TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
10uncu
Birleşim
5
Kasım 2014 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Mardin Milletvekili Erol
Dora'nın, madenlerdeki işçi ölümlerine ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Antalya Milletvekili
Osman Kaptanın, aşırı yağışlardan
dolayı Antalyanın Manavgat ilçesinde yaşanan sel ve su
baskınının yarattığı zararlara ilişkin
gündem dışı konuşması ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlu'nun cevabı
3.- İstanbul
Milletvekili Sevim Savaşer'in, Organ Nakli Haftasına ilişkin
gündem dışı konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Ankara Milletvekili
Levent Gök'ün, eski Başbakan Bülent Ecevitin ölümünün 8inci, Devlet
Tiyatrolarının kuruluşunun 80inci yıl dönümlerine ve Akün
ile Şinasi Sahnelerinin kapatılması konusunda ilgili
bakanın bilgi vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması
V.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut'un, Divan olarak, Bülent Ecevite
Allahtan rahmet dilediklerine ilişkin konuşması
VI.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Burdur Milletvekili
Ramazan Kerim Özkan ve 29 milletvekilinin, koyun yetiştiriciliğiyle
ilgili sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1082)
2.- Burdur Milletvekili
Ramazan Kerim Özkan ve 29 milletvekilinin, yem bitkileri üretimiyle ilgili
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1083)
3.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek ve 28 milletvekilinin, gençlerin intihar
eğilimlerinin sebeplerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1084)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- HDP Grubunun, Grup
Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından,
9/10/2014 tarihinde Bingöl İl Emniyet Müdürü ve ekibine yönelik
gerçekleştirilen silahlı saldırı ve iki saat
sonrasında Genç ilçesinin girişinde bir aracın taranması
olaylarının araştırılması amacıyla
17/10/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 5 Kasım 2014 Çarşamba günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin
aynı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- MHP Grubunun, Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır tarafından, son yıllarda
ardı ardına meydana gelen ölümlü maden ocağı
kazalarının araştırılması ve alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 31/10/2014 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 5 Kasım 2014
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı günkü birleşimde yapılmasına
ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun,
İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi ve 26 milletvekili tarafından,
inşaat sektöründe yaşanan ölümlü iş kazalarına
karşı alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla 25/6/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 5 Kasım 2014
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı günkü birleşimde yapılmasına
ilişkin önerisi
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Bingöl Milletvekili
İdris Baluken'in, Kırıkkale Milletvekili Oğuz Kağan
Köksalın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Çelebi'nin, Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
3.- Ankara Milletvekili
Levent Gök'ün, Antalya Milletvekili Gökcen Özdoğan Ençin CHP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşması sırasında
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
4.- Millî Eğitim
Bakanı Nabi Avcı'nın, Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcının 651 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 3üncü maddesi üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
5.- Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcı'nın, Millî Eğitim Bakanı Nabi
Avcının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
6.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Doğan Kubat'ın, Sakarya Milletvekili Engin
Özkoçun 651 sıra sayılı Kanun Tasarısının
4üncü maddesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
7.- Sakarya Milletvekili
Engin Özkoç'un, İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubatın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
8.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Doğan Kubat'ın, Sakarya Milletvekili Engin
Özkoçun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
IX.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Türkiye Sağlık
Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Kars Milletvekili Yunus Kılıç ve
Amasya Milletvekili Avni Erdemir ile 79 Milletvekilinin; Türkiye
Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/937, 2/2229)
(S. Sayısı: 615)
4.- Yükseköğretim Personel
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ile 1 Milletvekilinin; Bartın Milletvekili Muhammet
Rıza Yalçınkayanın; Mersin Milletvekili Ali Öz ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay
Vuralın; İstanbul Milletvekili Aydın Ağan
Ayaydının; Ankara Milletvekili Zühal Topcunun; Antalya Milletvekili
Gürkut Acarın; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycının Benzer
Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/981, 2/187,
2/929, 2/1532, 2/2135, 2/2260, 2/2290, 2/2403) (S. Sayısı: 651)
5.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Macaristan Hükümeti Arasında Kültür Merkezlerinin
Kuruluşu, İşleyişi ve Faaliyetleri Hakkında
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/916) (S.
Sayısı: 613)
6.- İstanbul Tahkim
Merkezi Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/758) (S.
Sayısı: 640)
7.- Ceza İnfaz
Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 616)
X.- OYLAMALAR
1.- (S. Sayısı:
651) Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili
Reşat Doğru ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 1 Milletvekilinin; Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkayanın; Mersin Milletvekili
Ali Öz ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın; İstanbul Milletvekili Aydın
Ağan Ayaydının; Ankara Milletvekili Zühal Topcunun; Antalya
Milletvekili Gürkut Acarın; Konya Milletvekili Mustafa
Kalaycının Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri'nin oylaması
2.- (S. Sayısı:
613) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Macaristan Hükümeti Arasında Kültür
Merkezlerinin Kuruluşu, İşleyişi ve Faaliyetleri
Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı'nın oylaması
XI.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, 17 Aralık 2013 tarihinden itibaren Bakanlık ile
bağlı kurum ve kuruluşlardaki personel hareketlerine ve
açılan davalara ilişkin sorusu ve Avrupa Birliği Bakanı
Volkan Bozkırın cevabı (7/52954)
2.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, AB ve ABD arasında müzakere edilen yeni nesil ticaret
anlaşmalarının dışında kalmamak için yapılan
çalışmalara ilişkin sorusu ve Avrupa Birliği Bakanı
Volkan Bozkırın cevabı (7/52955)
3.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, mevzuat değişikliklerine dair düzenleyici etki
analizleri yapılması adına yürütülen çalışma ve
projelere ilişkin sorusu ve Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkırın
cevabı (7/52956)
4.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlar
bünyesinde kullanılmakta olan araçlar ile ilgili çeşitli verilere
ilişkin sorusu ve Avrupa Birliği Bakanı Volkan
Bozkırın cevabı (7/52957)
5.- İzmir Milletvekili
Hülya Güven'in, sakız ithaline ve sakız üretimine teşvik
verilmemesine ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin
Caniklinin cevabı (7/53002)
6.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile
bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından yapılan
akaryakıt alımlarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret
Bakanı Nurettin Caniklinin cevabı (7/53648)
5 Kasım 2014 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet
Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
----0----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10uncu Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Vallahi yoktur! Gerçekten yok, denemesi bedava.
BAŞKAN
Sayın Tanal, bundan sonra, daha önce söylerseniz yoklama yaparım.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Ama gerçekten yok.
BAŞKAN
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı
söz vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, madenlerde gerçekleşen işçi ölümleri
hakkında söz isteyen Mardin Milletvekili Erol Doraya aittir.
Buyurun Sayın
Dora.
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Mardin Milletvekili Erol Dora'nın, madenlerdeki işçi ölümlerine
ilişkin gündem dışı konuşması
EROL DORA (Mardin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyede madenci
işçi ölümleri konusunda gündem dışı konuşma yapmak
üzere söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Karamanın
Ermenek ilçesinde yaşanan maden faciasının üzerinden dokuz gün
geçmiş olmasına karşın mahsur kalan 18 maden
işçisinden maalesef hâlâ haber alınamıyor. Ermenek'te
yaşanan facianın acısı sürerken ve henüz mahsur kalan
işçilere ulaşılamamışken Bartın'da bir maden
ocağında meydana gelen göçükte mahsur kalan 2 Çinli maden işçisi
hayatını kaybetti. Yine aynı günlerde, Zonguldak'ta
ruhsatsız olarak işletilen kömür ocağında meydana gelen
kazada 1 maden işçisi yaşamını yitirdi. Madenci işçi
ölümleri gündemde yerini almışken aynı hafta içerisinde bir
işçi ölüm haberi de maalesef Isparta'dan geldi. Isparta'nın Yalvaç
ilçesi yakınlarında mevsimlik işçileri taşıyan
midibüsün şarampole yuvarlanması sonucu 18 işçi
yaşamını yitirdi, 27 kişi de yaralandı.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; İşçi
Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin raporuna
göre, ekim ayında en az 160 işçi yaşamını
yitirmiştir. Son on iki yılda yani AK PARTİ iktidarı
döneminde en az 14.555 işçi hayatını kaybetti.
Yine aynı
verilere göre, 2014 yılında madenlerde en az 354 işçi
yaşamını yitirdi. Uluslararası Çalışma Örgütü
(ILO) verilerine göre, El Salvador ve Cezayirin ardından işçi
ölümlerinde 3üncü sırada olan Türkiyede her yıl ölen işçi
sayısı bin kişinin üzerinde.
Değerli
milletvekilleri, Somada 301 madenci işçinin yaşam hakkı
ellerinden alınmışken, 301 madenci işçinin ölümüne
sebebiyet verilmişken, yine 10 işçinin yaşam hakkının
gasbedildiği Torunlar İnşaatta meydana gelen asansör
faciasının acısı içimizdeyken şimdi Karaman-Ermenekte
tekrar toplu bir işçi kıyımıyla karşı
karşıyayız.
Ermenek madeninin
çalıştırılmasının güvencesiz olduğuna dair
var olan ve Bakanlığa sunulan TEMA Vakfı raporu dikkate
alınmadığı gibi, güncel denetimlerde de görülen eksiklikler
tamamlanmadan üretimin sürdürülmesine göz yumulmuştur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; altını çizerek
belirtmeliyiz ki hiçbir önlem alınmadığı için yaşanan
bu işçi cinayetleri doğallaştırılamaz ve
sıradanlaştırılamaz. Yaşananlar açıkça iş
cinayetleridir.
Soma
faciasının ardından kamuoyunda oluşan tepki üzerine torba
yasada birkaç göstermelik düzenleme yapan ancak maden kazalarının
asıl nedenlerini ortadan kaldırmak için kılını
kıpırdatmayan AK PARTİ Hükûmeti ve onun açtığı
yolda işçileri canları pahasına çalıştıran
patronlar Karamanda da işçileri göçük altında
bırakmıştır.
Değerli milletvekilleri,
gerek partimiz milletvekilleri ve gerekse diğer muhalefet partilerince
verilmiş soru önergeleri ve araştırma önergelerinin iktidar
tarafından sürekli olarak reddedilmesi, Hükûmetin maden işçilerinin
sağlık ve ekonomik refahlarını önemsemediğinin
açık göstergesidir.
Kendi savaş
uçağımı yapıyorum, kendi silahımı kendim
üretiyorum. diye övünen Hükûmet kendi madenlerini 19uncu yüzyıl ilkel
yöntem ve teknikleriyle çıkarmaya devam ediyor. Aynı Hükûmet,
yurttaşlarımızın 19uncu yüzyıl vahşi kapitalizm
dönemi yöntemleriyle çalıştırılıp her gün acı bir
biçimde ölmelerine ise âdeta seyirci kalıyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; durum çok açık bir biçimde
ortadadır. İş, öncelikle, ilgili bakanların derhâl istifa
etmelerini gerektirmektedir.
Madenlerde çağdaş teknolojinin kullanılmasını zorunlu
hâle getirecek düzenlemeler yapılmalı ve işçi
sağlığı ve iş güvenliği konularında
çağdaş evrensel normlar benimsenerek hayata geçirilmelidir. Kömür
ocakları kamulaştırılmalı, kömür üretiminde kiralama,
taşeron ve hizmet alımına son verilmeli ve çalışma
hayatında felakete yol açan esnek ve kuralsız çalışma
uygulamalarından vazgeçilmelidir. İşçilere yönelik örgütlenme ve
sendikasını seçmeye yönelik siyasi baskılara derhâl son
verilmelidir. Sendika barajı ve örgütlenme önündeki fiilî ve yasal
engeller kaldırılmalıdır. İş cinayetlerinde
cezasızlık politikasından vazgeçilmeli, her düzeydeki sorumlular
yargılanmalıdır. İşçi sağlığı ve
güvenliğini sağlamaya dönük uluslararası ILO
sözleşmelerinin ilgili protokolleri eksiksiz imzalanmalı, konulan
çekinceler kaldırılmalıdır. 21inci yüzyıl Türkiyesi,
maden çıkarma ve işletme teknolojisini yenilemeli ve çağdaş
yöntemlere yönelmelidir. 21inci yüzyıl Türkiyesinin kayıt
dışı, düşük ücretli, sendikasız ve güvencesiz
işçi çalıştırma olgusunu ivedilikle ortadan kaldırması
gerektiğini belirtiyor, tekrar Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündem
dışı ikinci söz, aşırı yağışlardan
dolayı Antalyanın Manavgat ilçesinde yaşanan sel ve su
baskınının yarattığı zararlarla ilgili söz
isteyen Antalya Milletvekili Osman Kaptana aittir.
Buyurun Sayın
Kaptan. (CHP sıralarından alkışlar)
2.-
Antalya Milletvekili Osman Kaptanın, aşırı
yağışlardan dolayı Antalyanın Manavgat ilçesinde
yaşanan sel ve su baskınının yarattığı
zararlara ilişkin gündem dışı konuşması ve Orman
ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu'nun cevabı
OSMAN KAPTAN
(Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlarım.
Sayın
arkadaşlarım, Manavgatta 24 Ekim tarihinde gece saat üçten
başlayarak sekiz saat boyunca yağan şiddetli yağmur sel ve
su baskınına yol açmıştır. Uzun yıllardır
Manavgatta metrekareye saatte 160-180 kilogram yağmur düşerken bu
sefer metrekareye 350 kilogram yağmur düşmüş, yani iki katı
yağmur yağmıştır. Yaklaşık 500 dükkân ve bir
o kadar da ev su baskını altında kalmıştır. 600
dolayında otomobil, motorlu taşıt kullanılamaz hâle
gelmiştir. Bazı mahallelerde dükkânların yarısına
kadar su basmış, depolar su altında kalmış, zaten zor
durumda olan esnaf perişan olmuştur. 288 kişiye ait, efendim,
7.800 hektar pamuk, yer fıstığı, susam, mısır
tarlaları, 5 adet sera ve 7-8 köyde ağır olmak üzere toplam 26
köyde ekili alanlar hasar görmüştür.
Tarım İlçe Müdürlüğü tarımdaki zararın 16,5 milyon
lira olduğunu tespit etmiştir. Otel ve turizm bölgelerinde de hasar
olmuştur. Tanınmış bir otelcimiz, bize, sadece kendi
zararının 4 trilyon lira olduğunu ifade etmiştir. Manavgat
Belediyesi de felakete 300 ekiple, kiraladığı ve satın
aldığı 25 iş makinesi ve Zodiac botlarla vatandaşlara yardımcı olmaya
çalışmıştır, fırınları açtırarak
sürekli ekmek ve su dağıtmıştır. Sayın
milletvekilleri, kısaca, Manavgatta hayat felç olmuştur.
Sayın arkadaşlarım, Antalyanın
yılda aldığı yağış AB ortalamasından 5
kat, Türkiye ortalamasından 3 kat daha fazladır. Bol yağışlar
Antalyadaki güzelliklerin de, Antalyadaki doğal afetlerin de nedenidir.
Son yıllarda, Antalya, turizm ve tarımın başkenti
olduğu kadar doğal afetlerin de başkenti olmuştur. 2011de
Gebizin Haskızılören köyünde selden 6 kişi hayatını
kaybetmiş, 2 kişinin cenazesi hâlen bulunamamıştır.
Onun için, Antalyanın doğal afetlerden korunması için GAP, DAP,
KOP gibi bölgesel bir projeye ihtiyaç vardır.
Sayın arkadaşlarım, Manavgat, Bakanlar
Kurulunca doğal afet bölgesi ilan edilmeli, zarar görenlerin
zararları devletçe acilen ödenmelidir. Büyükşehir Yasasıyla
kanalizasyon, su ve itfaiye hizmetleri büyükşehre geçmiştir. Büyükşehir ASAT tarafından yılda 2
defa drenaj kanallarının temizlenmesi gerekirken bu temizlik
yapılmamıştır, bundan dolayı bu zararlar da büyük
olmuştur.
Büyükşehir
Yasasıyla Manavgatta kapatılan belediyelerin borçları Manavgat
Belediyesine, alacakları ise Büyükşehre geçmiştir. Büyükşehir
Yasasından dolayı mahalle muhtarları ve belediye
başkanları Elimiz kolumuz bağlandı, hizmetleri
Büyükşehirden beklemek durumunda kalıyoruz. demişlerdir.
Bu nedenle,
Büyükşehir Yasası uygulamaya konulduktan beri yapılan
çalışmalar yeterli midir yetersiz midir, bu konunun
araştırılması için bir Meclis araştırması önergesi
vereceğiz.
Sayın
arkadaşlarım, Manavgat turizm bölgemizdir, Antalyanın merkezi
ve çoğu ilçeleri de turistik ilçelerdir. Altyapıdaki hizmet
yetersizliği, yurt dışında turizmimizi imaj ve
tanıtım yönünden olumsuz etkilemektedir. O nedenle tekrar
altını çizmek istiyorum, Antalyamızın turizmini ve
tarımını koruma altına almamız için GAP, DAP, KOP gibi
bir proje hayata geçirilmelidir. Manavgatın afet bölgesi ilan edilmesi ve
zararların devletçe ödenmesi sağlanmalıdır.
Tüm Manavgatlı
ve Antalyalı hemşehrilerimize geçmiş olsun diyor, bu türlü
afetlerin bir daha yaşanmamasını Allahtan niyaz ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Gündem dışı konuşmaya Orman ve Su İşleri
Bakanı Sayın Veysel Eroğlu cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın
Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Antalya
Milletvekili Sayın Osman Kaptan Beyefendinin konuşmasına cevap
olmak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim.
Şimdi,
Antalyada hakikaten 24, 25 ve 26 Ekim 2014 tarihlerinde, hem merkez hem de
ilçelerinde yoğun yağışlar meydana gelmiş, maddi
kayıplara yol açan birtakım taşkınlar olmuştur. Esasen
biz, bu yoğun yağışları, daha önce, Meteoroloji Genel
Müdürlüğümüz tarafından bütün kurum ve kuruluşlara, belediyelere
ikaz ettik. Hatta 23 Ekim 2014 saat on sekizde yayımlanan ikazla
Antalyada beklenen sel ve su baskınlarına karşı yetkililer
ve vatandaşlarımız bilgilendirildi. Fakat maalesef 24-26 Ekim
tarihleri arasında Manavgatta metrekareye 480 kilogram
yağış düşüyor yani 484 milimetre. Yani, Türkiyede bir
yılda yağan yağış miktarının ortalama 642
milimetre olduğu dikkate alınırsa gerçekten bunun ne kadar büyük
bir yağış olduğu anlaşılır.
Belekte de 294
kilogram yağış kaydedildi. Özellikle Antalyada
oluşabilecek büyük sel felaketinin önüne, DSİ tarafından
yapılan çok sayıda taşkın koruma tesisiyle büyük ölçüde
geçildi.
Bizim son on iki
yılda inşa ettiğimiz 51 tane dere ıslahı var. Hatta,
Antalyadaki topoğrafik durum sebebiyle Antalya taşkınlara
sürekli maruzdu. Hatta, ben, DSİ Genel Müdürüyken büyük bir seferberlik
yaptım, Türkiyedeki bütün araç ve iş makinelerini Antalyaya çekerek
bundan aşağı yukarı beş altı yıl önce -DSİ
marifetiyle- toplu makine çalışmalarıyla çok sayıda dereyi
ıslah etmiştim. Peki, bu 51 tane dere ıslahıyla ne
yapıldı? 62 meskûn mahal, Antalya merkez ve ilçeler dâhil olmak üzere
ve yaklaşık da 123 bin dekar arazi taşkınlardan korundu.
Özellikle Manavgat
ilçemizde yoğun yağışlar sebebiyle çok büyük bir felaket
olması ihtimal dâhilindeydi ama biz orada çok isabetli bir karar
aldık. Biliyorsunuz sayın vekilim, Naras Barajını
inşa ettik. Naras Barajıında su tutulma talimatını
vermiştim ben, su da tutulduğu için
Bakın, Naras
Barajında bu yoğun yağışlar, gerçekten beklenmedik yağışlar
neticesinde, 26 Ekim tarihine kadar devam eden yoğun yağışlarla
özellikle Naras Barajında su seviyesi 13 metre birden yükseldi. Yani, bu
13 metre büyük bir hacim. Bu, eğer hakikaten Manavgata ve diğer
araziye gitseydi çok daha büyük felaket olurdu. Naras Barajı gerçekten bu
felaketi büyük ölçüde önledi ama hakikaten birtakım taşkın
hasarları husule geldi. Tabii, biz başta DSİ ve diğer
kurumlar olmak üzere gerekli tedbirleri alacağız, bunu da özellikle
belirteyim.
Ayrıca, size
ikazınızdan dolayı da teşekkür ediyorum. Hatta, bize de
yapılacak hususlar konusunda bilgi notu iletirseniz, bunları takip
etmek, birlikte, hep beraber takip etmek bizim boynumuzun borcu. Ama ben
kısaca şunu belirteyim: Antalyaya hakikaten çok büyük
yatırımlar yaptık. DSİ olarak biz, Antalyaya 1 milyar 171
milyon 250 TL, yani
yaklaşık 1 milyar 200 milyon TLlik yatırım yaptık. Bu
seneyle birlikte
Çünkü yeni barajlar inşa ediyoruz, Küçük Aksu
Barajı gibi barajlar. Bunlarla beraber bu sene yıl sonunda Antalyaya
sadece Orman ve Su İşleri Bakanlığının
yaptığı yatırım 1,5 milyar TLyi yakalayacaktır
ki en çok yatırım yapılan illerin arasında yer alıyor,
onu özellikle vurgulamak istiyorum. Biliyorsunuz, bununla aşağı
yukarı 400 bin dekar araziyi sulamaya açtık. Ayrıca, 212.980
dekar araziyi de taşkınlardan koruduk.
51 tane dere
ıslahı yanında şu anda 5 tane büyük dere ıslahı
devam ediyor. Mesela Küçük Aksu Deresinin ıslahı
yapılıyor, inşaatı hızla ilerliyor. 5 tane dere
ıslahı, Antalya Kumluca, Alanya Alara Çayı vesaire Küçük Aksu,
Elmalı ilçe merkezindeki dere ıslahları devam ediyor.
Bunun
dışında, tabii, bu taşkınları önlemede baraj ve
göletlerin çok büyük rolü var. Yani, hızla akan suyu -Antalyanın
topoğrafik durumu malum hepinizce- hızla yağan yağmuru
mutlaka bir yerde durdurmak için göletler, barajlar yapılması
lazım. Nitekim, Naras Barajı olmasaydı çok daha büyük
sıkıntı olabilirdi, Allaha şükür Naras Barajı
kurtardı.
Bu yüzden
Antalyada, sayın vekilim, tam 20 adet baraj ve gölet sulama tesisinin
Bin Günde Bin Gölet ve Sulama kapsamında yapılması
talimatını verdim. Vaktinizi almamak için bunları söylemiyorum,
teker teker okumam zaman alacak ama arzu ederseniz size bu bilgi notunu da
20
tane baraj, gölet ve sulama tesisi yapacağız, bunu özellikle
belirteyim. Dere ıslahları yapılacak.
Bir de son olarak
şu müjdeyi vermek istiyorum: Biz Antalyayı pilot bölge olarak
aldık. Bu konuda 3 tane seferberlik yapıyoruz: Orman teşkilatı,
Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü ve DSİ Genel
Müdürlüğü tarafından 3 tane büyük eylem planını
Antalyada uygulamaya başladık. Bilhassa yağan yağmurun
yukarı havzalarda yani derelerin üst kısımlarında
tutulması için özellikle yukarı havza kontrol sistemleri
başladı. Hem ağaçlandırma, mera ıslahı hem de
DSİ tarafından üst kısımlarda tersip bentleri, sel
kapanları yapma şeklinde büyük bir seferberlik başlattık.
Erozyon kontrolüyle ilgili seferberlik ikinci seferberliğimiz. Bir de
baraj ve göletlerin etrafında yeşil kuşak
ağaçlandırması yapmak suretiyle sel baskınlarını
azaltmak, yağan yağmuru arazide tutmak için bir çalışma
yapıyoruz. Bunu da sizlere özellikle vurgulamak istiyorum. Zaten DSİ
şu anda hemen Antalyada çalışmalara başladı. Bu
konuda, önümüzdeki haftalarda ben de Antalyaya giderek bizzat yerinde
çalışmaları takip edeceğim.
Hepinize
çok teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum efendim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündem
dışı üçüncü söz, Organ Nakli Haftası münasebetiyle söz
isteyen İstanbul Milletvekili Sevim Savaşere aittir.
Buyurun
Sayın Savaşer. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
3.-
İstanbul Milletvekili Sevim Savaşer'in, Organ Nakli Haftasına
ilişkin gündem dışı konuşması
SEVİM
SAVAŞER (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, 3-9 Kasım Organ Bağışı Haftası
nedeniyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle heyetinizi saygıyla selamlarım.
Bir
kişinin hayattayken serbest iradesiyle tıbben yaşamı sona
erdikten sonra doku ve organlarının başka hastaların
tedavisi için kullanılmasına izin vermesi ve bunu belgelendirmesi
organ bağışı olarak adlandırılmakta. Günümüzde
kalp, akciğer, böbrek, pankreas, ince bağırsak, kemik
iliği, deri, kornea gibi nakiller gerçekleştirilebilmektedir.
Ülkemizde
63ü böbrek, 38i karaciğer, 12si kalp, 6sı akciğer merkezi
olmak üzere toplam 119 nakil merkezi bulunmaktadır. Ülkemizde organ doku
nakil hizmetleri 2238 sayılı Organ ve Doku Alınması,
Saklanması Hakkında Kanun ile Organ ve Doku Nakil Hizmetleri
Yönetmeliği ve bu yönetmeliğe istinaden çıkarılan
yönergeler kapsamında yürütülmektedir. Sağlık Bakanlığımız,
organ bağışı ve naklinin daha sistemli yürütülmesi amacıyla
Ankarada Ulusal Organ ve Doku Nakli Koordinasyon Merkezi, 9 ilde de organ ve
doku nakli bölge koordinasyon merkezleri kurmuş ve bu merkezlere
bağlı illeri de ayrıca belirlemiştir.
Ayrıca, 2013
yılı Nisan ayından itibaren organ bağışında
bulunanların bilgilerinin kayıt altına
alındığı ve kayıtların yüksek güvenlikli bir
şekilde korunduğu Türkiye Organ Bağışı Bilgi
Sistemi Programı devreye sokulmuştur.
Bugün ülkemizde 25 bine
yakın kişi organ sırasında, organ nakli için beklemektedir.
Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de nakil ihtiyacının
karşılanması beklenenin oldukça altındadır. Bu, bütün
dünyada da bu şekildedir, bizim ülkemizde de benzer şekildedir.
Avrupa ülkelerinde organ
nakillerinin yüzde 80i kadavradan, yüzde 20si canlı kaynaklı iken
ülkemizde bunun tam tersi, yüzde 75i canlı, yüzde 25i de kadavradan
karşılanmaktadır. Tabii ki bunun en önemli nedeni yeterli organ
bağışının olmayışıdır. Bu nedenle
organ bağışı ve nakli sayılarının
artırılması Sağlık
Bakanlığımızın öncelikli hedefleri arasında olup
bu konuda da kapsamlı çalışmalar yürütülmektedir. Ancak
bazı toplumlarda dinî veya daha ağırlıklı kültürel olarak
ölünün vücut bütünlüğünü bozmayı uygun görmeme
yaklaşımı nedeniyle yeterli organ bağışı
sağlanamamaktadır.
Diyanet İşleri
Başkanlığı -Din İşleri Yüksek Kurulu 6/3/1980
tarih ve 396/13 sayılı Kararında- İslam dininde organ
bağışının uygun şartlar yerine
getirildiğinde caiz olduğunu bildirmiş, bu konuda Kur'anda
ayetler olduğunu açıklamış ve alınacak organ veya doku
karşılığında hiçbir ücret alınmaması
gerekliliğini vurgulamış ve organ bağışına
gönüllülüğü artırmak amacıyla camilerde organ
bağışına ilişkin faaliyetlerde bulunmuştur.
Kur'an-ı Kerimde, Maide Suresi ayet 32, kim bir kimseye hayat verirse
onun sanki bütün insanlara hayat vermişçesine sevap kazanacağı
beyanı bulunmaktadır.
Araştırmalar
organ bağışı konusunda toplumu bilgilendirmenin en iyi
yönteminin basın-yayın ve İnternet ortamının
olduğunu göstermektedir. Medyanın toplumu organ
bağışı konusunda doğru yönlendirmesi, televizyon
programlarında organ bağışını destekleyici
programların yapılarak toplumun bilinçlendirilmesi, ayrıca
okullarda organ bağışına yönelik eğitimler verilmesi
organ bağışı oranını önemli ölçüde
artıracaktır.
Bu duygu ve
düşüncelerle, hiçbirimizin inşallah organ
bağışına ihtiyacı olmaz düşüncesiyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) - Sayın Başkan...
BAŞKAN Bir
saniye Sayın Tanal.
Sayın Gök,
buyurun.
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Tanal konuyla ilgili kısa bir açıklama yapacak, onda
sonra olursa...
BAŞKAN
Sayın Gök, usulümüz değil, biliyorsunuz.
Sizin talebiniz
var.
Buyurun.
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, eski Başbakan Bülent Ecevitin ölümünün
8inci, Devlet Tiyatrolarının kuruluşunun 80inci yıl
dönümlerine ve Akün ile Şinasi Sahnelerinin kapatılması
konusunda ilgili bakanın bilgi vermesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara)
Peki.
Benim talebim iki
hususa dikkat çekmek içindir Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bundan tam sekiz yıl önce, 5
Kasım 2006 tarihinde eski başbakanlardan, Cumhuriyet Halk Partisinin
önceki genel başkanlarından ve vefat ettiği tarihte Demokratik
Sol Parti Genel Başkanı olan Bülent Ecevit hayata veda etti. Bülent
Ecevit, siyasi kimliğiyle, kişiliğiyle,
yaşantısıyla Türk siyasetine ve özellikle emekçilere, dar gelirlilere
kazandırdıkları devrim niteliğindeki kavramlar ve
kurullarla Türk siyasetinin mümtaz kişiliklerinden bir tanesidir. Onun
yaşantısında zenginliğin asla yeri
olmamıştır, onun yaşantısı mütevazılık
üzerine kurulmuştur. Bugün de rahmetli Bülent Ecevitin bu mütevazı
yaşantısına ne denli ihtiyaç duyduğumuz günleri geçirirken
kendisini bir kez daha rahmetle anıyorum. Sanırım tüm Meclis
üyelerimiz de bu duygularıma iştirak ediyordur.
Bir diğer
ikinci konu, 5 Kasım 1934 tarihi, Devlet Tiyatrolarının
kuruluş yıl dönümüdür. Bundan tam seksen yıl önce, cumhuriyeti
kuran kadrolar Türkiyede yaşayan tüm yurttaşlarımızın
sanatın her türlüsünden faydalanmasını amaçlamış ve bu
amaçla Devlet Tiyatrolarını kurmuştur ve Türkiye, yönünü
çağdaş uygarlığa, resme, sanata ve güzel sanatlara
dönmüştür. Ancak, önceki gün Ankaranın en güzide sahnelerinden Akün
ve Şinasi sahnelerinin satılmış olduğunu
öğrenmiş bulunuyoruz. Basından öğrendiğimiz bu bilgi
bugün dahi yalanlanmamıştır. Çankayadaki Akün ve Şinasi
sahneleri Ankarada herkesin kolaylıkla ulaşabileceği ve
kapasite itibarıyla gerçekten tiyatroya, sinemaya ve kültüre çok ciddi
hizmetleri olacak olan kurumlardır. Devlet Tiyatrolarının
kuruluşundan tam seksen yıl sonra, sanata önem vermek amacıyla
kurulan Devlet Tiyatrolarının kuruluşundan tam seksen yıl
sonra bugün gelinen zihniyette Akün ve Şinasi sahnelerinin
kapatılması son derece talihsiz bir uygulamadır. Eğer böyle
bir uygulama yok ise Bakanın yalanlamasını, var ise de
gerçeği, kime, hangi fiyatla, hangi ihale usulüyle
yapıldığını öğrenmemiz kamu açısından
son derece yararlı olacaktır. Eğer gerçekten
satıldıysa böylesine bir talihsiz çakışmanın içerisinde olmak öncelikle hem bir
sanatsever olarak hem de bir Ankara milletvekili olarak beni çok ciddi
yaralamıştır.
Toplumumuzun bu
kaygılarını da bu vesileyle paylaşmak isterim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Gök.
V.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut'un, Divan
olarak, Bülent Ecevite Allahtan rahmet dilediklerine ilişkin
konuşması
BAŞKAN - Biz
de Bülent Ecevite Allahtan rahmet diliyoruz.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkan...
BAŞKAN
Buyurun Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Milletvekili Sevim Savaşer...
BAŞKAN
Sayın Tanal, önce ne için söz istediniz onu söylerseniz...
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Tabii -onunla ilgili- onu söylemeye
çalışıyorum, izin verirseniz eğer.
Kendilerine bu
organ nakliyle ilgili konuyu gündeme getirdikleri için teşekkür ediyorum.
Yalnız verdikleri şu bilgi kamuoyu açısından
yanlış bir bilgi...
BAŞKAN Bir
saniye Sayın Tanal.
Sayın Tanal,
gündem dışı sözler her zaman...
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Bitiriyorum, tek cümle istiyorum.
BAŞKAN Bir
saniye efendim, bir saniye... Bakın, her zaman İç Tüzükü
hatırlatıyorsunuz. İç Tüzük 59 ve 60ıncı maddeler çok
net ve açık, siz de İç Tüzükü çok iyi bilen bir sayın
milletvekilisiniz. Lütfen...
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Değerli Başkanım, ama bakın, ne
söyleyeceğimi...
BAŞKAN Ama
neye göre hareket edeceğiz? Tamam...
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Bitmişti şimdiye kadar yani uzatmama adına
söylüyorum.
BAŞKAN
Bitebilir, bitmeyebilir, ayrı bir konu ama İç Tüzük açık
efendim.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sayın Başkan, ben, İç Tüzük hükümleri
uyarınca söz istiyorum, konu da şu: Sayın hatip şunu
söyledi, dedi ki: Avrupada kadavradan yüzde 80, Türkiyede yüzde 75
canlıdan alınıyor. Bunun asıl sebebi yetersiz
bağışlardır. Asıl sebebi, yetersiz
bağıştan ziyade kanunun eksikliğidir. Biz bu kanunu, Belçika
örneğini getirdik yani Kişi temyiz kudretine sahipse, eğer organ
bağışlamasını yasaklamamışsa
bağışlamış farz edilir. diye kanun teklifini
getirdik, Genel Kurulda reddedildi. Sayın Tülin Hanım burada, hekim,
profesör doktor; kendisine danıştım. Yani hakikaten bu,
toplumumuzun kanayan yarası. Ne olur, bu kanunu gerçekten dört
başı mamur olarak Sağlık Bakanıyla görüşelim,
organ nakli bekleyen vatandaşımız ne olur bundan
yararlansın. Ama bu yasal mevzuatı Genel Kurul reddettiği için
büyük sorun bundan kaynaklanıyor.
Ben teşekkür
ediyorum tekrar.
BAŞKAN Evet,
bu aydınlatıcı bilgiden dolayı teşekkür ediyoruz.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, okutuyorum:
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 29 milletvekilinin, koyun
yetiştiriciliğiyle ilgili sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1082)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizin tüm
bölgelerinde koyun yetiştiriciliği yapılabilmekle birlikte
özellikle Orta, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki
coğrafya bu yetiştiriciliğe daha uygun bir yapıdadır.
Bu nedenle, koyun varlığının önemli bölümü bu bölgelerde
yer almaktadır. Eti, sütü ve yapağısıyla bulunduğu
bölgenin ekonomisine önemli bir fayda sağlar.
Koyun beslenmesinde
genelde yayla, mera ve tarımsal arazilerden faydalanılması
nedeniyle, çoban masrafı hariç, ürünleri hemen hemen sıfır besi
maliyetiyle elde edildiği için, Allah'ın ülkemiz insanına
bahşettiği, zamanında ve süresinde
kullanılmadığı zaman hiçbir işe yaramayan otun ete,
süte, yapağıya çevrilmesiyle elde edilen ekonomik fayda sayesinde bölge
insanının refahında önemli bir payı olmasına
karşılık, son yirmi yılda başta bölgedeki terör
faaliyetleri nedeniyle kırsalda yaşayan ve bu işle
uğraşan köylünün kente indirilerek sektörden
uzaklaştırılması, keza Beritan aşireti gibi göçer
olarak yaşayıp tüm varlığını koyunculuğa
bağlamış olan göçerlerin de aynı nedenle bu sektörden
uzaklaştırılarak kentlerde yerleşik düzene geçirilmeleri ve
bunun dışında beslenme
alışkanlığının değişmesi vb.
nedenlerden ötürü ülkemiz koyun varlığında önemli azalma
olmuştur.
Yıl |
Merinos |
Yerli |
Toplam |
1980 |
|
|
48.630.000 |
1990 |
842.000 |
39.711.000 |
|
2000 |
773.000 |
27.719.000 |
28.492.000 |
2004 |
762.696 |
24.438.459 |
25.201.155 |
Yukarıdaki tablonun
incelenmesinden de görüleceği üzere son yirmi beş yıllık
süreç içerisinde koyun varlığında meydana gelen 23 milyon 500
bin baş azalma hayvancılığımız açısından
süratle önlem alınarak düzeltilmesi gereken vahimliktedir.
23 milyon 500 bin baş
koyun bugün olsaydı, ülkemizde bugün bu miktar koyun
varlığından 10 milyon baş erkek kuzu/toklu ile 4 milyon
baş deforme koyunun kesime verileceği hesabıyla ve karkas
ağırlığının 20 kg ortalamasıyla en
düşük fiyat olan 7 YTL/kg üzerinden yılda 1 milyar 960 milyon YTL eti
karşılığı,
Bu miktar koyun
varlığından 10 milyonunun sağmal olduğunu
düşünerek, dört ay süreyle sağılması ve günde koyun
başına 0,5 l süt verimi hesabıyla 600 milyon l sütün 0,4 YTL
üzerinden yılda 240 milyon YTL sütü karşılığı,
Yine bu miktar koyun
varlığından koyun başına 1 kg yapağı elde
edilmesi ve 5 YTL/kg düşünülerek yılda 117 milyon 500 bin YTL
yapağısı karşılığı olmak üzere, toplam
2 milyar 317 milyon 500 bin YTL, ya da başka bir ifade, 02/11/2006
tarihindeki serbest piyasadaki 1 ABD doları alış kuru olan 1.454
YTL üzerinden değerlendirilecek olduğunda 1 milyar 593 milyon 879 bin
ABD doları kayıp söz konusudur.
Bu miktarın
Allahın ülkemize sunduğu ve son yıllarda
değerlendiremediğimiz, oluşmasında hiçbir katkımız
olmayan otun kullanılamaması nedeniyle kaybedildiği basit ama
önemli bir gerçektir. Bölgeden 1,5 milyar dolar çekilmesi demek bu bölgeden
batıya yapılan göçün en önemli faktörüdür. Metropollerde
varoşların daha da büyümesine ve burada kentsel hizmetlerin
maliyetinin artmasına yol açtığı göz önüne
alındığında ülke ekonomisinde kaybedilen değer 3-4
milyar dolara ulaşmaktadır.
AB ülkeleri ve ABD
bir zamanlar koyunculuğa ve koyun eti üretimine daha az önem verirken son
zamanlarda koyun ve keçi etinin sağlık açısından daha
yararlı olması ve damak tadının daha güzel olması
nedeniyle koyunculuğa azami ölçüde önem vermiştir.
Ülkemizdeki
koyunların yetiştiriciliğinin teşvik edilmesi, üretimi,
ihracatı, devletin bu öz kaynağımıza sahip
çıkması bununla ilgili sorunlarının ve çözüm
yollarının belirlenmesi, destekleme yollarının
araştırılması, idari ve kurumsal yasal düzenlemelerin
yapılması amacıyla İç Tüzükün 104üncü ve 105inci
maddeleri gereğince ekte yer alan gerekçeye istinaden bir Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
2) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
3) Celal Dinçer (İstanbul)
4) İhsan Özkes
(İstanbul)
5) Aylin
Nazlıaka (Ankara)
6) Ahmet İhsan
Kalkavan (Samsun)
7) Umut Oran (İstanbul)
8) Doğan
Şafak (Niğde)
9) Mehmet Ali
Ediboğlu (Hatay)
10) İlhan
Demiröz (Bursa)
11) Engin Altay (Sinop)
12) Ali
Sarıbaş (Çanakkale)
13) Mehmet
Şeker (Gaziantep)
14) Gürkut Acar (Antalya)
15) Ali
Serindağ (Gaziantep)
16) Namık
Havutça (Balıkesir)
17) Ali Haydar Öner
(Isparta)
18) Mehmet Hilal
Kaplan (Kocaeli)
19) Mahmut Tanal (İstanbul)
20) Özgür Özel (Manisa)
21) Candan Yüceer (Tekirdağ)
22) Kadir Gökmen
Öğüt (İstanbul)
23) Nurettin Demir (Muğla)
24) Mustafa Serdar
Soydan (Çanakkale)
25) Hasan Ören (Manisa)
26) Haydar Akar (Kocaeli)
27) Selahattin
Karaahmetoğlu (Giresun)
28) Sedef Küçük (İstanbul)
29) Ramis Topal (Amasya)
30) Aytuğ
Atıcı (Mersin)
2.-
Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 29 milletvekilinin, yem bitkileri
üretimiyle ilgili sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1083)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizde hayvan
beslenmesinde kullanılan yem hammadde fiyatlarındaki ve kaba yemi
oluşturan ot ve samandaki bu anormal ve yüksek orandaki
artışın nedenlerinin araştırılması, yem
bitkileri üretiminin teşvik edilmesi, bu konuyla ilgili olarak
sorunların ve çözüm yollarının belirlenmesi, destekleme
yollarının araştırılması, idari, kurumsal ve
yasal düzenlemelerin yapılması amacıyla, İç Tüzükün 104 ve
105inci maddeleri gereğince aşağıda anılan
gerekçelere istinaden bir Meclis araştırması açılmasını
arz ve teklif ederiz.
1) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
2) Mehmet Şeker
(Gaziantep)
3) Engin Altay (Sinop)
4) Namık
Havutça (Balıkesir)
5) Aylin
Nazlıaka (Ankara)
6) Celal Dinçer (İstanbul)
7) Ahmet İhsan
Kalkavan (Samsun)
8) İhsan Özkes (İstanbul)
9) Doğan
Şafak (Niğde)
10) Umut Oran (İstanbul)
11) İlhan Demiröz (Bursa)
12) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
13) Ali
Serindağ (Gaziantep)
14) Ali Haydar Öner (Isparta)
15) Mahmut Tanal (İstanbul)
16) Mehmet Hilal
Kaplan (Kocaeli)
17) Özgür Özel (Manisa)
18) Candan Yüceer (Tekirdağ)
19) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
20) Nurettin Demir (Muğla)
21) Mustafa Serdar
Soydan (Çanakkale)
22) Hasan Ören (Manisa)
23) Mehmet Ali
Ediboğlu (Hatay)
24) Haydar Akar (Kocaeli)
25) Gürkut Acar (Antalya)
26) Ali
Sarıbaş (Çanakkale)
27) Selahattin
Karaahmetoğlu (Giresun)
28) Sedef Küçük (İstanbul)
29) Ramis Topal (Amasya)
30) Aytuğ
Atıcı (Mersin)
Bilindiği
üzere, 2007-2008 yılları arasında tüm dünyada ve ülkemizde çok
şiddetli kuraklık neticesinde özellikle tarım ve
hayvancılık alanında büyük bir küresel kriz yaşanmıştır.
Bu süreç içerisinde gıda fiyatları ve yem ham maddesi ürünlerinin
fiyatı çok kısa bir sürede yüzde 100ün üzerinde artış
göstermiştir. Birçok ülke tarımsal destekleri artırırken
ülkemizde 10'dan fazla kalemde yem desteği hem miktar hem de kapsam olarak
daraltılmıştır. Destekler artmadığı için
üretici yem bitkisi üretiminden çekilmiştir. Yem üretimi artmazken yem
fiyatı artmıştır. Buna karşın süt fiyatı
Cumhuriyet tarihinin en düşük fiyatını ve süt/yem paritesini
görmüştür.
Bugün yine
hayvancılık sektörü alarm vermeye devam etmektedir. Tüm yem ham
maddelerinde yüzde 30-50 arasında fiyat artışları
olmuştur. Kaba yem fiyatları ise samanda yüzde 400-500, yoncada yüzde
100-150 oranında artmıştır. Yem ve saman fiyatlarında
ani ve aşırı yükselmeler olmuştur. 3 TL olan saman
balyası 20 TL olmuş ve de bulmakta güçlük çekilmektedir.
Bunun aksine süt
fiyatları 10 aydan bu yana 80 hatta bazı yörelerde 70 kuruştan
alıcı bulmaktadır. Buna karşın çaresiz üretici bu
günde 2008 yılında olduğu gibi damızlık ineklerini
gözleri yaşlı bir şekilde kesime götürmek zorunda
kalmaktadır.
Bakanlığınız
tarafından her seferinde tarımda Avrupa'da 1inci, dünyada ise 7nci
olduğumuz ve ilk 5'i hedeflediğimiz söylense de bugün ahırlarda
ot ve samandan eser kalmamıştır. Bırakın, yemi, bugün
bir ilk daha gerçekleştirilerek ot ve saman ithal etmenin yolları
araştırılmaktadır. Verimli hayvancılıkta
dünyanın kabul ettiği bir gerçek vardır. Yani, bir inek hem
kendini hem yavrusunu hem de sahibini beslemek zorundadır. 1 litre sütle
1,5 kg yem alınabilmelidir. Bu denge bozulursa üretici işin içinden
çıkamaz.
Ülkemizde
bugünlerde bırakın 1 litre sütle 1 kg yem almayı, 1 kg saman
bile alınamamaktadır. Kaba yem fiyatlarındaki hızlı
artış hayvancılığımızı çökme
noktasına getirmeye başlamıştır. İşletmelerin
aylık gider kalemleri içerisinde en büyük payı oluşturan yem ham
maddelerinden besleyici hiçbir değeri olmamasına rağmen saman
bile yüzde 400-500 gibi bir artış göstermiştir. Devlet eliyle
acil bir önlem alınmazsa kaba yem açığı büyümeye, fiyatlar
artmaya ve üretici perişan olmaya devam edecektir.
Hayvancılığın temel taşını oluşturan
ham madde fiyatları bu durumun vahametini ortaya koymaktadır. Bu
nedenle Toprak Mahsulleri Ofisi yem ve saman tedariki yönünde
görevlendirilmelidir.
Bugünkü süt taban
fiyatı hiçbir hesaba dayandırılmadan belirlenmektedir. Çaresiz
süt üreticisinin sütünü saklama şansı olmadığından, bu
fiyattan vermiyorum deme şansı yoktur. Ancak güçlü sanayici çok
rahatlıkla, bu fiyattan vermezsen almıyorum diyebiliyor. Bu nedenle
üretici gerçekten desteklenmek isteniyorsa süt fiyatı 1 litre süt-1,5
kilogram yem alabilecek şekilde devlet tarafından belirlenmeli ve
üreticiye fiyat istikrarı garantisi verilmelidir. Aksi durumda devlet
piyasaya müdahale ederek sütü, deklare ettiği fiyattan kendi alıma
geçmelidir. Sütü süt tozuna çevirerek saklayabilmelidir. Bunu da taşeron
firmalarla değil kendi kuracağı süt tozu fabrikalarıyla
yapmalıdır. Çünkü süt ve et serbest piyasa ekonomisi koşullarına
bırakılamayacak kadar önemli stratejik ürünlerdir.
3.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 28 milletvekilinin, gençlerin
intihar eğilimlerinin sebeplerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1084)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye'de her
yıl artan intihar olayları endişe verici boyutlara
ulaşmıştır. Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK)
açıkladığı verilere göre, intihar eden erkeklerin
yaklaşık yüzde 33,3'ü, kadınların ise yüzde 52,3'ü 30
yaşından küçüktür.
TÜİK'in
yaptığı araştırmalar sonucunda, Türkiye genelinde
intiharların 2007 yılından bu yana sürekli
arttığı ortaya çıkmıştır. Özellikle ergenlik
çağında olan nüfusun intihar oranındaki artış
endişe verici boyutlardadır. 15 ve altı yaş
gruplarında erkek çocuklarının intihar sonucu ölümleri, bir
önceki yıla kıyasla yaklaşık yüzde 85 oranında
artmıştır. Yine aynı yıllar göz önüne
alındığında 15 ve altı yaş gruplarında
kız çocuklarının intihar sonucu ölüm oranı da
yaklaşık yüzde 30 artmıştır.
Araştırma
sonuçlarına göre Türkiye'de yaşanan intiharların yaş
gruplarına indirgendiğinde en fazla ölümün 15-24 yaş
arasındaki genç nüfusta olduğu ortaya çıkmaktadır.
Gençlerin yüzde 52'sinin kendisini asmak suretiyle intihar ettiği, bunu
kimyevi maddeyle intiharların izlediği yapılan
araştırmanın sonucunda ortaya çıkmıştır.
Bugüne kadar
yapılan araştırmaların tamamında intihar eden
kadın nüfusunun erkek nüfusundan fazla olması, üzerine
değinilmesi gereken çok önemli bir durumdur. 15 ile 24 yaş
arasındaki kadınların intihar oranı özellikle 2008'den bu
yana sürekli artmaktadır. Artış oranları kaygı verici
niteliktedir.
Psikologlara göre
ergen psikolojisinde olan birisi, diğer yetişkinlere göre çok daha
rahat intihar eğilimi göstermektedir. Orta ve ileri yaşlardaki
insanların intihar sebeplerinin başında hastalıkların
geldiği yapılan araştırma sonuçlarına göre ortaya
çıkarken, ergenlik dönemindeki bireyler herhangi bir fiziki hastalık
olmaksızın psikolojik rahatsızlıklar ya da kısa süreli
bunalımlar neticesinde intihar teşebbüsünde bulunabilmektedirler.
Uzmanlara göre, orta yaş grubu insanlara çok normal gelen bazı
olayların, ergenlik dönemindeki yaş gruplarına intihar sebebi
olması sık karşılaşılan bir durumdur.
Başta genç
intiharları olmak üzere, 2007 yılından beri sürekli artmakta
olan intihar sayılarının önüne geçmek için Sağlık
Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı ile Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanlıklarına önemli görevler
düşmektedir. Uzman pedagog ve psikologlara gençlerin erişimlerinin
kolay olması bu elim olayların sayılarını
azaltacaktır.
Gençlerin intihar
eğilimlerinin sebeplerinin tespit edilmesi ve bu sorunların
çözümlenmesi amacıyla Anayasamızın 98inci maddesi, İç Tüzükümüzün
104üncü ve 105inci maddeleri gereğince bir araştırma komisyonu
kurularak konunun tüm boyutlarıyla
araştırılmasını saygılarımızla arz
ederiz.
1) Turgut Dibek (Kırklareli)
2) Aylin Nazlıaka (Ankara)
3) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
4) Doğan Şafak (Niğde)
5) Candan Yüceer (Tekirdağ)
6) Umut Oran (İstanbul)
7) Engin Altay (Sinop)
8) İlhan Demiröz (Bursa)
9) Mehmet Ali
Ediboğlu (Hatay)
10) Mahmut Tanal (İstanbul)
11) Mehmet Şeker (Gaziantep)
12) İhsan Özkes (İstanbul)
13) Ali Serindağ (Gaziantep)
14) Namık Havutça (Balıkesir)
15) Özgür Özel (Manisa)
16) Kadir Gökmen Öğüt
(İstanbul)
17) Ali Haydar Öner (Isparta)
18) Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
19) Nurettin Demir (Muğla)
20) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
21) Hasan Ören (Manisa)
22) Ahmet İhsan
Kalkavan (Samsun)
23) Haydar Akar (Kocaeli)
24) Gürkut Acar (Antalya)
25) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
26) Selahattin
Karaahmetoğlu (Giresun)
27) Sedef Küçük (İstanbul)
28) Ramis Topal (Amasya)
29) Aytuğ
Atıcı (Mersin)
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Halkların
Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
VII.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken
tarafından, 9/10/2014 tarihinde Bingöl İl Emniyet Müdürü ve ekibine
yönelik gerçekleştirilen silahlı saldırı ve iki saat
sonrasında Genç ilçesinin girişinde bir aracın taranması
olaylarının araştırılması amacıyla
17/10/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 5 Kasım 2014
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı günkü birleşimde yapılmasına
ilişkin önerisi
5/11/2014
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 5/11/2014 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından Grubumuzun
aşağıdaki önerisini İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
İdris Baluken
Bingöl
Öneri:
17 Ekim 2014
tarihinde Bingöl Milletvekili Grup Başkanvekili İdris Baluken
tarafından verilen (867 sıra no.lu) 9 Ekim 2014 tarihinde Bingöl
İl Emniyet Müdürü ve ekibine yönelik gerçekleştirilen silahlı
saldırı ve iki saat sonrasında Genç ilçesinin girişinde bir
aracın taranması olaylarının araştırılması
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis
araştırma önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen
diğer önergelerin önüne alınarak 5/11/2014 Çarşamba günlü
birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı
tarihli birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Halkların Demokratik Partisi Grup önerisi lehinde söz isteyen İdris
Baluken, Bingöl Milletvekili. (HDP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Baluken.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 9 Ekim 2014 tarihinde Bingölde
yaşanan iki vahim hadiseyle ilgili vermiş olduğumuz grup
önerisiyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Ben öncelikle
buradan hemen AK PARTİ Grubuna bir seslenmek istiyorum çünkü bu
araştırma önergesini daha önce de getirmiştik, ret oyu
vermişlerdi ve o nedenle bir komisyon kurulamamıştı.
