek alamamış olacak.
Arkadaşlar,
bu mağduriyeti gidermemiz lazım. Bu hepimizin problemi, bu,
çiftçimizin ana problemi ama siz ancak burada çıkıp Yok efendim,
şu kadar baraj yaptık, bu kadar gölet yaptık, yok gübreye
şu kadar destek veriyoruz, mazota bu kadar destek veriyoruz. sanki kendi
cebinizden veriyormuşsunuz gibi. Çiftçiden
aldığınızı çiftçiye verin, biz başka bir şey
istemiyoruz ya, çiftçiden aldığınızı çiftçiye verin
biz başka bir şey istemiyoruz ama çiftçiden
aldığınızı da çiftçiye vermiyorsunuz ne yazık ki.
Dolayısıyla, arkadaşlar, çiftçi, üreten, bu ülkenin
insanlarını besleyen, bu ülkenin ihracatına katkı
sağlayan insandır. Onları korumamız lazım, onları
gözetmemiz lazım.
Dünyanın en
pahalı mazotunu tüketiyor Türk çiftçisi, dünyanın en pahalı
gübresini tüketiyor Türk çiftçisi. Ya bunlara çözüm bulalım. Efendim, siz
yatlara, kotralara, gemi ticareti yapanlara mazotu 1,5 liradan veriyorsunuz;
çiftçinin traktörüne mazotu 4,5 liradan veriyorsunuz. Ya Allahtan reva
mıdır bu? Yani hep çiftçiye üvey evlat muamelesi yapıyorsunuz,
ondan sonra da Sayın Bakan çıkıyor buraya Efendim biz çiftçiye
şunu verdik, bunu verdik. Ya cebinden mi veriyorsun be kardeşim,
cebinden mi veriyorsun? Bu ülkede, çiftçiden aldığını
çiftçiye ver, biz senden başka bir şey istemiyoruz ya. Çiftçinin hakkını
ver, buğdayını mağdur ettirme, mısırını
mağdur ettirme, pamuğunu mağdur ettirme,
dışarıdan gelecek ithalatı engelle bize yeter bu,
başka bir şey istemiyoruz senden ya.
Geçen sene burada
bangır bangır söyledim, Dışarıdan
mısırın gelmesini engelleyin. diye. Sayın Bakan
çıktı dedi ki: Sadece belgesi olanlar ithalat yapıyor. Dedim
ki: Kanatlı hayvan üreticileri için yem üreten fabrikaların,
büyükbaş hayvan için yem üreten fabrikaların tamamı bu
belgelerle depolarını mısırla doldurdular, mısır
çıktığı zaman mısır üreticisi
mısırını satamayacak. Burada bağırdım,
feryat ettim, kimse dinlemedi. Mısır çıktı, bir önceki
yılın fiyatının altında. Öyle değil mi Sayın
Seçer? Bir önceki yılın altında gitti.
VAHAP SEÇER
(Mersin) Öyle, öyle.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Öyle, öyle.
MUHARREM VARLI
(Devamla) - Gübre yüzde 30 zamlanmış, mazot yüzde 50
zamlanmış, efendim işçilik bilmem ne kadar zamlanmış,
e bakıyorsunuz çiftçi ürettiği malını satamıyor. Ya
arkadaşlar, vallahi çiftçiyi perişan ediyorsunuz ya, çiftçiyi bitiriyorsunuz.
Bu çiftçi, bu toprakları terk edip giderse şehir merkezlerinde kaos
oluşur. Çiftçi, 50 dönüm tarlasıyla geçimini sağlayan,
çoluğunun çocuğunun rızkını çıkartan, onu okutan,
büyüten insanlar, bu ülkeyi doyuran insanlar. Bunları hep birlikte korumamız
lazım.
VAHAP SEÇER
(Mersin) Gittikçe de oy veriyorlar.
MUHARREM VARLI
(Devamla) Şimdi, yine deminki yasaya değineceğim.
İşte, sigorta borçlarının faizini siliyorsunuz, vergi
borçlarının faizini siliyorsunuz. Peki, sulama birliklerine
çiftçilerin borçları var, bunlara bir ton faiz binmiş. Niye
bunların borcunu silmiyorsunuz kardeşim, niye? Nedir sizin çiftçiyle
derdiniz, nedir sizin çiftçiyle sıkıntınız?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Çiftçi niye oy veriyor peki bunlara?
MUHARREM VARLI
(Devamla) Şimdi, ben, iktidar milletvekillerimizden, özellikle çiftçi
olan arkadaşlarımızdan buna itiraz bekliyorum. Buna itiraz
etmeleri lazım çünkü çiftçiyi hep birlikte korumamız lazım
arkadaşlar. Sadece bu benim görevim değil ki, sadece muhalefetin
görevi değil ki. Yani, buraya çıkıp Efendim, ben şu primi
verdim, ben bu desteği verdim. demekle bu işler olmaz. Çiftçiyi
üretir hâle getirmemiz lazım, üreten çiftçiyi korumamız lazım,
desteklememiz lazım.
Bugün Rusyaya
domates satıyorsak, narenciye satıyorsak bu çiftçinin sayesindedir;
bugün ülkemizde kıtlık yaşanmıyorsa, unumuzda,
ekmeğimizde problem yoksa bu çiftçinin sayesindedir.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Çiftçi de oy vermesin ama, söyleyin.
MUHARREM VARLI
(Devamla) Ya, biz bir dönem dünyanın en önemli pamuk üreticilerinden
birisiydik, şu anda dünyanın en önemli pamuk
ithalatçılarından birisiyiz ya. Yunanistandan pamuk alıyoruz,
Amerikadan pamuk alıyoruz, Hindistandan pamuk alıyoruz. Allahtan
reva mı ya?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Gürcistandan saman alıyoruz.
MUHARREM VARLI
(Devamla) Bizim topraklarımız bu pamuğu üretmeye müsaitken,
bizim çiftçimiz bu işi biliyorken biz gidip Yunanistanın çiftçisini,
ABDnin çiftçisini zengin ediyoruz.
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Bu sene yine saman ithal edeceğiz.
MUHARREM VARLI
(Devamla) Evet, geçen yıl sap saman ithal ettik, kurbanlık ithal ettik. Herhâlde bu
yıl yine sap saman ithal ederiz. Ya, yazık, yazık, vallahi
yazık!
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Ama çiftçi niye oy veriyor?
MUHARREM VARLI
(Devamla) Ya, oy veriyorsa çiftçi Herhâlde bunlar bize bir şeyler
yapacak. diyor, onun için oy veriyor veya borçlanmış adam, ne
yapsın? Borçlanmış, onun için yapıyor.
Şimdi,
bakın, Sayın Başbakan çıkıyor, diyor ki: Ya Çiftçi
mağdur. diyorsunuz kardeşim. Bu kadar yeni traktör nereden geliyor?
Nereden geliyor, ben söyleyeyim size:
Çiftçi olan arkadaşlarımız bilirler.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Nereden geliyor?
MUHARREM VARLI
(Devamla) Nereden geldiğini ben sana dışarıda daha iyi
anlatırım Recep Bey gelirsen biraz sonra.
Şimdi, eski
traktörünü satıyor, kışın kendisine harçlık
yapıyor. Gidiyor, Ziraat
Bankasından borçlanıyor, Denizbanktan borçlanıyor, yeni traktör
alıyor. Var mı bunun aksini söyleyecek kimse?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Yok.
MUHARREM VARLI
(Devamla) Ama yok, Başbakana yanlış bilgi veriliyor.
Başbakan da çıkıyor, mitinglerde diyor ki: Ya, çiftçinin durumu
kötüyse bu kadar traktör nasıl satılıyor? Ya, Sayın
Başbakan, traktörün satılma sebebi bu, bu. Gel bana sor, ben bu
işin içerisinde yaşayan bir insan olarak, bunları bilen bir
insan olarak bunları söylüyorum. Ama, geçen hafta da söyledim, ondan önce
de söyledim, bundan sonra da söylemeye devam edeceğim: Hobi bahçesinden
başka yerde toprak görmeyenler benim bu söylediklerimi anlayamazlar.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Recep Özel, Isparta Milletvekili.
Buyurun Sayın
Özel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL
(Isparta) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisinin vermiş olduğu araştırma önergesi
açılmasıyla ilgili aleyhinde söz almış bulunmaktayım.
Biraz önce
sayın milletvekilimiz toprağı sadece hobi bahçelerinde
görenler diye bir ibare kullandı. Merak etme, AK PARTİ
Grubundakilerin hiçbiri hobi bahçelerinde görmemiştir, ta bu memleketin en
ücra köşelerinden, tarlalardan, köylerden buralara gelmiş kişilerdir.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Tarla hiç görmeyen var ya, yapma. Tarla
görmemiş adamlar var.
RECEP ÖZEL
(Devamla) Öyle birtakım demagojik şeyler arasına, yok Hobi
bahçelerinde görüyor... Sadece köylüyü, çiftçiyi düşünen muhalefet
sizsiniz, biz değiliz, böyle bir şey yok.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Karpuzun da ağaçta yetiştiğini
zannedenler var.
RECEP ÖZEL
(Devamla) Köylünün de, çiftçinin de, üreticinin de yanında olan hep AK
PARTİ olmuştur ve bundan sonra da olacaktır.
Önergeyle, 29, 30,
31 Mart tarihlerinde don olayından etkilenen çiftçilerimizin bu don
olayı nedeniyle uğramış oldukları mağduriyetin
araştırılması talep edilmektedir, bunlara bir çözüm
bulunması talep edilmektedir. Bu zamana kadar acaba ne oldu, ne tür
önlemler Hükûmetimiz tarafından alındı, sizlerle onu biraz
paylaşacak olursam
1 Ocak
itibarıyla 31 Mayıs tarihleri arasında, yaklaşık
olarak 60 ilde don felaketi; 69 il, 418 ilçe, 14.673 köy ve yaklaşık
876 bin üreticimize ait 16,6 milyon dekar alanda çeşitli afetler meydana
gelmiştir. Özellikle 28, 29, 30, 31 Mart 2014 tarihlerinde, Karadenizde
11 ilde, fındık bahçelerinde yapraklanma ve çotanak taslağı
gelişimi evresinde don afetinden etkilenme meydana gelmiştir.
Özellikle Denizli, Isparta, Burdur, Malatya, sert çekirdek demiş
olduğumuz kayısı, kiraz, vişne gibi bütün meyve ürünlerinde
de don felaketinden etkilenmişlerdir. Tüm bu etkilenmeler, meydana gelen
don afeti, 5363 sayılı Tarım Sigortaları Kanununun
kapsamındadır. Yalnız, yaşamış olduğumuz don
felaketi çiçeklenme döneminde olduğu için, çiçeklenmeden sonraki donu
sigorta ödüyor, öncesini ödemediği için sıkıntı burada.
Yapılması gereken işlem, TARSİMin kapsamının
genişletilerek kuraklık ve çiçekten önceki donda da risk kapsamı
içerisine alınarak ödemelerin bu kapsamda yapılması. Burada bir
düzenleme yapılması aşikâr.
Tarım Sigortaları Havuzuna yapılan
ihbarlar doğrultusunda, TARSİM eksperleri tarafından hasar
tespit çalışmaları da yapılmıştır.
Fındıkta kesin hasar tespitleri tamamlanmıştır.
Kayısı, elma, kiraz ve diğer bütün sert çekirdekli meyvelerde
don zararı çiçeklenme döneminde meydana geldiği için kesin hasar
tespit çalışmaları hasat döneminde yapılıp
bitirilebilecektir. Hasar tespit çalışmaları sonucunda,
tarım sigortası yaptıran yetiştiricilerin kesinleşmiş
olan tazminatları en geç otuz gün içerisinde ödenmektedir.
Tabii, bu doğal afetlerden dolayı kredi
borçlarının ertelenmesi -Ziraat Bankası ve Tarım Kredi
Kooperatifine olan borçlanmaları- 13 Mayıs 2014 tarihli 28999
sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak da yürürlüğe
girmiştir. Karar, 23/8/2013 tarihinden, yani artık her don
olayında, her afet olayında ayrı bir Bakanlar Kurulu
kararına gerek olmaksızın, 31/12/2014 tarihine kadar Türkiye
genelinde meydana gelen afetlerin tamamını da kapsamaktadır.
VAHAP SEÇER (Mersin) Recep Bey, faiz oranını
da söyle.
RECEP ÖZEL (Devamla) - Karar, yangın,
aşırı sıcak zararı, sam yeli, çığ, heyelan,
taban suyu yükselmesi, sel, su baskını, fırtına,
aşırı yağış, aşırı kar yağışı,
kar fırtınası, dolu, kırağı, don, kuraklık,
yıldırım düşmesi ve hortum afetlerini kapsamaktadır.
Bu karardan, afetler nedeniyle ekilişleri, ürünleri, hayvan
varlıkları, tesisleri ve seraları en az yüzde 30 oranında
zarar gören ve bu durumları il, ilçe hasar tespit komisyonlarınca
belirlenen Çiftçi Kayıt Sistemine ve Bakanlık diğer kayıt
sistemlerine kayıtlı gerçek veya tüzel kişi üreticileri,
24/4/1969 tarihli ve 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu kapsamında
olan kooperatifleri kapsamaktadır.
Ayrıca,
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının
görev alanı içerisinde yer alan tarımsal amaçlı kooperatifler ve
Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü de faydalanmaktadır.
Kuraklığa
yönelik çalışmaları da Bakanlığımız 2006
yılından beri yapmaktadır. Bununla ilgili düzenlemeler
yapılmıştır. Tabii ki yapılmış olan bu
çalışmalar -don, kuraklık ve afetlerden dolayı
Bakanlığın yapmış olduğu bu çalışmalar-
neticesinde icra makamı, gerekli olan, üzerine düşen bütün
yükümlülükleri yerine getirmektedir.
Meclis
araştırma komisyonu
Sorunlar belli, çözüm yolları belli; bugün
de gündemimiz belli olduğu için ve bugün, kamuoyunda beklenti olan cinsel
istismara yönelik suçlarla ilgili tasarı, bir de HSYKyla ilgili Anayasa
Mahkemesi tarafından iptal edilen, boşlukta olan maddelerin
doldurulmasına yönelik bir kanun tasarısı gündemimizde
olduğu için, bunun aleyhinde olduğumuzu belirtiyorum.
İnşallah,
bir daha köylümüzün, çiftçimizin afete ve zarara maruz kalmadan bir dönem
yaşamasını, gelirinin artmasını temenni ediyorum,
hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Dua iyi bir şeydir de duayla olmuyor bu
iş.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkan, karar yeter sayısı
istiyoruz; bir.
Ancak, sayın
hatip kamuoyuna ve Meclise yanlış bilgi verdi. Yani borçların,
çiftçilerin
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkan, çok önemli bir soru.
İHSAN
ŞENER (Ordu) Senin düzeltme zorunluluğun yok.
BAŞKAN
Lütfen Sayın Vekilim.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Bakın, çiftçilerin borçları erteleniyor.
BAŞKAN
Hayır, böyle bir usulümüz yok Sayın Tanal. Lütfen.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Faiz haramdır. Faiz niye isteniyor? Sayın
Başkan Faiz haramdır. diyorlar, faizi de erteleyin hadi, kabul.
Çiftçilerin borçlarını
BAŞKAN -
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum, karar
yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
17.12
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
17.26
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Muharrem IŞIK (Erzincan), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 97nci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisinin oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Öneriyi kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, öneri
kabul edilmemiştir.
Alınan karar
gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor, gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada
yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada
yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.-
Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı:
287)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada
yer alan, Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili
Reşat Doğrunun; Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün;
İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprakın; İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncelin; Bursa Milletvekili Sena Kalelinin; Gaziantep
Milletvekili Mehmet Şeker ve 7 Milletvekilinin; Antalya Milletvekili
Yıldıray Sapanın; Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt
ve İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun; İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın; İstanbul Milletvekili Sebahat
Tuncelin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın; Bursa Milletvekili
Aykan Erdemirin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın; Ankara
Milletvekili Levent Gökün; Barış ve Demokrasi Partisi Grup
Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Balukenin; İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulunun; Van Milletvekili Aysel Tuğlukun;
İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl ile
69 Milletvekilinin; Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 2
Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın; Malatya
Milletvekili Veli Ağbabanın; Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun; Gaziantep
Milletvekili Mehmet Şekerin; Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can
ve İstanbul Milletvekili Bülent Turan ile 1 Milletvekilinin Benzer
Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının
görüşmelerine başlayacağız.
3.-
Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili
Reşat Doğrunun; Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün;
İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprakın; İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncelin; Bursa Milletvekili Sena Kalelinin; Gaziantep
Milletvekili Mehmet Şeker ve 7 Milletvekilinin; Antalya Milletvekili
Yıldıray Sapanın; Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt
ve İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun; İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın; İstanbul Milletvekili Sebahat
Tuncelin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın; Bursa Milletvekili
Aykan Erdemirin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın; Ankara
Milletvekili Levent Gökün; Barış ve Demokrasi Partisi Grup
Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Balukenin; İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun; Van Milletvekili Aysel
Tuğlukun; İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve Ankara Milletvekili
Cevdet Erdöl ile 69 Milletvekilinin; Tokat Milletvekili Reşat Doğru
ve 2 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın; Malatya
Milletvekili Veli Ağbabanın; Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun; Gaziantep
Milletvekili Mehmet Şekerin; Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can
ve İstanbul Milletvekili Bülent Turan ile 1 Milletvekilinin Benzer
Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/918, 2/14,
2/25, 2/67, 2/214, 2/218, 2/335, 2/542, 2/571, 2/577, 2/876, 2/960, 2/1060,
2/1087, 2/1369, 2/1648, 2/1675, 2/1830, 2/1864, 2/1883, 2/1941, 2/1973, 2/1982,
2/2115, 2/2149) (S. Sayısı: 592) (x)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu
592 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç
Tüzükün 91inci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle
tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine
geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve
bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının
tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ömer Süha
Aldan, Muğla Milletvekili.
Buyurun Sayın
Aldan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; çağdaş parlamenter sistem içinde
parlamentoların en önemli görevi yasa yapmaktır. Yasalar, kural
olarak, toplumsal beklentiyi karşılamak, yönetimsel gereklilik, kamu
düzeni, demokratik hak ve özgürlüklerin alanını genişletmek
amacıyla düzenlenirler. Keza, yasalar, özünde soyut ve objektif
normlardır; yürürlükte kaldıkları sürece zaman, kişi ve
grup gözetmeksizin uygulama alanı bulmalıdırlar. Yasa yapmak
aynı zamanda, hukuksal zemin üzerinde tasarrufta bulunulması
anlamında yürütme organının dolaylı yoldan denetimi
anlamına da gelir.
Yasalar, hukuk
devleti ilkesi çerçevesinde ele alınmalı ve evrensel hukuk
değerlerinden etkilenmelidir. Yine, yasalar toplumsal ayrışma
yaratan, nedensiz yere özgürlük alanlarını daraltıcı,
kişi ve grup çıkarı gözeten, hak kaybı doğuran
hükümler içermemeli, Anayasa ile diğer yasalarla uyumsuz ve Ben ne
diyorsam odur. mantığının ürünü de olmamalıdır.
Keza, çok yasa
yapmak, övünç kaynağı olarak görülmemelidir çünkü yasalar,
fabrikasyon ürünler değildir. Keza, yasa, koleksiyon anlamına da
gelmez. Çok yerine, yerinde yasa yapmaktır önemli olan. Bir de
demokratik hak ve özgürlükleri genişleten yasaları çıkarıp
da uygulamamak veya kötü uygulamacıların eline teslim etmek kabul
edilemez; hele ki böyle düzenlemeler demokrasi havarisi olarak rol çalmak için
birer araç gibi de kullanılmamalıdır.
Yasalar, son
dakika ataklarıyla gündeme getirilerek muhalefeti
sıkıştırmanın hazzına yarayan tatmin
araçları olmadığı gibi, siyaseten şark
kurnazlığının malzemesi olarak da görülmemelidir. Lakin,
kişiye özel veya siyasi çıkara dayalı yasaların kötü bir
huyu vardır, günü geldiğinde yapıcısını da vurur,
vurulansa gıkını dahi çıkaramaz.
Yasalar, sadece
çağdaş parlamenter sistemlere özgü bir müessese değildir,
diktatörlerin de yasaları vardır ancak bunlar, yukarıda
belirttiğimiz değer ve kurallardan yoksun, daha çok, mevcut idareyi
iş başında tutmayı amaçlamış düzenlemelerdir. Bu
açıdan, parlamentoların asli görevi, yasa yapmak değil, iyi yasa
yapmak olmalıdır. İyi yasa, üç temel unsuru bünyesinde
taşımalıdır. İlki, mevcut düzenleme yasa yapma
tekniğine uygun olarak kaleme alınmalı; ikincisi, mümkün
olduğunca ortak akıl ve emeğe dayanmalı; üçüncüsü ise
kişiye özel hükümler içermemelidir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak yasa yapma tekniğine
uygun hareket ettiğimizi söyleyebilir miyiz? Kesinlikle hayır. Bu
yargıya varmanın en önemli kanıtı, şu anda
görüştüğümüz iş ve benzerleridir. Yeni bir yasa teklifi veya
tasarısı kadar, belki de daha çok oranda, yasa
değişikliklerini görüşmek zorunda kalıyoruz. İşin
istatistiğini tutmadım ama son yıllarda kabul edilen yasalarla
ilgili üzerinde değişiklik yapılmayan yasa
kalmadığını görürsem şaşırmam.
Aslında,
mevcut yasalar elbette toplumsal dinamiğin gereği olarak zaman zaman
değişikliğe gereksinim duyabilirler. Lakin Genel Kurulun
gündemine gelen değişikliklerin temel nedeni ya toplumda toplumsal
karşılık bulamaması ya Anayasaya aykırılık
ya diğer yasalarla çelişen hükümler içermesi veya fahiş maddi
hatalar oluyor. Demek ki önümüze yasa tekniğine uygun düzenlemeler
gelmiyor ve Meclisimiz de üzerine düşeni yapmadığından, daha
doğrusu, yapamadığından halkımıza iyi yasalar
sunamıyoruz.
Bir de bu
değişikliklerin nedenleri arasında iktidarın hoşuna
gitmeyen veya konjonktür gereği hoşuna gitmeyenler de yok değil.
Ne yazık ki Göç yolda düzülür. mantığı ve Nasıl
olsa Meclis çoğunluğu var, eksik fazlayı gerekirse düzeltiriz,
olur, biter. rahatlığı, özensizliği de beraberinde
getirebiliyor. Ancak yasalar yazboz
tahtasına dönüştükçe milletvekillerinin çok değerli zamanı
boşa gidiyor, hak kayıplarına neden olunuyor ve bu tür özensiz
düzenlemeler pek çok insanın canını yakıyor. Muhalefetin
İç Tüzükten kaynaklanan haklarını Meclis
çalışmalarını engelleme girişimi olarak görenlerin,
meseleye bir de bu açıdan bakmalarını öneririm.
Bir diğer
olgu, yasal düzenlemelerde ortak akıl ve emeğe pek rastlanamama
durumudur. Bir bakıyorsunuz, iktidar partisinin programında, Hükûmet
programında, hatta iktidar yetkililerinin söylemlerinde dahi dile
getirilmeyen bir konuda teklif veya tasarı gündeme düşüyor, iktidar
partisi milletvekillerinin, hatta yönetici durumunda olanların dahi
haberinin olmadığı belli bir özel grubun mutfak
çalışması ürünlerine tanık oluyoruz. Tabii ki, böylesi
düzenlemelerin çoğunlukla ya arka planı veya iktidar için marjinal
yararı söz konusu oluyor.
Düzenlemenin
tartışılması istenmiyor, akademik düşüncelere itibar
edilmiyor, dünya örnekleri göz ardı ediliyor, Anayasaya
aykırılık iddialarına kulak tıkanıyor ve her
şeyden önemlisi, suratlarda müstehzi bir ifadeyle Milletimizin yüzde
50sinin oyuna mazhar olan partimiz sözcüğüyle başlayan, çoğu
birbirinin kopyası, kibir dolu konuşmalarla demokrasinin vazgeçilmezi
olan muhalefet küçümseniyor.
Elbette muhalefet
de eleştiriyi hak edecek girişimlerde bulunabilir, elbette büyük bir
oy ve vekil çoğunluğuna sahip olmak gurur kaynağı olabilir,
lakin bu tablo ego hâlini almışsa, yani aldığın oy
kadar konuş noktasına ulaşmışsa önemli bir sorunla
karşı karşıyayız demektir. Hele ki, muhalefeti hakir
görme, hatta daha da ileri gidip siz bu işi bilmiyorsunuz türü akıl
vermeler, siyasi dünyamız açısından hiç de
sağlıklı akıl yansımaları değildir. Zira,
muhalefeti küçük gören anlayış, benliğe egemen olmaya
başladı mı muhalefeti gereksiz görme duygusu da beraberinde
gelir. Oysa iyi ya da kötü, demokrasinin varlık nedenidir muhalefet, bir
gün iktidardaki fânilerin de tadacağı gibi. Muhalefetin, azınlıkta
kalmanın sıkıntısı içinde gerilimli olması
anlaşılabilirse de, ülkenin egemeni olan iktidarın
hırçınlığı makul bir davranış biçimi
değildir. Muktedir olan anlayış, arada bir olsa da Bu
muhalefeti zıvanadan çıkaran ben olabilir miyim? diye düşünmelidir.
Tüm bu nedenlerle,
yasalar bir kişinin ihtirasları, özlemleri ve planlarının
uygulama aracı olmamalı ve parlamentolar da bu amaca tahsis edilen
kurum olarak görülmemelidir. Kısaca, hızla özel görevli Meclis
görüntüsünden sıyrılmak lazımdır. Bu noktada, partisi ne
olursa olsun her milletvekiline görev düşmektedir. Grup başkan
vekilinin parmağına bakmak yerine, vicdanın sesini dinlemek ve
özgür birey olunduğunun farkına varmaktır önemli olan.
Değerli
milletvekilleri, 592 sıra sayısıyla görüşmekte olduğumuz
yargı paketi, diğer yargı paketlerinden de biri; artık buna
alıştık. Bu yargı paketinde, yargıda önemli
yapısal değişiklikler olduğu gibi, kişisel
düzenlemeler de var ama buradaki 99 maddenin hemen hemen çok azı ihdas edilen maddeler, büyük bir çoğunluğu
mevcut yasalarda değişiklik içeriyor. Artık, Türkiye Büyük
Millet Meclisi, âdeta, bir yasa tamir atölyesi hâline getirilmiştir.
Bizim işimiz gücümüz, yapboz tahtası hâline dönüştürülen yasaları
bir kez daha değiştirmektir. Tabii ki, bu arada, maddi hatalar
yanında kişisel, kişiye özel düzenlemeler de yok değildir.
Öncelikle -bu
yasayı belli başlıklar altında konuşmamın
diğer bölümünde değerlendireceğim- bir kez, ceza
artırımı söz konusudur. Bu yasa, kamuoyunun gündemine
kadına ve çocuklara şiddete yönelik ceza artırımı
gerekçesiyle geldi ama baktığınızda, kadına
şiddete yönelik olarak bu yasada hiçbir düzenleme bulunmamaktadır.
Keza, cinsel saldırılara ilişkin olarak da ceza artırımı
yapıldığını da görüyoruz ama bu arada, suça itilen
çocuk kavramı göz ardı edilmiştir bu düzenlemede. Komisyon
çalışmalarında bu konuya
dikkat çekmek için mümkün olduğunca özen gösterdik. Adı üstünde, 18
yaşından küçük çocuklara fail demiyoruz, suçlu demiyoruz, suça
itilen çocuk diyoruz. Ve gerek uyuşturucu madde satışı,
temini, kullanımı, nitelikli hırsızlık, cinsel
saldırı suçlarında ceza artırımı da benim gözümde
bir anlam ifade etmemektedir. Cezayı artırmak, suçu önleyen bir neden
olmamıştır. Aslında, insanları suça iten toplumsal
nedenler vardır, sosyolojik nedenler vardır, ekonomik nedenler
vardır, kültürel nedenler vardır. Eğer siz bunlarla mücadeleyi
bir tarafa bırakıp da sadece cezaları artırarak bir suçtan
caydırıcılık sağlamayı düşünüyorsanız
yanılıyorsunuz.
Yine bu kürsüde
örneğini verdiğim bir olay daha var. Türkiye'de kan gütme saikiyle,
yani kan davası dolayısıyla adam öldürme suçu, eski Ceza
Yasamızın 450nci maddesine bir fıkra eklenerek idamla
cezalandırılmıştı ama Türkiye'de kan davasını
önleyemedik. Ama feodal yapıda çökme, iletişim araçlarının
gelişmesiyle, Türkiye'de, bugün artık kan davası marjinal düzeye
inmiştir. Dolayısıyla, işin sosyal, ekonomik, siyasal
boyutunu düşünmeden ceza artırımı, kesinlikle suçtan
vazgeçmeyi etkilemez. Bir insanı içeri atarsınız bu bir
sektördür, uyuşturucu sektörü- başka biri orada yerini
bulacaktır. O insanı yıllarca cezaevinde tutmakla, yine
uyuşturucu ticaretini ne yazık ki engelleyemeyeceksiniz.
Keza, bir ceza
artırımı, beraberinde yakalanma korkusuyla şiddeti de
beraberinde getirecektir. Korkarım, önümüzdeki süreçte, bu tip olaylarda
pek çok çatışmaya tanık olabileceğiz, pek çok güvenlik
görevlimize saldırı olacaktır.
İkinci bir
nokta, ceza artışı, o cezadan kurtulmaya yönelik olarak
rüşveti de beraberinde getirir, Türkiye'de bir rüşvet atmosferi de
yaratılacaktır.
Kısaca, çok
ceza, suçtan caydırıcı olmak değildir ama burada bir
felsefe yatıyor, Türkiye'de tek tip insan yaratma
anlayışının ürünüdür bu düzenlemeler. Yani halim selim
gençler, nur yüzlü delikanlılar; asıl amaç budur. Yani insanları
ben yasal düzenlemelerle zapturapta alacağım
anlayışıdır ama şöyle bir gerçek vardır: Beş
vakit abdestinde namazında bir insanın çocuğunun uyuşturucu
müptelası olduğunu çok görüyoruz bu ülkede. O adam, çocuğuna
bile sahip çıkamıyor. İnsanları tekdüze anlayışa getirmektense
demokrasi arayışı içinde olmak, bireyin özgürlüğüne önem
vermek asıl olmalıdır.
Bir diğer
düzenleme, ceza sisteminde yapılmak istenmektedir. Yıllardır,
2004teki Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunundaki
değişiklikten sonra gündeme gelen istinaf düzenlemesi buraya
eklenmiştir. Üç ay gibi bir süre söz konusudur, bu üç ay içerisinde
istinaf mahkemelerinin hayata geçirilmesi de çok zor görünmektedir.
Ceza
yargılamasında diğer bir önemli konu ise sulh ceza
mahkemelerinin kaldırılacak olmasıdır. Sulh ceza
mahkemelerinin kaldırılması, kural olarak doğru bir
girişimdir ama sulh ceza mahkemeleri kaldırılıp yerine sulh
ceza hâkimliği müessesesi getirilmiştir. Bu, şu anlama gelir:
Artık sadece tutuklama, yakalama, el koyma, arama gibi kararları vermekle
görevli bir hâkimlik kurulmaktadır. Bu hâkimliklerin sayıları
son derece az olacaktır ve Türkiyede belli yerlerde görev
yapacaklardır. Aslında buradaki temel niyet şudur: Kendimize
öyle güvenilir bir alan bulalım ki sürpriz kararlardan kaçınalım.
Sulh ceza mahkemelerini bu arada kaldırıyoruz ama güvenilen sulh ceza
hâkimleri yoluyla, mevcut bazı sürprizlerle yeniden muhatap
olmayalım. anlayışıdır.
