TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
23üncü Birleşim
4 Aralık 2014
Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal'ın, engelli vatandaşların sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk'ün, 4 Aralık Dünya Madenciler Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Yalova Milletvekili Temel
Coşkun'un, Yalovada yapılan ağaç kesimine ilişkin gündem
dışı konuşması
IV.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, Yalova Milletvekili Temel
Coşkunun yaptığı gündem dışı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine ve CHP Grup
Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır'ın, Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcünün
MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
3.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı'nın, Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
4.- Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcı'nın, Mersin Milletvekili Ahmet Tevfik Uzunun
MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
5.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili Ahmet Tevfik Uzunun MHP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
V.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Duyurular
1.- Başkanlıkça,
2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2013
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
görüşmelerinde uygulanacak söz kayıt işlemleri ve usullerine
ilişkin duyuru
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Adana Milletvekili Ali
Demirçalı ve 19 milletvekilinin, Adananın şehir içi trafik ve
ulaşım sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1161)
2.- Aydın Milletvekili
Metin Lütfi Baydar ve 32 milletvekilinin, Büyük Menderes havzasındaki
kirliliğin boyutlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1162)
3.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran ve 29 milletvekilinin, Avrupa Birliğiyle tam üyelik
süreci ile 23 ve 24üncü fasılların açılmasının
önündeki engellerin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1163)
VI.- DÜZELTİŞLER
1.- Tunceli Milletvekili
Hüseyin Aygünün, 3/12/2014 tarihli 22nci Birleşimde 202 sıra
sayılı Kanun Tasarısının açık oylamasında
sehven ret oyu verdiğine ve oyunun kabul olarak düzeltilmesi için gereğinin
yapılmasına ilişkin düzeltmesi
2.- Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk'ün, 4/12/2014 tarhili 23üncü Birleşimde 650 sıra
sayılı Kanun Tasarısının oylamasında
yanlışlıkla ret oyu kullandığına ve oyunu
kabul olarak düzeleltilmesini istediğine ilişkin düzeltmesi
VII.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, 4 Aralık Dünya Madenciler Gününe
ve 4 Aralık Mektebi Mülkiyenin kuruluş yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
2.- Isparta Milletvekili S.
Nevzat Korkmaz'ın, askerliğini yapmış olan üniversite
mezunlarının, üniversite kredilerinin geri ödenmesi mükellefiyetinin
kaldırılmasıyla ilgili talepleri olduğuna ilişkin
açıklaması
3.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır'ın, Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
4.- Kayseri Milletvekili
Yusuf Halaçoğlu'nun, Mersin Milletvekili Ahmet Tevfik Uzunun MHP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
5.- Hakkâri Milletvekili Adil
Zozani'nin, Genel Kurul salonunda elektrik enerjisinin kullanımında
tasarruf yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması
6.- Manisa Milletvekili Özgür
Özel'in, Manisa Milletvekili Uğur Aydemirin CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- HDP Grubunun, Muş
Milletvekili Demir Çelik ve arkadaşları tarafından, ders
kitapları başta olmak üzere toplumsal alanın tümünde engellilere
yönelik dışlayıcı, ötekileştirici ve ayrımcı
pratik ve uygulamaların neler olduğunun ve engellilerin toplumsal
yaşama eşit bir şekilde katılımı için neler
yapılması gerektiğinin araştırılması
amacıyla 22/4/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 4
Aralık 2014 Perşembe. günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
2.- MHP Grubunun, 2/12/2014
tarih Mersin Milletvekili Mehmet Şandır tarafından, Mersin
ilinin sorunlarının araştırılması ve
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 2/12/2014
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
4 Aralık 2014 Perşembe. günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun, Manisa
Milletvekili Hasan Ören ve 21 milletvekili tarafından, Soma Elektrik
Üretim ve Ticaret AŞnin özelleştirilmesinin Soma ekonomisine
vereceği zararın araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 5/11/2014 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 4
Aralık 2014 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
B) Danışma Kurulu
Önerileri
1.- Danışma
Kurulunun, gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmının 93 ve 124üncü
sıralarında bulunan 63 ve 425 sıra sayılı Kanun
Tasarılarının gündemin sırasıyla 4 ve 5inci
sıralarına alınmasına ve bu kısımda bulunan
diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesine ilişkin önerisi
IX.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- 176 Sayılı
Maden İşyerlerinde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/976) (S. Sayısı: 650)
4.- Nükleer Enerjinin
Barışçıl Amaçlarla Kullanımına Dair Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Ürdün Haşimi Krallığı Hükümeti
Arasında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/293) (S. Sayısı: 63)
5.- Türkiye Cumhuriyeti ve
Ürdün Haşimi Krallığı Arasında Hükümlülerin Nakline
Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/740) (S. Sayısı: 425)
X.- OYLAMALAR
1.- (S. Sayısı:
650) 176 Sayılı Maden İşyerlerinde Güvenlik ve
Sağlık Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı'nın oylaması
2.- (S. Sayısı: 63)
Nükleer Enerjinin Barışçıl Amaçlarla Kullanımına Dair
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ürdün Haşimi Krallığı
Hükümeti Arasında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı'nın oylaması
XI.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan'ın, petrol fiyatlarındaki düşüşün
akaryakıt fiyatlarına yansımadığı iddasına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız'ın cevabı (7/54230)
2.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, taşınır ve
taşınmaz kiralamaları nedeniyle yapılan harcamalara
ilişkin sorusu Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli'nin
cevabı (7/54615)
4 Aralık 2014
Perşembe
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
14.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23üncü
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz veriyorum.
Gündem dışı ilk söz, engelli
vatandaşlarımızın sorunları hakkında söz isteyen
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanala aittir.
Buyurun Sayın Tanal. (CHP sıralarından
alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal'ın, engelli vatandaşların sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Değerli Başkan, değerli
milletvekilleri; televizyonları başında bizi dinleyen tüm
vatandaşlarımızı sevgi ve saygılarla
selamlıyorum.
Bu hafta Engelliler Haftası ancak ben Engelliler
Haftası demeyeceğim, engellenilenler haftası diyeceğim.
Burada engelli vatandaşlarımızın tek engeli Hükûmetin
önlerine koyduğu engellerdir. Peki bu engeller nedir? Onlarca, yüzlerce
engel içinde temel olanları sayalım. Bir: Vatandaşlarımız
istihdam talep ediyorlar ancak kendilerine ayrılmış olan
kadrolarda engelli olmayanlar istihdam ediliyor.
Vatandaşlarımızın çalışması engelleniyor.
Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 2013
raporlarına göre 7-8 milyon engelli vatandaşımızın
yüzde 78i iş gücüne dâhil olamamaktadır. Bu da yaklaşık
6-7 milyon civarında engelli vatandaşımızın iş
gücüne dâhil olmadığı anlamına gelmektedir. İş
gücüne katılabilecek durumda olan 1 milyon 800 bin engelli
vatandaşımızın sadece 100 bine yakını istihdam
edilebilmiştir. Bu da iş bulamadığı için
çalışamayan engelli vatandaşlarımızın
öğretim dışı ve tamamen başkalarına
bağlı olarak yaşamak zorunda oldukları sonucunu
doğurmaktadır. Engelli vatandaşlarımızın istihdam
sorununun çözülmesi hem kendilerinin hem de ailelerinin öğretime
katılmalarının ve bu sayede bağımsız
yaşamalarının sağlanmasının temel çözümüdür.
İkincisi: Bu vatandaşlarımız
sağlık hizmetlerinden gereğince yararlanmayı talep
ediyorlar ancak yine Hükûmet politikaları nedeniyle engelleniyorlar. 7-8
milyon engelli vatandaşımızın ortalama yüzde 50sinin
tedavisi yapılamamaktadır. Bu durum sağlık sistemimizdeki
aksaklıklardan kaynaklanıyor. Engelli vatandaşlarımız
sağlık hizmetlerinden eşit düzeyde yararlanamamaktadır. Bu
vatandaşlarımızın yüzde 50ye yakınının
tedavi edilememesi, tedavi sonrası bağımsız ve üretken
biçimde yaşamına devam edebilecek pek çok
vatandaşımızın bağımlı hâlde
yaşamasına, mağdur olmasına neden olmaktadır. Hükûmet
sadece Anayasa ve mevzuat hükümlerine ilişkin olarak değil, aynı
zamanda Birleşmiş Milletler Engelliler Haftası, Engelli
Hakları Sözleşmesi gibi uluslararası mevzuata aykırılık
teşkil edebilecek olan uygulamalara ve vatandaşımızın
mağduriyetine sebep olmaktadır.
Bu vatandaşlarımız eğitim
hizmetlerinden hak ettikleri şekilde yararlanmayı talep etmektedir.
Aynı zamanda engelli vatandaşlarımızın yüzde
36sı okuma-yazma dahi bilmemektedir. Okuma-yazma bilen engelli
vatandaşlarımızın ise sadece yüzde 2si yüksekokula
gitmektedir. Engelli olmak eğitim almayı
zorlaştırmaktadır ancak eğitim alamamak engelli
olmanın getirdiği yükü katbekat artırmaktadır. Engelliler
için gerek özel eğitim imkânlarının ve gerekse eğitime
ulaşılabilirliğin sağlanması gerekmektedir. Bu
vatandaşlarımızı engelli hâle getiren Hükûmetin
koyduğu engellerdir. Bu nedenle hafta aslında Engelliler Haftası
değil, engellenenler haftasıdır. Engellenen tüm vatandaşlarımızı
burada yürekten selamlıyorum.
Tabii, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yeni yapılan
kampüsü, yeni yapılan binası akıllı bina olmasına
rağmen, görme engelli vatandaşlarımız bir memurun
yardımı olmaksızın ana binadan milletvekillerine
ulaşmakta zorluk çekmektedirler. Onun için, burada Sayın Meclis
Başkanından, bir an önce, milletvekillerinin bulunduğu yeni
yapılan binada, akıllı bina denilen yerde görme engelli
vatandaşlarımızın hiç kimseye ihtiyaç duymaksızın
milletvekillerine ulaşımının, erişiminin
sağlanmasını talep eder, hepinize saygılarımı
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı ikinci söz, 4 Aralık
Dünya Madenciler Günü hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürke aittir.
Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından
alkışlar)
2.- Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk'ün, 4 Aralık Dünya Madenciler Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün 4 Aralık Dünya Madenciler Günü. Bu günün
Dünya Madenciler Günü olmasının tarihi Roma İmparatorluğu
döneminde madencilerin çalıştığı galeriye
babasının gazabından kaçan Santa Barbara isimli bir
kadının hikâyesiyle verilmiş. Santa Barbara babasının
gazabından kaçtıktan sonra madencilerin
çalıştığı galeriye sığınmış
ve madenciler bu kişiyi kendilerinin koruyucusu olarak ilan
etmişlerdir. O günden bugüne de Santa Barbara madencilerin piri olarak
anılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, geldiğimiz bu
çağda aklın, bilimin ve teknolojinin geliştiği bu
çağda artık, yer altında ya da yer üstünde madencilik
faaliyetinde çalışan insanlarımızı Santa
Barbaranın merhametine terk edemeyiz. Santa Barbaranın
korumasıyla yetinemeyiz.
Ben bugün Zonguldakta Karadon, Kozlu, Kilimli, Armutçuk,
Amasra ve Ermenekte, Somada, Elbistanda, Türkiyenin dört bir yanında
maden ocaklarında yaşamlarını yitiren tüm madencilerimizin
anısı önünde saygıyla eğiliyorum.
Geldiğimiz noktada, 4 Aralık, aslında
Madenciler Gününün kutlanması değil, anılması hâline
gelmiştir. Somada meydana gelen iş cinayetinden sonra Somadaki
maden kapatılmış ve işverenin SMSi ile 3 bine yakın
işçi işten çıkarılmıştır. Yine, Ermenekte
kaza denilen iş cinayeti olmuş ve bu cinayet bağıra
bağıra gelmiş, 18 tane işçimiz yaşamını
kaybetmiştir.
Değerli milletvekilleri, iş
kazalarının minimuma indiği ülkelerde asıl sorumluluk
devletindir, işveren ikinci derece sorumludur; çalışanlar ya da
teknik elemanlar ise işverenin aldığı iş
sağlığı ve iş güvenliği konusundaki tedbirleri uygulamakla
yükümlüdürler, uygulanmalarını sağlamakla yükümlüdürler.
Türkiyede ise çalışanlar birinci derecede sorumlu oluyor, ölenler
öldükleriyle kalıyor, ölmeyenler de hapishanelere giriyor.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bu, elimdeki,
Ermenekte meydana gelen kazayla ilgili bilirkişi raporu,
savcının aldığı bilirkişi raporu. Bu
bilirkişi raporunun sonuç bölümünü okuyorum, eğer AKPli vekil
arkadaşlarım dinlerlerse iyi ederler: Ermenek Cenne Linyit Kömür
İşletmeleri Limited Şirketi kusurlu. Has Şekerler
Madencilik, Enerji, Nakliyat, İnşaat, Sanayi ve Ticaret Limited
Şirketi kusurlu. Maden İşleri Genel Müdürlüğü kusurlu.
Teknik Nezaretçi Ali Kurt kusursuz. Daimi nezaretçiler Yavuz Özsoy, Nuray
Yetiş ve Cemile Karaca kusursuz. Ocakta su baskınına maruz kalan
ve hâlen ocakta bulunan 18 işçinin kusursuz olduğu kanaatine
varılmıştır. Profesör Doktor Ö. Işık Ece,
İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi; Mehmet Uygur, Maden
Mühendisi; Turgut İnce, Maden Mühendisi.
Değerli milletvekilleri, bilirkişi raporuyla
kusursuz olduğu beyan edilen Yavuz Özsoy ve Ali Kurt hapishanededir. Yine,
diğer maden mühendisi -bir buçuk aylık maden mühendisidir- denetimli
serbestlikle serbest bırakılmıştır. Eğer
diğer, ocaktaki işçiler ölmeseydi, onlar da kurtulsaydı onlar da
sanıyorum hapishaneye gönderilecekti. Bu anlayışla iş
kazalarını önlememiz mümkün değildir. Madencilik sektörüne bir
kaçak sektörmüş gibi, madencilik yapan işverenlere
kaçakçılık yapıyormuş gibi muamele yaparak madencilik
sektörünü önlememiz mümkün değildir. Ölümler madenciliğin
fıtratında vardır. demekle maden kazaları önlenemez.
Osmanlı devrinin Fetret Devrini yazan tarih, sizin devrinizi de
fıtrat devri olarak yazacaktır.
Yaşamlarını yitiren tüm madencilerin
anısı önünde saygıyla tekrar eğiliyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı üçüncü söz, Yalovada
yapılan ağaç kesimiyle ilgili söz isteyen Yalova Milletvekili Temel
Coşkuna aittir.
Buyurun Sayın Coşkun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
3.- Yalova Milletvekili Temel Coşkun'un,
Yalovada yapılan ağaç kesimine ilişkin gündem
dışı konuşması
TEMEL COŞKUN (Yalova) Sayın
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım,
televizyonu başında bizleri izleyen aziz milletimiz; bir
haftadır ülke gündemine oturan Yalovadaki ağaç kesimi -tırnak
içinde- ağaç katliamıyla -bu ifadeyi sevmiyorum ama- alakalı
görüşlerimi açıklamak için huzurunuzdayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Yalova trafiğinin rahatlaması için bir köprülü
kavşak yapılmasına karar verildi. Herkes bunu istiyor, herkes
bunda hemfikir. Ancak, projenin gerçekleşmesi için o alanın
hazır hâle getirilmesi gerekirdi. Sorun ve sıkıntı da zaten
burada başlıyor. Ama maalesef belediye bu işi
becerememiştir. Uygun olan ağaçların sökülmesi ve bir başka
yere nakledilmesi gerekirken o toptancılık yapmış, hepsini
beraber yok etmiş, bu şekilde de sorunu çözmüştür. Bu olay hiç
hoş olmamıştır, hepimizi derinden üzmüştür. Hele hele
çevrede, ağaçta hassas olduğunu iddia eden CHPnin bu
kıyımı gerçek yüzünü göstermiş ve CHP âdeta suçüstü
yakalanmıştır. Gezide, Validebağda, Ankara ODTÜde
yaptıkları eylemlerin gerçek yüzü ortaya çıkmış,
bunların meselesinin ağaç olmadığı da
anlaşılmıştır. Bir haftadır ufak tefek tepkilerin
dışında CHPli arkadaşlarımızdan da bir tepki
maalesef gelmemiştir. Her tarafa koşa koşa giden, TOMAlara,
tanklara tırmanan CHPli milletvekilleri, Benim kentim. dediği ve
bir ağaç dalının kesilmesine razı olmadığı
ve köşkü yürüttüğü Mustafa Kemal Atatürkün Yalovasına gelip en
azından üzüntülerini belirtmemişlerdir.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; diğer taraftan, belediye meclisinde
yaşananlar belki de bir ilktir. Kendi meclis üyesini konuşturmayan,
tepki gösteren, birkaç gence, tepki gösterdiği için biber gazı
sıkan bir belediye mevcuttur Yalovada. Sayın
Kılıçdaroğlu belediye çalışmalarını referans
göstererek iktidar olmak istediğini söylüyor. Sakın Yalova Belediyesini
söylemesin çünkü iktidarına mani olur. Büyük iddialarla ve ittifaklarla
aldıkları belediye altı ayda çökmüştür. Eğer
bunları AK PARTİli bir belediye yapsaydı Yalova nasıl
olurdu tahmin edemiyorum. Elbette ki biz Yalovanın bir arenaya dönmesini
istemiyoruz, elbette ki başka yerlerde yaşanan olumsuzlukların
güzel ilimizde yaşanmasını istemiyoruz ama sizler burada böyle
sakin mi oturdunuz merak ediyorum. Belediye Başkanının önceki
günkü açıklaması çok manidardır. Diyor ki: Bunların
hepsinden, bu süreçten Genel Başkanın -yani Sayın Kemal
Kılıçdaroğlunun- haberi var. İşte işin vahim
tarafı da bu.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüzde 60ı yeşil olan Yalovayı biz ağaçlandırmaya
devam edeceğiz. Bu cumartesi, yani iki gün sonra 200 çınar
ağacı, 4 bin ıhlamur ve ceviz olmak üzere dikim kampanyası
başlattık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Orman Bakanımıza huzurlarınızda teşekkür ediyorum ve
tüm Yalovalı hemşehrilerimi, müsait olan siz değerli
milletvekillerimizi cumartesi günü Yalovaya davet ediyorum.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) Yırcadaki
ağaçları ne yapmayı planlıyorsunuz?
TEMEL COŞKUN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, Yalovayla ilgili basında çıkan bazı
şeyleri de paylaşmak istiyorum: Atatürkün bir ağaç dalı
için köşk yürüttüğü Yalovaya yakışmayan manzara. Sana
layık olamadık Atam. Yine Yalovalı onlarla ısınacak.
diyor. Böyleydi, böyle oldu. Bu yerel basında. Bir de ulusal
basında fakire fukaraya odun dağıtacağını
söylüyor Sayın Başkan. Hani bizi kömür dağıtıyor diye
sık sık eleştirirlerdi ya onlar yaş ağacı kesip
de dağıtmaya başladılar. Bu da herhâlde ilginç olsa
gerekir. Bunu da mı MİT yaptı? Evet, Sayın Belediye
Başkanı diyor ki: Beni Karayolları
sıkıştırdı, milletvekili
sıkıştırdı. Yani bunları böyle sıkıştıran
hiç bitmiyor.
Ben bu vesileyle, önce insana saygı, daha sonra
doğaya, ağaca saygı gösterme anlayışıyla hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, sayın konuşmacı Yalovada kesilen
ağaçlarla ilgili eleştirisini yaparken o ağaç eleştirisinin
ötesine geçerek Cumhuriyet Halk Partisinin tüzel kişiliğine ve Genel
Başkanımıza yönelik bir eleştiri yaparak sataşmada
bulunmuştur. Söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Hamzaçebi.
Sataşma nedeniyle iki dakika süre veriyorum.
IV.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi'nin, Yalova Milletvekili Temel Coşkunun yaptığı
gündem dışı konuşması sırasında Cumhuriyet
Halk Partisine ve CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce bu kürsüden
konuşan Sayın Yalova Milletvekili Yalovada kesilen ağaçlar
nedeniyle bir genel eleştiri yaptı, sonra bunun ötesine geçerek Cumhuriyet
Halk Partisini bu kesilen ağaçlarla özdeşleştirmek suretiyle bir
eleştiri yaptı.
Eleştirinin ikinci bölümüne katılmıyorum.
Birinci bölümde ifade ettiği Yalovada kesilen ağaçlarla ilgili
eleştiri konusunda ben de aynı hassasiyetleri paylaşıyorum.
Yalovada bu ağaçlar kesilmemeliydi. (CHP sıralarından
alkışlar)
İHSAN ŞENER (Ordu) Peki, niye kesildi?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Hiç
kuşku yok. Bu konuda Yalova Milletvekilimiz Sayın Muharrem İnce
de tüm insanlıktan özür dileyen bir açıklama
yapmıştır. O ağaçlardan biz de üzüntü duyuyoruz.
İHSAN ŞENER (Ordu) Ama o ağaçları
geri getirmiyor.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Değerli
arkadaşlar, ancak, ben, şimdi bu sayın konuşmacıya bir
öz eleştiri yapmasını tavsiye edeceğim.
Yalova Belediyesinde sıkılan biber gazı da
üzüntü nedenidir. O da olmamalıydı. Ondan da ben özür diliyorum
şimdi.
Peki, siz, Gezide sıkılan o biber gazı
fişekleriyle öldürdüğünüz gençlerin ailesinden özür dileyecek
misiniz? Eskişehirde linç edilerek öldürülen Ali İsmail
Korkmazın ailesinden özür dileyecek misin? (CHP sıralarından
alkışlar) O 14 yaşındaki Berkin Elvanın ailesinden
özür dileyecek misiniz? Gezide kesilen ağaçlar nedeniyle özür dileyecek
misiniz?
Evet, Gezide mesele sadece ağaçlar da değildi;
memleketin, ülkenin, toplumun, özgürlük meselesiydi. Bu özgürlüklere baskı
yapan bir iktidarın karşısında duran bir gençliğin,
bir toplumun haykırışıydı bu. Siz bu baskıcı,
otoriter tutumunuz nedeniyle özür dileyecek misiniz? Atatürk Orman
Çiftliğini katleden o saray nedeniyle milletten özür dileyecek misiniz?
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Duyurular
1.- Başkanlıkça, 2015 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının görüşmelerinde
uygulanacak söz kayıt işlemleri ve usullerine ilişkin duyuru
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2015
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2013
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
Genel Kurulda görüşme takvimine ilişkin Danışma Kurulu
önerisi dünkü birleşimde kabul edilmişti.
Bütçe ve kesin hesap kanunu tasarılarının
Genel Kuruldaki görüşme programı Türkiye Büyük Millet Meclisi
İnternet sayfasında yer alacak ve bastırılarak sayın
üyelere dağıtılacaktır.
Bütçeler üzerinde şahısları adına söz
almak isteyen sayın üyelerin söz kayıt işlemleri 8 Aralık
2014 Pazartesi günü 10.00 ile 10.30 saatleri arasında Cumhuriyet Halk
Partisi Grup Toplantı Salonunda Başkanlık Divanı kâtip
üyelerince yapılacaktır. Söz kaydını her sayın üyenin
bizzat yaptırması gerekmektedir. Başkası adına söz
kaydı yapılmayacaktır. Belirtilen saatler
dışındaki söz kayıtları Kanunlar ve Kararlar
Başkanlığınca yapılacaktır. Sayın üyelerin
bilgilerine sunulur.
Sayın milletvekilleri, Tunceli Milletvekili Hüseyin
Aygünün dünkü birleşimde bir açık oylamada sehven
kullandığı oyuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına hitaben yazılmış bir
yazısı olmuştur. Tutanaklara geçmesi açısından okutup
bilgilerinize sunacağım. Ancak, açık oylama
tamamlanmış ve sonucu açıklanmış olduğundan
oyunun düzeltilmesi mümkün bulunmamaktadır.
Yazıyı okutuyorum:
VI.- DÜZELTİŞLER
1.- Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygünün,
3/12/2014 tarihli 22nci Birleşimde 202 sıra sayılı Kanun
Tasarısının açık oylamasında sehven ret oyu
verdiğine ve oyunun kabul olarak düzeltilmesi için gereğinin
yapılmasına ilişkin önergesi (4/223) x
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Divan Başkanlığına
03.12.2014 tarihinde TBMM'de oya sunulan Kıbrıs
ile ilgili Uluslararası Anlaşması görüşmelerinde sehven
(yanlışlıkla) ret oyu verdiğimi daha sonradan
öğrendim. Oyum kabul şeklinde olacaktır.
Yanlışlığın düzeltilmesi için gereğinin
yapılmasını saygılarımla arz ederim.04.12.2014
Hüseyin
Aygün
Tunceli
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Bilgilerinize sunulmuştur.
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
VII.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi'nin, 4 Aralık Dünya Madenciler Gününe ve 4 Aralık Mekteb-i
Mülkiyenin kuruluş yıl dönümüne ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, bugün 4 Aralık Dünya
Madenciler Günü. Dünya Madenciler Gününü maalesef kutlayamıyoruz. Bugün
Ermenekte toprak altında kalmış olan son madenciler de
çıkarıldı. Ermenekte, Somada ve diğer yerlerde, maden
ocaklarında kaybettiğimiz bütün madencilerimize tekrar Allahtan
rahmet diliyorum, ailelerine, yakınlarına ve milletimize sabır
ve başsağlığı diliyorum ve Hükûmeti bu konuda gerekli
yasal düzenlemeleri yapmak üzere göreve davet ediyorum. Bu konuda bizim geçen
hafta cuma günü vermiş olduğumuz İş
Sağlığı ve İş Güvenliği Kanun Teklifimiz
mevcuttur. Bu teklifi ele alalım, eksiği varsa tamamlayalım ve
bütçeden sonra bunu yasalaştıralım.
4 Aralık aynı zamanda Mekteb-i Mülkiyenin yani
Siyasal Bilgiler Fakültesinin kuruluş yıl dönümüdür. Ben de, bu okulu
zamanında kuran Osmanlı padişahına, bugünlere getiren
cumhuriyetimize, cumhuriyeti kuran Mustafa Kemal Atatürk ve onun arkadaşlarına,
okula hizmeti olmuş bütün akademik kadromuza, yöneticimize teşekkür
ediyorum ve Mekteb-i Mülkiye Türkiye'nin geleceğinde her zaman
olacaktır. Bunu ifade ederek sözlerime son veriyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
B) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- Adana Milletvekili Ali Demirçalı ve
19 milletvekilinin, Adananın şehir içi trafik ve ulaşım
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1161)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Adana İlinin şehir içi trafik ve
ulaşım sorunlarının tespit edilerek alınacak
önlemlerin belirlenmesi için Anayasa'nın 98inci ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğü'nün 104üncü ve 105inci maddeleri uyarınca
Meclis araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1) Ali Demirçalı (Adana)
2) Ramis Topal (Amasya)
3) Ali Serindağ (Gaziantep)
4) Celal Dinçer (İstanbul)
5) Tolga Çandar (Muğla)
6) Hülya Güven (İzmir)
7) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
8) Muharrem Işık (Erzincan)
9) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
10) Selahattin Karaahmetoğlu (Giresun)
11) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
12) Mahmut Tanal (İstanbul)
13) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
14) Bülent Tezcan (Aydın)
15) İdris Yıldız (Ordu)
16) Veli Ağbaba (Malatya)
17) İhsan Özkes (İstanbul)
18) Namık Havutça (Balıkesir)
19) Haydar Akar (Kocaeli)
20) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
Gerekçe:
Hızlı kentleşme, sanayileşme ve nüfus
artışının beraberinde getirdiği sorunlar hiç
kuşkusuz ulaşım sektörüne de yansımaktadır.
Kentleşme oranı toplumun ekonomik ve sosyal gelişmişliğinin
bir göstergesi olarak görülebilir; ancak planlı kentleşme, mevcut
altyapısıyla, taşıma altyapısıyla bir bütündür.
Bu nedenle ulaşım ve onun bir parçası olan trafikle ilgili
yapılacak planlamalar ve çözüm önerileri de bir bütünlük içerisinde olmak
zorundadır.
Devletlerin temel görevi, ekonomik ve toplumsal
gelişmenin ihtiyaçlarını karşılayabilecek şekilde
ulaşım kapasitesini yaratabilmek, günün koşullarına, ülke
ve toplum çıkarlarına uygun taşıma sistemlerini kurmak ve
koordine etmektir.
Adana 2008 yılında yaşanabilir kentler
sıralamasında 45inci iken, 2011 yılında 55inci sıraya
kadar geriledi. Bunun nedeni açık; bir türlü çözülemeyen, gittikçe içinden
çıkılamayan trafik sorunu neden olmaktadır.
Adanalı için tam bir işkenceye dönüşen
ulaşım sorunu kronikleşmiş vaziyettedir. Kent içi
ulaşım konusunda mevcut yaklaşım ve uygulamalar, Adana
Ulaşım Master Planı olmayışından dolayı daha
çok günü kurtarmak, lokal çözümler üretmekle sınırlıdır.
Bilinmektedir ki, kent içi ulaşımı içinden çıkılmaz
bir hâle getiren lokalize edilen uygulamalardır.
İlimizde giderek ızdıraba dönüşen,
içinden çıkılmaz bir hâl alan kent içi ulaşım sorununun
çözümünde, kentte yaşayanların etkin katılımı ile
belirlenen, önceliklere ve ihtiyaçlara dayalı bir yöntem hiç
denenmediğinden sorun çığ gibi büyümektedir.
Çözümün daha çok yol ve kavşakta değil,
insanları gidecekleri noktalara eriştirebilecek iyi ve modern bir
toplu taşıma sisteminde olduğunu anlamalıyız. Yani,
problemi doğru belirlemek ve çözümü de ona bağlı olarak
doğru yerlerde aramalıyız. Bu sayede, şehirlerimizi daha
fazla asfalta ve yola boğmadan daha yaşanabilir hâle
getirebileceğiz.
Günlük yaşantının en az üç beş
saatini trafikte harcayan insanlar trafikte geçirdikleri bu sürenin
hızlı, konforlu, emniyetli, ekonomik ve daha kısa olması
için bir arayış içerisindedirler. Ayrıca trafik
altyapısında ve kamuoyundaki trafik bilincinde yeterli gelişme
sağlanamaması nedeniyle trafik, Adana'nın en öncelikli çözülmesi
gereken sorunlarının başında yer almaktadır.
İşin acı yönü, bu kaosu
artırıcı yönde çok hızlı ve önlenemeyen, daha
doğrusu önlenmesi için bilimsel hiçbir önlem alınmayan, yeni
vasıtaların trafiğe çıkma yoğunluğu da konuyu
gittikçe çözümsüzlüğe itmektedir. Trafik tescil şubesi verilerine
göre Adana kent merkezindeki tescilli motorlu araç sayısı 31 Temmuz
tarihi itibarıyla 419.422 oldu. Merkez dışında kalan
ilçelerdeki araç sayısı ise 82.739 oldu.
Her gün yüzlerce yeni
aracın trafiğe çıkacağı göz önüne
alındığında, yapılacak yeni alt geçitlerin,
kavşakların, kaldırımların, otoparkların, yeni
yolların bir işe yaramayacağı aşikârdır.
Demek ki trafik sorunu geçici yöntemlerle
çözülmemiştir ve çözüm beklemektedir. Bu önemli sorun çözüme
kavuşturulmadığı sürece her gün beşerî, ekonomik,
psikolojik ve sosyal kayıplarımızın nelere mal olduğu
herkesin malumudur. Öyleyse, diğer önemli sorunlarımızla beraber
trafik sorunu da bir an önce çözüme kavuşturulmalıdır. İnsanın
kent yaşamında mutlu ve huzurlu olması sağlanmalı ve
kent merkezleri insan odaklı hâle getirilmelidir. Bu kentin ilgiye
ihtiyacı var. Tarihî ve doğal güzellikleri ile Türkiye'nin eşsiz
kentlerinden biri olan ilin sorunları Meclise taşınmalı ve
sorunlarına kalıcı çözümler bulunmalıdır.
2.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar
ve 32 milletvekilinin, Büyük Menderes havzasındaki kirliliğin
boyutlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1162)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Gerekçesini ekte sunduğumuz Büyük Menderes
havzası kirliliğinin araştırılması ve çözüm
önerilerinin belirlenmesi için Anayasa'nın 98'inci ve İç Tüzükün 104
ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz.
1)Metin Lütfi Baydar (Aydın)
2) Yıldıray Sapan (Antalya)
3) Hülya Güven (İzmir)
4) Muharrem Işık (Erzincan)
5) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
6) Sakine Öz (Manisa)
7) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
8) İhsan Özkes (İstanbul)
9) Veli Ağbaba (Malatya)
10) Dilek Akagün Yılmaz (Uşak)
11) Bülent Tezcan (Aydın)
12) Doğan Şafak (Niğde)
13) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
14) Hasan Ören (Manisa)
15) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
16) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
17) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
18) Kazım Kurt (Eskişehir)
19) İzzet Çetin (Ankara)
20) Hasan Akgöl (Hatay)
21) Tolga Çandar (Muğla)
22) Faik Tunay (İstanbul)
23) Ali Serindağ (Gaziantep)
24) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
25) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
26) Mahmut Tanal (İstanbul)
27) İdris Yıldız (Ordu)
28) Namık Havutça (Balıkesir)
29) Ramis Topal (Amasya)
30) Haydar Akar (Kocaeli)
31) Ali Haydar Öner (Isparta)
32) Celal Dinçer (İstanbul)
33) Selahattin Karaahmetoğlu (Giresun)
Gerekçe:
Büyük Menderes Batı Anadolu'nun en büyük nehridir ve
Ege Denizine dökülmekte olup uzunluğu 560 kilometredir. Afyon ili Dinar
ilçesi yakınlarında Suçıkan mevkiinde doğar.
