TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
12nci Birleşim
11 Kasım 2014 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Zonguldak Milletvekili
Özcan Ulupınar'ın, Uzun Mehmetin taş kömürünü buluşunun
185inci yıl dönümüne ve taş kömürünün Zonguldak ekonomisindeki
katkısına ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Ankara Milletvekili
Mustafa Erdem'in, ülkemizde ve çevremizde son günlerde yaşanan olaylara
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Hakkâri Milletvekili Adil
Zozani'nin, Hakkâri Yüksekovada yaşanan olaylara ilişkin gündem
dışı konuşması
V.-AÇIKLAMALAR
1.- Sinop Milletvekili Engin
Altay'ın, 10 Kasım, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün ölümünün
76ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması
2.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel'in, Somanın Yırca köyünde
yapılacak santral için 6 bin zeytin ağacını yok eden
kapitalist yağmayı ve buna göz yuman siyaseti lanetlediğine
ilişkin açıklaması
3.- Manisa Milletvekili
Selçuk Özdağ'ın, Osman Yüksel Serdengeçtinin ölümünün 31inci
yıl dönümüne ilişkin açıklaması
4.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal'ın, İstanbulun Sultanbeyli ilçesinin
sorunlarına ilişkin açıklaması
5.- Muğla Milletvekili
Nurettin Demir'in, üniversite hastanelerinde çalışan
hemşirelerin sorunlarına ilişkin açıklaması
6.- İstanbul
Milletvekili Haluk Eyidoğan'ın, İstanbul Validebağ
Korusunda yeşil alana sahip çıkan halka karşı devletin
tutumuna ilişkin açıklaması
7.- Kayseri Milletvekili
Yusuf Halaçoğlu'nun, 10 Kasım, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün ölümünün
76ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması
8.- İstanbul
Milletvekili Mihrimah Belma Satır'ın, 10 Kasım, Gazi Mustafa
Kemal Atatürkün ölümünün 76ncı yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
9.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt'ün, İstanbul Validebağ Korusunda
yeşil alana sahip çıkan halka karşı devletin tutumuna ve
hayatını kaybeden Nasuh Mitapı saygıyla andığına
ilişkin açıklaması
10.- Ankara Milletvekili
Ülker Güzel'in, ülkemizin birlik ve beraberliğini sağlamak,
uluslararası alanda ülkelerin gizli hedefleri ve oynadıkları
oyunları çözmek için çalışmak gerektiğine ilişkin
açıklaması
11.- Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcı'nın, Mersin Limanında ortaya
çıkarılan kırmızı et ve gıda kaçakçılığına
ilişkin açıklaması
12.- Adana Milletvekili Ali
Halaman'ın, Adanadan güneydoğuya giden nakliyecilerin güvenlik
sorunlarına ilişkin açıklaması
13.- Osmaniye Milletvekili
Hasan Hüseyin Türkoğlu'nun, Kolin İnşaat firmasının
henüz açıklanmamış olan Danıştay kararını
elde etmesinin bir yargı ayıbı olduğuna ve 6 bin zeytin
ağacını katletmesine ilişkin açıklaması
14.- Trabzon Milletvekili
Mehmet Volkan Canalioğlu'nun, 18 Ekimdeki yoğun sağanak
yağış sonucu toprak kayması nedeniyle Vakfıkebir-Tonya
yolunun kapalı olduğuna ilişkin açıklaması
15.- Gaziantep Milletvekili
Abdullah Nejat Koçer'in, Gaziantepin 2014 yılı Ekim ayında
ihracat rekoru kırması nedeniyle Gaziantepli sanayici ve iş
adamlarını kutladığına ve İsrailin Mescid-i Aksaya
saldırısını kınadığına ilişkin
açıklaması
16.- Burdur Milletvekili
Ramazan Kerim Özkan'ın, 10 Kasım, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün
ölümünün 76ncı yıl dönümüne ve büyükşehirlerdeki ilçe
belediyelerinin gelirlerinin azaldığına ilişkin
açıklaması
17.- İstanbul
Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin, İç Tüzükün 51inci maddesindeki
amir hükümlerin, Meclis Başkanlık Divanının önem vermemesi
nedeniyle uygulanmadığına dikkat çekmek istediğine
ilişkin açıklaması
18.- Mersin Milletvekili Ali
Öz'ün, restorasyon çalışmaları tamamlanmış olan
Süleymaniye Caminin avlusunda kulübe gibi bir yer
yapıldığı haberlerinin doğru olup
olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
19.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru'nun, 10 Kasım, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün
ölümünün 76ncı yıl dönümüne ve Tokat ilindeki çiftçilerin
sorunlarına ilişkin açıklaması
20.- Antalya Milletvekili
Gürkut Acar'ın, Antalyanın Manavgat ilçesindeki sel felaketine ve
Antalya Büyükşehir Belediyesi yönetiminin, CHPli eski belediye
yönetiminin yaptırdığı yurt binasını hangi
koşullarda TÜRGEVe verdiğini öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
21.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının Sayıştayın 2013
yılı harcamalarına ilişkin Dış Denetim Raporunun
inceleme sonuçlarıyla ilgili tezkeresine ilişkin açıklaması
22.- Tunceli Milletvekili
Kamer Genç'in, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının Sayıştayın 2013
yılı harcamalarına ilişkin Dış Denetim Raporunun
inceleme sonuçlarıyla ilgili tezkeresine ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, Ürdün Temsilciler Meclisi ile
Küçük Çaplı ve Hafif Silahlar Parlamenter Forumu tarafından
12/11/2014 tarihinde Ürdünün başkenti Ammanda Küçük Çaplı ve Hafif
Silahların Yayılması: Orta Doğu ve Kuzey Afrika Ülkeleri
İçin Sorumluluk, Tehlike ve Fırsatlar konulu parlamenter seminere
katılması Genel Kurulun 4/11/2014 tarihli 9uncu Birleşiminde
kabul edilen heyeti oluşturmak üzere ilgili siyasi parti grubunun bildirmiş
olduğu isme ilişkin tezkeresi (3/1620)
2.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki bir heyetin,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin 31inci kuruluş yıl
dönümü vesilesiyle Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ve
Cumhuriyet Meclisi Başkanı Sibel Siberin vaki davetine icabetle
14-15 Kasım 2014 tarihlerinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine
bir ziyarette bulunmasına ilişkin tezkeresi (3/1621)
3.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, 5018 sayılı Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 6253 sayılı Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanununa
göre Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2013 yılı harcamalarına
ilişkin Dış Denetim Raporu ile Sayıştayın 2013
yılı harcamalarına ilişkin Dış Denetim Raporunun
Başkanlık Divanında 13/10/2014 tarihinde yapılan inceleme
sonuçlarına ilişkin tezkeresi (3/1622)
4.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı Necdet
Ünüvar ve İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebinin, Türk Dili
Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi (TÜRKPA) faaliyetleri çerçevesinde
Azerbaycan Millî Meclisi Sosyal Politika Komisyonunun ev sahipliğinde
21-22 Kasım 2014 tarihlerinde Baküde düzenlenecek olan TÜRKPA Üye Ülkeleri
Sosyal İşler ve Sağlık Komisyonları İkinci
Toplantısına katılmasına ilişkin tezkeresi (3/1623)
B) Önergeler
1.- Tokat Milletvekili Orhan
Düzgünün, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden
istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/208)
2.- Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürkün, (2/185) esas numaralı Milletvekili Seçimi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/209)
C) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 24 milletvekilinin,
balıkçılık sektörünün sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/1088)
2.- Tekirdağ
Milletvekili Candan Yüceer ve 23 milletvekilinin, üniversite
öğrencilerinin barınmayla ilgili sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1089)
3.- Bartın Milletvekili
Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 28 milletvekilinin, suç istatistiklerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1090)
4.- Mardin Milletvekili Erol
Dora ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1091)
5.- Konya Milletvekili
Mustafa Kalaycı ve 20 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçisi
olarak çalışmak amacıyla, bulundukları il ve ilçelerden
diğer il veya ilçelere giden vatandaşların ulaşım,
barınma, sağlık, güvenlik, sosyal güvenlik bakımından
mevcut sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1103)
6.- Adıyaman Milletvekili
Mehmet Erdoğan ve 23 milletvekilinin, mevsimlik tarım
işçilerinin çalışma koşulları ve bu konudaki tüm
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1104)
7.- Bursa Milletvekili
İlhan Demiröz ve 22 milletvekilinin, mevsimlik gezici ve geçici tarım
işçilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1107)
D) Gensoru Önergeleri
1.- Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan ve Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, Soma
ve Ermenekte meydana gelen kazalar başta olmak üzere madenlerde işçi
sağlığı ve güvenliğini göz ardı ederek
kazaların önüne geçmediği ve maden işletmelerinde emek-sermaye
dengesini sermaye lehine dönüştürerek genel piyasa dengesini bozduğu
iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/38)
2.- Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan ve Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, Soma
ve Ermenekte meydana gelen kazalar başta olmak üzere madenlerde iş
kazalarını önleyici politikalar geliştirmediği ve tedbirleri
almadığı, iş yeri denetimlerinin etkin olarak
yapılmasını sağlamadığı, siyasi ve maddi
nüfuz sahibi çevrelerce yönlendirildiği ve mevsimlik tarım
işçilerinin sorunlarını çözmediği iddiasıyla
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/39)
E) Duyurular
1.- Başkanlıkça,
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda siyasi parti grubu
mensubu olmayan milletvekillerine düşen birer üyelik için aday olmak
isteyen siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin yazılı
olarak müracaat etmelerine ilişkin duyuru
VII.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu
Önerileri
1.- Danışma
Kurulunun, gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmında bulunan 652 sıra
sayılı Kanun Teklifinin bu kısmın 5inci
sırasına alınmasına ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; gündemde bulunan
(10/34), (10/55), (10/679), (10/801) ve (10/904) esas no.lu Meclis
Araştırması Önergeleri ile Adıyaman Milletvekili Mehmet
Erdoğan ve 23 milletvekilinin, Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve
20 milletvekilinin, Mardin Milletvekili Erol Dora ve 21 milletvekilinin, Mardin
Milletvekili Erol Dora ve 21 milletvekilinin, Muş Milletvekili Demir Çelik
ve 21 milletvekilinin, Adana Milletvekili Murat Bozlak ve 21 milletvekilinin,
Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 21 milletvekilinin, Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata ve 21 milletvekilinin, Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Ayhan ve 28 milletvekilinin, Gaziantep Milletvekili
Mehmet Şeker ve 21 milletvekilinin, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba
ve 21 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu
ve 26 milletvekilinin, Ankara Milletvekili Gökhan Günaydın ve 22
milletvekilinin, HDP Grubu Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris
Balukenin, Bursa Milletvekili İlhan Demiröz ve 22 milletvekilinin,
mevsimlik tarım işçilerinin çalışma koşulları ile
bu konudaki tüm sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; Kars
Milletvekili Mülkiye Birtane ve 29 milletvekilinin, mevsimlik tarım
işçisi olarak çalışanlardan, çalışacakları yere
gitmek için bindikleri aracın kaza yapması sonucu 17sinin
hayatını kaybetmesinin, 28inin de yaralanmasının
sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla; Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 21
milletvekilinin, mevsimlik tarım işlerinde çalışan
çocukların yaşadığı mağduriyetlerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla vermiş oldukları Meclis araştırması
önergelerinin Genel Kurulun 11 Kasım 2014 Salı günkü
birleşiminde okunmasına; bu önergelerin birleştirilerek
görüşmelerinin bu birleşimde yapılmasına ilişkin
önerisi
VIII.- SEÇİMLER
A) Komisyonda Açık
Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- (9/8) esas numaralı
Meclis Soruşturması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
2.- İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan üyeliğe
seçim
IX.- MECLİS
ARAŞTIRMASI
A) Ön Görüşmeler
1.- İstanbul
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 21 milletvekilinin, mevsimlik
tarım işçilerinin ilköğretim çağındaki
çocuklarının eğitime devam sorununun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/34)
2.- İstanbul
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 milletvekilinin, mevsimlik
tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/55)
3.- Kars Milletvekili Mülkiye
Birtane ve 22 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin
ulaşım sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/679)
4.- Ağrı
Milletvekili Halil Aksoy ve 22 milletvekilinin, mevsimlik işçilerin
karşılaştıkları sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/801)
5.- BDP Grubu adına Grup
Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın, gezici
ve geçici kadın tarım işçilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/904)
6.- Mardin Milletvekili Erol
Dora ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1091)
7.- Mardin Milletvekili Erol
Dora ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1092)
8.- Muş Milletvekili
Demir Çelik ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1093)
9.- Adana Milletvekili Murat
Bozlak ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1094)
10.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım
işçilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1095)
11.- Batman Milletvekili Ayla
Akat Ata ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin maruz
kaldığı olumsuz sağlık koşullarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1096)
12.- Batman Milletvekili Ayla
Akat Ata ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işlerinde çalışan
çocukların yaşadığı mağduriyetlerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1097)
13.- Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Ayhan ve 28 milletvekilinin, mevsimlik tarım
işçilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1098)
14.- Gaziantep Milletvekili
Mehmet Şeker ve 21 milletvekilinin, mevsimlik gezici tarım
işçilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1099)
15.- Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin
başta barınma, ulaşım ve sağlık konularında olmak
üzere tüm sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1100)
16.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 26 milletvekilinin, mevsimlik
tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1101)
17.- Kars Milletvekili
Mülkiye Birtane ve 29 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçisi olarak
çalışanlardan, çalışacakları yere gitmek için
bindikleri aracın kaza yapması sonucu 17'sinin hayatını
kaybetmesinin, 28'inin de yaralanmasının sebeplerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1102)
18.- Konya Milletvekili
Mustafa Kalaycı ve 20 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçisi
olarak çalışmak amacıyla, bulundukları il ve ilçelerden
diğer il veya ilçelere giden vatandaşların ulaşım, barınma,
sağlık, güvenlik, sosyal güvenlik bakımından mevcut sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1103)
19.- Adıyaman
Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 23 milletvekilinin, mevsimlik tarım
işçilerinin çalışma koşulları ve bu konudaki tüm
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1104)
20.- Ankara Milletvekili
Gökhan Günaydın ve 22 milletvekilinin, mevsimlik gezici ve geçici
tarım işçilerinin yaşam ve çalışma
koşullarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1105)
21.- HDP Grubu adına
Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in, mevsimlik
tarım işçiliğinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1106)
22.- Bursa Milletvekili
İlhan Demiröz ve 22 milletvekilinin, mevsimlik gezici ve geçici tarım
işçilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1107)
X.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Ankara Milletvekili
Gökhan Günaydın'ın, Adıyaman Milletvekili Mehmet
Erdoğanın, birleştirilerek görüşülen Meclis
araştırması önergeleri üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
2.- Bingöl Milletvekili
İdris Baluken'in, Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın
birleştirilerek görüşülen Meclis araştırması
önergeleri üzerinde önerge sahibi olarak yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
3.- Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcı'nın, Sağlık Bakanı Mehmet
Müezzinoğlunun 615 sıra sayılı Kanun
Tasarısının tümü üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
XI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Türkiye Sağlık
Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Kars Milletvekili Yunus Kılıç ve
Amasya Milletvekili Avni Erdemir ile 79 milletvekilinin; Türkiye
Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/937, 2/2229) (S. Sayısı: 615)
XII.-YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek'in, Kırklareli'de etkili olan
yağış ve fırtına nedeniyle tarım
alanlarının zarar görmesine,
- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal'ın, çiftçilerin ekonomik durumunun iyileştirilmesi ve
üretime teşvik edilmesi adına yürütülen çalışmalara,
- Burdur Milletvekili Ramazan
Kerim Özkan'ın, 6357 sayılı Toprak Kanunu ile
taşınmazların satılmasına getirilen
kısıtlamaların neden olduğu mağduriyetlerin
giderilmesine,
- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, Kızılırmak Deltasında meydana gelen kuş
ve balık ölümlerine,
İlişkin
soruları ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehmet Mehdi Ekerin cevabı (7/52679), (7/52680), (7/52681), (7/52682)
2.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, yasa dışı ve usulsüz avlanmalara ilişkin
sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı (7/52883)
3.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık'ın, ziraat fakültesi mezunlarının Bakanlıkça
istihdamına,
Gıda mühendislerinin
Bakanlıkça istihdamına,
Su ürünleri fakültesi
mezunlarının Bakanlıkça istihdamına,
Balıkçılık
teknolojisi mühendislerinin Bakanlıkça istihdamına,
İlişkin
soruları ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehmet Mehdi Ekerin cevabı (7/52997), (7/52998), (7/52999), (7/53000)
4.- Sivas Milletvekili Malik
Ecder Özdemir'in, Sivas'ın bazı köylerinde ormanlık alanlardan
yakacak temini için köylülere izin verilmemesine ve ormanlık alanlardan
yakacak temin işinin özel firmalara verileceği iddiasına
ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/53154)
5.- Adana Milletvekili
Seyfettin Yılmaz'ın, Suriye'nin Kobani bölgesinden kaçarak Türkiye'ye
giriş yapan sığınmacı sayısına ilişkin
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuşun
cevabı (7/53193)
6.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2010-2014 yılları
arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlar
tarafından alınan medya ve tanıtım hizmetlerine
ilişkin sorusu ve Avrupa Birliği Bakanı Volkan
Bozkırın cevabı (7/53200)
7.- Afyonkarahisar
Milletvekili Ahmet Toptaş'ın, Afyonkarahisar'ın Emirdağ
ilçesi ve çevresindeki bölgelerde yaşanan kuraklık nedeniyle
çiftçilerin yaşadığı mağduriyete,
- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2010-2014 yılları arasında
Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından
alınan medya ve tanıtım hizmetlerine,
- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman'ın, Bursa'da Bakanlığa bağlı
kurumlardaki engelli merdivenleri ve tuvaletlerine,
- Osmaniye Milletvekili Hasan
Hüseyin Türkoğlu'nun, Afrika ve mavi dil hastalıklarına
karşı alınan tedbirlere, bu hastalıklarla ilgili
yapılan denetimlere ve üreticilerin zararlarının
karşılanmasına,
- Trabzon Milletvekili Mehmet
Volkan Canalioğlu'nun, Bakanlık bünyesinde denetim hizmetlerinde
görev yapan gıda mühendisi sayısına ve yeni mühendis
alımına,
İlişkin
soruları ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehmet Mehdi Ekerin cevabı (7/53223), (7/53224), (7/53225), (7/53226),
(7/53227)
8.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt'ün, Ardahan'ın Posof ilçesinin bir köyünde
yapılmasına karar verilen afet konutlarına ilişkin
Başbakan'dan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Numan
Kurtulmuşun cevabı (7/53331)
9.- Balıkesir
Milletvekili Namık Havutça'nın, Bandırma ilçesi
sınırlarında öngörülen sanayi alanı için acele
kamulaştırma kararı alınıp
alınmadığına ilişkin Başbakan'dan sorusu ve Çevre
ve Şehircilik Bakanı İdris Güllücenin cevabı (7/53754)
11 Kasım 2014 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL
(Tokat), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
----0----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 12nci Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN Elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.04
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.18
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Dilek
YÜKSEL (Tokat), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
----0----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 12nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN Açılışta yapılan ilk
yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yeniden elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Uzun Mehmetin
taş kömürünü buluşu ve Zonguldak ekonomisindeki katkısı
hakkında söz isteyen Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınara aittir.
Buyurunuz Sayın Ulupınar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Zonguldak
Milletvekili Özcan Ulupınar'ın, Uzun Mehmetin taş kömürünü
buluşunun 185inci yıl dönümüne ve taş kömürünün Zonguldak
ekonomisindeki katkısına ilişkin gündem dışı
konuşması
ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Uzun Mehmetin 8 Kasım 1829da taş
kömürünü buluşunun 185inci yıl dönümü nedeniyle gündem dışı
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürkü ölümünün
76ncı yıl dönümünde rahmetle ve şükranla anıyorum.
Konuşmama ülkemizi derinden etkileyen, Türkiye
Cumhuriyeti tarihinin en çok can kaybı yaşanan Soma kazasında ve
son olarak Ermenekte meydana gelen kazada hayatını kaybeden maden
emekçilerini saygıyla anarak başlamak istiyorum.
İlimiz ve ülkemizin kaderini değiştiren,
ekonomimizin can damarı olma özelliği her zaman devam eden madenimiz
taş kömürü, 8 Kasım 1829da Uzun Mehmet tarafından
Ereğlinin Neyren köyü civarındaki dere kenarında
bulunmuştur. Uzun Mehmet taş kömürünü bulduğunda bir gün kara
elmas adını alacağını ve hayatımızı bu
denli değiştireceğini bilemese de kendisini şükranla ve
minnetle anıyoruz.
Kara elmas diye adlandırılan taş kömürümüz
ilimiz ve ülkemiz ekonomisine yaptığı önemli katkılardan
dolayı Zonguldakın bugünü de şekillendirmiştir. Taş
kömürünün bulunuşuyla ilimiz ve ülkemizin enerji ve istihdam alanında
kaderi değişmiştir. Kara elmasın varlığı,
Zonguldak ve çevresinde sanayileşmeyi teşvik etmiş, başta
Ereğli Demir Çelik Fabrikası olmak üzere birçok fabrika
kurulmasına vesile olmuştur. Ayrıca Zonguldak, taş kömürü
sayesinde yerleşim alanı olarak açılmış ve
cumhuriyetin ilk vilayeti olmuştur. Ülkenin kalkınmasında ve
sanayileşmesinde Zonguldak Havzası yıllarca önemli bir lokomotif
görevi üstlenmiştir. Bu nedenle emeğimiz ve taş kömürümüzle
gurur duyuyoruz.
Taş kömürü, bölgemiz için çok önemlidir. Kömür
ocaklarının işletmeye açılması ve devletimiz
tarafından işletilmeye başlanması, Ereğlide
ERDEMİRin kurulması ardından tersaneler bölgesinin
yapılanması hep o kara taşın, taş kömürünün eseridir.
Bugün sanayide ve konut ısıtma sistemlerinde yerini farklı
enerji kaynaklarına bıraksa da taş kömürü hâlâ belli noktalarda
vazgeçilmez bir enerji kaynağıdır. Zonguldak Havzasındaki
taş kömürü üretim faaliyetleri önemli bir istihdam kaynağı ve
ülkemizin sanayileşmesinde çok önemli rolü olan demir çelik üretiminin de
temel girdisi olmuştur. Ülkemizin dört bir tarafından insanlar
ilimize gelmiş, yerleşmiş, madenciliği
aşlarının kazanç kapısı olarak benimseyip ilimizin de
ayrılmaz bir parçası hâline gelmişlerdir.
Yüz seksen beş yıl önce Uzun Mehmetin kömürü
buluşuyla kaderi değişmeye başlayan Zonguldak, 1848
yılında kömür üretiminin başlamasıyla birlikte hızla
gelişmeye başlamış, köyden mahalleye, mahalleden üç
şehir çıkaracak bir ile dönüşmüştür. Madencilikte devlet işletmeciliği
1929 yılındaki büyük bunalım sonrası bütün dünyada
olduğu gibi Türkiyede de rağbet görmüş ve bu tür işletme
sayıları 1980 yılına değin artmıştır.
1980li yıllardan sonra ekonomi politikalarında devletin rolü,
sorumlulukları, öncelikleri değiştirilmeye
başlanmıştır. Mal, hizmet ve sermayenin önündeki engeller
kaldırılmakta, korumacı politikalar terk edilmekte ve bu
bağlamda enerji piyasaları serbestleştirilmektedir.
Uzun süre ülkemizin
taş kömürü talebini karşılayan TTK, 1970li yıllarla birlikte
talebi karşılamakta yetersiz kalmıştır. Taş
kömürü üretimi 1987de yüzde 50nin altına, 2000li yıllarda yüzde
16ya düşmüştür. 1973te 16 bin ton olarak başlayan taş
kömürü ithalatı 2011de 21,3 milyon ton düzeyine
ulaşmıştır.
Bugün
ocaklarımız maalesef istediğimiz kapasitede, istediğimiz
istihdam sayısında çalışmıyor. Bunda belki en önemli
sebep verimli bir çalışma ortamını
sağlayamamış olmamızdır. Bunun nedenleri, niçinleri
geçmişte de günümüzde de tartışılmıştır.
Bizi ısıtan,
sanayide çeliği eriten, fabrika bacalarını tüttüren taş
kömürünü çıkartmak için yerin yüzlerce metre altında alın teri
döken işçilerimize şükran borçluyuz. Cefakâr Zonguldak halkı yüz
seksen beş yıldır bu taş kömürünü canını vererek,
kanını dökerek üretiyor, Türkiye ekonomisine büyük katkıda
bulunuyor.
Hükûmet olarak taş
kömürü üretimindeki politikamız kendi kaynaklarımızın
değerlendirilebileceği ve ithalatın azaltılacağı
yönündedir. Bu nedenle, taş kömürümüz Hükûmetimizin politikalarıyla
hak ettiği noktalara gelmeye devam edecektir. Bizim dönemimizde Türkiye
Taş Kömürü Kurumuna 5.226 işçi alınmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerimi bitirirken bugüne kadar maden
kazalarında hayatını kaybetmiş bütün maden
şehitlerimize Allahtan rahmet diliyor, yüz seksen beş yıl önce
Zonguldakta taş kömürünü bulan Uzun Mehmeti saygıyla anıyorum.
Madenlerimizde alın teri döken tüm işçi kardeşlerimize
sağlık, sıhhat ve Yüce Yaradanın kolaylıklar
vermesini diliyorum. Zonguldak halkı ve madenciler adına yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Ulupınar.
Gündem dışı
ikinci söz, ülkemizde ve çevremizde son günlerde yaşanan olaylar
hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Mustafa Erdeme aittir.
Buyurunuz Sayın
Erdem. (MHP sıralarından alkışlar)
2.- Ankara
Milletvekili Mustafa Erdem'in, ülkemizde ve çevremizde son günlerde
yaşanan olaylara ilişkin gündem dışı
konuşması
MUSTAFA ERDEM (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türk milletinin aziz
milletvekilleri, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, beslenen
terörden mağdur olmuş, rahmet-i Rahmana kavuşmuş, Hakka
yürümüş bütün polislerimize, askerlerimize -insan ürünü hataların,
bir imtihan sonucu ödenen canların- Somada, Ermenekte yaşanan
acı facialar sonrası hayatını kaybetmiş bütün
kardeşlerimize; trafik kazalarında kendilerini yitirmiş olan ve
bir şekilde rahmet-i Rahmana kavuşmuş olan bütün rahmet-i
Rahmana kavuşanlara rahmet, minnet duygularımı arz ediyor,
kederli ailelerine sağlık, başsağlığı
diliyorum.
Değerli milletvekilleri, Şûra Suresinde
Cenab-ı Hak insanın başına gelen musibetlerin kendi
elleriyle olduklarını bizlere ifade buyurur. Şu anda ülkemizde
birtakım maden kazaları oluyorsa ve insanlar şu veya bu
şekilde hayatlarını kaybediyorsa bu olaylara vesile
olanların kendilerini bir vicdan terazisinde tartmaları, bu konuda
sorumluluk sahibi olup olmadıklarının muhakeme ve muhasebesini
yapmaları lazım gelir.
Yine, aynı şekilde terörle ilgili olarak bu
yüce Meclisin çatısı altında çıkarılan yasalardan
kaynaklanan sebeplerle vatanını, milletini, devletini bölmeye
çalışan, bu devletin askerini öldürüp polisini sokak ortasında
şehit eden ve devletin yok olduğu mesajını vererek
şehitleri sokak ortasında saatlerce durmaya mahkûm edenlerini
kınıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türk milletinin bir
milletvekili olarak yaşanagelen olaylardan acı ve ızdırap
duyuyorum. Acaba sizler de bir vicdan azabı çekiyor ve bu olaylar
karşısında vicdanınızın rahat olup
olmadığını sorgulayabiliyor musunuz?
Açılım dediniz, çözüm dediniz, PKKyı
beslediniz ve neticede bugün Cizrede sokağa çıkılamıyor,
Silopide sokağa çıkılamıyor, Yüksekovada sokağa
çıkılamıyor ve siz kalkıp sorumlular olarak Biz devleti
yönetiyoruz. diyebiliyorsunuz. Yazıklar olsun böyle devlet yönetimine ve
yazıklar olsun devleti yönettik iddiasıyla bölünmesine vesile olanlara.
Değerli milletvekilleri, Şırnakta olan
olaylardan vicdanınız rahat mı? Cizrede olan olaylardan
vicdanınız rahat mı? Yüksekovada, Bingölde yaşananlardan
vicdanınız rahat mı? Hangi vicdan sahibisiniz? Bu vicdan neye
göre size sorumluluk yüklüyor ve bu vebalin altından nasıl
kalkacaksınız bunun takdirini yapın.
Cenab-ı Hak Rûm Suresinin 41inci ayetinde
yeryüzünde yaşanagelen felaketlerin insan elleriyle olduğuna
dikkatlerimizi çeker. O zaman, PKKlıların bir şekilde
peşmerge elbisesi giyerek Ayn El Arapa Türkiye
sınırlarını geçerek gitmesinden dolayı vicdan
azabı çekiyor, kendinizi bu noktada sorumlu hissediyor musunuz? Suriyede
yaşanan olaylardan, orada akan kardeş kanından, Müslümanın
Müslümanı öldürmesinden, İslam medeniyetinin tahrip olmasından
ve Müslümanların hâk ile yeksan olmasından vicdanen rahatsız
olmuyor musunuz? Kudüsü İsrailin alçakça işgalinden,
Beytül-Makdisin ayaklar altına alınmasından ve netice
itibarıyla dünyayı idare ediyoruz duygusallığıyla bu
millete bir şekilde müsekkin yutturmaktan dolayı vicdanen
rahatsız olmuyor musunuz?
Değerli milletvekilleri ve yüce Türk milleti, size
sesleniyorum: Bu vatan bize emanettir, bu değer bize emanettir.
Asırlardır bu vatan üzerinde emelleri olan Haçlıların bir
hayal uğruna hilali parça parça etmesine göz yumanlar, bir hayal
uğruna onların imkânlarını bu milletin, bu
Müslümanların başına musallat edenler acaba vicdan azabı
çekmiyorlar mı?
Sizi vicdanlarınızla baş başa
bırakıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Erdem.
Gündem dışı üçüncü söz, Hakkâri
Yüksekovada yaşanan olaylar hakkında söz isteyen Hakkâri
Milletvekili Adil Zozaniye aittir.
Buyurunuz Sayın Zozani.
3.- Hakkâri
Milletvekili Adil Zozani'nin, Hakkâri Yüksekovada yaşanan olaylara
ilişkin gündem dışı konuşması
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, eğer bugün siz bu Meclis
oturumunu yönetmemiş olsaydınız yani bir kadın Meclis
Başkan Vekili bugün burayı yönetmiyor olsaydı bugün
konuşmama konu olan hadiseyi ben bu mikrofonlardan Türkiye kamuoyuna
dinletecektim, bütün milletvekillerine dinletecektim.
Sözünü ettiğim olay şu: 8 Kasım 2014,
çokça tekrarlanan ama 8 Kasımda kayıtlara alınan, kamera
kaydına alınan Hakkâri Yüksekova ilçe merkezinde polisin halka
küfürlü anonsunu dinletecektim. Ağza alınmayacak, kayıtlarda
bile, haber kayıtlarında bile nokta nokta nokta şeklinde geçen,
valinin ve kaymakamın da kabul ettiği küfürler yani öyle montaj falan
olmayan, montajla üstü örtülemeyecek nitelikte olan küfürlerden söz ediyorum.
Sokakta, polis, halkı tahrik etmek için araçlarında siren
çaldırıyor, TOMAlardan dükkânlara su sıkıyor ve anons
yaparak, halka küfrederek Çıkın dışarıya
hesaplaşalım. diyor. Böyle vahim bir olaydan söz ediyorum, afaki bir
şeyden söz etmiyorum.
Başta söyledim, eğer bugün burada bir
kadın Meclis Başkan Vekilliği yapmamış olsaydı
ben küfürlü konuşmaları bu mikrofondan herkese dinletecektim.
Artık buna dur diyeceğimiz bir yerdeyiz, bu tahriklere dur
diyeceğimiz bir yerdeyiz. Defalarca bu Meclisi göreve davet ettik. 6, 7,
8 Ekim olayları denildi durdu, herkesin ağzında sakız. Defalarca
bu Meclisi burada göreve davet ettik: Buyurun gelin. Yüksekovadaki 3 askerin
ölümü de dâhil, Bingöldeki polislerin öldürülmesi ve yaralanması
olayı da dâhil, Dargeçit, Diyarbakır, Kurtalan, Varto hepsi de dâhil
olmak üzere Meclis araştırması komisyonu kuralım, birlikte
bu olayların hepsinin üzerine gidelim. Buradan defalarca Meclisi göreve
davet ettik. Üç defa önerge, sırf bu mesele nedeniyle önerge indirdik ama
her defasında burada reddedildi. Yüksekova Merkezden de söyledim,
çağrıda bulundum Meclisteki siyasi irade Meclis araştırma
komisyonu kurmuyor, en azından Meclis İnsan Hakları
İnceleme Komisyonu buradan çağrımıza kulak versin. dedim
Yüksekovaya gelsin, Hakkâriye gelsin buradaki devletin kolluk görevlisinin
fütursuz yaklaşımlarını, halka
yaklaşımlarını yerinde incelesin, sorunları yerinde
tespit etsin. O çağrıyı Yüksekova Merkezden yaptım, 1
Kasımda yaptım. Çağrımıza karşılık 8
Kasımda polisin, yine aynı noktada, bizim Meclisi göreve çağırdığımız
noktadan polisin bize cevabı küfürlü konuşma olmuştur, küfürlü
anons olmuştur. Şimdi, bunun üzerine söylenebilecek ne var? Küfre
karşılık söylenebilecek ne var? Ne söylememizi bekliyorsunuz? Bu
küfre karşı nasıl bir karşılık vermemiz gerekiyor
size soruyorum, vicdanınıza soruyorum, insanlığınıza
soruyorum. Yüksekovadaki esnafın, halkın duygusunu buradan
anlamanızı istiyorum. Taşa mermiyle karşılık
verirsiniz. Bu küfre neyle karşılık verirsiniz? Hadi size soru. Taşa
mermiyle karşılık verdiniz. Raporlarla ortaya çıktı,
polis kurşunuyla 6,7,8 Ekim olaylarında yaşamını
yitirenlerin sayısı 17. Taşa mermiyle güzel cevap
vermişsiniz. Bu küfre nasıl cevap vereceksiniz? Cevabı size
soruyorum. Bu küfrü eğer siz kabul ediyorsanız ben de bir şey
demiyorum.
Hepinize teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Zozani.
Gündeme geçmeden önce sisteme girmiş sayın
milletvekillerine birer dakika söz vereceğim.
İlk sözü grup başkan vekili olarak sisteme
girmiş olan Sayın Altaya veriyorum.
Buyurunuz Sayın Altay.
V.-AÇIKLAMALAR
1.- Sinop Milletvekili Engin Altay'ın, 10
Kasım, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün ölümünün 76ncı yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (Sinop) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
ulusal Kurtuluş Savaşımızın eşsiz kahramanı,
cumhuriyetimizin ve modern Türkiyenin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürkü,
ölümünün 76ncı yıl dönümünde rahmet, minnet ve özlemle
anıyoruz. Kurduğu laik ve demokratik cumhuriyetin sonsuza dek
yaşayacağına olan tam inancımla aziz hatırası
önünde saygıyla eğiliyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Altay.
Sayın Tüzel
2.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent
Tüzel'in, Somanın Yırca köyünde yapılacak santral için 6 bin
zeytin ağacını yok eden kapitalist yağmayı ve buna göz
yuman siyaseti lanetlediğine ilişkin açıklaması
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) Sayın
Başkan, günlerdir termik santral yapımına karşı
direnen Soma Yırca köylülerini selamlıyorum.
Soma Yırca köyündeki zeytinliğe yapılacak
santral için 6 bin zeytin ağacını yok eden kapitalist
yağmayı ve buna göz yuman siyaseti lanetliyorum.
AKP zengini yandaş firma Kolin İnşaat özel
güvenlikçileri, 1800lü yılların düzen bekçileri gibi zeytinlikleri
savunan köylüleri darbetmiştir ve bunlar kendileri gibi yoksul, emekçi
insanlara yaptıkları zulmü işten atılarak
ödüllendirilmiştir.
Bütün bunlar olurken Danıştay acele
kamulaştırma ve santral yapılamayacağına dair
yürütmeyi durdurma kararı vermiştir. Bunu önceden fark eden Kolin
İnşaat, burayı zeytinlik olmaktan çıkarmak için vahşi
saldırısını örgütlemiştir.
Ermenekte, Somada, Yalvaçta işçi cinayetlerinin
olduğu her yerde sermaye düzeninin adaleti işlemekte, halk için
adalet gecikmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) Enerji
Bakanının Zeytinler için ceza kestik. demesi de işledikleri
suç ortaklığını ve günahlarını örtmeyecektir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tüzel.
Sayın Özdağ
3.- Manisa Milletvekili Selçuk
Özdağ'ın, Osman Yüksel Serdengeçtinin ölümünün 31inci yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) Osman Yüksel,
namıdiğer Serdengeçtiyi ebedî âleme
uğurlayışımızın 31inci senesindeyiz.
Haksızlık karşısında susan dilsiz
şeytandır. düsturunca, Müslüman Türk milletinin susmayan,
susturulamayan sesi olmuş büyük bir inanç, dava ve mücadele
adamıdır o. Kırk yılda ancak 33 sayı
yayınlayabildiği mecmuasının ismi olan Serdengeçti ona ne
kadar da güzel yakışmış ve onu ne kadar güzel
tanımlamıştır. Nefsi söz konusu olduğunda mütevazı
ve yumuşak başlı olan Serdengeçti, din, vatan ve adalet söz
konusu olunca çılgına dönen bir Hak âşığıydı.
Fırtınalı ve cepheden cepheye koşan bir asker misali bir
hayat yaşadığından daha fazla yazamamıştır.
Bu durum onun 20nci yüzyıl Türk düşünce hayatına daha derin
izler bırakmasına müsaade etmemiştir. Tüm bunlara rağmen,
Allah, Peygamber, din, vatan ve millet yolunda kalemini kılıç gibi
kullanmıştır. Bundan dolayı hakkında 100den fazla
dava açılmış, 8 kez tutuklanmış ve dört buçuk yıl
hapis yatmıştır. O, kendi ifadesiyle, büyük İslam ve insan
davasının kara sevdalılarındandır. Kırk yıl
mahpus, dört yıl mebus. diyerek bir dönem Parlamentoda da
bulunmuştur. Anadolunun yiğit, kara yağız, dik duran,
eğilmeyen, eli kalem tutan bir evladı olan ve bu coğrafyayı
İslamlaştırmak için Horasandan gelen dervişler ve
alperenler misali bir hayat süren merhum Osman Yüksel Serdengeçtiyi tekrar
rahmetle anıyorum. Ruhu şad olsun, mekânı cennet olsun.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Özdağ.
Sayın Tanal.
4.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal'ın, İstanbulun Sultanbeyli ilçesinin sorunlarına
ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
İstanbul ili Sultanbeyli ilçemizde, Mecidiyeköyden,
Taksimden Sultanbeyliye giden araçlarda çift bilet kullanılmakta ve çift
araçla gidilmekte. Sultanbeylide oturan vatandaşlarımız bu
sebepten dolayı çok mağdur.
Ayrıca, Sultanbeyli ilçemizin merkezinde umuma ait
tuvaletler bulunmadığı için böyle uzun süreli seyahatten
dolayı Sultanbeyli halkımız mağdurdur.
Sultanbeylide, ayrıca, mülkiyet sorunu vardır.
On iki yıldan beri Sultanbeylinin mülkiyet sorununu halletmesi gereken
iktidar söz verdiği hâlde halletmemiştir. Sultanbeyli bu anlamda
mağdurdur. Bu mağduriyetin giderilmesini talep ediyorum.
Saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
Sayın Demir.
5.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir'in,
üniversite hastanelerinde çalışan hemşirelerin sorunlarına
ilişkin açıklaması
NURETTİN DEMİR (Muğla) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Üniversite hastanelerinde çalışan
hemşireler hemşire yetersizliğinden dolayı birçok sorun
yaşıyor. Örneğin, İzmir 9 Eylül Üniversitesi Hastanesinde
her 1 hemşire en az 12 hastaya bakıyor. Bu durum hemşireleri
hata yapma olasılığıyla karşı karşıya
bırakıyor. İş yüklerinin artmasından kaynaklı,
mesleklerini verimli bir şekilde yerine getiremeyen hemşireler,
taşeron hemşireler kadro talebinde bulunuyorlar. Ayrıca,
maaş koşullarının düzeltilmesi, ek ödemelerin
artırılması, kreş saatlerinin çalışma saatlerine
göre ayarlanmasını ve izin raporlarında kesinti
olmamasını istiyorlar. İş yükünün hafiflemesi ve insanca
çalışma şartları oluşturulması için
hemşirelerin kadroları artırılacak mıdır,
hemşirelerin çalışma koşulları iyileştirilecek
midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Demir.
Sayın Eyidoğan
6.- İstanbul Milletvekili Haluk
Eyidoğan'ın, İstanbul Validebağ Korusunda yeşil alana
sahip çıkan halka karşı devletin tutumuna ilişkin
açıklaması
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) Teşekkür
ederim Başkan.
İktidarın sözcüleri, milletvekilleri her yerde
diyorlar ki İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. ama
devlet İstanbul Validebağ Korusunda yeşil alanına sahip
çıkan halkına haftalardır azap çektiriyor. O yeşil parka
inatla inşaat yapılmasına izin veren Üsküdar Belediyesi, onun
arkasında duran İstanbul Büyükşehir Belediyesi, onun
arkasında duran İçişleri ve Çevre ve Şehircilik
Bakanlıkları, Başbakan insanı böyle mi yaşatacak;
eziyetle, gazla ve TOMAyla mı? Vatandaşına azgınlar
diyen bir belediye başkanı olur mu? Vatandaşın talepleri
neden umursanmıyor? Vatandaşının taleplerini ve yaşam
hakkını umursamayan devlet nerede? Adalet mülkün temelidir. diyen
devlet nerede?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Eyidoğan.
Sayın Halaçoğlu
7.- Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlu'nun, 10 Kasım, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün ölümünün
76ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Dün, 10 Kasım tarihi, Büyük Atamızın
vefatının 76ncı yıl dönümüydü. Bir milletin makûs talihini
değiştiren, vatan topraklarını düşman çizmesi
altında ezilmekten kurtaran, minarelerinden ezanın özgürce
okunmasına vesile olan ve düşmanı denize döküp modern Türkiyeyi
kuran cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürkü ölümünün bu 76ncı
yıl dönümünde rahmet ve minnetle anıyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Halaçoğlu.
Sayın Satır
8.- İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma
Satır'ın, 10 Kasım, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün ölümünün
76ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de 10 Kasım vesilesiyle söz aldım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Mustafa Kemal Atatürkün temel felsefesi, bu ülkeyi
muasırlaştırmak, milletimizin sahip olduğu imkânları
güçlendirmek, Türkiyeyi birlik ve beraberlik içinde çağdaş
medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarmaktı. Hepimizin en temel
görevi, onun bu ideallerini en ileri bir demokrasi bilinciyle hayata
geçirmektir. Bu düşüncelerle, vefatının 76ncı yıl
dönümünde cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürkü ve tüm silah
arkadaşlarını ve tüm şehitlerimizi, gazilerimizi
şükranla ve rahmetle anıyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Satır.
Sayın Öğüt
9.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen
Öğüt'ün, İstanbul Validebağ Korusunda yeşil alana sahip
çıkan halka karşı devletin tutumuna ve hayatını
kaybeden Nasuh Mitapı saygıyla andığına ilişkin
açıklaması
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Validebağ Korusunda kanunsuz inşaat ve
güvenlik güçlerinin saldırıları tüm hızıyla devam
etmektedir. Dün de nöbetini sürdüren mahalle sakinleri basın
açıklamasının ardından polisin tazyikli su ve gaz bombalı
şiddetinden nasibini almış, darbedilmişlerdir.
Saldırı sonrası polis, gazdan
kaçanları ana caddede dakikalarca kovalamış, gazdan sitelerin
otoparkına sığınanları buradan ters kelepçe
uygulayarak gözaltına almıştır. Ayrıca, molotofkokteyli
attıkları iftirasında bulunmuştur. Gözaltındakiler
araçta ağır hakaretlere uğramıştır. Toplam 15
kişinin gözaltına alındığı olaylarda Cumhuriyet
gazetesi muhabirinin de kafasına sekiz dikiş
atılmıştır.
Mahalle sakinlerine uygulanan şiddete
gösterdiğim tepki üzerine, Emniyet Müdürü Suat Ekici şahsıma
yönelik ithamlarda ve tehditlerde bulunmuştur. Polis, iktidar ve
yöneticilerinden aldığı güçle elindeki yetkiyi
acımasız kullanmaktan çekinmemektedir.
Bu arada, geçen hafta kaybettiğimiz büyük devrimci
Nasuh Mitapı da burada saygıyla anıyorum. O, bir devrimciydi,
Türkiyenin önderlerinden birisiydi.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.
Sayın Güzel
10.- Ankara Milletvekili Ülker Güzel'in,
ülkemizin birlik ve beraberliğini sağlamak, uluslararası alanda
ülkelerin gizli hedefleri ve oynadıkları oyunları çözmek için
çalışmak gerektiğine ilişkin açıklaması
ÜLKER GÜZEL (Ankara) Sayın Başkan,
çocukların çocukluğunu yaşayamadığı,
anaların ve babaların ana baba olma mutluluk ve duygularını
hissedemediği, toprakların bile bereketini fışkırtamadığı
bir dünyada yaşıyoruz.
Bugün uluslararası alanda ülkelerin gözü dönmüş
hırslarına peşkeş çektikleri masum insanlar, tarihî
mekânlar ve medeniyet dolu toprakların durumunu görüyoruz. Nerede sözde
hukuki düzenlemeler, nerede Birleşmiş Milletler, nerede göstermelik
anlaşmalar? Hangisi uygulanıyor? İslam âlemini birbirine
kırdırmak için organize olmuşlar âdeta. Bütün bu yapılan
zulümlerden utanç duyuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir ferdi olarak
hedefimiz, on iki yıldır devam eden Hükûmet icraatlarını
tenkit etmek olmamalıdır. Elimizi vicdanımıza koyarak,
aklımızı ülkemizin birlik ve beraberliğini sağlamak,
uluslararası alanda ülkelerin gizli hedefleri ve oynadıkları
oyunları çözmek ve fikir geliştirmek için çalıştırmalıyız.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Güzel.
Sayın Atıcı
11.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı'nın, Mersin Limanında ortaya çıkarılan
kırmızı et ve gıda kaçakçılığına
ilişkin açıklaması
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Ülkemizin sınırları delik deşik
olduğu gibi, gümrüklerimiz de kevgire dönmüştür. Ülkemizin en önemli
limanlarından birisi olan Mersin Limanında, birkaç gün önce binlerce
ton kırmızı et kaçakçılığı
yapıldığı ortaya çıktı. Olay biraz
soruşturulunca sadece et değil başta bakliyat olmak üzere birçok
gıda maddesinin transit geçiş maskesiyle iç piyasaya sürüldüğü
anlaşıldı. Söz konusu kaçakçılık gıda üzerinedir
ve halkın sağlığını tehlikeye atmaktadır.
Ayrıca ithali yasak olan bu maddelerin kaçak olarak iç piyasaya sürülmesi
Mersin halkının ve esnafının fakirleşmesine neden
olmaktadır. Halka sorulduğunda herkes şunu söylüyor:
1) AKP iktidarları döneminde yukarının
haberi olmadan hiçbir şey olmaz, kimse kendi başına yolsuzluk
yapmaya cesaret edemez.
2) Yolsuzluk ortaya çıkarsa birkaç kişi önce
cezalandırılır, sonra ödüllendirilir.
3) 17,25 Aralıktan sonra, boş verin Allah
aşkına.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Atıcı.
Sayın Halaman
12.- Adana Milletvekili Ali Halaman'ın,
Adanadan güneydoğuya giden nakliyecilerin güvenlik sorunlarına
ilişkin açıklaması
ALİ HALAMAN (Adana) Başkanım,
teşekkür ederim.
Sayın Başkanım, gerçi burada bakanlardan
kimse yok. Ama bizim o taraf, Adana tarafında bugünlerde iktisadi
hayatımız pek iyi değil yani ekonomi çok bozuk. Bizim o taraftan
Cizre, Silopi, Diyarbakır gibi yerlere nakliyeciler yük taşıyor
veya mallarını satmak istiyorlar. O sınırlardan
girdiklerinde Kürdistan mahkemesi var. diyerek vergi isterlermiş,
kazalarda kendi, işte, güvenlik güçleriyle yargılatmak
isterlermiş. Ben, Başbakan bu kamu güvenliğini çok da
konuşuyor, İçişleri Bakanı konuşuyor, bunlarla bir
ilgilenseler yani bu kamu güvenliğini sağlasalar olmaz mı
diyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Halaman.
Sayın Türkoğlu
13.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin
Türkoğlu'nun, Kolin İnşaat firmasının henüz
açıklanmamış olan Danıştay kararını elde
etmesinin bir yargı ayıbı olduğuna ve 6 bin zeytin
ağacını katletmesine ilişkin açıklaması
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
AKP Hükûmetinden aldığı imtiyaz ve güçle
hareket eden yandaş firmalar hukuk düzenimizi de tehdit etmekte, altüst
etmektedirler. AKP Hükûmetinin yandaş firmaları ihaleler almakta,
imtiyazlar elde etmekte, millete küfretmekte, hatta itiraz eden halkı
dövdürmektedirler. Somanın Yırca köyünde yaşananlar bunun en
son örneğidir. Daha da kötüsü, yargının vermiş olduğu
ancak henüz açıklanmamış Danıştay kararını
elde eden Kolin İnşaat isimli firma 6 bin zeytin
ağacını katletmiştir. Bu katliamın Kolin
İnşaatla beraber fiil ortağı AKP Hükûmetidir.
Danıştayın henüz gizli olan, açıklanmamış
kararının nasıl elde edildiği bir yargı
ayıbıdır ve üzerinde durulması gerekmektedir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Türkoğlu.
Sayın Canalioğlu
14.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan
Canalioğlu'nun, 18 Ekimdeki yoğun sağanak yağış
sonucu toprak kayması nedeniyle Vakfıkebir-Tonya yolunun kapalı
olduğuna ilişkin açıklaması
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon)
Teşekkürler Sayın Başkan.
18 Ekim günü Trabzonda yoğun sağanak
yağış nedeniyle Tonya, Vakfıkebir, Maçka, Akçaabat
ilçelerinde heyelanlar ve toprak kaymaları meydana gelmiştir. Bu
heyelanlar nedeniyle bilhassa Vakfıkebir ilçemizi Tonya ilçemize
bağlayan yol, toprak kayması nedeniyle kapanmıştır.