Şimdi, AK PARTİ Grubu adına burada konuşacak
arkadaşın bu önergenin gerekçesine niçin ret oyu verdiklerini buradan
açıkça bize izah etmesini istiyorum. Bu gerekçeyi hemen ben buradan size
okuyayım: 9 Ekim 2014 tarihinde Bingöl ilimizde İl Emniyet Müdürü ve
ekibine yönelik gerçekleştirilen silahlı saldırı ve iki
saat sonrasında Genç ilçesinin girişinde bir aracın
taranması sonucu meydana gelen vahim olayların araştırılması,
suikastı ve yargısız infazı yapanların planlamalarının
ve örgütledikleri hedeflerin belirlenmesi, çözüm sürecini bitirmeyi amaçlayan
bu iki olayın yaşanmasında rolü olduğu ifade edilen derin
güçlerin açığa çıkarılması, bu güçlerin devlet içi ve
devlet dışındaki tüm örgütlenmelerinin bundan sonra ortaya koyabileceği
provokasyonların ve katliamların engellenmesi amacıyla bir
komisyon kurulmasını teklif ediyoruz. Bu kadar açık ve net bir
gerekçe var. Şimdi, bu açık ve net gerekçeye niçin karşı
çıktığınızı, lafı hiç sağa sola
dolandırmadan buraya gelip bu amaçların hangisine karşı
çıktığınızı ifade etmenizi bekliyoruz.
Bakın, ben,
iki hafta önce de bu önergeyi Genel Kurula getirdiğimde her iki
olayın birbiriyle bağlantısı olmayan ve aynı
karanlık merkez tarafından planlanmış ama çözüm süreci
başta olmak üzere ülkeyi kaosa götürmek isteyen birtakım güçlerin,
karanlık ellerin bilinçli bir planlaması olduğunu ve bütün
verilerin, bütün yerelden almış olduğumuz bilgilerin de bu yönlü
olduğunu ifade etmiştim. MOBESE kayıtları, telefon
kayıtları, kullanılan araçlar, silahların balistik
incelemeleri, bunlarla ilgili ne veri varsa AK PARTİ Grubunu da bu
verileri açıklamaya davet etmiştim. Maalesef, o dönemde, bu veriler
buradan açıklanmadı ve bu iki olay birbiriyle bağlantılandırılmış
gibi gösterilmeye çalışılarak grup önerimize ret oyu
verilmişti.
Bakın, sizin
getirmediğiniz verileri biz tekrar size getirdik. Burada, Diyarbakır
Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünün 12/10/2014 tarihli balistik
inceleme raporu var ve bu balistik inceleme raporu -teknik deyimler olduğu
için ben kısaca özetleyeyim- her iki olayda kullanılan
silahların birbiriyle ilgisi olmadığı, bu iki olayın
bağımsız iki olay olduğuyla ilgili bulguların
paylaşıldığı; dolayısıyla, Emniyet Müdürüne
yönelik suikastın da silahı tespit edilemeyen olaylar arşivine
kaldırıldığını gösteren bir belge. Yani sizin
buraya getirmediğiniz belgede -kriminal balistik inceleme belgesi bir ay
önce açıklanmış- her şey açık ve net olarak
yazıyor.
Şimdi bu
belgenin ortaya koyduğu şey bizim açımızdan tabloyu
şeffaf bir şekilde ortaya koyuyor. Bingölde 9 Ekimde iki olay var;
birisi Emniyet Müdürü ve ekibine yönelik yapılmış olan bir
suikast, ikincisi de bu olaydan 1 saat 20 dakika sonra Genç Köprüsünde
yapılmış olan bir yargısız infaz. Her iki olayı
yapanlar da belli değil, her iki olayın da failleri belli değil,
her iki olayın hangi karanlık merkezlerde planlandığı
belli değil.
Peki, siz bugüne
kadar bu olayla ilgili ne açıklamalar yaptınız, dün ne
açıklamalar yaptınız, bunu yine Genel Kurulun bilgisine sunmak
istiyorum. Bakın, olaydan hemen sonra Hükûmetin ve AK PARTİli
yetkililerin en üst düzeyde yapmış olduğu açıklamalarda bu
Emniyet Müdürünü vuranların
cezalandırıldığını belirten birtakım
cümleler önümüze gelmişti. Bir kere, Başbakan Davutoğlu elinde
hangi somut veri, hangi somut belge, hangi önemli bilgiyle konuştu
bilmiyoruz ama olaydan hemen sonra şunu söylüyordu: Alçakça bir
saldırı oldu Bingölde, Allahtan rahmet diliyorum. Gece boyunca
İçişleri Bakanıyla gelişmeleri takip ettik. Bu işin
faili teröristler bir iki saat içinde cezalandırıldılar.
Başbakan Bu işin faili olanlar cezalandırıldılar.
diyor, ama Kriminal İnceleme Raporu bu bahsetmiş olduğunuz
faillerin bu olayla hiçbir ilgisi yok diyor. Şimdi Başbakanın bu
açıklamasını tekzip etmesi, Bingöl halkından, bütün Türkiye
halkından özür dilemesi gerekmiyor mu? Burada bir kere açıklama
baştan sona sorunlarla dolu. Cezalandırma yetkisi
Başbakanın yetkisinde olan, görev alanında olan bir şey
midir? Bir olayla ilgili eğer bir suç unsuru varsa bunun cezalandırma
yetkisinin biz, tüm hukuk devletlerinde olduğu gibi, yargı
mercilerinde olduğunu sanıyoruz. Ortada bir yargılama yok,
ortada somut bir veri yok, somut bir delil yok, ortada bu olayla ilgili failler
yok, ama Başbakan Biz hak ettikleri şekilde
cezalandırdık. diyor.
Aynı
şekilde Cumhurbaşkanının yaptığı
açıklamalar var. Alçakça saldırının bedelini ödersiniz, o
bedeli de ödettik. diyor. Kimlere ödetmişsin? Olayla ilgisi olmayan
insanlara ödetmişsin ve yargısız infaz yapmışsın.
Senin yetkin var mı? Sen mahkeme misin? Sen bir yargı mercisi misin?
Değilsin ama elinde belge yok, bilgi yok, veri yok, çıkıp bu
açıklamayı yapıyorsun. İçişleri Bakanı, aynı
şekilde; Bingöldeki hadisede 4 yurttaşımız
yaşamını yitirmiş, sağ olsun o da 5 terörist ölü ele
geçirilmiştir. diyerek olaydan da ne kadar kopuk olduğunu gözler
önüne seriyor.
Bakın, bu
olayla ilgili büyük bir panik var. İçişleri Bakanlığı,
Adalet Bakanlığından derhâl heyet görevlendirip Bingöle
gönderilmesini istedik, bunu yapmadılar. Meclise araştırma
önergesi getirdik, Komisyon kuralım dedik, yapmadınız.
Yaptığınız iki şey var: Birincisi mahkemede gizlilik
kararı çıkarttınız, ikincisi yayın yasağı
getirdiniz. Niye bunları yaptınız? Çünkü bir panik havası
içerisindesiniz; çünkü iki ayrı olayda suç işlenmiş;
ağır suç işlenmiş iki olayla, iki faili meçhul olayla
karşı karşıyasınız; bununla yüzleşmekten
korkuyorsunuz.
Şimdi, olay
böyleyken, dün bu yargısız infazdan sağ kurtulan Erhan
Şenyuva adlı sanık yakalandı. Bunun üzerinden hâlâ
yanlış bilgiler vermeye devam ediyor, üstelik ülkenin
Başbakanı ve İçişleri Bakanı. Kabul edilecek bir
şey değil. Bakın, ne diyor Sayın Başbakan: Emniyet
Müdürümüze ve güvenlik görevlilerimize saldıranlardan, aranan
şahıs bugün yakalandı. Yanlış bilgi. Şimdi ben
yalan demek istemiyorum ama bakın, burada kriminal laboratuvar o araçta
bulunanların emniyet müdürüne suikast yapanlarla hiçbir ilgisi
olmadığını bundan bir ay önce rapora dökmüş.
Yine
İçişleri Bakanı dün itibarıyla diyor ki: Bingöl Emniyet
Müdürüne yönelik saldırıyla ilgili aranan üçüncü şahıs da
yakalanmıştır. Bu gelişmeler hiçbir olayın faili
meçhul kalmayacağını, bu konuda Hükûmetimizin hassasiyetini
göstermektedir. Bu kadar yanlış bilgi, yanıltıcı
bilgi verilir mi? Bu bahsetmiş olduğunuz yakalanan şahıs,
yargısız infaz yapmış olduğunuz, o talimatı
vermiş olduğunuz araçtan tesadüfen sağ kurtulmuş olan
şahıstır. Zaten iki olayın birbiriyle alakası
olmadığını da önümüze gelen bilgiler, belgeler, veriler
açık bir şekilde ortaya koyuyor. Dolayısıyla burada iki
karanlık olayın faili belli olmayan vahim tablosuyla karşı
karşıyayız. Bu olayın AK PARTİ tarafından,
Hükûmet yetkilileri tarafından üzeri örtülmeye ve birbiriyle
bağlantılandırılmaya çalışılıyor ve bu
yapılacak olan üzerini örtme operasyonuyla da bir yönüyle bu infaz
olayları meşrulaştırılmaya
çalışılıyor.
Açık çağrımızdır buradan:
Eğer sakındığınız,
kaçındığınız, korktuğunuz bir şey yoksa
gelin, bu önergemize onay verin, hep beraber bir komisyon kuralım.
Bingölde bu iki suikast ve yargısız infaz olayını kimler
yapmış açığa çıkaralım ve buraya da getirip
Meclisin bilgisine sunalım diyorum.
Çözüm süreci açısından da, ülkemizin demokratik
geleceği açısından da Bingöl olayları âdeta bir biyopsi
işlevi görecek ve büyük resmi, büyük fotoğrafı önümüze getirecek
diyorum.
Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisi aleyhinde
söz isteyen Oğuz Kağan Köksal, Kırıkkale Milletvekili.
Buyurun Sayın Köksal. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale)
Sayın Başkanım, çok değerli milletvekillerimiz; HDPnin 9
Ekim 2014 tarihinde Bingöl İl Emniyet Müdürü ve ekibine yönelik olarak
gerçekleştirilen silahlı saldırı ve sonrası için
Anayasanın 98inci, İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri
gereği Meclis araştırması açılması için
verdiği önergenin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli Başkanım, değerli
milletvekilleri; bu konuya girmeden önce, -çok kısa olmasına rağmen-
isterseniz, hafızalarınızı tazelemek adına, 6-7 Ekime
şöyle bir dönmek istiyoruz. 6-7 Ekimde ne oldu? 6-7 Ekimde HDP
tarafından yapılan çağrıyla Ayn El Arap veya diğer
adıyla Kobani dediğimiz yerdeki olaylar bahane edilerek halkı
sokağa döktüler ve halkın sokağa dökülmesiyle pek çok ilimizde
-ki 35 civarında ilimizde- kamu binaları, devlet daireleri ve buna
benzer özel şeyler tamamen yağmalandı, yıkıldı, 2
binin üzerinde bina hasar gördü, pek çok millî servet heba oldu. Hepsinden öte
de 42 vatandaşımız hayatını kaybetti. O hâlde
olayı buradan başlayarak değerlendirmek lazım ve hani
çözüm sürecini engellemek gibi bir ifade de az önce konuşan
arkadaşımız söyledi. Aslına bakarsanız acaba çözüm
sürecini engellemek o mu yoksa çözüm sürecini çıkmaza sokmak,
vatandaşı sokağa çağırarak Vandalizmi, sokaktaki
yakıp yıkmayı teşvik etmek mi? Bunu kamuoyunun dikkatlerine
sunmak istiyorum. Esasen bunun üzerinde konuşmak için de önce 6-7 Ekim
olaylarını gerçekleştirenlerin ve bu kadar büyük zarar
verenlerin kamuoyundan özür dilemesi gerektiğini ben burada bir kere daha
huzurlarınızda ifade ediyorum. Çünkü dostluk, kardeşlik ve AK
PARTİnin kurulduğu günden bugüne kadar
uğraştığı en önemli mefhumlardan birisi hiçbir
şey gözetmeden dostluk ve kardeşlik noktasında bir araya
getirmektir. İşte, bu tür olaylar bunu zedeleme
çalışması içerisinde ama şunu ifade edeyim, ne yaparlarsa
yapsınlar, çözüm sürecini zedeleyemeyecekler. Çünkü çözüm süreci ülkemizin
bir bölümünde yaşayan insanlar için değil, çözüm süreci ülkemizin her
tarafından yaşayan 75 milyonu insanı kapsayan, 75 milyon
insanın birbirine dostluğu, birbirine sevgisini,
saygısını ve geleceğe umutla bakmasını ortaya
koyan bir projedir. AK PARTİ olarak kim engellemeye
çalışırsa çalışsın bu projeyi
gerçekleştireceğiz ve milleti birbiriyle
kucaklaştıracağız, bunu burada bir kere daha ifade ederek
sözlerime devam etmek istiyorum.
Değerli
Başkanım ve sayın milletvekilleri; Kobani olayları dedik.
Kobani olaylarını bahane ederek bir sürü sıkıntı
yaptılar ve Kobani olaylarında âdeta ülkemizi suçladılar; Sahip
çıkılmıyor., Oranın halkına Türkiye bakmıyor.
gibi ifadeler
Ama geri dönüp şunu söylemediler: 200 bin insana biz
kucağımızı açtık ve gerekli her türlü iaşesini,
ibatesini sağlıyoruz. Bu çok önemli bir olaydır ve 200 bin insan
gelirken seçmedik; şu gelsin, bu gelsin, demedik; oradan kaçan insanlara
biz kucağımızı açtık. Öbür taraftan
baktığınızda, aşağı yukarı 1 milyon 700
bin civarında Suriyeli ülkemizde barınmaktadır. Yani biz Türkiye
Cumhuriyeti devleti olarak bu tür insanları, menşei ne olursa olsun
buna dikkat etmeden, özellikle insan olduğu için destekliyoruz ve
yardım ediyoruz. Onun için de şunu bir kere daha ifade edeyim:
Söylenenlerin tam aksine, biz her türlü desteği sağladık, bunu
ifade etmek istiyorum ve bunun için de özellikle, yapılan o olayları
burada bir kere daha kınamak istiyorum.
Hatta
dikkatinizden
Hafızayı beşer nisyan ile maluldür -ama daha malul
olacak zaman da geçmedi- tekrar bir rakamları vermek istiyorum aslında.
35 ildeki eylemlerde 42 kişi hayatını kaybetmiş, ki
bunların içerisinde az önce biraz sonra oraya da geleceğim-
söylenen, önerge verilen 1 emniyet müdür yardımcımız ve 1
başkomiserimiz var. Ayrıca, 139 güvenlik görevlimiz
yaralanmış, vatandaşlarımızdan pek çok yaralanan var;
800ün üzerinde resmî bina tahrip olmuş, 200ün üzerinde okul
yıkılmış, emniyet binası, Kızılay kan
merkezi ve özel binalar; 177 resmî araç kullanılamaz hâle gelmiş ve
işte bin küsur kişi gözaltına alınmış, 58i
tutuklanmış. Yani ülkeyi birtakım karanlık güçler az önce
söylendi- savaş hâline çevirmişler, yangın hâline
çevirmişler ve bunu söylediğimiz zaman Burada suçlu kimdir, niye
böyle oldu? dediğimiz zaman, elbette ki vatandaşı sokağa
çağıranlar bu işin bir numaralı müsebbibidirler. Önce
oturup onu düşünmeleri lazım ve önce oturup, ellerini
başlarına alıp Biz ne yaptık? diye onu söylemeleri
lazım. Onu ben burada bir kere daha ifade etmek istiyorum.
Değerli Başkanım, değerli
milletvekillerimiz; tabii, bu olaylar olduktan sonra oradaki güvenlik
güçlerimiz, çeşitli yerdeki güvenlik güçlerimiz her zaman olduğu gibi
bütün meydana dağılıp, alana dağılıp oradaki
insanlarımızla hemhâl olup onların sorunlarına,
onların acılarına ortak olmak, onların
sıkıntılarını gidermek adına herkes alana
dağılmıştı. İşte, Bingölde de olan olay bu.
Bingöl Emniyet Müdürümüz yanına yardımcılarını
alıyor, birkaç da polis memuru yanlarında, hep birlikte, evleri
yanan, dükkânları tahrip olan veya dükkânları tahrip ettirilen,
özellikle nokta göstererek tahrip ettirilen
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Tek bir tahrip
edilmiş dükkân yok orada.
OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Devamla)
bunları
yapan PKK militanları ve PKK sempatizanlarının
yaptığı tahribattan dolayı vatandaşa geçmiş olsun
demek, onu ziyaret ederek ona güç vermek adına oraya çıkan Emniyet
Müdürümüz ve ekibine arkadan uzun namlulu silahlarla kahpece ateş
edilmiş, Emniyet Müdür Muavinimiz şehit, bir Başkomiserimiz
şehit, Emniyet Müdürümüz de ağır yaralanmıştır
bir polis memuruyla birlikte. Şimdi, olaya buradan bakmamız
lazım. Görevini yapmak için hiçbir fedakârlıktan kaçınmadan
koşa koşa oraya giden bir Emniyet Müdürü ve ekibi, arkadan uzun
namlulu silahlarla haince kurşunlanmıştır, haince
kurşunlanmıştır ve Allahtan burada tekrar rahmet
diliyorum.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Rapor ne diyor? Rapora
cevap verin, rapora.
OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Devamla) Allahtan, Emniyet
Müdürümüz her geçen gün biraz daha iyileşiyor, daha şifa buluyor,
bunu burada ifade etmek istiyorum. Tabii ki diğer olaylarda olduğu
gibi yani 35 ilde yapılan olaylarda olduğu gibi,
savcılarımız, cumhuriyet savcılarımız, emniyet
güçlerimiz olaya müdahil olarak failleri ve soruşturmaları
araştırıyor. Ama, baktığınız zaman kendi
aralarındaki yapılan bir telsiz görüşmesinde PKK arasında
diyor ki: Emniyet Müdürünün vurulmasını aslında üstlenmeyin,
biz yaptık ama üstlenmeyin. Şimdi, gelin, burada da karanlık
güçler filan diye başka yerlere yapılıyor. Karanlık güç
karanlık değil, açık güç veya güç değil, açık
düşman. PKK tarafından bunlar işlenmiştir ve inşallah
güvenlik güçlerimiz de yeri geldiği zaman gereğini yapacaktır.
Ha, Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletidir ve hukuk devletine de en
çok uyan veya uymak isteyen yaptığı çalışmalarla
artık demokratik hukuk devleti olduğunu ve amacının o
olduğunu her şekilde ispat etmiş AK PARTİ, işte çözüm
sürecinden başlayarak pek çok demokratik değişiklikleri yapmak
suretiyle bu soruşturmaları daha
kolaylaştırmıştır. Şu anda cumhuriyet savcımız
olayı soruşturmaktadır ve bazı failler de
yakalanmıştır, ben o noktayı burada söyleyemiyorum
mahkemede yayın yasağı getirildiği için ama şu
kadarını söyleyeyim faillerden birisi daha
yakalanmıştır, ifadesi alınmaktadır.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Hiç alakası yok; yalan yanlış bilgi
veriyorsunuz, hiç alakası yok!
OĞUZ
KAĞAN KÖKSAL (Devamla) - Alakası olup olmadığına
mahkeme karar verecek, yani ne siz karar verebilirsiniz ne biz karar
verebiliriz.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Ya, emniyet müdürüsünüz, kriminal raporlar var. Ayıp
yani!
OĞUZ
KAĞAN KÖKSAL (Devamla) - Benim söylediğim, faillerden biri
yakalanmış ve adalete intikal ettirilmiştir. Artık onu
savcılık, mahkeme, gerekli soruşturmasını yapacak,
ondan sonra olay ne ise detaylı bir şekilde ortaya çıkacak. Ama
şunu ifade ediyorum, üstü örtülme, altı örtülme diye bir şey
yok. Eğer üstü örtülmeye çalışılıyorsa kamuoyundan,
aslında, şehit olan Emniyet Müdür Yardımcımızın ve
Başkomiserimizin şehit meselesini kamuoyu da eğer böyle
düşünüyorsa, ben iyi niyetle düşünüyorum, kamuoyundan mahcubiyet
duyularak özür dilemek yerine bu şekilde karanlık güçlere ithaf etmek
suretiyle o olayı kapatmaya çalışan bu önergeyi verenlerdir diye
düşünüyorum. Ama şunu bilin ki, Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk
devletidir ve asla ve asla hukuksuzluğa müsaade etmez ve tabii ki kamu
düzeni de her şeyin başında gelen bir olaydır. Ama kamu
düzeninin
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
OĞUZ
KAĞAN KÖKSAL (Devamla) -
içerisinde de çözüm sürecini biz AK PARTİ
olarak sonuna kadar takip edeceğiz ve takip etmekte de
kararlıyız, bunu kimse engelleyemez, engelleyecek olanlar da tarih
karşısında sorumludur. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bu duygu ve
düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Baluken.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Müsaadenizle, grubumuza sokak çağrısı
yapmakla 40 kişinin ölümüne sebep oldu diye bir sataşması oldu.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Baluken.
Sataşma
nedeniyle iki dakika söz veriyorum.
AHMET YENİ
(Samsun) Ölenlerden sorumlu değil misiniz?
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Siz sorumlusunuz!
AHMET YENİ
(Samsun) Ölenlerden sorumlu değil misiniz?
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sorumlusunuz siz!
AHMET YENİ
(Samsun) Sokağa milleti çağırıyorsunuz.
BAŞKAN Sayın Yeni, lütfen
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in, Kırıkkale Milletvekili
Oğuz Kağan Köksalın HDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Varsa bir şeyiniz
gelir burada konuşursunuz. Hep yaptığınız şeyi
yapmayın.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şimdi tabii neye cevap vereceğimi doğrusu bilmiyorum. Ben burada
12 Ekim tarihli bir kriminal inceleme, balistik inceleme raporu sundum. Emniyet
müdürlüğü yapmış bir hatip burada bu raporla ilgili tek bir
cümle kullanmadı. Hâlâ iki olay arasında failleri
yakalamışız bağlantısı kurmaya
çalışıyor.
Bakın, Diyarbakır Kriminal Polis
Laboratuvarı Müdürlüğü
Fotokopisini çektirip size gönderelim. Siz,
yıllarca emniyet müdürlüğü yaptınız, bu kurumların
verdiği raporlara güvenmiyor musunuz? Size gelen yalan yanlış
bilgilere güveniyorsanız, bu kurumların vermiş olduğu
raporlara güvenmiyorsanız size söyleyecek hiçbir sözümüz yok.
Bakın, diğer taraftan, bu Kobani
protestolarıyla ilgili de araştırma önergesi verdik. Gelin,
buradan çıkarak tamamını inceleyelim diyoruz. Biz diyoruz ki bu
Kobani protestolarında da yakıp yıkma, öldürme, şiddet,
bütün bu olayları planlayanlar da işte bu Bingölde iki vahim
olayı planlayanlardır. Bu kadar açık ve net konuşuyoruz,
kendimize bu kadar güveniyoruz.
Bir kere, bu Kobani protestolarında halk HDPnin
çağrısıyla sokağa çıkmamıştır. Zaten
sokağa çıkan bir halk vardı, HDP de
çağrısını yapmıştır ama hiçbir zaman
yakıp yıkma, şiddet çağrısı
yapmamıştır. Dolayısıyla, sokağa çıkma da
HDPnin çağrısından önce olan bir durumdur ama sokaktan
çekilmesi HDPnin sağduyu çağrılarıyla, ülkenin nereye
doğru gideceğini belirten vurgularıyla olmuştur.
Bakın, bu olaylarda niye ölümler oldu? Ona bir
bakın, ölümlerin sebebine, kronolojisine bir bakın. İlk ölüm 7
Ekimde Vartoda polis kurşunuyla Hakan Baksur adlı 24 yaşındaki
gencin yaşamını yitirmesidir. Yine 7 Ekimde, Vanda Hamdi Caner
korucuların açtığı ateşte Kurtalanda
yaşamını yitiren 3 kişiyle birlikte ölüm olayları
başlamıştır. Bu ölümlerin, ölüm olaylarının
nereden başlandığını, nasıl tetiklendiğini
gelin araştıralım diyoruz. Bundan daha açık bir
çağrı var mı? Yaşamını yitirenlerden 30u zaten
sizin suçlamış olduğunuz, bizim kitlemizden olan
insanlardır. Bu planlamanın bilinçli bir şekilde devreye
girmediğini görmemek için ben iyi niyet aramam. Eğer, samimiyseniz,
gelin, onay verin, hep beraber hem Bingöl olaylarını hem Kobani
olaylarını araştıralım diyorum.
Çok
teşekkürler.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
OĞUZ
KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) Sayın Başkanım
BAŞKAN
Buyurun.
OĞUZ
KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) Ben bir hususu düzeltmek için söz
aldım: Ben emniyet müdürlüğü yapmadım, yıllarca Valilik ve
Emniyet Genel Müdürlüğü yaptım. Onu düzeltmek için söz aldım.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.-
HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken
tarafından, 9/10/2014 tarihinde Bingöl İl Emniyet Müdürü ve ekibine
yönelik gerçekleştirilen silahlı saldırı ve iki saat
sonrasında Genç ilçesinin girişinde bir aracın taranması
olaylarının araştırılması amacıyla
17/10/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 5 Kasım 2014
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı günkü birleşimde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
Halkların Demokratik Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Ali
Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın
Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye'de birtakım olaylar oluyor. Her olay sonucunda olaylardan sorumlu
olan siyasi iktidar, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı kendi
sorumluluğunu bir tarafa bırakarak sürekli başkalarını
suçlayarak, muhalefeti suçlayarak ülkeyi idare etmeye çalışıyor.
Şimdi, Adalet
ve Kalkınma Partisi adına konuşan ve benim de kendisine
saygı duyduğum eski Emniyet Genel Müdürümüz konuşmasında o
kadar çelişkilerle doluydu ki Efendim, Türkiye'de olayların üstünü
örtmeyin. diyor. Yani, ben örtmeyecekmişim olayların üstünü,
muhalefet partisi milletvekili olarak ben örtmeyeceğim ya da HDP
örtmeyecek. Ya, beyefendi, Türkiye'yi Adalet ve Kalkınma Partisi
yönetiyor. Eğer, olayların üstü örtülmeyecekse siz örtmeyeceksiniz.
Ya, siz bunu kime söylüyorsunuz? Efendim, özür dileyecekmiş. Yani,
yapanların özür dilemesiyle bu iş bitiyor mu? Eğer, özür
dilemekle ya da vicdanlarla ülke yönetilmiş olsaydı kurallar
olmazdı, yasalar olmazdı. Yani, siz ne söylediğinizin
farkında mısınız Sayın eski Emniyet Genel Müdürümüz?
Terörle mücadeleye
karşı kimse bizi engelleyemez. diyor. Ya, kim sizi engellemeye
çalışıyor ki? Terörle mücadele etmeye sizi engelleyen bugünkü
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu.
Siz bir senedir geçmişte yaşanan olayların farkında
değilsiniz herhâlde. Eğer, Türkiye bugün kendi hukukuna sahip
çıkamaz hâle gelmişse, hukuk sokaklarda ayaklar altına
alınmışsa, eğilip bükülmüşse, Türkiye devleti kendi
sokaklarına sahip çıkamaz hâle gelmişse bundan ülkeyi yöneten
iktidar sorumludur.
Şimdi, yani
biz burada Gerçekten teröre karşı çıkalım. derken polisin
masum insanları katletmesine onay mı vermemizi bekliyorsunuz?
Eğer Türkiye sizin de söylediğiniz gibi gerçekten bir hukuk devletiyse
o zaman hukuk devletinde teröre karşı, terörizme karşı
nasıl mücadele edildiğini siz bir polis gözüyle
değerlendiremezsiniz; bir hukuk devletinin parlamenteri olarak
değerlendirmek zorundasınız. Suç işleyenlerin
cezasını polis vermez. Eğer Bingöl Emniyet Müdürlüğünde bir
katliam yaşandıysa bu katliamı yapanların
cezasını dahi Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı polisler
veremez. Güvenlik güçlerinin görevleri onları sağ salim
yakalayıp adalete teslim etmektir, yargıya teslim etmektir ve
cezasını da yargılama sonucunda bağımsız
mahkemeler vermek durumundadır.
Terörle mücadele
hukuk içerisinde yapılmalıdır, hukuka bağlı
kalınarak yapılmalıdır. Demokratik hukuk devletinde
terörizme karşı mücadele ederken devletin bir eli
bağlıdır. Şimdi, efendim, teröristin insan haklarından
faydalanma hakkı var mıdır? Tabii ki vardır. Yani suç
işleyen adamın da insan haklarından faydalanma hakkı
vardır. Siz bunu bir polis olarak söyleyemezsiniz ama ben bir hukukçu
olarak söylerim. Zaten bu ülkeye ne geldiyse polis devleti olmaktan
gelmiştir, asker devleti olmaktan gelmiştir. Ülkeyi polis devleti
hâline getirdiniz, hukuk devleti olsaydı Türkiye'nin geçmişinde bu
kadar karanlıklar olmazdı, faili meçhuller olmazdı,
işkenceler yapıldı emniyet köşelerinde. Bu ülkede
işkence yapan emniyet müdürleri taltif edildi,
onurlandırıldı, askerler onurlandırıldı, terfi
ettirildi. Gözaltına alınan insanlar gözaltında
buharlaştı gitti, kayboldular. 1995ten beri İstanbul
Galatasarayda toplanan Cumartesi Anneleri neyin feryadını
yapıyor Sayın Genel Müdür? Neyin feryadını yapıyor
onlar? Onlar, sizin başında bulunduğunuz o polis
teşkilatında gözaltında kaybolan yavrularını
arıyorlar. Onların mezarlarını dahi bulamadılar.
Demokratik hukuk devletinde gözaltına alınan bir insan kaybolur mu?
İşkencede insanlar öldürülür mü? Şimdi bir yandan
demokratikleşme iddiası, bir yandan da hâlâ polis kafasıyla
olayları değerlendirme.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Kim öldürüldü işkenceyle Ali Rıza Ağabey?
Nereden aldın bu bilgiyi?
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) Şimdi, Yılmaz Tunç, burada senin söylediklerin
var. Bu ülkede, on kez bu Parlamentoda faili meçhullerin
araştırılması, sorumluların açığa
çıkarılması için önerge verdik, on kez grup önergesi olarak
getirdik. Her seferinde bunun araştırılması
gerektiğini söylediniz. Kimisinde Zaman müsait değil. dediniz,
kimisinde dediniz ki: Canım şimdi haziran da geldi, tatilden sonra
hep beraber getirelim. Cumartesi Anneleri için Meclis araştırma
önergesi verdik. O zamanki Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan,
Cumartesi Annelerine, Berfu Anaya söyledi; Evet, biz de bu konunun
araştırılmasını istiyoruz muhalefet de destek
verirse. dedi. Ertesi gün Meclis araştırması önergesi verdim
ama sizin oylarınızla reddedildi.
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Bravo!
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) Burada kimlerin ne dediği, AKPlilerin ne dediği
tutanaklarda var. Yani sözler uçup gider ama söylenilen, tutanak altına
alınan yazılar yalan söylemez, Meclis tutanakları yalan
söylemez. Bugünün Cumhurbaşkanı Sayın Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan, 3 Eylül 2010 günü Diyarbakırda yaptığı bir
konuşmada faili meçhullerden bahsetti ve bunların
araştırılması gerektiğini söyledi ama burada sizler
önergelere ret oyu verdiniz. Siz, yasama organının üyesisiniz. Siz,
Hükûmetin üyesi değilsiniz. Demokratik hukuk devletinde sizler, Hükûmetin
yaptığı her icraata hep doğru demek durumunda
değilsiniz.
Ben inanıyorum
ki, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinden çoğu
arkadaşımız benim söylediklerime tıpatıp destek
veriyorlar. Ama sadece iktidardaki partinin mensubiyetini
taşımış olmak, iktidarın yapması gereken
olayları yapmadığı zaman onları savunmak demek
değildir değerli arkadaşlarım.
Şimdi,
Bingöldeki olay
İktidardasınız, emniyet teşkilatı
elinizde. Araştırın, bulun. Ama gerçekten orada polislerin
öldürdüğü kişiler, son zamanda ortaya çıkan bulgularda
belirtildiği gibi, o katliamda yer alan kişiler değilse bunun
sorumlusu kim olacak sayın milletvekillim, kim olacak bunun sorumlusu?
Şimdi, dün,
çıkan olayda o öldürülen insanların olay yerinde
olmadığı konusunda telefonlardaki yapılan incelemelerde
belgeler ortaya çıkıyor. Ve yine, dün yapılan incelemelerde o
çıkan mermilerin o öldürülen insanların tabancalarından
çıkmadığı açıkça belli edilmiş. E şimdi,
gerçekten o insanlar masumsa onları katletmek günah değil mi?
Siz, bakın, o
demokratikleşme iddialarını bir kenara
bıraktınız. Siz artık yolunuzu, rotayı çevirdiniz. Siz
hukuk devletinden saptınız. Siz doğrudan polis devletine
gidiyorsunuz. Polis devletini bu ülkede inşa etmeye
çalışıyorsunuz.
Ve olaydan sonra
hemen Başbakan dedi ki: Cezaları verildi. Ya böyle bir
anlayış olabilir mi? Böyle bir anlayış olabilir mi? Hangi
demokratik hukuk devletinin milletvekili, başbakanı, suç
işlediği iddiasıyla polisin yakalamakla görevli olduğu
insanları katlettikten sonra Cezasını çekti. diyebilir?
Belki bu hoş
gelebilir bir topluma. Ama siz bir yandan barış süreci diyorsunuz,
barış sürecinde, bizim Cumhuriyet Halk Partisini
barışı engellemekle suçluyorsunuz, ama öbür yandan
barış süreciyle, gerçek barış isteğiyle hiç uyum içerisinde
olmayan dil kullanıyorsunuz.
İktidarın
dili barış dili değildir arkadaşlar, iktidar şiddet
dilini kullanmaktadır. Ben, bir hukuk devletinin geçmişinde faili
meçhul bırakılan cinayetler olmaması gerektiğini
düşünüyorum. Biz, faili meçhul cinayetlerle dolu bir Türkiyede
yaşadık. Torunlarımızın, çocuklarımızın
artık geçmişi aydınlanmış, karanlık bir tek
noktası bırakılmamış demokratik bir hukuk devletinde
yaşaması gerektiğini düşünüyorum. Parlamenterler olarak
hepimizin görevinin bu olduğuna inanıyorum. Adalet ve Kalkınma
Partisindeki milletvekili arkadaşlarımın da böyle
düşündüğüne inanıyorum ve onlardan da bu siyasi iktidarın
polis devletinden hızla uzaklaştırılması
gerektiği konusunda mücadele etmeleri gerektiğini düşünüyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP, MHP ve HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Halkların
Demokratik Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Hilmi Bilgin, Sivas Milletvekili.
Buyurun Sayın
Bilgin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HİLMİ
BİLGİN (Sivas) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi tarafından verilen grup
önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, benden
önce konuşan çok değerli Kırıkkale Milletvekilimiz konunun
detaylarıyla ilgili sizlere teknik olarak bilgi verdi. Ben sizlere sadece
kısa olarak birkaç husustan bahsedeceğim.
Öncelikle, 9 Ekim
2014 tarihinde ve ondan önceki 6-7 Ekimde meydana gelen olaylarla ilgili
olarak, gerek adli gerekse idari soruşturmalar
başlatılmış olup titizlikle devam ettirilecektir. Aziz
milletimiz şundan emin olsun ki AK PARTİ hükûmetleri döneminde hiçbir
karanlık olay olmamıştır ve hiçbir olay karanlık
dehlizlerde kaybolmamıştır. İnşallah, bu olay da,
idari ve adli mercilerin başlatmış olduğu
soruşturmalar neticesinde tüm gerçekliğiyle ortaya
çıkacaktır.
AK PARTİ
iktidarları 3 Kasım 2002 tarihi itibarıyla iktidara geldiği
günden bugüne kadar terörle mücadeleyi önemsemiş bir hükûmettir. Terörle
mücadele noktasında, başta Sayın Cumhurbaşkanımız
Recep Tayyip Erdoğan ve bugünkü Başbakanımız Ahmet
Davutoğlunun başlarında olduğu hükûmetler terörle
mücadeleyi yaparken Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğu esasına
riayetle hukukun içerisinde terörle gerekli mücadeleyi
yapmışlardır ve yapmaya devam edeceklerdir.
Hükûmetlerimiz
döneminde başlatılan çözüm süreci de
Özgürlük ve güvenlik dengesi
üzerinde, çözüm sürecinin kamu düzeninin bir alternatifi
olmadığı anlayışıyla birlikte hem çözüm sürecini
yürüteceğiz hem de terörle mücadeleyi hukuk devleti içerisinde kalarak
devam ettireceğiz. Bu noktada milletimizin bize verdiği destekle,
inşallah, ülkenin, 77 milyonun kardeşliğini
sağlayacağız.
Meclis gündemimizi
biliyorsunuz, yoğun, devam ediyor. Dün yarım kalan bir kanunumuz
vardı, bugün bu kanunu çıkarmamız gerekiyor çünkü başta
üniversite personelimiz, akademik personel olmak üzere, milletimizin
beklediği kanunlar var.
Bu noktada,
araştırma önergesine konu önergenin hakkında adli ve idari
soruşturmanın başlatıldığını ve bu
soruşturma neticesinde gerçeğin ortaya çıkacağına
inanıyoruz. Bu vesileyle grup önerisinin aleyhinde olduğumuzu
belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Halkların
Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
2.-
MHP Grubunun, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır tarafından, son
yıllarda ardı ardına meydana gelen ölümlü maden ocağı
kazalarının araştırılması ve alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 31/10/2014 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 5 Kasım 2014
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı günkü birleşimde yapılmasına
ilişkin önerisi
05/11/2014
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 5 Kasım 2014 Çarşamba günü (bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince
Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Yusuf
Halaçoğlu
Kayseri
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
31 Ekim 2014 tarih,
2014/1012 sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş
olduğumuz, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır'ın son
yıllarda ardı ardına meydana gelen ölümlü maden ocağı
kazalarının araştırılması ve alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla verilen Meclis
araştırma önergesinin 5 Kasım 2014 Çarşamba günü (bugün)
Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşimde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Mehmet Şandır,
Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın
Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Dün de
konuştuk, bugün de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak tekrar
dikkatinize, huzurunuza getirmeyi gerekli gördüğümüz bu, özellikle
Ermenekte yaşanan son maden kazası, kömür madenindeki kazayla ilgili
görüşlerimizi, önerilerimizi ifade etmek üzere söz aldım.
Bir komisyon
kurulmasını talep ediyoruz İç Tüzük gereği. Bir
komisyonumuz var, Soma Komisyonu olarak adlandırılan bir komisyon
var. Yaklaşık bu ayın sonunda da raporunu vereceğini ifade
etti Sayın Başkan dün. Ama bu konunun yeterince ciddiyetle ele
alındığını, gereken hassasiyetin gösterildiğini
söyleyebilmenin mümkün olmadığını düşünüyorum. Şu
Genel Kurulumuzun, televizyonlarda görünen şu manzaranın ifadesi
budur.
Değerli
milletvekilleri, Ermeneke gideniniz oldu mu hiç? Ermeneki bileniniz var
mı? Ermenek, dağların arasında kalmış, vilayet
merkezine 120-150 kilometre, güneyde denize, Alanyaya 140 kilometre, Anamura
110 kilometre, dağların arasında kalmış,
kaybolmuş bir ilçemiz. Güzel bir ilçemiz, ekmeğini o
dağların arasında topraktan kazanmaya çalışan,
tarımdan kazanmaya çalışan güzel insanların yaşadığı
bir ilçemiz. Onuruyla, şerefiyle kendi doğduğu toprakta, kendi
çocuklarının karnını doyurmaya çalışan güzel
insanların yaşadığı bir memleket. Dün, burada bir
arkadaşımızın ifadesinden aldım, Emiş Bahar
anamız diyor ki: Önce ekmeğimizi çaldılar, emeğimizi
çaldılar, sonra da canımızı aldılar. Aynen doğru
bir hadise bu. Bu insanlar ormanlarda çalışıyordu. Bu insanlar
karışla ölçülür, ormandan kazanılmış, çoğu da
erozyona tabi topraklarda küçük tarım yaparak geçimlerini temin eden
insanlar.
Ermenekte çalışma
yaşına gelip de gurbete çıkmayan insan yok çünkü o toprak o
insanı besleyemiyor. O insanlar ya okuyup devlette memur olacak ya gurbete
çıkacak, çocuğunun rızkını kazanacak. İşte
böyle bir ortamda hiçbir hazırlık yapılmadan, hiçbir eğitim
verilmeden, hiçbir koruma tedbiri alınmadan, insanımızın
önüne konulan bir mayın tarlası gibi, bir tuzak gibi, bir ölüm
tuzağı gibi madencilik o insanlarımızın maalesef
kaderi oldu.
Biliyor musunuz,
oralarda şimdi kış serttir, muhtemel eksi derecelerdedir hava
ama buna rağmen, o maden ocağının
yığıntıları arasında, 18 kişinin
yakınları, çocukları, anaları, eşleri o
soğuğun altında aşağıdan bir ses duymaya bir
umudun peşinde tiril tiril titriyorlar ama ne yazık, heyhat, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin konuya ilgisi işte bu kadar. Esas
handikabımız bu.
Değerli
milletvekilleri, bir kader değil. Soma kazasının oluşundan
bugüne beş buçuk ay geçti. Zannediyorum 13 Mayıstı, beş
buçuk ay geçti 28 Ekime kadar. O zaman da nutuklar attık, konuşmalar
yaptık. Devletimizi yönetenler, Hükûmet görevlileri birçok şeyler
söylediler. Ne oldu netice? Somadan bu yana 1-2, 1-2 50ye yakın
madencimiz, madende çalışan insanımız hayatını
kaybetti. Hangi tedbir, kimi kandırıyoruz?
Değerli
milletvekilleri, devletin görevi önce insanının can güvenliğini
sağlamaktır. Eğer can güvenliğini sağlayamıyorsa
devlet, devlet olduğunu iddia etmek gibi bir hakkı yoktur.
Şimdi, buna
kader deyip geçemezsiniz. Sayın Başbakanın o talihsiz
beyanını okumak istemiyorum yani Bu bir kaderdir, bu işin
mahiyetinde vardır. Öyle değil. Yani 10 ayda 1.600 tane iş
kazasında hayat kaybedilmiş Türkiyede. Hani Avrupa Birliği
üyesi olacağız, kalkındık, büyüdük, geliştik
Almanyada 3 kişi ölmüş. Rakamlar muhtelif olmakla beraber Türkiye
iş kazası noktasında Avrupanın 1inci, dünyanın da
3üncü sırasında yer alarak, Türkiyeye yakışmaz, Türk
milletine yakışmaz bir utanç tablosuyla karşı
karşıyayız.
Ne yapıyoruz?
Saysak, şurada sayımız 30u geçmez. Bu mudur bu meseleye
verdiğimiz önem. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, o madenin, o suyun
altında on günden bu yana yatan
Allaha niyaz ediyorum, inşallah
sağ salim çıkarlar. Ama o madenin kapısında bekleyip
soğukta tir tir titreyen o Emiş anaların, o
kadınların, o çocukların, o yaşlı insanların
çığlığını buraya taşıyorum. Bu kafayla
çözemezsiniz bunu; bu yaklaşımla çözemeyiz bu meseleyi.
Değerli
arkadaşlar, gelin Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, özellikle son
dönemlerde insan hayatının bu kadar ucuzlamasını, her
vesileyle
Trafik kazası oluyor, 20 kişi birden ölüyor. Ya, bu,
Afrikada bile görülmüyor arkadaşlar artık. İstanbulun
göbeğinde iş kazası oluyor, 10 kişi ölüyor. Bir
şantiyede çadırlar yanıyor, 10 kişi ölüyor. İnsan
hayatının bu kadar ucuzladığı bir dönemi,
inanınız ki hatırlamıyorum.
Bana göre, biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu meseleyi yani işçi
sağlığını bir millî mesele olarak ele
alınması; insan sağlığının, can
güvenliğinin bir millî mesele olarak ele alınması ve ne yapılması
gerekiyorsa bir ortak akıl üreterek, gereken kurumları kurarak. Gelin
bu Türkiye Büyük Millet Meclisinde sürekliliği olan bir komisyon
kuralım. Bu teklifi dile getiren arkadaşıma da teşekkür
ediyorum. Ama bu işe ciddiyetle yaklaşalım, böyle gör beni
havasıyla konuştuk, geçtik, nutuk attık, işte terörle
mücadelede olduğu gibi Kanları yerde kalmayacak. nutkuyla bu
işlerin engellenmediğini, önlenemediğini artık görelim.
Değerli
milletvekilleri, gerçekten bu mesele -Ermenekin, Güneyyurtun, işte
oradaki köylerin tamamından insan var burada- yalnız bu 18
kişinin değil, Ermenekin, o dağların, o Toros
Dağlarının vadilerinde, yamaçlarında yaşayan
insanların bir can meselesi. Gökçekent, Bozyaka, Üzümlü, Güneyyurt,
Aşağıçağlar, Yaylapazarı, Görmeli, Kazancı, bu
köyler ve beldelerde yaşayan ve geçimini, ekmeğini maalesef, her
aileden, hiç olmazsa bir kişinin -ki Ermenekte 1.500 kişi kadar
çalışan insanımız var- madenden sağlayan bu
insanların sorunlarına kalıcı, bir ortak akıl, bir
kurum oluşturarak, mevzuatı yenileyerek
Sayın
sendikacı karşımda oturuyor, Süleyman Bey, İş
Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, buna niye itiraz
etmediniz? Merkezinde insanın olmadığı bir mevzuat,
insanın sağlığını nasıl koruyacak?
İş güvenliği, iş yerinin güvenliği, patronun güvenliğini
sağlayan bir kanunla ölümleri nasıl engelleyeceğiz?
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Hep söyledik burada.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) Bu, bir çığlıktır; bu, Güneyyurt-Pamuklu
(Cenne) mevkisinde toprağın altında yatan 18 canın
çığlığıdır. İnşallah
duyarsınız, bu acıları görürsünüz ve bir daha bu
acılar yaşanmaz, bunun için gereken tedbiri alırsınız
diye bir çığlık olarak ifade ediyorum.
Dikkate alacağınızı ümit ediyor,
saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Sayın
Başkan, sataşmadan dolayı 69a göre söz istiyorum.
BAŞKAN Ne diye sataştı Sayın
Çelebi?
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Bana soru sordu:
Niye bir sendikacı olarak karşımda oturuyorsunuz? Bu yasalar
çıkarken niye bunlar düzeltilmedi, niye itiraz etmediniz? diye bana
sataştı, o nedenle söz istiyorum.
BAŞKAN Sizi mi kastetti?
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Evet, açıkça
efendim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Açıkça, isim söyleyerek.
BAŞKAN Anladım da, Sayın Çelebiyle biz
gayet güzel konuşuyoruz yani, niye müdahil oluyorsunuz?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) O yasa çıkarken Süleyman
Bey sendikacı değildi Başkanım.
BAŞKAN Buyurun Sayın Çelebi.
İki dakika söz veriyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.-
İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi'nin, Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Çok teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
Çok teşekkür ediyorum yani bana da bu fırsatı
verdiğiniz için. Özellikle, Grup Başkan Vekili Oktay Vural bu
işin çok canlı tanığı. Ben, bu kürsüden
konuşurken, bu yasalara itiraz ederken, dedim ki hatta Ben şimdi
burada konuşuyorken 1 kişi de belki ölüyor olabilir. Bu kürsüden
konuşuyordum, Oktay Vurala da o arada bir telefon gelmişti, Meclis
bahçesinde 1 kişi yaşamını yitirmişti.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Doğru, hepimiz
tanığıyız.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) Onun için yani bu
itirazlarımızı komisyonda çok yüksek sesle, komisyondan sonra burada
Ve dedik ki: Eğer bu yasa böyle çıkarsa, artık, Türkiyede
iş cinayetleri devam edecek. Vicdanı olan insanlar şimdi bir
kez daha bu konu tartışılırken, bu önerge de
verilmişken bir kez daha cüzdanlarını değil,
vicdanlarını düşünerek gerçekten bu katliamlara, bu iş
cinayetlerine son vermek istiyorlarsa vicdanlı davransınlar. Biz o
konuyu Anayasa Mahkemesine de götürdük. Şu anda Anayasa Mahkemesine de
çağrıda bulunuyorum. Yani, yıllarca orada bu süreç devam etmemeli
ve bu cinayetlerin son bulması için Anayasaya aykırı,
uluslararası sözleşmelere aykırı bu kanunun iptali
konusunda yaptığımız başvurunun da bir an önce
açığa çıkartılması açısından Anayasa Mahkemesi
de bir sorumluluk altında. Bu cinayetleri kimse böyle seyredemez.
Dolayısıyla,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bunu hem Anayasa Mahkemesine taşıdık
hem komisyonlarda hem de Mecliste ve her maddesinde defalarca, başka
başka maddeleri de gerekçe sayarak bu maddede direndik;
hatırlarsanız, gece üçlerde, dörtlerde bu yasa yürürlüğe girdi.
O saatlerde de Türkiyede cinayetler devam etti.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Vural,
Sayın Çelebinin konuşmasında isminiz geçti ama sataşma
yok, değil mi?
OKTAY VURAL
(İzmir) Hayır efendim, tespit var.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.-
MHP Grubunun, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır tarafından, son
yıllarda ardı ardına meydana gelen ölümlü maden ocağı
kazalarının araştırılması ve alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 31/10/2014 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 5 Kasım 2014
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı günkü birleşimde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN -
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Altan Tan,
Diyarbakır Milletvekili.
Buyurun Sayın
Tan. (HDP sıralarından alkışlar)
ALTAN TAN
(Diyarbakır) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu
Mecliste en fazla konuştuğumuz ama hiçbir zaman netice
alamadığımız mevzulardan biriyle alakalı olarak yine
huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum.
Daha beş buçuk
ay önce Somada çok büyük bir facia yaşandı, aylarca, memleket, bütün
televizyon ekranlarında bu olayları takip etti, gazetelerde yüzlerce
yorum, binlerce yazı çıktı ama döndük dolaştık yine
aynı yere geldik. Yine, Ermenekte bir kaza oldu ve kaç gündür yine bütün
Türkiye, televizyon ekranlarının başında, büyük bir
acıyı âdeta dizi film izlercesine takip ediyor ve hiç kimsenin de
elinden bir şey gelmiyor.
Değerli
arkadaşlar, ister İstanbuldaki bir inşaattaki iskeleden
düşen 10 işçinin vefat etmesi, hayatlarını kaybetmesi
olayı olsun ister Soma olayı olsun ister Ermenek olayı olsun, bütün
bunları üst üste koyduğumuz vakit bir netice çıkıyor
ortaya, bu çıkan netice de şu: Dünyanın her yerinde madenler
var, dünyanın her yerinde inşaatlar var, dünyanın her yerinde
işçiler var, dünyanın her yerinde de iş kazaları, maden
kazaları, inşaat kazaları var. Peki, anormal olan ne?
İşte, biraz önceki sayın konuşmacı da dile getirdi,
son on ay içinde Almanyada iş kazalarında ölen kişi
sayısı 3, Türkiye'de ölen kişi sayısı 1.600; anormal
olan o.
Afrikanın bütün ülkelerinde madenler var ve üstelik
bu madenleri acımasız emperyalistler çıkarıyorlar,
Afrikalıları köle gibi çalıştırıyorlar ama ne
hikmetse, iş kazaları listesinde Türkiye, Avrupada 1inci, dünyada
3üncü. Yani o Afrikadaki ülkelerin de çok çok gerisinde bir iş
güvenliği sistemimiz var, işte, esas tartışılması
gereken, değerli arkadaşlar, bu. Biz neden dünyadaki 220 ülke
içerisinde 3üncüyüz, neden Avrupada da 1inciyiz insan ölümlerinde? Yoksa,
iş kazası biraz evvel de söyledim- dünyanın her yerinde olur,
madenler, inşaatlar da dünyanın her yerinde var. Esas sorun,
Türkiye'de öyle bir sistem var ki, daha fazla kâr edebilmek için, daha fazla
sömürebilmek için, Afrikadaki emperyalistlerden bile daha fazla kazanabilmek
için iş güvenliğine dikkat etmeyen bir iş, sanayi, inşaat,
maden sistemimiz var; işte, esas sorun bu. Peki, bunu nasıl
çözebiliriz?
Değerli arkadaşlar, burada belki millet
utanıyor konuşmaya, açıkça bunları söyleyemiyor ama
dışarıdaki iş adamları çok pişkincesine şunu
söylüyorlar, diyorlar ki: Kardeşim, bu tedbirleri alırsak biz zaten
sermayeyi kediye yükleriz, para kazanma imkânımız da yok. Peki, bir soru
soruyorum: Bugün dünyada bu madenciliğin en önde gelen ülkelerinden birisi
Almanya, özellikle kömür madenlerinde; yani Almanya-Fransa
sınırına gidin, Ruhr Vadisi yüzlerce yıldır kömür
madenleriyle doludur. Peki, bu Almanya bu kadar tedbiri almasına
rağmen yine bizim kapitalist iş adamlarının ifadesiyle sermayeyi
kediye yükleyecek kadar tedbirler almasına rağmen nasıl bu kadar
kâr edebiliyor?
Değerli arkadaşlar, 56 İslam ülkesinin
ihracatı 900 milyar dolar. 56 İslam ülkesinin ihracatı 900
milyar dolar ve bu 900 milyar doların yüzde 70i, 75i de petrol geliri.
Yani ne demek? Doğru düzgün bir üretim, bir şey yok. Yerin
altından suyu, petrolü çıkarıyor, satıyor, buna da
ihracat diyor ve 56 tanesinin toplamı 900 milyar dolar. Tek
başına bu sermayeyi kediye yüklediğini iddia edeceğimiz
Almanyanın ihracatı 950 milyar dolar, tek başına. Bir
Almanya 56 İslam ülkesinden daha fazla ihracat yapıyor, yani demek ki
bütün tedbirlerini de doğru düzgün alıyor; sizlerin iddia
ettiğiniz gibi, kapitalist iş adamlarının iddia ettiği
gibi bu maliyetler yıkmıyor onu ve buna rağmen de dünyada
ihracat şampiyonu olarak bu işlerden para da kazanabiliyor.
Bir başka sorun, bir başka konu, tabii, ona hiç
girmek bile istemiyorum ama mecburum söylemeye çünkü vicdanı olmayan
insanlara bunları söylemenin bir faydası yok. Hiçbir kazanç, insan
hayatından daha değerli değil ama bunu kim dinler, kim kulak
verir, kim uygular? Muhatap yok, yani demek ki sorun, değerli
arkadaşlar, doğru düzgün bir denetimdir, doğru düzgün bir
takiptir. En iyi kanunları çıkarın, eğer bunu
uygulamıyorsanız, uygulanması için gayret göstermiyorsanız;
müeyyideler, kurallar, cezalar ortaya koymuyorsanız bunların hiçbir
anlamı yok. Yani bu işin özeti, hülasası, başı, sonu,
hepsi bu; doğru düzgün takip edilecek, doğru düzgün denetlenecek.