Işıklı ve Kufi çaylarını biriktiren
Işıklı Barajından çıkıp Çivril, Çal ve Baklan
ovalarını geçer ve Çal'ın doğusundan kuzeye dönerek Bekilli
ve Güney ilçesine doğru derin bir yatakta akar. Uşak'tan gelen ve
Menderes'in en büyük kollarından olan Banaz Çayı'nı da alarak
Sarayköy Ovası'na iner. Denizli hudutları içindeki Çürüksu ve
Gökpınar çayları ile beslenerek batı yönünde ilerler. Nazilli,
Aydın ve Söke ovalarını besleyip 560 km uzunluğundaki
yolculuğunu Söke ilçesi Dipburun mevkiinde Ege Denizi'ne dökülerek
tamamlar. Toplam yağış alanı 11.852 kilometrekaredir.
Havzanın yukarı kısmında, Dinar,
Sincanlı, Çardak ovaları ve Denizli'deki en geniş düzlük alanlar
olan Çivril, Baklan ve Kaklık ovaları bulunur. Havzanın orta
kısmında Sarayköy, Tavas ovaları yer alırken Büyük Menderes
Ovası havzanın aşağı kısmındadır. Büyük
Menderes Ovası da Aydın, Söke, Yenipazar, Koçarlı, Karpuzlu,
Çerkez ve Çine ovalarını kapsar. Havzanın aşağı
kısmında ise Balat Ovası yer almaktadır. Işık
Gölü, Karagöl, Buldan Yayla Gölü, Karakuyu Sazlığı, Bafa ve Azap
Gölü ile Büyük Menderes deltası, Havzanın içinde yer alan sulak
alanları oluşturmaktadır.
Büyük Menderes havzası geçirdiği jeolojik evrim
itibarıyla deniz, tatlı su ve dağ gibi farklı
oluşumlarla ev sahipliği yapar. Havzanın çeşitli iklim
koşullarına sahip olması zengin biyolojik çeşitliliği
beraberinde getirir. Havzadaki koruma alanları, Dilek Yarımadası
ve Büyük Menderes Deltası Millî Parkı, Honaz Dağı Millî
Parkı, Bafa Gölü Tabiat Parkı, Akdağ Tabiat Parkı,
Işıklı Gölü Sulak Alan Koruma Bölgesi, Afyon
Sandıklı-Akdağ Yaban Hayatı Geliştirme Sahası,
Denizli Çivril-Akdağ Yaban Hayatı Geliştirme Sahası,
Karakuyu Sazlıkları Yaban Hayatı Geliştirme Sahası,
Muğla Yılanlı Çakmak Yaban Hayatı Geliştirme Sahası
ve Pamukkale Özel Çevre Koruma Bölgesi'dir.
Havza topraklarının tarımsal üretim
yapılan Türkiye'nin tarımsal potansiyel bakımından önde
gelen alanlarından olan Büyük Menderes havzası, Denizli'den
başlayarak Ege Denizi kıyılarına uzanan çok geniş
ovaları kapsar. Bu ovalarda pamuk, sebze ve meyve üretimi
yapılmaktadır.
Büyük Menderes Nehri, yerleşim yerlerinden
kaynaklanan evsel atık sular, sanayi kuruluşlarında oluşan
endüstriyel atık sular, aşırı, zamansız ve
yanlış kullanımın etkileriyle kirletilmektedir. Atık
alıcı ve taşıyıcı ortamı olarak
işlevini sürdüren Büyük Menderes'e teknolojik, evsel ve kentsel
atıkların deşarj edilmesi, milyonlarca yılda oluşan
ekolojik dengelerin birkaç on yılda bozulması sonucunu
getirmiştir. Denizli, Uşak ve Aydın illerinde, Büyük Menderes
Nehrine atık sularını arıtmadan savaklayan 20 tür endüstri
kuruluşu mevcuttur. DSİ havza istatistiklerinde Büyük Menderes Nehri
havzasındaki belediye sayısı 165 olarak verilmektedir, bunlardan
yalnızca 6sında kanalizasyon şebekesi bulunmaktadır.
Menderes havzasındaki kirliliğin
boyutlarının tam olarak ortaya çıkarılarak çözüm
önerilerinin tespit edilmesi, sürdürülebilir tarımsal ekonomi ve çevre
için önem arz etmektedir. Açıklanan
bu nedenlerle Meclis araştırması açılması
gerekmektedir.
3.- İstanbul Milletvekili Umut Oran ve 29
milletvekilinin, Avrupa Birliğiyle tam üyelik süreci ile 23 ve 24üncü
fasılların açılmasının önündeki engellerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/1163)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
31 Ekim 1959 tarihinde yapılmış bulunan
başvuru ile başlayan Avrupa Birliği ile ortaklık sürecinde
1963 yılında Ankara Anlaşması, 1970 yılında Katma
Protokol imzalanmış, 1999 tarihli Helsinki'de yapılan AB Devlet
ve Hükümet Başkanları Zirvesinde tam üyeliğe
adaylığımızın kabulüyle yeni bir aşama
kaydetmiş, 8 Mart 2001 tarihinde ilk katılım
ortaklığı belgesi AB Konseyi tarafından
onaylanmış, 17 Aralık 2004 tarihinde alınan AB Devlet ve Hükümet
Başkanları Zirvesi kararı gereği de 3 Ekim 2005 tarihinde
AB'ye tam üyelik sürecimiz başlamıştır.
Geçen yedi yılda beklenen gelişmeler kat
edilememiş, tam üyelik hedefine ulaşmak için müzakerelerde
kapatılması gereken 33 başlıktan ancak bir tanesi kapatılabilmiş,
10 Ekim 2012 tarihinde açıklanan AB İlerleme Raporu çerçevesinde
siyasi alanda birçok eksikliğin olduğu gözükmüş, bu
eksikliklerin tespiti ve giderilmesiyle ülkemizde yaşayan insanların
hak ettikleri demokrasi ve yaşam standartlarına kavuşturulması
için gereken reformların ise güçlü bir şekilde uygulamaya
geçemediği endişeleri ortaya çıkmıştır.
Bütün bu gerekçelerle, AB ile tam üyelik sürecinin
izlenmesi, kabul edilen rapor kapsamında gereken önlemlerin
alınması, 23 ve 24üncü fasılların açılmasının
önündeki engellerin araştırılarak bu engellerin
aşılması, bu zamana kadar hangi alanlarda ve hangi sebeplerle
sürecin durma noktasına geldiğinin belirlenmesi, acil reform
yapılması gereken alanların tespiti ile bu reformların
çerçevelerinin belirlenmesi için alınacak tedbirlerin tespiti
amacıyla, Anayasa'nın 98 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün
104 ve 105inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını saygılarımla arz ederim.
1) Umut Oran İstanbul
2) Mustafa Sezgin Tanrıkulu İstanbul
3) Ramazan Kerim Özkan Burdur
4) Muharrem Işık Erzincan
5) İhsan Özkes İstanbul
6) Veli Ağbaba Malatya
7) Ali Sarıbaş Çanakkale
8) Hülya Güven İzmir
9) Bülent Tezcan Aydın
10) Sakine Öz Manisa
11) Mustafa Serdar Soydan Çanakkale
12) İzzet Çetin Ankara
13) Hasan Ören Manisa
14) Doğan Şafak Niğde
15) Haluk Eyidoğan İstanbul
16) Kazım Kurt Eskişehir
17) Hasan Akgöl Hatay
18) Tolga Çandar Muğla
19) Kadir Gökmen Öğüt İstanbul
20) Ali Serindağ Gaziantep
21) Ahmet İhsan Kalkavan Samsun
22) Mehmet Şevki Kulkuloğlu Kayseri
23) İdris Yıldız Ordu
24) Mahmut Tanal İstanbul
25) Namık Havutça Balıkesir
26) Ramis Topal Amasya
27) Haydar Akar Kocaeli
28) Ali Haydar Öner Isparta
29) Celal Dinçer İstanbul
30) Selahattin Karaahmetoğlu Giresun
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- HDP Grubunun, Muş Milletvekili Demir
Çelik ve arkadaşları tarafından, ders kitapları başta
olmak üzere toplumsal alanın tümünde engellilere yönelik
dışlayıcı, ötekileştirici ve ayrımcı pratik
ve uygulamaların neler olduğunun ve engellilerin toplumsal
yaşama eşit bir şekilde katılımı için neler yapılması
gerektiğinin araştırılması amacıyla 22/4/2014
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
Genel Kurulun 4 Aralık 2014 Perşembe. günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
4/12/2014
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 4/12/2014 Perşembe günü
(Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisini,
İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Pervin Buldan
Iğdır
Grup Başkan Vekili
Öneri:
22 Nisan 2014 tarihinde, Muş Milletvekili Demir Çelik
ve arkadaşları tarafından verilen (5275 sıra no.lu), ders
kitapları başta olmak üzere toplumsal alanın tümünde engellilere
yönelik dışlayıcı, ötekileştirici ve ayrımcı
pratik ve uygulamaların neler olduğunun ve engellilerin toplumsal yaşama
eşit bir şekilde katılımı için neler
yapılması gerektiğinin araştırılması
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis
araştırma önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 4/12/2014 Perşembe günlü
birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı
tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi Grubu
önerisi üzerinde lehinde söz isteyen Erol Dora, Mardin Milletvekili.
Buyurun Sayın Dora.
EROL DORA (Mardin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ders kitapları başta olmak üzere toplumsal
alanın tümünde engellilere yönelik dışlayıcı,
ötekileştirici ve ayrımcı pratik ve uygulamaların
araştırılması amacıyla vermiş olduğumuz araştırma
önergesi üzerine Halkların Demokratik Partisi adına söz
almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Eğitimden sağlığa,
ulaşımdan iş hayatına, ekonomik ve sosyal her türlü
alanın dışında bırakılmasının yanı
sıra, toplumsal sürece katılımdaki demokratik haklar ve en temel
insan haklarından da büyük ölçüde mahrum bırakılan engelliler,
meselenin sosyal bir olgu olarak algılanmaması sebebiyle ancak
vicdani duygularla üzerinde durulan hayırseverlik faaliyetlerinin konusu
olmak durumunda kalmışlardır.
Değerli milletvekilleri, AK PARTİ Hükûmeti,
engelli bireylerin sorunlarına yönelik sosyal devlet ilkesi çerçevesinde
geliştirilmesi gereken sosyal politikaları genellikle seçimlere
endeksli, yüzeysel, popülist ve şefkatçi yaklaşımlarla
geçiştirmektedir. Elbette bu söylediklerimizi somut örneklerle temellendireceğiz
ve konuşmamıza engelli çocuklarımızın, engelli
yurttaşlarımızın ve onların ailelerinin
karşı karşıya bulunduğu gerçek sorunlardan bahsederek
devam edeceğiz.
Değerli
milletvekilleri, örneğin, ilgili hastane raporunda ağır engelli
tanısı konulmuş bir yurttaşımız mevcut yasalara
göre bakım hizmetlerinden yararlanma hakkına sahip olabilmektedir. Bu
ağır engelli yurttaşımız bir bakımevine
yatılı olarak yerleştirilebilmekte ve devlet bu
yurttaşımızın bakımı için bakımevine 2
asgari ücret yani yaklaşık 2 bin TL ücret ödemektedir. Aynı
ağır engelli yurttaşımız ailesi tarafından
bakımevine gönderilmediğinde ve engelli bireyin
bakımını aile üstlendiğinde aileye bakım ücreti olarak
aylık sadece 1 asgari ücret ödenmektedir. Açıkça görmekteyiz ki
devletin aileye bugünün değerlerinde aylık 2 bin TL ödemesi
gerekirken devlet bin TL ödeyerek engelli ailesinin aylık bin TLsini
açıkça gasbetmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; engelli yurttaşlarımızın
ekonomik temelli yaşadığı sorunlardan biri de 2022
sayılı Kanun kapsamında yüzde 40 ve üzeri iş gücü
kaybı olan engelli yurttaşlarımıza ödenen
maaşlardır. Üç ayda bir ödenen ve aylık ortalama 250-300 TLye
tekabül eden bu maaşla engelli bir yurttaşın geçinebilmesi bir
yana, temel ihtiyaçlarını bile karşılaması mümkün
değildir. Hükûmet, beden ve ruh sağlığı sebebiyle
çalışamayacak durumda olan engelli yurttaşlarımıza
aylık 300 TLye denk düşen üç aylık ödemeler yaparak engelli
yurttaşlarımızla âdeta dalga geçmektedir.
Değerli
milletvekilleri, engelli çocuklarımızın, kardeşlerimizin
maruz bırakıldığı bir diğer sorun alanı da
eğitim sistemidir. Devlet, Anayasa gereği tüm yurttaşlarına
eşit bir eğitim imkânı sunmakla mükellefken, diğer birçok
alanda olduğu gibi, bu alandaki sorumluluğunu da layıkıyla
yerine getirmemektedir. Örneğin, devlet, engelli bireylerin
aldıkları özel eğitim ve rehabilitasyon hizmetinin haftalık
sadece 3 seansının ücretini ödemektedir. Engelli bireyin
ihtiyacı olan eğitim ve rehabilite hizmetinin kalan seanslarının
ücretini ise engelli bireyin ailesinin ödemesi istenmektedir.
Değerli
milletvekilleri, özel eğitim ve rehabilitasyon hizmetinin bir seans ücreti
yaklaşık 60 TLdir. Örneğin, bir engelli bireyin bu hizmeti
haftada on saat alması gerektiğini varsayalım. Devletin
haftalık on saatlik bu hizmetin üç saatini karşılamasına
karşın ailenin ödemesi gereken ücret haftalık 420 TLdir,
aylık ise yaklaşık 1.700 TLye tekabül etmektedir.
Sayın Millî Eğitim Bakanına sormak
istiyorum: Bu düzeyde bir ücreti karşılayabilecek aile
sayımız kaçtır? Engelli birey için eğitim ve rehabilite
süreçlerinin neredeyse bir ömür boyu sürdüğü dikkate
alındığında, ailelerin bu ücretleri
karşılaması mümkün olmamaktadır.
Değerli milletvekilleri, Çocuğunun eğitim
ve rehabilite ücretlerini karşılayamayan aileler bu durum
karşısında ne yapmaktadır? diye soracak olursak, devletin
ödediği haftalık üç seans eğitime razı olmak zorunda
kalmakta ve çocukların ihtiyacı olan ek seansları
alamamaktadırlar. Tabii, bunun sonucunda engelli bireye uygulanan
düşük yoğunluklu eğitim ve tedavi ücreti neticesinde engelli
bireyin gelişiminde ya hiçbir ilerleme olmamakta ya da bu gelişim çok
düşük seviyelerde seyretmektedir.
Değerli milletvekilleri, eğitim konusunda
engelli çocukların ayrımcılığa maruz
bırakıldıkları bir diğer konu da özel alt
sınıf uygulamasıdır. Engelli olmayan çocuklar, ilkokuldan
itibaren kendi yaşıtlarıyla aynı sınıflarda
eğitim görme imkânına sahip iken engelli çocuklar yaş
esasına dikkat edilmeksizin, belli okullarda oluşturulmuş özel
alt sınıflarda, farklı yaş gruplarıyla aynı
sınıfta eğitim görmeye mecbur bırakılmaktadır.
Millî Eğitim Bakanlığının
engelli çocuklara yönelik bu ayrımcı politikasından vazgeçmesi
ve özel alt sınıfların da diğer sınıflar gibi
yaş esasına göre oluşturulması için gerekli altyapı,
eğitimci ve yardımcı eğitimci sorununu gidermesi
gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
otizmli çocuklarımız da yine engelli bireyler içerisinde farklı
özgünlüklere sahip, dolayısıyla özgün eğitim yöntemlerine ve
ortamlarına ihtiyaç duyan başka bir grubu oluşturmaktadır
ancak Millî Eğitim Bakanlığının çarpık
eğitim sistemi içerisinde bu çocuklarımız da âdeta heba
edilmektedir. Otizmli çocuklara yönelik oluşturulması gereken özgün
eğitim ortamı ve uygun eğitim personeli konusunda Millî
Eğitim Bakanlığının nitelikli bir altyapı
oluşturma pratiğinden bahsedilemez. Otizmli çocuklar
sınıfı uygulaması göstermelik bazı pilot
uygulamaların ötesine geçememiş ve bu çocuklarımız da engel
durumlarındaki özgünlük dikkate alınmaksızın özel alt
sınıflarda farklı niteliklere sahip engel gruplarıyla,
farklı yaşlarda çocuklarla eğitim almak zorunda
bırakılmaya devam etmektedir.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede engelli
bireylerin durumlarının insan haklarıyla olan ilişkisine
dair imzalanan sözleşmelere çoğunlukla yüzeysel ve popülist açıdan
yaklaşılmakta, yardım eli uzatma biçimindeki yaklaşım
devlet algısı açısından büyük ölçüde devam etmektedir. Bu
konuda sorun yaşanan en önemli alanlardan birisi de önergemizin ana konusu
olan ders kitaplarıdır. Eğitim sisteminde okul binalarından
ders kitaplarına kadar engellilerin gözardı edildiği ya da
yeterli düzeyde hassasiyet gösterilmediği ortadadır. Bunu en
açık biçimde ortaya koyan çalışmalardan biri de İstanbul
Bilgi Üniversitesi Sosyoloji ve Eğitim Çalışmaları Uygulama
ve Araştırma Merkezinin hazırladığı rapordur. Bu
çalışma kapsamında 68 ders kitabı
taranmıştır. Rapora göre, engellilik, kitaplarda genellikle
farklılıklarımız başlığı adı altında
ele alınıyor. Kusurlarına rağmen engellilerin
farklılıklarını kabul etmek gerektiği gibi, acıma
duygusu uyandıran ifadelere yer veriliyor. Çalışmada, bu tür
ifadelerin engellilere dair olumsuz yargı kalıplarını
pekiştirici nitelikte olduğu vurgulanıyor. Engellilik; eksiklik,
hastalık ve kusurluluk olarak ele alınıyor. Ders
kitaplarında normal birey olarak görülmeyen engelliler için sık
sık yardıma muhtaç oldukları vurgusu yapılıyor. Ders
kitaplarındaki metinlerin ve görsellerin hemen hemen tamamında,
engelliler, kendi başlarına sokağa çıkamayan,
karşıdan karşıya geçemeyen, çalışamayan insanlar
olarak resmediliyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
engelliliği kişisel bir trajedi olmaktan çıkartıp bu konuda
devlet kurumlarının ve toplumun dayattığı engelleri
merkeze koyan bir bakışa acilen ihtiyaç vardır. Kişiler ne
ekonomik bir değer ne de işe yararlılıkları
bakımından değil, sadece ve sadece insan olmaları
bakımından bir anlam ifade ettikleri için değerlidirler. Bu
durum, engelli bireyler için de kaçınılmaz olarak böyledir. Ders
kitapları başta olmak üzere, toplumsal alanın tümünde
engellilere yönelik dışlayıcı, ötekileştirici ve
ayrımcı pratik ve uygulamaların neler olduğunun ve engelli
yurttaşlarımızın toplumsal yaşama eşit bir
biçimde katılımı için neler yapılması
gerektiğinin araştırılması elzemdir.
Bu bağlamda,
vermiş bulunduğumuz araştırma önergesine Mecliste grubu
bulunan bütün siyasi partilerin desteğini bekliyor, bu duygularla tekrar
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Halkların Demokratik
Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen İsmail Tamer, Kayseri
Milletvekili.
Buyurun Sayın Tamer.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İSMAİL TAMER
(Kayseri) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Halkların Demokratik Partisinin vermiş olduğu engellilerle
ilgili Meclis araştırması önergesinin aleyhinde grubum
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Son on üç yıla
bakıldığında, engellilik alanında ciddi bir
gelişme kazanıldığını görmek
kaçınılmazdır. Engelli kardeşlerimize,
vatandaşlarımıza ve yakınlarına eğitimden
istihdama, sosyal güvenlikten sağlığa birçok alanda yenilikler,
iyileştirmeler kazandırılmıştır. Özellikle 2002
ila 2011 yılları arasında engellilik alanında devrim
sayılabilecek nitelikte adımlar atılmış ve 2005
yılında ülkemizde ilk engelliler kanunu
çıkarılmıştır. Bundan önce engellilerle ilgili ne
kanun vardı ne de bir yönetmelik vardı, hiçbir şey yoktu. 5378
sayılı Engelliler Hakkında Kanunun uygulanmasına
ilişkin, ilgili diğer mevzuatla birlikte, yaklaşık 1.500
maddelik bir engelliler hukuku oluşturulmuştur. Birleşmiş
Milletlerin engelliler hakkındaki ilgili sözleşmesi göz önüne
alınmış, 30/3/2007 tarihinde imzalayarak sözleşmeye ilk
imza atan ülkelerden birisi konumuna gelmiş olduk. Sözleşme,
27/05/2009 tarihli Bakanlar Kurulu Kararıyla da onaylanarak yürürlüğe
girmiş oldu.
Engellilik alanında bu olumlu gelişmeleri 2010
yılında Anayasa düzeyine taşınmış ve
Anayasanın 10uncu maddesinde yapılan değişiklikle
engelliler için alınacak tedbirlerin eşitlik ilkesine
aykırı sayılmayacağı hükmü getirilerek engellilere
ayrıca bir pozitif ayrımcılık getirilmiştir.
Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığımız son derece yeni bir sürü tedbirler
almış, bu çerçevede, 2012 yılında engellilik alanında
uluslararası iş birliğini güçlendirmek ve Avrupa Konseyi
Engellilik Eylem Planını uygulamayı izleyen Engelli Hakları
Uzmanlar Komitesi artık Bakan Yardımcılığı
düzeyinde temsil edilmeye başlanmıştır. 2013
yılında tüm mevzuatta sakat, özürlü, çürük ibaresini engelli
ibaresiyle değiştirerek hem taraf olduğumuz Birleşmiş
Milletler Engelli Hakları Sözleşmesinde hem de çeşitli insan
hakları belgelerinde belirtilen belgelerle yine sakat, özürlü ve
çürük ibareleri yerine engelli ibaresini getirerek onlara ne kadar
değer verdiğimizin bir ifadesi olarak karşımıza
çıkarılmıştır.
Engelli Hakları İzleme ve Değerlendirme
Kuruluyla birlikte Başbakanlık genelgesi 19 Temmuz 2013te Resmî
Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Engelli hakları izleme ve değerlendirme
kurulları oluşturulmuş; bunlar, her dönem içerisinde
engellilerle ilgili eksiklikleri tespit edip tedbir alma yönünde
çalışmalar yapmaktadır.
2014 yılında, torba yasayla engelliler
alanında özellikle son on yılda yaşanan tıbbi
bakıştan sosyal ve toplumsal temelli bakışla, 5370
sayılı Engelli Hakları Kanununun temel maddelerini
yansıtmak kaydıyla Birleşmiş Milletler Engelliler
Kişilik Haklarına İlişkin Sözleşmeye tam uygun hâle
getirilmiştir.
Yine, istihdama baktığımızda,
istihdamda engellilerle ilgili pek çok değişikler
yapmışız. Kamuda engelli istihdamını ortaya
atmışımız. 2010 yılında ve sonrasında Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu ile kamudaki engelli istihdamı istisna kapsamına
alarak kadro sınırlaması dışında
bırakmışızdır. Engelli memurlara gece nöbeti
vardiyası verilmemesi ve engelli memurların mesai ve dinlenmeleriyle
ilgili sürelerin farklı belirlenmesi imkânı
sağlanmıştır.
Özel sektörde de çok
şey yapılmıştır. Yine, Aile
Bakanlığımız sayesinde kamuda engelli istihdamına
yönelik olarak -Devlet Memurları Kanunu değiştirerek-
engellilere ayrı bir merkezî sınav uygulamasını ilk defa
biz başlatmışızdır. Engel gruplarına özgü
hükümler de içeren merkezî yerleştirme sınavına ilişkin
yönetmelik yürürlüğe girmiş, 2012 yılında ilk merkezî
sınavı gerçekleştirmişizdir. Sınava 60 bini
aşkın engelli vatandaşımız katılmış ve
29 Nisan 2012 tarihinde 81 il merkezinde 41.756 personelin
görevlendirildiği -968 sınav binasında, 12.128 sınav
salonunda-bu sınav gerçekleştirilmiştir. Engelli Memur Seçme
Sınavı ve kura sistemiyle iki yıl içinde 13 bine yakın
engellinin yeni memur olarak atanması sağlanmıştır. Bu
sayede, 2002 yılında engelli kontenjanında memur olarak
çalışan engelli sayısı sadece 5.777 iken, artık bugün
34.088 engelli vatandaşımız belli bir iş yerine memur
olarak yerleştirilmiştir. Bir sınavla, on yılda
yapılan yerleştirme kadar yerleştirme yapılabilmiştir.
Neredeyse yüzde 500leri aşan bu artışlar hepimizin bileceği
gibi dünyadaki ekonomik krizlerin olduğu bir dönemde
gerçekleştirilmiştir, bu da çok anlamlıdır değerli
arkadaşlar. 2014 yılında torba yasayla kendisi, eşi ve
birinci derece kan hısımlığı bulunan bakmakla yükümlü
olduğu aile fertleri engelli olan memurların engellilik durumundan
kaynaklanan yer değiştirme talepleri de göz önüne
alınmıştır.
Özel sektörde de çok
değişiklikler yapılmıştır. Özellikle istihdam ve
iş gücü artırılmasında kamuda bir yıl içinde istihdam
edilenlerin sayısı 2002de 10.883 iken, 2013te 34.476ya
yükselmiştir. Diğer taraftan, özel sektörde çalışmakla
yükümlü olan engelli sayısında 107.392 rakamını
bulmuşuz ve bunun 81.478ini özel sektörlerde işe
almalarını sağlamışız; açıkta kalan 25 bin
civarındaki engelliyi yine yerleştirmekle ilgili
çalışmalarımız devam etmektedir.
Yaptığımız en önemli işlerden biri de Korumalı
İşyerleri projelerini geliştirmektir. Korumalı iş yeri
projeleriyle engelli istihdamına katkı sağlayacak olan sivil
toplum kuruluşlarına yön göstermek amacıyla Korumalı
İşyeri Rehberini hazırlayıp
hizmete sunmuşuzdur. İş yerleri hakkındaki
yönetmeliğin özellikle, 26 Kasım 2013 tarihinde Resmî Gazetede
yayımlanarak yürürlüğe girmesini
sağlamışızdır. Engelli bireylerin kendi
ayaklarının üzerinde durabilmeleri için KOSGEBle iş
birliği yaparak yeni projeleri, Engel Tanımaz Projesini ortaya
koymuşuzdur.
Değerli arkadaşlar, evde bakıma
önem vermişiz, evde ulaşılamayan pek çok engelli kardeşimizin,
oralara kadar giderek, yeni bir sistem içerisinde evde bakımları
sağlanmıştır. Yine, TRTyle iş birliği yaparak
onlara yönelik programlar hazırlanmıştır. Ayrıca, Biz
öldükten sonra engellimize kim bakacak? diyen annelerin bu konudaki dertlerini
ortadan kaldırmışız; 2002 yılında 21 bakım
ve rehabilitasyon merkezinde 1.843 engellimize hizmet verilirken, ekim
ayında bu rakamı, 165 merkezde, 5.747e kadar
çıkarmışızdır. Bunlar çok önemli gelişmelerdir.
Bakıma muhtaç engelli bireylere yönelik, özel bakım merkezlerine
yönelik çalışmalarımız devam etmektedir. Umut Evlerini açmışızdır. Yine,
erişilebilirliği sağlamışızdır. Tabii, zaman
dar olduğu için yapmış olduğumuz pek çok hizmeti burada ifade
etmek belki zor ama, işaret dili tercümanlığını, yine
Engelsiz Bilişim projelerini, Üçüncü Göz ve Üçüncü Kulak projelerini;
yine, Bilgiye Engelsiz Erişim Platformuyla yine bunların hepsini ücretsiz hâle getirerek bunu
sağlamışızdır.
Eğitimde de pek çok iş yaptık. Özel
eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde öğrenim gören öğrenci
sayısı 2006da 82 binken, Ocak 2013 tarihinde bu rakam 275.886ya yükselmiştir.
2004-2005 öğretim yılında 6.901 engelli öğrencimize
taşıma hizmeti verirken, bugün için 7 kat yükselmiş, 46 bine
yükseltmişizdir. Ücretsiz taşıma için ayrılan kaynak 2004
yılında
Özellikle 2013 yılında 95 milyon TLye
yükseltmişizdir.
Zamanım daraldı ama şunu ifade etmek
istiyorum: Engellilik
bir sosyal devlet projesidir, bunu da en iyi
şekilde Hükûmetimiz yapabilmektedir. Özellikle engelliyi siyaset üstü
görmek lazımdır.
Biz bu güzel duygular içerisinde, tüm engelli
kardeşlerimize ulaşmaya devam edeceğiz, eksik olan her şeyi
gayet ciddi bir şekilde önümüze alıp engelli kardeşlerimize
ulaşacağız.
Bu duygu ve düşünceler içerisinde, Halkların
Demokratik Partisinin görüşlerine
katılmadığımızı ifade ediyor, hepinize saygı
ve selamlarımı iletiyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisi lehinde
söz isteyen Muharrem Işık, Erzincan Milletvekili.
Buyurun Sayın Işık. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUHARREM IŞIK (Erzincan) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; HDP Grubunun engellilerin toplumsal yaşama
eşit bir şekilde katılımı ile neler
yapılması gerektiğinin araştırılması
hakkında verdiği araştırma önergesinin lehinde söz
almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi ve hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Tabii, önce şuna bakmak lazım: Engellilerle
ilgili, Anasayamızın 10uncu maddesi engelliler hakkında
alınacak tedbirlerin eşitlik ilkesine aykırı
olmayacağı şeklinde; Anayasanın 42nci maddesinin
sekizinci fıkrası da Devlet, durumları sebebiyle özel
eğitime ihtiyacı olanları topluma yararlı kılacak
tedbirleri alır. şeklindedir. Anayasanın 49uncu maddesinde
yine aynı şekilde Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir
şeklinde verilmiş. Anayasanın 50nci maddesinin ikinci
fıkrasında, Anayasanın 70inci maddesinin ikinci
fıkrasında
5378 sayılı Engelliler Yasasının
15inci maddesi Hiçbir gerekçeyle engellilerin eğitim alması
engellenemez. Engelli çocuklara, gençlere ve yetişkinlere, özel
durumları ve farklılıkları dikkate alınarak,
bütünleştirilmiş ortamlarda ve engelli olmayanlarla eşit
eğitim imkânı sağlanır. şeklindedir. Anayasamız
bunları güvence altına almış ama ne yazık ki bazen bu
sıkıntıların olduğunu da görmekteyiz. Bunların da
aşılması gerektiğini düşünüyoruz.
Tabii, yapılan araştırmalar şunu
göstermiştir: Çocuklukta ve gençlikte engelliliğe daha az
rastlandığı, yaşlılıkta ise bu oranın
arttığı görülmekte. Engelliler İdaresi Başkanlığınca
yapılan araştırmaya göre Türkiye nüfusunun yüzde 12,29unu
engelliler oluşturuyor. Bu oranın yüzde 9,7sini süregelen
hastalığı olanlar, yüzde 2,58ini ise ortopedik, görme,
işitme, dil ve konuşma ile zihinsel engellilerin
oluşturduğu tespit edilmiş. En fazla engellinin yaşadığı
bölgenin Marmara Bölgesi olduğu -nüfusun yoğunluğuna göre de
ortaya koyarsak- görülmekte. Engellilerin çoğunun evli olduğu, yüzde
37,7sinin bekâr olduğu, yüzde 1,6sının ise
boşanmış olduğu görülmekte. Tabii, araştırmaların
ileri analizi sonucu çocuklarda ve gençlerde daha az rastlanması
bunların korunmasıyla ilgili görülüyor ama doğumsal olarak da
farklı hastalıklara rastlandığı görülmekte. Yaşlanmayla
birlikte arttığı da görülmekte.
Analizler engellilerin bir kısmının iki
veya daha fazla sorununun olduğunu gösterdi. Buna göre bedensel
engellilerin yüzde 5,5i görme engelli, yüzde 3,2si işitme engelli, yüzde
8,4ü konuşma, yüzde 6,6sı ise zihinsel engellilerden
oluşmakta. İşitme engeli bulunanların yüzde 34ünün
aynı zamanda konuşma engelli olduğu görüldü. Konuşma engeli
bulunanların yüzde 27sinin de aynı zamanda zihinsel engelli
olduğu tespit edildi.
Okuma yazma bilmeyen engellilerin oranı okuma yazma
bilenlere göre genel nüfusun yaklaşık 3 katından daha fazla.
Engellilerin yüzde 84,2sinin eğitiminin ilkokul düzeyinde olduğu
tespit edilmiş. Yüzde 68i yaşadığı çevrede
engellilerle ilgili düzenleme yapılmadığını
belirtiyor. Araştırmaya göre engelli bireylerin yüzde 68i
yaşadığı çevrede engeline bağlı herhangi bir
düzenleme bulunmadığını ortaya koymuş. Konuşma
engellilerin sadece yüzde 3,1i, bedensel engellilerin yüzde 3ü, görme
engellilerin yüzde 2,6sı, işitme engellilerin yüzde 2,3ü, zihinsel
engellilerin yüzde 1,8i yaşadıkları bina, cadde, sokak ve
yollarda engelliye uygun olan bir ortam hazırlandığını
söylemekteler.
Araştırmaya katılanların yüzde 63,9u
zihinsel engellilerin, yüzde 45,9u konuşma engellilerin
çalışamaz durumda olduklarını söylüyorlar. Görme
engellilerin çalışamayacağını düşünenlerin
oranı ise yüzde 15,4 olarak tespit edilmiş.
Engellilerin yüzde 55,7si sağlık
hizmetlerinden yararlanırken sadece yüzde 12,27si eğitim, yüzde
5,9u bakım ve rehabilitasyon hizmetlerinden
faydalandığını bildirmekte.