İki ilçe arasında ulaşımı sağlayan yol
yaklaşık yirmi dört güne yakın kapalı olmasına
karşılık yetkililer en kısa zamanda yolu ulaşıma
açacağız diyorlar. Oysa yirmi dört güne yakındır Tonya
ilçemizin yolu hâlâ kapalıdır. Kış
yaklaşmaktadır, yüksek kesimde bulunan Tonya ilçemizin
ulaşımı kar yağışı
başladığında daha zorlaşacaktır. Yolun
kapalı olması nedeniyle kooperatifler, üreticiler ürettikleri orman
emvalini taşıyamıyorlar. Esnaf zor durumda; un, yem, kepek,
kömür ilçeye ulaşamıyor. Kısaca, Tonya ve Tonyalılar unutuldu.
Büyükşehir belediye başkanı, bakan yardımcısı,
ilçe belediye başkanından ses çıkmıyor.
Tonyalıların yolu artık açılsın diyor, yetkilileri
göreve davet ediyorum.
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Canalioğlu.
Buyurunuz Sayın Koçer.
15.- Gaziantep Milletvekili Abdullah Nejat
Koçer'in, Gaziantepin 2014 yılı Ekim ayında ihracat rekoru
kırması nedeniyle Gaziantepli sanayici ve iş
adamlarını kutladığına ve İsrailin Mescid-i Aksaya
saldırısını kınadığına ilişkin
açıklaması
ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) Sayın
Başkanım teşekkür ediyorum.
2014 yılı Ekim ayında Türkiye
ihracatında yüzde 6,7 artışla 12,6 milyar dolarlık
ihracatla bir cumhuriyet rekoru kırıldı. Türkiye
ihracatının başarısının yanı sıra Gaziantep
yaşadığı tüm bölgesel sıkıntılara
rağmen bu ihracat içerisinde rekor kırmaya devam ediyor. Ekim
ayında Gaziantep 569 milyon dolarlık ihracatıyla tüm
zamanların rekorunu kırmış oldu. Bu yıl 7 milyar
dolarlık ihracat hedefiyle Gaziantep 6ncı sırada yerini
alıyor. Buradan bu rekora imza atan tüm Gaziantepli sanayici ve iş
adamlarımızı kutluyorum.
Bunun yanı sıra,
İsrailin Kudüste Mescid-i Aksada yaptığı zulmü ve
Müslümanlara yaptığı haksız uygulamaları da burada
şiddetle kınıyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Koçer.
Sayın Özkan
16.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim
Özkan'ın, 10 Kasım, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün ölümünün
76ncı yıl dönümüne ve büyükşehirlerdeki ilçe belediyelerinin
gelirlerinin azaldığına ilişkin açıklaması
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Dün 10 Kasım 2014
idi. Ölümünün 76ncı yıl dönümünde rahmet, minnet, şükran ve
özlemle andığımız yüce önder Gazi Mustafa Kemal Atatürkün
manevi huzurunda saygıyla eğiliyorum.
Sayın Başkan,
büyükşehirlerdeki ilçe belediye başkanlarından
aldığım bir mağduriyeti Hükûmet yetkililerinin dikkatine
sunmak istiyorum. Büyükşehir Yasasıyla ilçe belediye gelirlerinin
yaklaşık yüzde 50-60 oranında azaldığı
saptanmaktadır. Bundan dolayı, İller Bankası
paylarında bir artış öngörülmektedir. Ben buradan Hükûmet
yetkililerini uyarıyorum. Bu ilçe belediyelerinin yaz nüfusları,
sahillerde, kat kat artmaktadır. Bu mağduriyetin giderilmesini talep
ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Özkan.
Sayın Ekşi
17.- İstanbul Milletvekili Osman Oktay
Ekşi'nin, İç Tüzükün 51inci maddesindeki amir hükümlerin, Meclis
Başkanlık Divanının önem vermemesi nedeniyle
uygulanmadığına dikkat çekmek istediğine ilişkin
açıklaması
OSMAN OKTAY EKŞİ
(İstanbul) Sayın Başkan, tüm milletvekili
arkadaşlarımın dikkatini İç Tüzükün 51inci maddesindeki
amir hükümlerin Meclis Başkanlık Divanının önem vermemesi
nedeniyle uygulanmadığına çekmek istiyorum. Yıllardır
süren yanlış uygulama yüzünden haftanın -tatil hariç- her günü
yayınlanması gereken elimdeki şu gelen kâğıtlar
dağıtılmıyor. Biz milletvekilleri, kim neyi sormuş,
nasıl bir öneride bulunmuş, Genel Kurula gelmedikçe
öğrenemiyoruz. Meclisin şeffaflığı engelleniyor, ses
çıkartmıyoruz. Dilekçe Komisyonunda en yüksek mahkeme kararından
daha etkili olabilecek yargısal nitelikte kararlar veriliyor, onları
göremiyoruz, itiraz hakkımızı kullanamıyoruz. Tutanaklarda
düzeltme yapma imkânı veren geçen tutanak özetinin hepimize
basılı şekilde dağıtılması lazım,
dağıtılmıyor. Kısaca, İç Tüzükü gereğince
uygulatmayan Başkanlık Divanını görevini yapmaya davet
ediyorum.
Teşekkürlerimi sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Ekşi.
Sayın Öz
18.- Mersin Milletvekili Ali Öz'ün,
restorasyon çalışmaları tamamlanmış olan Süleymaniye
Caminin avlusunda kulübe gibi bir yer yapıldığı
haberlerinin doğru olup olmadığını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
ALİ ÖZ (Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Basında yer alan bir habere göre, İstanbuldaki
Süleymaniye Camisinin yeniden restorasyon çalışmaları
aşamasında -restorasyon tamamlanmış olmasına
rağmen- caminin avlusunda, orada, birilerine kulübe gibi bir yer, bir
şey yapılma imkânı tanındığı yer aldı.
Dolayısıyla hem Kışlada, camide siyaset olmaz.
diyeceksiniz, öbür taraftan da caminin bir alanını kamufle ederek
oraya getirip birilerinin toplantı yapabileceği, siyasi
konuşmalar yapabileceği bir alan yaratıyorsunuz. Adalet ve
Kalkınma Partisi Hükûmetinin bu konuda duyarlılık göstermesini,
eğer gerçekten kendi yandaşlarından birisinin yeri değilse
bu alana acil müdahale etmesini özellikle tavsiye ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Öz.
Sayın Doğru
19.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru'nun, 10 Kasım, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün ölümünün
76ncı yıl dönümüne ve Tokat ilindeki çiftçilerin sorunlarına
ilişkin açıklaması
REŞAT DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Büyük Atatürkü ölümünün 76ncı yıl dönümünde
minnetle, şükranla anıyorum, mekânı cennet olsun diyorum.
Ayrıca, Tokat ilinde; Kelkit, Kazova, Zile, Artova
Ovaları çiftçileri, bu yıl havaların sıcak ve kurak
olmasından dolayı yeterli ürün üretemediler, ürettikleri ürünleri de
yeterli değerine satamamışlardır,
değerlendirememişlerdir. Sonuçta, çiftçi, köylü, borçlarını
ödeyememiş ve tarım kredi ve bankalar özel sektöre rehin
kalmıştır, çiftçinin evine icralar gelmeye
başlamıştır. Acilen Tarım Bakanlığı ve
Başbakanlığın çiftçi ve köylüyü icradan ve borçtan
kurtarması noktasında çalışma yapılması
beklenmektedir. Bunu iletmek istedim.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Doğru.
Son olarak Sayın Acar
20.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar'ın,
Antalyanın Manavgat ilçesindeki sel felaketine ve Antalya Büyükşehir
Belediyesi yönetiminin, CHPli eski belediye yönetiminin
yaptırdığı yurt binasını hangi koşullarda
TÜRGEVe verdiğini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
GÜRKUT ACAR (Antalya) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Antalyanın Manavgat ilçesinde geçtiğimiz
günlerde meydana gelen sel felaketinde ağır zarar gören
yurttaşlar devletten bir destek bekliyorlar, bu konuda bir adım
atılacak mıdır? Manavgat afet bölgesi ilan edilip üreticinin,
esnafın, yurttaşların zararları karşılanacak
mıdır? Ak saray için 1,5 katrilyon lira harcanırken Manavgata
kaynak bulunamayacak mıdır?
Antalyada CHPli belediye yönetiminin bütçe
ayırıp yaptırdığı yurt binası Bilal
Erdoğanın söz sahibi olduğu TÜRGEVe verildi. Yurt ücretleri
200-300 liradan yüzde 100, yüzde 150 zamla 500-600e çıkarıldı
yani TÜRGEVe geçince öğrencilerin ödeyeceği para 600 TLye
çıktı. Vakıf, çocuklara katkı mı sağlayacak,
yoksa çocuklar ve bedava alınan bina üzerinden vakıf mı
zenginleşecek? Bu bina hangi koşullarda verilmiştir?
Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Acar.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi vardır.
Ayrı ayrı okutup bilgilerinize sunacağım.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Ürdün Temsilciler Meclisi ile Küçük
Çaplı ve Hafif Silahlar Parlamenter Forumu tarafından 12/11/2014
tarihinde Ürdünün başkenti Ammanda Küçük Çaplı ve Hafif
Silahların Yayılması: Orta Doğu ve Kuzey Afrika Ülkeleri
İçin Sorumluluk, Tehlike ve Fırsatlar konulu parlamenter seminere katılması
Genel Kurulun 4/11/2014 tarihli 9uncu Birleşiminde kabul edilen heyeti
oluşturmak üzere ilgili siyasi parti grubunun bildirmiş olduğu
isme ilişkin tezkeresi (3/1620)
7
Kasım 2014
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Ürdün Temsilciler Meclisi ile Küçük Çaplı ve Hafif
Silahlar Parlamenter Forumu tarafından 12 Kasım 2014 tarihinde
Ürdün'ün başkenti Amman'da "Küçük Çaplı ve Hafif Silahların
Yayılması: Orta Doğu ve Kuzey Afrika Ülkeleri İçin
Sorumluluk, Tehlike ve Fırsatlar" konulu parlamenter seminere Türkiye
Büyük Millet Meclisinden bir heyetin katılması Genel Kurulun
04/11/2014 tarihli ve 9'uncu Birleşiminde kabul edilmiştir.
28/3/1990 tarihli ve 3620
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 2'nci maddesi
uyarınca ilgili siyasi parti grubunun bildirdiği İzmir
Milletvekili Hamza Dağ Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Cemil Çiçek
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki bir heyetin,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin 31inci kuruluş yıl
dönümü vesilesiyle Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ve Cumhuriyet
Meclisi Başkanı Sibel Siberin vaki davetine icabetle 14-15
Kasım 2014 tarihlerinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine bir
ziyarette bulunmasına ilişkin tezkeresi (3/1621)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Cemil Çiçek Başkanlığındaki heyetin
KKTC'nin 31inci kuruluş yıl dönümü vesilesiyle Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Dr.
Derviş Eroğlu ve Cumhuriyet Meclisi Başkanı Sayın Dr.
Sibel Siber'in vaki davetine icabetle KKTC'ye 14-15 Kasım 2014
tarihlerinde ziyarette bulunması hususu 28/3/1990 tarihli ve 3620
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 6ncı maddesi
gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Cemil Çiçek
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve
Sayıştayın 2013 yılı harcamalarına ait
dış denetim raporlarının inceleme sonuçlarına
ilişkin tezkeresi vardır. Okutup bilgilerinize sunacağım.
3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının,
5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 6253
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
İdari Teşkilatı Kanununa göre Türkiye Büyük Millet Meclisinin
2013 yılı harcamalarına ilişkin Dış Denetim
Raporu ile Sayıştayın 2013 yılı harcamalarına
ilişkin Dış Denetim Raporunun Başkanlık
Divanında 13/10/2014 tarihinde yapılan inceleme sonuçlarına
ilişkin tezkeresi (3/1622)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanunu ile 6253 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanununa göre;
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2013 yılı harcamalarına
ilişkin Dış Denetim Raporu ile Sayıştay'ın 2013 yılı
harcamalarına ilişkin Dış Denetim Raporu
Başkanlık Divanının 13 Ekim 2014 tarihli
toplantısında Üst Yöneticilerin cevapları da dikkate
alınarak görüşülmüş ve ekteki inceleme sonuçlarının
Genel Kurulun bilgisine sunulmasına karar verilmiştir.
Bilgilerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
Türkiye Büyük Millet Meclisi ile
Sayıştay'ın 2013 Yılı Dış Denetim
Raporları İnceleme Sonuçları
1- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2013 mali
yılı hesaplarının dış denetimini yapmak üzere
görevlendirilen Sayıştay Uzman Denetçileri tarafından düzenlenen
15.09.2014 tarihli Dış Denetim Raporunda; 2013 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunuyla tahsis edilen ödeneklerin, harcama birimleri
tarafından kullanımı sırasında düzenlenen harcama
belgelerinin kanunlara ve diğer hukuki düzenlemelere uygun olup
olmadığı, hazırlanan mali tablolarının
doğruluğu, denkliği ve güvenilirliği hususlarının
incelendiği belirtilmiştir.
Yapılan inceleme sırasında; 2013
yılına ait cetvel ve tablolarda gösterilen gider
rakamlarının; doğru ve denk olarak kaydedilip
kaydedilmediği, toplamlarının doğru, denk ve tutarlı
olup olmadıkları ve hesapların birbirleriyle mutabık
bulunup bulunmadıklarına bakılmıştır. Bütçede
tahmini olarak yer alan kullanılabilir ödenek rakamlarıyla kesin
hesap sonuç rakamları karşılaştırılmak suretiyle
gerçekleşme oranları ve uygunluk durumları, programa alınan
yatırımların gerçekleştirilip
gerçekleştirilmediği araştırılmış,
cetvellerdeki rakamların dayandıkları sarf belgelerinin ilgili
mevzuatına uygunluğu örnekleme yoluyla denetlenmiştir.
Raporda özetle;
TBMM Başkanlığı 2013 yılı
başlangıç ödeneği 773.260.000 TL olup yıl içinde
yapılan aktarmalar ve eklemelerle birlikte 722.741.520,42 TL
olmuştur. 31.12.2013 tarihi itibariyle bu ödeneğin 651.897.008,77
TL'si, başka bir deyişle % 90,2'si harcanmıştır.
Ekonomik sınıflandırmaya göre harcamalara
bakıldığında, personel
için ayrılan ödeneğin %99,7'sinin harcandığı, Sosyal
Güvenlik Kurumu prim giderlerine ayrılan ödeneğin %97,6 oranında
harcandığı, cari transferlerin %97,3 oranında
gerçekleştirildiği, mal ve hizmet alımlarına tahsis edilen
ödeneğin %78,9 oranında harcandığı, sermaye
giderlerine ayrılan ödeneğin %55,8 oranında
kullanıldığı belirtilmiştir.
Ayrıca;
TBMM
Başkanlığı Strateji Geliştirme
Başkanlığınca arşivlenen ödeme emri belgeleri ve
muhasebe işlem fişleri tutarlarıyla bunların kaydedildiği
ilgili hesaplardaki tutarların mutabık olduğu,
Kesin hesap
cetvellerinde gösterilen gelir-gider rakamlarının doğru ve denk
olduğu, ödenek üstü harcama yapılmadığı,
Üst yöneticinin,
5018 sayılı Kanunda öngörülen mali yönetim ve kontrol sisteminin
işleyişinin gözetilmesi ve bütçe ile verilen ödeneğin etkili,
ekonomik ve verimli bir şekilde kullanılması amacıyla,
İdari Teşkilatın görevlerini mevzuata, İdari
Teşkilatın amaç ve politikaları ile stratejik planına uygun
olarak düzenlenmesine ve yürütülmesine özen gösterdiği,
Harcama birimleri
başkanlıkları ile Strateji Geliştirme Başkanı ve
çalışanlarının, mali işlemlerin yürütülmesinde ve buna
ilişkin harcama belgelerinin düzenlenmesinde, ilgili mevzuatta öngörülen
usul ve esaslara uygun şekilde işlem yaptıkları,
ifade
edilmiştir.
Harcama
belgelerinin incelenmesinde ise;
Sözleşmesinde
belirtilen sürede alım konusu işin teslim edilmediği durumlarda
gecikilen günler için cezai yaptırım uygulanmasının,
Taşıt
tanıma sistemi yoluyla yakıt alımlarında, fatura detay
raporlarında aracın akaryakıt alındığı
andaki kilometrelerinin yazılmasının,
Doğrudan temin
yoluyla yapılan bazı alımlarda, alım sürecine ilişkin
işlem tarihlerinin uyumlu olmasının,
Doğrudan temin
yoluyla yaptırılan bazı yapım-onarım işlerinde,
işin gerçekleştirilmesinin belli bir süreye bağlı
olduğu durumlarda sözleşme düzenlenmesinin,
İhale
dokümanlarında yer alan işin teslim tarihinin sözleşmede de
belirtilmesinin,
Eleman
çalıştırılmasına dayalı hizmet
alımlarında işçi ücretlerinin hesabında dikkate alınan
fiyat farkı hesabına ilişkin Bakanlar Kurulu Kararı,
sözleşme, idari ve teknik şartname hükümlerinin birbirleriyle uyumlu
olmasının,
gerektiği
yönünde değerlendirme ve tavsiyelerde bulunulmuştur.
Bu çerçevede, dış denetçilerin denetim
bulguları ve önerileri dikkate alınarak düzenlenen Üst Yönetici
Cevabında;
Dış
denetim sırasında konunun öğrenilmesi üzerine söz konusu
işe ait gecikme cezasının 23.07.2014 tarihli ve 02502139 nolu
dekontla tahsil edildiği ve bundan sonraki uygulamalarda gerekli dikkat ve
özenin gösterileceği,
Taşıt Tanıma Sistemi (TTS) 124 adet araçta
teknik şartnameye uygun olarak çalıştığı ancak,
makam hizmetlerinde kullanılmak üzere hizmet satın alma yöntemiyle
kiralanan 70 adet araçta dijital kilometre bulunması nedeniyle
araçların ön göğsünün tamamen sökülerek TTS cihazının
montajının yapılabileceği, bu işlemin
yapılması halinde ise araçların garanti kapsamı
dışına çıkacağı belirtilerek, teknik
şartnamede belirtilen kilometre denetiminin sağlanabilmesi için araç
şoförleri yakıt fişlerine ad-soyad ve kilometre bilgilerini
yazarak yakıt fişini imzaladığı ve ayrıca tüm
araçların kilometre bilgileri oluşturulan akaryakıt takip
programına günlük işlenerek takibinin sağlandığı,
Doğrudan temin kapsamında yapılan
işlem akış süreçlerinin ihale mevzuatına uygun
yürütülmesine ve harcama belgelerinin bu durumu tevsik edecek şekilde
düzenlenmesine özen gösterileceği,
Genel Sekreterlikçe
"Doğrudan Temin" kapsamında yapılacak alımlarda
birimler arasında uygulamada standardın ve birlikteliğin
sağlanması amacıyla tip sözleşme örnekleri
hazırlanarak 30.04.2013 tarihli ve 121098 sayılı yazıyla
tüm harcama birimlerine duyurulduğu belirtilerek, bu tür hataların
yinelenmemesi için belirlenen tip sözleşmelerin düzenlenmesi hususunda
gerekli dikkat ve özenin gösterileceği,
Sözleşme
taslağındaki işin teslim süresine ilişkin husus,
sözleşmeye geçirilirken sehven eksik yazıldığı ve
bahse konu iş sözleşme taslağında öngörülen süre içerisinde
tamamlanmış olduğundan cezai yaptırım
uygulanmadığı belirtilerek, bundan sonraki uygulamalarda gerekli
dikkat ve özenin gösterileceği,
Fiyat farkına ilişkin sözleşme ve idari
şartnamede yer alan ifadelerin, Kamu İhale Kurumunun Tip
Sözleşme ve İdari Şartnamelerinden alındığı
belirtilerek, işçi ücretleri hesabının, işin yürütüldüğü
tarihteki mevzuat hükümlerine uygun olarak hesaplandığı ve
herhangi bir şekilde fazla ödeme yapılmadığı,
ifade edilmiş ve Dış Denetim Raporunda yer
alan öneriler kapsamında gerekli tedbirlerin alınacağı
belirtilmiştir.
2- Sayıştay
Başkanlığının 2013 mali yılı
hesaplarının dış denetimini yapmak üzere Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlık Divanınca görevlendirilen
İçişleri Bakanlığı Mülkiye Başmüfettişleri
tarafından düzenlenen 12.06.2014 tarihli Dış Denetim Raporunda;
2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunuyla tahsis edilen ödenekler
kapsamında yapılan harcamalar ve bunlara ilişkin belgeler esas
alınarak, bu ödeneklerin kullanımı sırasında
düzenlenen harcama belgelerinin kanunlara ve diğer hukuki düzenlemelere
uygun olup olmadığı, kamu kaynaklarının etkili,
ekonomik ve verimli olarak kullanılıp
kullanılmadığı, yapılan harcamaları gösteren mali
tabloların güvenilirliği ve doğruluğu
hususlarının incelendiği belirtilmiştir.
Raporda özetle;
Sayıştay Başkanlığına 2013
yılı bütçesinde 164.587.200,00 TL ödenek tahsis edildiği, bu
ödeneğin 141.002.930,93 TL'lik kısmının
harcandığı, söz konusu bütçe ödenekleri ve harcama
rakamları oransal olarak
karşılaştırıldığında ise; 2011 yılında
tahsis edilen bütçe ödeneğinin % 85'inin, 2012 yılında %
91'inin, 2013 yılında da % 85,67'sinin harcandığı
belirtilmiştir.
Ayrıca;
Kurumun ödeme emri belgeleri ve muhasebe işlem
fişlerine dayalı olarak tahakkuk ettirdiği ödemeleri ile banka
hesap özetlerinin mutabık olduğu,
Kesin hesap
cetvellerinde gösterilen gelir-gider rakamlarının doğru ve denk
olduğu, ödenek üstü harcama yapılmadığı,
Sayıştay Başkanının üst yönetici
olarak, bütçe ile verilen kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve
verimli bir şekilde kullanılmasını temin edecek mali
tedbirlerin alınmasında, 5018 sayılı Kanunda öngörülen mali
yönetim ve kontrol sisteminin işleyişinin gözetilmesinde, görev ve
sorumlulukların yerine getirilmesinde üstün gayret gösterdiği,
Harcama yetkilisi,
gerçekleştirme görevlisi, mali hizmetler birim yöneticisi ve muhasebe
yetkilisinin, mali mevzuatın uygulanmasında ve gerekli tedbirlerin
alınmasında azami çaba sarf ettikleri,
İdarenin mali faaliyet, karar ve işlemlerinin
5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ve ilgili diğer
mevzuat çerçevesinde yürütüldüğü,
ifade edilmiştir.
Harcama belgelerinin incelenmesinde ise;
Ödeme emri belgelerinde harcama yetkilisinin
imzasının bulunmasına özen gösterilmesinin,
Bazı ödeme emirlerinde "kontrol edilmiştir
ve uygun görülmüştür" sütununun boş
bırakıldığı, yetkili kişinin imzasının
bulunmadığı belirtilerek, ödeme emirlerinde adlarına imza
yeri açılan yetkili kişilerin sorumlulukları gereği evrakta
imzalarının bulunmasına özen gösterilmesinin,
Doğrudan temin usulü ile yapılan
taşıtların bakım ve onarım harcamalarında,
muayene ve kabul belgesi şeklinde bir belge düzenlendiği ve bunun da
teknik eleman olmayan bir personel tarafından imzalandığı
belirtilerek, kabul işleminin içinde teknik elemanın da
bulunduğu 3 kişilik komisyon marifetiyle yapılmasına özen
gösterilmesinin,
Hizmet alımı olarak yapılması gereken
lojmanların onarımı ile üye odalarının dekorasyonu
inşaatı işlerinin, yapım işi olarak ihale
edildiği belirtilerek, ihaleler yapılırken hizmet
alımı mı yoksa yapım işi mi olduğunun isabetli
tespit edilmesine özen gösterilmesinin,
Denetim Yönetim
Yazılımı hizmeti alımının Kamu İhale
Kanununda sayılan ihale usulleri ile yapılması gerekirken,
doğrudan temin usulünün uygulandığı belirtilerek, Kanunda
sayılan ihale usullerine göre yapılmasına özen gösterilmesinin,
gerektiği yönünde değerlendirme ve tavsiyelerde
bulunulmuştur.
Bu çerçevede, dış denetçilerin denetim
bulguları ve önerileri dikkate alınarak düzenlenen Üst Yönetici
Cevabında;
Söz konusu ödeme emri belgesi, harcama yetkilisinin
imzası tamamlanmadan sehven TBMM Strateji Geliştirme
Başkanlığına gönderildiği, ödemeden önce imza kontrolü
esas olarak ilgili saymanlık personeline ait olmakla birlikte, bundan
sonra ödeme emri belgelerinde imzaların tam ve eksiksiz olmasında
gerekli özenin gösterileceği,
Harcırah ve yabancı dil kursuna ilişkin
rutin ödemelere ilişkin olan söz konusu belgeler, sehven ön mali kontrole
gönderilmediği belirtilerek, bundan sonraki uygulamalarda ise gerekli
özenin gösterileceği,
Araç onarım
işleri, Kamu İhale Kanunu uyarınca doğrudan teminle
gerçekleştirilen işler olup, bu tür işlerin muayene ve kabul
işlemlerine ilişkin bir mevzuat bulunmadığı için,
esasen yapılan işlemde mevzuata aykırı bir husus
bulunmamakla birlikte, içinde teknik elemanın da bulunduğu 3
kişilik komisyon marifetiyle kabulün yapılması yönünde
işlem tesis edileceği,
Kamu İhale Kanunundaki "Yapım"
kavramının tanımı ve Kamu İhale Genel Tebliğinin
"Bakım Onarım İşleri" başlıklı 63
üncü maddesi incelendiğinde, inşaat niteliğindeki
onarımların, yapım ihalesi olarak yapılmasının
zorunlu olduğu belirtilerek, raporda bahsi geçen işlerin
uygulamasında mevzuata aykırılığın
bulunmadığı,
4734 sayılı Kanunun 22-b maddesi ve Kamu
İhale Genel Tebliğinin 22.3 üncü maddesi birlikte
değerlendirildiğinde, üzerinde sadece tek kişinin yasal bir
telif hakkı bulunan fikir ve sanat eserlerinin, doğrudan temin ile
temin edilebileceği, Raporda bahsi geçen CAP marka
yazılımın da, 5846 sayılı Fikir Ve Sanat Eserleri
Kanunu uyarınca, üretici firması tarafından Kültür ve Turizm
Bakanlığına fikir ve sanat eseri olarak tescil ettirildiği
ve firmanın bu ürünün tek satıcısı konumunda
bulunduğuna dair belgeyi Kuruma ibraz ettiği, dolayısıyla
"CAP" isimli yazılımın, ülkedeki tek
satıcısı durumunda olan firmadan doğrudan temin ile
alınmasının, mevzuata aykırı bir yönünün
bulunmadığı,
ifade edilmiş ve Dış Denetim Raporunda yer
alan öneriler kapsamında gerekli tedbirlerin alınacağı
belirtilmiştir.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, ben de bu
konuda bir
BAŞKAN Sayın Hamzaçebi, sisteme
girmişsiniz.
Buyurunuz.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
21.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi'nin, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının Sayıştayın 2013
yılı harcamalarına ilişkin Dış Denetim Raporunun
inceleme sonuçlarıyla ilgili tezkeresine ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz önce, Türkiye Büyük Millet Meclisi ile
Sayıştayın 2013 yılına ilişkin Dış
Denetim Raporunun bulguları, Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanununa göre, Sayıştayın dış
denetimi, yani harcamalara ilişkin denetimi, Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından, Sayın Başkan tarafından görevlendirilen bir
heyet tarafından yapılmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin
harcamalara ilişkin dış denetimi ise Sayıştayın
görevlendirdiği denetçiler tarafından yapılmaktadır. Bu iki
kurumun denetimi, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununda tanımlanan
dış denetimden daha farklı bir denetimdir. Daha doğrusu, bu
denetimi, normal olarak, dış denetimi yapmakla görevli olan
Sayıştay değil, görevlendirilen kişiler yapmaktadır.
Denetim sonuçları, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
bilgisine sunuldu. Ancak bu sunum üzerine herhangi bir görüşme yapma
imkânı yok çünkü sadece Genel Kurulun bilgisine sunuluyor. Oysa, bir
kurumun dış denetimi sonucu düzenlenen rapor, normal olarak, sunulan
kurul tarafından tartışılabilmeli,
değerlendirilebilmeli. Bunu ben yasalarda ve İç Tüzükte bir eksiklik
olarak görüyorum. Bir İç Tüzük değişikliğiyle bunu
değiştirebiliriz, yapabiliriz.
Bundan sonra, benim, Sayın Başkana, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanına önerim, Sayıştayın ve
Türkiye Büyük Millet Meclisinin dış denetimi sonucu düzenlenen
raporların Genel Kurulda ayrıca görüşülmesinin sağlanmasına
yönelik bir İç Tüzük değişikliğinin
yapılmasıdır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Hamzaçebi.
Bu isteğiniz, İçtüzük Komisyonu
görüşmelerinde dikkate alınır herhâlde.
Sayın Genç, buyurunuz.
Siz de sisteme girmişsiniz.
22.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
Sayıştayın 2013 yılı harcamalarına ilişkin
Dış Denetim Raporunun inceleme sonuçlarıyla ilgili tezkeresine
ilişkin açıklaması
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, ben de bu
sunumla ilgili bir iki düşüncemi söylemek istiyorum.
Bir defa, bu sunumda, birtakım yolsuzluklar
olduğunu, usulsüzlükler olduğunu idare de kabul ediyor, denetimi
yapanlar da kabul ediyor ama ne olduğu belli değil.
Ben KİT Komisyonundayım. Maalesef,
Sayıştay, ciddi bir denetim yapmıyor, yolsuzlukların üstünü
örtüyor. Büyük ihalelerde yolsuzluklar var. İşte, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde 70in üzerinde araç kiralanmış, süper lüks araçlar.
Kimlerden kiralanmış? Nasıl kiralanmış? Bunlar belli
değil. Şimdi, böyle bir
Yani Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi bir kurum
kendi harcamalarını bir
Mesela benim olduğum
Tabii,
aslında bunların bize önceden dağıtılıp bizim
bunları okumamız lazım ki buradaki bu şeylerde yolsuzluk
var mı, yok mu
Şimdi, biraz önce okunan şeyde
İçişleri Bakanlığından iki
müfettiş görevlendiriliyor bu Sayıştay raporlarının
kontrolü için. Hâlbuki, bunun Maliye Bakanlığı müfettişleri
tarafından yapılması lazım. İçişleri
Bakanlığı müfettişleri pek bütçe uygulamaları
hakkında ihtisas sahibi kişiler değildir. Onun için ben
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KAMER GENÇ (Tunceli) Burada, Mecliste bir sürü
alımlar var.
Müsaade ederseniz, durun bir söyleyeyim.
Alımlar var, yolsuzluklar var. Bunlar örtbas
ediliyor. Bu kadar düzeyde ihaleler yapılıyor, malzemeler
alınıyor, işte Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Kendisine bir
saray yapılıyor Çankayada. Burada birtakım odalar
yapıldı. Onlar kime yapıldı? Kaç liraya yapıldı?
Bunları hepimizin bilmesi lazım.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) Çünkü onları
Ben biliyorum,
bu Mecliste eskiden de büyük yolsuzluklar yapıldı ama hep örtbas
ediliyor. Bunlar teşekkürle olacak şeyler değil. Burada, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde
BAŞKAN Ben verdiğiniz katkı için, sizin
sözünüze teşekkür ediyorum Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) Hayır yani Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bu konuları incelemesi lazım, örtbas etmemesi
lazım.
BAŞKAN Şimdi, komisyondan istifa tezkeresi
vardır, okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
B) Önergeler
1.- Tokat Milletvekili Orhan Düzgünün, Kamu
İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine
ilişkin önergesi (4/208)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Üyesi olduğum Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Komisyonundan istifa ediyorum. Gereğini arz ederim.
Saygılarımla.
Orhan
Düzgün
(Tokat)
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
C) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu ve 24 milletvekilinin, balıkçılık sektörünün
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1088)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Doğal şartları birbirinden farklı
denizlerle çevrili bulunan, çok sayıda gölleri olan ve akarsuları
önemli yer tutan Türkiye'nin yüksek bir su ürünü potansiyeli olmasına
rağmen, bu potansiyeli gerekli düzenlemelerin ve
yatırımları yapılmaması nedeniyle
kullanılamamaktadır. Balıkçılığa önemli
değerin verilmesi durumunda hem toplumun sağlıklı
beslenmesi hem de ihracat maddeleri artırılarak ülke ekonomisine
yararı artacaktır.
Türkiye'nin önemli bir su ürünleri potansiyeli
olmasına rağmen balıkçılığa yönelik
sürdürülebilir politikaların hayata geçirilememesinden dolayı bu
potansiyel güce dönüşmemektedir. Sürdürülebilir politikaların hayata
geçirilmesi için üniversiteler sektöre yetişmiş ve eğitimli
eleman yetiştirmek zorundadırlar. Buradan yetişen
elemanların kamuya ait araştırma enstitülerinde
çalışarak mevcut üretimi daha da artırıcı
çalışmalara katkıda bulunmaları gerekmektedir. Sektörün
sorunlarının yıllardır net bit şekilde bilinmesine
rağmen çözüm önerilerinin hayata geçirilmemesiyle bu potansiyel gizli bir güç
hâline gelmekte ve bu güç sürekli olarak başka bahara ertelenmektedir.
Türkiye'de balıkçılık sektörünün idari
yapıları, balıkçılık yetkilerinin farklı
bakanlıklar arasında dağılmış olmasından
kaynaklanan sorunlar nedeniyle sektörün sorunlarına
sağlıklı çözümler getirilememektedir. Yetki
alanlarının farklılığı ve bu soruna duyarsız
kalınması sonucunda ülkemiz için ciddi bir güç olacak ekonomik kaynak
da bir nevi bu önemsizlikle bir elin tersiyle itilmektedir.
2003 yılında Avrupa Birliğinin sektöre
yönelik aldığı kararlar ile birlikte tüm Akdeniz ülkelerinin
ağları imha edilmiş, Türkiye dışında tüm ülkeler,
balıkçıların zararlarını giderecek tazminat
yardımlarda bulunmuştur. Ülkemizde ise AB yasalarıyla
yaşanan mağduriyetin giderilmesi için tanınan tazminat
hakları balıkçılara aktarılmamıştır.
Ayrıca, tüm ülkelerde avlanma yasakları için yeni düzenlemeler
yapılmış ve mağduriyetler giderilmiştir ama ülkemizde
Tarım Bakanlığı bu sektörü görmeyerek
balıkçıları kendi kaderleri ile baş başa bırakmaktadır.
2011 yılında yasaklanan driftnet
ağları neticesinde balıkçılardan istenen taahhütlerin
Bakanlığa ulaşmasına rağmen 1 Temmuz 2011 tarihinden
itibaren av izni verilmemektedir. Hem ülke ekonomisi hem de beslenme
açısından önemli bir yer tutan sektöre bu
duyarsızlığın sürmesi durumunda ot ve saman ithalatına
kadar düşen ülkemiz, denizlerle çevrili olmasına rağmen su
ürünlerinin ithalatına da basiretsiz ve duyarsız politikalarla muhtaç
kalacaktır.
Su ürünleri konusunda zenginliğimizi en verimli
şekilde kullanmak ve bunun sonucu olarak sürdürülebilir
balıkçılık kavramına ulaşılması, sektörün
karşılaştığı sorunların tespiti ve çözümünü
belirlemek, gerek besinsel gerek maddi gelir sağlamak amacıyla
Anayasa'nın 98'inci, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105inci maddeleri
uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz
ve teklif ederiz.
1) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
2) İhsan Özkes (İstanbul)
3) Ali Serindağ (Gaziantep)
4) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
5) Namık Havutça (Balıkesir)
6) Ali Haydar Öner (Isparta)
7) Engin Altay (Sinop)
8) Mahmut Tanal (İstanbul)
9) Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
10) Aylin Nazlıaka (Ankara)
11) Candan Yüceer (Tekirdağ)
12) Özgür Özel (Manisa)
13) Aytun Çıray (İzmir)
14) Nurettin Demir (Muğla)
15) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
16) Hasan Ören (Manisa)
17) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
18) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
19) Haydar Akar (Kocaeli)
20) Gürkut Acar (Antalya)
21) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
22) Selahattin Karaahmetoğlu (Giresun)
23) Sedef Küçük (İstanbul)
24) Ramis Topal (Amasya)
25) Aytuğ Atıcı (Mersin)
2.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer
ve 23 milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin barınmayla ilgili
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1089)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Barınma hakkı, eğitim hakkının
ayrılmaz bir parçasıdır. Yıllardır gerek hükûmet
gerekse kurumlar tarafından kalıcı çözümler üretilmeyen
barınma konusu, öğrencilerimizin de en büyük sorunlarından bir
tanesidir. Ülkemizde hemen her yıl çok sayıda yeni üniversite
açılmasına rağmen aynı oranda öğrenci yurdu
yaptırılmaması öğrencilerin kalacak yer konusunda büyük
sıkıntı çekmelerine neden olmaktadır. Gerekli altyapı
ve fiziki koşulları tam olarak hazırlanmadan, önce devlet
üniversitelerinin, sonrasında ise YÖK'ün de verdiği destekle
vakıf üniversitelerinin sayısı hızla
artmıştır. Öğrenci ve üniversite sayılarının
hızla artmasına karşın, ne yazık ki yurt
sayıları arttırılmamıştır. Bu durum,
üniversiteyi kazanan binlerce öğrencinin barınma sorunu
yaşamasına neden olmaktadır.
Ailelerinin sonsuz özveri ve desteğiyle, üstün bir
çaba sonucunda üniversite sınavını kazanarak büyük bir sevinç
yaşayan öğrenciler, kayıt sırasında ne yazık ki
barınma sorunuyla karşı karşıya kalmakta ve
okulları bitinceye kadar da bu sorunla mücadele etmektedirler. Yurt
sorununa kalıcı çözümler getirilmediği için öğrenciler ve
aileleri barınma ihtiyaçlarını kendileri karşılamak
zorunda kalmaktadırlar. Bugüne kadar çok sayıda öğrenci
barınma sorunlarını çözemediği için ya eğitim
hakkından mahrum kalmış, ya eğitimini yarıda
bırakmış ya da çok zor koşullar altında eğitimini
sürdürmeye çalışmıştır.
Yıllardır aileleriyle birlikte yaşayan ve
kazandıkları okul nedeniyle başka bir şehre gitmek zorunda
kalan öğrencilerimizin aileleri, çocuklarının, kayıt
sırasında, hangi amaca hizmet ettiği bilinmeyen vakıflar
tarafından kandırılarak tarikatların tuzağına
düşürülme korkusuyla büyük bir tedirginlik yaşamaktadırlar.
Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı yurtların kapasitesinin
sınırlı olması nedeniyle yer bulamayan çoğu
üniversiteli, üniversite yurtları, özel yurtlar ve ev kiralama
seçeneklerinden birine yönelmek zorunda kalmaktadır. Ancak, bu tercihler
de ancak maliyeti karşılayabilmek koşuluna bağlı
olmakla birlikte, ailelere ek bir maliyet anlamına da gelmektedir.
Son dönemde uygulanan piyasacı politikalar
sonucunda, özel yurtlar kısa zamanda eğitim alanında kendisine
bir yer edinmiş, bu yurtların sayıları da giderek
artmıştır. Böylelikle, eğitimin ve üniversitelilerin en
temel ihtiyaç alanları da piyasalaştırılmıştır.
Oysaki, barınma hizmeti, tüm üniversitelilere eşit koşullarda,
parasız yararlanacakları bir hak olarak sunulmalıdır.
Üniversitelerin kuruluş yasasının içerisine yurtlarla ilgili
madde konulmalı, barınma sorunu üniversiteler kurulurken çözülmelidir.
Üniversitelilerin barınma sorununun çözülmesi için öğrencilerin
barınma ihtiyaçlarını tam olarak karşılayacak biçimde
yeni yurtların yapımına başlanmalı, üniversite
yurtları parasız olmalı, özel yurtlar
kamulaştırılmalı, yeni yurtlar yapılana dek
öğrencilere kira yardımı yapılmalıdır. Yurtlarda
tüm hizmetler ücretsiz olarak sunulmalıdır.
Yukarıda bahsettiğimiz sorunlar nedeniyle ve
çözüm önerileri çerçevesinde, üniversite öğrencilerinin barınmayla
ilgili sorunlarının araştırılması, bu sorunla
ilgili problemlerin önceden tespit edilerek kalıcı çözüm
yollarının bulunması, var olan öğrenci yurtlarındaki
sorunların tespit edilerek koşullarının
iyileştirilmesi amacıyla Anayasanın 98inci ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün 104üncü ve 105inci maddeleri
uyarınca Meclis araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1) Candan Yüceer (Tekirdağ)
2) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
3) Engin Altay (Sinop)
4) Ali Serindağ (Gaziantep)
5) Ali Haydar Öner (Isparta)
6) Mahmut Tanal (İstanbul)
7) Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
8) Aylin Nazlıaka (Ankara)
9) Özgür Özel (Manisa)
10) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
11) Namık Havutça (Balıkesir)
12) Nurettin Demir (Muğla)
13) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
14) Hasan Ören (Manisa)
15) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
16) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
17) Haydar Akar (Kocaeli)
18) Gürkut Acar (Antalya)
19) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
20) Doğan Şafak (Niğde)
21) Selahattin Karaahmetoğlu (Giresun)
22) Sedef Küçük (İstanbul)
23) Ramis Topal (Amasya)
24)Aytuğ Atıcı (Mersin)
3.- Bartın Milletvekili Muhammet
Rıza Yalçınkaya ve 28 milletvekilinin, suç istatistiklerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1090)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Bilindiği üzere ulusal ve uluslararası sosyal
ve ekonomik gelişme hedeflerinin belirlenmesi ve bu hedeflerin
başarısı güncel, güvenilir istatistiklerle
sağlanmaktadır. Doğru bilgi, doğru yorum ve doğru
karar sürecinde tüm araştırmacılar, politikacılar, karar
alıcılar ve tüm bireyler çalışmalarında istatistiki
bilgileri etkin olarak kullanmaktadırlar.
Türkiyede derlenmekte olan tüm istatistiki veriler kendi
alanında oldukça önemlidir.
Bu verilerden en önemlilerinden biri de suç istatistikleridir.
Suç istatistikleri karar alıcılar, bilim adamları ve
kullanıcılar açısından gereklilik arz etmekte, bu veriler
ışığında gerekli önlemler alınabilmektedir.
Hızla artış göstererek toplumumuzu ve
bireyi doğrudan etkileyen cana ve mala karşı işlenen
suçların toplumda güvenlik endişesi oluşturmayacak seviyede
azaltılarak daha radikal önlemlerin alınması artık
kaçınılmazdır. Bu kapsamda, suçun önlenmesi için
yapılması gereken yatırımlar, suçluların
yakalanmasına harcanan çabadan daha fazla yararlı olacaktır. Bu
nedenle, suçla ilgili önemli araştırmalar yapılmalı,
suçların nüfus, sosyoekonomik gelişmişlik, göç ve
şehirleşme gibi faktörler üzerindeki etkileri değerlendirilmeli,
hızlı nüfus artışı, kontrolsüz şehirleşme,
işsizlik, turizm faaliyeti, polis sayısı, karakol
sayısı, boşanma oranı, eğitim gibi
değişkenlerin suç üzerindeki etkileri de
araştırılmalıdır.
Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından Türkiye
geneli polis sorumluluk alanında meydana gelen kişilere, mal
varlığına, topluma, millete ve devlete karşı
asayiş olayları ile takibi gereken asayiş olayları, terör,
toplumsal ve kaçakçılık olaylarının suç türlerine göre
dağılım istatistiklerine 2008 yılına kadar kurumun
İnternet adresinden ulaşılırken, maalesef bu istatistikler
2008 yılından itibaren kaldırılmıştır.
Emniyet Genel Müdürlüğüne defalarca yapılan
yazılı müracaatlar neticesinde, maalesef suç istatistiklerine
ilişkin bilgiler verilmeyerek milletvekillerinin yazılı soru
önergeleri cevapsız bırakılmıştır.
En son olarak İçişleri Bakanlığı
tarafından 16 Şubat 2012 tarih ve 7/1948 esas numaralı
yazılı soru önergesine verilen cevapta suç istatistiklerine
ilişkin verilerin Türkiye İstatistik Kurumu tarafından analiz
edilerek 2012 Şubat ayından itibaren anılan kurumdan temin
edilebileceği belirtilmiştir.
Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından kurumun
İnternet sayfasında daha önceleri açıklanmakta olan suç
istatistiklerine göz atıldığında oldukça detaylı
verilere ulaşılırken, bugün gelinen noktada TÜİK
tarafından hazırlanan verilerin oldukça yetersiz ve detay
içermediğini görmekteyiz. Hâlbuki Emniyet Genel Müdürlüğü kasten
öldürme, yaralama, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar,
hırsızlık, mala zarar verme, genel ahlaka karşı
suçlar, aile düzenine karşı suçlar, çevreye karşı, topluma
karşı suçlar, millete-devlete karşı suçlar, intihar,
intihara teşebbüs, kayıp şahıslar, şüpheli ölüm,
iş kazası, kayıp eşya, kayıp silah, terör
olayları, göçmen kaçakçılığı, insan ticareti,
organ-doku kaçakçılığı, yolsuzluk, narkotik
kaçakçılığı, silah ve mühimmat
kaçakçılığı, bilişim kaçakçılığı,
kayıp şahıs sayısı vesaire birçok konudaki
istatistikleri önümüze koymaktadır. Ayrıca TÜİK bilgi edinme
başvurusuna verdiği 02.03.2012 tarih ve 1514 sayılı cevabi
yazısında Emniyet Genel Müdürlüğünden veri
sağlanamadığını belirtmiştir.
Hızla artış göstererek toplumumuzu ve
bireyi doğrudan etkileyen cana ve mala karşı işlenen
suçların artık toplumda güvenlik endişesi oluşturmayacak
seviyede azaltılarak daha radikal önlemlerin alınması artık
kaçınılmazdır. Bu nedenle Türkiyede suç istatistiklerinin önemi
oldukça büyük olup, detaylı bir şekilde araştırılarak
verilerin derlenmesi, kamuoyuyla ve bilim adamlarıyla
paylaşılması gerekmektedir.
Yukarıda kısaca özetlenen bilgiler
ışığında, suç istatistiklerinin tespit edilmesi ve bu
konuda gerekli önlemlerin alınması amacıyla TBMM İçtüzüğünün
104 ve 105inci maddeleri ile Anayasanın 98inci maddesi gereğince
Meclis araştırması açılmasını arz ederim.
19/3/2012
1) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
2) Celal Dinçer (İstanbul)
3) İhsan Özkes (İstanbul)
4) Engin Altay (Sinop)
5) Doğan Şafak (Niğde)
6) Aylin Nazlıaka (Ankara)
7) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
8) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
9) Haydar Akar (Kocaeli)
10) İlhan Demiröz (Bursa)
11) Mehmet Şeker (Gaziantep)
12) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
13) Gürkut Acar (Antalya)
14) Ali Serindağ (Gaziantep)
15) Namık Havutça (Balıkesir)
16) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
17) Candan Yüceer (Tekirdağ)
18) Özgür Özel (Manisa)
19) Ali Haydar Öner (Isparta)
20) Mahmut Tanal (İstanbul)
21) Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
22) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
23) Nurettin Demir (Muğla)
24) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
25) Hasan Ören (Manisa)
26) Selahattin Karaahmetoğlu (Giresun)
27) Sedef Küçük (İstanbul)
28) Ramis Topal (Amasya)
29) Aytuğ Atıcı (Mersin)
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
İki gensoru önergesi vardır.
Önergeler daha önce bastırılıp sayın
üyelere dağıtılmıştır.
Şimdi önergeleri ayrı ayrı okutuyorum:
D) Gensoru Önergeleri
1.- Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına Grup Başkan Vekilleri Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan ve Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, Soma ve Ermenekte meydana
gelen kazalar başta olmak üzere madenlerde işçi
sağlığı ve güvenliğini göz ardı ederek
kazaların önüne geçmediği ve maden işletmelerinde emek-sermaye
dengesini sermaye lehine dönüştürerek genel piyasa dengesini bozduğu
iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/38)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Soma ve Ermenek başta olmak üzere madenlerde meydana
gelen facialar nedeniyle Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner
Yıldız hakkında Anayasanın 98'inci ve 99'uncu, TBMM
İçtüzüğü'nün 106'ncı maddeleri uyarınca gensoru
açılmasını arz ederiz.
Pervin Buldan İdris
Baluken
Iğdır Bingöl
HDP Grup Başkan Vekili HDP Grup Başkan
Vekili
Gerekçe:
AKP hükûmetleri boyunca, Türkiye'nin temel sorunları
çözülmediği gibi daha da derinleşmiştir. Bu sorunların
başında, enerji alanındaki rantçı ve gayriinsani üretim
politikaları gelmektedir.
Türkiye, alternatif enerji kaynakları
bakımından oldukça avantajlı bir ülke olmasına rağmen
bunlardan yararlanmamış, aksine HES, nükleer santral ve fosil
kaynaklar gibi canlı yaşamına kasteden ve doğal dengeyi
bozan kaynaklara, ilkel üretim yöntemleriyle yönelmiştir.
13 Mayıs 2013'te Soma'da yaşanan maden
faciasında 301 işçi hayatını kaybetmiş olmasına
rağmen, Soma'dan önce olduğu gibi sonrasında da ilgili
Bakanlık sorumluluğu altındaki bu alana ilişkin hiçbir
önleyici adım atmamıştır. Partimiz başta olmak üzere
muhalefetin yapısal çözüm önerileri getiren teklifleri reddedilmiş,
uzmanların, ilgili sendikaların öneri ve uyarıları dikkate
alınmamıştır.
Soma katliamının üzerinden henüz altı ay
geçmeden bu kez de Karaman'ın Ermenek ilçesinde bulunan madende 18
işçi madende sular altında kalmış ve akıbetleri hâlen
belirsizdir. Aynı günlerde Bartın'da 2, Zonguldak'ta da 1 maden işçisi
göçük altında kalarak can vermiştir.
Ermenek'te meydana gelen elim kazanın üzerinden bir
haftayı aşan bir zaman geçmesine karşın, hâlen 18
işçiye ulaşılamamış olması,
Bakanlığın bu gibi hayati durumlara karşı bir hazırlığının
olmadığını, işçi sağlığı ve can
güvenliğini tamamen göz ardı ettiğini bir kez daha gözler önüne
sermiştir. Emekçisine ölümü reva gören bu siyasal ve etik
anlayışın, toplumsal adalet açısından ne denli
sakıncalı olduğu gerçeği
yaşadığımız bu facialarla bir kez daha ortaya
çıkmıştır.
