TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
18inci
Birleşim
25
Kasım 2014 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMA
IV.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, Divan olarak, 24 Kasım Öğretmenler
Gününü kutladıklarına ve 25
Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası
Mücadele ve Dayanışma Gününde kadına şiddetin son bulmasını
dilediklerine ilişkin konuşması
2.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, Cumhuriyet
Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğluna
kayınvalidesinin ve İzmir Milletvekili Oktay Vurala eşinin
vefatları nedeniyle başsağlığı dilediğine
ilişkin konuşması
V.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
İzmir Milletvekili Nesrin Ulemanın, 24 Kasım Öğretmenler
Gününe ilişkin gündem dışı konuşması
2.-
İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serterin 24 Kasım Öğretmenler
Gününe ilişkin gündem dışı konuşması
3.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, 24 Kasım
Öğretmenler Gününe ilişkin gündem dışı
konuşması
VI.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Ankara Milletvekili Levent Gökün, 24
Kasım Öğretmenler Gününe ilişkin açıklaması
2.-
Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlunun, MHP Grubu olarak, 24 Kasım Öğretmenler Gününü
kutladıklarına ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı
Kemal Kılıçdaroğluna kayınvalidesinin vefatı nedeniyle
başsağlığı dilediklerine ilişkin açıklaması
3.-
Samsun Milletvekili Ahmet Yeninin, 24
Kasım Öğretmenler Gününe ilişkin açıklaması
4.-
Konya Milletvekili Ayşe
Türkmenoğlunun, 24 Kasım Öğretmenler Gününe ve 25 Kasım
Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve
Dayanışma Gününe ilişkin açıklaması
5.-
Malatya Milletvekili Öznur
Çalıkın, 24 Kasım Öğretmenler Gününe ve 25 Kasım
Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve
Dayanışma Gününe ilişkin açıklaması
6.-
Burdur Milletvekili Ramazan Kerim
Özkanın, 24 Kasım Öğretmenler Gününe, kadına
karşı şiddeti kınadığına ve ALS
hastalarına takılan diyafram ve kalbe uyarı pillerinin devlet
tarafından karşılanması gerektiğine ilişkin
açıklaması
7.-
Iğdır Milletvekili Pervin
Buldanın, HDP Grubu olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı
Kemal Kılıçdaroğluna kayınvalidesinin vefatı
nedeniyle başsağlığı dilediklerine ve 25 Kasım
Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve
Dayanışma Gününe ilişkin açıklaması
8.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlunun, 24 Kasım
Öğretmenler Gününe ve 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete
Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Gününe
ilişkin açıklaması
9.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceerin, Trakyadaki ulaşım
sorununa ve 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı
Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Gününe ilişkin
açıklaması
10.- Manisa Milletvekili Sakine Özün, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğanın kadınlarla ilgili bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
11.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akovanın, 24
Kasım Öğretmenler Gününe ilişkin açıklaması
12.- İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarcanın, 24 Kasım
Öğretmenler Gününe ve 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete
Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Gününe
ilişkin açıklaması
13.-
İzmir Milletvekili Mustafa
Moroğlunun, 24 Kasım Öğretmenler Gününe ilişkin
açıklaması
14.- İstanbul Milletvekili Sevim Savaşerin, 24 Kasım
Öğretmenler Gününe ve 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete
Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Gününe
ilişkin açıklaması
15.- Yalova Milletvekili Temel Coşkunun, 24 Kasım Öğretmenler
Gününe ilişkin açıklaması
16.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun,
Antalya Milletvekili Gökcen Özdoğan Enç ile Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanı Ayşenur İslamın birleştirilerek görüşülen
Meclis araştırması önergeleri üzerinde yaptıkları
konuşmalarındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
17.- Adana Milletvekili Seyfettin
Yılmazın, Adalet Bakanı Bekir Bozdağın 655 sıra
sayılı Kanun Teklifinin tümü üzerindeki soru-cevap işlemi
sırasında yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Makedonya
Meclis Başkanı Trajko Veljanoski ve Arnavutluk Parlamentosu
Başkanı Ilir Meta'nın vaki davetlerine icabet etmek üzere 23-25
Kasım 2014 tarihleri arasında Makedonyaya ve 25-26 Kasım 2014
tarihleri arasında Arnavutluka resmî birer ziyarette bulunması Genel
Kurulun 18/11/2014 tarihli 15inci Birleşiminde kabul edilen Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek
başkanlığındaki Parlamento heyetini oluşturmak üzere
siyasi parti gruplarınca bildirilen isimlere ilişkin tezkeresi
(3/1630)
2.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Avrupa
Konseyi İtalya Başkanlığınca 20-21 Kasım 2014
tarihlerinde İtalyanın başkenti Romada düzenlenen
İstihdam, Araştırma ve Yenilik Komisyonları
Başkanları Toplantısına Türkiye Büyük Millet Meclisinden
katılması Genel Kurulun 18/11/2014 tarihli 15inci Birleşiminde
kabul edilen 1 üye için siyasi parti grubunca bildirilen isme ilişkin
tezkeresi (3/1631)
3.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının,
Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu Eş
Başkanı Afif Demirkıran'ın, Avrupa Parlamentosu Türkiye
İlerleme Raporu'na ilişkin Avrupa Parlamentosu üyeleriyle temaslarda
bulunmak üzere 24-27 Kasım 2014 tarihlerinde Strazburg'u ziyaret etmesinin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 21/11/2014
tarihli 83 sayılı Kararıyla uygun bulunduğuna ilişkin
tezkeresi (3/1632)
4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki bir heyetin,
Umman Sultanlığı Şûra Meclisi Başkanı Khalid bin
Hilal Al Maawalı ve Ürdün Temsilciler Meclisi Başkanı Atef
Tarawnehin vaki davetlerine icabet etmek üzere 6-8 Aralık 2014 tarihleri
arasında Ummana ve 8-9 Aralık 2014 tarihleri arasında Ürdüne
resmî birer ziyarette bulunmasına ilişkin tezkeresi (3/1633)
B)
Önergeler
1.-
Batman Milletvekili Bengi
Yıldızın, Adalet Komisyonu üyeliğinden istifa
ettiğine ilişkin önergesi (4/214)
2.- Mardin Milletvekili Erol Doranın, Çevre Komisyonu üyeliğinden
istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/215)
3.- Muş Milletvekili Demir Çelikin, Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu üyeliğinden istifa
ettiğine ilişkin önergesi (4/216)
4.- Van Milletvekili Nazmi Gürün, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/217)
5.-
Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun,
(2/1800) esas numaralı Millî Eğitim Temel Kanunununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/218)
C)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Antalya Milletvekili Gürkut Acar ve 25
milletvekilinin, madencilik faaliyetlerinin tarihî ve kültürel yapılara,
çevreye, tarımsal üretim ile ekonomik faaliyetlere etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1123)
2.-
Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 20
milletvekilinin, Kars ilinde arıcılık sektörünün
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1124)
3.-
Muş Milletvekili Demir Çelik ve 21
milletvekilinin, Muşun Varto ilçesinde yapılması planlanan
hidroelektrik santrallerin bölgeye olumsuz etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1125)
4.-
Mersin Milletvekili Ali Öz ve 21
milletvekilinin, Kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddet ve
ayrımcılık, kadın sığınma evleri ile
şiddete maruz kalan kadınların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1140)
5.- İstanbul Milletvekili Sedef Küçük ve 20
milletvekilinin, Kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddet ve
ayrımcılık, kadın sığınma evleri ile
şiddete maruz kalan kadınların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1144)
6.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 27
milletvekilinin, Kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddet ve
ayrımcılık, kadın sığınma evleri ile
şiddete maruz kalan kadınların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1146)
7.- Antalya Milletvekili Gökcen Özdoğan Enç ve
32 milletvekilinin, Kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddet ve
ayrımcılık, kadın sığınma evleri ile
şiddete maruz kalan kadınların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1148)
Ç)
Meclis Soruşturması Önergeleri
1.-
İstanbul Milletvekili Aydın
Ağan Ayaydın ve 57 milletvekilinin, 2013 yılında
yapılan Seviye Belirleme Sınavının iptaline ilişkin
Ankara 18. İdare Mahkemesinin kararını uygulamadığı
ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 257nci maddesinde düzenlenen görevi
kötüye kullanma suçuna uyduğu iddiasıyla Anayasanın 100üncü ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 107nci maddeleri uyarınca
Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı hakkında bir Meclis
soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/11)
D)
Duyurular
1.-
Başkanlıkça, Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği ile Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Komisyonlarında siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerine
düşen birer üyelik için aday olmak isteyen siyasi parti grubu mensubu
olmayan milletvekillerinin yazılı olarak müracaat etmelerine
ilişkin duyuru
VIII.-
ÖNERİLER
A)
Danışma Kurulu Önerileri
1.-
Danışma Kurulunun, HDP Grubu
adına Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin
Buldanın, İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel ve 22
milletvekilinin, Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova ve 26
milletvekilinin, Van Milletvekili Nazmi Gür ve 21 milletvekilinin,
Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova ve 20 milletvekilinin,
Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan ve 24 milletvekilinin, İstanbul
Milletvekili Celal Dinçer ve 20 milletvekilinin, Batman Milletvekili Ayla Akat
Ata ve 21 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler ve 27
milletvekilinin, Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 21 milletvekilinin,
Mardin Milletvekili Erol Dora ve 21 milletvekilinin, Diyarbakır
Milletvekili Nursel Aydoğan ve 21 milletvekilinin, Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek ve 22 milletvekilinin, Mersin Milletvekili Ali Öz ve
21 milletvekilinin, Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 29 milletvekilinin,
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 21 milletvekilinin, İstanbul
Milletvekili Sedef Küçük ve 20 milletvekilinin, HDP Grubu adına Grup
Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldanın,
İstanbul Milletvekili Binnaz Toprak ve 23 milletvekilinin, Diyarbakır
Milletvekili Nursel Aydoğan ve 27 milletvekilinin, İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 27 milletvekilinin, Antalya Milletvekili Gökcen
Özdoğan Enç ve 32 milletvekilinin, Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 21
milletvekilinin, kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddet ve
ayrımcılık, kadın sığınma evleri ile
şiddete maruz kalan kadınların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla vermiş oldukları Meclis araştırması önergelerinin
Genel Kurulun 25 Kasım 2014 Salı günkü birleşiminde
okunmasına ve bu önergelerin (10/124), (10/226), (10/320), (10/321),
(10/336), (10/601), (10/637), (10/958), (10/1055) esas no.lu Meclis
araştırması önergeleriyle birleştirilerek ön
görüşmelerinin aynı günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
IX.-
SEÇİMLER
A)
Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.-
Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda açık bulunan
üyeliğe seçim
X.- MECLİS ARAŞTIRMASI
A) Ön Görüşmeler
1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve
19 Milletvekilinin, kadına yönelik şiddetin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/124)
2.- İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlu ve
38 Milletvekilinin, kadına yönelik şiddetin nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/226)
3.- BDP Grubu adına Grup Başkanvekili
Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın, kadına yönelik
şiddet olaylarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/320)
4.- BDP Grubu adına Grup Başkanvekili
Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın, kadınlara yönelik
cinayet olaylarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/321)
5.- Hatay Milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu ve
23 Milletvekilinin, toplumsal cinsiyet sorunlarının ortadan
kaldırılması için alınması gereken önlemlerin
araştırılarak belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/336)
6.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve 22
Milletvekilinin, kadına yönelik şiddet olaylarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/601)
7.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar ve 24
Milletvekilinin, kadınlara ve çocuklara yönelik şiddet
olaylarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/637)
8.- İzmir Milletvekili Hülya Güven ve 41
Milletvekilinin, kadına yönelik şiddetin nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/958)
9.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 21
Milletvekilinin, kadın sığınma evlerinin
koşullarının ve ihtiyaçlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1055)
10.- HDP Grubu adına Grup Başkanvekili
Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in, kadına yönelik şiddetin
nedenleri ve azalması için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis Araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1127)
11.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent
Tüzel ve 22 Milletvekilinin, kadına yönelik şiddetin engellenmesi
amacıyla Meclis Araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1128)
12.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret
Akova ve 26 Milletvekilinin, aile içi şiddetin nedenlerinin ve
boyutlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1126)
13.- Van Milletvekili Nazmi Gür ve 21
Milletvekilinin, kadına yönelik şiddetin nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1137)
14.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret
Akova ve 20 Milletvekilinin, kadına yönelik şiddetle mücadele
konusunda alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/1136)
15.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan ve 24
Milletvekilinin, kadına yönelik artan şiddetin ve suçların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1135)
16.- İstanbul Milletvekili Celal Dinçer ve 20
Milletvekilinin, Ailenin Korunması ve Kadına Karşı
Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun uygulanmasında
karşılaşılan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1133)
17.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 21
Milletvekilinin, cinsel saldırı suçuna maruz kalan
kadınların dava sürecinde yaşadıkları sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1132)
18.- İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler ve
27 Milletvekilinin, kadına yönelik şiddetin nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1130)
19.- Batman milletvekili Ayla Akat Ata ve 21
milletvekilinin, kadına yönelik şiddetin tüm boyutlarıyla
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1129)
20.- Mardin Milletvekili Erol Dora ve 21
Milletvekilinin, kadına yönelik şiddet uygulayanların denetimli
serbestlikten faydalanmaları hususunun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1131)
21.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 21
Milletvekilinin, kadınların ve çocukların cinsel suçlardan
korunması konusunun araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1134)
22.- Diyarbakır Milletvekili Nursel
Aydoğan ve 21 Milletvekilinin, kadın cinayeti ve kadın
intiharlarında erken yaşta evliliklerin etkisinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1138)
23.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 21
Milletvekilinin, kadın sığınma evlerinin kapasitesinin
artırılması ve kadınları korumaya yönelik tedbirlerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1139)
24.- Mersin Milletvekili Ali Öz ve 21
Milletvekilinin, kadına yönelik şiddetin artmasının
nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1140)
25.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 29
Milletvekilinin, kadın cinayetleri konusunda alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1141)
26.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 21
Milletvekilinin, kadına yönelik şiddet bağlamında ülkemizde
bir kadın politikası oluşturulması ile koruyucu ve
kollayıcı tedbirlerin alınması için konunun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1142)
27.- İstanbul Milletvekili Sedef Küçük ve 20
Milletvekilinin, kadınların maruz kaldığı
şiddetin önlenmesinin yollarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1144)
28.- HDP Grubu adına Grup Başkanvekili
Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın, kadın cinayetlerinin
önlenmesinin yollarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1143)
29.- İstanbul Milletvekili Binnaz Toprak ve 23
Milletvekilinin, kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik şiddetin
önlenmesinin yollarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1145)
30.- Diyarbakır Milletvekili Nursel
Aydoğan ve 27 Milletvekilinin, kadına yönelik şiddetin
önlenmesinin yollarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1147)
31.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 27
Milletvekilinin, kadına yönelik sistematik şiddetin önlenmesinin
yollarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1146)
32.- Antalya Milletvekili Gökcen Özdoğan Enç ve
35 Milletvekilinin, kadına karşı şiddetin önlenmesine
yönelik yürütülen hizmetlerin uygulamalarının değerlendirilmesi
ve eksikliklerin tespit edilmesi için konunun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1148)
XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı
ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları
(1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve
Isparta Milletvekili Recep Özel ile 52 Milletvekilinin; Hâkimler ve
Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın; 1512 Sayılı Noterlik
Kanununun 59. Maddesinde Noterlerin Hastalıkları Hâlinde
Yapılacak İşlemlere İlişkin Sorunların
Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Aydın
Ağan Ayaydın'ın; 2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, İstanbul Milletvekili Mihrimah
Belma Satır ve Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ile 33
Milletvekilinin; Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi, İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve Elâzığ Milletvekili
Şuay Alpay ile 1 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet
Komisyonu Raporu (2/2397, 2/2101, 2/2209, 2/2380, 2/2418) (S. Sayısı
655)
4.- Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik
Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S.
Sayısı: 616)
5.- Dünya Posta Birliği Kuruluş
Yasasına Yedinci Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/337) (S. Sayısı: 73)
XII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin
Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle Genel Kurulda
görüşülüp görüşülemeyeceği konusunda Başkanın tutumu
hakkında
XIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Murat
Başesgioğlunun, Uşak Milletvekili Dilek Akagün
Yılmazın 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü
üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması
sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
XIV.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Soma'da yaşanan maden kazasında
hazırlanan bilirkişi raporuna ve giderilen eksikliklere ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/51251)
2.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Zonguldak'ta bir
maden ocağında çalışan işçilerin erken
çıkmalarını engellemek için madene kilitlendikleri
iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı (7/51716)
3.-
İstanbul Milletvekili Umut Oran'ın, TBMM yerleşkesindeki PTT
şubesinin bir uygulamasına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı (7/51847)
4.-
Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu'nun, TBMM Sağlık
Merkezine çeşitli şikâyetlerle yapılan başvurulara
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili
Sadık Yakutun cevabı (7/51850)
5.-
Diyarbakır Milletvekili Altan Tan'ın, TBMM Sağlık
Merkezinde açılması planlanan yeni bölümlere ilişkin sorusu ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı
(7/51852)
6.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, rüzgar enerjisi
kullanımına yönelik çalışma ve teşviklere ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/51963)
7.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, güneş enerjisi
kullanımına yönelik çalışma ve teşviklere ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/51964)
8.-
Ankara Milletvekili Zühal Topcu'nun, HES'lerden elde edilen enerji miktarı
ile elde edilmesi planlanan enerji miktarına ilişkin sorusu ve Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/51965)
9.-
Hatay Milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu'nun, IŞİD'in
ürettiği petrolü Türkiye üzerinden geçirdiği iddiasına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/51966)
10.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Tuz Gölü'nde olduğu iddia
edilen plansız üretimin yol açabileceği sorunlara ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/51967)
11.-
Muş Milletvekili Demir Çelik'in, doğal gaz kullanılmayan
şehir sayısına ve Muş'a doğal gaz boru hattı
döşenmesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı (7/51968)
12.-
Samsun Milletvekili Cemalettin Şimşek'in, son on iki yılda
kurulan çok sayıda maden şirketinin sahipleri veya
ortaklarının bir siyasi partiye yakın insanlar olduğu
iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı (7/51970)
13.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, Orhaneli Termik Santraline ve
özelleştirileceği iddialarına ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/52279)
14.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, Soma Termik Santraline ve
özelleştirileceği iddialarına ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/52280)
15.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, Tunçbilek Termik Santraline
ve özelleştirileceği iddialarına ilişkin sorusu ve Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/52281)
16.-
Erzincan Milletvekili Muharrem Işık'ın, Erzincan'da faaliyet
gösteren maden şirketlerinden belediyelere ve Köylere Hizmet Götürme
Birliklerine ne kadar para aktarıldığına ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/52282)
17.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, yazılı soru
önergelerine ve bunların cevaplandırılmasına ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/52283)
18.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, doğal gaza ve
elektriğe yapılan zamlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/53364)
19.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Adıyaman'da kaçak
elektrik kullanıma ve elektrik hizmetine erişimde yaşanan
sorunlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/53365)
20.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut'un, araç giriş kartları
üzerindeki boyaların bozulmasına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı (7/53525)
21.-
Iğdır Milletvekili Sinan Oğan'ın, İŞKUR yoluyla
yapılan personel alımlarının denetimine ilişkin sorusu
ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin cevabı
(7/53590)
22.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, maden işletmeciliği
yapan firmalardan tahsil edilen devlet hakkına ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/53608)
23.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Güneydoğu
Anadolu Bölgesinde ve Şanlıurfa'da değiştirilen elektrik
sayaçlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı (7/53609)
24.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Şanlıurfa,
Siirt, Mardin, Batman ve Şırnak'ta vatandaşlara
kullandıklarından fazla elektrik faturası ödetildiği
iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın cevabı (7/53610)
25.-
Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş'ün, Kazdağları'nda
yapılması planlanan HES projelerine ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/53611)
26.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları
arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlar
tarafından satın alınan akaryakıt miktarına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/53612)
27.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları
arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlar
tarafından satın alınan servis aracı kiralama ve servis
hizmetlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/53613)
28.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları
arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlar
tarafından satın alınan deprem performans analiz testi
hizmetlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/53614)
29.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları
arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlar
tarafından mobil ve sabit telefon hatları için yapılan
harcamalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/53615)
30.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları
arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlar
tarafından yapılan İnternet erişim hizmeti
alımlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/53616)
31.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları
arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlar
tarafından tüketilen elektrik miktarına ilişkin sorusu ve Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/53617)
32.-
İzmir Milletvekili Musa Çam'ın, İşsizlik Sigortası
Fonu hakkındaki usulsüzlük iddialarına ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin cevabı
(7/53776)
33.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, doğalgaz fiyatlarına
yapılan zamma ve zammın sebeplerine ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/53800)
34.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Erzurum, Gümüşhane ve Bayburt
illerinde enerji konusundakiler başta olmak üzere yaşanan
çeşitli sorunlar ile söz konusu iller için ayrılan bütçeye
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/53801)
35.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Elazığ, Mardin ve
Diyarbakır illerinde enerji konusundakiler başta olmak üzere
yaşanan çeşitli sorunlar ile söz konusu iller için ayrılan
bütçeye ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/53802)
36.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Bingöl, Bitlis ve Batman illerinde
enerji konusundakiler başta olmak üzere yaşanan çeşitli sorunlar
ile söz konusu iller için ayrılan bütçeye ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/53803)
37.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Muş, Hakkari ve Şırnak
illerinde enerji konusundakiler başta olmak üzere yaşanan
çeşitli sorunlar ile söz konusu iller için ayrılan bütçeye
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/53804)
38.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Van, Siirt ve Adıyaman illerinde
enerji konusundakiler başta olmak üzere yaşanan çeşitli sorunlar
ile söz konusu iller için ayrılan bütçeye ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/53805)
39.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Kars, Iğdır ve
Ağrı illerinde enerji konusundakiler başta olmak üzere
yaşanan çeşitli sorunlar ile söz konusu iller için ayrılan
bütçeye ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/53806)
40.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, maden işletmelerinde
çalışanlara yönelik olarak getirilen düzenlemeler nedeniyle çok
sayıda işletmenin kapandığı iddiasına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/53807)
41.-
Diyarbakır Milletvekili Altan Tan'ın, Gaziantep ilinin Şahinbey
ilçesine bağlı bir köyde yaşanan sel felaketine ilişkin
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuşun
cevabı (7/54098)
42.-
İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin, Dolmabahçe Sarayı
Muâyede Salonu'ndaki halıların tadilat çalışmaları
esnasında zarar gördüğü iddiasına ilişkin sorusu ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı (7/54293)
43.-
İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli'nin, işsizlik sigortasından
yararlanma koşullarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/54577)
44.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, TBMM İnternet sayfasına
erişimde yaşanan sorunlara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakutun cevabı (7/54679)
25 Kasım 2014 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan),
Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 18inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, Divan olarak, 24 Kasım Öğretmenler
Gününü kutladıklarına ve 25
Kasım Kadına Yönelik Şiddete
Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Gününde kadına
şiddetin son bulmasını dilediklerine ilişkin
konuşması
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, dün, 24 Kasım Öğretmen Gününü
kutladık. Hepimiz biliyoruz ki, öğretmenlerimizle ilişkilerimiz
karnemizi, diplomamızı aldıktan sonra hayatımızdan
tamamen çıkardığımız bir ilişki değildir.
Onlar yanımızda olmasalar da her zaman tercihlerimize,
davranışlarımıza, kararlarımıza, üslubumuza,
zevklerimize yansıyan bir gerçek olarak hep içimizde yaşarlar. Benim
bir öğretmenim vardı. veya Öğretmenim bana demişti ki
diye başlayan cümleleri yaşamımızın her alanında
mutlaka kullanmışızdır ve kullanmaktayız. Başka
hiçbir meslek yoktur ki, hayatımızda bu kadar derin iz bırakabilsin.
Ben de Divan üyeleriyle birlikte, başta Başöğretmen Atatürk
olmak üzere, aramızdan ayrılan bütün öğretmenlerimizi rahmet ve
minnetle anıyorum. Tüm öğretmenlerimizin saygıyla ellerinden
öpüyorum.
Bu vesileyle,
yetişmemde üzerimde büyük bir katkısı olan, hâlen emeğini
benden esirgemeyen ve şu anda görev yapan, birçok Almanca
öğretmeninin de hocası olan Sevgili Ablam Profesör Doktor Tülin
Polatı da saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, ayrıca içinde bulunduğumuz bu gün 25 Kasım
günü Birleşmiş Milletler tarafından Kadına Yönelik
Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü olarak kabul edilmiştir.
Bir kadın
olarak dile getirmek isterim ki, şiddet nerede olursa olsun, kime
karşı uygulanırsa uygulansın, hangi mazeretle yapılırsa
yapılsın demokratik bir yaşam biçiminde, hukuk devleti
çatısı altında asla kabul edilemez. Kadına yönelik
şiddet büyük bir ayıptır, büyük bir utançtır.
Yine, ben ve Divan
üyeleri olarak, bu anlamlı günde toplumsal
yaşantımızın temel direği olan kadınlara
uygulanan şiddetin son bulmasını diliyor, güçlünün değil,
eşitliğin hüküm sürdüğü, şiddetin çözüm yolu
olmadığı bir dünya ümit ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, dünkü Öğretmenler Günü ve bugünkü Kadına Yönelik
Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü nedeniyle bugüne ve bu iki konuya
mahsus olarak gündem dışı konuşmalardan sonra 12 sayın
milletvekiline birer dakikalık söz vereceğim, sisteme girmelerini
rica ederim.
Gündeme geçmeden
önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Öğretmenler Günü hakkında söz isteyen
İzmir Milletvekili Sayın Nesrin Ulemaya aittir.
Buyurun Sayın
Ulema. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- İzmir Milletvekili Nesrin Ulemanın, 24
Kasım Öğretmenler Gününe ilişkin gündem dışı
konuşması
NESRİN ULEMA
(İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; 24
Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Bilindiği gibi,
öğretmenlerimiz insanı en ideal şekilde eğitmek suretiyle
geleceğin Türkiyesiyle birlikte geleceğin dünyasını
inşa etmek gibi kutsal bir vazifeyi icra etmektedirler. Türkiye, iyi
yetişmiş, genç ve dinamik nüfusuyla eğitimden
sağlığa, adaletten emniyete büyük başarılara imza
atıyor ve her geçen gün muasır medeniyet seviyesinin üzerine
çıkma yolunda da hızlı adımlarla ilerliyor. Elbette ki,
milletçe elde ettiğimiz bu başarıda, katettiğimiz bu mesafede en büyük emek yurdumuzun
dört bir yanında görev yapan çok değerli öğretmenlerimize
aittir.
On iki yıldan beri AK
PARTİ iktidarları olarak İnsanı yücelt ki devlet
yücelsin. felsefesiyle insana yapılan her türlü yatırıma büyük
değer verdiğimiz için öğretmenlerimizi baş tacı
ediyor, emeklerini takdirle karşılıyoruz. İktidara
geldiğimiz 2002 yılından bu yana her dönemde eğitim birinci
önceliğimiz oldu. 2005 yılından itibaren hazırlanan her
bütçede eğitime ayırdığımız payı birinci
sırada tuttuk. 2003-2014 yılları arasında 450 bini
aşkın öğretmen ataması gerçekleştirdik. 2015 Ocak
ayında da 15 bin yeni öğretmen ataması müjdesini dün Sayın
Başbakanımız kamuoyuyla paylaştı. Mümkün olan en
yüksek sayıda atama yapmakla kalmıyoruz, bunun yanında,
öğretmenlerimizin hayat standartlarının yükseltilmesi, özlük
haklarının iyileştirilmesi, morallerinin yüksek tutulması
için de pek çok düzenleme gerçekleştirdik ve gerçekleştirmeye devam
ediyoruz.
2002 yılına
kıyasla yüzde 726 oranında artırılan Millî Eğitim bütçesi
62 milyar liraya ulaşmıştır. 210 bin yeni derslik
yaptık, yetmiyor, bu sayıyı daha da çok artırıyoruz.
21inci yüzyıla girerken öğretmenlerimiz 70-80 kişilik
sınıfta eğitim faaliyetlerini sürdürürken şu anda
dersliklerimizde 30 öğrencimiz ders görmekte. Öğrenciler bilgiye daha
kolay ulaşsın diye tabletler dağıtıyoruz. On bir
yılda 17 milyon öğrencimizin annesine yaklaşık 3 milyar
liralık eğitim desteği verdik.
İzmir ilimizle
ilgili de birkaç rakamı sizlerle paylaşmak istiyorum. 2002
eğitim öğretim yılında 25 bin olan öğretmen
sayımız bugün itibarıyla İzmirde 38 bine
çıkmıştır. On iki yıl boyunca İzmire toplamda 1
milyar 600 milyon liralık eğitime destek ve yatırım
sağlanmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; inanıyorum ki insan sevgisini
hiçbir zaman yitirmeyen, idealizmlerini asla kaybetmeyen, dünyadaki
gelişmelere bigâne kalmayan öğretmenlerimiz sayesinde bu ülkenin
geleceği çok daha aydınlık olacaktır. Bizim öğretmene
bakışımız Bana bir harf öğretenin kırk yıl
kölesi olurum. anlayışının bir tezahürüdür. Bu nedenle de
bizim kültür ve medeniyetimizde öğretmen, öğretmenlerimiz, anne
babalarımız kadar değerli, onlar kadar aziz ve muteber
sayılmaktadır. Ancak, öğretmenlerimiz bu kutsal görevi yaparken
geçmişten günümüze büyük zorluklara, yasaklara ve türlü baskılara da
maruz bırakılmışlardır. AK PARTİ iktidarları
öncesinde kişisel tercihi gereği başını örtmek isteyen
öğretmenlere okul yolunda bile örtünmeyi yasaklayan, başı örtülü
öğretmen adaylarını üniversite kapılarında rencide
eden, kulübelerde başlarını açtıran, ikna odalarında
inançlarının gereğini yapmamaları telkin edilen
öğretmenlerimiz bugün hiçbir yasak ve engele takılmadan özgürce ders
verebilmekteler.
Bu vesileyle,
ebediyete intikal etmiş tüm öğretmenlerimizi bir kez daha rahmetle anıyor
ve 24 Kasım Öğretmenler Gününü kutluyorum.
Saygılar
sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ulema.
Gündem
dışı ikinci söz, aynı konuda söz isteyen İstanbul
Milletvekili Fatma Nur Sertere aittir.
Buyurun Sayın
Serter. (CHP sıralarından
alkışlar)
2.- İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serterin 24
Kasım Öğretmenler Gününe ilişkin gündem dışı
konuşması
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben öncelikle,
yurdun dört bir köşesinde özveriyle görev yapan, öğrencilerini sevgi
ve şefkatle kucaklayan eğitim emekçisi tüm öğretmenlerimizin ve
Millî Eğitim Bakanlığının kapısında
yıllardır atama bekleyen, sayıları 350 bine
yaklaşmış olan öğretmen adaylarımızın
Öğretmenler Gününü kutluyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, bizler milletvekilleri, milletin gerçek temsilcileri isek
eğer öğretmenin de insan olduğunu, başarı ve
motivasyonu için emeğinin karşılığını
alması gerektiğini hatırlamamız gereken bir gündeyiz. Ne
yazık ki AKP dönemi, öğretmenlerin onur kaybına
uğradığı, öğretmenlerin itibarlarının toplum
nezdinde ciddi ölçüde zedelendiği, kamu çalışanları içinde
en düşük maaş alan gruba indirgenerek ciddi yoksulluk, yoksunluk
sorunlarıyla boğuştukları bir dönem olarak tarihe
geçmiştir. Türkiyede bugün öğretmenler OECD ülkelerinin
öğretmenlerinin 4 kat azı maaş almaktadırlar. Bugün
Türkiyedeki öğretmenlerin yüzde 79u bankalara borçludur, yüzde 40ı
ailesinin yardımıyla geçinmektedir, 3 öğretmenden 1i kendi mesleğiyle
ilgili olmayan bir işte ek iş olarak çalışmak
zorundadır. Satın alma güçleri sürekli düşmektedir ve atama
bekleyen öğretmenler bekleye bekleye yaşlanmaktadır. Bu
koşulların olduğu bir ülkede, değerli milletvekilleri, ben
soruyorum: 24 Kasımlar neye yarar, ne işe yarar? 24
Kasımları, Öğretmenler Gününü sanki bir öğretmen
bayramı gibi kutlayanlar bu tablo karşısında acaba hiç
mahcubiyet duymazlar mı?
Bizler bugün
öğretmen adaylarına 40 bin yeni atamanın müjdesini vermeyi çok
isterdik, ne yazık ki sayı 15 binde kaldı. Yine, bizler bugün
cefakâr öğretmenlerimize, yaşadıkları zorlukları
sesleri titreyerek, gözleri yaşararak ama onurları zedelendiği
için bütün bunları anlatmaktan da utanarak kamuoyuyla paylaşan
Hızır Öğretmen gibi cefakâr öğretmenlerimize,
çocuğunun küçücük bir isteğini yerine getiremediği için
vicdanı sızlayan değerli öğretmenlerimize ciddi bir
maaş artışı müjdesini de vermek isterdik ama ne yazık
ki o da olmadı.
Ancak, ben
şimdi önce öğretmen adaylarımıza sonra da
öğretmenlerimize seslenmek istiyorum: Sevgili öğretmen
adaylarımız, biliyor musunuz ki kaçak saraya, yeni alınan lüks
uçağa ve kaçak sarayın bir yıllık giderlerine
karşın 71 bin yeni atama yapılabilir ve bunların bir
yıllık maaşı karşılanabilirdi. Yine, Anadolunun
dört bir köşesinde kırık dökük sınıflarda,
çatısı çökmüş binalarda eğitim yaptıran
öğretmenlerimize sesleniyorum: Biliyor musunuz ki bu harcamalara
karşın 12şer derslikli 700 pırıl pırıl okul
binası ya da 7.406 derslik inşa edilebilirdi ama Hükûmet tercihini
lüksten ve şatafattan yana kullanmıştır. Ancak siz hakça,
adaletçe yönetilen, öğretmenin gerçek değerini bulduğu bir
Türkiyeyi hayal etmekten asla geri durmayın. Böyle bir Türkiyede
eğitime emek veren yöneticiler bir gecede görevinden alınmayacaklar;
böyle bir Türkiyede siyasi kadrolaşma, eğitimdeki
haksızlıkların fitilini ateşlemeyecek; böyle bir Türkiyede
ücretli öğretmen sömürüsü son bulacak ve böyle bir Türkiyede artık
laik eğitime yönelik saldırılar son bulacak.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
FATMA NUR SERTER
(Devamla) Ben öğretmenlerimize umut diliyorum ve direnme gücü diliyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Serter.
Gündem
dışı üçüncü söz, yine aynı konuda söz isteyen
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Buluta aittir.
Buyurun Sayın
Bulut. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, 24
Kasım Öğretmenler Gününe ilişkin gündem dışı
konuşması
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Atatürkün
24 Kasım 1928 yılında Millet Mektepleri
Başöğretmenliği unvanını aldığı ve
100üncü doğum yılından, 1981 yılından itibaren bugünü
Öğretmenler Günü olarak kutlamaya başladığımız 24
Kasım Öğretmenler Gününü, Ben öğretmenim. diyen, kendini
öğretmen farz eden, hisseden, Anadolunun dört bir yanında, en ücra
köşelerinde, maddi manevi sıkıntılar içerisinde onurunu, haysiyetini
zedelenmiş hisseden, toplumda kendini dışlanmış gibi
gören, her 24 Kasımda övgülerle karşılaşan ama diğer
tarafta kendisine bir şeyler verilmeyen öğretmenlerimizin bu güzel
gününü kutluyor, hepsini saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, öğretmenler 24 Kasımda bizden övgü beklemiyorlar,
bizden övgü istemiyorlar. Bir mum gibi ömrümüz boyunca sizlere emek verdik,
kendimizi erittik, tükettik; sizlere Türk tarihini öğrettik, medeniyeti
öğrettik, insanlığı öğrettik, bilimi öğrettik,
haksızlığa karşı koymayı, haksızlık
karşısında susmamayı öğrettik; sizlere iki günü denk
olanın zararda olduğunu söyledik; sizlere haramı, helali
öğrettik, israfı öğrettik; sizlere ülke sevmeyi, milletini
sevmeyi öğrettik, bayrağı öğrettik, kalkınmayı
öğrettik, ekonomiyi öğrettik, tarımı öğrettik.
Şimdi ne yaptınız? Bizim için değil, ülkeniz için ne
yaptınız? diye soruyorlar Parlamentoya, Hükûmete, devlete. Emin
olunuz, bugün yoksulluk sınırının altında
yaşamaya terk ettiğimiz, geçinmede büyük sıkıntılar
çeken, üniversitedeki çocuklarını okutmak için burs arayan bu
insanlar hem ekonomik sıkıntıları hem özlük hakları
itibarıyla büyük problemlerle iç içeler.
Öğretmenler ve
eğitim yöneticileri, on iki yıldır bir eğitim
politikası olmayan, her gelen bakanın yoğurt yiyişine uymak
zorunda kalan
Bugün de Bakanlıkta oluşan bir paralel yapı yani
Bakanlığı ele geçiren bir sendikanın emrine giren Bakanlık,
öğretmenin hakkını savunmak değil, sadece siyasi
kadrolaşmak adına bir çırpıda 8 bin yöneticiyi görevinden
etti. İnsan Allahtan korkar, vicdanlı olur. Bir günde, bir defada 8
bin eğitim yöneticisi. Yıllarını vermiş, emek
vermiş, vicdana, hakka, hukuka inanmış bu insanlar adalet
arıyorlar adalet ve bir yerden bir şey bulamıyorlar. Bu
haksızlıklara Türkiye Büyük Millet Meclisinin çözüm
bulacağı noktasını hiç dile getiren var mı? Hiç bu
Hükûmetin, iktidar partisine ait milletvekilinin bu konuda bir çabası var
mı? Millî Eğitim Bakanlığına soruyoruz: Neden
aldınız bunları? Görevinde mi başarısız? Takdirname
mi almadı yıllardan beri? Ne yaptı da aldınız
bunları? Sadece siyasi kadrolaşma adına bir haksızlık
yapılıyor. O değerli öğretmenlerin, o değerli yöneticilerin
haklarını takip edeceğiz. Milliyetçi Hareket Partisi onları
en iyi şekilde değerlendirecek inşallah iktidarı
zamanında ama bugün içinde bulundukları bu duruma
mutlaka çözüm bulunması gerekiyor.
Birçok
mesleğin kıdem tazminatı var. Öğretmenler büyük
sıkıntı içerisinde, okuldaki sorunları evine
taşıyan insanlar. Onlar için kıdem tazminatı konusunda bir
kanun teklifi hazırladım, bugün Meclis
Başkanlığına sunuyorum. Meclisin, Hükûmetin partilerüstü
bir bakışla bu işi değerlendirmesini ve bu insanlara bu
desteğin verilmesini istiyorum.
İsterdim
ki 24 Kasım Öğretmenler Gününde öğretmenlere bir maaş
ikramiye verilsin. Karanfil dağıtmakla, güzel nutuklarla değil,
bu değerli milletvekilimin bahsettiği banka borçlarına, kredi
kartı borçlarına
Kıyasladığınız Avrupaya
göre en düşük maaşı alan bu insanların
maaşlarının insan gibi yaşayacakları bir düzeye
getirilmesi konusunda gayretlerinizi diliyor, Öğretmenler Gününü tekrar
kutluyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bulut.
Şimdi,
sisteme giren arkadaşlara birer dakika söz vereceğim belirttiğim
konular çerçevesinde. Ancak, önce grup başkan vekillerinden başlamak
isterim.
Sayın
Göke söz vereceğim. İlk defa nöbetteyiz birlikte, iyi bir
çalışma sergileriz diye düşünüyorum.
Buyurun
Sayın Gök.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Ankara
Milletvekili Levent Gökün, 24 Kasım Öğretmenler Gününe ilişkin
açıklaması
LEVENT
GÖK (Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Elbette,
içinde bulunduğumuz hafta, öğretmenlerimize olan vefa duygumuzu ne
kadar fazla izah etsek de onlara hakkımızı, onların bize
olan hakkını hiçbir zaman ödeyemeyeceğimiz bir hafta.
Öğretmenlerimizin içinde bulundukları ücret durumu, yaşam
koşulları hepimizin ortak çözümler getirmesi gereken bir nokta.
Özellikle
atanamayan, ataması yapılmamış öğretmenlerin
çığlıkları her gün yüksek sesle odalarımızdan
yankılanıyor, alanlardan yankılanıyor. Üniversiteyi
bitirdiği hâlde iş bulamamış, öğretmenlik
yapamamış, öğrencisine kavuşamamış, ataması
yapılmamış öğretmenler ordusuyla karşı
karşıyayız. Çok güç koşulların içinden geçiyorlar, her
biri ayrı ayrı saygın bir şekilde
yaşamlarını idame ettirmeye çalışıyor. Ama biz de
Meclisimizde, maalesef, onlara hak ettikleri ücreti, sosyal yaşamı
sağlayamamanın ezikliğini yaşıyoruz. Umuyor ve
diliyorum ki bizleri yetiştiren ve
bundan sonra da gelecek nesillerimizi emanet ettiğimiz
öğretmenlerimiz bundan sonra çok daha iyi yaşam
koşullarında, çok daha iyi ortamlarda kendilerini güvenceli
hissedecekleri bir yaşamı sürerler.
Ben, bu duygu ve
düşüncelerle, bizleri yetiştiren ve elbette öğretmenlerine Başöğretmen
olan Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere tüm öğretmenlerimizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum, onların yollarını
aydınlatmak bizlerin başlıca görevidir diyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN Ben
de teşekkür ederim.
Sayın
Halaçoğlu, buyurun.
2.- Kayseri
Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun, MHP Grubu olarak, 24 Kasım
Öğretmenler Gününü kutladıklarına ve Cumhuriyet Halk Partisi
Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğluna kayınvalidesinin
vefatı nedeniyle başsağlığı dilediklerine
ilişkin açıklaması
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) - Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Biz de Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, Öğretmenler Günü dolayısıyla, tüm
çocuklarımızı yetiştiren, onlara bilgi aşılayan
öğretmenlerimizin gününü kutluyoruz. Elleri öpülesi öğretmenlerimizin
sorunlarının muhakkak ki Türkiye Büyük Millet Meclisi
aracılığıyla çözümlenmesi gerektiğine inanıyoruz.
Bu sebeple de yarın bir araştırma önergesi sunacağız
bu konuda. Eğer diğer partili arkadaşlarımız da
iştirak ederlerse bu konuda bir Meclis araştırması söz
konusu edilebilir.
Diğer
taraftan, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın
Kılıçdaroğlunun kayınvalidesinin vefat etmesi
dolayısıyla ona da başsağlığı diliyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi camiasına da aynı
başsağlığını diliyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Halaçoğlu.
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğluna
kayınvalidesinin ve İzmir Milletvekili Oktay Vurala eşinin
vefatları nedeniyle başsağlığı dilediğine
ilişkin konuşması
BAŞKAN Evet,
hem Sayın Kılıçdaroğlunun kayınvalidesini
kaybetmesinden dolayı hem de Sayın Vuralın eşini
kaybetmesinden dolayı iki aileye başsağlığı
dileklerimizi de sunuyoruz. Allah rahmet eylesin.
Şimdi, sisteme
giren milletvekili arkadaşlarıma birer dakikalık söz
vereceğim.
Sayın Yeni,
buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Samsun
Milletvekili Ahmet Yeninin, 24 Kasım Öğretmenler Gününe
ilişkin açıklaması
AHMET YENİ
(Samsun) Sayın Başkan, 24 Kasım Öğretmenler Günü tüm
yurtta kutlandı. Ben de bütün öğretmenlerimizin ve bir öğretmen
olan eşimin de Öğretmenler Gününü kutluyorum. Bana bir harf
öğretenin kölesi olurum. diyen Hazreti Alinin yolundan gittiğimizi
de belirtmek istiyorum. AK PARTİ döneminde öğretmenlerimizin
itibarı artmıştır. Türkiyede artık ikna odaları
yoktur ve olmayacaktır. Başörtüsü sebebiyle görevden ihraç edilen
öğretmen yoktur ve bundan sonra da olmayacaktır.
AK PARTİ
iktidarları döneminde eğitime birinci derecede önem verilmiştir.
2002 yılına oranla öğretmen atamalarında yüzde 100
artış olmuştur. Samsuna 3.302 yeni derslik
kazandırılmıştır. Samsuna yapılan eğitim
harcamaları 678 milyon 116 bin TLdir. Türkiyede ne kadar derslik
ihtiyacı varsa yapılmaya devam ediyor. Bütçeye göre de öğretmen
atamalarımız bir taraftan devam ediyor. Hayırlı olsun.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Türkmenoğlu
4.- Konya
Milletvekili Ayşe Türkmenoğlunun, 24 Kasım Öğretmenler
Gününe ve 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı
Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Gününe ilişkin
açıklaması
AYŞE
TÜRKMENOĞLU (Konya) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Ben de 24
Kasım Öğretmenler Günümüzü kutluyorum. Özellikle gelecek
nesillerimizin geleceğe daha güvenle bakabilmesi için, sorunlarını
daha rahat çözebilmeleri, hayatlarını kolay idame ettirebilmeleri
için ve saygı dolu bireyler olarak yetiştirilebilmeleri için emanet
ettiğimiz öğretmenlerimizin sosyal ve ekonomik durumlarını
iyileştirmek, kültürel ve çağdaş ihtiyaçlarını karşılamak, toplumda hak ettikleri
yer ve itibarı sağlamak adına AK PARTİ hükûmetleri
döneminde yoğun çaba sarf edildi ve ediliyor. Özellikle Sayın
Başbakanımızın dünkü açıklamalarından sonra
tekrar öğretmenlerimizin bu konudaki beklentilerinin kısmen de olsa
karşılandığını müşahede ettik. 15 bin yeni
öğretmen atanacak.
Yine bugün, 25
Kasım, Birleşmiş Milletler tarafından Kadına
Karşı Şiddetle Mücadele Günü olarak açıklandı ve
özellikle 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Gününe kadar bu konuda
farkındalık yaratmak adına çeşitli sivil toplum kuruluşları, yerel
yönetimler, siyasetçilerin bu konuya dikkat çekmesi adına böyle bir gün
belirlendi. Ben özellikle
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Çalık, buyurun.
5.- Malatya
Milletvekili Öznur Çalıkın, 24 Kasım Öğretmenler Gününe
ve 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı
Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Gününe ilişkin
açıklaması
ÖZNUR ÇALIK
(Malatya) Sayın Başkanım, ben de teşekkür ediyorum.
Bir kez daha 24
Kasım Öğretmenler Gününü ben de kutluyorum ve bizi yetiştiren
bütün öğretmenlerimizin ellerinden öpüyorum. Ve öğretmenlerimiz bize
sevgiyi, kardeşliği, hoşgörüyü öğretti ve o
öğretmenlerimiz, eli öpülesi öğretmenlerimiz Kadına
şiddeti uygulamayın. dedi. 25 Kasım Kadına Şiddeti
Önleme Günü ve dün Kadın ve Demokrasi
Derneğinin İstanbulda organize etmiş olduğu Adalet
Zirvesindeydik. Önce adam olun. diyoruz şiddeti uygulayan herkese.
Çocuğa, kadına, kime uyguluyorsanız şiddeti durdurun ve
insanca yaklaşın. Eğitimde, sağlıkta, siyasi hayatta,
kamu düzeninde, yönetim kademesinde kadının fırsatları
eşitlensin ama öncelikle insan olarak karşılıklı
anlayışı, sevgiyi tesis edelim. Kadına karşı
uygulanacak her türlü şiddete sıfır tolerans edilmesi gerekiyor
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Özkan
6.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın, 24 Kasım Öğretmenler
Gününe, kadına karşı şiddeti
kınadığına ve ALS hastalarına takılan diyafram ve
kalbe uyarı pillerinin devlet tarafından karşılanması
gerektiğine ilişkin açıklaması
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Başta,
Başöğretmenimiz Yüce Önder Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm
öğretmenlerimin 24 Kasım Öğretmenler Gününü candan kutluyorum.
Bugün verilen 15 bin yeni öğretmen kadrosunun yetersiz olduğunu,
bunun en az 40 bin olarak belirlenmesini ve öğretmenlerimizin
maaşlarına seyyanen, günün koşullarına göre bir
artış yapılmasını beklemekteyim. Verilecek kadrolarda
da branşlara göre adaletli bir dağılım beklenmektedir.
Kadına
karşı şiddeti de kınıyorum.
Ayrıca,
Sağlık Bakanlığına bir uyarım olacak. ALS
hastalığında diyaframa ve kalbe uyarı pilleri
takılmaktadır. Ancak bunun parası devlet tarafından
ödenmemektedir, hastalar mağdur olmaktadır. Bu konuda Hükûmeti ve Sağlık
Bakanlığını duyarlılığa davet ediyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN Sayın
Buldan, önce grup başkan vekillerine söz verdim ama siz şimdi
geldiğiniz için
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Dışarıdaydım.
BAŞKAN
arkadaşlardan
izin isteyerek size de söz veriyorum.
Buyurun.
7.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldanın, HDP Grubu olarak, Cumhuriyet Halk Partisi
Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğluna
kayınvalidesinin vefatı nedeniyle başsağlığı
dilediklerine ve 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı
Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Gününe ilişkin
açıklaması
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben de öncelikle Sayın Kemal
Kılıçdaroğlunun kayınvalidesinin vefatından
dolayı başta Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ve eşi
olmak üzere tüm CHP camiasına başsağlığı
dileklerimi sunmak istiyorum HDP adına.
Aynı zamanda
bugün 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü. Biz de
Halkların Demokratik Partisi olarak artık kadına yönelik her
türlü şiddetin durması açısından siyasi iradenin ve
Hükûmetin bu konuda sorumluluk üstlenmesi gerektiğini ve kadına
yönelik her türlü şiddetin son bulması amacıyla gerekli
mekanizmaların işletilmesi gerektiğini ifade ediyoruz.
Bugün burada bir
komisyon kurulacak kadın
cinayetlerinin ve kadına yönelik her türlü şiddetin
araştırılmasına dair. Bunu önemsediğimizi ama sadece
bununla sınırlı kalınmaması gerektiğini ve
kadına yönelik her türlü şiddetin son bulması için çok
farklı mekanizmaların devreye girmesi gerektiğini ifade ediyor,
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Ben
de teşekkür ederim.
Sayın
Canalioğlu, buyurunuz.
8.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan
Canalioğlunun, 24 Kasım Öğretmenler Gününe ve 25 Kasım
Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve
Dayanışma Gününe ilişkin açıklaması
MEHMET VOLKAN
CANALİOĞLU (Trabzon) Teşekkürler Sayın Başkan.
Ben de bir
öğretmen olarak çok sevgili öğretmenlerimizin günlerini kutluyor,
mutluluklar diliyorum yaşamlarında. Öğretmenler Gününü
kutlarken güzel sözler söyleniyor fakat ne yazık ki bazı yerlerde
çeşitli ayrımcılıklar yapılıyor. Örneğin,
Trabzon Öğretmenevinde öğretmenlerimiz televizyonlarını
izlerken bazı kanallar ne yazık ki kapatılmış ve bu
nedenle onların televizyon izleme özgürlükleri de ellerinden
alınmıştır. Bunun ivedili olarak düzeltilmesini umuyor ve
bekliyoruz.
Yine bugün, 25
Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası
Mücadele ve Dayanışma Günü. 2014 Türkiyesinde ne yazık ki
kadınlar öldürülüyor, çocuklar öldürülüyor, emekçiler öldürülüyor.
Kadınlar hiçbir dönem yaşamadıkları kadar baskı ve
şiddet altındadırlar.
Bu gün vesilesiyle
kadınlar emeklerine, bedenlerine, kimliklerine sahip çıkarak,
seslerini duyurmak istiyorlar. Sevginin, huzurun, barışın ve
insanca bir yaşamın yeşermesi için seslerini yükseltip kamuoyuna
duyurmak istiyorlar ve diyorlar ki: Kadınlar yaşasın diye
yaşasın kadınlar. Ve biz de kadınlarımızı
destekliyoruz, onlara sağlık ve mutluluklar diliyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Yüceer,
buyurun.
9.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceerin,
Trakyadaki ulaşım sorununa ve 25 Kasım Kadına Yönelik
Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma
Gününe ilişkin açıklaması
CANDAN YÜCEER
(Tekirdağ) Tekirdağ-Edirne-İstanbul arasında
ulaşımı sağlayan tren yolunda yaklaşık iki
yıldır bakım yapılıyor. Bu süre
başladığından beri sadece haftanın üç günü tek
gidiş geliş olmak üzere sefer düzenlendi. Yeniden Trakya
hattındaki yenileme çalışmaları sebebiyle 2013 senesinden
beri de yeniden ulaşım sağlanamıyor.
Söz konusu durumla
ilgili üç kez önerge vermeme rağmen hâlâ bir cevap almış
değilim. Bu durum, Tekirdağ, Edirne, Kırklarelinde ucuz
ulaşım yolu olan treni en çok kullanan öğrenciler başta
olmak üzere, tüm Trakyalı hemşehrilerimize ağır bir maddi
yük oluşturmakta.
Çerkezköyden
İstanbula gitmek isteyen yurttaşlar için sadece tek otobüs
firması fahiş fiyatlarla hizmet vermektedir. Trakyalı
hemşehrilerim ulaşım mağduriyetinin giderilmesi için
alternatif üretilmesini beklemekte.
Bugün tabii,
Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü,
tam da en utanç verici insan hakları ihlallerinden biri olan kadına
şiddete ve bu şiddetin temelinde kadın erkek
ayrımcılığının yattığına dikkat
çekeceğimiz günde Sayın Cumhurbaşkanının kadın
ile erkeğin eşit konumda olamayacağına ilişkin
sözlerini gerçekten hayretle, endişeyle ve üzüntüyle izledim.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Öz
10.- Manisa Milletvekili Sakine Özün,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın kadınlarla
ilgili bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
SAKİNE ÖZ
(Manisa) Sayın Başkan, kadın cinayetlerinin önlenmesi
konusunda farkındalığı yaratmak amacıyla söz
aldığım bu günde ne yazık ki
Cumhurbaşkanının -alışkanlık
yaptığı- açıklamasıyla karşı
karşıyayız, kınıyorum.
Atanamayan
öğretmenleri, madende işçi olmak zorunda kalan öğretmenlerimizin
sorunlarını, iktidarın yolsuzluk ve hukuksuzluklarını
kapatmak için, üstünü örtmek için, gündem değiştirmek için ve iç
dünyasını yansıttığı Kadın ve erkek hiç
eşit olur mu? sözlerinin ardından kendisine sormak istiyorum: Yoksa
tekçe tekçe anlattığınız ve daha detaylı anlaması
için yanına gönderdiğiniz Bilal ile Sümeyye sizin gözünüzde bir yani
eşit değil mi? Bu bir fıtrat mı? Biz buradan fıtrat
değil diyen bütün kadınlara, bu mücadeleyi yapan bütün kadınlara
selam gönderiyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Akova
11.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret
Akovanın, 24 Kasım Öğretmenler Gününe ilişkin
açıklaması
AYŞE NEDRET
AKOVA (Balıkesir) Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Öğretmenlerin örgütlenme,
atanma, yükselme, tayin, özlük haklarının iyileştirilmemesi,
öğretmenlerin itibarsızlaştırılması,
eğitimde gerici yapılanma, maaş ve ek derslerdeki kayıplar,
norm kadro ve alan değişikliği sorunları, özür grubu
atamalarında yaşanan sıkıntılar, ailelerin
parçalanmışlığı, öğretmenler için gerekli
sayıda kadro çıkarılmaması, sözleşmeli
öğretmenlerin iş ve gelecek güvencesiz ağır
çalışma koşulları, sürekli eğitim ve sınav
sisteminin değiştirilmesi gibi çok önemli sorunlar hâlen devam
etmektedir, üstelik çözümüne yönelik de gerekli politikalar üretilmemektedir.
Öğretmenlerin
yüzde 50si kredi kartı borcunu ödeyemiyor, yüzde 2,5u tefeciye borçlu,
yüzde 27si ek iş yapmak zorunda. Aydın ve çağdaş bir
Türkiye için öğretmenlerimizin haklarının iyileştirilmesi,
sorunlarının çözülmesi ve siyasi baskıya maruz kalmamaları
için mücadelemize devam edeceğiz.
Öğretmenler
Günü kutlu olsun.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Kaynarca
12.- İstanbul Milletvekili Tülay
Kaynarcanın, 24 Kasım Öğretmenler Gününe ve 25 Kasım
Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve
Dayanışma Gününe ilişkin açıklaması
TÜLAY KAYNARCA
(İstanbul) Teşekkürler Sayın Başkanım.
Sayın
Başkanım, öncelikle 24 Kasım vesilesiyle eğitim emekçisi tüm
öğretmenlerimizin Öğretmenler Gününü tebrik ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekillerimiz; bugün 25 Kasım Kadına
Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü. Birleşmiş
Milletler 1999 yılında kabul etti bu günü ama o günden bu yana ise
dünyanın hâlâ, maalesef, kadına yönelik şiddet gibi bir gündemi
var. Oysa şiddet acizliktir, şiddet zavallılıktır ve
şiddet insan hakları ihlalidir. Ne insani ne vicdanidir.
Dolayısıyla, asla kabul edilemez. Bugüne kadar Türkiye Büyük Millet
Meclisinde hükûmetlerimiz döneminde bu konuyla ilgili birçok yasal düzenleme
yapıldı, birçok iyileştirici kanunlar, önleyici hükümler getirildi
ancak asıl önemli olanın toplumsal zihniyet dönüşümüyle ilgili
olduğunu düşünüyorum. Bu vesileyle Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Moroğlu
13.- İzmir
Milletvekili Mustafa Moroğlunun, 24 Kasım Öğretmenler Gününe
ilişkin açıklaması
MUSTAFA
MOROĞLU (İzmir) Sayın
Başkan, dün yine öğretmenler bir kez daha sizin
iktidarınızın şatafatlı sözleriyle avutuldu ama
öğretmenler yine sokaklarda kendi taleplerini haykırdılar.
Aynı zamanda kadına karşı, cinayetlere karşı,
şiddete karşı mücadele günüydü. İsterdim ki bugün hem
Aileden Sorumlu Bakanımız hem de Millî Eğitim
Bakanımız burada olsalardı, iyiydi. Biz de sokakta
gördüklerimizi, öğretmenlerin taleplerini aktarırdık.
İzmirdeki
Millî Eğitim Müdürlüğü 480 müdürü bir çırpıda görevden
aldı ve görevden aldıklarının yerine -daha henüz- o okula
yeni atanmış
öğretmenleri, performansı ölçülemeyen öğretmenleri
atadı. Ama aynı Millî Eğitim Müdürü Gültepede bir ilkokulda
sınıfta öğretmen olmadığını bilmeyecek kadar
da görevinden uzak çünkü başka şeylerle ilgili. Daha önce de bir soru
önergesi vermiştim, hâlâ bir cevap alamadım Millî Eğitim
Bakanımızdan, acaba
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Savaşer
14.- İstanbul Milletvekili Sevim
Savaşerin, 24 Kasım Öğretmenler Gününe ve 25 Kasım
Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve
Dayanışma Gününe ilişkin açıklaması
SEVİM
SAVAŞER (İstanbul) -
Teşekkürler Sayın Başkan.
Öncelikle tüm
öğretmenlerin 24 Kasım Öğretmenler Gününü kutluyorum.
Yine bugün 25 Kasım,
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından belirlenmiş
önemli bir tarih. Ülkemizde ve dünya çapında kadına yönelik
şiddet ilk çağlardan bu yana kanayan bir yara. En son yakın
zamanda da IŞİDin Suriye ve Iraktaki kadınlara
uyguladığı zulüm, yüzbinlerce kadının vahşice öldürülmesi, tecavüze
uğraması ve köle olarak satılmasıyla sonuçlandı.
Tüm ulusların bir
araya gelerek kadına karşı şiddetle mücadeleye destek
vermesi gerekiyor yoksa dünya, kadınlar için güvenli bir gezegen
olmayacaktır diyorum ve bu vesileyle Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Son konuşmacı,
Sayın Coşkun.
TANJU ÖZCAN (Bolu) Niye
son efendim?
BAŞKAN Daha önce
açıklamıştım 12 kişiye söz vereceğimi.
15.- Yalova Milletvekili Temel Coşkunun, 24
Kasım Öğretmenler Gününe ilişkin açıklaması
TEMEL COŞKUN (Yalova)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Biz de diğer arkadaşlarımız
gibi 24 Kasım Öğretmenler Gününü dün illerimizde kutladık.
Bugün de -bu yüce Meclisin çatısı altında- tüm ülkemizde görev
yapan öğretmenlerimizin gününü kutluyorum. Bizi bu günlere getiren
öğretmenlerimizi de saygıyla, hürmetle anıyorum.
Kuşku yok ki en
değerli varlıklarımızı emanet ettiğimiz
öğretmenlerimiz bizim için çok önemlidir. Her mesleğin önemi
vardır ve kutsaldır, ancak öğretmenlik mesleği bütün
mesleklerin yetiştiricisidir ve her türlü fedakârlığı yapan
en büyük insanlardır. Dolayısıyla, öğretmenlerimizin düne
göre bugün daha iyi durumda olduğunu ifade ediyorum ama durumlarının
daha da iyileşmesi için, inşallah, önümüzdeki günlerde de gereken
çalışmaların yapılacağını temenni ediyor,
tüm öğretmenlerimizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Gündeme geçiyoruz sayın milletvekilleri.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının üç tezkeresi vardır,
ayrı ayrı okutup bilgilerinize sunacağım.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının,
Makedonya Meclis Başkanı Trajko Veljanoski ve Arnavutluk Parlamentosu
Başkanı Ilir Meta'nın vaki davetlerine icabet etmek üzere 23-25
Kasım 2014 tarihleri arasında Makedonyaya ve 25-26 Kasım 2014
tarihleri arasında Arnavutluka resmî birer ziyarette bulunması Genel
Kurulun 18/11/2014 tarihli 15inci Birleşiminde kabul edilen Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek
başkanlığındaki Parlamento heyetini oluşturmak üzere
siyasi parti gruplarınca bildirilen isimlere ilişkin tezkeresi (3/1630)
20/11/2014
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Cemil Çiçek'in, Makedonya Meclis Başkanı
Trajko Veljanoski ve Arnavutluk Parlamentosu Başkanı Ilir
Meta'nın vaki davetlerine icabet etmek üzere, beraberinde bir Parlamento
heyetiyle 23-25 Kasım 2014 tarihleri arasında Makedonya'ya ve 25-26
Kasım 2014 tarihleri arasında Arnavutluk'a resmî ziyaretlerde
bulunması TBMM Genel Kurulunun 18/11/2014 tarih ve 15inci
birleşiminde kabul edilmiştir.
