TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
17nci
Birleşim
20
Kasım 2014 Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Antalya Milletvekili
Gökcen Özdoğan Enç'in, Antalyada yaşanan hayvan hakkı
ihlallerine ilişkin gündem dışı konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Sedef Küçük'ün, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Gününe
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel'in, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Gününe
ilişkin gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Giresun Milletvekili
Selahattin Karaahmetoğlu'nun, Giresun ve Ordu illerinin
birleştirilerek tek il yapılması düşüncesine ilişkin
açıklaması
2.- Bolu Milletvekili Tanju
Özcan'ın, Boluda ağaçlar katledilerek orman örtüsüne zarar
verildiğine ilişkin açıklaması
3.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal'ın, İstanbulun Şile ilçesinin
sorunlarına ilişkin açıklaması
4.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel'in, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları
Gününe, iş kazalarına, Meclis önünde açıklama yapan
sağlık emekçilerine kolluk güçleri tarafından şiddet
uygulandığına ilişkin açıklaması
5.- Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcı'nın, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları
Gününe ilişkin açıklaması
6.- Antalya Milletvekili
Gürkut Acar'ın, Antalya Milletvekili Gökcen Özdoğan Ençin
yaptığı gündem dışı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
7.- Afyonkarahisar
Milletvekili Kemalettin Yılmaz'ın, Eskişehirdeki evini
şehit Astsubay Üstçavuş Nejdet Aydoğdunun eşine ve
çocuğuna bağışlayan Ali Dalı bu duyarlı
davranışından dolayı tebrik ettiğine ilişkin
açıklaması
8.- Manisa Milletvekili Özgür
Özel'in, Antalya Milletvekili Gökcen Özdoğan Ençin yaptığı
gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
9.- Samsun Milletvekili
Cemalettin Şimşek'in, Diş Hekimleri Haftasına ilişkin
açıklaması
10.- Tunceli Milletvekili
Kamer Genç'in, Başbakan Ahmet Davutoğlunun Tunceliye gitmesi
nedeniyle Tunceli Üniversitesinde sınavların ertelenmesinin gençlere
haksızlık olduğuna ilişkin açıklaması
11.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları
Gününe ilişkin açıklaması
12.- Kayseri Milletvekili
Yusuf Halaçoğlu'nun, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Gününe ve
Başbakan Ahmet Davutoğlunun Madımak olaylarıyla ilgili
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
13.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınçın (3/1624) esas numaralı Başbakanlık
Tezkeresi üzerinde Hükûmet adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
14.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal'ın, İstanbul Milletvekili Türkan
Dağoğlunun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Tekirdağ
Milletvekili Candan Yüceer ve 26 milletvekilinin, çay üreticilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1120)
2.- Manisa Milletvekili
Sakine Öz ve 41 milletvekilinin, Manisa Alaşehirde kurulması
planlanan jeotermal elektrik santralinin çevreye ve sultaniye üzümlerinin
yetiştirildiği bağlara verebileceği olası
zararların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1121)
3.- Antalya Milletvekili
Gürkut Acar ve 38 milletvekilinin, Türkiyede göçün sosyal ve siyasal
yaşama etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1122)
B) Tezkereler
1.- Hudut, şümul, miktar
ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tespit edilmek üzere, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin, Avrupa Birliğinin Orta Afrika Cumhuriyeti ve Malide icra
ettiği harekât ve misyonlar kapsamında yurt dışına
gönderilmesi ve Hükûmet tarafından verilecek izin ve belirlenecek esaslar
çerçevesinde bu kuvvetlerin kullanılması için Hükûmete
Anayasanın 92nci maddesi uyarınca bir yıl süreyle izin
verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1624)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- HDP Grubunun, Kars
Milletvekili Mülkiye Birtane ve arkadaşları tarafından,
Türkiyede çocuk hakları kapsamında alınacak önlemlerin ve
yapılacak yasal düzenlemelerin belirlenmesi amacıyla 20/11/2013
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
20 Kasım 2014 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
2.- MHP Grubunun, Bursa
Milletvekili Necati Özensoy ve arkadaşları tarafından, teröre
finansman sağlayan kaynaklarla ilgili şüpheli işlem bildirim
yükümlülüğünün etkin bir şekilde yerine getirilmesi konularının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla 21/3/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 20 Kasım 2014
Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun, Grup
Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi
tarafından, çocuk işçiliği sorununun tüm boyutlarıyla
araştırılarak çözüm yollarının belirlenmesi
amacıyla 20/11/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 20 Kasım 2014
Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
B) Danışma Kurulu
Önerileri
1.- Danışma
Kurulunun, Genel Kurulun 21 Kasım 2014 Cuma günü toplanmamasına
ilişkin önerisi
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Gaziantep Milletvekili
Ali Serindağ'ın, Sivas Milletvekili Hilmi Bilginin MHP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, İstanbul Milletvekili Türkan
Dağoğlunun CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
3.- İstanbul Milletvekili
Türkan Dağoğlu'nun, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
4.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, İstanbul Milletvekili Türkan
Dağoğlunun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
IX.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- İstanbul Tahkim
Merkezi Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/758) (S.
Sayısı: 640)
4.- Kırıkkale
Milletvekili Ramazan Can ve Isparta Milletvekili Recep Özel ile 52
Milletvekilinin; Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın; 1512
Sayılı Noterlik Kanunun 59. Maddesinde Noterlerin
Hastalıkları Halinde Yapılacak İşlemlere
İlişkin Sorunların Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi,
İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın; 2802
Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kahramanmaraş Milletvekili
Mahir Ünal, İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır ve Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ile 33 Milletvekilinin; Hakimler ve
Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekili Bülent Turan ve Elazığ Milletvekili Şuay Alpay ile
1 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/2397,
2/2101, 2/2209, 2/2380, 2/2418) (S. Sayısı 655)
5.- Ceza İnfaz
Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 616)
6.- Dünya Posta Birliği
Kuruluş Yasasına Yedinci Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/337) (S. Sayısı: 73)
7.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile İsveç Krallığı Hükümeti Arasında Çevre Teknolojileri
Alanında Ticaret, Yatırım ve İşbirliğinin
Geliştirilmesine İlişkin Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ve
Dışişleri Komisyonu Raporları (1/806) (S. Sayısı:
565)
8.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile İsveç Krallığı Hükümeti Arasında Askeri
Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/702) (S. Sayısı: 387)
9.- 167 Sayılı
İnşaat İşlerinde Güvenlik ve Sağlık
Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/975) (S.
Sayısı: 649)
X.- OYLAMALAR
1.- (S. Sayısı:
649) 167 Sayılı İnşaat İşlerinde Güvenlik ve
Sağlık Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı'nın oylaması
XI.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında TBMM ile
bağlı kurum ve kuruluşların sosyal tesislerine ilişkin
sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun
cevabı (7/44655)
2.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal'ın, gıda ürünleri alımlarına
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili
Sadık Yakutun cevabı (7/46732)
3.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında bomba
yapımında kullanıldığı değerlendirilen ve
güvenlik güçlerince ele geçirilen malzemenin miktarına ilişkin sorusu
ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmazın cevabı
(7/49073)
4.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında gerçekleşen
seyahat giderlerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı (7/50481)
5.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında yurtdışından
satın alınan mal ve hizmetlere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı (7/50482)
6.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, ülkemizde faaliyet gösteren terör örgütlerinin finans
kaynaklarının çökertilmesi adına yürütülmekte olan
çalışmalara ilişkin sorusu ve Dışişleri
Bakanı Mevlüt Çavuşoğlunun cevabı (7/52481)
7.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Adıyaman'ın ekonomik durumuna
ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekcinin cevabı
(7/53363)
8.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran'ın, bir kanun teklifinin komisyonlara havalesine
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili
Sadık Yakutun cevabı (7/53526)
9.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile
bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından yapılan
İnternet erişim hizmeti alımlarına ilişkin sorusu ve
Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkırın cevabı
(7/53581)
10.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile
bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından yapılan
akaryakıt alımlarına ilişkin sorusu ve Avrupa Birliği
Bakanı Volkan Bozkırın cevabı (7/53582)
11.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile
bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından tüketilen elektrik
miktarına ilişkin sorusu ve Avrupa Birliği Bakanı Volkan
Bozkırın cevabı (7/53583)
12.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile
bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından mobil ve sabit telefon
hatları için yapılan harcamalara ilişkin sorusu ve Avrupa
Birliği Bakanı Volkan Bozkırın cevabı (7/53584)
13.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile
bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından satın alınan
servis aracı kiralama ve servis hizmetlerine ilişkin sorusu ve Avrupa
Birliği Bakanı Volkan Bozkırın cevabı (7/53585)
14.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile
bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından satın alınan
deprem performans analiz testi hizmetlerine ilişkin sorusu ve Avrupa
Birliği Bakanı Volkan Bozkırın cevabı (7/53586)
15.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile
bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından tüketilen elektrik
miktarına,
2002-2014 yılları
arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlar
tarafından satın alınan deprem performans analiz testi
hizmetlerine,
2002-2014 yılları
arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlar
tarafından yapılan İnternet erişim hizmeti
alımlarına,
2002-2014 yılları
arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlar
tarafından satın alınan servis aracı kiralama ve servis
hizmetlerine,
2002-2014 yılları
arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlar
tarafından yapılan akaryakıt alımlarına,
2002-2014 yılları
arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlar
tarafından mobil ve sabit telefon hatları için yapılan
harcamalara,
İlişkin
soruları ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekcinin cevabı (7/53602),
(7/53603), (7/53604), (7/53605), (7/53606), (7/53607)
16.- İzmir Milletvekili
Rahmi Aşkın Türeli'nin, SGK'nın ilaçta taban fiyat
uygulamasına geçmesine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/53777)
17.- İzmir Milletvekili
Rahmi Aşkın Türeli'nin, yaş ve fiilî hizmet sürelerini
dolduranların emekliye ayrılmalarına yönelik
çalışmalara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/54122)
18.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri'nin, Doğu Türkistan'da idam edilen Uygurlar nedeniyle bir
girişimde bulunulup bulunulmadığına ilişkin sorusu ve
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlunun cevabı
(7/54138)
19.- İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak'ın, 17 Aralık 2013 tarihinden itibaren
görevden alınan bürokratlara ilişkin sorusu ve Avrupa Birliği
Bakanı Volkan Bozkırın cevabı (7/54732)
20 Kasım 2014 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: İsmail KAŞDEMİR
(Çanakkale), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisin 17nci
Birleşimini açıyorum.
III.-YOKLAMA
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Antalyada
yaşanan hayvan hakkı ihlalleriyle ilgili söz isteyen Antalya
Milletvekili Sayın Gökcen Özdoğan Ençe aittir.
Buyurunuz Sayın Özdoğan Enç. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Antalya Milletvekili Gökcen Özdoğan Enç'in, Antalyada yaşanan hayvan
hakkı ihlallerine ilişkin gündem dışı
konuşması
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Antalyada yaşanan hayvan
hakkı ihlalleriyle ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Zorunlu olmadıkça bir hayvanın öldürülmesi
yaşama karşı suçtur. Hiçbir hayvana acımasızca,
zalimce davranılamaz. Hayvan hakları ihlalleri, ayrıca, Avrupa
Adalet Divanında yargılanabilmekte.
BAŞKAN Sayın Enç bir saniye.
Sayın milletvekilleri, sayın hatipin sözlerini
ben işitemiyorum. Arkadaşınız, hazırlık
yapmış, lütfen, dinleyin.
Buyurun.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Devamla) Sayın
milletvekilleri, burayı çok dikkatlice dinlemenizi rica ediyorum. Şimdi
sizlere bir olay anlatacağım: Denizi, kumu, güneşi ve tarihî
güzellikleriyle ülkemizin incisi olan bir kentinde, konuşmamın
başında ifade ettiğim konuların tam aksi
yaşanmış. Dönemin şehremini, yani kentin en güvenilir
kişisi, halkın oylarıyla seçilmiş, yıl 2009, canlar,
mallar, her şey ona emanet. O da bu bilinçle, ülkenin ilk hayvan morgunu
yapmaya karar vermiş. Gerçi, insanlarla ilgili parlak fikirleri vardı
bu şehremininin. Onların, cenazelerin gömüleceği yer
olmadığı için insanlarla da ilgili krematoryum düşüncesi
vardı. Konumuza dönelim. Bu hayvan morgu için 52 bin TL harcamış
-ki sürekli borç edebiyatı yapan bir kardeşimizdi- 13 metreküplük bir
odaya buna gerek duymuş çünkü belli ki Cumhuriyet tarihinin en büyük
hayvan katliamını yapmayı kafasına koymuş. Bu da
yetmemiş, katledilen hayvanlara özel krematoryum yaptırarak delilleri
yok etmek için de mücadele etmiş.
Kıymetli
arkadaşlar, tam sayı veriyorum size: 4 bin kedi ve köpek bu özel
yöntemlerle 2009-2014 yılları arasında hunharca
katledilmiş. Bu arada, 2 metrekarelik bir kafese 46 köpek konularak,
bunlar da birbiriyle kavga ettirilerek kendilerini yok etmeleri
sağlanmış. Tabii, bizim şehreminimiz tüm bu olaylara
kayıtsız kalmış, Benim hiçbir şeyden haberim yok.
demiş. 2004-2009 yıllarında bu güzel kentte 1 tane kuduz
vakası varken, 2009-2014 yılları arasında ne yazık ki
19 tane kuduz vakası görülmüş. Tarım
Bakanlığının, yaban hayvanlarını bile kuduza
karşı aşıladığı dönemde, metropolün
göbeğinde 19 tane kuduz vakasının görülmesini de sizin
takdirlerinize bırakıyorum.
Sonra ne mi olmuş?
Anlı şanlı hayvan hakları savunucularımız, sivil
toplum örgütlerimizin çok kıymetli temsilcileri, birdenbire kör
olmuş, sağır olmuş, hiçbir şey duymamış,
bilmemiş! Her demeçlerinde haktan hukuktan bahsedenler, Akdenizin cennet
kentinde yaşanan bu vahşete sağır kalmışlar, ses
çıkarmamışlar ama biz susmuyoruz, bu vahşeti, bu
katliamı Meclisin kürsüsünden dillendirmeyi milletvekilliği görevinin
dışında, bir Antalyalı, Antalyada yaşayan bir kentli
olarak söylüyorum ve buradan savcıları göreve davet ediyorum.
Değerli milletvekilleri, ağaçlar yüzünden
haksız bir şekilde protesto eylemleri yaparak ülkeyi savaş
alanına çeviren aktivistler, taraf oldukları siyasi partinin yereldeki
karar vericisine karşı neden suskunlar, neden ses
çıkarmıyorlar? Bu ikiyüzlülük, çifte standart sürdüğü müddetçe
daha çok mücadele etmemiz gerekiyor.
Bu ülke, her türlü rengiyle, her türlü canlısıyla
hepimize ait, bizim ülkemiz. O renkleri ve canlıları korumak da bizim
görevimiz diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Enç.
Gündem dışı ikinci söz, Dünya Çocuk
Hakları Günü hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili
Sayın Sedef Küçüke aittir.
Buyurun Sayın Küçük. (CHP sıralarından
alkışlar)
2.-
İstanbul Milletvekili Sedef Küçük'ün, 20 Kasım Dünya Çocuk
Hakları Gününe ilişkin gündem dışı
konuşması
SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Dünya Çocuk Hakları Gününe ilişkin
gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Çocukların yasa ve
gerekli kurumların yardımı ile fiziksel, zihinsel, ahlaki,
ruhsal ve toplumsal olarak sağlıklı normal koşullar
altında, özgür ve onuru zedelenmeyecek biçimde yetişmesi
sağlanmalıdır. diye başlar Evrensel Çocuk Hakları
Bildirgesi.
Bu bildirgenin altında ülkemizin de imzası var.
Bu imza var olmasına var ama gereğini yerine getiriyor muyuz?
İşte tartışılacak olan konu bu. Bu sözleşmenin
altında yalnızca imzanız var diye çağdaş bir ülke
olmuyorsunuz, eğer koşullar yerine getirilebiliyorsa çağdaş
bir ülke durumuna gelirsiniz.
Bu ülkede sayısı milyonlara ulaşan çocuk
işçi vardır, bu ülkede sayısı yüz binlere ulaşan çocuk
gelin vardır, bu ülkede sokakta yaşayan on binlerce çocuk vardır
ve hepimiz, bu çocuklara borçluyuz. Doğrudur, çocuklar hepimizin
geleceği ama biz de onlara sağlıklı ve yaşanabilir bir
gelecek borçluyuz.
Çocuklara nasıl bir gelecek
bıraktığımız, çocuk haklarını nasıl
koruduğumuzun en temel göstergesidir. Eğer, çocuklarımıza
yeşili katledilmiş betondan bir ülke bırakıyorsak bunun
ağır bir vebali vardır. Eğer, çocuklarımızın
babalarını madenlere kurban veriyorsak ve bunu önlem
alabileceğimiz hâlde önlem almadığımız için
yapıyorsak bunun günahı hepimizin boynunadır.
Çocuklarımızın eğitimine, sağlığına,
geleceğine harcayacağımız paralarla kaçak saraylara trilyonlar
harcıyorsak bu ülkenin geleceği kararmış demektir.
Bu saraylarla çocuklarımıza ne
öğreteceğiz? Kibir ve debdebeyi mi? Ne söylenecek bu çocuklara? Bu
saraya harcanan parayla sizler için 685 adet okul açabilirdik ama bunu tercih
ettik. mi denecek? Bu parayla bu ülkede yaşayan her çocuk için bir fidan
dikilebilirdi ama dikilmedi, bunun yerine binlerce ağaç sökmeyi tercih
ettik. mi denilecek? Tabii ki hiçbir şey denilmeyecek. 14
yaşında sokaklarda canına kıyılmış
fidanların yuhalatıldığı ülkedir burası.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, OECD ülkeleri
arasında çocuk yoksulluğunda açık ara öndedir. Her 3 çocuktan
1i yoksulluk içinde yaşamaktadır. Her 4 çocuktan 1i örgün
eğitime devam edememektedir. Her 2 çocuktan 1i ailesinden,
öğretmeninden, akrabalarından şiddet görmektedir. Yani, bu ülke,
geleceğini şiddetle, eğitimsizlikle ve yoksullukla biçimlemektedir.
Eğitime ilişkin bir örnek vermek gerekirse,
OECD Eğitim Kalite Raporu bulgularına göre Türkiye, ortaöğretim
kalitesinde 44 ülke arasında 34üncüdür. Uluslararası Öğrenci
Değerlendirme Programı verilerine göre Türkiye, 65 ülke arasında
matematikte 44üncü, okuma, anlama becerilerinde 42nci, fen bilgisinde 43üncü
sıradadır. Bu, bizim çocuklarımızın diğer ülke
çocuklarından daha az anlama yetisine sahip olduğundan değil,
eğitim kalitemiz yerlerde süründüğünden çıkan sonuçtur. Bu
kalite eksikliğine karşı Bakanlık ne yapıyor derseniz,
kaç liseyi daha imam-hatip lisesi hâline getirdiğiyle, örtünmeyi
ilköğretime kadar indirmekle övünüyor. Oysa eğitim hem de nitelikli
eğitim, her çocuğun doğal ve vazgeçilmez hakkıdır.
Sağlıklı bir çevrede yaşamak da çocuklarımızın
hakkıdır. HESlere kurban edilmemiş, denizleri
kirletilmemiş, doğası katledilmemiş, zeytinlikleri talan
edilmemiş bir gelecek çocuklarımızın hakkıdır.
Değerli milletvekilleri, bu ülke, çocuklarına
eğitimiyle sağlığıyla, çevresiyle, yaşanabilir ve
müreffeh bir ülke borçludur. Hepimiz, çocuklarımıza ana sütü kadar
helal bir gelecek borçluyuz. Eğer bu borcu yok sayarsak, eğer bu
borcu ertelersek, geleceğimiz, korkarım, ellerimizden kayıp
gidecek diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Küçük.
Gündem dışı üçüncü söz, yine aynı
konuda söz isteyen Eskişehir Milletvekili Sayın Ruhsar Demirele
aittir.
Buyurun Sayın Demirel. Bugün hanımlar günü,
buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
3.-
Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel'in, 20 Kasım Dünya Çocuk
Hakları Gününe ilişkin gündem dışı
konuşması
RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) Sayın
Başkan, salonda bulunan değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Evet, bugün, Dünya Çocuk Hakları Günü ve
dolayısıyla toplumsal cinsiyet ayrımcılığı
da böylece belli oluyor, konuyu da hep kadın milletvekilleri dile
getiriyor, analık duygusu olsa gerek, çocuklarımızı koruma
güdüsüyle olsa gerek.
Dilerdim, ülkemizdeki bütün çocuklar şairin
dediği gibi Küçüktüm ufacıktım./Top oynadım,
acıktım." diye serzenişte bulunabilselerdi. Oysa bu ülkenin
çocukları, sokaklarında rahat top da oynayamıyorlar çünkü
TOMAlar müsaade etmiyor. Bu ülkenin çocuklarının acıkması
için efor harcaması gerekmiyor, açlıktan ölen bebekler var.
Tabii, makul olan, sizlerce de, bugün hakların,
güzelliklerin konuşulması ama malum olan haksızlıklar
varken, pek de hakları konuşamıyoruz. Bu ülkede oturduğu
yerde, yol anlamında ulaşım olmadığı için
sağlık hizmeti alamadığından vefatında
babasının sırtındaki çuvalla taşınan çocuk var. O
yüzden çocuklarımız böyle şiirler okuyamıyorlar.
Bu ülkede, gittiği anaokulunda üstüne lavabo
düşen, gittiği ortaokulda üzerine bayrak direği devrilerek ölen
çocuklar olduğu için, biz, artık, çocukları şiirlerde oynayan
çocuklar diye anabiliyoruz yalnızca. Ve maalesef bu ülkede, 7 aylık
çocuğa tecavüz etmeyi 18 yaşındaki insanların
zinasıyla mukayese edebilen, kendine büyük diyenler var, cüssesi büyük
olanlar. Ve maalesef ülkemizde çocuklar, yalnızca -bugün olduğu gibi-
seçilmiş günlerde anılıp seçilmiş günlerde kutlanıyor.
Oysa Türkiye, Çocuk Hakları Evrensel Beyannamesine
imza atalı çok oldu ve bu beyannamenin 42nci maddesinde deniyor ki:
İlgili devletler, vatandaşların hem büyüklerine hem küçüklerine
bu hakları öğretir. Maalesef ülkemizde her 4 çocuktan yalnızca
1i haklarını biliyor. Bildirmiyoruz onlara haklarını.
Çocuklara bildirmiyoruz, biz yetişkinler yeterince biliyor muyuz ya da
kullanma imkânımız oluyor mu? O da ayrı bir soru.
Haklarını bildirmediğimiz çocuklardan
haklarını kullanmalarını ve talep etmelerini istemek
elbette ki haksızlık. Bizlere düşen, onların
haklarını bildirmekten öte, uygulayabilmeleri için imkân
sağlamaktır ama son on iki yılda maalesef çocuk haklarında
çok da gelişmişliğimiz yok. Mesela Çocuk Hakları
Beyannamesinin 7nci maddesi diyor ki: Her doğan çocuk, bir kimliğe
sahip olur, bir ülkenin vatandaşı olur. Ülkemizde maalesef -ki
biliyoruz- kimliksiz, nüfusa kayıtsız çok fazla çocuk var, çoğu
da kız. İşte bu kızlar, 12-13 yaşına
geldiğinde, biraz işi yumuşatmak adına çocuk gelin
denilen, aslında erişkin olmayan insanların evlendirilmesiyle
evlerde iş gücü ya da farklı amaçlarla kullanılan insanlar
hâline geliyor. E peki, erkek çocuklarımız bundan muaf mı? 12-13
yaşına gelen oğlanlar da ya işçilik için
kullanılıyor ya başka amaçlar için okullardan
ayrılıyorlar, ortaöğretime devam etmeyip çocuk işçiler
hâlinde ülkemizde geziyorlar.
Sonuç? Sonuçta şu oluyor: Gazetelere
bakıyorsunuz sigara tüketimini azalttık diye sevinen coşkulu
haberlerin yanında işte bu okullara gitmeyen, ne amaçla
kullanıldıkları bilinmeyen çocuklar, kötü eğitilmiş
çocuklarımızın bonzaiden ölüm haberleri var gazetelerde hemen
her gün, televizyonlarda neredeyse günaşırı. Bunların neden
olduğunu hiç sorgulamıyoruz ve o çocuklarımıza
haklarını hiçbir zaman bildirmiyoruz. Haklarını
bildirmediğimiz çocuklardan yarınları üstlenmelerini bekleyip
Geleceğimizin teminatısın. diyoruz ve o çocukların
omuzlarına çok büyük bir yük bırakıyoruz. Geleceği onlara
devrederken nasıl bir bugün kurguluyoruz ki onlar için geleceği
onlara devredelim. Onlar için daha iyi bir ülke, daha iyi bir dünya yapmak için,
yalnızca seçilmiş günlerde konuşmak ve seçilmiş günlerde
kendimizi methetmekten öte ne yapıyoruz? Hiçbir şey. İşte,
bugün yine gazetelerde var: 14 yaşında bir kız çocuğuna
tecavüz eden 24 yaşındaki yetişkin, iyi hâlinden ötürü tahliye
edildi ama sorarsanız ilgili bakanlıklara, o hâkim, mutlaka toplumsal
cinsiyet eşitliği konusunda eğitimden geçmiştir.
Eğitimi tutum hâline çevirebileceğimiz,
çocuklarımızı gerçekten yarınlara
hazırlayabileceğimiz, yetişkinlerimizin de, bizlerin de bu
sorumlulukta olabileceğimiz daha güzel günlerde görüşmek üzere.
Çok teşekkür ediyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Demirel.
10 arkadaşımıza 60ıncı maddeye
göre söz vereceğim.
Sayın Karaahmetoğlu
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu'nun, Giresun ve Ordu
illerinin birleştirilerek tek il yapılması düşüncesine
ilişkin açıklaması
SELAHATTİN KARAAHMETOĞLU (Giresun) Sayın
Başkan, Giresun ve Ordu kamuoyunun ciddiye almadığı ve
tepki gösterdiği, iki ilin birleşmesini öneren ve AKP
milletvekillerinin de imzaladığı teklif,
ısıtılarak tekrar gündeme getirilmiştir. On iki
yıllık iktidarlarında her seçim döneminde propaganda malzemesi
olarak kullandıkları Eğribel Tüneli ihalesinin gecikmesinin
arkasındaki asıl sebebin yakın müteahhitlere işi verme
çabası olduğu yönünde kamuoyunda tartışmalar vardır.
Bir ilin milletvekilinin kendi ilini diğer bir ilin ilçesi yapmak için
verdiği mücadelenin arkasında ne olabilir? İktidarlarında
her projenin arkasında bir rant tartışması yapılan
Hükûmet ve mensuplarının bu birleşmeden de ne rant
sağlayacakları bir merak konusu olmuştur.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Özcan
2.-
Bolu Milletvekili Tanju Özcan'ın, Boluda ağaçlar katledilerek orman
örtüsüne zarar verildiğine ilişkin açıklaması
TANJU ÖZCAN (Bolu) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, biliyorsunuz, Bolu, orman örtüsü
bakımından Türkiye'nin en zengin ili. Ancak AKP iktidarı
döneminden başlayarak ağaçlar ciddi şekilde katledilir hâle
geldi. Artık, orman köylüsünün vicdanı sızlıyor. Bir de,
dışarıdan getirilen yandaş müteahhitler, ormana sokulan
yandaş müteahhitler sayesinde Bolu orman örtüsü ciddi şekilde zarar
görmeye başladı artık.
Son olarak, Bolu ili Seben ilçesi Kızık bölgesi
mevkisinde yapılan sorumsuz kesimler yüzünden o bölgede artık,
neredeyse, ağaç kalmadı. Burada Hükûmeti temsilen 2 sayın bakan
oturuyor. Lütfen, bu sözlerimi ciddiye alın, Boludaki bu ağaç
kıyımına son verilmesi konusunda bir adım atın.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Tanal
3.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, İstanbulun Şile
ilçesinin sorunlarına ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
İstanbul ilimizin Şile ilçemizin
sorunlarının başında işsizlik sorunu gelmekte, imar
sorunu gelmekte, köylerin yolları yapılmamakta. Şile merkezde
otopark sorunu var. Şilede hasta olan vatandaşlarımız, her
branşta doktor olmadığı için, tüm hastalar İstanbula
havale ediliyor ve Şile-İstanbul arasında belediye otobüsleri
çalışmadığı için halk otobüsleri
çalışıyor. Bunlar küçük ve yetersiz. Vatandaşlar, istifleme
usulü üst üste biniyorlar.
Şilede yaşayan vatandaşlarımız
belirttiğim bu sorunlarla karşı karşıya ve
mağdur. Siyasi iktidarın, bu mağduriyeti bir an önce gidermesini
arz eder, hepinize saygılarımı sunarım.
BAŞKAN Sayın Tüzel
4.-
İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel'in, 20 Kasım Dünya Çocuk
Hakları Gününe, iş kazalarına, Meclis önünde açıklama
yapan sağlık emekçilerine kolluk güçleri tarafından şiddet
uygulandığına ilişkin açıklaması
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Öncelikle, Dünya Çocuk Hakları Gününde
çocuklarımıza aç ve eğitimsiz kalmayacağı,
şiddetsiz bir gelecek, ana dilleriyle, özgürlükleriyle bir yaşam
diliyorum.
Değerli Başkan, işçiler ölmeye devam
ediyor ne yazık ki. Kazan patlıyor, asansör düşüyor, iskele
çöküyor. Antalyada 2 kadın emekçi, Bingölde 2 işçi, Ankarada 1
işçi, bildik iş cinayetlerine kurban gitti.
Sağlık bütçesinin görüşüldüğü bugün
sağlıkta şiddet yaşandı. Saldırı bu kez
hasta yakınlarından değildi. Meclis önünde açıklama yapan
sağlık emekçilerine devletin kolluğu, gazlı
saldırı ve şiddet uyguladı, 10 sağlık emekçisini
gözaltına aldı.
Günümüz Türkiyesini yönetenler, çocuğun,
kadının, işçinin sağlık hakkını ortadan
kaldırmaktadır. Zulümle âbâd olamayacakların saray ve
saltanatları er geç yıkılacaktır. Bu, böyle biline.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Atıcı
5.-
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı'nın, 20 Kasım Dünya
Çocuk Hakları Gününe ilişkin açıklaması
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, bugün, Dünya Çocuk
Hakları Günü. Bu günde AKP Hükûmetinin utanç tablosunu dikkatlerinize
sunmak istiyorum. TÜİK rakamlarına göre, 18 yaş altı evlenme
oranı yüzde 32dir, çocuk gelin sayısı 181 bindir. 2012de çocuk
işçi sayısı, DİSK rakamlarına göre, 900 bindir.
Tarımda çalışan ve sömürülen çocuklar kayıt
dışıdır, bu rakama dâhil değildir. 2013te 1.235
işçi ölmüştür, bunun 59u çocuktur. Ölen her 20 işçiden 1i
yoksulluktan dolayı çalışmak zorunda kalan çocuklardır.
4+4+4 eğitim sistemi çocuk işçiliğini
artırmıştır.
AKP Hükûmetinin, çocuklara birçok konuda özür borcu
vardır. Hem bugünü onlara yaşatamadıkları için hem de 17-25
Aralıkta onların geleceğini çaldığı için derhâl
ve acilen özür dilemelidir.
BAŞKAN Sayın Acar
6.-
Antalya Milletvekili Gürkut Acar'ın, Antalya Milletvekili Gökcen
Özdoğan Ençin yaptığı gündem dışı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
GÜRKUT ACAR (Antalya) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli Milletvekilimiz Gökcen Özdoğan Enç, bir
algı yönetimi yapıyor, En iyi savunma, hücumdur. taktiği
uyguluyor. AKP milyonlarca ağaç kestiriyor, binlerce işçi ölüyor;
bütün bunları kapatmak için -şimdi hayvan hakları herhâlde
akıllarına geldi- bizim önceki Belediye
Başkanımızı suçlayarak bir puan kazanmaya
çalışıyor. İlk defa Antalyada köpek parkları
yaptıran, ilk defa kedi evleri yaptıran ve hayvanlara sahip
çıkan bir belediye yönetimini şimdi suçlamaya gidiyor. Hayvan mezarlığı
için de yer tahsisini yaptırdı ancak maalesef olmadan zamanı
doldu.
Türkiye Hayvan Hakları Federasyonu, Antalya
Belediyesini örnek belediye seçtiği gibi -basında da bu yer
almıştır- ayrıca PETA Hayvanları Koruma Örgütü 2 kez
mektup yazmıştır, teşekkür mektubu yazmıştır
hayvanlara sahip çıktığı için. Sayın Enç, herhâlde son
vezirin taktiğini uyguluyor, Senden öncekileri suçla. taktiği ama
onun 2 mektubu daha var. 2nci mektup: Çevrendekileri suçla. 3üncü mektup:
Sen de 3 mektup yaz. Herhâlde bunların 3 mektup yazma zamanı geldi.
BAŞKAN Sayın Yılmaz
7.-
Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz'ın, Eskişehirdeki
evini şehit Astsubay Üstçavuş Nejdet Aydoğdunun eşine ve
çocuğuna bağışlayan Ali Dalı bu duyarlı
davranışından dolayı tebrik ettiğine ilişkin
açıklaması
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Fransada yirmi yedi yıldır sıva
ustası olarak çalışan gurbetçi hemşehrim Ali Dal,
Eskişehirde helal parasıyla ve ruhsatlı olarak yeni
yaptırdığı evini, 30 Ekim 2014 tarihinde Diyarbakırda
eşiyle birlikte pazar alışverişi yaparken maskeli 2
PKKlı teröristin saldırısına uğrayarak şehit
olan Astsubay Üstçavuş Nejdet Aydoğdunun eşine ve çocuğuna
bağışlamıştır.
Hemşehrim Ali Dalı herkese örnek olması
gereken bu duyarlı davranışından dolayı tebrik
ediyorum, takdirlerimi sunuyorum. Allahtan Ali Dal gibi hayırsever ve
duyarlı insanlarımızın sayısının
artmasını diliyorum.
Saygılarımla.
BAŞKAN Sayın Özel
8.-
Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Antalya Milletvekili Gökcen Özdoğan
Ençin yaptığı gündem dışı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Biraz önce, Değerli Antalya Milletvekilimizin
konuşmasını dikkatle dinledik. Kendisine gerçekten muhalefet
yakışıyor. Mecliste gelecek sene partisiyle birlikte
üstleneceği gelecek dönemki göreve yapmış olduğu
hazırlığa saygı duyuyoruz ama şunu da ifade etmek
isteriz ki kadın haklarını, çocuk haklarını, insan
haklarını, hayvan haklarını, kısacası yaşam
hakkını savunmanın partisi, siyaseti olmaz.
Bu konuda, geçtiğimiz hafta Manisa Saruhanlı
Belediyesi -aynı partiye mensuplar- sadece Büyükşehir Belediye
Kanunundaki bir anlaşmazlıkla inatlaşmadan dolayı onlarca
hayvanı kilitli bırakıp birbirlerini yemeleri sonucundaki
görüntüler hakkında kendisi ne yaptı merak ediyorum ama partisinin ve
kendisinin, geçtiğimiz sene bu tip durumların
araştırılması için kurulması istenen bir Meclis
araştırması komisyonuna hayır oyu
kullandığını çok iyi biliyoruz. Bu yüzden dolayı, bu
konularda bir iyi niyet gösterilecekse gündem dışı
konuşmada siyaset yapmak yerine, bu tip araştırma
komisyonlarını desteklemeli ve orada aktif görev almalıdır.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Şimşek
9.-
Samsun Milletvekili Cemalettin Şimşek'in, Diş Hekimleri
Haftasına ilişkin açıklaması
CEMALETTİN ŞİMŞEK (Samsun)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türk diş hekimliğinin bilimselliğe
geçişinin 106ncı yılını 22 Kasım 2014 tarihi
itibarıyla kutlayacağız. Aradan geçen 106 yılda Türkiyede
diş hekimliği, bilimsel manada çok önemli mesafe kaydetmiştir.
Bu konuda dünya standartlarında bilgi birikimi ve donanıma sahip
hocalarımız var. 40 adet diş hekimliği fakültemiz var, 7
bine yakını kamuda olmak üzere toplamda 22 bin civarında
diş hekimimiz bulunuyor. Ancak vatandaşlarımızın,
ağız ve diş sağlığı hizmetlerine
erişimde sorunu var. Bunun nedeni, AKP Hükûmetinin ağız ve
diş sağlığı hizmetlerini, Türkiye genelinde 130a
yakın ağız ve diş sağlığı merkezinde
6-7 bin diş hekimiyle vermekte ısrar etmesinden kaynaklanmaktadır.
Hükûmet derhâl vatandaşlarımızın, temel ve vazgeçilmez
hakkı olan ağız ve diş sağlığı
hizmetlerine erişimini sağlamalıdır.
Bu vesileyle tüm diş hekimlerimizin Diş
Hekimliği Haftasını kutlar, saygılar sunarım.
BAŞKAN Sayın Genç
10.-
Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in, Başbakan Ahmet Davutoğlunun
Tunceliye gitmesi nedeniyle Tunceli Üniversitesinde sınavların
ertelenmesinin gençlere haksızlık olduğuna ilişkin
açıklaması
KAMER GENÇ (Tunceli) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, Başbakan Ahmet
Davutoğlu Tunceliye gidiyor diye Tuncelide cumartesi ve pazar
yapılması gereken üniversite imtihanları ertelenmiş. Bu çok
aptalca bir davranış biçimi. Ya, böyle şey olur mu! Üniversite
öğrencileri imtihana hazırlanmış, efendim, Davutoğlu oraya
gidiyor diye, rektör de kendisine yağ çeksin diye, böyle kapatıyor.
Böyle bir şey olmaz ki. Yani o zaman gitmesin oraya. Gittikleri yerlerde
okulları kapatıyorlar, sınavları erteliyorlar. Bu
insanlık dışı bir şey. Yani bu gençlere büyük bir haksızlıktır.
Gidecekse Davutoğlu oraya, bir iki tane şey
yapsın. Mesela bir Pertek Köprüsü, yıllardır burada bu köprünün
yapılması lazım, yapılmıyor. Kara yollarının
durumu çok facia. Yani araştıralım, Türkiyede en fazla, kara
yolu kötü şartlarda olanlardan biri de Tunceli. Yani ciddi bir şey
yapılacaksa gitsinler oraya.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Hamzaçebi
11.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, 20 Kasım Dünya Çocuk
Hakları Gününe ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, bugün Dünya Çocuk
Hakları Günü. Bundan tam yirmi beş yıl önce, 20 Kasım 1989
tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Çocuk Hakları
Sözleşmesini kabul etmiştir. Çocuk Hakları Sözleşmesiyle,
çocukların hakları, yetişkinlerden farklı bir şekilde,
korumacı bir anlayışla, gayet bir güzel bir şekilde ortaya
konulmuştur. Çocuk Hakları Sözleşmesinin 25inci
yılında, Türkiye açısından 20nci yılında
Türkiyede en önemli sorunlardan birisi, çocuklar açısından en önemli
sorunlardan birisi çocuk işçiliği sorunudur. Çocukların
çocukluklarını yaşamak yerine
çalışmalarının, çalışma hayatında yer
almalarının çocukların gelişiminde çok önemli sorunlar
yarattığı açıktır. Fiziksel ve ruhsal gelişimlerini
tamamlayamayan çocuklar erken yaşlarda çalışma hayatına
girmek suretiyle eğitim hakkından, sağlık hakkından da
yoksun kalmaktadır.
Şimdi, Parlamentoya düşen görev, çocuk
hakları konusunda ve çocuk işçiliği konusunda gerekli
iyileştirmeleri yapmak üzere bir araştırma komisyonunu
kurmaktır. Bugün bu çerçevede bir araştırma önergemizi Genel
Kurula getireceğiz ve onu Genel Kurulun takdirine sunacağız.
Çocuk işçiliğinin önlenmesi dileğiyle
hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Halaçoğlu
12.-
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu'nun, 20 Kasım Dünya Çocuk
Hakları Gününe ve Başbakan Ahmet Davutoğlunun Madımak
olaylarıyla ilgili bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak, çocuk
haklarıyla ilgili sadece gün kutlaması değil, onlarla ilgili
gerçek adımlar atılması tarafında bulunuyoruz. Özellikle
çocuk istismarları, tecavüzleri konusunda çok ciddi tedbirler
alınması gerektiğini düşünüyoruz.
Ayrıca, bu arada şunu da özellikle belirtmek
isterim antrparantez: Sayın Başbakan Filipinlerden gelirken
Madımak olaylarının Milliyetçi Hareket Partisi ve SHP
tarafından yapıldığı gibi bir söz sarf etti. Zannediyorum
ki dil sürçmesiyle veya yanılmayla MHP dedi çünkü o sırada MHP
iktidarda değildi, SHPyle iktidarda olan Doğru Yol Partisiydi.
Dolayısıyla, bunu -dil sürçmesiyse- düzeltmesi gerektiğini ifade
ediyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer ve 26 milletvekilinin, çay
üreticilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1120)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizin çay üretimi açısından önemli bir yere
sahip olduğu ve üretilen çayın kalitesinin oldukça iyi bir seviyede
olduğu kuşku götürmez bir gerçektir. Günlük
yaşamımızın vazgeçilmez keyif kaynağı olan çay,
ülkemizin özellikle Doğu Karadeniz Bölgesinde yetiştirilen bir
üründür. Bölgede bugün itibariyle 1.500 çeşit çay üretilmektedir. Bölge
halkının ana geçim kaynağı olan çay, ne yazık ki son
dönemlerde üreticisinin yüzünü güldürmemektedir. Birçok tarımsal üründe
olduğu gibi çayda da üretim-tüketim dengesizliği söz konusudur.
Hükûmetlerin siyasal çıkarları için dönemsel, günü kurtarıcı
teşvik, istidam ve fiyatlandırma politikaları sonucu çay
tarımı ve çay üreticileri büyük sorunların içine saplanıp
kalmıştır.
Çay sektöründe devletin payı uygulanan politikalar
vasıtasıyla bilinçli olarak azaltılmış, özel sektörün
ise sürekli artmıştır. 1990'lı yıllarda sektörde yüzde
25'lik bir paya sahip olan özel sektör, 2000'li yıllarda bu oranı
yüzde 50'lere çıkarmıştır. Üreticilerin
yaşadığı sıkıntıların başında
ÇAYKUR'un kota ve kontenjan uygulamaları gelmektedir. Çünkü ÇAYKUR
çayın taban fiyatını 1 lira 22 kuruş olarak açıklarken
özel sektör bu fiyatı 60 kuruş olarak açıklamaktadır. Bu
yıl 1 milyon 200 bin ton yaş çay üretimi yapılmasına
rağmen ÇAYKUR geçen yıl üreticiden 654 bin ton, bu yıl ise 600
bin ton çay almıştır. 2012 yılı yaş çay
kampanyası günlük 10 kg kontenjanla başlatılmıştır.
Geçen yıl da ÇAYKUR'un kota ve kontenjan uygulaması nedeniyle özel
sektör üreticiden devletin verdiği fiyatın çok altında çay
satın almış ve çay üreticileri mağduriyet
yaşamıştı. Bu yıl yaş çay kampanyasının
kontenjan uygulaması ile başlatılması, ÇAYKUR'un
üreticilerin çayını zamanında almaması ve fiyatları
zamanında açıklamaması on binlerce üreticinin
mağduriyetinin devam edeceğini göstermektedir.
Diğer önemli konu ise çay ihracatının her
yıl biraz daha geriliyor olmasıdır. 2001 yılında 4.771
ton kuru çay ihraç edilmişken bu rakam yıllar itibariyle giderek
azalmış, 2007 yılına gelindiğinde 2.629 ton kuru çay
ihracatı gerçekleşmiştir. Ülkeye sokulan kaçak çay sorunu da ele
alınması gereken ayrı bir konudur. Çünkü ihracat azalmasına
rağmen hâlâ yaklaşık 50 bin ton ucuz ve kalitesiz çay ithal
edilmektedir. İthal edilen bu kalitesiz çaylar ÇAYKUR etiketiyle
basılarak piyasaya sürülmektedir. Bu da hem çay sektörünün hem de bölge
ekonomisinin zarar etmesine neden olmaktadır.
Yaşanan tüm bu olumsuzluklar çay üreticilerini
çileden çıkarmakta ve tek geçim kaynağı çay olan üreticiyi
çaresiz bırakmaktadır. Bir gıda maddesi olan çayın
gıda maddelerine uygulanan KDV oranına tabi tutulması, çay
sektörüne verilen doğal gazın maliyetinin seramik sektöründe
yapıldığı gibi ÖTV maliyeti ile aşağıya
çekilmesi, devletin üreticiyi destekleyerek mağduriyet
yaşamalarını önlemesine yönelik politikalar geliştirmesi,
kaliteli yaş çay alımını sağlaması, hijyenik
olmayan yöntemlerle çay üreten firmaların önüne geçilmesi için
"Üretim İzin Belgesi" şartı getirilmesi, üreticiyi
önemli ölçüde mağdur eden don, sel, heyelan gibi olaylara karşı
çayın sigorta kapsamına alınması ve ulusal çay
politikasının oluşturulması gibi önlemlerin
alınması çay üreticilerinin rahat bir nefes almasına neden
olacaktır.
Bu nedenle, çay üreticilerinin gerek üretim gerekse
ürünlerini pazarlama aşamasında yaşadıkları
sorunların detaylı bir şekilde tespit edilerek kalıcı
çözüm yollarının bulunması, sivil toplum
kuruluşlarının da fikrini alarak tespit edilen sorunların
ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmaların bir
an önce başlatılması amacıyla Anayasanın 98inci ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104 ve 105inci maddeleri
uyarınca Meclis araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1) Candan Yüceer (Tekirdağ)
2) Süleyman Çelebi (İstanbul)
3) Uğur Bayraktutan (Artvin)
4) Ali Haydar Öner (Isparta)
5) Aytuğ Atıcı (Mersin)
6) İlhan Demiröz (Bursa)
7) Hülya Güven (İzmir)
8) Hasan Ören (Manisa)
9) Sakine Öz (Manisa)
10) Ali Özgündüz (İstanbul)
11) Osman Aydın (Aydın)
12) İzzet Çetin (Ankara)
13) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
14) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
15) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
16) Melda Onur (İstanbul)
17) Muharrem Işık (Erzincan)
18) Kazım Kurt (Eskişehir)
19) Faik Tunay (İstanbul)
20) Veli Ağbaba (Malatya)
21) İhsan Özkes (İstanbul)
22) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
23) Bülent Tezcan (Aydın)
24) Doğan Şafak (Niğde)
25) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
26) Hasan Akgöl (Hatay)
27) Tolga Çandar (Muğla)
2.-
Manisa Milletvekili Sakine Öz ve 41 milletvekilinin, Manisa Alaşehirde
kurulması planlanan jeotermal elektrik santralinin çevreye ve sultaniye
üzümlerinin yetiştirildiği bağlara verebileceği olası
zararların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1121)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Manisa'nın Alaşehir ilçesinde kurulacak
jeotermal elektrik santralinin çevreye ve özellikle dünyaca ünlü sultaniye
üzümünün yetiştirildiği bağlara verebileceği olası
zararların araştırılması, bu doğrultuda önlem
alınabilmesi için Anayasamızın 98, TBMM İçtüzüğünün
104 ve 105inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırma
komisyonu kurulmasını arz ve talep ederiz.
1) Sakine Öz (Manisa)
2) Selahattin Karaahmetoğlu (Giresun)
3) Ali Serindağ (Gaziantep)
4) Muharrem Işık (Erzincan)
5) Sedef Küçük (İstanbul)
6) Ramis Topal (Amasya)
7) Engin Altay (Sinop)
8) Aytuğ Atıcı (Mersin)
9) Hasan Akgöl (Hatay)
10) Hülya Güven (İzmir)
11) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
12) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
13) Emre Köprülü (Tekirdağ)
14) Dilek Akagün Yılmaz (Uşak)
15) Refik Eryılmaz (Hatay)
16) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
17) Haluk Ahmet Gümüş (Balıkesir)
18) Kazım Kurt (Eskişehir)
19) Veli Ağbaba (Malatya)
20) Namık Havutça (Balıkesir)
21) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
22) Arif Bulut (Antalya)
23) Yıldıray Sapan (Antalya)
24) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
25) Aytun Çıray (İzmir)
26) Celal Dinçer (İstanbul)
27) İhsan Özkes (İstanbul)
28) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
29) Mehmet Şeker (Gaziantep)
30) Ali Haydar Öner (Isparta)
31) Hasan Ören (Manisa)
32) Osman Aydın (Aydın)
33) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
34) Ali Özgündüz (İstanbul)
35) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
36) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
37) Bülent Tezcan (Aydın)
38) Doğan Şafak (Niğde)
39) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
40) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
41) İzzet Çetin (Ankara)
42) Tolga Çandar (Muğla)
Gerekçe:
Jeotermal enerji dünyanın önem verdiği
zenginlik kaynaklarından biridir. Bu konuda şanslı bir ülke olan
Türkiye, jeotermalde en zengin kaynaklara sahip ülkeler sıralamasında
6ncı sırada bulunmaktadır.