3213 sayılı Maden Yasası 4üncü maddesinde
madenlerin devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu
belirtilmiş, 5inci maddesinde hakların bölünmemesi ilkesi kabul
edilmiş olmasına rağmen, ilgili bakanlık redevans
uygulamalarıyla maden çıkarma ve satış haklarını
özel kişilere bırakmış, aralarında madencilik
alanında uzman sadece 8-10'u geçmeyen şirketin bulunduğu 200'den
fazla redevansçı taşeron şirkete müdahale etmeyerek bu iş
cinayetlerinin önünü sonuna kadar açmıştır.
Soma katliamının ardından gerçekleştirilen
yasal düzenlemelerin uygulamada ortaya çıkaracağı sorunlar
görmezden gelinmiş, gerekli önlemler alınmadığı için,
işverenin, ortaya çıkan ek maliyetleri çalışanlara
yansıtmasına izin verilmiş, hiçbir bilimsel çalışmaya
tabi tutmadan Ermenek'te rezerv tükendiği için kapanan madenlerin hemen
yanında ocak çalıştırılmasına göz yumarak
madencilerimizin canı pahasına bu alanları sermaye için tam bir
ilkel birikim zeminine çevirmiştir.
Maden ruhsatlarının neredeyse hepsinin iktidar
partisine yakın veya organik ilişki içinde olanlara verilmesi
tesadüfi olmadığı gibi, iktidarın bu yöntemlerle
yandaş sermaye yaratma politikasının sonucunda genel piyasa
dengesi bozulmuş, sermayenin karşılaması gereken maliyetler
emekçiler omuzlarına yıkılarak emek-sermaye dengesi sermaye
lehine radikal bir şekilde dönüşmüştür.
Enerji politikalarında sürekli sermayenin
önceliklerini dikkate alan Sayın Yıldız, gelişmiş
ülkelerdeki madencilik uygulama ve mevzuatını dikkate
almamıştır. TBMM bünyesinde kurulan maden araştırma
komisyonu raporları başta olmak üzere, çok sayıda bilimsel rapor
görmezden gelinmiş, katliamdan hemen önce muhalefet vekillerinin
feryadına kulak tıkanmıştır.
Madenlerde gerekli düzenlemeleri yapmayan, madencileri
işverenin insafına terk eden, yer altı maden kaynaklarını
sermaye lehine yasaları hiçe sayarak sermayeye peşkeş çeken
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner
Yıldız'ın, emekçilerin can güvenliği ve çalışma
koşulları için işgal ettiği mevkiden istifa etmesi,
toplumsal, ahlaki ve demokratik bir zorunluluk hâlini almıştır.
2.- Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına Grup Başkan Vekilleri Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan ve Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, Soma ve Ermenekte meydana
gelen kazalar başta olmak üzere madenlerde iş kazalarını
önleyici politikalar geliştirmediği ve tedbirleri
almadığı, iş yeri denetimlerinin etkin olarak
yapılmasını sağlamadığı, siyasi ve maddi
nüfuz sahibi çevrelerce yönlendirildiği ve mevsimlik tarım
işçilerinin sorunlarını çözmediği iddiasıyla
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik hakkında
gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/39)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Soma ve Ermenek başta olmak üzere yaşanan
iş kazaları ve işçi ölümleri nedeniyle Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik hakkında
Anayasanın 98'inci ve 99'uncu, TBMM İçtüzüğü'nün 106'ncı
maddeleri uyarınca gensoru açılmasını arz ederiz.
Pervin Buldan İdris Baluken
Iğdır Bingöl
HDP Grup Başkan Vekili HDP Grup Başkan
Vekili
Gerekçe:
Türkiye'de 1980 darbesinin ardından girilen neoliberal
siyaset kulvarı, AKP hükûmetleriyle birlikte daha derinleşmiş ve
bugün Türkiye halkları ve emekçi sınıflara ağır
faturalar çıkarmış, çıkarmaya devam etmektedir.
Piyasalaşma ve esnek üretim modellerinin yaygınlık
kazandığı bu dönemde, AKP iktidarlarının Türkiye
emekçi halklarını içine çektiği durum tam bir kölelik
düzeniyken, on iki yılda en az 14 bin emekçi çalışırken
hayatını kaybetmiştir.
Bu politikaların en büyük faturasını
çalışan emekçi kesimler her gün canlarıyla öderken, bu konuda
önlem alması gereken ve çalışanların can güvenliğine
yönelik politikalar üretmesi gereken Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı vurdumduymaz tavrını sürdürmektedir.
13 Mayıs 2014 tarihinde Manisa'nın Soma
ilçesinde bulunan bir madende meydana gelen hazin olay neticesinde 301
madencimiz hayatını kaybetmiş, çok sayıda madenci de
yaralanmıştı. Soma faciası kuralsız, düşük ücrete
dayalı, sermayenin azami kâr hırsının varacağı
boyutları en açık şekliyle gösteren elim olaylardan biriydi.
İlgili bakanlık ve siyasi sorumlular, binlerce madencinin Soma
benzeri birçok faciadan sonra ortaya çıkan toplu ölümlerden hiçbir ders
çıkarmamış, gerekli tedbirler ve yasal önlemler
alınmamıştır.
Dur durak bilmeyen maden facialarından biri de
geçtiğimiz 28 Ekim tarihinde Karamanın Ermenek ilçesinde
yaşanmıştır. Soma sonrası meydana gelen ve 18 maden
işçisinin akıbetinin hâlen netleşmediği Ermenekte
yaşanan bu facia başta olmak üzere, madenlerde yaşanan
sayısız bu tür toplu işçi katliamı, çalışma hayatının
insan hayatı için büyük riskler taşıdığını
ve bu alana ilişkin herhangi bir önleyici politikanın devreye
konmadığını bir kez daha göstermiştir.
İş yeri denetimleri etkin olarak yerine
getirilmemiş, yaşam odaları oluşturulmasına dönük
çalışmalar yapılmamış, işçilerin şikâyetleri
yok sayılmış, çalışanların sosyal ve ekonomik
haklarından mahrum vaziyette işverenin inisiyatifine terk edilerek
emekçi katliamının yolu daha fazla açılmıştır.
Bakan Faruk Çelikin, Karamanın Ermenek ilçesinde
meydana gelen maden faciası sonrasında ifade ettiği
Ocağı kapatacağımız zaman işveren 50 kişiyi
devreye sokuyor. demesi ise tam bir itiraftır. Sayın Bakan bu konuya
ilişkin hâlen kamuoyunu ikna edici bir açıklamada
bulunmamıştır. Bu açıklama AKP iktidarının ve
Sayın Faruk Çelik in başında olduğu
Bakanlığın siyasi ve maddi nüfuz sahibi çevrelerce
yönlendirildiğini göstermiştir.
Geçtiğimiz mayıs ayında bir
konuşmasında Taşeron sistem emeğin sömürüsüdür. diyen
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik, bu itirafına
rağmen sorumluluğu altında bulunan bu alana ilişkin
iyileştirici adımlar atmamıştır. Bu durum, Sayın
Bakanın ya siyasi olarak irade sahibi olmadığı ya da
doğruları sadece toplumsal manipülasyon ve oyalama aracı olarak
kullandığını göstermektedir. Her iki ihtimal de oldukça
vahimdir.
Aynı zamanda sayısı 4 milyon
dolayında olan mevsimlik tarım işçilerinin sorunları da
hâlen çözülmemiş, milyonlarca kadın, çocuk ve genç her gün
ayrımcılığa ve sömürüye maruz bırakılmaya devam
edilmektedir. En son Ispartada kaza yapan araçtaki çoğu kadın ve
çocuk 18 mevsimlik tarım işçisi hayatını kaybetmiştir.
Bu tür kazalarda bugüne kadar binlerce tarım işçisi
hayatını kaybetmesine rağmen bu durum ilgili Bakanlığın
gündemine dahi girmemiştir.
İş yeri denetimlerinin yetersizliği ya da
hiç yapılmaması işçi ölümlerini daha da arttırırken,
iş yeri denetçilerinin hâlen kamusal bir güvenceye
kavuşturulmaması ve maaşını aldığı
iş yerini denetlemesinin istenmesi cehalet değilse tam olarak ilgili
bakanlığın sermayeyle iş birliğidir.
Bütün bu yaşananların net bir şekilde orta
koyduğu, Sayın Faruk Çelik'in böylesine kritik bir alanda
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı görevini
layıkıyla ifşa edemeyeceğidir.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Gensoru önergelerinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmenin günü daha sonra
belirlenecektir.
E) Duyurular
1.- Başkanlıkça, Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonunda siyasi parti grubu mensubu olmayan
milletvekillerine düşen birer üyelik için aday olmak isteyen siyasi parti
grubu mensubu olmayan milletvekillerinin yazılı olarak müracaat
etmelerine ilişkin duyuru
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Kadın
Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda siyasi parti grubu mensubu
olmayan milletvekillerine de 1 üyelik düşmektedir. Bu Komisyona aday olmak
isteyen siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin 17 Kasım
2014 Pazartesi günü saat 18.00e kadar Türkiye Büyük Millet
Başkanlığına yazılı olarak müracaat etmelerini
rica ediyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi daha vardır, okutup
oylarınıza sunacağım.
A) Tezkereler (Devam)
4.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı Necdet
Ünüvar ve İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebinin, Türk Dili Konuşan
Ülkeler Parlamenter Asamblesi (TÜRKPA) faaliyetleri çerçevesinde Azerbaycan
Millî Meclisi Sosyal Politika Komisyonunun ev sahipliğinde 21-22
Kasım 2014 tarihlerinde Baküde düzenlenecek olan TÜRKPA Üye Ülkeleri
Sosyal İşler ve Sağlık Komisyonları İkinci
Toplantısına katılmasına ilişkin tezkeresi (3/1623)
06/11/2014
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi
(TÜRKPA) faaliyetleri çerçevesinde Azerbaycan Millî Meclisi Sosyal Politika
Komisyonunun ev sahipliğinde, 21-22 Kasım 2014 tarihlerinde Bakü'de
düzenlenecek olan TÜRKPA Üye Ülkeleri Sosyal İşler ve
Sağlık Komisyonları II. Toplantısı'na
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Başkanı Necdet Ünüvar ve İstanbul Milletvekili Süleyman
Çelebi'nin katılması hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 9'uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun
tasviplerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Danışma
Kurulunun bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, gündemin
Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmında bulunan 652 sıra sayılı
Kanun Teklifinin bu kısmın 5inci sırasına alınmasına
ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesine; gündemde bulunan (10/34), (10/55), (10/679), (10/801) ve
(10/904) esas no.lu Meclis Araştırması Önergeleri ile
Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 23 milletvekilinin, Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı ve 20 milletvekilinin, Mardin Milletvekili
Erol Dora ve 21 milletvekilinin, Mardin Milletvekili Erol Dora ve 21
milletvekilinin, Muş Milletvekili Demir Çelik ve 21 milletvekilinin, Adana
Milletvekili Murat Bozlak ve 21 milletvekilinin, Diyarbakır Milletvekili
Altan Tan ve 21 milletvekilinin, Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 21
milletvekilinin, Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan ve 28
milletvekilinin, Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker ve 21
milletvekilinin, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 21 milletvekilinin,
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 26 milletvekilinin,
Ankara Milletvekili Gökhan Günaydın ve 22 milletvekilinin, HDP Grubu
Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, Bursa Milletvekili
İlhan Demiröz ve 22 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin
çalışma koşulları ile bu konudaki tüm
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla; Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 29
milletvekilinin, mevsimlik tarım işçisi olarak çalışanlardan,
çalışacakları yere gitmek için bindikleri aracın kaza
yapması sonucu 17sinin hayatını kaybetmesinin, 28inin de
yaralanmasının sebeplerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım
işlerinde çalışan çocukların yaşadığı
mağduriyetlerin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla vermiş oldukları Meclis
araştırması önergelerinin Genel Kurulun 11 Kasım 2014
Salı günkü birleşiminde okunmasına; bu önergelerin
birleştirilerek görüşmelerinin bu birleşimde
yapılmasına ilişkin önerisi
11/11/2014
Danışma Kurulu Önerisi
Danışma
Kurulunun 11/11/2014 Salı günü (Bugün) yaptığı
toplantıda aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına
sunulması uygun görülmüştür.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Mehmet
Naci Bostancı Engin
Altay
Adalet
ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi
Grubu
Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
Oktay
Vural İdris
Baluken
Milliyetçi
Hareket Partisi Halkların
Demokratik Partisi
Grubu
Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
Öneriler:
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında
bulunan 652 sıra sayılı Kanun Teklifinin bu kısmın
sırasıyla 5inci sırasına alınması ve diğer
işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi;
Gündemde bulunan (10/34), (10/55), (10/679), (10/801) ve
(10/904) esas no.lu Meclis araştırması önergeleri ile;
Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 23
milletvekilinin mevsimlik tarım işçilerinin çalışma
koşulları ve bu konudaki tüm sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve 19 milletvekilinin
mevsimlik tarım işçisi olarak çalışmak amacıyla,
bulundukları il ve ilçelerden diğer il veya ilçelere giden
vatandaşların ulaşım, barınma, sağlık,
güvenlik, sosyal güvenlik bakımından mevcut sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla; Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 29 milletvekilinin
mevsimlik tarım işçisi olarak çalışanlardan,
çalışacakları yere gitmek için bindikleri aracın kaza
yapması sonucu 17'sinin hayatını kaybetmesinin, 28'inin de
yaralanmasının sebeplerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; Mardin
Milletvekili Erol Dora ve 21 milletvekilinin mevsimlik tarım
işçilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; Mardin
Milletvekili Erol Dora ve 21 milletvekilinin mevsimlik tarım
işçilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; Muş
Milletvekili Demir Çelik ve 21 milletvekilinin mevsimlik tarım
işçilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; Adana
Milletvekili Murat Bozlak ve 21 milletvekilinin mevsimlik tarım
işçilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla;
Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 21 milletvekilinin mevsimlik
tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata ve 21 milletvekilinin mevsimlik tarım
işçilerinin maruz kaldığı olumsuz sağlık
koşullarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; Batman Milletvekili Ayla Akat
Ata ve 21 milletvekilinin mevsimlik tarım işlerinde çalışan
çocukların yaşadığı mağduriyetlerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla; Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan ve 28
milletvekilinin mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla; Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker ve 21 milletvekilinin
mevsimlik gezici tarım işçilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla; Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 21 milletvekilinin
mevsimlik tarım işçilerinin başta barınma, ulaşım
ve sağlık konularında olmak üzere tüm sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 26
milletvekilinin mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla; Ankara Milletvekili Gökhan Günaydın ve 22 milletvekilinin
mevsimlik gezici ve geçici işçilerin yaşam ve çalışma
koşullarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; Bingöl Milletvekili
Halkların Demokratik Partisi Grubu Başkan Vekili İdris
Baluken'in mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla; Bursa Milletvekili İlhan Demiröz ve 22 milletvekilinin
mevsimlik tarım işçilerinin iş sağlığı ve
iş güvenliği alanında temel insani hakların verilebilmesi
için yaşadıkları sorunların nedenleri ve bu sorunlar için
alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla vermiş oldukları
Meclis araştırması önergelerinin Genel Kurulun 11/11/2014
tarihli Salı günkü (Bugün) birleşiminde okunması,
Bu önergelerin birleştirilerek görüşmelerinin
bu birleşimde yapılması,
Önerilmiştir.
BAŞKAN Danışma Kurulu önerisini
oylarınızı sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
İç Tüzükün 37nci maddesine göre verilmiş bir
doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
B) Önergeler (Devam)
2.- Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürkün, (2/185) esas numaralı Milletvekili Seçimi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/209)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
(2/185) sıra sayılı Kanun Teklifim ile
ilgili İç Tüzükün 37nci maddesi uyarınca işlem
yapılması için gereğini saygılarımla arz ederim.
Ali
Rıza Öztürk
Mersin
BAŞKAN Teklif sahibi olarak Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Öztürk.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; toplumda seçim barajının indirilmesine
yönelik beklentileri de dikkate alarak Siyasi Partiler, Milletvekili Seçimi
Yasasında seçim barajının değiştirilmesine
ilişkin bir kanun teklifi verdim. Bu kanun teklifi, 2839 sayılı
Milletvekili Seçimi Kanununun 33üncü maddesinde öngörülen ülke seçim
barajı yüzde 10un düşürülmesine ilişkin bir kanun teklifidir.
Değerli milletvekilleri, Anayasanın 67nci
maddesinde 1995 yılında yapılan bir değişiklikle bir
hüküm konuldu: Seçim kanunları, temsilde adalet ve yönetimde istikrar
ilkelerine uygun olarak düzenlenir. hükmü öngörüldü. Burada bir siyasi
sistemin hem adaleti hem de yönetimde istikrarı sağlaması uygulanan
seçim sistemine bağlı.
Aslında bu kanun teklifi çok önemli, demokrasiyi
doğrudan ilgilendiriyor çünkü Anayasamızın 6ncı maddesi
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. diyor ve Türkiye
Büyük Millet Meclisindeki milletvekilleri de bu milletin egemenliğini
kullanan temsilcileridir. Dolayısıyla, milletin kayıtsız
şartsız sahip olduğu egemenlik kullanım organlarından
bir tanesi Türkiye Büyük Millet Meclisidir, yasama organıdır. Bu nedenle
bir ülkedeki seçim, demokrasinin ve özgürlüklerin gerçekleştirilmesine
yetmez, aynı zamanda seçimler, hem güvenlik içerisinde hem de seçme
hakkına sahip olan herkesin iradesinin yasama organına
yansımasına olanak tanımalıdır. Demokratik kurallara
uygun bir seçim için seçimin dürüst bir şekilde yapılmış
olması yine yeterli değildir, aynı zamanda seçmen iradesinin
Türkiye Büyük Millet Meclisine tam ve eksiksiz olarak yansıması
gerekir. Bunu sağlayacak olan da seçim sistemidir.
Hukuk devletinin güçlenmesi, demokrasinin gelişmesi,
adaletin temeli millî egemenliktir. Oysa bugün ülkemizde hâlen ülke
barajlı D'Hondt sistemi uygulanıyor ve bu D'Hondt sisteminin
getirdiği haksızlıklar ve adaletsizlikler ortada. 2002
seçimlerinde Adalet ve Kalkınma Partisi yüzde 34 oy alarak Türkiye Büyük
Millet Meclisinin yüzde 66sına sahip oluyor, Cumhuriyet Halk Partisi
yüzde 19 oy alarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin yüzde 33üne sahip oluyor.
Meclise yansıması gereken yüzde 45 civarında oy yansımıyor.
Yani 2002 yılında verilen her 2 oydan 1 tanesi boşa gidiyor.
Yine, 2007 yılında Adalet ve Kalkınma
Partisi yüzde 46,5 oy almasına rağmen Türkiye Büyük Millet Meclisinde
yüzde 62 oranında temsil ediliyor, Cumhuriyet Halk Partisi ise yüzde 21 oy
almasına rağmen yüzde 20 oranında temsil ediliyor.
Değerli milletvekilleri, eğer biz bugün
gerçekten Türkiyede yaşayan herkesin Meclisi olmak istiyorsak, Türkiye
Büyük Millet Meclisi bu ülkede etnik kökeni, dini, inancı, mezhebi ne
olursa olsun herkesin temsilcisi olan bir Meclis olacaksa, o zaman, bu ülkedeki
bütün milletin iradesi Türkiye Büyük Millet Meclisine
yansımalıdır. Bugün bu Meclisin, bu milletin yüzde
90ının iradesini temsil ettiği yolundaki inanç doğru
değildir, gerçek dışıdır. Çünkü bu, iki nedenle
böyledir: Birincisi, insanlar tam düşüncelerine uyan siyasi partinin
barajı aşmayacağı endişesiyle, oyunun telef
olmaması için başka siyasi partilere oy verebiliyorlar.
Dolayısıyla, bugün, Cumhuriyet Halk Partisinin de, MHPnin de,
BDPnin de, AKPnin de aslında temsil ettiği oyun gerçekten milletin
iradesini tam olarak temsil ettiğini söylemek mümkün değildir.
Aslında yapılması gereken, seçim barajını tamamen
kaldırarak insanların iradelerinin, seçmenin iradesinin, millî
iradenin Türkiye Büyük Millet Meclisine tam olarak yansımasını
sağlamaktır. Nitekim, Avrupa Konseyine üye 47 ülkenin içinde yüzde 10
barajı sadece Türkiyede vardır, Rusya ve Gürcistanda yüzde 7dir,
15 tane üye ülkede baraj yüzde 5tir ve 7 devlette ise hiç baraj yoktur, 13
devlette yüzde 5in altındadır.
12 Eylülle, darbeyle her vesileyle hesaplaşma
iddiasında olan Adalet ve Kalkınma Partisinin, toplumun beklentisi
olan bu Seçim Kanunundaki barajı hâlen indirmemiş olması ve 12
Eylül hukukunun kurduğu kurumlardan yararlanmaya kalkışması
akılla, izanla izah edilecek bir durum değildir. 12 Eylül 1980
darbesine karşı olmak demek, o darbe hukukunun getirdiği
kurumları ortadan kaldırmak demektir. O nedenle, bu kanun teklifinin
gündeme alınmasını talep ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Gerçekten, Mersin Milletvekilimiz Sayın Ali
Rıza Öztürk Beyin getirmiş olduğu kanun teklifi, demokrasinin,
özgürlüklerin gelişimi açısından önemli bir kanun teklifi. Hani
iktidar partisi hep der ya: Biz demokrasi istiyoruz, özgürlük istiyoruz. Bu
bir turnusol kâğıdıdır. Eğer demokrasi ve özgürlük
istiyor isek, gerçekten iktidar demokrasi ve özgürlükten yana olacaksa seçim
barajının kanun teklifinde öngörülen yüzde 5e indirilmesi hususunda
olumlu oy kullanmalarını bekliyoruz. Yüzde 5 eğer kabul
edilmiyorsa, önerileri varsa yüzde 7 de olabilir ama Avrupa Birliği
ülkelerinin hiçbir tanesinde yüzde 10 seçim barajı yok.
Tabii, bugüne kadar, 2002, 2007, 2011, üç tane genel
seçimin karşılaştırmalarını ben size
okuyacağım, ne kadar bir adaletsizliğin ortaya
çıktığını çıplaklıkla göz önüne sermiş
olacağız.
2002 seçimlerinde seçimlere katılan 18 partiden
sadece AKP ve CHP yüzde 10 seçim barajını aşabilmiştir.
Oyların yüzde 34,26sını alan AKP Türkiye Büyük Millet
Meclisindeki sandalyelerin yüzde 66sını yani 366 sandalye kazanmıştır.
Yüzde 19,4 oy alan CHP sandalyelerin yüzde 33ünü yani 178 sandalye
kazanmıştır. Ayrıca 9 bağımsız aday
milletvekili seçilmiştir.
Geliyoruz, 2007 seçimlerinde AKP, CHP, MHP yüzde 10
barajını geçmiştir. AKP oyların yüzde 46,58ini alarak
Meclisteki toplam sandalye sayısının yüzde 62sini elde
etmiştir ve 341 sandalye kazanmıştır. CHP oyların
yüzde 20,88ini alarak Meclisteki toplam sandalye sayısının
yüzde 20,36sını elde etmiş ve 112 sandalye
kazanmıştır.
2011 seçimlerinde ise
Türkiyedeki oyların yüzde 49,83ünü AKP kazanmış, sandalye
sayısı 327, sandalye sayısına oranı yüzde 59,5;
Cumhuriyet Halk Partisi kullanılan oyların yüzde 25,98ini
kazanmış, aldığı milletvekilli sayısı 135,
sandalye oranı yüzde 24,5; Milliyetçi Hareket Partisi yüzde 13, aldığı
sandalye sayısı 53, sandalye oranı 9,6;
bağımsızların kullanılan oy oranına
dağılımı yüzde 6,57, kazanılan milletvekili
sayısı 35, sandalye oranı 6,3.
Şimdi, bu seçimlerin
hepsine baktığımız zaman, Türkiyede 550 milletvekili var,
550 milletvekilinin, yani yüzde 50nin hep altında oy
almıştır. Yüzde 50yi kabul etsek dahi ne yapar bu? 275
milletvekili yapar ki 366, 327
Dikkat edilirse, burada, hep 70, 80, 53
milletvekili sürekli fazlalık vardır. Bu neyi getirir?
Savundukları tez: Efendim, istikrar.
Değerli
arkadaşlar adalet, istikrarı sağlar, adaletin
olmadığı bir yerde istikrar olmaz. Eğer siz istikrarı
tercih ederseniz adaletten uzaklaşmış olursunuz. Bu, aynı
zamanda fazla alınan, yani hak edilmediği hâlde
Mecliste gerçekten
temsil edilmesi gereken gruplar da temsil edilmemiş oluyor. Bu,
demokrasiye, özgürlüklere getirilmiş olan bir engel olmuş oluyor.
Aynı zamanda bu, bir hırsızlık suçu da oluşturuyor.
Yani vatandaş aslında iktidar partisine oy vermemiş, o iktidar
partisinin, o bölgede seçim barajını aşamayan oylar direkt
iktidar partisinin hanesine yazılmış oluyor. Bu, bir nevi
haksız kazanç, haksız iktisap ve hırsızlık suçunu
teşkil ediyor.
Bu açıdan, bu
adaletsizliğin önlenmesi açısından, yönetimde istikrarın
sağlanması açısından bu kanun teklifimize destek vermenizi
istirham eder, hepinize saygılarımı sunarım. (CHP ve HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Kabul edilmiştir
Başkan, biz daha fazlayız. 3 parti kabul etti yani.
BAŞKAN Daha fazla değil efendim, onun için
olmadı.
Gündemin Seçim kısmına geçiyoruz.
VIII.- SEÇİMLER
A) Komisyonda Açık Bulunan Üyeliklere
Seçim
1.- (9/8) esas numaralı Meclis
Soruşturması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN (9/8) esas numaralı Meclis
Soruşturması Komisyonunda açık bulunan 1 üyelik için seçim
yapılacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisine düşen 1 üyelik için 3
katı olarak gösterilen adayların isimlerini okuyorum:
Muğla Milletvekili Ömer Süha Aldan, İstanbul
Milletvekili Osman Taney Korutürk, Zonguldak Milletvekili Ali İhsan
Köktürk.
Bakalım kim çıkacak? Torbanın içine
atıyorum şimdi, çıkartıyorum; İstanbul Milletvekili
Osman Taney Korutürk çıkmıştır efendim.
Böylece (9/8) esas numaralı Meclis Soruşturması
Komisyonu üyeliğine İstanbul Milletvekili Sayın Osman Taney
Korutürk seçilmiş bulunmaktadır.
2.- İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN İnsan Hakları İnceleme
Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1
üyelik için Tokat Milletvekili Orhan Düzgün aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.59
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
17.14
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Bayram
ÖZÇELİK (Burdur)
----0----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12nci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Alınan karar
gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön
Görüşmeler" kısmına geçiyoruz.
Alınan karar gereğince, İstanbul
Milletvekili merhum Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 21 milletvekilinin (10/34),
İstanbul Milletvekili merhum Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22
milletvekilinin (10/55), Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 22 milletvekilinin (10/679), Ağrı
Milletvekili Halil Aksoy ve 22 milletvekilinin (10/801), HDP Grubu adına
Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldanın
(10/904), Mardin Milletvekili Erol Dora ve 21 milletvekilinin (10/1091), Mardin
Milletvekili Erol Dora ve 21 milletvekilinin (10/1092), Muş Milletvekili
Demir Çelik ve 21 milletvekilinin (10/1093), Adana Milletvekili Murat Bozlak ve
21 milletvekilinin (10/1094), Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 21
milletvekilinin (10/1095), Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 21
milletvekilinin (10/1096), Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 21
milletvekilinin (10/1097), Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan
ve 28 milletvekilinin (10/1098), Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker ve 21
milletvekilinin (10/1099), Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 21
milletvekilinin (10/1100), İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu ve 26 milletvekilinin (10/1101), Kars Milletvekili Mülkiye
Birtane ve 29 milletvekilinin (10/1102), Konya Milletvekili Mustafa
Kalaycı ve 19 milletvekilinin (10/1103), Adıyaman Milletvekili Mehmet
Erdoğan ve 23 milletvekilinin (10/1104), Ankara Milletvekili Gökhan
Günaydın ve 22 milletvekilinin (10/1105), HDP Grubu adına Grup
Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Balukenin (10/1106), Bursa
Milletvekili İlhan Demiröz ve 22 milletvekilinin (10/1107) esas numaralı
mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergelerin birlikte yapılacak görüşmesine
başlıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
Burada.
Şimdi, birlikte
görüşülecek olan Meclis araştırması önergelerinden bilgiye
sunulmamış bulunan Mardin Milletvekili Erol Dora ve 21
milletvekilinin (10/1091), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve 19
Milletvekilinin (10/1103), Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 23
Milletvekilinin (10/1104), Bursa Milletvekili İlhan Demiröz ve 22
Milletvekilinin (10/1107) esas numaralı önergelerini sırasıyla
okutuyorum.
Birleştirilerek
görüşülecek olan bütün önergelerin tam metni tutanak dergisinde yer
alacaktır. [1](x)
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
C) Meclis Araştırması
Önergeleri (Devam)
4.- Mardin Milletvekili Erol
Dora ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1091)
Türkiye Büyük Milet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'de mevsimlik tarım işçiliği önemli
bir politik sorundur. Ülkemizin birçok ilinde yaşanmakta, yüz binlerce
çocuğu doğrudan veya dolaylı olarak etkilemektedir. Mevsimlik
tarım işçisi olarak çalışan ya da aileleriyle birlikte
mevsimlik tarım göçünden etkilenen çocukların
yaşadıkları sorunların araştırılması ve
bu sorunların çözülmesi amacıyla Anayasanın 98'inci, İç
Tüzükün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılması için gereğini arz ederiz.
1) Erol Dora (Mardin)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) İdris Baluken (Bingöl)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat Ata (Batman)
8) Hasip Kaplan (Şırnak)
9) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine Ayna (Diyarbakır)
11) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
12) Altan Tan (Diyarbakır)
13) Adil Zozani (Hakkâri)
14) Esat Canan (Hakkâri)
15) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
16) Sebahat Tuncel (İstanbul)
17) Mülkiye Birtane (Kars)
18) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
19) Demir Çelik (Muş)
20) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi Gür (Van)
22) Özdal Üçer (Van)
Gerekçe:
Türkiye'de istihdamın yaklaşık dörtte 1i
tarım alanındadır. Bu oran çalışan kadınlar için
yüzde 48,2 çalışan çocuklar içinse yüzde 41'dir. Tarımsal
üretimin yapısından dolayı mevsime bağlı olarak artan
işgücü ihtiyacı mevsimlik gezici ve mahalli tarım işçileri
tarafından karşılanmaktadır. Nitekim, resmî tahminlere göre
yaklaşık 300 bin kişi mevsimlik ve gezici tarım işçisi
olarak çalışmakta yani yılın belirli dönemlerinde
yerleşimlerinden ayrılıp başka yerlere göç etmektedir.
Mevsimlik tarım işçiliği sektörü
içerisinde çocukların ücret karşılığı mevsimlik
tarım işlerinde çalışması veya ailesiyle mevsimlik
olarak göç etmesi, çocuğun eğitimi, gelişimi ve
sağlığı açısından kısa dönemde önemli
risklerin ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Çocuk, eğitim
sürecinden kopabilmekte, kazalarda yaralanabilmekte hatta
yaşamını yitirebilmektedir. Olumsuz barınma
koşulları ve ağır çalışma şartları ile
yetersiz beslenmeden dolayı birçok geçici ve kalıcı
sağlık sorunu da yaşayabilmektedir.
Kısa dönemde çocuğun sağlık ve
eğitim konuları başta olmak üzere maruz kaldığı
tüm bu olumsuzluklar, uzun dönemde geri döndürülmesi güç sonuçlar ortaya
çıkarabilmektedir. Bireyin çocukken eğitim sürecini erken terk
etmiş olması yoksulluk ve yoksunluk hâlinin devam etmesine, yine
çocukken mevsimlik göç sırasında maruz kaldığı olumsuz
barınma ve çalışma koşulları tüm hayatı boyunca
kronik sağlık sorunları yaşamasına yol açabilmektedir.
Yine, çocukken tarım işçisi olarak çalışmak veya mevsimlik
tarım göçüne katılmak çocuğun şiddet, ihmal, istismar ve
toplumsal dışlanma açısından
kırılganlığını artırabilmekte, buna
bağlı olarak duygusal ve toplumsal gelişimini olumsuz
şekilde etkileyebilmektedir.
Mevsimlik tarım işçiliğinde yer alan
çocukların sorunlarının çözülmesi ve bu sektörlerden acilen
uzaklaştırılması gerekmektedir. Öncelikle, zorunlu
eğitim süresinin 2012 yılında 12 yıla
çıkarılmasıyla birlikte mevsimlik tarım işçiliği
daha çok sayıda çocuğun zorunlu eğitime düzenli
devamını engelleyecektir. Ayrıca, ILO'nun 182 sayılı
Kötü Şartlardaki Çocuk İşçiliğinin Yasaklanması ve
Ortadan Kaldırılmasına ilişkin Acil Önlemler
Sözleşmesi'nde 2015 yılına kadar çocuk işçiliğinin en
kötü biçimlerinden olan tarımda aile işleri dışında
ücret karşılığı gezici ve geçici tarım
işlerinde çalışmanın tüm çocuklar, yani 18
yaşını doldurmamış tüm bireyler için ortadan
kaldırılması öngörülmektedir.
Mevsimlik tarım işçisi olan ya da aileleriyle
birlikte göçe maruz kalan çocukların eğitim, sağlık,
barınma ve benzeri alanlarda yaşadıkları sorunların
giderilmesi ve bu konuda yapılan yasal düzenlemelerin daha kapsamlı hâle
getirilmesi amacıyla Meclis araştırması açılması
için gereğini arz ederiz.
5.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve
20 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçisi olarak çalışmak
amacıyla, bulundukları il ve ilçelerden diğer il veya ilçelere
giden vatandaşların ulaşım, barınma, sağlık,
güvenlik, sosyal güvenlik bakımından mevcut sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1103)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Mevsimlik tarım işçisi olarak
çalışmak amacıyla bulundukları il veya ilçelerden
diğer il veya ilçelere giden vatandaşlarımızın
ulaşım, barınma, eğitim, sağlık, güvenlik, sosyal
çevreyle ilişkiler, çalışma ve sosyal güvenlik
bakımından mevcut sorunlarının tespiti ile bu
sorunların giderilmesine yönelik tedbirlerin alınması için
Anayasanın 98inci, İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasını arz
ve teklif ediyoruz.
1) Mustafa Kalaycı (Konya)
2) Ali Öz (Mersin)
3) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
4) Oktay Vural (İzmir)
5) Ali Halaman (Adana)
6) Mehmet Erdoğan (Muğla)
7) Seyfettin Yılmaz (Adana)
8) Faruk Bal (Konya)
9) Murat Başesgioğlu (İstanbul)
10) Ali Uzunırmak (Aydın)
11) Celal Adan (İstanbul)
12) Alim Işık (Kütahya)
13) Adnan Şefik Çirkin (Hatay)
14) S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
15) Erkan Akçay (Manisa)
16) Sümer Oral (Manisa)
17) Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
18) Cemalettin Şimşek (Samsun)
19) Mehmet Günal (Antalya)
20) Mustafa Erdem (Ankara)
21) Mehmet Sandır (Mersin)
Gerekçe:
31 Ekim 2014 günü, Konya'nın Akşehir ilçesinden
Isparta'nın Gelendost ilçesine elma toplamaya giden işçilerimizin
balık istifi bindirildiği midibüsün Akşehir-Yalvaç yolunda
şarampole devrilmesi sonucu yaşanan kazada 18 kişi ölmüş,
çoğu ağır olmak üzere 26 kişi yaralanmıştır.
Milletimizi büyük bir üzüntüye boğan bu kaza, mevsimlik
tarım işçilerinin içinde bulundukları sorunları bir kez
daha acı bir şekilde gözler önüne sermiştir. Bu sorunların
temelinde de işsizlik, yoksulluk, borçluluk ve çaresizlik
yatmaktadır.
Türkiye'de 1 milyonun üzerinde mevsimlik tarım
işçisi olduğu tahmin edilmekte olup bunların
çoğunluğunu da kadın ve çocuk işçilerin
oluşturduğu bilinmektedir.
Mevsimlik tarım işçileri başta
ulaşım olmak üzere, beslenme, barınma, eğitim ve
sağlık alanlarında yaşadıkları sorunların
yanı sıra, uzun çalışma süreleri, ağır çalışma
koşulları ve düşük ücretlerle
çalıştırılmaktadır.
Çok düşük ücretlerle, ağır
çalışma koşullarında ve hiçbir güvencesi
olmaksızın çalışan mevsimlik tarım işçilerinin
insan onuruna yakışır ve güvenli bir şekilde ulaşımı
da sağlanmamakta, kaza sonucu yaralanma veya ölümler tarım
işçilerinde en fazla görülen sorunlar olup işçiler iş
kazalarına karşı korunamamaktadırlar.
Türk hukuk sisteminde mevsimlik tarım
işçilerine yönelik düzenlemeler son derece yetersiz olup mevsimlik
tarım işçileriyle ilgili özel bir yasa bulunmamaktadır.
Tarım işçilerinin iş güvencesi, ekonomik
ve sosyal hakları bulunmamaktadır. Tarım işçileri
dayıbaşı denilen aracılar
aracılığıyla iş bulmakta, bunun karşılığı
aracılara para vermektedir.
27/05/2010 tarihli Tarımda İş
Aracılığı Yönetmeliği'ne göre, aracılık
belgesi almayan kimselerin aracılık yapamayacağı ve
aracıların işçilerden ücret alamayacağı
düzenlenmiş olmasına rağmen, uygulamada buna uyulmamakta, bu
konuda gerek Türkiye İş Kurumu gerekse mahalli mülki idare
amirliklerince yeterli ve etkin bir denetim yapılmamaktadır.
Başbakanlık tarafından "Mevsimlik
Gezici Tarım İşçilerinin Çalışma ve Sosyal
Hayatlarının İyileştirilmesi" konulu 24 Mart 2010
tarih ve 2010/6 sayılı bir genelge yayımlanmış,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı da 2010
yılında "Mevsimlik Gezici Tarım İşçilerinin
Çalışma ve Sosyal Hayatlarının İyileştirilmesi
Stratejisi ve Eylem Planı" hazırlamış ancak uygulamada
genelge ve eylem planında belirtilen tedbirlerin hayata
geçirilmediği, öngörülen hedeflere ulaşmada bir mesafe
katedilmediği, verilen görevlerin yerine getirilmediği
gözlenmektedir.
Mevsimlik tarım işçilerinin başta
ulaşım olmak üzere, beslenme, barınma, eğitim,
sağlık ve sosyal güvenlik gibi alanlarda yaşadıkları
sorunların giderilmesi, yaşam ve çalışma şartlarının
iyileştirilmesi ve yasal koruma altına alınmaları için
gerekli hukuki düzenlemelerin yapılması ve tedbirlerin
alınması gerekmektedir.
6.- Adıyaman Milletvekili Mehmet
Erdoğan ve 23 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin
çalışma koşulları ve bu konudaki tüm sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1104)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizde çalışma ilişkileri alanında
sorunlar yaşayan mevsimlik tarım işçilerinin çalışma
koşulları ve bu konudaki tüm sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98inci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) Mehmet Erdoğan (Adıyaman)
2) Durdu Mehmet Kastal (Osmaniye)
3) Yunus Kılıç (Kars)
4) Ramazan Can (Kırıkkale)
5) Salih Fırat (Adıyaman)
6) Yıldırım M. Ramazanoğlu (Kahramanmaraş)
7) Mehmet Erdoğan (Gaziantep)
8) Osman Boyraz (İstanbul)
9) Ali Ercoşkun (Bolu)
10) Eşref Taş (Bingöl)
11) Halil Mazıcıoğlu (Gaziantep)
12) Tülay Babuşcu (Balıkesir)
13) Fehmi Küpçü (Bolu)
14) Yılmaz Tunç (Bartın)
15) İdris Şahin (Çankırı)
16) Hakan Çavuşoğlu (Bursa)
17) Ertuğrul Soysal (Yozgat)
18) Hilmi Bilgin (Sivas)
19) Bünyamin Özbek (Bayburt)
20) İlknur İnceöz (Aksaray)
21) Ahmet Yeni (Samsun)
22) Tevfik Ziyaeddin Akbulut (Tekirdağ)
23) Gülay Samancı (Konya)
24) Mehmet Emin Dindar (Şırnak)
Gerekçe:
1950'li yıllardan önce Türkiye'de göçten ziyade
toprağa bağımlılık, aşiret ve köylülükten kopmama
yani göç etmeme durumu söz konusu iken, 1950'li yıllardan sonra
tarımda modernizasyon ve daha fazla arazinin tarıma
açılması, özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi gerçeğinde
olduğu gibi hızlı nüfus artışı, arazi
dağılımındaki adaletsizlik ve istihdam alanı ve
alternatiflerinin sınırlı olması mevsimlik tarım
işçisi gerçeğini ortaya çıkarmıştır.
Çukurova'da pamuk üretiminde başlayan mevsimlik
tarım işçilerinin hikâyesi, bugün tüm Türkiye'de neredeyse bütün
ürünlerin hasat dönemlerini içine alacak şekilde devam etmektedir.
Ülke istihdamının yüzde 25'ini oluşturan
tarım kesiminin içerisinde mevsimlik işçiliğin oranı yüzde
40'lar civarındadır. Bu da yaklaşık, kadın, çocuk,
yaşlı, genç olmak üzere 1 milyon insana tekabül etmektedir.
Sorun, işçilerin yaşadığı
şehirlerdeki yüksek işsizlik oranlarıyla başlar.
Güneydoğu Anadolu'da çalışma olanaklarının
yetersizliği, kırsal alanda toprak dağılımının
dengesizliği burada yaşayanlar için geçinme imkânlarını
oldukça sınırlar.
Genellikle her ilde nisan, mayısta yolculuğa
başlanır. Ne yazık ki ülke gündemine meydana gelen trafik
kazaları ile yerleşmiş olurlar. Önceleri kamyonlarla
yapılan bu yolculuklar, denetimlerin artmasıyla beraber azalmaya
başlamıştır. Şimdilerde, işçiler
yataklarını, kilimlerini, mutfak eşyalarını da
yüklediği, kapasitelerine göre çok fazla ağırlık
taşıyan minibüslerle benzer tehlikeli yolculuklarını
yapmaya devam etmektedirler.
Çalışacakları yerlere vardıklarında
yaşayacakları barınma yerleri bir diğer önemli sorun
alanıdır. İşçiler neredeyse tüm zamanlarını
açık alanda geçirirler.
İşçilerin oluşturduğu çadır
yerleşkeleri, mutfak, tuvalet ve banyonun olmadığı, suya
erişim imkânlarının kısıtlı olduğu, tüm
doğal koşullara açık yerlerdir. Birçok defa yapılan art
arda göçlerle aslında bu yolculuk hiç de geçici bir süreç değildir.
Çalışma ilişkilerine gelindiğinde
daha iyi bir görüntüyle karşılaşamayız. İşçilerin
çalışma ilişkileri elçi veya dayıbaşı olarak
adlandırılan aracı ve işverenlerden oluşmaktadır.
İşçiler işverenden hiçbir şey talep etme hakkına sahip
değildir. Bütün ilişkileri elçiler kurar ve böylelikle de
işçileri kendilerine bağımlı hâle getirirler.
Mevsimlik tarım işçilerinin özgün
durumlarıyla ilgili çözüm üretmek amacıyla Bakanlık 2010
yılında 6 sayılı Genelgeyi yayımlamıştır.
Genelge, mevsimlik tarım işçilerinin özgün sorunlarını
tanımlaması ve çözmeyi amaçlaması açısından son derece
önemlidir.
Bundan sonra başlatılan bazı projelerle
birçok ilde işçilerin barınma sorunlarını, çocukların
eğitime erişme haklarını kullanmayı amaçlayan projeler
hayata geçirilmiştir.
Bazı yörelerde elektrik ve su
bağlantılarının, çadır okulların, seyyar tuvalet
ve banyoların olduğu yerleşkelerin kurulma çabaları söz konusudur.
2011 yılında ise, yürürlüğe giren
tarım işinde araç yönetmeliği, tarım araçlarının
faaliyetlerini denetim altına almaya çalışmakta ancak,
alınması gereken meselelerin büyük olduğu da kabul edilmektedir.
Ancak sorun sadece devletin yaşam koşulları ve çalışma
ilişkilerine yönelik düzenlemeleri ile çözülebilecek gibi de
değildir.
AK PARTİ hükûmetleri döneminde tarımdaki
mevsimsel işçilik ilk defa önemli bir sorun kaynağı olarak
tespit edilmiş, ciddi gözlem ve izlenimler yapılarak, sorun büyük
oranda tespit edilmiş, çözüm önerileri getirilmesi ile alakalı önemli
çalışmalar yapılmış, mevzuatları
oluşturulmuş olmasına rağmen hâlâ tamamen ortadan
kaldırılabilmiş veyahut da tam düzene oturmuş bir alan
olmadığı da açıktır. Bu yüzden ülkemizin bir
gerçeği ve sıkıntılı alan olması hasebiyle
konunun daha kapsamlı olarak araştırılması, çözüm
önerilerinin getirilmesi ve uygulamasının etkinleştirilmesi
amacıyla Anayasanın 98inci ve TBMM İçtüzüğünün 104üncü
ve 105inci maddeleri gereğince araştırma komisyonu kurulmasının
uygun olacağı düşüncesindeyiz.
7.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz ve
22 milletvekilinin, mevsimlik gezici ve geçici tarım işçilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1107)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Mevsimlik gezici ve geçici tarım işçileri
yıllardır sadece hasat zamanlarında yaşanılan trafik
kazalarında hatırlanan emekçilerimizdir. Bu hatırlamalar da
sorunların asıl nedenleri tespit edilerek çözüm yolları
araştırılmamış, sadece geçirdikleri kazalarda
yaşanan ölümler, okula gidemeyen çocuklar, çadırlarda sürdürdükleri
olumsuz yaşam koşulları ile haber olduklarında hatırlanmaktadırlar.
Oysa ülkemizde mevsimlik tarım işçileri
açısından yaşam daima çok zor koşullar altında
sürmektedir. Her yıl hasat dönemlerinde her türlü can güvenliği ve
trafik kuralları alt üst edilerek bir yerden başka bir yere kamyon,
dolmuş gibi açık ve kapalı araçlarda adeta balık istifi
gibi doldurularak geçimlerini sağlamaktadır. Bu emekçilerimiz
barınma ve beslenme koşulları hiç de uygun olmayan, sosyal
hakları bulunmayan çocukları eğitim ve öğretimden uzak ve
çok düşük ücretler alarak hayatlarını sürdürmeye
çalışmaktadır.
Özellikle doğu ve güneydoğu bölgelerinden gelen
mevsimlik tarım işçilerimizin temel sorunları
yaşadıkları bölgelerde sosyal, ekonomik ve kültürel
bakımdan karşılaştıkları sorunlar
oluşturmaktadır. Bu işçilerimizin düzenli üretim yapabilecekleri
ve bulundukları yere adapte olacakları kalıcı
işlerinin olmaması en büyük sorunlarıdır. Bu nedenle
yılın belli dönemlerinde sadece hayatta kalabilmek için
yaşadıkları yerden ayrılarak üç dört aylık süreler
için daha çok Ege, Çukurova ve Karadeniz Bölgesinde çalışırlar.
Son dönemde hasat yapılan hemen her bölge ve ilimiz Bursa'da da mevsimlik
tarım işçilerimizi görmek mümkün hâle gelmiştir. Bursa
Yenişehir, Mustafakemalpaşa, Karacabey ilçelerimizde
çoğunluktadır.
Mevsimlik tarım işçilerimizin bu
koşullardan kurtulmaları için zaman zaman bazı düzenlemeler
getirilmiş olsa da uygulamada bu düzenlemelerin bir karşılı
olmadığı yaşanılan ölümlü kazalar neticesinde ortaya
çıkmıştır.
Mevsimlik tarım işçilerimizin iş
sağlığı ve iş güvenliği alanında, insan
hakları ile bağdaşmayan, sosyal devlet anlayışının
yer almadığı, çocuk, kadın, ve yaşlılar
başta olmak üzere düzenli beslenme ve eğitim/öğretim
verilemediği temel insani haklarının verilebilmesi için;
yaşadıkları sorunların nedenleri ve bu sorunlar için
alınacak tedbirlerin tespiti ile sorunlarının giderilmesi için
gerekli önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98inci ve TBMM
İçtüzüğünün 104üncü ve 105inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını saygılarımla arz
ederim.
1) İlhan Demiröz (Bursa)
2) Tolga Çandar (Muğla)
3) Ömer Süha Aldan (Muğla)
4) Osman Taney Korutürk (İstanbul)
5) Kemal Ekinci (Bursa)
6) Dilek Akagün Yılmaz (Uşak)
7) Tanju Özcan (Bolu)
8) Osman Oktay Ekşi (İstanbul)
9) Rıza Türmen (İzmir)
10) Muharrem Işık (Erzincan)
11) Ali Demirçalı (Adana)
12) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
13) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
14) Mustafa Ali Balbay (İzmir)
15) Gürkut Acar (Antalya)
16) Kamer Genç (Tunceli)
17) Binnaz Toprak (İstanbul)
18) Osman Faruk Loğoğlu (Adana)
19) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
20) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
21) Aykut Erdoğdu (İstanbul)
22) Mahmut Tanal (İstanbul)
23) Osman Aydın (Aydın)
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
IX.- MECLİS ARAŞTIRMASI
A) Ön Görüşmeler
1.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin
ilköğretim çağındaki çocuklarının eğitime devam
sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/34)
2.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 22 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/55)
3.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 22
milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin ulaşım
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/679)
4.- Ağrı Milletvekili Halil Aksoy ve
22 milletvekilinin, mevsimlik işçilerin
karşılaştıkları sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/801)
5.- BDP Grubu adına Grup Başkan
Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın, gezici ve geçici
kadın tarım işçilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/904)
6.- Mardin Milletvekili Erol Dora ve 21
milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1091)
7.- Mardin Milletvekili Erol Dora ve 21
milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1092)
8.- Muş Milletvekili Demir Çelik ve 21
milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1093)
9.- Adana Milletvekili Murat Bozlak ve 21
milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1094)
10.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve
21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1095)
11.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 21
milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin maruz
kaldığı olumsuz sağlık koşullarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1096)
12.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 21
milletvekilinin, mevsimlik tarım işlerinde çalışan
çocukların yaşadığı mağduriyetlerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1097)
13.- Şanlıurfa Milletvekili
İbrahim Ayhan ve 28 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1098)
14.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker
ve 21 milletvekilinin, mevsimlik gezici tarım işçilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1099)
15.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve
21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin başta
barınma, ulaşım ve sağlık konularında olmak üzere
tüm sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1100)
16.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu ve 26 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1101)
17.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 29
milletvekilinin, mevsimlik tarım işçisi olarak
çalışanlardan, çalışacakları yere gitmek için
bindikleri aracın kaza yapması sonucu 17'sinin hayatını
kaybetmesinin, 28'inin de yaralanmasının sebeplerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1102)
18.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı
ve 20 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçisi olarak
çalışmak amacıyla, bulundukları il ve ilçelerden diğer
il veya ilçelere giden vatandaşların ulaşım, barınma,
sağlık, güvenlik, sosyal güvenlik bakımından mevcut
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1103)
19.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan
ve 23 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin çalışma
koşulları ve bu konudaki tüm sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1104)
20.- Ankara Milletvekili Gökhan Günaydın
ve 22 milletvekilinin, mevsimlik gezici ve geçici tarım işçilerinin
yaşam ve çalışma koşullarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1105)
21.- HDP Grubu adına Grup Başkan
Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in, mevsimlik tarım
işçiliğinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1106)
22.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz ve
22 milletvekilinin, mevsimlik gezici ve geçici tarım işçilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1107)
BAŞKAN İç Tüzükümüze göre Meclis araştırması
açılıp açılmaması hususunda sırasıyla Hükûmet ve
siyasi parti gruplarına ve önergelerdeki birinci imza sahibine veya
onların göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir.