28/3/1990 tarihli
ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 2nci maddesi
uyarınca, heyetimizi oluşturmak üzere siyasi parti gruplarınca
bildirilen isimler Genel Kurulun bilgisine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Adı Soyadı: Seçim
Çevresi:
1) Mehmet Sarı Gaziantep
2) Hüseyin Bürge İstanbul
3) Rıfat Sait İzmir
4) Lütfü Türkkan Kocaeli
5) Emre Köprülü Tekirdağ
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Avrupa Konseyi İtalya
Başkanlığınca 20-21 Kasım 2014 tarihlerinde
İtalyanın başkenti Romada düzenlenen İstihdam,
Araştırma ve Yenilik Komisyonları Başkanları
Toplantısına Türkiye Büyük Millet Meclisinden katılması
Genel Kurulun 18/11/2014 tarihli 15inci Birleşiminde kabul edilen 1 üye
için siyasi parti grubunca bildirilen isme ilişkin tezkeresi (3/1631)
21
Kasım 2014
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Avrupa Konseyi
İtalya Başkanlığınca 20-21 Kasım 2014
tarihlerinde İtalya'nın başkenti Roma'da düzenlenen
"İstihdam, Araştırma ve Yenilik Komisyonları
Başkanları Toplantısı"na; Türkiye Büyük Millet
Meclisinden katılım sağlanması Genel Kurulun 18/11/2014
tarihli ve 15'inci birleşiminde kabul edilmiştir.
28/3/1990 tarihli
ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 2'nci maddesi
uyarınca ilgili siyasi parti grubunun bildirdiği Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanı
İbrahim Halil Mazıcıoğlu Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Türkiye-Avrupa Birliği Karma
Parlamento Komisyonu Eş Başkanı Afif Demirkıran'ın,
Avrupa Parlamentosu Türkiye İlerleme Raporu'na ilişkin Avrupa
Parlamentosu üyeleriyle temaslarda bulunmak üzere 24-27 Kasım 2014
tarihlerinde Strazburg'u ziyaret etmesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanının 21/11/2014 tarihli 83 sayılı
Kararıyla uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/1632)
24
Kasım 2014
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Avrupa Parlamentosu
Türkiye İlerleme Raporu'na ilişkin Avrupa Parlamentosu üyeleri ile
temaslarda bulunmak üzere Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento
Komisyonu Eş Başkanı Afif Demirkıran'ın 24-27
Kasım 2014 tarihlerinde Strazburg'u ziyaret etmesi, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlık Divanının 21/11/2014 tarihli ve 83 sayılı
Kararı ile uygun bulunmuştur.
Söz konusu ziyaret,
28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Dış İlişkilerin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 10'uncu
maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Komisyonlardan
istifa önergeleri vardır, okutuyorum:
B) Önergeler
1.- Batman
Milletvekili Bengi Yıldızın, Adalet Komisyonu üyeliğinden
istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/214)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Üyesi
bulunduğum Adalet Komisyonundan gördüğüm lüzum üzerine istifa
ediyorum.
Gereğinin
yapılmasını saygılarımla arz ederim. 25/11/2014
Bengi
Yıldız
Batman
2.- Mardin Milletvekili Erol Doranın, Çevre
Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/215)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Üyesi
bulunduğum Çevre Komisyonundan istifa ediyorum. Gerekli işlemin
yapılmasını arz ederim. 25/10/2014
Erol
Dora
Mardin
3.- Muş Milletvekili Demir Çelikin,
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/216)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Üyesi bulunduğum
Sağlık, Aile Çalışma Ve Sosyal İşler Komisyonu
üyeliğinden gördüğüm lüzum üzerine istifa ediyorum. Bilgilerinize
saygılarımla arz ederim. 25.11.2014
Demir Çelik
Muş
4.- Van Milletvekili Nazmi Gürün, Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin
önergesi (4/217)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Üyesi
bulunduğum Avrupa Birliği Uyum Komisyonu üyeliğinden gördüğüm
lüzum üzerine istifa ediyorum.
Gereğinin
yapılmasını saygılarımla arz ederim. 25.11.2014
Nazmi Gür
Van
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Sayın
milletvekilleri, Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
C) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acar ve 25 milletvekilinin, madencilik faaliyetlerinin
tarihî ve kültürel yapılara, çevreye, tarımsal üretim ile ekonomik
faaliyetlere etkilerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1123)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Madencilik
faaliyetlerinin tarihî ve kültürel yapılara, ormana, tarımsal
üretime, su ve içme suyu kaynaklarına olan etkilerinin incelenmesi
amacıyla Anayasa'nın 98, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105'inci
maddeleri kapsamında Meclis araştırması açılması
konusunda gereğini arz ederiz. 10/10/2012
1) Gürkut Acar (Antalya)
2) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
3) Aytun Çıray
(İzmir)
4) Muharrem
Işık (Erzincan)
5) Celal Dinçer (İstanbul)
6) Sakine Öz (Manisa)
7) İhsan Özkes
(İstanbul)
8) Mehmet
Şeker (Gaziantep)
9) Ayşe Nedret
Akova (Balıkesir)
10) Veli
Ağbaba (Malatya)
11) Ali Haydar Öner
(Isparta)
12) Aytuğ
Atıcı (Mersin)
13) Hasan Ören (Manisa)
14) Hülya Güven (İzmir)
15) Ali Özgündüz (İstanbul)
16) Mustafa Serdar
Soydan (Çanakkale)
17) Umut Oran (İstanbul)
18) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
19) Ali
Sarıbaş (Çanakkale)
20) Bülent Tezcan (Aydın)
21) Doğan
Şafak (Niğde)
22) Haluk
Eyidoğan (İstanbul)
23) Kazım Kurt
(Eskişehir)
24) İzzet
Çetin (Ankara)
25) Hasan Akgöl (Hatay)
26) Tolga Çandar (Muğla)
Gerekçe:
Madencilik
mevzuatında AKP döneminde yapılan değişikliklerin
ardından kısa bir süre içinde maden arama ve işletme
ruhsatlarının sayısında ciddi artışlar
yaşanmış, neredeyse Türkiye yüzölçümünün dörtte 1i madencilik
faaliyetlerine açılmıştır. Türkiye genelinde yaşanan
bu artış Antalya ve Akdeniz Bölgesi'nde de ciddi şekilde
etkilemiştir. Madencilik ruhsatlarının
dağıtımı aşamasında, tarihî yapılar,
doğal yapı, ormanlar ve diğer ekonomik faaliyetlerin dikkate
alınmaması, madencilik faaliyetlerinden sağlanan katma
değerden çok daha fazlasının kaybedildiği durumları
ortaya çıkarabilmektedir.
Sagalassos antik
kenti dünyanın en büyük ve en sağlam antik şehri
konumundadır. Türkiye'nin geleceği açısından paha biçilemez
bir değer taşımaktadır. Hâlen işlevini görmekte olan
Antigonlar Çeşmesi ve diğer bölümleriyle Türkiye'nin ayakta
kalmış ve en iyi korunmuş, bugüne gelmiş antik
yerleşim alanıdır. Böylesine önemli bir tarihî merkezin
altına ve çok yakınına mermer ocağı açılması
cinayetten farksızdır. Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir izin
verilemez, verilmez.
Burdur'un
Karamanlı ilçesinin tepesinde mermer ocağı ruhsatı
verilmiştir. Dinamitsiz çalışma yapılmış olsa
bile mermer ocağının tozları nedeniyle Karamanlı'da
binalar ve yollar toz içinde kalmaktadır.
Burdurun Bucak
ilçesinin girişinin batısında kalan antik yerleşim
yerlerine yakın bölgelerde mermer ocağı izni verildiği
bilinmektedir. Madencilik faaliyetleri yanında, tarihî bölgelerin
yakınlarında özellikle işletme ruhsatları alınarak
gözden ırak bu yerlerde tarihî kentlerin ve eserlerin yağmalandığı
da görülmektedir.
Antalya'nın
çeşitli bölgelerinde ormanı yok eden, köy yollarını tahrip
eden, havaya yaydıkları tozlarla çevreyi ve bitki örtüsünü
sıkıntıya sokan 3.267 adet mermer, taş, kum, maden
ocağı ruhsatı verilmiştir. Yıllarca bir eşek yükü
odun kesen köylümüze bir yıl ile iki yıl arasında
değişen hapis cezaları vererek korumaya
çalıştığımız ormanlarımız, binlerce
dönüm hâlinde maden ocağı ve taş ocağı ruhsatı
izinleriyle tahrip edilmektedir.
Köy yerleşim
yerlerinin sularının ocak ruhsatları nedeniyle
bulandığı, içme suyu kaynaklarının kesildiği, bu
nedenle köylülerin, Antalya'nın Serik ilçesi köylerinde olduğu gibi,
yürüyüşler yaptığı bir gerçektir. Ayrıca, köylülerin
ürünleri de bu faaliyetler nedeniyle zarar görmektedir.
Bu nedenlerle,
maden, taş, kum ocaklarının ormanlara verdikleri zararların,
bu faaliyetler nedeniyle kaç hektar orman alanının kesildiğinin;
tarihî ve kültürel alanların yakınlarında -10 kilometre
çevresinde- kaç adet maden ve taş ocağı işletme
ruhsatının verildiğinin, bunların tarihî yapılara
etkilerinin; madencilik faaliyetlerinin yer altı, yer üstü su
kaynakları ile içme suyuna etkilerinin; bu faaliyetlerin bölge ve
Türkiye'nin iklimine verdikleri zararın tespiti ve madencilik
faaliyetlerinin tarihî ve doğal yapı ile diğer ekonomik faaliyetlerle
birlikte değerlendirilerek yapılmasını sağlayacak
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılması gerekli görülmektedir.
2.- Kars Milletvekili
Mülkiye Birtane ve 20 milletvekilinin, Kars ilinde arıcılık
sektörünün sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1124)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Potansiyel olarak
"arıcılıkta" önde gelen illerden biri olan
Kars'ın, bu alanda ilerleme kaydedebilmesi için, ilde
arıcılıkla ilgilenen halkın yaşadığı
sıkıntıların tespit edilmesi ve
arıcılığın geliştirilerek, il ekonomisine
katkı sağlayan bir sektöre dönüşmesi için Kars balının
coğrafi işaretlemesi ve Kafkas arı ırkının korunması
dâhil olmak üzere, alınacak tüm önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılması için
gereğini arz ve teklif ederiz.
1) Mülkiye Birtane (Kars)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) İdris Baluken (Bingöl)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat Ata (Batman)
8) Hasip Kaplan (Şırnak)
9) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine Ayna (Diyarbakır)
11) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
12) Altan Tan (Diyarbakır)
13) Adil Zozani (Hakkâri)
14) Esat Canan (Hakkâri)
15) Sebahat Tuncel (İstanbul)
16) Erol Dora (Mardin)
17) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
18) Demir Çelik (Muş)
19) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
20) Nazmi Gür (Van)
21) Özdal
Üçer (Van)
Gerekçe:
Kars, potansiyel
olarak arıcılıkta önde gelen illerden biridir. Bitki örtüsünün
arıcılığa elverişli olması, çiçek türü ve
bolluğu, kaliteli bal üretimine uygun bir ortam oluşturuyor. Ancak
buna rağmen Kars, Türkiye'deki toplam arı kovanı
sayısı ve bal üretimi bakımından en düşük oranlara
sahiptir. 1999 yılındaki verilere göre, ülkedeki toplam arı
kovanlarının yüzde 1,13'üne ve toplam bal üretiminin ise yüzde
1,25'ine sahip olan il, arıcılıkta o günden bugüne pek ilerleme
kaydedememiştir.
İlde
arıcılıkla ilgili büyük firmalar yoktur. Arıcılık
küçük aile işletmeciliği şeklinde yapılıyor. Bütün
ilçelerde ve merkez köylerin birçoğunda bu şekilde üretilen bal, daha
çok ilde yağ, kaşar, peynir gibi ürünleri satan, kapasiteleri son
derece kısıtlı olan küçük şarküterilerde ya da sadece
yöreye has ürünlerin satıldığı küçük dükkânlar
aracılığı ile pazara sürülüyor. İlde yerli
arıcılar tarafından üretilen balın yüzde 60'ı
Kağızmanlı arıcılar, yüzde 40 ise Digor, Arpaçay,
Selim, Sarıkamış, Susuz, Akyaka ve merkez köylüleri
arıcıları tarafından üretiliyor. İl genelinde bugün
yaklaşık 90 bin-100 bin koloni var. Türkiye'de ise yaklaşık
5 milyon koloni var. Ülke genelinde yaklaşık 80 bin ton bal
üretiliyor. Bunun sadece 1.200 ton gibi bir kısmı Kars'a aittir.
İlde yerli üreticiler bu işi küçük aile işletmeciliği
şeklinde yürüttükleri için ihracat da yoktur. Yerli üreticinin balı
Kars dışına, kendi tanıdıklarına ve il
dışında marketi olan tanıdıkların
aldıkları kısıtlı miktarlar şeklinde çıkıyor.
Ayrıca ilde,
petek üretimi, balın işlenmesi ve uygun koşullarda paketlenmesi
için herhangi bir tesis de bulunmuyor. Daha önce bu ihtiyacı
karşılamak için, organize sanayi bölgesinde bir arazi tahsis
edilmiş. Ancak bu arazi gıda üretimine uygun bulunmamış ve
böylelikle bu ihtiyacın karşılanması bugüne kadar ertelenir
hâle gelmiştir. Sorunlarını dinlediğimiz
arıcılar, gıda üretimine uygun bir arazi tahsis edilmesinin
önemi üzerinde durmuşlardır. Bunun yanında, ildeki üreticilerin
çoğunun teknolojik imkânlardan yoksun olduğu söylenebilir. Hijyenik
ürünler için gerekli olan malzemelere sahip olan üretici sayısı fazla
değil. Yerli üreticinin tamamının bal süzme, ambalajlama gibi
teknolojik imkânlara sahip olması gerekiyor.
İlde
arıcılıkla ilgili en büyük sorunlardan biri de Kars'a özgü
Kafkas arı ırkının koruma altına
alınmamış olmasıdır. Arıcılık
mevsiminde Ordu'dan, Samsun'dan, Giresun'dan ve başkaca illerden
arıcılarla gidip bal üretimi yapıyorlar. Yerli üretici,
dışarıdan gelen arıcılardan dolayı mağdur
olduklarını öne sürüyor. Dışarıdan gelen
arıcıların, Kafkas arı ırkını
melezlediğini anlatan yerli arıcılar, bu
arıcıların aynı zamanda kalitesiz bal üretimi
yaptıklarını da öne sürüyor. Uygun olmayan yöntemlerle üretim
yaptıkları için de balı ucuza sattıklarını
anlatan yerli üreticiler, bu nedenle de kendi ürünlerini belirledikleri fiyattan
satamadıklarını anlatmışlardır. Kars
Arıcılar Birliği yetkilileri, dışarıdan gelen
arıcıların engellenmemesi durumunda Kafkas arı
ırkının tamamen biteceği uyarısını
yapmışlardır.
İldeki mevcut
potansiyelin desteklenmesi durumunda, arıcılığın il
ekonomisi için önemli bir gelir kaynağı olacağı ve büyük
bir sektöre dönüşeceği aşikârdır.
Arıcılığın desteklenmesi için uzun vadeli ya da
karşılıksız destekler verilmelidir. Aynı zamanda
ildeki Kafkas arı ırkının korunması, Kars
balının coğrafi işaretlemesinin kısa zamanda
yapılması gerekiyor. Kars halkı için önemli bir gelir
kaynağı olacak arıcılığın
geliştirilmesi ve bu alanda yaşanan sorunların tespit edilerek
alınacak önlemlerin belirlenmesi için Meclis araştırması
açılmasını Genel Kurulun takdirine sunuyoruz.
3.- Muş
Milletvekili Demir Çelik ve 21 milletvekilinin, Muşun Varto ilçesinde
yapılması planlanan hidroelektrik santrallerin bölgeye olumsuz
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1125)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizde
yapılması planlanan 842 adet hidroelektrik santralinden 6 tanesi
Muş ilimizin Varto ilçesine yapılması planlanmaktadır.
Muş ilimizin Varto
ilçesinde yapılması öngörülen hidroelektrik santrallerinin bölge
ekolojisine ve bölgede yaşayan yurttaşlarımızın
tarım ve hayvancılık faaliyetlerine olan olumsuz etkilerinin
araştırılarak tespit edilmesi ve başta bölge ekolojisi
olmak üzere bölgede yapılan tarım ve hayvancılık
faaliyetleri üzerinde oluşabilecek olumsuz etkilerin önlenmesi ve
giderilmesi için Anayasanın 98inci, İç Tüzükün 104 ve 105inci
maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını
arz ederiz.
1) Demir
Çelik (Muş)
2) Pervin
Buldan (Iğdır)
3) İdris
Baluken (Bingöl)
4) Sırrı
Sakık (Muş)
5) Murat
Bozlak (Adana)
6) Halil
Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat
Ata (Batman)
8) Hasip
Kaplan (Şırnak)
9) Hüsamettin
Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine Ayna
(Diyarbakır)
11) Nursel
Aydoğan (Diyarbakır)
12) Altan Tan (Diyarbakır)
13) Adil
Zozani (Hakkâri)
14) Esat Canan
(Hakkâri)
15) Sırrı
Süreyya Önder (İstanbul)
16) Sebahat
Tuncel (İstanbul)
17) Mülkiye
Birtane (Kars)
18) Erol Dora (Mardin)
19) Ertuğrul
Kürkcü (Mersin)
20) İbrahim
Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi Gür (Van)
22) Özdal Üçer
(Van)
Gerekçe:
Cumhuriyetin
ilanından bugüne hükûmet politikaları çerçevesinde gerek sosyal
gerekse de ekonomik bağlamda geri bırakılmış olan
birçok bölge günümüzde de hidroelektrik santralleri projeleriyle yeni
yaratılan rant alanlarına kurban edilmek istenmektedir. 90lı
yıllarda uygulanan olağanüstü hâl kapsamında
yaylacılığın yasaklanması, köylerin
boşaltılarak yurttaşların zorla göç ettirilmesi gibi insanlık
dışı pratiklerin bir sonucu olarak sosyoekonomik anlamda bölge
halkı, günümüz modern toplumların refah seviyesinin altında
ezilmiştir. Genel olarak geçim kaynağı tarım ve
hayvancılık olan bölge halkının bu hakkı, devlet
eliyle hükûmetler tarafından on yıllarca gasbedilmiş,
insanların yaşam hakları ellerinden alınmış,
bölge insanlardan arındırılmıştır.
90lı
yıllarda uygulanan OHAL deneyimi ve buna bağlı olarak
yaylacılığın yasaklanmış olması mikro
düzeyde bölge halkının geçim kaynaklarını elinden alırken
makro düzeyde de topyekûn tüm bir ülkenin ekonomisinde derin yaralar
bırakmıştır. Bölge halkının ekonomik
getirilerinin kesilmesiyle birlikte doğu illerinden batı illerine
büyük göçler yaşanmış, bu göçler dolayısıyla, hem
bölgenin hem de batı illerinin sosyoekonomik yapılarında köklü
ve geri dönülmesi zor değişimler yaşanmıştır.
Şüphesiz ki bu değişimden yüksek ölçüde etkilenen Muş
ilimiz ve bağlı ilçeleri kısıtlı kaynaklarla ayakta
kalmaya çalışmaktadır. Hâlen belli oranlarda tarım ve
hayvancılık faaliyetlerinin yürütüldüğü ilimiz ve ilçelerinde
varlık mücadelesi veren halkımız, uygulanan yanlış
politikalar neticesinde sosyoekonomik anlamda, tabiri yerindeyse, âdeta can
çekişmektedir. Bu anlamıyla birçok yurttaş dün olduğu gibi
bugün de yaşadıkları toprakları terk ederek başka
coğrafyalara göç etmek zorunda bırakılmıştır.
Son dönemde
uygulamaya konulan hidroelektrik santrali projeleri de yine dün olduğu
gibi bugün de bölgeyi insansızlaştırma amacı
taşımaktadır. Hâlihazırdaki ekonomik değerlere yönelik
olarak bölgeyi yeniden yapılandırmak ve bölge insanını bu
ekonomik faaliyetlere teşvik etmek yerine ellerinde kalan son birkaç parça
toprağı da devlet eliyle ellerinden alarak yeni rant alanları
yaratan ve insanları bölgeyi terk etmeye zorlayan bir yapılanma ile
karşı karşıya kalınmıştır.
Dolayısıyla yapılması planlanan HES'ler bölgede yaşanan
göçleri daha da fazlalaştırarak bölge halkını derinden
etkileyecektir. Kısıtlı tarım arazilerine can suyu olan
birçok derenin ve nehrin yatakları değişecek, bölgenin ekolojik
dengesinde tamiri zor yaralar açılacaktır.
Ülkemizde 4628
sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile birlikte tüzel kişiler
ve kurumlar aracılığıyla projelendirilerek elektrik
santrali yapılmak üzere ihaleye çıkarılan 842 adet hidroelektrik
santrali projesi bulunmaktadır. Bu projelerden 6 tanesinin Muş
ilimizin Varto ilçesine yapılması planlanmaktadır.
Varto ilçesinde
bulunan ve HES yapılması planlanan dere ve nehirler Mengel Çayı,
Goşkar Deresi, Murat Nehri, Başkan Çayı ve Başkent
Çayıdır. İlçemizde bulunan özellikle Goşkar (Koçkar)
Deresi başta içme suyu ihtiyacının karşılanması,
tarım arazilerinin sulanması ve hayvancılık gibi alanlarda
kullanılması anlamında bölge halkı için hayati öneme
sahipken, aynı zamanda bölge halkı için Alevi
inanışında önemli kutsal bir merkez olan Goşkar Tepesi'ni
de içinde barındırmaktadır. Bu bölgede yapılacak olan
hidroelektrik santralleri hem ekonomik faaliyetleri olumsuz etkileyecek hem de
kültürel anlamda bölge halkının inanışlarını hiçe
saymak anlamına gelecektir. Yapılacak HES'lerden olumsuz etkilenecek
olan Goşkar Tepesi bölgede yaşayan Alevi
yurttaşlarımız için inançları gereği önemli bir yere
sahiptir.
Bu anlamıyla
Muş ilimizin Varto ilçesinde yapılması öngörülen hidroelektrik
santrallerinin bölge ekolojisine ve bölgede yaşayan
yurttaşlarımızın tarım ve hayvancılık
faaliyetlerine olan olumsuz etkilerinin araştırılarak tespit
edilmesi ve başta bölge ekolojisi olmak üzere, bölgede yapılan
tarım ve hayvancılık faaliyetleri üzerinde oluşabilecek
olumsuz etkilerin önlenmesi ve giderilmesi için Anayasanın 98inci
İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ederiz.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi, bir
Meclis soruşturması önergesi vardır.
Önerge
bastırılıp sayın üyelere bugün
dağıtılmıştır.
Şimdi önergeyi
okutuyorum:
Ç) Meclis Soruşturması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın ve 57 milletvekilinin, 2013
yılında yapılan Seviye Belirleme Sınavının
iptaline ilişkin Ankara 18. İdare Mahkemesinin kararını
uygulamadığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 257nci
maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma suçuna uyduğu iddiasıyla
Anayasanın 100üncü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 107nci maddeleri uyarınca Millî Eğitim
Bakanı Nabi Avcı hakkında bir Meclis soruşturması
açılmasına ilişkin önergesi (9/11)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Anayasa'nın
100'üncü, TBMM İçtüzükünün 107'nci maddeleri uyarınca
aşağıda yer alan gerekçeler çerçevesinde Millî Eğitim
Bakanı Nabi Avcı hakkında Meclis soruşturması
açılmasını arz ve talep ederiz.
Aydın Ayan
Ayaydın Ercan
Cengiz Mehmet Ali Susam
İstanbul İstanbul İzmir
Mehmet Volkan
Canalioğlu Sakine Öz Sena Kaleli
Trabzon Manisa Bursa
Hüseyin Aygün Levent Gök Nurettin Demir
Tunceli Ankara Muğla
Bülent Kuşoğlu Ayşe Nedret Akova Ali Sarıbaş
Ankara Balıkesir Çanakkale
Haluk Ahmet
Gümüş Malik Ecder
Özdemir 0sman Faruk
Loğoğlu
Balıkesir Sivas Adana
Selahattin
Karaahmetoğlu Erdal Aksünger Mustafa
Sezgin Tanrıkulu
Giresun İzmir İstanbul
İlhan Demiröz Mustafa Balbay Ali Serindağ
Bursa İzmir Gaziantep
Veli Ağbaba Celal Dinçer Ahmet Toptaş
Malatya İstanbul Afyonkarahisar
Musa Çam Ali Haydar Öner Emre Köprülü
İzmir Isparta Tekirdağ
İdris
Yıldız Aytun
Çıray Kemal Değirmendereli
Ordu İzmir Edirne
Gürkut Acar Gökhan Günaydın Orhan Düzgün
Antalya Ankara Tokat
Tolga Çandar Gülsün Bilgehan Hülya Güven
Muğla Ankara İzmir
Oğuz Oyan Aylin
Nazlıaka Arif Bulut
İzmir Ankara Antalya
Haydar Akar Mehmet Hilal Kaplan Aytuğ Atıcı
Kocaeli Kocaeli Mersin
Şafak Pavey Mahmut Tanal Haluk Eyidoğan
İstanbul İstanbul İstanbul
Ali İhsan
Köktürk Mehmet
Haberal Namık Havutça
Zonguldak Zonguldak Balıkesir
Mehmet Şeker Melda Onur Tanju Özcan
Gaziantep İstanbul Bolu
Binnaz Toprak Mustafa Moroğlu Turhan Tayan
İstanbul İzmir Bursa
Muhammet Rıza
Yalçınkaya Birgül Ayman Güler Metin
Lütfi Baydar
Bartın İzmir Aydın
Gerekçe:
A. GENEL HUKUKSAL
DEĞERLENDİRME
Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Başlangıç bölümünde; "Millet iradesinin
mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız
Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili
kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasa'da gösterilen
hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni
dışına çıkamayacağı, Kuvvetler
ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük
sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin
kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir
işbölümü ve iş birliği olduğu ve üstünlüğün ancak
Anayasa ve kanunlarda bulunduğu" hususlarına yer verilmiş,
2nci maddesinde ise hukuk devleti ilkesi cumhuriyetin temel nitelikleri
arasında sayılmıştır.
Anayasa
Mahkemesinin yerleşik kararlarına göre hukuk devleti, eylem ve
işlemleri hukuka uygun olan, insan haklarına dayanan, bu hak ve
özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup
bunu geliştirerek sürdüren, Anayasaya aykırı tutumlardan
kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan,
yargı denetimine açık devlettir.
Anayasanın
138inci maddesinin son fıkrasında da Yasama ve yürütme
organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu
organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle
değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.
hükmü yer almaktadır.
Yine, 2577
sayılı İdari Yargılama Usul Kanununun 28inci maddesinin
(1)inci fıkrasında Danıştay, bölge idare mahkemeleri,
idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına
ilişkin kararların icaplarına göre idare, gecikmeksizin
işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. (...) denilmektedir.
Öte yandan, 5237
sayılı Türk Ceza Kanununun Görevi kötüye kullanma
başlıklı 257nci maddesinin (1)inci fıkrasında,
Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında,
görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin
mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere
haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, bir yıldan üç
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. hükmüne
yer verilmiştir.
Anayasanın
100üncü maddesi, Başbakan veya bakanlar hakkında Türkiye Büyük
Millet Meclisinin önemli bir denetim mekanizması olan Meclis
soruşturmasını; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 107-113 maddeleri ise Meclis soruşturması ile
soruşturma usulünü düzenlemiştir.
TBMM
İçtüzüğünün 107nci maddesinde, Meclis soruşturması
açılması önergesi koşulları;
a) Görevde bulunan veya görevinden
ayrılmış Başbakan veya bakan hakkında olması,
b) Önergenin, TBMM üye tam
sayısının en az onda 1inin imzasını içermesi,
c) Suç teşkil eden eylemin görevle ilgili
işlerden ve görev sırasında işlendiğinin
vurgulanması,
d) Eylemlerin, gerekçe gösterilerek, maddesi de
yazılmak suretiyle hangi kanuna ve nizama aykırı olduğunun
belirtilmesi şeklinde belirlenmiştir.
Bu çerçevede,
Anayasa ve kanunlara açıkça aykırı şekilde
davranılarak yargı kararlarının idarece uygulanmaması,
görevi kötüye kullanmak suçu kapsamında yer aldığından
Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı hakkında bu önergenin
düzenlenmesi gerekli görülmüştür.
B. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
NABİ AVCI HAKKINDA MECLİS SORUŞTURMASI AÇILMASINI
GEREKTİREN EYLEMLER
Millî Eğitim
Bakanlığınca geçen yıl ilköğretim 8inci
sınıflara yönelik yapılan seviye belirleme sınavı
(SBS) 08/06/2013 tarihinde gerçekleştirilmiş olup söz konusu
sınav sonuçları 12/07/2013 tarihinde
açıklanmıştır. Ankara 18. İdare Mahkemesi hukuka
uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle 10/01/2014 tarihinde dava
konusu seviye belirleme sınavı sonuçlarının yürütmesinin
durdurulmasına karar vermiştir. Daha sonra Ankara 18. İdare
Mahkemesi 2013/1539 E. 2014/505 K. sayılı 31/03/2014 tarihli
kararı ile SBS sonuçlarının iptaline karar vermiştir. Ancak
Millî Eğitim Bakanlığı verilen bu kararlara uymamış,
idari yargı kararlarını hiçe saymıştır. Bu
çerçevede, Millî Eğitim Bakam Nabi Avcı'nın idari yargı
kararını uygulamamak suretiyle görevi sırasında ve
görevindeki işlerden dolayı işlediği fiiller, 5237
sayılı Türk Ceza Kanununun 257'nci maddesinde tanımlanan görevi
kötüye kullanma suçuna uygun düştüğünden hakkında Meclis
soruşturması açılması zorunluluk arz etmektedir.
C. SONUÇ
Yukarıda
belirtilen gerekçelerle Millî Eğitim Bakam Nabi Avcının görevi
sırasında ve görevindeki işlerden dolayı işlediği
fiiller, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 257'nci maddesinde
tanımlanan görevi kötüye kullanma suçuna uygun düştüğünden söz
konusu eylemlerin soruşturulması için hakkında Anayasanın
100üncü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 107nci
maddeleri gereğince Meclis soruşturması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN
Anayasanın 100üncü maddesindeki Meclis, bu istemi en geç bir ay içinde
görüşür ve gizli oyla karara bağlar. hükmü uyarınca Meclis
soruşturması önergesinin görüşülme gününe dair Danışma
Kurulu önerisi daha sonra Genel Kurulun oyuna sunulacaktır.
D) Duyurular
1.- Başkanlıkça,
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği ile Kamu İktisadi
Teşebbüsleri Komisyonlarında siyasi parti grubu mensubu olmayan
milletvekillerine düşen birer üyelik için aday olmak isteyen siyasi parti
grubu mensubu olmayan milletvekillerinin yazılı olarak müracaat
etmelerine ilişkin duyuru
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği ile
Kamu İktisadi Teşebbüsleri komisyonlarında siyasi parti grubu
mensubu olmayan milletvekillerine de birer üyelik düşmektedir. Bu komisyonlara
aday olmak isteyen siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin 1
Aralık 2014 Pazartesi günü saat 18.00e kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına yazılı olarak müracaat etmelerini
rica ediyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi daha
vardır, okutup oylarınıza sunacağım:
A) Tezkereler (Devam)
4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki bir heyetin,
Umman Sultanlığı Şûra Meclisi Başkanı Khalid bin
Hilal Al Maawalı ve Ürdün Temsilciler Meclisi Başkanı Atef
Tarawnehin vaki davetlerine icabet etmek üzere 6-8 Aralık 2014 tarihleri
arasında Ummana ve 8-9 Aralık 2014 tarihleri arasında Ürdüne
resmî birer ziyarette bulunmasına ilişkin tezkeresi (3/1633)
20.11.2014
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek
başkanlığındaki heyetin, Umman Sultanlığı
Şura Meclisi Başkanı Khalid bin Hilal Al Maawalı ve Ürdün
Temsilciler Meclisi Başkanı Atef Tarawneh'in vaki davetlerine icabet
etmek üzere 6-8 Aralık 2014 tarihleri arasında Umman'a ve 8-9
Aralık 2014 tarihleri arasında Ürdün'e resmî ziyarette bulunması
hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un
6ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Danışma
kurulunun bir önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım:
VIII.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma
Kurulunun, HDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Iğdır
Milletvekili Pervin Buldanın, İstanbul Milletvekili Abdullah Levent
Tüzel ve 22 milletvekilinin, Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova
ve 26 milletvekilinin, Van Milletvekili Nazmi Gür ve 21 milletvekilinin,
Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova ve 20 milletvekilinin,
Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan ve 24 milletvekilinin, İstanbul
Milletvekili Celal Dinçer ve 20 milletvekilinin, Batman Milletvekili Ayla Akat
Ata ve 21 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler ve 27
milletvekilinin, Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 21 milletvekilinin,
Mardin Milletvekili Erol Dora ve 21 milletvekilinin, Diyarbakır
Milletvekili Nursel Aydoğan ve 21 milletvekilinin, Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek ve 22 milletvekilinin, Mersin Milletvekili Ali Öz ve
21 milletvekilinin, Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 29 milletvekilinin,
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 21 milletvekilinin, İstanbul
Milletvekili Sedef Küçük ve 20 milletvekilinin, HDP Grubu adına Grup
Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldanın,
İstanbul Milletvekili Binnaz Toprak ve 23 milletvekilinin, Diyarbakır
Milletvekili Nursel Aydoğan ve 27 milletvekilinin, İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 27 milletvekilinin, Antalya Milletvekili Gökcen
Özdoğan Enç ve 32 milletvekilinin, Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 21
milletvekilinin, kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddet ve
ayrımcılık, kadın sığınma evleri ile
şiddete maruz kalan kadınların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla vermiş oldukları Meclis araştırması
önergelerinin Genel Kurulun 25 Kasım 2014 Salı günkü
birleşiminde okunmasına ve bu önergelerin (10/124), (10/226),
(10/320), (10/321), (10/336), (10/601), (10/637), (10/958), (10/1055) esas
no.lu Meclis araştırması önergeleriyle birleştirilerek ön
görüşmelerinin aynı günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
25.11.2014
Danışma Kurulu Önerisi
Danışma
Kurulunun 25.11.2014 Salı günü (Bugün) yaptığı
toplantıda, aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına
sunulması uygun görülmüştür.
Sadık
Yakut
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanvekili
Ahmet Aydın Levent Gök
Adalet ve
Kalkınma Partisi Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu Başkanvekili Grubu
Başkanvekili
Yusuf Halaçoğlu İdris
Baluken
Milliyetçi Hareket
Partisi Hakların Demokratik Partisi
Grubu Başkanvekili Grubu
Başkanvekili
Öneriler:
Genel Kurulun
25/11/2014 tarihli Salı günkü (Bugün) Birleşiminde, kadın
cinayetleri, kadına yönelik şiddet ve ayrımcılık,
kadın sığınma evleri ile şiddete maruz kalan
kadınların sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş
ekli listede yer alan Meclis araştırması önergelerinin
okunması ve önergelerin görüşmelerinin gündemde bulunan bu konuda
verilmiş Meclis araştırma önergeleriyle birlikte aynı günkü
birleşimde yapılması önerilmiştir.
(10/124) Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, (10/226) İzmir Milletvekili
Mustafa Moroğlu ve 38 milletvekilinin, (10/320) HDP Grubu adına Grup
Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldanın, (10/321)
HDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili
Pervin Buldanın, (10/336) Hatay Milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu ve
23 milletvekilinin, (10/601) Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve 22
milletvekilinin, (10/637) Antalya Milletvekili Gürkut Acar ve 24
milletvekilinin, (10/958) İzmir Milletvekili Hülya Güven ve 41
milletvekilinin, (10/1055) İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 21
milletvekilinin, evrak no (156676) HDP Grubu adına Grup Başkan Vekili
Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, (157294) İstanbul Milletvekili
Abdullah Levent Tüzel ve 22 milletvekilinin, (154976) Balıkesir
Milletvekili Ayşe Nedret Akova ve 26 milletvekilinin, (262583) Van
Milletvekili Nazmi Gür ve 21 milletvekilinin, (261499) Balıkesir
Milletvekili Ayşe Nedret Akova ve 20 milletvekilinin, (222510) Kocaeli Milletvekili
Mehmet Hilal Kaplan ve 24 milletvekilinin, (212106) İstanbul Milletvekili
Celal Dinçer ve 20 milletvekilinin, (196054) Batman Milletvekili Ayla Akat Ata
ve 21 milletvekilinin, (176172) İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler ve
27 milletvekilinin, (170028) Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 21
milletvekilinin, (180756) Mardin Milletvekili Erol Dora ve 21 milletvekilinin,
(285832) Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan ve 21
milletvekilinin, (302947) Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 22
milletvekilinin, (303421) Mersin Milletvekili Ali Öz ve 20
milletvekilinin, (324197) Kars
Milletvekili Mülkiye Birtane ve 29 Milletvekilinin, (346697) Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek ve 21 Milletvekilinin, (353331) İstanbul Milletvekili
Sedef Küçük ve 20 Milletvekilinin, (353282) HDP Grubu adına Grup
Başkanvekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldanın, (353784)
İstanbul Milletvekili Binnaz Toprak ve 23 Milletvekilinin, (354522)
Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan ve 27 Milletvekilinin,
(354527) İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 27 Milletvekilinin,
(354664) Antalya Milletvekili Gökcen Özdoğan Enç ve 26 Milletvekilinin,
(216698) Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 21 Milletvekilinin.
BAŞKAN Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
İç Tüzükün
37nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma
önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
B) Önergeler (Devam)
5.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoçun, (2/1800) esas numaralı Millî Eğitim Temel
Kanunununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/218)
21
Kasım 2014
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
2/1800 esas
numaralı yasa teklifimin, iç tüzüğün 37. Maddesine göre 45 gün içinde
komisyonda görüşülmemesi nedeniyle doğrudan gündeme
alınmasını talep ederim.
Engin
Özkoç
Sakarya
BAŞKAN
Teklif sahibi olarak Balıkesir Milletvekili Sayın Namık Havutça
konuşacak.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; ben de burada bugün başta Başöğretmen
Atatürk olmak üzere tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Gününü
yürekten tebrik ediyorum.
Bizi burada
dinleyen, Anadolunun her coğrafyasında görev yapan sevgili
öğretmenlerimizin bir kez daha bu vesileyle sorunlarını bu
kürsüden dile getirmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, günümüzde öğretmenlerin en önemli
sorunu ekonomik sorunları. Sayın Başbakan dün öğretmen
arkadaşlara müjde veriyor, 15 bin yeni öğretmen atanacakmış.
Öğretmenler için gerçek müjde buradan onlara yoksulluk
sınırının üzerinde bir maaş verilmesi olarak kabul
edilebilir; yoksa, Türkiyede 15 bin ek atama yapılacağını
söylemek ve bunu müjde olarak söylemek öğretmenlere bugün gerçekten
hakaret etmektir, onların zekâlarıyla alay etmek demektir.
Bakın, on iki
yıldan beri Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarda. Demin değerli
bir milletvekili arkadaşımız öğretmenlerin
durumlarının iyileştirildiğini söylüyor. Bakın, ben
size
Hukukçular gerekçeyle, öğretmenler notlarla konuşur. 2002
yılında bir öğretmen arkadaşın bir maaşıyla
aldığı küçük altın 24 adet, günümüzde 14 adet. Yani,
öğretmenlerin gelirleri yüzde 41 erimiş, bitmiş. Siz şimdi
buradan Biz on iki yıllık iktidarımızda öğretmenlerin
durumunu iyileştirdik. diyorsunuz. Ben buradan bizi dinleyen
Balıkesir Öğretmenevindeki öğretmen arkadaşlara, Ankara
Öğretmenevindeki arkadaşlara sesleniyorum: Adalet ve Kalkınma
Partisinin iktidarında sizin durumunuz iyileşti mi gerçekten?
Bakın, bozuk bir saat
bile günde 2 defa doğruyu gösterir. On iki yıldan beri
iktidardasınız. 2002 yılında atanamayan öğretmen
sayısı 70 bindi ve Başbakan -şu andaki
Cumhurbaşkanı- şunu söylüyordu: Olur mu öyle şey?
Atanamayan öğretmen diye bir sorun mu olur? Biz iktidara geldiğimizde
öğretmenleri derhâl atayacağız. Şimdi
hatırlatıyorum, bakın.
Siz Millî Eğitimi
yönetiyor musunuz yoksa saldınız gidiyor mu? Somut şey
söylüyorum, hamaset yapmıyorum. Bakın, 2002 yılında
atanamayan öğretmen 70 bindi, 2007de 200 bine çıktı, bugün 350
bin atanamayan öğretmen var, atama bekleyen öğretmen var. Ya, bugünkü
teknoloji günümüzde Ankaraya hangi saatte yağmur
yağacağını, kaç damla yağacağını hesap
ediyor. Siz, Türkiyede kaç tane matematik öğretmeni gerekli,
Ankaranın nüfusu ne olacak, Balıkesirin nüfusu ne kadar artacak,
Türkiyenin ne kadar sınıf öğretmenine ihtiyacı var,
edebiyat öğretmenine ihtiyacı var, bunu hesaplayamıyor musunuz?
Biz buradan söz veriyoruz,
Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında bir yıl içerisinde atanamayan
öğretmen kalmayacaktır, ben buradan söylüyorum, söz veriyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) CHP iktidarında tüm
öğretmenlerimiz yoksulluk sınırının üzerinde maaş
alacaktır. Ben buradan Hükûmetin bakanlarına sesleniyorum: Ya,
artık ailenizde sizin öğretmen var, sizleri de öğretmenler
yetiştirdi, öğretmenlere artık hamaseti bırakalım.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Fakülteleri kapatacak mısın? Öğretmen
yetiştiren okulları kapatacak mısın? Böyle bir şey
olur mu?
NAMIK HAVUTÇA
(Devamla) - Bakın, 2002 yılındaki tablo aynen devam etmiş,
öğretmenlerin maaşları erimiş. Demin
arkadaşımız söyledi, bir gecede uluslararası hukuku
mahvettiniz. Tüm yöneticilerin, öğretmenlerin statülerini bir yasayla yok
ettiniz. Ne yaptınız yerlerine? EĞİTİM-BİR-SEN
diye bir sendika var, sizin yandaş sendikanız. Onların
fişleme yaptığı, Bu öğretmen Alevidir, bu
öğretmen solcudur. diye fişleme tutanakları ellerimizde ve
mülakat sınavlarında hepsine bu arkadaşları atadınız.
Şu andaki eğitim yönetici kademelerinde çalışan
yöneticilerin yüzde 90ına yakını
EĞİTİM-BİR-SEN üyesi. Ya, bu ülkede başka sendika yok
mu? Öğretmen arkadaşlarımızın sendikal tercihlerine
niye müdahale ediyorsunuz? Sizden şunu bekler öğretmenler: Grevli
toplu sözleşme hakkını OECD ülkelerinde olduğu gibi, Avrupa
Birliği ülkelerinde olduğu gibi getirmenizi. Yoksa sendikal
ayrım yaparak, öğretmenler arasında ayrım yaparak kendi
yandaşlarınızı yönetici olarak atamanızı
değil, öğretmenlere Avrupa Birliği standartlarında grevli
toplu sözleşmeli sendikal haklar düzenlemenizi bekliyor, sadaka
beklemiyor. O nedenle bizim öğretmenlerimizi Avrupa ülkeleriyle
kıyaslayın, Suriyeyle değil, İranla değil. Bizim
yönümüz Atatürkün işaret ettiği çağdaş uygarlık
yönüdür, Avrupa Birliği normlarıdır, yüksek demokrasi
standartlarıdır. Sizin öğretmenlere
dayattığınız yoksulluk, kölelik düzeni, cop ve gaz.
Saygılar
sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Havutça.
Bir milletvekili
adına Sayın Uğur Bayraktutan konuşacak, Artvin
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun.
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; ben de sözlerimin başında büyük öğretmen,
Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve bütün öğretmenlerin
Öğretmenler Gününü kutluyorum. İnşallah, önümüzdeki günlerde
sıkıntıların yaşanmadığı, sadece 24
Kasımlarda da hatırlatılmayan bir öğretmen kitlesini
selamlamak istiyorum sözlerimin başında.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, sadece 24 Kasımlarda hatırlanan,
hamasetle anılan öğretmenlerin ötesinde bir gerçeği, realiteyi
de ortaya koymak istiyorum. Demin Namık Havutça çok güzel şekilde
anlattı. Bakın, bir öğretmen gerçeği var Türkiyede, 119
bin civarında bir açık ve bunun yanında 330 bin atama bekleyen
öğretmen ve aynı zamanda da daha dün açıklanmış 15 bin
atama. Bununla öğretmenlerin sorunlarını halledebilir miyiz diye
bir anlamda kendi iç vicdanımızda sorgulamalıyız diye
düşünüyorum.
Bunun haricinde,
öğretmenlerle alakalı ciddi sorun var. Millî Eğitim
Bakanının geçen gün burada yapmış olduğu
açıklamada, ben buradan bakarak kendisine demiştim, bir açıklama
yaptınız Sayın Bakan, oradan bakınca biz saf gibi mi
gözüküyoruz diye. Burada özellikle şu ilk atanan müdürlerle alakalı,
ilk defa yeniden görevlendirme, mülakat
sınavlarıyla alakalı olarak çok ciddi bir sorun var Türkiyede. Benim
bölgemde de sorun var, Artvinde de sorun var.
Değerli
arkadaşlar, Artvinde hangi okula kimin müdür
atandığını berber biliyor, o öğretmenler, o müdürler
bilmiyorlar, berberden öğreniyorlar kimin nereye
atandığını, çok ayrıntılarıyla biliyorum.
Diyeceksiniz ki: Olabilir mi? Oluyor işte ne yazık ki.
Bakana dedim ki: Sayın
Bakanım, bakın, sadece belli bir sendikal örgütlenme içerisinde yer
alan açıkça söyleyelim- EĞİTİM-BİR-SENe üye olan öğretmenler
atanıyor. Hayır, bunun bir mantığı var. dedi. Aynen
şöyle söyledi, 4 Kasım 2014te şurada yapmış
olduğu konuşmada Bakan diyor ki: Şimdi, gerçekten, atanan
yöneticilerin içerisinde sendikal dağılımlarına
baktığımız zaman, EĞİTİM-BİR-SENin
üyelerinin çok büyük bir çoğunlukta olduğunu görüyoruz. Ama gelinen
noktada atamalarla bunu
karşılaştırdığınız zaman, kıyas
uygulaması yaptığımız zaman öyle bir tabloyu
görmüyoruz değerli arkadaşlarım. Bugün Türkiyede global olarak
rakamlara baktığımız zaman, 250 bin civarında
EĞİTİM-BİR-SEN üyesi var. 200 bin civarında TÜRK
EĞİTİM-SENe üye olan öğretmen arkadaşımız
var, 115 bin civarında EĞİTİM SENe üye olan
arkadaşımız var, 43 bin civarında
Eğitim-İşe üye olan öğretmen arkadaşımız
var, 25 bin civarında da AKTİF EĞİTİM-SENe üye olan
arkadaşımız var. Şimdi, bu tabloya
baktığınız zaman, Millî Eğitim Bakanının
dediği denkleme göre matematik problemi sıfır. Eğer Millî
Eğitim Bakanı matematikten sınava giriyor olsa sınıfta
kalır yani onu o öğretmenler kesin sınıfta
bırakırlar. Demek ki bu denklem bir anlamda doğru değil
çünkü sınavın nasıl
yapıldığını biliyoruz, kimlerin nasıl
sorular sordurduğunu da biliyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, Allah rahmet etsin, Ahmet Taner
Kışlalının bir sözü vardı: Millî Eğitim
Bakanlığı bu ülkede millî ihanet bakanlığına
dönüştüğü için Türkiyede laik eğitim sistemi ve
çağdaş cumhuriyetin ilkeleri bir anda gözardı edildi. O
nedenle, gelinen tabloda, atamaların nasıl
yapıldığını biliyoruz, kadrolaşmanın nereye
götürülmek istendiğini biliyoruz ve nereye götürülmek istendiğini bir
anlamda iyi değerlendiriyoruz.
Sayın Bakana
Ocak 2014 tarihinde bir soru sordum değerli arkadaşlar, değerli
milletvekilleri, yaklaşık bir yıl önce, Öğretmenlerin
maaşları ve iyileştirmeleriyle alakalı ciddi bir problem
var, bu ciddi tabloyu nasıl gidereceksiniz. diye bir soru sordum.
Değerli arkadaşlarım, bakın, bugün öğretmen
maaşlarını bir anlamda Avrupa ülkeleriyle
kıyasladığınız zaman ciddi anlamda uçurum
olduğunu görüyorsunuz. 1.000 dolar ile 900 dolar arasında maaş
alan bir öğretmen kitlesi var ama Avrupa ülkelerinde, hani hep model
olarak gösterdiğimiz, çağdaşlaşmaya ilişkin örnek
gösterdiğimiz Amerikada, Avrupa Birliği ülkelerinde 2 bin dolar, 3
bin dolar; daha yüksek rakamlara çıkıyor. Avusturyada
4 bin
dolarlara çıkıyor. Siz, yoksulluk sınırının
ötesinde, açlık sınırıyla yan yana getirmiş
olduğunuz bir öğretmen kitlesini sadece 24 Kasımlarda anlatarak
tabloyu bir pembe tablo olarak Türkiyenin önüne koyamazsınız
değerli arkadaşlarım. Bakın, Millî Eğitim
Bakanına bundan on bir ay evvel soru sordum. Sayın Bakan sorulan
soruları ciddiye almıyor. Dedim ki: Sayın Bakan, bakın,
böyle bir tablo var. Öğretmenlerin diğer ülkelerle arasındaki bu
maaş uçurumlarını nasıl gidereceksiniz? Bir yıl oldu
yanıt yok. Biz de bir laf vardır Sükût ikrardan gelir. diye.
Sanıklar susma haklarını kullanırlar ama bakanlar susma
haklarını kullanamazlar değerli arkadaşlarım, bakanlar
buna yanıt vermek zorundadırlar. Şimdi, hem göstergelerine
ilişkin ciddi problemler var hem de biraz önce ifade ettiğim gibi
atamalarına ilişkin ciddi sorunlar var. Adaleti, hak ve nasafeti,
hakkaniyeti eğer Bakanlığınızda
sağlayamazsanız, öğretmenlerin çocuklara bu kavramları
öğretmesini beklemek iyimserlik değil midir değerli milletvekili
arkadaşlarım? O nedenle, gelinen noktada ciddi anlamda bir problem
vardır.
Ben burada Millî
Eğitim Temel Kanununa Andımızın yeniden koyulmasına
ilişkin bir konuşma yapacağıma bin yıl deseler
inanmazdım. Andımızın çocuklara öğretilmesini geri
çekeceğiz. diye, daha sonra da Atatürkün parlamentosunda Bunu yeniden
koyalım. diye bir kanun teklifini bana bundan üç yıl evvel deselerdi
güler geçerdim. Türkiyeyi ne hâle getirdiniz, yazıklar olsun, başka
bir şey demiyorum.
Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Alınan karar
gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin
"Seçim" kısmına geçiyoruz.
IX.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda
açık bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN Kamu
İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Osmaniye Milletvekili Hasan
Hüseyin Türkoğlu aday gösterilmiştir.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Gündemin "Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön
Görüşmeler" kısmına geçiyoruz.
Alınan karar
gereğince, biraz önce okunan ve kabul edilen Danışma Kurulu
önerisi kapsamında, kadına yönelik şiddetin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
32 adet Meclis araştırması önergelerinin birlikte yapılacak
görüşmelerine başlıyoruz.
Hükûmet? Burada.
Şimdi, birlikte
görüşülecek olan Meclis araştırması önergelerinden bilgiye
sunulmamış olanlardan, her siyasi parti grubuna mensup
milletvekillerinden birer önerge okunarak bilgilerinize sunulacaktır.
Ancak, birlikte görüşülen bütün araştırma önergeleri tam metin
olarak tutanak dergisinde yayımlanacaktır.(*)
Araştırma
önergelerini okutuyorum:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
C) Meclis Araştırması Önergeleri (Devam)
4.- Mersin
Milletvekili Ali Öz ve 21 milletvekilinin, Kadın cinayetleri, kadına
yönelik şiddet ve ayrımcılık, kadın
sığınma evleri ile şiddete maruz kalan kadınların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1140)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'de kadına
yönelik şiddet, baskı ve devamında gelen kadın
cinayetlerinin hiç durmadan giderek artmasının nedenlerinin
araştırılarak, alınması gereken önlemlerin tespiti
konusunda Anayasanın 98inci ve İç Tüzükün 104 ve 105inci
maddeleri gereğince ekte sunulan gerekçe çerçevesinde Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
29/04/2014
1)
Ali Öz (Mersin)
2)
Atila Kaya (İstanbul)
3)
D. Ali Torlak (İstanbul)
4)
Edip Semih Yalçın (Gaziantep)
5)
Oktay Öztürk (Erzurum)
6)
Zühal Topcu (Ankara)
7)
Murat Başesgioğlu (İstanbul)
8)
Emin Çınar (Kastamonu)
9)
Sinan Oğan (Iğdır)
10)
Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
11)
Mehmet Erdoğan (Muğla)
12)
Seyfettin Yılmaz (Adana)
13)
Cemalettin Şimşek (Samsun)
14)
Necati Özensoy (Bursa)
15)
Koray Aydın (Trabzon)
16)
Özcan Yeniçeri (Ankara)
17)
Alim Işık (Kütahya)
18)
Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
19)
Celal Adan (İstanbul)
20)
Mustafa Erdem (Ankara)
21) Ali Halaman (Adana)
Gerekçe:
Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasına göre, ülke sınırları içinde yaşayan
herkesin sağlıklı bir çevrede yaşayabilmesi devletin
görevidir. Biyolojik ve fiziksel çevrenin yanında sosyal çevrenin de
sağlıklı olması bireyin en temel anayasal
hakkıdır. Sağlıklı bir sosyal çevrenin
oluşması ve sürdürülebilmesinin önündeki en büyük engellerden biri
bireysel ve toplumsal şiddettir.
Toplumsal cinsiyete
dayanan roller iktidar ilişkilerini yansıtmakta ve erkeğin
kadına hükmetmesini meşrulaştırmaktadır. Erkek egemen
dil ve kültür ortamı, hem özel hem toplumsal alanda cinsiyete dayalı
ayrımcılığın bir araç olarak
kullanılmasının ve yeniden üretilmesinin temel
taşıyıcıları olmuştur. Devletin, hem özel hem
kamusal alanda mevcut olan şiddeti görmezden gelmesi, yok sayması,
toplumsal cinsiyet ayrımcılığına karşı
etkili politikalar geliştirmemiş olması, kadına yönelik
şiddeti sürekli kılmaktadır. Bu şiddetin, erkekler ve
kadınlar arasındaki eşit olmayan güç ilişkilerinin bir
göstergesi, kadınları zorla bağımlı bir konuma
sokmanın toplumsal mekanizmalarından biri olarak, kadını
ekonomik ihtiyaçlarından, sosyal haklarından yoksun
bırakmaktadır.
Ülkemizde yasalar
kadına karşı şiddetle mücadele için yeterli hükümlere sahip
değil mi? Şiddet azalacağına niçin artmaktadır? Son
yıllardaki artış yüzde binlerle ifade edilecek rakamlara
ulaşmıştır. Türkiye'de 2014 yılının ilk yüz
gününde 61 kadın şiddet sonucu yaşamını
yitirmiştir. Ne hoştur ki kadına yönelik şiddet ve aile içi
şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi
Sözleşmesini ilk imzalayan ve onaylayan ülke Türkiye olmuştur.
Sorunun kökenine
inerek, kadınların bilinç üstünde olmasa da bilinçaltında neden
erkekleri bir anlamda daha üstün saydıklarını
araştırmak, çözüm önerileri üretmeyi
kolaylaştıracaktır.
Erkek merkezli, yanlış
bakış açısının nedenleri üç başlıkta
incelenebilir: Aile faktörü, eğitim sistemi, toplumsal kalıplar.
Erkek Egemen
Toplumun göz ardı edilmeye çalışılmasına rağmen,
aslında kadınlar kadar erkekler de bu çarpık sistemin
mağdurudurlar. Bunun içindir ki erkek egemen toplum bakış
açısının aşılması, kadınların
olduğu kadar erkeklerin de yaşam standartlarını
yükseltecektir.
Şiddet
konusunda bilgilendirmekle, tedbirler getirmekle ancak toplumda bir
farkındalık yaratıldı; medya
aracılığıyla yaygınlaştırıldı. Çözüm
için çok yönlü çalışmalar yapıldı; yapılıyor
fakat olumlu bir gelişme sağlanamıyor çünkü sorunu çözmek için
bir yanı eksik kalıyor. Şiddetle mücadele için 6284
sayılı Kanun yürürlükte. Ancak, yasanın amaca uygun
uygulanmasını destekleyecek altyapısı henüz
oluşturulmadı. Şiddeti önleme izleme merkezleri ülke
çapında kurulmadı, yönetmeliği çıkarılmadı. Bir
toplumsal sorun olan kadına yönelik şiddet ancak kararlı bir
devlet politikası uygulanmasıyla sona erdirilebilir.
Yoksunluk ve
baskı şiddetin ortaya çıkışında önemlidir.
Düşük gelir düzeyi ile beraberinde yaşanan stres ve
kısıtlı kaynaklar şiddet riskini arttırmaktadır.
Şiddet, işsiz veya prestiji düşük işlerde çalışanlar
arasında daha dramatik olmaktadır.
Tüm toplumda var
olan kemikleşmiş kültür özellikleri, şiddetle mücadeleyle
görevli mesleklerin alt kültürüyle pekiştirildiğinden bunların
değiştirilmesi güçtür ancak imkânsız değildir. Hem tüm
topluma hem kadınların kendilerine hem de kolluk ve yargıçlara
ısrarla eğitici ve bilinçlendirici mesajlar verilmeli, yoğun
kurs ve medya desteğiyle bu vahşetle mücadele daha etkin bir
şekilde yapılmalıdır. Uygar toplum, kadın ve
erkeğin omuzlarında yükselecek ve geleceğe
taşınacaktır. Konuya bu bilinçle
yaklaşıldığında toplumda her iki cinsin özellikle de
kadının yeri, etkinliği, donanımı ve gereksinimleri,
daha fazla önem ve değer kazanacaktır. Bu gerçeği kavrayıp
benimseyen ve gereğini tam olarak yerine getirebilen uluslar, sadece kendi
geleceklerini kurmakla kalmayıp diğer ulusların
yarınlarında da söz sahibi olacaklardır. Bireysel ve toplumsal
şiddetin izlerini derinden yaşayan ülkemizde şiddet konusunda
daha yapılacak çok şey, söylenecek çok söz vardır.
5.- İstanbul Milletvekili
Sedef Küçük ve 20 milletvekilinin, Kadın cinayetleri, kadına yönelik
şiddet ve ayrımcılık, kadın sığınma
evleri ile şiddete maruz kalan kadınların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1144)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Kadınlarımızın
maruz kaldığı şiddet, ülkemizin en acı ve
kalıcı hâle gelmiş sorunlarından birisini
oluşturmaktadır. Her yıl yüzlerce kadınımız kör
bir şiddetin kurbanı olmakta ve canlarını kaybetmektedir.
Canlarına kıyılan kadınlarımızın yanı
sıra resmî makamlara da yansıyan on binlerce şiddet olayı
vuku bulmaktadır. Bu şiddetin önüne geçilebilmesi amacıyla
kanunlar çıkarılmış, uluslararası sözleşmeler
imzalanmış olsa da toplumsal zihniyet kalıpları ve
uygulamadaki hatalar nedeniyle şiddetle mücadele konusunda ilerleme sağlanamamış,
kadınlarımızın maruz kaldıkları şiddet
etkisini artırarak devam etmiştir. Kadınlarımıza
yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin sonlandırılması
için kararlı bir mücadele stratejisine ve toplumsal zihniyet
kalıplarını kıracak kararlı bir irade sergilenmesi
gerekmektedir.
Bu nedenle,
ülkemizde yaşayan kadınlara yönelik şiddet ve kadın
cinayetleriyle ilgili sorunların ve alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98inci, İç Tüzükün 104 ve
105inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz. 19/11/2014
1) Sedef Küçük (İstanbul)
2) Veli Ağbaba (Malatya)
3) Özgür Özel (Manisa)
4) Kadir Gökmen
Öğüt (İstanbul)
5) Ali Özgündüz (İstanbul)
6) Ömer Süha Aldan (Muğla)
7) Emre Köprülü (Tekirdağ)
8) Ercan Cengiz (İstanbul)
9) Turhan Tayan (Bursa)
10) Mehmet Haberal (Zonguldak)
11) Osman Taney
Korutürk (İstanbul)
12) Osman Oktay
Ekşi (İstanbul)
13) Turgay Develi (Adana)
14) Haydar Akar (Kocaeli)
15) Sena Kaleli (Bursa)
16) Binnaz Toprak (İstanbul)
17) Gürkut Acar (Antalya)
18) Ali
Serindağ (Gaziantep)
19) Ali Haydar Öner
(Isparta)
20) Sinan
Aydın Aygün (Ankara)
21) Aydın
Ağan Ayaydın (İstanbul)
Gerekçe:
Ülkemiz
"Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi
ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi" (İstanbul
Sözleşmesi) ve "BM Kadınlara Karşı Her Türlü
Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası
Sözleşmesi"ni imzalamış, 6284 sayılı
"Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin
Önlenmesine Dair Kanun"u Meclisimizden geçirmiştir. Söz konusu
sözleşmelerle taraf devletler "kadınları her türlü
şiddetten korumak, aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve
ortadan kaldırmakla" yükümlü kılınmıştır.
Ancak, uluslararası sözleşmelerin anılan yükümlülüklerinin
yerine getirilmesinde ve 6284 sayılı Kanunun uygulanmasında
yaşanan aksaklıklar nedeniyle kadınlarımıza yeterli
bir güvenlik şemsiyesi sağlanamamış ve
kadınlarımızın şiddet görmesinin, canlarına
kıyılmasının önüne geçilememiştir.
Cinayetlere kurban
verdiğimiz kadınlar ve şiddet mağduru kadınlar
genellikle aile içi şiddetin kurbanı olmaktadır. Aile içi
şiddet nedeniyle bireysel ve toplumsal bozukluklar ortaya
çıkabilmekte, bir şiddet sarmalı doğmasına neden
olmakta, gelecek kuşakların da şiddete eğilimli olması
sonucunu doğurmakta ve toplumsal bir tehdit hâlini almaktadır. Bu
açıdan, kadınlarımızın maruz kaldığı
şiddetle mücadelenin taviz vermeden sürdürülmesi gereği vardır.
Ancak, kimi kamu görevlilerinin bu mücadele konusunda yeterince kararlılık
göstermedikleri, şiddeti aile içi bir mesele olarak algıladıkları
gözlenmektedir. Diğer yandan, kimi kamu görevlileri kadına
şiddet konusunda en önemli etkenlerden biri olan geleneksel, toplumsal
zihniyet kalıplarıyla mücadele konusunda isteksiz
davranmaktadır. Oysa diğer ülke uygulamaları, kadına
yönelik şiddetin önlenmesi konusunda en önemli mücadelenin toplumsal
zihniyet kalıplarına karşı olan mücadele olduğunu
ortaya koymuştur. Nitekim altında imzamız olan uluslararası
sözleşmeler, imzacı devletleri cinsiyet rolleri ve toplumsal cinsiyet
kalıplarıyla mücadele etmeye zorunlu kılmaktadır.
Kadınların
ikinci sınıf olduğu ve erkeklerle eşit
olmadığına yönelik çarpık toplumsal algı,
kadınlarımızın maruz kaldıkları şiddetin en
temel belirleyicisidir. Bu çarpık algıyla ile mücadele edilmeden
kadına yönelik şiddetin engellenmesi mümkün görünmemektedir. Bu
konuda asıl önlem alınması ve kanunla belirlenmiş
hükümlerin uygulanması kamunun görevidir. Ancak, kamu otoriteleri
tarafından toplumsal cinsiyet eşitliği kavramı yeterince
vurgulanmamakta ve şiddetle mücadele konusunda yeterince aktif
olunmamaktadır.
