TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
11inci
Birleşim
6
Kasım 2014 Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Konya Milletvekili Faruk Balın,
Konya-Akşehir-Isparta kara yolunda meydana gelen ve 18
vatandaşın hayatını kaybettiği trafik kazasına
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemirin,
Sivasta yaşanan bazı sorunlar ile Kangal Termik Santralinde
işten çıkarılan işçilerin durumuna ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Diyarbakır Milletvekili Mine Lök
Beyazın, aile dostu politikalara ilişkin gündem dışı
konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlunun, MHP Grubu olarak İsrailin Mescid-i Aksaya
saldırısını kınadıklarına ilişkin
açıklaması
2.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, CHP Grubu
olarak İsrailin Mescid-i Aksaya saldırısını
kınadıklarına ilişkin açıklaması
3.- Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, HDP
Grubu olarak, İsrailin Mescid-i Aksaya saldırısını
kınadıklarına, YÖKün kuruluş yıl dönümüne ve
Milliyetçi Hareket Partisine mensup bir milletvekilinin Halkların
Demokratik Partisine yönelik bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
4.-
İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satırın, İsrailin
Mescid-i Aksaya saldırısını kınadıklarına
ilişkin açıklaması
5.-
Bingöl Milletvekili İdris
Balukenin, HDP grup önerisini neden geri çektiklerine ilişkin
açıklaması
6.-
Konya Milletvekili Faruk Balın,
Adana Milletvekili Fatoş Gürkanın MHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
7.- Adana Milletvekili Muharrem Varlının,
Adana Milletvekili Fatoş Gürkanın MHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
8.- Adana Milletvekili Ali Halamanın, Adana
Milletvekili Fatoş Gürkanın MHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
9.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, Bingöl Milletvekili İdris Balukenin sataşma
nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
10.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, Adalet
Bakanı Bekir Bozdağın 640 sıra sayılı Kanun
Tasarısınün tümü üzerindeki soru-cevap işlemi
sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, İstanbul Milletvekilleri Mehmet
Muş ve Ahmet Berat Çonkarın NATO PA üyeliğinden, Ankara Milletvekili
Mehmet Emrehan Halıcının ise Cumhuriyet Halk Partisinden istifa
etmeleriyle boşalan üyelikler için, AK PARTİ Grubu
Başkanlığınca bildirilen Bursa Milletvekili Mustafa Öztürk
ve Çorum Milletvekili Cahit Bağcı ile CHP Grubu
Başkanlığınca bildirilen İzmir Milletvekili Rıza
Türmenin üyeliklerinin Başkanlık Divanında yapılan
incelemede uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/1616)
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Antalya Milletvekili Menderes Türelin
Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmesi nedeniyle Akdeniz
Parlamenter Asamblesi (Akdeniz PA) Türk Delegasyonundaki üyeliğinin sona
ermesiyle boşalan üyelik için, AK PARTİ Grubu
Başkanlığınca bildirilen Ordu Milletvekili Fatih Han
Ünalın üyeliğinin Başkanlık Divanında yapılan
incelemede uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/1617)
3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Mali Ulusal Meclisi Başkanı
Issaka Sıdıbenin beraberinde bir parlamento heyetiyle birlikte
ülkemizi ziyaret etmesinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının
13/10/2014 tarih ve 77 sayılı Kararıyla uygun bulunduğuna
ilişkin tezkeresi (3/1618)
4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkan Vekili ve
İstanbul Milletvekili Türkan Dağoğlunun, Avrupa Konseyi
Parlamenter Meclisi Sosyal İşler, Sağlık ve Sürdürülebilir
Kalkınma Komisyonu Avrupa Sosyal Şartı Alt Komisyonu
tarafından 10/11/2014te Fransanın başkenti Pariste
düzenlenecek Güvenli ve Sağlıklı İstihdam
Koşullarının Sağlanması başlıklı parlamenter
seminerine katılmasına ilişkin tezkeresi (3/1619)
B) Önergeler
1.- İstanbul Milletvekili Ercan Cengizin,
(9/8) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonundan istifa
ettiğine ilişkin önergesi (4/207)
C) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes ve
24 milletvekilinin, asker kışlalarında meydana gelen intihar
olayları ile asker ölümlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1085)
2.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes ve
25 milletvekilinin, 5/9/2012de Afyonkarahisardaki askerî mühimmat deposunda
meydana gelen patlamanın nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1086)
3.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret
Akova ve 25 milletvekilinin, maden arama ve çıkarma faaliyetleri nedeniyle
çıkan yangınların Kaz Dağlarına verdiği
zararın ve yangınların arkasındaki sabotaj ihtimalinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1087)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun, 23/10/2014 tarih ve 996
sayıyla Adana Milletvekili Muharrem Varlı ve arkadaşları
tarafından, pamuk çiftçisinin ithalattan kaynaklanan
sıkıntıları ve destekleme miktarının
düşüklüğü hakkında gerekli araştırmaların
yapılması, buna göre alınacak önlemlerin ve
gerçekleştirilmesi gereken uygulamaların yerine getirilmesi
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
6 Kasım 2014 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
2.- CHP Grubunun, 5/11/2014 tarihinde Aydın
Milletvekili Bülent Tezcan ve 32 milletvekili tarafından, medya yoluyla
gerçekleştirilen ulusal değerlerimize yönelik
saldırıları önlemek için alınacak önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (1555
sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 6 Kasım 2014 Perşembe
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Aydın Milletvekili Bülent Tezcanın, Elâzığ Milletvekili
Şuay Alpayın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
2.-
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplanın 640 sıra sayılı Kanun
Tasarısınün tümü üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
3.-
Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
4.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, Amasya Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
5.-
Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, Adalet Bakanı Bekir
Bozdağın 640 sıra sayılı Kanun Tasarısınün
tümü üzerindeki soru-cevap işlemi sırasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
6.-
Adalet Bakanı Bekir Bozdağın, Tunceli Milletvekili Kamer
Gençin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın'ın; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
3- Türkiye Sağlık
Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Kars Milletvekili Yunus Kılıç ve
Amasya Milletvekili Avni Erdemir ile 79 Milletvekilinin; Türkiye
Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/937, 2/2229) -(S.
Sayısı: 615)
4.- İstanbul Tahkim
Merkezi Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/758) (S.
Sayısı: 640)
5.- Ceza İnfaz
Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 616)
6.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile İsveç Krallığı Hükümeti Arasında Çevre
Teknolojileri Alanında Ticaret, Yatırım ve
İşbirliğinin Geliştirilmesine İlişkin Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (S.
Sayısı: 565)
7.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile İsveç Krallığı Hükümeti Arasında Askeri
Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 387)
8.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Domaç ve 6 Milletvekilinin; Eczacılar ve Eczaneler
Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Manisa
Milletvekili Özgür Özel ve Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlu'nun; Mersin Milletvekili Ali Öz'ün; Muş Milletvekili
Demir Çelik'in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 617)
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, yazılı soru
önergelerine ve bunların cevaplandırılmasına ilişkin
sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmazın cevabı
(7/52402)
6 Kasım 2014 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
----0----
BAŞKAN Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 11inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Konya-Akşehir-Isparta kara yolunda meydana gelen
18 vatandaşımızın hayatını kaybettiği elim
trafik kazası hakkında söz isteyen Konya Milletvekili Faruk Bala
aittir.
Buyurun Sayın
Bal. (MHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Konya Milletvekili
Faruk Balın, Konya-Akşehir-Isparta kara yolunda meydana gelen ve 18
vatandaşın hayatını kaybettiği trafik kazasına
ilişkin gündem dışı konuşması
FARUK BAL (Konya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 31 Ekim günü Evliya
Çelebinin şehribeyzasında, Nasreddin Hocanın memleketinde kara
bulutlar fakir fukaranın üzerine çöktü ve elim bir trafik kazası
neticesinde 18 fakir hayatını kaybetti ve 26 fakir de ağır
bir şekilde yaralı, bunların da sakat kalması ve hayati
tehlikelerinin devam etmesine dair endişeler sürüyor.
Değerli
milletvekilleri, bu bir faciadır ve bu bir kaza değil,
katliamdır. Bu kazanın ya da facianın hazırlanmasında
çok ciddi hizmet kusurları ortaya çıkmıştır. Fakirin
hayatının ucuz olduğu, fakirin ölümünün ucuz olduğu,
yaralısının ucuz olduğu, yasının ucuz olduğu
bir kez daha anlaşılmıştır. Buraya gelene kadar,
AKPnin uyguladığı ekonomik ve tarım politikaları bu
kazayı hazırlamıştır. Köyünden, tarlasından,
bağından, bahçesinden verim alamayan köylü, Akşehirin
Konarı, Kundullu, Turgut, Ortaköy gibi köylerinden göçüp Akşehirin
varoşlarına yerleşmiştir. Bunlar, açlık
sınırı altında bir aile, bir tek odada, 3-4 çocukla
birlikte yaşamaya mahkûm edilmiş ve böyle bir durum AKPnin ortaya
koyduğu politikaların neticesinde ortaya çıkan taşeron
işçiliğin yanında, köle işçiliği ortaya
çıkarmıştır. Köle işçilik şudur: Mevsim nedeniyle
haşhaş, pancar çapası, çilek, kiraz, vişne ve elma
toplaması için açlık sınırının altında
yaşayan insanlar köleliğe mahkûm edilmektedir. Bunlar, dayıbaşı
adı altında birtakım insanların
organizasyonu neticesinde, 80 ila 100 kilometrelik mesafelere
insanlığa yakışmayacak şartlar altında
taşınmakta ve insanlığa yakışmayacak ücretlere
mahkûm edilmektedir. İşte, bu, Akşehirdeki kazayı hazırlayan
ana sebeptir.
Dayıbaşı
olarak bilinen kişi ve bu kazada rahmetli olan kişi, tarla
sahiplerinden işçi başına 50 lira ücret almakta, bunun 15-20
lirasını nakliye ücreti ve komisyon olarak cebine atmakta, geriye
kalan 30-35 lirayı
Sabahın dördünde, yemeklerini naylon torbalar
içerisine koyan, kuru ekmeği, acı soğanı öğle
akşam yemeklerini gidermek için azıklarına koyan işçileri,
46 kişiyi 23 kişilik 1999 model Iveco marka bir araca
doldurmaktadır. Böyle doldurmasının sebebi, 23 kişi yerine
46 kişiyi taşıdığı takdirde kişi
başına alacağı nakliye ve komisyon onu böyle bir hırsa
sürüklemektedir.
Şimdi, böyle bir durumu devletin
organlarının kontrol etmesi gerekmektedir. Kaza mahalline gidilirken
Akşehir şehir merkezinden hareket edilmiştir. Şehir
merkezindeki trafiği belediyenin zabıtası kontrol etmek
zorundadır, devletin polisi kontrol etmek zorundadır, devletin
jandarması kontrol etmek zorundadır. Eğer bunlar trafiğe
çıkmaya müsait olmayacak şekilde arızaları bulunun, fren
arızası, kapı arızası, motor arızaları
bulunan ve içerisinde 46 fakirin bulunduğu aracı görüp yasanın
gerektirdiğini yerine getirmiş olsalardı bu kaza
olmayacaktı. Dolayısıyla, devletin burada ağır hizmet
kusuru vardır. Bu hizmet kusuru, mahallî ve merkezî birimlerin
başında bulunan, idari sorumluluk bakımından,
İçişleri Bakanlığına terettüb etmektedir.
İçişleri Bakanlığı bu işten doğrudan sorumlu
ve İçişleri Bakanlığının mensup olduğu
siyasi parti olarak da Adalet ve Kalkınma Partisi siyaseten 18 fakirin
ölümünden, 26 fakirin yaralanmasından doğrudan sorumludur. Bu hizmet
kusurunun Danıştay kararlarına göre varlığı
tespit edildiğine göre fakir fukara mahkemelerde süründürülmemelidir.
Bunların uğramış olduğu mağduriyetler gerek Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanlığınca gerek Fak Fuk Fon yönetimince
devletin sosyal devlet olmasının gereği olarak giderilmeli, tazminatları
ödenmelidir. Bunlar, fakir fukara olarak avukat tutacak, mahkeme peşinde
koşacak insan değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FARUK BAL (Devamla) Çünkü, bunlar,
AKPnin köleliğe mahkûm ettiği, açlık sınırı
altında yaşamaya mahkûm ettiği sadece Akşehirde mevsimlik
olarak çalışan en az bin tane ailedir.
Değerli arkadaşlarım,
dolayısıyla bunu Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirerek
mevsimlik işçilerle ilgili bir düzenleme yapılması ve
işçilerin nakliyesiyle ilgili devletin sorumluluklarının tekrar
gözden geçirilmesi, yeni can kayıplarının engellenmesi için söz
almış bulundum ve buna yüce Meclisin ilgi göstereceğini düşünerek
hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı ikinci söz,
Kangal Termik Santralinden çıkarılan işçilerin sorunları
hakkında söz isteyen Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemire aittir.
Buyurun Sayın Özdemir. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.- Sivas Milletvekili Malik Ecder
Özdemirin, Sivasta yaşanan bazı sorunlar ile Kangal Termik
Santralinde işten çıkarılan işçilerin durumuna
ilişkin gündem dışı konuşması
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sivasta yaşanan bazı sorunları gündeme
getirmek için söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Sivas, uzun zamandan bu tarafa işsizlik ve buna bağlı olarak
yaşanan göç nedeniyle en çok göç veren illerimizin başında
gelmektedir. Ne yazık ki, on iki yıllık AKP iktidarı
döneminde AKPye Türkiye ortalamasının üstünde oy veren il
olmasına rağmen, bu sorunlarımız bir türlü çözülmemiş,
tam tersine giderek daha da derinleşmiştir. Şimdi, yaşanan
işsizliklere başka işsizlikler eklenmektedir.
Temeli 1978 yılında
Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı döneminde atılan bir Kangal Termik
Santralimiz var. Hilmi Bey de Kangallı, buradalar. Bu santral uzun
zamandır kâr eden ve elimizde kalan son kamu kuruluşu olmasına rağmen
iki yıl önce özelleştirmeye tabi tutulduğunda Cumhuriyet Halk
Partisi milletvekilleri olarak bunun doğru olmadığını,
özelleştirmeye karşı çıktığımızı söyledik
çünkü her özelleştirmenin yeni bir hukuksuzluğa, yeni bir
adaletsizliğe ve yeni işsizliklere yol açacağını
biliyorduk. Ne yazık ki sözümüzü dinletemedik, burası
özelleştirildi, bir firmaya verildi. Şimdi, satın alan firma,
daha bir yılı dolmadan, Kangal Belediyesiyle yaşadığı
üretimle ilgisi olmayan başka sorunlarını gerekçe göstererek
burada çalışan işçilerin işine son vermeye
başladı. Bugün itibarıyla, 150nin üzerinde termik santral
çalışanı işinden çıkarıldı. Tam da
kış mevsimi ekmeğinden, aşından olan insanlar
günlerdir santralin önünde gösteri yapıyorlar, dertlerini anlatacak bir
sorumlu arıyorlar. Ne yazık ki bu sorun çözülememiş bir
vaziyette devam ediyor.
Yine, Özal
döneminde Sivasta yapılan bir demir çelik fabrikası var. Adı demir
çelik fabrikası ama bir garabettir çünkü Türkiyede demir cevherinin
büyük çoğunluğu Kangal ve Divriğide çıkarılıyor
olmasına rağmen, burada cevherden demir üreten bir fabrika yapmak
yerine, Özal zamanında hurdadan pik imal eden bir modern haddehane
yapıldı. Sivaslı olarak buna da razıydık, hiç olmazsa
birkaç insanımız iş bulacak diye düşündük. Bu fabrika da
kurulduktan kısa bir süre sonra, uzunca bir dönem de satışa
çıkarıldı ve öyle bir süreç yaşandı ki fabrika
durmadan el değiştirdi, yıllar boyunca bu fabrikanın gerçek
sahibinin kim olduğunu ne yazık ki hiçbir Sivaslı çözemedi. En
son, Erol Evcil şirketler grubuna satıldığını
biliyoruz. Bir taraftan fabrika çalışıyor ama
çalışanların parası ödenmiyor, hiçbir
çalışanın sigorta primi ödenmiyor. Sivasta esnaf dolandırılıyor
kelimenin tam anlamıyla, yasa dışı bir çalışma stili
götürülüyor. Ve burada, sendikalı olmayan 150 beyaz yakalı işçi
var, çoğu mühendis; bunların dört aydan daha fazla alacakları
var, firma bunu ödemiyor. Türkçesi, mafya usulü bir yönetim
anlayışı Sivasta devam ediyor.
İşini
kaybedecek olan insanlar Sivasta başka iş bulamayacakları için
ve geçmişten bu tarafa biriken kıdem tazminatlarını acaba
alabilir miyiz duygusuyla âdeta bir kölelik düzeniyle burada
çalışmaya devam ediyorlar. İşsizliği körükleyen bu iki
problemin bir an önce çözülmesi lazım.
Bir başka
sorunumuz var değerli arkadaşlarım: Başta Kangal,
Divriği, İmranlının bağlı köyleri olmak üzere
Sivasta 300e yakın orman köylümüz var. Burada yaşayan
insanlarımız, geçmişten bu tarafa, devlete her yıl
ödedikleri cüzi bir para karşılığında
kışlık odunlarını ormandan kesim yaparak karşılarlardı.
Bu sene Sivasta bir il orman müdürü bu kesimi
yaptırmayacağını, müteahhide
yaptıracağını ve buradan çıkan odunu köylüye
satacağını ifade etti. Böyle bir uygulamanın doğru
olmayacağını defalarca anlatmaya çalıştık. Orman
Genel Müdürüyle konuştuk, bölge müdürlüğüyle konuştuk, en
sonunda il müdürlüğü bu dayatmadan vazgeçti ama geçen yıl insanların
49 liraya aldığı odunu, bu sene 150 liraya satmak durumunda
kaldı; kelimenin tam anlamıyla bir orman kanunu işletildi.
Şimdi, Sivasta kış gelmiş vaziyette. İnsanlar bu
gecikmeden dolayı kışlık odun ihtiyaçlarını
gideremediler, dağda karın altında orman ürünlerini köye
taşımaya çalışıyorlar.
Vaktim yok,
biliyorum... Türkiye genelinde bir sorun var, Sivasta da yaşanıyor.
Meraların kiralanmasıyla ilgili bir yasa çıkarıldı.
Gerçekten köylü ancak bu kadar perişan edilebilirdi. İnsanlar
malını, davarını otlatacak mera bulamıyor. Devletin
sanki başka olanağı, kaynağı yokmuş gibi
başka sürü sahiplerine kiraya verildi. Şimdi, bu köylerde giderek
sosyal barışın bozulduğu, kavgaların
çıkabileceği, oradaki insanlarımızın perişan
edildiği bir süreçten geçiyoruz.
Sivasa ait
sorunlar çok fazla, biliyorum, beş dakikada bunları anlatmak mümkün
değil ama bu sorunların en kısa zamanda giderilmesini diliyor,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündem
dışı üçüncü söz, aile dostu politikalar hakkında söz
isteyen Diyarbakır Milletvekili Mine Lök Beyaza aittir.
Buyurun Sayın
Beyaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
3.- Diyarbakır Milletvekili
Mine Lök Beyazın, aile dostu politikalara ilişkin gündem
dışı konuşması
MİNE LÖK
BEYAZ (Diyarbakır) Sayın Başkanım, değerli
milletvekillerim; AK PARTİ tüzüğü ve programında yer
aldığı üzere, aile dostu politikaları kuruluşumuzdan
bu yana geliştirerek uyguladık ve uygulamaya devam ediyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği üzere
eğer bir milletin aile yapısı çökmüşse o millet
çökmüştür, çökmeye namzettir ama aile yapısı ne kadar güçlüyse o
millet o kadar güçlüdür.
2023 vizyonunu
ortaya koyarken dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girmeyi hedefleyen
yeni Türkiye, elbette bunu, ailenin yaşam kalitesini artırıp
ailenin ekonomisini güçlendirerek yapacaktır. Unutmayalım ki güçlü
toplumun yolu güçlü aileden geçer. Sosyal politikalarımızın
esası, toplumumuzun gücünü oluşturan ve geleceğimizi
şekillendiren ailelerimizin korunması, geliştirilmesi ve
desteklenmesidir.
2002
yılında kişi başına aylık 30 doların
altında bir gelire sahip 136 bin kişi varken 2012 yılında
30 doların altında bir gelire sahip nüfus kalmamıştır.
Aylık 65 doların altında bir gelirle yaşayan nüfus 2002
yılında 2,1 milyon kişiyken 2012 yılında 46 bin
kişiye düşmüştür. 129 doların altında bir gelirle
mutlak yoksulluk düzeyinde yaşamak zorunda kalan kişi
sayısı 2002de 20,7 milyon iken bu sayı 2012 yılında
1,7 milyona inmiştir.
2023 için temel
hedefimiz, hak ve sorumluluk temelli, aileyi merkeze alan bütüncül sosyal
politikalarla mutlak yoksulluğu tamamen ortadan kaldırmaktır.
Sosyal yardım
ve hizmet alanında kullanılan kaynak miktarını 15 kat
artırdık. Yıllık ortalama 3 milyon çocuk için annelere,
şartlı eğitim ve şartlı sağlık yardım
programları kapsamında düzenli nakit desteği sağladık.
2003-2012 döneminde yaklaşık 3 milyar 453 milyon yardım
yapılmıştır. 15 milyon öğrenciye ücretsiz ders
kitabı, 2 milyonu aşkın haneye her yıl düzenli olarak
yakacak yardımı, taşımalı eğitimde
yıllık ortalama 600 bin öğrencinin yemek giderlerinin
karşılanması sağlanmıştır. Yıllık
olarak yaklaşık 240 bin eşi vefat eden kadına aylık
250 TL bağlanmıştır.
Türkiyede
Engelliler Yasası ilk defa 2005te çıkmış, 15 yönetmelik ve
ilgili diğer mevzuatla birlikte yaklaşık 1.500 maddelik
engelliler hukuku oluşturulmuştur. Aile
politikalarımızın temelinde engelli
vatandaşlarımız ve ailelerinin yaşam kalitesini
artırmak vardır. Ailesi yanında bakılan 447 bin engellimiz
için aylık asgari ücret ödemekteyiz. Tüm engelli
çocuklarımızın özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinden
ücretsiz yararlanmasını sağlamaktayız.
Şehit ve gazi
ailelerimiz bizim başımızın tacıdır. 43 ayrı
mevzuatta düzenlenen şehit yakınları ve gazilerle ilgili
düzenlemeler 6353 sayılı Yasayla 12/7/2012 tarihinde kanunlaşmıştır.
Yine 2002den bu
yana TOKİ aracılığıyla üretilen 600 bin konutla,
ailenin en temel ihtiyacı barınma noktasında, ev alması
hayal olan birçok ailemiz ev sahibi yapılmıştır. Alt gelir
grubuna yönelik konut üretimi aile politikalarımız içerisinde önemli
yer tutar.
Sağlıkta
devrimle yeni Türkiye yolunda hastane kapılarındaki kuyruklar
bitmiş, insanımız hak ettiği değeri görmüş ve bu
altyapı aileyi güçlendirmiştir.
Anne ve babalar
başta olmak üzere ailelere kendi içinde sorun çözme kapasitesi
kazandırmak maksadıyla ve ailenin ihtiyaçları doğrultusunda
aile eğitim programları yapılmıştır. Türkiyede
Aile Birliğinin Güçlendirilmesi ve Korunması Eylem Planının
Uygulanmasına Dair İşbirliği Protokolü 18 Haziran 2013
tarihinde o zaman Başbakanımız olan
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız, 8 bakanımız ve
TOKİ Başkanımız tarafından
imzalanmıştır.
2012de
uygulanmaya başlayan ASDEP yani Aile Sosyal Destek Programı haneleri
ziyaret ederek yerinde durum tespitiyle aileye direkt ulaşmayı
hedeflemiştir. Sayın Başbakanımız Ahmet Davutoğlunun
da Hükûmet Programında vurguladığı bu sistemle aile
odaklı çalışmalarımız devam edecektir.
Diyarbakırdan
İstanbula biz birlikte Türkiyeyiz ve biz birlikte büyük bir aileyiz
diyerek hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Halaçoğlu, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Kayseri
Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun, MHP Grubu olarak İsrailin Mescid-i
Aksaya saldırısını kınadıklarına
ilişkin açıklaması
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
İsrailin,
İsrail askerlerinin saygısızca, İslam dünyası için
kutsal bir mekan olan Mescid-i Aksaya postallarıyla girmelerini
Milliyetçi Hareket Partisi olarak şiddetle kınıyoruz. Hiç kimse
unutmasın ki kendileri dışında başka inançlara
saygı göstermeyenlere de saygı gösterilmez. İsrailin
pervasız bu hareketinin Orta Doğuda yeni çatışmalara sahne
olacağının, saygısız bu
davranışlarının İslam dünyasında Yahudilere
yönelik yeni olumsuz birtakım davranışlara yol açması
durumunda bunun müsebbibinin de başkaları yerine kendileri
olacağının bilinmesini istiyoruz.
İslamı
terörle eş değer gösterenlere de asıl teröristin kim
olduğunu hatırlatıyoruz.
Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Gök,
buyurun.
2.- Ankara Milletvekili Levent
Gökün, CHP Grubu olarak İsrailin Mescid-i Aksaya
saldırısını kınadıklarına ilişkin
açıklaması
LEVENT GÖK
(Ankara) Sayın Başkan, İsrailin Mescid-i Aksadaki bu
hoyratça ve dinî inançları ve ibadeti ağır bir baskı
altına alan ve kullandırmayacak boyutta oradaki Müslüman
kardeşlerimizin bütün duygularının incinmesine neden olacak
şekilde yapmış olduğu bu tavır, kabul edilebilir bir
tavır değildir. Hangi dinden olursa olsun herkesin farklı
dindeki insanların ibadetlerine, onların ibadet yerlerine saygı
göstermeleri her türlü dinin başlıca emri olmasına
karşın, böyle bir uygulamanın İsrail devleti
tarafından Müslüman kardeşlerimizin en kutsal ibadethanesine
yapılmasını kabullenmemiz söz konusu değildir, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak şiddetle kınadığımızı ifade
etmek istiyorum ben de.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Baluken, buyurun.
3.- Bingöl Milletvekili İdris
Balukenin, HDP Grubu olarak, İsrailin Mescid-i Aksaya
saldırısını kınadıklarına, YÖKün
kuruluş yıl dönümüne ve Milliyetçi Hareket Partisine mensup bir
milletvekilinin Halkların Demokratik Partisine yönelik bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bir süredir
Gazzeye yönelik insanlık dışı saldırılar
düzenleyen İsrail devleti, dün sabah saatlerinden itibaren Filistine yeni
bir saldırı başlatmıştır. İsrailin son
saldırısının hedefi de Mescid-i Aksadır. Hiçbir
uluslararası hukuk kuralını, insani ve dinî hassasiyeti
gözetmeden Mescid-i Aksaya giren, Filistin halkına yönelik gaz ve plastik
mermileriyle öldürücü müdahaleler yapan İsrail devletini Halkların
Demokratik Partisi olarak buradan kınadığımızı
ifade etmek istiyoruz. Bu saldırıları hiçbir şekilde kabul
etmediğimizi, mazlum Filistin halkının davasına sonuna
kadar yanında duracak şekilde her türlü desteği
vereceğimizi buradan ifade etmek istiyoruz. Protestolar
sırasında yaşamını yitiren 1 Filistinli
kardeşimiz var, onun için Filistin halkına başsağlığı
diliyoruz ve yaralılara da buradan acil şifalar diliyoruz.
Yine, bugün YÖKün
kuruluş yıl dönümü. 1980 askerî darbesinin özgür düşünce,
bilimsel bilgi ve üniversiteler üzerinde âdeta bir demir yumruk işlevi
görsün diye kurmuş olduğu bir kurumdan bahsediyoruz. 1981
yılında kurulan ve akademiyi vesayet altında tutarak Türkiyede
özgür düşüncenin zapturapt altına alınmasına sebep olan
YÖKün bir an önce kaldırılması gerektiğini, bu konuda
Meclisteki bütün siyasi partilere önemli görevler düştüğünü ifade
etmek istiyorum.
Sayın
Başkan, son olarak da Milliyetçi Hareket Partisine mensup bir
milletvekilinin partimize yönelik yapmış olduğu ağır
hakaretleri bilginize ve Genel Kurulun bilgisine sunmak istiyorum. 6-7 Ekim
Kobani olaylarıyla ilgili yapmış olduğu bir
değerlendirmede, Halkların Demokratik Partisine yönelik HDP bunun
bedelini ödemek zorundadır. Hiçbir şey yanlarına kâr
kalmayacaktır. Biz bunları hiçbir şekilde affetmeyeceğiz.
Bunu böyle bilsinler. Bunlar giderek Anadoluyu işgal eden Yunan
çapulcularına dönmeye başlamışlardır. demek suretiyle
partimize tehdit, ağır hakaretler ve partimizi bir işgalci
kuvvete benzetme teşebbüsünde bulunmuştur. Demokratik siyaset
hakkını kullanan, Türkiyede son yapılan seçimde Türkiyedeki
bütün illerden, bütün sandıklardan oy alan bir siyasi partiye yönelik
yapılan bu tehditleri, ağır hakaretleri ve çirkin benzetmeleri
hiçbir şekilde kabul etmediğimizi, buradan şiddetle
kınadığımızı ifade etmek istiyorum. Bu
söylemlerle ilgili gerekli hukuki işlemleri başlattık. Meclis Başkanlığı,
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı ve grup yönetimi başta
olmak üzere, bu durumu bütün siyasi partilerin ve halklarımızın
takdirine ve bilgisine sunuyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın
Satır.
4.- İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma
Satırın, İsrailin Mescid-i Aksaya saldırısını
kınadıklarına ilişkin açıklaması
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Gazzede yaşanan
olayları ve Mescid-i Aksada son yaşanan olayları yakından
ve büyük bir üzüntüyle takip ettiğimizi belirtmek istiyorum. Mescid-i
Aksa, İslam dini için çok önemli bir mekândır. İsrailde, o
bölgede bütün dinler için kutsal mekânların olduğu bu yerde
yaşanan olaylar dünya insanlığı için bir vahşettir.
Gazzede, Mescid-i Aksada ve diğer bölgelerde yaşanan bu şiddet
olaylarının bir an önce sona ermesini, uluslararası toplumun ve
ilgililerin daha fazla ilgilenmesini ve bir an önce bu olayların nihayete
ermesini diliyorum.
Saygılar
sunarım.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi
vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının, İstanbul Milletvekilleri
Mehmet Muş ve Ahmet Berat Çonkarın NATO PA üyeliğinden, Ankara
Milletvekili Mehmet Emrehan Halıcının ise Cumhuriyet Halk
Partisinden istifa etmeleriyle boşalan üyelikler için, AK PARTİ Grubu
Başkanlığınca bildirilen Bursa Milletvekili Mustafa Öztürk
ve Çorum Milletvekili Cahit Bağcı ile CHP Grubu
Başkanlığınca bildirilen İzmir Milletvekili Rıza
Türmenin üyeliklerinin Başkanlık Divanında yapılan
incelemede uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/1616)
06 Kasım 2014
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna
İstanbul Milletvekilleri
Mehmet Muş ve Ahmet Berat Çonkar'ın NATO PA üyeliğinden; Ankara
Milletvekili Emrehan Halıcı'nın ise Cumhuriyet Halk Partisinden
istifa etmesiyle boşalan üyelikler için; 28/3/1990 tarihli ve 3620
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 2'nci maddesine
göre Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Başkanlığınca
bildirilen Bursa Milletvekili Mustafa Öztürk ve Çorum Milletvekili Cahit
Bağcı ile Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
Başkanlığınca bildirilen İzmir Milletvekili Rıza
Mahmut Türmen'in mezkur Kanun'un 12'nci maddesi uyarınca
Başkanlık Divanında yapılan incelemede uygun görülen
üyelikleri Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
(9/8) esas
numaralı Meclis soruşturması komisyonundan bir istifa tezkeresi
vardır, okutuyorum:
B) Önergeler
1.- İstanbul Milletvekili
Ercan Cengizin, (9/8) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonundan
istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/207)
05/11/2014
CHP Grup
Başkanlığına
Üyesi
bulunduğum 4 eski Bakanla ilgili yolsuzluk ve rüşvet
iddialarını incelemek için kurulan Soruşturma Komisyonundan
istifa ediyorum.
Saygılarımla.
Ercan Cengiz
İstanbul
BAŞKAN Bilgilerinize sunulur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, okutuyorum:
C) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili
İhsan Özkes ve 24 milletvekilinin, asker kışlalarında
meydana gelen intihar olayları ile asker ölümlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1085)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Asker
kışlalarında meydana gelen intihar olayları ile asker
ölümlerinin araştırılarak alınacak tedbirlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 ve İç Tüzükün 104üncü ve 105inci
maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz.
1) İhsan
Özkes (İstanbul)
2) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
3) Engin Altay (Sinop)
4) Mehmet
Şeker (Gaziantep)
5) Ali
Sarıbaş (Çanakkale)
6) Ali
Serindağ (Gaziantep)
7) Kadir Gökmen
Öğüt (İstanbul)
8) Namık
Havutça (Balıkesir)
9) Candan Yüceer (Tekirdağ)
10) Ali Haydar
Öner (Isparta)
11) Mahmut Tanal (İstanbul)
12) Özgür
Özel (Manisa)
13) Aytun
Çıray (İzmir)
14) Mehmet Hilal
Kaplan (Kocaeli)
15) Nurettin Demir
(Muğla)
16) Mustafa Serdar
Soydan (Çanakkale)
17) Hasan Ören (Manisa)
18) Mehmet Ali
Ediboğlu (Hatay)
19) Ahmet
İhsan Kalkavan (Samsun)
20) Haydar Akar (Kocaeli)
21) Gürkut Acar (Antalya)
22) Selahattin
Karaahmetoğlu (Giresun)
23) Sedef
Küçük (İstanbul)
24) Ramis Topal (Amasya)
25) Aytuğ
Atıcı (Mersin)
Gerekçe:
Türkiye genelinde
vatani görevini yerine getiren askerlerden zaman zaman intihar ve çeşitli
nedenlerle hayatını kaybedenler olmaktadır. Sayıları
her geçen yıl artan bu vakalarla ilgili askerî mahkemelerin kararları
olmakla birlikte, ölen askerlerin ailelerine tatmin edici
açıklamaların yapılmadığı, şüphelerin
giderilemediği ve ölüm nedenleri üzerinde şaibelerin olduğu
iddia edilmektedir. Bu şekilde hayatını kaybetmiş olan
asker ailelerinin verdiği bilgilerin araştırılması ve
kuşkularının giderilmesi, insanımızın
çocuklarını gönül rahatlığıyla asker ocağına
gönderme geleneğinin yara almaması bakımından çok
önemlidir.
Görevdeyken
hayatını kaybeden askerlerimizin her ne sebepten olursa olsun ölüm
nedenlerinin net bir şekilde aydınlığa
kavuşturulması, sorumluların cezalandırılması,
sebep olan etkenlerin ortadan kaldırılması ve bütün bu
sonuçların kamuoyuyla paylaşılarak kuşkuların
giderilmesi ve şeffaflığın sağlanması son derece
önemlidir.