Konuşma süreleri Hükûmet ve gruplar için yirmişer dakika, önerge sahipleri
için onar dakikadır.
Şimdi söz alan sayın üyelerin isimlerini
okuyorum:
Hükûmet adına Gençlik ve Spor Bakanı Akif
Çağatay Kılıç.
Gruplar adına: Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Hakkâri Milletvekili Adil Zozani; Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı; Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Gökhan Günaydın; Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili Mehmet
Erdoğan.
Önerge sahipleri olarak: (10/1091) esas numaralı
önerge sahibi olarak Mardin Milletvekili Erol Dora, (10/1099) esas
numaralı önerge sahibi olarak Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker,
(10/1103) esas numaralı önerge sahibi olarak Adana Milletvekili olarak
Seyfettin Yılmaz, (10/1104) esas numaralı önerge sahibi olarak Kars
Milletvekili Yunus Kılıç konuşacaklardır.
İlk konuşmacı olarak Hükûmet söz
alacaktır.
Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay
Kılıç, buyurunuz efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ
(Samsun) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mevsimlik
tarım işçilerinin sorunlarıyla ilgili tüm siyasi parti
gruplarınca verilen Meclis araştırma önergeleri üzerine Hükûmet
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
mevsimlik tarım işçileri, aslında yıllardır
Türkiyenin gündeminde olan bir konudur. Vatandaşlarımız
evlerini barklarını geride bırakıp ülkemizin dört bir
yanından kalkarak iş ve aş için yollara düşmektedir. Esasında
biz vatandaşlarımızın yaşadıkları yerlerde
istihdam olanaklarına kavuşmalarını arzuluyoruz ancak hayat
şartlarının zorluğu, işleyecek toprakların
olmayışı veya yetersiz oluşu
vatandaşlarımızı kısmi bir göçe zorlamaktadır.
Mevsimlik tarım işçilerinin bu gurbet yolculuğu çeşitli
sosyoekonomik zorlukları da beraberinde getirmektedir. Aileleriyle
birlikte diğer illere çalışmaya giden
vatandaşlarımız ulaşım, barınma, eğitim,
sağlık, güvenlik, sosyal çevreyle ilişkiler gibi konularda
çeşitli sıkıntılarla karşı karşıya
kalmaktadır. Bu sıkıntıları gidermek amacıyla 24
Mart 2010 tarihli ve 2010/6 sayılı Başbakanlık Genelgesi
yayımlanmıştır. Buna istinaden, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı olarak 2010-2013 yılları
arasında Mevsimlik Gezici Tarım İşçilerinin
Çalışma Ve Sosyal Hayatlarının İyileştirilmesi
Projesini başlattık. Bu projeyle dört yıl boyunca, göç alan 38
ilimize toplam 96 milyon Türk lirası kaynak
aktarılmıştır. Bu kapsamda, sağlık, eğitim,
barınma, altyapı gibi alanlarda 326 bin mevsimlik tarım
işçimize hizmet götürdük.
Peki, bu proje kapsamında neler yaptık?
Öncelikle, mevsimlik işçilerimizin barınma ihtiyaçlarını
karşılamak amacıyla çalıştıkları yerlerde
çadır köyler kurduk. Bu yerleşim yerlerini her türlü insanî
ihtiyaçlara cevap verecek şekilde donattık. Yollarını
yaptık, elektrik, su, altyapı ihtiyaçlarını giderdik. Temel
ihtiyaçlarının yanında, çocuk oyun alanları dâhil
çocukların eğitimlerini aksatmayacak uygulamaları hayata
geçirdik. Eğer okullar, çadır yerleşkelerine yakınsa
taşımalı sistemle, değilse çadır okulları devreye
sokarak çocuklarımıza eğitim imkânı sağladık.
Mevsimlik işçilerimizin, sadece çalışma ve yaşam
koşullarını değil sosyal güvenlik koşullarını
da önemli oranda iyileştirdik. Tarımda hizmet akdiyle
çalışan vatandaşlarımızı 5510 kapsamına
alarak, 21 gün prim ödeyerek 30 gün hizmet alma imkânına kavuşturduk.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
projeler, yerel yönetimlerimizin katkılarıyla devam edecektir. Bunun
yanında, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
olarak mevsimlik işçilerimizin yoğun olarak
yaşadığı illerimiz başta olmak üzere ülkemizin
genelinde toplum yararına programlar uygulanıyor. Bu
programlarımızdan son beş yıl içinde 672 bin kişi
yararlandı. Bu programla da amacımız,
vatandaşlarımızı yaşadıkları yerde istihdam
olanaklarına kavuşturmaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemizin istihdamının yüzde 25i tarım sektöründe
çalışanlardan oluşmaktadır. Bu dönemde ilk kez, tarım
sektöründe çalışanlar da 2012de yürürlüğe giren 6331
sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği kapsamına
alındı. Elbette ki Sorunlar bitti. diyemeyiz, sadece mevsimlik
tarım işçilerinin değil tüm
çalışanlarımızın sorunlarını çözmek bizim
görevimizdir. Hükûmet olarak sorunları çözmek için azami gayret sarf
ediyoruz. Bu amaçla kurulacak olan -4 partimizin de onayıyla- Meclis
araştırma komisyonunun ortaya koyacağı düşüncelerin
bize yol gösterici olacağına inanıyorum.
Hepinizi sevgi ve saygılarımla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Kılıç.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Hakkâri Milletvekili Adil Zozani. (HDP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Zozani.
HDP GRUBU ADINA ADİL ZOZANİ (Hakkâri)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, geçen hafta Meclis
gündemine grubumuz aracılığıyla getirilmiş bir önerge
üzerinde Mecliste grubu bulunan 4 siyasi partinin bir mutabakata varıp
ortak bir Meclis araştırma komisyonunun kurulmasına
ilişkin, grubumuz adına, bugün ben de görüşlerimizi sizlerle
paylaşmak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle mevsimlik tarım işçilerinin
sorunlarına ilişkin olarak, geç de olsa Meclisin bir
araştırma komisyonu kurarak, bu sorunların yerinde incelenmesini
sağlayıp çözüm yollarının, çözüm önerilerinin
geliştirilmesine ilişkin bir komisyonu kuracak olması elbette ki
sevindiricidir. Ancak, bu komisyonların kurulması için ille de
işçilerin ölmesi gerekmiyor, ille de bir yerde işçiler ölüp
ardından Meclis Ya, aman, hangi koşullarda bu insanlar
yaşıyor ya da yaşatılıyor? deyip bu sorunlara
eğilmesi gerekmiyor. İnsanlar ölmeden Meclisin bu tarz tedbirleri
geliştirecek refleksleri göstermesi gerektiğini düşünüyoruz.
Bakın -tabii ki diğer grupların da
araştırma önergeleri var, araştırma
komisyonlarının kurulmasına dair önergeleri var- sadece
grubumuzun 13 tane önergesi var. Bu döneme ilişkin 13 tane önerge var yani
24üncü Döneme ilişkin 13 tane var, bazı araştırma
önergelerimiz 23üncü Dönemden kalma, burada önergeyi indirmişiz ama
bugüne kalmış. Bugünden sonrasını kurtarmaya
çalışacağız, Bu da iyidir. diyoruz,
Yanlışın neresinden dönülürse kârdır. diyoruz ve Meclisin
böyle bir karar alacak olmasını da sevinçle
karşıladığımızı ifade etmek isteriz.
Önemlidir çünkü bizler,
zaman zaman bu kürsülerden, buradan dillendirdiğimiz sorunları sahada
görme şansına sahip olacağız. Buradaki birçok vekil zaten
-eminim- gençliğinde, çocukluğunda belki o tezgâhlardan geçerek
buraya geldi, o ızdırabı bilerek buradadır ve o süreçleri
yaşadı. Ama, unutulmaması gereken bir süreçtir ve bu ülkenin
kanayan yarasıdır.
Özellikle tarım
sektöründe çalıştırılan mevsimlik işçilerin hiçbir
sosyal güvencelerinin olmadığını öncelikle bir yere not
etmek lazım. Bu insanların hiçbirisinin bir sosyal güvencesi yok. SGK
kapsamında sonradan çalışsalar da, çalışmasalar da
devlete ödemek durumunda kaldıkları bir prim var, o da son bir
yılın tezahürü, öncesine ilişkin hiçbir düzenleme yok, hiçbir
şekilde bir sosyal güvenceleri yok; bunu bir kenara not edelim.
Bakın, yıllar önce okuduğum bir romandan
bir pasajı sizlerle paylaşmak isterim. Yılmaz Güneyin
-biliyorsunuz- yaşamının büyük bir kesimi Çukurovayla
bağlantılıdır, sanatı da Çukurovayla ilintilidir,
bağlantılıdır, esin kaynağı da Yılmaz
Güneyin Çukurovadır. Yaşar Kemalin redaksiyonunu
yaptığı Boynu Bükük Öldüler romanı
-okuyanlarınız mutlaka vardır- orada güzel bir şeyi ifade
ediyor, Yılmaz Güneyin bu tarım işçilerinin sorunlarıyla
ilgili olarak güzel bir belirlemesi vardır, onu Hükûmete uyarlayarak ifade
etmek istiyorum.
Ne diyor? Mealen ifade ediyorum, hükûmet ibaresini ben yerleştiriyorum
oraya: Bu Hükûmetin, bu Hükûmet üyelerinin, bu işçilerin yani tarım
sektöründe çalışan işçilerin sorunlarından anlamaları
için, sorunlarını bilmeleri için ağustos sıcağında
Çukurovada getirip tarlada çalıştırmak gerekiyor. diyor.
Başka türlü bunların hâlden anlayacakları yoktur, gerçekten
öyledir. Ya işçiler yeraltında ölecek ya da trafik kazalarında,
27 kişilik araca 46 kişi bindirilerek ölüme gönderilecek ki bu müspet
bir ölüm şeklidir, bir kazadır. Artık kimse ona kaza da
demiyor, evet, gerçek anlamda bir faciadır o. Öncesinde olanları pek
hatırlamıyor yani kaç römork bu ülkede devrildi, kaç kamyon devrildi,
kaç işçi o kasalarda öldü? Bunun istatistikleri dahi çok az tutulur oldu.
Üzülerek ifade ediyorum:
AK PARTİ Hükûmetleri döneminde, on bir yıllık dönemde,
yılda ortalama 1.315 işçi ölmüş, toplamda 14.455 işçi
ölmüş. Türkiye Cumhuriyetinin en uzun süreli Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığını yapmış Sayın Faruk
Çelik döneminde kaç işçi ölmüş? Onun dönemindeki istatistikler çok
daha vahim. Beş yıllık bakanlık döneminde 8.504 işçi
yaşamını yitirmiş. Onun yıllık ortalaması
Hükûmetin yıllık ortalamasından çok daha kabarıktır.
Sayın Faruk Çelik döneminde yılda ortalama 1.700 işçi
yaşamını yitirmiş. Buna rağmen pişkinlik
yapıyor Kimi işverenlerin acımasız kâr hırsı
deyip bu işin üstünü örtmeye çalışıyor, kendini unutturmaya
çalışıyor. Ya, biz bu işin kaynağında
acımasız bir kâr hırsının olduğunu biliyoruz
zaten, defalarca ifade ettik. Bizim argümanlarımızı bize satmaya
kalkıştınız, vahşi kapitalizm kavramını
kullanmaya başladınız. Biz bunları biliyorduk, defalarca
biz buradan ifade ettik. Şimdi, Bakan, bizim kavramlarımızla
kendi sorumluluğunu gizlemeye çalışıyor, perdelemeye
çalışıyor. Gerek yok, halk yutmaz. Gereğini
yapacaksınız. Bence, cumadan önce perşembe var, cuma günü
bunların karşına çıkmasını istemiyorsan
perşembe günü gereğini yap, istifa et. Bunu izah edemezsiniz,
yılda ortalama 1.700 işçi sizin döneminizde yaşamını
yitirmiş olacak ve siz Benim hiçbir sorumluluğum yok. diyeceksiniz,
olacak iş mi?
Bakın, sorumluluğunuzun olduğu yerleri
söyleyeyim size. Daha birkaç ay önce, üç dört ay önce burada torba yasayı
görüştük. Torba yasa neyin üzerine gelmişti, hangi sözlere binaen
geldi? Torba yasa Soma faciasından sonra, Başbakanın,
bakanların Soma faciasından kaynaklı olarak halka verdiği
sözlerin tezahürü olarak Meclis gündemine geldi. Ne yapılmak isteniyordu
orada? Yer altında çalışma koşullarını
iyileştireceklerdi. Oysaki hiçbir düzenleme yapılmadı, yer
altı çalışma koşullarına ilişkin hiçbir düzenleme
yapılmadı. Diyeceksiniz ki: Ücretleri artırdık, mesai
sürelerini indirdik. Mesai süresini indirmediniz, aynen duruyor. Kelime oyunu
yapıldı, son dakika önergesiyle, yer altında çalışan
insanların, emekçilerin çalışma süresini yer üstünde
çalışanlarla gene eşit tuttunuz. Orada bir kelime oyunu
yapıldı. Dediniz ki: Yaşam odalarını
kuracağız. Sayın Erkan Akçayın tespitidir, affına
sığınarak burada aynı ifadeyi ben de
kullanacağım, iki gün önce komisyon çalışmaları
esnasında ifade etti. Yaptığınız sarayın
maliyetiyle yer altında iş güvenliğini sağlamaya dönük
olarak 1.800 yaşam odası kurabiliyormuşsunuz, saraya sarf edilen
parayla 1.800 yaşam odası kurabiliyormuşsunuz. Maliyetini
hesaplamış sayın vekilim, bu konuda daha fazla söylenecek
şey yok.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) O milletin sarayı(!)
ADİL ZOZANİ (Devamla) - İsrafçı,
müsrif bir Hükûmete dönüştünüz. İşçilerin hak ve hukukunu en son
düşünür duruma geldiniz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sarayda bin tane oda var,
yaşam odası var, evet(!)
ADİL ZOZANİ (Devamla) - Hangi politikanın
ürünü olarak bu noktaya geldiniz? Ucuz emek sömürüsü mekanizmasını
işleterek bu noktaya geldiniz, kendinizi kaybettiniz. Ne diyordunuz?
Dönemin Başbakanı Sayın Erdoğanın, Sayın
Cumhurbaşkanının daha iki yıl önceki
referanslarını ifade ediyorum: Bu konularda politika
geliştirirken Çinleşeceğiz, Çinle
yarışacağız. diyordunuz. Hangi konularda
yarıştınız Çinle? Emek sömürüsü mekanizmasını
işleterek Çinle yarıştınız. Şimdi öyle bir
canavar yarattınız ki o canavar sizi de yutuyor,
taşeronlaştırma canavarı. Siz, artık önünü alamayacak
duruma geldiniz.
Bu çatı altında bile, Türkiye Büyük Millet
Meclisi çatısı altında bile Meclisin ara hizmetlerinin
tamamı taşeron firmalara teslim edildi. Meclisin kendisi taşeron
çalıştıracak durumdaysa, taşeron
aracılığıyla hizmetlerini gördürecek durumdaysa vay
vatandaşın hâline. Şimdi önüne geçemiyorsunuz. Önüne geçme
şansınız da kalmamıştır çünkü Hükûmet olarak, bu
konuda, gerçek anlamda sizin bu koşulları düzeltmeye dönük ne bir
niyetiniz var ne gayretiniz var. Varsa yoksa dönemsel krizler üzerinden
kendinizi unutturmak, sorunları unutturmak. Malzeme de
kalmadı, bu konuda artık kullanacağınız malzeme de
yok. İyi hoş, zaten çok
sıkıştığınız zamanlarda İsrail
yardımınıza yetişiyor. Ne hikmetse, ne zaman bu Hükûmet bir
konuda sıkıntıya girerse, problem yaşamaya başlarsa,
kendini iç siyasette izah edemeyecek duruma gelirse İsrail bir kriz
başlatıyor, Hükûmet onun üzerine de yatıyor, gerçeği
unutturmaya çalışıyor. Yani bu kadar denkleşme, bu kadar
eş güdüm doğrusu polisiye romanlarında bile kimsenin aklına
gelmez. Örtüşüyorsunuz, İsraille her
sıkıştığınızda bir yerde
örtüşüyorsunuz. Ama orada da politika geliştirmek sizin
yaptığınız şey değildir.
MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) Ne
alakası var şimdi bununla?
ADİL ZOZANİ (Devamla) - Bir
parantez var. Ne alakası var? dediğiniz için bir parantez olarak
açayım konuyu, kapatacağım tekrar.
Bu konuda, gerçekten, Mescid-i Aksa
konusunda İsrailin yaptığı mezalimi kabullenmeyecek
noktadaysanız İsraille yapılmış askerî ve ticari
anlaşmalarınızı askıya alırsınız, tepki
koyarsınız. Bunu yapamıyorsanız İsrail Büyükelçisini
Başbakanlığa davet edin, uyarın. Bunlardan birini
yapın. Bunlardan birini yaparsanız size inanmış
olacağız.
Parantezi burada kapatayım,
sanırım size yeterli cevap oldu.
MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman)
Millet inanıyor bize, senin inanman önemli değil.
ADİL ZOZANİ (Devamla) -
Şimdi, bu Hükûmet tarım işçisini ne zaman hatırlıyor,
söyleyeyim: İstihdam istatistikleriyle oynayacağı zaman
tarım işçisini hatırlıyor, hileye
başvuracağı zaman hatırlıyor işin
açıkçası. TÜİK verilerinde Türkiyenin istihdam
rakamlarını düşük göstermek için tarım işçilerini,
tarım emekçilerini bu Hükûmet çok iyi hatırlıyor, orada
hatırlıyor. Çünkü az buz değil,
6,5 milyon insanın sorunundan söz ediyoruz, tarım sektöründe
mevsimlik işçi olarak çalışan 6,5 milyon insanın sorunundan
söz ediyoruz. Bu rakamı, tek başına yılda üç ay, dört ay,
beş ay çalıştığı zaman, geçici olarak
çalıştığı zaman, siz onu istatistiklere bir
şekilde dâhil ettiğinizde işsizlik verisini asgariye
indirmiş olursunuz, işsizlik verisini düşük gösterme
şansına sahip oluyorsunuz. Şimdi, Bakan böbürlenerek ifade
ediyor, diyor ki: İşsizlik verimiz yüzde 9,8. Biz de yuttuk(!)
Öyleymiş. Tarım dışı bu rakamı
hesapladığınız zaman yüzde 14 civarında. TÜİKe
başvurmayan, bir şekilde İŞKURa iş talebiyle gitmeyen
insanları eklediğiniz zaman bu rakam yüzde 20leri buluyor. Yani,
Türkiyedeki işsizlik rakamı sizin Hükûmet olarak -TÜİKin
istatistik hilesi marifetiyle- açıkladığınız
rakamın neredeyse 2 katı. Gerçek bu değil. Gerçek bu olmuş
olsaydı, sizin ifade etmiş olduğunuz gibi olsaydı sokakta
bu kadar insan da kahve köşelerinde işsizlikten yakınıyor
olmayacaktı. Demek ki sizin yaptığınız hesaplamalarda
bir problem var, problem olduğu da aşikâr. Nereden biliyoruz?
Şimdi, bakanlara özel, bakanlıklara özel hesap ve işlem yapan
bir TÜİK var Türkiyede(!) Her bakanın ihtiyacına göre bir
hesaplaması var, her bakanın ihtiyacına göre önüne rakam koyan,
istatistiklerle oynayan bir TÜİK var(!) Mesela, Maliye Bakanına rakam
hazırlıyor, gönderiyor. O rakamda diyor ki: İş gücüne
katılım oranı yüzde 56dan -son beş yıl içerisindeki
rakamı ifade ediyor- yüzde 48lere inmiş. Maliye Bakanının
bize sunduğu rakam bu. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
geliyor -ona da ayrı bir rakam verilmiş ya da bakanlar TÜİK
verisi olarak bizimle paylaştıkları için biz de mecburen
TÜİK verisi olarak diyoruz- diyor ki: Yüzde 47den yüzde 51e
yükselmiş bu rakam.
Kime inanacağız? Adrese teslim veri
hazırlayan bir istatistik kurumumuz var ve bu istatistik kurumunun
verilerine dayanarak Türkiyede bir algı yönetimi var. Hükûmet işi bu
şekilde idare etmeye çalışıyor ancak bir yere kadar bunlar
gizlenebiliyor, bir yere kadar üstü örtülebiliyor, bir yerden sonra
bunların hepsinin açığa çıktığı aşikâr,
defalarca örnekleriyle ortaya çıktı.
Şimdi, tarım sektöründe bir çalışma
yapılacağı, bir komisyon kurulacağı için o alanın
sorunlarına ilişkin hiçbir şey söylemedim esasında. O
insanların çocuklarının içinde bulunduğu sefalet,
eğitim sorunları, tarım iş sektöründeki bu ucuz emek
gücünün nasıl bir sömürü çarkına döndüğüne ilişkin
belirlemelerin hiçbirine girmedim çünkü bu komisyon sahaya indiği zaman,
sahada bu insanlarla konuştuğu zaman bu gerçekliklerin hepsini
görecektir. Ama Hükûmete buradan bazı hatırlatmalarda da bulunmak
istiyoruz: Bakın, 2010 yılında maden iş sektörüyle ilgili
olarak bir araştırma komisyonu kurulmuş ve o araştırma
komisyonunun raporu Meclisin gündemine gelmiş. O raporun bir yerinde
Somadaki madenlerin sorunları ve karşı karşıya
kalınabilecek tehlikeler tek tek sıralanmış. Bu kadar süre
geçti, beş yıl geçmiş, kimsenin aklına gelmemiş yani
onu Meclis gündemine getirip onun üzerinde duracak vakti olmamış
Meclisin, çok daha önemli işler yapmış. Ama aklınıza
gelen bazı şeyler var. İş Güvenliği
Yasasının gereklerini yerine getirmemek konusunda siz çok
maharetlisiniz. Şimdi de iş güvenliği uzmanlarının
istihdamına ilişkin olarak 2012 yılında Meclisin kabul
ettiği yasanın gereğini yerine getirmemek için kırk takla
atılmış, 2016ya ertelenmiş iş güvenliği
uzmanlarının çalıştırılmaması meselesi.
Taşeron yasasını konuştuğumuz
zaman, Soma meselesi ile taşeronları konuştuğumuz
fasılda da bunu gördük, son dakika gelişmesiyle
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ADİL ZOZANİ (Devamla) -
maden iş kolunda
çalışan, bu sektörü elinde bulunduran iş adamlarının
yükünü hafifletmek için oradaki uygulama yükümlülüklerinin bir
kısmını 1/1/2015e ertelediniz.
Dilerim, kurulacak bu komisyonun ortaya
çıkaracağı raporun gerekleri daha önce kurulmuş
komisyonların ortaya koydukları raporların akıbetine
benzemez.
Şimdiden, kurulacak komisyona başarılar
diliyor, hepinize teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Zozani.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı.
Buyurunuz Sayın Kalaycı. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; mevsimlik tarım
işçilerinin sorunları hakkında Meclis araştırması
açılması önergemiz üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz aldım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre ülkemizde
toplam istihdamın yaklaşık yüzde 23ü tarım sektöründe
çalışmaktadır. Bunun yarısının mevsimlik
tarım işçilerinden oluştuğu tahmin edilmektedir. Mevsimlik
tarım işçilerinin çoğunluğunun da kadın ve çocuk
olduğu bilinmektedir.
Mevsimlik tarım işçileri, başta
ulaşım olmak üzere, beslenme, barınma, eğitim ve sağlık
alanlarında yaşadıkları sorunların yanı
sıra, hiçbir güvencesi olmadan, uzun çalışma süreleri ve
ağır çalışma şartları altında ve düşük
ücretlerle çalıştırılmaktadır. Mevsimlik tarım
işçilerinin insan onuruna yakışır ve güvenli bir
şekilde ulaşımı sağlanmamakta, ölümlerin ve
ağır yaralanmaların yaşandığı kazalarla
sıkça karşılaşılmaktadır. Bu defa kara haber
Akşehirden gelmiştir. 31 Ekim 2014 günü Konyanın Akşehir
ilçesinden Isparta'nın Gelendost ilçesine elma toplamaya giden tarım
işçilerinin balık istifi bindirildiği midibüsün
Akşehir-Yalvaç yolunda şarampole devrilmesi sonucu yaşanan feci
kazada 17 kişi ölmüş, çoğu ağır olmak üzere 29
kişi yaralanmıştır. Akşehirde ocaklara ateş
düşmüş, gözyaşları sel gibi akmış, gencecik
fidanlarını kaybeden, Olmaz olsun şu fakirlik! Bebeleri ortada
kaldı! diye ağıtlar yakan anaların ve babaların
feryatları Akşehir semalarını inletmiş, yürekleri
dağlamıştır. Buradan bir kez daha kazada hayatını
kaybeden kardeşlerimize Allahtan rahmet, ailelerine sabır ve
başsağlığı, yaralılara da acil şifalar
diliyorum.
Milletimizi büyük bir üzüntüye boğan bu kaza
mevsimlik tarım işçilerinin içinde bulundukları sorunları
bir kez daha acı bir şekilde gözler önüne sermiştir.
Sorunların temelinde de işsizlik, yoksulluk, borçluluk ve çaresizlik
yatmaktadır, Akşehirde de bu durum açık bir şekilde
görülmektedir. Akşehirin, Tuzlukçunun, Yunakın köylerinde
tarımdan geçimini sağlayamadıkları için Akşehirin
varoşlarına göçen insanımız 1 göz, 2 göz evlerde 5-6
nüfusla zor şartlarda geçim mücadelesi vermektedir. Gençlerimiz,
kızlarımız, gelinlerimiz kimi okul harçlığı, kimi
çeyiz parası, kimi de aile bütçesine katkı için mevsimine göre kimi
pancar çapasına, kimi elma toplamaya gitmekte, on iki saati aşan
sürelerde çalışmakta, bunun karşılığında
30-35 lira almaktadır. Kendilerini bu işe götüren çavuş,
dayıbaşı, işverenden aldığı 50 lira yevmiyenin
15-20 lirasını komisyon ve servis parası diye kesmektedir.
Başka çaresi olmayan insanlarımız canlarını tehlikeye
atma pahasına 23 kişilik midibüse 46 kişi balık istifi
binmek zorunda kalmaktadır. Hâl böyleyken insanımızla dalga
geçercesine kişi başına düşen millî gelirimizin 3 kat
arttığını ve 10.500 dolara yükseldiğini söyleyenlere
soruyorum: Akşehirdeki, Yunaktaki, Tuzlukçudaki insanımız bu
10.500 dolarlık payını neden alamıyor? Her bir çiftçimizin,
her bir tarım işçimizin payına düşen bu paraları
kimler hortumluyor? Bu paraları kimler sıfırlıyor, bu
paralar kimlerin ayakkabı kutularına, kimlerin elbise
kılıflarına, kimlerin çikolata kutularına, kimlerin çelik
kasalarına giriyor, milletimize gelin bunları da anlatın.
Tarım işçisi aileler çadırlarda, tek odalı evlerde
barınırken, maden ocaklarında yaşam odaları
yapılması teklifi reddedilirken milletin parasıyla 1,5 katrilyon
liraya bin odalı saltanat sarayı yaptıran, tarım
işçileri kamyon ve römork kasalarında taşınırken,
balık istifi arabalara binmek zorunda kalırken milletin
parasıyla 410 trilyon liraya yeni uçak alanlar tüm bunların
hesabını vermek zorundadır.
Değerli milletvekilleri, hesap vermekten kaçmaya ve
gündem değiştirmeye çalıştığı
anlaşılan Sayın Başbakan, 15 yıl önce yaşanan
asrın felaketi Marmara depreminde bölgeye kim, ne zaman gitmiş bunun
derdine düşmüştür. Bu kapsamda Genel Başkanımız
Sayın Devlet Bahçeliye basit, ucuz, çarpık ve yalan yanlış
içerikli soru yöneltmiştir. Sayın Başbakan, siz
başkasının ne zaman, nereye gittiğini bırakın da
kendiniz Akşehire niye gelmediniz bunun hesabını verin. Hem de
seçim bölgeniz olan Konyanın Akşehir ilçesine niye gitmediniz?
Hemşehrilerimizin ağıtlarını sağır sultan
duydu, siz mi duymadınız? Önce bunun cevabını verin.
Sayın Başbakan, bırak geçmişi, bugüne gel, Akşehire
gel. Akşehirde cenazeler defnedilirken 100 kilometre ileride kamp
yaptığınız otelden zahmet edip hemşehrilerimizin
acılarını paylaşmaya gelmiyorsunuz, sonra da suçluluk
psikolojisiyle başkalarına laf ediyorsunuz.
Akşehirde, Ermenekte yaşananlar
faciadır, cinayettir. Siyasi sorumlusu olarak öncelikle bunların
hesabını verin. Siz daha maden ocağındaki suyu tahliye
etmekten acizken, kalkıp asrın felaketiyle
karşılaştırma yapıyorsunuz.
Başbakanlıkta elinizin altındaki
belgelere, dosyalara bakarsanız Marmara depremiyle ilgili neler
yapıldığını, yaraların nasıl
sarıldığını göreceksiniz. O dönem Milliyetçi Hareket
Partisinden bakanlık yapan arkadaşlarımız depremin ilk
saatlerinden itibaren bölgede olmuşlardır. Sayın Genel
Başkanımız Devlet Bahçeli de Başbakan
Yardımcısı olarak deprem bölgesine gitmiş, çalışmaları
yerinde incelemiş, devlet adamı vasfıyla depremzede
vatandaşlarımızı sevgiyle, şefkatle
kucaklamış, acılarını
paylaşmıştır. Ama sizin gibi binlerce polis ve
jandarmayı dağa taşa dikerek koruma ordusuyla gitmemiş,
içinde benim de bulunduğum dar bir kadroyla ve arama kurtarma
çalışmalarına zerre zarar vermeden
dolaşmıştır. Sizin gibi uçakla gitmemiş, arabayla
giderek il il, ilçe ilçe, köy köy tüm deprem bölgesini dolaşmış,
vatandaşımızla ilgilenmiştir. Sizler gibi,
vatandaşlarımıza galiz küfür edip, danışmanına
tekmeletmemiştir.
374 bin konutun hasar gördüğü Marmara depreminin
enkazı sekiz ayda kaldırılırken, siz, Konyada göçen Zümrüt
Apartmanının enkazını on yılda ancak
kaldırabildiniz. Bunlar gün gibi ortadayken Sayın Başbakan
konuları çarpıtarak gündem değiştirmeye
çalışmaktadır.
Sayın Başbakana yine Akşehirle ilgili
sormak istiyorum: On iki yıllık AKP iktidarında Akşehir
için ne yaptınız? İl olmayı hak eden ve yıllardır
bekleyen Akşehiri görmediniz, görmezden geldiniz. Akşehir sizin
döneminizde geriye gitmiştir. Akşehirin köy ve beldeleriyle birlikte
nüfusu 2000 yılında 114.918 iken, her geçen yıl azalarak 2013
itibarıyla 93.883e inmiştir. Adrese dayalı nüfus sayım
sonuçlarına göre son beş yılda Türkiyenin nüfusu yüzde 7,2
artarken Akşehir ilçemizin nüfusu yüzde 2,4 azalmıştır.
Özellikle köyler ve beldeler boşalmıştır. Peki neden?
Akşehirin gençlerine istihdam sağlayacak yeni yatırım
yapmadığınız gibi engel çıkardınız.
Teşvik politikalarınızla Akşehiri mağdur ettiniz.
Uyguladığınız yanlış tarım
politikalarıyla çiftçimizi, köylümüzü perişan ettiniz; yerini yurdunu
terk edip kentlerin varoşlarına göç etmek zorunda
bıraktınız.
Akşehir Gölünü bile kuruttunuz, tedbir
almadınız. Akşehir Gölü etrafında bulunan ve
yıllardır vergisini ödedikleri tapulu tarlalarına ektikleri
ürünler için vatandaşlarımıza tarımsal destek vermediğiniz
gibi Ecrimisil ödeyin. diye yakasına yapıştınız.
Döneminizde ürün fiyatları yerinde sayarken mazot,
gübre, enerji, ilaç, tohum gibi girdilerin fiyatlarındaki yüksek
artışlar çiftçilerin üretim yapmasını
güçleştirmiştir. Çiftçimizin, köylümüzün mazot ve gübre alabilecek
gücü dahi kalmamıştır.
Kiraz ve vişne gibi meyveler toplama
masrafını bile kurtarmıyor. Kuraklık ve don hububatı
ve meyveleri vurdu. Şeker pancarı para etmiyor. Bugünlerde
pancarını söküp şeker fabrikalarına teslim eden çiftçilerimiz,
pancarın şeker varlığını gösteren polar
oranının düşüklüğü nedeniyle uğradığı
zararı nasıl telafi edeceğini kara kara düşünmektedir. Ama
siz hiç umursamıyorsunuz, size göre çiftçimiz, köylümüz çok iyi durumda.
Değerli milletvekilleri, Hükûmet pişkince ve
gerçeklerden uzak açıklamalar yapmaktadır. Geçtiğimiz
perşembe günü Sayın Başbakanın Kes
yapıştır, kopyala yapıştır yöntemiyle
hazırlandığı anlaşılan yeni ekonomi
programına dair bakanlarıyla birlikte yaptığı sunumda
bir gazetecinin Ermenekte işçilerin madende çalışmasıyla
ilgili sorduğu soruya Tarım Bakanı: Nüfus artıyor,
insanlar tarımsal faaliyet yapıyor ama tarımsal faaliyet
yılın on iki ayı yapılan bir faaliyet değil, geri
kalanında da bu adam başka bir iş de yapmak istiyor. Eğer
orada bir ekonomik faaliyet varsa, örneğin bir madende çalışma
imkânı varsa o zaman gidip bir de madende çalışıyor.
diyerek Karamanın tarımsal üretim değerinde ciddi
artış olduğunu söylemiş ve Sayın Başbakan da
bakanı tasdik ederek bölgeye teşvik verildiğinden ve kiraz
üretiminden bahsetmiştir. Allah aşkına Ermenekte ve bölgede
hangi nüfus artışından, hangi tarımsal üretimden, hangi
teşvikten bahsediliyor? Zannedersiniz ki insanlar hobi olsun diye yerin
altına girip çalışıyor, spor olsun diye elma toplamaya
gidiyor. İnsanımızın hangi şartlarda
yaşadığını görünce aslında kendilerinin
utanıp yerin dibine geçmeleri lazım. Bugünlerde, televizyon ve
gazetelerde sıkça gösterilen Ermenekli hemşehrilerimin
kıyafetlerini, kasketlerini, lastik ayakkabılarını, naylon
ayakkabılarını da mı görmediniz?
Türkiye'nin nüfusu beş yılda yüzde 7,2
artarken, Ermenekte nüfus ne olmuş? Beş yılda yüzde 4,1
azalmış, özellikle köy ve beldeler boşalmış. Aynı
bölgedeki yani Toroslardaki Karaman ve Konyanın diğer ilçelerinde
durum yine aynı. Nüfus beş yılda Başyaylada yüzde 19un
üzerinde, Sarıvelilerde yüzde 11in üzerinde, Taşkentte yüzde 14,5,
Hadimde yüzde 12,5, Bozkırda yüzde 11 azalmış. Bölge
insanı ekonomik sorunlardan dolayı göçüyor.
Sayın Başbakana ne demeli? Lafa gelince
Torosların evladı olduğunu söylüyor ama Torosların Tsini
dahi bilmiyor. Ermenek, Sayın Başbakanın doğduğu
Taşkent ilçemizin de yer aldığı Toroslarda ilçelerimiz,
köylerimiz ekonomik gelişmişlik yönüyle ülkemizin en geri
kalmış bölgesidir. Toroslarda işsizlik, yoksulluk had
safhadadır. Şiddetli geçim sıkıntısı çeken
hemşehrilerim gırtlağına kadar borca
batmıştır.
Bu arada geçtiğimiz günlerde sayın bakanlar
Ermenekte kömür ocağında mahsur kalan işçilerin kredi
borçlarının silineceğini, diğer işçilerin ve
esnafın kredi borçlarının üç ay erteleneceğini
söylemiş. Şimdi buna ne dersiniz değerli arkadaşlar.
Bankalar kredi verirken sigorta yapmaktadır. Kişi hayatını
kaybederse sigortadan karşılanmaktadır. O nedenle kredi
borçları silinecek demek, Ermenekteki asil insanımızla alay
etmekten başka bir anlama gelmemektedir.
Diğer taraftan,
Sayın Başbakanın talimatıyla Sosyal Yardımlaşma
ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan Akşehire 100 bin lira
gönderilmiş. Kazada yakınlarını kaybeden ailelere belediye
500 lira, kaymakamlık 500 lira yardım yapmış, yaralılara
da 250 lira verilmiş. Duydunuz mu? Akşehirde basın
toplantılarıyla bunlar duyurulmuş. Yardımın
reklamı olur mu arkadaşlar? İnsanımızı niye
rencide ediyorsunuz? Bizim inancımızda bir elin verdiğini
diğer elin bile görmemesi asıldır. Ayrıca, bu parayla kaç
gün idare edebilecekler? Sayın Başbakana diyorum ki: Bugüne kadar
yapmadın, bari şimdi memleketine ve hemşehrilerimize sahip
çık.
Bu kapsamda soruyorum:
Soma faciasında ölen 301 madencimiz için yapıldığı
gibi, Akşehir ve Ermenekte hayatını kaybeden işçilerimizin
de borçlarını silip ailelerine, anne ve babalarına ölüm aylığı
bağlanması için kanunda belirtilen şartların
aranmayacağına dair düzenleme yapacak mısınız? Bu
ailelere iş imkânı verecek misiniz? Yoksa, yaşanan
faciaların üzerini örtüp Mevsimlik tarım işçilerinin,
madencilerin fıtratında böylesi kazalar vardır. deyip unutturacak
mısınız?
Değerli milletvekilleri, Türk hukuk sisteminde
mevsimlik tarım işçilerine yönelik düzenlemeler son derece yetersiz
olup mevsimlik tarım işçileri ile ilgili özel bir yasa
bulunmamaktadır. Tarım işçilerinin sosyal güvencesi, ekonomik ve
sosyal hakları yoktur. Tarım işçileri çavuş ya da
dayıbaşı denilen aracılar aracılığıyla
iş bulmakta, bunun karşılığı aracılara para
vermektedir. 27/05/2010 tarihli Tarımda İş
Aracılığı Yönetmeliğine göre, aracılık
belgesi almayan kimselerin aracılık yapamayacağı ve
aracıların işçilerden ücret alamayacağı
düzenlenmiş olmasına rağmen uygulamada buna uyulmamakta, bu
konuda gerek Türkiye İş Kurumu gerekse mahallî mülki idare
amirliklerince yeterli ve etkin bir denetim yapılmamaktadır. Hükûmet kendi
çıkardığı yönetmeliğe niye
uyulmadığının, işçilerimizin hiçbir belgesi olmayan
çavuş ve dayıbaşlarının insafına
neden terkedildiğinin, niye etkin bir denetim
yapılmadığının hesabını vermelidir.
Yine Başbakanlık
tarafından Mevsimlik Gezici Tarım İşçilerinin
Çalışma ve Sosyal Hayatlarının İyileştirilmesi
konulu 24 Mart 2010 tarih ve 2010/6 sayılı bir genelge
yayımlanmış; Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı da 2010 yılında Mevsimlik Gezici Tarım
İşçilerinin Çalışma ve Sosyal Hayatlarının
İyileştirilmesi Stratejisi ve Eylem Planı
hazırlamış ancak uygulamada genelge ve eylem planında
belirtilen tedbirlerin hayata geçirilmediği, öngörülen hedeflere
ulaşmada bir mesafe katedilmediği, verilen görevlerin yerine
getirilmediği görülmektedir.
Bu arada Sayın Bakanım,
Cihanbeyliden bir mesaj geldi. Spor Bakanımız gitmiş herhâlde.
Sayın Bakanın dedikleri hiç doğru değil. Cihanbeylide, bu
bölgede ne çadır var ne okul yapıldı. diye de beni uyardı.
Kendisinin dikkatine sunarım.
Hükûmet, öngördüğü tedbirleri ve
eylemleri niye hayata geçirmediğinin, verilen görevlerin
sorumlularınca neden yerine getirilmediğinin hesabını
vermek zorundadır.
Mevsimlik tarım işçilerinin
yaşam ve çalışma şartlarının
iyileştirilmesi, başta ulaşım olmak üzere beslenme,
barınma, eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi alanlarda
yaşadıkları sorunların giderilmesi için gerekli yasal
düzenlemelerin yapılması ve tedbirlerin alınması,
kısacası tarım işçilerinin mutlaka yasal koruma altına
alınmaları gerekmektedir.
Anayasamıza göre, devlet,
çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma
hayatını geliştirmek için çalışanları korumak,
çalışmayı desteklemek ve işsizliği önlemeye
elverişli ekonomik bir ortam yaratmak için gerekli tedbirleri almakla
yükümlü bulunmaktadır. Ancak bugün itibarıyla ülkemizde en önemli
sorun işsizliktir, yoksulluktur, güvencesiz istihdam
koşullarıdır, uzaklaşılan,
piyasalaştırılan sosyal devlet anlayışıdır.
Sosyal devletin temel amacı, herkese insan onuruna yaraşan asgari bir
yaşam düzeyini sağlamaktır. Ancak ülkemizin dört bir
yanında milyonlarca işçi, hakları ihlal edilerek, insanca
çalışma koşullarından uzak,
iş güvencesinden yoksun biçimde, ağır çalışma
koşullarında, günde on iki saati bile aşan sürelerde asgari
ücretle, köle gibi çalıştırılmaktadır.
Kamuda çalışan taşeron işçileri ve
mevsimlik işçiler kadro umudu taşımakta, ne zaman kadroya
alınacaklarını sürekli bizlere sormaktadır.
Bilindiği üzere, Karayollarında taşeron
işçisi adıyla çalıştırılan işçilerin
açtıkları davalar sonucu, yargı bu işçilerin işe
başladıkları tarihten itibaren Karayolları Genel
Müdürlüğü işçisi olduğuna karar vermiştir. Yargıtay da
bu kararı onaylamıştır. Ancak AKP Hükûmeti üç buçuk
yıldır bu yargı kararlarını uygulamamaktadır.
İşçiler ekmeğinin peşindedir,
haklarının peşindedir. AKP Hükûmeti; yargı kararlarına
saygı göstermeli ve gereğini yerine getirmelidir. İşçilerin
yasal, haklı ve meşru haklarına saygı duymalıdır.
Bu işçilerin hâlen taşeron işçisi olarak çalıştırılması
suçtur. AKP Hükûmeti üç buçuk yıldır yargı kararlarını
çiğnemekte, açıkça suç işlemektedir.
Milliyetçi Hareket Partisinin kamu hizmetlerinde
çalıştırılan taşeron işçilere kadro verilmesini
öngören, mevsimlik işçilere kadro verilmesini öngören kanun teklifleri,
maalesef, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine alınmamaktadır.
Taşeron işçiler, kıdem tazminatı haklarına halel
getirilmeden behemehâl ve derhâl kadroya alınmalıdır.
Aslında, bu Meclis araştırması
önergesinin kapsamına taşeron işçileri ve kamuda
çalışan mevsimlik işçilerin sorunları da
alınmalı, bir bütünlük içerisinde konuya çözüm getirecek öneriler
getirilmelidir.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP ve
CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Kalaycı.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara
Milletvekili Gökhan Günaydın.
Buyurunuz Sayın Günaydın. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Elbette mevsimlik gezici ve geçici tarım
işçileri gibi Türkiye'nin çok önemli bir toplumsal sorununda Türkiye Büyük
Millet Meclisinde grubu bulunan dört siyasal partinin birlikte bir
araştırma komisyonu kurulmasına yönelik iradesini önemsiyorum.
Ancak bu iradenin samimi ve ciddi olması lazım. Bu ön koşulla
birlikte bu irade ancak önemsenebilir bir irade hâline gelir.
Ne demek istiyorum? Hükûmet burada bir konuşma
yaptı. Hükûmetin konuşmasını kim yaptı
arkadaşlar? Spor Bakanı yaptı. Yirmi dakikalık süresinin ne
kadarını kullandı Spor Bakanı? Dört dakikasını
kullandı. Zaten Hükûmet Programında da mevsimlik tarım
işçilerine ilişkin yalnızca iki satır var. O hâlde,
Hükûmetin böylesine yaklaştığı bir konuda Bir ortak
komisyon kuracağız, meseleyi araştıracağız. diye
sevinmek, herhâlde baştan yeterince meselenin ciddiye
alınmadığını gördüğümüz zaman bizim için
yeterince etkin bir duygu olamıyor. Ben isterim ki, böylesine toplumsal,
ciddi bir konuyu dört siyasal parti birlikte, ciddiyetle ve samimiyetle ele
alsın ve bir çözüm önersin.
Arkadaşlar, Önemli bir toplumsal sorun. diyoruz.
Neyi tarif ediyoruz? Bu memlekette çok büyük bir tarım sektörü var ama bu
tarım sektörüne yeterince teknoloji aktaramadığımız
için emek-yoğun bir şekilde üretim sürüyor ve bu ülkede, özellikle
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinden her yıl Orta Anadoluya,
Karadenize, Egeye, Çukurovaya 1,5-2 milyon civarında
yurttaşımız aileleriyle, çoluğuyla çocuğuyla,
bebeğiyle, yaşlısıyla beraber göç ediyor. İşte bu
insanların karşı karşıya olduğu çok ciddi
sorunlar var ve altını özellikle çizmek isterim ki, bu ülkenin en
altındakiler işte bu insanlardır.
Uluslararası Çalışma Örgütü diyor ki:
İnşaattan ve madenden sonra en riskli çalışma
ilişkileri mevsimlik tarım işçilerindedir. Ben iddiayla
söylüyorum: Elbette maden çok tehlikeli, yaşadığımız
acı olaylardan biliyoruz. Elbette inşaatlarda her gün
çocuklarımız, işçi kardeşlerimiz ölüyor. Bu ülkenin günde 4
işçi ölüm istatistiği vardır. Ancak çalışma
koşulları açısından mevsimlik gezici ve geçici tarım
işçilerinin yaşamı başka hiçbir sınıfla
kıyaslanmayacak ölçüde kötüdür.
Bu insanların çocukları okula gidemezler.
Bakın, ben size bir istatistik veriyorum; her ne kadar bu
çocuklarımız, bu insanlarımız istatistiğe giremiyor
ise de eğitimle ilgili istatistikler şunu söylüyor: Mevsimlik gezici,
geçici tarım işçilerinin çocuklarından düzenli okula
gidemeyenlerin oranı yüzde 94. 21inci yüzyıl Türkiye'sinde biz bir
grubun çocuklarının yüzde 94ünün düzenli okula gidemediğinden
söz ediyoruz. Bu bize bir şey hissettiriyor mu? Bu bize yeterli önlem
almayı gerektiriyor mu, buna yönelik bir çağrı yapıyor mu?
Bakın, biraz evvel konuşan
arkadaşlarımız ifade ettiler; 25 kişilik bir minibüse 50
kişi bindirilmiş, bir trafik kazası olmuş, onlarca
kadın erkek ölmüşler. Bu arkadaşlarımızı biz
genellikle kamyon kasalarında, traktör kasalarında öldükleri zaman
hatırlarız ve gerçekten, asla insan taşınamayacak
koşullarda bu insanlar uzun seyahatler yaparlar; yalnızca mekândan
tarlaya değil, kendi bulundukları illerden
çalışacakları illere de çok kötü koşullarda giderler ve her
yıl yüzlerce insan ölür ama biz bunu bizden uzak bir dizi film gibi
seyretmeye âdeta devam ederiz.
Konaklama koşulları inanılmazdır.
Çadır bulabilirlerse bazen lüks olur. Tahtaların üzerine naylonlar
gerilir, bir dere kenarında bu insanlar yaşamaya mahkûm edilirler.
Çoğunlukla banyoları yoktur, çoğunlukla tuvaletleri dahi yoktur.
Bir yerel yönetim birimi oraya su götürmeyi, elektrik götürmeyi gerekli görmez
çünkü bu insanlar âdeta o toplumdan dışlanmışlardır.
Her türlü hastalığa karşı hiçbir güvenlik önlemi
alınmadan bu insanlar çocuklarıyla beraber yaşamaya kalkarlar ve
üstelik de sevgili dostlarım, tarlalarını çapalamaya gittikleri
illerde, ilçelerde genellikle hakir görülürler; etnik, ırksal
ayrımcılığa tabi tutulurlar, bununla muhatap olurlar,
bununla yüzleşirler.
AKP Hükûmetinin buna karşı
aldığı önlemleri, o trajikomik önlemleri birazdan
sayacağım. Ama bu meseleye devletin -tırnak içinde devletin-
yaklaşımı güvenlik önlemlerini arttırmaktan ibarettir. Yani
sosyal devlet olarak sorun çözmek yerine Kimlik numaralarını
alalım da bunlara karşı diğer vatandaşların
güvenliklerini sağlayalımdan ibaret bir yaklaşıma maalesef
girerler.
Sosyal güvenlik meselesi. Bakın, sırayla
sayıyorum: Türkiye Cumhuriyetinde iyi kötü işleyen bir sosyal
güvenlik sistemi var. Ben şimdi buradan soruyorum: Mevsimlik tarım
işçilerinin çalışma süresi ne kadardır, bilen var mı
arkadaşlar? Sekiz saat mi çalışırlar, on saat mi
çalışırlar, on dört saat mi çalışırlar? Bunun
düzenlendiği bir yer var mıdır? Bunun düzenlendiği hiçbir
yer yoktur. En azı on iki saat çalışır, altını
çizerek söyleyelim. Hafta tatili. Memurun, işçinin hafta tatilinin
olduğunu varsayalım, memurun var, bazı işçilerin var.
Mevsimlik tarım işçisinin hafta tatili var mıdır? Ben hemen
söyleyeyim: Yoktur, yedi gün çalışırlar. Bunların
yıllık ücretli izinleri var mıdır? Yoktur. İşten
çıkarılmaya karşı bir koruyucu hüküm altında
mıdırlar? Değildirler. İhbar ve kıdem tazminatı
hakları var mıdır? Yoktur.