Yukarıda
belirtilen gerekçelerle, kadınlara yönelik şiddetin ve kadın
cinayetlerinin araştırılması ve alınacak tedbirlerin
Yüce Meclisimizce tespiti amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasının yerinde olacağı düşüncesindeyiz.
6.- İstanbul Milletvekili
Sebahat Tuncel ve 27 milletvekilinin, Kadın cinayetleri, kadına
yönelik şiddet ve ayrımcılık, kadın
sığınma evleri ile şiddete maruz kalan kadınların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1146)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Kadına yönelik
şiddetin sistematik olarak devam etmesine yol açan var olan yasaların
uygulanmaması ya da yasal boşlukların sonucunda meydana gelen
cezasızlık mekanizması, mağdurların adalet talebinin
yerine getirilmemesine yol açarken bir yandan da kadına yönelik
şiddetin devam ettirilmesinde önemli bir rol üstlenmektedir. Eril
zihniyet, böylece, devam edebileceği bir hukuk sistemi üzerinden kendini
yeniden üretmektedir. Bu nedenle, kadına yönelik şiddette
cezasızlık olgusunun Türkiye'deki vakalar üzerinden irdelenmesi,
cezasızlığı engellemek adına İstanbul
Sözleşmesi'nin koyduğu ilkelere göre yapılması gereken
yasal reformların belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98'inci,
İç Tüzükün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılması için gereğini arz ederiz.
1) Sebahat Tuncel (İstanbul)
2) İdris
Baluken (Bingöl)
3) Pervin Buldan (Iğdır)
4) Sırrı
Süreyya Önder (İstanbul)
5) Ertuğrul
Kürkcü (Mersin)
6) Murat Bozlak (Adana)
7) Halil Aksoy (Ağrı)
8) Ayla Akat Ata (Batman)
9) Bengi
Yıldız (Batman)
10) Hüsamettin
Zenderlioğlu (Bitlis)
11) Nursel
Aydoğan (Diyarbakır)
12) Altan Tan (Diyarbakır)
13) Adil Zozani (Hakkâri)
14) Esat Canan (Hakkâri)
15) Abdullah Levent
Tüzel (İstanbul)
16) Mülkiye Birtane (Kars)
17) Erol Dora (Mardin)
18) Gülser
Yıldırım (Mardin)
19) Demir Çelik (Muş)
20) İbrahim
Binici (Şanlıurfa)
21) İbrahim
Ayhan (Şanlıurfa)
22) Hasip Kaplan (Şırnak)
23) Selma Irmak (Şırnak)
24) Faysal
Sarıyıldız (Şırnak)
25) Özdal Üçer (Van)
26) Nazmi Gür (Van)
27) Leyla Zana (Diyarbakır)
28) Aysel
Tuğluk (Van)
29) Kemal
Aktaş (Van)
Gerekçe:
25 Kasım
Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele günü vesilesiyle gündemleşen
kadına yönelik şiddetle mücadelede Türkiye'nin oldukça geride
kaldığı tespit edilebilir. Birleşmiş Milletler
Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesinde çok net olarak
tanımlanan cinsel şiddet tanımı en son yürürlüğe giren
ve Türkiye'nin de imzacısı olduğu İstanbul
Sözleşmesi'nde devletin de sorumluluklarını ve görevlerini
anlatan bir şekilde ele alınmıştır. Cinsel şiddet
ve saldırının en korkunç boyutu elbette ki kadın
cinayetleri. Bazı yasalarda reformlar yapılmasına rağmen
kadınlar öldürülmekte ve cinsel şiddete maruz kalmaktadır.
Sorunun temelinde yasalar değişse de asıl bu sistematik katliama
sebep olan kökleşmiş eril zihniyetinde bulunuyor.
Dolayısıyla topyekûn eril zihniyete karşı bir zihniyet dönüştürme
mücadelesi yürütülmediği sürece yasal değişiklikler ne
yazık ki yetersiz kalmaktadır.
Uluslararası
hukuki metinlere, mahkeme kararlarına, içtihatlarına
baktığımızda cinsel şiddetle mücadelede önemli araçlar
sunmakta. AB İnsan Hakları Sözleşmesinin yanı sıra,
cinsel şiddeti tanıyan ve Türkiye'yi mahkûm eden Opuz ve Şükran
Aydın AİHM kararları, İstanbul Sözleşmesi, CEDAW
(Kadına Karışı Her Türlü
Ayrımcılığın Yok Edilmesi Sözleşmesi) bu
metinlerin en öne çıkanları. Benzer şekilde iç hukukta TCK'da
cinsel saldırıya dair düzenlemeyi içeren 102nci madde, 103üncü
madde ve 104üncü madde, şiddetin önlenmesine dair yasa yürürlükte
bulunmakta. Ancak tüm bu düzenlemelere ve ceza mekanizmalarına rağmen
eril zihniyetin yanı sıra sorunun devam etmesinde en önemli etken
cezasızlık olarak ortaya çıkmaktadır. Uluslararası
hukukta ve İstanbul Sözleşmesi'nde kadına yönelik şiddetin
ve cinsel saldırının nasıl
araştırılacağı, soruşturmanın nasıl
yürütüleceği ve sonrasındaki onarım mekanizmaları
ayrıntılı olarak yazılmıştır. Türkiye'de
cezasızlık mefhumu savcılık soruşturmasından
başlamaktadır. Savcılık iddianamelerinde, kadının
bir süre geçtikten sonra başvurmasını, kişisel yorum
bulunduğu, çok net delillerin olmadığı gerekçelerle
başvurunun reddine karar verilebilmektedir. Oysaki cinsel şiddete
maruz kalmış bir kadının başvuruda bulunmada özgün
konumu hiçbir şekilde dikkate alınmamaktadır Türk hukuk
sisteminde. Yine kadına yönelik şiddette cezasızlık
uygulamalarını izleyen uzmanlar, soruşturma ve konuşturma
süreçlerinde fail odaklı soruşturma sistemi, şiddete
uğramış ve travma yaşayan kadınların ifadelerini
uzman olmayan erkeklerin alması, avukat yardımından
yararlandırmama, beden ve ruh sağlığı
raporlarının alınmaması, taraflara uzlaşma önerilmesi
gibi pek çok engelin varlığına işaret etmektedir. Mahkeme
salonlarında bu yaklaşım devam ederek mağdurun özel
hayatına girilmesi, sürekli faille karşı karşıya
getirilmesi, geleneksel kalıplara dayalı beraat kararlarının
verilmesi cezasızlığa yol açan bir başka sorundur.
Cezalandırma kısmında ise genelde beraat kararının
çıkması, eylemle orantılı bir cezanın verilmemesi,
verilen hapis cezasının çok cüzi bir kısmının infaz
edilmesi gibi sorunlar bulunmaktadır. Yargı süreçlerinde cinsel
saldırı suçlarına özgü özel bir infaz rejiminin ve güvencesinin
bulunmaması, en büyük problem olarak ortaya çıkmaktadır.
Özetle,
mağdurun ve yakınlarının korunmaması, yargılamanın
uzun sürmesi, mağdurun beyanlarına itibar edilmemesi, psikolojik
bulguların delil olarak kabul edilmemesi, şeklî cezaların
verilmesi, kadına yönelik şiddet vakalarında ortaya çıkan
cezasızlığı içermektedir. Dolayısıyla,
cezasızlık mekanizması, mağdurların adalet talebinin
yerine getirilmemesine yol açarken bir yandan da kadına yönelik
şiddetin devam ettirilmesinde önemli bir rol üstlenmektedir. Eril zihniyet
böylece devam edebileceği bir hukuk sistemi üzerinden kendini yeniden
üretmektedir. Bu nedenle, kadına yönelik şiddette
cezasızlık olgusunun Türkiyedeki vakalar üzerinden irdelenmesi,
cezasızlığı engellemek adına İstanbul
Sözleşmesinin koyduğu ilkelere göre, toplumsal cinsiyet
eşitliği perspektifine göre yapılması gereken yasal
reformların belirlenmesi için bir araştırma komisyonu
kurulmasını önermekteyiz.
7.- Antalya Milletvekili Gökcen
Özdoğan Enç ve 32 milletvekilinin, Kadın cinayetleri, kadına
yönelik şiddet ve ayrımcılık, kadın
sığınma evleri ile şiddete maruz kalan kadınların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1148)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Kadına
karşı şiddetin önlenmesine yönelik yürütülen hizmetlerin
uygulamalarının değerlendirilmesi, eksikliklerinin tespit
edilmesi, tespitler doğrultusunda çözüm önerilerinin ve önceliklerinin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98inci maddesi, Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddeleri gereğince
bir Meclis araştırma komisyonu kurularak konunun tüm
boyutlarıyla araştırılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1) Gökcen
Özdoğan Enç (Antalya)
2) Mine Lök Beyaz (Diyarbakır)
3) Nesrin Ulema (İzmir)
4) Öznur Çalık (Malatya)
5) Sevde
Bayazıt Kaçar (Kahramanmaraş)
6) Gülşen
Orhan (Van)
7) Salim Uslu (Çorum)
8) Ebu Bekir
Gizligider (Nevşehir)
9) Yusuf Başer (Yozgat)
10) Fuat
Karakuş (Kilis)
11) Zülfü
Demirbağ (Elâzığ)
12) Ünal Kacır (İstanbul)
13) Sermin Balık (Elâzığ)
14) Sebahattin
Karakelle (Erzincan)
15) Hasan Karal (Rize)
16) Tevfik
Ziyaeddin Akbulut (Tekirdağ)
17) Ahmet Haldun
Ertürk (İstanbul)
18) İsmet Su (Bursa)
19) Salih
Fırat (Adıyaman)
20) Hüseyin Filiz (Çankırı)
21) Eşref
Taş (Bingöl)
22) İsmail
Güneş (Uşak)
23) İsmet Uçma (İstanbul)
24) Murat Göktürk (Nevşehir)
25) Suat Önal (Osmaniye)
26) Bayram Özçelik (Burdur)
27) Yılmaz
Tunç (Bartın)
Gerekçe:
Birleşmiş
Milletler (BM) Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesinde
kadına yönelik şiddet, "ister kamusal isterse özel yaşamda
meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik acı veya
ıstırap veren ya da verebilecek olan cinsiyete dayalı bir eylem
uygulama ya da bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfî olarak özgürlükten
yoksun bırakma" şeklinde tanımlanmaktadır.
Şiddet,
dünyanın neresinde olursa olsun, insanların temel hak ve
özgürlüklerini kullanmasında önemli bir engel teşkil eden
ağır bir insan hakkı ihlalidir. Özellikle kadına
karşı fiziksel, psikolojik, cinsel ve ekonomik olarak kendini
gösterebilen şiddet, tüm gelişmiş ve gelişmekte olan
ülkelerin ortak sorunu olduğu gibi Türkiye'nin de en güncel
sorunlarından biridir.
Ülkemizde
kadınların toplumu ileriye götüren sosyal dinamiğin temel
kaynağı olduğu gerçeğinden hareketle şimdiye dek
birçok somut politika ve düzenleme hayata geçirilmiştir. 2005
yılında hazırlanan Yeni Türk Ceza Kanunu'nda, kadının
mağdur olduğu birçok suç, topluma karşı işlenen suçlar
kapsamından çıkarılıp kişilere karşı
işlenen suçlar kapsamına alınarak cezaları
ağırlaştırılmıştır. Ayrıca, töre
cinayetleri faillerinin kanunda öngörülen en ağır ceza olan
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla
cezalandırılması hükmü getirilmiştir. Töre
ve namus cinayetleri ile kadınlara ve çocuklara yönelik şiddetin
sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla 2005 yılında kurulan Meclis
Araştırması Komisyonunda önemli çalışmalara imza
atılmıştır. Yine buna paralel olarak 2006/17
sayılı "Çocuk ve Kadınlara Yönelik Şiddet Hareketleriyle
Töre ve Namus Cinayetlerinin Önlenmesi İçin Alınacak Tedbirler"
konulu Başbakanlık Genelgesi yürürlüğe girmiştir.
24
Kasım 2011 tarihinde İstanbul'da imzalanan, alanında ilk ve
bağlayıcı olma özelliğine sahip "Kadına Yönelik
Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi
Sözleşmesi"ni onaylayan ilk ülke Türkiye'dir. Yine, 8 Mart 2012
tarihinde, 6284 sayılı "Ailenin Korunması ve Kadına
Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun" TBMM'de kabul
edilmiştir. Bu kapsamda, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı tarafından, gerekli uzman personelin görev
yaptığı, şiddetin önlenmesi ve koruyucu ve önleyici
tedbirlerin etkin olarak uygulanmasına yönelik destek ve hizmetlerin
verildiği, çalışmalarını 7/24 saat esasına göre
yürüten şiddet önleme ve izleme merkezleri kurulmuştur. 2012
yılında ise "Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ulusal
Eylem Planı (2012-2015)" yürürlüğe girmiştir. "6284
sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı
Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun" ve "Kadına Yönelik
Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye
İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi"nde yer alan tedbirler
göz önünde bulundurularak ilgili tüm kurum ve kuruluşların katkı
ve katılımlarıyla "Kadına Yönelik Şiddetle
Mücadele Ulusal Eylem Planı (2012-2015)"
hazırlanmıştır.
Bu
konuda birçok yasal düzenleme yapılmış ve önlemler
alınmış olmasına rağmen, şiddet olgusu hâlen
toplumun kanayan bir yarası olarak varlığını devam
ettirmekte olup kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin
azalması noktasında hâlâ istenen seviyeye gelinememiş
olmasının nedenlerinin araştırılması
ihtiyacı doğmuştur. Bu bağlamda, kadına
karşı şiddetin önlenmesine yönelik yürütülen hizmetlerin
uygulamalarının değerlendirilmesi, eksikliklerinin tespit
edilmesi, tespitler doğrultusunda çözüm önerilerinin ve önceliklerinin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98inci maddesi, Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 104üncü ve 105inci maddeleri gereğince
bir Meclis araştırma komisyonu kurularak konunun tüm
boyutlarıyla araştırılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
X.- MECLİS ARAŞTIRMASI
A) Ön Görüşmeler
1.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve 19 Milletvekilinin, kadına yönelik şiddetin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/124)
2.- İzmir Milletvekili Mustafa
Moroğlu ve 38 Milletvekilinin, kadına yönelik şiddetin nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/226)
3.- BDP Grubu adına Grup
Başkanvekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın,
kadına yönelik şiddet olaylarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/320)
4.- BDP Grubu adına Grup
Başkanvekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın,
kadınlara yönelik cinayet olaylarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/321)
5.- Hatay Milletvekili Mehmet Ali
Ediboğlu ve 23 Milletvekilinin, toplumsal cinsiyet sorunlarının
ortadan kaldırılması için alınması gereken önlemlerin
araştırılarak belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/336)
6.- Aydın Milletvekili Bülent
Tezcan ve 22 Milletvekilinin, kadına yönelik şiddet
olaylarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/601)
7.- Antalya Milletvekili Gürkut
Acar ve 24 Milletvekilinin, kadınlara ve çocuklara yönelik şiddet
olaylarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/637)
8.- İzmir Milletvekili Hülya
Güven ve 41 Milletvekilinin, kadına yönelik şiddetin nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/958)
9.- İstanbul Milletvekili
Sebahat Tuncel ve 21 Milletvekilinin, kadın sığınma
evlerinin koşullarının ve ihtiyaçlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1055)
10.- HDP Grubu adına Grup
Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in, kadına
yönelik şiddetin nedenleri ve azalması için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis Araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1127)
11.- İstanbul Milletvekili
Abdullah Levent Tüzel ve 22 Milletvekilinin, kadına yönelik şiddetin
engellenmesi amacıyla Meclis Araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1128)
12.- Balıkesir Milletvekili
Ayşe Nedret Akova ve 26 Milletvekilinin, aile içi şiddetin
nedenlerinin ve boyutlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1126)
13.- Van Milletvekili Nazmi Gür ve
21 Milletvekilinin, kadına yönelik şiddetin nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1137)
14.- Balıkesir Milletvekili
Ayşe Nedret Akova ve 20 Milletvekilinin, kadına yönelik şiddetle
mücadele konusunda alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/1136)
15.- Kocaeli Milletvekili Mehmet
Hilal Kaplan ve 24 Milletvekilinin, kadına yönelik artan şiddetin ve
suçların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1135)
16.- İstanbul Milletvekili
Celal Dinçer ve 20 Milletvekilinin, Ailenin Korunması ve Kadına
Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun uygulanmasında
karşılaşılan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1133)
17.- Batman Milletvekili Ayla Akat
Ata ve 21 Milletvekilinin, cinsel saldırı suçuna maruz kalan
kadınların dava sürecinde yaşadıkları sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1132)
18.- İzmir Milletvekili Birgül
Ayman Güler ve 27 Milletvekilinin, kadına yönelik şiddetin
nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1130)
19.- Batman milletvekili Ayla Akat
Ata ve 21 milletvekilinin, kadına yönelik şiddetin tüm
boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1129)
20.- Mardin Milletvekili Erol Dora
ve 21 Milletvekilinin, kadına yönelik şiddet uygulayanların
denetimli serbestlikten faydalanmaları hususunun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1131)
21.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane
ve 21 Milletvekilinin, kadınların ve çocukların cinsel suçlardan
korunması konusunun araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1134)
22.- Diyarbakır Milletvekili
Nursel Aydoğan ve 21 Milletvekilinin, kadın cinayeti ve kadın
intiharlarında erken yaşta evliliklerin etkisinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1138)
23.- Kırklareli Milletvekili
Turgut Dibek ve 21 Milletvekilinin, kadın sığınma evlerinin
kapasitesinin artırılması ve kadınları korumaya
yönelik tedbirlerin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1139)
24.- Mersin Milletvekili Ali Öz ve
21 Milletvekilinin, kadına yönelik şiddetin artmasının
nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1140)
25.- Kars Milletvekili Mülkiye
Birtane ve 29 Milletvekilinin, kadın cinayetleri konusunda
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1141)
26.- Kırklareli Milletvekili
Turgut Dibek ve 21 Milletvekilinin, kadına yönelik şiddet
bağlamında ülkemizde bir kadın politikası
oluşturulması ile koruyucu ve kollayıcı tedbirlerin
alınması için konunun araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1142)
27.- İstanbul Milletvekili
Sedef Küçük ve 20 Milletvekilinin, kadınların maruz
kaldığı şiddetin önlenmesinin yollarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1144)
28.- HDP Grubu adına Grup
Başkanvekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın,
kadın cinayetlerinin önlenmesinin yollarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1143)
29.- İstanbul Milletvekili
Binnaz Toprak ve 23 Milletvekilinin, kadın cinayetlerinin ve kadına
yönelik şiddetin önlenmesinin yollarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1145)
30.- Diyarbakır Milletvekili
Nursel Aydoğan ve 27 Milletvekilinin, kadına yönelik şiddetin
önlenmesinin yollarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1147)
31.- İstanbul Milletvekili
Sebahat Tuncel ve 27 Milletvekilinin, kadına yönelik sistematik
şiddetin önlenmesinin yollarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1146)
32.- Antalya Milletvekili Gökcen
Özdoğan Enç ve 35 Milletvekilinin, kadına karşı
şiddetin önlenmesine yönelik yürütülen hizmetlerin
uygulamalarının değerlendirilmesi ve eksikliklerin tespit
edilmesi için konunun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1148)
BAŞKAN
İç Tüzük'ümüze göre Meclis araştırması açılıp
açılmaması hususunda sırasıyla Hükûmete, siyasi parti
gruplarına ve önergelerdeki birinci imza sahibine veya onların
göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir.
Konuşma
süreleri Hükûmet ve gruplar için yirmişer dakika, önerge sahipleri için
onar dakikadır.
Şimdi
söz olan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Hükûmet adına Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam; gruplar adına,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sedef Küçük, Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Sebahat Tuncel, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Ali Öz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Mihrimah
Belma Satır; önerge sahipleri olarak Binnaz Toprak, Pervin Buldan, Ruhsar
Demirel, Gökcen Özdoğan Enç konuşacaktır.
Şimdi
Hükûmet adına Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sayın
Ayşenur İslam konuşacak.
Buyurun
Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AİLE VE SOSYAL
POLİTİKALAR BAKANI AYŞENUR İSLAM (Sakarya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kadına yönelik şiddetle
ilgili Meclis araştırma önergesi dolayısıyla Hükûmetimiz
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Konuyla ilgili sözlerime
başlamadan önce, Öğretmenler Gününün bütün ülkemizdeki
öğretmenlere kutlu olmasını diliyorum, hepsine selam ve
sevgilerimi gönderiyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bir toplumda kadını güçlendirmek, birey
olarak kadına sağlayacağı katkıların yanı
sıra, tüm toplumlarda ve kültürlerde yoksulluğu azaltmanın,
sosyal sermayeyi güçlendirmenin ve ailenin refahını yüksek seviyelere
çıkarmanın en etkili yollarından biridir.
Ülke olarak biz, özellikle
son on iki yılda insanı merkeze alan politikalar izlemek suretiyle
kadınlarımızın toplumsal hayata etkin
katılımını sağlamak amacıyla pek çok
çalışma yapıyoruz. Bütüncül bakış açısıyla
kadını, aileyi, toplumu, ekonomik düzeni, sosyal yapıyı ele
alarak ihtiyaç duyulan ve kadınlarımızın kamusal alanda
daha fazla yer almalarını destekleyen pek çok düzenleme yaptık,
yapmaya devam ediyoruz.
Kadına yönelik
şiddet, toplumsal şiddetin bir parçası, aile içi şiddetin
bir parçası ve ne yazık ki bütün dünyada, Türkiyede de mevcut bir
sorun. Bütün dünya ülkelerinin ve bizim şu anda yoğun olarak
uğraşmak zorunda olduğumuz bir sorun. Bundan iki ay önce
İstanbul Sözleşmesinin dünya ölçeğinde yürürlüğe
girmesiyle ilgili bir toplantıya katılmak üzere Romaya
gitmiştik. Orada konuyla ilgili yapılan çalışmalar
değerlendirildi ve ilgili arkadaşların, ilgili yetkililerin bize
anlattıklarına göre Avrupa Birliği ülkelerinde, son yapılan
araştırmaya göre, kadına yönelik şiddet 3 kadından
1ine yönelmiş durumda.
Şunu söylemek
istiyorum: Türkiye'nin doğusunda, batısında, güneyinde,
kuzeyinde, bütün dünyada aile içi şiddet, toplumsal şiddet ve elbette
bunun bir parçası olan kadına yönelik şiddet ne yazık ki
var ve bununla şiddetli bir biçimde mücadele etmek mecburiyetindeyiz.
Şiddetin ortadan kaldırılması ancak toplumun tüm
kesimlerinin ortak ve kararlı mücadelesi ile bütüncül bir
yaklaşımla elbette mümkün. Bu çerçevede yürütülecek çalışmalarda
disiplinler arası yaklaşım ve çok sayıda kurum ve
kuruluşun politika belirleme, uygulama ve izleme boyutlarıyla sürecin
içinde yer alması son derece önemli.
Kadına yönelik
şiddetle mücadele kapsamında çalışmalarımızı
4 aşamada sürdürdüğümüzü söyleyebilirim. Bunlardan birincisi, mevzuat
düzenleme, ki bunu hep birlikte burada yapıyoruz. İkincisi,
eğitim ve farkındalığı artırma. Bir diğeri,
kurumlar arası iş birliği ve koordinasyonu sağlama ve
nihayet, şiddet mağduru kadınların korunması,
desteklenmesine yönelik kurumsal mekanizmaları güçlendirmek.
Bu
başlıklar altındaki çalışmalar elbette çok geniş
bir yelpazede, tüm tarafların kapsamlı iş birliği ve
koordinasyonuyla ve ortak duruşuyla sürdürülmek mecburiyetinde. Biz de
bunu başarmaya çalışıyoruz.
Son on iki
yılda yapılan düzenlemelerle başta Anayasa olmak üzere,
yasalarımızda kadın-erkek fırsat eşitliği ilkesi
daha da güçlendirilmeye çalışıldı. Başta Anayasa,
sonra Medeni Kanun, İş Kanunu ve Türk Ceza Kanunu gibi temel
kanunlarda yapılan eşitlikçi reformlarla Türkiyede tüm mevzuat
kadın-erkek eşitliği ilkesini gözeten ve kadına yönelik
şiddete sıfır tolerans tanıyan bir yapıya
kavuşturulmaya çalışıldı.
Türkiye'nin Avrupa
Konseyi Dönem Başkanlığı sırasında,
İstanbulda imzaya açıldığı için İstanbul
Sözleşmesi olarak da adlandırılan Kadınlara Yönelik
Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye
İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, 2011 yılında siz
değerli milletvekillerinin tam katılımıyla ülkemiz
tarafından çekincesiz olarak imzalandı ve yürürlüğe girdi. Kadına
yönelik şiddetle mücadelede uluslararası alanda
atılmış çok önemli bir adım olarak kabul edilen bu Sözleşme
henüz dünya ölçeğinde yürürlüğe girmeden -ki biliyorsunuz yürürlük
tarihi 2014tür yani bu yıldır- 2011 yılından
başlayarak Hükûmetimiz bu Sözleşmeyi geçerli saydı ve o andan
itibaren de yapılan pek çok mevzuatta bu Sözleşmenin maddelerini
uygulamaya çalıştı. Bunun en iyi örneği, 2012
yılında çıkarılan Ailenin Korunması ve Kadına
Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanundur. Yine, bu kanun da içinde
bulunduğumuz Parlamentoda -yanlış hatırlamıyorsam- oy
birliğiyle hepimiz tarafından kabul edildi ve yürürlüğe girdi.
Ülke olarak
kadına yönelik şiddetle mücadelenin kapsamlı, eş güdümlü ve
bütüncül bir yaklaşım gerektirdiğinin elbette hepimiz
farkındayız ve bu bilinçle hareket ediyoruz. Bu çerçevede,
kadına yönelik şiddetle mücadeleye ilişkin 2012-2015
yıllarını kapsayan bir eylem planı uygulamaktayız.
Kadına yönelik şiddetle mücadelede ilerleme sağlanabilmesinde
yasal düzenlemeler ve kurumsal mekanizmalar kadar konuya ilişkin bilinç ve
duyarlılığın artırılması, toplumsal
farkındalık sağlanması da son derece önemli bir unsurdur.
Şiddetle
mücadelede bir diğer konu ise mağdurlara yönelik koruyucu tedbirlerin
alınması, hepinizin bildiği gibi. Ülkemizde şiddet
mağduru kadınların korunması ve desteklenmesine yönelik
olarak kadın konukevlerimiz var. Bugün itibarıyla,
Bakanlığımıza bağlı 95, yerel yönetimlere
bağlı 33, sivil toplum kuruluşlarına bağlı 3
kadın konukevi var ve toplamda 131 kadın konukevinin yaklaşık
kapasitesi 3.400. Bu konuda kendimizi sürekli yeniliyoruz, sürekli
güçlendiriyoruz. Şu anda bu kapasite ülkemizin ihtiyacına cevap
verecek bir kapasitedir ama diyelim ki bu konuda herhangi bir
ihtiyacımız var, herhangi bir ilde, herhangi bir şekilde bir
ihtiyacımız var; bu ihtiyacı tespit ettiğimiz andan
itibaren, hemen, bir iki gün içerisinde yeni kadın konukevleri açabilecek
kapasiteye de sahibiz.
6284
sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı
Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun kapsamında kurulan şiddet önleme
ve izleme merkezleri yani kısa adıyla ŞÖNİMler de şu
anda 14 ilde hizmetlerine devam ediyor. ŞÖNİMlerin hizmetlerini daha
etkin bir biçimde sürdürebilmeleri için yeni çalışmalar
yapıyoruz, bununla ilgili -biraz sonra inşallah vakit kalırsa
değinirim- bir proje yürütüyoruz. ŞÖNİMleri yani bu pilot
uygulama içerisinde, şu anda 14 ilde açık olan ŞÖNİMleri
daha etkili, daha kapsamlı, daha kapasiteli bir hâle getirebilmek için
birtakım çalışmalar yapıyoruz. En kısa süre içerisinde
bütün şehirlerimizde bazen bir, bazen birden fazla ŞÖNİM
açabilmek için de hizmetlerimize devam ediyoruz.
Kadına yönelik
şiddetin engellenebilmesi için eğitim programlarımız var.
Eğitim programlarımızın bir tarafı aile eğitim
programını ilgilendiriyor ve bütün merkezlerimizde
halkımıza yapıyoruz. Bir diğer tarafı da kadına
yönelik şiddeti engellemek için -protokoller
yaptığımız- kamu kurum ve kuruluşlarıyla
yaptığımız eğitimler. Bu amaçla, İçişleri
Bakanlığıyla, Sağlık Bakanlığıyla,
Adalet Bakanlığıyla, Diyanet İşleri Başkanlığıyla
imzalanan eğitim protokollerimiz var. Ağustos 2014 rakamlarına
göre 71 bin polisi, 65 bin sağlık personelini, 21 bin din görevlisini
bu eğitimlerden geçirmiş durumdayız. 336 aile mahkemesi hâkimi
ve cumhuriyet savcısının katılımıyla da çok
çeşitli seminerler yaptık. Bu yılın eğitim
programlarına eylül ayında başladık. Şu anda
sayılarımız bunların çok daha üstünde. Eğitimler
tamamlandığında bu yıl sonunda hangi rakamlara
ulaştığımızı tekrar sizlerle paylaşırız.
2008 yılında
gerçekleştirilen ve resmî istatistik programı kapsamında
değerlendirilen Türkiyede kadına yönelik şiddet, aile içi
şiddet araştırmasını güncellemeye başladık,
2014 versiyonunu çalışıyoruz. Çalışmalarımız
son aşamaya geldi. Aralık ayında inşallah, bu
çalışmanın da sonuçlarını sizlerle
paylaşacağız.
Diğer yanda
yürüttüğümüz 6284 sayılı Kanunun uygulamasına yönelik etki
analizi çalışmasını da sizlerle paylaşmak isterim.
Biraz önce araştırma önergelerinin gerekçelerinde pek çoğunuz
dinlediniz Kanunlarımız var ama bunlar iyi işliyor mu?
sorulardan bir tanesiydi. İşte bu soruyu bugün burada
tartışmadan çok daha önce gördük biz aslında ve bu kanunlarla
ilgili etki analizi çalışmaları yapıyoruz şu anda.
Çıkardığımız kanunları iyi uygulayabiliyor
muyuz, doğru uygulayabiliyor muyuz, uygulama sorunları
yaşıyor muyuz ya da kanunları çıkarırken acaba
açık bıraktığımız noktalar var mı, ileri
gittiğimiz, geri kaldığımız noktalar var mı?
Bunlarla ilgili yeni çalışmalar yapılmalı mı?
konusunu da inşallah, bu yılın sonuna kadar
tamamlayacağız.
Bakanlığımızca
yürütülen Aile İçi Şiddetle Mücadele Projesi adını
verdiğimiz büyük ve kapsamlı bir çalışmamız var. Bu
çalışma, özünde aile içi şiddet konusunda faaliyette bulunan
bütün ilgili tarafların kurumsal kapasitelerinin geliştirilmesine
yönelik bir kapasite geliştirme, eğitim ve iş birliği
projesi.
Bu yukarıda
özetlediklerimin yanı sıra yaptığımız pek çok
çalışma var. STKlarla birlikte yaptığımız
çalışmalar var; bilinçlendirme çalışmaları,
eğitim çalışmaları, engelleme çalışmaları,
bilinç oluşturma, zihniyet dönüşümüne yönelik çalışmalar.
Bunların pek çoğunu çeşitli kamu kurum,
kuruluşlarıyla, STKlarla beraber gerçekleştiriyoruz ve bu
konudaki bütün çalışmalara kararlılıkla devam
edeceğimizi peşinen sizlere deklare etmek istiyoruz burada.
Kadın
konusunda yaptığımız, şiddetin engellenmesiyle
doğrudan ilişkili olmayan ama şiddetin engellenmesi
noktasında kadını güçlendiren bunun dışında çok
daha farklı programlarımız ve çalışmalarımız
var, onlara da çok kısaca değinmek istiyorum. Ülkemizde son yıllarda
kadın sağlığı ve özellikle üreme
sağlığına ilişkin göstergelerde son derece olumlu
gelişmeler yaşıyoruz. Anne ölümlerinin önlenmesi ve bu
bağlamda doğum öncesi bakım bizim öncelikli hedeflerimiz
arasında yer alıyor. 1990-2008 yılları arasında anne
ölümlerinde yaşanan düşme eğilimi dolayısıyla biz
dünyanın örnek ülkelerinden biri konumundayız, ilk 10 ülke
arasındayız. Bu politikanın sürdürülebilir olması
amacıyla şartlı sağlık yardımı ve gebelik
yardımları yapıyoruz annelerimize. Öte yandan, şartlı
nakit transferleri yapıyoruz yine
annelerimize, çocuklarını sağlıklı okutabilmeleri
için; 0-6 yaş grubu çocuklarının sağlık kontrollerini
rahatlıkla yapabilmeleri için. Bu şartlı nakit transferlerinde
önemle üzerinde durduğumuz bir konu var; bu yardımlar kesinlikle
kadına yapılıyor ve kız çocuğuna yapılan
yardım oranı erkek çocuğuna yapılan yardım
oranlarından her zaman daha fazla, daha yüksek oluyor.
Eğitim alanında
da, özellikle kız çocuklarının okullaşması
amacıyla yürüttüğümüz kampanyalar var. Bu kampanya ve destekler
sayesinde kız çocuklarının erkek çocuklarıyla
aralarındaki eğitim uçurumu, çok uzun yıllar boyunca sürmüş
olan eğitim uçurumu kapandı, kapanmak üzere. Hedefimiz kız
çocuklarının yüzde 100 eğitime katılımı, bunun
için de elimizden gelen bütün gayreti gösteriyoruz.
Ülke olarak
kadının istihdama katılımını, iş
hayatına katılımını son derece önemsiyoruz, bunun da
dolaylı olarak kadına yönelik şiddetle, aile içi şiddetle
mücadelenin bir parçası olduğunu düşünüyoruz.
Son yıllarda aile ve
iş hayatının uyumlaştırılmasına yönelik
gebelik, doğum ve süt izinlerinin anne ve çocuk lehine düzenlenmesi
alanında örnek sayılabilecek birtakım düzenlemeler
gerçekleştirdik. Kadınların sosyoekonomik konumlarının
güçlendirilmesi, iş ve aile hayatının
uyumlaştırılması, kadınların istihdama
katılması bizim açımızdan oldukça önemli. Mesela, evde ve
ticari amaçla ürettikleri ürünlerden vergi alınmıyor artık. 6552
sayılı Kanunla doğum borçlanması 2den 3e
çıkarıldı. Ev hizmetlerinde çalışan
kadınların sosyal güvenlik kapsamına alınması
sağlandı. 2010 yılında Ağır ve Tehlikeli
İşler Yönetmeliğinde değişiklik yaptık ve çok
sayıda iş kolunun artık kadınlar için de uygulanabilir
işler olduğuna dair yeni bir yönetmelik hazırladık.
Dolayısıyla, kadınların ve gençlerin istihdamına
ilişkin sınırlandırmaları ortadan
kaldırmış olduk. Hamile ve doğum yapan memurlara nöbet,
turne, gece vardiyası gibi konularda muafiyet getirdik. Resmî
nikahlıyken eşi vefat eden ve hiçbir sosyal güvencesi olmayan
kadınlara aylık bağladık, 280 binden fazla
kadınımız bugün bundan faydalanıyor. Oğlu askere giden
kadınlara yine bu tür bir desteğimiz var. Çalışan
kadınlar çalışma güçlerinin bir kısmını
kaybettiklerinde, sadece yüzde 10unu kaybettiklerinde artık sürekli
iş göremezlik aylığı alabiliyorlar. Çalışan
kadınların vefatları durumunda maaşlarından
eşleri, evlatları faydalanabiliyor. Ölüm aylığı alan
kız çocukları evlendikleri takdirde, bu ölüm
aylığının iki yıllık tutarını
peşinen alabiliyorlar. İstihdam konusunda kadına verilen ciddi
destekler var. İş sahibi olmak isteyen kadınlarımıza
verilen çok ciddi desteklerimiz var.
Bütün bunları
ülkemizde kadını güçlendirmek için yaptık, yapmaya devam
ediyoruz. Kadını güçlendirmek toplumu güçlendirmek demektir.
Kadını güçlendirmek aileyi güçlendirmek demektir. Belki biraz sonra
burada arkadaşlarımız konuşacak. Aileyi ön plana
çıkardığımıza, kadının biraz arka planda
kaldığına dair birtakım eleştiriler alıyoruz
sizden. Bir daha konuşma hakkım olmayacağı için
peşinen bu eleştirileri cevaplamak istiyorum. Aileyi güçlendirmeye
çalışmak, kadını arka plana atmak demek değildir.
Kadını birey olarak güçlendirmek ayrı bir programdır,
aileyi güçlü tutarak toplumu güçlendirmek ayrı bir programdır. Bunlar
birbirinin tersi, birbirinin zıttı politikalar değildir, biri diğerini
ortadan kaldırmaz. Biz her iki politikayı da güçlü bir biçimde
uygulamaya çalışan bir Hükûmetiz. Kadınlar güçlü oldukları
müddetçe güçlü ve iyi aileler olacaktır bu toplumda. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Evet, aileyi ve güçlü aile
yapısını önemsiyoruz ama kadını asla ihmal etmiyoruz.
Kadını ihmal ettiğimize dair sadece ortada bir söylem var, bu
bir hakikat, ne yazık ki, değil.
Değerli
arkadaşlarım, bütün milletvekili arkadaşlarım, parti
farkı gözetmeksizin aynı çatı altında birlikte
çalıştığımız arkadaşlarım; size bir
teklifim var: Dünya görüşlerimiz farklı olabilir, dünyaya farklı
pencerelerden bakıyor olabiliriz; önemli olan hangi noktaya doğru
baktığımız, önemli olan farklı pencerelerden nereye
baktığımız.
Kadınlar konusunda, özellikle toplumsal şiddet, aile içi
şiddet ve kadına yönelik şiddet konusunda sizlere birlikte
çalışmayı teklif ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Artık, birbirimizi hırpalamaktan vazgeçelim. Sen
onu söyledin, ben bunu söyledim
Bunlardan vazgeçelim.
REŞAT DOĞRU
(Tokat) Önce siz başlattınız.
AİLE VE SOSYAL
POLİTİKALAR BAKANI AYŞENUR İSLAM (Devamla) Birlikte
çalışalım, güçlerimizi birleştirelim, bir sinerji
oluşturalım ve bu lanetlenmesi gereken sorunu ülkemizden
başlayarak, inşallah, başka ülkelere de örnek olabilecek bir
biçimde ortadan kaldıralım, kaldırmaya çalışalım.
Buraya
geldiğinizde eleştirilerinizi yapacaksınız ama bu
eleştirileri yaparken sizlerden çözüme yönelik birkaç cümle de söylemenizi
rica ediyorum. Çözüm için size, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı olarak elimi uzatıyorum, elimi geriye boş
çevirmeyin; bunu rica ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Size ve tüm STKlarımıza.
Dün bir olay
yaşadık, belki biliyorsunuz, gazetelerde var bugün. Ben bir
konuşma yaparken çok nezaketsiz bir biçimde bir arkadaşım sözümü
kesti; bu bir nezaketsizlik.
KEMALETTİN
YILMAZ (Afyonkarahisar) Yapılan hareket de çok nezaketsizdi ama.
AİLE VE SOSYAL
POLİTİKALAR BAKANI AYŞENUR İSLAM (Devamla) Evet, evet,
ben de onu söyleyeceğim müsaade ederseniz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
KEMALETTİN
YILMAZ (Afyonkarahisar) Lütfen.
AİLE VE SOSYAL
POLİTİKALAR BAKANI AYŞENUR İSLAM (Devamla) Sayın
Başkanım, bir dakika alabilir miyim?
BAŞKAN Milletvekillerimiz
uygun görürse bir dakika verelim.
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Tabii tabii.
ALİM IŞIK
(Kütahya) Uygun olur, uygun olur.
BAŞKAN Ama sadece
Sayın Bakana ait olmak üzere, anlaştık mı?
Anlaştık.
Bir dakika daha ek
süre verelim.
Buyurun.
AİLE VE SOSYAL
POLİTİKALAR BAKANI AYŞENUR İSLAM (Devamla) Bana
yapılan davranış son derece nezaketsizdi ama dikkatinizi
çektiyse bu nezaketsizliği yapan arkadaşıma müdahale edenleri
uyardım ben kürsüden; lütfen, nezaketle davranın diye.
Evet, sonradan
öğrendim ki bu sözüm çok da kale alınmamış, o
arkadaşımıza da nezaketsizce davranılmış.
KEMALETTİN
YILMAZ (Afyonkarahisar) Maalesef
Maalesef
AİLE VE SOSYAL
POLİTİKALAR BAKANI AYŞENUR İSLAM (Devamla) Her ikisi de yanlış. Ben
artık, bütün bu yanlışlıkları düzeltelim istiyorum,
birbirimize nezaketle davranalım, iyi niyetle davranalım ve sorunu
çözmeye odaklanalım.
Şimdi, o
arkadaşlarımıza da buradan sesleniyorum:
Bakanlığımızın kapısı bütün
STKlarımıza, bütün çözümcü önerilere açık. Onları
dinleyeceğimi zaten orada vadetmiştim. En kısa süre içerisinde
davet edeceğim, kendileriyle görüşeceğim; sizlerle de öyle.
Yeter ki bir şeyi bina etmeye çalışalım, yeter ki bir
şeyi inşa etmeye çalışalım.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ederim. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
On dakikalık
bir ara verelim birleşime.
Kapanma
Saati: 17.08
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.20
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan),
Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 18inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Kadına yönelik
şiddetin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergelerin görüşmesine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Hükûmet burada.
Söz
sırası, şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
konuşacak olan İstanbul Milletvekili Sayın Sedef Küçükte. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA
SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kadına yönelik şiddet ile ilgili tüm siyasi parti
grupları tarafından verilen Meclis araştırması
önergesi lehinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Dün günlerini kutladığımız tüm sevgili
öğretmenlerimizi ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, ne yazık ki ülkemizde kadın ve şiddet,
kadın ve cinayet kavramları artık çok sık yan yana
gelmekte. Örneğin geçtiğimiz ekim ayında 29 kadın
eşleri, sevgilileri, babaları veya akrabaları tarafından
acımasızca hayattan koparıldı. Her yıl yüzlerce
kadın sudan sebeplerle bu 29 kadının akıbetine
uğramakta köylerde, kasabalarda, kentlerde. Hem de bu kadınlarımızın
bazıları adli koruma talebinde bulunmuşken öldürülüyor. Yani
kadınlar şiddet gördüklerini, hayatlarından endişe
ettiklerini belirterek adli mercilere başvuruyorlar ve buna rağmen
cinayete kurban gidiyorlar. Bütün bu cinayetler ve sayısı belirsiz
şiddet olayları açık ve seçik bir şeylerin yolunda
gitmediğini göstermekte. Bu kör şiddetin önüne geçmek için
uluslararası sözleşmeleri imzaladık, kanunlar
çıkardık, yönetmelikler yaptık ama gelin görün ki herhangi bir
gelişme kaydedemedik. Çünkü uygulamadaki sorunlar aşılmadı.
Çünkü zihniyet aşılamadı. Nitekim AB 2014 İlerleme
Raporunda da uygulamadaki aksaklıkların altı çizilmekte ve
kanunun uygulanmasındaki etkinlik, bazı hükümlerin
açıklığı ve aile içi şiddetle ilgilenen personelin
sayısı, yetkinliği ve eğitimi hususları
eleştirilere neden olmuştur.
Örneğin,
Meclisimizden eşine az rastlanır bir mutabakatla geçirdiğimiz
Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine
Dair Kanunda şiddet önleme merkezleri kurulması hükmü
bulunmaktadır. Ama bu konuda da gerekli düzenlemeler hayata
geçirilmemiştir.
Yine, AB Raporunda
şiddeti önleme merkezlerine ilişkin olarak Gerekli olduğu hâlde
söz konusu merkezlerin işletilmesine ilişkin bir düzenleme
yapılmamış, personel atamaları tamamlanmamış,
ataması yapılan personele eğitim verilmemiştir.
denilmektedir. Bunların hepsi doğru saptamalar.
Peki, o zaman neden
böyle olmakta? Çünkü kadınların ikinci sınıf olduğuna
ilişkin çarpık toplumsal algıyla yüzleşilmemektedir ve
mücadele edilmemektedir. Bununla yüzleşilmediği gibi bu çarpık
algıyı besleyecek açıklamalar yapılmaktadır. Yani tam
bir vurdumduymazlık hâkimdir.
Kadına
şiddet konusundaki bu vurdumduymazlık yargıda da mevcuttur.
Hepinizin hafızalarında hâlâ tazeliğini koruduğunu
düşündüğüm bir örneği vermek istiyorum. İzmirde bir
kadının karakolda polisler tarafından hunharca dövüldüğüne
ilişkin görüntüler eminim hâlâ hafızalarınızda.
İzmirde o kadını feci şekilde döven polislerin
yargılandığı davada ne oldu biliyor musunuz? Savcı,
şiddet gösteren 2 polis için bir yıl bir aya kadar hapis cezası
istedi. Aynı savcı, dövülen kadın için ise, polise hakaretten
sekiz yıl dokuz aya kadar hapis talep etti. İşte ülkemizdeki
adalet!
Biz hep kadına
şiddette cezaların caydırıcı olacak düzeye
getirilmesini talep ettik. Bu örnekte, gerçekten de ortada
caydırıcı bir ceza var ancak bu ceza, kadına
acımasızca döven polislere değil, polise hakaret etti diye
kadına verilmiş. Yani kamu gücünü temsil eden, güvenmemiz gereken
polisler bir kadını öldüresiye dövüp hastanelik ettikleri takdirde
alacakları ceza bu, bir yıl. Eğer bu ceza sizlerin de nezdinde
caydırıcıysa o zaman şunu bilmenizi isterim ki bugün burada
bizler havanda su dövüyoruz ve bu konuda bir ilerleme sağlamamız bir
hayal ve eminim ki yine bu görüntüler basına yansımamış
olsaydı, bu dava bile açılmayacaktı ve yüzlerce olayda
olduğu gibi üstü örtülüp gidecekti.
Değerli
milletvekilleri, kadınlar hangi coğrafyada olurlarsa olsunlar
yalnızca kadın oldukları için şiddet görüyor, bunun için
öldürülüyorlar, hem de çok sudan bahanelerle. Bakınız,
Şefkat-Derin şiddet mağduru kadınlar ve temasa geçtikleri
20 bin kadın üzerinde yaptıkları araştırmaya göre
perdeyi yeterince kapatmamak, çayı iyi demlememek, telefonun sürekli
meşgul çalması, Facebook veya Twitter profil hesabı açmak,
zayıflamak veya şişmanlamak gibi nedenler kadına
şiddetin bahanesi olabiliyor. Hatta, erkeğin tuttuğu futbol
takımının o gün yenilmesi
bile bir bahane olarak ileri sürülebiliyor. Elbette bunlar bahane. Bu
bahanelerin altındaki gerçekler çok daha acımasız.
Kadının erkeklerle eşit olamayacağına ve
kadının erkeğe boyun eğmesi anlayışı üzerine
kurulmuş bir zihniyet kadınların bu ülkede güvercin
ürkekliğinde yaşamalarına neden olmaktadır. Bu zihniyetle
topyekûn mücadele şarttır. Hiçbir gerekçenin arkasına saklanma
lüksünüz yoktur. Ne dinsel ne geleneksel ne toplumsal ne de başka bir
nedenle kadını yok sayan ve dışlayan bir zihniyet kimse tarafından haklı
gösterilemez. Tarafı olduğumuz Kadınlara Karşı Her
Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası
Sözleşmesi kadınlara karşı doğrudan ve dolaylı,
kasıtlı ve kasıtsız ayrımcılığı yasaklar;
yalnızca yasal ve biçimsel eşitlik değil, gerçek eşitlik
talep eder. Eğer bu sözleşmenin altında imzamız varsa bu
imzanın yerine getirilmesi için çaba göstermek hepimizin boynunun borcudur
ama en çok da bu ülkeyi yönetenlerin borcudur. Bu borcu ertelemek, çeşitli
gerekçelerle üstünü örtmek gibi bir hakkınız yoktur. Yasama
alanında gerçekleştirilen ilerlemelerin
uygulayıcıların elinde çarçur edilmesine izin verme lüksünüz
yoktur.
Şu
kurulması için mutabakata vardığımız Meclis
araştırması komisyonunu ele alalım. Neden bu kadar geç
kalındı? 24üncü Yasama Döneminde bu konuya ilişkin onlarca
öneri verildi, her kadın cinayetinde konu muhalefet tarafından
gündeme getirildi. Yalnızca biz söylemedik, sivil toplum örgütleri de
kapınızı aşındırdı, en azından toplumsal
duyarlılık artsın diye bir komisyon kurulması istendi.
Dönemin bitimine sekiz ay kala böyle bir komisyon kurulması nihayet kabul
edildi. Keşke çok daha erken olsaydı, keşke geçtiğimiz
hafta henüz 17 yaşında, henüz üç aylık hamileyken öldürülen Tuğbanın
canına kıyılmadan önce olsaydı. Yine de yanlış
anlaşılmasın, geç de olsa böyle bir komisyonun kurulmuş
olmasını Cumhuriyet Halk Partisi olarak çok değerli bir
adım olarak değerlendiriyoruz. Ben isterdim ki iktidar partisinin de
tüm vekilleri burada tam kadro olarak, bu kadar önemli bir günde destek olarak
dinleselerdi. Buna katkı veren tüm partilere de teşekkür ediyoruz. Bu
konuda Meclisi harekete geçmeye zorlayan tüm kadın sivil toplum
örgütlerine teşekkür ediyoruz.
Daha önce de
kürsüden defalarca ifade ettim, kadın cinayetlerinin ve kadına
yönelik şiddetin önlenmesi meselesi bizler açısından siyaset
üstü bir meseledir. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak
kadınlarımızın maruz kaldığı bu kör
şiddeti ve maalesef, günlük rutin hâline gelmiş kadın cinayetlerini
önlemek adına getirilen her düzenlemeyi destekliyoruz ve desteklemeye
devam edeceğiz; bunun için herkesle iş birliği yapıyoruz ve
yapmaya devam edeceğiz. Mevzu cezaların caydırıcı hâle
gelmesi ise biz varız. Cinsiyete ilişkin toplumsal zihniyet kalıplarıyla
mücadele edelim. diyen herkesin her zaman yanındayız.
Kadınların istihdam oranını arttıracak her
girişimin destekçisiyiz. Kadın ve erkek eşit olamaz,
fıtratına aykırı. diyenlere inat, kadınlar ve
erkekler eşit haklara sahip olana dek mücadelemize devam edeceğiz
çünkü biz insanın fıtratında eşitlik olduğuna
inanıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Bu ülkede
kadın olmanın fıtratında dayak yemek olmasın, zulüm
olmasın diyoruz; bu ülkeden kadınların fıtratında ölüm
olmasın istiyoruz; haklarda ve fırsatlarda, kanunlarda ve uygulamada,
yaşamın her alanında eşitlik istiyoruz; bu ülkede
kadınların da artık birinci sınıf olduğu görülsün
istiyoruz çünkü biz kadınlarla erkekler eşit olmadan bir ülkenin
uygar bir ülke olmayacağına inanıyoruz.
Değerli milletvekilleri,
kadınların bunca sorun yaşadığı bir ülkede
idarecilerin önünde iki seçenek vardır: Ya durumu idare edeceklerdir ya da
sorunu çözeceklerdir. Sorunları sürüncemede bırakmak, herhangi bir
sorun yokmuş gibi görmezden gelmek kafaları kuma gömmek demektir. Ne
yazık ki kafayı kuma gömünce veya kadınlara yönelik şiddeti
gündeme getirmek isteyenleri konuşturmayınca, azarlayınca,
salondan attırınca sorunlar ortadan kalkmıyor.
Mesela, bu ülkede
kadınların çok ciddi bir istihdam sorunu var. OECD ülkeleri, AB
ülkeleri, Avrasya ülkeleri, hangi ülke grubu olursa olsun kriter
alındığında Türkiye hep sonlarda. Bildiğiniz gibi,
kadınların iş gücüne katılım oranı ancak yüzde
31, istihdam edilen kadın nüfusu ise yüzde 26. On yıl sonra bile bu
oranın ancak yüzde 38i bulabileceği öngörülmektedir. Avrupa
Birliği ortalaması ise yaşanan onca krize rağmen şu
anda yüzde 70. Atılan olumlu adımlar olsa da o kadar gerilerdeyiz ki
yetişmemiz olanaksız. Oysa kadınlarımız iş gücüne
dâhil olmadan ne sorunları çözebiliriz ne de ülkemizi orta gelir
tuzağından kurtarabiliriz. Tek sorun iş gücü de değil,
eğitim de büyük sorun ülkemizde. Küresel Cinsiyet Uçurumu 2014 Raporuna
göre, ülkemiz, kadınların eğitimi sıralamasında 142
ülke arasında ancak 105inci olabilmiş. Bu eğitim performansıyla
herhangi bir ilerleme beklemek hayaldir. Bütün bunlar
kadınlarımızın şiddete maruz kalmasıyla
doğru orantılıdır. Çünkü ekonomik
bağımlılık ve eğitimsizlik kadınları
toplumsal cinsiyet kalıpları içine daha çok itmektedir. Kadın,
çalışma hayatı içinde var oldukça daha bağımsız
davranabilmektedir. Kadınların eğitim düzeyleri yükseldikçe
kendilerine dayatılan kimliğin dışına çıkma
şansına sahip olabilmektedir. Bu, çok önemli bir güçtür.
Eğitimli ve ekonomik olarak güçlenmiş bir kadının,
başta kendi uğradığı ayrımcılık olmak
üzere, toplumda var olan tüm eşitsizlikler konusunda
farkındalığı artmakta, yalnızca kendi
uğradığı haksızlığa karşı
değil, her türlü haksızlığa karşı
koyabilmektedir. İşte bazılarını da en çok korkutan
budur. Bu yüzden kadınlar evlerinde otursun, çocuk baksın, makbul bir
eş olsun istenmektedir çünkü bağımsızlaşan kadın
özgürleşen toplum demektir. Özgür topluma tahammülü olmayanların
kendisine biçilen rolün dışında davranan kadınlara da
tahammülü yoktur. İşte bu yüzdendir ki bir belediye başkanı
Örf ve âdetlerimiz gereği belediyede kadın
çalıştırmayacağım. deme cüretini kendinde
bulmaktadır. İşte bu yüzden birileri çıkıp
Eşitlik politikaları Türkiyede aile birliğini bozuyor.
demektedir. Bu nedenle, birileri, işsizlikten yakınan kadınlara
Evdeki işler yetmiyor mu? diyebilmektedir. İşte bu yüzden
birileri, bırakın toplumsal cinsiyet eşitliğini, herhangi
bir alanda eşitlik kavramını bile ağzına
alamamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, başta da belirttiğim gibi, aşılması
gereken çok büyük bir zihniyet sorunu var. Örfün, âdetin, geleneğin, dinin
arkasına sığınan bu zihniyetle mücadele edilmesi
şarttır, hem de öyle kaçamak sözlerle veya görmezden gelerek
değil, güçlü bir irade konularak mücadele edilmelidir. Çünkü
kadınları ikinci sınıf gören bu zihniyet ve bu çarpık
algı, kadınlarımızın maruz
bırakıldığı şiddetin asıl belirleyici
unsurudur. Denilebilir ki: Kadına şiddet, doğulusuyla
batılısıyla, zenginiyle fakiriyle, gelişmişiyle geri
kalmışıyla her toplumda var. Denilebilir ki: Bunun tarihî,
sosyolojik, antropolojik nedenleri var. Denilebilir ki: Bu sorun bugünden
yarına çözümlenebilecek bir sorun değil. Her ne kadar
haklılık payı olsa da ileri sürülen bu argümanlar mücadele
etmemek için bir bahane olamaz, kadınların
uğradığı şiddete yüksek perdeden karşı
koymamanın açıklaması bunlar değildir. Elbette şiddet
çok boyutludur, elbette topyekûn bir mücadele gerekmektedir ama elinizi
kolunuzu bağlayan bir şey de yoktur. Kaçak saraylara katrilyonlar
harcanabiliyorsa bu mücadeleye de kaynak ayrılabilir, eğer
belediyeler altı ayda bir kaldırımları
değiştirebilecek mali güç bulabiliyorlarsa o zaman
sığınma evleri de açabilecek mali güçleri var demektir. Sorun
mali değil, zihinseldir; sorun, konuya kadın odaklı
yaklaşamamaktır; sorun bayan kalıbına
sıkışıp kadın diyememektir.
Değerli
milletvekilleri, 80li yıllarda yükselmeye başlayan kadın
hakları mücadelesinin bazı toplumları ne kadar
değiştirdiğini görmemiz gerekir. Bu toplumların cinsiyet
kalıplarını ne kadar kırdığına, cam
tavanları ne kadar incelttiğine, kadınların toplumdaki
yerini ne kadar güçlendirdiğine bakmamız gerekiyor. Buralarda
kadınların iş gücündeki payı nasıl arttı,
eğitim eşitliği nasıl sağlandı,
kadınların siyasi temsilinde ne kadar ilerleme var, işte,
bunları örnek almamız gerekiyor. Ve bütün bu gelişmelerden
yalnızca kadınların yarar
sağlamadığını, daha sağlıklı, daha
eşitlikçi bir toplum oluşturdukça, bunun için gereken irade ortaya
konuldukça tüm toplumun kazandığını herkese göstermemiz
gerekiyor, yoksa gerekçe üretmek çok kolay ancak bu Meclisin ve Hükûmetin
işi gerekçe üretmek değil, çözüm üretmek. Umuyorum, bugün burada
atılan bu adım ve ortaya konulan Meclis iradesi, yaşama dokunur
ve bizleri çözüm üretmek açısından bir adım daha ileri götürür.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kadınlarımızın
sosyal ve ekonomik hayattan dışlandığı, yok
sayıldığı bir Türkiyede eşitliği
sağlamamız olanaksızdır. Kadınları yalnızca
iyi bir ev kadını, iyi bir eş, iyi bir anne oldukları
sürece makbul gören anlayışı kırmadan, eşitlik
konusunda aşama kaydetmemiz mümkün değildir. Bu
anlayışın kırılması için önce
kadınların mutlaka iş yaşamına katılması
lazım; sosyal hayatın bir parçası olmalılar, bilim
dünyasına katkı sağlamalılar ama bunların olabilmesi
için de önleri açılmalı, her koşulda desteklenmeliler; siyasette
temsilleri ve ağırlıkları artırılmalı, bunun
için de gerekiyorsa cinsiyet kotası konulmalı.
Değerli
milletvekilleri, kadını ve erkeğiyle eşit haklara,
eşit koşullara sahip bir toplum yaratmazsak hiçbir yere
varamayız; ne adaleti sağlayabiliriz ne barışı, ne
insan haklarını tam olarak uygulayabiliriz ne demokrasiyi, ne
kalkınmayı başarabiliriz ne paylaşımı. Bu ülke
için asıl sorun, yalnızca kadın şiddeti veya kadın
cinayetleri değildir; bu, aslında bir seçim durumudur, Orta Çağ
ile çağdaş dünya arasında bir seçimdir ve bizler bu seçimde
mutlaka bir taraf olmak durumundayız diyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın
Sebahat Tuncel konuşacak.
Buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Kadına yönelik
şiddetin önlenmesi konusunda bu kürsüde çok defalar konuştuk, birçok
yasa da çıkarttık. Hem Sayın Bakanın hem de milletvekili
arkadaşımızın söylediği İstanbul
Sözleşmesini de burada çıkarttık ama hâlâ kadına yönelik
şiddet devam ediyor, bunu engelleyemedik. Bunun bir nedeni var yani hâlâ
bu kadar çok yasa çıkartılıyor, buna göre işler
yapılıyorsa bunun bir nedeni var, biz bunu değerlendirmek
durumundayız.
Sevgili
arkadaşlar, bunun temel nedeni, zihinsel olarak kadın erkek
eşitliğine inanmamak ve toplumu buna göre değerlendirmemektir,
geleneksel rolleri her gün her gün yeniden üretmektir.
Biraz önce,
Sayın Bakan, burada en çok eğitimden bahsetti, bilmem ne kadar
kişiye eğitim verildiğinden bahsetti ama benim Sayın Bakana
önerimdir; önce Sayın Cumhurbaşkanına, sonra Sayın Başbakana,
Bülent Arınç başta olmak üzere bakanlara ve milletvekillerine bu
eğitim verilmelidir. Üretilen dil, üretilen bu politika, cinsiyetçi
politika ve her gün her gün bu cinsiyetçi rolleri üreten bu yaklaşım,
aslında kadına yönelik şiddetin neden engellenmediğinin,
neden arttığının da altını çizen bir konudur.
Yine, sevgili
arkadaşlar, geleneksel olarak hep biz kadınların susmamız
gerektiği, biz kadınların aslında hiçbir zaman elimizin
hamuruyla erkeğin işine karışmamamız gerektiği,
yine eksik etek belirlemeleriyle toplumsal yaşamın
dışına itildiğimiz ve her zaman için susturulmamız
gereken bir politikayla karşı karşıya kaldık. Bazen
kadınlar da ne yazık ki birbirine karşı bunu uyguluyor.
Biraz önce,
Sayın Bakan, bu kürsüde, dün yaşanan olayın iyi olmadığını,
bunu tasvip etmediğini ifade etti, önemli ama bir özür dilemedi. Yani,
aslında, o kadın arkadaşımız belki de sözünü
söyleyebilmek için el kaldırarak söz istedi ama nazikçe
çıkartılmak istense de bu nezaketin güvenlik güçleri tarafından
nasıl algılandığını biz biliyoruz.
Dolayısıyla, onların nezaketsiz davranmasına da zemin sunulmuş
oldu. O açıdan, aslında toplumdaki bu geleneksel
yaklaşımlar bir şekilde Parlamentoda, hem de burada devam
ettiriliyor.
Ben, daha önceki
bir konuşmamda bir cümle söylemiştim, yine söylüyorum: Yurdumuz
Anadolu, Meclis baba dolu yer. Dolayısıyla, erkek egemen sisteme
göre, zihniyete göre burası yönlendiriliyor, yönetiliyor. O yüzden de biz,
kadına yönelik şiddet konusunda ne yazık ki engellenemiyoruz.
Ama, sevgili arkadaşlar,
biz kadınlar, sadece kadınlara yönelik şiddet ve
kadınların ezilmişlikleriyle ilgili konuşmak da
istemiyoruz. Burada başka bir durum da var; buna karşı direnen,
buna karşı mücadele eden kadınlar da var. Bugün binlerce
kadın sokakta. Başta Pirsusta olmak üzere yani Suruçta, bütün
Türkiye'de sokağa çıkan kadınları buradan selamlamak
istiyoruz. Onlar, bu erkek egemen zihniyeti kabul etmedikleri için, Başka
bir yaşam mümkün. dedikleri için, savaşa karşı
barışı, erkek egemen zihniyete karşı özgürlükçü bir
yaşamı savundukları için sokaktalar. Sevgili arkadaşlar,
ben bu anlamda, Arin Mirkan ve Kader Ortakaya şahsında, direnen,
mücadele eden, buna öncülük eden tüm kadınları buradan bir kez daha selamlıyorum ve
diyorum ki: Aslında umut var. Umut, tam da kadınların bu
zihniyeti kabul etmemesi, buna karşı direnmesi ve mücadele etmesiyle
alakalı.