Bizim bir Bakanımızın ifadesi gibi Bir madeni kapatıyorum,
50 kişi araya giriyor, telefon açıyor o madenin tekrar faaliyete
girmesi için. denilmeyecek.
Peki, bu 50
kişi kim? Hani lafın gelişi 50 kişi de bunlar kim? Bunlarla
ilgili de bir takibat, bir beyanat yok.
Değerli
arkadaşlar, Çin, yine, bugün bu madencilik meselesinde dünyanın en
önde gelen ülkelerinden birisi. Bakıyorsunuz, Çindeki tedbirler bile,
uygulamalar bile bizim önümüzde.
Son, yine büyük bir
dram, işte, önceki gün İstanbul Boğazı
açıklarında yaşandı. İnsan
kaçakçılığı mevzusu. İki hafta evvel geldim, bu
kürsüden bu konuyla ilgili feryat ettim. İki hafta evvel. Ondan evvel de
defalarca konuştum, Meclis araştırması önergesi verdim,
soru önergesi verdim ve her seferinde de şunu sordum, keşke bizim
Emniyet Genel Müdürlüğü yapan arkadaşımız da gitmemiş
olsaydı, AKP milletvekili, burada dinleseydi: Mozambikten gelen,
Somaliden gelen, Kenyadan gelen, son ineğini, davarını,
koyununu satarak 5-6 bin euroyu cebine koyup da İstanbula gelen bir
mülteci, bir çaresiz, İstanbulun göbeğinde, Aksarayda bu insan
kaçakçılarını buluyor, 7 bin euro, 6 bin euro veriyor,
hayatını tehlikeye atıyor da bu Aksaray Karakolu, İstanbul
Emniyet Müdürü, İstanbul Valisi bunları nasıl bulamıyor? Bu
kürsüden en az on sefer bu soruyu sordum, cevap yok. Cevap yok.
Ve şu an,
değerli arkadaşlar, bu insanların kanı bu işin
sorumlularının üzerindedir, kusura bakmayın. Cinayet, eline
silah alıp da gidip bir adam öldürmek değil sadece, Saddam Hüseyin de
eline silah alıp gidip kimsenin beynine sıkmadı, ama milyonlarca
insanın ölümüne sebep oldu, Hitler de aynı şekilde. İnan
edin, bu kanlar sizin ellerinizde.
Ve bu, artık
bir rotatife bindi: Her hafta bir insan kaçakçılığı
olayı, arkasından 20 kişi öldü, 50 kişi kayıp, 50
kişi öldü, 80 kişi kayıp, ölenlerden dörtte 3ü kadın ve
çocuk. inan edin, kanıksadık diyeceğim ama bu da bir kara mizah
ve yüz karası. Mümkün değil insan bunları kabul etsin,
kanıksasın.
Yine aynı
şekilde değerli arkadaşlar, son 6-7 Ekim olayları; Hükûmet
bunları diline doladı ve Diyarbakırda 3 gencin
sığındıkları bir evde öldürülmeleri, sonra
sürüklenerek dışarıya çıkarılmaları, birisinin
balkondan cesedinin aşağı atılması, üzerinden arabayla
geçilmesinin sahneleri bir aydır televizyon kanallarında. Peki ne
oldu arkadaşlar, biliyor musunuz? 200 kişi Diyarbakırda
gözaltına alındı, 40 kişi tutuklandı ama bu sahneyle
ilgili görüntülerde 60 kişiye yakın yüzleri açık olarak
gezenlerden bir tek tanesi gözaltına alınmadı,
tutuklanmadı, bunu biliyor musunuz? Diyarbakır Emniyetiyle,
Cumhuriyet Başsavcılığıyla kaç sefer görüştüm
dünden bugüne. Bir tek gözaltı ve bir tek tutuklama yok. Kimi
saklıyorsunuz, kimi gizliyorsunuz? İşte Bingöl olaylarında
da Sayın İdris Baluken bütün bilgileri, belgeleri ortaya koydu ama
yine aymazlık var.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Tan.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.46
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet
Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
----0----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10uncu
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi Hareket
Partisinin İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verdiği grup önerisi
üzerinde şimdi söz sırası Balıkesir Milletvekili Namık
Havutçaya aittir.
Buyurun Sayın
Havutça.
NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Milliyetçi Hareket Partisi önerisi üzerinde CHP Grubu
adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, takvim
yaprakları 13 Mayıs 2014ü gösterirken Türkiye büyük bir faciayla
sarsıldı. Tabii, iktidara mensup bakanlar, milletvekilleri her
zamanki gibi olayı küçümseyerek -başlangıçta
Manisa milletvekili 17 ölümden söz ediyordu- alıştıra
alıştıra toplumu -aynen Ermenekte olduğu gibi- işi
yavaşlatarak, üzerini örterek, sorumlu arayarak kendileri
dışında
Sanki on iki yıldan beri Enerji
Bakanlığı onlarda değil, Çalışma
Bakanlığı onlarda değil gibi sorumluyu başka yerlerde,
örneğin sendikalarda aramaya başladılar. Efendim, sendikalar
işçileri niye eğitmemişler? Sayın Başkan, bakın,
ne kadar ağır bir sorumluluğu var sendikaların. Hâlbuki
Somada sendika var mı? diye, onu sormak gerekiyor.
Bakın,
Soma Komisyonunda ben de
O topraklarda ölen 301
yurttaşımızın 103ü Balıkesirde, Savaştepede,
Bigadiçte, İvrindide elimizle mezara koyduğumuz gencecik
çocuklardı. Savaştepede -geldi oraya iktidarın milletvekilleri,
Diyanet İşleri Başkanı geldi- dualar edildi, Allah bir
daha bize böyle acılar yaşatmasın. denildi. Evet, biz de
üzüldük ve şunu da söyledik: Hiçbir yerde ölümler üzerinden,
insanların acıları üzerinden siyaset yapmayalım. Ama
şunu da sormayalım mı: Ölen 301 yurttaşımızın
sorumluluğu, siyasi sorumluluğu sendikaların üzerinde miydi?
Enerji Bakanının hiç mi sorumluluğu yoktu? Çalışma
Bakanının sorumluluğu yok muydu? Sayın iktidar
mensuplarının, her zamanki gibi, her olayda sorumluyu başka
yerde, örneğin muhalefette arama alışkanlığı var,
başka kurumlarda arama alışkanlığı var.
Örneğin, soruyoruz: Türkiyede en temel sorun işsizlik. Bunun
sorumlusu siz değil misiniz? On iki yıldan beri bu ülkeyi siz
yönetmiyor musunuz? Bu yasaları sizin çıkarmanız gerekmiyor mu
burada?
Bakın,
burada bizi izleyen, televizyonları başında izleyen,
öğrenci affı bekleyen 200 bin öğrencimize sesleniyorum: Yasa
teklifini verdik, komisyonlardan geçti. Siyasi iktidar bu yasayı buraya
getirmiyor. Bize soruyorsunuz Ne oluyor bu yasa? diye.
Yine
buradan sesleniyorum, 300 bin atama bekleyen öğretmene sesleniyorum: Yasa
teklifimiz hazır, getirdik. Sizin atamanızı engelleyen siyasi
iktidar, yapmıyor.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) Daha yeni 40 bin kadro çıkardık.
NAMIK
HAVUTÇA (Devamla) Bakın, Soma Komisyonunda
arkadaşlarımızla görev yaptık. Değerli
milletvekilleri, o madene 2 defa girmiş bir milletvekili olarak söylüyorum,
orada, Somadaki o cinayetlerin
yaşandığı madenden sonra bir insan olarak dedim ki: Buraya
her gün ölüme giriyor insanlar. Ve bilirkişilerden şunu
öğrendik, şunu söylediler bize: Ya, Namık Havutça, bu ne ki,
Türkiyedeki 300 tane maden zaten bunun gibi, hatta bundan daha kötü. Bunun
anlamı ne arkadaşlar? Yani, Somada, Işıklarda, orada,
kazanın yaşandığı yerde 301 yurttaşımız
öldüyse bu ölümler devam edecek anlamına geliyor. Etmedi mi? Bakın,
söylüyorum ölümleri: Kaza 13 Mayısta oldu, 15 Mayısta, Soma
faciasından iki gün sonra Zonguldak Kilimlide Mehmet Aygün
hayatını kaybetti. 1 Haziran, Soma faciasından on yedi gün sonra
Afşin-Elbistanda Ali Çankay hayatını kaybetti. 3 Haziran, Soma
faciasından on dokuz gün sonra Şırnak merkeze bağlı
Cudi Dağı eteklerinde İbrahim Sağnak göçük altında
kaldı, yaşamını yitirdi. 11 Haziran, Soma faciasından
yirmi yedi gün sonra
Devam etti, 18 Haziran, Soma faciasından otuz
beş gün sonra Karaman Ermenekte, maden ocağında 41
yaşındaki işçi Mustafa Yirik öldü. 11 Temmuz, devam etti.
İş cinayetleri devam ediyor.
Bunun üzerine, bizim Savaştepe Karacalar köyündeki,
iki evladının birini kaybetmiş, biri sağ kalmış, oradan,
madenden emekli bir işçimiz şunu söyledi bana: Namık Havutça,
sen o Komisyondasın, orayı incelemeye gidiyorsunuz -oğlu tekrar
çağrılıyor çalışmaya- ben oğlumu oraya göndereyim
mi? Ben de dedim ki: Hayır, gönderme; gönderme, ikinci evladını
kaybetme. Çünkü arkadaşlarımızla o madene son gittiğimizde
sürüne sürüne girdik. Her girdiğimizde o maden göçüğündeki duvarlarda
ölen 301 insanın ölümleri çınladı kulaklarımda ve vicdanen
çok rahatsız oldum.
Arkadaşlar, maden
ocağında bilirkişiyi dinlediğimizde oradaki faciada
ölenlerin ölüm nedenlerinin tespitinde en önemli saptama şuydu: Ölenlerin
hepsi karbonmonoksit zehirlenmesinden ölmüştü. Şunu sordum: O
işçilerin sırtında onları bir saat yaşatan oksijen
maskeleri olsaydı, tüpleri olsaydı bu insanlar ölecek miydi?
Hayır. Bin dolar arkadaşlar, belki daha da ucuz. Oradaki
insanların madene girerken olası bir karbonmonoksit zehirlenmesine
karşı eğer bellerinde, sırtlarında değeri bin
dolar olan oksijen tüplerinden olsaydı o insanlar bugün hayatta oluyor
olacaklardı.
Şimdi,
bakın Muhalefet olarak bize somut şey önerin. diyorsunuz,
öneriyorum. Bu maden kazasından sonra, işte o Savaştepedeki
Recep amcanın sorusundan sonra vicdanım rahat etmedi, 13 Haziran
2014te şöyle bir yasa teklifi verdim, dedim ki: Üç ay süreyle, geçici
olarak madenlerin tümü kapatılsın. İş ve iş
sağlığı, güvenliği bakımından orada
çalışma koşullarını, işçilerimizin
yaşamını, sağlığını garanti altına
alacak düzenlemeler yapılıncaya kadar, tedbirler alınıncaya
kadar askıya alınsın ve müfettişlerce, sendikalarca
oluşturulacak tarafsız denetim kurulları tarafından buralar
denetlensin ve eksikler varsa gerekli tedbirler alınsın ve bu
insanlar ölmesin. Tarih 13 Haziran 2014.
Bakın,
değerli arkadaşlarım, bunu da Karacalar köyündeki, bir
evladını kaybeden babanın istemi üzerine verdim ve şunu
söyledik somut olarak: Her defasında, ruhsatlandırılan maden
işletmelerinin altı ay süreyle faaliyetleri durdurulur. Kanun, geçici
madde 1. 3213 sayılı Maden Kanununa aşağıdaki geçici
maddeler eklenmiştir. diye düzenlenen, tarafımızdan
hazırlanan ve CHP Grubu olarak Meclise verilen kanun teklifi. Eğer bu
teklif dikkate alınsaydı ve gerekli önlemler alınsaydı,
denetlenseydi o madenler... Hâlâ bugün o risk devam ediyor, o 300 tane madende
hâlen insanlarımızın ölüm riski ne yazık ki devam ediyor.
Bakın, bu hâlâ güncelliğini koruyan bir yasa teklifidir.
301 işçimizin
yaşamını yitirdiği... Elbette ki onların
canlarını geriye getiremeyiz, onları hiçbir maddi güçle
Ailelerinin yaşadığı acıyı yaşayamayız.
Değerli
arkadaşlarımız bilirler, birlikte, ölen maden mühendisinin evine
ziyarete gittiğimizde, maden mühendisi olan ölen
arkadaşımızın eşi bize aynen şunu söyledi
ağlayarak, dedi ki: Kocam her gece eve geldiğinde şikâyet
ediyordu ve oksijen yetersizliğinden, içerideki karbonmonoksit
sızıntısından ve kızışmalardan
bahsediyordu. Yani âdeta, işverenlerin sırf para ve kâr
hırsı sebebiyle bunları dikkate almadıkları,
şikâyeti dikkate almadıkları çok açık ve hatta, iş
sağlığı ve güvenliği başmüfettişi Orada
göstergeler giderek bir iş cinayetinin yaşanmasına yönelik
verileri ortaya koyuyordu. dedi. Maalesef bu tedbirler alınmadı.
Değerli AKP
milletvekili arkadaşlarım, Soma Maden Komisyonunda birlikte
çalıştığımız arkadaşlarımızın
hepsinin hissiyatının benim gibi olduğunu düşünüyorum ama
Çalışma Bakanının itirafı artık hiçbir
şekilde mazeret kabul etmez. Bir insanın yaşamı,
işçilerin yaşamı, iş sağlığı ve
güvenliği hiçbir yakınımızın ricasıyla örtülecek,
kapatılacak bir konu olamaz, olmamalıdır. Artık bu
tedbirleri almazsak maalesef Somada yaşanan cinayetler nasıl
yaşandıysa ve devam ettiyse aynı şeyler yaşanmaya
devam edecek.
O nedenle, biz
buradan artık ölümler üzerinden, iş cinayetleri üzerinden
konuşmayı değil, Avrupanın diğer ülkelerinde
olduğu gibi, dünyanın diğer ülkelerinde olduğu gibi,
işçilerimizin iş sağlığı ve güvenliği
tedbirlerinin en üst seviyede olduğu, insanların ölmediği bir
barış Türkiyesi, sevgi Türkiyesi, kardeşlik Türkiyesi diliyoruz.
Çok mu istiyoruz acaba? Bu sorumluluk on iki yıldan beri bu ülkeyi yöneten
AKP iktidarındadır.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket
Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Muzaffer Yurttaş, Manisa
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Yurttaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUZAFFER
YURTTAŞ (Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, bugüne kadar
tüm maden kazalarında hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet
diliyorum. Karamandaki işçilerimizin de sağ salim
kurtarılması için gerekli çalışmalar yapılıyor,
inşallah onlar için de dua ediyoruz.
Soma Eynezde meydana
gelen kazanın üzerinden yaklaşık beş buçuk ay geçti. Soma maden
kazalarıyla ilgili bir araştırma komisyonumuz
çalışmalarına devam etmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde
torba yasada bazı değişiklikler yapıldı, devlet millet
el ele vererek Somadaki yaraları sarmak için var gücümüzle
çalıştık. Hükûmetimiz madenlerle ilgili düzenlemeyi içeren bir
paket üzerinde de çalışmalarını sürdürmektedir.
Bazı muhalefet
temsilcilerinin Somada havanda su dövüldüğünü ifade etmesi gerçeklerin ve
yapılanların görmezden gelinmesidir. Evet, su dövülmüyor, gerçekten
ciddi olarak bu konunun üzerinde çalışıyoruz. Bugüne kadar
devletimiz tüm imkânlarını seferber etti. Somada da aynı
seferberlik yapıldı, şimdi Karamanda da aynı
çalışmalar yürütülmektedir.
Öncelikle, Sosyal Güvenlik
Kurumu çalışmalar yaptı, 234 kişinin yakınlarına aylık
bağlandı. 67 kişiyle ilgili, hak sahipleriyle ilgili torba
yasada da düzenlemeler yapılarak 301 madencimizin her birinin
yakınlarına aylık bağlanması
gerçekleştirilmiş oldu. Aileler tek tek incelendi ve ailelerin
ihtiyaçlarına yönelik de çalışmalar sürdürülmektedir.
AFAD hesabında 46,5
milyon lira toplandı ve 301 madencinin yakınlarına her aileye
156 bin lira gelecek şekilde eşit olarak
ulaştırılmıştır.
Ayrıca, STKlar
tarafından ve TOKİ tarafından yapılacak olan her bir aileye
ikişer ev yapımıyla ilgili çalışmalarda -biraz önce
TOKİyle ilgili görüşmeleri sayın valimiz gerçekleştirdi-
orada arsa tahsisi yapılmış ve 301 madencimizin her birine
ikişer ev düşecek şekilde çalışmalar sürdürülmektedir.
Kapatılan ocaklardaki
işçilerin ücretleri garanti altına alınmıştır.
İş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili olarak
gerekli tedbirleri almayan kömür ocaklarında üretim durdurulmuştur.
Mecliste yapılan düzenlemeyle üretimi durdurulan ocaklarda, bu Somada
dört aydır 5.700 kişiye ücret ödenmesi, çalışmadıkları
hâlde ücret ödenmesi devam etmektedir ve devam edilecektir.
Torba yasada
bazı düzenlemeler yaptık. Oradaki işçilerimizin SGKya olan her
türlü borçları silindi. Ölüm aylığı için gerekli olan
beş yıl sigortalılık ve doksan gün prim ödeme
şartı ortadan kaldırılarak madencilerimizin
yakınlarına ölüm aylığı
bağlanmıştır. Madencilerin anne babalarına aylık
bağlanması için gerekli muhtaçlık şartı
kaldırılarak anne babalarına aylık
bağlanmıştır. Madencilerin yakınlarından birinin
kamuda istihdamı torba yasayla gerçekleştirilmiştir. Maden
sektöründe çalışan tüm işçiler için 55 olan emeklilik
yaşı 50ye düşürülmüştür. Linyit ve taş kömürü
çıkaran madencilere ödenecek ücret miktarı asgari ücretin 2 katından
az olamayacak. diye düzenleme yapılmıştır. Maden
sektöründe çalışan tüm işçiler için çalışılmayan
günler de çalışılmış gibi yıpranmaya dâhil edilecektir.
Yer altında
çalışan madencilere fazla çalışma
yaptırılamayacağı da torba yasada düzenlenmiştir. Yer
altı işlerinde çalışan işçilerin işten
çıkarılması kıdem süresine bakılmaksızın
ancak gerekçeyle yapılabilecek, gerekçesiz işten çıkarma
yapılamayacak, böylece iş güvencesi güçlendirilmiş
olacaktır. Yer altında çalışan işçiler için
yıllık izin süresi dört gün artırılmıştır.
Madenciler için yer altında çalışma süresi, haftalık otuz
altı saat, günlük altı saat olarak düzenleme
yapılmıştır. Ancak madenleri ziyaret ettiğimizde,
gerek Somada gerekse Zonguldaktaki madencileri ziyaret ettiğimizde
günlük çalışma süresinin yedi buçuk saat, haftalık
çalışma süresinin beş gün olarak düzenlenmesiyle ilgili
taleplerde bulunulmuştur, Komisyonumuz da bu konuda gerekli
çalışmaları yapmaktadır. İnşallah, torbanın
içerisinde, önümüzdeki dönemdeki paketin içerisinde bu düzenlemeler de olacaktır.
Ayrıca,
mağdur olan Soma esnafımıza KOSGEB tarafından 50 bin TL
kişi başı olmak üzere sıfır faizli, on iki ay
ödemesiz, otuz altı ay vadeli kredi çalışmaları
başlatılmış, 2 binin üzerinde vatandaşımız
bu düzenlemelerden yararlanmıştır.
Somada ayrıca
300 yataklı bir devlet hastanemizin yapımı devam ediyor, yüzde
75te şu anda hastanemizin yapım oranı. Bunun içerisinde tüm
ünitelerin bulunduğu gibi yanık ünitesi de bulunacak.
Ayrıca Somada
bir organize sanayi bölgesinin kurulması Sanayi Bakanlığı
tarafından kabul edilmiştir.
Gençlik ve Spor
Bakanlığımız da yine, bu bölgede gençler üzerinde, Millî
Eğitim Bakanlığı kendi alanında
çalışmalarını sürdürmektedir.
Evet, kazalar yeni
olmuyor, kazalar sadece son on iki yıl içerisinde olmuyor.
Amacımız, önceden beri devam eden bu kazaları en aza indirmek,
kazaları mümkünse sıfıra indirmektir.
2010
yılında maden kazalarıyla ilgili bir komisyon kurulmuş.
Bundan sonra 2012 yılında iş sağlığı ve
güvenliğiyle ilgili de bir yasa düzenlemesi
yapılmıştır. Sadece yasal düzenlemeleri yapmak yeterli
değil, denetlemelerin de düzgün olarak yapılması gerekiyor.
Soma Maden
Kazalarını Araştırma Komisyonumuz kuruldu. Meclisimizde
değişik siyasi partilere ait 17 kişilik araştırma
komisyonumuz çalışmalarına devam ediyor. Önce Soma, sonra
Zonguldak ve yine Somada, Eynezde kazanın meydana geldiği
ocağı ziyaret ederek buralarda incelemelerimizi sürdürdük.
Ben inanıyorum
ki Komisyonumuz tüm karanlıkta kaldığını
düşündüğümüz noktalara ışık tutacak, kamu
vicdanını tatmin edecek sonuçlar ortaya çıkana kadar
çalışmalarına devam edecektir. Ucu kime ve nereye varırsa
varsın sonuna kadar ciddi, kararlı ve titiz bir çalışma
ortaya konacaktır.
ALİ ÖZ
(Mersin) Ama hiç ucu bir yere varmıyor.
MUZAFFER
YURTTAŞ (Devamla) Bu kazalar neden oldu? Kimlerin ihmali ve kusuru var?
Bir daha benzer acılar yaşamamak için ne gibi önlemler ve tedbirler
almalıyız? Bununla ilgili tüm sektör temsilcileri, işçi
temsilcileri, sivil toplum kuruluşları, uzmanlar, üniversiteden
öğretim görevlileri, mağdurlar ve görevlilerle görüşerek
Komisyonumuz çalışmalarını sürdürmektedir.
Kamuoyunda
Komisyonumuzdan büyük bir beklenti bulunmaktadır. Basının,
mağdurların ve yakınlarının, halkımızın
gözü Komisyonumuzun üzerindedir ve Komisyonumuzun da bu manada kılı
kırk yararak çalışmalarını sürdürdüğünden hiç
kimsenin şüphesi olmasın.
Evet, savsaklama,
ihmal, göz yumma, hatalara tolerans gösterme gibi çağdaş olmayan
alışkanlıkları artık ülke bünyesinden atmanın
zamanıdır. Bize bir şey olmaz. yanılgısını
üzerimizden atarak, her türlü tedbiri alarak yürümenin zamanıdır.
Hepimize, iktidarıyla muhalefetiyle tüm Komisyon üyelerimize,
bakanlıklarımıza büyük görevler düşüyor. Felaketler
karşısında birleşen bugün tümünün gönlü kırık
insanımızın bu hasleti normal zamanda her daim sürdürmesi de
elzemdir. İktidarıyla muhalefetiyle, benzer ya da farklı
görüşleriyle hepimizi Türkiye adlı zengin madende ve aynı
vardiyada yan yana kazma sallamaktayız. Maden hepimiz için geçerli. Yerin
altındaki bu değerlerimizi yeryüzüne çıkartmak, dünyadaki en
güvenilir yöntemlerle yeryüzüne çıkartmak ve o madenlerden faydalanmak
amacımızdır.
Tabii ki tedbirleri
alacağız, tabii ki denetlemeleri yapacağız. Komisyonumuz
çalışmalarını sürdürüyor, bu arada yeni bir komisyon
kurulmasının çok da bir anlamı olmadığını
düşünüyorum. Eğer önerileri varsa Komisyonumuz
çalışmalarına değerli milletvekillerimiz sık sık
gelerek, gerek Komisyon üyeleri gerekse Komisyonda olmayan
arkadaşlarımız katkılar vermektedir. Katkı veren
herkese teşekkür ediyorum. Biz inanıyoruz ki Komisyonumuz
sağlıklı bir rapor ortaya koyacak ve bunu da Meclise
sunacaktır.
Yeni bir komisyonun
çalışmasına gerek olmadığını düşünüyor,
bütün Meclisi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket
Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk
Parti Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
3.-
CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi ve 26 milletvekili
tarafından, inşaat sektöründe yaşanan ölümlü iş
kazalarına karşı alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla 25/6/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
5 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı günkü birleşimde
yapılmasına ilişkin önerisi
05/11/2014
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun, 05/11/2014 Çarşamba günü (bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Levent Gök
Ankara
Grup Başkan Vekili
Öneri:
İstanbul
Milletvekili Süleyman Çelebi ve 26 milletvekilinin, "İnşaat
sektöründe yaşanan ölümlü iş kazalarına karşı
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi" amacıyla
25/06/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırma
önergesinin (1409 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 05/11/2014 Çarşamba
günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi
lehinde söz isteyen Süleyman Çelebi, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Çelebi. (CHP sıralarından
alkışlar)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
hepinizi bir kez daha saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Önemli bir konuyu konuşuyoruz. Aslında, biraz
önce MHPnin verdiği araştırma önergesi, daha önce, Somada
yaşanan cinayetten önce Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu
önergeler, şimdi bizim verdiğimiz ama muhtemelen reddolacak olan
önergeler eğer dikkate alınmış olsaydı, 301 kişi
yaşamını yitirmeden önce, on dört gündür bu sürecin içinde yer
alan o vatandaşların suyun altında kaldığı bu
süreci dikkate aldığımızda onlarla ilgili tedbirler
almış olsaydık bugün burada ağıt yakan olmazdık.
Meclisin bir görevi de değerli arkadaşlar,
yalnız kanun yapmak değil; kanunu doğru yapmak, kanunu vicdani
yapmak, insani yapmak gibi bir sorumluluğu var.
İki: Meclisin, denetim yetkisini halk adına
doğru kullanmak diye bir görevi ve vicdanı olması lazım.
Ama, muhalefetten gelen bütün öneriler, bu konudaki bütün bilimsel veriler reddoluyor
gidiyor.
Şimdi, muhtemelen biz bu önergeyi
konuşacağız ama bir kez daha bu önergeyi konuşurken
yarın bir kaza olursa -Allah korusun- çıkıp bu kürsüden kimse
konuşmasın artık. Bu kürsüden onların artık
konuşma hakkı olmaz, onun üzerinde de artık kimse ağıt
yakmasın çünkü biz şimdiden uyarıyoruz değerli
arkadaşlar. Bakın, İngilterede on beş yılda -altını
bir daha çiziyorum, on beş yılda- ölen insan sayısı Somada
bir günde ölen insan sayısı kadardır. On beş yıldan
bahsediyorum.
Şimdi, burada
bütün bunlar bilinecek, bunlarla ilgili bütün verileri biz size
söyleyeceğiz, Komisyonda anlatacağız, Yapmayın, etmeyin,
gitmeyin. diyeceğiz, yalvaracağız neredeyse,
yakaracağız sizlere, Ya, bunu böyle geçirirseniz bu iş
cinayetlerini önleyemezsiniz. diyeceğiz ama siz gene bildiğinizi
O,
vicdani değil de o arada size verilen talimatlar gereği
oylarınızı kullandınız.
Şimdi, bunlar
yetmemiş gibi, meseleyi tamamen, biraz önceki sözcünüzün getirdiği
gibi, bir tek 301 kişiye bu işi endekslediniz. Ne olacak değerli
arkadaşlar, Şırnakta ölenler ne olacak? Yetmedi, Bartında
ölenler ne olacak? Yetmedi, Ermenekte şu anda belki
yaşamını yitirme noktasında olanların durumu
Yetmedi,
Kozluda, Karadonda, Dursunbeyde, Kemalpaşada, Gedizde, Kürede,
Sorgunda, Armutçukta, Kahramanmaraşta yaşamlarını
yitirenler yetmedi, birilerine
Yalnız ölen 301 kişi var sanki, daha
önce madende birçok insan öldü. Sanki bu işi çözdüğünüz zaman
Türkiyedeki sorunu çözüyorsunuz. Neden bahsediyoruz değerli
arkadaşlar? Her yıl ölen 1.072 kişiden bahsediyoruz. Her
yıl ölen 1.072 kişinin hesabını yalnız 301 kişiye
endeksleyemezsiniz. O Asansörden düştü. diye ifade edilen, yere
çakılan insanların hesabını kim verecek? Tek tek ölen, daha
Bartında iki gün önce ölen insanların hesabını kim
verecek?
Burada
ağıt yakılıyor, şimdi buradan hamasi nutuklar da
söyleniyor; Ucu kime dokunursa dokunsun, üzerine gidilecek
Arkadaşlar,
ucunun kime dokunduğu belli, ucunun sorumlusu da sizsiniz, bu
yasaları yapan da sizsiniz; uyarıyı yapan biziz, reddeden
sizsiniz. Ucu kime dokunacak? Ucu, herhâlde bize dokunacak değil.
Vicdanı olan
Bu akşam rahat uyumak istiyor musunuz? Bu akşam ve
bundan sonra da bu ölülerin gerçekten, rüyalarınıza girmesini
istemiyor musunuz? Gelin, bu vicdanlı
davranışınızı en azından bugün gösterin
değerli arkadaşlar, bugün gösteremezseniz, sonra bu kürsüye
çıkıp ağıt yakmayın bize. Bu ağıtlardan
bıktık, işi de birilerine ihale etmenizden bıktık.
Yeter artık, sorumluluğu alın. En azından, şu kürsüye
çıkın Sorumluluk bizdedir, özür diliyoruz. deyin. Bu toplumdan, bu
ölenlerden, ailelerinden bir kez de özür dilemeyi bilin, bir kez de onu yapın.
(CHP sıralarından alkışlar) İnsan olan bunu yapar.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, AKP Hükûmeti döneminde iş
kazaları 1,5 kat ve iş kazası oranı 25 kat
artmış. Şimdi, bunları görmeyeceğiz, efendim,
diyeceğiz ki: Bütün bunlar, işte, bunların ölmeleri Allahın
takdiridir, buradan kaynaklanıyor. Ya, Allahın takdirini
anlıyoruz da Almanyada, İngilterede, Fransada, diğer
ülkelerde Allah başka bir şey mi takdir ediyor? Bu işi Allaha
da havale etmeniz bir o kadar yanlış değerli arkadaşlar.
Allaha havale ettiğiniz işleri anlıyoruz ama en azından,
bu işi Allaha havale etmeyin. Bu işteki sorumluluğunuzu bilin,
ona göre davranın.
Bakın,
değerli arkadaşlarım, çokça söyleyeceğim var bu konuda.
Sosyal Güvenlik Kurumunun kayıtlarında, bir de altını
çizerek söylüyorum, 2013 yılı itibarıyla, istatistiklere göre
ülkemizde 1 milyon 580 bin iş yeri bulunmakta. Bu iş yerlerinde
çalışan, şu anda sigortalı gözükenler -kayıt
dışını ayırıyorum, Çinden getirdiklerinizi,
kayıt dışı
çalıştırdıklarınızı ayırarak söylüyorum;
Suriyeden gelip burada kayıt dışı
çalışanları ayırarak söylüyorum- 12 milyon 984 bin 191
kişi.
Şimdi, biraz
önce, burada Ali Rıza Öztürk arkadaşım Polis devletine
gidiyorsunuz. deyince Nereden çıktı canım! diyordunuz. Size
bir rakam vereyim: Bakın, halkımıza gaz, cop ve su sıkmak
için istihdam edilen polis sayısı 2002den bugüne kadar 122 binden
Yani,
2002de 122 bin polisiniz vardı, şimdi 229 bin polisiniz var. Yani,
229.965e yükselen polis sayısı bir tarafta dururken değerli
arkadaşlarım, işçinin, emekçinin korunmasını
sağlamak için iş sağlığı ve güvenliğine sadece
264 kişi! Altını çizerek söylüyorum bunun. Bakın, polise ne
kadar önem verdiniz. On binlerce, yüz binlerce polis aldınız ama bu
söylediğimiz iş yerlerini denetlemek, iş
sağlığı ve iş güvenliğini denetlemek için
elinizdeki toplam müfettiş sayısı 264tür değerli
arkadaşlar. Bu yetmiyor mu? Yani, burada sizin sorumluluğunuz yok mu?
Oraya iş müfettişi talebi gelse, bugün gerçekten o denetimler
yapılsa, doğru dürüst, bunlarla ilgili önerilerimizi dikkate
alsanız
Bunlarda sorumluluğunuz yok mu?
Peki, değerli
arkadaşlarım, başka bir şey daha söyleyeyim: Burada yalvarıp
yakardık, ILOnun bu konudaki sözleşmelerinden bahsettik, 167
sayılı İnşaat İşlerinde Güvenlik ve
Sağlık Sözleşmesini, 175 sayılı Tavsiye Kararını
ve ILOnun 176 sayılı Madenlerde Sağlık ve Güvenlik
Sözleşmesini ve 183 sayılı Tavsiye Kararını,
ayrıca ILOnun 187 sayılı İş
Sağlığı ve Güvenliğini Teşvik Sözleşmesi
hükümlerini dikkate alın dedik. Nerede dedik? Komisyonda dedik. Nerede
dedik? Mecliste dedik. Sayın Bakan buradan cevap verdi,
hatırlayın hep beraber. Tarihe not düşmek için söylüyorum. Dedi
ki: Zaten bizim çıkarttığımız yasalar bunların
hepsini kapsıyor. Kapsıyor da niye bu insanlar ölüyor, orada o sular
boşaltılmıyor, orada o insanlar ölüme terk ediliyor değerli
arkadaşlar? Çünkü bunun bir tek nedeni var: Bu ülke çok kötü yönetiliyor.
Hele iş sağlığı, iş güvenliği konusunda,
çalışanlar konusunda bu ülkenin alın terinin üzerinden istismar
yapılıyor, burada hamasi nutuklar çekiliyor, o hamasi nutuklardan
sonra da gereğinin yapılması konusunda verdiğimiz bütün
önergeler reddedildi. Biz yalnız eleştirmedik, aynı zamanda
öneriler getirdik. Önerilerimiz içinde dedik ki: Bir işçi
sağlığı, iş güvenliği konseyi kuralım.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (Devamla) İşçi olsun, işveren olsun, meslek
örgütleri olsun. Hepsini reddettiniz. Şimdi burada ağıt yakmaya
hakkınız yok diyorum, hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Ali Aydınlıoğlu,
Balıkesir Milletvekili.
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Efendim, Vural Kavuncu.
BAŞKAN Vural
Kavuncu, Kütahya Milletvekili.
Buyurun Sayın
Kavuncu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VURAL KAVUNCU
(Kütahya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet
Halk Partisinin, iş sağlığı ve güvenliği
konusunda açılması talebiyle verdiği Meclis araştırması
önergesi konusunda söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle heyeti
saygıyla selamlarım.
Geçtiğimiz
aylar içerisinde meydana gelen Soma ve Ermenek maden kazaları hepimizi
derinden üzmüştür. Bu vesileyle, bir kez daha, yaşamını
kaybeden işçilerimize rahmet, acılı ailelere ve milletimize de
başsağlığı diliyorum. Ermenekteki madencilerimizin de
bir an önce yeryüzüne çıkarılması en büyük arzumuzdur.
Bu kazalar
bağlamında, diğer tüm iş sağlığı ve
güvenliği konuları da gündeme getirilmiş bulunmaktadır.
Sayın Cumhurbaşkanımızın ve
Başbakanımızın da doğrudan talimatları ve
yakın ilgileriyle, bu konuda oluşan muhtemel ihmal ya da
aksaklıkların ortaya çıkarılması ve gereken önlemlerin
öncelikli olarak alınması, sorumluların da yasa önünde hesap
vermeleriyle ilgili çalışmalara da başlanmıştır.
Bu çalışmalardan birisi de Meclisimiz tarafından, Soma
kazası başta olmak üzere, meydana gelen kazaların
araştırılarak bu sektörde alınması gereken iş
sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin belirlenmesi
amacıyla kurulmuş olan Meclis Araştırması
Komisyonumuzdur.
Komisyonumuz,
kurulduğu günden bu yana, iktidar-muhalefet hiç bir ön kabul olmadan, hiç
bir şeyin gizlenmesine kapalı kalmasına müsaade etmeden,
şeffaf bir şekilde çalışmalarını yürütmektedir.
Bu kapsamda, tarafların hemen tümünü dinledik, ülkemizden ve diğer
ülkelerden bilim adamları ve uzmanların görüşlerini aldık,
işverenleri ayrı, çalışanları ayrı, kurumları,
sendika ve denetçileri ayrı olmak üzere dinledik, halkımızla iç
içe olduk. Soma başta olmak üzere, madenlerimize indik, yerinde
incelemeler yaptık.
Komisyon
Başkanımız geçtiğimiz günlerde, yine CHPnin grup önerisi
hakkında söz almış, geldiğimiz noktaları ve
tespitlerini açık yüreklilikle bu kürsüde dile getirmişti. Şu
anda da komisyon raporumuz hazırlanmakta ve sunma aşamasına de
gelinmiş bulunmaktadır. Burada tespit ettiğimiz önemli
aksaklıklara ve alınması gereken önlemlere
değineceğiz. Örneğin, mevcut İş
Sağlığı ve Güvenliği Yasamıza göre, maden
işletmeleriyle ilgili yapılan yönetmelikte düzenlemeler
yapılması ve geliştirilmesi gerekiyor. Yani yasa
çıktı, öyleyse her şey bitti, her sorun çözüldü gözüyle de
bakmıyoruz. Komisyonumuzda bütün bunları enine boyuna konuştuk,
tartıştık. Tüm muhalefet partilerimizin milletvekilleri de bu
görüşlerin oluşmasına katkı verdiler, rapor
hazırlanmasında da görüşleri yer alacak.
Bu raporu
beklemeden, alınması gereken acil önlemleri ve iyileştirmeleri
içeren bir düzenlemeyi de torba yasa içerisinde kabul ettik. Maden
işçilerimizin maddi koşullarını iyileştirdik, emekli
olma yaşları düştü, çalışma süreleri de altı
saate indirildi. Yeni yasa dolayısıyla işverenlerin maliyet
artışlarıyla ilgili gerekli çalışma ve düzenlemeler de
acilen yapılacak, bu konuda Başbakanımızın gruba
verdiği hazırlık talimatını da tekrar vurgulamak
isterim.
ILO
kaynaklarına göre, dünyada her yıl 1 milyon kadın ve erkek
iş kazaları ve meslek hastalıkları dolayısıyla
yaşamını kaybediyor. Ülkemizde de Sosyal Güvenlik Kurumunun 2010
yılı istatistiklerine göre, 62.900 iş kazası ve 533 meslek
hastalığı vakası meydana gelmiş, maalesef, 1.454
çalışanımız da yaşamını kaybetmiştir.
Biliyoruz, maddi kayıplar telafi edilse de giden canların telafisi
mümkün olmamaktadır.
CHPnin vermiş
olduğu araştırma önergesine bakarsak, toplum vicdanında
acılara neden olmuş bazı iş kazaları örneklerinden
yola çıkarak iş kazaları ve buna bağlı ölümlerin
giderek arttığı yönünde bir anlam çıkarılmak
istenmektedir. Ancak, bu, doğru değildir. Sosyal Güvenlik Kurumunun
en son yayınladığı istatistik 2012 yılına aittir.
Resmî verilere baktığımızda, 2012 yılında 2002
yılına göre iş yeri sayısında yüzde 111,
çalışan sayısında ise yüzde 129 artış meydana
gelmiş; buna karşın, 2002 yılında 100 bin
çalışanda ölüm oranı yüzde 16,8ken 2012 yılında bu
oran yüzde 55 oranında azalarak yüzde 6,2ye düşmüştür. Tabii ki
biz bunu asla son nokta olarak görmemekteyiz ama 2002 yılında -Hükûmetimiz
döneminde gelinen noktada- yüzde 16,8 olduğunu bir kere daha
hatırlatmak isterim. Tabii ki bununla ilgili çalışmalara da
devam edeceğiz.
Değerli
milletvekilleri, dünyada yapılan araştırmalar, iş
kazalarının yüzde 50sinin basit tedbirlerle, yüzde 48inin ise
sistemli çalışmalarla önlenebileceğini göstermektedir. İş
kazalarını çoğu kez sadece tek bir hata, ihmal şeklinde
değerlendirmemiz, günah taşı olarak sadece bir kişi ya da
kurumu sorumlu tutmamız önemli yanılsamalara yol açacaktır. Her
şeyden önce, bu konu, çalışanın, işverenin,
bürokratın, kurumların, kısacası tümüyle toplumun iş
güvenliği kültürünü ilgilendiriyor. Hâlâ hususi otomobillerinde
yalancı emniyet kilidi taşıyan bir toplumun bireyleriyiz. Bu
anlayış çoğu kez çalışma ortamında da
sürdürüldüğü için, hangi kuralı, hangi yasayı getirirseniz
getirin ya da denetlemeleri yapın, bu anlayış devam ettiği
sürece üzücü durumlarla karşılaşmamız da
kaçınılmaz görünmektedir. Burada esas amaç, iş güvenliği
kültürünü tüm topluma yaymak ve çalışanların, işverenlerin
kişisel tercih ve inisiyatiflerini, iş güvenliğine
aykırı durumlarda hareket alanlarını iyice daraltmak
olmalıdır.
İş
sağlığı ve güvenliği konusu sadece iş yeri ve
çalışan düzeyinde değil, ülke ekonomisini,
insanlarımızın refahını, toplumun tamamını
doğrudan ilgilendiren, aynı zamanda ulusal ve uluslararası
düzeyde ele alınması gereken bir öncelik olduğuna
inandığımız için, 2012 yılında Genel Kurul
çatısı altında, hep birlikte, geniş kapsamlı 6331
sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği
Yasasını çıkardık. Böylece ilk defa, kamu çalışanları
da dâhil olmak üzere, sayı sınırlaması ve iş yeri
türüne bakılmaksızın tüm çalışanların iş
yeri hekiminden ve iş güvenliği uzmanından yararlanma
hakkını verdik.
Verilen
araştırma önergesinde yer alan, bu yasanın 155 ve 161
sayılı ILO Sözleşmelerine uyumlu olmadığı
şeklindeki ifade de doğru değildir. Kanunun 155le uyumunu en
açık şekilde ortaya koyan çalışma, tüm sosyal
tarafların temsil edildiği Ulusal İş
Sağlığı ve Güvenliği Konseyinin kurulmuş olması
ve yasanın tüm çalışanları kapsamasıdır. Nitekim,
kanunun 21inci maddesinde de ülke genelinde iş
sağlığı ve güvenliği ile ilgili politika ve
stratejilerin belirlenmesi için tavsiyelerde bulunmak üzere kurulan konseyin
çalışma usul ve esasları Resmî Gazetede yönetmelik olarak da
yayınlanmıştır.
Bunun yanı
sıra, bu kanunda hangi yeniliklerin getirildiğini bir kez daha
hatırlayalım: Çalışan sayı
sınırlamasını kaldırmıştır.
İş yerleri riske göre sınıflandırılmıştır.
Koruyucu ve önleyici yaklaşım temel alınmıştır.
Çalışan temsilciliği getirilmiştir. Acil durum
planlarının yapılması zorunlu
kılınmıştır. Arama, kurtarma, tahliye, yangın ile
ilk yardım konularında planlama, görevlendirme zorunluluğu
getirilmiştir. Mesleki eğitim alma zorunluluğu
getirilmiştir.
İş
sağlığı ve güvenliği kurallarının ihlal
edildiği iş yerlerine baktığımızda üzücü
tablolarla da karşılaşabiliyoruz. Çalışanlar belki
çeşitli baskılar, iş kaybetme korkusu ya da örgütlü sendikal
faaliyetlerinin yeterli olmaması sonucunda bazen bu ihlallere göz yumuyor,
hatta ortak olabiliyorlar. Örneğin, Soma madenlerinde çalışan
işçilerden bazıları, yer altında
çalıştırılmaması gereken mazotlu iş
araçlarını kendilerinin kullandıklarını,
mazotlarını taşıdıklarını, iş
denetçileri geldiğinde de sakladıklarını ifade
etmişlerdir. Demek ki çalışanlarımızı bu
korkularından kurtarıp tüm iş yeri ve çalışanları
sorumlulukları konusunda da bilinçlendirmemiz gerekecek.
Çalışanlar
bu konudaki ihmalleri, zorlama ve baskıları BİMER
aracılığıyla iletebiliyorlardı. Şimdi ise
Sayın Başbakanımızın talimatı doğrultusunda
doğrudan ayrı bir iletişim hattı açılıyor.
ALİ ÖZ
(Mersin) Olur mu hiç Hocam!
VURAL KAVUNCU
(Devamla) Diyelim işveren uygun olmayan asansörle taşıma
yapıyor, uygun olmayan araç gereç kullandırılıyor, herhangi
bir baskıyla karşılaşıyor; bu hattan doğrudan
ulaşacaklar ve yasalar çerçevesinde gereken işlemler
yapılacaktır
Araştırma
önergesinde belirtilen hususlardan olan, iş kazalarında
yaşamını yitirenlerin ve işverenlerin kayıtları
titizlikle yapılmaktadır. Sorumlular için de yasalarımız
gereği, gereken hukuki uygulamalar yürütülmektedir.
İlerleyen
yıllarda, iş kazaları ve meslek hastalıklarından
arınmış, iş barışı sağlanmış,
ekonomisi ve refah seviyesi yükselmiş bir Türkiye diliyor, bu nedenle
CHPnin vermiş olduğu önergenin aleyhinde olduğumuzu belirtiyor,
sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi lehinde söz isteyin Ali Öz, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın
Öz. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZ
(Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin iş
sağlığı, iş güvenliği konusunda vermiş
olduğu araştırma önergesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Yalnız, burada,
iktidar partisine mensup milletvekilinin Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş
olduğu önergenin aleyhinde yapmış olduğu konuşmadan
bir kesitle sözlerime başlamak istiyorum. Değerli
Meslektaşım, Saygıdeğer Hocam, vermiş olduğunuz
2012nin Türkiyedeki iş kazaları ölüm oranı, maalesef, 2008 ve
2014 yıllarını
karşılaştırdığınızda 744
insanımızın hayatının sonlanmasına vesile
olmuş en düşük rakamdır. Oysaki bugün, 2014ün ilk dokuz
ayında, Türkiyede 1.414 işçi iş kazası münasebetiyle
hayatını kaybetmiştir. Yani, Düne göre yüzde 50lik bir
iyileşme. demeniz, 2012yi baz aldığınızda gerçekçi
olabilir ama bugünkü bu aldatmaca rakamlar, çok alışık
olduğunuz bu rakamlara takla attırma gayretinizin ötesinde hiçbir
anlam ifade etmez. (CHP sıralarından alkışlar)
Türkiyede iş
kazalarının önlenmesi noktasında, ben sizlere bir şeyleri
hatırlatmak istiyorum. Bakınız, denetimsizlikten,
tedbirsizlikten, verilen cezaların yetersizliğinden bahsediyoruz. Bu
ülkede 2004 yılında meydana gelen, o hepimizin bildiği Pamukova
hızlı raylı sistem kazasındaki adli
soruşturmaların neticesinde, 2 zavallı insanı suçlu olarak
ilan edip birinci makiniste iki yıl hapis cezası, ikinci makiniste de
bir yıl üç ay hapis cezası verip diğerlerinin de
tamamını akladığımızı bu milletin
unutacağını mı zannediyorsunuz?
Yine, 2010
yılında Zonguldakta meydana gelen maden kazası sonrasında,
dönemin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan Bu ülkenin
insanı zaten bu tür olaylara alışık. Yirmi yıl
öncesine kadar incelediğimizde, 90lı yıllardan bugüne kadar
Zonguldak bölgesinde birçok kaza, grizu faciaları yaşadık. Ben
de geldim, bu ocaklara, nasıl bir ocaktır diye indim. 2 bin metre
derinlikteki o kömür madeni ocaklarında çalışan
kardeşlerimin nasıl çalıştıklarını gördüm.
Bu mesleğin de kaderinde maalesef bu var
Yani, 2010 yılında
kader. 13 Mayıs 2014 tarihinde Türk madencilik sektörünün tarihinde
yaşamış olduğu, 301 insanımızın
hayatını kaybettiği Soma faciasından sonra yine Sayın
Başbakanın yapmış olduğu açıklama: Bunlar, bu
iş sektörünün fıtratı. İşte, bunlar, Adalet ve
Kalkınma Partisinin iş kazalarını ve bunların
önlenmesi noktasında uluslararası sözleşmeleri ve evrensel
değerleri bir tarafa iterek nasıl bir yaklaşımla
olayları değerlendirdiğinin aslında net bir
kanıtı.
Ben şu
rakamları da sizlerle paylaşmak istiyorum: Önergeyi hazırlayan
Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü Süleyman Çelebi Beyin de ifade ettiği
gibi, Türkiyede 2005 yılı içerisinde 27 bin teftiş
yapılmışken iş kollarında, 2013 yılında
yüzde 70lik bir azalmayla iş yerlerindeki teftiş
sayısının 8 bine indiğini hepinizin bilmesini isterim.
Tabii ki bu arada ne olmuş? Bu arada, Türkiyede iş yeri
sayısı 850 binden 1 milyon 600 bine çıkmış,
çalışan işçi sayısı da 2 kat artmış. Yani,
iş yeri sayısı artmış, işçi sayısı
artmış ama teftişlerde, denetimlerde yüzde 70e varan bir
azalmaya vesile olmuşuz.
Son on yıl
içerisinde, Türkiyede ölümlü iş kazalarının 7-8 kat
arttığı artık herkes tarafından bilinen bir gerçek.
Türkiyede iş sağlığı ve güvenliği müfettişi
sayısı ifade ettiler- 266 kişi. Mahkemelerden olayların
adli incelemelerinden sonra çıkan sonuçlara bakıyorsunuz,
kaybettiğimiz vatandaşların yanında, verilen cezaların
hiçbir anlam ifade etmediğini görüyoruz yani burada kendi kendimizi
kandırmamalıyız. Eğer Türkiyede uluslararası
standartlara ulaşmak gibi bir amacımız varsa, iş
sağlığı ve işçi sağlığı için Dünya
Sağlık Örgütünün yapmış olduğu tanımlamayı
biz de kabul edip ülkemizi modern bir Türkiye olması anlamında
aynı yolda, aynı güzergâhta ilerletmek mecburiyetinde olduğumuzu
ifade etmek istiyorum.
Uluslararası
Sağlık Örgütü ile ILOnun, 1995 yılındaki on ikinci
oturumda iş sağlığı için yapmış olduğu
tarif çok açık ve nettir: İş sağlığı, hangi
işi yaparlarsa yapsınlar, bütün çalışanların fiziksel,
zihinsel ve sosyal refahlarının mümkün olan en yüksek düzeye
çıkarılmasını ve burada tutulmasını;
çalışma koşullarından kaynaklanan sağlık
sorunlarının önlenmesini; işçilerin fiziksel ve biyolojik
kapasitelerine uygun mesleki ortamlarda
çalıştırılmalarını; özetle işin insana,
insanın da işine uygun hâle getirilmesini hedefler. diyor. Ülkemizde,
son on yıl içerisinde, maalesef, vahşi kapitalizmin emri, tüm
sektörlerde daha az ekonomi sarf ederek daha yüksek gelir elde etme,
denetimlerden kaçma, denetimlerin sonucunda da verilecek olan cezaların
bertaraf edilmesi anlayışı yaygınlık kazandığından,
bundan sonraki süreçlerde biz Türkiye Büyük Millet Meclisinde, milletin bu
kürsüsünde elbette ki başka kazaları sürekli konuşur ve
tartışır durumda oluruz.
İş
Güvenliği Yasasını 2012de çıkardık, doğru. 2012
yılında çıkarılmış olan İş
Sağlığı ve Güvenliği Yasasıyla ilgili o komisyonda
bulunmuş bir kişi olarak endişelerimizi, olması gerekenleri
söylediğimizde, maalesef, iktidar partisi tarafından çoğu
reddedildi. Bakın, ben sizlere yaşanmamış ama gelecekte
yaşanma ihtimali olan bir husustan bahsetmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, özellikle, o komisyonda bulunan çok sayıda hekim
arkadaşım da var. Türkiyedeki kamu hastaneleri ve özel sektör
hastanelerindeki iş sağlığı, güvenliği
alanında orada bir düzenleme yaptık. Başlangıçta Türkiye
bu işlere yeni başlıyor. diyerek özel sektöre altı ay, kamu
sektörüne 2014e kadar, iki yıl bir süre tanıdık, herhâlde
bunlardan hepimiz haberdarız. Daha sonra, kamu ile özel sektörü ayrı
tutarak, hem de kamu hastanelerinde sanki bir iş kazası olsa sadece
orada aktif görevli çalışan devlet memurları bu kazadan
etkilenecekmiş anlayışı içerisinde, hastanenin normal
kapasitesini ve yatak sayısını, diğer hastane
etrafında bulunan insanların sayısını da
gözetmeksizin, iş güvenliği (A) sınıfı tehlikeli
iş yerleri olarak kabul edip iş güvenliği uzman mecburiyetini
getirdik. Sonra ne oldu? Sonra, birtakım yerlerden gelen baskılar
neticesinde, 2014 yılına kadar verilmiş olan iki
yıllık süre zarfında tamamlanması gereken bu hadise, birden
Bakanlar Kurulunun bir genelgesiyle 2006 yılına ertelendi.
İşte, hâl böyle olunca da biz daha çok ağıt yakarız.
Biz, her zaman Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir. deriz. Bu da yetmez,
ölenlere şehit madalyası takarız, arkasından kalanlara da
Torba yasa çıkardık, para verdik, ev verdik, yardım
yaptık. deriz. Bir kere, perspektifimiz, bakış açımız
Bu kazaların önlenmesi noktasında neler yapabileceğimizi,
iktidarıyla muhalefetiyle, hep birlikte tartışmak yerine, kaza
olduktan sonra Neler yapabiliriz? diye tartışırsak bu
neticeler bizim için kaçınılmaz son olur.