Burada, sulh ceza
hâkimlerine yönelik bir karar daha verilmiştir. Bir savcının
kamuoyunda takipsizlik kararı olarak bilinen kovuşturmaya yer
olmadığına dair kararlarını itirazen inceleme yetkisi,
mevcut düzenlemede ağır ceza mahkemesine aittir. Yani, üçlü bir
hâkimler heyeti bir takipsizlik kararını inceleyip karar vermektedir
ama şimdi yapılan bu düzenlemeyle bu, sulh ceza hâkimlerine
bırakılmaktadır yani tek hâkime bırakılmaktadır.
İtiraz edenlerin önemli bir güvencesi ellerinden alınmaktadır.
Düşünün, son derece önemli bir yolsuzluk olayı var, son derece önemli
iddiaları içeren bir olayda savcı takipsizlik kararını
verecek, onunla aynı yerde görev yapan bir hâkim -ki meslek
dayanışmasını da burada göz ardı etmemek lazım-
itirazen inceleyecek ve takipsizlik kararına itiraz reddedildi mi, yeni
bir delil ortaya çıkmadığı takdirde, o olayla ilgili bir
daha soruşturma yapılamayacak. Bu, tam bir güvencesizlik hâlidir.
İkincisi: Bir
kişinin telefonunun dinlenmesi için
Hani adli yargıdaki daha basit
sayılabilecek bir işlemde, daha geçtiğimiz aylarda
ağır ceza mahkemesinin oy birliği kararına ilişkin bir
düzenleme yapmadık mı? Onu yaptık ama bugün, takipsizlik gibi
çok önemli bir kararı incelemesini ağır ceza mahkemesinden
alıp tek hâkime vermek, bence çok büyük bir çelişkidir, hukuka
bakış açısının da önemli bir göstergesidir.
Değerli
milletvekilleri, hastalık nedeniyle hükmün infazının
ertelenmesine ilişkin düzenlemede sorunlar
yaşandığını biliyoruz. Burada bir iyilik getirilmeye
çalışılmış ama mevcut düzenlemede de yine uygulamada,
yargıçlar, hasta hükümlülerin infazını ertelemede çekingen
davranacaklardır, sorun çözülmeyecektir.
Bir diğer
önemli husus, kişiye özel iki tane düzenlemedir. Bunlardan bir tanesi,
Türk Ceza Kanununun 277nci maddesindeki düzenlemedir. Artık, şimdi,
bir soruşturmada yargı görevi yapanı, bilirkişiyi ve
tanığı soruşturma aşamasında etkilemeye
teşebbüs edenler suçsuz sayılacaklardır. Bu, doğrudan
kişisel bir düzenlemedir. Artık, bir adalet bakanı,
istediği gibi, soruşturma aşamasında bir savcıyı
arayıp talimatlar verirse, adil yargılamaya gölge düşürecek
girişimde bulunursa bu, suç olmayacaktır. Keza, yine soruşturma
aşamasında bir tanığı tehdit ederseniz sadece normal
tehditten yargılanabilirsiniz; baskı yaparsanız yine bu suç
olmayacaktır; soruşturma aşamasında bir bilirkişinin
üzerinde nüfuz kullarınsanız artık bu da suç olmaktan çıkacaktır.
Bu, doğrudan kişisel bir düzenlemedir ve Anayasaya
aykırıdır.
İkinci bir
kişisel düzenleme ise şudur: Malum olduğu üzere, iktidar
partisinin bazı yerel yöneticileri, bizim parti üyelerimizin de içinde
bulunduğu binlerce kişiyi sahte olarak Adalet ve Kalkınma
Partisi üyesi yapmışlardır. Bu suçun cezası, Siyasi
Partiler Yasasına göre bir yıldan üç yıla kadar hapistir. Keza, bu bir özel belgede
sahteciliktir. Yine, Türk Ceza Kanununun 207nci maddesi özel belgede
sahteciliği düzenlemektedir. Orada da ceza bir yıldan üç yıla
kadardır ama milletvekili arkadaşlarımız, bir teklifle
geldiler ve dediler ki: Siyasi Partiler Yasasındaki sahte üye
kaydına yönelik cezayı bir aydan üç aya kadara indirelim ve
Komisyonda yaptığımız tartışmalar sonucunda bu
ceza bir miktar artırıldı ama bu, doğrudan,
Anayasanın eşitlik ilkesine aykırıdır. Yani,
sıradan bir vatandaş, özel evrakta sahtekârlık yaparsa bir
yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacak,
ancak, bir siyasi, yaparsa bunun çok altında bir cezaya mahkûm
olabilecektir.
Keza, burada
uyarmak isterim iktidar partisi milletvekili arkadaşlarımı: Bu
suçlamalar dolayısıyla, bir yıldan az ceza alarak bir anlamda
cezadan kurtulan arkadaşlarımız, yani o siyasi partinin yerel
yöneticileri, bir seçim sonra bu Parlamentoda sizlerin yerini alabilecektir.
Onlara bu olanağı siz sağlamış olacaksınız.
Evrakta sahtekârlık yapan insanlar, Mecliste milletvekili
olabileceklerdir.
Değerli
arkadaşlarım, bir diğer önemli konu ise -MASAK- terörün
finansmanı hakkındaki yasada yapılan bir düzenlemedir. Burada
elektronik tebligat uygulaması vardır. Elektronik tebligatın
anlamı şudur: Elektronik tebligatta eğer bir kişiyi
bulamıyorsanız, mal varlığını dondurmak
istiyorsanız, o kişiye e-mail yoluyla bir tebligat gönderiyorsunuz.
Bu tebligat, karşı taraftan alındığı anda
tebliğ edilmiş sayılıyor ve buna göre mal
varlığını dondurabiliyorsunuz ama yapılan bu
düzenlemede bir kişinin herhangi bir e-mail adresine bir yazı
göndermek yeterli olacak, yani o kişinin mal varlığı
dondurulacak. Bu, özel mülkiyet hakkına yönelik ağır bir
saldırıdır. Bunun amacının ne olduğunu da
aşağı yukarı tahmin ediyorum ama burada polemik konusu da
yapmak istemiyorum.
Değerli
milletvekilleri, geneli üzerinde özetleyebileceğim konular bunlardır,
lakin, son sözlerim: Parlamentoyu lütfen bir yasa tamir atölyesi olmaktan
kurtaralım diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Tümü üzerinde
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz isteyen Hasip Kaplan,
Şırnak Milletvekili.
Buyurun Sayın
Kaplan. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi
adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Umuyorum ki bir gün
bu ülkeye de adalet gelir, çünkü bu, kaçıncı yargı paketi
biliyor musunuz? Saymasını unuttuk arkadaşlar. Kaçıncı
yargı kurultayları düzenlendi, sayısını unuttuk.
1980de
avukatlığa başladım, milletvekili olana kadar hep
yargı reformlarını konuştuk. Sonra baroda
çalıştık, yine yargı reformlarını konuştuk.
Avrupa Birliği süreci geldi, dedik ki: Bizim siyasilerin kafası
çalışmıyor, beceremiyorlar, yapmak istemiyorlar, reform
kapasiteleri yok, zihniyetleri de buna müsait değil. Belki dış
dinamiklerin etkisiyle bunu düzenleriz.
Koalisyon
hükûmetleri döneminde, rahmetli Ecevit ekibi 17 maddelik bir Anayasa reformu
yaptı. O dönem katkısı olan herkese buradan teşekkür etmek
istiyorum.
Aslında o
dönemde yapılan temel düzenleme, Anayasadaki kişilik
haklarını, temel hak ve hürriyetleri, yaşama hakkını,
insanlık onurunu, işkenceyi, adil yargılanmayı,
bağımsız yargılanmayı, tarafsız
yargılanmayı, mahkemelerin bağımsızlığını,
bunların hepsini kapsıyordu. Sonra 2002de seçim oldu, Mecliste bir
AK PARTİ iktidar çoğunluğu, bir CHP ana muhalefeti oldu. 2004te
90ıncı maddeyi çıkardınız, uluslararası
sözleşmeler Türkiyede iç hukuk hükmünde olacaktı. Bu, bir Anayasa
hükmüydü. Burada da katkısı olanlara teşekkür ediyorum ama
şu ülkede bir türlü anlatamadık, yasalar piramidinin en tepesinde
Anayasa var, sonra yasalar gelir, sonra tüzükler, yönetmelikler, genelgeler,
tamimler gelir diye.
Arkadaşlar,
Türkiyede ne Anayasa yönetiyor Türkiyeyi ne yasalar yönetiyor, Türkiye, gizli
yönetmeliklerle yönetiliyor. Anayasaya uymamanın, Anayasanın amir
hükümlerine uymamanın cezası nedir, bana söyleyebilir misiniz? Aha
bunun gibi kaç tane klasör, kütük gibi, tuğla gibi, yargı paketi
çıktı. Türkiyede Anayasayı ihlal etmenin cezası nedir,
bana söyler misiniz? Ben şu kürsüde şimdi Anayasayı ihlal
edeceğim. Söyleyin bakalım, cezası nedir bunun, var mı bir
cezası? Bakansın, başbakansın, hükûmetsin, milletvekilisin,
hâkimsin, savcısın, polissin, jandarmasın, bekçisin
Eğer
bunun bir ölçüsü olsaydı bu ülkede, bu ülkede herkes gizli dinlenmezdi
arkadaşlar, herkes gizli dinlenmezdi. Anayasa Mahkemesi
Başkanından, yargıcından tutun da Genelkurmay
Başkanına, Başbakanından tutun da muhalefetine kadar herkes
dinlenmezdi. Dinlenmenin hukuku var mı? Hangi anayasada
dinleyebilirsiniz diye yazıyor, söyler misiniz? Hangi ülkenin
anayasasında, yasasında Şantaj kasetleri çıkarın,
siyasete müdahale edin. diye yazıyor? Şantaj kasetlerinin
ahlakını sorgulayamayanlar, çocukların cinsel tacizinin de koruyucusu
olamazlar, kadın cinayetlerinde koruyucu olamazlar, adaleti bu ülkede
sağlayamazlar.
Arkadaşlar,
cezaevlerinin dolup taştığı, 150 bini
aştığı bir dönemden bahsediyoruz. 2004te temel kanun
olarak Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu yapıldı,
hepimiz biliyoruz, avukat olarak biz de dâhildik buna. İstinaf
mahkemelerini niye on sene uygulamadınız? Bana bunu anlatın, on
sene niye beklediniz? Binanız mı yoktu, yargıcınız
mı yoktu, kâtibiniz mi yoktu, daktilonuz mu yoktu? Arkadaşlar, sizin
adalet için neyiniz yoktu, söyler misiniz? Karbon kâğıdınız
mı yoktu, ispirtolu kaleminiz mi yoktu? Neyiniz yoktu, söyler misiniz?
Niye on sene uygulamadınız? On sene uygulamadınız
-karşımda baro başkanı duruyor- on sene uygulanmayan
istinaf mahkemeleri nedeniyle, temyizde on seneye kadar olan cezalarda
duruşma istenemedi, Yargıtayda savunma hakkı yok edildi. Savunma
hakkı yok edildi, duruşma istenemedi. Çünkü -çıkıp
duruşmalarda kimse kendinin murafaası için- Ceza Muhakemeleri
Kanununa göre Court of appealsdan
geçecektiniz, istinaf mahkemesinden geçecektiniz, ara mahkemeden
geçecektiniz, bölge mahkemesinden geçecektiniz, oradaki yasalar, oradaki
cezalar beş sene, on seneye kadar onlar görülecek, ondan sonra
Yargıtaya gidecektiniz, adam gibi hukuk konuşacaktınız.
Burada ne oldu
biliyor musunuz? On sene, istinaf mahkemeleri hayata geçirilmedi.
İşkenceyi, kötü muameleyi 240ıncı maddeye soktular. Ne
kadar yüz kızartıcı suç varsa, hırsızlık varsa,
ihaleye fesat varsa, dolandırıcılık varsa,
hırsızlık varsa bütün bunların, maddelerin cezaları
iki ile beş sene arasındaydı. Sonra bunları bir sene daha
indirdiler, bir kısmını ertelemeye soktular ve binlerce dosya
Yargıtayda ne oldu, biliyor musunuz, zaman aşımına
uğradı. Zaman aşımına uğruyor memleketimin
adaleti, biliyor musunuz? Sadece bunlarda değil, işkencede değil,
çocuklara tecavüzde, kadınların ölümünde, insan yaşamında,
köylerin yakılmasında, faili meçhul cinayetlerde, her yerde zaman
aşımına uğruyor adalet Türkiyede.
Nasıl bir
şey bu? Boşuna mı Adalet Bakanlığına bütçenin
bilmem kaçını ayırıyoruz, bilmem kaç milyar veriyoruz?
Yetmiyor ki herhâlde Hakimler ve Savcılar Kuruluyla hâkimleri,
savcıları da bağladık Adalet Bakanlığına,
vesayet yetkisini de Hükûmete verdik. Sonra? Geleceğiz, burada ne var?
İstinaf mahkemeleri, Danıştay, bölge idare mahkemeleri,
kadınlarla ilgili bir iki sorun, hasta yükümlüler. Ya, Allah
aşkına, siz bununla Türkiyeye adalet geleceğine inanıyor
musunuz?
Hükûmet
bakmış, Özelleştirme yapıyorum, vatandaş dava
açıyor idare mahkemesine. Dur bakayım ben bu engeli nasıl
aşarım? Maden ocakları işleteceğim, ruhsat
alacağım, ÇED raporunu nasıl aşarım? Vatandaş,
idare mahkemesine gidiyor, bunu nasıl önlerim? Tarihî eser, birinci
derecede sit alanı, orada inşaat yapacağım, yıkacağım
on bin yıllık tarihi, yapacağım üzerine tuğladan bir
şiş kebap restoran, bunun için yargıyı nasıl devre
dışı bırakırım? Yapacağım bir şey,
karşıma çıkıyor, İhale Kanununa fesat
karıştırmaktan beni idare mahkemesine götürüyorlar, bunun önünü
nasıl keseceğim? diyor.
Böyle bir
zihniyette hukuk reformu olmaz arkadaşlar, böyle bir zihniyette olsa olsa
bir diktatörlük dönemlerinde hukuka havale eden.. Git şu yasaları
yap da beni bu yoldan kurtar, ÇEDden kurtar, izinden kurtar, ruhsattan kurtar,
yargıdan kurtar, her şeyi çabuk yapayım. Üç günde kabak
yetişmez, patlıcan yetişmez, hıyar yetişmez ama bu
ülkede bir zihniyet milyarder yetiştirmek istiyor. Böyle bir
anlayış, bu ülkede çocuk haklarını, bu ülkede
kadınları, insan onurunu, insan haklarını, hukuku koruyamaz
arkadaşlar.
Hasta hükümlülerle ilgili, 550 tane hükümlüyle ilgili her
gün burada konuştuk. Burada konuştuğumuz zaman, ismini
söylediğimiz, raporunu konuştuğumuz, Adli Tıpla ilgili
raporunu konuştuğumuz insanların aynı akşam cenazeleri
çıktı. Neredeydiniz? Niye Adli Tıp Kurumu sadece hasta
hükümlülerle ilgili karar veriyor? Türkiyenin her tarafına üniversite
kurmadınız mı? Türkiyenin her tarafına hastaneler
kurmadınız mı? Türkiyenin her tarafında tam
teşekküllü hastaneler yok mu? Oradaki doktor, doktor değil mi?
Oradaki uzman, uzman değil mi? Oradaki tıp, tıp değil mi?
Niye bunları koymuyorsunuz? Niye bunlar yok? Niye vatandaş
istediği doktora gidemiyor? Gidemez çünkü siz sadece siyasi iktidar olarak
istediğiniz doktorları, uzmanları, yalan rapor, sahte rapor
versin diye Adli Tıbba yönlendiriyorsunuz ve tek adresten, tek elden bunu
alıyorsunuz.
Şimdi, çocuk haklarıyla ilgili
cezaları artırıyorsunuz. Cezaları
artırdığınız zaman çocuklara yönelik cinsel taciz,
saldırı, öldürme olaylarını önleyebilir misiniz? Zaten
cezalar var, bu cezaları gerekirse artırırsınız da. Ama,
bir ülkede suçu önleyici tedbirleri geliştirmediğiniz zaman, o ülkede
suçu önleyici olarak Jandarmada ve Emniyette birimleriniz
olmadığı sürece, üniversiteleriniz o birimde
çalışmadığı sürece, bilim, eğitim, pedagoji orada
çalışmadığı sürece, sokaklarda hangi suçun
dolaştığını siz tespit edemediğiniz sürece,
sokaklarınızda hangi uyuşturucu şebekesinin
dolaştığını tespit edemediğiniz sürece,
İnternetinizde, bilgisayarınızda, dijitalinizde hangi
psikomanyak, hangi ırz düşmanı, hangi hastalıklı
adamların sokaklarda dolaştığını filmlerdeki gibi
izlemediğiniz sürece devlet değilsiniz, Hükûmet değilsiniz,
sokağa sahip değilsinizdir. Böyle bir ülkeyi siz
yaratamadığınız sürece istediğiniz kadar cezaları
artırın, suçları önleyemezsiniz. Zaten bir şey söyleyeyim
mi ben size: Otuz yıllık ceza avukatıyım.
Bırakın çocuklara tecavüzden, kadınlara tecavüzden içeri giren
birisi iflah olmuyor Türkiye'de, Türkiye'de cezaevlerinde
yaşayamıyor, yaşama şansı yok. Cezaevinde
yatanların hepsi bunu bilir.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Her aldığın adama on sene hapis vermişsin ya!
HASİP KAPLAN
(Devamla) On ay hapsi olsa içeride adam hayati tehlikeyle
karşılaşır, bu kadar güvenliği yok cezaevinde. Yani,
siz cezasını on yıl yapsanız, yirmi yıl yapsanız
olayı değil bu. Önleyici tedbirin ne senin, önleyici? Suç
işlenmeden yakalayabiliyor musun, suç işlenmeden içeri atabiliyor
musun, suç işlenmeden tedbir alabiliyor musun, suç işlenmeden
öğrenci yurtlarında kız çocuklarını pazarlayan, cinsel
tacizde bulunanları önleyebiliyor musun? Pozantıda işkence
gören, tecavüze uğrayan çocuklarınızı kendi
Bakanlığınızın, adı Adalet olan
Bakanlığınızın, ismi Adalet olan Hükûmetinizin, ismi
adalet olan inancınızın emrinde olan bir yerdeki bu tecavüzün
hesabını sorabildiniz mi, sorabildiniz mi, sorabildiniz mi diyorum o
gardiyanlardan, müdürlerden, personelden hesabını? Siz ne ceza
verdiniz? Sayın Bakan, çık, Pozantıda çocuklara tecavüz
edenlere ne ceza verdiğini bu kürsüde söyle de bana verdiğin bu kanun
teklifiyle ne yaptığını anlat bana.
Kadın
cinayetleri konusunda dünya rekoruna gidiyoruz. Her gün kadın cinayeti
işliyoruz, her gün kadın cinayetlerini haberlerde izliyoruz, ne
yapıyorsunuz, söyler misiniz? Hangisini, hangisini? Bursada, Adanada,
İzmirde, Antalyada, İstanbulda, her yerde. Suç takibi diye bir
şey vardır, suç önlenmesi diye bir şey vardır, kriminal
diye bir şey vardır, polisin enformasyonu vardır. Siz polisi
aldınız -30 bin, 50 bin- Taksim Meydanına,
sıkıyorsunuz, Taksim Meydanına dolduruyorsunuz bir ay, 30 bin
polisi, 40 bin polisi, 80 TOMAyı, zırhlarınızı,
araçlarınızı, hepsini, muhalefeti nasıl
susturacağım diye. Sizin başka bir
anlayışınız yok mu? Nasıl çözeceksiniz? Ya, oraya 50
bin polisi koyup Taksim Meydanında 1 Mayısı kutlamasın
diye insanlara saldırtacağınıza, gönderin ya. Gönderin, bu
sapıkların, bu tecavüzcülerin, bu katillerin peşinde
dolaşsın, niye muhalefetin peşine takıyorsunuz,
sendikaların peşine takıyorsunuz? Orada ifade hürriyetini
kullanacaktır. Siz yanlış yoldasınız. Emrinizdeki
kuvveti yanlış kullanıyorsunuz. Emrinizdeki hukuku
yanlış kullanıyorsunuz. Emrinizdeki polisi yanlış
kullanıyorsunuz. Emrinizdeki TOMAyı yanlış
kullanıyorsunuz.
Yaptığınız
yanlışlar; sonuç, Türkiyede adaletsizliktir,
acımasızlıktır. İşkencehaneye döndü cezaevleri. F
tiplerinde insanların hepsinin hayatını kararttınız.
Siyasi düşüncelerinden dolayı F tiplerinde on binlerce siyasiyi
çürüttünüz ve F tiplerinde zalim davranıyorsunuz, düşmanca bir hukuk
uygulanıyor. Özel yetkili mahkemelerde bunu yapıyorsunuz, devlet
güvenlik mahkemelerinde bunlar yapıldı, sıkıyönetimde
bunlar yapıldı, Terörle Mücadele Kanunuyla bu yapılıyor.
Adaletiniz varsa gelin bu Terörle Mücadele Kanununu kaldırın. Varsa
adaletiniz gelin bu özel yetkili mahkemelerin artıklarını,
tortularını, yanlışlıklarını, pisliklerini
kaldıralım. Ama, esasa gelmiyorsunuz, doğruya gelmiyorsunuz.
Türkiyede adalet olmasını istemezsiniz. Türkiyede hukuk
olmasını istemezsiniz. Türkiyede tıkır tıkır
işleyen bir yargı olsa önce sizin yakanıza
yapışırdı, önce sizi alır, bütün hatalarınızdan,
bütün günahlarınızdan, bütün yaptıklarınızdan, bütün
yolsuzluklarınızdan, bütün zulümlerinizden önce sizi
yargılardı. Siz onun için böyle bir yargı istemiyorsunuz. Bu
yargı Türkiyeye gelecek arkadaşlar. Bu adalet gelecek bu ülkeye. Bu
ülkede zulüm payidar olmayacak. Bu hukuku saymayacağız. Bu hukuku
tanımayacağız. Benim hâlâ belediye başkanlarım
cezaevindedir seçimden bu yana; hiçbir şey yapmadılar, bir tanesinin
bir basın açıklaması var. Ama, deveyi havuduyla götürenler,
trilyonları götürenler, milyarları götürenler, IŞİDi, El
Nusrası, El Kaidesi, bombası, intihar eylemcisi, lojistiği,
her şeyiyle bunlara yardım edenler, insanların üzerine ölüm
yağdıranlar, savaş suçu işleyenler, insanlık suçu
işleyenler, insanlığa karşı suç işleyenler
çıkıyor meydana, konuşuyorlar. Nasıl bir şey bu?
Nasıl bir adalet bu?
Cezaevleri
kaynıyor arkadaşlarım. Sizi aramıyorlar mı, size
mektup gelmiyor mu, size telefon gelmiyor mu, size oradaki
sıkıntıları anlatmıyorlar mı? Bu cezaların
adaletsizliğini, bu yasaların adaletsizliğini, bu
kayırmacılığı, bu taraf tutulan yargıyı, bu
adaletsizlik içinde insanların artık mahkemelere gitmediğini,
insanların artık çek senet mafyasına gittiğini,
insanların dışarıda uzlaşma ve çözüm
aradığını bilmiyor musunuz? Bana doğu, güneydoğudan
bir adalet istatistiği çıkarır mısınız, kaç
vatandaş güvenerek adaletin kapısına gitmiş de sorunun
çözümünü istemiş? Bir tane çıkaramazsınız bana,
şaşırırsınız arkadaşlar. Vatandaş kendi
sorununu devletin kapısında, mahkemede çözmüyor artık çünkü
inanmıyor. İnanmıyor, oraya gittiği zaman başına
bela geleceğini düşünüyor. Hakkını ararken içeri
gireceğini düşünüyor, hakkını ararken dayak yiyeceğini
düşünüyor, hakkını ararken üniformalıların korkusuyla
titriyor. E, peki, niye bir bağımsız yargı oluşturamıyoruz?
Niye tarafsız mahkemeler oluşturamıyoruz? Nedir, Allah
aşkına, nedir bu? Ne tutuyor, hangi güç engelliyor?
İstediği kadar court of appeal, istinaf mahkemesi kurun,
istediğiniz kadar usul yasası değiştirin, istediğiniz
kadar Danıştay yasası çıkarın; mantalite
değişmeden, kafa değişmeden, zihniyet değişmeden,
vicdan değişmeden, hukuk değişmeden ve hukuksuzluk
yapanlardan hukuk hesap sormadığı sürece bu ülkede adalet olmaz,
olmaz, olmaz, olmaz... Yok adalet arkadaşlar, yok.
İsyan
hâlindeyim. Otuz yıl ceza avukatlığı yaptım,
uluslararası hukuk yaptım hâlâ geliyorum uyutma paketleriyle...
Bıktım artık bunlarla ilgili konuşmaktan. 3 tane
yargıcı koruyacaksın, 4 tane Danıştay üyesini
sallayacaksın o tarafa, onun yerini paralel diye oraya çekeceksin, onun
yerini derinlikçi diye oraya alacaksın, yargı Ooh, işte,
tamam, beni dinliyorlar, oldu her şey. Böyle bir yargı
anlayışı olur mu ya? Böyle bir hukuk olur mu, barosuna
düşman, avukatına düşman, avukatını döven? Savunma
hakkı kutsaldır deriz, savunma hakkına saldırır,
cezaevindeki insanına saldırır, ondan sonra Anayasayı
çiğner, Anayasayı çiğnemenin cezası yok.
Biz bu kader
değildir diyoruz. Halkların Demokratik Partisi olarak bu zulmün
karşısında, bu adaletsizliğin karşısında
adaletin sesi olacağız. Cumhurbaşkanlığı seçimi
bizim için adaletin sesi olacak. Adaleti arayacağız, adaleti temsil
edecek biri Köşkte oturacak. Adalet diyeceğiz, meydanlarda
haykıracağız, bu olmadan insanlık olmaz.
Saygılarımla.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Tümü üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Murat Başesgioğlu,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın
Başesgioğlu.
MHP GRUBU ADINA
MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, yüce
Meclisimizin çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun
tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz
etmek üzere söz aldım. Yüce heyetinizi ve şu anda bizi izleyen aziz
milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Kanun
başlığı Türk Ceza Kanununda Bazı
Değişiklikler
olarak bahsetmesine rağmen birçok yasada
değişiklik yapıyor. Yani, hep bizim itiraz ettiğimiz torba
yasa mantığını burada bir kez daha görüyoruz. Geçmişte
itirazlarımızı çok açık şekilde dile getirdiğimiz
için torba yasa konusunda, o görüşlerimizi referans olarak veriyoruz ve sadece,
Mecliste, Meclisin geleneklerine aykırı olduğunu, yasama
kalitesini bozduğunu bir kez daha ifade etmek istiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, hepinizin hatırlayacağı gibi, ceza hukukumuzda
çok köklü değişikliklerin hazırlık
çalışmaları 1990lı yılların ikinci
yarısında ve 2000li yıllarda başlamıştır.
Benim de öğrencisi olduğum rahmetli Hocamız Sulhi Dönmezerin
bilim kurulu başkanlığı yaptığı
çalışmayla ceza hukukundaki çalışmalar
başlatılmış ve yaklaşık on yıllık bir
hazırlık dönemi geçirdikten sonra, 2005 yılında başta
Ceza Kanunumuz olmak üzere, Usul Kanunumuz olmak üzere, 14 yasada çok köklü
değişiklikler yapılmıştır ve sayısız
yönetmelik değiştirilmiş, artık eskiyen ve toplumsal adalet
ihtiyaçlarımıza cevap vermeyen İtalyan kanununun güncellenmesi
amacıyla bu değişiklikler yapılmıştır.
Ancak, Faruk Bey
de burada, o tarihte Komisyonda olan arkadaşlarımız da
muhtemelen vardır, Adalet Komisyonundaki görüşmeler bilim
komisyonunun hazırladığı taslaktan çok uzakta
kalmıştır. Âdeta, Adalet Komisyonunda bu ceza kanunu ve
diğer kanunlar yeniden dizayn edilmiştir, yeniden
yansıtılmıştır. Dolayısıyla, bilim kurulunun
ortaya koyduğu felsefe ve kanunların ruhu bir anlamda yoksun
kalmıştır. Bu şekilde bir yasa çalışması
yapılmıştır.
İşte,
2005, yaklaşık dokuz yılı doldurduk, on yıla
gidiyoruz, on yıllık süre içerisinde bu yasaların uygulama
performansını hep birlikte değerlendirdiğimizde ve kendi
kendimize şu soruyu sorduğumuzda maalesef olumlu bir cevap
alamıyoruz, soru şu: Dokuz yıllık uygulama sonunda, bu ceza
hukukunda yapmış olduğumuz kanunlar toplumsal adalet
ihtiyacımızı gidermiş midir?
Vatandaşımızın mahkemeye, yargıya gittiği zaman
adalet ihtiyacı tatmin olmuş mudur? Adalet dağıtanlar ve
adalet talep edenler bu tablodan mutlu olmuşlar mıdır diye
sorarsak -çok olumsuz örnekleri var- maalesef bunca tükettiğimiz süreye
rağmen, harcadığımız enerjiye rağmen bu konuda
olumlu cevap veremiyoruz. Veremedik ki bugüne kadar beşincisini yapmak
zorunda kaldık yargı paketlerinin. Ama, yapmış
olduğunuz yargı paketleri başlangıçtaki hedeflerden çok
uzakta, güncel ihtiyaçlarla sınırlı kaldı.
BOTAŞın enerji boru hattı kesildi, nitelikli
hırsızlık suçunu artırdık. Başka bir yerde güncel
bir olay oldu, cezayı artırdık. Dolayısıyla,
yaşadığımız sosyal ve siyasi olaylardan kaynaklanan
bir kanun yapma mantığına ulaştık. Bu, maalesef, bizi,
bütünlükten, kanunların genelliğinden, eşitliğinden çok
uzaklaştırdı. Ömer Bey de çok güzel söyledi, âdeta Parlamentomuz
kanun tamir makinesi hâline dönüştü. Oysa, yasa yapma, devletin egemenlik
hakkının en önemli görevidir, bu Parlamentonun en önemli görevidir.
Böyle sık sık yasaların değiştirilmesi hukuk
güvenliğini ve istikrarını zedelemiştir. Maalesef, bugün
böyle bir tabloyla karşı karşıyayız.
Değerli
arkadaşlarım, özellikle son birkaç yıldır iktidar
partisinin kanun yapma enerjisi iki noktaya hasredildi. Birincisi,
yargıyı kontrol etme ve kendisini koruma içgüdüsüyle kanun
düzenlemeye başladı. İkincisi, şahsen ve parti olarak
itiraz ettiğimiz sözde açılım sürecinin
altyapısını oluşturmak üzere kanunlar yapmaya
başladı. Mesela, yargıyı kontrol etmek adına ne
yapıldı? Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu
çıkartıldı, burada kıyamet koptu. Mecliste, komisyonlarda,
sabahlara kadar çalıştık. Bu, maalesef, yargı
bağımsızlığını, hâkim teminatını
kökten kaldıran ve Kurulun yetkilerini Sayın Adalet Bakanına
teslim eden bir düzenleme idi ki kısmen Anayasa Mahkemesi bunu bozdu ama
tümüyle buradaki eksikler giderilmiş olmadı.
Başka ne
oldu? Yargıtay Kanununda değişiklik oldu, Danıştay
Kanununda değişiklik oldu, MİT Kanunu çıktı. Hepsi,
bütün bunlar yargıyı kontrol etme saikiyle çıkartılan
yasalardır. 17 ve 25 Aralık travmasından sonra çok
hızlı bir şekilde tepki veren iktidar, Adalet ve Kalkınma
Partisi iktidarı maalesef hukukumuzun güvenliğini,
istikrarını bozmuş ve ileride tamiri mümkün olmayan çok
kalıcı hasarlar meydana getirmiştir. Sadece yasalarda mı?