Sevgili
arkadaşlar, bu kürsüde İstanbul Sözleşmesinden çok bahsettik.
Evet, İstanbul Sözleşmesini biz burada imzaladık.
Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve
Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, asıl
adı bu. Bu sözleşmede aslında çok önemli belirlemeler var. Bu
belirlemeler: Kadınlar ve erkekler arasında yasal ve fiilî
eşitliğin gerçekleştirilmesinin kadınlara yönelik
şiddeti önlemede anahtar bir unsur olduğunun bilincinde olarak;
Kadınlara
yönelik şiddetin, erkeklerin kadınlar üzerinde tahakküm
kurmasına ve kadınlara yönelik ayrımcılığa neden
olan ve kadınların tam ilerlemesini engelleyen ve kadınlar ile
erkekler arasındaki tarihsel eşitlikçi olmayan güç ilişkisinin
tezahürü olduğunun bilincinde olarak;
Kadınlara
yönelik şiddetin toplumsal cinsiyete dayalı şiddet
şeklindeki yapısal niteliğinin ve bu şiddetin, erkeklerle
kıyaslandığında kadınları ikincil konuma zorlayan
temel sosyal mekanizmalardan birisi olduğunun bilincinde olarak;
Kadınlar ile
kız çocuklarının, çoğunlukla aile içi şiddet, cinsel
taciz, tecavüz, zorla evlendirme, sözde namus adına işlenen
cinayetler, kadın sünneti gibi insan haklarını ciddi
şekilde ihlal eden ve kadın erkek eşitliğini
sağlamanın önünde büyük bir engel oluşturan şiddetin pek
çok boyutuna maruz kaldıklarını büyük endişeyle dikkate
alarak;
Silahlı
çatışma esnasında sivil halkı, özellikle de
kadınları yaygın ve sistematik tecavüz ve cinsel suçlar
şeklinde etkileyen insan hakları ihlallerinin ve gerek
çatışma esnasında gerekse sonrasında tırmanan
toplumsal cinsiyete dayalı şiddet potansiyelinin bilincinde olarak
Daha
devamı var. Aslında bu sözleşme, tam da bizim ne yapmamız
gerektiğini çok net ifade ediyor.
Sevgili
arkadaşlar, kadına yönelik şiddetin iki boyutu var, ben burada
ona değinmek istiyorum. Bir tanesi, erkek egemen sistemden kaynaklı
olan şiddet; aslında arkadaşlarımız bundan bahsetti.
İkincisi de savaş nedeniyle kadınların
yaşadıkları şiddettir. Kadınların savaş
nedeniyle yaşadığı bu şiddeti çok yakından,
sınırlarımızın yanı başında hissettik.
Ezidi kadınlara yönelik IŞİD çetelerinin yaptığı
saldırıda aslında savaşın ne kadar korkunç bir boyutu
olduğunu, savaşlarda kadınların bir ganimet olarak
değerlendirildiğini, kadınlara yönelik bir savaş
politikası olarak cinsel taciz, tecavüz meselesinin çok yakıcı
olarak yaşandığını gördük. O yüzden, bu Parlamentoda,
aslında Ezidi kadınlara veya Türkiyenin çok övündüğü
Suriyeden 1,5 milyon insan geldi. Biz onlara yardım ediyoruz. gibi
söylemlerin arkasında, oradan gelen özellikle kadın ve
çocukların yaşadığı mağduriyete, kamplardaki
durumuna dikkat çekmek lazım.
Yine, Kobani direnişi
nedeniyle savaştan, IŞİD vahşetinden kaçan o köylerde
yaşayan kadınların yaşadıkları sorunlar
Yani,
savaş sadece cinsel saldırı değil, aynı zamanda
zorunlu göç demek, yoksulluk demek, şiddetin her türlü şeyine
açık hâle gelmek demek. Dolayısıyla, biz kadınların,
aslında savaş politikalarına karşı güçlü bir mücadele
yürütmemiz gerekiyor.
Biz bir kadın heyeti
olarak eylül ayı başında IŞİD
saldırıları başlamadan -CHPden Melda Onur
arkadaşımız da vardı- 26 kadın güney Kürdistana
gittik, orada kampları ziyaret ettik Ezidi kadınların
yaşadığı sorunlara dikkat çekmek için. Yine, Rojavadan
Cizre kantonuna gittik. Aslında çok önemli bir rapor sunduk. Oradaki
kadınların, Türkiyeden -gerçekten bir dayanışma
olacaksa- kendilerinin doğru anlaşılması, savaşın
son bulması ve kendi ülkelerine dönmeleri konusunda talepleri,
beklentileri vardı.
Ben, bir kez daha, aslında,
burada, bu Parlamentoda, iktidarından muhalefetine bütün kadınlarca
bir kadın komisyonu oluşturularak savaş nedeniyle yerinden
edilen kadınlarla, çocuklarla bir çalışma
yapılmasının da önemli olduğunu düşünüyorum.
Sevgili arkadaşlar,
diğer bir konu hep çok bahsettiğimiz kadına yönelik şiddet.
Feministler yıllarca Özel alan politiktir. dediler çünkü yıllarca
bize şu dayatıldı: Eşidir; döver de sever de, aile
içerisinde bunun tartışması olmaz. Aslında, biz, özel
alanın politik olduğunu kadınların mücadelesi,
Cumhurbaşkanının beğenmediği o feminist
kadınların mücadelesi sayesinde öğrendik.
Şimdi, Sayın
Bakan bu aile kavramını öncesinden öne almak için Şimdi bize
Neden aile diyorsunuz? diye eleştiri gelecek. dedi. Doğru, siz
aileyi kutsallaştırırsanız, geleneksel aileyi bizim önümüze
model olarak koyarsanız aslında kadına yönelik şiddeti de
engelleyemezsiniz. Biz buradan bir kez daha öneriyoruz: Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı değişsin, bu Bakanlık
sadece sosyal politikalar bakanlığı olsun, Ayşenur
Hanım sadece bu sosyal politikalar bakanlığının Bakanlığını
yapsın. Sosyal politikalarda kadınların durumu nedir,
kadınların bu konulardan eşit olarak faydalanması
tartışılsın ama bir kadın bakanlığı
kuralım kadın sorunlarıyla ilgilenecek, kadına yönelik
şiddeti engelleyecek ve sadece kadınlar için çalışacak. Ve
-bütün o mevzuat incelemesi dedi ya- burada çıkacak bütün yasaları
eşitlik perspektifinden göz önüne alacak bir yasa
çıkarılması gerekiyor. O açıdan Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı sosyal politikalar bakanlığı olsun,
kadın bakanlığı diye
bir bakanlık kurmak gerekiyor.
Değerli
arkadaşlar, burada, mesela kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi
konusunda çıkartılan yasalarda çok önemli kararlar alındı,
bizim de imzamız var. Daha önce Demokratik Toplum Partisi olarak -partimiz
kapatıldı- Barış ve Demokrasi Partisi döneminde ve
şimdi de Halkların Demokratik Partisi olarak 14 tane önergemiz var
ayrı ayrı, konuşulmamış, bugün konuşulmuş
olması önemli.
Yalnız bu
konuda özellikle kadınların talebini de burada ifade etmeyi önemli
görüyoruz. Sevgili arkadaşlar, Diyarbakırda 17nci Kadın
Sığınakları ve Dayanışma Merkezleri
Kurultayı sonuç bildirgesi açıklandı. Buna Sayın Bakan da
diğer milletvekili arkadaşlarımız da ulaşabilirler.
25-26-27 Ekimde gerçekleştirildi, 6 kadın örgütü ve 200e yakın
delege katıldı. Orada aslında Neden kadına yönelik
şiddet engellenemiyor? sorusuna çok ciddi cevaplar verilmiş durumda.
Onların talepleri var:
Bunlardan birisi,
kadınların Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına
değil, kendileri için politika üretecek kadın
bakanlığına ihtiyaçları var. Yani, onların talebi de
aslında biraz önce bizim söylediğimiz taleple aynı. Kadın
bakanlığının kurulması ve tüm bakanlıkların
kadın bakanlığı üzerinden yasalar
çıkartılırken bunu dikkate alması, eşitsizliği
giderecek politikalar üretmesi önemli.
İkincisi: Şiddete
maruz kalan, şiddetten uzaklaşmaya çalışan
kadınların sığınak dışında psikolojik,
sosyal ve hukuki destek alabilecekleri ulaşılabilir mekânlar
olması gerekir. Şimdi, Sayın Bakan ifade etti, 14 tane
ŞÖNİM var. Aslında yani şimdi yasayla 100 binin üzerinde
olan yerlerde belediyeler sığınaklar açmak zorunda,
açmıyorlar. Bu konuda şöyle bir sorun var: Çünkü bunun yükümlülüğünü
belediyeye verdiğinizde, bütçeyi belediye karşılamıyor.
Dolayısıyla, aslında kamunun karşılaması gereken
ya da belediyenin karşılayacağı bir bütçeyle mutlaka sığınakların
açılması gerekiyor; her yerde, kadınların
erişebileceği alanda sığınakların açılması
gerekiyor. Bu hâlâ yapılabilmiş değil. Biraz önce Sayın
Bakan dedi ki: Yeterlidir, aslında bu konuda hiçbir sorun yok. Aksine,
çok sorun var.
İkincisi: Sevgili
arkadaşlar, bu ŞÖNİMlere veya sığınaklara
alınan kadınlara eşleri, sevgilileri ya da şiddet
uygulayanlar çabuk ulaşıyorlar. Yani, paylaşılmaması
gereken bilgiler başka birimler tarafından
paylaşıldığında, örneğin, e-devlet
uygulaması ya da Sosyal Güvenlik Kurumundaki Uygulamalar nedeniyle onlar
engellenemiyor. Kadınlar, mutlaka bunun düzenlenmesi, bu gizlilik
esasına dikkat edilmesi gerektiğini
Dikkat edilmediği için de
aslında devletin korumasında olduğu hâlde 25 kadın
öldürüldü şimdiye kadar ve daha çok kadın öldürülebilir. Bunun
mutlaka dikkate alınması gerekiyor.
Yine,
ŞÖNİMlerde çalışanların, sevgili arkadaşlar,
kadın perspektifi yok; kadın erkek eşitliğine
inanmıyorlar yani aslında kadınların sorunlarını yeterince
anlayabilecek kişiler değiller. Bunlar, ciddi anlamda
kadınların orada sorun yaşamasına neden oluyor. Yine,
ŞÖNİMlerde erkeklerin hizmet
verdiğine dair bir bilgi var. Aslında, bu çok vahim bir durum.
Böylece aslında kadınlara ulaşmak daha kolay oluyor; erkekler,
erkekler aracılığıyla kadınlara çok rahat
ulaşıyorlar.
Yine, sevgili
arkadaşlar, İstanbul Sözleşmesinin çok önemli bir maddesi var ara
buluculuk olmaz diye ama AKP iktidarı döneminde ara buluculuk sistemi
getirildi. Diyanetle yapılan protokolle ve boşanma
ombudsmanlığı, Kamu Denetçiliği uygulamalarıyla ara
buluculuğu devlet eliyle yaptılar. Yani, çok ilginç bir durum. İşte,
bu Eşindir, döver de sever de. Yani, ne olacak, çocukların var, eve
git. diye diyanet İşleri Başkanlığı ile Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığının imzaladığı
protokolle devreye sokulmuş durumda. O yüzden, biz bu protokolün de derhâl
lağvedilmesini, aslında bu ara buluculuk meselesinin ortadan
kalkmasını istiyoruz. O yüzden de ceza indirimi, ara buluculuk,
kadının cezadan vazgeçmesi gibi yöntemler hayata geçiyor.
Yine, İstanbul
Sözleşmesinin yükümlülüğünden birisi, erkek şiddetiyle
mücadelede devletin yükümlülüğü olarak düzenlenen kadına
karşı şiddeti önlemek, korumak, kovuşturmak ve
kadınlar için destek mekanizmaları oluşturmak için gerekli
politikalar oluşturulması gibi bir görevi var. Bu konuda sadece Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanlığının çalışması
yetmez.
Biraz önce
Sayın Bakan dedi ki: Ben elimi uzatıyorum size. Sayın Bakan,
biz, uzanan eli tabii ki tutarız ama şimdiye kadar ki
Özellikle sizin
Bakan olduğunuz günden bugüne bırakalım sivil toplum
örgütleriyle çalışmayı, burada, Parlamentodaki kadınlarla
bir araya gelmediniz. Bir araya gelip bu işi birlikte
çalışalım. Kadın politikası tabii ki siyasetüstü bir
politikadır, o zaman gelin bunu birlikte çalışalım. Mesela,
bu kadınlarla bir buluşma
Nedir, politikanız nedir,
bakış açınız nedir, nasıl
ortaklaştıralım? Yapmadınız, hatta bunu bırakın
telefonlarımıza bile çıkmadığınız zamanlar
oldu, kutlamak için aradığımızda
ulaşamadığımız zamanlar oldu. O yüzden, çok
ulaşılabilir, çok kolay ulaşılabilir bir
Bakanlığınız yok. Kadınlar gelsinler, dertlerini
anlatsınlar
Anlatmak için el kaldırdıklarında da zaten
apar topar şeyden çıkartılır hâle geliyorlar.
Yine, sevgili
arkadaşlar, tabii ki kadın sığınakları
yönetmelikte konukevi diye tanımlanmış, kadın
sığınakları da değil, konukevi; aslında, hani bir
misafir etme hâli var. Dolayısıyla, yine, oradaki
kadınların ekonomik olarak kendisini idame ettirmesi,
çocuklarının yanlarında olması falan gibi o kadar çok sorun
var ki
Ben bu sonuç bildirgesini Sayın Bakanın kendisine
ileteceğim çünkü burada çok önemli bilgiler var, veriler var; mutlaka
bunların dikkate alınması gerekiyor.
Değerli
arkadaşlar, biz, Halkların Demokratik Partisi olarak kadın
özgürlük mücadelesini esas alan, bu konuda özellikle karar ve uygulama
mekanizmalarında kadınların yer almasının ne kadar
önemli olduğunu bilen ve bunun mücadelesini veren kadınlarız.
Bunun için eş başkanlık sistemi uyguladık; sadece genel
yönetimlerde değil, siyasi partide değil, yerel yönetimlerde de bunu
uyguladık. Biraz önce Sayın Bakan dedi ki: Kamu görevinde
kadınların yer alması, istihdam edilmesi konusunda çok
çabamız var. Bu çabalardan birisi de yerel yönetimlerde eş
başkanlığımızı iptal ettirmek. Yönetmelik
durdurma kararı alındı valilikler
aracılığıyla. Şimdi, ben size sorarım: Nasıl
oluyor da siz kadınların eşit temsil hakkını
savunuyorsunuz, yerel yönetimlerdeki istihdamını ya da yerel
yönetimlerde de kadınların karar ve uygulama mekanizmalarında
olmasını istiyorsunuz? Valilikler itiraz ettiler ve yerel mahkemeler
karar aldı, şu an yerel yönetimlerde eş
başkanlıklarımız durdurulmuş durumda.
İkincisi:
Sevgili arkadaşlar, partilerin insafına kalmış durumda bu
kota meselesi. Evet, biz yüzde 50 eşit temsil kullanıyoruz, eş
başkanlık var ama AKP iktidarında örneğin kota yok,
kotayı kendileri belirliyorlar. Erkeğin istediği gibi bir
kadın profili. Yani, nasıl olacak? Hanımefendi bir kadın
olacak, hanımefendi gibi konuşacak, hanımefendi gibi giyinecek.
Yani, aslında bu aile politikalarının yansıması
kadına da yansıyor, onun üzerinden
Erkeklerden daha çok
çalışacak, erkeklerden daha yetenekli olacak, yoksa o kategoride
eleniyor.
Şimdi, bu
konunun da bir kez daha altını çiziyoruz. Kota
uygulamasının anayasal güvenceye alınması yani sadece
partilerin insafına bırakılan değil, bütün partilerin
uygulamak zorunda olduğu bir yöntem olması gerekiyor. İşte
o zaman, bakın görün kadına yönelik şiddet nasıl azalacak.
Şimdi, sevgili arkadaşlar, bize dayatılan
başka bir şey var. AKP hükûmetiyle biz aynı düşünmüyoruz,
Sayın Cumhurbaşkanıyla, Sayın Başbakanla aynı
düşünmüyoruz. Doğru, onlar kadın ve erkeğin eşit
olmadığına inanıyorlar ama galiba İstanbul
Sözleşmesini yanlışlıkla imzalamışlar,
okumamışlar çünkü bu, kadın erkek eşitliğini esas alan
ve buna göre bütün yasaların düzenlenmesi gereken bir sözleşme. O
açıdan, kendi toplumsal özellikleri olarak da bunu bütün
yaşamımıza böyle ifade ediyorlar. Her konuştukları
yerde, kadına yönelik şiddet konusunda ya da Kadınlar Gününde
Kadın ve erkek eşit olamaz, bize bunu dayatmayın. diyorlar,
biz de bu kürsüden diyoruz ki: Kadın ve erkek eşittir, kendi
düşüncenizi bize dayatmayın. Biz kadınlar olarak bunun
mücadelesini her yerde vereceğiz ve vermeye devam ediyoruz.
O konuda özellikle
feministlere yönelik
yaklaşımları, hani Bunlar iş bilmiyorlar. gibi
yaklaşımları da doğru değil.
Şimdi, sevgili
arkadaşlar, bu konuda feministlerin de Sayın
Cumhurbaşkanına bir cevabı var, izin verirseniz bir bölümünü
okumak istiyorum: Erdoğan haklı. Biz feministler fıtrattan
anlamıyoruz. Erkek egemenliği sisteminin bizlere
dayattığı kadınlık rollerini kabul etmiyoruz.
Doğurabildiğimiz için doğurmamız gerektiğini,
doğurduğumuz için bakmamız gerektiğini düşünmüyoruz.
Ailenin hayattaki tek varoluş olmadığını biliyoruz,
farklı dayanışmalar kurarak yaşamın mümkün olduğunu
görüyoruz. Biz kadınlar ile erkeklerin eşit olacağı bir
dünyaya olan inancımızı hiç kaybetmiyoruz. Eşitlik, adalet
ve özgürlük için mücadele ediyoruz. Erkek adalet değil gerçek adalet
talebimizin gerçekleşmesinin yolu eşitlikten geçiyor. Kadınların
erkeklerle eşit olmayacağına dayandırılarak kurulan
sözün, yürütülen politikaların da kadınların özgürlüğünü
engellediği ortada. Dolayısıyla, Cumhurbaşkanı
Erdoğanın ve AKPnin kadınların erkeklerle
eşitsizliğini derinleştiren politikalarına karşı
daha çok kadın dayanışması ve örgütlenmesi içerisinde
olacağız. diyor İstanbul Feminist Kolektifi.
Şimdi, sevgili
arkadaşlar, biz kadınlar üzerinden sürekli bir söz söyleme hâli var.
Ben de feminist sosyalist bir kadın olarak bu kürsüde her zaman için ifade
ettim; biz kadınlar bize dayatılanı yapmak zorunda değiliz.
Çünkü, beş bin yıllık erkek egemen sistemden, aslında bugün
kadını da, erkeği de zayıf düşüren, aslında bu
eşitsizlik politikalarını devam ettiren köklü bir sistemden,
zihniyetten bahsediyoruz. Dolayısıyla kapitalist moderniteye
karşı demokratik modernite inşası diye ifade
ettiğimiz, Kürt kadınları olarak söylediğimiz bu söz,
aslında eşitlikçi bir yaşamı inşa etmektir.
Biz kadınlar
bize dayatılanı, verili olanı kabul etmiyoruz. Biz biliyoruz ki
toplumun başlangıcında kadın ve erkek eşitti. Ne zaman
ki iktidar, ne zamanki tahakküm, ne zaman ki artı değer ortaya
çıktı, eşitsizlikler o zaman ortaya çıktı ve ilk
eşitsizlik, kadın ve erkek arasındaki eşitsizliktir.
İlk eşitsizlik, aslında kadın emeğini erkeğin
gasbetmesidir. Oradan başladı iktidar birikimi, oradan
başladı hiyerarşi, oradan başladı tahakküm. O günden
bugüne de bunun bizim kaderimiz olduğunu iddia etmeye
çalışıyorlar. Biz diyoruz ki: Bu bizim kaderimiz değil.
Ben de buradaki
kadın arkadaşlara özellikle bir çağrıda bulunuyorum. Gelin,
birlikte
Bunun kaderimizin olmadığını, kadınlarla
erkeklerin eşit olabildiğini, kadınların erkeklerin
yaptığı her türlü işi yaptığını ama
erkeklerin kadınların yaptığı her şeyi
yapamadığını, örneğin doğuramadığını
bilmeleri gerekiyor. Doğuramadıklarına göre aslında
yaşam kadınların etrafında, kadın merkezi
etrafında. Kadınları sürekli eksik gören
yaklaşımları kabul etmiyoruz.
Bir cümle daha:
İlla kadınlara sınıf belirtmek durumunda değiliz.
Arkadaşımız dedi: Biz birinci sınıf olmak istiyoruz.
Biz ne birinci ne ikinci sınıf olmak istiyoruz,
sınıfsız olmak istiyoruz. Mümkünse sınıfımız
olmasın arkadaşlar, biz eşit olalım.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) Birinci olursa ikinci olacak, üçüncü olacak, dördüncü olacak. Böyle
bir şeyi kabul etmiyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (HDP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tuncel.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Ali Öz konuşacak.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ALİ ÖZ (Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyede kadına yönelik
şiddet, baskı ve devamında gelen kadın cinayetlerinin hiç
durmadan giderek artmasının nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin tespiti konusunda Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına vermiş olduğumuz araştırma
önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, devletimizin, milletimizin,
bağımsızlığımızın, demokrasimizin,
millî kültürümüzün bekasını ilgilendiren fikri hür, vicdanı hür,
irfanı hür nesillerin yetişmesi değerli öğretmenler eliyle
mümkün olacaktır. Öğretmeni mutsuz olan bir milletin yarınları
umutsuz, belirsiz ve risklidir. Öğretmenlerimiz fedakârca, samimiyetle
çalışmaktadır. Dünden bugüne hiçbir tehdit, hiçbir tehlike
sınıflardan parlayan eğitim ve öğretim
aydınlığını engelleyememiştir.
Öğretmenlerimiz zulüm görmüş, çile çekmiş, parasız
kalmış, mağdur olmuş, teröristlerin
saldırısına uğramış, ne var ki sahip
oldukları saygınlıklarından ödün vermemişlerdir. Bu
vesileyle, başta Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere
tüm öğretmenlerimizin 24 Kasım gününü kutlayarak sözlerime başlamak
istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına göre ülke
sınırları içerisinde yaşayan herkesin
sağlıklı bir çevrede yaşayabilmesi devletin görevidir.
Sağlıklı bir sosyal çevrenin oluşması ve
sürdürülebilmesinin önündeki en büyük engellerden biri bireysel ve toplumsal şiddettir.
Ülkemizde son
yıllarda suçun ve suçluların arttığını üzülerek
görmekteyiz. Bu durum yoksulluğun, adaletsizliğin, yolsuzluğun
arttığının, ahlakın
zayıfladığının bir işareti
sayılmalıdır. Ülkemizin geldiği bugünkü manzarada siyasi ve
ekonomik güven ortamından, iç huzurdan bahsedilemeyeceği gün gibi
ortadadır. Toplumsal ahlak maalesef hızla
aşınmaktadır. Büyük kentlerimizdeki ahlaki çöküşün,
şiddetin, kuşkunun egemen olduğu bir bunalım son on iki
yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı döneminde
artarak zirveye ulaşmıştır.
Aile içi
şiddet en fazla göz ardı edilmiş insan hakkıdır. Son
yıllarda kadınlarımızın giderek artan bir oranla her
tarafta katledildiğine şahit oluyoruz.
Dünya Ekonomik
Forumunun 135 ülkeyi her yıl değerlendirmeye aldığı
Küresel Cinsiyet Uçurumu Raporuna göre, Türkiye, geçtiğimiz yıla
göre 3 basamak daha gerileyerek 124üncü sırada yer
almıştır. Resmî olmayan rakamlara göre, 2013 yılında
214 kadın, çevresindeki ya da tanımadığı erkekler
tarafından öldürülmüştür. 2014e dair tablo ise durumun geçen seneye
göre daha vahim olduğunu göstermektedir. Buna göre, yalnızca 2014
yılının ilk yedi ayında 150 kadın, erkek
şiddetine maruz kalarak yaşamını yitirmiştir. Bu
kadınlardan yaklaşık 25inin devlet koruması
altındayken öldürülmesi insan hayatına verilen önemin
kanıtı niteliğindedir.
Sayın
Cumhurbaşkanının söylediği gibi, adalet kavramı
önemlidir. Aile içinde adaletli davranmak gerekir ancak Adaleti
getireceğiz. diye ortaya çıkanların yetkili oldukları
hâlde hiçbir şey yapmayıp Kadınların karşı
karşıya kaldıkları sorunların çözümünde yegâne
başvurulacak yol, hiç kuşkusuz, adalettir. demesi neyin
itirafıdır? Yoksa timsah gözyaşları mıdır?
Kadın-erkek eşitliği konusu ya anlaşılmak
istenmemektedir ya da amacından saptırılmaktadır. Her
aklıselim Türk kadını eşitlikten, fizyolojik
eşitliği değil, haklar bakımından eşitliği
anlamaktadır.
Kadının
kutsallığıyla ilgili söylenenlerin elbette ki hepsine
katılmak mümkündür. Ancak, akıllarda sadece ekim ayında 29
kadın öldürüldüğü gerçeğinin, kadın cinayetlerinin önüne
nasıl geçeceğiz sorusunun cevabı aranmaktadır. Bunun için,
bildiğimiz klasik bilgileri sıralamanın kime ne faydası
bulunmaktadır?
İnançlı
insanlar şiddet uygulamaz. diyor Sayın Cumhurbaşkanı.
Peki, kadın cinayetlerini işleyenlerin hepsi inançsız
mıdır? Her geçen gün kadınların toplumdaki cinsiyet
kaynaklı rollerini daha da derinleştiren, onları toplumun bütün
kurumlarına daha derin bağlarla bağlayan, dört duvara hapseden
uygulamaları, söylemleri ve politikaları uygulamakta inat ederseniz cinayetlere
her gün davetiye çıkarıyorsunuz demektir.
Ülkemizde her 3
kadından 1i fiziksel şiddet görmektedir. Hayatı boyunca
eşinden en az 1 kez fiziki şiddet görmüş kadınların
oranı Türkiye genelinde yüzde 39dur. Boşanmış ve
ayrılmış kadınların yüzde 78i fiziksel şiddete
maruz kalmaktadır. Eğitim düzeyi arttıkça fiziksel şiddet
gördüğünü söyleyen kadınların oranı azalmaktadır.
Okuma-yazma bilmeyen kadınlar arasında en az bir kez fiziksel şiddete
maruz kaldığını söyleyenlerin oranı yüzde 43 iken
yükseköğrenim görmüş kadınlar arasında bu oran yüzde
12dir.
Kadına
şiddetin altında yatan sebeplerin başında, tüm ülke
genelinde gelir dağılımı eşitsizliği ve
işsizlik gelmektedir. Gelir dağılımındaki adaletsizlik
devam ettiği sürece kadınlarımız bu durumdan en fazla
etkilenen grup olacaktır. Kadınların iş gücüne katılma
verilerine bakacak olursak Avrupa ülkelerinin çok çok gerisinde olduğumuzu
görürüz.
Sığınmaevinde
kadınların genel durumuna bakıldığında
şiddetin yaşının olmadığı görülmektedir, 15
yaşında ya da 60 yaşında kadınlar şiddet
görmektedir. Türkiye'de hâlen olması gereken sayının otuzda 1i
kadar yani 40 civarında sığınmaevi vardır. Şiddet
mağduru kadınlar için yeterli sayıda sığınmaevi
yapılmayışını, gerçek bir korumanın
sağlanmamasını, sistemin kadına yönelik şiddetin devam
etmesine, yaygınlaşmasına ve olağanlaşmasına
zemin hazırladığının açık bir kanıtı
olarak görmekteyiz. Yürürlüğe giren yasa ve sözleşmelere rağmen
cinayetlerin önüne geçilememesinin nedeni, uygulamada yaşanan eksiklikler
ve yetkililerin üzerine düşeni yapmamasındandır. Sokak
ortasında canice katledilen, pusuya düşürülerek vahşice
kıyılan, karnındaki bebeğiyle hedef hâline gelen,
sığınmaevlerinde çare bekleyen, hanelerinde hakarete ve
ithamlara uğrayan kadınlarımız olduğu sürece hiçbirimize
rahat yüzü yoktur ve asla da olmayacaktır. Hepimiz görüyor ve kamuoyuna
yansıyan haberlerden işitiyoruz ki bir tarafta Hükûmet
tarafından ileri demokrasi nutukları atılmakta, pozitif ayrımcılık
propagandası yapılmakta, diğer yanda tecavüz, taciz ve
cinayetlere kurban giden kadınlarımızın sayısı
hızla çoğalmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, şiddete maruz kalan kadınlar hakkında ölüm
riski ve durumun aciliyeti göz önüne alınarak devletin her
türlü önlemi almasını öngören Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi
1 Ağustos 2012de yürürlüğe girmesine rağmen, gerek bu
sözleşme gerekse Ailenin Korunması ve Kadına Karşı
Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunla getirilen iyileştirmeler
şiddetin önünü kesememiştir. Yasa çıkarmakla iş
bitmemiştir, tedbirler sadece kâğıt üzerinde
kalmıştır. Aradan iki yıl geçtiği hâlde uygulama
yönetmeliği dahi çıkarılmamıştır. Kadına
yönelik şiddetin ve ev içi şiddetin önlenmesi için sadece yasa ve
sözleşmelerle yetinilmemelidir. Millî eylem planı kapsamında
kararlılık, süreklilik ve sorumluluk da gereklidir.
Kolluk
kuvvetleri mağdurlara yönelik her türlü şiddete acil ve yerinde
müdahale etmelidir. İhbar mekanizmasının işleyişi
hızlandırılmalıdır.
Mağdur korunmalı ve psikolojik destek alması
sağlanmalı, devlet tarafından geçici maddi destek verilmelidir.
Kadına
yönelik şiddete aracı olanlar da mutlaka
cezalandırılmalıdır.
Medyada
gerekli yayınların yapılması artan bir oranda
sağlanmalıdır.
Okullarda,
kadının insani hakları ve kadın-erkek eşitliği
konusunda derslere yer verilmelidir.
Zorla
evlendirmelerin, erken yaşta evlendirmelerin suç sayılması için
gereken hukuki, idari ve cezai önlemler mutlaka alınmalıdır.
Biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak ilkokul 4üncü sınıftan itibaren
toplumsal cinsiyet diye bir dersin konulmasını daha önce teklif
etmiştik. Çocuklarımızın kendilerinin farkına
varmaları ve bir toplumda beraber hareket etme geleneğini
sürdürebilmeleri için bunu teklif etmiştik.
2011
Seçim Beyannamemizde ise kadınların eğitim düzeylerinin
yükseltilmesinin, kalkınma sürecinde, iş hayatında ve karar alma
mekanizmalarında daha fazla rol almalarının
sağlanmasının kadınlarımızın toplumsal
konumlarını güçlendireceğini ifade etmiştik.
Yaşları
ne olursa olsun evli olmayan kız evlatlar ile boşanan veya dul kalan
kadınların kendi sigortalılığı ya da aylık
veya geliri olmaması durumunda anne veya babasının bakmakla
yükümlü olduğu kişiler arasına alınarak sağlık
yardımlarından yararlandırılmasını ifade
etmiştik.
Şiddete,
tacize ve istismara uğrayan kadınlara yasal
yollardan hak araması sırasında adli yardım desteği
sağlanması gerektiğini, çocukların hayat kalitesinin
iyileştirilmesi ve geleceklerinin mutlaka teminat altına
alınması gerektiğini belirtmiştik.
Değerli
arkadaşlar, tabii ki hepimizin bildiği gibi şiddetin iki boyutu
var. Burada konuşurken kadına uygulanan şiddet ve kadın
cinayetlerinden bahsediyoruz ancak bir de madalyonun öbür yüzü, şiddeti
uygulayan erkek tarafı var. Maalesef, gözden
kaçırdığımız, erkeklerle alakalı ne yapmamız
gerektiği noktasında eğer olaya tek taraflı bir
bakış açısıyla bakarsak netice
alamayacağımız gerçeği herkes tarafından görülmeli ve
bilinmelidir. Bugün yaşanan problemlerin arkasında ki bu şiddeti
uygulayan erkeğin maruz kaldığı duygusal şiddeti
görmezsek problemin önüne geçme şansımız yoktur. Erkeklere de
öfke kontrolü eğitimi vermemiz gerekiyor. Son
çıkardığımız, kolluk kuvvetlerine vermiş
olduğumuz yetkilerle evden atılan erkek veya adam toplumdan da
dışlanıyor, sonra buna sebep olarak da hayat
arkadaşını görüyor, ondan da intikam alma hırsıyla
hareket ediyor. Yanlış uygulanan politikalar sonucunda gelinen nokta
maalesef kadınlara iyilik değil, daha fazla cinayete maruz
kalmasına sebep olan bir politika uygulanıyor. Kadına yönelik
şiddetin sorumlusu erkekler olduğu için şiddet önleme
çalışmalarında erkekler dışlanmamalıdır.
Şiddet uygulayanların ruh sağlığıyla ilgili ciddi
bir inceleme yapılmalı ve teşhise göre tedavi yoluna
gidilmelidir. Öte yandan, aile terapisi zorunlu tutulmalı ve buna
erkeğin katılımı mutlaka sağlanmalıdır.
Ülkemizde aile terapisti ve danışmanları vardır, ancak
birçok ailenin sosyoekonomik durumu bu imkânı değerlendirebilecek
kadar müsait değildir. Aile problemlerini çözüp bu hayati kurumu
ıslah ve imar etme adına her bir sağlık ocağında
ilgilenebileceği sayıda aileye danışmanlık yapan bir
aile danışmanlığı projesi uygulanmalıdır. Bu
danışman sorumluluğunda bulunan ailelerle, gerekirse evlerine
ziyaretler yaparak, her hafta görüşüp problemlerine yerinde müdahalelerde
bulunarak sorunların büyümeden çözülmesini sağlamak gerekmektedir.
Toplumdaki
hastalığı teşhis için araştırıp çözüm
önerileri ile politika üretmek sosyologların işidir. Avrupa ülkeleri
ve Amerika Birleşik Devletleri, toplumdaki bütün sorunların
teşhisi ve tedavisinde sosyologlara önemli işlevler ve görevler
vermektedir. Önce kendini, sonra başkalarını ve toplumu
anlayabilmek ve tanımak için liselerde sosyoloji dersinin zorunlu ve
işlevsel verilmesi gerekmektedir. İlkokul, ortaokul ve liselerde
rehberlik servislerinde rehberlik ve psikolojik danışmanlık
mezunu öğretmenler yanında, sosyoloji mezunları da görev
yapabilmelidir. Bunun için okul sosyoloğu kadrosu ihdas edilerek
sosyologlar da rehberlik sürecinde aktif yer alabilirler. Böylece
öğrencilere sosyal çevreleriyle bütünlük içinde rehberlik faaliyeti,
eş güdümü yapılabilir. Şiddet eğilimli ve patolojik bireyler daha önceden saptanarak
tedavileri yapılabilir. Okul sosyologları, öğrencilerin aile
monografilerini çıkararak aile ve sosyal çevresiyle sosyal
danışmanlık yapabilir, okul-aile iş birliği ve
ilişkilerini organize edebilir, okulun halkla ilişkiler
faaliyetlerini yürütebilir.
Risk toplumu
bağlamında sosyal ve kültürel risklere karşı insanı ve
toplumu anlamak ve çözümlemek için sosyologlara ihtiyaç artmaktadır.
Sosyal riskleri ve tehlikeleri önceden görebilmek ve sorunlar meydana gelmeden
önlem alabilmek için sosyologlara ihtiyaç vardır.
Bireysel,
psikolojik ve sosyal sorunların çözümü için Türk toplumunun özünde bulanan
dayanışma ve yardımlaşma önem taşımaktadır.
Aile üyelerinin birbirini desteklemesi ve sorunların çözümü için
birliktelik ruhu gibi aile değerleri toplumsal anominin yol
açtığı problemleri aza indirgeyecektir. Özellikle alt sosyal
tabakanın yaşadığı semtler başta olmak üzere,
kentlerin bütün semtlerinde devletin aile danışma merkezleri
açması şarttır. Bu merkezlerde sosyolog, sosyal hizmet
uzmanı, psikolog, avukat, çocuk gelişim uzmanı gibi uzmanlar
görevlendirilmelidir. Mahalle bazında sorunu olan kişiler, eğer
bu merkezlerde uzmanlardan yardım alırlarsa şiddet ve suç
eylemlerinin önlenmesi veya azaltılması mümkün olacaktır. Aile
danışma merkezleri, kadın konukevleri, şiddet önleme ve
izleme merkezlerinde sosyal hizmet uzmanları ve psikologlar yanında
sosyologların görev yapması elzemdir. Aile danışma
merkezleri, kadın konukevleri, gençlik merkezlerinde de mutlaka
sosyologlar görev yapmalıdır. Aile
Danışmanlığı Yönetmeliğine göre aile
danışmanlığı sertifikası alan sosyologların
bu merkezlerde görevlendirilmesi, yeni yetişen aile
danışmanlarından yararlanmak açısından da önem
taşımaktadır.
Hepinizin bildiği
gibi, ülkemizde gerek psikoloji, psikolog bölümünden gerekse sosyoloji
bölümünden mezun olmuş çok sayıda istihdam bekleyen gençler
vardır. Dolayısıyla eğer gerçekten şiddeti toplumsal
bir sorun olarak görüyorsak ve şiddet daha başlamadan biz bunu çözelim
diyorsak ailelerin bütünlüğü içerisinde, ailede bulunan herkese destek
sağlayarak daha sorun oluşmadan çözme yoluna gitmemiz gerekiyor.
Yoksa cezai müeyyideleri artırarak veya kadın cinayetlerine yol açan
sebeplere sadece cinsiyet eksenli bakarak bu işi çözemeyeceğimiz
gayet açıktır ve buradan da herhangi bir sonuç
çıkmayacaktır.
Cennetin
ayaklarının altında olduğuyla müjdelenen,
çalıştığı yerlerin fedakâr bireyleri, toplumda sevgi,
barış ve hoşgörünün temsilcisi olan tüm
kadınlarımıza saygılar sunuyor, yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum. (MHP, AK PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Öz.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın
Mihrimah Belma Satır konuşacak.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kadına uygulanan şiddet ve kadın
cinayetlerinin araştırılması komisyonu kurulması lehinde
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle heyetinizi selamlıyorum.
Kadına yönelik
şiddet, kadının fiziksel, cinsel ya da psikolojik zarar
görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel
olan hareketlerdir. İster kamusal ister özel alanda olsun kadına
yönelik her türlü baskı yöntemi şiddettir.
2005
yılında Sayın Fatma Şahin Başkanlığında,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Töre ve Namus Cinayetleri ile Kadınlara
ve Çocuklara Yönelik Şiddetin Araştırılarak
alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu Raporunda kadına yönelik şiddet
şu şekilde değerlendirilmiştir: Cinsiyete dayanan,
kadını inciten, ona ızdırap veren, fiziksel, cinsel,
zihinsel hasarla sonuçlanan veya sonuçlanma olasılığı
bulunan, kamusal alanda ya da özel yaşamda ona baskı uygulanması
ve özgürlüklerinin keyfî olarak kısıtlanmasına neden olan her
türlü davranıştır. Ayrıca, 24üncü Dönem İkinci
Yasama Yılında İnsan Hakları Komisyonunda Kadına ve
Aile Bireylerine Yönelik Şiddet İnceleme Raporu hazırlanmıştır,
bu da kayıtlarımızda mevcuttur.
Avrupa Birliği
Konseyinin 2000lerin başında yaptırdığı bir
araştırmaya göre, kadına yönelik şiddet ve kadın
cinayetleri gerek Türkiyede gerekse dünyada son on-yirmi yılın
gündem maddesi olmuştur. Dünya genelinde her 4 kadından 1i ve her 6
erkekten 1i yaşamlarının bir döneminde aile içi şiddete
uğramaktadır. Hem kadına şiddette bir
artışın olduğunu hem de kamuoyunda farkındalık
oluştuğunu söylemek mümkündür ancak bu artışı
istatistiki verilerle temellendirmek geçmişe dair elimizde güvenilir veri
olmadığı için mümkün değil. Mesela, her geçen gün artan
sağlık çalışanlarının kadına yönelik
şiddet konusunda duyarlılığı ve ihbar mekanizması
eskiden görünmeyen, örtülen vakaları hem görünür kılmakta hem de
yasal zemine taşımaktadır.
Bazen
karşılaştığımız Kadın cinayetleri
sayısı son yedi yılda 1.400 artmıştır. gibi
politik söylemler istatistik bilimine hakaret olacağı gibi kadın
farkındalığı konusunda ciddi adımlar
atıldığı son on yıl için ciddi bir savrulmayı
beraberinde getirir kanaatindeyim. İlk anda
bakıldığında, bu kadar konuşulan ve düne göre
önlemlerin alındığı bir ortamda Türkiyede kadına
yönelik şiddette bırakın artmayı eğer bir azalma görülmüyorsa
bu konuyu tekrar ele almak ve gündeme taşımak gerektiği kanaati
de hasıldır. Özellikle 2006 yılından sonra Türkiye Büyük
Millet Meclisinde ciddi çalışmalara hep birlikte imza attık. Bu
konuda tüm milletvekili arkadaşlarımız hassasiyet gösterdiler.
Kurulan komisyonlar ciddi çalışmalar yaptı ve bu
çalışmalar yasal düzenlemelerle desteklendi. Bazı
başlıklar şunlardır, çocuk ve kadına yönelik
şiddet hareketleri ile töre ve namus cinayetlerinin önlenmesi için
alınan tedbirleri başlıklar hâlinde şöyle
sıralayabilirim: Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem
Planı, Kadına Yönelik Şiddet İzleme Komitesi,
ŞÖNİMler, ALO 183 çağrı hattı ile şiddete
uğrayan kadın ve çocuklara ilişkin ihbar hatlarının
kurulması -bu hat, ihtiyaca göre, rehberlik ve danışmanlık
hizmeti de vermektedir bildiğiniz gibi- aile içi şiddetle mücadele
için kadın konukevi sayıları ve projeleri. Ki 2002
yılında 11 kadın konukevimiz varken, 283 kapasiteye sahipken bugün
130 konukevimiz var ve 3.348 kişilik hizmet kapasitesine
ulaşmış durumdayız.
Tüm bu yasal
düzenlemelere, devletin aileye, kadına bakışının
değişmesinin yönünde atılan adımlara rağmen, polisiye
tedbirlerin son derece artırılmasına rağmen yapılan
araştırmalar gösteriyor ki koruma altında olan
kadınların yaklaşık yüzde 9u tedbir kararlarına rağmen
öldürüldüler. Araştırmalara göre, cinayete kurban giden
kadınların yüzde 13ü boşanmak istediği ya da
boşandığı kocasıyla barışmak istemediği
için namus bahanesiyle; yüzde 9u birliktelik teklifini reddettikleri için
öldürüldüler. Burada polisiye tedbirler konusunda eksiklikleri
konuşabiliriz ama öldürme konusunda kendisini ikna etmiş, yok etmeyi
bir çözüm olarak gören kişi için polisiye ve adli tedbirler hep yetersiz
kalmaya devam edecektir. Çünkü, kadın ve aile cinayetlerini işleyen
kişilerin çoğunun, cinayet sonrası intihar ederek kendi yaşamlarına
son verdikleri veya buna teşebbüs ettikleri biliniyor. Bu psikolojiyi
polisiye, adli, yasal tedbirlerin durdurmasını beklemek iyimserlik
olur. Bu psikolojinin hedef alınarak saldırganlığın
altyapısının yok edilmesine yönelik eylem planlarının
ortaya çıkarılması gerekmektedir. Unutmamalıyız ki
kadın cinayetleri bir sebep değil, sonuçtur. Bu acı sonuçlara
yol açan psikolojinin açığa çıkarılıp
değiştirilmesi, devlet kadar ailenin, işverenin, evladın,
eşin, akrabaların, velhasıl toplumu oluşturan tüm
katmanların kadına bakışında şiddet ve cinayetle
sonuçlanan bakışın evrilmesi gerekmektedir.
Türkiye,
gelenekselden moderne, köyden kente hızla geçen ve çok göç yapan bir
toplumdur. Bu ne demek? Geleneksel yapıların zayıflaması,
çürümesi, dağılması demek. Sosyal dayanışma
ağları zayıfladıkça daha atomize insanlar, aileler ortaya
çıkıyor. Güvensizlik, aile üzerinde otokontrolü, gözlemlemeyi yapacak
mekanizmalar da kalmıyor. Bu dağılma durumunun üzerine
birbirlerine şiddet uygulama potansiyeli de artıyor. Bazen de tam
tersi, geleneksel yapı, ataerkil aile içinde namus ve töre cinayetlerinin
işlendiğini ve sessizce üstünün örtülmeye
çalışıldığını da görüyoruz.
Yasal
düzenlemelerle bu tip ataerkil aile yapılarında azmettiricilerin de
bizzat cinayeti işleyen veya üstlenen yaşı küçük fert ile birlikte
yargılanması, hatta zaman zaman daha ağır cezalara
çarptırılması önemli oranda etkili olmuştur.
Günümüzde
artık, dünyada ve Türkiyede yaygın olarak rastlanan kadına
yönelik şiddet olgusu insan hakları sorunu olduğu gibi bir halk
sağlığı sorunu içeriğinde kabul edilmeye
başlanmıştır. Şiddete meyilli kişilik
yapısının özellikleri de aşağıdaki gibidir:
Fiziksel
saldırganlık,
Şiddeti bir
kontrol yöntemi olarak benimsemek,
Fiziksel
saldırganlığı model olarak almak,
Çocukken istismar
edilmiş olmak,
Aşırı
alkol kullanımı, uyuşturucu madde kullanımı.
Aile içi
şiddet ve kadına yönelik cinayetler Türkiyede bir toplum
sağlığı problemi olarak maalesef önümüzde duruyor. Bu
konuda farkındalık oluşmadan evvel, kadın cinayetleri,
sizlerin de bildiği gibi genelde gazetelerin 3üncü sayfasında namus
veya töre cinayeti olarak ele alınır ve istatistiklerde adli vaka
olarak değerlendirilirdi. Aile birliğini korumak gibi anayasal bir
görev, insan hayatını korumak ve ölümleri önlemek gibi kutsal bir
görevle karşı karşıya bulunmaktayız.
Sayın
milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; bizler milletvekilleri
olarak bu görevin birinci derece muhataplarıyız. Kadına yönelik
şiddetin ölümcül olduğu kadar
fiziksel, bedensel bedelleri de var; insanlar sakat kalıyor,
psikolojik yaralar, travmalar, içe kapanma, sosyal iletişimden çekinme ve
incinmişlik oluşuyor. Bunlar uzun sürüyor ve uzun yıllar
insanlar bunun altında eziliyorlar. Bireysel olarak bu zararların
yanında, toplum olarak da birlikte var olabilmemiz zorlaşıyor.
Aile içi şiddet
bumerang gibi geri geliyor, çocuklar, kendilerinin veya annelerinin
gördüğü bu şiddetin potansiyel taşıyıcısı
olarak bir sonraki nesle rol model olarak bu sorunu aktarma potansiyelini
maalesef taşıyorlar.
Yine maalesef
şiddete maruz kalanlar, genellikle, her zaman söylediğimiz gibi,
kadınlar ve çocuklar. Dövülen kadının
sığındığı karakoldan Kocandır, döver de
sever de. diye kendisine şiddet uygulayan kocaya teslim edildiği
Türkiye artık yok. Bunu tasavvur dahi edemeyiz, müsamaha asla
gösteremeyiz.
Değişen
dünyayla birlikte aile içinde bazı bireylerin değişimle birlikte
öne çıkması ve direnç göstermesi, aile içi şiddetin
artmasında etkili olmaktadır. Bir süre sonra aile içinde özellikle de
eşler arasında yaşanan şiddet olağanlaşmaya
başlamakta ve normal olarak algılanmaya başlanarak çözüm
üretilmesi çalışmalarını olumsuz yönde etkilemektedir.
Özellikle ataerkil yapılarda bu sorun aile içi bir mesele olarak
dışarıya yansımamaktadır.
Kadına yönelik
şiddetin engellenmesi için daha önceki komisyonlarımızda önemli
kararlar alındığı, bu kararlar doğrultusunda da
toplumsal çalışmalar yapıldığını biliyoruz.
Türkiye, 11
Mayıs 2011 tarihinde ülkemizde yapılan görüşmeler neticesinde
imzalanan Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesinin ilk
imzacısı olmuştur. Avrupa Birliği İstanbul
Sözleşmesi 1 Ağustos 2014te yürürlüğe girmiştir.
Kurulması
öngörülen komisyonun, kurmayı düşündüğümüz bu komisyonun
aynı zamanda uymakla yükümlü olduğumuz uluslararası
sözleşmeleri göz ardı etmeden bu yükümlülükleri de izleme,
uygulamaları değerlendirecek bir şekilde
çalışması Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışma ruhuna
uygun olacaktır kanaatindeyim. 1 Ağustosu yeni bir
başlangıç olarak kabul edip kadınlarımızı bu
uluslararası anlaşmanın da sağladığı zeminle
korumak için gerekli tedbirleri almalıyız.
Aile
Bakanlığının verilerine göre bugüne kadar 71 bin polis, 65
bin sağlık, 21 bin din görevlisi olmak üzere, sair
kurumlarımızdan da 7 bine yakın kamu görevlisi aile içi
şiddetin önlenmesine yönelik eğitimden geçirilmiştir. Aile
mahkemelerimizin hâkim ve savcıları da bu seminerlere
katıldılar. Tüm bu gayretlere, farkındalık oluşumuna
rağmen kadına yönelik şiddet olgusu dünyada ve Türkiyede
maalesef sık sık karşılaşılan ve
kadının insan haklarını tehdit eden bir konu olarak hâlâ
gündemimizde bulunmakta. Öte yandan sorunla mücadele için yapılan birçok
düzenlemeye rağmen bu sosyal sorun yine de devam etmekte. Devletin
bakışı, hükûmetlerin kadına yönelik şiddete ve erkek
egemen bakış açısını en azından yasal düzeyde
değiştirmesi, eşitlemesi ve yaptırım uygular hâle
gelmesi kadın cinayetlerinin, şiddetin engellemesine yetmemektedir.
Şehirleşme
kültürü, din olgusu, örfler, namus anlayışları, köyden kente
göç, sosyoekonomik ilişkilerin değişmesi, hatta terör
olayları, televizyon dizileri, çocuk bilgisayar oyunları, darbelerde
işkenceden geçmiş insanımızın varlığı
bile şiddet ve cinayete giden yollara taş döşüyor olabilir
kanaatindeyim. Yanlış devlet uygulamaları, terör örgütlerinin
baskı ve şiddeti, faili meçhul cinayetler gibi şiddet egemen
ortamlar travmatik ve şiddeti olağan gören bir
yaklaşımı beslemiştir. Şiddet döngüsünün birbirini
beslediği, büyüttüğü, yayıldığı düşünülürse
kanıksanmış hastalıklı bir durum ortaya
çıkmaktadır.
Eşinden, ebeveyninden,
ailesinden, çevresinden şiddet gören bireyin toplumla ilişkisi siz de
takdir edersiniz ki zayıflar. Kendini güvensiz ve korunmasız gören
kişinin içinde bulunduğu,
yaşadığı topluma, devlete, sosyal çevreye güveni ve uyumu
kalmaz. Bu durumun kişiyi iteceği yerler, konumlar, durumlar bütün
milletvekili arkadaşlarımızın tahmin edebileceği
gibidir.
Komisyon
çalışmalarımızda sadece kadın cinayetleri, sonuca
bağlı yaptırımlar gözetilmemelidir; bilakis, sorunun
kaynağına yönelik önlemlere öncelik verilmesi gerekir.
Dolayısıyla komisyon çalışmalarının Millî
Eğitim müfredatımız, Diyanet İşleri
Başkanlığı, halk eğitim merkezlerimiz, bütün STK
kuruluşlarımız, sağlık kuruluşlarımızın
da müşterek gayretleri olacak şekilde ele alınması yerinde
olacaktır. Sadece yasal düzenlemelerle çözmenin oldukça zor olduğu
kanıtlanmış bir sorunla karşı
karşıyayız.
Toplumsal
değişimlerin aile, birey, kadın ve erkek üzerinde
oluşturduğu sosyo-psikolojik etkiler zemininde düşünülerek,
aslında kadına bakış açısını evirmek için
eylem planları ortaya çıkarmalıyız kanaatindeyim.
Kadını,
sahip olunacak, kontrol edilebilecek, üzerinde her türlü tasarruf
yapılabilecek nesneye indirgeyen bakış açısı
değişmelidir. Evlilik cüzdanı bir tapu değildir, erkek ve kadının
birlikte bir ömrü paylaşma kararlarının sözleşmesidir,
kadına sahip olunduğunu tescilleyen bir belge asla değildir.
Kurulacak komisyon,
aslında, toplumun algılarını değiştirecek ve
kadın-erkek ilişkilerine ışık tutacak bir yol
haritası ortaya çıkarır ümidindeyim. Evet, önyargılarla
mücadele edeceğiz. Einstein önyargıların değişmesinin
atomu parçalamaktan zor olduğunu söylemişti. Kanayan bir yara hâline
gelen kadın cinayetleri için sürekli bir çaba ve takip içerisinde
olacağız. Biliyoruz ki taşı delen suyun şiddeti
değil, damlaların sürekliliğidir.
Çalışacağız hep birlikte. İnsanı,
kadını hayatta tutmak için her birimizin sorumlulukları var. Her
kadın bir denizyıldızıdır. Denizden sahile vurmuş
denizyıldızlarının şeceresini tutmak yerine,
onları denize, hayata kazandırmalıyız fikrimi tekraren
söylüyorum.
Değerli
milletvekilleri, Kadın dünyanın yarısıdır. derler.
Bizim muhteşem lügatimizde namus kelimesinin anlamı kanundur.
Yüksek medeniyetimiz bize kadının namus olduğunu bildirirken,
aslında, zannedilenin tersine şunu söylemektedir: Kadın
kanundur. O yoksa kaos vardır, düzen bozulmuştur, savrulma
vardır, baş aşağı yıkılma vardır.
Kadına yönelik
şiddet, kadınlarda psikolojik ve fiziksel olarak yaralanmalara yol
açan, acı çekmesine neden olan, onurunu kıran, kadınlara
karşı ayrımcılığın sürmesine sebep olan,
temel hak ve özgürlüklerini engelleyen bir durumdur. Bu durumun önlenmesi,
engellenmesi ve kadın cinayetlerinin, her ne sebeple işleniyorsa
işlensin nihayete ermesi için, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
olarak tüm desteğimizi vermeye hazırız.
Çalışmalarda
şimdiden başarılar diliyorum, heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Satır.
Gruplar adına
konuşmalar sona erdi.
Şimdi önerge
sahiplerinin konuşmalarına geçiyoruz.
Önerge sahibi
olarak ilk konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Binnaz
Toprak.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BİNNAZ TOPRAK
(İstanbul) Sayın Başkan, sevgili milletvekili
arkadaşlarım; önce şöyle başlayayım: Doğruya
doğru, bu iktidar döneminde kadına karşı şiddete
ilişkin olarak çok ciddi mevzuat değişikliğine gidildi.
2004 yılında Ceza Yasası değişti ve Ceza
Yasasında cinsel taciz ve cinsel tecavüz suçları ağırlaştırıldı,
hatta namus saikiyle işlenen cinayetlerde indirime gidilmemesi öngörüldü.
2011de burada hep birlikte İstanbul Sözleşmesini imzaladık.
Hatta Türkiye ilk imzalayan ülke idi. Onun ertesinde 2012de, ailenin
korunması ve kadına karşı şiddet yasası
çıktı.
Şimdi, buna
rağmen tablo dehşet verici. Kadına karşı şiddet
azalmıyor, artmakta. Ben Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının rakamlarını vereceğim: 2014ün
ilk yedi ayında 7 bin kadın devlete sığınmış
vaziyette. 2012-2014 arasında 22 bini aşkın kadın
hakkında geçici koruma kararı verilmiş. 2014 Temmuz sonu
itibarıyla 11 bine yakın kadın ve çocuk devlete bağlı
sığınma evlerinde kalmakta ve 2011-2014 yılları
arasında yani o üç yıl içinde Alo 183 hattına -ki bu şiddet
gören kadınların kullandığı bir hat- müracaat eden
kadınların sayısı 94 bin küsur, 94.400 mü ne, yani muazzam
bir rakam. İstanbul Barosunun Kadın Hakları Merkezi de diyor ki:
Son yedi yılda kadın cinayetleri yüzde 1.400 artmış
vaziyette.
Mesela 2003
yılında sadece 83 sadece diyorum yani 83 de yüksek bir rakam
aslında ama sadece göreceli olarak- kadın öldürülmüş. 2014ün
ilk on ayında 255 kadın. Sadece Ekim ayında 2014ün 29
kadın öldürülmüş ve İstanbulda -yine baronun verdiği
rakamlar- yılda 2 bin boşanma başvurusu var; bunların yüzde
85inin nedeni aile içinde şiddet. Şimdi, bu rakamlara tabii, intihar
süsü verilenler, intihara zorlananlar, kaza süsü verilen öldürülmüş
kadınlar dâhil değil.
Mesela ben
yaptığım bir araştırma vesilesiyle Batmana
gitmiştim 2008 yılında. O dönemde Batman kadın
intiharlarıyla ünlüydü ve de nedenini hazır gelmişken
araştırayım dedim; hiç kimse konuşmuyordu, yani tabu bir
meseleydi. Bunu sadece bir kadın örgütünün eski başkanından
öğrenebildim; dedi ki: Bu kadın intiharlarının gerisinde
ensest sorunu var. Yani aile içinde cinsel ilişki sonucunda bu
kızlar ve kadınlar bir yerlere kilitlenip, önlerine işte bir tas
su konulup, bir de ip konulup intihara zorlanmaktalar. Yani Türkiyedeki tablo
gerçekten de korkunç.
Şimdi, neden bu
şeyler, cinayetler? Nedenleri çeşitli; boşanmamak istememek
mesela ya da boşandığı eşiyle barışmamak ya
da namus bahanesiyle, namus kisvesi altında, töre kisvesi altında ya
da birliktelik teklifini reddetmek
Hatta bu o kadar sürrealist boyutlara
vardı ki, birkaç yıl önce bir adam, yatakta yatarken rüyasında
karısını başka bir adamla sevişirken görüyor;
karısı da yanında, uyanıp kadını öldürdü.
Başka bir adam Bir genç kızı beğeniyordum. Takip ettim,
bana yüz vermedi, sırtını döndü, yürüdü. diye öldürdü.
Bakkalla uzun uzun, fazla uzun konuştu. diye karısını
öldüren adam var; yani gerçekten de sürrealist bir boyuta vardı bu. Yani
kadın kıyımı, şurada yazıyor ya Kadın
katliamı var. Gerçekten de bu ülkede kadın katliamı var.
Şimdi, peki neden
bütün bu yasalara rağmen uygulamada ciddi sorunlar var? Bir kere polis,
jandarma, her ne kadar Belma arkadaşım Artık bunlar olmuyor.
demiş olsa da oluyor...
MİHRİMAH BELMA
SATIR (İstanbul) Olmuyor demedim.
BİNNAZ TOPRAK
(Devamla)
kocasıyla barıştırıyorlar şiddet
gördü diye başvuran kadınları Hadi canım, kocandır, barış.
vesaire diye. Hatta bir olayda, Vanda, böyle bir kadın
barıştırıldı, ondan sonra adam öldürdü
kadını ve de aile mahkemeye verdi İçişleri
Bakanlığını, İçişleri Bakanlığı
tazminata mahkûm edildi bu olayda.
Şimdi, ikinci
sorun, mahkemelerin tutumu. Bu, AB Komisyonu raporlarına da geçmiş
vaziyette. 2014 Raporunda mesela rapor diyor ki: Cinsel istismarlarda
rızası vardı deniyor. Hatta hatırlarsınız,
küçücük, 13 yaşındaki çocuklara
Bir N.D. miydi, baş harflerini
şimdi unuttum, genç bir kız. 26 tane, aralarında öğretmen,
subay vesaire olan erkek tecavüz etti bu kıza. Rapor olarak mahkemede
Rızası vardı. dediler, 13 yaşındaki bir çocuğun
rızası olabilirmiş gibi. Haksız tahrik deniyor,
Yaşından büyük gösteriyordu, ne bilelim küçük olduğunu?
deniyor. Hatta işte, kravat takıp, iyi hâlden dolayı bile indirime
gidilebiliyor cezalarda.
Aynı rapor
diyor ki
Soruşturmalarda da eksiklik var aslına bakarsanız.
Şimdi, gene, bu raporda ve hepimizin bildiği yani kadın
örgütlerinin de sürekli olarak gündeme getirdiği başka bir mesele,
sığınmaevleri. Eskiden 50 bin kişinin ikamet ettiği
yörelerde belediyeler sığınmaevi açmaya mecburdu;
yapmadılar bunu, hiç kimse de takip etmiyordu. Bu, galiba bir kararnameyle
100 bine çıkarıldı; şimdi, hadi ona da razıyız
diyelim. 100 bin insanın yaşadığı yerlerdeki
belediyeler sığınmaevi açmak zorundalar. Bu da
yapılmıyor ve de takip de edilmiyor sığınmaevi açmayan
belediyeler.
Öteki mesele,
dördüncü mesele, koruma verilmiyor. Her ne kadar Sayın Bakan bunun
verildiğini iddia etse de yeterli değil, koruma altında
öldürülen kadınlar var. Biliyorum, Sayın Bakanımız demeç
verdi, belki onun döneminde olmamış olabilir ama çok sayıda
kadın da koruma altındayken öldürüldü ya da korumalar çok kısa
süreli, o süre biter bitmez adam öldürüyor.
Beşinci
mesele, toplumsal cinsiyet rollerini pekiştiren politikalar ve söylemler.
Şimdi, bakın, gene Sayın Bakan dedi ki: Arkadaşlar bunu
gündeme getirecekler. Çünkü beni duydu, daha önce komisyonda gündeme
getirmiştim. Kadına Şiddet ve Aileyi Koruma Yasası
Şimdi
ben bunu defalarca -o zaman da söyledim Fatma Şahine, o zamanın
Bakanına- tekrar ettim, dedim ki: Bakın, siz kadını birey
olarak görmedikçe, hakları olan vatandaş olarak görmedikçe bu sorunu
çözemezsiniz çünkü zaten sorunun kökeninde aile var. Yani bu
kadınları öldürenler aile fertleri, sokakta
tanımadığı erkekler değil. Dolayısıyla,
kadına birey olarak bakmak zorundasınız.