Diğer fosil enerji kaynaklarıyla
kıyaslandığında, temiz, çevre dostu ve yenilenebilir olarak
bilinen jeotermal enerjinin uygulamalarında gerekli hassasiyet
gösterilmezse, çevreye karşı birçok olumsuz etkiler ortaya
çıkabilmektedir.
Manisa'nın Alaşehir ilçesinde
çalışmaları sürdürülen jeotermal elektrik santraliyle ilgili,
özellikle bölgede çiftçilik yapan vatandaşlarımız endişeler
taşımaktadır. Bu bölgenin ince kabuğuyla ve farklı
tadıyla dünyaca ünlü sultaniye üzümü üretiminin merkezi konumunda
olması, santral yapımıyla ilgili endişeleri
arttırmaktadır.
Dünyadaki örnekler incelendiğinde, jeotermal
santrallerin çevreye zarar verebildiği anlaşılmaktadır. Bu
santrallerden atmosfere bırakılan hidrojen sülfür, özel durumlarda
amonyum ve cıva çevreyi tehdit etmektedir. Jeotermal suların
içerisinde bitkilere yüksek zararlar veren bor elementinin yer
aldığı da bilinmektedir. Özellikle sulama sularına borun
karışması, tarım arazilerinin zarar görmesine yol
açmaktadır.
Jeotermal elektrik santrallerinde 35-400 derece
sıcaklıkta dışarıya akan jeotermal sıvı,
akarsulara, nehirlere, göllere ve yer altı sularına
karışabilmektedir. Çoğu organizmaların, 10 derecelik
sürekli değişimlere bile duyarlı olduğu bilinmektedir.
Bunun mevcut ekosistemde önemli değişikliklere sebep olabileceği
kuşkusuzdur. Ayrıca, jeotermal enerji ürünlerinin havuzlarda
reenjeksiyon yapılarak tahliye edilmesi sırasında çevreye zarar
verilebileceği yönündeki endişelerin de bertaraf edilmesi
gerekmektedir.
Ayrıca, jeotermal elektrik üretiminde yoğun buhar
çekimi ve kullanılan suyu geri basmanın yarattığı
"tetiklenmiş depremsellik" dünyada önemli bir konu hâline
gelmiştir. Bu nedenle, jeotermal elektrik santrallerinin bulunduğu
yerlerde depremi tetikleyici kimi faaliyetler de oluşabilmektedir.
Manisa'nın Alaşehir ilçesinde kurulacak
santralle ilgili yukarıda sıralanan risklerle ilgili her türlü
önlemin alınıp alınmadığı belirsizliğini
korumaktadır. Bu riskler, yalnızca üreticileri değil, bölgede
yaşayan birçok vatandaşı endişelendirmektedir. Sultaniye
üzümlerinin mükemmel bir dengede oluşan iklim koşullarında
yetiştiği göz önüne alınırsa, santralin kurulmasıyla
ortaya çıkabilecek ekosistem değişikliğinin bu nadide ürüne
zarar verebileceği endişesini ciddiye almak gerekmektedir.
Kaldı ki bölgede santrali kurmak için
çalışma yapan özel firmanın Alaşehir Alkan köyü mevkisinde
açtığı kuyuda meydana gelen patlamalar, üreticilerin
kaygılarının haklılığını
ispatlamıştır. Mayıs 2012'de başlayan ve bir buçuk
aydan fazla süren patlamalar nedeniyle 200 dekara yakın üzüm
bağı zarar görmüş, bu bağlarda artık tarım
yapılamaz hâle gelmiştir. Patlamaların yol açtığı
zararlar ile yukarıda sıralanan endişeler bir araya getirildiğinde,
sultaniye üzümlerinin potansiyel bir tehdit altında olduğu
anlaşılmaktadır.
Türkiye, dünya kuru üzüm ihracatında lider
konumdadır. Ülkemizin kuru üzüm ihracatında en önemli ürün sultaniye
üzümüdür ve bu ürünün yüzde 90'ı da Manisa'da yetiştirilmektedir.
Manisa'nın kuru üzüm ihracatı yıllık 500 milyon dolar
seviyesindedir. Bu nedenle santralin üzüm bağlarına yönelik kısa
ve uzun vadede tehdit riskinin ortadan kaldırılması ve bu konuda
her türlü önlemin alınması şarttır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 56ncı
maddesinde "Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede
yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre
sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek
Devletin ve vatandaşların ödevidir." denilmektedir.
Anayasanın bu açık hükmü doğrultusunda, çevreye verilecek olası
zararların önlenmesi için araştırma yaparak çeşitli tedbirlerin
alınmasını sağlamak da siyaset kurumuna düşmektedir.
Yukarıda sıralanan gerekçelerle, Manisa
Alaşehir'de kurulması planlanan jeotermal elektrik santralinin
çevreye ve sultaniye üzümlerinin yetiştirildiği bağlara
verebileceği olası zararların araştırılması,
kaza risklerinin belirlenmesi, alınacak önlemlerin tespit edilerek ortaya
çıkarılması, mevcut önlemlerin yeterli olup
olmadığının anlaşılması için TBMM
İçtüzüğünün 104üncü ve 105inci maddeleri gereğince bir Meclis
araştırma komisyonu kurulmasını arz ve talep ederiz.
3.-
Antalya Milletvekili Gürkut Acar ve 38 milletvekilinin, Türkiyede göçün sosyal
ve siyasal yaşama etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1122)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'de göçün sosyal ve siyasal yaşama
etkilerinin araştırılması, köylerin boşalması,
köy üretiminin azalmasının tarım ve ekonomiye etkilerinin
araştırılması, göçün olumsuz etkilerini azaltacak
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98, TBMM
İçtüzüğü'nün 104 ve 105'inci maddeleri kapsamında Meclis
araştırması açılması konusunda gereğini arz
ederiz.
1) Gürkut
Acar (Antalya)
2) Hülya
Güven (İzmir)
3) Muharrem
Işık (Erzincan)
4) Ali
Rıza Öztürk (Mersin)
5) Celal
Dinçer (İstanbul)
6) Namık
Havutça (Balıkesir)
7) Hasan
Ören (Manisa)
8) Ahmet
İhsan Kalkavan (Samsun)
9) Sakine
Öz (Manisa)
10) Mehmet
Ali Ediboğlu (Hatay)
11) Ali
Serindağ (Gaziantep)
12) Emre
Köprülü (Tekirdağ)
13) Dilek
Akagün Yılmaz (Uşak)
14) Refik
Eryılmaz (Hatay)
15) Haluk
Ahmet Gümüş (Balıkesir)
16) Arif
Bulut (Antalya)
17) Yıldıray
Sapan (Antalya)
18) Hasan
Akgöl (Hatay)
19) Mehmet
Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
20) Aytun
Çıray (İzmir)
21) İhsan
Özkes (İstanbul)
22) Ayşe
Nedret Akova (Balıkesir)
23) Mehmet
Şeker (Gaziantep)
24) Veli
Ağbaba (Malatya)
25) Ali
Haydar Öner (Isparta)
26) Aytuğ
Atıcı (Mersin)
27) İzzet
Çetin (Ankara)
28) Osman
Aydın (Aydın)
29) Mustafa
Serdar Soydan (Çanakkale)
30) Ali
Özgündüz (İstanbul)
31) Umut
Oran (İstanbul)
32) Ramazan
Kerim Özkan (Burdur)
33) Ali
Sarıbaş (Çanakkale)
34) Bülent
Tezcan (Aydın)
35) Doğan
Şafak (Niğde)
36) Mustafa
Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
37) Haluk
Eyidoğan (İstanbul)
38) Kazım
Kurt (Eskişehir)
39) Tolga
Çandar (Muğla)
Gerekçe:
Türkiye'de sosyal yaşamın temel devinimi göç
şeklinde olmuştur. Köylerden ilçelere, ilçelerden şehirlere,
şehirlerden büyük şehirlere ve büyük şehirlerden de tüm dünyaya
doğru kırk yıldır büyük bir göç dalgası sürmektedir.
Sosyal ve siyasal hayata hiç hissettirmeden damgasını vuran, göç
olaylarıdır.
Göç, özellikle Türkiye'de köy yaşamını
etkilemiştir. Göçün doğal sonucu olarak köy üretimi
azalmış, köyler boşalmış, köyler
yaşlıların ve çocukların olduğu merkezler hâline
gelmiştir.
Köylerdeki üretim faaliyetlerinin gerilemesi,
tarımsal üretimi ve ekonomiyi olumsuz etkilemiştir. Bir yandan
ekilebilir alanlar ekonomi ve üretim dışına
çıkmış, bir yandan da tarımsal ürünlerin fiyatlarında
artışlar yaşanmıştır. Köylerdeki
boşalmanın ekonomiye ve tarımsal üretime olan etkilerinin hangi
boyutlarda olduğu bir araştırma ile tespit edilmelidir.
Köylerden kentlere göçün bir başka sonucu, köylü
nüfusunun şehirlerde işçiye dönüşmesidir. Bu anlamda, köylerden
kente göçenlerin şehir yaşamına ne kadar uyum
sağlayabildikleri, yaşadıkları sorunlar, yaşanan
sorunların toplumsal yaşama olan etkilerinin de
değerlendirilmesi gereklidir.
Bu nedenlerle, göçün nedenlerinin, göçün toplumsal, siyasal
ve ekonomik yaşama olan etkilerinin incelenmesi, göçün olumsuz
sonuçlarını ortadan kaldıracak önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılması gerekli
görülmektedir.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.47
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.59
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: İsmail KAŞDEMİR
(Çanakkale), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 17nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Anayasanın 92nci maddesine göre
Başbakanlığın bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
B)
Tezkereler
1.-
Hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tespit edilmek
üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Avrupa Birliğinin Orta Afrika
Cumhuriyeti ve Malide icra ettiği harekât ve misyonlar kapsamında
yurt dışına gönderilmesi ve Hükûmet tarafından verilecek
izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde bu kuvvetlerin kullanılması
için Hükûmete Anayasanın 92nci maddesi uyarınca bir yıl
süreyle izin verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1624)
13/11/2014
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin Birleşmiş Milletler Şartının VII.
Bölümü kapsamında 28/1/2014 tarihinde aldığı 2134 (2014)
sayılı Kararının verdiği yetki temelinde, Orta Afrika
Cumhuriyetinde istikrarın yeniden tesisine ve siyasi geçiş sürecinin
desteklenmesine matuf çabalara katkıda bulunmak maksadıyla
"EUFOR RCA" adı altında bir askerî harekât icra etmeye
karar vermiş ve söz konusu harekâta katkıda bulunma hususunda
ülkemize davette bulunmuştur. Bu davete ilişkin olarak ülkemizin,
Bangui'de konuşlu Kuvvet Karargahına bir personel katkısı
ile stratejik havayolu ulaştırması desteği
sağlaması öngörülmektedir.
Diğer taraftan, Avrupa Birliği, Mali'ye
ilişkin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 20/12/2012
tarihinde aldığı 2085 (2012) sayılı Kararı
kapsamında, 17/1/2013 tarihinde aldığı kararla "EUTM
Mali" adlı bir askerî misyon kurmuş ve bu askerî misyon,
18/2/2013 tarihinde faaliyete başlamıştır. Avrupa
Birliği ayrıca, 15/4/2014 tarihinde aldığı kararla
"EUCAP Sahel Mali" adlı bir sivil misyon kurmuştur. Bu
misyonların temel hedefi, Mali silahlı kuvvetlerine ve güvenlik
güçlerine (polis, jandarma ve ulusal muhafızlar) stratejik tavsiye vermek
ve eğitim desteği sağlamak olarak belirlenmiştir. Avrupa Birliği
tarafından ülkemize söz konusu misyonlara da katılım davetinde
bulunulmuştur.
Orta Afrika Cumhuriyeti ve Mali'deki harekât ve
misyonlara katkılarımızın modalitelerinin, 29/6/2006
tarihinde imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti'nin Avrupa Birliği Kriz
Yönetimi Harekatlarına Katılımı İçin Avrupa Birliği
ile Türkiye Cumhuriyeti Arasında Çerçeve Teşkil Eden
Anlaşma" kapsamında belirlenmesi öngörülmektedir.
Ülkemiz, Avrupa-Atlantik güvenliğinin
bölünmezliği prensibinden hareketle Avrupanın güvenliğini
ilgilendiren konularda gerek NATO gerek Avrupa Birliğini kapsayan bütüncül
bir siyaset izlemekte ve Avrupa Birliğinin Ortak Güvenlik ve Savunma
Politikasına, dış politika öncelikleri ve ulusal
çıkarları doğrultusunda katkıda bulunmaktadır.
Ülkemizin barışı destekleme harekâtlarına olan
yaklaşımıyla örtüşen ve Türkiye ile Avrupa Birliğinin
uluslararası ve bölgesel sorunların çözümüne yönelik ortak
anlayışlarının göstergesi olan bu tür katkılar, Avrupa
Birliği üyelik sürecimize de görünürlük kazandırmaktadır.
Öte yandan, Afrikada
bölgesel istikrar ve barış için tehdit oluşturan bu gibi insani
ve siyasi krizlerin çözümüne ülkemizce askeri katkıda
bulunulmasının, bölgede ve genel olarak Afrika kıtasında
izlemekte olduğumuz faal dış politikamızın doğal
bir uzantısını oluşturacağı
değerlendirilmektedir.
Bu yaklaşımdan
hareketle, hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükümetçe takdir ve tespit
edilmek üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Avrupa Birliğinin Orta
Afrika Cumhuriyeti ve Mali'de icra ettiği harekat ve misyonlar
kapsamında yurtdışına gönderilmesi ve Hükümet tarafından
verilecek izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde bu kuvvetlerin
kullanılması için Hükûmete Anayasanın 92 nci maddesi
uyarınca bir yıl süreyle izin verilmesini arz ederim.
Ahmet
Davutoğlu
Başbakan
BAŞKAN Başbakanlık tezkeresi üzerinde
İç Tüzükün 72nci maddesine göre görüşme açacağım.
Gruplara, Hükûmete ve şahsı adına 2 üyeye
söz vereceğim. Konuşma süreleri, gruplar ve Hükûmet için
yirmişer dakika, şahıslar için onar dakikadır.
Tezkere üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin
isimlerini okuyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Sayın Osman Faruk Loğoğlu; Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Mustafa Erdem;
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına, Şırnak
Milletvekili Sayın Hasip Kaplan; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Sayın Şirin Ünal; Hükûmet
adına, Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent
Arınç. Şahıslar adına İstanbul Milletvekili Sayın
Osman Taney Korutürk, Antalya Milletvekili Sayın Sadık Badak.
İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
İstanbul Milletvekili Sayın Osman Faruk Loğoğluna aittir.
Buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OSMAN
FARUK LOĞOĞLU (Adana) Sayın Başkanım teşekkür
ediyorum.
Tutanaklar
bakımından belki düzeltmek gerekebilir; İstanbul
Milletvekilliğini layık gördünüz, Adana Milletvekiliyim. Onu, bu
şekilde
BAŞKAN Sayın
Loğoğlu, özür dilerim, öyle yazmışlar da.
Yazılanı okudum, özür dilerim.
Adana Milletvekili
Sayın Osman Faruk Loğoğlu.
Ben, şimdi sürenizi yeniden
başlatıyorum.
Buyurunuz.
OSMAN FARUK
LOĞOĞLU (Devamla) Belki geleceğimi okudunuz Sayın
Başkan. Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Avrupa Birliğinin Orta Afrika Cumhuriyeti ve
Malide icra ettiği harekât ve görevler kapsamında Türk Silahlı
Kuvvetlerinin yurt dışına gönderilmesine ilişkin Hükûmet
tezkeresi konusunda Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Orta Afrika Cumhuriyeti,
adının da çağrıştırdığı gibi,
Afrikanın ortasında, yaklaşık 5 milyon nüfuslu bir
devlettir. Biraz ayrıntıya gireceğim çünkü neyi
oyladığımızı belki biraz bilmemizde yarar var diye
düşünüyorum. Birleşmiş Milletler verilerine göre, dünyanın
en yoksul ülkelerinden birisidir. Orta Afrika Cumhuriyetinde
sömürgeciliğin acı mirası ve devlet gücünün yanlış
kullanımının yarattığı sorunların bilançosu
giderek ağırlaşmaktadır.
Bağımsızlığını
ilan ettiği 1960 yılından bu yana, darbelerin neredeyse düzenli
hâle geldiği bu ülkedeki paylaşım ve yönetim sorunları, son
yıllarda Müslüman ve Hristiyan gruplar arasındaki bir savaşa
dönüşmüştür. Ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 15ini
oluşturan Müslümanların ağırlıklı olduğu bir
grubun Mart 2013te darbe yaparak kurduğu yönetime Hristiyanların -ki
nüfusun yüzde 50sini oluşturuyorlar- şiddetle
karşılık vermesiyle ülkedeki savaş etnik temizlik ve
soykırım boyutuna tırmanmıştır. İnsan
Hakları İzleme Örgütü ve Uluslararası Af Örgütü gibi kuruluşların
gayretleriyle küresel gündeme taşınan vahşetin
yoğunluğu karşısında uluslararası toplum duruma
el koymak zorunda kalmıştır.
Sayın
milletvekilleri, burada bir parantez açmakta yarar var. Fransa başta olmak
üzere Batılı devletlerin ve dış dünyanın ilgisini
elbette Orta Afrika Cumhuriyetindeki elmas başta olmak üzere zengin yer
altı kaynakları da çekmektedir fakat uluslararası toplumun
birlikte hareket etmesini mümkün ve zorunlu kılan nedenler, ülkedeki
savaşın Afrikanın tümünü ateşe sürükleyebilecek bir
potansiyele sahip olması, milyonlarca masum sivilin hayatını
tehdit etmesi ve dinler arasında küresel planda bir gerilim yaratma
ihtimali taşıması mülahazaları olmuştur.
Değerli milletvekilleri, Orta Afrika
Cumhuriyetindeki iç savaşın tırmanmasından sonra, ülkede
barışı sağlamak için bölgesel ve uluslararası ölçekte
çeşitli girişimler yapılmıştır.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, ülkedeki duruma ilişkin
olarak son iki yıl içinde birçok karar almıştır. Fransa,
Afrika Birliği, Birleşmiş Milletler ve son olarak da Avrupa
Birliği, savaşı durdurmak ve barışı sağlamak
için ülkeye asker göndermişlerdir. Adalet ve Kalkınma Partisi
Hükûmetinin bölgesel ve uluslararası sorunlara ilişkin
yaklaşımına ters ama çağdaş dünyanın
yaklaşımıyla uyumlu bir şekilde Orta Afrika Cumhuriyetinde
icra edilen bütün askerî harekâtlar Birleşmiş Milletler
tarafından karara bağlanmıştır. Bugün, Orta Afrika
Cumhuriyetinde Birleşmiş Milletler bünyesinde 10 bini asker olmak
üzere yaklaşık 16 bin personel 10 Nisan 2014 tarihli Güvenlik Konseyi
kararı uyarınca görev yapmaktadır. Ülkedeki tüm yabancı
güçler, görevlerini Birleşmiş Milletlerin denetimi altında ve
Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde sürdürmektedir.
Değerli arkadaşlar, Orta Afrika Cumhuriyetinde
icra edeceği misyon kapsamında Türkiye'ye davette bulunan Avrupa
Birliğinin meseleye dahli ne şekilde gerçekleşmiştir ve bu
davet nedir? Öncelikle, Avrupa Birliği, 20 Ocak 2014 tarihinde
uluslararası toplumun Orta Afrika Cumhuriyetindeki girişimlerine
Birleşmiş Milletlerin himayesi altında katkıda bulunma
kararı almış ve Güvenlik Konseyine bu doğrultuda bildirimde
bulunmuştur. Orta Afrika Cumhuriyetindeki geçici otoriteler de Avrupa
Birliğinin katkısına yeşil ışık
yakmışlardır. Bütün bunlardan sonra, Güvenlik Konseyi 28 Ocak
2014 tarihinde çıkardığı 2134 sayılı Kararla Avrupa
Birliği Barış Gücü Orta Afrika Cumhuriyeti isimli Avrupa
Birliği gücünü, ülkedeki Birleşmiş Milletler gücüne destek
olması için yetkilendirmiştir. Diğer bir deyişle, Avrupa
Birliği, gereken uluslararası meşruiyet zeminini tam olarak
sağladıktan sonra harekete geçmiştir. Bu durum, Suriye konusunda
uluslararası meşruiyet mekanizmalarını devre
dışı bırakmaya ve onların arkasından dolanmaya
çalışan Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetine ders
olmalıdır.
Değerli
arkadaşlar, Orta Afrika Cumhuriyetindeki şiddetin
sonlandırılması için Türkiyenin katkıda bulunmasına
onay veren bu tezkereye Cumhuriyet Halk Partisi olarak olumlu oy
vereceğiz. Zira, Türkiye öteden beri barıştan,
barışı korumaktan yana olmuş ve Güvenlik Konseyinin
bağlayıcı kararları zemininde barış
çabalarına hep destek vermiştir. Ancak, Orta Afrika Cumhuriyeti
bağlamında şunu da kayda geçirmek isterim: Uluslararası
toplumun attığı askerî adımlar şiddeti durdurmaya
yöneliktir, Orta Afrika Cumhuriyetinin tam olarak huzura kavuşması için
ise hak meşruiyetine dayanan, hizmet ve adalet
dağıtımının sağlandığı ve ortak
siyasi değerlere sahip bir yapıya kavuşması elzemdir. Bunun
için, bölgesel ölçekte ülkenin komşularını da kapsayan bir
çözüme, Orta Afrika Cumhuriyeti ölçeğinde ise toplumsal bir
uzlaşıya ihtiyaç vardır.
Bu yetkiyi verirken
Hükûmete bir de uyarıda bulunmak istiyorum: Dünyadaki olaylara din ve
mezhep açısından yaklaşma âdetinizi bırakın. Bu
yaklaşımlar toplumları bölüyor, dinler ve mezhepler arası
gerginlikleri artırıyor, çatışmaları körüklüyor.
İnsanlara eşit davranın. Sadece Müslümanların değil,
bütün insanların hamisi olun. Orta Afrika Cumhuriyeti toplumunun sadece
bir kesimi için değil, tamamının huzuru için yetkilendirildiğinizi
de unutmayın.
Değerli
milletvekilleri, tezkerenin ikinci bölümünü oluşturan Mali konusunda da
görüşlerimizi paylaşmak isterim. Tıpkı Orta Afrika
Cumhuriyeti gibi Fransız kolonisi olan ve 1960 yılında
bağımsızlığına kavuşan Mali, bugün etnik ve
dinsel çatışmalar nedeniyle parçalanma tehlikesiyle karşı
karşıyadır. Genel bir ifadeyle, ülke, iç savaş ve terör
nedeniyle, coğrafi olarak fiilen ikiye ayrılmıştır.
Malide bugün insani bir felaket yaşanmaktadır. Yüz binlerce Mali
vatandaşı yerlerinden edilmiş, yüz binlercesi de açlıkla boğuşmaktadır.
Ayrıca, Malide bulunan ve insanlığın ortak tarihî
mirası olan Timbuktu el yazmaları da ülkedeki çatışmalar
nedeniyle yok olma tehlikesi altındadır.
2012de, Tuareg Ulusal Azavad Kurtuluş Hareketinin
ülkenin kuzeyinde ilan ettiği bağımsızlığın
Afrika ülkeleri tarafından tanınmamasını, El Kaide bağlantılı
Ensar Din terör örgütünün sahaya inmesi izlemiştir. Söz konusu terör
örgütü, Malinin kuzeyinde şeriat yönetimi ilan ederek Tuaregleri
yönetimden dışlamıştır. Daha sonra, asıl
amacının bütün ülkeyi İslam devletine çevirmek olduğunu
belirtmiş ve bağlantılı olduğu diğer El Kaide
uzantılı örgütlerle birlikte ülkenin güneyine doğru ilerlemeye
başlamıştır. Bunun üzerine, Malili yöneticiler
uluslararası topluma yardım çağrısında
bulunmuşlardır. Bu çağrıya ilk karşılık
veren Fransa, Ocak 2013te Ensar Din örgütüne yönelik hava
saldırılarına başlamıştır. Ülkedeki durumu
kontrol altına almak için, Afrika Birliği, Birleşmiş
Milletler ve Avrupa Birliği de çeşitli şekillerde ülkedeki operasyonlara
destek vermeye başlamışlardır.
Öncelikle, Güvenlik Konseyi 2012de aldığı
2085 sayılı Kararla, Afrika ülkeleri öncülüğündeki
Uluslararası Destek Gücünün Maliye konuşlanmasına yetki
vermiştir. Güvenlik Konseyinin bu kararı, aynı zamanda
-burası önemli- Avrupa Birliğinin Malideki savunma ve güvenlik
güçlerinin yapılandırılmasına da onay vermektedir.
Dolayısıyla, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletlerin
kararları zemininde hareket etmektedir.
Bu meşruiyet zemininden hareketle, Avrupa
Birliği, Malideki güvenlik güçlerine eğitim vermek için, merkezi
başkent Bamakoda bulunan çok uluslu bir askerî eğitim misyonu
oluşturmuştur. Ayrıca, Mali polis, jandarma ve ulusal
muhafızlarına eğitim vermek amacıyla ayrı bir misyon
daha hayata geçirilmiştir. Avrupa Birliğinin, Malideki
operasyonların icrası bağlamında, Türkiyeye yaptığı
davetin arka planı bu şekildedir.
Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, Malide Birleşmiş Milletlerden aldığı yetkiyle
faaliyet gösteren Avrupa Birliği misyonlarına katkı verilmesini
de olumlu karşıladığımızı belirtmek
istiyorum.
Öte yandan, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Malide meydana
gelen gelişmeler ve uluslararası toplumun bu iki ülkeye
yaklaşımı Cumhuriyet Halk Partisi ile Adalet ve Kalkınma
Partisinin izledikleri dış politikanın farklılıklarını
da ortaya koymaktadır. Bu farklara da dikkatinizi çekmek istiyorum.
İlk olarak: Uluslararası toplumun söz konusu
iki ülkeye yönelik müdahaleleri, hem Güvenlik Konseyinin ilgili
kararlarına hem Orta Afrika Cumhuriyeti ve Mali yönetimlerinin talep ve
rızasına sahip olduğu için meşrudur, uluslararası
hukuka uygundur. Aynı zamanda, giderek yükselen uluslararası
terörizme karşı mücadeleye katkı da sağlayacaktır. Bu
nedenlerle tezkereye destek veriyoruz. Zira, bu tezkerenin arka planında
Birleşmiş Milletler kararları vardır, Avrupa
Birliğinin meşruiyet arayışları bulunmaktadır.
Oysa ve buna karşılık, Erdoğan-Davutoğlu hükûmetleri,
uluslararası normları hiçe sayan, komşu ülkelerin iç
işlerine tek taraflı olarak müdahale eden, o ülkelerin rejimlerini
terör örgütleriyle iş birliği yaparak yıkmaya çalışan
politikalar izlemeye ısrarla ve inatla devam etmektedirler.
İkincisi: Orta Afrika Cumhuriyeti ve Malideki
gelişmelere müdahil olmak isteyen Batı dünyası, yükselen küresel
terörden ve bu terörün etkinlik sahasını genişletmesinden
korkmaktadır. El Kaide bağlantılı örgütlerin
güçlendiklerinde dünyayı ne hâle çevirecekleri Mali ve Orta Afrika
Cumhuriyetinin bugününe bakarak kolaylıkla anlaşılabilir. Bu
bağlamda, izlediği Orta Doğu politikasıyla güney
sınırlarımızı, hatta bölgeyi ve komşu ülkeleri
cihatçı terör örgütlerinin küresel merkezi hâline getiren
Erdoğan-Davutoğlu hükûmetlerinin Birleşmiş Milletlerin Mali
ve Orta Afrika Cumhuriyetine yönelik aldığı kararların
felsefesini, ruhunu özümsemediği, benimsemediği gayet
açıktır.
Üçüncüsü: Güvenlik Konseyi, Birleşmiş Milletler
Yasasının 7nci bölümü altında yetkilendirdiği askerî
operasyonlara zaman bakımından sınır koymakta, misyon
bakımından da sınırlarını çizmektedir; bu da
yetmemekte, kurulan misyonların faaliyetlerini de sıkı bir
şekilde denetlemektedir, bu durum Avrupa Birliği için de geçerlidir.
Önümüzdeki tezkerenin de başı ve sonu bellidir. Daha önce gelen
diğer tezkerelere kıyasla, bu tezkere iyi kaleme
alınmıştır, bunu teslim ediyorum. Oysa usul ve biçim
bakımından bu tezkerenin ana iskeletini oluşturan bu
unsurları, bugüne kadar Hükûmetin Meclise getirip çoğunlukçu bir
anlayışla geçirdiği tezkerelerde görmedik. Geçen ay
görüşülen Suriye-Irak tezkeresinin meşruiyetten yoksun ve açık
uçlu olduğunu, Hükûmete sınırsız yetki verdiğini,
ülkemizi bölgenin korsan devleti yapmaktan başka bir işe
yaramadığını da unutmadık.
Dördüncüsü: Cumhuriyet Halk Partisi, uluslararası
toplumun Afrikadaki çatışmalara yönelik kapsayıcı
bakış açısını benimsemektedir. Cumhuriyet Halk Partisi,
insanlara Müslüman ya da Hristiyan oldukları için değil, insan
oldukları ve yardıma muhtaç oldukları için yardım
edilmesini savunmaktadır. Zira, Birleşmiş Milletler
kayıtlarına göre, Orta Afrikada sadece Müslümanlar değil,
ülkenin yarısı insani yardıma muhtaçtır.
Bu bağlamda, Sayın Davutoğlunun içinde
bulunduğu duruma dikkatinizi çekmek isterim. Bilmeyenler için söyleyelim.
Sayın Davutoğlu Orta Afrika Cumhuriyetinde Müslümanlara yönelik
katliamlar yaşanırken -ki biz bunu da kınadık- şubat
ayında, İslam Konferansı Örgütünü derhâl harekete geçmeye
çağırmıştır. Fakat, ne hikmetse Erdoğanın
yüksek perdeden gelen sesini ve Başbakan Davutoğlunun ve
Cumhurbaşkanı Erdoğanın birlikte, yüksek perdeden gelen
seslerini Mali konusunda duymuyoruz. Orta Afrika Cumhuriyeti konusunda bas bas
bağırıyorlar ama Mali konusunda garip bir sessizlik içindeler.
AKP Hükûmetinin bu çifte standartlı tutumu uluslararası kamuoyunda
not edilmektedir.
Değerli arkadaşlar, hiç kimse Orta Afrika ve
Malideki gelişmeleri ümmetçi kalkışma fırsatı olarak
görmemelidir. Yükselen küresel terör, insani felaket ve bölgedeki devletlerin
toprak bütünlükleri ve egemenliklerinin korunması uluslararası
toplumun temel öncelikleridir. Bunlar, Cumhuriyet Halk Partisinin de
öncelikleridir.
Beşincisi: Katkımızın, Türkiye ile
Avrupa Birliği arasında 2006 yılında imzalanan konuyla
ilgili anlaşma çerçevesinde yapılan davet üzerine yapılacak
olmasıdır. Bu katkı, Avrupa için olduğu kadar
uluslararası saygınlığımız açısından da
önemlidir, olumludur fakat madalyonun bir de öbür yüzü vardır; Acı ve
anlaşılmaz gerçek odur ki Avrupa Birliği, Türkiyeyi Avrupa
Birliğinin ortak güvenlik ve savunma politikasından ve bu
politikayı oluşturan kurumsal mekanizmalardan dışlamaya
hâlâ devam etmektedir. Türkiye ise Avrupa Birliği kendisinden ne zaman
yardım isterse destek vermektedir. Acaba, Hükûmet bu dengesiz ve eşit
olmayan ilişkinin farkında mıdır? Bu tek taraflı
işleyen ilişkiden rahatsız mıdır? Hem Türkiyeyi
savunma ve güvenlik konularında karar alma, politika oluşturma
mekanizmalarının dışında bırakacaksın hem
her kapıyı çaldığında buyur edilmeyi bekleyeceksin!
Güvenliğin bölünmezliği ilkesinden hareketle, bu
eşitsizliğin giderilmesi için Hükûmet mutlaka girişimde
bulunmalı ve netice almalıdır.
Son olarak, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin
Afrikaya yönelik tutumuna somut bir örnek vermek isterim. Bunu, daha önce bu
kürsüden defalarca dile getirdim. 2012 yılında, açıktan atamayla
Çad Büyükelçisi yapılan Afrika ülkesidir Çad- bir şahıs Twitter
hesabından El Kaideyle terör aynı şey değildir.
mesajını paylaşmıştır, resmî Twitter
hesabından. Bu mesajdan sonra, bütün uyarı ve
ısrarlarımıza rağmen, zamanın Dışişleri
Bakanı büyükelçiyi görevinde tutmaya devam etmiştir ve
bildiğimiz kadarıyla da hâlâ bu görevini sürdürmektedir. El Kaideyi
terör örgütü olarak görmeyen bir kişiyi, büyükelçi olarak
uluslararası toplumun küresel teröre karşı mücadele verdiği
bir bölgeye göndermek başlı başına bir skandaldır. Biz
bunu kabul etmiyoruz. Afrikanın istikrarına katkıda bulunmak
isteyen bir Hükûmet, El Kaideye terör örgütü diyemeyen bir kişiyi
Afrikada büyükelçi yapamaz, eğer yapıyor ise tarafı bellidir.
Değerli milletvekilleri, tezkereye olumlu oyumuzun,
bahsi geçen bu iki Afrika ülkesinin huzura kavuşmasına, Afrika
kıtasının istikrarına ve küresel barış ve terörle
mücadele bağlamında katkıda bulunmasını umuyoruz.
Hükûmetin kendisine bu tezkereyle verilen yetkileri bu doğrultuda
kullanmasını bekliyoruz. Enselerinde olacağız, başka
türlü hareket etmelerine rıza göstermeyeceğiz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Loğoğlu.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara
Milletvekili Sayın Mustafa Erdem.
Buyurunuz Hocam. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA ERDEM (Ankara) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Türk milletinin aziz milletvekilleri, Orta Afrika ve
Maliye ilişkin çıkarılmak istenen tezkereyle ilgili olarak
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Türkiye'nin dış politikasıyla alakalı
olarak herkes her şeyi söyleyebilir, söylenmelidir ancak unutulmaması
gereken bir husus, Türkiye Cumhuriyeti devleti, Osmanlı
İmparatorluğu gibi cihana nizam vermiş, insanlığa
medeniyeti ikram etmiş, insanlığa insanlığın ne
olduğunu öğretmiş bir devletin akabinde kurulmuş, aynı
ruhu yaşayan, aynı değerlere sahip, aynı misyonu uygulamak
durumunda olan bir devlettir. Bu çerçeveden bakıldığında,
Avrupada da söyleyeceğimiz, Afrikada da söyleyeceğimiz, Orta
Doğuda da söyleyeceğimiz, Kafkaslarda, Balkanlarda ve dünyanın
her yerinde söyleyeceğimiz her şey olmalıdır zira bu bizim
asli görev ve sorumluluk alanımızdır. Ancak, Türkiye Cumhuriyeti
devletini yönetenler, bu şuura sahip olduklarını hissetmeli, bu
misyonu uygulamaya kararlı olduklarını bir şekilde bizlere
de ifade etmelidirler. Eğer iradeicüziyyelerini sözüm ona bir külli
iradeye ipotek edenler, kendi adlarına, kendi ruhuna, kendi milletine
değil de, başkalarının adına,
başkalarının misyonlarını icra etmek üzere bir görev
ve sorumluluk alırlarsa hem rahmeti Rahmana kavuşmuş
ecdadı hem de onun ahfadı olan bu milleti rahatsız etmiş
olurlar.
Değerli milletvekilleri, Afrika
insanlığın dramıdır. Afrika insanlığın
yüz karasıdır. Afrika bir çekim alanı, Afrika bir mücadele
alanı, Afrika bir paylaşım alanıdır. Afrikalı
garip, Afrikalı mazlum, Afrikalı mağdurdur. Asırlardır
Afrikaya uygulanan misyonerlik faaliyetlerinin küresel güçlerin ve
emperyalistlerin ileri karakolları olduğunu düşündüğümüzde,
Batılıların insanlık adına, medeniyet adına,
teknoloji adına Afrikaya ne götürdüklerine bir bakın. Şu anda
Afrikada bir insanlık dramı yaşanıyorsa, Afrikada
katliamlar yaşanıyorsa, Afrikada sadece ve sadece renkleri siyah
olduğu için kobay konumuna düşürülmüş insanlık toprağa
düşürülüyorsa bugün, Afrikaya adalet götürmek, Afrikaya medeniyet
götürmek için bizden tezkere isteyenlerin ne kadar kendileriyle çelişkili
ve ne kadar bizlere, ikili anlaşmalara muhalif davrandıklarına
dikkatlerinizi çekmek isterim.
Bakınız, 1963
yılında Kenya Devlet Başkanı Jomo Kenyatta Beyaz adam
geldiğinde bizim topraklarımız, onların ise İncilleri
vardı. Bize gözlerimizi kapayıp dua etmeyi öğrettiler.
Gözlerimizi açtığımızda bizim elimizde İncil,
onların ellerinde topraklarımız kalmıştı. der.
Misyonerlik faaliyetlerinin, bugün
birlikte ittifak kurduğumuz küresel güçlerin diyalog
çalışmalarına rağmen hâlâ nasıl ileri karakol vazifesi
gördüklerini ve Afrikada yaşanan fitnenin arkasında onların
nasıl olabileceğini bir şekilde düşünmenizi istiyorum.
Evet, bugün Afrikada medeniyet, bugün Afrikada insanlık, bugün Afrikada
değerler toprağa düşmüş. Medeniyet adına, ileri
teknoloji adına kullanılan tek şey, kardeşin kardeşi
katlettiği silahlardan başka bir şey değildir. O zaman bu
silahları oraya verenlerin, bu silahları oraya gönderenlerin Afrikayla
ilgili hesaplarının ne olduğuna dikkatlerinizi çekmek istiyorum.
Afrika bugün Çinin, ABnin ve Amerika Birleşik Devletlerinin aslan
sofrasında pay ettikleri bir konuma düştüğü sürece, bizim
göndereceğimiz vatan evladı askerlerimizin küresel çıkarlara
mı hizmet ettiği yoksa ecdadın emanetine sahip
çıkmanın şuuruyla bir millî mutluluk mu
yaşayabileceğini de takdirlerinize sunmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün
Afrikaya gönderilecek askerî birlikle alakalı bugüne kadar
uygulayageldiğimiz uygulamalara dikkatinizi çekmek istiyorum. Özellikle
milletvekili sıfatını taşıyan sizleri, bu milletin
yüreği olan askerleri bir şekilde Millet Meclisinden çıkacak
kararlar doğrultusunda yeniden düşünmeye davet ediyorum.
Ecdadımızın heybeti marufi cihandır. diyenler, bugün
ecdat emaneti askerlerimizin yurt dışında bir şekilde
başlarına çuvalların geçirildiğini
gördüğü zaman, bu devletin onları bile korumaktan acze
düştüğünü gördüğünde en azından varsa
vicdanlarının sızlaması ve onlara sahip
çıkamadığı için başını bu yere sürtmesi
lazım gelir.
Değerli
milletvekilleri, bu milletin evladı askerler bize emanettir. Bu
evlatlarını bizim irademize ipotek olarak yurt dışına
gönderenler
Bu Meclisin, onların haklarını
savunmasını, onların namusuna gölge düşürülmemesini,
onların şereflerinin ayaklar altına alınmamasını
da teminat altına alması lazım gelir. Devlet budur, devleti
yönetmek de budur. Ama, gelin görün ki kimin peşine takılarak
gittiğimiz, hangi insani değerleri kurtarmaya gayret ettiğimiz,
hangi medeni çıkarları tesise muktedir olduğumuz belli olmayan
bir uluslararası anlaşma var. Afganistana gönderdik, Orta
Doğuya gönderdik, Afrikaya gönderdik hangi yarayı
iyileştirdik, hangi problemi çözdük, hangi insani değerlere
yaşama fırsatı verdik? Birilerinin peşine takılarak
gittiğimiz Afganistan, Müslüman insanların yaşadığı
belde birbirine kurşun sıkan, birbirini toprağa gömen ama hepsi
küresel güçlerin ortak aleti hâline gelen insanlar değil midir? Öyleyse,
biz, kimin peşine takılarak küresel güçler uğruna asker
gönderdiğimizi ve gönderdiğimiz askerlerin kimlere hizmet ettiğini
çok iyi bilmek ve değerlendirmek durumundayız.
Suriyeye kısa bir
süre önce buradan tezkere çıkardık ve oradaki medeni
değerlerimizi, İslam mimarisini ve Müslümanları koruma
kararı aldık ve millet adına da buradan söz verdik. Ama, gelin
görün ki milletin imanı, milletin ruhu, milletin iradesi 3,5
peşmergeye peşkeş çekildi ve PKK kıyafetleri bir
şekilde peşmerge kıyafetiyle ters çevrilerek devlet statüsü
kazanamamış, Birleşmiş Milletlere üye olamamış,
henüz Türkiyeden başka da adam yerine konmamış bir Kuzey Irak
kendi -sözüm ona- askerlerini bu Meclisin iradesinden kaynaklanan, alınan
tezkere kararıyla Kobani denilen Ayn El Arapa göndermiş midir,
göndermemiş midir? O zaman size buradan şunu ifade etmek istiyorum:
Eğer bu milletin iradesi bizim namusumuz ve şerefimiz ise, bu
milletin evladı askerlerimiz bizim namus ve şerefimiz ise, o zaman
herkes, millet adına aldığı kararları bu şeref
terazisinde tartmak ve ondan sonra da milletin huzuruna alnı açık,
yüzü ak çıkabilirken Rabbinin huzuruna gittiğinde de yarın
aynı durumu orada ikrar edebilmelidir.
Değerli milletvekilleri, şimdi soruyorum size:
Ayn El Arapa giden askerler kim adına gitti, nereden gitti, neyi
gerçekleştirdi? Şimdi tekrar soruyorum size: Ayn El Arapta sivil
halk var mıdır? Ayn El Arap sonuç itibarıyla bugün hangi amaca
hizmet etmektedir? Ülkenin stratejik çıkarları açısından
Ayn El Arap Irakın batısı, Suriyenin doğusu olarak,
Türkiye Cumhuriyeti'nin tehdidi olarak karşımıza çıkar
mı, çıkmaz mı?
Efendim, Avrupa Birliği ikili anlaşmalarla
kurulmuş ve Türkiye de bu anlaşmalara söz vermiş.
Doğrudur. Türk milleti hiçbir zaman vaadinden dönmemiş, ölümü
pahasına da olsa uluslararası anlaşmalara uymuş,
gerektiğinde Koreye giderek binlerce vatan evladını da
şehit vermiştir. Ancak bugün birlik tesis ettiğimiz, birlikte
olmayı arzu ettiğimiz Avrupa Birliği, henüz bizi Avrupa
Birliğine bile kabul etmemişken, onların güvenlik stratejileri
ve savunma anlaşmaları doğrultusunda hangi yararı bize var
ve biz onlarla nasıl böyle bir ittifak, nasıl böyle bir savunma
birlikteliği tesis edebiliriz?
Değerli milletvekilleri, şunu unutmayın:
Uluslararası ilişkiler pragmatist oluyorsa, uluslararası
ilişkilerde çıkar ön plana çıkarılıyorsa o zaman
hepimizin düşünmesi ve bizim bir şekilde kendi namusumuz ve
şerefimizi bu manada korumamız lazım geldiğini
hatırlatmak istiyorum. Ama gelin görün ki Afrikaya gittik, Afrikada
birtakım çalışmalar yaptık, Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyine onların oylarını alarak gireceğimizi
düşündük. Nitekim, bir önceki dönemde de böyle oldu.
Ama soruyorum size, burada devlet adına lütfen
samimi bir şekilde söyler misiniz, istiyorsanız kapalı oturum
yapın burada, söyleyin: Afrikada Osmanlının şerefini
korumak, Türkiye Cumhuriyeti devletini orada temsil etmek için mi yoksa
birtakım küresel projelerin Afrikalıya uyguladığı
alçakça mezalimi teyit etmek
Sudanın bölünmesine, Somalinin
hançerlenmesine, Afrikanın yüreğine hançer saplanmasına vesile
mi oldu? Çin ile Amerika arasındaki ilişkilerde ortada kalan birisi
durumundayken, Avrupanın asırları aşan misyonerlik
faaliyetlerine orada doğrudan veya dolaylı olarak katkıda
bulunurken hangi devleti temsil ettiğimizi ve hangi hükûmet adına
oralarda icrai faaliyette bulunduğumuza
lütfen bir bakın.
Değerli milletvekilleri, Afrikaya giderken
TİKA Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresiyken
misyonunu değiştirdik; adına muhalif olarak Afrikaya gittik ve
netice itibarıyla Afrikada bugün sizin paralel dediklerinizle iş
birliği yaparak bir başka paralelizmi beraberinde getirdiniz mi, getirmediniz
mi?
O zaman size buradan şunu açıkça ifade etmek
istiyorum: Devlet yönetilirken devlet adamlığı vasfı sadece
günü kurtarmayı değil, asırları aşacak devleti ebet
müddet felsefesinin sahibi olmayı gerektirir. Eğer günü kurtaracak,
bugünün gerekçelerini yarın unutacaksak o zaman bu devlet bizim için zaaf,
bu milletin kaderi bizim için karanlık olacaktır.
Değerli milletvekilleri, Mali nüfus olarak küçük bir
ülke ama bizim için ifade ettiği anlam önemlidir. Nüfusu 12 milyon
olmuş, 15 milyon olmuş ne çıkar? Yüzölçümü Türkiye'nin 1,5
katına
Teknik bilgilere girmiyorum, benden önceki konuşmacı
bunları size verdi. Ama bilinmesi gereken hadise şu: Afrika bizim
için en az Batı kadar önemli ama gelin görün ki, şair diyor ki:
Küfri zülfün salalı rahneler imanımıza, kâfir ağlar bizim
ahvali perişanımıza. Ben bugün Türkiye adına ve oralara
hizmet götüren devlet yönetimi adına ve bu devletin şerefli askerleri
adına, akıbetlerinin korunamayacağı, haklarının
savunulamayacağı, küresel güçlere hizmet edeceği endişesiyle
kaygılar taşıyorum.
Ama Türkiye sadece ve sadece Afrikada değil,
Avrupada da olmalıdır, Bosna-Hersekte de olmalıdır,
Batı Trakyada da olmalıdır ama daha çok şimdi Orta
Doğuda olmalıdır. Ama gelin görün, biz buradan tezkere
çıkardık, soruyorum size: Elinizi şakağınıza
mı koyarsınız yoksa vicdanınıza mı; Filistin,
Filistin, Filistin dedik, yattık ve kalktık, sonuçta Filistine Allah
için ne katkı sağladık? Filistinlinin gözyaşı dindi
mi? Filistine İsrailin baskısı dindi mi? Filistin için
İsrailin yapılanma kararlarından vazgeçildi mi? Hayır.
Suriyeyi gündeme getirdik, böldük, parçaladık; peki, Beşar Esad
gitti mi? Hani, iş birliği yaptıklarımız neredeler?
Burada ona dikkatinizi çekmek istiyorum. Bizim iş
birliği yaptıklarımızın bizimle ortak bir paydası
yok. Unutmayın ki onlar kendi dünyalarında Türk milletiyle alakalı
olarak verdikleri kararı siz o millete aidiyet hissetseniz de
hissetmeseniz de vermişlerdir. Bu vadedilmiş kutsal topraklar elbet
bir gün silahsız Haçlı Seferleriyle geri alınacaktır.
derken sene 1821di. Sanıyor musunuz bu iki yüz yıllık karardan
vazgeçildi? Siz sanıyor musunuz ki... 1915te -hem de eski
Başbakanlardan Şemsettin Günaltayın vermiş olduğu o
bilgi, Zulmetten Nura kitabını okursanız göreceksiniz- bir
müsteşrik aynen şöyle diyordu: Türk milleti tabii ki burada sözümün
kime olduğunu siz çok iyi anlıyorsunuz, burası Türkiye
Cumhuriyetinin Büyük Millet Meclisidir, adını ağzına
alamayanlar varsa onlar utansın, ben utanmıyorum- geldiği yere,
Orta Asyaya gitmedikçe, hilal yani İslam haçın altında
sürünmedikçe bize bu dünyada rahat ve huzur yoktur. O zaman ben sizlere
şunu kısaca arz etmek istiyorum. Değerli milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyeti küresel bir gücün oyuncağı olmaktan
çıkmalı ama küresel bir dünyada yaşadığının
irade ve izanıyla, irfanıyla namusuna, sözüne elbet sahip
çıkmalıdır. Ben öyle inanıyorum ki bu yüce Meclisin
vereceği karar Türk milletinin onur ve itibarı açısından sadece
ve sadece Orta Afrikadaki mazlum Orta Afrika Cumhuriyetine ve masum Maliye
değil, uluslararası taşeron durumunda olan bütün alçakları
kahretmeye yetecek diyor, hepinize sevgi ve saygılarımı
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Erdem.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.
Buyurunuz. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
sizleri saygıyla selamlıyorum.