Engelli bireylerin, gene, engel türüne göre günlük
aktivitelerini yerine getiriş biçimleri değerlendirildiğinde
işitme engellilerin yüzde 75,7si, görme engellilerin yüzde 70,3ü,
bedensel engellilerin yüzde 61,2si, konuşma engellilerin yüzde 54,5i
kendi başına hareket edebiliyor. Kendi başına
bağımsız hareket etme durumu en kısıtlı olan grubu
zihinsel engellilerin oluşturduğunu görmekteyiz. Günlük
aktivitelerini yerine getirirken bir başkasına tam
bağımlı olanlar en fazla iş yerinin fiziki
şartlarından rahatsızlık duyduklarını, iş
yerlerinde düzenleme yapılmadığını söylüyorlar. Günlük
aktivitelerini yerine getirirken bir başkasına yarı
bağımlı olanlar yüzde 46,4 olarak tespit edilmiş.
Faaliyetlerini bağımsız yapabilenlerin yüzde 24,3ü iş
yerindeki fiziki şartların uygun olmadığını yine
kendi başına belirtmişler.
Bir diğer önemli durum: Özellikle son zamanlarda
yine medyada gündeme gelmeye başlayan otizmli çocuklarımız.
Dünyada son yıllarda şeker, kanser ve AIDS
hastalığından sonra otizmin birçok hastalıktan daha fazla
görüldüğü tespit edilmiştir. Bu sebeple, özellikle
Birleşmiş Milletler otizm konusuna özel önem vermiş ve 2 Nisan
gününü tüm dünyada Otizm Farkındalık Günü olarak ilan etmiştir.
Tabii, otizmde en önemli şey teşhisin erken
konulması. Teşhis bir an önce konulduğu zaman bunlarla ilgili
çalışmaların daha güzel olduğu da tespit edilmiştir.
Otizmli bireylerin bugün için kabul edilen en önemli ihtiyacı biraz önce
söylediğim gibi erken tanı ve tedavi. Eğer erken tanı ve
tedavisi yapılırsa bu çocukların topluma
kazandırılmasının daha kolay, daha uygun olduğu da
tespit edilmiştir.
Tabii, bilimsel olarak şu da gösterilmiş:
Özellikle Amerika Birleşik Devletlerinde otizmli çocukların
yoğun eğitim süresinin bireysel ve grup hâlinde haftada en az
kırk saat olması gerektiği söylenmiş. Bu şekilde
eğitim verilen çocukların topluma kazandırıldığı,
hatta normal insanlar gibi topluma faydalı olduğu tespit
edilmiştir. Ancak, ülkemizde bu konuda ne yazık ki yeterli tedbir
alınmadığını biliyoruz. Bu alanda eğitim
konusunda gelişmiş ülkelerde yoğun eğitim olduğunu
söyledim. Ülkemizde bu daha çok haftada 2 seans şeklinde verilmekte ve
yetersiz olmakta, yüzde 10u ancak eğitim alabilmektedir. Okullardaki
sıkıntı had safhadadır.
Dünya otizm yaygınlığına
baktığımız zaman, Amerikada tespit edilen DSM-IVe göre,
her 48 erkek çocuktan 1isinin otizmle doğduğu tespit edilmiş.
Ülkemizde bu konuda ne yazık ki tam bir tespit yok ama bununla ilgili
çalışmaların yapılması gerektiğini ve ciddiye
alınması gerektiğini de söylüyoruz. Ülkemizde şu anda,
Millî Eğitim Bakanlığının verilerine göre, yalnızca
1/150 oranda tanındığı, bilindiği söyleniyor. Bunun da
yaklaşık -tam net değil ama- 450 binle 500 bin arasında
olduğu söylenmekte. Eğitim süresinin kısa verildiği,
yalnızca 2.114 otizmli çocuğun eğitim alabildiği tespit
edilmiş Türkiyede. Bu sayının ne kadar fazla olduğunu
biraz önce söyledim. Millî Eğitim Bakanlığının özellikle
bu konuya daha önem vermesi, daha fazla eğilmesi gerektiğini
düşünüyoruz. Tabii, üniversitelerimizin bu konularda yönlendirilmesi
gerekiyor. Üniversitelerimizde bu konuda eğitim alan öğrenci
sayısının az olduğunu ve bunların da topluma fazla bir
faydasının olmadığını görmekteyiz. Özellikle
millî eğitim okullarında durumu öğrenildiği zaman okul
müdürlerinin ve okul idarecilerinin bu öğrencileri derse
almadıklarını ve kayıt yaptırmadıklarını
da son günlerde özellikle medyada yaygınlaşan haberlerden duymaktayız.
Hatta Anayasa Mahkemesine kadar gidileceği söylenmekte.
Tabii, özürlülerimiz için en önemli şey
belediyelerimizin özürlülere en iyi şekilde yaşayacağı
ortamı hazırlaması. Araçlarla ilgili konuda yasa
çıkmıştı ama bu yasanın ertelenmesinin engellileri
üzdüğünü de söylemek gerekir.
Değerli milletvekilleri, tabii, engellilerimize
sahip çıkmamız lazım, onları korumamız lazım ama
bir de tedavisi mümkün olmayan, asla da önlem alınamayan, düşünme
özürlü, beynini kiraya vermiş engelliler var ki bunlar toplumdaki insanları
daha fazla üzmekteler. Bunlardan bir tanesine sanatçı desem
sanatçılara ayıp olacak, türkücü desem türkücülere ayıp
olacak, ismini söylesem bana ayıp olacak. Ondan dolayı kim
olduğunu anlamışsınızdır. Bu beynini kiraya
vermiş vatandaş önceki günlerde çıktı televizyonlarda bir
şeyler söylemeye başladı kendince tam manasıyla
yalakalık kokarak. Kendince bir şeyler yapmaya
çalışıyor. Bunu daha önce de görmüştük. Camide içki
içildi. diye dedikodu yapıp sonradan -affedersiniz- Ben
hıyarlık yaptım. diyenleri de görmüştük. Kadını
dövdüler. diye söyleyenlerin daha sonra özür dileyenini de görmüştük. Bu
da aynı şekilde özellikle medyada da çıkmaya başladı.
Boy boy posterleri çıkıp konserlere de gideceği söylenen
kişiyi, özellikle toplumda büyük yaralar açan, hemen hemen her kesimi
üzen, vicdanı olan herkesi ağlatan -tabii meydanlarda yuhalatanlar
hariç- kişilerin bile söylemediği şeyleri yalan ve iftira olarak
Berkin Elvanın annesini yuhalatmasını meşru göstermek için
çıkıp da Sayın Cumhurbaşkanının annesi
yuhalandı. diye yalan söyleyecek kadar aşağılaşan,
iğrençlik yapan bir adamı burada kınıyorum ve toplum olarak
da onu bu toplumda hiçbir kategoriye koymadığımı belirtmek
istiyorum çünkü hiç kimseyi üzmeye hakkı yok. Kendisi yalakalık
yapacak diye, kendisi çanakçılık yapacak diye böyle şey
yapmasını da kabul etmiyorum. O da beyin engelli, beynini kiraya
vermiş sınıfa girer. (CHP sıralarından
alkışlar)
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MEHMET METİNER (Adıyaman) Hiç
yakışmadı, hiç yakışmadı size.
MUHARREM IŞIK (Erzincan) Yakıştı,
yakıştı.
MEHMET METİNER (Adıyaman) - Burada olmayan bir
insan hakkında konuşmak size yakışmadı.
BAŞKAN - Hakların Demokratik Partisi grup
önerisi aleyhinde söz isteyen Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekili.
Buyurun Sayın Can.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi üzerine söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Kayseri Milletvekilimiz Değerli İsmail Tamer
Ağabeyimiz engellilerle ilgili ve AK PARTİ hükûmetlerinin
engellilerle ilgili yapmış olduğu pozitif düzenlemelerle ilgili
açıklamalarda bulundu. Açıklamalara aynen iştirak ediyorum.
Toplumun asli unsuru olan engelli
vatandaşlarımızın ihtiyaç ve taleplerini
karşılamak sosyal devlet ilkesine bağlı olarak hareket eden
hükûmetlerimizin öncelikleri arasındadır. Engelli kardeşlerimizi
ötekileştiren, toplumun dışına iten, onları eve
hapseden ilkel anlayışı reddederek onlar için pozitif
ayrımcılık ilkesini 12 Eylül 2010 referandumuyla hayata
geçirdik. Bu ilkeyi Anayasayla güvence altına alarak bu alanda bir
zihniyet devrimi ve hukuk devrimini hayata geçirdik.
Engellilerin sosyal ve ekonomik hayatlarını
daha kolay sürdürmeleri için başta barınma, eğitim,
sağlık olmak üzere, ulaştırma, iletişim alanında
yenilikleri hayata geçirmiş bulunmaktayız. İhtiyacı
olan tüm engelli çocukların özel eğitim ve rehabilitasyon
merkezlerinden ücretsiz yararlanmaları bu dönemde oldu. Engellilere destek
projesiyle onlara destek olduk. Hükûmetlerimizin döneminde -bugüne değin-
1.000den fazla engelli öğretmenimizin istihdamını
sağladık. Engelli çocuğu olan annelere ve engelli
çalışanlara erken emeklilik imkânı sağladık. Bugün
engelli vatandaşlarımızın hayatlarını
kolaylaştırmak amacıyla projeler geliştirmiş
bulunmaktayız. Hedefimiz, engellilerin sosyal
dışlanmışlık duygusundan kurtulduğu bir
Türkiyedir. Siyasi partilerimiz, sivil toplum örgütlerimiz el ele vererek
engelli kardeşlerimizin hayatlarını kolaylaştırmak
için büyük adımları hep beraber atacağız.
Toplumumuzun en
hassas meselelerinden biri olan engelli vatandaşlarımızla ilgili
duyarlılığın artmasına vesile olması
dileğiyle 3 Aralık Engelliler Gününü de kutluyorum. Unutmayalım
ki aslında engelli olmayan Allah korusun- herkes engelli
adayıdır diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Halkların
Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
2.- MHP Grubunun, 2/12/2014 tarih Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır tarafından, Mersin ilinin
sorunlarının araştırılması ve alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 2/12/2014 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 4 Aralık 2014
Perşembe. günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
Tarih:
04/12/2014
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 4 Aralık 2014 Perşembe günü (bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Oktay
Vural
İzmir
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
2 Aralık 2014
tarih, 2014/2532 sayı ile TBMM Başkanlığına
vermiş olduğumuz, Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır'ın, Mersin ilinin sorunlarının araştırılması
ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla verilen
Meclis araştırması önergesinin 4 Aralık 2014 Perşembe
günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Korkmaz,
buyurun.
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Isparta Milletvekili S. Nevzat
Korkmaz'ın, askerliğini yapmış olan üniversite
mezunlarının, üniversite kredilerinin geri ödenmesi mükellefiyetinin
kaldırılmasıyla ilgili talepleri olduğuna ilişkin açıklaması
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Hemen bir dakika bir açıklama yapmak istiyorum. Sayın
Millî Savunma Bakanımız İsmet Yılmaz Beyefendi de
buradayken kendisine de hassaten bir konuyu anlatmak istiyorum. Biliyorsunuz
bedelli askerlik konusu kamuoyuyla paylaşıldı; Sayın
Davutoğlu grup toplantısında söyledi. Efendim, birçok kesimden
bize telefonlar geliyor, aynen şu söyleniyor, deniliyor ki: Parası
olan bedelini yatıracak, askerlikten kurtulacak, bizim gibi parası
olmayan insanlar da askere gidecek. Tamam, gidelim, bunda bir problem yok ama
hiç olmazsa üniversite öğrencisiyken bize verilen kredilerin şimdi
askere giden bizlerden mükellefiyet olarak kaldırılmasını
istiyoruz. Böyle bir talepleri var. Ben zatıalilerinize iletmiş
olayım.
Teşekkür ederim.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- MHP Grubunun, 2/12/2014 tarih Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır tarafından, Mersin ilinin
sorunlarının araştırılması ve alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 2/12/2014 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 4 Aralık 2014
Perşembe. günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Mehmet Şandır,
Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın
Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, Türkiyemizin çok
sorunları var ama milletvekili olmakla şeref duyduğum Mersinin
sorunlarını burada size ifade etmeyi bir görev biliyorum.
Değerli
milletvekilleri, Mersini biliyorsunuz. Mersin, Türkiye'nin Güney Akdeniz
sahillerinde 15.620 kilometrekare yüzölçümü olan, 320 kilometre sahili olan,
108 kilometrelik tabii kumsalları olan, 1 milyon 700 bin
insanımızın yaşadığı çok güzel, benim
tabirimle zenginliklerin ve güzelliklerin merkezi. Ama, Mersin ilinin gerçekten
Mersine yakışmayan, Türkiyeye yakışmayan, ifade etmekte
zorlanacağımız birçok sorunu bulunmakta. Değerli
milletvekilleri, bunları kısaca ifade etmek istiyorum. Her ilimizin
sorunu var, Türkiyemizin sorunu var. Mersinin bunlardan farklı birkaç
sorunu var, onları ifade edeceğim. Ama bir sonuç olarak söylemek
gerekirse on iki yılını dolduran AKP iktidarı on iki
yılın sonunda Mersin halkını cezalandırmaktadır,
inanınız ki Mersin halkına zulmetmektedir. Ben daha özel bir
şey söyleyeyim, Hükûmetin uygulamalarıyla Mersinde Adalet ve
Kalkınma Partisine oy veren insanlarımız
cezalandırılmakta, onları temsil eden sayın milletvekilleri
cezalandırılmakta. Ben tenzih ediyorum arkadaşlarımı
ama Mersinde yaşadığımız bir iki husus var, arz
ettiğimde siz de hak vereceksiniz.
Değerli arkadaşlar, Mersin, Türkiye bütçesine
vergi veren, katkı veren iller sıralamasında 6ncı
sırada. Türkiye'nin 81 ili içerisinde 6ncı sırada ama merkezî
bütçeden aldığı kaynak sıralamasında 26ncı
sırada. Bu bir sonuç, bu bir cezalandırma. On iki
yılını dolduran AKP iktidarının Mersine
yaptığı hizmetler, yatırımlar, Mersin halkına
verdikleri, Türkiye genelinde Mersini 81 vilayetin 26ncı
sırasına getiriyor.
Değerli
arkadaşlar, genel sorunlardan farklı bir iki sorunu söyleyeyim.
Bakınız, Mersinin en önemli sorunu, Mersine verilen sözlerin
tutulmamış olmasıdır. 11 Ocak 2004 tarihinde dönemin
Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan bir toplantıda
Mersinin, 2nci turizm hamlesinin başlangıcı, merkezî
olacağını ifade etti. Yani Tıkanan Antalya, Muğla,
İzmirden sonra Türk turizminin yeni bir hamlesinin
başlangıcı, merkezi Mersin olacak ve bunun için de Tarsus Turizm
Bölgesi Projesini başlatıyoruz. dedi. Ne zaman? 2004
yılında. Hatta Bunu da 2007 turizm sezonuna
yetiştireceğiz. dedi. 12 bin yatak kapasiteli, gerçekten
uluslararası turizme Mersini açacak çok değerli bir
yatırımdı ama 2007 geçeli yedi yıl oldu, şimdi ulaştığımız sonuç, bu
Tarsus-Kazanlı turizm kompleksi tahsisleri iptal edildi. Böylelikle
Mersinin turizmde yeni bir hamlenin başlangıcı, merkezi
olması hayali bitti. Hâlbuki bunun üzerine, sayın milletvekilleri,
ilimizden seçilmiş bir sayın bakan o kadar büyük laflar
etmişlerdi ki; 10 bin kişiye ekmek verecek, tarımına
hizmet edecek, ihracatına hizmet edecek... Hepsi sıfır oldu.
Niye? Mersin halkına bir açıklama gerekiyor. Bu bir Mersini
cezalandırmadır.
Bir başka husus: Yine aynı kapsamda Mersin ve
Adananın arasına bir bölge havalimanı yapılacaktı.
Törenler yapıldı, törenlere katıldık, temel atma törenleri
yapıldı, yine sayın bakan büyük büyük laflar etti, sayın
milletvekilleri de etti. Sonuçta, Çukurova Havalimanı -yakında şantiye
binaları da sökülür götürülür- sözde 2013 yılı Akdeniz Oyunlarına
yetiştirilecekti, müteahhitten böyle söz alınmıştı ama
daha kazma vurulmadı.
Şimdi, bir ilde iki büyük proje, iki büyük
yatırım bu şekilde noktalanırsa iktidarın, siyasi
iktidarın Mersin halkına en azından bir özür borcu vardır.
Tekrar ediyorum: AKP iktidarı, bu iktidar Mersinde yaşayan 1 milyon
700 bin insanımızı -kaldı ki Türkiyemizin her bölgesinden
göçüp gelip rızkını arayan, hatta dünyanın neresinde bir
Türk yaşıyorsa gelip yerleştiği Mersini- on iki
yıllık iktidarının sonunda -bir hüküm cümlesi olarak
söylüyorum- cezalandırmaktadır. Sebebi ne, bu sebebi anlatmaları
lazım.
Bir başka husus: Bakın, havaalanının
yapılmamış olmasının, turizm projesinin iptal
edilmiş olmasının bir tabii sonucu olarak bugün Mersin çiftçisi
perişan durumda. Muhtemel, benden sonra konuşacak sayın AKP
milletvekili narenciyeyi kendisi anlatsın. Kaça satıyoruz bugün
mandalinayı, portakalı? Satabildik mi? Dalında kaldı. Limon
dalında kaldı. Sordum gelirken Silifke Ziraat Odası
Başkanına: Mahsulün yüzde kaçı toplandı, satıldı,
değerlendirildi? Yüzde 30 ile 40ı arası, gerisi dalında.
Değerli arkadaşlar, yağmuru yerse o limon da, o portakal da, o
mandalina da artık ihracata gitmez, ölür. Şimdi, çiftçilerin, ziraat
odası başkanlarının ortak bir talebini buradan ifade ediyorum:
Hiç olmazsa bankalara olan borçlarımız taksitlendirilsin, yeniden
yapılandırılsın, biz afatı yaşıyoruz. Her
sene yaşıyorlar aslında.
Bir hayal kurmuştunuz, Havalimanını
yapacağız, turizmi ilan edeceğiz, turist gelecek, ürünlerimiz
para edecek, ürünlerimizi ihraç edeceğiz bu havaalanından.
Vazgeçtik, vazgeçtik ama bu kadar aldatma ve kandırma sonunda, bu iktidara
oy vermiş vatandaşların en azından bir özür hakları
vardır, bir özür borcunuz var.
Bir başka husus: Bakın, 108 kilometre
kumsalı var Mersin sahillerinin. Antalya doldu, Muğla doldu,
İzmir doldu, turizm için yeni bir alana ihtiyaç var ama bu el
değmemiş sahillerde şimdi nükleer santral yapacağız.
Değerli arkadaşlar, bunun adı nükleer santral değil; bu,
Akdeniz sahillerinde Rusyaya bir üs vermektir, 4 tane koyu Ruslara tahsis
ediyoruz. Ben bu santralin yapılacağı kanaatinde de
değilim.
Bir başka şey: Artık görmüyor musunuz?
Büyük ülkeler bu ağır sanayiyi başka ülkelerde kurup orada
ürettiklerini dünyaya satıyorlar. Ruslar burada santral kuracaklar,
enerjisini, elektriğini Türkiyeye satacaklar.
Bununla da kalmadık, 15 termik santralin
planlandığı ifade ediliyor. Adalet ve Kalkınma Partisinden
seçilmiş sayın milletvekillerinin bunu anlatması, buna itiraz
etmesi lazım. O termik santralin altında ne tarım olur ne turizm
olur. Silifkenin Akdere beldesine kurulan çimento fabrikasının
altında turizm olur mu? Çimento fabrikası kuruyorsunuz. Hani büyük
ülke, büyük devlettiniz? Çimento fabrikasını başka
coğrafyalarda kurup ürününü buraya getirmeyi niye düşünemiyorsunuz da
bizim bu cennet kıyılarımızda çimento gibi, mermer
işletmeciliği gibi, maden işletmeciliği gibi
Değerli milletvekilleri, bugün 4 Aralık
Madenciler Günü, aslında madencilerin yas günü. Bakın, Ermenekte
yaşadığınız akıbeti yakında Mersinde
yaşarsınız. Mersin çiftçisi üretimden vazgeçerse hiç
bilmediği bir alanda ölüme mahkûm olacaktır. Bunun sorumlusu bu
iktidarın verdiği sözleri tutmayışıdır.
Bu sebeple, bu konunun görüşülmesini,
değerlendirilmesini sizlerden de talep ediyor, saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz
isteyen Ertuğrul Kürkcü, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Kürkcü.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) Sayın Başkan, sevgili
arkadaşlar; Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin tamamen aleyhinde
değiliz, son derece haklı noktalara değinildi ancak MHPli
vekillerimizle de tartışmak istediğimiz hususlar var.
Öncelikle, Adalet ve Kalkınma Partisinin on iki
yıllık icraatı sırasında Mersine dönük uygulamalara
ilişkin eleştirilerin haklı olduğunu, bu bakımdan
bütün iktisadi göstergelerin, Hükûmet program ve vaatleriyle
gerçekleşmeler arasındaki çelişkilerin bu eleştirileri
doğruladığını söylememiz lazım ancak burada bir
temel nedene belki işaret etmemiz tartışmanın
aydınlanması bakımından yerinde olur. Bir bakıma
aslında Adalet ve Kalkınma Partisi iktisadi program vaadi
dolayısıyla vaadini tutmaktadır. Neoliberal ekonominin
gereklerine uygun olarak, küresel piyasa hareketlerine bağlı olarak
iktisadı yöneteceğini taahhüt etmiş olduğu için, genel
neoliberal iktisadın iki temel özelliği, birincisi tarımın
yıkımı, ikincisi sanayisizleşme uygulamalarının
aynen Mersinde yankılandığını söyleyebiliriz. Mersin
Türkiyenin en büyük sanayi kentlerden, işçi merkezlerinden biriyken
artık değildir. Bunlar Özalla birlikte başlayan, AKPnin de
büyük bir hırsla sürdürdüğü neoliberal ekonomik uygulamaların
bir sonucudur. Yani, kârlı değildir Mersine sanayi kurmak
artık. Tarım kârlılık getirmemektedir. Sermaye
hareketlerinin rasyonelleri bakımından Mersin, Adalet ve
Kalkınma Partisinin iktisadi hedefleri içerisinde bir yeni sermaye
yatırım alanı olarak işlenmemektedir.
Vaatler ise
Tabii ki her
zaman bir vaat olmaksızın siyaset yapılamadığı
için, Türkiyede siyaset bir çeşit klientalizm yani Ben sana oy
vereceğim, sen bana ne vereceksin? pazarlığı içinde
sürdüğü için tutulamayacak vaatlerde de bulunulmaktadır ama alttan
alta işleyen iktisadi determinizm ile AKPnin Mersinde
yapmadıkları arasında tam bir tutarlılık olduğunu
da bu açıdan söylemek lazım.
Önlem olarak da tabii ki
şunu önermemiz gerekir: Birincisi, planlanabilir bir ekonominin
gerçekleşmesi için Türkiye çapında bir mücadele yürütmek; ikincisi de
yerel yönetimlerin kendi kentlerinde, kendi bölgelerinde gerçekleşecek
yatırımların kaynakları ve kararlarına tasarrufu
bakımından yetkili kılınmaları son derece önemlidir.
Mersin yerel yönetimi aslında özerk, demokratik bir yerel yönetim
olsaydı Adalet ve Kalkınma Partisinin insafına kalmaz, Adalet ve
Kalkınma Partisinin merkezî kaynak dağıtımı
planları içerisinde ihmal edilip edilmeyeceğini tartışmak
zorunda kalmazdı.
Denildiği gibi
Mersin, çok kültürlü yapısı, tarihî zenginlikleri, doğal
zenginlikleri, uzun sahili, çok çeşitli, biyoçeşitlilik içeren
doğasıyla hakikaten Türkiyede bugün olması gereken yerde ve
konumda değildir. Aslını isterseniz, hiçbir kentimiz olması
gereken yerde ve konumda değil ama Mersinin artısı var.
Ancak bütün bu
eleştirilerin yerini bulması için ben MHPli arkadaşlarımızla
da şunları tartışmak isterim doğrusu: Mersinin
sorunları arasına yeni bir sorun eklenmiştir, bu Mersin
Büyükşehir Belediyesidir. En son yerel seçimler sonucunda Milliyetçi
Hareket Partisi adayı Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı
olmuştur yüzde 32,07 oyla. Cumhuriyet Halk Partisi oyların yüzde
28ini, AKP yüzde 27sini, HDP de yüzde 9,8ini almıştır.
Şimdi, dolayısıyla Milliyetçi Hareket
Partili Belediye Başkanı, esasen kendisine oy vermeyenlerin büyük
çoğunluğu oluşturduğu bir kenti yönetmektedir. Ancak bu
kentte yönetim erkini eline aldığından beri Mersinin
sorunları arasına bir istihdam sorunu eklenmiştir. Bugüne kadar
2 bin işçi Büyükşehir Belediyesindeki taşeron
işletmelerdeki işlerinden kovulmuşlardır. Bu işçiler
geçtiğimiz hafta Meclise geldiler, partileri dolaştılar,
herkesin bundan haberi var. Ancak bu işçilerin yeniden istihdamı söz
konusu olmamaktadır.
Mersinde doğru dürüst işleyen bir parkomat
sistemi vardı yani cadde boylarının yerli yersiz işgalini
caddeyi işgal edenlerin para ödemesi şeklinde sınırlayan,
böylelikle belediyeye kaynak yaratan parkomat sistemi
kaldırıldı, bu parkomatlarda çalışan işçiler de
işlerinden kovuldular. Böylelikle Belediye Başkanlığının
Mersinde MHP tarafından ele geçirilmesinden sonra Mersinde bir yerel yönetimde
çalışan işçilerin işsizliği sorunu
karşımıza çıktı.
İkinci mesele, Mersin Otogarının ihalesi
meselesi büyük bir sorun hâline Mersinde dönüştü. Eski otogarın
yerine inşa edilen yeni otogarda rayiç bedellerin o kadar üstünde
fiyatlarla ihaleye çıkıldı ki eski otogarda çalışan
işletmelerin hiçbirisi bu otogarda ihaleye girmediler, hâlen battal bir
biçimde duruyor. Açılan bütün ihalelerde çok sınırlı
sayıda kiralama oldu. Onlar da yatırdıkları bedelleri geri
aldılar. Çünkü buradaki varsayım şudur, açıkça söylenen
varsayım: Eski otogar esasen Kürt işletmecilerin kontrolündeydi,
burada bir çeşit çeteleşme vardı, o yüzden yeni otogarda bunlara
yer olmasın diye fiyatlar yükseltildi. Fakat Mersin belli başlı ulaşım
destinasyonu olmadığı için, bu fiyatlara yazıhane
kiralayacak esnaf bulunamadığından otogar battal olarak duruyor,
eski otogar çalışıyor, herkes tedirgin ve bedeller
inanılır gibi değil. Ankara, İstanbul, Eskişehir,
Antalya otogarlarının 3-4 katına bedellerle ihaleye
çıkılmış durumda. Bu bir problem olarak ortada duruyor.
Dahası, Sayın Büyükşehir Belediye
Başkanı, bir Kürtçe yasağı, Türkçeden gayrı diller
yasağını kendisiyle beraber belediye işletmelerine
taşıdı. Belediye tesislerinde yapılan düğünlerde,
eğlentilerde Türkçeden gayrı dillerdeki türkü ve
şarkıların çalınması ve söylenmesi belediyenin
orkestralarına yasaklandı, belediyeden gayrı orkestraların
belediye tesislerine girerek müzik icra etmeleri de yasaklandı. Böylelikle
Mersin Büyükşehir Belediyesi yani nüfusu Türklerden, Kürtlerden, Araplardan
ve başka kökenlerden çok sayıda grubu barındıran,
birbirleri arasında çok kültürlü bir tahammül ilişkisi içerisinde
yaşayan bu insanlara kendi dillerinde -eğer Türkçe çalıp
söylemiyorlarsa- en temel toplumsal ilişkilerini, düğün, bayram
ilişkilerini sürdürmeleri için kamu hizmeti vermeyi reddetti. Bu, kabul
edilebilecek bir şey değil. Ancak, tabii, sadece yerel belediye
yönetimi değil aynı zamanda merkezî idarenin yerel temsilcisi valilik
de Akdeniz Belediyesinin uygulamakta olduğu eş başkanlık uygulamasının
protokollere dökülmesini, eş belediye başkanlarının
protokolleri imzalamalarını, resmî yazışmalarını
imzalamaları reddettiği için yerel yönetim de, Akdeniz yönetimi de
kendi tutumunda haklı olarak ısrar ettiği için şimdi kamu
hizmetlerini yerine getiremez oldu. Aslında eş başkanlık
sisteminin siyasette yerleşmesinden sonra yerel yönetimlerde
yerleşmesinden doğal bir şey yok. Merkezî idarenin bunun yolunu
açması gerekirken bunu tıkıyor olması son derece vahim.
Tabii ki Adalet ve Kalkınma Partisinin merkezî yönetimi aynı zamanda
kent üzerindeki kentsel dönüşüm topuzunu da eksik etmiyor. Henüz dava
bölge idare mahkemesinde yürütmeyi durdurmaya tabi kılınmakla beraber
son derece ciddi bir mesele olarak bu kentsel dönüşüm meselesi duruyor.
Nükleer santral meselesine değinmeye gerek bile
görmüyorum çünkü bu bir millî mesele hâline geldi. Adalet ve Kalkınma
Partisinin bir nükleer santral ısrarını Mersine dayatması
aslında Mersini hem Mersin halkının hem kendi
programının öngördüğü doğa ve turizme açık bir kent
hâline gelmekten alıkoyuyor. Mersin halkı ama bütün bunların
üstesinden gelecektir. Önümüzdeki seçimde bu hesaplaşmayı
yapacağımızı düşünüyoruz.
Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Önergeye evet oyu vermenizi de diliyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
15.34
İKİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
15.44
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 23üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
Şimdi Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi
üzerinde ve lehinde Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı söz
istemişlerdir. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Atıcı.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan,
Ertuğrul Kürkcünün konuşmasından sonra bize söz hakkı
düştü.
BAŞKAN Bir saniye, Sayın Atıcıya
bir söz verelim de.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, Mersinin
sorunlarını dile getirmek ve çözüm önerilerimizi sizlere anlatmak
üzere söz almış bulunuyorum. Bilimsel gerçekleri gören ve bu
gerçekler doğrultusunda, vicdanı ve özgür iradesiyle oy kullanacak
olan milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Mersinin onlarca
sorunu içerisinde en 1inci sıraya hangisini koyarsınız?
derseniz, bütün Mersin halkı gibi, 1inci sıraya, nükleer santral
belasını koyarız.
Diğer sorunları sıralayacak olursam, 2nci
sıraya işsizliği koyarız.
Bakın, Türkiyenin her yerinde işsizlik 1inci
sıradaki sorun iken, Mersin işsizlikten
kırıldığı hâlde, işsizler bile nükleer santrale
karşı yürüyüşler yapıyorlar. Onlara iş vaatlerinde
bulunulduğu hâlde Nükleer santralde çalışmak onursuzluktur.
diyerek bu işleri kabul etmiyorlar ve Mersine nükleer santrali
istemiyorlar.
3üncü sıraya çiftçilerin sorunlarını
koyarım; çiftçilerimiz, özellikle narenciye üreticilerimiz, biber,
patlıcan üreticilerimiz, sera üreticilerimiz Mersinde kan
ağlamaktadır. Zamanım yettiğince bunlara
değineceğim.
Daha sonra, esnafın sorunlarını
koyarım. Özellikle Suriyeden gelen göç dalgasından sonra
derinleşen ve hayati öneme sahip olan esnaf sorunlarını mutlaka
burada konuşmamız lazım.
Kış geldi, Mersin merkezinde artık, hava kirliliğinden
nefes alamıyoruz. Ben hava kirliliğini ve bunun
doğuracağı sağlık sorunlarını da yine en
önemli sorunlar arasına koyarım.
Daha sonra, Büyükşehir Belediyesinde işten
çıkarılan kardeşlerimizi, şu an itibarıyla 1.600dür,
yılbaşından sonra 2 bini geçecek olan işten
çıkarılan işçilerin sorunlarını koyarım.
Hangi sorunlar kaldı? derseniz, maalesef
devriiktidarınızda Mersin yolsuzluklarla anılmaya
başlamıştır, yolsuzluk sorununu koyarım; gümrüklerde
kaçak et sorununu, GDOlu ürün sorununu koyarım; Akdeniz
Oyunlarında, o masum spor faaliyetlerine nasıl yolsuzluk
bulaştırdığınızı ve
Sayıştayın bunu nasıl tespit ederek âdeta halkın
gözünün içine soktuğunu anlatırım.
Başka bir sorun? derseniz, amatör spor kulüpleri
üzerinden yapılan yolsuzlukları koyarım.
Başka ne sorun var? derseniz işten
çıkarılan parkomat işçilerini sayarım; hiçbir günahı
olmayan, hevesle işe başlayan ama belediye değiştikten
sonra işleri feshedilen işçilerin sorunlarını koyarım.
Mersin-Antalya kara yolunu koyarım; hani söz
vermiştiniz, her eve yaptığınız yollara ya da yapmaya
çalıştığınız çürük çarık
yollarınıza, ona bile razı olacak olan Mersin ve Antalya
arasında çalışan insanların sorunlarını
koyarım.
Tarsus-Kazanlıya yapılmasını
vadettiğiniz ve bir türlü yapmadığınız turizm
bölgesini koyarım çünkü turizmcilerimiz de kan ağlamaya
başladı.
Çukurova Havaalanını koyarım. Söz
vermiştiniz. Milletin gözünün içine baka baka devrin başbakanı
sanki Bu işi oldu bilin, artık bu iş bitti, Mersine böyle bir
havaalanı yakışır. diyerek oy aldığı
günleri size hatırlatırım, bu sorunu listeme koyarım.
Mersinin biraz doğusunda, Kazanlı bölgesinde
insanların tepesine nasıl sülfürik asit
yağdırdığınızı ve sülfürik asit
fabrikası sorununu koyarım.
Bizim âdeta sembolümüz hâline gelmiş olan Tevfik
Sırrı Gür Stadyumunu nasıl peşkeş çektiğinizi ve
Tevfik Sırrı Gür Stadyumunu nasıl AVM
yapacağınızı ve bunun doğuracağı
sorunları koyarım.