O hâlde biz, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
vekilleri olarak hep beraber utanç içinde olacağız, diyeceğiz
ki: 21inci yüzyılda, bu memlekette çalışan 2 milyon insana biz
iş sağlığı ve iş güvenliği ve sosyal
güvenlik alanında hiçbir şey vermemişiz. Bütün bunlar Türkiyenin
gerçekleri.
Beslenmeleri nedir? Arkadaşlar, bunların
araştırmaları yapılmıştır. Bu
insanların çok önemli bir bölümü haftada bir kez tavuk yiyebilirler,
kırmızı eti asla yiyemezler. Beslenmeleri çorbadan, patatesten
ve kalitesiz makarnadan ibarettir ve çoluk çocuk bu yaşama düzeyini bu
insanlara biz maalesef uygun görüyoruz.
Bakınız değerli arkadaşlarım,
Türkiyede istatistiklere göre 893 bin çocuk çalışıyor 6-17
yaş grubunda. Bu 893 bin çocuğumuzun 400 bini mevsimlik tarım
işçisi olarak çalışıyor ve bu çocukların kendilerini
suistimal etmeyecek bir iktisadi çalışma koşullarına
ihtiyacı olduğu hâlde bedensel, ruhsal, toplumsal gelişimlerini
riske edecek çok kötü koşullarda çalışmak zorunda
bırakıldıklarını hep beraber biliyoruz.
Kadınlarımızın durumu
nasıldır? Bakınız, tarımın gelir getirici
özelliği kayboldukça erkekler madenlere kaçtılar, inşaatlara
kaçtılar; tarım işçiliği neredeyse önemli oranda kadın
işçilere kaldı. Buna fiyakalı adlar da bulunuyor:
Tarımın feminizasyonu. Tarımın feminizasyonu deyince,
sanki iyi bir şey, kadın eli değen yer iyi bir şey
olacakmış gibi geliyor bize. Oysa gerçek nedir? Kadınların
sömürülme derecesinin daha da yükseldiği bir sektörden bahsediyoruz
demektir ve yine altını çizerek söylüyorum ki tarım işçisi
kadınlar her türlü istismara ve sömürüye açık koşullarda
çalışmak zorunda bırakılmaktadırlar.
Şimdi, hakkını yemeyelim, AKP Hükûmeti bu
konuda çeşitli mevzuat çıkartmış. Ben isterdim ki Spor
Bakanı konuşmasında hiç olmazsa bu mevzuata değinsin. O
değinmemiş, ben değineyim. Bakın, 6 sayılı
Genelgeyi çıkarmışlar, 2010/6 sayılı Genelge. Tarih
ne? 24 Mart 2010.
Arkadaşlar, bu 6 sayılı Genelge
şunları söylüyor: Bir izleme kurulu kuracağız mevsimlik
tarım işçilerini izlemek üzere. Nasıl bir kurul kurmuşlar?
8 tane bakanlık, genel müdürlük görevlisi, yanına 1 tane sendika, 1
tane de Türkiye Ziraat Odaları Birliği... Yani 10 kişilik kurul,
bunun 8i bürokrat. Ben soruyorum: Siz bunu zaten tek başına Hükûmet
olarak çözebilecektiyseniz neden bugüne kadar çözmediniz? Burada bile
demokratik kitle örgütlerine, sivil toplum kuruluşlarına bir alan
açmaktan çekiniyorsunuz.
Sonra, ilçe izleme kurulları var. Aynı
bürokratik yapılanmanın ilçeye olan yansıması.
Dolayısıyla, buradan hiçbir iş çıkmayacağını
hepimiz biliyoruz.
Genelge diyor ki: Trafik denetimleri
sıklaştırılacak. Yani bu, genelgeye yazılmasaydı
trafik denetimi yapılmayacaktı da bu, genelgeye
yazıldığı için mevsimlik tarım işçilerini
taşıyan minibüsler, traktörler, kamyonlar trafik polisleri
tarafından denetlenecek. Böyle trajikomik bir şey olabilir mi, böyle
gayriciddi bir şey olabilir mi? Tren seferleri
yapılacakmış, konaklama koşulları
artırılacakmış. İşverenlerin yükümlülükleri
hatırlatılıyor, sanki işveren yükümlülüğü iş
kanunlarında belirtilmiyor gibi. Seyyar kolaylaştırma tesisleri
kurulacak. Kim kuracak? İl özel idareleri kuracak. Zaten bu memlekette 30
büyükşehirde il özel idaresi kaldırılmış. Ben burada
Sayın Bakandan veya benden sonra konuşacak AKP sözcüsünden Biz bu
genelgeye yazdık seyyar kolaylaştırma tesisini. Bugüne kadar
üzerinden dört yıl geçti, şu kadarını kurduk. demesini
beklerim. Buraya yazmakla hiçbir şey olmuyor, hayatı
değiştiremiyorsunuz. Sosyal güvenlikte gelişmeler
sağlanacakmış. Herhangi bir gelişme sağlandı
mı sosyal güvenlikte? Yani biz burada bu renkli koltuklarda birbirimizi
kandırmak için mi oturuyoruz?
Sonuncu hüküm, en önemli hükme geliyorum. Bu genelge
kaynağı nereyi gösteriyor biliyor musunuz sevgili dostlarım? Bu
genelge kaynağı İşsizlik Fonunu gösteriyor,
insafınız kurusun. Siz 1,5 milyar liraya saray yaptırırken
mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarını çözmek için kaynağı
da İşsizlik Fonundan gösteriyorsanız zaten artık
sözcüklerin bittiği ve başka bir âleme geçildiği yerdeyiz. Bütün
bunları söylüyorum çünkü elimizde rakamlar var. Hani denilebilir ki:
Somut konuşmak lazım. Ne biliyorsunuz? Belki de hayatları iyiye
gitmiştir.
Bakın, arkadaşlar, yetersiz istatistiklere
yansıyan durumu söylüyorum size: 2010 yılında 269 tarım
işçisi kardeşimizi kaybetmişiz, 2013te 292, 2014te 322
kardeşimizi kaybetmişiz. Şimdi, bu genelgeyi çıkartmakla
eğer sorunları çözüyor olsaydık herhâlde ölümlü kaza
sayısı artmazdı.
Ben size yaralanmayı söyleyeyim: 2010da 12.315
tarım işçisi kardeşimiz yaralanmış, zehirlenmiş,
boğulmuş, ezilmiş, trafik kazasına uğramış,
12.315 kişi. 2013 yılında bu rakam 23.723e çıkmış
yani arkada bıraktığımız dört yıl içerisinde
yaralanan işçi sayısı kardeşimiz 2ye katlanmış,
12 binden 24 bine çıkmış.
Şimdi, dolayısıyla birbirimizi
kandırmanın herhâlde bir anlamı yok. E şimdi, ben gene
olmayan Sayın Bakan adına söyleyeyim: AKP 25 sayılı Genelge
de çıkartmış canım, onu söylemedi ben söyleyeyim. 25
sayılı Genelge ne diyor? Ben bu mevsimlik tarım işçilerinin
çocuklarının okula gitmesini sağlayacağım diyor bu
genelge, 2011 tarihli. Biraz önce size istatistiğini verdim. Bu
çocukların düzenli okula gitmeme oranı yüzde 94tür. Eğer bu
genelgeyi masa başında yazarak sorunu çözebilmiş olsaydık
herhâlde orta yerde bir sorun bugün kalmamış olurdu.
E, bir de yönetmelik çıkartmışlar, bu da
İş Aracılığı Yönetmeliği. Buraya çıkan
herkes dedi ki: Bu iş aracılarını yeterince biz sistem
içine alamadık. Arkadaşlar, benim aklım almıyor, mazur görün,
eğer yanlış düşündüğüm varsa beni de ikaz edin. Kimdir
bu iş aracıları? Elçiler, dayıbaşılar yani
hukukun içine almaya çalıştığımız insanlar
kimdir? Bu işçilerin 30 liralık, 40 liralık maaşları,
yevmiyeleri üzerinden para kesip kendisine bir gelir sağlayan
aracılar.
Şimdi, bir çağdaş hukuk devleti bu
aracıları yasallaştırmalı mı yoksa bu
aracıları ortadan kaldırarak çalışma ilişkisini
çağdaş standartlara dönüştürmeli mi? Herhâlde hiç kuşkusuz
ki doğru olan ikincisi. Neyi yapıyoruz? Elbette birincisini
yapıyoruz. Var olan sistemi saptayıp bunun yönetmeliğini
yazıyoruz. Bunun için Türkiye Büyük Millet Meclisine gerek yok. 3
uzmanı görevlendirirseniz, size bir raporu bir hafta içerisinde, işte
bu yönetmelikte olduğu gibi getirirler. Yani, verili durumu saptarsınız
ama insanların hayatları mahvolmaya, sömürülmeye ve insanlar
yaralanmaya, ölmeye devam ederler.
Şimdi ben bir kez
daha soruyorum: Amacımız gerçekten yapıyormuş gibi görünmek
mi yoksa amacımız gerçekten bu 2 milyon insanın
yaşamını bizlerin de empati yapmak suretiyle doğru dürüst
bir standarda çekme konusunda bir çaba göstermek mi?
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, konuşmamın bu bölümünde tarım
işçilerinin sorunlarına değindiğimiz gibi, onları
çalıştıran tarım çiftçisinin de sorunlarına
değinmeyi ben faydalı görüyorum. Buraya çıkan AKP sözcüleri hep
belirtmiştir: Türkiye, işte, 77 milyon nüfusunu besliyor, üzerine 25
milyon, efendim, turisti besliyor. Ben rakamları bilirim arkadaşlar.
Boş nutuğa karnımızın tok olduğunu bu millet
artık söylüyor, ben rakamları bilirim.
Bakın, 2003-2013
döneminde Türkiyenin tarım ve gıda ithalatına ödediği para
121 milyar dolardır. Geçerli döviz kuru açısından çarpar
bölerseniz, son on bir yıl içerisinde 266 katrilyon liranın
tarım ve gıda ithalatı için ödendiğini görürsünüz. Hani
Türkiye kendi karnını doyurabiliyordu? Yılda 25 katrilyon lira
dışarıya para akıtmazsanız bu memleketin gıda ve
yem sanayisinin ihtiyacını göremiyorsunuz.
Ne yapıldı
biliyor musunuz arkadaşlar? On bir yıl içerisinde,
iktidarınızda 27,5 milyon ton buğday ithal edildi. Ben
şimdi soruyorum: Konyada buğday üretilmiyor mu?
MEHMET ERDOĞAN
(Adıyaman) Un ihraç ediliyor, un.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla)
Adanada buğday yok mu? Edirnede buğday üretilmiyor mu?
MEHMET ERDOĞAN
(Adıyaman) Dünyada 1inciyiz un ihracatında.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla)
Ben sizinle un ihracatını isterseniz yüzde 70 randıman
üzerinden, isterseniz katma değer üzerinden konuşurum, oradan laf
atarak olmuyor. Gelin, beraber oturalım, un ihracatıyla bunun
açıklanamayacağını ben size teker teker anlatayım.
İhtiyacınız varsa anlatayım.
Türkiye buğday
ithalatında 1inci. Rakam ne biliyor musunuz arkadaşlar? 27,5 milyon
ton buğday ithalatı karşılığında 18 milyar
lira ödemişiz.
Sayın milletvekili, un için gerekli olan buğdayı
kendi memleketinde üretemez misin? Üretemez misin? 27,5 milyon ton buğday
ithalatı sizi utandırmıyorsa ben başka ne söyleyeyim size?
MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) Paramız
varmış, çok şükür; kasamız dolu.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) Dışarıdan
aldığın para, dışarıdan; dışarıdan
aldığın borç o, ben sana ifade edeyim. Bunlar çok ucuz laflar.
Bir rakam veriyorum arkadaşlar: Türkiye'nin
yağlı tohum ve türevleri ithalatına AKP döneminde ödediği
para 54 milyar lira. Yani bu memleket ayçiçeği üretemiyor, bu memleket
pamuk üretemiyor, soya üretemiyor, dışarıya 54 milyar lira para
aktarıyorsunuz. Bunun neyini gıda sanayisinde üretip de ihraç
ediyorsunuz?
Ben size bir rakam daha vereyim.
MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) Tarımda net
ihracatı söyleyin.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) Yerinizden atmakla olmaz.
Gelirsiniz, Dünya Ticaret Örgütü rakamlarına bakarız, oradan bu
istatistikleri görürüz. (CHP sıralarından Devam et. sesleri)
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Boş
konuşuyor.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) Pamuk, pamuk
Bu memleket
pamuk memleketi değil mi? Arkadaşlar, AKP döneminde Türkiye 8 milyon
ton pamuk ithal etti ve karşılığında 29 milyar lira
para ödedi.
Bütün bunlar neye yol açıyor biliyor musunuz? On
yıl evvel buğday 30 kuruştu, mazot da 1 liraydı. Yani 3,5
kilo buğday satan adam 1 litre mazot alabiliyordu. Bugün buğday 65-70
kuruş, mazot 5 lira. Bugün 1 litre mazot alabilmek için
vatandaşın 7 kilo buğday satması gerekiyor. İşte,
bu sizin yaptığınız, çiftçiye zulümdür ve bu zulüm
çerçevesinde Türkiye iki Trakya büyüklüğündeki alanı işlemekten
vazgeçmiştir.
Karacabeyin Sultaniye köyünde beş yıl evvel
800 dönüm toprak işleyen İsmail Hakkı -telefonunu verebilirim
size- buğday ekti, iflas etti; çeltik ekti, iflas etti; domates ekti,
iflas etti; şimdi çobanlık yapıyor. 65 yaşında K1
yetki belgesi peşinde koşuyor ki acaba bundan sonra
rızkımı kamyon şoförlüğünden çıkarabilir miyim
diye.
Özetle bunlar Türkiye'nin gerçekleri. Bu koltuklarda
bedava ve rahat oturmak yok. Eğer biz milletvekiliysek...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla)
iktidarıyla,
muhalefetiyle bu gerçekleri göreceğiz ve çözmek için
uğraşacağız.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Günaydın.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan.
Buyurunuz Sayın Erdoğan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Şimdi
konuş, orada konuşacağına.
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) Biz de
başlıyoruz şimdi laf atmaya.
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN
(Adıyaman) Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar;
teşekkür ediyorum.
Benden önce 3 kıymetli hatibi dinledim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ama anlamamışsın.
Peşin söyleyeyim, anlamamışsın.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Burada biz 4 grup olarak
Mevsimsel tarım işçilerinin sorunlarıyla ilgili neler
yapabiliriz? diye birlikte, beraber çalışma iradesi göstermek için
bu komisyonu kuralım dedik ama ne yazık ki
Bununla ilgili
konuşmaya başlamadan önce birkaç hususu sizlerle paylaşmak
isterim.
Tarımda net ihracatçı bir ülkeyiz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) İthalatçı mı
dediniz? İthalatçı mı dediniz, ihracatçı mı?
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Demin CHPli hatip
söyledi, 50 milyar doları, 18 milyar doları nasıl verdiniz?
dedi.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) Rakamlarla
barışın, barışın rakamlarla. Sallamakla olmaz,
rakamlarla barışın.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Evet, tabii,
anlayamazlar, 1 milyar dolar IMFden borç alabilmek için IMF
kapılarında kırk takla atanlar bizim çiftçiden yana olan
tavrımızdan tabii habersizler. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ya, bırak bu işi ya!
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Ya, onlar ucuz
polemik, ucuz, ucuz!
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Yüzde 47, yüzde 59 faizle
çiftçiye kredi verenler, gübre desteğini kaldıranlar, mazot
desteği vermeyenler, IMF'ye söz verip Şeker pancarı, hububat
fiyatlarını senin dediğin gibi yapacağız. diyenler
bizim çiftçiyle olan irtibatımızı anlayamazlar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ne irtibatınız var?
Saman ithal etmediniz mi? Et ithal etmediniz mi?
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Bunların
tarımla ilgileri ne yazık ki bu kadar.
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) Tarım Bakanı
geldi, bak; Bakan var, Bakan konuşsun.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Artı, Sayın Başbakanımız
bugün grup toplantısında ifade ettiler, değerli dostlar,
değerli arkadaşlar; dünyanın neresinde bir mazlum varsa elini
oraya uzatan, merhamet eli olarak uzatan bir Türkiye var.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Ya, sen onu
boş ver, tarımdan bahset, tarımdan!
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Dünyanın neresinde
bir zalim varsa sesini yükselten bir Türkiye Cumhuriyeti var.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ne oldu yükselttin de?
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Kobanideki mazlumlara,
iki gün içerisinde 200 bin kişiye toprağında, evinde,
bağrında, sofrasında Buyur. diyen bir Türkiye var.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Tarım mı bu, tarım
mı?
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Kobanideki zalim,
terörist IŞİDe Sen teröristsin. diyen bir Türkiye var.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ama Obama sopayı
gösterdikten sonra...
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Evet, postallarıyla
Mescid-i Aksayı kirleten, İslamın ilk kıblesi, Hazreti
Peygamberin bir gece Mescid-i Haramdan Mescid-i Aksaya yürüdüğü o
mübarek mekânla olan irtibatımızı anlayamamalarına,
değerli dostlar, gerçekten çok üzüldüm.
Bir ses çıkıyor, zalim İsraile Sen
zalimsin, teröristsin, katilsin. diyen Türkiye Cumhuriyetinin sesidir bu.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) İsraille ticaret 3 milyar dolara
çıktı. Ne diyorsun sen?
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Şu anda yapılan
bütün uygulamalar, Türkiye Cumhuriyetinin sesini kısma adınadır
ama şundan ümitvarız
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sen buna inanıyor musun ya!
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Bir dava
adamının dediği gibi, ümitvar olunuz, istikbaldeki en gür sada
bu milletin sadası olacaktır inşallah.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Tarihte bu millet bu kadar
aldatılmamıştı.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Bizim İsraille olan
ilişkilerimizin büyükelçilik düzeyinde değil birinci kâtiplik
düzeyinde devam ettiğini bile bilemeyen hatipleri de milletin takdirine
bırakıyorum.
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) Sayın Başkan,
tarım işçilerini anlatacağına İsraili anlatıyor
hatip.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Zaten aziz milletimiz
bizim yaptığımız bu çalışmaların, milletin
yüreğiyle, milletin derdiyle dertlendiğimizin farkında da onun
için AK PARTİye Devam. diyor, onun için emin adımlarla devam
ediyoruz. Rahmetli Erdem Ağabeyin dediği gibi Dünyanın kalbini
dinle, geliyor adım adım/ Dallar meyveye dursun, toprak tohuma
dursun/ İnsan barışa dursun, selama dursun zaman. Evet, biz
insanımızın, dünyanın neresinde bir mazlum varsa elini
oraya uzatan merhamet eli bir Türkiye Cumhuriyetinin fertleriyiz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Tarım mıydı bu?
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Sabırlı olursan
geleceğim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bekliyorum.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Yaptığın
yanlışları teker teker söylüyorum da hazmedemiyorsun, yerinde
oturamıyorsun.
Türkiyede, evet, bir sorun var. 6,5 milyon tarım
işçisi var. Yaklaşık yarısı mevsimlik tarım
işçisi. Her yıl 1 milyon kişi çoluk çocuk ailece Ege, Çukurova,
Karadeniz bölgelerine çalışmak amacıyla göç ediyorlar.
Mevsimlik tarım işçileri güvenli olmayan
araçlarla taşınıyor, sağlıksız ve kötü
barınma koşullarında yaşıyor. Yasa dışı
olarak çalışan çocuklar eğitimlerinden mahrum kalıyor. Her
sene, mayıs-ekim ayları arasında çalışan işçiler
kapasite üstü yükle, eski araçlarla taşındıkları için
trafik kazalarında hayatlarını kaybediyor. Kamuoyu olarak bu
işçileri, ölümlü trafik kazaları ve sosyal sorunlarla tanıyoruz.
Bu işçilerimizin çalışma şartları, ulaşım,
sağlık, eğitim, sosyal güvence ve sosyal barışı
ilgilendiren birçok sorunları bulunmakta. İşçilerin
konakladığı bölgeler çoğunlukla insan
sağlığını tehdit eden, altyapıdan yoksun
doğal alanlar. İşçilerin günlük çalışma süresi
güneş altında ortalama on iki saat. Ücrette bir düzenlilik yok.
İş ayarlamadan giden işçiler her şartta çalışmaya
razı olmakta. İş bulmaktaki aracılık sistemi çoğu
zaman ücret ve emek sömürüsünü de beraberinde getiriyor. Sosyal güvencesi
bulunmayan işçilerin önemli bir kısmı yeşil kartlı.
Aileleriyle birlikte çalışan yavrularımızın ruhsal,
fiziksel sorunları, eğitimlerinin yarım kalması ve çocuk
işçiliği tespit edilen sorunların başında gelmekte. Bu
işçilerimiz kimi zaman adli veya siyasi potansiyel suçlu muamelesi
görmekte ve bu olaylar neticesinde uygun bir konumda addedilmemektedirler. Bu
olaylar kardeşliği ve sosyal barışı da zedelemekte.
Bir şekilde çalışabileceği yere ulaşan bu
işçilerimiz, öncelikle konaklama, sağlık problemleri, hele hele
çocuklarının eğitim problemleri, ücret ve sosyal güvenceye
ilişkin sorunlar, bulundukları yerde potansiyel suçlu muamelesi görme
tehdidi altında. Bu vatandaşlarımız sadece kendi
karınlarını ve ailelerinin maişetini temin etmek için
çalışıyorlar.
Karşılaştığımız
sorunları biliyoruz ve bu sorunun belki bu derece büyüyor
olmasının en temel sebeplerinden birisi ailelerin topluca
çalışmaya birlikte gitmek zorunda kalmalarından
dolayıdır. Kundaktaki bebekten 70 yaşındaki
yaşlı, yatalak dedeye varıncaya kadar herkes birlikte gitmekte,
deyim yerindeyse eli kolu tutan herkes birlikte çalışmak zorunda. Bu
sorunları tespit ederek birlikte çalışmalar yaptık. 2007
yılında da seçim bölgem olan Adıyamandan Karadenize
fındığa giden kardeşlerim Sivas yolunda bir trafik
kazasında vefat ettiler, 24 kardeşimiz vefat etmişti. Allahtan
rahmet diliyorum hem Akşehirdeki hem Adıyamandaki kardeşlerime
hem bu olaydan dolayı vefat eden bütün kardeşlerimize.
Biz 2007den sonrası için bir çalışma
içerisinde zaten bulunuyorduk. Neler yapabiliriz? diye gayret ettik ama
ILOnun, MAZLUMDERin, İHDnin çalışmalarının
haricinde çok da fazla bir çalışma ne yazık ki o süreçte
göremedik ama AK PARTİ Grubu olarak oturduk bir çalışma
yaptık. Çalışma Bakanlığımız başta
olmak üzere İçişleri, Millî Eğitim, Sağlık Bakanlıklarımız
bir çalışma yaptılar ve birer genelge yayımladılar. Bu
genelgeler sorunu önemli ölçüde çözmek isteyen genelgelerdi. 2010
yılının Mart ayında Başbakanlık bir genelge
yayımladı. Değerli arkadaşlar, bu genelge sosyal devlet
açısından bir ilktir ve de çok önemlidir. Şimdi, burada tüm
siyasi partilerimize düşen görev bu genelgenin uygulanmasını
takip etmek Bu genelgenin uygulanmasını bürokratlar, valiler, siyaset
kurumu nezdinde nasıl takip edeceğiz, aksayan yönleri nelerdir, tabii
ki bunları konuşacağız. Ama bu genelge, o kadar içten, o
kadar samimi bir dille ve sorun içselleştirilmiş bir bakış
açısıyla hazırlanmıştı ve yine bu genelgeyle
birçoğumuzun gözünden kaçan önemli öyle yenilikler gelmekteydi ki
Demin
hatip, sanki dalga geçer gibi Şunlar, şunlar yapılıyor...
Sen yönetmeliği okumamışsın, benim yüreğimdeki
vatandaşıma olan bakışımı, arzumu
algılayamamışsın onun için konuşursun.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) Sen yönetmeliği bir daha
oku.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Ama benim
vatandaşım, benim milletim, AK PARTİyle aynı yüreği,
aynı dertleri, aynı dilden konuştuğunu fark ettiği
için seçimlerde de destek oluyor.
Yaptıklarımızın farkındayız
ama aksayan yönlerin, sıkıntılı yönlerin evet,
bunların da farkındayız. Onun için gelin, birlikte beraber
çalışalım, bir araştırma komisyonu kuralım.
Yaptığımız çalışmalar da var, bir hakkı
teslim edin ya, Allahtan korkun.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) Allahtan sen kork, yönetmelikte
hiç bir şey yok.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Bunlar var ama bir eksik
olan da var mı? Tabii ki eksik olanı da var, işte bunları
birlikte konuşacağız.
Örneğin, bu işçilerimiz bir yerden bir
başka yere nakloluyor iken, eğer bir yerde konaklamaları
gerekiyorsa onların otogarlarda, tren garlarında alelusul
konaklamaları yerine Hükûmete, devlete ait misafirhanelerde misafir
edilmesi, bu, sizi niye rahatsız ediyor?
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) Kaç kişiyi misafir ettin,
onu söyle hemen, sayı ver, rakam ver?
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Geleceğim,
sabırlı ol, geleceğim.
Bu genelgede sağlık tedbirleri, mobil
sağlık ekiplerinin oluşturulması,
çocuklarımızın yatılı bölge okullarında misafir edilmesi,
gerekiyorsa mobil sınıfların oluşturulması hatta oraya
gidip çalışmayan genç kızlarımıza ve gençlerimize
yönelik meslek edindirme, iş edindirme çalışmalarının
bile yapılması bu genelgeyle belirtilmiştir.
Bürokrasi açısından genelgenin de çok önemli
bir yeniliği vardır, nasıl? Bu genelge kapsamında herhangi
bir valilik Ben bu yıl tahmini olarak şu kadar mevsimsel işçi
bekliyorum, bunlar için bir yer tayin ettim, bu yerin altyapısını,
gezici tuvaletini, banyosunu, fırınını yapacağım,
aydınlatmasını yapacağım, ihtiyacım var, bana da
şu kadar par ver. dese
Evet, bununla ilgili finans sorunu çözülmüş
Başüstüne. denilmiş.
Bu genelgenin sözde bir genelge olmaması için
Çalışma Bakanımız göç alan veren bütün illerin belediye
başkanlarını ve il valilerini toplamış, buna o günkü
Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı ve diğer
partilerden de belediye başkanlarımız katılmış ve
burada şu denilmiş: Biz bir genelge çıkarttık. Bu
genelgenin uygulama alanını size emanet ediyoruz. Biz devletin bütün
imkânlarını size seferber ediyoruz. Sizler projelerinizi
hazırlayın, Bakanlığa sunun, biz de bunları finanse
edelim. Ve göç veren illere de çalışma için giden işçilerde
farkındalık oluşturulması için çalışma
yürütülmesi istenmiş, denilmiş ki: Siz işçileri bu haklarından
haberdar edin. Bu haklardan faydalanmayan işçilerimiz gittikleri yerde,
göç alan ve veren illerde oluşturulan Mevsimlik Gezici Tarım
İşçilerini İzleme Komitesi, bir de Bakanlık bünyesinde,
Müsteşar Yardımcılığı
başkanlığında ve ilgili bakanlardan tarım iş
kolunda faaliyet gösteren sendika ile Türkiye Ziraat Odaları
Birliğinden temsilcilerin ve arzu eden sivil toplum temsilcilerinin de
katılacağı bir yapılanmayla, gerçek anlamda bir sivil
toplumun da katkısının alınabileceği bir izleme kurulu
oluşturulmuştur. Bu izleme kurulu her yıl bu genelge nedeniyle
ortaya çıkan sorunları takip ederek gelecek yıla yönelik
alınması gereken tedbirleri Genel Kurula bildirecektir.
LEVENT GÖK (Ankara) Mehmet Bey, o zaman mesele yok
yani, sorun yok!
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Sabırlı
olacaksın. Sorunun varlığından da haber ettim,
devamından da, neler yapabileceğimizden de.
Peki, mevsimlik gezici tarım işçileri olarak
çalışmak amacıyla bulundukları illerden diğer illere
aileleriyle birlikte vatandaşlarımızın, özellikle
çocuklarımızın bu süreçte yaşadıkları
sorunların tespiti, giderilmesi amacıyla, Çalışma
Bakanlığınca, 2010-2013 yılları arasında,
Mevsimlik Gezici Tarım İşçilerinin Çalışma ve Sosyal
Hayatlarının İyileştirme Projesi
uygulanmıştır.
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) Nerede?
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Şimdi geliyorum,
sabırlı ol.
Projenin uygulanmaya başladığı 2010
yılından bu yana 38 il valiliği tarafından teklif edilen
tam 65 yerel proje desteklenmiştir. Proje kapsamındaki mevsimlik
işçi sayısı 326 bine ulaşmıştır. Proje
finansmanı için tahsis edilen ödenek 96 milyon TLdir. Demin dedi ya: Altyapı,
kolaylık tesisi kurulmuş mu, var mı bunun için ayrılan bir
para?
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) Sonra ne oldu? Ölen adam
sayısı niye arttı, yaralanan adam sayısı niye arttı?
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Sabırlı ol.
Gönderilen ödeneklerin 72 milyon TLsi barınma,
altyapı ve kolaylık tesisi, 5 milyon TLsi eğitim, 3 milyon
TLsi sağlık, 16 milyon TLsi diğer harcamalardan
oluşmakta.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) Hikâye anlatma, rakam ver.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bu eylem planı sonrasında önceki yıllara göre
çok ciddi tedbirler alınmış ve önemli uygulamalar hayata
geçirilmiştir.
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) O paralar hangi ile
gönderildi, hangi ile?
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Bilhassa tarım
işçisi çalıştırılan illerde
toplulaştırılmış çadır yerleşim yerleri
tesis edilmiş olması, il halk sağlığı
müdürlüklerince alanda önleyici sağlık hizmetleri verilmiş
olması
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) Bursaya kaç lira
gelmiş?
MEHMET ERDOĞAN (Devamla)
il, ilçe izleme
kurulları oluşturularak soruna sahip çıkılmış
olmasıyla beraber bu süreçte ne yazık ki kısmen ya da tamamen
çözümlenememiş sorunların da farkındayız ve bu sorunlar
devam etmekte. Bunların temelinde, en başta gelen, aracılardan
kaynaklanan sorunlar, ulaşımdan kaynaklanan sorunlar, eğitimden
kaynaklanan sorunlar.
İşte biz bu araştırma komisyonuyla
birlikte, beraber çalışacağız. Böyle can yakıcı
bir insani konuda da hepimizin siyasi kimliklerimizi bir kenara bırakarak
tamamen insani temelli olarak yaklaşmamız gerektiği
açıktır. Çalışmalar yapıldı, genelgeler
yayınlandı, izleme kurulları oluşturuldu, sivil toplumun
katkısı alındı, alınmaya da devam edecek ama her
şeyde Hükûmeti sorumlu tutmak ve Hükûmeti bu konudan dolayı Hiçbir
şey yapmadı. diye suçlamak elhak insafsızlıktır.
LEVENT GÖK (Ankara) Ee, bir sorun varsa Hükûmet
sorumludur.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Olsa olsa bunun adı
siyasi kaygıdır.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) Kim sorumlu? Kimi sorumlu
tutalım? Bana sorumlu tutulacak birini göster.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) Ama bizim yüreğimiz
Türkiyede, Türkiye Cumhuriyetinde; Edirneden Karsa, Mersinden Sinopa
kadar yüreğimiz insanlarımızla birlikte; yüreğimiz
Arakanda, Myanmarda; yüreğimiz Irakta, Suriyede; yüreğimiz
Kudüste, Mescid-i Aksada; yüreğimiz mazlum olan bütün coğrafyada
diyorum, sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Erdoğan.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) Sayın Başkanım
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Günaydın.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) Hatip, konuşmasında,
bizi böylesine önemli bir konuyu siyasi polemik meselesi hâline getirmekle
suçlamıştır. Oysa biz meseleyi samimi bir şekilde ele alma
meselesini dile getirdik. Dolayısıyla, sataşmadan dolayı
söz talebim var.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) Bunda
sataşma yok ki. Tabii ki siyaset yapıyorsunuz.
BAŞKAN Buyurun Sayın Günaydın. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUHARREM VARLI (Adana) Bir de orayı sildirin
efendim. Ayağı kayar düşer şimdi, yağ oldu oralar hep.
Orayı bir sildirelim, ayağı kayar düşer şimdi
arkadaşımız ya!
X.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Ankara Milletvekili Gökhan
Günaydın'ın, Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğanın,
birleştirilerek görüşülen Meclis araştırması
önergeleri üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) Teşekkür ederim.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, ben
konuşmamın başında dört siyasal partinin böylesine önemli bir
konuyu ele almasının Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilkeselliği
açısından yararlı olduğunun altını çizdim ama
beraberinde bir şey daha söyledim; dedim ki: Samimi olursak, ciddi
olursak, bu 2 milyon insanın perişanlığını
anlamaya çalışırsak çözeriz. Ama biz yapıyormuş gibi
davranırsak, buraya gelen Hükûmeti temsilen bakan yalnızca dört
dakika konuşursa, Hükûmet Programında yalnızca iki satırla
yer veriliyor ise, 6 sayılı Genelge, 25 sayılı Genelge
çıkartılmasına rağmen ölümlü kazaların
sayısı, yaralanmalı kazaların sayısı
artmışsa, bu çocuklarımızın yüzde 94ü okula gidemiyor
ise; ee, biri bana söylesin ben kimi sorumlu tutacağım? Arkadaş
diyor ki: Her şeyden Hükûmeti mi sorumlu tutacağız? Vallahi ya
Hükûmeti ya bir kediyi sorumlu tutacağız, birini tutacağız.
Onun için, ben Hükûmeti tercih ettim.
Hükûmet bu memlekette olandan bitenden elbette
sorumludur, elbette o sorunların çözülmesi için bir inisiyatif
kullanacaktır. Genelge çıkartmış kötü mü? Elbette hiç
yoktan iyi. 6 sayılı Genelgeyi çıkartmış. Ben diyorum
ki O genelgeyle ilgili ne yaptınız? Hatip buradan şiir okuyor.
MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) Mescid-i Aksadan
rahatsız mı oluyorsun?
GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) Şiir okumak güzeldir.
Ben şiiri severim. Gelin, sizinle sabaha kadar şiir de okuyalım
ama şu anda amaç, şiir okumak değil. Şu anda amaç, bu 2
milyon insanın işini, sorunlarını ciddiyetle ele almak.
Onun için herkesi ciddiyete davet ediyorum. Siyasi polemik konusu asla
yapmıyoruz bunu, samimiyetle, ciddiyetle meseleyi çözmeye
çalışıyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Günaydın.
IX.- MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin
ilköğretim çağındaki çocuklarının eğitime devam
sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/34) (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 22 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/55) (Devam)
3.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 22
milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin ulaşım
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/679) (Devam)
4.- Ağrı Milletvekili Halil Aksoy ve
22 milletvekilinin, mevsimlik işçilerin
karşılaştıkları sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/801) (Devam)
5.- BDP Grubu adına Grup Başkan
Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın, gezici ve geçici
kadın tarım işçilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/904) (Devam)
6.- Mardin Milletvekili Erol Dora ve 21
milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1091) (Devam)
7.- Mardin Milletvekili Erol Dora ve 21
milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/1092) (Devam)
8.- Muş Milletvekili Demir Çelik ve 21
milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1093) (Devam)
9.- Adana Milletvekili Murat Bozlak ve 21
milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1094) (Devam)
10.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve
21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1095) (Devam)
11.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 21
milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin maruz
kaldığı olumsuz sağlık koşullarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1096) (Devam)
12.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 21
milletvekilinin, mevsimlik tarım işlerinde çalışan
çocukların yaşadığı mağduriyetlerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1097) (Devam)
13.- Şanlıurfa Milletvekili
İbrahim Ayhan ve 28 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1098) (Devam)
14.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker
ve 21 milletvekilinin, mevsimlik gezici tarım işçilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1099) (Devam)
15.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve
21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin başta
barınma, ulaşım ve sağlık konularında olmak üzere
tüm sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1100)
(Devam)
16.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu ve 26 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1101) (Devam)
17.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 29
milletvekilinin, mevsimlik tarım işçisi olarak
çalışanlardan, çalışacakları yere gitmek için
bindikleri aracın kaza yapması sonucu 17'sinin hayatını
kaybetmesinin, 28'inin de yaralanmasının sebeplerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1102) (Devam)
18.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı
ve 20 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçisi olarak
çalışmak amacıyla, bulundukları il ve ilçelerden diğer
il veya ilçelere giden vatandaşların ulaşım, barınma,
sağlık, güvenlik, sosyal güvenlik bakımından mevcut
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1103) (Devam)
19.- Adıyaman Milletvekili Mehmet
Erdoğan ve 23 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin
çalışma koşulları ve bu konudaki tüm sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1104) (Devam)
20.- Ankara Milletvekili Gökhan Günaydın
ve 22 milletvekilinin, mevsimlik gezici ve geçici tarım işçilerinin
yaşam ve çalışma koşullarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1105) (Devam)
21.- HDP Grubu adına Grup Başkan
Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in, mevsimlik tarım
işçiliğinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1106)
(Devam)
22.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz ve
22 milletvekilinin, mevsimlik gezici ve geçici tarım işçilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1107) (Devam)
BAŞKAN - Önerge sahibi olarak, Mardin Milletvekili
Erol Dora.
Buyurun.
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) Çetin bir cevize
rastladın.
MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) Çetin ceviz
değil, çürük ceviz.
GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) Yani size
yakışmıyor. Aynen iade ediyorum. desem, yakışır
mı bu size!
MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) Sana demedim,
cevize söyledim ben, size demedim.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
Kürsüye
sayın konuşmacı geldi, ona söz vereceğim.
Buyurunuz Sayın Dora.
EROL DORA (Mardin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarıyla ilgili
Meclis araştırması açılması hakkında önerge
üzerine Halkların Demokratik Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Mevsimlik iş gücü göçü, kırsal kesimde
yaşayan insanların büyük şehirlere, tarımın yoğun
olarak yapıldığı ya da turizmin geliştiği yerlere
bir süreliğine çalışmak üzere göç etmeleriyle
gerçekleşmektedir. Kırsal kesimdeki hızlı nüfus
artışıyla beraber hane başına düşen tarım
alanlarının yetersiz kalması, işsizlik
oranlarının sürekli yüksek seviyelerde olması ve yaşanan
çatışmalı ortam sürecinde gerek devlet eliyle
gerçekleştirilen zorunlu göç politikaları ve gerekse uygulanan yayla
yasakları gibi tarım ve hayvancılığa vurulan darbeler,
ayrıca ulaşım ağının da
kolaylaştırılması gibi nedenlerle insanlar aileleriyle
birlikte sürekli ya da mevsimlik olarak yaşadıkları yerlerden
göç etmeye başlamışlardır.
Değerli milletvekilleri, mevsimlik tarım
işçileri yaşam ve barınma koşullarının
uygunsuzluğu nedeniyle yetersiz ve dengesiz beslenme sorunu, sağlık
sorunları, aşırı sıcak ve soğuğa maruz kalma
gibi sorunlarla karşı karşıya kalmaktadırlar.
Ayrıca kaza ve yaralanmalar, hizmete erişememe gibi nedenlerle erken
ölümler gibi çalışma yaşamının en kötü
şartlarına maruz kalmakta ve sosyal dışlanmanın bütün boyutlarını
yaşayarak da tarım toplumlarında özel bir risk grubunu
oluşturmaktadırlar. Yapılan araştırmalar
gelişmekte olan ülkelerde mevsimlik tarım işçilerinin yüzde
60ından fazlasının yoksulluk sınırının
altında yaşadığını ve en az yüzde 80inin sosyal
güvencesinin bulunmadığını ve yüzde 70inin tarlalarda
çocuklarıyla birlikte çalıştıklarını
göstermektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
mevsimlik tarım işçilerinin Türkiye'deki durumuna
baktığımızda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı verilerine göre sayıları 300 bin
civarında verilen mevsimlik gezici tarım işçilerinin çocuk
işçilerle birlikte en az 1 milyonluk bir nüfusu kapsadığı
tahmin edilmektedir. Kuzey, Güney ve Batı Anadoludaki 48 ilde mevsimlik
gezici tarım işçileri çalışmaktadır.
Tarım işlerinin özelliği gereği
mevsimlik iklim koşulları, teknoloji kullanım düzeyi gibi
unsurların yanı sıra ülkenin içinde bulunduğu ekonomik
konjonktür hareketleri de mevsimlik gezici tarım işçilerinin
sayılarında değişikliğe yol açabilmektedir.
Çalışma amacıyla bulundukları illerden diğer illere
aileleriyle birlikte giden mevsimlik tarım işçilerinin barınma,
eğitim, sağlık, güvenlik gibi birçok haktan
yararlanamadığı bilinmektedir.
Değerli milletvekilleri, mevsimlik tarım
işçilerinin sorunları, çalışmaya çıktıkları
andan itibaren başlamaktadır. Güvenli ulaşım konusunda
yaşanan sıkıntıların yanı sıra
çalışma sırasında yaşanan barınma ve sağlık
sorunları, ciddi boyutlardaki yoksulluk ve yoksunluk, işçilerin ve
ailelerinin hayatlarını tehlikeye atan koşulları
beraberinde getirmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
çalışma süresi boyunca genelde çadırlarda kalan işçiler,
gerekli sağlık koşullarından uzak bir şekilde
barınma ihtiyaçlarını karşılamaktadırlar. Bunun
yanı sıra içme suyuna ulaşımın zahmetli olması,
çalışma koşullarının zor olması, tarlada
kullanılan kimyasalların insan sağlığına
verdiği zararlar nedeniyle sağlık sorunlarına da oldukça sık
rastlanmaktadır. Tüm bu problemlerin yanı sıra işçilerin
toplumsal hayattan dışlanmaları ve etnik kökenleri, ekonomik
sınıfları nedeniyle zaman zaman nefret söylemlerine maruz
kaldıkları da, bilinen sosyolojik bir gerçekliktir.
Değerli milletvekilleri, TÜİK'in 2013
verilerine göre Türkiye'de nüfusun önemli bir bölümünün geçiminin
sağlanmasında etkili olan tarım sektörü, istihdam edilen iş
gücünün yaklaşık yüzde 23'ünü oluşturmaktadır. Bu
oranın yarısını mevsimlik tarım işçilerinin
oluşturduğu tahmin edilmektedir. Sayıları
azımsanamayacak ölçüde fazla olan mevsimlik tarım işçilerinin
yaşam ve çalışma koşulları insan onuruna
yakışır düzeyde olmamasının yanı sıra,
yeterli yasal korumadan da uzaktır.
Değerli milletvekilleri, tarım işçileri
çalışacakları yerlere son derece güvenliksiz, toplu
taşıma kurallarına aykırı ve insanlık
dışı koşullarda taşınmaktadırlar. Bu da
kazaları beraberinde getirmektedir. İşçi
sağlığı ve iş meclisinin raporlarına göre, 2013
yılında hayatını kaybeden 1.215 işçiden 433'ü trafik
ve servis kazasında hayatını kaybetmiştir. Yine aynı
raporlara göre 2014 yılının ilk dokuz ayında ölen 1.314
işçiden 290 işçi trafik ve servis kazasında
yaşamını yitirdi.
Son olarak, geçtiğimiz günlerde Isparta'nın
Yalvaç ilçesinde elma işçilerini taşıyan midibüsün
şarampole yuvarlanması sonucu 18 işçinin hayatını
yitirdiği, 28 kişinin de yaralandığı olayla birlikte
meselenin kapsamını ve ortaya çıkarabileceği acı
tabloyu bir kez daha görmüş olduk.
Değerli milletvekilleri, Isparta'da işçileri
taşıyan midibüs sadece 24 kişilikti. Ancak, kaza anında
midibüste şoför dâhil 46 kişi bulunmaktaydı. Toplu
taşıma araçlarının insan yaşamını hiçe sayan
anlayışlara teslim olmasında, şüphesiz, en büyük sorumluluk
gerekli tedbirleri almayan ve uygulamayan Hükûmetin ve idarenindir.
Değerli milletvekilleri, Isparta'da gerçekleşen
işçi kıyımının açığa
çıkardığı bir diğer gerçeklik de çocuk işçiler
konusudur. Örneğin, kazada hayatını kaybeden 15
yaşındaki Veli Can Çelik lise 1'nci sınıf öğrencisiydi
ve okul harçlığını çıkarmak için o gün okula gitmeyip annesiyle
birlikte çalışmaya gitmişti. Mevsimlik tarım
işçiliği sektörü içerisinde çocukların ücret
karşılığı mevsimlik tarım işlerinde
çalışması ve ailesiyle mevsimlik olarak göç etmesi çocuğun
eğitimi, gelişimi ve sağlığı açısından
kısa ve uzun dönemde önemli risklerin ortaya çıkmasına da yol
açmaktadır. Çocuklar eğitim sürecinden kopabilmekte, kazalarda
yaralanabilmekte, hatta yaşamını yitirebilmektedir. Çocuklar
olumsuz barınma koşulları ve ağır çalışma
şartları ile yetersiz beslenmeden dolayı birçok geçici ve
kalıcı sağlık sorunu da yaşayabilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kalkınma Atölyesi, 2011 ve 2013 yıllarında Hollanda
Büyükelçiliğinin desteğiyle mevsimlik tarım göçünün 6yla 14
yaş grubu çocuklara etkileri konusunda Urfa, Yozgat, Ordu ve Adana'da
araştırma projeleri yaptı. Araştırmanın
çarpıcı bulgularına göre mevsimlik tarım göçündeki 6-14
yaş grubu çocukların yaptıkları işler
incelendiğinde "tarlada çalışma" en fazla
katılımın olduğu iş olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bir diğer çarpıcı bulgu ise
çocukların su taşıma, kardeşlere bakma, eşyaları
gözetleme, bulaşık yıkama, yemek hazırlama, temizlik yapma
gibi işleri yerine getiriyor olması. Aynı araştırmaya
göre, mevsimlik tarım göçünde çalışan çocuklar günde ortalama on
bir saat çalışıyor gözükmektedirler.
Araştırmaya katılan çocuklardan yüzde
97'sinin okula kaydı bulunuyor. Okul kaydı olmayan çocukların
yüzde 3'ünün okula kayıt yaptırmama nedenleri arasında
"ailenin istememesi, mevsimlik tarım göçüne katılma, maddi
zorluklar, Türkçe bilmeme, okulun uzak olması" gibi çeşitli
ifadeler yer almaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
çocukken tarım işçisi olarak çalışmak veya mevsimlik
tarım göçüne katılmak, çocuğun şiddet, ihmal, istismar ve
toplumsal dışlanma açısından kırılganlığını
artırabilmekte, buna bağlı olarak duygusal ve toplumsal
gelişimini olumsuz şekilde etkileyebilmektedir.
Değerli milletvekilleri, mevsimlik gezici tarım
işçilerinin sorunları; eğitim, sağlık,
ulaşım, güvenlik, barınma, sosyal çevreyle ilişkiler,
iş ve sosyal güvenlik ve benzeri. gibi çok boyutlu niteliktedir.
Mevsimlik tarım işçileri İş Kanunu,
İş Güvenliği Kanunu, İş Sağlığı
Kanunu, Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu gibi
işçileri ilgilendiren, işverene belli sorumluluklar yükleyen yasaların
kapsamı dışında tutulmuştur. Bu durum onları
aracıların, elçilerin ve patronların insafına
bırakmaktadır. Bu temelde, çalışma yaşamında
karşılaşılan sorunların önemli bir kısmı
ancak çok geniş çaplı bir yasal ve sosyal anlamda iyileştirmelerle
birlikte düşünülmeli ve gerekli adımlar atılmalıdır.
Ayrıca çocuk tarım işçileri meselesine
ilişkin Uluslararası Çalışma Örgütünün 182 sayılı
Kötü Şartlardaki Çocuk İşçiliğinin Yasaklanması ve
Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Acil Önlemler
Sözleşmesi'nde, 2015 yılına kadar, çocuk işçiliğinin
en kötü biçimlerinden olan tarımda aile işleri dışında
ücret karşılığı gezici ve geçici tarım
işlerinde çalışmanın tüm çocuklar, yani 18
yaşını doldurmamış tüm bireyler için ortadan
kaldırılması öngörülmüştür.
Bu temelde dört siyasi partinin ortak iradesi sonucunda
kurulacak bu komisyona şimdiden başarılar diliyor, tekrar Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Dora.
Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker
Buyurunuz Sayın Şeker. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; ülkemizdeki mevsimlik
tarım işçilerinin sorunlarının ve bu sorunları çözecek
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına yönelik önerge üzerinde söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlarım.
Mehmet Bey bölgemin milletvekili, çok da kıymetli
bir milletvekili arkadaşımız. O kadar güzel anlattınız
ki 2010/6 sayılı Genelgeyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının çıkardığı eylem
planlarıyla ilgili birtakım şeylerin gerçekleştiğinden
bahsettiniz. E bunlar olduysa biz bu Komisyonu niye kuruyoruz, bilmiyorum.
Eğer her şey tamamsa, burada demek ki boşa zaman
harcıyoruz.
MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) - Her şey tamam
değil.
MEHMET ŞEKER (Devamla) Ama işin o tarafı
öyle değil. Gerçekten çok ciddi sorunlar var. Kanun çıkarmakla olay
çözülmüyor, bir maddeyi buradan geçirmekle sorunu çözmüş olmuyoruz.
Eğer kanunla çözülebilseydi bugün yapılan pek çok olayı
çözmüş olurduk ya da gündeme gelmemiş olurdu. Ama trafik kazaları
oluyor, madende insanlar ölüyor, pek çok sorun yaşanıyor bu ülkede.
Bütün bu sorunların hepsinin altında da bu Meclisin
çıkardığı kanunlar var. Demek ki denetlemiyoruz, eksik bir
şey yapıyoruz ve bundan dolayı bu insanlar hayatını
kaybediyor. Onun için, sadece Allah rahmet eylesin. demekle de olmuyor çünkü
biz, son zamanlarda 2 ya da 3 bakanı aynı karede gördüğümüzde
biliyoruz ki en az 20 insan hayatını kaybetmiş durumda.
Bunların olmaması lazım. Bu ülkenin artık Avrupa
normlarında, demokrasiyi özüne sindirmiş ve gerçekten kanunları
da çok iyi yorumlayan bir şekilde bir ülke olması gerektiğine
inanıyorum.
Evet, 6 milyon 15 bin tarım alanında
çalışan işçimiz var. Bunların yarısı gezici
tarım işçileri. Geçici bir iş olarak nitelendirilen ancak
toplumun önemli bir kesimi için asıl meslek hâline gelen mevsimlik
tarım işçiliğinin eğitim ve sağlık hizmetlerine
ulaşamama, kötü koşullarda barınma, temiz içme suyuna
erişememe, yetersiz beslenme, yüksek iş kazası riskiyle
karşı karşıya olma, sosyal güvenceden yoksunluk,
çalışma ilişkilerindeki düzensizlik ve denetimsizlik gibi çok
ciddi, nasırlanmış sorunları bulunmaktadır.