En son söyleyeceğimi en başta
söyleyeceğim. Burada 3 parti de anladığım kadarıyla bu
tezkereye Evet. diyecek. Yanlışım var mı? Üçünüz
diyeceksiniz. O zaman size önerim, oraya Türk Silahlı Kuvvetleri gidecekse
önce çocuklarınızı gönderin, bedelli peşinde kimse
koşmasın. Dikkat edin, Hollanda Kralı, İngiltere
Kralı, genelkurmay başkanı bilmem kim Afganistana, Pakistana,
bilmem nereye oğlunu asker olarak gönderiyordu. Burada generallerin
çocukları, siyasilerin çocukları, zenginlerin çocukları
bankamatikten teskere alıp gelip bu Mecliste hamaset nutukları atıyor.
Yazık, yazık, yazık! Bir kere gerçeği öğrenin, ne var
burada yani bir öğrenin bakayım. Mademki Maliye, Afrikaya Türk Silahlı
Kuvvetleri gidecek, gelin içinizdeki, uhdenizdeki neyse onu yazın bu
tezkereye. Öyle, NATO istemiş de, Avrupa Birliği istemiş de,
Avrupa Birliği üyeliğimiz güçlenecek de, biz de göndersek oraya
birkaç asker bir şey olmaz da, çok iyi olacak da... Libyada olmuştu
o. Hani demiştiniz ya Libyaya kimsenin müdahalesi olmayacak.
Fransanın o zamanki Cumhurbaşkanı Sarkozy çıktı NATO
gidecek. dedi, bizim Hükûmet hemen Tamam, bizim gemiler de geliyor yola.
dedi. Böyle bir dış politika olur mu arkadaşlar ya?
Bu ülkenin Türk
Silahlı Kuvvetleri, bu ülkenin vergisi, bu ülkenin bütçesi bir yere
gidecekse bu ülkenin insanlarının oturup düşünmesi gerekiyor:
Birileri istediği için mi ben gidiyorum, inandığım için mi
gidiyorum, benim dış politikam nedir, ona göre mi gidiyorum?
Arkadaşlar, çok
açık konuşacağım. Bakın, burada Avrupa Birliği. Siz
Avrupa Birliğinin neresindesiniz, Avrupa Birliğinin neresindesiniz?
Koalisyon hükûmetlerinden bu yana müzakere sürecindesiniz. 1995te Gümrük
Birliğini imzaladık. 1995ten bu yana vergi ödüyorsunuz, gümrük
vergisini, bir.
İki: Asker
istiyorlar, gönderiyorsunuz; Sudana, Somaliye, Afganistana, Lübnana
gönderiyorsunuz. Öyle buraya çıkıp bu kürsüden Biz 20 devlet kurduk.
Biz cihanşümul bir devletiz. Biz dünyayı titretiriz. Biz
gittiğimiz zaman Afrikanın çölleri ayağa kalkar, yok Orta
Doğunun bilmem neleri ne olur. diye burada kimse hamaset nutukları
atmasın. Çok açık söyleyeyim size: 3üncü dünya krizinin, küresel
finans krizinin son sancıları yaşanıyor.
Mali yüzde 90 Müslüman. Mali kimin sömürgesi?
Fransanın. 2012de kim müdahale etti buraya? Fransa etti. Orada darbe
oldu mu? Oldu. Kuzeyindeki güçlerle çatışıyor mu?
Çatışıyor. Hangi güçlerle çatışıyor bir dikkat
edin, etrafına bakın. Moritanya var, Nijerya var, Gine var, biraz
ötede Libya var, Cezayir tabii kuzeyinde. Afganistanda uzun bir süre bulunan
cihadist grupların olduğu birçok kesim Nijeryaya geldi, Maliye
geldi, Somaliye geldi, Sudana geldi. Şimdi bu güçler şu an Orta
Doğuda, Suriyede ve Irakta.
Şimdi, bu dışarıdan gelen, cihadist
gruplar olarak geçen El Kaide ve türevleri olan El Nusra ve IŞİD,
onların benzerleri şu an Afrikada. Afrikada kiminle
çatışıyorlar? Darbeci, askerî darbeyle yönetime el koyan
kesimler var. Kimin çıkarları burada sallanıyor? Fransa
başta olmak üzere
Niye? Çünkü 1960ta bağımsız olan Mali,
bütün Afrika, Afrikanın tamamı Fransanın arka bahçesi arkadaşlar.
Bakmayın, Osmanlı zamanında ta Trablusa, oradan Cezayire,
Fasa
Osmanlının hâkimiyet alanları oldu ama ilk
kaybettiğimiz yerlerdir Endülüsten başlayarak. Viyana
kapılarından, Batıdan, Afrika kuzeyinden, boynuzdan da, bu
taraftan çekile çekile geldik, Osmanlı İmparatorluğunun
ötesinde Anadoluda, en son Churchill oturdu masaya cetveli çıkardı,
Misakımillîyi de attı bir kenara, şimdiki hudutları çizdi.
Şimdi, siz, bu hudutların içinde
çıkıp, Neoosmanlı yayılmacı bir politika güderek
küresel güç olacağınızı zannediyorsunuz. Neyle
olacaksınız? Milletin parasıyla, evladıyla, askeriyle,
kanıyla.
Peki, bütçe görüşmeleri yapıyoruz şu an.
30 milyon insan açlık sınırının altında biliyor
musunuz? 891 lira asgari ücret, net. Var mı bunun ötesi? 20 milyon da
yoksulluk sınırının altında, 50 milyon. Bizim
nüfusumuz ne kadar? 77 milyon. Ne kadar insan burada zengin? Türkiye'nin yüzde
1i. Bu yüzde 1inden 1 tanesi Somaliye, Sudana, Afganistana, Beyruta ve
Maliye gitti mi asker olarak? Gitmedi.
Ermenekte dün maden ocağında çocuğunu
defneden babanın hâlini gözünüzün önüne getirin. Çiçekli lastik
ayakkabıları yırtık babanın cenaze başındaki
duruşunu getirin. İşte, o evlatları göndermek istiyorsunuz.
Sizin küresel yayılmacı anlayışınız,
Neoosmanlı yayılma anlayışınız budur.
Halkların Demokratik Partisi buna şiddetle karşı
çıkacaktır ve evlatlarının yanında duracaktır.
Türk Silahlı Kuvvetleri tıpkı son dönemlerin bütün hükûmetleri
döneminde, sağcı, milliyetçi, muhafazakâr partilerin hepsinin
döneminde
Hani burada Türkiyede bir gelenek vardı ya Kürt Mehmet
nöbete. diye, küresel olarak da Türk Silahlı Kuvvetlerini nöbete durmadan
gönderiyorlar kardeşim. Bundan gururunuz incinmiyor mu? NATO istedi,
Atlantiki korumak Türkiye'nin en büyük hedefiymiş. Hayda! Kuzey
Atlantiki korumak Türkiyenin hedefiymiş! Önce kendini koruyacaksın.
Arkadaşlar, siz İHHnin oraya iki otobüs, iki tır yardım
getirmesiyle, üç cihadist grupla ilişki kurmasıyla, hükûmet nezdinde
yardımsever, hayırsever dernek muamelesi görmesiyle, oradan üç
beş tane radikal dinci grupla ilişki kurmasıyla bu küresel kriz
esnasında riskler içinde fırsatlar
yakalayacağınızı mı zannediyorsunuz? Böyle bir
fırsat var mı? Size mama yapmazlar. Kolonyalist kriz var ama
Afrikayı ne Belçika ne İngiltere ne Almanya ne Fransa ne Amerika
hiçbir ülke, Batı, bu size Asker gönderin. diyen Avrupa Birliği ve
NATO vermez. Bunu kafanıza koyun. Oraya gidip asker eğiteceksiniz,
oraya gidip jandarmasını, zabıtasını, polisini
eğiteceksiniz, orada hukuk ve demokrasi kuracaksınız,
maşallah, maşallah, maşallah! Bir de gerekçeye
yazacaksınız: Ülkemiz Avrupa Birliğine katılım
konusundaki arzularına katkıda bulunacak. Avrupa Birliğine
postalla girilir mi? Kasaturayla Avrupa Birliğine girilir mi? Askerle
Avrupa Birliğine girilir mi arkadaşlar? Eğer öyle olsaydı,
işte Sayın Adalet Bakanı, adalet, güvenlik, özgürlük 23, 24üncü
fasılları niye açamıyoruz? Açamazsınız kardeşim.
Çünkü bağımsız bir yargın yok, tarafsız bir
yargın yok, adaletin yok. Adaletin de
Senin 463 tane subayın, generalin
beş sene yatmış çıkmış, niye
yattığı, niye çıktığı, kim koydu, kim
çıkardı bilinmiyor ama bir tek şey biliniyor, Hükûmete
karşı gelmekten. Sonra KCK soruşturmalarında bizim
partimizden binlerce kişiyi almışsınız. Sonra
başka siyasi muhalifleri almışsınız. Efendim, paralel
yaptı. Ne paralelmiş yahu! Bu paralel Allah bilir kuyruklu
yıldıza kadar gidiyormuş! Şimdi söyleyin bana: Siz, Avrupa
Birliğine asker göndererek kolonyalist, neokolonyalist bu devletlerin
maşası olarak küresel bir güç olacağınıza mı
inanıyorsunuz? Mali yüzde 90 Müslümandır diye
Küresel krizde
Türkiyenin arayışını, yeni pazar
arayışını, yeni ilişkilerini, yeni halklarla
ilişkilerini HDP olarak destekleriz, olmalıdır. Ama bir
araştırma var mı elimizde? Hangi akademisyenlerimiz, hangi
dış politika uzmanlarımız, hangi siyasilerimiz gittiler
Maliyle ilgili bir rapor hazırlayıp getirdiler de gruplara, bize
anlattılar da bizi ikna ettiler de halkımızın yararı
var da Evlatlarımızı oraya gönderelim deyip karşı
çıkmayalım diye bize bir done mi koydunuz?
Sayın Korutürk siz Pariste en son büyükelçiydiniz,
milletvekili olarak geldiniz, en iyi siz biliyorsunuz Fransanın Malideki
haklarını, oraya asker göndermesini. Geçen sene asker
gönderdiğinde yüzde 90 Müslüman oldukları için mi gönderdi? Arkadaşlar,
orada, yazıktır günahtır
Zaten Türk Silahlı Kuvvetlerinin
mevcudu 600 bin kaldı. 600 bin özel güvenlik var Türkiye'de, 270 bin
emniyet, polis de var, 215 bin de jandarma var, topu topu bu kadar.
Şimdi, ben burada bir şey de anlamış
değilim, eğer ben anlamadıysam belki kapasitem almıyordur,
Sayın Arınç açıklayabilir. Karargâha, 1 personel
katkısıyla stratejik hava yolu ulaştırması
desteği sağlaması öngörülmektedir.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) 1 kişi yetiyor!
HASİP KAPLAN (Devamla) Maşallah, hava yolunda
da iyiymişiz, 1 personel ve hava yolu desteği! Şimdi, ben bunu
öğrenmek istiyorum, HDP olarak halk adına bunun hesabını
soruyorum: Bir taraftan diyorsun ki Gideceğim Malide askeri
eğiteceğim, jandarmayı eğiteceğim, zabıtayı
eğiteceğim, hukuk düzeni kuracağım, demokrasi
getireceğim. Bir gerekçe de bu, o bir gerekçe de 1 personelle
Tabii,
sınırını sonra Hükûmet belirleyecek ama hava yolu üzerinden
ne götüreceksiniz oraya arkadaşlar? Stratejik olarak küresel bir güç
olabilmek için ne getirebilirsiniz oraya, bana izah edebilir misiniz?
İnsani yardım getirirsiniz, gıda getirirsiniz, ilaç
getirirsiniz, başka türlü yardımlar yaparsınız, insani
yardımlar yaparsınız, bunu Hükûmet olarak yaparsınız.
Biz insani yardımların hiçbirinin karşısında
değiliz arkadaşlar. İnsani yardımı Hükûmet, bu Meclis
hangi ezilen halka getirirse biz ki ezilen halkların hakkını
savunan bir parti olarak daima yanında oluruz. Ama yeter ya! Orta
Doğunun jandarması dedik, şimdi Afrikanın jandarmalığını
bize yüklemeye çalışıyor NATO, Amerika, Avrupa Birliği.
Avrupa Birliği o kadar çok iyiyse, o kadar çok kıymetliyse,
Hükûmetinize çok yol verecekse, yeşil ışık yakacaksa bana
söyler misiniz Allah aşkına
Balıkta 13üncü faslı bile
açmıyorlar. Avrupa Birliği balıkta faslı bile açmadı
biliyor musunuz, haberiniz var mı? Hükûmet ne yazıyor orada biliyor
musunuz? En çok çiftlik balığı üreten ve satan bir ülke olarak
diyor ki: Siyasi nedenlerle 13üncü balık faslımızın
açılmasını engelliyorlar. Hangi siyasi nedenlerle söyler misiniz?
Yani, siz Maliye asker gönderdiğiniz zaman balık faslını
mı açacaklar? Tüketici haklarıyla ilgili bir fasıl var, siz o
faslı mı açtıracaksınız? Bana söyler misiniz.
Arkadaşlar, çevreyle ilgili bir fasıl var, asker göndererek bunu mu
açacaksınız? Bunlar bu Parlamentonun yapması gereken işler.
Bu ülkenin evlatlarını o kadar ucuz pazarlamayın, askerini
pazarlamayın, yoksul evlatlarını pazarlamayın,
başkalarının ülkelerinde başkalarının emri
altına sokmayın, bunu söylüyoruz, söylemeye devam edeceğiz.
Buraya da vaaz çeker gibi gelip Biz, Neoosmanlının evlatları
olarak dünyayı fethedeceğiz. yok efendim Küresel bir güç olduk,
dünyada at oynatacağız
Hadi oradan! IŞİD gelmiş
Kobaniye dayanmış. IŞİD de, bu tür örgütler de Afrikada
cirit atıyor. Bir nevi Orta Doğunun türevleri, aynısı
Afrikada, Malide Afrikanın tam ortasındadır. Bakın,
açık söylüyorum, Mali de Afrikanın tam ortasındadır. Bir
tarafında Fas, Tunus, Cezayir, Mısıra kadar;
aşağıya inin, Nijeryaya kadar.
Şimdi, ticaret evet, diplomasi evet, ekonomik
ilişki evet, hepsine evet ama kukla olmaya, başkasının
askeri olmaya hayır diyor HDP, bunu onursuzluk olarak görüyor.
Başkasının askeri olmayacağız. Her üç parti her
seferinde her tezkerede birleşiyor, şuurunu, aklını
yoklamadan gönderiyor. Sonra o askerlerin ne olduğuna bakmıyor.
Ayıptır, günahtır. Ben anlamıyorum, niye paramızı
gönderiyoruz? Yani biz NATOnun içinde mecbur muyuz, NATOnun hiyerarşisi
içinde emir kulları mıdır Türkiye? Öyleyse söyleyin.
Bakın, Malide 2013teki Merkezî Hükûmetle oradaki
isyancı gruplar arasında çatışma oluyor. Bunlar kuzeydeki
gruplar. Nüfusu zaten 14 milyon Malinin; yüzde 90ı Müslüman ama nüfusun
büyük yoğunluğu güneyde yaşıyor ve güneyde yaşayan
nüfusun yoğunluğu da başkent çevresinde yaşıyor.
Burada tabii ki küresel krizin getirdiği sancılardan dolayı
enerji alanları, maden alanları
Hep sömürü var ya kolonyalist bir
anlayışta, sömürü anlayışında, sömürüde. Sömürmek için
bu alanlarda maden haritaları var. Şimdi ben Hükûmete soruyorum, bana
Malinin maden haritasını çıkarabilir mi? Çin de ilgisiz
değil, Rusya da ilgisiz değil, Brezilya da ilgisiz değil.
Küresel kriz içinde riskler oluştuğu zaman fırsat aramak her
devletin hakkıdır. Biz, gidin Latin Amerikayla ile Güney Amerikayla
Afrikayla Uzak Doğuyla ilişki kurun diyoruz. Hükûmete bu konuda
yapacağı her sağlıklı ilişki ve diyalogda
yanınızdayız diyoruz. Ama siz neyapıyorsunuz?
Uluslararası Ceza Mahkemesi kendi halkını katleden El Beşir
hakkında tutuklama kararı çıkarıyor, getirip bu kürsüde
karşımızda konuşturtuyorsunuz. Bu mu doğru politika?
Güvenlik Konseyi Uluslararası Ceza Mahkemesine havale ediyor. Orası
El Beşir hakkında tutuklama kararı çıkarıyor, biz de
bu kürsüye getirip konuşturtuyoruz. Ondan sonra diyoruz ki bu tezkereyi
yaparsak, oraya birkaç manga, tabur asker gönderirsek Avrupa Birliğine
gireceğiz. Kim kimi kandırıyor? Birbirimizi
kandırmanın bir gereği yok.
Burada Türkiyeyi büyük bir tehlike bekliyor. Sizleri
uyarıyorum. Arkadaşlar, HDP olarak uyarıyoruz. Orta
Doğudaki cihadist grupların bir benzeri başta Mali olmak üzere
Afrika cenahında var. Afrikada eğer Türkiyede Suriye dış
politikasında yaptığınız yanlış gibi yanlış
yaparsanız, o cihadist gruplarla bir taraftan ilişki kurup bir
taraftan NATOyla, Avrupa Birliğiyle ilişki kurarsanız
şeşbeş olursunuz, ne olacağınızı
bilemezsiniz. Öyle koca bir imparatorluğun evlatları olarak orada
dolaşamazsınız; bir. İkincisi de küresel bir güç
olamazsınız. Yapsanız, satsanız en fazla bir inşaat
yaparsınız, üç tane bisküvi satarsınız. Yine silahı
onlar satacak, yine madenlerini onlar alacak ve bize taşeron gibi
işleri verecekler. Bu taşeron işlerin içinde de Türk
Silahlı Kuvvetlerini kullanmak vardır. Kullandırtmayın
arkadaşlar. Buna ortak olmayın. Bizden size söylemesi, bu çok çok
kabul edilemez bir durumdur. Türkiyeyi üç kanaldan batağa sürecektir. Ret
oyu vereceğiz.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Sayın Şirin Ünal.
Buyurunuz Sayın Ünal. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ŞİRİN ÜNAL
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk
Silahlı Kuvvetlerinin, Avrupa Birliğinin daveti üzerine şiddet
olaylarının sürdüğü Orta Afrika Cumhuriyeti ile Malideki
istikrarın yeniden tesis edilmesi, siyasi geçiş sürecinin
desteklenmesi için ülkelerin silahlı kuvvetleri ile güvenlik güçlerine
destek sağlanmasını öngören Başbakanlık tezkeresi
hakkında söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Mart 2012de Cumhurbaşkanı François Bozizeye
karşı Michel Djotodia liderliğinde yapılan askerî darbe
sonrası her geçen gün daha derin bir siyasal krizle karşı
karşıya kalan Orta Afrika Cumhuriyetinde yaşanan
gelişmelerin nasıl anlamlandırılması gerektiği
meselesi, özellikle son dönemde yaşanan vahşet görüntüleri
sonrası daha da önemli hâle gelmiştir. Ülkede yaşanan
gelişmeler karşısında Birleşmiş Milletler dâhil
birçok uluslararası kuruluşun soykırım ya da etnik
temizliğe yol açabileceği konusunda alarm veren
açıklamaları, Orta Afrika Cumhuriyetini bir anda dünyanın
gündemine taşımıştır.
Önceki dönemlerde genellikle olayları arkadan takip
edip, süreç içerisinde sadece finansal anlamda destek vermeyi tercih eden
Avrupa Birliği dahi ülkede yaşanan gelişmelere aktif
katılım göstermeye başlamıştır.
Değerli milletvekilleri, Orta Afrika Cumhuriyetinde
yıllardır siyasal hayatın şekillenmesinde en kilit ülke Çad
olmuştur. Eski Cumhurbaşkanı François Bozizeden desteğini
çeken Çad, darbe yapan Michel Djotodiaye destek vererek aslında ülkedeki
siyasal gelişmelerde kilit rolünü sürdürmek istemekteydi. Fakat bu kez
yapılan iktidar değişimi hamlesi, siyasal alanda yaşanan
sorunu sosyal alana yani Müslümanlar ve Hristiyanlar arasında
çatışmaya yol açacak şekilde genişletmiş
bulunmaktadır. Dolayısıyla, ülkede yaşanan sorunun temel
sebebi, bölgesel ülke olan Çadın etkinliğini koruma çabası ve
ülke içindeki kırılgan siyasi yapının sosyal sorun hâline
dönüşmesindendir. Bu sorun bir taraftan kontrol edilmeye
çalışılırken, diğer taraftan durumdan fırsat
çıkaran bazı yerel gruplar özellikle Müslümanlara saldırarak
siyasal sorunu hem derinleştirmek hem de sosyal alana çekmek istemektedirler.
Ülkede olaylar kontrolden çıkıp şiddet
olayları arttığından, Mart 2013te gerçekleşen askerî
darbeden beri iktidarda olan Djotodia, Aralık 2013te başlayan sosyal
ve dinî çatışmalar sonrasında Ocak 2014te istifa etmiştir.
Yerine gelen geçici Cumhurbaşkanı Catherine Samba-Panza 20 Ocak
2014te görevine başlamış ve teknokrat bir hükûmet kurarak 2015
yılında ülkeyi seçime götürecek şekilde hazırlıklar
yapmakla görevlendirilmiştir. Bu süreçte sayıları
yaklaşık 4.300 civarında olan Afrika Birliği
Barış Gücüne 1.600 civarında Fransız askeri de katılmıştır.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ocak
sonunda aldığı bir kararla Polonya, Belçika ve
Estonyalılardan oluşan 600 kişilik bir Avrupa Birliği asker
grubunu özellikle Banguide yaşayan 100 binden fazla insanın
güvenliği için bölgedeki havaalanında görevlendirmiştir.
Ülkede hem askerî varlığı hem de siyasal
çözüm sürecini hızlandırmaya yönelik bu çabalara rağmen,
çatışmaların önünü alacak bir çözüm hâlen
bulunamamıştır.
Değerli milletvekilleri, Afrika Birliği
Aralık 2013te Birleşmiş Milletler tarafından onaylanan
misyon çerçevesinde ülkede 5.300 civarında askerî varlığa
sahipti fakat Afrika Birliğinin askerî varlığı maalesef
sürecin başından beri ne askerî darbeyi engelleyebilmiş ne de
sonrasında yaşanan çatışmaları engellemede
başarılı olmuştur. Özellikle finans ve teçhizat
noktasında sıkıntılar yaşayan Afrika
liderliğindeki Orta Afrika Cumhuriyeti Destek Misyonu
çatışmaları engellemekte etkisiz kalmıştır. Bu
durum Afrika Birliğinin askerî varlığını sadece koruma
ve destek gücüne dönüştürmüş ve çatışmaları engelleme
konusundaki misyonunu Fransız askerlerine bırakmasına neden
olmuştur.
Süreçte bir diğer aktör konumundaki
Birleşmiş Milletlerin rolüne bakıldığında, her ne
kadar üst düzey temsilciler aracılığıyla muhtemel
soykırım uyarıları yapılsa da aslında
Birleşmiş Milletler olarak Fransanın askerî teçhizat ve
varlığına destek vermekten başka bir opsiyonu
görülmemiştir. Birleşmiş Milletler 1994 yılında
Ruandada yaşanan soykırım tecrübesinden hareketle, daha çok
küresel bir ilgi uyandırarak, Fransanın durumu kontrol etmesi için
destek verme çabasına girişmiştir fakat bununla birlikte,
Birleşmiş Milletlerin açlık ve yerinden edilmeler gibi
insanlık dramı sonrası oluşan durumu kontrol altına
almaya yönelik destek ve çalışmaları sürmektedir.
Değerli milletvekilleri, Fransanın özellikle
2000li yılların başından itibaren Afrikaya biraz da
agresif bir hareket tarzıyla geri dönmek istediği görülmektedir.
Sarkozynin cumhurbaşkanlığı döneminde daha çok uluslararası
ya da bölgesel oluşumlarda meşruiyet aramadan bir Afrika
politikası üreten Fransa, François Hollande döneminde ise daha çok
bölgesel ve uluslararası kuruluşların desteğini alarak
politikasını şekillendirmek istemektedir. Zira, 2012
yılında Maliye yaptığı müdahale hem bölgesel
entegrasyon örgütü olan Batı Afrika Ülkeleri Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı tarafından destek görmüş
hem de Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği tarafından
desteklenmiştir. Aynı durum Orta Afrika Cumhuriyetine yönelik
politikasında da görülmektedir.
Olayların asıl şekillendiricisi Fransa
olmakla beraber, yıllardır Çadın siyaseti
şekillendirdiği Orta Afrika Cumhuriyetinde artık
uluslararası kuruluşların sağladığı
meşruiyetle birlikte Fransanın siyasal ve ekonomik anlamda
etkinliğini artırma niyeti gözlenmektedir. Ayrıca bu,
Fransanın Orta Afrikadaki etkinlik alanını genişletmesi
için bir fırsat olarak da görülmektedir. Bir başka aktör Avrupa
Birliği ise, çeşitli dönemlerde seçimlerin yapılmasına
destek olmak amacıyla gönderdiği Avrupa Birliği Barış
Gücü dışında genellikle Afrikaya barışı koruma
amacıyla çok sayıda asker göndermeyi tercih etmemiştir. Orta
Afrika Cumhuriyetinde son yaşanan gelişmeler sonrası Avrupa
Birliği ilk defa 600 kişilik bir askerî gücü ülkeye göndermeye karar
vermiştir. Bunun yeterli olmadığını düşünen
Avrupa Birliği, Türkiye dâhil diğer bazı ülkelere mektup yazarak
asker göndermesi için teklifte bulunmuştur.
Geleneksel anlamda Afrikadaki çatışma
alanlarına askerî açıdan kurumsal olarak destek olmayan Avrupa
Birliğinin bu yeni tavrı ancak iki şekilde okunabilir.
Bunlardan birincisi, 1993 yılında Somali
tecrübesi sonrası Afrikaya asker göndermede çekinceli davranan fakat 2000
yılı sonrasında Amerika Birleşik Devletleri Afrika
Komutanlığı ile kıtada askerî anlamda varlık göstermek
isteyen Amerika Birleşik Devletlerinin bıraktığı
boşluğu doldurmak düşüncesidir. Her ne kadar Avrupa Birliği
ne kapasite ne de siyasi anlamda bu şekilde bir iradeye net olarak sahip
olmasa da, en azından finans anlamında hep desteklediği
barış gücü kuvvetlerinin oluşması konusunda öncesine göre
biraz daha aktif bir rol oynamak istemektedir.
Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliğinin
atılgan davranmasının ikinci bir sebebi ise Fransanın
tutumudur. Fransa son yıllarda, biraz da agresif bir şekilde
Afrikadaki eski sömürgelerine geri dönerek etki alanını
genişletmeye çalışmaktadır. Biraz evvel arz ettiğim
gibi, Nicolas Sarkozy döneminde daha çok tek başına kıtada
hareket etmeyi tercih eden ve ne bölgesel ne de küresel kurumlarda
meşruiyet arayışına giren Fransa, François Hollande
döneminde bu politikasını revize etmiştir. Yeni politikaya göre,
eski politika aynen devam etmeli fakat Afrikadaki bölgesel ve kıtasal
örgütlerin desteği aranmalıdır. Meşruiyet anlamında
destek istenen küresel kuruluşlar ise Birleşmiş Milletler ve Avrupa
Birliğidir.
Değerli milletvekilleri, geride kalan süreçte,
genellikle Afrika Kıtasındaki faaliyetlerde Fransa öne çıkmakla
birlikte maliyet Avrupa Birliği tarafından
karşılanmaktadır. Son yaşanan gelişmeler
ışığında, Avrupa Birliğinin artık sadece finansal
destek verip politikanın uygulanmasını Fransaya bırakma
niyetinde olmadığını, aksine biraz daha sürece girmeye
meyilli olduğunu söyleyebiliriz. Bu aynı zamanda Afrikada kendi
çıkarlarını Avrupa Birliği üzerinden
meşrulaştırıp kendisine alan açmaya çalışan
Fransayı biraz dizginleme amacı da taşımaktadır.
Avrupa Birliğinin bölgeye 600 asker göndermesi ve sonrasında bir nevi
barış gücünün genişletilmesi için diğer bazı ülkelere
mektup yazması ancak bu çerçevede okunabilmektedir.
Özellikle 2011 yılında Güney Sudanın
bağımsızlığına kurumsal anlamda ciddi destek
veren ve önemli tecrübeler edinen Avrupa Birliği, bunu biraz daha ileriye
götürme niyeti taşımaktadır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, özellikle son
yıllarda Afrika Kıtasındaki sorunlara hiçbir zaman bir siyasal
aktör olarak kayıtsız kalmamıştır; Somalideki
bölgesel ve iç barışa yönelik derin ve kapsamlı
çalışma ve katkıları yanında, Sudan ve Malideki
çatışmalarda bilinçli olarak daha düşük bir profil
izlemiştir. Özellikle sessiz diplomasi olarak tarif edilebilecek bu
politikaları Türkiyeye hem arazi tecrübesi hem de kıtada
saygınlık kazandırmıştır. Orta Afrika
Cumhuriyetinde yaşanan gelişmeler sonrası özellikle de Avrupa
Birliğinin Türkiyeden asker talebi birkaç açıdan derinlemesine değerlendirilmelidir.
Burada ilk olarak vurgulanması gereken nokta, bu davetin artık
Türkiyenin Afrikadaki sorunlarda katkı yapabilecek siyasal bir aktör
olarak kabul edildiğinin bir tescili olduğudur. Türkiye ilkesel
olarak asker göndermeyi tercih ederse kıtadaki bölünmüşlük ve
ülkedeki sorunun dinî boyutunu da dikkate alarak hareket edebilecektir.
2012 yılında Afrika Birliği Komisyon
Başkanlığı seçimi sırasında İngiliz
Afrikası ile kıtadaki diğer ülkeler, özellikle de Fransız
Afrikası arasında bir fikir ayrılığı
yaşanmış ve bu durum seçimin ertelenmesiyle
sonuçlanmıştır. Daha
sonra yapılan seçimlerde Güney Afrika Cumhuriyetinin adayı,
diğerlerinin karşı çıkmasına rağmen seçimi
kazanmıştır. Bu durum, kıtada bir bölünmeye yol açıp
Afrika Birliği dâhil, kıtasal entegrasyon örgütlerinin artık
2000lerde olduğu gibi birlikte hareket etmediğini gösteren bir
örnektir.
Değerli milletvekilleri, askerî darbenin
yaşandığı Mart 2013te ülkede bulunan Güney Afrika
Cumhuriyeti askerlerinden 15inin hayatını kaybetmesi Güney Afrika
Cumhuriyetinde bir infiale yol açmıştır. Bunun üzerine
askerlerini çeken Pretoria, kıtadaki askerî ve teçhizat anlamında en
güçlü ülkelerden birisi olarak sorunun dışında
kalmıştır. Türkiye eğer asker gönderme kararı verir ve
görüştüğümüz tezkereyi onaylarsa bu bölünmeyi ciddi şekilde
dikkate almış Afrika
Birliği ve Güney Afrika Cumhuriyeti gibi kıtadaki diğer kilit
ülkelerle bir iş birliği zemini bulmaya çalışarak
farklı bir yol haritası çıkaracaktır.
Türkiyenin yaşanan sorun çerçevesinde açabileceği
bir başka kanal ise sorunun asıl mağdurlarının
Müslümanlar olduğu düşünüldüğünde İslam
İşbirliği Teşkilatı gibi yapılardır.
Onların sürece dâhil olması hem Türkiyenin elini güçlendirecek hem
de olayları pozitif yönde etkileyebilecektir. Türkiye daha önce Liberya,
Sudan, Fildişi Sahili gibi çeşitli ülkelere sayıca küçük de olsa
askerî destek vermiştir. Bu tür katılımlar Türkiyenin hem
operasyonel etkinliğini hem de kıta hakkında bilgisini
artırmak için en ideal yoldur. Özellikle, yaşanan olayların
sadece sayılı basın-yayın organları tarafından
aktarıldığı bu süreçte bu tür bir katılım, devlet
açısından yerelden sağlıklı bilgi
akışında kilit bir rol oynayabilecektir.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz, Avrupa-Atlantik
güvenliğinin bölünmezliği prensibinden hareketle, Avrupanın
güvenliğini ilgilendiren konularda gerek NATO gerek Avrupa Birliğini
kapsayan bütüncül bir siyaset izlemekte ve Avrupa Birliğinin ortak
güvenlik ve savunma politikasına, dış politika öncelikleri ve
ulusal çıkarları doğrultusunda katkıda bulunmaktadır.
Ülkemizin, barışı destekleme
harekâtlarına olan yaklaşımıyla örtüşen ve Türkiye ile
Avrupa Birliğinin uluslararası ve bölgesel sorunların çözümüne
yönelik ortak anlayışlarının göstergelerinden biri olan bu
tezkerenin, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubum adına
onaylanmasını ümit ediyor, hepinize saygılarımı
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ünal.
ŞİRİN ÜNAL (Devamla) Sağ olun
Başkanım.
BAŞKAN - Şahıslar adına ilk söz,
İstanbul Milletvekili Sayın Osman Taney Korutürke ait.
Buyurunuz. Süreniz on dakika. (CHP sıralarından
alkışlar)
OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, gene bir barış gücüne
asker gönderme tezkeresini konuşuyoruz. Burada bütün konuşmacılar
konuşmanın çeşitli yönlerine değindiler. Bunların
içerisinde birçok doğrular söylendi. Ben de bir doğruyu önce dile
getirmek istiyorum: Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz bunu destekliyoruz.
Çünkü, bu bir barış gücü operasyonu ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak
biz Türk Silahlı Kuvvetlerinin dünya barışına, dünya
istikrarına yardım edecek bütün görevlerde, barış koruyucu
görevlerde yer almasına taraftarız.
Bunun NATO operasyonlarıyla bir ilgisi yok. NATO
operasyonlarıyla ilgisi olmuş olsaydı da bilinmesi gereken bir
şey var, o da şu: NATO bizden şunu istedi, biz yaptık.
yahut NATO bizden şunu talep ediyor, biz verdik, vermedik. diye bir
şey söz konusu olamaz. Çünkü NATO, bütün kararlarını oy
birliğiyle alan bir kuruluştur, Avrupa Birliğinden farklı olarak,
Türkiye NATOnun çok eski bir üyesidir. Türkiye'nin talebi olmadan veya
onayı olmadan, NATO Türkiye'den herhangi bir talepte bulunamaz. Eğer
NATO Türkiye'den bir talepte bulunuyorsa o Türkiye'nin onayıyla olur.
Yani, başka bir ifadeyle söylemek gerekirse, NATO bizim
dışımızda bir kuruluş değil, NATO biziz, NATOnun
sahibiyiz. Ama, bunun NATOyla bir ilgisi yok. Bu, Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin bir kararına dayalı bir operasyon.
Şimdi, bu operasyonun içerisinde Fransanın
Mali üzerindeki pozisyonunu hepimiz biliyoruz. Orta Afrika Cumhuriyetine
Fransanın bakışını ve aralarındaki ilişkiyi
de biliyoruz. Yalnız, burada, Maliye dönük olarak, Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin orada bir barış operasyonu
yapılması konusunda, bir barış harekâtı
yapılması konusunda bir kararı var. Ve bu karar da Afrika
Birliği tarafından destekleniyor. Dolayısıyla,
Fransanın tek taraflı olarak Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti
üzerindeki hareket kabiliyetinin bir açıdan Fransayı da içine almak
suretiyle önü kesiliyor. Biz, oraya asker gönderip askerimizi tehlikeye atmak
için değil, oraya gidecek olan askerî unsurların o bölgenin
barışına yardım etmesi için buna olumlu oy
vereceğimizi açıkladık. Bunu önce söylemek istiyorum.
İkinci bir husus, buradaki konuşmacılardan
Sayın Hasip Kaplan doğru bir soru sordu, çok doğru bir soru
sordu, dedi ki: Siz Avrupa Birliğinin neresindesiniz de Avrupa
Birliği sizden oraya, buraya, şuraya askerî güç göndermenizi
istiyor?
Şimdi, Avrupa Birliği Türkiye'nin
ilişkilerini oldukça gevşek tuttu baştan itibaren ve bu
gevşek tutuş yüzünden de bugünkü Hükûmet önce çok hevesli gözükürken,
gittikçe açılma ve Avrupa Birliği emelinden kopma
fırsatını buldu. Avrupa Birliği, kendi savunma ve güvenlik
politikalarının içerisine Türkiye'nin katılmasını
engellemek için -biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
konuşan arkadaşım ismini söylemeden bunu açıkladı ama
ben biraz daha açıklayayım- Türkiye'nin Avrupa güvenlik ve savunma
politikalarının içerisine girmesini engellemek için Batı Avrupa
Birliği adında NATOnun öncülü olan bir güvenlik
teşkilatını yok etti, feshetti. Türkiye Batı Avrupa
Birliğinin ortak üyesiydi, Batı Avrupa Birliği Parlamentosunun
üyesiydi; Batı Avrupa Birliği kapandı, Batı Avrupa
Birliği Parlamentosu kapandı. Türkiye, Avrupa Birliğinin
güvenlik ve savunma politikasından bu surette dışlandı.
Dışladıktan sonra, başı
sıkıştığında, geldiğinde, o gerekçe çok
güzel bir gerekçe değil, Avrupa Birliği istediği için buraya
giriyoruz. diye
Hayır, Türkiyenin barış güçlerine katkısı
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararına
katkısı için olur ama Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizi başka
bir zemine oturtmamız lazım; Avrupa Birliğinin neresindeyiz,
yeni baştan düşünmemiz ve Avrupa Birliğine yönelik
çalışmalarımızı da buna göre düzenlememiz lazım.
Avrupa Birliğine bakan Avrupa Birliği
Bakanının belirsiz bazı pozisyonlarda bulunduğunu
görüyoruz. Bakıyorsunuz, bazen Avrupa Birliğine şu tarihte
gireceğiz. diye zaman veriyor, bazen Avrupa Birliği istemezse biz
arkamızı döner, gideriz, arkamıza dahi bakmayız. diyor.
Hükûmetin nerede durduğu, nereye baktığı bu konuda belli
değil, bunu çok açık şekilde bilmemiz lazım. Avrupa
Birliği standartları önemli standartlardır, Türk halkı bu
standartlara layık bir halktır; Avrupa Birliği standartlarını
mutlaka halkımız için geçerli hâle koymalıyız.
Söylediğimiz, konuştuğumuz lafların da nereye gidip
gitmediğine bakmamızda fayda var diye düşünüyorum.
Küçük bir örnek vereceğim. Sayın
Cumhurbaşkanı önemli bir konuşmasında diyor ki: Abdurrahman
Efendi adlı bir kadı Osmanlı bahriyesine ait bir gemiyle
Basraya giderken gemi yolunu şaşırıyor; Brezilyaya
gidiyorlar, Rio Limanına yanaşıyorlar, Rioyu Portekiz
zannediyorlar, orada kalıyor
Böyle bir hikâye anlatıp oraya
gitmiş olan kadıyı hayırla yâd ediyor. Şimdi, böyle
bir hikâye varsa dahi bunu söylemek çok doğru değil. Bir geminin 1866
yılında Basraya gidiyorum. diye çıkıp da Brezilyaya
düşmesi, orayı da Portekiz sanması, o geminin mensubu
olduğu bahriyeye de, mensubu olduğu ülkeye de, taşıdığı
sancağa da gurur verecek bir şey değil. Usturlap diye bir alet
vardır, denizcilikten anlayanlar bilir, eski bir alet, İslam
bilginleri bulmuştur, Yunanlılar kullanmıştır, bu alet
yıldız yükselişlerini gösterir, baktığınız
zaman rotanızı buna göre koyarsınız. Bu bahriyeliler usturlabı
ters mi tutmuşlar da Basraya gidiyoruz diye Rioya gitmişler? Rio
nere, Basra nere! Böyle bir hikâye anlatmak doğru mu arkadaşlar? Bu
hikâye çok küçük düşürücü bir hikâye. Bakın, bugün Türkiye
Cumhuriyeti bahriyesi, geminin pencereleri, lumbuzları olmadan kapalı
alanda harita üzerine mevkisini koyar, noktayla girer. Geminin komutanı
pencereden, lumbuzdan bakmaya ihtiyaç duymadan demirini atar, demirini
kaldırır. Basraya gideceksiniz, Rioya düşüyorsunuz,
düştüğünüz yeri Portekiz zannediyorsunuz, bunu da bundan yüz küsur
sene sonra o ülkenin bugün Cumhurbaşkanı olan birisi
medarıiftiharla anlatıyor. Bu çok ayıp, anlatmamak lazım
böyle şeyleri. (CHP sıralarından alkışlar)
Keza, Amerikayı
1178de Müslümanlar bulmuş. Çok güzel bir şey, hepimize gurur verir
ama bulduktan sonra ne yapmış? 1178 ne zaman, 2014 ne zaman? Bugün
bakıyorsunuz, Amerikanın güneyinin tamamı Katolik;
Amerikanın kuzeyinin büyük kısmı Protestan, bir kısmı
Musevi. Bulduktan sonra ne yapmış? Bu da bir beceriklilik hikâyesi
değil ama Müslümanların çok becerikli oldukları, ilim
alanında, bilim alanında buluşlar, keşifler, icatlar
alanında çok parlak oldukları dönemler var. Onlardan misal verip
onları anlatacağımıza başarısızlık öykülerini
anlatıyoruz, onlarla iftihar etmeye kalkıyoruz, bunlarla görüşme
açıyoruz, konuşma açıyoruz; bunlar doğru şeyler
değil arkadaşlar.
Maliye gidecek olan
birlikler böyle büyük birlikler değil anladığım
kadarıyla; karargâh personeli, stratejik hava desteği. Bunlarında
gidecek olan insanların, o bölgenin barışına hizmet
edeceklerini düşünüyorum. Bu yararlı bir faaliyettir. Türkiye dünya
barışına, dünya istikrarına her zaman yardım etmek,
her zaman katkıda bulunmak durumundadır. Bunu yaparken de biraz kendi
çevresine bakıp kendi çevresinde de barış ve istikrarı
artık bir şekilde oluşturmaya çalışmalıdır.
Suriye konusundaki
politikamıza baktığımız zaman, maalesef Türkiyeyi bu
çizgide görmüyoruz. Türkiye hâlâ Suriyeye karşı bir hareketten
bahsediyor. Başvekil ikide bir de Amerikadan olumlu işaret
aldım. diyor. Amerikadan Hiçbir işaret, mişaret vermedik. diyorlar.
Suriye politikası bize doğru meyletti. diyor. Amerikan Genelkurmay
Başkanı Almış olduğum emir IŞİDi imha
etmektir, Suriye rejimine karşı bir hareketimiz yoktur. diyor.
Amerikan Dışişleri Bakanı vermiş olduğu
beyanatlarda Bizim güvenlikli bölge, uçuşa yasak bölge kurmak
şeklinde bir niyetimiz yoktur. diyor. Biden yarın Türkiyeye
gelecek; gelmeden önce ön almak açısından bu beyanlarda bulunduruyor
ve biz, bu bölgede istikrar ve barışı sağlamak yerine hâlâ
Oraya mı hamle etsek, buraya mı hamle etsek? diye ve hamle etme
konusunda da arkamıza başka destek almadan girişiyoruz.
Barış güçlerine asker vermeye karşı
çıkmak değil ama barış güçleri dışında
başka memleketlerin birliğine, bütünlüğüne karşı
hareket etmek amacıyla dışarıya asker göndermeye gayet
tabii ki karşıyız.
Onun için, konuştuğumuz sözlerin nereye
gideceğini, başarı öyküsü diye anlattığımız
öykülerin başkaları tarafından başarısızlık
öyküsü olarak anlaşılıp alay konusu yapılıp
yapılmayacağını iyi değerlendirmemiz lazım fakat
Türkiye olarak dünyanın her tarafında ama önce de kendi ülkemizde
barış, güvenlik ve esenliğe ciddi katkıda bulunmak üzere
politikalarımızı, tertibatımızı almamız ve
buna göre davranmamız lazım diyorum.
Hepinizi saygılarla selamlıyorum. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Korutürk.
Hükûmet adına Başbakan
Yardımcısı Sayın Bülent Arınç, buyurunuz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Avrupa Birliğinin
Orta Afrika Cumhuriyeti ve Malide icra ettiği harekât ve misyonlar
kapsamında yurt dışına gönderilmesine ilişkin tezkere
vesilesiyle huzurlarınızda bulunuyorum.
Biraz önce gruplar adına Sayın
Loğoğlu, Sayın Erdem, Sayın Kaplan ve Sayın Ünal
değerli konuşmalar yaptılar, şahsı adına
Sayın Korutürk de özellikle bazı istifhamları gideren
açıklayıcı bilgiler verdiler. Her birine teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, Birleşmiş
Milletlerin kurucu üyelerinden biri ve NATO başta olmak üzere birçok
Avrupa kuruluşlarının üyesi ve Avrupa Birliğine tam üyelik
için müzakere sürecinde bulunan bir aday olarak Türkiye, güvenlik
politikasının temellerini iş birliği ve ortaklık
politikası üzerine inşa etmiştir. Türkiye, bu minvalde bir
yandan uluslararası barış ve istikrarın korunması
için, ülkelerin toprak bütünlüğünün korunması, kolektif savunma ve
kriz yönetim operasyonlarına katkıda bulunulması yani
barışı korumak, insani yardım ve polis görevleri gibi,
kitle imha silahlarının ve bunları fırlatma vasıtalarının
yayılmasının önlenmesi, silahsızlanmanın teşvik
edilmesi gibi hususlara önem vermeye devam ederken, diğer yandan istikrara
katkı amacıyla uluslararası iş birliğinin küresel
ölçekte artırılmasıyla ortaklığa, diyaloğa ve
yumuşak güce dayalı güvenlik anlayışını giderek
ön plana çıkarmaktadır.
Türkiye, iş birliği ve ortaklık
politikası kapsamında hâlen Birleşmiş Milletler
şemsiyesi altında Lübnanda, Afganistanda, Malide, Demokratik Kongo
Cumhuriyetinde, Liberyada, Güney Sudanda, Fildişi Sahilinde ve
Darfurda; NATO kapsamında Kosova'da, Afganistanda ve Akdenizde; Avrupa
Birliği şemsiyesi altında ise Bosna-Hersekte ve Kosovada
yürütülen barışı destekleme harekât ve misyonlarına
katılmaktadır. Ayrıca, Aden Körfezi ve Somali
açıklarında yoğunlaşan deniz haydutluğu ve
korsanlık faaliyetlerine karşı yürütülen deniz
operasyonlarına da politikamız kapsamında katkı
sağlamaya devam etmekteyiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemiz, Avrupa-Atlantik güvenliğinin bölünmezliği prensibinden
hareketle Avrupanın güvenliğini ilgilendiren konularda gerek NATO
gerek Avrupa Birliğini kapsayan bütüncül bir siyaset izlemekte ve Avrupa
Birliğinin ortak güvenlik ve savunma politikasına dış
politika öncelikleri ve ulusal çıkarları doğrultusunda
katkıda bulunmaktadır. NATO-Avrupa Birliği iş birliği
bağlamında karşılaştığımız tüm
engellemelere rağmen ortak güvenlik ve savunma politikasına
katılımı gerek Avrupalı bir NATO müttefiki gerek Avrupa
Birliğine katılım sürecinde olan aday ülke sıfatıyla
ulusal güvenlik siyasetimizin bir gereği olarak görmekteyiz. Gündeme
geldiği günden itibaren ortak güvenlik ve savunma politikası Türkiye
tarafından Avrupa Birliğine üyelik perspektifi de dikkate
alınarak imkânlar ölçüsünde desteklenmiş, NOTA destekli ya da otonom
Avrupa Birliği harekât ve misyonlarına katılım
sağlanmış, Avrupa Birliği temel hedefine ve muharebe
gruplarına taahhütlerde bulunulmuştur.
Türkiye, 2003ten bu yana Avrupa Birliği
kapsamında 7 misyon ve harekâta, Mekodanyada Konkordiya, tekrar
Makedonyada Proksima, Kongoda EUFOR, Kinshasa EUPOL, Bosna-Hersek 1de EUPM;
Bosna Hersek 2de EUPM, Filistinde EUPOL-COPPSa katılmış ve
hâlen iki göreve; Bosna-Hersekte ALTHEA, Kosovada EULEXe katkı
sağlamaktadır. ALTHEA harekâtına -bilginiz olsun diye arz ediyorum-
239 personelle katkıda bulunmaktadır, EULEX harekâtına 3
personelle katkıda bulunmaktayız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Afrika ortaklık politikamız kıtada barış ve
istikrarın tesisine, siyasi, ekonomik ve sosyal kalkınmaya
yardımcı olmayı; bu amaçla siyasi, ekonomik, ticari, insani
yardım, yeniden yapılanma, güvenlik, kamu diplomasisi ve ara buluculuk
alanlarında karşılıksız yardımda bulunmayı
içermektedir. Afrikada bölgesel istikrar ve barış için tehdit
oluşturan bu gibi insani ve siyasi krizlerin çözümüne ülkemizce askerî
katkıda bulunulması politikamızın da bir gereğini
oluşturmakta ve bölge halkının refahı için sorunların
bir an önce çözülmesi amaçlanmaktadır.