Ben burada,
Ermenekteki maden kazası neticesinde Sayın Başbakanın,
açıkçası, orada çalışanların ihbar hattına bilgi
vererek Anında kapatırız. ifadesini şiddetle
yadırgadığımı ifade etmek istiyorum. Biz hangi ülkede
yaşıyoruz? Emeğin sömürüldüğü,
taşeronlaşmanın iş sektöründe 1 numaraya yükseldiği
bir ülkede, asgari ücretle veya altında işçi
çalıştıracaksınız, o insanlar iş yerindeki
aksaklıklar için ihbar hattına telefon açacak ve onu işinden
olma korkusunu yaşamadan yapacak! Siz insanların aklıyla alay
mı ediyorsunuz? Bunu bir işçinin yapabilmesi mümkün mü? (CHP
sıralarından alkışlar) Bakınız, iş
güvenliği uzmanları bile, maaşlarını patronlardan
aldıkları için, denetimdeki aksaklıkları üst makam ve
mevkilere iletemiyorlar.
Lütfen, milletin
kürsüsünden gerçekleri konuşalım diyor, yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Gökcen Özdoğan Enç, Antalya
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Enç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) Cumhuriyet Halk Partisinin inşaat sektöründe birtakım
yasal düzenlemelerin yapılması amacıyla vermiş olduğu
grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bildiğiniz
üzere, dün, 651 sıra sayılı Yükseköğretim Personel
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısını ne yazık ki yasalaştıramadık; tümü
üzerindeki görüşmeleri bitirdik, maddelerine geçeceğiz inşallah
bugün. Tabii, muhalefetin de desteğini bekliyoruz. Binlerce öğretim
elemanı Meclisimizden bu yasanın geçmesini bekliyor. Muhalefet
partilerinin de bize destek olacağından eminiz.
Gündemimizin
yoğun olması nedeniyle, CHPnin vermiş olduğu grup
önerisinin aleyhinde olduğumuzu belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara)
Ben de bir iki dakika açıklayıcı bir beyanda bulunmak
istiyorum.
BAŞKAN
Efendim?
LEVENT GÖK (Ankara)
Muhalefet partilerinin dün, 651 sıra sayılı tasarıyla
ilgili, sanki görüşülmesini engelleyen bir tutum
BAŞKAN
Sayın Gök, anlaşılmıyor. Yerinizden ifade edin.
LEVENT GÖK (Ankara)
İki dakika
BAŞKAN Önce
bir yerinizden ifade edin, konuyu anlayalım ondan sonra,
Buyurun.
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkan, az önceki konuşmacının ifadelerinden,
görüşülmekte olan 651 sıra sayılı Tasarıyla ilgili
dünkü görüşmelerin sanki muhalefet partilerinin tutumu yüzünden
engellendiği gibi bir anlam çıktı. Bu konuda bir beyanda
bulunmak istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Gök.
İki dakika
sataşma nedeniyle söz veriyorum.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.-
Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, Antalya Milletvekili Gökcen Özdoğan
Ençin CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şunu herkesin çok
net bilmesini isterim ki Cumhuriyet Halk Partisi toplumumuzun tüm kesimlerini
ilgilendiren her konuda iktidarla muhalefetin ciddi bir iş birliği
yapmasından yanadır. Bu konuda hiç tartışma yok. Bu konuda
Cumhuriyet Halk Partisinin tavrı, emekten yana, işçiden yana, dar
gelirliden yanadır. Yükseköğrenimdeki gibi, bilim insanlarından
yana olan bir yasa eğer görüşülüyorsa bu konuda, hiç tereddüdünüz
olmasın, biz herkesten daha çok destek veririz ancak bir şartla;
bizim Cumhuriyet Halk Partisi olarak iktidar partisinden farkımız,
kamu kaynaklarının doğru düzgün kullanılmasıdır,
kamu kaynaklarının çarçur edilmesi değildir. Biz, dün
görüştüğümüz 651 sıra sayılı Tasarıda,
profesörlerimizin, doçentlerimizin sizin getirdiğiniz tasarıdan çok
daha fazla pay almasını isteyen önergelerimizi verdik. Eğer o
önergelerimizi kabul ederseniz, kimin hangi kesimin çıkarlarından
yana olduğunu bir kez daha gösterirsiniz. Ancak, dün şöyle bir
şey oldu: Kaçak saray meselesi gündeme gelince, burada,
konuşmacılar Helal olsun Cumhurbaşkanımıza! dediler,
Ona yakışır. dediler. Biz de diyoruz ki kamu
kaynaklarını kullanırken öyle dikkatli olacaksınız ki
Kamu kaynağını kullandığınız zaman
İşçimiz için helal olsun, emekçimiz için helal olsun, dar gelirlimiz
için helal olsun! dedirtecek yasaları beraber çıkaralım.
Kaçak sarayı
burada savunmayın, kaçak sarayı burada savunmayın. Bizim bu
konuda her türlü desteği vereceğimizi belirtiyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) Hayır, benim söylediğimin bununla ne alakası
var.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.-
CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi ve 26 milletvekili
tarafından, inşaat sektöründe yaşanan ölümlü iş
kazalarına karşı alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla 25/6/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 5 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı günkü
birleşimde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri
kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri,
birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 17.01
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.17
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet
Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10uncu
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini
görüşmüyor ve gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada
yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada
yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.-
Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı:
287)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada
yer alan, Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Benzer
Mahiyetteki Bir Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.-
Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Kars Milletvekili Yunus Kılıç ve Amasya Milletvekili Avni Erdemir ile
79 Milletvekilinin; Türkiye Sağlık Enstitüleri
Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (1/937, 2/2229) (S. Sayısı: 615)
BAŞKAN
Komisyon yok. Ertelenmiştir.
4üncü sırada
yer alan, Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili
Reşat Doğru ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 1 Milletvekilinin; Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkayanın; Mersin Milletvekili
Ali Öz ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın; İstanbul Milletvekili Aydın
Ağan Ayaydının; Ankara Milletvekili Zühal Topcunun; Antalya
Milletvekili Gürkut Acarın; Konya Milletvekili Mustafa
Kalaycının Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
4.-
Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili
Reşat Doğru ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 1 Milletvekilinin; Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkayanın; Mersin Milletvekili
Ali Öz ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın; İstanbul Milletvekili Aydın
Ağan Ayaydının; Ankara Milletvekili Zühal Topcunun; Antalya
Milletvekili Gürkut Acarın; Konya Milletvekili Mustafa
Kalaycının Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/981, 2/187, 2/929, 2/1532, 2/2135, 2/2260, 2/2290, 2/2403)
(S. Sayısı: 651) (*)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
Dünkü
birleşimde tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştı. Maddelerine geçilmesinin oylama işleminde
kalınmıştı.
Şimdi
tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi
okutuyorum:
YÜKSEKÖĞRETİM PERSONEL KANUNUNDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- 11/10/1983
tarihli ve 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanununa
aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
Yükseköğretim
tazminatı
EK MADDE 3- Devlet
Memurları Kanuna tabi en yüksek Devlet memuru brüt aylık (ek gösterge
dahil) tutarının;
a) Profesör
kadrosunda bulunanlara % 100'ü,
b) Doçent
kadrosunda bulunanlara % 100'ü,
c)
Yardımcı Doçent kadrosunda bulunanlara %100'ü,
d)
Araştırma görevlisi, kadrosunda bulunanlara %115'i,
e) Öğretim
görevlisi ve okutman kadrosunda bulunanlara %115'i,
f) Uzman, çevirici
ve eğitim-öğretim planlamacısı kadrosunda bulunanlara %
115i, oranında her ay yükseköğretim tazminatı ödenir.
Bu tazminata hak
kazanılmasında ve ödenmesinde aylıklara ilişkin hükümler
uygulanır. Bu maddeye göre ödenecek tazminat damga vergisi hariç herhangi
bir vergiye tabi tutulmaz ve ilgili mevzuatı uyarınca ödenmekte olan
zam, tazminat, ödenek, döner sermaye ek ödemesi, ikramiye, ücret ve her ne ad
altında olursa olsun yapılan benzeri ödemelerin hesabında
dikkate alınmaz.
BAŞKAN Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz isteyen Özcan Yeniçeri, Ankara Milletvekili.
Buyurun Sayın
Yeniçeri, süreniz on dakikadır. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Personel
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 651 sayılı
Kanunun 1inci maddesi üzerinde MHP Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu yasa
tasarısının görüşülmesi gereken yer Plan ve Bütçe Komisyonu
değil Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu olması icap
ederken bu tasarı doğrudan doğruya Plan ve Bütçe Komisyonuna
geldi. Dakika bir, gol bir!
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Zam olsun, olmasın mı, önce bir onu
söyle.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla) - Yani, bu Adalet ve Kalkınma Partisine biz
bu yasa tasarısının nereden geçeceğini, nereden
geleceğini, daha onca itirazlarımıza, ikazlarımıza
rağmen bir türlü öğretemedik, anlatamadık.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Zam olsun mu, olmasın mı? Boş ver
sen onları.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla) - Hâlâ anlamayacaksınız, hayret edilecek
bir şey!
Diğer yandan,
özellikle dün yapılan tartışmalarla ilgili birkaç hususa cevap
vermek istiyorum. Şimdi, dün AKP sözcüleri, kaçak olan yeni
Cumhurbaşkanlığı binasının
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Yalan.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla) -
haşmetinden söz ederek bu kaçak binayla
ilgili eleştiride bulunanlara yönelik ağır sözler sarf
etmişlerdir.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Hocam, MHPnin binası kaç para? Onu söyle
sen.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla) - Yasa yapılan bir yerde yasa
dışı, kaçak olarak yapılan binaları değil de bunu
dile getirenleri sorgulamak akıl dışıdır, ahlak
dışıdır, öncelikle bunun altını çizmek istiyorum.
Bir yerde yasa
yoksa orada keyfîlik ve kaos vardır. Bir yerde yasa çiğneniyorsa ve
kaçakçılık savunuluyorsa orada herkesin her şeyi yapmasına
da izin vardır. Yasa dışılık, kaçakçılık ve
yasa dinlememek savunulamaz, kaçakçılık savunulamaz, kaçak binalar da
kullanılamaz. Hukuk, ahlak ve manevi değerler bunu emreder.
Bir başka
husus da: Millî Eğitim Bakanlığının Çinde bir
zamanlar yapılan kültür ihtilaline benzer bir kadro ihtilalini Türkiyede
gerçekleştirmiş olmasıdır. Ama Sayın Millî Eğitim
Bakanı da burada yok.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Ya, ben de
profesörüm.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla) Senden memnunuz Sayın Bakan da, orada
oturmandan ama asıl işin müktesebatına sahip bakan yerinde yok.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Ben otuz
yıllık eğitimciyim, sorabilirsin.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla) Peki, o zaman cevap ver şimdi şu
söylediklerime, oradaysanız cevap vereceksiniz.
Sayın Bakan
dedi ki dün: Muhalefet '100 bin kişi diyordu ama 16 bin okul müdürünü
görevden aldık. Yani Sayın Bakan şey yapıyor bize, ölümü
gösterip sıtmaya razı ediyor. İşin aslı şudur:
AKP'li olmayan okul müdürleri yasalara uygun bir biçimde görevden
alınmışlardır, olay budur.
Şimdi
bakın, TÜRK EĞİTİM-SEN yüzde 22, EĞİTİM-SEN yüzde
12, EĞİTİM-İŞ yüzde 4, AKTİF
EĞİTİM-SEN yüzde 2, EĞİTİM-BİR-SEN yüzde
26'dır sendikalaşma oranı bakımından. Şu anda
kamuda idarecilik yapanların oranları ise şöyle: TÜRK
EĞİTİM-SEN yüzde 9, EĞİTİM-SEN yüzde 4, EĞİTİM-İŞ
yüzde 1, AKTİF EĞİTİM-SEN yüzde 1, EĞİTİM-BİR-SEN
yüzde 81. Rakamlar, açıkça EĞİTİM-BİR-SEN üyelerinin
öncelendiğini net bir biçimde ortaya koymaktadır. Bu sonuçların
tartışılacak hiçbir yanı yoktur.
KADİR GÖKMEN
ÖĞÜT (İstanbul) Onlar da Tartışmayın, hepsi bizden
olacak. diyor Hocam.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla) Sendikalaşma oranı yüzde 26 olan AKP yandaşı
EĞİTİM-BİR-SEN'in üyelerinin yüzde 81'nin okul müdürü
olarak atanması, Milli Eğitim Bakanlığının AKP
eğitim bakanlığına döndürüldüğünün
kanıtıdır. Sayın Bakanın bunu kitapla, çalışmayla
açıklamaya kalkması da tam anlamıyla komikliktir.
Yine, bilindiği
gibi, ilk kez görevlendirilecek müdürlere sözlü sınav uygulaması
getirildi. Yazılı sınav kaldırıldı, yandaş
sendikanın adamları müdür olsun diye sözlü sınav ihdas edildi.
Sendika temsilcilerinin bulunmadığı komisyonların
yapacağı ve ölçülebilir kriterlere sahip olmayan sözlü sınavlar
kabul görebilecek mi, o da ayrı bir husus.
Millî eğitimde
her alanda yaşanan kadrolaşmadan şube müdürleri de nasibini
almış, konu yargıya taşınmış ve
başarı sıralamasının tek başına sözlü
sınav sonuçlarına göre oluşturulması hukuka
aykırı bulunarak söz konusu yönetmeliğin yürütmesi
durdurulmuştur. Ancak, buna rağmen, Millî Eğitim
Bakanlığı hukuksuzluklarına devam ederek sözlü sınava
dayalı şube müdürlüğü atamalarını iptal
etmemiştir. Millî Eğitim Bakanlığı, AKP döneminde yasalara
karşı bağışıklık kazanmış
durumdadır. Bir ülkeye en büyük kötülük eğitim yoluyla yapılan
kötülüktür, AKP de bunu yirmi dört saatte kırk sekiz saat
yapmaktadır.
Eğitimin ve
eğitilmiş insanın ne denli önemli olduğuna yönelik bir iki
husus dile getireceğim. Ünlü sosyolog Saint Simon "Fransanın
tüm araçları bir gecede tahrip edilse aynı düzeni altı ay içinde
yeniden kurabilirim ama tüm doktorları bir anda ortadan kaybolursa ancak
yüzyıl sonra bugünkü düzeye ulaşabiliriz." der. Ünlü
işadamı Ford ise "Fabrikalarımı ve makinelerimi tahrip
edin ama adamlarımı bana bırakın. En kısa sürede eski
servetime yeniden sahip olurum." derken eğitilmiş insan gücünün
önemine dikkati çekmiştir.
Eğitim bir
bakıma vasıflı insan yetiştirme sürecidir. Siz
doğrudan eğitimi ve eğitilmiş insanı yok ediyorsunuz.
Halbuki yalnız verimlilik değil, bağımsız ve özgür bir
kafa, ancak eğitilmiş bir kafadan oluşur. Yani, demokrasinin
temeliyle eğitim arasında da doğrusal bir ilişki
vardır. Bireyleri özgür olmayan ülkelerin kurumları da özgür
değildir, siyasi partileri de özgür olamaz.
Eğitim
seviyesi düşük olan bir ülke aynı zamanda
kalkınmışlık yönünden de geri kalmış bir ülkedir.
Eğitimin en ileri düzeyde yapıldığı yerler de
üniversitelerdir. Üniversiteleri içeriksiz, akademik çalışmaları
niteliksiz olan ülkeler asla kalkınmış ülke olarak kabul
edilemez. Kalkınma için gerekli olan örgütlenmeyi, teknolojiyi ve
fabrikayı yapacak olan eğitilmiş insandır. İnsanlara
eğitimi de üniversiteler verir. Türkiye'de üniversiteler maişetini ve
geçimini sağlayamayan insanların istihdam edildiği yerler hâline
getirilmiştir.
Meşhur
tabirle "Kendisi muhtacı himmet dede, kaldı ki gayrıya
yardım ede..." söylemi gereği akademik personel kendi zaruri
ihtiyaçlarını karşılama noktasında
sıkıntı çekerken diğer hizmetleri nasıl yerine
getireceğini hepimizin takdirine sunmak gerekiyor. Geçim
sıkıntısı çeken bir akademisyenin kendisini eğitime ya
da araştırmaya, geliştirmeye vermesi düşünülemez. Bu
yüzden, üniversitelerdeki düşük ücret, zor çalışma
şartları akademik personelin devlet üniversitelerinden kaçmasına
neden olmaktadır. Akademik personel temel ihtiyaçlarını
karşılamaktan âciz bir ücret almaktadır. Bu, kabul edilecek bir
durum değildir.
AKP
iktidarının işbaşına geldiği 2002
yılından bu yana üniversite akademik personeli yoksulluk ve geçim
sıkıntısı içerisinde bocalamaktadır. AKP üniversite
personelini âdeta ücretlerin tunç kanununa mahkûm etmiştir. Bu
bakımdan, akademik personelin sıkıntıları ve sorunlarıyla
ilgili birkaç hususun da burada altını çizmek istiyorum.
Akademik
personelin ücret seviyesinin dengesiz olduğu, yargı, ordu
mensupları ve üst düzey bürokrasiyle mukayese edildiği zaman ücret
seviyesinde giderek diğerleriyle aralarındaki mesafenin
açıldığı gözlenmektedir.
Üniversitenin
akademisyenlerin gözünde cazibesini kaybetmekte olması ülkemizdeki
bilimsel çalışmalar açısından da sıkıntı
yaratıyor.
Üniversitelerin
akademisyen kadrolarını geliştirmesi, muhafaza etmesi ve
özellikle alanlarında başarılı olan kimseleri özel sektöre
kaptırmaması adına akademisyenlerin maaşlarının
özel sektör seviyesine çekilmesi zorunludur.
Geçtiğimiz
ocak ayında Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde maaşlarının
iyileştirilmesi ve özlük hakları için eylem yapan akademisyenlerin
doktora tezleri ve bilimsel makaleleri ateşe vermeleri hâlâ
hatırlardadır.
Akademisyenlere
yönelik hak ettikleri oranda maaşlarında ve şartlarında
yapılacak iyileştirmelerin bütçeye olumsuz etkileri olacağı
düşüncesi ve bu düşüncenin savunulması son derece
yanlıştır. Zira, eğitime ve akademisyenlere yapılacak
her türlü planlı ve rasyonel yatırım Türkiyemizin
geleceğine yapılan yatırım olacaktır.
Şimdi,
üniversite personelinin tamamı maaş ve ücret yönünden yoksulluk
seviyesinde kalmıştır.
AKP döneminde çok sayıda üniversite
açılmış, sayı artmış, kalite düşmüştür.
AKP döneminde
üniversitelere AKP'den daha AKP'li rektörler atanmıştır.
AKP'nin üniversitelere
parti büyüklerinin adını vermekten başka bir katkısı
da olmamıştır.
Üniversitelerde akademik
personel geçim sıkıntısından araştırma ve
inceleme yapma imkânını büyük ölçüde kaybetmiştir.
Bu tasarının ne
denli yüzeysel hazırlandığı da akademik personelin bir
kısmının maaşlarında artış
yapılmasının unutulmasıyla açığa
çıkmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÖZCAN YENİÇERİ
(Devamla) - AKP'nin yolsuzluk musluklarını tamamen değil ama
birazcık kısması hâlinde meydana gelecek tasarruftan akademik
personele gerçek anlamda bir ücret artışı yapmak mümkün
olabilecektir.
Saygılar sunarken
AKP'yi akademik personelin ücretlerini gerçek anlamda artırmaya davet
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Haberal, Zonguldak
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Haberal. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET
HABERAL (Zonguldak) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına 651 sayılı Yasa üzerinde konuşmak üzere söz
aldım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yasanın ismi Yükseköğretim Personel
Kanununda Değişiklik. Altına baktığımız
zaman sadece üniversite öğretim elemanlarının maaşıyla
ilgili değişiklikler gündeme getirilmiş. Aslında o bile
eksik. Neden? Çünkü bugün yükseköğretim ülkemizde artık
Şöyle
bir insan gibi düşünelim, en tepede Yükseköğretim Kurulu var, onun
altında 2 grup üniversitemiz var; bunlardan birisi devlet üniversiteleri,
diğeri de vakıf üniversiteleridir. Tabii, uzun süre devlet
üniversiteleriyle ülkemizde eğitim sürdürülmüş ve o
değişikliklerin her birini yaşayan bir öğretim üyesiyim ben
ve maalesef ülkemizde her dönem -hani bir meşhur laf var ya
halkımızın arasında Gelen gideni aratır. diye-
maalesef her değişiklik arkasından geleni, eskiyi hep
aratır duruma gelmiştir. Tabii, üniversite önemli dönemlerden
geçmiştir, 60lı yılları düşünelim, 70li, 80li
yılları düşünelim. Gerçekten, bugün elbette ki üniversitelerde
öğretim elemanlarının ücretleri çok önemlidir ama bana göre ilk
planda onu mu düşüneceğiz? Üniversiteler
Üniversitelerde acaba
üniversitelerin özgürlüğü ne durumda, üniversitelerde kadrolar ne durumda,
üniversitelerde acaba araştırma görevlilerine ne kadar kadro
imkânı sağlanmıştır? Ve dahası.
Burada çok
değerli arkadaşlarımız var, hepimiz o dönemlerden geçtik.
Üniversitelerde, devlet üniversitelerinde kurullar ne şekilde
çalışıyor, acaba o kurulların önerileri dikkate
alınıyor mu, acaba adil davranış var mı, gerçekten
öğretim üyeleri özgürce fikirlerini söyleyebiliyorlar mı, acaba
birtakım emrivakilerle insanlar bir yerlere atanıyor mu?
Dolayısıyla değerli arkadaşlar, üniversitelerde evet,
doğru...
Şimdi, yine,
benim yaşımda olan arkadaşlarım çok iyi
hatırlayacaklar, ben 1967de Hacettepe Üniversitesine 450 lira maaşla
başladım. Bu bir gerçek. Tabii o günkü şartlar öyle getiriyordu
ama birinci planda bu mu önemliydi? Birinci planda eğitim önemliydi.
Gerçekten, bunu her zaman söylüyorum, ben İhsan Hocamı rahmet ve
şükranla anıyorum çünkü ülkemizde Hacettepe, özellikle tıpta bir
dönüm noktasıdır, âdeta ülkemize bir reform getirmiştir.
Hakikaten o kurumda ayrı bir dünya yaşamışızdır.
Dolayısıyla bir tek hedefimiz vardı, daha çok nasıl
öğreniriz, daha çok nasıl araştırma yaparız, bilime
nasıl daha çok katkı sağlayabiliriz; bu şekilde
başladık. Ha, bugünkü durum nedir? Elbette ki ülkemizin
ulaştığı noktayla hepimiz gurur duyuyoruz. O zaman büyük
şehirlerimizde üniversiteler vardı, bugün devlet üniversitelerinin
sayısı 104, ilave vakıf üniversitelerini de koyduğumuz
zaman, ülkemizde neredeyse 200e yakın üniversite kurulmuş durumdadır.
Dolayısıyla,
değerli arkadaşlar, elbette ki bu yasayla öğretim
elemanlarının maaşlarının en azından bu kadar
süre sonra yine gündeme getirilerek düzeltilmiş olmasından hepimiz
mutluluk duyarız. Bu çok doğrudur ama yeterli mi? Değil.
Bazı arkadaşlarımız dünkü konuşmalarında gündeme
getirdiler, görülüyor ki burada, arkadaşlarımız sadece
çalıştıkları dönemlerde bu maaşlardan yararlanacaklar.
Onun için ben Sayın Grup Başkan Vekilimize bir öneride bulundum,
dedim ki: Sayın Başkan, hiç olmazsa bir önerge verelim de bu
arkadaşlarımız bari emeklilikten sonra da bu alacakları
ücreti devam ettirebilsinler. Ama tabii, anladığım
kadarıyla Maliye Bakanlığıyla ilgili birtakım
sıkıntılar varmış. Ama yine de ben bu önerimi buradan
gündeme getirmek istiyorum.
Genelde bu yasa,
söylediğim gibi, sadece devlet üniversitelerini içine alan bir yasa
konumundadır. Hâlbuki ülkemizde bugün
Yine merhum Sayın İhsan
Doğramacı Hocamın gerçekten ülkemiz için çok önemli bir
gelişme olan ve yükseköğretime çok önemli katkı sağlayan
vakıf üniversitelerinin kurulmasına yapmış olduğu
katkıdır. Onun için, kendisini tekrar tekrar rahmetle, şükranla
anıyorum. Bugün ülkemizde vakıf üniversiteleri var. Aşağı
yukarı 300 bine yakın öğrenci almakta vakıf üniversiteleri.
Hakikaten ülkemiz için çok önemli rakamlardır. Dahası,
aşağı yukarı 20 bine yakın öğretim elemanı
var. Peki, bu vakıf üniversitelerindeki öğretim
elemanlarının durumu nedir? Anayasanın 130uncu maddesinin son
fıkrası gayet açık, burada vakıf üniversitelerinin
durumunu
Vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim
kurumları, malî ve idarî konuları dışındaki akademik
çalışmaları, öğretim elemanlarının
sağlanması ve güvenlik yönlerinden, Devlet eliyle kurulan
yükseköğretim kurumları için Anayasada belirtilen hükümlere tâbidir.
Hâlbuki, bugün vakıf üniversitesinde çalışan öğretim
elemanları maalesef işçi statüsünde bulunuyorlar. O nedenledir ki değerli
milletvekilleri, bu arkadaşlarımız yeşil pasaport
alamıyorlar. Gerçekten, bu, öğretim üyeleri için çok prestij
kırıcı bir durumdur. Şimdi müracaat ediyor kongreye
gidecek, uluslararası bildirisi var ama maalesef yeşil pasaport
alamadığı için kapı kapı dolaşıyor. Ben bu
konuda da yine geçmiş dönemde hem Cumhuriyet Halk Partisi grup
başkanvekilleriyle hem de iktidar partisinin grup başkan vekilleriyle
görüştüm ama maalesef o konuda herhangi bir ilerleme kaydedilmedi. Tabii,
gönül isterdi ki bu yasa getirilirken hiç olmazsa oraya bir madde konsun,
öğretim üyelerinin bu hakları da gündeme getirilsin ve bu şekilde
o da aradan çıkarılmış olsun yani o da halledilmiş
olsun. Gerçekten, bu konunun çok hassasiyet arz ettiğini bir kere daha
belirtmek istiyorum.
Diğer bir konu
değerli milletvekilleri, vakıf üniversitelerinde devlet
üniversitelerinde de olduğu gibi araştırma kadroları
sorunudur. Aslında, bakarsanız vakıf üniversiteleri bugün
yaptıkları hizmetler nedeniyle Maliyeye yük getirmeyen
kurumlardır. Dolayısıyla, tabii, gönül ister ki vakıf
üniversitelerinde, özellikle tıp fakültelerinde bugün araştırma
görevlisi yeteri kadar alınmadığı için -zaman zaman
özellikle tabii, Sayın Sağlık Bakanımızdan benim
aldığım bilgi çerçevesinde- işte, yeteri kadar uzman doktor
olmadığını görüyoruz. Yok, hakikaten, yeteri kadar uzman
doktor yok. Ve biz talep ediyoruz. Ama, buna karşın yeteri kadar
araştırma görevlisi alamıyoruz. Yani, bunu anlamakta zorluk
çekiyorum.
Şimdi,
ülkemizin bütçesine herhangi bir yük getirmeyen kuruluşlar eğer
imkânları varsa
Ki nedir? Ben her zaman şunu söylüyorum: Devlet
standardı koyar, devlet altyapıyı yapar, devlet denetler. Zaten
vakıf üniversiteleri o kadar denetleniyor ki değerli milletvekilleri,
her sene muntazam -öyle bir iki kişiyle falan da denetlenmiyor- her
tarafı didik didik ediliyor. Dolayısıyla eğer gerçekten
kurumlar uzmanlık verebilecek durumdaysa o zaman onlara neden yani
araştırma görevlisi vermeyelim? Kadro değil, yani devletin
bütçesine yük getirecek bir uygulama değil ki. Biz diyoruz ki: Bize 100
tane kadro verin. Bir bakıyorsunuz 20 tane kadro geliyor. Anlamakta zorluk
çekiyorum. Bu sadece bizim için değil, ben hem devlet üniversitelerinin
bazı rektörleriyle hem de vakıf üniversitelerinin bazı
rektörleriyle görüştüm, maalesef hem devlet üniversitelerinde aynı
sorun var hem de vakıf üniversitelerinde aynı sorun var. Dolayısıyla
burada eğer araştırma görevlisi sorununu çözersek o zaman
inanıyorum ki ülkemizin geleceğine çok daha fazla katkı
sağlayacağız çünkü araştırma görevlisi,
arkasından öğretim görevlisi olacak, arkasından
yardımcı doçent olacak ve devam edecek ve ülkemize gerçekten hem
bilimsel yönüyle katkı sağlanmış olacak hem de ülkemizin
ihtiyacı olan hekim sayısı ve uzman personel sayısı da
bu şekilde sağlanmış olacaktır.
Hepinize çok
teşekkür ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Madde üzerinde
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz isteyen Altan Tan,
Diyarbakır Milletvekili.
Buyurun Sayın
Tan. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA
ALTAN TAN (Diyarbakır) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; ülkemizin en büyük yaralarından birisi eğitim
sorunu. Okul öncesi eğitimden başlayarak, anaokullarından
başlayarak, üniversiteye ve üniversite sonrasına kadar, master ve
doktoraya kadar maalesef henüz dünya standartlarını yakalamak bir
yana yakalamaya yanaşamamış bile bir ülke durumundayız.
Değerli
arkadaşlar, öncelikle şunu söyleyelim: Öğretim üyelerinin
durumlarının, gelirlerinin, maaşlarının
iyileştirilmesiyle ilgili bu düzenlemeye evet oyu vereceğiz parti
olarak. Ancak keşke bütün derdimiz, bütün sorunumuz bu arkadaşlarımıza
cüzi de olsa bir miktar daha fazla maddi imkân vermekle sınırlı
olsaydı ama maalesef, Bugün Türkiyenin en önemli sorunu nedir?
derseniz, birinci sırada eğitim sorunu var çünkü bu eğitim
sorunu ne Kürt sorununa benziyor ne Alevi meselesine benziyor ne diğer
ekonomik sıkıntılara benziyor çünkü iyi bir eğitim sistemi
oturtamayan, iyi, donanımlı, vasıflı, yetenekli,
kabiliyetli insan yetiştiremeyen hiçbir millet dünyada istediği yere
gelemiyor, medeniyet kuramıyor. İşte esas sorunumuz bu. Tabii,
derdin neresinden başlamak lazım yani okul öncesi ana eğitimden
mi başlamak lazım yoksa hızla tüm bunları geçip
üniversitelere mi gelmek lazım?
Değerli
arkadaşlar, inanın hangi mevzuyu açsak saatlerce konuşmamız
lazım. Ben, önce Türkiyede üniversite sistemindeki
haksızlıklarla ilgili, en bariz bölgeler arası dengesizlikle
ilgili birkaç rakam vermek istiyorum. Ondan sonra da yapısal
sıkıntılara, çarpıklıklara değinmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, Diyarbakır Dicle Üniversitesi 1974 yılında
kuruldu ama bundan daha öncesi, 1969 yılında Diyarbakır Tıp
Fakültesi Ankara Üniversitesi bünyesinde eğitime başladı. Kuruluş
tarihini 74ten 69a çekersek şu an Türkiyedeki en eski üniversitelerden
biri, en azından Anadoludaki en eski üniversitelerden biri.
Birkaç rakam vermek
istiyorum size: Konya Selçuk Üniversitesinin öğrenci sayısı 90
bini geçti. Isparta Süleyman Demirel Üniversitesinin öğrenci
sayısı 70 bin civarında. Eskişehir ve Erzurum
Üniversitelerinin öğrenci sayısı 100 binin üzerinde. Yani niye
100 binin üzerinde diyorum? Son bir soru önergesiyle Erzurum Atatürk
Üniversitesinin öğrenci sayısını almıştım
bir buçuk sene evvel, 99.500. Bir buçuk sene öncesi itibarıyla.
Şehrin nüfusu 350 bin, öğrenci sayısı 100 bin.
Peki, buradan
nereye varmak istiyorum, nereye gelmek istiyorum? Bu kadar eski Diyarbakır
Dicle Üniversitesinin öğrenci sayısı daha üç dört yıl
öncesine kadar 12 bindi, her ortamda konuşarak ancak bu sene 31.500e
getirebildik bunu. Bir Isparta Üniversitesinin yarısından daha az.
Diyarbakırın merkez nüfusu 1 milyon, vilâyet nüfusu 1 milyon 607 bin,
hitap ettiği hinterlant en az 6-7 milyonluk bir hinterlant çevresinde.
Değerli
arkadaşlar, bundan sonra üniversitelerin yapıları hakkında
birkaç şey söylemek istiyorum. Her yere üniversite açalım,
doğru. Hükûmetin en fazla övündüğü ve hemen her fırsatta dile
getirdiği Her ile bir üniversite açtık
Allah ede 81 ile değil
500 ilçeye, 1.500 ilçeye de üniversite açsanız. Ama Açtım. demekle
olmuyor bunlar. Ve bunun tartışması o kadar ileri noktalara
geliyor ki, işte Üniversiteler kuruldukları yerlere şu kadar
sosyal, bilimsel, kültürel katkı sağlıyorlar, bunu istemiyor
musunuz, niye seçkinci davranıyorsunuz, bütün üniversiteler birkaç
vilayette mi kalsın? Hayır arkadaşlar, istediğiniz kadar
açın, istediğiniz kadar üniversite açın ama üzerine üniversite
yazmakla üniversite olmuyor bunlar. Bunun binasından başlayın,
öğretim üyesinden, laboratuvardan, diğer sosyal ve kültürel
imkânlarından kültür merkezlerine kadar eğer bir yapı ortaya
koyamamışsanız bu sadece tabelada kalıyor.
Bugün, maalesef,
birçok üniversite mezunumuz babalarımızın dönemindeki lise
mezunları kadar, bir Kabataş Lisesi mezunu, bir Galatasaray Lisesi
mezunu, bir Haydarpaşa Lisesi mezunu kadar bilgiye ve kültüre sahip
değiller. Hepimizin çocukları var, alıp imtihan edelim. Bugün,
kendi tarihini, edebiyatını, kültürünü bilmeyen bir kişiye
dünyanın hiçbir yerinde aydın demiyorlar. Sıradan bir İran
aydınını alın, Firdevsinin, Ömer Hayyamın
şiirlerini, divanlarını ezbere okuyor. Sıradan bir ortaokul
mezununu alın, bir Arap gencini alın, yine kendi kültürüyle ilgili
bunları ezbere biliyor. Fuzuliyi, Bakiyi, Nedimi, Şeyhiyi,
Nesimiyi bilen doğru düzgün üniversite mezunumuz kalmadı. Yakın
dönem edebiyatını bilenler kalmadı. Şimdi, böyle bir
eğitim sisteminde istediğiniz kadar övünebilirsiniz, insanlara
istediğiniz kadar kâğıt doldurup Üniversite mezunu
diyebilirsiniz ama bunun bir karşılığı yoksa bu
boş bir övünmeden başka bir şey değil. Ya, boş ver bu
eski masalları, çocuklar niye bunları ezberlesin? Gelelim yeni bir
şeye: Şu an dünyada ilk 100e giren kaç üniversitemiz var?
İşte övünüyoruz, biraz evvel de konuşuldu, özel ve devlet
üniversitelerinin toplamı 170i, 180i geçti, 200e doğru hızla
gidiyor. 200 üniversite Türkiyede var -yuvarlak hesap söylüyorum bunları-
ama dünyada ilk 100e giren kaç tane üniversitemiz var? İlk 500de kaç
tane var? Yani bir Harvard, Cambridge, Oxford, Stanford, John Hopkins
üniversiteleri, bunlarla yarışabilecek
Makalede, bilimsel tezlerde,
araştırmalarda kaç tane makalemiz var? Yani bırakalım
Dolayısıyla, demek ki bu işler bu şekilde olmuyor
değerli arkadaşlar. Birçok üniversitemizin bütün ekonomik
varlığı, yani arsası, arazisi, binaları bir John
Hopkins Üniversitesinin kütüphanesi kadar etmiyor. 50 milyon dolar
bağış yapılmış sadece, 50 milyon dolar kütüphaneye.
Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, bu sefaletin, bu
perişanlığın bir an evvel giderilmesi lazım.
Liselerimizin hâli perişan, ortaokullarımızın hâli
perişan. Sıradan bir sömürge aydını, yani Afrikada,
Hindistanda, Pakistanda, Arap ülkelerinde liseyi bitiren bir genç
meramını ifade edecek kadar yabancı dil konuşuyor, ama
İngilizce, ama Fransızca, ama İspanyolca, neyse
Üniversite
mezunlarımızdan kaç tanesi,
x
dan başka bir şey söyleyebiliyor? Bir dil öğretemiyoruz, bir
müzik aletini doğru düzgün çaldıramıyoruz. Seksen sene okullarda
mandolin çaldırdık, mandolin çalmasını bilen yok. E, davul
zurna çalmasını da bilen yok. Peki, müzik eğitimi veremiyoruz
Yani bunları belki karikatürize ederek anlatıyorum ama işte
çocuklarımıza bakalım. Kaç tanesi doğru düzgün bir müzik
aleti çalabiliyor bütün özel kurslara göndermemize rağmen, yüzde kaç? Ben
bunları mesela Sayın Bakanın yüzde olarak
cevaplandırmasını isterim; yüzde 5i bir müzik aletini çok güzel
çalıyor, 10u, 15i, 40ı, 50si
Değerli
arkadaşlar, bir Sovyet aydını bile, yani o
beğenmediğimiz Sovyetler Birliğinin çöken sisteminin içinde
eğitim alanlar bile operadan, baleden, müzikten edebiyata kadar mutlaka
bir konuda yetkindir ve uzmandır. Yani buraya, evlerimize temizlik yapmak
mecburiyetinde kaldıkları için gelenlere bakın, bizim 4
mislimiz, 5 mislimiz kültürel donanıma sahiptirler.
Şimdi, biz bu
eleştirileri yapmazsak, bunları konuşamazsak. E, peki, valla
müzik, edebiyat, şiir zor da benim bir rahmetli kardeşimin
dediği gibi hele bir de, biraz da spordan açalım. Kaç tane sporcumuz
var? Beden eğitimi derslerinde durum ne? Hani tembel öğrenciler için
derler ki Beden eğitimi hariç hepsi zayıf. Ya, beden eğitimi
de zayıf. Yani atletizmden tutun güreşe kadar, yüzmeden tutun futbola
kadar, masa tenisinden tutun, bilmem, basketbola kadar durum ne? O da ortada.
Dolayısıyla,
arkadaşlar, işte bu üniversite meselesi yani Verelim işte bizim
bu profesörlere, doçentlere birkaç kuruş, seslerini kessinler, ondan sonra
da bizim vicdanımız rahat, onlar memnun, hadi evimize gidelim
Mümkün değil, perişan bir hâldeyiz. Acilen duble yollara
verdiğiniz önemin yarısı kadar hiç olmazsa bu eğitim
sistemine eğilmemiz lazım, anaokulundan üniversiteye, doktora,
mastera kadar; yoksa hâlimiz perişan.
Saygılar
sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Sevim Savaşer, İstanbul
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Savaşer.
SEVİM
SAVAŞER (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 651 sıra sayılı Yükseköğretim Personel
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 1inci maddesi üzerine şahsım adına
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım.
Üniversitelerin
temel misyonu bireysel yaratıcılığı geliştirmek,
toplumsal kalkınmayı desteklemek, ekonomik gelişmeyi
ivmelendirmek, modernleşmeye ve demokratik olgunluğa katkıda
bulunmaktır.
Tüm dünyada her
geçen gün bilimsel bilgiye yönelik toplumsal talebin
karşılanması amacıyla yükseköğretim alanı ve
bilim alanları sürekli olarak genişlemekte ve tabii ki her geçen gün
daha fazla öğrenci ve daha fazla öğretim elemanı bu alana dâhil
olmaktadır. Üniversitelerin bu anlamda kendilerinden beklenen
katkıyı yapabilmeleri de ülkemizin genç ve zeki beyinlerinin
üniversitelerimize çekilebilmesi de akademisyenliğin cazip bir meslek
hâline getirilmesine bağlıdır.
AK PARTİ
hükûmetleri eğitimi ülkemizin öncelikli konusu olarak ele
almıştır. Öğrenci sayımız 2002den bugüne kadar
1,5 milyondan 5,5 milyona, üniversite sayımız 73ten 184e
çıkmıştır. Yine eğitime verdiği önem bütçede
ayırdığı payda da gözükmektedir. 2002 yılında
eğitime aktarılan 11,3 milyar TL tutarındaki kaynağı 7
kat artırarak 2014 yılında 78,5 milyar TLye
çıkarmıştır. 2015 yılında eğitime
ayrılan kaynak 87,5 milyar TL olarak öngörülmektedir. Yine yükseköğretim
kurumlarına 2002de ayrılan 2,5 milyar TL tutarındaki
kaynağın 2015 yılında 18,5 milyar TLye
çıkarılması, araştırma ve geliştirme
harcamalarına ayrılacak kaynağın da 2015 yılı
için 2,8 milyar TL olması öngörülmektedir.
Yükseköğretim
alanında kaliteli bir insan gücüne sahip olmak ancak sistem içinde yeterli
düzeyde nitelikli, üretken ve kendilerini değişen şartlara göre
yenileyebilen öğretim elemanları, akademisyenlerle mümkündür.
Akademisyenlik, uzun ve zahmetli bir yol: Yüksek lisans, doktora, bunun her
birinin giriş koşulları var; yabancı dil, ALES gibi
barajlar var, mülakatlar var, tez hazırlama aşamaları var. Bir
yüksek lisans programı için en az iki yıl, bir doktora programı
için en az dört yıl, bu her zaman altı yıl gibi bir sürede
tamamlanmaz, sekiz on yıl gibi bir süreyi kapsamaktadır. Bundan
sonra, öğretim üyeliğinin ilk aşaması olan
yardımcı doçentlik unvanının alınabilmesi var. Bunun
için de yine yabancı dil, yabancı dilde yayınlar
yapılması gerekiyor ve tabii ki birtakım koşulların
yine sağlanması gerekiyor. Bu kadar özverili çalışma
sonucunda öğretim elemanlarının hak ettikleri konuma kavuştuklarını
söylemek şu gün için doğru sayılmayacaktır. Bu nedenle, 651
sıra sayılı Tasarının 1inci maddesine ilave edilen
ek 3üncü maddeyle üniversitelerde görev yapan öğretim elemanlarına
yükseköğretim tazminatı adı altında yeni bir ödeme unsuru
ihdas etmek suretiyle artış yapılması öngörülmektedir. Ek
madde 3e göre Yükseköğretim tazminatı. Devlet Memurları
Kanununa tabi en yüksek devlet memuru brüt aylık tutarının
profesör, doçent, yardımcı doçent kadrosunda bulunanlara yüzde 100ü;
araştırma görevlisi, öğretim görevlisi, okutman, uzman çevirici
ve eğitim-öğretim planlamacısı kadrosunda bulunanlara yüzde
115i oranında her ay yükseköğretim tazminatı ödenir.
şeklindedir. Tasarının kanunlaşmasıyla hem mevcut
öğretim üyelerinin meslekte kalmasına hem de akademisyenliği
tercih edecek gençlere, Akademisyenlik asgari hayat şartlarını
sağlar. güvencesi verilmiş olacaktır.
Yasanın tüm öğretim elemanları için
hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen
Tülay Bakır, Samsun Milletvekili.
Buyurun Sayın Bakır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
TÜLAY BAKIR (Samsun) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; 1983 tarihli 2914 sayılı
Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1inci maddesi
üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu tasarıyla devlet üniversitelerinde görevli
öğretim elemanlarına yükseköğretim tazminatı
başlığında profesörler, doçentler ve yardımcı
doçentlere 726 TL; öğretim görevlisi, araştırma görevlisi,
okutman, uzman, çevirici ve eğitim öğretim
planlamacılarının aylıklarına ise net 835 TLye
karşılık gelen yüzde 36,5lik bir oranda maaş
artışı sağlanacaktır. Bu maaş
artışından 121.999 öğretim elemanımız
faydalanacaktır. Yüksek öğretim tazminatının
yıllık maliyeti 2014 yılı için 1 milyar 122 milyon Türk
lirasıdır.
Bu tasarıyla
akademik çalışmalar için de akademik teşvik ödeneği
verilecektir. Böylece, 2015 yılında yapılacak bilim, teknoloji,
sanat alanlarında yurt içi ve yurt dışında gerçekleştirilen
projeler, araştırmalar, yayınlar, sergiler, patent, bilimsel
atıflar, Bilim Danışma Kuruluyla yürütülen uluslararası
toplantılarda yapılan sunular ve kazanılan ödüller için 2016
yılında profesörlere 726 TL, doçentlere 653 TL, yardımcı
doçentlere 581 TL, araştırma görevlilerine 508 TL, öğretim
görevlisi ve okutmanlara 436 TL akademik teşvik ödeneği verilecektir.
Akademik teşvik ödeneğinin yıllık maliyeti 795 milyon Türk
lirasına ulaşacaktır.
Uzun öğrenim
yıllarının ardından akademik kariyerin sıkıntılı,
yarışmacı, zor süreci başlamaktadır.
Araştırma görevliliği, her bir bilim alanı için yeniden
öğrenme, öğrencilikten öğreticiliğe geçişin ilk
adımı ve uzman olabilmenin hevesiyle alabildiğine
çalışma, uykusuz geceler, tatilsiz yıllar demektir. Doktora,
rehber öğretim üyesinin öğrencisine bilim felsefesini verdiği,
böylece gelecekteki tüm akademik yaşamının temelini meydana
getiren çok önemli bir bilimsel aşamadır. Doçentlik, ben de
varım, yolumu belirledim, bilimde ben de söz sahibiyim dediği sürecin
başlamasıdır. Profesörlük ise bilimde olgunlaşmanın,
kendi bilimsel prensiplerini uygulatacağı dönemi ifade etmektedir.
Tüm akademik aşamalar ve yaşam; çalışmak, çok az dinlenmek
ve sürekli yenilenmek anlamına gelmektedir.
Dünyanın ilk
üniversitesinin kurulduğu, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde
Anadolunun birçok şehrinde üniversitelerin bulunduğu ülkemizde
üniversite sayısı ve üniversitede okuyan öğrenci
sayısı hızla artmaktadır. Hükûmetimizin eğitime
ayrılan bütçeyi artırması ve üniversite kurulmasında getirdiği
kolaylıklar sonucunda her ilimizde en az bir devlet üniversitesi ve çok
sayıdaki ilimizde birden fazla devlet üniversitesi, vakıf ve özel
üniversite kurulmuştur. Başbakanımız ve Millî Eğitim
Bakanımız, akademisyenlerin zorluklarını,
yaptıkları fedakârlıkları ve önemlerini en iyi bilenlerdir
çünkü kendileri de akademisyenlerdir. Yeni Hükûmetin kurulmasından
kısa bir süre sonra Meclisimize getirilen maaşlarda artış
ve akademik çalışmalar için ödüllendirme konularını
kapsayan bu tasarının, durumlarının öncelikli olarak ele
alınması ve takdir edilmeleri açısından öğretim
elemanlarımızı memnun edeceğini ümit ediyorum. Sayın
Başbakanımıza, bakanlarımıza ve Plan ve Bütçe
Komisyonu üyelerine bir akademisyen olarak teşekkür ediyorum.
Üniversiteler
ülkemizin sosyal, siyasal ve ekonomik gücünün kaynağıdır.
Bilimsel olarak kendini ispatlamış öğretim üyeleri,
yetiştirdikleri genç akademisyenler ve bilimsel kodların
aktarıldığı üniversite öğrencileri bir bütündür.
Bu vesileyle,
başta beni yetiştiren hocalarımı, hâlen görevli
öğretim üyelerini, araştırmacıları ve içinden
geldiğimiz aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Arkadaşlarıma
bir şey daha söylemek isterim. Her şey adım adım yürütülen
bir prosestir. Önce ülkemizde ilkokulu bitiren insanlar bile
sayılıydı, sonra ortaokul, lise, üniversite, şu anda
artık milyonlarla ifade edeceğimiz üniversite öğrencimiz var.
Hiçbir şey birden olmaz. Ve şu anda eğitim süremiz on iki
yıla çıkarıldı mecburi eğitim olarak ve artık her
aile çocuğunu üniversiteye göndermek istiyor. Hiç merak edilmesin ki otuz kırk
yıl içinde ülkemizde babaanneler de doktora yapmış olacak
arkadaşlar, çok sayıda Nobel alacağız, bundan emin olunuz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ve üniversitelerimiz
sayılı üniversiteler içine girecek, hiç merak edilmesin.
Hepinize
saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Şimdi, on
dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın
Doğru, buyurun.
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Üniversite
hastanelerimizde birçok branşta asistan eksikliği mevcuttur.
Neredeyse nöbet tutacak asistan dahi bulunamamaktadır. Bu yönlü olarak
büyük beklentiler vardır. Tokatta Gaziosmanpaşa Üniversitesinde
genel cerrahi bölümü olsun, kardiyoloji bölümleri olsun yani ana
branşlarda asistan eksikliği bir türlü giderilmemektedir. Bu yönlü
olarak üniversitelerimizin bir çalışması var mıdır,
birincisi bunu öğrenmek istiyorum.
İkincisi, yurt
dışında Millî Eğitim Bakanlığına
bağlı okullarda çok ciddi eksiklikler vardır. Yurt
dışındaki okullarla ilgili herhangi bir destekle ilgili
çalışmalarınız var mı, bunu öğrenmek istiyorum.
Üçüncü soru olarak
da, üniversitelerimizde ve liselerimizde yabancı dil eğitimi
verilmiş olmasına rağmen bir türlü öğrencilerimizle
başarı elde edemiyoruz. Bu yönlü olarak bir araştırma
yapılmış mıdır, bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Küçük
SEDEF KÜÇÜK
(İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
dün de Genel Kurulda gündeme getirdiğimiz İstanbul Üsküdar Amerikan
Lisesinde yaşanan kayıt rezaletinde yeni bir gelişme var
mıdır? Bu eşitsiz duruma, haksız uygulamaya müdahale etmeyi
düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Öz
SAKİNE ÖZ
(Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Manisa Sosyal Bilimler Lisesi beş yıllık, hazırlık
sınıfı olan ve geleceğin siyasetçi, hukukçu
adaylarını yetiştiren güzide bir okulumuzdur. Manisaya
yakışmayan bir şekilde, geçen yıl da fen lisesinin
binasında sıkışık bir biçimde öğretim görerek
mağduriyet yaşarken bu yıl TOKİ İlköğretim
Okulunun son katında eğitim öğretime devam ediyor. Lise ve ilkokul
öğrencilerinin aynı binanın içinde olması büyük bir problem
yaratıyor. Bu konuyla ilgili bilginiz var mıdır? Nasıl bir
önlem almayı düşünüyorsunuz?
Teşekkürler.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Halaman
ALİ HALAMAN
(Adana) Başkanım, teşekkür ederim.
Bu kanun 5 madde ve
özel bir kanun gibi. Yani, Türkiyedeki üniversite hocalarının özlük
haklarını, maaşlarını yükseltecek denilen bir kanun yani
okutman, asistan, doçent, profesör. Bu hocaların hâli ne olacak? Lise
öğretmeni, ortaokul öğretmeni, ilkokul öğretmeni; bunların
maaşlarını artırmayı düşünmüyor mu; atanamayan
öğretmenlerin atamasını yapmayı da düşünmüyor mu
Sayın Bakanımız?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Dedeoğlu
MESUT DEDEOĞLU
(Kahramanmaraş) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, üniversitelerimizde genel sekreterlerimiz 3.600 ek göstergede,
daire başkanları 3.600 ek göstergede ama genel sekreter
yardımcıları maalesef ki bu hakka sahip değiller. Bu
konuyla ilgili bir çalışmanız var mı? Bu konunun da gündeme
getirilmesini ve burada mağdur olan üniversite genel sekreter
yardımcılarının da 3.600 ek göstergeden
değerlendirilmesini arz ediyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Öğüt
KADİR GÖKMEN
ÖĞÜT (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın
Bakanım, dün de sormaya çalıştım ama biraz yarım
kaldı. Bazı imam-hatip okullarının kapılarında
ücretsiz servis ve ücretsiz yemek adı altında duyurular yer
almaktadır. Bunu kimin verdiği de belli olmadığı için
Millî Eğitim Bakanlığı tarafından verildiği
düşünülmektedir. Birçok okulun imam-hatibe çevrilmesi
dolayısıyla yerlerinden yurtlarından olan, çocuklarını
servislerle uzak yerlere yollamak zorunda kalan ailelerin birçoğu
zorunluluktan dolayı bu imam-hatipleri tercih etmektedir. Bu konuda
diğer okullara da servis ve yemek düşünülmekte midir? Onu sormak
istiyorum.
İkincisi:
Ataşehirde bir sokakta soru önergesi olarak da verdim-
Bakanlığınıza bağlı olduğu belli olmayan bir
ana sınıfı, yuva var. Bu yuva kontrolünüz altında
mıdır, değil midir? Bunu bir daha burada öğrenmek istiyorum
çünkü dışarıda hiçbir belirti yoktur. Ataşehirde bu
çocuklarımız
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bulut
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Teşekkür ederim Başkanım.
Sayın
Bakanım, hâkim ve savcılara yeni verilen, aynı zamanda
öğretmenlerimize de verilen akademik askerlik hakkını
akademisyenlere vermeyi düşünüyor musunuz? Akademisyenlerimize -tıp
dil sınavında olduğu gibi- akademik dil sınavından
faydalanma hakkını vermeyi düşünüyor musunuz? Akademisyenler eş
durumu tayinleri konusunda çok zor durumdalar. Bu konuyu da nasıl
çözeceksiniz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Son soru Sayın
Atıcının.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
paralel yapıyı tasfiye etmek bahanesiyle bütün yöneticilerin bir
şekilde yöneticilikle ilişkisi kesildi. Dün de bu konu gündeme
gelmişti, EĞİTİM-BİR-SENe mensup olan bol miktarda
yönetici atandı. Siz de yorumunuzda dediniz ki: Efendim,
EĞİTİM-BİR-SEN çok güzel eğitim vermiş bunlara,
onun için atanmışlar. Allah rızası için buna inanıyor
musunuz gerçekten? Bir.