Bir de söylemler
var. Yani daha dün son derece talihsiz bir söylemdi Sayın Cumhurbaşkanın söylemi:
Fıtrat
Yani bir fıtrattır gidiyor. İşçiler
ölüyorlar, İşçilerin ölmek fıtratında var. Nedense hep
Türkiyeli işçilerin fıtratında var! Kadınların
fıtratı
Bundan kastettiği, zannediyorum, Kadınlarla
erkeklerin fıtratı
farklıdır, dolayısıyla eşit değildir. Derken,
yani kadın ile erkeğin fiziksel eşitsizliği var. E, yani
yuvaya giden çocuk bile anne ve babasına baktığında
bunların eşit olmadığını görüyor.
Dolayısıyla, bunu vurgulamak aslında kadınlara
karşı cinsiyetçi yaklaşımları toplumda
pekiştirmekte.
Aynı
şekilde buna benzer çok hikâye duyduk. İşte, Gülmesinler,
hamileyse sokağa çıkmasınlar, dört kadına kadar erkekler
alır, bu erkeklerin fıtratında var. falan diye, çeşitli
vesilelerle söylenen sözler.
Şimdi,
yıllardır kadın örgütleri bu meseleyle mücadele ediyor. 1 milyon
imza topladılar gene yetmedi. Kadın Cinayetlerini
Durduracağız Platformu sürekli olarak protesto ve yürüyüşlere
katılıyor. En son çare de Mecliste olağanüstü bir oturumdu.
Nihayet Meclis, sağır kulaklarımız duydu ve böyle bir
toplantıyı yapıyoruz ve bir komisyon kurulacak. Bu komisyonda
gerçekten de yapılacak çok şey var. Benim teklifim -daha önce de
teklif ettim, komisyonda da söyledim bunu- 2015 yılını
kadın cinayetleriyle mücadele yılı ilan etmek. Ama, bu mücadele
sadece cinayetle mücadele ederek olmuyor. Kadın sorununa toplu
bakmamız lazım, bütüncül bir yaklaşım lazım çünkü
bunların hepsi birbiriyle bağlı. Yargının, polisin,
sağlık birimlerinin eğitilmesi lazım, bunun için bütçe
ayrılması lazım. Devlet, radyo ve televizyonlarda kamu
spotları; işte, devletin desteklediği projeler vesaire
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BİNNAZ TOPRAK
(Devamla) Her şeyden önce, ilk ve ortaöğretim müfredatına
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Toprak.
BİNNAZ TOPRAK
(Devamla) Yarım dakika daha istiyorum.
BAŞKAN Buyurun,
mikrofonu açmadan söyleyin çünkü diğer arkadaşlara
haksızlık yapmak istemem, lütfen toparlayın.
BİNNAZ TOPRAK
(Devamla) Yani, beş saniye falandı aslında.
dersler konulması,
bu çok önemli, kadına karşı
ayrımcılığı ve
her türlü ayrımcılığı aslında önleyebilecek
dersler
BAŞKAN
Sayın Toprak, teşekkür ederim.
BİNNAZ TOPRAK
(Devamla) Koruma tedbirlerinin çoğaltılması ve hem bu
cinayetlere karar verenlerin hem de yardım edenlerin çok daha ciddi bir biçimde
cezalandırılması gerekiyor. (CHP ve HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler.
Önerge sahibi adına
ikinci konuşmacı, Iğdır Milletvekili Sayın Pervin Buldan.
Buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
PERVİN BULDAN
(Iğdır) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, bugün 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası
Mücadele ve Dayanışma Günü.
Biz her yıl bu
kürsüde konuşmamıza başlarken, kadına yönelik şiddeti
ifade ederken şiddete uğrayan kadın sayısını
belirterek başlıyoruz. Ne yazık ki bugün yine bu kürsüde konuşmama
bu sayıları ve genel bir durumu izah ederek
başlayacağım. Türkiye ve dünyada önemini ve aciliyetini ne
yazık ki bu yıl da kadın cinayetleri konusunda
korumaktadır. Ülkemiz kadınlara yönelik hak ihlalleri konusunda dünya
sıralamasında ilk sıralarda, kadın hak ve özgürlükleri
noktasında ise son sıralarda yer alan bir ülke olmaya bu yıl da
devam etmiştir.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye, bu yapısal şiddetin en yoğun
görüldüğü, kadına yönelik her türlü cinsel ve fiziksel şiddetin
dünya ortalamasının çok üzerinde olduğu ve kadının
şiddetten bağımsız düşünülemez hâle geldiği bir
ülke olmaktan ne yazık ki kurtulamamaktadır.
Kadınların
öldürülmediği tek bir günün bile yaşanmadığı
günümüzde, kadın cinayetleri hızla artarak bir kadın
katliamına, bir cins kırımına ne yazık ki
dönüşmüş durumdadır. Resmî rakamlara göre son on yılda
kadına yönelik şiddet yüzde 1.400 artmış durumdadır
değerli arkadaşlar ve günde ortalama 5 kadın erkekler
tarafından katledilmekte, bir o kadarı da ağır yaralanmalara,
taciz ve tecavüzlere maruz kalmaktadır. Her yıl, onlarca kadın devlet
koruması altında olmalarına rağmen, yaşam
hakkının bile korunmadığı, bunun için kapsamlı ve
etkin politikalar geliştirilmediği gerçeğini bir kez daha ortaya
sermektedir.
Değerli
arkadaşlar, Türkiyede kadına yönelik şiddet, genel olarak
kadın sorunu ve aile içi bir mesele olarak görülmektedir. Oysa, toplumun
her katmanında farklı türlerde ve sıklıkta yaşanan
kadına yönelik şiddet, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine
dayanan; ekonomik, politik, hukuki, dinî, sosyal ve kültürel süreçleri içeren;
karmaşık, kapsamlı ve toplumun genelini ilgilendiren kamusal bir
sorundur.
Bireylerin gelecek
inşasında önemli yeri olan aile, aynı zamanda bir güven ve
teminat ortamı olarak da kabul edilir. Ancak, araştırmalar
gösteriyor ki kadına yönelik şiddet çoğunlukla bir ev içi
şiddetidir. Kadın için en güvenli olması gereken yer ve
kişiler şiddetin birincil kaynağı olmaktadır.
Kısacası, kadınların büyük bir kısmı, evlerinde,
onlara en yakın olan erkekler yani babalar, kardeşler, eşler ve
birlikte yaşadıkları kişiler tarafından şiddete
maruz bırakılmaktadırlar.
Devletin en yetkili
ağızlarından duyduğumuz, kadını aile içindeki
geleneksel konumuna hapsetmeye çalışan görüşler bu
politikaların birer ifadesidir. Bilinmelidir ki, erkek şiddetine yol
açan, tam da toplumdaki geleneksel cinsiyetçi kadınlık ve erkeklik
rollerinin kabul görmesi hâlidir. Bu bakımdan, kadınların
öncelikle çocuk doğurmasını ve tabii ki bakmasını
bekleyen, kürtajı engellemeye çalışan, kadın-erkek
eşitliği için mücadele etmeyen ve her fırsatta kadınlarla
çocuklar şiddet görse bile ailenin güçlendirilmesini savunan
anlayış erkek şiddetinin sözcülüğünü yapmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, 1987 yılında Çankırıda bir
yargıcın, eşinden dayak yiyen hamile bir kadının
boşanma talebiyle açtığı davayı Kadının
sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik
etmeyeceksin. sözüne atıfta bulunarak reddetmesi ülkenin dört bir
yanında kadınların tepkisene neden olmuştu. 12 Eylül
sonrası ilk kitlesel sokağa çıkma gösterileri o zaman
düzenlenmiş, dayağa karşı kampanyalar
başlatılmıştı. Kadınların her alanda
verdikleri mücadelelerle, aradan geçen zaman içinde elbette ki
değişen çok şey oldu. En azından, artık, yargıçlar
kadını aşağılayan bu tür vecizelere atıf
yapmadılar ama geçtiğimiz haftalarda evinden gece vakti kaybolarak
yan komşunun havuzunda ölü olarak bulunan ve hepimizi de derin bir
üzüntüye boğan küçük Pamirin annesine, dikkatsizlik ve tedbirsizlik
sonucu ölüme sebebiyet verdiği için dava açıldı. Değerli
arkadaşlar, bu dava babaya açılmadı, anneye açıldı.
Savcı, o yaştaki bir çocuğun bakım ve gözetiminin anneye
ait olduğunu vurgulamıştı iddianamede. Evladını
kaybetmenin acısı yetmezmiş gibi, erkek egemen zihniyetin ürünü,
kendisini evladının ölümünden sorumlu tutan bu zihniyetle daha da
yıkıldı bu acılı anne. Peki, bu da bir şiddet
değil midir? Elbette ki bu da bir şiddettir. Üstelik, elinde kamu
gücünü bulunduran ve bu eşitsizlik karşısında durması
gereken, çocuğun bakım sorumluluğunu anne ve babaya ortak
yükleyen yasalardan habersiz bir güç tarafından gerçekleştirilen bir
şiddettir ne yazık ki. Ülkenin başı, halkın en büyük
temsilcisi kadın fıtratı gereği
, Kadın ve erkek
eşit değildir., feminist-antifeminist
tartışmalarıyla bu şiddeti artırırken, ülkenin
savcısının ayrımcı bu bakışını
anlamamak çok da zor değil kanımca.
Değerli
milletvekilleri, toplumsal cinsiyete dayalı
ayrımcılığı ve kadına yönelik şiddeti
ortadan kaldırmaya yönelik uluslararası ve ulusal düzenlemede pek çok
düzenleme ve mekanizma geliştirilmiş olmasına rağmen
kadınların şiddet görmeye devam ediyor olması, meselenin
gerisindeki etkenlere bakmanızı gerektiriyor. Kadına yönelik
şiddetin gerisinde, kadınlarla erkekler arasındaki tarihsel
eşitsiz güç ilişkileri gibi yapısal nedenler bulunmaktadır.
Bu eşitsiz güç ilişkileri ve yapısal sorunlar giderilmediği
sürece, yasal düzenlemeler ne denli mükemmel olursa olsun, kadına yönelik
şiddetin son bulması ne yazık ki mümkün görülmemektedir.
Toplumsal cinsiyet
eşitsizliğinin en temel ve en keskin çelişkilerinden biri
olduğu 21inci yüzyıl, kapitalist modernitenin erkek egemen
zihniyetle eklemlendiği, birbirini karşılıklı
beslediği ve bunun kadına yönelik yapısal şiddet olarak
döndüğü bir yüzyıl olmuştur.
Değerli
arkadaşlar, dolayısıyla, binlerce yıldır erkek egemen
toplum yapısı altında ezilen kadınlar savaş zamanlarında
çocuklarla birlikte en büyük mağduriyeti yaşamaktadırlar.
Egemenler topuyla, tüfeğiyle, tankıyla, asimilasyonuyla zapt
edemediği bir halkı kadın üzerinden esir etmeye
çalışmaktadır. Şengalde, Rojavada yaşanan tam da
budur. Bugün Şengalde tecavüze uğrayan, alıkonulan ve
vahşice katledilenlerin başında kadınlar gelmektedir. Çok
yakın bir zamanda, hemen yanı başımızda bir katliam
gerçekleşti. IŞİD tarafından Ezidi ve Türkmen 7 bin
kadın ve çocuk kaçırılarak köle pazarlarında
satılmış, tecavüz edilmiş, din değiştirmeye
zorlanmış, zorla nikâhlar kıyılmış, şiddetin
en büyüğü yaşatılmıştır. Kadın bir
savaş ganimeti olarak kabul edilerek onun tüm değerlerine
amansızca saldırılmıştır. Bugün bu tehlike hâlen
devam etmektedir değerli arkadaşlar. Dünyanın herhangi bir
yerinde bir kadının yaşayacağı
haksızlığı tüm kadınlar nezdinde
yaşanmış kabul etmek gerekir. Bugün Rojavadan, Suriyeden gelen
yüz binlerce göçmenin çoğu kadın ve çocuktur, bugün kamplarda zorlu
bir yaşam mücadelesi içindedirler; onlara destek olmak,
yaralarını sarıp ihtiyaçlarını karşılamak
biz kadınların vicdani bir görevidir.
Yine, ülkemizde
yaşanan otuz beş yıllık savaş bu acıların
benzerini Kürt kadınlarına, muhalif kadınlarına
yaşatmıştır. Gözaltında tecavüz ve işkence bu
dönemde çok yoğun gerçekleşmiştir. İnsanlar faili meçhul
cinayetlere kurban edilmiş, kadınlar kaybedilen eşlerinin
acısıyla beraber çocuklarını büyütmenin
zorluklarını çekmişlerdir; göçe zorlanmışlar,
gittikleri yerlerde emekleri sömürülmüştür. Kısacası,
savaşın şiddeti en çok kadınları etkilemiştir.
Tüm bu nedenlerle
gerçekleşecek bir barış dolayısıyla silahların
kalıcı olarak susması kadına yönelik şiddetin bir
nebze de olsa son bulmasını sağlayacaktır. Bu nedenle,
Parlamentoda bulunan biz milletvekilleri başta olmak üzere, kadınlara
ve insan haklarına duyarlı her kesime barış için
çalışmak görevi düşmektedir.
Bu vesile ve bu duygularla
Genel Kurulu saygıyla selamlıyor, teşekkür ediyorum. (HDP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Önerge sahipleri
adına üçüncü konuşmacı, Eskişehir Milletvekili Sayın
Ruhsar Demirel.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
RUHSAR DEMİREL
(Eskişehir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bu konuda
söylenecek çok şey var ama öncelikle ben Meclis içinden başlamak
istiyorum. Şu anda bir kanun oylanıyor olsaydı bu salon dolu
olurdu ama oylanmış, çıkmış kanun ya da
uluslararası sözleşmelerin uygulanamaması sonucunda insan hakkı
ihlali olduğunda kimse bunu dinlemek için burada bulunmuyor. Aslında
bu bizim bir yerde kendimizi sorgulamamız. Burada birçok kanuna, birçok
uluslararası sözleşmeye imza atılırken hepimiz elimizi
kaldırıyoruz ama sonrasına hiç bakmıyoruz. Meclis
yalnızca yasama organı değil, aynı zamanda denetim
organı. Yürütmenin denetlenmesi ancak bu şekilde olabilir ve bu
önergeler de o sebeple veriliyor. Eğer çıkarılan bütün yasalar,
o el kaldırdığınız her yasa yürütme tarafından
layıkıyla yapılsaydı, bunun denetlenebilirliği
olsaydı, saydam bir ülke olsa idik bu cinayetlerle ilgili böyle konuşmalar
olmazdı. Cinayet diyoruz; peki, kadınlar yalnızca öldürülerek mi
şiddete maruz kalıyor? Hayır. Saygısızlık,
hakaret, ekonomik kısıtlılıklar, hepsi var. Ama, bizim,
öncelikle, bu milleti temsil etmek adına, aldığımız
oyların karşılığı olarak, el
kaldırdığımız, imza attığımız
kanunların, sözleşmelerin ne kadar yürütülebildiğini, ne
kadarının eksik kaldığını konuşarak kendi
hâlimizle de yüzleşmemiz, sanıyorum, millet adına en büyük
sorumluluğumuz olmalı.
Evet, şiddet evrensel
sorun, bizim ülkemizde de var, dünyanın her yerinde var. Bu bir halk
sağlığı sorunu, o da kabul. Ama, dünyada 148 ülke içinde
118inci sırada kadın gelişimi var ise bu ülkede, bizim
ülkemizin demek ki özel bir durumu var. Ben hiçbir zaman yönetimdekilerden
şu sözü duymadım: Cinsiyet eşitliğine dair
kalkınmadaki sıramızı, gelişmişlikteki
sıramızı ilk 10a çıkarmak için de şöyle bir düzenleme
yapalım. diyen bir yönetim duymadım. İnşallah ben eksik
kalmışımdır ama sanıyorum içinizde de hiç duyan yok.
Ekonomimiz ilk 10a girsin, inşallah girer ama insana insan demedikten
sonra, vicdana uygun kanun, yönetmelik hazırlamadıktan sonra,
yalnızca kanunlar çıksın, yönetmelikler çıkmış
olsun, biz ödevini yapmış çocuk olalım ama dersi
öğrenmeyelim diyen bir hâlimiz var. O sebeple zaten İnsan
Hakları Sözleşmesi var ve imza atmışız, CEDAW var imza
atmışız, bütün bunların gerekliliklerini yerine
getirmemişiz, Anayasaya bir de 90ıncı maddeyi koymuşuz
uluslararası sözleşmeleri usulüne uygun ülke hukuku hâline getirdik
diye bunun getirdiği sorumluluklarımız var; hiçbiri yetmedi,
İstanbul Sözleşmesi
Hayhay, bütün milletvekilleri, bütün genel
başkanlar da imza attı. Sonuç? Sonuç, hâlâ 148 ülke arasında
118inciyiz. Peki, bundan biz kendimize bir ödev çıkarıyor muyuz?
Genel Kurulun hâline bakılırsa biz bundan bir sorumluluk
çıkarmıyoruz. O yüzden de yalnızca yasalar için burada el
kaldırmamız hiçbir şeye yetmiyor. Sayısal çoğunluk da
olsanız vicdandaki azınlıksınız, kusura
bakmayınız.
Şimdi, hukuki
olarak hiçbir eksiğimiz yok. Birincil hukuk, ikincil hukuk, hepsi var.
İcraata bakıyorsunuz, yine aynı yerdeyiz. Şunu kabul
ediyoruz: Farkındalıklar, tanımlamalardaki
değişiklikler sayısal çoğalmayı yaratır. Bundan
şunu murat ediyorum söylerken: Eskiden şiddet dediğinizde
dövülmek anlaşılırdı, fiziki dövülmek. Bugün şiddetin
tanımı değişti. Hakaret de bir şiddet. Mobbing
dediğimiz bir şey var. Aşağılama bir şiddet,
ekonomik kısıtlılık bir şiddet ama bu evrensel
gelişim bütün ülkeler için aynı kabulü görürken biz 148 ülke içinde
niye 118iz, bunu hiçbirimiz sorgulamıyoruz. Sorgulamak için bu
oturumların yapılması gerekiyor ama bu oturumların
neticesinde alınacak kararları uygulaması konusunda karar
verecek kişiler burada yok veya dinlemiyorlar. Hatta dinlemedikleri gibi,
neredeyse ülkemizde meleklerin cinsiyetini tartışmak üzereyiz.
Başı
sıkışan herkes kadın üzerinden siyaset yapıyor.
Beyefendiler, lütfen, bizim üzerimizden siyaset yapmayın.
Başımızın örtüsünü çekiştirdiniz, pantolonumuzu
çekiştirdiniz, ne yapalım, nasıl doğuralım; nerelerde,
ne yiyip içelim
Ya, yeter artık! Cinsiyet üzerinden siyaset
yapmayınız lütfen. Ben inanıyorum ki, şu salonda bulunan ve
bulunmayan bütün kadın milletvekilleri bundan rahatsız; siyaset yapan
bütün kadınların rahatsız olduğuna inanıyorum. Lütfen
vazgeçiniz. Yani, hani vardır ya bir inekten 5 litre süt
çıkıyorsa siz 7 litre için uğraşmayın artık ya!
Yani, 2010daki Anayasa değişikliğini Hanım
kardeşlere eşitlik getiriyoruz. diye çıkarmışsınız,
81 ilde miting yapmışsınız ama dün çıkıp da Ya,
nasıl eşit olurlar? diyorsanız cevabı şu: Hakikaten
sizin için eşit olmaz. Sizin için varsa yoksa paralel.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Çarpıtmayalım o lafı ya, o konuşmayı
çarpıtmayalım.
RUHSAR DEMİREL
(Devamla) O zaman şunu söylüyorum: Kadın-erkek paralel. Eğer
bunu kabul ediyorsanız, sizin nazarınızda paralel olmak makbulse
onu söyleyelim ama bu ülkede kadın-erkek eşittir, insanız çünkü.
İnsan olarak eşitliklerimiz var; siz kabul edin, etmeyin. Bireysel
olarak istediğinizi söyleyebilirsiniz, o sizi bağlar ve sizin
yakın çevrenizi bağlar eşit muamele edip etmemeniz ama biz
kendimizi eşit yurttaş olarak kabul ediyoruz. Biz Türkiye Cumhuriyetinin
vatandaşlarıyız ve bu milletin eşit
vatandaşlarıyız. Sizin kişisel kanaatleriniz bizi
ilgilendirmiyor. O bakımdan, kadın üzerinden siyasete yeter
artık.
Şu bir gerçek:
Dünyada 25 Kasımın niye kabul edildiği Dominikteki bir olay.
Ama neden 1999 yılında Birleşmiş Milletler böyle bir karar
aldı diye bakarsanız, bunda biraz da Bosna-Herseki düşünmek
lazım çünkü Bosna-Hersekteki kadına uygulanan tacizler, tecavüzlerle
ilgili 16 tane yürekli kadın Laheyde ifade verdikten sonra savaş
suçu sayılmıştır kadınlara yapılan istismar. Ve,
1998 yılında Laheyde alınan bu karardan sonradır 1999
yılında Birleşmiş Milletlerin böyle bir kararın
altına imza atışı.
Dünyanın
birçok yerinde, birçok coğrafyasında savaşta, barışta,
her tür çatışmada kadın mağdur. Suriyede de kadınlar
mağdur, Doğu Türkistanda da kadınlar mağdur,
Türkmenistanda da kadınlar mağdur, Kırımda da
kadınlar mağdur, Bosna-Hersekte de öyle olmuştu. O yüzden,
kadınları mezhep, etnisite, kimlik üzerinden tanımlayarak, ayrıştırarak
bir siyaset yapmak bugün için geçerli bir şey değildir. Bugünün
gündemi kadının eşitliğidir. Öyle, O kadın
oralı, bu kadın buralı. böyle bir şey yok, hepimiz
insanız. Bütün kadınlar için konuşabiliyorsak varız burada.
Biz milletin vekilleriyiz, belli bir grubun değil. Ve, o yüzden de
insanların cinsiyet üzerinden, kimlik üzerinden siyaset yapmayı
hepsinin reddetmesini talep ediyoruz ve insan adına şiddetsiz bir
dünyada yaşamak hepimizin en büyük arzusu.
Tabii, gazetelere
baktığımızda veya televizyon haberlerine ya da konu
komşu sohbetlerine, şiddetin hep bir gerekçesi aranıyor:
Kocasına şöyle dediği için oldu, çocuğuna bunu
yaptığı için oldu. Şiddetin nedeni aranmaz, şiddet
vardır ve orada olay bitmiştir. İnsanlara şiddet uygulamanın
gerekçesini yaratan haberler de suçlu, medyanın da tabii ki kabahati var;
Meclisin de kabahati var, çıkardığı yasaların
takipçisi olamamaktan ötürü; insanların da kabahati var, aile içindeki bu
eğitimleri tamamlamadığımızdan ötürü. Biraz
yumurta-tavuk misali bu, ne tam biz kadınlar günahsızız ne de
erkekler. Aslında, en kabahatsizimiz ilk taşı atsın desek
hiçbirimizin atacak bir taşı yok. Biz kadınlar daha çok
çocukları eğitiyoruz. Evet, toplumsal cinsiyet rolleri böyle
olmuş ama babalar hiç mi eğitime katkıda bulunmuyor? En az bizim
kadar bulunuyor ama onlar da kabahatlerini üstlenmeli ve burada kadına
karşı şiddetle ilgili konuşan erkek arkadaşları
takdir etmek lazım. Çünkü bu konu erkeklerle birlikte konuşulursa
ancak bir sonuca ulaşır. Çünkü bu ülkede hâlâ kadın üzerinden
siyaseti dillendirenler erkekler. Biz, kadın-erkek diye tasnif edilmeden,
cinsiyetimizden arındırılmış olarak, insan olarak,
vatandaş olarak, bir milletin ferdi olarak tanımlanmak istiyoruz ve
eğer bu fikirde, bu vicdani algıda buluşursak zaten büyük ölçüde
sorunlarımızı da aşmış oluruz.
Mevzuatta bir eksiğimiz
olmadığı hepimizin şüphesi olmayan bir konu ama yürütmede
eksiğimizin olduğu da herkesin kabul edeceği bir mevzu.
Fırsat eşitsizliği bu ülkede bir realite ve şiddetten
arınmış bir Türkiye için, şiddetten arınmış
bir dünya için hepimizin vicdanımızla hareket etmemiz gerek. Hangi
partiden olursak olalım, hangi ideolojiden olursak olalım, insan
temelli, vicdanlı siyaset için hepimizin bu konularda hassasiyet
göstermesi gerekiyor.
Çok teşekkür
ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Ben de
teşekkür ederim Sayın Demirel.
Önerge sahipleri
adına son konuşmacı Antalya Milletvekili Sayın Gökcen
Özdoğan Enç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kadına karşı şiddetin önlenmesi konusunda
açılmasını istediğimiz Meclis araştırma
komisyonuyla ilgili söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, bir
kadın olarak, bulunduğumuz çağda hâlâ kadına yönelik
uygulanan şiddetle ilgili bir konuşma yapmaktan ötürü duyduğum
utancı belirtmek istiyorum.
Kadın,
inancımıza, örf ve âdetlerimize göre yuvanın asıl
sahibidir. Kadın ailenin, aileyse toplumun temel direğidir.
Kadın, insanlık âleminin yarısını teşkil eden,
sadece bedeniyle değil, ruhuyla, duyarlılığıyla,
merhametiyle ve aklıyla dünyayı dönüştürendir. Ülke nüfusumuzun
yüzde 50sinden fazlasını oluşturan kadınlar, ulusal
gücümüzdür. Kadına yönelik şiddet tüm dünyada hâlâ -biraz evvelki
konuşmacıların da belirttiği gibi- en önemli sorunlardan
bir tanesidir. Kadına yönelik şiddet, kamusal ya da özel alan hiç
fark etmiyor. Bunları ayrıştırabiliriz de; fiziksel
şiddet, ekonomik şiddet, psikolojik şiddet ve cinsel şiddet
şeklinde.
Değerli
milletvekilleri, bu anlamda, kültür anlamında, coğrafi anlamda, dinî
anlamda, inanç anlamında hiçbir şekilde sınır
tanımayan bu insanlık suçuyla ilgili biz hükûmetlerimiz döneminde
gerçekten konuya ciddiyetle sarıldık ve bu sorunun çözülmesi için
elimizden geleni yaptık. Sizlerin de desteği oldu. Ben sizlere de
teşekkür etmek istiyorum. Konuşmacılar ifade ettiler
İstanbul Sözleşmesi, Ailenin Korunmasına Dair Kanunla ilgili.
Ancak, burada gerçekten temel bir sıkıntı var ki biz Mecliste bu
araştırma komisyonunun kurulmasına hep birlikte ortak
önergelerle karar vermiş durumdayız.
Şuradan ben konuya
yaklaşmak istiyorum: Saçı uzun, aklı kısa, elinin
hamuruyla erkek işine karışma, kızını dövmeyen
dizini döver, erkek sözü vermek, erkekçe dövüşmek, erkekliğe
sığmamak, erkekliğe yedirememek, eksik etek,
kaşık düşmanı gibi bir dolu deyim var. Bir kere bu
deyimlerle ilgili ne yapabiliriz onu düşünmemiz gerekiyor. Şimdi,
şiddeti uygulayan erkeğin kendisi. Bütün konuşmacılara da
baktığımız zaman onu anlıyoruz. Erkeğin kendisini
yetiştiren de bir kadın. Ben, bu noktada, birazcık da sorumluluğu
kadın olarak kadın arkadaşlara da yüklemek istiyorum. Erkek
egemen bir dünyadan bahsediyoruz, Yüzde 50sini biz oluşturuyoruz bu
dünyanın. diyoruz. Peki, o erkek egemen dünyayı oluşturan yüzde
50 nerede? Yani, burada topyekûn bir mücadele söz konusu bence. Milliyetçi
Hareket Partili milletvekili arkadaşımız konuşmasında
gerçekten çok güzel bir şey ifade etti: Erkekleri de dönüştürmek
lazım, erkeklerin de fikrini alarak bu komisyonda sürece dâhil etmek lazım.
Buna tamamen katılıyoruz. Çünkü kadın-erkeği
bütün olarak algıladığımız zaman aslında sorun
çözülmüş oluyor ama ayrı ayrı algılarsak, kadın
kimliği üzerinden siyaset yapmaya başlarsak ne yazık ki bu
sorunu çözemiyoruz. Hiç kimse şu hâlden memnun değil. Bu kadar
kadın cinayetlerinden, işte bu kadar sokakta kadınların
dövülmesinden ne Türkiye Cumhuriyetinde yaşayanlar memnun ne de bizler
memnunuz. O zaman sorun nerede? Bu sorunu çözmek için, inşallah, komisyon
kurulduğu zaman değerli katkılarınızı bekliyoruz.
Değerli
milletvekilleri, konuşmacılarımızdan birkaçı
Bakanlığımızın açmış olduğu
ŞÖNİMlerle ilgili bilgi paylaşımında bulundu,
bunları da düzeltmek istiyorum. ŞÖNİM bir kere kabul merkezidir
yani oraya gelen kadın arkadaşımız
sıkıntıları dinlendikten sonra kadın konukevine
yerleştirilir. Ki ayrıca Antalya örneğini hemen vereyim: 25
çalışanı var -sosyolog yok biraz önce ifade ettiğiniz gibi-
psikolog, hemşire, İŞKUR uzmanı gibi. Yani orada bir
konaklama problemi yok, konaklayan hiç kimse yok orada. Ki Antalya
örneğinde -yine onu örnek vermek istiyorum- 2010-2014 Kasım ayı
itibarıyla 721 tane kadının ŞÖNİMe girişi
yapılmış. Yani aylık ortalama 50-60 kişilik kadının
sığınmaevine talebinden bahsedebiliriz. Yani Sayın
Bakanımızın söylediği gibi, aslında kadın
sığınmaevi problemi yok, zaten bunları belediyelerimiz de
açıyor, sorunun temeline inmemiz gerekiyor. Temeline indiğimiz zaman
da -Sayın Bakanım da ifade etti, gönlünü açarak ifade etti, gerçekten
çok güzel bir konuşmaydı- evet, bir sorun var ve gelin bunu birlikte
çözelim. Elimizi uzatıyoruz, Hükûmet olarak uzatıyoruz, Bakanlık
olarak uzatıyoruz, milletvekilleri olarak uzatıyoruz çünkü bu sorun
hepimizin sorunu.
Ayrıca
bir konuya daha temas etmek istiyorum. Yine bir milletvekilimiz, AK
PARTİyle ilgili, erkeğin istediği kadın profiliyle siyaset
yapmakla suçladı bizleri. Bakın, kadın milletvekili
arkadaşlarımız var burada. Birtakım eleştirilerde
bulunurken dışarıdan bakmamak gerekiyor. On iki yıldır
siyaset yaptığım partimde ne kadın kimliğimle ilgili
ne demokrat kimliğimle ilgili ne muhafazakâr kimliğimle ilgili ne kıyafetimle ilgili ne yaşam biçimimle ilgili
en ufak bir dayatmayla karşılaşmadım. Dayatmayla
karşılaşsam zaten Adalet ve Kalkınma Partisinde siyaset
yapmam. Bunu söylerken, sizlerden rica ediyorum, bizim yerimize empati kurarak
da söyleyin. Yani, vitrin olarak görülmekten, vitrinmiş gibi
algılanmaktan ben gerçekten bıkmış durumdayım, bunu
inşallah bir daha kullanmazsınız diyorum.
Bir diğer konu da
kadın şiddetinin nedeni. Genel anlamda baktığımız
zaman, sadece öğrenilmiş kodlar da değil kıymetli
arkadaşlar. Erkekler ne yazık ki bunu kendilerinde bir hak
görüyorlar, hak gördükleri için de
Kadının sırtından
sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin.
anlayışı da aslında arızalı bir
anlayış.
Ancak şuna da katılmıyorum
Kadın-erkek eşitliğiyle de ilgili fıtrat anlamında,
yaradılış anlamında Sayın
Cumhurbaşkanımızın ifadesine sonuna kadar
katılıyorum. Orada hemen direkt bir çarpıtma usulüyle
PERVİN BULDAN
(Iğdır) - O zaman niye yaptın şimdi bu konuşmayı?
SAKİNE ÖZ (Manisa)
Ben eşitim.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ
(Devamla) - Hayır, kesinlikle.
Direkt bir çarpıtma
usulüyle sanki kadınlar yaradılış anlamında
PERVİN BULDAN
(Iğdır) - Gökcen Hanım, niye şimdi bu konuşmayı
yapıyorsun?
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ
(Devamla) - Hepimiz biliyoruz bunun farklı olduğunu, neden Sayın
Cumhurbaşkanı dillendirdiği zaman eşitlik
dışı davrandığı söyleniyor? Bunu hepimiz
biliyoruz. Biraz insaflı olun, sizden rica ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Adil ve hukuksal anlamda, anayasal
anlamda zaten eşit olmak için dönemimizde o kadar fazla yasa
çıkarılmış ki bunları -cumhuriyet tarihine
baktığınız zaman- biraz şapkayı önünüze koyarak
düşünmeniz lazım. Kadın-erkek fırsat eşitliğini
istemeyen bir parti kızlarımızın okullaşma
oranlarını yükseltmek için mücadele etmez, şartlı nakit
desteklerini vermek için mücadele etmez. Bizim amacımız
kadını görünür kılmak ve gerçekten kadının karar alma
mekanizmalarında yer almasını sağlamak. Biz bu noktadan
bakıyoruz. Yani, Sayın Cumhurbaşkanının bir ifadesini
hemen başka bir taraflara çekip oradan siyaseten
Şurada gerçekten
güzel bir iş yapmaya çalışıyoruz, gündemimizin bu
olmaması lazım diyorum.
Hepinizi saygı ve
sevgiyle selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
Meclis araştırması...
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) Sayın Başkan, yerimden bir açıklama yapmak
istiyorum.
BAŞKAN Sisteme
girin lütfen.
Buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
16.- Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlunun, Antalya Milletvekili Gökcen Özdoğan Enç ile Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslamın
birleştirilerek görüşülen Meclis araştırması
önergeleri üzerinde yaptıkları konuşmalarındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Şimdi, az
önceki konuşmacı ve Sayın Bakanın konuşması
üzerine bir söz almak istedim.
Şimdi,
Sayın Bakan Elimizi uzatıyoruz. dedi. Zaten biz, bugün,
Danışma Kurulu olarak bütün partilerin... Onun el uzatmasına
gerek yok, biz elimizi uzattık kendilerine; iktidar, kendileri; biz
değiliz. Dolayısıyla icra makamı olarak bizim
uzattığımız eli tutmalarını bekliyoruz biz.
Burada, iktidar
olanlar kadına olan şiddetin artmasını nasıl
engelleyeceklerini bizimle eğer müşaverede bulunarak yapacaklarsa biz
az önce hangi usulleri uygulayacaklarını belirttik.
İkinci olarak,
şimdi, burada, şu partiyi veya bu partiyi savunmak veya iktidarı
savunmaya gerek yok. Burada bir sorun olduğunu söyledik, bu sorunun olduğunu
bütün partiler kabul etti. Öyleyse, burada iktidar partisinin ne
yapmadığını veya ne yaptığını anlatmak
yerine, hangi çözümle bu işi ortadan kaldırabileceğimizi dile
getirmemiz gerekiyordu. Bunun için araştırma komisyonu kuruluyor ama
bunun için biz diyoruz ki: Bu, kadın-erkek eşitsizliği
meselesinin de ötesine geçmiş durumda. Bakın, sadece bu yıl 29
kadın katledildi. Sığınmaevlerinin olması bir şey
ifade etmiyor, önemli olan kadının o sığınmaevlerine düşmesine engel olacak tedbirleri almak.
Dolayısıyla bunu öneriyoruz ve bu komisyonun bu işi
gerçekleştirmesi önemli diyoruz. Bunun için de biz milletvekilleri,
kadın veya erkek demiyorum, bu işi çözebilecek mercideyiz, yerdeyiz;
bunu çözelim diyoruz. Onun için de Sayın Bakana diyoruz ki: Lütfen, gelin,
kanunları birlikte çıkaralım ve bir an önce bu işi
engelleyelim ama bunun cezai müeyyidelerle olmayacağını da
söylüyoruz. Eğitim meselesi başta olmak üzere, değişik
rehabilitasyonlar dâhil olmak üzere, ailelerin birtakım sosyologlarda
eğitiminin yapılması başta olmak üzere her şeyi
yapalım ve bunu artık önleyelim.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Ben de elbette ki
bu konuda bütün arkadaşlarımızı dinledim, dilekler ortak.
Bu yüzden de araştırma komisyonunun kurulmasına ilişkin
önerge ortaklaşa verildi. Bugün, burada, siyaset de yapılarak, eller
birbirine uzatıldı. Umuyorum ve sanıyorum ki eller en kısa
noktada bu sorunu çözmek için buluşur.
X.- MECLİS ARAŞTIRMASI
A) Ön Görüşmeler
1.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve 19 Milletvekilinin, kadına yönelik şiddetin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/124)
2.- İzmir Milletvekili Mustafa
Moroğlu ve 38 Milletvekilinin, kadına yönelik şiddetin
nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/226)
3.- BDP Grubu adına Grup
Başkanvekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın,
kadına yönelik şiddet olaylarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/320)
4.- BDP Grubu adına Grup
Başkanvekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın,
kadınlara yönelik cinayet olaylarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/321)
5.- Hatay Milletvekili Mehmet Ali
Ediboğlu ve 23 Milletvekilinin, toplumsal cinsiyet sorunlarının
ortadan kaldırılması için alınması gereken önlemlerin
araştırılarak belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/336)
6.- Aydın Milletvekili Bülent
Tezcan ve 22 Milletvekilinin, kadına yönelik şiddet
olaylarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/601)
7.- Antalya Milletvekili Gürkut
Acar ve 24 Milletvekilinin, kadınlara ve çocuklara yönelik şiddet
olaylarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/637)
8.- İzmir Milletvekili Hülya
Güven ve 41 Milletvekilinin, kadına yönelik şiddetin nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/958)
9.- İstanbul Milletvekili
Sebahat Tuncel ve 21 Milletvekilinin, kadın sığınma
evlerinin koşullarının ve ihtiyaçlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/1055)
10.- HDP Grubu adına Grup
Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in, kadına
yönelik şiddetin nedenleri ve azalması için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis Araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1127)
11.- İstanbul Milletvekili
Abdullah Levent Tüzel ve 22 Milletvekilinin, kadına yönelik şiddetin
engellenmesi amacıyla Meclis Araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1128)
12.- Balıkesir Milletvekili
Ayşe Nedret Akova ve 26 Milletvekilinin, aile içi şiddetin
nedenlerinin ve boyutlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1126)
13.- Van Milletvekili Nazmi Gür ve
21 Milletvekilinin, kadına yönelik şiddetin nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/1137)
14.- Balıkesir Milletvekili
Ayşe Nedret Akova ve 20 Milletvekilinin, kadına yönelik şiddetle
mücadele konusunda alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/1136)
15.- Kocaeli Milletvekili Mehmet
Hilal Kaplan ve 24 Milletvekilinin, kadına yönelik artan şiddetin ve
suçların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1135)
16.- İstanbul Milletvekili
Celal Dinçer ve 20 Milletvekilinin, Ailenin Korunması ve Kadına
Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun uygulanmasında
karşılaşılan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1133)
17.- Batman Milletvekili Ayla Akat
Ata ve 21 Milletvekilinin, cinsel saldırı suçuna maruz kalan
kadınların dava sürecinde yaşadıkları sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1132)
18.- İzmir Milletvekili Birgül
Ayman Güler ve 27 Milletvekilinin, kadına yönelik şiddetin
nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1130)
19.- Batman milletvekili Ayla Akat
Ata ve 21 milletvekilinin, kadına yönelik şiddetin tüm
boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1129)
20.- Mardin Milletvekili Erol Dora
ve 21 Milletvekilinin, kadına yönelik şiddet uygulayanların
denetimli serbestlikten faydalanmaları hususunun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1131)
21.- Kars Milletvekili Mülkiye
Birtane ve 21 Milletvekilinin, kadınların ve çocukların cinsel
suçlardan korunması konusunun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1134)
22.- Diyarbakır Milletvekili
Nursel Aydoğan ve 21 Milletvekilinin, kadın cinayeti ve kadın
intiharlarında erken yaşta evliliklerin etkisinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1138)
23.- Kırklareli Milletvekili
Turgut Dibek ve 21 Milletvekilinin, kadın sığınma evlerinin
kapasitesinin artırılması ve kadınları korumaya
yönelik tedbirlerin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1139)
24.- Mersin Milletvekili Ali Öz ve
21 Milletvekilinin, kadına yönelik şiddetin artmasının
nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1140)
25.- Kars Milletvekili Mülkiye
Birtane ve 29 Milletvekilinin, kadın cinayetleri konusunda
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1141)
26.- Kırklareli Milletvekili
Turgut Dibek ve 21 Milletvekilinin, kadına yönelik şiddet
bağlamında ülkemizde bir kadın politikası oluşturulması
ile koruyucu ve kollayıcı tedbirlerin alınması için konunun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/1142)
27.- İstanbul Milletvekili
Sedef Küçük ve 20 Milletvekilinin, kadınların maruz
kaldığı şiddetin önlenmesinin yollarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/1144)
28.- HDP Grubu adına Grup
Başkanvekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın, kadın
cinayetlerinin önlenmesinin yollarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1143)
29.- İstanbul Milletvekili
Binnaz Toprak ve 23 Milletvekilinin, kadın cinayetlerinin ve kadına
yönelik şiddetin önlenmesinin yollarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1145)
30.- Diyarbakır Milletvekili
Nursel Aydoğan ve 27 Milletvekilinin, kadına yönelik şiddetin
önlenmesinin yollarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1147)
31.- İstanbul Milletvekili
Sebahat Tuncel ve 27 Milletvekilinin, kadına yönelik sistematik
şiddetin önlenmesinin yollarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1146)
32.- Antalya Milletvekili Gökcen
Özdoğan Enç ve 35 Milletvekilinin, kadına karşı
şiddetin önlenmesine yönelik yürütülen hizmetlerin
uygulamalarının değerlendirilmesi ve eksikliklerin tespit
edilmesi için konunun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1148)
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri, Meclis araştırması önergeleri
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, Meclis
araştırması açılıp açılmaması hususunu
oylarınıza sunacağım: Meclis araştırması
açılmasını kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir
Edilmiştir.
Ben de yürekten
tebrik ediyorum sizi. Ben de yürekten tebrik ediyorum bu kabul
doğrultusunda herkesi.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Mecliste ilk oluyor herkesin kabul oyu vermesi
herhâlde.
SAKİNE ÖZ
(Manisa) AKPnin, bilinçaltı olarak, kadına şiddete
bakış açışını ortaya çıkardınız.
BAŞKAN
Yapmayın Sayın Öz, ben bir kadın olarak burada oturuyorum.
Yapmayın, lütfen
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Manisa) Hayırlı olsun.
SAKİNE ÖZ
(Manisa) Aynı şey, bilinçaltı
Burada da bakış
açınızı bilinçaltıyla ortaya koydunuz.
BAŞKAN Burada
da siyaset yapmayalım. Benim hangi partiye kayıtlı olduğumu
biliyorsunuz ve bugün Meclis Başkan Vekilliği görevini
sürdürmekteyim. Lütfen
Meclis
araştırmasını yapacak komisyonun 17 üyeden
kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Komisyonun
çalışma süresinin başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip
üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere üç ay olmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Komisyonun
gerektiğinde Ankara dışında da çalışabilmesi
hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.16
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.15
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Fehmi
KÜPÇÜ (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 18inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Alınan karar
gereğince, gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada
yer alan Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
XI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada
yer alan Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu Raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada
Levent Bey, bir
şey mi söyleyecektiniz?
LEVENT GÖK (Ankara)
Bir talebim olacaktı. Siz devam edin, ondan sonra efendim yani konuya
gelin, ondan sonra.
BAŞKAN Peki,
3üncü sıranın ismini bir okuyayım.
3üncü sırada yer alan Kırıkkale
Milletvekili Ramazan Can ve Isparta Milletvekili Recep Özel ile 52
Milletvekilinin; Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın; 1512
Sayılı Noterlik Kanununun 59. Maddesinde Noterlerin
Hastalıkları Hâlinde Yapılacak İşlemlere
İlişkin Sorunların Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın; 2802 Sayılı
Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal,
İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır ve Amasya Milletvekili
Mehmet Naci Bostancı ile 33 Milletvekilinin; Hâkimler ve Savcılar
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekili Bülent Turan ve Elâzığ Milletvekili Şuay Alpay ile
1 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
3.- Kırıkkale
Milletvekili Ramazan Can ve Isparta Milletvekili Recep Özel ile 52
Milletvekilinin; Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın; 1512
Sayılı Noterlik Kanununun 59. Maddesinde Noterlerin
Hastalıkları Hâlinde Yapılacak İşlemlere
İlişkin Sorunların Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi,
İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın; 2802
Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kahramanmaraş Milletvekili
Mahir Ünal, İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır ve Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ile 33 Milletvekilinin; Hâkimler ve Savcılar
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekili Bülent Turan ve Elâzığ Milletvekili Şuay Alpay ile
1 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/2397, 2/2101, 2/2209, 2/2380,
2/2418) (S. Sayısı 655)(X)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu, 655 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince, bu teklif, İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında temel
kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle teklif, tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı
ayrı oylanacaktır.
Buyurun Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkanım, ben
bir usul tartışmasıyla başlamak istiyorum söze.
BAŞKAN Sayın Gök, isterseniz yerinize geçin,
sisteme girin, daha iyi duyulur diğer arkadaşlar tarafından da.
Buyurun.
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, gündeme
gelen, Meclis gündemine gelen 655 sayılı Kanun Teklifi, pek çok
maddesi itibarıyla Anayasaya aykırılık teşkil
etmektedir. Burada, getirilen pek çok hüküm, aslında Anayasa Komisyonunda
incelemesi yapılıp Anayasaya uygunluğu denetlendikten sonra
Meclisin huzuruna gelmesi gerekirken, bu, yapılmamıştır. Bu
nedenle, çok önemli gördüğümüz ve temel hukuk prensiplerine
aykırı ve Türk yargı sistemini kökünden etkileyecek derecede
ağır ihlaller gördüğümüz bu konuda Anayasaya
aykırılık iddiasında bulunuyoruz ve bu konuda bir usul
tartışması açılmasını talep ediyorum.
BAŞKAN
Şimdi, bu, bazı kanunlar görüşülürken tabii ki talep olarak
bize iletiliyor, her seferinde de ben tekrar etmek zorunda kalıyorum. Bu
teklif, Komisyonda görüşüldü, sıra sayısı alınıp
bastırıldı. Bu noktadan itibaren Genel Kurulda bu kanun maddeler
üzerinde görüşülürken elbette ki Anayasaya aykırılık
iddialarında bulunacaksınız ve Genel Kurul bu konuda bir karar
verecek. Divan olarak veya Meclis Başkan Vekili olarak benim yapacak bir
şeyim yok ama buna rağmen bir usul tartışması
açacağım, tutumumun bu olduğunu belirterek.
Şimdi,
lehinde
Anlaşarak söyleyelim lütfen arkadaşlar.
BAŞKAN
Siz lehte misiniz Levent Bey?
LEVENT
GÖK (Ankara) Aleyhinde.
BAŞKAN
Levent Gök aleyhte, Hasip Kaplan aleyhte; Sayın Halaçoğlu lehte
diyeceğim, Sayın Ahmet Aydın lehte
Tutumumun
lehinde, Sayın Ahmet Aydın, Adıyaman Milletvekili.
Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz
üç dakika.
XII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- 655 sıra sayılı
Kanun Teklifinin Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle Genel
Kurulda görüşülüp görüşülemeyeceği konusunda Başkanın
tutumu hakkında
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, tabii, 655 sıra sayılı
Hakimler ve Savcılar Kanunu ile bazı kanun ve kanun hükmünde
kararnamelerde değişiklik yapan bu tasarıda görüşmelere
başlamadan önce, tabii, CHP Grup Başkan Vekili
arkadaşımız Sayın Levent Gökün usule itirazı oldu.
Aslında, pek çok kanunda bu itirazlar usulen ileri sürüldü. Siz de az önce
ifade ettiniz Sayın Başkanım: Komisyonlarda görüşüldükten
sonra Genel Kurula inen bir kanunun Anayasaya
aykırılığını tümden iddia edip bunu
görüşemezsiniz gibi bir talep mümkün değil, bunu ortadan
kaldıramazsınız. Yani burada, gelen kanunun görüşülmesi
gerekiyor.
Zira, İç
Tüzükümüzün 38inci maddesi de çok açık. Bir defa, komisyonlar
arasında bir hiyerarşik düzen yok. Anayasa Komisyonu, bütün
komisyonların üzerinde değildir. Bütün komisyonlar, kendi içerisinde,
gelen teklif ya da tasarıları öncelikle Anayasaya
aykırılık iddiaları varsa onları incelerler. Adalet
Komisyonunda da bu Anayasaya aykırılık iddiaları
incelenmiş ve hepsi reddedilmiş. Dolayısıyla, İç
Tüzükümüzün 38inci maddesine de baktığımızda:
Komisyonlar, kendilerine havale edilen
tasarı veya tekliflerin ilk önce Anayasanın metin ve ruhuna
aykırı olup olmadığını tetkik etmekle
yükümlüdürler. Adalet Komisyonunda yapılmış bu.
Bir komisyon, bir tasarı veya
teklifin Anayasaya aykırı olduğunu gördüğü takdirde
gerekçesini belirterek maddelerin müzakeresine geçmeden reddeder.
E, komisyon bunu
görmemiş, reddetmemiş ve Genel Kurula gelmiş. Genel Kurula
geldikten sonra İç Tüzükün 84üncü maddesi çok açık, uygulanır.
Anayasaya aykırılık önergeleri, madde 84te tanzim
edilmiş: Bir kanun tasarı veya teklifinin Genel Kuruldaki
görüşülmesi sırasında tasarı veya teklifin belli bir
maddesinin Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle reddini isteyen
önergeler, diğer önergelerden önce oylanır. Yani nedir bu? Maddelere
geçildikten sonra hangi maddeye ilişkin Anayasaya
aykırılık iddiası varsa, buna ilişkin bir önergeniz
varsa, bu önerge, diğer önergelerden önce işleme konulur,
görüşülür, Genel Kurulun takdirine sunulur.
Dolayısıyla,
Genel Kurulun gündemine gelen ve şu anda görüşülmeye başlanmak
üzere olan bu tasarının, Anayasaya aykırılık
iddiasıyla işlemden kaldırılması da mümkün değil.
Bu açıdan baktığımızda, aslında bu usul
tartışmasının da açılması doğru değildi
ama Sayın Başkan, gene nezaket gösterdi her zamanki gibi.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
AHMET AYDIN
(Devamla) Gerçekten nezaketiyle, zarafetiyle, engin öngörüsüyle, hoşgörüsüyle
de Meclisi idare ediyor Sayın
Başkanımız.
BAŞKAN Çok
teşekkür ederim.
AHMET AYDIN (Devamla)
Buna rağmen, Sayın Başkan
bu usul tartışmasını açtı, açtırdı ama
Başkanın da ifade ettiği
gibi, bu saatten sonra zaten Başkanlık Divanının
yapacağı bir şey yok. 84üncü madde, maddelere geçildikten sonra
uygulanır. Varsa böyle bir iddianız, önergeniz, onları
maddelerde işleme alırsınız, Genel Kurulun takdirine
sunarsınız. Bu açıdan bakıldığında,
Başkanlık Divanının uygulaması yerindedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın
Aydın.
AHMET AYDIN (Devamla)
Lehindeyiz ve bu yasanın görüşmelerine başlanması
gerektiği kanaatindeyiz.
Teşekkür ediyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Aleyhte, Sayın Levent Gök konuşacak, Ankara
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önemli bir kanun
teklifini görüşüyoruz. Devlet hayatında devletin
kurallarının ve kurumlarının sürekliliği esastır.
Bir devlet hayatı, devletin temel kurumlarının yıllardan
beri süregelen içtihatlarına, teamüllerine, geleneklerine, göreneklerine
göre oluşturulur. Bütün medeni dünyaya baktığınız
zaman, her köklü kurumun arkasında yüzyıllara dayalı bir tarih
birikimi, kültür birikimi ve toplumsal birikim vardır.
Bugün
görüştüğümüz 655 sıra sayılı Kanun Teklifi, çok temel
bir şekilde Türk yargı sisteminin temel kurumlarını ve
kurallarını altüst edici bir şekilde huzurumuza getiriliyor.
Bakanlar Kurulu tasarısı olarak gelmiyor. Meclisin ya da
uzmanların hiçbirinin görüşü alınmadan AKPli milletvekillerinin
verdikleri bir teklifle Meclise getirilen bu kanun teklifi, Türk adalet sistemi
açısından gerçekten altüst edici özellikler taşıyor.
Getirilen
hükümlerin çoğu, Anayasaya aykırıdır değerli
arkadaşlarım. 7nci maddede, idare mahkemesi hâkimlerine hukuk
fakültelerine sınavsız giriş hakkı verilerek
Anayasanın kanun önünde eşitlik ve hiçbir sınıfa, zümreye,
kişiye imtiyaz verilemez maddesinden tutun, Yargıtayın ve
Danıştayın kökleşmiş onlarca yıllık
birikimlerini bir anda ortadan kaldıracak düzenlemelerle Türk yargı
sistemi yeniden şekillendirilmeye çalışılıyor. Bu, çok
yanlış bir tutumdur. Elbette toplumsal ihtiyaç olursa, böyle temel
konularda bütün herkesin mutabakatıyla gerekli girişimler yapılır
ama sayısal çoğunluğa güvenilerek, sayısal çoğunluğun
üstünlüğüne güvenilerek yargı sistemiyle bu denli oynanması,
kurulların ve kurumların çökertilmesi kabul edilemez.
Kaldı ki
AKPli milletvekili arkadaşlarım, örneğin, Yargıtayın
daire ve üye sayısının artırılacağı
maddelerde, acaba 2007 yılında, yine Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan tarafından verilen bir kanun teklifini, kanun
tasarısını biliyorlar mı? O zaman, Yargıtayın üye
sayısını azaltan bu kanun tasarısından bugün
Yargıtayın daire ve üye sayısını artıran bir
teklife giden süreçte hangi ihtiyaç neden ortaya çıkmıştır
da böylesine temel kurumlarımızı altüst ediyoruz? Bu
konuların tümü, ayrı ayrı tartışılmalı ve
Anayasaya uygunluğu denetlenmelidir. Bu kanun, Anayasa Komisyonuna iade
edilmelidir, Anayasa Komisyonunca Anayasaya uygunluğu denetlendikten
sonra buraya gelmelidir.
Değerli
arkadaşlarım, yaptığımız, basit bir iş
değildir, hiçbirimiz altında kalmayalım diye bunları
söylüyorum.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
LEVENT GÖK
(Devamla) Sayın Başkanın tutumunun da aleyhinde olduğumu
belirtir, hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Gök. (CHP sıralarından
alkışlar)
Lehte, Sayın
Yusuf Halaçoğlunun yerine Konya Milletvekili Sayın Faruk Bal
konuşacak.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
FARUK BAL (Konya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın
Başkanın tutumunun lehine söz almış bulunuyorum ama bu,
İç Tüzükün yarattığı bir imkândır. Tutumumun
Anayasaya göre değerlendirmesini bu konuşmada yapmak istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, Anayasa, yasama, yürütme ve yargının bütün
organlarını bağlayan temel kuruluştur. Bu temel demokrasi
kuruluşu olan Anayasa, elbette ki bütün hükümleriyle her yerde cari
olduğu gibi, şurada, şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisinde
görev yapan bizleri ve Sayın Başkanı da bağlamaktadır.
Bunun istisnası yoktur. Bunun istisnasının
arayışları da demokratik bir davranış biçimi
değildir. Çünkü, parlamenter demokratik sistemde hukukun üstünlüğü
esastır, hukukun üstünlüğünün en üstünde de Anayasa hükmü
bulunmaktadır.
Bu teklife geldiğimiz
zaman, bu teklif, değerli arkadaşlar, noterlerin durumlarıyla
ilgili bir düzenleme ve hâkim ve savcıların sosyal ve ekonomik
durumlarının iyileştirilmesine ilişkin bir düzenleme olarak
karşımıza çıktı. Lakin, yola çıkar çıkmaz,
peşine, torbayı da aşan, çuvalı andıran bir ucube
teklif hâline geldi. Herkes şaşırdı, Adalet Komisyonunda
birtakım birleştirmeler yapıldı, lakin özünü
değiştiremedik. Özü şudur: Bu torba yasa hâline dönüştürülen
teklifle amaç, masum olan birtakım düzenlemelerin yanına yapılan
eklemelerle; bir, HSYKdaki çoğunluğu elde etmek; iki, Danıştaydaki
çoğunluğu elde etmek; üç, Yargıtaydaki çoğunluğu elde
etmek. Bu amaçla, Yargıtaya ve Danıştaya yeni daireler kuruluyor
ve dünyanın en obez Danıştayı, dünyanın en obez
Yargıtayı hâline getiriliyor. Böyle olmakla kalmıyor,
Yargıtaydaki tüm dairelerin iş bölümlerini, siyasal üstünlük kurmak
suretiyle Danıştayda Başkanlık Kurulu, Yargıtayda Birinci
Başkanlık Kurulu adı altında teşkil edilen kurullara
dairelerin iş bölümünü yapma yetkisi veriliyor, dairelerde hangi
kişilerin üye olarak görev yapacağı belirleniyor; daha ileri
giderek, hangi dosyaların hangi dairelere gideceği dahi belirleniyor.
Bunun, hukuk devletiyle, yargının
bağımsızlığıyla,
tarafsızlığıyla, hâkim teminatıyla hiçbir alakası
yoktur. Hâkimin bağımsızlığı,
tarafsızlığı ve yargının bu gibi korumalarla anayasal
olarak güçlendirilmiş bir kuruluş olarak tutulabilmesi imkânı bu
teklifle ortadan kaldırılıyor. Dolayısıyla, bu,
Anayasanın 2nci maddesinden itibaren sıralayacağınız
onlarca maddesine aykırı bir tekliftir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bal.
FARUK BAL (Devamla)
Meclis gündemine hâkimdir. Burada Anayasaya aykırılık
iddiaları söz konusudur.
Teşekkür
ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Usul
tartışmasında son konuşmacı, aleyhte olmak üzere, Şırnak
Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.
Buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sizler de bir hukukçusunuz Sayın Başkan ve iyi bilirsiniz ki kanunlar
Anayasa hükümlerini değiştirmez. Anayasa hükümlerini
bırakın, bu Meclisin imzaladığı, Anayasanın
90ıncı maddesine göre Türkiye'nin tarafı olduğu Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesini, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesini, ondan sonra Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesini, oradaki
adil yargılama hükümlerini, bunların hiçbirini değiştirmez.
E, bile bile niye bu kanunları getiriyorsunuz arkadaşlar?
Bakın,
şimdi, bu kanun hükümleri
Şu Anayasadan birkaç madde
okuyacağım: Kişi güvenliği ve özgürlüğü Makul
şüpheyi getiriyorsunuz. Makul şüpheyi getirdiniz bu kanunda,
Anayasada diyor ki: Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler
Şimdi, gizli dinlemeyi getiriyorsunuz yetmemiş gibi,
zaten herkes dinleniyordu. Özel hayatın gizliliği, Anayasa 20.
Şimdi,
istediğiniz gibi arama, tarama
Bir
hâkim, istediği kadar, bütün Türkiye'yi dinleme, arama kararı
verebilecek. Konut dokunulmazlığını
kaldırıyorsunuz, haberleşme hürriyetini
kaldırıyorsunuz. Yani, getirdiğiniz bu hükümler demokratik bir
toplum olmanın gerekliliğini yansıtmıyor. Hukuka
aykırı, İç Tüzük 38e aykırı, Anayasaya
aykırı. Gidip Anayasa Mahkemesine toslayacaksınız. Torba
kanunda ben burada üç tane madde saydım, elimi de vurdum, Bu üçü
dönecek. dedim ve üçü de döndü. Ben de size bunu söylüyorum, bu dönecek
arkadaşlar. Ama, siz alıştınız, ne bileyim, yani iki
günde bir kanun yapmaya alıştınız. E, nasıl? Bir
şey olmaz, tekrar yaparız. Ne olacak? Anayasa Mahkemesi kararı
geriye uygulanmaz. Ama, bir gün size lazım olacak arkadaşlar ya, bu
hukuk, bu ülke, bu adalet size de lazım olacak. Yani, sizin evinizde priz
ve sürekli kameralar olan, gizli tanıkların olduğu, gizli
dinlemelerin yapıldığı
Ya, hükûmeti eleştirmeyi
buraya, bu kanuna koymuşsunuz. Hükûmeti eleştirenin mal
varlığına, üçüncü kişideki haklarına kadar el konuyor.
Mülkiyet hakkını, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 1 No.lu
Ek Protokolü, her şeyi ihlal ediyor. Şimdi, her şeyi ihlal eden
bu kanunu bile bile burada görüşüp Anayasa Komisyonunu atlamak, buradaki
anayasal hükümleri dikkate almamak
E, biz çıkarırız. Buyurun
çıkarın kardeşim, çıkarın, istediğiniz gibi
yönetin bu ülkeyi ama tarih AK PARTİnin içindeki hukukçuları
affetmeyecek, burayı not alın; yanlış yapıyorsunuz,
yanlış yapıyorsunuz, yanlış yapıyorsunuz
Beş ay sonra seçime gideceğiz, bu seçime giderken bari onurlu bir
iş yapın, bu tür baskı yasalarına imza atmayın
diyorum.
Sayın Başkan,
vallahi, hani Görüşeceğim. diyebilirsiniz ama görüşülecek bir
durum yok burada. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Çok
teşekkür ederim.
Elbette, Anayasanın
bir üst metin olduğunu hukukçu olmam dolayısıyla biliyorum ama
başka bildiğim bir hukuk düzenlemesi daha var, o da şu anda
Anayasaya aykırılık konusunda yapabileceğim hiçbir
yetkinin olmaması. Ben tutumumda bu nedenden dolayı bir
değişiklik yapmak durumunda değilim.
XI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Kırıkkale
Milletvekili Ramazan Can ve Isparta Milletvekili Recep Özel ile 52
Milletvekilinin; Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın; 1512
Sayılı Noterlik Kanununun 59. Maddesinde Noterlerin
Hastalıkları Hâlinde Yapılacak İşlemlere
İlişkin Sorunların Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi,
İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın; 2802
Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kahramanmaraş Milletvekili
Mahir Ünal, İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır ve Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ile 33 Milletvekilinin; Hâkimler ve
Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekili Bülent Turan ve Elâzığ Milletvekili Şuay Alpay ile
1 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/2397,
2/2101, 2/2209, 2/2380, 2/2418) (S. Sayısı 655) (Devam)
BAŞKAN Şimdi,
teklifin tümü üzerindeki görüşmelere başlayacağız.
Gruplar adına ilk
konuşmacı, Hakların Demokratik Partisi Grubu adına
Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.
Buyurun Sayın Kaplan.
(HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA HASİP
KAPLAN (Şırnak) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına sizleri saygıyla selamlıyorum.
655 sıra
sayılı, Türkiyeye felaket getirecek bu pakete, yargı paketine
karşı biz ne düşünüyoruz? Siz ne yapmak istiyorsunuz? Türkiyede
hukuk yoksa, adalet yoksa, adaletin olmadığı yerde
barış da olmaz arkadaşlar. Adaletin olmadığı
yerde, yani hakların korunmadığı bir yerde barış
olabilir mi?