Yukarıda
sunulan ve araştırma sırasında belirlenecek nedenlerle
Anayasanın 98nci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğünün
104üncü ve 105inci maddeleri uyarınca, asker kışlalarında
meydana gelen intihar olayları ile asker ölümlerinin
araştırılarak alınacak tedbirlerin belirlenmesi için Meclis
Araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
2.- İstanbul Milletvekili
İhsan Özkes ve 25 milletvekilinin, 5/9/2012de Afyonkarahisardaki askerî
mühimmat deposunda meydana gelen patlamanın nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1086)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
5 Eylül 2012'de
Afyonkarahisar'daki askerî mühimmat deposunda meydana gelen patlamanın
nedenlerinin araştırılarak alınacak tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 ve İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz.
1) İhsan Özkes (İstanbul)
2) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
3) Mehmet Şeker (Gaziantep)
4) Engin Altay (Sinop)
5) Ali Serindağ (Gaziantep)
6) Namık Havutça (Balıkesir)
7) Aytun Çıray (İzmir)
8) Ali Haydar Öner (Isparta)
9) Mehmet Hilal
Kaplan (Kocaeli)
10) Mahmut Tanal (İstanbul)
11) Aylin Nazlıaka (Ankara)
12) Candan Yüceer (Tekirdağ)
13) Özgür Özel (Manisa)
14) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
15) Nurettin Demir (Muğla)
16) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
17) Hasan Ören (Manisa)
18) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
19) Haydar Akar (Kocaeli)
20) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
21) Gürkut Acar (Antalya)
22) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
23) Selahattin Karaahmetoğlu (Giresun)
24) Sedef Küçük (İstanbul)
25) Ramis Topal (Amasya)
26) Aytuğ Atıcı (Mersin)
Gerekçe:
5 Eylül 2012'de Afyonkarahisar
Ataköy Kışlacık köyünde konuşlu 500. İstihkam Ana Depo
Komutanlığı mühimmat deposunda meydana gelen patlamada 25 asker
şehit olmuş, 4 asker de yaralanmıştır.
Olaydan sonra
mühimmat tasniflerinde görev alan personellerin yeterlilik düzeyi,
mühimmatların imal tarihinden kaynaklı problemler, tasnif
işlemlerinde kurallara riayet edilip edilmediği, mühimmat
sevkiyatının gecenin geç saatlerine neden
bırakıldığı ve sabotaj ihtimalleri üzerine kamuoyunda
çeşitli sorular oluşmuştur. Olayın tüm yönleriyle
açıklığa kavuşturulması, sonuçlarının
kamuoyuyla paylaşılması ve bu gibi toplumu derinden sarsan
olayların bir daha vuku bulmaması için gerekli tedbirlerin
alınması ve uygulanması zorunluluğu ortaya çıkmıştır.
Yukarıda
sunulan ve araştırma sırasında belirlenecek nedenlerle Anayasanın
98 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 104üncü ve 105inci maddeleri uyarınca "5
Eylül 2012'de Afyonkarahisar'daki askerî mühimmat deposunda meydana gelen
patlamanın nedenlerinin araştırılarak alınacak
tedbirlerin belirlenmesi" için Meclis araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
3.- Balıkesir Milletvekili
Ayşe Nedret Akova ve 25 milletvekilinin, maden arama ve çıkarma
faaliyetleri nedeniyle çıkan yangınların Kaz Dağlarına
verdiği zararın ve yangınların arkasındaki sabotaj ihtimalinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1087)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Tarih, kültür ve
mitoloji kaynağı olan Kaz Dağlarının maden arama ve
çıkarma şirketlerinin kuşatmasıyla karşı
karşıya kalması endişe vericidir. Üstelik son dönemlerde
çıkan yangınlar, hem bölge insanının temiz, güvenilir su
kaynağı olan hem de dünyanın ikinci oksijen merkezi olan Kaz
Dağlarını ciddi bir şekilde tehdit etmektedir. Çıkan
her yangında yer üstü zenginliğinin yok olmasından dolayı
bölge insanı geri döndürülemez kayıplarla karşı
karşıya kalmaktadır. Bu bağlamda, Kaz Dağlarına
maden arama ve çıkarma faaliyetleriyle birlikte çıkan
yangıların verdiği zararın ve yangınların arkasındaki
sabotaj ihtimalinin araştırılması ve incelenmesi
amacıyla Anayasa'nın 98inci ve TBMM İçtüzüğünün 104üncü
ve 105inci maddeleri gereği Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz. 19.9.2012
Saygılarımızla.
1) Ayşe Nedret
Akova (Balıkesir)
2) Özgür Özel (Manisa)
3) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
4) Mehmet Şeker (Gaziantep)
5) İhsan Özkes (İstanbul)
6) Engin Altay (Sinop)
7) Ali Serindağ (Gaziantep)
8) Aytun Çıray (İzmir)
9) Namık Havutça (Balıkesir)
10) Ali Haydar Öner (Isparta)
11) Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
12) Mahmut Tanal (İstanbul)
13) Candan Yüceer (Tekirdağ)
14) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
15) Nurettin Demir (Muğla)
16) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
17) Hasan Ören (Manisa)
18) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
19) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
20) Haydar Akar (Kocaeli)
21) Gürkut Acar (Antalya)
22) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
23) Selahattin Karaahmetoğlu (Giresun)
24) Sedef Küçük (İstanbul)
25) Ramis Topal (Amasya)
26) Aytuğ Atıcı (Mersin)
Gerekçe:
Tarih, kültür ve
mitoloji kaynağı olan Kaz Dağlarının maden arama ve
çıkarma şirketlerinin kuşatmasıyla karşı
karşıya kalması endişe vericidir. Üstelik son dönemlerde
çıkan yangınlar, hem bölge insanın temiz, güvenilir su
kaynağı olan hem de dünyanın ikinci oksijen merkezi olan Kaz
Dağlarını ciddi bir şekilde tehdit etmektedir. Çıkan
her yangında yer üstü zenginliğinin yok olmasından dolayı
bölge insanı geri döndürülemez kayıplarla karşı
karşıya kalmaktadır.
Kaz
Dağlarındaki yer altı maden rezervlerinin yer üstü
zenginliğinin yanında bir değeri yoktur. Kaz Dağları,
bünyesinde barındırdığı önemli sayıda endemik
bitki ve hayvan varlığıyla önemli bir gen merkezidir; tarih,
kültür alanı ve mitoloji kaynağıdır; dünyanın en
kaliteli meyve ve sebzelerinin yetiştiği bir alandır; ülkemizin
önemli zeytin, süt ve et üretim merkezidir; ülkemizin eşsiz orman alanlarından
biridir.
Kaz
Dağları nda çok fazla maden
arama izni verilmiştir ve hâlen yapılan maden aramalarında da
çevre ve doğal doku tahrip edilmekte ve uzun dönemde de insan ve hayvan
sağlığı tehdit altında kalmaktadır. Bölgede çıkan
yangınların arkasında çıkar amaçlı grupların ya
da terör gibi nedenlerin olup olmadığının da tespit
edilmesi çok önemlidir.
Bölge
insanının uzun dönemde doğal kaynakları tüketilmiş,
geriye kirletilmiş, tahrip edilmiş doğa ile yalnız, yoksul
bir şekilde tek başına kalmaması için, Kaz
Dağlarına maden arama ve çıkarma faaliyetleriyle birlikte
çıkan yangınların verdiği zararın ve
yangınların arkasındaki sabotaj ihtimalinin
araştırılması, gereken önlemlerin alınması
açısından zorunluluktur. Doğal dengeye geri döndürülemeyecek
şekilde zarar veren madencilik faaliyetlerinin ve çıkan
yangınların engellenmesi için güç birliği yapmamız,
havamıza, suyumuza, toprağımıza, hayvanımıza,
insanımıza sahip çıkmamız gereklidir.
Devlet
politikasında birinci önceliğin insan ve çevre
sağlığının korunması olması
gerektiğinden hareketle, Kaz Dağlarına maden arama ve
çıkarma faaliyetleriyle birlikte çıkan yangınların
verdiği zararın ve yangınların arkasındaki sabotaj
ihtimalinin araştırılması ve incelenmesi amacıyla bir
Meclis araştırmasına ihtiyaç duyulmaktadır.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Halkların
Demokratik Partisi grup önerisini geri çekmişlerdir.
Sayın
Baluken, gerekçesini izah edeceksiniz herhâlde, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.- Bingöl
Milletvekili İdris Balukenin, HDP grup önerisini neden geri çektiklerine
ilişkin açıklaması
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi, ülkemizdeki en
önemli toplumsal sorunların başında mevsimlik tarım
işçilerinin yaşamış olduğu ağır sorunlar
gelmektedir. Özellikle, son, Ispartada yaşanan elim bir trafik
kazasında da 18 tarım işçimiz yaşamını
yitirmişti ve hepimiz hâlâ bu acı olayın üzüntüsünü
taşımaktayız. Bugün, mevsimlik tarım işçilerinin
sorunlarının tespiti ve çözüm önerilerinin geliştirilmesi
amacıyla Genel Kurula Halkların Demokratik Partisi olarak bir grup
önerisi sunmuştuk ancak grup önerisi görüşmelerine başlamadan
önce gerek iktidar partisinden gerekse diğer muhalefet partilerinden bu
grup önerimizi destekleme yönünde görüşler bize iletildi ve önümüzdeki
hafta içerisinde de her dört siyasi partinin ortaklaşa vereceği
önergelerle bir komisyonun kurulabileceği belirtildi. Biz bunu büyük bir
memnuniyetle karşılıyoruz ve bu komisyonun kurulması
amacıyla da bugünkü grup önerimizi haftaya görüşülmek üzere geri
çekiyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun, 23/10/2014 tarih
ve 996 sayıyla Adana Milletvekili Muharrem Varlı ve
arkadaşları tarafından, pamuk çiftçisinin ithalattan kaynaklanan
sıkıntıları ve destekleme miktarının
düşüklüğü hakkında gerekli araştırmaların
yapılması, buna göre alınacak önlemlerin ve
gerçekleştirilmesi gereken uygulamaların yerine getirilmesi
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
6 Kasım 2014 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 6/11/2014 Perşembe günü (bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Yusuf
Halaçoğlu
Kayseri
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
23 Ekim 2014 tarih
ve 996 sayıyla TBMM Başkanlığına Adana Milletvekili
Muharrem Varlı ve arkadaşlarının pamuk çiftçisinin
ithalattan kaynaklanan sıkıntıları ve destekleme
miktarının düşüklüğü hakkında gerekli
araştırmaların yapılması, buna göre alınacak
önlemlerin ve gerçekleştirilmesi gereken uygulamaların yerine
getirilmesi amacıyla verdiği Meclis araştırması
önergemizin 6/11/2014 Perşembe günü (bugün) Genel Kurulda okunarak
görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Muharrem
Varlı, Adana Milletvekili.
Sayın
Varlı, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM VARLI
(Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün pamuk
üreticilerinin sıkıntılarının
araştırılmasıyla alakalı önergemiz üzerine
konuşma yapıyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Bir zamanlar
şiirlere, hikâyelere, filmlere konu olan pamuk üzerinde
konuşacağız. Yani Beyaz altın dediğimiz pamuk
üzerinde konuşacağız. Şimdi ise neredeyse çiftçinin
ekmekten nefret ettiği, âdeta çiftçiye bıkkınlık getiren,
çiftçiyi uzaklaştıran bir bitki hâline geldi pamuk ne yazık ki.
Bunun sebebi, bu ülkede yıllardan beri uygulanan yanlış
tarım politikalarıdır, özellikle de pamuk üzerinde uygulanan
yanlış politikaların neticesidir.
Pamuk, aynı
bir çocuk gibi toprakta ilk fide hâlinde yetişmeye
başladığı günden son toplanana kadar sürekli ilgi isteyen,
bakım isteyen, aşırı gübre ve ilaçlama yapılan, ekimi
dikimi son derece zor, yetiştirilmesi de son derece zor bir bitkidir. Ama
pamuk, ülkemiz ekonomisine çok büyük katkı sağlayan bir bitkidir.
Bugün tekstil sektörünün gelişmesinde, tekstil sektörünün büyümesinde en
büyük katkıyı pamuk bitkisi sağlamıştır. Ama
özellikle 2000li yıllardan sonra uygulanan yanlış politikalar
neticesinde ne yazık ki pamuk, şu anda ülkemizde çiftçinin ekmekten
vazgeçtiği hatta korkar hâle geldiği bir bitki hâline gelmiştir.
2000li
yıllara kadar, dünyada ender olan, bakın, dünyada ender olan pamuk
ihraç eden ülkeler arasındaydı Türkiye; Çinden sonra pamuk ihraç
eden ülkeler arasındaydı ama bugün dünyanın Çinden sonra en
fazla pamuk ithal eden ülkesi hâline geldik ne yazık ki. Elbette ki tekstil
sektörü zarar etmesin, elbette ki tekstil sektörünü korumamız lazım,
o da bizim göz bebeğimiz ama tekstil sektörünü korurken pamuk üreticisini
de batırırsak, pamuk üreticisini yok edersek o zaman biz bu ülkeye en
büyük kötülüğü yapmış oluruz.
Şimdi, Türkiyenin,
aşağı yukarı, tekstil sektörü için ihtiyacı olan lif
pamuk miktarı 1,5 milyon ton civarında. Türkiyenin ürettiği lif
pamuk miktarı ne kadar? 800 bin ton civarında. İsterse, çiftçiye
destek verilirse, çiftçi korunursa 1,5 milyon ton pamuğu üretebilir miyiz?
Fazlasını yine üretiriz. Türkiye yine pamuk ihraç eden bir ülke
hâline gelebilir ama siz, her zaman çiftçiyi üvey evlat gördüğünüz gibi,
yine pamuk üreticisini
Yani çiftçi üvey evlat ama pamuk üreticisi için daha
ağır bir söz söyleyeceğim, terbiyem müsaade etmiyor ne
yazık ki yani kusura bakmayın. Ya, bu kadar itilir mi, bu kadar
ötelenir mi?
Geçen yıl
pamuğun fiyatı eski rakamla 1 milyon 800 bin lira iken bu sene
pamuğun fiyatı kiloda -kütlü pamuğun fiyatı- 1 milyon 250
bin lira, yüzde 40 fiyat kaybı var. Yahu, gübre artmış, mazot
artmış, işçilik artmış, traktör fiyatı
artmış, her şey artmış ama pamuk fiyatı bir
yıl önceki fiyattan yüzde 40 aşağıya ne yazık ki
alıcı bulabiliyor. Şimdi, bu şartlarda pamuk üreten
insanlar nasıl para kazanacaklar, nasıl çoluğunun çocuğunun
rızkını çıkaracaklar, nasıl pamuk ekmeyi göze
alacaklar?
Bakınız,
arkadaşlar, biz eğer ki çiftçimize yeterli desteği verirsek
çiftçimiz pamuk üretir ve dünyanın en kaliteli pamuğunu üretir. Bugün
Türkiyeye ithal gelen pamuk Türkiye'de üretilen pamuğun çok daha
altında kalitede bir pamuk ve isteyen, istediği her ülkeden,
istediği şekilde pamuk ithal edip getirebiliyor. Yani, aynı,
Suriye sınırı nasıl kevgir olmuşsa pamuk ithalatı
da Türkiyede kevgir hâline gelmiş. Böyle bir şey olur mu
arkadaşlar ya? Yani biz çiftçimizi korumalıyız ki çiftçimiz
üretebilmeli ve ürettiğinden de para kazanabilmeli.
DAP gübresi ne
kadar biliyor musunuz? Kilosu 1,5 milyon lira eski parayla. Pamuk ne kadar? 1
milyon 250 bin lira. Yani Allahtan reva mıdır bu? Bu çiftçiye bu
zulmü yapmayın arkadaşlar. Yani bu kadar, çiftçiyi öteleyip çiftçiyi
ikinci plana iten politikalar izlemeyin.
Yine
bakınız arkadaşlar: Geçen yılki fiyat ile bu yılki
fiyat arasında yüzde 40 fark var. dedim az önce. Şimdi, 800 bin ton
pamuk üretildi, 1,5 milyon ton Türkiye'nin ihtiyacı var. Seneye bu 800 bin
ton pamuğu da üretemeyeceğiz biz çünkü çiftçi ekmeyecek dolayısıyla
mısıra yüklenecek, ondan sonra mısır fiyatları
düşecek. Zaten ithalatın önünü açmışsınız,
sınırsız, mısırda da serbest, buğdayda da
serbest, pamukta da serbest, ithalata dayalı bir siyaset izliyorsunuz. Kim
kazanıyor? Amerikanın çiftçisi kazanıyor. Kim kazanıyor?
Yunanistanın çiftçisi kazanıyor. Kim kazanıyor?
Hindistanın çiftçisi kazanıyor. Ya, benim çiftçim bunu üretebilecek
ve bunu yetiştirebilecek kapasitede. Yeter ki destek verin, yeter ki
çiftçiyi koruyun. Gübre fiyatları başını almış
gitmiş, mazot fiyatları başını almış
gitmiş ama pamuk fiyatları her gün geriye doğru gidiyor. Böyle
bir çarka çiftçinin dayanması çok zor.
Peki, her
defasında çıkıyorsunuz: Çözüm nedir? Bakın, ben her
defasında size çözümü de söylüyorum: Çözüm, bir defa, fon konulmalı,
pamuk ithalatı yapanlara fon konulmalı, fon
arttırılmalı, Dünya Ticaret Örgütünün kabul edebileceği
limitlerde pamuğa fon konulmalı ve arttırılmalı, pamuk
ithalatının önü kesilmeli.
Çin, kendi
çiftçisini korumak için senenin başında çıktı, Ben pamuk
ithalatı yapmayacağım. dedi, Türkiye'de de, bütün dünyada da
pamuk fiyatları birden bire gerilemeye başladı.
Dolayısıyla, bizim çözüm olarak önereceğimiz birinci konu budur.
Şimdi, ikinci
konu nedir? İkinci konu, desteklerin arttırılmasıdır.
Gerçi desteklerin arttırılmasına maliye, hazine karşı
çıkıyor. Bugün saraylar yapılırken, bin tane odası
varken, oraya 1,5 katrilyon para harcanırken hazine karşı
çıkmıyor ama çiftçiye vereceği 3-5 kuruşa hazine
karşı çıkıyor. Eğer bu ülkede Rıza Zarrafı
koruduğunuz kadar çiftçiyi korusaydınız vallahi çiftçimiz ihya
olurdu. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Ama siz,
Rıza Sarraf kadar, çiftçiyi koruyamadınız bu ülkede. Ne diyor
dinimiz? İsraf haramdır.diyor, Yiyiniz, içiniz ama israf etmeyeniz.
diyor.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Rezanın
önüne yatana kadar çiftçinin önüne yatsalardı keşke!
MİHRİMAH BELMA SATIR
(İstanbul) Sayın
Başkan, lütfen müdahale eder misiniz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Reza
ortağınız, rahatsız olmayın.
MUHARREM VARLI (Devamla) Siz bu
ülkede çiftçi perişanken, çiftçi sıkıntı içerisindeyken 1,5
katrilyonluk saraylar yapıyorsunuz. Ne gerek vardı buna
arkadaşlar? O zaman hazine ona karşı çıkmıyor, ona bir
şey söylemiyor. Halk Bankasında
Genel Müdürlük yaptığı dönemde ayakkabı kutuları
içerisinde para saklayanlara hazine karşı çıkmıyor ama
çiftçiye verilecek 3-5 kuruşa hazine karşı çıkıyor.
Diğer bir çözüm önerimiz: Gübre
fiyatlarını, mazot fiyatlarını mutlaka kabul edilir
seviyeye çekmemiz lazım. Eğer çiftçiyi eker, diker, üretir hâle
getirmek istiyorsak, çiftçiyi korumak istiyorsak mazot fiyatlarını
ve gübre fiyatlarını makul
seviyelere çekmemiz lazım, yoksa bu çiftçinin bu şartlarda dünya
çiftçisiyle mücadele etme şansı yoktur arkadaşlar.
Amerika kendi çiftçisini korumak için
çok aşırı sübvansiyonlar uyguluyor. Onun için Amerikada pamuk
üretimi çok fazla, Hindistanda pamuk üretimi çok fazla ve bizim tekstil
sanayicimiz gidiyor Hindistandan, ABDden pamuk alıyor, getiriyor. Niye
bizim kendi pamuğumuzu işlemesinler, niye bizim kendi pamuğumuz
kumaş hâline gelmesin? Ama, ithalatın önü sınırsız
açılmış, ithalata fon koymadığınız için
isteyen istediği ülkeden -aynı Suriye sınırı gibi,
kevgir gibi- getiriyor, ithalat yapıyor. Dolayısıyla, arkadaşlar,
bizim, çiftçimizi korumamız lazım.
Bakın, her defasında
yağlı tohumlardan bahsediyorsunuz, yağlı tohumları
teşvikten bahsediyorsunuz. Soya fasulyesi ne kadar biliyor musunuz? Soya
fasulyesi birinci sınıf yağlık üründür. Soya fasulyesi ne
kadar biliyor musunuz? Soya fasulyesi şu anda alıcı
bulamıyor, alıcı. Birinci derecede yağ üretimi
sağlayan bir bitkidir soya fasulyesi, şu anda alıcı
bulamıyor. Arkadaşlar, ya söylediklerinizin arkasında durun ya
da söyledikleriniz nedir acaba bunu iyice inceleyin. Biz çiftçiyiz, alın terimizle
üretiyoruz, alın terimizi toprağa döküyoruz ve ürettiklerimizden de
para kazanmak istiyoruz. Bedava para kazananlar, müteahhitlik yapıp
efendim bu Hükûmetin şişirdiği, zengin ettiği insanlardan
değiliz. Biz, alnımızın teriyle toprağı ekip
dikip çoluğumuzun çocuğumuzun rızkını kazanmak
istiyoruz.
Hepinize
saygılar sunarım. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket
Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Erol Dora, Mardin Milletvekili.
Buyurun Sayın
Dora. (HDP sıralarından alkışlar)
EROL DORA (Mardin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisinin pamuk çiftçisinin ithalattan kaynaklanan sorunları ve
destekleme miktarının düşüklüğü hakkında gerekli
araştırmaların yapılması ve buna ilişkin
alınacak önlemlere dair Meclis araştırması
açılması hakkındaki önergesi üzerine Halkların Demokratik
Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, tarım, özellikle gelişmekte olan ülkelerde
kırsal alanda yaşayan halkın geçimini
sağladığı temel bir sektördür. Ayrıca, tarım
sektörü, ulusal ekonomilere, halkın temel gıda maddelerinin üretimini
garanti ederek, nüfusun önemli bir kısmına istihdam olanağı
sağlayarak, ulusal gelire ve ihracata destek olarak ve sanayi sektörüne
ara malı sağlayarak ve talep yaratarak katkılar
sağlamaktadır.
Tarımdan
sanayiye olan destek, ham madde, iş gücü ve sanayi ürünlerine talep
yaratma destekleri şeklinde olabilmektedir. Bu yüzden, tarım sektörünün
gelişmesi, kırsal bölgelerde yaşayan halkın
refahının yükselmesi anlamına gelmektedir. Özellikle
tarımda çalışanların diğer sektörlere oranla refah
seviyesinin daha düşük olduğu genellemesi göz önünde
bulundurulduğunda, tarım sektöründeki gelişme ve refah
artışı diğer sektörlerde de oransal olarak daha büyük bir
gelişme ve refah artışı sağlayacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye tarımının
yapısal eksikliklerinin ve dünya fiyat ve şartlarına göre üretim
yapamıyor olmasının en büyük
sıkıntısını yine çiftçilerimiz çekmektedir.
Bilindiği gibi, Türkiye'de pamuk üretimi yaygın olarak üç bölgede,
Ege, Çukurova ve Güneydoğu Anadolu'da yapılıyor. Güneydoğu
Anadolu Bölgesi ülke üretiminin yarısından fazlasını
gerçekleştiriyor. Şanlıurfa,
Türkiye lif pamuk üretiminin yüzde 40'ını tek başına
karşılıyor.
Dünya pamuk
fiyatlarındaki dalgalanma, ithalatın
kolaylaştırılması, pamuk üreticisinin alternatif ürünlerden
daha iyi para kazanması pamuk üretiminden kaçışın en önemli
nedenleri olarak belirtilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, son yılarda pamuk tarımında ve üretimde çok
büyük oranlarda gerilemeler görülmüştür. 1996 yılında
yaklaşık olarak 960 bin dekar arazide pamuk ekilirken 2012
yılı verilerine göre bu rakam 505 bin dekara gerilemiştir. Pamuk lif üretimiyse 1996
yılında 98.530 tonken 2013 yılında 112 bin tona
yükselmiştir.
Değerli
milletvekilleri, dünya pamuk stokunun neredeyse yarısının Çin'in
elinde olması, Çin'in pamuk ithalatını
kısıtlaması pamuk fiyatlarının uluslararası
piyasalarda gerilemesinin nedenleri arasındadır. 2013
yılında 550 bin ton pamuk üreten çiftçimiz, 2014 sezonunda
yaklaşık olarak 700 bin ton pamuk üretmiştir. Bu üretim
artışının nedeni, pamuk fiyatlarında yükselme
beklentisidir.
Türkiye'nin
yıllık 1,5 milyon ton pamuğa ihtiyacı varken, cari
açık ekonominin en büyük handikabı olarak karşımızda
dururken pamuk gibi en az elli sektörde katma değer yaratan bir ürünün
Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri standartlarında
desteklenmemesi Türk ekonomisi için bir çıkmazdır. Makineleşme,
modern tarım gereklerini uygulama, GDO'suz üretim ile dekar başı
verimde üstün başarılar elde etme başarısını
göstermiş olan pamuk üreticilerimizin küstürülmesi, pamuktan
uzaklaştırılması Türkiye ekonomisi ve sosyal hayatı
bakımından umulmayacak olumsuz sonuçlar doğurmaktadır.
Avrupa Birliği ve ABD gibi pamuk üreten ülkelerin kendi çiftçilerini
desteklemeleri, pamuk ihracatına ayrıcalıklar
sağlamaları, ülkemiz pamuk üreticisininse sadece 55 kuruşluk bir
desteklemeyle baş başa bırakılması pamuk tarım
alanlarının ve üretiminin gerilemesinin başlıca
nedenleridir.
2000'li
yılların başında Türkiye'de yaklaşık 130 bin olan
pamuk üreticisi sayısı, 75 bin seviyelerine geriledi. Faal
çırçır fabrikası 2013 yılında 210'dan 107'ye kadar
geriledi. Uzun yıllar dünya pamuk üretiminden yüzde 4,5 oranında pay
alan ülkemizin son yıllardaki payı yüzde 3'ün altına
inmiştir. 2000 yılından 2013 yılının sonuna kadar
pamuk ithalatı için ödenen döviz miktarı 15 milyar dolar oldu.
Pamuk üreticimiz,
sembolik üretim yapan Bulgaristan, İspanya ve Tayland gibi ülkeleri
saymazsak dünyanın en yüksek maliyetli pamuğunu üretmektedir.
2012-2013 sezonu verilerine göre 1 kilogram kütlü pamuk maliyeti Amerika ve
Yunanistanda 88, Çinde 73, Hindistanda sulanabilen arazilerde 42,
Pakistanda 35 cent, Türkiye'de ise 95 cent yani 1,71 liradır. Aynı
sezonda, ortalama, 1 kilogram kütlü pamuk satış fiyatı 1,29 lira
olmuştur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sıfır gümrük vergisiyle
istenildiği kadar pamuk ithal
edilebilen ancak alternatif ürünlerin gümrük vergileriyle korunduğu bir
ortamda pamuk üreticisinin üretime devam etmesini bekleyemeyiz.
2000 ve 2013
yılları arasında önemli girdilerden mazot fiyatı reel
olarak yüzde 74, gübre fiyatı yüzde 46 artmış, kütlü pamuk
fiyatları ise yüzde 13 gerilemiştir. Kısaca söylemek gerekirse
pamuk üreticisinin en büyük sorunu maliyettir. Üreticimiz dünyanın en
pahalı mazotuyla üretim yapmaktadır. Açıkça görülmektedir ki
Türkiye'nin pamuk üretimi düşerken ithalatı artıyor.
Pamuk, ülke tarımı,
sanayisi ve ekonomisi için stratejik öneme sahiptir. Pamukta üretim
düşerken ithalat artıyor. Bu Hükûmet döneminde 2002'den 2013'e kadar
toplam 8 milyon 24 bin ton pamuk ithal edilirken bu ithalat için 13 milyar 82
milyon dolar ödenmiştir.
Tekstil ve hazır
giyim sektörlerinin ana ham maddesi olan pamukta 2013-2014 sezonunda dünya
pamuk stokunun 20 milyon ton olması bekleniyor. Bu stokun yüzde 50'si
Çin'in kontrolünde.
Özetle, pamuk
üreticisi olduğu için tekstil ve konfeksiyonda ihracatçı konumunda
olan Türkiye, yanlış tarım politikaları nedeniyle pamukta
üretim avantajını yitirdi, ürettiğinden çok daha
fazlasını ithal etmek zorunda kalıyor. Bu politikalar devam
ederse pamuk üretimi daha da düşecek, üretici alternatif ürünlere
yönelecek, ithalatın faturası daha da büyüyecek.
Gaziantep
başta olmak üzere Güneydoğu Anadolu Bölgesinde faaliyet gösteren
pamuk depoları ve çırçır fabrikalarını sigortalamayan
sigorta şirketleri, üretici ve sanayiciyi çileden çıkarmış
bulunmaktadır. Konuyla ilgili ayrıntılı bir açıklama
yapan Türkiye Pamuk Konseyi üyesi ve Şahin Pamuk Enerji AŞ Yönetim
Kurulu Başkanı Burhan Cahit Bingöl: "Gaziantep başta olmak
üzere Güneydoğu Anadolu Bölgesinde pamuk üreticileri ve pamuk
işletme tesisleri artık yerli ve yabancı sigorta şirketleri
tarafından sigorta edilmiyor.
Buradan şunu
belirtmek istiyorum: Tabii ki bu sorunları biz çok ciddi buluyoruz. Bu
nedenle Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu bu önergenin de
desteklenmesi gerektiğini belirtiyor, Genel Kurulu tekrar saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket
Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Turgay Develi, Adana Milletvekili.
Buyurun Sayın
Develi. (CHP sıralarından alkışlar)
TURGAY DEVELİ
(Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; pamuk
üreticileri ve çiftçilerin sorunları üzerine verilen Meclis
araştırması önergesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisinin
görüşlerini dile getirmek için söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Pamuk denilince
Çukurova akla gelir, Çukurova denilince de tarım. Adalet ve
Kalkınma Partisinin iktidara geldiği günden bugüne kadar
izlediği tarım politikası, ekonomik politika, küçük çiftçilerin
tasfiye edilmesi ve büyük aile şirketleri çiftliklerine dönüştürülerek
üretimin artırılmasına dönük. Bir anlamda bu, Dünya
Bankasının, küresel finansın Türkiyeye biçtiği rolün AKP
eliyle yerine getirilmesine tekabül ediyor. Peki AKP, Türk çiftçisini, Türk
tarımını tasfiye etmek için bu Meclisten hangi yasaları
çıkardı, onları sizlere özetle anlatmak istiyorum: Bir tanesi,
Toprak Kanunu. Toplulaştırmayı çıkararak küçük çiftçilerin
elindeki tarlalarını, küçük arazilerini, geçimlerine yetecek
tarlaları toplulaştırma yoluyla, miras bölüşümünü
engelleyerek bu çiftçilerin, bu küçük üreticilerin üretimden tasfiyesini
sağladılar.
İkincisi,
geride kalanlardan, geçtiğimiz günlerde Mera Kanununu çıkararak
özellikle hayvancılıkta üreticilerin hayvanlarını otlatacak
sahaları bırakmayarak bir taraftan meraları, büyük meraları
imar yoluyla ranta açarken diğer taraftan da küçük çiftçilerin,
üreticilerin, hayvanlarını besleme alanlarını
daralttılar. 2/B Yasası da buna hizmet ediyordu.
AKP sadece
çiftçiyi, küçük çiftçiyi tasfiye ederken, onların meralarını
elinden alırken, Toprak Kanunu ile topraklarını elinden
alırken diğer taraftan da borçlandırarak diz çökmelerini
sağlamaya ve bir an önce tasfiyeyi sürekli hâle getirip
hızlandırmaya çalışıyor. Mülklerini elinden alarak,
mülklerini el değiştirerek, bunları sağlamak için de
borçlandırarak süreci hızlandırıyor. Bunlardan en önemlisi,
bugün yaşanan, Türkiyenin bütün bölgelerinde var; özel bankalar
aracılığıyla tapular artık ipotek kabul edilerek
çiftçiye nakit kredi veriliyor, traktör kredisi veriliyor, diğer
tarım ekipmanları kredisi verilerek, hatta kredi kartları verilerek,
ceplerine konularak günü kurtarmaları sağlanıyor ama
aslında bunlar, yeteri kadar üretemeyen, yeteri kadar üretim alanları
olmayan çiftçilerin çöküşünü hızlandıran nedenler.
Tabii, mevcut
olanların tasfiyesi sürerken, girdi fiyatlarının sürekli olarak
yükseltilmesi, üretimden alınan ürünün piyasada aynı değerde
karşılık bulamaması çiftçinin her geçen gün
yoksullaşmasına da katkıda bulunuyor. Örneğin, geçen
yıl üzümdeki fiyatlar 5 lirayken şimdi 2,5 lira olması, pamukta
fiyatların geçen yılki fiyatları bulmaması,
mısırda bulmaması bunlara örnek olarak gösterilebilir.
Artık,
tarım kredi kooperatifleri, çiftçinin tasfiyesi için, çiftçiye destek
olması, onu yönlendirmesi, üretim kapasitesinin
arttırılması için kurulan, bu amaçla organize edilen tarım
kredi kooperatifleri, desteklenmesi için kurulan kredi kooperatifleri çiftçinin
tasfiyesi için bir araç olarak kullanılıyor.
Peki,
arkadaşlar, burada istihdam edilen, burada yerleşik hâlde tutulan
Türkiye'nin bütün alanlarındaki küçük çiftçiler tasfiye edilince ne
oluyor, nereye gidiyor bu insanlar? Büyük kentlere, gecekondulara,
varoşlara sermayenin istediği ucuz iş gücü olarak
akıyorlar. Başka bir acı gerçek de şu: Büyük kentlere
gitmeyen küçük üreticiler, üretimden tasfiye olan çiftçiler şu günlerde
yoğun olarak yaşadığımız maden
kazalarının da ucuz, sömürülen iş güçleri hâline
dönüşüyorlar.
Zonguldakta,
Amasrada, Ereğlide, Türkiye'nin bütün madenlerinde çalışan,
maden ocaklarında çalışan işçilerin neredeyse tamamı
köylü. Topraktan koparılan köylü, topraktan tasfiye edilen köylü, en
yakınındaki işe, ölümü göze alarak madenlere iniyor, madenlere
indiriliyor. Sömürünün bu kadar can alıcı olduğu Türkiye'de
-ülkemizde- Somada 301 madenciyi kaybettik; yetim bıraktıkları
eş, çocukları, aileleri hâlâ kan ağlıyor.
Bu konuşma
yapılırken Ermenekte hâlâ 18 madenciden haber
alınamamıştı. Enerji Bakanı ölü
yıkayıcılığı yapıyor bugün Ermenekte.
Kendinin Enerji Bakanı olarak müdahil olduğu, denetleyici kurum
olarak iş başında bulunduğu Sayın Bakan
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Ne demek o? Bakan orada olmasın mı?