İki: Bu
sınavda ne gibi sorular sorulduğundan hiç haberiniz var mı Allah
aşkına, havadan sudan sorulardan başka hiçbir soru
sorulmadığının farkında mısınız?
Ayrıca, bazı diğer yöneticilerin müdür, müdür
yardımcılarını değerlendirdiğini söylediniz.
Hiçbir şekilde görmediği, tanımadığı,
bilmediği insanları değerlendiren onlarca yönetici
olduğunun farkında mısınız? Hakikaten,
vicdanınız rahat mı?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
buyurun.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; üniversite genel sekreter
yardımcılarının ek göstergesiyle ilgili sorun 657
sayılı Devlet Memurları Kanununda yapılacak bir
düzenlemeyle çözülecek; onunla ilgili bir çalışma var, henüz
sonuçlanmadı ama onu düzelteceğiz yani birlikte düzelteceğiz.
Tekrar edeyim mi,
duyulmadı mı?
MESUT DEDEOĞLU
(Kahramanmaraş) Evet.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Bu üniversite
genel sekreter yardımcılarının ek göstergelerinin
düzeltilmesi konusunda 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda
yapılacak bir düzenlemeyle bu adaletsizlik -diyelim- giderilecek
inşallah. Bu konuda gerekli çalışmayı yapıyoruz,
inşallah, sizlerin de katkılarıyla onu birlikte düzeltiriz.
Dün söz konusu olan
okulla ilgili, sorunuzla ilgili bir gelişme var mı? Evet, var, yeni
bir bilgi. Ben dün burada açıklama yaparken o bilgi elimde yoktu,
arkadaşlara döndükten sonra tekrar araştırttım. Bir defa
dün iddia edildiği gibi kontenjan fazlası bir öğrenci
alımı söz konusu değil, tam tersine, şu anda bile o okulda
1 kontenjan açığı boş, 1 kontenjan boş. Yani,
kaydedilen öğrenci okulun kontenjanı dolduktan sonra ekstra bir
öğrenci olarak kaydedilmemiş.
SAKİNE ÖZ
(Manisa) Puanı nasıl?
BİNNAZ TOPRAK
(İstanbul) Puana göre mi sıralanıyor?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Puanları da
sıraya koyduğunuz zaman, oradaki boşluğa müracaat eden
öğrenciler arası
Bütün okullarda bu böyle yapılıyor.
Eğer 3 öğrenci müracaat ettiyse onlar kendi içlerinde sıralamayla
alınıyorlar, 1 öğrenci müracaat ettiyse o zaman mukayeseli bir
üstünlük söz konusu olmuyor, orada da öyle olmuş.
BİNNAZ TOPRAK
(İstanbul) Ama bu öğrencilerin puanı neymiş?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Niye
başınızı sallıyorsunuz? Size bir bilgi veriyorum.
SEDEF KÜÇÜK
(İstanbul) Doğru değil ama.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Bu bilginin
yanlış olduğunu düşünüyorsanız doğrusunu
söyleyin. Ben size Millî Eğitim Bakanı olarak aldığım
bilgiyi veriyorum.
BİNNAZ TOPRAK
(İstanbul) Yeterli bilgi değil, onun üzerinde puan.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Dolayısıyla, dün burada verilen Kontenjan dolduğu hâlde,
kayıt dönemi bittiği hâlde öğrenci kaydedildi. bilgisi, ikisi
de yanlış.
Üniversite genel
sekreter meselesini söyledik.
Sayın
Öğütün imam-hatip okullarında ücretsiz yemek verildiği,
başka okullarda da bunun
Bu, imam-hatip okullarında verilen yemekler
imam-hatip mezunlarının kurduğu Ensar Vakfı tarafından
veriliyor, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından
verilmiyor, Ensar Vakfı tarafından veriliyor.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Öyle
anlaşılmıyor ama efendim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Öyle anlaşılmıyor, doğru.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Yani,
tabelalarda öyle anlaşılmıyor. Onun için de tartışma
sebebi oluyor.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Yani, birçok yanlış anlaşılmaya neden
oluyor. Sanki Millî Eğitim Bakanlığı belli okullara yemek
verirken belli okullara vermiyormuş gibi algılanıyor, bu soru o
bakımdan iyi oldu, teşekkür ederim. Yani, bu genel yanlış anlaşılmayı
da düzeltmeye vesile olur diye ümit ediyorum.
Ensar Vakfı imam-hatip mezunlarının
kurduğu bir vakıf ve o vakıf mezun oldukları okullara yemek
veriyor. Bu inşallah diğer okullarımızın
mezunları için de iyi bir örnek teşkil eder, onlar da kendi okullarında
benzer bir çalışmayı başlatırlar. Ama şu var:
Taşımalı eğitimle gelen öğrencilere biz ayrıca
Millî Eğitim Bakanlığı olarak veriyoruz. Geçen
yıllarda orada bir adaletsizlik veya bir yakışıksız
uygulama vardı. Taşımayla gelen öğrencilere veriliyordu,
taşımayla gelmemiş olan öğrencilere yemek verilmiyordu.
Şimdi, bu yıldan itibaren bir okulda taşımalı gelen
öğrencilere yemek veriliyorsa, ihtiyacı olan, talep eden,
taşımayla gelmeyen öğrencilere de o yemek imkânı veriliyor.
Ataşehirdeki okulun durumunu
araştıracağım.
Manisa Fen Lisesiyle ilgili de bana bir
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Yani
oradaki şey Esatpaşa Mahallesi Fatih Rüştü
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Tamam, aldık notumuzu, onu
araştıracağım.
SAKİNE ÖZ (Manisa) Sosyal Bilimler
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Manisa Sosyal Bilimler Lisesiyle ilgili, orada yeni bir okul
inşaatı var. Okul inşaatı bittiği zaman oraya
taşınmak üzere geçici bir çözüm olarak yapıldığı
söylenmişti.
SAKİNE ÖZ (Manisa) Üç yıl önce söz
verilmişti, okul yapıldı, başka okula verildi.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Son durumuna tekrar bakıp size bilgi vereyim, ne zaman
biteceğini inşaatın, bitip bitmediğini
SAKİNE ÖZ (Manisa) Efendim, o okula
yapıldı, başka bir okula verildi; o okula verilmedi, imam-hatip
lisesine verildi. O okulun hakkı olan okul başka bir okula verildi.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Tamam, ona bakayım, size bilgi vereyim.
Onun dışında, akademisyenlerin askerlik
durumuyla ilgili şu anda bizim bir çalışmamız yok ama siz
bunun önerisini getirirseniz bu Genelkurmayla ve Millî Savunma
Bakanlığıyla bence görüşülmeye değer bir konu.
Akademisyenlerin askerliklerinin kendi akademik çalışmalarını
da aksatmayacak bir biçimde yürütülmesi konusunda ilkesel olarak ben de böyle
bir düzenlemenin yerinde olacağını düşünüyorum.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) Aynı öğretmenler gibi
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Öğretmenler gibi, evet.
Bu, daha önce benim Başbakan
danışmanlığı dönemimde bir görüşmede, ordunun
profesyonelleşmesine ilişkin bir toplantıda o zaman da biz bunu
gündeme getirmiştik, yani ben de eski bir akademisyen olarak bu tür
görevlerin de vatan hizmeti olduğunu, dolayısıyla, akademisyenlere
böyle bir imkân sağlanmasının yerinde olacağını
söylemiştim. Bunu tekrar hatırlattınız, onu
çalışalım inşallah.
BAŞKAN Sözlerinizi toparlarsanız Sayın
Bakanım, lütfen.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Dün burada bu sendikalar arası rekabet, bunun yönetici
seçimlerine yansımaları vesaire konularında ben gerekli
açıklamaları yaptım. Şimdi, bunlarla ilgili böyle çok
-tırnak içerisinde söylüyorum, yani bunu bir sataşma olarak
algılamayın, başka bir sıfat
- Vicdanınız rahat
mı? türünden şeyler
Rahat olmasam söylemem bunu.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Rahat deyin.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Somut örneklerle, hatta örnek verdim, bir kitap burada da
polemik konusu oldu. Başka sendikaların böyle
çalışmaları var mı? Bana ulaşan yok.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Rahatım. deyin Sayın
Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Rahatım, rahatım. Siz de rahat olun, ben
rahatım.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Kayıtlara geçsin çünkü
bunlar ileride kullanılacaktır.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Sayın Hamzaçebi buradayken
Demin açıklamamı
duymamış olabilirsiniz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Açıklamanızı duydum, onun için buraya geldim Sayın
Bakanım.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Soru-cevap işlemi bitmiştir.
Sayın Hamzaçebi, bir söz talebiniz var.
Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanın açıklamalarını
biraz önce odamda televizyondan izledim. O nedenle koşa koşa buraya
geldim.
Dün burada konuya ilişkin bir açıklamayı
yaptım. Sayın Bakan, gördüğüm kadarıyla doğru bilgi
vermiyor, gerçekleri Genel Kuruldan saklamaktadır.
Bakın, yazı burada Sayın Bakan, sizin
İstanbul İl Millî Eğitim Müdür Yardımcınızın
yazdığı yazı burada. Millî Eğitim Müdür
Yardımcınız diyor ki: Yedek listede olduğu hâlde bu
kişi okula alınmamıştır. Oysa bu kişiden daha
düşük puanlar alınmıştır. Bu tamamen gerçek
dışı bir ifadedir. Bir kere bu kişi yedek listede
değildir, Üsküdar Amerikan Lisesinin son kayıt puanı 789dur. Bu
kişinin puanı 782dir. Yani 789dan daha düşük puanlı bir
kişinin başvuru imkânı yoktur, başvurusu
olmadığı için yedek listede olma imkânı yoktur. 782
puanlı bir öğrenciyi, binlerce öğrenci velisini bir kenara
bırakarak, okul bahçesinde sıra beklemiş, kuyruk beklemiş,
daha yüksek puanlı öğrenciler olduğu hâlde bunları atlayarak
okula kaydetmenizin hiçbir gerekçesi yoktur Sayın Bakan. Tek bir gerekçesi
vardır, bu kişiyi bu okula kaydetme iradesi, başka bir şey
değil.
Dün size bir
şey sordum. Yapılan bu işlem yanlış. Bir
yanlış işlem yaptınız, madem öyle, bu puandan daha
yüksek puan aldığı hâlde zamanında o okula
kaydolmamış, okulun Senin puanın düşük, seni
almıyoruz, alamıyoruz. dediği öğrencilere kayıt
hakkı tanıyacak mısınız?
Şu an 4
kişi Üsküdar Amerikan Lisesine ihtarname çekmiş durumda. Bu dahi,
Bunları alıyoruz. demeniz dahi olayı düzeltmez, çünkü binlerce
öğrenci başka okullara kaydını yaptırmış,
gitmiş, geri dönme imkânları olur mu olmaz mı bilemiyorum.
Sizin
açıklamanız gerçeği yansıtmıyor Sayın Bakan.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Sayın
Başkan, cevap vermek istiyorum.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Yazılar burada, Bakanlığın
yazısı burada, Üsküdara yazılan yazı burada, Üsküdar
İlçe Millî Eğitimin okula yazdığı yazı burada, bu
yazılar gerçek dışı.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.
Sayın Bakan,
buyurun.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Verdiğim
bilgiler doğru.
Siz, dün buradaki
açıklamalarınızda dediniz ki: Bu çocuk okulun kontenjanı
dolduğu hâlde buraya kaydedilmiş. Dediniz mi bunu?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Evet.
789 puanla
kayıtlar kapandı
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Adım
adım gidelim.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Her zaman okuldan bir kişi
kaydını alıp bir başka yere götürebilir.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Sayın
Hamzaçebi, adım adım gidelim.
Dün, bu
çocuğun kontenjan fazlası olarak bu okula Millî Eğitim
Bakanlığının baskısıyla kaydettirildiğini
söylediniz.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Evet.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Bu
yanlış. Bu okulun kontenjanı dolmamış; şu anda
bile sırada bekleyen, okulun kayıt yapmadığı bir
öğrenci olduğu bilgisi var bende.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Bakın, Sayın Bakanım
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) 2 kontenjan
boşluğu var. Bu çocuk 2 boş kontenjandan birine
yerleşmiş, 1 kontenjan boşluğu hâlâ sürüyor.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Kontenjanda her zaman bir boşalma
olabilir. Boşalma olduğu zaman okul, web sitesinde bunu ilan eder,
öğrencilere çağrı yapar.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Hayır,
boşalma değil. O tarihte de kontenjan dolu değilmiş.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Bakanım, olmuyor.
BAŞKAN Evet,
teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
BİNNAZ TOPRAK
(İstanbul) Ama cevap verilmiyor doğru düzgün.
BAŞKAN Evet,
madde üzerinde üç adet önerge vardır. Önce geliş sırasına
göre okutup işleme alacağım.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
651 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 1. maddesinin 1.
fıkrasında geçen her ay yükseköğretim tazminatı ödenir
ibaresinden önce gelmek üzere askeri ve sivil yükseköğretim
kurumlarında görevli yerli ve yabancı uyruklu öğretim
elemanlarına ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Alim Işık Reşat
Doğru Mustafa
Kalaycı
Kütahya Tokat Konya
S. Nevzat Korkmaz D. Ali Torlak Ahmet Duran Bulut
Isparta İstanbul Balıkesir
Hasan Hüseyin Türkoğlu Yusuf Halaçoğlu
Osmaniye Kayseri
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 651 sıra sayılı "Yükseköğretim Personel Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı"nın 1. maddesi ile 2914 sayılı
Yükseköğretim Personel Kanununa eklenmesi öngörülen ek 3 üncü maddenin
birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Aydın Ağan Ayaydın Aytuğ Atıcı Fatma Nur Serter
İstanbul Mersin İstanbul Kamer Genç Oğuz Oyan Kadir Gökmen Öğüt
Tunceli İzmir İstanbul
EK MADDE 3- Devlet
Memurları Kanununa tabi en yüksek Devlet memuru brüt aylık (ek
gösterge dahil) tutarının;
a) Profesör
kadrosunda bulunanlara %240'ı,
b) Doçent
kadrosunda bulunanlara %210'u,
c)
Yardımcı Doçent kadrosunda bulunanlara %180'i,
d)
Araştırma görevlisi kadrosunda bulunanlara %160'ı,
e) Öğretim görevlisi ve okutman
kadrosunda bulunanlara %160'ı,
f) Uzman, çevirici
ve eğitim-öğretim planlamacısı kadrosunda bulunanlara
%160'ı,
oranında her
ay yükseköğretim tazminatı ödenir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 651 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1'inci
maddesiyle, 11/10/1983 tarihli 2914 sayılı Yükseköğretim
Personel Kanuna eklenmesini öngörülen Ek Madde 3'ün (a), (b), (c)
fıkralarındaki "%100" ibaresinin "%150" ibaresi
ile değiştirilmesi ve (d), (e), (f) fıkralarındaki
"%115" ibarelerinin "%150" ibaresi ile
değiştirilmesi ve (f) fıkrasından sonra gelmek üzere
aşağıdaki (g) ve (h) fıkralarının eklenmesini arz
ve talep ederiz.
Sırrı Süreyya Önder Hasip Kaplan Pervin Buldan
İstanbul Şırnak Iğdır
İdris Baluken Adil Zozani
Bingöl Hakkâri
(g) sözleşmeli
öğretim görevlisi kadrosunda bulunanlara %150'si,
(h) üniversite idaresine
bağlı tüm hizmet kollarında bulunanlara %150'si,
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
İlgili madde
ile yükseköğretim tazminatı ile üniversitelerde görev yapan
akademisyenlerin ve uzmanların maaşlarının
arttırılması geç kalınmış olsa da olumlu bir
düzenlemedir. Her ne kadar üniversite çalışanları denince akla
akademisyenler gelse de; akademisyeni, uzmanı ve idari personeli ile
üniversiteler bir bütündür. Yapılan bu değişiklik ile üniversite
çalışanlarının yarısından çoğunu
oluşturan idari personelin iyileştirme dışında
tutulması eksik bir düzenleme olmuştur. Bu düzenleme ile zaten özlük
hakları açısından çok yetersiz durumda olan idari personel ve bu
personellerin emekleri hiçe sayılmıştır.
İlgili
düzenlemedeki bir diğer eksiklik de sözleşmeli öğretim görevlisi
kadrolarında bulunan akademisyenlerin iyileştirme
dışında tutulmuş olmasıdır. Üniversitelerde
sözleşmeli kadrolarda görev yapan öğretim görevlileri mali ve özlük hakları
konusunda önemli sorunlar yaşamaktadırlar. Aynı üniversitede
aynı işi yapan akademisyenlerin bu şekilde
sınıflandırılması başlı başına bir
yanlış iken eşit olmayan ücret uygulamaları ile de bu
haksızlık daha fazla derinleştirilmektedir.
Bu gerekçeler ile
bu önerge ile üniversitelerdeki sözleşmeli öğretim görevlileri ile
tüm hizmet birimlerindeki personellerin de yükseköğretim
tazminatından yararlanabilmesi öngörülmüştür.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 651 sıra sayılı "Yükseköğretim Personel Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı"nın 1. maddesi ile 2914 sayılı
Yükseköğretim Personel Kanununa eklenmesi öngörülen ek 3 üncü maddenin
birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul) ve
arkadaşları
EK MADDE 3- Devlet
Memurları Kanununa tabi en yüksek Devlet memuru brüt aylık (ek
gösterge dahil) tutarının;
a) Profesör
kadrosunda bulunanlara %240'ı,
b) Doçent
kadrosunda bulunanlara %210'u,
c)
Yardımcı Doçent kadrosunda bulunanlara %180'i,
d)
Araştırma görevlisi kadrosunda bulunanlara %160'ı,
e) Öğretim görevlisi ve okutman
kadrosunda bulunanlara %160'ı,
f) Uzman, çevirici
ve eğitim-öğretim planlamacısı kadrosunda bulunanlara
%160'ı,
oranında her
ay yükseköğretim tazminatı ödenir.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Kadir Gökmen Öğüt, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın
Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar)
KADİR GÖKMEN
ÖĞÜT (İstanbul) Saygıdeğer Başkan, değerli
milletvekilleri; 651 sıra sayılı Yükseköğretim Personel
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı hakkında söz almış bulunmaktayım.
Üniversitelerde
görev yapan öğretim üyeleri, araştırma ve öğretim
görevlisi, okutmanlar, uzmanlar, çevirici, eğitim ve öğretim
planlamacılarına yeni mali haklar getiren bu yasa tasarısı
çok gecikmiş olsa da, çok eksik olsa da, çok az olsa da memnuniyet
vericidir ancak bizce yeterli değildir, mutlaka daha
fazlalaştırılmalıdır. Bu yasanın, üniversitelerin
tıp fakültelerinde Sağlık Bakanlığı adına
uzmanlık eğitimi gören araştırma görevlilerini de
kapsaması gerektiği kanaatindeyim. Nitekim, bununla ilgili
sayısız talepler almaktayız.
Tıpta
uzmanlık sınavını kazandıktan sonra
yaptıkları tercihlere göre bir bölümü 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanunu ve 2914 sayılı Yükseköğretim Personel
Kanununa göre üniversite kadrosunda çalışmaya başlarken,
diğerleri ise 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi
olarak, özlük hakları ve kadroları Sağlık
Bakanlığında kalacak şekilde, eğitim alma
amacıyla araştırma görevlisi olarak üniversitelerde
çalışmaktadırlar. Görev tanımları, eğitim
süreleri, çalışma koşulları, maaş ve ödemeleri benzer
olduğu gibi, araştırma görevlileriyle aynı işi
yapmaktadırlar.
Şu an üzerine
konuştuğumuz araştırma görevlilerine yapılacak olan
zamdan Sağlık Bakanlığı kadrosunda üniversitede
uzmanlık eğitimi yapan araştırma görevlileri de haklı
olarak faydalanmak istemektedirler. Eşit işe eşit ücret ilkesine
dayanarak akademisyenlere verilen zam onların da en tabii
hakkıdır. Dolayısıyla, Sağlık
Bakanlığı adına üniversitelerde araştırma
görevlisi olarak çalışanların da yasaya dâhil edilmesini
grubumuz adına istemekteyiz.
Değerli
milletvekilleri, yarın YÖK'ün kuruluşunun 33üncü yıl dönümü. Ne
var ki kaldırılmasını tartışmamız gerekirken
12 Eylül darbesinin bir ürünü olan bu kurum, AKP tarafından her gün âdeta
yüceltilmektedir, üniversiteleri kalıba sokmanın bir aracı
olarak kullanılmaktadır.
Üniversitelerin,
araştıran, bilgiyi üreten ve bunu toplumla paylaşan, sermayeden
ve iktidardan bağımsız kurumlar olması gerektiği
düşüncesini her fırsatta dile getirmekteyiz. Bu da ancak
üniversitenin bütün bileşenlerinin karar süreçlerine
katıldığı, söz ve yetki hakkının
sağlandığı bir demokrasi anlayışının geliştirilmesiyle,
bir başka deyişle üniversiteleri baskı altına alan YÖK'ün
tasfiyesiyle mümkündür. Bunu parti politikası olarak da defalarca dile
getirdik. Bu vesileyle bir kez daha kuruluş yıl dönümünde YÖK'ün
üniversiteler üzerindeki baskıcı, yasakçı
ve denetleyici uygulamalarını şiddetle
kınadığımı belirtmek istiyorum. Bu
baskıların sonucunda Türkiye'de Soma gibi bir olay
gerçekleştirildiğinde üniversiteler bir tek görüş
belirtememektedir. Referandum yaşadık, hukuk fakülteleri, 46 hukuk
fakültesi bir tek görüş belirtememekte. Vesayet kurumu olan YÖK derhâl
kaldırılmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, bir konu daha var: Hâlâ kendini Başbakan sanan
Cumhurbaşkanı, şimdi de Devlet hastanelerindeki doktorlara
doçentlik, profesörlük imkânı verelim. diyor. Bu yönde bir düzenleme
akademik sistemi temelden sarsacaktır. İktidar bir zamanlar
kendilerinin de beğenmediği YÖK'ün nimetlerini keşfedince
lehlerine kullandıkları yetmezmiş gibi, mezun olduktan sonra tek
bir gün üniversiteye uğramadan, tek bir gün tıp fakültesinde
çalışmadan, öğrenci yetiştirmeden doçent olmak
yetmezmiş gibi şimdi de aynı yolla profesörlük getirmektedir.
Mecliste
yasalaşmayı bekleyen Sağlık Bilimleri Üniversitesi ve
Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı
Kurulmasına İlişkin Tasarı önümüzdeki günlerde Genel Kurula
gelecektir. Böylelikle iktidar yeni 1.875 kadroya istediği isimleri atama
olanağı kazanmış olacak. Yeni kurulan üniversitelerdeki
profesörlük kadrolarını bir gün bile üniversite deneyimi olmayan isimlerle
dolduracaktır.
Hatırlayın, daha iki yıl önce
uluslararası bilim merkezi olacak diye kurdukları
Yıldırım Beyazıt Üniversitesine Metin Doğan'ı
rektör yaptılar. Sadece Sağlık Bakanlığı
kadrosunda çalışmış Metin Doğan'ın Sakarya
Üniversitesine nasıl profesör yapıldığını hepimiz
hatırlıyoruz. Numune Hastanesi Başhekimi Nurullah Zenginin
Erzincan Üniversitesi Tıp Fakültesine bir gün bile çalışmadan
profesör olarak atandığını
unutmuyoruz. Hülleyle yapacağınız atamalar sistemin tamamen
bozulmasına sebep olacaktır. Akademik unvan gözetmeksizin
öngördüğünüz maaş artışlarının emekli
maaşlarına da yansıtılmasıyla bu sorunların
birçoğu hallolacaktır.
Bu kanun tasarısına destek verdiğimizi,
YÖKün bir an önce kaldırılması gerektiğini tekrarlayarak
hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
651 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 1. maddesinin 1.
fıkrasında geçen her ay yükseköğretim tazminatı ödenir
ibaresinden önce gelmek üzere askeri ve sivil yükseköğretim
kurumlarında görevli yerli ve yabancı uyruklu öğretim
elemanlarına ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ahmet Duran Bulut (Balıkesir) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Ahmet Duran Bulut, Balıkesir
Milletvekili.(MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Bulut.
AHMET
DURAN BULUT (Balıkesir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yükseköğretim Kanununda değişiklikle ilgili,
üniversite ve yüksekokullardaki personelin, öğretim görevlilerinin,
araştırma görevlerinin maaşlarını, mali
durumlarını iyileştirme adına getirilen bu teklifin 1inci
maddesinde verdiğim önerge üzerine görüşlerimi arz edeceğim.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Anadolunun
her tarafına yayılan, neredeyse her ilde -bazılarında
birkaç tane- olan üniversitelerimiz Millî Eğitim Bakanlığı
çatısı altında artık yönetilemeyecek bir boyuta
ulaştı. Millî Eğitim Bakanlığı ortaöğretim,
ilköğretim, genel eğitim üzerinde, örgün ve yaygın eğitim
üzerinde faaliyetlerini sürdürürken artık YÖK çatısı
altında üniversitelerin yönetilemeyeceği, öğretim görevlilerinin
sorunlarının, üniversitelerin yapılarının, üniversite
öğrencilerinin ihtiyaçlarının
Yükseköğretim
bakanlığı adı altında bir bakanlık şekline
dönüştürülmesi gerekmektedir. Ancak o çatı altında bunlara çözüm
bulunabilinir. 725 lira ile 835 lira arasında öğretim görevlilerine bir destek veriliyor. Bu
destek görevdeyken alınıyor, emekliliklerine yansımıyor.
Takdirlerinize sunarım. Bugün Anadolunun en ücra yerlerindeki
üniversitelerde eleştirileri görüyoruz. Üniversitelerimiz Bir müdür, bir
mühür. anlayışıyla, ekonomik çıkarlar düşüncesiyle
Eğitimin seviyesi, boyutu artsın. diyerek yapılan, açılan
üniversiteler maalesef değil. İşte eğitimde dünya
sıralamalarında geldiğimiz nokta ortada. Bunun kalitesinin
artması için öğretim görevlisinin ekonomik düşüncesini geride
bırakması gerekmektedir. Kendisinin araştırma yapabilecek
imkânlara sahip olması gerekir. Türkiyede üniversite
hocalarının durumlarını iyileştirirken
ortaöğretimde, ilköğretimde görev yapan öğretmenlerimizin
durumları çok mu daha iyi? Onlar da çok zor durumdalar. Ancak bugünkü
konumuz yükseköğretimdeki bu iyileştirme olduğu için, uzun
zamandan beri haklarında, durumlarında iyileştirme
yapılmayan, özlük haklarında birçok sıkıntılar çeken,
eş durumu tayinleri bir türlü yapılmayan, farklı üniversitelerde
talepleri, kabulleri gerçekleşmeyen, aile birliği sağlanamayan
birçok görevli buna çözüm bulamamakta. Bütün bunların gerçekleşmesi
adına devletin, devleti yönetenlerin ülkenin gerçekleri doğrultusunda
hareket ederek bunları çözmesi gerekir. Türkiye büyük ülke,
imkânları çok büyük. deniyor ama bu büyük ülkenin imkânları
öğretim görevlilerine, öğrencilere, Anadoludaki üniversitelere
maalesef gitmiyor.
İşte, kazalarda
hayatlarını kaybeden, maden kazalarında ömürlerini kaybeden
insanlarımız hakkında bahsederken imkânsızlıklardan
bahsediliyor. Oysaki ülkenin kaynaklarını biraz hovardaca harcayan
şu bakanlıkların şatafatlarına bakıyorum,
aldıkları arabalara bakıyorum, arabaların fiyatlarına
bakıyorum, dünyanın neredeyse hiçbir ülkesinde böyle bir şatafat
yoktur. İngiltereyle kıyaslayın, Almanyayla
kıyaslayın, resmî araç sayısı itibarıyla dünyada
Türkiye en ön sırada. Sayın Cumhurbaşkanı yemine bir geldi,
Mercedeslerini sayamadım. Böylesine bir sayı içerisinde şunu
ifade etmek istiyorum: Muaviye bir saray yapmış, çok muazzam bir
saray, hırsının, ihtirasının kalesi. Ebuzere
sormuş, nasıl beğendin mi sarayımı? Vallahi kendi
paranla yaptıysan israftır, milletin parasıyla yaptıysan
haramdır. demiş.
Saygılar
sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.36
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.44
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet
Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
----0----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10uncu
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
651 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 2914 sayılı Kanuna aşağıdaki
ek madde eklenmiştir.
Akademik teşvik ödeneği
EK MADDE 4- Her bir takvim yılı
için, bir önceki yıl, bilim, teknoloji ve sanata katkı
sağlayıcı nitelikte yurt içinde veya yurt dışında
sonuçlandırılan proje, araştırma, yayın, tasarım,
sergi, patent ile çalışmalarına yapılan atıflar, bilim
kurulu bulunan uluslararası düzeydeki toplantılarda tebliğ sunma
ve almış olduğu akademik ödüller esas alınarak öğretim
elemanları için yüz puan üzerinden yıllık akademik teşvik
puanı hesaplanır.
Akademik teşvik puanı otuz ve
üzerinde olanlara, Devlet Memurları Kanununa tabi en yüksek Devlet memuru
brüt aylık (ek gösterge dâhil) tutarının;
a) Profesör kadrosunda bulunanlar için %
100üne,
b) Doçent kadrosunda bulunanlar için %
90ına,
c) Yardımcı Doçent kadrosunda
bulunanlar için % 80ine,
d) Araştırma görevlisi
kadrosunda bulunanlar için % 70ine,
e) Öğretim görevlisi ve okutman
kadrosunda bulunanlar için % 70ine,
f) Uzman, çevirici ve
eğitim-öğretim planlamacısı kadrosunda bulunanlar için %
70ine,
aldıkları akademik teşvik
puanının yüze bölünmesi suretiyle bulunacak oranın
uygulanması suretiyle hesaplanan tutarda akademik teşvik ödeneği
verilir.
Bu madde uyarınca yapılacak
ödeme, bu Kanun uyarınca aylık ödendiği sürece ve
kadrolarının bulunduğu yükseköğretim kurumları
tarafından şubat ayının on beşinden itibaren on iki ay
süreyle her ayın on beşinde yapılır, damga vergisi hariç
herhangi bir vergiye tabi tutulmaz. İlgili mevzuatı uyarınca
ödenmekte olan zam, tazminat, ödenek, döner sermaye ek ödemesi, ikramiye, ücret
ve her ne ad altında olursa olsun yapılan benzeri ödemelerin
hesabında dikkate alınmaz.
Bilim alanlarının özellikleri ve
öğretim elemanlarının unvanlarına göre akademik teşvik
puanlarının hesaplanmasında esas alınacak faaliyetlerin
ayrıntılı özellikleri ve bu faaliyetlerin puan
karşılıkları, akademik teşvik toplam
puanının %30unu geçmemek üzere her bir akademik faaliyet türünün
toplam puanın hesaplanmasındaki ağırlıkları,
akademik teşvik puanının hesaplanmasına ilişkin usul
ve esaslar ile bu hesaplamaları yapacak komisyonun oluşumu ile
diğer hususlar; Yükseköğretim Kurulunun önerisi, Maliye
Bakanlığının görüşü ve Milli Eğitim
Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu
tarafından yürürlüğe konulan yönetmelikle belirlenir.
BAŞKAN Madde
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mustafa Erdem,
Ankara Milletvekili.
Buyurun Sayın
Erdem. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MUSTAFA ERDEM (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2nci madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Öncelikle şunu
ifade etmem gerekiyor ki üniversite öğretim elemanlarının,
üniversitelerin, akademisyenlerin haklarının gözetilmesi sadedinde
böylesi bir yararlı kanuna vesile olan herkese şükranlarımı
arz etmek isterim. Zira bugüne kadar üniversitelerimiz kendisinden
beklenenlerin aksine hep üvey evlat muamelesi görmüş, hatta pek çok
üniversite hocasının yetiştirdiği kimseler en azından
saygı noktasında üniversite hocalarına gereken ilgiyi
gösterememe gibi bir acziyeti yaşamışlardır.
Dolayısıyla şu anda üniversite öğretim üyelerinin
haklarının teslimi, toplum içerisindeki
saygınlığının artırılmasına vesile
olacak ekonomik durumlarının gözetilmesi ve bu sadette
maaşlarına küçük de olsa bir katkının veriliyor olması
onlar adına belki de bir kazanım olabilir. Fakat ben buradan
şunu ifade etmek istiyorum ki bugün içinde bulunduğumuz
şartlarda üniversite öğretim üyelerine verilen bu ekonomik destek
onların taşıdığı unvanla, onların
yaptığı çalışmayla ve onların bugüne kadar
ülkemize, öğretim elemanlarına ve öğrencilere
yaptıkları hizmetle mütenasip değildir diye düşünüyorum.
Bir kere şunu
açık olarak ifade etmemiz lazım gelir ki pek çok üniversite
hocasının yetiştirmiş olduğu talebe bugün ülkeyi
yöneten bürokratların hocaları konumundadır. Çok basit bir örnek
vereyim: Üniversite hocasının yetiştirdiği talebe VIPden
geçer ama üniversite hocası hava alanında kuyruğa girer,
sıraya girer ve kaderini bekler. En azından İstanbulda iki
ayrı hat arasında, iç hatlar, dış hatlar arasında
elinde kitap yüklü çantasını -şayet yanında başka bir
taşıyıcısı yoksa- taşımak gibi bir kaderi de
paylaşır. Bu doğru bir davranış olmasa gerektir diye
düşünüyorum. Eğer üniversite hocalarıyla ilgili olarak,
akademisyenlerle ilgili olarak bir katkı olsun, onların problemlerine
bir çözüm üretelim, onları toplum içerisinde başı dik, onurlu
bir hâle getirelim istiyor isek Kemâlât kem âlât ile olmaz. hükmünden
yararlanalım. Yani çürük şeylerden bir sanat eseri, bir biblo
yapamazsınız. Pek çok tabloda Rütbetül-ilmi aler rüteb diye
yazdığını görürsünüz. Yani insanlık arenasında
rütbelerin en yükseğinin ilim olduğu ifade edilir. Şerefli
ecdadımızın Osmanlı Devletini yönetenlerin ilim
erbabına ne kadar katkı ve hizmette sınır tanımadığını
ama en önemlisi saygıda kusur etmeyecek bir konumda olduğunu
hatırladığımızda sadece bugünün zevahirini kurtarmak
için değil, en azından Allah rızası ve şerefli
ecdadın emanetine saygı noktasında onlara ilgi göstermemiz ve
onlara saygı göstermemiz lazım geldiğini düşünüyorum.
Değerli
milletvekilleri, üniversitelerimizi düşünürken sadece ve sadece
profesörleri, sadece ve sadece akademisyenleri değil, onu bir bütün olarak
düşünmek zorundayız. Talebesiyle, araştırma görevlisiyle,
öğretim görevlileriyle, öğretim üyeleriyle üniversite bir bütündür.
Öğrencisi olmayan öğretim üyesi birikimini kiminle paylaşacak
veya öğretim üyesi olmadıktan sonra bu ilim erbabını kim bu
toplumun hizmetine kazandıracak? Takdirlerinize arz olunur.
Dolayısıyla bir bütün olarak düşündüğümüzde talebesiyle
hocasıyla kendi aralarında ahlaki değerlere saygılı,
insani değerlere saygılı, toplumsal değerlere
saygılı bir bütün oluşturabildiğimiz zaman üniversite
hocasına vereceğimiz değerler bir anlam ifade eder.
Şimdi, bu
çalışmalarla 726 liralık bir ücret veya 800 liralık bir
taltif, siz nasıl verirseniz verin, Ülkemizin ekonomik şartları
ancak bu kadarına el veriyor. Ama ne yapalım? Başkasına da
gücümüz yetmiyor. derseniz başka alanlara yapılan israflardan veya
lüks içerisinde debelenenlerin kırıntılarından bu ilim
erbabının onurunu korumak Türkiye Büyük Millet Meclisinde
milletvekili sıfatını taşıyanların onuru ve
şerefi olmalıdır ama gelin, görün ki Ne yapalım, kıt
kanaat, imkânsızlık, zor şartlar. diyerek ülkemizin
uluslararası arenada gücünü ispat edecek, Türk milletine kefen biçmeye
çalışanlara da haddini bildirecek ilim erbabı, herhâlde
kendisini ayakta tutacak bir güçle ayakta durabilir.
Şimdi,
teşvik veriyoruz. Uluslararası arenada başarı
sağlamış, ulusal kriterlere göre kendisini yenilemiş veya
yaptığı çalışmalarla temayüz etmiş
Bunlar güzel
şeyler, teşvik olması bakımından da güzel ama ben bir
şeyi hatırlatayım: Niye 2015ten sonra bunu devreye
sokalım? Bakalım bir, üniversite hocalarımız bunu daha önce
yapmışlar mı, yapmamışlar mı? Gelin, 2014ü de
değerlendirelim ve 2015in başında bu kurul gelsin,
geçmişte üniversitenin en azından bir röntgenini çeksin, onların
ne içinde bulunduklarını, neyle meşgul olduklarını
göstersinler.
Değerli
milletvekilleri, üniversite hocasının derse girerek akıbetini
kurtarmaya, bir şekilde çoluğunun çocuğunun maişetini temin
etmeye mahkûm olması üniversitelerde arzu edilen başarıyı
temine yeterli değildir. Dolayısıyla, biz üniversitelerimizi bir
araştırma kurumu hâline getirmek, Türk milletinin geleceğini,
onların ürettiği projelerle şekillendirmek durumundayız.
Şimdi,
bakınız, üniversitelerimize bir sürü üniversite sayısı
eklendi, Türkiyenin her yerine üniversite
Sizden Allah rızası için
şunu istiyorum: Popülizmden vazgeçin, istismarı yere gömün. Bu hâl
devam ettiği sürece, masum Türk milletinin akıbetini kurtarmak
değil, onları çizdiğiniz flu, pembe tablolarla avutmak ve
sonunda insanlık arenasında onları başkalarına diz
çöken bir konuma getirmekten başka bir katkınız olmaz.
100ün üzerinde
üniversite var, 100ün üzerinde ilahiyat fakültesi var. Allah aşkına,
akademisyen var mı? Araştırma görevlisi var mı? Derslikler
var mı? Bu hocalar nerede bu talebelere ders veriyor veya talebesi yok, okulda
hoca kiminle birlikte birikimlerini paylaşıyor?
Sadece bir örnek
arz edeyim size. Yıldırım Beyazıt Üniversitesinden
bahsedildi şimdi. Yıldırım Beyazıt Üniversitesinin
kurulduğu sene ve şu anda Ankaradaki yerleşkelerine bir
bakın. Rektörü nerede? Tıp fakültesi nerede? Edebiyat fakültesi
nerede? Bu insanlar nerede eğitim görüyor, nerede bilim alıyor? Bir
örnek daha vereyim. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi, Ankarada Atatürk İlkokulu ve Ortaokulunda. Sit
alanı içerisinde olan bu okulda çivi çakamazsınız, tablo asamazsınız,
masa, sandalye koyamazsınız. Arkadaş, yarımı elleme,
bütünü bölme, gel Allah aşkına ekmek yiyelim. Böyle bir eğitim
anlayışı olur mu?
Bir şeye daha
dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu popülizm ülkeyi bitiriyor. Burada ilim
Allahı öğretmek, ilim hakkı öğretmek, ilim doğruyu
öğretmek, ilim vebali öğretmek, ilim saygıyı öğretmek,
ilim insana insani değerleri öğretmek lazım gelir. Gelin,
şu 4+4ü, adam gibi bir kanun çıkaralım da bu milletin
geleceğini kurtaralım. dediğimiz zaman burada bizi dikkate almadınız.
Şimdi soruyorum: İmam-hatip okullarında Allah aşkına
dersleri kim veriyor? Arzuladığınız müfredat programı
var mı ve bu programı uygulayabiliyor musunuz? Din derslerini kim veriyor?
Bu -sizin arzuladığınız- fakülteler veya okullar bu
milletin ihtiyacına cevap veriyor mu?
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz isteyen Oğuz Oyan, İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın Oyan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Müjde maaşlar artıyor
tasarısını konuşuyoruz. Bu, akademisyenlerin kuşkusuz
beklediği bir tasarı ama on dört yıldır beklediği bir
tasarı. Bu on dört yılın on iki yılı da AKP dönemi.
Yani, on dört yıl, akademisyenlerin hem enflasyona karşı reel
gelir aşınmasına uğramaları hem de diğer kamu
görevlileri kategorilerine karşı da göreli bir gerileme içine
girdikleri bir dönem oldu. Dolayısıyla, bunu unutmayalım, bir.
Dolayısıyla, çok gecikmiş bir
tasarıdır. Bu on dört yıl boyunca akademisyenlerin gerek refah
kaybını gerek bu göreli düşük maaşların neden
olduğu üniversitelerin cazibesini ortadan kaldıran anlayışı
gerekse bunun neden olduğu her türlü çarpılma ve bilimsel yetersizlikleri
telafi etmek artık mümkün değil.
Peki, tasarı geçmiş gelir
kayıplarını karşılıyor mu? Ne yazık ki
geçmiş gelir kayıplarını karşılayan bir maaş
artışından da bahsedemiyoruz. Doçent, yardımcı doçent,
araştırma görevlisi kategorilerinin tümü, yoksulluk
sınırı olan 4 bin lira civarının -4 kişilik bir
ailenin- altında maaş almaya mahkûm olacaklar. Yani, düşünün ki
bunlar üniversite hocaları, bunları herhâlde gecekonduda oturmaya
herhâlde mecbur tutamayacağımız kesimler ve düşünün, hangi
zorluklarla araştırma yapıyorlar ve eğitim faaliyeti
yapıyorlar.
Şimdi,
aslında bu eşitsizlik, bu yetersizlik, öğretim
elemanlarının asıl maaşlarına zam yapmayıp yan
ödemeler üzerinden zam getirilmesiyle daha da büyütülmektedir. Böylece
öğretim üyesinin emeklilik geçim düzeyi kesinlikle dikkate
alınmamaktadır ve birçok akademisyen emekli olduğu hâlde verimli
bir akademik faaliyet sürdürür, araştırmacı vesaire olur. Bütün
bunlar yani emeklilik alanı süresi cezalandırılmaktadır.
Dolayısıyla, bu açıdan da çok kusurlu bir yasayla
karşı karşıyayız.
Burada iki alandan,
iki kanaldan zam yapılıyor gözüküyor. Bir; yükseköğretim
tazminatı; 1inci maddede görüştük. İki, akademik teşvik
ödeneği; şimdi bu madde çerçevesinde. Yani bu akademik teşvik
ödeneği de zaten 3üncü maddede belirtiliyor, 2016dan itibaren
uygulanacak. Yani bugün için bir geçerliliği yok, 2015 yayını
vesairesi üzerinden.
Tabii burada
şunu da söyleyelim: Farklı bilim dallarında farklı ölçüde
yayın vesaire yapılabilir. Dolayısıyla, burada da yeni
eşitsizlikler türeyecektir.
Bir de bu akademik
teşvik ödeneğinin nasıl hesaplanacağına ilişkin
bu tasarıda bir şey yok. Bunu bir yönetmeliğe
bırakıyor dört ay içinde. Yani burada biz, yarı mamul bir
tasarı, bir kanun çıkarıyoruz. Bunun sosunu yani bu sossuz
makarnanın sosunu daha sonra Bakanlar Kurulu koyacak ama nasıl
koyacak, bilemiyoruz. Yani biz çıkardığımız
tasarının neyi getirip neyi götürdüğünü bilemiyoruz ama bu
akademik teşvik ödeneği herkese bir kere eşit
olmayacağı gibi bazılarının hiç
yararlanamayacağı belki bir şey olabilecek.
İkinci olarak
şunu söyleyeyim: Özlük haklarının yetersizliği ve bugün de
yetersiz kalması nedeniyle iki sapma devam edecek. Bu sapmalardan bir
tanesi, otuz yıldır üniversiteleri kemiren ek ders verme
skandalıdır. Aynı sınıfı ikiye bölmektedir birçok
okul -merkezî üniversiteleri, taşra üniversiteleri- ve böylece gece-gündüz
ders ayrımı yaparak sürekli olarak üniversite elamanlarını
bir ders verme makinesine dönüştürmektedir. Böyle bir üniversite
öğretim üyesinin bırakınız araştırmaya zaman ayırmasını,
kendi dersini yenilemek için yeterli okuma yapması bile mümkün değil;
haftada otuz kırk saat ders veren üniversite öğretim üyeleri var, bu
bir rezalettir.
İkincisi,
düşük maaşlar bir başka şeye yol açıyor, proje
bağımlılığına yol açıyor. Yani, üniversite
öğretim üyeleri TÜBİTAK'ın, AB fonlarının peşinde
proje bulma hevesiyle zaman yitirmekteler sürekli. Şimdi,
dolayısıyla, burada hiç olmazsa şunu yapsak, üniversitelere
tahsis edilen birtakım araştırma fonları olsa ve
üniversiteler de bunları bölümlere tahsis etseler; böylece hiç olmazsa
öğretim üyelerinin, elemanlarının fon peşinde koşmak
gibi bir boşuna zaman kayıpları olmasa.
Üçüncü bir sorun
alanı, özlük haklarının performansa dayalı projeler,
araştırmalar üzerinden sağlanmaya
çalışılması -ki 2nci maddede bu karşımıza
çıkıyor- yani piyasanın birtakım kavramları üzerinden,
rekabet, yarışma, kalite gibi piyasa göstergeleri üzerinden
öğretim üyelerini değerlendirmek. Oysa burada yaratıcılık
ve bilimsel üretim esas olmalıydı yani özel işletme performans
kriterleri söz konusu olmamalıydı.
Dördüncüsü, özlük
hakları ile iş güvencesi ayrılmaz bir bütünlüğe sahiptir.
Yani Özlük haklarınızı artırıyoruz,
maaşlarınızı artıyoruz ama iş güvencenizi
artırmıyoruz, kusura bakmayın. dediğiniz zaman, üniversitenin
eğreti statüde çalışan kadrolarını,
araştırma görevlileri ve yardımcı doçentleri maaşa
zam, işe nihayet formülüyle karşı karşıya hâlâ
bırakıyor olursunuz. Dolayısıyla, aslında
yapılması gereken en acil şeylerden biri, yardımcı
doçent kadrolarını kalıcı kadrolar hâline getirmek, üç
yılda bir yenilenmesi şartını kaldırmak;
araştırma görevlilerini de mutlaka 50/d değil, 33/a üzerinden
tanımlamak ve iş güvencesini sağlamak. İşte, o zaman
gerçekten özlük haklarının iyileştirilmesinden bahsedebiliriz.
Beşincisi,
üniversitelerde asistan kıyımı, araştırma görevlisi
kıyımı, mobbing, keyfî soruşturmalar, baskı ve
kontrol mekanizmaları, hukuksuzluklar, sendika, dernek ve örgütlenme
düşmanlığı, üniversitedeki polis denetimi sürmektedir.
Bunlara derhâl son verilmesi gerekir. Üniversitedeki kalitenin
iyileştirilmesi ancak böyle mümkün, üniversitede çalışma
barışının sağlanması ancak böyle mümkün. Bu tür
kıyımların İTÜde, İstanbul Teknik Üniversitesinde
nasıl araştırma görevlileri kıyımına yol
açtığını, rektörün de özel tutumu nedeniyle, Ordu
Üniversitesinde öğretim üyelerinin birtakım dış alanlarda
panellere katıldığı için nasıl soruşturma
baskısı altında tutulduğunu biliyoruz ve ben bizzat izliyorum.
Altıncı
konu, üniversitelerin bütünlüğü gözetilerek akademik olmayan personelin
ücretlerinde de iyileştirmeler yapılması şarttı. Bu
kurumlarda ayrıca taşeronlaşmaya son verilmesi gerekiyor. Yani,
siz üniversite öğretim üyelerinin maaşlarına zam
yaptığınız zaman, aynı kurum içinde çalışan
memurları ayrı tuttuğunuz zaman, onları
dışladığınız zaman, aynı kurum içinde uyumlu
çalışma koşullarını sağlayamazsınız.
Yedincisi,
üniversite yönetimleri mutlaka demokratikleşmelidir. Yani, üniversitenin
her kesiminden, en alt kategorideki, statüdeki öğretim elemanından
-araştırma görevlisi, yardımcı doçent vesaire-
öğrencisine, hatta idari personeline kadar yönetime katılma
imkânları sağlanmalıdır ki demokratik bir yapı
oluşsun.
Sekizincisi,
üniversitelerde özel eğitim modeline yani bu vakıf üniversitelerine
dur denilmedikçe üniversiteleri gerçekten bir kamu görevi
anlayışı içinde düzenleyemeyiz. Dolayısıyla,
parasız eğitimi, yurt ve burs sorununu çözmemiz mümkün hâle gelmez.
Dokuzuncusu,
üniversiteler toplumun gelişmişliğinin aynasıdırlar.
Bilimsel özerklik ve özgürlük üniversiteler için ekmek ve su kadar
vazgeçilmezdir. Hiyerarşik yapı, memur zihniyeti, inanç ve siyasetin
baskısı, kuşatması, zihniyet taşralaşması
üniversiteyi bitirecek etkenlerdir. Bütün bu etkenlerin tümünü YÖKte ve
Hükûmet politikalarında bulmaktayız. Bu zehirli havanın
üniversitelerin üzerinden kalkmasını istiyorsak bir YÖKün bu
üniversiteler üzerine örttüğü şalı kaldırmak ve tarihe
gömmek durumundayız.
Üniversite
sayısının artışı ile yükseköğretim
niteliğinin gerilemesi arasındaki ters orantılı
ilişkiyi artık görmek zorundayız. Türkiyede bilim
gerilemektedir. Türkiyede üniversiteler yüksek okullaşmaktadır.
Öğretim üyelerinin ortalama niteliği gerilemektedir. Üniversite
öğrencilerinin düzeyi gerilemektedir. Türkiyede sanayileşmenin
kesintiye uğraması, teknoloji
bağımlılığının büyümesi ile üniversitenin
gerilemesi arasında karşılıklı bir neden-sonuç
ilişkisi vardır.
Üniversitelere
bunca kötülük yapılırken özlük haklarının
iyileştirilmesi bir lütuf olarak görülemez. Üniversiteler ve üniversite
hocaları daha iyisini hak etmektedirler. Türkiyede daha iyi bir bilim ve
üniversite politikasını Türkiye hak etmektedir. Türkiye,
çağdaş bir iktidarı özlemektedir.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz isteyen Demir Çelik,
Muş Milletvekili.
Buyurun Sayın
Çelik. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA
DEMİR ÇELİK (Muş) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri şahsım ve partim
adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Görüşülmekte
olan 651 sıra sayılı üniversite personeliyle ilgili
tasarıya ilişkin düşüncelerimi, duygularımı ifade
etmek istiyorum.
Her şeyden
önce, yıllardır bilim üreten emekçilerin hak ettiği ücretten
yoksun bırakılmış olmasını kabul edilmez
gördüğümü ifade etmek istiyorum ama buna rağmen de atılan
adımı, yetersiz görmüş olmakla birlikte sahipleneceğimizi
ve bu kanuni yasama faaliyetinin de icrasında yardımcı
olacağımızı belirtmek istiyorum. Ancak söz konusu olan bir
kurum ve kurumsal kimliğe sahip olmaksa üniversiteyi bir bütün olarak
görmek, bu manada da soruna yaklaşmak olması gerekendir fakat
Hükûmet, her olayda ve her sorunda olduğu gibi bu sorunda da palyatif,
geçici, pragmatist bir yaklaşımla sorunu öteleyen, erteleyen ama
iktidarına yarayacak bir kısım yaklaşımlarla toplumda
birikmiş olan sorunu elimine etmeye çalışan bir
yaklaşım ve zihniyet içerisindedir.
Öncelikle,
üniversitelerin mevcut, var olan tekçi, asimilasyonistçi ve bilimsel olmaktan
uzak olan eğitim anlayışından kurtarılması
gerekiyor, bu nedenle de her şeyden önce otuz üç yıldır
Artık mızrağın çuvala sığmadığı
gerçeğine binaen rahatsızlık duyup
kaldıramadığımız Anayasa'yı tez elden
kaldırmak, beraberinde YÖKü de lağvedip kaldırmak olması
gerekendir. YÖKü kaldırmadığınızda, üniversiteyi
idari, mali ve siyasi özerkliğe
kavuşturmadığınızda üniversite hiyerarşik
ilişkiye bağlı olarak iktidara ve sermaye çevresine hizmet eder
ama toplum ve toplum ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak kalır.
Bugün Türkiye'de de olup biten budur. 184 üniversiteyi açmış olmakla
övünebiliriz, bu manada niceliğe baktığımızda takdire
değerdir ama eğer niceliği itibarıyla 184e
ulaştırdığımız üniversitelerde kalite yoksa,
nitelik yoksa, bilimsel ve parasız eğitim yoksa, idari, mali, siyasi
özerklikle birlikte demokratik yönetişim yoksa bu üniversitenin bir
ortaokuldan, liseden, dengi okullardan farkı yok demektir. Kaldı ki,
üniversite mezunu insanların iş bulamadığı, mesleki
faaliyetinden yoksun kaldığı bir üniversitenin mezuniyetinin de
çok kıymeti ve bu manada da toplumsal karşılığı
yoktur. Bununla birlikte, üniversiteler, evet, bu özelliklere
kavuşturulmaya mahkûmdur ama söz konusu olan kanun sanki bu işten
nemalanmak isteyen fırsatçı bir tüccar anlayışıyla hareket
etmektedir. Yani iktidar ve sermayeye hizmet edecek bir kanun olabilir mi? Bu
manada da üniversite eğitim ve öğretim üyelerinin
koşullarının iyileştirilmesi, maaşlarının
güncelleştirilmesiyle birlikte unuttuğumuz bir başka kitle
vardır. Üniversite, sadece ve tek başına eğitim,
öğretim ve akademisyenlerden oluşmuyor; idari
çalışanları vardır, üniversite hastanelerinde
taşeronlaştırma politikasına bağlı
çalıştırılan emekçiler vardır, yerleşkelerinde ve
kampüslerinde taşeronlaştırılmış
çalışanlar vardır. Evet, öğretim üyelerinin
maaşları yoksulluk sınırının
altındadır, ayıptır, günahtır, bunu iyileştirmek,
güncelleştirmek olması gerekiyor ama taşeronlaştırmaya
tabi tuttuğumuz emekçi kardeşlerimizin asgari ücret, sendika ve
örgütsüzlüğünü de göz önünde bulundurduğumuzda acınası bir
hâldedir. Bu konuda üniversite, bırakın bilimsel eğitimi,
bilimsel özerk yönetişimi mevcut, var olan, toplumun birikmiş olan
tarihsel, siyasal sorunlarını açamaz. Buradan da görülmektedir ki,
AKP iktidarı bugün itibarıyla on üçüncü yılına girdiği
iktidar olma, Hükûmet etme başarısı ve becerisini bir kez daha
yenileyerek umut vadeden ve bu
manada da toplumun bir kısım ihtiyaçlarını çözecekmiş
tahayyülünde bulunarak 2015lere,
2016lara ertelediği, ötelediği umuduyla bir kesimin umudunu
karartmak, bir kesimin umudunu, beklentisini gasbetmek gibi bir hesabın
içerisindedir. İktidar bu hastalıktan kurtulmalıdır.