Sadece başlıkları saydım, süremin
yarısı bitti. Şimdi, kalan süre içerisinde, sizlere özellikle
Akkuyuya inatla yapmak istediğiniz nükleer santralin bir cinayet
aracı olduğunu ve bu cinayete evet demek zorunda kalır iseniz
sizlerin de ortak olacağınızı âdeta haykırmak
istiyorum.
Bakın, değerli arkadaşlarım, bu
kapsamda özellikle Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekillerine
seslenmek istiyorum, halkımıza da seslenmek istiyorum. Diğer
partilere mensup milletvekilleri zaten çıkıp burada nükleer santrale
karşı olduklarını ifade ediyorlar ama sizin içinizden,
Adalet ve Kalkınma Partisi içerisinden çıkan Hükûmetin sizi hem bu
dünyada hem de öteki dünyada nasıl hesap veremeyeceğiniz duruma
getireceğini size anlatacağım. Yani siz milletvekilleri olarak
Hükûmetinize Bizi bu pis işe, bizi bu kirli işe alet etmeyin.
demelisiniz çünkü bu işe eğer ortak olursanız değerli AKP
milletvekilleri, o zaman ne bu dünyada ne de öte dünyada bunun
hesabını veremeyeceksiniz. Ama eğer sessiz kalmaya devam
ederseniz, sükût ikrardan gelir mantığıyla sizlerin de bu işe
ortak olduğunuzu veya olacağınızı her yerde haykıracağım.
Eğer siz de bu işe ortak olursanız Mersin halkı âdeta etten
bir duvar örerek bu nükleer santral inşaatını asla, kata
yaptırmayacaktır. Neden mi? Mersin halkı onurludur. İleride
çocuklarının ve torunlarının kanserden ölmesine izin
vermemek için kendi ölümlerini bile göze alacak duruma gelmişlerdir.
Değerli
arkadaşlar, Mersinde yapılması planlanan nükleer santral için
üç gün önce, sadece üç gün önce Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı ÇED olumlu raporu verdi ve insanlık tarihinde her
zaman doğa katili bir unvan almayı hak etti. Aslında sadece
doğanın değil, insanların da kanserden öleceğini bile
bile bu suçu işledi. Üstelik ÇED raporu Rusya Devlet Başkanı
Putinin ülkemizi ziyareti sırasında kendisine jest olarak verildi,
böyle olduğu söylendi. Yani Mersin halkı bir jeste kurban edildi.
Arkasından, hemen bu jestin arkasından Rusyanın doğal gaz
ücretlerinde indirim yapacağı duyulunca, Mersin halkı doğal
olarak bu ÇED raporunun Rusyayla yapılan çeşitli pazarlıklar
için verilen bir rüşvet olduğunu ifade etmeye başladı.
Bakın, Mersin
halkının gözünde geldiğiniz duruma bakın. Rusyayla
pazarlık yapabilmek için asla verilmemesi gereken bir ÇED raporunu
verdiniz. Tarih 1 Aralık 2014. Peki, ne zaman web sitenizde
yayınladınız? 3 Aralık 2014te yayınladınız.
Yani Putin buradayken ona jest yapmak için erken davrandınız,
birileri dedi ki: Sayın Putin, hayırlı uğurlu olsun ÇED
raporunu onayladık. Ama daha işlemler tamamlanmadığı
için bunu web sitesinde yayınlayamadınız bile. Ancak iki gün
sonra resmî olarak yayınlamaya başladınız.
Bakın, arkadaşlar, stratejik olarak AKPnin
Mersin milletvekilleri burada çıkıp nükleer santrali hiçbir zaman
savunamadı. Birazdan gelecek değerli arkadaşımın
savunup savunmayacağını dikkatle dinleyeceğim ve Meclis
tutanaklarını alıp ne konuştuysa, Mersinde her yerde
anlatacağım. Eğer değerli AKP milletvekili kardeşim,
burada nükleer santrali savunur ise o zaman bunu Mersin halkına ben
anlatacağım ama savunamayacağını siz de göreceksiniz.
Mersinin diğer sorunlarına bile değinmeden daha çok neler
yapmaya çalıştıklarını sizlere anlatmaya
çalışacaktır ama benim siz milletvekillerinden bir
istirhamım var; kürsüde bunlar konuşulmayabilir ama ne olur kuliste,
arada Mersinin bütün AKPli milletvekilleriyle bir çay kahve için ve onlara
Gerçekten bu Aytuğ Atıcı doğru mu söylüyor ya? Bu Mersin
halkı bu santrali hakikaten istemiyor mu? diye sorun. Ben eminim ki 4
milletvekilinizin 4ü de Evet, Mersin halkı nükleer santrali istemiyor.
diyecektir. Neden İstemiyor. diyecektir biliyor musunuz
arkadaşlarım? Çünkü diyecektir ki size halkımız: Nükleer
santral gereksizdir. Yenilenebilir enerji kaynaklarıyla biz enerji
ihtiyacımızı karşılayabiliriz. Çünkü diyecektir ki
size halkımız: Nükleer santral gereksizdir çünkü temiz enerji
değildir, çevreyi de insanı da kirletir, sağlığa
zararlıdır. Çünkü diyecektir ki: Nükleer santral gereksizdir,
buradan üretilecek enerji ucuz değil pahalıdır çünkü
dışa bağımlılığı artıracaktır.
Çünkü daha yeni, beş gün önce, tam siz bunun
pazarlığını yaparken Rusyayla, Ukraynada yeni bir nükleer
santral kazası oldu. Yani Allahın sopası yok derler ama var.
Bakın, sizin Rusyayla işi pişirdiğiniz dönemde, bizim ÇED
raporunu verip Mersini peşkeş çektiğiniz sürede Ukraynada yeni
bir nükleer santral kazası oldu, bunu da görmezseniz pes doğrusu, ne
diyeyim artık ben.
Teşekkür ediyorum. (CHP, MHP ve HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Şandır, bir söz talebiniz
var.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan,
Sayın Ertuğrul Kürkcü Bey benim konuşmamdan sonra partimizden
bir arkadaşımızın temsil ettiği Mersin Büyükşehir
Belediyesiyle ilgili bana göre doğru olmayan beyanlarda bulundu. Bunlara
cevap vermek gerekiyor.
BAŞKAN Sataşma nedeniyle iki dakika söz
veriyorum.
Buyurun Sayın Şandır.
IV.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır'ın, Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcünün MHP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında
Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Değerli
milletvekilleri, amacımız Mersinin sorunlarının
tartışılmasıydı, gerçekten gerekli, bu maksada hizmet
eden her arkadaşa da teşekkür ediyorum ama Mersin Büyükşehir
Belediyesinin bir sorun olarak anılmasını asla kabul edemeyiz.
Bir hizmet gayretinde henüz daha sekiz dokuz ay oldu ve yüzde 32yle
seçilmiş olmayı da nakisa olarak görülmesini de gerçekten Sayın
Kürkcüye yakıştıramadım. Akdeniz Belediyesi yüzde kaç oyla
seçildi, onu da kendisi size gelip anlatsın burada.
Değerli arkadaşlar, Mersin Büyükşehir
Belediye Başkanı Birlikte yönetelim, birlikte Mersini büyütelim.
diye yola çıktı ve bunun gayretinde. Şu anda 60 bini geçen bir
iş talebi bulunmakta, 60 bin kişi. Şu ana kadar
aldıkları insan sayısı bin kişi dolaylarında.
Yani MHP teşkilatları da Mersin Büyükşehir Belediyesini Niye
işçi almıyorsunuz? diye tenkit ediyor. İşten
çıkarttığı vatandaşlarımız taşeron
işçileri. Dolayısıyla, bu bir hizmet devir teslimidir. Bu
noktada bir ayrımcılık yapıldığını
söylemek doğru değil, hak değil. Kürt işletmeci tabiri
doğru değil değerli arkadaşlar. Yani böyle bir
ayrımcılık yapılması ve belediyeyi bunun üzerinden
suçlamak kimsenin hakkı değil, haddi de değil aslında.
Türkçe dışındaki dillerde müzik
yayını yapılmadığını söylemek doğru bir
beyan değil. Gidin Mersinin gazinolarında her dilde her
şarkı söylenmektedir. Bunun üzerinden belediyeyi suçlamak
haksızlık olmuştur. Eş başkanlık yönetimi yerel
yönetimler hukukunda yoktur. Dolayısıyla, eğer hukuk devletiyse
hukuka uymak mecburiyetindesiniz. Mersin Büyükşehir Belediyesinin on
beş yıllık bir CHP belediyesinden sonra belediyeden 700-800
kişiyi çıkartmış olmasını suçlamak doğru
olmamıştır. Bugün belediyede -en az- çalışanların
yarıdan çoğu
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
daha fazlası
CHPlidir. Dolayısıyla, Mersin Büyükşehir Belediyesinin sorunu
olarak, burada Mersinin sorunu olarak anılmasını doğru
bulmuyorum, hak bulmuyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) Sayın Başkanım,
bir düzeltme ihtiyacı var.
Ben Mersinde kimse Türkçeden gayrı müzik
yapamıyor. demedim, ben Mersin Belediyesi kendisine bağlı
kültürel merkezler ve alanlarda kendisinden maaş alan orkestraların
Türkçe dışında müzik icra etmesini yasakladı. dedim ve bu
doğrudur. O nedenle, halk tabii ki kendi olduğu yerde,
düğününde, bayramında Arapı, Kürtü, Türkmeni kendi
müziğini yapıyor ancak belediye bu kamu hizmetini vermeyi engelliyor.
Benim dediğim budur, aksini de kimse ispat edemez çünkü Belediye
Başkanının açıklamaları var. Aslında,
zabıtaların gidip mahalle aralarında yapılan düğünlere
de müdahale ettikleri vakidir, fakat bunlar büyütülmemiştir kent
gerilmesin diye. Bunların kayda geçmesini istedim.
Teşekkür ederim.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Atıcı.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın Başkan,
Sayın Şandır konuşmasında CHPli belediyenin
yönetiminden sonra bin işçi çıkarıldığı hâlde
hâlen çalışanların yarısının CHPli olduğunu
söyleyerek CHP belediyesinin sanki bir ayrımcılık yaptığını
ifade ederek sataşmıştır. Söz istiyorum efendim.
BAŞKAN Sadece ne kadar insan
çalıştığını anlatmak istedi. Sataşma yok ama
sataşmadan söz veriyorum.
Buyurun.
3.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı'nın, Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, Mersin
Büyükşehir Belediyesi Cumhuriyet Halk Partisi tarafından on beş
yıl yönetilmiştir. Ben o kentin bir milletvekili olarak o belediyede
kaç CHPli, kaç MHPli, kaç AKPli çalıştığını
vallahi bilmem, bilmeme de gerek yok. Ama, Sayın Şandırın
şu sözleri önemlidir: Belediye değişimi yapıldıktan
sonra bin yeni işçinin işe alındığını burada
kayıtlara geçecek şekilde ifade etmiştir. Bunun anlamı, en
az bin kişinin çıkarıldığıdır. Biz 1.600
işçinin çıkarıldığını ve yeni dönemde,
yılbaşından sonra toplamda 2 bin civarında işçinin
çıkarılacağını biliyoruz, rakamlar bize bunu böyle
söylüyor. Eğer, bu işçiler gereksiz idiyse neden bin kişiyi
tekrar işe aldınız Sayın Şandır? Madem bunlar
gereksizdi çıkarsaydınız, yerine yenisini
almasaydınız. Ama, siz diyorsunuz ki: Bu bir devir teslim
işidir, taşeron çıkarılmıştır. Sayın
Şandır, çıkarılan işçiler nerede
çalışıyordu? Mezarlıkta çalışıyordu. Geçici
midir mezarlık işi? Park ve bahçelerde
çalışıyorlardı. Geçici midir? Efendim, bunlar temizlik
işlerinde çalışıyorlardı. İş de geçici
değildir, işçi de geçici değildir. Burada çalışan
işçiler sadece asgari ücretle ekmeklerinin peşindeydiler ve hangi
partiye mensup olursa olsun evine ekmek götürme derdindeydiler. Yani, 800-900
lira maaş alan bir adamın partiyle bir derdi olur mu Allah
aşkına? Herkes ekmeğinin peşinde koşuyor. O yüzden,
taşeron çalıştırmak zaten bir ayıptır, zaten bir
emek sömürüsüdür, bu sistem derhâl kalkmalıdır ama kalkana kadar da
bir taşeronu çıkarıp yerine başka bir taşeronu almak
çok daha büyük bir ayıptır.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET ŞAHDIR (Mersin) Sayın Başkanım,
ben yerimden bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır'ın, Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın
Başkanım, burada bulunan her arkadaşımız bilmektedir
ki belediyeler hizmet alımı yoluyla bazı hizmetleri
gördürmektedir. Kısaca taşeron işçisi olarak nitelediğimiz
hadise bu. Yoksa, o hizmetler her hâlükârda yapılıyor. Mersinde de
daha önceki dönemlerden bu yana birçok hizmetler taşeron işçiler
vasıtasıyla görülüyor.
İkinci husus: Mersin Büyükşehir Mersin
Bütünşehir hâline gelince bütün il düzeyindeki hizmetleri gördürmek üzere
ilave bin kişi, 700-800, ne kadar alındığını da
bilmiyorum ama çıkartılanlar hizmet süreleri dolan
taşeronların işçileridir. Hiç
çıkartılmamasını hepimiz arzu ederdik, hiç kimsenin
ekmeğinin elinden alınmasını istemeyiz ama ihaleyi başka
firma kazanınca o firmada çalışan işçiler mecburen
işsiz hâle gelmiştir, yoksa burada bir particilik, bir
ayrımcılık yoktur.
Bunun kayıtlara geçmesini istirham ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- MHP Grubunun, 2/12/2014 tarih Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır tarafından, Mersin ilinin
sorunlarının araştırılması ve alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 2/12/2014 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 4 Aralık 2014
Perşembe. günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi
aleyhinde söz isteyen Ahmet Tevfik Uzun, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Uzun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AHMET TEVFİK UZUN (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Mersin ilinin sorunlarının
araştırılması ve alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Milliyetçi Hareket Partisi Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve arkadaşlarının vermiş olduğu
araştırma önergesi hakkında söz almış bulunuyorum,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Önergede bahsi geçen, özellikle Mersin milletvekillerini
de suçlayıcı, umut vadedici sözler söyledi diye bizleri de suçlayan
Mehmet Şandıra turizm bölgesiyle ilgili birkaç bilgi vermek
istiyorum.
Tabii, Mersin Tarsus Kültür ve Turizm Koruma Gelişim
Bölgesinin geçmişi 1997 yılına dayanıyor. 31 Aralık
2004 yılında Resmî Gazetede Bakanlar Kurulu kararıyla Mersin
Tarsus Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi olarak
değiştiriliyor. Tabii, bu sürede 2009 yılında 5 firmaya
tahsisler yapılana kadar da her zaman olduğu gibi çevreci
olduğunu düşünen bazı arkadaşlar oradaki turaç
kuşlarının yok olacağı düşüncesiyle dava
açıyorlar. 2009 yılında beş firmaya tahsisler
yapılıyor. Bu tahsisleri alan firmalar üç yıllık süre
içinde inşaata başlayacaklardı. Biz D-400 ile turizm bölgesi
arasında yapılması gereken 15 kilometrelik yolun 5 kilometrelik
kısmını yaptık. 10 kilometrelik yol kamulaştırmalardan
dolayı gecikti. Şu an kamulaştırma
çalışmaları devam ediyor. Tabii bu yatırımların
geciktiğini, AK PARTİ Hükûmeti tarafından Mersinin
cezalandırıldığını söylüyorsunuz ama bu
kamulaştırmaları yapan, Cumhuriyet Halk Partisinde siyaset
yapmış, aday olmuş bir avukat da başı çekiyor. Bu
kamulaştırma için vatandaşlardan vekâletleri topladı,
şu an davalar devam ediyor.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Kamulaştırmayı avukat yapamaz ya!
AHMET TEVFİK UZUN (Devamla) Biz Hükûmet olarak
enerji nakil hatlarını çekmişiz turizm bölgesine. Doğal gaz
hattı için ihale yapılmış. DSİ tarafından da
Berdan Nehrinin mansap ıslah çalışmaları
tamamlanmıştır. Bölge milletvekilleri ve
yatırımcı firmalar olarak biz 2013 Mayıs ayında bir
araya geldik. Firma sahiplerinden de özellikle bu turizm bölgesinin idari
binasının temelinin 2013 Temmuz ayında atılması,
turizm tesislerinin de 2013 Aralık ayında atılması
konusunda söz aldık. Tabii firmalar talep üzerine 13 Ekim 2010-18 Aralık
2012 ve 26 Eylül 2013-16 Aralık 2013 tarihleri arasında bu
tahsislerin dondurulmasını talep etti. Bu süreler içinde tahsisler
donduruldu, inşaat süreleri işletilmedi, firmalardan da kullanım
bedeli alınmadı. Ama gelinen noktada bir firmanın tahsisi hariç
-o da 2 Ocak 2015 tarihinde bitiyor- diğer dört firmanın tahsisleri
iptal edildi. Üç yıllık inşaat süresini doldurdukları için,
yatırımı yapmadıkları için iptal edildi. Bizim Hükûmet
olarak, parti olarak böyle bir cezalandırmamız yok, firmalardan kaynaklanan
sıkıntılar var.
Yine, Çukurova Havalimanıyla ilgili de bazı
bilgiler vereyim. Adana-Mersin illeri arasında Kargılı mevkinde
inşa edilecek olan Çukurova Havalimanının yap-işlet-devret
modeliyle inşası için Yüksek Planlama Kurulunun 4/3/2011 tarih ve T-5
sayılı kararıyla Devlet Hava Meydanları İşletmeleri
Genel Müdürlüğü yetkilendirilmiştir.
Yüksek Planlama Kurulu kararıyla ihale için
yetkilendirilen kuruluş, 3996 sayılı Kanun ve bu Kanunun
uygulama usul ve esaslarını belirleyen 2011/1807 sayılı
Bakanlar Kurulu kararında yer alan genel hükümler esas alınarak
Çukurova Havalimanının yap-işlet-devret modeliyle
yapılması hususunda alınan Yüksek Planlama Kurulu kararı
çerçevesinde kuruluşça hazırlanan ihale şartnamesi ve ekleri
üzerinden 22 Ağustos 2011 tarihinde ihale ilanına çıkılmış
ve ihalesi 15 Aralık 2011 tarihinde gerçekleştirilmiştir.
İhaleyi alan firma dokuz yıl on ay on gün işletme hakkı
karşılığında ihaleyi almıştır.
İhaleyi alan firmanın yer teslimi 3 Mart 2013
tarihinde yapım dönemine başlanmıştır. Yapım
süresi de otuz altı aydır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Mayısta da temel
atıldı.
AHMET TEVFİK UZUN (Devamla) Tabii, Yüksek Planlama
Kurulunun almış olduğu karar ve inşaatın bitim
süresiyle ilgili incelemelerde bazı gecikmelerin olduğu gündeme
gelmiştir.
Bu söz konusu havalimanının toplam
yatırım tutarı 357 milyon avro olup görevli şirket
bildirimine göre, 2014 yılı Şubat ayı itibarıyla,
toplam harcama 26 milyon avro olarak bildirilmiştir. İşin bitim
tarihi de 7 Mart 2016 tarihidir.
Görevli şirket onaylı iş
programının fiziki gerçekleşme yönünden gerisinde bir seyir
takip etmekte, ancak bu gecikmenin otuz altı aylık yapım
süresini altı ay geciktirmesi veya geciktireceğinin
anlaşılması hâlinde bu husus Sözleşmenin Feshi
başlıklı 36ncı madde kapsamında fesih
koşullarını oluşturmaktadır. Şirkete sunulan
onaylı iş programı incelendiğinde, Kasım 2013 sonu
kümülatif gerçekleşme oranı yüzde 15, Aralık 2013 sonu kümülatif
gerçekleşme oranı yüzde 18dir. Başka bir ifadeyle, günümüz
itibarıyla yakalanan yüzde 15lik gerçekleşme oranı Aralık
2013 itibarıyla gerçekleşmesi gerekmekteyken iş programına
göre altı ayı aşkın bir sürenin gecikmiş olduğu
tespit edilmiştir. Bu konuda da 10 Temmuz 2014 tarihinde gönderilen bir
yazıyla işin onaylı iş programı seviyesinde
gerçekleşmesi istenilmiş, aksi durumdaysa mevcut hükümler
uygulanacağı konusu görevli şirkete
uyarılmıştır.
Şimdi, burada, Mehmet Beyin söylediği gibi,
Hükûmetimiz tarafından Mersinin cezalandırılma durumu yoktur.
On iki yıllık iktidarımız döneminde 10 milyar
tutarında Mersin iline yatırım ve destek verilmiştir.
Şu an devam eden şehir hastanemiz 1.250 yataklıdır.
İlginçtir, bir şey anlatmak istiyorum Mehmet
Bey, sizin de seçim bölgeniz: Yıllardır söylenen bir proje vardı
Pamukluk Barajı diye. 2011 seçimlerinde Tarsusun Karadiken köyüne
gittik. 48 yaşında bir vatandaşımız aynen şunu
söyledi: Ben 8 yaşındaydım. Bundan kırk yıl önce yine
bir seçim dönemiydi, siyasiler geldiler, bizim köyde, işte Yukarıya
bir can suyu projesi dediğimiz Pamukluk Barajı yapılacak,
bölgeleriniz sulanacak. diye siyaset yaptılar. dedi. Ama aradan
kırk yıl geçti, hiçbir şey yapılmadı. AK PARTİ
Hükûmeti döneminde bu temeller atıldı, 200 bin dönüm arazinin
sulanacağı, Mersin ilimizin 127 milyon metreküp içme suyunun
karşılanacağı, 68 milyon kilovatsaat elektrik enerjisinin
üretileceği Pamukluk Barajının da yine bizim dönemimizde
ihalesi yapıldı, temelleri atıldı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Müteahhit firma 2013
yılının 13 Ekim tarihinde su tutmaya
başlanacağının sözünü verdi imza töreninde ama müteahhitten
kaynaklanan sıkıntılardan dolayı şu an yüzde 80
oranında gerçekleşme durumu var, 19 Aralıkta da ikmal
inşaatı için tekrar ihaleye çıkılacak. İnşallah,
bu barajımız bitirildiğinde de bölgemizin, hem sulama ve hem
içme suyu ihtiyacı karşılanmış olacak.
Nükleer konusuna gelince, Aytuğ Bey, ben AK
PARTİ milletvekili olarak, Mersin milletvekili olarak nükleer santrali
savunuyorum. Şimdi, burada nükleer santralle ilgili geçmiş dönemlerde
de birçok önergeler verildi, Akkuyuyla ilgili önergeler verildi, uzun uzun
konuşuldu. Tabii, Akkuyu Nükleer Santraline hangi dönemde karar
verildiğini de siz çok iyi biliyorsunuz.
AHMET YENİ (Samsun) Söyle, söyle.
AHMET TEVFİK UZUN (Devamla) 1976 yılında
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Deniz Baykalın döneminde
karar verilmiş bir konu.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Uygulamaya koyuldu mu?
AHMET TEVFİK UZUN (Devamla) Sürem yetmedi ama
burada nükleer santralin turizme, tarıma etkisi noktasında çok daha
söylenecek şeyler var; dünyada örnekleri var, turizm bölgelerine
yakın olan nükleer tesisler var, tarım alanı yapılan
Amerikada nükleer konusunda birçok santraller var, Amerika tarım ürünleri
ihracatında dünyada 1inci sırada.
Ben Mersine yapılan yatırımlar konusunda,
başta Sayın Cumhurbaşkanımız,
Başbakanımız, bakanlarımız, milletvekillerimiz olmak
üzere bütün herkese teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın
Başkanım
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN Bir saniye
Sayın Halaçoğlunun daha önce bir söz talebi var.
Buyurun Sayın Halaçoğlu.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın
Başkanım, buradan açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
4.- Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlu'nun, Mersin Milletvekili Ahmet Tevfik Uzunun MHP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Şimdi, nükleer enerji sürekli konuşuluyor ama
gerçekte Türkiyede var olan ve Türkiye'nin gerçekten bahtını açacak
olan bir madenden kimse söz etmiyor. Burada özellikle kayıtlara girsin
diye bunu belirtmek istiyorum.
Toryum denilen bir maden var ve bu toryum madeninin,
nükleer enerji açısından düşünecek olursanız, 200 ton
uranyuma karşılık 1 tonu yeterli geliyor ve 3,5 milyon ton
kömüre bedel. Şöyle söyleyeyim: 30 metreküplük bir alanda üretilen enerji
miktarı, toryum madeniyle 3 bin megavat gücünde enerji üretiyor. Yani 50
ton toryumla 50 gigavat enerji üretilebilecek durumda. Türkiye dünyada
Hindistandan sonra en çok toryum madenine sahip ülke. Şu ana kadarki
tespit edilmiş toryum madeni 880 milyon ton ve
karşılığı eğer dolar olarak verecek olursak 120
trilyon dolarlık toryum madeni var; Ispartada, Elâzığda,
Eskişehirde var. Sadece Elâzığdaki toryum madeni Türkiye'nin
yüz yıllık ihtiyacını karşılayacak ölçüde.
Değerli arkadaşlar, nükleer enerjiye bu kadar
önem verene kadar, kendi kaynaklarımız olan toryum madenine verseniz
ne olur? Bugün, Almanya ve Çin bu madenden enerji üretiyor. Tekrar ediyorum,
200 ton uranyuma karşılık 1 ton toryum madeni yeterli geliyor.
Bunu...
ÜNAL KACIR (İstanbul) Güzel.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Yani, konuşup
duruyorsunuz oradan Güzel. filan diye. Bir şey anlatıyoruz burada!
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Halaçoğlu.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Kayıtlara girmesini
istedim.
BAŞKAN Tamam, teşekkür ederim.
FATİH ŞAHİN (Ankara) Hoca gibi azarlama
ya!
İHSAN ŞENER (Ordu) Öğrenciler gürültü mü
yaptı hocam!
BAŞKAN Sayın Atıcı, buyurun.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın Başkan,
sayın konuşmacı, 1976 yılında Sayın Deniz Baykal
tarafından böyle bir nükleer santral yapılma kararı
verildiğini söyleyerek, sanki bu santrali CHP yapmak istiyormuş gibi
bir algı yaratmıştır ve kurumsal kimliğimize
sataşma olmuştur.
BAŞKAN O zaman
kararlaştırıldı 1976 yılında. diyor. Doğru
değil mi?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Değil, değil.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Bir dakika... Sataşma
olmuştur; bir.
İHSAN ŞENER (Ordu) Nasıl sataşma
ya?
AYTUĞ ATICI (Mersin) İkinci konu, ikinci
sataşma; kurumsal kimliğimize sataşma konusu...
İHSAN ŞENER (Ordu) Allah Allah! Bu nasıl
bir şey?
AYTUĞ ATICI (Mersin) Efendim, yol
yapımında kamulaştırma sürecinde CHPden aday olmuş
birisi başı çekerek bunları iptal ettiriyormuş da yol sanki
buna göre yapılmıyormuş gibi...
BAŞKAN Buyurun Sayın Atıcı, iki
dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Kacır, siz sataşıyorsunuz
oradan.
IV.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı'nın, Mersin Milletvekili Ahmet Tevfik Uzunun MHP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, sayın
milletvekilimiz buraya çıktığında çok dikkatle dinledim. On
dakikasının tam dokuz dakikasında gerçekten rakamlardan
başka bir şey olmadığını gördüm.
OSMAN KAHVECİ (Karabük) Rakamları
konuşur, ne var?
AYTUĞ ATICI (Devamla) Son elli sekiz saniyede
nükleer santrale bir değindi ve Ben nükleer santrali savunuyorum. dedi,
kayıtlara girdi. Ben, bunu, AKPnin ve milletvekillerinin Mersinde
nasıl açıklayacağını merak ediyorum ve bunu da her
yerde söyleyeceğim.
İki: Yine, sayın milletvekili burada Efendim,
yol yapacaktık da
E.. Kamulaştırmaya gidecektik
E
Biz
milletin malını beleşten götürürken bir avukat çıktı
Sizin yaptığınız hukuksuzdur. dedi, Milletin
parasını, hakkını verin. dedi. Biz hakkını
vermedik, onun için yol iptal oldu. Vay, CHP gene suçlu!
Arkadaşlar, akıl var, izan var. Verin
hakkını bu insanların, kamulaştırmanızı
yapın, yol da yapın, her şeyi de yapın.
Şimdi bakın, ben bu kürsüde size dedim ki en
önemli sorun nükleer santraldir, çıkın konuşun. Narenciye dalda
kalmıştır, çiftçi zarar etmiştir,
konuşmadınız; işsizlikten kırılıyor Mersin
dedim, konuşmadınız; Mersinin her tarafında yolsuzluk var
dedim, gümrüklerden et kaçırılıyor, GDOlu ürünler sokuluyor,
Akdeniz Oyunlarında Sayıştay usulsüzlük tespit etti diyorum
-bakın, iddia değil, tespit diyorum- amatör spor kulüpleri
üzerinden usulsüzlük yapıldığı Bilgi Edinme Yasası
kapsamında tespit edildi, bunları konuşun diyorum,
konuşmuyorsunuz; Tarsus Kazanlı turizm bölgesini
konuşmuyorsunuz; hava kirliliğinden, insanlar astımdan ölüyor
diyorum, konuşmuyorsunuz; Suriyeliler nedeniyle esnaf kan
ağlıyor, gelin şu Suriye sorununu masaya yatıralım
diyorum, konuşmuyorsunuz; Efendim, 1976 yılında böyle bir karar
verildi, iptal edildi. Sayın Ecevit iptal etti
Şimdi siz tekrar hortlattınız, ölüyü
hortlattınız, ölüyü! (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın
konuşmacı benim de ismimi ifade ederek bazı beyanlarda bulundu,
yanlış anlamaya sebep oldu.
BAŞKAN Ne beyanında bulundu? Hangi beyanlar
yanlış anlamaya sebep oldu?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Belediyeyle ilgili
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Belediyeyle de ilgili
değil de yani Mersin sorunlarıyla ilgili benim yanlış
beyanlarda bulunduğumu, Mersinin
cezalandırılmadığını ifade ederek benim
doğru olmayan beyanlarda bulunduğumu söyledi. Açıklama yapmam
lazım.
BAŞKAN Buyurun Sayın Şandır.
Sataşma nedeniyle size de iki dakika söz veriyorum.
5.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır, Mersin Milletvekili Ahmet Tevfik Uzunun MHP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın milletvekilleri,
meselemiz Mersinin sorunlarını tartışmaktı, maksat
hasıl oldu.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Sayın Şandır,
güzel yatırımlar olmuştur.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Ben her defasında
söylüyorum Sayın Kacır, bu memlekete, bu millete bir gram hizmeti
dokunan kim varsa Allah ondan razı olsun. Milliyetçi Hareket Partisi
olarak yaklaşımımız bu. Ama siyasetçi yaptığıyla
övünmemeli; övünmemeli, görevini yapıyor. Ancak ben size tekrar
söylüyorum, AKP iktidarı dünkü iktidar değil, on iki
yılını tamamladı.
İHSAN ŞENER (Ordu) AK PARTİ, AK
PARTİ...
MEHMET ŞANDIR (Devamla) O, sizin...
RECEP ÖZEL (Isparta) Bizim tabi canım, bizim,
bizim!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Dolayısıyla
Bize göre, aldatma ve kandırma partisi efendim.
AHMET YENİ (Samsun) İşçileri ne
yaptınız?
RECEP ÖZEL (Isparta) Biz de MHPye bir şeyler
buluruz yani.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Bakın, o fasla
girmeyelim ancak şunu söylüyorum: On iki yılın sonunda hâlâ
burada cek cak diyorsanız, bu toplumdan özür dileyeceksiniz. Benim korkum,
Pamuklu Barajının da daha önce ilan edilen Tarsus-Kazanlı
turizm bölgesinin akıbetine uğraması, Çukurova bölge
havaalanının akıbetine uğramasıdır,
endişemiz bu. Yani, bugün kalkıp da Bunun temelini attık.
demenizin hiçbir değeri yok, daha önce temelini
attıklarınızın ne noktaya geldiğini bu millet gördü.
Bakın, 11 Ocak 2004, Sayın Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan Tarsus turizm bölgesiyle ilgili öyle nutuklar atıyor
ki 2007de açacağız. diyor; Sayın Zafer Çağlayan 24
Mayıs 2011de 800 milyon dolar ayırdık buraya. diyor. Nerede
bunlar, bunlar nerede arkadaşlar? Yani, ya söylediğinizin arkasında
duracaksınız ya da yeni şeyler söylemeyeceksiniz. Korkumuz odur
ki Pamuklu Barajı da bundan önce verdiğiniz sözler gibi havada
kalacak, endişemiz bu.
RECEP ÖZEL (Isparta) Bizim hiçbir sözümüz havada
kalmaz, merak etme!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Mersin halkını
AKP iktidarı cezalandırdı.
AHMET YENİ (Samsun) Belediye işçileri ne oldu
Sayın Şandır?
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Bunu tekrar ifade ediyorum
çünkü on iki yılın sonunda verdiğiniz hiçbir şey yok. Daha
bölge hastanesinin temelini yeni attınız, on iki yıl
neredeydiniz?
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
AHMET TEVFİK UZUN (Mersin) Sayın Başkan
Evet, Sayın Uzun, konu tamamlandı.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- MHP Grubunun, 2/12/2014 tarih Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır tarafından, Mersin ilinin
sorunlarının araştırılması ve alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 2/12/2014 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 4 Aralık 2014
Perşembe. günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
3.- CHP Grubunun, Manisa Milletvekili Hasan
Ören ve 21 milletvekili tarafından, Soma Elektrik Üretim ve Ticaret
AŞnin özelleştirilmesinin Soma ekonomisine vereceği
zararın araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla 5/11/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 4
Aralık 2014 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
Cumhuriyet Halk Partisinin Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
4/12/2014
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun 04.12.2014 Perşembe
günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Engin Altay
Sinop
Grup Başkan
Vekili
Öneri:
Manisa Milletvekili Hasan
Ören ve 21 Milletvekilinin, Soma Elektrik Üretim ve Ticaret AŞ'nin
özelleştirilmesinin Soma ekonomisine vereceği zararın
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla 05/11/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin (1553 sıra no.lu) Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak
04/12/2014 Perşembe günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) Sayın Başkan, kısa bir açıklama
yapacağım.