Şimdi, bütün Türkiyeyi
açık cezaevine çevirecek -açık cezaevi diyorum- bir teklifi
görüşüyoruz. Bu tekliften sonra -bu teklifte ne olacağını
anlatacağım- güvenlik paketi gelecek buraya, İçişleri
Komisyonuna verildi. Burada, İçişleri Komisyonuna verilen bu pakette
de bu paketi tamamlayan durumlar var. Yani şunu söyleyeyim, Ankarada bir
sulh ceza hâkimine gideceksiniz ve sulh ceza hâkimi şöyle bir karar
verecek: Üç yüz altmış beş gün Türkiyede herkesin dinlenmesine,
izlenmesine, takip edilmesine
Düşünebiliyor musunuz? Öyle hâkim de
çoktur. Facebook sayfalarına bakarsanız, kimlerle ilgili ne
yazdıklarını
Öyle insanlar bulunur. Peki, burada niye buna
ihtiyaç duyuyor Hükûmet? Sorun burada.
Bakın, üç tane
kanun teklifimiz vardı bizim. Bir tanesi, tamamen adil
yargılanmanın sağlanması için
Bağımsız
yargının üçlü sacayağı var; iddia, savunma ve yargı.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6ncı maddesi çok net,
silahların eşitliği diye bir kavramdan bahseder yani iddia ve
savunmanın silahlarının eşitliği. Olağanüstü
mahkemelerde, sıkıyönetimlerde, örfi idarelerde, DGMlerde, özel
yetkili mahkemelerde gördük, savcılar bir dönemler kendilerini savcı
olmaktan da öte kral olarak görüyorlardı, kral ve istediklerini
yapıyorlardı, hatta -Terörle Mücadele Kanunu duruyor daha,
kaldırmadınız- her istedikleri soruşturmada, bir gizlilik
kararı koyup, avukatın dosya evrakını incelemesinin
önlenmesini istiyorlardı. Bu şekilde, savunma dosya
evrakını inceleyemiyor, teknik delillere bakamıyor, gizli
tanıkları bulamıyor, ne nedeniyle müvekkilinin suçlandığını
bilemiyor, hangi suçun isnat edildiğini bilemiyor, niçin tutulduğunu,
neyle suçlandığını bilemiyor ve o insanlar aylar,
yıllar, hatta dört yıl, beş yıl hâkim önüne çıkmadan
tutuklu kalıyorlardı bu ülkede; kaldılar da, kalıyorlar da
şimdi. Maşallah, hâlâ cezaevlerinde 158 bin
Adalet Bakanın
açıkladığı rakam var. Biz kanun teklifi verdik, dedik ki:
Bakın, bu düzenleme sakattır. Bağımsız yargı
kutsal savunma hakkıyla başlar. Kutsal savunma hakkına kim
saldırırsa, kutsal savunma hakkını kim ortadan kaldırırsa
adaleti de ortadan kaldırır. Şimdi, bizim verdiğimiz bu
düzenlemeye karşı, bakıyoruz, burada ne yapılmış?
Hükûmet hemen tam tersini yapmış. Yani 26ncı maddede
Soruşturmanın amacını tehlikeye sokacağı
anlaşılırsa savcının talebi, hâkim kararıyla,
müdafi dosya evrakını inceleyemez. diyor. Şimdi, siz burada
yargıdan bahsedebilir misiniz? Savcı bilecek, hâkim bilecek; avukat
bilmeyecek, savunamayacak kendini. Bunu siz getiriyorsunuz.
Peki, bu, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin 6ncı maddesine uygun mu?
Üçüncü fıkrasındaki silahların eşitliğine uygun
değil. Peki, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesine? Ona da uygun
değil. Peki, bile bile niye getiriyorsunuz bunu? Niye buna ihtiyaç
duyuyorsunuz? Bakın, çok temel bir evrensel hukuk kuralını ihlal
ediyorsunuz. Yani ihlal ettiğiniz kural, Türkiyede zaten olmayan
yargıda, zaten bağımsız olmayan, zaten tarafsız
olmayan, işlemeyen bir yargıda baroları, avukatları
susturmaktan başka bir şey değil. Avukatları susturmak
isteyen çok diktatör biliyoruz. Napolyon da Avukatların dili
kesilmelidir. diyordu. Yani daha başka örnekler de sayabiliriz. Adalet
Komisyonu Başkanımız bu konuda çok güzel örnekler de sunabilir.
Peki, niye avukatlardan, savunmadan korkuluyor bu kadar, neden? Bunun nedeni
ne? Bunun nedenini bana kimse anlatabilir mi? Nedeni şu: Çünkü,
muhaliflerini içeri attığı zaman hiç kimsenin sesi
çıkmasın isteniyor.
Bakın, sizler
daha beş altı ay önce burada Danıştay yasalarıyla
ilgili, idari yargılamayla ilgili, istinaf mahkemeleriyle ilgili
düzenlemeler yaptınız. Düzenlemeler yaparken şunu açık
açık dediniz: Bu yargı reformu devrim niteliğindedir. Siz her
gün devrim yapmaktan bıkmadınız. Devrim dediğiniz şeyi
üç beş ay sonra çıkıyorsunuz
İstinaf mahkemeleriyle
yargının iş yükü yüzde 75 azalacak. dediniz, yüzde 75.
Kardeşim, yüzde 75 azalıyorsa o Yargıtaydaki daireler azalacak,
Danıştaydaki daireler azalacak, teknik bir üst yargı denetimine
dönecek. Siz ne yapıyorsunuz şimdi? Maşallah,
artırıyorsunuz. Niye artırıyorsunuz? Size ihtiyaç neden?
Madem bu kadar istinaf mahkemesini devreye koydunuz buna niye ihtiyaç duyuyorsunuz?
Bunun adı nedir biliyor musunuz? Benim yargıcım olsun, benim dediğimi yapsın, benim
istediğim kararı versin. Allahtan korkun, acele yargı sistemini
koydunuz, geçen pakette çıktı. Ama, o acele yargılama
çıkmasına rağmen
-özellikle enerji, maden, kömür ocaklarında- bir yürütmeyi durdurma
kararı bir ayda çıkmadı. Bir ayda yargılama hani bitecekti?
6 bin zeytin ağacı kesilirken dozerlerle, dozerler ezerken zeytinleri
Hükûmetiniz hepsini etti zengin, zenginleri kolladı. Danıştay
kararı da sonra geldi Efendim, yürütmenin durdurulmasına
Bade
harâb-il-Basra, ağaçlar kesildikten sonra karar geldi. Ne biçim acil
yargılamaydı bu? Hani o acil yargılama
Yani, elektronik bir karar
Soma hâkimine ulaşamaz mıydı, Somadaki hâkime, polise
anında bildirilemez miydi? Bildirilirdi. Demek ki burada da
kayırmacılık farklı işledi.
Şimdi, siz dün
bu yasayı çıkarıp bugün bunun aksini savunuyorsunuz. Ne oluyor
size? İhtiyaçlarınız beş ayda nasıl değişti,
niye değişti? Makul şüphe hâline taktınız kafayı?
E, siz getirmediniz mi ya? Somut delillere dayalı kuvvetli şüphe hâli
Anayasada var, bu Anayasada demin okuduğum bu: Suçluluğu
hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler... Anayasada var mı?
Var. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde var mı? Var tabii,
5inci maddesinde, kişi güvenliği ve özgürlüğünde,
hazırlık aşamasında -dikkat edin- kuvvetli belirti, delil
arar yani ilk alınacağı zaman. Son soruşturmada ise makul
şüpheyi arar. Siz şimdi makul şüpheyi getiriyorsunuz. Zaten 77
milyon insanımızın hepsi sizin için makul şüphelidir,
açık söylüyorum. Yani, ortada dolaşan her vatandaş potansiyel
suçlu, her an suç işleyebilir. Ne yapacağız o zaman? Kuvvetli
şüpheyi çıkaralım, makul şüpheyi getirelim,
yakalayalım, içeri atalım. Kimi atalım? Herhâlde kendi
üyelerinizi atmayacaksınız. 3 tane muhalefet partisi var, bir de
Parlamento dışı partiler var. Sesini çıkaranı
atacaksınız. Bu yetmedi.
Şimdi,
kardeşim, hepimiz şunu iyi bilmiyor muyuz: Meclise karşı
suç, Cumhurbaşkanına karşı suç, hükûmete karşı
suç yani devlete karşı suçların hepsinin müeyyidesi
ağır cezalık, ağır müebbet değil mi? Madem öyle,
tekrar bu maddelere eklediğiniz, hükûmete karşı suçta mal
varlığına el koyma ne demektir, biliyor musunuz? Ne demektir
yani malvarlığına el koyma, alacaklarına ve üçüncü
kişideki haklarına? Basınsa Sustururum seni., yazarsa
Sustururum seni., siyasi muhalifse Seni de sustururum, evine de, mülküne de
el koyarım, hükûmete karşı geldin ya. Bir hâkim kararı
lazım, bir sulh ceza hâkimi de bulurum canım. Sesini çıkarma,
yoksa mallarına el koyarım. Vallahi Şuppiluliuma döneminde bile
böyle bir düzenleme yoktu. Bu kadar keyfî bir düzenleme dünyanın hiçbir
yerinde yok. Yani, sırf hükûmeti korumak için taşınmazlara, hak
ve alacaklara el koyma. Niye? Hükûmete karşı suç. Kardeşim,
zaten hepsi var. Ağır müebbet veriyorsun, ağır müebbet;
zaten cezaevine girdi mi bir daha çıkmayacak, bir de sülalesini de,
ailesini de mal varlığıyla beraber cezalandırmak
istiyorsun. Yani, karısı da aç kalsın, çocukları da aç
kalsın, hepsi perişan olsun, bir evleri varsa o evini de elinden
alın, hepsi sokağa düşsün, bunu mu istiyorsunuz? Vicdan
olayıdır, insanlık olayıdır, sadece hukuk değil
ahlak olayıdır. İnsan bu kadar
acımasızlığı kime yapabilir? Sırf eleştirdi
diye bir muhalifin
Bakın,
teklifin 23üncü maddesine bakıyorum. İletişimin dinlenmesiyle
ilgili kararların oy birliğiyle alınmasını siz
getirmediniz mi kardeşim, niye pişman oldunuz? İstihbarat sizde
değil mi? MİT, Başbakanın emri altında değil mi?
İstediği gibi dinleme yapamıyor mu, istediği gibi izleme yapamıyor
mu, istediği gibi takip yapamıyor mu? Yapıyor. Peki, siz niye
tekrar bunu getiriyorsunuz? Var, emrinizde güç var. Siz tekrardan bunu niye
getiriyorsunuz? Bunu belediye zabıtası aşamasına kadar
yaygınlaştıracaksınız, polis, jandarma, sahil güvenlik,
özel güvenlik, dedektiflik büroları...
Bu Hükûmet bir
dedektif hükûmet olmaya başladı arkadaşlar, hükûmet etmeyi
bıraktı, dedektiflik yapacak artık. İşi gücü dinlemek
ve takip etmek. Takip etme işini takip edin arkadaşlar, seçimler
yaklaşınca bu takip işleri piyasaya geçer. Nasıl takip?
Şantaj kasetleri, dinleme, mahreme girme, kişisel hak ve hürriyetleri
ihlal etme, konut dokunulmazlığını kaldırma, özel
hayatı ihlal
Bakın, kaç tane suç saydım. Bütün bunları,
CMK 140ıncı maddede bir düzenlemeyle halledeceksiniz. Ne güzel, ne
güzel
Ya, en ilkel kabilenin de kendine göre bir hukuku var, vicdanı var,
insafı var, sınırı var arkadaşlar. Burada nerede bu
sınır, bana anlatabilir misiniz.
Şimdi, böyle
bir dikta altındaki toplum yasasıyla siz neyi çözebilirsiniz? Biz
buna karşıyız. Biz ne demişiz? Teklif vermişiz,
bilişim suçlarıyla ilgili demişiz ki: Bakın -bir de gizli
soruşturmacı olayı var, ona gireceğim- bu işleri
yapmayın, milletin mahremine girmeyin. Siz muhafazakâr
adamlarsınız, insanlarsınız, sizde edep konusu çok öne
sürülür, mahremiyet denen şeylere çok değer verirsiniz, etmeyin,
eylemeyin, böyle her önüne gelen herkesi röntgenlemesin, röntgenleyip
İnternete, televizyona vermesin, ahlaksızlık yapmasın,
bunun önlemini alın. Verdiğimiz bu kanun teklifinin
karşısında sizin getirdiğiniz kanun teklifi rezalet bir
teklif, rezalet. Sadece skandal değil, rezalet, kepazelik, kepazelik,
hukukun katli, hukukun dibe çökümü, hukukun ortadan
kaldırılması, rezalet! Bunu da hukukçular yapıyorsa o hukuk
komisyonundakilerin hepsine güzel bir madalya vermek lazım. Biliyorsunuz,
her zaman pozitif madalyalar yok.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Şubat ayındaki düzenlemede bunun tam tersini
konuşuyordunuz.
HASİP KAPLAN
(Devamla) En kötü bilmem ne ödülü de bazen verilir, vermek lazım.
Hukukta en kötü hukuk ödülü neyse araştıracağım, bir
yöntemini bulacağım ve size takdim edeceğim bu geçtiği
zaman.
Şimdi,
bakın, tasarının 26ncı maddesinde getirilen
sınırlama
Bakın, yargıda gizli tanığa niye
ihtiyaç duyarsınız, gizli soruşturmaya niye ihtiyaç
duyarsınız? Ya, bakın, açık konuşalım, insan
avukatın bilmediği, kimsenin tanımadığı, kimsenin
bilmediği X şahsının beyanlarına binaen hem
tutuklanacak hem mallarına el konulacak hem hayatı kararacak hem hak
aradığı zaman da Gizli soruşturmacının
beyanı var arkadaş. diyeceksin. Var mı böyle tanık
sistemi? Hani çapraz sorgu sistemini getirmiştik? Hani Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruyu getirmiştik? Getirdiniz de ne oldu? Üç senede
Türkiye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde yine 4üncü sıraya
terfi etti. 10 bin küsur başvuru var şu an. 4üncü sıraya geldi
biliyor musunuz? Anayasa Mahkemesinin bendine rağmen, engellemesine
rağmen 10 binin üstünde başvuruyla 4üncü sıradasınız.
Anayasa Mahkemesi bireysel başvurusu olmasaydı vallahi de billahi de
50 binin üstünde başvuru olurdu. Niye? Bu kadar hukuksuzluğun
olduğu bir ülkede, bu kadar adaletsizliğin olduğu bir ülkede
bundan ötesi ne olsun ki? Şimdi, bunlar önemli başlık
noktalarıydı, vurgu yaptığımız.
Yargıtayla,
Danıştayla ilgili
Ya, ayıptır, adli yıllarla
uğraşmayın ya, bir törenle uğraşmayın. Ya,
kişisel kaprisleri yasalaştırmayın ya, arkadaşlar ya.
Bugün Feyzioğlu Barolar Birliği Başkanıdır, yarın
bir başkası gelir ya. Feyzioğlu yasası bu ya, Türkiye
Barolar Birliği Başkanı Feyzioğlu yasası
yaptınız ya, yasaklama yasası. Hâkimleri, savcıları da
yasağa soktunuz. Günahları neydi? Diyelim, hadi bir muhalife tahammül
etmediniz, onu da kaldırdınız, ya hâkim ve savcıların
disiplin afları? Bize çıkarır mısınız Sayın
Bakan, kaç tane hâkim, savcı disiplin cezası almış, ne tür
disiplin cezaları almışlar? Savcılık mesleğinden
gelen, hâkimlikten gelen arkadaşlarımız var. AK PARTİde
Şuay nerede? Süha Bey burada. Bu konuda umarım sizler
güzel konuşmalar yaparsınız burada.
Yani
paralelin yaptığı disiplin cezaları mı var çokça
acaba? Onunla ilgili mi bu affa ihtiyaç duyuldu? Yoksa, hakikaten yüz
kızartıcı bir suçtan dolayı bir hâkim disiplin cezası
almışsa onu terfi mi
ettireceksiniz, soruyorum.
Şimdi,
el koymadan avukatın dosyasına, Danıştayda Başkanlar
Kuruluna, yeni yetkilere
Bakın arkadaşlar, bu Danıştay
olayını basite almayın. Yakında 46 tane termik santral
-HES- özelleştirilecek, 25 şeker fabrikası
özelleştirilecek, sayılarını sayarsam aklınız
şaşar. İşte, bütün bu taşeronlaşma,
özelleştirme, bu zulüm, bu isyan, madem ocaklarında ölüm
Bunların hepsine Danıştayda, idari yargıda yürütmeyi
durdurma kararı veriliyordu. Orayı da kendinize göre dizayn ederek
kurtarma çabası
Her şey size göre. Böyle olmaz ki arkadaşlar,
yanlış yapıyorsunuz.
Yargıtaya
8 tane yeni daire
Suç patlaması mı yaşıyor Türkiye? Suçlar
mı patladı, ne oldu? O kadar istinaf mahkemesinden sonra 8 daire
daha. Yoksa herkesi potansiyel suçlu olarak
Binlerce dosya gelecek, dosya
yığılması olacak, onun için yargıyı tahkim
edelim. mi dediniz? Yok arkadaşlar, biz buna karşıyız,
despotluğa karşıyız, bu tür hukuksuzluğa
karşıyız. Bunun da size hiçbir şey kazandırmayacağını
söylüyor, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Sayın Ömer Süha
Aldan konuşacak.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; uzun süredir kamuoyunun gündeminde olan 655 sıra
sayılı Yasa Teklifinin nihayet Genel Kurula geldiğini
görüyoruz.
Tabii, aslında
şöyle başlamak lazım: Geçtiğimiz şubat ayında
yargı paketi adı altında önemli bir değişiklik
yaptık, bununla yetinmedik, Haziran 2014te bir değişiklik daha
yaptık. Her ikisinin adı da yargı reformuydu. Şubat
ayında yaptığımız değişiklikleri şu
anda geri alıyoruz. Şimdi, o yargı reformuysa bu ne? Bu,
reformun reformu mu?
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Rereform, rereform...
ÖMER SÜHA ALDAN (Devamla)
Şimdi, öncelikle üzerinde durulması gereken şey bu: Neden
böyle bir değişiklik amacı güdüldü?
İkinci olarak
üzerinde durmamız gereken bir şey var: Eğer bir ülkede hele
ülkenin parlamentosu yargıyı bu denli fazla konuşuyorsa o
ülkenin demokrasisinde sorun vardır. Eğer bir ülkede yargı
mensuplarının adı film artistleriyle eş anlamlı bir
şekilde gazete sayfalarını, televizyon ekranlarını
süslüyorsa o ülkenin demokrasisinde sorun vardır. Yargının
yapısıyla çok oynanmıştır. Gerçekten de elbette ki
yargıda uzun yıllara dayanan sorunlar vardır. Yargıda
siyasallaşmaların belirtisi de görülmüştür zaman zaman. Keza
yargıdaki bu siyasallaşma girişimlerinin çoğunluğunun
bireysel olduğunu görmüşüzdür geçmişte. Ama, ne zamanki 12 Eylül
2010da bir referandum yapılmıştır, o referandumdan sonra
yargıdaki siyasallaşma artık kurumsal bir hâl
almıştır. Keza, o dönemde iktidarı oluşturan
koalisyon, belli bir dayanışma içinde yargıyı ele geçirme
operasyonunu adım adım gerçekleştirmiştir. Ama, ne var ki
her zaman ülkeye egemen olan bir güç eğer bir koalisyon yapısı
içindeyse bir süre sonra güçler savaşının ortaya
çıkması da kaçınılmazdır. Bugün yaşanan,
iktidarda egemen olmak, daha fazla pastadan pay almak adına bir güç
savaşından ibarettir. Keza güç savaşında üstün olan da
şu aşamada, karşısında bir anlamda sindirdiği,
bir anlamda susturduğu, bir anlamda sütre gerisine itilmesine neden
olduğu yapıyı bir düşman gibi göstererek yargıdaki o
siyasallaşma adımını daha da perçinlemek istemektedir. Bu
yasa teklifi bir reform falan değildir. İşte bu, yargıya
daha sağlam bir ayakla basmanın bir aracından ibarettir.
Bugün, tabii, sorun
şu aslında: 2014ün içinde, hemen hemen benzer konularda 3 tane
değişiklik yapıyoruz ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel
Kurulu bütün mesaisini o yasa teklifi... Ki o teklifin altında imzası
bulunan arkadaşlarımın o tekliften hiç haberlerinin bile
olmadığına eminim ben çünkü Komisyon çalışmaları sırasında, yasa teklifinin
değişikliklerinin Bakanlığın bürokratlarınca
yerine getirildiği hepimizin malumuydu ve bir mutfakta hazırlanan bir
yapı getirildi, önümüze konuldu. Peki, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir
ülkenin Parlamentosu aynı yıl içinde birbirine benzer konularda 3
tane yasama değişikliğini yapıyorsa bunun bir adının
olması lazımdır, buna bir ad koymak zorundayız. Bunun
adı, düpedüz, yasama görevini kötüye kullanmaktır. Ben, Adalet ve
Kalkınma Partisinden oy veren arkadaşları tenzih ediyorum.
Onlar, o bloklaşmanın etkisiyle, kendi arkadaşlarının
verdiği bir teklif var, işte iktidarlarının verdiği
bir teklif var dolayısıyla onaylama ihtiyacı hissediyorlar. Ama,
gelecekte, Türk Ceza Kanununa böyle bir hüküm koyacağız, bu bir
ihtiyaçtır. Bugün, yasama görevi kötüye kullanılmaktadır.
Türkiyede, pek çok
yasal düzenlemelerle karşılaştık değişik
hükûmetler zamanında ama hiçbir hükûmet döneminde, bu denli kişiye
özel düzenleme görmedik. Ha, onunla da yetinmedi bu iktidar, bugün gelinen
noktada artık, zamana ve zemine göre de yasa değişikliği
yapıyor. Yani, Şubat 2014te, 17 Aralıkta sabaha karşı
kapılar çalındığı anda bir karar veriliyor, deniyor
ki: Artık, bir evi aramak için somut delillere dayalı kuvvetli
şüphe olacak. Onunla da yetinilmeyip Acaba, bizim hakkımızda
filanca adliyedeki evrakların içinde ne vardır? diye merak içinde,
bir düzenleme daha yapılıyor. Müdafilerin, avukatların
dosyanın istinasız bütününü incelemesine ortam sağlanıyor
ve bugün gelinen noktada, önce HSYK -eski HSYK- kendi içindeki yapısı
itibarıyla değişim gösteriyor, öncekine göre daha farklı
davranıyor, mevcut egemen gücün daha çok yanında yer alıyor.
Sonrasında, yeni HSYK seçimleri yapılıyor, artık, yeni
koalisyon kuruluyor, yeni bir koalisyon var artık. Şunu görüyoruz ki
iktidar artık, kendisine yeni partnerler arayışı içindedir
ve bunu bulmuştur. Bu da ne kadar gidecek, onu da bilemiyoruz tabii ve
iş sağlam olunca da Yargıtayın, Danıştayın
yapısından başlayarak önemli derecede değişiklikler yapılıyor.
Bugün,
yargının üzerindeki baskıyı anlamanın en önemli
yollarından bir tanesi, Sayın Cumhurbaşkanının bu tip
düzenlemeleri kamuoyuna ilk açıklayan kişi olmasıdır.
Sayın Cumhurbaşkanının görevleri arasında Meclise ya
da Meclisteki milletvekillerine Şu yasa teklifini vereceksiniz. telkini
yoktur, imada dahi bulunamaz. Bu, doğrudan Türkiye Büyük Millet Meclisinin
iradesine yapılan bir müdahaledir. Ama, güvenlik paketi olsun, bu yasal
düzenleme olsun, biz bunu ilk ağızdan, Sayın Cumhurbaşkanından
duyduk yani Sayın Başbakan, Sayın Adalet Bakanı baypas
edilmiştir böyle bir noktada ve ne yazık ki -dün sanıyorum-
Sayın Cumhurbaşkanı bir yargıç hakkında vatan haini
ibaresini kullanmıştır. Siyasiler, o siyasi jargon gereği,
zaman zaman, birbirine amacını aşan, hatta hakarete varan sözler
söyleyebilirler ama bir ülkenin Cumhurbaşkanı
kanıtlanmadıkça bir yargıcı vatan hainliğiyle
suçlayamaz ve bunu Galataport ihalesinde yürütmeyi durdurma kararı vermesi
dolayısıyla söylemiştir. Peki, burada şunu sormak
lazımdır ondan hareketle: Yani Galataporta adam bir sürü
yatırım yapmış, milyonlarını oraya dökmüş,
memleket için iyi bir şey ama iki yıl sonra bunun hakkında
yürütmeyi durdurma kararı verilmesi vatan hainliğidir. gibi bir söz
söyledi. O zaman, peki, Kolin İnşaatın santraliyle ilgili, 6 bin
zeytin ağacının kesilmesi aşamasında yürütmeyi
durdurma kararı veren Danıştay üyeleri de vatan haini midir?
Böyle ,mameleke intikal eden konularda bu denli duyarlı olan Sayın
Cumhurbaşkanı, 2007den bu yana o dalgalar hâlinde süren aşamada,
haksız yere sabaha karşı evleri basılan, haksız yere
gözaltına alınan, yıllarca cezaevinde nedensiz yere, suçu dahi
açıklanmadan yatanlara sebebiyet verenler için neden tek bir kelime
etmemiştir?
Türk Silahlı
Kuvvetlerine yapılan müdahaleleri biliyoruz. Özellikle, seçkin,
çağdaş, bilgili Deniz Kuvvetlerine yapılan operasyonu acaba
nasıl değerlendiriyor Sayın Cumhurbaşkanı? Oraya
yapılan müdahalede vatan hainliği izleri var mı? Onunla ilgili
ağzından şimdiye kadar hiçbir kelime duyduk mu?
Paraya
vazıülyed eden hâllerde vatan hainliğini gündeme getirecekseniz ama
bu ülkenin aydınları içeri tıkılırken
gıkınızı çıkarmayacaksınız, sonra da ortaya
çıkıp sabaha karşı Kısıklıdaki
villanın önünde toplanan olduğu zaman bunları düşman
göreceksiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Bu
samimiyetsizliktir.
Yasaya gelince, ilk 6
madde, ilk 6 maddenin içeriğinde şunlar vardır: Noterlik Kanunuyla
ilgili düzenlemelerdir, arkadaşlar maddelere sıra geldiğinde
açıklama yapacaklar.
7nci madde açıkça
Anayasaya aykırı bir maddedir. Hukuk mezunu olmayan idari
yargıçlara, savcılara ve Danıştay üyelerine
sınavsız olarak doğrudan hukuk fakültelerine giriş
olanağı tanınmaktadır. Bu, Anayasamızın
fırsat eşitliğine açıkça aykırıdır.
Yükseköğretim Kanununun 45inci maddesinin birinci fıkrası
aynen şöyledir: Devlet üniversitelerine yerleştirmede YÖK
tarafından yapılacak sınavla belirleme yapılır. der.
Birinci fıkra böyleyken o birinci fıkranın altına
sınavsız giriş hakkı tanımak bir kere şöyle bir
açıdan çok garabettir: İdari yargıçlar, beş yıl
çalışmak şartıyla sınavsız, hukuk fakültesine
kaydolabileceklerdir. Öncelikle, bu yargıçlara
saygısızlıktır bu. Bu yargıçlara Sizin hukuk
nosyonunuz yeterli değil, siz doğru dürüst, adam gibi hâkim
değilsiniz. Onun için, size bir de hukuk fakültesine girme hakkı
veriyoruz. demektir. Bu doğru bir şey değil. İkincisi,
binlerce insan yüze yakın hukuk fakültesinden mezun oluyor. Gençlerimiz 3
kuruşa avukatların yanında, boğaz tokluğuna
çalışmak zorundalar. Birtakım insanlara, yaşını
başını almış insanlara sırf Mesleklerinden sonra
avukatlık yapsınlar, böyle bir olanağı
tanıyalım. diye imtiyaz tanınması gerçekten, o gençlerin
emeğine saygısızlıktır. Bu açıdan, Komisyon
çalışmalarında da üzerinde dikkatlice durduk ama ne yazık
ki göz ardı edildi.
Şeylerden biri de
şudur, aslında 11inci maddedir. Bu da Danıştay Kanununun
14üncü maddesinde bir değişiklik yapıyor. Artık, dava
dairelerinde hukuk, siyasi bilimler, iktisat gibi dallarda eğitim insanlar
ancak görev yapabiliyorlardı Danıştay üyesi olarak, bu tamamıyla
kaldırılmıştır. Şimdi, sıradan herhangi bir
kişi dava dairelerinde görev yapacaktır. Keza Danıştaya üye
seçilmek için yirmi yılın on yedi yıla indirilmesinin temelinde
de sanıyorum o on yedi yıllık bareme girecek birkaç kişi
vardır, onların listeye dâhil edilmesi istenmiştir.
Yargıtay
Kanununda da benzer bir değişiklik yapılıyor, biraz önce
Sayın Kaplan söyledi. Yargıtaya ve Danıştaya üye seçiliyor.
Elimde bir yasa tasarısı var; 2007 tarihini taşıyor, dönemin
Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından
imzalanmış. 1inci maddesi şu şekilde, Yargıtay
Kanununun 5nci maddesinde değişiklik içeriyor. Madde 5- Yargıtayda 13 hukuk, 7 ceza
dairesi ve en fazla 150 üye bulunur. diyor, 2007de. Şimdi ne oluyor? 23
hukuk, 23 ceza dairesi, 516 Yargıtay üyesi seçilecek. Yargıtayda
tetkik hâkimi sayısı 1.308dir. Neredeyse 2 tetkik hâkimine 1 üye
düşer konumuna geliniyor, yargıtay balon gibi şişiriliyor.
Buradaki temel amaç, elbette iş yükü, şu bu falan değildir.
Mevcut bir yapı var Yargıtayda, 2014 Haziranında bu
yapıyı pasifize etmek amacıyla bir düzenleme
yapılmıştır. Yapılan bu düzenleme kapsamında da
amaç hasıl olamamıştır çünkü 2014ün Haziranındaki
yasal düzenlemenin Yargıtaydaki ittifakı bozulmuştur.
Şimdiki Yargıtay Başkanının biraz da bireysel
girişimleriyle, hiç arzu edilmeyen bir Başkanlık Kurulu
oluşturulmuştur. Şimdi bu değiştirilmek istenmektedir.
Bunun için ne yapılacak? Yargıtaya 129 yeni üye seçilecektir,
Yargıtayın yapısı değiştirilecektir, çok
kısa süre önce, daha haziran ayında oluşturulmuş
Başkanlık Kurulu lağvedilecektir, yerine yenisi
kurulacaktır. Nereye kadar? Eğer bu anlayış sürerse,
inanın bana, bir gün Yargıtaydaki üye sayısı kürsüdeki
hâkim sayısını neredeyse geçecek hâle gelecektir. Bu komedidir,
yazıktır, yargıyı bu hâle getirmek gerçekten de
ayıptır.
Bu noktada,
Yargıtay tetkik hâkimlerinin seçiminin tümüyle HSYKya
bırakılması da hiç doğru bir şey değildir.
Yargıtaydaki daire başkanları
Ben buradan tavsiye ediyorum: Nasıl
olsa bu yeni seçileceklerle birlikte yapı değişecek, gelin bu
düzenlemeyi geçirmeyin. Yargıtaydaki daire başkanları beraber
çalışacakları tetkik hâkimlerini sorsunlar. HSYKya
Yargıtaydaki tetkik hâkimlerini seçme hakkının verilmesi,
doğrudan, özerk bir yapı olan, üst bir yargı kurumu olan
Yargıtayın HSYKnın emrine girmesi anlamına gelir, buna
izin verilmemelidir. Zaten bozdunuz, yapboz, yapboz derken hep bozdunuz, bari
daha da bozmayın derim.
Tabii, düzenlemede
yurt dışı teşkilatı var ama 3 tane daha önemli konu
var. Yargıda Birlik Platformu oluşturulduğu zaman, bu
platformdaki hâkim ve savcılar Sayın Başbakanla görüştüler
ve çıkışta bir açıklama yaptılar, dediler ki: Bir, maaşımız
artırılacak. İki, ucuz silah edineceğiz. Üç, disiplin
affı getirilecek.
Şöyle
söyleyeyim: Türkiyede toplam 13 bin küsur, 14 bin hâkim ve savcı var
idari yargıda, adli yargıda. Şu anda HSYK 3. Dairede 7 bin
şikâyet var. Yani, her 2 hâkim, savcıdan -kabataslak
düşüneceksek- 1isi şikâyete maruz kalmış durumda. Bunların
içinde esaslı olanlar da vardır, hayalî olanlar da vardır. Bu
süre içerisinde, 59 hâkim, savcının meslekten ihraç edildiğini
gördük, biliyoruz. Burada önemli bir nokta var, bunun üzerinde durmak
istiyorum.
Sicil affı
getiriliyor, bence çok doğru bir girişimdir, pek çok hâkim,
savcıya haksızlık yapıldığını ben
biliyorum. Sırf şucu, bucudur diye insanlara eziyet
edilmiştir, sudan yere cezalar verilmiştir. Bir adliyede 13 hâkim,
savcı hakkında soruşturma yapılmıştır, sırf
göstermelik olsun diye -12si aynı suçtan muzdarip diyelim- 12si
aklanmış, 1ine ceza verilmiştir. Bu açıdan olumlu ama 1/4/2005
tarihinden 1/9/2013 tarihine kadar işlenmiş fiillerden dolayı
Şimdi, niye böyle bir tarih konuldu? 1/5/2005 tarihi, bir önceki sicil
affının çıktığı tarihtir, makuldür. Peki, Niye 1
Eylül 2013? derseniz: Çünkü, hani bu Ergenekon davalarında, bu 17
Aralık sürecinde çok meşhur olan bir savcı vardı ya, onun
yurt dışına çıkış tarihi 2 Eylül 2013tür.
Anladınız mı değerli arkadaşlar? Yani, onun
soruşturma kapsamına alınması amacıyla böyle bir
şey yapılmıştır.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Kişiye özel!
ÖMER SÜHA ALDAN
(Devamla) - Bunu yapacaksanız, lütfen, hepsini dâhil edin ya da buraya
süre koymayın, bunu özellikle istirham ediyorum.
Şimdi, tabii,
maddelere geldiğimizde de bazı özel değerlendirmeler
yapacağız ama sürem dar, sadece bir konuya değineceğim.
Müdafilerin dosyayı inceleme yetkisinde Komisyonda ısrarla üzerinde
durduğum hâlde, suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu bu kapsama
alınmıştır katalog olarak. Bu, avukatların
dosyayı incelemesini sonuna kadar sınırlayacak bir düzenlemedir.
Bunun da madde metninden özellikle çıkarılması gerektiğini
ifade ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Aldan.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Murat
Başesgioğlu konuşacak.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, yüce
Meclisin değerli üyeleri; 655 sıra sayılı Kanun Teklifi
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz
aldım. Sözlerimin başında şahsım ve grubumuz adına yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, sözlerimin başında, belki de usule taalluk etmesi
sebebiyle bir hususu dikkatlerinize sunmak istiyorum: Bu teklifin başlangıcı hâkim ve
savcılarımızın özlük haklarının
iyileştirilmesine yönelik idi seçimden önce. Sonra, 2 ayrı kanun
teklifleri verilmek suretiyle 52 maddeye kadar ulaşan bir kanun teklifiyle şu anda huzura
gelinmiş vaziyette. Bu iyileştirme konusu geciktikçe tabii Parlamentoya
serzenişler başlayacak, diyecekler ki: Ya, muhalefet bu kanunun
görüşülmesini geciktiriyor dolayısıyla hâkim ve
savcılarımız maaşlarına ulaşmakta gecikecekler. diye
bir taktik geliştirilebilir.
RECEP ÖZEL
(Isparta) Demeyeceğiz,
demeyeceğiz.
MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) Zaten, yasanın hızlı
gitmesi için sürükleyici maddeler vardır. Bu teklifin de sürükleyici
maddesi hâkim ve savcılarımız için öngörülmüş iyileştirmedir.
Burada bir
teklifimiz var, diyoruz ki: Hükûmet yahut da Komisyon, tasarıyı Komisyona
alsın, ben Sayın Halaçoğlu adına söz veriyorum, bir saat
içerisinde hâkimlerimizin maaşlarını o Komisyondan geçireceğiz.
Bir saat içinde de Meclisten, buradan geçer. Yarın, Türkiye, Meclis hâkim
ve savcılarımızın maaşlarında 1.155 TLlik
iyileştirme yapmış olarak uyanır; birinci önerim bu. Bu
olmaz gece geç saatte, yorulduk filan diyorsanız, o zaman, ilgili maddenin
başına Bu iyileştirme 1 Kasım 2014 tarihinden itibaren
yürürlüğe girer. diyelim. Diyelim ki bu kanun sürecek çünkü pazara
kadar çalışma süresi
aldınız, ikide bir muhalefet
partilerini yersiz yere kimse suçlamasın, hodri meydan!
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Peşinen söyleyeyim. diyorsunuz.
MURAT BAŞESGİOĞLU
(Devamla) Hangisini seçerseniz seçin, ister Komisyona gidelim ister burada 1
Kasım 2014 tarihinden geçerli olmak
ibaresini önerge olarak verelim,
ikisine de hazırız.
Değerli
arkadaşlarım, bunu olumlu buluyoruz, bu iyileştirme iyidir,
çoğu ülkelerde hâkimlere bir maaş vermezler, maaş çeki verirler,
hazine çeki verirler, hiçbir meblağ yok, hâkim yazar
meblağını. Onun için, hâkimlerin maaşlarındaki
iyileştirme adaletin tecellisi açısından son derece önemli ama
bu iyileştirme emekliliklerine yansımıyor ve hâlen emekli
olmuş hâkim ve savcılarımıza yansımıyor. Bu bir
eksiklik, bunun da olmasını istiyoruz.
Adalet hizmetini
adliyelerde, hâkim ve savcılarımızın yanında üreten
değerli yöneticiler var. Kimler var? Yazı işleri müdürleri var,
icra müdürleri var, kâtipler var, zabıt kâtipleri var, mübaşirler
var. Bunlara hiçbir iyileştirme söz konusu değil. Bunların da
yapılması lazım.
Aslında, bu
maaş iyileştirmelerinin kamuda çalışan tüm kamu
çalışanları için söz konusu olması lazım. Mesela,
şimdi, mülkiye ile adliye arasında çok büyük uçurum söz konusu oldu.
Aynı ilçede bir hâkim, bir kaymakam görev yapıyor, aralarında
muazzam fark var.
Yine, Adalet
Bakanlığı olduğu için konumuz, ceza ve tevkifevlerinde,
denetim müdürlüklerinde çalışan infaz koruma memurları var,
psikologlar var, öğretmenler var. Alt komisyonda onlarla ilgili kabul
ettiğimiz tazminatlar, maalesef çok düşürüldü. Mesela, müdürler için
yüzde 130 olarak kabul ettiğimiz tazminat yüzde 30a düşürüldü. Bu
haksızlık, alt komisyonda bunu hep birlikte kabul etmiştik. Onun
için, bunların düzeltilmesi lazım; düzeltilmesi noktasında da 2
teklifimizi yüksek dikkatlerinize sunuyoruz.
Aslında, bu
hâkim ve savcı maaşlarının bir anayasal güvenceye
kavuşturulması lazım yani ikide bir hâkim ve savcıların,
hükûmetin insafına kalıp Maaşlarımıza ne zaman zam
yapılacak? diye beklememeleri lazım. İleri demokrasiler bunu
nasıl çözmüşler? Gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 2si
ile yüzde 6sı arasında bir payı yargı bütçesi olarak
ayırmışlar; hâkim ve savcı veyahut da adalet bakanlığı
biliyor ki 2015 bütçesinde benim yargı bütçem budur, hâkim ve
savcıya ve adalet çalışanlarına yapacağım
iyileştirme budur.
Şimdi,
yanlış hatırlamıyorsam, bizim 2014 Adalet
Bakanlığı bütçesinin payı binde 48dir, yüzde 1 bile
değildir. Bu yıl okudum Sayın Bakanın sunuşundan
Yüzde 1,66 diyor. Bu, tabii gayrisafi hasıla mı yoksa bütçe toplam
ödeneklerinden ayrılan pay mı bilmiyorum ama 1,6 bile yargı
bütçesi için düşük bir rakamdır. Ondan da daha öteye, bu hâkim ve
savcı maaşlarının mutlaka bir anayasal güvenceye
kavuşturulması lazım. Netice itibarıyla, bu, bir hâkim
teminatı ve yargı bağımsızlığı
meselesidir.
Değerli
arkadaşlarım, teklife geldiğimiz zaman yani bu yasama
kalitesiyle ilgili birkaç şey söylemem lazım müsaadenizle. Çok
kısa aralıklarla, bu konuya ilişkin, aynı gruptaki
arkadaşlarımız birbirleriyle çakışan 3 ayrı kanun
teklifi verdiler. Artı, daha önce komisyonlardan geçmiş 3 tane kanun
tasarısı ve teklifi şu anda Meclis gündeminde. Makul şüphe
yerine somut delil avukatın dosyaya erişimi meselesi ve
Danıştayda 2 daire kurulmasını öngören tasarı şu
anda Mecliste bekliyor. Peki, tasarı geldi, komisyonlarda görüştük,
bir sürü emek, enerji harcandı bunun maliyetini kim ödeyecek?
Aslında, yasama ve yürütme ayrı olsa, yasama hakkına hukukuna
sahip çıkıp Ey Hükûmet, beni bu kadar niye oyaladın
kardeşim? 3 tane kanun burada dururken tekrar, bu kanun teklifinin içine,
görüşüp yeni baştan niye bana görüştürme
yaptırıyorsun? diye Hükûmete sual sorması lazım. Ama, sıkıntımız
yasama ve yürütmenin ayniyeti meselesidir, iç içe girmiştir. Şimdi,
yargıyla ilgili bir atraksiyon var; yargıyı da aynı
temerküz noktasında, tek elde toplamak istiyoruz. Bunun siyasal
literatürdeki tanımı tek parti devletidir. Birazdan, parti devleti
meselesine geleceğim. Bugünkü, Sayın
Başbakanımızın grup konuşmasına istinaden
bazı şeyleri de paylaşmak istiyorum. Evet, 3 tane teklif burada.
Çok kısa sürelerle değiştirmişiz, arkadaşlarımız
söyledi, Ömer Bey söyledi. Makul şüpheyi dört ay evvel değiştirmişiz,
şimdi somut delil; tekrar makul delile dönüyoruz. Avukatın dosyaya
erişimini daha önce değiştirdik, şimdi eski hâle getiriyoruz,
yapboz hâline gelmiş yani bu kadar kısa sürelerde bir öngörüsüzlük,
yasama kalitesini bozuyor ve yasama kalitesini bozuyor ve yasama tarihine,
maalesef, iyi bir örnek bırakmıyoruz.
Daha özelinde
teklifi incelediğimizde, ilk başta, 6 maddesi Noterlik Kanunuyla
ilişkili. Burada dikkat edeceğimiz nokta, kişisel verilerin
korunması, mahremiyetin korunmasıdır. Noterler Birliği
Başkanı geldi, açık açık sorduk Hayır, bir endişe
yok. dedi. Ona itimat ederek bu 6 maddeye ilişkin herhangi bir itirazımız
yok, noterlik camiasına hayırlı olsun diyoruz.
Efendim, sicil
affındaki tarih konusunu ben de dikkatlerinize sunmak istiyorum, 14/2/2005
ile 1/9/2013 tarihleri arasını kapsıyor. Bu,
kısıtlayıcı ve mağduriyetlere neden olacak bir zaman
aralığıdır. Mutlaka, bunun-2013 tarihinin- en azından
yasanın çıktığı tarihe kadar getirilmesinde fayda var
diye düşünüyoruz.
Avukatın
dosyaya erişimi noktasında, Sayın Bakan da gayret etti,
bazı değişiklikler yapıldı, suçlar sayıldı ama bunlar da kâfi gelmiyor, mutlaka bir süre
sınırlamasının söz konusu olması lazım,
dosyanın gizlilik kararının kaldırılması için.
Yine, arama,
taşınmazlara, hak ve alacaklara el koyma, iletişimin dinlenmesi,
teknik araçlarla izleme tedbirlerinde suç kataloğu genişletiliyor.
Neleri katıyoruz? Devlet güvenliğine karşı suçlar ile bu
düzenin işleyişine karşı suçların
soruşturulmasında yukarıdaki tedbirler uygulanır
Yani,
hepsi siyasal suçlar, bu suçların müeyyideleri çok ağır, müebbet
hapisten başlıyor. Mutlaka, bunların, uygulamada çok dikkatli
bir şekilde takip edilmesi gerekiyor.
Avukatların,
üç yıllık avukatlık süresini tamamladıktan sonra hâkim ve
savcı sınavına katılmasını öngören bir düzenleme
var. Bununla birlikte, yine 2575 sayılı Yasanın 14üncü
maddesinin üçüncü .fıkrası kaldırılıyor,
Danıştay dava dairelerinde görev yapacak üyeler için hukuk bilgisine
yer veren siyasal, idari bilimler, iktisat ve maliye mezunu olma
zorunluluğu kalkıyor. Artık, tıptan da, veterinerlikten de
yüksekokul lisansını tamamlamış bir kişinin Danıştayın
herhangi bir dairesinde üye olarak görev yapma imkânı açılıyor.
Meslek taassubu olarak almayın. Ben hukukçuyum, herkes mesleğini
korumak zorunda. Yüzü aşkın hukuk fakültesi var. O genç
çocukların gözü kulağı burada, Ağabeylerimiz bize sahip
çıksınlar, mesleklerine sahip çıksınlar. diyorlar. Avukat
olanların, diğer mesleklere girme talebinde bulunan genç
hukukçularımızın durumları iyi değil. Bu kadar
istihdam talebi varken başka branşlardan, başka disiplinlerden
Danıştaya üye almak hakkaniyete uygun değil, bunun
değiştirilmesi lazım. Ayrıca, bu, ülkemizde
yıllardır yerleşik yargıç tasarımının da
köklü bir değişikliği anlamına geliyor. Yargıçlık
bir kariyer mesleği, onun için hukuk bilgisi ve bu hukuk metodolojisine
yakın bilimlerin seçilmesinde, tercih edilmesinde fayda var.
Bunun
dışında, sayın milletvekilleri, bu tasarının en
önemli özelliklerinden birisi Yargıtayın ve Danıştayın
yapısında ve işleyişinde çok önemli değişiklikler
yapmasıdır. Bunu daha önce de yaptık. Mesela Yargıtayla
ilgili en son çıkardığımız yasada dedik ki: Kanunla
Yargıtayın ceza ve hukuk dairelerini ayırmayalım. Ya ne
olsun? Büyük Genel Kurul kaç ceza dairesi, kaç hukuk dairesi
olacağına karar versin. Bu şekilde kanunu çıkardık, belki
en doğrusu buydu ama şimdi ona müdahale ediyoruz; 38 daire var, 46ya
çıkarıyoruz. Ömer Bey de gayet güzel söyledi, 2007 yılında,
ben de gayet iyi hatırlıyorum, Parlamentoya bir Hükûmet
tasarısı geldi, denildi ki:
Biz artık istinafa gidiyoruz. Bölge mahkemeleri kuracağız,
Danıştaya, Yargıtaya tonlarca dosya gelmeyecek, çoğu
istinaflar da hallolacak. 150 üyeli bir Yargıtay ve daire
sayıları düşürülmüş bir yapı. Şimdi,
arkadaşlar, 516 üyesi olan, 46 tane dairesi olan, dünyanın en büyük
Yargıtayına sahibiz. Bu anlayışla bidayet mahkemesi yerine
geçer, ilk derece mahkemeleri hâline gelir; bu yanlış bir
tasarımdır. Ha, diyeceksiniz ki Şu anda konjonktürel sorunumuz
var, acil durum var. Seni dinleyecek durumda değiliz, biz 46 değil,
86 yaparız. Olur mu olur! Ama, iyi bir şey yapmayız, yarın
bundan geri dönmek durumunda kalırız.
Yargıtaydaki
tetkik hâkimlerinin atanması Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca
olacak. BDDKya, bilmem başka üst kurullara giden tetkik hâkimlerine HSYK
hiçbir şey demiyor ama Yargıtayda bir daire başkanı bir
tetkik hâkimi almak isterse alamıyor. Kim tayin edecek? HSYK tayin edecek.
Yani biraz kaba bir benzetme olacak ama danışman almak istiyorsunuz
Meclis Başkanı diyor ki Ahmeti değil, Mehmeti
alacaksın. Bunu da savunmak mümkün değil.
Evet,
Yargıtayın ve Danıştayın yapılarında çok
köklü değişiklikler oluyor, üye sayıları artıyor,
daire sayıları artıyor, Başkanlar Kurulu,
Başkanlık Kurulu değişiyor yani Yargıtayda yürütmenin
etkisinde olabilecek bir yapı nasıl kurulacaksa milimetrik
hesaplamalarla bu hesaplama yapılmış. Böyle bir düşüncemiz
var ama bunu yüksek yargı tasavvurunda savunmak ve bunun
sürdürülebilirliğine inanmak mümkün değil ama maalesef böyle bir yola
girdiniz, bütün ikazlarımıza rağmen bu yoldan da dönme temayülünde
olmadığınız görülüyor.
Tabii, yasa yapma
konusunda uzun çalışmalara ihtiyaç var, kurumların
katkısına ihtiyaç var. Mesela, bu yasalarda Danıştayı
bilmiyorum ama Yargıtaya tek kelime sorulmuş değil. Şu
bahsettiğimiz değişikliklerin aslında kurumlardan gelmesi
lazım. Yargıtayın demesi
lazım ki: Ey Parlamento, benim şu anda üye sayım yetersiz,
daire sayım yetersiz; lütfen bir yasal düzenlemeyle bu sayıyı
artırın. ama Yargıtay diyor ki: Daha Başkanlar Kurulunu
yeni topladık, seçimini dört ay evvel yaptık. Şimdi kanunla
tekrar müdahale ediyorsunuz; süresi gelmeden üçüncü kez Birinci
Başkanlık Kurulunun seçimini yapmak zorundayım. Bu, bir
müdahaledir. Bu müdahale de yargı
bağımsızlığına ve hâkim teminatına
yapılmış olan bir müdahaledir ve anayasal sakıncaları
olan bir konudur.
Evet, özetle bunları
ifade ettim. Değerli arkadaşlarım bölümlerde ve maddelerde daha
teknik konularda Genel Kurulumuzu aydınlatacaklar ama ben son beş
dakikamı bugün Sayın Genel Başkanımızın grup
konuşması ve Sayın Başbakanımızın
konuşmasına ilişkin değerlendirmelerle bitirmek istiyorum.
Sayın Genel
Başkanımız Devlet Bahçeli bugünkü konuşmasında
istismar edilen kimlik siyasetinin artık bitmesi gerektiğini, bu
Dersim isyanıyla başlayan tartışmaların gereksiz
olduğunu, bunların bitmesi gerektiğini, Alevi
vatandaşlarımızın istismar edildiğini ileri sürerek
grubumuzda önemli şeyler ifade ettiler, dediler ki: Başbakan, Dersim
isyanıyla Alevi İslam inancına sahip kardeşlerimizi
aynı karede değerlendirerek tarihî bir hataya imza atmaktadır.
Altını çizerek söylemek istiyorum ki Alevi İslam inancına
sahip kardeşlerimizin teröristlerle yollarının kesişmesi
imkânsızdır. Efendimize ve ehlibeyte gönül vermiş hiçbir vatan
evladının isyancıların arasında olması
düşünülemeyecektir. Milliyetçi Hareket Partisi hiç kimsenin nereli
olduğuna, ana diline, etnik kaynağına merak salmamış,
bunları mesele yapmamıştır. Geleceğini Türk milletinin
içinde gören, ay yıldızlı al bayrağın altında
yaşamaktan onur duyan herkesi Türkiye kabul ettik, bunları
canımızdan bir parça ve varlığımızın da
nişanesi olarak belledik. Ve Cami de bizim cemevi de bizim. diyerek
iktidara bir çağrıda bulunuyor: Artık bu istismar konusunu bırakın,
sözün zamanı bitmiştir; gelin, sahibi olduğunuz
ayrımcı ve ayrıştırıcı sözde demokrasi
paketlerinin içerisine katmadan, sorunun acilen halli yönünde ilk
adımları atalım ve Türkiye Büyük Millet Meclisi zemininde bu
konuyu tamamıyla çözelim. ve 10 maddelik önerisini de
sıralıyor.
Şimdi,
Sayın Genel Başkanımızın bu olumlu
yaklaşımına, bu konuyu istismardan kurtarma gayretine Sayın
Başbakanımız diyor ki: Ey Bahçeli, tek parti zihniyetini
savunmak sana mı düştü? Bu söylediklerini Tuncelide de söyle,
Konyada da söyle.
Değerli
milletvekilleri, tek parti zihniyetinden, 1946 tabutluklarından ve 12
Eylül sıkıntısından en büyük zarar gören, en büyük bedel
ödeyen parti Milliyetçi Hareket Partisidir. Olağanüstü dönemlerde
ağır bedeller ödenmiştir. Onun için, bu kadar ağır
bedel ödemiş, tek partiden zulüm görmüş bir hareketin Genel
Başkanına Tek parti zihniyetini savunuyor. iddiasında bulunmak
çok sığ bir düşüncedir. Umarım Sayın Başbakan
kastını aşmıştır.
Türk milliyetçileri,
bu kadar acı çekmelerine rağmen, acılarını yüreklerine
gömmüşler ve devletin manevi şahsiyetine hiçbir zaman
saldırmamışlardır; evet, devlet elbisesi giymiş
ceberut insanları hafızalarına kazımışlardır
ama devletin manevi şahsiyetine kaşlarını
kaldırmamışlardır. Biz biliriz ki devlet olmadan ayakta
olamayız. Devlet adalettir, devlet merhamettir, devlet şefkattir, sıkıştığımız
zaman hepimizin sığınabileceği bir limandır ama
maalesef son yıllarda devletin manevi kişiliğine karşı
çok ağır bir saldırı var. Bunu çeşitli vesilelerle
yaptılar ve şu anda maalesef devletin temel sütunları, temel
kadroları ağır bir travmadan geçiyor. Şu anda
yaşadığımız sıkıntı bu. Aslında bu
paralel yapıyla ilgili mücadele bağlamında sizler de bir devlet
tasavvurunun vazgeçilmez olduğunu gördünüz ama iş işten geçti.
Şu anda birden fazla paralel yapıyla, hangisiyle mücadele edecek
noktasında
Devletin o öldürülmüş bulunan fonksiyonlarını
ve dinamiklerini hayata geçirmek istiyorsunuz.
Rahmetli Alparslan
Türkeşin bir sözü var, diyor ki: Dünyanın en alçak siyasi cinayeti
milleti devlete düşman etmektir. Evet, uzun yıllardır bu aziz
milleti devlete düşman etmek için büyük bir gayret sarf edildi. Maalesef
ve maalesef belli noktada izler kaydedildi. Bu, şu anda içinden geçmekte
olduğumuz toplumsal sürecin en sıkıntılı
anıdır.
Onun için
değerli arkadaşlarım, iktidar muhalefet demeden herkese
seslenmek istiyorum ki: Sakın ola tek parti
alışkanlıklarını benimsemeyin. Şu anda
karşı karşıya olduğumuz tehditlerin en büyüklerinden
biri de demokrasiden uzaklaşmak ve tek parti yönelimine Türkiyeyi
götürmektir. Buna kapılmayın, bu heveslere kapılmayın; ülkemizin
güvenliğini sağlayın, demokrasiden uzaklaşmayın,
hukukun üstünlüğünü korumaya gayret edin ve önümüzdeki seçimlere
Türkiyeyi sağ salim götürmenin yollarını arayın. Yoksa
durumumuz iyi değil. Zamanım bitti, daha ilerisine gidemiyorum.
Lütfen,
aklımızı başımıza alalım ve Türkiyenin bu
büyük coğrafyada savrulmadan ayakta kalmasının mücadelesini
birlikte verelim diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, gruplar adına
konuşmalar sona erdi.
Şimdi,
şahsı adına ilk konuşmacı
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun.
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Sayın Başkan, değerli
konuşmacı konuşmasında hem kendisinin hem de
Sayın Genel
Başkanlarının Alevi İslam inancından bahsettiğini
hepimiz işittik. Alevilerin inançlarının ne olduğunu Alevilere
bırakmak lazım. Alevi İslam inancı diyerek yeni bir
polemik yaratmanın doğru olmadığını
düşünüyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Şimdi,
şahsı adına
konuşmalara başlayacağız.
İlk
konuşmacı, Uşak Milletvekili Sayın Dilek Akagün Yılmaz.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Uşak) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir
yargı paketiyle daha karşı karşıyayız.
Bu yargı paketine
girmeden önce, Sayın Murat
Başesgioğlunun tek parti döneminde zulüm görmüş bir Genel
Başkanları ve o dönemin zulüm dönemi olduğunu belirten
konuşmasını ben gerçekten çok yadırgadım. Tek parti
dönemi dediğimiz dönem, Atatürkün, İsmet İnönünün dönemidir.
Ardından da Büyük Şef bizim Sayın Genel Başkanımız
İsmet İnönü tarafından çok partili yaşama geçilmiştir.
Elbette, o dönemde, İkinci Dünya Savaşı döneminde yaşanan
acılar da vardır yani pek çok mağduriyetler de olmuştur ama
bizim ikinci Genel Başkanımız Sayın İsmet İnönü bu ülkeyi savaşa
sokmayarak bu ülkede herhangi bir şekilde insanların burnu kanamadan
o savaş günlerini geçirmesine neden olmuştur. Eğer o dönemde
Sayın İsmet İnönü
olmamış olsaydı, herhâlde pek çoğumuzun babası, dedesi
olmazdı. Bir, öncelikle onun görülmesini istiyorum.
Cumhuriyet Halk Partisine
bu şekilde vurmanın bu dayanılmaz hafifliğine artık
MHPnin katılmasını inanın ben gerçekten
yadırgadım. Bu türden konuşmaların ve görüşmelerin
bize yarar getirmediğini, aksine zarar getirdiğini, demokratik
yaşamımıza da zarar getirdiğini düşünüyorum.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi,
yargı paketiyle ilgili görüştüğümüzde ise bu paketin
aslında konjonktürel bir düzenleme olduğunu hepimiz biliyoruz. Yani,
bundan dört ay önce, yedi ay önce yapılan değişiklikler yeniden
yapılıyor; bunu diğer arkadaşlarımız da
söylediler. Artık bütün yasaların yapboz tahtası hâline
dönüştüğünü biz biliyoruz, kanun hükmünde kararnamelerle, yasal
düzenlemelerle bunların ne hâle getirildiğini görüyoruz.
Ben şunu
öneriyorum AKP Grubuna: Fabrika ayarlarına yeniden dönelim. 2010 referandumunda
değişiklik yaptınız ya, oradaki değişikliğin
en büyük nedeni zaten yargıyı teslim almaktı; Anayasa
Mahkemesini, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu istediğiniz gibi
dizayn edebilmekti. Onu yaptıktan sonra Yargıtay ve
Danıştay Kanununda değişiklikler yaptınız.
Birlikte yapılmış olan, geçmişteki cemaat örgütlenmesiyle,
paralel yapı dediğiniz örgütlenmeyle birlikte
yapılmış olan bu kumpasların diyelim, bu yargının
üzerinde hakimiyet kurma yaklaşımının daha sonra bumerang
gibi sizi vurduğunu gördünüz, o paralel yapının hukuk
dışı davranışlarını sizler de gördünüz; bizim
geçmişte Balyoz ve Ergenekon davalarında
yaşadığımız ve sizlere anlatmaya
çalıştığımız şeylerin, siz daha sonra
kendinize yapıldığını iddia ettiniz. Ama ne yazık
ki aslında yolsuzluk ve rüşvet davasında sizlerin söylediği
şeyler vatandaşlara çok da inandırıcı gelmedi.
Vatandaşların çoğu tarafından deniyor ki: O yolsuzluk ve
rüşvet işleri yapılmıştır, biz buna
inanıyoruz. Ne zaman ki bu yapıldı, siz kendinizi tehlike
altında gördünüz, işte o zaman yargıyı yeniden kendiniz
için dizayn etmek üzere o hareketlere giriştiniz. Biz bunların
hepsini biliyoruz.
Şimdi, bu
teklifler nasıl geldi? İlk teklif hepinizin bildiği gibi 2
Ekimde geldi. İlk teklifte ne vardı? Noterlik Kanununda
değişiklikler vardı, hâkimlerin özlük haklarında
değişiklikler vardı, bir de hâkimlere ve savcılara disiplin
affı vardı. Bunu ne için getirdiniz? 12 Ekimde bir HSYK seçimi
vardı, orada hâkimlerin ve savcıların gönlünü alabilmek
amacıyla yaptınız, belki de onlara bir anlamda da şantaj
anlamında yaptınız, Eğer kabul ederseniz, siz bizim
istediğimiz gibi bir HSYK seçerseniz bunlar geçecek, yoksa geçmeyecek.
dediniz. Hatta, sizlerden, bir grup başkan vekiliydi zannederim,
Eğer istediğimiz gibi olmazsa bu seçim sonuçlarını
geçersiz sayarız. dedi. Hani millî iradeydi, hani siz seçim
sonuçlarına bağlı kalıyordunuz? Burada seçim
sonuçlarını tanımayabileceğinizi söylediniz.
İlk teklif
böyle gelmişti Adalet Komisyonuna. Ardından, HSYK seçimleri bitti,
belki istediğinize yakın bir sonuç aldınız ve 14 Ekimde
ikinci teklif geldi. Artık kendinizi biraz daha güvende hissettiniz ya o,
21 Şubatta kendinizi, bakanları, bakanların
çocuklarını, kendi taraftarlarınızı güvence
altına alabilmek amacıyla yapmış olduğunuz dinlemeler,
teknik takip, gizli soruşturmacı vesair konularda, bütün o Biz
reform yapıyoruz ve bunları demokratikleştiriyoruz.
dediğiniz şeylerde kısmi olarak geri adımların
atıldığı CMKyla ilgili değişiklikler geldi. Aynı
zamanda, bu CMK değişikliklerini bir anlamda muhaliflere
karşı kullanmak amacıyla pek çok katalog suçlar da CMKdaki bu
koruma tedbirlerinin içerisine konuldu.
Ayrıca,
avukatların erişim hakkını
21 Şubatta, siz o
erişim hakkındaki yasakları
kaldırdığınızı beyan etmiştiniz; yeniden o
erişim hakkı, dosyaya erişim hakkı engellendi. O zaman
neden siz o erişim hakkındaki yasakları
kaldırıyordunuz? Çünkü, sizin hakkınızda, AKPnin bazı
yetkilileri hakkında yapılan soruşturmalarda avukatlar o
dosyalara ulaşamıyordu. Dosyalara ulaşıldı,
takipsizlikler verildi ve artık bertaraf ettiğinizi
düşündüğünüz için yeniden eski hâle getiriyorsunuz.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Eski hâline getirmiyoruz.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Devamla) Ayrıca, adli yıl açılış
törenlerinin de yasaklanması ya da ortadan kaldırılması,
yasal zemininin ortadan kaldırılmasının gerekçesini de
hepimiz biliyoruz. Hem Tayyip Erdoğanın talebini yerine getirmek hem
yüksek yargıya bu şekilde bir gözdağı vermek, aynı
zamanda avukatlara, Barolar Birliğine de gözdağı vermek,
Eğer biz istersek sizi yasal düzenlemelerle sustururuz. demek için onu
getirdiniz.