Yanı sıra, üniversiteler bilimsel ve
parasız eğitimden yoksunsa, üniversiteler bilimsel ve parasız
olmakla birlikte demokratik ve özerk konumundan uzaklarsa topluma öncülük
yapabilme kapasitesinden de yoksundur ama aynı zamanda teknolojik, sanayi
ve ekonomik ihtiyaçlarını da karşılayabilecek özgür iradeye
de sahip değillerdir. Bu yönüyle de 184ü 1.800e de çıkarsanız
toplum özgürlüklerinden mahrumsa, toplum ve toplumsal ihtiyaçlar meşru ve
demokratik zeminde karşılanmıyorsa benmerkezci anlayışın yüz
yıllık ulus, üniter devletin anlayışından soruna
yaklaştığımız gibi
yaklaştığımızda oraya bilimsel bir eğitim,
bilimsel bir nitelik kazandırmış olamayız. AKP Hükûmeti bu
manada, her şeyden önce bu benmerkezci ve katı, tekçi,
asimilasyonistçi politikalarından vazgeçmelidir.
2015 bütçesi önümüze gelecek, görülecektir ki on üç
yıllık iktidarında yaptığı
hastalığın bir benzerini bu bütçeyi savaşa ayıran, bu
bütçeyi asimilasyona ayıran, bu bütçeyi inkâra ve ihtiyaçları
karşılamaktan öte hiyerarşik ilişkileri ve bu manada da cumhurbaşkanının,
başbakanının, bakanının, bürokratlarının
ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik şaşaalı
bir devlet iktidarının, süslenmiş, püslenmiş bir devlet
aygıtının toplum üzerine giydirilmesine hizmet ediyor.
Evet, bu yönüyle
üniversiteler eğitim, öğretim yuvası olmalıdır,
üniversiteler bilimsel, parasız eğitimin görüldüğü özerk,
demokratik yönetimlere kavuşturulmalıdır. Bu gecikmiş olan
çabanın, atılması yıllara sari olan adımın
özeleştirisi elbette ki iktidara oynayan, iktidarı
aracılığıyla topluma umut vadeden AKPnin payına
düşer. Biz muhalefete, Halkların Demokratik Partisine düşen ise
iktidarı ve AKPyi bu yanlışından kurtaran, toplumun
ötelenemez, ertelenemez, gizlenemez, birikmiş olan sorunlarına
neşter atmaya davet etmektir. AKP kaçınıyor, AKP radikal çözüm
arayışları yerine palyatif çözümlerle toplumun birikmiş
gazını almaktan öte bir adım atmıyor, atmaktan da imtina
ediyor. Bu manada da toplumun kaynakları, emeği, zamanı,
olduğundan fazla israf oluyor. Belki çalışanların bu manada
maaşlarının güncellenmesi söz konusu olabilir, yoksulluk
sınırının üstünde bir rakama tekabül eden bir
iyileştirmeye gitmiş olabilirsiniz ama özlük haklarından
yoksunsa kişi, öğretim üyeliğinden, akademik unvanından
ayrıldığı sürece bu maaştan yoksun kalacaksa ya da
emekli olduğunda kıdem tazminatından yararlanamayacaksa,
işgal ettiği, icra ettiği makamın kendisine verdiği
yetkileri kullanmaktan alıkonulacaksa bu da ahlaki değil, vicdani
değil. Sadece ve tek başına mevcudu kurtarmaya hizmet edecek bir
anlayıştır ki buna da bilimi icra eden bilim üreticilerinin ve
emekçilerinin kanmayacağını umuyorum. Her şeyden önce bilim
insanının aç olan karnını doyurmaktan çok, özgür ve özerkçe
bilimini yapmasına fırsat vermek gerekiyor.
Siyasi vesayetini
bitiremediğiniz, üniversiteler üzerinde Demoklesinin
kılıcı gibi sallanan YÖKün hiyerarşik, hegemonik gücü
varken yetinmiyor, Cumhurbaşkanının hiyerarşik ve hegemonik
gücü varken bu üniversiteden siz dilin, bu üniversiteden siz toplumun
ihtiyaçlarını karşılayacak özerk ve özgür iradeyi
bulamazsınız. Üniversitelerin ve üniversite
çalışanlarının bu manada maddi koşullardan çok, ruhi
şekillenmeye hizmet edecek özgür iradelere ihtiyacı vardır. Bu
özgür iradeleri de sağlamak Meclisin görevidir. Meclis görevini icra
etmeli ve hemen ertelenemez noktada eşit, özgür, demokratik bir anayasa,
bu anayasada da yeri olmayan YÖKü kaldırarak toplumun siyasal, sosyal,
kültürel, demokratik ihtiyaçları karşılanmalı diyor,
saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Kamer Genç, Tunceli Milletvekili.
Buyurun Sayın
Genç. (CHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 651 sıra
sayılı Yasa Teklifinin 2nci maddesi üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, tabii ki bir ülkenin üniversiteleri, eğitim görevini
yapan insanları o ülkenin bana göre bel kemiği, temel
unsurlarıdır. Bunların sağlıklı bir görev
yapabilmeleri için her yönüyle kendilerini hayatta rahat geçindirebilecek bir
maaş miktarına sahip olmaları gerekir. Ancak, tabii, getirilen
bu maddeyle akademik teşvik ödeneği adı altında üniversite
görevlilerine, profesörlere, doçentlere ve görevlilere belli bir para ödenmesi
öngörülüyor ama öyle karışık bir madde getirilmiş ki bunun
miktarı nedir, nasıl hesaplanır, tamamen bir bilmece. Gerçi
Komisyon metninde 726 ile 508 lira arasında değişen profesör,
doçent ve diğer kişilere bu maddeye göre verilecek para
belirlenmiş ama burada, işte, bunu belirleme yetkisini
yönetmeliğe bağlamış. Bana göre yönetmeliğe
bırakmanın da bir anlamı yok çünkü burası yasama Meclisidir.
Burada, yasama Meclisinde bunların miktar itibarıyla tespit edilmesi
gerekir ama nedense kanunlar devamlı böyle yarım yamalak burada
yapılıyor, doğru dürüst bir inceleme yapılmıyor ve bu
duruma getiriliyor.
Sayın
milletvekilleri, tabii, aslında, millî eğitim diye bir şey
Türkiyede kalmadı, Türkiyede Millî Eğitim diye bir kurum
kalmadı. Bu Nabi Avcı Bakanlığa geldikten sonra âdeta millî
eğitim sistemini Orta Çağ karanlığına götürecek
uygulamalar yaptı. İşte, 4+4+4 kanununun Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Millî Eğitim Komisyonundaki müzakeresini biliyorsunuz.
Getirdiler, kürsünün önüne 150 AKPliyi dizdiler. Biz, orada, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak madde üzerinde
Yani maddeler okunuyor, Madde üzerinde söz
isteyen var mı? diyor, biz Var. diyoruz, Yok. diyor, orada
tutanaklara geçiriyor. Türkiye Büyük Millet Meclisinde tam karanlık, yüz
karası bir komisyon çalışması ve orada istedikleri
şekilde, Komisyonda tartışmadan getirdiler. Ondan sonra da şimdi
Türkiyede eğitimi aşağı yukarı yok ettiler, medrese
eğitimine çevirdiler, Orta Çağ karanlığına getirdiler.
Üniversitelere
bakarsanız, işte rektörlerin yüzde 90ı AKPli; rektörlükte,
öğretim görevlileriyle ilgisi yok. Üniversiteleri babalarının
çiftlikleri gibi kullanıyorlar. Kendi yakınlarını,
istediklerini öğretim görevlisi kadrolarına atıyorlar,
istemediklerini atamıyorlar. Doğru dürüst, bilgi
yarışına dayalı, eğitime dayalı,
araştırmaya dayalı birtakım şeyler
yapılmıyor. Yani benim gördüğüm kadarıyla, Türkiyenin tam
Orta Çağ karanlığına götürülmesi için var olması
gereken bütün tuzaklar kuruldu ve o Atatürkün getirdiği akla, bilime,
mantığa, moderniteye dayalı eğitim sistemi yok edildi.
Tabii, bunun daha ilerideki durumunu göreceğiz. Bundan sonra Türkiyede
doğru dürüst bir profesör yetiştiğini göremezsiniz çünkü
üniversitelerde doğru dürüst eğitim yok.
Bu Millî Eğitim
Bakanı şimdi okulları birbirine kattı. Şimdi, öyle
şeyler geldi ki arkadaşlar, temel eğitimden ortaöğretime
geçişte İstanbulda imtihana giren çocuğu getiriyor, Tuncelideki
okula gönderiyor arkadaşlar. Böyle mantıksızlık olur mu?
Yani, aslında bunlara hak ettikleri kelimeyi söyleyeceğim ama
acıyorum ağzımda o kelimeleri şey etmeye.
Ondan sonra, Kur'an
dersini okuma zorunluluğu getirdiler. Diyor ki çocuk: Ben Kur'an dersini
almak istemiyorum. Din dersi öğretmeni gidiyor, Niye, sen Hristiyan
mısın? diyor. Ya, sana ne kardeşim! Böyle bir şey olur mu
arkadaşlar? Türkiyede bütün okulları imam-hatiplere çevirdiler. 9
yaşındaki kızın başını örterek kara
çarşafa soktular.
Ya, Türkiye Cumhuriyeti bu
mudur? Türkiye Cumhuriyeti devletinin dünyada görmesi gereken seviye bu mudur?
Böyle değil. Yani, siz kime hizmet ediyorsunuz? Bilimden,
aydınlıktan niye korkuyorsunuz? Aydın kafalı insanlardan,
eğiten, araştıran, bilime hizmet eden insanlardan niye
korkuyorsunuz? Herkesin sizin gibi örümcek kafalı mı olması
lazım? Böyle bir şey olmaz arkadaşlar. Türkiyeyi mahvettiler.
Onun için yani ben bu Nabi
Avcı buraya geldiği zaman soru sormaya bile tenezzül etmiyorum çünkü
karşımdaki adam gerçekten çok büyük nefret duyduğum bir
insandır.
Teşekkür ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde dört adet
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının 2 nci maddesine konu ek 4 üncü maddeye
aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Elitaş Ahmet
Aydın Mihrimah
Belma Satır
Kayseri Adıyaman İstanbul
Mehmet Doğan Kubat Hilmi Bilgin Demir Çelik
İstanbul Sivas Muş
Kadir Gökmen Öğüt Recep Özel Ahmet Duran Bulut
İstanbul Isparta Balıkesir
Bu madde hükümleri, Türk
Silahlı Kuvvetleri kadrolarında bulunan öğretim elemanları
hakkında da uygulanır.
TBMM
Başkanlığına,
651 sıra
sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 2. maddesinin 1.
fıkrasında geçen öğretim elemanları ibaresinden önce
gelmek üzere, askerî ve sivil yükseköğretim kurumlarında görevli
yerli ve yabancı uyruklu ibaresinin; fıkranın sonuna da
Akademik teşvik puanı otuzun altında kalanlara ise
yukarıda belirtilen oranların yarısı tutarında
akademik teşvik ödeneği verilir. cümlesinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı S. Nevzat Korkmaz Reşat Doğru
Konya Isparta Tokat
Ahmet Duran Bulut Yusuf Halaçoğlu Hasan Hüseyin Türkoğlu
Balıkesir Kayseri Osmaniye
D. Ali Torlak Alim
Işık
İstanbul Kütahya
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 651 sıra sayılı "Yükseköğretim Personel Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı"nın 2. maddesi ile 2914 sayılı
Yükseköğretim Personel Kanununa eklenmesi öngörülen ek 4 üncü maddenin
ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Aydın Ağan Ayaydın Fatma Nur Serter Aytuğ
Atıcı
İstanbul İstanbul Mersin
Kamer Genç Oğuz Oyan
Tunceli İzmir
Akademik teşvik puanı otuz ve
üzerinde bulunanlara, Devlet Memurları Kanununa tabi en yüksek Devlet
memuru brüt aylık (ek gösterge dahil) tutarının;
a) Profesör
kadrosunda bulunanlar için % 200üne,
b) Doçent kadrosunda
bulunanlar için %180ine,
c) Yardımcı
Doçent kadrosunda bulunanlar için % 160ına,
d) Araştırma
görevlisi kadrosunda bulunanlar için % 140ına,
e) Öğretim
görevlisi ve okutman kadrosunda bulunanlar için 140ına,
f) Uzman, çevirici ve
eğitim-öğretim planlamacısı kadrosunda bulunanlara %
140ına,
aldıkları
akademik teşvik puanının yüze bölünmesi suretiyle bulunacak
oranın uygulanması suretiyle hesaplanan tutarda akademik teşvik
ödeneği verilir."
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 651 sıra sayılı Kanun Tasarısının 2'inci
maddesiyle, 11/10/1983 tarihli 2914 sayılı Yükseköğretim
Personel Kanuna eklenmesini öngörülen Ek Madde 4'ün
kaldırılmasını arz ve talep ederiz.
Sırrı Süreyya Önder Hasip Kaplan Pervin Buldan
İstanbul Şırnak Iğdır
İdris Baluken Adil Zozani
Bingöl Hakkâri
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) -
Katılmıyoruz Başkan.
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Gerekçe...
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Hükümetin bu değişiklik ile
akademik teşvik kapsamında performansa dayalı ücret
uygulamasını kanunlaştırmaya
çalıştığı bilinmelidir. Bu çaba, akademik
topluluğun bilimsel bilgi üretimi yerine gelir getirici işlere
yönelmesini, emekçiler arasındaki dayanışmanın yerine
rekabetin geçmesini ve üniversitelerin üniversite olmaktan
çıkarılmasını hızlandıracaktır. İş
bu önerge bu gerekçe ile verilmiştir.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 651 sıra sayılı "Yükseköğretim Personel Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı"nın 2. maddesi ile 2914 sayılı
Yükseköğretim Personel Kanununa eklenmesi öngörülen ek 4 üncü maddenin
ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Aytuğ Atıcı (Mersin) ve
arkadaşları
Akademik teşvik puanı otuz ve üzerinde
bulunanlara, Devlet Memurları Kanununa tabi en yüksek Devlet memuru brüt
aylık (ek gösterge dahil) tutarının;
a) Profesör
kadrosunda bulunanlar için % 200üne,
b) Doçent kadrosunda
bulunanlar için %180ine,
c) Yardımcı
Doçent kadrosunda bulunanlar için % 160ına,
d)
Araştırma görevlisi kadrosunda bulunanlar için % 140ına,
e) Öğretim
görevlisi ve okutman kadrosunda bulunanlar için 140ına,
f) Uzman, çevirici ve
eğitim-öğretim planlamacısı kadrosunda bulunanlara %
140ına,
aldıkları akademik teşvik
puanının yüze bölünmesi suretiyle bulunacak oranın
uygulanması suretiyle hesaplanan tutarda akademik teşvik ödeneği
verilir."
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) -
Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Aytuğ Atıcı, Mersin Milletvekili.
(CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Atıcı.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlarım, 651 sıra sayılı yükseköğretim
personeline zam öngören tasarı için ve bu tasarının 2nci
maddesi üzerinde verdiğimiz önerge için söz almış bulunuyorum.
Gerçekten bilime
inanan, gerçekten göz boyamayan bütün insanları da saygı ve sevgiyle
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, burada öğretim üyelerinin maaşlarını
artırıyorsunuz, bunda herhâlde kimsenin söyleyeceği bir şey
olmaz. Peki, size bir soru sorsam, desem ki: Bu ülkede TÜİK verilerine
göre yaklaşık olarak yoksulluk sınırı nedir? Yeni
rakam 3.926 lira. Bu duruma göre, siz, bu düzenlemeyle bile, bu düzenlemeyi
hayata geçirerek bile acaba hangi seviyedeki öğretim üyesini yoksulluk
sınırının da altına ittiğinizi ve yoksulluğa
mahkûm ettiğinizin farkında mısınız? Bence
değilsiniz. Ben söyleyeyim: Yardımcı doçent ve
aşağısındaki bütün akademik personel bu uygulamaya
rağmen yoksulluk sınırı altında kalacaktır.
İşte bizim önergemiz diyor ki: Gelin, biraz daha insani olalım
ve akademik teşvik miktarını 2 katına çıkaralım, hiç
olmazsa Türkiyedeki akademik personeller yoksulluk
sınırının üzerinde olsun. Bunu teklif ediyoruz, birazdan
reddedeceğinizi şimdiden söylüyorum ve kayıtlara da böyle
geçireceğinizi biliyorum. Ben de bunu her yerde, her panelde, her
üniversite toplantısında söyleyeceğim. İnşallah, kabul
eder, beni utandırırsınız.
Bakınız, bu
uygulamayı yaparken yani maaşları artırırken acaba
samimi misiniz? Samimi değilsiniz, hiçbir şekilde samimi de
olmadınız. Neden? Bakıyorum, Hükûmet sırasında Millî
Eğitim Bakanımız yok, Orman ve Su İşleri
Bakanımız var.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Eski bir
profesör var.
AYTUĞ ATICI (Devamla)
Orman ve Su İşleri Bakanı öğretim üyeleriyle ilgili,
eğitimle ilgili bir konuda birazdan fikir söyleyecek, hatta söyledi,
Önergeye katılıyor musunuz? dedi, Sayın Bakan
Katılmıyoruz. dedi Hükûmet olarak. Ya, orman kafasıyla
düşünsen anlarım, su kafasıyla düşünsen anlarım ama
hangi zihniyetle Eğitim Bakanımız burada yokken Hükûmet buna
katılmıyor, bunu da sizin takdirlerinize sunuyorum.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Ya, ben otuz
yıllık profesörüm.
AYTUĞ ATICI (Devamla)
Samimi değilsiniz. Neden samimi değilsiniz? Gerekçenize
bakıyorum. Bakın, bu gerekçeyi ben yazmadım, Sayın
Başbakan imzasıyla gönderdiğiniz ve bir akademisyen olan
Sayın Başbakan imzasıyla gönderdiğiniz gerekçede diyorsunuz
ki: 2023 yılı hedeflerimize ulaşabilmemiz için bilim,
teknoloji, ekonomik alanda dünyanın sayılı ülkelerinden biri
hâline gelmemiz için bilgi üretmemiz lazım. Diğer taraftan,
aslında sizin zihniyetiniz Bizden mucit çıkmaz. bunu söyleyen sizin
bakanınız. Samimi değilsiniz. Gerçek zihniyetiniz budur ama
süslü laflar etmekte üzerinize yoktur. Samimi değilsiniz.
Bakın, AKP
milletvekilleri, hemen zıplamayın, ben size bir şey
söylemiyorum, ben Hükûmete söylüyorum. Buyurun, siz samimi olun, Hükûmetinize
deyin ki: Yahu, biraz edep! Bunları söylüyorsun ama söylediklerinle
yaptıkların birbirini tutmuyor. Diyorsunuz ki: Ülkemizde 2014
yılı Ekim ayı itibarıyla 177 üniversite var.,
övünüyorsunuz. Diğer taraftan, Sayın Başbakan utanç verici bir
şekilde, konuşmasında hem de YÖKün açılış
konuşmasında- diyor ki: Efendim, şu öğretim üyeleri yok mu
şu öğretim üyeleri! Ah, ah! Biz bu kadar üniversite yaptık ama nitelikli
öğretim üyesi bulamıyoruz. Yok nitelikli öğretim üyesi. diye
bütün öğretim üyelerini aşağılıyor.
Samimi
değilsiniz, ben size bunu anlatmaya çalışıyorum, samimi
değilsiniz. Bir yandan diyorsunuz ki: Öğretim üyeleri üzerinden biz
bu eğitimi gösteriyoruz, yapıyoruz. Bu öğretim üyeleri çok iyi
olmalı., diğer taraftan jet profesörler üretmeye devam ediyorsunuz.
Çıkıyor Sayın Cumhurbaşkanı Ya, şu hastanede
çalışan bizim doktorları doçent, profesör yapıversek ne
olur? diyor. Yalakalar başlıyor alkışlamaya,
alkış, Tabii yaparız. diyor ve yapmaya
çalışıyor. Yahu, hangi akla hizmet, hangi vicdan, hangi
akılla siz bunu söylüyorsunuz? Şu bizim çocukları profesör,
doçent yapıverelim.
Sizin
anlayışınız işte bu. Bu yüzden dolayı da utanç
duyuyorum. Bu tasarıyı gönderen Başbakan bir akademisyendir.
Böyle bir tasarıyı gönderdiği için ve yaptığı
konuşmalar için gerçekten utanç duyuyorum. Bilim
insanlığının ruhunu hiç algılayamamış, hiç
anlayamamış diyorum, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına,
651 sıra
sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 2. maddesinin 1.
fıkrasında geçen öğretim elemanları ibaresinden önce
gelmek üzere, askerî ve sivil yükseköğretim kurumlarında görevli
yerli ve yabancı uyruklu ibaresinin; fıkranın sonuna da
Akademik teşvik puanı otuzun altında kalanlara ise yukarıda
belirtilen oranların yarısı tutarında akademik teşvik
ödeneği verilir. cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Reşat Doğru (Tokat) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) -
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Reşat Doğru, Tokat Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Doğru.
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
651
sıra sayılı Kanun Tasarısının 2nci maddesi
üzerinde vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bu önergemiz de
maaşların veyahut da öğretim üyelerimize verilecek olan
ücretlerin artırılmasıyla ilgili bir görüşümüzdür. Bu
görüşümüzde de şunu söylemek istiyoruz, diyoruz ki: Eğitimde
teşvik ödeneğinin en azından bir bazı olsun, yani 30
puanlı bütün öğretim elemanlarımızın hepsine verelim.
Ondan sonraki diğer çalışmalar da onun üzerine olsun diye bir
düşüncemiz var. Teklifimiz de bu yöndedir. Şöyle ki, tabii bu tür
kanun yıllardan beri üniversite öğretim üyeleri tarafından
beklenmektedir. Yani her gittiğimiz yerde, her üniversite ziyaretlerimizde
oradaki profesöründen okutmanına, uzmanına kadar herkes özellikle
demektedir ki: Ya, bizim maaşlarımız çok az; bu verilen
maaşlarla bırakın ailemizin ihtiyaçlarını
karşılamayı kendi ihtiyaçlarımızı
karşılayamıyoruz. Dolayısıyla bununla ilgili bir
çalışma yapılsın.
Saygıdeğer
milletvekilleri, tabii biz de bunu devamlı olarak gündeme getirmeye
çalıştık. Özellikle bir, sağlık personeli, ikincisi de
üniversite öğretim üyelerimiz hakikaten uzun yıllardan beri bu nevi
bir kanun tasarısının getirilmesini beklemişlerdir. Ancak
görüldüğü kadarıyla getirilen kanunda verilen paralar 726 lira ile
835 lira arasında, yani neredeyse son yapılan zamlarla beraber, kömür
zamları, doğal gaz zamları, elektrik zamları, onların
hepsini üst üste koyduğunuz zaman onları bile
karşılayamayacak miktardadır. Dolayısıyla
bunların, yani getiriliyorsa en azından şöyle bir,
adamların mutmain olabileceği veyahut da geçimlerini temin
edebileceği şekilde bir oranda olması gerekirdi diye
düşünüyoruz. İşte dün de sormuş olduğumuz sorulara,
bugün sormuş olduğumuz sorulara Sayın Millî Eğitim
Bakanı maalesef cevap vermiyor. Kendisine göre birtakım cevaplar
veriyorlar. Ama görünen odur ki, bu insanlar uzun zamandan beri bu
artışı beklemekteydiler ama getirilen artış her
noktasında çok azdır, çok yetersizdir. Bu manada da bu kanunun
nasıl hazırlandığını veyahut da niye bu
şekilde olmuş olduğunu da düşünmeden edemiyoruz.
Saygıdeğer
milletvekilleri, tabii bunun aynı zamanda emekliliğe de dâhil
edilmesi gerekmektedir. Yani şimdi burada bir maaş
artırımı yapıyoruz, emekliliğe intikal etmiyor.
Emeklilerimizin zaten birçok sorunları var. O sorunların içerisinde
üniversite öğretim üyelerimizin, özellikle mesela yardımcı
doçentlerin
Yardımcı doçentler emekliliklerinde çok büyük
mağduriyet içerisindedirler. Onlar da yıllardan beri bu yönlü olarak
bir artırım beklemektedirler, bir düzenleme beklemektedirler, ek
ödemelerinin, katsayılarının belli bir orana yükselmesini
istemektedirler. Ama enteresandır onunla ilgili de bu kanun içerisinde bir
şey yoktur.
Biz bununla ilgili,
yardımcı doçentlerle ilgili bir kanun teklifi
yapmıştık. Ancak bizim kanun teklifimiz burada görüşülüyor
şeklinde ismimiz geçiyor ama yapmış olduğumuz o önerilerin
hiçbirinden bir eser yoktur diye söylemek istiyorum.
Tabii, bunun
yanında, üniversite öğretim üyelerinin en büyük isteklerinden bir
tanesi de kadrolardır. Doçent kadroları, diğer kadrolar
Hakikaten kadro sıkıntısı had safhayı
aşmıştır. Ama, bunun yanında, özellikle üniversite
hastanelerinde şu anda servislerde ciddi manada asistan eksikliği
vardır.
Bakınız,
ben Tokat Milletvekiliyim. Tokatımızda Gaziosmanpaşa Üniversitesinin
çok güzel bir Tıp Fakültesi var. Tıp Fakültesinin genel cerrahisinde,
kardiyolojisinde asistan uzmanlık sınavına giriyor, uzman
oluyor, onun yerine asistan verilmiyor yani kadro verilmiyor.
Dolayısıyla çok ciddi manada sıkıntılarla
karşı karşıyayız.
Bunu da yine YÖK
yetkililerine soruyoruz: Niye bunu bu şekilde yapıyorsunuz? Yani
eğer orada asistan uzman olmuşsa, o uzman olan asistanın yerini
niye doldurmuyorsunuz veyahut da bu şekilde mağduriyetler ortaya
koyuyorsunuz? Bunun gibi birçok sorunlar var.
Tabii, bu kanun
görüşülünce, özellikle üniversite öğretim üyelerinden tutun da
öğrencilerine kadar herkes bizleri arayarak bazı konuların dile
getirilmesini istiyor. Yine, bazı üniversite öğretim üyeleri bizleri
aradılar, diyorlar ki: Üniversiteler Kanununun 30uncu maddesine göre
geçici olarak görevlendirilen insanlar, öğretim üyelerimiz var fakat
yolluk ve yevmiye verilmiyor bunlara.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bu mağduriyetin de mutlaka giderilmesi lazım.
Nasıl kadro ihtiyacı varsa ve bu insanlar başka bir yere
görevlendirilmişse o görevlendirilen insanların niye biz
hakkını vermiyoruz? Tabii, bunun gibi bir sürü sorunla
karşı karşıyayız.
Yine, özellikle,
Millî Eğitim Bakanım -Sayın Bakanım buraya gelmişler-
şimdi Türkiyemizin en önemli sorunlarından bir tanesi
uyuşturucuyla mücadeledir. Bakınız, ESBAT Projesi diye bir proje
vardır. Bu projenin manası, Avrupa ülkelerindeki uyuşturucuyla
mücadelenin araştırılmasıdır ilköğretim okullarında,
liselerde. Enteresandır 2004 senesinden itibaren Türkiyemizde bununla
ilgili araştırma hakkı verilmiyor. Yani araştırmada
Türk milletinin örf ve âdetlerine uyulmuyor şeklinde bir
kaldırılma yapılmış, ama dünyanın her
tarafında bu uygulanıyor. Onunla ilgili bazı düşünceleriniz
varsa onları bir kenara koyarsınız, ESBAT Projesi uygulanır
diye söylemek istiyorum.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının 2 nci maddesine konu ek 4 üncü maddeye
aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Bu madde hükümleri, Türk
Silahlı Kuvvetleri kadrolarında bulunan öğretim elemanları
hakkında da uygulanır.
Mustafa Elitaş (Kayseri) ve
arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak)
Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Türk Silahlı
Kuvvetleri kadrolarında bulunan öğretim elemanlarının da
akademik teşvik ödeneğinden yararlandırılması
amaçlanmaktadır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.41
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur),
İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)
----0----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10uncu
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
651 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
3üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- 2914 sayılı Kanuna aşağıdaki
geçici madde eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 10- Ek 4 üncü
maddede belirtilen yönetmelik dört ay içinde yürürlüğe konulur. Ek 4 üncü
maddenin birinci fıkrasına göre ilk defa akademik teşvik
puanı hesaplanması, 2015 yılında yapılan faaliyetler
esas alınmak suretiyle 2016 yılı için yapılır.
BAŞKAN Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Aykan Erdemir,
Bursa Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Erdemir.
CHP GRUBU ADINA
AYKAN ERDEMİR (Bursa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, bizleri ekranları başında izleyen yüce
milletimiz; akademik zamma ilişkin Cumhuriyet Halk Partisinin görüşü
açık; yetmez ama evet. Neden yetmez ama evet? Çünkü TÜRK-İŞin
yoksulluk araştırmasına göre ekim ayı itibarıyla
Türkiyede 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 3.926
lira. Akademik zam ne yazık ki araştırma görevlilerimizi,
öğretim görevlilerimizi ve yardımcı doçentlerimizi yoksulluk
sınırının üzerine çıkarmak için yeterli değil.
Yoksul bırakılan akademisyenler, bilim ve teknolojide geri kalmak
demek; bilimi yoksul bırakmaksa Türkiyeyi yoksulluğa mahkûm etmek
demek. Ayrıca, bu kanunla kazanılan hakların emekliliğe
yansıtılmaması da bir büyük eksiklik, bunu dile getirdik.
Akademik teşvik ödeneğinin de 2016dan itibaren devreye
gireceğini de, bu ek kaynak için bilim emekçilerinin daha bir yıl
beklemek zorunda kalacaklarını da hatırlatalım.
Ama
unutmayalım ki Türkiyede akademisyenlerin tek derdi ekmek değil;
akademisyenler ekmek kadar hürriyet de ister, özgürlük de ister. Bilim, sanat
ve kültür baskıcı ortamları terk eder, özgürlüklerin egemen
olduğu kurumları ve ülkeleri tercih eder. Sizlerin bu gerçeği
anladığınızı zannetmiyorum.
Dönemin
Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Orta Doğu Teknik
Üniversitesini solcu, ateist, terörist olarak tanımlamıştı.
ODTÜ öğretim üyeleri için de Eğer bu hocalar öğrencilerini
böyle yetiştiriyorsa onlara da yazıklar olsun. Bize böyle hocalar
lazım değil. demişti. Benim de mensubu olmaktan gurur
duyduğum ODTÜ ailesi bu yakışıksız
saldırıları muhatap almadı. Ama Erdoğana en iyi
yanıtı Times Higher Education listesi verdi. Bu endeks, ODTÜyü
85inci sıradan dünyanın en iyi 100 üniversitesinden biri olarak
seçti, Türkiyeye bu gururu yaşattı. Kendi siyasetçilerinden
gördüğü bunca horlama, bunca aşağılama, bunca kösteğe
rağmen dünya üniversiteleri listesinde ilk 100 arasında bir Türkiye
üniversitesi görmemizi sağlayan ODTÜ ailesine buradan selam olsun; destek
göreceğine biber gazına, TOMA suyuna maruz
bırakıldığı hâlde dünyayla bilim ve teknolojide
rekabet eden ODTÜlülere selam olsun.
Ama bilim ve
eğitimdeki karnemiz yalnızca ODTÜdeki kırıkla
sınırlı değil, başka utançlarımız da var.
Örneğin, Türk Musevi Cemaati Hahambaşı Sayın İshak
Halevanın torununu TEOG ile Şile İmam Hatip Lisesine
yerleştirdiniz. İstanbul Kadıköyde oturan Ermeni öğrenciyi
Rize Kalkandere Anadolu İmam Hatip Lisesine yerleştirdiniz.
Öğrencinin eviyle okulunun arasındaki mesafe tam 1.148 kilometre. Her
gün okula gidip gelmesi için 2.296 kilometre yol yapması gerekiyor bu
öğrencimizin. Kendisi bu okula her gün gidip gelse on yedi günde devriâlem
yapıyor, dünyanın çevresini bir kere turluyor; bir eğitim
öğretim yılında aya gidiyor, liseyi bitirene kadar 2 kere aya
gidip dönmüş olacak. Yine, İstanbul Özel Pangaltı Ermeni
Ortaokulu mezunu bir öğrenciyi Ayazağa Anadolu İmam Hatip
Lisesine yerleştirdiniz.
İşte bu
saydığım rezaletler ne yazık ki sizin eseriniz, TEOGun
eseri. Bu ucube sizin eseriniz, gurur duyabilirsiniz.
Zaten bu işin
doğru gitmeyeceğini biz 2011 yılında, seçimlerin hemen
sonrasında anlamıştık. Ne yapmıştınız? İlk
icraatlarınızdan biri olarak Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığıyla ilgili kararnameye eklenen
torba hükümlerle TÜBAnın, Türkiye Bilimler Akademisinin bilimsel
özgürlüğünü ve yapısal özerkliğini sona erdirmiştiniz.
Nedense hep akademiyi, bilimi tarım ve hayvancılıkla
özdeşleştirdiniz. Belki bu nedenledir ki TÜBİTAKın Ulusal
Akademik Ağı ve Bilgi Merkezi Enstitü Müdürü olarak bir hayvanat
bahçesi müdürünü atadınız. Bence yol yakınken, oldu olacak
üniversiteleri de YÖKten alın, Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığına bağlayın. (CHP sıralarından
alkışlar) TÜBAya YÖKün atadığı 17 profesörün ve
TÜBİTAKın atadığı 2 üyenin hiçbir uluslararası
yayını yok. Atanan üyelerden 22sinin çalışmalarına
tek bir uluslararası atıf yok. İşte bu nedenledir ki
TÜBAnın tam 58 üyesi kapıkulu olmayı reddederek TÜBAdan istifa
ettiler. Bakın, istifa mektuplarında size ne dediler: Akademilerin,
hükûmetlerin, iş dünyasının ve her türlü baskı
gruplarının etkisi dışında üye seçmeleri, akademi
dışındaki kurumların üye seçimlerine müdahale etmemeleri
esastır. Türkiye Bilimler Akademisine üye seçilmiş, bilimsel yöntemi
ve akademik liyakat, özgürlük ve dürüstlük ilkelerini benimsemiş bilim
insanları olarak bizler, TÜBAnın 651 ve 662 no.lu Kanun Hükmünde
Kararnamelerle Hükûmet, YÖK ve TÜBİTAK Bilim Kurulunca üye ve başkan
atanması şeklinde yeni yapılandırmalarla bir akademi olma
niteliğini yitirdiğini görüyoruz. Gösterdiğimiz tüm gayretlere
ve yaptığımız temaslara rağmen bu durum
değişmedi. Dünyanın her yanından birçok akademi ve uluslararası
akademi birlikleri de ülkemizin en yetkili makamlarına ve TÜBAya
ilettikleri mesajlarla üyelerini kendileri seçmeyen kurumların akademi
olarak kabul edilemeyeceğini açıklıkla ifade ettiler. Bu nedenle
TÜBA üyeliğinden üzülerek istifa ettiğimizi duyuruyoruz. dediler.
Ama siz bu 58 onurlu bilim insanının protestosunu duymazdan geldiniz.
Bugün, Bilimler Akademisi Derneğinde, bağımsız, özerk
dernekte bilimin, kuşkuculuğun, eleştirelliğin mücadelesini
veriyorlar.
Yine,
üniversitelerle ilgili bir başka vizyonunuz, sizin Pravdanız hâline
gelmiş olan Yeni Şafak gazetesinde sayfalara yansıdı. Yeni
Şafak gazetesi yazarı Yusuf Kaplan, 15 Ağustos 2014 tarihinde
yazdığı Erdoğana 20 öneri başlıklı
yazısında bakın hangi müthiş eğitim
politikasını önerdi: Boğaziçi, Bilkent ve ODTÜ
yıkılmalı. Yıkmayı önerdiği 3 üniversite, Dünya
Üniversiteler Sıralamasında Türkiyenin gururu olmuş kurumlar.
ODTÜ, dünyada 85inci sırada, Boğaziçi 139uncu sırada, Bilkent
201inci sırada. Bu öneriye ne yanıt verilir? diye düşünürken
aklıma şu dizeler geldi: Gel yıkalım desem Süleymaniyeyi
yeter bir kazma, bir kürek; gel yapalım desem Süleymaniyeyi bir Kanuni
bir de Mimar Sinan gerek. Evet, Boğaziçi, Bilkent ve ODTÜyü gerçekten de
yıkabilirsiniz, gaza da boğabilirsiniz, TOMA suyuna da
boğabilirsiniz ama topunuz bir olsa bir ODTÜ, bir Bilkent, bir
Boğaziçinin inanın bir tuğlası etmezsiniz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Ne yazık ki
milletimizin başına kimi zaman Deli İbrahimler geçiyor, kimi
zaman Kanuni Sultan Süleymanlar geçiyor. Ben inanıyorum ki akıl
tutulmaları er geç bu topraklarda son buluyor, her su yeniden
yatağını buluyor, tekrar Türkiyede siyasete akıl egemen
oluyor. Bugünkü akıl tutulmasının da bir gün biteceğine
ilişkin inançla, konuşmama TÜBA asli üyelerinden, TÜBİTAK Ödülü
sahibi Profesör Doktor Engin Umut Akkayanın sözleriyle son vermek
isterim. Bakın ne diyor bu Hocamız: Siyasi erkin, bir fetih
hırsıyla ara sıra hoşlanmadığı işler
yapan bir özerk kurumu ele geçirme girişimi, bunu öyle nazik bir
şekilde de yapmayıp TÜBAdan bir görüş bile istemeden bilim
adamına değer vermediğini göstere göstere bir dayatma. Bilim de
bilim adamı da takdir edilmediği yerden göçer. Bunu maalesef
göreceğiz. Atanacak ilk grup emin olun, en az tepki toplayacak olanlardan
özenle seçileceklerdir. Aparatçıklar ise yavaş yavaş
yerleştirileceklerdir, hep alıştıra
alıştıra. Ben de bugüne böyle bir not düşmek istedim
işte. TÜBA düşerken ne yaptın Engin Hocam? diye bir genç
akademisyen sorarsa yirmi yıl sonra, söyleyecek bir iki sözüm olsun diye.
Umutsuzluğa kapılmaya gerek yok. Hiçbir dönem sonsuza kadar
sürmeyecektir. diyor Engin Hocamız. Biz de sözlerinin altına
imzamızı atıyoruz. Biliyoruz ki hiçbir dönem sonsuza kadar
sürmeyecektir. Her akıl tutulması bir gün elbet son bulacaktır. Bir
toplumun tüm fertleri otoriter bir karanlıkta yollarını
kaybetmiş olsalar bile, gençler ve öğrenciler toplumu yeniden gün
ışığına kavuşturacaktır, tıpkı
akıl tutulması yaşayan Nazi Almanyasında en büyük
toplumsal direnişi gösterenin Münih Üniversitesi öğrencilerinden
oluşan Beyaz Gül topluluğu olduğu gibi.
Biz biliyor ve
inanıyoruz ki, Türkiye'nin üniversitelerinde de nice beyaz gül
vardır, nice kırmızı karanfil vardır, nice özgür ve
onurlu öğrencimiz, eğitim emekçimiz, öğretim üyemiz vardır.
Hepsine buradan selam olsun (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Süleyman Nevzat
Korkmaz, Isparta Milletvekili.
Buyurun Sayın
Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; YÖK Personel Kanununda değişiklik yapan
tasarının 3üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin
görüşlerini sizlerle paylaşmak üzere söz aldım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, kanun tasarısının özeti birçok kez ifade
edildi. Gerçekten çok zor şartlarda bilgi üretmeye ve talebe
yetiştirmeye çalışan üniversite hocalarımızın
yaşam şartlarını nispi olarak iyileştirmek ve yine
çalışma ortamında nispi iyileştirmeler yapmak üzere
hazırlanan bir taslak. Kısmi de olsa içinde iyileştirme
içerdiği için Milliyetçi Hareket Partisi olarak destekliyoruz.
Millî Eğitim
Komisyonunda kanun taslağı olgunlaştırılırken,
Milliyetçi Hareket Partisinin, üniversitelerde sayıları binleri bulan
araştırmacı ve uzman kardeşlerimizin de bu
iyileştirmeye dâhil edilmesi önerileri karşılık
bulmuştur. Millî Eğitim Komisyonunun Milliyetçi Hareket Partisi
üyeleri başta olmak üzere, bu önerimize destek olan bütün Komisyon
üyelerine teşekkürü bir borç biliyoruz. Aksi takdirde çok büyük
haksızlıklar olacaktı değerli milletvekilleri. Efendim,
iyileştirme yetersiz, imkânlarımız bu kadar. diyemezsiniz.
Önceden iktisat
dersinde bir pasta paylaşımı hikâyesi vardı, Önce
pastayı büyütelim, ondan sonra dağılımına
bakarız. denir idi. Çağdaş dünya artık bunu kabul etmiyor,
insani gelişim endekslerini ortaya koyuyor ve şunu söylüyor:
Gelecekteki pasta paylaşım rüyasını dayatmayı bir
tarafa bırak, bugün bu pastayı adil paylaştır. Kaçak
saraylara ve özel uçaklara 2 katrilyonu bulan siyasi irade, öğretim
üyelerine âdeta kuş yemi gibi iyileştirmeyi, bir de âlâyı vâlâyla
böyle kamuoyuyla paylaşmasını da hakikaten
yadırgadığımı ifade etmek istiyorum.
Milliyetçi Hareket
Partisi olarak Bilime ve bilgiye, bilim adamına saygı göstermeyen,
bilimin önünü açmayan devletin geleceği olamaz. diyoruz. Teşhisimiz
odur ki asıl sıkıntı, öğretim üyesi
yetiştiremeyen üniversiteler ve öğretim üyesi yetiştirmeyi
beceremeyen bu üniversiteleri açan siyasal iktidardır. Bilim yuvası
olan üniversitelerimizin hem akademik hem de idari, mali açıdan
güçlendirilmesi ve bilim adamlarının yaşamlarını
insanca sürdürebilmesi ve bilimsel çalışma ortamını tesis
edecek imkânların tanınması yönünde konu derhâl masaya
yatırılmalı ve acilen bir üniversite reformu
hazırlanmalıdır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, eğer
böyle bir tasarıyı getirirseniz destek vermeye hazır
olduğumuzu şimdiden ifade etmek istiyorum.
Bu maddeye
değişiklik önergesi veriyoruz değerli arkadaşlar. Akademik
teşvik uygulaması 2015te başlasın, bir yıl öne
alalım. diyoruz. Sefalet ücretlerine mahkûm hocalarımıza Bir
yıl bekle. diyorsunuz da değerli arkadaşlar, hayat
pahalılığını bir yıl erteleyebiliyor musunuz,
enflasyonu bir yıl geriye atabiliyor musunuz? O zaman, kabul etmemiz
gerekir ki geciken hak adaleti sağlamıyor.
Değerli milletvekilleri, milletin gözünün içine baka
baka Türkiyenin nasıl geliştiğini, nasıl
kalkındığını AKP Hükûmeti, âdeta icraatın
içerisinde gibi, her gün 70 tane televizyon kanalıyla millete bas bas
bağırıyor. Biz ne söylersek siyaset oluyor ama
dışarıdan Türkiye nasıl görünüyor? Objektif olarak
rakamları sizlerle paylaşmak istiyorum. Bakın, Forbes Dergisi
refah endeksine göre ülkeleri sıralamış. AKPnin on iki
yıldır kesintisiz yönettiği ve Çağ atlattık.
dediği Türkiye bakın ne hâlde: En müreffeh ülkeler içerisinde 87nci
sırada, hak ve hürriyetler açısından 130uncu sırada,
eğitim açısından 89uncu, güvenlik açısından 99uncu
sırada, yönetim kategorisinde 55inci, sağlıkta 54üncü
sırada. Türkiye hiçbir kategoride ilk 50de bile yok değerli arkadaşlar.
Gelir dağılımı adaletinde Şili ve Meksikadan sonra
dünyada en kötü 3üncü ülkeyiz. Hırsızlık, yolsuzluk,
kayırmacılık, adaletsizlik, bu kriterlerde neredeyiz diye
sorarsanız, sadece tasnif dışı olduğumuzu belirtmek
istiyorum moralinizi bozmamak için.
Değerli milletvekilleri, dün AKP Grubunda, kendi
beceriksizliğini, başarısızlığını
örtmek için, yersiz ve haksız bir biçimde, Başvekil Davutoğlu,
Milliyetçi Hareket Partisine koca koca laflar etti. Birileri ona
Erdoğanın kendi üzerindeki gölgesini, Milliyetçi Hareket Partisine
ne kadar çamur atarsan, iftira atarsan o denli kaldırırsın.
demiş olmalı ki konuşmalarında yaptıklarını
yahut yapacaklarını ifade etmek yerine, Milliyetçi Hareket Partisine
iftira atmayı alışkanlık hâline getirdi.
Gerçi ne anlatsın, ne anlatsın?
Dışişleri Bakanlığı döneminde ülkeyi sıcak
savaşın eşiğine nasıl getirdiğini mi, yüzüne
gözüne bulaştırdığı dış
politikamızı mı anlatsın? Onu da Konuşsun
bakalım. diye değerlendiriyoruz.
Değerli hazırun, 1 katrilyon 370 trilyon
liralık Ak Saray ve 460 trilyonluk özel uçağı gündeme getiren
muhalefete, AKP sözcüleri âdeta kendilerine ezberletilmiş metnin
nakaratlarını tekrar edercesine Efendim, bu yapı da bu uçak da
Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanına, Başbakanına
yakışmaz mı? diyorlar. Yakışmaz olur mu?
Yakışır. Ama değerli arkadaşlar, işçiye de
yakışır, memura da yakışır, köylüye de
yakışır, asgari ücretliye de yakışır, madenciye
de yakışır.
Milletin
adamı diye dolaşıyorsun ortalıklarda. Unutma ki milletin
adamı, bu nimetleri kendisine değil de milletine
yakıştırandır. Aynı mantık değil midir Bu
zenginliğin kaynağı nedir? Karun kadar zengin -bak, bu tabir
bizim değil, şimdi Başbakan Yardımcısı olan Numan
Kurtulmuşun- nereden geliyor bu servet? sorusuna, Nereden gelmişse
gelmiştir, mahkemelerde de hesabını vermeyiz. diyen zihniyet,
bakın aynı zihniyettir.
Davutoğlu Biz
bu milletin hâkimi değil, hadimiyiz yani hizmetkârıyız. diyor.
Her birinde 30 öğrenci okuyacak 12 derslikli 400 okul inşa etmek
yerine yaklaşık 1,4 katrilyon liraya Ak Saray yap, efendim, 70-80
tane hastane inşa etmek yerine 465 trilyon liraya özel uçak al, milletin
hadimiyiz de.
Sayın
Davutoğlu, devletin Dışişleri Bakanlığı
Konutu varken aylık kirası 49 milyar lira olan villada otururken bu
millete hizmetkârlık mı yapıyordun?
Sayın Konya
Milletvekili, Sayın Davutoğlu, ya olduğun gibi görün ya
göründüğün gibi ol.
Başvekil
Davutoğlu dünkü grup toplantısında yine Milliyetçi Hareket
Partisine diyor ki: Ermeneki eleştireceğinize 17 Ağustos
Marmara depremine bak. Evet, beraber bakalım Sayın Başvekil. 17
Ağustosta sadece İzmit, sadece Sakarya değil, tam 14 il deprem
yaşamıştı ve bu bölge, Türk ekonomisinin kalbinin
attığı yerdi. 60 binden fazla can kaybı, 500 bin
civarında yıkılmış ya da ağır hasar
görmüş konut vardı ve 57nci Hükûmet, bu asrın felaketinin
altından alnının akıyla kalkmasını bildi.
Deprem mahalline
dahi bir haftada ulaşamadılar. diyen Davutoğluna
hatırlatıyorum ki Ermenekteki o 18 canımızı içeriye
tıktığınız o ölüm çukurunda o 18 can tam bir
haftadır kurtarılmayı bekliyor. Yanı
başınızdaki o maden çukuruna bir haftadır
ulaşamayanların kalkıp da 17 Ağustos depreminde Efendim,
bölgeye ulaşamadılar. demiş olmasına kargalar bile
gülmektedir. Sayın Başvekil, 17 Ağustos depremi ve koalisyon
hükûmeti hakkında koca koca konuşuyorsun ama maden ocağı
faciasında sınıfta kalıyorsun, hem de kendi memleketinde
sınıfta kalıyorsun. Adama demezler mi daha gözündeki çöpü
görmüyor, başkasının gözüne fırlamış cam
kırıklarıyla uğraşıyorsun?
Değerli arkadaşlar, bir de Devlet nerede?
sorusuna Devlet burada, devlet her yerde. diyor Sayın Davutoğlu.
İçişleri Bakanı Ala da diyor ki: PKK şehirlerde hâkim
olmaya başladı. Vıcık vıcık terörizmin
kucağına oturmuş, efendim, devlet yönetmeyi bilmeyen bu
adamlardan devletin kurtarılması lazım. Devlet nerede?
sorusundan önce Devlet adamı nerede? diye sormamız gerekiyor.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen
Aytuğ Atıcı, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Atıcı. (CHP
sıralarından alkışlar)
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
651 sıra sayılı yükseköğretim
personellerine zam yapılmasıyla ilgili tasarının 3üncü
maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, az önceki
konuşmamda sizlerin bu yasa tasarısıyla samimi
olmadığınızı söylemiştim. Şimdi eğitime
bakış açınıza bir değinmek istiyorum.
Şimdi,
eğitime bakış açınız, özellikle akademik eğitime
bakış açınızı aslında Sayın
Cumhurbaşkanı özetledi. Millî Eğitim Bakanımız da
Sayın Millî
Eğitim Bakanımız buna ne kadar katılır bilmiyorum ama
Şu hastanede çalışan doktorları profesör yapıverelim.
zihniyetidir sizin akademik eğitime bakış açınız.
Bakın
Sayın Bakan, tıp fakültesinde çalışan öğretim üyeleri
zam için size teşekkür ediyorlar, bugün konuştuk, hepimize
teşekkür ediyorlar, diyorlar ki Biz araştırma yaparak para
alacağız ancak sizin yüzünüzden araştırma yapacak
paramız yok, araştırma yapamıyoruz ki sizin bize tahsis
ettiğiniz bu paraları alabilelim.
Eğitim
fakültesindeki öğretim üyeleri
Sayın
Bakanım, sesim geliyor mu o tarafa kadar, bilmiyorum.
Sayın
Bakanım, sesim geliyor mu o tarafa kadar?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Geliyor.
BAŞKAN
Sayın Atıcı, lütfen Genel Kurula hitap edin efendim. Lütfen...
AYTUĞ ATICI
(Devamla) Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Tıp
fakültesinin öğretim üyeleri diyorlar ki Biz sizin yüzünüzden, performans
kriterleri nedeniyle ölüyoruz, bitiyoruz, araştırma yapmaya hiçbir
şekilde gücümüz kalmıyor ve sizin yüzünüzden döner sermayemiz
battığı için, döner sermayeden araştırmaya verilen
paylar ödenmediği için hiçbir araştırma malzemesini laboratuvarlarımıza
alamıyoruz.
Bilginiz olsun
Sayın Bakan. Nasıl bir bilim yapacaksanız, buyurun yapın.
Eğitim
fakültesinde veya diğer fakültelerde çalışan öğretim
üyeleri diyorlar ki İkinci öğretimden kafamızı
kaldıramıyoruz, hangi araştırmadan bahsediyorsunuz? O
yüzden, sizin vereceğiniz bu ulufe gibi paranın hiçbir anlamı
yoktur.
Bakın, az önce
AKPden bir öğretim üyesi hocamız burada konuştu, dedi ki
Doçent demek, bilimsel olarak Ben de varım. demektir, profesör demek
Olgunlaştım, kendi tarzımı uygulayacağım.
demektir. Şimdi, siz bu jet profesörlerin veyahut da Şu bizim
çocukları doçent yapıverelim. dediklerinizin bu kriterlere
uyduğuna inanıyor musunuz Sayın Bakan? Siz de bir öğretim
üyesisiniz, hiç mi içiniz sızlamıyor? Hadi, bu lafı söyleyen
adam öğretim üyesi değil ama siz nasıl ruhunuzu
değiştirdiniz ve buna Evet. diyorsunuz, bunu lütfen
sorgulayın. Siz, PISA araştırmalarına baktığınızda
65 ülke içerisinde -ki bu 65 ülke dünya ekonomisinin yüzde 80ini temsil
ediyor- böyle bir araştırmada 65 ülke içerisinde ortalama 45inci
olan bir ülkenin Millî Eğitim Bakanısınız. Bunların
sebeplerini araştıracağınıza ilk ve ortaokuldaki
müdürlerin kellesini aldınız, suçu onlara yüklediniz sanki. O yüzden
kendinizi sorgulamanız gerekir.
Ama benim size bir
teşekkür borcum var, siz bir fenomen oldunuz bu ülkede Sayın Bakan.
Siz, nasıl ruhunu değiştirebilen, bir şekilde ileride
öğrencilere örnek olarak, iyi olmayan bir örnek olarak gösterilecek bir
kişi oldunuz, o yüzden size teşekkür ediyorum. İleride ben çocuğuma
diyeceğim ki: Bak evladım, Nabi Amcan gibi olma.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Çok ayıp
konuşuyorsun, ayıp.
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) Çok ayıp ya.