Türkiye, Afrika politikamız kapsamında Malinin
toprak bütünlüğünün ve ulusal birliğinin sağlanması, ulusal
uzlaşma çabalarının başarıyla sonuçlanması,
demokratik düzene dönüşle siyasi istikrarın ve sürdürülebilir
ekonomik kalkınmanın sağlanması yönünde bir politika takip
etmektedir. Bu kapsamda ülkemiz, Birleşmiş Milletler Mali Çok Boyutlu
Entegre İstikrar Misyonuna 5 polisle, Birleşmiş Milletler
Demokratik Kongo Cumhuriyeti İstikrar Misyonuna 2 polisle,
Birleşmiş Milletler Liberya Misyonuna 11 polisle,
Birleşmiş Milletler Güney Sudan Misyonuna 23 polisle,
Birleşmiş Milletler Fildişi Sahili Harekâtına 11 polisle,
Birleşmiş Milletler Darfur Ortak Misyonuna 32 polisle katkı
sağlamaktadır.
Afrika ülkelerinden bugüne
kadar, Terörizmle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi, Barış İçin
Ortaklık Eğitim Merkezi, Çok Uluslu Deniz Güvenliği Mükemmeliyet
Merkezi ve misafir askerî personel kapsamında toplam 2.198 personel
Türkiyede icra edilen kurs ve eğitim faaliyetlerine iştirak
etmiştir. Misafir askerî personel kapsamında hâlen 263 personelini
eğitimi devam etmektedir.
Tezkerenin konusunu oluşturan
harekâtlardan ilki Avrupa Birliği tarafından EUFOR RCA adı
altında icra edilen askerî harekâttır. Söz konusu harekât,
meşruiyetini, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin
Birleşmiş Milletler Şartının VII. Bölümü
kapsamında 28 Ocak 2014 tarihinde aldığı 2134
sayılı Karardan almaktadır. EUFOR RCA, Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin kararının verdiği yetki temelinde
Avrupa Birliği Konseyinin 1 Nisan 2014 tarihinde aldığı
kararla, Orta Afrika Cumhuriyetinde istikrarın yeniden tesisine ve siyasi
geçiş sürecinin desteklenmesine matuf çabalara katkıda bulunmak
maksadıyla başlatılmıştır. Avrupa Birliği
yüksek temsilcisi tarafından söz konusu harekâta katkıda bulunma
hususunda ülkemize davette bulunulmuştur. Hâlihazırda 12 Avrupa
Birliği üyesi ülkeyle birlikte, Avrupa Birliği
dışından Gürcistan ve Sırbistan tarafından toplam 741
personelin katılımıyla icra edilmekte olan harekâta ülkemiz
tarafından da katkı sağlanması beklenmektedir. Bu 741
personelin dökümünü bilgi olarak arz ediyorum: Almanya, 4; Estonya, 1;
İspanya, 93; Finlandiya, 20; Fransa, 323; Gürcistan, 153tür. Ortak
güvenlik ve savunma politikasına katılımımızın
bir gereği olarak, söz konusun harekâta Banguide konuşlu kuvvet
karargâhına 1 personel katkısıyla stratejik hava yolu
ulaştırması millî imkânlarımız doğrultusunda
şimdilik iki ayda bir destek sağlamayı öngörmekteyiz.
Avrupa Birliğiyle olan politikamızın
yanı sıra, Osmanlıdan günümüze kadar bir Afroavrasya
(Avrupa-Asya-Afrika) ülkesi olan ülkemizin, 21inci yüzyılın
gerçekleriyle uyum içerisinde yeni bir döneme giren Afrika
politikasının da bir gereği olarak bölgede yer alması
stratejik bir önceliktir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tezkerenin konusunu oluşturan diğer misyonlar Avrupa Birliği
tarafından Maliye ilişkin Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin 20 Aralık 2012 tarihinde aldığı 2085
sayılı Kararı kapsamında verdiği yetki temelinde,
Avrupa Birliğinin 17 Ocak 2013 tarihinde aldığı kararla
kurulan Mali Askerî Misyonu ile Avrupa Birliğinin 15 Nisan 2014 tarihinde
aldığı kararla kurulan EUCAP Sahel Mali adlı sivil
misyondur. Bu misyonların temel hedefi Mali Silahlı Kuvvetlerine ve
güvenlik güçlerine -yani polis, jandarma ve ulusal muhafızlar- stratejik
tavsiye vermek ve eğitim desteği sağlamak olarak
belirlenmiştir.
Avrupa Birliği tarafından ülkemize söz konusu
misyonlara da katılım davetinde bulunulmuştur. Ülkemizin
barışı destekleme harekâtlarına olan
yaklaşımıyla örtüşen ve Türkiye ile Avrupa Birliğinin
uluslararası ve bölgesel sorunların çözümüne yönelik ortak anlayışlarının
göstergesi olan bu tür katkılar, bir taraftan Avrupa Birliği üyelik
sürecimize görünürlük kazandırmakta, diğer taraftan Afrika
kıtasında izlemekte olduğumuz faal dış
politikamızın doğal bir uzantısını
oluşturmaktadır.
Değerli arkadaşlar, sözlerimin burasında
bazı arkadaşlarımın eleştiri mahiyetinde veya
açıklama istenmesi konusunda talepleri olmuştu, esasen Sayın
Korutürk bunların bir kısmına önemli katkılarda bulundu
ancak şunu ilave etmek istiyorum: Şüphesiz, bu tür harekâtlara
Türkiye'nin katılımı, uluslararası anlaşmalarla veya
ikili anlaşmalarla mümkün olabilmektedir. Bir ahde yani sözleşmeye ve
anlaşmaya dayanan yükümlülüğümüz bulunmaktadır. Bir taraftan
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararı, bir taraftan da
Avrupa Birliğinin kendi organlarında aldığı kararlarla
bizim bunların dışında kalmamız hiçbir zaman
düşünülemez. Yani şunu şöyle düşünemeyiz, şahsi,
bireysel bir karar vermek durumunda olsak, ne işimiz var buralarda,
buralara niçin insan gönderiyoruz veya ben gidiyorum diyemeyiz.
Dolayısıyla Hükûmet olarak, devlet olarak taahhüt altına
girdiğimiz konularda, yine ulusal çıkarlarımızı
düşünerek, şümulünü, kapsamını ve
oluşturacağımız komiteyi kendimiz tespit etmek suretiyle
bazen sembolik olsa dahi bunlara katılmak mecburiyetimizin
bulunduğunu ifade etmek istiyorum. Bunu açıklamak için de
arkadaşlarımızın dikkatine sunmak istediğim şey,
29 Haziran 2006 tarihinde imzaladığımız Türkiye
Cumhuriyetinin Avrupa Birliği Kriz Yönetimi Harekâtlarına
Katılımı İçin Avrupa Birliği İle Türkiye
Cumhuriyeti Arasında Çerçeve Teşkil Eden Anlaşma vardır ve
bu kapsamda harekâta ne şekilde katılacağımız da
belirlenecektir. Ülkemiz, gerek NATO gerek Avrupa Birliğini kapsayan bu
bütüncül siyasette kendi ulusal çıkarlarımız doğrultusunda
bu kararları vermektedir. Eğer Meclisimiz Hükûmetimize bu yetkiyi
verdiği takdirde, bu yetki çerçevesinde bunu
kullanacağımızı açıklıkla bildirmek istiyorum.
Esasen konuşmamın içinde geçmişti, ancak 1
kişiylemi, yani 1 uçaklamı, nasıl bir katkı sağlanacak
denildi. Henüz yetkiyi almadık ama planlamamız şöyledir:
Personel ve tehlikeli madde içermeyen taşımalar için Türkiye veya
Yunanistandan Gabon veya Kameruna kendi harekât ve lojistik
ihtiyaçlarımız çerçevesinde en fazla iki ayda bir sefer
ulaştırma uçağı katkısı yapılması
düşünülmektedir. Bir personel katkısını da şöyle düşünüyoruz:
Bangui, yani Orta Afrika Cumhuriyetinde konuşlu bulunan kuvvet
karargâhına bir ulaştırma uzmanı katkısı
öngörülmektedir. Şüphesiz değişebilir ama kapsamını,
şümulünü Hükûmetimiz tayin edecektir.
Özellikle Afrikayı, yani Orta Afrika Cumhuriyeti ve
Maliyi bu işin içerisinde düşünüyor olmamızın millî
hedeflerimiz açısından da önemli olduğuna karar vermek gerekir.
Bizim, 2005ten bu yana, Afrika hedefimiz diye dış politikamızda
önümüze koyduğumuz ve ısrarla takip ettiğimiz ve
başarılı sonuçlar aldığımız bir hedefimiz
bulunmaktadır. Bunlardan biri, Afrika Kıtasında o güne kadar
bildiğim kadarıyla sadece 12 yerde dış temsilciliğimiz
bulunmaktaydı, bu sayı bu hedef çerçevesinde bugün 30u
aşmış bulunmaktadır. Bunun ekonomik ve ticari
katkıları da oluyor. Türkiyenin diplomatik ilişki kurması,
dış temsilcilik açması ve ticaretimizin bir
kısmının da Afrikaya yapılıyor olmasıyla
özellikle 2008de başlayan global ekonomik krizde Avrupadan bir talep daralması
yaşadığımız anda Afrika pazarının imdada
yetiştiğini gördük ve arada açığı Afrika
pazarıyla kapattık. Türkiye, Birleşmiş Milletler Geçici
Güvenlik Konseyi üyeliğine aday olduğunda en yüksek katkıyı
Afrika Kıtasından temin ettik. Bildiğim kadarıyla, bir
ülkenin dışında kıtanın tüm devletleri Türkiye lehinde
oy kullanmıştı.
Ben bu izin ve talepler
çerçevesinde hepinizin büyük bir anlayış gösterdiğine
inanıyorum. Sayın Kaplanın Yani, askerlerimiz oraya neden
gidiyor? Kim gönderiyor? Kimin çocukları gidiyor
Bunları
tartışmanın herhâlde zamanı ve zemini değil. Biz,
söyleyebildiğim kadarıyla da çok kapsamlı bir desteği
anlaşmalar çerçevesinde vermek durumundayız, bunun zemininin, hukuki
dayanağının da çok güçlü olduğunu düşünüyorum.
Kaldı ki, Türkiyenin bu kapsamda yaptığı pek çok
çalışmada da iyi bir sicili vardır. Dünyada hangi istikamette
Pek çok kıtada
hizmet gördüğünü görüyoruz. Türk askerinin veya polisinin mevcudiyeti,
Türk Bayrağının orada temsil ediliyor olması en son
ziyaret ettiğim Afganistan için bu çok daha geçerlidir- bir övünç
vesilesidir. Türk Bayrağının ve askerimizin göründüğü her
yerde büyük bir sükûnet olmakta, büyük bir sevgi ve bağlılık
gösterilmektedir. Dolayısıyla, bir trajik noktaya getirmeden bu
işi, bir devlet olarak ahdî sorumluluklarımız çerçevesinde
meseleye bakmak gerekir.
Sayın Korutürkün bir
cümlesine bir cümleyle atıfta bulunmak istiyorum: Sayın
Cumhurbaşkanımız bir yerdeki konuşmasında Amerika
Kıtasını Müslümanlar keşfetti. dedi ve bunun üzerinde durdu.
Bunun karşılığında da bir tartışma
başladı. Fena bir tartışma değil. Yeri miydi, yeri
değil miydi; bu, eleştiriye açık bir konu ama burada
eleştirilirken şu argümanın kullanılmasını
yadırgarım: Peki, Müslümanlar keşfetti de ondan sonra ne oldu?
İşte, güney kıtası tamamen Katolik. Olabilir. Zaten
Müslümanların böyle bir özelliği var; Müslümanlar bulundukları
her yerde din ve vicdanlara baskı yapmaz, onları zorla
Müslümanlaştırmaz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Başkaları için geçerli olmayan bu özelliğin
Müslümanlarda bulunuyor olmasını takdir etmemiz ve
alkışlamamız gerekirken, Onlar niye Katolik olarak
kaldılar da Müslüman yapılmadılar. gibi, sonu belki buraya
varacak bir eleştiriyi doğru bulmam.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Desteğinizi bekliyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Arınç.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, yerimden kısa bir söz talebim var.
BAŞKAN Buyurunuz.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
13.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın (3/1624) esas numaralı
Başbakanlık Tezkeresi üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Çok
teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayın Osman Korutürkün konuşmasını ben dikkatle dinledim.
Sayın Korutürk şunu söylemiştir
Sayın Arınçın
açıklamaları Sayın Korutürkün söylediklerinin farklı bir
istikamete gitmesine yol açacak nitelikteki açıklamalardır ve asla
Sayın Korutürk öyle bir şey söylememiştir.
Şimdi, Amerikayı kim keşfetti? Sayın
Cumhurbaşkanı dedi ki: Amerikayı Müslümanlar keşfetti.
Bunu, tarihçiler, bilim adamları şüphesiz ortaya koyacaktır,
Sayın Cumhurbaşkanının bu açıklaması Fuat
Sezginin bir iddiasına dayanmaktadır. Elbette, bu iddiadır. O
iddia ortada olduğu gibi, bu iddiadan çok daha önce, yani
Müslümanların şu tarihte keşfettiği iddiasından
farklı olarak, bin yıl kadar önce farklı kişilerin,
kavimlerin ya da kaşiflerin de oraya gidip Amerikayı
keşfettiği iddiaları vardır. Bütün bunları bilim
adamları, tarihçiler incelerler, ortaya koyarlar. Sayın Korutürk bu
çerçevede bir değerlendirme yapmıştır. Eğer Müslümanlar
oraya gidip keşfettiyse yani orada herhâlde bir İslam toplumu
olurdu. anlamında bir değerlendirme yaptı. Yoksa, Müslümanlar
gider insanları zorla Müslüman yapar, böyle bir şey yok. Dinimizin
temel kuralıdır, Kuran-ı Kerimin ayetidir, dinde zorlama
yoktur. Sayın Korutürk de asla böyle bir şey söylememiştir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B)
Tezkereler (Devam)
1.-
Hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tespit edilmek
üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Avrupa Birliğinin Orta Afrika
Cumhuriyeti ve Malide icra ettiği harekât ve misyonlar kapsamında
yurt dışına gönderilmesi ve Hükûmet tarafından verilecek
izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde bu kuvvetlerin kullanılması
için Hükûmete Anayasanın 92nci maddesi uyarınca bir yıl
süreyle izin verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1624)
(Devam)
BAŞKAN Şahıslar adına son söz
Antalya Milletvekili Sayın Sadık Badakın, buyurunuz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
SADIK BADAK (Antalya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hükûmetimizce Meclisimize sunulan ve
görüşmekte olduğumuz tezkere üzerinde şahsım adına söz
aldım. Bu vesileyle, Sayın Başkanı ve yüce Meclisimizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Orta Afrika Cumhuriyetinde
2012 yılında gerçekleşen askerî darbenin ardından yaşanmaya
başlanan siyasi ve sosyal kriz maalesef hâlen devam etmekte. Ülke içinde
oluşan güvenlik boşluğu, toplumun her kesimini hedef alan
geniş çaplı insan hakları ihlallerine yol açmakta. Hukukun ve
kamu düzeninin ortadan kalkması ve bu nedenle yaşanan şiddet
olayları beraberinde dinî ve etnik temellere dayanan toplumsal
ayrışmayı getirmiş, ülkedeki demografik yapının
bozulmasına zemin hazırlamıştır. Bugün yönetim sivil
bir geçici hükûmete devredilmiş olsa da tüm gayretlere rağmen,
ülkedeki güvenlik sorunları ortadan
kaldırılamamıştır. Krizin en şiddetli olduğu
dönemde, hepimizin televizyonlardan izlediği gibi, tehdit altında
bulunan ve büyük bölümü Müslüman olan siviller yerlerinden edilmiş
durumdadır. Demografik yapının değiştiği ülkede
kalıcı bir çatışma ve bölünme riski hâlen mevcuttur.
Ayrıca, nüfusun yaklaşık yarısının insani
yardıma ihtiyaç duyduğu da bildirilmektedir.
Kıymetli milletvekilleri, Malide yaşanan iç
çatışma ise öncelikle iç siyasi istikrarsızlığı
tetiklemiş ve neticede ülke bölünmenin eşiğine kadar
gelmiştir. Uluslararası toplumun çabaları sayesinde Nisan 2012de
yönetim geçici olarak sivillere devredilmiş ancak ülkedeki
çalkantıların ortadan kaldırılması hususunda iç
dinamiklerin yetersiz kalacağı ortaya çıkmıştır.
Neticede, uluslararası toplumun çabalarının da bir sonucu olarak
Malide parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin
düzenlenmesiyle birlikte anayasal düzenin sağlanmasına yönelik süreç
umut verici bir güzergâha girmiş ve Malililer arası diyalog
görüşmeleri başlatılabilmiştir. Esasen sevindirici olan
husus, uluslararası toplumun Orta Afrika Cumhuriyeti ve Malide
yaşanan bu insani krizlere duyarlılık göstermiş
olmasıdır.
Bu çerçevede, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi 2085 sayılı Kararıyla Afrika liderliğinde Mali
Uluslararası Destek Misyonunun Malide
konuşlandırılmasına izin vermiş ve bu ülkede
kapsayıcı bir süreç başlatılmasını
sağlamıştır. Avrupa Birliği de aynı karara
istinaden 17 Ocak 2013 tarihinde Mali Askerî Misyonunu kurmuştur. Bu
misyonla hedeflenen, Mali Silahlı Kuvvetlerini, ülkenin toprak
bütünlüğünü sağlamak ve terörist gruplardan gelen tehdidi ortadan
kaldırmak için gerekli askerî yeteneklere ulaştırmaktır. Bu
amaçla komuta kontrol, lojistik destek, insan kaynakları yönetimi, insan
hakları ve sivillerin korunması konularında
danışmanlık desteğinde bulunulmaktadır.
Buna ilaveten, Avrupa Birliği, Mali için bir sivil
misyon da başlatmıştır. Mali Askerî Misyonunu
tamamlamayı amaçlayan bu sivil misyon kapsamında Mali güvenlik
güçlerine stratejik tavsiye ve eğitim desteği sağlanması
öngörülmektedir.
Orta Afrika Cumhuriyetindeki krize yönelik olarak ise
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 5 Aralık 2013 tarihinde oy birliğiyle
kabul ettiği 2127 sayılı Kararla Afrika Birliği Orta
Afrika Cumhuriyeti görev gücünü ve Fransız askerî güçlerini ülkede
operasyonlar düzenlemek üzere on iki aylık süreyle yetkilendirmiştir.
Krizin devam etmesi üzerine ise 28 Ocak 2014 tarihli toplantısında
Birleşmiş Milletler Şartının VII. Bölümü
kapsamında 2134 sayılı Kararı kabul ederek Birleşmiş
Milletler üyesi ülkeleri Orta Afrika Cumhuriyetine yönelik insani yardım
projelerine ve çalışmalarına ivedilikle destek vermeye davet
etmiş ve Avrupa Birliğini Orta Afrika Cumhuriyetinde harekât
başlatmak hususunda yetkilendirerek Birleşmiş Milletler üyesi
ülkeleri anılan harekâta katkı sağlamaya davet etmiştir.
Bugün ülkemize yapılan katılım çağrısıyla Orta
Afrika Cumhuriyeti ile Malideki istikrara katkıda bulunulması
çabalarına olumlu cevap verilmesi hususu Meclisimizin takdirine
sunulmaktadır.
Kıymetli milletvekilleri, Türkiye, Orta Afrika
Cumhuriyeti ve Malide istikrarın tesis edilmesine önem atfetmektedir.
Ülkemiz, ayrıca, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Malinin toprak bütünlüğü
ve bağımsızlığının korunması yönünde
yapılan çalışmalara da her platformda katkıda bulunmaya
gayret etmektedir. Bu bağlamda, uluslararası kuruluşlar
bünyesinde soruna çözüm bulunması çabalarını en
başından bu yana desteklemektedir. Hiç şüphesiz bu
desteklerimizi aynı şekilde sürdürmemiz doğru olacaktır.
Ülkemize yapılan davetin olumlu cevaplandırılmasında
şahsen büyük fayda görmekteyim. Yapılan ilk değerlendirmeler
sonucunda, ülkemizin bu aşamada Banguideki kuvvet karargâhına
personel katkısıyla stratejik hava nakliye desteği
sağlayabileceği anlaşılmaktadır. Malideki misyonlara
da uygun düzeyde katkıda bulunulması için değerlendirmeler
yapılacağı tabidir. Şüphesiz, bunlar, söz konusu
ülkelerdeki sorunlar karşısında yapılabilecek mütevazi bir
katkı şeklinde görülebilecek olmakla birlikte, ülkemizin Orta Afrika
Cumhuriyetinde ve Malideki kardeşlerimize yönelik olarak
gerçekleştirdiği gayretleri de tamamlayıcı unsur
olacaktır.
Kıymetli arkadaşlar, söz konusu harekâta
katılım, ortak güvenlik ve savunma politikası çerçevesinde
Avrupa Birliğinin hayata geçirdiği inisiyatiflere ülkemizin
verdiği ilk destek olmayacaktır. Türkiye 2003 yılından bu
yana 6sı tamamlanmış, 3ü sürmekte olan toplam 9 harekât ve
misyona katkıda bulunmuştur. Türkiye, Bosna-Hersekte devam etmekte
olan askerî ve sivil yardım misyonuna en çok katkı sağlayan
ikinci ülke durumundadır. Ülkemize Avrupa Birliğinden gelen bu davete
katılmamız, Türkiyeyi Avrupa Birliğinden uzak tutmaya
çalışan Avrupa Birliği içindeki bazı kesimlere de,
aynı zamanda, Avrupa Birliğinin güvenlik ve savunmasında
Türkiye'nin önemini gösteren bir husus olacaktır kanaatindeyim. Ülkemizin
barışı destekleme harekâtlarına olan
yaklaşımıyla örtüşen ve Türkiye ile Avrupa Birliğinin
uluslararası ve bölgesel sorunların çözümüne yönelik ortak
anlayışlarının göstergesi olan bu tür katkılar
milletimizin medeniyet anlayışı ve insanlığa hizmet
misyonuna da uygundur. Ülkemizin bu gibi destek programlarının
Neoosmanlıcılık ve yayılmacı politika olarak
tanımlanması, en hafif ifadesiyle, ciddiyetten uzak bir
yaklaşımdır. Afrikada bölgesel istikrar ve barış için
tehdit oluşturan bu gibi insani ve siyasi krizlerin çözümüne ülkemizce
askerî yardımda bulunulması, bölgede ve genel olarak Afrika
kıtasında izlemekte olduğumuz barış temelli, faal
dış politikamızın ve anılan kıta ülkeleriyle
ortaklığımızın doğal bir
uzantısını teşkil edecektir.
Bugün, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin
unsurlarının Orta Afrika Cumhuriyeti ve Malide askerî harekât ile
mali ve sivil misyonlarına katkıda bulunmasına yüce Meclisimiz
tarafından onay verilmesini temenni ediyor, sizleri saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, Başbakanlık
tezkeresi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi tezkereyi tekrar okutup oylarınıza
sunacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin Birleşmiş Milletler Şartının VII.
Bölümü kapsamında 28/1/2014 tarihinde aldığı 2134 (2014)
sayılı Kararının verdiği yetki temelinde, Orta Afrika
Cumhuriyetinde istikrarın yeniden tesisine ve siyasi geçiş sürecinin
desteklenmesine matuf çabalara katkıda bulunmak maksadıyla EUFOR
RCA adı altında bir askerî harekât icra etmeye karar vermiş ve
söz konusu harekâta katkıda bulunma hususunda ülkemize davette
bulunmuştur. Bu davete ilişkin olarak ülkemizin, Banguide
konuşlu kuvvet karargâhına bir personel katkısı ile
stratejik havayolu ulaştırması desteği sağlaması
öngörülmektedir.
Diğer taraftan, Avrupa Birliği, Maliye
ilişkin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 20/12/2012
tarihinde aldığı 2085 (2012) sayılı Kararı
kapsamında, 17/1/2013 tarihinde aldığı kararla EUTM Mali
adlı bir askerî misyon kurmuş ve bu askerî misyon, 18/2/2013
tarihinde faaliyete başlamıştır.
Avrupa Birliği, ayrıca, 15/4/2014 tarihinde
aldığı kararla "EUCAP Sahel Mali" adlı bir sivil
misyon kurmuştur. Bu misyonların temel hedefi, Mali Silahlı
Kuvvetlerine ve güvenlik güçlerine (polis, jandarma ve ulusal muhafızlar)
stratejik tavsiye vermek ve eğitim desteği sağlamak olarak
belirlenmiştir. Avrupa Birliği tarafından ülkemize söz konusu
misyonlara da katılım davetinde bulunulmuştur.
Orta Afrika Cumhuriyeti ve Mali'deki harekât ve
misyonlara katkılarımızın modalitelerinin, 29/6/2006 tarihinde
imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti'nin Avrupa Birliği Kriz Yönetimi
Harekâtlarına Katılımı İçin Avrupa Birliği ile
Türkiye Cumhuriyeti Arasında Çerçeve Teşkil Eden Anlaşma"
kapsamında belirlenmesi öngörülmektedir.
Ülkemiz, Avrupa-Atlantik güvenliğinin
bölünmezliği prensibinden hareketle Avrupanın güvenliğini
ilgilendiren konularda gerek NATO gerek Avrupa Birliğini kapsayan bütüncül
bir siyaset izlemekte ve Avrupa Birliğinin Ortak Güvenlik Ve Savunma
Politikasına dış politika öncelikleri ve ulusal çıkarları
doğrultusunda katkıda bulunmaktadır. Ülkemizin
barışı destekleme harekâtlarına olan
yaklaşımıyla örtüşen ve Türkiye ile Avrupa Birliğinin
uluslararası ve bölgesel sorunların çözümüne yönelik ortak
anlayışlarının göstergesi olan bu tür katkılar, Avrupa
Birliği üyelik sürecimize de görünürlük kazandırmaktadır.
Öte yandan, Afrikada bölgesel istikrar ve
barış için tehdit oluşturan bu gibi insani ve siyasi krizlerin
çözümüne ülkemizce askerî katkıda bulunulmasının bölgede ve
genel olarak Afrika kıtasında izlemekte olduğumuz faal
dış politikamızın doğal bir uzantısını
oluşturacağı değerlendirilmektedir.
Bu yaklaşımdan hareketle; hudut, şümul,
miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tespit edilmek üzere, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin, Avrupa Birliğinin Orta Afrika Cumhuriyeti ve
Mali'de icra ettiği harekât ve misyonlar kapsamında yurt
dışına gönderilmesi ve Hükûmet tarafından verilecek izin ve
belirlenecek esaslar çerçevesinde bu kuvvetlerin kullanılması için
Hükûmete Anayasanın 92nci maddesi uyarınca bir yıl süreyle
izin verilmesini arz ederim.
Ahmet Davutoğlu
Başbakan
BAŞKAN Tezkereyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.58
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.13
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: İsmail KAŞDEMİR
(Çanakkale), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 17nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
HDP Grubunun, Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve arkadaşları
tarafından, Türkiyede çocuk hakları kapsamında alınacak
önlemlerin ve yapılacak yasal düzenlemelerin belirlenmesi amacıyla
20/11/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 20 Kasım 2014
Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
20/11/2014
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 20/11/2014 Perşembe günü (Bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisini İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Pervin Buldan
Iğdır
Grup Başkan Vekili
Öneri:
20 Kasım 2013
tarihinde Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve arkadaşları
tarafından verilen (4364 sıra no.lu) Türkiye'de çocuk hakları
kapsamında alınacak önlemlerin ve yapılacak yasal düzenlemelerin
belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan
Meclis araştırma önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 20/11/2014 Perşembe
günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin
aynı tarihli birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin lehinde Ağrı
Milletvekili Sayın Halil Aksoy.
Buyurunuz.
HALİL AKSOY
(Ağrı) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Halkların Demokratik Partisi Grubu olarak çocuk hakları konusunda
vermiş olduğumuz araştırma önergesi üzerinde söz
aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugün Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları
Sözleşmesinin kabulünün 25inci yıl dönümüdür. Bilindiği üzere
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi 20 Kasım
1989da oy birliğiyle kabul edilmişti. Türkiye ise bu sözleşmeyi
14 Eylül 1990da imzaladı. Sözleşme 9 Aralık 1994te Mecliste kabul
edildi ve 27 Ocak 1995te de yürürlüğe girdi. Ne yazık ki Türkiye bu
sözleşmeyi imzalarken birçok maddesine çekince koydu ve bu çekinceler
bugün de hâlâ geçerliliğini korumaktadır. Konulan çekinceler
nedeniyle milyonlarca çocuk temel haklardan yararlanamamaktadır. Türkiye,
koyduğu çekincelerle etnik köken, dil veya din bakımından
farklı gruplara mensup çocukların kendi kültüründen yararlanma, kendi
dinine inanma ve uygulama hakkını korumamaktadır. Aynı
şekilde, özel alanda da çocukların kendi ana dillerinde eğitim
görebilme, kendi kültürlerini koruyup geliştirme olanakları
tanınmamaktadır.
Çekince konulan maddeler Çocuk Hakları
Sözleşmesinin 17, 29 ve 30uncu maddeleridir. 17nci maddenin (d)
bendinde Kitle iletişim araçlarını azınlık grubu veya
bir yerli ahaliye mensup çocukların dil gereksinimlerine özel önem
göstermeleri konusunda teşvik ederler. şeklinde ifade edilmiş.
29uncu maddenin (c) fıkrası ise Çocuğun ana-babasına,
kültürel kimliğine, dil ve değerlerine, çocuğun
yaşadığı veya geldiği menşe ülkenin ulusal
değerlerine ve kendisininkinden farklı uygarlıklara
saygısının geliştirilmesi. öngörülmektedir. Benzer
şekilde 30uncu madde de Soya, dine ya da dile dayalı
azınlıkların ya da yerli halkların var olduğu
devletlerde böyle bir azınlığa mensup olan ya da yerli halktan
olan çocuk, ait olduğu azınlık topluluğunun diğer
üyeleri ile birlikte kendi kültüründen yararlanma, kendi dinine inanma ve
uygulama ve kendi dilini kullanma hakkından yoksun bırakılmaz..
şeklindedir.
Değerli milletvekilleri, bu maddeler Türkiye'nin
çekince koyduğu maddelerdir, bilindiği gibi, ancak bu şu anlama
gelmiyor: Türkiye Sözleşmenin çekince koymadığı diğer
maddelerine uyduğu ya da gereğini uyguladığı anlamı
çıkmamalıdır. Türkiye'nin genel olarak insan hakları
karnesi ve özel olarak çocuk hakları karnesi ortadadır ve denilebilir
ki zayıftır.
Bakınız, Sözleşmenin 6ncı maddesi
-çekince yok bunun altında- şöyledir: Taraf Devletler, her
çocuğun temel yaşama hakkına sahip olduğunu kabul ederler.
Taraf Devletler, çocuğun hayatta kalması ve gelişmesi için
mümkün olan azami çabayı gösterirler. Peki, Türkiyede durum böyle midir?
Böyle olmadığını size sadece bir iki örnek vererek
anlatmaya çalışayım. Yıl dönümü olması nedeniyle
sanırım en anlamlı örnek de bunlar olacaktır.
Bakınız, 21 Kasım 2004 günü, Mardinde, 12
yaşındaki Uğur Kaymaz 13 kurşunla devletin polisi
tarafından katledildi. Yine, bu yakınlarda, Berkin Elvanın
durumu budur. Keza, Roboskide 34 kişi katledildi ve bunların 19u
çocuktur. Bu durum somut bir şekilde ortada varken ve Uğur
Kaymazın 13 kurşunla babasıyla birlikte katledildiği
yetmiyormuş gibi, bir de failler -her 3ü içinde söyleyebiliriz- ödüllendirilerek
terfi ettiriliyor, yapılan yargılamada polisler beraat ediyor,
Yargıtay beraat kararını onaylıyor ancak AİHM
Türkiyeye, özellikle Uğur Kaymaz olayından ötürü bir de mahkûmiyet
kararı vermiş.
Yine, Sözleşmenin 3üncü maddesi Kamusal ya da
özel sosyal yardım kuruluşları, mahkemeler, idari makamlar veya
yasama organları tarafından yapılan ve çocukları
ilgilendiren bütün faaliyetlerde, çocuğun yararı temel
düşüncedir. şeklindedir. Peki, Türkiyede böyle midir gerçekten?
Çocuk işçiliği, çocukların cinsel olarak istismar edilmesi,
çocukların eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimde
yaşadıkları sorunlar artarak devam ediyor. Çocuklar en temel
haklarından dahi yoksundurlar. Türkiyede çocukların suça
bulaşma oranları da yoksulluk ve yoksulluğa bağlı
nedenlerle fazla olmaktadır.
Aynı zamanda, Türkiyede çocuklar bir örgüt ya da
siyasi parti mensubu sayılabilmekte, erişkin insanlar gibi siyasi
suçlu olarak yargılanabilmektedir. Her ne kadar, yargılama çocuk
mahkemelerinde olsa da bu süreç çocuk haklarından yoksun olarak
işletilmektedir. Sadece taş attığı ya da slogan
attığı gerekçesiyle binlerce çocuk Terörle Mücadele Kanunu
kapsamında yargılandı. Yirmi yıla yakın ağır
hapis cezaları aldılar bu çocuklar. Kobani direnişine destek
eylemine katıldıkları gerekçesiyle son bir ay içerisinde 600e
yakın kişi tutuklandı ve bu tutuklananların büyük bir
çoğunluğu yine çocuklardan oluşmaktadır. Sadece
Ağrı genelinde 30a yakın çocuk tutuklanmıştır,
gözaltına alınan çocuk sayısı binlerle ifade edilmektedir.
İnsan Hakları Derneğinin verilerine göre,
1 Ocak 2014-19 Kasım 2014 tarihleri arasında Derneğe
yapılan başvurular ve basından tespiti yapılan vakalara
göre 39 çocuk cezaevlerinde, 64 çocuk da gözaltı yerlerinde işkenceye
maruz kalmıştır. Yine bu tarihler arasında, toplumsal olay
ve gösterilerden dolayı 360 çocuk gözaltına alınmış,
59 çocuk tutuklanmış ve bu olaylarda 42 çocuk da
yaralanmıştır. Tutuklanan bu çocuklar ne yazık ki
cezaevlerinde her türlü hak ihlaline de uğramaktadır. Yakın tarihte
-hatırlayacaksınız- Pozantı, Şakran, Kürkçüler,
Antalya ve en son olarak da Sincan Çocuk Ceza İnfaz Kurumunda kalan
çocukların işkence, kötü muamele ve diğer onur
kırıcı muamelelere maruz kaldıklarını
insanlık adına utançla ve büyük bir kaygıyla takip ettiğimiz
malumdur.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede 19 yaş
altındaki çocuklar toplam nüfusun yüzde 39unu oluşturmaktadır
yani 30 milyon. 15 yaş altındaki çocuklar ise toplam nüfusun yüzde
29unu temsil etmektedir yani 23 milyon. Şüphesiz, çocuk ölüm
oranlarında çocukların salgın hastalıklara yakalanma
oranlarında, okullaşma oranlarında, diğer bir ifadeyle,
eğitim, sağlık, beslenme, barınma ve benzeri temel haklara
erişim oranlarında önceki yıllara kıyasla bir
iyileşmeden söz edilebilir. Buna karşılık, çocuklar
arasında eğitim, sağlık başta olmak üzere, temel tüm
haklara erişimde etnik, bölgesel, dil, inanç, cinsiyet ve sınıf
gibi temel farklılıklardan kaynaklı eşitsizlikler
ağırlığını tüm canlılığıyla
korumaktadır. Türkiyede dezavantajlı durumdaki çocukların
başında ana dili Türkçe olmayan çocuklar ki bunların
başında Kürtler geliyor- engelliler, az gelişmiş ve
kırsal kesimdeki çocuklar, yoksul kent mahallelerindeki çocuklar,
Romanlar, Aleviler, gayrimüslimler, çatışma ortamındaki
çocuklar, uluslararası göçmenler, kızlar ve benzeri
sıralanabilir.
Çocukların yaklaşık dörtte 1i göreli
yoksulluk içinde yaşamaktadır. Ekonomik durgunluk hâlinde ciddi
risklerle karşı karşıya kalacakların sayısı
muhtemelen daha da yüksek olacaktır. Çocuklar arasında yoksulluk
yetişkinlere göre daha da yaygındır.
Çocuk işçiliğinin en kötü biçimlerinden
bazıları Türkiyede hâlâ gözlenebilmektedir. Bu durum, çocukları
sağlık ve gelişim haklarından yoksun bırakmakta,
karşılaştıkları riskler artmakta, gelecekleri
tehlikeye girmektedir. Kız ve erkek çocuklar tarımda mevsimlik
işçilere katılmak üzere aileleriyle birlikte bir yerden bir yere
âdeta sürgün edilmektedir.
Başta kızlar olmak üzere çok sayıda çocuk
yoksulluk, çocuk işçiliği, muhafazakâr toplumsal roller, ev içi
sorumluluklar, beklenti düzeylerinin düşüklüğü ve uyum sorunları
gibi nedenlerle ilkokuldan ayrılmak zorunda kalmaktadırlar ancak bu
sorunlarla henüz tam olarak yüzleşildiği de söylenemez. Kız
çocuklarının çok genç yaşlarda zorla evlendirilmeleri hâlen
sürüp giden ve ele alınmayan bir sorundur.
Türkiyede uyuşturucu ve zararlı madde
bağımlılığı her yıl artmakta ve
bunların içerisinde çok sayıda çocuk da vardır. Bu yaş 10a
kadar inmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HALİL AKSOY (Devamla) - Tüm bu sorunlarla birlikte tüm
çocuklarımızın, özellikle de savaştan kaçarak gelen mülteci
çocukların Dünya Çocuk Hakları Gününü kutluyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Aksoy.
Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin
aleyhinde Ankara Milletvekili Sayın Nurdan Şanlı.
Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
NURDAN ŞANLI (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisinin vermiş
olduğu önerge üzerinde söz almış bulunuyorum ve Genel Kurulu
saygılarımla selamlıyorum.
Hepinizin bildiği üzere, bugün Çocuk Hakları
Günü. Yaşamımızın anlamı, umudu,
yarınlarımızın güvencesi her şeyimiz
çocuklarımızın Çocuk Hakları Gününü en içten duygularımla
kutluyorum. Daha doğduğu andan itibaren biz büyükleri etkisi
altına alan, hayatımıza anlam katan, hepimizi âdeta yeniden
çocukluk günlerimize götüren çocuklarımız için ne yaparsak
yapalım azdır çünkü onlar bizim geleceğimizdir.
Bütün anne babalar çocukları için ellerinden gelen
tüm imkânları sonuna kadar kullanırlar. Onların yetişmesi
ve topluma yararlı bireyler olmaları için her şeyi yaparlar.
Küçük bedenlerin duygusal, ruhsal ve toplumsal gelişimlerinde aile
ortamının yanı sıra okul, çevre gibi faktörler de önemli
rol oynamaktadır. Çocuklarımızın bu gelişimleri
aşamasında anne, baba ve büyükler olarak bilgili, eğitimli,
ahlaki değerlere sahip kişiler olarak yetiştirmeli, kötü
alışkanlıklardan uzak olmaları için tüm dikkatimizi ve
ilgimizi çocuklarımızın üzerinde
yoğunlaştırmalıyız.
Memnuniyetle gözlemlemekteyiz ki ülkemiz
insanının çok az bir kısmı hariç duyarlılık büyük
bir titizlikle çocuklarımıza gösterilmektedir. Ancak
çocuklarımızı aile ortamında ve sosyal yaşam içinde
gelişimlerini sürdürürken salt duygusal koruma yeterli olmamaktadır.
Onların eğitim, sağlık, fiziksel ve psikolojik açıdan
korunması için alınması gereken önlemler vardır ve bunun
için de birtakım yasal düzenlemeler yapılması gerekmektedir.
Konuyla ilgili olarak Çocuk Hakları Sözleşmesi 20 Kasım 1989
tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul
edilmiş ve 2 Eylül 1990 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Ülkemiz, Çocuk
Hakları Sözleşmesini 1995te uygulamaya
başlamıştır.
Çocuklarımızı geleceğe
hazırlarken toplum, devlet ve birey olarak hepimize görevler
düşmektedir. Gelecek kuşaklara daha yaşanabilir bir dünya
bırakabilmemiz için doğayı da çok iyi korumalı, hassasiyet
göstermeliyiz.
Ülkemiz çocuk hakları
politikasında son yıllarda büyük adımlar
atmıştır. Bugün toplumların gelişmişlik düzeyi
çocuk ve çocuk haklarına bakış açısıyla doğrudan
ilişkilidir. Bu bağlamda, çocuk hakları konusunda
yaptıklarımızı kısaca sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Ülkemiz,
Birleşmiş Milletlerin yanı sıra Avrupa Konseyinin çocuk
hakları konusunda birçok sözleşmesine taraftır. Çocukların
her türlü cinsel istismardan korunmasıyla mücadelede Avrupa Konseyi
Çocukların Cinsel İstismara Karşı Korunmasına
İlişkin Sözleşmesi ülkemiz tarafından 2007
yılında imzalanmış ve 2012 yılında yürürlüğe
girmiştir.
Avrupa Konseyi Kadına
Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla
Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi ülkemiz tarafından
onaylanarak 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Ülkemiz, çocuk
işçiliğinin önlenmesine yönelik, Birleşmiş Milletler
Uluslararası Çalışma Örgütünün 182 sayılı Kötü Şartlardaki
Çocuk İşçiliğinin Yasaklanması ve Ortadan
Kaldırılmasına İlişkin Acil Önlemler Sözleşmesi
ve İstihdama Kabulde Asgari Yaşa İlişkin 138
sayılı İLO Sözleşmesi başta olmak üzere,
uluslararası sözleşmeleri onaylayarak uluslararası
sözleşmelerde yer alan kıstasların ulusal
mevzuatımızda da yer almasını
sağlamıştır.
Türkiye tarafından
imzalanan 182 sayılı İLO Sözleşmesi kapsamında
belirlenen, çocuk işçiliğinin en kötü biçimlerinin önlenmesi
amacıyla, ilgili tüm sektörlerin iş birliğinde, 2005-2015
yıllarını kapsayan, zamana bağlı politika ve program
çerçevesi geliştirilerek uygulamaya konulmuştur.
Çocuk
işçiliğinin önlenmesine yönelik çalışmalar
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının
koordinesinde ilgili tüm kurum ve kuruluşların desteğiyle
sürdürülmektedir.
2005/5 sayılı
Başbakanlık Genelgesiyle Türkiye genelinde uygulamaya konulan,
sokakta yaşayan, çalıştırılan çocuklara yönelik hizmet
modeli çerçevesinde, sokakta yaşayan ve çalıştırılan,
dilendirilen, madde kullanan çocukların sokaktan çekilerek örgün veya
mesleki eğitime yönlendirilmeleri, madde
bağımlılığı tedavilerinin yapılması,
barınma, beslenme, giyim, sağlık, eğitim ve bu gibi tüm
ihtiyaçlarının karşılanması, toplumla yeniden
bütünleştirilmesi sağlanmaktadır.
Sokak ve iş yaşamından çekilen çocuklar sosyal
rehabilitasyona yönlendirilirken bu çocuklar arasında madde
bağımlısı olan çocuklar ise Sağlık
Bakanlığına bağlı çocuk ve ergen madde
bağımlılığı tedavi merkezlerine
yönlendirilmektedir. Ayrıca, risk altında bulunan çocuklar için,
önleyici müdahalelerde bulunarak çocukların sokakta
çalıştırılmasını, yaşamasını,
dilendirilmesini önlemeye yönelik de tedbirler alınmaktadır.
Yoğun olduğu illerde yerel yönetimlerin iş birliğiyle
denetim ve çocuklara yönelik hizmet faaliyetleri yürütülmüştür.
Ayrıca, mevsimlik gezici tarım işçilerinin
çalışma ve sosyal hayatlarının iyileştirilmesine,
strateji ve eylem planı çerçevesinde eğitimden uzak kalan
çocukların eğitim hizmetlerine ulaşmasına yönelik çalışmalar
da yapılmıştır.
Plan, 10 Aralık 2013te kabul edilmiştir ve 2013-2017
tarihleri arasındaki strateji genel çerçevesini ortaya koymakta ve adalet,
sağlık, eğitim, özel koruma hizmetleri ve medya gibi birçok
alanda çocuklara yönelik hizmetlerin geliştirilmesini amaçlayan eylemleri
belirlemektedir. Bunun yanı sıra, Çocuğa Yönelik Şiddetle
Mücadele Ulusal Eylem Planı hazırlanmış olup onaylanma
aşamasındadır.
Eğitim konusunda yapılan çalışmalarla
birlikte 2011-2012 ve 2012-2013 eğitim dönemleri arasında okula gitme
oranı tüm eğitim kademelerinde artarak ilköğretimin ilk dört
yılı içinde yüzde 99a, 2nci dört yılı için de yüzde 93e,
ortaöğretimde ise yüzde 70e yükseltilmiştir.
Çocuk adalet sistemine ilişkin olarak da 22 ilde
çocuklar için 31 adli görüşme odası oluşturulmuştur. Çocuk
Koruma Kanunu uyarınca tüm illerde çocuk mahkemelerinin kurulması öngörülmüş,
84ü faaliyette olan toplam 100 çocuk mahkemesi vardır.
Bakanlığımızca alternatif bakım hizmetlerine ihtiyaç
duyulan çocukların aileleri yanında bakımlarına öncelik
verilmiş olup bu kapsamda yaklaşık 50 bin çocuk koruma
altına alınmaksızın ekonomik destekle aileleri
yanlarında bakılmaktadır. Ayrıca, bu çocukların her
türlü eğitim, sağlık, giyim gibi ihtiyaçları da
karşılanmaktadır. Bunun yanında, özellikle ekonomik
nedenlerle kuruluşlarda koruma altında bulunan çocukların
ailelerine ekonomik destek sağlanarak çocukların ailelerinin
yanına dönüşü de sağlanmıştır.
Bakanlığımız, suç mağduru, suça
sürüklenen sokakta ve risk altında bulunan 11-18 yaş arası
çocuklara özgü çocuk destek merkezleri oluşturmaktadır. Çocuk destek
merkezleri, çocukların sağlıklı bir birey olarak sosyal
yaşamda uyumlandırılacağı süreçleri içeren psikososyal
destek programlarının uygulandığı merkezlerdir.
Çocuk istismarının önlenmesi ve istismara
uğrayan çocuklara bilinçli ve etkin bir şekilde müdahale edilmesi
amacıyla öncelikli olarak cinsel istismara uğramış
çocukların ikincil örselenmesini asgariye indirmek, adli ve tıbbi
işlemlerin bu alanda eğitimli kişiler tarafından oluşturulan
bir merkezde ve tek seferde gerçekleştirilmesini temin etmek üzere
Sağlık Bakanlığına bağlı hastaneler,
kurumlar bünyesinde çocuk izlem merkezi kurulmuştur.
Evet, görüldüğü üzere, iktidarımız
döneminde bu konularda fazlasıyla çalışma
yapılmış ama yeterli olmadığı
düşünüldüğü için de çalışmalara devam edilmektedir.
Sözlerimi burada sonlarken bir kez daha hepinize
saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Şanlı.
Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin
lehinde İstanbul Milletvekili Sayın Mahmut Tanal, buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü.
Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme tarih boyunca
en çok sayıda ülke tarafından kabul gören insan hakları belgesidir.
Sözleşmenin imzalandığı 20 Kasım 1989 tarihinden bu
yana her 20 Kasım günü tüm dünyada Çocuk Hakları Günü olarak
kutlanmakta. Türkiye, sözleşmeyi 1990 yılında
imzalamıştır. Sözleşmeyle cinsiyet, din, sosyal köken ve
ülke ayrımı olmadan bütün çocukların hakları
tanımlanmaktadır.
Bu sözleşmeye yön veren temel değerler ise
şunlardır:
1) Ayrım gözetmeme
2) Çocuğun yararının gözetilmesi
3) Yaşama
4) Gelişme
5- Katılımdır.
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiyede de
çocuklarımız çeşitli sorunlarla karşı
karşıya bulunmaktadırlar. Çocukların bedensel, zihinsel,
duygusal, sosyal, ahlaki ve ekonomik bakımdan korunması ve
gelişmesinin sağlanması gerekmektedir. Türkiyede
çocukların yaşadığı sorunların arasında çocuk
işçiliği, çocuk gelin, eğitim ve sağlık hakkında
yoksulluk, şiddet, istismar gibi konular çıkıyor.
Türkiyenin imzaladığı Birleşmiş
Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin 1inci maddesine göre, 18
yaşına kadar her insan bir çocuktur. Medeni hukuktaki rüşt
yaşı dikkate alındığında, 18
yaşını doldurmamış olan herkes küçük olarak
adlandırılmaktadır.
Türkiyede çocukların
çalışmasının başlıca sebebi yoksulluktur.
Yoksulluk ise bozuk gelir dağılımı ve asgari ücretin
yetersizliği, işsizlik, hızlı nüfus artışı,
kayıt dışı ekonomi, teknolojik gelişmelerin
sağlanamaması, bölgeler arası gelişmişlik farkı
ve göç gibi birçok farklı soruna bağlı olarak ortaya
çıkmaktadır. Gelir düzeyi düşük ailelerin çocukları, en
azından kendi masraflarını karşılayarak aileye destek
sağlamak için çalışma ortamına girmektedirler. Özellikle
köyden kente göçün hızlanması gecekondulaşma sorununu ortaya
çıkarmış, ailelerin kent yaşamına uyum
sağlayamayıp ekonomik olarak zor duruma düşmeleri,
çocukları sokaklarda ve bazı iş sektörlerinde
çalışmaya itmiştir. Bugünlerde uygulanan özelleştirme
politikaları da çalışan çocukların sayısını
artırmaktadır.