İdare olarak da çok büyük, kalıcı hasarlar meydana
getirmiştir. Sadece yasalarda mı? İdare olarak da çok büyük,
kalıcı hasarlar yapmıştır. Artık
sayısını bilmiyoruz, kaç bin polis bir şekilde yerlerinden
edildi, görevlerinden alındı. Emniyet teşkilatında henüz
daha terfiler açıklanmadı, bu belki de emniyet teşkilatında
karşılaştığımız tek örnektir. Yasaya göre
terfi etmesi gereken 3üncü, 4üncü sınıf polis amirleri, 1inci
sınıf polis amirlerinin bugün terfileri açıklanmadı. Bunun
gibi başka kurumlardaki kamu personelinin görev yerleri
değiştirildi, bunu on binlerle, yirmi binlerle ifade ediyoruz ki bu
çok olağanüstü dönemlerde bile olmamış bir idari tasarruftur.
Peki, sözde
açılım sürecini tahkim etmek üzere hangi yasal düzenlemeler
yaptı, izninizle birkaç tanesini de örnek vereyim. Mesela Terörle Mücadele
Kanununun 6ncı maddesinin beşinci fıkrası
değiştirildi. Ne diyor: Terör örgütü propagandasıyla ilgili
açıklama ve yayınlama hakkı. Yine, Terörle Mücadele Kanununun
6ncı maddesinin ikinci fıkrası terör örgütlerinin bildiri ve
açıklamalarıyla ilgili, değişiklik yapıldı. Yine,
Terörle Mücadele Kanununun 7nci maddesi terör örgütünün propagandasına
ilişkin bir hükümdür. Türk Ceza Kanununun 215inci maddesi, suç ve
suçluyu övme, değiştirildi. Türk Ceza Kanununun 220nci maddesinin
altıncı fıkrası, örgüt adına suç işleme maddesi
değiştirildi. Yine, Türk Ceza Kanununun 220nci maddesinin yedinci
fıkrası, örgüte yardım fıkrası değiştirildi.
220nin sekizinci fıkrası, örgüt propagandası hükmü
değiştirildi. Ceza Muhakemeleri Kanunu değiştirildi, ana
dilde savunma hakkı getirildi, yer adlarının
değiştirilmesi getirildi ve bu yasalarla yetinilmedi, birçok idari
tasarruflarla da sözde açılım sürecine lojistik destek
sağlandı. Örneğin, öğrenci andı
kaldırıldı.
Evet, tekrar
sözlerimi bu noktada toparlamak istersem, yasa yapma enerjisinin bu iki noktaya
hasredildiğini maalesef görüyoruz. Bu iki konunun ortak bir özelliği
var, bunu tatlandırıcıyla topluma takdim ediyorsunuz. Mesela bu
sözde açılım sürecine bir destek sağlanacak, Tutukluluk
süreleri düşecek ey millet. deniyor ve o konsept içerisine istenilen bu iki
konuya ilişkin maddeler yerleştiriliyor. Şimdi bu
görüşmekte olduğumuz tasarıda da takdim şekli şu:
Çocuklara, kadınlara yönelik cinsel şiddet, cinsel saldırı,
kadın cinayetleri önlenecek. Genel çerçeve bu. Evet, buna dair
tasarıda hükümler var. Bunlar çok masum gerekçeler. Bunlara hiçbirimizin
itiraz etmesi mümkün değil. Gerçekten de bu anlamda toplumda çok derin
izler bırakan olaylar oluyor, birçoğunu duyuyoruz, birçoğunu
duymuyoruz ama mağdurlarında, yakınlarında gerçekten büyük
travmalar yaşanıyor. Mutlaka buna el atılması lazım.
Uyuşturucuyla mücadele. Değerli
arkadaşlarım, uyuşturucu yaşı çok küçük yaşlara
düştü, ortaokul seviyelerine düştü, gençliğimizi tehdit eden bir
noktaya geldi. Bunun için de mutlaka tedbirler almamız lazım. Ama bu
tasarının bütün hikâyesi bundan ibaret değil. Bu tasarıda
ne var? İvedi yargılama usulü var, seri muhakeme usulü, ihale
yasalarından doğan uyuşmazlıklar, özelleştirmeden
doğan uyuşmazlıklar, kentsel dönüşümden doğan
uyuşmazlıklar seri muhakeme
usulüne tabi. Ne demek? Temyiz süreleri kısaltılmış, dava
açma süreleri kısaltılmış, yürütmeyi durdurma
kararlarına karşı itirazlar kaldırılmış yani
idarenin eylemleri karşısında
vatandaşlarımızın, bireylerin hak arama yolları
kısaltılmış. Yani bunu demokratikleşme adına, hak
arama özgürlüğü adına takdim etmek mümkün değil. Fransada da
var seri yargılama usulü ama vatandaşların hak ve özgürlükleri
üzerine bina edilmiş bir seri yargılama usulü var. Örneğin,
Yabancılar Kanununa göre bir yabancıyı sınır
dışı etmek isterse yargı yetmiş iki saat içerisinde
buna karar vermek zorunda, yetmiş üç saat diyemiyor. Ki, orada hangi
uyuşmazlığın seri muhakeme usulüne tabi olacağı
hâkimin takdirine bırakılmış, bizde yasa olarak
bunları saymışız.
Başka ne var? Sulh ceza mahkemelerini
kapatıyoruz. Bize göre sulh ceza, asliye ceza ve ağır ceza
üçlüsü ihtisaslaşma açısından önemlidir. Bu konseptin
bozulmaması lazım.
Başka?
Yargıtayın yapısında değişiklik yapıyoruz.
Yargıtay Kanunu çıktıktan sonra bütün Yargıtay üyelerinin
dairelerdeki görev dağılımı değişecek.
Başkanlar Kurulu bir hukuk dairesinde çalışan üyeyi ceza
dairesine rahatlıkla verebilecek. Bu da kazanılmış
hakların veyahut da edinilmiş tecrübelerin bir anda boşa gitmesi
anlamına geliyor.
Yargıyı
etkileme suçu hem soruşturma aşamasında var hem kovuşturma
aşamasında var. Şimdi soruşturmada kaldırıyoruz.
Niye kaldırıyoruz? Belli ki güncel bir ihtiyaçtan kaynaklanan bir
sıkıntı var.
Yine, hâkim ve
savcılara karşı açılacak tazminat davaları üzerinde
çok oynadık. Haberal Hocam burada, en canlı örneği. Defalarca
değiştirdik. Hocanın işine gelmedi, Hocanın işine
yarıyor diye öyle yaptık, böyle yaptık, en sonunda yine dedik
ki: Hâkim ve savcılara karşı tazminat davası
açılamaz, devlete açılır, devlet hâkim ve savcıya rücu
eder. Dördüncü değişiklik mi, beşinci değişiklik mi
bilemiyorum. Yani, bunun gibi bu masum gerekçeler içerisine
sığdırılmış, saklanmış hususlar var.
İdari
yargıda istinaf konusu çok önemli. 7-8 tane bölge istinaf mahkemesi
kurulacak. Eğer bunlar küçük danıştaylar gibi görev yapacaksa
adaletin tecellisi nasıl yerine gelecek, açıkçası bu konuda
endişelerimiz var. Hâkim ve savcı açığı ortadayken bu
nasıl yapılacak? İş yükünün artacağından
endişe ediyoruz. Yargıtay ve Danıştay elindeki
dosyaları bu mahkemelere devrederse büyük bir kaos ortaya çıkacak
gibi birçok husus var.
Evet, zannederim
maksadımı anlatabildim sizlere bu konuda değerli
arkadaşlarım.
Yine,
tasarının bu, kamuoyuna takdim edilen maddesi üzerine birkaç şey
söyleyip sözlerimi toparlayayım.
Cinsel
dokunulmazlığa karşı suçlar ve uyuşturucuya
karşı suçlarla mücadele konusu, demin de ifade etmeye
çalıştığım gibi toplumumuzun öncelik vermesi gereken,
anayasal güvencesi olan vicdani ve ahlaki bir görevimiz. Yalnız burada
kurgu çok önemli. Yani, bütün sistemin iyileşmesini ceza-adalet sisteminin
sırtına yıkarsak netice alamayız. Burada da korkarım
aynı endişeyle hareket etmişiz yahut da aynı saikle hareket
etmişiz. Yani, bu suç faillerinin cezalarını
artırıyoruz. Değerli arkadaşlarım, cezayı
artırmak modern ceza sisteminde bir çare değil; aksine daha kötü suçların,
daha ağır suçların delilleri yok etmek anlamında
işlenmesine meydan veren bir teşvik usulü oluyor. Esasında
burada failin cezasını artırmak yerine, mağdurları
nasıl koruyabiliriz, buna bakmamız lazım.
Çocuklarımızı nasıl koruyabiliriz, küçük yaşta
evlilikleri nasıl önleyebiliriz, aile içi şiddeti nasıl
önleyebiliriz, boşanmaları, toplumsal dokuyu nasıl muhafaza
edebiliriz, sokak çocuklarını nasıl rehabilite edebiliriz,
evlilik dışı doğan çocukların problemlerini nasıl
halledebiliriz? Bunları halletmeden, sadece Türk Ceza Kanununun 102, 103,
104, 105ini değiştirmek meseleyi çözmüyor. Bu konuda da
geçmişte çok değişiklik yapmışız ve maalesef
bunda başarılı olamamışız.
Bu suçlar çok
çirkin suçlardır, insanın onurunu, izzetinefsini, toplumsal duygusunu,
dayanışmasını yok eden, çok küçültücü suçlardır. Bu
suçlarla mücadele etmek aslında hepimizin, tüm toplumun görevidir. Her ne
kadar Bakanlık bunu bir tanıtım önceliği olarak veyahut da
diğer niyetlerini gerçekleştirmek adına yapmış olsa da
biz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bu noktadaki hassasiyeti
paylaşıyoruz ve bu maddenin en iyi şekilde çıkması
konusunda da yardımcı olduğumuzu Komisyonda da ifade ettik,
burada da ifade etmek istiyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, çocuklardan bahis açılmışken güncel
konumuz olan kaçırılan çocuklar mevzusuna da değinmemiz
lazım. Evet, gündemimizi epeydir işgal ediyor. Bu gerçi anaların
yüreğini epeydir yakıyor, 2012den beri yakıyor da Ankaraya
ulaşması daha yeni oldu. 2012den bu tarafa, sadece Diyarbakır
ve Hakkâride kaçırılan çocuk sayısı 500den fazla, öyle
15-25 değil, 500den fazla. 13 yaşında var, 18
yaşından büyük çocuklar var. Bu büyük bir sayı -ki Sayın
Başbakan da grup konuşmasında ifade etti- 20ye yakın
vilayette çocuk kaçırma olayı var. Bunun sayısının
nerelere gittiğini bilmiyoruz.
Şimdi, çocuk
kaçırmak suç yani münferit bir çocuğu kaçırsan suç. Bu toplu
çocuk kaçırmanın cezası daha başka müeyyidelere
bağlı bir şey.
Şimdi, burada
tabii bu işle mücadele tarzı son derece enteresan. Hükûmetimiz diyor
ki: Çocuklar kaçırılmıştır. Anaların göz
yaşına, ıstırabına saygı duyuyorum. Peki. Kimden
medet umuyorsun? Bir siyasi parti milletvekillerinden. Hadi, siz bunların
yerini buluyorsun, gidip bulun, alın, gelin. diyor.
Arkadaşlar,
hükûmet sivil toplum örgütü değildir. Sivil toplum örgütleri partilere
giderler, ricada bulunurlar ama hükûmet dert yanma yeri değildir. Hükûmet
bu kaybolan çocukları analarına kavuşturmakla sorumludur, bu
millet onun için oy vermiştir. Ama bir şey var: Aman, bir şey
yaparsak açılıma zarar gelir, sözde açılıma zarar gelir.
Böyle bir hâletiruhiye içerisindeyiz. Oradaki kamu görevlileri de bu
hâletiruhiye içerisinde, seyrediyorlar, Şunu yaparsak sözde
açılım sürecine zarar veririz. diyorlar.
Hükûmetin bu
acziyetini kabul etmek mümkün değil. Övünülüyordu, deniyordu ki:
İşte, bu ülkenin Genelkurmay Başkanını, kuvvet
komutanlarını tutuklayan, yargılayan, İsrail Genelkurmay
Başkanına ve kuvvet komutanlarına yakalama emri çıkaran bir
iktidar. Bununla övünen bir iktidar Hakkâride, Diyarbakırda ve
diğer vilayetlerde kaçırılan çocukları bulup getirmek
zorundadır. Bunu ricayla, diğer siyasi partilerden medet umarak
yapamaz, bunu yapmak bir acziyet ifadesidir.
Hani deniyor ki:
Dicle kenarında bir kurt kuzuyu kaparsa bundan sorumluyuz. Peki adalet
anlayışınızın kapsama alanına Lice girmiyor mu,
Diyarbakır girmiyor mu, Hakkâri girmiyor mu? Sadece kıyıda
mı, kumda mı bu adalet anlayışı gerçekleşiyor?
Licede sadece çocuklar kaçırılmıyor, işçiler
kaçırılıyor, askerler kaçırılıyor, siyasi partilerin
temsilcileri kaçırılıyor. Rica ediliyor ve Sayın Hükûmet
tarafından Bu arkadaşları bulup getirin
Hayır, bu olmaz.
Buna Parlamento olarak hiçbirimizin evet dememesi lazım. Bunun
meşru bir mazereti yok değerli arkadaşlarım.
Diğer bir
konu: Dün çok güçlü bir şekilde gündemimize düştü. Nedir? Denildi ki
-Sözde- açılım sürecinde artık siyasi heyetler rol aldı.
Bu çok önemli bir cümledir.
Değerli
arkadaşlarım, bir terör örgütünün şöyle bir
mantığı vardır: Bilir ki karşısındaki
düzenli orduyu hiçbir zaman yenemez. PKK da 800 bin kişilik Türk ordusunu
yenemeyeceğini bilerek yola çıktı ama şunu hesap etti: Bir
gün, uğraşırım, vururum kırarım, meşru
olurum, muhatap olurum ve müzakere yaparım. Terör örgütünün hedefi budur.
Bugüne kadar 60 küsur hükûmet gelmiş. Hiçbir hükûmet ne meşruiyet
anlamında ne muhataplık anlamında ne müzakere anlamında
PKKyı tanımamış. Bunu siz yaptınız, bu Hükûmet
yaptı ve sözde açılım sürecinin ne Kürte ne Türke faydası
var çünkü bir samimiyet, bir güven ilişkisi yok; herkes taktik, stratejik
adımlarla tavizler almaya çalışıyor. Karşı
tarafı bilmem ama devlet kiminle diyaloga girerse açık olması
lazım, mert olması lazım. Atalarımız bile savaş
ilan ederken Hazır ol cenge! diyor. Onun için Önümde
Cumhurbaşkanlığı seçimi var, bu seçim var. deyip bu sözde
açılım sürecinde oynamayacaksınız. Eğer bunun sonunda
bir kargaşa çıkarsa bunun siyasal, toplumsal bedeli, bu ülkeye
-doğusuyla batısıyla- hepimize çok ağır olur. Onun
için bu sürece biz kökten karşıyız, inanmıyoruz; refah
getirmeyecek, mutluluk getirmeyecek. Aksine bizi birbirimizden bölecek,
parçalayacak bir...
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MURAT BAŞESGİOĞLU
(Devamla) Bunu samimiyetle söylüyoruz.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Sizin projeniz ne peki? Bu sorunun çözümünü, projenizi
anlatabilir misiniz?
MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) Onu da başka bir şey
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Buyurun, anlatın.
MURAT BAŞESGİOĞLU
(Devamla) Sürem bitti.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Bence bugün anlatın.
MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) Onun da çözümü var.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Projenizi öğrenmek istiyoruz.
MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) Onun da çözümü var.
Evet, değerli
arkadaşlarım, sürem bitti.
FARUK BAL (Konya)
Kolay, kolay.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Anlatın, dinleyelim biz de. Nasıl bir proje?
Nasıl çözülecek bu sorun?
MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) O konuda da görüşlerimiz var.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Görüşmeden, diyalog kurmadan, müzakere etmeden
nasıl çözülecek bu sorun?
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Söyleriz.
MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) Bakın, en çok bu iş olursa
Bölgesel özerklik diyorsunuz. Bölgesel özerklik demek Kürt
vatandaşının özgürlüğünden vazgeçmesi demek. En büyük göç,
en büyük kaçış sizin bu bölgesel özgürlük planınızdan sonra
olacaktır.
Hepinize
saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen Ali
Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve bazı arkadaşlarımızın
verdiği teklifler üzerinde şahsım adına söz aldım,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, tarih 25 Aralık 2013,
yani 17 Aralık ve 25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet iddiasıyla
İstanbulda yapılan soruşturmadan sonra Başbakanın
Başdanışmanı Sayın Yalçın Akdoğan Kendi
ülkesinin millî ordusuna, millî istihbaratına, millî bankasına,
milletin gönlünde yer eden sivil iktidara kumpas kuranların
diyor. Yani
özel yetkili mahkemelerce yapılan yargılamaların bir kumpas
sonucu olduğunu Başbakanın Başdanışmanı
söylüyor.
5 Ocak 2014 günü
Sayın Başbakan, Ergenekon, Balyoz ve bunlarla ilgili kanaatlerini
ifade ettikten sonra Biz bununla ilgili, bu konu zaten, yeniden yargılama
konusuna olumlu bakıyoruz. Bu konuyla ilgili arkadaşlarım
çalışmalarını yapıyorlar ve bu çalışmalar
bitmek üzere. Altını çiziyorum arkadaşlar, 5 Ocak 2014 Pazar
günü Sayın Başbakan yeniden yargılamalarla ilgili
çalışmaların bitmek üzere olduğunu söylüyor. Ben tekrar
Adalet Bakanıma da kendi yanında söyledim, kendileriyle irtibatta
olacaklar, bunları değerlendirecekler ve konuşacaklar. Yeniden
yargılama noktasında bizim açımızdan herhangi bir
sıkıntı yoktur. diyor. Sanıyorum, bu, Barolar Birliği
Başkanıyla yaptığı görüşmeden sonraki
açıklaması.
Arkadaşlar, 8
Ocak 2014 günü Sayın Hüseyin Çelik, AKP Sözcüsü Bana da, Sayın
Başbakana da özellikle daha alt rütbedeki bazı insanlara gelen
mektuplar var. Bu davalarda yargılanan insanların uzaktan
yakından, diyelim ki, Balyoz eylem planıyla mağdur edildiklerini
anlatıyorlar, birçok şey söylüyorlar. Peki, kulağımızı
tıkamamız gereken bir mesele midir? Tabii ki değildir. Bu
insanlar Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundular. Birileri
onunla ilgili delil üretmişse bu zaten insan haklarına kasttır.
diyor.
Yine, Adalet
Bakanımız Sayın Bekir Bozdağ 16 Ocak günü Adalet
Komisyonunda yaptığı konuşmada -hani bundan önceki
yargı paketi vardı ya, ben unuttum artık sayısını
bu paketlerin; paketlerin biri çıkmadan öbürü gidiyor, öbürü gelmeden
başkası gidiyor- bakın arkadaşlar, aynen ne diyor: TCK,
CMK, TMK ile ilgili yeni paket hazırladıklarını ve en
kısa sürede kamuoyuna açıklayacaklarını bildirdi.
Dinlemelerle ilgili de kişinin güvenliğini yargıya
karşı en üst düzeyde koruyan düzenleme
yapılacağını söyledi.
Şimdi,
Sayın Bakanımızın bu laflarından sonra, benim Bu
sözler lafta kalacak, lafta kalır iktidarın bu sözleri. demem
üzerine, muhalefetin bu sözlerin lafta kalacağının
eleştirisi üzerine Bozdağ Lafta kalmayacak, somut adımlar
atacağız. dedi. Yani yeniden yargılamayla ilgili olay bu. Orada
da diyor Sayın Bakan Balyoz ve Ergenekon sanıklarının yeniden
yargılanmasına sıcak baktıklarını. Aslında
burada sadece Balyoz ve Ergenekon sanıklarını değil, kim
giriyorsa onu düşünmek lazım.
Şimdi,
arkadaşlar, ocaktan uzaklaşıyoruz
Yani ocak ayını,
şu nedenle bunu söyledim ben: 17 Aralık ve 25 Aralıktaki soruşturmaların
iktidarı kıskaca almaya yönelik soruşturmalar olduğunu
hepimiz biliyoruz ve orada Sayın Başbakanın, Hükûmetin,
kamuoyunu da kendi yanına çekebilmek adına, o yapılan
soruşturmaların aslında Hükûmete yönelik soruşturmalar
olduğu, hukuki dayanaktan yoksun soruşturmalar olduğu konusunda
kamuoyu oluşturmak için yeniden
yargılamayı kamuoyunun gündemine getirdikleri yönündeki benim intibam
doğrulanmış oluyor. Çünkü Sayın Bakan oradan
uzaklaştıktan sonra, önce 12 Mayısta yeniden yargılamayla
ilgili olarak ilave bir kriter konulması hususunda
çalıştıklarını söylüyor -burada çok
anlatmış, Yeniden yargılama konusu çok
tartışılıyor. diye- sonunda, değerli
arkadaşlarım, geldik Sayın Bakanın söz verdiği bu
pakette, görüşülürken Komisyonda Sayın Bakanımız diyor ki:
Efendim, Başbakan talimat verdi, biz yeniden yargılama için bir
formül bulamadık. Oraya geldik
arkadaşlar, Bir formül bulamadık. diyor.
Komisyonda da bu,
ceza hukukunun, Ceza Kanununun ve Ceza Muhakemesi Kanununun
mimarlarından birisi olan Sayın Adem Sözüer -Profesör Doktor Adem
Sözüer, benim de kendisini çok sevdiğim ve bilgisine saygı
duyduğum bir hoca- Türkiyede son üç dört yıldır bazı
davalarda adil yargılanma hakkı, soruşturmanın
gizliliği ihlal edilerek ve kişiler hep damgalanarak çeşitli
davalar açıldı, soruşturmalar yapıldı. Bunlarla ilgili
bazı mahkûmiyet kararları var. Şayet Anayasa Mahkemesi çözmezse,
makul biçimde yargılanmanın yenilenmesine benzer yöntemler gündeme
gelmelidir. diyor.
Değerli
arkadaşlarım, gele gele geldi bu. Şimdi -demin söyledim-
Sayın Bakanımız ne demişti daha önce? TCK, CMK ve TMKyla
ilgili düzenlemeler getireceğiz. dedi. Başka ne dedi?
Kişilerin dinlenmeleriyle ilgili kişi güvenliğini
sağlayıcı düzenlemeler getireceğiz. dedi. Adalet
Komisyonunda da Bu HSYK Yasasından sonra yeniden yargılamayla
ilgili düzenleme getireceğiz: dedi. Başbakan ocak ayının
5inde bitmek üzere olduğunu söylemişti, Bitmek üzeredir. demişti.
Nasıl oluyor da ocak ayında bitmek üzere olan bir konu mayıs
ayında formül bulunamaz hâle geliyor?
Değerli
arkadaşlarım, bakın, Ceza Kanunu bugüne kadar tam 18 kez
değiştirilmiş, 108 maddesi değişmiş. Bazı
yıllar aynı yıl içerisinde 3 kez yapılan
değişiklikler var. Örneğin 2013 yılında tam 3 kez
değişmiş, 2014 yılında 2 kez değişmiş.
Yine, Ceza Muhakemesi Kanunu çıktığı günden bugüne 14 kez
değişmiş, 91 maddesi değişmiş, gene bazı
yıllarda 2 kez değişmiş.
Şimdi, bu
Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu AKP ve CHPnin Mecliste olduğu
22nci Dönemde çıktı. Bazı maddelerine Cumhuriyet Halk
Partisinin itiraz etmesine karşın bir bütün olarak çıktı
ama şimdi, Ceza Kanununun sistematiği bozuluyor. Yani siz, iktidar
olarak, AKP iktidarı olarak, konjonktüre bağlı olarak kendi
ihtiyaçlarınızı karşılamak için Ceza Kanununda ve
Ceza Muhakemesi Kanununda değişiklikler yapıyorsunuz. Yani
Parlamentoda yapılması gereken bir iş varsa yaparız.
diyorsunuz ve kendinize yönelik tehlikeleri bertaraf etmek için Parlamentoda
yapılması gereken bir olay olduğunu buluyorsunuz,
yapıyorsunuz ama gerçekten hukuk dışı katliamları
önlemek için buna hiç başvurmuyorsunuz. Sayın Bakanımız
diyor ki: Biz formül bulamadık. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir
kanun teklifi verdik, aslında birden fazla kanun teklifi verdik. Benim
verdiğim kanun teklifinde 6352 sayılı Yasanın geçici 2nci
maddesinin dördüncü fıkrasının yürürlükte olduğu zaman
kovuşturması yapılan, kesinleşen, kesinleşmemekle
birlikte temyiz aşamasında olan kararların görev ve yetki
yönünden hukuka aykırı olduğu nedenle yeniden
yargılanmasını öngören bir kanun teklifi var Sayın
Bakanım. Formül bulamadık. demişsiniz de ben size formül
veriyorum Sayın Bakan ama siz orada konuşuyorsunuz. Bizim kanun
tekliflerimizi Sayın Komisyon Başkanından isteseniz benim
verdiğim kanun teklifinde formülü görürsünüz. O verdiğim kanun
teklifi sadece benim tarafımdan hazırlanmadı, Türkiyenin önemli
ceza hukukçuları
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) Benim de Hocam olan Köksal Bayraktar, Feridun Yenisey, Özer
Özbek tarafından da denetlendi ve görüldü. O nedenle formül de bellidir
arkadaşlar. Önemli olan siyasi iradenin niyetidir.
Ben isterdim ve
dilerdim ki burada gerçekten Ceza Kanununun, Ceza Muhakemesi Kanununun
antidemokratik hükümleri değiştirilsin. Terörle Mücadele Kanununda
gerçekten değişiklikler yapılsın. Aslında ben, Terörle
Mücadele Kanununun tümden kaldırılmasından yana olan bir
insanım. 2007den beri bunu söylüyorum ama maalesef bu 104 maddenin
içerisinde bunlar yok arkadaşlar. Maddeler üzerinde geldiğimizde
hepsini ayrı ayrı tartışacağız,
konuşacağız.
Hepinize
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Tasarının
tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen Murat Göktürk,
Nevşehir Milletvekili.
Buyurun Sayın
Göktürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MURAT GÖKTÜRK
(Nevşehir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 592
sıra sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısının tümü üzerinde şahsım adına söz
almış bulunmaktayım. Değerli heyetinizi ve
televizyonları başında bizi izlemekte olan aziz milletimizi
saygılarımla selamlıyorum.
Evet, gerçekten,
birçok konuda değişiklik yapan bir kanun tasarısıyla, kanun
tasarısı gündemiyle buradayız. Şimdi, benden önceki konuşmacı
arkadaşlar kanun yapma
tekniğiyle ilgili bazı eleştirilerde bulundular.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi, yasamanın yapıldığı, yasama
faaliyetinin yapıldığı, Türk milleti adına bu gücü
kullanan yegâne yerdir ve bizim buradaki görevimiz, toplumun ihtiyacı
olduğu sürece bu ihtiyacı karşılayacak düzenlemeleri
zamanında ve yerinde yapmaktır. Bununla ilgili olarak, 18 kere de
değişse, 28 kere de değişse, değiştirilmesi
gerekiyorsa bu düzenlemeleri yapmamız gerektiğini düşünüyorum.
Tasarıda
birçok konuda düzenleme bulunmaktadır. Bunlardan, Türk Ceza Kanununda
yapılan düzenlemeler ile toplumun huzur ve barışına
karşı işlenen hırsızlık, çocukların ve
kadınların maruz kaldıkları cinsel şiddet, cinsel
dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar, çocukların
cinsel istismarı, uyuşturucu madde üretilmesi, ticaretinin
yapılması, kullanılmasına ilişkin suçlarla ilgili
olarak cezalar ciddi oranda artırılmaktadır. Tabii, ceza
artırımı tek başına bir çözüm değildir. Suçun ve
suçlunun takibi açısından, cezaların artırılması
sadece kullanılması gereken bir yöntemdir ancak AK PARTİ
iktidarları olarak, biz, toplumun sosyal, ekonomik, kültürel ve
eğitiminin gelişmesi yanında, Türk Ceza Kanunundaki ihtiyaç
duyulan cezaların yetersiz kalması, uygulamada ortaya çıkan
sıkıntıların giderilmesi noktasından
baktığımızda, ihtiyaç duyulan ceza
artırımlarına da gitmek durumundayız. Bu nedenle, bu
ihtiyaçla bu cezaların artırılması gündeme gelmiştir
ve bu şekilde cezaların artırılmasına dönük olarak bir
çalışma önümüzdedir.
İşlenen
suçlarla ilgili olarak ceza hukukunun temel ilkelerinden birisi, biraz önce
söylediğim gibi, cezaların caydırıcı
olmasıdır. Yürürlükte bulunan Ceza Kanununun, uygulamasında,
yukarıda saydığımız suçlarla ilgili cezaların
caydırıcılığı noktasında yeterli
olmadığı, ihtiyaçları
karşılamadığı görülmektedir. Böyle olduğu için de
toplumun vicdanının rahatlaması, suçu işleyenin yanına
kâr kalmaması bakımından cezaların önemli bir şekilde
artırıldığını görmekteyiz. Özellikle, son
zamanlarda çocuklara ve kadınlara karşı işlenen cinsel
şiddet ve istismara ilişkin suçların toplum vicdanını
rahatsız etmesi bu hususta yeni düzenlemeler yapma ihtiyacını
ortaya koymaktadır.
Yine,
hırsızlık suçuyla ilgili toplumdaki ciddi şikâyetler ve
ciddi sıkıntılar, hırsızın cezasız
kalması ve hırsızlık suçunun yaygınlaşması
da bu hususun ele alınmasını ve caydırıcı
önlemlerin, caydırıcı cezaların getirilmesini
öngörmektedir.
Anayasanın
41inci maddesinde ailenin korunması ve çocuk hakları ve yine
Anayasanın 58inci maddesinde gençliğin korunmasına
ilişkin devlete ve hükûmete yükümlülükler yüklenmektedir. Bunların
sağlanabilmesi için, özellikle uyuşturucuyla ilgili olarak madde
imali yani uyuşturucu madde imali, temini, satışıyla ilgili
etkin mücadele yapılması gerekliliği ortadadır. Bunun kabul
edilebilir yani çocuklarımızın, gençlerimizin bu uyuşturucu
tehlikesiyle karşı karşıya
bırakılmasını kabul etmek tabii ki mümkün değildir.
Dolayısıyla, bu hususta da ciddi anlamda çalışma
yapıp, bu suçu işleyenlerin takip edilerek cezasız
kalmamasının sağlanması gerekir.
Suçla mücadele
bakımından cezaların caydırıcı
ağırlıkta olması, suçla etkin mücadele edebilmek için suçun
ve suçlunun iyi takip edilmesi, cezaların caydırıcı
ağırlıkta olması ve mahkemelerce hüküm altına
alınan cezaların infaz edilmesi için gerekli tedbirlerin
alınması gerekir. Tasarıyla bu husus da
karşılanmış bulunmaktadır.
Yine
tasarıyla, sulh ceza mahkemesi ve asliye ceza mahkemesi ayrımı
ortadan kaldırılmakta, cezalandırma yetkisi sadece bir mahkeme
çatısı altında, asliye ceza mahkemesi çatısı
altında toplanmaktadır. Bu şekilde, usuli uygulamada
karşımıza çıkan, yargılama faaliyeti
sırasında karşımıza çıkan usuli
sıkıntılar ve göreve ilişkin sıkıntılar da
giderilmiş olacaktır. Bunun yerine, sulh ceza mahkemelerinin şu
anda uygulamada müteferrik işler olarak değerlendirdiği ve
yargılama faaliyeti yanında baktıkları işlerle ilgili
olarak da sulh ceza hâkimliği kurulmaktadır. Arama, yakalama, el
koyma gibi koruma tedbirlerinin uygulanması bakımından verilmesi
gereken kararları sulh ceza hâkimleri verecektir. Bu da uygulamada konunun
daha ciddi anlamda incelenerek değerlendirilmesini ve nihayetinde yerinde
kararların olmasını, bu hususta da kararların tekliği
imkânı olmasını sağlayacaktır.