BAŞKAN Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Hasan Ören, Manisa Milletvekili.
(CHP sıralarından alkışlar)
HASAN ÖREN (Manisa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisinin grup önerisi üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bugün, 4 Aralık Dünya
Madenciler Günü. Avustralyada, Amerikada, Almanyada, Fransada,
İngilterede iş güvenliğiyle, iş
sağlığıyla ilgili bütün her şey
yapılmış; madencilerle ilgili, madene inen her insanla ilgili
önlemler alınmış ve Dünya Madenciler Günü dünyanın her
tarafında kutlanıyor ama ne yazık ki Türkiyede kutlamak mümkün
değil. İsterdim ki, yakama bir gül koymak. Böyle, siyah, matem
havasında bir Dünya Madenciler Gününün Türkiyede yaşanmasına
vesile olmamanızı isterdim. Ne yazık ki, 301 gencimiz maden
kazasında vefat ederek
Önümüzdeki bu maden kazalarıyla ilgili,
tedbirlerin alınmasıyla ilgili hiçbir gayret içerisinde
olmadığınızı görüyoruz. 301 insan gitti, Somanın
üzerine sanki ölü toprağı serildi. 301 insanımızın,
301 fidanımızın gitmesi yetmemiş gibi, şimdi 2.831
işçiyi çıkarıyorsunuz. Çıkarıyorsunuz. diyorum,
AKPye söylüyorum. Çıkaran Soma AŞ değil ki. Soma AŞ,
hizmet alımında bulunan TKİnin ve Enerji
Bakanlığının taşeronu. Paraları alan TKİ,
kazançları alan TKİ. Şimdi, Somada Somaya ikinci bir darbeyi,
ekonomisiyle, sosyal yaşamıyla, ailelerin yaşamlarıyla
ilgili bir ikinci darbeyi vuruyorsunuz.
TKİnin beş yıllık kârını
şuradan söylemek istiyorum: TKİnin beş yıllık
kârı toplam eski parayla 2 katrilyon 300 trilyon yani kaçak saraya
harcadığınız paranın 1,5 misli fazla. Kimin
sırtından kazandınız? Bu, emeğiyle, alın teriyle
geçinen, madene inen, madende hayatlarını kaybeden insanların
sırtından kazandınız. Şimdi, sosyal devlet
anlayışıyla eğer bu madende çalışan
insanların sırtından bu kadar para kazandıysanız,
TKİ ve Enerji Bakanlığı 2,5 katrilyon parayı beş
yıl içerisinde bu madende çalışan insanların
sırtından kazandıysa, bu 2.831 insanın
çalıştırılması, devletin bu madenlerde yeniden bu
insanları çalıştırmasıyla ilgili önlemleri siz
almayacak mısınız?
Değerli arkadaşlarım, sadece
düşündüğünüz Hep bana, hep bana, hep bana! Bu
kazandıklarınızı, biraz evvel söylediğim gibi, uçak
alımlarında, Halkın burası. dediğiniz bin odalı
saraylarda harcamayıp da bu insanların emeğine ve alın
terine saygı duyarak buralarda harcamış olsanız bence daha
doğru iş yapmış olursunuz.
Şimdi, bu da yetmedi. Şimdi, Bakanlar Kurulu
kararıyla Soma Termik Santralini özelleştirme kapsamına
aldınız. Peki, Soma Termik Santralı nedir? Somadaki yeri nedir?
Somanın ekonomisinde, Somanın yaşamında neyi ifade
etmektedir? Altmış yıldır, termik santral Somada hizmet
veriyor, 6 ünite çalışıyor, yıllık elektrik üretimi 8
milyar kilovatsaat. Türkiyedeki toplam elektrik üretiminin yüzde 7sini
Somadaki santral üretiyor. Peki, niye özelleştirdiniz? Efendim, kâr
etmiyor burası, devletin üzerinde yük olmasın.
Mantığınız hep bu ya, yandaşlara vermek için ama
burası öyle değil; buranın 2012 yılı kârı 80
milyon lira, yani 80 trilyon eski parayla, 2013 yılı kârı ise 41
trilyon; çalışan insan sayısı 1.590, hani 2.831 kişiyi
sokağa bıraktınız, şimdi 1.590 kişiyi sokağa
bırakmayla ilgili bir tavır içerisindesiniz. Peki, ben muhalefet
milletvekili olarak bunları söylüyorum da Somada yaşayan 100 bin insanın
söylediği ne acaba? Bakınız, değerli
arkadaşlarım, burada 8.148 imza var. Somada yaşayan,
Somanın, kömürün o karasıyla, Somadaki zehri soluyan
esnafıyla, sanayicisiyle, sanatkârıyla, işçisiyle hepsinin
yazısı ve imzası burada. Kimler bunlar? Kim Somadaki termik
santralin özelleştirilmesine karşı çıkıyor? TES-İŞ
Sendikası Soma Şubesi, MADEN-İŞ
Sendikası Soma Şubesi, Ticaret ve Sanayi Odası, Esnaf ve
Sanatkârlar Odası, Şoförler Odası, Nakliyeciler Kooperatifi,
Soma Seyahat Kooperatifi, Somalılar Derneği, hemşire dernekleri,
en önemlisi de -belediyeyi kazandığınız- Somadaki Belediye
Başkanı. Eğer Somaya yeni acıların, yeni sefaletlerin
getirilmesi istenmiyor ise Somadaki termik santralin Bakanlar Kurulu
kararıyla özelleştirilmesinin durdurulmasını talep
ediyorlar. Hepsi, bütün Manisa milletvekillerine gelerek bu dosyayı
verdiler. Bu dosya bütün arkadaşlarımızda var.
Peki, burayı
özelleştirirken yarın, Cumhuriyet Halk Partisi iktidara
geldiğinde özelleştirme yapmayacak mı? Yapacak. Yapmaması
mümkün mü? Ama, halkın lehine olan, halkın yaşamını
zenginleştiren, halkın ekonomik koşullarını daha iyi
noktaya çıkaran özelleştirmeleri yapacağız. Hani, sizler
hep ne diyorsunuz? Diyorsunuz ki: On iki yıllık
iktidarımız döneminde Türkiye hizmetlerle tanıştı.
Öyle mi?
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Doğru.
HASAN ÖREN (Devamla) Doğru! Peki, dün Taş
üstüne taş koymayan
dediğiniz bölüme
baktığınızda, özelleştirmeden hazineye 60 milyar
dolarlık parayı yaptıklarınızı satarak mı
koydunuz, yoksa, dün Mustafa Kemalin başlangıç noktasından
başlayıp size kadar gelen bölümde yapılanları satarak
mı 60 milyar doları kasaya koydunuz? (CHP sıralarından
alkışlar)
Hani, bir şeyle daha övünüyorsunuz, diyorsunuz ki:
Efendim, biz IMFye 22 milyar dolar para ödedik. Benim 7 yaşında
torunum var, 60 milyar doları verin, 22 milyar doları ödesin! Siz
geçmiş dönemde, o emeğiyle, alın teriyle, ulus devlet
anlayışı içerisinde, bütün Türkiyenin içinde yaşayan 77
milyonun hakkını düşünerek gelecekte o insanların
yaşamının daha rahat, daha zengin olmasını arzu eden
insanların, devlet adamlarının yaptıklarını
satarak bu noktaya geldiniz. Nereye gitti bu paralar? Bu 60 milyar dolar
yandaşlarınıza verilenlerin dışındaki net para.
Herhâlde, Sayın Metiner, bir 60 milyar dolar da yandaşlara gitmiştir.
Hani, Sayın Başbakanımız ne diyordu?
Ben su sattım, ben simit satarak büyüdüm, ben gevrek sattım. Bu
edebiyatı yapmıyor muydu? Yani, bununla Ben yaşamın her
bölümünde, en alt, yoksul kesiminde yaşayarak geldim. diyordu. Demek ki
yaşamının o bölümünde, su sattığı bölümlerinde
bin odalı kaçak saray hayalindeymiş. Şimdi, o günleri
yaşayan bir Başbakanın bugün gelip de
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Milletin sarayı,
milletin ya.
HASAN ÖREN (Devamla) Milletinse, o zaman, 301
şehidimizin sırtından kazandıklarınızla
yaptığınız o odalarda, onun hatırına, sokağa
bırakılmış 2.831 işçiyi alın TKİ bünyesine,
alın Enerji Bakanlığı bünyesine, o kaçak saraya
gönderdiğiniz, onların üzerinden kazanarak
yaptığınız sarayın bir kısmını da bu
işçilere verin.
Soma ölü şehir olmuş. Somada yaşam yok.
Somada hiçbir şey tatlılık içerisinde yaşanmıyor.
Kamyoncusu dertli, sendikaları dertli, esnaf ve sanatkârı dertli.
Somaya giren paranın önü tıkanmış. Somada şu an 100
bin insan mutsuz ama siz diyorsanız ki Yaptığımız bu
kaçak saray Somalınındır. siz Somalıya kaçak sarayı
bırakın vermeyi, Somada işsiz kalan insanlara, binlerce
kamyoncunun taksitini ödeyemediği, binlerce esnaf ve sanatkârın
BAĞ-KURunu ödeyemediği Somada, gelin, oranın ekonomisiyle
ilgili çarkları yeniden çevirmeye başlayalım.
Şimdi gelecek arkadaşımız -ben
şunu sormak istiyorum kendisine- AKPde bu önerge üzerinde konuşacak
arkadaşımız gelsin buraya, Soma ekonomisiyle ilgili, çıkan
arkadaşlarımızla ilgili ne yapacağını
anlatsın.
Soma şu an kan ve gözyaşı
akıtıyor. Somada ekonomi felç olmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HASAN ÖREN (Devamla) Bunun tedbirini almak da sosyal
devlet anlayışıyla ilgili bu Parlamentonundur.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
16.34
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
16.48
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 23üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi
aleyhinde söz isteyen, Manisa Milletvekili Uğur Aydemir.
Buyurun Sayın Aydemir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi üzerinde
grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bildiğiniz üzere bu
hafta Engelliler Haftası. Bu anlamlı haftanın engelli
vatandaşlarımızla ilgili duyarlılığı
artırmasını temenni ediyor, bu vesileyle tüm engelli
vatandaşlarımızı ve ailelerini sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
Ayrıca, bugün Dünya Madenciler Günü. Bu vesileyle de
maden kazalarında şu ana kadar yaşamını yitiren
kardeşlerimize Allahtan rahmet diliyor, ailelerine
başsağlığı diliyorum. Hâlen çalışmakta olan
kardeşlerimize de Allahtan kazasız, belasız işler temenni
ediyorum. Madenci kardeşlerimizin ve madenci ailelerinin her zaman
yanındayız. Ülkemiz madencilerinin ve tüm dünya madencilerinin Dünya
Madenciler Gününü kutlar, saygıyla ve muhabbetle selamlarım.
Değerli arkadaşlar, enerji ithalatı, cari
işlemler açığındaki en önemli kalemdir. Türkiye, birincil
enerji kaynakları bakımından yüzde 74 oranında
dışa bağımlıdır. Bu durum, cari açık
üzerinde ciddi bir baskı yaratmaktadır. 2013 yılında 55,9
milyar dolar olan enerji ithalatı, 2014 yılı Ağustos
ayı itibarıyla, on iki aylık bazda, 56,4 milyar dolar olarak
gerçekleşmiştir. Bu çerçevede, tasarruf oranlarını
artırmak, enerjide dışa
bağımlılığı azaltmak ve Türkiyeyi küresel katma
değer zincirinde daha yükseklere çıkarmak için gerekli yapısal
reformları kararlı bir şekilde uygulamaya devam edeceğiz.
Enerji ithalatımız olmazsa cari açık diye bir sorunumuz da
kalmayacak neredeyse. Bu bağlamda, bizler enerji verimliliğini
artırmak, kaynaklarımızı en verimli şekilde kullanmak
zorundayız. AK PARTİ iktidarı olarak biz, özelleştirme
yanlısı bir uygulamaya göre programımızı yaptık
ve özelleştirmeyle birlikte verimin daha da çok artacağını
düşünüyor ve görüyoruz. Özelleştirmenin ne Somamız için ne de
ülkemiz için zararlı olduğunu düşünmüyoruz.
Değerli arkadaşlar, SEAŞ-B Santralinin
özelleştirilmesinin esnafa ve nakliyecilere zararı
olacağını, Somaya darbe olacağını ifade
ediyorsunuz. Bu kararın, Somamız ve Soma ekonomisi için bir darbe
olacağını düşünmüyoruz. Bilakis, Soma Termik Santralinin
madencilik sektörü ve Soma ekonomisi için çok büyük bir öneme sahip
olduğunu biliyor ve çalışmalarımızı o yönde
sürdürüyoruz. Bu bağlamda, kaza sonrası bütün yaraları sarma
adına yapılması gereken ne varsa yaptık, yapıyoruz ve
yapmaya da devam edeceğiz.
Değerli arkadaşlar, Soma maden kazası
mağdurlarına yönelik düzenlemeler yaptık. Hayatını
kaybeden madencilerimizin Sosyal Güvenlik Kurumuna olan her türlü borçları
silindi, borcundan dolayı aylık bağlanamayan madenci
yakınlarına aylık bağlandı. Ölüm aylığı
için gerekli olan beş yıl sigortalılık ve doksan gün prim
ödeme şartı kaldırılarak hayatını kaybeden
madencilerin yakınlarına da ölüm aylığı
bağlandı. Madencilerin anne babalarına aylık
bağlanması için gereken muhtaçlık şartı
kaldırılarak anne ve babalara da aylık bağlandı.
Madencilerin yakınlarından birinin eş ve çocuklarından
birisi, eşi ve çocuğu yoksa kardeşlerinden birisi kamuda
istihdam edilecek.
Değerli arkadaşlar, gördüğünüz gibi,
Somadaki yaraları sarıyoruz, sarmaya da devam ediyoruz. Madenciler
Haftası dolayısıyla maden sektöründe çalışanlarla
alakalı düzenlemeler de yaptık. Bunlardan birkaç tanesini saymak
gerekirse: Maden sektöründe çalışan tüm işçiler için 55 olan
emeklilik yaşını 50 olarak yeniden düzenledik. Linyit ve
taşkömürü çıkaran madencilere ödenecek ücret miktarı asgari
ücretin 2 katından az olamayacak. Maden sektöründe çalışan tüm
işçiler için çalışılmayan günler de
çalışılmış gibi yıpranmaya, fiilî hizmet süresi
zammına dâhil edilecektir. Yer altında çalışan madencilere
fazla çalışma yaptırılamayacağı, İş
Kanununda zorunlu ve olağanüstü sayılan hâller
dışında, yeniden düzenlendi. Eğer çalışma
zorunluluğu olursa en az 2 katı ücret olarak belirlenecek.
Değerli arkadaşlar, yer altında
çalışan işçiler için yıllık izin sürelerini de dört
gün arttırdık. Madenciler için yer altında çalışma
süresini haftalık olarak otuz altı saat, günlük ise altı saatte
sınırlandırdık.
Evet, grup önerinizde esnafın zorda
kaldığını, işçilerin işsiz
kaldığını, ticaret erbabının çok zorda
kaldığını da belirtiyorsunuz. Evet,
değerli arkadaşlar, Somamızda büyük bir maden kazasını
yaşadık, doğru. Hâliyle ocaklar da kapandı, kömür üretimi
azaldı. Kömür üretimi olmayınca nakliyecilerimiz de hâliyle zor
durumda kaldılar. Kaza nedeniyle başta nakliyeciler olmak üzere esnafın,
ticaret erbabının ekonomik zorluklarla karşı
karşıya kaldığını bizler de biliyoruz. Esnaf
kesiminin bu mağduriyetini giderme adına Hükûmet olarak var gücümüzle
çalışıyoruz. Bunun en basit örneği, SEAŞın hemen
yanında Kolin firmasına verilen termik santral ihalesidir. Bunun bir
an önce faaliyete geçmesi, istihdamın sağlanması ve millî
ekonomimize katkı sağlaması için çaba sarf ediyoruz. Burada da
ana muhalefet partisi zeytin ağaçlarını bahane ederek bu
yatırımı engellemeye çalıştı. Olayın gerçek
yüzü aslında saklandı, algı oluşturulmaya
çalışıldı. Bizler o işletmenin bir an önce faaliyete
geçmesini ve çalışmaya başlamasını istiyoruz.
Bakın, bu işletmenin orada faaliyete geçmesiyle birlikte,
değerli arkadaşlar, 2.800-3.000e yakın kişi orada istihdam
edilecek, işçilerimiz iş sahibi olacak, istihdamı
artıracağız.
HASAN ÖREN (Manisa)
Danıştayın kararına rağmen mi diyorsun?
UĞUR
AYDEMİR (Devamla) - Dolayısıyla, orada üretim olursa kamyoncu kömür nakliyesine devam
edecek. Biz orada maden ocaklarını daha nasıl açabiliriz? Maden
ocaklarında iş sağlığı ve güvenliğiyle
birlikte
Gerek kamu yapsın gerekse özel sektör yapsın, önemli olan
iş sağlığı ve güvenliğini sağlayarak oradaki
üretime o kömürleri kazandırabilmek.
HASAN ÖREN (Manisa)
Termik santral özelleşsin mi, özelleşmesin mi?
UĞUR
AYDEMİR (Devamla) Yer altında durdukça o kömürlerin ne
Somamıza faydası var ne ülkemize faydası var ne de milletimize
faydası var. Gelin, hep birlikte kömür yatağı olan, Egenin
hakikaten lokomotifi olan, ölü toprağı serpilen Somamızın
üzerindeki o ölü toprağını hep birlikte kaldıralım,
kaldırmak için çaba sarf edelim, birlikte el ele verelim.
HASAN ÖREN (Manisa)
80 trilyon kâr eden termik santral özelleşsin mi, özelleşmesin mi?
UĞUR
AYDEMİR (Devamla) - Esnafımız da kazansın, ticaret
erbabı da kazansın, kamyoncu da kazansın, Somada yaşayan
Somalı kardeşlerimiz de en güzel şekilde bu süreçten
faydalansınlar.
Değerli
arkadaşlar, millî kaynaklarımızı heba etmememiz lazım,
en güzel şekilde değerlendirmemiz lazım. Dolayısıyla cari açığı azaltmak
istiyorsak, enerjide verimliliği artırmak istiyorsak, enerjideki
dışa bağımlılığı azaltmak istiyorsak ne
yapmamız lazım? Elimizdeki madenleri değerlendirmemiz
lazım. Biz iktidar olarak bunları değerlendiriyoruz,
değerlendirmeye de devam edeceğiz.
Bakınız,
özelleştirmeden gelir elde ettik.
HASAN ÖREN (Manisa) 60
milyar dolar
UĞUR AYDEMİR
(Devamla) Evet, 60 milyar dolar gelir elde etmiş olabiliriz. Siz tabii
ki bunu torununuza hesap yaptırıyorsunuz. Torununuz Bunun 20
milyarını şuraya öder, buraya öder. diyebilirsiniz.
HASAN ÖREN (Manisa)
Maliye Bakanı söylüyor.
UĞUR AYDEMİR
(Devamla) Değerli arkadaşlar, özelleştirmeden elde
ettiğimiz gelirler ortada.
HASAN ÖREN (Manisa) 60
milyar dolar
UĞUR AYDEMİR
(Devamla) Türkiye'nin 2002 yılından 2014 yılına nereden
nereye geldiğini torununuz belki bilmeyebilir ama sizler bunu gayet iyi
şekilde müşahede ediyorsunuz.
HASAN ÖREN (Manisa)
Söyle anlayalım.
UĞUR AYDEMİR
(Devamla) Sizin yaşınızdakiler, torunları bilmeyebilir,
Türkiye'nin nereden nereye geldiğini çok iyi biliyorlar. Yollarda seyahat
ettiğinizde Hükûmetimize teşekkür ediyorsunuz; hızlı
trenlere bindiğinizde Hükûmetimize teşekkür ediyorsunuz;
sağlıkta, hastaneye gittiğimizde vatandaşlarımız,
hasta olan kardeşlerimiz en iyi şekilde tedavi ediliyor ve ne
yapıyor? En güzel şekilde, sıhhatli olarak evlerine geri
dönüyorlar.
HASAN ÖREN (Manisa)
Termik santral özelleşsin mi, özelleşmesin mi?
UĞUR AYDEMİR
(Devamla) Değerli arkadaşlar, dolayısıyla AK PARTİ
olarak özelleştirmeden yanayız.
HASAN ÖREN (Manisa)
Sayın vekilim, termik santrali özelleştirelim mi,
özelleştirmeyelim mi?
UĞUR AYDEMİR
(Devamla) Ülke kaynaklarını daha verimli kullanabilmek için
özelleştirmeden yana tavır sergiliyoruz, sergilemeye de devam
edeceğiz. Ancak Hükûmetimiz, Bakanlığımız, bizler
milletvekilleri olarak eğer Somada bir algı oluştuysa,
yanlış bir algı oluştuysa bunun gereğini de Hükûmetimizle
birlikte oturur, konuşuruz; milletvekilleri, Manisa vekilleri olarak
birlikte oturur konuşuruz, ne gerekiyorsa onu hep birlikte tekrar
yaparız diyorum, yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum ve
CHP grup önerisi aleyhinde oy kullanacağımızı belirtiyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Sayın
Zozani, söz talebiniz var.
Buyurun.
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.- Hakkâri Milletvekili Adil Zozani'nin,
Genel Kurul salonunda elektrik enerjisinin kullanımında tasarruf
yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yaklaşık bir
buçuk saattir biz Türkiye'nin enerji sorununu, termik santrali, yer
altındaki madenlerin çıkarılması meselesini
konuşuyoruz ama hiçbirimiz bu işin tasarruf boyutuna da inmedik, hiç
tasarruf boyutuyla ilgili bir şey ifade etmedik.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bakınız, şu oturduğumuz Genel
Kurul salonu kaç ampulle aydınlanıyor, hiç merak ettiniz mi?
Bakın, sadece şu oturduğumuz Genel Kurul salonu 1.832 ampulle
aydınlanıyor. Bir ilçeyi aydınlatacak kadar ampulü sadece
Meclisin Genel Kurul salonunda kullanıyoruz. Eğer bir tasarruf yapmak
istiyorsak, eğer gerçekten kaynaklarımızı verimli kullanmak
istiyorsak önce işin tasarruf boyutuyla başlarız. 1.832 ampulün
buraya fazla geldiğini önce biz keşfedeceğiz, sonra...
Tepemizdeki 16 bloktan her 1 tanesinde 80 tane ampul
kullanmışız.
BAŞKAN Evet, teşekkür ediyorum Sayın
Zozani.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) İşte buradan
başlarsanız, ne yer altında madencimiz kalır ne de ülkenin
enerji sorunu kalır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Özel, buyurun, sizin de söz talebiniz var; bir
dakika süre veriyorum.
6.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Manisa
Milletvekili Uğur Aydemirin CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Kürsüden konuşan Manisa milletvekilimiz Somada
yapılacak olan termik santral ihalesinde zeytinlerin kesilmesini bahane
ederek Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin bir tutum içinde
olduklarını söyledi. Bir kez, orada yapılacak olan iş bir
doğa katliamıydı, tarım il müdürlüğü, ilçe
müdürlüğü karşıydı, kendi belediyelerinden dahi ruhsat
alınmamıştı, hukuk ve doğa birlikte katlediliyordu. Orada
karşı çıkılan durum, oradaki işçilerin, çiftçilerin
mallarının haksızca kamulaştırılmasıydı.
Bir de bunun Soma ekonomisine etkisi üzerinden bir
bağlam geliştirmeye çalışıyor; sanki, şimdi
özelleştirilmesine karşı çıkacağına söz
verdiği hâlde, kürsüden açıkça söyleyemediği SEAŞ
özelleştirilince ya da oraya Kolin bir termik santral yapınca o
kömürleri bugünkü kooperatife taşıtacakmış gibi. Dünya devi
ya da Türkiyedeki lojistik firmalarına taşıttıracaklar. Esas
o gün, özelleştirmeden sonra Soma perişan olacak. Bu yüzden hepimizi
ziyaret eden kooperatifçiler, kamyoncular bu işe karşılar. Biz
de bu özelleştirmeye sonuna kadar karşıyız.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Manisa Milletvekili Hasan
Ören ve 21 milletvekili tarafından, Soma Elektrik Üretim ve Ticaret
AŞnin özelleştirilmesinin Soma ekonomisine vereceği
zararın araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla 5/11/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 4
Aralık 2014 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi
lehinde söz isteyen Erkan Akçay, Manisa Milletvekili.
Buyurun Sayın Akçay. (MHP sıralarından
alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş
olduğu Soma Termik Santralinin özelleştirilmesi hakkındaki
Meclis araştırması önergesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, bugün 4 Aralık Dünya Madenciler Günü.
Bunu neşe içerisinde kutlamak isterdik ancak yaşanan maden
faciaları ve katliamlar, bizi bu 4 Aralık gününü bir buruk kutlama
içerisine gark etmiştir. O sebeple hayırlı uğurlu
olmasını dileyerek bugünü anmak istiyorum.
Şimdi, sözlerime başlamadan evvel bir hususu da
dile getirmek istiyorum. Artık, Adalet ve Kalkınma Partisi kaçak
güreşmekten vazgeçsin. Çok Değerli Uğur Aydemir kardeşimiz
konuştu, kendi görüşlerini dile getirdi, kabul edilir, edilmez, o
ayrı meseledir fakat aslında Uğur Aydemir kardeşimiz
ateşe atılıyor. Böyle netameli bir konuda Sayın Uğur
Aydemirin değil de bu Soma Termik Santralinin özelleştirilmesiyle
madenlerin hizmet alımı, redevans şeklinde verilmesiyle çok
yakinen ilgilenen ve takip eden milletvekili arkadaşlarımız
vardı. Ben genellikle prensip olarak isim vermem, yıllardır da
vermedim ama şimdi veriyorum: Bu konuşmayı Hüseyin
Tanrıverdi veya Recai Berberin yapması gerekirdi. Niye gelmediler?
Lütfen, inandıkları bir dava varsa gelip kürsüden bunları
savunmaları gerekir. Bunu da özellikle belirtmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiyedeki
yaklaşık 2 milyar ton linyit kömürünün üçte 1i Somada mevcuttur ve
13 Mayısta meydana gelen bu maden faciası öncesi 105 bin nüfuslu
Manisada yaklaşık 15 bin maden işçisi vardı ve bu
madenlerde çalışıyordu. Şimdi söz konusu olan termik
santralde de 1.500 işçi çalışmaktadır. Maden
faciasında 301 madencimiz hayatını kaybetti, yüzlerce eve
ateş düştü, 432 çocuk yetim kaldı, kadınlar eşlerini,
yüzlerce ana baba evlatlarını kaybetti ve yaşanan bu faciadan da
yaklaşık iki yüz günlük bir süre geçti ve bu süre içerisinde de
siyaset-iş adamı ilişkileri, denetim yetersizlikleri ve
çalışma koşullarının bozukluğu da artık
saklanamaz bir şekilde ortaya çıktı.
Yaşanan iş kazalarında inşaat
sektöründen sonra maden kazalarının 2nci sırada gelmesi ve
madenlerdeki ölümlü kazaların da büyük çoğunluğunun yine kamunun
ruhsat sahibi olmasına rağmen, hizmet alımı ve redevans
şeklinde verilen işletmelerde, ocaklarda meydana geldiğini ve bu
sistemin artık bir katliama yol açtığını herkes gördü,
görmeyen sadece mevcut iktidar.
Somada hâkim olan sosyal ve psikolojik travmaların
yanına bir de ekonomik belirsizlik eklendi. Kaza sonrasında
yaklaşık 700 aile bugün itibarıyla Somadan göç etmiş
durumdadır ve ekonomisi madenlere ve maden işçilerine dayanan Somada
esnaf artık siftahsız kepenk kapatma durumunda
kalmıştır. Taşıyıcılar Kooperatifinin 1.100,
Kamyoncular Odasının 706 üyesi bulunmaktaydı ve
yaklaşık 3 bin aile sırf bu nakliye işinden ekmeğini
kazanıyordu ancak Somalı taşımacılık
esnafımız da iş yapamaz hâle gelmiş, ödemesi gereken vergiler
ve banka borçları da eklenince şu an bir çaresizlik hâkimdir.
Değerli arkadaşlar, bugün perşembe,
Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir. misali, bugün,
perşembe günü de maalesef aylardır, yıllardır Somanın
bugüne geleceğini biz muhalefet partileri olarak, Milliyetçi Hareket
Partisi olarak bu faaliyetlerimizle sürekli uyardık ancak bunlar dikkate
alınmadı ve Soma bugün itibarıyla tam bir sosyal patlamanın
eşiğindedir. Soma göç veriyor, Soma yanıyor, Soma çaresizlik
içerisinde ve Somada her gün işsizler ordusu büyümeye devam ediyor. 1
Aralık 2014 tarihinde, Soma Kömürl Şirketi başta Eynez maden
ocağındakiler olmak üzere toplam 2.850 işçinin işine bir
anda ve cep telefonu mesajlarıyla son verdi, dedi ki:
Yaptığımız beş yıllık sözleşme 2014
Mayıs ayında sona erdi. Bakın, dikkatinizi çekerim Mayıs
ayında sona erdi. diyor ve sözleşmenin bittiğini gerekçe
göstererek, ödeme imkânlarının olmadığını ifade
ederek iş akitlerini feshetti ve 2.850 işçi bir anda işsizler
ordusuna katıldı ve büyük bir belirsizlik hâkim. Bir başka
şirketin de tam mekanize çalışmaya geçeceği söyleniyor.
Bununla da 1.500 işçinin bu şirket tarafından işten
çıkartılacağı söylentisi bu endişeleri de katmerler bir
hâle gelmişti. Somanın durumu maalesef bu.
Başbakan Yardımcısı Sayın
Arınç Somada işten çıkarılan madencileri aç ve
açıkta bırakacak değiliz. dedi. Ben de buradan Hükûmete sormak
istiyorum: İşten çıkarılan Somalı madencileri istihdam
edecek misiniz, nasıl istihdam edeceksiniz, nerede istihdam edeceksiniz?
Bunun Hükûmet tarafından açıklanması gerekir.
Eynez maden ocağıyla ilgili olarak Türkiye
Kömür İşletmeleri ile Soma Kömür İşletmeleri arasında
süre uzatım sözleşmesi imzalanmadığı söylendiğine
göre -ben bu kanıda değilim- 13 Mayıs 2014 tarihinde 301
vatandaşımızın hayatını kaybettiği kazadan
bugüne kadar Soma Kömür İşletmelerinin Eynez maden ocağında
faaliyetlerine devam etmesine neden izin verildi? Mahkeme, ocağı niye
teslim etti bu şirkete? Bu önemli bir sorudur.
Çok önemli bir hususu da hatırlatmak istiyorum.
Acaba, yoksa Soma Kömür İşletmeleri ile Türkiye Kömür
İşletmeleri arasında bu kaza öncesinde süre uzatımıyla
ilgili bir sözleşme yapılmış da ancak kaza sonrasında
süre uzatımıyla ilgili bu sözleşme kamuoyundan mı
saklanmaktadır? Bu, aydınlatılması gereken çok önemli bir
sorudur.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
Soma Termik Santrali, Türkiye elektrik üretiminin yüzde 7sini
karşılıyor ve ifade ettiğim gibi 1.500 işçi
çalıştırıyor ve hem Soma bakımından hem de
ülkemiz bakımından çok önemli bir tesis. Adalet ve Kalkınma
Partisi bir taraftan Somaya ikinci bir termik santral yapımı için
hukuksuz bir biçimde, acele kamulaştırma kararı aldı.
Biliyorsunuz, zeytin ağaçlarının katliamı ve oradaki
köylülerin darbedilmesi söz konusu oldu. Süremiz yetmediği için, maalesef,
onun ayrıntılarına da giremiyoruz. Orada da iktidar,
tavşana kaç tazıya tut, asıl sorumlular tam saha arazi,
şirketle vatandaşı karşı karşıya getirdiler.
Şirketi âdeta bir mülki güçmüş, bir kolluk gücüymüş gibi vatandaşla
karşı karşıya getirmede sorumlu Hükûmettir.
Şimdi, Somaya ikinci bir darbe daha vurularak Soma
Termik Santralinin özelleştirilmesiyle ilgili süreç
başlatıldı. Konuşmacı arkadaşlarımızdan
Sayın Örenin de ifade ettiği gibi, Somalı bu termik santralin
özelleştirilmesini istemiyor. Buna mutlaka bir çözüm bulunmalı,
gerekirse Karabük Demir Çelikte olduğu gibi, yine Somalılara
verilmesi de söz konusu olabilir fakat Somanın altı karbonmonoksit,
üstü kükürtdioksit, Somanın altı da ölüm, üstü de ölüm. Bu mevcut,
köhnemiş termik santral de kükürtdioksitte Somayı zehirlemekte,
kanser hastalıkları
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Devamla) -
ve çocuklarda meydana gelen
hastalıklarla birlikte, kirletmektedir. Baca gazı filtresi de
kasıtlı olarak yapılmamaktadır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz
isteyen Mevlüt Akgün, Karaman Milletvekili.
Buyurun Sayın Akgün. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; CHP grup önerisi aleyhinde söz almış
bulunmaktayım.