TURGAY DEVELİ
(Devamla) Tabii.
Sayın Bakan,
Çalışma Bakanlığı
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Ne demek? Böyle şey olmaz, ne demek ölü
yıkayıcılığı?
TURGAY DEVELİ
(Devamla) Dinlersen öğreneceksin.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Ermenektekiler daha çıkarılmadı Beyefendi,
inşallah sağ kurtulurlar.
TURGAY DEVELİ
(Devamla) Çalışma Bakanlığı, maden
ocağını kapatmış arkadaşlar; Bu maden
ocağında oksijen yok. Bu maden ocağında hava filtresi
çalışmıyor. Bu maden ocağı insanların çalışması
için, üretimde bulunması için hayati tehlike taşıyor.
demiş, Çalışma Bakanlığının belgesi. Ama,
işte, o Enerji Bakanınıza bağlı Taşkömürü Kurumu,
kaçak çalışan madenden tam 6 kat fazla yapılan üretimi sanki
kaçak çalışmıyormuş gibi, Bu üretim nerede
yapıldı? diye sormadan almış, parasını
ödemiş. Arkadaşlar, sen kaçak çalışan madene, zor
şartlarda köle gibi çalıştırılan o köylülere,
insanlık dışı muameleyle çalıştırılan
işçilere, kapatılan ocaklarda üretim yaptırıp bunu kabul
edersen ardından gelen facia için de gidip Ermenekte kamp yapıp ölü
yıkayıcılığı yapmaman gerekiyor. Önce görevini
yapacaksın, önce denetlettireceksin, denetim yetkini kullanacaksın.
Bunu yapmayınca, şimdi, çıkıyorlar, Madenciliğin
fıtratında kaza var. diyorlar.
Arkadaşlar,
bu belgeler Sayıştayın belgelerinde duruyor. Sayıştay
uyarıyor, diyor ki: Şu, şu, şu, şu madenlerde üretim
yapılamaz, her an facia yaşanabilir. Bunları denetlemesi
gereken, bunları işleme koyması gereken Enerji Bakanı ne
yapıyor biliyor muşunuz arkadaşlar? KİTlere yazı
yazmış, diyor ki: Sayıştayın teftiş ve
soruşturma taleplerini karşılamayın. Niye? Örtmeye
çalışıyorlar, gizlemeye çalışıyorlar. Böyle bir
şey olur mu arkadaşlar? Hani, AK PARTİ Hükûmeti bu kazaların
ardını soruşturacaktı; hani, bu kazalara engel olmak için
her şeyi yapıyordunuz. Bu kazaların sorumlusu, denetimleri
yapmayan, denetimleri uygulatmayan, kaçak çalışan maden
ocaklarından üretimi kabul ederek onları legalleştiren hükûmet
anlayışıdır, mantığıdır.
Arkadaşlar, bu madende
çalışan işçiler köylü. Bölgelerinde üretecek tarla
kalmayınca, üretecek ürün kalmayınca, üretecek toprak kalmayınca
bir kısmı büyükşehirlere, gecekondulara gidiyor, bir
kısmı da kendi bölgelerinde ölümü göze ala ala yerin binlerce metre
altına girerek nafakalarını çıkartmaya
çalışıyorlar. Bu sistem sürdürülemez, bu sistem sürdürülemez. Bu
insanların, en azından toplulaştırma yoluyla küçük
toprakların büyük çiftliklere dönüştürülmesi için toprağı
elinden alınacak ailelerin, çiftçilerin dünyanın başka modern
ülkelerinde olduğu gibi rehabilite edilmesi gerekiyor, bunlara meslek
edindirmek gerekiyor; bunlar iş bulana kadar, sosyal sorumluluk
çerçevesinde bunların finansmanının, ailelerinin geçiminin
sağlanması gerekiyor. Çiftçiyi bitirmek kolay, bitiriyorsunuz zaten
ama bunun açtığı sosyal sorunlar şimdi madenlerde
olduğu gibi önümüzdeki yıllarda Türkiyenin başına çok
büyük belalar getirecektir.
Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi
aleyhinde söz isteyen Fatoş Gürkan, Adana Milletvekili.
Buyurun Sayın Gürkan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
FATOŞ GÜRKAN (Adana) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; MHP grup
önerisinin aleyhinde söz aldım. Bizi izleyen milletvekillerimize ve
değerli, aziz milletimize de buradan saygılarımı sunmak
istiyorum.
Tabii, öncelikle, Soma Komisyonu üyesi
bir milletvekili olarak, Somada, Ermenekte maden kazası nedeniyle
hayatını kaybeden ya da umutla beklediğimiz işçilerimize;
yine, Ispartada, özellikle tarım işçisi olup nakil
sırasında hayatını kaybeden işçilere buradan Allahtan
rahmet diliyorum, ailelerine sabır diliyorum, ülkemizin de başı
sağ olsun.
Tabii, biraz önce
eleştiriler oldu. Bir de tabii işin güzel yanı vardı,
konuşmacılar Adana Milletvekili arkadaşlarımızdı.
Tabii, Adanada on beş ilçemiz var, pamuk üretimi yapılan
ilçelerimizin sayısı yaklaşık beş altı
civarında. Beş altı ilçemizin tamamını, hatta
köylerinin hemen hemen tamamını gezen biri olarak, acaba aynı
şehirde mi yaşıyoruz diye de düşünmedim değil.
Tabii ki tüm
dünyada farklı zamanlarda, ülkemizde de olduğu gibi, farklı
sektörlerde zaman zaman üretimde, ithalatta, ihracatta daralmalar, artmalar
olabilir. Bu, gayet normal ama özellikle tarımda, son yıllara
baktığımızda, Türkiye, şu anda Avrupanın 1inci
sırasında, tarımda. Pamuk üretiminde, bakıyoruz, dünyada
Türkiye 8inci sırada.
Ben, tek tek
rakamları vermek istemiyorum; tabii, Bakanlıktan da,
İnternetten de merak eden arkadaşlarımız özellikle bu
bilgileri alabilir ama özellikle şu rakamları vermek istiyorum:
Hükûmetimizin 2003-2013 yılları arasında tarım sektörüne
yaptığı desteklerle, son on yılın dokuzunda tarım
sektörü büyüyen sektör olmuş.
Yine, tarımda
kişi başına düşen millî gelir 1.064 dolardan 3.475 dolara
çıkarılmış.
Türkiye, 192
ülkeye 1.681 çeşitle ürün ihraç eden ülke durumuna gelmiş.
Doğal
afetlere karşı, biliyorsunuz, tarım sigortasının yüzde
50 sigorta hibe desteğini özellikle Hükûmetimiz karşılamakta.
Yine, biraz önce
eleştirildi ama toplulaştırma reformu, eğer bu ülkede
topraklar bölünmeye devam ederse gerçekten çiftçi biter. Onun için, toplulaştırma
reformu yapıldı ve Türkiye'de birçok alanda, Adanada da -özellikle Ceyhan, Karataş,
Yumurtalık, İmamoğlu- birçok ilçemizde yapıldı,
Türkiye'de de birçok bölgede yapılıyor ve inşallah
tamamlanır. Bu, çiftçinin bitirilmesini engelleyen önemli bir reformdur.
Bunun yanında, benim babam
çiftçiydi, pamuk da üreten ve tarlada pamuk toplayan da biriyim, yıllarca
çiftçilik yaptı babam. Babamın, 100 gram tohumu 1 Adana
burmasına satın aldığı tarihleri biliyorum. Türkiye'de
pamuk ya da diğer tohumları üreten bir merkez yoktu, dünyanın
üçüncü büyük tohum üreten merkezi Türkiye'de açıldı. Bunlarla tabii
herkesin gurur duyması lazım.
BÜLENT TEZCAN (Aydın)
Tohumculuğu bitirdiniz tohumculuğu, İsrail tohumuna muhtaç
kaldık.
FATOŞ GÜRKAN (Devamla) - Bunun
yanında, tabii, tarımsal hasılaya bakarsak, 2002
yılında 36 milyar TL iken, 2013 yılında 117 milyar TL
olmuş özellikle tarımsal üretim. Tarımsal ihracat 2002de 4
milyar dolarmış, 2013te 18 milyar dolar olmuş. Tarımsal
destek 2002 yılında 1,8 milyar, 2014 yılında 9,7 milyar
olmuş. Mazot desteği bizim dönemimizde başladı, 2003-2014
yılları arasında 5,3 milyar TL mazot desteği
sağlanmış. Yine, gübre desteği; 2005-2014 yılları
arasında 5 milyar TL destek verilmiş. Yani 2002 yılına
baktığımızda, yine, 186 milyon TL iken prim desteği,
2014 yılında 2,9 milyar TL olmuş. Yani Hükûmet çiftçiyi
bitirmeye değil, daha da büyütmeye yönelik önemli destekler
sağlamış.
Ben, Ziraat
Bankasının da avukatlığını yaptım, yüzde
60lardaydı faiz oranı, bugün Ziraat Bankasının faiz
oranı yüzde 0la 8,25 aralığında. Yine, tarımsal kredi
miktarına bakıyoruz, biraz önce Kredi çok fazla alınıyor,
çiftçi bitiriliyor. denildi. Adanadan örnek veriyorum, traktör
sayısını, rakamlarını almadım: Adanada her köyde
4-5 evde traktör varken şimdi evinin önünde traktör olmayan çiftçi yok,
bazılarında 3-4 tane traktör var ve son model traktörler. Belki
diyeceksiniz ki Kredi alıp, bununla alıyor. Kredinin dönüş
oranı da bakın, daha önce yüzde 71 oranında dönüş yoktu,
şu anda yüzde 38 oranında risk oluşturan grup var. Yani kredi
kullanan, traktör alan, üretim yapan çiftçi sayımız da
artmış.
Yine,
tarımsal mekanizasyonlarda, yani diğer kullandıkları alet
edevata da Hükûmet yüzde 50 civarında tarım desteği veriyor.
Ben, özellikle,
tabii, diğer rakamları vermeyeceğim. Evet, Türkiye ithal pamuk
getiriyor, ama biraz önce rakamları Ticaret Borsamızın
Başkanından aldım. Bu sene yaklaşık 850 bin ton
civarında pamuk üretimi var Türkiye'nin -TÜİK verileri de o yönde-
yaklaşık 1 milyon 400 bin ton civarında da pamuk tüketimi var,
ama aradaki üretilen, yani ithal edilen pamuk üretiliyor, tekstil ve
konfeksiyon sektörü 26 milyar liralık ihracat yapıyor. Yani bu
satın alınan pamuk, Türkiyedeki Türk vatandaşlarının,
yani burada kullanılan ürünler için getirilen pamuk değil; biz
işliyoruz, üzerine de kârıyla ihracat yaparak Türkiye'ye para
kazandırıyoruz.
Tabii ki ithalat
yapılacak, ihracat da yapılacak. Önemli olan, sizin bu sektörlerde
dengeyi kurabilmeniz.
Şu anda,
Hükûmetimiz, özellikle pamuk üretim alanlarının artmasıyla ilgili
çok önemli destekler de veriyor; özellikle birçok havzada, 13 havzada pamuk
üretimiyle ilgili destekleme ve diğer çalışmalar var. Kütlü
pamuğa ürün desteği oldukça fazla.
Bunun
yanında, özellikle yeni bir bilgi, onu da belirtmek istiyorum, antidamping
soruşturması başlatıldı. Yani özellikle Amerikadan
getirilen pamukla alakalı Hükûmetimiz, ilgili bakanlık şu anda
bir çalışma yapıyor; soruşturma bittiğinde
antidampingle ilgili bir uygulamaya gidilebilecek ve Amerikadan getirilen
pamuğa artı vergi konulabilecek, böylelikle Türkiye'de üretilen
pamuğun fiyatı da artmış olacak. Yani böyle bir
gelişme de var, bunu da belirtmek istiyorum.
Tabii ki ben
Adanalı biri olarak sadece pamuk değil, Adanada bu sene çok
şükür hem ayçiçeğinde hem mısırda hem limonda, portakalda
yani üretilen birçok üründe çiftçimiz gerçekten çok iyi para kazandı.
Arıyorlar bizleri, teşekkür ediyorlar. Ben Ziraat Odaları
Birliğiyle de, çiftçilerimizle de, oda başkanlarıyla da,
hepsiyle de görüşüyorum. Gerçekten bu anlamda çok memnunlar. Sizlerden
buraları da ziyaret etmenizi özellikle arzu ediyorum. Siz de bu
TURGAY DEVELİ
(Adana) Küçük çiftçileri anlat bir de Sayın Vekilim.
FATOŞ GÜRKAN
(Devamla) Ben küçük çiftçi bir ailenin kızıyım. Babam
şimdi yapmıyor, emekli.
TURGAY DEVELİ
(Adana) Babanın 100 gram tohuma 1 burma aldığı zamanlar
geçti, geçti!
FATOŞ GÜRKAN
(Devamla) Ama ailemde hâlâ çiftçilik yapan var. Onlardan da ben bilgi
alıyorum. Hangi çiftçi olursa olsun, kim oy verirse versin, iyi para
kazanması, gelirinin yüksek olması hepimizi mutlu eder; beni mutlu
eder, eminim ki sizi de mutlu eder.
Arzumuz, pamuk
üreticimizin de sayısının artması. Bundan otuz kırk
yıl önce, elli yıl önceye gittiğimizde pamuk üretimimiz
fazlaydı, aynı oranlara gelmemiz
Ama şunu da özellikle söylemek
istiyorum: Havza bazlı üretim belki otuz yıldan daha az olabilir ama
verimlilik anlamında verimlilik oranı çok daha artmış
durumda. Ben özellikle
TURGAY DEVELİ
(Adana) Peki, Çukurova çiftçisi niye pamuktan vazgeçti Sayın Vekilim?
Bir de onu anlat.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Niye bahçeciliğe döndü?
FATOŞ GÜRKAN
(Devamla) Çukurova çiftçisinin de neden pamuktan vazgeçtiğini özellikle
söylemek istiyorum. Burada çiftçilik yapan milletvekili
arkadaşımız da var, konuşma yapan. Tabii ki tarlada da
pamuk üretiminde çalışmış biri olarak şunu söylemek
istiyorum: Pamuk, üretimi ve maliyeti yüksek ve üretimi zor bir ürün.
Ayçiçeği, mısır buna göre çok daha üretimi kolay olan ürünler.
Çiftçi tabii ki daha az yorulacağı, daha fazla para
kazanacağı ürünlere giriyor, bu bir gerçek. Yani,
milletvekillerimizden bu işi yapan var, Adanalı çiftçimizden de
sorabilirsiniz ama bu, Hükûmetin pamuğa destek vermediği
anlamına gelmez.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
FATOŞ GÜRKAN
(Devamla) Biz istiyoruz ki pamuk üretimi daha da artsın, Adanamız
pamuk ağalarıyla yine filmlerde de, diğer alanlarda da konu
olsun diyorum.
LEVENT GÖK
(Ankara) Destekliyor musunuz?
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Destekliyor musunuz yani?
FATOŞ GÜRKAN
(Devamla) Tabii ki Hükûmet çalışmalarını yapıyor
pamuk üretimiyle alakalı da, ihracat ve ithalatla alakalı da.
LEVENT GÖK
(Ankara) Destekleyelim, bu öneriyi destekleyelim ama.
FATOŞ GÜRKAN
(Devamla) Ben önerinin arkasında olmadığımı, gerekli
çalışmaların yapıldığını ifade etmek
istiyorum.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Ama bütün bunları söyledikten sonra
Olmuyorum. denir mi, bütün bunlardan sonra olur mu?
LEVENT GÖK
(Ankara) Bunu destekleyelim.
FATOŞ GÜRKAN
(Devamla) Buradan herkese saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
FARUK BAL (Konya)
Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bal.
FARUK BAL (Konya)
Sayın hatip konuşurken bir bölümünde Akşehirde meydana gelen
elim kazada ölenleri Ispartalı olarak tanımladı. Onu düzeltmek
için yerimden söz istiyorum efendim.
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Sataşma yok ki.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bal.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
6.- Konya
Milletvekili Faruk Balın, Adana Milletvekili Fatoş Gürkanın
MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
FARUK BAL (Konya)
Evet, teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın hatibe,
konuşmasının başında Akşehirde meydana gelen
elim kazaya temas ettiği için teşekkür ediyoruz ancak Akşehirde
yaşayan insanların AKPnin uygulamış olduğu ekonomik
politikalar neticesinde açlığa mahkûm hâle geldiği ve
Akşehirin Konarı, Kundullu, Turgut, Ortaköy gibi köylerinden,
evlerinden barklarından, bağlarından, bahçelerinden
ayrılarak Akşehire yerleştikleri ve burada köle olarak
tanımlanabilecek bir hayat tarzı yürütürken açlığa mahkûm
olan bu kişilerin Ispartanın Gelendost ilçesinde tarım
işçisi olarak çalışmak üzere giderken öldüklerini, trafik
kazasında öldüklerini ve bunların Akşehirli
olduklarını düzelterek ifade etmek istedim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
MUHARREM VARLI
(Adana) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Varlı.
MUHARREM VARLI
(Adana) Sayın hatip konuşmasında pamuk üretiminin niye
terkedildiğini yanlış bilgi aktararak söyledi. Onunla ilgili bir
düzeltme yapmak istiyorum.
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Herkesin görüşü farklı.
FATOŞ GÜRKAN
(Adana) Benim görüşüm ya.
BAŞKAN
Buyurun, yerinizden bir dakika süre veriyorum.
7.- Adana Milletvekili Muharrem
Varlının, Adana Milletvekili Fatoş Gürkanın MHP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
MUHARREM VARLI
(Adana) Sayın hatip konuşmasında pamuk alanlarının
neden terk edildiğini, ayçiçeği ve diğer ürünlerin daha kolay
olduğunu, daha ucuza mal olduğunu söyledi. Doğru, pamuğun
maliyeti yüksektir ancak pamuk ekonomik değeri olan bir üründür. Elbette
ki çiftçimiz mecburiyetten ayçiçeğini ekmektedir çünkü ayçiçeği daha
çok kıraç alanlarda, kırsal alanlarda ekilir ama pamuk sulu alanlarda
ekilen bir üründür ve bu ülkede tekstil sanayisi geliştiyse bunun yegâne
sebebi de pamuk ürünüdür.
Sayın
milletvekilimiz yanlış bilgi vermişti, ben onu düzeltmek için
söz aldım.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- MHP Grubunun, 23/10/2014 tarih
ve 996 sayıyla Adana Milletvekili Muharrem Varlı ve
arkadaşları tarafından, pamuk çiftçisinin ithalattan kaynaklanan
sıkıntıları ve destekleme miktarının
düşüklüğü hakkında gerekli araştırmaların
yapılması, buna göre alınacak önlemlerin ve
gerçekleştirilmesi gereken uygulamaların yerine getirilmesi
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
6 Kasım 2014 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza
sunacağım, karar yeter sayısı talebi var, yerine
getireceğim.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.24
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.38
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
----0----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu önerisinin oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Öneriyi kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Evet, Kâtip Üyeler
arasında uyuşmazlık söz konusu. Elektronik cihazla oylama
yapacağız.
Üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.41
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.54
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
----0----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu önerisinin ikinci oylanmasında da karar yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Öneriyi kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir, karar yeter
sayısı vardır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
2.- CHP Grubunun, 5/11/2014
tarihinde Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve 32 milletvekili
tarafından, medya yoluyla gerçekleştirilen ulusal değerlerimize
yönelik saldırıları önlemek için alınacak önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin (1555 sıra no.lu), Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
Genel Kurulun 6 Kasım 2014 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
6/11/2014
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 6/11/2014
Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında
siyasi parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Levent
Gök
Ankara
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Aydın
Milletvekili Bülent Tezcan ve 32 milletvekilinin medya yoluyla
gerçekleştirilen ulusal değerlerimize yönelik
saldırıları önlemek için alınacak önlemlerin belirlenmesi
amacıyla 05/11/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırma
önergesinin (1555 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen
diğer önergelerin önüne alınarak, 06/11/2014 Perşembe günlü
birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı
tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Bülent Tezcan,
Aydın Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT TEZCAN
(Aydın) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; son dönemde bazı yayın
organlarında ısrarlı bir şekilde Kurucu Önderimiz Mustafa
Kemal Atatürk ve cumhuriyet değerlerine karşı, kuruluş
dönemimize karşı sistematik ve kararlı bir saldırıyla
karşı karşıyayız. Saldırıların o kadar
ölçüsüz bir hâle geldiğini görüyoruz ki söylenen sözleri günlük yaşam
içerisinde yüzümüz kızarmadan ifade edebilmemiz mümkün değil.
Bakın,
Atatürk için, Atatürk dönemi için, bu yayın kuruluşlarındaki
yalan, iftira üzerine kurulu yayınlarda söylenen sözlere: Din ve Allah
düşmanı. diyorlar. Atatürk ve İnönü Allaha küfrü teşvik
ediyor, milletvekilleri de bunun arkasından, bu teşvikin etkisiyle
küfür etmeye başlıyorlar. diyor. Boyunları tasmalı
kapı kulları. diyorlar bu yayınlarda. Yirmi yedi yıl
Allahın zatına düşmanlar yönetti bu ülkeyi. diye televizyon
yayınlarında ayan beyan 77 milyonun değerlerine hakaret edecek
yayınlar yapılıyor. Ve en acı olanı Irz, namus yok.
diyecek kadar ahlak düşkünü bir noktada yayınlar yapılabiliyor.
Değerli
arkadaşlar, tabii ki bunlarla ilgili hukuki mücadeleleri yapıyoruz,
Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna müracaat ediyoruz ancak bir konuyu Türkiye
Büyük Millet Meclisiyle ve milletle paylaşma ihtiyacımız var. Bu
yayınlar ne yazık ki tesadüfen ortaya çıkmış
yayınlar değil; bu yayınların arka planında sistematik
bir ideolojik saldırı var, bu yayınların arka planında
Atatürk düşmanlığının moda olduğu, Atatürk
düşmanlığının prim yaptığı ve Atatürk
düşmanlığının belirli noktalarda yükselmenin
aracı hâline getirildiği bir dönemin yaratılmış
olmasının ne yazık ki etkisi var.
Değerli
arkadaşlar, bu sistematik bir saldırıdır. Sadece yayın
kuruluşları değil, her alanda ideolojik hegemonya mücadelesiyle
karşı karşıyayız. Bakınız, burada
aslında saldırılmak istenen şey çok nettir,
altını çizmek lazım: Atatürkle başlayan modernleşme
hareketi yok edilmek isteniyor, Atatürkle başlayan modernleşme
hareketiyle mücadele bu. Bakın, ısrarla bunun arka planında
neler yapıldı, nasıl gelindi bugüne, bir hatırlayalım:
Okul kitaplarından Atatürke ilişkin değerler ve ifadeler
çıkarıldı, tahrip edildi, yalan ve iftiralar okul kitaplarına
sokuldu. Yetmedi, devletin en yetkili ağızları 10 Kasımlarda
sap gibi ayakta mı duracağız? demeye başladı.
Yetmedi, devletin en yetkili ağızları iki ayyaş diye
Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönüden söz etmeye
başladılar. Bunlar tesadüfi bir öfkenin ifadesi olmanın
ötesinde, bunlar bilinçli ve sistemli bir ideolojik saldırının
parçalarıydı.
Bakın,
değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisi ve Atatürkün tarihi Türkiyede mutlakiyetten demokrasiye geçişin
tarihidir ve ne yazık ki bugün Türkiyede içinde bulunduğumuz durum
bunun tam tersidir; demokrasiden mutlakiyete hızla sürüklendiğimiz
bir iç acısı durumdur.
Bakın,
değerli milletvekilleri, bir ülkenin temel problemlerinin altında
demokrasinin yokluğu yatar. Eğer demokrasiyi tahrip ederseniz,
demokrasiyi tesis edemezseniz, demokratik hak ve özgürlükleri ortadan
kaldırırsanız, o ülke, temel problemlerini çözemez. Bugün
yaşadığımız nokta budur ve geldiğimiz noktada
Türkiye'nin bütün temel problemleri, ister Kürt sorununu alın ister inanç
özgürlüğü meselesini alın, Türkiyedeki demokratik hak ve
özgürlükleri rafa kaldıran rejimlerin ürünüdür. Yani mutlakiyetten
demokrasiye yönelen anlayışın ürünü değil, demokrasiden
mutlakiyete yönelen anlayışın ürünüdür.
Bakınız,
öyle bir tablo yaratıldı ki açıyorsunuz televizyonları,
dinliyorsunuz yetkili ağızları, siyasetçiler dâhil olmak üzere,
devleti yönetenler dâhil olmak üzere, Kürt sorunu konuşuluyor, sorumlusu
Atatürk; inanç özgürlüğü konuşuluyor, sorumlusu Atatürk. Değerli
arkadaşlar, herkes elini vicdanına koysun, bu ülkede en büyük mimar Mimar
Sinanın eserleri, mescitleri 1950-1960 yılları arasında
yıkıldı, ne Atatürk döneminde ne de Cumhuriyet Halk Partisi
döneminde yapıldı. Ama bütün bunlar olmamış gibi, yalan ve
iftira üzerinden bir ideolojik mücadeleyle karşı
karşıyayız.
Bakın,
yanı başımızda bir Orta Doğuya bakın, bir de
Türkiyeye bakın, Suriyede, Irakta yaşananlara bakın,
Türkiyede yaşananlara bakın. Eğer bugün biz, kendi içimizde
etnik çatışmaların kurbanı olmadan doksan yıldan bu
yana ayakta durabilmiş isek bu, Atatürk milliyetçiliğinin hiçbir
etnik gruba ayrıcalık tanımayan anlayışıdır;
bu, Atatürkün büyüklüğüdür. (CHP sıralarından
alkışlar) Eğer biz doksan yıldan bu yana kendi
coğrafyamızda, Anadolu coğrafyasında mezhep
çatışmalarının bir parçası olmamış isek,
yanı başımızda Şii, Sünni, Alevi, Süryani, Yezidi
diye, inançlar ve mezhepler birbirini boğazlarken biz dimdik bütün
kışkırtmalara rağmen bu çatışmaların
parçası değil isek bu, Mustafa Kemal Atatürk ve -ruhları
şad olsun- onun kadrolarının laiklik
anlayışıdır, laik Türkiye Cumhuriyeti
anlayışıdır.
Değerli
arkadaşlar, eğer Yurtta sulh, cihanda sulh.
anlayışını bir alay etme vesilesi olarak görmemiş
olsaydı bugün iktidar sahipleri, bunun yerine Hazır ol cenge, sulhu
salah istiyorsan. sözünü koyma maceracılığı ve hevesi
içerisinde olmasalardı, Türkiye, bugün Orta Doğu
bataklığının bir parçası olmazdı.
Bakın, bu
sistematik ve ideolojik saldırı hâlâ devam ediyor. Şimdi, bir
Atatürk Orman Çiftliği var, tarihimizdeki yeri nadidedir. Atatürk Orman
Çiftliği bir simgedir. Atatürk Orman Çiftliği, Atatürkün mülkü
değildir. Atatürk Orman Çiftliği, milletin mülküdür, cumhuriyetin
kuruluş felsefesinin işaretidir, imajıdır.
RECEP ÖZEL
(Isparta) İtiraz eden var mı?
BÜLENT TEZCAN
(Devamla) - Atatürk Orman Çiftliği o bataklığın içerisinden
bir uygarlığın fışkırabileceğini Mustafa
Kemal Atatürkün göstermesidir, bizzat yaşatarak göstermesidir.
KEMALETTİN
AYDIN (Gümüşhane) Uygar bir bina yaptık.
BÜLENT TEZCAN
(Devamla) - Orada bir bataklıktan büyük bir tarım işletmesi,
büyük bir uygarlık vesilesi ortaya kondu. Bakın, Atatürk Orman
Çiftliği, üreten Türkiye'nin imajıydı, bütün dünyaya Biz
bataklıkları kurutur, tarımda, sanayide üreten bir toplum
yaratırız. mesajının ifadesiydi ama siz bunu
anlamazsınız.
KEMALETTİN
AYDIN (Gümüşhane) Tamam, Türkiyede yayıldı.
BÜLENT TEZCAN
(Devamla) - Siz ancak laf atmayı bilirsiniz. Bunun yerine ne
yaptınız? Atatürk Orman Çiftliğini, ormanları kestiniz,
tahrip ettiniz, şimdi oraya dönüp bir kaçak saray yaptınız, bin
odalı, 1,5 katrilyon lira tutarla, bedelle bir kaçak saray
yaptınız hem de hukuka aykırı olarak hem de mahkeme
kararlarını yok sayarak. Şimdi, Türkiye Cumhuriyetinin
Cumhurbaşkanı kaçak binada oturuyor, yakışıyor mu?
Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanını kaçak binada oturtmak
yakışıyor mu?
HAKAN
CAVUŞOĞLU (Bursa) O binada sizin adınıza hiç kimse
oturamayacak, bütün derdiniz o! O binada sizden kimse oturamayacak, millet
vermeyecek çünkü derdiniz o!
BAŞKAN
Sayın Çavuşoğlu
BÜLENT TEZCAN
(Devamla) Şimdi, tabii, o kaçak binanın hamisi
Cumhurbaşkanının kendisi. Atatürkün üreten Türkiye
mesajına karşı bugün oraya dikilen bin odalı kaçak saray,
bugünkü AKP iktidarının üretmeden tüketen Türkiye
anlayışının mesajıdır, işaretidir.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Zorunuza gitti değil mi? Altmış
seneden beri vermiyor, gene vermeyecek. Gene vermeyecek o binada oturmayı
size millet, orası milletin malı!
BÜLENT TEZCAN
(Devamla) Gelinen nokta bu. Cumhuriyeti kuranlar üreten Türkiye diyordu,
cumhuriyeti yıkmak isteyenler, üretmeden tüketen Türkiyenin abidesini
oraya diktiler.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Orası milletin malı ama millet
vermeyecek işte yetkiyi orada oturmak için! Bütün derdiniz o. Vermeyecek
millet işte, vermeyecek. Bunu bildiğiniz için böyle
haykırıyorsunuz, dert bu.
BÜLENT TEZCAN
(Devamla) Değerli arkadaşlar, bakın, şimdi orada kaçak
sarayın banisi oturuyor. Türkiye Cumhuriyetinin banisinin
yaptığı eserleri yıkıp kaçak sarayın banisi,
kaçak inşaatın üzerinde oturuyor. (AK PARTİ ve CHP
sıralarından gürültüler)
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Köprüye karşısınız,
Cumhurbaşkanlığı sarayına
karşısınız, Marmaraya karşısınız, her
şeye karşısınız!
LEVENT GÖK
(Ankara) Sükûneti sağlayın Başkanım.
BAŞKAN
Sayın Çavuşoğlu... Sayın Çavuşoğlu
BÜLENT TEZCAN
(Devamla) Böyle bir Türkiye yarattınız. Bakın, bu sistematik
saldırı, Türkiyenin bütün demokratik değerlerine
saldırıdır. Öyle düzenli bir şekilde hareket ediliyor ki,
bugün, kral hazretleri çıkmış, balkonda sigara içen gençten
rahatsız olmuş, Cumhurbaşkanının önünde sigara içilir
mi? diyor. İçilir efendim.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Öyle
demedi Kapalı mekânda içilir mi? dedi.
KEMALETTİN
AYDIN (Gümüşhane) Sağlık, sağlık!
BÜLENT TEZCAN
(Devamla) Kimse, Cumhurbaşkanına secde etmek zorunda değildir.
KEMALETTİN
AYDIN (Gümüşhane) Bu ülkenin kanunları var, kapalı yerde
sigara içilmez, senin savunman lazım be!
BÜLENT TEZCAN
(Devamla) Krala secde etme dönemi bitti, hiç kimse, kralın kulu
değil.
KEMALETTİN
AYDIN (Gümüşhane) Kapalı yerde sigara içilmez, kanunu var.
BÜLENT TEZCAN
(Devamla) Şimdi kalkmışlar, talimatla, balkonda sigara
içilmesine rağmen 6 bin lira ceza kesmişler o işletmeye.
KEMALETTİN
AYDIN (Gümüşhane) - Yasak var yasak, sen el kaldırdın burada o
yasağa, Cumhuriyet Halk Partisi de el kaldırdı o yasağa.
AHMET YENİ
(Samsun) Konuştukça batıyorsunuz.
BÜLENT TEZCAN
(Devamla) Niye? Çünkü hazretleri, talimat verdi Buraya ceza keseceksiniz.
diye, açık havada, balkonda içilen sigaraya 6 bin lira ceza kesilmiş.
AHMET YENİ
(Samsun) Konuştukça batıyorsunuz.
KEMALETTİN
AYDIN (Gümüşhane) CHP el kaldırmadı mı o yasağa?
BÜLENT TEZCAN
(Devamla) Ne yaparsanız yapın, bu memleketin gençleri size kul
olmayacak.
KEMALETTİN
AYDIN (Gümüşhane) Ya geç bunları. Hangi kanuna el
kaldırdığını bile bilmiyorsun. CHP el kaldırdı
o kanuna, yasağa.
AHMET YENİ
(Samsun) Konuştukça battınız.
BÜLENT TEZCAN
(Devamla) Hepinize saygılar sunuyorum, sağ olun, var olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Şuay Alpay, Elâzığ
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Alpay. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ŞUAY ALPAY
(Elâzığ) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
CHPnin, medya yoluyla gerçekleştirilen, ulusal değerlerimize yönelik
saldırıları önlemek için alınacak önlemlerin tespiti
amacıyla Meclis araştırması açılması yolundaki
grup önerisi aleyhinde AK PARTİ grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, yine
devlet terörü uygulayan işgalci ve zalim İsrail, dün sabah Mescid-i
Aksayı kirli ayaklarıyla yeniden işgal etti ve bütün dünyaya
bir defa daha utanç tablolarını göstermiş oldu, gerçek yüzünü
kirli tarafıyla göstermiş oldu. Zulmün sürekli
olamayacağını ve zulümle ayakta kalınamayacağını
İsrail, şüphesiz, yakında öğrenecek. Mescid-i Aksaya ve
Filistin halkına yönelik bu alçakça saldırıyı şiddetle
telin ediyorum, kınıyorum, lanetliyorum ve zalimler için
Yaşasın cehennem. diyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; demin, hatip, kürsüde bu öneriyle
ilgili görüşlerini ifade ederken, aslında bildiğimiz klasik CHP
manzaralarını bir defa daha aziz milletimize sunmuş oldu. Ama,
şunu söylemek lazım, görmek lazım, CHPde yönetici
arkadaşların, milletvekillerinin ve CHPyi yöneten
anlayışın şunu görmesi gerekiyor: Atatürk ve cumhuriyet
meselesi üzerinden artık bu ülkede size ekmek yok, başka tarafa
bakın.
AHMET YENİ
(Samsun) Hah, bitti.
BÜLENT TEZCAN
(Aydın) Hep beraber sahip çıkalım.
ŞUAY ALPAY (Devamla)
- Dolayısıyla da çok açık söylüyorum: Bu kapı çoktan
kapandı. Polemik meselesi yaptığınız, sürekli
tükettiğiniz bir değer olmaktan bu ülke, bu milletin aziz
evlatları, AK PARTİyle birlikte topyekûn millet olarak, sizin bu
faaliyetinizin önüne geçti ve bu konuda buradan size ekmek çıkmayacak,
bunu bilmeniz lazım.