Yine tasarıyla, bölge idare mahkemeleri, idari yargılama
hukuku bakımından bir nevi istinaf mahkemelerine
dönüştürülmektedir. Kurulacak mahkemelerle idari yargılama hukukunda
da ikinci derece yargılama
sistemi getirilmekte ve hem Danıştayın iş yükünün önemli
ölçüde azaltılması amaçlanmakta hem de Danıştayın
içtihat mahkemesi olması özelliği kazanmasına imkân
sağlanması amaçlanmaktadır. Yapılan düzenlemeyle birçok
konu bölge idare mahkemeleri tarafından kesin hükümle karara
bağlanmış olacağı için Danıştayın
iş yükünde ciddi bir azalma meydana gelecektir.
Mevcut sistemde, idare ve vergi mahkemelerinde
bakılan davaların yaklaşık yüzde 70ine temyiz mahkemesi
olarak Danıştay bakmakta ve altından kalkılması çok
güç bir yükün altında bulunmaktadır. Danıştayda temyiz
incelemesi bekleyen dosyaların karara bağlanma süresi ortalama dört
yılı aşmaktadır. Bu düzenlemeyle bu süreler de çok önemli
bir şekilde kısalacak ve yargılanmanın
hızlanmasına imkân sağlanmış olacaktır.
Yargılama
hizmetlerinin hızlandırılması, etkin ve verimli bir
şekilde sunulabilmesi için AK PARTİ iktidarı olarak gerçekten
hem fiziki altyapı -ki bunlar yeni adliye binalarının
yapılması, personel sayısının yeterli hâle
getirilmesi, Ulusal Yargı Ağı (UYAP)ın geliştirilmesi-
hususunda önemli adımlar atılmış hem de yasal olarak birçok
düzenleme yapılmıştır.
Biraz önce de
söylediğim gibi yani toplum ihtiyaçları öngördüğü sürece bu
yasal düzenlemelerin yapılması Türkiye Büyük Millet Meclisinin
görevidir.
Yine
tasarıda, Yargıtayla ilgili bir düzenleme bulunmaktadır. O da
Yargıtay Büyük Genel Kurulu tarafından Yargıtay iş
bölümünün, daire sayısının ve görev düzenlemesinin
yapılmasının sağlanması hususudur.
Yargıtayda
hâlihazırda 23 hukuk dairesi, 15 ceza dairesi bulunmaktadır. 23 hukuk
dairesindeki dosya sayısı Yargıtaydan
aldığımız bilgiye göre- 136 bin, 15 ceza dairesindeki dosya
sayısı 385 bindir. 23 hukuk dairesindeki iş yükü diğer 15
ceza dairesindeki iş yükünün yarısı kadardır.
Dolayısıyla, bu da daireler arasında altından
kalkılamayacak yükte dosya sayısının oluşmasına
sebebiyet vermektedir.
Bununla ilgili
iş bölümü ve görev dağılımının Yargıtay
Büyük Genel Kuruluna bırakılması hususu da yine tasarıyla
düzenlenmek suretiyle dosyaların daha çabuk, daha seri bir şekilde
ele alınması, incelenerek karara bağlanması hususu
düzenlenmektedir.
Nihayetinde,
yapılan düzenlemeler toplumumuzun ihtiyacına dönük, ihtiyacına
karşılık verecek düzenlemelerdir. Yerindedir.
Vatandaşlarımızın hayatlarını
kolaylaştırmaya dönük ve toplumun güvenini,
barışını ve huzurunu sağlamaya dönük düzenlemelerdir.
Tasarının
lehinde oy kullanacağımı bildiriyor, milletimize
hayırlı olmasını diliyorum.
Yüce heyetinizi ve
aziz milletimi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Şimdi
soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın
Doğru, buyurun.
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakandan öğrenmek istediğim konu şurasıdır: Cezaevlerinde
şu anda ne kadar tutuklu ve hükümlü vardır? Bunların ne
kadarı uyuşturucu suçundan dolayı yatmakta, ne kadarı
terörist faaliyetlerden dolayı bulunmaktadır? Cezaevlerinden
uyuşturucu suçlarından dolayı cezasını tamamlayarak
serbest bırakılanlara herhangi bir tedavi uygulanmakta
mıdır veya bunlara herhangi bir yardım yapılmakta
mıdır?
İkinci soru
olarak da yurt dışında özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde
cezaevlerinde kaç Türk mahkûm vardır? Bunlar hangi suçlardan dolayı
cezaevinde yatmaktadırlar? Uyuşturucu suçundan yatan Türk
sayısı kaçtır?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Acar
GÜRKUT ACAR
(Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tasarının
18inci maddesinde yazılı olan ivedi yargılama usulü,
kamulaştırma, ihale işlemleri, özelleştirme işleri, ÇED
kararları gibi hususlar da uygulanacaktır. Bunlar yolsuzlukların
yapıldığı ve yurttaşların yaşam
haklarının ihlal edildikleri başlıklardır. Mülkiyet
hakkı, su hakkı, sağlıklı bir çevrede yaşama
hakkı yargılama aceleye getirilerek ihlal edilmiş olmuyor mu? Bu
ivedi yargılama gerçekte adaletsiz bir yargılama olmuyor mu?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Yılmaz
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz önce AKP
adına konuşan Adalet Komisyonu üyesi arkadaşımız
şunu söyledi, dedi ki: Sulh ceza hâkimliği artık el koymayla
ilgili konularda da karar verebilecek, uzmanlaşacak. Oysaki bundan iki üç
ay önce çıkarılan yine bir yargı paketinde el koyma, teknik
takip, dinleme gibi konularda ağır cezaya oy birliğiyle karar
verme yetkisi verilmişti ve biz bunun
yanlışlığını söylemiştik ama
arkadaşımız bu konuda o kadar ne
yapıldığının farkında değil ki, ben o zaman
Sayın Bakana soruyorum çünkü AKP adına konuştu
arkadaşımız: Bu el koyma, teknik takip, dinleme gibi konularda
ağır cezanın oy birliğiyle karar vermesiyle ilgili
düzenlemeleri değiştirecek misiniz Sayın Bakan? Yoksa,
arkadaşımız nasıl bir düzenleme
yapıldığının mı farkında değil?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Özgündüz
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
daha önce Adalet Bakanlığında Personel Genel Müdür
Yardımcısı olan kardeşiniz, sizin tasarrufunuzla Yüksek
Müşavirliğe atandı. Yine, sizin Bakanlığa gelmenizle
birlikte Adalet Bakanlığında -Müsteşar dâhil olmak üzere-
önemli bürokratlar değişikliğe uğradı. Bu konu, bu
tasarruflarınız, görevden alınan bürokratların -sizin
tabirinizle- paralel yapıyla ilişkilerinden dolayı
mıdır? Kardeşiniz de bu nedenle mi görevden
alınmıştır? Siz Bakanlığa geldikten sonra kaç
kişinin yeri değişmiştir, görevden
alınmıştır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Şeker? Yok.
Sayın Atıcı
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu tasarının 58inci
maddesinde diyorsunuz ki: 18 yaşından büyük birisine tecavüz
edilirse on iki yıl ceza verilir ve bu ceza belli koşullarda yüzde 50
oranında artırılır. Yani, on sekiz yıla kadar
çıkabilir. 60ıncı maddede de, 16-18 yaş arası, yani
18 yaşından küçük bir çocuğa cebir, şiddet, hile olmadan
cinsel ilişki yapılırsa iki ila beş yıl arası
hapis öneriyorsunuz.
16 yaşında bir çocuk, evlendirildi diyelim ki,
cebir yok, şiddet yok, hile yok diyebilir misiniz? Hangi kız
çocuğu annesine, babasına karşı çıkıp da bir
evliliğe hayır diyebilir? Sizin bu getirdiğiniz tasarı
çocuk gelinlerin sayısını artırmaz mı? Çocuk
evliliklerinin sayısını artırmaz mı? Şimdiden
bunu düşünüp o maddeler geldiğinde gerekli düzenlemelerin
yapılmasını rica ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Sarıbaş
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Çanakkale Kapalı Cezaevinde,
oradaki koğuşlarda 1 kişilik yerde 3 mahkûmun
yattığını biliyor musunuz? Burada olabildiğince
şikâyet söz konusu. Kapasitesinin bu kadar yüklenmesinin gerekçesi nedir?
Yine, gardiyan, müdür ve diğer burada görevli olan
çalışanlarımız hakkında özlük hakları konusunda
iyileştirme yapacak mısınız? Çünkü bunların böyle bir
beklentileri var.
Ayrıca, Türkiyede bu yıl içerisinde kaç tane
kapalı cezaevi yapımı inşaatı vardır? Bunlar
bittiğinde Türkiyede kaç tane cezaevi bitmiş olacak ve toplam
kapasitesi ne kadar olacaktır?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Yılmaz
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, kovuşturmama kararlarına karşı sulh ceza
hâkimliklerine itiraz müessesesi getirildi. Ancak, aynı bölgedeki,
aynı yerdeki sulh ceza hâkimliğine itiraz edilebilecek. Önceki,
şu anki düzenlememizde, en yakın ağır cezaya itiraz
edilirdi kovuşturmama kararına karşı, şimdi, hem
aynı yerdeki sulh ceza hâkimliğine itiraz edilecek. Her iki
savcı ve hâkim bir arada olabildikleri için bu konuda etki altında
kalabilirler. Ayrıca, el koyma vesaire gibi konularda ağır ceza
mahkemesine başvurulması zorunluluğu getirilirken
kovuşturmama kararına karşı sadece sulh ceza
hâkimliğine ve aynı yerdeki sulh ceza hâkimliğine itiraz söz
konusu olması, kovuşturmama ve takipsizlik, bu türden kararlarla
ilgili ciddi anlamda bir hak kaybına yol açmayacak mıdır? Bu
konudaki düzenlemeyi değiştirme ve gerçekten
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak)
önceki hâle getirme gibi bir düşünceniz var
mıdır?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Göktürk
MURAT GÖKTÜRK
(Nevşehir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben biraz önceki
konuşmacı arkadaşın sorusuna karşılık vermek
için söz aldım. Bizim daha önceki yaptığımız
yargı paketinde el koymaya ilişkin ağır ceza mahkemesi tarafından verilecek
suçlarla koruma tedbirlerinin sulh ceza mahkemeleri açısından
uygulanmasına ilişkin
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Sayın Başkan, soru sorması gerekiyor, cevap
veriyor.
MURAT GÖKTÜRK
(Nevşehir) Tamam, soruya çeviririm, soruya dönüştürürüm.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) - Soru sorun!
MURAT GÖKTÜRK (Nevşehir)
- Sabırlı olursanız dönüştürebiliriz. Lütfen sözümü
kesmeyin!
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Soru sormanız gerekiyor.
BAŞKAN
Sayın Göktürk, buyurun, sorunuzu sorun.
MURAT GÖKTÜRK
(Nevşehir) - Burada koruma tedbirleriyle ilgili ayrımı herhâlde
gözden kaçırmış olacaklar ki El koymaya ilişkin
ağır ceza mahkemesinde oy birliğiyle karar verilmesi
gerekirken
dediler ama sulh ceza mahkemesi yetkisinde, şu anda,
tasarıyla sulh ceza hâkimliği tarafından verilecek koruma
tedbirleri olduğunu da belirtmek istiyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Özgündüz
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
yine, 17 ve 25 Aralık yolsuzluk, rüşvet soruşturmasını
yapan özellikle cumhuriyet savcıları sağa sola sürülüyor. Sürülürken,
bu insanların özellikle çocuklarının okul durumu dikkate
alınmıyor yani ilgili cumhuriyet savcısının
çocuğu o ilde bir Anadolu lisesini ya da özel meslek lisesini
kazanmış ve atadığınız yerde o okul yok. Yani bu
kadar zulüm, bu kadar nefretin sebebi nedir? Atama yapabilirsiniz,
soruşturmanın selameti açısından oradan da alabilirsiniz
ama özellikle ilgili şahsı değil ailesini de cezalandıracak
bu tutum zulüm değil midir? Bunu hangi anlayışla
bağdaştırıyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN -
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Doğru
REŞAT
DOĞRU (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Uyuşturucunun
tedavisinde ülkemizde AMATEM merkezleri
vardır, yani alkol ve madde bağımlılığı
tedavi merkezleri. 2015 yılıyla ilgili olarak şu anda yeni
merkezlerin açılmasıyla ilgili bir çalışma var
mıdır?
Bir diğer
soru da bu merkezlerin birçoğunda şu anda psikiyatri uzmanları
ve psikologlar yoktur. Dolayısıyla, çok büyük kadro
sıkıntıları da vardır. İnsanlar buraya tedavi
olmak amacıyla gitmekte fakat tedavi olamadan ayrılmaktadırlar.
Bu yönlü olarak, buradaki personel sayısının
artırılmasıyla ilgili bir çalışma var mıdır?
Bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Yılmaz
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, yargıyı etkileme suçu soruşturma
aşamasında kaldırılıyor bu tasarıyla. Bu
yargıyı etkileme suçu, bilirkişiyi, yargılama yapan
makamı ve aynı zamanda tanığı etkileme suçu
soruşturma aşamasında neden kaldırılıyor? Bu
konuda bizim hepimizin aklına gelen şey şudur: Sayın Bakan
17 ve 25 Aralık soruşturma süreçlerinde başsavcıları
aramıştı ve bu soruşturmaların rafa
kaldırılmasını istemişti; biz öyle duymuştuk,
öyle bir iddia vardı. Bunun için mi geldi bu düzenleme? Onu öğrenmek
istiyoruz Sayın Bakandan.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
buyurun.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Reşat Doğru sorusunda,
cezaevlerinde şu anda kaç tutuklu, kaç hükümlü olduğunu
sormuştu.
Şu an
itibarıyla cezaevlerimizde 20.736 tutuklu, 11.410 hüküm özlü, 120.066 da
hükümlü bulunmaktadır. Toplam 152.212 kişi cezaevlerinde
bulunmaktadır.
Ayrıca,
uyuşturucuyla alakalı rakamları sormuştu.
Uyuşturucuyla ilgili, tutuklu 7.052 kişi var şu anda, hükümlü
20.702 kişi var. Şu anda cezaevlerimizde toplam 27.054 kişi,
uyuşturucuyla ilgili tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. Tabii, yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımız var veya
değişik nedenlerle yurt dışında bulunduğu
sırada isnat edilen suçlar nedeniyle yargılanan, ceza alan
vatandaşlarımız var. Onlarla ilgili de hem Dışişleri
Bakanlığımız hem Yurtdışı Türkler Akraba
Topluluklar Başkanlığımız hem de Bakanlık olarak
biz de yakından ilgileniyoruz. Arkadaşlara rakamları çıkarmalarını
söyledim, şu anda elimde onların net rakamı yok ama
cezaevlerindekiler hakikaten orada sıkıntı içindeler. Biz,
görüşmelerimizin tamamında bunlarla ilgili de gündem maddesi
yapıyor ve bu konuda
-cezaevleriyle ilgili konularda da- adli iş birliğine önem
veriyoruz; bu hususu özellikle bilmenizi isterim. Rakam gelince ben size
ayrıca bu konudaki rakamları takdim edeceğim.
İvedi
yargılama usulüyle alakalı -hem Sayın Acar söyledi hem de
konuşmacılar ifade etti- burada bir hususun altını çizmekte
fayda var: İvedi yargılama, yargılamayı ortadan
kaldırmıyor. Sanki ivedi yargılama kapsamına giren
konularda yargı denetimi ortadan kaldırılıyormuş gibi
bir algı ortaya çıkarılıyor; bu fevkalade yanlış.
Bir defa, idari yargıya konu taşınıyor mu?
Taşınıyor. Bölge idare mahkemesine gitmesi gereken bir husus
varsa gidiyor mu? Şu andaki uygulamada gidiyor. Danıştaya giden
kısım gidiyor mu? Gidiyor. İstinaf uygulaması geldiği
zaman istinaf olmayacak, direkt Danıştaya gidecek ivedi
yargılamada ama şu anda, baktığınızda, uygulama
gene aynı; idari yargı yargılamayı yapıyor,
kararını veriyor, karardan şikâyetçi olanlar bunu temyiz ediyor,
Danıştay inceliyor, Danıştay karar veriyor,
kesinleştikten sonra gereği yapılıyor. Şimdi, bu
usulde bir değişiklik yok, sadece bir hızlandırma var, buna
da hakikaten ihtiyaç var. Bakın, şu anda Türkiyede pek çok iş
yapılıyor; bütçesi ayrılıyor, planı
yapılıyor, programı yapılıyor ama idari yargıya
gidiyor, yargı uzadığı için yatırımlar
zamanında yapılamıyor, işler bitmiyor. Toplum
açısından, ülke açısından pek çok mahrumiyet ortaya
çıkıyor. Sıkıntılar var.
Bir örnek olsun
diye söylüyorum: Geçmişte özelleştirme yapılmış.
Özelleştirme üzerine burayı satın alan insanlar oraya
yatırımlar yapmışlar, özelleştirme için verdikleri
paradan daha çok paralar harcamışlar. Aradan, işte, beş
yıl, altı yıl, yedi yıl, sekiz yıl zaman geçiyor
şu anda öyle örnekler var- ve Danıştay karar veriyor
özelleştirmenin iptaline. Ne yapacağız biz şimdi? Yani,
alan kişi dünya kadar yatırım yapmış. Şimdi, biz
bu işlemi iptal etmek durumundayız. İptal etsen devletin üzerine
gelen yük ayrı bir noktaya gidiyor, iptal etmezsen ortada bir mahkeme
kararı var. Öbür taraftan, bu insanlar tazminat davası açacaklar, bir
sürü zararları var, devletten bunu tazmin edecekler. Eğer
yargılama vaktinde bitmiş olsaydı o zaman bu
haksızlıkların veya bu mahrumiyetlerin hiçbirisi ortaya
çıkmayacaktı ve bu işlemler bu noktaya gelmeyecekti. Şu
anda Türkiyede, maalesef, mahkeme kararını hukuken ve fiilen yerine
getiremediğimiz olaylar var ve mahkemeler iptal kararı verdi.
Kararın gereğini yerine getirdiğinizde Türkiyenin uğrayacağı
zarar daha da artıyor; yerine getirmediğinizde, ortada bir mahkeme
kararı var, o da ayrı bir konu. Onun için, bizim için bu süreçlerin
sağlıklı işlemesi ve zamanında bitmesi esastır.
İvedi
yargılama yargı denetiminden kaçırıyor konuları,
yargı denetiminin süratlenmesine yol açacaktır çünkü ivedi
olduğu zaman idare mahkemesi de, Danıştay da ele
aldığı konuyu ivedi olarak inceleyip karara bağlayacak,
mahrumiyetler önlenecek. İhale yapılıyor, birisi itiraz ediyor,
herkes işlemin yapılmasını bekliyor, yürütmeyi durdurma
kararı veriliyor ve iş orada duruyor; para da orada, her şey
orada, bekliyoruz, bir sene, iki sene, iş bitmiyor.
Ne olacak o zaman?
Biz havaalanını yapmayacak mıyız? Yüksek hızlı
treni yapmayacak mıyız? Bu işler yürümeyecek mi? Yürüyecek. O
zaman diyoruz ki yargı denetimini yapsın ama ülkenin menfaatini
ilgilendiren bu konuları ivedi yapsın. Yoksa yargı denetiminden
kaçıralım değil, bir yolsuzluk yapılsın da üzeri
örtülsün asla değil. Yolsuzluk varsa ceza hukuku zaten orada devreye
girecektir. Öteki, hukuka aykırılıklarla ilgili bir konu. O da
varsa, hukuka aykırılıkla ilgili bir konu varsa, onun da
kararı zamanında verilsin. Bizim burada
yaptığımız, vatandaşlarımızın
hakkını korumak. Esasında bu dava edenin de hakkını
koruyor; kararı erken almak suretiyle o hakkına kavuşma imkânı
bulacak, belki de beklentisi ortadan kalkacak. Herkesin hakkını
koruyan bir durum var; kaçan, göçen, kaçırılan, göçürülen herhangi
bir şey olmadığını özellikle ifade etmek isterim.
Sayın
Yılmaz Oy birliğiyle ilgili konuda bir geri dönüş olacak
mı? dedi. Şu anda gündemimizde böyle bir geri dönüş
çalışması yok. İleride olur mu olmaz mı, onu ileride
göreceğiz
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) Olması lazım Sayın Bakan.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
ama şu anda
olmadığını söyleyeyim.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) Kovuşturmama kararına tek hâkim bakıyor.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Öte yandan, Sayın Özgündüz bir soru
sordu.
Tabii, ben üzüldüm
işin doğrusu. Ben sizi severim, yani böyle bir konuyu
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Hayır, yanlış anladınız.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Hiç değil
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Sayın Bakan, kardeşiniz...
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Bakın, bakın, böyle bir konuyu
buraya getirmenizden dolayı, sizin adınıza üzüldüm.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Hayır, hayır
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Benim kardeşim hukuk mezunudur. 28
Şubat sürecinde, bakın, o dönemde sınava girmiştir,
hâkimlik, savcılık sınavını kazanmıştır
ve o günden bugüne de meslektedir. Dolayısıyla, benim kardeşimle
ilgili sanki bir torpil yapılmış gibi bir noktaya işi
getirirseniz ona çok üzülürüm.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Hayır, hayır Sayın Bakan, yanlış
anladınız.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Bir şey daha söyleyeceğim.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Haksızlık yapıldı diyorum.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Müsaade buyurun, ben cevap vereceğim.
Benim
kardeşim çok çalışkan, zeki, başarılı bir
insandır, hayatı da ortadadır. Ben Bakan olunca görevden kendim
aldım. Neden aldım? Daha önce de bunu izah ettim. Şimdi, Bakan
olduğumda kardeşime diyelim bir aktif görev verdiğimde eminim bu
sefer Sayın Bakan, kardeşinizi niye genel müdür
yaptınız?, müsteşar yapsak, müsteşar
yardımcısı yapsak veya başka bir yere bir şey yapsak
Sayın Bakan, niye bunu yaptınız?, o sorular gelecek. Ben Bakan
olunca kardeşimi pasif bir göreve aldım. Siz bilirsiniz ki Adalet
Bakanlığında yüksek müşavirlik görevi esasında bir
kızak görevdir, bunu herkes çok iyi biliyor. Ben şimdi kardeşimi
kızağa çektim; etik olmuyor diye, doğrusunu yapayım diye yaptım.
Ben takdir beklerken Kardeşinize kıyak yaptınız. diye
eleştiri aldığıma işin doğrusu üzüldüm, onu ifade
etmek isterim.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Siz yanlış anladınız Sayın Bakan.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Benim kardeşim -bakın, çok söylüyorum,
onunla iftihar ediyorum- daha büyük görevleri hak eden birisidir.
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) Yanlış anladınız. diyor.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Kardeşi Bakan olduğu için maalesef
göreve gelemiyor, onu da söyleyeyim. O da onun kaderi, onu ifade etmek isterim.
ALİ ÖZ
(Mersin) Siz istifa edin, o gelsin buraya!
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Bakanlıkta tabii, biz birtakım
idari tasarruflar yapabiliriz, her bakanlık yapıyor. Biz bu
tasarrufları yasalar çerçevesinde yapıyoruz, bundan sonra da yasalar
çerçevesinde gerektiğinde elbette yapacağız.
Rakamlar şu
anda elimde değil, ben rakamları size ayrıca ileteyim çünkü
şu anda sayı elimde olmadığı için yanlış bir
şey söylemek istemem.
Kapanan
cezaevleriyle ilgili
Şu ana kadar biz, hükûmetlerimiz döneminde 236 tane
cezaevi kapatmışız. Bir milletvekili arkadaşım sordu
ama şu an kapanan cezaevleriyle ilgili
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) Bir milletvekili değil, Ali Sarıbaş.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Bizim dönemimizde açılacak cezaevi
sayısı
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) Bakanım, soruların hiç cevabı olmuyor
yani, dinlememişsiniz herhâlde!
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Bu sene, şu anda inşaatı
biten, açılacak olan cezaevi sayısı 48 tanedir.
BAŞKAN Evet,
Sayın Bakan, lütfen cevapları toparlayınız.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Biz cezaevlerini kapattık ve
oraları daha merkezî yerlerde, insanların ulaşabileceği
yerlerde yapıyoruz. Bu sene içerisinde 48 cezaevi açılmış olacaktır
ama hükûmetlerimiz döneminde 236 tane cezaevini kapattık.
Diğer
sorulara da yazılı cevap vereceğim, sürem bitti. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) Üst üste yatıyorlar.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Sayın Başkan, bir düzeltme yapmam lazım.
BAŞKAN
Lütfen Sayın Özgündüz
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Hayır, bir düzeltme yapacağım.
BAŞKAN
Hayır.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birleşime bir
saat ara veriyorum.
Kapanma Saati:
19.16
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
20.18
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 97nci
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Efendim, AKP grup başkan vekilleri yok. Müzakereyi nasıl
yapacağız?
BAŞKAN
Doğrudur.
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) Ya, fiilî başkan vekili
var orada!
BAŞKAN
Sayın Dibek, bölüm üzerinde birleştirerek söz talebiniz var
dolayısıyla en son söz vereceğim size.
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Peki.
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Süleyman Nevzat
Korkmaz, Isparta Milletvekili.
Buyurun Sayın
Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Ben şimdi boş sıraları selamlarım
artık!
BAŞKAN
Kürsüde ifade edersiniz efendim grup başkan vekillerinin olmadığını.
Buyurun.
MHP GRUBU ADINA S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gerçekten, üç beş tane çok değerli milletvekilini
saygıyla selamlıyorum Adalet ve Kalkınma Partisi
sıralarındaki.
Gerçekten, çok
önemli bir konuyu müzakere ediyoruz ama maalesef, kiminle müzakere
edeceğimizi bilmiyoruz çünkü AKP sıraları bomboş.
Kamuoyunda beşinci yargı paketi olarak adlandırılan yasal
düzenlemenin birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz
aldım.
AKPnin elleri
yine bir türlü yargının içinden çıkmıyor. Yargıda
takıldığı, hoşlanmadığı kararlar için
Meclisten yasalar çıkararak yani mahkeme kararlarını
etkisizleştirerek yargı üzerinde tesis ettiği siyasi
politikasına devam ediyor. AKP hem Başbakanın ve çevresinin hem
de kendi politikasının şiddetle ihtiyaç duyduğu
yasaları Meclis kapanmadan, Cumhurbaşkanlığı seçimleri
yapılmadan çıkarmak istiyor.
Yargı
karmakarışık olmuştur AKP döneminde. Ne, nerede, nasıl
düzenleniyor, avukatlar bile bu konuda bizar, avukatlar bile şikâyetçidir.
Yeni yargı yolları açılıyor, kapanıyor, yeni
teşkilatlanmalara gidiyor, kaldırılıyor, çözebilene
aşk olsun! Hakikaten, adalet sisteminin sil baştan ele
alınması gerekiyor. Türk Ceza Kanunu, Ceza Usul Kanunu gibi ceza
hukuku alanındaki ana kanunların yeniden yazılması ve
adalet sisteminin yeni baştan kurgulanması gerekirken günlük
ihtiyaçlar, Sayın Erdoğan, oğlu, bakanları ve AKPliler
için alelacele yapılan yasal düzenlemelerle delikli kevgir hâline
getiriliyor hukuk ve mahkemeler. Ortaya çıkan tablo hakkında,
aslında millet iktidarın karne notunu vermiş. Milletin en
güvendiği kurumlar sıralamasında yüzde 28le yargı
gerilerde kalıyor. Milletin, mahkemelerine güveni kalmamış çünkü
AKP yargıyla, âdeta oyuncağıyla oynayan çocuklar misali, o kadar
sık oynuyor ki bugün şikâyet ettiği hususların mimarı
da kendisi.
İşine
geldiği şekliyle adaleti yorumlayan bir iktidarla karşı
karşıyayız. Söz konusu Başbakan, bakanlar ve
evlatlarıysa AKP mahkeme kararlarını bile tanımıyor,
adli kolluğa Savcı ve hâkimlerin talimatlarını yerine
getirmeyin. diye talimatlar verebiliyor. Diyarbakırda PKKnın
evlatlarını kaçırdığı anne ve babaların
feryatları göğe yükselmişken Başbakan orada ancak kabile
devletlerinde görülebilecek şekilde bir tavır takınıyor ve
bir partiye Gidin, bu annelerin çocuklarını dağdan getirin.
diye ricada bulunuyor. Niye? Allah muhafaza, AKP ve PKKnın
Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde aralarında
oluşturdukları ittifak ya zarar görürse, ya bozulursa! Bu yüzden
ricacı Erdoğan, neredeyse yalvaracak. B ve C planı dediğine
de bakmayın. AKPnin B planı Vallahi darılırım., C
planı da Çocukları getirmezseniz, aha, bir daha yüzünüze bakmam.
Kürt kökenli
analarımızın evlatlarına başkalarının
üzerinden reçete yazan Erdoğan kendi evladı için bir gecede kanun
çıkartmadı mı? Adalet nere, Adalet ve Kalkınma Partisi
nere? Adaleti hâk ile yeksan, kalkınması da doymaz ne versen.
Değerli
milletvekilleri, AKPnin yargıdaki sorunları gidermek, daha
hızlı ve daha adil bir yargı düzeni yaratmak gibi bir
kaygısı yok. Tüm yapılan çalıyı arkadan dolaşmak,
yoksa Yaradanın vasıflarından olan adaletin tesisine, böyle ulu
bir amaca Mecliste Hayır. diyebilecek bir parti grubu var mı?
Bu düzenlemeyle
idari yargıda istinaf yolu açılıyor. 2004 yılında, bu
amaçla adli yargıda bir düzenleme yaptınız. Koca koca binalar
satın alındı ya da inşa edildi. Tabii, AKPli
müteahhitlerin işleri bunlar, işleri görülsün. Sonra ne oldu? Sonra,
hayata geçirilemedi çünkü zorluklar var, bölgesel farklılıkları
taşıyacak kararlar ortaya çıkması, keşiflerin
yapılmasının uzun süreler alması gibi sorunlar var. AKP
bunu bilmiyor mu? Elbette biliyor. Onun amacı, istinaf yoluyla adaleti
temin etmek değil, binalarını ihale ederek ya da yandaşlarından
bina satın alarak kiralayanın kalkınmasını sağlamak.
Lale Devri değil yaşadığımız yıllar, ihale
devri.
Adli yargıda
istinaf yolu öngörülürken aynı gerekçeler söyleniyordu: İş
yükünü azaltmak. AKP bunu söyleyerek hangi düzenlemeyi yapmışsa
yargının iş yükü artmış, içinden çıkılamaz
bir hâle gelmiştir. Bölge idare mahkemelerini kaldırıp istinaf
mahkemelerini getiriyoruz. diyorlar. Ha Ali Veli, ha Veli Ali, ismini
değiştirerek neyi düzelteceksin? Milleti bu kadar saf mı
sanıyorsunuz? Maksadın, hoşnut olmadığın kararlar
için saati geriye almak, yeniden görülmesini sağlamak. Bunun
bilinmediğini mi sanıyorsunuz?
Başka bir
yapısal değişiklik de sulh ceza mahkemelerini kaldırıp
görevlerini asliye ceza mahkemelerine devretmek. Bu arada, koruma tedbirleri
için de sınırlı sayıda sulh ceza hâkimlikleri
oluşturuluyor yani Herkes koruma tedbirini vermesin, bu alanı
uzmanlaşma kisvesi altında, sınırlı sayıda
hâkimle ben kontrol edeyim. diyor. Peki, sulh ceza mahkemelerini
kaldırınca ne oluyor yani dosyaları şuradan alıp
buraya koyduğunuz zaman ne değişiyor? Asliye ceza mahkemelerini
dosya sayısıyla mı boğacaksınız? Galiba bunlara
paralel yapıya mensup dediğiniz hâkim, savcıları da atayıp
toplu imha düşünüyorsunuz.