Türkiyede mevsimlik gezici tarım işçilerinin
çileleri ve sorunları çok sayıda can kaybının
yaşandığı trafik ve diğer iş kazaları sonucu
gün yüzüne çıkmıştır. Bu işçilerin hiçbir önlem
alınmadan, tıka basa bindirildikleri araçlarda toplu şekilde can
vermeleri toplum vicdanını kanatmış ve Hükûmeti de zorunlu
olarak birtakım tedbirler almaya yöneltmiştir.
Bu kapsamda -işte biraz önce bahsettiğimiz-
2016 sayılı Başbakanlık Genelgesi yayınlanmış,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının
Tarım Eylem Planı gündeme gelmiş. Bunlarla sorunlar
çözülmüş mü? Hayır, ancak bu tür tedbirler daha çok kâğıt
üzerinde kalmış ve tarım işçilerinin sorunları etkin
bir şekilde çözülememiş.
Değerli arkadaşlar, mevsimlik gezici tarım
işçilerinin nisan-aralık ayında yoğunlaşan zorunlu
göçlerinin başlamasıyla birlikte sorunlarının da sık
sık gündeme gelmesini, bahsedilen genelge, yönetmelik, plan ve projelerin
bu işçilerimizin çalışma ve sosyal yaşamlarında önemli
iyileşmeler yaratmadığının bir kanıtı olarak
görmekteyiz.
Örneğin, kâğıt üzerinde yer alan tedbirler
arasında tarım işçisi göçü alan ve veren yerler arasında
ulaşım ile ilgili kontrollerin yapılmasına yönelik ifadeler
bulunmasına karşın, Ispartada meydana gelen ve 18 tarım
işçisinin yaşamına mal olan kaza bu kontrollerin etkili bir
şekilde yapılmadığını tüm Türkiyeye
göstermiştir.
Yine, mevzuatta işçilerin kötü koşullardaki
barınma sorunlarının ortadan kaldırılması için
toplulaştırılmış uygun yerleşim yerleri
oluşturulması ve buralarda tuvalet, banyo gibi
ihtiyaçlarını insani koşullarda giderecekleri seyyar
kolaylık tesisleri kurulması öngörülmüştür. Ancak uygulamada
çoğu il ve ilçemizde tarım işçileri barınma
alanlarını hâlâ kendileri yaratmaktadır. Su kaynaklarına
yakın yerlere kurulan ve naylon, karton, kumaş gibi malzemelerden
oluşan bu çadırlar oldukça sağlıksız
koşullardadır.
Bu insanlık dışı barınma
alanlarında tarım işçileri ve çocukları sivrisinek, akrep
ve yılan sokması, bunların taşıdığı bulaşıcı
hastalıklar, güneş çarpması gibi tehlikelere karşı
maruz kalmaktadırlar. Mevsimlik gezici tarım işçileri yeşil
kart ile sağlık hizmetlerine kısmen de olsa ulaşabilmelerine
rağmen göç dönemlerinde yeşil kart süresi dolanlar
aldıkları bu kısmi sağlık hizmetinden de mahrum
kalmaktadırlar.
Mevsimlik tarım işçileri yılın sekiz
ayı sürekli yer değiştirdiklerinden dolayı düzenli bir
şekilde okula gitmeleri de mümkün olmamaktadır. Bu çocuklar
eğitim problemleri de henüz çözüme kavuşturulamamış
çocuklardır. Bugün 15-49 yaş arası mevsimlik kadın
tarım işçilerinin yüzde 90ı ilkokulu bitirmemiştir
değerli arkadaşlar.
Diğer taraftan, tüm bu zorluklara karşın
aldıkları ücretler de son derece düşüktür ve bu düşük
ücretlerini de elçi, dayıbaşı gibi farklı isimlerle
anılan aracılarla paylaşmak zorundadırlar. Tarım
işinde Aracı Yönetmeliği, bu aracıların hizmetlerinin
karşılığını yalnız işverenlerden
isteyeceklerini düzenlemiş, ancak uygulamada durum böyle
olmamıştır. Bakın, yine Ispartada yaşanan kazada
konuşan işçi şunları söylüyor, dayıbaşı olan
kişinin işverenden 50 lira aldığını, yol
parası ve kendi komisyonunu çıkarttıktan sonra işçilere 30
ile 35 lira arasında para ödendiğini söylüyor. Yani aracılar ya
da dayıbaşı denilen kişiler hâlâ işçilerin
yevmiyelerine ortak olmaktadırlar. Yine, yönetmelikte,
aracıların kayıtlı olması şartı
koşulmasına rağmen aracıların büyük
çoğunluğu kayıtsız bir şekilde faaliyetlerine devam etmekte,
kayıt altındakiler ise yeterince denetlenememektedir. Bu durum
mevsimlik tarım işçilerinin aleyhine işlemekte ve
mağduriyetlerini katlamaktadır. Mevsimlik gezici tarım
işçilerinin çalışma ve sosyal hayatlarının
iyileştirilmesi projesi ise sayıları 3 milyonu bulan
insanların sadece 47 binini etkilemektedir.
Evet değerli arkadaşlar, tüm Türkiyeyi yasa
boğan facialarla ve toplu işçi ölümleriyle bir kez daha
karşılaşmadan önce mevsimlik gezici tarım işçilerinin
sorunlarının araştırılması için altı ay önce
verdiğimiz, bu benim verdiğimdi sadece, yine Cumhuriyet Halk Partisi
ve diğer partilere mensup arkadaşlarımızın da
verdiği 20ye yakın önerge var, ancak nedense toplu ölümler olduktan
sonra biz bunları gündeme getiriyoruz ve ondan sonra bu Mecliste
çalışmaya başlıyoruz.
Kıymetli arkadaşlar, maalesef halkın da
bize karşı, vatandaşın da bize karşı itimadı
ve güveni bu konuda yok çünkü zamanında müdahil olamıyoruz.
Ben yıllar önce, 1988 yılında Çukurova
Üniversitesindeyken tarım işçileriyle çok
karşılaşırdık. O zaman en çok o bölgeye tarım
işçileri gelirdi. Bugünkü sorunlar yani çadırlarda konaklama, temiz
suya ulaşamama, çok ciddi hastalıklarla karşılaşma,
yılan ve akrep sokmaları, sivrisinekten dolayı sıtmaya
yakalanmaları gibi çok ciddi problemlerin olduğunu ve bu
insanların bu şekilde hastaneye geldiklerini gördük.
Olay yerine gittiğimizde, gerçekten, temiz suyun
olmadığı, yaşanılası bir koşulun
olmadığı yerde, güneşin altında tarım
ilacına maruz kalan bu çocukların eğitimsiz
kaldıklarını ve bu çocukların gerçekten çok ciddi
problemler yaşadığını, kadınların banyo bile
yapacak ortamı bulamadıklarını, içme suyunda
sıkıntıların olduğunu hep birlikte gördük ve
müşahede ettik. Yıllar geçti, işte, aradan, bu
bahsettiğimin üzerinden otuz yıl geçti değerli arkadaşlar, yine
aynı bölgelere gidiyoruz, yine aynı sorunlar var, aynı
problemler var. İnsanlar yine çadırlarda yaşıyor, insanlar
yine sağlık koşulları çok kötü ortamlarda
yaşıyor. Güneşin altında çalışıyor,
tarım ilaçlarına maruz kalıyor. Oraya giden tarım işçilerinin
çocuklarının büyük bir çoğunluğu okumuyor. Bugün
TÜİKin yaptığı araştırmada da öyle. 15-49
yaş arası tarım işçisi kadınların
yaklaşık yüzde 92si maalesef ilkokulu bile bitirmemiş durumda.
Peki, bütün bunları nasıl çözeceğiz?
İşte, sadece kanun çıkarmakla olmuyor. Komisyonun kurulması
elbette çok önemli, çok önemsiyoruz ve çok ciddi tartışmaların
yapılması gerekiyor. Çözüm önerilerinin Meclise bir an önce
getirilmesi gerekiyor. Ben daha önce de Darbe ve Muhtıraları
Araştırma Komisyonunda çalıştım. Çok ciddi
çalıştık ama bu Meclise bir tek maddesi gelmedi. Burada
okunmadı bile. Madem öyle olacaktı, niye kurduk?
İnşallah bu Komisyon başarılı
olur, bu Komisyon Türkiyedeki tarım işçilerinin sorunlarına
cevap verir diye düşünüyorum. Mevsimlik gezici tarım işçilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla hazırlamış olduğumuz
bu önergeye, Türkiyenin Gazap Üzümleri sahnelerine son vermesini
umduğumuz bu önergemize destek vereceğiniz için şimdiden
teşekkür eder, hepinize saygılar sunarım. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Şeker.
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır
(MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Mevsimlik gezici tarım işçilerinin
sorunlarının araştırılması ve alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi için Meclisimizde bir araştırma
komisyonunun kurulmasıyla ilgili grupların verdiği ortak
önergelerden biri olan Milliyetçi Hareket Partisi önergesi üzerinde önergeye
imza koyanlar adına söz aldım. Tekrar hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, önemli bir sorunu, bizim
yüreğimizi yakan bir sorunu, bizi acıtan bir sorunu konuşurken
Genel Kurulumuz yine maalesef kıpkırmızı, muhtemelen
yüzlerimizdeki utancımız koltuklara yansıdı. Sebep ne
olursa olsun, burada çok güzel konuşmalar, rakamların
acıtıcı yönleri ifade edildi. Onların üzerine söyleyecek
çok fazla sözüm yok, tekrarlamanın da bir anlamı yok ama sonucu
tekrarlamakta fayda var ki meselenin önemini iyi anlayalım, iyi idrak
edelim diye.
Değerli arkadaşlar, bakınız, bu konu,
en son Ispartada, 17 insanımızın, hatta 18
insanımızın hayatını kaybettiği Ispartanın
Yalvaç ilçesinde elma toplamaya giden işçilerimizin, çoğu kadın
ve çocuk olan işçilerimizin geçirdiği trafik kazasından sonra,
18 işçimizin ölmesinden sonra mesele gündeme geldi. Hâlbuki bu olayı
yalnız -son- Isparta Yalvaçta yaşamıyoruz. Kısa bir
araştırma yaptığınızda göreceksiniz ki, her sene
çok sayıda ölümün olduğu, çok sayıda ölen
insanımızın olduğu böyle bir kitlesel kıyıma
dönüşen bu tür kazalarla maalesef yüz yüze geliyoruz ama birkaç beylik
laftan veya işte Genel Kurulun, Meclisin böyle bir komisyon kurma
teşebbüsünden öte değişen bir şey yok, sürekli
tekrarlanıyor.
Değerli arkadaşlar, tekrar ediyorum, kimseyi
suçlamak, ilzam etmek anlamında söylemiyorum ama meselenin bizi
utandırması, bizi acıtması gereken sonuçlarını
tekrarlamakta fayda var. Bakınız, 2007 yılında 6
Ağustosta 14 kişilik bir minibüse binen 24 Adıyamanlı...
Sayın Mehmet Erdoğan burada Hükûmetin aldığı tedbirleri
böyle çok güzel yüzüyle, güler yüzüyle anlattı ama ne hikmetse, benim
çıkarttığım listede Adıyamanda 2 tane çok ölümlü kaza
yaşanmış. Bir sonuç, kader deyip geçemezsiniz ama bu kazada 2
katı yolcu alınarak 24 Adıyamanlı hayatını
kaybediyor. Aynı yılın 18 Ağustosunda -bir hafta sonra- 18
kişi hayatını kaybediyor Şanlıurfada, yine tarım
işçisini taşıyan bir aracın geçirdiği kazayla.
2008de, çoluk çocuk onlarca tarım işçisinin bulunduğu kamyon
Afyonda devriliyor, 9 kişi hayatını kaybediyor. Ankara
Beypazarında 11 işçi gene böyle bir kazada hayatını
kaybediyor. Yine Adıyamanda, 2013 yılında 9 kadın
tarım işçisi, yine böyle bir trafik kazasında hayatını
kaybediyor. Sakaryada yine 8 kadın tarım işçisi yine böyle bir
kazada hayatını kaybediyor. Ve en son, Isparta Yalvaçta,
Konyanın Akşehir ilçesinden Gelendost ilçesine elma toplamaya giden
kadın, çocuk ve muhtaç insanların, aldığı 35 liraya
muhtaç insanların bindiği o araçta, o makûs kazada maalesef 18
insanımız ölüyor, 27 kişi de yaralanıyor.
Değerli milletvekilleri, birtakım tedbirler
alınıyor, genelgeler çıkartılıyor, işte kanunlar
da çıkartıyoruz ama anlaşılıyor ki bir yerde bir
yanlışlık var. Bu sonuçlar yani insan hayatının bu
kadar ucuzlaması, böyle bu kadar çoklu ölümlerin yaşanması bir
yerde bir yanlışlığın olduğunu ifade ediyor.
Tabii ki tarımın değişen şartları, kitlesel
üretim, ihtiyaç olan iş gücü, bunları karşılamak için,
işte kapitalizm denilebiliyor, kâr hırsı denilebiliyor
Bu
gezici tarım işçilerinin gerçeği bizim ülkemizin bir gerçeği.
Niye böyle? E, böyle, buna ihtiyaç var ama 21inci yüzyıla
yakışan, Türkiyeye yakışan, devletimize, milletimize
yakışan, bir mecburiyetten gencecik çocukların,
kadınların gezici tarım işçisi olarak şehirden
şehre göçerek, çadırlarda yaşayarak rızkını
kazanma gayretine saygı göstermemiz lazım, bunun için gereken
tedbirleri almamız gerekir. Yeterli tedbirlerin
alındığını söyleyebilmek mümkün değil,
alınabilseydi bunlar olmayabilirdi.
Bakınız, çok övünerek ifade ettiğiniz
genelge
Genelge benim yanımda, detaylı da okudum, genelgeyle ilgili
yazılan raporları da okudum. Deniliyor ki: Yeterli denetim
yapılmadığı için eski model, yaşlı araçlarda
istiap haddinin üzerinde yolcu taşınmasından dolayı bu
kazalar oluyor.
Değerli arkadaşlar, meseleyi böyle tespit
ederseniz alacağınız tedbir de çok önemli değil. Siz o
insanların yani o minibüsü kullanan insanın, o işverenin ve o
minibüse canı pahasına binmek durumunda kalan o işçinin
mecburiyetini, zorluklarını, zorunluluklarını hesaba
katmaz, denetim yapılmamasına suçu yüklerseniz çözüm üretemezsiniz.
Türkiyede uygulanan ekonomik politikalar, Türkiyede uygulamalar öyle bir
sonuç getirmiştir ki insanlar bile bile 24 kişilik minibüse 45
kişi, hatta ben sordum Sayın Kalaycıya bazı günlerde 70
kişi biniyor diyor. Şimdi, böyle bir ölüme mecbur bırakmak
aslında araştırılması gereken bir husus. Evet,
genelgeyle böyle bir husus getirmişsiniz; denetim yapılacak, cezalar
verilecek ama o insanı o şartlara mecbur eden ekonomik
politikaları sorgulamıyorsunuz.
Bir başka genelgede
yine dikkatimi çeken bir şey: Efendim Bu gezici işçilere konaklama
temin edilecek, özel idare tarafından altyapısı yapılacak
ve verilen hizmetler bedeli karşılığında işçiden
alınacak. diyorsunuz. Genelgenin kaçıncı maddesi, 3üncü
maddesi midir, nedir? Şimdi, insaf buyurunuz. Yani, bu işçi hangi
bedeli ödeyerek elektrik kullanacak?
Değerli
arkadaşlar, zaten aldığı ücreti biriktirerek
çalışmadığı aylardaki giderlerini
karşılamayı amaçlıyor. Siz buna, işte, bedeli
karşılığında elektrik vermeye kalkarsanız, su
vermeye kalkarsanız, kolaylaştırıcı hizmetler
sunarsanız bunu almıyor ve dolayısıyla gerçekten 21inci
yüzyıla yakışmaz manzaralarda bir çalışma
koşulları, şartları hazırlanıyor ve sonuç
itibarıyla insanlarımız bunun
karşılığında bunu bir kader olarak görüyorlar.
Değerli
arkadaşlar, gezici tarım işçileri sorunu -Ben HDPli
arkadaşlarıma da seslenmek istiyorum- yalnız Kürt soylu
vatandaşlarımızın meselesi değil.
Yazdığınız araştırma önergesinde Kürt ailelerin,
işte, güneydoğudan batı illerine göçünü yazıyorsunuz.
Hâlbuki Konyanın Akşehirinde de aynı şey
yaşanıyor.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) 13 tane önerge var
Sayın Başkan, 13.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Mersinde de aynı
şey yaşanıyor.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Hepsi yazıyor.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Türkiye'nin her yerinin ve
herkesin bir ortak sorunu bu; ekmek sorunu bu. Bu mesele böyle
ayrımcı bir dille ifade edilirse yanlış olur. Bunu,
dikkatimi çektiği için ifade ediyorum. Ama bir şey
yaşanıyor: Gezici tarım işçilerinin
çalıştıkları yerlerde yaşadıkları o
ayrımcılık, o dışlanmayı çok dikkatle takip
etmemiz ve gereken tedbirleri her şeyden önce almamız gerekiyor.
Gezici tarım işçileri bu ülkenin ayrışmasına bir sebep
teşkil etmemeli. Ekmeğini
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - ...arayan,
rızkını arayan insanlar bu ülkenin gerçeğidir ve ortak
paydasıdır.
Bu komisyonun faydalı olacağına, bu
sorunların tekrar konuşulmasına vesile edileceğine
inanıyor, hayırlı olmasını diliyor, saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Şandır.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sayın
Başkan
BAŞKAN - Kars Milletvekili Yunus Kılıç.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Kılıç.
YUNUS KILIÇ (Kars) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; tabii, son konuşmacı
olmanın avantajları da var.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) Niye siz son? Biz
de konuşacağız.
YUNUS KILIÇ (Devamla) Efendim, diğer hatipleri
dinledik. Aslında herkes meseleyi çok doğru bir şekilde ortaya
koydu. Sorun büyük. Ülkenin bir gerçeği, aynı zamanda dünyanın
da bir gerçeği. Dünyada yaklaşık, iş hayatında 1,1
milyar insan var ve bunun yaklaşık 450 milyonu tarım işçisi
ve yine gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere,
aşağı yukarı bunun yarısı da mevsimlik gezici ya
da geçici tarım işçisi. Yani tarım işçiliği
dünyanın en zor, en meşakkatli işi. Hele bir de bunun üzerine
gezici ve geçici olmaktan kaynaklanan ağır şartları
eklediğiniz takdirde bir o kadar daha hayatı zorlaştıran,
insanların yaşamlarını sıkıntıya sokan,
yaşlısını, gencini, çocuğunu, bütün aileyi bu
ızdırapla birlikte bir ömür boyu yaşamaya zorlayan bir süreç.
Şimdi, tabii gerçeği bilimsel
altyapısına baktığınız zaman, aslında,
1950li yıllardan sonra, 1960larda, 1970lerde, bugün potansiyeli
oluşturan Güneydoğu Anadolu Bölgesine baktığınız
zaman, şehirlere göç en alt seviyelerde, diğer bölgelerden çok daha
aşağıda bir göç var. Ama, 1970li yıllardan sonra
baktığınız zaman, özellikle ortakçılık,
kiracılıktan daha ziyade, insanların nüfus
sayısının artmasıyla beraber, kendi alanlarındaki
tarım arazilerinin de küçülmesiyle beraber yaşamlarını
sürdürememeye başladıktan sonra başka yollar aramaya
başlıyor. Yani, temelinde kendi yaşadığı
alanlardaki istihdam problemleriyle başlayan bir süreç.
O kadar ağır bir süreç ki bu, çocuklar
boyutuyla baktığınız zaman, arkadaşların hemen
hemen hepsinin ifade ettiği gibi, kendi yaşamış
oldukları bölgelerdeki çocukların yüzde 10u bu mevsimlik tarım
işçisi göçüne tabi oluyor. Aynı zamanda, arkadaşlar,
bunların okullardan uzaklaştığı ortalama sürelerin
toplamı yılda yetmiş gün. Okullar açılmadan otuz sekiz gün
önce ayrılıyor, açıldıktan sonra okula gelebiliyorlar, otuz
iki gün de okullar kapanmadan önce okuldan ayrılmak zorunda
kalıyorlar. Üç buçuk ay yani dokuz aylık eğitimin üç buçuk
ayında çocuklar okuldan uzak.
Sağlık alanına geldiğiniz zaman,
özellikle bu alanda sağlığa yeterince erişim
olamadığı için, insanların
Özellikle kadınlarda
gebelik takibi Türkiye ortalamasının yarısı kadar.
Arkadaşlar, kadınlarda doğumlardaki ölüm oranı Türkiye
ortalamasının 10 kat üstünde. Bebeklerde ölüm oranı Türkiyenin
ortalamasının 5 katı üzerinde. Doğurganlık, bütün bu
sıkıntılara rağmen, aslında hiç de istememelerine
rağmen, takipler yapılamadığı için,
bilgilendirilemediği için Türkiyenin 2 katı arkadaşlar.
Dolayısıyla, hangi boyutundan bakarsanız
Örneğin, temiz içme suyuna, kullanma suyuna ulaşım oranı bu
alanlarda, siz ne kadar buraları iyileştirecek olsanız bile
yüzde 33ün üzerinde değil. Beslenme problemleri, barınma
problemleri
Doğayla baş başa olduğunuz bir süreçten
bahsediyoruz.
Arkadaşlar, bu, Türkiye'nin bir gerçeği. Bu,
eskiden de vardı, bugün de azalarak da olsa devam ediyor ama var. Ama daha
çözülmesi gereken oldukça sıkıntılı bir alan olduğunu
unutmamamız lazım. Zaten unutmamış olmalıyız ki
bütün partilerin ortak görüşüyle birlikte böyle bir araştırma
komisyonu kurulmasını arzu ediyoruz.
Evet, burada takdir, tenkit ve tekdir dengesini çok iyi
ayarlamak lazım. Arkadaşlar sorunun altını çizdiler,
problemi anlattılar fakat AK PARTİ hükûmetlerinden sonra bu alana
atılmış olan elin de ehemmiyetini ortaya koymak lazım.
İlk defa, AK PARTİ döneminde olan bir süreç değil, çok önceden
başlayan ama AK PARTİ hükûmetleriyle farkına varılan,
tespitler yapılan, genelgeler yayınlanan, eylem planları ortaya
konulan ve bunun takibine başlandığı önemli süreçlerden
geçiyoruz. Elbette sorun bugüne ait bir sorun olmadığı için
çözümü de bir günde, üç günde, beş günde olacak değil. Bu konudaki kararlılığımızın
ve bu sorunun ehemmiyetine olan inancımızı devam ettirmemiz ve
aksayan taraflarını yer yer araştırarak ortaya koyup,
gerekli tedbirleri ve önlemleri alma gayretimizin devam etmesi lazım;
önemli olan bu. Şu anda yapmaya çalıştığımız
da bu.
Biz diyoruz ki evet, genelge yayınlandı, eylem
planları yapıldı, çadır kentler kuruldu. Bir tane
örneğini vereyim, Hiç yaptınız mı? dediniz ya. Bitlisin
Ahlatında mesela, 100 konutluk son derece insani imkânlara sahip olan
mevsimlik tarım işçileri kenti kuruldu. Son derece modern alanlar.
Bunu, toplumun geneline, bu 38 ile doğru yayabilirsek, önemli bir ölçüde
mesafe almış olacağız. Bunları görmezlikten gelmemek
lazım arkadaşlar. Bunlar, Türkiyede bu alandaki önemli
gelişmeler. Eksik yok mu? Çok fazla. İşte, Hükûmet kanadı
olarak biz de diyoruz ki, evet, biz bunların uygulanmasında meydana
gelen sıkıntıları hep beraber, kimsenin kimseden bir
şeyi saklamayacağı bir şeffaflık içerisinde ortaya
koyalım, araştıralım, tespit edelim. Yine hep beraber
toplanalım gelelim, bunların sonuçlarını burada
değerlendirelim, ne yapılması gerekiyorsa bu
sıkıntılı alanda bizim insanımıza karşı
olan sorumluluğumuzdan kaynaklanan borcumuzu hep beraber bunların
hayatlarını kolaylaştıracak önlemleri alarak,
sürdürülebilir yaşantılarını onlara sunarak ve İnsan
Hakları Evrensel Beyannamesinde, Çocuk Hakları Beyannamesinde,
Bildirgesinde onlara sağlamamız gereken hakları yeterince
onlara vererek biz Hükûmet tarafı olarak da, muhalefet tarafı olarak
da Parlamento topyekûn bunlara bunları sağlama noktasında gayret
sarf edelim. Bugün, sizlerin de, bizlerin de ortak amacı ve gayreti buna
yöneliktir. İnanıyoruz ki arkadaşlar, bu araştırma
komisyonunun kurulmasıyla beraber özellikle, yayımlanmış
olan Başbakanlık genelgesinin yürütülmesinde meydana çıkan
sıkıntıları hep birlikte gözlemleme ve bunları da
gerekli yeni mevzuatlarla, insan kaynaklarının
geliştirilmesiyle, finansal kaynakların geliştirilmesiyle
aşamama gibi bir sıkıntıyla karşı
karşıya kalmayacağımıza şimdiden inanmamız
lazım.
Yani Ne yaptınız bugüne kadar? Evet,
arkadaşlar, insanın içerisinde bulunduğu bir süreç, bir günlük
değil, bir günde çözülecek değil ama 3 milyona yakın insandan
bahsediyoruz. Bakın, 3 milyon insan her yıl yer
değiştiriyor ve bunlar aynı zamanda, her yıl bir kere de
yer değiştirmiyor. Arkadaşlar, birçok zaman bir istihsal sezonu
içerisinde, bir üretim dönemi içerisinde birkaç yer değiştirmek
suretiyle aslında hiç de geçici olmayan yaşamlar kuruluyor burada.
Altı ay, sekiz ay bu aileler tamamen kendi yaşam alanlarından
çocuklarıyla, yaşlılarıyla, hastalarıyla birlikte
uzaklaşıyorlar. Bunların rehabilitasyonuyla alakalı,
yaşam alanlarının iyileştirilmesiyle alakalı ve bunların
ücretleriyle alakalı, sağlık hizmetleriyle alakalı,
barınma, korunma, güvenlik hizmetleriyle alakalı son derece önemli
tedbirlerin artırılarak alınmasına ihtiyaç olduğu bir
alan. Bunların gelirleri de çok düşük. Bakın, Türkiyede
kadınların, bu mevsimlik işlerde kadınların
günlüğü ortalama 36 lira, erkeklerinki 48 lira. Bunların altı ay
çalıştıklarını düşünün arkadaşlar, bir evde
2 kişinin çalıştığını düşünün yani 48e
36 daha koyduğunuzda 70-80 lira bir günde bir ailenin kesesine giren para.
Bunu altı ay aldıklarını varsayarsanız
arkadaşlar, geri kalan altı ayda ortalama bir günde harcayacakları
paranın toplamı 40 lira. Aslında böyle
sıkıntılı ekonomik şartların
yaşandığı bir alan.
Evet, ülkemizin bir sorunu mu? Sorunu ve AK PARTİ
hükûmetleriyle beraber geliştirilen bu sorunu çözmeye yönelik gayreti
sizin de katkılarınızla kurulacak araştırma
komisyonuyla beraber ortaya koyup gerekli tedbirlerin, varsa mevzuat
noksanlıklarının, varsa insan kaynağı
noksanlıklarının ve finansal noksanlıkların çözümü
noktasında önemli tespitler yapacağımıza inanıyor,
mevsimlik tarım işçilerinin sürdürülebilir yaşamına ciddi
katkı sunacağımıza hepimiz gibi biz de inanıyor ve
vereceğiniz destekten dolayı şimdiden hepinize teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Kılıç.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Demin söz
istemiştim ama sanırım duyulmadı.
Sayın Mehmet Şandır konuşması
sırasında partimizin vermiş olduğu önergelerde Kürt
vurgusunun olduğu ve dolayısıyla bir ayrımcılık
yapıldığı imasında bulundu, müsaade ederseniz bir
düzeltme yapmak istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Baluken.
X.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in,
Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın birleştirilerek
görüşülen Meclis araştırması önergeleri üzerinde önerge
sahibi olarak yaptığı konuşması sırasında
Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan, bir düzeltme yapmak üzere buraya
geldim. Sayın Şandırın son derece verimli ve güzel bir
konuşması oldu ama konuşmasının sonunda
araştırma önergemizde Kürt sözcüğü geçtiği için bir
ayrımcılık yaptığımızı söyledi. Ben
öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Konuyla ilgili 13
araştırma önergesi vermişiz ve bu 13 araştırma
önergesinin hiçbirinin içeriğinde bir etnik ayrımcılık söz
konusu değil. Halkların Demokratik Partisi açısından
Akşehirdeki, Cihanbeylideki, Edirnedeki, Diyarbakırdaki
işçiler arasında bir ayrım yapmak söz konusu bile olamaz. Biz
bütün önergelerimizde emek sömürüsü üzerinden bir çerçeveyi ve bu sorunlara
çözüm perspektifini ortaya koymaya çalışmışız. Eğer
tatmin olacaksanız söyleyeyim, bu 13 önerge içerisinde hiç Kürt
kelimesinin geçmediği araştırma önergelerimiz de var. Ancak
burada şöylesi bir durum var: Bu ülkede bir Kürt realitesi var. 4 bin
köyün yakıldığı, 4 milyon insanın zorunlu göçe,
sürgüne tabi tutulduğu, merası, yaylası
yasaklandığı için geçim olanaklarının elinden
alındığı, bu nedenle metropole göç etmek zorunda kalıp
mevsimlik tarım işçiliği başta olmak üzere, güvencesiz
çalışmak zorunda kalan bir Kürt realitesi var, ki bu insanların
çoğu pek çok zaman da gittiği yerde valiler başta olmak üzere
etnik ayrımcılığa maruz kalmışlar.
Dolayısıyla, bu önergelerimiz içerisinde bu
ayrımcılığı ve bu realiteyi ortaya koyduğumuz
zaman, bunu ayrımcılık olarak değerlendirmeyi biz bir
talihsizlik olarak değerlendiririz.
Bunu dile getirmek değil, dile getirmemeyi bir
ayrımcılık olarak gördüğümüzü ifade ediyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Baluken.
IX.- MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin
ilköğretim çağındaki çocuklarının eğitime devam
sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/34) (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 22 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/55) (Devam)
3.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 22
milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin ulaşım
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/679) (Devam)
4.- Ağrı Milletvekili Halil Aksoy ve
22 milletvekilinin, mevsimlik işçilerin
karşılaştıkları sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/801) (Devam)
5.- BDP Grubu adına Grup Başkan
Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın, gezici ve geçici
kadın tarım işçilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/904) (Devam)
6.- Mardin Milletvekili Erol Dora ve 21
milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/1091) (Devam)
7.- Mardin Milletvekili Erol Dora ve 21 milletvekilinin,
mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1092) (Devam)
8.- Muş Milletvekili Demir Çelik ve 21
milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1093) (Devam)
9.- Adana Milletvekili Murat Bozlak ve 21
milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1094) (Devam)
10.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve
21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1095) (Devam)
11.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 21
milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin maruz
kaldığı olumsuz sağlık koşullarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1096) (Devam)
12.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 21
milletvekilinin, mevsimlik tarım işlerinde çalışan
çocukların yaşadığı mağduriyetlerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1097) (Devam)
13.- Şanlıurfa Milletvekili
İbrahim Ayhan ve 28 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1098) (Devam)
14.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker
ve 21 milletvekilinin, mevsimlik gezici tarım işçilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1099) (Devam)
15.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve
21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin başta
barınma, ulaşım ve sağlık konularında olmak üzere
tüm sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1100)
(Devam)
16.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu ve 26 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1101) (Devam)
17.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 29
milletvekilinin, mevsimlik tarım işçisi olarak
çalışanlardan, çalışacakları yere gitmek için
bindikleri aracın kaza yapması sonucu 17'sinin hayatını
kaybetmesinin, 28'inin de yaralanmasının sebeplerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1102) (Devam)
18.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı
ve 20 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçisi olarak
çalışmak amacıyla, bulundukları il ve ilçelerden diğer
il veya ilçelere giden vatandaşların ulaşım, barınma,
sağlık, güvenlik, sosyal güvenlik bakımından mevcut
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1103) (Devam)
19.- Adıyaman Milletvekili Mehmet
Erdoğan ve 23 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin
çalışma koşulları ve bu konudaki tüm sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1104) (Devam)
20.- Ankara Milletvekili Gökhan Günaydın
ve 22 milletvekilinin, mevsimlik gezici ve geçici tarım işçilerinin
yaşam ve çalışma koşullarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/1105) (Devam)
21.- HDP Grubu adına Grup Başkan
Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in, mevsimlik tarım
işçiliğinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1106)
(Devam)
22.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz ve
22 milletvekilinin, mevsimlik gezici ve geçici tarım işçilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1107) (Devam)
BAŞKAN Meclis araştırması
önergeleri üzerindeki görüşmeler böylece tamamlanmıştır.
Şimdi Meclis araştırması
açılıp açılmaması hususunu oylarınıza
sunacağım: Meclis araştırması
açılmasını kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Şimdi Meclis araştırmasını
yapacak komisyonun 17 üyeden kurulmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Komisyonun çalışma süresinin başkan,
başkan vekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere
üç ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Komisyonun gerektiğinde Ankara
dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, kırk beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 19.44
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.37
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
----0----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12nci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Alınan karar
gereğince, gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan,
Türkiye Sağlık Enstitüleri
Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Kars Milletvekili Yunus Kılıç ve Amasya
Milletvekili Avni Erdemir ile 79 Milletvekilinin; Türkiye Sağlık
Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
3.- Türkiye Sağlık Enstitüleri
Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Kars Milletvekili Yunus Kılıç ve Amasya
Milletvekili Avni Erdemir ile 79 milletvekilinin; Türkiye Sağlık
Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/937, 2/2229) (S. Sayısı: 615) (x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
10/07/2014 tarihli 115inci Birleşimde İç Tüzükün
91inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının
tümü üzerindeki görüşmelerinde kalınmıştı.
Sayın milletvekilleri, 615 sıra
sayılı Kanun Tasarısının tümü üzerindeki
görüşmelerin kapalı oturumda görüşülmesine dair İç Tüzükün
70inci maddesine göre verilmiş bir önerge vardır. Kapalı oturum
istemine dair önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
615 sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü
üzerinde yapılacak görüşmelerin İç Tüzükün 70inci maddesine
göre gerçekleştirilmesini talep ederim.
Engin
Altay
Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkan Vekili
Sinop
ENGİN ALTAY (Sinop) Geri çektim
Başkanım.
BAŞKAN Geri mi çektiniz efendim?
Önergeyi okuttuk ama önerge geri çekilmiştir.
Şimdi görüşmelerimize devam ediyoruz.
Gruplar adına söz talepleri var.
İlk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Mersin Milletvekili Ali Öze aittir. (MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Öz.
MHP GRUBU ADINA ALİ ÖZ (Mersin) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 615 sıra sayılı Türkiye Sağlık
Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifinin geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Aslında görüşmeye
başlayacağımız, Komisyonda alt komisyon oluşturarak
uzun uzun tartıştığınız, Türkiye Büyük Millet
Meclisine torba yasa tasarısı olarak gelen, sadece sağlık
enstitüsü dışında başka bakanlıkların ilgi
alanına da giren ve tamamının diğer tali komisyonlarda
görüşülmesi yapılmadan böyle bir teklifin Türkiye Büyük Millet
Meclisine gelmesini kanun yapma usulü anlamında doğru
bulmadığımı ifade ederek başlamak istiyorum.
Teklifin ana temasına
baktığımızda, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan
Türkiye sağlık enstitüleri başkanlığı kurulmasının
gerekçesi irdelendiğinde, aslında çok da yanlış olmayan,
hedefi doğru ama uygulamada birtakım sıkıntıları
ortaya çıkaracak veya Türkiyede bugün alternatifi mevcut olan
yapıları güçlendirerek sonuca varacağımız bir noktadan
uzaklaşılarak yeni bir kurum ihdas edilmesi, bu kuruma gerek hukuki
gerek idari gerekse mali yönden yeni özellikler kazandırılması
noktasında birtakım endişelerimizin olduğunu ifade etmek
istiyorum.
Teklif, sağlık bilim ve teknolojileri
alanında ülkeye ve insanlığa hizmet amacıyla Türkiyenin
rekabet gücünü artırmak ve sürekli kılmak, kalkınma hedefleri
ile Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunun belirlediği öncelikleri de dikkate
alarak ülkemizin ileri teknoloji ve inovasyon ihtiyacını
karşılamak, yeni ürünlerin üretimini ve var olanların
geliştirilmesini sağlamak, araştırmacılara bilimsel
ortam temin etmek, kamu hukuku ve özel hukuk tüzel kişileriyle iş
birliği yaparak bilimsel araştırmalar yapmak, yaptırmak, bu
araştırmaları koordine etmek, teşvik etmek, AR-GElere
katkı sağlamak, sağlık bilim ve teknoloji kültürüyle
ekosistemlerin geliştirilmesinde öncülük yapmak, sağlık
hizmetlerinde akreditasyon faaliyetlerini yürütmek üzere Türkiye
sağlık enstitüsü başkanlığının kurulması
ve teşkilat ve görevleriyle ilgili usul ve esasları düzenleyen bir
tekliftir.
Amaç böyle belirtilmiş olsa da, bu amaçlarla
kurulması planlanırken, baktığımız zaman,
yapısını incelediğimizde Türkiye sağlık enstitüsü
başkanlığı bilimsel olmaktan uzak, ticari ve siyasi bir
kurum olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yeni tıp fakültelerinin açılması,
Sağlık Bakanlığı tıp fakültesi
Yani bu kanun
içerisinde Komisyon görüşmelerinde ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunda da baştan itibaren şiddetli bir şekilde
itirazımız olan, kabul etmekte ve gerekçesini anlamakta
zorlandığımız Sağlık Bakanlığına bağlı
olarak bir sağlık bilimleri fakültesinin açılmasının
gereği olmadığını düşünüyoruz.
Acaba Türkiyede, ülke genelinde, sadece binalar
içerisinde, tabelasında üniversite olarak belirtilen,
altyapısı ve akademik kadrosu yetersiz tıp fakülteleri varken
aynı amaçlı kurumları desteklemek yerine yeni bir kurum
oluşturmanın kimlere faydası olacağını da merak
etmekteyiz.
Uluslararası standartlarla Türkiyeyi
karşılaştırdığımız zaman, Türkiyede
özellikle 2002 yılından sonra her yere bir üniversite kurma
alışkanlığınızın altyapısı
tamamlanmadığı için Avrupa ülkeleriyle kıyasladığımızda
sayısal olarak çok önde görülüyor gibi de olsak kalite yönünden onlardan
geri kaldığımızı herkesin bilmesi gerekir.
İngiltere 64 milyon
nüfusuyla 32 tıp fakültesine sahip, Almanya 81 milyon nüfusuyla 36
tıp fakültesine sahip, Fransa 63 milyon nüfusuyla 47 tıp fakültesine
sahip, Yunanistan 11 milyon nüfusuyla 7 tıp fakültesine sahip.
Türkiyedeki durumla karşılaştırdığımız
zaman, Türkiyede tıp fakültelerinin sayısı son zamanlarda özellikle
çığ gibi artmış, 86ya ulaşmış. Biz,
gerçekten, sağlık enstitüleri kurma, aynı zamanda da
Sağlık Bakanlığına bağlı bir üniversite açma
noktasında hızlı bir şekilde ilerlerken ülkemizin
gerçekliğinden, ülkemizde yaşanan sorunlardan biraz uzak olduğumuzu
da hepimizin görmesi ve buna katılması gerektiğine
inanıyorum.
Türkiye ve Avrupa
Birliği üyesi ülkelerde 100 bin kişiye düşen hekim
sayısı karşılaştırıldığında
Avrupa Birliği üyesi ülke ortalaması 346 iken Türkiyede 171.
Bakanlığın her defasında dile getirdiği -bizim de
kendi görüşlerine katıldığımız- Türkiyede gerek
doktor, uzman hekim gerekse yardımcı sağlık personeli
sayısında bir eksik olduğu doğru ancak bu eksikliği
giderme adına hızlı bir şekilde üniversiteler açıp ve
bu üniversitelerde halkın sağlığını emanet
edebileceğimiz nitelikli hekimlerin yetişmesini sağlayamazsak
açmış olduğumuz bu fakültelerle sadece sayıyı
arttırmanın ötesine gidemeyiz.
Tabii ki bu kanunun
getirmiş olduğu temel özelliklerden bir tanesi, bu enstitülerin
kuruluş amacı -âdeta sanki sadece o amaçla kuruluyor gibi- Türkiyede
ve dünyada ölümlerin en başta gelen sebeplerinden kanser enstitüsünü açmak
veya böyle bir enstitüyle beraber -Bakanlar Kuruluna da yetki vererek enstitü
sayısı da daha fazla olmak üzere- 6 temel enstitüyü açmak üzerine
hedeflenmiş. Gerçekten, Türkiyedeki enstitülerin, fakültelere
bağlı olan enstitülerin bugünkü durumları incelendiğinde,
eğer bu enstitüler yeteri kadar desteklense Türkiyede yeni enstitü
açmanın çok da fazla bir anlamı olmadığını
düşünüyorum.
Yine, bu kanunda, vakıf üniversitelerinin mali ve
yönetsel yapısına müdahale edilerek, vakıf üniversitelerinin
yıllarca bilime ve eğitime yaptığı hizmetleri yok
sayar nitelikte, siyasi iktidar âdeta onları da kontrol altına
alabilecek yeni birtakım maddeler sunmaktadır.
Ağırlıklı kanser enstitüsü
kurulması, kanser ölüm sebeplerinin başında
Sağlık
Bakanlığının daire başkanlığı varken,
buradan değişik alanlara yönelik kazanım düşüncesi var ki
böyle bir enstitüyü daha fazla öne çekmekte. Üniversitelerde kurulu
enstitülerle iş birliği yapmak yerine yeni enstitüler kurmanın
amaçlanmasının altında yatan gizli hedefler de olabileceği
kanaatini taşımaktayız.
Bu arada, Türkiyenin TÜBİTAK denilen bir kurumu
varken, insan ve para kaynağının TÜBİTAK yerine
Bakanlığa aktarılması özellikle aklımıza çok
değişik soruları getirmektedir. Ülkedeki projeleri
geliştirip değerlendirecek bir kurum varken, projelerde âdeta
sipariş usulü ekonomik kazanım amaçlandığını
görmekteyiz. İleri teknoloji ve inovasyon ihtiyacını
karşılamak. ibaresiyle sağlık TÜBİTAKı
kurulması doğru bir uygulama olarak lanse edilmesine kılıf
hazırlanılmaktadır, bu bir AKP klasiği ve sizin çok
sık başvurduğunuz önemli maharetlerinizden birisidir.
Görevi olmayan alanlara kaynak aktarılması yine
bu kanun içerisinde önemli maddelerden bir tanesi. Sağlık
Bakanlığının başta gelen görev alanları
dışında yeni sahalara açılım yapması ve
diğer kurumlarla yarış içerisine girmesi asli görevlerini
aksatma anlamına gelmektedir. Oysaki Sağlık Bakanlığının
ana görevleri halk sağlığını korumayı yani
önleyici sağlık hizmetleri vermeyi ve gerektiğinde tedavi etmek,
ülke genelinde koordinasyon, denetim ve yapılanmayı sağlamak
iken, kurulacak bu özel hukuka tabi, özerk olmayan ve şirket kurabilecek
bir yapıyla âdeta tüccarlığa soyunduğunu görüyoruz.
Şirket kurmak kâr amaçlı olur, yoksa bilimsel gelişim için bunun
yapılması çok da mümkün görülmemektedir.
Sağlık enstitüsü
başkanlığının -bunu komisyonlarda da dile getirdik-
merkezî olarak İstanbulda kurulmayı amaçlaması İstanbul'un
finans merkezi olmasından kaynaklandığı öne sürülmüş
olsa da kurumun bağlı olduğu, asıl kuruma
başkanlık yapan, kurumun yapısını oluşturan
Bakanlığın, müsteşarın veya kurum içerisinde yer
alacak olan çalışanlarının Bakanlık ve bağlı
kuruluşları Ankara'da iken bütün sağlık alanlarında
enstitü kurabilecek bir yapının İstanbulda olmasını
anlamanın herhâlde manidar bir sebebi olması gerek diye
düşünüyorum.
Üniversitelerde enstitüler birçok bürokratik engellerle
muhatap iken özellikle kurulması amaçlanan Türkiye sağlık
enstitüsü başkanlığının özel hükümlere tabi olması
kabul edilemez. Üniversite enstitüleri kaynak sıkıntısı
nedeniyle can çekişirken sizin enstitüleriniz kamu kaynaklı ekonomik
özgürlüğe sahip olacaklardır. Bu anlayış,
üniversitelerimizin enstitülerdeki zorluklarını daha da
artıracaktır.
Sağlık enstitüsü
başkanlığı, teknopark, teknoloji merkezi, kuluçka merkezi,
teknoloji transferi gibi ticari faaliyet alanlarına talip olacaktır.
Oysaki bu merkezlerin üniversitelerde desteklenmemesi araştırma ve
bilgi üretimi noktasında kaynak sıkıntısını
üniversitelerin aleyhine daha da derinleştirecektir.
TÜSEBin yapısının yani Türkiye
sağlık enstitüsü yapısının özerk bir yapı
olduğu iddiası vardır teklifin içerisinde. Oysa bunun yetkili
organlarının, denetim organlarının kurulması
aşamasına baktığınızda kurulda yönetici
noktasında üyeliğe sahip olanların yarıdan
fazlasının siyasi irade tarafından belirlendiği veya
başkanlığını Bakanın ve Bakan tarafından
seçilecek diğer 2 üyeyle -2 enstitü başkanı- ve Bakanın
seçeceği bir başkan olarak belirlenmesi kurumun içerisinde özerklikten
bahsedilemeyeceğinin en büyük kanıtıdır.
Görüşmelerimiz sırasında oda
temsilcilerinin Yüksek Danışma Kuruluna dâhil edilmesinin, Bilimsel
Kurula ağırlık verilmesinin daha anlamlı
olacağını ifade etmemize rağmen, maalesef, teklifimiz kabul
görmemiştir.
TÜSEBin şirket kurmasına şiddetli bir
şekilde karşıyız ve eleştiri olarak
değerlendiriyoruz. Şirketleşmenin, işin içerisine bu kadar
ticaretin sokulduğu bir alanda bilimle yan yana, maalesef, durması
pek de kabul edilir bir durum değildir. Özel sektör ve özellikle
üniversitelere eşit olmayan rekabet anlayışı gelecektir.
Yine, bu kanun teklifi içerisinde Lisans düzeyinde
ikinci bir yükseköğretim yapan öğrenciler katkı payı ve
öğretim ücretlerini yüzde elli fazlasıyla öder. denilmektedir. Bu
durum, aslında, eski Başbakanımızın, Sayın
Cumhurbaşkanının, Hükûmetimizin açıkladığı
ve müjde olarak ilan ettiği öğrenci harçlarının
kaldırılmasıyla da çelişen bir durumdur.
İkinci lisans eğitimi alan
başarılı öğrencilerin yüzde 50 zamlı tarifeye muhatap
olması başarının cezalandırılması
anlamına gelmektedir ki, bu da kabul edilebilir bir durum değildir.
Türkiyede açılmış tıp fakültelerinin
onlarca sorunu ve kalite sorunu varken bunları çözmeyi daha fazla öne
almak, öncelikle bunların eksiklerini, altyapı sorunlarını,
mali durumlarını düzeltmek üzere tüm iktidarıyla muhalefetiyle
birlikte kafa yormamızın daha doğru olacağı
kanaatindeyim.
Türkiyede doktor açığını kapatma
girişimindeki yanlış politikalar, maalesef, ileride
vatandaşımıza ağır faturalar ödetecek düzeye
gelmiştir. Üniversite öğretim elemanlarının ve genel
anlamda sağlık çalışanlarının
iyileştirilemeyen özlük hakları dururken özerk adı
altında başka statülerle -tabirimi belki haksız bulabilirsiniz
ama- burada da bir yandaşlık, burada da bir yakınlık,
siyasi iktidara yakın olanların yeni kadrolarda yer
bulacağı endişemizi şimdiden milletin kürsüsünden ifade
etmek istiyorum.
Sağlık çalışanlarına verilen
sözlerin büyük bir kısmı zaten yerine getirilememiştir.
Dolayısıyla bunları iyileştirmek üzere birtakım
girişimlerde bulunulsa da, en basitiyle her Tıp Bayramı
olduğunu da ifade ettiğimiz sağlık
çalışanlarına Şöyle cefakâr, böyle çalışkan.
Aslında kanunen hakları yerine verilmeli. dense de bunların
yıpranma payını vermek noktasında bile bu Meclis olarak bir
adım öteye gidemediğimizi de sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sağlık
Bakanlığıyla, özellikle Sağlık
Bakanlığına bağlı üniversitenin açılacak
olması değişik sıkıntıları beraberinde
getirecek, üniversitelerle Sağlık Bakanlığı
karşı karşıya gelecek ve bu işin kazananı
olmayacak ama kaybeden üniversiteler, Türk eğitimi ve vatandaş
olacak.
Yine, kanunun içerisinde,
eğitim ve araştırma hastanelerinde şef
yardımcılarının iptali ve eğitim görevlisi olarak
atananların çektikleri sıkıntılar tamamen göz ardı edilmiş,
bunların sorunlarının çözümü noktasında da herhangi bir
öneride bulunulmamıştır.
Yine, kanun maddesinde
vekil ebe ve hemşire istihdamı bir özlük hak ihlalidir. Bunların
da açıklığı herkes tarafından malum olan standart
kadrolar tarafından değerlendirilmesinin daha doğru
olacağı kanaatindeyim.
Yine, bu kanunun içerisine
hiç de aslında olmasını arzu etmediğimiz, kendi
komisyonunda görüşülmesi gerekirken ama çok klasik olarak torba yasa yapma
tekniğine tamamen yatkın hâle geldiğimizden 652 sayılı
Millî Eğitim Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen ek madde büyük bir
haksızlıktır. Aslında burada yapmak istediğiniz
şey hukuku arkadan dolanmaktır. Danıştayın
almış olduğu ve Danıştaya açılan davalar
sonucunda son bir yıl içerisinde şube müdürü olarak atanan 1.702
kişinin iptali söz konusuyken buraya koymuş olduğunuz, görevde
yükselme veya görevde yeni görev belirleme ve atama noktasındaki
yapmış olduğunuz haksızlığı gidermek için
buraya bir madde sıkıştırıyorsunuz ve diyorsunuz ki:
Görevde yükselme için bir şekilde çağrılacak olanları
belirlerken yazılı sınav yapalım ama sonuçta bunların
hangisini alacağımız noktasında, her alanda
yaptığınız gibi, sonuçta da liyakatten uzak
davranılarak, başınıza farklı nedenlerle, daha sonra
sizin bile açıklamakta zorlandığınız
sıkıntıların geldiğini görmeyerek burada bir sözlü
sınavı esas kılıyorsunuz. Bakınız, bu sözlü
sınavı esas kılmak sadece siyasallaşmanın, devlet
içerisinde kadro yapılaşmasının ötesinde, bugüne kadar
hangi iktidar olursa olsun -geçmiş ve bugünkü dâhil- hiç kimseye,
özellikle de bu memlekete bir fayda sağlamamıştır. Sadece,
orada belli bir siyasi erkin gücünü daha da artırmasına, işlerin
çözümsüz bir noktaya taşınmasına doğru gittiği hepimiz
tarafından bilinen bir gerçektir.