Değerli arkadaşlarım, Somala aynı
kaderi paylaşan Ermenek ilçemizde meydana gelen maden kazasıyla
ilgili konuşmak istiyorum. İlimizin Toroslardaki şirin ilçesi
Ermenekte Cenne diye tabir edilen kömür havzasında, Has Şekerler
Madencilik Şirketine ait kömür ocağında 28 Ekim 2014 günü bütün
ülkemizi derinden acıya boğan, elim bir maden kazası meydana
gelmiştir. Meydana gelen kazada hepinizin bildiği gibi, 18 işçi
kardeşimiz madende mahsur kalmış, yapılan arama kurtarma
çalışmaları sonucu bütün kardeşlerimizin cenazelerine bugün
itibarıyla ulaşılmıştır. Öncelikle, ölen
kardeşlerimize Cenab-ı Haktan rahmet, acılı ailelerine ve
yakınlarına, milletimize başsağlığı
diliyorum. Allah böyle acıları bir daha memleketimize, milletimize
yaşatmasın.
Değerli arkadaşlarım, kazanın meydana
geldiği Ermenek ilçemiz, 1960lı yıllardan beri kömür madenciliği
yapılan bir ilçemizdir, ilçenin ekonomisi büyük ölçüde madencilik
sektörüne dayanmaktadır. Hâlen işletilmekte olan kömür madenlerinde
1.300 civarında işçi kardeşimiz çalışmaktadır.
Kazanın meydana geldiği 28 Ekim 2014 Salı
günü, olayı haber alır almaz, Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanımız Sayın Lütfi Elvan, Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanımız Sayın Taner Yıldızla birlikte
kaza mahalline intikal ettik. Heyetimize daha sonra Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanımız Sayın Faruk Çelik de dâhil olmuştur.
Kazanın gerçekleştiği andan itibaren,
devletimizin bütün imkânları göçük altında kalan işçi
kardeşlerimize ulaşmak için seferber edilmiş, gerek kamu gerek
özel sektörün imkânları kullanılarak arama kurtarmada
kullanılacak gerekli hangi alet, edevat ve makine varsa bunlardan
faydalanılmıştır. Başta AFAD ve diğer kamu
kurumları, Karaman Valiliği olmak üzere, İstanbul, İzmir,
Konya Büyükşehir belediyelerimiz, Karaman ve Ermenek Belediyelerimiz ve
diğer belediyelerimiz olmak üzere özel sektör de dâhil ihtiyaç duyulan tüm
malzemeler tedarik edilmiştir. Öyle ki bazı ekipmanlar zaman
kaybını önlemek için helikopterlerle maden sahasına
getirilmiştir. Ayrıca TTK, TKİ ekipleri başta olmak üzere,
maden kazalarında müdahale konusunda deneyimli tüm ekipler, Ermenek ve
bölgemizde madencilik yapısını çok iyi bilen maden
işçilerimizle birlikte ilçemize intikal etmiş, yirmi dört saatlik
vardiyalar hâlinde, duraksama olmaksızın bu çalışmalarda
görev almışlardır.
Değerli arkadaşlarım, eski madende bulunan
büyük bir su kütlesinin patlaması sonucu meydana gelen kazada, madenin
tamamı su, çamur, kömür tozu ve yer yer yıkılan tahkimatlardan oluştuğu
için kurtarma çalışmaları çok zor şartlarda
yürütülmüştür. İçeriden çıkarılan malzemeler neredeyse
büyük bir dağ oluşturmuştur. Yeni bir madenin, bundan daha kolay
ve kısa sürede açılması mümkündür.
Arama kurtarma çalışmalarında devletimizin
bütün imkânlarını hiç bir fedâkarlıktan kaçınmayarak
seferber eden ve kaza mahallini ziyaret ederek ailelerin acısına
ortak olan başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere,
Sayın Başbakanımıza, Ulaştırma, Enerji ve
Çalışma Bakanlarımıza ve muhalefet partilerimizden ziyarete
gelen değerli temsilcilere ve tüm zamanlarını bu
çalışmalara sarf eden ve görev alan tüm kamu görevlilerine huzurlarınızda
teşekkür etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, kazada
işletmecilikten kaynaklanan büyük ve ağır bir ihmalin
varlığı hemen göze çarpmaktadır. Öyle ki 1994-1997
yıllarında üretim yapılan eski maden ocağının
altında kontrolsüz olarak baca açılması ve çalışma
yapılması sonucu eski maden ocağında zamanla biriken suyun kırılıp
patlaması nedeniyle ocağa ani su boşalmasıyla kazanın
meydana geldiği anlaşılmaktadır. Öyle bir ağır
kusur ki üretim yapan işletmede hem eski maden sahasının
haritası yoktur hem de sondaj yapmak için gerekli sondaj makinesinin
bulunmadığı ifade edilmiştir. Nitekim, bu husus, 2014
yılı Haziran ve Ağustos aylarında yapılan denetim
raporlarına da konu edilmiştir. Hatta, daha vahimi, işletme
tarafından MİGEMe gönderilen proje alanı dışında
da çalışma yapıldığı çalışanlar
tarafından ifade edilmektedir. 25 metrelik kontrol sondajları
yapılmadığı için, su dolu eski galeriye ne kadar
yaklaşıldığının bilinmesi de mümkün
değildir. Bütün bu hususlar Ermenek Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmada
mutlaka değerlendirilecektir.
Değerli arkadaşlarım, kazadan sonra
madenci kardeşlerimizin ailelerine sahip
çıkılmadığı ve onların yalnız
bırakıldığına yönelik bazı beyanları kabul
etmek mümkün değildir. Kazanın hemen akabinde, ailelerimizin acil ihtiyaçlarını
karşılamak üzere Ermenek Kaymakamlığımızca Sosyal
Yardımlaşma üzerinden yardımlarda bulunulmuştur. Bunun
dışında, belediyelerimiz tarafından diğer ihtiyaçlara
yönelik ayni ve nakdî yardımlar
ulaştırılmıştır. Ölen kardeşlerimizin
aileleriyle ilgili olarak ailelerine ölüm aylığı ve iş
kazası geliri bağlanması işlemleri hemen
gerçekleştirilmiş, Ermenek Kaymakamlığımız ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tarafından da
yardım kampanyaları düzenlenmiştir. Ayrıca, Ermenek
ilçemizde bulunan banka şubelerinden ölen kardeşlerimizin banka
borçları silinmiş, tüm Ermenek esnafının kredi
borçları da üç ay süreyle ertelenmiştir. Bunun yanında, KOSGEB
tarafından, ilçemizde kaza sebebiyle mağdur olan
esnaflarımıza uygun şartlarda kredi verilmesi
çalışması başlatılmıştır.
Değerli arkadaşlarım, hepsinden önemlisi,
Sayın Başbakanımız tarafından 2 Aralık 2014
tarihli AK PARTİ grup konuşmasında, Somada mağdur olan
kardeşlerimize uygulanan hakların aynısının
Ermenekteki maden kazasında şehit olan madenci kardeşlerimizin
ailelerine de uygulanacağı müjdesi verilmiştir. Böylelikle, ölen
kardeşlerimizin anne ve babalarına -muhtaçlık şartına
bakılmadan- vefat aylığı bağlanması, en az 1
çocuk veya yakınının kamu da istihdam edilmesi, diğer maden
ocaklarında çalışan kardeşlerimize altı aylık
maaş ödenmesi gibi zararları en aza indirecek uygulamalar
gerçekleştirilecektir. Bu müjde de Hükûmetimizin maden kazasında ölen
kardeşlerimizin ailelerine sahip çıkmasını ve onların
mağduriyetlerini en aza indirmek için verdiği büyük önemi
göstermektedir.
Değerli arkadaşlarım, biliyorum ki bu
çalışmalar ve yardımlar ölen kardeşlerimizi geri
getirmeyecektir. Allah kaza ve bela vermesin. Böyle acıları bir daha
aziz milletimize yaşatmasın. Bu acılar
yaşandığı zaman da bu acıları dindirmek için
bütün imkânları seferber etmek devletin sosyal bir devlet
olmasının gereğidir ve AK PARTİ Hükûmeti sosyal devlet
ilkesini en güzel şekilde uygulayan hükûmettir.
Bu duygu ve düşüncelerle, 4 Aralık Dünya
Madenciler Gününü kutluyorum. Ölen kardeşlerimizi bir kez daha rahmetle
anıyor, kederli ailelerine sabırlar diliyorum.
Gündemin yoğunluğu ve gündemde bulunan kanun
tasarıları sebebiyle CHP grup önerisinin aleyhinde olduğumu
ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyle selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HASAN ÖREN (Manisa) Gündemde bir şey yok, hiç onu
bahane etmeyin, gündem boş. Sadece parmak kaldıracaksınız.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
B) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, gündemin
Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmının 93 ve 124üncü sıralarında
bulunan 63 ve 425 sıra sayılı Kanun Tasarılarının
gündemin sırasıyla 4 ve 5inci sıralarına
alınmasına ve bu kısımda bulunan diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine ilişkin önerisi
Tarih: 4/12/2014
Danışma
Kurulu Önerisi
Danışma Kurulunun 4/12/2014 Perşembe günü
yaptığı toplantıda, gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmının
93 ve 124'üncü sıralarında bulunan 63 ve 425 sıra
sayılı kanun tasarılarının gündemin
sırasıyla 4 ve 5inci sıralarına alınması ve bu
kısımda bulunan diğer işlerin buna göre teselsül
ettirilmesi önerilmiştir.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Mahir Ünal
Mehmet Akif Hamzaçebi
Adalet
ve Kalkınma Partisi
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu Başkanvekili Grubu Başkanvekili
Oktay Vural
Pervin Buldan
Milliyetçi Hareket Partisi
Halkların Demokratik Partisi
Grubu Başkanvekili
Grubu Başkanvekili
BAŞKAN Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
BAŞKAN Komisyon yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
Raporlarının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN Komisyon yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan,
176 Sayılı Maden İşyerlerinde
Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
3.- 176 Sayılı Maden
İşyerlerinde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/976) (S. Sayısı: 650) (x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Dünkü birleşimde tasarının maddelerine
geçilmesi kabul edilmişti.
Şimdi, 1inci maddeyi okutuyorum:
176 SAYILI MADEN
İŞYERLERİNDE GÜVENLİK VE SAĞLIK SÖZLEŞMESİNİN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) Uluslararası Çalışma
Örgütü Genel Konferansının 1995 yılında Cenevrede
yapılan 82 nci oturumunda kabul edilen, 176 Sayılı Maden
İşyerlerinde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesinin
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz isteyen Ali Haydar Öner, Isparta Milletvekili.
Buyurun Sayın Öner.
CHP GRUBU ADINA ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta)
Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; dün 3 Aralık
Engelliler Günüydü. Nüfusunun yüzde 12,29u engelli olan bir ülkede,
engellilerin sorunları engelleri göremeyenler nedeniyle yeterince
çözümlenememiş.
Bugün de 4 Aralık Madenciler Günü, elleri kara,
kalpleri temiz, alın terleri kutsal, kazançları helal olan
madencilerimizi ve ailelerini saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 176 sayılı Maden
İşyerlerinde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunu görüşüyoruz.
Kamu yönetiminde iki temel kavram var: Önleyici güvenlik
hizmetleri, önleyici sağlık hizmetleri; bu yasayla çok örtüşen
kavramlar. 24 Ekim 2014 tarihinde Dışişleri Komisyonunda oy
birliğiyle kabul edilen ve bir an önce Genel Kurul gündemine
alınmasını önerdiğimiz yasa tasarısının,
uluslararası alanda da ILO sözleşmelerinin Türkiyede
uygulanması çok önemli.
AKP hükûmetleri, olayları sonradan ele alan, sadece
iş işten geçtikten sonra ele almakla kalmayıp işine
geldiği gibi değerlendiren yaklaşımlarıyla topluma Bu
kadarı da olmaz. dedirten bir anlayışta. Soma faciası
sonrası genel durum da bunu doğruluyor. Soma faciası
sonrası geçmiş olsun ziyareti sırasında tekmelenen,
tokatlanan, küfredilen insanlar bunun çirkin örnekleridir. Ermenek faciası
da acılara acılar katan yeni sorumsuzlukların sonucudur.
Uluslararası Çalışma Örgütü Genel
Konferansı 22 Haziran 1995te Maden İşyerlerinde Güvenlik ve
Sağlık Sözleşmesini kabul etmiştir. Bu sözleşmeye
dayanak olan -57, 60, 63, 64, 65, 77, 81, 93e gelen- radyasyondan iş
kazalarına, yer altında çalışanların yaş
sözleşmesine, çalışma ortamı, hava kirliliği ve
gürültü kirliliği, titreşim gibi uluslararası sözleşmeler
bunu zorunlu kılmaktaydı. Sözleşmeyle işveren, en fazla
temsil yetkisine sahip işçi ve işveren kuruluşlarıyla istişareden
sonra güvenlik ve sağlıkla ilgili tutarlı bir politika oluşturup
yürürlüğe koymak zorunluluğunda kalıyordu. Denetleme, bildirim
ve inceleme usulleri, istatistikler, işçilerin ve temsilcilerin güvenlik
ve sağlığı gibi benzeri nedenler konusunda önlem almak
zorunlu hâle getiriliyordu.
İşveren, riskleri ortadan kaldırmak, risk
kaynağını kontrol etmek, güvenli çalışma ortamı
sağlamak gibi yükümlülüklerle karşı karşıyadır.
Sözleşmeyle, madencilik faaliyetleri nedeniyle işçileri ve toplumu
etkileyen ya da çevreye zarar veren her türlü felaket, yaralanma veya
hastalığın önlenmesi amaçlanmakta. Felaket, yaralanma veya
hastalığın önlenmesi
Ne zaman? Facialardan, felaketlerden
sonra. Bütün bu sorulara dürüstçe cevap vermek gerekirse, sebep, birinci
derecede önceliğin ranta ve dünyevi çıkarlara verilmesidir.
CHP Grup Başkanlığı 28/11/2014 tarih
ve 1646 sayılı önerisiyle, Yasa Teklifiyle, Sayın Grup
Başkan Vekilimiz Hamzaçebinin imzacı olduğu teklifle, 3-13
Mayıs 2014te Manisanın Soma ilçesinde Eynez maden ocağında
gerçekleşen ve 301 madencinin hayatının kaybına sebep olan
olaylarla ilgili bir dizi önlemi içeren bir yasa teklifi sundu ama beklemede.
Bu yasayla 10 yasada değişiklik yapılmakta, ulusal iş
sağlığı ve güvenliği kurumu oluşturulması
amaçlanmaktadır. Temennimiz, bir an önce bu yasanın ele
alınmasıdır.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin sayın
milletvekilleri, bu yasa kendisine saray yaptıranlar için
çıkmamaktadır. Bu yasa, antidemokratik yasa tekliflerini
imzalayıp Türkiye Büyük Millet Meclisine sunanlar için de değildir.
Bu yasa, karnesini Somada şehit olan babasının mezarına
koyan ve Benim babam yok. şiirini gözyaşları içinde okuyan 9
yaşındaki Esra Açelya Şam içindir. Bu kanun, 36ncı
Padişah Vahdettinin ağaç kıyımıyla yenilenen sarayına
oturmakla yetinmeyip Başbakanlık Hizmet Binaları adı
altında kaçış tünelli saray yaptıranlar için de
değildir, hesapsız kitapsız saray yaptıranın talimatla
önerge verdirdikleri için de değildir; yırtık, delik, soğuk
kuyu tabir edilen lastik ayakkabılarıyla vicdanlı
olanların yüreklerini sızlatan Recep Gökçe içindir. Ermenekteki
şehit madenci Tezcan Gökçenin yoksul ve vakur babası Recep amca tüm
açgözlü kibirlilere insanlık dersi vermiştir. İnsanların
bazıları onurlarıyla bazıları da oburluklarıyla
anılırlar. Bu yasa, geçimini maden iş yerlerinde kara elleri,
temiz kalpleri, kutsal alın terleriyle helal kazanç peşinde
koşan onurlu insanlar ve aileleri içindir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli
milletvekillerimiz, dün, yaptığım,
hazırladığım konuşma metninin bir
kısmını akşam eve gidince değiştirdim çünkü
televizyonda dinlediğim sözler içimi acıttı, vicdanımı
sızlattı. Maliyeti 5 milyar Türk lirasının üstüne
çıkan ve daha ne kadar para harcanacağı bilinmeyen
kaçış tünelli kaçak sarayın bugünkü başsakini kaçak
sarayın kendisine ait olmadığını, millete ait
olduğunu söylemiş. Gerçekten insanın içini acıtıyor.
Kaçak sarayın başsakini Başbakanlığı döneminde bu
yapıların Başbakanlık ihtiyaçları için
yapıldığını söylememiş miydi? Şimdi
kendileri Cumhurbaşkanı olunca saray
Cumhurbaşkanlığı bünyesine alınmadı mı?
Kaçış tünelli kaçak sarayın millete ait olduğunu söyleyen
bugünkü başsakini de, millet de biliyor ki bu saray millete ait
değildir. Şehir merkezinden kaçan, milletten kaçan, artık
milletten korkar hâle gelen başsakin bilmelidir ki milletin
kaçış tüneline ihtiyacı yoktur. Şehir
dışında, Atatürk Orman Çiftliğinde inşa edilen yerin
adı Beştepe değildir, Beştepe merhum Alparslan
Türkeşin kabrinin bulunduğu yerin adıdır. (MHP
sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, saray millete ait
değildir ama milleti A noktasına koyanları kollayanların
sarayıdır, milleti tekmeleyenleri himaye edenlerin
sarayıdır, milletin anasına hakaret edenlerin, gerçek
üreticileri, çiftçileri kovanların, millete Vurma ağabey!
dedirtenlerin sarayıdır. Milletin 1,6 milyonluk kısmı ayda
146 lirayla geçinirken 2 bin odalı sarayda bin liralık bardak kullananların
sarayıdır. Altın yaldızlı varaklarla kibirlenenlerin,
kebairle malul olanların sarayıdır. Millet bugüne kadar
farkına varamadıklarının farkına varacak, sizin
sarayınızı size zindan edecektir. Ancak milletimizin vekilleri
birilerinin her emeline alet olmak için seçilmediklerini anlamalı,
yanlış işlere Hayır, olmaz. deme basiretini
göstermelidir. Koruma polisi olmadan sokağa çıkamayan başsakin
kilometrelerce koruma korkuluğu yaptırmıştır.
Boğazından haram lokma geçmeyenlere,
çocuklarına ve torunlarına haram lokma yedirmeyenlere, haram lokma
yiyenlerden ve yedirenlerden hesap sorma basiretini gösterecek olan sayın
milletvekillerine saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına söz isteyen Erol Dora, Mardin Milletvekili.
Buyurun Sayın Dora. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 650 sıra sayılı 176 sayılı
Maden İşlerinde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının 1inci maddesi üzerine Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
301 madenci işçinin yaşamını
yitirdiği Soma ve 10 işçinin yaşamını yitirdiği
Torunlar facialarının acısı devam ederken ve bu işçi
kıyımlarıyla ilgili kapsamlı hukuki bir gelişme olmamışken
28 Ekim 2014 günü Karamanın Ermenek ilçesinde 18 madenci işçimizin
daha göçük altında bırakılmasına hep birlikte
tanıklık ettik. Ardından bir aydan fazla zaman geçmiş
olmasına rağmen, Ermenekte 18 işçiden 13nün ölü bedenlerine
geçtiğimiz günlerde ulaşılabilmiş, göçük altındaki 5
madenci işçimizin cesetleri ise daha bu sabah
çıkarılabilmiştir. Madenlerde meydana gelen işçi
kıyımlarının yanında, kurtarma faaliyetlerinin
niteliği de ayrıca üzerinde durulması gereken bir konu
başlığı olarak ortada durmaktadır.
Değerli milletvekilleri, İşçi
Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin
verilerine göre, Türkiye'de iş güvenliği önlemi
alınmadığı için her gün en az 5 işçi
yaşamını yitiriyor. Maliyetlerden kaçınmak ve sermayenin
kâr hırsını tatmin etmek amacıyla her gün 5 işçi bile
bile ölüme gönderiliyor. Altını çizerek belirtmeliyiz ki hiçbir önlem
alınmadığı için yaşanan bu işçi cinayetleri
doğallaştırılamaz ve
sıradanlaştırılamaz, yaşananlar iş cinayetidir.
Ancak görüyoruz ki işçi ölümlerinin ardından yürütülen hukuki
süreçlerde bilincli taksir ya da olası kast suçundan açılması
gereken davalar en hafif şekilde geçiştiriliyor, iş cinayetleri
sıradanlaştırılıyor,
doğallaştırılıyor. Bu şekilde işçi
katliamlarına sebep olanlar kayırılıyor, hak ettikleri
cezai yaptırımlarla karşılaşmıyorlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin
raporlarına göre, sadece 2014 yılında Türkiye'de bu
yılın ilk dokuz ayında hayatını kaybeden işçi
sayılı 1.414 olarak belirlendi. Uluslararası Çalışma
Örgütü (ILO) verilerine göre El Salvador ve Cezayir'in ardından işçi
ölümlerinde 3üncü sırada olan Türkiye'de her yıl ölen işçi
sayısı bin kişinin üzerinde.
Ermenek'te yaşanan felaketin nedenleri Soma'da ve
Torunlar'da yaşananlardan farklı değil. Taşeronlaşma,
özelleştirme, kuralsız ve güvencesiz çalışma rejimi
madenleri ve inşaatları işçi cehennemine dönüştürmüş
durumdadır.
Değerli milletvekilleri, inşaat, enerji ve
madencilik sektörleri Türkiye'nin kârlı, bir o kadar da kanlı
sektörleri hâline gelmiştir. Bu nedenle, sermaye bu alanlara
üşüşmekte ve işçiler 19uncu yüzyıl vahşi
kapitalizminin cehennemlerine benzer koşullarda, düşük ücretlerle,
uzun çalışma saatleriyle ölümüne
çalıştırılmaktadır.
İnkâr edilemeyecek bir diğer realite de şu
dur ki Soma, Ermenek ve benzeri vakalar organize suçlardır. Bu organize
suçun bir tarafında özelleştirme ve taşeron
politikasını sistemli olarak uygulayan ve etkin bir denetim yapmayan
siyasi irade, Hükûmet; diğer tarafında işveren vardır. Kamu
otoritesi de işverenle birlikte sorumludur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 176
sayılı Maden İşyerlerinde Güvenlik ve Sağlık
Sözleşmesi, Uluslararası Çalışma Örgütünün (ILO) 1995
yılında gerçekleştirilen 82nci Uluslararası
Çalışma Konferansı'nda kabul edilmiştir. 5 Haziran 1998
tarihinden bu yana yürürlükte olan sözleşmeyi, hâlihazırda ILO'ya üye
185 ülkeden 29'u onaylamıştır. 176 sayılı
Sözleşme, genel anlamda, üye ülkelerin, ulusal koşullar ve
uygulamayı göz önünde bulundurularak ve en fazla temsil yetkisini haiz
ilgili işçi ve işveren kuruluşları temsilcileriyle
istişare etmek suretiyle özellikle sözleşme hükümlerinde yer verilen
önlemlere ilişkin olarak maden iş yerlerinde güvenlik ve
sağlığa ilişkin tutarlı politikalar
oluşturulması ve bunların yürürlüğe konularak düzenli
olarak gözden geçirilmesi yönünde taahhütte bulunmalarını
gerektirmektedir.
Değerli milletvekilleri, maden iş yerlerinde
güvenlik ve sağlığa ilişkin risklerin ortadan
kaldırılması veya en aza indirilmesine yönelik tedbirler
alınması ve işçilerin güvenli bir ortamda çalışma
haklarının sağlanması da yine bu sözleşmeyle
işverenlere getirilen yükümlülükler arasındadır.
176 sayılı ILO Sözleşmesi, madenlerdeki
risklerin asgari seviyeye indirilmesini temin etmek maksadıyla,
işveren tarafından alınması gereken önleyici ve koruyucu
tedbirleri, işçilere ve temsilcilerine yasal düzeyde tanınması
zorunlu hak ve yükümlülüklerle taraf devletlerin bu alanda gerekli yasal
düzenlemeleri uygulamaya koyma ve denetleme sorumluluklarını
düzenleyen önemli bir sözleşmedir.
176 sayılı Sözleşmeye taraf
olunması, madencilik sektöründe sağlık ve iş güvenliği
koşullarının iyileştirilerek yasal düzenlemelerimizin
uluslararası standartlarla uyumlu hâle getirilmesine yönelik çabalara
katkı sağlayacaktır. Bu çerçevede, bu gelişmeyi son derece
olumlu bulduğumuzu belirtmeliyim.
Değerli milletvekilleri, işçilerin, maden
endüstrisinde karşılaştıkları tehlikeler ve risklerle
ilgili sağlık ve güvenlik önlemlerinin hazırlanması ve
uygulanması konusunda gerçek anlamda bilgilendirilme, eğitilme ve
danışılma ihtiyacı ve hakkı olduğu göz önünde
bulundurulmalıdır.
Madencilik faaliyetleri nedeniyle işçileri ve
toplumun genelini etkileyen ya da çevreye zarar veren her türlü felaket, ölüm,
yaralanma veya hastalığın önlenmesinin
amaçlandığı bu uluslararası sözleşmenin
onaylanması noktasında muhalif siyasi partilerin, ilgili meslek
odalarının ve duyarlı demokratik kuruluş ve bireylerin her
türlü çağrı ve talebini duymazdan gelen AK PARTİ Hükûmetinin,
geldiğimiz noktada bu yanlıştan vazgeçmesini önemli bir
adım olarak görüyoruz.
Değerli milletvekilleri, şunu da eklemeliyiz ki
uluslararası iş ve işçi güvenliğine yönelik
sözleşmelere imza atmak yalnız başına yeterli olamaz, konuyla
ilgili iç mevzuatın da acilen uluslararası standartlar
doğrultusunda yeniden düzenlenmesi acil bir zorunluluktur. Mevzuatta
yapılacak düzenlemelerin uygulanması noktasında ciddi ve
nitelikli denetimlerin yapılmasının da yaşanan işçi
kıyımlarından sonra ne kadar hayati olduğu ortadadır.
Değerli milletvekilleri, sermaye ve devlet
ilişkileri, özellikle madenler, tersaneler gibi tehlikeli iş
alanları söz konusu olduğunda tamamıyla tarafların ortak
çıkarlarına dayanan ancak emekçilerin hak ve güvencelerini gözetmeyen
bir şekilde düzenlenmiştir. Gerek partimiz milletvekilleri ve
diğer muhalefet partilerince verilmiş soru önergeleri ve
araştırma önergelerinin iktidar tarafından sürekli olarak
reddedilmesi, Hükûmetin maden işçilerinin sağlık ve ekonomik
refahlarını önemsemediğinin açık göstergesidir.
Değerli milletvekilleri, kömür üretiminde kiralama,
taşeron ve hizmet alımına son verilmeli ve çalışma
hayatında felakete yol açan esnek ve kuralsız çalışma
uygulamalarından vazgeçilmelidir. İş cinayetlerinde
cezasızlık politikasından vazgeçilmeli, her düzeydeki sorumlular
yargılanmalıdır. İşletmelerde denetimler ciddiyetle yapılmalı,
çalışanlar için insana yakışır iş
koşulları sağlanmalıdır. Emekçilerin
canlarını tehlikeye atmadan insanca çalışabilmeleri ve
iş cinayetlerinin önlenmesi için, başta taşeron sistemi olmak
üzere, güvencesiz ve esnek çalışma düzeni durdurulmalıdır.
İşsizlik tehdidiyle kötü çalışma koşullarına
mahkûm edilen işçilere yönelik örgütlenme ve sendikasını seçmeye
yönelik siyasi baskılara derhâl son verilmelidir. Sendika barajı ve
örgütlenme önündeki fiilî ve yasal engeller
kaldırılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, ayrıca, işçi
sağlığı ve güvenliği önlemlerinin
alınmadığı tüm madenlerin faaliyetleri gerekli önlemler
alınıncaya kadar derhâl durdurulmalı, bu süre zarfında
işçilerin ücret ve diğer mali hakları ve sigorta primlerinin tam
olarak ödenmesi sağlanmalıdır. İş Sağlığı
ve Güvenliği Yasası yerine, emek ve meslek örgütleri ile bilim
insanlarının katılımıyla hazırlanacak,
işçileri gerçekten koruyacak bir işçi sağlığı ve
güvenliği yasası çıkarılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, Anayasasında
kendisini demokratik, sosyal bir hukuk devleti olarak tanımlayan
Türkiye'nin, işçilerin can güvenliklerinin sağlanması, insan hak
ve özgürlüklerini, insan ve çevre sağlığını garanti
altına alma amacında olan evrensel hukuku referans alan
uluslararası sözleşmelere sırtını dönmesi elbette
kabul edilemez. Bu bağlamda, 21inci yüzyıl Türkiyesi, maden
çıkarma ve işleme teknolojisini yenilemeli ve çağdaş
yöntemlere yönelmelidir. 21inci yüzyıl Türkiyesi, kayıt
dışı, düşük ücretli, sendikasız ve güvencesiz
işçi çalıştırma olgusunu ortadan
kaldırmalıdır diyor, bu sözleşmenin tüm maden
işçilerimizin can güvenliklerinin sağlanması gayesine hizmet
etmesini temenni ederek hayırlı olmasını diliyor, tekrar
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şimdi soru-cevap işlemi yapacağız.
Sayın Tanal, buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli Bakan, Türkiye'de kamu ve özel iş
yerlerinde yasamız uyarınca engellilerin istihdam edilmesi gerekiyor.
Bu istihdam edilmesi gereken engellilerin kamuda ve özel iş yerlerinde
kaçar kişi olması gerekir? Bu kamu ve özel iş yerlerinde
engellilere ayrılan kontenjandan boş olan var mı? Eğer,
boş olan varsa hem kamu kurumları için hem özel sektör için herhangi
bir uygulama yapmayı düşünüyor musunuz? Çünkü, engelli
kardeşlerimizden, hakikaten, iş arayan, kendi ayakları üzerinde
durmak isteyen çok insanımız var. Bu konuda ne tür
çalışmanız var?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Kaplan, buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın
Başkanım, teşekkür ederim.
Sayın Bakan, bu bedava kömür olayıyla ilgili
Şırnaktan beni arıyorlar. Orada sahada kömürler dolu ama
Kütahyadan, başka şehirlerden ithal kömür getirilip orada ihaleye
çıkarılıyor, bir de yurt dışından ihaleye
çıkarılıyor. Buna neden gerek duyuluyor? Bu konuda bir
açıklama yapar mısınız? Böyle bir durumda, Şırnak
gibi kömürün bol olduğu ve üstelik de kalorisinin daha fazla olduğu
bir yerde, daha önceden, on sene boyunca bu kömürün
dağıtıldığı bilindiğine göre neden
dışarıdan alınır? Özel bir politika mı
vardır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Tanalın kamuda ve özel sektörde istihdam
edilen engellilerle ilgili, bu alanda tüm kadro kullanılıyor mu,
boşluk var mı; istihdam edilmesi gerektiği hâlde kriterlere
göre, istihdam edilmeyen kadro var mı sorusuyla ilgili olarak: Şimdi,
değerli arkadaşlar, son yıllarda engellilerin kamuda ve özel
sektörde istihdamına yönelik olarak çok ciddi tedbirler ve önlemler
alındığını biliyoruz. Bunun sonucu olarak da özellikle,
kamuda ciddi anlamda engelli kardeşimizin istihdamı
gerçekleştirildi, sağlandı ve sürekli olarak her yıl ilave
kadrolarla, kurumlara engelli kadrolarını doldurmaları yönünde talimat
veriliyor. Tam sayı olarak şu anda bilgiye sahip değilim ama onu
yazılı olarak ben takdim edeceğim size. Fakat, bu konuda
Hükûmetimizin politikası, uygulaması kesin olarak, olabildiği
ölçüde, maksimum seviyede engelli kadrolarının doldurulması
çerçevesindedir. Orada biliyorsunuz göreve getirilme, işe alınma
prosedürü de tamamen objektif bir şekilde yürütülmektedir ve en son belli
bir sınavdan sonra, belli bir aşamayı geçtikten sonra kurayla
belirlenen engelli kardeşlerimiz işe alınmaktadır. Bununla
ilgili boş-dolu kadro rakamlarını Sayın Tanal, takdim
edeceğim.
Sayın Kaplanın, Şırnakta çok ciddi
kömür alanları ve rezervleri olmasına rağmen Şırnaka
kömür ülke dışından ya da ülke içinden başka yerlerden
getirildiği ve neden Şırnaktaki bu kömürlerin üretilmediği
ya da kullanılmadığı şeklindeki sorusuyla ilgili
olarak, özellikle Fak-Fuk Fon aracılığıyla
dağıtılan kömürler çerçevesinde: Şimdi, sosyal
politikanın bir gereği olarak, sosyal devlet uygulamasının
bir gereği olarak imkânı olmayan vatandaşlarımıza bu
kömürler ücretsiz olarak fon kanalıyla
dağıtılmaktadır, bunu biliyoruz. Özellikle bu kömürlerin
büyük bölümünün yine yerli üretim kaynaklarından
karşılandığını da biliyoruz. Zaten burada amaç,
bir taraftan imkânı olmayan vatandaşlarımıza bu
katkının, yardımın sağlanması ama diğer
taraftan da atıl olan, üretilmeyen kömür kaynaklarımızın
üretilerek hem istihdam imkânlarının ortaya çıkartılması,
yeni ilave istihdam imkânlarının ortaya çıkartılması
hem de bir döviz tasarrufu sağlanması yani daha önce ithal edilen bu
kömürler yerine yerli kömürlerin ikame edilmesi. Büyük bölümü bu şekilde
gerçekleştiriliyor ama spesifik olarak Şırnak özelinde,
örneğinde, orada üretilen kömürler ne kadardır ve bunların ne
kadarı Şırnakta kullanılıyor ya da iç piyasaya arz
ediliyor, o konuda açıkçası şu anda sizinle
paylaşabileceğim herhangi bir bilgiye sahip değilim. Onu da
ilgili bakan arkadaşımızla görüştükten sonra bu bilgileri
size spesifik olarak, not olarak, yazılı olarak aktaralım
Sayın Kaplan.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Köse, buyurun.