Tasarının
10uncu maddesiyle ivedi yargılama usulü getiriyorsunuz. Bu düzenlemeyi
daha önce Danıştay Kanunu Tasarısında getirdiniz ancak
adaletsiz uygulamalara ve hak kaybına yol açabileceği
endişesiyle tasarıdan çıkartmıştınız.
Şimdi, ne değişti de bunu tekrar gündeme alıyorsunuz? Zaten
iğdiş ettiğiniz hukuk devleti uygulamasını tamamen
rafa kaldırma kararı mı aldınız? Hangi alanlarda ivedi
yargılama usulünü öngörüyorsunuz? Kamulaştırma,
özelleştirme, turizmi teşvik, satış, tahsis, kiralama gibi
alanlar yani AKPnin uzman olduğu rant alanları. Kazanayım,
hemen kazanayım, şimdi kazanayım. muradınız.
Hızlı karar, her zaman doğru karar değildir.
Vatandaşın kanunlardan doğan hakkını bu kadar
sıkboğaz ederek çöreklenmek ne insani ne de ilahi sisteme uygun
düşer. Bu kararla idarenin hızlı işlemesini,
hızlı tedbir almasını sağlayacağım.
diyorsanız, bunun yolu şudur: İdarenin işlemlerini
zamanında ve doğru bir şekilde yapması, rant saikiyle
hareket ederek insanları doğal afetlere karşı
savunmasız bırakmamasıdır. Sen işini doğru yapma
ama Basra harap olduktan sonra Hızlı davranacağım. diye
ortaya çık, gerçekten trajikomik. Hukukun egemen olduğu hiçbir
devletin bakış açısı bu denli sakat olamaz.
Yargıtayla da oynuyorsunuz bu düzenlemeyle. Siz
değil misiniz daha iki, üç yıl önce yargıya 130 kişinin bir
gecede atanmasını sağlayan düzenlemeyi yapan? Ne oldu,
kafanıza göre olmadı mı? Ortaya çıkan tablo size de mi
dokundu? Söylemiştik, Yapmayın etmeyin. diye. Dairelerin iş
bölümü Büyük Genel Kurula bırakılıyor, Yargıtay
kurulları ve Genel Sekreterliği yeniden düzenleniyor. Yüksek
yargıya günlük, kısır, siyasi pencereden bakılması
problemi daha da artıracak, bunu görmüyor musunuz? Bizim
Yargıtaydaki işlerimiz çözülsün de bizden sonrası tufan. Klasik
AKP bakışı. Bugün iktidar kalayım ama yarın ülke ne
olursa olsun.
Değerli vekiller, Milliyetçi Hareket Partisi olarak
bu haklı eleştirilerimizi dile getireceğiz çünkü bizim millete
verdiğimiz sözün gereğidir bu. Bu düzenlemelerin bazı
maddelerine de destek veriyoruz. Nitelikli hırsızlık
suçları, kadın ve çocuklara yönelik işlenen şiddet ve
cinsel suçlar, uyuşturucu madde imal edilmesi, ticareti, uyuşturucu
kullanma suçları, esrar elde etmek amacıyla kenevir ekimi
suçları bunlardan bir kaçı. Bu suçlar toplumsal şiddeti
körükleyen, huzur bozan ve toplum düzeyinde büyük tepki gösterilen suçlar,
elbette cezalarının artırılması lazım. Çünkü,
başta kadın ve çocuklarımız olmak üzere, tüm bireylerin
beden ve ruh sağlığını temin etmek, korumak devletin
anayasal görevi.
2005
yılında, Türk Ceza Kanununda yapılan değişiklikle
bazı tedbirler üretilmişti ama bunu dokuz yıllık
uygulamanızda başarıyla yerine getirdiğinizi
söyleyemiyoruz. Sadece yasa yapmak, cezayı artırmak suçla mücadele
için yeterli değil. Suçla mücadele toplumun mücadelesini gerektiriyor,
içinde eğitim, istihdam gibi unsurları barındırması
gerekiyor ve ilgili kesimlerle sağlıklı diyaloglar
kurulması gerekiyor. Bu, herkesi azarlayan, herkese gününü göstermek için
parmak sallayan, farklı görüşlere husumet ilan eden bir
yaklaşımla olmaz.
Bu tasarıda,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak toplum menfaatleri için uygun
gördüğümüz
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) -
bazı maddeleri desteklediğimizi, onun
dışında da anlayış olarak bu tasarıya
karşı çıktığımızı beyan ediyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz isteyen Erol Dora,
Mardin Milletvekili. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA
EROL DORA (Mardin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 592
sıra sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının birinci bölümü üzerine Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Tasarının birinci bölümünde bölge idare mahkemelerinin
çalışma usullerine ilişkin düzenlemelerin yanı sıra,
dikkat çekici bir düzenleme, 2313 sayılı Uyuşturucu Maddelerin
Murakabesi Hakkında Kanunun 23üncü maddesinin beşinci
fıkrasında değişikliğe gidilerek "Esrar elde
etmek amacıyla kenevir ekimi yapan kişi dört yıldan on iki
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Münhasıran kendi kullanımı için ihtiyaç duyduğu esrarı
elde etmek amacıyla kenevir ekimi yapan kişi bir yıldan üç
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."
biçiminde uyuşturucu madde üretimi yapanlara dönük bir ceza artırımının
öngörülmesidir.
Değerli milletvekilleri, burada
suçla mücadelede sadece cezaların artırılmasının veya
suç bedelinin ağırlaştırılmasının tek
başına yeterli çözüm olmadığını belirtmek
gerekmektedir. Aynı şekilde, sadece ceza tehdidine dayalı bir
ceza sistemi de yeterli değildir çünkü sadece ceza tehdidi özellikle
gençlerde suçluluk eğilimlerini pekiştiren bir işlev de
görebilmektedir.
Burada suç işleyecek bir zeminin
oluşmasında etkili olan işsizlik ve yoksulluk gibi sosyoekonomik
dezavantajların yanında, neoliberal, kapitalist ekonominin ve onun
doğurduğu yaşam, söylem, düşünme ve davranış
biçimlerinin büyük oranda yol açtığı kısa yoldan zengin
olma, insan sağlığına duyarsızlık, para kazanma
uğruna her yolu mübah görme biçiminde ortaya çıkan çarpık
ekonomik heveslerin nedenleri, kapsamları ve sonuçları üzerinde kafa
yormak ve tedbir almak da öncelikli görevimiz olmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
Türkiyenin uyuşturucu stratejilerinin hedefi, uyuşturucu
kullanımının ve uyuşturucuların hem bunları
kullananlarda hem de kullanan kişilerin içinde
yaşadığı topluluklarda yol açabileceği hasarın
hızla azaltılması yönünde olmalıdır.
Uyuşturucu üretiminin ve
kullanımının çok yönlü ve karmaşık bir olgu
olduğunu kabul ediyoruz. Ancak, bu alandaki politikaların etkisini
güçlendirmeye yönelik her teşebbüs, her mevzuat düzenlemesi konunun
bütüncül yapısıyla eş güdümlü, dengeli ve en önemlisi de
nitelikli sonuçlar almayı öngörmelidir. Uyuşturucunun topluma
faturasının değerlendirilmesi ve uyuşturucuya
bağlı kamusal harcamalara ilişkin derinlikli
çalışmalar yapılmalı ve kamuoyuyla aktif biçimde
paylaşılmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
uyuşturucu arzının azaltılması ile uyuşturucu
talebinin azaltılmasına yönelik müdahalelerin birbiriyle
bağlantılı ve daha kapsamlı yaklaşımlarla ele
alınması zorunludur.
Sivil toplumun uyuşturucu
politikasına katılımı, ayrıca oluşturulacak
uyuşturucu önleme ve bilgilendirme programlarında aktif rol
üstlenmesinin mümkün kılınması da başlıca hedeflerinden
biri olmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
uyuşturucu üretimi, tüketimi ve ticareti konularında devletin ilgili
birimlerinin yaşadıkları zafiyetler, cezaevlerinde
bulunan çocuk ve genç tutsakların sayıları ve işledikleri
suçlar incelendiğinde daha net biçimde görülebilecektir.
Oluşturulacak
uyuşturucu programlarının genel hedefleri, uyuşturucu
kullanımının etkilerine dair verileri bilimsel temele oturtmak
ve uyuşturucu kullanımını,
bağımlılığı ve uyuşturucuya bağlı
hasarı önleyip azaltmak suretiyle Türkiye'nin özgür, güvenli ve adil bir
ülke hâline gelmesine yardımcı olmalıdır. Özellikle Avrupa
ülkelerinde uygulanan sosyal etki modeline dayanan interaktif programların
okullarda etkin olduğu görülmüştür. Bu çerçevede, Türkiye'de de
okullarda öğrencilere, eğitimcilere ve ebeveynlere dönük
programların yoğunlaştırılması ve
kalitelendirilmesi önemli bir zarurettir. Yerel yönetimlerin de söz konusu
uyuşturucu üretimi ve tüketimine dönük özgün tedbirsel programlar geliştirebilmeleri
konusunda yetkilerinin ve inisiyatif alabilme kabiliyetlerinin güçlendirilmesi
ve teşvik edilmeleri gereklidir.
Değerli
milletvekilleri, tasarının birinci bölümünde oldukça dikkat çeken bir
diğer düzenleme konusu da 2577 sayılı Kanunun 20'nci maddesinde
öngörülen değişiklikle getirilen ivedi yargılama usulüdür.
Tasarıda ivedi yargılama usulünün uygulanacağı
uyuşmazlıklar listesine göz attığımızda; ihale
işlemleri, acele kamulaştırma işlemleri, Özelleştirme
Yüksek Kurulu kararları, Turizmi Teşvik Kanunu uyarınca
yapılan satış, tahsis ve kiralama işlemleri, Çevre Kanunu
uyarınca çevresel etki değerlendirmesi sonucu alınan kararlar,
Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında
Kanun uyarınca alınan Bakanlar Kurulu kararları biçiminde kamu
mallarının ve doğanın talan edilmesinin önünde ne kadar
yasal pürüz kaldıysa hepsini âdeta bir hamlede yok etme girişimi tüm
çıplaklığıyla kendini göstermektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ivedi yargılama usulüyle ilgili
öngörülen düzenleme, Anayasa'nın hak arama hürriyetini düzenleyen
36'ncı maddesi ile uluslararası anlaşmaların uygun
bulunmasına dair hüküm içeren 90ıncı maddesinin son
fıkrasına da açıkça aykırılık teşkil
etmektedir. Zira, bireyin hak arama özgürlüğü hem Anayasa hem de imzalanan
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi esaslarıyla güvence
altına alınmış bir haktır. Bu noktada, İdari
Yargılama Usulü Kanununun 20'nci maddesine getirilen ivedi yargılama
yöntemi, idari yargının geleneksel işleyişini değiştirdiği
gibi öngörülen sürelerin kısalığı nedeniyle de bireylerin
hak arama imkânlarını daraltmaktadır. Tamamen yangından
mal kaçırma deyimiyle özdeş bir düzenlemeden söz ediyoruz.
Örneğin, hâlihazırda uygulaması kanuna aykırılık
teşkil eden kamu ihaleleri, acele kamulaştırma, 6306
sayılı Kanun uygulamaları, çevre etki değerlendirme
raporları, iptal davaları, özelleştirme uygulamaları,
turizmi teşvik işlemleri oldubittiye getirilerek yargı
bağından koparılma çabasıyla ivedi yargılama usulüne
dâhil edilmiştir. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Hakkı
Kanunu uygulamalarına ilişkin iş ve işlemler, kamu
görevlilerinin atanmasına ilişkin işlemler, öğrencilerin
okuldan atılmaları, not işlemleri ve benzeri türden
işlemler ise ivedi sayılmamaktadır. Netice itibarıyla,
örneklerde de ifade ettiğimiz üzere, hazırlanan ve Komisyonca da
kabul edilen bu düzenleme açıkça hak arama özgürlüğünün
engellenmesidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 5 Haziran 1972'de Stockholmde
toplanan Birleşmiş Milletler Çevre ve İnsan
Konferansının ünlü Dünya Çevre Bildirgesinin İlkeler
bölümünde şöyle denilmektedir: "İnsanın, onurlu ve huzurlu
bir hayata izin verecek kalitede bir çevrede özgürlük, eşitlik ve
elverişli hayat şartları içinde yaşaması temel
hakkıdır." Bu ilke çevre hakkı kavramının
belirtildiği bir belge niteliğindedir. Dolayısıyla ihale
etme, özelleştirme, kamulaştırma, turizm teşvikleri,
ÇED raporları gibi başlıklar altında yer alan konularla
ilgili ivedi yargılama usulünün öngörülüyor olması, Hükûmetin
demokrasi ve ekoloji karnesi göz önüne alındığında
doğa adına ve kamu mallarının sermayeye peşkeş
çekilmesi adına çok daha vahim sonuçların ortaya
çıkacağının göstergesidir.
Değerli
milletvekilleri, ÇED Yönetmeliği, yatırım ve enerji sektörünün
baskılarıyla ortaya çıktığını
düşündüğümüz değişikliklerle her geçen yıl biraz daha
çevre koruması amacından uzaklaşmıştır. Her
yapılan değişiklik biraz daha yatırımcıların
önünü açmaya meyletmiştir. 1997 yılından sonra yapılan
değişikliklerle ÇED Yönetmeliğinin Çevre Kanunu'nda yer alan
amaçtan giderek uzaklaştığı açıkça görülmektedir.
İvedi
yargılama usulünün ilgili komisyonlarda yeterince
tartışılmadan bir an önce geçirilmesinin bir sebebi de Hükûmetin
ÇED sürecini yatırımcının önünde bir engel olmaktan
çıkaran politikalarının sonucudur.
Bu tasarıyla
yürürlüğe sokulmak istenen ivedi yargılama usulüyle kamu malları
ve doğa zenginliklerinin kullanım amacı ve yöntemleri konusunda
toplumun karar süreçlerinin dışına itilmesi
amaçlanmaktadır. Etkin bir toplumsal katılım ve denetleme
sağlanmadan demokrasi kavramı ancak bir iddia düzeyinde kalır.
Öyle ki kaynaklarının kullanımında söz sahibi olamayan bir
toplumun diğer karar süreçlerinde de etkin olması beklenemez.
Bu duygu ve düşüncelerle konuşmama son veriyor, Genel
Kurulu tekrar saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz
isteyen Turgut Dibek.
Dolayısıyla
süreniz on beş dakikadır Sayın Dibek. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Türk Ceza Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının birinci bölümü üzerinde hem Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına hem de şahsım adına söz aldım. Öncelikle
sizleri saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, tasarının ismine baktığımızda
Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı diyor. Şimdi, buradan
bir liste çıkardım az önce. Tabii, bizi izleyenler şunu
düşünecektir: Türk Ceza Kanununda değişiklikler var. Yani
asıl omurga burada, önemli değişiklikler bu kanunda, onun yanında birkaç kanunda da
değişiklik öngörülüyor. diye düşünebilir
arkadaşlarımız veya vatandaşlarımız.
Tabii, klasik AKP
anlayışıyla karşı karşıyayız.
Sayısız torba yasa geliyor, yargı paketleri geliyor. Bu da
aslında bir torba, paket, belki bir yargı torbası diyebiliriz bu
kanun tasarısına çünkü 15 ayrı kanunda değişiklik var
yani 1-2 değil 15 değişik kanunda. Bunların içerisinde Ceza
Kanunu da var, öyle evet yani Ceza Kanunuyla ilgili olarak bakıyorum,
yaklaşık olarak 14 maddede değişiklik öngörülüyor.
Tasarının 102 madde olduğunu düşünürseniz, 102 maddelik bir
kanun tasarısı içerisinde 14 madde Ceza Kanunu, 10 madde Ceza
Muhakemesi Kanunuyla ilgili değişiklikleri içeriyor ama onun
dışında çok sayıda değişiklik var.
Şimdi, ben bu
kanunla ilgili olarak
Birinci bölümde yapılan değişiklikler
daha ziyade idari yargıya yönelik değişiklikler. Yani,
yıllardır, Danıştayda ve idari yargıda, bölge idare
mahkemelerinde, yereldeki, bölgelerdeki idare mahkemelerindeki
yargılamaların uzun sürmesi ve vatandaşlarımızın
mağdur olması hep eleştiri konusu yapılır, burada
bizler de bunu konuşuyoruz. Bu, özellikle, Danıştaya giden
Yani, yılda yaklaşık 250 bin dosyanın, idari davanın
açıldığını söylüyor yetkili arkadaşlar,
istatistikleri öyle veriyorlar. Bunun da büyük bir kısmı, 150 binden
fazlası Danıştaya bir şekilde gidiyor.
Dolayısıyla, Danıştay bunların içerisinden
çıkamıyor, yükü çok fazla. Bu nedenle, yeni bir yola gitmemiz
gerekiyor. İşte, bölge idare mahkemelerini istinaf mahkemesi hâline
dönüştürüyorlar, dönüştürüyor tasarı. Ne yapıyor? Ara
danıştaylar kuralım, bölgelerde davalar bölge idare mahkemeleri
tarafından, heyet hâlinde çalışacak olan bölge idare mahkemeleri
tarafından, daireler hâlinde çalışacak olan mahkemeler
tarafından görülsün ve Danıştaya çok az dosya gitsin;
Danıştay daha çok bir içtihat mahkemesi olarak görev yapsın.
Böyle bir gerekçeyle bu düzenlemeler birinci bölümde var.
Ben birinci
bölümle ilgili konulara gireceğim ancak, az önce söyledim,
değişik kanunlarla ilgili düzenlemeler var. Onlardan da önemli olan
kısımlardan birkaç tanesini belirtmek istiyorum. Tabii, bu
tasarıda şunu da gördük: Bir sistematiği var. Daha çok,
kamuoyuna yansıyan şekliyle yani kanun tasarısı gündeme
gelmeden önce Sayın Bakan veya yetkililer, cinsel
dokunulmazlığa, özellikle küçüklere, çocuklarımıza yönelik
cinsel şiddet içeren eylemlerle ilgili
Ki geçmişte acı örnekler
de yaşadık, benim ilimde de benzer bir olay oldu, Kırklarelinde
de maalesef biz bir evladımızı böyle bir suçtan dolayı
-hunharca- kaybettik. Karsta da hatırladığım
kadarıyla böyle bir olay olmuştu ve kamuoyu bu yaşanan olaylar
nedeniyle çok etkilenmişti ve her birimiz, hatırlayın,
nasıl bir çözüm yolu bulunabilir diye düşünmüştük. O günlerde
Sayın Başbakandan, bakandan ve hatta muhalefet partileri olarak bizlerden
de bu konuyla ilgili birtakım açıklamalar geldi. Aslında,
tasarının esas amacı bu. Bunun yanında, uyuşturucuyla
mücadele, uyuşturucu imal etme ve uyuşturucu kullanmaya yönelik olan
suçların cezalarını artırma, hırsızlık,
nitelikli hırsızlıkla ilgili olan suçlar ve diğer,
hırsızlığın daha farklı türleriyle ilgili
cezaları artırmaya yönelik düzenlemeler yapılıyor
mantığıyla geldi. İşte, bunun içerisine -az önce
dediğim gibi- yıllardır konuştuğumuz bu istinaf veya
bölge adliye mahkemelerinin monte edildiğini de görüyoruz. Başka
düzenlemeler de var ama bildiğimiz AKP anlayışı da var.
Nokta atışlar var -birkaç tane madde- klasik, ya kişiye özel ya
da bir gruba özel düzenlemeler var. Yani, onlardan da bahsetmem gerekir.
Bunlardan bir
tanesini az önce arkadaşlarımız söyledi, bu ivedi yargılama
usulü. Hatırlar arkadaşlarımız, aralık sonunda,
Komisyonda, biz, Danıştay Kanununu görüşürken bu
Danıştay ve diğer bazı kanunlarda değişiklik
içeren benzer bir tasarı gelmişti, ivedi yargılama usulü orada
vardı. Oradan almışlar, bunun montajını buraya
yapmışlar. Bu özel bir düzenleme arkadaşlar. Bununla ilgili
olarak ilgili maddesi geldiğinde ben de konuşacağım, ki
önergemiz var. Bu, kesinlikle Anayasaya aykırı bir düzenleme, bunun
buradan çıkması gerekiyor ama özel bir düzenleme, belli bir amaca
yönelik düzenleme yani kanunun mantığıyla, sistematiğiyle
hiç alakası olmayan bir düzenleme.
Şimdi, bir
milletvekili arkadaşımız teklif olarak verdi, Siyasi Partiler
Kanununda değişiklik yapan düzenleme de bunun içerisine girdi. Orada
da baktığımızda gerçek dışı üye yani sahte
üye yapımı... Bizi hiç ilgilendirmiyor. Yani, kamuoyunda, Cumhuriyet
Halk Partisinin çok sayıda yöneticisinin dahi -bu
arkadaşlarımızın içerisinde il başkanları da var-
iktidar partisinin yetkilileri, ilçe başkanları tarafından kendi
partilerine gerçek dışı formlarla yani onların
imzaları olmadan -bir şekilde, nasıl ele geçtiyse o kimlikler ve
T.C. numaraları- üye yapıldığını biliyoruz. Bunun
Türk Ceza Kanununun içerisinde 207nci maddede
karşılığı var yani özel evrakta, özel belgede
sahtecilik suçunu düzenliyor. Onun muadilini, o suçun ceza miktarını
da alarak Siyasi Partiler Kanununun bildiğim kadarıyla 114üncü
maddesine o işlenmişti. Oradaki bir yıldan üç yıla kadar
olan -burada da işte Komisyonda bizim itirazlarımızla önce bir
aydan üç aya kadardı- o cezayı da üç aydan bir yıla kadar
düşüren, kanunla hiç alakası olmayan -yani genelde cezaları
artırdığımız bir tasarıdan bahsediyoruz- AKPnin
kendi yöneticilerini kurtarmaya yönelik buraya koyduğu bir nokta madde
var.
Bu yetmedi, bir
madde daha var değerli arkadaşlar. Türk Ceza Kanununun 277nci
maddesi, önemli bir madde. Yargı görevini yapanı, bilirkişiyi
veya işte oradaki diğer ilgilileri, tanıkları etkileme
suçu. Şimdi, orada yargı görevini yapanı yani hâkimleri,
savcıları etkileme suçu, kanunda hem soruşturma
aşamasında yani hazırlık aşamasında hem de
kovuşturma dediğimiz yargılama aşamasında
düzenlenmiş yani her iki aşamayı da kapsıyor. Şimdi,
arkadaşlarımız bunun içerisinde bir düzenleme
yapmışlar, diyorlar ki: Soruşturma aşamasını bu
207nci maddenin içerisinden çıkarıyoruz. Çıkardılar daha
doğrusu, Komisyonda çıkardılar, daha doğrusu tasarıda
var. Buradan da kim faydalanıyor diye düşündüğümüzde belki böyle
üstünkörü geçti
Arkadaşlar,
bakın, bir tutanak var. Bu tutanağı Genel
Başkanımız dahi okumuştu. Hani o yolsuzluk
operasyonları gündemdeyken İzmir Cumhuriyet Başsavcısı
Hüseyin Baş bir tutanak tutmuştu. Ki kendisi, Adalet Bakanı
Müsteşarının -Müsteşarın ismini de biliyoruz-
kendisini telefonla aradığını, o soruşturmayla ilgili
olarak bilgi almak istediğini, Nedir bu olay? diye kendisini
bilgilendirdiğini ama soruşturmayı kapatması
gerektiğini, Müsteşarın bu konuda kendisine ısrarla ve
ısrarla baskı yaptığını tutanak altına
almıştı. Benzer bir olayı, İstanbula atanan o
Yangın var. sürecinden sonra, sanıyorum 25 Aralık
operasyonları sırasında, yargı makamları yani
savcıların çıkarmış olduğu yakalama, arama,
neyse, el koyma kararlarıyla ilgili veya ifadeye çağırma
kararlarıyla ilgili olarak İstanbula atanan Emniyet Müdürü bizzat
kendi maiyetindeki kolluk makamlarına Bu kararlara
uymayacaksınız, bu kararları yerine getirmeyeceksiniz.
demişti. Şimdi bu düzenleme de bu kişileri kurtarıyor.
Sayın Bakanın Müsteşarını, İstanbul Emniyet
Müdürünü, benzer şekilde savcılara soruşturma aşamasında
telefon açanları, baskı yapanları, etkileyenleri suç
kapsamı dışına çıkartıyor, sadece kovuşturma
yani hâkimlere yönelik etkilemeyi Türk Ceza Kanununda suç olarak
bırakıyor. Bu da nokta bir madde, hiç alakası yok değerli
arkadaşlar.
Bir olay daha var, Kaçakçılıkla Mücadele
Kanunu. Ya, orada da tuhaf bir şey var. Orada da Kaçakçılıkla
Mücadele Kanununun 3üncü maddesi var. Oradaki ceza sistematik olarak üç
yıldan altı yıla kadar, onu da iki yıldan beş yıla
kadar arkadaşlarımız yapmışlar, iktidar partisi.
Şimdi ben düşündüm yani cinsel suçlar, uyuşturucu,
hırsızlık, diğer suçlar ne varsa her birinin
cezasını artırıyoruz ki kamuoyunun, toplumun bu yönde
beklentileri de var, böyle bir algı oluştu ortak sağduyu bunu
gerektiriyor diye. Ne kadar doğru, ne kadar yanlış o da
ayrı, değerlendirilir hukuki açıdan yani hukukçular bunu
konuşuyorlar. Ama kaçakçılıkla mücadele
Yani, siz Türkiyeye
kaçak oto, araç sokarsınız, lüks araçlar sokarsınız
Oradan
aklıma şu geldi: Geçtiğimiz günlerde -basına da
yansıdı- Ankarada sanıyorum 200-300 civarı lüks
aracın ülkeye kaçak olarak sokulduğunu ve bunlarla ilgili
operasyonlar yapıldığını biliyoruz. Şimdi,
onları kurtarmaya yönelik mi acaba böyle bir düzenleme? Çünkü iki yıl
olunca biliyorsunuz, hem tecil sınırına giriyor artı,
hükmün açıklanmasının geri bırakılma
sınırına giriyor; orada da nokta bir atış var.
Şimdi,
bakın, kanunun içeriğinde belki bizlerin de itiraz etmeyeceği
birtakım düzenlemeler var. Birinci bölümde bu idari yargıyla ilgili
istinaf mahkemelerinin kurulmasına, daha sonraki süreçte adli
yargıyla ilgili de bölge adliye mahkemelerinin kurulmasına, üç ay
içerisinde bu düzenlemelerin yapılmasına yönelik düzenlemeler
baktığımızda belki hem Danıştayı hem Yargıtayı
belirtildiği gibi bir içtihat makamı hâline getirebilir, onların
görevini, onların iş yükünü azaltabilir. Ama şimdi iktidara
bakıyorum, orada da onların on yıldan beri o kadar kafaları
karışık ki
Değerli
arkadaşlar, 2004te çıktı bölge adliye mahkemeleriyle ilgili
kanun, on yıl. AKP iktidarı döneminde çıktı Sayın
Bakan, sizin bakanlığınız, sizin iktidarınız. Siz
burada grup başkan vekiliydiniz. On yıldır Yargıtayın
iş yükünü biliyorsunuz -burada, her yıl biz bütçe görüşmelerinde
konuşuyoruz- Danıştayın iş yükünü biliyorsunuz. Yani,
o zaman bilmiyor musunuz, Danıştaya yılda 200 bin dosya geliyor,
sürekli, her yıl 200 bin dosyayla bu Danıştay, devrediyor? O
zaman da davaların yüzde 75i Danıştaya geliyor, bilmiyor
musunuz? Biliyorsunuz. Aynı şey Yargıtay için de geçerli. Ama on
yıl sonra kalktınız, referandum sonrası dediniz ki: Ya biz
bu ara ne yapalım; şu Yargıtayı nasıl ele geçiririz?
Öncesi farklı bir düşünceniz vardı. Bu bölge adliye
mahkemelerini hayata geçirelim diye düşündünüz. 250 olan sayıyı
150ye düşürerek Yargıtayı -bir anlamda bir taşla iki
kuş vuralım diye- 100 kişi indirelim. dediniz. Buraya kanun
tasarısı getirdiniz, daha sonra ondan vazgeçtiniz. Referandumdan
sonra Yok ya, biz öyle ele geçirmeyelim bu Yargıtayı, 250 olan
sayıyı biraz arttıralım. dediniz. 137 tane ilave oldu,
387ye çıktı, Sayıyı arttırarak Yargıtayın
iş yükünü çözeriz. gerekçesiyle ama esas amaç farklıydı.
Şimdi de tekrar Efendim, bölge adliye mahkemelerini kuralım.
Aynı şey idari yargı için de geçerli.
Şunu
anlatmaya çalışıyorum: Yani sizin kafanız
karışık. Üç ay içerisinde biz bunları
kuracağız. diyorsunuz. On yılda
kuramamışsınız Sayın Bakanım, on yılda bu
işi becerememişsiniz, kanunu çıkarmışsınız,
sürekli ötelemişsiniz, ertelemişsiniz, ertelemişsiniz.
Şimdi, bunun sakıncaları ne olacak? Birçok
dosyada -birinci bölüm için konuşuyorum- idari yargıda yetki, bölge
adliye mahkemelerinde. Yani istinaf mahkemesi olarak bunlar ülkede
sanıyorum 10 civarında olacak. Şu anda, 25 bölge adliye
mahkemesi var ama bölgelere dağıldığında 9 ya da 10
bölge istinaf mahkemesi olarak -içlerinde daireler de olacak- görev yapacaklar
ama son sözü bunlar söyleyecek arkadaşlar. Artık idari yargıda
idari işlemlere karşı açılan davaların önemli bir
kısmında son söz bu hâkimlere ait olacak, bu bölge adliye
mahkemelerindeki dairelere ait olacak ama bunların güvencesi var mı?
Var. diyebilir arkadaşlar. Var, var da işte yine bu kanun içerisine
konan, Anayasaya aykırı olan düzenlemelerine baktığımızda,
HSYKnın aslında bu hâkimler üzerindeki gücünü, yetkisini biliyoruz.
Danıştayda, Danıştay üyeleri güvence altındadır.
Yani Danıştay üyesi oraya seçildikten sonra emekli olana kadar o
görevi yapabilir. Onun üzerinde hiç kimsenin kalkıp da herhangi bir
tasarrufta bulunması, işte HSYKnın o Danıştay üyesini
başka bir göreve, başka bir yere ataması mümkün değil çünkü
Anayasadan aldıkları güçle orada Yargıtay üyeleri için de
aynı şey geçerli- görevlerini yapıyorlar. Ama bu hâkimler,
adliye hâkimleri gibi idari yargı hâkimleri tamamen HSYKnın iki
dudağı arasında arkadaşlar. Dolayısıyla böyle bir
sıkıntıyla da karşılayacağız.
Yani Danıştaydan gelen o iş yükünü biz
bölge adliye mahkemelerine aktaracağız, adresi
değiştireceğiz -yani külah değişiyor- yine, çok
kısa bir süre sonra kalkacağız bölge adliye mahkemelerinde
davaların yığıldığını, yüz binlerce
dosyanın orada biriktiğini ve vatandaşların hak
kaybına uğradığını konuşacağız.
Sayın Ömer Süha Aldan Komisyonda geneli üzerinde
konuşurken çok güzel bir şey söylemişti -sürem de bitiyor- dedi
ki: Bu kanun içerisinde sayısız, 15 tane kanun var.
Değiştirdiğimiz kanunların en yaşlısı 10
yaşında, onun dışındaki kanunlar üç, iki, bir
yıllık; değişiklikler var. Süreleri
değiştirdiniz -bu Yargıtay başkanlarını- önceden
süreleri kısalttınız şimdi yine artırıyorsunuz.