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) Neyi tükettiğimizi bir açıklar
mısınız?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Siyaset, ekmek alanı değil ya, iyi idare etme
alanı. Siyaseti ekmek için yapmıyoruz, siz yapıyorsanız da
lütfen.
ŞUAY ALPAY
(Devamla) - Ben de tam da onu söylüyorum. Evet, üretme zamanıdır;
siyaset üretme alanıdır ve siyaset değerler üzerinden
yapılan iştir ve değerler üzerinden yapılırsa anlam
ifade eder, yoksa bazı kurumları, bazı değerleri tüketerek
bir noktaya gelinmeyeceğini sizin çok daha fazla görüyor olmanız
lazım.
Teklifimiz ve bu
konudaki önerimiz, gerçekten, size sonuç vermeyen, sizi de bir noktaya
taşımayan, milleti de yeniden birbirine düşürme noktasında,
bazı değerleri tüketme noktasında kaotik görüntülere süren bu
yaklaşımdan vazgeçmenizdir. Doğru olan, akıllı olan ve
siyaset kurumuna yakışan da budur ve ben, CHPnin bu konuda yeniden
bu durumunu test ederek, yeniden bu durumunu kontrol ederek bir defa daha durum
değerlendirmesi yapacağına yürekten inanıyorum .
AK PARTİ
kurulduğu ilk günden itibaren ve ilk iktidar bayrağını
devraldığı günden itibaren bu milletin ve ülkenin
değerlerine topyekûn sahip çıkmış ve milletin
değerlerini esas almak suretiyle kendine bir siyaset etme modeli
geliştirmiş ve programlar çizmiştir. Bütün bu
yaklaşımlarını ortaya koyarken de insanı merkeze
aldığını hep deklare etmiş ve bunu da samimi
duruşla defalarca ortaya koymuştur ve bunu da bu gerçeklik üzerinden
inşa etmenin ciddi bir iş olduğuna inanarak ifade etmiştir.
Bütün dünya, AK PARTİ kadrolarını da böyle
tanımıştır ve inşallah, böyle tanımaya devam edecek.
Yine, kurulduğumuz ve
iktidarı devraldığımız ilk günden itibaren başta
Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere,
Başbakanımız, AK PARTİnin bütün kadroları,
cumhuriyeti en büyük
kazanımımız olarak ifade ettik ve bunu da yürekten yaptık,
cesurca yaptık, samimi olarak söyledik. Cumhuriyeti en büyük kazanım
olarak kabul ederken ve ifade ederken, bu cumhuriyetin kurucusu Gazi Mustafa
Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını da çok önemsedik ve bu
milletin topyekûn değeri olarak, ortak değeri olarak kabul ettik.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
İki ayyaş lafını kim söyledi?
ŞUAY ALPAY (Devamla) Bu konuda
samimi kanaatlerimizi hem Meclis kürsüsünden hem yurdun çeşitli
noktalarından aziz milletimize ve bütün dünyaya deklare etmek suretiyle de
ortaya koymuş olduk; bu konuda hiçbir endişemiz yok.
Buradan bir kez daha ilan edelim,
aslında bu konuda bir şeyi
ispata ihtiyacımız yok ama bunu bir kez daha ilan etmek
durumundayız. Evet, AK PARTİ, parti olmanın ötesinde,
duruşuyla, tavrıyla, yaptığı icraatlarla bir siyasi
harekete dönüşmüştür ve bu siyasi hareket, cumhuriyeti, demokrasiyle
taçlanan cumhuriyeti, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah
arkadaşlarını ve bu anlayışı bu milletin ortak
değeri olarak kabul etmiştir; bu konuda kararlıdır ve
samimi duruşunu da böyle ortaya koymuştur; bunda hiç kimsenin
tereddüdü olmasın.
Tabii, cumhuriyetin en büyük
kazanım olduğunu ifade edip, bununla ilgili olarak icraatlar yapan AK
PARTİ, bir başka şeyi daha ortaya koydu: CHPnin demokrasiyle
ilgili bütün tarif ve tanımlamalarını kategorik bir şekilde
kendine benzetmeye yönelik duruşuna da karşı çıktı.
Evet, cumhuriyet kazanımdır, fazilettir ama cumhuriyeti demokrasiyle
taçlandırma noktasında biz bir karar verdik ve yola böyle
çıktık ve yaklaşık on üç yıllık
icraatımız içerisinde cumhuriyetin demokrasiyle taçlanması
noktasında tarihî, cesur ve bütün dünyaya örnek teşkil edecek önemli
adımlar attık ve bunu birlikte takip ettik. AK PARTİ
kadroları ilk günden itibaren özellikle yasama faaliyetlerini de bu
anlayış üzerine, bu eksen üzerine oturttu ve özgürlüklerin önündeki
bütün engelleri kaldırmak, demokrasi önündeki bütün engelleri
kaldırmak suretiyle önemli bir yaklaşımı da ortaya koymuş
oldu.
Evet, biz
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli)- Onun için mi televizyon kanalından Atatürke hakaret
etmeyi seyrediyorsunuz!
ŞUAY ALPAY
(Devamla) Bakın arkadaşlar, Türkiye, özgürlükler ve demokrasi
ülkesi. Hukuk devletinin olduğu yerde bizim gibi düşünmeyen,
farklı kanaati olan insanlar olabilir. İlk günden itibaren ifade
ettiğimiz şey şu: Bakın, şu anda Türkiyede,
arkadaşlar, değerli milletvekilleri, yüzlerce televizyon kanalı
var.
BÜLENT TEZCAN
(Aydın) Sizin finanse ettiğiniz kanallar bunlar!
ŞUAY ALPAY
(Devamla) Çok açık söylüyorum, yüzlerce televizyon kanalında
aynı anda binlerce insan, siyasi, ekonomik, kültürel, toplumsal, sportif,
değişik alanlarda görüşlerini serdediyorlar.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) RTÜK ne yapıyor?
ŞUAY ALPAY
(Devamla) Allahınız aşkına söyler misiniz, yüzlerce
televizyon kanalının olduğu yerde ve binlerce
konuşmacının olduğu yerde siyaset kurumunu muaheze edecek
ve bunu bağlayacak bir konuşmanın
yapıldığını kabul etmek doğru olabilir mi?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Sizin finanse ettiğiniz televizyon kanalı!
FARUK BAL (Konya)
Alo Fatihler var, Alo Fatihler!
ŞUAY ALPAY
(Devamla) Binlerce konuşmacı var, her farklı düşünceden,
her farklı siyasi kanaatten, her farklı etnisiteden insanlar
çıkıp düşüncelerini ifade ediyorlar.
Temel
yaklaşımımız şudur, çok açık olarak ifade
ediyorum: AK PARTİ, düşünce ve ifade özgürlüğünü olmazsa olmaz
olarak kabul etmiştir.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Onun için mi Başbakanlıkta hâlâ takip
kurulu kuruldu, herkesin telefonunu dinlemek için?
ŞUAY ALPAY
(Devamla) Düşünce ve ifade özgürlüğünün temelini koyarken
başkalarının özgürlük alanıyla da
sınırlandırmıştır. Anayasamız,
kanunlarımız bu konuda sınırlamanın nasıl
yapılacağını ortaya koyuyor. Bunu benim size anlatmama
gerek yok. Başından beri ifade ediyoruz, herkes bu ülkede
düşünce ve ifade özgürlüğüne sahiptir, düşüncelerini ifade
edebilir, ama, ama hiç kimse, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere
cumhuriyetimize ve bu ülkenin müşterek değerlerine hakaret edemez ve kimse
bu hakkı da kendinde göremez.
AHMET YENİ
(Samsun) Bravo!
ŞUAY ALPAY
(Devamla) Bu konuda kararlılığımızı ifade
ettik. Kanaatimiz, herkes, Türkiyede
Cumhuriyetle birlikte başlayan
siyasi tarihle ilgili olarak Türkiyede tartışmalar oldu. Bu tartışmalar
mukadderdir. Hiç kimse bu tartışmalardan gocunmasın ancak temel
problem şudur: Hiç kimse, başta cumhuriyet olmak üzere, Atatürkün
manevi şahsına, bu ülkeye emek veren hiçbir büyüğe hakaret oluşturabilecek
bir söz ve eylem içerisinde bulunmamalıdır. Bunun yolu da bellidir,
eğer bir konuşmacı özel televizyonlarda, başka yollar
vasıtasıyla görüşlerini ifade ederken hukuk
dışına çıkıyorsa, hukukun müeyyideyle
karşılayacağı alanlarda suç oluşturan fiilleri
işliyorsa, eylemlerde bulunuyorsa bunun adı açıktır.
Türkiye, hukuk devletidir. Türkiyede bununla ilgili olarak işlemler
yapılır. Adaletin uygulanmasıyla ilgili olarak hepimizin de
zaman zaman yakındığı ve rahatsız olduğu
uygulamalar olabilir
FARUK BAL (Konya)
RTÜK çalışmıyor Şuay Bey, RTÜK çalışmıyor,
RTÜK, AKP uydusu olmuş!
ŞUAY ALPAY
(Devamla) -
ama genel manada hukuk dışına
çıkıldığında, bununla ilgili olarak uygulamalar
yasalarda bellidir ve bununla ilgili olarak devletin savcıları
gerekli takibatları yapacaktır ve şüphesiz, eğer varsa böyle
bir hakaret ve bununla ilgili olarak manevi şahsiyete yönelik bir eylem,
sonuçsuz kalmayacaktır. Buna yürekten inanıyoruz ve bu konudaki
samimi kanaatimizi hep ifade ettik.
Ve bakın, bu
konuşmayı yapmazdan önce RTÜKle ilgili aldığım
bilgilerde bu mesele yani bir özel televizyon kanalında farklı
kanaati taşıyan insanların siyasi düşünce ve kanaatlerini
ya da başka görüşlerini ifade ederken yapmış oldukları
hakaretle ilgili olarak RTÜKte toplantıların
yapıldığını ve bu toplantılarla ilgili olarak
ağırlıklı olarak da görüşün ceza verilmesi ve bir
müeyyideyle karşılanması yolundadır. Ancak bu eylemin
karşılığında uygulanacak cezayla ilgili
tartışmaların da olduğunu
Ve yine, çok
açık söylüyorum, CHPden oraya seçilen
arkadaşlarımızın oylamada göstermiş olduğu tavırlar sebebiyle karar
alınamadığını biliyoruz, sizler de biliyorsunuz, çok
açık söylüyorum. Biz, RTÜK uygulamalarını
RTÜK bu konuda üzerine düşeni
yapıyor, yapmaya devam edecek. Kurumsal olarak da bu konuda bir tereddüt
yaşamıyoruz. Evet, Türkiyede diğer devlet kurumları gibi
RTÜK de üzerine düşen vazifeyi yapacaktır, bu konuda bahse konu
eylemle ilgili olarak
MAHMUT TANAL
(İstanbul) - Hepsi sizin üyeniz ya, niye müdahale etmiyorsunuz!
ŞUAY ALPAY
(Devamla) -
düşüncenin açıklanması olarak kabul
etmeyeceğimiz bir hakaret varsa bunun gereği yapılacaktır.
Ama bunun dışında Türkiye, hukuk devletiyken siyasetin buradan
hukuka nizam verme, başka türlü yaklaşım içerisinde
bulunması kabul edilebilir mi? Aksi takdirde hukuk devletinin gereği
kalmaz.
Siz de takdir
edersiniz ki -demin de ifade ettim- yüzlerce televizyon kanalından
aynı anda binlerce konuşmacı Türkiyenin geleceğiyle ilgili
meselelerle ilgili bir sürü açıklamalarda bulunuyor. Şimdi, bizim bu
konuda bütün konuşmacıları muaheze edecek, engelleyecek Şu
konuşmalar yapılmasın. diyebilme imkânımız var
mı? Eşyanın tabiatına uygun olmayan bir şeyden
bahsediyorsunuz. Ama Türkiye hukuk devletidir. Tekrar tekrar söylüyorum, bugün
itibarıyla bahse konu mesele RTÜK gündemindedir, RTÜK bununla ilgili
toplantı yapmıştır, ancak dediğim gibi, maalesef, CHP
kontenjanından gelen arkadaşlarımızın, aktarılan
bilgi açısından söylüyorum
TURGAY DEVELİ
(Adana) - Önce siz kendi arkadaşlarınıza bakın, kendi
arkadaşlarınıza!
ŞUAY ALPAY
(Devamla) - Bakın, bir suçlama yapmak için söylemiyorum.
TURGAY DEVELİ
(Adana) - RTÜK de AKPnin stüdyosuna dönmüş. Bırakın bu
işleri!
ŞUAY ALPAY
(Devamla) - Arkadaşlar, bakın lütfen
Burada bir suçlama yapmak için
söylemiyorum.
TURGAY DEVELİ
(Adana) - Bizim arkadaşlarımız görevlerini yapıyorlar.
ŞUAY ALPAY
(Devamla) Ancak, toplantı yapılıyor. Toplantıda yeter
sayıya ulaşılamıyor. Yani bir karar alınamıyor,
ancak şu anda
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) - Bizden 2 kişi var Sayın Başkan, 2 kişi
var.
ŞUAY ALPAY
(Devamla)
kurulun gündeminde bu mesele ve kurul da bununla ilgili gerekli
araştırmayı yapacak.
Fakat şunu
söyleyeyim: Türkiyede millî ve manevi değerlere sahip çıkan ve bunun
üzerinden siyaset yapan AK PARTİdir.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Onun için yolsuzluk yapılıyor değil mi?
Rüşvet, yolsuzluk, banka kayıtları, ayakkabı kutuları
ŞUAY ALPAY
(Devamla) Neredeyse, büyük oranda bu değerlerden habersiz olan CHPnin
bizi muaheze edecek açıklamalarını da asla kabul edemez,
doğru da bulmayız.
Ben yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
LEVENT GÖK
(Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Gök.
LEVENT GÖK
(Ankara) Sayın Başkan, sayın hatibin konuşmasında
Cumhuriyet Halk Partisini yöneten anlayışa ekmek yok. Size buradan
ekmek çıkmaz. Cumhuriyet Halk Partisi bu durumu test ederek
BAŞKAN
Evet, buyurun, sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum.
LEVENT GÖK
(Ankara) Sataşmadan dolayı ben Genel Başkan
Yardımcımız Bülent Tezcana söz verilmesini istiyorum.
BAŞKAN
Sayın Tezcan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcanın,
Elâzığ Milletvekili Şuay Alpayın CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
BÜLENT TEZCAN
(Aydın) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle, Adalet
ve Kalkınma Partisine mensup milletvekili
arkadaşımızın, kürsüden, Mustafa Kemal Atatürk ve
cumhuriyet değerleriyle ilgili bu en son onaylayacağımız
sözleri nedeniyle kendisine teşekkür ediyorum. Demek ki az daha mücadele
edersek arkadaşlarımızı o çizgiye çekebileceğiz.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, önce, RTÜKle ilgili bir yanlış ifade
var; Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda bu yayınlar görüşülürken,
özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisinden iktidar partisi kontenjanından
gidenler, cezanın hafifletilmesi yönünde kanaat belirtmişlerdir. Tam
tersine, aynı suçun tekerrürü hâlinde daha ağır cezanın
verilmesi gerekirken daha hafif ceza verilmesi yönünde bir kanaat
taşımışlar, bunu ifade etmişlerdir. Karar çıkmama
sebebi budur. Hiç kimseye gerekçe uydurmasınlar, toplantıların
kayıtları orada.
Burada bizim
temsilcilerimizin siyasi mülahazayla hareket etmesini bırakın,
AKPnin kontenjanından giden temsilciler, doğrudan doğruya
iktidar kanadının sözcüsü gibi orada hareket etmektedirler.
İkincisi: Cumhuriyet
Halk Partisine buradan ekmek çıkmaz, Atatürkten. dedi
arkadaşlarımız. Biz, Mustafa Kemal Atatürkten ekmek
çıkarma peşinde değiliz. Mustafa Kemal Atatürkün ekmeğini
77 milyon insan yiyor, nankör olanlar, inkâr ediyor bunu, başkası
değil. (CHP sıralarından alkışlar) Atatürkün
ekmeğini bu millet yiyor. Biz ekmeği inkâr edenler değiliz.
Kimlerin Atatürkün ekmeğini inkâr ettiğini biliyoruz. Biz, Mustafa
Kemal Atatürk ve cumhuriyet değerlerini korumak telaşındayız,
biz Mustafa Kemal Atatürk ve cumhuriyeti hak ettiği yerde tutmak
telaşındayız ve iyi ki Cumhuriyet Halk Partisi var, yoksa bugün,
biraz önce söylediğimiz o sistematik saldırıların nereye
gideceğini anlamak ve bilmek belki de mümkün olmayacaktır.
Hepinize
teşekkür ediyorum, sağ olun.(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- CHP Grubunun, 5/11/2014
tarihinde Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve 32 milletvekili
tarafından, medya yoluyla gerçekleştirilen ulusal değerlerimize
yönelik saldırıları önlemek için alınacak önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin (1555 sıra no.lu), Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
Genel Kurulun 6 Kasım 2014 Perşembe günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Süleyman Nevzat Korkmaz, Isparta
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)
S.NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet
Halk Partisinin millî değerlerimize basın üzerinden yapılan
saldırı ve tasallutların araştırılmasını
isteyen Meclis araştırması önergesi üzerine, Milliyetçi Hareket
Partisinin görüşlerini açıklamak üzere
huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, siyaset sosyolojisinde devlet oluşumunu açıklayan en
önemli teori toplumsal sözleşmedir. Aşiretten millete ve kabile
yönetiminden devlete geçiş, toplumsal uzlaşma ve toplumsal
sözleşmeye dayandırılır. İnsanlar,
varsayılır ki, bir araya gelmiş ve demişlerdir ki: Bizim
bir arada yaşamamızın gerekleri ve sorumlulukları
vardır. Bu gerekleri yerine getirip getirmediğimizi, şayet
birileri getirmiyorsa da onların cezalandırılmasını
temin eden, temin edilmesini sağlayan bireysel iradelerimizin üzerinde bir
irade olsun; bizlerin canını korusun, mal emniyetini temin etsin,
kural koysun, denetlesin ve ceza versin; işte, bu iradenin adı da
devlet olsun. denilmiştir.
Devlet, bu
çerçeveyi çizerken, hem bireyin hürriyetlerini hem de milletin ortak hukukunu
ve yaratılan ortak değerleri dikkate almak durumundadır. Birey
ve milletin hukukunun dengelenmesini ve herkesin bu hayati dengeye riayet
etmesini istemek yine kamunun bir talebidir ve o devletin de ömrünü
biçmektedir.
Bu değerleri
korumak, yaşatmak ve geleceğe aktarmak da sadece polis ve zabıta
gücüyle olmaz. Burada da, hem aile içinde hem de okullarda verilen millî
eğitimin öneminin altını bir kez daha çizmek istiyorum. Sadece
bireyler değil, sivil toplum kurum ve kuruluşları da, milleti
bilgilendirmekle mükellef olan basın yayın kuruluşları da
bu değerlere, millî değerlere sahip çıkmak durumundadır.
Bu, böyle mi
oluyor? Maalesef hayır. AKP hükûmetleri döneminde uygulanan siyaset
stratejisi ve eğitim yanlışlıklarıyla, hayati
denilen denge bozulmuş ve onlarca asırlık gelenekler, görenekler
ve inançlar ayaklar altına alınmıştır.
Geçmişimizle yüzleşeceğiz, tarihi yeniden yazacağız.
gibi bir hadsizlikle, Türk milletinin tertemiz geçmişini töhmet
altında bırakan koca koca laflar edilmiş ve Ezber bozuyoruz.
nakaratlarıyla milleti bir arada tutan değerlerimiz
örselenmiştir.
AKP, insanlığa örnek
Peygamber ahlakıyla donatılmış, donanmış abidevi
şahsiyetlerin yazdığı tarihimizi
tartışılır hâle getirmiştir. Hangi etnik kökenden, hangi
inanç kolundan gelirse gelsin Türk milleti ortak adıyla anılan ve
günümüze kadar milletin tamamının ortak kabulüne mazhar olmuş
millî kimliğimiz sorgulanmış; 36 alt kimlik, Alevi-Sünni, Türk-Kürt
ayrışmasının fitili ateşlenmiştir ve tüm bu
aymazlıklar da maalesef adalet, özgürlük ve demokrasi gibi yüce
kavramların arkasına saklanılarak
yapılmıştır.
Gelinen nokta itibarıyla, yedi
düvelin pençesinden Türk milletinin iffet ve namusunu kurtaran, ona hürriyet ve
bağımsızlığını veren 19 Mayıs ruhu,
cumhuriyetimizin temel kabulleri ayaklar altına
alınmıştır. Hayatını milletine vakfetmiş, en
büyük vasfının da yüce Türk milletine mensubiyet olduğunu ifade
etmiş ve milletimize millî kimlik kazandırmaya çalışan
Atatürk ve mirası reddedilmiştir.
Anadolu topraklarını
Türkleştiren, İslamlaştıran Alperenler, inanç önderleri
itelenmiş, Mevlanalar, Yunuslar, Hacı Bektaşi Veliler
itibarsızlaştırılmaya
çalışılmıştır.
Milletimizin sevincinin, kaynaşma
ve kucaklaşmasının zirve yaptığı millî
bayramlarımızın manalarına gölge düşürülmüş,
altları boşaltılmıştır.
Ay yıldızlı al
bayrağımızı sevme, Bayrak fetişizmi diye
adlandırılmış, bayrağın göndere çekildiği ve
yavrularımızın gönlünde bayrak sevgisi oluşturma gayesi
taşıyan bayrak çekme törenleri iptal edilmiş hatta bayrağın
gönderden indirilmesine seyirci kalınmıştır.
Şehitlerin emanetine sahip
çıkılmamış, televizyon kameraları önünde, bedenini
milletine adamış gazilerimize hakaret edilmesine göz
yumulmuştur. Milleti, devleti ve yüce dini adına gözünü
kırpmadan hayatından vazgeçen şehitlerimiz ile Batı
emperyalizminin piyonu, Allahsız, kitapsız, Marksist terörist
PKKnın kayıpları aynı kefeye konmuş, 3 tane oy için,
milletine hayırlı evlat yetiştirenler ile canilerin ana-babaları
bir tutulmuş, havuz medyasınca bu şerefsiz duruş, Analar
ağlamasın, kan dökülmesin. teraneleriyle
meşrulaştırılmaya
çalışılmıştır.
Milletin
birliği ve tek vatan kavramları örselenmiş, cumhuriyetimizin
en anlamlı gününde, terör odaklarına geçit töreni
yaptırılmıştır. Eli kanlı caniler şehit kanlarıyla
sulanmış vatan topraklarında muzaffer bir ülkenin askerleri
geçiyormuş gibi çiçek ve alkış yağmuruna tutulmuştur.
Devletin geri
dönülmez, karanlık bir yola girdiği ortamda, PKK müzahiri, devlet,
millet ve Türklük düşmanı, emperyalizmin parayla satın alıp
maaşa bağladığı köşe yazarlarınca
masumlaştırılmaya çalışılmıştır.
İslama ve onun değerlerine bin yıldır hizmet eden Türk
milleti, kendisine ve milletine silah çekmiş, 40 bin evladını
katletmiş PKKyla pazarlık masasına oturtulmuştur.
Sadece devlet
yönetimi alanında değil, en temiz, en masum Türkün inanç
alanında da kafalar karıştırılmış, inançlar
sorgulanmış ve hatta şirk boyutuna kadar gidilmiştir.
Başbakan sıfatını taşıyan ve bir faniden
başka şey olmayan şahıs kutsanmış, ona dokunmak
ibadet sayılmış, ona -haşa- yüce Yaradanın
sıfatları yakıştırılmış, Tayyipi
üzmek, Allahı üzmektir. denilmiştir. Başbakan için şükür
namazı istenmiştir. Depremler Başbakana teşekkür
edilmediği için sürüyor. denilerek Cahiliye Dönemi ifadelerine
başvurulmuştur. İslamın giriş kapısı olan
kelimeişehadet bile inkâr edilerek Başbakan ikinci peygambermiş
gibi söylemlerle şirke düşülmüştür.
Daha sayalım
mı? Kuranın emirleri yok sayılarak zina suç olmaktan
çıkarılmış, domuz eti üretimi serbest
bırakılmış, 17-25 Aralık, hırsızlık ve
yolsuzluklar meşrulaştırılmıştır. Milletin
malının bir avuç harami tarafından soyulup soğana
çevrilmesine seyirci kalınmış, mahkeme kapıları
kapatılmıştır.
Allahın evi
olan camilerimiz, imar rantlarına ve kamu arazilerinin yağmalanmasına
alet edilerek kullanılmış, Müslüman milletimizin camiye olan
hürmeti istismar edilmiştir. Allahın haram dediği faiz, faiz
lobisine 5 kat artırılarak verilmiştir. Büyük Ortadoğu
Projesine eş başkan olunmuş, 1,5 milyon Müslümanın
kanının akmasında eller kana bulanmıştır.
Tüm bu
yanlışlar, hakaretler, şirkler, kendi milletinin hukukunu
emperyalizme peşkeş çekmeler, milleti ayrıştırıp
bölmeler, kamu kaynaklarıyla beslenen iktidar borazanı
yazılı ve görsel medya marifetiyle yapılmıştır.
1918 sonrası ortaya çıkan mütareke basınını bile
aratacak şekilde havuz medyasına mensup gazete ve televizyonlarda bu
gidişat milletin gözünde çarpıtılarak gizlenmiştir.
Haçlı
zihniyetinin ülkemizde tam da istediği budur. Millet, gerçekleri bilmesin,
görmesin ve uykuya dalsın istenmiştir. Bunun için gazeteler,
televizyonlar pazara çıkarılmış, AKP militanı
kişiler medyaya yönetici, yazar ve çizer olarak atanmıştır.
Alo Fatih hatları kurulmuştur. Gerçekleri dillendiren kesimleri
daha başta mahkûm eden yalan yanlış haberler servis
edilmiş, AKP iktidarının taleplerini yerine getirip sebeplenme
hesapları yapılmıştır. Uyuşturucu, terörizm,
hukuk dışılık, reyting uğruna televizyon dizilerinin
esas konusu yapılmış, bu dizilerde millî değerlerimiz ve
dilimiz kasten katliama uğratılmıştır. Bu hususlar
elbette yarın kamu vicdanında ve mahkemelerde yeniden
yargılanacaktır.
Milleti bir arada
tutan bu değerlerin muhafazası hepimizin görevidir.
Başkaları istedi diye ne bir insanımızdan vazgeçeriz ne de
bu değerlerimizin pazarlığını yaparız. Bizim
talebimiz, mücadelemiz, sahiplenişimiz tüm partilerin ortak
kaygısı ve mücadelesi olsun diye bekleriz. Tüm partilerin bu
değerlere sahip çıkması, millî bünyemizi elbette
güçlendirecektir.
Nasıl
milliyetçilik sadece bir partinin tekelinde değil ise Atatürkün,
laikliğin, cumhuriyetin avukatlık hakkı da kimseye
verilmemiştir. İslamın savunuculuğu da bir partinin
uhdesinde olamaz. Din Allahındır, bu dinle şereflenen de
Müslüman Türk milletinin tamamıdır. Bu değerlerin istismarının
iki şekli de yanlıştır, iki şekli de zafiyettir. Dinin
savunuculuğunu ifade edenler, Müslüman Türk milletinin ateist bir terör
örgütüyle mücadelesinde doğru yerde saf tutmalı; cumhuriyeti,
laikliği ve Atatürkün
bayraktarlığını kendine yakıştıranlar da
PKKnın siyasi söylemi olan çözüm projesi karşısında dik
durmalı, millî ve üniter devlete, millî kimliğe sahip
çıkmalıdır.
Basının içinde bulunduğu,
Türk milleti dışında herkese ve özellikle emperyalizme hizmet eden
yanlışlığın, gaflet ve dalaletin, hatta ihanetin
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla)
sebep ve
sonuçlarını ortaya çıkarmaya yönelik Cumhuriyet Halk Partisinin
vermiş olduğu Meclis araştırma önergesine olumlu oy
kullanacağımızı ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Ramazan
Can, Kırıkkale Milletvekili.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP grup önerisi üzerinde
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Gazi Mustafa Kemal ve silah
arkadaşları, cumhuriyeti bu Mecliste kurtuluş mücadelesi vererek
kurmuştur. Cumhuriyet, hepimizin ortak değeridir. Cumhuriyet,
demokrasiyle ete kemiğe büründürülerek milletin ortak değeri
olmalıdır. Bir zamanlar olduğu gibi, cumhuriyet sadece bir
kısım marjinal elitlerin, jakobenlerin temsil edildiği bir rejim değildir,
asla olmamalıdır. Aksine, cumhuriyetin demokrasi zırhına
ihtiyacı vardır. Demokrasi ne kadar güçlenirse cumhuriyet o oranda
güçlenir. İşte, AK PARTİ, cumhuriyeti demokrasi
zırhına, demokrasi tacına kavuşturan bir partidir.
Cumhuriyetin cumhurla içi
doldurulmalı, cumhuriyet cumhura karşı olmamalı. Evet, bir
zamanlar cumhuriyeti cumhura karşı kullananlar olmuştur. Hâlbuki
cumhuriyet, cumhurun yönetildiği ve cumhurun yönetime
katıldığı bir rejim olmalıdır. İşte, AK
PARTİ, cumhuru cumhuriyete ve demokrasiye ortak etmiştir. Cumhuriyete
hizmet, kuru, kof, içi boş söylemlerle olmaz, aksine, memlekete hizmet
etmekle, kişi başına millî geliri 15-20 dolardan 10 bin
doları aşan hâle getirmekle olur.
İşte, AK
PARTİ hükûmetleri cumhuriyete, cumhura hizmet ederek, cumhuriyeti
demokrasiyle taçlandırarak bunu başarmıştır; bunu da
kurucu liderimiz, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip
Erdoğanın önderliğinde başarmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; grup önerisi, demin de
söylediğim gibi, hepimizin ortak değerlerine hitap etmekte. Ancak,
İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısını inşallah bugün
görüşeceğiz, yasalaştıracağız.
Eczacılarımızla ilgili yine bir teklif var, onu inşallah
hep beraber yasalaştıracağız. Bu nedenle, gündem önceden belirlenmiştir.
Gündem belirlendiğinden dolayı, yine de grup önerisini Genel Kurulun
takdirine sunuyor, Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım
III.- YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
LEVENT GÖK
(Ankara) Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN
Ancak, yoklama talebi var, yerine getireceğim.
Sayın Gök,
Sayın Tezcan, Sayın Özdemir, Sayın Develi, Sayın Kaptan,
Sayın Tanal, Sayın Yılmaz, Sayın Çelebi, Sayın Öner,
Sayın Dibek, Sayın Acar, Sayın Türmen, Sayın Kart,
Sayın Akova, Sayın Dudu, Sayın Öz, Sayın Güneş,
Sayın Susam, Sayın Haberal ve Sayın Özgümüş.
Üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.38
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.52
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
----0----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11inci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisinin oylanmasından önce istem üzerine yapılan
yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yoklama
işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- CHP Grubunun, 5/11/2014
tarihinde Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve 32 milletvekili
tarafından, medya yoluyla gerçekleştirilen ulusal değerlerimize
yönelik saldırıları önlemek için alınacak önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin (1555 sıra no.lu), Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
Genel Kurulun 6 Kasım 2014 Perşembe günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
Genel Kurula yeni ulaşan üç tezkeresi vardır.
Şimdi bu
tezkereleri okutacağım, üçüncü okunan tezkereyi ayrıca
oylarınıza sunacağım.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
A) Tezkereler (Devam)
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Antalya Milletvekili Menderes Türelin
Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmesi nedeniyle Akdeniz
Parlamenter Asamblesi (Akdeniz PA) Türk Delegasyonundaki üyeliğinin sona
ermesiyle boşalan üyelik için, AK PARTİ Grubu Başkanlığınca
bildirilen Ordu Milletvekili Fatih Han Ünalın üyeliğinin
Başkanlık Divanında yapılan incelemede uygun
görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/1617)
06/11/2014
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna
Antalya
Milletvekili Menderes M. Tevfik Türel, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı
seçildiğinden Akdeniz Parlamenter Asamblesi (Akdeniz-PA) Türk
Delegasyonundaki üyeliğinin sona ermesiyle boşalan üyelik için;
28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 2'nci
maddesine göre Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
Başkanlığınca bildirilen Ordu Milletvekili Fatih Han
Ünal'ın mezkûr Kanunun 12'nci maddesi uyarınca Başkanlık
Divanında yapılan incelemede uygun görülen üyelik Genel Kurulun
bilgilerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Mali Ulusal Meclisi Başkanı
Issaka Sıdıbenin beraberinde bir parlamento heyetiyle birlikte
ülkemizi ziyaret etmesinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık
Divanının 13/10/2014 tarih ve 77 sayılı Kararıyla
uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/1618)
06/11/2014
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna
Mali Ulusal
Meclisi Başkanı Sayın Issaka Sıdıbe'nin beraberinde
bir parlamento heyetiyle birlikte ülkemizi ziyaret etmesi, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlık Divanının 13/10/2014 tarih ve 77
sayılı Kararıyla uygun bulunmuştur.
Söz konusu heyetin
ülkemizi ziyaretleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı
Kanunun 7nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkan Vekili ve
İstanbul Milletvekili Türkan Dağoğlunun, Avrupa Konseyi
Parlamenter Meclisi Sosyal İşler, Sağlık ve Sürdürülebilir
Kalkınma Komisyonu Avrupa Sosyal Şartı Alt Komisyonu
tarafından 10/11/2014te Fransanın başkenti Pariste
düzenlenecek Güvenli ve Sağlıklı İstihdam
Koşullarının Sağlanması başlıklı
parlamenter seminerine katılmasına ilişkin tezkeresi (3/1619)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna
Avrupa Konseyi
Parlamenter Meclisi Sosyal İşler, Sağlık ve Sürdürülebilir
Kalkınma Komisyonu Avrupa Sosyal Şartı Alt Komisyonu
tarafından 10 Kasım 2014'te Fransa'nın başkenti Paris'te
düzenlenecek "Güvenli ve Sağlıklı İstihdam
Koşullarının Sağlanması" başlıklı
parlamenter seminerine; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Başkan Vekili ve İstanbul Milletvekili
Türkan Dağoğlunun katılması hususu, 28/3/1990 tarihli ve
3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 9uncu maddesi
uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sayın
Halaman, söz talebiniz var verdiğiniz dilekçe üzerine.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
8.- Adana Milletvekili Ali
Halamanın, Adana Milletvekili Fatoş Gürkanın MHP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ALİ HALAMAN
(Adana) Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Sayın
Başkanım, burada Meclis araştırma önergeleri
görüşülürken, Milliyetçi Hareket Partisinin pamukla ilgili önergesinin
aleyhinde, mevcut iktidarın milletvekili, pamuğun katma
değerinin olmadığını, dolayısıyla bunun
yerine ayçiçeği ekildiğini söyledi. Biz Adanalıyız. Adana
denildi mi akla pamuk gelirdi ama bugüne kadar pamuk -sanayide olsun, joker
gibi bir ürün- aşağıya çekildi bu iktidar döneminde. 55
kuruş desteklemesi var. Kütlü pamuk 1.200 lira şimdi. Pamuk gündemden
çıktı. Yani Amerikadan, Yunanistandan vadeli gelen, dâhilî
işlemle ilgili gelen pamuk Adanada yok oldu. Dolayısıyla Adana
Milletvekilinin pamuğu Katma değeri olmayan bir bitki, onun yerine
ayçiçeği ekildi. diyerek izah etmesini
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Evet, teşekkür ediyorum.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada
yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın'ın; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada
yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada
yer alan, Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ile benzer
mahiyetteki bir kanun teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3- Türkiye
Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kars Milletvekili Yunus
Kılıç ve Amasya Milletvekili Avni Erdemir ile 79 Milletvekilinin;
Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (1/937, 2/2229) -(S. Sayısı: 615)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü sırada
yer alan, İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısı ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ile Adalet
Komisyonu Raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
4.-
İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ile Adalet Komisyonu
Raporları (1/758) (S. Sayısı: 640)(x)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon Raporu
640 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu tasarı İç
Tüzükün 91inci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle
tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine
geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve
bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının
tümü üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz isteyen
Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun Sayın
Kaplan. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
640 sıra sayılı
İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısına karşı
diyeceklerimizi sizinle paylaşacağım.