Ardından
üçüncü teklifi getirdiniz, daha Komisyonda görüşmeler yokken geldi o üçüncü
teklif. O üçüncü teklifte de Yargıtay ve Danıştayın yeniden
dizayn edilmesi söz konusuydu, bunu getirdiniz ve Yargıtay ve
Danıştayı istediğiniz şekilde dizayn ediyorsunuz.
Aslında, Yargıtay ve
Danıştayı siz birkaç kez dizayn etmeye
çalıştınız ama istediğiniz sonuca
ulaşamadınız. Ne yazık ki Yargıtayın ve
Danıştayın o hâlinden en çok muhalifler mağdur oldu;
Ergenekon, Balyoz ve diğer davalardaki insanlar mağdur oldu. Çünkü, o
davaların bakıldığı ceza dairesindekiler hiçbir
belgeye bakmaksızın, hiçbir belgeyi kontrol etmeksizin sahte
delillerle bu cemaatçi yargıçlar tarafından verilen, bu
ayarlanmış yargıçlar tarafından verilen kararları
onamışlardı. En çok onlar zarar gördüler. Ama, siz, tabii,
kendinizin de zarar görebileceğini düşünerek şimdi yeniden o
konuda değişiklik öneriyorsunuz. Ve yasama tekniğine o kadar aykırı
bir şey oldu ki Alt komisyona gitsin, bunlar alelacele
çıkmasın. dememize rağmen, son gelen teklifi alt komisyona da
göndermediniz. Hatta Komisyon aşamasında, sürekli, önergelerle, ne olduğunun
bilinemediği, hatta Komisyon Başkanının bilemediği, o
önergeleri veren arkadaşların bile ne olduğunu
anlamadığı pek çok değişiklikler yapıldı.
Bunu anlatmaya çalışacağım ben şimdi, ne türden
değişiklikler yapıldığını anlatmaya
çalışacağım.
Şimdi, öncelikle,
Noterlik Kanununda çok önemsediğim ve Komisyonda da dile getirmiş
olduğum bazı sakıncaları size iletmek istiyorum. Noterlik
Kanununda elektronik ortamda işlem yapılmasıyla ilgili
değişiklikler yapıldı. Elbette noterler şimdiki,
bugünkü teknolojik gelişmelere uygun olarak bunun
yapılmasını isteyebilirler ama çok sakıncalı olan ve
hepimizin güvenliğini, hukuk güvenliğini ilgilendiren bazı
sakıncalar var orada. Onlardan bahsetmek istiyorum.
Şimdi Elektronik
imza, elektronik ortamda hazırlanan belgelerle ilgili diğer kişi
ve kurumlara gönderilebilir. deniyor. Şimdi, bunu biz Komisyonda da çok
tartıştık. MİT Kanununda yapılan
değişiklikle, artık, MİT istediği belgeyi
istediği kurumdan alabilecek. Bunu vermediği takdirde o kurum
Noterler
diyorlar ki: Bizim yasal düzenlememiz bu konuda müsait değil,
vermeyebiliriz. Hayır, son olarak çıkartılan MİT
Yasasında, herhangi bir şekilde kendi yasalarında engel
olduğunu söyleyerek, örneğin müşterilerimizin sırları
diyerek ya da kişi güvenliği diyerek bu belgeler eğer
verilmezse hapis cezası öngörülüyor. Onun için, noterler bu elektronik
ortamdaki belgeleri ve bilgileri gönderebilecek durumdalar. Onun için, buraya
bir ayrık hüküm koymak lazım, kesinlikle MİT Kanunundan etkilenmeyeceğine
dair bir hüküm koymak lazım.
Aynı zamanda, güvenli
elektronik ortamda hazırlanan belgelerin, eğer istek olmazsa fiilî,
fiziki ortamda hazırlanmayacağı söyleniyor. Günümüz
koşullarında biliyoruz ki biz, her zaman için bu, bilgisayar
ortamında, elektronik ortamda, İnternet ortamında olan her
şey hacklenebilir. Şimdi, hepimizin güvenliğiyle ilgili bir
şey bu. Yani, talep olmasa da fiziki olarak mutlaka o belgenin
saklanması gerekiyor, nasıl mahkemelerde UYAP sistemi olmasına
rağmen dosyalar saklanıyorsa noterlerin de bunu saklaması
gerekiyor herhangi bir şekilde bir hacklenme olduğunda,
doğrudan doğruya bir müdahale olduğunda insanların
hakkı hukuku ortadan kalkmasın diye.
Yine, Noterlik Kanununda,
çerçeve 6ncı maddede şöyle bir şey var, diyor ki: Belge
aslını
Eğer sunması gerekiyorsa, belge aslının
sunulması gerekiyorsa...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Yılmaz, teşekkür ederim.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Devamla) Sayın Başkanım, bunu, neyse
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Cümleyi tamamlayabilir.
BAŞKAN Eşit
davranmak zorundayım.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Devamla) Bir dahaki maddeler hakkındaki görüşmelerde de
bunları dile getireceğim.
Çok alelacele
hazırlanmış ve gerçekten de hiçbir şekilde hukuk
güvenliğine dayanmayan bu yasa tasarısı yarın yine bumerang
gibi sizi de, bizi de vuracak, bunu buradan söylemek istiyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) Sayın Başkanım
BAŞKAN Buyurun
Sayın Halaçoğlu.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) Az önce sayın konuşmacı, az önceki
konuşmacımızın hiç ama hiç hedeflemediği bir
şekilde, partimizi suçlar mahiyette konuştu. 69uncu maddeye göre söz
istiyoruz, Murat Bey konuşacak.
BAŞKAN Buyurun.
İki dakika süreniz.
(MHP sıralarından alkışlar)
XIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili
Murat Başesgioğlunun, Uşak Milletvekili Dilek Akagün
Yılmazın 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü
üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması
sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Belki benden oldu, tam
ifade edemedik ama konu muallakta kalmasın, tutanaklara düzgün bir
şekilde geçsin. Tek parti derken kastettiğim bir zihniyet
meselesidir ve Devlet elbisesini giymiş ceberut insanları
hafızamıza kazıdık. derken cumhuriyetin kurucu iradesine,
kurucu kahramanlarına dair hiçbir sözümüz yok ama siz de takdir edersiniz
ki 1946da Milliyetçi Hareket Partisinin ilk kurucularına tabutluklarda
eziyet edilmiştir, işkence edilmiştir. Bunu yok sayamayız
ama bu, devlet elbisesini giymiş insanların yapmış
olduğu bir şeydir, bunu devlete mal etmediğimi defaatle ifade
ettim.
Sonra, tek parti
zihniyeti sadece o tarihte değil, 12 Eylül 1980de de var. Esas
itirazım o.
MUHARREM VARLI
(Adana) Şimdi de var.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) En okkalısı şimdi Sayın Bakan.
BAŞKAN
Sayın Başesgioğlu, buyurun.
MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) Birçok şeyle Türkiye
hesaplaştı ama 12 Eylülle daha hesaplaşmadı, o gençlerin
elleri havada, 5 bin kişi öldü. O da tek parti zihniyeti. 2014te de tek
parti zihniyetine doğru gidiş var, bunu anlatmaya
çalışıyorum. Yoksa, benim rahmetli İnönüyle, Atatürkle
davam yok; hepsi bu ülkenin kahramanları, kurucuları; hiç farklı
düşünmüyoruz. Ama lütfen, bu tefriki iyi anlayın, Türk milliyetçileri
olarak yaslandığımız evrensel değerler şunlar:
Demokrasiye inanıyoruz, milliyetçiliğimizi besliyor; insan
haklarına ve hukuka inanıyoruz, kuru kuru bir milliyetçiliğin
savunucusu değiliz.
Teşekkür ederim.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Ben
teşekkür ederim.
XI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Kırıkkale
Milletvekili Ramazan Can ve Isparta Milletvekili Recep Özel ile 52
Milletvekilinin; Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın; 1512
Sayılı Noterlik Kanununun 59. Maddesinde Noterlerin
Hastalıkları Hâlinde Yapılacak İşlemlere
İlişkin Sorunların Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi,
İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın; 2802
Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kahramanmaraş Milletvekili
Mahir Ünal, İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır ve Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ile 33 Milletvekilinin; Hâkimler ve
Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekili Bülent Turan ve Elâzığ Milletvekili Şuay Alpay ile
1 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/2397,
2/2101, 2/2209, 2/2380, 2/2418) (S. Sayısı 655) (Devam)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, şimdi Adalet Bakanı Sayın Bekir
Bozdağ konuşacak.
Buyurun Sayın
Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi
dakikadır.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün, çok önemli
bir kanun teklifinin müzakeresine başladık. Teklifin
hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Konuşmamda
eleştirileri değerlendirmek ve bazı hususların
altını çizmek, açıklığa kavuşturmak için
değerlendirmelerde bulunacağım.
Bir defa, bu teklif
her maddesi itibarıyla Anayasaya uygun bir tekliftir, Anayasaya herhangi
bir aykırılık teklifte söz konusu değildir. Tabii, yorum
yoluyla, değerlendirme yoluyla birtakım aykırılık
iddiaları yapılabilir ama işin özünde, esasında Anayasaya
aykırı bir husus söz konusu değildir.
Teklifin birinci
kısmında noterlerle ilgili önemli düzenlemeler
yapılmaktadır. Noterlerin yaşadığı bazı
sorunlara çözüm getirilirken noter işlemlerinin güvenli elektronik imza
kullanılarak elektronik ortamda yapılabilmesinin yasal
altyapısı da sağlanmaktadır.
Bu teklifin içerisindeki
en önemli değişikliklerden birisi, yüksek yargıda daire ve üye
sayısının artışını öngören düzenlemeler ve
bu düzenlemelerin yansımalarıdır. Yüksek yargıda iş
yükünün yoğunluğu hepimizin malumudur. 2011 yılında bu
iş yükünün yoğunluğunu ortadan kaldırmak maksadıyla
bir değişiklik yapıldı ancak bugüne kadar gelen duruma
baktığımızda bu değişikliğin iş yükünde
beklenen azalmayı sağlamadığı da ortadadır. Ceza
dairelerinde 2010 yılında 364.500 olan dosya sayısı 2013
yılında 355.134 olarak gözüküyor, 31/10/2014 itibarıyla da
389.469 olarak görülüyor; tabii, derdest
olanlar, devredenler dâhil. Hukuk dairelerine
baktığınızda, 2010da 171.814 olan dosya sayısının
31/10/2014 itibarıyla 219.386 olduğunu görüyoruz. Tabii, buradaki
rakamlar Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında
bulunan dosyaları kapsamıyor. Ona baktığımızda da
1 Kasım 2014 tarihi itibarıyla Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığında derdest dosya sayısı 353 bin
civarındadır. Çok büyük bir iş yükünün olduğu
tartışmasızdır. Yüksek yargıda davaların uzun
süre karara bağlanamaması insanımızın yargıya
olan güvenini zedelediği gibi, hakkını daha geç elde etmesine de
neden olmaktadır. İş yoğunluğunu azaltmak için
tedbirler almak bizim Parlamentomuzun önemli görevlerinden bir tanesidir.
Türkiye adil yargılanma hakkı konusunda da uluslararası
taahhütlerde bulunmuş bir ülkedir. Bu çerçevede, hem adil yargılanmanın
hem de zamanında davaların karara bağlanmasının
temini, gecikmiş adaletin önüne geçilmesi maksadıyla böyle bir
değişiklik yapılması zarureti ortadadır. Bu
değişikliğin gizli bir ajandası yoktur, tamamıyla
Yargıtaydaki iş yükünü azaltmaya, oradaki dosya yoğunluğunu
eritmeye dönük bir düzenlemedir. Bunun altını özellikle çizmek
isterim.
Daha önce de
2011de bu düzenleme yapılmış, Anayasa Mahkemesine de konu
taşınmış. Anayasa Mahkemesi yaptığı
yargılama sonucunda bu yöndeki iddiaları reddetmiştir; hem daire
ve üye sayısının artışı hem Başkanlık
Kurulunun bu üye artışına paralel olarak yeniden
oluşturulması konusunu yasamanın takdir yetkisi içerisinde
görmüş, hukuk devletine ve yargı
bağımsızlığı ilkesine aykırı
değerlendirmemiştir.
Hepsini
okumayacağım ama sadece bir hususu okumak istiyorum bu karardan:
Kuralla, Yargıtayın karar organlarından biri olan Birinci
Başkanlık Kuruluna, Yargıtay Büyük Genel Kurulunu
oluşturacak ve yeni seçilecek olan üyelerin de iradelerinin
yansıtılması sağlanmıştır. Buna göre, yeni
seçilecek olsalar bile Yargıtay Büyük Genel Kurulunu oluşturacak
olan üyelerin Yargıtayın karar organlarından biri olan Birinci
Başkanlık Kurulunun oluşumunda iradelerinin
yansıtılmasında hukuk güvenliğini zedeleyen bir yön
bulunmamaktadır. Kaldı ki kuralla, önceki Yargıtay Birinci
Başkanlık Kurulunda görevli üyelerin yeniden anılan kurula
seçilmesi engellenmemiştir.
Diğer taraftan, yeniden
belirlenecek olan Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunda görev
yapacak üyelerin, yargı bağımsızlığı ve hâkimlik
teminatı kapsamında her türlü etkiden uzak olarak karar verecekleri
açıktır. Bu nedenle dava konusu kuralın, hukuk devleti ilkesi
ile yargı bağımsızlığı ilkesini zedeleyen
bir yönü bulunmamaktadır.
Şu anda yaptığımız düzenleme, Anayasa
Mahkemesinin bu kararında da ifade edildiği gibi, hukuk devleti ve
yargı bağımsızlığı ilkesiyle
çatışır bir niteliğe sahip değildir. Yargıtay
tetkik hâkimlerinin atanması, Yargıtayın iç işlerine,
yargı bağımsızlığına kesinlikle bir müdahale
değildir. Bugün Yargıtayın üyeleri, Danıştayın
üyeleri HSYK tarafından seçilmektedir. Eğer bu mantıkla bakarsak
Yargıtaya ve Danıştaya üye seçmek yargı
bağımsızlığına, hukuk devleti
anlayışına ters. dememiz gerekir. Bölge idare mahkemelerinin
başkan ve üyeleri, ilk derece mahkemelerinde görev yapan hâkim ve
savcılar, bunların tamamı HSYK tarafından
atanmaktadır. Eğer bu mantıkla bakarsak HSYKnın
mahkemelere hâkim ataması, savcı ataması, başkan ataması,
Yargıtaya üye seçmesi, Danıştaya üye seçmesinin tamamı hukuk
devletine aykırı demektir, tamamı yargı
bağımsızlığını ihlal ediyor demektir. Bu
kabul edilemez bir durum. Çünkü, HSYK da, yargı
bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı
esasına göre kurulan ve faaliyetlerini sürdüren anayasal, idari bir
kuruldur ve hepimiz HSYKnın, yargı
bağımsızlığı ve
tarafsızlığının sigortası olduğunda
hemfikiriz.
O nedenle,
HSYKnın Yargıtay üyelerini, Danıştay üyelerini
seçtiği gibi tetkik hâkimlerini seçmesi, kesinlikle yargı
bağımsızlığına herhangi bir müdahale
olmadığı gibi, Yargıtayın iç işleyişine de
bir müdahale değildir. Sayın Yargıtay Başkanı dün bir
açıklama yaptı. Ama, orada Yargıtay Başkanını
seçen kurulun, Başkanı seçerken, üyeleri seçerken ehliyetli, hukuk
devletine ve yargının bağımsızlığına
sadık olarak karar verdiğini düşünüp tetkik hâkimlerini seçerken
bunun aksini düşünmek kabul edilebilir bir durum kesinlikle değildir.
Özellikle bunu burada ifade etmek isterim.
Bu yapılan
düzenlemenin bir benzeri Danıştayda vardır, şu anda
Danıştay tetkik hâkimleri HSYK tarafından atanmaktadır.
Bundan sonraki süreçte de Yargıtay üyesi nasıl seçiliyorsa,
Danıştay üyesi nasıl seçiliyorsa, ilk derece mahkemelerine hâkim
ve savcılar nasıl atanıyorsa, bunların tamamını
yapmaya nasıl HSYK yetkiliyse aynı şekilde HSYK bu yetkisini kullanacaktır.
Bunların hiçbiri Anayasaya, yargı
bağımsızlığına, hukuk devleti ilkesine
kesinlikle aykırı değildir, bunu özellikle ifade etmek isterim.
Ayrıca,
Danıştayda Cumhurbaşkanı tarafından atanan üyelerin,
hukuk fakültesi mezunu olmayanların dava dairelerinde görev
almasını engelleyen düzenleme değiştirilmekte, dava
dairelerinde görev almasına imkân verilmektedir. Bu, yargı
bağımsızlığına aykırı bir şey
değildir, hukuk devletine de aykırı bir şey değildir
çünkü Anayasa Cumhurbaşkanına Danıştay üye
sayısının dörtte 1ini atama yetkisi veriyor ve onlarda hukuk
fakültesi mezunu olma şartı aramıyor, başka şartlar
arıyor. Ama ilk derecede görev yapan, vergi mahkemelerinde, idare
mahkemelerinde görev yapan hâkim ve savcılarımız arasında
hukuk fakültesi mezunu olmayan yüzlerce hâkim ve savcımız var. Bunlar
bir mesleğe girmeden önce eğitime tabi tutuluyorlar ve ondan sonra
görev yapıyorlar. Eğer biz Danıştayda
Cumhurbaşkanımızın atadığı hukuk fakültesi
mezunu olmayan bir harita mühendisinin veyahut da imar konusunda uzman birinin
ilgili dairede görev yapmasını öngörmezsek veyahut da
yanlış karşılarsak, o zaman idare mahkemelerinde, vergi
mahkemelerinde hukuk fakültesi mezunu olmayanların görev yapmasına da
aynı gözle yaklaşmamız lazım ki bu, fevkalade
yanlış bir durumdur. Orada da görev yapar, orada da görev yapar.
Şu anda
Danıştayda birilerine imtiyaz mı sağlanıyor?
denirse, Danıştayda böyle 2 üye var, onun dışındaki
bütün üyeler hukuk fakültesi mezunudur, Cumhurbaşkanı tarafından
atanan üyeler. Bu hususun da altını özellikle çizmek isterim.
Tabii, diğer
bir konu Ceza Muhakemesi Kanununda yapılmak istenen
değişiklikler meselesidir. Bu konu çok
tartışıldı. Ben tartışılmasını da,
işin doğrusu, önemsiyorum ve doğru görüyorum. Birincisi, makul
şüphe meselesi. Ceza Muhakemesi Kanununun 116ncı maddesindeki
makul şüphe bu senenin şubat ayında somut delile dayanan
kuvvetli şüphe olarak değiştirildi. Bu
değişikliği yaparken temel düşüncemiz, aramalara kolay
karar verilememesi ve ancak kuvvetli bir şüphe varsa ve bu şüpheyi
doğuran somut bazı emareler, deliller vesaire varsa o zaman karar
verilmesini arzu ediyorduk. Ancak, yasanın yürürlüğe girdiği
tarihten bu yana uygulamaya baktığımızda,
uygulayıcılar bunu, suçu ve delili, daha doğrusu faili gösteren
somut delil gibi, âdeta ispat vasıtası delil gibi algılayıp
uygulamaya başladılar. Şüpheyi doğuran bir delil,
birdenbire suçu ispat eden, suçluyu gösteren delil gibi algılanıp
uygulanmaya başlayınca bu arama müessesesinden hedeflenen netice
ortaya çıkmadı. Pek çok yerde
-şimdi tek tek saymak çok zaman alacak- maalesef arama
kararları verilemedi. Bazı yerde savcılar vermedi, konu hâkime
taşındığı zaman hâkimler vermedi ve bunun
doğurduğu pek çok olumsuzluklar yaşadık. Bu nedenle, bu
yaptığımız düzenleme bu olumsuzlukların ve ortaya
çıkan kötü uygulamanın sonuçlarını ortadan kaldırmaya
dönüktür.
Makul şüphe
konusu Kıta Avrupasında da aynı şekilde var, basit
şüphe, makul şüphe oralarda da görüyoruz. Almanyada iz ve
emarelerle desteklenmiş tahmin ve basit şüphe var, Avusturyada
basit şüphe var, İngilterede makul bir neden olduğu zaman
var, İtalyada basit şüphe var yani pek çok ülkede de basit
şüphe olduğunu görüyoruz. Makul şüphe, o basit şüpheye
göre daha yoğunlaşmış bir şüphedir.
Bir diğer konu
el koyma meselesi. Ceza Muhakemesi Kanununda el koyma maddesinde katalog
suçlara ilaveler yapıyoruz. Bu öyle bir yansıtıldı ki sanki
muhalif olan herkesin malına, mülküne el konulacak, Hükûmet kendi aleyhine
kim konuşuyorsa onun bütün ticari hayatını sonlandıracak.
Böyle bir takdim yapılıyor, insafsızlıktır bu. Yani,
böyle bir şey olmadığını bu takdimi yapan bütün
arkadaşlarım gayet iyi bilmektedir. Zira, el koyma maddesinde, CMK
128de somut delillere dayanan kuvvetli şüpheyi biz getirdik bir güvence
olarak.
İki: El koyma
kararından önce BDDK, SPK, MASAK, Muhasebe ve Denetim Standartları
Kurumundan suçtan elde edilen değere ilişkin rapor alınması
şartını da el koyma maddesine biz koyduk.
Üç: El koyma
kararının ağır ceza mahkemesince heyet hâlinde verilmesi
kuralını da biz getirdik ve bu kararın oy birliğiyle
alınmasını da getirdik, Meclisimiz kabul etti.
Şimdi, bu
güvencelerin hangisi ortadan kalkıyor? Hiçbiri ortadan kalkmıyor.
Kişi hürriyeti ve güvenliği bakımından, kişinin mal
varlığı bakımından, hak ve alacakları
bakımından da bu güvencelerin hiçbiri ortadan kalkmıyor.
Eğer bir rapor varsa, eğer somut delillere dayalı kuvvetli
şüphe varsa, ağır ceza mahkemesi heyet hâlinde karar veriyorsa
bunlarla ilgili uygulama elbette yapılabilir. Bizim yaptığımız
da burada anayasal düzene karşı suçlar, darbe teşebbüsü diye
bildiğimiz suçlar gibi bazı suçları bunun kapsamına
koymaktır. Yoksa, muhaliflerin mal varlığına, şuna
buna el koyma gibi bir değerlendirme yapılırsa o zaman darbe
suçu nasıl oluşuyor, onun iyi okunması lazım.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Yolsuzluk operasyonlarına nasıl darbe
diyorsunuz Sayın Bakan? Önüne gelene darbe diyorsunuz.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bunların düşünce hürriyetiyle,
kişilerin muhalefet yapma şekliyle, biçimiyle -bu düzenlemenin- hiçbir
alakası yoktur. Bunu özellikle ifade etmek isterim.
Öte yandan,
müdafinin dosyayı incelemesi ve dosyadan örnek alması hususu da son
derece önemli bir husus. Biz, dosyadan müdafinin herhangi bir
sınırlamaya tabi olmadan örnek alınması hususunda düzenleme
yaptık. O zaman savunduk da. Ben bizzat savundum, bunun
çok ileri bir düzenleme olduğunu hem Komisyonda hem de Genel Kurulda ifade
ettim. Ancak, maddenin uygulamaya girmesinden sonra terör suçlarına
ilişkin soruşturmalarda, örgüt soruşturmalarında, uyuşturucuyla
ilgili soruşturmalarda ve başkaca pek çok soruşturmada,
özellikle suçu işlemeyi meslek edinen kişiler avukatları
vasıtasıyla savcılıklarda âdeta nöbet tutuyorlar. Bir
soruşturmanın sağlıklı yürümesi, delillerin
toplanması, faile ulaşılması âdeta imkânsız hâle
geliyor. Dosyanın içerisinde ne varsa hepsini alıyor. Cumhuriyet
savcısı nerelere müzekkere yazmışsa onu alıyor, hangi
soruşturmanın hedefi hangi istikametse onu görüyor. Dolayısıyla,
delilleri karartma konusunda büyük bir imkân elde ediyor ve deliller
karartılıyor, kayboluyor, araştırmalar netice vermiyor.
Böyle olunca da bu tip özellikle organize suçlarla ilgili, örgütlü suçlarla
ilgili soruşturmaların akim kalması gibi bir tehlikeyle
karşı karşıyayız. O nedenle, biz, bu noktada,
soruşturmanın amacı tehlikeye düşecekse hâkim
kararıyla belli evraklara ilişkin kısıtlamayı öngören
düzenlemeye geri döndük. Ama, Komisyonda değerli Komisyon üyelerinin,
muhalefet partisi üyelerinin de eleştirileri dikkate alınmak
suretiyle burada bir katalog yapıldı. Bu katalogla
sınırlamaya gidildi. Umarım ki bu sınırlama yasa
koyucunun amacını karşılayacak niteliktedir.
Bakın,
birkaç rakam vermek istiyorum bunu daha iyi anlatabilmek için: 2011
yılında devreden dosyalar dâhil 6 milyon 15 bin 659 soruşturma
var, 1.050 soruşturmada gizlilik kararı verilmiş. 2012
yılında 6 milyon 285 bin 102 soruşturma var, 1.064
soruşturmada gizlilik kararı verilmiş. 2013 yılında 6
milyon 679 bin 973 soruşturma var, bunlardan 1.306sında gizlilik
kararı verilmiş. Tabii, bu rakamlara baktığınızda
milyonlarca soruşturmadan sadece belli sayıda soruşturmada gizlilik kararı var. Şimdi, bu daraltmayla bu
daha da aza inecektir, bunun kararını da hâkim verecektir. Ben bunun
bir ihtiyaç olduğuna inanıyorum. Burada birçok eleştiri
yapıldı, tabii şahsım da bu değişikliği
savunan birisi olarak bu eleştirilerden nasibini aldı ama bunu
getirmek zorundayız, bunu getirmeye mecburuz, siz de bunu yakinen
biliyorsunuz. Bu, bizim soruşturmalarımızın sıhhati
bakımından son derece önemli bir düzenlemedir. Buradaki amaç, savunma
hakkını kısıtlamak kesinlikle değil, delilleri
doğru bir biçimde toplamak, faillere ulaşmak ve hak edenin hak
ettiği cezaya kavuşması için etkin ve sağlıklı
bir soruşturmayı yürütmek bakımından önemli.
Tabii, burada, hâkim ve
savcılarımızın özlük haklarına ilişkin
düzenlemeler var. Bu düzenlemeler üzerinden hâkim ve
savcılarımız çok yıpratıldı, birtakım
imkânlar getiren diğer düzenlemelerle de yıpratıldı ama
bilinmesini isterim ki hâkim ve savcılarımız daha
fazlasını almayı hak ediyorlar. Bütçe imkânlarımız
çerçevesinde ancak bu kadar bir iyileştirme yapabiliyoruz,
imkânlarımız arttığında bunu daha fazla yapma
imkânımız da olacaktır.
ALİM IŞIK
(Kütahya) Niye geç kaldınız? Niye geçen yıl değil de bu
yıl? Niye şimdi, niye?
ADALET BAKANI BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) Ben, katkılarınızdan dolayı
hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyor, teklifin hayırlı
olmasını temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
ALİ ÖZ (Mersin) -
Diğerlerine niye yapmıyorsunuz?
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, sorularınızı biraz sonra sorarsınız,
lütfen
Şimdi,
şahsı adına Isparta Milletvekili Sayın Recep Özel
konuşacak.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta)
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
655 sıra
sayılı Kanun Teklifi üzerine şahsım adına söz
almış bulunmaktayım.
Söz konusu ve
gündemimizdeki bu yasa teklifiyle toplam 12 yasada değişiklik
yapılmakta.
ÖZCAN YENİÇERİ
(Ankara) Yeter, yeter!
BAŞKAN Sayın Hocam,
lütfen
ALİM IŞIK
(Kütahya) Sayın Başkan, yarım dakika geçiyor, zaman geçiyor,
yasalaşması lazım!
RECEP ÖZEL (Devamla)
İşbu yasanın temel amacı, yargının
sorunlarının çözümü amacıyla hâkim ve savcıların özlük
haklarında birtakım iyileştirmeler yapmak, Noterlik Kanununun
bazı hükümlerinin güncellenmesi, ceza uygulamasında ortaya çıkan
sorunların çözümü amacıyla
BAŞKAN Bu sefer de
size Sayın Hocam lütfen
İki hocaya lütfen
RECEP ÖZEL (Devamla)
bazı koruma tedbirleri ile usule ilişkin hükümlerde
değişiklik yapmak, hâkim ve savcılar hakkında bazı
disiplin cezaları bakımından af getirmek, Türkiye Adalet
Akademisi tarafından yürütülen eğitim faaliyetlerinin daha etkin ve
verimli bir şekilde yürütülmesi amacıyla değişiklikler
yapmak, Adalet Bakanlığına gelişen ve değişen,
büyüyen ilişkiler nedeniyle yurt dışı teşkilat
kurmasına imkân tanımak, Yargıtay ve Danıştaya yeni
daireler kurulmasına imkân tanımaktır.
Hukuk devletinin en
önemli varlık şartlarından biri de yargı sisteminin adil ve
etkin işleyişini temin etmektir. Etkin işleyişin en önemli
boyutu da yargılamaların makul sürede
sonuçlandırılmasını oluşturmaktır. Yargının
çatışmalı çıkar alanlarını hakemlik vasfıyla
düzenleyerek sosyal barışı sağlaması sorun ve
ihtilaflara süratle çözüm bulabilmesine bağlıdır.
Ülkemizde hukuk ve
ceza yargılamalarında her yıl yaklaşık 6 milyon
dosyanın ilk derece mahkemesinin önüne geldiği göz önüne
alındığında bu iş yükünün kapsam ve
sınırları daha iyi anlaşılabilmektedir. Davaların
yüksek mahkemeler önünde uzun süre beklemesi şikâyetlere neden olmakta ve
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine taraf olarak adil
yargılama taahhüdünde bulunmuş olan ülkemizin çare
arayışını sürekli hâle getirmesini zorunlu
kılmaktadır. Bu kadar yoğun iş yükü sebebiyle yüksek
mahkemelerde dosyaların yeterince incelenmeden
sonuçlandırıldığı algısı da farklı
toplumsal kesimlerde varlığını maalesef korumaktadır.
Ana hatlarıyla
bu şekilde izah edebileceğimiz işbu yasal
çalışmanın, yargı paketinin içeriğini ihtiva eden
madde ve düzenlemelerine kısaca bir göz atacak olursak, Noterlik
Kanunundan 6 madde ihtiva etmekte, noterliğe bazı işlemlerini
elektronik ortamda yapma imkânı getirilmektedir.
Danıştay
Kanununda yapılan değişikliklerle Danıştaya 2 daire
kurulmakta, yeni üye seçilme imkânı tanınmaktadır. Öte yandan,
Danıştayın Başbakan ve Bakanlar Kurulunca gönderilen kanun
tasarısı ve kamu hizmetleriyle ilgili imtiyaz şartlaşma ve
sözleşmeleri hakkında düşüncesini bildirmek, tüzük ve
tasarıları incelemek gibi istişari nitelikli görevleri de
bulunmaktadır. İstişari görevleriyle Danıştay, yürütme
organına yardımcı bir inceleme, danışma ve karar
organı vasfındadır.
Teklifle, 1868
yılında Şûra-yı Devlet olarak kurulan ve önemli bir
işlevi de yürütme organına danışmanlık yapmak olan
Danıştayın bu fonksiyonu güçlendirilerek bir yeni idari daire
daha kurulmaktadır. Yargıtaydaki iş yükü nedeniyle de... Biraz
önce Sayın Bakanımız Yargıtayla ilgili daire
sayısının artırılmasıyla ilgili görüşlerini
de sundu.
Yargıtay
Başkanının dünkü açıklamasını burada sizlerle de
bu sırada paylaşmak istiyorum. Yargıtay Başkanı ve
muhalefetten birtakım sözcülerimiz bu yasa teklifinin yasalaşma
sürecindeki birtakım sıkıntılarından, yasalaşma
sürecine hiç uygun olmayan koşullarda getirildiğinden
bahsetmişler. Dün, Yargıtay Başkanının
açıklamasında Bu teklifin -yani gündemdeki, bugünkü
görüştüğümüz bu teklifin- öncesinde ve hazırlanması
sırasında kurumsal ihtiyaçlarımız ve taleplerimiz
sorulmadığı gibi, bir istişare arayışına da
girilmemiştir. diye bir cümlesi bulunmakta. Hem bunu yazılı
olarak sunmuş hem de sözlü olarak basına beyanda bulunmuştur.
Şimdi, elimde
30/10/2014 tarihli, Yargıtayın toplam 34...
FARUK BAL (Konya)
Üç gün önce Recep Bey, üç gün.
RECEP ÖZEL
(Devamla) Üç gün evvel değil. 30 Ekim 2014 tarihli, toplam 59
sayfalı... 1. Daire Başkanından tutun, bütün hukuk dairesi ve
ceza dairesi başkanlarının, toplam 34 daire
başkanının -bu ceza yargılaması- şu andaki,
elimizdeki yasa teklifiyle ilgili olumlu, olumsuz birtakım görüşleri
bulunmakta, Yargıtay Başsavcılığının
görüşü bulunmakta. En sonunda, Yargıtay görüşlerinin
birleştirilmesi 4 sayfadan ibaret, toplam 63 sayfa görüş burada
vardır. Bu görüşleri tek tek sizlerle paylaşacak değilim.
Bu 34 daire başkanının 6sı sadece Teklifle ilgili olarak
hiçbir görüşümüz bulunmamaktadır. demiştir. Bir kısmı
da sadece maaş artışlarıyla ilgili, özlük haklarıyla
ilgili düzenleme hakkında görüş bildirmiş, teklifteki diğer
yasa maddeleriyle, kendilerini ilgilendiren diğer yasa maddeleriyle ilgili
hiçbir görüşte bulunmamıştır. Şimdi, ya bundan
Yargıtay Başkanının haberi yok...
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Nasıl olmaz, bak, Birinci Başkanlıka
yazılmış onlar.
RECEP ÖZEL
(Devamla) - Bütün daire başkanları da Birinci Başkanlık
diye göndermişler, onun vasıtasıyla Meclis Adalet Komisyonuna
geldi, bütün Adalet Komisyonu üyelerine bunlar dağıtıldı
iktidar, muhalefet. Şimdi, bu görüş burada dururken Bize hiç
danışılmadı, Yargıtay olarak bizim hiç görüşümüz
istişare edilmedi. demenin...
Bir de bu yasa
çalışmaları iki aydan beri gündemimizde. Ekimin
başından bugüne kadar gerek Adalet Komisyonunda, alt komisyonda ve
Genel Kurul gündeminde.
ALİM IŞIK
(Kütahya) Recep Bey, hemen bir önerge hazırlayın, görevden
alın.
RECEP ÖZEL (Devamla)
Siz, duruyorsunuz, duruyorsunuz... Genel Kurul gündemine geleceğinin
arifesinde açıklamada bulunmak, bizim bu adli yıl
açılışlarındaki konuşmaları, törenleri
kaldırmamızın ne kadar haklı olduğunu da gösteriyor.
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Kaldırdınız yani Recep, hani
kaldırmamıştınız ya?
ALİ İHSAN
KÖKTÜRK (Zonguldak) Kaldırmadık. diyor Sayın Bakan.
RECEP ÖZEL
(Devamla) Şimdi, bu düzenlemenin içerisinde 34 daire
başkanından 1i sadece, adli yıl açılış
konuşmalarının yapılmasında bir sakınca
görmüş, eleştirmiş, diğer 33 daire başkanı
Yargıtaydaki adli yıl açılışlarıyla ilgili olumlu
görüş vermişlerdir, hiç eleştirmemişler, Düzenlemeyi
tasvip ediyoruz. diye olumlu görüş bildirmişlerdir.
ALİ İHSAN
KÖKTÜRK (Zonguldak) Kaldırmadık. diyor Sayın Bakan ya.
RECEP ÖZEL
(Devamla) Şimdi, bunları siz de okudunuz değil mi?
İçerisinde benim söylediğimin aksine bir durum
olmadığını sizler de biliyorsunuz. (CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN En
nihayet bunaldım.
RECEP ÖZEL
(Devamla) Yargıtayda 1.300ü aşkın tetkik hâkimi
bulunmaktadır. Şimdi, bu tetkik hâkimlerinin atanmasında yeni
bir usule geçiyoruz, yeni bir yönteme geçiyoruz. HSYK mevcut Yargıtay
üyelerini seçme imkânına, yeterliliğine sahipken orada daha alt
görevde görev yapacak olan tetkik hâkimlerini seçmesinde bir yeterlilik
olmadığı görüşü birbiriyle çelişir. HSYK üyeleri
Yargıtaya üye seçebiliyorsa tabii ki de orada görev yapacak olan tetkik
hâkimlerini de belirleyebilir, en iyi şekilde belirleyebilir.
ÖMER SÜHA ALDAN
(Muğla) Görüş alsın görüş, istediğimiz o.
RECEP ÖZEL
(Devamla) Bu yasa çalışması gündemimize geldiği
şekliyle özlük haklarında bir iyileştirme getiriyordu.
Yaklaşık olarak da 1.155 liralık bir iyileştirmeyi hâkim ve
savcılarımıza, ilk derece mahkemesinden Yargıtay üyelerine,
Yargıtay Başkanlık Divanına, bütün herkesi kapsayacak
şekilde
Tabii ki bunun diğer adliye çalışanlarına da
yapılması, zabıt kâtiplerine, emekli olanlara da
yansıtılması inşallah ileriki zamanlarda gündemimize gelir,
onlara da bu güzel haberi verme imkânını inşallah yakalarız
diye düşünüyorum.
Bu yasa
çalışmasının önemli maddelerinden biri de disiplin
affı. Disiplin affıyla ilgili de adli yargı hâkim ve cumhuriyet
savcıları ile idari yargı, hâkim ve savcıları
hakkında 14 Şubat 2005 ile 1 Eylül 2013 tarihleri arasında
disiplin suçu oluşturan fiillerden dolayı verilen uyarma,
aylıktan kesme, kınama ve kademe ilerlemesi durdurma cezalarının
bütün sonuçlarının affedilmesi öngörülmektedir. Buradaki
eleştiri, Niye tarih aralığı belirtiyorsunuz?du. Tarih
aralığı belirtilmesi Anayasa Mahkemesi kararı
gereğidir. Bütün çıkan af yasalarında, af kanunlarında bir
tarih aralığı belirtilir çünkü tarih aralığı
belirtilmediği zaman, teklifin buraya sevk edildiği tarihten
görüşülme ve yürürlüğe girme tarihi arasındaki
işlenmiş olan sanki bir, tekrar, suça teşvik anlamında da
şeyler olabilir. Ondan dolayı, bu nedenlerle bir tarih
aralığı belirtilmiştir.
Tabii, çok
tartışılan diğer bir şey de somut delil ya da somut
delile dayalı şüpheli delil, makul şüphe. Şimdi, bunu
bir yıl önce, evet, yine bu Mecliste değiştirmiştik
şubat ayında. Makul şüpheden vazgeçip somut delile
dayalı şüpheye geçmiştik ama o tarihten bugüne sorun
yasaların çıkarılmasında değil, uygulamada yine
sorunlarla karşılaşılmıştır. Uygulama, eline
vermiş olduğumuz bu malzemeyi kötü bir şekilde kullanarak hiç
olmayacak, soruşturmalarda olmayacak şekilde somut delil arama
kararlarında sanki mahkûmiyet gerekçesi oluşturabilecek şekilde
delil arayarak, mahkûmiyet şeklinde bir delil aradıktan sonra arama
kararına gerekçe niye olsun? Arama kararında basit, ortada, herkesin
anlayabileceği, herkesin, normal bir insanın kabul edebileceği
bir şüphe varsa
Mahkemeler arama kararı vermesi gerekirken kesin,
neredeyse mahkûmiyet kararı derecesinde bir delil aramış ve
bazı davalarda, bazı soruşturmalarda maalesef, arama
kararları verilememiş, soruşturmalar akamete
uğramış, iyi bir şekilde ceza yargılaması
yapılamamıştır.
Bu nedenle,
getirilmiş olan düzenleme, daha birçok düzenleme hepimizin istediği,
arzuladığı Evet, ben bu yargıdan memnunum. diyen bütün
Türk milletinin, vatandaşlarımızın,
yurttaşlarımızın memnun olduğu bir yargıyı
tesis etmektir, başka amacımız, gayemiz yoktur diyorum, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Özel.
Şimdi yirmi dakika
soru-cevap işlemi yapacağız. Bu yirmi dakikanın on
dakikasını soruya ayıracağız, diğer on
dakikasında da Sayın Bakan sorulan sorulara cevap verecek.
Sisteme giren
milletvekilleri var, sıradan itibaren başlıyorum.
Sayın Erdoğan,
buyurun.
MEHMET ERDOĞAN
(Muğla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, çözüm
süreci adlı çözülme projenizi uygularken İmralıda
cezasını çekmekte olan bebek katiline sekretarya kurulacağı
doğru mudur? Bu doğruysa bir terör suçlusuna sekretarya
kurulmasını hangi mevzuata göre gerçekleştireceksiniz?
Görüşmekte
olduğumuz kanun teklifi yargının hangi sorunlarını
çözecektir?
Yine, Atatürk Orman
Çiftliğine ak saray yaparken yargı kararını siz idare
olarak tanımazsanız vatandaşın yargı kararlarına
uymasını nasıl sağlayacaksınız? Ak saraydan
yapılan bir açıklamayla ak sarayın teknik özellikleri ilan
edilmiş, buraya nükleer silah, kimyasal silah, vesairenin
işlemeyeceği, bunun için bu kadar yüksek harcama
yapıldığı ilan edilmiştir. Pekâlâ buraya Azrailin
girmesini engelleyen bir sistem de var mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Yeniçeri
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
makul şüpheyle tutukladığınız şahsın makul
süre içinde soruşturmanın selametini tehlikeye düşürecek diye
avukatı da dosyaya bakamayacak ve siz yapılan bu yargılamaya
nasıl adalet diyeceksiniz? Makul şüpheyle ilgili açıklama
yaptınız ama ikna olmadık. Makul şüpheli
kavramının sınırları, kapsamı ve içeriğini
kim tayin edecek? Maddi hiçbir delile dayanmayan makul şüpheli olmaktan
Türk yurttaşları kendini nasıl kurtarabilecek? Önce
sakıncalı bulunarak terk edilen bir kavrama yeniden dönülmesi hangi
ihtiyaçtan kaynaklanmıştır? AKPnin on iki yıllık
iktidarı döneminde yargının paralel unsurların eline
geçtiğini söylüyorsunuz. Yargının paralelin eline geçmesine
sebep olmaktan siz sorumlu değil misiniz? Böyle bir yapının
açtığı davaların savcısı olduğunu
zamanın Başbakanı Erdoğan söylüyordu
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara)
paralel yargının savcısı
Erdoğan hakkında işlem yapmayı düşünüyor musunuz?
BAŞKAN
Hocam, 7 tane soru sordunuz bir dakikada, maşallah.
Sayın
Işık
ALİM IŞIK
(Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
hâkim ve savcılara HSYK seçimleri öncesi ilan ettiğiniz maaş
zamları sizi amacınıza ulaştırdı mı? Buna,
benzer iyileştirmelerin yargıda çalışan, adliyelerde
çalışan diğer personele de yapılmasını düşünüyor
musunuz?
İkincisi:
Hâlen Yargıtayda her üye başına düşen yıllık
dosya sayısı ne kadardır, bu ortalama rakamlar AB ülkelerinde
nedir? Yeniden Yargıtayda daire sayısının
artırılması ihtiyacı nereden doğmaktadır? Bu yeni
dairelere seçilecek üyelerin belli olduğu iddiaları doğru mudur,
bu konuda bir açıklama yapabilecek misiniz?
Son olarak da on
yıl ve üzerinde barolara kayıtlı avukatlara yeşil pasaport
verilmesi konusunda Bakanlığınızın bir
çalışması var mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN Hocam
sizde 7 soru sordunuz, berabere kaldınız.
ALİM IŞIK
(Kütahya) Hocamla yarışamayız.
BAŞKAN
Sayın Yılmaz, buyurun.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
516 üyeli, 48 daireli bir Yargıtay dünyanın başka bir ülkesinde
var mıdır, bunun cevabını merak ediyorum.
Şimdi, bu HSYK
seçimleri yapıldı. Bu HSYK seçimlerinde -takip edebildiğimiz
kadarıyla- etnik kimlik üzerinden, mezhep, cemaat, ideoloji üzerinden bir
seçim kampanyası yürütüldü. Bu şekilde oluşan HSYKnın hukukun
üstünlüğünü gözeterek bir çalışma yapabileceğine
inancınız var mıdır Adalet Bakanı olarak?
On iki
yıldır Türkiyede hükûmet olarak görev yapıyorsunuz ve gelinen
süre içerisinde şu anda adalete güveninin en az olduğu bir süreci
yaşıyoruz ve birçok olumsuz kararı işte paralel yapı
veya yargı içindeki birtakım yapılanmalar olarak
değerlendirdiniz. Peki, soruyorum, yani on iki yıldır bu Adalet
Bakanlığını başka ülkenin bakanı mı
yönetiyor?
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Bayraktutan...
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
bu 7nci maddede bir hinoğluhinlik var. Şimdi, 7nci maddede,
beş yıl süreyle idari yargıda görev yapmış olan
hâkimlere hukuk fakültelerini bitirme imkânı sağlıyor. Herhâlde
hukuk öğrenmek için değildir bu amaç, avukat olmak için filan da
değildir. Bakın, Noterlik Kanununa göre noter olabilmek için hukuk
fakültesini bitirmek gerekiyor. Muhtemelen yüksek yargıdaki hâkimler...
Bakın, 1.700 noter var Türkiyede, 600ü yeşil pasaport
taşıyor. Bu ne demektir? Yüksek yargıdaki hâkimler görev
yıllarının sonuna kadar noterlik belgesini alarak, şarap
gibi yıllandırarak son yıllarda noterliğe geçiyorlar.
Muhtemelen size şöyle bir talep olmuştur idari yargıdan ve
Danıştaydan, çok iyi biliyorum, epey düşündüm, bunları
avukat olmak için yapmıyorlar, arkada bürokratlarınız da var;
muhtemelen noterliğe geçmek için bir rüşvet talep ettiler, dediler:
Biz noterliğe geçmek istiyoruz, ne yapalım? Hukuk fakültesini
bitirmedik, bir yandan bitirelim, bir yandan mesleğimizi yapalım, bir
yandan da noterlik belgemiz şarap gibi yıllansın. Bundan
başka bir gerekçe bulamadım
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Köktürk
ALİ İHSAN
KÖKTÜRK (Zonguldak) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, mevcut
Danıştay ve Yargıtay Yasasına göre, Danıştay ve
Yargıtay üyesi seçilebilmek için, hepimizin bildiği gibi, hâkim ve
savcılık mesleğinde yirmi yıl çalışma
şartı aranmaktadır. Ancak, bu akşam görüştüğümüz
teklifle bu yirmi yıllık süre on yedi yıla düşürülmektedir.
Şimdi ben size sormak istiyorum: Niye yirmi yıl değil de on yedi
yıl? Niye on sekiz yıl değil de on yedi yıl? Bu HSYK
seçimleri sırasında hâkimlere karşı maaş
artışı dâhil pek çok taahhüt altına girdiniz. Acaba, on
yedi yılı doldurmuş ama yirmi yılı
doldurmamış Yargıtay üyeliği taahhütü altına
girdiğiniz hâkim ve savcılar mı var? Bu yasa genel
anlamıyla kişiye özel olarak mı çıkıyor?
BAŞKAN -
Teşekkür ederim.
Sayın Akagün
Yılmaz
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Sivas Barosu, Afyonkarahisar Barosu ve Uşak Barosundan bu konuda talepler
geldi ve bütün baroların da aynı taleplerde bulunduğuna ben
inanıyorum. Şöyle soruyorlar bütün barolarımız:
Avukatların Rolüne Dair Temel Prensipleri, Havana Kurallarını Türkiye
imzalamıştır. Bu imzalanan anlaşmaya göre, Avukatlık
Faaliyetinin Güvencesi başlıklı 16ncı maddesinde aynen
şöyle söylenmektedir: Hiçbir baskı, engelleme, taciz veya yolsuz bir
müdahaleyle karşılaşmadan her türlü meslek faaliyetini yerine
getirmelerini, yurt içinde ve yurt dışında serbestçe seyahat
etme ve müvekkilleriyle görüşebilmelerini hükûmetler sağlar.
Şimdi, Havana
Sözleşmesini Türkiye imzaladıysa bu çerçevede yurt
dışında ve yurt içinde serbestçe dolaşım
hakkının avukatlara tanınması gerekmiyor mu? Yeşil
pasaport hakkı avukatlara neden verilmiyor Sayın Bakan? Bunun bir an
önce çözümlenmesi lazım.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Acar
GÜRKUT ACAR
(Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Yargıtayın iş yükünü hafifleteceğini söylediniz bu kanun
teklifinin. Bu değişiklikleri yaparken Yargıtayın herhangi
bir talebi oldu mu? Böyle bir talebe dayanıyor mu bu teklif?
Dayanmıyorsa Yargıtay Başkanının Bu değişiklikler
yargısal kültüre, yargı bağımsızlığına
ve temyiz incelemesinin mahiyetine ciddi zararlar verebilecek nitelikler
taşımaktadır. şeklindeki açıklamasına ne
diyorsunuz?
Yargıtay
Başkanı Ali Alkan yeni seçilmiş bir yüksek yargıç olarak,
ortada ciddi bir sorun olmasa neden
Bakan olarak sizinle karşı karşıya gelsin?
Bir de Sayın
Bakan, Yargıtayın yasal seçim yetkisine dayanarak belirlediği
Birinci Başkanlık Kurulunun görevine hiçbir gerekçe göstermeden 28
Haziran 2014 tarihinde son verdiniz. Bu yasa uyarınca, henüz dört ay önce
yeni bir seçim yapıldı, tecrübe ve kıdemi önceleyerek
seçilmiş bulunan yeni kurulun da görevine bu teklifle son veriyorsunuz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
GÜRKUT ACAR
(Antalya) Bu nasıl oluyor yani bunu öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
GÜRKUT ACAR
(Antalya) Yani ne zaman, ne kadar süreyle daha
BAŞKAN Sayın Can
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Arama şartları oluştuğu hâlde somut
delile dayalı kuvvetli şüphe yok
GÜRKUT ACAR
(Antalya) Yani, bu kurul nasıl oluşursa
BAŞKAN Sayın Acar, lütfen
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale)
Başkanım, süremi yeniden başlatırsanız
BAŞKAN
Buyurun, yeniden başlayın.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Arama şartları oluştuğu hâlde Somut
delile dayalı kuvvetli şüphe yok. diye arama kararı verilmeyen
olaylar var mıdır? Telafisi güç ve imkânsız zararlar
doğmuş mudur?
Yürürlükteki metne
göre CMK 157ye 1 -soruşturma gizlidir- CMK 153le çelişmez mi?
Ayrıca, kişinin ifşası, lekelenmeme hakkı, masuniyet
ilkesi ihlal ediliyor mu? Mukayeseli hukukta Almanyada durum nedir? Dinlemenin
tespiti ile dinlemenin kayda alınması arasında usul farklı
mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN Sayın Atıcı, otuz saniye
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
hukuk fakültesi mezunu olmayan yargıç ve savcılara, hukuk fakültesine
sınavsız, bedava giriş hakkı veriyorsunuz. Çok merak
ediyorum, Yüksek Sağlık Şûrasında görev yapan ve tıp
kökenli olmayan üyelere, tıp fakültesine de sınavsız giriş
hakkı vermeyi düşünüyor mu Hükûmetiniz?
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, buyurun.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sürem içerisinde, yettiği kadar cevap vereceğim.
Sayın
Erdoğanın, çözüm süreciyle ilgili soruları oldu.
Bildiğiniz gibi, cezaevlerinde kimlerin bulunacağı yasalarla
bellidir. Cezaevlerinde sadece tutuklu ve hükümlüler bulunur. Bunun
dışında herhangi bir kişinin, kimsenin bulunması
mümkün değildir. Yani İmralıya sekretarya
tartışmaları kamuoyunda Hükûmetimizi yıpratmak için bir
algı operasyonuna âdeta döndü. Sanki dışarıdan bir özel
kalem gidecek, orada bir sekreter olacak, bir düzen kurulacak gibi bir
algı yapılıyor. Bu fevkalade yanlıştır, böyle bir
şey yok.
Bakın, bir
şey söyleyeceğim: Siyaseten böyle bir şey yok.
MEHMET ERDOĞAN
(Muğla) Bülent Arınç yalan mı söylüyor?
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Sayın Arınç
uygundur diyor.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen...
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) İki: Kanunen de bu mümkün değildir.
Cezaevinde ancak tutuklu ve hükümlüler olabilir. İmralıda da
Öcalanın yanında şu anda bulunan hükümlüler var. Bu hükümlüler
azalır, çoğalır, oradan ayrılıp giderler,
başkaları gelebilir. Bunlar her cezaevinde olan rutin
uygulamalardır. Bütün cezaevlerinde nasıl rutin uygulama oluyorsa
İmralıda da aynı uygulamalar yapılmaktadır, bir
ayrıcalık söz konusu değildir.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Bülent Arınç doğru söylemiyor o zaman?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Şu anda orada olan bazı hükümlüler
var. Bu hükümlüler değişebilir, başkaları gidebilir,
artabilir, eksilebilir, kendi oradan ayrılabilir. Biz, insanları
zorla bir yerde tutamayız.
Bir başka
konu: Atatürk Orman Çiftliğiyle ilgili bir soru sordu. Atatürk Orman
Çiftliğiyle ilgili, Ankara 11. İdare Mahkemesi, oradaki
Cumhurbaşkanlığı hizmet binasıyla ilgili bir yürütmeyi
durdurma kararı verdi ancak daha sonra Danıştay şu anda
tam hatırımda değil ama- 13. Dairesi bu yürütmeyi durdurma
kararının hukuka uygun olmadığına karar verdi ve
yürütmeyi durdurma kararını kaldırdı. Şu anda
Cumhurbaşkanlığı sarayının
kullanılmasını veya oranın yapımını
engelleyen herhangi bir yargı kararı bulunmamaktadır. Ben bunu
Komisyonda ifade ettim, ben yargı kararını da gösterdim orada.
Bunu bir kez daha buradan ifade etmek isterim.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) 1inci derece sit alanını 3üncü derece gösteren
mahkeme kararı var.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Tabii, Sayın Yeniçerinin makul
şüpheyle ilgili sorusu oldu. Makul şüphe konusunda, ben teklifin tümü
üzerindeki konuşmamda değindim. Makul şüphe ilk defa bizim
hukukumuzda yer alan bir kavram değil, esasında 2014ün Şubat
ayına kadar Türkiyede uygulanan bir müesseseydi. O zaman somut delile
dayalı kuvvetli şüpheye çevrildi, tabii daha kolay arama kararı
verilmesin diye ancak uygulamada âdeta arama kararı hiç verilmesin diye
bir algılama ve uygulamaya yol açtı. Bunun üzerine de biz bunu bir
kez daha değerlendirme gereği duyduk çünkü pek çok konuda somut
delile dayanan şüphe aranırken, bu somut delil şüpheyi gösteren
bir delil olması gerekirken âdeta suçu ispat eden, faili gösteren bir
delil gibi algılandı, uygulandı ve pek çok sorun
çıktı. İçişleri Bakanlığı bu konuda
uygulamada ortaya çıkan problemlerle ilgili bize pek çok yazı
gönderdi. Şimdi biz baktığımızda pek çok delilin
kaybolduğunu, pek çok failin yakalanamadığını bu
nedenle görüyoruz. Belki yakalanacaktı, belki deliller toplanacaktı.
Bu açıdan, hem faillerin yakalanması hem de delillerin elde edilmesi
bakımından makul şüpheye dönme zarureti hâsıl
olmuştur. Bunun altında başka bir düşünce kesinlikle
yoktur. Vatandaşlarımızı makul şüpheli gibi görmek
değil, vatandaşlarımızın huzurunu, güvenliğini
bozan; canına, malına, namusuna kasteden faillerle ilgili,
şüphelilerle ilgili gerekli yakalama ve delilleri elde etme
noktasında yaşanan sıkıntının doğurduğu
bir düzenlemedir. Bunun altında başka bir şey aranması
mümkün değildir.
İkincisi:
Makul şüpheyle tutuklama bizim hukukumuzda yok. Makul şüphe teklifte yer alınca bazı
şeyler çıktı bir yerde mahkemeyle ilgili basında bir karar
yer aldı. Bir defa şunu çok net ifade edelim: CMKnın 100üncü
maddesi çok açık. Tutuklama kararı verilebilmesi için aranan
şüphe makul şüphe değil
somut delile dayanan kuvvetli şüphedir. Yani bir defa, makul
şüpheyle tutuklama kararı eğer birisi veriyorsa o zaman hukuka
aykırı bir karar veriyor demektir, hukuku çiğniyor demektir.
Veremez, verilmesi de mümkün değildir.
Sayın
Işık Hâkim ve savcılara ilişkin yapılan zamlar
diğer adliye personeline yansıyacak mı? dedi.
Yansımıyor şu anda çünkü bütçe imkânları çerçevesinde biz
ancak bunu yapabiliyoruz. Ancak bu yansımıyor. Onlar da elbette daha
iyi bir ücreti hak ediyorlar.
ALİM IŞIK
(Kütahya) Önergeyle buna dâhil edelim
Sayın Bakan.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Onlara da imkânlarımız olsa daha
fazla versek, ondan da memnuniyet duyarız. Ancak, şu anda bütçe
imkânları çerçevesinde sadece hâkim ve savcılara bunu veriyoruz.
ALİM IŞIK
(Kütahya) Sembolik olsun Sayın Bakan. Şimdi verelim burada bir
önerge.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Peki, Yargıtay ve Danıştayda
daire ve üye sayısının artırılmasına neden gerek
duyuldu ve iş yükü konusunda nedir rakamlar? diye soruldu. Ben
konuşmamda izah ettim ama bir kez daha ifade etmek isterim: Şu anda,
Yargıtay ceza dairelerinde, 2013 yılı itibarıyla 355.134
dosya, 30/9/2014 itibarıyla 394.617 dosya var. Yargıtay hukuk
dairelerinde 215 bin dosya var. Toplam 609 bin dosya var. Ayrıca,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında da 354 bin
dosya var. Yani çok büyük bir dosya yükü var. Ceza dairelerinde 1 üyeye 2.880
dosya düşmektedir. Hukuk dairelerinde de 1 üyeye ortalama bin dosya
düşmektedir.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Yeni mi oldu ki Sayın Bakan? Daha önce yok
muydu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Yeşil pasaport konusunda pek çok
arkadaşımız soru sordular. Ben de avukat bir milletvekili olarak
avukat meslektaşlarımızın hepsine yeşil pasaport
verilmesini gönülden arzu ettim. Komisyon görüşmeleri sırasında
arkadaşlarım dile getirdiğinde, ben bunu
Dışişleri Bakanlığımızla da, başka
ilgili bakanlıklarla da müzakere ettim ve oradan şöyle bir
değerlendirme yapıldı: Şimdi, Avrupa Birliğine üye
ülkeler ve başkaca bazı ülkeler, Türkiyedeki yeşil pasaport
sayısının yüksekliği nedeniyle bunun
azaltılmasını istiyor, bazı ülkeler de yeşil pasaporta
vize koyuyor; örneğin, İngiltere, şu anda yeşil pasaporta
vize koymuş durumda. Başka ülkelerde de bu konuda büyük bir baskı
var. Türkiyedeki rakamla Batı ülkelerindeki rakam kıyaslandığında
bizde çok büyük sayıda yeşil pasaportlu vatandaşımız
var. O yüzden, bu noktada bir adım attığımızda belki
şu andaki yeşil pasaportlularla ilgili sıkıntı da
ortaya çıkabilir dendi. Böyle bir risk gördüğümüz için bu konuda bir
adım atmadık. Ancak vize muafiyetiyle ilgili görüşmeler,
biliyorsunuz, devam ediyor. Avrupa Birliği üyeleriyle yapılan
anlaşmalar çerçevesinde eğer netice alınırsa, iki yıl
içerisinde zaten bu noktada Avrupa Birliği bazında bir
sıkıntı kalmayacak bu anlaşma yürürlüğe girerse. Ancak
şu aşamada bunu sınırlama imkânımız yok çünkü öte
yandan pek çok, başka, avukatlar gibi önemli meslek icra eden
vatandaşlarımız var. Onlara da bunu vermemiz gerekecek ve bu
kapsam çoğaldıkça da yeşil pasaportun şu anki uygulama
alanı daha da daralabilecektir. O yüzden şu aşamada bunu
yapamıyoruz ama bu gene incelememizde duracak. Ben de bunu takip
edeceğim, tamam mı? Bunu özellikle takip edeceğim.
Ayrıca
Avukatlık Kanun Tasarısıyla ilgili de
çalışmalarımızın burada sürdüğünü özellikle ifade
etmek isterim.
Tabii, hukuk
fakültesi mezunu olmayanlara sınavsız hukuk fakültesine girme
imkânı veren düzenleme, esasında, sizin dediğiniz gibi noterlik
yapma imkânı da verir eğer hukuku bitirirse, avukatlık yapma
imkânı da verir ama noterlik yapmak için gündeme gelmiş bu konu
değil. Sadece idari yargıda görev yapan, beş yıl hâkimlik
yapmış birisi zaten hâkimlik yapıyor. Hukuk fakültesi mezununun
hedeflediği bir mesleği icra ediyor. Hukuk fakültesini okuma
imkânı elde edince kendisi bir eğitim yapacak eğer tercih ederse,
etmezse zaten yapmayacak. Biz bir imkân getiriyoruz, bir fırsat
getiriyoruz. Bu aslında bir hizmet içi eğitim olarak da görülebilir,
kendini geliştirme bakımından bir fırsat olarak da
görülebilir. Şu anda kontenjanların
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bakan, teşekkür ederim.
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Sayın Bakan, siz de gülüyorsunuz, siz de
inanmıyorsunuz.
BAŞKAN
Sayın Bayraktutan, size de teşekkür ederim.
Teklifin tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Sayın Başkan, bir saniye
60a göre kısa bir
açıklama yapacağım Bakanın ifadesiyle ilgili de.
BAŞKAN
Duymuyorum ki Sayın Yılmaz.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
17.- Adana Milletvekili Seyfettin
Yılmazın, Adalet Bakanı Bekir Bozdağın 655 sıra
sayılı Kanun Teklifinin tümü üzerindeki soru-cevap işlemi
sırasında yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Kısa bir açıklama yapacağım, bir
yanlış bilgilendirme verdi. Bu kaçak saray olarak ifade edilen
yerle ilgili bir mahkeme kararı yok. dedi. Adalet Bakanı olarak
şunu bilmesi gerekiyor ki, üç ay önce, 1inci derecede sit
alanının 3üncü derecede sit alanına çevrilmesiyle ilgili Ankara
Bölge İdare Mahkemesinin verdiği karar var ve şu anda kaçak
sarayın yapılması kanuna aykırıdır; Sayın
Bakanın bunu bilmesi gerektiğini düşünüyorum.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın vekilim, bilginiz
yanlış.
BAŞKAN
Tamam, teşekkür ederim.
Teklifin tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelere
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
III.- YOKLAMA
(MHP ve CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN
Kabul edenler dedim.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Buraya bakmadınız.