AYTUĞ ATICI
(Devamla) Ben oğluma, kızıma torunuma sizin gibi
olmamasını söyleyeceğim Sayın Bakan. O yüzden
(AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Rahatsız olabilirsiniz,
benim söylediklerim eleştiri sınırındadır. Ben
çocuklarımın sizin gibi olmasını istemiyorum, o yüzden de
çocuklarıma bunu böyle öğütleyeceğim. (CHP
sıralarından alkışlar)
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Ben de
çocuklarımın sizin gibi olmasını istemem.
RECEP ÖZEL
(Isparta) İstemezsen isteme ya. Senin gibi olsun senin çocukların
zaten.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Haddini bilmemek saygısızlıktır.
AYTUĞ ATICI
(Devamla) O nedenle, herkesin kendi mesleği başta olmak üzere
onuruna da sahip çıkması gerektiğini düşünüyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Sayın
Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bakan
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Konuşmanı yap git, niye
şahsileştiriyorsun?
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Bir akademisyen saygılı olmayı bilir. O
profesör titrini başka yerde bırak.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Size cevap bile vermiyorum, hele sana hiç vermiyorum.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Hadi oradan hadi, saygılı olmayı öğren
önce.
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) Arkadaşlar, milletin muhatap
almadığını siz niye muhatap alıyorsunuz ki, gerek yok.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Doğru söylüyor.
ENGİN ÖZKOÇ
(Sakarya) Muhatap alanları yok mu sayıyorsun?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Sayın
Başkan, bir dakika müsaade eder misiniz?
BAŞKAN -
Sayın Bakanım, sataşma nedeniyle kürsüye buyurun.
İki dakika söz veriyorum Sayın Bakanım.
Buyurun.(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.-
Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı'nın, Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcının 651 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 3üncü maddesi üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Sayın milletvekilleri, bu tasarıyı
görüşmeye başladığımızdan beri burada sizlerden
çok yararlı eleştiriler, öneriler geldi. Onlar için öncelikle çok
teşekkür ediyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bize bakın Sayın
Bakan, niye sadece o tarafa bakıyorsunuz?
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Sana ne,
istediği yere bakar.
BAŞKAN Sayın Tanal, size mi soracak yani
nereye bakacağını?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Evet, bize bakacak, size
mi bakacak?
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Sana ne nereye bakacağından!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Devamla) Buna karşılık, maalesef bu Meclise
yakışmayan, milletvekiline yakışmayan, adımı
zikrederek çok terbiyesizce ifadeler kullanıldı. Baştan beri
bunların hiçbirine cevap vermemek kararıyla oraya oturdum. Yine bu
kararımı sürdürüyorum; hepsini, bu da dâhil olmak üzere, misliyle
iade ediyorum, yakışan yere iade ediyorum.
Sizlere de teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET METİNER (Adıyaman) Sizinle gurur
duyuyoruz. Herkes kendine yakışanı yapar.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Atıcı.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın Bakan terbiyesizce
ifadeler kullandığımı söyleyerek
sataşmıştır. Söz istiyorum. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen.
Buyurun Sayın Atıcı. (CHP
sıralarından alkışlar)
5.-
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı'nın, Millî Eğitim
Bakanı Nabi Avcının sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, ben asla size terbiyesizlik
yapmadım. Ben sizi eleştirdim ve çocuklarımın sizin gibi
olmasını istemediğimi söyledim. Ne var bunda? (AK PARTİ
sıralarından Olamaz zaten! sesleri)
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) Olamaz zaten.
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Niye zorunuza gidiyor? Ben
de bir öğretim üyesiyim ve sizi eleştiriyorum.
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) Hocam,
bırak çocuklar istediği gibi
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Sizin 4+4teki tutumunuz,
daha sonra yaptığınız uygulamalar millî eğitimimize
asla ve de asla çözüm olmayacak ve kapanmayacak yaralar
açmıştır.
AFİF
DEMİRKIRAN (Siirt) O senin görüşün!
AYTUĞ ATICI
(Devamla) Benim görüşüm. Ben görüşümü terbiye çerçevesinde buradan
söylerim. Ağzımdan bir tane kötü laf çıkmadı,
çıkmayacak, o kötü lafları size iade ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
O yüzden, Türk
millî eğitimine verdiğiniz bu zararlardan dolayı ben her kürsüye
çıkışımda sizi eleştireceğim, buna da hakkım
var.
KEMALETTİN
AYDIN (Gümüşhane) O tertemiz çocuklarını katma Hoca!
AYTUĞ ATICI
(Devamla) O nedenle, beni terbiyesizlik yapmakla suçlamaya hakkınız
yok. Hiç yakıştıramadım size. Böyle bir şeyi de asla
kabul etmiyorum ve reddediyorum.
Bir dönün
bakın bakalım, AKP hükûmetlerinde bile 5 tane bakan
değişti, hangi birisi sizin kadar zarar verdi bu sürece?
RECEP ÖZEL (Isparta)
Hadi oradan!
AYTUĞ ATICI
(Devamla) Babacan diye sizi tanıttılar, hepimizi
aldattınız, hepimizi bu görüşünüzle, bu duruşunuzla, sosyal
demokrat bakışınızla herkesi kandırdınız
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) Muhafazakâr demokrat o, sosyal demokrat olan sensin.
AYTUĞ ATICI
(Devamla)
ve laik eğitimin ortadan kaldırılmasında bir
numaralı rolü oynadınız ve sizi Truva atı olarak
kullandılar, siz de buna izin verdiniz. Bir koltuk için değer miydi
bu Sayın Bakan? (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Çok iyi yaptık, daha fazlasını
yapacağız!
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.-
Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili
Reşat Doğru ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 1 Milletvekilinin; Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkayanın; Mersin Milletvekili
Ali Öz ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın; İstanbul Milletvekili Aydın
Ağan Ayaydının; Ankara Milletvekili Zühal Topcunun; Antalya
Milletvekili Gürkut Acarın; Konya Milletvekili Mustafa
Kalaycının Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/981, 2/187, 2/929, 2/1532, 2/2135, 2/2260, 2/2290, 2/2403)
(S. Sayısı: 651) (Devam)
BAŞKAN Madde
üzerinde soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın
Canalioğlu, buyurun.
MEHMET VOLKAN
CANALİOĞLU (Trabzon) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Trabzon Bedri Rahmi Eyüpoğlu Ortaokulu beden eğitimi öğretmeni
Seçil Esmanur Erdem, 23 Kasım 2013 günü Trabzona gelen dönemin
Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğanın konvoyuna
Cumhuriyet Caddesinden geçerken yumurta attığı iddiasıyla
gözaltına alınmış ve hakkında kamu görevlisine
görevinden dolayı alenen hakaret suçlamasıyla dava
açılmıştır. Öğretmen de isnat edilen suçu
işlemediğini defalarca söylemiştir. Trabzon Valiliğince de
hakkında idari soruşturma açılmış, bahsedilen
öğretmen açığa alınmış ve bir süre sonra ise
görevine iade edilmiştir. Mahkemece de görülen dava sonucunda 7.080 lira
para cezasına çarptırılmış ve mahkeme cezayı
ertelemiştir. Seçil öğretmen isnat edilen suçun
karşılığı olarak da Millî Eğitim
Bakanlığı, yani sizin Bakanlığınızca,
Bakanlığınızın Yüksek Disiplin Kurulu kararıyla
meslekten ihraç edilmiştir.
Sizce Yüksek
Disiplin Kurulunca verilen bu ceza sizin ve toplumun vicdanını
rahatsız etmiş midir?
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
bugün Millî Eğitim Komisyonunda TÜRGEV tarafından kurulması
istenen İbn-i Haldun Üniversitesiyle ilgili YÖKe üniversite kurmak için
müracaat etmiş, YÖK izin vermiştir. Ancak TÜRGEV YÖKe müracaat
etmeden önce yani onun müracaatından önce üniversite kurmak için müracaat
edenler var mı? Varsa kimlerdir, hangi vakıftır veya
kişilerdir? Onlara izin bugüne kadar verilmedi, TÜRGEVe niye verildi?
TÜRGEVe iznin verilmesinde TÜRGEVin kurucularının arasında
Adalet ve Kalkınma Partisinden milletvekillerinin ve o dönemin
Başbakanı, bugünün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğanın ailesinin olmasının etkisi var mıdır,
yok mudur?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Aydın
KEMALETTİN
AYDIN (Gümüşhane) Teşekkür ederim.
Sayın
Bakanım, geleceğin sağlam ve özgürlükçü düşünen ve
düşündüğü gibi yaşayabilen nesillerinin oluşmasında
sağlamış olduğunuz eğitim sisteminden dolayı
şahsınızı ve tüm kadrolarınızı tebrik
ediyorum. Ayrıca da akademik kadroların yıllarca içerisinde
uğraş verdikleri, ömürlerini tükettikleri bu süreçlerine de bugünkü
kanun çalışmalarıyla vereceğiniz destekten dolayı da
tebrik ediyorum. Çocuklarım da sizi örnek alıyor. Allah razı
olsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Canalioğlu
MEHMET VOLKAN
CANALİOĞLU (Trabzon) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
biraz önce tamamlayamadım, süre doldu. Sizce bu öğretmene verilen ceza
-bir Millî Eğitim Bakanı olarak- bu şekilde mi
olmalıydı, yoksa siz öğretmenlerin hamisi ve öğretmenleri
gözeten biri olarak öğretmenimizi hayatından, mesleğinden
soğutacak şekilde görevden atılmasını doğru
buluyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Havutça
NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
öğretmenlerin ve okul yöneticilerinin atama ve yer değiştirme
yönetmeliğini değiştirdiniz, görevlendirme getirdiniz. Son
olarak, görevden alınan okul müdürlerinin mülakatlarında sorulan
sorulardan haberiniz var mı? Millî eğitim sisteminde bu kadar
öğretmenleri aşağılayıcı, onur
kırıcı sorular sorulmamıştır. O mülakatlarda şahsınızın
ödül verdiği okul müdürü, Bandırmada millî eğitim müdürü 0,76
puan almıştır. Bakanlıktan ödül alıyor ama sırf EĞİTİM-BİR-SENe
üye olmadığı için o öğretmen arkadaşımız
0,76 puan alıyor. Bunu nasıl içinize sindiriyorsunuz? Millî
Eğitim Bakanlığında bunca yıl liyakate göre kariyer
yapmış okul müdürlerimizin onurlarını
kırdığınızı düşünmüyor musunuz?
Bir de, 200 bin
üniversite affı bekleyen öğrencimiz var. Bu yasa Komisyondan geçti,
buraya gelmeyi bekliyor. Bunları çıkarmak için ne bekliyorsunuz?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Yılmaz, son soru
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Millî Eğitim Yasasındaki yeni yapılan değişikliklerle
okul müdürlerinin atanmasına ilişkin puanlama sistemi
değiştirildi ve o puanlama sistemi sonucunda okul aile birliği
ve okuldaki diğer birimlerin verdiği puanların yanında bir
de millî eğitim müdürlüklerinin vermiş olduğu puanlar vardı
ama millî eğitim müdürlüklerinin vermiş olduğu puanlamalarda çok
ciddi anlamda taraf tutuldu. EĞİTİM-BİR-SEN üyesi müdürlere
özellikle fazla puan verildiği her yerde söyleniyor. Bunun objektif
kriterlere tabi olması gerekmiyor mu? Ayrıca, okulda
bulunanların verdiği tam puanlara rağmen çok düşük puanlar
verilerek millî eğitim müdürlükleri tarafından çok büyük
haksızlıklara neden olunmayacak mı?
Okullarda çok ciddi
bir AKP kadrolaşması var. Bu yasayı çıkartırken
özellikle cemaatçi yapılanmalara karşı
çıkarttığınızı belirtmiştiniz ama ne
yazık ki benim kentim olan Uşakta Menzil tarikatından kişilerin
okul müdürü yapıldığını biz hayretler içerisinde
gördük.
BAŞKAN
Sayın Bakan, buyurun.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Teşekkür
ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; İbn-i Haldun Üniversitesi
dışında evraklarını tamamlayıp müracaat
etmiş olan vakıf talepleri şu anda yok. Yani, YÖKte bekleyen
bir vakıf üniversitesi kurma talebi varsa evrak eksikliğinden ötürü
bekliyordur.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) İsimleri ne bunların?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Evrakları
tamamlandıysa Millî Eğitim Bakanlığına gönderilir, biz
de onu işleme koyarız. Bekletilen bir şey yok şu anda.
Bildiğim kadarıyla Antalyada bir vakıf üniversitesi bekliyordu
evrak eksikliği nedeniyle. Şimdi YÖKten temsilci
arkadaşımızın verdiği bilgiye göre onun da evrakı
tamamlanmış ve Meclise gönderilmiş.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) 1 tane mi? Evrak eksiği olsa dahi
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Evrakı tam
olduğu hâlde bekleyen yok.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Eksik olarak bekleyen kaç tane var?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Onu bilmiyorum
şu anda.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Cevap ne zaman verilir? Özür dilerim, Başkan da kusura
bakmasın, böyle karşılıklı oldu ama.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Şimdi
arkadaşlarımız bilgi alsınlar, size verelim.
Bu Yüksek Disiplin
Kurulu kararıyla öğretmenlikten ihraç edilen öğretmenimizle
ilgili tabii ben de üzüldüm ama yasaların öngördüğü birtakım
müeyyideler var yani bir öğretmenin yapmaması gereken,
yaptığı takdirde de
Her meslekte olduğu gibi
öğretmenlik mesleğinde de öğretmenlerin uyması gereken
kurallar var. Dolayısıyla, bu kurallara aykırı davrananlara
da suçun veya kabahatin niteliğine göre değişik ölçeklerde
müeyyide uygulanıyor. Bu öğretmenimizle ilgili de maalesef
işlediği iddia edilen suçla ilgili böyle bir tasarrufta
bulunulmuş. Üzüldüm mü? Tabii üzüldüm yani hem bir öğretmenin böyle
bir suçla suçlanmasına hem de suçu sabit bulunduğu için de
cezalandırılmasına gayet tabii üzüldüm. Keşke
olmasaydı ama yasaları, müeyyideleri uygulamayın anlamında
bu soruyu sormadığınızı da tahmin ediyorum.
Müdür atamalarıyla
ilgili Dilek Hanımın sorusuna cevap olarak: Biz bu atamaların
olabildiğince objektif kriterlerle gerçekleştirilebilmesi için, dün
de açıkladım sistemin nasıl kurgulandığını,
100e yakın kriter geliştirildiğini...
ALİ ÖZ
(Mersin) Siz de biliyorsunuz Sayın Bakan Allah aşkına ya! Öyle
olmadığını siz de biliyorsunuz.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Bir bitireyim
müsaade edin.
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) - Siz her şeyi biliyorsunuz!
BAŞKAN
Sayın Bakanım, lütfen, siz sorulara cevap verin.
ALİ ÖZ
(Mersin) Ne anlatıyorsunuz hikâye, masal!
BAŞKAN -
Sayın Öz, lütfen
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) 100e yakın
kriter geliştirdiğimizi, bu kriterleri uygulayacak aktörleri
belirlediğimizi dünkü açıklamalarımda da söyledim ama bazı
yerlerde yöneticilerle okul aile birliği, öğretmen veya öğrenci
temsilcilerinin verdikleri oylar arasında veya -oy demeyelim de-
puanlamalar arasında çok dramatik farklar varsa -ki böyle örnekler var-
bunları da araştırdığımızı
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) Dava açtılar Sayın Bakan.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Tabii, dava
açıldığını, açılacağını,
açılması gerektiğini, eğer münasebetsiz sorular sorulduysa
komisyonlarda
Bunlar komisyon hâlinde çalışmadı yalnız,
daha önceki atamalar. Yani ilçe müdürü, şube müdürü, okul aile
birliği başkanı, öğrenci temsilcisi, en kıdemli
öğretmen ve en kıdemsiz öğretmen, kendileri e-okul sistemi
üzerinden ayrı ayrı yani bir komisyon hâlinde toplanarak, istişare
ederek değil, ayrı ayrı
Bunu da özellikle yaptık ki birbirlerini
etkilemesinler puanlamaları yaparken diye. Buna rağmen bu tür
uygulamalar olduğunu biz de biliyoruz. Bunun tabii hukuki yolları da
açık. Ben bundan on beş yirmi gün önce bütün il müdürlerimizi bir
telekonferansla topladım yani telekonferans üzerinden tekrar bu konularda
uyardım. Bu konulardaki değerlendirmelerde kendilerine daha önceden
gönderilmiş olan, o sadece eğitimci niteliğini ölçmeyi veya
yönetici niteliğini ölçmeyi amaçlayan kriterler dışında,
herhangi bir siyasi veya sendikal kayırmacılığa gitmemeleri
gerektiği konusunda aynen şu kullandığım ifadelerle
kendilerini uyardım ve bu tür örneklerle
karşılaştığımızı ve
karşılaştığımız örnekleri de soruşturma
konusu yaptığımızı, gerektiğinde dava konusu
olacağını kendilerine tekrar on beş yirmi gün
önce hatırlattım.
Şimdi,
diğer, daha önceki soru-cevap faslında
cevaplandıramadığım birkaç konu var, onları da hemen
hızlıca
BAŞKAN
Sayın Bakanım, lütfen
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Peki, tamam.
Başka zaman olursa açıklarım onları da.
BAŞKAN
Peki, teşekkür ediyorum.
Madde
üzerinde aynı mahiyette iki adet önerge vardır, okutup işleme
alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 651 sıra sayılı Yükseköğretim Personel Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 3. maddesi ile 2914 sayılı
Yükseköğretim Personel Kanununa eklenmesi öngörülen geçici maddenin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Aydın Ağan Ayaydın Fatma Nur Serter Aytuğ Atıcı
İstanbul İstanbul Mersin
Kamer Genç Oğuz Oyan Ali Haydar Öner
Tunceli İzmir Isparta
Geçici
Madde 10- Ek 4 üncü maddede belirtilen yönetmelik dört ay içinde yürürlüğe
konulur. Ek 4 üncü maddenin birinci fıkrasına göre ilk defa akademik
teşvik puanı hesaplanması, 2014 yılında yapılan
faaliyetler esas alınmak suretiyle 2015 yılı için
yapılır.
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Alim Işık S. Nevzat Korkmaz Yusuf Halaçoğlu
Kütahya Isparta Kayseri
Reşat Doğru D. Ali Torlak Ahmet Duran Bulut
Tokat İstanbul Balıkesir
Hasan Hüseyin Türkoğlu
Osmaniye
BAŞKAN
Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde söz isteyen Ali Haydar Öner, Isparta
Milletvekili.
ALİ
HAYDAR ÖNER (Isparta) Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; 651 sıra sayılı Tasarı üzerinde
görüşmelerimizi sürdürüyoruz.
Suskun
üniversitelerin seçkin akademisyenlerine emeklerinin
karşılığı olarak birtakım ek olanaklar
sağlama peşindeyiz. Bu konudaki mutabakat açısından
bazı farklılıklar var ama genel mutabakat tamam. Gerçekten de
akademisyenler yetiştirdikleri öğrencilerden kısa sürede geri kalıyorlardı. Ne ka maaş, o ka
itibar. misali itibarlarından da kayba uğruyorlardı çünkü
vatandaşlar akademisyenlerin maaşlarının daha fazla
olduğunu zannediyorlardı, öğrendiklerinde de
şaşkınlıklarını gizleyemiyorlardı.
Üniversitelerimiz suskun,
sadece üniversitelerimiz değil çok önemli kurumlarımız suskun.
Birçok konuda Diyanet suskun, tarafsız ve bağımsız
yargı yok, iş adamları suskun, sanatçılar hakarete uğruyorlar.
Böyle bir ülkede hiç değilse sanatçı akademisyenlerin
maaşlarında biraz artış olacak.
Akademik teşvik
ödülleri, araştırma, bilimsel çalışmalar, teknolojik
gelişmeler, sanata katkılar -sanata katkının söz
edildiği bir döneme geldik herhâlde- proje, yayın, tasarım,
sergi -bazı eserlerin hakarete uğradığı bir
dönemdeyiz- patent gibi tebliğ ve ödülleri puana tabi tutacağız.
Ondan sonra da profesörlere yüzde 100, doçentlere yüzde 90, diğer
görevlilere yüzde 80 ve yüzde 70 oranında ek ödemeler yapacağız.
Tek olumlu şey,
komisyon aşamasında uzman, çevirici, eğitim-öğretim
planlamacılarının da bu listeye dâhil edilmesi ama dâhil
edilmeyen çok kesim var. Bir defa, emekliler perişan hâldeler. Asgari
yaşam standardını dikkate aldığımızda,
yoksulluk sınırı 3.900 liralardayken emekliler kaç lirayla
geçinme hesapları yapıyorlar, özellikle tahsil çağındaki
öğrencilerin üniversite giderlerini, öğrenim giderlerini nasıl
karşılayabiliyorlar?
Atanamayan
öğretmenler, adaletsiz kontenjan uygulamaları, polislerin ek gösterge
sorunları, cezaevi personelinin talepleri milletvekili telefonlarına
mesaj olarak geliyor. Memura enflasyon farkı yok. Enerji alanında
elektrik ve doğal gaz yüzde 9 zam gördü. Efendim, geçim aslanın
ağzında.
Öbür taraftan,
devletleşen AKP bir eliyle verdiğini diğer eliyle alıyor.
2005 yılında çıkarılan geliştirme ödeneği, evet,
şaşırtıcı, 15/12/2014te kaldırılıyor.
Gerice yörelere 500 katsayıya kadar uygulanan ödenekler 15 Aralıktan
itibaren kaldırılacak, verilen ek ödemelerin bir kısmı geri
alınacak. Niye kaldırılıyor anlamak mümkün değil.
Adıyamanın Sincikinde, Ağrının Eleşkirtinde
koşullar değişti mi? Orada çalışanlar niye mahrum
ediliyor? Yeniden puanlama yapılmalı, yeniden değerlendirilerek
bu ödenek süresi uzatılmalı.
Ayrıca,
ülkeler arası karşılaştırmada... Bir Amerikan
üniversitesinde öğretim üyesi yeni maaşları... Profesörlere 2,47
oranında fazla ödüyor, araştırma görevlilerine de 1.680 dolar
karşılığına gelecek 2,69 oranında fazla ödeme
görünüyor. Akademisyenlerimizin aldığı helal olsun, hak
ettiklerini alamayanlara da selam olsun.
Teşekkürler.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Aynı
mahiyetteki önerge üzerinde söz isteyen Yusuf Halaçoğlu, Kayseri
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Halaçoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Üniversitenin
gerçekten çok önemli bir ihtiyacı olan bir yasa buradan geçiyor ama tabii,
gerçekten az ama en azından bu kadarıyla da olsa, şimdilik
durumlarını biraz da olsa iyileştirecek bir konu. Ancak
şunu söyleyeyim: Üniversitede olan arkadaşlarımız çok iyi
bileceklerdir, araştırma görevlileri, doktora hazırlayan gençler
bunların iyi yetişmeleri için muhakkak ki onlara bu
aldıkları para geçimlerini sağlayabilecek ancak bir nitelik
kazandırabilir belli ölçüde ama araştırmalarını çok
iyi yapabilmelerine imkân verecek bir meblağ değil.
Dolayısıyla, üniversitelerin araştırma fonlarına özel
olarak biraz daha ek şeyler konmak suretiyle, meblağlar konmak
suretiyle onların bir başka şehre gittiklerinde, kütüphane
çalışmalarına vesaireye gittiklerinde o günlerle ilgili ek bir
para konmasında çok büyük fayda var. Ankaradan İstanbula giden bir
genç orada bir mekânda kalacak. Ayrıca, arşive gidecek, kütüphaneye
gidecek, fotokopi çekecek, orada yaşamını geçirecek. Yani, 3 bin
lira parayla bunları yapması pek mümkün olmaz bir ay
çalıştığı zaman bile. Dolayısıyla,
bunları göz önüne almamız lazım ama yine de dediğim gibi bu
da olsa, belli bir ölçüde küçük de olsa bir rahatlatma meydana getirecektir.
Bir sonraki aşamada buna biraz daha fazla eğilmemiz lazım. Çünkü
arkadaşlar, bakın, üniversite sayımız
yanılmıyorsam 180lere kadar çıktı. Bundan on sene önce, on
beş sene önce üniversitelerimizin sayısı çok daha azdı;
40tı, 30du, 50ydi. Ama dünya üniversiteleri sıralamasına
baktığınız zaman Türkiye üniversitelerinden ilk 100
içerisinde birkaç tane üniversitemiz vardı. 2013 yılında
zannediyorum 61inci sırada tek ODTÜ vardı. 200üncü sırada
diğer üniversiteler geliyor. Şimdi, 5e düştü. 2014te de
zannediyorum 6 üniversite ilk 500e girebildi, ilk 100 içerisinde de yok.
Şimdi, bu ne demektir biliyor musunuz? Voltaire diyor ki: Bağnazlar
yaratmanın en bilindik yolu öğretmeden inandırmaktır. Siz
insanlarınızı iyi yetiştirmezseniz bağnazlıktan
kurtarmanız mümkün değil. Ne gariptir ki... Bakın, şöyle
bir düşünün, kafanızda canlandırın: Cumhuriyet
kurulalı doksan bir yıl geçmiş. Türkiyede herhangi bir
bakanlıkta bu kadar çok oynanmış mıdır? Yani, Millî
Eğitim Bakanlığında aynı hükûmet döneminde gelen
farklı bakanlar bile muhakkak birtakım değişiklikler yapma
durumunda kalmışlardır. Kimisi krediyle, kimisi ders geçme,
kimisi bilmem ne ama eğitimde kaliteyi artıracak ciddi önlemler almak
yerine bunlarla, şekillerle uğraşılmıştır
veyahut da sürekli
Bugün Hükûmet belli bir karar aldı ama tam
uyguladığını da düşünmüyorum. Yani artık normal
düz liselerde 80 kişilik sınıflardan kurtarılması
gerekiyor artık bunların. Daha çok meslek okullarına yöneltilmesi,
daha doğrusu tümüyle meslek okullarına yöneltilmesi gerekiyor ve
birçok yerlerimizde yine merkez YİBOların kurulması lazım.
Bunları yapmadığımız takdirde gençlerimizi iyi
şekilde yetiştiremeyiz. İşte bağnazlık da o zaman
çıkar. Bunların önüne geçmek Türkiyenin yükselmesi demektir,
Türkiyenin daha demokratik bir hâle gelmesi demektir, Türkiyenin insan
haklarına çok daha adapte olması demektir. İyi
yetiştirilmiş insanlarınız varsa
çıkardığınız kanunları uygulayacak onlar
olduğu için ciddi bir şekilde ivme göstereceksiniz ve o kanunlar
uygulanabilecektir. Siz dünyanın en iyi kanununu da çıkarsanız
iyi yetiştirilmiş insanlarınız yoksa onu
uygulayamazsınız veyahut toplumu bu yönde yönlendirmeniz de mümkün
olmaz.
Dolayısıyla
burada, benim -ki şunu söyleyeyim- otuz sekiz senelik bir akademik
hayatım oldu. Bunun yirmi iki senesi profesör olarak geçti. Şimdi
arkadaşlar, bu kadar zaman zarfında şunu gördüm. On beş
sene Tarih Kurumu Başkanlığı yaptım. Benim kendi
mesleğimde bir araştırma yapmam için muhakkak yurt dışındaki
arşivleri incelemem gerekiyordu ama bunu nasıl
sağlayacaktım? Aldığım maaşla oraya gitmem mümkün
değil. Öyleyse bunlara -TÜBİTAKta olduğu gibi- birtakım
burslar veren veya devlet tarafından destek veren
Onun bunun
kapısında süründürmeyin bilim adamlarını. Ciddi bir
araştırma yapmasını beklemek için bunu yapmak zorundasınız.
2016da değerlendireceğimiz bu türden işte performanslar
İnsanlara siz destek vermezseniz, altyapıyı
oluşturmazsanız o performansı nasıl gösterecek o insanlar.
Bunların hepsini göz önüne almak zorundayız ve bu çerçeve içerisinde
değerlendirdiğimizde zannediyorum daha faydalı oluruz.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, yeni geçici madde ihdasına dair bir önerge vardır.
Önergeyi okutup
komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla, 21
üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme
açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması
hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi önergeyi
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Ankara
Görüşülmekte
olan 651 Sıra Sayılı Yasa teklifine aşağıdaki
maddenin eklenmesini arz ederiz.
Madde 4: 2914
sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
Geçici madde 11:
YÖK Kanununda Yüksek Öğretim Personel Kanununda ücretlerle ilgili
değişiklikler yapılıncaya kadar bu kanunun 1. maddesiyle
Yükseköğretim Personeline verilen tazminat bunların emeklilik
maaşlarının hesaplanmasında da nazara alınır.
Haydar Akar Gürkut Acar Kamer Genç
Kocaeli Antalya
Tunceli
Mehmet Volkan Canalioğlu Mehmet Haberal Engin Özkoç
Trabzon Zonguldak Sakarya
Uğur Bayraktutan
Artvin
BAŞKAN Sayın
Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılacak mısınız?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) Komisyon üyelerimizi Komisyon sıralarına
davet ediyorum Sayın Başkanım.
Salt
çoğunluğumuz bulunmamaktadır, kabul edemiyoruz.
BAŞKAN
Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmamış
olduğundan önergeyi işlemden kaldırıyorum.
4üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4- Bu
Kanunun;
a) 1 inci maddesi
yayımını izleyen ayın on beşinde,
b) 2 nci maddesi
1/1/2015 tarihinde,
c) Diğer
hükümleri yayımı tarihinde,
yürürlüğe
girer.
BAŞKAN Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Engin Özkoç,
Sakarya Milletvekili.
Buyurun Sayın
Özkoç. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; önemli bir süreçten geçiyoruz eğitimde. Bu süreç
içerisinde iki yıl üst üste aynı süreci yaşayan 2 kardeş
aynı sistem içerisinde okuyamadı. 5 bakanın
değiştiği bu dönemde, aynı parti programına
bağlı olan hiçbir bakan bir öncekinin yaptığının
devamını getiremedi. Bu, bir boks ringine benzedi ve salvolar
uçuşmaya başladı, on iki yıl içerisinde tam 13 tane temel
yasa değişti.
Şimdi, on iki
yılın AKP iktidarı döneminde bir çocuğun durumuna bakacak
olursak, 2003te 6 yaşında olan Ayşe -kendisi şu anda 17-18
yaşında- ilkokul 1inci sınıfa başlarken 2004te pilot
uygulamalarıyla ilköğretim müfredatında köklü bir
değişiklikle karşılaştı. Çocukların ezberden
kurtarılacağı ve eleştirisel düşünceye sevk edileceği
söylenerek Ayşe cümlelerle değil seslerle tanıştı.
Fişler tarihe karıştı, alfabede ilk cümle A olmaktan
çıktı E hâline getirildi. 2005 yılında üç
yıllık lise eğitimi de değiştirildi, dört yıla
çıkarıldı. Aynı yıl Liselere Giriş
Sınavı yerine OKS çıktı. Öğrencilerin üç
yıllık ortaöğretimin ardından yine tek bir sınava
girmesi esas alındı ancak sınav içeriği, müfredatı ve
katsayıları farklılaştırıldı. İlk OKS
2006 yılında yapıldı. Yani Ayşenin ve ailesinin
önünde Anadolu liselerine hazırlanmak için uzunca bir zaman vardı ya
da onlar öyle olduğunu sanıyorlardı. Ancak bir yıl sonra
yani tam 2007 yılında Ayşe 4üncü sınıftayken OKS
yerine üç aşamalı Seviye Belirleme Sınavı ortaya
çıktı. Artık 6, 7 ve 8inci sınıflarda birer
sınav yapılacak, yıl sonu başarı notuna göre sonuçlar
belirlenecekti. Son OKS de o yıl yapıldı. Ayşe 6 ve 7nci
sınıfta okuyan bihaber çocuklarla beraber SBS sınavlarına o
yıl girdi.
Ayşe
6ncı sınıfta SBSye girdi, ancak 7nci sınıfa
geçtiğinde yeni Bakan Nimet Çubukçu bu sefer çocukların üç yıl
dershaneye bağımlılığını azaltmak
istediğini söyleyerek tekrar tek sınav uygulamasına
geçildiğini söyledi. Yani Ayşe ucundan dâhil olduğu sistemi
bıraktı, 8inci sınıfta başka bir içerikte ve bir düzende
sınava hazırlanmaya başladı. Aynı yıl tüm düz
liselerin Anadolu lisesi olması için de karar çıktı. Artık
Ayşenin kafası tamamen karışmıştı. Gerçi
kendisi yine şanslıydı, sekiz yıllık zorunlu
eğitimi bitirip liseye başlamıştı ki 4+4+4 sistemine
geçildi, eski ortaokul sistemine geri dönüş yapıldı. Bir
keşmekeşten kurtuldum derken yeni sistemde, kreşe gidecek
çocuklar yani kardeşi 5 yaşında okula başlamak durumunda
kaldı. Kamuoyuyla hiç tartışılmadan, Mecliste bile sözümüz
dinlenmeden 2012de getirilen bu sistem imam-hatip ortaokulları ve
liselerini hızla çoğalttı. Ayşe imam-hatibe gitmese bile
eğitimdeki hızlı değişimden nasibini aldı ve
zorunlu 3 din dersiyle birlikte sekiz saatlik din eğitimi de almaya
başladı. Ayşe 10uncu sınıfa geçtiğinde yani tam
2013te TEOG sistemi devreye girdi. Ayşe boş sınıflara
rağmen imam-hatip liselerinin hızla artış nedenini
anlamamızı sağlayan bu sistemden yırtmış
gözüküyordu. Temel eğitimden ortaöğretime geçiş, TEOGda -az
önce arkadaşım anlattı- 30 kilometreden bin kilometreye varan
mesafelerle bu sistemi de AKP Hükûmeti ve Millî Eğitim Bakanlığı
eline yüzüne bulaştırdı. (CHP sıralarından
alkışlar)
Aynı Ayşe
şimdi 11inci sınıfta ve üniversiteye hazırlanıyor,
bugün için öngörülen sınava ve dershanelere hazırlanıyor 1 Eylül
2015e kadar. Sonra? Sonra dershaneler kapatılacak. Son yılda Ayşeye
neler olacak biz bilmiyoruz. Millî Eğitimin bildiğini, onu da
bilmiyoruz. Sayın Nabi Avcının bize, STKlara, akademisyenlere
söylediği değil, biz basından takip ediyoruz kendisini, bir
röportajın satır aralarında TEOG sistemi gibi bir sistem
gelecek. diye.
Bugün
itibarıyla en azından Ayşenin önündeki üniversite sistemine
bakacak olursak sözü çok uzatmadan, orası da bir çorba. 2009da sınav
iki aşamalı hâle getirildi. YÖK katsayı makası
daraltıldı. Sonra 2011de uygulamayı toptan
kaldırdılar. YÖK 2006 yılında
başlattığı içi doldurulmamış bir
atılımla üniversite sayısını 77den 188e
çıkarttı. Ayşenin şimdi puanı ya da ailesinin
parasına göre okuyabileceği birçok üniversite var. Ülkenin
imkânlarından, öğretim politikasından, istihdamdan,
bağımsız kurulan bir üniversiteden mezun olacak gibi gözüküyor.
Ancak niteliksizleşen bu süreçte eğitimini aldığı
işi yapabilecek mi bilinmiyor, tıpkı atanması
yapılmayan öğretmenler gibi. Artık sıradan bir kasiyer için
bile Üniversite mezunu aranıyor. deniliyor.
Beyler,
amacımız nedir? Eğitim muhafazakârlaşıyor,
ticarileşiyor, niteliksizleşiyor. Kime, neye hizmet ediyoruz?
OECDnin 44 ülkede yaptığı problem çözme ve
yaratıcılık PISA- sınavında Türkiye sondan 2nci.
Herhâlde niyetimiz sondan 1inci olmak.
Beyler, bugün Millî
Eğitim Komisyonuna bir öneri daha geldi. Millî Eğitim Komisyonunda
Grup Başkan Vekilimiz Levent Gökle birlikte Millî Eğitim Komisyonunu
terk etmek zorunda kaldık. Neden mi? İbn-i Haldun Üniversitesi diye,
açılan bunca üniversitenin üstüne bir üniversite daha geliyor. Bu
üniversiteyi TÜRGEV Vakfı kuruyor. TÜRGEV Vakfının yönetiminde
kimler bulunuyor diye arkadaşlarımızla beraber baktık:
Bilal Erdoğan, Cumhurbaşkanının oğlu; Esra Albayrak,
Erdoğanın kızı; Serhat Albayrak, Erdoğanın
damadı; Reyhan Uzuner, Bilal Erdoğanın kayınvalidesi; Ziya
İlgen, Erdoğanın eniştesi; Şule Albayrak, Esra
Albayrakın eltisi; Mehmet Ergün, Erdoğanın yakın
arkadaşı; Bülent Turan, Mustafa Ataş ve Doğan Kubat, AKP
İstanbul milletvekilleri; Hasan Can, AKP Ümraniye Belediye
Başkanı; Mevlüt Uysal, AKP Başakşehir Belediye
Başkanı; Mustafa Demir, AKP Fatih Belediye Başkanı; Yasemin
Solmaz, iş adamı Remzi Gürün kızı; Eker Ayhan, Tarım
Bakanı Mehdi Ekerin kızı.
Arkadaşlar,
TÜRGEVin listesinde bulunan bunların şaibelerle ilgili listesinde
99,9 milyon Arabistandan gelen para ile Ağaoğlundan
aldıkları yardıma varıncaya kadar her şey var. Bu
kirliliğe dâhil olmamak için ve millî eğitimde
yaptığınız bu yıkıma artık dur demek için,
millete seslenmek için bugün biz görevimizi yaptık. Millet er ya da geç
görevini yapacak, sizleri gönderecek. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
MEHMET DOĞAN
KUBAT (İstanbul) Sayın Başkan, konuşmacı ismimi de
zikrederek ve bir kısım milletvekili arkadaşlarımı da
zikrederek şaibeli bir vakıfta görev aldığımdan
bahisle şahsıma sataştı, 69uncu maddeye göre söz
istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Kubat.
İki dakika söz
veriyorum sataşma nedeniyle. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
6.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubat'ın, Sakarya
Milletvekili Engin Özkoçun 651 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 4üncü maddesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET DOĞAN
KUBAT (İstanbul) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkanım, yani bugüne kadar çeşitli kereler dile getirildi, evet,
TÜRGEV diye bir vakıf var, bu vakfın İnternet sitesi var,
faaliyetleri şeffaf. Bütün bakanlıkların, 4 tane
bakanlığın, denetimi altında, raporları da ilgili
kurumlarda var. Bu vakıf bir üniversite kurdu, ben bu vakfın
mütevelli heyet üyelerinden birisiyim. Anayasada bir milletvekilinin hangi
vakıflarda görev alamayacağı belirtilmiş. Biz bu anayasal
hüküm çerçevesinde burada rahatlıkla görev alabilecek durumdayız ve
bununla da gurur duyuyorum. Çünkü, bu vakıf hayri, hasbi amaçlarla
kurulmuş bir vakıftır.
AYKAN ERDEMİR
(Bursa) Kaynağı?
MEHMET DOĞAN
KUBAT (Devamla) Kaynağı şuradan, buradan
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Haram parayla böyle eğitim olmaz. Haramla helali
karıştırmayın.
MEHMET DOĞAN
KUBAT (Devamla) Laf atma, bir dinle, dinlemeyi öğrenin önce.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Haram parayla olmaz bu iş.
MEHMET DOĞAN
KUBAT (Devamla) Siz bu iftiralarla insanları
yaftalayacağınıza kendinizin de onlarca vakfı var,
kendinizin de bu vakıflara çeşitli gelirleri var
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Haram parayla eğitim olmaz.
MEHMET DOĞAN
KUBAT (Devamla) Bir kaynak, size sorulup bir vakfa bağış
yapmak mecburiyetinde değil. Ha şunu tartışabilirsiniz.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Bize değil diğer milletvekili arkadaşlara da
sorun. Haram parayla helal iş olmaz.
MEHMET DOĞAN
KUBAT (Devamla) Kardeşim, bak, bilmiyorsan öğren.
BAŞKAN Sayın
Tanal, lütfen.
MEHMET DOĞAN
KUBAT (Devamla) Bir mevzuat var, aç Vakıflar Kanununu, bir vakfın
hangi tür gelirleri, nerelerden bağış alabileceğine
bakın.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Mevzuat helal ile haramı ayırmıyor, ahlak
olarak helal ile haramı ayıracaksınız.
MEHMET DOĞAN
KUBAT (Devamla) O ayrı, o sizin anlayışınız
başka. Bana göre de birçok insanın yaptığı faaliyet
ahlaksız. Biz yanlışa da yanlış deriz. Bu vakıf
da eğer bir yanlış faaliyetin içerisindeyse biz de oradaki
yetkilileri uyarırız.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Bağışı yapanlar kimler? İhaleleri
alan müteahhitler yapıyor. Onları bir ortaya çıkarın!
MEHMET DOĞAN
KUBAT (Devamla) Yanlışların üzerine gider bunların
sorumluları varsa bunlarla ilgili de
Ama şurada sizin
amacınız başka.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) İhaleyi alan müteahhitler yapıyor Değerli
Doğan.
MEHMET DOĞAN
KUBAT (Devamla) Burada birtakım isimleri karalamak suretiyle o vakfın
şu anda 40 tane mütevelli heyet üyesi var. Siz de milletvekilleri var,
birtakım vakıflarda görev almış. Belki de
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Bağış yapıp ihale almayan bir şirket
söyler misin bana?
BAŞKAN
Sayın Tanal
MEHMET DOĞAN
KUBAT (Devamla) Bu vakfa, böyle bir
Bu iftiradır.
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) Hükûmetle ilişkisi ne kadar var onu açıkla.
MEHMET DOĞAN
KUBAT (Devamla) Bu vakıf herhangi bir ihaleye girip kimseden de bir
bağış almış değildir. Ama buraya birisi bir
bağış getiriyorsa biz kimsenin adli sicil kaydını
Efendim, şimdi burada bana saydırmayın, bir sürü vakıf var,
bunlardan sicil belgesi istemiyorlar vakfa bağış alırken.
Bu sadece siyasi partilerle ilgili. Bunu bilenler çok iyi bilir, yaygaraya
gerek yok.
Teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet,
teşekkür ediyorum Sayın Kubat.
Buyurun Sayın
Özkoç.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın
Başkanım, Yalan söyleyerek. diyerek şahsıma sataşmada
bulunmuştur. O nedenle söz istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Özkoç, iki dakika süre veriyorum sataşma nedeniyle.
(CHP sıralarından alkışlar)
7.-
Sakarya Milletvekili Engin Özkoç'un, İstanbul Milletvekili Mehmet
Doğan Kubatın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
ENGİN ÖZKOÇ
(Sakarya) Siyaset böyle bir şeydir. Siyasette siz
çıkarsınız iddianızı koyarsınız,
muhatapları da ispatla mükelleftir.
Değerli
arkadaşlar, Arabistandan 99,9 milyon dolarlık bağış
yapılıyor Bilal Erdoğanın kişisel banka
hesabına, ispatlayın.
MEHMET DOĞAN
KUBAT (İstanbul) Yanlış söylüyorsun. Yalan söylüyorsun.
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) Bakın, Vatan Caddesinde tır garajı -İGDAŞ
arazisinin- Medical Park Hastanesiyle takas ediliyor. TÜRGEVe
Şehdazebaşında otel yapılması. Zeytinburnunda
yarısı hazineye, yarısı Vakıflar Genel
Müdürlüğüne ait arazinin tahsisi. Bursada Millî Emlak arazisinin TÜRGEVe
verilmesi.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Ne mahzuru var bunların ya?
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) Kütahyada Enerji Bakanlığına ait arazinin TÜRGEVe
tahsisi.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) İyi işte, çok iyi. Daha fazlası da olacak.
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) Ağaoğlunun, Rıza Sarrafın TÜRGEVe
bağış yapması. Ne var? desenize Rıza Sarrafa!
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Ne mahzuru var? Hiçbir mahzuru yok.
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) İstanbul Ataşehirde TMSFye ait arazinin TÜRGEVe devredilmesi.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Daha fazlasını tahsis ederiz.
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) Ünalan-Altunizadedeki Devlet Demiryollarına ait arazinin
buraya tahsis edilmesi.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Daha fazlasını tahsis edeceğiz.
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) Tokatta TÜRGEVe ait arazi satışının
rüşvet yoluyla buraya geçirilmesi. Historia Alışveriş
Merkezinin TÜRGEVe satışı. Fatih Şehreminide bulunan
araziye EPDKdan bağışçı bulunması.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Aynen.
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) Arkadaşlar, ben...
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Daha fazlasını yapacağız.
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) Daha fazlasını yapın.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Aynen.
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) Daha fazla haram yemeye devam edin, biz de hesap sormaya burada
devam edeceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Sizde haram ölçer mi var? Sizin her tarafınız haram
be!
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
MEHMET DOĞAN
KUBAT (İstanbul) Sayın Başkan, sözlerim
çarptırıldı, 69a göre söz istiyorum efendim.
BAŞKAN
Efendim?
MEHMET DOĞAN
KUBAT (İstanbul) 69uncu maddeye göre... Sayın konuşmacı
sözlerimi çarptırdı. Bizi, o birtakım gayriyasal, suç
işleyen bir vakıf gibi görüntü verdi. (CHP sıralarından
gürültüler)
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Sataşma yok ki.
BAŞKAN Ama
sözü siz mi istiyorsunuz, Sayın Aydın mı istiyor?
MEHMET DOĞAN
KUBAT (İstanbul) Ben istiyorum öncelikle, sonra Grup Başkan Vekilim
grup sebebiyle istiyor.
BAŞKAN
Buyurun, sataşma nedeniyle iki dakika size de söz veriyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
8.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubat'ın, Sakarya
Milletvekili Engin Özkoçun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET DOĞAN
KUBAT (İstanbul) Şimdi, değerli arkadaşlar, biraz önce
söyledim, bu vakfın İnternet sitesi türgev.org.trye girdiğiniz
zaman çok şeffaf, yapar girersiniz.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Ya, Başbakanın oğlunun vakfı
olmasaydı kimse bir şey demezdi.
MEHMET DOĞAN
KUBAT (Devamla) Ha, buraya yapılan bir kısım
bağışlar, işin doğrusunu söyleyeyim, ben de keşke
yapılmasaydı derim, eğer bilseydim de engel olurdum, şu
şahıs, A, B
(CHP sıralarından gürültüler)
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Biz teşekkür edip öyle söyledik.
MEHMET DOĞAN
KUBAT (Devamla) Ama, bakın, bir saniye
Bir yanlıştan
hareketle burada 2 bin kız öğrenci, bunların birçoğu da
ücretsiz, yemek, barınma dâhil ve çok kaliteli bir hizmet alıyorlar.
Bu çocuklar hepimizin çocukları.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Yurt yapın, yurt.
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) O çocuklara bunu anlatıyor musunuz
Paraları bunlar, bunlar aldı. diye?
MEHMET DOĞAN
KUBAT (Devamla) Yurt yapılıyor, buna hep birlikte
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Devletin yurt yapmaya gücü yok mu?
MEHMET DOĞAN
KUBAT (Devamla) Bakın, içinizde değerli hocam var, bir vakıf
üniversitesi kurmuş, Sayın Haberal Hocam, çok da güzel
yapmış, bu memlekete hizmet etmiş.
TÜRGEV bir
üniversite kurdu, bu üniversitenin nasıl kurulacağı YÖK
Kanununda, YÖK Genel Kurulunun kriterlerinde belli
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) Halkın paralarını, oradan belli,
dağıtmışlar.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Ağaoğlu verecek, Bilal yurt yapacak, siz de
övüneceksiniz!
MEHMET DOĞAN
KUBAT (Devamla)
ve bunlardan bir tanesini milim yerine getirmeseniz bu
kuruluş izni verilmez arkadaşlar. Bunu, içinizde YÖKten öğretim
görevlisi arkadaşlarımız var, yöneticilik yapmış, çok
iyi bilirler.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Ya, milyon dolarları kim kime bağışlıyor?
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) Başka bu kadar bağış alan
vakıf var mı?
MEHMET DOĞAN
KUBAT (Devamla) TÜRGEV bütün bu şartları istinasız yerine
getirerek, biz, bu soruların muhatabı olacağımızı
bilerek bu üniversite başvurusunu yapıyoruz ve bunu isteyen bütün
arkadaşlarıma kuruluş dosyasını o vakıftaki
yetkililerden ister, sunarım. Eğer bir eksiklik varsa da bunu burada,
Genel Kurulda reddederiz, en azından mahkemeye götürürsünüz. Bu kadar
şeffaf, net ve açık.
HALUK AHMET
GÜMÜŞ (Balıkesir) - Teker teker cevap versene Sayın Kubat.
MEHMET DOĞAN
KUBAT (Devamla) Arkadaşlar, bakın, birtakım
yanlışlıklar olabilir
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Doğan Bey, milyon dolarlar bağışlanıyor.
MEHMET DOĞAN
KUBAT (Devamla)
ama birtakım yanlışlıklar var diye
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Hiçbir yanlış yok.
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) Var, işte söylüyor, yanlışlıklar
da var.
MEHMET DOĞAN
KUBAT (Devamla)
bu memleket için yapılan güzel işleri baltalamaya
çalışmayın, bu doğru bir anlayış değil.
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) Biz halkın paralarının
peşindeyiz.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Hiçbir yanlış yok.
MEHMET DOĞAN
KUBAT (Devamla) Kişisel ihtiraslarımıza kurban etmeyelim bu
memleket için çalışan insanları.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Biz kirli işleri not alıyoruz.
MEHMET DOĞAN
KUBAT (Devamla) Bu vakıfta binlerce gönüllü insan gece gündüz hizmet
ediyor, lütfen bunları da düşünelim.
Teşekkür
ediyorum.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) TÜRGEV üzerinden daha fazlasını
yapacağız, hiçbir yanlışlık yok.
MEHMET DOĞAN
KUBAT (Devamla) Kişisel olarak da bilgi almak isteyenler, ben
buradayım, rahatlıkla bütün belgeleriyle
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET DOĞAN
KUBAT (Devamla)
bu bilgileri de samimiyetle sonuna kadar veririm. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET METİNER
(Adıyaman) TÜRGEV üzerinden daha fazlasını yapacağız
çatlasanız da, patlasanız da, hiçbir yanlışlık yok.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.-
Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili Reşat
Doğru ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ile 1 Milletvekilinin; Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkayanın; Mersin Milletvekili
Ali Öz ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın; İstanbul Milletvekili Aydın
Ağan Ayaydının; Ankara Milletvekili Zühal Topcunun; Antalya
Milletvekili Gürkut Acarın; Konya Milletvekili Mustafa
Kalaycının Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/981, 2/187, 2/929, 2/1532, 2/2135, 2/2260, 2/2290, 2/2403)
(S. Sayısı: 651) (Devam)
BAŞKAN -
Soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın
Canalioğlu, buyurun.
MEHMET VOLKAN
CANALİOĞLU (Trabzon) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, üniversiteler kuruluyor, bu üniversitelere çocuklarımız
gidiyor, anne ve babalar zor ekonomik şartlar içerisinde, tabiri caizse,
ceketlerini satıp çocuklarını okutuyorlar.
Çocuklarımız da okuyorlar, üniversiteyi bitiriyorlar, öğretmen oluyorlar
ve çeşitli mesleklere sahip oluyorlar ama sizin de bizim de
karşımıza gelerek iş talebinde bulunuyorlar. Aslında
iş talebinde bulunan çocuklar, anneler babalar üzülüyorlar.
Şimdi sormak
istiyorum, üzülmesi gereken anneler babalar mı yoksa bu
öğretmenlerimizin atamasını yapmayan Hükûmet mi olmalıdır?
Şubat atamasında öğretmenlerimizle ilgili branşlara göre
atama gerçekleştirecek misiniz ve bunların sayıları ne
kadardır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
vakıflara yurt dışından para gelmesi, Vakıflar
Kanununa göre bildiğimiz kadarıyla kapatma nedenidir. Bu konuda
nasıl bilgi verebilirsiniz? Veya bunu perdelemek için kurucuların
adına mı geliyor acaba? Bu konudaki bilgileriniz nedir, bunu
öğrenmek isteriz.
İkinci sorum
şu: Alınan polislerin -yani şu anda polis sınavları
var- alınan kişilerin sicillerine göre Bu, şu siyasi iktidara
yakın, bu şuna yakındır. şeklinde basında
çıkan haberler var. Sizin bununla ilgili haberiniz var mı? Eğer
varsa ne tür işlem yapacaksınız?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Akar...
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sayın Bakan, biraz evvel arkadaşım
açıkladı, kurmaya çalıştığınız
üniversitenin bağlı bulunduğu vakfa 99 milyon dolarlık bir
bağış yapılmış. Bu bağışın
hangi amaçla yapıldığını ve niçin
yapıldığını, kim tarafından
yapıldığını biliyor musunuz?
İki: Yine,
İstanbulun en değerli arazileri bu vakfa müteahhitler
tarafından bağışlanmakta. Bu müteahhitler hangi amaçla bu
bağışları yapmaktadırlar? Eğer kamu malı bu
şekilde veya müteahhitlerin bu şekilde rüşvet amaçlı
verdikleri bir bağışla o çocuklarımız orada okutulup
eğer yedirilip içiriliyorsa bu haram değil midir? Harama göz mü
yumuyorsunuz? Böyle bir vakfın üniversite kurmasına izin vermek
doğru mudur?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Havutça
NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Bakanlığınız döneminde Anadolu öğretmen liselerini
kapattınız. Anadolu öğretmen liseleri, eğitim fakültelerine
meslek erbabı yetiştiren bir meslek lisesi konumundaydı. Anadolu
öğretmen liselerini niye kapattınız? Eğitim fakültelerini
bitirenler için şunu söyleyeceksek eğer Anadolu öğretmen
lisesini bitiren zeki çocukların belli bir bölümü öğretmen
fakültelerini tercih etmiyorlardı
Aynı şekilde imam-hatip
liselerini bitiren öğrencilerin yüzde kaçı ilahiyat fakültelerini
tercih ediyorlar, yüzde kaçı başka mesleklere gidiyorlar? Bu konuda
bilgi istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Uzunırmak
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Tabii, birtakım kavramlar, tanımlar çok önemli.