Kadrolaşma hastalığınız devam
ettiği için Danıştayın iptal kararı olmasına
rağmen özellikle Millî Eğitimde okul müdürlerinin atanması
noktasında yaptığınızın bir benzerini, müdürlerin
atanmasında da bu maddeyle tekrardan yapmak istiyorsunuz. Bunu kabul
etmemiz mümkün değildir. Özellikle bu maddeye, en azından Türkiyede
bir enstitü başkanlığı kurmak, Türkiyede eksik bazı
alanlarda yeni çalışmalar yapmak, bilime katkı sağlamak
Bilimsel bir mevzunun konuşulduğu bir ortamda böyle bir maddenin bu
teklif içerisine yerleştirilmiş olması kabul edilebilir bir
durum değildir.
Özet olarak şunları söylemek gerekirse: Bu
kanun, tüm üniversite bileşenlerini yakından ilgilendiren
değişiklikler içermekte, yapısal tanzimi Hükûmetin kesin
tahakkümünde bir araştırma enstitüleri serisinin
açılmasını planlamaktadır. Başka enstitülerin
kurulması için de Bakanlar Kuruluna yetki vermektedir. Sayılan
hedeflere bakıldığında, bilim, araştırma
alanında ciddi bir piyasalaşmanın öngörüldüğü,
üniversitelerin derinleşen bir mali krizle yüz yüze geleceği ve
beklentileri karşılayacak hızda araştırma patentli
ürün, kâr üretilememesinin cezasının üniversitelere kesilmek
istendiği yer almaktadır.
Mütevelli heyetiyle yönetilen Türkiye sağlık
bilimleri üniversitesi kurulması öngörülmektedir. Kurulan bu üniversitenin
başkanı Sağlık Bakanı olacaktır. Bir bakanı
üniversitenin en üst yetkilisi olarak tanımlamak üniversite
özerkliğinin engellenmesine yönelik önemli bir müdahaledir. Yine,
doçentlik sınavları Üniversitelerarası Kuruldan bu kanunla
alınıyor, YÖKe devrediliyor. Öğretim elemanlarının
üniversite yöneticilerinden izin alarak gerçekleştireceği
araştırma ve inceleme gerektirdiği gezileri yapmalarına
Araştırma ve incelemenin yeterli ve yerinde bulunamaması
ibaresi, Yüksek Öğretim Kurulunun, Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığının görüşünü alarak belirleyici öncelikli
alanlarda araştırma yapmalarına olanak verecek şekilde
değiştiriliyor. Öncelikle hedeflenen değişiklik, bir
akademisyenin yurt içi ve yurt dışında bir inceleme gezisi yapma
olasılığını tamamen ortadan kaldırıyor.
İkinci olarak, akademik araştırmaların
Bakanlığın belirlediği öncelikli alanlarda
yapılabilmesi koşulu -bu çok önemli bir şeydir- akademik
alanın sınırlandırıcı olması nedeniyle kabul
edilebilir bir durum değildir.
Üniversite, kendini sadece piyasacı, Para
kazandıracaksa araştırabilirim. anlayışıyla
sınırlandıramaz. Üniversite, adı ve anlamı gereği
sınırlamaların ötesindedir ve bu bakış açısıyla
toplum ve doğayla uyumlu bir etkinlik sürdürebilir.
Yapılmak istenen, yasalar çıkartarak üniversite
alanını ve anlamını daraltmaya, üniversite üzerinde
baskı oluşturmak için adımlar atmaya devam etmektir. Bilim,
sadece piyasa koşullarının ve kâr güdüsünün belirlediği bir
alan olamaz; bilim, bağımsız, özgürlükçü ve eleştirel
yaklaşarak toplum yararına bilgi üretebilmeli ve
bağımsız düşünen bireyler geliştirebilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ ÖZ (Devamla) Bu saldırıların
durdurulması, açıktır ki, daha örgütlü ve akademisyenlerin de
başı çektiği, tüm herkesi de içerisine alan ülke çapında
bir hareketi gerektirmektedir diyor, yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Öz.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Bingöl
Milletvekili İdris Baluken. (HDP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Baluken.
HDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN (Bingöl)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 615
sıra sayılı Türkiye Sağlık Enstitüleri
Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmündeki Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı hakkında Halkların Demokratik Partisi adına
söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu kanun tasarısıyla ilgili
düşüncelerimizi ifade etmeden önce, AKP iktidarının yasama
anlayışını ters düz eden, yasaların kategorizasyonunu
anlamsızlaştıran bir yasama tekniğini tekrar bu Meclisin
gündemine getirmesinden dolayı duymuş olduğumuz üzüntüyü ve
kaygıyı burada paylaşmak istiyoruz.
Bu torba kanun denilen, aslında hiçbir toplumsal,
siyasal, ekonomik sorunu tam anlamıyla ele alıp çözüm önerisi
geliştirmeyen yaklaşımları AKP Hükûmetinin terk etmesi
gerektiğini defalarca bu Meclis kürsüsünden dile getirdik ama maalesef bu
konudaki alışkanlığınızı bugün de sürdürmeye
devam ediyorsunuz. Özellikle, millî eğitim ve sağlık gibi en
temel iki kamusal hizmetle ilgili bütün sorunları çözecek bir yasa
tasarısını düzenlemekten çok, kıyısından,
köşesinden geçerek aslında sorunları daha fazla büyütecek yeni
bir yasa tasarısı çalışmasına imza atıyorsunuz
diyorum.
Bu yasa
değişikliğiyle, teklifiyle Sağlık
Bakanlığına bağlı bir Türkiye sağlık
bilimleri enstitüsü başkanlığı kurulmak isteniyor. Yine,
tıp fakültelerine âdeta amir niteliğinde olan bir sağlık
bilimleri üniversitesi kurulmak isteniyor. Ve vakıf üniversiteleriyle
ilgili de vakıf üniversitelerindeki tıp fakültelerinin özellikle
siyasi iradenin müdahalelerine açık olmasını sağlayacak bir
düzenleme getiriliyor.
Bütün bu
uygulamaların sakıncalarıyla birlikte, neden olmaması
gerektiğini buradan ifade etmeye çalışacağız. Ancak,
burada her zaman yaptığınız bir kurnazlığı
yine bu yasa tasarısında da yapmışsınız.
Gerekçede daha çok kanser hastalığıyla mücadele üzerinden,
kanser hastalığıyla ilgili teknoloji ve inovasyon
çalışmalarını yapan enstitüler üzerinden bu yasayı
formüle etmişsiniz ve topluma, Meclise de o şekilde sunuyorsunuz.
Bunun da ne kadar yanlış olduğunu mümkün olduğunca ifade
etmeye çalışacağız.
Her şeyden önce
şunu belirteyim: Türkiyede kanserle ilgili yapılacak olan bütün
çalışmalara biz destek sunmaya hazırız. Bunların
bilimsel bir şekilde ele alınması, kanser
hastalığının gerçek anlamda iller düzeyinde
örgütlenmiş bir teşkilatlanma üzerinden bir mücadele hattına
oturtulması bizim en büyük arzumuzdur. Çünkü neredeyse her yıl Sağlık
Bakanlığının verilerine göre 140 bine yakın insan
kanser hastalığından yaşamını yitiriyor. Yine,
her yıl 150 bini aşkın insan da yeni kanser
hastalığı teşhisi alıyor.
Kanser hastalarının sayısı neredeyse
1,5 milyona ulaşırken, kanser hastalığının Türkiyeye
yıllık maliyeti 2,5 milyar dolar civarındayken burada bu
şekilde palyatif birtakım göstermelik yasa tasarılarıyla
meseleyi ele almamanızı, tam tersine, güçlü bir kanser mücadelesi
programıyla bu Mecliste bir mesai harcatmanızı
beklediğimizi ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, öncelikle kanserle
mücadelede mevcut durumumuz nedir? En basit, en anlaşılır
parametreler üzerinden biraz bunu açmak istiyorum.
Şimdi, etkin bir kanser mücadelesi
yapılması için toplumsal bilinçlendirme, uzman hekim
sayısını artırma ya da bu konuyla ilgili bilim adamı
ve bilim çalışmalarını artırma, buraya kaynak aktarma
ve her şeyden önce de kanserden önleyici birtakım düzenlemeleri
uygulamaya koyma konusunda AKPnin sağlık politikaları ne
düzeydedir, öncelikle bunu masaya yatırmak gerektiğini
düşünüyoruz.
Bakın, uzman hekim sayısı
açısından ya da yetişmiş bilim adamı sayısı
açısından en fazla şu anda Türkiyede sıkıntı
çekilen konu uzman onkolog ve hematolog sayısıdır. Pek çok
bölgede, bölge hastanelerinde bile uzman hematolog ya da onkolog bulmak
konusunda ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Daha bu konuyla
ilgili bile Sağlık Bakanlığı kendi önüne
ayrıntılı bir programı alıp onkolog ve hematolog
olmayı özendiren kapsamlı bir projeyle maalesef kanser
hastalarının önüne çıkmamıştır.
Yine, özellikle bu konuda, ilaçlara erişim konusunda
hepinizin, her milletvekilinin eminim ki her hafta muhatap olduğu çok
ciddi sıkıntılar var. Bugün Türkiyede ölümle pençeleşmek
zorunda kalan, yaşam mücadelesi vermek zorunda olan pek çok kanser
hastası ilaca erişim sorunu yaşamaktadır. Türkiyedeki
kanser hastaları ilaçların pek çoğuna maalesef
ulaşamamaktadırlar. Yani, bir yönüyle kanser hastası ölümle
mücadele ederken bir yönüyle de ilaçlara ulaşmanın zorlu
mücadelesinin yollarına girmek zorunda kalmaktadır. Bu
kullanılması gereken ilaçların pek çoğu yurt
dışından bile temin edilemiyor ya da temin ediliyorsa
Bakanlık onayıyla ilgili, yüksek katkı paylarıyla ilgili,
bekleme süreleriyle ilgili çok ciddi sıkıntılarla
karşı karşıya kalıyor. Biliyoruz ki pek çok kanser
ilacında neredeyse bir karaborsa durumu oluşmuş vaziyette.
Karaborsa demek bu işin bir pazarlık merkezi hâline gelmesi
demektir. Yani, insan sağlığıyla ilgili en temel ilaçlar
konusunda Hükûmetiniz döneminde âdeta karaborsa pazarlık merkezi
diyebileceğimiz uygulamalarla karşı karşıyayız.
Bununla etkin bir mücadeleyi, bu sorunları gidermeyi bugüne kadar bu
Meclis gündemine getirdiğinize biz tanıklık etmedik. Bugün
yaşanan durum kanser hastaları için de Paran varsa ilacı temin
edebilirsin, paran kadar tedavi olabilirsin. anlayışıdır
ki bu ülkenin büyük bir çoğunluğunun yoksul olduğu bir
gerçeklikte maalesef çok büyük sıkıntıların gündemde
olduğunun en açık göstergesidir. Dolayısıyla, burada
-dediğim gibi- en temel konularda yani ilaç temini, onkolog
sayısı konusunda bile kanser hastalığına deva olacak
uygulamalardan çok uzak bir Hükûmetin getirdiği bir teklifle
karşı karşıyayız.
Bakın, toplumsal bilinçlenme açısından da
içinde bulunduğumuz durum aynı. Bugün kanser
hastalığının etkin bir şekilde tedavi olması için
yürütülen toplumsal bilinçlenme mücadelelerinde Sağlık
Bakanlığının ya da sağlık
politikalarının hiç inisiyatif belirleyen, irade beyan eden bir
pozisyonunu görmüyoruz. Ülkenin her tarafına HES barajı, termik
santraller, nükleer santraller yaparsanız kanser vakalarında patlama
olmaması imkânsızdır. Bunu bilmek için sağlıkçı
olmaya da gerek yok. Bunu sıradan bir eğitimden geçmiş olan her
vatandaş bilir. Siz bugün ülkenin her tarafına termik santralleri
kurarsanız, nükleer santral hazırlıkları yaparsanız o
bacalardan çıkan atıkların kirlettiği hava, o santrallerden
çıkan atık suların kirlettiği sular tabii ki bir ülkedeki
kanserin prevalansını, insidansını artırır,
bunlar bilinmeyen şeyler değil. Bunun için uzaklara gitmeye de gerek
yok. Bakın, yakın dönemde Soma Yırca köyünde 6 bin zeytin
ağacı bir gecede bir termik santral kurma uğruna âdeta
katledildi. Bu konu hakkında biz bu ülkenin Sağlık
Bakanından bir tek cümle bile duymadık. İşin siyasi boyutu,
toplumsal boyutu, sosyal boyutu tartışılmış olabilir
ama bu ülkenin Sağlık Bakanının zeytin ağaçları
ve termik santral arasındaki ikilem üzerine söyleyeceği birkaç
cümlenin olması gerektiğini düşünüyoruz. Bunu yaşamın
her alanına uyarlayabilirsiniz. Yüksek voltajlı enerjilerin salındığı
HES barajlarından tutalım da, kanserojen olan baz
istasyonlarının mantar gibi çoğalmasına kadar, her
toplumsal gösteride insan öldüren biber gazlarının
kullanılmasına kadar, bu ülkenin sağlıkla ilgilenen
politikacılarının söylemesi gereken bir çift söz olması
gerektiğini düşünüyoruz. Dolayısıyla, pratiğiniz bu
olunca kanserle ilgili getirmiş olduğunuz bir düzenlemeyi de biz
burada getirmiş olduğunuz olumsuzlukların bir kamuflaj
çabası olarak halka anlatma, teşhir etme durumunu buradan ifade etmek
istiyoruz.
Değerli milletvekilleri, özellikle bu yasa
tasarısında dile getirilen Türkiye sağlık enstitüleri
başkanlığı ve sağlık bilimleri enstitüsü kurulmasıyla
ilgili AKP iktidarının genel bütün yasa tasarılarında
görülen merkezîleşme, kadrolaşma ve ranta açma
kaygısını burada da ciddi bir şekilde gördüğümüzü
ifade etmek istiyoruz. Siz, bugüne kadar defalarca 12 Eylül Anayasasına
ve 12 Eylül kurumlarına karşı olduğunuzu söylediniz ama
buradaki getirdiğiniz TÜSEB uygulaması âdeta bir nevi süper YÖK
uygulaması şeklinde, Kenan Evreni de aratacak bir uygulamayı
maalesef gündemleştiriyor.
Burada, TÜSEBin özerk bir kurum olması üzerinden
bazı genel ifadeler var ama hemen altındaki cümleleri
okuduğumuzda, gerekçeyi okuduğumuzda bu özerklikten ne
anladığınızı da biz doğrusu anlayabilmiş
değiliz. Burada, TÜSEBle ilgili yönetim kurulu
başkanlığına Sağlık Bakanını getirmek,
yönetim kurulu üyelerinin çoğunu siyasi irade tarafından belirlemekle
eğer bir özerklik tanımı yapıyorsanız, burada sizin
özerklik tanımınızda ciddi bir defekt var demektir. Siz, tam
tersine, burada, özerklik yerine daha fazla merkezîleşmeyi esas alan, daha
fazla kadrolaşmayı esas alan yeni bir uygulama getiriyorsunuz.
Yönetim kurulu başkanının, yönetim kurulu üyelerinin
çoğunluğunun siyasi irade tarafından belirlendiği bir
mekanizmada iktidar lehine kararların çıkmasını beklemek
kadar doğal bir şey olamaz ki bu da bahsetmiş olduğumuz
bilimsel özerkliğin ruhuna tamamen aykırı bir uygulamadır.
Biz, özellikle bu TÜSEBle yüksek öğretim
kurumları ve onların bünyelerindeki hemen hemen tüm enstitülerin de
görev ve işlevlerini yeniden tanımlayacak şekilde bir uygulamaya
imza attığınızı buradan ifade etmek istiyoruz.
Bilimsel ve idari özerklik sadece sizin belirttiğiniz bir husustur. Bu
yasa teklifindeki özerklik kavramının hiçbir geçerliliği yoktur,
tam tersine, sağlık alanında Hükûmetin ve sermayenin
inisiyatifini artıran yeni bir düzenlemeyi burada önümüze getiriyorsunuz.
Özellikle yasanın içeriği incelendiği
zaman da yine son derece vahim birtakım düzenlemeler var. AKP
iktidarının hep eleştirdiği önceki muktedirlerin
OYAKına benzer bir uygulamayı âdeta sağlık alanı
OYAKı oluşturarak siz bu yasa düzenlemesiyle Meclisin gündemine
getiriyorsunuz çünkü yasa tasarısı incelendiğinde TÜSEB
içerisinde şirketlerin kurulabileceği ve bu şirketlerin de
vergiden muaf tutulacağıyla ilgili gerçekten son derece kuşkulu,
son derece şüpheli düzenlemelerin olduğunu buradan ifade etmemiz
gerekiyor.
Yasa tasarısının özellikle bu
şirketle ilgili kısmında, bizde bir hekim olarak şirket
lafı geçtiğinde aklımıza sağlıkla ilgili bir
şey gelmiyor. Sağlıkta şirketle ilgili hususları
gündemleştirerek siz bir yönüyle artık sağlık
alanını da tamamen ticarileştirdiğinizi, ticari
anlayışınıza yedeklediğinizi bizce ortaya koyuyorsunuz,
vergiden muaf tutarak da sosyal ve ekonomik hayata da yeni bir uygulama
getirdiğinizi, yeni bir müdahale yaptığınızı,
hatalı müdahale yaptığınızı uygulamaya
koyuyorsunuz düşüncesindeyiz.
Değerli milletvekilleri, özellikle tasarıda yer
alan bu mali borç yükü yüksek olan vakıf yükseköğretimlerinin
kapatılmasıyla ilgili durumu da yine son derece vahim bir düzenleme
olarak ele aldığımızı buradan vurgulamak istiyoruz.
Vakıf üniversitelerinin siyasi iradenin müdahaleleriyle
kapatılmasıyla ilgili bir düzenleme var burada ve bu düzenlemenin de
biz Anayasaya aykırı olduğunu buradan ifade ediyoruz.
Özellikle, Anayasanın 130 ve 131inci maddeleri nettir. Burada açık
bir şekilde Anayasaya aykırı bir düzenlemeyi bu Meclis
gündemine getiriyorsunuz.
Yine, özellikle bu tasarıda oluşacak tıp
fakültesinin, Türkiyedeki bütün eğitim ve araştırma
hastanelerinin kendisine bağlanmasıyla güçleneceği
savınızın, öngörülen savınızın da doğru
olmadığını, aslında bu uygulamayla tıp
fakültelerindeki mevcut sorunları daha fazla derinleştireceğinizi,
tıp alanında yapılan pek çok çalışmayı olumsuz
bir şekilde etkileyeceğinizi ve kendinize bağlı yeni bir
kartel oluşturma hevesinizi buradan biz ifade etmek istiyoruz.
Yine, bir önceki kurumda olduğu gibi burada da
kurulması düşünülen üniversitenin mütevelli heyetinin;
sağlık bakanı, bakan müsteşarı ve bakanın
seçeceği bir üyenin olmasını ise biz yine bir akademik kadro
alımlarında kadrolaşmanın önünü açacak bir arayış
olarak değerlendiriyoruz.
Değerli milletvekilleri, özellikle bu
sağlıkla ilgili bahsetmiş olduğumuz hususların bir
yönüyle millî eğitim boyutuna da aynı şekilde
taşındığını yine bu teklifte görüyoruz. Millî
eğitimle ilgili yapılan düzenlemede de Anayasaya aykırı
olan pek çok uygulamalar var. Özellikle yükseköğretim öğrencilerinin
okul bitirme sürelerinin azami bir süre şartına bağlanması
bizce eğitim hakkına aykırı bir uygulamadır ve
Anayasanın güvence altına aldığı herkesin eğitim
hakkından faydalanması hususuna bu aykırı uygulamayı
da burada tekrar gözden geçirmeniz gerektiğini ifade etmek istiyoruz.
Yine, özellikle ikinci yükseköğretimde katkı
paylarının yüzde 50 oranında artırılmasıyla
ilgili düzenlemede katkı paylarını
kaldırdığını söyleyen, ücretsiz eğitime geçildiğiyle
övünen bir Hükûmetin çelişkisi, uygulaması olarak buradan ifade
edilmesinde fayda olduğunu düşünüyoruz.
Eğitim alanıyla ilgili uygulamalarda da
liyakatten çok demin sağlıkta bahsetmiş olduğumuz
kadrolaşmayı esas alan birtakım mülakat usulleriyle bu yasa
teklifinde düzenlemelerin olmasını da yine biz büyük bir talihsizlik
olarak değerlendiriyoruz. Genel olarak hem eğitimde hem de
sağlıkta bugüne kadar yaptığınız şeyin daha
çok özel sektöre, özel sermayeye alan yaratma, kendi
kadrolaşmasını sağlama ve yeni bir rant alanı
tanımlama olduğunu buradan ifade etmek istiyoruz. Bu yönüyle, bu
getirmiş olduğunuz teklife karşıyız, buna
karşıt oy kullanacağız. Sizin de yapmanız gereken
şey bu kanun teklifini geri çekmek, 12 Eylül kurumlarını hatırlatan
düzenlemelere hiç başvurmamak; tam tersine, YÖK başta olmak üzere, bu
12 Eylül kurumlarını kaldırmak, sağlıkta
özelleştirme ve kartel oluşturma anlayışından
vazgeçmek, bilimsel, özerk üniversitelerin önünü açacak uygulamalara hem imkân
sağlamak hem de kaynak aktarmak diyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Baluken.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı.
Buyurunuz Sayın
Atıcı. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AYTUĞ
ATICI (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, görüşülmekte olan 615 sıra sayılı Türkiye
Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının tümü üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Kendi
yandaşlarını kollamak uğruna ülkeyi kaosa sürüklemeyen
bütün milletvekillerini de saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu tasarı ne getiriyor, önce onu maddeler hâlinde bir
özetlemek istiyorum.
Birincisi:
Sağlık Bakanlığı kendisine bağlı Türkiye sağlık
enstitüleri başkanlığı yani TÜSEB kuruyor. Yani,
Sağlık Bakanlığı birinci basamak, ikinci basamak
hizmetlerini o kadar mükemmel yaptı ki, her şey bitti, şimdi
işin daha üst basamaklarına çıkıyor yani enstitü kurmaya çalışıyor.
Bu yetmez Sağlık Bakanlığımıza, keser mi bu? Kesmez.
Dönüyor, enstitü de neymiş diyor, enstitü bana yetmez, bütün
üniversitelerin üzerinde ciddi yaptırım gücü bulunan, ciddi
parası olan ama yine Sağlık Bakanlığına
bağlı bir sağlık bilimleri üniversitesi kuruyor. Yani, beni
doğru duyuyorsunuz, evet,
şaşırdığınızın farkındayım
ama yani Sağlık Bakanlığı kendisinin anayasal görevi
olan birinci basamak sağlık hizmetlerini, bizim de vatandaş
olarak anayasal hakkımız olan sağlık hizmetleri
hakkını veremediğini birazdan size anlatacağım. Sanki
veriyormuş gibi bunu, hiç de üzerine vazife olmayan, hiçbir şekilde
halkın kendisinden beklemediği bir akademik çalışma
içerisine girmeye çalışıyor. Bir de hazır elimiz
değmişken, üniversitelere dokunmuşken, ülkenin millî eğitimine
de bakalım, alıştık torba yasalara, bunu da torbaya
çevirelim diyor, vakıf üniversitelerinin mali ve yönetsel
yapısına müdahale ediyor, onları da kendisine bağlıyor
bir noktada ve Millî Eğitim Bakanlığının da
Teşkilat Kanununda çok önemli ve yine kendi yandaşlarını
koruyacak birtakım düzenlemeler getiriyor. Yani, özetle, yasalarla
belirlenmiş görev ve yetkilerinin dışına çıkıyor
Sağlık Bakanlığı. Halkın gerçek gereksinimlerini
istismar ediyor. Ne için istismar ediyor? Bu daha vahim: Hadi bir noktaya kadar
anlarız, deriz ki, ya Bakanlık yani eğitim hastaneleri var,
araştırma hastaneleri var, hadi akademik kadroları biraz
toparlamak istiyor diye düşünebilirsiniz ama gerçek amacı, gerçek
niyeti makam, mevki dağıtmaktır; nokta. Sağlık
Bakanlığı işi gücü bırakmıştır, kendi
yandaşlarına makam, mevki ve ulufe dağıtmakla meşgul
olmaktadır; bu da beni bir hekim olarak, bir sağlık emekçisi
olarak derinden yaralıyor.
Yandaşlarına kadro nasıl
dağıtacak? Jet profesörleri çok uzun yollardan geçirmek yerine
doğrudan doğruya üniversite kurma görevini kendine devşiriyor ve
ulufeleri bu şekilde dağıtmaya başlıyor, üstelik de
bütün bunları bir kanunla yapıyor.
Ben buradan Sayın Bakana sesleniyorum: Sayın
Bakan, siz, bu yasa tasarısı içerisinde bulunan birçok maddeye kefil
olabilirsiniz ya da altına imza atabilirsiniz; bu, idarenin bir
tasarrufudur, halk bizi seçti, biz de bunu yapıyoruz, halka hesap
vereceğiz diyebilirsiniz, tıpkı diğer bakanların
dediği gibi. Ancak, sizi buradan uyarmak istiyorum: Gelin, Meclisi
boşuna meşgul etmeyelim, kurmaya
çalışacağınız üniversite kesinlikle Anayasaya
aykırıdır. Türkiye Cumhuriyeti devletinde üniversiteler ya
vakıf üniversitesi olur ya devlet üniversitesi olur. Vakıf üniversitesi
kuracaklarsa birileri, kalkarlar mütevelli heyetiyle beraber kurarlar; kanunu
bellidir. Devlet de üniversite kuracaksa YÖK aracılığıyla
kurar. Şimdi, siz kalkıyorsunuz bir karma sistem getirmeye
çalışıyorsunuz, devlet eliyle mütevelli heyeti olan üniversite
kurmaya çalışıyorsunuz.
Bu olmaz Sayın Bakan, bu nasıl olsa Anayasa
Mahkemesinden dönecek. Gelin, hem milleti hem de yüce Meclisi meşgul
etmeyelim. Bunu çıkarın, gerisini konuşalım.
Şimdi TÜSEBe bakalım. TÜSEBle yani
sağlık enstitüleri kurarak neler yapıyorsunuz? Kansere el
atıyorsunuz. E, güzel. Kanser enstitünüz zaten var, niye bir daha
yapacaksınız onu anlamadım.
Biyoteknoloji, bakın arkadaşlar, biyoteknoloji
yapıyor Sağlık Bakanlığımız yani kulağa
o kadar hoş geliyor ki insanın alkışlayası geliyor.
Yani anne-bebek ölümleri yükselecek, bu sene geçen seneye göre 600 tane bebek
ölecek. Benim Bakanlığım, o bebeklerin ölümünü engellemek
yerine, kalkacak biyoteknolojiyi geliştirecek.
Ya, bu ülkenin Bilim Bakanlığı var, bu
ülkenin üniversiteleri var, bu ülkenin akademileri var. Onlar üretecekler,
onlar size hizmet edecekler Sayın Bakan. Siz onların hizmetini
alıp halkımızın yararına kullanacaksınız,
göreviniz odur. Siz hem bilimi üretip hem halkın yararına kullanacak
durumda değilsiniz, olamazsınız, olmamalısınız.
Anne, çocuk, ergen sağlığı enstitüsü kuruyorsunuz.
Ya, bunu kuracağınıza
Anne ölümleri arttı bu sene,
haberiniz var çünkü sizin genel müdürünüzün yayınladığı
rakamlara göre, hem anne ölümleri hem bebek ölümleri kırk yıldır
ilk defa arttı. Bunu defalarca buradan dile getirdim. Bir yılda sizin
uygulamalarınız yüzünden, 600 bebek fazladan ölmeye
başladı. Bu sene ne olacak? Henüz onu bilmiyoruz.
Şimdi, Kanser enstitüsü kuracağım. diye
yola çıkıyorsunuz ve buradaki milletvekillerini de doğru
bilgilendirmiyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, bakın, AKP
milletvekili olabilirsiniz ama Hükûmet sizi yanıltıyor, kanser
enstitüsü vardır. Kanser enstitüsü kurmak yerine yani dünyadaki ölümlerin
en önemli sebebi olan kanseri kullanarak bir enstitü kurmaya çalışıyor,
farklı bir şekilde parayı değişik yerlere kullanmak
istiyor Hükûmet. Buna siz de izin vermemelisiniz. Sizlerin de içinde hekim
arkadaşlarım var, sağlıkçılar var. Sizin de benim
geçtiğim yollardan geçtiğinizi biliyorum. Çıkın deyin ki:
Biz Sağlık Bakanlığımızdan birinci basamak halk
sağlığına yönelik iş ve işlemler istiyoruz. Sen
kanseri istismar ederek bir enstitü kurmaya çalışma, buradaki
parayı bu şekilde kullanma. Zaten yürürlüğe
baktığınız zaman kanser enstitüsü hemen kuruluyor, zaten
var. Diğer enstitüler diyor ki: Üç sene sonra kuracağım. Bu yasayı
niye getirdin o zaman? Üç sene sonra getir, çıkaralım ama bu
yasayı getirmekteki amacı birazdan sizlere anlatacağım.
Bakın, yasanın adında üniversite kurmak
yok, enstitü kurmak var. Çünkü halkımız çok iyi bilir ki üniversite
kurmak Sağlık Bakanlığının görevi değil,
üniversite kurmak Adalet Bakanlığının, Millî Eğitim
Bakanlığının görevi değil. Sizler akademilerin
ürettiği bilgileri kullanmak zorundasınız ve ona göre de
halkımızın sağlığını korumak
zorundasınız. Bunu ben söylemiyorum, Anayasamız söylüyor. Ama
siz ne yapıyorsunuz? Bakın gerekçenizde diyorsunuz ki: Ben ileri
teknoloji ve inovasyon ihtiyacını karşılayacağım
Sağlık Bakanlığı olarak. Pes doğrusu! Sen benim
bebeklerimi kurtar, annelerimi kurtar; ülkede kızamık
patlamış, çocuk felci gelmiş. Sen bunlarla
uğraşacağına Sağlık Bakanlığı
olarak, kalkıyorsun diyorsun ki: Hayır, ben ülkenin ileri teknoloji
ve inovasyon ihtiyacını karşılayacağım. Ya, beni
küçük düşürmeye hakkınız yok uluslararası arenada
Sayın Bakan, gülerler bize, yemin ediyorum gülerler. Dünyada bir tane
sağlık bakanlığı örneği gösterin ki ileri
teknoloji ve inovasyon üretme amacıyla, bu saikle yola
çıkmış olsun. Hiçbir şekilde bulamayacaksınız.
Sizin böyle bir şey yapmaya ve paramızı buraya harcamaya
hakkınız yok. Çünkü siz, yürütmenin bir parçasısınız
ve asla böyle bir şey yapmamalısınız. Peki, hadi diyelim ki
ileri bir ülkeyiz ve diyorsunuz ki: Kardeşim her şey bitti, yaptım
ben her şeyi. Bakıyorum OECD göstergelerine, sağlık göstergeleri
açısından en son sıradayız. Şimdi diyoruz ki biz: En
son sırada olan Türkiyeyi yukarı çıkar. Bunun yöntemi inovasyon
değildir. Sağlıkta yaptığınız dönüşümle
milletvekillerine, hepimize, iş talebinden sonra gelen en çok talep
sağlık talebidir. Bakın, biriniz çıkın deyin ki: Bana
kimse sağlıkla ilgili bir şey için gelmiyor. Allah
rızası için bir milletvekili -AKPden, MHPden, HDPden- desin ki:
Vallahi her şey tıkırında. Bize kimse sağlıkla
ilgili hiçbir şey söylemiyor. Biz dönüşüm yaptık çok rahatladık.
Her gün yirmi otuz telefon alıyorum ki Randevu al., işte efendim,
Para ödeyemiyorum., Ameliyat olamıyorum. vesaire vesaire diye.
Vatandaşlarımız artık ameliyat olmak için aylarca sıra
bekler duruma geldi. Üniversite hastanelerinde bile, parasını verse
bile -sizin yönteminizle- yine sıra bekliyor aylarca ve biz araya girerek
bunları azaltmaya çalışıyoruz. Hele, sizin SUT
uygulamalarınız -Çalışma Bakanıyla beraber- yüzünden
özellikli ameliyatların tamamı durdu çünkü o özellikli ameliyatı
yapmak için kullanılan aparatların hiçbirisini ödemiyorsunuz.
Bakın, övünüyorsunuz, diyorsunuz ki:
Vatandaşlarımız doktora daha kolay erişiyor. Hesaplar
diyor ki: Ortalama olarak vatandaşlarımız 8,2 kere doktora
gidiyor yılda. 72 milyon vatandaş 8,2 kere yılda doktora
gidiyor, bir türlü iyileşemiyor. Doktor doktor geziyor, sizin bu
sisteminiz yüzünden bir türlü iyileşemiyor. Üstelik de her gittiğinde
tam 11 yerde katkı payı ödüyor Sayın Bakan. Gelin bunu
kaldırın. Sizin ne işiniz var inovasyonla, ileri teknolojiyle,
nanoteknolojiyle, bunu üretmekle? İşiniz tabii ki var, alın
kullanın. Onları da üreten benim insanım, onları da üreten
benim bilim insanım. Ama siz bu uygulamalarla üniversiteleri yok edip
Sağlık Bakanlığını güya ön plana çıkarmaya
çalışıyorsunuz. Bu doğru bir yaklaşım
değildir. Kızamığı, çocuk felcini mutlaka yok etmek
zorundasınız. Bunlarla uğraşın.
Şimdi, 3üncü maddede diyorsunuz ki: TÜSEBi
İstanbulda kuracağım. Neden? Bütün Bakanlık ve
bağlı kuruluşları, her şey Ankarada, ama -Komisyonda da
söylendiği üzere- efendim, o İstanbul iş dünyasına biraz
daha yakın. Anlamadık yani, ne demek? Siz, bu TÜSEBi niçin
İstanbul merkezli yapıyorsunuz? Bilimin merkezi İstanbul mudur?
Hiçbir şekilde bunu kabul etmiyoruz. Burada sağlığı
yine piyasalaştırıyorsunuz İstanbulda, yine götürüyorsunuz
üzerinden kâr edilebilir bir duruma getiriyorsunuz.
Bakın, utanç tablosu 2 vesika göstereceğim size
Sayın Bakan, utanç tablosu. Sağlık Bakanlığı
olarak bir broşür hazırladınız beslenmeyle ilgili, çok
güzel, diyor ki: Kime inanalım, nasıl beslenelim? Güzel.
İnsanların nasıl besleneceğini
yazmışsınız -özellikle kararttım, reklam olmasın
diye, ben o utancı yaşamayayım diye- ama Sağlık
Bakanlığı logosu altında diyorsunuz ki: Makarna yiyin.
Altında AKPnin adayının makarna reklamı var. Böyle bir
şey olur mu Sayın Bakan? Benim Sağlık
Bakanlığım kalkıp da bir makarna reklamı yapacak kadar
düştü mü? Bunu nasıl bize yaşattınız?
Bakın, 2nci bir reklam, diyorsunuz ki: Sezaryen
doğum değil, bir ameliyattır. Sakın sezaryen olmayın.
Ben ömrümü geçirdim sezaryenden korumak için insanları. Evet, iyi bir
şey, yapın. Ama arkasında bu reklamın ne işi var
Çocuğunuzun ateşini şuradan ölçün, buradan ölçün. diye? Yani
siz neyle uğraşıyorsunuz?
Sağlığı bu kadar
piyasalaştırdınız, sağlık üzerinden bu kadar kâr
eder duruma getirdiniz ve ondan sonra kalkmışsınız
diyorsunuz ki: Ben ileri teknoloji yapacağım. Kim inanır size?
Makarnayla uğraşan bir Sağlık Bakanlığının
ileri teknolojiyle uğraşacağını biz nasıl
anlayacağız? Nasıl inanacağız buna? Hiçbir
şekilde bize bunu yaşatmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Buradan
derhâl bunu yapanların cezalandırılması gerektiğini
söylüyorum, sizi uyarıyorum, size şikâyet ediyorum bu insanları
Sayın Bakan, lütfen en kısa sürede gereğini yapın.
Ve gelin, illa TÜSEB kuracağım., illa
Yapacağım. diyorsanız, merkezini Ankarada kurun.
Sonra kalkıyorsunuz TÜSEB için diyorsunuz ki:
Efendim, ben bir yüksek danışma kurulu kuracağım.
Şimdi ben size sorarım: Bir enstitü kuruyorsunuz, sağlık
enstitüleri kuruyorsunuz, yüksek danışma kurulu, insanın
aklına ne gelir? Büyük hocalar, doktorlar, profesörler, bilmem,
sağlıkçılar gelir. Hiç alakası yok. Dar, seçkinci,
müsteşar, müsteşar yardımcılarından oluşan bir
kadroyu getirmişsiniz yüksek danışma kurulu yapıyorsunuz.
Yani, bunların hangi birisi bilimsel? Biz Komisyonda uğraşa
uğraşa birazcık oda temsilcileri, birazcık, işte,
bilim insanlarını koymaya çalıştık. Asla bu yeterli
değil. Hiçbir şekilde emirle el kaldıran yüksek
danışma kurulu olmaz, olmayacak hiçbir şekilde.
Bakın, bu işin ticaretini
yaptığınız nasıl belli. Yine 3üncü maddede diyorsunuz
ki: TÜSEB özel hukuk hükümlerine tabidir. Allah Allah! Yani bir sürü iş
yapılacak ama siz bunları özel hukuka, özel hukuk hükümlerine tabi
tutacaksınız. Özel bütçeli olacak, bilimsel olacak ve idari özerk
olacak. Yani bütün kurul siyasi iradenin emri altında, Yönetim Kurulu
Başkanı Sağlık Bakanı, yanında Sağlık
Bakanının Müsteşarı, Başkanın atayacağı
insanlar, bütün bunlar... Efendim, özerkmişiz! Neresi özerk? Hiç olmazsa
Türk Dil Kurumunun bir sözlüğünü açın, özerkin ne olduğunu
oradan bir okuyun Sayın Bakan ve bunun özerk değil, sadece özel
bütçeyle, Hükûmet eliyle maalesef bilim adamlarına para dağıtan
bir sistem olduğunu siz de anlayacaksınız.
Bakın, diyorsunuz ki: Bu TÜSEB yurt içinde, yurt
dışında şirket kurar. Ya, niye şirket kursun bilimle
uğraşan insanlar? Bir insanın kafası üç türlü
çalışmaz Sayın Bakan. Bir insanın kafası ticarete çalışırsa,
saygı duyarım, önümü iliklerim, tüccardır. Bir insanın
kafası bilime çalışırsa saygı duyarım, o bilim
insanıdır. Bir insanın kafası hem bilime hem ticarete hem
siyasete hem başka bir şeye çalışıyorsa
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) AKPlidir o ya!
AYTUĞ ATICI (Devamla) -
bunun adı
şarlatandır, başka da hiçbir şey değildir. O yüzden
lütfen şarlatanları buraya sokmayınız ve bu kâr
amacından da Sağlık Bakanlığımızı
arındırınız.
Bakın, öyle bir noktaya geldi ki Sağlık
Bakanlığımız, siz böyle yapınca alt kademeleriniz daha
çok kâr etmek istiyor. Ah, bir belge daha, AFADdan geliyor, AFAD yani Afet ve
Acil Durum Başkanlığı. Yani afetler çok önemli, AFAD çok
önemli, her yerde görüyoruz. Bir yazı gönderiyor, diyor ki aile
hekimlerine: Size gelen Suriyelileri mutlaka kayıt altına alın
ve bize bildirin. Neden? Çünkü biz buradan kelle başı Hükûmetten
para alacağız. diyor. İşte buyurun yazı burada.
Tarihini de söyleyeyim: 22 Ekim 2014. Yani siz böyle yaptıkça sizin alt
kademeleriniz makarna reklamı veriyor, sizin alt kademeleriniz Suriyeliler
üzerinden kendi bütçesine para devşirmeye çalışıyor.
Şimdi, bizim
sağlığımızı bu şekilde idare etmemelisiniz. Ben
de bir bilim insanı olmaya çalışan bir hekimim, bizim
kafamız böyle çalışmaz Sayın Bakan. Bizim kafamız
bilimsel yöntemlerle ve hizmet odaklı olarak çalışır ve bu
şekilde anlar. Ama tabii, şu anda parlamenter olduğumuz için
okuyup öğrenmeye çalışıyorum ben de. 17nci maddede
diyorsunuz ki: Şirket kurdum ama bu kuracağı şirket de
vergi ödemeyecek. Hoppala! Yani hem kâr edeceksin hem bilim yapacaksın,
bilimi satacaksın, üstelik de vergi ödemeyeceksin. Öbür taraftan herhangi
bir üniversite, herhangi bir hastane yaptığı bütün işlerde
vergi öderken siz bunları ödemeyeceksiniz.
Değerli
arkadaşlarım, bu kurulması öngörülen TÜSEB bakın bir
başka şey daha yapıyor: Bu TÜSEBin içerisine bir sağlık
hizmetleri kalite ve akreditasyon enstitüsü kuruyor. Ne için biliyor musunuz?
Kendi kendini denetlemesi için. Yani Bakanlık diyor ki: Ben bir enstitü
kurdum; gerektiğinde şirketleşir, para alır, bilmem ne
yapar ama aynı zamanda gelir de beni denetler. Ya kendi kendini
denetleyen bir sistem olur mu? Ee, olduğunu gördük işte madenlerde.
Geldiler, oradaki iş müfettişleri maden patronundan parayı
aldılar, denetlediler -denetlediler tırnak içinde- bütün madenlerimiz
çöktü, patladı. Ee, aynı şey burada da olacak. Yani insanın
kendi kendini denetlemesi kadar komik bir şey dünya yüzeyinde olabilir mi?
O yüzden asla böyle bir şeyi yapmamalısınız Sayın
Bakan. Daha önce Anayasaya aykırı bir şekilde kişilerin
mahrem bilgilerini zorla sattınız Çalışma
Bakanlığıyla beraber. Şimdi 19uncu maddeyle de bunu yine
alışkanlık hâline getiriyorsunuz ve devam ettiriyorsunuz.
Bakın Sayın
Bakan, burada çok daha önemli bir madde var. Çok daha önemli bir madde, bu da
sizin sağlık bilimleri üniversitesi kurmanızdır.
Sağlık bilimleri üniversitesi kurarak siz ülkemizin bir asırdan
daha fazla olan üniversite birikimine ve hocaların hayatlarını
vererek elde ettikleri akademik ortama ihanet ediyorsunuz. Lütfen bunu
yapmayınız. Sağlık Bakanlığı üniversite
kurmaz Sayın Bakan. Üniversiteyi kurmamalısınız.
Üniversiteyi kurmanızın amacının akademik
olmadığını biliyoruz. Arkadaki dağıtılan
kadrolardan biliyoruz, yapılan konuşmalardan biliyoruz. Anayasaya
aykırılığı bir tarafa gerçekten gereksizdir ama sizin
de elinizde bir şey yok biliyorum. Sayın Cumhurbaşkanı
Bizim çocuklar profesör olsun. dediler, siz de kalktınız bu
yasayı çıkardınız. Şimdi sizin de elinizde bir
şey yok ama ben olsam vallahi billahi o koltukta oturmam Sayın Bakan.
Eğer bir üstüm bana derse ki Bizim çocuklar profesör olsun Sayın
Bakan, çıkarın bir yasa, görelim bakalım. vallahi billahi derim
ki buyurun buraya bir başkasını oturtun, o gitsin yapsın.
Bir uzman olmak için on yılını harcıyor bir hekim, doçent
olmak için on beş yılını harcıyor, profesör olmak için
yirmi yılını harcıyor. Şimdi, siz, hiç böyle bir ruhu
olmayan bir insanı alıyorsunuz, Efendim, gel evladım, sen bizim
çocuksun, doçent ol, arkasından benim fakültemde de gel profesör ol. Diyorsunuz.
Bunun doğru olmadığını, bunun vebalinin de
olduğunu size hatırlatıyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP, MHP, HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Atıcı.
Şahsı adına Muğla Milletvekili
Nurettin Demir.
Buyurunuz Sayın Demir. (CHP sıralarından
alkışlar)
NURETTİN DEMİR (Muğla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 615 sıra sayılı
Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
geneli üzerinde şahsım adına söz aldım. Öncelikle yüce
Divanı saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan, gerçekten de günde 100 tane telefon
alıyorsak, bu telefonlarda en çok istenen ve bizden, milletvekillerinden
istedikleri öncelikle iş. Türkiyeyi işsiz bir memleket hâline
getirdiniz.
İkinci sırada ise: Efendim, benim hastama biyopsi
için üç ay sonraya bakın, dikkat edin- altı ay sonraya gün
veriyorlar. Bir tiroit biyopsisi için altı ay sonraya gün veriliyor.
Bırakın üniversiteleri, Sağlık
Bakanlığının eğitim hastaneleri de üç ay sonraya
veriyor. Bir ameliyat için, büyük ameliyatlar için aylarca sonrasına
randevu alamamış insanlar var maalesef.
Şimdi, bu kadar sizin birinci ikinci basamaklardaki
hizmetlerinizin durmuş olduğu bir Türkiyede çıkıyorsunuz
diyorsunuz ki: Ben sağlık enstitüsü kuracağım, yok
üniversite kuracağım. diye başınızdan büyük
işler yapmaya kalkışıyorsunuz. Siz Bakanlık mı
yapacaksınız yoksa vakıf mı kuruyorsunuz? Türkiye'yi
üniversite ortamından yok eden bir anlayışla ve dünyada da bir
örneği olmayan yeniden bir tıp fakültesi veyahut da üniversite
kurmaya kalkışıyorsunuz. Var mı bir örneği? Bir
sağlık bakanlığının bir üniversite kurduğu
görülmüş mü?
SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne)
Rusyada var.
NURETTİN DEMİR (Devamla) Rusyada da yok
efendim. Rusyada da yok.
SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne)
İranda var.
NURETTİN DEMİR (Devamla) Ve özellikle de siz
kurdunuz şimdi üniversite, tıp fakültesi hastanesi, bilmem ne
fakültesi, üniversitesi kurdunuz. Peki, Adalet Bakanlığı ne
yapacak? Hukuk fakültesi mi kuracak? Tarım Bakanlığı ziraat
fakültesi mi kuracak? Peki, güvenmiyorsanız, 199 üniversiteye ve 86
tıp fakültesine Türkiyede güvenmiyorsanız ve insan
yetiştirmiyor, bilim yetiştirmiyor diyorsanız ve komisyon
başkanı yanınızda -tıp fakültesi profesörü olarak-
acaba yanlış mı yetiştirildik biz? Ben bir tıp
fakültesi profesörü olarak farklı mı, eksik mi yetiştirildim?
Ben onu anlamakta zorluk çekiyorum.
Komisyonda da bu maddeleri görüştük, Islarla da
söyledik, Bunlar yapılmasın. dedik, gelin etmeyin eylemeyin dedik,
Türkiyedeki bu üniversite geleneğini ortadan kaldırmayın.
dedik. Tasarının 1inci ve 19uncu maddeleri Sağlık
Bakanlığına bağlı Türkiye sağlık bilimleri
enstitüsünün (TÜSEB) kurulmasını düzenliyor. TÜSEBle ülkemizde ve
dünyada en önemli ölüm sebeplerinden birisi olan kanseri maalesef ve maalesef
hem AKP milletvekillerine hem kamuoyuna gerekçe olarak gösteriyorsunuz. Yapmayın
etmeyin Sayın Bakan.
TÜSEBle -ülkemizin ve
dünyanın en önemli ölüm sebeplerinden olan- kanserden başka
farklı 6 enstitü daha kurmaya kalkışıyorsunuz. Ancak,
toplumun hassas olduğu bir konu bahane edilerek üniversitelerin kurulu
enstitüleriyle iş birliği yapılması yerine yeni bir enstitü
kurulması anlaşılır bir şey değildir.
TÜBİTAK ve Türkiyenin saygın üniversiteleri varken yeni bir enstitü
başkanlığı kurulması, kaynak ve israfı,
karmaşadan öteye gitmez. Oysaki para ve insan gücü TÜBİTAK
çatısı altında birleştirilebilirdi, daha verimli bir
uygulama yapılmış olurdu.
Buna ek olarak,
Bakanlık ve tüm bağlı kuruluşlar Ankarada yer
alırken, bütün sağlık alanlarında enstitü kurulabilecek bir
yapının İstanbulda yönetim merkezinden uzak olması oldukça
düşündürücüdür. Yer olarak da rant değeri yüksek olan Marmara
Üniversitesi Haydarpaşa kampüsünün seçilmesi de son derece manidardır.
Üniversiteler bürokratik
engeller altında eziliyor, onlara hiçbir yatırım
yapılmıyor, yerine özel bütçeli, bilimsel ve idari özerkliğe
sahip yeni bir enstitü kuruluyor. Çünkü, TÜSEBle tüm kadrolarının
siyasi irade tarafından atandığı Hükûmete bağlı
bir yapı oluşturuluyor. Böylesi bir düzenleme güdümlü bir
yapının oluşturulduğunu ortaya koymaktadır.
Biz bu konuda, enstitünün
kadrolarının bilim kurulları tarafından seçilmesi
gerektiğini tekrarlıyoruz ve yineliyoruz. Sağlık
Bakanlığı açıkça yasayla konulmuş
ayrıcalıklarıyla devlet ve vakıf üniversiteleriyle
yarış içerisine girmektedir.
Sağlık bilimleri enstitüsü tasarının
bir diğer can alıcı ve üzücü bölümünü oluşturmaktadır.
Sağlık Bakanlığına bağlı bir üniversite
kurulmaktadır. Doktor ve diğer sağlık personelinin
yetiştirilmesi için kurulması öngörülen üniversiteye tüm eğitim
ve araştırma hastanelerinin bağlanması düzenlenmektedir.
Sağlık Bakanı, bakanlık müsteşarı ve bakanın
seçeceği 1 üye ve rektör ile toplam 5 üyeden oluşan mütevelli
heyetiyle üniversite doğrudan Bakanlığa bağlanmaktadır.
Peki, idari özerklik nerede kaldı Sayın Bakan? Mali özerklik nerede
kaldı? Anayasanın 130uncu maddesi nerede kaldı? 131inci
maddesi nerede kaldı? Hiç olmazsa Anayasayı değiştirin de
ondan sonra yapın!