Çocukların uzun süreler ve sağlıksız
ortamlarda çalışması onların fiziksel gelişimlerini ve
bedensel sağlıklarını olumsuz yönde etkilemektedir. Ankara
Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesinin de desteğiyle
yapılmış olan araştırmalar sonucunda çalışan
çocukların bedenlerinin çarpık geliştiği ortaya
çıkmıştır.
Türkiyenin çocuk karnesine bakıldığı
zaman durum hiç de iç açıcı görünmemektedir. Türkiyede sokaktaki
çocuklar konusunda ciddi sorunlar yaşayan illerimiz vardır. Son
beş yılda çocuk suçlarında artış olmuştur, çocuk
ihmali ve istismarı yaygınlaşmıştır. Çocuk
hakları öğretiminde en sorunlu ülkelerden biri hâline gelmiş
durumdayız. Çocuklara yönelik hak ihlalleri
yaygınlaşmış durumda. Türkiye, 27 Ocak 1995ten bu yana
Çocuk Haklarına Dair Sözleşme çerçevesinde taahhüt ettiği
hedeflere ulaşamadı. Çocuk hakları uyum yasaları, evet,
hazırlandı deniliyor ama istenilen düzeyde hazırlanmadı.
Çocuk Koruma Kanunu çocuk adalet sisteminin gerçekleştirilmesi için yeterli
değil.
Engeller ne peki? Engeller de şunlar: Devletin bir
çocuk politikasının olmaması. Tabii, çocuk politikalarından
bahsedildi. Cumhuriyet Halk Partisi Programında -ben gayet rahat
sayfasını da size belirtmiş olayım değerli
arkadaşlar- sayfa 271den başlamak üzere çok ayrıntılı
bir vaziyette çocuk politikasıyla ilgili hükümler ve düzenlemeler var.
Milliyetçi Hareket Partisinde de aynı şekilde var, HDPde de
aynı şekilde var. Aynı şekilde benim elimde Adalet ve
Kalkınma Partisinin de programı var değerli arkadaşlar,
sayfa 629dan itibaren başlıyoruz, çocuk politikasıyla ilgili
tek bir cümle bulamazsınız değerli kardeşlerim. Yani, burada
şu anda Parlamentoda grubu bulunan tüm partilerin programlarında
çocuk politikasıyla ilgili hüküm var, çocuk politikasıyla ilgili
hüküm olmayan tek parti varsa iktidar partisi, Adalet ve Kalkınma
Partisidir.
Engeller nelerdir çocuk politikasıyla ilgili?
Devletin bir çocuk politikasının olmaması tespit edilen en
önemli engellerden biridir. Bu engelin aşılması için koruyucu,
önleyici mekanizmaların oluşturulması ve genel bir çocuk
yasasının çıkarılması gerekmektedir.
Kurumlar arasında bir koordinasyonun olmaması
bir diğer önemli problemdir. Koordinasyonun sağlanması konusunda
bir diğer sorun ise veri tabanının olmamasıdır; adalet
sisteminin içerisine giren çocuğun ve hakkında yapılan
işlemlerin takip edilmesini ve tek elde yürütülmesini sağlayacak bir
veri tabanı bulunmamaktadır.
Dördüncü genel sorun ise bütçenin
paylaşılmasında çocuk adalet sistemiyle ilgili kurumlara yeterli
ve dengeli ödenek sağlanamaması. Yani, bütçe, çocuk odaklı,
insan odaklı olması gerekirken maalesef -cumhuriyetin kurulduğu
dönemlerde, Mecliste, yüzde 45 çocuk payı ayrılırken şu
anda yüzde 27 küsurlarda- bütçelerde çocuğa ayrılan pay
açısından sürekli bir geriye gidiş söz konusu.
Bu sorunların bir diğeri, yine devam edersek
kaldığımız yerden: Bebek ve 5 yaş altı ölümler
hâlen çok yüksek. Anne Çocuk Sağlığı Acil Eylem
Programı etkin biçimde uygulanmamakta. 0-18 yaş arası
sağlık güvencesi sağlandı ancak, yine katkı
payı adı altında çocuklardan ödemeler alınıyor,
aileler bunu ödemek zorunda kalıyor. Bu tür sıkıntılar var.
Nitelikli eğitim başarılamadı.
Üstün yetenekli çocukları eğitemeyen bir ülke
konumundayız.
Okul Sağlığının
İyileştirilmesi Projesi yaygınlaştırılamadı.
Korunmaya muhtaç çocuk sayısı gün geçtikçe
artıyor.
Engelliler Kanununun
kuşatıcılığına karşı verilen hizmet
sınırlı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Çocukları Sokağa
Düşüren Nedenlerle Sokak Çocuklarının Sorunlarının
Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin
Belirlenmesi Araştırma Komisyonu Raporu hazırlandı, raporda
tüm sorunlar yazılı ancak o araştırma komisyonu raporu
olduğu gibi askıda. Keşke, o raporun bugün gerekleri yerine
getirilmiş olsaydı, çocuk hakları konusunda bugün epey bir
mesafe kat etmiş olacaktık.
Türkiye, çocuk pornografisi konusunda riskli ülkeler
arasında. Medyanın olumsuz etkilerinden çocuğun korunması
ve bu konuda bir sistem geliştirilmesi gerekir.
Türkiyenin çocuk göstergeleri dünya
ortalamasının altında.
Yine, Türkiyede, pırıl pırıl
gençlerimiz, çocuklarımız öldürüldü. Mesela Uluderede öldürülen
çocuklar. Berkin Elvan bu ülkenin geleceği olması gerekirken gaz kapsülüyle
öldürüldü. Çocukların öldüğü, öldürüldüğü bir ülke oldu Türkiye.
En önemlisi ise Türkiye, çocuk sorunlarını
erteleyen bir ülke görünümünde.
Cumhuriyet Halk Partisinin temel amacı, Türkiyede
doğan çocukların ellerinde olmayan koşullar sebebiyle eşitsizliğe
maruz kalmalarını engellemek ve uzun vadede Türkiyedeki
eşitsizliği gidermektir. Cumhuriyet Halk Partisi, çocuğa yönelik
politikalar yoluyla gelecek nesillerde eşitsizliğe son
verilebileceğine güçlü bir şekilde inanmaktadır. Sosyal demokrat
bir parti olarak Cumhuriyet Halk Partisinin eşitsizliğe son verme
amacına yönelik olarak kapsamlı, güçlü bir çocuk politikası
programımızda var ve bu anlamda bu önemli. İktidar partisinin de
bundan yararlanmasını talep ediyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisinin çocuk politikası
gerçekten, programda belirtildiği gibi, Çocuk Hakları Sözleşmesi
uyarınca, bunun etkin, verimli ve hızlı bir zamanda uygulamaya
geçilmesini talep eder.
Önergeyi destekliyoruz.
Hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tanal.
Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin
aleyhinde, Bursa Milletvekili Sayın Hakan Çavuşoğlu.
Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Türkiyede çocuk hakları kapsamında
alınacak önlemlerin ve yapılacak yasal düzenlemelerin belirlenmesi
amacıyla HDP tarafından verilen grup önerisi aleyhinde söz
aldım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, bugün 20 Kasım Çocuk Hakları Günü
münasebetiyle bütün dünya çocuklarının bugününü tebrik ediyorum ve
kutluyorum.
Sayın milletvekilleri, ben kürsüye grubumuzun ikinci
konuşmacısı olarak çıktım. Biraz evvel Sayın
Nurdan Şanlı hükûmetlerimiz döneminde uygulamış
olduğumuz politikaları ve yapmış olduğumuz
icraatları burada son derece sarih bir şekilde anlatmaya
çalıştı ve ne yazık ki on dakikalık süresi
bunların tamamını anlatmaya yetmedi. Ben de onun eksik
bıraktıklarını ya da yetiştiremediklerini anlatmakla
iktifa edeceğim. Belki -anlaşılmayanların olduğunu
diğer hatibin konuşmasından burada gördük- tekrarda da fayda
vardır diye düşünüyorum, birkaç hususu da tekrar edebilirim.
Değerli milletvekilleri, biz AK PARTİ olarak
çocuklarımızı her zaman geleceğin güvencesi olarak görüyor
ve onlara mutlu, güvenli ve aydınlık bir gelecek
hazırlanmasına özel bir önem atfediyoruz. Bu bağlamda
çocuğun korunmasında aile ve devletin yükümlülükleri
Anayasamızla güvence altına da alınmıştır. Çocukların
yetiştirilmesi, eğitimi, sağlığı, ailenin
korunması gibi konular Hükûmet programlarında özellikle vurgulanmıştır.
On iki yıldan bu yana hükûmet eden bir partinin çocuk haklarıyla
ilgili olarak, çocuklarla ilgili olarak yapmış olduğu icraatlar,
faaliyetler ortadadır, yapılmıştır, Dolayısıyla
Hükûmet programlarında yer verme şansımız olduğu için
bunlara parti politikaları bakımından da yer veriyoruz ama
Hükûmet programlarında özellikle altını çizerek vermiş
olduk. Arkadaşlarımızın Hükûmet programlarımızı
bu manada tekrardan gözden geçirmelerinde kendilerinin de istifade edeceği
noktalar bulunduğunu ifade etmek istiyorum.
Değerli kardeşlerim, değerli
arkadaşlarım; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 10uncu
maddesinde çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife
şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak
tedbirlerin eşitlik ilkesine aykırı
sayılamayacağı hüküm altına alınmıştır.
Burada, anlaşılacağı gibi, çocuklar için pozitif bir
ayrımcılık söz konusudur. Biliyorsunuz, bunu da 2010 Anayasa
referandumuyla ülkemizin gündemine getirmiş ve yasalaştırma
sürecini hep birlikte sağlamış idik. Diğer taraftan, gene
çocukların korunmasına ilişkin olarak, ailenin korunması ve
çocuk haklarıyla ilgili 41inci madde hükmü aile ve çocuğa verilen
önemin dayanaklarından bir tanesidir.
Toplumun en hassas kesimini oluşturan
çocukların hakları ulusal ve uluslararası gündemde yer almaya
devam etmekte olup Hükûmetimizce çocukla ilgili politika ve uygulamalar da
yakından takip edilmektedir. Bu çerçevede ülkemiz tarafından
onaylanan Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi,
Anayasamızın 90ıncı maddesi gereğince, temel hak ve
özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşme olması nedeniyle
iç hukukumuzun da önündedir. Yine, 2005 yılında yürürlüğe giren
5295 sayılı Çocuk Koruma Kanunu da çocuklara ilişkin temel
normları içeren bir düzenlemedir. Bunun yanı sıra, Hükûmetimiz,
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesine Ek
Çocukların Silahlı Çatışmalara Dâhil Olmaları
Konusunda İhtiyari Protokolü de 2004 yılında onaylayarak
yürürlüğe sokmuştur. Türkiye, aynı zamanda Birleşmiş
Milletler Çocuk Hakları Komitesine bireysel başvuruları
değerlendirme imkânı sağlayacak olan Bireysel Bildirimlere
İlişkin Ek İhtiyari Protokolü de imzalamış olup onay
sürecindedir.
Öte yandan, 18 yaşından küçükler genel
sağlık sigortası kapsamına alınarak tüm çocuklara
sağlık güvenliği sağlanmıştır, bu da önemli
bir düzenlemedir. Gerçekten de genel sağlık sigortası
kapsamında çocuklara getirilen bu imkân neden acaba önceki dönemlerde hiç düşünülmemiştir,
bu da düşündürücüdür. Bu durum, çocukların genel sağlık
sigortası kapsamına alınması özellikle prematüre
doğumlarda farklı bir önem arz etmektedir. Zira bu çocukların,
prematüre doğan çocukların günlük sağlık giderleri 2 bin
liranın üzerindedir değerli arkadaşlar.
Yine, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları
Sözleşmesi doğrultusunda 18 yaşını bitirmemiş
herkesin çocuk sayılması düzenlemesi yapılmış ve çocuk
mahkemelerinin görev alanıyla ilgili istisnalar da kaldırılarak
çocuk mahkemelerinin dışında yargılamanın önüne
geçilmiştir.
2005/5 sayılı Başbakanlık
Genelgesiyle Türkiye genelinde uygulamaya konulan sokakta yaşayan ve/veya
çalıştırılan çocuklara yönelik hizmet modeli çerçevesinde,
sokakta yaşayan ve/veya çalıştırılan, dilendirilen,
madde kullanan çocukların sokaktan çekilerek örgün veya mesleki
eğitime yönlendirilmeleri, madde bağımlılığı
tedavilerinin yapılması; barınma, beslenme, giyim,
sağlık, eğitim ve benzeri tüm ihtiyaçlarının
karşılanması, toplumla yeniden bütünleştirilmesi
sağlanmaktadır.
Çocuk hakları alanındaki ulusal ve
uluslararası düzenlemelerin yanında ülkemizde eğitim,
sağlık gibi hizmetler çocuklara ücretsiz olarak sunulmaktadır,
bundan zaten bahsettim.
Yenidoğan yoğun bakım üniteleri kurularak,
kurulması ve yürütülmesi çok zor olan bu üniteler Sağlık
Bakanlığı tarafından hizmete sunulmuştur ve hizmet
verilmeye devam etmektedir.
Örneğin, eğitim konusunda yapılan
çalışmalarla birlikte 2011-2012 ve 2012-2013 eğitim dönemleri
arasında okula gitme oranı tüm eğitim kademelerinde artarak
ilköğretim ilk dört yılı için yüzde 99a, ikinci dört
yılı için yüzde 93e, orta öğretim için ise yüzde 70e
yükselmiştir. Değerli arkadaşlar, ilköğretimde
okullaşma oranı yüzde 99,6ya çıkmıştır. Orta
öğretimde toplumsal cinsiyet farklılığı 1,5ten 1,2ye
düşerken okullaşma oranı artan uzaktan eğitim sayesinde
yüzde 6 civarında artış göstererek yüzde 76,7ye
ulaşmıştır.
Öte yandan, özellikle ekonomik nedenlerle
kuruluşlarda koruma altında bulunan çocukların ailelerine destek
sağlanarak çocukların ailelerinin yanına dönüşü de
sağlanmıştır.
Sayın milletvekilleri, sözlerimin başında
bahsettiğim gibi burada grubumuzun ikinci konuşmacısı
olarak bulunuyorum. İlk on dakikalık zaman diliminde sayın
milletvekili arkadaşımın yetiştiremediği
icraatlarımızı bir bir burada saymaya devam ettim. Şimdilik
bunları saymış olmakla yetineyim, iktifa edeyim ancak bir
hususun altını burada özellikle ifade etmek istiyorum.
Arkadaşlar, Türkiyemizde sorun olarak ortaya
çıkan, karşımıza çıkan en önemli hususlardan bir tanesi
de çocukların bazen ideolojik payanda olarak kullanılması, bazen
de çocuk olmaları nedeniyle cezai ehliyetlerindeki birtakım
avantajların payanda olarak kullanılması ve çocukların
sürekli bu noktada kaos ortamlarında ve suç ortamlarında öne
itilmesidir. Aslında, bu manada bütün partilerin ortak bir şekilde
hareket etmesi çocuklarımızın, toplumumuzun ve neslimizin
geleceği açısından çok önemlidir.
Değerli arkadaşlar, AK PARTİnin siyasi
perspektifi bellidir. AK PARTİ gelecek seçimlere değil, gelecek nesillere
yatırım yapan bir partidir. Gelecek nesilleri de çocuklarımız
teşkil etmektedir.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Meclisteki gündemimiz nedeniyle HDP grup önerisi aleyhinde
olduğumuzu belirtiyorum.
Hepinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Halkların Demokratik Partisi Grubunun önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmemiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
2.-
MHP Grubunun, Bursa Milletvekili Necati Özensoy ve arkadaşları
tarafından, teröre finansman sağlayan kaynaklarla ilgili şüpheli
işlem bildirim yükümlülüğünün etkin bir şekilde yerine
getirilmesi konularının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 21/3/2013
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
20 Kasım 2014 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
20/11/2014
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 20/11/2014 Perşembe günü
(bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Yusuf Halaçoğlu
Kayseri
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
21 Mart 2013 tarihi ve 10705 sayı ile TBMM
Başkanlığına vermiş olduğu Bursa Milletvekili
Necati Özensoy ve arkadaşlarının teröre finansman sağlayan
kaynaklarla ilgili şüpheli işlem bildirim yükümlülüğünün etkin
bir şekilde yerine getirilmesi konularının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verdiği
Meclis araştırması açılması önergemizin 20/11/2014
Perşembe günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin
lehinde, Bursa Milletvekili Sayın Necati Özensoy.
Buyurunuz. (MHP sıralarından
alkışlar)
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; terörün finansman kaynaklarının
araştırılmasıyla ilgili verdiğimiz önerge üzerine söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bu önergeyi verdiğimizden bugüne bir buçuk
yılı aşkın bir süre geçti. Terör, tabii ki bütün
dünyanın problemi ve metotları da bütün dünyada aynı
şekilde devam ediyor.
Terörün 3 ayağı vardır: Birincisi, silahlı
güçleri; bir diğeri, kamuoyu oluşturmak; bir diğeri de finansman
kaynaklarıdır. Bu 3 ayağın en önemlisi de elbette ki
finansman kaynaklarıdır. Eğer, siz, bu terör örgütünün finans
ayağını yok ederseniz, finansman sağlamasını
bitirirseniz, ne etkin bir şekilde silahlı güçleri ortada kalır
ne kamuoyu baskısı kalır ne de kamuoyu oluşturmak için
herhangi bir girişimde bulunabilirler. Bana göre, terörle mücadelenin en
önemli ayağı terörün finansmanıyla ilgili mücadele etmektir.
Tabii,
biz, bu anlamda, son aylarda, son yıllarda gelinen noktada terörle
mücadelede etkin bir mücadele yapılması için burada her anlamda, her
platformda, her zaman bunu ifade etmemize rağmen, ülkemize çok büyük
zararlar veren, gençlerimizi şehit eden bu terör örgütüyle, özellikle
PKKyla mücadele edilmesi noktasında sürekli uyarılarımıza
rağmen, maalesef, Hükûmet mücadeleyi değil, müzakereyi seçti.
Özellikle, 2010 yılında Sayın Genel Başkanımız
Hükûmet terör örgütüyle görüşüyor. dediğinde o günün
Başbakanı yine meydanlarda çıkarak burada ağzıma
almayacağım şekilde Sayın Genel Başkanımıza
suçlamalarda bulundu, Görüşen şöyledir, görüşen böyledir,
ispatlamazsanız şöyledir, böyledir. gibi laflar etti. Tabii, şimdi
geldiğimiz noktaya baktığımızda, kendisi, Oslo görüşmelerine
o günün Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı, bugünün
MİT Müsteşarı Hakan Fidanı bizzat kendisinin
gönderdiğini de ifade etti. O gün Sayın Genel
Başkanımızla ilgili söylediği sözler şimdi kime döndü,
kim için söylenmiş oldu? Onu da takdirlerinize ve kamuoyunun takdirine
bırakıyorum.
Tabii, zaman içerisinde
terörün finansman kaynaklarıyla mücadeleyle ilgili birtakım kanunlar
da geçirildi, yönetmelikler çıkarıldı vesaire. Bununla ilgili
çıkan kanunlardaki boşluklara vesairelere
baktığımızda işte hukukçuların ortak
görüşleri Terörün finansman yasası PKKyı kapsamıyor.
Şeklinde, işte kendi dallarında uzman hukukçuların
ifadeleri bunlar.
Bakın, şimdi,
terör örgütü şu anda ne yapıyor, mücadelesini nasıl sürdürüyor?
Sizlerin de yine bildiği gibi, sizlerin de ifade ettiği gibi,
artık terör örgütü kendi bölgesinde vergi toplamaya başladı bağışları
da geçtik. Maliye oluşturdu, mahkemeler oluşturmaya
başladı. İşte, bu anlamda, artık çok rahat bir
şekilde uyuşturucu veya diğer kaynaklardan
sağladığı kaynakların da çok önüne geçecek
şekilde finansman ayağını daha da büyüterek
geliştirmeye başladı. İşte çözüm süreci,
barış süreci adı altında birtakım görüşmeler,
acaba Türkiye Cumhuriyeti devletinin mi çözülmesine vesile oldu yoksa terör
örgütünün mü çözülmesine vesile oldu? İşte geldiğimiz noktada, oradaki,
Kandildeki o sözcülerinin yaptığı açıklamalar, Süreç
bitti., efendim, onun akabinde bu süreç zarfında binlerce gencin daha terör
örgütüne katıldığıyla alakalı yine o Kandildeki
bölücübaşlarının ifadeleri açık ve net bir şekilde
ortaya konuyor.
Şimdi ben şunu da sormak istiyorum: PKK
yıllardır burada terör estiriyor. Son on iki yıldır da
mevcut iktidar uygulamalarını, işte
çalışmalarını devam ettiriyor. Özellikle 1999-2002
yılında biten terör hadiseleri, 2003te özellikle o mart
tezkeresinden sonra azarak devam etti. Bugün çözüm süreci dediğimiz
süreçte bile, masaya oturulduğu ifade edildiğinde bile -bakın,
daha iki günde terör örgütünün yaptıklarının burada bir
dokümanını çıkardım- iki günde tam 10a yakın eylem
yapmış PKK. Yani bu nasıl masaya oturmaktır, nedir,
nicedir?
İşte, bakın, PKK Vartoda askere alma
şubesi açmış. Resmî olarak kendi ilan ettikleri PKKnın
Vartoda askere
Biraz önce söylediğim binlerce gencin daha da artarak
devam edeceği bir şekilde, PKK, çözülme değil, maalesef devletin
karşısında bir güç olarak, daha da güçlenerek yoluna devam eden
bir şekilde, maalesef, başımıza bela olmaya yine devam
edecek.
Bakın, sadece Türkiye Cumhuriyeti devleti içinde
değil, dünyada bir sürü terör uzmanı ve bu konuyu takip edenler var.
Amerika Birleşik Devletlerinden bir terör uzmanı bile Türkiyedeki
PKKnın yaptığı birçok çalışmayı, işte,
sahte ilaç kaçakçılığına geçtiğinin, efendim,
sınır kaçakçılığının, efendim, bunlardan
nemalandığının, uyuşturucu
kaçakçılığının vesairesinin bir sürü
dokümanlarını yapmış.
Şimdi, Hükûmet bu anlamda son on iki yılda
acaba şunun bir araştırmasını yaptı mı: Bu
terör örgütü ne kadar silaha sahip, ne kadar insana sahip? Bu insanları
sevk ve idare etmek için, bu eylemleri yapmak için ayda, yılda -neyse- ne
kadar paraya ihtiyacı var ve bu paralar ne şekilde
sağlanıyor, ne şekilde bu terör örgütüne
ulaştırılıyor?un bir araştırmasını
yaptı mı acaba?
MİT, Millî İstihbarat Teşkilatı ne
işe yarar? Osloda, Kandilde, İmralıdaki o bebek katiliyle
oturup onunla birtakım pazarlıklar yapmaktan öte işleri yok
mudur Millî İstihbarat Teşkilatının? Veya devletin diğer
güvenlik güçlerinin bu anlamdaki görevleri değil midir terörün finans
kaynaklarının araştırılıp onlarla etkin bir
şekilde mücadele edilmesi?
Gerçekten, son yıllardaki gelişmeleri,
maalesef, ibretle izliyoruz. Seçim de yaklaştı, şimdi, o terör
örgütünü, özellikle İmralıda el bebek gül bebek beslediğiniz,
işte, çeşitli imkânlar sağladığınız,
MİT Müsteşarının gidip kendi telefonundan birtakım
-WhatsApp gibi, vesaire gibi- yerlerden özel mesajlar gönderdiği bir
süreci maalesef hep birlikte yaşıyoruz.
2007de ilk dönem geldiğimde burada bütçe
görüşmelerinde Adalet Bakanına bir soru sormuştum, dedim ki:
İmralı kaynaklı, terör örgütüne ulaştırılan bir
bilgi, orayı yönlendirmeyle alakalı bir durum tespit ettiniz mi?
Ettiyseniz bununla ilgili ne yaptınız? Aynen cevabı: 2 defa
tespit ettik. Bu tespitler doğrultusunda da 2 defa hücre cezası
verdik. demişti 2007 yılında. Şimdi bakıyorum, o
zamanki avukatların yerine şimdi Hükûmetin bizzat yetkilileri,
görevlendirdiği birtakım burada milletvekilleri bu kuryeliği,
kuryelik de değil, ilanını rahatça yapıyor. Yani terör
örgütünün -hani zamanın Başbakanının, şimdiki
Cumhurbaşkanının deyimiyle Nereden nereye. diyor ya- işte,
Türkiyeyi getirdiği nokta, içinde bulunduğumuz durum da hakikaten
sizin döneminizde Nereden nereye. oldu.
İnşallah, bir an önce bu terör örgütünün kökünün
kazınması için, önümüzdeki seçimlerde oluşacak iktidarda bunun
her türlü tedbirini almak üzere hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özensoy.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin aleyhinde
Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç, buyurunuz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi
hakkında söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum.
MHP grup önerisi, terörün finansmanının
önlenmesine ilişkin şüpheli işlem bildirimi yükümlülüğünün
etkin, zamanında ve uygun şekilde yerine getirilmesine yönelik
araştırma yapılarak teröre finansman sağlayan kaynaklar
hakkında gerekli önlemlerin alınması için verilen Meclis
araştırma önergesinin bugünkü gündeme alınmasını
içermektedir.
İnsanlığı tehdit eden terörizm tüm
dünya ülkeleri açısından önemli bir sorundur. Dünyada da terörizmden
en çok etkilenen ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. O nedenle,
Birleşmiş Milletlere üye ülkeler arasında bu konudan en fazla
zarar gören ülkelerden biri olarak terörizmin finansmanının önlenmesi
ve bu konuda uluslararası iş birliği çerçevesinde çözüme
katkıda bulunmamız ve bütün dünyayı bu konuda duyarlı
olmaya davet etmemiz gereği açıktır.
Terör örgütüyle mücadelede teröristleri etkisiz hâle
getirme anlayışının tek başına yeterli
olmadığı günümüzde anlaşılmıştır. Bu
nedenle, teröre finansman sağlayanlar hakkında gerekli önlemlerin
vakit geçirilmeksizin alınması ve uygulamaya konulması
gerekmektedir. Terör örgütlerinin dünya çapındaki finansal hareketlerinin
önüne geçmek için uluslararası iş birliği şarttır.
Bütün dünya ülkeleri bu konuda birlikte hareket etmezse ülkelerin tek başlarına
bunu başarmaları da mümkün değildir. Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin bu konudaki kararlarında belirtilen ilgili
tedbirleri üye devletler gecikmeksizin almak zorundadır.
Terör örgütleri faaliyetlerini yürütebilmek için büyük
miktarda finansmana ihtiyaç duyar. Bu finansmanı yasal ve yasal olmayan
birçok faaliyet ve yöntemle elde etmeye çalışırlar. Finans
kaynakları kesilen bir terör örgütünün uzun süre ayakta kalabilmesi mümkün
değildir. Bu nedenle, terörle etkin bir mücadele için teröristlere
lojistik destek sağlayan ulusal ve uluslararası mali kaynakların
kurutulması gerekir. Bu mali kaynakların kurutulması için,
Birleşmiş Milletler Terörizmin Finansmanının Önlenmesine
Dair Sözleşme taraf devletlere gerekli önlemleri alma yönünde sorumluluklar
yüklemektedir. Sözleşmeye göre, her taraf devlet, terörizmin
finansmanı suçlarını iç hukukundaki cezai kovuşturma
gerektiren suç kapsamına alacak, bu suçların
ağırlığını göz önünde bulundurarak uygun
şekilde cezalandırmanın sağlanması için gerekli
önlemleri alacaktır. Terörizmin finansmanının önlenmesine
ilişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi 1999
yılında imzalanmış, 2001 yılında yürürlüğe
girmesine rağmen iç hukuk düzenlemeleri ve ceza mevzuatımızda bu
konudaki düzenlemeler AK PARTİ hükûmetlerine kadar hayata
geçirilmemiştir.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Ne zaman? 2013.
YILMAZ TUNÇ (Devamla) 2012den önce de var yani ceza
mevzuatımızda, terörle mücadele
Biraz sonra anlatacağım.
Tabii, terörizmin finansmanına ilişkin kanun, evet, 2013 ama ondan
önce iç hukuk mevzuatımızda yapılan düzenlemeleri de biraz sonra
anlatacağım.
Terörizmin finansmanı
suçu, 2006 yılında Terörle Mücadele Kanununun 8inci maddesinde
düzenlenerek ilk kez mevzuatımıza girmiş, buna göre her kim
tümüyle veya kısmen terör suçlarının işlenmesinde kullanılacağını
bilerek ve isteyerek fon sağlar veya toplarsa örgüt üyesi olarak
cezalandırılacak, fon kullanılmamış dahi olsa fail
aynı şekilde cezalandırılacaktır. Bu düzenleme 2006da
Terörle Mücadele Kanununa girmiştir. Bundan önce ülkemizde terörün
finansmanıyla ilgili Terörle Mücadele Kanunumuzda bir düzenleme yoktu.
Türk Ceza Kanunumuzda da
suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama suçunun
yaptırımları düzenlenerek iç hukukumuzda yerini
almıştır, bu da 2005 yılındadır.
Terörizmin
Finansmanın Önlenmesi Hakkında Kanun 7 Şubat 2013 tarihinde
Mecliste kabul edilmiş, bu kanunla da Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi ile yabancı devletler ve ülkemiz tarafından
terörizmin finansmanının önlenmesi amacıyla mal
varlıklarının dondurulması yönünde alınan
kararların ve bu yöndeki taleplerin yerine getirilmesine ilişkin
esaslar belirlenmiştir.
Suç Gelirlerinin
Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanunla da terörün
finansmanının önlenmesi kapsamında veri toplama, şüpheli
işlem bildirimlerini alma, analiz etme ve değerlendirme, bu kanunla
buna ilişkin Bakanlar Kurulu kararlarının uygulanması
konusunda düzenlemeler yapma görevi ve yetkileri de MASAKa verilmiştir.
Terörizmin
Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanunun yürürlüğe
girdiği günden itibaren, MASAKa 2013 yılında 25.500, 2014
yılının ilk 10 ayında 29.500 adet şüpheli işlem
bildirimi gelmiştir. Bu bildirimlerin hepsi MASAK sistemleri
tarafından bir ön elemeye tabi tutulmakta, bu eleme sonucunda yüksek skor
alan bildirimler ise uzmanlar tarafından detaylıca incelenmekte ve
suç teşkil eden bir durum söz konusuysa ilgili savcılığa
bildirimde bulunulmaktadır.
Yine aynı tarihten
itibaren, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından da El
Kaide, IŞİD gibi uluslararası terör örgütlerinin finans
kaynaklarının kesilmesine yönelik bildirimler MASAKa yapılmış,
bunlar hızlı bir şekilde Bakanlar Kurulu kararına dönüştürülmüştür
ve zaman zaman Resmî Gazetede de bu kararları görmekteyiz.
Milletimiz, geride bıraktığımız
son on iki yıllık süreç içerisinde AK PARTİ
iktidarının ülkemizin biriken tüm sorunlarını çözmek için
çalıştığına inanmaktadır ve bu sorunların
önemli bir bölümünü çözdüğünü de görmektedir. Ülkemizin otuz yıldan
bu yana başına musallat olan terör sorununun da çözüleceğine
inanan milletimiz, bu konuda AK PARTİ hükûmetlerinin attığı
adımlara da destek vermektedir. Terörün sosyal, kültürel, ekonomik sebeplerini
tek tek ortadan kaldırmaya çalışan Hükûmetimiz, bu konuda
mevzuatında yaptığı düzenlemeler ve uygulamalarıyla
terörün finansal kaynaklarını kurutacak önemli adımlar
atmıştır.
Son on iki yılda bu alandaki mevzuat düzenlemelerine
baktığımızda ve getirilen mevzuat çerçevesinde
gerçekleştirilen uygulamalara baktığımızda, ülkemizde
AK PARTİ iktidarına kadar terörün kaynaklarını kesmeye
dönük etkili, kapsamlı ve yeterli bir çalışmanın, özellikle
mevzuat anlamında hiçbir çalışmanın
yapılmadığını görmekteyiz.
Terörün finansmanıyla ilgili son on iki yılda
hayata geçirilen mevzuatın PKK terör örgütünü kapsamadığı
yönündeki beyanlara katılmak mümkün değildir. Bugün itibarıyla
terör örgütünün paravan kaçakçılık şirketlerinin çökertilmesi,
büyük uyuşturucu ve insan kaçakçılığı
operasyonları -bunları hep birlikte takip ettik- ve 2013
yılında yürürlüğe giren Terörün Finansmanının Önlenmesi
Hakkında Kanun ve bu kanun gereğince yurt içinde toplam 54 bin
şüpheli işlem bildiriminin MASAK tarafından
değerlendirilmiş olması ve uluslararası yükümlülüğümüz
çerçevesinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinden gelen çok
sayıda mal varlığı tedbirlerinin dondurulması
taleplerinin Resmî Gazetede yayımlanması, bu yöndeki Bakanlar Kurulu
kararlarının Resmî Gazetede yayımlanmış olması
karşısında bu konuda Hükûmetin, AK PARTİ
iktidarlarının ne derece kararlı olduğunu görmekteyiz. Bu
nedenle, bu aşamada Meclisin ayrıca bir araştırma
yapmasına gerek olmadığı kanaatindeyim.
Bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tunç.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin lehinde
Gaziantep Milletvekili Sayın Ali Serindağ.
Buyurunuz. (CHP sıralarından
alkışlar)
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun verdiği grup önerisi hakkında söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, bugün Dünya Çocuk
Hakları Günü. Biliyorsunuz, Türkiye, bu konuda öncü olmuş bir ülke.
Türkiye Cumhuriyeti daha kurulmadan, 1921 yılında Himâye-i Eftâl
Cemiyeti adı altında çocuklara yönelik bir cemiyet kurulmuş,
bugünkü anlamıyla Çocuk Esirgeme Kurumu ta o zaman kurulmuştur. Gene
Türkiye, çocuklarına bayram armağan eden tek ülkedir. Bu nedenle
Türkiyenin kuruluşunda çocuklara büyük önem verilmiştir. Ancak
çocuklara önem vermek çok çocuk yapmayı tavsiye etmek değil,
çocukların huzurlu, güvenli ve mutlu bir ortamda geleceğe
hazırlanmalarını temin etmektir. Cumhuriyet Halk Partisi bu
konuya bu şekilde bakmaktadır.
Sayın milletvekilleri, ülkemiz, terörist
faaliyetlerle en çok muhatap olmuş, terörizmin sebep olduğu
olumsuzlukları en çok yaşamış bir ülkedir. Bu nedenle
terörle mücadele ülkemiz açısından büyük önem taşımaktadır.
Terörle mücadelenin en önlemli yöntemlerinden biri de terörün finans
kaynaklarının kurutulmasıdır.
Şunu öncelikle belirtmek gerekir ki ülkemizde
terörle mücadele alanında düzenlemeler yapılırken sorun biraz da
terörün tanımından kaynaklanmaktadır. Maalesef, Hükûmet ileri
demokrasi dediği bir ortamda kendisine muhalif olan herkesi terörist
diye suçlamaktadır, her tür muhalif hareket terör kapsamına
alınmaktadır. Örneğin, Hükûmet, Gezi protestolarını
terör eylemi olarak nitelemiş, bu protestolara katılan,
barışçıl gösterilere katılan insanları terörist olarak
damgalamıştır.
Sayın milletvekilleri, terör nedir, önce ona bir
bakmak lazım. Pek çok tanımı var ama genel kabul görmüş
anlamıyla terör ya da terörizm, siyasal dinsel veya ekonomik hedeflere
ulaşmak amacıyla sivillere resmî, yerel ve genel yönetimlere yönelik
baskı, yıldırma ve her türlü şiddet içeren yolun
kullanımıdır. Terör uygulayan organize gruplara terör örgütü,
terör uygulayan şahıslara da terörist denmektedir.
Terörle ulaşılmak istenen hedef ne olursa olsun
tüm terör örgütleri faaliyetlerini gerçekleştirebilmek için finans
kaynaklarına ihtiyaç duyarlar. Bunlar gerek yasa dışı
faaliyetler, gerekse yasal görünümlü faaliyetlerden sağlanan gelirler ile
teröre destek veren ülkelerce yapılan yardımlardır. Çıkar
amaçlı suç örgütleri de yaptıkları yasa dışı
faaliyetlerle teröre zaman zaman kaynak sağlarlar. Uyuşturucu ve
silah kaçakçılığı, insan ticareti, göçmen
kaçakçılığı, tehdit, şantaj, haraç, gasp, soygun ve
adam kaçırma bu faaliyetlerin başında gelir. İhalelere
katılan firma veya şahıslardan zor kullanma yoluyla fon
sağlanması da terör örgütlerinin başvurdukları finans
sağlama yöntemlerinden biridir.
Sayın milletvekilleri, hiç kuşkusuz terör
ağır bir insanlık suçudur. Ağır bir insanlık suçu
olan terörle mücadelede terörün finansmanının önlenmesinin önemli
olduğunu da biraz önce ifade ettim. Finans kaynakları kesilen, finans
kaynakları kurutulan terör örgütlerinin ayakta kalmayacakları da
izahtan varestedir. Terörizmin finansmanına karşı alınacak
önlemler yararlı ve gereklidir çünkü bunlar, terörist faaliyet ve
saldırılardan kaynaklanan kötü sonuçları azaltırlar veya
yok edebilirler. Bu tür yaklaşım yani finansal kontrol sadece militan
faaliyetlerinin izlenmesine imkân vermekle kalmaz, aynı zamanda önleyici
tedbirlerin alınmasına da imkân sağlar. Ayrıca, finansal
faaliyetlerin inceleme altında olduğunun bilinmesi
aşırı uçlardaki grupları sürekli taktik
değişikliği yapmaya ve istihbarat toplamak için de
fırsatlar yaratan iletişimler kurmaya sevk eder.
Terörizmin finans
kaynaklarının yok edilmesi uluslararası iş birliğini
gerektiren bir husustur. Terörizm, 1934 yılından bu yana
uluslararası toplumun gündemindedir. Milletler Cemiyeti tarafından
1937de bir anlaşma hazırlanmışsa da bu, yürürlüğe
girmemiştir. Birleşmiş Milletler de 1972 yılından beri
terörizme uluslararası bir sorun olarak bakmakta ve bununla
ilgilenmektedir. Genel Kurulun terörle mücadeleye katkısı, küresel
terörizmin değişik yönlerini ele alan uluslararası
sözleşmeler ve 8 Eylül 2006 tarihinde kabul ettiği Küresel Terörizmle
Mücadele Stratejisiyle somut bir hâl almıştır.
Şimdi benden önce
konuşan Sayın Yılmaz Tunç buyurdu ki her şey AKP döneminde
yapılmış. Zaten, Birleşmiş Milletler sözleşmeyi
1999 yılında kabul etmiş, Türkiye 2001 yılında uygun
görmüş, 2002 yılında yürürlüğe girmiş. Siz de 2002
yılında iktidar oldunuz yani sizin yaptığınız
normal bir hükûmetin yapacağı şeyler. Hâlbuki, siz geç kaldınız.
Biliyorsunuz, bu konudaki örgüt, Türkiyeyi bu konuda geri kalmakla ve kara
listeye almakla bile tehdit etti. Bunu siz de biliyorsunuz. O nedenle, biraz
geç kaldınız, bunu da bilmemizde fayda var.
Terörizmin
finansmanıyla mücadele konusunda ayrıntılı düzenlemeler
içeren ilk ve en önemli uluslararası anlaşma -dediğim gibi- 1999
yılında yapıldı. Terörün ve terörizmin finansmanın
engellenmesi hakkında birtakım Güvenlik Konseyi kararları da
alınmıştır, bunlar, 1267 ve 1373 sayılı Güvenlik
Konseyi kararlarıdır.
Değerli
milletvekilleri, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1267 sayılı
Kararıyla, terörizme finans, destek sağlayan kişi ve örgütlerin
listesi belirlenerek Birleşmiş Milletler üyesi devletlere bu listede
yer alan kişi ya da örgütlerin mal varlıklarının
durdurulması yükümlülüğü getirilmektedir. Oysa, sizin devriiktidarınızda,
listede olan Yasin El Kadı zaman zaman Türkiyeye girmiş ve iddialara
göre, Hükûmetin ileri gelenleri veya yakınları tarafından
karşılanmış ve onlarla görüşmeler
yapmıştır.
Sayın milletvekilleri, biraz evvel söylediğim
Finansal Hareket Görev Gücü AKP iktidarını terörle mücadele konusunda
stratejik kusur ve yetersizlikleri bulunan bir hükûmet olarak
değerlendirmiştir. Hükûmet, nihayet, 2013 yılında
terörizmin finansmanının önlenmesi hakkında bir kanunu Türkiye
Büyük Millet Meclisinin gündemine getirmiştir, o kanun da sorunlu
çıkmıştır ve o kanun çıkarken zaten bu konuda
Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri kanunun yetersizliklerini de dile
getirdiler.
Şimdi, konuşmamın sonuna doğru
geliyorum, aslolan şudur: Siz terörü önlemek istiyorsanız terörü yaratan
sebepleri ortadan kaldıracak bir ortamı
yaratmalısınız. Siz, terör yaratan ortamı ortadan
kaldırmadıktan sonra veya böyle bir ortamın
yaratılmasına kolaylık sağlayacak gelişmeleri
uygulamaya koyduktan sonra terörü önlemek demekle terörü önleyemezsiniz.
Değerli milletvekilleri, çok söylüyoruz,
sınırlarımız kevgire döndü. Şu anda, Türkiyede
Suriyeden gelen veya Suriyeden geldiği söylenen -biz onların
tümünün Suriyeden gelip gelmediğini bilmiyoruz- 2 milyon civarında
insan var. Bunların bir bölümü kayıt altında, bir bölümü
değil. Geçen, zannediyorum Plan ve Bütçe Komisyonu toplantısında
1 milyon civarında insanın kayıt altına
alındığı ifade edildi ama demek ki 1 milyon insan hâlâ
kayıt dışı. Bunların kim olduğu bilinmiyor,
bunların nereden geldikleri, bugüne kadar ne yaptıkları, şu
anda ne yaptıkları, neyle geçindikleri bilinmiyor, nerede
kaldıkları bilinmiyor, kiminle irtibat hâlinde oldukları
bilinmiyor. Siz böyle bir ortamı yaratırsanız, komşu bir
ülkenin rejimini düşürmek için ülkenizde terörist grupları
eğitirseniz, onları o ülkeye gönderirseniz, kendi ülkenizi de
terörizme açık, teröre açık bir ülke hâline getirmiş olursunuz.
O nedenle, Türkiye terörü önlemek istiyorsa, Hükûmet terörü önlemek istiyorsa
teröre imkân yaratacak, terörü kolaylaştıracak ortamın ortadan
kaldırılması lazım. Ancak bugüne kadar Hükûmetin
yaptığı, maalesef, terörist faaliyetlere zemin hazırlayacak
bir ortamın sağlanmasıdır. Hükûmetin bir an önce bu
uygulamadan vazgeçmesini diliyorum, tavsiye ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ederim.
(CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Serindağ.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin aleyhinde,
Sivas Milletvekili Sayın Hilmi Bilgin.
Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HİLMİ BİLGİN (Sivas) Teşekkür
ediyorum Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün 20 Kasım 2014 -bundan tam on iki sene önce, 19
Kasım 2002 tarihinde- 3 Kasım seçimleri sonrasında tek
başına iktidara gelen AK PARTİ hükûmetlerinin kuruluşunun
12nci yıl dönümü. Bu vesileyle, on iki yıl boyunca ülkemize her
alanda hizmet eden, ülkemizin kalkınması, büyümesi, huzur
ortamının tesisi için o günden bugüne kadar emek veren tüm parti
yetkililerimize, bakanlarımıza, eski dönemde görev yapmış
milletvekillerimize teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Özelse biz çıkalım, siz
aranızda konuşun.
HİLMİ BİLGİN (Devamla) Dinlersiniz
Özgür Bey.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Özelse biz çıkalım, siz
aranızda konuşun.
HİLMİ BİLGİN (Devamla) - Benden
önceki konuşmacı, çok değerli Bartın Milletvekilimiz
Yılmaz Bey, Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi hakkında teknik
olarak, detaylı olarak bilgileri verdi.
AK PARTİ hükûmetleri kurulduğu günden bugüne
kadar ülkeyi her alanda kalkındırmak için, ülkenin huzurunu,
birliğini, beraberliğini sağlamak için
çalışmışlardır ve çalışmaya devam edeceklerdir.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) - Konuya gelseniz,
konuya.
HİLMİ BİLGİN (Devamla) Çok
değerli Cumhuriyet Halk Partili milletvekili Geç kaldınız.
dedi. Şu hususta size katılıyoruz: Biz bir konuda geç
kaldık, rahmetli Turgut Özaldan sonra keşke bayrağı
devralabilseydik de 1990lı yıllarda Türkiye o kayıp
yılları yaşamasıydı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Geç kaldınız. demedim
ben, özelse çıkın kendi aranızda konuşun dedim.
HİLMİ BİLGİN (Devamla) - 2002
yılından itibaren başlayan imar harekâtıyla, kalkınma
harekâtıyla Türkiye daha iyi bir seviyeye gelirdi, bu noktada size
katılıyoruz.
AK PARTİ hükûmetleriyle birlikte terörle mücadele
noktasındaki anlayış değişmiştir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Meclis kürsüsü burası, AK
PARTİnin
BAŞKAN Sayın Özel, lütfen.
HİLMİ BİLGİN (Devamla) Terörle
mücadelede sadece teröristi yok etme anlayışını
kaldırmıştır, terörü besleyen, sosyoekonomik ve kültürel
alanlarla ilgili çalışmalar yapılmıştır. Terörün
finansmanıyla ilgili yapılan çalışmaları çok
değerli milletvekillerimiz anlattı. Biz yola çıkarken -siz her
ne kadar kabul etmeseniz de- toplumsal destek alarak, toplumu arkamıza
alarak, milletin desteğini alarak yaptığımız her
işi yapıyoruz. Onun için bugün buradayız. İnşallah,
bugün on üçüncü yıl dönümümüzü kutluyoruz, daha nice yıllarda
Türkiyeyi kalkındırarak, sizin de desteğinizle, sizin de iyi
yapılan işlere destek verdiğiniz bir muhalefet
anlayışıyla ülkeye, millete hizmet ederiz diyoruz.
Hepinizi sevgi,
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Kardeşim, konuyu neden anlatmadınız? Terörü
niye anlatmadınız?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Gerçekleri çarptırdı bir kere, partisinin kuruluşunu bilmiyor
yani.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Sayın Başkan
BAŞKAN
Arkadaşlar, Sayın Serindağı duyamıyorum.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Sayın Başkanım, sayın hatip
benim sözlerimi çarpıttı. Şöyle: Ben Geç
kalmışsınız. derken Terörün finansmanıyla ilgili
düzenlemeleri yapmakta geç kaldınız. dedim. Sayın Hatip de bu
sözleri ters çevirerek sanki kendileri iktidara gelişini
BAŞKAN Yok, öyle
demedi.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Öyle dedi.
BAŞKAN - Hayır,
ben dinledim, ayrıdır
Hayır, söz verebilirim, orada bir
sakınca yok şimdi, o başka bir şey de yani öyle demedi, ben
konuyu dinledim ama buyurun siz düzeltin.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
Sizin açınızdan değil de bizim açımızdan
sakınca var.
BAŞKAN Benim
açımdan sakınca yok çünkü
Sayın Kacır, sizin için her konu
sakıncalı, ona bir şey diyemeyeceğim ama şimdi,
suhuletle, uhuvvetle, efendice
götürmeye gayret ediyoruz şu Meclis yönetimini bugünlük
hayırlısıyla. Onun için, sizinle anlaşmamız mümkün
değil bu sakıncalar konusunda. Neyse, hoş görün. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Serindağ.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Gaziantep Milletvekili Ali Serindağ'ın, Sivas Milletvekili Hilmi
Bilginin MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; şimdi, AKP sözcüleri bazı konuları
çok istismar ediyor. İstismar edilen konulardan biri de
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Ben istismar etmedim.
ALİ
SERİNDAĞ (Devamla) Yok, sizi kastetmiyorum.
İstismar edilen
hususlardan biri de rahmetli Sayın Turgut Özalla ilgili
değerlendirmelerdir. Bakın, ben size şunu tavsiye ediyorum: Eski
Genel Başkanınızın, yani şu anda
Cumhurbaşkanlığı makamında oturan Sayın Genel
Başkanınızın Turgut Özal hakkında söylediklerini
Googlea girin, şöyle bir araştırın, o zaman bu sözleri
söyleyecek misiniz? Siz, zemine ve zamana göre, konjonktüre göre kişileri
kendinize yakın veya uzak hissediyorsunuz, hem rahmetli Menderesi
istismar ediyorsunuz hem Özalı. Her ikisi hakkında, sizin parti
büyüklerinizin söylediklerini araştırın, ne demişler, ondan
sonra söyleyin, birincisi bu.