Böyle bir düzenleme yapıyorsunuz. Çok kısa bir süre içerisinde
değerli arkadaşlar, yine, bu eksiklikler karşımıza
çıkacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
TURGUT DİBEK (Devamla) - Ben maddeler üzerinde de,
özellikle önemli maddelerde partimizin düşüncelerini sizlerle
paylaşacağım.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Doğru, buyurun.
REŞAT DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Cezaevlerinde aşırı doluluk oranı
vardır. Doluluğun düşürülmesiyle ilgili Bakanlık olarak bir
çalışmanız var mıdır, bunu öğrenmek
istiyorum.Yeni cezaevleri yapmayı düşünüyor musunuz?
İkinci soru olarak: Ülkemizin çeşitli
yerlerinde nüfus düşük olduğu için kapatılan adliyeler
vardır. Özellikle Tokat ili Yeşilyurt ilçesindeki adliye
iktidarınız zamanında kapanmıştır. Tekrar
açmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Uzunırmak
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
Aydında Didimde bir açık cezaevi yapılmasının
programa alınmış olduğu bilgileri bize geliyor. Didim,
bildiğiniz gibi, büyük bir turizm alanıdır ve turizm
alanındaki gelişmesi çok önemlidir. Turizm alanında
gelişmesi planlanan bir ilçeye bir cezaevinin, hem de büyükçe bir
cezaevinin yapılmasının çok uygun olmayacağı kanaatini
taşıyorum. Mümkünse Bakanlığımızın bu
tasarruftan imtina etmesini diliyorum Aydınlılar adına.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Dibek
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Sayın
Bakanım, basına da yansımıştı konu.
Yansıdığı için ben bunu aslında yazılı soru
önergesi hâline getirdim ama daha
yanıt gelmedi.
Şimdi, bu
hâkimlik sınavına giren avukatlarımız da var, oradan da
girebiliyorlar. Şimdi, ismi Halil Atlı olan bir avukat bu Adli
Yargı Hâkim ve Savcı Adaylığı Yarışma
Sınavına 11 kez girmiş, ismini mutlaka biliyorsunuzdur. 11 kez
yazılı sınavların her birini kazanmış ama
mülakatta, işte komisyondaki arkadaşlar tuhaf tuhaf sorular
sormuşlar; Künde sanatını anlat. demişler, Noel
Babanın yaşadığı antik kenti sormuşlar, kusurlu
çatmayı sormuşlar. En son geldiğinde de
karşılarına -11inci kez- bu arkadaş Ya, biz seni almıyoruz,
sen niye bu kadar ısrarcısın? demişler.
Şimdi, bu
arkadaşımız 11 kez yazılı sınavları
kazandığı hâlde, niçin mülakatlarda sürekli eleniyor ve
kendisine açıkça Biz seni almayacağız. niçin ve nasıl
denebilmiştir sizin sınav komisyonundaki arkadaşlar tarafından?
Bunu bir açıklar mısınız?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Serindağ
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Sayın Danıştay Başkanı seçildiğinin hemen ertesi
günü Sayın Başbakanı ziyaret etmiştir. Acaba, Sayın
Başkanın ziyaretinden sonra, Sayın Başkanın ziyareti
sebebi Danıştay sorunlarının çözümüyse ne tür bir çözüm
getirilmiştir, ne tür sorunlar iletilmiştir, ne tür çözümler o
sorunlara karşılık verilmiştir?
İkincisi:
Şayet bu, bir şekilde bir ziyaret değil de bir teşekkür
ziyaretiyse bu teşekkür ziyaretinin sebebi nedir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Akar
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sayın Bakan, bu Meclise son üç yıldır yargıyla
ilgili ne zaman bir paket gelmişse Adalet Bakanlarına hep aynı
soruyu sordum ama bir türlü cevap alamadım ya da verdikleri cevaplar
bürokratların bize verdiği, Bilgi Edinmeyle istediğimiz
cevaplarla çelişki yaratan cevaplardı.
Kocaeli ili
İzmit ilçesinde çok eski bir cezaevi var. Bu, merkezde, okulların
alanında, sağında solunda ilköğretim okulu,
ortaöğretim okulu olan okul alanında ve yerleşim
alanının içerisinde. Bunu defalarca söylememize rağmen, her
seferinde yenisinin yapılacağını ve
taşınacağını ifade etti Adalet Bakanı
geçmişte. Bugün de söylediğimizde veya Bilgi Edinmeden talep
ettiğimizde yine yapılacağını ifade etmektedirler.
Öncelikle bunun ne zaman yapılacağını sizlerden
açıklamanızı istiyorum. İzmitteki cezaevinin ne zaman
taşınacağı ve kent merkezinden
uzaklaştırılacağı
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Yılmaz
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
şimdi, tasarıya baktığımızda bölge idare ve bölge
adliye mahkemeleri oluşturuluyor. Yani ben mi gözden kaçırdım
bilemiyorum ama Danıştayda ve Yargıtayda bu mahkemelerin görevlerine
giren dosyalar ne olacak, bölge adliye mahkemelerine ve bölge idare
mahkemelerine mi gönderilecek? Bu konuda ben bir eksiklik olduğunu
düşünüyorum.
Şimdi, bu
kadar yargıç açığı varken -148 adliye
kapatılmıştı, daha sonra 102 adliyeye dönüştürüldü;
yargıç açığından bahsetmiştiniz- üç ay içerisinde bu
adliye mahkemelerini ve idare mahkemelerini, bölge mahkemelerini kurabilecek
misiniz? Bu konuda ciddi bir sorun olacak mı?
Ayrıca,
eğer kuracaksanız da Uşakta da bir bölge adliye mahkemesi
istediğimizi ve adliyemizin yeni adliyeye taşınması
nedeniyle binamızın uygun olduğunun da bilinmesini isterim.
Bilgilerinize sunuyorum bunu da.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Halaman
ALİ HALAMAN
(Adana) Başkanım, teşekkür ederim.
Benim sorum
şöyle: Sayın Bakanım, sizin dönem, bundan önceki dönemde
adliyenin işi çok karışık oldu -hâkim atamaları,
savcı atamaları, Emniyet atamaları- dolayısıyla
işler çok karışık bir hâl aldı. Bizim Adananın
en büyük, en derin ilçelerinden Saimbeyli var. Yani sayısal olarak belki
büyük değil ama sosyal ve muhteva yönünden büyük bir ilçe, bunun
adliyesini de kapattınız. Buraya yeni bir adliye açmayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Özgündüz
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
biliyorsunuz, eskiden Yargıtay üyeleri ile Anayasa Mahkemesi üyeleri
arasında mali haklar açısından fazla bariz bir fark yoktu, hemen
hemen eşitti maaşları. Fakat şu anda Anayasa Mahkemesi
raportörleri bile Yargıtay üyelerinden daha çok maaş alır
durumdadır. Dolayısıyla, hem Yargıtay üyeleri hem ilk
derece mahkemesinde bulunan hâkim, savcıların son dört, beş
yılda ciddi anlamda mali haklarında bir erime oldu. Bu konuda
Bakanlığınızın bir çalışması var
mı?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Akar,
son soru
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sayın Bakan, biraz evvel cezaevinin ne zaman
kaldırılacağını sormuştum, şimdi de yine,
İzmitteki adalet sarayının yetmediğini
Özellikle son
yıllarda Kocaelindeki icra dosyalarının çok fazla olması, insanların
icraya verilmesi nedeniyle icra mahkemeleri kurulması bu adalet
sarayını yetersiz kılmıştır. Özellikle nüfusun da
artması, suç oranlarının artması nedeniyle Kocaelide yeni
bir adalet sarayı yapmayı planlıyor musunuz, yoksa AKP
milletvekillerinin her seferinde Yapacağız. demelerine ve yer
beğenmelerine rağmen siz bütçeye aldınız mı veya
planladınız mı? Bunu açıklamanızı istiyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın
Bakan.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Reşat Doğru Cezaevlerindeki
dolulukla ilgili çalışmalar yapılıyor mu? diye sordu.
Tabii, cezaevlerinde şu anda doluluk var, oldukça da yüksek. Tabii,
gönlümüz arzu etmiyor, bu kadar vatandaşımızın -sebep ne
olursa olsun- cezaevinde olması iyi bir şey değil, dileriz ki bu
sayı azalır ancak cezaevlerinin kapasitesini geliştirmek
maksadıyla da çalışmalar yapılıyor. 2014
yılı içerisinde inşaatı bitenlerden devam edenler var,
bitecekler var- 43 civarında bir cezaevini hizmete açacağız.
Tabii, bu, kapasiteyi rahatlatacaktır belki alan genişlemesi
bakımından ama gönül ister ki yargılamalar sürecinde hüküm giyen
bu kadar insanımız olmasın, o yönüyle bir azalma olsun. Şu
anda bu yasada da esasında bir adli para cezası alıp da bu para
cezasını ödemeyenlerin cezası hapse çevriliyor ve hapiste
yatıyorlar. Şu anda hapiste olan bu anlamda
vatandaşlarımız var. Bu kanun yürürlüğe girdiği
takdirde onlar cezaevinden çıkacaklar. Çünkü iki saati, bir günlük adli
para cezası karşılığına denk gelecek bir
çalışma veya başka bir denetimli serbestlikle tahliye olma
imkânları olacaktır, bu kanun onlar açısından yeni bir
imkân getiriyor.
Tabii,
Yeşilyurttaki ile Saimbeylideki kapanan adliyelerle ilgili hususlar
burada daha önce de konuşuldu. Ben hafta sonu Yeşilyurttaydım,
orada da mitingde tempo tuttular, adliye dediler. Ben miting meydanında
belki Reşat Bey gelmiştir- Adliyeyi açmayacağız. dedim.
Çünkü, adliyeleri kapatma kararı doğru bir karardır. Biz bunun
doğru olduğuna inandığımız için yaptık ve
Burada bir adliyeye ihtiyaç yoktur. dedik. Saimbeyli ve diğer yerlerde,
kapatılan yerlerde dosya sayılarına
baktığımız zaman oralarda adliyelerin kapatılması
yönünde bir tasarruf yapıldı. Yeni dönemde de bu tasarruftan geri
adım atmayı düşünmüyoruz. Çünkü tasarruf, doğru bir
tasarruf.
Aydın
Didimde cezaevi yapılması doğru mu? Bu konuyla ilgili bir
çalışma vardı, Didimde cezaevi yapılmasına
ilişkin. Ancak, daha sonra milletvekillerinin ve Aydından bazı
kişilerin talepleri üzerine biz konuyu incelettik ve şu anda
Aydın Didime cezaevi yapım işini kaldırdık,
yapmıyoruz.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Vazgeçildi mi efendim?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Vazgeçtik, yapılmıyor, onu
bilmenizi isterim.
Turgut Beyin
söylediği konu, bir sınava giren, 11 defa girip kazanamayan
kişiyle ilgili. Tabii, şu anda ona net bir cevap verme imkânım
yok. Çünkü özel birtakım diyaloglardan bahsediyorsunuz, benim onu
bilebilme durumum yok. Sizin bu şeyiniz üzerine ben de vâkıf oldum.
Ben bu konuyu bir soruşturacağım ve size de tabii
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Ben yazılı olarak da sordum size. Basına
çıktı çünkü Sayın Bakan.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Ben sizi de ayrıca
bilgilendireceğim, onu bilmenizi isterim.
Sayın
Serindağ, Danıştay Başkanının ziyaretiyle hangi
ziyareti kastettiniz, son ziyareti mi?
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) Hayır, hayır. Seçildikten sonraki gün, hemen ertesi
günkü ziyareti.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Ben, Sayın Başkanın
Başbakanımızı ziyaretinde bulunmadım, onun için o
ziyarette neler konuşuldu bilebilme imkânım yoktur. Bir
Danıştay başkanının ülke başbakanını
ziyareti doğal bir olaydır yani bunun altında bir şey
aramak doğru olmaz ama yakında bir ziyareti oldu Sayın
Başkanın.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Yok, onu demiyorum.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Bu, idari yargıda istinafa geçilmesi
konusunda şu anda bu tasarıda yer alan düzenlemeler, esasında
Danıştay tarafından hazırlanan, bizim de katkı
verdiğimiz düzenlemelerdir. Sayın Başkan idari yargıda da
istinafa geçilmesi konusunda yasal değişiklik
yapılmasını istedi ve bu çerçevede bir ziyareti oldu, onu
biliyorum ama o ilk ziyaretiyle ilgili benim bir bilgim yok, onu ifade edeyim.
Sayın
Yılmazın sorusu: Bölge idare mahkemeleri ne olacak? Şu anda
25 tane bölge idare mahkemesi var benim bildiğim. Tabii, bu 25 tane bölge idare
mahkemesinin bir kısmı kapanmış olacak. Şu anda,
Danıştayın ve Bakanlığın
çalışmaları çerçevesinde 10 civarında bölge idare mahkemesi
kalacak, bunlar istinaf başvurularını karara bağlayacak,
orada yargılama yapacak mahkemeler olacaktır.
Bu konuda yargıçla
ilgili bir sıkıntımız yok. Özellikle hem bölge adliye
mahkemelerinin kurulması hem de bölge idare mahkemeleri kurulması
konusunda şu anda yeteri kadar yargıcımız ve
savcımız bulunmaktadır; onun hesaplamalarını biz
yaptık. Zaten bölge idare mahkemeleri en hazır olanı çünkü
onların bölge idare mahkemesi yapısı var ve o yapının
üzerinde fazla bir değişiklik yapmadan usulde birtakım
düzenlemeler yapmak suretiyle orada bir geçiş yapacağız.
Bu üç ayda
faaliyete geçme konusunu şöyle ifade edeyim: Yani, nerede bölge idare
mahkemesi kurulacağına ilişkin bir karardır bu. Bu karar
alınıyor bir teklif üzerine, Adalet Bakanlığı önerisi
üzerine HSYK tarafından alınan bir karardır. Yani, sanki
mahkemeler fiilen hayata geçiyormuş gibi bir şey var, öyle
değil. Üç ay içerisinde nerede bölge idare mahkemesi kurulacak, bununla
ilgili bir karar alınacaktır. Tabii, biz istinafı kasım
ayında hem idari yargıda hem adli yargıda hayata geçirmeyi
planlıyoruz. İnşallah, bir aksama olmazsa kasım ayı
gibi Türkiyede istinaf usulüyle yargılama dönemi başlayacaktır,
onu burada ifade etmek isterim.
Kocaeli Derince
ilçesindeki cezaevinin taşınmasıyla ilgili
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) İzmit, İzmit Sayın Bakan, yanlış
söylemişler, Derince demedim.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Nerede?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) İzmit merkezde, şehrin göbeğinde. Var mı böyle
bir projeniz?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Şu anda böyle bir projemiz bizim yok.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Üç senedir beni bu Mecliste aldatıyorlar Sayın Bakan ya,
hem sizin milletvekillerinden hem Adalet Bakanlığından!
BAŞKAN
Sayın Akar, lütfen
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Bak, şu anda cezaeviyle ilgili
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Vallahi benim saflığımdan yararlanıyorlar
herhâlde, kandırıyorlar beni burada!
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Tabii, bu Sayın Özgündüzün sorusu.
BAŞKAN
Sayın Akar, iyi ki safsınız yani!
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan
Sayın
Özgündüzün bir sorusu vardı, Yargıtay üyeleri ile Anayasa Mahkemesi
üyeleri arasında
Doğru söylüyorsunuz, gerçekten orada bir
haksız fotoğraf var, işin doğrusu biz de bundan
rahatsızız. Esasında, hâkim ve savcıların özlük
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bakan, lütfen toparlayınız.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Bakanlık olarak hem Yargıtay hem
Danıştay hem de adli ve idari yargıda görev yapan yargı
mensuplarının özlük haklarıyla ilgili bir çalışma
başlattığımızı buradan ifade etmek isterim. Bu
konularla ilgili bir iyileştirmeyi yapmayı planlıyoruz.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Yani, yapmanız lazım, bayağı mağdur
durumdalar.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Evet, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Birinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Yoklama istiyorum.
BAŞKAN
Şimdi birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge
işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
21.10
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati:
21.16
BAŞKAN: Başkan
Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Muharrem IŞIK (Erzincan), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 97nci
Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
592 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine devam
edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
1inci madde
üzerinde üç adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının
tasarının 1 inci maddesinin 2 inci fıkrasında yer alan
esrar elde etmek ibaresinden sonra gelmek üzere ve gelir sağlamak
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan İdris
Baluken Adil
Zozani
Iğdır Bingöl Hakkâri
Selma Irmak Erol
Dora Faysal
Sarıyıldız
Şırnak Mardin Şırnak
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 Sıra sayılı Kanun Tasarısının 1.
Maddesinin 1. fıkrasında yer alan dört yıldan oniki yıla
ibaresinin, beş yıldan oniki yıla şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Turgut Dibek Ali Rıza
Öztürk Ömer
Süha Aldan
Kırklareli Mersin Muğla
Dilek Akagün
Yılmaz Haydar
Akar Aytuğ
Atıcı
Uşak Kocaeli Mersin
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının 1.
maddesiyle 2313 sayılı Kanunun 23üncü maddesine eklenen cümlenin
münhasıran kendi kullanımı için ihtiyaç duyduğu
esrarı elde etmek için kenevir ekimi yapan kişi 3 yıldan 5
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Ayrıca eylemleri yapanlar için zaman aşımı uygulanmaz
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
S. Nevzat Korkmaz Yusuf
Halaçoğlu Reşat
Doğru
Isparta Kayseri Tokat
Sümer Oral Kemalettin
Yılmaz Manisa Afyonkarahisar
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MURAT GÖKTÜRK (Nevşehir) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Reşat Doğru, Tokat Milletvekili.
Buyurun Sayın
Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 592
sıra sayılı Kanun Tasarısının 1inci maddesi
üzerine vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bu maddede
uyuşturucunun bir bölümü olan esrarla ilgili cezaların
artırılmasıyla ilgili bir önerge vermiş bulunuyoruz.
İnanıyorum ki yüce Meclis bunu en iyi şekilde
değerlendirecektir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, dünyada olduğu gibi ülkemizde de önümüzdeki yıllarda
en önemli sorunların başında madde kullanımı ve
bağımlılık olacaktır. Bağımlılık
kelimesi tabii çok geniş kapsamlı olmaktadır. Yani,
bağımlılıkla ilgili önümüzdeki zaman diliminde çok büyük
sıkıntılarla karşılaşacağımız
ortadadır. Şöyle ki: Bağımlılıkta tabii madde
kullanımı, sigara, alkol, uyuşturucu ama bunun yanında
İnternet bağımlılığından tutun da elektronik
bağımlılığına kadar birçok sorunla da ülkemiz
maalesef karşılaşmaktadır. Ancak, önümüzdeki günlerde ve
şu an itibarıyla Türkiyemizde çok ciddi manada madde
bağımlılığı sorunu vardır.
Birinci bölümde
Sayın Bakana sormuş olduğum soruda, Cezaevlerinde ne kadar
mahkûm vardır? diye, 152 bin civarında bir sayıyı telaffuz
ettiler. Bu 152 bin sayısının içerisinde 27 bininin
uyuşturucu suçundan olduğu ifade edildi ki bu rakam öyle az buz bir
rakam değildir. Yani, Türkiye, çok ciddi manada, uyuşturucuyla, madde
kullanımıyla ve bunlarla ilgili suçlarla çok büyük oranda
karşılaşmaktadır. Mutlaka bir şekilde bununla ilgili
tedbirlerinin alınması gerekmektedir.
Bakınız, geçen dönemde, yani 23üncü Dönemde
Parlamentomuz madde bağımlılığıyla ilgili olarak
bir araştırma komisyonu kurmuştu. Araştırma komisyonu
çok önemli çalışmalar yaptı ve çalışmalar neticesinde
de son 100 sayfasında Bu konuyla ilgili olarak neler yapılması
gerekir? şeklinde tekliflerini ortaya koydu. Tabii bununla ilgili
-yaklaşık olarak, işte, o dönem bitti, bu dönemin de
sonlarına doğru gelmekteyiz- çok kapsamlı, geniş bir kanun
çıkartılması gerekiyordu. Maalesef, yine, Adalet ve
Kalkınma Partisinin kendi istekleri doğrultusunda çalışan
Parlamentomuz hiçbir şekilde bu konuyu önemsemedi. Hâlbuki, bence, konu
çok önemlidir ve her insanın, her ailenin başına gelebilecek bir
de sorundur. Bu önemsenmediği için de maalesef bununla ilgili kanunlar
çıkartılmadı ve şu anda, işte, 1inci maddede bununla
ilgili bir bölüm görüyoruz, üçüncü bölümde yine bazı bölümler görüyoruz.
Hâlbuki, bu iş böyle olmamalıydı. Çünkü, çocuklarımız,
gençlerimiz, aileler bununla ilgili çok ciddi manada sorunlarla karşı
karşıyadır.
Bakınız, şu anda ülkemizde, başta
büyükşehirler olmak üzere, okullarımızın hepsinin önünde
uyuşturucu satışı neredeyse serbest konuma gelmiş
durumunda gibidir. Alkol, sigara kullanımı her geçen gün
artmaktadır. Neredeyse, işte, alkol kullanma oranları yüzde
20ler civarına ulaşmış -elimdeki rakamda yüzde 23,5-
sigara kullanımları hakeza çok süratli bir şekilde artıyor.
Dolayısıyla, çok ağır bir durumla karşı
karşıyayız.
Tabii, bunların yanında şu da
söylenmelidir ki: Uyuşturucu ticareti de var. Uyuşturucuyla ilgili
başta TUBİM olmak üzere yoğun çalışmalar
yapılıyor. Zaten araştırma komisyonunda da yeni bir kurum
kurulması ve kurumun da, böyle, tam teşekküllü hâliyle, her yönüyle
bu konuyu yakından takip etmesi öneriliyordu ama maalesef, yine, AKP
iktidarında bu konuda başarı olmamıştır. Ama şu
da vardır ki: Şu anda uyuşturucu ticaretinden başta terör
örgütleri olmak üzere birçok örgüt bundan faydalanmaktadır.
Bakınız, Doğu ve Güneydoğu
Bölgesinde terör örgütü uyuşturucu ticaretinden yaklaşık olarak
20 milyar doların üzerinde para kazanmaktadır. Tabii, şu anda,
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, işte,
barış süreciyle ilgili, açımlarla ilgili Süreç devam ediyor.
diyor. Peki, öyleyse, madem süreç devam ediyor, her şey iyi oluyor da
saygıdeğer milletvekilleri, acaba neden çocuklar
kaçırılıyor veyahut da neden yollar kapatılıyor?
Hatta, yolun bir tanesi, Diyarbakır-Bingöl yolu, on bir-on iki günden beri
neden kapalı? İnsan bunları şöyle bir düşündüğü zaman Acaba
açılım nasıl devam ediyor
İşte, hep beraber
değerlendirmek mecburiyetindeyiz.
Tabii, buradan da
şuna geliyoruz: Özellikle maddeyle ilgili, işte, Terör örgütü
uyuşturucu ticaretinden çok büyük kaynak elde ediyor. diyoruz. Acaba,
işte, o kaynağın elde edilmesinde bu yolların
kapatılması, devletin tamamen oradan çekilmesi, devletin yok edilmesi,
devletin gücünün kırılması acaba uyuşturucu ticaretini
destekliyor mu? Bu da aklımıza geliyor.
Sonuçta, bunlara,
bu soruların hepsine özellikle iktidarın, Hükûmetin cevap vermesi
gerekir diye düşünüyorum çünkü Türkiye bizim ülkemiz, bu güzel ülke de
bizim ülkemizdir, çocuklar, aileler bizim çocuklarımızdır,
onların parmağına en küçük
bir toplu iğne batsa yüreğimizin nasıl
yandığını ve kanadığını hep beraber
yaşıyoruz diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
III.- YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunacağım ancak yoklama talebi var,
öncelikle onu yerine getireceğim.
Sayın Altay,
Sayın Öztürk, Sayın Serindağ, Sayın Kart, Sayın
Atıcı, Sayın Akar, Sayın Ören, Sayın Yılmaz,
Sayın Acar, Sayın Öz, Sayın Küçük, Sayın Özgündüz,
Sayın Türmen, Sayın Demir, Sayın Susam, Sayın Haberal,
Sayın Aygün, Sayın Güler, Sayın Tanal ve Sayın
Özgümüş.
Evet, üç dakika
süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
21.28
YEDİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
21.43
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Muharrem IŞIK (Erzincan), Bayram ÖZÇELİK(Burdur)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 97nci
Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN
1inci madde üzerinde Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve
arkadaşlarının önergesinin oylanmasından önce yapılan
yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yoklama
işlemini tekrar yapacağım.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
592 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine devam
edeceğiz.
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.-
Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili
Reşat Doğrunun; Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün;
İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprakın; İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncelin; Bursa Milletvekili Sena Kalelinin; Gaziantep
Milletvekili Mehmet Şeker ve 7 Milletvekilinin; Antalya Milletvekili
Yıldıray Sapanın; Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt
ve İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun; İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın; İstanbul Milletvekili Sebahat
Tuncelin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın; Bursa Milletvekili
Aykan Erdemirin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın; Ankara
Milletvekili Levent Gökün; Barış ve Demokrasi Partisi Grup
Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Balukenin; İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun; Van Milletvekili Aysel
Tuğlukun; İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve Ankara Milletvekili
Cevdet Erdöl ile 69 Milletvekilinin; Tokat Milletvekili Reşat Doğru
ve 2 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın; Malatya
Milletvekili Veli Ağbabanın; Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun; Gaziantep
Milletvekili Mehmet Şekerin; Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can
ve İstanbul Milletvekili Bülent Turan ile 1 Milletvekilinin Benzer
Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/918, 2/14,
2/25, 2/67, 2/214, 2/218, 2/335, 2/542, 2/571, 2/577, 2/876, 2/960, 2/1060,
2/1087, 2/1369, 2/1648, 2/1675, 2/1830, 2/1864, 2/1883, 2/1941, 2/1973, 2/1982,
2/2115, 2/2149) (S. Sayısı: 592) (Devam)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Önergeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 Sıra sayılı Kanun Tasarısının 1. Maddesinin
1. fıkrasında yer alan dört yıldan oniki yıla ibaresinin,
beş yıldan oniki yıla şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza
Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MURAT GÖKTÜRK (Nevşehir) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Aytuğ Atıcı, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın
Atıcı. (CHP sıralarından alkışlar)
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 592 sıra sayılı, Türk
Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının 1inci maddesiyle ilgili verdiğimiz
önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Hukuku kendi
çıkarları doğrultusunda kullanmayan ve kişiye özel
değişiklikler için evet oyu vermeyen milletvekillerini
saygıyla selamlarım.
Değerli
arkadaşlarım, 1inci maddenin (1)inci fıkrası ne diyor?
Esrar elde etmek amacıyla kenevir ekimi yapan kişi dört yıldan
on iki yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.
diyor. Biz ne diyoruz, biz ne öneriyoruz? Kenevir ekenler beş yıldan
on iki yıla kadar cezalandırılsın diyoruz. Peki, bu, sorunu
çözmeye yeter mi? Yetmez. Hiç kimse suçun cezası dört yıl mı,
beş yıl mı diye bakarak suç işlemez. Şimdi, Hükûmete
dönüp bakıyorum, Hükûmet sırasında Adalet Bakanı oturmuyor,
buna çok memnun oldum, Gençlik ve Spor Bakanının da orada olması
beni memnun etti.
İDRİS
ŞAHİN (Çankırı) Orada, orada.
AYTUĞ ATICI
(Devamla) Adalet Bakanımız da buradaymış, o da dinlerse
memnun olacağım ama onun uygulamalarıyla bu sorunu çözemedik.
Sorunun büyük bir çoğunluğu gençleri ilgilendirdiği için,
Sayın Bakanın da burada olması beni ayrıca memnun etti.
Şimdi,
vatandaş neden kenevir ekiyor, buna bakmak lazım. Yani, dört yıl
mı hapis yiyecek, beş yıl mı hapis yiyecek, bunlar
caydırıcı değil. Niye bu insanlar kenevir ekiyorlar, buna
bakmak lazım. Bir cevabı var: Ektiği diğer ürünler para
etmiyor. Siz, uyguladığınız tarım politikalarıyla
insanları kenevir ekmeye mecbur ediyorsunuz. Dönüp bir kendinize
bakacaksınız.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Allah Allah! Öyle bir şey var mı ya? Kendi ihtiyacı
için yapıyor.
HÜSEYİN BÜRGE
(İstanbul) Ne alakası var ya?
AYTUĞ ATICI
(Devamla) Suçu cezayı artırarak değil, eğitimle
engelleyebiliriz.
İBRAHİM
KORKMAZ (Düzce) Eroin para yapıyor, eroin.
AYTUĞ ATICI
(Devamla) Şimdi, değerli arkadaşlarım, yerinizden
zıplamayın; birazdan size rakamları vereceğim, o zaman
utanacaksınız.
Uyuşturucu
talebini tedaviyle azaltabiliriz, elbette. Şimdi bakın, yerinden
zıplayan arkadaşlarım, sizlere bazı rakamlar
vereceğim, üstelik bu rakamlar sizin Hükûmetinizin bakanlarının
rakamları.
HÜSEYİN BÜRGE
(İstanbul) O rakamlar senin rakamların, senin.
AYTUĞ ATICI
(Devamla) Bakın, 2005 yılında 17.211 kişi bu zehirden
kurtulmak üzere AMATEMe yani Alkol ve Madde
Bağımlılığı Tedavi Merkezine başvuruyor, 17
bin kişi, kabaca. Bakın, bu 17 bin kişiden 3.777 kişisi çocuk,
Sayın Bakanım, 3.777. Bu rakamlar bana ait değil, size ait.
Sağlık Bakanlığının
verilerine göre uyuşturucu kullananlara ve tedaviye gelenlere
bakalım: Yıl 2011, sayı 174.229. Bakın, yaklaşık
175 bin kişi yatarak veya ayakta tedavi olmak için merkezlere başvuruyor.
Bir yıl sonra, 2012 yılında sayı 227.298e yükseliyor.
Değerli
arkadaşlarım, işte sizin politikalarınız nedeniyle bir
yılda tam 53.069 kişi yeni vaka olarak Ben bu zehirden kurtulmak
istiyorum diye AMATEMe başvuruyor. Bakıyoruz AMATEMe, AMATEM
verilerine, acaba kimler başvuruyor diye; esrar kullananlar veya morfin ve
morfin etkisi yapan maddeleri kullananlar bu zehirden kurtulmak istiyorlar.
Bakın, şimdi esas zıplama zamanınız geldi, diyor ki
AMATEM: Bana başvuran hastaların yaş ortalaması 15in
altına düşmüştür. Bunu ben demiyorum, bunu AMATEM diyor. Siz burada
dört yılı beş yıla çıkarın, efendim onu ona
çıkarın; bununla bu işi önleyemezsiniz. Eğer benim ülkemde
uyuşturucu kullanan ve Ben bundan kurtulmak istiyorum. diye merkezlere
başvuran insanların yaş ortalaması 15in altına
düşmüşse işte şimdi sizin zıplamanız lazım.
Sayın Adalet
Bakanı, bakın, bir veride size vereceğim eğer
ilgilenirseniz. Diyorsunuz ki siz, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünüz
diyor ki: Cezaevlerinde bulunan yaklaşık 145 bin kişinin
suçları arasında ilk sırada 26.209 kişiyle, uyuşturucu
ticareti yapanlar var. Siz şimdi bir yıl artırınca
önleyeceğinizi mi zannediyorsunuz? Daha da önemlisi, tam 171 çocuk 18
yaşının altında, 171 çocuk uyuşturucu ticaretinden
içeride. İşte bunları çözün sayın bakanlar, Sayın AKP
Hükûmeti bununla uğraşın, başka hiçbir şekilde siz bu
sorunu çözemezsiniz.
Çocukları
ziyarete gittim cezaevlerinde, utandım; bunların büyük bir
çoğunluğu uyuşturucudan içeride. İşte bunu çözersek
yararlı olursunuz, değilse hiçbir işe yaramazsınız.