AKP Hükûmetinin uzun bir süredir üniversite hastanelerinin
borç batağında olmasını işaret ederek fiilen tıp
fakültelerinin patronu hâline gelmeye çalıştığını
biliyorduk. Bu tasarıyla bu sağlanmış oluyor, tıp
fakülteleri Bakanlığa bağlanmaya
çalışılıyor.
Biraz önce söylediğim gibi dünyada bir başka
örneği yok. Bu düzenleme Anayasanın 130 ve 131inci maddelerine
aykırıdır, ayrıca oluşturulan yönetim biçimi de
Anayasaya aykırılıklar içermektedir. Bu uygulamanın Adalet
Bakanlığının ve diğer bakanlıkların fakülte
açmasından ne farkı vardır? Bu iki kuruluş aracılığıyla,
YÖK ve üniversitelerin yapabildiği tüm işleri Sağlık
Bakanlığının yapabileceği
Her şey tamamen
Bakanlığın güdümüne veriliyor; üniversitelerin hizmet denetleme,
akredite etme, bilim üretme ve lisansüstü eğitim yetkileri veriliyor. Yani
Bakanlık mı yapıyoruz yoksa akademik işler mi
yapıyoruz, iyice kafam karıştı, anlayamıyorum!
Aslında doğrusu neydi sayın vekiller,
sayın milletvekillerim? Üniversiteler güçlendirilmeliydi ve afiliasyon
sisteminin Batıda uygulandığı şekilde burada
uygulanması gerekirdi. Ama, maalesef, iktidar hem siyasi hem de şahsi
görüşlerini tatmin etme yöntemi olarak bu yasayı getirmiştir.
AKP Hükûmeti artık standartlaşan yasa yapma
biçimi olan torba yasa özelliğini bu tasarıda da korumaktadır.
İlgili ilgisiz birçok madde bu tasarıda da yer almaktadır. Buna
göre, doçent adaylarının belirlenmesiyle ilgili esaslar
Üniversitelerarası Kuruldan YÖKe devredilmektedir. Bunu da
anlamış değilim neden yapıyorlar. Siyasi değerlendirmelere
açık, iktidar çevrelerine makbul ancak yeterli akademik nitelikleri
taşımayanların hızlıca unvan alabilmelerinin de yolu
açılmaktadır. Akademide doçentlik unvanının
alınması tamamıyla siyasi iradeye
bırakılmaktadır. Üniversitelerde, maalesef, mobbing, baskı,
yıldırma, sınırsız uygulamalar artmaktadır,
özerklik yok edilmektedir ve sadece Berkin Elvan eylemlerine
katıldığı için 2-3 tane öğretim üyesi
uzaklaştırılmıştır. Bunları önümüzdeki
süreçte daha da artıracaklarının göstergelerini burada maalesef
görüyoruz. Sadece bununla ilgili değil, millî eğitimle ilgili de yeni
yasa maddeleriyle, özellikle çok komik hâle gelen bu yönetici atamalarıyla
ilgili, özellikle sözlü mülakat sınavlarıyla atamaların
yapıldığını ve yüzlerine gözlerine
bulaştırdıklarını görüyoruz.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Demir.
Hükûmet adına Sağlık Bakanı Mehmet
Müezzinoğlu
Buyurunuz Sayın Bakan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne)
Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım;
öncelikle sizleri saygıyla selamlıyorum.
Tabii sağlık alanı ve tıpta dünyadaki
duruma baktığımızda belki de herkesin her boyutuyla, her
türlü cümleyi söyleyebileceği bir alan. Bir dakika yok ki
sağlıkta bilimsel gelişmelerde yenilikler olmasın, bir
dakika yok ki sağlıkta tıbbi teknoloji alanında yeni yeni
gelişmeler olmasın ve insanoğlu da insanlık da her an, her
dakika sağlığıyla ilgili bu gelişmelerin bire bir
muhatabı olmak ve bu gelişmelerden istifade etmek istiyor
olmasın.
Biz Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri olarak, özellikle AK
PARTİ döneminde, sağlıktaki bütün imkânların ülke
insanımızın hizmetine sunumunda hakkaniyetli bir
ulaşım ve hakkaniyetli bir hizmet alımı yönünde bütün
sıkıntılara, bütün zorluklara rağmen önünde engel
bırakmama gayreti içinde yoğun bir çalışma gayreti sarf
ettik on iki yıldır. Gerek hekime ulaşmada gerek hastaneye
ulaşmada gerek ilaca ulaşmada gerek tıbbi teknolojiye
ulaşmada önemli mesafeler kaydettik. Tabii ki yirmi dört saat hasta, hasta
yakını ve sağlık sorunuyla ilgilenen bir alanın sorunsuz
olmasının veya sorunlar bitiyor, azalıyor deniyor
olmasının çok mümkün olmadığını hepimiz takdir
ederiz.
Ama bugün Türkiye olarak geldiğimiz nokta: On
yıl önce Almanyayı örnek gösterenler, on yıl önce
İngiltereyi örnek gösterenler, on-on iki yıl önce Amerika, Fransa
diyenler, bugün artık oralardaki insanlar bile Türkiyedeki bu
sağlıkta dönüşümün yakaladığı dinamikleri takdir
ediyor ve bu dinamiklerin topluma yansımasının verilerini de
dünya bilimsel olarak, veri olarak değerlendiriyor. Dünya Sağlık
Örgütü 2002 yılında Avrupa bölgesinde Türkiyeyi en son sırada
gösterirken, 2012 yılında Dünya Sağlık Örgütü Türkiyeyi
sağlıktaki dönüşümle örnek ülke olarak 52 ülkeye, bölgesindeki
ülkelere gösterebiliyorsa yakaladığımız önemli bir
performans var. Ama bütün buna rağmen, yirmi dört saat hasta ve
sağlık sorunlarıyla ilgilenen ve yirmi dört saat dünyadaki
bilimsel gelişmeleri takip eden, tıbbi gelişmeleri takip eden,
tıptaki teknolojik gelişmeleri ülke insanına sunan bir
yapının tabii ki eleştirilen veya eksik kalan yönleri olacak
veya ceplerimizde telefonlar dinmeyecek. Çünkü bundan on yıl önce çocuk
endokrinoloğunun ne olduğunu bilmeyen anne bugün bize çocuk
endokrinoloğu diyor, çocuk hematoloğu diyor ve
dolayısıyla bunu yalnız İstanbulda, Ankarada demiyor,
Şırnakın Cizresinde diyor, Çanakkalenin Ezinesinde diyor.
Dolayısıyla, bütün bunlarla hep birlikte
neticede bu ülke insanının sağlığına hizmet
veriyoruz. Siz de eleştirilerinizle katkı sağlamaya
çalışıyorsunuz.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sizin
yaptığınız karanlık çağa gitmek
SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla)
Bu yasa tasarısıyla ilgili alt komisyonda da, Komisyonda da gerek
MHPnin gerek HDPnin gerek CHPnin gerekse AK PARTİli
arkadaşların önerilerini, eleştirilerini, şerhlerini ve bu
anlamda değerlendirebileceğimiz önerilerini aldık; fikirlerine
saygı duyuyorum, değer veriyorum. Bu anlamda, ortak önergelerle,
yanılmıyorsam 24 önergeyi tüm gruplar ortak olarak verdik ve o
önergeler çerçevesinde değişiklik yaptık, 12 önergeyi AK
PARTİ Grubu verdi ve Cumhuriyet Halk Partisinin, muhalefetin verdiği
6 önergeyi kabul ettik ve bir olgunlaşma noktasına getirmeye
çalıştık.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin Kanser
Enstitüsü üzerinden gittiğimizi ifade ediyor değerli
konuşmacılar. Bakın, iki taneyi öncelikliyoruz ilk altı ay
için: Kanser Enstitüsü ve akreditasyon. Türkiye sağlık endüstrisinde
ve sağlık AR-GEsinde ve sağlık turizminde bir hedefi
koyacaksa -ki bu ülke bu yakın coğrafyasının bu anlamda
merkezi olabilir; bu tıbbi altyapısı var, birikimi var,
tecrübesi var- ve bütün bunu sağlıklı bir şekilde, vizyoner
bir şekilde götürebilecekse akreditasyon enstitüsüne ihtiyacı var.
Bunun yönetim şekli bağımsız mı değil mi
tartışırız ve bütün bunları değerlendiririz ama
ihtiyacı var mı yok mu, buna herhâlde hep birlikte İhtiyacı
var. deriz.
Türkiye Kanser Enstitüsü
Değerli milletvekili
arkadaşım diyor ki: Diğerlerini üç yıl sonra
Hayır,
ilk altı ayda bu ikisi, üç yıl içinde de diğer altıyı
tamamlamak. Bir Halk Sağlığı ve Kronik Hastalıklar
Enstitüsü
kronik hastalıklar yükünün dünyada da, gelişen ülkelerde
de, bizde de her yıl arttığı bir süreçte Halk
Sağlığı ve Kronik Hastalıklar Enstitüsünün bu ülkenin
dinamiklerine zarar getireceğini düşünebilmek veya iddia edebilmek
açıkçası belki şu
Yani yine değerli milletvekili
arkadaşım dedi: Hem bilim adamı hem siyasetçi hem ticaret
Yani o zaman arkadaşlar bilim adamı yalnız bilim
adamlığı yapsın, niye burada siyaset yapıyor? Bilim
adamı yalnız bilim adamlığı yapsın, niye yönetici
oluyor? Bilim adamı yönetici, hele hele çok
Yönetici demek çok yönlü
yönetebilen demektir. Yarın kendisi veya buradan bir
arkadaşımız bir üniversitede rektör olduğunda veya bakan
olduğunda yalnız bilim alanında mı iş yapacak yoksa
iyi bir yönetici mi olacak?
Şimdi, burada inovasyon diyoruz. Evet,
üniversitelerimiz bu ülkede önemli roller üstlenmiştir ama inovasyonda
hâlâ sıkıntılarımızın veya olmamız gereken
noktada olmadığımızı kim söyleyebilir? Biz üniversitelerimizin
inovasyon dinamiklerine katkı sağlamak
Eğitim
araştırma hastanelerimiz bu ülkede cumhuriyet öncesinden var olan
kurumlar. Haseki Hastanesinin, Ankara Numunenin yüz-yüz elli yıllık
geçmişi var. Bugün için bizim uzmanlarımızın, tıptaki
uzmanlarımızın yüzde 45ini yani yaklaşık
yarısını biz bu eğitim araştırma hastanelerinde
ülkemizin hizmetine sunuyoruz. Yani ben dahiliye uzmanı olarak Haseki
Hastanesinden ihtisas aldım. 59 tane eğitim araştırma
hastanesi -Ankara Numune, İstanbuldaki Şişli Etfal- olan bir
ülkede eğitim araştırma hastanelerimizin dinamiklerinin daha
güçlü olmasından bu ülke mi kazanır, yoksa Sağlık
Bakanı Mehmet Müezzinoğlu mu kazanır? O bugün var, yarın
yok ama eğitim hastaneleri bu ülkenin zenginliği, bu ülkenin kurumsal
yapıları. Bu kurumsal yapıların yarınlara daha güçlü
yürümesi ve buralarda doçentin, profesörün görev yapıyor olması kimi
niye rahatsız ediyor veya neden buraların daha güçlü olmasından,
millet adına, Türkiye Cumhuriyetinin geleceği adına neden
rahatsızlık duyuluyor, anlamakta zorlanıyorum.
Diyor ki: Profesörlüğü yandaş
Arkadaşlar,
bunların hiçbiri
Ben eğitim araştırma hastanelerinde
profesörlük veya doçentlik unvanı vermiyorum, vermedim ve
vermeyeceğim, böyle bir şey yok; YÖK kime veriyorsa, dün neyse bugün
o devam edecek, kanun tasarımız yasalaştıktan sonra da o
devam edecek. Niye toplumu veya kendi algımızı
yanlışlara sürükleyecek, kendi kendimizi yanıltacak cümleleri
söylüyoruz, anlamakta zorlanıyorum.
Yani şimdi, bu ülkede 6 tane enstitüsü için
Kanserle başlıyorsunuz. diye
Ben sondan başlayayım:
Biyoteknoloji enstitüsü bu ülkenin ihtiyacı mı değil mi? Halk
sağlığı ve kronik hastalıklar enstitüsü bu ülkenin
ihtiyacı mı değil mi? Anne, çocuk ve ergen
sağlığı enstitüsü ihtiyacı mı değil mi?
Geleneksel ve tamamlayıcı tıpta Almanya, Amerika bu anlamda
farklı noktalara geldiyse Türkiyenin bu noktada kendi dinamiklerini
ortaya koymasından niye rahatsızlık duyulur? Teknik hata
bakımından eleştiriler olabilir ama bütün bunları
Sağlık Bakanlığı yapıyor diye rahatsızlık
duymayı da açıkçası
Bu Sağlık
Bakanlığı bu ülkenin Sağlık Bakanlığı.
77 milyon ülke insanının sağlık ihtiyaçlarını
daha iyi karşılama sorumluluğu olan bir bakanlık. Bu
sorumluluğu daha iyi yerine getirebilme derdi için, sorumluluğunu
üstlenmek için bu yasalara ihtiyacı var ama değerli milletvekili
arkadaşım diyor ki: Anne ölümleri arttı, kırk yılda.
Ya arkadaşlar, anne ölümlerinin kırk yıl öncesi, on yıl
öncesi, on iki yıl öncesi rakamlarına bir bakalım, bebek
ölümlerine bir bakalım. Yeni doğan yoğun bakımını
bu ülke insanı on yıldır duymaya başladı. Şu anda
yeni doğan eleştirilerini alıyoruz. Niye? Yoğun
bakımlar açtığımız hâlde yeni doğan yoğun
bakım uzmanımız yok diye. Bütün bunların daha iyi
olabilmesi için hem üniversite hem de enstitülere bu ülkenin, bu ülke
insanının ihtiyacı var. Dolayısıyla, bunu ideolojik
bakışlarla veya AK PARTİ bu anlamda puan kazanır. diyerek
karşı çıkıyorsak, arkadaşlar ne olur, siyaset
yapıyoruz. Bu ülkeye hizmet yapıyoruz, siyaseti hizmet için
yapıyoruz.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ama Sayın Bakan
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Devamla) Kamer Bey, anlamadığınız
konularda ne olur ya
KAMER GENÇ (Tunceli) Üniversite bünyesinde yapalım
ya!
SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla)
Bakın, ben size değer veriyorum, ne olur.
KAMER GENÇ (Tunceli) Üniversite dışından
gelmiş bir adamsın ya!
SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Bakan, lütfen Genel Kurula hitap
ediniz, karşılıklı konuşmayınız.
SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla)
Arkadaşlar, ben şurada polemiğe girmeyeceğim,
polemiğe girmiyorum.
Bakın, ben bu anlamda komisyonlarda ve samimiyetle
ister CHPden gelsin ister MHPden gelsin ister HDPden gelsin,
arkadaşlar, doğru olduğuna inandığımız her
önerinin başımızın üstünde yeri var. Ben Aytuğ Beye
-burada isim vererek- bir konuda sitem etmek istiyorum kürsüden: İşte
bu obeziteyle ilgili veya sağlıklı beslenmeyle ilgili, konuyu
bana iki üç saat önce gösterdi. Ben de kurum başkanımızı
aradım, dedim ki: Bu yanlışlığı yapan
arkadaşımızla ilgili gerekeni yapın. Şimdi, orada bunu
söyledikten sonra ve bununla ilgili gerekeni yapacağımızı
onun yanında, kurum başkanıyla konuştuğum hâlde bu
kürsüde, çok böyle popülist bir tarzı Aytuğ Beye
yakıştıramadığımı ifade ediyorum ama yine de
o söylemeseydi ben burada onu söylemeyecektim.
Ben bu yasa tasarısının ülkemizin
sağlıklı geleceğine, sağlık açısından
olumlu katkı sağlayacağına inanıyorum.
Sağlıkta, özellikle sağlık endüstrisinde ve sağlık
turizminde bu yasa tasarısına ihtiyacımızın
olduğunu ifade ediyor, katkı sağlayan tüm
arkadaşlarıma, Komisyonda katkı sağlayan, bugün, yarın
Genel Kurulda katkı sağlayacak tüm arkadaşlara teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Müezzinoğlu.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Atıcı.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın Başkan,
Sayın Bakan popülist yaklaştığımı söyleyerek
sataşmıştır. İzninizle iki dakika söz istiyorum.
BAŞKAN Yeni sataşmalara mahal vermeyiniz
lütfen Sayın Atıcı.
Buyurunuz.
X.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı'nın, Sağlık Bakanı Mehmet
Müezzinoğlunun 615 sıra sayılı Kanun
Tasarısının tümü üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, evet, doğru, ben size
oturduğum yerde bunları gösterdim, sizinle dertleştim ve size
dedim ki: Sayın Bakan, ben bunları kürsüde söyleyeceğim. Siz
de bana dediniz ki: Tabii, buyurun, söyleyin, ben de memnun olurum.
Şimdi, işin o kısmını
çıkardığınız zaman, ben popülist olurum gerçekten ama
ben size konuşmamı hazırladığımı ve
bunları kürsüden ifade edeceğimi orada söyledim, siz de buna Tamam.
dediniz.
SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne)
Ben de dedim ki: Gereğini yapacağım. Sizin
yanınızda yaptım.
AYTUĞ ATICI (Devamla) Gereğini
yapacağım. dediniz ama Memnun olurum, kürsüden de söyleyin.
dediniz.
SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne)
Öyle bir şey yok
AYTUĞ ATICI (Devamla) Şimdi, kişiler
arasındaki konuşmaları buraya yansıtmak âdetim
değildir ama siz yansıttınız, yapacak bir şey yok.
Sayın Bakan, birkaç konuya da bu vesileyle
değinmek istiyorum. Benim hem bilim adamı hem siyasetçi olmamam
gerektiğini söylediniz. Ben bilim adamı değilim artık, ben
artık bilim adamı değilim, ben artık hekim de değilim.
Ben Parlamentoya seçildiğim günden beri, hatta öncesinde, aday adayı
olduğumdan bu yana kadar bir tek çocuğa dokunmadım. Çok özledim,
o ayrı konu, hakikaten çok özledim mesleğimi. Keşke şu
sağlığı iyi idare etseniz de ben de yavrularıma geri
dönebilsem, keşke!
Efendim, Rektör hem rektör hem yönetici hem hoca olur
mu? Efendim, rektörler zaten yöneticidirler, rektörler zaten gidip
araştırma yapmazlar, rektörler gidip bilim insanı olup da
yazı da yazmazlar çoğunlukla. Nadir, istisnalar bunun haricindedir.
Sağlık Bakanlığının
gelişimi beni rahatsız etmez, tam tersi, memnun eder ama
Sağlık Bakanlığındaki gelişmeler beni memnun
eder. Bebek ölüm hızı geçen yıla göre artmıştır
Sayın Bakan, siz yokken de, AKP Hükûmeti yokken de sağlık
göstergeleri korkunç bir şekilde iyileşti, düştü bebek
ölümlerinde. Bunda sizin de katkınız var, yok diyemem, bütün
hekimlerin, bütün hemşirelerin katkısı var ama son bir
yılda arttı, bunu lütfen önemseyin.
Dün neyse bugün de o olacak profesörlük için.
Hayır, efendim, dün jet profesörler vardı, bugün Bakanlık
profesörleri olacak, aradaki tek fark bu olacak, bu da size
yakışmıyor hakikaten Sayın Bakan. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Atıcı.
XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Türkiye Sağlık Enstitüleri
Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Kars Milletvekili Yunus Kılıç ve Amasya
Milletvekili Avni Erdemir ile 79 milletvekilinin; Türkiye Sağlık
Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/937, 2/2229) (S. Sayısı: 615)
(Devam)
BAŞKAN Şahsı adına Uşak
Milletvekili İsmail Güneş.
Buyurunuz Sayın Güneş. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 615 sıra sayılı
Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
hakkında şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve aziz milletimizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK
PARTİ hükûmetlerimiz süresince 2002 yılından günümüze dek
sağlıkta çok büyük değişim ve dönüşümler
gerçekleştirilmiştir. Sağlıkta değişim,
dönüşüm programı neticesinde hastaneler tek çatı altında
toplanmış, tüm vatandaşlar sosyal güvenlik çatısı
altına alınmış, hastanelere kalite standartları
getirilerek hem tıbbi donanım anlamında hem de altyapı
açısından çok önemli mesafeler katedilmiştir.
Diğer taraftan, sağlıkta ölçülebilir,
izlenebilir, sürdürülebilir politikalara geçilmiştir. Bu değişim
ve dönüşüm politikaları neticesinde nitelikli yatak sayısı
yüzde 6dan yüzde 46ya çıkmış ve yoğun bakım yatak
sayıları önemli derecede artmıştır. Kişi
başına hekime müracaat -benden önceki konuşmacılar da
söyledi- yılda yüzde 3,2den yüzde 8,2ye çıkmıştır.
Sağlık kriterlerinin önemli göstergelerinden olan doğumda
beklenen yaşam süresi 2002 yılında 71,8 iken 2012
yılında 76ya yükselmiştir. Ayrıyeten, bebek ölümleri
hızı 2002 yılında, özellikle bunu vurgulamak istiyorum,
1.000 canlı doğumda 31,5 iken bugün yüzde 4,7ye düşmüştür.
Anne ölüm hızları yine her 100 bin canlı doğumda 64 iken
bugün yüzde 15,4e inmiştir. Sağlık hizmetlerinden memnuniyet
oranı yüzde 39lardan yüzde 75lere yükselmiş, hastanede yapılan
doğum sayısı yüzde 69dan yüzde 97ye çıkmıştır.
Bebek izleme oranı da yine yüzde 62den yüzde 99a
çıkmıştır. Yine, diğer taraftan yeni doğanlarda
tarama adına işitme taraması, hipotiroidi taraması, biyotinidaz taraması gibi
pek çok taramalar yapılmaktadır.
Hükûmetlerimiz döneminde sağlıktaki ikinci en
büyük atılım, altyapıyla ilgili olmuştur. Hükûmetlerimiz
döneminde Türkiyenin hemen hemen her ilinde ve birçok ilçelerinde yeni devlet
hastaneleri yapılmış ve bunlardan da en sonuncusu olan ve
gerçekten de çok önemli yatak kapasitesine sahip olan şehir hastaneleri
yapımına geçilmiştir. Sağlıkta değişim,
dönüşüm uygulamaları ve yeni devlet hastanelerinin
yapılmasıyla sağlık standartlarımız oldukça
yükselmiştir. Bu gelişimin üçüncü basamağı olan Türkiye sağlık
enstitüsünün kurulmasıyla, hem kronikleşmiş hem de büyük maddi
külfetler getiren hastalıkların azaltılması, ayrıca
teşhis ve tedavide kullanılan tıbbi cihazların ve
ilaçların ithalatından vazgeçilerek yerli üretimin
yapılması, anne ve çocuğun kronik hastalıklardan
korunması sağlanacaktır. Diğer taraftan, insan ölümlerinde
önemli bir yer işgal eden kanser nedenlerinin ve korunma yöntemlerinin
araştırılması ve ayrıca halk tarafından
kullanılan ve uzun süredir varlığı bilinen alternatif
tıp metotlarının bilimsel yönden araştırılarak
halkın hizmetine sunulması alanında çalışmalar yapmak
gibi sağlığın geliştirilmesi için Türkiye sağlık
enstitüsü kurumunun kurulması sağlanacaktır.
Türkiyedeki AR-GE çalışmalarına harcanan
mali kaynaklara bakıldığında, OECD ve Avrupa ülkeleri
gayrisafi millî hasılasının yüzde 2si gibi AR-GEye kaynak
aktarırken bu bizim ülkemizde gayrisafi millî hasılanın
yaklaşık olarak yüzde 1lik kısmını
oluşturmaktadır. Fakat sağlık AR-GE
çalışmalarına baktığımız zaman Avrupa
ülkelerinde ve OECD ülkelerinde sağlık AR-GE çalışmalarına
tüm AR-GE çalışmaları içinde ayrılan pay yüzde
8-9lardayken bu bizim ülkemizde maalesef yüzde yarım bile değildir,
yarımın da daha altındadır.
Diğer taraftan, dünya örneklerine
baktığımız zaman, Amerika Birleşik Devletlerinde,
Fransada, Almanyada, Kanadada, pek çok ülkede kanser enstitüleri ulusal bir
politika olarak izlenmektedir ve bu enstitüler kurulmuştur. Diğer
taraftan, bizim ülkemizdeki bakanlıklara bağlı enstitüler var
mı derseniz, yine Orman Bakanlığımıza bağlı
ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımıza bağlı
pek çok enstitü vardır. Diğer taraftan da TÜBİTAK
çatısı altında da pek çok enstitü faaliyet göstermektedir fakat
ülkemizde TÜBİTAK son yıllarda ciddi gelişmeler sağlasa da
sağlık alanında ne yazık ki umut edilen başarılar
elde edilememiştir. TÜBİTAKın pek çok alanla ilgilenmesinden
dolayı sağlık üzerine yeterince eğilememesi, ayrıca
sağlık paydaşlarının yeterince koordine olamaması
beklenen sonuçları vermemiştir.
Bizim buradaki,
sağlık enstitülerindeki temel amacımız şudur: Yani, burada
belki otuz yıllık üniversitelerimizin, işte, kanser enstitüsü
gibi bazı enstitüleri mevcuttur fakat burada üniversitelerimiz bireysel
anlamda çalışmaktadırlar, ülke politikasını
oluşturamamaktadırlar.
Buradaki, Sağlık
Bakanlığımızın enstitü kurmasındaki temel amaç bu
enstitülerde Türkiye çapında bir politika oluşturmak, bir strateji
belirlemek ve bunun üzerinde yoğunlaşmaktır.
Diğer taraftan, tabii
ki bu sağlık enstitülerimizin yapısına
bakıldığı zaman, gerçekten de sağlık
enstitülerimizde mesela yüksek danışma kurulunun yapısına
baktığınız zaman hem bakanlıklardan üyeler vardır
hem de ayrıca diğer sivil toplum örgütleri olan, işte Türk
Tabipleri Birliği, Eczacılar Birliği, Dişhekimleri
Odası gibi pek çok odadan da bunların üyesi vardır. Diğer
taraftan da bu atanacak 6 üyenin de ayrıyeten bu alanda en az doktora
yapmış ilgili kişi olması bunun bilimsel yönden de çok
güçlü olduğunu göstermektedir.
Diğer taraftan, tabii
ki bu sağlık enstitülerinin kurulmasıyla da kazanacak olan
Türkiyedir ve bu alandaki çalışmalar Türkiyede pek fazladır
ama bunların nihai ürüne döndürülmesi veya diyelim ki, bunlara göre
sağlık politikalarının belirlenmesi veya önleyici
politikaların oluşturulmasında şimdiye kadar etkin bir rol
oynamaması etken olmuştur. Bundan sonra inşallah, bu
olumsuzluklar ortadan kalkacaktır.
Diğer taraftan tabii ki, burada en çok
eleştirilen konulardan bir tanesi de, işte Sağlık
Bakanlığı tarafından bir sağlık üniversitesinin
kurulması. Burada tabii pek çok eğitim ve araştırma
hastanemizde yaklaşık 1.500 tane doçent ve profesör öğretim
üyesi elemanlarımız vardır. Bunların özlük haklarına
bakıldığı zaman gerçekten de özlük hakları yönünden
çok büyük eksiklikler içindedirler. Hem bunların özlük
haklarının oluşturulması hem de burada eğitim gören,
ihtisas yapan binlerce doktorumuz vardır, buradaki eğitimin bir standarda
kavuşturulması, öğretim üyesi zenginliğinin
artırılması yönünden bunun katkısı
olacağını düşünüyorum ve bu hem sağlık
enstitülerinin kurulmasının hem de Sağlık
Bakanlığına bağlı sağlık üniversitesinin
kurulmasının Türkiye'nin sağlığı
açısından önemli katkılar sağlayacağını
düşünüyorum.
Bu kanunun lehinde olduğumu ifade ediyorum. Bu
kanunun ülkemize ve milletimize hayırlı uğurlu
olmasını temenni ediyorum, hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Güneş.
Soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Soru-cevap bölümü yirmi dakikadır. On
dakikasını sorulara ayıracağım. Sisteme girmiş
sayın milletvekillerine birer dakika söz vereceğim.
Sayın Işık, buyurunuz.
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bugün Türkiyede hem devlet
üniversitelerinde hem vakıf üniversitelerinde çok sayıda tıp
fakültesi, sağlık bilimleri fakültesi varken bu sağlık
bilimleri üniversitesi kurulma ihtiyacı nereden doğdu? Birinci sorum
bu. Onların güçlendirilmesi yerine böyle bir yola gidilmesinin sebepleri
nelerdir?
İkincisi, bu üniversite ne vakıf üniversitesi
ne devlet üniversitesi. Tabiri caizse ne deve ne kuş;+ deve kuşu.
Anayasa ve mevcut yasa hükümlerine aykırı bir şekilde rektör
seçimini aday adayları arasından mütevelli heyeti oluşturuyor. 6
kişiyi üniversite öğretim üyeleri seçmesi gerekirken sizin
başkanlığınızda toplam 5 kişiden oluşan ve
maalesef 5 kişilik mütevelli heyetinin 3ü Sağlık Bakanlığının
üyeleri olan kişiler tarafından rektör adayı oluşturuluyor.
Yani bu nasıl bir anlayış? Acaba bu model, kafanızdaki YÖK
modelinin bir kopyası mı, bundan sonra onu mu getireceksiniz?
Bunları öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Işık.
Sayın Şimşek
CEMALETTİN ŞİMŞEK (Samsun)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, bugün Sağlık
Bakanlığına bağlı kamu hastanelerinin
polikliniklerinde ortalama günde 100-150 hasta bakılmaktadır.
Dolayısıyla da Yıllık 8,5 hasta müracaatına
eriştik. diye de zaman zaman iktidar tarafından övünüldüğü
tarafımızdan tespit edilmiştir.
Bir evrak memurunun bile günlük tekâmül ettireceği
evrak belliyken sizce bu kadar kamu hastane polikliniklerinde yoğun bir
şekilde hasta bakılması doğru mudur? Buradan nitelikli
sağlık hizmeti ortaya çıkacağına inanıyor
musunuz? SGK, özel hastanelerde poliklinik sayılarını bazı
branşlarda 50, bazı branşlarda 40 olarak
sınırlamıştır. Doğrusu bu mudur yoksa 100-150
hasta bakmak mıdır? Buradan nitelikli bir sağlık hizmeti
çıkar mı? Sorum bu.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Şimşek.
Sayın Atıcı
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Sağlık İstatistikleri
Genel Müdürlüğü rakamlarını verdim size. Demin AKP adına
konuşan, şahsı adına konuşan sayın milletvekili
de doğru bilgi vermedi. Sağlık İstatistikleri Genel
Müdürlüğü diyor ki: Anne ölümleri 2012de yüz binde 15,4, 2013te 15,9;
bebek ölümleri 2012de binde 7,4, 2013te binde 7,8.
Bakın, kırk yıldan uzun bir süredir ilk
defa yükselişe geçti Sayın Bakan. Bunu çocuk hekimi olarak ben
yüreğimde hissediyorum. Ne olur, bunu siyasi polemik konusu yapmayın.
Sayın milletvekilleri, lütfen, bu siyasi polemik
konusu değildir. Bebek ölümü binde 7,4ten 7,8e
çıktığında 0,4lük bir artış demek, yılda
yaklaşık 1,5 milyon bebeğin doğduğu bu ülkede 600
bebeğin fazladan ölmesi demektir. Neyi konuşuyoruz biz Allah aşkına?
600 bebek ölüyor diyorum, polemik yapıyorsunuz, lütfen.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Atıcı.
Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, Türkiyede bulunmayan, ruhsatlı
olmayan ilaçları Türk Eczacıları Birliği sadece düşük
bir masraf karşılığında getirip hastaların
evlerine kadar teslim ediyordu ve yüzde 50si yetim ilaç, yüzde 50si
bioteknolojik ürünler. Siz, yasaya açıkça aykırı olarak on
beş tane depoya bu işi yapma izni verdiniz. Bunlardan bir tanesi eski
milletvekili Burhan İsene ait İDM. Daha önce de Gatamed
Şirketiyle kişisel sağlık verilerini
pazarlamıştı SGKdan alarak. Bu İDM ilaç takip sistemindeki
bütün verileri ele geçirerek eczacılara, hastalara SMS, e-mail çekiyordu
ve İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Başkanlığı bir
doktorun yerleştirildiğini, onun sızıntı
yaptığını ve Burhan İsene bütün verilerinizi
sızdırdığını ifade etti, İlaç ve Tıbbi
Cihaz Kurumu Başkanlığı. Bu soruşturmada durum nedir?
Bizim sizi defalarca uyarıp bu tehlikeyi söylememize rağmen tedbir
almadınız, hastaların da sağlığı ve verileri
de tehlikede. Ayrıca da bir yandaş şirkete çok büyük bir rant
sağlamış durumdasınız. Buna ne diyorsunuz?
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Özel.
Sayın Acar
GÜRKUT ACAR (Antalya) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, bu kanun tasarısıyla
Sağlık Bakanlığı doktor ve diğer sağlık
personeli yetiştirmek için üniversite kurmaktadır. Bu durum
Anayasanın yükseköğretimi düzenleyen 130 ve 131inci maddelerine
aykırı değil midir? Bu yönüyle beraber oluşturulan yönetim
biçimi de Anayasaya aykırı değil midir? Oluşturulan
tıp fakültesine Türkiyedeki tüm eğitim ve araştırma
hastaneleri bağlanmaktadır. Bu durum ülke gerçeklerini yok saymak değil
midir? Sağlık Bakanlığı üniversite hastaneleriyle
haksız ve gereksiz bir yarışa girmekte değil midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Acar.
Sayın Demir
NURETTİN DEMİR (Muğla) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Türkiye Sağlık enstitüleri
başkanlığı hem bu enstitülere hem de üniversitelerde
kurulacak enstitülere, hatta sağlık alanındaki tüm
üniversitelere denetim sağlayacak, tüm üniversiteler üzerinde yetki ve
kontrolü olacak mıdır?
İkinci sorum: Sayın Bakan, siz de bir
hekimsiniz. Emekli hekimler maalesef çok kötü durumdadır. Bu konuda bir
düşünceniz var mı ya da bir getiriniz var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Demir.
Sayın Dinçer
CELAL DİNÇER (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakanım -Sayın Işık da
benzer soruyu sordu- ilk sorum: 199 devlet ve vakıf üniversitesi, 86
tıp fakültesi varken, Hükûmet olarak bu üniversiteleri ve fakülteleri
geliştirmeniz gerekirken bu tasarıyla 12 Eylül YÖKünü aratmayacak
yeni bir sağlık YÖKü mü devreye sokmak istiyorsunuz?
İkinci sorum: Suriyeden gelen göçmenler diyelim,
misafir diyelim veya mülteci diyelim, yüzünden ülkemizde eradike
edilmiş çocuk felci hastalığı baş göstermişti o
bölgeden. Yapılan çalışmalar ne aşamadadır? Bu
hastalık hangi boyuttadır, eradike edilmiş midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Dinçer.
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Şanlıurfa Üniversitesinde
üniversite hastanesi ne zaman bitecek? Tabii, Şanlıurfa nüfusu
sürekli artmakta, mevcut olan hastaneler halkın sağlık
ihtiyacına cevap verememekte. Bu konuyla ilgili planlamanız var
mı?
İkinci soru: Bu tasarıda mevcut olan
Şirket kurabilir. hükmü vergi muafiyeti getiriyor. Diğer
şirketlerle arasındaki fark Anayasamızın 10uncu maddesindeki
eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etmez mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
Sayın Halaman
ALİ HALAMAN (Adana) Başkanım,
teşekkür ederim.
Şimdi, sorumuz Sağlık Bakanına. Bu
Kamu Hastaneleri Birliği var, yeni kuruldu bu. Bu Kamu Hastaneleri
Birliği kurulduktan sonra, hastalara bir hastaneden diğer bir
hastaneye sevk yapılıyor, bu hasta yakınlarına da soruluyor
ama karşı taraftaki hastane kabul ediyor veya etmiyor. Bu ambulansların
içinde siren sesleriyle şehir içinde dolanan bir sürü hasta oluyor; zaman
zaman, sık sık telefon açıyorlar bize Yer bul. diye. Ya, bu
müthiş de bir sorun yaratıyor. Ya, Sayın Bakanım, buna net
bir çözüm bulma imkânımız yok mu? Dolayısıyla, hasta
yakınları hastanede yetkili olanları nasıl ikna edecek,
bunlara nasıl yer bulacak?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Halaman.
Sayın Moroğlu
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) Sayın Bakan,
yaptığınız bu tasarıyla ilgili büyük bir işe,
büyük bir atılıma soyunduğunuz gerçeğini ifade ettiniz. Halletmeniz
gereken küçük bir işi de arkadaşlarımın yanında ben de
söyleyeyim: Hastanelerimizde hemşire yokluğu yüzünden ameliyatlar
erteleniyor. Hemşireler gece gündüz çok uzun saatler nöbet tutmak zorunda
kalıyor ve hastane yöneticilerimiz de hem size hem de Maliye
Bakanlığına değişik taleplerde bulunmalarına
rağmen hâlâ bu hemşire eksiği giderilebilmiş değil.
Bunu gidermek için ne düşünüyorsunuz? Yoksa, hemşire vekiller gibi
bir de vekillik düşündüğünüz söylentileri var. Vekil değil,
hemşire istiyoruz. diyor yöneticiler. Bunu bir an önce halletmenizi
istiyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Moroğlu.
Buyurunuz Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne)
Teşekkür ediyorum.
Öncelikle Alim Işık Beyin Üniversite
ihtiyacı nedendir? Tabii, Komisyonda da, bugün, olabildiğince
üniversite ihtiyacımızı, neden olduğunu anlatmaya
çalıştık ama bir daha hemen özetle
Alim Bey, değerli arkadaşlar; şu anda
bizim eğitim araştırma hastanelerimizin sayısı 59 ve
bunların birçoğu tarihî geçmişi olan hastaneler ve bunlar zaten
eğitim araştırma hastaneleri adıyla varlar ve uzman
kadrolarımızın yüzde 45ini buralar yetiştiriyor. Buralarda
iki tane sorunumuz baş gösterdi: Bunlardan birincisi, daha önce şef, şef
muaviniyle verdiğimiz eğitim. Doçent ve profesör kadrolarını
burada istihdam sorunumuz var. İstihdam edemeyince, buradaki eğitim
standardımız düşüyor. Hâlbuki bu, ülkenin zenginliği.
İkincisi; buralarda
özellikli ameliyatlar, A grubu ameliyatları yapabilmek ve asistanlara
bunları eğitim olarak verebilmek adına buranın
dinamiklerini güçlü hâle taşımamız lazım. Bunun için de bu
eğitim ve araştırma hastaneleri bu ülkenin Sağlık
Bakanlığına bağlı zenginliği ve bu milletin zenginliği
ve bu eğitim araştırma hastaneleri zaten var. Bu var
olanların dinamiklerini korumak ve bunu bir basamak daha yukarıya
çıkarabilmek adına böyle bir yapıya ihtiyacımız var.
Yani bu anlamda bu yapının, 86 tane tıp fakültesi olan bir
ülkede Sağlık Bakanlığının bu anlamda da bir
yapısının 87 oluyor olması Üniversitelerimizin dinamiklerini
zayıflatıyor veya ne gereği var? 86 tane var, 87 olduğu
zaman ne zararı var? Yani bunu da anlamakta
Artı, bir ihtiyaç; bu
ülkenin, bu milletin yapılarının bir ihtiyacı bu. Bu
ihtiyacı karşılayabilmek için.
ALİM IŞIK
(Kütahya) Ama Hocam, bu, yeni bir model; bu üniversitenin adı belli.
Böyle bir örnek yok yani şu an Anayasaya aykırı bu.
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Ya, şimdi, Anayasaya da aykırı
olmadığını inşallah hep birlikte değerlendiririz
ama neticede bir örnek yok. Arkadaşlar, bugün tıpta dün
yapmadığımız birçok ameliyatın örneği var, dün
olmayan branşların bugün birçok örneği var. Bu anlamda da yeni
örneğe ihtiyacımız varsa, bu yeni örneği de doğru
olduğuna inanıyorsa bu Meclis bu doğru örneği de
çıkartacak.
ADNAN ŞEFİK
ÇİRKİN (Hatay) Bu Meclisin çıkardığı birçok
kanun Anayasa Mahkemesinden döndü.
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Yasa hükümlerine aykırı mı,
değil mi? Biz olmadığı kanaatindeyiz. Ona da, bu anlamda
yasal dayanaklarına diğer sorularda inşallah cevap vermeye çalışayım.
ALİM IŞIK
(Kütahya) Rektör seçimi belli şu anda.
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Efendim?
ALİM IŞIK
(Kütahya) Rektör seçimleri belli. Siz öğretim elemanını,
mütevelli heyetini YÖKten atıyorsunuz. Yani böyle bir şey var
mı? Nasıl bunu aşacağız? Çelişki de olacak.
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Ya, YÖKün yasalarında var olmayan bir
şeyi koymadık. İsterseniz onu zaman kaybetmemek için sonra
paylaşalım.
Sayın
Şimşek, yani bir defa, 100-150 poliklinik yapılıyor
kısmı belki istisnai olarak olabilir. Doğru
olmadığını, bizim burada belirli sınırlamalarla
bu sayıyı
Yani 50-60 bile esasında tartışmamız
gereken bir poliklinik sayısıdır ama tabii ki, hekim
sayısı açısından sorunu olan bir ülkeyiz. SGK özelde 50 hasta
veriyor veya 40-50-60 gibi filan. Biz de buna özellikle acillerde bir düzen
getirmeyi planlıyoruz ama çok da kolay olmadığını
Sizin talebinizin doğru olduğuna ben de katılıyorum,
planlamanın çok kolay olmadığını da paylaşmak
istiyorum.
Sayın Atıcı yani burada ben bir polemik
gibi bu cümleleri söylemedim. Yalnız o beslenme kısmını
polemik
AYTUĞ ATICI (Mersin) Yok, ben milletvekilimiz için
söyledim.
SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne)
Yani burada tabii ki, bir eksik bebek ölümü, bir eksik anne ölümü temel
hedefimizdir. Anne ölümlerinde, bebek ölümlerinde çok daha aşağılara,
5lere, mümkünse çok daha aşağılara indirmek hep birlikte
dinamiklerimizi
Ama söyledim, bebek yoğun bakım uzmanı,
yenidoğan uzmanı olmayan bir ülkeyiz. Bu dönemde tek bir tane
yenidoğan uzmanı yan dalı tamamladı ve onu mecburi hizmete
gönderdik. Çocuk yoğun bakım uzmanı
NURETTİN DEMİR (Muğla) Kadro
vermiyorsunuz Sayın Bakan üniversitelere.
SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne)
Nurettin Bey, bu kadroları biz kıyıda stoklamıyoruz, bu
ülke insanının hizmetine planlayarak sunmaya
çalışıyoruz. Şimdi, bir yerde depoda stok tutmuyoruz ki,
hepsi bu ülke insanının hizmetinde ya üniversitede ya bizde ya özel
sektörde. Bir tanesinin boş kalmaması için... Ve bir taraftan da
şikâyet ediyoruz, daha çok mesai istiyoruz, daha çok özveri istiyoruz,
daha çok fedakârlık istiyoruz. Aile hekimliğinde sayımız
eksik, uzmanda sayımız eksik ama burada geçmişe doğru
gidersek polemiğe gider. Bu ülkede hekim fazlası var. diyerek 2007
yılına kadar tıp fakültesine öğrenci
sayısını donduran yirmi-yirmi beş yıllık bir süreç
var, hekim açığımızı da şimdi
tartışıyoruz. 2007den itibaren ilk defa 2.500 fazla
öğrenci almışız, şimdi 11.800lere çıktık ve
burada da neyi tartışıyoruz? Eğitim kalitesi
düşüyor.u tartışıyoruz. Arkadaşlar, neticede bu
sorunun her boyutu var. Elimizdeki yetişmiş insanımızı
verimli kullanma, paylaşarak değerlendirmek gibi bir görevimiz ve
sorumluluğumuz var. Tabii ki bu anlamda yüzde 30lardan yüzde 7,4lere
inen bebek ölümlerini arzumuz yüzde 5e indirebilmiş olmayı
başarmak ve onu burada konuşmak ama bunu polemik konusu ne siz
yapın ne biz yapalım.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Ama yükseldiğini de
görelim Sayın Bakan. Yükseldiğini görelim, tespit edelim, yani ondan
da kaçınmayalım.
SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne)
Bir rakamı ne inkâr ederiz ne de yüzde 7,4ü çok övünerek söylemek gibi
bir iddiamız yok, keşke 5 olsa. Ama 30lardan indiğini, bunu da
kabul etmek lazım.
Polioyla veya kızamıkla ilgili
Belki soru
sırası gelmeden söyleyeceğim, şu anda ülkemiz
açısından Polio Bilim Kurulu, risk alanlarında aşılama
gerekliliğini söyledi. Yanılmıyorsam mayıs, haziran
aylarında 7 ilimizde iki doz aşılama yaptık.
Geçtiğimiz haziran ayında İstanbulda 6 ilçede, ikinci periyodu
da geçtiğimiz ay ekim ayında -ikinci dozunu- yaptık.
Kızamıkta 2013ün Mayıs veya Haziranında iki, üç aylık
bir pik oldu. Şu anda yine -Türkiye'nin üç yıl, dört yıl önceki-
en alt seviyeye inmiş durumda. Dolayısıyla, bu anlamda bir
sıkıntılı sürecimiz söz konusu değil.
Özgür Özel kardeşimin sorusunu belki sonra daha
detaylı
Ama SGK soruşturması şeklinde bana bir cevap
geldi. Onu, sonra, sizinle, bilgiyi geniş alıp yine paylaşmaya
çalışalım.
Sayın Acarın, Anayasaya aykırı
değil mi? Bu anlamda, biz AK PARTİ Grubu olarak Anayasaya
aykırı olmadığı kanaatindeyiz.
Dayandırdığımız madde gerekçelerini şu anda zaman
kaybı olmasın diye
Ama, o gerekçeleri de sizlerle
paylaşırız.
Emekli hekimlerin durumu
Başarabilirsek, arzu ediyorum.
NURETTİN DEMİR
(Muğla) Sizin elinizde.
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Denetim hakkı konusunu
Belki soruyu
eksik aldım. TÜSEB üniversiteleri denetleyecek mi? Öyle bir şey söz
konusu değil.
Sayın Tanal,
Şanlıurfada Harran Üniversitesi Rektörüyle yaklaşık bir
buçuk ay önce görüşme yaptık. Afiliasyonla ilgili protokol imzalama
aşamasında ve yanılmıyorsam, yılbaşı
itibarıyla da hastaneyi devreye sokabilecek noktadayız.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Ben milletvekili olmadan önce planlama vardı,
milletvekili sürem bitti hâlâ bu hastane sorunu halledilmedi.
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Şimdi, Sayın Tanal, üniversitenin
hastanesiyle ilgili kısmı söylüyorum. Neticede, rektörle bir hafta
önce ilkesel anlaştık, protokolü imzalama aşamasında.
Üniversite kısmı şu anda bizim bir buçuk aydır gündemimize
geldi. Kamu-özel iş birliğiyle şehir hastanesinin YPK onayı
geldi, ihale süreci başladı. Eyyübiyenin de ihalesi
yapıldı, haziranda bitiyor.
Şirket kurmayla
ilgili, Anayasaya aykırı değil mi?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Şimdi, bir, TÜBİTAK mevzuatına
BAŞKAN Sayın Bakan,
süremizin sonuna geldik.
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Bitireyim isterseniz.
AYTUĞ ATICI (Mersin)
İzin verin Sayın Başkan.
BAŞKAN
İsterseniz cümlenizi bitirin lütfen, devam edin.
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) Şimdi, bu şirket konusunu çok ticari
yorumluyor arkadaşlar.
Şimdi -özellikle, biyoteknoloji
enstitüsünün- bu anlamda bize ilaç sanayisi veya ilaç sanayisinin AR-GEsi bir
anlamda bir proje getiriyor. Diyor ki bu projenin üç yıl, beş
yıl, hatta on yıl
Bu projenin bir yıl, üç yıl, beş
yıl, on yıl desteklenmesi gerekiyorsa, o zaman bize o öneriyi getiren
o ilaç sanayisine -bilim kurulu da bunun sonucunun başarılı
çıkabileceğine inanan bir rapor veriyorsa- biz, orada pozitif bir
başarı yakalandığında evet, bu şirket yüzde 10
hissedarı olabilir, yüzde 5 hissedarı olabilir
Bu anlamda da bu
biyoteknoloji enstitüsünün buradan özel hukuka tabi para kazanıyor
olması diğer yatırımları için de
Neticede maliyenin
de hukukun da denetimine açık bir yapı. Ama zaman gelecek biz bu
araştırmalara 1 milyon, 3 milyon, 10 milyon destek vereceğiz. On
yıl süresince desteklenmiş bir proje ve sonunda da başarı
kazanıldıysa, buradan bir pay alıyor olmanın -Aytuğ
Bey beni mazur görsün- yani bir yöneticinin düşünmesi gereken ve bunun da
yabancı şirketlerle, gerekiyorsa yabancı şirketlerle de
Neticede ülkeye
Şimdi, plazma teknolojisi diyoruz, yabancı
şirketlerle bunu yapmadan bu ülkede plazma üretimi yapabilir miyiz?
Dolayısıyla, bu anlamda arkadaşlar, denetime açık
olmalı, hukuk bunu takip etmeli ama bu ülke bunları yapabilmeli.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
KAMER GENÇ (Tunceli) Karar yeter sayısı
Sayın Başkan.
BAŞKAN Bakacağım efendim.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır, maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.39
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.44
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
----0----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12nci
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
615
sıra sayılı Kanun Tasarısının maddelerine
geçilmesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi
yeniden oylama yapacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul
edenler... Kabul etmeyenler...
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Var, var Başkanım.
BAŞKAN
Ya, Var. deyince var olmuyor.
Karar
yeter sayısı yoktur.
Beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 22.45
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 22.47
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Dilek
YÜKSEL (Tokat), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
----0----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 12nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu
açıyorum.
615 sıra sayılı Kanun
Tasarısının maddelerine geçilmesinde yapılan iki oylamada
da karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yeniden oylama yapacağım ve karar
yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Yapılan üçüncü oylamada da karar yeter
sayısı bulunamadığından alınan karar
gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için 12 Kasım
2014 Çarşamba günü saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 22.48
(x) (10/1092), (10/1093), (10/1094), (10/1095), (10/1096), (10/1097), (10/1098), (10/1099), (10/1100), (10/1101), (10/1102), (10/1105), (10/1106) esas numaralı Meclis araştırması önergeleri tutanağa eklidir.
(x) 615 S.Sayılı Basmayazı 10/07/2014 tarihli 115inci Birleşim Tutanağına eklidir.