Şunu
açıkça ifade edeyim: Şu kanunla Türkiyede adalet yoktur,
bağımsız yargı yoktur, tarafsız yargı yoktur.
Türkiyede makul sürede yargılama yapılmıyor. Türkiyede adalet
işlemiyor. Türkiyede hâkim, savcı, personel konusunda işlemeyen
bir adalet vardır. Kararlar adil alınmıyor, rüşvet iyi
çalışıyor. Bu yargıya güvenmiyorum, yargınıza
güvenmiyorum. Paramı da getirdim mi Türkiyeye, bana özel bir mahkeme
kurarsanız, İstanbul Finans Merkezine özgü bir mahkeme
kurarsanız ben paramı getiririm kardeşim. Orada benim
istediğim gibi bir mahkeme olursa ben buraya bunun gereği olarak
gelirim. Yok, getirmiyorsanız gelmiyorum. diyor küresel sermaye
şirketleri. Bunun adı bu: Ben senin devletine, ben senin hukukuna,
ben senin mahkemene güvenmiyorum. Sende adalet yok, sende mahkeme tarafsız,
bağımsız değil, hakkaniyetle karar vermiyor, evrensel
yargılama kurallarına uymuyor, adil yargılama yok.
Evet,
arkadaşlar, hakikaten Türkiyede adalet yok, ceza adaleti yok. Türkiyede
cezaevlerinin içinde adalet yok, verilen cezaların infazında adalet
yok, özel hukukta adalet yok, ticaret hukukunda, uygulamalarında,
mahkemelerinde adalet yok. Bunun için de sadece bu Tahkim Kanunu değil, bu
İstanbul Finans Merkeziyle ilgili kanundan önce de, biliyorsunuz, bir
uzlaşma mekanizması -uyuşmazlıkların çözümü için- CMK
yani Ceza Muhakemeleri Kanunu dışında bir sistem
kurulmuştu. Ona da güvenmiyorum. Yani sizin, CMK dışında
getirdiğiniz Uyuşmazlıkların mahkeme önünde değil de
tarafların tercih ettiği hakem heyetleri önünde çözülmesini kabul
ediyorum. anlayışını da yeterli bulmuyorum. Yani, onun
dışında özel bir mahkemem olsun. diyorlar.
Bunların
ayrıcalığı ne kardeşim? Bunların
ayrıcalığı paraları, dolarları, euroları,
sterlinleri mi? Yani bu ülkenin hukuku, adaleti para, dolar, euro söz konusu
olduğu zaman, bu kadar, teslim bayrağını çekip Evet, bende
adalet yok. Gelin, size istediğiniz mahkemeyi kuralım. O mahkemenin
merkezi de İstanbul olsun. İstediğiniz gibi bir yargılama
yapalım
O zaman, burada niye avukatlar, niye barolar var, niye hâkimler
var, niye savcılar var? Yok, arkadaşlar, birbirimizi
kandırmayalım.
Bakın, size
iki örnek vereceğim. Sivil kuruluşlar şöyle bir toparlama
yapmışlar, devletin adalet harcamalarını
kıyaslamışlar, nedir demişler. Şöyle bir şeyde
diyor ki: Kamu harcamalarına bakıldığı zaman -adalet
harcaması yapan kurumları saymışlar- Anayasa Mahkemesi 25
milyon, Yargıtay 130 milyon, Danıştay 83 milyon, Sayıştay
141 milyon, Adalet Bakanlığı 7,48; Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu 47, Maliye Bakanlığı Muhakemat -bilmem ne- 214,
Maliye Bakanlığı Adli Yardım 42, CMK ödemeleri 21, Avrupa Mahkemesi
tazminat ödemeleri 11, ceza infaz kurumları 1,571. Merkezî adalet
harcamalarıyla ilgili bütçe, hepsi bir saray etmiyor arkadaşlar,
görüyorsunuz değil mi? Bir sarayın faturası kadar etmiyor. Siz
adalete, yüksek yargıya, Danıştaya, özel yargıya bu kadar
bütçe ayırdıktan sonra, gelin gayri safi hasıla içindeki yerine
bakalım.
2014te tutuklu
sayısının üzerinden bir rakam ulaştıralım.
Şu an kapasitenin üstünde, 151.349 tutuklu, hükümlü var Türkiyede. Bir
yatakta 3 kişi yatıyor arkadaşlar cezaevlerinde, infaz
Bir
yatakta 3 kişi vardiya usulü yatıyor. Bu ceza infaz sisteminde
Her
gün, milletvekillerine, sizlere mesaj, e-mail, telefon geliyordur Denetimli
serbestliği bir sene daha uzatın ne olur. İnfaz rejimini
düzeltin ne olur. diye. Bir kısmı da İnfaz durumu var mı?
Bir af var mı, yok mu? diyor. Perişan oldu insanlar, içeride
çürüyor. İçerideki insanın da hakları var. Bununla ilgili
sanıyorum en az benim kadar size de geliyordur. Peki, Adalet
Bakanlığı bunun için çalışıyor mu? Hayır.
Kimin için çalışıyor? Türkiyede adalet, küresel sermaye için
çalışıyor, dolarlar büyüsün, eurolar artsın, sterlinler
çoğalsın diye; adalet bunun için var, adalet bunun için
çalışıyor.
Bakın,
kişi başına mahkeme ve
savcılık harcamalarında -adli yardım hariç- Avrupa
ortalaması ne kadar biliyor musunuz? 52,6 euro. Türkiyede ne kadar
biliyor musunuz? 15,9 euro. Türkiye dünyanın 16ncı büyük ekonomisi
ki biz cihanı titreten bir imparatorluğun, Neoosmanlının
nutuklarını atabiliriz, buradan kalkıp bilmem nerede namaz
kılacağımızı, nereyi fethedeceğimizin
naralarını atabiliriz ama öyle değil, gerçek budur
arkadaşlar, gerçek, rakamlara vurulduğunda budur.
Bakın, 100 bin
kişiye düşen hâkim sayısı konusunda size küçük bir
kıyaslama yapalım, ne kadar büyük olduğunu görürsünüz
adaletimizin: Norveçte 885 hâkim düşüyor, iniyorum, Almanyada 144,
Fransada 55, Bosna-Hersekte bile 33, Rusyada 22, Türkiyede 11 tane
düşüyor arkadaşlar. Şimdi, 11 hâkim düşüyor 100 bin
kişiye, anladınız mı? Aman sakın suç işlemeyin
ha! İşlediğiniz zaman arkanızda dayınız varsa
yolsuzluk dosyalarından yırtabilirsiniz ama her zaman da dayı
olmuyor ki; iktidarlar değişiyor, gördük, değişince
diğerleri bu sefer dosyaları işleme koyuyor çünkü yirmi yıl
müruruzamana tabi bu işler, yakasını bırakmıyorlar
ondan sonra.
Şimdi,
geçiyorum, yeni işe başlayan bir hâkimin net yıllık
maaşı avro olarak 2010da ne kadardı Avrupada? Bir standart,
25.348. Türkiye'de ne kadar arkadaşlar? 16.390. Ne kadar para o kadar
köfte. demişler kardeşim! O hâkime hem bu kadar para verip hem maaş
ödemesini düşük tutacaksın hem arkasından işini yüksek
tutacaksın. Bakın, işe yeni başlayan bir hâkimin net
yıllık maaş rakamını size verdim.
Şimdi,
buradan, daha değişik, ilginç bir duruma getireceğim, tutuklu,
hükümlü başına yıllık harcamaya: 100 mahkûm
başına çalışan sayısı ortalama 31, rehabilitasyon
1, 100 mahkûm başına infaz memuru sayısı 26. Bunu
Türkiye'ye vurduğunuz zaman, Türkiye de dibe vuruyor.
Cumhuriyet
savcılarının soruşturma evresi dosya sayılarına
bakalım, 2002 ile 2002den sonra bir kıyaslaması vardır
Hükûmetin, AK PARTİ'nin, çok sever: 2002de cumhuriyet
savcılarına soruşturma evresinde düşen dosya
sayısı 2 milyon 935 bin 300. Aradan geçmiş on iki yıl
-iktidarsınız- gelmiş, düşen rakama bakalım, 6 milyon
679 bin 973. Yani, şimdi rakamlar bu.
Şimdi,
gelelim kişi başına mahkeme ve savcılık
harcamalarına: Adli yardım hariç gayrisafi millî hasıla içindeki
rakam, 2010 payına baktığımız zaman, Avrupa
ortalaması 0,32, Türkiye'ye bakıyoruz -çok ufak yazmışlar
ama buldum- 0,21.
Şimdi, ilk derece
bölge mahkemelerinde hâkim ve savcı sayısı 2002de -hani
2002yle 2014ü kıyaslıyor ya Hükûmet- 8.333. Aradan geçmiş on
üç sene arkadaşlar, geldik, şimdi kaç? 10.460. Kaç artmış
biliyor musunuz? 2 bin. 2 bin artmış, 2 bin hâkim, savcı, 2 bin.
Avrupa Mahkemesinde almışsın mahkûmiyetleri tonla, dünya
rekorunu kırmışsın, yetmemiş, bireysel başvuruyla
önüne geçmek istemişsin, 2 bin tane hâkim, savcı
almışsın. Bana kaç tane polis, kaç tane jandarma, kaç tane imam
Kaç tane, ben size sayayım. Kendi kurduğunuz yeni yeni kurumlara kaç
tane personel aldığınızı sorarsanız,
sayıları 1 milyonu geçiyor, 1 milyonu geçiyor arkadaşlar.
Şimdi,
kamunun kişi başına adli yardım harcamasında Avrupa
ortalaması 7,70 euro. Türkiyenin ne kadar biliyor musunuz? 1,10 euro.
Şimdi, burada adalet var mı? Yok. Burada hızlı
yargılama olur mu? Yok. Burada hâkim, savcı bu kadar dosyanın
içinde çabuk iş bitirebilir mi? Yok. Burada adalet işler mi? Yok.
Adalet yoksa küresel sermaye diyor ki: Bana özel mahkeme kur. Emredersiniz.
diyor, Hükûmet tasarı yapıyor, getiriyor. Efendim, bu
çalışma grubunu Alman Tahkim Derneğinden, Çek Cumhuriyetinden,
bilmem nereden, şuradan, buradan örnek aldık. Bir heyetimiz de Hong
Konga gitti, orada çok çok güzel görüşmeler yaptı, buna benzer
mahkemeler varmış. diyor. Şimdi, bizimle dalga geçmenin
zamanı değil arkadaşlar.
Bakın, size
birkaç ilginç noktayı daha açmak istiyorum. Hong Kong Tahkim Merkezi
kurulurken -mahkeme- orada da demişler ki Örnek alalım. E nasıl alacağız? Bu
mahkemeyi -hakem kurulu- kuracağız ya, ilk parasını
Başbakanlık bütçesinden verelim. demişler. Yargının
bütçesini yürütmenin, Başbakanın bütçesinden verelim...
Sayıştay Olmaz ki kardeşim! demiş. E bizim Hükûmet ya
Olur, olur. demiş, hemen bunu hükme koymuş, getirmiş.
İlk yıl Başbakanın
yapacağı bu tahkim kurulu için, iç hukuk kuralı hâline gelen bir
New York Sözleşmesi var -hukuk muhakemeleri kanunu- tahkim düzenlemeleri
için. Bakıyorsun, burada, bu özel mahkemede buna da atıf yok.
Bakıyorsunuz, bir şeye daha:
Almanyada bu tahkim mahkemeleri işe yaramamış,
tutmamış ki kullanamamışlar. Hemen şeye
bakıyoruz, İstanbul Finans Merkezi kuruluyor ya: Burada torba kanunda
da hemen önergeyle bir CHPli belediyenin mahallesini Ümraniye mahallesine
bağladılar ya, kendi çıkarları için o alanda işte
böyle bir mahkeme kurmayı hedefliyorlar.
Şimdi, buradaki tahkim merkezinin
diğer fonksiyonlarına bakalım: Şimdi, sermaye finansı
Ben teknolojimle gelirim. Uyuşmazlıkların çözümü için,
bakıyorum, Türkiyede, sizde gizlilik adı altında
tarafsızlık, uzun yargılama... E, bunlar, bu kriterler yok. Ben
paramı güvencede tutmak istiyorum. Oraya getireceğim yüksek
teknolojiyi de korumak istiyorum, kazandığımı da almak
istiyorum. Size de güvenmiyorum. O zaman bağımsız, özerk
yapıya uygun bu tahkim merkezini kurarsan gelirim, kurmazsan gelmem.
diyor.
Şimdi, kamudan oluşacak bu
tahkim merkeziyle ilgili ilginç kanun teklifleri var; işte, baro
başkanları bir avukat gösterecek bilmem ne. Yani, o tahkim kurulunda
savunma hakkını, vekille dava hakkını, bütün bu
olayları da kaldırıp oraya özgü, kendine özgü, tahkime özgü
unsurları getirecekler.
Şimdi,
buradan baktığımız zaman, biz Halkların Demokratik
Partisi olarak, emeği temsil eden bir parti olarak,
bağımsız yargıyı ve adaleti, adil
yargılanmayı savunan bir parti olarak bu doların, euronun,
küresel sermayenin saltanatına isyan ediyoruz arkadaşlar. Böyle
adalet olmaz olsun diyoruz, böyle adaleti kabul etmiyoruz. Böyle adalet, özel
adalet, özel mahkeme
Özel mahkemeleri kurarsanız, bu Meclisin iradesi üzerinde,
bu Meclisin iradesi dışında, bu Meclisin Adalet
Bakanının da dışında mahkemeler kurmuş olursunuz.
Tıpkı ne gibi? İşte, en uzun Millî Güvenlik Kurulu
toplantısını kim yaptı? Sayın yeni
Cumhurbaşkanı seçilen. Yeni Cumhurbaşkanı, 10 saat 20
dakika süren toplantıda Türkiye'nin tehdit unsurlarını, tehlike
unsurlarını, hepsini kendince saptadı; işte irticaydı, işte bölücülüktü,
eskiden komünizmdi şimdi de paralel deyip -birileriyle kavgalı-
onları da koyup kendilerince kırmızı bir kitap,
kırmızı bir Anayasa, Millî Güvenlik Siyaset Belgesi
oluşturuyorlar.
Arkadaşlar
şu Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. sözü
yalan. Bu Meclisin iradesi üzerinde, şu koltuklarda oturan
milletvekillerinin iradesi üzerinde, şu Meclisteki partilerin iradesi
üzerinde, şu Meclisin yönetildiği darbe Anayasasının da
üzerinde gizli bir Anayasa var. Bu gizli Anayasa devlet
sırrıymış diyorlar, bu Anayasa devletin gizlilik
sırrıymış diyorlar. AKPnin bakanları oturacak,
AKPnin bürokratları oturacak, bu gizli Anayasayı hepsi bilecek, bu
gizli kırmızı Anayasayı, kitabı hepsi bilecek, bütün
AKPliler bilecek, gizli olacak, sır olacak ama Mecliste grubu olan 3
parti bilmeyecek! Siz buna demokrasi diyeceksiniz, buna adalet diyeceksiniz,
buna yeni Türkiye diyeceksiniz, yeni Türkiye'nin adaleti diyeceksiniz. Oradan,
güvenlik paketlerini, tedbirlerini çıkarırken siyaseten size muhalif
olanları nasıl vururum, kırarım,
dağıtırım diyeceksiniz ve arkasından, HDP Genel
Merkezinde, parti yöneticimizin IŞİDvari bir şekilde gelip
bıçakla boğazını kesmeye kalkanları
cüretlendireceksiniz, koruyacaksınız, destek vereceksiniz
MUHAMMET BİLAL MACİT
(İstanbul) Hadi be! Sıkılmıyor musun?
HASİP KAPLAN (Devamla) -
açıklarını, arkalarındakileri
çıkarmayacaksınız. Sonra da bu devletin savcıları gitmeyecek
olay yerine, inceleme yapmayacak, savcılar görmeyecek ve her yaşanan
olaydan sonra buraya araştırma önergesi getireceğiz. Bingölde
emniyet müdürleri öldürülecek, gizlilik kararı koyacaksınız,
bunları da aydınlığa çıkarmayacaksınız,
ondan sonra burada adalet nutukları atacaksınız. Adalet, sadece
sizin isminizle zikredilen ama kirlenen bir kavram olmaktan öteye
gitmemiştir, açık söyleyeyim. Özel sermayeye, sektöre adaleti
peşkeş çekebilirsiniz, Türkiyenin yasalarını gizli
anayasalarla yönlendirmeye kalkabilirsiniz ama onun adı demokrasi
değildir, ceberut devlettir, dikta devletidir, zorbalık devletidir.
Biz bu Mecliste, yeni Türkiyenin yeni demokratik anayasasını yapmaya
söz verdik, hepimizin boynunun borcudur. Yeni sivil, demokratik bir anayasada
gizli anayasalar olmayacak, böyle özel mahkemelere yer olmayacak, her
yurttaş adaletten eşit yararlanacak; paşa çocuğu da olsa,
bakan çocuğu da olsa, Cumhurbaşkanı çocuğu da olsa, maden
göçüğünde can veren maden işçilerinin çocukları kadar aynı
ve eşit olacaklar bizim özlediğimiz düzende. Gerisi yalan, sizin
saltanatınız, sizin getirdikleriniz yalan.
Sonuna kadar hayır
diyeceğiz buna. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın
Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
Efendim, sayın konuşmacı HDPye yapılan
saldırıyı cüretlendirdiğimizi iddia etti. Bu konuda söz
almak istiyorum.
BAŞKAN Sataşma nedeniyle
iki dakika söz veriyorum.
Buyurun Sayın Bostancı. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
2.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının,
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın 640 sıra
sayılı Kanun Tasarısınün tümü üzerinde HDP Grubu
adına yaptığı konuşması sırasında
Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
Değerli arkadaşlar, Hasip Bey çok heyecanlı konuşuyor.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Ben inandığım konularda
heyecanlanırım.
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Devamla) İnsan bu kadar heyecanlı konuşunca rasyonel
değerlendirmelerin dışına çıkabilir. Heyecan
insanı kucaklar, transandantal bir hâle götürür.
Öncelikle, HDPye
yapılan saldırıyı nasıl
kınadığımızı biliyorlar. Son derece ayıp ve
çirkin bir saldırı. HDP meşru bir siyasi parti. Elbette, bu tür
kirli, arkasındaki nedenlerin nihayetinde incelenerek ortaya
çıkartılacağı olaya ilişkin iktidarın tavrı
gayet açıktır. Bu suçu işleyen kişi de olay yerinde
yakalanmıştır; önü arkası belli olur. Buradan böyle,
iktidara yönelik Bunları siz yapıyorsunuz, cüretlendiriyorsunuz.
tarzındaki iddiayı ve yaklaşımı da siyasi nezaketle
çok barışık bulmam. Yani, insan heyecan yapabilir ama ne kadar
heyecan yaparsanız yapın, o siyasi nezaketi de atlamamak gerekir.
Şimdi,
cüretlendirme konusuna gelince: 6-7 Ekim olayları, biliyorsunuz, HDPnin
çağırısı üzerine yaşanan olaylardı ve
peşinden çok dramatik olaylar gelişti ve sonradan, gördüğüm
kadarıyla, HDP de bundan pişman oldu sonuçları itibarıyla,
uygun bulmadı, kınadı ama 1 Kasımda da çağrı
yaptı, bu defa olaylar olmadı. İnsan doğal olarak
şöyle düşünüyor: HDP, istediğinde olay çıkartıyor ve
istediğinde bunlara mani mi oluyor acaba diye bir soru işareti
oluşuyor.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Bu arada Hükûmet ne yapıyor, onu sormak lazım.
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Devamla) Yani, kamuoyunda böyle istifham doğuran bir iş
yaptınız netice olarak, 1 Kasımda da olay çıkmadı.
Gerçekten, 6-7 Kasımda siz istediniz mi bu olayları sonuçları
itibarıyla? İstemediyseniz 1 Kasımda nasıl mani oldunuz
diye insanlar sorarlar. Dikkatli olmak gerekir, nezaketten de uzaklaşmamak
gerekir.
Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, grubumuza açık bir
sataşmada bulundu Sayın Grup Başkan Vekili.
BAŞKAN Ne
diye sataştı Sayın Baluken?
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) HDP istediği zaman olay çıkartıyor,
istediği zaman çıkartmıyor. demek suretiyle
BAŞKAN Öyle
değil.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Öyle dedi.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Öyle dedi, öyle dedi.
BAŞKAN
Çıkartıyor mu? dedi, Öyle bir soru işareti
dedi. Yani,
burada
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Hem gruba sataştı hem şahsıma
sataştı.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) 6-7 Ekimde olaylar çıktı, 1 Kasımda ise
çıkmadı. Dolayısıyla, burada, HDP, istediği zaman olay
çıkartıyor
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Hem grubuma hem şahsıma
BAŞKAN
- Sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum Sayın Baluken.
Buyurun.
3.- Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
grup başkan vekillerinin siyasi nezaketten başlayarak tekrar HDPyi
suçlayan açıklamasını üzüntüyle karşılıyoruz.
6-7
Ekim ile 1 Kasım arasındaki farkı en iyi sizin bilmeniz
gerekiyor. 1 Kasımda, 6-7 Ekimde kıvılcımı çakan polis
kurşunları olmadığı için herhangi bir olay
gerçekleşmedi. 6-7 Ekim olaylarında ilk kıvılcımı
çakan olay, Vartoda 24 yaşındaki bir gencin polis kurşunuyla
katledilmesiyle başladı. Kurtalan ve Dargeçitte korucuların
basın açıklaması yapan kitleye öldürücü silahlarla ölümcül
müdahaleleriyle başladı. Bunu sizin iyi bilmeniz gerekiyor. Bunu
artık buradan sürekli söylemekten sıkıldık. Madem bir
iddianız var, bu olayların kronolojisini bir getirin, önünüze koyun.
Olaylar nereden başladı, kıvılcım nereden
çakıldı, nereden bu yangın çıktı diye kamuoyuna
karşı, halkımıza karşı bir sorumluluğunuz
var.
Diğer
taraftan, bu parti meclisi üyemize yönelik, arkadaşımıza yönelik
yapılan saldırıyı kınamanızı biz olumlu
buluyoruz. Sayın Başbakanın kınamasını, Hükûmet
yetkililerinin partimizi Geçmiş olsun. telefonlarıyla
aramalarını anlamlı buluyoruz, saldırganın
yakalanmasını anlamlı buluyoruz ama biz bu saldırganın
tek başına olduğunu düşünmüyoruz. Bu
saldırının arka planının bir an önce açığa
kavuşturulup hem partimize hem de halkımıza, Türkiye
halkına bu konuda bir açıklama yapma sorumluluğunda
olduğunuzu buradan size hatırlatıyoruz. HDPyi hedefleştirmeyle
ilgili -hiç detaylara girmeye gerek yok- Sayın
Cumhurbaşkanının, Sayın Başbakanın ve Hükûmet
yetkililerinin açıklamalarına sadece Googledan girip
baktığınız zaman, burada yapılan bazı
yanlışların olduğunu siz de göreceksiniz diyorum.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Kaplan, buyurun.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, sayın hatip direkt
şahsımı ifade ederek Heyecanlı olduğu için
söylediklerinin farkında olmadığını
Cüretlendirme
konusunda sataşma direkt
MEHMET
NACİ BOSTANCI (Amasya) Hasip Bey, heyecanlı değil misiniz?
BAŞKAN
Buyurun Sayın Kaplan.
Sataşma
nedeniyle iki dakika
4.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın,
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancının sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, sayın grup başkan vekili beni yeni mi
keşfediyor? Ben bu kürsüye milletin oyuyla geldim. Haklı ve
doğru davaları heyecanla savunurum. Yeni mi biliyorsunuz? Öyle
mızmız değilim yani bazıları mızmız
olabilir.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
Maşallah! Maşallah!
HASİP KAPLAN (Devamla) -
Yalnız bir şey söyleyeceğim, bir şey söyleyeceğim,
bakın, iyi dinleyin. Yüreğiniz varsa, iktidarsınız, 6-7
Ekim olaylarında 40ın üzerinde insanımız
yaşamını yitirdi, gelin, tek tek bu Meclisle, savcılarla
araştıralım, neyse gerçek ortaya çıkaralım. Var
mısınız? Bu bir.
Bir cumhurbaşkanı,
cumhurbaşkanı olduğunu unutursa
Açılışlarda,
mitinglerde şehir şehir dolaşıp devletin birliğini
temsil eden bir cumhurbaşkanının Sabrımız
taşarsa olacakları tahayyül edemiyoruz. demesi cüretlendirmek
değil de nedir bunun adı Türkçe lisanımünasibiyle? Sayın
Başbakanın, Bingölde Bir saat sonra failleri bulduk,
cezalandırdık. deyip bir hukuk devletinde adalet varken, savcı
varken olaya karışmayan 4 insanın arabada infaz edilmesini,
yargısız infazını, yakalanması mümkünken
infazının yapılmasını teşvik etmesi suçları,
cüretlendirmek ve suça kalkışmayı sağlamak değil de
nedir? Bir İçişleri Bakanı Misliyle ödeteceğiz. diyorsa
cüretlendirmek değil de nedir? Irkçı, milis, korucu, JİTEMci
suç şebekelerine cesaret veren herkes cüretlendirmiştir,
yanlış yapmıştır. Artık, bundan geri dönmek
lazım. Biz burada doğruyu konuşuyoruz, siz yanlış
anlıyorsunuz, işinize gelmediği için yanlış
anlıyorsunuz. Eğer yüreği varsa bir savcının o
Cumhurbaşkanı hakkında da, Başbakan hakkında da, Bakan
hakkında da bir fezleke yazar gönderirdi. O savcılar gider, birer
birer olayları çıkarırdı, o olayların faillerini bir
bir bulurdu, yargıya çıkarırdı. Adaletin olduğu yerde
bu olur, hukukun olduğu yerde; olmadığı yerde siz borunuzu
öttürmeye devam edersiniz ki bunun da sonu vardır.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
Sayın Başkan
BAŞKAN Lütfen, Sayın
Bostancı, konu anlaşıldı.
Efendim, ne söyledi?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)
Efendim, HDPyi hedefleştiriyorsunuz. diye biraz önce Sayın
İdris Baluken ifade etti, ona ilişkin olarak söz istiyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Aynen öyle dedim. Bu fikirdir, bu fikri söyledim, siz de cevap verdiniz.
BAŞKAN Yerinizden söz veriyorum
Sayın Bostancı.
Buyurun Sayın Bostancı.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
9.- Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Bingöl Milletvekili İdris
Balukenin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Amasya) Efendim, HDPli arkadaşların teşekkür etmesi
gerekirken biraz kızgınlıkla konuşmalarını
anlayamadım. Ben kamuoyundaki bir istifhamdan bahsettim. Esasen bu
istifhamı gidermek yolunda kendilerinin de 6-7 Ekimden bu yana bir
çabaları var, bu çabayı da takdir ediyorum. HDP demek istiyor ki
netice olarak Evet biz 6-7 Ekim olaylarını, insanları
demokratik gösteriler için çağırdık ama bu yağma, talan,
kıyıcılık, ölüm bunları kesinlikle reddediyoruz.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) - 100 defa söyledik.
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Amasya) Bu çabanın gösterilmesi dahi kamuoyunda ne kadar
güçlü, aksiyon ve bir istifhamın olduğunu gösterir. Ben HDPye bir
vesile daha sunmuş oldum ve Sayın Baluken geldi burada,
şiddetle, terörle, demokrasi dışı unsurlarla
aralarında bir mesafe olduğunu teyit etti ama bunu niye
kızgınlıkla yaptı onu anlayamadım.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati. 17.31
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
17.44
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
----0----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11inci Birleşiminin
Beşinci Oturumunu açıyorum.
640 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
4.-
İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ile Adalet Komisyonu
Raporları (1/758) (S. Sayısı: 640) (Devam)
BAŞKAN -
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz
sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Murat
Başesgioğlu, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın
Başesgioğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; İstanbulda Tahkim Merkezi Kurulmasına
Dair Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi
adına görüşlerimizi sunmak üzere huzurunuzdayız. Bu vesileyle
yüce heyetinizi ve televizyonlarda bizi izleyen aziz vatandaşlarımızı
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyoruz.
Yine, sözlerimin
başında, geçtiğimiz günlerde vatanımızın
çeşitli bölgelerinde hayatlarını kaybeden
vatandaşlarımıza da Allahtan rahmet diliyoruz,
yakınlarına da başsağlığı diliyoruz.
Milletimizin başı sağ olsun.
Sayın
milletvekilleri, bilindiği gibi tahkim, hukuki
uyuşmazlıkların devlet yargısı dışında
tarafların seçeceği hakem veya hakemlerce sonuca
ulaştırılmasıdır. Hukuk sistemimiz tahkime
yabancı değildir, 1850li yıllarda başlayan ilk tahkim
denemeleri söz konusudur. Bugün de mevzuatımızda hukuk mahkemeleri,
milletlerarası tahkim ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği
kanunlarında tahkime ilişkin hükümler ve kurumlar yer
almaktadır.
Ancak ülkemizde
tahkim ve alternatif uyuşmazlık çözüm yollarına başvuru çok
sınırlıdır. Ülkemizde tahkim sayısının 150
ile 200 arasında olduğu tahmin edilmektedir. Milliyetçi Hareket
Partisi olarak uyuşmazlık ister yerli ister yabancı orijinli
olsun, öncelikli tercihimiz devlet yargısında çözüme kavuşturulmasıdır.
Bunun yanı sıra, yargıdaki yükün azaltılması adına
bazı uyuşmazlıkların çözümü için de yeni müesseseler
oluşturulmasını da ön görmekteyiz. Bu nedenle, acilen
yargının şu anda maalesef içinden geçmekte olduğu güven
erozyonuna son verip adil ve süratle işleyen bir yargı sisteminin
tesis edilmesi gerekmektedir. Nitekim, ulusal yargıları sorunsuz
işleyen ülkelerde alternatif uyuşmazlık yöntemlerine fazla
rağbet edilmemektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu genel çerçeveyi çizdikten sonra,
tasarının daha da olgunlaşması ve kurulacak tahkim merkezinin
daha iyi işlemesi adına, eksik gördüğümüz bazı
hususları sizlerle paylaşmak istiyorum. Tasarıda,
İstanbulda bağımsız ve özerk yapıya sahip,
uluslararası alanda rekabet edebilecek kurumsal bir tahkim merkezinin
oluşturulması amaçlandığı ifade edilmiştir ancak
tasarı, bu özellikleri karşılamaktan uzaktır. Zira, bu tür
kurumsal yapıların oluşumunda ve işleyişinde
Hükûmetin, yürütmenin etkisi olmaması gerekir. Oysa tahkim merkezinin
genel kurulunu oluşturan birleşenlere
baktığımızda kuruluşların tamamı; kamu, kamu
kuruluşu ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluşlarından oluşmaktadır. Tasarıyla sadece
merkezin kurumsal yapısı oluşturulmakta,
uyuşmazlıkların çözümünde uygulanacak maddi kurallara yer
verilmemektedir. Her ne kadar tahkim, tarafların üzerinde serbestçe
tasarruf edebilecekleri konular üzerinde olsa da kamu düzeni, genel ahlaka
aykırılıklar gibi hangi konuların kapsam
dışında olduğu belirtilmelidir. Bu hâliyle tasarıda
bir boşluk söz konusudur. İşleyişe ilişkin maddi
kuralların tahkim merkezinde yapılacağı ifadesi merkeze
düzenleyici hükümler yetkisi vermektedir. Yönetmelik bile çıkarma
yetkisine sahip olmayacak merkeze neredeyse yasa yapma yetkisi verilmektedir.
Bu eksikliğin giderilmesi için en azından tahkim yeri Türkiyede ve
yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklar için
Milletlerarası Tahkim Kanununun, iç tahkimde de Hukuk Muhakemeleri
Kanununun, tahkim yeri yurt dışında ise Yabancı Hakem
Kararlarının Tanınması ve Tenfizinde New York
Sözleşmesiyle Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku
Hakkındaki Kanunun emredici hükümlerinin uygulanacağına dair
atıfta bulunulmasını önermekteyiz.
Tasarının
6ncı maddesinde, genel kurulda temsil edilecek kuruluş üyelerinin
belirlenmesinde barolara ayrımcı, eşit olmayan bir seçim yöntemi
öngörülmüştür. Bunun düzeltilmesini talep etmekteyiz.
Değerli
milletvekilleri, bu tasarının dayanağı, hepinizin
bildiği üzere, 2009 yılında açıklanan İstanbul
Uluslararası Finans Merkezi Stratejisi ve Eylem Planıdır. Bu
plan, Dokuzuncu Kalkınma Planında da yer almış ve
İstanbulda bir tahkim merkezinin kurulması da öncelikler
arasında yer almıştır. Konu İstanbul olursa, tahkim
merkezi olursa ve İstanbul finans merkezi olursa, müsaadenizle, hem
ülkemizin sosyoekonomik göstergeleri hem de İstanbul hakkında birkaç
söz söylememiz gerekiyor. Tesadüftür ki Sayın Başbakan bugün
Yapısal Dönüşüm Programı adı altında bir
programı da kamuoyuyla paylaştı.
Değerli
arkadaşlarım, öncelikle bu programın içindeki konular yeni
değildir, Onuncu Kalkınma Planında yazılmış,
plana girmiş ve Hükûmet Programında tekrar edilen konulardır
yani kamuoyuna yeni bir yapısal reform programına ilişkin
takdimi yanlıştır ve içeriğine
baktığımız zaman da şu anda içinden geçmekte
olduğumuz ekonomik sıkıntılara deva olacak, çare olacak bir
derinliğe de sahip değildir. Bunu bir iyi niyet temennisi olarak
görüyoruz veyahut da zaman zaman uluslararası kuruluşlara
yazılan iyi niyet mektupları vardır; Sayın
Başbakanın açıklamış olduğu bu tedbirler
manzumesini uluslararası kuruluşlara, IMFye veyahut da Dünya
Bankasına yazılması planlanan, tasarlanan bir iyi niyet mektubu
olarak görüyoruz.
Bugün
aslında, Türk ekonomisinin çok can alıcı sorunları var, çok
kısa vadede konuşulması gereken konuları var. Örneğin,
Avrupa Birliği ile Amerika Birleşik Devletleri Transatlantik Ticaret
ve Yatırım Ortaklığı Sözleşmesini imzalamak
üzereler. Bu, bizi çok yakından ilgilendiriyor. İlgili bakanın
ifadesine göre, yılda 3 milyar dolar zararımıza olacak bir gelişme
ve sayın bakan diyor ki: Gümrük Birliğini askıya
alırız. Bu, çok vahim bir gelişmedir. Keşke, böyle bir
toplantıda bu konu dile getirilseydi.