İkincisi, AKP iktidar olduğu vakit Türkiye'de
terör minimuma inmişti, hemen hemen yok derecedeydi. Siz de biliyorsunuz,
herkes biliyor bunu, ama sizin uygulamalarınız,
yaptıklarınız, teröre bakış açınız, terörle
ilgili söyledikleriniz Türkiye'yi, maalesef, bu ortama getirdi. Siz, bunu
görmezden gelerek veya bunu bastırmak için başka şeyler
söyleyerek örtemezsiniz.
Değerli arkadaşlarım, tekrar ediyorum,
Genel Başkanınızın, yani şu anda
Cumhurbaşkanlığı makamında oturan Genel
Başkanınızın Turgut Özal hakkında söylediklerine
bakın da ondan sonra konuşun.
Teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisini
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Şimdi, AKPden
değerli konuşmacı, bizim verdiğimiz önergeyle ilgili hiçbir
şey konuşmayıp sanki, biz toplumsal desteğin
gerekmediğini söylemişiz gibi bir tavırla orada bir konuşma
yaptı. Biz öyle bir şey yapmadık.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Siz öyle bir şey söylemediniz!
BAŞKAN Sayın Özel, yangına körükle
gitmeyin.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Hayır, yangın
meselesi değil.
BAŞKAN Hayır, ben size demedim Sayın
Halaçoğlu, yapmayın Allah aşkına, her sözüme bir itiraz!
Buyurun, ben sizi dinliyorum.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Bizim öyle bir sözümüz
söz konusu değil. Yani toplumsal destek alınmayacak filan gibi bir
şeyi söz konusu etmedik.
Biz, burada, açık ve net olarak teröre finansman
sağlayan kaynaklarla ilgili şüpheli işlem bildirim
yükümlülüğü konusunda konuştuk. Dolayısıyla, buna
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Rakamları verdiniz.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Rakamlar verdiniz
Destek
verir gibi konuştunuz, aleyhinde dediniz, tamam da, ama, şimdi,
burada, sanki biz toplumsal destekten veya onun alınıp
alınmamasından söz ediyormuşuz gibi bizi suçlayıcı
mahiyette konuştu.
BAŞKAN Tamam, öyle olmadığını
anlatmış oldunuz.
Teşekkür ederim.
Şimdi, oya sunacağım
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Ama
şurasını söyleyeyim
BAŞKAN Buyurun.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Eğer gerçekten
terörle mücadele edeceklerse gerçekten bu finansman sağlayan
kaynakları ortadan kaldırsınlar. Yani şu an teröristler
haraç topluyor. Bunu herkes biliyor, Sayın İçişleri Bakanı
da söylüyor. Bunu ortadan kaldırsınlar. Ayrıca tutsunlar, özerk
bölge ilan ettiler beş bölgede, bunu ortadan kaldırsınlar.
BAŞKAN Sayın Halaçoğlu,
anlattınız. Şimdi ben kendimi çok kötü hissediyorum ama, yönetici
olarak ben kendimi çok kötü hissediyorum. Anlattınız, tamam,
konuşma da oldu.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.-
MHP Grubunun, Bursa Milletvekili Necati Özensoy ve arkadaşları
tarafından, teröre finansman sağlayan kaynaklarla ilgili şüpheli
işlem bildirim yükümlülüğünün etkin bir şekilde yerine
getirilmesi konularının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 21/3/2013
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
20 Kasım 2014 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına
ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Şu televizyon bitmeden herkesi konuşturmaya
çalışıyorum da herkesten dayak yiyorum yalnız, sizden de
yiyorum, buradan da yiyorum. Hadi bakalım işte, bu garibe de Allah
baksın.
AHMET YENİ (Samsun) Başkana kimse dayak
atamaz.
BAŞKAN Resmen herkesten sopa yiyorum.
AHMET YENİ (Samsun) Olmaz.
BAŞKAN Neyse
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
3.-
CHP Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi tarafından, çocuk işçiliği sorununun tüm
boyutlarıyla araştırılarak çözüm yollarının
belirlenmesi amacıyla 20/11/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 20 Kasım 2014
Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 20/11/2014 Perşembe günü
(bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Mehmet Akif Hamzaçebi
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
İstanbul Milletvekili ve Grup Başkan Vekili M.
Akif Hamzaçebinin çocuk işçiliği sorununun tüm boyutlarıyla
araştırılarak çözüm yollarının belirlenmesi
amacıyla 20/11/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin (158 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 20/11/2014 Perşembe
günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin
lehinde, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Akif Hamzaçebi,
buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Dünya Çocuk
Hakları Günü. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun Çocuk
Hakları Sözleşmesinin kabul edildiği 20 Nisan 1989 tarihinden
bu yana geçen 25inci yıl. Dünya Çocuk Hakları Gününün 25inci
yılındayız.
Çocuk Hakları Sözleşmesi çocukların
haklarını üye ülkelere bildiren, üye ülkelerin de buna uygun
düzenlemeler yapmasını isteyen bir sözleşmedir. Ancak, böyle
olduğu hâlde, hâlen, dünyada, çocuk haklarını ihlal eden çok
sayıda ülke vardır. Özellikle gelişmekte olan, az
gelişmiş veya gelişmemiş olan ülkelerde çocuk hakkı
ihlalleri olağanüstü ölçülerdedir.
Çocuk hakkı ihlali deyince karşımıza
çıkan en önemli olgu çocuk işçiliğidir. Bugün çocuk
işçiliği, özellikle gelişmekte olan, gelişmemiş, az
gelişmiş ülkelerin ortak sorunudur ve çocuk işçiliğinin en
temel nedeni de yoksulluktur. Yoksulluk, çocukları maalesef
çalışmaya yöneltmektedir. Aileler, o çocukların ebeveynleri
çocukların eğitim hakkını bir kenara bırakarak,
onların okullarını bir kenara bırakarak
çocuklarının çalışmasını istemektedir. UNICEF
yani Birleşmiş Milletler Uluslararası Çocuklara Acil Yardım
Fonu çocuk işçiliğini çocuğun bir şekilde kendisine zarar
veren bir işi üstlenmesi olarak almaktadır ve çocuk
işçiliği, çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişimi
açısından, çocukluğunu yaşaması açısından,
onun eğitimi açısından, sağlığı
açısından kendisine zarar veren bir uygulamadır.
Yine çocuk işçiliği maalesef ya ücretsiz
işçilik olarak ya da çok düşük maliyetli, düşük ücretli bir
işçilik olarak ortaya çıktığından sömürüye açık
bir alandır. Dünyada en çok sömürülen kesim, emekçi kesim çocuk
işçilerdir. Bu bütün ülkelerin, gelişmekte olan ülkelerin sorunudur,
Türkiyenin de sorunudur. Çalışan çocuklar bugün ülkemizin önemli bir
meselesidir. Bu çocuklar okula gidemiyor, kaydoldukları okullara yeterli
şekilde devam edemiyorlar, sağlık haklarından yararlanamıyorlar,
hasta oluyorlar, doktora gitme imkânları yok, tedavi olma olanakları
yok ve her şeyden önemlisi bu çocuklar çocukluklarını
yaşayamıyorlar. Çocukluklarını yaşayamayan ve bu
nedenle fiziksel, zihinsel gelişimlerini tamamlayamayan; kültürel, sosyal,
eğitsel gelişimlerini tamamlayamayan, sosyal gelişmenin
dışında kalan çocuklarımız vardır. Bu çok önemli,
çok acil bir sorundur.
Değerli milletvekilleri, çocuk işçiliği
sorunu dediğimiz zaman, Türkiyede TÜİKin yaptığı
istatistiklere bakmayı öneriyorum. TÜİKin rakamları güvenilir
rakamlar değildir diyemeyeceğim. İstatistik yöntemine
ilişkin biraz sonra birtakım değerlendirmeler
yapacağım ama eğer bir rakama dayanacaksak önce TÜİKin
rakamlarından hareket etmemiz gerekir.
TÜİK çeşitli yıllarda, çalışan
çocuklara yönelik olarak istatistikler yayınlamaktadır. En son
istatistiği 2012 Ekim-Kasım-Aralık ayı itibarıyla
hanehalkı iş gücü anketiyle birlikte yaptığı
çalışma sonucunda yayınlamıştır. Bu rakamlara
göre Türkiyede 15 milyon çocuk vardır ve 893 bin çocuğumuz
çalışmaktadır. Çocuk deyince, hangi yaş grubundakilerin
çocuk olduğunu, bunların hangi yaş grubunda olduğunu da
ortaya koymak gerekir.
Birleşmiş Milletler çocuku 18
yaşın altındaki kişiler olarak tanımlar, 18 yaşın
altındaki herkes çocuktur. ILO (Uluslararası Çalışma
Örgütü) biraz daha farklı bir tanımı benimsemiştir. ILO 15
yaşın altında olup çalışan çocukları, gerek kendi
hayatını kazanmak için gerekse ailesine yardımda bulunmak için
çalışan çocukları çocuk olarak tanımlar ve ILOya göre de
15-24 yaş arasındaki diğer çocuklar veya gençler genç
işçi tanımına girmektedir. Türkiyede TÜİKin
istatistiklerinde esas alınan yaş grubu 18 yaşın
altındaki yaş grubudur yani 17 ve altındaki yaş grubu. En
alt dilimde de 6 yaşındaki çocuk grubu yer almaktadır.
18 yaşın altında olduğu hâlde
çalışan çocuğun sayısı 893 bindir. Bu
istatistiğin, çocuk işçilerin ki mevsimlik işçiler var
bunların içerisinde önemli ölçüde- mevsimlik işçilerin kendi
memleketlerine döndükleri dönemde yapıldığını dikkate
alırsak, yani 2012nin Ekim-Kasım-Aralık ayları,
kış dönemi, sonbahar-kış döneminde
yapıldığını dikkate alırsak bu istatistikte
ortaya çıkan rakamın gerçekçi olmadığı kendiliğinden
ortaya çıkar. Gerçekte çocuk işçi sayısı 893 binin çok çok
üzerindedir. TÜİK bu istatistiği yaz aylarında yapsaydı
karşımıza belki 2 milyon kişilik bir rakam
çıkacaktı.
Buradan TÜİKe bir öneride bulunmak istiyorum: Bir
dahaki dönemde yapılacak istatistiği lütfen yaz aylarında
yapın, bu çocukların mevsimlik olarak çalışmak için gittikleri
yerlerde yapın; Karadenizde yapın, Akdenizde yapın, Ege
Bölgesinde yapın, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yapın, oradan
ne kadar çocuk bir başka bölgeye çalışmaya gitmiştir...
Yine TÜİKin rakamlarına göre, bu
çalışan çocuklarımızın yarısı, yüzde 50,2si
okula devam edemiyor yani her 2 çocuktan 1i, çalışan her 2 çocuktan
1i okula devam edemiyor, okula gidemiyor. Bu konuda çok acıklı
öyküler var. Bir tanesini zamanın izin verdiği ölçüde size sunmaya
çalışacağım.
Yine bu çocuklarımızın neredeyse yarıya
yakını, yüzde 44ü tarım sektöründe çalışmaktadır
ve bunun da önemli bir kesimi mevsimlik tarım işçisidir. Bu çocuklar
aileleriyle birlikte bir kentten başka bir kente göç etmekte ve orada
insanlıktan yoksun şartlar içerisinde hayatlarını kazanmak
ya da ailelerine yardımda bulunmak için çalışmaktadır. Bu
tam bir sömürü düzenidir. Çocuğun küçücük bedeni üzerinden bu kadar büyük
bir sömürüyü, çocuğun küçücük bedenini bu kadar büyük bir yükün
altına sokmayı son derece yanlış buluyorum. Bunu düzeltmeyi
bu Parlamentonun bir sorumluluğu olarak görüyorum.
Değerli arkadaşlar, bu konuda çalışma
yapan dernekler var, çok güzel çalışmalar var. Hayata Destek
İnsani Yardım Derneğinin çok güzel bir raporu var. Bu
çalışmayı yaptığı için bu derneğimizi de
kutluyorum. Çok güzel tespitler var. Bakın, ben biraz önce eğitimle
ilgili birtakım istatistikler verdim. Bu derneğin 2014
yılında yaptığı çalışmanın çocuk
bulgularını kapsayan ön raporuna göre, 12-15 yaş dilimindeki
çocukların üçte 1i okula gitmiyor. Çok önemli bir şey; bütün
çağdaşları, o çocukların yaşıtları okula
giderken bu çocuklar okula gitmiyor ya da okula devam edemiyor. Eğitim
hakları yok. Yasalara göre herkes eşittir. şeklinde bir
tanımın olması bir şey ifade etmiyor. Herkes yasalara göre
eşit ama bu çocuklar okula gitmiyor, gidemiyor. Okula devam etmeme,
gidememe oranı yaş oranı yükseldikçe artıyor. 16-18
yaş grubunda bulunan çocukların yüzde 71i okula devam edemiyor. 18
yaşın üzeri fecaat, yüzde 90ı okula gidemiyor, devam edemiyor.
Bu çocuklar eğitim hakkından yoksun durumdalar.
Bakın, bu derneğin raporunda yer alan birkaç
hikâyeyi -belki birkaçını okuyamayacağım- bir tanesini
sizlerin dikkatine sunmak istiyorum. Reyhan isimli bir çocuğumuzun
hikâyesi, kendi ağzından; isim tabii ki gerçek isim değil, bir
başka isimle rapora alınmış çocuğumuzun ve ailesinin
üzülmemesi açısından.
Reyhan: Reyhan, 13 yaşında,
doğduğundan beri mevsimlik tarım işçiliği yapan
ailesiyle birlikte göçüyor. Küçükken havale geçirmiş olan Reyhan, 10
yaşından beri Urfa Virahşehirdeki evine hiç dönmemiş.
İlkokula başlamış fakat düzenli gidememiş.
Babası, Çocuklar okuyorlardı, hepsini okuldan çıkardım.
Ben orada kalsam benim gelirim yok, çocukları orada besleyip okula
gönderecek bir maaşım yok. Okula düzenli gidemedikleri için de devletten
eğitim yardımı alamıyorlar. Reyhanın kardeşi
var, Adile, 11 yaşında. O, göç ettikleri yerlerde küçük çocuklara
annelik yaparak zamanını geçiriyor. O da okula gidemiyor. Reyhan ve
kardeşi Adile, Orduda Uzunisa köyünde bir kampta yaşıyorlar
fındık toplamaya gittikleri dönemde ve orada gerçekten son derece zor
şartlar içerisinde yaşıyorlar.
Zaman izin vermiyor, daha fazla
anlatamayacağım. Bu önergemizle çocuk işçiliğinin
nedenlerinin araştırılması ve çözüm yollarının
bulunmasını istiyoruz. Desteğinizi istiyorum. Gelin, bu önergeyi
kabul edelim. Bu, hepimizin ortak sorunudur. Bunu hep birlikte çözelim
arkadaşlar.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin aleyhinde
İstanbul Milletvekili Sayın Abdullah Levent Tüzel.
Buyurunuz.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Dünya Çocuk Hakları
Sözleşmesinin kabul edildiği günümüzde, Cumhuriyet Halk Partisinin
çocuk işçilikle ilgili Meclis araştırması konusuna elbette
ben de katılıyorum. Son derece yakıcı bir ihtiyaç ülkemizin
içinde bulunduğu durum ve sorunları açısından.
Konuşmama geçmeden önce, yine bir
zamanlar çocuk olan, Türkiyede gençlerin idolü olmuş, devrimci gençlerin
örnek aldığı Deniz Gezmişin annesi Mukaddes Gezmiş
İstanbulda hayatını kaybetmiş. Denizine kavuştu ve
geride binlerce Deniz bıraktı. Gezmiş ailesine ve sevenlerine
başsağlığı diliyorum.
Yine, Dünya Çocuk Hakları Gününde,
21 Kasım 2004 tarihinde Mardin Kızıltepede babasının
yanında -12 yaşında- 13 kurşunla vurulan ve gerçek
anlamıyla hesabı sorulmayan Uğur Kaymazı buradan sevgiyle,
saygıyla anıyorum.
Bu çocukları öldüren, vuran
anlayış hâlâ son bulmadığı için, geçtiğimiz
yıl yine haziran eylemlerinde gaz fişeğiyle vurularak öldürülen
Berkin Elvanı da buradan sevgiyle anıyorum.
Evet, Dünya Çocuk Hakları Gününde
çocuk işçilik üzerine Türkiyenin manzarasına
bakıldığında, 30 milyon genç ve çocuk, bunun 23 milyonu 15
yaş altında. Yasalarımız ilköğretimi görmek
koşuluyla çocuk işçiliğine ne yazık ki izin veriyor. Yani
dünyanın yasakladığı, sözleşmelerin
yasakladığı çocuk işçilik bizde yasal bir şemsiye
altında.
Oysaki Çocuk Hakları
Sözleşmesi, çocukların yüksek yararı ve onların
korunması açısından birçok hüküm getirmiş. Çocuk
işçiliği, suç, ceza, cezaevi kavramlarını, bunları
bağdaşır bulmamış. Ama,
bizde 1 milyona yakın çocuk işçi, inşaat ve tarım
alanı başta olmak üzere, sanayi sitelerinde çalışır
durumda.
Şimdi, bu konuyla
ilgili, Çalışma Bakanlığına bir soru sorulmuş
muhalefet milletvekili bir arkadaşımız tarafından.
Bakanlık bu alanda 18 müfettişi görevlendirdiğini söylemiş
yani bu kadar acz içerisindeyiz.
Yakın zamanda
yaşadığımız bir trafik kazası diye sunulan
işçi cinayetinde, o Isparta Yalvaçta mevsimlik tarım işçisi
kadınlar çocuklarıyla birlikte hayatlarını kaybettiler ve
orada da gördüğümüz manzara, tarım işçiliğinde yaş
ortalaması 11e kadar düşmüş durumda.
2014
yılının ilk dokuz ayında 42 çocuk işçinin ölümü söz
konusu. Özellikle de Suriyedeki göçmenlerden sonra-ki, bu göçmenlerin
yarıya yakını çocuk yaşında- bunların da
memleketin her bir yerinde işçi olarak sömürülen ucuz iş gücü
kaynağı olarak değerlendirildiğini görüyoruz. Yani,
çocuklar, çocuk işçiler bir kez daha her tür istismara, emek sömürüsüne,
cinsel istismara, şiddete açık bir şekilde memleketimizde her
tarafta karşımıza çıkıyor.
Bunlardan birkaç
örneği özellikle hâlâ hesabı verilmediği için sizlere
hatırlatmak istiyorum. Ahmet Yıldız, 13 yaşında,
günlük 18 lira için kafası preste kaldı ve onu
çalıştıran patrona yirmi dört ay taksitle ödenmek üzere 30 bin
lira ceza kesildi. Yılmaz İdareci, 16 yaşındaydı,
epilepsi olan babası çalışamadığı için kendi
ablasını okutmak adına okulu bırakıp
çalıştığı inşaatın 8inci katından
düşüp öldü. Yine, Serkan Altunay, 16 yaşında, Boluda
inşaatta kalıp çıktığı 4üncü katta düşüp
öldü. Nice inşaat işçisinin, nice tarım, sanayi işçisinin
koşulları bu durumda.
Bir başka yönden yine çocuklarımızın
manzarasına değinmek istiyorum: Anne ve babası
çalıştığı için bu kez -kimileri çocuklarını
evde bırakıyor ama- bu talihsiz anne-baba Antalyada bir fabrikada
çocuklarını yanlarında götürüyorlar ama o fabrika ne yazık
ki -Çalışma Bakanlığının verdiği yanıt
bu- 12 işçi çalıştırdığı için ve bir
kreş yapma yükümlülüğü olmadığı için 6
yaşındaki küçük Ali Can Öz tomruk altında kalarak
hayatını kaybediyor. Emekçi ailesinin hayat koşulları böyle
ve Bakanın da cevabı ne yazık ki böyle.
Bugün kimi fırsatçıların, yani çocuk
sevgisinin, Çocuk Hakları Günü nedeniyle çocuk sevgisinin
istismarını yapan bu tekellerden bir tanesi -burada
sıklıkla bugünlerde bahsediyorum size- Ülker fabrikasının,
firmasının bir reklamı var -hani çocuklarımıza
şeker, bisküvi, çikolata almamızı teşvik eden- diyor ki:
Mutlu et ki mutlu ol. Şimdi, bu sloganı konuşarak ürünlerinin
reklamını yapan ve çocuk sevgimizi istismar eden bu firma,
aslında mutluluktan, çocuk sevgisinden en son söz edebilecek bir durumda.
Neden mi? derseniz... Çünkü bu Ülker fabrikası Fabrikamı
yakarım da DİSKi oraya sokmam. diyen bir emek
düşmanlığının sonucu olarak 8 işçisini günlerdir
kapıya atmış ve orada direnmeye mecbur etmiş durumda. O 8
işçinin çocuğu yok mu? Yirmi yıl boyunca o fabrikaya hizmet
etmiş o 8 işçi gibi binlerce emekçinin çocukları, emekçi
ailelerinin durumu ne yazık ki bu durumdadır. Ülker patronuna da,
onun gibi davranan sermayedarlara da buradan seslenmek istiyorum:
İşçilerinize, ailelerine, çocuklarına böyle davranmayın,
çalışma hayatını zehretmeyin. On iki saat boyunca
onları çalıştırıp, sırtlarına kilolarca
çikolata, şeker, un torbalarını yükleyip hayatlarını
zehretmeyin diyorum.
Değerli milletvekilleri, bakın, ülkemizin yüzde
80i yoksulluk koşulları altında yaşarken, 891 lira asgari
ücretle çalışmaya zorlayıp 2015 yılında da günde 1
lira artışla sana zam yapacağım, bununla yaşa.
derken, çok kazananın az, az kazananın çok vergi ödediği çarpık
ve adaletsiz vergi düzeni, vergi politikaları devam ettiği sürece; paralı,
ayrıcalıklı ve dinin istismar edildiği eğitim sistemi
böyle oldukça tabii ki emekçi ailelerinin çocuklarına, o ailenin geçimine
katkı sağlamak üzere kimi zaman bütün yıl boyunca, kimi zaman
yaz aylarında çalışmak, işçilik yapmak ve aile bütçesine
katkı sağlamaktan başka bir şans, bir gelecek
tanınmamaktadır. Türkiye'nin, bu geri kapitalist düzenin, bu
vahşi, barbar çalışma ve toplum yaşantısının
emekçi ailesine sunduğu budur.
O hâlde, ne diyeceğiz? Bu yasalardan ve yasaklardan
öte, aslında insan emeğini, çocuk emeğini sömüren, o, okul
çağında, okuması gereken, beslenmesi, koşup oynaması,
kişiliğini geliştirmesi, dünyayı tanıması gereken
çocukları bu çarklara atan bu vahşi kapitalist barbarlıktan
kurtarmak, kurtulmak için de mücadele etmek, emekçilerin ellerini
birleştirmesi gerekir.
İşte, o emekçilerin bir kısmı bugün
devlet şiddetiyle karşı karşıya kaldılar Meclisin
önünde. Sağlık emekçilerinin taleplerini sağlık bütçesinde
görüşülsün diye dile getirdiler ama gazlı, coplu, darplı bir
saldırıyla karşı karşıya kaldılar.
Değerli milletvekilleri, bu ülkede emekçilerin
birikimleri ranta, savaşa ve tabii ki milyar liralar harcanan ak
saraylara, kaçak saraylara harcandığı sürece, emekçi ailesinin
bütçesine katkı sunulmadığı sürece yine gözyaşı
dökeceğiz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) -
binlerce, 1 milyona
yakın çocuğumuz çalışmaya devam edecek. Bunun önüne geçmek
için elbette Meclis araştırması yapılmalı ve hep
birlikte bu konuların üzerine gitmeliyiz.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tüzel.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde,
Eskişehir Milletvekili Sayın Ruhsar Demirel.
Buyurunuz. (MHP sıralarından
alkışlar)
RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Dünya Çocuk Hakları Günü.
Dolayısıyla, tabiatıyla, Meclisimizin böyle bir gündem
maddesiyle çalışması hepimizin arzusu ama bu tür konularda keyfiyetle
hakkaniyet arasındaki denge parmak sayısı nedeniyle
korkarım ki keyfiyet tarafına kayacak ama ben yine de parti grubum
adına bu konuda lehte tutum takındığımızı ve
bu konunun hiç değilse bugün için görüşülmesini arzu ettiğimizi
ifade etmek istiyorum.
Keşke çocuklar da oy verebilseydi, oy verselerdi
sanıyorum, keyfiyet tarafı da bu gündem maddesinin bugün Meclis
gündemine alınmasını uygun bulurdu ya da keşke bütün
çocukların anne-babaları çocuklarını
çalıştırmasını gerektirmeyecek gelir düzeyinde
olsalardı ya da anne-babaları yoksa veya anne-babaları uygun
gelir düzeyinde değilse Çocuk Hakları Sözleşmesine imza
atmış ülkeler için 32nci madde şöyle söylüyor: Taraf
devletler, çocuğun ekonomik sömürüye ve her türlü tehlikeli işte ya
da eğitimine zarar verecek ya da sağlığı veya
bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaksal ya da toplumsal gelişmesi için
zararlı olabilecek nitelikte çalıştırılmasına
karşı korunma hakkını taraf olan devlet uygular, korur.
diyor. Taraf devlet bunu yapmıyor, taraf devlet maalesef ki bir süredir
bunu yapmıyor.
Nitekim, istatistikler ne derse desin son on iki
yılda çocuk işçiliğinin arttığını günbegün
hepimiz canlı görüyoruz muhatap olduğumuz çocuk
çalışanlarla ve bu çocuk işçiliği öyle zannettiğimiz
gibi yalnızca tarlada tapanda çalışmıyor. Televizyonlara,
medyaya bakınız, artan çocuk sömürüsünü orada da görüyorsunuz.
Yarışma programları, açılan kutuların arkasındaki
çocukları devriiktidarınızda daha çok artırdınız.
Tabii, mevzuatta şöyle bir şey var: 14 yaşını
tamamlamış, 15 yaşından gün alan kişiye çocuk
işçi denilir. diyorsa da Anayasanın 90ıncı maddesi
nedeniyle ülkemizde 18 yaşın altındaki herkes çocuk ve toplumda
ağır yükü taşıyan, o bedenleriyle
kaldırmayacakları bir yükün altına giren bu çocuklar giderek
sayısal olarak artıyorlar.
Peki, niye? Ne oluyor da çocuk işçiliği bu kadar
artıyor? Hükûmet programlarına bakıyorsunuz, çocuğun
adı ya var ya yok ya da usulen bulunuyor, tıpkı 2010
yılında Anayasa değişikliğindeki o 10uncu maddedeki
gibi. Hani hep diyordunuz ya kadın kardeşlerimize
Hanım
kardeşlerimize, pardon, siz kadın demiyordunuz. Hanım
kardeşlerimizin hakkını artırıyoruz, engellilere daha
fazla hak tanıyacağız. dediğiniz yerde, işte o
dezavantajlı bir grup daha var: Çocuklar. Onların da adını
orada zikrettiniz, yoksa aklınıza bile gelmeyecekti. 23 Nisanlarda
geleceğimizin teminatı demekten öte pek aklınıza
gelmiyor. Bazen eğitimde aklınıza geliyor hani
Kızlı-erkekli ayrı ayrı okusunlar. önerileri olabiliyor
bazen ya da 4+4+4le beraber gelen ilköğretim bitince çocuk
işçiliğini teşvik eden bir sistemle.
Çocuk işçiliğini önlemek yalnızca Biz
buna karşı duruyoruz, mevzuatı hazırlıyoruz. demekle
olacak bir şey değil, çok bacaklı bir iş bu,
multidisipliner bir şey. Ülkenin sağlık politikasından
eğitim politikasına, istihdam politikasına kadar hepsini bir
arada, bir bileşik kap gibi düzenlemeniz gereken bir şey. Çünkü,
okumuş insanı aşağılarsanız kimse okumak istemez.
Adının başında profesör olan o koskoca adam şöyle
demiş. diyen bir karar verici, bir kanaat önderi, çocuklar nezdinde o
profesörlerin hepsini yerle yeksan eder, ulemaya sorar gider çünkü. Ya da
atanamamış öğretmenler
Okumuş da ne olmuş, işsiz
geziyor. dedirttiğiniz zaman, kimse çocuğunu okutmak istemez. Veya
okuduğunuz zamanın karşılığı olmayan bir
maaşı size takdim ediyorsa devletiniz, Okudu da ne oldu, o da
alıyor üç kuruş, okuma, hiç değilse çalış,
kıdemin olsun. der, okumaz çocuklar. Ailelerin çocuklarını
okumaya özendirmesi için önce Millet Meclisinde, önce toplumdaki kanaat
önderlerinde eğitime saygı, öğretime bir takdir olmalı.
Önce bunu önceliklemeliyiz. Kaldı ki bizler, yüzde 99umuz İslam
dinine iman etmiş insanlarız ve Kitabımız Oku. diye
başlıyor. Okumaya saygı göstermezsek Okumuş
çocuklarımız yok. diye çok da üzülme şansımız olmaz.
Bu sebeplerle, ülkemizde giderek eğitim,
öğretim çok da istenilesi bir şey değil. Anne babalarda
şöyle bir kanaat var: Ne var canım, televizyonda bir reklamda
oynasın, öylelikle tanınır, şöhret olur, çok da para
kazanır. Anneler babalar böyle düşünüyor, çünkü okumaya
saygısızlığı telkin eden, Ben doktorlara iğne
bile yaptırmam kendime. diyen kanaat önderleri var maalesef ülkemizde.
İşte bütün bunlar, ülkedeki hakkın,
hukukun keyfiyet tarafına kaymasıyla ilgili. Tabii, daha farklı
sebepler de var: Gelir dağılımındaki eşitsizlik. Gelir
dağılımındaki eşitsizlik nedeniyle
çocuklarını çalıştırmak zorunda
kaldığını ifade eden aileler var. Kim bu aileler? Göç eden
aileler. Ekonomik olarak bölgesel farklılıkların olumsuz yönde
gerçekleştiği yerlerde yaşayan aileler, göç edip büyük
şehirlerin varoş dediğimiz yerlerinde yaşayan aileler.
Bunlar, yeni geldikleri şehirde hayata tutunabilmek için, şehrin
nimetlerinden değil yalnızca yaşamlarını sürdürebilmek
için, o kadarlık kazancı elde edebilmek için küçücük bedenli
çocuklarına ağır yükler yüklüyorlar.
Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşımın
ofisine gittim. Yemek için Telefonla bir şey isteyelim. dedi, Tabii, ne
istersen. Dedim. Döner yiyelim. dedi bana ve bir yere telefon etti. O
dönerleri getiren çocuğu gördüğümde ürktüm, çok küçüktü. Sordum,
dedim ki: Kaç yaşındasın? Öğretilmiş gibi 15 dedi.
Çünkü 15in altında olursa suç olduğunun farkındaydı çocuk,
birileri ona öğretmiş. Ankaranın bir ucundaki bir büro
burası. Sen nerede yaşıyorsun? dedim, İş yerimde.
deyince, dedim ki: Annen baban nerede? Ankaranın farklı bir ucunu
söyledi. Dedim ki: Her gün nasıl gidip geliyorsun? O kadar küçüktü ki, o
kadar kuru, kavruk bir çocuktu ki. Ben iş yerimde yatıp
kalkıyorum. dedi.
Aklımdan geçen sanıyorum şu anda sizin de
aklınızdan geçiyor. Böyle bir çocuk hangi istismarlara
açıktır, hangi tür tacizlere maruz kalır, hangi tür
şiddetleri görür? Şiddet görür, tacize uğrar. Biz de buna
İstismara uğramış çocuk. diye bazen soru önergelerine
nezaketen cevap veren bakanlar olursa, oradaki bir istatistik diye
bakarız. Hele ki bu çocuklar bir de kızsa istismar daha da artar;
çocuk kız ve engelliyse istismar fevkalade artar; çocuk kız, engelli,
hele bir de göçse daha da fazla. İşte bu sebeple, ülkemizde çocuk
istismarının her boyutu komşu ülke dediğimiz yerden gelen
çocuklar üzerinden daha da artıyor. Suça karışan çocuk da
artıyor, istismara uğrayan çocuk da artıyor, çalışan
çocuk da artıyor. Bazen, kız çocuklarının
çalıştırılmasından ne anladığımız
da muğlak, her tür çalışma var. Bedenlerini satmaları
istenen kız çocukları var ve bunlar göçle, çok kısa bir süre
önce komşu ülke dediğimiz yerden geliyorlar.
Acı olan şu ki, bir bakan bu durum için
şunu söylüyor: Türk konukseverliğine sığmaz. Oksimoron
dedikleri bu işte, çocuk gelin der gibi bu da. Çocuktan gelin olmaz,
gelinse çocuk değil. Bu da misafirperverlikle yan yana gelecek bir cümle
değil.
Cumhuriyet Halk Partisinin, hiç değilse Çocuk
Hakları Günü sebebiyle çocuk işçiliği cümlesinden olmakla
beraber, çocukların eğitim eşitsizlikleri, sağlıktaki
fırsat eşitsizlikleri, ülkedeki istihdamdaki
politikasızlık, stratejisizlik, gelir
dağılımındaki adaletsizlik gibi konuların gündeme
gelmesine vesile olabilecek Meclis araştırma önergelerinin Meclis
gündemine gelmesini parti grubum adına yürekten destekliyoruz.
Bu ülkenin çocuklarının hepsinin
sağlıklı aile ortamlarında ve anne babalarının
gelirlerinin onları tacize, istismara maruz bırakmayacak düzeyde
olacağı günlerde güzellikleri konuşmak dileğindeyiz.
Çok teşekkürler ediyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Demirel.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin aleyhinde son
söz olarak İstanbul Milletvekili Sayın Türkan Dağoğlu.
Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
TÜRKAN DAĞOĞLU (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; değerli
konuşmacıların konuşmalarını büyük bir dikkatle
dinledim ve izledim.
Şimdi, sayın vekillerim, bugün gerçekten Dünya
Çocuk Hakları Günü. Ancak, CHPnin parti programını ben
okumadım ama eğer CHPnin parti programında Sıfır ve
5 yaş arası çocukların ölüm oranları arttı. diye
yazılıyorsa o program tamamen yanlış demektir.
İkincisi, eğer Türkiyede çocuk pornografisi arttı. deniyorsa
o program yanlış demektir. Çünkü, benim gibi işte böyle bütün
yaşamını çocuklara veren ve üniversitede akademisyen olan
bazı kişiler AK PARTİ iktidarı döneminde çocuk ölümlerinin
nereden nereye geldiğini ve bunun için ne kadar uğraş
verildiğini çok iyi bilirler.
Değerli vekillerim, ben her vesileyle bu kürsüye
çıktığım zaman belirtiyorum. Ben üniversitede
çalışırken yani Sağlıkta Dönüşüm
Programından evvel, biz orada yatan çocuklarımıza yer bulamaz,
ilaç bulamaz, para bulamazdık. İşte bu nedenle,
sağlıklı çalışan bütün bölümlerdeki öğretim
üyeleri bütün sorumluluğu üstlerine alarak dernekler
kurmuşlardır ve bu konuyla ilgili olarak da soruşturmalar
geçirmişizdir ama gelen hastanın parası yoktur, o çocuğun
hastane masrafını ödeyemeyecektir, bırakın onu, oradaki
ihtiyaçlarını karşılayamayacaklardır. İşte,
Sağlık Bakanlığının Sağlıkta
Dönüşüm Projesiyle ilk defa 0-18 yaş arasındaki çocuklar
üzerinde yapılan bu iyileştirme, oradaki üniteleri, çalışan
doktorları fevkalade rahatlatmıştır ve 2002
yılındaki bu çocuk ölümlerini de binde 31den -yenidoğan
ölümleri- bugün gelişmiş ülkelerle tartışılabilecek
kadar binde 8lere indirmekte başarılı olunmuştur.
Değerli vekillerim,
çocuk pornografisine gelince. Brükselde Adalet bakanlarının
katıldığı bir toplantı oldu. O toplantıya
Türkiyeyi temsilen Adalet Bakanımızla beraber ben de gittim,
Başkanlığını da Amerika Birleşik Devletlerinin
Adalet Bakanı yapıyordu. Orada vurgulanan şey şuydu: Pornografi
sadece bir ülkenin sorunu değildir. Eğer bunu bir dünya sorunu olarak
ele almazsak ve bunu bütün dünyayla beraber çalışmazsak bir ülkenin
bu konuyu halletmesi hiçbir sorunu halletmez. Böyle bir sorun çıktı.
Eğer siz CHPnin parti programına bunları burada söylediğiniz
gibi yazdıysanız lütfen değiştirin.
Değerli vekillerim,
biraz evvel sayın vekilimiz Atatürkün 23 Nisanı çocuklara emanet
ettiğini belirtti. Ben de bütün kalbimle dünyada ilk ve tek olduğunu
her zaman belirtiyorum. Bir de şu var: Dünyanın ilk çocuk hastanesi
de Türkiyede kurulmuştur ve bugün Şişli Hamidiye Etfal Çocuk
Hastanesi dünyada kurulan ilk çocuk hastanesidir. Abdülhamit kendi çocuğu
kuşpalazından ölünce 1898 yılında bunun
kurulmasını emretmiş ve 1899 yılında da 600 tane
çocuğun sünneti yapılarak bu hastane açılmıştır.
Onunla beraber yine Abdülhamit zamanında sokakta çocukların
dilendiğinin ve kadınlarla beraber dilendiğinin görülmesi ilk
defa dünyada Darülacezenin açılıp kurulmasına neden
olmuştur.
Bizim bu Meclisten büyük zorluklarla geçirdiğimiz
ombudsmanlar yani sivil deneticiler, Osmanlıdan gelen, kadılık
müessesesinden gelen bir yöntemdir. Rusyayla olan harpte esir düşen
İsveç Kralı Türkiyedeki bu durumu ilk defa görmüş ve kendisi
oradaki beş yıllık esirlik döneminde kendi memleketinde
yapılan yanlışları nasıl takip edeceğini
düşünmüş ve Türkiyedeki kadılık sistemini kendi ülkesine
1700lü yıllarda götürmüştür.
TANJU ÖZCAN (Bolu) İsveç Kralı mı?
TÜRKAN DAĞOĞLU (Devamla) - İsveçle ilgili
bir konuya girdiğiniz zaman, bu konu görüşüldüğü zaman onlar da
asla ve asla bunu inkâr etmeden ortada büyük bir açık kalplilikle
söylemektedirler.
Şimdi, asıl konumuz ve burada konuşulan
şey, çocuk işçilerin durumu. Çocuk işçilerin durumuna da
geldiğimiz zaman, şimdi biraz evvel yine muhalefet milletvekilimiz
Ben TÜİKin şu şu değerlerini
Değerli vekillerim,
işimize geldiği yerde kabul edip işimize gelmediği yerde
kabul etmemek olmaz. İnanıyorsak inanacağız,
inanmıyorsak hep beraber hiçbirine inanmayacağız ve kuruma da
bunu söyleyeceğiz.
Şimdi, Türkiyede çocuk işçiliği çok
azalmıştır. Azalmasının nedenlerini ben size burada
rahatlıkla söyleyebilirim. Ben her zaman müdafaasını
yapıyorum, her zaman gündeme getiriyorum, her zaman da gönülden inanıyorum;
meslek okullarının kapatılması bu memlekete çok büyük zarar
vermiştir ve sekiz yıllık kesintisiz mecburi eğitimle 15
yaşında olan bir kız çocuğu bu eğitimi bitirdikten
sonra evine çekilmiş, erkek çocuğu da tarlada
çalışıyorsa yine tarlasına gönderilmiştir.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Hocam, bu
olmadı, siz bunu çok afaki söylüyorsunuz.
TÜRKAN DAĞOĞLU (Devamla) - Oysaki 4+4
sisteminde, ilk 4ten sonra
Biraz evvel sayın muhalefet milletvekili de
burada belirtti, Dört yıllık eğitimden sonra siz çocukları
işçi olarak götürüyorsunuz. dedi. Hayır sayın vekillerim,
değil, bu çocuklar okullar tarafından ve bunları kendi
koruması altına alan kurumlar tarafından, sigortaları da o
işveren tarafından ödenmek üzere bilinçli, düzgün ve kontrollü bir
biçimde işe yerleştirilmektedir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) 9 yaşında ne
sigortası Hocam?
TÜRKAN DAĞOĞLU (Devamla) - Bunun sonucunu bugün
anlayamayız ama muhtemeldir ki -biliyorsunuz, AK PARTİnin hedefi
2023- 2023e geldiğimiz zaman bunları çok daha iyi
anlayacağımızdan, semerelerini her geçen sene
göreceğimizden hiç şüpheniz olmasın.
Sayın vekilim, ben Pariste bu konuyla ilgili
toplantıya gittim.
TANJU ÖZCAN (Bolu) Böyle konuştunuz mu?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) İnşallah orada
bunları söylememişsinizdir.
TÜRKAN DAĞOĞLU (Devamla) - Paristeki
toplantıda, Avrupa Parlamentosunun toplantısında 4+4+4
eğitim sisteminin Türkiyede çocuk işçiliğini azaltmada çok
büyük katkısı ve faydası olduğu orada da tescil
edilmiştir.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) İstanbuldaki
dilenci çocuklara bakın, bırakın işsizliği.
TANJU ÖZCAN (Bolu) Hocam, inandılar mı peki,
inandılar mı orada? Bizi kandırabilirsiniz ama
BAŞKAN Şimdi, erkek milletvekili
arkadaşlarım
TÜRKAN DAĞOĞLU (Devamla) Şimdi, burada,
biliyorsunuz, en önemli şeylerden birisi ILOnun kararlarıdır.
Türkiye, bu ILOnun kararlarıyla ne yapmıştır? Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası, hiç kimsenin yaşına, cinsiyetine ve
yeteneklerine uygun olmayan işlerde
çalıştırılamayacağını hükme
bağlamıştır. Anayasada yer alan haklara ek olarak
çocukların istihdamına ilişkin kimi temel yasal düzenlemeler de
vardır. Bunların birincisi, 4857 sayılı İş
Yasası 15 yaşından küçük çocukların
çalıştırılmasını yasaklamakta ve yasada yer alan
hükümlerin uygulanması hâlinde ceza öngörmektedir. Ancak, durum ne olursa
olsun, istediğiniz kadar yasa koyabilirsiniz, mantaliteyi
değiştirmezseniz yapacağınız şeyler çok
sınırlı kalır.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Bu cümle
doğru.
TÜRKAN DAĞOĞLU (Devamla)
Dolayısıyla, zihniyet değişimi en önemli şeylerden
biridir. Yasayı çıkarmak çok kolay.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
TÜRKAN DAĞOĞLU (Devamla) Burada bazen
anlaşabiliriz, bazen anlaşamayız ancak zihniyet
değişimi çok önemlidir.
Dinlediğiniz izin teşekkür ediyorum, hepinize
saygılar sunuyorum.(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Dağoğlu.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Yalnız,
sekiz yıllık zorunlu eğitimle ilgili biraz doküman
karıştırın Sayın Hocam.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, sayın konuşmacı Cumhuriyet Halk Partisi
programıyla ilgili olarak çok yanlış değerlendirmelerde
bulundu, söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, İstanbul
Milletvekili Türkan Dağoğlunun CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın
Dağoğlu Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerinde konuştu.
Bizim konuşmamız, bizim grup önerimiz çocuk işçiliğiyle
ilgili bir gerçeği ifade ederek günlük bir siyaset
yaklaşımının üzerinde anlayışla, bu soruna çözüm
bulmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine yapılan bir
çağrıyı içeriyor. Sayın Dağoğlu başka
şeyler söyledi
TÜRKAN DAĞOĞLU (İstanbul) Hayır
sayın vekilim, onu sizin milletvekilleriniz söylediler.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla)
pornografi
dedi, bir şeyler söyledi. Çocuk işçiliğine gelemediğinize
göre çocuk işçiliği konusunda söyleyebileceğiniz bir şey
yok.
TÜRKAN DAĞOĞLU (İstanbul) Geldim, geldim
sayın vekilim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Şimdi,
Sayın Dağoğlu, bakın, şu bizim programımız.
Bizim programımızda Korunmaya Muhtaç Çocuklar
başlıklı bir bölüm var.
TÜRKAN DAĞOĞLU (İstanbul) Gözden
geçirmeniz lazım.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Güneydoğuyla
ilgili raporlarınız vardı, ah, ah! Ne raporlarınız
çıktı Sayın Hamzaçebi, ne raporlarınız da
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Bakın,
bu da AKPnin programı. Ben Korunmaya Muhtaç Çocuklar
başlıklı bir bölüm göremedim. (CHP sıralarından
alkışlar) Çünkü sizin çocukları korumak gibi bir
önceliğiniz yok.
TÜRKAN DAĞOĞLU (İstanbul) Koruduk,
koruduk.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Sizin döneminizde
tarımda mevsimlik işçi olarak çalışan çocuk
sayısında artış var, sanayide ve diğer sektörlerde,
alanlarda çalışan mevsimlik işçi sayısında
artış var. Yüzünüz ak değil maalesef kara, o nedenle oraya
gelemiyorsunuz.
TÜRKAN DAĞOĞLU
(İstanbul) Geliyoruz, geliyoruz Sayın Başkanım.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Programları böyle kıyaslayın.
TÜRKAN DAĞOĞLU
(İstanbul) On dakikalık konuşmanın beş dakikası
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Sayın Dağoğlu, öyle, saçma sapan bir
pornografi kelimeleri, bir şeyleri söylediniz.
TÜRKAN DAĞOĞLU
(İstanbul) Sizin vekiliniz söyledi.
AHMET YENİ (Samsun)
Ayıp, ayıp!
BAŞKAN Yok, öyle
konuştu.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Bakın, bizim programımız burada.
TÜRKAN DAĞOĞLU
(İstanbul) O lafı sizin vekiliniz söyledi.
AHMET YENİ (Samsun)
Koskoca profesöre laf söylüyorsun, ayıp.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Biz, çocuğu her türlü zararlı etkiden
korumayı amaçlıyoruz.
BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Sen saçma sapan konuşuyorsun, sen.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Pornografi de çocukları istismar eden bir
olaydır, önlemek, Parlamentonun, bütün toplumun, bütün hükûmetlerin
görevidir.
Teşekkür ederim. Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun)
Koskoca profesöre yaptığınız lafa bak.
BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Onun söyledikleri saçma sapan.
TÜRKAN DAĞOĞLU
(İstanbul) Sayın Başkanım
BAŞKAN Evet,
Sayın Dağoğlu
TÜRKAN DAĞOĞLU
(İstanbul) Efendim, ben, Sayın Grup Başkan Vekilinin Saçma
sapan konuşmalar diye söylemesi üzerine
BAŞKAN Hayır,
Saçma sapan konuşma değil de
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Hayır
BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Öyle dedi, öyle dedi.
TÜRKAN DAĞOĞLU
(İstanbul) Öyle dedi.
BAŞKAN Ben size söz
vereceğim ama kayıtlara da geçmesi açısından Sayın
Hamzaçebinin söylediği şu: Sayın konuşmacı, siz
porno diye saçma sapan bir kelime tutturdunuz. (CHP sıralarından
alkışlar)
BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Onun söyledikleri saçma sapan; o öyle dedi.
BAŞKAN Kelimeye
söyledi.
Ben size söz veriyorum,
buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
3.-
İstanbul Milletvekili Türkan Dağoğlu'nun, İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
TÜRKAN DAĞOĞLU
(İstanbul) Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum söz
verdiğiniz için.
Sayın
Başkanım, Sayın Grup Başkan Vekilim; sizin milletvekiliniz
çıkıp burada konuştuğu zaman, ben notumu aldım, bu
tutumlarda Türkiyede bütün bunların arttığını
belirtti.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Kim, kim?
TÜRKAN DAĞOĞLU
(Devamla) - Ancak, ben, bununla ilgili Brükselde bir toplantıya
gittiğimi
MELDA ONUR (İstanbul)
Paristi, şimdi Brüksel mi oldu?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Paris demiştiniz.
TÜRKAN DAĞOĞLU
(Devamla) -
bu çocuk pornografisinin -aynen o sözü, kayıtlara
bakarsanız- sadece bir ülkede önlenmesinin fayda
sağlamayacağını, bunun bütün dünyayla beraber halledilmesi
gereken bir sorun olduğunu sayın vekilime cevaben burada söyledim.
Çok teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, benim söylediğim
şudur: Sayın Dağoğlu, Cumhuriyet Halk Partisi programından
pornografi kelimesinin çıkarılması gerektiği yönünde bir
görüş ifade etti. Benim eleştirdiğim konu budur. Bu programda
çıkarılması gereken bir pornografi kelimesi
bulunmamaktadır.
TÜRKAN DAĞOĞLU (İstanbul) Ben vekilime
cevap verdim Sayın Başkan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Hayır, bir program kelimesi ettiniz. Lütfen
O nedenle söz istiyorum efendim.
BAŞKAN Buyurunuz.(CHP sıralarından
alkışlar)
4.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, İstanbul
Milletvekili Türkan Dağoğlunun sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir milletvekilinin,
Sayın Dağoğlunun Cumhuriyet Halk Partili bir milletvekilini
eleştirmesi üzerine ben buraya çıkıp cevap vermek durumunda
değilim, o milletvekili arkadaşımız kimse kendisini
savunur. Bu benim alanıma girmez.
Ancak, Sayın Dağoğlu, siz, Cumhuriyet Halk
Partisi Programından pornografi kelimesinin çıkarılması
gerektiğini söylediniz.
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Öyle bir
şey demedi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Ben dinledim.