TUFAN KÖSE (Çorum) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Çorumun Dodurga ilçesinde kurulu bulunan Alpagut-Dodurga
Linyit İşletmelerinde yer altı ocakları, gereken
koşulları taşımadığı iş güvenliği
uzmanlarınca tespit edildiği için Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı tarafından
kapatılmıştır. İşveren, hâlihazırda yer
altında çalışan işçileri yer üstünde ancak yer üstünün
koşullarıyla çalıştırmaya, asgari ücretle
çalışmaya zorlamakta ya da işten çıkarmakla tehdit
etmektedir. Acaba bununla ilgili Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının bir çalışması, çabası
olacak mıdır? Bunu sormak istiyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Bakan.
GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Dodurga Linyit İşletmelerinin
şartları taşımaması nedeniyle kapatılması
dolayısıyla oradaki kardeşlerimiz herhâlde
-anladığım kadarıyla- geçici olarak yer üzerinde çalıştırılıyor.
Tabii genel kural olarak, biliyorsunuz, çalıştırılmasalar
dahi çalışmaya hazır oldukları takdirde bütün sosyal
hakların, ücretlerin sağlanması, kendilerine verilmesi gerekir; en
temel kurallardan bir tanesi bu. Eğer bir zorlama söz konusuysa, yani
sizin söylediğiniz çerçevede daha düşük olan yer üstü ücretleri ve bu
şartlarla çalışmaya zorlanıyorlarsa elbette bu
kuralların ihlali anlamına gelir. Gereği yapılır. Biz
Bakanlığımıza takdim edelim, bu bilgileri hemen
aktaralım. Onunla ilgili gelecek olan cevabı da Sayın Köse, size
yazılı olarak aktaralım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz isteyen Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Madenlerde
Sağlık ve Güvenlik Sözleşmesi 1995 uygun bulunduğuna dair
kanun üzerinde görüşlerimi açıklayacağım.
Değerli milletvekilleri, şimdi, biz, burada,
gerçekten, ILOnun 176 sayılı Sözleşmesini yani Madenlerde
Sağlık ve Güvenlik Sözleşmesini onaylayacağız Türkiye
Büyük Millet Meclisi olarak.
Şimdi neyi onayladığımızı
bilmemiz açısından, ben, bu sözleşmenin Türkiyedeki işçi
sağlığı ve iş güvenliği konusunda Hükûmetin,
iş verenlerin ve çalışanların hangi yükümlülük altına
girdiklerini anlatacağım. Aslında bu anlaşma 1995 yılında
imzalandığı için anlaşmanın adına Madenlerde
Sağlık ve Güvenlik Sözleşmesi 1995 denilmiş.
Değerli milletvekilleri, bu anlaşmanın
kapsamı, işçilerin madencilikte
karşılaştığı tehlike ve risklerle ilgili olarak
sağlık ve güvenlik önlemlerinin alınması ve uygulanmasını
içermektedir. Sözleşmenin kapsamı ise tüm madencilik faaliyetlerini
kapsıyor, yer altı ve yer üstü madencilik işletmelerini
kapsıyor ve yine, madencinin ihzaratı dâhil,
hazırlığından üretim aşamasına kadar bütün
faaliyetleri kapsıyor, yine inşaat tünellerini kapsıyor ve
güvenlik ve sağlık
Madenlerin işletilmesine ilişkin bu sözleşme
üç grup için sorumluluk ve görev getiriyor. Sorumluluk getirdiği,
yüklediği gruplar: Bir, hükûmetler; iki, işverenler; üç,
çalışanlar. Özellikle ikisi çok önemli yani Hükûmet ve
işverenlere yüklenilen sorumluluklar çok önemli.
Hükûmetin üç önemli görevi var bu sözleşmeye göre:
Birinci görevi, madenlerde sağlık ve güvenlik konularında uyumlu
bir politikayı geliştirmek ve bu politikayı uygulamak.
Yalnız değerli milletvekilleri, neyi
imzaladığımızı, neyi
onayladığımızı bilmemiz lazım. Hükûmetler
madencilikte politikaları geliştirirken sendikalara ve
işverenlere danışmak zorundadırlar. Yani, Hükûmet,
kendisine sözleşmenin getirdiği bu madencilikte sağlık ve
güvenlik konusunda bir uyumlu politika tespit ederken işverenlere ve
sendikalara danışarak bunu yapmak zorundadır.
Hükûmetlerin ikinci görevi, sözleşme hükümleri için
uygulanacak kanunları, kuralları, ilkeleri, sirkülerleri
çıkarmak; işverenlere ve işçilere kanunları uygulamasında,
uymasında yardımcı olmak.
Hükûmetlerin üçüncü görevi, kanunu yürütmek için
teftiş kurulunu oluşturmak, maden sağlık ve
güvenliğiyle ilgili yetkili makamı oluşturmaktır. Bu
yetkili makam, bu sözleşmeye göre oluşacak yetkili makam maden
sağlık ve güvenliği konusunda uğraşan tek resmî makam
olacaktır. Yani, bu sözleşmeye göre oluşturulacak yetkili makam
madencilik sağlığı ve iş güvenliğinde tek yetkili
makam olacaktır.
İşverenlerin sorumluluğuna gelince,
işverenler madenlerden sorumludur yani madencilik işinden
işveren sorumludur. İşverenin işi madenleri güvenli
kılmaktır arkadaşlar. Madenlerle ilgili her türlü güvenlik
önlemlerini almak görevi işverenlerindir. Sözleşmenin 7nci maddesi
açıkça İşverenler kontrolleri altındaki madenlerde
sağlık ve güvenliğe yönelik riskleri gidermek veya en aza
indirmek için gerekli tüm tedbirleri alacaktır. demektedir. Burada
işverenlerin
Bu süreçte iki tane süreç var. Birincisi, risk
değerlendirmesi. Bu risk değerlendirmesi de iki süreci kapsıyor
arkadaşlar. Birisi tehlikenin bertaraf edilmesi yani tehlikenin
değerlendirilmesi. Bunun için öncelikle tehlikenin tanımlanması
gerekiyor ve risklerin değerlendirilmesi gerekiyor ve tehlikenin
kaynağında yok edilmesi gerekiyor ve tehlikenin kaynağında
yok edilmesi için gerekli tedbirleri almak işverenin görevidir.
İşveren bunları yapamıyorsa işte güvenli sistemleri
tasarlama yoluyla riskleri en aza indirmelidir. Yani tehlikeyi bertaraf
edemiyorsa, Recep Özel, işveren, riski en azından bertaraf etmelidir.
Bu adımları birer birer yerine getirdikten
sonra ancak işveren burada koruyucu ekipmanı önerebilir. Yani
koruyucu ekipman en son önerilmesi gereken ekipmandır.
Dolayısıyla, şunu söylemek istiyorum: Hani, efendim, maskesi
yoktu, bilmem nesi yoktu; bunlar en son olması gereken şeyler.
Sağlık ve güvenlik jargonunda güvenlik hiyerarşisini
oluşturmak zorundadır. Hiyerarşinin en tepesinde yapılacak
ilk iş tehlikenin giderilmesidir, en son iş ise kişisel korunma
ekipmanının önerilmesidir.
Yine, değerli milletvekilleri, ILOya göre,
kişisel koruyucu ekipman en son çözümdür. Kişisel koruyucu ekipman
verilmeden önce tehlikeyi tamamen gidermek ve madenin
çalışılabilir bir güvenli alan hâlini oluşturmak, riski
kaynağında kontrol etmek gerekir. Burada işçilerin hakları
da vardır, bu sözleşmede madde madde işçilerin hakları da
sayılmıştır.
Değerli milletvekilleri, bu kürsüde çok defa
söyledim, işçi sağlığı ve iş güvenliği
konusunda kazaların en az olduğu, minimum olduğu ülkelerde
sorumluluk sıralamasında, sorumluluk silsilesinde birinci sırada
devlet vardır, ikinci sırada işveren vardır, üçüncü
sırada çalışanlar yoktur. Bir iş yerinde işçi
sağlığı ve iş güvenliği konusunda tedbir alma
yükümlülüğü mühendisin ya da çalışanların değildir, bu
tedbir alma yükümlülüğü işverenindir. Ancak tedbir alınıp
alınmadığını denetlemek ve alınan tedbirleri
uygulatmak görevi hükûmetindir. Ve şimdi onaylayacağımız bu
ILO sözleşmesiyle Hükûmet daha çok sorumluluk altına girmektedir.
Ama değerli milletvekilleri, daha önce Maden
Kanununda değişiklik yapılmasına ilişkin bir
tasarı Bakanlar Kurulunda görüşüldü, fakat Somada meydana gelen kaza
nedeniyle o tasarı çekildi. Sayın Bakanım burayı
dinlerlerse hiç olmazsa Bakanlar Kurulunda bu konuyu dikkate getirir.
Şimdi, Soma nedeniyle çekilen Maden Kanunu tekrar gündeme getirildi ve bu
konuda en uzman görüş sahibi olan Türkiye Maden Mühendisleri
Odasının görüşü dahi alınmadı ve kendilerine göre bir
tasarı hazırladılar. Bu tasarıda MİGEM devreden
çıkıyor, madencilikteki fennî nezaretçi kurumu
kaldırılıyor, madencilikte iş sağlığı
ve iş güvenliği âdeta özelleştiriliyor, piyasaya veriliyor
-tıpkı yapı denetim şirketleri gibi- ve ondan sonra da
güvenliği sağlayacağı söyleniyor. Bir yandan ILOya
ilişkin bu sözleşmeleri imzalıyoruz ama öbür yandan da ILOya
aykırı olan bir kanun düzenlemesi yapmaya kalkıyoruz.
Değerli milletvekilleri, her zaman söylediğim
gibi bir kez daha söyleyerek bu kürsüden ayrılıyorum: Ermenek
ocağında meydana gelen kazada Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığına bağlı MİGEM asli kusurlu olarak
tespit edilmiştir bilirkişi raporuyla. Bu bilirkişi raporunu
alan savcı, bu raporda kusursuz olduğu açıkça ifade edilen
mühendisleri tutuklamıştır, hem de tutuklama koşulları
olmadığı hâlde ve bilirkişilerin asli kusurlu olarak tespit
ettiği Maden İşleri Genel Müdürlüğü hakkında hiçbir
işlem yapılmamıştır. Soma Komisyonunda Maden
İşleri Genel Müdürlüğü sunum yaptığı zaman
-Komisyon Başkanımız, meslektaşım Sayın Ali
Rıza Alaboyun da oradaydı- o görevli suyun nereden geldiğini
dahi haritadan gösterememiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) İşçilerin
nerede çalıştığını dahi gösterememiştir
çünkü kendilerinin elinde de imalat haritası yoktur.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun Sayın Kaplan. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak)
Bugün Dünya Madenciler Günü. Maden kazalarında yaşamını
yitiren maden işçilerimizi, maden mühendislerimizi, bütün
çalışanları saygıyla anıyoruz, mekânları cennet
olsun.
Ermenekte, en son, cenazelerine ulaşılan
kardeşlerimizin tamamına erişildi ve böylesine acı bir
günde, tesadüf, 176 sayılı ILO Sözleşmesini Hükûmet buraya
gönderdi. İşte Meclis karar verecek. İnşallah karar
verdikten sonra hemen, hızlı bir şekilde de depo emri yerine
getirilir ve bu sözleşmeler uygulamaya geçer. Çünkü hangi akılsa,
hangi bir akılsa, bu akıl durmadan, sözleşme imzalarken çekince
koyar, biliyor musunuz? Biri 167 sayılı ILO Sözleşmesiydi,
inşaat sektöründe en çok kaza olurdu; biri de maden sektöründe, en çok
kaza olan sektör, 176, işte bugün görüştüğümüz. Bugün Dünya
Madenciler Gününde, işte, Roma Döneminde İzmitte, Anadoluda Santa
Barbaranın maden ocağına babasının gazabından
kaçarak saklanmasıyla böylesi bir günün armağan edilmesi hayat
kurtarma üzerine aslında, dikkat ederseniz, Dünya Madenciler Günü hayat
kurtarma üzerine kurulmuş ama dışarıdan o maden
ocağına kaçan bir azizenin sağlığı ve canı
korunduğu için. Oysa, maden ocakları deyince, 2010 yılında
madenlerle ilgili Meclis Araştırması Komisyonunda biz
çalışma yaparken Zonguldaktan 30 ölüm haberi gelmişti.
İşte, Zonguldaktan 30 ölüm haberi geldiği zaman bu
sözleşme gündeme gelmişti, maalesef, dört sene geçti aradan,
Afşin Elbistanda milyonlarca ton toprağın altında daha
cenazesi çıkarılmayan maden işçilerimiz var, dünyanın
hiçbir yerinde bu yok. Arkasından Şırnak, arkasından Zonguldak,
arkasından Balıkesir, arkasından Soma ve en son Ermenek
Şimdi, burada, bu acı günde nasıl bir anma
olabilir? Mezarlıklar ziyaret edilir, ruhlarına Fatiha okunur, mevlit
verilir yani ailelerin yapabileceği bu. Peki, siyasetçilerin
yapacağı nedir? Yani bu ülkenin fıtratında, bu ülkenin
kaderinde bu ülkenin çalışmayan bakanına mahkûm olmak var
mıdır, hayatta mecburiyet, mahkûmiyet var mıdır? Bu ülkenin
enerjisi bitmiş bakanlarına mahkûmiyet diye bir şey var
mıdır fıtratında insanın? Bakın, dikkat edin,
bunca can, işçi güvenliği, işçi sağlığı, bu
konuda önlem almayan bir siyasi otorite, bir siyasi iktidar ve çok
rahatlıkla, bunun hesabını siyaseten vermeme konusunda bir
direnme. Doğru dürüst yapılmayan teftişler ve bu
teftişlerde kayrılan, özellikle özelleştirme, TKİnin
redevans sistemiyle verdiği ocaklarda acımasız bir
çalıştırma ve arkasından taşeronlaştırma ve
burada köleleştirme ve insanların ölümüne sebep olmak. İş
cinayetleri, iş kazaları, bunun adı bu.
Şimdi, Dünya Madenciler Gününde madencilik
sektörünün acımasız vahşi kapitalizmin kâr hırsından
yaşamını yitiren madencilerin elbette ki sorunlarını
konuşmak bu Meclisin görevi olması lazım. Peki soruyorum,
Hükûmete soruyorum, bakanlara soruyorum: 2010da Meclis
Araştırması Komisyonu olarak Meclise sunduğumuz Maden
Araştırmaları Komisyonu Raporu ne zaman görüşülecek? Kaç
işçi daha ölmeli ki o raporun da bugün burada görüşülmesi
sağlansın? 2010 arkadaşlar, beş seneye yakın bir süre
geçti. Bu Maden Araştırmaları Komisyonu için 20 şehir, 100ün
üstünde ilçe, en az da 300 tane maden ocağını gezdik. Mermerden
tutun kroma, kromdan tutun kömüre, kömürden tutun Çal Dağında,
Turgutluda İngiliz Kraliyet Ailesine sunulan nikel madenine kadar
hepsini inceledik, hepsinin raporunu yazdık.
Bu rapora dünyanın parasını verdi Meclis
arkadaşlar. 15 milletvekili, 10 uzman çalıştırdık
bunları çözelim diye, bu sorunları konuşalım diye.
Şimdi soruyorum: Bu raporları, bu araştırma
komisyonları, dört ay boyunca, sümen altı edesiniz diye mi
çıkardı, gönderdi Meclise? Mecliste bu raporu -o dönem milletvekili
olarak tek ben vardım Komisyonda, partimizde- Meclis Başkanına
verdik, arkasından da Dilekçe Komisyonuna verdik ve takibini ve
gereğini istedik. Peki, ne zaman gereğini yapacaksınız, ne
zaman görüşeceksiniz bunu?
Yani, şu çok iyi anlaşılıyor ki bu
tür tehlikeli ve riskli iş kollarında, tarihin ta ilk uygarlıkla
tanışma evresinden bu yana yani Yontma Taş Devrinden metallere
geçildiği andan itibaren, altın takı ve araç gereç olarak metal
kullanılmaya başlandığından bu yana, geldik bugüne,
enerji sektörüne ve bütün felaketler enerji sektöründe yaşanıyor.
Dikkat edin, kömüre dayalı ilkel üretim ve Avrupa Birliği konusunda,
bu konuda bütün şirketlerimize -Avrupa Birliği üyesi ülkeler dâhil-
şunu söylüyorlar, 2010da söylenen sözü söylüyorum: Sizin ülkenizde, on
beş sene, istediğiniz kadar sömürebilirsiniz, istediğiniz kadar
üretebilirsiniz, istediğiniz kadar işçi ölebilir, istediğiniz
kadar kâr edebilirsiniz. Sizde denetim yok, sizde kural yok, sizde kontrol yok,
sizde iş sağlığı yok; sizde Çalışma
Bakanlığı çalışmaz, sizde Enerji
Bakanlığı çalışmaz; sizde ruhsat isteyen herkese verirler.
On beş senede ne çalarsanız, ne götürürseniz sizin için bu kadar süre
var. Bunun dört senesi gitti arkadaşlar, beşinci seneye giriyoruz,
on sene kaldı. Ve küresel sermaye dünyanın her yerinde aynı
acımasızlığı yapıyor, aynı kâr
hırsıyla hareket ediyor. O zaman işçilerin, emekçilerin
örgütlenme ve dayanışmasının da küresel olması kaçınılmazdır.
İş kolunda sendikalaşma, toplu sözleşme ve bu konularda ILO
sözleşmesinin yürürlüğünden sonra, sendikalarımızın bu
konuda çok ciddi atılım yapması gerekiyor. Örgütlenme konusunda
ve diğer ülkelerin maden sektöründeki işçilerle dayanışma
konusunda omuz omuza verip enternasyonal bir dayanışmayla bu
sektördeki bu acımasız kâr hırsı karşısında
eğer Kanadalı bir şirket burada sömürüp işçinin ölümüne
sebep oluyorsa Kanadadaki işçi ses verebilmelidir, eğer bir
Amerikalı şirket, bir İngiliz şirketi Çal
Dağında Gediz Ovasını zehre boğuyorsa burada ses
verebilmelidir.
Şimdi soruyorum size:
Allah aşkına, Hükûmet olarak sizin kaç tane şirketiniz gidip
Avrupada, Amerikada onların zeytin ağacını kesebilir,
onların ocaklarına girebilir, onların çevresini kirletebilir,
onların havasını bozabilir, onların doğasını
bozabilir, tarihine, kültürüne zarar verebilir, bana bir tane şirket
gösterebilir misiniz? Gösteremezsiniz, siz anca kendi
toprağınıza ve kendi insanınıza acımasızca
davranırsınız. Bu açıdan, geç de olsa 176 sayılı
Sözleşmenin imzalanmasını, bugün onaylanmasını ve
derhâl Bakanlıkça depo edilmesini -bakın, bu kavramı bilerek
kullanıyorum ki yürürlüğe girsin diye diyorum- ve hayırlı
olmasını temenni ediyorum. (HDP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) Kabul etmeyenler de var
yani.
BAŞKAN Etmeyenler de var, gördüm ama kabul edildi.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen Özgür Özel, Manisa
Milletvekili.
Başka konuşmacı olmadığı
için birleştiriyorum, süreniz on beş dakika.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlarım.
Bugün Dünya Madenciler Günü ve bugün uzun süredir
Türkiyenin niçin imza koymaktan imtina ettiğini
anlayamadığımız ve eleştirdiğimiz ILOnun yani
Uluslararası Çalışma Örgütünün Madenlerde Güvenlik ve
Sağlık Sözleşmesini müzakere ediyoruz ve ümit ediyoruz ki yüce
Meclis bunu onaylayacak. Bu anlamlı günde böylesine önemli bir uluslararası
sözleşmenin onaylanması için gayret gösteren, bir uzlaşı
ortaya koyan tüm partilerin değerli grup başkan vekillerine özellikle
teşekkür etmek isterim bir Manisa milletvekili olarak ve Soma
acısını hep birlikte sizlerle beraber yaşamış bir
milletvekili olarak.
Bu uluslararası
sözleşme madenlerde güvenlik ve sağlık alanını
düzenliyor. Ve on dokuz yıl önce ILO, bütün dünyada kendisine
bağlı olan ülkelere bu çağrıyı yaptı. Maalesef,
Türkiye on dokuz yıldır bu imzayı atmadı. 30a yakın
ülke bizden önce bu sözleşmeyi onaylamıştı.
Peki, bizde bu sözleşmenin
imzalanması niçin gündeme gelmedi? Aslında çeşitli zamanlarda
gündeme geldi. Örneğin, 2010 yılında Zonguldakta Karadonda 30
işçimizi kaybettiğimizde devrin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı o emekçilerin güzel öldüklerini söyleyerek maalesef fevkalade
olumsuz bir şekilde bununla anılırken, o dönemde Parlamento ve
Hükûmet ILO sözleşmesinin imzalanacağını söylemişti.
Soma faciasından sonra Sayın Faruk Çelik ve Hükûmet temsilcileri ILO
176yı imzalamayı gündemimize aldık. dediler ama ILOnun bugün
Meclisin gündemine gelmesi için maalesef bir de Ermenek faciasını
yaşamamız gerekti. Bu, gerçekten bu Meclis açısından ve
Türkiyede siyasetin, toplumun belli konulara olan hassasiyeti biraz
azaldığında nasıl üzerine düşen görevi yapmayıp
daha önceki süreçlerdeki umursamaz tavrına döndüğünü göstermesi
açısından fevkalade önemli. Oysa ILO sözleşmesi, deyim
yerindeyse bu alanda atla deve değil.
ILO sözleşmesi
minimum standartları koyuyor. Bir örnek vermek gerekirse, ILOyu
imzalıyoruz ne olacak veya imzalasaydık bugün ne olacaktı?
Örneğin, madenlerde bir kaza olduğunda veya çalışma
anında anlık olarak hangi işçinin madenin neresinde
olduğunun monitörize edilmesini yani elektronik harita üzerinde kimin
nerede çalıştığının görülmesini zorunlu hâle
getirecek ILO sözleşmesi. Biz buna imza atmadık. Somada kurtarmaya
çalıştığımız işçilerden, içeride kaç
kişi olduğunu dahi oradan lambalarını alırken
-baretlerine taktıkları- kimliklerini bırakan işçilerin
kimliklerini sayarak ve daha sonra AFADın maalesef övündüğü gibi 96
yaklaşık sonuçla bulabildik. ILOyu imzalasaydık içeride kaç
kişi var, neredeler bunu bilecektik ama ILO minimum standart. ILOya
imzayı çoktan koymuş ülkeler ILOyu da çoktan aştılar.
Örneğin, Almanya bu denileni sağlıyor ama aynı anda,
işçilerinin nabzını, ateşini ve bir sağlık sorunu
olup olmadığını da izleyen kıyafetleri giydiriyor.
Düşünün, bir beş dakikanız var, işçilerden nabzı
durmak üzere olanın nerede olduğunu bilip ona müdahaleye
gidebiliyorsunuz. Bu yüzden ILOyu imzalamak ve ILOyu aşmak önemli.
Yıllarca ILO niçin imzalanmadı?
dendiğinde başta Sayın Ömer Dinçer, daha sonra çeşitli
yetkililer hep şu ifadeleri kullandılar: Bizim mevzuatımız
yeterli. Eğer bizim mevzuatımız yeterli olsaydı Soma
olmazdı, bizim mevzuatımız yeterli olsaydı Ermenek
olmazdı, Karadon olmazdı ve mevzuatımız yeterliyse bugün
niye buradayız?
Ama yine de böylesine önemli bir günde, böylesine önemli
bir sözleşmeyi imzalamanın kararını vermek fevkalade
kıymetlidir.
Tabii, Somadan sonra, burada gelip bir şeyler
konuşuyoruz ve biraz önce öğrendik ki -daha önce defalarca söyledik-
Somadaki kayıpların ailelerine, kaybettiğimiz,
yitirdiğimiz madencilerin ailelerine verilen hakların Ermenekteki
kayıplar için de verileceğini duyduk. Bu, fevkalade önemli. Ama
Somadaki 301 işçi için veriyoruz, Ermenekteki 18 işçinin ailesine
veriyoruz, arada Soma ile Ermenek arasında- 38 kaza oldu, 38 kazada ölen
54 işçiye vermiyoruz. Böyle bir şey olmaz. Böyle bir şey, arada
ölen işçilerin ailelerine Sizin babanız, sizin oğlunuz ölmekte
geç kaldı. ya da Ölmekte acele etti. demektir. Bu, vicdanlara
sığmaz. Bu Meclise yakışan, bu arada yitirdiklerimize de bu
hakların verilmesidir mutlaka.
Ve yaz boyunca torba kanun
çalışmalarını ağustos böceğinin
çalışmalarına benzetmiştik; yaz boyunca uzadı ama bir
arpa boyu yol alınmadı. Havanda su dövdünüz. dedik, buna
eleştiri getirdiğimizde İyi şeyler yapıyoruz.
dediler ama Ermenek olduktan sonra bir baktık, Sayın Davutoğlu
tekrar iş güvenliği paketini açıklama yoluna gitti ama o
açıklanan pakette kelimenin tam anlamıyla dağ fare
doğurmuştur. İşin kötüsü, bir Soma Komisyonu var, Sayın
Başkanı da salonda şu anda. Soma Araştırma Komisyonu,
bazen otuz santimlik yerlerden iktidar muhalefet sürünerek geçerek,
hayatlarını tehlikeye atarak bir araştırma yaptılar,
bir rapor yazıldı, emek yoğundur, kıymetlidir ama
yazamadığı şeyler var, o konuda da bir muhalefet şerhi
yazıyoruz. Ama, Sayın Davutoğlu, aynı, 29unda -Sayın
Akif Hamzaçebinin- gündeme alıp, 51 arkadaşımla birlikte
vermiş olduğum maden kazalarını araştırma
komisyonu teklifinin maden kazasından önce reddedildiği zamanki
Adalet ve Kalkınma Partisi mantığıyla, o komisyonu,
aslında, kaza sonrası oluşan iklimle kurduğunu ve gönlünde
kurmadığını göstermiştir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Davutoğlunun gönlünde, vicdanında
bu komisyon kurulmadı, buna ihtiyaç duymuyor çünkü maden paketini
açıkladığı günün ertesi günü Soma Komisyonunun taslak
raporu açıklandı. İnanır mısınız,
Davutoğlunun önerilerinin hiçbir tanesinde Soma Komisyonunun ortaya
koyduğu, ortak akılla ürettiği önerilerden hiçbir tanesi yok.
Yine bir algı yönetimi. Ama bunu yeterli görmedik, yapılmayanı
yaptık ve grup olarak bütün olarak bütün paydaşları;
sendikaları, meslek örgütlerini, Türk Tabipleri Birliğine kadar
konuyla uzaktan yakından ilgili tüm meslek örgütlerini davet ettik,
Sayın Genel Başkanımız Kılıçdaroğlu
başkanlığında yaptığımız bir
çalışmayla bir maden paketi de yani iş sağlığı
ve güvenliği teklifi de biz hazırladık ve Sayın
Hamzaçebinin imzasıyla, 47 maddeden oluşan bu paketi sunduk. Bu
paketi Meclisin vicdanına, değerlendirmelerine ve ortak aklına
sunuyoruz. İçinde Soma Ermenek arası kaybettiklerimizin
haklarının verilmesinden tutun, bir bağımsız kurul
kurularak bu teftişlerdeki bütün aksaklıkların ortadan
kaldırılmasına kadar çağdaş dünya ne yapıyorsa
hemen hepsi var. Bir fark olarak da şunu iddia ederiz: Eksikliği
varsa da grup olarak açığız, onun eksiklerini de siz tamamlayın
ve Türkiyedeki madenciliğin kaderini değiştirecek
değişiklikleri hep birlikte yapmak için bir çağrıda
bulunuyoruz.
Çok açık olarak ifade
etmek gerekirse, -bugün Dünya Madencilik Günü; elbette kutlanacak bir şey
değil, sürçülisanlar oluyor iktidar partisinden- Türkiye, 301
canını, 18 canını, 54 canını kaybettiği bir
yerde bir gün kutlamaz.
Ama Somada bir acı
daha yaşanıyor. Somadaki maden işçilerinden 2.831i, bu
kazanın olduğu yerde çalışanlar, devrin
Başbakanının sözlerine, bakanların sözlerine rağmen -ki
en baştan ikinci sözüne, Kimseye bu süre içerisinde çıkış
verilmeyecektir. sözüne rağmen- Soma AŞ tarafından
kapının önüne konuldular. Önce birtakım oyunlar yaptı, Mal
varlığım üzerindeki tedbir kaldırılsın yoksa
maaş ödemem. dedi. Bazı çevrelerce işçiler manipüle edilmeye
çalışıldı patron kaynaklı, bizzat kamu görevlilerinin
müdahaleleriyle bu işlere çalışıldı. Onlar olsa Uyar
Madencilik gibi sırra kadem basılacaktı, Allahtan, o
malların üzerindeki tedbirler işçilerin tazminatları,
işçilerin alacakları için bir güvence ama şimdi Devlet ödesin.
deyip bir kenara çekilmeye çalışıyorlar. Devlet ödesin. deyip
bir kenara çekiliyorlar ama bu adamların yaptığının
karşılığında devletin bir sistemik sorunu görmesi
gerekiyor. 2.831 kişi durduk yerde işsiz kalmadı. Enerji
politikaları yüzünden, redevans sistemi yüzünden, hatalı
özelleştirme politikaları yüzünden bu işçiler işsiz
kaldılar. Bu işçiler işsiz kaldı ama sadece bu
işçilerin çocuklarını, ailelerini açlığa mahkûm
etmiş değiliz; Kırkağaçından İzmirin
Kınıkına, Balıkesirin Savaştepesine kadar 4 tane
ilçe açlığa mahkûm ediliyor. Esnafları zorda,
taşımacılık yapanı zorda. Aklınıza
gelebilecek her yönüyle bu ilçeler çöküşün eşiğine gelmiş
durumdalar. Bu konuda yapmamız gereken bir şeyler var.
Bu anlamda bir çağrıda bulunuyoruz: Soma
Komisyonu raporuna yazacağımız muhalefet şerhinde de yer,
alan bütün dünyada olan bir uygulama ocağı gerçeği var.
Sayın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı U dönüşü yok. diyor,
Redevansa devam. diyor, Taşerona devam. diyor, Emek sömürüsüne
devam. diyor. Bunların hepsini gelecek yasama yılında,
Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında, verdiğimiz kanun teklifinin de
arkasında durarak ortadan kaldıracağız ama şimdi,
iktidar partisi olarak hiç olmazsa bir yerde bir U dönüşü değil bir
i koyun, insafın isi ve şöyle bir şey yapalım: Bütün
dünyada olan uygulama maden ocağı diye bir şey var, gerçek bir
maden ocağı. Hep arkadaşa, hep yandaşa değil, bir kez
de garibana göz kırpalım, bir ruhsat verelim gerçek sahibine, Türkiye
Kömür İşletmelerine bir maden alanı tahsis edelim Somada. O
maden alanında çalışacak olan madende 2.831 işçimize
sendikalı kamu işçisi olarak işbaşı
yaptıralım. Maden çalışsın, para kazansın, evlere
ekmek gitsin ama ocak sadece buna hizmet etmesin. Uygulama maden
ocağı şudur: Bugün imzaladığınız ILO
standartlarını hayata geçirdiğinizi gösterdiğiniz, kendi
mevzuatınıza tam uygun, tam iş güvenliği
sağlanmış örnek bir maden ocağıdır. Maden
mühendisleri gelir orada eğitim alırlar, maden teknikerleri mezun
olmadan önce orada eğitim alırlar. Teorik eğitimlerini
tamamlayan maden işçileri pratik eğitimlerini elli saat, seksen saat,
gelirler o ocakta yaparlar ve bu ocak Ege Bölgesinin uygulama ocağı
ve örnek ocağı olabilir. Ekonomik olarak da hizmet
alımcılarınızın,
redevansçılarınızın maliyetlerini de denetleyebilirsiniz.
Size karşı İş güvenliğini sağlamak için bu kadar
masraf edersem bu para maliyetimi kurtarmaz. derse örnek maliyetler de elinizdedir.
En güvenli maden ocağında bütün maliyetler elinizdedir. Bunu
yaparsanız eğer, ilk kez bir yandaşa, bir sermayedara, bir
akrabaya değil, hakikaten buna ihtiyacı olan garibanlara bir göz
kırpmış olursunuz ve Türkiye Cumhuriyetinin bir
Bakanının erken ve hatalı söylediği bir sözün de
arkasında durmamış olursunuz, Burası dünyanın
sayılı, Türkiye'nin en güvenli madeniydi. diyen Enerji
Bakanının sözü 13 Mayısta 301 kayıpla ayaklar altındayken
siz o işçileri tam anlamıyla güvenli olan bir maden ocağında
çalıştırarak bu devlet sözünü de yerine getirmiş olursunuz.
Son söz olarak, Soma'daki termik santralin
özelleştirilmesine hep beraber karşı çıkacağız.
demişken biraz önce reddedilen önerge hepimizi üzmüştür. Ama
şunu açıklıkla söyleyelim: Cumhuriyet Halk Partisi, kâr eden,
stratejik önemi olan, istihdam yaratan ve bir ilçenin tutunup ayakta kalmaya
çalıştığı böyle bir tesisin özelleştirilmesine
sonuna kadar karşıdır.
Dünya Madencilik Gününde, Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
tüm kayıplarımızı bir kez daha özlemle, minnetle, rahmetle
anıyoruz. Parlamentonun -bundan önce, bu kazaların
yaşandığı günlerde aramızda parti ayrımı
olmaksızın hepimiz gözyaşı dökerken ki samimi
duygularını hatırlayarak- bundan sonraki çalışmaları
el birliğiyle emekçiden yana, işçiden yana, madenciden yana
yapmalarını ümit ediyor; Soma'da işsiz kalan
kardeşlerimizin elinden tutacağını, onlara verilen devlet
sözünün arkasında duracağını ümit ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, 176 Sayılı Maden İşyerlerinde
Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açık oylama
sonucu: (x)
Kullanılan
oy sayısı: 206
Kabul: 204
Ret: 1
Boş: 1(x x)
Kâtip
Üye Dilek
Yüksel Tokat |
Kâtip
Üye Muhammet
Rıza Yalçınkaya Bartın |
Böylece tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
18.36
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
18.43
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 23üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Sayın Öztürk, buyurun, söz talebiniz var.