Yine, Avrupa
Birliğinin Rusyaya uygulamış olduğu tedbirler var, bizi
yakından ilgilendiriyor. Umutlandık, Tekstil ileri gider, gıda
sektöründe ihracat yaparız. diye ama şu andaki rakamlar bu
beklentinin gerçekleşmediğini bize göstermektedir.
Sayın
Başbakan bu konuşmasında bize göre, sadece kitabı
yarısına kadar okumuştur ekonomi bölümünde, kitabın
yarısını okumamıştır. Kitabın okunmayan
bölümünde ne, var birkaç cümleyle ben size bunları arz edeyim. Bir kere,
öteki Türkiyede, gerçek Türkiyede yoksullukla mücadelenin ve yoksulluğun
azaltılmadığını görüyoruz. Ermenekte, bu hepimizin
yüreklerini dağlayan kazada çok dramatik olaylar yaşadık,
acılar yaşadık. Ama, Türkiyeye yansıyan bir resim oldu
değerli arkadaşlarım. Yaşlı bir amcamız,
yaşlı bir Anadolu kadını ve yanında torunları
var. Üstlerinden başlarından Türkiyeye bir yoksulluk resmi verdiler.
Ayaklarında hâlâ kara lastik ve torunlarında hâlâ naylon
ayakkabı. 1950li yılların Türkiye'nin yoksulluk manzarası.
Karaman neresi? Anadolunun orta yeri, başbakan memleketi, bakan memleketi. Bu yoksulluk manzarası
sadece Karamanda yok, Mardinde var, Urfada var, Vanda var, Giresunda var,
Kastamonuda var, hülasa kırsal kesimin yoğun olduğu her bölgede
bu yoksulluk resmini görüyoruz. Gelirimizi, ürettiğimiz katma değeri
maalesef adil paylaşma konusunda ileriye gidemedik, bu gelir
dağılımı arasındaki farkı ortadan kaldıramadık.
Başka ne var
bu kitapta? Borçlanma mevzusu var. Hem kişisel bazda hem de kurumsal bazda
artık borçlanmamız çevrilemez durumda. Kredi borçları ve vatandaşlarımızın
diğer kişisel borçları artık taşınamayacak
noktada.
Tasarruf
oranımız, son on yılın en düşük noktasında, yüzde
13, yüzde 14 seviyesinde. Beğenmediğiniz koalisyon hükûmetleri
döneminde Türkiyenin tasarruf oranı yüzde 24, yüzde 25
civarındaydı. Çok düşük bir oran. Nasıl yatırım
yapacak bu ülke? Borçlanması lazım, borçlandığınız
zaman da maliyetleri artıyor. Büyüme hedeflerimizi revize ettik,
küçülttük; 2014-2015 hedeflerini küçülttük, 3,2ye ve 4e çektik.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye'nin
bırakın işsizliği 4e, 5e indirmesini, şu
andaki seviyesini korumak için bile her yıl yüzde 6 seviyesinde büyüme
göstermesi lazım. Yüzde 6 seviyesinde büyüyemezseniz işsizlik
oranınızı yüzde 9lardan, yüzde 10lardan aşağı
indiremezsiniz ama biz kendi elimizle ekonomik büyüme hedefimizi yüzde 3lere
çekiyoruz. Bu, 80 milyonluk bir ülkenin büyüme hedefi olamaz ama uygulanan politika ve maalesef,
yanlış tercihler bizi bu noktaya getirmiş durumda.
Büyümemiz
Yıllardır, bu kompozisyonu değiştiremedik. Nedir?
İthalata dayalı, iç tüketime dayalı bir büyüme kompozisyonumuz
var. Üreten ve istihdam yaratan bir büyüme içeriğine maalesef bunu
kavuşturamadık.
İşsizlik:
Resmî rakamlar şu anda 9-9,5 seviyesinde ama bu resmî rakamlar Türkiyede
gerçek işsizliği yansıtmıyor. Alternatif işsizlik
hesaplamaları var, arkadaşlarımız bilirler. Alternatif
işsizlik hesaplamalarına göre Türkiyede işsiz sayısı
5,5 milyon arkadaşlar. Bunun da oransal rakamı yüzde 16, yüzde17dir.
Şimdi, yeni
bir unsurla tanıştık, yeni bir aktörle tanıştık.
Kim? Suriyeden gelen sığınmacılar, Afrikadan gelen
insanlar. Anket yapmışlar, bunların dörtte 3ü istihdam
piyasasına girmek istiyor, çalışmak istiyor. 2 milyon kişi,
dörtte 3ü 1 milyon 750 yapar. Hadi 750yi bırakalım, 1 milyon
kişi, 5,5 milyon insanımıza ilave 1 milyon insan daha iş
gücü piyasasına giriyor. Demek ki bu işsizlik oranınız
yüzde 20lerden aşağı değil ve gençler de, yüksekokulu
bitirmiş, varımızı yoğumuzu
yatırdığımız, Bir okulu bitirsin, iş sahibi
olsun. dediğimiz yavrularımız kapı kapı geziyor,
almış olduğu diplomanın iş gücü piyasasında
karşılığı yok, sanayide
karşılığı yok.
Sanayiyi ihmal
etmişiz. Büyümenin motoru sanayi. 2013 yılında imalat
sanayindeki büyüme 3,7dir, 2014ün aynı çeyreğinde yüzde 2ye
düşmüştür yani hangi parametreye bakarsak bakalım,
arkadaşlar, bir geri gidişi görüyoruz. Biz, kendi içimize
kapanık yaşayamayız. Küresel rekabete dikkat etmemiz lazım,
o parametrelere dikkat etmemiz lazım, onların diliyle
konuşmamız lazım. Nedir Türkiyenin, Türk ekonomisinin küresel
rekabetteki yeri? 144 ülke var, 45inciyiz. Önümüzde 100 ülke var. Üstümüzde
kim var? Polonya var, Litvanya var, Letonya var. Bu mu bu kadar potansiyeli
olan bir ülkenin uluslararası rekabetteki yeri?
Onun için,
Sayın Başbakanın bugün açıkladığı bu
programlar, ancak Hükûmet içi bir dokümandır yani şu birkaç önemli
bölümünü arz etmeye çalıştığım devasa ekonomik
sorunlarımıza çare değildir.
Arkadaşlar,
gerçekçi olalım, ekonomi hamasetle yürümez. Bakın, FED, varlık
alımlarına son verdi, faizleri yükseltecek. Bu, gelişmekte olan
ülke ekonomilerini vuracak, vurmak üzere. Herkes can kulağıyla Ne
tedbir alabiliriz. diye bunu şey yapıyor. Hatta bazı ekonomistler,
Sayın Başbakanın bu programı açıklamasını,
öne çekmesini bununla bağlantı kuruyorlar. Bu programın takvimi
belki daha sonra açıklanacaktı ama bu FED kararları dolayısıyla piyasaların
herhangi bir tsunamiye uğramaması için bu kararların öncelikle
açıklandığına dair yorumlar da söz konusu. Onun için
ayaklarımızın yere basması lazım, gerçekleri
vatandaşımızdan gizlemeden alınacak tedbirleri bütün
açıklığıyla kamuoyuyla paylaşmamız lazım.
Evet, birkaç cümle
de İstanbulun sosyoekonomik görünümüyle ilgili ifade etmem gerekirse
şunları söyleyebilirim: Büyük Atatürkün ifadesiyle İstanbul,
Türk vatanının süsü, Türk tarihinin zenginliği. Gerçekten
hepimizin iftihar ettiği vatanımızın aziz bir parçası,
ekonomimizin, ticaretimizin kalbi, sanayimizin kalbi. Ülkemize gelen
doğrudan yatırımların yarıdan fazlası
İstanbulda, 40a yakın ülkeden 17 bin civarında yabancı
sermayeli şirket bulunuyor, 41 bankanın genel müdürlüğü
İstanbulda, 2010 yılı verilerine göre Türkiyedeki toplam
mevduatın yüzde 41i, toplam kredinin de yüzde 35i İstanbulda. Yani
bu değerlere daha birçok değerler eklenebilir,
zamanınızı fazla almak istemiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu İstanbulun güzel avantajları yanında
dezavantajları var, sıkıntıları var. Ne var?
İstanbulluları canından bezdiren trafik sorunu hâlâ devam
ediyor. Büyük projelere iyi niyetle başlandı, bitirilmek isteniyor
ama hâlâ devam ediyor. İstanbula her
yıl 350 bin-400 bin kişilik yeni bir nüfus ekleniyor, bir
Kırşehir, bir Kastamonu ekleniyor. Bu kadar gelişmeye alt
yapıyı yetiştirmek çok zor. Onun için, İstanbulun mutlaka
ve mutlaka bir metropol planına ihtiyacı var. Deprem, -Allah korusun,
çok acılar yaşadık- zaman zaman seslendiriliyor ama şu anda
hâlâ hasarlı binaların stokunu elden geçiremedik. Kentsel Dönüşüm
Projesini modern siteler, havuzlu villalar yapmakta görüyoruz. Bir an önce bu Kentsel
Dönüşüm Projelerinin bitmesi lazım. Beykozda, Sarıyerde,
Ümraniyede hâlâ tapu sorunları söz konusu. Bunların çözülmesi
lazım.
Güvenlik sorunu en
önemli sorunlardan biri. 6-7 Ekimde yaşadık. Suçsuz günahsız insanların
hayatlarını kaybettiği, mallarının,
araçlarının tahrip edildiği bir metropol manzarasını görmek
hepimizi üzüyor. İstanbul kentinin güvenliği önümüzdeki günlerde daha
da önem arz edecek. Onun için, bu konunun da altını dikkatli bir
şekilde çizmemiz gerekiyor.
Sonra, göç konusu:
Mutlaka bir şekilde hem İstanbul özelinde hem de Türkiye genelinde
yönetimin bunu dikkatli bir şekilde önüne koyması lazım.
Ayrıca imar
yetkisinin şehir rantları oluşturmaya ve kamu
kaynaklarını peşkeş çekmeye fırsat verecek
şekilde kullanılması önlenmelidir.
Sosyal
yardımlar ve sosyal hizmetler: Arkadaşlar, bu, çok insani bir
şeydir. Bunu, siyasi partilerin mahallî temsilcilerine, belediye
hizmetlerinin, görevlilerinin insafına ve himmetine terk etmememiz
lazım, bundan kurtarmamız lazım. İnsan onuruna
yaraşır çağdaş bir sosyal yardım
politikasını mutlaka hayata geçirmemiz lazım.
Yine İstanbul
için ve ülkemizin başka vilayetleri için yabancı ve
sığınmacılar konusu önemli bir konudur. Şehirlerimizin
asayiş ve güvenliğini bozmadan insani görevlerimizi de yerine
getirecek şekilde bu konuyu bir disiplin altına almamız
gerekiyor.
Evet, sürem bir
hayli ilerlemiş farkında olmadan. Onun için notlarımın
hepsini sizlerle paylaşamayacağım.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, İstanbul finans merkezi olma
hadisesinde geldiğimiz nokta şu: Bu strateji ortaya
çıktığı zaman 71 tane eylem planı ilan edildi. Bu 71
tane eylem planından bugün kâğıt üzerinde sadece 36 tanesi
gerçekleşmiştir. Dokuzuncu Kalkınma Planını
aldık, dört yıllık dönem yetmedi. Şimdi, Onuncu
Kalkınma Planını aldık, dört yıl daha süre veriyoruz.
İstanbul Finans Merkezi
Ve uluslararası endekslerde İstanbulun
ticari merkezler sıralamasındaki yeri geridir ve diğer bütün
değerlendirmelerde bu finans merkezi olma konusundaki dinamiklerinin
yeterli olmadığı ortaya çıkmaktadır. Demek ki hem
İstanbul kent yönetimi, Büyükşehir Belediyesi hem de merkezî AK
PARTİ iktidarı İstanbulu finans merkezi yapma konusunda yeterli
performans gösterememiştir, bu tablo onu gösteriyor.
Değerli
arkadaşlar, on iki yıldır AK PARTİ iktidarı merkezî
Hükümette, ülkeyi yönetiyor; 1994 yılından bu tarafa Büyükşehir
Belediyesi aynı siyasi kadronun elinde. Bugüne kadar harcamış
olduğu, yönetmiş olduğu parasal büyüklük -konsolide bütçe
itibarıyla söylüyorum- 120 milyar dolar. Buna merkezî bütçeden
yapılan aktarımlar yok, ilçe belediyelerinin ödenekleri yok ve büyük
projelere merkezî bütçeden yapılan yardımlar yok; 120 milyar dolar.
120 milyar dolar harcayan bir kent yönetiminin şu anda İstanbulda
getirdiği tablo bize budur.
Ve
uluslararası İstanbul finans merkezi, uluslararası projelere talip
olmanız için birçok şartı yerine getirmeniz lazım ama
bunların temel bir anahtar kavramı var; güvenlik.
1) Ülkeniz güvenli
olacak,
2)
Uluslararası organizasyonu talep ettiğiniz kent güvenli olacak.
Tokyo
Olimpiyatları bunun en bariz misali. Tokyo Olimpiyatları
İstanbulun tarihinde olimpiyatı almaya en yakın olduğu bir
dönemdir. Nükleer sızıntının olduğu, bizim 19,2 milyar
dolarımıza karşılık 4 milyar para ayıran Tokyoya
sadece ve sadece güvenli olduğu için 2020 Olimpiyatlarını
verdiler. Önümüzdeki dönemde de hem ülkemizin bütünü itibarıyla hem de
İstanbul itibarıyla güvenlik kavramı önemli. Ne güvenlik?
Asayiş, emniyet güvenliği, hukuk güvenliği ve istikrarı
önemli. Eğer siz devlet eliyle bir banka batırmaya kalkarsanız
hiçbir uluslararası organizasyonda sizin haddiniz, hesabınız,
sözünüz olmaz; sizi müebbeden hapse mahkûm ederler. Bu kesin bir şey.
Bunun gibi, ülkedeki hukuk güvenliğini yok edecek bir tasarruf sizi
küresel rekabette sınıfta bırakır. Onun için, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak diyoruz ki: Ey Hükûmet, ey Büyükşehir; ülkemizin
güvenliğini sağlayın, sınırlarımızın
güvenliğini sağlayın, hukuk güvenliğini ve
istikrarını sağlayın, başka da bir şey
yapmayın; seçime gidiyor ülke, seçime gidene kadar hiçbir şeye
elinizi sürmeyin.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) Devletin çarkının rutin
dönmesi için ne lazımsa onu yapın, başka hiçbir şeye
karışmayın. 2015 Temmuzunda kim geliyorsa bu ülkenin yeni
vizyonunu onlar yapsın.
Hepinize
saygılar sunarım. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen Dilek Akagün Yılmaz, Uşak
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Yılmaz. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; böylesine bomboş bir salona konuşuyor olmaktan
dolayı gerçekten üzgünüm. Bu yasaları hep beraber
çıkartıyoruz; yararlarını ve sakıncalarını
hep beraber izlememiz, cankulağıyla dinlememiz lazım ve
eğer düzeltilebilecek hatalar varsa bunu birlikte
tartışmamız lazım. Aslında Meclisteki, Genel Kuruldaki
müzakerelerin amacının bu olması gerekir ama ne yazık ki
burada hiçbir arkadaşımızı görmüyoruz.
Çalışmalarımızı sizlere anlatabilmek için yeterince
bir ilgiyi burada görmemekten ben çok büyük bir üzüntü duyuyorum.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Dilek Hanım, hepimiz buradayız, ilgili
arkadaşlar burada.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Devamla) Evet, 640 sıra sayılı İstanbul Tahkim
Merkezi Kanun Tasarısıyla ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin
görüşünü sizlere burada aktarmak üzere söz almış bulunuyorum.
Görüşmekte
olduğumuz İstanbul Tahkim Merkezi Tasarısı tahkim
merkezinin kurumsal yapısını düzenlemektedir. Bu konuda
ülkemizde 1991 tarihinde 3731 sayılı Kanunla, Yabancı Hakem
Kararlarının Tanınması ve İcrası Hakkındaki
New York Sözleşmesi onaylanmış ve iç hukuk kuralı hâline gelmiştir.
Yine 2001
yılında Milletlerarası Tahkim Kanunuyla ilk yasal düzenlemeler
yapılmıştır. Ardından, yine bu dönemde, 24üncü Dönemde
yapmış olduğumuz 6325 sayılı Hukuk
Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununu bu Meclisten
çıkardık. Tahkime ilişkin olarak iç hukuk düzenlememizde, 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda da düzenlemeler
bulunmaktadır.
Bu
düzenlemelerdeki temel amaç, ulusal yargılamada yaşanan sorunlar,
tarafsızlık endişesi ve uzun yargılama süreleri olarak
gösterilmektedir. Ara buluculuk ve tahkim gibi alternatif çözüm yöntemleriyle
tarafların belirlediği kurallar yoluyla
uyuşmazlıkların etkin ve daha az masrafla çözümlenmesinin
sağlandığı ve böylelikle de toplumsal barışın
daha çabuk korunduğu, daha iyi korunduğu iddia edilmektedir. Lakin
özellikle uluslararası tahkimde asıl nedenin küresel şirketlerin
yatırımlarına istedikleri hukuksal güvenceyi sağlamak
olduğunu ifade etmek mümkündür. Bir anlamda küresel şirketler kendi
yargılama usullerini yaratmakta ve finans arayışında olan ülkelere
de bu konudaki taleplerini dayatmaktadırlar. Küçük ülkeler ise,
gelişmekte olan ülkeler ise, ekonomileri yeterince gelişmemiş
ülkeler ise bu konuda ne yazık ki direnememektedirler. Oysaki asıl
yapılması gereken bağımsız, güvenilir ve makul sürede sonuçlanan
bir ulusal yargının oluşumunu sağlamaktır. Nitekim
Almanyada tahkim yargılamasının rağbet görmemesinin nedeni
bağımsız, tarafsız ve çabuk işleyen bir yargı
sürecinin orada varlığıdır.
Tasarının
gerekçesinde 2009 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan İstanbul
Uluslararası Finans Merkezi Stratejisi ve Eylem Planında
belirtildiği şekilde hukuki altyapının güçlendirilmesi
amacıyla bu Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısının
hazırlandığı ifade edilmektedir.
Yine, gerekçede
uyuşmazlıkların mahkemeler önünde değil de tarafların
tercih ettikleri tahkim veya alternatif uyuşmazlık yöntemleriyle
çözümlenmesi amacını taşıdığı, bunun için de
İstanbulda bağımsız ve özerk bir yapıya sahip,
uluslararası alanda rekabet edebilecek kurumsal bir tahkim merkezinin
kurulmasının hedeflendiği belirtilmektedir.
Sonuç olarak,
uluslararası şirketler ülkelerin ulusal yargılarını
kendi ticari çıkarlarına zarar verebileceği endişesiyle
kendi özel yargılarının ve usullerinin geçerli olduğu
tahkim kurumunun ve alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin tüm
dünyada geçerli olabilmesini istemekte, diğer bir deyişle
dayatmaktadırlar. İşte, bu dayatmalara biz tavır
alamadığımız için bu kanunları bu şekilde
tartışmak ve çıkarmak durumunda kalıyoruz.
Yeni dünya düzeni,
küreselleşme adı altında dayatılan bu özel yargı
sistemi yüzyılların süzgecinden geçerek oluşan, kuralları
objektif olarak önceden belirlenen, tarafsız ve bağımsız
yargı sistemi yerine ekonomik olarak güçlünün kurallarının
geçerli olacağı, güçsüzün ise boyun eğmek zorunda kalacağı,
hukuk güvenliğinin ve adaletin tam olarak
sağlanamadığı bir yargılama süreci olarak
karşımıza ne yazık ki çıkabilecektir.
Bu
sakıncaların kısmi olarak giderilebilmesi amacıyla
yaptığımız önerilerimiz ve eleştirilerimiz AKP Grubu
tarafından ne yazık ki dikkate alınmamış ve
tasarı çok ciddi hata ve eksikliklerine rağmen komisyondan
geçirilmiştir.
Tasarıya
karşı sadece biz eleştiride bulunmuyoruz. Komisyon
çalışmaları sırasında tarafımıza
dağıtılan bilgi notlarında tasarıya ilişkin
görüşleri sorulan bakanlıkların, yüksek yargı
organlarının, baroların, bankaların, üniversitelerin,
belediyelerin, büyük illerin savcılıklarının, adalet
komisyonlarının ve ticaret odalarının eleştirel
yaklaştıklarını ne yazık ki görmekteyiz.
Bakanlıklar bile bu konuda eleştirel yaklaşırken, o
eleştirileri hiçbir şekilde duymama konusunda, kulaklarını
tıkama konusunda uzman olan AKP Grubundaki komisyondaki
arkadaşlarımıza söyleyecek söz bulamıyorum.
Örneğin Millî
Savunma Bakanlığı bildirdiği görüşünde aynen şunu
söylüyor: "Tasarıyla kurulması planlanan İstanbul tahkim
merkezine ilişkin tahkim yargılaması hususundaki esaslar yani
tahkim yargılamasının nasıl yapılacağı,
verilecek kararlara karşı kanun yollarına başvuru, hakemlerin
reddi, hakemlerin seçilmesi gibi konularda taslakta düzenlenmeler yoktur. Bu
kapsamda tahkime ilişkin usul ve esasların yönetmelikle
düzenleneceği hususundaki atfın uygun olmadığı,
çerçeve maddelerin kanunla düzenlenerek ayrıntıların
yönetmelikle düzenlenmesinin daha uygun olacağı belirtilmektedir,
Millî Savunma Bakanlığı görüşünde.
Dışişleri
Bakanlığı ise aynen şöyle söylüyor: "Merkez bünyesinde
yürütülmesi öngörülen uyuşmazlık çözüm mekanizmalarının
sonucunda verilecek kararların hukuksal değeri, kararların
icrası usulü ve söz konusu mekanizmaların diğer hukuk
yollarıyla ilişkisi konularında da genel bir düzenleme
içermesinin yerinde olacağı düşünülmektedir." Yani kanunda
bizim de eleştirdiğimiz gibi boşlukların olduğunu,
bunların kanunla düzenlenmesi gerektiğini Dışişleri
Bakanlığı da belirtiyor ama yine AKP Grubundaki
arkadaşlarımız bunu ne yazık ki duymadılar,
görmediler.
Hatta merkeze
intikal edecek uyuşmazlıkların çözümünde uygulanacak usul hukuku
kuralları, verilen kararlar için yargı yoluna başvuru gibi
esaslı konuların kanunda düzenlenmesi gerektiği, yönetmelikle düzenlendiği takdirde
Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilebileceği görüşünü biz
söylemiyoruz, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı söylüyor.
Sermaye
Piyasası Kurulu da -bu sermayeyi daha çok ilgilendiren bir yasal düzenleme
aslında- bu konuda yine aynı şeyleri söylüyor, diyor ki:
Tasarıda karar alma süreci, kararın niteliği,
bağlayıcılığı, karara karşı
başvurulacak kanun yolları bulunup bulunmadığı gibi
hususlarda boşluklar bulunmaktadır. Merkezin uluslararası
faaliyet göstermesi amaçlandığından uyuşmazlık
çözümüne ilişkin bu belirsizliklerin merkezin anılan özelliklere
sahip bir yapı olarak görülmesini engeller."
Son olarak, Türkiye Barolar
Birliği ise şunu söylüyor:
Gelişmekte olan ülkelerin bazıları da bu müesseseyi
gelişmiş endüstri ülkelerine hizmet eden uydurma bir kurul olarak da
değerlendirmekte ve sistemin tarafsızlığından
şüphe duymaktadırlar. Bu durumda, gelişmekte olan ülkelerin
tahkim müessesini dışarıda bırakmasının millî
yargılama yetkisine olan katkısını veya zararını
hesaplamak suretiyle hareket etmeleri daha mantıklı olacaktır.
görüşlerini dile getiriyorlar ve daha onlarca görüş var;
üniversitelerin görüşleri var, yine mahkemelerin görüşleri var. Çok
sayıda bu görüşlerde bizim belirtmiş olduğumuz eksiklikler
belirtiliyor ama ne yazık ki bu eksikliklerin tamamlanması konusunda
bir çaba sarfedilmedi. Biraz önce arkadaşlarımın da
söylediği gibi, o zaman aslında bu yasa çıkartılırken
bir yerlere selam gönderiliyor, laf olsun diye çıkartılmış
gibi oluyor ama gerçek anlamda uygulanabilirliği
tartışılmıyor. Uygulanabilirliği neredeyse yok
hükmünde, biraz sonra anlatmaya çalışacağım nedenlerle.
Hükûmetin, bakanlıklar tarafından bile yapılan bu
eleştirileri dikkate almamasını gerçekten ben anlayabilmiş
değilim. Finans çevrelerinin de aynı şekilde eleştirilerini
dikkate almamış olmalarını yine anlayabilmiş
değiliz.
Tahkim ve alternatif
uyuşmazlık çözüm yöntemlerine ilişkin uygulanacak
kuralların İstanbul tahkim merkezi organları tarafından
belirleneceği ifade edilmektedir tasarıda. Bu konudaki eleştiri
ve sorulara ise tahkim merkezine başvuranların istediği hukuku
uygulayabileceği, hakem kararlarının Türkiyede uygulanması
söz konusu olduğunda veya taraflarca Türk hukukunun geçerli
sayıldığı durumlarda emredici hükümlerin geçerli olacağı
belirtilmekte ama yasada bu konuda en ufak bir hüküm yok, sadece bunlar sözlü
olarak belirtildi. Ancak, bu konuda emredici ve sınırlayıcı
hükümleri içeren Milletlerarası Tahkim Kanununa, iç hukuk kuralı hâline
gelen New York Sözleşmesine ve Hukuk Muhakemeleri Kanununa hiçbir
atıf ne yazık ki yapılmamıştır. Yani kanunda olan
boşlukların doldurulmasına, atıflar yoluyla bile
doldurulmasına izin verilmemiştir. Örneğin, Milletlerarası
Tahkim Kanununun 1inci maddesinde belirtilen: Bu kanun Türkiyede bulunan
taşınmaz mallar üzerindeki ayni haklara ilişkin
uyuşmazlıklar ile iki tarafın iradelerine tabi olamayan
uyuşmazlıklarda uygulanmaz. gibi tahkime başvurulacak
anlaşmazlıklara ilişkin konulara bile tasarıda yer
verilmemiştir.
Yine, aynı
kanunun 4üncü maddesinde belirtilen tahkim anlaşmasının
yazılı şekilde olması; 7nci maddesinde belirtilen
hakemlerin seçimi, reddi, görevin sona ermesi; 15inci maddesinde belirtilen
hakem kararlarının iptal koşullarına tasarıda yer
verilmemiştir. Yani, bu tasarıyla aslında hangi
uyuşmazlıklar tahkime gidecek, kimler hakem olarak seçilebilir,
hakemlerin reddi nasıl olacak; onun yanında, bu hakemlerin
kararlarına karşı beğenmeyen, haksızlığa
uğradığını iddia edenlerin nereye
başvurabilecekleri, nasıl bir yol izleyebilecekleri bütün
uluslararası mevzuatta olmasına rağmen bizim
mevzuatımızda hiçbir şekilde yer almamıştır.
Tasarı
gerekçesinde, İstanbulda bağımsız ve özerk yapıya
sahip, uluslararası alanda rekabet edebilecek düzeyde kurumsal bir tahkim
merkezinin oluşturulması amacı dile getirilmiş. Ancak,
merkezin oluşturulmasında kamu kurumlarından üye
alımından vazgeçilmemiştir. Eğer bağımsız ve
tarafsız olacaksa, gerçekten, uluslararası örgütler ya da
uluslararası ticari konularda öne çıkmış şirketler
burada bizim merkezimizi kabul edebilir diyorsak biz, o zaman niye bir kamu
kurumu gibi bunu şekillendiriyoruz, biz bunu da anlayabilmiş
değiliz. O zaman kanunun amacı ile yapılış şekli
gerçekten birbiriyle çok ciddi anlamda çelişiyor. Örneğin, Adalet
Bakanlığı, YÖK, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumu, Borsa İstanbul, Sermaye Piyasası Kurulu gibi, yürütmenin
doğrudan veya dolaylı kontrolü altındaki kurumlardan temsilci
seçimi merkezin tarafsızlık ve güvenilirliğini zedeleyecek
niteliktedir. Bir kamu şirketi ile özel şirket arasındaki
anlaşmazlıklarda merkeze bu durumda ne denli güven duyulacaktır?
O hâlde, yabancı bir ülkedeki tahkim merkezinin tercih edileceğini
düşünmek zor olmasa gerektir. Tasarı bu hâliyle yasalaştığı
takdirde, uluslararası alanda rekabet edebilecek bir tahkim merkezinin
oluşturulması söz konusu olmayacak, hiçbir işlevi olmayan bu
merkez sadece kâğıt üzerinde var olacaktır.
Tasarının
6ncı maddesinde, diğer bileşenlerin yönetim kurulları
aracılığıyla üye ataması yapılırken, baronun
üye atamasının tüm baro başkanları tarafından, 81 ilin
baro başkanları tarafından seçilecek avukatlarla
yapılacağı belirtiliyor. Biz şunu anlayamıyoruz
burada, pek çok hukukçu var: Diğer bütün kurumlara, YÖKe güveniyorsunuz,
BDDKya güveniyorsunuz, Sermaye Piyasası Kuruluna güveniyorsunuz, ticaret
odalarına güveniyorsunuz ama Türkiye Barolar Birliğinin yönetim
kuruluna güvenilmiyor. Sadece 81 ilin başkanları bu tahkim genel
kurulunda yer alabilecek insanları seçebilirler. diyor. Bunu anlayabilmiş
ve biz arkadaşlarımıza da, avukat arkadaşlarımıza
da, barolara da anlatabilmiş değiliz; ben sizlerin de
anlatabileceğini sanmıyorum.
Ayrıca,
tahkim merkezi genel kuruluna seçilecek kişilerin biz tahkim konusunda
uzman kişiler olması konusunda önerilerde bulunmamıza
rağmen, ne yazık ki, komisyonda bu önerilerimiz reddedilmiştir.
Aynı şekilde, hem katılımcılığı hem de
güvenilirliği biraz daha artırmak amacıyla Bu tahkim merkezi
genel kuruluna iki dönemden daha fazla seçilemesin kişiler. dememize
rağmen bu konudaki önerilerimiz de kabul edilmemiştir.
Yine, tahkim
merkezinin iktidara bağımlı bir yapı hâline
dönüştürülmesinin gerekçelerinden, bizim gerekçelerimizden bir tanesi
şudur: Adalet Bakanlığının 1inci sınıf yargıçlardan
seçeceği bir yargıç da genel kurulda yer alacaktır.
8inci maddede ise
genel kurul tarafından seçilecek 3 yönetim kurulu üyesinden birisinin
hukukçu olması gerekmektedir. Bu kişinin de kurulun başkanı
olması gerekmektedir. Buradan anlaşılmaktadır ki iktidarın
bu kadar hâkim olduğu bir yapıda Adalet Bakanlığından
gelecek olan yargıç ne yazık ki bu yönetim kurulunun
başkanı konumunda olacaktır ve bu tahkim merkezinin her türlü
kuruluşuna hâkim hâle gelecektir.
6ncı maddede,
yine, tahkim merkezinin genel kurulunu oluşturacak kişilerin
mesleğinde en az on yıllık tecrübeye sahip olması
aranırken tahkim ve ara buluculuk konularında deneyimli
olmasının aranmamasını da eleştirmemize rağmen bu
konudaki eleştirilerimiz de dikkate alınmamıştır.
Tasarının
7nci maddesinde genel kurulun görevleri belirtilmiştir. Bu görevleri
arasında yönetim kurulu tarafından hazırlanan tahkim ve
alternatif çözüm yöntemlerine ilişkin uygulanacak kuralların
onaylanması da bulunmaktadır. Bu kurallar merkezin en önemli ve can
alıcı görevleridir. Yani, bütün kurumlar tarafından
eleştirilen bu kurallar yönetim kurulu tarafından önerilecek ve genel
kurul tarafından karar verilecektir. Oysaki bütün kurumlardan gelen
eleştiri, bu kuralların yani tahkimin işleme kurallarının
yasada yer alması gerektiği konusundadır. Ama, ne yazık ki
bu eleştirilerimiz dikkate alınmamıştır. Bu durumda
merkezin güvenilirliği ve tercih edilirliği ortadan kalkacaktır
diye düşünüyoruz.
Ayrıca,
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği temsilcisi kendi bünyelerindeki hakem
heyetlerine uyuşmazlıkların çözülmesi için avukatlar
tarafından herhangi bir yönlendirme olmadığını ve
tercih edilmediğini belirtmektedir. Şimdi, siz böyle bir tahkim
merkezinde eğer kuralları önceden belirtmezseniz, bu tahkim
merkezinde kurallar her an değişebilecek durumda olursa hangi avukat
arkadaşımız kendi müvekkilini ticari işlerde de olsa ya da
başka işlerde de olsa gönderebilecektir bu tahkim merkezine? Elbette
güven duyulmayacaktır.
Tasarının
8inci maddesinde ise yönetim kurulunun 3 kişiden oluşacağı
ve 2 kişiyle karar verildiğinde de oy birliğiyle karar verilmesi
gerektiği belirtilmektedir. Şimdi, böyle bir şey olabilir mi? 2
kişi olduğunda oy birliğiyle karar verilecek. O zaman, demek ki
yönetim kurulu karar veremeyecek demektir. Biz bu nedenle yönetim kurulu sayılarının
5e çıkartılmasını önergelerimizde getiriyoruz. Bu kabul
edildiği takdirde en azından bu türden teknik hatalar da
düzeltilebilecektir.
Yine, böylesine
önemli bir tahkim merkezinde denetçinin 1 kişi olabileceği, 3ten
fazla olmayacağı, 1 kişi olabileceği belirtiliyor.
Şimdi, siz uluslararası camiada çok etkin olan bir tahkim merkezi
kuracağınızı düşünüyorsunuz ve bunun girdisi
çıktısı elbette çok fazla olacak ama Tek denetçiyle bu tahkim
merkezi denetlensin. diyorsunuz. Bu da olmaması gereken bir şey. Biz
o konuda önerimizi de getirdik, umarım kabul edersiniz.
Tasarının
12nci maddesiyle oluşturulan Millî Tahkim Divanının ve
Milletlerarası Tahkim Divanının görev ve yetkileri konusunda bir
cümle dahi bulunmamaktadır. Hem uluslararası anlamda siz böylesine
bir kurumu kuracağınızı söylüyorsunuz ama o millî ve
milletlerarası tahkim divanının görevleri konusunda bile en ufak
bir şey ne yazık ki tasarıda yok.