Sayın Atalay, siz herhâlde iyi dinleyemediniz, öyle
zannediyorum.
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Ben de
dinliyorum burada. Yanlış söylüyorsunuz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Siz
dinleyemediniz, nüfuz edemediniz konuya efendim herhâlde. Tutanaklara
bakın, böyle bir kelimenin burada olması
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Saçma
sapan diye bir kavram kullandınız.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Evet,
pornografi kelimesiyle Cumhuriyet Halk Partisinin programını yan
yana getirmeyi ben o sıfatla nitelendiririm.
Burada pornografi kelimesi bir tek şekilde yer
alabilir, böyle bir şey yok Bu bir tehlikedir,
çocuklarımızı bundan koruyalım. Budur, benim
söylediğim budur.
Lütfen, ben size cümlenizi düzeltme fırsatı
veriyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.-
CHP Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi tarafından, çocuk işçiliği sorununun tüm
boyutlarıyla araştırılarak çözüm yollarının
belirlenmesi amacıyla 20/11/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 20 Kasım 2014
Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini
III.-YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Yoklama
istiyoruz.
BAŞKAN Yoklama isteniyor.
Sayın Hamzaçebi, Sayın Dibek, Sayın
Serindağ, Sayın Özcan, Sayın Öz, Sayın Onur, Sayın
Özgündüz, Sayın Özel, Sayın Genç, Sayın Çıray, Sayın
Küçük, Sayın Acar, Sayın Tanal, Sayın Demiröz, Sayın
Kaleli, Sayın Özkoç, Sayın Haberal, Sayın Köktürk, Sayın
Özdemir, Sayın Aldan.
Yoklama için iki dakika
süre veriyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
yoktur.
Birleşime on dakika
ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 19.22
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.32
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fehmi
KÜPÇÜ (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 17nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
III.-YOKLAMA
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin
oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yoklama işlemini
tekrarlayacağım.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklamayı
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.-
CHP Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi tarafından, çocuk işçiliği sorununun tüm
boyutlarıyla araştırılarak çözüm yollarının
belirlenmesi amacıyla 20/11/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 20 Kasım 2014
Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul) Değerli
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Oturumu kapatmadan önce ben sizden söz istemiştim,
yoklamaya geçildi. O anlamda, biraz önce Sayın Dağoğlu
konuşmasında ismimi direkt kullanmadı. ancak
konuşmasından çıkan mana milletvekili olarak beni tarif ediyor.
Sataşmadan dolayı
BAŞKAN Ama siz hukukçusunuz. Ha bire hepimize
İç Tüzükü ve hukuku hatırlatıyorsunuz. Aman ne kadar güzel! Ara
verildiği için ben şimdi size gol atıyorum, çok güzel!
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bana gol
atmadınız. Niçin?
BAŞKAN Şimdi şöyle: Yani, size
sataşmadan söz veremem. Oturduğunuz yerden bir dakikalık söz
verebilirim ama o konu hakkında çok konuşuldu. İsterseniz yani
benim anladığım şu oldu, rencide olmasın ortam diye
söylüyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Metinden
okuyacağım, aynen.
BAŞKAN Bakın, ben başka bir şey
söylüyorum, bir ricada bulunuyorum; yaparsınız,
yapmazsınız. Yani, makul olursa sevinirim, başka bir şey
söyledim.
Evet, buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
14.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, İstanbul Milletvekili
Türkan Dağoğlunun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Dağoğlu herhâlde notları eksik
ve yanlış yazmış. Tutanaktaki sözlerimi aynen okuyorum:
Türkiye çocuk pornografisi konusunda riskli ülkeler arasında.
Medyanın olumsuz etkilerinden çocuğun korunması gerekir. Bu
konuda bir sistem geliştirilmesi
Türkiyenin çocuk göstergeleri dünya
ortalamasının altında. Benim sarf ettiğim cümle bu ve
netice itibarıyla, herhâlde ya notlarını yanlış
almıştır veyahut da bilinçli olarak kamuoyu önünde partimizi
aşındırma amacıyla cümle sarf etti. Ben
yakıştıramadım bir öğretim üyesi hocamıza ve
şunu söyleyeyim
BAŞKAN Siz düzelttiniz, tamam.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Peki, teşekkür
ediyorum, sağ olun.
BAŞKAN Tamam, teşekkür ederim. Çünkü,
partinizi Sayın Hamzaçebi korudu.
Teşekkür ederim, sağ olasınız.
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
Raporlarının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
2.-
Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı:
287)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan, İstanbul Tahkim Merkezi
Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.-
İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ile Adalet Komisyonu
Raporları (1/758) (S. Sayısı: 640) (x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet? Burada.
İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun
olarak görüşülen tasarının geçen birleşimde ikinci bölümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.
Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri varsa son
madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı
ayrı oylarınıza sunacağım.
Madde 10da üç adet önerge vardır,
sırasıyla okutup işleme alacağım.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte Kanun Tasarısının 10.
maddesinin 1. Fıkrasının 1. Cümlesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini, son cümlesinin metinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Genel Kurul kendi üyeleri arasından yapılan
oylamada dört yıl görev yapmak üzere en çok oyu alan 3 asil ve takip eden
en çok oyu alan 2 kişiyi yedek denetçi olarak seçer.
Faruk
Bal Lütfü
Türkkan Yusuf
Halaçoğlu
Konya Kocaeli Kayseri
Emin
Çınar Ahmet
Duran Bulut D.
Ali Torlak
Kastamonu Balıkesir İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı
İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu tasarısının 10. Maddesinin
başlığıyla birlikte aşağıdaki gibi
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek
Akagün Yılmaz Ömer
Süha Aldan Turgut
Dibek
Uşak Muğla
Kırklareli
Ali
İhsan Köktürk Ali
Rıza Öztürk İsa
Gök
Zonguldak Mersin Mersin
Gürkut
Acar Atilla
Kart
Antalya
Konya
Denetçiler
Madde 10- (1) Genel Kurul, üyeleri arasından ya da dışarıdan
mesleğinde uzman üç kişiyi dört yıllığına denetçi
olarak seçer. Denetçilerin görevlerinin herhangi bir sebeple sona ermesi
hâlinde kalan süreyi tamamlamak üzere bir yedek denetçi seçilir.
(2) Denetçiler, yönetim kurulunun yıllık
faaliyetlerini denetleyerek genel kurula sunmak üzere her yıl bir rapor
hazırlar."
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı
kanun tasarısının 10 uncu maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan İdris Baluken Erol Dora
Iğdır Bingöl Mardin
Hasip
Kaplan Adil
Zozani
Şırnak Hakkâri
BAŞKAN Komisyon, katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan değişiklik ile kurulacak olan
İstanbul Tahkim Merkezinin yargı mekanizmasında
yaratacağı sakıncaların önlenmesi
amaçlanmıştır. Ayrıca, öngörülen denetçi
sayısının "bir"e kadar indirgenmiş olmasının
yaratacağı sakıncaların da giderilmesi
amaçlanmıştır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı
İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu tasarısının 10. Maddesinin
başlığıyla birlikte aşağıdaki gibi
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Turgut
Dibek (Kırklareli) ve arkadaşları
Denetçiler
Madde 10- (1) Genel Kurul, üyeleri arasından ya da
dışarıdan mesleğinde uzman üç kişiyi dört
yıllığına denetçi olarak seçer. Denetçilerin görevlerinin
herhangi bir sebeple sona ermesi hâlinde kalan süreyi tamamlamak üzere bir
yedek denetçi seçilir.
(2) Denetçiler, yönetim kurulunun yıllık
faaliyetlerini denetleyerek genel kurula sunmak üzere her yıl bir rapor
hazırlar."
BAŞKAN Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Sayın Acar, buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
GÜRKUT ACAR (Antalya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 640 sıra sayılı İstanbul
Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısının 10uncu maddesiyle ilgili söz
aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Adalet ve
Kalkınma Partisi iktidarı Türkiye'nin tüm değerlerini, tüm
kurumlarını altüst etmeye, ters yüz etmeye devam ediyor.
Bunların bir devamı olarak da İstanbulu finans merkezi
yapacağız. diyerek Türkiye'nin finans sistemini de altüst ediyor.
Bunun uzantısı olarak da İstanbulda bir tahkim merkezi
açılmak isteniyor. Tahkimin amacı nedir? Tahkimin amacı,
emperyalist ülke şirketlerinin girdikleri pazar ülkelerinde rahat hareket
edebilmelerini sağlayacak bir yargı sisteminin oluşturulmasıdır.
Ülkeler, kendi ulusal yargı sistemine güvenmedikleri için alternatif bir
sistem oluşturmaya çalışıyorlar. Türkiye bu tahkimin bir
parçası olmuştur, birçok davada taraf olmuştur. Şimdi,
İstanbulda bir tahkim merkezi açılacak ve emperyalist ülke
şirketlerinin Türkiyede at oynatmasına da izin verilecek.
Değerli arkadaşlar, bir merkez
oluşturuyoruz, birçok kurumdan seçim yapılacak bu merkeze. Ama ne
yazık ki bu seçimlerin büyük çoğunluğuna Hükûmet müdahalesi
olacak. Hükûmetin istediği kişiler gelecek, istemedikleri de
gelmeyecek. Bunu görmek, bunu tahmin etmek için kâhin olmaya gerek yok. Adalet
ve Kalkınma Partisinin yaptıklarına bakın,
yapacaklarını da anlarsınız. Burada daha önce benzerlerinde
yaşandığı gibi bağımsız, özerk, güvenilir
bir kurum değil, bir AKP merkezi kurulmaya çalışılıyor.
Her alandaki kadrolaşmanın, yandaş kurumlar yaratmanın bir
benzeri getiriliyor. O kurumlar nasıl işlemiyor ve güven vermiyorsa
bu tahkim merkezi de benzer bir sonu yaşayacaktır, Türkiyeye ağır
faturalar yükleyecektir. Bütün bağımsız ve özerk kurumlar, ombudsmanlık,
İnsan Hakları Kurumu, RTÜK, HSYK nasıl hepsi
itibarlarını, güvenilirliklerini kaybettilerse bunun da sonu
aynı olacaktır çünkü aynı anlayışla
oluşturuluyor. Bugün YÖKe sadece AKP güveniyor, bugün RTÜKe sadece AKP
güveniyor. Bütün kurumlar AKPnin ajanları gibi hareket ediyor. AKPyi
eleştirenler derhâl cezalandırılıyor. CHPye hakaretler
serbest. CHPye yönelik küfürler görmezden geliniyor. AKP için de koruma
kalkanı olan RTÜKün içine düştüğü duruma bir bakınız,
ibret vericidir. Bu nedenle, tahkim merkeziyle ilgili 10uncu maddedeki denetçi
konusu üzerinde durmanın da aslında fazla anlamı yoktur.
Adalet Komisyonundaki
arkadaşlarımız muhalefet şerhine doğru bir tespitle
Denetçi sayısı yetersiz. yazmışlar. Doğrudur,
sayı yetersizdir ama hepsi AKPli olacağı için 1 ya da 3
kişi olmasının hiçbir anlamı da yoktur.
Değerli arkadaşlar, tahkim
konusu konuşulduğu için ben burada bir konu hakkında da bilgi
istiyorum. Uzan dosyaları gibi birçok konunun tahkime gittiğini
biliyoruz. O nedenle sormak istiyorum: AKP iktidarı döneminde Türkiye
tahkime giden dosyaları savunmak için Türkiyeden hangi hukuk
büroları ve kimlerle anlaşmıştır? Bunlara yapılan
ödemeler ayrı ayrı nedir? Türkiyenin kazandığı ve
kaybettiği davalar ayrı ayrı hangileridir? Bunları da öğrenmek istiyoruz.
Ben bu konuyu daha önce de Türkiye Büyük Millet
Meclisinde sordum ama bir yanıt alamadım. Çünkü Türkiyede hiçbir
kural ve hiçbir kurum işlemediği için Türkiye Büyük Millet Meclisinin
denetim yetkisi de işlemiyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı yargı konusunda Anayasa 138 çökmüştür. dedi ama
çöken sadece bu madde değil, milletvekillerinin, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin denetim yetkisi de sıfırlanmıştır. Türkiye
Büyük Millet Meclisine verilmiş 14.433 soru önergesi yanıtlanmamıştır,
15 bin soru yanıtsızdır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin
denetimi de işlemiyor. Benim iki üç yıldır yanıt
alamadığım önergeler var, böyle bir denetim olabilir mi? Meclis
Başkanı diyor ki: Bu konuyla ilgili, Hükûmeti 9 kez uyardım.
Peki, uyardın da ne oldu? Bir sonuç var mı? Yok. Çünkü nasıl
hiçbir kurum işlemiyorsa Türkiye Büyük Millet Meclisi de işlemiyor,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının da etkinliği yok.
Aslında bu tasarıyla ilgili de durum
aynıdır. Pek çok kurum ve bakanlığın İstanbul
Tahkim Merkezi Tasarısına çok ciddi eleştirileri var,
tasarının eksik olduğunu söylüyorlar. Dinleyen var mı? Yok.
Yani bir yandan, Çok önemli bir kurum oluşturuyoruz, bu kurum çok önemli
işler yapacak. diyeceksiniz, Çok büyük kurumlardan seçim yapıyoruz.
diyeceksiniz, sonra bu koskoca kurumu tamamen Adalet
Bakanlığının resmî dairesi gibi bir hâle getireceksiniz.
Bunun akılla, mantıkla bir ilgisi var mı? Yok. Çünkü AKPnin
hiçbir işinde hayır yok değerli arkadaşlarım.
Önergemize desteğinizi bekliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte Kanun Tasarısının 10.
maddesinin 1. Fıkrasının 1. Cümlesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini, son cümlesinin metinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Genel Kurul kendi üyeleri arasından yapılan
oylamada dört yıl görev yapmak üzere en çok oyu alan 3 asil ve takip eden
en çok oyu alan 2 kişiyi yedek denetçi olarak seçer.
Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon katılıyor musunuz?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Konya Milletvekili Sayın Bal,
buyurunuz.
FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 10uncu maddeye kadar İstanbul tahkim merkezinin genel kurulu
AKPnin istediği şekilde teşkil edildi, yönetim kurulu AKPnin
istediği şekilde teşkil edildi ve bu merkezin genel kurulunu ve
yönetim kurulunu yaptığı iş ve işlemler nedeniyle
denetleyecek olan 10uncu maddeyle ilgili olmak üzere söz aldım. Yüce
heyeti bir kez daha selamlıyorum.
Neyi denetleyecek denetim kurulu? Genel kurulun yetki
vermiş olduğu, genel kurulun görev vermiş olduğu alanlarda
yönetim kurulunu denetleyecek. Zaten, Alinin takke, Velinin takke birbirine
girecek ve sandalye paylaşımı şeklinde oluşacak 25
kişilik genel kurul içerisinde birbirinin eşi dostu, akrabası
ama ortak paydası AKP yandaşı olarak oluşturulan genel
kurulun içinden seçilecek olan denetçilerin hakkıyla görevini
yapabileceğine inanmıyoruz. Ancak, buna rağmen, hiç olmazsa
hukukun gerektirdiği şekilde bir denetim organı oluşsun
diye önceden verilen talimatlarla kaldırılacak parmaklara göre
değil, belki içinden oy oranı itibarıyla, oy sayısı
itibarıyla farklı bir sonuç çıkabilir ümidiyle denetim kurulu
üyelerinin genel kurulda alacakları oy sıralamasına göre seçileceğine
ilişkin verdiğimiz önergeyi reddedeceksiniz. Reddedeceğimizi
bilerek niye bu önergeyi verdiniz? diye bir sual de akla gelecektir. Elbette
burada sizin yaptığınız işlerin
yanlışını hiç olmazsa kayda geçirmek bizim görevimiz. Hiç
olmazsa Meclis zabıtlarını ileride, 2010 tarihinde
yaptığınız Anayasa değişikliğiyle Türkiyeyi
nasıl belalara sürüklemiş olduğunuzu, yargıyı
nasıl siyasallaştırdığınızı, nasıl
partileştirdiğinizi kendiniz de anladınız, şimdi
İstanbul tahkim merkeziyle özel hukuk alanında hukuki ve ticari
ihtilafların çözümünde de nasıl bir partizanca merkez
kurduğunuzu bu şekilde ileride okuyanlar, anlayanlar,
araştıranlar hiç olmazsa araştırsınlar.
Değerli arkadaşlarım, işte o 2010un
ruhu bu tasarının içerisindedir, 2010 Anayasa değişikliğinin
ruhu bu tasarı içerisindedir. O ruh, kurulacak olan İstanbul tahkim merkezine
parti kimliğini, parti ruhunu aynen yansıtmaktır. Bu
yansıtılınca ne olacaktır? Yargının bu
alanı, özel hukuk alanı ve buradaki tahkim kurulu doğrudan
siyasi otoritenin rengi ve onun kontrolü altında hissedilecektir.
Dolayısıyla adına bağımsız da deseniz,
adına tarafsız da deseniz bu öyle anlaşılmayacaktır.
Niçin? Kendi eliyle Türkiyede banka batıran bir Hükûmetin idare
ettiği yargı acaba bağımsız ve tarafsız olabilir mi?
Hangi finans çevresi Türkiyeye gelir de Hükûmet eliyle batırılan
bankanın bulunduğu bir finans alanının ve bunu kontrol
edebilecek olan hukuk alanının bağımsız ve
tarafsız olduğuna inanabilir? Hükûmetin başının, yani
Başbakanın doğrudan Kamu düzenini sağlayamıyoruz.
dediği bir ülkede hiç güvenilirlik, hukuki güvenilirlik olabilir mi?
İçişleri Bakanının Alan hâkimiyetini kaybettik terör
örgütüne karşı. ikrarının bulunduğu bir ülke acaba hukuki
açıdan güvenli ve o hukuk kurumunun da bağımsız ve tarafsız
olduğuna inanılabilir mi?
İşte bu düşüncelerle önergemize destek
verilmeyeceğini bile bile düşüncelerimizi sizlerle
paylaşıyor ve yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bal.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi birleşime yarım saat yemek
arası veriyorum.
Kapanma Saati: 19.52
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.24
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: İsmail KAŞDEMİR
(Çanakkale), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17nci
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
640
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
devam edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet burada.
11inci
madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 640 sıra sayılı Kanun Tasarısının 11.
maddesinin (1). fıkrasında yer alan yeterli ibaresinin en az
beş yıllık şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Mustafa
Elitaş Mehmet
Doğan Kubat Yusuf
Halaçoğlu
Kayseri İstanbul Kayseri
Mehmet
Akif Hamzaçebi Turgut
Dibek Osman
Aşkın Bak
İstanbul Kırklareli İstanbul
Erol
Dora
Mardin
BAŞKAN Komisyon, demin okuduğumuz, bütün grup
başkan vekillerinin imzası olan önergeye
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞUAY ALPAY
(Elâzığ) Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Katılıyoruz.
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Danışma kurulu üyeliğine seçilme
şartları yeniden düzenlenmektedir.
BAŞKAN Herkesin katıldığı
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Şimdi, kabul edilen önerge çerçevesi içinde maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde 12de üç adet önerge vardır, ikisi aynı
mahiyettedir. Ayrı ayrı okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı
İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu tasarısının 12. Maddesinin
1. fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini, 3. Fıkranın son cümlesinin ise
"İtiraz üzerine verilen kararlara karşı taraflar
tebliğden itibaren bir hafta içinde Genel Kurula da itiraz edebilirler.
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek
Akagün Yılmaz Ömer
Süha Aldan Turgut
Dibek
Uşak Muğla Kırklareli
Ali
Rıza Öztürk Gürkut
Acar Atilla
Kart
Mersin Antalya Konya
Ali
İhsan Köktürk İsa
Gök
Zonguldak Mersin
(1) Merkez bünyesinde ayrı ayrı Milli Tahkim
Divanı ve Milletlerarası tahkim divanı oluşturulur. Tahkim
divanlarına tahkim alanında tecrübeli kişiler arasından,
üçü mesleğinde en az on yıl tecrübeye sahip hukukçu olmak üzere
beş kişi Genel kurul tarafından seçilir. Seçilen tahkim
divanı üyelerinin görev süresi beş yıldır.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, şimdi
okutacağım iki önerge aynı mahiyette bulunduğundan
önergeleri birlikte işleme alacağım. Talepleri hâlinde önerge
sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini
okutacağım.
Şimdi, aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı
kanun tasarısının 12 inci maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Pervin
Buldan İdris
Baluken Erol
Dora
Iğdır Bingöl Mardin
Hasip
Kaplan Adil
Zozani
Şırnak Hakkâri
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Faruk
Bal Lütfü
Türkkan Yusuf
Halaçoğlu
Konya Kocaeli Kayseri
Emin
Çınar Ahmet
Duran Bulut D.
Ali Torlak
Kastamonu Balıkesir İstanbul
BAŞKAN Komisyon önergelere katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞUAY ALPAY
(Elâzığ) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önce Sayın Buldan ve
arkadaşlarının önergesinin gerekçesini okuyun.
Gerekçe:
Yapılan değişiklik ile kurulacak olan
İstanbul Tahkim Merkezi'nin yargı mekanizmasında
yaratacağı sakıncaların önlenmesi
amaçlanmıştır. Ayrıca madde metninde, Milli Tahkim
Divanı ile Milletlerarası Tahkim Divanının görevlerine ve
yetkilerine dair hiçbir düzenlemeye yer verilmemiş olması da önemli
bir eksikliktir.
BAŞKAN Diğer önergenin de gerekçesini rica
edeyim.
Gerekçe:
Maddenin son fıkrasında tahkim
divanlarının Merkezin belirlediği Tahkim Kurallarında
öngörülen görevleri yerine getirmek amacıyla kurulduğu
yazılıdır.
3. fıkrasında ise divana başvuranlar ve
başvuru üzerine alınacak karar ve bu karara karşı
tarafların itirazından söz edilmektedir.
Bu madde ile bağımsız ve tarafsız bir
tahkim merkezi değil, kamu yetkisi ve bütçesi kullanan kurumların
üyelerinden oluşan siyasi iktidarın etkisinin yoğun
olacağı bir yapı öngörülmektedir.
4686 sayılı Kanuna ve New York
Sözleşmesine hiçbir atıf yapılmadığına göre bu
madde ile ihdas edilen Milli ve Milletlerarası Tahkim Divanları milli
ve milletlerarası tahkim mevzuatıyla değil dilediği gibi
karar verebilecektir.
Bu durumun yaratacağı hukuki güvensizlik
sebebiyle tahkim başvurusu sınırlı sayıda olacak ve
başvuranlar da siyasi himaye talebinde bulunacaktır.
Özellikle kamu idarelerinin taraf olduğu
sözleşmeler gereği tahkim şartına binaen siyasi himayeye
mazhar olanlara yeni bir kapı açılmaktadır.
Bu madde ile kamu kaynaklarının
sözleşmelerdeki tahkim şartı bahane edilerek yandaşlara
peşkeş çekileceği izlenimi yaratmaktadır.
Siyasi iktidarın etkin olacağı bir Divana
yargılama yapma yetkisi anlamı taşıyan ve muğlak
ifadelerle Tahkim Divanlarını Tahkim merkezinin Yönetim Kurulunun
kontrolüne sokan bu maddenin metinden çıkarılması amacıyla
bu önerge verilmiştir.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı
İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu tasarısının 12. Maddesinin
1.fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini, 3. Fıkranın son cümlesinin ise
"İtiraz üzerine verilen kararlara karşı taraflar tebliğden
itibaren bir hafta içinde Genel Kurula da itiraz edebilirler şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz (Uşak) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞUAY ALPAY
(Elâzığ) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Acar, buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
GÜRKUT ACAR (Antalya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 640 sıra sayılı İstanbulda
tahkim merkezi kurulmasıyla ilgili kanun tasarısının 12nci
maddesiyle ilgili önergemiz üzerine söz aldım. Sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Bu tasarının 12nci maddesiyle Millî Tahkim
Divanı ve Milletler Arası Tahkim Divanı kurulmaktadır. Bu
12nci maddede, ne iş yapacak bu iki tane divan, bu konuda
açıklık yoktur. Görev ve yetkileri konusunda bir cümle dahi bulunmamaktadır.
Yalnız son kısmında, burada Tahkim Divanı, Merkezin belirlediği
tahkim kurullarında öngörülen görevleri yerine getirir. Denilmektedir. Bu,
yuvarlak bir sözdür ve ciddi sonuçlar doğuracak görev ve yetkileri
konusunda açıklık taşımamaktadır. Ancak (3)üncü
fıkrada karar nisabı ve karara itiraz süresinin düzenlenmesi
nedeniyle hakem kararlarına karşı itirazın divana
yapılacağı izlenimi doğmaktadır. Bu da bir izlenimdir.
Bu durumda divana yönetim kurulu tarafından seçilecek hukukçu üyelerin
dahi tahkim ve arabuluculuk konularında uzmanlıklarının
aranmaması ciddi bir sorundur. Üstelik yönetim kurulu başkanı ve
genel sekreterin doğal üyesi olduğu 5 kişilik divanın
kararlarının kesin olması da hak kayıplarına yol
açacaktır. Tasarı bu hâliyle yönetim kurulu üyelerinin tam hâkimiyeti
sonucunu doğurmaktadır. Çünkü yönetim kurulu genel sekreteri divan
üyelerini ve uyuşmazlık yöntemlerini belirlediği gibi,
belirlediği, doğrudan etkili olduğu, divanın üzerinde
verdiği kararın kesin olması adil bir yaklaşım
değildir. Bu nedenle en azından itirazların genel kurula
yapılabilmesini talep ediyoruz.
Bu kanunla getirilen yeterliliğin ölçüsü nedir
değerli arkadaşlarım, bir de ona bakmak lazım, nasıl
bir yeterlilik getiriliyor? Cumhurbaşkanı koltuğunda oturan
ancak hâlâ Başbakanlık yapmaya devam eden Sayın Recep Tayyip
Erdoğanın yakını olmak yeterli mi sayılacaktır?
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna yapılan atamalar gibi, AKPnin
avukatı olmak yeterli mi sayılacaktır? Ya da Adalet ve
Kalkınma Partili olmak yeterlilik için yeterli olacak mıdır? Ya
da bu arada yeterli olmak için hazırlanan kimseler mi vardır?
Bunları uzatmak mümkündür. Bu merkez, AKPli yandaşların nemalandırılacağı
bir kurum olmaktan öteye gidemeyecektir, bunu hep beraber göreceğiz, bunu
görmek için kâhin olmaya da gerek yoktur.
Değerli arkadaşlar, Türkiyede hiçbir kurum
işlemiyor. Bu tablonun nedeni, aslında kendine 1,5 katrilyon
liralık saray yaptıran AKPnin Sayın
Cumhurbaşkanının tutumudur. Başbakan
Yardımcısı Sayın Arınç diyor ki: 1,5 milyar lira,
eski parayla 1,5 katrilyon lira az para değil. Bu nasıl bir ölçü,
anlamak mümkün değil, 1,5 katrilyon lira az para değilmiş. 1,5
katrilyon lira çok paradır, çok büyük paradır. Milyonlarca insan
yoksulluk sınırında yaşarken, her ay asgari ücretliden 150
lira vergi alınırken 1,5 katrilyon lira çok ama çok büyük
paradır ve bu para birinin keyfi için harcanmıştır ve bu
denetlenebilen, hesabı sorulan bir para değildir.
Şimdi ben burada sormak istiyorum: Bu sarayın
muslukları altından mıdır değil midir? Eminim ki
Değildir. diyeceksiniz. Peki, yarın Altın musluk istiyorum.
derse ne olacak? Ya, o kadar da olmaz. diyebilecek misiniz? Sayın
Erdoğan, milyonlarca insan yoksulluk sınırının
altında yaşıyor, insanlar 800-900 lira kazanabilmek için maden
ocaklarında can veriyor, böyle bir ortamda altın musluk olmaz.
diyebilecek misiniz? Yani Cumhurbaşkanınıza nerede dur
diyeceksiniz, ben bunu merak ediyorum. Gezi direnişinde çocuklar ölürken
dur diyebildiniz mi? Camide içki içtiler. yalanına dur diyebildiniz mi?
İnsanlar parkına sahip çıkıyor, oraya kışla
yapılamaz. diyebildiniz mi? Şimdi, yine kışla gündeme
alınmış. Siz dur diyebilecek misiniz? Yolsuzluklar örtülürken
dur diyebildiniz mi? Hakara, makaraya dur diyebildiniz mi? Bütün belediyeler
sıraya girmiş, binalarını TÜRGEVe
bağışlıyor. Antalyada gördük, öğrenciler 200liraya
kalıyordu, şimdi 500 lira oldu. Ya, böyle bir şey olur mu, bu
çocuklara yazık değil mi? diyebildiniz mi, sorabildiniz mi? Dindar,
kindar gençlik için eğitim altüst edildi, siz ona dur diyebildiniz mi? 400
milyon liralık uçağa dur diyebildiniz mi? Saray için katrilyon
harcanırken dur diyebildiniz mi? Diyemediniz, diyemezsiniz, bir tek
kişi ne isterse onu yapıyor bu ülkede. Böyle bir anlayış,
böyle bir demokrasi olmaz.
Değerli arkadaşlar, Türkiyede kurumlar,
adalet, sadece AKP için işliyor. 17 ve 25 Aralıktan sonra neler
değişti? Önce savcılar değişti, sonra suçun
tanımı değişti, soruşturmanın yöntemine
ilişkin kanun maddesi değişti, iki dosyada da takipsizlik
kararı verildi. İşte bu, Adalet ve Kalkınma adaleti bu.
Bitti mi? Bitmedi ama bizim vaktimiz bitti.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 13te iki adet önerge vardır,
sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte Kanun Tasarısının 13.
Maddesinin; (2) fıkrasında bulunan Kurulu kelimesinden sonra gelmek
üzere Kurulunun teklifi üzerine Genel ibaresinin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Faruk Bal Lütfü Türkkan Yusuf Halaçoğlu
Konya Kocaeli Kayseri
Emin
Çınar Ahmet Duran
Bulut D. Ali Torlak
Kastamonu Balıkesir İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte 640 sıra sayılı
İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu tasarısının 13. Maddesinin
4. Fıkrasının metinden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Dilek Akagün
Yılmaz Turgut Dibek Ali İhsan Köktürk
Uşak Kırklareli Zonguldak
Ali
Rıza Öztürk İsa
Gök Atilla Kart
Mersin Mersin Konya
Uğur
Bayraktutan Gürkut Acar
Artvin Antalya
BAŞKAN
Komisyon katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞUAY ALPAY
(Elâzığ) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Kim
konuşacak?
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Uğur Bayraktutan.
BAŞKAN -
Sayın Bayraktutan, buyurunuz. (CHP sıralarından
alkışlar)
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; ben bugün tahkim üzerine
konuşmayacağım bu maddede. Neden? Çünkü tahkim üzerine,
milletvekillerimiz gerekli muhalefet şerhlerini yazdılar,
konuştular.
Başka bir
konuyu yüce Meclisle paylaşmak istiyorum. Biraz önce, daha önce burada
onlarca kez konuştum -Türkiye Büyük Millet Meclisinde- Artvinde maden
çıkartılmasına ilişkin, Cerattepeye ilişkin. Biraz
önce, birkaç saat evvel yürütmeyi durdurma kararı çıktı Rize
İdare Mahkemesinden. Bu bizim için çok önemli. Bakın, şu ana
kadar bana 50ye yakın mesaj geldi, şu saatlerde Artvinde
caddelerde, sokaklarda insanlar konvoy yapıyorlar. Bir kentin
kimliğini, bir kentin coğrafyasını, bir kenti
canavarların elinden açık konuşayım- kurtarmanın
keyfini yaşıyor Artvin. Artvinlinin bu kutsal mücadelesini, bu
başarısını yüce Meclisten bir kere daha kutluyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu mücadeleye ilişkin olarak Artvinliler Rize
İdare Mahkemesinde olumlu ÇED kararının iptali için bir dava
açtılar. Bu dava yirmi beş yıla yakındır süren bir
süreç. Daha önce Rize İdare Mahkemesi, Artvinde maden
çıkartılmamasına ilişkin kesinleşmiş,
Danıştaydan geçmiş olan bir karar verdi. Tahkimi bir kenara
bırakın, bu ülkede mahkeme kararlarının bile
tanınmadığı, bir anlamda keenlemyekûn ilan edilmiş
olduğu bir süreçle karşı karşıyayız. Bu mahkeme
kararının varlığına rağmen, Artvinde maden
çıkartılmaz. şeklindeki mahkeme kararının kesim
hükümle tescil edilmiş olmasına rağmen, ne yazık ki ilgili
şirket maden çıkartmayla ilgili çalışmalarına devam
etti.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanla
-Orman Bakanıyla- bundan birkaç gün evvel bir görüşme yaptım.
Burada yapmış olduğum sözlerde de söylemiştim. Ben avukatlık
yaptığım yıllarda şöyleydi: 6831i yani Orman
Kanununu ihlal edenlere ilişkin olarak devletin bir gücü vardı.
Devlet bu kanunu ihlal edenlerin yani ağaç kesenlerin
karşısına dikilir, biz de avukatlık yapıyorken o orman
suçu işleyen kişilerin avukatlığını
yapardık. Şimdi devir değişti arkadaşlar.
Bakın, Artvinliler yirmi güne yakındır
ormana çıkıyorlar, ormanda nöbet tutuyorlar, Orman İşletme
Müdürlüğü, Orman Bölge Müdürlüğü ağaçları kesmesin diye.
İnanmadığınızı tahmin ediyorum,
abarttığımızı da düşünebilirsiniz.
İnanılmayacak bir şey yani Artvinliler nöbet hâlinde. Siyasi
parti ayrımı filan da yapmıyorum, sizinkiler de var işin
içerisinde yani bu anlamda gerçekten dik duruş sergileyen, sizden de var,
iktidar partisinden arkadaşlarımız da var, MHPden
arkadaşlarımız var, Cumhuriyet Halk Partililer var. Siyasal
kimliklerini kenara koyuyorlar, diyorlar ki: Ağaçlarımızı
kesmeyin.
Sayın Bakana -Sayın Veysel Eroğluna-
dedim ki: Sayın Bakan, bakın, aynı İzmirde yaşanan
cinayetin bir başka boyutunu Artvinde yaşatmak istiyorsunuz.
İzmirde binlerce zeytin ağacını kestiler. Ya, bir
bekleyin, şu yürütmeyi durdurma kararı bir çıksın. Eğer
tersi çıkarsa, biz hukuka ve kanunlara saygılıyız,
gereğini yaparız. Ama, bu karar çıkmadan, bir an evvel ağaç
kesmedeki aceleciliğinizi anlayamıyorum. Sayın Bakan-Orman
Bakanı- çok derin bir terminoloji içerisinde neden ağaç kesmeleri
gerektiğini bana anlattı.
Değerli arkadaşlar, bir kere daha söylüyorum,
Artvinliler ağaçlar kesilmesin diye gündüz gece demeden
ağaçların başında nöbet tutuyorlardı. Ama, bir
şeyi öğrendik bu akşam: Bu ülkede hâlen -hani derler ya
Berlinde hâkimler var. diye- hâkimlerin olduğunu öğrendik, Rizede
bir mahkemenin olduğunu öğrendik. Rize İdare Mahkemesinin
Başkanını ve yargıçlarını içtenlikle kutluyorum.
Rizede, burada yapılan keşifle, burada yapılacak olan bir maden
çıkartma faaliyetinin bir kenti komple yok edeceğine ilişkin bir
tabloyu ortaya koydular, bir fiilî durumu ortaya koydular. Aslında,
verilen karar, bu yürütmeyi durdurma kararı bir ihsası reydir.
İleride verilecek olan bir nihai kararın da hangi doğrultuda
yapılacağına ilişkin gerçekten bir karar verdiler.
İki gün evvel İçişleri Komisyonunda
Sayın Bakana seslendim: Bakın, Artvinliler cumhuriyetin hiçbir
döneminde devletle ve güvenlik güçleriyle karşı karşıya
gelmediler. Bunu da, karşı karşıya getirme beceresini ne
yazık ki sağlayacaksınız. Eğer bir tek Artvinlinin
burnu kanarsa bunun bedeli ağır olur. dedim. Artvinliyi devletle
karşı karşıya getirmeyin. Artvinliler orada
ormanlarını korumak için, ağaçlarını korumak için
sabahlara kadar nöbet tuttular; gelip de kimseye kimlik sormadılar,
asayiş timleri kurmadılar değerli arkadaşlarım, böyle
şeyler yapmadılar, bayrağı tartışmadılar,
vergi toplamadılar, para basmadılar, Ben devlet kuruyorum.
demediler Artvinliler. (CHP sıralarından alkışlar)
Cumhuriyete, Gazi Mustafa Kemal Atatürke, cumhuriyetin değerlerine
bağlıyız. dediler. Bunları anlayın.
Biz Artvinde madeni istemiyoruz. Başka türlü mü
konuşalım? Türkçe anlatıyoruz, istemiyoruz. Bu ihalenin
nasıl yapıldığını biz biliyoruz. Buradan
defalarca anlattım, ihaleye nasıl fesat karıştırıldığını
da anlattım. Yapmayın bu işi, Artvinliler bu cinayeti istemiyor.
Artvine gelenler bilir, kentin tepesinde beynimizi,
varlığımızı, varlık nedenimizi ortadan
kaldırmaya çalışıyorsunuz. Eğer orada
ağaçları keserseniz orada kent diye bir şey kalmaz değerli
arkadaşlarım. O nedenle, siyasal kimliklerini kenara koyarak diyorlar
ki: Yapmayın, bu cinayete, bu kıyıma Dur. deyin. O nedenle,
bu akşamki Rize İdare Mahkemesinin kararı hem Artvin için hem o
coğrafya için hem oradaki tabiat için, flora için, fauna için çok önemli. O
nedenle, bu verilen karar bizleri bir anlamda, kısmi de olsa
rahatlattı.
İkinci bölümde bir konuşma daha
yapacağım, orada geri kalanına devam edeceğim.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte Kanun Tasarısının 13.
Maddesinin; (2) fıkrasında bulunan Kurulu kelimesinden sonra gelmek
üzere Kurulunun teklifi üzerine Genel ibaresinin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Yusuf Halaçoğlu (Kayseri) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon, katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞUAY ALPAY
(Elâzığ) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN Sayın Bal, buyurunuz. (MHP
sıralarından alkışlar)
FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İstanbul tahkim merkezinin genel sekreterliğiyle ile
ilgili 13üncü madde üzerine söz aldım. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, genel sekretere önemli fonksiyonlar ifa etmektedir bu
kanun tasarısı. O kadar önemli fonksiyonlar ifa etmektedir ki
bağımsız ve tarafsız olarak çalışması
gereken Milletlerarası Tahkim Kurulunun tabii üyesidir genel sekreter.
Aynı zamanda, Millî Tahkim Divanının da tabii üyesidir.
7nci maddeye göre,
yargısal karar verecek olan bu yere seçim yapılırken biraz daha
böyle rahat hareket etme imkânı vermek üzere bu önergeyi verdik. Bu seçimi
genel kurul yapsın yani sizin belirleyeceğiniz 29 kişi
yapsın Hiç olmazsa belki farklı bir ihtimal ortaya çıkabilir
mi, o ihtimallerden birisi değerlendirilebilir mi? diye. Hayır,
reddedeceksiniz biliyorum. Bunu kim seçecek? Tasarıya göre, bunu yönetim
kurulu seçecek. Yönetim kurulu kaç kişi? 3 kişi. Bu 3 kişi
aynı zamanda Milletlerarası Tahkim Kurulunun da tabii üyesi olacak
-başkan ile genel Sekreter- ve Millî Tahkim Kurulunun da tabii üyesi
olacak ve bunların seçtiği 3 kişiyle birlikte Türkiyenin
tahkimle ilgili kararları alınacak, ilkeleri belirlenecek, bu
esasları belirlenecek. Bunun Türkçe anlamını ben biliyorum,
bilmeyenlere söyleyeyim: Tek adam işaret edecek Şunu seçeceksiniz.
Diyecek; o, yönetim kurulu başkanı olacak, yönetim kurulu
başkanı genel sekreteri seçecek; genel sekreterle birlikte ikisi divan
üyelerini seçecekler ve o tek adamın iradesiyle tahkim divanları ne
derse o olacak. Nereden çıkarıyorsun? Vallahi size bir örnek
vereceğim, siz de saç baş yolacaksınız.
Adalet Komisyonunda HSYK
tasarısı görüşülürken ben bir atıfta bulundum, Sayın
İyimaya demişti ki: Parmakların aklı olsaydı
demokrasiyi yok eden canavarlar ortaya çıkmazdı. Ben de Bu kanun
önemlidir, yargıdır, hukuktur, haktır, hürriyettir, hakkaniyettir
arkadaşlar; aklınızı, vicdanınızı,
izanınızı kullanın. diyerek İyimayanın bu
sözünü ifade ettim fakat bir madde geldi ki hakikaten beni de
şaşırttılar. O maddede dediler ki: Kardeşim, bu
olmaz. Olmaz denilen madde neydi? Cumhurbaşkanının
seçtiği Danıştay üyeleri imtihansız bir şekilde
istediği hukuk fakültesine yazılır, devam etmeden de
diplomayı alır.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sadece onlar değil,
idari yargı
FARUK BAL (Devamla) - Bu, Anayasanın her
tarafına aykırı, herkes biliyor bunu ve haklı olarak
buradan çıktı, tasarıdan çıktı ama gelin görün ki bir
yerden talimat geldi, daha sonra öğreniyoruz ki tekriri müzakereyle
konulmuş.
İşte bu, Türkiye Cumhuriyetinin milletinin
iradesinin tecelli ettiği Büyük Millet Meclisinin Adalet Komisyonunda geçtiğimiz
hafta oldu. Bundan sonra da bizim şüphelerimiz, endişelerimiz,
kaygılarımız, o tek adam iradesine göre şekillenmiş
olan yasama, tek adam iradesine göre şekillenmiş olan yürütme ve tek
adam iradesine göre şekillenmiş olan yargı hukuki ve ticari ihtilaflarda
da tek adamın iradesine tabi olacaktır.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa)
Sandığı nereye koyacağız, sandığı?
Sandık ne olacak?
FARUK BAL (Devamla) Tek adamın iradesi demek,
denge ve denetim organlarından ve mekanizmalarından yoksun bir
idaredir, bunun anayasa hukukundaki adı diktatörlüktür.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sandık ne
olacak, sandık? Faruk Bey, sandık ne olacak?
FARUK BAL (Devamla) Yılmaz Bey, diktatörlüktür.
Anladın mı?
Teşekkür ederim. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 14te iki adet önerge vardır,
sırasıyla okutup işleme alıyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı
İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu tasarısının 14. Maddesinin
2.fıkrasına "Tanıklık yapamaz" ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek
Akagün Yılmaz Ömer
Süha Aldan Turgut
Dibek
Uşak Muğla Kırklareli
Ali
İhsan Köktürk Ali
Rıza Öztürk İsa
Gök
Zonguldak
Mersin Mersin
Gürkut
Acar Atilla
Kart Uğur
Bayraktutan
Antalya Konya Artvin
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının
14. Maddesinin; (2) fıkrasında bulunan "tarafların
yazılı izni olmaksızın görevi gereği edindiği
bilgi ve belgelere dayanarak beyan ve yayınlarda" ibaresinin metinden
çıkarılmasını, yerine "tarafların ve ilgili
üçüncü kişilerin yazılı izni olmadan beyan ve yayında
bulunamaz" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Lütfü
Türkkan Yusuf
Halaçoğlu
Konya Kocaeli Kayseri
Emin
Çınar Ahmet
Duran Bulut D.
Ali Torlak
Kastamonu Balıkesir İstanbul
BAŞKAN Komisyon, katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞUAY ALPAY
(Elâzığ) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Sayın Bal, buyurunuz. (MHP
sıralarından alkışlar)
FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu önerge de cümle ve anlam bozukluğunu düzeltmek
amacıyla verilmiştir. Peşinen sonucunu bildiğimiz için
burayı atlıyorum ve ben sizinle bugün bu önerge vesilesiyle hukuk
devleti, kanun devleti ve diktatörlük ile kamu düzeni, alan hâkimiyetiyle
ilgili düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Demokratik
olduğu varsayılan ülkeler iki türlüdür: Birisi, hukuk devletidir,
orada hukuk üstündür. Diğeri ise o kadar demokratik olmamakla birlikte
kanun devletidir, yalan yanlış kanun olur, burada da kanun hâkimiyeti
esastır. Şimdi, Türkiyeyi bu ölçüye vurduğumuz zaman bütün
hukuk kuralları ifade eder ki kamu düzeni önemlidir. Kamu düzeni, devletin
asli görevidir. Kamu düzeni, vatandaşın can, mal emniyetini
sağlamak için güç kullandığı ve kullandığı
güçle kamu düzenini ihlal edenleri adaletin önünde yargıladığı
bir düzendir. Kamu düzeniyle ilgili Sayın Başbakanın
verdiği beyanatları geçen haftalarda hepimiz duyduk, Kamu düzenini
sağlayamıyoruz, PKK uzantılarından rica ediyoruz, kamu
düzenini bozmayın veya siz sağlayın. Doğruluğu
bilinmez ama PKKnın kamu düzenini sağlaması için müzakere
çerçevesi içerisinde görüşmeler olduğunu da biliyoruz. Eğer
bunlar doğruysa vahim bir durumdur. Değerli arkadaşlarım,
kamu düzenini bölen, bozan, paramparça eden terör örgütüne sağlanacak hâle
gelmiş bir ülkenin ne hukuk devletiyle ne kanun devletiyle alakası
vardır. Burası artık dağılmaya yüz tutmuş bir
devlettir; kuralları, kurumları, organları işlemeyen bir
devlettir. Nitekim işlememektedir. PKKnın Analar ağlamasın.
masum söylemiyle millet kandırılarak Osloda başlayan süreç
içerisinde -AKPlilerin ifadesine göre PKK bizi kandırdı diyor.
bazıları ifade etmek için- dağdan inip şehre
yerleştiği belli, köye, ile, ilçeye yerleştiği belli ve
buralarda PKK militanları gece silahlı, gündüz külahlı. Gece
silahıyla tehdit ediyor, gündüz külahıyla hükmediyor. Hüküm şu:
PKKya vergi adı altında haraç topluyor. Bunu herkes biliyor,
Başbakan ikrar etti. PKKya asker adı altında terör örgütüne
militan topluyor. Bunu da herkes biliyor. Can ve mal güvenliğini
sağlamak demek olan, kamu düzeni demek olan, kamu düzenini kontrol etmek
demek olan asayişi kontrol ediyor; hâkiminden, savcısından,
polisinden, askerinden kimlik soruyor, yol kesiyor, Türkiye Cumhuriyetinin iki
vilayetinin arasını yirmi iki gün kapatıyor. Hani Anayasada
seyahat hürriyeti vardı, hani bunu devlet sağlamakla mükellefti?
Dördüncüsü, mahkeme kuruyor. Ben söylemiyorum, ben söylüyorum da iki
yıldır söylüyorum, Başbakan da geçtiğimiz hafta ifade etti
öyle yaptığını.
Değerli arkadaşlarım, vergi alan, asker
alan, kamu düzenini korumak için asayiş kontrolü yapan ve mahkeme kuran
kuruluşun adı nedir? Bilmeyenleriniz öğrensin: Devlettir,
devlet. Şu anda sizin müzakere diye başında oturduğunuz PKK
terör örgütü defakto devlet yetkisi kullanmaktadır sizin sayenizde.
İşte böyle bir ülkede hukukun üstünlüğü olabilir mi, böyle bir
ülkede kanun hâkimiyeti sağlanabilir mi? Zaten sağlanamıyor. O
zaman, tek adam yönetimine doğru gidişat Türkiyeyi bu hâle
getirmiştir, yakın bir gelecekte daha vahim sonuçları
inşallah olmaz ama maalesef hep birlikte göreceğiz.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bal.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı
İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu tasarısının 14. Maddesinin
2.fıkrasına "Tanıklık yapamaz" ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Turgut
Dibek (Kırklareli) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞUAY ALPAY
(Elâzığ) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Sayın Bayraktutan, buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Sayın Başkan,
çok teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, biraz önce ifade etmiş
olduğum, idare mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararındaki bir
ibareyi sizinle paylaşmak istiyorum. Bundaki temel gerekçeyi yani
bilirkişi raporundaki temel gerekçeyi kendilerine gerekçe olarak tesis
ettiler. Burada temel bir tercih yapılmalıdır. Ya Artvin ili
yerleşim alanının bir kısmından ve nitelikli korunmaya
ayrılmış alanlarından vazgeçilecek ve 4.406 hektar alanda
madencilik yapılmalı veya bu alan içinde herhangi bir şekilde
madencilik yapılmasına izin verilmemelidir. şeklinde
bilirkişi raporu var.
Şimdi, değerli milletvekilleri, iktidar
partisinin milletvekillerine sesleniyorum, bakın: 27 Mart 2002 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi oturumunda bizim de hemşehrimiz olan, şu
anda Kabinede görev yapan değerli Bakan Faruk Çelik şöyle bir
konuşma yapıyor, Sayın Bakan burada yok, siz iletirseniz çok
sevinirim. Bu mahkeme kararının gerekçesine teşkil eden dayanak
ile Sayın Bakanın iktidar olmadan önce muhalefet milletvekiliyken
yapmış olduğu konuşmayı buradan
paylaşıyorum. Artvini savunmak için illa da burada olmaya gerek yok,
bu tarafta da olsa savunulabilir, burada olunca demek ki buradan daha
farklı görünüyor Artvin. Sayın Bakan diyor ki: Yüzde 60 eğimli,
heyelanlı bir bölge olan Artvin ilimizde bu maden
çalışmaları heyelanları daha da artıracaktır.