VI.- DÜZELTİŞLER (Devam)
2.- Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk'ün, 4/12/2014 tarhili 23üncü Birleşimde 650 sıra
sayılı Kanun Tasarısının oylamasında
yanlışlıkla ret oyu kullandığına ve oyunu
kabul olarak düzeleltilmesini istediğine ilişkin düzeltmesi (x)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın
Başkanım, elektronik oylamada oyum yanlışlıkla ret
çıkmış, belki el alışkanlığından belki
dalgınlıktan. Oyum evettir, yani, anlaşmanın onaylanmasına
oyum evettir. Kayıtlara geçmesi açısından söz aldım.
Yanlışlık ya da dalgınlıkla olmuştur.
BAŞKAN Evet, teşekkür ediyorum. Tutanaklara
geçti zaten.
4üncü sırada yer alan, Nükleer Enerjinin
Barışçıl Amaçlarla Kullanımına Dair Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Ürdün Haşimi Krallığı Hükûmeti
Arasında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Nükleer Enerjinin Barışçıl
Amaçlarla Kullanımına Dair Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ürdün
Haşimi Krallığı Hükümeti Arasında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/293) (S. Sayısı: 63)
(x)
BAŞKAN- Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
Komisyon Raporu 63 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz isteyen Aytuğ Atıcı, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Atıcı. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, Nükleer Enerjinin
Barışçıl Amaçlarla Kullanımına Dair Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Ürdün Haşimi Krallığı Hükümeti
Arasında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini anlatmak üzere söz almış
bulunuyorum. Başta kendisini ve çevresini aldatmayan bütün insanları
saygıyla selamlıyorum.
Niye böyle söyledim? Çünkü, az önce de vurgu
yaptığım üzere, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetiyle Ürdün
Haşimi Krallığı Hükûmeti arasında nükleer enerjinin
barışçıl amaçlı kullanımına dair bir
anlaşmaya varılıyor. Şimdi, yanlış duymuyor bizi
dinleyenler, izleyenler. Evet, Türkiye ile Ürdün arasında. Ne
anlaşması yapıyorlar? Bakın, size söylüyorum, diyor ki:
Taraflar nükleer güç ve araştırma reaktörlerinin saha
çalışmaları, nükleer santrallerin tasarımı -hani biz
50 tane yaptık ya da orası 50 tane yaptı ya, bize bilgi
aktarımı yapacak- nükleer santrallerin inşası,
işletmeye alınması, nükleer santralin işletilmesi
-arkadaşlar hızlarını alamamışlar- nükleer
santrallerin modernizasyonu
Bakın, burada, Sayın
Başbakanın imzasıyla gelen yazıdan bahsediyorum
arkadaşlar. Bizi niye rezil ediyorsunuz cümle âleme? Bizim 1 tane dahi
nükleer santralimiz yok. Biz, nükleer santrali olmayan ve tek başına
nükleer santral yapamadığımız için dışarıdan
yardım isteyen bir ülkeyiz. Ürdün bizden daha kötü, Ürdünün nükleer
deneyimi hiç yok. Şimdi, körler sağırlar birbirini
ağırlar misali, biz kalkacağız, Ürdün Haşimi
Krallığına bilgi transferi yapacağız,
bilmediğimiz şeyleri anlatacağız veya onlardan bilgi
isteyeceğiz, onların bilmediği şeyleri isteyeceğiz.
Yani modernizasyondan sonra bunların test edilmesi, hatta bakımı,
hatta işletmeden çıkarılması konularında bile
anlaşma yapıyorsunuz. Ya, Allah aşkına biraz akıl,
Allah aşkına biraz izan, Allah aşkına biraz vicdan
Biz
burada çırpınıyoruz aman Türkiyeye santral yapılmasın
diye, siz kalkıyorsunuz, diyorsunuz ki: Biz Ürdünle de anlaşma
yapacağız. Bilgi birikimimizi onlara aktaracağız. Ben bu
tasarı geldiğinde Komisyonda da ilgili bürokratlara sordum: Böyle
bir bilgimiz var mı? diye. Komisyon kayıtlarını inceleyin.
Diyorlar ki: Ülkemizin şu anda bir nükleer santral yapacak yetkinliği
bulunmamaktadır. Bakın, bu, bürokratlarımızın, üst
düzey bürokratlarımızın söylediği ve Komisyon tutanaklarına
yansıyan bilgiler. Hatta Yapılmış olan bir nükleer
santrali kendi imkânlarımızla işletmenin bile zor olduğunu
söylüyoruz. Diyorlar. Bunu bürokratlarımız söylüyor, işi
bilenler. İşi bilmeyenler ne yapıyor? İşin
havasına girmiş, Vay, efendim, ben Ürdünle nükleer anlaşma
imzalayacağım. Hadi oradan! Ayıptır ya! Nükleer santral
belasını başımıza musallat ettiğiniz
yetmemiş gibi, bir de bizi cümle âleme rezil ediyorsunuz. Ha, eğer
aklınızda başka bir plan varsa onu bilemem. Oradaki nükleer
santrali biz yaparız, araya taşeron firma koyarız, oradan para
alırız, rantımıza bakarız, keyfimize bakarız.
diyorsanız da ne diyeyim artık: pes yani, pes!
Değerli arkadaşlar, Türkiye'ye nükleer santral
gereksiz olduğu gibi, Ürdüne de nükleer santral gereksizdir. Ha, orada
bir nükleer santral yapılıp yapılmayacağına elbette ki
Ürdünde yaşayan insanlar karar verecektir, Hükûmetleri karar verecektir
ama benim Hükûmetim Ürdüne gidip de orada bir nükleer santral
yapılmasına, böyle bir rezalete alet olamaz. Önce döneceğiz,
kendimize bakacağız. Benim ülkeme nükleer santral gerekiyor mu?
Hayır, gerekmiyor. Nereden gerekmiyor? Bakın, size bazı rakamlar
vereceğim. Yine diyeceksiniz ki: Muhalefet kendi rakamlarıyla
konuşuyor. Hayır, size vereceğim rakamlar Türkiye Elektrik
İşletmeleri AŞ ile TÜBİTAKın
hazırlamış olduğu rakamlardır. Bunların hiçbirisi
de sırf muhalefet olsun diye söylenmiyor. Bu kurumlar diyorlar ki 21
Haziran 2013te: 2022 yılı için elektrik talebimiz 450
milyar kilovatsaat civarındadır. Neye göre söylüyorlar? Ortalama
büyüme hızını yüzde 7,5 alıyorlar. Hayatta olmaz ya, olsun,
belki CHP iktidara geldiğinde yapacağı hamlelerle yüzde 7,5
büyümeyi yakalar mı yakalar, belli olmaz. Bu nedenle planlarını
buna göre yapmış arkadaşlarımız. Diyorlar ki: 2022
yılında Türkiyenin en fazla ihtiyacı 450 milyar kilovatsaat.
Yani benim bu enerjiyi halletmem gerekiyor. Peki, nereden halledeceğim?
Bakıyorum ülkeme: Güneşin ne kadar düştüğüne
bakıyorum, kaç saat düştüğüne bakıyorum, ne kadar verimli
olduğuna bakıyorum ve diyorum ki: 2022 yılında
yıllık olarak 380 milyar kilovatsaat elektrik üretebilirim.
Bakın, ihtiyacım 450ydi, 380ini ben güneşten elde edebiliyorum.
Arkadaşlar,
biraz aklımızı kullanalım, herkesin aklı var Allaha
şükür. 2022 projeksiyonunu yapmış bürokratlarımız ve
bize yol gösteriyorlar. Diyorlar ki: Sadece ve de sadece güneşi kullanırsanız,
2022 yılında 380 milyar kilovatsaat elektrik ceptedir.
İhtiyacım ne kadar? 450 milyar. E, ne kaldı geriye? Çok az bir
rakam. Bakın, aynı bürokratlar diyorlar ki: Bu rakam 2003
yılında tükettiğimiz enerjinin 1,6 katıdır, sadece
güneş. Ayrıca, eğer siz biraz daha aklınızı
kullanırsanız, diğer yenilenebilir enerji kaynaklarını
da devreye sokarsanız hiçbir şekilde nükleer enerjiye
ihtiyacınız kalmıyor. Benim rakamlarım değil bunlar,
örnek: Hidroelektrikten 100 milyar, yerli linyitten 100 milyar, rüzgârdan 120
milyar, biyogazdan 35 milyar, jeotermalden 16 milyar kilovatsaat ve enerjiyi de
verimli kullanırsanız 54 milyar -altını çiziyorum-
kilovatsaat enerji üretebilirsiniz.
Benim
yaptığım bir tek şey var: Bürokratların verdiği
bu rakamları alt alta yazdım, topladım, çıkan rakam 824 milyar kilovatsaat.
Arkadaşlar, tekrar
söylüyorum, 2022 yılında 450ye ihtiyacımız var, 824...
Yani, yaklaşık olarak 2 katı enerjiyi ben sadece yenilenebilir
kaynaklardan elde ediyorum. Allah rızası için ya, biraz
aklımızı kullanalım. Madem benim bu potansiyelim var, niye
ben nükleer belasına bulaşıyorum?
Atıkların ne
yapılacağı belli değil. Atıkları Rusya
almıyor arkadaşlar, almıyor. Siz de gidiyorsunuz Rusyaya
Efendim, ne olur bunları al. diyorsunuz ve Rusyaya diyorsunuz ki Gel,
bu atıkları Akdenizden al, Akkuyudan, getir, dolaştır,
Egeye gel, Egeden çık yukarıya, Çanakkale Boğazını
geç, Marmara Denizine gel.
Ey İstanbul
milletvekilleri, Akkuyudan çıkacak olan nükleer artıkların size
güzergâhını anlatıyorum. Marmara Denizinden de İstanbul
Boğazından geç, Karadenize gel, Karadenizden de Sivastopola
getir.
Bakın,
arkadaşlar, taşınan madde nükleer atıktır. Binlerce,
milyonlarca yıl ışınım yayacaktır. Eğer bu
gemiye bir şey olursa, daha önceki denize atılan variller gibi bunlar
da atılırsa Marmara Denizine, bütün İstanbul, bütün Ege, bütün
Akdeniz ve Karadeniz tehlikeye girecektir. İhtiyacımız olsa
amenna. Japonya diyor ki: Benim başka şansım yoktur, nükleer
enerji kullanacağım. Yapacak bir şey yok. Fransa diyor ki:
Benim başka şansım yoktur, nükleer enerji kullanacağım
ama planımı yaptım, değiştireceğim. Şimdi,
Avrupada Fransa dışındaki bütün ülkeler nükleer
programlarını iptal ederken, Japonya gibi bir sanayi devi nükleer
programını iptal ederken hangi akla hizmet siz benim güzel ülkeme
nükleer belasını getiriyorsunuz, hangi akla hizmet arkadaşlar?
Bunun hiçbir şekilde vebalini alamazsınız,
almamalısınız.
Sayın
milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekilleri;
Hükûmetinizi siz kendi içinizden çıkardınız, sizi bu işe
alet etmelerini lütfen engelleyiniz, bu işe alet olmayınız;
Hükûmetinize çekidüzen veriniz ve bu işten geri adım
atmalarını sağlayınız. Defalarca buradan size nükleer
santrallerin zararlarını anlattım, bugün size sadece bu işin
mantıksız olduğunu anlatıyorum, bu işin saçma sapan
bir şey olduğunu anlatıyorum ve size diyorum ki: Üstelik çok
pahalı. Üstelik o kadar pahalı ki, on beş yıl boyunca
kilovatsaatini 12,35 Amerikan sentine alacağız, KDVsi de hariç,
bununla beraber 13 senti buluyor arkadaşlar; yapmayın, etmeyin. Bir
yandan bizi kanser yapacaksınız bir yandan çevremizi mahvedeceksiniz
bir yandan paramızı alacaksınız. Yani buna parasıyla
gidip belayı satın almak denir, parasıyla rezil olmak denir.
Onun için şu hurmaları yemeden bir kere düşünün ve Türkiyeyi bu
nükleer beladan el birliğiyle kurtaralım.
Bakın, bu konu, sağlık konusu, eğitim
konusu gibi konular partiler üstü konu olmalıdır. Gelin, bu konuyu
partiler üstü konu olarak ele alalım. Kim istemez ki enerjimiz fazla
olsun, güzel olsun? Hepimiz isteriz ama eğer ihtiyacım yoksa kirli
enerjiyi ben niye alayım arkadaşlar? Niçin ben kirli enerji
kullanayım ve çocuklarımı kanser yapayım? O nedenle,
nükleer santrallerin tehlikeli olduğunun altını bir kere daha
çiziyorum arkadaşlarım.
Bakın, az önceki konuşmalarda bundan otuz sekiz
yıl önce bu işe karar verildiği söyleniyor. Doğrudur. Otuz
sekiz yıl önce burada bir deprem fay hattı yoktu. Şimdi, nükleer
santral yaptığınız yerin hemen altında Ecemiş fay
hattını keşfetti bilim adamları, arkadaşlar, burada
bir deprem riski olduğunu bize söylediler. Siz istediğiniz kadar
sağlam bir nükleer santral yapın, bir depremde bu nükleer santral
patlayacak. Bize bir şey olmaz demeyin. Daha beş gün önce Ukraynada
bir nükleer santralde arıza oldu, beş gün önce ve üç gün boyunca
Hükûmet kendi halkından sakladı bunu. Şimdi, yarın, bizde
de aynı şey olduğunda sizler ölmüşseniz öbür tarafta,
ölmemişseniz bu tarafta bunun hesabını vereceksiniz.
Yapmayın; yani aklı başında bir ekip kurun, bu ekibi
getirin hep beraber konuşalım, bu nükleer santralin bize gerekli
olmadığını hep beraber haykıralım, gerçekten
gerekli değil. Ama şunu söylüyorum size: İnat ederseniz, hem
vallahi hem billahi, Mersin halkının büyük bir çoğunluğu
sizin bütün oradaki kazmalarınızı kıracaktır, o
nükleer santralin kapısına etten duvar örecektir. Bizlerin
cesetlerini çiğnemedikçe o nükleer santrali yapamayacaksınız,
bunu size açıkça söylüyorum.
İHSAN ŞENER (Ordu) Yapacağız!
AYTUĞ ATICI (Devamla) Bunu Mersin halkından
aldığım yetkiyle söylüyorum.
İHSAN ŞENER (Ordu) Yapacağız!
AYTUĞ ATICI (Devamla) O nedenle,
aklınızı başınıza devşirin. Bu nükleer
santral belasından el birliğiyle kurtulalım. Biz
kurtulduğumuz gibi...
İHSAN ŞENER (Ordu) Yapacağız!
AYTUĞ ATICI (Devamla) Terbiyesizlik yapma! Koskoca
bir milletvekilisin, burada konuşan bir milletvekiline öyle höykürülmez!
Çok ayıptır, çok ayıptır! Sizi terbiyeye davet ediyorum!
İHSAN ŞENER (Ordu) Düzgün konuş.
AYTUĞ ATICI (Devamla) Ben burada insanların
sağlığından bahsediyorum, sen orada höykürüyorsun. Sana
yakışır!
AHMET YENİ (Samsun) Terbiyesizlik yapma!
AYTUĞ ATICI (Devamla) Terbiyesiz de sensin!
AHMET YENİ (Samsun) Konuşmana bak! Doğru
düzgün konuş!
AYTUĞ ATICI (Devamla) Terbiyesiz de sensin!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen...
AYTUĞ ATICI (Devamla) Ben burada Mersinin
çıkarlarını, ben burada insanların
sağlığını konuşuyorum.
AHMET YENİ (Samsun) Vay anasını be!
AYTUĞ ATICI (Devamla) Sizin orada bu şekilde
terbiyesizce davranmaya hakkınız yoktur. Adam gibi dinleyeceksiniz.
AHMET YENİ (Samsun) Adam olsan ne olur!
AYTUĞ ATICI (Devamla) Vereceğiniz kararlar
sizi bağlayacaktır, ben de bu kararlara karşı
çıkacağım. Bu benim görevimdir, bu benim varoluş
sebebimdir. Siz oraya nükleer santral yapamayacaksınız, nokta! (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz
isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun Sayın Kaplan. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şu sözleşmeye bakınca yani
şaşırıyorum. Türkiye nükleer atom enerjisini hayata
geçirmiş, Ürdün de her şeyi halletmiş, Ürdün ile Türkiye
birleşecek ve nükleer konusunda, enerji konusunda barışçıl
amaçlarla bir sözleşme imzalayacaklar. Şimdi, buradan
baktığınız zaman gerekçesine bu sözleşmenin, Ürdünde
uranyum varmış. diyorlar, bizimkiler keşfetmiş herhâlde,
Türkiyede de mühendisler varmış bu işi iyi bilen, birlikte bu
alanda nükleer enerjiyi hayata geçirecekler, ondan sonra da gelişme
sağlanacak, falan filan. Şimdi, mademki her iki ülke nükleer enerji
konusunda bu kadar iyiler, bu kadar gelişmişler, bu kadar hem uranyum
var hem mühendis var, sorarım size: Mersin Akkuyu Nükleer Santralini niye
Rusyaya verdiniz? Niye Putin geldiği zaman hemen Putine bir armağan
olsun diye ÇED raporunu imzaladınız?
Mersin Akdenizin en güzel şehridir, tarihiyle,
doğasıyla, Akdenizin güzellikleriyle, tarımıyla,
narenciyesiyle, her şeyiyle Akdenizin en güzel yeri. En güzel yerine
Ruslarla nükleer sözleşmeyi bu Meclisten de geçirdiniz,
imzaladınız. Üstelik Ruslarla yaptığınız nükleer
enerji sözleşmesine göre Ruslar 22 milyar dolara bu santrali yapacaklar,
Türkiye on beş yıl, 12,38 sentten devlet garantisiyle bu
elektriğin kilovatsaatini Ruslardan alacak, satın almak zorunda. Ya
siz hesap bilmiyorsunuz devletin, bu milletin varlıklarını
başka yabancı şirketlere verirken
Yani Vatan, millet, Sakarya
diyorsunuz, vatanseverlikten bahsediyorsunuz, hakikaten insan
şaşırıyor. Stratejik olan nükleerle ilgili bir santrali
dünyada hangi ülke yabancı bir ülkeye kurdurmuş, bana bir tane örnek
gösterebilir misiniz arkadaşlar? Yani Rusyaya nükleer santral
kurduruyorsunuz, Türkiye kâr payı ortaklığında gidiyor,
dikkate edin. ÇED raporunu Putin geldiğinde armağan ediyorsunuz ve
Mersini feda ediyorsunuz. Mersin halkına sormadınız,
Mersindeki yaşayan insanlara, oranın turizmine, tarımına,
narenciyecisine, hiçbir şeyine hiçbir şekilde sormadınız.
Halkın tamamının karşı olduğu, sizin
partililerinizin de karşı olduğu bu nükleer santrali Mersinde
kurdunuz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Kurmadılar daha.
HASİP KAPLAN (Devamla) Sözleşmeyi
yapmışlar, para mara işleri tamam.
Şimdi, bu böyle devam ederken bu sefer Sinopta,
bakın dikkat edin, Japonlarla
Üstelik, Fukuşimadaki nükleer patlama
ve sızıntı yaşandıktan sonra Japonlar geldi, Sinopa
gidildi, Sinopun İnceburun denilen en güzel yerinde
Şu an
Ankaranın bütün balığının geldiği yer
burası. Bakın, Ankaranın bütün balığı buradan
geliyor, kalkan balığı, tekiri, hamsisi, bunların hepsi
Sinoptan buraya geliyor, Ankaraya. Sorun, Ankaradaki balıkçılara
Balık nereden geliyor?, Sinoptan geliyor. Şimdi, o
balığı da zehirleyeceksiniz, ondan sonra Ankaralılara
zehirli balık yedireceksiniz. Zaten, hava ayrı bir konu, havayı
zehirleyecek, 30 kilometrelik bir alanı zaten zehirleyecek. Japonlarla
yaptığınız ikinci sözleşmede ise şöyle bir
uyanıklık yapıyorsunuz, diyorsunuz ki: Yüzde 25 ortak olduk,
nükleer santralde yüzde 25 ortaklık yaptık Japonlarla. Yani yüzde 25
yerli. Uranyum mu ürettiniz de haberimiz yok arkadaşlar yani uranyum mu
ürettiniz, uranyum madenine mi sahip oldunuz? Şimdi, bu sözleşmeyi
okuyan diyor ki: Biz 50 tane mühendis yetiştiriyoruz Rusyada, nükleer
enerji konusunda 50 tane mühendis, e, krallığın da Ürdünde
uranyum rezervleri var, ikisini bir araya getireceğiz
Bakın, size
bir şey söyleyeyim mi -bu hikâyeyi anlatacağım ama- inanın
sizden önce IŞİD, DAİŞ ona ulaşır. Yani bazı
şeyleri göreceksiniz. Oraya gelen IŞİDin, DAİŞin
içinde epey, nükleer enerji alanında da bilgi sahibi olan Vandal var,
barbar var, bakın ben size açık söyleyeyim, o ayrı bir konu.
Yalnız, Karadenizde Sinopa nükleer santral gelecek
ve nükleer santral konusunda Sinop halkının bir isteği var
arkadaşlar bizden, Meclisten, hepimize söylüyorlar, Sizden bir
isteğimiz var. Sinop Ticaret ve Sanayi Başkanlığı
bize bir mektup yazmış, size de yazmıştır, mutlaka AK
PARTİlilere de mektup gitmiştir -mektup okuma
alışkanlığınız var mı bilmiyorum, mutlaka
vardır, merak edersiniz- diyor ki bakın: Sayın milletvekili,
bildiğiniz gibi ülkemizde elektrik enerjisi yetersizliği
dolayısıyla oluşan açığın nükleer enerjiden
üretilen elektrikle kapatılması kararı
alınmıştır. Hükûmet, nükleer enerji kararından sonra
önce Mersin Akkuyuda Rus Hükûmetiyle alım garantili -yüksek fiyat-
anlaşma yapmış, daha sonra cennet köşesi Sinop
İnceburunda Türkiye, Fransa, Japonya -ben Japon biliyordum dörtte 1
Türkiye ortaklığı, meğerse Fransızlar da
ortakmış burada, bu vesileyle daha net öğrendik- anlaşma
yapmak istemektedirler. Aslında ön anlaşma etütleri
yapılmış, bitmiş. Şimdi, nükleer teknoloji, ülkemiz
için yeni olduğu kadar bilinmeyen bir denklemdir. Ben 2014
yılının Mayıs ayında Japonya, kasım ayında
da Belçika ve Fransada nükleer enerji konusunda incelemelerde bulundum.
Japonyada Fukuşima faciasından sonra yapılan halk
oylamasında Japon halkının yüzde 66sının nükleer
karşıtlığı dolayısıyla nükleer santralin
tamamı kapatılmıştır. Şimdi, bakın, bu
santrali Japonlar, Japon halkı istedi diye kapatıyorlar, siz de
Sinopa getiriyorsunuz.
Şimdi, burada, Japonlar nükleer santraller
kapalı olduğu için günlük 40 milyon dolar, doğal gazdan,
fazladan ödeme yapmalarına rağmen, halklarına olan sevgiden,
görüşlerine olan saygıdan dolayı nükleer santralleri
açmıyorlar. Bizim Hükûmet de gidip bunlarla anlaşma yapıyor
şimdi. Bakın, dikkat edin, hakikaten bu sözleşmeleri yaparken
orada hayatını tehlikeye koyacak, kaygı duyacak, yaşayacak
insanların hangisine sordunuz? ÇED raporları zamanında gidiliyor
usulen, Bakanlık onu da kaldırdı yönetmelikte ve Bakanlık
direkt ÇED raporlarını onaylıyor. Düşünsenize Sinop gibi
güzel bir şehirde 30 kilometrelik alan demek, Amasradan, Bartından
şeye kadar o alanın hepsinin
Bu alana Bartın biraz uzak
kaldı ama denizden, ırmaktan sizi de bulur, onu söyleyeyim Sayın
Tunç, yani o kadar uzak değil çünkü Çernobil geldi Karadenizde
doğuda vurdu. Bir de Çernobil Trakya, Batı Karadeniz
kıyılarını da vurdu o patlama esnasında biliyorsunuz.
Onun etkileri hâlâ yaşanıyor kanser vakalarının
artmasında.
Şimdi, buradan, uranyumu nereden
alacaksınız; soruyoruz diyoruz. Dışa bağımlı
olmayacak mısınız? Yarın aranız bozuldu ve rest
çektiler, ne olacak? Karanlıkta kalacaksınız, duracak.
Şimdi, bakın, Sinop nükleeri için adı
geçen diğer ortak Fransa ne yapıyor? Elektrik üretiminde nükleerin
payını yüzde 75ten 50ye düşürüyor. En çok kullanan bir ülke.
Şimdi, Almanya ise nükleer santrallerin
tamamını kapatma kararı aldı. Almanyada bütün santraller,
nükleer santraller zararlı olduğu için kapatılıyor.
Elektrik enerjisine bizden daha çok gereksinimi olan
sanayileşmiş bu iki ülke neden santrallerini kapatıyorlar,
nükleerden vazgeçiyorlar, hiç araştırdık mı?
İleri demokrasi deniyor. Bizim, Fransa, Almanya,
Japonya kadar halkımıza, insanımıza sevgimiz
saygımız yok mu? Halkımızı kale almayacak
mıyız?
Bugünlerde pat diye böyle bir Türkiye-Japonya nükleer
sözleşmesi gelebilir işte bunun gibi, Ürdün
Krallığıyla yapıyoruz ya.
Şimdi, Sinoplular geleceklerine ambargo
konulmasından, ipotek altına alınmasından rahatsız,
istemiyorlar. Yani Engin Altayın görevini de ben bugün burada
üstlendiğim için CHP Grup Başkan Vekili olarak Sinopun, onun
adına da bunu burada ifade ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) Çünkü Türkiye'nin en güzel cennet köşeleri Mersin Sinop,
kuzey güney ve üçüncü nükleer santral çabaları da İğneada
Trakyada, Batı Karadeniz sahilinde yapılıyor. Nedense hep güzel,
ormanlık alanları, en güzel yerleri seçiyorlar. Yani ilginç bir
yaklaşım tarzı var bu şirketlerin.
Şimdi, bu durumda Sinopun çocuklarına
nasıl bir gelecek bırakacaksınız? Şöyle düşünün:
En azından böyle bir, nükleer enerjiyle ilgili yapılacak
yatırımda 11,38 sente Türkiye anlaşmış Fransa,
Japonyayla. Peki, sormak istiyorum AK PARTİli milletvekillerine, sizler
de el kaldıracaksınız: Dünyada en pahalı nükleer enerjinin
kilovatsaatinin 6-7 sent olduğunu biliyor musunuz? Yani 2 katına
veriyorlar. 6-7 sent arkadaşlar.
Şimdi, bunca yenilenebilir enerji
kaynağına sahip olan Türkiyede rüzgâr var, güneş var. Suda
zaten GAP projesiyle devasa elektrik üretimi şu an en fazla burada. Ne
diyelim şimdi? Yani hakikaten bu ülkeyi seven birinin, bir siyasetin
Enerji açığımız var. diye illa da gidip Rus, Japon,
Fransız şirketlerine para verip, çevrenin, doğanın,
tarihin, kültürün, insanın, geleceğin bu kadar heder edilmesini hangi
mantıkla izah edebilirsiniz? Bu yeni bir olay değil ki
arkadaşlar. Bunun yeni olay olmadığını Nazım
Hikmet atom, nükleer bomba denemeleri Pasifik Okyanusunda
yapıldığı zamanlarda sık sık şiirini
yazardı. Stronsium yağıyor ete, süte
diye başlayan bir
şiiri var biliyorsunuz. Ama en enteresanı neydi biliyor musunuz?
Japon balıkçı için yazdığı şiiri. Nükleer bomba
denemesi yapılıyor ve bir Japon balıkçı ölüyor, orada diyor
ki:
Denizde bir bulutun öldürdüğü,
Japon balıkçısı genç bir adamdı,
Balık tuttuk yiyen ölür.
Elimize değen ölür. diye bir şiir
yazıyor, düşünebiliyor musunuz? Bir insan denizin ortasında,
birisi nükleer deneme yapıyor, balık yerken eli değiyor
balığa, yediği balıktan ölüyor nükleer zehirlenmeyle.
Şimdi, Allah aşkına, soruyorum size: Bu
çok mu akıllı bir şey? Yani kraliyet ailesinin elinde zengin
uranyum yatakları olacak da Amerika dururken niye size versin, hiç
düşündünüz mü? Zaten Amerika olmasa Ürdün Krallığı bir gün
dayanamaz, orada ayakta kalamaz; onu biliyorsunuz, kiminle ayakta
durduğunu biliyorsunuz. Yani uranyumu siz alacaksınız, Türkiye
nükleer santral kuracak, ondan sonra beraber yiyip
kırışacakcısınız. Ya, size gazı, petrolü bu
ülkeye verdirmeyen bu güçler size bunu, bu uranyum kaynaklarını
yedirir mi sanıyorsunuz!
Barışçıl amaçlarla kullanılacak.
Hangi barışçıl amaçla enerji kullanılıyor, nükleer
enerji; bana söyler misiniz? Her nükleer, uranyum santralinin bütün dünyada en
güçlü silahı olarak bütün tehlikelerini barındırıyor
arkadaşlar, bütün tehlikelerini. En son -merak edenlere- Fukuşimada
yaşanan deprem sonrası olaydır, bu kadar basit.
Şimdi, ben size tavsiye ediyorum AK PARTİliler
-İstanbulda da çok var, gerçi 10 Aralıkta burada Dünya İnsan
Hakları Günü, biz burada bütçe görüşmelerinde olacağız ama-
Sinopluların tanıtım günleri var, Sinopta hamsi şöleni
var; bu nükleer santraller hayata geçmeden bir zehirsiz balık yeme
şansınız var hâlâ. Yoksa yakında çocuklarınıza
Yahu bu santraller yoktu, ne kadar doğal deniz ürünlerinden
yararlanıyorduk, ormandan yararlanıyorduk, havadan
yararlanıyorduk. dersiniz.
İnanın, bunları bir ülkenin enerji
stratejisinde ve enerji güvenliğinde çok tehlikeli adımlar olarak
görüyoruz ve şunu söylüyoruz: Siz bu şirketlere, nükleer
şirketlere bu kadar para tanırken, güneş, rüzgâr, termal, su
alanlarında, vahşi kapitalizm hırsı olmadan, kendi
kaynaklarınız konusunda niye bunu yüzde 5lere kadar
çıkarmıyorsunuz? Yani Türkiyede bu oranın bu kadar düşük
olduğunu ifade etmek istiyoruz.
Bu çok tehlikeli bir durum. Bu enerji politikasında,
bu tür nükleer sözleşmelerin ülkeye büyük zararlar vereceğini
düşünüyoruz. Hem Mersinde hem Sinopta, her yerde bu tür çevre
felaketlerine karşıyız, Hükûmeti de buradan uyarıyoruz.
Halkların Demokratik Partisi için insan çok
kıymetlidir, doğa çok kıymetlidir, ekolojik denge çok
kıymetlidir. Bunların içinde tehlikeli olmayan enerji kaynakları
konusunda, getirin buraya, güneş enerjisi için destek verelim; getirin,
rüzgâr enerjisi için destek verelim. Doğayı tahrip etmeyen, turizmi,
kültürü tahrip etmeyen konularda gelin, size destek verelim.
Yoksa, hepinize şunu söyleyeyim ki: Zaten HESlerde
de bazı sabıkalarınız oluşuyor yakın zamanda.
Hasankeyf, yüzde 80 Ilısu Barajı bitti, tarihe kültüre en çok
kıyan Hükûmet olarak, Hasankeyfi sular altında bırakan AK
PARTİ Hükûmeti olarak geçeceksiniz. Bu da bir ilk olacak, bunu da
defterinize not alın.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birleşime beş dakika ara veriyorum sayın
milletvekilleri.
Kapanma Saati:
19.19
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
19.38
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 23üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
63 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
1inci maddeyi okutuyorum:
NÜKLEER ENERJİNİN
BARIŞÇIL AMAÇLARLA KULLANIMINA DAİR TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE ÜRDÜN HAŞİMİ
KRALLIĞI HÜKÜMETİ ARASINDA İŞBİRLİĞİ
ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TASARISI
MADDE 1- (1) 17 Şubat 2011 tarihinde Ammanda imzalanan Nükleer
Enerjinin Barışçıl Amaçlarla Kullanımına Dair Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Ürdün Haşimi Krallığı Hükümeti
Arasında İşbirliği Anlaşmasının
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Evet, madde üzerinde söz isteyen yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Nükleer Enerjinin
Barışçıl Amaçlarla Kullanımına Dair Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Ürdün Haşimi Krallığı Hükümeti
Arasında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
açık oylama sonucu:
Oy Sayısı : 188
Kabul : 185
Ret : 3 (x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Mine Lök Beyaz Bayram
Özçelik
Diyarbakır Burdur
Böylece tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Gündemin 5inci sırasında yer alan, Türkiye
Cumhuriyeti ve Ürdün Haşimi Krallığı Arasında
Hükümlülerin Nakline Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
5.- Türkiye Cumhuriyeti ve Ürdün Haşimi
Krallığı Arasında Hükümlülerin Nakline Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/740) (S. Sayısı: 425)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da Komisyonun olmayacağı
anlaşıldığından, sözlü soru önergeleri ile diğer
denetim konularını sırasıyla görüşmek için 9
Aralık 2014 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati:
19.46
x Bu düzeltme önergesine ilişkin açık oylama sonucu 3/12/2014 tarihli 22nci Birleşim Tutanak Dergisinin sayfasındadır.
(x) 650 S. Sayılı Basmayazı 3/12/2014 tarihli 22nci Birleşim Tutanağına eklidir.
(x) Bu oylamaya ilişkin düzeltme 4/12/2014 tarihli 23üncü Birleşim Tutanak Dergisinin 208inci sayfasındadır.
(x x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) Bu düzeltme ifadesine ilişkin açık oylama sonucu 4/12/2014 tarihli 23üncü Birleşim Tutanak Dergisinin 207nci sayfasındır.
(x) 63 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.