Vakfetmek, bir varlıklı kişinin menkul veya gayrimenkul
değerlerini bağışlaması demektir. Sayılan birçok
kişinin acaba bundan beş on sene önce veya şu anda nasıl bu
varlıkları edindiği ve bu varlıklarının ne
olduğu
Ayrıca, hazine arazilerini Kredi Yurtların bizzat devlet
olarak yurt yapması varken vakfettiği sözde ekmek elden su gölden
misali, böyle ucuzdan
Daha dün hiçbir ekonomik varlığı olmadan
bugün vakıf kisvesi altında böyle şeylerin
yapılmasını kınıyorum, vakıf düşüncesine
aykırı ve istismar olduğunu canıyürekten Türkiye Büyük
Millet Meclisiyle paylaşmak istiyorum. Bu istismardır, bu
haramdır, bu yanlıştır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Son soru, Sayın Erdemir
AYKAN ERDEMİR (Bursa) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, az önceki konuşmamda TEOGla
Yahudi ve Ermeni öğrencilerin nasıl imam-hatip liselerine
yerleştirildiğini örnekleriyle açıkladım. Siz bu uygulamada
bir sakınca olduğunu düşünüyor musunuz? Bu uygulamada bir
yanlışlık olduğunu düşünüyorsanız bu
öğrencilerden özür dilendi mi? Eğer, bu uygulamanın yerinde
olduğunu düşünüyorsanız Yahudi ve Ermeni imam ve hatipleri
ileride hangi kadrolarda ve hangi görevlerde istihdam etmeyi
düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Sonundan başlayarak cevaplandırayım. Yahudi
ve Ermeni öğrencilerin imam-hatip liselerine yerleştirildiği
meselesi
Şimdi, bir defa, imam-hatip okulları sadece imam
yetiştiren okullar değil, buralarda normal lise müfredatı
uygulanıyor. Bu okulların müfredatı normal lise müfredatı,
artı, birtakım dinî dersler de okutuluyor -ama artı- yani bu
okullardan mezun olan
O yüzden, biz, katsayı uygulamasıyla bu
çocukların önlerinin kesilmesine itiraz ederken de bunu söylüyorduk
hatırlarsanız, bu çocuklar da normal lise eğitimi
alıyorlar, dolayısıyla üniversiteye girerken de bunların
diğer lise mezunlarından farklı bir muamele görmelerinin
yanlış olduğunu söylüyorduk.
Şimdi, bu son
liselere yerleştirme düzeninde, Ermeni asıllı veya Musevi
asıllı bazı öğrencilerin imam-hatip okullarına
yerleştirildiği meselesi biraz da mizaha varan boyutlarda çok
eleştirildi. Bu biraz da sistemin nasıl işlediğini
bilmemekten kaynaklanıyor.
Kısaca
özetleyeyim sistemi: 1 milyon 300 bin öğrenci ortaokuldan liseye geçiyor
-1 milyon 292 bin, yuvarlak olsun diye 1 milyon 300 bin diyorum- 1 milyon 300
bin öğrenci bu yıl ortaokulu bitirdi, liseye geçiyor. Bunlar
yerleştirilirken şu aşamalardan geçiyor: Öğrenciler e-okul
sistemi üzerinden okul tercihleri yapıyorlar, bu tercihlerinden birine
giremedikleri takdirde ikinci bir seçenek butonu daha var, orada da okul
türleri var, 6 okul türünden birine -eğer tercih ettiğim 15 okula
yerleşemezsem ben şu 4 okul türünden birine yerleşeyim diye-
müracaat ediyorlar ve bu sisteme göre 1 milyon 300 bin öğrencinin 1 milyon
57 bini bu tercihlerine göre yerleştirildi, burada bir sorun yok; 1 milyon
57 bin öğrenci kendi 15 tercihinden birine yerleşti. Bunların da
yarısından fazlası, 550 bini ilk 3 tercihinden birine
yerleşti. Buna karşılık
AYKAN ERDEMİR
(Bursa) Yani yarısı son tercihine yerleşti.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Efendim?
AYKAN ERDEMİR
(Bursa) Yarısı son tercihine yerleşti.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Hayır, ilk 3 tercihine.
AYKAN ERDEMİR (Bursa) Yarısı ilk 3
tercihine, yarısı 4üncü tercihine.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) 550 bini de ilk 3 tercihinden birine yerleşti.
AYKAN ERDEMİR (Bursa) Diğer taraftan
bakarsanız, yarısı son tercihine yerleşmiş.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Ve biz tercihlerine göre yerleştirilen bu
öğrencilere nakil hakkı da verdik. Önce, ilçe seçimi verdik, yani
bulundukları ilçede yerleştirilmeleri, sonra eğer tercihlerinden
birine, kendi ilçelerine yerleşemezlerse komşu tercih ettikleri iki
ilçeden birine yerleştirilmeleri imkânını verdik fakat 134 bin
öğrenci sisteme girip hiç tercih yapmadı.
Bunların niye tercih yapmadığını
araştırdığımızda şunu görüyoruz:
Bunların büyük bir kısmı, çok büyük bir bölümü zaten özel okula
gideceği için, herhangi bir devlet lisesine gitmeyi düşünmediği
için sisteme girip tercih hakkını kullanmadı. Bir
kısmı da ya yanlış kodlama yaptığı için veya
o sırada belki pamuk toplamaya gittiği için, fındık
toplamaya gittiği için sisteme girip tercih yapamamış olabilir.
Buna rağmen, biz ilk simülasyonumuzda özel okula gitmeyi
düşünebilecek öğrencileri baştan sistem dışında
bırakabilirdik, bunun denemesini de yaptık ilk simülasyonumuzda. Yani
çocuk ilk tercihini yaparken e-okul sisteminde Ben bir özel okula
gideceğim dolayısıyla ben tercih yapmıyorum. derse o,
sistemin dışında kalabilirdi fakat biz bu sene, biliyorsunuz,
ilk defa, liselerde devlet lisesinden özel okullara geçecek öğrencilere
teşvik veriyoruz, liselerde 3.500 lira teşvik veriyoruz. Bu
teşviki alabilmesi için de yasa gereğince bir devlet okulundan
geçiyor olması lazım. Dolayısıyla, geçici de olsa bu
öğrencileri bir devlet okuluna kaydedelim, müracaat etmemiş olsalar
bile, oradan teşvik almak isteyenler veya istemeyenler, özel okula geçmek
isteyenler sadece e-okul sistemi üzerinden girebilirler. İşte, bu
Ermeni asıllı veya Musevi asıllı öğrencilerimiz bizim
çok programlı lise diye bir uygulamamız var, 6 lise türümüzden biri
çok programlı lise. Çok programlı lise içinde Anadolu meslek lisesi
var, Anadolu lisesi var, yani aynı lisenin çatısı altında o
bölgede eğer bir Anadolu lisesi açmaya yetecek kadar öğrenci yoksa
veya imkân yoksa, bir Anadolu meslek lisesi açmaya yetecek kadar öğrenci
yoksa, bir Anadolu imam-hatip okulu açacak kadar öğrenci yoksa,
bunları bir şemsiye okul gibi çok programlı lise altında
açıyoruz, kendi içinde bölümleniyor.
Bu çocuklar, bu
verdiğiniz örnekler, kendileri hiç sisteme girmedikleri hâlde, sistem
tarafından otomatik olarak buralara yerleştirilmiş.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Şimdi,
evvelki gün Nur Serter Hanım da konuşmasında, 45 bin
öğrencinin istekleri dışında imam-hatip okullarına
yerleştirildiğini söyledi.
Bakın, Millî
Eğitim Bakanlığı verilerini söylüyorum. Herhangi bir yerde
tercih etmediği hâlde, sisteme girmediği hâlde, tercih
yapmadığı hâlde, çok programlı lise bünyesindeki imam-hatip
okullarından birine yerleştirilen, tesadüfi örneklemeyle
yerleştirilen öğrenci sayısı 45.
Genelde
yerleştirilen, bu tür yanlış yerleştirilen, yani
istemediği okula yerleştirilen, tercih yaptığı hâlde
yerleştirilen 209, bunların içinde imam-hatibe yerleştirilen 45.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) 45 mi, 45 bin mi?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) 45.
Dolayısıyla,
biz zaten bu örneklemeyle dağıtırken, tesadüfi örneklemeyle
dağıtırken çocukların dinî şeyine filan
bakmıyoruz, yani kim Musevi asıllıdır, kim
Nitekim, bu
çocukların hepsi daha sonra kayıtlarını aldılar.
Musevi asıllı vatandaşımız zaten Musevi ortaokulunu
bitirmiş, Musevi lisesine gideceği için sisteme girmemiş.
Çok ünlü bir
gazetecinin kızı üzerinden polemik yapıldı. Ben
kayıtlarını incelettim, o çocuğumuz da Eyüp ilçesinde,
sisteme girmemiş, hiç sisteme girmemiş, biz onu
yerleştirmişiz il içinde, o da eğer sisteme girmiş
olsaydı, Eyüp ilçesinde puanıyla girebileceği 13 tane okul var,
13ünden birine yerleşebilecek durumdaydı.
Bir başka
örnek verildi, çocuk İstanbulda okuduğu hâlde Tunceliye veya
Rizeye
Böyle bir şey söz konusu değil, ancak yanlış
kodlamışsa veya anne-baba ayrı, annenin ikametgâhı
ayrı, babanın ikametgâhı ayrı veya Kıbrıstan
gelmiş, ikamet yok, bir de yanlış kodlamalar var, onlar il
dışında
BAŞKAN
Sayın Bakanım, lütfen sözlerinizi toparlayın.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Yoksa, bütün bu
tesadüfi örneklemeyle yerleştirilenler de il içinde mutlaka
yerleştiriliyor, nakille de zaten onların son dönemde hepsini çözdük
çok şükür.
BAŞKAN Evet,
teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Madde üzerinde iki
adet önerge vardır.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 651 sırasayılı Yükseköğretim Personel Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 4. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Aydın Ağan Ayaydın Fatma Nur Serter Aytuğ Atıcı
İstanbul İstanbul Mersin
Oğuz Oyan Kamer Genç Ali Sarıbaş
İzmir Tunceli Çanakkale
MADDE 4- Bu
Kanunun;
a) 2 nci maddesi 1/1/2015 tarihinde,
b) Diğer hükümleri yayımı tarihinde,
yürürlüğe girer.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 651 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 4üncü maddesinin b)
fıkrasının tasarı madde metninden
çıkartılmasını arz ve talep ederiz.
Sırrı Süreyya Önder Pervin Buldan İdris Baluken
İstanbul Iğdır Bingöl
Adil Zozani Hasip Kaplan
Hakkâri Şırnak
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Hükümetin bu değişiklik ile akademik
teşvik kapsamında performansa dayalı ücret
uygulamasını kanunlaştırmaya
çalıştığı bilinmelidir. Bu çaba, akademik
topluluğun bilimsel bilgi üretimi yerine gelir getirici işlere
yönelmesini, emekçiler arasındaki dayanışmanın yerine
rekabetin geçmesini ve üniversitelerin üniversite olmaktan
çıkarılmasını hızlandıracaktır. İş
bu önerge bu gerekçe ile verilmiştir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 651 sırasayılı Yükseköğretim Personel Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 4. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali
Sarıbaş (Çanakkale) ve arkadaşları
MADDE 4- Bu
Kanunun;
a) 2 nci maddesi
1/1/2015 tarihinde,
b) Diğer hükümleri yayımı tarihinde,
yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Ali
Sarıbaş, Çanakkale Milletvekili.
Buyurun Sayın Sarıbaş. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Öncelikle, üniversitedeki bilim adamlarının
gerçek değerleriyle bilim ve araştırma yapmak üzere
maaşlarının artışına destek verdiğimi
belirtmek istiyorum ve bu anlamda da Türkiyedeki demokratik, özerk bir üniversiteyle
ilgili bir anımı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Benim Almanyadaki yeğenim Mehmet bu yaz ziyaretime
geldiğinde dedim ki: Üniversiteyi Türkiyede oku. Bu üniversitede,
Türkiyede daha iyi Türkçe öğrenirsin, daha iyi öğretim görürsün; demokratik,
özerk bir üniversite içerisinde iyi eğitim alırsın. Ve o da bana
sorular sormaya başladı ve Sen bana bunu anlatıyorsun ama bir
ülkede bir Başbakan 6 uçağı varken 7nci uçağını
300 milyon dolara sipariş ediyorsa ve bu ülkede yine zırhlı
araçlarla birlikte saltanat süren, 2015 yılı bütçesi içerisinde 222
tane zırhlı araç teklif ediyorsa bu ülkede demokratik bir hukuk
devleti var mı? diye sordu ve Böyle bir yerde demokratik üniversiteden
bahsedebilir misin? dedi. Şaşırdım. Dedi ki: Benim orada
böyle bir şey yok ve saltanatla halkın demokrasi içerisinde hesap
verebilirliği var. Şeffaf ve demokratik bir ülkede böyle bir
halkın malının uzunca bir süre içerisinde hoyratça
harcanması mümkün değildir.
Yine şöyle bir
ifade kullandı, dedi ki: Bir yere Başbakan giderken
kırmızı ışıkta önde ve arkada bir eskortun
dışında hiçbir tane bir Başbakanın önünde eskort olarak
saltanat yoktur ve kırmızı ışıkta duruyor. Ve de
dedi ki: Türkiyede onlarca
Hatta ondan önce, bir hafta önce bir yeri ziyaret
etmeye gittiğinde önce oradaki gençler tutuklanıyor ve oradaki
insanları burada bir gün önceden polisler gözaltına alıyor ve
şehir olduğu gibi, özellikle gerektiğinde esnaf da dâhil olmak
üzere kapatılıyor. Ve böyle özellikle de kendisine 350 tane özel
korumasının ve özel donatılmış polisinin, yani bir
başka deyişle korumasının olduğu bir ülke var mı?
Böyle demokratik bir ülke, hesap verebilirlik
Gene sustum. Ama Türkiye
demokratik, laik bir hukuk devletidir dedim. Hayır, ikna edemiyorsun
beni. dedi. Yine devam etti: Böyle bir ülkede Başbakanın
dışında, bu saltanat sürerken, bugüne kadar bütün
cumhurbaşkanları bu ülkede seçildikten sonra olabildiğince
Çankaya Köşkünde oturuyor ve seçildiklerinde orada devam
ediyorlardı. dedi. Yine bu ülkede 1 katrilyon 373 trilyon liralık
bir bütçeyle ve hesap vermeden ve halkına anlatmadan, şeffaf olmayan
bir ihaleyle orada, 50 dönümlük kapalı arazide bin odalı bir saray
yapıyor mu kendine? diye sordu. Seçilmeden önce kararını
vererek, orayı hazırlayarak ve özellikle de Ankara gibi bir yerde,
Atatürk Orman Çiftliği içerisindeki bir mekâna, hukuken durdurulma
kararı olmasına rağmen
Bir hukuk devletinden nasıl
bahsediyorsun? diye sordu bana. Cevap veremedim çünkü doğruydu. Benim
ülkemde tarifeli uçakla giden, eski binalarda oturan başbakanlar varken,
oranın dışını onarması yasak olduğu için
sadece mobilyasını değiştirerek yıllarca oturan bir
demokratik ülkeden
Beni ikna edemezsin. Ben özellikle bu ülkede YÖKün
olduğu, hâlâ 12 Eylül yasasının olduğu
YÖKle birlikte
demokratik özerk bir üniversiteye beni ikna edip getiremezsin. Ben Almanyada
okumaya devam edeceğim. dedi. Ben böyle bir
KEMALETTİN
AYDIN (Gümüşhane) Siz savundunuz 12 Eylülü.
ALİ
SARIBAŞ (Devamla) 12 Eylül yasalarını siz hâlâ daha
değiştiremediniz.
KEMALETTİN
AYDIN (Gümüşhane) Siz Hayır. dediniz, ben demedim. Sokak sokak
dolanıp Hayır. dediniz 12 Eylül referandumuna.
ALİ
SARIBAŞ (Devamla) Çünkü siz bu ülkede işinize geleni
değiştirdiniz, ileri demokrasi dediğiniz yerde işinize
gelen yerde sustunuz. 12 Eylül, YÖKün kaldırılması konusunda
işinize geldi.
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) Siz Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkına
Hayır. dediniz.
ALİ
SARIBAŞ (Devamla) Bu ülkede düne kadar muhalefetteyken
Kaldıracağız. dediniz ama şimdi kullanıyorsunuz çünkü
üniversitelerde de tekdüze ve demokratik olmayan bir tek tip üniversite
yarattınız ve bu üniversiteleri yaratmaya devam ediyorsunuz.
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) Haydi değiştirelim.
ALİ
SARIBAŞ (Devamla) Onun için, ben buraya gelecek gençlerin iyi bir
eğitim alması dileğiyle yeğenimin sözlerine
katılıyorum.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ
SARIBAŞ (Devamla) Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Siz de gidin yeğeninizin yanına.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) Sayın vekilim, yeğeninizi bize gönderin, biz
anlatalım.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.38
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.47
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet
Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
----0----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10uncu
Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
651 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
5inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 5- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Haluk
Eyidoğan, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın
Eyidoğan.
CHP GRUBU ADINA HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; milletvekili olmadan önce ben de uzun yıllar hizmet
etmiş bir akademisyendim. Dolayısıyla, üniversitelerde
akademisyenlerin gerçekten özlük haklarının,
maaşlarının desteklenmesi onları daha iyi yaşayacak
bir konuma getirmek için önemli. Bu açıdan kanun desteklenir. Ancak
maaş artışları, özlük haklarının
geliştirilmesi yeterli mi? Yetmez.
Üniversiteler evrensel
kurumlardır. Üniversiteler, felsefi tartışma ortamında
akıl sürecini duygusal sürecin önüne alarak kişilerin olayları
görerek ve tartışarak farkına varmasını sağlayan
ortamlardır. Üniversiteler, akademik ortamlar, araştırma
yapılan enstitüler, bilimsel, maddi ve idari alanlarda özgür ve özerk
olmalıdır. Bilim ortamlarında, üniversitelerde her türlü
düşünce otoriteye, tabulara ve kişilere bağlı
olmaksızın tartışılmalıdır.
1980 darbesi YÖKünün
cilalanıp, orasının, burasının
değiştirilerek uygulanan kötü bir kopyası olmasını
istemiyoruz. En kısa zamanda çağına yakışır bir
yükseköğretim yasası çıkarılması gerekiyor. Bu,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin ülkenin geleceği açısından
önemli bir görevidir.
Gereği gibi
yetişkin bilim insanları üniversitelerde yetişmezse bugün
siyasetin kaybettiği zemini korkarım üniversiteler de
yaşayabilir. Bu çok ciddi bir tehlikedir ve hepimiz batacak olan o gemiden
sorumlu oluruz. İbni Sina Bilim ve sanat takdir edilmediği yerden
göç eder. demiştir. Umarım bir gün ülkemiz Batılı anlamda
akademisyen ve bilim insanı seçimi ölçülerini belirler. Umarım
geleceğin bilim insanları, ülkemizi bilim üreten ve
dolayısıyla teknoloji üreten, bilim toplumuna kapıları
açan, bilgi toplumuna kapıları açan bir seviyeye
çıkarırlar.
2000
yıllarının başından bu yana gayrisafi yurt içi AR-GE
harcamasının gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 60
artmıştır, güzel ancak bilimsel yayın sayımız
yüzde 22den ancak yüzde 18e çıkabilmiştir. Üniversite öğretim
üyelerinin, akademisyenlerin özlük haklarının,
maaşlarının artması önemlidir, yaşam
koşullarının iyileştirilmesi önemlidir ama bunlar da düşünülmelidir.
Bu seviye 18e ancak çıkabilmiştir dedik, hatta 2009dakine nazaran
bir alt seviyeye de düşmüştür. Demek ki bütçe artışı
ve bunun gibi yaklaşımlar tek başına çözüm değildir. Dikkat
edin, patent sayılarımız üniversitelerde ve kamu
kurumlarında artmıyor. Vallahi bir tane patent alabilecek bir
buluş biliyorum, onun üzerine biraz önce konuşuluyordu, o da Millî
Eğitim Bakanlığının icat ettiği TEOGdur.
Bilimin ülkemizde
istenilen şekilde yeşerememesinin temelinde akademisyenlik
bilincinin, yani bilim felsefesi, bilim kültürü, bilim tarihi bilinci
yetersizliği vardır. Gelişmiş ve hatta gelişmekte olan
bazı ülkelere baktığımızda bu durum kendini daha ciddi
şekilde hissettirmektedir.
Üniversiteler,
akademik ortamlar, liseler gibi değildir, ortaokullar gibi değildir.
Orada çalışan insanlar, üniversitelerde, akademik ortamlarda
çalışan insanlar, bilim insanları, esen rüzgârın yönüne
veya gücüne göre fikir değiştiren veya anlayışını
güçlü olana göre belirleyen kişi hiç değildir; kendinden
zayıfı ezmeyen ve kendinden güçlünün önünde diz çökmeyen,
sağlıklı iç gelişmesini tamamlamış, olgun
yapısıyla insanı insan olarak gören ve insan olduğu için
saygı duyan ahlaklı ve erdemli kişidir.
Bilim insanı
Bertrand Russellın belirttiği gibi Ben varsam her şey iyi, ben
yoksam kötü. diyen, benmerkezli, açgözlü, çıkarı için kural
tanımayan ve Amaca ulaşmada her türlü yol mübahtır. diyen
kişi hiç değildir. Stefan Zweig Bilimde körlük yanılgı
değil korkaklıktır. der. Bilim adamının korkaklarla,
ürkeklerle işi ya da saygıdan ötürü gerçeği görmemeye hakkı
yoktur. Bilim insanı evrensel düşünen kişidir, objektiftir,
ahlaki sorumluluğu yüksek olan kişidir, aydınlanmış
kişidir, öngörüsü yüksek olan kişidir. Bilim insanı gerçeği
anlamakla yükümlüdür. Bilim insanı bulgularını halkla
paylaşmak durumundadır. Bilim insanı tüm insanlığa ve
doğaya karşı sorumludur. Bilim insanı eleştiriye
açıktır. Bilim insanı gerçeği söyleme cesaretindedir. Bu
ülkede biz bir Başbakanın Eğer bu hocalar öğrencilerini
böyle yetiştiriyorlarsa onlara da yazıklar olsun. Bize böyle hocalar lazım
değil. dediğini biliyoruz, Orta Doğudaki hocalar için böyle
dediğini biliyoruz.
Bir diğer konu
da özerklik konusudur. Üniversitelerimizde özerklik yıllardır
tartışılan konulardan biridir. Bilim üretmenin temel koşulu
ve güvencesi özerkliktir. Özerklik, yükseköğretim kurumlarının
kendi bilimsel, yönetimsel ve bütçeleme işleyişine ilişkin
kararlar almada ve eğitim, araştırma, dışarıya
yönelik çalışmalar ve ilgili diğer faaliyetlerde kendi
politikalarını oluşturmada devlet ve toplumun diğer güçleri
karşısındaki bağımsızlığı
anlamına gelir. Bırakın, özerk üniversiteler kendi
öğrencilerini istedikleri gibi yetiştirsinler. Onları kategorize
etmeyin, onları ayrıştırmayın, onları
sınıflamayın.
1965
yılında Dünya Üniversiteler Birliği tarafından
yükseköğretim kurumlarının özerkliği ve akademik özgürlük
üzerine yayımlanan Lima Bildirgesinde belirtildiği gibi, akademik
özgürlük akademik topluluk üyelerinin araştırma, inceleme,
tartışma, belgeleme, üretme, yaratma, öğretme, anlatma ve yazma
yoluyla bireysel ya da birlikte bilgi edinme, geliştirme ve aktarma
özgürlüğüne sahip olmaktır. Üniversiteler, tarihî temelde
özerkliğe dayanır. Bizim gibi hâlâ güçlü üniversite ilkelerinin
oluşmadığı toplumlarda özerkliği elinden alınacak
üniversiteler çok ciddi ve belki de telafisi mümkün olmayan duruma
düşeceklerdir.
Üniversitelerimizin
en ciddi sorunu uluslararası ölçekte akademisyen yetiştirememesidir
ya da yetişen bazı akademisyenlerin, yetişme potansiyeli olan
bazı akademisyenlerin beyin göçü dediğimiz olguyla yurt
dışına gitmeleri ve orada kalmaları, orada
yaşamaları ve o ülkelere katkı sağlamalarıdır.
Yıllık 8 bin nitelikli doktoralı
araştırıcıya ihtiyacı olan ülkemiz üniversitelerinin
bu sorununa öncelik vermesi gerekir.
Üniversitelerin
altyapı ve çalışma koşulları sorunludur. Sorun günden
güne büyümektedir.
Akademisyenlerin
özlük hakları ve nitelikli bilim insanlarının korunması ve
teşvik edilmesiyle ilgili sürdürülebilir bir mekanizma geliştirilmesi
lazım. Bu kanun özlük haklarını geliştirmeyi,
teşvikleri geliştirmeyi hedefliyor; öyle anlaşılıyor.
İnşallah bunu herkesi eşit, özgür bilim insanları olarak
görerek yaparlar. Ancak, bu tür teşviklerin, özlük haklarının
geliştirilmesi, sürdürülebilir bir nitelik kazanmalıdır. Bugün
var yarın yok şeklinde bir mekanizmayla bunun çok bir
faydasının olacağını düşünmüyorum. Eğer
gerek altyapı gerekse daha iyi koşullarda yaşayan bilim insanları
oluşturamazsak üniversitelerin verimlilik konusu ileride daha büyük sorun
yaratacak nitelikte olacaktır.
Yine, yıllarca
olduğu gibi patent sayılarımızı
artıramayacağız. Yine, yıllarca olduğu gibi teknoloji
üretemeyeceğiz, temel bilim üretemeyeceğiz, temel bilimi, mühendislik
bilimlerini teknolojiye aktaramayacağız ve maalesef o zaman
-nasıl olacak- gelişmekte olan ülkeler sınıfında
olacağız.
Dolayısıyla
ne yaparsak yapalım, ister altyapı ister insan kaynakları
açısından mutlaka üniversitelerimizi, kurumlarımızı,
sektörlerimizi, kamu ve özel sektörümüzü bir araya getirip teknoloji üretmek ve
yarının bilgi toplumu olmak zorundayız. Bunu yapamazsak
yerimizde sayarız ve birçok istenmeyen sorunlarla boğuşup
dururuz.
Dinlediğiniz
için teşekkür ederim, saygılarımı sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Ali Uzunırmak, Aydın
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Uzunırmak. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugün güzel bir kanunu görüşüyoruz, tasarıyı
görüşüyoruz. Katkıları olan herkese çok teşekkür ediyorum.
Birçok konuyu
Türkiye Büyük Millet Meclisinde tartışıyoruz. Değerli
arkadaşlar, meselelerimizi doğru tartışmamız
lazım. Tarih, devlet adamları için zengin bir hazinedir ve
kıssalardan hisseler çıkarmak lazım. Vakıf
tartışmalarını yaşıyoruz. Bir kıssayı
sizlerle paylaşarak bize rehber olmasını istirham ediyorum. Ebî
Vakkas, Hazreti Ömer, Nuşirevan ve çeşitli kahramanlar
Hazreti Ömer
bir gün İrana ticarete gider Ebî Vakkasla beraber ve cirit oynayan
gençleri seyrederken 200 devesi çalınır, parasız pulsuz
kalırlar ve giderler bir hana sığınırlar. Hancı
üzgün olduklarını görünce sorar: Ne oldu? Olayı
anlatırlar. Hancı der ki: Kral Nuşirevan adaletli bir
adamdır, gidin ona derdinizi anlatın. Giderler, anlatırlar ama
Nuşirevan 2 kese altın verir, bunları gönderir. Hancı sorar
geldiklerinde Ne oldu? Böyle oldu. Hayır, böyle olmaz. Nuşirevan
bunu yapmaz. der. İkinci gün hancı tercüman olarak gider ve
olayı anlatırlar, Kral Nuşirevan özür diler ve der ki:
Yarın, kaybolan emanetleriniz size ulaşacak ama sizden bir şey
rica ediyorum: Şehri terk ederken biriniz doğu kapısından,
biriniz batı kapısından çıkın. Ertesi günü doğu
kapısından çıkarken Ebî Vakkas 2 tane darağacında
cesetle karşılaşır, sorar Nedir bu? diye halka. Derler
ki: Bu Nuşirevanın veziri ve oğlu. Hazreti Ömerin
çıktığı kapıda gene birisi vardır
darağacında. Hazreti Ömer Ne oldu? Kimdir bu? diye sorar, derler
ki: Nuşirevanın tercümanı. Ve olayı kavrarlar.
Yanlış tercüme eden de asılmıştır, çeteyi kuran
oğlu ve veziri de asılmıştır. Aradan yıllar
geçer. Ebî Vakkas Şam Valisidir ve bir Yahudinin arsasını cami
yapmak gerekçesiyle kamulaştırır, rızasız
kamulaştırır. Ve bu Yahudiye yol gösterilir, Medineye gider.
Medineye gittiğinde İslamın Halifesi Hazreti Ömere bir hurma
ağacının altında dinlenirken rastlar.
Bunlardan ders
çıkarmamız lazım. Şamdaki debdebeyi görür, giyim
kuşamını görür saraylıların ama Halifenin hâlini görür
ve merak eder nasıl bir şeydir bu diye. Hazreti Ömere olayı
anlatır. Hazreti Ömer kıssadır- bir kemik parçasının
veya derinin üzerine şöyle bir şeyi yazar: Bilesin ki ben
Nuşirevandan daha az adaletli değilim. Ve bunu Ebî Vakkasın
eline gitmesi için Yahudiye verir. Ebî Vakkasa geldiğinde Yahudi
Halifeden sana mesaj var. der, verir. Ve Ebî Vakkas o mesajı
gördüğünde sapsarı kesilir, kafasını yerden
kaldıramaz, bu olayı anlatır. Der ki, böyle böyle olmuştu.
Ve ondan sonra o kamulaştırmadan vazgeçilir ama diğeri de
arsayı bağışlar, Müslüman olur ve cami gene inşa
edilir.
Değerli
milletvekilleri, vakıf, vakfetmek, bir varlığı olan
insanın menkul veya gayrimenkul gelirlerinden hayır işlemesi
için bir kurumsallaşmadır. Acaba bugün vakıflar adı
altında yapılan birtakım icraatlar, gerçekten vakıf sahiplerinin,
vakfedenlerin kendi menkul veya gayrimenkul değerlerinden mi
yapılıyor, yoksa hepimizin, bütün milletimizin varlığı
olan hazine arazilerini, beytülmali, ekmek elden su gölden, birilerine
vakfederek mi bu hizmetler yapılıyor? Burada bir yanlışlık
var.
Değerli
milletvekilleri, hatta vakfa giren paraların kaynağı bile
aslında vakfı kirletir. Sizlere bir şey soruyorum: Kirli suyla
abdest alınır mı? Kirli suyla alınan abdestle namaz
kılınır mı, ibadet yapılır mı? Bu,
inancımızın neresinde var? Bugün vakıflar
vasıtasıyla birçok istismar yapılmaktadır. İşte,
yapılan bağışlarda devleti dolandıran,
uluslararası kara paranın içinde olan, halka zulmeden birtakım
insanların, kaçakçısından başkasına varıncaya
kadar, paraları vakıf amaçlı sözde bir şeyler hizmet
edilmeye çalışılıyor.
Değerli
milletvekilleri, biz vicdanı olan insanlar olmalıyız
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) -
ve bilmeliyiz ki değerler uğruna siyaset yaparken
hiçbirimiz Nuşirevandan daha az adaletli olmamalıyız. Hazreti
Ömerin yaşantısıyla, o değerlerle yönettiğimize
inanıyorsak, bugün bu saraylar lüzumsuzdur değerli arkadaşlar.
Bu ülkenin bu kaynaklarını doğru kullanmamız lazım.
Evet, bin oda, daha tefrişi hesap edilmiş değil, bin odanın
tefrişinin nereye çıkacağı belli değil. Mermerlerin
faturaları İtalyadan geliyor.
BAŞKAN Evet,
teşekkür ediyorum Sayın Uzunırmak.
ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) - Ama Türkiye mermer ihracatçısı bir ülke. Bunları
bile bu yüce Meclisin görmesi gerekiyor değerli arkadaşlar.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde iki
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 651 sıra sayılı Kanun Tasarısının 5inci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve talep ederiz.
MADDE 5- Bu Kanun
hükümleri Bakanlar Kurulu tarafından yürütülür.
Sırrı Süreyya Önder Hasip Kaplan Pervin Buldan
İstanbul Şırnak Iğdır
İdris Baluken Adil Zozani
Bingöl Hakkâri
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 651 sıra sayılı Yükseköğretim Personel Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 5. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Sarıbaş Oğuz Oyan Kamer Genç
Çanakkale İzmir Tunceli
Kadir Gökmen Öğüt Haluk Ahmet Gümüş Haluk Eyidoğan
İstanbul Balıkesir İstanbul
MADDE 5- Bu Kanun
hükümlerini Millî Eğitim Bakanı yürütür.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Haluk Ahmet Gümüş, Balıkesir
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Gümüş. (CHP sıralarından alkışlar)
HALUK AHMET
GÜMÜŞ (Balıkesir) Değerli milletvekilleri, bugün burada sanat
tarihi mezunlarının, arkeoloji mezunlarının, müzeci ve
restoratör meslek grubunun istihdam sorunlarını dile
getireceğim. Belki haberiniz yoktur ama arkeologlardan birisi bugün
açlık grevine başladı, nedeni de işsizlik. Tabii, bu arada
kamuda istihdamı göz ardı edilen bu meslek grubuna ilgisizliğin
Türkiyeye maliyetini ele alacağım.
Bilinmelidir ki
insanlık tarihi ne kadar eskiyse, üzerinde
yaşadığımız bu coğrafya da bir o kadar eski,
kadim ve köklüdür. Ülkemiz tarihî ve kültürel miraslar açısından bir
hazinedir. Bugün Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde tescil
edilmiş 13 bine yakın arkeolojik ve kentsel sit alanı, 100 bine
yakın korunması gereken kültür varlığı, 300ün
üzerinde müze, 135 ören yerinde 3,5 milyon civarında eser vardır.
Ortaya çıkarılmamış olanlar, yer altında olanlar,
ülkenin hazineleri çok daha misli misli çıkarılmayı
beklemektedir. Bu tablo dahi ülkemize yıllık 30 milyon ziyaretçi
sağlamaktadır ama bakalım bu konunun dikkatinde miyiz? Ancak ne
yazık ki ülkemizde tarihe, estetiğe ve kültürel
miraslarımıza verilen önem bugüne kadar hiç olmadığı
kadar gerilemiştir.
Kültürel
mirasını, tarihini unutmuş nesiller demek, belleğini
yitirmiş bir toplum demektir. Belleğini yitirmiş bir toplum yok
olur, kendini var edemez, yeniden üretemez ve insanlığa hiçbir
şey katamaz. Belleğini yitirmiş bir toplumun iyi şartlarda
yaşama ve var olma şansı zamanla elinden alınır.
Kültürel mirası koruyup yararlı hâle getirmek için, gelişen, ilerleyen
devletler bütçeler ayırırlar; öğretmenler, uzmanlar ve
uygulayıcılar yetiştirirler. Bizde ise durum tam tersinedir, tam
tersine gelişmektedir. Kültür Bakanlığı sanat tarihçisi,
arkeolog, müzeci ve restoratörlere yeterli kadrolar açmamakta ve Hükûmet bu
konuda gerekli plan ve bütçe adımlarını
gerçekleştirememektedir.
Arkeoloji öyle bir
alandır ki bu alana yatırım yaptıkça ülkemize her alanda
etkisi görülen bir gelişme yaratırsınız. Tarihsel
kalıntılar ülkemizi yıldız gibi parlatabilecek bir etkiye
sahiptirler; hem reklamdır hem zenginliktir hem uluslararası alanda
etkili olmaktır. Ne kadar değeriniz varsa o kadar
değerlisinizdir.
Şu
acıyı bu fırsatta dile getirmek lazım ki Türkiyedeki
restorasyon alanına şu anda ayrılan yer beş yüz yıl
öncesi Avrupadan daha geri durumdadır bugünlerdeki durum.
Millî Eğitim
Bakanlığının kültürel aktivitelere ve sanat tarihi
derslerine olan ilgisi son derece azdır. Gelişmiş ülkeler sanat
tarihi derslerine özel bir önem verirken ülkemizde yabancı okullarda bile
sanat tarihi dersleri zorunlu olarak okutulurken bizim okullarımızda
sanat tarihi dersleri seçmeli hâle getirilmiştir sizin zamanınızda.
Bu dersler de genelde öğrencilere seçtirilmemektedir. Çok nadiren, seçmeli
ders olarak açılan okullarda genellikle resim öğretmenleri sanat
tarihi derslerine girmektedirler. Bu gerçek de eğitim alanı
açısından garip bir uygulama olduğu açıktır.
Öğretmen
atamalarında sanat tarihi öğretmeni yok denecek kadar azdır. En
son yapılan Millî Eğitim atamasında sadece 2 sanat tarihi
öğretmeni atanmıştır; 75 milyona 2 kişi, 40 bin atanan
kişiden sadece 2 kişi sanat tarihi öğretmenidir.
Bakın, bu
durum Avrupada olsa rezalet örneği olarak gösterirler, biz
alıştık böyle şeylere sayenizde. Bu durum, yetişen
elemana zulümdür ve öğrencilerin kişisel gelişimini
güdükleştiren bir uygulamadır. Birçok farklı branştan
üniversite mezunu milyonlar sosyal medyada seslerini duyurmaya
çalışmakta ve işsiz olduklarını sizlere ifade
etmektedirler. Peki, bu plansız, amaçsız, hedefsiz millî eğitim
politikaları kimin eseridir? Tabii ki sizlerin eseridir, övünebilirsiniz.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 651 sıra sayılı Kanun Tasarısının 5inci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve talep ederiz.
MADDE 5- Bu Kanun
hükümleri Bakanlar Kurulu tarafından yürütülür.
Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Bu
öneriyle madde metninin daha anlaşılır olması
amaçlanmaktadır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Oylama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Yükseköğretim Personel Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 232
Kabul : 232(x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Bayram Özçelik Muhammet Rıza
Yalçınkaya
Burdur Bartın
Böylece,
tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Hayırlı
olsun.
Millî Eğitim
Bakanı Sayın Nabi Avcı teşekkür konuşması
yapacaklardır.
Buyurun Sayın Bakan.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; üniversitelerimiz için gerçekten çok
yararlı olacak bir tasarıyı hep birlikte
yasalaştırmış olduk. Katkılarınız için,
önerileriniz için, eleştirileriniz için çok teşekkür ediyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın
milletvekilleri, 5inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Macaristan Hükümeti Arasında Kültür Merkezlerinin Kuruluşu,
İşleyişi ve Faaliyetleri Hakkında Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
5.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Macaristan Hükümeti Arasında Kültür
Merkezlerinin Kuruluşu, İşleyişi ve Faaliyetleri
Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/916) (S. Sayısı: 613) (X)
BAŞKAN -
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 613
sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Haluk Ahmet
Gümüş, Balıkesir Milletvekili.
Buyurun Sayın
Gümüş. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) Sayın Başkan, sayın
üyeler; olağanüstü bir döneme girdik. Türkiye Hükûmeti, güney
komşularımızda devam eden iç savaş ve kaos ortamına
müdahale etmemizin önünü açan ve hatta savaşlara yol açabilecek bir tezkereyi
bu Meclisten geçirdi.
Ortalık
karmakarışık. Bir yandan, bugüne kadar silah, gıda ve
eğitim desteğinin Türkiye'den verildiğini ilan eden
IŞİD adlı bir örgüt var. Bu örgüt Irak yönetimine
başkaldırmış ve Kuzey Irakın petrol bölgelerinin Kürt
ve Türkmenlerin yerleşim alanlarının bir kısmını
işgal etmiş, şimdi de Kobaniyi ele geçirmeye
çalışıyor. Diğer yandan, Kuzey Irak bölgesel yönetimi, ki
bu yönetimin lideri Barzani Silahlarımızı Türkiye'den
alıyoruz, bizi Türkiye silahlandırıyor ama bunun açıklanmasını
istemiyor. diyor. Bütün bunların yanında, IŞİDin
yayılma alanına çekidüzen vermeye çalışan Batı
dünyası, dolayısıyla NATO var. Hükûmet, NATOnun
IŞİDe müdahalesine destek vereceğini açıklamış,
gözünü Suriye rejimini değiştirmeye dikmiş, bu konuda halkı
ve Batıyı ikna etmeye çalışıyor.
Ülkenin içi
karışmış, her yerinden ölüm ve cinayet haberleri geliyor,
manzara görünüşte böyle. Orta Doğu kaos içinde, kan gölüne
dönmüş ve hatta bu karışıklığın bir
parçası da bizim ülkemizin dış politikasıyla yakından
ilgili.
Bir de resmin daha
büyüğüne bakalım, bu resmin bir de daha büyüğü var. Yakın
zamanda, Arap Baharı denilen, benim Akdeniz dönüşümü diye
adlandırmak istediğim bir süreç yaşandı. Elbette
Suriyedeki ve Arap Baharındaki karışıklıklar bu
ülkelerin yüzde yüz iç dinamiklerinden kaynaklanmıyordu. Mübarek, Kaddafi,
kendi kendilerine sadece ülkelerindeki kabaran demokrasi talepleri nedeniyle
gitmediler, bunu böyle düşünen varsa gaflet içindedir. Evet, içlerinde bu
demokrasi talebini yapan çok iyi niyetli unsurlar vardı. Bir şeyler
oldu dünyada, hatta on yıllar önce bazı hesaplar yapıldı,
sonra bu hesaplar günümüzün gerçeklerine göre yeniden değişime
uğradı. Bu hesaplardan haberi olan var mı, çok merak ediyorum.
Ne oldu? Önce
gelişmiş ülkelerin gelecek senaryolarına bakalım.
Dünyanın son on yıldır yaşadığı
değişim sürecinde önümüzdeki yüz yılı etkileyecek nitelikte
gelişmeler yaşandı. Öyle ki bu süreçte süper gücün gelecek
beklentisi değişmiş, dünyada önde gelen kurum ve
kuruluşların raporlarındaki beklentileri on yıl öncesine
göre tamamıyla farklılaşmıştır. Uluslararası
alanda önde gelen kurum ve kuruluşların raporlarından ve
tespitlerinden bir örnekle başlayalım.
Amerika
Birleşik Devletlerinde 17 istihbarat örgütünün çatısı olan
kuruluşun analitik kolu olan Ulusal İstihbarat Konseyinin Aralık
2012 Küresel Eğilimler Raporunda şu tip tespitler var: Raporda, 2030
yılına kadar dünyada mevcut olan gücün ülkeler arasında ve
ülkelerden gayriresmî ağlara doğru
dağılımının etkilerinden söz etmektedir. Yani, bu
ağlar oluşacak, gelişecek, küresel olaylara imzasını
vuracak ve bunun etkileri olacak. Bu etkiler Batının 1750den bu
yana yaşanan tarihî yükselişini büyük ölçüde tersine çevirecektir.
Asyanın küresel ekonomi ve dünya politikalarındaki
ağırlığı yükselecektir. Çin ABDyi geçecek, dünyadaki
en büyük ekonomiye sahip olacaktır; rapor böyle diyor. Bunun kadar önemli,
Kolombiya, Mısır, Endonezya, İran, Güney Amerika, Meksika,
Türkiye ve bugün gelişmekte olan birkaç bazı ülke 2030a kadar
yükselişte olacaklardır. Bu tür tespitler Fransa ve OECD
kaynaklı raporlarda da benzer şekilde yer almaktadır.
ABD istihbarat teşkilatlarının
yaptırdığı bu araştırmalar bunları
söylerken, benim bu kürsüden Türkiye Büyük Millet Meclisinde daha önce net bir
biçimde dile getirdiğim başka bir konu gündeme geldi. Uzun
zamandır çeşitli nedenlerle karartmaların
yaşandığı, Çinin satın alma paritesine göre millî
gelir rakamlarını IMF Başkanı Lagarde birkaç hafta önce
basına açıklayıverdi: Çin ABDyi geçmiştir ve bu yükselme devam
edecektir. Birkaç hafta önce bu telaffuz edildi.
Değerli arkadaşlar, bu ne demektir? Yani
Geçti, iyi ki geçti. diyebilir bazıları; Keşke geçmeseydi.
diyenler çıkabilir ama bu küresel gelişmelerin bizim gibi ülkelerin
coğrafyalarına etkileri olacak, buna göre bazı hesaplar
yapılacak. Bunun üzerinde kim, nasıl düşünüyor acaba?
Dolayısıyla, tek kutuplu dünya gücünün Orta Doğuda on yıl
önce önüne koyduğu hedeflerin değiştiği, yeni dünya şartlarına
göre yeni hedeflere odaklandığı anlamına geldiği söylenebilir.
Artık bütün hesaplar değişmiştir ve değişmek
durumundaydı. Dünya tek kutuplu bir küresel gücün hegemonyası
altında bundan böyle değildir, bu itiraf edilmiştir.
Eğer sizler gelişmiş ülkelerin
sıkıntılarını ve çözüm alternatiflerini analiz etmezseniz
bugün Orta Doğuda artık neyi istediklerini, neyi hedeflemekte
olduklarını asla anlayamazsınız. İşte bu yüzden
Başbakanın bir zamanlar yazdığı ve uygulaması
beklenen kitabın bir paragrafı dahi pratikte hiçbir şekilde
yerini bulamadı çünkü eski projelere göre yazmıştı.
İşte bu yüzden, Arap Baharı
dışarıdan etkili bir dinamikle değişimler yaratıp
küresel bir hazırlığın ön aşamalarını
oluştururken 20 milyon nüfuslu Suriye için fren koyuldu. Siz hâlâ eski
hesaplarda kalıyorsunuz. Hesaplar değişime uğradı.
Gelişmiş Batının dünyanın yükselen diğer
güçleriyle yaptığı görüşmeler nedeniyle politika
değişikliğine gittiğini artık anlamak gerekir. Türkiye
Hükûmeti ise hâlâ derin rüyadan uyanamamakta, eski hedefleri üzerinde yeni
gerçeklere ve unsurlara bakmadan analizler yapmakta ve onun peşinde
koşmaktadır.
Bugün Orta Doğuda farklı şekilde yeni bir
paylaşım savaşı vardır. Orta Doğuda yeni
şartların, yeni dengeleri kurulmak istenmektedir. Bugün
gelişmişler için temel mesele, terör gruplarını yok etmek,
Esadın mevcudiyeti, Kürtlerin geleceği, Sünni Araplar, Türkmenler,
Yezidiler, Hristiyanlar değil, mesele, enerji kaynaklarının
kimin tarafından nasıl kontrol edileceğidir.
İşte
bugün hızla büyüyen ve millî gelir hesabında ABDyi geçmiş Çin
için enerji tedariki de hayati bir konudur ve Orta Doğu üzerinde
politikalarını geliştirmektedir.
Enerji
alanını kim kontrol ederse yarının büyükleri olmaya aday
olan ülkelerin üzerinde güç oluşturacak ve hatta ekonomik büyüme
hızlarına, bu ülkelerin etki edebilecektir. Orta Doğudaki
Şii-Sünni ayrışmasının taraflarının büyük
destekçilerinin kafasında bu plan vardır. Şiiler Sünnilere,
Sünniler Şiilere saldırırsa -bunlar Müslümandırlar- ve bu
alanda ayrışma yaşanırsa bu ayrışma muhtemelen
yeni paylaşımın büyük parçalarını oluşturacaktır.
İşte mezhepçi politikalar bunlara hizmet etmektedir; işte
Hükûmet, bilip bilmeden mezhepçi politikasıyla buna hizmet etmektedir.
Çin, İranla
enerji alışverişini yükseltmekte, İranın Orta
Doğuda Şii toplumlar üzerinde siyasi etkileri bu iş birliğine
güç sağlamaktadır. Bu nedenle, Kuzey Irak, genelde Şii nüfusu
daha yüksek olan Iraktan ayrıştırılmak isteniyorsa
altında bu nedenleri aramak lazımdır. Batılı güçler
Kuzey Iraktaki Suudi Arabistan petrol rezervleri kapasitesiyle
karşılaştırılabilecek bir coğrafyanın
kontrolünü ellerinde tutmak isteyeceklerdir, en azından kontrolünü. Temel
meseleleri, Kuzey Irakın burada bulunan etnik grupların, Kürtlerin,
Türkmenlerin, Yezidilerin siyasi gelecekleri değil, bölgedeki petrol
rezervlerinin kendileri açısından güvenliği ve kontrolüdür.
Daha neler
yaşanabilir? Kuzey Irakta, daha önce telaffuz edildiği gibi
bağımsızlığı ilan edilebilir. Nitekim bu sesleri
duyuyoruz. Bu durum sonucu Irak yönetiminin müdahalesi veya zaten var olan
IŞİD tehditleriyle bölge güvensiz alana dönüştürülebilir. Biz
karşımıza çıkabilecek her senaryoyu şimdiden
çekinmeden düşünmeliyiz ve en iyi çözümler üzerinde kafa
yormalıyız.
Neler olabilir?
Bir, Irakın bütünlüğü önemli bir çözümdür. Bütün
komşularımızın toprak bütünlüğüne saygılıyız
ancak bu çözüm bana göre uzun vade için Batılılar tarafından
tercih edilmeyecektir. Kuzey Irakın
bağımsızlığı ilan edilip güvenliği
Türkiyeden istenebilecektir. Böyle bir durumda dahi Kuzey Irakın
güvenliği, tarafları tatmin etmeyebilecektir. Kuzey Irak, Türkiyeye
kendi arzusuyla ilhak etmek isteyebilecektir. Bunu isterlerse İstiyor.
diyorsunuz- bütünleşmenin olup olmayacağı veya ne şekilde
olacağı Türkiyenin en büyük meselesi olabilecektir.
Kısaca,
sayın milletvekilleri, Orta Doğu daha yıllar sürecek bir
kargaşanın içinde olacaktır. Biz bu kargaşadan en kolay ve
en iyi şekilde nasıl kurtulacaksak bunun hesabını
yapmalıyız. Bütün gelecek raporları, gelecekle ilgili dünyada
yayınlanan raporlar diyor ki: Türkiye geleceğin büyük ülkesidir. Ve
ben ekleyeyim: Potansiyelleriyle dünyada işsizdir. Biz diyoruz ki: Bu
ülke, içinde yaşayan herkesindir. Söylenen ve bütün güçlerin kabul
ettiği büyük geleceğimize ulaşmak için bizim kendi içimizde;
aramızda sınırlar, sınırlamalar,
farklılaşmalar koymadan tüm vatandaşlarımıza ihtiyaç
vardır. Büyük hedefe ulaşmak için bütün bunların olmaması
gerekmektedir. Böyle bir geleceği en yüksek zirveye ancak hep birlikte
taşıyabiliriz. Gelecek, hep birlikte olabilirsek güçlü, güzel ve
büyük olabilecektir.
Teşekkür ederim, sağ olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen
Yusuf Halaçoğlu, Kayseri Milletvekili.
Buyurun Sayın Halaçoğlu.
MHP GRUBU ADINA YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, beş dakika
konuşacağım ama ilginizi çekecek, Macaristanla ilgili
konuşacağım.
Macaristan, gerçekten bizim çok yakın bir dostumuz.
Şöyle söyleyeyim: Bu kültür ünitelerinin kurulmasında hatta geç bile
kalınmış bir devlettir bizim açımızdan. Tarihî olarak
baktığımız zaman da çok eskilere dayanan bir
yakınlığımız vardır.
Tabii, Hun Devletini biliyorsunuz, ki yakınlarda,
Tuna Nehri kenarlarında Hun İmparatoru Attilanın mezarı da
bulunmuş durumda yani imparatorun mezarı bulunmuş durumda. Ondan
sonra Macaristanda kurulan Avar Devleti var yani 562 yılında kuruldu
ve Macarlar son araştırmalarıyla -ki orada çok değerli
tarihçiler var, Türkolojinin de merkezi sayılan bir yerdir- mesela, Macar
tarihini yazan Gyula Németh olsun, Hazai olsun, Geza David olsun, Pal Fodor
olsun bunlar yaptıkları araştırmalarda bunların Türk
asıllı olduklarını kabul ettiler, Macaristan bugün resmen
bunu kabul etti, 2001 yılında Avar Devletini de kendilerinin ilk
kurucu devleti olarak tanıdılar ve 1.000inci yılını
kutladılar. Beni de Tarih Kurumu Başkanıyken davet ettiler, gittim,
o toplantılara katıldım, konuşma da yaptım hatta. Ve
gerçekten Macaristan dili itibarıyla da tamamen Türkçe gramer
yapısına uygun bir dil kullanıyor ve pek çok Türkçe kelime
olduğu gibi, hâlâ isimlerde İmre, Atilla isimleri sıkça da
kullanılan isimler.
Ayrıca,
şunu söyleyeyim: Macaristanda Türk kültür varlıkları
envanterini yaptık ve her ne kadar çok savaşmışsak da
yakınlığımız çok fazladır ve bugün bu
anlaşmanın yapılması, Türkiye'nin Macaristan, yani
Avrupanın tam ortasında olan bir devletle de çok yakın
ilişkilerini kuracak bir nitelik taşıyacaktır.
Bundan dolayı
da bu sözleşmeyi Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
desteklediğimizi ve olumlu olduğunu belirtmek istiyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE
MACARİSTAN HÜKÜMETİ ARASINDA
KÜLTÜR MERKEZLERİNİN KURULUŞU,
İŞLEYİŞİ VE
FAALİYETLERİ HAKKINDA
ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 15
Kasım 2013 tarihinde İstanbulda imzalanan Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Macaristan Hükümeti Arasında Kültür Merkezlerinin
Kuruluşu, İşleyişi ve Faaliyetleri Hakkında
Anlaşmanın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Oylama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Macaristan Hükümeti Arasında Kültür Merkezlerinin
Kuruluşu, İşleyişi ve Faaliyetleri Hakkında
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan
oy sayısı :
205
Kabul :
205 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Bayram
Özçelik Muhammet
Rıza Yalçınkaya
Burdur Bartın
Böylece tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı
olsun.
6ncı
sırada yer alan, İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısı
ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ile
Adalet Komisyonu Raporlarının görüşmelerine
başlıyoruz.
6.-
İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ile Adalet Komisyonu
Raporları (1/758) (S. Sayısı: 640)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
7nci sırada
yer alan, Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
7.-
Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 616)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Kanun tasarı
ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için 6 Kasım 2014 Perşembe günü,
alınan karar gereğince saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 22.39
(*) 651 S. Sayılı Basmayazı 4/11/2014 tarihli 9uncu Birleşim Tutanağına eklidir.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(X) 613 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.