Artvin ilinin ortadan kalkmasına sebep olacak sonuçların ortaya
çıkma ihtimali yüksektir. Sayın Bakan konuşuyor burada, devam
ediyor: Değerli milletvekilleri, Hükûmet, Artvin ilini ortadan
kaldırmaya değil, Artvin ilini geliştirmeye dönük politikalar
ortaya koymalıdır. Bu nedenle, yöre halkına ve yöre
insanının sesine kulak vermelidir. Yöre halkı, Artvinin
geleceğini; eğitim kenti olmasının sağlanmasında,
eğitim ve orman fakülteleri çalışmasının
tamamlanmasında, her ilçede yüksekokul açılması hedefinin
gerçekleşmesinde ve tarım ürünlerinin geliştirilmesinde
görmektedir. En ilgincini de sonunda diyor: Değerli milletvekilleri,
ekolojik olmayan bir yatırımın uzun vadede ekonomik
olmayacağının artık tartışılmaz bir gerçek
olduğunun hepimiz tarafından bilinmesi gerekir.
Sayın Faruk Çeliki
kutluyorum, kendisine de buradan seslendim, bu konuşmayı daha önceden
de yaptım, Sayın Bakanım, bu konuşmanızın
arkasında mısınız? dedim. Sayın Bakan Evet,
arkasındayım, altına imza atıyorum. dedi. Bir Artvinli
hemşehrimi buradan kutlamak da benim için önemlidir. Ben, Kabinenin
başka bakanlarına sesleniyorum, Enerji Bakanına sesleniyorum:
İhale burada duruyor.
Değerli arkadaşlar,
bir ihale düşünün, o ihaleye 1 kişi girebiliyor. Koşullar
burada, savcılığa suç duyurusunda bulundum, hiçbir önemi yok,
artık bir hukukçu olarak hukuka da inanmıyorum. Orman Bakanına
yalvarıyoruz Etmeyin, eylemeyin, şu yürütmeyi durdurma kararı
çıkacak. diye, Hayır, bir an evvel ağaç kesimine
başlamamız gerekir, böyle böyle bir tablo var. diyor.
Değerli
arkadaşlarım, halkın gücünün önünde hiç kimse duramaz. Halk,
yasalardan da daha öte. Yani, bu ülkede yasaları değiştirmek
önemli değil, kafaları değiştirmek önemli. Bakın,
Murgulda bu madenle ilişkili olarak bir siyanür havuzu girişimi
oldu, bütün bir Murgul halkı ayağa kalktı ve buna ilişkin
işlemi yapan Cengiz Grup -hani, o, milletle özel bir ilişkisi olan
bir beyefendi var ya- onlar bu kararlarını geri aldılar. Demek
ki, halkın önünde hiçbir güç durmuyor.
Şimdi bu
doğrultuda, sizin bir bakanınızın gelip bu Meclis
kürsüsünden -çok değil, iktidar olmadan evvel yani bundan
yaklaşık on iki sene evvel- bu şekildeki bir maden
çıkartmanın cinayet olduğunu haykırdığı bir
tabloda bugün Hayır, bugün her şey normaldir, biz burada maden
çıkartabiliriz. diyebilir misiniz değerli arkadaşlarım?
Bakın, bu kenti Artvine gelenler, görenler bilirler, yüzde 60, yüzde 70
eğimli olan bir kent değerli arkadaşlarım. Bütün sulama
kaynaklarımız kentin üzerinde, ağaçlarımız orada,
yaşam alanlarımız oradan aşağı doğru
geliyor. Siz diyorsunuz ki: Efendim hiçbir şey olmaz, biz bu kenti yok
edelim. Hayır arkadaşlar, buna müsaade etmeyeceğiz. Bize
bedeli, Artvinlilere bedeli ne olursa olsun bu girişime, bu cinayete
seyirci kalmayacağız.
O anlamda, bu akşam
verilen karar -bugün, çok tesadüf oldu, aslında ben başka bir konuda
konuşma yapacaktım ama- idare mahkemesinin vermiş olduğu bu
karar, biraz önce de ifade ettiğim gibi, şu anda -telefonla da
konuştum- Artvinin caddelerinde, sokaklarında bir bayram havası
içerisinde kutlanıyor. İnanıyorum ki bu yürütmeyi durdurma
kararı bir ara karardır ama arkasından nihai karar da gelecektir.
Ben, ülkemizde bütün bu karamsar tabloya rağmen, biraz önce de ifade
ettiğim gibi, bu mahkemenin kararının bizi
rahatlattığına, Artvinlilerin bu mücadelesinde çok önemli bir
kilometre taşı olduğuna inanıyorum. İnanıyorum ki
bu kararla tahkimden öteye, mahkeme kararlarına herkesin uyması
gerektiği gerçeğini, herkesin bir gün bir mahkemeye ve hâkimlere
ihtiyacı olduğu gerçeğini de ortaya koyacaktır.
Şimdi, maden şirketinin sahipleri şunu
düşünüyordur: Acaba biz nerede hata yaptık? Acaba nerede problem
vardı?
Buradan, işin asıl büyük ortağına
sesleniyorum, o kim olduğunu biliyor: Lütfen bu işten vazgeç.
Bakın, bu ülkede her şey para değil. Nereye götüreceksiniz öbür
tarafa doğru? Biz, asıl büyük ağabeyin ve ortağın kim
olduğunu biliyoruz. Onu da yeri ve zamanı geldiği zaman
açıklayacağız.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
14üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
15inci maddede bir önerge vardır, okutup
işleme alıyorum.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 15. maddesinin (1). fıkrasının
(b) bendinin madde metninden çıkarılmasını; (c) bendinde
yer alan gelir ve bağışlarla ibaresinin gelirlerle
şeklinde değiştirilmesini; diğer bentlerin buna göre
teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Elitaş Mehmet
Doğan Kubat Yusuf
Halaçoğlu
Kayseri İstanbul Kayseri
Mehmet Akif
Hamzaçebi Turgut Dibek Osman Aşkın Bak
İstanbul Kırklareli İstanbul
Erol Dora
Mardin
BAŞKAN Komisyon, katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞUAY ALPAY
(Elâzığ) Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Katılıyoruz Sayın Başkan.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Merkezin gelir kalemleri yeniden düzenlenmiştir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Komisyonun redaksiyon talebi var.
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞUAY ALPAY
(Elâzığ) Sayın Başkanım, kabul edilen önergeyle,
(1)inci fıkranın (b) bendi madde metninden
çıkarılmıştır. Teselsülün zorunlu sonucu olarak da
kanun yapma tekniği açısından (2)nci fıkradaki (c) bendi
ibaresinin (b) bendi olarak değiştirilmesi gerekmektedir. Redaksiyon
yetkisi çerçevesinde tutanaklara geçmesi açısından bunu beyan
ediyoruz.
BAŞKAN Tamamdır.
Şimdi, redakte edilen konu, artı, kabul edilen
önerge çerçevesi içinde madde 15i oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 16da üç adet önerge vardır,
sırasıyla okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı
İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu tasarısının 16. Maddesinin
"Dernekler Kanunu ibaresinden sonra gelmek üzere "4686
sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu ve 6100 sayılı
Hukuk Muhakemeleri Kanununun Tahkime ait onbirinci kısım"
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Turgut
Dibek Ali İhsan Köktürk
Uşak Kırklareli Zonguldak
Ali Rıza Öztürk İsa
Gök Gürkut Acar
Mersin Mersin Antalya
Atilla Kart Ömer
Süha Aldan Özgür Özel
Konya Muğla Manisa
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
Kanun Tasarısının 16. Maddesinin (1) fıkrasında
bulunan "hallerde" kelimesinden sonra gelmek üzere 21.6.2001 tarih
ve 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu, 12.12.2011 ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu" ibaresinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Faruk Bal Lütfü
Türkkan Yusuf Halaçoğlu
Konya Kocaeli Kayseri
Emin Çınar Ahmet
Duran Bulut D.Ali Torlak
Kastamonu Balıkesir İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı
kanun tasarısının 16 ıncı maddesinin tasarı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Erol Dora İdris Baluken
Iğdır Mardin Bingöl
Hasip Kaplan Adil
Zozani
Şırnak Hakkâri
BAŞKAN Komisyon katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞUAY ALPAY
(Elâzığ) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan değişiklik ile kurulacak olan
İstanbul Tahkim Merkezi'nin yargı mekanizmasında
yaratacağı sakıncaların önlenmesi
amaçlanmıştır. Ayrıca, madde metninde "bu kanunda
hüküm bulunmayan hallerde
Medeni Kanun ile ...Dernekler Kanunu"
hükümlerinin uygulanacağı hüküm altına alınırken işbu
tasarı ile birinci dereceden ilgili Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Milletlerarası
Tahkim Kanunu'na atıf yapılmamış olması son derce
vahimdir. Bu nedenle işbu hüküm tasarı metninden
çıkarılmalıdır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte Kanun Tasarısının 16.
Maddesinin (1) fıkrasında bulunan "hallerde" kelimesinden
sonra gelmek üzere 21.6.2001 tarih ve 4686 sayılı
Milletlerarası Tahkim Kanunu, 12.12.2011 tarih ve 6100 sayılı
Hukuk Muhakemeleri Kanunu" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon, katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞUAY ALPAY
(Elâzığ) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Sayın Bal, buyurunuz.
FARUK BAL (Konya) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Değerli arkadaşlarım, bu madde bu
tasarının en önemli maddelerinden bir tanesidir. Bu kanunda hüküm
bulunmadığı hâllerde ne yapılacaktır? sorusuna cevap
vermektedir. Bu bir tahkim kanunudur. Tahkim Türk hukukunda hem
uluslararası hukuk bazında hem de millî hukuk bazında kodifike
edilmiş, kanunlaştırılmış bir alandır.
Dolayısıyla, bu kanunda hüküm bulunmadığı takdirde
uygulanacak olan kural şudur: Yabancı hukukla ilgili bir durum var
ise Milletlerarası Tahkim Kanunu uygulanacaktır, millî hukukla ilgili
bir husus varsa bu takdirde de Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu uygulanacaktır.
Bu gayet tabii, gayet doğaldır. Ancak, bu tasarıda ne
yazılıdır? Gülmeyin, hukukçular gülecektir. Medeni Kanun ile
Dernekler Kanunu uygulanacaktır. Bu hakikaten komiktir çünkü Medeni
Kanundan sonra Dernekler Kanununa atıf yapmak tam bir hukuk
bilgisizliğidir. Çünkü Medeni Kanunda derneklerle ilgili hükümler
vardır, derneklerle ilgili hükümler Dernekler Kanununa zaten atıf
yapar. O zaman, Medeni Kanundan sonra Dernekler Kanununa atıf yapmak
sadece işi gargaraya getirmek demektir, Bak, biz atıf yaptık.
Şimdi, sorduğumuzda buna şöyle bir gerekçe
getirdiler: Efendim, bu, yargılama yapacak bir organ değil.
Nedir? Bu bir dernektir. Bu bir dernekse niye merkez olarak kuruyorsun
kardeşim? Kanaryasevenler Derneği gibi, tahkimsevenler derneği
de, gitsin, herkes kursun. Hayır, bu, bir tahkimsevenler derneği
değil. Bu, aynı zamanda, milletlerarası tahkim konusunda hüküm
vermiş olanların kararlarına karşı itiraz edilecek bir
divan oluşturuyor yani yargı görevi yapacak. Bu, aynı zamanda,
millî tahkimle ilgili verilmiş kararların itiraz mercisi olarak millî
tahkim merkezi divanı kurmaktadır. Dolayısıyla, bu kanunun
içerisinde o tahkim merkezlerine müracaat usulü vardır, müracaat usulüyle
ilgili süreler vardır, tebliğle ilgili hükümler vardır ve tahkim
divanlarının vereceği kararın kesinliğiyle ilgili
hüküm vardır.
Dolayısıyla, bu kuş mudur, deve midir?
sorusunun cevabı
Bu, değerli arkadaşlarım, bir dernek
değil. Bu, bir yargılama yapabilecek, organları ve onların
faaliyetlerini teşkil eden bir merkezdir. Öyle bir merkezdir ki, tahkimin
usul ve esaslarını belirleyecek. Neye göre belirleyecek?
Kafasına göre mi? Akşam yatıp gördüğü rüyaya göre mi?
Tahkimin usulleri belirli. New York Sözleşmesinde belirli. Buna uygun
olarak uluslararası tahkimle ilgili birtakım merkezlerin ortaya
koymuş olduğu evrensel değerde kabul edilen içtihatlar
vardır; Londra, Paris, Hong Kong tahkim merkezlerinin ortaya koyduğu
kurallar vardır. Bunlara gidebilmek için bu maddeye demeniz lazım ki:
Hüküm bulunmayan hâllerde Milletlerarası Tahkim ve Hukuk Muhakemesi
Kanunu uygulanır.
Tabii, bu neyi gerektiriyor? Bu, hukuka saygıyı
gerektiriyor. Bu, hukukun üstünlüğünün kabulünü gerektiriyor. Bu,
inşa edilecek olan İstanbul tahkim merkezinin gerçekten
bağımsız, gerçekten tarafsız olması
şartını kabullenmeyi gerektiriyor. Oysa, sizde öyle bir
niyet yok. Çok açık ifade ediyorum: Siz, yandaş sermayeyi devlet
bütçesinden bu yolla daha da bitlendirmek için, imtiyaz, şartlaşma ve
sözleşmelerindeki tahkim kuralına göre devletin bütçesine elini
atmış olan, haram sofrasında bulunan insanları millî ve
milletlerarası tahkim yoluyla yani bu merkez marifetiyle soymak için böyle
bir tasarı getiriyorsunuz diyor, hepinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı
İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu tasarısının 16. Maddesinin
"Dernekler Kanunu" ibaresinden sonra gelmek üzere "4686
sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu ve 6100 sayılı
Hukuk Muhakemeleri Kanununun Tahkime ait onbirinci kısım"
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ömer
Süha Aldan (Muğla) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞUAY
ALPAY (Elâzığ) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Manisa Milletvekili
Sayın Özgür Özel.
Buyurunuz. (CHP sıralarından
alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Uluslararası tahkimi
konuşuyoruz. Nereden çıkıyor bu ihtiyaç? Uluslararası
tahkim, çok uluslu ya da uluslararası şirketlerin Türkiyeye gelip
yatırım yapma, buradaki varlıklarını sürdürme, yeni
yatırımlar yapmakla ilgili bütün dünyada olduğu gibi Türkiyeye
de dayattığı, zorladığı bir uygulama. Bu, tabii,
bugünlere özel değil, Osmanlıdan beri başımızın
belası olan ve uluslararası sermayenin her zaman istediği, arzu
ettiği bir uygulama. Bugün de Hükûmet onunla ilgili ilave düzenlemeleri
getirdi, burada bunun üzerinde çalışıyoruz. Neden? Türkiyenin
hukukuna, ulusal yargımıza paracıklarını emanet
edemiyorlar, o yüzden de ilave güvenceler istiyorlar.
Peki, biz Türkiyede Bizim hukukumuz
herkesin hakkını korur. diyebiliyor muyuz? Hukuka güveniyor muyuz?
Bu konuda geçtiğimiz günlerde Manisanın Soma ilçesinin Yırca
köyünde ağaçlar kesilirken bir yaşlı amca Manisa Valisinin
karşısına geçti -Valiliğe vekâlet eden Vali
Yardımcısının- yaşlı gözlerle şunu söyledi:
Ey evladım, askere çağırdınız geldik, vergi istediniz
verdik. Üç gün geç yatırsam elektrik parasını elektriği
kesersiniz. Eğer bugün arkamda
durmayacaksanız, devlet olduğunuzu ne zaman göstereceksiniz? Valiye
güvenemeyeceksek, mahkemeye güvenemeyeceksek, jandarmaya güvenemeyeceksek biz
kime güveneceğiz? Devlet devletliğini nasıl gösterecek?
Maalesef Türkiyede bütün
kurumlar, özellikle kurumlar ve kuvvetler arasındaki denge,
ayrılık ilkesi o kadar ortadan kaldırıldı ki
artık kimsenin kendini güvende hissedeceği bir ortam yok ve maalesef
adalet sistemi de bunlara dâhil. Peki, bu dejenerasyon nerede? Birazdan Manisa
Valisini, Soma Kaymakamını, jandarma komutanını
söyleyebilirim ama güneş çarığı, çarık ayağı
sıkıyor. Mesele, ta devletin en tepesinden, şimdi en tepesinde
oturan şahıstan geliyor. Ne demişti kendisinin
başkanlık sarayı olarak söylediği, sonra bir başka
isim takarak partisiyle özdeşleştirdiği o kaçak sarayın
inşaatını mahkeme durdurduğunda Güçleri yetiyorsa
gelsinler, yıksınlar. Yürütmeyi durdurdular, bu binayı durduramayacaklar,
açılışını da yapacağım, içine girip de
oturacağım. Şimdi, bunu, o zamanlar devletin, yürütmenin
başı olan, şu anda devletin en kudretli, en üst makamında
oturan kişi söylerse, ondan sonra zavallı köylülerin zeytinlerini
korumak için acele kamulaştırmaya karşı açtıkları
davaya yürütmeyi durdurma kararı verilecekmiş, verilmeyecekmiş
bunu kim dinler? Esas sıkıntı, esas kaos ve esas insanların
kendini yalnız hissetmesi devletin tepesinin bu tutumundan
kaynaklanıyor.
Bir gün Manisanın
Yırca köyü, seksen beş yıllık, yüz yıllık zeytin
ağaçlarının bulunduğu ve
Hani hep diyoruz ya O tütün
bitti, üzüm bitti, bağcılık bitti, o yüzden madenlere ucuz
işçi olarak mahkûm oldu köylülerimiz. buna karşı zeytinlerine
tutunan köylüler var. 6 bin tane zeytin ağacı, 80 tane hissedar ama
23 tane tarımla uğraşan gerçek köylü, eğer ekmeklerini
zeytinden, zeytin yağından çıkarmasalar o madene girip ölüme
mahkûm olacaklar, hayata tutunmaya çalışıyorlar. Bir gün
öğrendiler ki 10 Mayıs 2014te Hükûmetimiz acele
kamulaştırma yapmış. Amcalar diyor: Ne menem bir şey
bu acele kamulaştırma? Şöyle anlatmak durumundayız: Millî
güvenliğin, devletin menfaatlerinin üst düzeyde tehdit altında
olduğu durumlar falan... Yani karşıda düşman ordusu
geliyor, amca diyor ki: Tapulu arsama sokamam. Burası benim domates
tarlam. Buraya mevzi kazamazsınız. Amca, al paranı, çekil
kenara. Böyle bir durum mu? Yok. Kolin bir yere giriyor, herhangi bir yere
yapacak bir de esnek bir sözleşme ama diyor ki: Ben tam öbür termik
santralin yanına bu yerimi yapacağım çünkü oranın
özelleştirmesinde önceden bir avantaj sağlamak istiyor ve şimdi
çıkıyor diyor ki: Ben buradaki 6 bin zeytini kesmek istiyorum. Buna
karşılık köylüler dava açıyorlar. Hızlı görülmesi
gerekiyor, geçen sene çıkan yasayla, on beş gün EPDKya süre
veriliyor. EPDK savunmayı yapıyor, mahkeme görülüyor, karar
yazım aşaması. O Marquezin Kırmızı Pazartesisi
gibi, o gece bir cinayet işleneceğini hepimiz biliyorduk ve ben o
gece Plan ve Bütçede Sayın Arınça söyledim, tutanaklarda var, Bu
gece bir şeyler olacak, engel olun. dedim. Vallahi sizdeki bilgi bende
yok. dedi. O, onu söyledikten on beş dakika sonra jandarma komutanı
garanti verdi Hiçbir şey olmayacak. diye ve iki saat sonra 6 bin tane
zeytini katlettiler. Yani şu çok uluslu şirketler bizim yargıya
güvenmemekte haksız mı, onu takdirlerinize arz ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici madde 1de üç adet önerge vardır,
sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı
İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısının Geçici Maddenin
dördüncü fıkrasında yer alan ilk yıl ibaresinin ilk iki
yıl şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Elitaş Mihrimah
Belma Satır Metin
Külünk
Kayseri
İstanbul İstanbul
Muhammet
Bilal Macit Hamza
Dağ Mehmet
Şükrü Erdinç
İstanbul İzmir Adana
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte Kanun Tasarısının geçici
1. Maddesinin;
1- (1)
fıkrasında bulunan "Birliği" kelimesinden sonra gelen
ibarenin "ve Türkiye Barolar Birliği tarafından
görevlendirilecek üçer kişilik üyeden oluşturulacak ve başkanlığını
en kıdemli üyenin yapacağı Geçici Komisyon tarafından
yürütülür." Şeklinde değiştirilmesini,
2 - (2)
fıkrasında bulunan "Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliğine" ibaresinin "Geçici Komisyona" olarak
değiştirilmesini,
3 (4) fıkrasının "Merkezin faaliyetlerini
yürütebilmesi için Genel Kurulun ilk toplantısına kadar gerekli
harcamalar daha sonra mahsup edilmek üzere Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliği ve Türkiye Barolar Birliği tarafından
karşılanır" şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Faruk
Bal Lütfü
Türkkan Yusuf
Halaçoğlu
Konya Kocaeli Kayseri
Emin
Çınar Ahmet
Duran Bulut D.
Ali Torlak
Kastamonu Balıkesir İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 640 sıra sayılı İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu
tasarısının Geçici madde 1in 4.fıkrasının madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Dilek
Akagün Yılmaz Ömer
Süha Aldan Turgut
Dibek
Uşak Muğla Kırklareli
Ali
İhsan Köktürk Ali
Rıza Öztürk İsa
Gök
Zonguldak Mersin Mersin
Gürkut
Acar Atilla
Kart
Antalya Konya
BAŞKAN
Komisyon, katılıyor musunuz?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞUAY ALPAY (Elâzığ)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) Katılmıyoruz Başkanım
BAŞKAN
Sayın Öztürk, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Adalet
ve Kalkınma Partisi Türkiye Büyük Millet Meclisindeki
çoğunluğuna dayanarak sık sık kanun çıkarmakta, bu
kanunların gerçekten, Türk milletinin ihtiyaçlarına yanıt verip
vermemesi önemli olmamakta çıkışında, daha ziyade
kendilerinin günlük çıkarları kanun çıkarılmasında
etkin olmaktadır. Bir paket geliyor, o paketin yarısı
dağılıyor, paketin içinde kalanlar da üç dört ay sonra yine o
paketi getirenler tarafından ortadan kaldırılıyor.
Artık, yargıdaki düzenlemelerin böyle olduğunu hepimiz
biliyoruz.
Vesayete ve
darbelere karşı olduğunu her vesileyle iddia eden Adalet ve
Kalkınma Partisi komisyonlarda kendi reddettikleri önergeyi yürütmenin
baskısıyla, uyguladıkları yöntemle yeniden kabul etmek
durumunda kalıyorlar, demek ki millî iradeden anladıkları odur.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, ben babamın ölümünden beş gün sonra
doğdum. Yani, tütünlerin birinci el kırmasıymış. Bugün
doğum günüm, nüfus cüzdanımda 20 Kasım olarak yazıyor da
millet kutluyor. Hâlbuki ben anama sorduğumda Tütünlerin birinci el
kırılmasında doğdun oğlum. dedi. Tütünler de
kasımda kırılmıyor, haziranda kırılır. Sonra
amcama falan sordum: 17 Haziranda baban öldü, beş gün sonra sen
doğdun. dedi.
Buradan şunu
söylemek istiyorum: Yetimliğin ne demek olduğunu çok iyi bilirim,
yani baba sevgisinden yoksun büyümenin ne olduğunu bilirim. Dün Ermenekte
çıkarılan 8 maden şehidinin cenazesi vardı. Orada
anaların acısına şahit olduk. Hani Benim oğlum yüzme
bilmiyor. diyen kadını gördüm ama orada yetim kalan çocukları
da gördüm. Dört aydır o maden işçilerinin ücret
almadığını da öğrendik. O insanların aç
olduğunu gördük. Bugüne kadar, bu yaşıma kadar insanların
ezan vaktini ve namaz vaktini beklediklerini gördüm, yani insanlar caminin
yanına gidip ezanın okunmasını beklerler, namaz vaktini
beklerlerdi ama ezanın ve namazın insanları beklediğini
görmemiştim. Yine bugüne kadar
Siyasetçilerin ezan ve namazı kendi
talepleri doğrultusunda geriye
bıraktırdığını da hadi kabul ettim ama
değerli milletvekilleri, dün 8 tane maden şehidinin tabutları
masanın üzerinde dizili vaziyette; ben, Genel Başkan
Yardımcımız Yakup Akkaya, parti meclisi üyemiz ve eski bakan
Fikret Ünlü oradayız -CHPyi de temsilen- bir sürü cemaat bekliyor, siyah
takım elbise giymiş bir adam, gözlük de takmış -hani ben
diyorum ya bu ölümlerden sonra devlet cenaze
levazımcılığı yapıyor diye, tam orada gördük-
elinde telefon Tamam, tamam, öğle namazı bekletilecek, ben okuyun
dediğim zaman okunacak ezan. diyor.
Şimdi,
Başkan gelecek, başkan gelecek. Ben de sandım ki belediye
başkanı gelecek. O arada Genel Başkan Yardımcımız
sordu: Hangi başkan gelecek? dedi. Diyanet İşleri
Başkanı. dedi. Ben de müdahale ettim: Diyanet İşleri
Başkanı bu öğle ezanının saat kaçta
okunacağını bilmiyor mu, öğle namazının kaçta
kılınacağını bilmiyor mu, bu kadar adam burada bekler
mi? Madem öyle, öğlen namazını kılmadan doğru cenaze
namazı
Efendim, Ankaradan geliyor. dedi. Siz ne iş
yapıyorsunuz. dedim. Ben müftüyüm. Ankaradan geliyorum. dedi. E, ben
de Ankaradan geldim, bir saat erken kalksalardı. dedim. Bakan Bey ile
onlar Ankaradan geliyor. Ve Bakanın Diyanet, İşleri
Başkanının o mahale girdiği anda saat on ikiyi on beş
dakika geçiyordu, tam yarım saat geçiyordu. Onlar girer girmez Allahu
ekber
sesi yükseldi, ezan okunmaya başladı.
Değerli arkadaşlarım, ben bir Diyanet
İşleri Başkanının kendisi oraya gelecek diye
MURAT YILDIRIM (Çorum) Sen öğlen namaz
kılmıyor musun?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Bırak, bırak!
Sen bana dindarlığı öğretme. Bırak sen! Ayıplaman
lazım, ayıplaman lazım
(AK PARTİ sıralarından
Sen ayıpsın yahu! Bilmiyorsun, konuşuyorsun. sesi) O kadar
insanı orada bekletiyorsun ve bunu Diyanet İşleri
Başkanı yapıyor. Ayıptır, saygısızlıktır.
Cemaate de saygısızlık, dine de
saygısızlıktır. Sen bana dini öğretemezsin
ayrıca. Haddini bil! Senin dindarlığın bu kadar olur
işte. Orada yarım saat öğlen namazını, öğlen
ezanını bekleten Diyanet İşleri Başkanına sahip
çıkarsın sen. Ayıptır! Böyle bir şey olmaz
arkadaşlar, böyle bir şey olmaz. Orada bir Diyanet İşleri
Başkanı öğlen ezanını ve arkasından namazı,
o insanların cenaze namazını bekletemez, o insanların
acı çekmesine neden olamaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Ben o din
okullarında yetiştim, sen hiç merak etme.
Benim bildiğim, cenazelerin anında hemen
toprağa götürülmemesi onlara ceza çektirmektir, ailelerine ceza
çektirmektir.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Öztürk.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Şimdi, diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte Kanun Tasarısının geçici
1. Maddesinin;
1- (1)
fıkrasında bulunan "Birliği" kelimesinden sonra gelen
ibarenin "ve Türkiye Barolar Birliği tarafından
görevlendirilecek üçer kişilik üyeden oluşturulacak ve
başkanlığını en kıdemli üyenin yapacağı
Geçici Komisyon tarafından yürütülür." şeklinde
değiştirilmesini,
2 - (2)
fıkrasında bulunan "Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliğine" ibaresinin "Geçici Komisyona" olarak
değiştirilmesini,
3 (4) fıkrasının "Merkezin
faaliyetlerini yürütebilmesi için Genel Kurulun ilk toplantısına kadar
gerekli harcamalar daha sonra mahsup edilmek üzere Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliği ve Türkiye Barolar Birliği tarafından
karşılanır" şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon, katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞUAY ALPAY
(Elâzığ) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Sayın Bal, buyurunuz. (MHP
sıralarından alkışlar)
FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; son maddeyi görüşüyoruz, ben de huzurlarınıza
son defa çıkıyorum.
Belki dikkatinizi çeker diye, Ali Rıza Beyin
anlattığı şu hazin, hepimizin manevi değerlerini,
manevi değerleri korumak, uygulamak, onları halka benimsetmekle görevli
Diyanet İşleri Başkanının ve müftüsünün
tavrını kınayarak, bir Erzurum hikâyesi anlatarak sözlerime
başlamak istiyorum. Nasıl olsa hukuk deyince siz guguk
anlıyorsunuz, farklı farklı alanlarda konuşalım,
sohbet edelim.
İki Erzurumlu sohbet ederken bir tanesi demiş
ki: Yahu, bu Erzuruma ne olacak? Bak yine hava karıştı.
Karşıdaki adam da demiş ki: Yahu, memleketin sahabı
mı var kardeşim? Yarın kar da yağar, fırtına da
olur. Şimdi, tabii, memleketin sahabı hukuk açısından
hiç kalmadı çünkü hukuka saygı kalmadı. Bu kanunun son maddesi
de onunla ilgili bir durum.
2 tane kurum var; biri Barolar Birliği, biri TOBB.
Barolar Birliği tu kaka, TOBB el, baş üstünde. İstanbul tahkim merkezi
de el, baş üstünde olduğu için TOBBun kontrolünde
yaptırılıyor. Müracaatlar ona olacak, kuruluş
işlemlerini o yapacak, ilk çalışmalarını o yapacak,
seçimlerini o yürütecek.
Peki, TOBBun bünyesinde zaten bir Tahkim Kurulu
vardır. Tabii, Sayın Bakan Adalet Bakanı değil de
zabıtlara bakarsa görür, TOBBun yetkilisi diyor ki: Bizdeki Tahkim
Kurulu çalışmıyor. Yani TOBBun bünyesindeki Tahkim Kurulu
çalışmıyor. Tahkim Kurulu çalışmıyorsa zaten o
kurula bir güvensizlik vardır, onun için çalışmıyordur.
Güvensizlik olduğu TOBBun yetkilisinin beyanıyla sabit olan buraya
niçin İstanbul tahkim merkezinin kuruluşu verilir de Barolar
Birliğiyle ilgili olmak üzere Barolar Birliğinin tüm organları
dururken, yönetim organı dururken, genel kurulu dururken, baro
başkanlarından müteşekkil bir heyete İstanbul tahkim merkezine
üye seçmek için yetki verilir? Bu size bir şey hatırlatmıyor mu
değerli milletvekilleri? Hafızanızı yoklayın, bu size
çok acı bir olayı hatırlatacak. Bu jargon 2010 Anayasa
değişikliğinin jargonudur. 2010 tarihinde Anayasayı
değiştirirken Barolar Birliğince yapılacak seçimin Barolar
Birliğince değil, baro başkanlarının
çoğunluğuyla yapılmasına siz karar verdiniz ve o
kararın gereği olarak da AKPye çalışmasıyla temayüz
etmiş bir Baro Başkanı yüksek yargının önemli bir
organına seçilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, bu gidişat
doğru bir gidişat değil. Erzurumun sahabı olmayabilir
ama bu memleketin sahibi hepimiziz. Erzuruma kar yağmasından,
yağmur yağmasından endişe eden insanlar olabilir ama
hepimizin bu ülkenin haksız, hukuksuz, adaletsiz, hakkaniyetsiz,
vicdansız, izansız bir sürece girmesinden rahatsız olmamız
gerekir diyor, önergeye zaten ret oyu vereceğiniz için Destek filan
verin. demiyorum.
Hepinize hayırlı geceler diliyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı
"İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısı"nın
"Geçici Madde"nin dördüncü fıkrasında yer alan "ilk
yıl" ibaresinin "ilk iki yıl" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon, katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞUAY ALPAY
(Elâzığ) Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe:
Tahkim Merkezinin kuruluşunu tamamlayıp
faaliyete başlayabilmesi için kuruluş bütçesinin
Başbakanlık tarafından karşılanacağı
belirtilmiştir. Merkezin diğer uluslararası tahkim
kurumlarıyla rekabet edebilmesi, giderlerini karşılayabilecek
gelirlere sahip olabilmesi bakımından bir yıl olarak öngörülen
bütçe desteğinin iki yıla çıkarılması
amaçlanmıştır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
çerçevesinde geçici madde 1i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 17yi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde 18i
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
İkinci bölümde yer
alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi, tasarı
hakkında oyunun rengini belli etmek üzere, lehte olmak üzere Kayseri Milletvekili
Sayın Yusuf Halaçoğlu
Buyurunuz.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) Evet, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
çıkarılan yasa hayırlı olsun her şeyden önce.
İnşallah herhangi bir şekilde uyuşmazlık veyahut da
uygunsuzluk sebebiyle yeniden maddeler getirmeye, bunu değiştirmeye
kalkışmazsınız. Ama benim gördüğüm kadarıyla çok
uzun bir zaman geçmeden bununla ilgili birtakım, yeniden,
değişiklikler öneren yasalar gelecek. Eğer seçim dönemi
dolayısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışması
söz konusu olursa bu yasaları o zaman içerisinde de göreceğiz seçime
gitmeden önce.
Şimdi, iki konuda
önerilerimizi yerine getirdiği için Sayın Bakana da diğer
değerli arkadaşlara da teşekkür ediyorum. 11inci maddeyle
15inci maddedeki tekliflerimiz
Burada dün yaptığım
konuşmada tahkim kurulunun herhangi bir şekilde gelirleri içerisinde
bağışların olmaması gerektiğini söylemiştim
çünkü bağış aldığınız takdirde, masaya
oturduğunuzda o kişi aleyhine pek herhangi bir harekette
bulunamazdınız. Nitekim, onun değiştirilmiş
olması bence önemli bir aşamadır diye düşünüyorum.
Yine, belli bir tecrübeye
sahip insanlardan seçilmesi yönünde 11inci madde çerçevesinde, yani kim
idiği belirsiz insanlar yerine belli bir tecrübeye sahip, beş
yıllık bir tecrübeye sahip insanların seçilmesi yerinde
olmuştur diye düşünüyorum ama yine de benim hâlâ burada çekincelerim
var. Her ne kadar Sayın Bakan, geçici birinci maddenin (3)üncü
fıkrasına, Merkezin işleyişine ilişkin usul ve
esasları içeren düzenlemeler yönetim kurulunun seçilmesinden itibaren
altı ay içinde merkez tarafından hazırlanır ve
yürürlüğe konulur. fıkrasına dayanarak belli bir yönergenin
veya yönetmeliğin çıkarılacağını belirtmişse
de açıkça yazılmadığı için yönetmelik konusu, merkezin
nasıl bir işleyiş içerisinde olacağı, hangi kurallar
çerçevesinde yönetileceği konusunun hâlâ sıkıntı
olacağını düşünüyorum. Çünkü birtakım kanunları
düşündüğünüz takdirde kanunların üstünde karar veren bir mevkiye
giriyor, dolayısıyla bunun sıkıntıları olacak.
Nitekim ben şöyle bir örnek vereyim size:
Şimdi, Maliye Bakanlığı Gelirler Müdürlüğü, maliyeyle
ilgili bir şikâyet üzerine, Tarih Kurumuyla ilgili bir
uyuşmazlık meselesi gündeme gelmişti, Tarih Kurumunun kurumlar
vergisi ödemediği, dolayısıyla kurumlar vergisi ödemesi
gerektiği şeklindeydi. Uzlaşma yoluna gitmeye
kalkıştık yani öyle bir teklif geldi, vardığımda
şunu söyledi yani müsteşar yardımcısı bunu söyleyen,
dedi ki: Hocam, tamam, siz kamu kuruluşusunuz. Dolayısıyla,
kurumlar vergisini yüzde 10 olarak ödeyin. Şimdi, kanunda kurumlar
vergisi yüzde 25 biliyorsunuz yani Yüzde 10 ödeyin. şekline indirmesi
mümkün olabilir mi? Kim olursa olsun, kanunu indirebilir misiniz?
İndiremezsiniz. Böyle bir uzlaşmanın olmayacağı kesin
ve kendisine şunu söyledim: Mademki yüzde 10a kadar indirebiliyorsun, o
zaman hepsini kaldırın. Sonunda uyuşmazlıkla
sonuçlandı ama ticaret mahkemesi lehimize karar verdi. Şimdi, burada
mahkemeye gidilip gidilemeyeceği de belli değil tabii ama her
halükârda hukuka dayanması zarureti vardır, gerekiyorsa diğer
şeylere kadar, hani Verdiği karar kesin. dense bile muhakkak ki
kişilerin mahkeme yolu açıktır.
Ama arkadaşlar, gerçekten şuna bakın,
şuradaki bir maddeden söz edeceğim size: Şimdi, bir şekilde
danışma kurulu oluşturuluyor. Şimdi, danışma
kuruluna gerçekten ihtiyaç yok. Niçin ihtiyaç yok biliyor musunuz? Şundan
dolayı: Şimdi, danışma kuruluna 15 kişi alınacak.
Peki, danışma kuruluna alınan 15 kişi içerisinde ilgili uzlaşmada,
tahkimde konu edilen mesele, eğer 15 kişinin uzmanlığı
dışındaysa ne yapacak? Dışarıya başvuracak
değil mi? Dışarıdan rapor alacak. Peki, o zaman bu 15
kişiye niye para veriyorsunuz söyler misiniz? Onun yerine,
danışma kurulunu bu şekilde oluşturmasanız da oraya
bir madde koysaydınız, deseydiniz ki: Dışarıdan
uzmanlık talep edebilir.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Tanıtım
açısından Sayın Halaçoğlu.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) Ya tanıtım
değil bu, danışma kurulu. Danışma kurulu ama
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) O organın
görevlerinden bir tanesi de o, İstanbul tahkim merkezini tanıtmak.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) Hayır, burada
açık açık yazıyor: Yönetim kurulu gerekli gördüğü hâllerde
danışma kurulunun görüşüne başvurur. Ardından da yönetim
kurulunun çağrısı üzerine yılda bir kez toplanır.
diyor. Tanıtımla alakası yok kardeşim yani yapmayın
Allah aşkına. Yok böyle bir şey, söz konusu değil. Lüzumsuz
yere bir kurul oluşturuyorsunuz.
Hepinize saygılar. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Halaçoğlu.
Tasarıyla ilgili oyunun rengini belli etmek üzere,
aleyhte olmak üzere Muğla Milletvekili Sayın Ömer Süha Aldan,buyurunuz.
(CHP sıralarından alkışlar)
ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu
Tasarısının aleyhinde söz aldım, sizleri saygıyla
selamlarım.
İki örnek olaydan konuşmama
başlayacağım. Bir tanesi: Bundan birkaç yıl önce
milletvekili arkadaşlarımızla birlikte İtalyaya
gittiğimizde, ara buluculuk konusunu incelemek üzere gittiğimizde
İtalyan Adalet Bakanına sorduk: Neden ara bulucuya gerek duydunuz?
diye sorduk. Küresel şirketler istedi. dedi. Keza, geçtiğimiz
günlerde bir olay anlatıldı bana. Bir Türk şirketi Pakistanda
önemli bir ihale almış. İhale şartnamesinde şöyle bir
hüküm var: Mutlaka o yöredeki, o aşiretteki insanlar inşaatta
çalışacak. diye. Bizim müteahhit de bunu kabul etmiş. Çalışmaya
başladığı anda aşiret reisi, Pakistanda,
çağırmış, demiş ki: Kaç tane insanı
alacaksın, çalıştıracaksın benim aşiretten? Bin
kişi. Hayır, 3 bin kişiyi
çalıştıracaksın. demiş. Ve iş çıkmaza
girmiş, tahkime başvurulmuş ve tahkim sonuçta bir karar
vermiş.
Aslında, tahkimin temelinde şu yatıyor:
Dünyada iki tip vatansız var; bir tanesi, yoksul insanlar, umuda gidenler,
denizlerde boğulan insanlar, bir vatan, yurt arayan, ekmek
kapısı arayan insanlar var; ikinci bir grup vatansızlar da
uluslararası şirketler. Ne yazık ki, ulusal yargıdan
şirketlerin yargısına yönelik bir dünyaya doğru hızla
gidiyoruz. Küresel sermaye ülkelere gelebilmek için kendi koşullarını
dayatıyor ve bizim gibi ülkeler de bu dayatmalara boyun eğmek zorunda
kalıyorlar. Sadece iş bununla mı bitiyor? Türkiye'nin içindeki
millî sermaye diyebileceğimiz kesimler de kendi aralarındaki
sorunları millî yargıda halletme yerine, kendilerinin taahhüt
ettiği insanlarla çözme niyetindeler çünkü aralarındaki
sorunların toplum tarafından bilinmesini istemiyorlar.
Öyle ya da böyle, küresel dayatmanın sonucu olarak,
bizde de birkaç yıldan bu yana, özellikle Avrupa Birliği sürecinden
bu yana bir moda başladı. Aslında Kara Avrupası hukukuna
sahip olmamıza rağmen, bütün anlayışımız onun
üzerine gelişmesine rağmen, Anglosakson hukukundan kaynaklı
uzlaşma, ara buluculuk, tahkim gibi müesseseleri sırf moda olsun diye
Türk hukukuna empoze etmeye çalışıyoruz, hiçbir iş
görmüyor.
Türkiye'de tahkim merkezi kurulmasının sembolik
olarak bir anlamı vardır, etkinlik olarak hiçbir anlamı
olmayacaktır. Neden? derseniz, bir tahkimin, 6ncı maddede genel
kurul oluşturuluyor, hemen hemen hepsinde büyük bir ağırlık
Hükûmet bürokratlarının ağırlığı. Bir
anlamda Hükûmetin etkisi altında olabilecek kurumların
ağırlığı var. Böyle bir yapıya küresel sermaye
nasıl inanacak? Kaldı ki, bütün kurumların yönetimleri genel
kurula seçilecek insanları tayin ederken, Barolar Birliği Yönetim
Kurulunu ayrı tutmak, o siyasi tek yanlı bakış
açısının da bir yansımasıdır.
Bir diğer sakıncalı şey, son anda
önergeyle geldi. Bu merkezin bütçesinin kaynağı bir yıl süreyle
Başbakanlık tarafından sağlanacaktı, ne yazık ki
son dakika önergesiyle bu iki yıla çıktı. Bu şu demektir:
Başbakanlık iki yıl süreyle o tahkim merkezini elinde tutacak
demektir.
Değerli arkadaşlarım, bu tahkim denen
müessesenin bir süre sonra hiç kapısının
çalınmayacağını söyleyebiliriz. Asıl önemli olan,
böyle moda işlerin peşinde koşmak değildir. Dikkat
ederseniz, Almanyada tahkim merkezi yoktur. Almanyanın bir sermaye
birikimi vardır, kendine güveni vardır, millî yargısına
güveni vardır, gerçek yargı
bağımsızlığına sahip olduğu
inancındadır, öz güveni vardır. Öz güveni olmayan ülkeler,
dışarıdan para dilenmek zorunda kalan ülkeler böylesine
maceraların peşine düşerler.
Keza, bu tahkim merkezi yalnız bir işe
yarayacaktır. Havuza mensup olanlar kendi aralarındaki sorunları
bu toplumdan habersiz çözebilecek duruma gelebileceklerdir.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Tasarının görüşmeleri
tamamlanmıştır.
Tasarının tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır, hayırlı olsun.
4üncü sırada yer alan, Kırıkkale Milletvekili
Ramazan Can ve Isparta Milletvekili Recep Özel ile 52 Milletvekilinin; Hakimler
ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın; 1512 Sayılı Noterlik
Kanunun 59. Maddesinde Noterlerin Hastalıkları Halinde Yapılacak
İşlemlere İlişkin Sorunların Giderilmesi Hakkında
Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Aydın Ağan
Ayaydın'ın; 2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, İstanbul Milletvekili Mihrimah
Belma Satır ve Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ile 33
Milletvekilinin; Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi, İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve Elazığ
Milletvekili Şuay Alpay ile 1 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
4.- Kırıkkale
Milletvekili Ramazan Can ve Isparta Milletvekili Recep Özel ile 52
Milletvekilinin; Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın; 1512
Sayılı Noterlik Kanunun 59. Maddesinde Noterlerin
Hastalıkları Halinde Yapılacak İşlemlere
İlişkin Sorunların Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi,
İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın; 2802
Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kahramanmaraş Milletvekili
Mahir Ünal, İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır ve Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ile 33 Milletvekilinin; Hakimler ve
Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Bülent
Turan ve Elazığ Milletvekili Şuay Alpay ile 1 Milletvekilinin;
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/2397, 2/2101, 2/2209, 2/2380, 2/2418)
(S. Sayısı 655)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5inci sırada yer alan Ceza İnfaz
Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
5.- Ceza İnfaz
Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 616)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6ncı sırada yer alan, Dünya Posta Birliği
Kuruluş Yasasına Yedinci Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
6.- Dünya Posta Birliği
Kuruluş Yasasına Yedinci Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/337) (S. Sayısı: 73)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
7nci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile İsveç Krallığı Hükümeti Arasında Çevre
Teknolojileri Alanında Ticaret, Yatırım ve
İşbirliğinin Geliştirilmesine İlişkin Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu
Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
7.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile İsveç Krallığı Hükümeti Arasında Çevre
Teknolojileri Alanında Ticaret, Yatırım ve
İşbirliğinin Geliştirilmesine İlişkin Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları
(1/806) (S. Sayısı: 565)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
8inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile İsveç Krallığı Hükümeti Arasında Askeri Alanda
Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
8.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile İsveç Krallığı Hükümeti Arasında Askeri
Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/702) (S. Sayısı: 387)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
9uncu sırada yer alan, 167 Sayılı
İnşaat İşlerinde Güvenlik ve Sağlık
Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
9.- 167 Sayılı
İnşaat İşlerinde Güvenlik ve Sağlık
Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/975) (S.
Sayısı: 649)(*)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet burada.
Komisyon Raporu 649 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen yok.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
167 SAYILI İNŞAAT İŞLERİNDE
GÜVENLİK VE SAĞLIK SÖZLEŞMESİNİN ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR
KANUN TASARISI
MADDE 1. (1) Uluslararası Çalışma
Örgütünün 1988 yılında yapılan 75 inci Uluslararası
Çalışma Konferansında kabul edilen, 167 Sayılı
İnşaat İşlerinde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesinin
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Başkan,
bir sorumuz vardı.
BAŞKAN Peki, kabul ettik de
Sayın Tanal soru
sormak istiyordu da ben de görmedim. Yani kabul edildiği için işlem
sırası geçti. Ben göremedim, kusuruma bakmayın. Bugün ha bire
sizden özür diliyorum Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Efendim, ben de sizden
özür diliyorum.
BAŞKAN Yani hayır, hakikaten öyle oldu yani.
Neyse.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Oy vermek için girmiş
Başkanım, oy vermek için kullanmış.
BAŞKAN - Siz ne olur karışmayın ya.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler..: Kabul edilmiştir.
Oylama için iki dakika süre veriyorum ve de
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN 167 Sayılı İnşaat
İşlerinde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
açık oylama sonucu:
|
Kullanılan oy sayısı |
: |
196 |
|
|
Kabul |
: |
195 |
|
|
Çekimser |
: |
1 |
|
Kâtip Üye Fehmi KÜPÇÜ Bolu |
Kâtip Üye İsmail
KAŞDEMİR Çanakkale |
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Şimdi ses sistemindeki arızadan dolayı
beş dakika veriyorum.
Kapanma Saati: 21.49
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.55
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: İsmail KAŞDEMİR
(Çanakkale), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17nci
Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
VII.- ÖNERİLER (Devam)
B) Danışma Kurulu
Önerileri
1.- Danışma
Kurulunun, Genel Kurulun 21 Kasım 2014 Cuma günü toplanmamasına
ilişkin önerisi
20/11/2014
Danışma Kurulu Önerisi
Danışma Kurulunun 20/11/2014 Perşembe günü
yaptığı toplantıda, aşağıdaki önerilerin
Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
Cemil
Çiçek
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Mustafa
Elitaş Mehmet
Akif Hamzaçebi
Adalet ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu Başkan Vekili Grubu Başkan Vekili
Yusuf
Halaçoğlu Pervin
Buldan
Milliyetçi Hareket Partisi Halkların Demokratik
Partisi
Grubu Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
Öneriler:
Genel Kurulun 21 Kasım 2014 Cuma günkü
Birleşiminde toplanmaması önerilmiştir.
BAŞKAN Danışma Kurulu önerisi üzerinde
söz isteyen? Yok.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için 25 Kasım 2014 Salı günü saat 15.00te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
İyi tatiller.
Kapanma Saati: 21.57