Bu durumda, divana
yönetim kurulu tarafından seçilecek hukukçu üyelerin dahi tahkim ve ara buluculuk
konularında uzmanlıklarının aranmaması aynı
zamanda ciddi bir sorundur. Üstelik yönetim kurulu başkanı ve genel
sekreterin doğal üyesi olduğu 5 kişilik divanın
kararlarının kesin olması da hak kayıplarına yol
açacaktır. Yani siz, Adalet Bakanlığının denetiminde
bir tahkim divanı oluşturuyorsunuz, yönetim kurulu başkanı
ve oradaki insanları da oranın doğal üyesi yapıyorsunuz,
ondan sonra da bu tahkim divanının kararlarına karşı
yaptığını itirazlarda da Kesindir bu." Diyorsunuz. En
azından genel kurula itiraz edilebilmelidir. Bu ne için itiraz edilecekse
artık. Yani bir görevlendirme olmadığı için gerçekten ne
için itiraz edileceğini de anlayabilmiş değilim ben bir hukukçu
olarak. Sizler biraz sonra, anlarsanız bize anlatabilirsiniz. Ama bu
konudaki düzenleme de bizim talebimizle değiştirilmemiştir ne
yazık ki.
Tasarının
15inci maddesinde yer alan merkezin bağış kabul etme olgusu
merkezin tarafsızlığına gölge düşürecek niteliktedir.
Merkeze bağış yapan taraflar bu merkeze başvurdukları
takdirde onlarla ilgili bir karar verildiği takdirde, ne yazık ki bu
konuda bağımsızlık, tarafsızlık ve güvenilirlik
konusunda merkez çok büyük yaralar alabilecektir diye düşünüyoruz.
Yine, özellikle
merkeze üye veren kuruluşlara mali yükümlülükler getirilmektedir. Merkeze
üye veren kuruluşlara siz böyle mali yükümlülükler getirirseniz bu merkeze
kimse üye göndermek istemeyecektir. Bu merkez daha doğmadan ölmüş
durumuna gelecektir.
Biraz önce de
söylediğim gibi, efendim, Merkezle ilgili kuralları
koymadınız, yasada herhangi bir değişiklik de
yapmadınız, atıf da yapmadınız, dediniz ki: Bu
işin doğası gereği. Ama bu 16ncı maddede Medeni
Kanuna ve Dernekler Kanununa atıf yapılıyor ama
Milletlerarası Tahkim Kanununa ya da Hukuk Muhakemeleri Kanununa
atıf yapılmıyor çünkü kendilerini bağlamak istemiyorlar.
Artık nasıl bir keyfî
düzenleme yapılacaksa oradaki kurallar konusunda gerçekten biz bunu
bilemiyoruz. Yani orada yönetmelik de denmedi buna karşı
çıkılacak diye
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Devamla) O düzenleyici maddelerin nasıl
şekilleneceğini ne yazık ki bilemiyoruz.
Şu anda
söyleyeceğim şeyler bunlar. Bizim bu eleştirilerimiz
aslında dikkate alınması gereken eleştirilerdir. Gerçekten
birçok teknik konuda da aksaklıklar vardır. O aksaklıkların
önergelerimiz çerçevesinde düzeltileceğini umuyorum, herkese
saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Tasarının
tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen Mevlüt Akgün, Karaman
Milletvekili.
MEHMET DOĞAN
KUBAT (İstanbul) Vazgeçtiler efendim.
BAŞKAN Ali
Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın
Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İstanbul Tahkim Merkezi Yasa Tasarısı üzerinde şahsım
adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, tasarı üzerindeki görüşlerimi belirtmeden önce,
Parlamentonun, yasama organının görüntüsünden yasama
organının artık yasama yapamaz hâle düştüğünü
görüyorum; yorulduğunu, bıktığını ve
usanmışlık duygusu içinde olduğunu görüyorum. Yasama
faaliyetlerini verimli hâlde yapmasını bir kenara
bırakalım, normal olarak bile yapamaz hâle geldiğini görüyorum
ve mensubu olduğumuz milletin taleplerine yanıt veremez bir durumda
olduğumuzu görüyorum.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Muhalefetten fazlayız.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) Aslında, ben yasama organından bahsettim. Yani
muhalefet-iktidar ayrımı yapmadım ama siz ısrarla
istiyorsanız söyleyeyim. Yani, siz, Adalet ve Kalkınma Partisi, burada
Hükûmetin her icraatını savunduğunuza göre ya da yürütme
organından gelen her tasarı ya da teklifi kendiniz bir talimat olarak
kabul ettiğinize göre Parlamentoda çoğunluğu bulundurmak görevi
asıl sizin. Ülkeyi idare etmek nasıl sizin görevinizse, bu Parlamentoyu
çalıştırmak sizin hakkınız.
Şimdi, yasama
organının temel işlevine baktığımızda,
ihtiyaç duyulan konularda yasaları çıkarmaktır. Yasama
organı bunun için vardır. Kimin ihtiyacını
karşılamak durumundadır yasama organı? Mensubu olduğu,
temsil ettiği milletin ihtiyaçlarını karşılayacak
yasaları yapmak durumundadır. Oysa yasama organının
milletin ihtiyaç duyduğu yasaları
çıkarmadığını uzun bir zamandır görüyoruz. Çünkü
milletin ihtiyaçlarının artık bu yasama organının
umurunda olmadığını ben bu yasama organının bir
mensubu olarak söylüyorum.
Şimdi,
baktığımız zaman, ya iki ay önce üç ay önce
çıkarılan kanunlar tamamen kaldırılıyor ya da iki üç
ay önce kaldırdığımız hükümler tekrar getiriliyor. Ve
bunlar yapılırken de her seferinde hukuk reformu, büyük reform
adı altında söyleniliyor. Ama yargının
sorunlarını çözmek üzere getirilen her paket kamuoyuna büyük bir
reform olarak ilan ediliyor. Bizler de şaşırıyoruz, hangi
paketin reform, hangi paketin de reform olmadığını bizler
de anlayamaz hâle geliyoruz.
Aslında, yeni
iktidara gelen bir partinin reform yılları ilk
yıllarıdır. İlk yıllarında zaten reform
yaptıysa yapmıştır. İlk yıllarında
yaptığını sonradan değiştirmeye
başlıyorsa, kendi yaptığı kanunları yazboz
tahtasına çevirip, evirip çevirip tekrar değiştiriyorsa bunlar
reform değildir, bu yasama disiplinsizliğidir. Aslında yasama
organının bu disiplinsizliğe itiraz etmesi lazım, oysa bu
itirazı yapamıyoruz.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz bu tasarı da bir
ihtiyaçtan kaynaklanmıştır, doğrudur ama Türk milletinin
böyle bir ihtiyacı yok. Şimdi, bu getirilirken ve buna benzer
diğer alternatif çözüm kurumları ileri sürülürken söylenilen
laflarda, ulusal yargıda yaşanan sorunlar, tarafsızlık
endişesi ya da o uyuşmazlıkların çözüm sürecinin uzun
olması gibi gerekçeler ileri sürülüyor ve bu yollarla
uyuşmazlıkların yani mevcut olan yöntemin
dışındaki yöntemlerle uyuşmazlıkların daha etkin,
daha verimli bir şekilde çözüleceği ve toplumsal
barışın korunacağı iddia ediliyor.
Şimdi alternatif çözüm
yolları dediğimize göre, bunlar bir şeyin seçeneği, bir
kurumun alternatifi yani mevcut olan, asıl olması gereken, mevcut
yargı sisteminin alternatif arayışıdır. Şimdi,
eğer, mevcut sistemde, mevcut yöntemde uyuşmazlıkların
çözümü konusunda sorunlar varsa bu sorunların giderilmesi lazım.
Örneğin, uyuşmazlıkların çözümü konusunda yargılama
süreci uzunsa bunun kısaltılması lazım. Yine,
tarafsızlık ve bağımsızlık konusunda endişe
varsa bu endişelerin giderilmesi lazım, buna yönelik itirazların
giderilmesi lazım. Bunu yapması gereken organ Parlamento ama yasa
yapma yöntemi artık unutuldu. Yani benim kızım hukuk fakültesini
yeni bitirdi, benimle hukuk devleti tartışmasına girdi Baba,
hukuk devletinden ne anlıyorsun? dedi. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
2nci maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin devlet şeklinin cumhuriyet
olduğu yazılı, cumhuriyetin nitelikleri de sayılırken
bunun hukuk devleti olduğu yazılı. dedim.
Eğer Türkiye
Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletiyse o zaman bizim Parlamentoda
yaptığımız yasama faaliyetleri hukuk devletinde olması
gereken yasama faaliyetleridir. Yani siyasi iktidar ya kendisi ya da diğer
yolları dolanmak suretiyle, mensubu olduğu çoğunluk partisinin
milletvekilleri vasıtasıyla bir teklif verdirerek, o teklifler
aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisinden Adalet Komisyonuna veya ilgili
olduğu komisyona geliyorsa ve hiç ara vermeden sanki çok acelesi
varmış gibi, insanların tartışma ve konuşma
olanağı olmadan hemen komisyonların gündemine alınıp
tartışılıyorsa bunlar iktidar partisinin milletvekilleri
tarafından verilen tekliflerdir ama hiçbir zaman görüşme
olanağı olmayan, komisyon başkanlarının gündeme
almadıkları teklifler de muhalefet partisinden gelen tekliflerdir.
Şimdi,
bakıyorum, iktidar partisinden milletvekilleri teklif veriyor.
Örneğin, bizim Komisyonda Ramazanla Recep Bey sık sık teklif
veriyorlar. Ben de milletvekiliyim, onlar da milletvekili. Sevgili Komisyon
Başkanımız gündem yapıyor, hemen onların teklifini gündeme
alıyor. Neye göre gündem yapıyor? O teklifleri neye göre gündeme
alıyor da benimkini neden gündeme almıyor, onu anlamış
değilim.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Seninkini beğenmiyor.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) Hani olsa Bu tasarı, tasarıyı gündeme
aldık, teklifi almadık. dese ben inanacağım. O da
milletvekili ben de milletvekiliyim, Allahtan korkun ya, böyle bir şey
olur mu arkadaşlar?
Şimdi, bunun
kriteri nedir? Yani, komisyonun kendi gündemine hâkim olması demek,
komisyonun istediği gibi, keyfî olarak hareket etmesi demek midir? Yani,
sürekli olarak, milletvekillerinin bazılarının tekliflerini
gündeme alıp değerlendirmesi, bazılarını görmezlikten
gelmesi mi demektir? Ya da Türkiye Büyük Millet Meclisinin en önemli ihtisas
komisyonlarından biri olan Adalet Komisyonu acaba talimatları
Başbakandan mı almaktadır, Hükûmetten mi almaktadır, ilgili
bakanlardan mı almaktadır? Yani, komisyonlar bakanların ya da
Başbakanın emir ve talimatları doğrultusunda mı
yürümektedir, bunları anlamak istiyorum, bilmek istiyorum. Eğer
Türkiye Cumhuriyeti devleti Batılı anlamda demokratik hukuk
devletiyse, biz de demokratik hukuk devletinin parlamentosunun
milletvekilleriysek bu aradaki farklılıkları bilmek istiyorum.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) 37ye göre indirebilirsin.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) - Bu, iktidar partisi mensubu milletvekillerinin
oturdukları yerden laf atmasıyla olmuyor.
Bir kere, siz,
daha üç ay önce çıkardığınız yasayı niye üç ay
sonra kaldırıyorsunuz, noktasına virgülüne niye geri
getiriyorsunuz bunları düşünmek zorundasınız.
Bakıyorum, orada da reform demiş arkadaşlar, aynı
arkadaşlar burada da reform demişler. Ben bunları bu kürsüde
dile getirmekten utanıyorum arkadaşlar ama siz laf atarak
bunları belki onaylıyorsunuz, bundan dolayı üzülüyorum.
Saygılar
sunuyorum. Hele komisyon üyesi bir arkadaşımın laf
atmasını da yadırgıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Katkı olsun diye, katkı sağlamak istedim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Şimdi, yirmi
dakika süre ile soru-cevap işlemi yapılacaktır. On dakika soru
sorma süresi
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, şahıs adına söz var, 1 kişi
konuştu.
BAŞKAN
Hayır efendim.
Mevlüt Akgün
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan
BAŞKAN
sordum,
yok dediler.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hayır, ben konuşacağım.
BAŞKAN Ama
iletmediniz efendim soru-cevaba geçtikten
KAMER GENÇ
(Tunceli) Efendim, hayır, şimdi söylüyorum size, şimdi
kişisel konuşma istiyorum.
BAŞKAN
Sayın Genç, sizin söz talebiniz birinci bölümde var.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Efendim, şimdi istiyorum.
REFİK
ERYILMAZ (Hatay) - Vermeniz lazım Başkan, yasal hakkı o.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Ama zamanında talep edecek.
BAŞKAN
Şimdi, Sayın Genç, söz isteyebilirsiniz, buna itirazımız
yok ama Soru-cevap işlemi yapılacaktır. dedikten sonra
istemeniz doğru değil.
KAMER GENÇ (Tunceli) Hayır,
efendim, daha geçmediniz ya. Bakın, şimdi, tümü üzerinde iki
kişinin konuşma hakkı var.
BAŞKAN Evet.
KAMER GENÇ (Tunceli) Bir arkadaş
konuşmadı, ben istiyorum.
BAŞKAN Bilinen şeyleri
tekrarlamanıza gerek yok, bilinen şeyleri
tekrarlamalarınıza gerek yok sizin.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ne demek yani?
BAŞKAN El hareketinizi indirin
bir aşağıya.
KAMER GENÇ (Tunceli) Yahu, sen el
hareketine bak.
BAŞKAN Bir defa, nasıl
hitap edileceğini öğrenin.
KAMER GENÇ (Tunceli) Doğru
dürüst Başkanlık yaparsan
BAŞKAN Kimsenin burada sizden
ders almasına veya üslup öğrenmesine gerek yok, ihtiyacı da yok.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, peki, bakın, şöyle: Tümü üzerinde
BAŞKAN O zaman, Tüzükü
biliyorsanız, bildiğinizi iddia ediyorsanız zamanında
müdahale edeceksiniz.
KAMER GENÇ (Tunceli) Biliyorum.
Zamanında değil şimdi istiyorum.
BAŞKAN Hayır,
zamanında istemediniz.
Sayın Halaman, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, soru sorduramazsın.
ALİ HALAMAN (Adana) Sayın
Başkanım, teşekkür ederim.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın
Başkan, söz talebimiz
BAŞKAN Bir saniye.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ben söz
istiyorum canım. Hayır, ben söz istiyorum.
BAŞKAN Söz talebiniz var ama
birinci bölümde Sayın Gök.
KAMER GENÇ (Tunceli) Şimdi
efendim, hayır, şimdi istiyorum.
BAŞKAN Sordum burada, Sayın
Akgün söz istemiyor, vazgeçti.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Grup Başkan Vekili
söyledi, buyurun.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın
Başkanım, tabii, bu usulü, işlemi
arkadaşımızın ne yapacağını biz bilemeyiz
ama Sayın Kamer Genç
BAŞKAN Hayır, söz
istenmediği on dakika önce söylendi efendim, tutanakları isteyelim.
LEVENT GÖK (Ankara) Yani konuşma
yoksa, arkadaşımız da konuşmayacağını
belirtmiştir, yani bizim arkadaşımızın
konuşmasına olanak tanımanız gerekir.
BAŞKAN Sayın Gök, buna
itirazım yok. On dakika önce sordum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Kime sordun?
BAŞKAN Sayın Akgünün
konuşmayacağını söylediler, AK PARTİ Grubu.
KAMER GENÇ (Tunceli) Şimdi
istiyorum Sayın Başkan.
LEVENT GÖK (Ankara) Ama bizim o
konudan haberimiz yok.
BAŞKAN Haberiniz olması
gerekir, dinliyor Sayın Genç.
LEVENT GÖK (Ankara) Hayır
efendim.
BAŞKAN Hayır efendim,
lütfen.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, madde üzerinde
BAŞKAN Şimdi, benim burada
maksadım Sayın Gençe söz vermemek değil.
KAMER GENÇ (Tunceli) Senin
maksadın o.
BAŞKAN Eğer usule
uyulacaksa Sayın Gençin zamanında istemesi lazım sözü.
KAMER GENÇ (Tunceli) Zamanı
şimdi.
BAŞKAN Tutanakları isteyin
efendim, tutanaklar; on dakika önce
LEVENT GÖK (Ankara) Ama biz o konuyu
bilemeyiz, arkadaşımızın sözünden vazgeçtiğini.
BAŞKAN Hayır, nasıl
bilemezsiniz Sayın Gök, buradasınız, ben soru soruyorum, AK
PARTİ Grubu cevap veriyor oradan.
LEVENT GÖK (Ankara) Şimdi
öğrendik ama biz onu, şimdi öğreniyoruz.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın
Başkan, anlayış gösterin.
MİHRİMAH BELMA SATIR
(İstanbul) Hayır, niye anlayış gösterelim canım?
LEVENT GÖK (Ankara) Bir
anlayış gösterin, yani bu konuda bir tablo yok. Konuşmasından
feragat etmiş bir arkadaşımız var, Sayın Genç de
konuşmak istiyor. Lütfen bu konuda arkadaşımızın
sözünü değerlendirmenizi rica ediyorum.
BAŞKAN Evet, Sayın Gökün
ricası üzerine veriyorum.
Buyurun Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, bu AKPli
grup başkan vekillerinin bana karşı bu kadar tepkili
olmalarını anlayamıyorum. Hak veriyorum da benim
konuşmalarımdan korkmayın, ben burada daima doğru
şeyleri söylüyorum, bakın, ülkenin içinde bulunduğu durumu izah
ediyorum.
Şimdi, bu
tahkim merkezi diye bir kanun getirmişsiniz. Yani tahkim merkezi nedir?
Görevi nedir? Nasıl çalışacak? Burada çalışan insanlar
nasıl maaş alacak? Var mı böyle bir şey? Şurada bir
maddede demiş ki: Efendim, tahkim ve alternatif şey
Şimdi,
arkadaşlar, öyle anlamsız kanunlar getiriyorsunuz ki. Şimdi,
İstanbulda bir finans merkezini kurmuşsunuz, bunun altını
doldurmaya çalışıyorsunuz.
Bu finans
merkezini nasıl kurdunuz, biliyor musunuz? Vakıflar Bankası,
Halkbank, Ziraat Bankasından ve Merkez Bankasından 1 milyar lira getirdiniz
TOKİye verdiniz ve orada bir arsa aldı TOKİ ve bunun üzerinde
bir bina yaptı, finans merkezi yapıyor oraya ve
dolayısıyla, bu kurumlarla bunları doldurmaya
çalışıyorsunuz.
Şimdi,
arkadaşlar, içinizde hâkimlik yapan
Yarın bu kanun nasıl
uygulanacak bilmiyor.
Şimdi,
tahkimin bir tek görevi şu diyor. Tahkim merkezinin görevleri
şunlardır:
a) Tahkim ve
alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerine ilişkin kuralları
belirlemek ve hizmetlerin yürütülmesini sağlamak.
b) Tahkim ve
alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleriyle ilgili tanıtım ve
yayın yapmak...
Şimdi,
arkadaşlar, tahkim merkezi nasıl inceleme yapacak, hangi
ihtilafları inceleyecek, hangi uyuşmazlıkları inceleyecek,
burada bunu belirtmeniz lazım. Yok böyle bir şey.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Genel Kurul belirleyecek onları.
KAMER GENÇ
(Devamla) Genel Kurul neye göre belirleyecek kardeşim? Bak, siz
bilmediğiniz için
Şimdi,
arkadaşlar, hangi uyuşmazlıklar bu tahkime gidecek? Hangisi?
Türkiye Cumhuriyeti devletinin mahkemeleri var, idari yargıysa idari
yargıya gidecek, adli yargıysa adli yargıya gidecek, ama bu
tahkime hangi uyuşmazlıklar gidecek, yok o burada. Yani yok burada.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) 1inci maddeyi oku.
KAMER GENÇ
(Devamla) Onun için, yani bilmediğiniz için ve çok hayali
konuştuğunuz için
Şimdi,
arkadaşlar, yani Türkiyeye öyle bir sistem getirdiniz ki, şimdi
burada Hükûmet sırasında oturan Bekir Bozdağ, bu nasıl
gelmiş buraya oturmuş ya arkadaşlar?
İHSAN
ŞENER (Ordu) Millet seçti! Sen nasıl geldin buraya?
KAMER GENÇ
(Devamla) Şimdi, İzmir Cumhuriyet Başsavcısına,
bakın, telefon ettin mi, etmedin mi sen gece saat on bir-on ikilerde?
Başsavcı, git, o savcıyı görevden al. dedin mi? Dedin.
Ondan sonra başsavcı o tarihte tutanak düzenledi, fezlekeyi gönderdi
mi Meclise? O fezleke geldi. Nerede o fezleke şimdi?
Arkadaşlar,
Adalet Bakanlığı makamında oturan bir kişi gece
başsavcıya telefon edip Efendim, git o savcıyı görevden
al ve ondan sonra bu soruşturmayı kapat, evrakları ortadan yok
et... Böyle bir şey olur mu arkadaşım?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Yalan söylüyorsun, bu lafların hiçbirini
söylemedim, yalan söylüyorsun. Milletin gözünün içine baka baka yalan
söylüyorsun.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Sayın Başkan, böyle hakaret edebilir mi?
KAMER GENÇ
(Devamla) Yalan söylediysem hangimizin yalan söylediğini
göstereceğim ben sana. Sen hangi yüzle gelip orada oturmuşsun? Adalet
müessesesini perişan eden sensin, adalet müessesesi diye bir şey
bırakmadın.
BAŞKAN Sayın
Genç, lütfen temiz bir dille konuşun.
KAMER GENÇ
(Devamla) Şimdi, arkadaşlar, beyanat veriyorlar, Efendim, Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu eğer bizim istediğimiz adamları
seçmezse biz o seçimi hükümsüz sayarız. diyorlar. Ya, böyle bir şey
olur mu arkadaşlar? Şimdi, Tayyip Erdoğan getirmiş
avukatının ağabeyini Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
üyeliğine atamış. Ben şimdi bu adamla 2 tane davaya girdim.
Arkadaşlar, hâkim hiç yüzümüze bakmadan davanın reddine diyor,
aleyhimize karar veriyor. Şimdi, böyle bir sistem olur mu?
ALİ
AYDINLIOĞLU (Balıkesir) Sen ne kadar yalancı bir adamsın
ya!
KAMER GENÇ
(Devamla) Ben bu yargıdan, bu adaletten nasıl adalet beklerim
arkadaşlar? Böyle bir şey olur mu ya? AKPnin ilçe
teşkilatında çalışan, üyesi olan kişiyi getirip
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeliğine atıyorlar. Böyle
bir şey olur mu arkadaşlar? Böyle bir şey olmaz.
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Yani, bu kadar kirli bir şey mi, ne var?
KAMER GENÇ
(Devamla) Türkiyeyi çok perişan ettiniz, yargısıyla yok
ettiniz. Şimdi artık yargıya güvenmenin mümkünü yok. Başta
zaten Adalet Bakanlığı makamında oturan Bekir Bozdağ
her an adalete müdahale ediyor. İstanbula getirdiler, Emniyet Müdürlüğüne
bir tane adam atadılar. İstanbul
Başsavcılığı diyor ki buna, yazı yazıyor:
Git Tayyipin oğlu Bilali getir, ifadesini alacağım.
MİHRİMAH BELMA SATIR
(İstanbul) Sayın Başkan, müdahale eder misiniz.
Cumhurbaşkanına hakaret ediyor.
KAMER GENÇ
(Devamla) - Emniyet Müdürü diyor ki: Efendim, ben onu getiremem. Ya, peki,
sen eğer Adalet Bakanıysan, eğer bir başsavcı bir
emniyet mensubuna bir talimat veriyorsa, Git şu suçluyu veya bu
sanığı, bu şüpheliyi al, getir. diyorsa ve ondan sonra polis seni dinlemiyorsa senin
varlığın neyi ifade eder ya? Böyle bir şey olur mu
arkadaşlar? Böyle bir şey olmaz. Türkiyeyi her yönüyle
Bütün şeyleri
şu: 17 Aralık ve 25 Aralıkta rüşvet alırken
yakalandılar, telefonlar ortada. Tayyip Erdoğan her gün
çıkıyor, diyor ki: Beni, ailemi ve çocuklarımı
dinlediler. Ya, dinlediler tamam arkadaşlar.
İHSAN
ŞENER (Ordu) Normal mi?
KAMER GENÇ
(Devamla) - Şimdi, bakın, siyasette sorumluluk duygusunun,
ahlakın teşekkül ettiği ülkelerde banttaki bu bilgiler hukuk
dışı yollarla elde edilsin. Tamam, cezai sorumluluk yönünden bu
bilgilere şey etmeyebilir ama orada konuşulan şeyler eğer
doğruysa, rüşvet alındığı doğruysa siyasi
sorumluluk, ahlak taşıyan
ALİ
AYDINLIOĞLU (Balıkesir) - Sende kaç daire var, sende?
KAMER GENÇ
(Devamla) -
ve toplum içinde insanlık yani bir topluma karşı
sorumluluk duygusu olan kişi artık o makamda oturamaz
arkadaşlar, o makamda oturamaz, onun için.
ALİ
AYDINLIOĞLU (Balıkesir) Sende kaç tane daire, dükkân var ya?
KAMER GENÇ
(Devamla) - Ama, şimdi, siz Türkiyeyi ne yapıyorsunuz? Türkiyeyi
uluslararasında her yönüyle kişiliksiz, itibarsız bir ülke
yapıyorsunuz.
Şimdi, biz
KİT Komisyonunda hesapları inceliyoruz arkadaşlar. Bugün Makina
Kimyanın hesaplarını inceliyoruz. Kırıkkale Valisi
Makina Kimyanın Yönetim Kurulu üyesi. Ya, Vali, senin ne işin var
burada? dedim.
Ya,
arkadaşlar, böyle bir şey olur mu ya? Makina Kimya gibi teknik bir
kurumun Yönetim Kurulunda Valinin ne işi var? Ya, böyle bir şey olmaz
arkadaşlar. Bunlar devletin, bir çiftlik yönetiminde gösterilmesi gereken
sorumluluğu dahi taşımıyorlar.
ALİ
AYDINLIOĞLU (Balıkesir) Senin Danıştayda ne işin
var, senin Danıştay üyeliğinde ne işin var? Hukukçu
değilsin sen.
KAMER GENÇ
(Devamla) - Şimdi, dün Halk Bankasının hesaplarını
inceledik. Bakın, şimdi, Halk Bankasının
Biliyorsunuz,
eskiden Vakıflar Bankasıyla beraber 750 milyon dolar kredi verdiler,
ATV ve Sabahı satın aldılar. Sonra, biliyorsunuz, Tayyip
Erdoğan bir gün Binali Beye telefon etti, Binali
Yıldırıma, Ya Binali, ya, bak, bizden çok yağlı,
ballı ihaleler alan, işte, bu Cengiz İnşaat, Kolin
İnşaat, bilmem, Limaklar mimaklar, bunlar o kadar fahiş kârlar
ediyorlar ki ya, git, bunlardan 100er milyon dolar para topla. dedi,
telefonlarda var, parayı verenler var.
ALİ
AYDINLIOĞLU (Balıkesir) Sen yanında mıydın?
KAMER GENÇ
(Devamla) Bilal gitti, bunlardan 650 milyon dolar topladı
arkadaşlar, 650 milyon dolar topladı. Şimdi, Halk Bankası
ve Vakıflar Bankası 750 milyon dolar kredi verdiler bunlara, bu,
Sabah ve ATVyi satın aldı. Ben soruyorum Halk Bankasına: Peki,
kardeşim, bu krediyi bunlar bunun için almadılar mı? Şimdi,
bu ATV ve Sabah satıldı. Peki, Halk Bankası olarak siz niye bu
parayı tahsil etmiyorsunuz? Diyor ki: Efendim, 750 milyon dolar kredi
verdik ama
Kredi 2007de verilmiş arkadaşlar, 2007, yıl 2014,
kaç sene? Aşağı yukarı dokuz seneye yakın bir zaman
geçmiş ve bu zaman zarfında... Diyor ki: Efendim, her ikisinden 100
milyon dolar tahsil ettik. Gerisi ne olacak, 650 milyon dolar ne olacak
arkadaşlar?
Değerli
arkadaşlar, görüyorsunuz, devletin bütün kurumları çökertilmiş.
Şimdi, bu
Atatürk Orman Çiftliğinde yapılan kaçak saray. Bu sarayla ilgili
soru soruyorum. Bakın, arkadaşlar, bu saray Kamu İhale Kanununa
göre ihale edilmemiştir. Bu saray, özellikle Tayyip Erdoğan bir
yakınını çağırmıştır, müteahhit olarak
bunu buna vermiştir. Maliyet artı kâr hesabına göre çalışmıştır,
maliyet 100se 1.000 gösterilmiştir, ben iddia ediyorum.
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Hep iddia ediyorsun, ispat et.
KAMER GENÇ
(Devamla) Burada, Maliye Bakanı diyor ki: 1 milyar 370 milyon liraya
mal oldu. Hayır, 2,5 milyar liraya mal olmuştur. Şimdi,
bakın, bir zamanlar bu Meclisin salonu da böyle verilmişti ve burada,
o zaman -ben çok iyi biliyorum- 500 bin liraya sökülen bu iç dizayn
karşılığında ilgili müesseseye 110 bin liralık
fatura verildi. Ya, ben bunları biliyorum çünkü bu siyasi iktidara
yakın olanlar tarafından yapılan ihalelerde
Şimdi,
herhâlde Tayyip Bey burada, yani dört senelik oradaki kalacağı
masrafları bu inşaatın ihale şeyinden
kazanmıştır. Yani orada, inanınız ki maliyetin en
azından yüzde 200ü fazla para gösterilmiştir ve onun üzerine de kâr
elde etmiştir.
ALİ
AYDINLIOĞLU (Balıkesir) Yazıklar olsun! Meclisin kürsüsünü
kirlettin be!
KAMER GENÇ
(Devamla) O binada en az Tayyip Erdoğanın o ihaleyi verdiği
müteahhit 1,5 milyar lira para kazanmıştır arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ
AYDINLIOĞLU (Balıkesir) Tüh sana!
KAMER GENÇ
(Devamla) Gelin, gidelim
hesapları inceleyelim. Yiğitliğiniz varsa getirip inceleyelim.
Milletin o parası sizin burnunuzdan da gelecek.
ALİ
AYDINLIOĞLU (Balıkesir) Kaç dairen var ya senin, onları da
söylesene? Sende kaç daire var, nasıl aldın o daireleri be, cevap
versene?
KAMER GENÇ
(Devamla) - Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Yirmi dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın
Halaman, buyurun.
ALİ HALAMAN
(Adana) Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Sayın
Bakanımıza küçük bir sorum şöyle: Şimdi, İstanbul
tahkim deniyor. Bu genelde ticari faaliyetlerden, uyuşmazlıktan,
karşılıklı ihtilaf çıktığında istekten
kaynaklanıyor. Bunu İstanbula götürüyorlar ama Türkiyede
potansiyeli yüksek, ticareti, sanayisi yüksek iller var. Mesela Adana gibi,
Ankara gibi, İzmir gibi, Çorum gibi. Ya, bu İstanbul merkezli tahkim
merkezini diğer illerde de kurmayı düşünüyor mu?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Dibek
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanım, burada da konu oldu, adli ve idari yargıdaki hâkim ve
savcı sayılarının -çünkü bürokrat arkadaşlar burada-
net sayısını siz bize bir aktarır mısınız?
Basında da çıkıyor, 10 bin mi, 12 bin mi, 14 bin mi? Ne kadar
hâkim, savcı var adli, idari yargıda? Bunları buradan bize bir
iletirseniz...
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Işık, buyurun.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
bilindiği gibi İstanbul tahkim merkezinin kuruluş gerekçesinin
İstanbul finans merkezinin de İstanbulda kurulacağı
yönünde bir gerekçe söz konusu. Acaba İstanbul finans merkezinin
kuruluşuyla ilgili çalışmalar ne aşamada? Bu finans merkezi
kurulmazsa tahkim merkezi tek başına beklenen faydayı
gösterebilecek mi?
İkinci sorum
da: Denetimli serbestlikle ilgili çalışmalar ve gerekli düzenlemeler
ne aşamada? Bu konuda bir açıklamada bulunabilir misiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Genç
KAMER GENÇ
(Tunceli) Teşekkür ederim.
Bekir
Bozdağdan şunu öğrenmek istiyorum
BAŞKAN
Sayın Genç, lütfen
KAMER GENÇ
(Tunceli) İsmini söylüyorum yani Bekir değil de tekir mi
diyeyim? Böyle bir şey olmaz yani Bekir ismi.
ÖMER FARUK ÖZ
(Malatya) Söyleyemezsin. Söyleyemezsin ağabey, ya bakan dersin ya sayın dersin.
BAŞKAN Biz
size nasıl hitap edelim peki?
KAMER GENÇ
(Tunceli) Bana Kamer Genç diye hitap ediyorsunuz, ben de Bekir
Bozdağ diye hitap ediyorum.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Kamer mi diyelim?
GÖKCEN
ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Kamer diyelim sana.
BAŞKAN Size
Kamer Genç diye hitap edilmiyor Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Tamam ya, ben öyle istiyorum, ben insanların ismini
BAŞKAN
Sorunuzu sorun lütfen.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Şimdi, sorumu sorayım mı, sormayayım mı?
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Sordurmayın Sayın Başkan, hakaret ediyor.
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Şimdi, bu İzmir Cumhuriyet Başsavcısına,
ona gece telefon ettiniz, dediniz ki: Başsavcı, git şu savcıyı
görevden al, o belgeleri de yok et ve bu işi kapat. Başsavcı
bir zabıt tuttu, bu konuda bir fezleke Adalet Bakanlığına
geldi, iade ettiniz; Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderdi, iade ettiniz. Bu
fezleke nerede şimdi? Bu fezlekeyi biz de biliyoruz, siz de biliyorsunuz.
Hakkında bu kadar ağır bir fezleke olan bir kişi Adalet
Bakanlığında
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Acar
GÜRKUT ACAR
(Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
tasarının 15inci maddesinde yer alan bu tahkim merkezinin
bağış kabul etme olgusu nasıl olacak? Yani, hem
Başbakanlıktan karşılanacak masrafları hem de
buranın bağış alma yetkisi olacak. Yani, bu
bağışlar, TÜRGEVe zoraki verilen bağışlar gibi
bağışların yapılacağı açık olan bir
tahkim merkezini nasıl güvenilir kılacaktır?
Bir sorum daha
var: TÜRGEVe ne kadar bağış yapılmıştır,
bunu da öğrenmek istiyorum.
Sorularımıza
hiçbir zaman da cevap alamadık Sayın Bakan.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Yılmaz
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
tasarının geçici madde 1in son fıkrasında, (4)üncü
fıkrasında Merkezin faaliyetlerinin yürütülebilmesi için ilk
yıl bütçesi Başbakanlık bütçesinden karşılanır.
deniyor. Ancak, yine Bakanlık tarafından bizlere
dağıtılan bilgi notlarında ise Sayıştay
Başkanlığından şöyle bir eleştiri var: Kamu
kaynağının tamamen özel hukuk kurallarına tabi bir kuruma
aktarılması doğru değildir, 5018 sayılı Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanunu hükümleri karşısında bu mümkün
değildir. deniliyor.
Şimdi,
Sayıştay Başkanlığı tarafından böyle bir
eleştiri olmasına rağmen bu madde hâlâ daha niye
korunmaktadır? Bu maddenin metinden çıkarılması önergemizi
ileride kabul etmeyi düşünüyor musunuz? Bu, çok önemli bir sorun olarak
karşımıza çıkıyor.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın
Eryılmaz
REFİK
ERYILMAZ (Hatay) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
özellikle son dönemde basında sıkça, eğit-donat
politikasının uygulanacağı yönünde haberler okuyoruz. Bu
eğit-donat politikasıyla neyi kastediyorsunuz? Kimi, ne için
eğiteceksiniz, neyle donatacaksınız ve bu eğitip
donattığınız militanları nereye göndereceksiniz?