BAŞKAN Bir
dakika
Arkadaşlar, bir dakika
(Gürültüler)
Arkadaşlar,
sayın milletvekilleri, neden
bağırdığınızı anlamadım. Bir karar
bildirdim mi size? Birdenbire böyle bir ayağa kalkıyorsunuz,
kıyamet kopuyor. Yaparız
Ben görmemiş
olabilirim, yanımda iki tane kâtip üyem var, arkada memurlar var.
Ayağa kalktı dediler. Ben söze başlamadan önce ayağa
kalktığınızı söylediler; yoklama talebiniz
varmış.
20 tane
milletvekili ayakta mı?
Sayın
Halaçoğlu, Sayın Başesgioğlu, Sayın Bal, Sayın
Korkmaz, Sayın Şimşek, Sayın Yılmaz, Sayın Bulut,
Sayın Torlak, Sayın Erdoğan, Sayın Erdem, Sayın
Işık, Sayın Kalaycı, Sayın Yılmaz, Sayın
Yeniçeri, Sayın Adan, Sayın Çınar, Sayın Uzunırmak,
Sayın Varlı, Sayın Bayraktutan, Sayın Öztürk
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklamaya başlandı)
BAŞKAN Grup
başkan vekili arkadaşlarımdan da ayrıca rica ediyorum,
karar yeter sayısı veya yoklama istediğinizde lütfen ayağa
kalkın
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Ayaktaydım efendim.
BAŞKAN Yani
size söylemiyorum, genel olarak söylüyorum.
Ve sesli olarak
söylerseniz, birbirimizi bu anlamda da üzmemiş oluruz.
(Yoklamaya devam
edildi)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır.
XI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Kırıkkale
Milletvekili Ramazan Can ve Isparta Milletvekili Recep Özel ile 52
Milletvekilinin; Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın; 1512
Sayılı Noterlik Kanununun 59. Maddesinde Noterlerin
Hastalıkları Hâlinde Yapılacak İşlemlere
İlişkin Sorunların Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi,
İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın; 2802
Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kahramanmaraş Milletvekili
Mahir Ünal, İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır ve Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ile 33 Milletvekilinin; Hâkimler ve
Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekili Bülent Turan ve Elâzığ Milletvekili Şuay Alpay ile
1 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/2397,
2/2101, 2/2209, 2/2380, 2/2418) (S. Sayısı 655) (Devam)
BAŞKAN
Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
On beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.46
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 23.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Fehmi
KÜPÇÜ (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 18inci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
655 sıra
sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Şimdi, birinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz. Birinci bölüm 1 ila
26ncı maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm
üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili
Sayın Erol Dora konuşacak.
Süreniz on
dakikadır.
Buyurun.
HDP GRUBU ADINA
EROL DORA (Mardin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 655
sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
1789 tarihli
İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisinin 16ncı maddesi kuvvetler
ayrılığının anayasal devlet için zorunlu bir unsur
olduğunu belirtmektedir. Kuvvetler ayrılığı ilkesini
uygulamayan siyasal yapıların bir anayasasının olamayacağı
da açıktır. Kuvvetler ayrılığı ilkesi bir ülkenin
siyasi sistemini demokratik kılan temel unsurlardan biridir. Çünkü ancak
bağımsız bir yargı hukuk devleti ilkesini hayata geçirebilir.
Öyleyse yargının yasama ve yürütmeden ayrı olmasını
mümkün kılan kuvvetler ayrılığı ilkesi bir anlamda
hukuk devleti ilkesinin de ön şartıdır.
Değerli
milletvekilleri, bu çerçevede bu kanun teklifi incelendiğinde temel
sorularımız şunlardır:
Bir: Bu teklif,
hukuk devleti ilkesini daha da güçlendirmek için mi
hazırlanmıştır?
İki: Bu teklif,
kuvvetler ayrılığı ilkesini daha sağlam bir
yapıya mı kavuşturmaktadır?
Üç: Bu teklif,
yargının bağımsızlığı ilkesini daha
güçlendirmek için mi hazırlanmıştır?
Kanun teklifini
incelediğimizde bu sorulara yanıt olarak Evet. dememiz mümkün
değildir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; üzerinde konuştuğumuz kanun teklifinin
birinci bölümünün 1 ile 7nci maddeye kadar olan kısmı Noterlik
Kanununda değişiklik içermekte olup Noterler Birliğinin
görüşü de alınarak gündeme getirilmiştir. Noterlik Kanununda
yapılan düzenlemeyle anılan kanunda yazılı kimi
işlemlerin elektronik ortamda ve elektronik imzayla yapılmasına
olanak sağlanmaktadır.
Kanun teklifinin 7nci
maddesiyle getirilmek istenen düzenleme ise hukuk ilkeleriyle, fırsat
eşitliği ilkesiyle bağdaşmayan, kişiye özgü menfaatler
öngören iltimas niteliğinde bir hukuksuzluğun Türkiye Büyük Millet
Meclisi çatısı altında kanunlaştırılması
girişimidir.
Değerli
milletvekilleri, 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanununun 45inci maddesinin (1)inci fıkrasına eklenmesi öngörülen
bentte İdari yargıda beş yıl süreyle görev
yapmış hâkim ve savcılar ile Cumhurbaşkanı
tarafından seçilmiş Danıştay üyelerinden hukuk fakültesi
mezunu olmayanlar, talepleri hâlinde Yükseköğretim Kurulu tarafından
mevcut kontenjanlara ilave olarak hukuk fakültelerine sınavsız olarak
yerleştirilir. denilmektedir.
Tüm Türkiye
yurttaşlarının hukuk fakültelerine girebilme şartları
belli sınavlara tabi tutulmuşken,
Cumhurbaşkanınca Danıştaya atanan üyelere, hukukun
üstünlüğünü temsil eden bir kurumun üyelerine hukuk ilkelerini hiçe sayan
imtiyazlar tanınması her şeyden evvel hukuk devleti ilkeleri,
hukukçunun uyması gereken etik zorunluluklar ve yurttaşlar arasında
fırsat eşitsizliği yaratması nedeniyle kabul edilmesi
mümkün değildir.
Değerli
milletvekilleri, kanun teklifinin 9 ile 19uncu maddeleri arasında yer
alan düzenlemeler ise özetle, yürütmenin yargı üzerinde kurduğu
hegemonyayı derinleştirmek amacı taşımaktadır.
Söz konusu maddelerde yapılan düzenlemelerle Danıştay içerisinde
önemli bir işlev gören ve Danıştay Başkanı,
başkan vekilleri, başsavcı ve tüm daire başkanlarının
katılımıyla 19 kişiden oluşan Başkanlar Kurulunun
yetkileri sıralanmakta, buna karşın Danıştay
Başkanının başkanlığında 3 daire
başkanı ve 3 üyeden oluşan ve dar bir kurul olan
Başkanlık Kurulunun ise olağanüstü yetkilerle
donatılması öngörülmektedir.
Bu yetkiler
teklifle getirilen yasal düzenlemeler çerçevesinde şöyle
belirtilmiştir: Danıştay tetkik hâkimlerinin görev yerleri
Başkanlık Kurulu tarafından belirlenir. Görev yerleri aynı
usulle değiştirilir. Üyeler, Başkanlık Kurulunun
kararı ile dairelere ayrılırlar ve hizmetin icaplarına
göre, daireleri aynı usulle değiştirilebilir. Dairelerde vuku
bulacak noksanlıklar, diğer dairelerden üye alınmak suretiyle
tamamlanır. Bu üyeler Başkanlık Kurulunun kararı ile
önceden tespit edilir. İdari İşler Kurulu, idari dairelerin
başkanlarıyla her takvim yılı başında
Başkanlık Kurulunca her idari daireden seçilecek bir üye ve her dava
dairesinden seçilecek bir başkan veya üyeden oluşur. Kurulun seçimle
belirlenen üyeliklerinde boşalma olması hâlinde Başkanlık
Kurulunca otuz gün içinde seçim yapılır. Üyelerin görev yerlerini,
dairelerin iş durumunu ve ihtiyaçlarını göz önünde tutarak
belirlemek, zorunlu hâllerde daire başkanı ve üyelerin dairelerini
değiştirmek. Danıştay tetkik hâkimlerinin
çalışacakları daireleri, kurulları ve görecekleri
işleri belli etmek ve gerektiğinde yerlerini değiştirmek.
Yetkili merciin neresi olduğu belirtilmemiş olan yönetim
işlerini belli etmek veya bu işleri yapmak. Başkanlık
Kurulu, iş bölümüne ilişkin kararın Resmî Gazetede
yayımlanmasından itibaren on gün içinde, dairelerin iş durumunu
ve ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak, Danıştay daire
başkanları, üyeleri ve tetkik hâkimlerinin hangi dairelerde görev
yapacağını yeniden belirler.
Değerli
milletvekilleri, görüldüğü üzere, Hükûmet, kontrolü açık bir biçimde
yönetim, davalar, iş bölümünün belirlenmesi, üye görevlendirilmesi,
değiştirilmesi, tetkik hâkimlerinin görevlendirilmesi, vesaire
görevler Başkanlık Kuruluna verilmektedir. Böylece, teklifin
yasalaşması hâlinde, Danıştaya yeni seçilecek üyelerin
kritik dairelere yerleştirilmesi ve böylece yürütmenin yüksek yargıya
açık bir şekilde müdahalesine kapı açılmakta ve belli,
önemli davaların yürütmenin iradesine uygun biçimde sonuçlanmasına
imkân oluşturulmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, kanun teklifinde yer alan bu değişiklikler Venedik
Kriterlerine de aykırılık göstermektedir. Venedik Konseyinin
dikkat çektiği önemli bir nokta, yargı üyelerinin atanması ve
soruşturulması gibi, hukuk devleti için en hassas konuların
olabildiğince nesnel yöntemlerle yürütülmesidir. Yasama ve yürütmenin
yanında apayrı bir görevi icra eden yargı erki tüm baskı ve
etkilerden uzak tutulmalıdır. Oysa, Hükûmetin yargı
bağımsızlığı ve kuvvetler
ayrılığı ilkelerini hiçe sayan, Danıştay
içerisinde olağanüstü yetkilerle donatılmış ve oluşum
biçimi itibarıyla yürütmenin güdümünde yöntemlerle oluşturulan Başkanlık
Kurulunun bu hâli uluslararası hukukun da Hükûmetçe ciddiye
alınmadığının göstergesidir.
Değerli
milletvekilleri, yüksek yargı kurulları faaliyette bulundukları
pek çok ülkede yargının bağımsızlığı
açısından olumlu bir işlev yerine getirmektedir. Ancak, yüksek
yargı kurullarının kendilerinden beklenen bu işlevi
gerektiği gibi yerine getirmeleri bazı anayasal kurum ve güvencelerin
varlığına bağlıdır. Kurul üyelerinin seçiminden
çalışma usullerine, kurulun idari ve mali
bağımsızlığından kararların niteliğine
ve denetlenmelerine kadar pek çok unsur bu tür kurulların
işleyişini etkilemektedir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiyedeki siyasal alanın en önemli sorunlarından
birisi hukuk ve yargının toplumsal taraflar arasındaki
uzlaşma alanlarının bir ürünü olmak yerine devlet ve
iktidarın bir aracı olmasıdır. Hukuk ve yargının
iktidar tekeline alınması güç ilişkilerinin hukuksal bir
eşitliğe taşınmasını engellemiş ve
dahası, yargının güçlünün esaslı bir aracı olarak
kalmasını da sağlamıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; iktidar
sınırlanmadığı takdirde kötüye kullanılabilir.
İktidara sahip olanlar ellerindeki gücü keyfî biçimde iktidara sahip
olmayanlar aleyhine kullandıklarında bu güç bir baskı
aracına dönüşür ve iktidara sahip olmayanların
dışlanması, ezilmesi hatta yok edilmesi söz konusu olur.
Değerli
milletvekilleri, AK PARTİ iktidarı kendisine muhalefet eden kesimlere
kendi kurguladığı adaletsiz uygulamalara rıza göstermek
dışında yol bırakmak istememektedir. Oysa, iktidar ile onun
dışındakilerin eşitliğinin mutlak biçimde
korunması gereken en önemli mekân yargıdır. Ancak, Türkiye'de
hukuk her geçen gün bir aksiyon, bir gerilim türünün adı olmaktadır
ve AK PARTİ iktidarıyla da hukuk çarpıklığın
derinleştirildiği bir alana dönüştürülmüştür.
Bu duygu ve
düşüncelerle tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Dora.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili Sayın Turgut Dibek
konuşacak.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Teşekkür ediyorum
Başkanım.
Teklifin birinci
bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım.
Öncelikle, saygılarımla selamlıyorum sizleri değerli
arkadaşlar.
Şimdi,
Sayın Bakanın -az önce dinlerken- aslında çok büyük ihtiyaç
olduğunu bu maddelere, işte, teklifteki değişikliklere ve
sanki bunların birkaç ay evvel yani aylık değişikliklerle
önümüze gelmediğini ama önümüzdeki günlerde, geçen sürede de bu
değişikliklere çok büyük ihtiyaç olduğunu ve yararlı
olacağını belirten birtakım açıklamalarını
izledik, dinledik daha doğrusu, yerimden ben de. Aslında, ne
olduğunu biliyoruz değerli arkadaşlar. Komisyonda ben,
diğer arkadaşlarımız bu konuda saatlerce konuştuk. Ben
de az önce aldım konuşmalarımı, sayfalarca konuşmam
var. Ne olduğu belli, ne olduğu biliniyor.
Şimdi, bu yeni
bir olay da değil yani son yıllarda -ben iki dönemdir burada,
Komisyonda arkadaşlarımla çalışıyorum- bir
alışkanlık hâline geldi. Şimdi, değişiklikler
artık tasarı olarak da gelmiyor. Bakın, bu güvenlik paketini
tasarı olarak Hükûmet getirdi. Bilmiyorum, onu da herhâlde
yılbaşından sonra görüşeceksiniz veya görüşülecek ama
bir tasarı olarak geldi. Niye? Tasarı olarak gelince biraz enine boyuna incelendi, belki
belli yerlerden görüşler alındı ama bu teklif olarak geldi. Ve
teklifi veren arkadaşlarımız -onlar da çok iyi biliyorlar ki-
aylar evvel de bu tekliflerin tam tersini vermişlerdi. O gün onları
dinlerken biz yine bugün söylediklerimizi aslında söylüyorduk, biz ilkesel
bakıyoruz. Hukuk devletinin gereklerini, objektif hukukun gereklerini,
işte, evrensel hukukun gereklerini orada da söyledik, Türkiyenin
geçmişinden gelen birikimlerini, kurumlarla bu kadar kesinlikle oynanmaması
gerektiğini orada anlatmaya çalıştık. Yani, bir koalisyon
var, bir koalisyon oluyor HSYK yapısında, o koalisyona göre buraya,
önümüze teklifler geliyor; o koalisyon bozuluyor, efendim yeni bir koalisyon
oluşuyor, ona göre teklifler geliyor. Yargıtayın,
Danıştayın yapısı altüst ediliyor. Bunların
olmaması gerektiğini anlattık Komisyonda ama sayısal
çoğunlukla iktidar maalesef bunu alışkanlık hâline getirdi.
Şimdi, bunu yaparken
şu gerekçeye dayanıyorlar, diyorlar ki: Yargı mevzuatında
değişikliğe ihtiyaç var, bazı maddeleri
değiştirmemiz lazım. Ama değerli arkadaşlar, esas
tehlikeli olan şu, Sayın Bakan da çok iyi biliyor bunu: Bunu
yaparken, işte, konjonktürel bir süreç içerisinde neyle
karşılaşıldıysa onları bu tekliflerin içerisine
koyuyorlar, burada olduğu gibi. Daha kötüsü şu oluyor: Kişisel
birtakım teklifler var, daha doğrusu kişisel birtakım
düzenlemeler var. Yani, 17 Aralık, 25 Aralık yolsuzluk sürecini
düşündüğümüzde, o sürecin içerisinde yer alan kişileri, iktidara
yakın olan kişileri koruyan, kollayan ya da onların hukuktan
kurtarılmasını, yargıdan kurtarılmasını
sağlayan birtakım düzenlemeler yapıldı geçmişte de.
Şimdi de bu paketin içerisine, bu teklifin içerisine yine kişisel
düzenlemeler, yine yargı mevzuatının dışında
gizlenerek konan maalesef maddeler var. Önce bunları genel olarak
belirtmek istiyorum.
Maddelere
girdiğimizde, birinci bölüm içerisinde, tabii, ilk 5-6 madde noterlerle
ilgili madde. Yani, onları Sayın Bakan da söyledi, sizler de belki
söyleyeceksiniz, ihtiyaçtır, geçmişten gelen veya noterlerin de
talepleri doğrultusunda olabilir ama onun dışında,
değerli arkadaşlar, burada söylenen, işte teklifin
kaçıncı maddesi, 8inci maddesi sanıyorum, idari yargıdaki
görev yapan hâkim ve savcılarla ilgili olarak getirilmeye
çalışılan düzenleme, az önce söylediğim nitelikte olan bir
düzenleme. Yani, bunu Komisyonda da konuşmuştuk, Danıştayda
ve idari yargıda görev yapan ve hukuk fakültesi mezunu olmayan hâkim,
savcılara, onlara özel bir düzenleme getiriliyor. Aslında, Anayasaya
aykırı bir düzenleme geliyor, eşitlik kuralına
aykırı bir düzenleme geliyor. Niye geldiğini orada da sorduk.
Aslında, kötü olan şey şu oldu: Komisyonda tüm partiler
-iktidar, muhalefet olmak üzere bizler- o önergeyi reddettik, iktidar partisi milletvekilleri
de reddetti, sizler de reddettiniz o düzenlemeyi ama gelin görün ki -7nci
maddeymiş teklifteki- tüm maddeler görüşüldükten sonra, Sayın
Bakan ısrarla, sizlerin iradesine, Komisyon iradesine rağmen, o
teklifin tekrar tekriri müzakereyle görüşülmesini talep etti, kendisi
yoktu, yardımcısı oradaydı, Bakan Yardımcısı
oradaydı, onun vasıtasıyla onu talep etti ve ne
acıdır, ne yazıktır ki bizim Komisyon olarak
reddettiğimiz, iktidar partisi milletvekillerinin de çoğunun
reddettiği o değişikliği, o yürütmeden gelen taleple,
baskıyla, arkadaşlar, kabul etmek zorunda kaldınız.
Anayasaya aykırıdır o madde, 10uncu maddeye çok açık bir
şekilde aykırıdır. 650ye yakın hâkim ve savcıdan
bahsetti Sayın Bakan.
Nedir olay
değerli arkadaşlar? Şimdi, 65 yaşına kadar hâkimlik ve
savcılık yapma hakları var mı onların Sayın
Bakan? Var, o görevi yapıyorlar. Hukuk fakültesi mezunu olsalar ne olur
olmasalar ne olur? O görevi yapıyorlar. 65 yaşından sonra bu
hakkı onlara, binlerce genç öğrencinin, tamam onların belki
ÖSYMdeki kontenjanlarında bir eksilme olmuyor, bunu savunma olarak
getiriyor arkadaşlar, ilave ediliyor ama onlar meslek hayatına
atıldıklarında onların önünü kapatacak -az önce burada
noterlikle ilgili de bir kaygı çıktı ama- yüzlerce idari hâkim hukuk
fakültesine sınavsız girecek, devam zorunluluğu olmayacak,
birtakım fark derslerini verecekler ve sonra mezun olacaklar ve emekli
olduklarında da kendilerine herhangi bir baroya kayıt olmak
şartıyla avukatlık ruhsatı verilecek ve belki de noter
olarak da noterlik belgelerini de alacaklar.
Bu düzenleme, belli
kesime yapılmış olan özel düzenlemedir, bu paketin içerisinden
maddeler geldiğinde mutlaka çıkması gerekir değerli
arkadaşlar.
Birinci bölümde
Danıştayla ilgili maddeler var, aynı, benzer maddeler
Yargıtayda da var.
Bakın, bu
Danıştayı ben başından beri takip ediyorum yani
yıllardır Adalet Komisyonunda yer almam nedeniyle ve bütçe
görüşmelerinde de genelde Danıştay üzerinde burada söz
aldım ve dolayısıyla Danıştayın yapısını
takip etme fırsatım oldu. Şimdi, Danıştayda 2010
referandumundan önce arkadaşlar, 95 üye vardı; Danıştay,
idari yargıda yüz elli yıllık bir üst mahkeme, anayasal kurum ve
Osmanlıdan geliyor, yüz elli yıllık bir kurum. Yani o kurumu
altüst ettik, altüst ettiniz. 95 üye bugün 156 üye; bu
değişikliği eğer geçirirseniz üye sayısı 195
olacak. Dünyanın hiçbir yerinde idari yargıda bir temyiz makamı,
içtihat makamının böyle bir sayısı olmaz. Ama bunu niye
yaptığınızı, zaten yapmak istediğinizi az önce söyledim.
Yani koalisyon bozuldu, Bize darbe yapıldı. diyorsunuz, yeni bir koalisyon
yapısı oluştu HSYKda, o HSYK yapısıyla Biz
işte, Danıştayda bu, efendim, cemaat ekibini seyrelterek, yani
sayıyı artırarak, onları etkisiz hâle getirerek
Danıştaydaki süreci acaba kendi lehimize tamamlayabilir miyiz?
saikiyle, nedeniyle yapılıyor. Ve orada, çok acıdır,
Başkanlık Kurulu, Başkanlar Kurulu diye iki tane makam var;
onlarla pinpon topu gibi bir oraya,
bir oraya oynadınız. Bakın, onlar, sanıyorum Şubat
2011 olması lazım, 6110 sayılı Yasada kaçıncı
paketti, üçüncü paket miydi, şimdi tam hatırlamıyorum ama- bu
yetkiler, değerli arkadaşlar, Başkanlar Kurulundaydı daha
önce, Başkanlar Kurulundaydı
Pardon, Başkanlık
Kurulundaydı o yasayla Başkanlar Kuruluna verdiniz. Yani çünkü
karışık bir olay. Başkanlık Kurulu 7 kişiden
oluşan bir kurul, küçük bir kurul; Başkanlar Kurulu,
Danıştay Başkanı ve tüm üyeleriyle oluşuyor.
Baktınız ki, orada 7 kişilik kurulla biz bu yapıyı
düzeltebilir miyiz? Tüm yetkileri -pardon, Başkan, ben de karıştırdım
şimdi- Başkanlık Kurulundan Başkanlar Kuruluna verdiniz.
Daha sonra bu yetkileri, Başkanlar Kurulunun kullandığı
yetkileri, kalktınız, şimdi, tekrar Başkanlık Kuruluna
getiriyorsunuz. Yani biz dahi içinden çıkamaz hâldeyiz değerli
arkadaşlar, o hâle geldi. Şimdi, o Başkanlık Kurulu 2013te
seçilmişti, iki yıllık görev süreleri var, mevcut görev
süreleriyle Danıştaydaki sayı arttıktan sonra yepyeni bir
düzenlemeye gidecekler, tüm daireleri değiştirecekler.
İşte, dairelerdeki üyeleri değiştirecekler, dairelerin
görev alanlarını değiştirecekler ve bu yapıyı 7
kişi orada yapacak. Yani, bu maddeler onu içeriyor. Sayın Bakan
İhtiyaç var. diyor, dosyalardan bahsediyor. Hiç de öyle değil.
Yani, bu dosyalardan bahsediyor, burada almıştım çünkü
Süre de
kısalıyor, geçiyor, belki maddelerde kalan
kısımlarından bahsedeceğim.
Şimdi,
değişiklikleri yapıyorsunuz süreç içerisinde. Sayın Bakan
uyarlama dediğimiz bir olay var. Dosyalar Yargıtayın önüne
geliyor, dosyalara bakmadan mevzuatta maddeler değişiyor, hiç bakmadan
dosyaları geri gönderiyor; binlerce, yüz binlerce dosyayı geri
gönderiyor. O dosyalar yerel mahkemeden bir daha kararla geri geliyor. Acaba bu
sayıların kaçı öyle diye merak ettim, onunla ilgili bir
çalışma varsa
Yani, Yargıtaya geldi, gitti, bir daha geldi.
Böyle çok sayıda dosya var. Yani, sorun dosya sayısı değil.
Koalisyon yeni bir yapı. HSYK yapısından sonra bu yeni
düzenlemeyle Danıştay ve Yargıtayda yeni bir düzenlemeye
gidiliyor.
Maddelerde tekrar
bu konuları değerlendireceğim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Dibek.
Şimdi,
Milliyetçi Hareket Partisi grubu adına Sayın Faruk Bal
konuşacak, Konya Milletvekili.
Yalnız,
şahsınız adına da beş dakikalık
konuşmanız var, eğer Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına konuşulmazsa
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Yok.
BAŞKAN
Yokmuş.
İsterseniz, siz de uygun görürseniz on beş dakika
süre verelim size Sayın Bal.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
FARUK BAL (Konya) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Görüştüğümüz
kanun teklifi üç parça hâlinde geldi. Birinci parçasına bir
diyeceğimiz yok; noterlerle ilgili ve hâkimlik mesleğine mensup
insanların yürüttükleri göreve mütenasip bir hayat tarzına
ulaşabilecekleri ekonomik imkânlara kavuşmasına ilişkindi.
Burada bir sorun yoktu, eksikti ama bir sorun yoktu. Ama, ikinci ve üçüncü
dalgalar -ki bu dalgalar AKP Hükûmeti zamanında epeyce yoğunlukla
görülmüştür- işin insicamını bozdu.
Noterlikle
başlayalım. Noterler Birliğinin ihtiyacı olan birtakım
düzenlemeler gelmiştir. Bu düzenlemeler içerisinde, bizim Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, noterlik mesleğine katkı olması
anlamında olumlu desteğimiz vardı ve bunu olduğu gibi
yürütüyoruz. Lakin, noterlik verilerinin elektronik ortamda üçüncü
kişilere giderek özel hayatın gizliliği, ticari ilişkilerin
gizliliği, markaların ve birtakım sırların
gizliliğini ihlal eder mi diye şüphemiz vardı. Bu şüpheyi
paylaştık. Ancak, Noterler Birliği bunun birtakım güvenlik
duvarlarıyla engellenebileceğini ifade etti. Temenni ederiz ki teknik
bir sorun çıkmaz. İlk gelen dalgada, HSYK seçimlerinin
başlangıcında havuç-sopa şeklinde kullanılan,
hâkimlere Eğer HSYK seçimleri olumlu biterse bu takdirde
maaşları artacak. şeklinde bir taahhüdü oldu Hükûmetin.
Eğer istediğimiz gibi bitmezse o takdirde de bu seçimin sonucunu
kabul etmeyiz. gibi antidemokratik bir ifadesi oldu. Bu
tartışmayı bir kenara bırakıyorum.
Ancak,
yargının içinde bulunduğu ekonomik sorunlarla boğuşan
kitlesi sadece hâkim ve savcılar değildir. En az onlar kadar ve onlardan
daha fazla emek ve mesai sarf ederek, gücünü harcayarak, enerjisini harcayarak
ama onlardan çok daha az bir vaziyette ekonomik imkânlara sahip olan kitleler
de vardır; bunlar kâtiplerdir. Osmanlının
şarkısına ve bizim de şarkı dünyamıza giren
setresi uzun, eteği çamur olan kâtibin cebi boştur değerli
arkadaşlarım. Mübaşirler ciddi bir şekilde sorun
yaşamaktadır genel idare hizmetlere geçmek ve orada daha iyi ekonomik
imkânlara kavuşabilmek için. Seçim personeli, Türkiyenin demokratik
yapısını ortaya koyan; milletvekili, belediye başkanı,
belediye meclis üyeleri, sivil toplumun, kamu kurumu niteliğindeki
organların seçiminde görev yapan seçim personeli bu sıkıntı
içerisindedir. İnfaz koruma memurlarının,
yaşadıkları hayat itibarıyla mahkûmdan farkı yoktur.
Psikolojik sorunlar yaşayan ve ekonomik zorluklar içerisinde bulunan bu
kitlenin de şu niteliklerde ekonomik talepleri vardır.
Bir: Yargı
tazminatından destek hizmetlerinde bulunan yargı mensupları da
yararlanmak istiyor. Bu en tabii hakkıdır. İki: Fazla mesai
ücreti alamamaktadırlar. Oysa, Anayasaya göre angaryadır bu, fazla
mesai dediğimiz mesele. Çok fazla çalışmalarına rağmen
bu kitle fazla mesai ücreti alamamaktadır, iş riski
alamamaktadır. Dolayısıyla, bunların bir aile içerisinde
yaşadıklarını düşündüğümüzde, kreş, servis
ve yemek gibi sorunları vardır. Demek ki bunların da böyle bir
düzenlemeye ihtiyacı vardır. Böyle bir düzenleme getirilmiş
olsaydı biz elbette ki buna destek verecektik ancak Komisyondaki ve
diğer alanlardaki taleplerimizi AKP çoğunluğu maalesef
reddetmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, ikinci dalgaya geldiğimiz zaman, ikinci ve üçüncü
dalgaya geldiğimiz zaman, masum bir talep gibi gelen birinci dalga
dönüştü torba yasasına. Torba yasasını da geçti, biraz önce
bir arkadaşımızın ifade ettiği gibi çorbaya döndü bu
tasarı. Çorbayı da aştı bence, ikinci ve üçüncü dalgayla
gelen teklifler çuvala ve bu çuvalı da AKP damgasıyla, etiketiyle
yapıştırarak, birleştirerek yargının
kafasına geçirme şekline dönüştü.
Değerli
arkadaşlarım, bu tasarının ikinci ve üçüncü bölümleriyle
ilgili amaç nettir ve kesindir, hiç kimse birbirini kandırmasın. Amaç
şudur: Yargıtayda çoğunluğu kazanmak. Nasıl
kazanacaksınız? İş çok. falan diye birtakım
mazeretler uydurarak 120 adet yeni üye seçeceksiniz, 8 tane daire
kuracaksınız, böylece Yargıtayda daha önce beraber aynı
yolda yürüdüğünüz, beraber ıslandığınız kitleye
karşı çoğunluğu elde etmiş olacaksınız.
Bunun lâmı cimi yok, bu gerçek.
İkinci amaç:
Danıştayda aynı çoğunluğu elde etmek, yine beraber
yürüdüğünüz yolda şu anda istiklal mücadelesi verdiğiniz kitleye
karşı çoğunluğu ele geçirmek.
Üçüncüsü ise:
HSYKda birtakım yeni yetkiler, yeni düzenlemelerle olağanüstü
yetkiler vererek yargının kalbi olan HSYKyı siyasi renklere
uygun faaliyetlerde bulunabilir hâle getirebilmek. İşte, bu üçünün
çoğunluğunu ele geçirmekle kalsaydı
Maruz görmeyiz tabii; bu,
yargıya siyasi müdahaledir ama burada durmuyorsunuz yani sizi durduran bir
güç olmuyor. Öyle bir vahim noktada yargının içinde bulunan denge ve
denetim araçlarını ters düz ediyorsunuz ve kontrolsüz bir yargı
gücü yaratıyorsunuz ki bu, parlamenter demokratik sisteme bir tehdit
olacak noktaya ulaşmış durumda.
Yargı
içerisinde oluşmuş olan idari nitelikteki organların yetkilerini
elinden alıyorsunuz, yeni uydurmuş olduğunuz birtakım
organlara yeni yetkiler veriyorsunuz ve bu yeni oluşturulan organlar ile
bunlara verilen yetkiler, inanın, ne 1960 ihtilalinde ne 1971 12 Mart
muhtırasında ne 12 Eylül darbesinde ne de 28 Şubatta
görülmüş boyutta. Böyle bir uygulama askerî rejimlerde, ara rejimlerde,
muhtıralar döneminde görülmemiştir. Nasıl oluyor bu iş
değerli arkadaşlar? Yargıtayda Başkanlık
Divanını, Birinci Başkanlık Kurulu adı altındaki
-eski tabirle divan- divanı 120 üye ve 8 daire yeni seçiminden sonra
değiştirerek Birinci Başkanlıkta çoğunluğu elde
ediyorsunuz. Çoğunluğu elde ettikten sonra
Ondan sonrası vahim.
Bir: Daireler
arasındaki iş bölümünü yeni oluşacak olan Birinci
Başkanlık Kuruluna veriyorsunuz yani dosyaların Yargıtayda
hangi daireden hangi daireye gideceğine, hangi dairenin hangi işe
bakacağına bu Birinci Başkanlık Kurulu karar verecek. Demek
ki kimin davası neredeyse bu Başkanlık Divanı ona uygun
kararlar verebilecek bir yetkiyle donatılıyor. Böyle bir hukuk olmaz.
Bu, tabii hâkimlik ilkesine aykırıdır. İnsanların
nerede yargılanacağını bilmesi en tabii hakkıdır.
Böyle bir hakkı siz parmak çoğunluğuyla elinize alıp
başka bir kurula verebilirsiniz. Verirsiniz de bu hakkaniyetli olur mu,
insani olur mu, vicdani olur mu, hukuki olur mu? Elbette ki olmayacaktır.
İkinci
yetkileri bunların: Hangi dairede hangi üye görev yapacak? Değerli
arkadaşlarım, bu, eski hâline göre Genel Kurulun görevi. Niçin? Bu,
Yargıtay içerisinde bir denge mekanizmasıdır. Yani, parlamenter
sistemde sadece yasama, yürütme, yargı arasında denge yok,
yargının içerisinde de kendi dengeleri var, kendi denetim
araçları var çünkü yargının içerisinde makamlara seçilerek
gelinir. O seçimin doğal olarak ortaya koyduğu bir hesap verme sorumluluğu
vardır, seçilen üye, tekrar aday olacaktır, tekrar seçilecektir ve
seçen kişilere karşı, hukuka uygun davranıp
davranmadığının hesabını da vermek
zorundadır. Dolayısıyla, böyle bir Genel Kurul yetkisinde
bulunan üyelerin dairelere dağıtımının o kuruldan
alınıp sonradan çoğunluğu elde edilecek Birinci
Başkanlık Divanına verilmesi yanlış bir iştir. Bu
yanlış, yargı içerisindeki denge ve denetim araçlarını
ortadan kaldıracak durumdadır. Aynı durum, Danıştayda
geçerlidir. Orada da Başkanlar Kurulundan alıyorsunuz,
Başkanlık Kuruluna veriyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, bütün bunlar niçin yapılıyor? Eğri
oturalım, doğru konuşalım. Sayın Bakan, birtakım
hukuki gerekçeleri ifade etmeye çalıştı ama biz biliyoruz, bizim
bildiğimiz gibi Türk milleti de biliyor, yukarıda Cenab-ı Allah
da biliyor. Siz, bu işi, 17-25 Aralık yolsuzluk, kara para aklama,
altın kaçakçılığı gibi vahim iddialar ile Hükûmetin
belirli şahsiyetlerinin ve onların çocuklarının,
yakınlarının, bürokratlarının kuyruğu, hukukun
kapısına sıkışınca bunları getiriyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, bundan kurtulmak için yapılacak tek yol,
bağımsız ve tarafsız yargıda yargılanmaktır.
Onun dışında, yargıyla oynamakla bu işlerin sonu
gelmez. Yargıyla o derece oynadınız ki nasıl
oynadığınızı ben size şimdi kanun
numaralarını vereyim, tarihlerini siz nasıl olsa bilirsiniz.
Yargıtay Kanununda tam 8 defa, on iki yıl içerisinde
tam 8 defa değişiklik yaptınız. Yargıtay Kanunu ihdas
edildiği tarihten itibaren 4 veya 5 defa değiştirilmiş;
sizin Hükûmetiniz zamanında esen rüzgâra, zülfüyâre dokunan yele göre 8
defa değişiklik yapılmış. Not alın: 4929, 5219,
5235, 6110, 6217 sayılı yasalar, 650 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname, 6494 sayılı Kanun, 6545 sayılı Kanun. Bu
kanunlarda en büyük değişiklikler, konjonktürel gelişmelere göre
zülfüyâre dokunan sert rüzgârların etkisiyle
yapılmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, Danıştayda -paralel gidiyorsunuz
maşallah- Danıştay Kanununda da tam 8 defa değişiklik
yapmışsınız. 4390, 5435, 5536, 5720, 5793, 5217, 6110 ve
643 sayılı kanun hükmündeki kararnamelerle değişiklik
yapmışsınız.
Değerli
arkadaşlar, bu kanun içerisinde yer alan Ceza Muhakemesi Kanununda 11
defa değişiklik yapmışsınız. Bir
değiştirdiğinizi bir daha değiştirmişsiniz.
Şimdi,
bu değişikliklerin ana fay hatlarına değinmek istiyorum.
Ana fay hatlarından bir tanesi, 2010 Anayasa
değişikliğidir. O zaman bu kürsüde Milliyetçi Hareket Partisinin
konuşmacıları ne konuşmuşsa aynen bunlar yaşanan
hadiseler oldu. O zaman bize dediniz ki: Siz geleceğin falını
okuyorsunuz. Fal filan değildi, bu, olduğu gibi gerçek oldu.
Şimdi de aynı şeyi söylüyoruz. Durduğumuz yer hukukun üstünlüğü,
durduğumuz yer hâkimin teminatı, durduğumuz yer
yargının bağımsızlığı ve
tarafsızlığı.
İkinci
fay hattı, 17-25 Aralık ve ondan da önce 7 Şubat 2013 MİT
soruşturmasıdır. İşte, orada siz, esen
rüzgârların zülfüyârinize dokunduğunu fark edince, üzerimize
gelemesinler diye makul şüphe denilen kavramı
Evet, doğrudur
Sayın Bakanın izah ettiği. Bu
makul şüphe bize çalışmasın. Kendimizi nasıl
koruyalım? Bunun için, somut delillere dayalı kuvvetli şüphe
hâlini getirdiniz ve buna ilişkin ek düzenlemeler yapılarak DGMden
sonra, özel yetkili mahkemelerden sonra, geçici yetkili, özel yetkili
mahkemelerden de sonra yeni bir devlet güvenlik değil de AKPyi koruma
şeklinde bir hukuk düzeni inşa ettiniz, onun adı da sulh ceza
hâkimlikleri. Sulh ceza hâkimliklerini elde edip, HSYKdaki
çoğunluğu elde edip birtakım yasal düzenlemeleri yaptıktan
sonra, artık saldıracağınız bir alan var, bu da
paralel yapı. Paralel yapıya karşı, onun
sığınma, hukuken savunma alanlarını daraltmak için makul
şüpheyi getiriyorsunuz, avukatların delillere ulaşma yetkisini
daraltıyorsunuz ve olmayacak işlere böylece imza atıyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, siz paralel yapı yerine, vergi alan, asker alan,
mahkeme kuran, okul açan, şehitlik açan PKKnın oluşturduğu
paralel yapıya önce müdahale etseydiniz, bu paralel yapıyla da
hukuken uygun bir tarz içerisinde mücadele etseydiniz size bir itiraz
olmazdı ama öbür tarafta, PKKyla oturmuş -pazarlık
peşinde- Türk milletinin kanıyla, teriyle, gözyaşıyla elde
etmiş olduğu vatan toprağındaki hükümranlığı
pazarlık ediyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bal.
Süreniz bitti.
FARUK BAL (Devamla) -
Burada kendinizi hukuktan kurtarmak, yolsuzluktan, kara para aklamaktan,
altın kaçakçılığından kurtarmak için
Danıştayı, Yargıtayı, HSYKyı
değiştiriyorsunuz, Ceza Muhakemesi Kanununu allak bullak
ediyorsunuz. Bu iş, yanlış bir iştir. Gün gelir sizin
mücadele edeceğiniz, daha büyük istiklal mücadelesine muhtaç
olacağınız daha beter kapılar aralıyorsunuz. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Şahsı adına diğer konuşmacı, Elâzığ
Milletvekili Sayın Şuay Alpay, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ŞUAY ALPAY
(Elâzığ) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
Konuşmacı
arkadaşların konuşmalarını izlemeye
çalıştım. Şimdi, kendileri de biriken iş yükünden ve
dosyaların azaltılmasından bahsediyorlar. Kabul etmek gerekir ki
toplum dinamik, yargı da dinamiktir. Eğer yargı, dinamik
toplumun ihtiyaçlarına cevap verirse anlam ifade eder ve problemleri
çözmüş olur ama değişen, gelişen, ekonomik ve sosyal
hadiselerin gelişmesine ve zenginleşmesine bağlı olarak da
yargı mercilerinin önünde bulunan ihtilafların da değişmesi
ve çeşitlenmesini göz önüne aldığımızda, gelişen
bu toplum yapısı karşısında hukukun da dinamik
olduğunu, yargının dinamik olduğunu kabul etmek lazım,
bu tereddütsüzdür.
Şimdi,
bakın arkadaşlar, biz hukuk devletinin olmazsa olmaz gerçekliği
içerisinde ve hukuk güvenliğinin sağlandığı bir hukuk
devletinde problemleri çözmeye çalışıyoruz. Yani hukuk devleti
gerçekliği içerisinde yargı sisteminin adil ve etkin
işleyişinden bahsediyoruz, hepimizin ortak amacı bu. Peki,
yargılamanın adil ve etkin işleyişindeki en temel
yaklaşımımız nedir? Yargılama, adil yargılanma
hakkıdır. Adil yargılanma hakkıyla ilgili olarak yine en
temel yaklaşım nedir? Davaların makul sürede bitirilmesidir,
yargılanma hakkı açısından. Hem Anayasamızda 141inci
maddede hem de imza koyduğumuz uluslararası sözleşmelerde
davaların makul sürede bitirilmesiyle ilgili olarak, yani makul sürede
yargılanmayla ilgili önemli prensipleri kabul etmişiz, bu konuda
tereddüt yok. Bu cepheden bakıldığında, bu cihetten
bakıldığında, Türkiye, hangi süreçlerden geçti ve hangi
süreçlerden geçerken ne sıkıntılar yaşadı? Evet, biz,
son dört yıl içerisinde makul sürede yargılanma hakkıyla ilgili
olarak ve adil yargılanma hakkıyla ilgili olarak çok çeşitli
düzenlemeler yaptık ve buna bağlı olarak mahkemeler önündeki
dosyalarda kısmi azalmalar oldu ve yine toplam görülme süreleriyle ilgili
belki göreceli değişiklikler oldu. Ancak kabul etmek lazım ki...
Buradan rakamla ifade edeyim: Bakın, özellikle Yargıtayda, yüksek
Yargıtayda hukuk dairelerinde 2013 yılı sonu itibarıyla
toplam dosya sayısı 165 binden -yaklaşık olarak söylüyorum-
2014 yılı Eylül sonu itibarıyla 215 bin civarına... Yani
kümülatif olarak da bakıldığında artan bir dosya yükünden
bahsediyoruz.
Yine
Yargıtayda ceza dosyaları açısından
bakıldığında -yaklaşık rakam olarak söylüyorum-
2013 yılı sonu itibarıyla 355 bin dosyadan, 2014 yılı
Eylül ayı sonu itibarıyla 395 bin civarında bir rakama
ulaşıyoruz. Yani, dosyalar kısa sürede bitmiyor, birikiyor,
biriktikçe de iş yükü, iş yükünün ağırlığı
hem yargıyı tartışılır hâle getiriyor hem de
hâkim ve savcılarımızla ilgili tereddütleri ve yüksek
yargıda tereddütleri gündeme getiriyor. Bu, hepimizin kabul ettiği
bir gerçeklik.
O zaman
yapılması gereken şey
Evet, biz dört yıl içerisinde
değişiklikler yaptık fakat bununla birlikte, gelişen
ekonomik şartlar, sosyal şartlar, ekonomik şartlara
bağlı olarak da ihtilafların çeşitlenmesi gibi, çok
çeşitli vesilelerle oluşan bu problemi de bu yaklaşımla
çözmek gibi bir gerçekliği ortaya koyuyoruz. Bunun için de biz, sizlere de
komisyonlarda bunları anlatmaya çalıştık, rakamları da
ortaya koyduk. Şüphesiz, istatistikler -yani yanıltıcı
olabilir ama- büyük oranda doğruyu söylerler, rakamlar ortada.
Evet,
yargının iş yükünün azaltılması gibi bir gerçeklikle
karşı karşıyayız ve evet, adalet hissinin
gerçekleştiği ortamda hâkim ve savcılarımızın
kısa sürede dosyaları bitirip adalet hissini gerçekleştirme
noktasında bir faaliyet yapmaları gerekir ve toplumun da bundan
mutmain olması gerekir. Bu sebeple de hem Yargıtayda hem
Danıştayda daire sayısını artırıyoruz, buna
bağlı olarak da üye sayılarında artış oluyor.
GÜRKUT ACAR
(Antalya) İstinaf mahkemelerini niye kurmuyorsunuz?
ŞUAY ALPAY
(Devamla) İstinaf mahkemeleriyle ilgili olarak toplumsal gerçeklik var,
bununla ilgili de süreçler devam ediyor.
LEVENT GÖK (Ankara)
Süreç bitmedi ama Şuay Bey.
ŞUAY ALPAY
(Devamla) - Tekraren söylemek gerekir: Toplum dinamik, yargı dinamik;
böyle oldukça da yargı, toplumun ihtiyaçlarına cevap vermek
durumundadır.
GÜRKUT ACAR
(Antalya) Yapma, kendin de inanmıyorsun buna.
ŞUAY ALPAY
(Devamla) Yargı, Türkiyede uzun süreden beri
tartışılır hâldedir. Biz, yargıyı yeniden
tartışılır olmaktan çıkarmaya
çalışıyoruz. Hâkim ve savcılarımızın
yaptığı işleri daha nitelikli hâle getirmeye
çalışıyoruz ve onun için onların özlük haklarında
düzenlemelere gidiyoruz.
GÜRKUT ACAR
(Antalya) Halkı kandırıyorsunuz.
ŞUAY ALPAY
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, yargıyla ilgili olarak, herkesin
rahatsızlık hissinden kurtulduğu ve herkesin emin olduğu,
adalet hissinin gerçekleştiği bir yargıya ulaşmak,
hepimizin müşterek borcudur, müşterek vazifemizdir. Bu konuda çaba
gösteriyoruz.
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) On iki senedir çok güzel adalet sağladınız.
ŞUAY ALPAY
(Devamla) Yaklaşımımızla ilgili olarak zaman zaman niyet
sorgulamalarının yapıldığını biliyoruz ama
biz bu konuda samimiyiz, yaklaşımlarımız samimidir.
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) Balyozda, Ergenekonda Savcıyız. diyordunuz, ne
oldu?
ŞUAY ALPAY
(Devamla) Yargının problemlerini çözmek gibi tarihsel bir sorumlulukla
baş başayız ve süreç içerisinde...
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ŞUAY ALPAY
(Devamla) - Arkadaşlar, biliyorsunuz, her yargı
yılının açılışında yüksek yargı
başkanları buna bağlı açıklamalar yapıyor. Gelin,
hep birlikte bu problemi çözelim ve bu konudaki
yaklaşımımızı ortaya koyalım.
Bu duygu ve
düşüncelerle yüce heyetinizi sevgi, saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap işlemine
başlayacağız.
Süremiz on beş
dakika, yedi buçuk-yedi buçuk olarak paylaştırdık.
Sisteme giren
milletvekillerine, soru sormaları için sırasıyla söz
vereceğim.
Sayın Köktürk,
buyurun.
ALİ İHSAN
KÖKTÜRK (Zonguldak) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
adli yıl kutlama töreni, Yargıtay Kanununun 59uncu maddesinde
düzenlenmiştir. Bu akşam görüştüğümüz teklifle bu düzenleme
yürürlükten kaldırılıyor. Komisyondaki görüşmelerde
düzenlemenin kaldırılmasının törenlerin kaldırılması
anlamına gelmediği, hem tarafınızca hem de Komisyon ve AKP
sözcülerince ifade edilmişti. Ancak az önce AKP Grubu adına
konuşan Sayın Recep Özel, adli yıl açılış
töreninin kaldırıldığını söyledi. Birinci sorum:
Bu açıklamalardan hangisi doğru? Gereksiz olduğu
düşüncesiyle düzenlemeyi mi kaldırıyorsunuz, yoksa adli yıl
törenlerini mi?
İkinci sorum:
Bu düzenlemenin yasadan çıkarılmasında
Cumhurbaşkanının ve 10 Mayıs 2014 tarihinin
payının yüzdesi nedir? Cumhurbaşkanı, bu düzenlemenin
yasadan çıkarılması konusunda tarafınıza,
Bakanlığınıza veya teklif sahiplerine herhangi bir emir ve
talimat vermiş midir?
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Bayraktutan
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
özellikle benim seçim yörem açısından, Artvin açısından
ilginç bir durum var. Yurt dışı yasağına ilişkin
olarak verilen kararlarda Batum Havaalanının
kullanılmasında ilginç bir durum var. Batum Havaalanı, dünyada
iki örnekten bir tanesi; biri İsviçrede var, biri Türkiyede var. Batuma
Ankaradan veya İstanbuldan uçmak isteyenler, iç hat seferleriyle
örneğin Hopaya gelecekler, yurt dışı sayılıyor,
aslında normal TC kimliğiyle uçuyorlar ama yurt dışı
yasağı uyguluyorlar bunlara. Yani buna ilişkin bir problem var,
uygulamada birçok kere bunlarla karşılaşıyoruz. Bu konuda
bir genelge veya talimatınız olacak mıdır? Batum
Havaalanında Hopa terminalini kullanan hemşehrilerimiz, aslında
yurt dışına gitmiyorlar, özel bir uygulama var, bir defakto
durum var. Bu konuda bir düzeltme yapmayı düşünüyor musunuz? Hopa
terminalini kullanarak yolculuk yapmak isteyenlerin, yurt dışı
olmadığı hâlde, hiç yurt dışına ayak
basmadıkları hâlde bu şekildeki bir olayda mağduriyetlerini
gidermeyi düşünüyor musunuz?
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Işık
ALİM IŞIK
(Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 17-25 Aralık
operasyonlarından sonra, bugüne kadar kaç hâkim ve savcının
hangi gerekçelerle yerleri değiştirilmiştir? Haklarında
soruşturma açılan veya görevden alınan hâkim ve savcı var
mıdır?
İkinci sorum da:
Bugün medyaya düşen haberlere göre, Diyarbakırda PKKlı
teröristlerin bazı sokakları kapatıp evlere, tüm dairelere PKK
bayrağı astırdığı iddiaları doğru
mudur? Bu konuda herhangi bir işlem yaptınız mı veya
yapmadıysanız yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Yeniçeri
ÖZCAN YENİÇERİ
(Ankara) Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, AKP
iktidarı döneminde yargının paralel yapının eline
geçmesinin hesabını kim verecek? Yargının paralel
yapının eline geçtiği doğruysa, bu yargının
verdiği kararlardan zarar gören vatandaşların zararını
kim tazmin edecek? Paralel diye ifade ettiğiniz yargının
mahkûm ettiği insanlarla ilgili olarak bir af düşünüyor musunuz?
Düşünülmüyorsa, bu paralel yargının vatandaşları
uğrattığı zararları nasıl telafi edeceksiniz?
Bu yasa
tasarısının, 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonuyla bir
ilgisi var mıdır? 17-25 Aralık operasyonu olmasaydı, bu
yasa tasarısını getirecek miydiniz? Ayakkabı
kutularındaki dolarlar, kollardaki saatler, havuzdaki paralar ortada
dururken mahkemenin verdiği takipsizlik kararı, yargıya olan
güveni sarsmamış mıdır?
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Alim
Işık Hocam, Sayın Yeniçeri sizi geçti bu sefer.
ALİM IŞIK
(Kütahya) O, bizim hocamızdır Sayın Başkan.
BAŞKAN Evet,
herhâlde ondan.
Sayın Bulut, buyurun.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Sayın Bakan, geçen gün bir konuşmanızda 300
PKKlıyı salıvereceğinizi söylemiştiniz. Bunu
nasıl yapacaksınız, af mı çıkaracaksınız,
doktor raporuyla kılıfına mı uyduracaksınız?
İkinci sorum:
Doğu ve güneydoğudan bir savcı Markete
alışverişe çıkamıyoruz. diye ifade ediyor. Bölgede
savcınızın, hâkiminizin güvenliğini nasıl
sağlayacaksınız? Bunların adil karar vermeleri mümkün
müdür?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN -
Teşekkür ederim ben de.
Sayın Akagün
Yılmaz
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Yargıtay ve Danıştaydaki üye ve daire artırımıyla
ilgili siz ve bütün AKP Grubundan arkadaşlar, yükün fazla olduğunu,
dosyaların fazla olduğunu iddia ediyorsunuz. İstinaf
mahkemeleri, bölge adliye mahkemeleri ve bölge idare mahkemeleri ne zaman
kurulacak, ne zaman faaliyete geçecek? Onlar kurulduktan sonra da Yargıtay
ve Danıştayın daire sayısını ve üye
sayısını azaltma yoluna mı gideceksiniz? Ayrıca
yargıdaki asıl sorunun siyasallaşmadan, genç hâkim ve
savcıların alınmasında, avukatlıktan geçişlerde
mülakat komisyonunun objektif olmaması, görüntülü olmaması ve sadece
Adalet Bakanlığı bürokratlarından oluşuyor
olmasından kaynaklandığını biz defalarca söyledik.
Mülakat komisyonunu değiştirmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN Ben teşekkür
ederim.
Sayın Acar
GÜRKUT ACAR
(Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
demin yarım kalmıştı, o sorumu tekrar sormak istiyorum:
Yargıtayın yasal seçim yetkisine dayanarak belirlediği Birinci
Başkanlık Kurulunun görevine hiçbir gerekçe göstermeden 28 Haziran
2014 tarihinde son verdiniz. 6545 sayılı bu Yasa uyarınca, henüz
dört ay önce yeni bir seçim yapılmıştır, tecrübe ve
kıdemi önceleyerek seçilmiş bulunan yeni kurulun da görevine bu
teklifle son verilmek istenmektedir. Bu müdahale, daha ne zamana kadar devam
edecektir? Yürütme, bu kurul nasıl oluşursa memnun kalacaktır?
Bu kurula üçüncü kez seçilecek olan yüksek yargı üyelerine bu türden bir memnuniyet
yükünü yüklemek, onlara da haksızlık olmayacak mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim ben de.
Sayın Bakan,
buyurun
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Evet, Sayın Başkanım,
değerli arkadaşlar
Sayın Köktürk:
Adli yıl açılışını düzenleyen maddenin
yürüklükten kaldırılması, adli yıl törenlerini yasaklama
anlamına geliyor mu? dedi. Bir defa, sayın vekilimizin
konuşmasını ben de dinledim ancak bu düzenleme, adli yıl
törenlerini yasaklayan bir düzenleme değildir. Maddenin yürürlükten
kalkması, adli yıl açılış törenlerinin
yapılmasını yasaklamamaktadır, engellememektedir, sadece,
bu alanda yasayla Yargıtaya verilmiş tekel sona ermekte, adli
yıl açılış törenlerinin yapılması konusunda tam
bir hürriyet getirilmektedir. Gerek barolar gerek adliyeler zaten bunları
yapıyorlar, bundan sonra da Yargıtayımız bu adli yıl
açılış törenlerini yapabilecektir.
Maddi konularda,
Komisyonda da söylediler, bazı problemler olabilir diye. Bu konuda da biz
destek oluruz sıkıntı olduğu zaman, Adaleti Güçlendirme
Vakfından da destek olabiliriz, başka bütçe kalemlerinden de. Bir
düzenlemede sorun olduğunda, maddi açıdan her türlü desteği
veririz, bunu buradan özellikle ifade etmek isterim.
Sayın
Bayraktutanın Batum Havaalanıyla ilgili söylediği konu tabii
benim doğru cevap verebileceğim bir konu değil, ancak bunu ben
bir vazife olarak alıyorum. Hem Ulaştırma Bakanımızla
hem de ilgili diğer yetkililerle bizzat görüşeceğim, takibini
yapacağım, özellikle bilmenizi isterim.
Tabii, Sayın
Işıkın 17-25 Aralıkla ilgili kaç tane hâkim ve
savcının yeri değiştirilmiştir? diye bir sorusu var.
Bunlara ilişkin, 17 ve 25 Aralıkta soruşturma yaptı diye
yeri değiştirilen bir hâkim ve savcı yok. Yani, yer
değişiklikleri var, mazeret kararnameleri yapıldı, o
mazeret kararnamelerinin içerisine bazıları başka nedenle,
örneğin, diyelim ki Muammer Akkaştı, o, bildiri
dağıttı, işte birtakım şeyler yaptı diye, o
çerçevede hizmet gereği bir değişiklik
yapıldığını biliyorum, diğerleri, mazeret
kararnamesi ama o döneme rastgeldiği için sanki bu mazeret kararnamesinde
yer alanların tamamı, bunlarla irtibatlıymış gibi
kamuoyuna lanse edildi. Hizmet gereği ataması yapılanların
sayısı, -tabii, o kararnamedekilerin tamamı değil, bir
kısmının bizzat talebi- çok azdır, onu özellikle ifade
etmek isterim.
Diyarbakırla
ilgili sorduğunuz konuyu benim incelemem lazım, ben, işin
doğrusu, takip edemedim, size yanlış bir bilgi vermek istemem
buradan. Ancak, eğer dediğiniz gibi bir şey varsa, bununla
ilgili, tabii, kolluğun buna müdahale etmesi, gereğini yapması
gerekir. Zannedersem, eğer olmuşsa, müdahale de mutlaka
yapılmıştır ama süreçle ilgili doğru bir bilgi
edindikten sonra benim size bilgi verebilme imkânım olur.
Sayın Yeniçeri,
çok uzun sorular sordu yani epey bir peş peşe sıralayınca,
işin doğrusu, hepsine cevap verme noktasında
sıkıntım var, kendi de takdir eder, hepsine cevap
veremeyebilirim. Bu düzenlemelerin, Yargıtay ve Danıştaydaki üye
sayısını artıran düzenlemelerin Yargıtay ve
Danıştayın iş yüküyle doğrudan ilgili olduğunu
izah ettim. Herhangi bir af düşüncemiz yok. Bunu özellikle ben ifade etmek
isterim. Burada zaman zaman söylüyorlar, böyle bir düşüncemiz yoktur. Bunu
bir kez daha buradan ifade etmek isterim.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Ama yarın çıkabilir.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Tabii, yargının
bağımsızlığı ve tarafsızlığı,
hepimizin, üzerinde hassasiyetle durması gereken bir konudur. Yargı
görevi yapanların, görevlerini yerine getirirken Anayasaya, kanuna ve
hukuka uygun vicdani bir kanaatle hareket etmeleri, kararlarını da bu
çerçevede vermeleri, yargının
bağımsızlığı ve
tarafsızlığının en somut göstergesi olur. Ben hep
ifade ettim, biz hangi düzenlemeyi yaparsak yapalım, kâğıt
üzerinde yaptığımız düzenlemeler, uygulayıcılar
tarafından doğru uygulanmadığı sürece, yasal
düzenlemelerle yargının bağımsızlığını
ve tarafsızlığını temin edemeyiz. Bunun gerçek manada
temini, yasal düzenlemeler yanında yargı görevi yapanların da
verdikleri adil kararlarla bunu sağlamalarıyla olur. Herhangi bir
demokratik ülke, kendi yargısı içerisinde yasalarıyla, anayasasıyla
ve vicdanıyla bağlı olmayan, başka
bağlılıklarla hareket eden herhangi bir kişinin
varlığına göz yumamaz.
Böyle bir varlığı görmezden gelmezlik yapamaz, yaparsa
orada hukuk devleti de yok olur, orada yargının
bağımsızlığı da yok olur, sağlıklı
demokrasi de yok olur. Hepimizin, hep beraber, hukuk devletine sahip
çıkmamız lazım.
Ahmet Duran Bulut
Beyefendi, Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmeleri sırasında sorulan
bir soruya verdiğim cevap üzerinden -zannedersem- soruyor 300 PKKlının
serbest bırakılmasıyla ilgili. Ben bir defa, böyle bir
açıklama yapmadım. 300 PKKlıyı serbest
bırakacağız. diye benim böyle bir açıklamam kesinlikle
yok. Plan ve Bütçe Komisyonunda olan arkadaşlarım var, buradalar,
MHPden de arkadaşlarımız var, CHPden de var; onlar da bunun
tanığıdır. Bana sorulan soru şu: Cezaevlerinde
bulunan, tek başına hayatını idame ettiremeyeceği
heyet raporuyla sabit olan ve raporu da Adli Tıp Kurumu tarafından
onaylanmış olan kaç kişi var cezaevlerinde? Bunlara ilişkin
rakamlar verdim, Bunlarla ilgili ne düşünüyorsunuz? diye
sorduğunuzda.
Biz bu konuyu bir
insani konu olarak düşünüyoruz, görüyoruz. Yani cezaevinde olan herkes,
işlediği suç ne olursa olsun ailesinin ve sevdiklerinin devletimize
emanetidir. Onların sağlığından, her türlü
ihtiyacından, güvenliğinden devlet olarak biz sorumluyuz, bunun
gereğini yapmamız lazım. Eğer bir kişinin tek
başına cezaevinde yaşayamayacağı heyet raporuyla
sabitse, yatalaksa ve tedavisi için de bunun
başka bir ortama geçmesi öngörülüyorsa, bizim burada bir
değerlendirme yapmamız lazım.
ALİM IŞIK
(Kütahya) Bu durumda kaç kişi var?
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) Sayın Bakan, saldırgan canlı bomba oluyor ondan
sonra.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Vicdani açıdan da bir değerlendirme
yapmamız lazım, insani açıdan da bir değerlendirme yapmamız lazım ama
benim kesinlikle Biz bunları, PKKlıları serbest
bırakacağız. diye bir açıklamam olmadı, olması
da mümkün değildir. Böyle bir değerlendirme yapamam ben.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Cumhurbaşkanı affıyla
yaparsınız.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Yani, benim de vicdanım, böyle bir
değerlendirme yapmaya müsait değil. Benim anlayışım da
müsait değil. Yani hukuk neyse bunlarla ilgili
ALİM IŞIK
(Kütahya) Kaç kişi
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Cezaevlerinde hasta, tutuklu ve hükümlülerden
rapor aşamasında olan veya rapor süreçleri devam eden kaç kişi
olduğuna ilişkin
LEVENT GÖK (Ankara)
500ün üzerinde
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Rakamları isterseniz yarın size
takdim edeyim, şu anda elimde net rakamlar yok. Plan ve Bütçe Komisyonunda
ben açıkladım ama yarın, isterseniz, ben size bu rakamları
burada gelirim, arkadaşlarım
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN-
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Birinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 23.58
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 00.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan),
Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 18inci
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
655 sıra
sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon yok.
Ertelenmiştir.
4üncü sırada
yer alan, Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
4.- Ceza İnfaz Kurumları
Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/742) (S. Sayısı: 616)
BAŞKAN
Komisyon yok.
Ertelenmiştir.
5inci sırada
yer alan, Dünya Posta Birliği Kuruluş Yasasına Yedinci Ek
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
5.- Dünya Posta Birliği
Kuruluş Yasasına Yedinci Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/337) (S. Sayısı: 73)
BAŞKAN
Komisyon yok.
Ertelenmiştir.
Diğer
işlerde de komisyon bulunamayacağı anlaşılmaktadır.
Alınan karar
gereğince, kanun tasarı ve
teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için 26 Kasım 2014 Çarşamba günü
saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Teşekkür
ediyorum, iyi geceler diliyorum.
Kapanma
Saati: 00.03
(*)(10/124), (10/126), (10/320), (10/321), (10/336), (10/601), (10/637), (10/958), (10/1055), (10/1126), (10/1127), (10/1128), (10/1129), (10/1130), (10/1131), (10/1132), (10/1133), (10/1134), (10/1135), (10/1136), (10/1137), (10/1138), (10/1139), (10/1141), (10/1142), (10/1143), (10/1145), (10/1147) esas numaralı Meclis araştırması önergeleri tutanağa eklidir.
(X) 655 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.