İyi
akşamlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının
tasarının 1 inci maddesinin 2 inci fıkrasında yer alan
esrar elde etmek ibaresinden sonra gelmek üzere ve gelir sağlamak
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan
(Iğdır) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MURAT GÖKTÜRK (Nevşehir) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu önergeye?
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen İdris Baluken, Bingöl Milletvekili.
Buyurun Sayın
Baluken.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa
tasarısının 1inci maddesi üzerine vermiş olduğumuz
önerge üzerine söz almış bulunmaktayım, heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Önemli bir konu.
Yargıyla ilgili bütün düzenlemeleri biz Türkiyenin demokratikleşmesi
ve Türkiyedeki hukuk, adalet sistemi
açısından son derece önemsiyoruz. 1inci madde de madde
bağımlılığıyla ilgili, oldukça önemli. Ama bu
konularla ilgili, grup olarak, parti grubu olarak görüşlerimizi bu
kürsüden dile getireceğiz.
Ben daha çok,
dikkatinizi spesifik bir olaya çekmek istiyorum. Türkiyedeki hukukun, adaletin
hangi durumda olduğunu ortaya koyan spesifik bir olay. Daha önce de bu
Meclis kürsüsünde dile getirmiştik. Şu anda Adalet Bakanı burada
değil, Spor Bakanı burada ama burada spor olsun diye
konuşmuyoruz Sayın Bakanım. Bunları not alıp Adalet Bakanına
iletirseniz seviniriz.
Bahsettiğimiz
olay, 18 yaşındaki bir genç kızın başına Türkiye
adalet sisteminin getirmiş olduğu rezaletle ilgili, faciayla ilgili
bir durumdur. 18 yaşında, Bingöllü, üniversiteye hazırlanan
Gülsüm Koç adındaki bir öğrenci Bingöldeki bir polis otosunun
taranmasıyla ilgili bir iddianame üzerine müebbet hapis cezasına çarptırıldı
arkadaşlar. Bugüne kadar defalarca bu kürsüden dile getirdik,
iddianameleri gazeteler, medya sayfaları boy boy gösterdi. İki
sayfalık bir iddianame var; 1inci sayfa
tamamen teknik bilgiler, 2nci sayfadaki suçlama delili ise bir tek
gizli tanığa dayanıyor. Gizli tanık Avcı diye birisi
var. Olayla ilgili saldırı anında olay yerinde
bulunmadığını belirtiyor, Gülsüm Koçu olay anında
görmediğini söylüyor, Gülsüm Koçu elinde silah varken asla teşhis
etmemiş, olaydan önce o olay bölgesinden geçerken oradaki bir genç
bayanı Gülsüm Koça benzetmiş, olayın özeti bu. Ve Gülsüm Koç
müebbet hapis cezasıyla yargılanıyor. Bugün de Yargıtaya
yapılan itiraz -az önce haber aldık- Yargıtay tarafından
kabul edilmemiş ve karar onanmış. Böyle bir tablo olabilir mi arkadaşlar?
Gizli tanık var mı, yok mu belli değil. Gizli tanık
Avcıyı gören ya da bugüne kadar onunla yüzleşen tek bir
kişi yok. İddianamede, gizli tanık Avcı, saldırı
anında bu öğrenciyi gördüğünü ifade eden tek bir beyanatta
bulunmamış. Tek bir suçu var Gülsüm Koçun: Benim seçildiğim
dönemde, seçim çalışmalarımız sırasında seçim
büromuza gelmiş, gitmiş arkadaşlar. Ve bu seçim bürosuna gelen,
giden öğrencinin, oradaki polis güçleri tarafından bir komplo
düzenlenerek, gizli tanıklarla uydurma bir iddianame servis edilerek
savcılar tarafından da böyle bir cezayla hayatı bir kaosa
çevrilmiş.
Şimdi, biz
sormak istiyoruz: Bu polisler, bu 18 yaşındaki, üniversiteye
hazırlanan bir öğrenciye müebbet hapis verenler bu sizin
Başbakanınızın belirtmiş olduğu, casuslukla,
ajanlıkla suçladığı, Adalet koridorlarında cirit
atıyor. dedikleri paralel yapıya mı ait, yoksa size yakın
olanlara mı ait? Çünkü bunlarda vicdan göremiyoruz, bunlarda insanlık
göremiyoruz. 18 yaşındaki bir insanın hayatını
mahveden, somut tek bir delil olmadan, düzmece iddianamelerle mahveden
insanlara insan bile diyemiyoruz. Eğer size yakınsa da facia, hâlâ
o paralel yapıya bağlı olarak bu kararları veriyorlarsa o
da facia. Adalet Bakanlığının bu konuda derhâl olaya el
atması lazım. Daha önceki Adalet Bakanını da defalarca bu
konuda uyardık.
Bakın, demin
ben görüştüm, bu öğrencinin annesi şu anda hastanede yaşam
mücadelesi veriyor. Böyle bir rezalet olur mu? Bugüne kadar bu utanç
vesikasını ortadan kaldırması gereken yargı ne
yapmış biliyor musunuz? Birkaç hafta önce aileye, polis otosunda
taranmayla ilgili iddianamede adı geçtiği için 20 bin TL para
cezası göndermiş. Rezalet yani, kepazelik, böyle şey olmaz. Bu,
Türkiyedeki yargı sistemiyle ilgili yargı paketleri getirecekseniz
Bakın,
bu gizli tanık sistemini siz getirdiniz, AKP getirdi. Bu gizli tanık
müessesesini bir an önce ortadan kaldırın
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS
BALUKEN (Devamla)
tek bir spesifik örneğini verdiğim pek çok
mağdurun durumunu da bu Meclisin gündemine getirin.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
2nci madde
üzerinde 3 adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının 2 inci
maddesinin a ve b bentlerinde yer alan itirazen yapılacak
başvurularda ibaresi de yer alan ibaresi yerine ifadesinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan İdris
Baluken Adil
Zozani
Iğdır Bingöl Hakkâri
Selma Irmak Erol
Dora Faysal Sarıyıldız
Şırnak Mardin Şırnak
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 Sıra sayılı Kanun Tasarısının 2.
Maddesinin A. Fıkrasına (1) sayılı Tarifesinin den sonra
gelmek üzere Yargı Harçları bölümünün ibaresinin eklenmesini, B.
Fıkrasına (3) sayılı Tarifesinin den sonra gelmek üzere
Vergi Yargısı Harçları bölümünün ibaresinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Turgut Dibek
Ali Özgündüz Ali Rıza Öztürk Ömer Süha Aldan
Kırklareli
İstanbul Mersin Muğla
Dilek Akagün Yılmaz İsa
Gök Haydar
Akar
Uşak Mersin Kocaeli
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım önerge Anayasaya
aykırılık önergesidir, okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 2.
Maddesinin Anayasaya aykırı olması sebebiyle Tasarı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Yusuf
Halaçoğlu Reşat
Doğru
Konya Kayseri Tokat
Sümer Oral Ali
Uzunırmak Murat
Başesgioğlu
Manisa Aydın İstanbul
BAŞKAN
Komisyon Anayasaya aykırılık önergesine katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MURAT GÖKTÜRK (Nevşehir) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Katılamıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Faruk Bal,
Konya Milletvekili.
Buyurun Sayın
Bal. (MHP sıralarından alkışlar)
FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben sayamadım bunun kaçıncı yargı paketi
olduğunu ama üzerinde çalışmaya başlayınca basına
düşen rakamı itibarıyla beşinci yargı paketi
dediler. Ben de oradan başladım, beşinci yargı paketi diye.
Hâlbuki bundan önceki 2 tane paket beşinci yargı paketi olarak
işlem görmüş. Demek ki bir şaşkınlık var burada.
Bizim oralarda bir laf vardır: Adam
şaşırdığı zaman karısına bacanak diye
hitap edermiş. Hanımefendi de itiraz edermiş, Herif, sen bana
bacanak diyorsun. O zaman benim baldızım kim? Bu aynen
şaşkınlığın bir ifadesi olarak yargı
paketlerine yansımış durumda.
Mesele yeni değil, mesele bir hayli eski. Hikâye
2004 yılından itibaren başladı. Ceza Kanununu külliyen
değiştirmek; Ceza Muhakemesi Kanununu külliyen
değiştirmek; değişen Ceza Kanununun, Ceza Muhakemesi
Kanununun yürürlüğe girmeden önce onlarca maddesinin
değiştirilmesi; değişen Ceza Muhakemesi ve Ceza Kanununun
yürürlüğe girmesinden sonra onlarca maddesinin değiştirilmesi;
2007 yılında Yargıtayın üye sayısı, daire
sayısı çok fazladır. Yargıtayı içtihat mahkemesi
yapalım. diyerek üye sayısını 150ye indirmek, daire
sayısını düşürmek üzere bir kanun tasarısı;
Danıştay için aynı niyetler, lakin 2011 yılına
geldiğimizde Danıştayın ve Yargıtayın üye
sayılarını 1,5 misli artıran ve dünyanın en obez
Yargıtayı, dünyanın en obez Danıştayı hâline
getiren yasal düzenlemeler; 2010 yılındaki Anayasa
değişikliğiyle 10 seçime bedel. denilerek yargının
siyasallaştırılması kapsamı içerisinde
yapılmış olan birtakım işlemler ve arkasından da
ortaya çıkan anayasal duruma göre değişiklikten sonra
Yargıtay üyelerinin 387ye çıkarılması; Danıştay
üyelerinin 156ya çıkarılması ve böylece artan üyeler ile ortaya
çıkan, sizin paralel dediğiniz sorunun halli için de meseleyi
istiklal mücadelesine kadar ulaştıran bir süreç.
Ben, şimdi,
bu şaşkınlık içerisinde, bu işleri yapan Adalet ve
Kalkınma Partisine soruyorum: Eğer, yargı içerisinde
tanımladığınız sorun, Türkiye Cumhuriyeti devletinin
istiklal mücadelesi verecek kadar ciddi bir sorun ise, bu sorunu yaratan sizin
hukuki, cezai ve siyasi mesuliyetiniz var. Bu mesuliyetin gereğini yerine
getirmek dururken onun yerine bu defa başa başka gaileler açacak,
başka sorunlar ortaya çıkaracak istinaf mahkemeleriyle yüce Meclisin
karşısına geldiniz. Niyetin halis olmadığını
ben biliyorum ve anlıyorum. Niyetin halis olmaması sebebiyle de
Niçin? sorusuna cevap arıyorum. iki tane cevap bulabildim, bunlardan bir
tanesi: Adım adım tek parti, tek adam yönetimine doğru giderken
ucube bir başkanlık sisteminin yargı içerisindeki
basamaklarını örüyorsunuz. Başkanlık sistemi içerisinde
oluşturulacak eyaletlere yargı organları oluşturuyorsunuz,
getirdiğiniz düzenleme bundan ibarettir.
Diğeri ise,
istiklal mücadelesi verdiğiniz ve yargıyı böylece
siyasallaştırdığınız paralel yapıdan
kurtulmak; 17 ve 25 Aralık tarihlerinde kapıya
sıkışmış kuyruğu kurtarabilmek için
yargıyı başka bir renkte siyasallaştırmak,
yargıyı başka bir renkte oluşturmak. İşte, bu
kanun tasarısının özü budur. Dolayısıyla bu,
Anayasanın üniter devlet yapısına, millet bütünlüğüne,
hukuk devleti ilkesine, yargının
bağımsızlığına, hâkimin
tarafsızlığına ve eşitlik ilkesine ilişkin
hükümlerine aykırıdır.
Bu
düşüncelerle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum
OKTAY
VURAL (İzmir) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
Karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 22.06
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.12
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK
(Erzincan), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 97nci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
2nci madde üzerinde Konya Milletvekili Faruk Bal ve
arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter
sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
592 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 Sıra sayılı Kanun Tasarısının 2.
Maddesinin A. Fıkrasına (1) sayılı Tarifesinin den sonra
gelmek üzere Yargı Harçları bölümünün ibaresinin eklenmesini, B.
Fıkrasına (3) sayılı Tarifesinin den sonra gelmek üzere
Vergi Yargısı Harçları bölümünün ibaresinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Ömer Süha Aldan (Muğla) ve
arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MURAT GÖKTÜRK (Nevşehir) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN - Önerge üzerinde söz isteyen Ali Özgündüz,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Özgündüz. (CHP sıralarından
alkışlar)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime başlarken Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, şimdi, bir mesele var
ya, hani deveye sormuşlar: Boynun niye eğri? Nerem düzgün ki.
demiş. Şimdi, bu kanunun neresi düzgün hakikaten?
Az önce kabul ettiğiniz, iktidar partisi grubunun
oylarıyla kabul edilen 1inci maddede kendi ihtiyacı için Hint
keneviri yani esrar eken kişiye bir yıldan üç yıla kadar hapis
cezası öngörüyorsunuz. Hâlbuki Türk Ceza Kanununun aynı konuyu
düzenleyen 191inci maddesinde kullanmak amacıyla uyuşturucu madde
yani esrar bulunduran kişiye hâkim ceza veremez, denetimli serbestlik
hükmü uygulayacak. Yani, burada siz Ceza Kanunu sistematiğini bozan
başka bir düzenleme getiriyorsunuz. Enteresan şeyler çıkacak.
Yani, evinin balkonunda saksıda 2 tane Hint keneviri eken kişiye,
ihtiyacı için bunu ektiğinden dolayı, siz, buna o hâlde
yakalanırsa bir yıldan üç yıla kadar ceza öngörüyorsunuz ama
gidip 1 kilo esrar alsa ve daha önce kullandığı sabit olsa bu
kişinin, uyuşturucu kullanan kişi olduğu belli olsa bu
kişiye hâkim denetimli serbestlik hükmü uyguluyor 191/(2)nci maddeye
göre. Dolayısıyla, sistematiği bozuyorsunuz yani bir şey
yaparken başka bir hükme çelişkili, başka bir hükme aykırı
bir madde getiriyorsunuz.
Aynı şekilde, bakın, aynı
şekilde yine bu tasarıda ne var? Değerli arkadaşlar, 2820
sayılı Siyasi Partiler Kanununun 114üncü maddesini
değiştiriyorsunuz 40ıncı maddeyle. Burada sahte üye
yazımı yani bir kişinin haberi olmadan başka bir siyasi
partiye üye yazılmasıyla ilgili
maddedeki ceza bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası iken bunu,
arkadaşlarınızın verdiği teklifle, üç aydan bir
yıla düşürüyorsunuz. İlk hâliyle bir aydan üç aya kadardı,
ön ödemeli bir suç hâline getiriyordunuz, burada da başka bir çelişki
çıkıyor. Nedir o çelişki? Şimdi siyasi partilere üye formu
özel evrak niteliğindedir, aslında bana göre hatta resmî evrak
niteliğine varan bir özel evrak, nitelikli bir evraktır. Şimdi,
özel evrakta sahtecilik yapsa bir kişi yani sizin adınıza, sizin
kimliğinizi ele geçirerek gitse bir cep telefonu alsa, cep telefonu GSM
operatörlüğü abone sözleşmesini imzalasa bu kişi Türk Ceza
Kanununun 207nci maddesine göre bir yıldan üç yıla kadar hapis
cezasıyla cezalandırılacak ama sizin kimliğinizi alsa, hiç
istemediğiniz, taban tabana zıt bir partiye sizi üye yapsa ya da
belediye başkanınızı üye yapsa bu kişi üç aydan bir
yıla kadar ceza alacak. Şimdi böyle bir çelişki var yani
sistematiği bozuyorsunuz.
Değerli
arkadaşlar, adınıza basit bir senet düzenlese adam iki
yıldan beş yıla kadar ceza gerektiriyor fakat sizi
milletvekilisiniz- bir başka partiye üye yapsa bu kişi bunun
doğuracağı sıkıntıyı düşünün- efendim,
üç ay hapis cezası alacak. Yani bu mantıklı değil.
Bizim birçok
belediye başkanımızın, ilçe yöneticimizin sizin partinize,
AKPye üye yazıldığı sonradan anlaşıldı.
Niçin bunu yaptılar? Efendim, işte Performans kriteri,
çalışan örgütü ödüllendireceğiz. diyerek partinizin
teşkilatının aldığı bir karar sonucu gittiler
pazarda, sokakta, orada burada üye kaydettiler. Dediğim gibi, bizim
partinin yöneticileri, ilçe yöneticileri, ilçe başkanları, meclis
üyeleri, üye. Şimdi bunları kurtarmak için yapıyorsunuz.
Aslında bu ahlaksızlığı yapanların daha çok
cezalandırılması gerekiyor. Ya böyle bir şeyi niye
yapıyorsun kardeşim? Adam benim partimin ideolojisini kabul
etmiyorsa, programını, tüzüğünü kabul etmiyorsa bunu bana niye
üye yapıyorsun? Yani sayı önemli değil, nicelik önemli
değil, nitelik önemlidir, sayıyla uğraşmayın.
Dolayısıyla, sizin bir kısım partilileri kurtarmaya dönük
bu düzenlemeniz aslında bence sahtekârlığı ödüllendiren bir
düzenlemedir. Bunu niçin söylüyorum? Türk Ceza Kanununa da aykırı
yani genel sistematiğe aykırı. Genel olarak ceza hukukunun
evrakta sahtecilik hükümlerini düzenleyen, özel evrakta sahtecilik hükmünü
düzenleyen 207nci maddesine de aykırıdır.
Dolayısıyla,
arkadaşlar, hakikaten eğer bir şey yapacaksak başka
mülahazalarla değil, hukukçu olarak bakalım, el birliğiyle
yapalım, ülkemizi daha ileriye götürelim. Ama bu şekilde, bazı
farklı mülahaza ve saiklerle yaptığınız anda ne
yazık ki ayaklar dolaşıyor diyorum, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının 2 inci
maddesinin a ve b bentlerinde yer alan itirazen yapılacak
başvurularda ibaresi de yer alan ibaresi yerine ifadesinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken
(Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MURAT GÖKTÜRK (Nevşehir) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen İdris Baluken, Bingöl Milletvekili.
Buyurun Sayın
Baluken.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
2nci madde
üzerinde vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz aldım. Tekrar
hepinizi selamlıyorum.
Demin sadece
spesifik bir örneğini verdiğim yargı rezaletleriyle ilgili köklü
bir reformun yapılması ihtiyacı herhâlde herkes tarafından
kabul ediliyor. Özellikle, bu gizli tanık müessesesinin bir an önce
kaldırılması gerekiyor. Bununla ilgili, daha önceki Adalet
Bakanıyla yapmış olduğumuz görüşmelerde de belli
hazırlıkların olduğunu söylemişlerdi ama maalesef,
yine önümüze gelen bu bilmem kaçıncı pakette de -beşinci paket
herhâlde- yine böyle bir düzenleme olmadığını görüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, gece geç saatlere kadar çalışacağız ama
topluma dayanmayan, halka dokunmayan, ülkenin gerçek sorunlarına
dokunmayan teknik birtakım şeylerle vakit öldürme
dışında hiçbir şey yapmıyoruz. Bakın, bu Meclisin
bu saat itibarıyla Türkiyedeki köklü meselelerin çözümü ve
demokratikleşmeyle ilgili düzenlemeler yapması gerekiyordu. Uzun
süredir bir süreçten bahsediyoruz; bir çözüm sürecinden, barış
sürecinden bahsediyoruz. Bir buçuk yılı aşkın bir süredir
karşılıklı çatışmadan kaynaklı olarak can
kaybı yaşanmıyor. Bir siyasetçi olarak ben siyasette
yapabileceğim en güzel işin, en ahlaklı işin bu olduğunu
düşünüyorum. Binlerce gencin, bırakın binlerce genci, bir tek
gencin yaşamını yitirmesine engel olan bir çalışmada
katkı sağlamışsam bunu kendi açımdan büyük bir onur
olarak addederim. Hepimizin böyle yapması lazım, hepimizin bu süreci
destekleyen yasaları bir an önce buraya getirip kalıcı
barışı sağlamayla ilgili Meclisin sorumluluğunu yerine
getirmemiz lazım. Yapıyor muyuz? Yapmıyoruz. Bir süreçten
bahsediyoruz, hâlâ o sürecin yasal bir zemini yok, yasal bir statüsü yok.
Geçenlerde getirmiş olduğunuz MİT Yasasıyla bu
işlerle uğraşan MİT elemanlarına güvence getirdiniz
ama yarın öbür gün bir savcı istediği zaman ya da bir hükûmet
değişikliği olduğu zaman ya da Hükûmet, Başbakanınızın
dediği gibi B ve C planlarına geçtiği zaman bu süreci suç unsuru
olmaktan çıkarmış tek bir yasal düzenleme yapmış
değil. Böyle bir şey olur mu arkadaşlar? Bu saat itibarıyla
tartışıyorsak Terörle Mücadele Kanununu kaldırmamız
lazım. Günlerdir istismar ediyorsunuz, bu çocukların dağa
gidişi meselesi var ya, işte çocukları dağa gönderen kanun
Terörle Mücadele Kanunudur. Biz bu Terörle Mücadele Kanununa gençleri
dağa gönderen kanun diyoruz. Niye bunu kaldırmıyoruz? Niye bunu
kaldırmıyorsunuz? Terörle Mücadele Kanununu kaldırın, bakın
ondan sonra gençlerin yönü dağa mı olur, demokratik siyasete mi olur.
Demokratikleşmeden korkan bir anlayış olur mu? Demokratik
siyasetin önündeki engelleri kaldırmaktan, düşünce, ifade, örgütlenme
özgürlüğü önündeki engelleri kaldırmaktan, basın özgürlüğü
önündeki engelleri kaldırmaktan korkan bir anlayış olur mu?
Böyle bir iktidar anlayışı olur mu arkadaşlar?
Bakın, burada
bu belirtmiş olduğumuz hususlardan dolayı şu anda süreç
Başbakanın iki dudağı arasındadır.
İstediği zaman B planına geçer, istediği zaman C
planına geçer. B planı da, C planı da -açık söyleyelim-
hepimizi altında bırakacak bir faciayı, bir iç savaşı
Türkiyeye getirir, Türkiyeye taşır. En başta da siz
altında çökersiniz, açık söyleyelim bunu. Bu işler böyle çocuk
oyuncağı değil arkadaşlar, barışı
savunmaktan korkmayın, korkmayın. Dünya örneklerini inceleyin, dünya
örneklerinin tamamında barışla ilgili çalışma yapanlar
barışın yasasını da yapar, kadrosunu da yapar,
belgesini de imzalar, gelir bunu halkına göğsünü gere gere de
açıklar ve tarihe geçer. Açık yüreklilikle, şeffaf bir
şekilde cesur bir süreci örmek gerekiyor.
Bırakalım
bütün bu düzenlemeleri, bu süreç başladığı günden bugüne
kadar cezaevlerinde 650 kronik hasta var, bunların her an 150si
yaşamını yitirebilecek düzeyde ağır hastalar; lösemi
hastası, akciğer kanseri hastası, myelodisplastik sendrom, yaşamaya takati kalmamış
insanlar; daha cesaretle çıkıp bir yasal düzenleme yapıp bu
hasta insanların tahliyesi ve tedavi haklarıyla ilgili bir düzenleme
yapmadınız.
Şimdi, bu
pakette yine bir düzenleme var ama tamamen yetersiz, tamamen eksik,
insanları cezaevi koşullarında öldürmeye devam eden bir
düzenlemenin ötesine geçmiyor.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
22.24
DOKUZUNCU OTURUM
Açılma Saati: 22.33
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan),
Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 97nci Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.
2nci madde üzerinde, Bingöl Milletvekili İdris
Baluken ve arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar
yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter
sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
592 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
3üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır,
okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 592 sıra sayılı
kanun tasarısının 3 üncü maddesinin 2 nci fıkrasında
yer alan bölge idare mahkemeleri ibaresinden sonra yapı olarak
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan İdris
Baluken
Adil Zozani
Iğdır Bingöl Hakkâri
Selma Irmak Erol
Dora
Faysal Sarıyıldız
Şırnak Mardin Şırnak
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 592 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 3. maddesinin 2. fıkrasında bulunan
Adalet Bakanlığının ibaresinin İlgili bölge idare
mahkemesinin ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Turgut Dibek Ali Rıza
Öztürk Ömer
Süha Aldan
Kırklareli Mersin Muğla
Dilek Akagün
Yılmaz Atilla
Kart Haydar
Akar
Uşak Konya Kocaeli
İsa Gök
Mersin
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, şimdi
okutacağım önerge, Anayasaya aykırılık önergesidir,
okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 592 sıra Sayılı
Kanun Tasarısının 3. maddesinin Anayasaya aykırı
olması sebebiyle Tasarı metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Yusuf
Halaçoğlu Sümer
Oral
Konya Kayseri Manisa
Ali Uzunırmak Murat
Başesgioğlu Reşat
Doğru
Aydın İstanbul Tokat
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA
KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF
ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Önerge üzerinde söz isteyen Faruk Bal,
Konya Milletvekili.
Buyurun Sayın Bal. (MHP sıralarından
alkışlar)
FARUK BAL (Konya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; istinaf mahkemelerinin
kurulmasıyla birlikte yargının sorunlarına çözüm
bulunacağı iddiasıyla Hükûmet bu tasarıyı sevk
etmiş durumdadır. Bulunacak çözümün, adil yargılanma
hakkının ihlaliyle ilgili, uzun yargılama süresinin
kısaltılmasıyla ilgili, Yargıtaydaki,
Danıştaydaki iş yükünün hafifletilmesiyle ilgili olduğu
iddia ediliyor ve bir iddia daha var, o da Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesine Ek 7nci Protokole uygunluk şeklindedir.
Tabii ki bunlar,
sadece sözden ve lafügüzaftan ibarettir. Şu anda zaten Türk yargı
sisteminde bir ilk derece mahkemesi vardır bir de Yargıtay
vardır. İkisi arasında pinpon topuna dönmüş olan
vatandaşın, adil yargılanma hakkına ulaşması
zaten mümkün değil. Gerek ilk derece mahkemesinde gerek Yargıtayda ve
Danıştayda son derecede uzun olan yargının arasına
istinaf mahkemeleriyle beraber üçüncü bir mahkeme kademesi daha
konulmaktadır. Bu, mevcut olan yargıdaki iş yükünü bir kat daha
artıracak, mevcut olan yargıdaki yargılama süresinin
uzunluğunu bir kat daha artıracaktır. Bunun üzerine bir de
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkını ilave
ettiğimiz zaman, zaten işin içerisinden çıkılmaz bir
noktaya gideceğiz. Bu, tam bir şaşkınlık hâlidir. Bu,
tam bir muhterem eşine Bacanak diyen şaşkın adamın
hâlinden farksızdır.
Bunların böyle olduğu belli de asıl,
Türkiyenin ve hukukçularımızın yeni
tanışacağı sorunlarla karşı karşıya
kalınacaktır istinaf mahkemeleriyle birlikte. Yeni karşılaşılacak
sorunları ben maddeler hâlinde sizlere takdim etmek istiyorum. Bunlardan
bir tanesi: Yargı yükü insanların üzerinde büyük bir masraf
oluşturmaktadır zaten şimdiki duruma göre. Ancak istinaf
mahkemeleri geldiğinde, yargı alanları geniş olduğundan,
bulundukları ilçelerde ve iller yerine istinaf mahkemesinin bulunduğu
yerde yargılamaya gidecek olan vatandaş, şahidini oraya götürmek
zorunda kalacaktır. Bu, bir masraftır. Bir ilçede bir günün
yarısını mahkemeye gitmek suretiyle halledebilecek olan
vatandaş, bu defa daha uzak bir yere gittiğinde zaman kaybına
neden olacaktır ve bu zaman ve masraf, vatandaşın
sırtında ağır bir yük oluşturacaktır.
Bu, aynı zamanda, yargılamayı uzatan bir
başka neden olarak karşımıza çıkmaktadır ama
asıl önemli olanı: Şu andaki 13.200 civarındaki hâkim ve
savcı içerisinde birinci sınıfa ayrılmış
olanların sayısı, yaklaşık yarısı
kadardır. İstinaf mahkemeleri kurulduğu takdirde en az bin tane
hâkim-savcı bölge mahkemeleri adı altındaki adli
yargıdaki istinafa tahsis edilecektir; diğer taraftan, idari
yargıda tesis edilen bölge idare mahkemelerinde ise en az 500 tane birinci
sınıf hâkime ihtiyaç bulunmaktadır. Bunları biz nereden
bulacağız?
Sizin bulduğunuz çözüm, hakikaten, yani insanı
şaşkın hâlden başka şaşkınlıklara
sürükleyecek kadardır. Onun yerine siz, sulh ceza mahkemelerindeki
yargılamayı ortadan kaldırıyorsunuz -garip bir
şekilde, bir taşla üç beş tane kuş vurma
alışkanlığınızın ürünü olarak, sulh ceza
mahkemelerinin adı baki kalacak fakat kendinden eser kalmayacak- onun
yerine sulh ceza mahkemeleri sınırlı sayıda olacak ve oraya
da zülfüyâre dokunan işler düştüğünde, alolara cevap verebilecek
facelerinde, twitterlarında Uzun yaşa uzun adam. şeklinde
mesajlar yayınlamış hâkimleri tayin edeceksiniz. Böylece,
Türkiye çapında büyük yolsuzluk, özellikle 17-25 Aralık
yolsuzluğundan aldığınız dersleri dikkate alarak,
kontrollü bir yargı denetimi sağlayabilmek, yargıçlar üzerinde
bir kontrol mekanizması sağlayabilmek için, sulh ceza mahkemelerini
azaltıp orada sınırlı sayıda sulh ceza hâkimine böyle
misyon yüklerken, oradan boşalanları da güya istinaf mahkemelerine
veya diğer mahkemelerde değerlendireceksiniz.
Değerli
arkadaşlarım, bu, deve misali her tarafı eğri büğrü
olan bir yasadır. Dolayısıyla Anayasanın, önergemizde
ifade ettiğimiz ilgili ilkelerine, maddelerine aykırıdır.
Dolayısıyla bu aykırılığın şimdi burada
müzakere edilmesi gerekmektedir. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 592 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 3. maddesinin 2. fıkrasında bulunan
Adalet Bakanlığının ibaresinin İlgili bölge idare
mahkemesinin ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Haydar Akar (Kocaeli) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
GENÇLİK VE
SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Atilla Kart, Konya Milletvekili.
Buyurun Sayın
Kart. (CHP sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART
(Konya) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 3üncü madde
üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz almış bulunmaktayım.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Adalet Bakanının, soru-cevap bölümünde
Uşak Milletvekilimiz tarafından yöneltilen soruya verdiği bir
cevap var. Bunun dışında, bir de, bir hafta evvel yine kamuoyuna
yaptığı bir açıklama var. Bu cevabı ve
açıklamayı esas alarak görüş ve düşüncelerimi sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Adalet
Bakanı, Uşak milletvekilimizin sormuş olduğu soruya yönelik
olarak ivedi yargılama usulünü, bu düzenlemeyi getirirken buna gerekçe
olarak özelleştirmelerle ilgili iptal kararlarının, yargı
kararlarının uygulanmasında ortaya çıkan fiilî ve hukuki
imkânsızlıklar sebebiyle buna gerek gördüklerini ifade etti.
İkinci olarak da, kamuoyuna yaptığı açıklamada
Silivri yargılamaları ya da Balyoz yargılamasında yeniden
yargılama şartları oluştuğu hâlde yasal anlamda, ceza
hukuku anlamında, ceza muhakemesi anlamında bir çözüm bulmakta
zorlanıyoruz. dedi Sayın Bakan.
Aslında,
Adalet Bakanının bu açıklamaları, bir bütün olarak
değerlendirildiğinde bu tasarının gerçek gerekçesini ve
hangi ihtiyaçtan kaynaklandığını çok açık olarak
görüyorsunuz. Bu durum aslında -yine bağlı olarak ifade
ediyorum- siyasi iktidarın kamu yönetimindeki, devlet yönetimindeki
dirayetsizliğini, öngörüsüzlüğünü, sorumsuz tavrını ve
hukuk tanımaz tavrını göstermesi bakımından da
ayrıca kayda değer bir açıklama ve cevaptı.