Başka
ülkelerden militan devşirip, bunları eğitip donatmak bizim ceza
hukukumuz açısından ve uluslararası ceza hukuku
açısından suç oluşturmuyor mu? Bununla ilgili açıklama
yapabilir misiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın
Yılmaz
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
bu 17 ve 25 Aralık size göre darbe, bize göre ve vatandaşın
ekseriyetine göre asrın yolsuzluğu olarak değerlendiriliyor.
Şimdi,
bununla ilgili takipsizlik kararları verildi. Ben şunu merak
ediyorum, Adalet Bakanı olarak sizden
Bu takipsizlik kararını
veren hâkim ve savcılar bu davayla ilgili özel mi
atanmıştır, bu takipsizlik kararını vermek için, yoksa
normal atama yoluyla mı gelmiştir?
İkincisi de,
biraz önce de burada tartışma konusu oldu. Şimdi, PKKya terör
örgütü diyen, bunlarla görüşenlerle
ilgili AKP sözcüleri birçok laf söylüyor. Geçmiş dönemde, son beş altı yılda Türk Ceza
Kanununda yeri olmamasına rağmen terör örgütüyle pazarlıklar
yapıldı. Bugün bunları yapanlarla ilgili herhangi bir kanuni
soruşturma yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, bu
Tahkim Yasasını zorunlu kılan
İstanbul Tahkim Merkezi Kanununa ihtiyaç neden doğdu, hangi
ihtiyaçlar vardı?
İki, bu
yabancı sağlık sektöründe gerek hastaneler var gerek ilaç
satımı var, patent var; bunlar bu alanda olabilecek mi?
Üç, burada
tarafsızlık ve bağımsızlık açısından
buradaki üyelerin reddiyle ilgili herhangi bir düzenleme göremedim. Atıf
Medeni Kanuna yapılmış, Dernekler Kanununa. Burada Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununa herhangi bir atıf yok. Bunlar eksiklik değil
mi?
Tabii ki asıl
amaç, zayıfı kollamak ve korumak, hukuk güvenliği
açısından gelebilecek olan sermaye, hukuk güvenliği
olmadığı için nasıl uygulaması olacak?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Öztürk
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Bakan, bu tahkim merkezi niye İstanbul oldu,
neden mesela Ankara değil, neden Mersin değil? Şimdi, Mersin
Limanı, Orta Doğuya açılan en büyük liman. Niye, mesela,
Mersin, bu tahkim merkezi olmuyor da İstanbul oluyor? Ben, bunu
anlayamadım.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Demiröz
İLHAN
DEMİRÖZ (Bursa) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanıma şunu sormak istiyorum: Bursada adalet sarayı
inşaatı yapılıyor, BUTTİMde yapılıyor,
Yıldırıma alındı. Son durumu öğrenmek istiyorum.
2015 programında var mıdır? Ne kadar ödenek
ayrılmıştır? Bu konuda bilgi almak istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Yılmaz, buyurun.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
özellikle bu konuşmamda da belirttiğim Millî Tahkim Divanı ve
Milletlerarası Tahkim Divanının görevleri ne olacak? Yani burada
en ufak bir düzenleme yok. Bu konuda hem bizi hem de
vatandaşlarımızı aydınlatabilirseniz çok memnun
oluruz. En ufak bir görev tanımı yok burada.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
buyurunuz.
Sorular
tamamlandı.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tahkim merkezinin neden İstanbulda olduğu,
başka yerlerde kurulmadığına ilişkin değişik
arkadaşlarım soru sordu; Sayın Halaman da sordu, Ali Rıza
Bey de Mersini istiyor, öyle anlaşılıyor, başka
arkadaşlarımız da sordular. Tabii, İstanbul bir finans
merkezi, aynı zamanda bir ekonomi merkezi, bir ticaret merkezi,
dünyanın da ana merkezlerinden bir tanesi. O yüzden, bunun
İstanbulda kurulması doğal olandır. Eğer biz,
İstanbula kurmayıp da onun dışında Türkiyemizin
herhangi bir güzel ilinde kursaydık eksiklik olurdu ama İstanbulun
yanında başka yerlerde de kurulur mu? Elbette, bunlarla ilgili
değerlendirme yapılabilir. Fakat dünyadaki örneklere
baktığımızda tahkim merkezlerinin genellikle ekonomiyle
irtibatlı olan yerlerde, daha güçlü, yoğun irtibatlı olan
yerlerde olduğunu görüyoruz. Biz de bu çerçevede böyle bir adım
attık. Yani, İstanbulda olması normal.
Bu, birden fazla,
ileride çoğaltılabilir mi? Tabii, bunu zaman ve ihtiyaçlar
belirleyecek ama ben çoğaltılmasına ihtiyaç olabileceğine
pek ihtimal vermiyorum çünkü bunu çoğaltmak belki başka başka
sorunlar da çıkarabilir. Bir konuda ihtisas merkezi olması, güven
merkezi olması, kişilerin buraya güvenlerinin güçlü bir şekilde
tesis edilmesi uygulama bakımından da son derece önemli.
Dünyanın başka ülkelerinde de bunun örneklerinin, Türkiyede şu
anda kurduğumuz gibi, olduğunu görüyoruz. Ama ileride ihtiyaç olursa
elbette başka yerlere aktarım konusu değerlendirilebilir.
Şu aşamada yeni olduğu için böyle bir durum yok.
Tabii, ikincisi:
Bunun, tahkim merkezinin bütçesiyle ilgili soru soruldu. Bütçeyi biz,
Başbakanlık bütçesinden sürekli karşılamayacağız,
bir yıl koyuyoruz ve kendisi kendisini finanse edecek yani orada gelir
kaynakları da var. Dolayısıyla buraya sürekli bir bütçe tahsisi
yok. Yani bir arkadaşımız sordu: Hem bir yandan, siz, buradan
bütçe veriyorsunuz hem de bağışlar alınıyor. Buna
ilişkin eleştiriler de yapıldı. Şimdi, bir yıl
kuruluş aşaması olduğu için
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) Sayıştay Başkanlığının
eleştirisi var Sayın Bakan.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) -
biz bir yıl süreyle bunu yapıyoruz.
Ancak bu tahkim merkezi kurulduğunda, ilk aşamada bunun
sekretaryasını TOBB yürütecek. Onlarla yaptığımız
görüşmede Bu yeni olduğu için bir geliri de kısa sürede
olmayabilir. Bu topal doğabilir. O yüzden bunu biraz uzatalım.
dediler. Biz, bir önergeyle belki bunu iki yıla çıkaralım ki
kuruluşu sağlıklı olsun, finans sorunu yaşamadan
kurulsun. Ondan sonra, işlemeye başladıktan sonra, zaten bu
kendi kendini finanse edecektir. Buraya insanların zorunlu olarak bir
müracaatları yok, gönüllü olarak bir müracaatları var. Ve bu
merkezin kararları tarafların
rızasıyla beraber uygulanabilir kararlar oluyor ve bütün bunlar,
ayrıca yargı denetimine de açık olan kararlar. Yargıya da
taraflar götürebilir veya anlaşmayınca zaten burada bir netice
çıkmaz.
Öte yandan, tabii,
tahkimin görev alanıyla ilgili de arkadaşlarımız sorular
sordular. Esasında, kanunun 1inci maddesine
baktığınızda burada çok açık bir şekilde kanunun
amaç ve kapsamı düzenleniyor. Burada, nedir? Yabancılık unsuru
taşıyanlar da dâhil olmak üzere, uyuşmazlıkların
tahkim veya alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleriyle çözülmesini
sağlamak üzere... deniyor. Bu, bir nevi, tahkim kapsamında,
alternatif çözüm kapsamında olan hususları kapsayan bir uygulama.
Özel hukuk
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hangi uyuşmazlıkları?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Uyuşmazlıklar, idarenin özel hukukla uyuşmazlıkları,
imtiyaz şartname ve sözleşmelerine ilişkin
uyuşmazlıklar tabii buraya tabi olacak. Kamu düzenine ilişkin
olanların, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf yetkisi bulunmayan
hususların tahkimin görevine girmediği zaten tartışmadan
varistedir. Burada herkes bunda hemfikir.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) Bir sınırlama yok ki orada.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Esasında bu kanun, İstanbul Tahkim Merkezinin bir nevi teşkilat
kanununu düzenliyor. Bu tahkim merkezindeki organlar nedir, bunlar kimlerden
oluşur? Hangi kaynaklardan gelir, finansı nedir? Bunların
çalışması, usulü vesaire
Bu noktada ana kuralları
düzenliyor ve bu çerçevede de bir yapılanmayı öngörüyor. HMKdaki
tahkime ilişkin hükümler ile 4686 sayılı Milletlerarası
Tahkim Kanunu hükümleri de yine bu kapsamda uygulanacaktır, bu çerçevede
ele alınacaktır. Yoksa bu layüsel, Kafama göre kural koydum, kafama
göre çözdüm, kafama göre hallettim. diyen bir şey kesinlikle değil.
Bunu ben özellikle ifade etmek istiyorum. Bu
son derece önemli.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) Bakanlıklar bu eleştiriyi getiriyorlar, sizin
bakan arkadaşlarınız Sayın Bakan.
ADALET BAKANI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Dibek,
adli yargıda hâkim, savcı sayımız şu anda 12.500;
idari yargı hâkim, savcı sayısı 1.700. Buna yüksek
yargı dâhil yani Yargıtay, Danıştay üyeliği yapanlar
dâhil. Sayımız budur. Bunu da burada arz etmiş oluyorum.
Sayın Alim
Işıkın sorusunu bir önceki sorular çerçevesinde
değerlendirdim, birinci kısmını. Denetimli serbestlikle
ilgili hususlarda şu anda yeni bir çalışmamız yok. Ancak,
bizim, bu denetimli serbestliği daha yararlı hâle getirmek ve amaca
uygun kullanılması hususunda Bakanlığımızın
yürüttüğü çalışmalar var. Şu anda Türkiyede 270 bin
civarında insanımız denetimli serbestlik kapsamında bir
infaza tabi durumdadır. Yani bu müessese, kurulduğu günden bugüne
büyük bir fonksiyon icra etmiştir, bundan sonra da bu fonksiyonunu icra
edecektir. Biz bunu geliştirmek, uygulamadaki eksikleri,
aksaklıkları görerek daha iyi hâle getirmek üzere sürekli takip
ediyor, konuyu tartışıyor, yeni dönemde de bunu daha verimli ve
daha uygun nasıl yaparız, onun üzerinde hep beraber çalışıyoruz.
Yasal düzenlemeyi gerektiren, şu aşamada bizim elimizde herhangi bir
sorun yok. Ama eğer öyle bir durum olursa elbette Meclisin huzuruna
getiririz. Ancak kamuoyunda, denetimli serbestlik kapsamına girecek
Şu
anda cezasının infazına bir yıl kalanlar bundan istifade
ediyorlar. Şimdi bunu artırmaya ilişkin kamuoyunda çok
değişik talepler var, baskılar var. Tabii, buna dair ben buradan
bir ümit vermek istemem işin doğrusu, çünkü iki yıla kadar bizde
tutuklama yasağı var, çocuklar için bu üç yıla kadar.
Şimdi, şu anda denetimli serbestlik kapsamında on sekiz ay hapis
cezası alan kişi hiç içeride yatmıyor yani daha doğrusu
cezasının infazı çünkü on iki ay, bu infazı yapılacak.
Sadece içeri giriyor, içeride belli bir süre, bir hafta, iki hafta
kalıyor, olduğu gibi dışarı çıkıyor.
Tabii, bu
uygulamanın kamuoyunda yarattığı olumsuzluğu da bizim
görmemiz lazım. Belki burada bu sistemi daha iyi işler hâle getirmek
bakımından farklı alternatifler düşünülebilir ama
şimdi biz bunun uygulamadaki sonuçlarını düşünüyoruz çünkü
bir suç işlenmiş, yargılanmış, ceza almış,
on sekiz ay hapis cezası almış, içeri giriyor, bir hafta sonra
dışarı çıkıyor. Bu suçun size karşı
işlenmesi hâlinde sizin düşünceniz, bir başkasına
karşı işlenmesi hâlinde
O da önemli. O yüzden biz bu konuyu çok
değişik şekilde ele alıyoruz. Belki ileride daha
farklı alternatiflerle huzurunuza gelebiliriz ama bunu artırma
noktasında bir düşünceye sahip olmadığımızı
özellikle buradan ifade etmek isterim. Çünkü bunu da bekleyen çok insan var gelen
mesajlardan anlıyorum ama şu anda bunun üzerinde bir
çalışmamızın olmadığını özellikle ifade
etmek isterim.
Tabii, burada,
sürekli, konuşmalarda şahsımıza dönük, kendi seviyesine
uygun bir üslupla konuşan milletvekilimiz var.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Benim seviyem senden çok yüksek.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Tabii, size ben cevap vermek istemiyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Korkaklığından vermiyorsun,
korkaklığından!
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sadece söyledim, Yalan söylüyorsunuz. dedim.
Bak, bir kez daha buradan söylüyorum, daha önce de bunu söylediniz siz.
İşte, bir Gidin, onu görevden alın, evrakları imha edin.
lafını benim söylediğimi kaçtır burada söylüyorsunuz. Bu
lafı benim söylediğimi söyleyip ispat etmeyen namussuz ve
şerefsizin ta kendisidir. İspat edin! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Bakanım, lütfen
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Şimdi, siz medyada, şurada burada
okuduklarınıza bakıyorsunuz, benim beyanıma itibar
etmiyorsunuz. Ben ne söylediğimi biliyorum; ben hep hukuka sahip
çıkan bir yaklaşım içerisinde oldum, hukuka sahip
çıktım ama siz bu kürsüyü de kirletiyorsunuz, bu Meclisi de
kirletiyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Bakan, Sayın Bakanım, lütfen
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Hakkınız yok!
BAŞKAN -
Doğru değil söyledikleriniz...
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Ben yalanlara, iftiralara cevap vermiyorum
ama her tarafı kirletiyorsunuz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ne iftirası, ne yalanı ya?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Ayıptır!
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Telefon ettin.
REFİK
ERYILMAZ (Hatay) Sayın Başkan, soruma cevap bekliyorum; süre
geçiyor.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Yılmaz bütçeyle ilgili
söyledi; bu, kanuna koyduğumuz zaman mümkün olabilir. Yani biz şu
anda kanunda bir düzenleme yapıyoruz, o kanuna bir istisna getirebiliriz.
Bu, özel hukuk tüzel kişiliği. Biz, geçici bir şekilde bir
ihtiyacı gidermek üzere koyuyoruz, bu zaruretten.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) Sayıştay Başkanlığının
görüşü böyle.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Kanundan kaynaklı bir şey
yapıyoruz. O engeli aşmak için de kanuna biz bu yönde hüküm
koyuyoruz.
Bursa Adalet
Sarayı
Evet, Bursa Adalet Sarayı 400 bin metrekare kapalı alana
sahip olacak. Uygulama projelerinin şu anda incelemesi devam ediyor; Ocak
veya Şubat 2015te ihaleye çıkacağız. Bursamıza
buradan hayırlı olmasını diliyorum. Şu anda bu
çalışma da son aşamaya geldi.
Tabii, 17-25
Aralık çok konuşuldu
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan, şu cevabı
vereyim; bir cümle
BAŞKAN Bir
cümle
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - 17-25 Aralıkla ilgili herkes kendi
zaviyesinden bakıyor.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Niye hâkimleri görevden aldınız, niye savcıları
görevden aldınız?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Kimsenin kendi zaviyesinden bakmasına
benim bir itirazım yok, herkes öyle değerlendirebilir. Ama
düşünün ki insanlar uğraşıyorlar 60 yaşında, 70
yaşında ve birileri bir iddia koyuyor ortaya, gazeteler manşet
yapıyor. Sonra, o iddia doğru mu eğri mi bunu bilme
imkânınız yok. Bütün Türkiyenin hâkimleri gelse eğer iddialar
asılsızsa, iftiraysa o manşeti temizlemeye yetmiyor.
Hepimizin burada
kişilerin lekelenmeme hakkına riayet etmemiz, masumiyet karinesini
korumamız bizim vazifemizdir. Soruşturmayı başlatan, bir
savcı; soruşturmayı yürüten, bir başka savcı;
takipsizlik kararını veren, yine bir savcı. Soruşturmayı
açan savcıya iman ediyoruz, Doğrudur. diyoruz, soruşturmayla
ilgili nihai karar veren savcıya Bu yanlıştır. diyoruz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) O savcı doğru mu karar vermiş?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Bu objektif bir yaklaşım
değil. Sonuçta bunların ikisi de yargı kararıdır,
yargı buna dair bir karar vermiştir, bunlar da itiraza tabidir.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Soru-cevap
işlemi tamamlanmıştır.
REFİK
ERYILMAZ (Hatay) Benim soruma cevap vermediniz.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Sadece savcı mı karar verir, vermesi
doğrudur, mahkeme mi?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Mahkemeye gidiyor.
LEVENT GÖK
(Ankara) Sayın Başkan
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ben de sataşmadan söz istiyorum.
REFİK
ERYILMAZ (Hatay) Sayın Bakan, bizim soruya cevap vermediniz, herkesin
merak ettiği şu eğit-donat politikasını biraz
açıklasanız
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Öğrenme kabiliyetin yüksek,
öğrenirsin.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Gök.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
10.- Ankara Milletvekili Levent
Gökün, Adalet Bakanı Bekir Bozdağın 640 sıra sayılı
Kanun Tasarısınün tümü üzerindeki soru-cevap işlemi
sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK
(Ankara) Sayın Başkan, elbette, Türkiyenin yoğun gündeminde
ve ortada tartışılan pek çok iddia karşısında
muhalefetin söyleme, iktidarın da bu iddialar karşısında
cevap verme hakkı vardır. Ancak devlet yönetmek, devleti idare etmek
başka bir sanattır ve devleti idare edenlerin de, Şeyh
Edebalinin o ünlü dizelerinde olduğu gibi, öfkenin
karşısında uysallık içerisinde ve bir ciddiyet içerisinde
olması gerekir.
GÖKCEN
ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Hakaret ediyor.
LEVENT GÖK
(Ankara) Bu nedenle, az önce Sayın Adalet Bakanının Meclis
içerisinde bir milletvekilimize karşı sarf etmiş olduğu
Namussuzdur, şerefsizdir. sözlerinin burada maksadını aşan
sözler olarak değerlendirilmesini ve Sayın Bakanın bu üslubu
terk etmesi gerektiği düşüncesini ifade etmek istiyorum.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Doğrudan bir söz değil o,
şarta bağlı.
LEVENT GÖK
(Ankara) Bunlar yakışmamıştır; bu Mecliste bu tarz
konuşmaların yeri olmamalıdır. Burada herkesin
konuşmasında belli bir üsluba, adaba dikkat etmesi gerektiği
tartışmasızdır.
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Kamer Gençe söylüyorsun değil mi?
LEVENT GÖK
(Ankara) - Bu bakımdan, özellikle devleti yönetenlerin, cevap ve hesap
verme durumunda olanların herkesten çok daha özen içerisinde olması
tartışmasızdır. Bunu Sayın Bakana Meclisin içerisinde
bir kez daha hatırlatmayı bir görev sayarım.
BAŞKAN -
Teşekkür ediyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, ben sataşmadan söz istiyorum. Meclisi
kirlettin, kürsüyü kirlettin. dedi.
BAŞKAN
Neden dolayı söz istiyorsunuz?
KAMER GENÇ
(Tunceli) Dedi ki: Meclisi kirlettin.
GÖKHAN GÜNAYDIN
(Ankara) Daha ne diyecek?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Meclisi kirletiyorsunuz. diyor Sayın Başkan.
BAŞKAN
Oradan bağırmanız bir şeyi değiştirmiyor yani onu
söyleyeyim. Sayın Genç konuşuyor.
GÖKHAN GÜNAYDIN
(Ankara) Ne diyorsun? Duymadın mı ne dediğini? Kim etrafı
kirletiyormuş, Sayın Bakan kendisine baksın.
BAŞKAN
Bağırmanız hiçbir şeyi değiştirmiyor sayın
vekil.
Buyurun Sayın
Genç.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
5.- Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, Adalet Bakanı
Bekir Bozdağın 640 sıra sayılı Kanun
Tasarısınün tümü üzerindeki soru-cevap işlemi
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben
yılların politikacısıyım. İstiyorum ki bu kürsüye
çıktığım zaman güler yüzle, herkese değer vererek, en
azında iktidar partisi hakikaten iyi şeyler yapıyorsa, bu
memleketi iyi, sağlıklı yönetiyorsa onların o güzel
taraflarını dile getirerek burada konuşmak da istiyorum. Ama kardeşim,
vallahi, billahi, tallahi düşünüyorum, düşünüyorum, bir tane
doğru şey bulamıyorum. Bir de çok yalan söylüyorsunuz.
Bakın,
şimdi, Bekir Bozdağ ne dedi arkadaşlar? Dedi ki: Ben bir
savcıya telefon etmişsem ispat etmeyen namussuz ve şerefsizdir.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Öyle mi dedim?
KAMER GENÇ
(Devamla) Sen öyle dedin aynen.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Ben öyle demedim. Gözümün içine bakarak yalan söylüyorsun.
KAMER GENÇ
(Devamla) Yalan söylemiyorum.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Bu kadar insanın gözünün içine bakarak
yalan söylüyorsun, ayıptır ya!
BAŞKAN
Sayın Bakan, lütfen
KAMER GENÇ
(Devamla) Söylenen şu: Bakın, bizim Cumhuriyet Halk Partisi Grubunda
da
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Ayıptır, ayıp!
BAŞKAN
Sayın Bakan, lütfen
KAMER GENÇ
(Devamla)
getirildi aynen söylendi.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Bu kadarı ayıptır ya,
ayıptır!
KAMER GENÇ
(Devamla) Bekir Bozdağ İzmir Cumhuriyet Başsavcısına
gece saat on birde telefon ediyor. Diyor ki: Git, o savcıyı görevden
al. Telefon ettin mi etmedin mi?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Bak, ben sana
KAMER GENÇ
(Devamla) Bir dakika, bir dakika
BAŞKAN
Sayın Bakan, lütfen karşılıklı konuşmayın.
KAMER GENÇ
(Devamla) Gece yarısından sonra yine telefon ediyorsun;
başsavcı orada tutanağı düzenliyor ve buraya gönderiyor
Bakanlığa, Bana göreve müdahale et. dedi.
Ayrıca da
Binali Yıldırımın bacanağı hemen
yakalanmadı ve o sırada çağırılacaktı,
çağrılmadı.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Sen
orada mıydın, yanında mıydın, nereden biliyorsun?
KAMER GENÇ (Devamla) Siz kendinize
göre bir savcı buluncaya kadar işi oyaladınız,
oyaladınız ve kendinize uygun bir savcı nöbetçi olunca beş
gün sonra gitti ve ondan sonra tutuklanmadan geri geldi.
Şimdi, bunlar ortadayken
Ya sen Adalet
Bakanı diye bir makamda oturuyorsun, o makamda oturan insanın dürüst
olması lazım, içinde Allah korkusu olması lazım,
yalancı olmaması lazım ama ben arıyorum, hiçbir şey
yok sende be kardeşim ya! (CHP sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Hadi be, yürü be, yürü!
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Buyurun Sayın Bakanım.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Müsaade ederseniz, şahsıma sataşma nedeniyle
BAŞKAN Sataşma nedeniyle,
iki dakika da size söz veriyorum.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
6.- Adalet Bakanı Bekir Bozdağın, Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benim üslubumu
bu Parlamento bilir ve milletimiz de bilir. On iki yıldır bu aziz
millete şerefimle görev hizmet ediyorum. Bundan sonra da ömrüm kifayet
ettiği müddetçe şerefimle hizmet etmeye devam edeceğim. Ama, hiç
kimse benim üslubumla ilgili Küfür yapıyor, hakaret yapıyor, iftira
yapıyor, yalan söylüyor. gibi bir şeyi bana söyleyemez.
KAMER GENÇ (Tunceli) Şimdi
söyledin.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Çünkü, benim söylediklerim ortadadır, çok nettir. Ben
İzmir Başsavcısına telefon etmedim. diye hiçbir yerde bir
açıklamam yok. Aksine, telefon ettiğimi bizzat ben söyledim, burada
da söyledim, daha önce de söyledim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ben de onu
söylüyorum.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Ama, şimdi ne diyor? Diyor ki: Git, o savcıyı
görevden al, o belgeleri yok et. Ben diyorum ki: Ben böyle bir cümle
söylemedim
REFİK ERYILMAZ (Hatay) Ne söyledin o zaman?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla)
bu cümleyi söylediğimi iddia edenler bunu ispat etmezlerse
namussuz, şerefsizdir. Yine de diyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) Niye telefon
ettin ne söyledin?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Bunun neresinde yalan var? Ama, bakın, siz buraya
çıktınız, gene yalan söylüyorsunuz milletin gözünün içine
bakarak. Allah aşkına, Allah aşkına!
Ben buradan Sayın Göke diyorum: Sayın Başkanım, bana söylediklerinizi
lütfen arkanızdaki içi kararmış arkadaşa da söyleyin. -yüzünün
karası da gösteriyor- ona da söylerseniz memnun olurum.
Saygılarımla arz ediyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
4.-
İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ile Adalet Komisyonu
Raporları (1/758) (S. Sayısı: 640) (Devam)
BAŞKAN -
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.20
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati:
19.40
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
----0----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11inci Birleşiminin
Altıncı Oturumunu açıyorum.
640 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri 5inci
sırada yer alan, Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
5.- Ceza
İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 616)
BAŞKAN- Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6ncı sırada yer alan,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İsveç Krallığı Hükümeti
Arasında Çevre Teknolojileri Alanında Ticaret, Yatırım ve
İşbirliğinin Geliştirilmesine İlişkin Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu
Raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.
6.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile İsveç Krallığı Hükümeti
Arasında Çevre Teknolojileri Alanında Ticaret, Yatırım ve
İşbirliğinin Geliştirilmesine İlişkin Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (S.
Sayısı: 565)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
7inci sırada
yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İsveç Krallığı
Hükümeti Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel
İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
7.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile İsveç Krallığı Hükümeti
Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş
Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 387)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
8inci sırada
yer alan, İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç ve 6 Milletvekilinin;
Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Manisa Milletvekili Özgür Özel ve Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlu'nun; Mersin Milletvekili Ali Öz'ün; Muş Milletvekili
Demir Çelik'in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
8.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç ve 6 Milletvekilinin; Eczacılar ve
Eczaneler Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ile Manisa Milletvekili Özgür Özel ve Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlu'nun; Mersin Milletvekili Ali Öz'ün; Muş Milletvekili
Demir Çelik'in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
617)(*)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon Raporu
617 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Teklifin tümü
üzerinde söz yok.
Teklifin tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi
okutuyorum:
ECZACILAR VE ECZANELER HAKKINDA KANUN
İLE BAZI KANUN VE
KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE
DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN
TEKLİFİ
MADDE 1-
18/12/1953 tarihli ve 6197 sayılı Eczacılar ve Eczaneler
Hakkında Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
"EK MADDE 1-
Eczacılığın herhangi bir uzmanlık dalında uzman
olmak ve o unvanı ilan edebilmek için, Sağlık
Bakanlığınca kabul ve ilan edilen Türkiye eğitim
kurumlarınca verilmiş veya yabancı memleketlerin eğitim
kurumlarından verilip Sağlık Bakanlığınca
belirlenen Türkiye eğitim kurumlarından biri tarafından tasdik
edilmiş ve Sağlık Bakanlığınca tescil
olunmuş bir uzmanlık belgesini haiz olmak şarttır.
Yatak
sayısı 100 ila 300 olan hastanelerde bir, 300'ün üzerindeki her 200
yatak için ilave bir uzman klinik eczacı istihdam edilir.
Eczacılıkta
uzmanlık dalları ile eğitim süreleri '(1) sayılı
çizelgede' belirtilmiştir. Bu çizelgede belirtilen eğitim süreleri,
Sağlık Bakanlığınca, Eczacılıkta
Uzmanlık Kurulunun kararı üzerine üçte bir oranına kadar
artırılabilir.
Eczacılıkta
uzmanlık eğitimlerine, merkezi olarak yapılacak
eczacılıkta uzmanlık sınavı ile girilir.
Uzmanlık
dallarının eğitim müfredatları ve bu müfredatlara göre
uzmanlık dallarının temel uygulama alanları ile görev ve
yetkilerinin çerçevesi, Eczacılıkta Uzmanlık Kurulunca
belirlenir.
Eğitim
kurumlarına uzmanlık eğitim yetkisi vermek ve uzmanlık
eğitim yetkisini kaldırmak, uzmanlık eğitimlerinin çekirdek
eğitim müfredatlarını ve rotasyonlarını belirlemek,
uzman eczacıların görev ve yetkilerini belirlemek, yabancı
ülkelerde uzmanlık eğitimi görenlerin mesleki ve ilmî
değerlendirilmesini yapacak olan eğitim kurumlarının
belirlenmesi ile ilgili kararlar almak, uzmanlık sınavı
jürilerinin tespitine ilişkin esasları belirlemek, uzmanlık
eğitimi ve uzman insan gücü konusunda görüşler vermek ve
uzmanların mesleki ve teknik gelişmeleri takip etmelerini
sağlayıcı inceleme ve araştırmalarda bulunmak ile
görevli olmak üzere, Sağlık Bakanlığı
Müsteşarı, Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü, 1. Hukuk
Müşaviri ve Türkiye İlaç ve Tıbbî Cihaz Kurumu Başkanı
ile Bakanlığın ve Yükseköğretim Kurulunun eğitim
kurumlarından seçeceği üçer üye ve Türk Eczacıları
Birliği'nin seçeceği bir üyeden müteşekkil ve
Bakanlığın sürekli kurulu olan Eczacılıkta
Uzmanlık Kurulu teşkil edilmiştir. Kurumlar, seçecekleri
asıl üye sayısı kadar yedek üye de belirler. Kurul
tarafından belirlenen yeni uzmanlık alanları Sağlık
Bakanının onayı ile yürürlüğe girer.
Kurula
Bakanlık dışındaki kurumlar tarafından seçilecek olan
asıl ve yedek üyelerin uzman olmaları ve ayrıca eğitim
kurumlarında en az üç yıl eğitimci olarak görev yapmış
bulunmaları şarttır. Ancak Türk Eczacıları
Birliği'nin Başkanlık Divanından bir üye seçmesi hâlinde bu
üye için uzman olma şartı aranmaz. Üyelerin görev süreleri üç
yıldır. Süresi bitenler tekrar seçilebilir.
Kurul,
Bakanlığın daveti üzerine yılda en az iki defa
toplanır. Kurula Bakanlık Müsteşarı veya yapılacak ilk
toplantıda üyeler arasından seçilen başkan vekili
başkanlık eder. Kurul, üyelerden en az beşinin teklifi üzerine
olağanüstü de toplanır.
Kurul, üyelerin
üçte ikisinin iştiraki ile toplanır. Kararlar oyçokluğuyla
alınır. Oyların eşitliği hâlinde, başkanın
görüşü kabul edilmiş sayılır. Ancak, kurumların
eğitim yetkisinin kaldırılmasına ilişkin
kararların toplantıda hazır bulunanların en az üçte iki
çoğunluğu ile alınması şarttır.
Üst üste iki defa
mazeretsiz olarak Kurul toplantılarında hazır
bulunmayanların üyeliği düşer.
4/11/1981 tarihli
ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun uygulamasında tıpta uzmanlıkla ilgili hükümler, eczacılıkta
uzmanlık bakımından da geçerlidir.
Kurulun
çalışmasına, uzmanlık eğitimine ve uzmanlık
belgelerinin alınmasına ilişkin usul ve esaslar ile uygulamaya
ilişkin diğer hususlar, Sağlık Bakanlığınca
çıkarılacak yönetmelik ile düzenlenir."
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE
2- 6197 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde
eklenmiştir.
"GEÇİCİ
MADDE 5- Eczacılıkta Uzmanlık Kurulu üyeleri, bu maddenin yayımından
itibaren iki ay içinde seçilerek Kurul teşkil olunur. Kurulun ilk
teşkilinde, Bakanlık dışındaki kurumlar
tarafından seçilecek üyelerde uzman olma ve eğitim kurumlarında
en az üç yıl eğitimci olarak görev yapmış bulunma
şartı aranmaz. Ancak seçilecek üyelerin, eczacılık
alanında profesör veya doçent olmaları şarttır.
Bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce eczacılıkta
uzmanlık dalı olarak belirlenen alanlardan birinde doktora
eğitimi yapmış olanlar ile bu alanlarda doktora eğitimine
başlamış olanlardan eğitimlerini başarı ile
bitirenlere talepleri halinde uzmanlık belgesi verilir.
Bu
Kanunun ek 1 inci maddesinin ikinci fıkrasıyla getirilen uzman klinik
eczacı istihdamı zorunluluğu 1/1/2023 tarihinde
başlar."
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE
3- Ekli (1) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek
13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I)
sayılı cetvelin Sağlık Bakanlığı, Türkiye
İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu, Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu ve
Türkiye Halk Sağlığı Kurumuna ait bölümlerine
eklenmiştir.
BAŞKAN Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
4üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE
4- 4/1/1961 tarihli ve 209 sayılı Sağlık
Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile
Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında
Kanunun 5 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "pratisyen
tabip ve diş tabiplerinde" ibaresi "pratisyen tabip ve diş
tabipleri ile uzman eczacılarda" şeklinde
değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
5inci maddeyi okutuyorum:
MADDE
5- 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli
(I) Sayılı Cetvelin "A- Aylıklarını 657
sayılı Devlet Memurları Kanununa Göre Alanlar"
kısmının "3- Kadroları Sağlık Hizmetleri ve
Yardımcı Sağlık Hizmetleri Sınıfında yer
alan personel" bölümünün (ç) sırasından sonra gelmek üzere,
aşağıdaki (d) sırası eklenmiş ve diğer
sıralar buna göre teselsül ettirilmiştir.
"d)
Uzman Eczacı kadrolarında bulunanlardan;
1) 1-2
dereceden aylık alanlar 185
2) 3-4
dereceden aylık alanlar 175
3)
Diğer derecelerden aylık alanlar 165"
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
6ncı maddeyi
okutuyorum:
MADDE 6- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
7nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 7- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Madde
üzerinde şahsı adına söz isteyen Mehmet Domaç, İstanbul
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Domaç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZ
(Mersin) Hani konuşma yapılmayacaktı?
MEHMET DOMAÇ
(İstanbul) Sayın vekillerim, hepinize çok çok teşekkür
ediyoruz.
ALİ ÖZ
(Mersin) Ayıp ya! Vallahi ayıp ya! Ayıp kardeşim ya!
Sayın Domaç, ayıp ama!
MEHMET DOMAÇ (Devamla)
Söyleyeceğim, sizi de söyleyeceğim ya!
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Olmaz böyle ya! Böyle anlaşmamıştık.
ALİ ÖZ
(Mersin) Söz almayacaktık.
MEHMET DOMAÇ
(Devamla) Vazgeçtim, tamam. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Teklifin tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiş ve teklif kanunlaşmıştır.
Hayırlı
olsun.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyondan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için, 11 Kasım 2014 Salı günü saat 15.00te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 19.51