Bu gözlem ve
değerlendirmelerimi daha da somutlaştırarak sizlerle
paylaşmak istiyorum değerli arkadaşlarım. Bakın, ne
diyor Sayın Bakan? Efendim, özelleştirmelerle ilgili olarak
yargı kararları ortaya çıkıyor, aradan birkaç yıl
geçiyor; beş yıl, altı yıl, yedi yıl geçiyor, bu
kararların uygulanmasında fiilî ve hukuki imkânsızlıklar
doğuyor, mağduriyetler doğuyor. O sebepledir ki ivedi
yargılama usulünü getirmek gereğini duyuyoruz. diyor Sayın
Bakan. Sayın Bakan, tabii, yine gerçeğe uygun konuşmuyor, yine o
yaşanılanları inkâr ederek, onları bilgi kirliliği
içinde, aradan geçen zaman içinde karartarak, kendi yönetim anlayışına
gerekçe yaratmaya çalışıyor.
Bakın,
değerli arkadaşlarım, 2005, 2006, 2007 yıllarında 5
temel özelleştirme yapıldı. Seydişehir Eti Alüminyum,
Balıkesir SEKA, Kuşadası, Çeşme Limanı ve TÜPRAŞ
özelleştirmeleri yapıldı. Bunlar hakkındaki yargı
tarafından verilen iptal kararları genellikle 2007 yılında
ortaya çıktı, şekillendi. E, siz iktidar olarak yargı
kararlarını uygulamak konusunda gerçekten samimiyseniz, hukuka uygun
davranmak konusunda bir irade sahibiyseniz, aslında, bu kararları,
2007 yılından itibaren uygulamanız gerekirdi, daha o zaman fiilî
ve hukuki imkânsızlık doğmamıştı. Kaldı ki
fiilî ve hukuki imkânsızlığın doğmuş olması
bile bu kararların uygulanmaması için bir gerekçe teşkil etmez.
Bu ihtimal de doğmamıştı ama bu kararlar uygulanmadı.
2009, 2010, 2011, aradan beş yıl, altı yıl geçti, bu kararlara
yönelik olarak -uygulanması konusunda- tarafımızdan ya da ilgili
meslek kuruluşları tarafından süreç ısrarla takip edildi.
Hükûmet baktı
ki artık bundan kaçış mümkün değil, bunun üzerine 2013
yılında torba kanun uygulamasında, biliyoruz ki orada, fiilî ve
hukuki imkânsızlık hâlinde yargı kararlarının
uygulanamayacağına dair bir hüküm getirildi. Anayasa Mahkemesi iptal
etti bunu. Anayasa Mahkemesi 4 Ekim 2013 tarihinde dedi ki: Bu kadarı da
olmaz, 4,5 milyar dolar seviyesindeki Seydişehir Eti Alüminyum Tesislerini
305 milyon dolara birilerine peşkeş çekemezsin. Burada kamu
yararı yok. Ama buna rağmen o kararı siz
uygulamadınız çünkü havuz medyasına kaynak yaratmak
istiyordunuz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ATİLLA KART
(Devamla) - Bunları müteakip maddelerde anlatacağız değerli
arkadaşlarım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) Karar yeter sayısı
BAŞKAN -
Önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
yirmi dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
22.46
ONUNCU OTURUM
Açılma Saati:
23.08
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Muharrem IŞIK (Erzincan), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 97nci
Birleşiminin Onuncu Oturumunu açıyorum.
3üncü madde
üzerinde Konya Milletvekili Atilla Kart ve arkadaşlarının
önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul
edilmemiştir.
592 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine devam
edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 592 sıra sayılı
kanun tasarısının 3 üncü maddesinin 2 nci fıkrasında
yer alan bölge idare mahkemeleri ibaresinden sonra yapı olarak ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan
(Iğdır) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA
KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Katılmıyoruz.
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Gerekçe Başkanım.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan değişiklikle
mevcut anlatım bozukluğunun giderilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
4üncü madde üzerinde üç adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 592 sıra sayılı
kanun tasarısının 4 üncü maddesinin b bendinde yer alan
yargı çevresindeki ibaresinden önce gelmek üzere kendi ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Selma Irmak İdris Baluken
Iğdır Şırnak Bingöl
Erol Dora Adil Zozani Faysal Sarıyıldız
Mardin Hakkâri
Şırnak
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 592 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 4. Maddesinin (c)
fıkrasına verilenden sonra gelmek üzere iş ve ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Turgut Dibek Ali Rıza Öztürk Atilla Kart
Kırklareli Mersin Konya
Ömer Süha Aldan Haydar Akar Dilek
Akagün Yılmaz
Muğla Kocaeli Uşak
İsa
Gök
Mersin
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım önerge Anayasa'ya
aykırılık önergesi, okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 4.
Maddesinin Anayasa'ya aykırı olması sebebiyle Tasarı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Yusuf
Halaçoğlu Sümer
Oral
Konya Kayseri Manisa
Ali Uzunırmak Murat
Başesgioğlu Reşat
Doğru
Aydın İstanbul Tokat
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Faruk Bal, Konya Milletvekili.
Buyurun Sayın
Bal. (MHP sıralarından alkışlar)
FARUK BAL (Konya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; daha önce
verdiğimiz önergeyle ilgili yaptığım konuşmada,
istinaf mahkemelerinin olumsuzluklarını sıraladıktan sonra,
Türk hukukunun, tanışmadığı,
tartışmadığı ve akademisyenler arasında da son
derece de tartışmalı olan yeni sorunlarla karşı
karşıya kalacağını ifade etmiştim. Şimdi onlardan
birkaç tanesini sizlerle paylaşacağım.
Kara Avrupa
sistemini kabul etmiş olan bizim hukukumuza göre, hukuk mahkemelerinde
delillerin teksifi esastır yani dava dilekçesini verirken delillerin
tamamını vereceksin, vermezsen bir daha delil bildiremezsin; cevap
dilekçesini verirken delillerin tamamını bildireceksin,
bildirmemişsen bir daha delil veremezsin. Bu delillerin teksifi
dediğimiz kuraldır.
Şimdi,
istinaf mahkemesine geldiğimizde
karşılaşacağımız sorun: İlk derece
mahkemesinde deliller teksif edildi, mahkeme hükmünü verdi, bu mahkeme -bu
karar- istinafa götürüldü. İstinaf mahkemesinde delillerin teksifi
meselesi nasıl halledilecek? İstinaf mahkemesi kararı bozarsa
ilk derece mahkemesi gibi hüküm tesis edecektir, bu takdirde delillerini isteme
hakkı doğacaktır. Eğer böyle yaparsa, bu takdirde ilk
derece mahkemesinde kötü niyetli kişiler delil teksifinde bulunmaz,
karşısında bulunan davacı veya davalıya elindeki
kartı, kozu göstermez, istinaf mahkemesinde kötü niyetle bir sonuca
ulaşmaya çalışır.
Delillerle ilgili
olmak üzere bu teksif meselesi halledilemeyecektir elbette. Bu takdirde
karşımıza bir başka sorun çıkacaktır; o da
istinaf mahkemesinde hâkimin delilleri doğrudan doğruya görmesi,
doğrudan doğruya değerlendirmesi, buna göre de vicdani kanaat
oluşturmasıdır. Eğer istinaf mahkemesi onama kararı
verecekse ilk derece mahkemesinin toplamış olduğu delille karar
verecektir ve dolayısıyla, delillerle doğrudan doğruya
temas ilkesi ortadan kalkmış olacaktır. Eğer istinaf
mahkemesi bu delillerle davayı, kararı bozacak ise, o takdirde
başka bir sorun karşımıza çıkmaktadır: Nasıl
ilk derece mahkemesinin toplamış olduğu delillerle doğrudan
doğruya temas edebilecek? Yani, bilirkişiyi nasıl dinleyecek?
Yani, keşfi nasıl yapacak? Yargı çevresi içerisinde ilk derece
mahkemesi gibi nasıl davayı sonuçlandıracaktır?
İşte bu nasılların, niçinlerin cevabı, istinaf
mahkemesinde, bütün dünyada yaşanan, temel olarak yargıyı uzatan
durumu ortaya çıkarmakta ve bu durum da Türkiyenin henüz hal için
tartışmaya dahi başlayamadığı bir başka
sorunu ortaya koymaktadır.
Mesele bu kadar
ciddidir, bu kadar vahimdir ancak şaşkınlık bu cesamette
olmamalıdır. Dolayısıyla, Türkiyede, nasıl 2004
yılında Ceza Kanununu değiştirirken bir ceza hukuku
kültürünü külliyen ortadan kaldırarak yepyeni bir boyut içerisinde ceza
muhakemesi hukukuyla ilgilenen avukatı, hâkimi, savcıyı baş
başa bırakmışsanız, şimdi istinaf mahkemeleriyle
aynı sorunla karşı karşıya gelecektir. Bu, Maonun
kültür ihtilali kadar hukuk alanında vahim sonuçlar doğuracaktır;
bu, Türk hukukunun henüz akademik seviyede bile tartışmaya
başlamadığı büyük cesamette sorunların
başlangıcı olacaktır.
Böylece, önergemizde ifade ettiğimiz Anayasaya
aykırılıkla ilgili ilkeleri ihlal eden bu maddenin tasarı
metninden çıkarılmasını yüce heyetin takdirine sunuyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 4.
Maddesinin (c) fıkrasına verilenden sonra gelmek üzere iş ve
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ömer Süha Aldan
(Muğla) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Atilla Kart, Konya Milletvekili.
Buyurun Sayın Kart. (CHP sıralarından
alkışlar)
ATİLLA KART
(Konya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Genel Kurulu bir
kez daha saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bir evvelki maddede Adalet Bakanının,
Sayın Bakanın iki
açıklamasından söz etmiştim, aslında o iki
açıklamanın bu tasarının temel gerekçesini
oluşturduğunu ifade etmiştim.
Sayın Bakan
ne diyor? İvedi yargılama usulüne ihtiyacımız var. Bir an
evvel özelleştirmeler ve bağlı ihale uygulamaları konusunda
yeni sorunlara yol açmamamız gerekir. diyor. Yeni sorunlara yol açmamak
için sizin Hükûmet olarak o özelleştirme uygulamalarını
şeffaf bir şekilde yapmanız gerekiyor, kamu yararını
göz önüne alarak yapmanız gerekiyor. Bunu yaptığınız
takdirde o sorunları yaşamazsınız ama bunları ihlal
ediyorsunuz. Orada kamu yararını ayaklar altına alarak, muhammen
bedelin on beşte 1i, yirmide 1i bedelle bu satışları
yaparak aslında o ihtilafların bir anlamda sorumlusu durumuna
geliyorsunuz. Ne oluyor ondan sonra? 2009 yılında, 2010
yılında o yargı kararlarını uygulamanız
mümkünken, tamamen arada oluşturulan hukuk dışı
ilişkiler sebebiyle o yargı kararlarını
uygulamıyorsunuz ama belli bir noktadan sonra uygulamak zorunda
kalıyorsunuz. Aradan altı yedi yıl geçiyor, 2013
yılına geliyoruz, 2012 yılına geliyoruz, orada
kalkıyorsunuz, o yargı kararlarını uygulamamak için,
Anayasanın 138inci maddesini ayaklar altına alarak gece
yarısı torba kanun uygulamalarıyla yeni düzenlemeler
yapıyorsunuz. Anayasa Mahkemesi 4 Ekim 2013 tarihinde iptal ediyor ama siz
kararlısınız, yeni bir düzenleme yapıyorsunuz. Ne
yapıyorsunuz? Özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasına dair
düzenlemede yine özel bir af düzenlemesi getiriyorsunuz, İdari
Yargılama Usulü Yasasının 27 ve 28inci maddelerinde, orada,
kamu görevlilerinin yargı kararlarını uygulamaması hâlinde
kişisel sorumluluğunu düzenleyen, tazminat sorumluluğunu
düzenleyen o maddede değişiklik yapıyorsunuz çünkü bu
değişiklikleri yapmaya kişisel olarak, siyasi kadro olarak
ihtiyacınız var. Yapmış olduğunuz hukuksuzlukları
yeni hukuksuzluklar yaparak kapatmaya çalışıyorsunuz. Sorun da
burada başlıyor değerli arkadaşlarım.
Ondan sonra bütün
bunları yapmanızın gerekçesi ne? Size göre tabii, elbette
kadroya göre, siyasi iktidara göre tırnak içinde söylüyorum- haklı
gerçekleriniz var çünkü havuz medyaları yaratıyorsunuz, o havuz
medyalarına kamudan kaynak aktarmanız gerekiyor. O sebepledir ki bu
şekilde yapılan usulsüz, haksız, yolsuzluğa zemin
hazırlayan o özelleştirmeleri ayakta tutmanız gerekiyor. Bu
sebeple de hukuk sistemini tahrip ediyorsunuz, anayasal kurumları
işlemez hâle getiriyorsunuz, anayasal kurumlar işlevini kaybediyor
Sayın Bakan. Bu işin özü bu.
Bakıyoruz,
benzeri tabloyu Silivri yargılamalarında yaşıyoruz ya da
Balyoz yargılamalarında yaşıyoruz ya da KCK
yargılamalarında yaşıyoruz. Orada da şunu görüyoruz:
Aradan beş altı yıl geçiyor, Cumhuriyet Halk Partisi olarak
2007den bu yana, 2008den bu yana söylediklerimizi 2013 yılında
kabul noktasına geliyorsunuz, çıkıyorsunuz, o süreçte
yargılamalarda kumpas kurulduğunu en üst düzeyde ifade ediyorsunuz,
Sayın Başbakan grup konuşmasında grup
konuşmasının tamamını buna ayırıyor. O zaman
yapmanız gereken nedir? O yeniden yargılamaya esas olacak somut ve
objektif delilleri yaratmanız gerekir. Yani, idare tarafından, idari
birimler tarafından, kamu görevini kötüye kullanan, suç uydurma suçunu
işleyen, sahte belge düzenleyen, delil üreten o karargâhları
öncelikle bir idari soruşturmayla ortaya çıkarmanız gerekir.
Elbette orada sizin siyasi otorite olarak mutlaka sorumluluğunuz var, onun
anayasal boyutunu, siyasi boyutunu bir tarafa bırakıyorum ama
samimiyseniz, dürüstseniz, öncelikle o idari incelemeyi yaptırmanız
gerekir ama bunu da yapmıyorsunuz ve o karambol ortamını, o kaos
ortamını sürdürmeye devam ediyorsunuz. Bunun çözümünü bulamıyoruz.
derken Sayın Bakan -sizin ağzınızdan ifade ediyorum-
aslında bu süreçte bir taraftan da aczinizi ifade ediyorsunuz, bir
taraftan
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ATİLLA KART
(Devamla) -
dirayetsizliğinizi ifade ediyorsunuz ve gerçekten Türkiye
Cumhuriyetinin anayasal kurumlarını işlemez hâle getirerek çok
büyük tahribatlar yaratıyorsunuz Sayın Bakan.
Teşekkür
ediyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü
maddesinin b bendinde yer alan yargı çevresindeki ibaresinden önce
gelmek üzere kendi ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Adil Zozani (Hakkâri) ve
arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen İdris Baluken, Bingöl Milletvekili.
Buyurun.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir önceki önergeyle ilgili konuşmamda bu hasta
tutuklularla ilgili konuya değinmiştim ama yarım
kalmıştı. Onunla ilgili tekrar birkaç hususu sizlerle
paylaşmak istiyorum. Bu son aldığım veriler, cezaevlerinde
şu anda 235i ağır olmak üzere 642 kronik hastanın
olduğuna dair yeni güncellenmiş bilgiler.
Bakın, bu Mecliste herhâlde cezaevlerine gidip de bu
hasta tutukluların içerisinde bulunduğu dramı, zulmü görmeyen
yoktur. Hatta, bu Meclis bünyesinde kurulan bazı komisyonlar özel olarak
cezaevlerinde, sadece gidip o hasta tutuklularla görüşmeler yaptılar.
Bunlardan bir tanesi de çözüm süreci bünyesinde oluşturulan bir alt
komisyondu. İktidar partisinin milletvekilleri de gittiler ve iktidar
partisinin milletvekilleri gidip o tabloyu gördüklerinde de geri geldiklerinde
Bu hastaların bir an önce bırakılması gerekir. diye
görüş ifade ettiler. Yani, kendi milletvekilini dinlemeyen, kendi
Meclisinin oluşturduğu komisyonu dinlemeyen bir anlayışla
MEHMET METİNER (Adıyaman) Kesinlikle
bırakılmaları gerekiyor.
İDRİS BALUKEN (Devamla) Mehmet Bey burada,
siz de
Yani, bu konuda artık hızla böyle prosedürleri
falan aşmak gerekiyor. Bu insani bir durumdur, vicdani bir durumdur. Ben,
bir hekimim. Bir hekim olarak, bir insanın beton çukur içerisinde tedavi
hakkının gasbedilmesi demek, arkadaşlar, açıkçası,
yaşam hakkının gasbedilmesi demektir, idamla aynı anlama
gelir. Bununla ilgili bugüne kadar sayısız prosedürler önümüze
getiriliyor. Yapılması gereken düzenlemeler belli, basittir. Burada
getirilen düzenlemede savcıya ya da kolluğa verilen Toplum için
tehlikeli midir, değil midir? gerekçesine somut ve ağır
gerekçeler eklenmiş. Böyle bir şey olabilir mi yani? Yirmi
yıldır cezaevinde olan bir insanın toplumla ilgili
güvenliğine, düşünün ki, alakasız bir emniyet birimi karar
verecek, onun görüşü doğrultusunda bir savcı karar verecek. Bu
ayıbı ortadan kaldırmak gerekiyor arkadaşlar. Bu vicdani
bir durumdur, tekrar belirtiyorum.
Bakın, ortada bir de şöyle bir durum var: Yani,
tam teşekküllü devlet hastanelerinden, üniversite hastanelerinden
alınmış Cezaevlerinde kalamaz, hayatını idame
ettiremez. raporları var. Bu tam teşekküllü hastanelerden
alınmış raporlar Adli Tıp Kurumuna gönderiliyor, Adli
Tıp Kurumundan da aksi yönde raporlar yazılıyor. Şimdi, bir
kere, bu, bilime aykırı bir şey arkadaşlar yani tam
teşekküllü bir üniversite hastanesi ya da eğitim veren bir
eğitim araştırma hastanesinin bilgisi, tıbbi
donanımı, teknik teçhizatı Adli Tıpla kıyaslanmayacak
düzeydedir; bunu meslekî olarak söylüyoruz. Hakikaten, tıptaki o sevk
silsilesi içerisinde baktığınız zaman da komik duruma
düşüyorsunuz. Bu mevcut durumu ortadan kaldırmak gerekiyor. Kendi
hastanelerinize mi güvenmiyorsunuz? Bu hastanelerin tamamı Türkiye
Cumhuriyetine bağlı, bu ülkenin vatandaşlarına hizmet
veren, Sağlık Bakanlığına bağlı ya da
üniversitelere bağlı hastaneler. Eğer bu hastanelerin
raporlarına güvenmiyorsanız, o zaman, kendi vatandaşınızı
da bu hastanelere şifa bulmak amacıyla, iyileşmek amacıyla
göndermeyin. Dolayısıyla, Adli Tıpla ilgili bu durumu ortadan
kaldırmak gerekiyor, üniversite ve eğitim araştırma
hastanelerinin raporlarına güvenerek bu süreçleri işletmek gerekiyor.
Hatta, kuşkunuz varsa, bir üniversite hastanesinin ya da eğitim
araştırma hastanesinin raporunu
bir hakem hastaneye götürme hakkını hem tutukluya
tanırsınız hem de bakanlık mıdır, savcı
mıdır, işte, buna engel çıkaran kimse ona tanırsınız;
mesele bu kadar basittir.
İçeride
bulunan hastaların tedavi süreciyle ilgili, yaşam
haklarının iadesiyle ilgili, hiç olmazsa, gelin, bu yargı paketinde, hep beraber bir
düzenleme yapalım. 140, 230, 640 hasta insanın tahliyesiyle de bu
ülke bölünmez yani. Bu paranoyadan kurtulmak gerekiyor. Toplum güvenliği
gibi bir kriteri, bir ayıp olarak da, bu yasalardan çıkarmak
gerekiyor diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
5inci madde
üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci
maddesinin 2 nci fıkrasının b bendinde yer alan ,
işareti yerine ve ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan İdris Baluken Adil Zozani
Iğdır Bingöl Hakkâri
Selma Irmak Faysal
Sarıyıldız Erol
Dora
Şırnak Şırnak Mardin
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 5.
Maddesinin (c) fıkrasının madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Turgut Dibek Ali Rıza Öztürk Ömer Süha Aldan
Kırklareli Mersin Muğla
Dilek Akagün
Yılmaz İsa
Gök Haydar Akar
Uşak Mersin Kocaeli
Ali
Serindağ
Gaziantep
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım önerge Anayasaya
aykırılık önergesidir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 5. Maddesinin
Anayasaya aykırı olması sebebiyle Tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Yusuf
Halaçoğlu Sümer Oral
Konya Kayseri Manisa
Ali Uzunırmak Murat
Başesgioğlu Reşat Doğru
Aydın İstanbul Tokat
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Faruk Bal, Konya Milletvekili.
Buyurun Sayın
Bal.
FARUK BAL (Konya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Komisyonu temsil eden
Sayın Milletvekili ile Sayın Bakan başkasıyla sohbet
ederken sorduğunuz soruya, bizim önergemize Katılmıyoruz. diye
cevap verdiler çünkü dinlemediler, ben de başka bir mevzudan
bahsedeceğim şimdi. Madem onlar dinlemiyor, ben de başka bir
mevzudan bahsedeceğim.
Olay 17, 25
Aralıktan sonra ortaya çıktı. 17, 25 Aralık yolsuzluk
operasyonundan sonra, Hükûmetin insicamı bozuldu, Meclisin insicamı
da bozuldu. O tarihten bu yana Sayın Başbakanın
uğraştığı iş, sadece paralel, sadece Gezi
olayları ve sadece nefret, kin ve inanç ve etnik bazda ayrışmayı
körükleyen söylemler. Sayın Başbakan meydan meydan dolaşıyor,
meydan meydan kin ve nefret söylemlerini ifade ediyor ve Türkiye'nin önünde
bulunan ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlara çözüm arayabilecek önemli hiçbir
konuda Meclise bir tasarı göndermiyor veya AKP Grubundan böyle bir
tasarı gelmiyor.
Çiftçilerin hâlipürmelali
Allaha emanet. Taşeron işçilerinin dramına çare yok. Atanamayan
öğretmenler bir başka atama dönemini bekliyorlar, eğitim vekil
öğretmenlere emanet. İşsizliğe çare yok. 4x4x4
Artı
mı diyorlardı, biz çarpıya dönüştürdük onu, her ailede
yaşanmış olan sorunlarıyla. Geleceğimizi emanet
edeceğimiz çocukların eğitimiyle ilgili drama çare yok. Uzman
erler, erbaşların hâlipürmelali ortada, ordunun bütün yükünü
çekiyorlar ancak köle muamelesi görüyorlar. Astsubayların benzer dertleri
ortada, polislerin kadro meselesi ortada ama bunlara çare araması gereken
Hükûmetin iki tane derdi var: Bir tanesi Yolsuzluk
soruşturmalarından nasıl kurtuluruz? Yolunu buluyorlar, helal
olsun! Yönetmelikle Türkiye Cumhuriyeti devletinin parlamenter demokratik
sistemindeki kuvvetler ayrılığı ilkesini bozabiliyor,
değiştirebiliyorlar. Yani, yürütme gücünün altına adli görev
yapan zabıtayı oturtturup, savcıları Alo hatlarına
bağlayıp mahkeme kararlarının uygulanmasını,
uygulanmamasını emniyet müdürlerine emir ve talimat olarak
verebiliyor ve ortaya çıkan sorunda da bir istiklal mücadelesinden
bahsedebiliyorlar. Türkiye'nin hâli bu ve 17, 25 Aralıktan bu yana
yaşadığımız olaylar da bundan ibarettir.
Değerli
arkadaşlarım, bu Meclis gazi Meclistir. Bu Meclisin vereceği her
karar milletin namusuyla ilgilidir. Biz 17, 25 Aralık tarihlerinde ortaya
çıkan büyük yolsuzluk operasyonundaki delilleri yok etmek için bu
Meclisten kanun çıkarmaya mahkûm edilemeyiz. O delilleri
değersizleştirmek için kanun çıkarmaya gazi Meclis mahkûm edilemez
ancak çıkardı, AKP Grubunun çoğunluğuyla çıkardı
bunu. Şimdi, yüksek yargı organlarını buna göre dizayn
etmek gerekiyor; AKPnin yolsuzluk operasyonlarında kapıya
sıkışmış kuyruğunu kurtarabilmek için.
İşte, bu amaçla istinaf
mahkemeleri getiriliyor hem idari yargıya hem de adli yargıya. Bu
amaçla HSYK tekrar dizayn edilmeye çalışılıyor. Bu amaçla
yargı, 2010 tarihinde Kanı kanla yıkamayın. diye
ısrarla, inatla eleştirdiğimiz hâlden daha vahim bir noktaya
götürülüyor.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Aynen öyle.
FARUK BAL
(Devamla) Yargıda, sadece
şoför koltuğundaki sürücü değiştirilmek isteniyor. Oraya
peygamber postunda oturan, kul hakkını kuyumcu terazisiyle tartacak
bağımsız, tarafsız bir yargıç oturtmak için bunlar
getirilmiyor. Oraya, Facebookunda Twitterında Uzun adam, çok yaşa. diyen AKPlileşmiş hâkimler
oturtulmak için yapılıyor. İşte, Somayı
soruşturacak olan 25 savcıdan birisinin AKP il başkanı
adayı olduğu ortaya çıktı. Yargı bu hâle düştü.
Buradan nasıl adalet bekleyeceğiz, nasıl hakkaniyet
bekleyeceğiz, buradan nasıl hukuk bekleyeceğiz? (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
RECEP ÖZEL
(Isparta) - İl başkanı adayı nasıl oluyor ya? AK
PARTİ il başkanı adayı nasıl oluyor?
İDRİS
ŞAHİN (Çankırı) Bir savcı nasıl AK PARTİ
adayı oluyor ya?
FARUK BAL (Konya)
Gazetelere bak, bulursun!
BAŞKAN -
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 Sıra sayılı Kanun Tasarısının 5.
maddesinin (c) fıkrasının madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali Serindağ (Gaziantep) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Ali Serindağ, Gaziantep Milletvekili.
Buyurun Sayın
Serindağ. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu
kaçıncı yargı paketi bilmiyorum, sayısını ben
unuttum, zannediyorum sayın milletvekilleri de hatırlamıyor.
Şimdi, siz,
her yargı paketiyle Danıştayın, Yargıtayın
yapısını değiştirirseniz yüksek yargıda
istikrarı bozarsınız, içtihat birliğini
bozarsınız, içtihat birliğinin oluşmasını engellersiniz,
yüksek yargının kurumsallaşmasını engellersiniz, bu
şekilde de yargıyı işlemez hâle getirirsiniz.
Sayın
milletvekilleri, yargı çok önemli, yargı bir toplum hayatında
gerçekten çok önemli. Demin Sayın Bakana bir soru sordum, dedim ki:
Sayın Danıştay Başkanı, ne amaçla, seçildikten hemen
sonra Sayın Başbakanı ziyaret etti? Sayın Bakan
cevaplandırırken onu es geçti, efendim, yakın zamanda
Danıştayın sorunlarıyla ilgili bir görüşmeden
bahsetti. Sayın Bakan da çok iyi biliyor ki ben o görüşmeyi
kastetmedim, temmuz ayı içerisinde yapılan görüşmeyi kastettim.
Bakın,
Danıştay Başkanı zannediyorum 18 Temmuzda seçildi
-yanılmıyorsam- ziyaret tarihi de 30 veya 31 Temmuz ve ondan sonra da
Sayın Başbakan iadeiziyarette bulundu. İadeiziyarette niçin
bulunulur? O, daha önce, kendisine şu veya bu şekilde bir ziyaret
yapmıştır iş ziyareti dışında, iadeiziyaret
olur.
Bakın,
yasama, yürütme, yargı. Yani, yargı yürütmenin bir alt erki
değildir ama en çok da buna yargı mensuplarının dikkat
etmesi lazım. Burada, aramızda zannediyorum yargı
mensupları da var, en çok onların dikkat etmesi lazım, siz
dikkat etmezseniz siyasetçiler sizi kullanır.
Şimdi, niye
bunu söylüyorum? Bakın, ta 1839 Tanzimat Fermanında, idarenin
işlemlerinin hukuka uygunluğunun denetlenmesi gerekir düşüncesi
ortaya çıkmıştır. Şûra-yı Devlet 1868
yılında kurulmuştur, Danıştay Şûra-yı
Devletin cumhuriyete aktarılan yüzüdür, çok önemlidir, Danıştay
başkanları da o nedenle çok önemli görev ifa ediyorlar.
Sayın Zerrin
Güngör istediği kişiyle görüşebilir, Başbakanla da
görüşebilir, bir şey demiyoruz. Bizim üzerinde durduğumuz,
Danıştay Başkanlığı sıfatıdır. O
nedenle, herkes işgal ettiği, bulunduğu görevin gereklerini
yerine getirmek zorundadır. Bunun en son örneğini
Danıştayın kuruluş yılındaki törende de izledik,
basında da yer aldı. Ne yaptı? Sayın Başbakan o
hepimizin bildiği olaydan sonra kalkıp gitmeye
başladığı vakit
Sayın Danıştay
Başkanı cübbesinin iki yakasını bir araya getirmek
suretiyle -ne yapsın, ilik ve düğme de yok- bu şekilde
Sayın Başbakanın karşısında duramaz. Bakın,
aranızda hukukçular var, bu cübbe niye iliksiz, neden düğmesiz? Bu,
bağımsızlığın sembolüdür. Kimsenin
karşısında eğilmemesi gerektiğini ifade eden bir
semboldür bu. En çok da onların buna dikkat etmesi lazım.
Sayın Bakan,
o nedenle ben bu soruyu sordum. Yoksa elbette Danıştay
Başkanı Sayın Başbakanla da görüşebilir,
başkalarıyla da görüşebilir, onda bir sakınca yok ama
ziyaretin sebebi çok önemli.
Bakınız,
Sayın Danıştay Başkanı seçilirken -bir ay sonra
seçildi biliyorsunuz- önce aday çıkmadı. Bakın,
Danıştay Başkanlığına tarihte ilk defa aday
çıkmadı. Daha sonra turlar devam etti, 14üncü turda seçildi ve
basında yer aldı. Basındaki haberleri okuyun: Gruplar
anlaştı, o nedenle seçildi. denildi. Bu, tek örnek değil. 13.
Dairede Başkanlık boşaldı -Danıştayı bilen
arkadaşlarımız vardır- 13. Dairede Başkanlık
boşaldığı vakit, bir üyenin kıdemi tutuyordu, aday
oldu; günlerce seçilemedi ve blok hâlde boş oy kullanıldı. Niye
biliyor musunuz? Bir üyenin başkan olabilmek için kıdemi yetmiyordu,
kıdeminin yetmesi beklendi ve beklendikten sonra seçildi. Yani, şimdi
siz ne yapıyorsunuz? Danıştayı o duruma getirdiniz,
şimdi de başka bir duruma getirmek istiyorsunuz.
Benden önce
Sayın Bal da değindi; sizin bu yaptığınız
yargıyı düzeltmek değil, tam tersine kendinize benzetmektir. Bu
size de fayda getirmez, Türkiyeye de fayda getirmez.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci
maddesinin 2 nci fıkrasının b bendinde yer alan ,
işareti yerine ve ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan
(Iğdır) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan
değişiklikle mevcut anlatım bozukluğunun giderilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 23.41
ON
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
23.44
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Muharrem IŞIK (Erzincan), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 97nci
Birleşiminin On Birinci Oturumunu açıyorum.
592 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine devam
edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Kanun tasarı
ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için, 5 Haziran 2014 Perşembe günü,
alınan karar gereğince saat 14.00te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati:
23.45